Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 62       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

95 inci Birleşim

2 . 5 . 2001 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 55 arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu  (2/94,  2/232,  2/286,  2/307,  2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527)

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

3. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

4. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununa eklenen, petrolden alınacak payla ilgili hükümlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3883)

2. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, bir ABD firmasından işkence aletleri satın alındığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3923)

3. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, kamu çalışanlarının ücretlerine ilişkin Başbakandan sorusu  ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3963)

4. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, egsoz emisyon hacmi ölçümlerinden sağlanan gelirlere ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/3964)

5. - Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata'nın, Bingöl Havaalanı inşaatı projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün cevabı (7/3969)

6. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4004)

7. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, kamu kuruluşlarının ilaç bedellerini geç ödediği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/4064)

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Çanakkale Milletvekili Mustafa Cumhur Ersümer'in istifasıyla boşalan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar, Maliye Bakanı Sümer Oral'ın vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Mustafa Cumhur Ersümer'in Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı görevinden istifa etmesi nedeniyle, hakkında verilmiş bulunan (11/13) esas numaralı gensoru önergesinin işlemden kaldırıldığı açıklandı.

Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 27 arkadaşının, son ekonomik krizlerde bazı kamu bankalarından şaibeli döviz satışı yapıldığı iddialarının araştırılarak, haksız kazanç sağlayanların ve sorumlularının ortaya çıkarılması (10/195),

Hatay Milletvekili Metin Kalkan ve 23 arkadaşının, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu ( TŞOF) hakkındaki yolsuzluk iddialarının araştırılması (10/196),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerlerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmelerin, sırası geldiğinde yapılacağı;

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, (6/1332) ve (6/1333) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri verildiği,

Açıklandı.

Bratislava'da düzenlenecek olan AB üye ve aday ülkeler meclis başkanları toplantısı için, Slovakya Meclis Başkanı Jozef Mıgas'ın vaki davetine, TBMM Başkanını temsilen bir Başkanvekilinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Rusya Federasyonuna resmî ziyarette bulunan Turizm Bakanı Erkan Mumcu'ya  refakat eden heyete, Ankara Milletvekili Aydın Tümen, Antalya Milletvekili Metin Şahin, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin, Elazığ Milletvekili Mustafa Gül, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ve Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın da iştirak etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi;

Ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında verilen ve Genel Kurulun 26.4.2001 tarihli 92 nci Birleşiminde okunmuş bulunan (11/12) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 1.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, ile

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 252 nci sırasında yer alan 664 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, 5 inci sırasında yer alan 413 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 24 üncü sırasında yer alan 104 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 205 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 6 ncı sırasında yer alan 89 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 11 inci sırasında yer alan 593 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 599 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 97 nci sırasında yer alan 348 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 240 ıncı sırasında yer alan 635 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 229 uncu sırasında yer alan 619 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 213 üncü sırasında yer alan 602 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına alınmasına,

Genel Kurulun; 1 Mayıs 2001 Salı günü 15.00 - 20.00, 2 Mayıs 2001 Çarşamba ve 3 Mayıs 2001 Perşembe günleri 14.00 - 20.00 saatleri arasında çalışılmasına; 1 Mayıs 2001 Salı günü (11/12) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 1 Mayıs 2001 Salı ve 2 Mayıs 2001 Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesine; 1 Mayıs 2001 Salı günü, gündemin 7 nci sırasına, 2 Mayıs 2001 Çarşamba günü 639 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına,

İlişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerileri yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildi.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili  Turhan Güven'in, ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/12) gündeme alınıp alınmamasına ilişkin görüşmeleri tamamlandı; yapılan oylamadan sonra, gensorunun gündeme alınmasının kabul edilmediği açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde  Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/294, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin (1/53) (S. Sayısı:433),

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592),

Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Karanname ile Bu Kanun  Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639),

Kanun  tasarılarının  görüşmeleri,  komisyon  yetkilileri  Genel Kurulda hazır  bulunmadıklarından,

Ertelendi.

Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/850) (S.Sayısı: 664) ile

Avukatlık Kanununda  Değişiklik  Yapılmasına  Dair  Kanun  Tasarısı  (1/422, 1/411, 2/317) (S. Sayısı: 413)

Üzerindeki görüşmeler tamamlandı, tasarıların kabul edilip, kanunlaştığı açıklandı.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2 Mayıs 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 01.11'de son verildi.

Ali Ilıksoy

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Şadan Şimşek

Yahya Akman

 

Edirne

Şanlıurfa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

No. :133

II. - GELEN KÂĞITLAR

2 . 5 . 2001  Çarşamba

Tasarı

1. - Konut Müsteşarlığının Kurulması ve Arsa Ofisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/857) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2001)

Teklifler

1. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün; Devlet Memurları Kanunu ile Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/748) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.4.2001)

2. - Trabzon Milletvekilleri Ali Kemal Başaran ile Ali Naci Tuncer'in; Trabzon İlinde Çağlayan Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/749) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.4.2001)

3. - Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın; Denizli İlinde Uzunpınar Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/750) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2001)

Rapor

1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 41 Arkadaşının, Fransa'nın Cezayir'de Yaptığı Soykırım Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Fransa'nın Gerçekleştirdiği Mezalimler ve Soykırımların Tanınması Hakkında Kanun Teklifi; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın, Türkiye Cumhuriyeti Aleyhine Çalışma Yapan Ülkelere Uygulanacak Yaptırımlara Dair Kanun Teklifi ve Eskişehir Milletvekili Mail Büyükerman'ın, Fransa'nın Cezayir'de Yaptığı Soykırım Hakkında Kanun Teklifi ve Dışişleri ve İçişleri Komisyonları Raporları (2/669, 2/671, 2/672, 2/673) (S. Sayısı: 665) (Dağıtma tarihi: 2.5.2001) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1. - Sinop Milletvekili  Kadir Bozkurt'un,  esnaf ve sanatkarların Halk Bankasından kullandıkları kredilere ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1425) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

Yazılı  Soru Önergeleri

1. - Bursa  Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, yasalarla oluşturulan kurullara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4175) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

2. - Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in,  sağlık memuru kadrolarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4176) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

3. - Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon depreminde zarar gören belediyelerin Afet Fonundan yararlanmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4177) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

4. -Ankara Milletvekili  M. Zeki Çelik'in, Atatürk Orman Çiftliği arazilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4178) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

5. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara Büyükşehir Belediyesi sınırları içindeki mera vasıflı Hazine arazilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4179) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

6. - Yozgat  Milletvekili Mehmet Çiçek'in, Yozgat  -Yerköy Fatih İlköğretim Okulunda bir öğretmenin görevden uzaklaştırılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4180) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

7. - Adıyaman  Milletvekili Mehmet Özyol'un, GAP kapsamında Adıyaman İli sınırları içindeki pompaj sulaması, baraj ve göletlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4181) ( Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

8. - Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Adıyaman İlinde yürütülen projelere, tütün yerine alternatif bir ürün çalışması olup olmadığına ve ilaçlama çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4182) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

9. - Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Adıyaman Küçük Sanayi Sitesi ve Organize Sanayi Bölgesi çalışmalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4183) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

l0. - Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Bakanlığın Adıyaman İlindeki çalışmalarına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4184) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

11. - Van Milletvekili  Maliki  Ejder Arvas'ın, sınır ticaretine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4185) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

12. - Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Gaziantep ve Mersin'de yapılan gümrük işlemlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi  (7/4186) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

13. - Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Van-Tebriz tren ve Van-Urumiye uçak seferlerinin başlatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4187) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001)

Meclis Soruşturması Önergesi

1. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 55 arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı  maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2001) (Dağıtma tarihi: 2.5.2001)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:14.00

2 Mayıs 2001 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER:  Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95 inci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, bu süre içerisinde, salonda hazır bulunduklarını bildirmelerini ve elektronik sisteme girmelerini, giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen, giremeyen arkadaşımız olur ise, aynı süre içerisinde yoklama pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyor, yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Birleşime, saat 14.20'de toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.08

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.20

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN- Ad okunmak suretiyle yoklama yapacağım.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; gündeme geçiyoruz. (DSP sıralarından "pusulaları okumadınız" sesleri)

Efendim, yoklama pusulası gönderen arkadaşların yoklama pusulalarını okumama gerek kalmaksızın toplantı yetersayısının var olduğunu bildiriyorum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis soruşturması önergesi vardır; önerge, bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Meclis soruşturması önergesini okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 55 arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Enerji Bakanlığı faaliyetlerinde usulsüzlüklere, suiistimallere yol açtığı ve göz yumduğu, bu hususlarla ilgili gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı için; bu eylemlerin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğundan dolayı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasının gereğini saygılarımızla arz ve talep ederiz.

1. Teoman Rıza Güneri                                (Konya)

2. Mehmet Bekâroğlu                                (Rize)

3. Bülent Arınç                                (Manisa)

4. Avni Doğan                                 (Kahramanmaraş)

5. Faruk Çelik                                (Bursa)

6. Sabahattin Yıldız                                (Muş)

7. Zeki Ergezen                                (Bitlis)

  8. Mehmet Zeki Okudan                                (Antalya)

  9. Musa Demirci                                (Sıvas)

10. Şükrü Ünal                                (Osmaniye)

11. Yakup Budak                                (Adana)

12. Salih Kapusuz                                (Kayseri)

13. Osman Pepe                                (Kocaeli)

14. Latif Öztek                                (Elazığ)

15. Mehmet Ergün Dağcıoğlu                                (Tokat)

16. Rıza Ulucak                                (Ankara)

17. Ali Oğuz                                (İstanbul)

18. Yaşar Canbay                                (Malatya)

19. İsmail Özgün                                (Balıkesir)

20. Turhan Alçelik                                (Giresun)

21. Akif Gülle                                (Amasya)

22. Ali Sezal                                (Kahramanmaraş)

23. Ahmet Sünnetçioğlu                                (Bursa)

24. Nezir Aydın                                (Sakarya)

25. Süleyman Arif Emre                                (İstanbul)

26. Dengir Mir Mehmet Fırat                                (Adıyaman)

27. Nurettin Aktaş                                (Gaziantep)

28. Kemal Albayrak                                (Kırıkkale)

29. Aslan Polat                                (Erzurum)

30. İlyas Arslan                                (Yozgat)

31. Ahmet Demircan                                (Samsun)

32. Ahmet Karavar                                (Şanlıurfa)

33. Hüseyin Karagöz                                (Çankırı)

34. Mustafa Geçer                                (Hatay)

35. Özkan Öksüz                                (Konya)

36. Mehmet Zeki Çelik                                (Ankara)

37. Şeref Malkoç                                (Trabzon)

38. Zülfükar İzol                                (Şanlıurfa)

39. Mustafa Baş                                (İstanbul)

40. Süleyman Metin Kalkan                                (Hatay)

41. Ali Gören                                (Adana)

42. Mahmut Göksu                                (Adıyaman)

43. Mehmet Özyol                                (Adıyaman)

44. Lütfü Esengün                                (Erzurum)

45. Hüseyin Arı                                (Konya)

46. Abdüllatif Şener                                (Sıvas)

47. Remzi Çetin                                (Konya)

48. Abdullah Gül                                (Kayseri)

49. Mehmet Çiçek                                (Yozgat)

50. Osman Aslan                                (Diyarbakır)

51. Sait Açba                                (Afyon)

52. Azmi Ateş                                (İstanbul)

53. Eyyüp Sanay                                (Ankara)

54. Mustafa Niyazi Yanmaz                                (Şanlıurfa)

55. Eyüp Fatsa                                (Ordu)

56. Tevhit Karakaya                                (Erzincan)

Gerekçe:

Yolsuzluk, suiistimal ve usulsüzlükler, bugünkü bozuk düzenin mayası olmuş, hangi taş kaldırılırsa, altında işadamı-bürokrat-siyasetçi üçgeni çıkmaktadır. Daha önceden zikredilen iddialarla beraber, son beyaz enerji operasyonu ve Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının hazırladığı iddianameyle de Enerji Bakanlığındaki yolsuzluk ve usulsüzlüklerin varlığı ortaya çıkmıştır.

Enerji Bakanı Sayın Ersümer'in bilgisi dahilinde yapılan sözleşme ve anlaşmalar, stratejik bir alan olan enerji sektöründe kamuyu ve tüketiciyi zarara uğratıcı çok sayıda hüküm içermektedir. Bu sebeplerden dolayı Sayın Enerji Bakanının icraatları savcılar ve müfettişler tarafından beş koldan incelenmiş ve Ankara DGM Başsavcılığının beyaz enerji iddianamesinde, Enerji Bakanı Sayın Ersümer, enerji ihalelerine fesat karıştırma, görevini suiistimal ve kamuyu zarara uğratmakla suçlanmıştır. İddianamede, Enerji Bakanlığında rüşvet ve çıkar bağlantısıyla devletin zarara uğratıldığı "özel sektörün enerji yatırımı" adı altında Türkiye'nin kaynaklarının peşkeş çekildiği ve bütün bu işlemlerde Enerji Bakanı Sayın Ersümer'in yer aldığını ortaya koymuştur. İddianamede net bir şekilde "Ersümer suç işlemiştir" denmiştir.

Başsavcılığın hazırladığı iddianamede Sayın Ersümer'e yönelik olarak;

Elektrik enerjisi üretim santralları, elektrik enerji iletim hatları ihalelerinde ve ihale sonucu yapılan imtiyaz ve uygulama sözleşmelerinde, devamlı, firmalar lehine hükümler konulduğu, kamu menfaatının korunmadığı, sözleşmelerde daima kamunun zarara uğratıldığı,

Alaçatı Rüzgar Enerji Santralı işinde 3096 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz hale getirilip, imtiyaz sözleşme hükümlerinde kamu lehine hiçbir değişiklik yapılmayıp, firma lehine kurumun zarara uğratıldığı ve bu eylemde görevin suiistimal edildiği,

Kırklareli Doğalgaz Santral ihalesinde ihaleye fesat karıştırıldığı,

 Afşin-Elbistan Termik Santral ihalesinde kamunun zarara uğratılacağı bilinmesine rağmen sözleşmenin imzalanarak  tüketicinin zarara uğratıldığı,

Nükleer enerji ihalesinde eski genel müdürü tehdit ettiği ve Çayırhan Termik Santralı ihalesinde kamunun zararı uğratıldığı vurgulanmıştır.

İddianamede Sayın Ersümer yalnız ihaleleri "olur" vermek, yasadışı işlem için "bir defaya mahsus yapın" diye talimat vermekle suçlanmayıp, bazı ihalelerde de baskı yaptığı belirtilirken, 9'u tutuklu bürokrat ve işadamı 15 sanığa çeşitli suçlar ve cezalar yöneltilmektedir.

Nitekim, Sayın Ersümer, beyaz enerji operasyonu başladığı bir dönemde, DGM savcılığı, ilgili bürokratları gözaltına almaya hazırlanırken, ancak İçişleri Bakanlığının haberdar etmesiyle 3 Ocak 2001 tarihinde görevden almıştır. Dolayısıyla, bu karar, kerhen alınmış bir karar olarak görünmektedir; çünkü, TEAŞ'taki bürokratların ihalelerde usulsüzlük yaparak kamuyu toplam 3,5 trilyon zarara soktuklarını belirleyen raporun Aralık 99'da Enerji Bakanlığına verilmesine rağmen, Sayın Bakan, 13 Ocak 2000 tarihli sorumlular hakkında dava açılmasına ilişkin kendi onayının TEAŞ'ta onüç ay sümenaltı edilmesine göz yummuş, ilgili genel müdür hakkında soruşturma açmamış ve görevden almamıştır; yani, rapor, resmen hasıraltı edilmiştir. Aslında bu görevden almaların, Sayın Bakanın üzerine gelen operasyonlardan kendisini sıyırması olarak değerlendirilmiştir.

Bunların haricinde, teftiş kurulu raporları ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında da, Sayın Bakanın bilgisi dahilinde birçok usulsüzlüğe işaret edilmiştir.

Mavi Akım Projesi de dahil görüldüğü gibi Enerji Bakanlığı, suiistimallerin, usulsüzlüklerin bir üssü olarak algılanmaktadır ve Sayın Ersümer'in de bu yanlış işlemlerde dahli söz konusudur. Bu sebeple, bu hususun tüm boyutlarıyla üzerine gidilmesi gerekmektedir.

Susurluk hadisesinde olduğu gibi, olayın siyasî boyutunun gözardı edildiği bir tatbikatla, ancak birkaç bürokratın soruşturulduğu ve daha sonra olayın örtbas edildiği bir sonuçla karşılaşırız ki, bu, hem yolsuzlukların sürgit devam etmesini sağlar hem de temiz toplum özlemlerini hüsranla sonuçlandırır.

Kime uzanırsa uzansın, bu yolsuzluk zincirinin üstüne gidileceğine dair verilen vaatlerin havada kalmaması lazım. Yüce Meclisin, halkımızda oluşan "bu olayı da örtbas ederler" şeklindeki umutsuzluğun kırılmasına katkıda bulunması gerekiyor. İşte, bu yönde Meclisin de atacağı bir adım, demokrasiye, hukuka ve siyasete itibar kazandıracaktır.

Her gün yeni bir bürokratın sorgulamaya alındığı ve bir kısmının tutuklandığı bir ortamda, Sayın Bakanın sorumlu olduğu gözardı edilemez. Bakanlığındaki birçok usulsüz ve fesat karışmış ihalenin altında Sayın Ersümer'in imzası vardır ve tüm bunların sorumluluğunu taşımaktadır. Enerji Bakanının görevden aldığı bürokratlar, kendi atadığı bürokratlardır ve yapılan tüm usulsüz işlemlerin de, kendisinin bilgisi dahilinde olmaması düşünülemez.

Bu bakımdan, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkında, Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerindeki görevini kötüye kullanma, ihmal, suiistimal ve gerekli tedbirleri almama eylemlerinden dolayı, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri gereğince, Meclis soruşturması açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.

BAŞKAN - Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi, daha sonra, Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

 

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İçtüzük tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarı ve aynı mahiyetteki kanun teklifinin müzakerelerine başlayacağız.

3. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Milli Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

4. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639) (1)

                         

(1) 639 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 639 sıra sayısıyla bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen sayın milletvekillerinin isimlerine okuyorum: Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş; Anavatan Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın İ. Yaşar Dedelek; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir; şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak ve İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Nevzat Yalçıntaş; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; teşkilatının hacmi küçük olmasına rağmen, önemli bir kuruluşun kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu, önemlidir; çünkü, bu teşkilat çalışmalarını ve nihayet, çalışmaları düzenleyen ve daha etkili hale getirmeyi hedef almış olan bu kanun tasarısında söz konusu olan faaliyetler, Türkiye'nin, dünyadaki yeri, oynayacağı rol ve etkinliğini ortaya koyacaktır.

Bir başka husus, bugünkü Türk nesillerine düşen rol nedir, yarınki Türkiye'ye neyi bırakacağız ve nihayet, haddizatında, tamamen bizim dışımızda, çok az etkili olduğumuz bazı gelişmelerin, tarihî gelişmelerin önümüze getirdiği, yine tarihî imkânları nasıl kullanacağız ve bunları nasıl değerlendireceğiz; işte bu tasarı, bütün bu noktaları ortaya koyuyor.

Birleşmiş Milletlerdeki üye sayısı 200'e yaklaştı. İlk Birleşmiş Milletler Sözleşmesi imzalanırken, bu, 60'ı dahi bulmuyordu. Daha gerilere doğru gidersek, tarih içerisinde, mevcudiyeti hemen hemen her dönemde olmuş, büyük kültür ve medeniyet gerçekleştirmeleri yapmış milletlerin sayısının bir düzineyi bulmadığını görürüz. İşte, Türk Milleti de bunlardan birisi ve biz, hem kendimize, Türkiyemize hem tarihin önümüze getirdiği bu yeni fırsata, yani, Türk cumhuriyetlerine, Türk topluluklarına, kardeş topluluklara, akraba topluluklarına baktığımız zaman, çok uzun süredir, bu tarihin içerisinde, Avrasya havzası içerisinde yerleştiklerini, tarihî rollerini oynadıklarını, geliştiklerini ve medeniyet ve kültür eserleri bıraktıklarını görürüz.

Şimdi, bu Avrasya bölgesi içerisinde, bütün bu topluluklara karşı Türkiye'nin bir görevi var; Türk cumhuriyetlerine karşı görevi var, Balkanlara karşı görevi var, Türk topluluklarına var, kardeş, akraba topluluklarına var. Bu görevin hedefini tespite çalışırsak, şunları söyleyebiliriz: Burada güvenliğin sağlanması, çatışmalardan ve yayılmacı emellerden uzak bir coğrafî bölgenin dünya barışına katkıda bulunması, bizimle olan ilişkilerinin en iyi düzeyde yürütülmesi, istiklalini yeni almış olan Türk cumhuriyetlerinin istiklallerinin sağlamlaştırılması -eski tabiriyle- tarsin edilmesi ve kalkınma, sosyal gelişme hedeflerine ulaşmaları. Burada, biz, katkıda bulunabiliriz. TİKA bu. Hem bu Türk cumhuriyetlerine, akraba topluluklara, hem gelişmekte, kalkınmakta olan ülkelere Türkiye ne verebilecek ki, burası, bir barış havzası, bir kalkınma havzası olsun ve aynı zamanda, Türkiye'yle olan ilişkileri, devamlı şekilde, her sahada artsın. Bu, kurumsallaştırılmış. Bunu yapan, bu teşkilatı kuran iktidara da teşekkürlerimi tescil ettirmek istiyorum. Teşkilat önemlidir ve birçok projelere el atmıştır. Bu projeler, bugün, acaba ne safhadadır? Yani, teşkilat, görevini görebilmiş mi? Bütçesi 23 milyon dolardan başlamış, ine ine 4 milyon dolara kadar inmiş; son iki senedir, çok şükür -Sayın Bakanımıza da teşekkürlerimizi arz ediyoruz- tekrar büyümeye başlamış. Bu hedef muvacehesinde yapılacak faaliyetlerin finansmanı, elbette ki çok çok mütevazı bütçelerle olmaz; çünkü, yapılanların bazılarını, sadece Sayın Bakanın izahat vermesi ve tatmin olabilmemiz için soruyorum -Sayın Bakan bu konuların mütehassısıdır, bütün bu projelerin sağında solunda olmuştur- ne kadar mesafe alabilmişiz? Kaç adım atabilmişiz? Çünkü, son giden heyetten öğreniyoruz ki -Sayın Ömer İzgi Beyefendinin götürdüğü ve faydalı olan heyetten- bazı gerilemeler olmuş. Onları da arz edeceğim ve Sayın Bakan, şayet lütfederse, izahatlarını dinlemek isteyeceğiz.

Önce, alfabe konusu ne oldu? Bu kanunun önce bir kararnamesi var; incelediğiniz zaman, her bir gerekçede alfabe üzerinde duruluyor. Türkiye'yle olan ilişkileri, eğer gerçekten sağlam bir zemine oturtacaksak, bu müşterek alfabe zaruridir. Bu, geçmişte, iradî olarak, Sovyetler tarafından baltalanmıştır; onun tarihî izahatına giremeyeceğiz, vakit yok; ama, bu birliği sağlamak için, acaba hangi safhadayız?

10 000 öğrenci getirilmiştir. Eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ve Köksal Beyefendilere ve bu projede emeği olan herkese teşekkür ediyoruz. Talebelerin durumu nedir; azaldı mı, devam mı ediyor; gittikçe sıfıra doğru mu yaklaşıyor; ne kadar mezun verilmiş ve orada neler yapıyorlar? Bu da, o ilişkilerin kurulmasında fevkalade önemli bir unsurdur. Onlar, bizim, oralardaki daimî temsilcilerimiz.

Ayrıca, televizyon yayınları... Televizyon yayınları, her ne kadar TRT'nin, benim eski müessesemin uhdesinde görülüyorsa da, Devlet Bakanlığımızla alakası olduğunu biliyorum. Burada, hangi noktadayız?

Kültür merkezleri var; yine, bu kanunda, daha önceki kararnamede. Kaç merkezimiz var? Açabildik mi? Ne faaliyetler yapabiliyoruz? Ne yapılıyor bu merkezlerde? Türkçe öğretiliyor mu? Kültür abideleri ne durumda? Çok yerinde olarak, Ahmed Yesevî türbesinin restorasyonuna başlanmıştı. Türkiye'nin büyük bir prestij projesiydi bu. Ortaasya'da, o asırlık damganın, Timur'un vurduğu damganın bugün de devam ettiğini, bağların giderek güçleneceğini gösteren bir abide, eserdir; durum nedir? Sultan Sencer'in türbesinin tamirine başlandığı söyleniyor; oradaki durum nedir? Kırım'daki konutlar... Kırım faciası her Türk'ün kalbindedir. Boyu ve hacmi küçük; ama, imanı ve cesareti büyük bir lider olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu o göçü sağladı, 300 000'i aştı. Şimdi, çadırlardan ve naylon barınaklardan acaba hangi duruma geldiler? Ahmed Yesevî Üniversitesi ve diğer üniversitelerde... Türkiye'den gidenler de var. YÖK'ün garip bir tatbikatı var -Sayın Bakan öğretim üyesidir- Azerbaycan'dan başlamak üzere, tek tek bunların diplomalarının geçerliliğini -ekivalans denilen- ortadan kaldırmaya... Yani, eşit saymıyor. Sadece heyecanları oralara ulaşmamış. Bulgaristan'a gittik, heyetle Bulgar Parlamentosuna; dediler ki, "biz, Avrupa standartlarındayız; sizin YÖK bizi de eşit saymıyor." Diplomalarımız eskiden alındı, burada, gelip, onun eşitliği; malum... Bu mu? Bu ne siyaset?.. Bunun da cevabını Sayın Bakanımız elbet verebilecektir. Ne yapalım ki, birisine sormamız gerekiyor. Bu, bir yara haddizatında; bu, bir dar anlayış; akıl alacak bir şey değil. Efendim, biz, bon pur oriyan diye diplomalar... Buna kimse razı değil. Biz demiyoruz ki, cahil ve cühela olan talebelerin eline bunu verelim. Değil efendim. Ama, her şeyin bir ortası var.

İngilizler, bu diplomaları asırlarca verdiler, cahil ve cühelayı ihraç etmek için değil; İngiliz dilini, İngiliz kültürünü, İngiliz sevgisini... Geçiyorum, uzun bir konu; ama, eminim ki, Sayın Bakanımızın, bu konuda, bilgileri oldukça derindir.

Yayınlarımız ne durumda?..

TİKA'nın işbirliği; yani, Kültür Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve nihayet özel okullarımızla... Türk emeğiyle, Türk parasıyla, Türk heyecanıyla yüzlerce özel okul açılmış. Nerelerde; Tuva'da, Yakutistan'da, Çuvaşistan'da vesairede. Yani, coğrafyada bile zor bulacağımız bölgelerde. Gidip, gördüğüm için söylüyorum. Talebeler okuyor, Türkçe okuyorlar, İstiklal Marşı dinliyorlar.

Bunu Türkiye'de finanse edenler, manevî bağları olan kişiler; yani, hayır ve hasenat yapmak isteyen kişiler... Yani, bunların üzerine bir düşmanlık perdesi mi koyacağız?..

Arkadaşlar, bu memlekette, bazı şeyler objektif konuşulamıyor. İngiliz elçisinin, Amerikan elçisinin, Fransız elçisinin bir vazifesi de, misyoner okullarını; ki, her tarafı sardılar... Şikâyet ediyor oradaki insanlar. Bunlar, misyoner okulları da değil; Türk kültürünü götürüyorlar. Buralarla olan ilişkiler nedir?

Sayın Bakanımızdan önce, Ahat Andican Devlet Bakanıyken başlamış bulunan güzel projeler vardı; tarım, sanayi, ticaret, müteahhitlik, yatırım ve sağlıkla ilgili projeler nasıl götürülüyor? Bunlar hakkında bilgi verilirse, TİKA'nın fonksiyonu ve bu tasarının gerekliliği daha güzel ortaya çıkacaktır. Bu tasarıyla, şimdiki hükümetimizin ve Bakanlığın eline yeni bir imkân geçiyor, yeni bir atılım yapma imkânı geçiyor; çünkü, şartlar geriledi. Bu şartlar, TİKA dolayısıyla gerilemiş değil; bu şartlar, ülkede, Türk cumhuriyetlerine, Türk topluluklarına, kardeş ülkelere, Balkanlardan Kamçatka'ya kadar olan o büyük Avrasya sahasına bakış tarzı, bazen ters noktalara doğru götürüldüğü için, şimdi yeni bir hamle gerek. Zayıflatan unsurlar ortaya çıktı. İşte, bir tanesi, Özbekistan gerginliği. Neden çıktığını aşağı yukarı hepimiz biliyoruz; doğru dürüst ciddî bir şeye oturmuyor; ama, bir gerginlik var; onlar Türk okullarını kapatır, biz başka bir şey yaparız.

İkinci gerginlik unsuru Türkmenistan'la çıktı. Gaz meselesi. Gaz şuradan mı alınacak, buradan mı... Bunlar geliyor, dönüyor, dolaşıyor, o bizim büyük Türk kitlesinin, 200 milyonu bulmuş o Türk kitlesinin, kendi aralarında barışa hizmet eden, etkili, verimli kardeşçe birlik ve beraberlikleri zehirliyor. Öyleyse, bunu zehirleyenleri bir kere doğru dürüst teşhis etmemiz lazım ve bunları tamir etmemiz lazım. Bunlar tamir edilince yeni hamlelere atılmak lazım.

YÖK'ü arz ettim; Azerbaycan'ın en kötü durumdaki bizim politikamızı elbette ki hatırlayabiliriz; daha başka noktalar var; girip vaktinizi almak istemiyorum.

Bu tasarıda da, öyle, birtakım tehlikeli olabilecek, zararlı olabilecek noktalar yok mu; hemen hemen yok; ama, var olan da var, 5 inci madde. 5 inci maddede -Sayın Bakanıma da arz ettim- TİKA'nın, bu güzel, faydalı teşekkülün çalışmasının nasıl yapılacağı, hangi unsurlara doğru kendini yönlendireceği söyleniyor, çok güzel şeyler söyleniyor; ama, bir de millî güvenlik siyaseti var. Yani, TİKA'nın, görevleri götürürken, millî güvenlik siyasetine uygun olacak. Aman ne güzel değil mi, ilk bakışta; ama, beni teselli eden bir nokta, Allah'tan küçük harflerle yazılmış; çünkü, hafızalarımız meydanda; millî güvenlik siyaseti diye bundan kendilerini sorumlu addeden, niyetleri muhakkak temiz; ama, yetenekleri herhalde pek de yeterli olmayan kişiler, Türk Milletinin bir kısmını iç düşman ilan etmiş. Yaşadık bu günleri. Şaki olmayan eşkıya olur mu?! Bagî olmayan; yani devlete silahla ayağa kalkmamış kişiler, yakalanıp yakalanıp, iç düşman diye karakollara götürüldüğü günleri, hafızası olan herkes hatırlıyor. Efendim, Fatih Camiinde, Hacı Bayramda namazını kılmış, hacı efendi Ahmet Bey başındaki takkeyi unutmuş dükkânına gidiyor; derhal yakalanmıştı... Bunları seyrettik. Bunlar olmaz! Olmuş... Kişilerin zihniyetlerine, yeteneklerine millî güvenlik siyaseti bırakılamaz.

Sayın Bakan, tereddütler, bölünmeler, çatışmalar; yani, en birlikte olmamız gereken, tam müttehit olmamız gereken hususlarda, niyetleri iyi olsa da, yetenekleri kâfi olmayan kişiler, kendi vatandaşlarını iç düşman ilan edip, bunun uzantısı ta oralara kadar gider. Karşısına öyle bir memur çıkar ki "efendim, türbe yapıyorsunuz, türbe tamir ediyorsunuz..." "Yahu, kardeşim, Ahmed Yesevî'nin türbesi, Alparslan'ın türbesi..." "Hayır, türbe..." Türbe olursa, bir şey olur!.. Daha başka şeyler... Bunlar takılır; yani, bazılarını, konjonktüre göre, bu faaliyetleri durdurma noktasına dahi getirebilir. Orada şüpheler uyanabilir. Hepimiz yaşadık; gittik, gördük.

Dolayısıyla, ben, bunu, tasarının bu maddesi değişsin diye söylemiyorum, değişmeyeceğini de biliyorum; çünkü, buradaki alışkanlığı biliyorum; ne dersek diyelim, istediğimizi verelim, eller kalkar, böyle olur; ama, hiç olmazsa bunları söylüyorum ki, yanlıştır. Bir ülkenin bu tip siyasetlerini işte burası tayin eder, hükümet tayin eder. Kendini o an için yetkili sayan... İki sene sonra emekli... Nitekim, bu bahsettiğim şahısların, şurada, hepsi emekli; Türkiye'nin birkısım halkını iç düşman telakki edip bir anahtar verenlerin...

Dolayısıyla, Sayın Bakanım, nazarı dikkatinizi çekmek istiyorum, tescil de ediyorum; bizim uygulamalarımız -diğer bütün esaslar doğrudur, yerindedir- bu esaslara bağlanırsa, yarın, kimin ne söyleyeceği belli olmayan sübjektif tahlillerle, bu tip kutsal sayabileceğimiz görevler engellenebilir.

İşte, bu çerçeve içerisinde, şüphesiz ki, olumlu bir kanun tasarısı karşısındayız. İnşallah, daha da güzel adımlar atılacaktır; ama, en güzel adım, ümit ederim ki, buranın, TİKA gibi fonksiyonel bir kuruluşun büyütülüp, kendine mahsus bir bakanlık haline gelmesidir; çünkü, devlet bakanlığına bağlı. Bilebildiğim kadarıyla, devlet bakanlıklarının geniş teşkilatları, paraları, bütçeleri yok. Bir devlet bakanlığına bağlanıyor, başka günde başka bir yere bağlı; çünkü, önceden başka bir yere bağlıydı; Dışişlerine. Bu statüden kurtarılmalı.

Almanya örneği güzel örnektir. Almanların bizim gibi, böyle, Avrasya gibi koca bir bölgeye yayılmış bir kültürel çevreleri, bir tarihî çevreleri, bir soydaş ve akraba çevreleri yoktur. Buna rağmen, işbirliği ve yardım bakanlığı vardır. Dışişlerinde, elbette ki, diğer bakanlıklar gibi uyumlu çalışır; ama, ayrı bir bakanlıktır; Afrika'dan, Hindistan'a, Türkiye'ye kadar uzanmıştır. Bunun mutlaka bir bakanlık haline getirilmesi lazım.

Konunun, yeni bir heyecan ve Türkiye'nin -önderliği demeyeyim, bundan alınıyorlar- tecrübeleri getirilmeli. İşte, İstanbul'da zirve toplandı. Bakın, zirvenin ilk ismi, rahmetli Turgut Bey ve Süleyman Bey zamanında "Türk Cumhuriyetleri Zirvesi." Tamam, ne güzel... Hayır. Orada olmaz, o heyecan, o bilgi, o tarih şuuru verilmeyince, arkasından da bu olmuyor. Biz değil; başka yerde. Ya ne yapacağız; "Türkçe Konuşan Ülkelerin Zirvesi." İsim değişti. Yani, bunu, diğerleri karşı olduğu için falan değil; o ruhî birlik ve beraberlik, o müşterek heyecan yaratılamayınca, bu sefer ayırım noktaları ortaya çıkar ve ayırımın en zayıf yerinde nasıl birleşebiliriz; Türkçe konuşan...

İsim vermek istemiyorum, bazı devletlere -hepsi bizim kardeş ve soydaş devletlerimiz- bu "Türkçe Konuşan" da pek uygun gelmiyor; şimdi, onlar ısrarla "Türkî Zeban Ülkeler..." Yani, Farsça. Zeban, malum, konuşan manasında. Ama, o Türkçe kelime de oradan çıkıyor. Azerbaycan Anayasasında yapılan tadilat gibi; resmî dili Türkçe... Hayır; değiştirildi, resmî dili Azerbaycan... Biliyorsunuz bu olayları.

Bir an için o heyecan, o şuur, o bilgi, o tarihsel derinlik bırakıldığı zaman, Arap birliğinin getirdiği problemlerden daha fazla problemleri getirmeye müheyya bir konjonktür içindeyiz. Dolayısıyla, ben bakanlık olmalı derken, sadece kâğıt üzerinde ve teşkilatlar ve memurlar ve bordrolu ve maaşlılar demek istemiyorum; bilgi, tarihî derinlik, millî ve manevî müşterek değerler ve nihayet, heyecanla, bu coğrafya içerisinde, Balkanlardan Kamçatka'ya uzanan coğrafya içerisinde bir kardeşlik ve barış alanı düşünüyorum.

Elbette ki, faaliyetlerde, daha atılımlar olabilir. Bunlardan birisi hakikaten çok önemli -Sayın Bakanımızın, herhalde, söyleyecekleri vardır- eğitim merkezinin kurulması... Bunların çoğunda iç kaynak da gerekmiyor. Dışarıdan bu paralar bulunur. Dost ve kardeş ülkeler ve kuruluşlar var. Onların finansmanıyla bu işler yürütülür; yeter ki, bu vizyonu tekrar yakalayalım, tekrar bilgiyle bunun üzerine varalım.

Tebrik ediyorum, kutluyorum ve başarılı çalışmalar diliyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yalçıntaş.

Anavatan Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Dedelek; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı adıyla anılan -daha önceki kuruluşunda, "TİKA" adı altında, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı- TİKA'nın kanun tasarısıyla ilgili Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, TİKA'nın ne olduğunu, TİKA'nın hangi ihtiyaca cevap vermek üzere kurulduğunu anlatmak istiyorum.

Hepimizin bildiği gibi, Ortaasya, Kafkaslar ve Balkanlarda ortaya çıkan yeni şart ve ihtiyaçların Türkiye'ye getirdiği yeni görev ve sorumlulukları sürat ve etkinlikle yerine getirmek üzere, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı, kısa adıyla, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), 24 Ocak 1992'de Bakanlar Kurulu tarafından kararlaştırılarak, 27.1.1992 tarih ve 21124 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca, Dışişleri Bakanlığına bağlı, tüzelkişiliği haiz, bağımsız bütçeli bir kuruluş olarak ihdas edilmiştir.

TİKA'ya neden ihtiyaç vardı; onu sizlere arz etmeye çalışacağım. 1991 yılı sonlarından itibaren peyderpey bağımsızlıklarına kavuşan Ortaasya, Kafkasya, Karadeniz Bölgesi ve Balkanlardaki cumhuriyetler, yeni dünya düzenine uyum sürecinde, acil nitelikte birçok uyum sorunuyla karşı karşıya kalmışlardır. Uluslararası camianın ani sayılabilecek bir oluşumu, bir nevi "bekle gör" tavrıyla değerlendirmesi nedeniyle, her türlü yardımı, öncelikle, Türkiye'den beklemişlerdir. Özellikle Ortaasya ve Kafkasya ülkeleriyle, mevcut tarihî, kültürel, etnik bağlarımız ve milletçe benimsediğimiz inanç ve kararlılık, bu ülkelere yardımı, bizim için, tabiî ve manevî bir sorumluluk haline getirmiştir.

1991 yılı sonundan itibaren, birçok kamu kurumunun yanı sıra, bazı yarı resmî kuruluşlarımızca, mütevazı ölçüde de olsa, bölge ülkelerine yardım yapılmaya başlanmıştır. Ancak, kısa süre sonra, bir yandan yardım bekleyen dost ve kardeş ülkelerin hemen her alandaki acil ihtiyaçlarını süratle karşılamak, öte yandan dağınık bir düzeyde yapıldığı izlenimini veren yardımları belli bir koordinasyona tabi tutmak gereği ortaya çıkmıştır. Böylelikle, ülkemizin, yardım alan ülke konumundan, yardım verebilen ülke konumuna geçişinin somut bir göstergesi olan TİKA, kardeş ve komşu ülkelerin ihtiyaçlarına cevap vermek ve Türk kuruluşların destek verme çabalarının koordine edilmesi amacıyla ihdas edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; TİKA'nın faaliyetlerine bakacak olursak; bilgi aktarma, eğitim faaliyetleri, yani, danışmanlık hizmetleri, yine, yayım faaliyetleri, bilgilendirme, iş dünyası, üniversiteler ve diğer kuruluşlarla ilişkileri, fizibilite, master plan çalışmalarını yapma, yaptırma işleri, konferans, seminer, toplantı düzenleme, iş seyahatlerini -Türk dünyasıyla tanıştırmak üzere- koordine etme gibi bayağı önemli görevleri vardır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; TİKA, dokuz yıllık çalışma süresi içerisinde, sınırlı malî kaynaklara rağmen önemli projeleri gerçekleştirmiş, dost ve kardeş cumhuriyetlerle yapıcı işbirliği ilişkilerinin tesisinde etkin rol oynamıştır. Geçen dokuz yıl zarfında, bu ülkeler, ekonomik kaynaklarını giderek devreye sokmaya başlamışlardır. Bu durumun doğal sonucu olarak da, ihtiyaç ve tercihlerinin yönü ve hacmi değişmiştir. Ancak, bu ülkeler tarafından rağbet gören teknik yardım projeleri, büyük malî kaynak gerektiren altyapının yenilenmesi ve modern teknolojilerin yerleştirilmesine yönelik projelerdir. Buna mukabil, yıllar itibariyle, TİKA'nın finans kaynakları sabit olmayıp, dalgalanmalar göstermektedir.

Dokuz yıllık çalışmalarıyla bu ülkelerde adı yerleşen teşkilatın gelecekteki faaliyetleri konusunda, geçmiş başarılı deneyimler ışığında önemli beklentiler ortaya çıkmıştır. Dış politikanın önemli bir uygulama aracı haline gelen TİKA'nın, varlığını ve işlevini etkin bir şekilde sürdürebilmesi, ancak yeterli imkânlarla takviye edilmesine bağlıdır.

Yukarıda çizilen çerçevede faaliyetlerini yürüten TİKA, başkanlık ve üç daire başkanlığı şeklinde teşkilatlandırılmıştır. Bunlar, ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği daire başkanlığı; eğitim, kültür ve sosyal işbirliği daire başkanlığı ve personel, idarî ve malî işler daire başkanlığıdır. Ana hizmet birimleri, faaliyet alanı içerisindeki ülkelere ve bu ülkelerde sürdürülen projelere göre organize edilmiştir.

Başkanlıkta, hâlâ, 657 sayılı Yasaya tabi 46 devlet memuru, 35 sözleşmeli ve istisna aktiyle çalışan 17 personel görev yapmaktadır. Teşkilatın kuruluş yıllarında, Azerbaycan ve dört Ortaasya Türk cumhuriyetinde ağırlıklı olarak götürülen hizmetler 130'un üzerinde personelle sağlanırken, Başkanlık, bugün, daha geniş bir coğrafyaya hitap eder duruma gelmiştir; ancak, personel sayısında, maalesef, azalma olmuştur; TİKA, 98 personelle daha geniş coğrafyada görev yapmaya çalışmaktadır. Personel sayısındaki düşüşün en önemli nedenlerinden birisi, yürürlükteki ücret rejiminin yetersizliği olmaktadır.

Kuruluşundan bu yana Başkanlık personelinin parasal imkânları mütevazı seviyelerde olmuştur. Buna ilaveten, 28 Mayıs 1999 tarihli Cumhurbaşkanlığı onayıyla Başbakanlığa bağlanmasından sonra, daha önce ödenmekte olan dışişleri tazminatının kesilmesi sonucunda, personelin parasal kaybı yaklaşık olarak yüzde 30'dur.

Bunları niçin anlatıyorum; TİKA gibi, Türk dünyasıyla bağlarımızı güçlendirecek böyle önemli bir kuruluşun, maalesef, personelinden tutun, maddî imkânlarına kadar, pek çok sayıda sıkıntıları vardır. Zaten, bu tasarının buraya gelmesinin amacı da, gerçekten, bizim, bütün Meclis olarak, Türk dünyasına karşı, onlarla bütünleşmenin bir aracı olacağına inandığımız TİKA'nın güçlenmesi, kuvvetlenmesi ve daha fonksiyonel hale gelmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; son yıllarda, bölgede, Türk cumhuriyetleri ve kardeş cumhuriyetler üzerinde rekabet ortamı artmıştır. Başlangıçta bölgedeki gelişmeleri "bekle gör" tavrıyla karşılayan uluslararası camianın bölgeye ilgisinin artmasıyla, Türkiye, Ortaasya ve Kafkasya'da ve hatta Balkanlarda, diğer ülke ve örgütlerin giderek artan rekabetiyle karşı karşıya kalmıştır. Diğer taraftan, çeşitli resmî ziyaretler vesilesiyle bölgeye giden üst düzey siyasetçilerce verilen vaat ve taahhütlerimizin zamanında yerine getirilememesi dolayısıyla, Türkiye, bu ülkelerce, ister istemez, bir ilgi azalması şeklinde algılanma durumuyla karşı karşıyadır.

Teknik yardım faaliyetleri, genel olarak, sonuçları ve başarısı kısa vadede ve bilinen maddî ölçülerle tanımlanabilecek nitelikte faaliyetler değildir. Bu kapsamda, TİKA faaliyetleri içinde önemli bir yere sahip olan eğitim programlarının etkilerinin değerlendirilmesi için zamana ihtiyaç vardır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu kanun tasarısıyla getirilen değişiklikleri de, size, kısaca, özet olarak arz etmek istiyorum.

480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuş bulunan TİKA Başkanlığı, yasal bir zeminde fonksiyonlarını sürdürecektir. 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle "Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı" adıyla kurulan; ancak, yıllar içinde TİKA (Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) olarak tanımlanan kuruluşun isminin Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, kısaltılmış olarak, yine, TİKA olarak değişmektedir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, TİKA Başkanlığını denetlemeleri sonucu hazırlanan 1998 ve 1999 yılları raporunun Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT üst komisyonunda görüşülmesi sırasında takibe alınması kararlaştırılan TİKA Başkanlığının, Başbakanlığa bağlanması hususunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması temennisi gerçekleştirilmiş olacaktır.

Başkanlığın gelişen iş hacmi karşısında yetersiz kalan teşkilat yapısı, yeni kanunla güçlendirilmekte, TİKA Başkanına yardımcı olmak üzere iki başkan yardımcısı ve hukuk müşavirliği kadroları ihdas edilmektedir. Başkanlığın genel bütçe dışı kaynaklardan da faydalanması öngörülmekte, bazı etkinliklerin sponsor sıfatıyla yapılmasını ve kamuoyunun desteğini sağlamak üzere bağış imkânını geliştirmektedir.

Teknik yardım uzmanı adı altında bir kariyer uzmanlığı ihdas edilmektedir. En az dört yıllık üniversite mezunu ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirlenmiş olan şartları taşıyan ve yapılacak sınavlarda başarılı olan personelin, kariyer uzmanlığına atanması düşünülmektedir. Böylece, vasıflı ve kalıcı nitelikte personelin istihdamı hedeflenmektedir. Verimliliğin artırılması amacıyla, TİKA personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi sağlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sizlere, kısaca, TİKA'nın önemini arz etmeye, vurgulamaya çalıştım ve şunu özellikle ifadede yarar görüyorum: Türkiye bağımsızlığını ilan eden, Türk cumhuriyetlerinin, kardeş ve akraba cumhuriyetlerin kâbesi olmak durumundadır. Bunu, üzerine basa basa söylüyorum.

21 inci Yüzyılın, dünya Türklüğünün yüzyılı olmasını gerçekten istiyorsak, Türkiye Cumhuriyeti olarak, bu yüce davanın ciddiyeti ve yüce davanın büyüklüğü içerisinde üzerimize düşen görevimizi eksiksiz yerine getirmek zorundayız. (Alkışlar) Bu hedefe ulaşmak ve başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler, yani, Türk cumhuriyetleri olmak üzere, Türkiye ile iç içe bulunan akraba ve kardeş cumhuriyetlerle gerçek işbirliğini ve yardımlaşmayı sağlamak amacıyla, TİKA'nın şu anda huzurumuzda olan bu yasasının, çok hayırlı bir yasa olduğunu ifade etmek istiyorum.

Geçen dönem, KİT Komisyonunda, özellikle TİKA'nın alt komisyonunu oluşturdum ve alt komisyon başkanlığını deruhte ettim. Kendilerine verilmiş bir sözümüz vardı. Şu anda bağlı bulundukları Bakanımız Sayın Abdulhalûk Çay, gerçekten, bu işi heyecanıyla yapabilecek, bu işi çok iyi bilen, çok değerli, mümtaz bir bakanımızdır.

Ben, başta, bağlı olan kuruluşa ve kendisine bu konuda başarılar diliyorum. Yüce Meclisimizin de, hemfikir olarak bu konuda desteğine çok çok teşekkür ediyorum. Partim adına da, bu yasa tasarısına destek vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (ANAP, DSP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Dedelek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Ergun.

MHP GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kısaca TİKA olarak bilinen Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Kısa adı TİKA olan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Doğu Bloku ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılması sonucunda Türkistan, Kafkasya, Karadeniz ve Balkanlarda ortaya çıkan yeni bağımsız devletlerin kalkınma çabalarına yardım sağlamak, bu devletler ile ülkemizin geçmişten gelen tarihî ve kültürel bağlarını, her alanda işbirliğini geliştirerek daha da kuvvetlendirmek amacıyla 1992 yılı başında kurulmuş, stratejik önem taşıyan bir kuruluştur.

Avrupa Birliğine girme yolunda önemli uğraşlar verdiğimiz bu kritik dönemde, Türkistan, Kafkasya ve Balkanlar coğrafyasının önemi artık daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Bu coğrafyayla ilişkilerimizi geliştirme yolundaki gayretler, maalesef, çeşitli imkânsızlıklar, ilgisizlik, strateji noksanlığı ve bazen de strateji yanlışlığı yüzünden, yeterli sonuç vermekten uzak kalmıştır.

Muhterem milletvekilleri, hemen hemen her yüzyılın başında ve sonunda, dünyanın siyasî haritası değişmekte ve yeniden şekillenmektedir. 20 nci Yüzyılın son on yılında da, dünyamız, böyle bir sürece girmiştir; sınırlar değişmiş ve yeniden şekillenmesi, henüz, tam manasıyla bitmemiştir. Yaşanan fiilî sıkıntıların bazıları yer yer devam etmekte, bazıları küllenmiş vaziyette, bazıları ise ortaya çıkmak için zamanını ve zeminini beklemektedir. Bu olay, yüzyılın başında olduğu gibi yüzyılın sonunda da, geniş manada Türk dünyası coğrafyasının içinde, dar manada da Türkiye'nin stratejik coğrafyasında yaşanmaktadır. Bu, hem bir talihsizlik hem bir şans hem bir felaket hem de bir fırsattır. Kim, hangi ülke, bu fırsatı nasıl değerlendirirse, kendi geleceğini de o şekilde belirlemiş olacaktır. Türkiyemizin ve Türk cumhuriyetlerinin, bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmesini temenni ediyorum; fakat, ne yazık ki, bu süreç, henüz tamamlanmamıştır. Toprağın hukuku meselesi, yer yer tartışmalı; bu yüzden çatışmalar çıkmakta veya çıkma eğilimindedir. Aynı şekilde, etnik problemler tehlike arz etmekte, çatışma zemini oluşturmaktadır. Yine, yeraltı ve yerüstü zenginlikler, özellikle de enerji üzerindeki mücadeleler hızla sürmekte, gelecek konusunda endişe yaratmaktadır.

Muhterem milletvekilleri, kısacası, 90'lı yılların başında, Türkiye'nin etrafında stratejik boşluk oluşmuştur. Bu boşluğu kendimiz için stabil hale getirip stratejik hareket alanı oluşturamazsak, 21 inci Yüzyılda umduğumuzu bulamayabiliriz. Onun için, hızla, kurumsallaşma problemini çözüp, tanışıp görüşüp sarılma dönemini bitirip, çağımızın olmazsa olmaz olarak kabul edilen sahalarında işbirliğimizi hızlandırmalıyız.

Türkiye, geçen on yıl içerisinde oluşturduğu projelere devamlılık kazandırmalıdır. Özellikle, öğrenci mübadelesi projesi hiç aksatılmamalıdır. Bugün için önemi tam olarak anlaşılmayan ve biraz da pahalı olan bu proje, ileride, Türkiye'nin ve Türk cumhuriyetlerinin kader birliği oluşturmadaki en büyük şansı olacaktır. Yalnız, öğrencileri, mutlaka, sınav sistemiyle almalıyız. Bizdeki üniversite seçme ve yerleştirme sınavına benzer bir sınavı uygularsak, daha isabetli hareket etmiş oluruz.

Yine, Türk cumhuriyetlerinde kurulmuş olan üniversite ve liselerin, mutlaka, devam ettirilmesi şarttır.

Muhterem milletvekilleri, kuruluş amacı, başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye'ye komşu ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarında işbirliğini projeler ve programlar aracılığıyla geliştirmek olan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı bu alanda büyük bir boşluğu doldurma gayesiyle kurulmuştur. TİKA'nın kurulmasıyla Türkiye, başta Türk cumhuriyetleri olmak üzere, bahsettiğimiz bölgelerdeki gelişmekte olan ülkelere yardım sağlayan bir ülke konumuna gelmiş; bu da, ülkemizin, Asya'nın önemli bir bölümünü içine alan bu coğrafyada ciddî bir güç olduğunu göstermesini sağlamıştır. Bugün, özellikle, Kafkasya ve Türkistan Türk cumhuriyetleri, dünyanın en önemli ülkelerinin stratejik planlarını uygulamaya koydukları ve birbirleriyle kıyasıya üstünlük mücadelesi verdikleri bir saha haline gelmiştir. Burada mücadele veren hiçbir ülke, Türkiye'nin sahip olduğu avantajlara sahip değildir. Ülkemiz, bu sahadaki devlet ve topluluklar için en iyi model durumundadır.

Bugün burada yasal düzenlemesini yaptığımız TİKA, kurulduğu günden bugüne kadar yüzlerce proje oluşturarak Türk cumhuriyetleri ve akraba topluluklarla işbirliği yapmıştır. TİKA'nın, projeleri ve programlar aracılığıyla gerçekleştirdiği çalışmalarını, yardım ve işbirliği çalışmaları şeklinde ayırmak mümkündür. Sosyal, malî, teknik ve eğitim şeklindeki bu yardımlara ilaveten, TİKA, yardım amacı taşımayan, özellikle kültürel ilişkilerin geliştirilmesini amaçlayan işbirliği projelerini de sürdürmektedir. Özellikle, Hoca Ahmet Yesevi Türbesinin restorasyonuyla Orhun Anıtlarının restorasyonu projesi çalışmalarından dolayı, TİKA yetkililerini ve ilgili Sayın Bakanı tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin bugün içinde bulunduğu ekonomik koşulların zorluğunu hepimiz biliyoruz. Bu zorluklar, toplumun birçok kesimini, devletin birçok kurumunu çeşitli fedakârlıklara zorlamıştır. Ancak, bazı  konular ve bazı kurumlar vardır ki, buralarda yapılacak fedakârlıklar ve kısıtlamalar, bir milletin geleceğinde çok olumsuz etkiler doğurabilir. TİKA da, gerek kuruluş amaçları ve gerekse projeleriyle, böyle bir kurumdur.

TİKA'nın, hedef aldığı coğrafyada başarılı olması, bizim için hem bir millî güvenlik meselesi hem tarihî bir sorumluluk hem de Ulu Önder Atatürk'ün en büyük rüyasıdır. Bu rüyayı gerçekleştirmek için, TİKA'nın işlevinin artırılması, iktisadî yapısının güçlendirilmesi, çalışma sisteminin daha planlı hale getirilmesi ve faaliyetlerinin, devletin ve toplumun tüm kesimlerince desteklenmesi şarttır.

Yüce Meclise sunulan kanun tasarısıyla, TİKA Başkanlığının yasal bir zeminde fonksiyonlarını sürdürmesi sağlanacaktır.

1992 tarihli ve 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı adıyla Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulan bu kuruluş, projelendirme ve projelerin uygulanması görevi sırasında birden fazla kamu, özel ve uluslararası kuruluşun işbirliği ve koordinasyonunu sağlamak zorunda olacağından, bu kanunla, Başbakanlığa bağlı bir başkanlık şeklinde düzenlenmiştir. Yine, yaptığı faaliyetleri daha iyi tarif ettiği ve esasen, kamuoyunda bilinen ismi dikkate alınarak, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığının adı Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı olarak düzenlenmiş ve 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin adı değiştirilmiştir.

Bu kanun hükmünde kararnameyle hedeflenen amaç doğrultusunda, TİKA'nın kuruluş hedeflerinde de belirtildiği gibi, Türk cumhuriyetleri başta olmak üzere, akraba toplulukları ve komşularımızın kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarındaki işbirliğiyle ilgili işlemleri yürütmek üzere bir uzman birim oluşturulmaktadır. Bu birimin, Başbakanlığın bağlı kuruluşu niteliğinde bir başkanlık olarak teşkilatlanması, faaliyet alanının çok yönlü olması nedeniyle, gerekli görülmektedir.

Hepimiz için büyük önem taşıdığına inandığım ve millî bir görev ifa eden TİKA'nın çalışma şartlarını düzenleyen değişiklikler hususunda Parlamentomuzun siz değerli üyelerinin gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ergun.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Gökdemir.

DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

1990'da Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra teşekkül eden yeni dünya manzarası içerisinde, bütün dünya, muhteşem Türk gerçeğinin farkına vardı. Gerçekten de, Balkanlar'dan, Adriyatik'ten Çin'e kadar olan sahada, Bağımsız Devletler, muhtelif statülerde topluluklar olarak bir Türk dünyası kuşağı, Türk kültür kuşağı herkes tarafından görülür hale geldi. Bu gerçek, esasen vardı; ama, komünist sistem tarafından bastırılmıştı, boğulmuştu, görülmez hale getirilmişti. Bu manzara içinde, şerefli bayrağımızın yanında, beş yeni kardeş cumhuriyetin bağımsız bayrağını gördük. Bunun dışında, Urallar'da, Kafkaslar'da, Sibirya'da, Balkanlar'da gözü, gönlü Türkiye'ye dönük insanlar gördük. Gelmeler, gitmeler oldu ve asla küçümsenmemesi gereken, bin yılın hasretiyle bir kucaklaşma oldu. Başka türlü olabilir miydi? Bu kucaklaşmayı hafife alan ifadeleri Metin Beye yakıştıramadım; çünkü, o, bu hasreti, kalbinin derinliklerinde şuurla idrak eden insanlardan birisiydi. Kucaklaştık, bin yılın hasretiyle kucaklaştık, heyecanla kucaklaştık; ama, iş, heyecanda kalmadı. İlişkiler, asla, bir ahbap çavuş ilişkisi halinde kalmadı, ferdî ilişkiler halinde kalmadı; muhtelif taleplerle karşılaştık. Bu talepler, mütevazı bir teksir makinesinden, bir fotokopi makinesinden, bir radyo istasyonu kurulmasından kredi ihtiyaçlarına kadar muhtelif ihtiyaçlardı. Türkiye, bu bağımsız kardeş cumhuriyetlerin hepsini ilk tanıyan devlettir, tek saniye kaybetmeden ilk tanıyan devlettir. Herhangi birisinde ikinci olsaydık, bizim için utanç verici olurdu. Bize yönelen taleplerin hepsini, gücümüz, kudretimiz nispetinde karşılamaya çalıştık. Bunların muhabere sistemlerini kurduk; çünkü, bırakın halkını, devlet adamlarının, dünyanın herhangi bir yeriyle muhabere etme imkânları yoktu. Kardeşlerimize ilk kredileri, Türkiye'nin kudreti nispetinde, biz verdik. 10 000 öğrenciyi meccanen Türkiye'de okutma kararı, ekonomisi bizden daha güçlü birçok devletin göze alamayacağı stratejik bir karardır. Bu karar, Sayın Yalçıntaş'ın da işaret ettiği gibi, birinci derecede ve ağırlıkla Sayın Demirel'in kararıdır ve son derece stratejik, doğru bir karardır. O heyecan içerisinde, bugün de devam ettirilmesini hepimizin temenni ettiği bu karar alınabilmiştir. Alfabe meselesinden, matbaa meselesinden, bu devletlerin dünyaya açılmasından, aklınıza gelebilecek her türlü ihtiyaçlarında Türkiye yardımcı olmuştur. Bütün diplomatik misyonlarımız, kardeşlerimizi dünya zeminlerine taşımak için gayretli olmuş ve ellerinden geleni yapmışlardır.

TİKA, bu ihtiyacın kuruluşudur. Onun için de, 1992'de TİKA kuruldu; Hariciye Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve öyle devam edegeldi; son zamanlarda, bir Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle Başbakanlığa bağlandı.

Elbette, bütün dünya devletlerinin dünyayla münasebetlerini dışişleri teşkilatı yürüttüğü gibi, bizim devletimizin bütün dünya ve kardeş devletlerle münasebetlerini de bizim Dışişleri Bakanlığımız yürütür; ama, TİKA'ya yüklenen fonksiyon, bizim bu kardeş ve akraba topluluklarla karşı karşıya kaldığımız zaman ortaya çıkan meseleler, klasik hariciye fonksiyonlarını çok aşan meselelerdir, o kitapta yeri olmayan meselelerdir. TİKA'nın, gerçekleştirilen projeler olarak sunduğu -ve hepsi 1997'den önce gerçekleştirilmiş- projelere baktığınız zaman, bunların, klasik hariciye fonksiyonlarında yeri olmadığı görülecektir.

Bilahara, Türkiye, bu konunun koordinasyonu için, dost, kardeş, akraba topluluklarla münasebetlerin koordinasyonu için bir bakan tahsis etti. Hasbelkader, o görevi ben üstlendim ve o günden bugüne kadar da devam edegelmektedir. Burada, Dışişlerimizle herhangi bir servis rekabeti asla bahis konusu değildir; herkes, birbirini tamamlayacak şekilde, kendi görevini yapacaktır. Nitekim, bizim görevde olduğumu zamanlarda da asla böyle bir rekabet olmadı.

Değerli arkadaşlar, o devirde, pek de beğenilmeyen, küçümsenmeye çalışılan Türk kurultayları yapıldı; Türkiye'nin dirayetiyle, ısrarıyla, organizasyonuyla Türk zirveleri gerçekleştirilir oldu. Bütün bu münasebetlerde, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Sayın Demirel'in rolü birinci derecededir. Kendisi, başka ne türlü itirazınız olursa olsun, kabul etmek lazımdır ki, bir tarih şahidi olarak ifade ediyorum ki, bu münasebetlerin orkestra şefiydi. Kardeş cumhuriyetlerle münasebetlerde, onların devlet başkanlarının, devlet adamlarının ağırlanmasında, asla, klasik teşrifat kaidelerine, protokole bağlı kalmadık; ne zaman geldilerse, gittik havaalanında karşıladık, ne zaman, hangi saatte gittilerse, havaalanından gönderdik ve sözsüz, kendiliğinden, bu işi gönüllü olarak yaptık. Sayın Demirel "bunu hep yapalım kardeşim" dedi; lüzumluydu bu.

Kurumsal ilişki... Elbette kurumsal ilişki; ama, kardeş devletlerin yapısı bellidir. Henüz kurumlaşma aşamasındadırlar; çok büyük bir dönüşümü, âdeta A'dan Z'ye bir dönüşümü gerçekleştirmek durumundadırlar. İlk defa bağımsız olarak dünyayla münasebete geçmektedirler. Kolektivist, merkezî planlamacı ve dışa bağlı -kendi merkezî planlamasına da değil, Moskova'ya bağlı- uydu bir ekonomik düzenden bağımsız bir devletin, bağımsız, servet rekabete dayalı ekonomisine geçmeye çalışıyorlar, bunun kurumlarını oluşturmaya çalışıyorlar. Biz, çok farklı bir yerden geldiğimiz halde, henüz, sıkıntılarımız var, bu sıkıntıları yaşıyoruz. Dolayısıyla, bu birebir ilişkileri, bu kardeşlik ilişkilerini asla küçümsememeli ve kimsenin hakkını yememelisiniz.

10 000 öğrenci gelmesi kötü mü?! Kardeşlerimizin muhabere sistemlerinin kurulması kötü mü?! Müşterek Türk dili ve Türk edebiyatı tarihi yazılıp okutulması projesi kötü mü?! Daha doğrusu, TİKA'nın kendi belgelerinde sıraladığı, TİKA şunları yaptı diye ortaya koyduğu ve hepsi 1996'ya kadar gerçekleştirilmiş olan bu projeler kötü mü?! Öyleyse, bunlar iyiyse, bunları yapanlar hakkında da küçümseyici, hafife alıcı ifadeler kullanmamalıyız.

Bu meseleye heyecanla sahip çıkan ve son seyahatini Türkistan'a yapıp gelen Sayın Özal'ı rahmetle anmalıyız. "21 inci Asır Türk asrı olacaktır" dediği zaman, oralardan topladığı heyecanı ifade ediyordu.

Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla Sayın Demirel'in rolünü ifade ettim. Başbakan sıfatıyla Sayın Çiller'in, çok müspet katkıları, rolleri olmuştur.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Başbuğu unutma, Başbuğu unutma.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Daha önce, bağımsızlıktan önce, Yıldırım Beyin Başbakanlığı zamanında, Kültür Bakanı sıfatıyla Sayın Namık Kemal Zeybek, ilk giden Türk devlet adamıdır. Sayın Zeybek'i ve Müsteşarı Sayın Acar Okan'ı saygıyla anmak istiyorum. Dışişleri Bakanı sıfatıyla Sayın Hikmet Çetin'in fevkalade müspet rolleri ve katkıları olmuştur. Dışişleri müsteşarlarımız Sayın Özdem Sanberk'in, Onur Öymen'in çok olumlu katkıları olmuştur. Ben, kendimi, bu kafilenin en sonuna koyuyorum ve en sondaki yerinin de kâfi şeref olduğu düşüncesindeyim.

Biz, buraya kalbimizi koyduk ve bu kalp koymanın da bir fonksiyon olduğunu gördük. Bizim kalbimiz çekildikten sonra meydana gelen boşluk... Yaptıklarımızı, asla beğenmemiştik, kâfi görmemiştik; ama, onun da bir şey olduğunu, bilahara, gelişen dönemler içinde gördük.

Şimdi, Sayın Başbakanımız, Tagor'un Hindistan'ına alaka duydular; fakat, maalesef, Hacei Türkistan Ahmet Yesevi'nin Türkistanına aynı alakayı göstermediler. Tersi olması beklenirdi; hem Türkiye çok mutlu olurdu hem Türk cumhuriyetleri çok mutlu olurdu.

Sayın Yılmaz'ın, belki de, maksadını aşan ve tevali edip gelen bir menfi rolüne, inanılmaz bir menfi tavrına, burada işaret etmeden geçmek mümkün değildir. Sayın Yılmaz, 28 Şubat süreci sonrasındaki Başbakanlığı sırasında bizi itham etmek için -doğrudan hedefi o idi- Başbakanlık Teftiş Kuruluna bir rapor hazırlattı, bizim için bir şey çıkaramadı; ama, anlaşılmaz, çılgınlık denilecek bir davranışla, kardeş cumhuriyetlerden ikisinin cumhurbaşkanını, dünya önünde, televizyonda, resmen yolsuzlukla, hırsızlıkla itham etti. Şimdi, yine içeride münakaşa etmemiz gereken, hangi üslupta olursa olsun kendi aramızda kalması gereken bir münakaşada, hâlâ "ağaçtaki elma, yok sepetteki elma" diyerek Türkmenbaşı'yla münakaşa etmektedir. Dışişleri Bakanlığı yapmış, döne döne Başbakanlık yapmış, halen Başbakan Yardımcılığı sorumluluğunda bir devlet adamımız için, bu, sadece telaştan doğmuş bir yanlıştır diye düşünüyorum ve bu yanlış asla devam etmemelidir. Kurumsal ilişki, şahsî ilişki; bu bazda, bu meseleyi de göz önüne alarak değerlendirdiğiniz zaman, bunun sadece şahsî bir küskünlüğe, dargınlığa değil, münasebetlerin, neredeyse toptan yıkılmasına varacak zararlı bir davranış olduğunu bir kere daha belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, TİKA, bizim kurduğumuz, kanun hükmünde kararnamelerle bugüne kadar gelmiş bir teşkilattır; sevk edilen tasarı da, kanun hükmünde kararnamelerle devam tasarısıdır. Buna, değerli Dışişleri Komisyonumuz ve değerli Plan ve Bütçe Komisyonumuz çok önemli katkılar sağlamış ve doğru bir proje getirmişlerdir, doğru bir tasarı haline getirmişlerdir. TİKA, kanunla kurulan bir kuruluş olmalıdır; TİKA, Başbakanlığa bağlı olmalıdır. Mademki, Türkiye bu meseleye bir bakan tahsis edecek kadar ehemmiyet vermektedir, o bakanın elinin altında da bir teşkilat olmalıdır, ne kadar mütevazı olursa olsun bir bütçe olmalıdır.

TİKA, büyük Türkiye'nin teşkilatıdır, büyük ufuklara yönelen Türkiye'nin bir teşkilatıdır. Bizim zamanımızda, bizim sorumluluk taşıdığımız zamanda, Mostar Köprüsünden Orhun Abidelerine kadar, tarihî hatıralarını ve bütün kardeşlerini, dost ve akraba topluluklarını hem manen hem fiilen kucaklamış bir büyük Türkiye vardı. O büyük Türkiye, dirayetsiz idareciler elinde, maalesef, bugün öldü. (DYP sıralarından alkışlar) O büyük Türkiye'de biraz mübalağa yok muydu, biraz yanlış yok muydu? Yanlışı doğrusuna denk geliyordu doğrusu. Büyük Türkiye hepimizin gönlünü dolduruyordu ve kimse de bu komik diyemiyordu; çünkü, tarihî bir gerçekti, sosyal bir gerçekti, fiilî bir gerçekti.

Şimdi, basında, medyada, ıstırap içinde, müstemleke, manda gibi tartışmaların yapıldığını görüyoruz ve şimdiki Türkiye'nin durumuyla baktığınız zaman TİKA, kel başa şimşir taraktan daha komik görünüyor; doğrudur. Bugünkü Türkiye'nin haline baktığınız zaman, gözünü Washington'a dikmiş, 11 milyar mı gelecek 15 milyar mı gelecek diye bir kurtarıcı tek adamın gözlerinin içine bakan Türkiye'de, bu TİKA, kel başa şimşir taraktan daha komiktir; ama, büyük Türkiye yerinde duruyor; dirayetli, millî, milliyetçi idarecilerin elinde, bu Türkiye, dev gibi ayağa kalkacaktır. TİKA, o Türkiye'ye lazımdır.

Dün, zevkini tattığımız, yarın, gene, inşallah, daha dirayetli olarak ayakta göreceğimiz Türkiye'nin teşkilatıdır TİKA ve kurulmalıdır, gelen ölçüleriyle kurulmalıdır; ama, bu kanunun ekindeki kadro cetvellerinin fiilen icra edilip edilmeyeceğinin talimatını, bugün, Türkiye, Washington'dan bekleyecek mi beklemeyecek mi, Sayın Derviş'e soracak mı sormayacak mı; bu da bizim için merak konusudur.

Kanun karşısındaki tavrımız olumludur ve Türkiye'nin de, Türk dünyasının da bu ilişkilerdeki geleceği, önümüzdeki 2020, 2025 yıllarından itibaren, bambaşka bir renk alacaktır.

Elbette, bugün, yer yer -koyunun melediğini kuzu melemiyor aziz hocam- arızalar vardır; ama, esaret nedir, Türkiye Türk'ü bunu bilmez. Yüz sene, yüzelli sene esarette kalacaksın, yabancı idaresinde kalacaksın, seksen sene komünizm gibi çok radikal, zalim, maneviyatsız bir rejimin baskısı altında ezileceksin, sonra "hadi hür oldun" dedikleri anda, bir hür adam davranışı göstereceksin; bu mümkün değildir. Bunun için sabırlı olmamız gerekiyor. Kardeş cumhuriyetlerin hür bayrağı altında gözünü açan, dünyaya gelen, o hür bayrak altında tahsile başlayan, yabancı buyruğu görmemiş "burası benim memleketim, burasını ben yönetirim" diye büyümüş nesiller -ki, onların eğitimine Türkiye de katkıda bulundu- onlar, orta yaşa geldiği zaman, bu defa Ortaasya'dan bize doğru, bugün gördüğümüzden çok daha müthiş bir heyecan dalgası gelecektir. Neden; bilmiyorlar... Bilmiyorlar... Bildikleri zaman, şuurları geliştiği zaman, her bağımsız ülke, her bağımsız millet kendi kimliğini sorgulayacak, köklerini bulacak, şuuru yerine oturacak ve o zaman işte, Türk dünyasının manzarası daha bir başka olacaktır.

Her dönemde, bugün ve yarın, Adriyatik'ten Çin'e kadar varlığını ilim adamlarının bildiği, bugün siyaset dünyasının da bildiği bu varlık, bir husumet kuşağı olmayacaktır; bir dostluk kuşağı olacaktır, bir barış kuşağı olacaktır. Elbette, Urallardan, Sibiryadan, Altaylardan, Kafkaslardan ve Balkanlardan yönelen bu dost gönüller için Türkiye bir kalpgâhtır. Bu dünyanın kalbi Türkiye'dir; ama, Türkiye, bunlara asla patronluk taslamamıştır, taslamayacaktır. Türkiye, bir ağabey devlet olmayacaktır. Onlar, ağabeyden yeteri kadar bıkmış vaziyettedirler. Bütün dünyayla münasebetlerimiz hangi ölçülerle yürüyorsa, bu kardeş devletlerle de öyle yürüyecekti;, artısı, kardeşlik olacaktır, gönül sıcaklığı olacaktır. Bu münasebetler, zannetmeyin ki, sadece bir heyecan münasebetidir, sadece Turancı olanları heyecanlandıran bir münasebettir. Hayır, bu münasebetler, devletlerarası münasebette hangi unsurlar varsa, iktisadî menfaatlar dahil, o türden münasebetlerdir -oralarda aldığımız taahhüt hizmetlerinin, yaptığımız ticaretin rakamlarını TİKA'dan aldığınız zaman bunu göreceksiniz- eşit, içişlerine  karışmama esasını getiren, ama, gönül birliğine dayanan kardeşçe münasebetlerdir. Hiçbir devletin başkanı veya birkısım devletlerin başkanı, başka devletin başkanına "ağabey" diye hitap etmez "ağa" diye hitap etmez; ama, bu cumhuriyetlerin başkanları, samimiyetle, gönüllerinden gelerek resmî konuşmalarında Süleyman Beye "ağa" diye hitap etmişlerdir, sonra ağabey demesini öğrenmiş "ağabey" diye de hitap etmişlerdir.

Efendim, son kurultayda Rusca konuşulmuş... Başka bir imkân var mıydı?! Aradaki zaman farkına bakın; bu kadar zaman farkından sonra, bir araya gelmeye şükretmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Son cümlelerim için müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Buyurun.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Ben, birçok hususta, değerli arkadaşlarımda da gördüğüm bazı tedirginlikleri ifade ettiğim zaman, Sayın Demirel, bana "şu Dolmabahçe Sarayının balkonundan çekilen beşli fotoğraf var ya, o her şeye kâfidir, ondan gerisine sabretmeniz lazım" demişti. Sabreden, selamete erer.

Türkiye'nin ve Türklüğün büyük geleceğini ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökdemir.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Suat Çağlayan.

Buyurun Sayın Çağlayan. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA B. SUAT ÇAĞLAYAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının teşkilat ve görevleri hakkındaki yasal düzenleme için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1990'dan sonra dünyada birçok şey değişmeye başladı. Özellikle Avrupa'da ve Asya'da bu değişim çok hızlı oldu, çok hızlı gelişmeler ortaya çıktı. Sovyetler Birliğinin dağılması ve soğuk savaşın sona ermesiyle Avrupa âdeta doğusuna kavuştu. Batı Avrupa ülkeleri hem ekonomilerini güçlendirmek hem kendi savunmalarını kurmak ve hem de Batı değerlerini yaygınlaştırmak için, bir birlik içinde buluşmaya başladılar. Bu kurdukları Avrupa Birliğinin içine, Doğu Avrupa'nın eski Sovyet cumhuriyetlerini de almaya başladılar ve dünyanın güç merkezini Avrupa'ya taşımak gibi çok iddialı bir yola çıktılar. Eski Sovyetlerden bağımsızlığına kavuşan Asya cumhuriyetleri, Doğu Avrupa'dakiler kadar şanslı olamadılar tabiî, coğrafyaları gereği.

Türk kökenli bu cumhuriyetler, bazı alanlardaki güçlü altyapılarına karşın, çok güçsüz ekonomileri nedeniyle sıkıntılı bir geçiş dönemine girdiler. İşte bu aşamada, bu cumhuriyetlerle karşılıklı ilişkilerimizde bazı yanlışlıklar yapıldı -hepimiz biliyoruz bu yanlışlıkları- ve bazı gerçekçi olmayan değerlendirmeler sonucu, ilk yıllar, ne biz ne de onlar, birbirimizden beklediğimizi bulabildik. Şimdi aradan on yıl geçti; artık, gerçekçi değerlendirmeler yapılmaktadır bu on yılın sonrasında.

Sayın milletvekilleri, halkların kökenlerinin aynı olması, ülkeler arasında sıcak ilişkilerin kurulmasında elbette ki önemli bir faktördür; ama, bu sıcak duyguların işbirliğine yansıması için, temel öğenin, karşılıklı çıkar olduğu gerçeği hiç unutulmamalıydı.

TİKA çerçevesinde ilişki kurulmakta olan Türk kökenli cumhuriyetler büyük doğal kaynaklara sahiptirler. Bu kaynaklar nedeniyle, Ortaasya, yarının ilgi alanı olacaktır doğal olarak. Türkiye, hem bu Türk kökenli cumhuriyetlerin beklentilerine yanıt verebilecek ve hem de Ortaasya'nın potansiyelini zengin Batı'ya sunabilecek bir coğrafyaya sahiptir. En doğudaki batı ülkesi olan ülkemiz, batının doğu terminali özelliğini kullanma şansını kullanabilecektir yarın.

Sayın milletvekilleri, uluslararası ilişkilerde duygusal boyutun sınırlı olduğu ya da olmadığı anlatılır politik bilimlerde. Biz, çok köklü devlet ve yönetim deneyimimize karşın, geçmişte bazı ilişkilerimizde âdeta bu gerçeği unuttuk; ama, şimdi, ayakları yere değen, devlet etiğine özen gösteren bir dışpolitika uygulamaktayız.

Yeniden yapılanma ve global sisteme entegrasyon süreci içinde bu kardeş devletlerle bilgi ve deneyimlerimizi paylaşmakta TİKA'nın önemli bir rol oynayacağına inanıyoruz.

24.1.1992 tarihli ve 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulmuş olan Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı, bu tasarıyla, TİKA adıyla Başbakanlığa, yani Devlet Bakanlığına bağlanıyor.

Dış politikamızın çok duyarlı dengeler içinde sürdürüldüğünü hepimiz çok iyi biliyoruz. Dışişleri Bakanlığımız, uzun dönemli dışpolitika planları yanı sıra, dış politikada bazen günlük olaylara göre çok hızlı değişiklikler yapabilmektedir.

Bulunduğumuz coğrafya ve bu coğrafyada özellikle Güney Asya ve Doğu Asya'nın geleceği bazı sıkıntılar taşımaktadır; politik bilimciler bunu böyle yorumlamaktadır. Deniliyor ki: "Geleceğin sıcak bölgesi, Doğu Asya, özellikle Güneydoğu Asya olacaktır" Bu coğrafyada, hele batı ile doğu arasında bir köprü oluşturan, hele Asya'da böylesine bağlantıları olabilen bir ülkenin hata yapma şansı yoktur.

TİKA, Türk dış politikasını çizen ve uygulayan Dışişleri Bakanlığından alınmış ve Devlet Bakanlığına bağlanmıştır. TİKA'nın bağlandığı Devlet Bakanlığı başta olmak üzere, TİKA'nın eylem planında rol alacak olan değerli yöneticilerimizin bu politik birikime sahip olduklarını tahmin ediyorum.

TİKA'nın her tür faaliyetinin Dışişleri Bakanlığımızca eşgüdüm içinde olmasının, ülkemiz çıkarları açısından yararlı olacağına inanarak, DSP Grubu adına tüm faaliyetlerinde TİKA'ya başarılar diliyor ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çağlayan.

Şahsı adına, Sayın Aslan Polat; buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 639 sıra sayılı Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı kurulması hakkındaki kanun tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

20.11.2000 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarısının genel gerekçesine baktığımız zaman, genel gerekçede "eski Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra egemenliklerini ve bağımsızlıklarını kazanarak uluslararası siyaset sahnesine çıkan Türk cumhuriyetleri, Türkiye üzerinden dünyaya açılmak arzusunda ve çeşitli alanlarda, çok yönlü olarak, ülkemizden yardım ve destek beklentisi içindedirler" denilip, devam etmektedir.

Bu genel gerekçe, 27.1.1992 tarihinde, o zamanki Başbakan Süleyman Demirel tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Anayasanın 91 inci maddesine göre gönderilen kanun hükmünde kararnamenin genel gerekçesinin satır satır aynısıdır; yani, aradan sekiz yıl geçmiş, dünyada tüm dengeler altüst olmuş; fakat, 57 nci hükümet, sanki dünya dengelerinde hiçbir değişim olmamış gibi, sekiz yıl önceki hükümetin Meclise sunduğu genel gerekçeyi, nokta ve virgülüne dokunmadan Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştur.

İşte, alışılmış adıyla TİKA'nın neden istenilen performansı gösteremediğini soracak olursak, cevabı da buradan aramalıyız. Bugünkü dünyadaki gelişmelerden habersiz ve durağan bir hükümete bağlı bir başkanlıktan daha fazla bir aktivite beklemek de, doğrusu hayal olurdu.

1991 yılında politik bağımsızlıklarını ilan eden Ortaasya Türk cumhuriyetleri, Sovyetler Birliğinde yetmiş yıldır uygulanan merkezî planlama döneminde, özellikle Sovyetler Birliğiyle yoğun ilişkilere dayanan kesin bir bölgesel üretim kapasitesine dayalı bir model üzerinde gelişmişlerdir. Merkezî planlama dönemi boyunca endüstrileşmeye verilen önem, mal üretiminde önemli ölçüde uzlaşmaya ve bölgelerarası yoğun mal değişimi esasına dayanmıştır. Onun içindir ki, Ortaasya cumhuriyetleri,  gerek birbirleriyle gerekse Rusya'yla ticarî yönden bağımlı hale gelmişlerdir. Yalnız, yine de eski Sovyet cumhuriyetleri arasındaki ekonomik ilişkilere bakıldığında, endüstri ürünlerinde Ortaasya cumhuriyetlerinin ticarî açıkları olduğu; hatta, toplam tarım ihracatından kazandıklarının, endüstri ithalatlarını finanse etmeye yetmediği de görülmektedir.

Ortaasya Türk cumhuriyetlerinde gelişmişlik de önemli ölçüde farklıdır. Bu ülkeler arasında Kazakistan'ın, yüzde 60 kentleşme oranı, radyo, TV, telefon hattı ve fert başına yıllık enerji kullanımı olarak, diğer Türk cumhuriyetlerinden daha gelişmiş olduğu görülmektedir.

Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından, ticarî ve ekonomik ilişkilerin yasal çerçevesini oluşturan ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşmaları, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmaları ve çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları imzalanmıştır.

Bunlar neticesinde, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan ile yapılan toplam ticaret hacmimiz, 1992 yılında 275 milyon dolar iken, 1998 yılında 1 milyar 281 milyon dolar olmuştur. İhracatımız ise 186 milyon dolardan 832 milyon dolara çıkmış, ithalatımız da 89 milyon dolardan 449 milyon dolara ulaşmıştır.

1998 yılı itibariyle Türk cumhuriyetlerine olan ihracatımız toplam ihracatımızın yüzde 3,09'unu teşkil ederken, ithalatımız, tüm ithalatımızın içerisinde ancak yüzde 0,98 mertebesinde kalmıştır.

Netice olarak, TİKA'nın bir başarısı veya başarısızlığından bahsetmek gerekirse, bu göstergeler bize ışık tutabilir. Enerji deposu 5 Türk cumhuriyetine yaptığımız ihracatımız yüzde 3 seviyesinde kalırken, ithalatımız yüzde 1 bile olamamaktadır, maalesef, gelinen netice işte budur.

Türk cumhuriyetleriyle ticarî ilişkilerimiz mal grupları bazında incelendiğinde, Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonu raporlarında da belirtildiği üzere, bu ülkelere ihracatımız, genel olarak gıda sanayi ürünleri, dokumacılık, kimya ve makine sanayi ürünlerine dayanmakta, ithalatımızda ise pamuk, demir-çelik önemli yer tutmaktadır.

Türk cumhuriyetleriyle ticarî alanda önemli gelişmeler olmasına rağmen, finansman temininde yaşanan zorluklar nedeniyle, sınaî işbirliğinde aynı ölçüde dahi başarı yakalanamamıştır.

Yine DPT raporlarına göre, yaşanan tüm finansman zorluklarına rağmen, özel sektör firmalarımız tarafından, bu ülkelere, başta tekstil olmak üzere, otomotiv, gıda gibi sektörlere, müteahhitlik hizmetleri hariç olmak üzere, gerçekleştirilen doğrudan sermaye transferleri toplamının 2 milyar dolar düzeyine ulaştığı tahmin edilmektedir.

İkili ilişkiler içerisinde en önemli sektör konumundaki müteahhitlik sektörümüzün bugüne kadar almış olduğu 328 proje kapsamında 7,2 milyar dolarlık bir iş hacmine ulaştığını belirten DPT, aynı başarının müşavirlik hizmetlerinde gösterilmediğini de önemle işaret etmektedir.

Yine, TİKA'nın (Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) yayınlarında da belirtildiği üzere, Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından, bu toprakları terk eden Rus ve Türk asıllı bilim adamlarının sayısı 15 000'i aşmıştır ve bunların büyük çoğunluğu ABD'ye gitmiştir. Bu bilim adamları, YÖK-TÜBİTAK işbirliğiyle Türkiye'ye davet edilmekte olup, üniversitelerimize, fizik ve fizik mühendisliği, matematik ve tıp alanlarında birtakım ilim adamlarının gelmesi de sağlanmıştır. Yalnız, aynı millet, farklı devletler olarak nitelendirdiğimiz Türk cumhuriyetlerindeki yetişmiş bilim adamlarının ekseriyetle Türkiye değil de ABD'ye gitmesi üzerinde düşünüp, bunları, çoğunlukla ülkemize ve bilhassa, teşvik verdiğimiz vakıf üniversitelerine çekme yollarını da ağırlıklı olarak düşünmeliyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; enerji alanı, Türk cumhuriyetleriyle ülkemiz arasındaki işbirliğinin ruhu ve esası olması gerekirdi. 2010 yılında Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın toplam petrol ihracatının günde 2,3 milyon varile ulaşması beklenmektedir. Bu ihracatta çok önemli bir rol oynayacak olan Bakü-Ceyhan petrol boru hattıyla ilgili anlaşmanın Türkiye ile bölge ülkeleri arasında 1999 tarihinde imzalanmış olması önemli olmakla birlikte, bu projeyi hayata geçirmek daha da önemlidir.

Türk cumhuriyetleri, dünya petrol rezervinin yüzde 1,7'sine, dünya doğalgaz rezervinin ise yüzde 5,1'ine sahip oldukları gibi, dünya petrol üretiminin yüzde 1,4'ünü, doğalgaz üretiminin ise yüzde 1,7'sini gerçekleştirmekte, dünya enerji sektörünün çok önemli bir ünitesini teşkil etmektedirler.

Yalnız, özellikle Türkmenistan doğalgazının Hazar geçişiyle ülkemize gelmesini sağlayacak Hazar geçişli Bakü-Ceyhan petrol boru hattına paralel uzanan doğalgaz boru hatlarıyla bu hükümetçe Türkmenistan doğalgazının Türkiye'ye doğrudan getirilmesi yerine, Mavi Akım ile Rusya üzerinden ülkemize taşınması, hem ülkemizi Rusya'ya doğalgaz enerjisi yönünden bağımlı kıldığı gibi hem de Türkmenistan'ı Rusya'ya ekonomik yönden bağımlı kılıp, TİKA'nın ana gayesini ortadan kaldırmaktadır. İşte, Türkmenbaşı'nın isyanına biraz da bu yönden bakmamız gerekmektedir.

Netice olarak, Milliyetçi Hareket Partisinin büyük ortağı olduğu bu hükümet, tercihini, Türk'ü Türk'e aracısız bağlamak yerine, Mavi Akımla iki Türk devletini birbirine Rusya üzerinden bağlantılı olarak enerji konusunda bağlamakla, tarih önünde büyük bir vebal altına girmiştir.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Yalan söyleme; Allah'tan kork.

ASLAN POLAT (Devamla) - Ayrıca, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'da petrol ve gaz sahası satın alma ortak girişimi gibi faaliyetler ile arama ve üretim sürecine de girmiştir.

Ülkemiz ile Türk cumhuriyetleri arasında TİKA kaynaklı istatistik faaliyetlerinin güçlendirilmesi projesi, ülkeler arasındaki bilgi akışını hızlandıracağı için, ticaret ve yatırım alanında önemli hizmetler görecektir.

Sayın milletvekilleri, eğer, Mavi Akım, Türk'ün Türk'e bağlanması değil de, Türk'ün Rus'a bağlanması değilse, gel, teknik olarak izah et.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Biz mi yaptık?!

ASLAN POLAT (Devamla) - Hükümettesiniz... Hükümettesiniz... Sayın milletvekilleri, hükümetsiniz; Bakanlar Kurulunuz var o kurulda; devam edin. Tamam, devam edin; gelin, bana anlatın.

TİKA hakkında bir de Başbakanlık Denetleme Kurulunun bazı tespitlerine de burada değinmek isteriz. Sayın Bakanım bunlara cevap verirse memnun olurum, sizin döneminiz değil ama...

Denetleme raporunda aynen şu ifadelere yer verilmektedir:

"1. Başbakanlıkça 1993-1994-1995 Mart ayına kadar sürdürülen yayın ve tanıtma faaliyetleri tasarruf genelgelerine aykırı olarak gerçekleştirilmiş ve Başbakanlıktan bu konulara izin isteme gereği duyulmamıştır.

2. Sadece Türk kültür eserlerinin yayınlanması konusunda azamî tasarruf ilkelerine uymak kaydıyla 29.3.1995 tarihinde alınan şartlı izin kapsamı dışına çıkılmak suretiyle kurumu tanıtmaya yönelik yayınlara ağırlık verilmiş ve tasarruf ilkelerine uyulmamıştır."

Yine, denetleme raporunda dökümü verilen yayınlar için şu ifadeler kullanılmıştır: "Yukarıda dökümü verilen birkaç sayfalık tanıtım yazıları için 1994 ve 1995 yıllarında toplam 5,6 milyar TL tutarındaki ödemelere ek olarak üç ayda bir yayınlanan AVRASYA Etüdleri Dergisi için Yeni Forum Yayıncılık AŞ ile imzalanan sözleşmeye göre 1994 yılında 74 000 dolar artı KDV, 1995 yılında 92 500 dolar artı KDV tutarında yayın giderleri yapılmıştır. Yine TEM Danışmanlık AŞ ile ilgili olarak adı geçen firmaya 1992-1993-1994 ve 1995 yılları toplamı 6 milyar 475 milyon TL tutarında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika müsaade edin.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat; 1 dakika içinde toparlayın.

ASLAN POLAT (Devamla) - "...ücret ve harcırah ödemesi yapılmasına rağmen, bu bedel karşılığında firmanın yerine getirdiği araştırma, etüt, proje ve benzeri işlerin tespit edilememesi; incelemeler sırasında -Kasım, Aralık 1995- önceki yıllarda tespit edilen soruşturma konusu ilişkilerin aynen devam ettiği ve kurum tarafından gerekli tedbirlerin alınmadığı gözlenmiştir.

Yine, Washington'da -ABD'de- yerleşik bir hukuk firmasına, kurumca, 1994 yılında 1 milyar 221 milyon TL harcama yapan ve projeler içinde gösterilen söz konusu firmayla ilgili olarak yapılan incelemede Başbakanlığın Amerikan kuruluşlarıyla birlikte yürüteceği somut projelerin olmadığı, dolayısıyla bu projelerin kontrolü ve koordinasyonunun sağlanmasına yönelik bir görevlendirmeye ihtiyaç duyulmadığı...

Yine, bir inşaat mühendisliği firması hakkında, bu firmayla ilgili olarak, Başbakanlığın inşaat işlerini yürütecek teknik bir dairesi olmaması nedeniyle, adı geçen firmanın kontrol hizmetlerini ne şekilde yürüttüğü ve hakediş bedellerini nasıl düzenlediği konusunda kurumun herhangi bir denetimi mevcut değildir."

Netice olarak, Devlet Denetleme Kurulu, bu kurumlar hakkında bir işlem yapılmasını temmeni etmekte...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Başbakanlık Devlet Denetleme Kurulunca kimlerin sorumlu olduğunu biz de size soruyoruz, ne olduğunu öğrenmek istiyoruz.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlarken, benden evvel söz alan Prof. Dr. Sayın Nevzat Yalçıntaş, Sayın İbrahim Yaşar Dedelek, Doç. Dr. Sayın Metin Ergun, Sayın Ayvaz Gökdemir, Prof. Dr. Sayın Suat Çağlayan ve Sayın Aslan Polat'a, yaptıkları konuşmalardan ve tenkitlerden ve yol gösterici işaretlerden dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, Sovyetler Birliğinin dağılması karşısında, Batılı bazı stratejistler "Türkiye'nin Batılı gözünde önemi bitti" iddiasını gündeme getirmişler; ancak, çok geçmeden, bu dağılmanın Türkiye'nin stratejik olarak ufkunu açtığına da şahit olmuşlardır. Bu noktada yapılması gereken işlem, birer birer bağımsızlıklarını kazanan devletlerin ortak kültürel ve tarihî mirasa sahip devletler olduğunu ve bu yeni oluşumun Türkiye'ye siyasî, askerî, ekonomik ve kültürel zeminlerde yeni ittifak imkânları getirdiğini görüp, buna göre hareket etmekti.

Güçlü ittifaklar, ancak güçlü müttefiklerin sağlam zeminlere oturmuş olan düşünce ve eylem birliktelikleriyle mümkün olabilirdi; fakat, bölgede yaşayan kardeşlerimiz, sosyalist rejimin etkinlik ve verimlilik ilkelerini gözetmeyen büyük ölçek ve geri teknolojinin getirdiği problemlerin yanı sıra, kasten de geri bırakılmış, örf ve âdetleri, dilleri ve dinleri tahrip edilmeye çalışılmıştır; fakat, kardeş ülkelerimizi ekonomik anlamda geri bırakma işinde başarılı olan sistem, millî benlikler konusunda bu isteğine ulaşamamıştır.

Sosyalist sistemin dağılmasıyla ortaya çıkan devlet ve toplulukların güçlü bir yapıya ulaşmaları için, idare anlayışının değişmesinin yanında, teknolojinin ulaşmış olduğu düzeyi yakalama ve kullanabilme kabiliyetlerinin geliştirilmesi de gerekliydi. Sahip olduğu kadarıyla bu tür yardım ve destekleri vermek, tarih, millî ve stratejik sebeplerle Türkiye Cumhuriyeti Devletine düşmekteydi. Daha cumhuriyetin kuruluş yıllarında, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasal bütün sıkıntılara rağmen, bu gerçeği gören ve hazırlıklı olmamız gerektiğini belirten Yüce Atatürk'ün bu yöndeki bütün uyarılarına rağmen, devlet olarak bu gerçeğe çok hazırlıksız yakalandığımız da, hepinizin malumu olan bir gerçektir.

Bütün bu eksikliklerimizi gidermek üzere 1992 yılında alelacele TİKA kurulmuştur. 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedeki bütün eksikliklere rağmen, bu alanda atılmış en iyi adım, TİKA'nın kurulmuş olmasıydı.

TİKA'nın kuruluş amacı, Türk  cumhuriyetleri ve komşu ülkeler öncelikli olmak üzere, gelişmekte olan ülkelere teknik yardım vermektir. Bu amaçla, eğitim, danışmanlık, teçhizat, uzman desteğinde bulunmak, TİKA'nın yapması gereken faaliyetlerdir.

Teknik yardım dışında, TİKA, ülkemiz ile kardeş ülkeler arasında işbirliği projeleri de yapmaktadır. Kardeş ülkelerin ilk kuruluş yıllarında TİKA, insanî ve malî anlamda yardımlar da yapmıştır; ama, TİKA'nın esas hedefinin, Türkiye ile kardeş ülkeler arasında işbirliğini geliştirmek, bu ülkelerin dünyayla entegre olmaları için her alanda projeler uygulamak olduğu muhakkaktır.

1992 yılına kadar gelişmiş ülkelerden teknik yardım alan bu ülke, TİKA'nın kurulmasıyla, artık, teknik yardım verebilir konumda olduğunu ortaya koymuştur. Bu anlamda TİKA, Türkiye'nin gelişmişliğinin ve geniş ufkunun bir sembolüdür ve yalnızca varlığıyla bile olsa, milletimize moral veren bir kuruluştur.

Bu arada şunu da önemle belirtmek isterim ki, TİKA, dışpolitikamızı belirleyen bir kuruluş değildir. Zaten dışpolitikamızın kurumları ve tartışma zemini bellidir. TİKA, belirlenen dışpolitika öncelikleri doğrultusunda ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitim projeleri hazırlayarak bu politikaları uygulayan kuruluşlardan sadece birisidir. Kardeş ülkelerin kalkınması için gerekli yapısal, kurumsal ve yetişmiş personel ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik program ve projeler geliştirmiş ve uygulamaya koymuştur.

TİKA, yalnızca kendi hazırladığı projeleri gerçekleştirmekle kalmamış, 11 ülkede bulunan koordinasyon ofisleri vasıtasıyla, bölgede faaliyet göstermek isteyen birçok kamu kurum ve kuruluşu ile özel ve gönüllü kuruluşa enformasyon ve koordinasyon konusunda da destek vermiştir. Bu kapsamda TİKA, bugüne kadar 18 ülkede 380 teknik yardım projesi gerçekleştirmiş, 90 bölgesel projeye imza atmış, 22 000 adam/haftalık eğitim, 1 700 adam/aylık danışmanlık hizmeti vermiştir.

TİKA, bu faaliyetleri, kuruluşun ilk yılları hariç, oldukça zor şartlarda gerçekleştirmiştir. Zorluklar, bu kuruluşun hem yapısından hem kaynağından ileri gelmektedir. 1992 yılında 45 milyon dolar karşılığı ödenekle faaliyete başlayan TİKA'nın bütçesi, 1993 yılından itibaren düşerek, 1998 yılında 4,5 milyon dolara kadar gerilemiştir. 57 nci hükümetin kuruluşuyla beraber, Türk cumhuriyetlerine yönelik, daha etkin, rasyonel ve yoğun faaliyetlere girişmiş bulunuyoruz. 2000 yılında, TİKA'nın bütçesini yüzde 80 artırdık; 2001 yılında ise TİKA bütçesini, 1998'e göre 3 kat artırarak, 12 milyon dolara kadar yükselttik.

Görüşülmekte olan bu tasarıyla, TİKA'nın birtakım yapısal eksikliklerini gidermeyi ve daha etkin projeler üretmesine yönelik imkânlara kavuşturulmasını amaçladık; ama, TİKA'nın, gelişmiş ülkelerin teknik yardım kuruluşlarının sahip olduğu yapıya, kaynağa, personel rejimine, malî esnekliğe kavuşması için, bugünden başlayarak sürekli bir çaba içinde olmamız gerektiğini de ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla yapılan düzenlemelerden kısaca bahsetmek istiyorum:

 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulduktan sonra, 57 nci hükümet döneminde, hükümetin teklifi ve Cumhurbaşkanının onayıyla Başbakanlığa bağlanarak uhdeme verilen TİKA'nın, Başbakanlığa bağlılığı kanunla güçlendirilmiş ve resmî ismi (EKETİB) Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı iken, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi olarak düzenlenmiştir.

480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında, kurul üyesi bakanlıkların müsteşarları ve ilgili kuruluşların başkanlarından oluşan koordinasyon kurulu, geçen dokuz yıl içinde bir kez toplanabilmiştir. Bir müsteşarın diğer müsteşarlara başkanlık etmesi kamu yönetimi geleneklerimize uygun düşmediği için, model değiştirilerek, koordinasyon kurulu çalışabilir hale getirilmiştir. Yeni düzenlemeye göre, koordinasyon kurulu, TiKA'nın bağlı olduğu bakan başkanlığında, ilgili kamu kuruluşları tarafından görevlendirilmiş müsteşar yardımcısı veya başkan yardımcısı gibi üst düzey temsilciler ile Türkiye Odalar Birliği temsilcilerinden oluşacaktır. Gönüllü kuruluşlar, lüzumu halinde kurula davet edilebilecektir. Bu şekilde, ilk defa, gönüllü kuruluşlarla da işbirliği imkânı yaratılmış olacaktır.

Tasarıyla, TİKA'nın görev ve sorumlulukları, oluşan yeni şartlara göre gözden geçirilerek, idare yapısı güçlendirilmektedir. Program ve projelerin yürütülmesiyle ilgili olarak 2 adet başkan yardımcılığı kadrosu ihdas edilmiş, karşılaşılan hukukî sorunların ivedilikle çözüme kavuşturulabilmesi için hukuk müşavirliği kurulması düşünülmüştür. Kariyer uzmanlığı ihdas edilerek, personelin objektif metotlarla seçimi, yetiştirilmesi ve istihdamına imkân sağlanmıştır.

Tasarıyla, TİKA, özel sektörle beraber proje hazırlama yeteneğine ve sponsorluk sistemi yoluyla projelerin ortak finansmanı imkânına kavuşmuş olmaktadır. Bugüne kadar uygulamada birçok problemle karşılaşılmasına sebep olan, sözleşmeli personel çalıştırılmasıyla ilgili ilkeler belirlenmiştir.

TİKA'nın Dışişleri Bakanlığına bağlı olduğu dönemde personelin almakta olduğu tazminatların, Başbakanlığa bağlandıktan sonra kesilmiş olması ve bir anlamda kazanılmış hakların ihlali sayılabilecek bir haksızlığın giderilebilmesi için, gerekli malî düzenlemeler yapılmıştır.

TİKA, 2000 yılı içinde önemli atılımlar içerisinde olmuştur. Önemli projeleri başlatmış ve bir kısmını da bitirmiştir. 2000 yılı içinde TİKA, faaliyetlerini, kardeş ülkelerin hukukî ve malî altyapılarını rehabilite etmeye yönelik çok sayıda program ve projeye hasretmiş bulunmaktadır. Bunlar da, KOBİ programı, ülkelerin piyasa ekonomisine geçişini hızlandırması, Türkiye ve Avrasya ülkeleri arasında ortak mevzuat oluşturulması, Türk işadamlarına uygun yatırım ortamı hazırlaması ve bu ülkelerde orta sınıf ve sermaye yaratması bakımından çok önemlidir. Bu programın altında bankacılık, sigortacılık, maliye, merkez bankacılığı, rekabet hukuku, malî teşvik sistemi, vergilendirme, serbest bölge yönetimi, yabancı sermaye mevzuatı, kamu yönetiminin geliştirilmesi gibi çok önemli projeler yer almaktadır.

57 nci hükümet döneminde TİKA'nın yürütmüş olduğu projelerden bir kısmıysa şöyledir: 8 yıldır tamamlanamayan Yesevi Külliyesini tamamladık ve Ekim 2000 tarihinde, Sayın Cumhurbaşkanımız Sezer'in başkanlığında, 19 milletvekilimizin katıldığı bir törenle açtık.

Özellikle, bu konuda, Hoca Ahmet Yesevi'yle ilgili olarak, Sayın Yalçıntaş'ın da yöneltmiş olduğu soru çerçevesinde bazı açıklamalar yapmakta fayda görüyorum. 1992 yılında restorasyonuna başlanılan bu türbenin 1994 yılında bitirilmesi planlanmış; ancak, 1999'a gelindiğinde, türbenin yüzde 70'i tamamlanmış iken, bir yıllık bir süreç içerisinde ve biraz evvel, Sayın Aslan Polat'ın, bazı konuları karıştırmış olmasına rağmen, ifade ettiği, TİKA'nın geçmişiyle ilgili birtakım problemleri biz de bildiğimiz için, denetleme kurulu kararıyla, ilgili firmanın yetkileri uhdeme alınmış ve 8 milyon dolar daha harcanması düşünülen bu türbe projesi, 1,3 milyon dolarlık bir harcamayla tarafımızdan bitirilmiştir. (MHP ve FP sıralarından alkışlar)

Özellikle, Türk tarihinin en eski yazılı belgesi olan Orhon Anıtlarının restorasyonu, çevresinde arkeolojik araştırmaların yapılması ve eserlerin sergilenmesi için Moğol Hükümetiyle ortak projemiz, büyük bir başarıyla devam etmektedir. Aynen, bunda da, Ahmet Yesevî Türbesi restorasyonunda olduğu gibi, 1995 yılında, Sayın Demirel'in Moğolistan'a yapmış olduğu ziyaret çerçevesinde bir anlaşma yapılmış; 1995 yılından 57 nci hükümetin kurulduğu döneme kadar, bölgeye bazı bilim adamları gönderilmiş olmakla beraber, ne yazık ki, bu bilim adamlarının raporları dahi Bakanlığımıza ulaşmamıştır; onu da burada vurgulamakta fayda görüyorum. Yeni baştan mesele gündeme getirilmiş ve Moğolistan'a yapmış olduğumuz resmî ziyaret sonrasında, 2000 yılının temmuz ayında başlayan, Türkiye'den 37 bilim adamının görevlendirildiği, Moğolistan'dan da bir o kadar bilim adamının katıldığı ve cumhuriyet tarihimizin sınırlarımız dışında yapmış olduğu ilk büyük arkeolojik çalışmayı Moğolistan'da yaptık ve bu sene, inşallah, yine iklim şartları itibariyle temmuz ayında başlayarak, ağustos sonuna kadar, yine bölgede bir o kadar bilim adamı görevlendirilerek, Bilge Kağan, Kültigin, Orhon ve hatta, Moğol Hükümetinin bize tavsiye ettiği ve anlaşmaya koydurmak istediği, Uygur Kağanlığının kağanlık belgesi olan Kara Balgasun Şehrinin arkeolojik çalışmalarını tarafımıza verme isteği, yine Moğol yetkililerle görüşülerek bir karara bağlanacaktır.

Geçen sene yapmış olduğumuz bütün bu çalışmaları, en kısa zamanda kitap haline getirerek, kitaplaştırarak ve yapılan çalışmaların ne olduğu bilimsel olarak ortaya konularak, Türkçe ve Moğolca olarak bilim adamlarının hizmetine sunacağız, ayrıca, siz sayın milletvekillerine takdim edeceğiz.

Diğer yandan, Anadolu Türklüğünün de atası olan Sultan Sencer'in Türkmenistan'ın Mevr Şehrinde bulunan türbesinin, yine aynı şekilde, Türkmenistan tarafından gelen istek doğrultusunda, mart ayında bölgeye gönderdiğimiz elemanlar vasıtasıyla fizibilitesi yapılmıştır ve restorasyonu da iki sene içerisinde tamamlanacak şekilde planlanmıştır ve zannediyorum, bu sene, fizibiliteyle beraber, gerekli çalışmalar yapılarak bu da tamamlanacaktır.

Değerli arkadaşlarım, aziz milletvekilleri; TİKA'nın 2000 yılında başlattığı ve genişleyerek devam eden bir sosyal projesi de Türkolojiyle ilgilidir. Stratejik önemi haiz Türkoloji projesi kapsamında, 11 ülkede Türkoloji bölümü kurularak, dil, edebiyat ve tarih dalında öğretim üyeleri gönderilmekte, kütüphane, dershane inşa edilmektedir. Böylece, ülkemizin, Türkçenin ve tarihimizin bütün dünyada tanıtımı, bu merkezlerde, çarpıtmalara cevap verecek uzmanların ve dokümanların bulundurulması mümkün hale gelmektedir. Özellikle bu Türkoloji Merkezi ve buraya gönderilen öğretim elemanı ve neşriyat, TİKA tarafından desteklenmektedir.

Yine aynı amaca yönelik olarak, yurt dışında yayımlanan Türkçe gazete ve dergiler maddî olarak desteklenmektedir. Moldova Devleti içerisinde yer alan Gagavuz Türklerinin kendi dillerinde yayın yapabilecekleri ve bu yayınlardan arta kalan zamanlarda, doğrudan TRT yayınlarını dinleyebilecekleri bir radyo istasyonu kurulmuştur ve tarafımdan da, bu radyo istasyonu hayata geçirilmiştir. Aynı şekilde, Kosova bölgesinde de yayın yapacak olan bir radyo istasyonu kurulmasına ilişkin hazırlık çalışmalarımız devam etmektedir.

Kardeş ülkelerimizin sahip olduğu tarım potansiyellerinin etkin olarak kullanılmasına yönelik tarım işbirliği projeleri hazırlanmış ve ilk uygulaması da, Azerbaycan'da başlatılmıştır, sırada Kırgızistan bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Karayollarıyla işbirliği halinde, önce Türkmenistan için hazırlanan ve yapılan karayolu ihalesinde Türk firmalarının da önemli miktarda pay alması sonucunu sağlayan karayolları master planı, Kırgızistan için de hazırlanmış ve Kırgızistan'a yapmış olduğumuz ziyaret sonrasında, Kırgız makamlarına ve Sayın Akayev'e teslim edilmiştir. Yine, Sayın Akayev'in, Yedinci Türk Liderleri Zirvesinde İstanbul'a geldiği dönemde de, Kırgızistan turizm master planı hazırlanarak kendisine takdim edilmiştir. Türkmenistan örneğinde olduğu gibi, Kırgızistan'da karayolları ve turizm alanında yapılacak olan ihalelerde, Türk müteahhitlerin kendilerine önerilen bu bilgiler doğrultusunda önemli bir pay alacağını da ümit ediyoruz.

TİKA'nın en temel görevi olarak düşündüğümüz eğitim programlarına çeşitlendirilerek devam edilmiştir. OECD'yle ortak faaliyet yürüttüğümüz İstanbul Özel Sektörü Geliştirme Merkeziyle, Ankara Vergi Eğitim Merkezinin faaliyetlerinde yeni oluşan şartlara göre düzenlemeler yapılmıştır. Yine, bu meyanda, Dışişleri Bakanlığımızdan gelen istek doğrultusunda, TİKA'nın Afrika'daki İslam ülkelerine açılışı çerçevesi içerisinde, İslam Bankası yetkilileriyle yapmış olduğumuz görüşmede, TİKA'nın Ankara'da bir eğitim merkezi açması ve bunun İslam Bankası tarafından desteklenmesi prensip olarak kabul edilmiş; inşallah önümüzdeki günlerde bunun anlaşmasını Cidde'ye giderek imzalayacağız. Yine, TİKA'nın içinde bulunduğu atılımın yüksek onaylarınıza sunulan tasarının kanunlaşması halinde daha da hızlanacağından eminim. Katkı ve eleştirilerinizden Bakanlığımın ve TİKA'nın çok önemli istifadeleri olacağına inanıyorum. Ayrıca, bir hususu da burada açıklamaya müsaadelerinizle ihtiyaç duyuyorum: TİKA, Sayın Aslan Polat'ın da ifade ettiği şekilde, maalesef, yanlış değerlendiriliyor. TİKA, bir şirket kuruluşu değildir, bir ticarethane değildir veyahut Türkiye'nin yatırım yapan bir bankası değildir, yatırımları sağlayan bir husus değildir. TİKA, teknik anlamda, eğitim ve kültürel alanda yardım yapan bir kuruluştur. Yani, Sayın Aslan Polat'ın vermiş olduğu rakamlar, ancak, Dış Ticaret Müsteşarlığımızı ilgilendiren hususlardır; ne TİKA'yı ne de Bakanlığımı ilgilendiren hususlar değildir; onu açıklamakta fayda mülahaza ediyorum.

LÜTFİ YALMAN (Konya) -  Bu hususta Yüksek Denetleme Kurulunun raporu var.

DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Devamla) - Yüksek Denetleme Kurulunun raporu bende de var, hepsini okudum. Yalnız, 1992 senesinden -herhalde- 1998 yılına kadar gelmiş geçmiş olan hükümetlerin, o raporlardan haberi olduğu ve o raporlarla ilgili gerekli kanunî işlemleri yapmaları gerektiği hususunu da, size hatırlatmak istiyorum. Yani, geçmişteki birtakım hataları, 57 nci hükümete yüklemek, bence yanlış.

Değerli arkadaşlarım, yine, TİKA olarak, biraz evvel konuşan Sayın Ayvaz Gökdemir'in ifade ettiği birtakım hususlar var. Bunlardan bir tanesi, bu coğrafyada ortak Türk dili ve edebiyatı, ortak Türk tarihi ders kitaplarının hazırlanması. Ben de, Türk Tarih Kurumu üyesi olduğum dönemde hazırlığına başladığımız ve çalışmalarına katıldığım bu proje, ne yazık ki, 2001 yılına geldiğimiz halde, kitaplaşmış değildir. Ancak, şu kadarını söyleyeyim: 57 nci hükümetin kurulmasının hemen akabinde, gerek Türk Dil Kurumu Başkanıyla gerekse Türk Tarih Kurumu Başkanıyla görüşerek bunun hızlandırılmasını talep ettim. Bu kitaplar, zannediyorum, 2001 yılı içerisinde -ki, şu anda Türkmence, Kazakça, Kırgızca, Azerbaycan Türkçesi olmak üzere metinler hazırlanmış vaziyettedir- kitap haline gelecek ve inşallah, 2001-2002 ders yılından itibaren, bu cumhuriyetlerde, lise seviyesinde ders kitabı olarak okutulacaktır.

Öğrenci projesi, TİKA'nın bir parçası değildir. Öğrenci projesi, yine Bakanlığımın uhdesindeki bir görevdir ve bugüne kadar 28 000 öğrencinin Türkiye'ye getirilmesi planlanmıştır. Bu öğrencilerden 19.000'i Türkiye'ye gelmiştir, geriye kalan 9 000 kişinin büyük bir çoğunluğu, malî sebeplerle Türkiye'ye gelememiştir. Yine, bu öğrencilerden 4 500'ü mezun olmuş ve şu anda Türk üniversitelerinde, bu coğrafyadan gelen, 13 bin civarında öğrenci mevcuttur. Öğrenci alımı devam etmektedir; her yıl 1 400-1 500 civarında yeni öğrenci gelmeye devam etmektedir. Özellikle, iki senedir, politikamızda bir değişiklik yaparak, mastır ve doktora seviyesinde öğrenci alımının sayısını artırmaya çalışıyoruz.

Ayrıca, burada, sırası gelmişken bunu da söylemekte fayda görüyorum. İzmir, İstanbul, Eskişehir gibi merkezlerdeki valiliklerimizin ve buradaki değerli valilerimizin himmetleriyle Türk dünyası koordinatörlükleri kurulmuş, bu öğrencilerimizin en küçük isteklerine, ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde bir yapılanmanın içerisine girmişlerdir ve diğer üniversitelerimizin olduğu vilayetlerimizde de bu şekilde çalışmaların yapılması konusunda Bakanlık olarak çalışmalarımız hızla devam etmektedir.

Yine, bir hususu burada söylemek istiyorum. Yine, Kırım Projesi, Ahmet Yesevi Üniversitesi, Manas Üniversitesi, özel okullar gibi konular TİKA'nın dışındadır; ancak, Bakanlığımın da ilgilendiği hususlar oldukları için bu konuda şunu söyleyeyim: Kırım'da, biz, devlet olarak 1 000 evlik bir proje başlattık; ancak, fiyatları yüksek tutmamak için -satın alma şeklinde- köy evlerini satın almak suretiyle daha ucuz bir seviyede -500 dolar gibi, 1 000 dolar gibi ucuz seviyede- bir ev alma imkânı bulunuyor ve şu anda 300 civarında göç eden Kırım Türkü ev sahibi yapılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Devamla) - Ahmet Yesevi ve Manas üniversiteleri... Manas Üniversitesi kanunla kurulmuştur, Ahmet Yesevi Üniversitesi, o da kanunla kurulmuş bir vakıf üniversitesidir ve devlet olarak bunlara desteğimiz devam ediyor.

Özel okulların ve bizim resmî okullarımızın çok önemi vardır. Ben, şu veyahut bu ideolojik saplantı içerisinde değilim; ancak, görebildiğim kadarıyla oradaki Türk özel okulları Türkiye'yi bihakkın orada temsil etmektedirler ve o ülkelerin yetkililerinden saygı görmektedirler. Mesela Moğolistanda Cumhurbaşkanı Bagabandi, bu okulların kendilerine büyük hizmet verdiğini dört defa açık olarak ifade etmiştir. Her gittiğim yerde de bu okulları ziyaret etmişimdir; kanunlarımıza aykırı, Türk eğitim sistemine aykırı herhangi bir gözlemim de olmamıştır, bunu da açıkça ifade etmek istiyorum. (MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yine, okul işi... Özellikle Diyanet İşlerimizin Balkanlarda, Doğu Avrupa'da çok büyük işlevleri vardır. Bu işlevlerin de bir kısmı Bakanlığımız kanalıyla yapılıyor; çünkü, bu coğrafyada -örnek olarak vereyim- yalnızca Kırgızistan'da 2 000 barış gönüllüsü vardır. Kazakistan'da 3 000 barış gönüllüsü vardır. Bir yandan Hıristiyanlık propagandası, bir yandan Vehhabîizm,, bir yandan Şiaizm ve bütün bu mücadelelerin karşısında bu coğrafyayı koruyacak olan Türk din adamlarıdır, Türk ilahiyatçılarıdır, buna da inanıyorum ve bu konuda da, biz, elimizden gelen her türlü desteği yapacağız, onu da açık olarak ifade etmek istiyorum. (MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunun, milletimize ve Türk dünyasına hayırlara vesile olmasını diliyorum ve bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Şahsı adına, Sayın Yakup Budak, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

639 sıra sayılı TİKA kanun tasarısı üzerinde konuşuyoruz. TİKA, elbette ki, Türkiye'nin, bölgesinde güçlü bir ülke olabilmesi, çevre ülkelerde birtakım bağlantıların ön hazırlıklarının yapılabilmesi noktasında, bu zamana kadar, belki, imkânların da üzerinde hizmetler, gayretler ortaya koymuştur; ama, yapılan hizmetlerin, yapılması gerekenlerle mukayese edildiğinde, çok gerilerde kaldığını da söylemek, zannediyorum, insafla bağdaşır diye düşünüyorum. TİKA kurulmuştur; ama, maalesef, TİKA'nın eli ayağı da on senedir bağlı şekilde durmaktadır.

Sayın Bakanımız, biraz önce, yapılan hizmetleri burada bir bir saydılar. Bunları elbette takdirle karşılıyoruz; ama, sayılan hizmetler, yapılması gerekenler yanında, beni bağışlasınlar ama, bir hiçtir. Dolayısıyla, eğer, biz, bölgemizde güçlü bir ülke olmak istiyorsak, soğuk savaş sonrası dünyada yerimizi almak istiyorsak, tarihî, yapanların yanında değil de yapan bir ülke olmak istiyorsak, bulunduğumuz coğrafyada sesimizin gür çıkmasını, kültürümüzün değişik coğrafyalarda ses vermesini istiyorsak, TİKA'yı daha da güçlendirmek mecburiyetindeyiz; bu personelle, bu parayla da bu işin yapılması mümkün değildir. Bakanlığımızı, bu gayretlerinden dolayı da tebrik etmek istiyorum.

TİKA, sadece Ortaasya'daki Türk cumhuriyetlerine dönük bir yapıda da değil elbette, Kafkaslar, Balkanlar, Makedonya'dan tutun da Macaristan'a varıncaya kadar, biraz önce Sayın Bakanım ifade buyurdular, Afrika içlerine varıncaya kadar bu ülkeler arasında işbirliğinin altyapısını hazırlamakla görevlendirilmiş bir kurumumuzdur. Bu kurumun görevini yapabilmesi için, elbette diğer devlet kurumlarıyla işbirliği içerisinde ve uyum içerisinde çalışması gerekir. Biraz önce Sayın Bakanımın açıklamalarından anladık ki, Sayın Bakanım diyor ki, bunlar benim bakanlığımı ilgilendirmemektedir, TİKA'yı ilgilendirmemektedir ve TİKA, Türk kültürünün yayılması noktasında -okulların kurulması- eğitim programlarının yapılmasını desteklemekte, bunun altyapı çalışmaları için özel planlar, programlar, kurslar tertip etmekte; ama, aynı zamanda, Türk özel teşebbüsünün, işadamlarının orada yapmış oldukları okullar devletin başka kurumlarınca da engellenmektedir. Dolayısıyla, devletin bir kurumu yapmaya çalışırken, diğer bir kurumu da âdeta yıkıcı bir etki göstermektedir. Bunun da düzenlenmesi, Türk dışpolitikasının belirlenmesinde ve yürütülmesinde önemli bir nokta arz edecektir. Elbette ki, dışpolitikanın yönlendirilmesinde, politikaların üretilmesinde TİKA alt kuruluşlardan birisidir; belki dışpolitikayı belirleyecek değil ama, dışpolitikaya veri elde edecek, onun yapılanmasında temel taşı olabilecek verilere ulaşılması, diğer ülkelerde yapılanmaların gerçekleştirilmesi noktasında da çalışmalar, gayretler sarf edecektir.

Görebildiğimiz kadarıyla, dünyanın hiçbir ülkesi, kendi çevresindeki komşularıyla, bölgesindeki komşularıyla güven ve istikrarı sağlamadıkça, ekonomik kalkınmasını ve sosyal gelişmesini sağlayamamaktadır. Dolayısıyla, ülkemiz de, eğer kalkınmasını sağlamak istiyorsa, sosyal gücünü artırmak istiyorsa ve güçlü bir bölge ülkesi olmak istiyorsa, muhakkak surette, komşularıyla güven ve istikrarı sağlamak mecburiyetindedir. Bunun altını çizdikten sonra şunu ifade etmek istiyorum:

Birtakım müttefiklerimiz, birtakım dostlarımız, âdeta, Türkiye'nin komşu ülkelerle güven ve istikrarını sarsacak, arasını açacak, Türkiye'yi bölgede yalnızlaştıracak politikaları da yürütmektedirler. Eğer, biz, bu dost bildiğimiz ülkelerle, ittifak yaptığımız ülkelerle bu noktada anlaşamazsak, bulunduğumuz bölgede güçlü olmamız mümkün değildir. Şöyle bir göz atalım: Türkiye'nin sorunlu olmadığı bir tek komşusu var mıdır; niye yoktur? Eğer, biz, bu komşularımızla ilişkilerimizi düzenleyemezsek, istikrarlı bir seviyeye getiremezsek, kalkınmamızı da sağlamamız, TİKA'nın kuruluşundaki hedefleri ve Dışişleri Bakanlığımızın sözde yapması gereken hizmetleri de yapmamız mümkün değildir.

Komşularımızın farklı potansiyellerinin olması, farklı zengin kaynaklarının bulunması, bizim için, bir rekabet unsuru değil, bir işbirliği ve dayanışma unsuru olmalıdır. Dolayısıyla, bazı Batılı ülkeler, Türkiye ile komşularının arasını açabilmek için, komşu ülkelerin potansiyellerini ve kaynak zenginliklerini âdeta bir rekabet unsuru gibi takdim etmekte, Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırmaktadırlar. Türkiye, bölgede yalnızlaşmaktan kurtulmak istiyorsa, muhakkak surette, ittifak ettiği ülkelerle elbette birtakım işbirliği içerisine girecek; ama, bölgesel çıkarlarını da hiçbir zaman gözardı etmeyecektir.

Maalesef, yine, TİKA'nın kuruluş, amaç ve hedefleri içerisinde bulunan o bölgedeki Türk cumhuriyetlerle işbirliğini sağlama noktasındaki çalışmaları ve gayretleri TİKA bütün gücüyle yapmakta; ama, maalesef, Dışişleri Bakanlığımızın aynı kafa ve zihniyette olduğunu ifade etmek de güçtür.

Maalesef, dışpolitika ve TİKA'nın belirlenen hedeflerini, birtakım hamasî nutuklarla, sloganvarî yaklaşımlarla yakalamak da mümkün değildir. Bazı büyüklerimiz, bir hedef olarak "Adriyatik'ten Çin Seddine" gibi ifadeler kullanıyorlar; ama, o ifadelerin altını dolduracak projeleri gerçekleştirmek de, elbette, devletin bütün kurumlarının birlikte yürütecekleri bir görevdir diye düşünüyorum. Birtakım mevzuatlar hazırlansa, anlaşmalar yapılsa, kurumlar kurulsa da, eğer, o bakanlıklardaki zihniyet değiştirilmedikçe, kafalar değiştirilmedikçe, maalesef, bu hedeflerin de yakalanması mümkün değildir. Niye böyle olmuştur; eğer Dışişleri Bakanlığımızın yirmi, otuz yıllık bir projeksiyonu olmuş olsaydı... Biraz önce üzülerek dinledik; Sayın Bakanımız "Türkî cumhuriyetlerdeki oluşumlara, maalesef hazırlıksız yakalandık" diyor. Herhalde, Bakanlık görevini yapmış olsaydı, böyle bir hazırlıksız yakalanışla karşı karşıya kalmazdık, bir Türkiye Cumhuriyeti Bakanı da, milletin kürsüsünde "hazırlıksız yakalandık" itirafında bulunmazdı. Bu, dışpolitikamızı gözler önüne sermesi açısından oldukça ilginç bir tablodur. Bunu çözmedikçe, hangi kanunu çıkarırsak çıkaralım, hangi düzenlemeyi yaparsak yapalım, hangi kurumu kurarsak kuralım, neticeyi elde etmemiz mümkün değildir.

Muhterem arkadaşlar, elbette, TİKA'nın görev alanı sadece Türk cumhuriyetleri değildir. Balkanlarda sıcak gelişmeler olmaktadır, Kafkaslarda sıcak gelişmeler olmaktadır; maalesef, TİKA'nın bu noktalardaki çalışmaları, bölgenin sıcaklığından dolayı olsa gerek, epeycedir tatil edilmiş durumdadır. Sadece ve sadece TİKA'nın yayınlamış olduğu birkaç sayfalık bültenden başka hiçbir hizmet de yoktur. Onun için, TİKA'nın, bütün bölgelerde doyurucu bilgileri, Türk işadamlarının önünü açacak, oradaki yatırım imkânları nedir, sosyal ve kültürel faaliyetler nasıl yapılması lazım gelir, bunun projelendirilmesi ve ona göre de hareket edilmesi noktasında daha ciddî çalışması da gerekmektedir.

Uzun dönemli ulusal bir stratejiye ihtiyacımız vardır. Maalesef, devletin kurumları, bugünkü hükümetin olduğu gibi, kısa dönemli, günübirlik, günü kurtarmaya yönelik politikalar üretmektedirler. Onun için, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğini çok daha uzun sürelerle planlayacak, projelendirecek, bu ülkelerde 30 yıllık, 40 yıllık geleceği planlayacak kurumlara, kuruluşlara, kafaya ve zihniyete ihtiyaç vardır. Eğer bir Amerika Birleşik Devletleri, eğer bir Almanya, Fransa, İngiltere, hatta Yunanistan, hatta, İran, altını çizerek ifade ediyorum, bugün, Türk Cumhuriyetlerinde, Türkiye'nin çok önündedir. Ekonomik yatırımlarda, kültürel işbirliğinde, oradaki birtakım bağlantıların kurulması noktasında bizim önümüzdedirler. Dolayısıyla, bu ülkelerin hedeflerini de dikkate almak suretiyle, kurmuş olduğumuz bu kurumlara yeni hedefler vermek mecburiyetindeyiz. Eğer bu yeni hedefleri vermezsek ne olur?..

Özbekistan'da gelişmeler oluyor; hatta, askerî, sıcak gelişmelerin arifesinde Sayın Cumhurbaşkanı koşarak gidiyor "bu yeni gelişmelerin içerisinde bize de yer verin" diyor; ama, iş işten geçmiştir. Şanghay Beşlisi dediğimiz Rusya, Çin, Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan ne yapmışlardır; işi almışlardır. Buralarda, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi, nevzuhur umacılar meydana getirmişlerdir, tehlikeler oluşturmuşlardır. Bu cumhuriyetleri, güçlenmeden, oluşumlarını tamamlamadan kendi problemleriyle başbaşa bırakacak, iç problemlerle didiştirecek bir altyapıyı hazırlamaktadırlar. Maalesef, Türkiye de, yaptığı anlaşmalarla buna katkıda bulunmaktadır. Mesela, 1998'de bir başbakanımızın gidip de Çin'le birtakım gizli anlaşmalar yapmasını, dışişleri bakanımızın Çin'le terörist konularla ilgili anlaşma yapmasını anlamak mümkün değildir. Acaba, Türkiye ile Çin arasında hangi terörist faaliyetler var da, başbakanımız gidiyor, gizli anlaşmalar yapıyor, İçişleri Bakanımız gidiyor gizli anlaşmalar yapıyor?! Sayın başbakanımızın bir tanesi gidiyor Putin'le el sıkışıyor, terörizmle ilgili birtakım anlaşmalar yapıyor! Yaptığımız bu anlaşmaların, bölge insanının gönlünde hangi fırtınaları kopardığını, Türkiye'ye duyulan güvenin hangi halatlarını kopardığını hiç düşünebiliyor muyuz? Birtakım köşe yazarları, birtakım yağız delikanlılar, kartel medyasının kendilerine ayırmış olduğu sayfalarda, sütunlarda çok tantanalı yazılar yazsa da, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti, dış politikada tarihinin en büyük acısını ve açığını 57 nci hükümet zamanında yaşamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, elbette ki, sorunlarımızın çözümünde, ulusal, millî politikalar geliştirmemiz gerekir; yoksa, birtakım müttefiklerimizin menfaatlarıyla, gayretleriyle Türkiye'nin menfaatlarını özdeş zannedecek olursak, çok daha mavi akımlarla karşı karşıya geliriz diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Uzunırmak?.. Yok.

Sorulara geçiyoruz.

Sayın Yalman, buyurun.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımın şu soruları cevaplandırmasını arz ediyorum:

Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında, zatıâlinin Bakanlıkta bulunduğu dönemle alakalı değil; ama, TİKA'nın yaptığı işlemlerle alakalı olarak birkaç husus tespit edilmiştir. Bunlardan birisi, Denizli'den yapılan nakliyatla ilgili. Tahmin ediyorum -Yüksek Denetleme Kurulu raporlarını okuduğunuzu da ifade ettiniz- Denizli'den 3 TIR makine ve teçhizat yüklenip gönderildiği halde Bişkek'e, 7 TIR üzerinden tahsilat yapılmış ve TİKA tarafından ödeme yapılmış. Bilahara, bunun yazışmaları da yapılmış; ama, bununla ilgili herhangi bir soruşturma yapıldı mı; soruşturmanın neticesi ne olmuştur?

Aynı şekilde, Gürcistan'a soba alımı ve geziyle ilgili de birtakım yanlışlıklar ve usulsüzlükler yapılmıştır. Bu konuyla da ilgili, acaba, herhangi bir teftiş raporu var mıdır, ceza uygulama işlemi yapılmış mıdır yapılmamış mıdır?

Bunların cevabını istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Polat, buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma şunu söylüyorum: Sayın Bakanım biraz önceki konuşmama cevap verirken "Sayın Polat karıştırdı" dedi. Ben, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığını, 1994 yılı Başbakanlık Denetleme raporunun 73 üncü sayfasından 78 inci sayfasına kadar olan bölümlerden okudum. Yıllarını da verdim, "1993, 1994, 1995" dedim; sizin zamanınızda demedim. Sizin "karıştırdı" dediğiniz konuyu, karıştırma varsa, Devlet Denetleme karıştırdı. Ben, aynen buradan okudum ve sorusunu sordum, "bu kurumlar hakkında bir araştırma yapılmış mıdır" dedim. Yani, yapıp yapmadığınızı da söylemedim, sadece sordum. Sorulara biraz daha tahammüllü olsa sayın hocalarımız, daha memnun oluruz.

İkincisi de, siz bir şey dediniz yine, dediniz ki: "Bu TİKA bir şirket değildir." Ben de size şirket olduğunu söylemedim. Kuruluş maddenizde diyorsunuz ki "Türk cumhuriyetleriyle Türkiye arasında ekonomik, sosyal işbirliğini geliştirelim." Ben de, Türk cumhuriyetlerine, bizim, şu andaki toplam ithalatımızın yüzde 1, ihracatımızın yüzde 3 mertebesinde olduğunu, bunun çok az olduğunu, bunun en önemli konusunun enerji sektörü olacağını ve bunun gelmemesini, TİKA'nın gerekli bilgilendirmeyi, yönlendirmeyi yapamadığını söyledim ve sizin de vazifeniz değil diye söylemedim, yönlendirme olmadığını söyledim; sadece bunları belirtmek istedim.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Sayın Şandır, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana iki sorum var; birincisi, ekonomik, kültürel, eğitim ve teknik işbirliği anlamında Türk cumhuriyetlerine dönük bir teşkilat kurmaya çalışıyoruz. Türk dünyasına hizmetleri dokunan tüm devlet görevlilerimize burada teşekkür edildi; biz de teşekkür ediyoruz. Ancak, Türk dünyasında, Türk birliği fikrini ilk telaffuz eden, yerleşmesine büyük emekler veren, gayret sarf eden rahmetli Alpaslan Türkeş'i anmak gerekmiyor mu? Sayın Bakanın bu yönde bir projesi var mıdır? Birinci sorum bu.

İkincisi, Türk kültürünün, Türk Milletinin ilk yazılı anıtları olan Orhun Anıtlarının Türkiye'ye taşınmasıyla ilgili projeleri var mıdır veya onun aynısını burada anıtlaştırmak gibi bir projeleri var mıdır? Bunların cevaplarını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Güner, buyurun.

ALİ GÜNER (Iğdır) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakana şu sorularımı sormak istiyorum. Özellikle Türkî cumhuriyetlerinden sorumlu Devlet Bakanı olduğu için, bu soruları sormaya ihtiyaç duydum.

Sayın Bakanım, malumunuz, biz Nahcivan ile komşuyuz, aramızda bir hasret köprüsü vardır: Dilucu Gümrük Köprüsü.

Nahcivan, Azerbaycan'a bağlı 400 000 nüfuslu bir Türk Devletidir; güneyi İran'la, kuzeyi Ermenistan'la, batısı yine Ermenistan'la sınırdır. Bunlar, tek bir köprüyle Türkiye'ye bağlıdırlar. Bu 400 000 nüfuslu Nahcivan'la, biz, devlet olarak ticarî ilişkileri kurmazsak, bunlara gereken yardımı yapmazsak, acaba, devlet olarak bunları birilerinin kucağına itmeye vesile olmuyor muyuz? Çünkü, bu son Bakanlar Kurulu kararnamesiyle biz Nahcivan'ı kaderiyle baş başa bıraktık. Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Madem ki, bu, Türkî bir cumhuriyettir; dindaşımızdır, soydaşımızdır, ırktaşımızdır -ki, devlet büyüklerimiz bu lafı kullandılar- başta 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel "Iğdır'ın valisi, Nahcıvan'ın da valisidir" dedi. Sayın Aliyev ile Sayın Cumhurbaşkanı Demirel arasında şu sözler geçti: "Her ne kadar iki devlet isek de bir milletiz. Eğer Azerbaycan'a iğne batarsa, bize çuvaldız batar" şeklinde ifadeleri vardır.

Nahcivan'ın 400 000 nüfuslu halkının geçim kaynağı ve tek çıkış yolu Türkiye'dir, her şeyiyle bize endekslidirler. Madem bu kadar birbirimize yakınsak, bizim, bunların, özellikle bu ekonomik çarkını döndürmek için bu konularla ilgili bir projemiz var mı?

Üçüncü sorum şu: Bu 400 000 nüfuslu Nahcivan'ın, malumunuz olduğu üzere, özellikle bağ ve bahçe olayı had safhadadır. Bunların ürettikleri meyve ve sebze kendi nüfuslarının veya kendi devletinin ihtiyacından fazla olduğu için, biz, devlet olarak bunları alamaz mıyız? Yani, bir devlet politikası olarak bunların elindeki meyveyi sebzeyi aldığımız zaman burada bir sıkıntımız mı oluyor?

Son sorum Sayın Bakanım...

BAŞKAN- Sayın Güner, bu kadar soru sorma zamanımız yok efendim. Sayın Bakan yazılı cevap verecek...

ALİ GÜNER (Iğdır)- Başkanım, müsaadenizle son sorum efendim.

Kıbrıs, bizim yavru vatanımız, biz, Nahcivan'ı da aynı kategoriye koyamaz mıyız? Yani, Nahcivan'a pasaportla veya başka bir şeyle gidip geldiğimizde sıkıntı oluyor. Bunu, bir kimliğe bağlayamaz mıyız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Seven, siz de sorunuzu sorun. Sanıyorum, Sayın Bakan, yazılı olarak yanıtlayacak; çünkü, zaman yok.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, bana gelince mi yazılı cevap oluyor?

BAŞKAN - Hayır efendim, bütün hepsini yazılı cevaplandıracak.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum. Gerçi, Orhun Abideleriyle ilgili, Sayın Şandır sordu; onu geçiyorum. 1995 yılından itibaren, birkısım bilim adamlarının, TİKA tarafından yurtdışına gönderilerek, bazı raporların düzenlenmesi talebi olduğunu söylediler; fakat, bu raporların, henüz TİKA'ya intikal ettirilmediği konusunda, Sayın Bakanımız bir bilgi verdiler. Ben, şunu sormak istiyorum: Abaca, o günkü bilim adamlarına, bütçeden ne ödenmiştir? Eğer, bu raporlar gelmediyse, bu raporların karşılığı ödenmiş midir? Raporlar gelmediyse, bunlarla ilgili bir soruşturma yapılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, 1,5 dakika içinde, lütfen cevaplayın efendim.

DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum) - Şimdi, ilk soruyu soran arkadaşımız Lütfi Beyin birinci ve ikinci sorusuna yazılı olarak cevap vereceğim; yalnız, şu kadarını söyleyeyim: Bu, Denizli'den 3 TIR, makine ve teçhizatın 7 TIR olarak... Bununla ilgili şey sonuçlandı. Onlarla ilgili, ben, size, daha net cevabı yazılı olarak vereceğim.

Sayın Polat'la, zannediyorum, diyalogda bir anlaşmazlığımız var. Ben, vermiş olduğu dışticaret rakamlarının TİKA'yı ilgilendirmediğini söyledim. Biz, o rakamları yükseltmek için altyapıyı yapmakla memuruz. Nedir bu altyapı; ben, orada, o hukukî altyapıyı yapmak zorundayım. Ticaret kanunlarının, icra iflas kanunlarının, efendim, işte, üzerine ısrarla gittiğim tahkim meselesinin... Yani, oradaki hukukî zeminin hazırlanmasıyla ilgili altyapı, benim görevim TİKA olarak; yani, oradaki ticaretin artması veya eksilmesi, yapılacak ticarî anlaşmalar beni ilgilendirmiyor. Ben bunu söylemek istedim Sayın Polat. Yani, anlaşamadığımız nokta bu.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Tamam, ben de onu demek istedim.

DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum) - Sayın Şandır'ın sorusunda değindiği konuyla ilgili olarak ben de aynı kanaatteyim. Rahmetli Sayın Alpaslan Türkeş beyefendi, 1993 senesinde, o dönemin Başbakanı Sayın Demirel ile birlikte, bu yeni kurulan Türk cumhuriyetlerinin, yani, hiçbir şey olmasa bile, birbirlerini tanımaları, tanışmaları açısından böyle kurultayların başlamasına öncülük ettiler. O kurultayların yapılmasında ben de görev aldım ve bundan da şeref duyuyorum ve her zaman söylüyorum, tabiî -burada Sayın Ayvaz Gökdemir yok- elbette his olacaktır, psikolojik olarak birtakım sevgi, sempati olacaktır; ama, biz, 57 nci hükümet olarak şunu açık olarak ifade edeyim; his olacak; ancak, akıl daha önce olacak ve realist olmak zorundayız. Yani, romantizmi bir tarafa bırakarak, artık -on senedir yapılan methiyelerin ya da ağıtların bir işe yaramadığını gördük- bundan sonra realist birtakım köklü tedbirler almak zorundayız. Bugün geldiğimiz nokta budur. Dolayısıyla, bu kurultayların böyle bir noktaya gelişimizde çok büyük faydası olmuştur, onu da açık olarak ifade etmek isterim.

Sayın Ali beyin Nahcivan'la ilgili sorularına gelince: Nahcivan'la ilgili olarak, Sayın Başbakan, bir özel statü çerçevesinde bana görev verdi Bakanlık olarak. Yani, bir nevi, Kıbrıs gibi olmasa bile, kendine özgü bir şey, benim Başkanlığımda bir çalışma yapılıyor.

Nahcivan'la ilgili hadiseyi yalnızca Nahiçivan'la sınırlı tutamayız, Azerbaycan'la bir bütün olarak değerlendirmek zorundayız. O konuyla ilgili olarak Iğdır ve Ağrı'ya gittim, yakında da Nahcivan'a gideceğim, gerekli çalışmaları yapıyoruz. Şu anda da Bakanlığımda Nahcivan'la ilgili olarak bakanlıklararası bir öngörüşme yaptık, ayrıca Bakanlığımda da bir komite oluşturdum, o çalışmalar yapılıyor.

Yalnız, bu ilişkilerde bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Söylediğiniz, orada 400 000 insanın yaşamış olması, onların Türkiye'ye kapısının olması, Türkiye üzerinden Batıya açılma şanslarının olması, ekonomik olarak Türkiye'den desteklenmesi... Bunların hepsi doğru; ancak, ben bu doğruları, Azerbaycan'la Türkiye arasındaki ana politika çerçevesinde değerlendirmek zorundayım. Birkaç örnek vereyim: Nahcivan'ın 84 milyon dolar elektrik borcu vardır; 3,5 sentten ben elektrik verdim. Kendi insanıma 8 sentten verdiğim elektriği, 3,5 sentten verdim ve bugün 84 milyon dolar alacağım var. Azerbaycan'a vermek üzere Kanada'dan 1 milyon ton buğday aldım, parasını nakit olarak verdim, bununla ilgili olarak borçlanmaya Azerbaycan Hükümeti yanaşmadı. Geçenlerde Azerbaycan'a gittim, bütün bunları ortaya koydum. Şu anda benim Azerbaycan'dan 300 milyon doların üzerinde alacağım var, bir o kadar yardımım var, hibem var; buna rağmen, birtakım anlaşmazlıklar var, yani, oradaki yönetimden kaynaklanan birtakım anlaşmazlıklar var. Bu anlaşmazlıkları çözmeden, Türkiye'yi yeni baştan yeni risklere atamam. Ben Azerbaycan yöneticilerine açık olarak söyledim, bütün detayları öne koydum ve buyurun, bunları oturalım, tartışalım dedim; çünkü, bunlar, tartışılmazsa giderek büyüyen meselelerdir ve yarın kopacaktır. Ben karşımda ciddî vasıflı bir devlet adamı aradım. Bunun sonucu olarak Karma Ekonomi Komisyonu Toplantısında alınan kararı imzalamadan Türkiye'ye döndüm. Hükümete de Sayın Başbakana da bu konuda bilgi verdim.

Ben, her şeyden evvel, bu Avrasya coğrafyasında, artık, ağabey değiliz, ağabey-kardeş ilişkisi içerisinde değiliz diyoruz; ama, biz burada ağabeylik yapmak zorundayız; devleti öğretmek zorundayız, devletin ne olduğunu öğretmek zorundayız. Bir cumhurbaşkanı, kendisinden evvelki cumhurbaşkanını, uluslararası ilişkilerde yok farz edemez. Dolayısıyla, benim oradaki tavrım, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin haklarını korumaktır. O çerçevede, o belirtmiş olduğunuz bütün bu işler, yani, o meyve, sebze meselesinden tutun da, bütün bunlara varıncaya kadar, bu meseleleri halledeceğim; ondan emin olmanızı istiyorum.

Bir örnek vereyim; beraberdik orada, görüştük...

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlarsanız... Zamanı çok geçtik.

DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum) -Toparlıyorum efendim.

Tohumunu ben veriyorum ve şu anda, Aralık'tadır gübresi, gübresini ben veriyorum. Benim, imkânını sağladığım pancarı ekiyor, o pancarı Ağrı şeker fabrikama teslim etmesi gerekirken, benden habersiz, 15 000 tonunu İran'a satıyor; ben, buna göz yummam.

Bilmiyorum, izah edebildim mi?!. Bunlar çözülecek, ondan sonra Nahcivan'ın da meselesi halledilecek.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) Sayın Başkan, Sayın Bakan"Ağrı Milletvekili Nidai Seven'in sorusuna yazılı cevap vereceğim" desin; bana öyle desin...

BAŞKAN- Sayın Bakan, Sayın Nidai Seven Ağrı Milletvekili; Nahcivan'ın komşusu; Ermenistan'la sınırda sorunlu; bu konuda yazılı cevaplarınızı Sayın Seven'e tebliğ ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

 

 

 

TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞININ TEŞKİLÂT VE

GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI

(EKONOMİK, KÜLTÜREL, EĞİTİM VE TEKNİK İŞBİRLİĞİ BAŞKANLIĞI KURULMASI, 206 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN İKİ MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ VE 190 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN EKİ CETVELLERE BİR İLAVE YAPILMASI HAKKINDA 480 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN  DEĞİŞTİRİLEREK  KABULÜ İLE DEVLET  MEMURLARI  KANUNUNDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI)

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, başta Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler ve akraba toplulukları ile Türkiye'ye komşu ülkeler olmak üzere kalkınma yolundaki ülkeler ve topluluklarla diğer ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülke ve topluluklarla ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarındaki işbirliğini projeler ve programlar aracılığı ile geliştirmek, yapılacak yardım ve işlemleri yürütmek üzere, Başbakanlığa bağlı ve tüzelkişiliği haiz Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının kurulması ile teşkilât ve görevlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığının Kurulması Hakkındaki Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasından sonra meydana gelen yeni bağımsız cumhuriyetlerle ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkilerin geliştirilmesi, özellikle de, Türk dilinin konuşulduğu ülkelerle her alanda daha da yakınlaşma ihtiyacı kendiliğinden orta yere çıkmıştır. Kaldı ki, bu ülkelerin büyük bir kısmının bizimle paylaştıkları birçok yönleri var. Bu ülkelerden kimiyle aynı dili konuşuyoruz; yine, bu ülkelerden kimiyle aynı dine inanıyoruz; yine, bu ülkelerde yaşayan kimileriyle aynı soydan geliyoruz, kimileriyle geleneklerimiz, göreneklerimiz aynı. Özet olarak, aynı kültürü, aynı harsı bölüşüyoruz.

Mevcut olan birlerden hareketle, bu yakınlaşmayı daha hızlı ve daha örgütlü ve organize etmek maksadıyla, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığının kurulması hedeflenmiştir. Bu yakınlaşma doğrultusunda, başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki ülkelere yapılacak her türlü işbirliği ve yardım programının hazırlanması ve uygulanması sorumluluğunun doğrudan bu kuruluşa verilmesi öngörülmektedir.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra egemenliklerini ve bağımsızlıklarını kazanarak uluslararası siyaset sahnesine çıkan Türk cumhuriyetleri, Türkiye üzerinden dünyaya açılmak isteğiyle, çeşitli alanlarda ve çok yönlü olarak yardım ve destek beklentisi içindedirler. Bu beklenti, sadece Türkî cumhuriyetlerde yok, aynı zamanda Balkan ülkeleri arasında var, Kafkas cumhuriyetlerinde var, yine bazı komşu ülkelerde de Türkiye'den bu beklenti var.

Bu işbirliğini arzulayan ülkelerden birçoğunun bizimle tarihî beraberliği var, kültürel beraberliği var ve aynı tarihî mirasa sahibiz. Bu ülkelerin her birinde bizimle işbirliği ve her alanda ilişki kurmak için gösterdikleri arzu bizde de var. Dolayısıyla, komşularımızın, bizimle tarihlerini paylaşan ülkelerin, daha yeni bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerin bizi model almaları, onlarda düş kırıklığına sebep olmamalı, bizi de mahcup etmemelidir. Öyleyse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak kendimizi yeni baştan okumak, çağdaş yönetime sahip, iyiye, güzele doğru değişebilen, dönüşebilen, başkalarına model olabilecek bir yapıya sahip olmalıyız. Şimdi, komşularımız, bizim hangi tarafımızı model almalıdırlar? Komünizmin baskısında yeni kurtulan bu ülkelere hangi ekonomik modeli önereceğiz? Yılda iki üç defa kriz geçiren bir ekonomik modeli mi önereceğiz yoksa her gün değerini kaybeden Türk Lirası, emeğin, âdeta, bir değer ifade etmediği, gelir adaletsizliğinin her gün arttığı, nüfusun büyük bir kısmının açlık sınırında olduğu, 20 milyon işsizin olduğu, vurgunun, talanın, soygunun, kayıtdışı paranın dünya sıralamasında en öne koyduğu bir Türkiye'nin ekonomik modelini mi örnek olarak önereceğiz bizden çeşitli beklentiler içinde olan bu cumhuriyetlere?!.

Şu anda, ekonomiden sorumlu Sayın Devlet Bakanı, işte, borç para peşinde ve Türkiye'den başka, acaba, bir başka ülke var mı ki, borç bulduğu zaman sevinen, sevinebilen; ne yazık ki, şu anda, biz, bu durumdayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Tamamlayın lütfen...

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkanım.

3-5 kuruş borç para alınca sevinen bir Türkiye yerine, komşularına, etrafına, muhtaç durumda olan herkese yardım elini uzatan bir Türkiye olmasını, doğrusu, biz isterdik, siz de isterdiniz; herhalde, herkes istiyordur. Bir kimsenin böyle bir ekonomiyi model alma imkân ve ihtimali yok.

Model mi olmak istiyoruz; modeliz demek suretiyle veya kanun çıkarmakla model olamayız. Adam gibi bir ekonomik yapıyı oluştururuz. Önce, bu ülkede yaşayan 65 milyon insanın hepsine refah götürürüz. Bunu gören çevre ülkeler ve muhtaç ülkeler, haliyle bizi model almak durumunda kalacaklardır.

Düşüncelerimi bundan sonraki maddelerde de açıklamak üzere, ben de, bu kanunun hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Tunç.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının geneli üzerinde konuşan değerli milletvekilimiz Sayın Ayvaz Gökdemir, bu TİKA esprisini sizlere takdim etti, anlatmaya çalıştı; kendisi, bizzat işin içinde bulunan ve bu işin bakanlığını yapmış olan bir değerli devlet adamımız, milletvekilimiz olduğu için, o, bu konuya daha yakından muttali idi. O, madalyonun bir tarafını anlattı, ben de, müsaadenizle, madalyonun diğer tarafını anlatmaya çalışacağım.

Görüşülmekte olan bu kanun tasarısının 1 inci maddesi, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının kuruluş amacını tespit etmektedir. Buna göre, söz konusu müessese, bakınız, "başta, Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler -şu kapsama lütfen dikkat edin- akraba toplulukları, Türkiye'ye komşu olan ülkeler olmak üzere, kalkınma yolundaki ülkeler ve diğer ülkelerin..." Ne yapacağız bunları; a) kalkınmalarına yardımcı olmak, b) bu ülke ve topluluklara ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarında işbirliğini, projeler ve programlar aracılığıyla, geliştireceğiz, yapılacak yardım ve işlemleri yürüteceğiz, bu kanunun kapsamına göre, amacına göre.

Değerli milletvekilleri, elbette, büyük devlet, sınırlarını aşabilen devlettir. Büyük devlet, dünyada olup bitenleri sadece gözlemleyen, gelişmelerin ardından giden devlet değil, gelişmeleri bizzat yönlendiren, olup bitenlerin içinde, hatta önünde olan devlettir. Türkiye, gerek nüfusu gerekse sahip olduğu potansiyel, birikim, tarihî tecrübe açısından, elbette, büyük olması gereken bir devlettir. Nitekim, 1992'de Doğru Yol Partisi iktidarı döneminde 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulan TİKA, böyle bir düşünce ve espriye dayanmakta idi. Ne var ki -şimdi, gariplik burada- 1992'deki Türkiye, bugünkü gibi beceriksiz yönetimler sayesinde yangın yerine dönüştürülmüş bir Türkiye değildi. Hal böyle olunca, biz, bu kanun tasarısının zamanlama açısından çok talihsiz bir döneme denk geldiğini düşünüyoruz. Potansiyel bilgi, birikim, büyük bir ekonomik ve askerî güce sahip olmak, tek başına büyük devlet olmaya ve onun fonksiyonlarını yerine getirmeye yetmez değerli arkadaşlarım. Son model ve üstün özelliklere sahip olan bir arabanın sürücüsü acemi ise, o arabaya ve içindekilere yazık olur. Harika işlevlere sahip olan bir bilgisayarın operatörü, eğer onu rantabl kullanamıyorsa, o bilgisayarın sıradan bir bilgisayardan hiçbir farkı olmaz. Bugün, Türkiye'yi idare eden beceriksiz hükümet, bırakın yukarıda sayılan ülkelere, topluluklara el atmayı, kendi ülkesindeki insanlara el atamamaktadır. Ülke korkunç bir krize sürüklenmiş, iyi yetişmiş insanlar akın akın ülkeyi terk etmektedirler.

Kanunî Sultan Süleyman, hem ülkesi hem kendisi büyük olduğu için, oturduğu yerden, İspanya Kralına, Fransız Kralına müdahale edebiliyordu; Çin'deki, Maçin'deki mazlumların feryatlarını duyuyor ve onların imdadına yetişebiliyordu. Sultan Abdülaziz de Osmanlı sultanıydı; ama, 1875'te, Çin'de, Çin'e karşı bağımsızlık mücadelesi veren Müslüman Türk Hanı Yakup Hanın yardım çağrısına cevap veremiyordu. Yakup Han 1875'te elçisini Sultan Abdülaziz'e göndermiş, ondan askerî malzeme, para, teknik yardım ve personel istiyordu. İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi Henry Elliot, Londra'ya, Dışişleri Bakanına konuyla ilgili olarak yazdığı raporda, biraz da alaycı bir ifadeyle "Lordum, Yakup Hanın elçisi İstanbul'a geldi; ancak, kendisine şatafatlı bir ağırlama ve uğurlama merasiminin ötesinde bir şey verilemedi" demektedir.

Sayın milletvekilleri, halk arasında "kelin ilacı olsa önce kendi başına sürer" diye bir söz vardır. Sultan Abdülaziz döneminde de, tıpkı bugünkü gibi, devlet iç ve dışborç batağına saplanmıştı, üretim yoktu, herkes geçim kaynağı olarak gözünü devletin kapısına dikmişti. Borcu ödemek için borç alınıyordu, borç faizini ödemek için yine borç alınıyordu; tıpkı bugünkü gibi ve bu hükümet gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayınız efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Dağıstan Hanı Mehmet Han, yine bu sıralarda, İngiliz Kraliçesi Victoria'ya yazdığı bir mektupta, Rusların kendilerine yaptığı zulümlerden uzun uzadıya söz ettikten sonra "eskiden bu tip şeyler olduğu zaman, Osmanlı sultanlarına müracaat ederdik. Çoğu zaman mesele bir nota ile halledilirdi; ama, epey bir zamandır artık feryatlarımıza karşı aksiseda yok" diyor Mehmet Han; yani, cevap gelmiyor. Müslüman bir han olan Mehmet Han, çaresizlikten dolayı İngiliz kraliçesine âdeta sığınıyordu.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunun kapsamına baktığınız zaman, neredeyse G-7'ler hariç, biz bütün dünyaya ekonomik, kültürel, teknik, sosyal yardımda bulunuyoruz ve bunları da TİKA marifetiyle yapacağımızı ifade ediyoruz. Hedefler büyük olmalıdır, devletler kesinlikle ütopyalara elbette sahip olmalıdır; ancak, bunların gerçekçi ve akılcı olması da lazım. Ben, bugünkü hükümetin anlayışıyla bunların olabileceğini düşünmüyorum. Daha sonraki maddeler üzerinde konuyla ilgili görüşlerimizi arz etmeye devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

1 inci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Görevler

MADDE 2. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının görevleri şunlardır :

a)Kalkınma yolundaki ülke ve topluluklarla ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliğini, bu ülkelerin kalkınmalarına katkıda bulunacak projeler bazında geliştirmek.

b) Kalkınma yolundaki ülke ve toplulukların kalkınma hedefleri ve ihtiyaçlarını da gözönüne alarak, ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliği ve yardım konularını belirlemek ve bu amaçla gerekli proje ve programları hazırlamak veya özel kuruluşlara hazırlatmak.

c) Kalkınma yolundaki ülke ve toplulukların bağımsız devlet yapılarının geliştirilmesi, mevzuatın hazırlanması, kamu görevlilerinin yetiştirilmesi, serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde bankacılık, sigorta, dış ticaret, bütçe ve vergi sistemi gibi alanlarda ihtiyaç duyacakları yardımları sağlamak, bu ülkelere uzmanlar gönderilmesi, bu ülkelerden gelecek eleman ve öğrencilerin eğitim ve staj görmesi, bu kişilere burs tahsis edilmesi amacıyla gerekli düzenlemeleri ve koordinasyonu yapmak.

d) Eğitim ve kültür alanlarındaki işbirliği programlarının, yurt dışında, gerektiğinde Türk Kültür Merkezleri ile de işbirliği yaparak yürütülmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak.

Başkanlıkça yürütülecek projelerin belirlenmesi, uygulanması ve sonuçlandırılması, gerekli koordinasyonlarla bu proje ve faaliyetlerin sponsorlar aracılığıyla yapılmasının sağlanması, Başkanlığın faaliyet ve amaçlarına uygun yayın yapılması ve bu yayınlarla ilgili olarak ödenecek ücretler ile bu alanda basın yayın organlarınca yapılacak yayınların desteklenmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmeliklerle belirlenir.

BAŞKAN - 2 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Gören.

Buyurun Sayın Gören. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA ALİ GÖREN (Adana) - Muhterem Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun tasarısı, yani, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, özellikle, Türkçe konuşan, kalkınmakta olan komşu ve akraba ülke ve toplulukların gelişmesine, kalkınmasına yardımcı olmak, bu topluluklara yardım ve katkılarda bulunmak amacına yönelik bir kapsamı içeren bu tasarı, aslında, son günlerde, can sıkıcı veya gönül yıkıcı kanunlar arasında yer almış, çakıllar arasında bir gül gibi, hepimizin gönlünü fethetmekte, desteğimizi alan bir tasarı olarak, hepimiz tarafından, çıkarılması ve yürürlüğe konulması için gayret sarf edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, "ben ne söylerim, tamburam ne çalar" diye bir söz var. Diğer bir güzel sözümüz de Ziya Paşa'nın: "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz." Şimdi, Meclisimizin ve ülkemizin içinde bulunduğu bazı hususlar açısından fevkalade üzücü ve can sıkıcı tablolar arasında, bu tasarının kapsam ve amacına yönelik ne yapabileceğimiz konusunu ciddî ciddî düşünmemiz ve ona göre hareket etmemiz gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının kapsamı ve amacının gerçekleştirilmesi için başka ülkelerde ortaya konulan ve sinsi sinsi veya açıkça yürütülen bir nevi açık veya kapalı istila hareketlerinin bizim ülkemiz tarafından karşılanması ve üzerine düşen görevlerin yapılması konusunda acaba yeterli performansı gösterebiliyor muyuz?  Keşke, bu soruya evet diye olumlu bir cevap  verebilseydik.

Ülkemizin şu anda içinde bulunduğu durumla, maalesef, ekonomi dibe vurmuş. Maalesef, iflas ettiği, başka ülkeler tarafından, kurum ve kişiler tarafından da ifade edilmiş, kültürel iddialarından vazgeçmiş, dışişlerinde inisiyatifi tamamen elinden bırakmış bir görünüm ve yapı arz ettiği bu durumda, biz bu ülkelerle ilişkilerimizi, nasıl, arzu ettiğimiz düzeyde geliştirebileceğiz? Buna verecek olumlu bir cevabımızın olmaması bizi fevkalade derinden üzüyor.

Daha on yıl önce, devlet büyüklerimiz, bizi, âdeta gümüş kanatlarla donatmaktaydı "Adriyatik'ten Çin Seddine kadar kocaman bir coğrafya parçasında Türklüğün sesi yükselecek; 21 inci Asır, Türk asrı olacak" diye uçum uçum uçarken, maalesef, bugün, aradan on yıl geçmeden düştüğümüz durum, kanatları kırılmış bir doğanın yere çakıldığı gibi bir acıklı tablo arz etmektedir.

Halkımızın içinde bulunduğu durum, uzak yerlerin büyük somununu hayal ederek teselli bulunamayacak kadar acıklı ve sıkıntılıdır. Maalesef, halkımızın, Türk kardeşlerini, Türkçe konuşan ülke ve toplulukları düşünemeyecek kadar canı başına düşmüş, "kaç kuzulu ceylan kaç, avcı geldi" denildiği gibi, başka kardeşlerini düşünemeyecek bir sıkıntı içerisinde, cüzdanlar boşalmış, iflasla veya icrayla karşı karşıya... Memur ve işçi, maalesef, çocuğuna harçlık verememekte, hastasına ilaç alamamakta; çiftçi, tarlasını ekemeyip, tohum, ilaç ve benzeri maddeler konusunda sıkıntıya düşerken, bizim bu ülkelere, bu topluluklara nasıl örnek olabileceğimizin hesabını kendi kendimize sormamız lazım.

Şu an içinde bulunduğumuz duruma sanki kurtarıcı gibi gönderilen ekonomiden sorumlu Devlet Bakanımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, 1 dakika içinde toparlayın...

ALİ GÖREN (Devamla) - Pardon, hükümetten sorumlu Devlet Bakanımız(!) Sayın Kemal Derviş'in gündeminde ve ajandasında, maalesef, bu ülkeler ve topluluklar yoktur. Onun gündeminde olmadığı gibi, kendisi, bu topluluk ve ülkeler için, maalesef, bir kabus halini almıştır. Borç almak için yaptığı, özellikle Kıbrıs, Trakya Türkleri, Ege ve Azerbaycan için ne gibi maddeler ve muhteviyat içerdiğini bilmediğimiz anlaşmalar, bu ülkeler ve topluluklar için kabus halini almaktadır değerli arkadaşlarım.

Onun için, partilerimizin değerli üyeleri, Meclisimizin değerli üyeleri; ailelerimiz, çocuklarımız ve yakınlarımız bize "Kemal Derviş, bu borç anlaşması yaptığı yerlerde, hangi bağlayıcı hükümleri ve milletin istikbalini etkileyecek konuları gündeme getirmektedir" diye sormaktadırlar. Bizim de sormamız ve özellikle bu hususlara açıklık getirmemiz gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ GÖREN (Devamla) - Bu hususları gündeminize taşıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gören.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 1 inci maddesinde sözünü ettiğim ütopik tavır, burada da sürdürülmüş, "Görevler" başlıklı 2 nci maddesinde de aynı tavır sergilenmiştir. Burada da, kalkınma yolundaki bütün ülke ve topluluklar kapsama alınmış, yine ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili bütün meseleler TİKA'nın bünyesine dahil edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, 57 nci hükümet kurulduktan sonra TİKA, Dışişleri Bakanlığından alınarak Başbakanlığa bağlandı. Şimdi soruyorum: Adı geçen ülkelerdeki bütün ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili işleri ve ilişkilerimizi TİKA yürütecekse, oradaki büyükelçiliklerimize, konsolosluklarımıza, bunlara bağlı olarak çalışan bir yığın ataşeye ne lüzum var? Dış temsilciliklerimizin ekonomiye çok ağır bir yük getirdiğini hepimiz biliyoruz. Bu konuda yetki çatışması, kargaşası, dublikasyon olacağı endişesini şahsen taşıyorum.

Sonra, "kendisi muhtacı himmet dede, gayriye nasıl himmet ede" sözü sanki bize ait değilmiş gibi, bakınız, biz, kalkınmakta olan ülke ve topluluklara ne himmetlerde bulunacakmışız değerli arkadaşlar! 2 nci maddenin (c) fıkrasına göre, biz TİKA marifetiyle, bunların bağımsız yapılarını geliştireceğiz, bunun için onlara mevzuat hazırlayacağız, ihtiyaç duydukları kamu görevlilerini yetiştireceğiz, serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde onlara bankacılık, sigortacılık -bakın bunlar çok ilginçtir; çünkü, bunların hepsi bizde güllük gülistanlıktır- bütçe, vergi sistemi gibi konularda ihtiyaç duydukları yardımları sağlayacağız, bu ülkelere uzmanlar göndereceğiz, bu ülkelerden gelecek eleman ve öğrencilerin eğitim ve staj görmesini sağlayacağız, bunlara burs tahsis edeceğiz... Bütün bunlar, bizim iktidarlarımız döneminde gerçekten yapıldı; burada biraz sonra sizlere bunları örneklerle arz edeceğim.

Hâsılı, basın, yayın, kültürel faaliyet, finans sektöründeki hareketlerin düzenlenmesi, buralarda kurulacak kalkınma bankalarına malî destek verilmesi vesair, hepsi bu kuruluşun görevleri arasındadır.

Yukarıda da belirttiğim gibi, bu hükümetin böyle bir tasarıyla, bugün karşımıza çıkması büyük bir talihsizliktir.

Değerli arkadaşlar, bizim bugünkü hali pürmelâlimizle bu iddialarda bulunmamız, kalkınmakta olan ülkelere, bankacılık, sigortacılık öğretmeye kalkışımız neye benziyor biliyor musunuz; Veli Göçer'in depreme dayanıklı inşaat teknikleri öğretmeye kalkışmasına benziyor. Veli Göçer, depreme dayanıklı inşaat tekniklerini anlattığı zaman ne kadar komik olacaksa, bugünkü yapımızla, içerisinde bulunduğumuz bu durumla, bütün bu ülkelere bunları sağlayacağımızı iddia etmemiz, böyle komik bir durumdur. Yapmayın allahaşkına! Bankacılığımızı yerle bir etmişsiniz; ülkedeki sosyal güvenlik kurumlarının durumu ortada; bari, bu corrupt sistemimizi ve anlayışımızı götürüp, bu gariban insanlara bulaştırmayalım.

Ziya Paşa "onlar ki, verir laf ile dünyaya nizamat, bin türlü teseyyüb bulunur hanelerinde" demektedir; bugünkü Türkçeyle, şair, mealen, şöyle diyor: Bazı insanlar, sözüm ona, lafla dünyaya düzen vermeye kalkışırlar; fakat, kendi ülkelerinde, evlerinde bin türlü ihmalkârlık ve tembellik vardır. Şiirin devamında "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbei aklı eserinde" derken, sanki, Ziya Paşa, bu hükümete hitap ediyordu.

Değerli arkadaşlarım, işte, elimde TİKA'nın, kuruluşundan beri yaptığı faaliyetlerin bir dökümü var. Bunu, rica ettik, TİKA'daki arkadaşlarımız bize gönderdiler. Şimdi, buradaki başlıkları bile size okumam büyük bir vakit alır; ama, şunu çok rahatlıkla ifade edebilirim ki, burada sadra şifa olan, gerçekten kayda değer olan projelerin hemen hemen hepsi 1992 ile 1997 tarihleri arasındadır ve bu dönemde, gerçekten, TİKA, özellikle 1992 ile 1995 tarihleri arasında altın dönemini yaşamıştır. Daha sonraki dönemlerde, yapılan bazı güzel icraatlar vardır; fakat, bunların çoğu da, geçmiş dönemde planlanmış programlanmış olan projelerin sürdürülmesi, devam ettirilmesi şeklinde olmuştur. Bu dönem, gerçekten, TİKA'nın, üzerine düşen görevi, fonksiyonu icra ettiğini söylememiz mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, 1 dakika içerisinde toparlayınız.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Tabiî efendim.

Değerli arkadaşlarım, sonra, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?!. Bir yandan, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş, eğitim, güvenlik ve sağlığın dışında devlete tek bir eleman alınmayacağını söylüyor, bu konuda Bakanlar Kurulu kararı çıkarıyorsunuz, öte yanda -ekli cetvellere bakınız, bu, kanun tasarısında var- siz, TİKA'ya bir yığın yeni kadro tahsis ediyorsunuz. Bu, neyin nesidir?

Biz, TİKA için bu kadroları önemsiz, lüzumsuz görmüyoruz, gerekli görüyoruz; ancak, hükümetin söyledikleriyle tavırları arasında ciddî bir çelişki olduğunu düşünüyorum. Başta da söyledim, biz, TİKA esprisine kesinlikle taraftarız; TİKA gibi bir kuruluş bulunmalıdır, dublikasyona yol açılmamak kaydıyla bulunmalıdır; ancak, bugünkü halimizle, bugünkü tavrımızla, nizam, intizam götürme, ekonomik refah götürme gibi bir iddiayla onların karşısına çıkıyorsak, kendi kendimizle çelişiriz, kendi kendimizle alay eder duruma geliriz. Daha sonra görüşlerimizi ifade etmeyi sürdüreceğiz.

Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Teşkilât

MADDE 3. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Teşkilâtı, Koordinasyon Kurulu, ana hizmet birimleri, danışma ve yardımcı birimlerden oluşur. Başkanlık teşkilâtı ek (1) sayılı cetvelde gösterilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kaldığım yerden TİKA ile ilgili düşüncelerimi, kanaatlerimi açıklamaya devam etmek istiyorum.

20 nci Yüzyılın son on yılında ve 21 inci Yüzyılın başında, ülkemiz, küreselleşme denilen bir olgunun ne olduğunu, neler getirip neler götüreceğini anlamaya çalışırken, bir yandan da siyasî bir belirsizlik ortamında ve ekonomik kriz batağında sağa sola gidip gelirken, diğer yandan, tarihî ve kültürel bağlarımız olan devlet ve topluluklarla da ilişkileri, el yordamıyla da olsa sürdürmeye çalışıyoruz. Türkiye, hâlâ, çok boyutlu ilişkiler içinde olduğu Türk cumhuriyetleri ve Türk topluluklarıyla oluşan bağların hazzını yaşama şansına sahip olduğunu unutmamalıdır; ancak, ülkemizin, bu şansını rasyonel bir biçimde kullanması ve hayalperest davranışlar içinde olmaması, yani, bu davranışlardan kesinlikle kaçınması, bu ilişkilerin sağlam temellere oturmasını sağlayacaktır. Türkiye, bu temeli oluşturma konusunda yeterli bilgiye sahiptir, birikime sahiptir, tecrübeye de, potansiyele de sahiptir.

Türkiye'nin, kardeş Türk cumhuriyetleri ve topluluklarıyla ilişkilerinde, Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, artık, duygusallığı aşarak, realiteye yönelmesi gerekmektedir. Millî menfaatlar doğrultusunda, komşu ülkelerimiz için de gerçekçi dışpolitikalar belirleme ve uyma mecburiyetinde olduğumuzu da, artık anlamak zorundayız. Bu ilişkiler, millî menfaatlarımızın gerektirdiği çerçevede, farklılıkları yok etmeyen; ama, kuşatan; mazi, hal ve istikbal ilkesine göre sürekli değerlendirip, bir birliktelik odağına oturtulmaya çalışılmalıdır.

Bugün, burnumuzun dibinde olan ve bizim için hayatî önemi olan Kıbrıs'ta, Kıbrıs Rum kesimi ekonomik yönden kalkınmış ve ileri Avrupa ülkeleri düzeyine gelmiş bir durum arz ederken, Kıbrıs Türk kesiminin ekonomik ve buna bağlı olan diğer meselelerinin de üstesinden gelinemediği açıktır, aşikârdır.

Zaman, tarihî olaylar ve gerçekler karşısında, gerçek rakibimizdir. Zaman karşısında yenilmemek için, tarihi sorgulayan, ancak, sevme yerine sahip çıkan, dinamikleri harekete geçiren ve bunları ortak değerlerimizin izlerini taşıyan yerlere götüren anlayışları teşvik ederek ve kutlamakla mümkün olur. Bu anlayış ve gayret içinde olan faaliyetleri fedakârlıkla buralara götürenleri zaman zaman engelleme faaliyetlerinin çeşitli adlarla gündeme geldiği de bir gerçektir. Ben "Gölge etme, başka ihsan istemem" diyen anlayış çerçevesinde sürmesi ve teşvik edilmesi gereken faaliyetleri sürdüren gerçek gönül dostlarını, bu adsız kahramanları kutlamamız gerektiğine inanıyorum.

Bir ülkenin kalkınması ve refah seviyesinin yükseltilmesinin, dengeli, adaletli, yenilikçi ve toplumun ihtiyaçlarını evrensel hukuk normlarına göre yeterince karşılayan yönetim anlayışıyla ancak mümkün olabileceğine inanıyorum. Halkın demokratik katılımının ve katkısının sağlandığı ve kamu yararıyla sınırlanan durumlar dışında, kişilerin din ve vicdan ve fikir ve düşünce hürriyetleri ile teşebbüs hürriyetinin serbest olduğu yönetimlerde, genel anlamda huzurun ve güvenliğin daha kolay sağlandığını, kalkınmış ülkeler örneklerinde görmenin mümkün olduğuna inanıyorum. Zaten, bunlar sağlandığı takdirde, bir ülke, diğer ülkelere, komşu ülkelere, kendiliğinden model olma, kendiliğinden önder olma durumuna gelecektir.

Çok değerli arkadaşlarım, eğer, biz, Türk cumhuriyetlerine ve komşularımıza ve ihtiyaç duyan herkese öncü olabilecek, önderlik yapabilecek, onları etkileyebilecek bir duruma gelmek istiyorsak, ekonomik kalkınmışlığın yanında, her alanda, Türkiye'nin kendisine çekidüzen vermesi gerektiğine inanıyorum.

Şimdi, bakın, model olacağız; ama, adlî sistemimize bakıyoruz. Biraz önceki konuşmamda ifade ettim: Adlî sistemimizi, bu haliyle hiç kimse örnek falan alamaz. Yargının siyasallaştığı bir sistemde adalet tecelli edemez. Hukuk adamlarının brifing aldığı bir ülkede yargının yansız işlediğini, bağımsız işlediğini komşularımıza söylememiz mümkün müdür?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Yargı bağımsızlığının her yıl tartışıldığı, yargı bağımsızlığının olmadığının herkes tarafından söylendiği bir Türkiye'de, adaletten ve adaletin tecellisinden bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir adlî sistemi kimseye öneremeyiz.

Bunun gibi, siyasete zaman zaman müdahale edildiği, siyaset alanının daraldığı, siyasete ve siyasetçilere güvenin azaldığı, kurtuluşun, çözümün, âdeta, Meclis dışında aramaya çalışmanın teşvik edildiği, sivil siyaset yapma imkânının gittikçe zorlaştığı bir siyasî yapıyı kim model almak ister?! Üretmeyen, tüketen, çalışmayan bu hantal idarî yapıyı kim model almak ister?! Öyle bir idarî yapımız var ki, her şeyi, Ankara'dan, tek elden yönetmeye çalışıyoruz; ama, sistemi çalıştıramıyoruz. Mahallî İdareler Yasasını on yıldır bu ülkede konuşuyoruz; ama, bir türlü getirip bu Mecliste görüşmek mümkün olmadı. Sağlık hizmetlerini, eğitim hizmetlerini, trafik hizmetlerini, spor hizmetlerini, köy hizmetlerini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Ben, eksüreyi verdim Sayın Tunç; onun için ikinci süre vermiyorum; teşekkür ederiz.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Eğer model olmak istiyorsak, kendimizi önce düzeltmemiz gerektiğine inanıyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tunç.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetin MHP kanadı, Türkçe konuşan ülkeler, akraba topluluklarla Türkiye arasında kültürel işbirliği konusunda daha istekliyken ve TİKA'yla sözümona, bunu sağlamaya niyetliyken, kendisiyle ortağı arasında henüz müşterek bir kültürel işbirliği anlayışı geliştirememiştir. DSP'li Sayın Millî Eğitim Bakanı Bostancıoğlu'na bağlı Talim Terbiye Kurulunun devirdiği çamlardan haberiniz var mıdır?! Talim ve Terbiye Kurulu, yaşayan Türkçeyi âdeta katlediyor. Elimdeki, okullara ders kitabı hazırlayan bir yayınevine, hazırladıkları kitaplarla ilgili "tespit edilen hatalar" başlığı altında gönderilen bir raporda, şu okuyacağım kelimelerin kesinlikle kullanılmaması isteniyor. Sadece buradan bazı örnekler vermek istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakınız, burada, kullanılmaması istenen ve kesinlikle kitaplardan çıkarılması gereken, sözümona, yerine öztürkçelerinin kullanılması istenen kelimeler şunlar: Millî, millet, istiklal, şuur, devir, tarz, mesai, nesir, medeniyet, ifade, cahil, fikir, fert, meşhur, hatıra, şive, maharet, örf, hürriyet, fakir, nutuk, nesil, vesaire...

Yukarıda sayılan kelimelerin hemen hepsi, TİKA ile ulaşılmaya çalışılan, özellikle Türk dünyasıyla aramızdaki ortak kelimelerdir. Siz, ne yaptığınızın farkında mısınız? İşte, bir süre önce, İstanbul'da, Türkçe konuşan ülkelerin devlet başkanları toplandı; ama, ne yazık ki, anlaştıkları ortak dil Rusça idi.

Ne gariptir ki, eskiden beri dilin, millî ve manevî unsurların taşıyıcısı olduğunu bilen Türk solu, bu değerleri tahrip etmek için, her konuda enternasyonalci olduğu halde, dilde aşırı ulusalcı, Türkçü bir tavır sergilemektedir. Bizim ve MHP'li arkadaşlarımızın "uydurukça" dediği bu garip dil, son zamanlarda, her nedense, başta Sayın Meclis Başkanımız olmak üzere, bazı MHP'lileri de celp etmeye başlamıştır.

Arı Türkçe, öztürkçe iddialarının hangi amaçlara yönelik olduğunu çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla, kültürel işbirliğinden söz etmeden önce, ortağınızın, Talim ve Terbiye Kurulunda neler yaptığına şöyle bir bakınız lütfen. Ayrıca, bu kurumdaki yolsuzluk ve usulsüzlükleri başka bir vesileyle huzurunuza getireceğim değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, bu tasarıda, gerekirse Türk kültür merkezleriyle işbirliği yapılacağından söz ediliyor. Türk kültür merkezleriyle neyin kastedildiği açıklığa kavuşturulmamıştır burada. Bildiğimiz kadarıyla, Kültür Bakanlığına bağlı bu tür merkezler yok. Burada, yurt dışındaki Türklerin kurmuş oldukları çeşitli dernekler, merkezler kastediliyorsa, bu, uygulamada sıkıntılar yaratır; çünkü, her iktidar, kendine yakın kuruluşlarla işbirliği yapmaya kalkışır. Burada, konu, net bir şekle sokulmalıdır diye düşünüyoruz.

Sayın milletvekilleri, hükümet, ülkeyi, kapı kapı dilenip para bulma konumuna getirmişken, böyle bir tasarıyı Meclisin gündemine getirmemeliydi. Malî kriz yaşayan bir ülkenin, başkalarına malî yardımda bulunmaktan söz etmesi; kokuşmuş, çürümüş bir sisteme sahip olan bir ülkenin başka ülkelere çekidüzen verme iddiasında bulunması, komik olduğu kadar, inandırıcı da değildir. Kanadını kırdığınız şahinle ava çıkmaktan söz ediyorsunuz...

Bu 4 üncü maddede de gariplikler var değerli arkadaşlarım. Burada, koordinasyon kurulundan söz etmektedir. Bununla da ilgili bir iki şey aslında söylemek istiyorum, 4 üncü madde üzerinde başka bir değerli arkadaşımız konuşacak.

Türkiye'de bir yığın koordinasyon kurulu vardır. Hangi müessesenin başındaki müsteşarı, genel müdürü, müsteşar muavinini arıyorsanız, bunların çoğu, filan koordinasyon kurulu toplantısına katılmak üzere gitmiştir. Bakınız, Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürünün kaç koordinasyon kurulunda görevli olduğunu lütfen bir sorun. Bu insanlar, kendi aslî işlerini yapmaya vakit bulamıyorlar, şu koordinasyon kuruluna, filan koordinasyon kuruluna katılacağım diye. Aslında, burada, müsteşar muavini, başkan yardımcısı gibi üst düzey bürokratların katılımını mecbur tutmanın doğru olmadığını düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Daha alt tabakadaki teknik personel eğer ön hazırlıkları, ön çalışmaları yaparsa, nihaî kararlar, tekrar, üst düzeydeki amirlere bırakılabilir. Bu konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Bütün eksikliğine rağmen, gündeme getirilişteki tarih hatasına rağmen; çünkü, Sayın Bakan, haklı olarak belki şunu diyecektir: Bu, aylar öncesinden, ekonomik kriz gündeme gelmeden Meclisin gündemine geldiği halde bir türlü görüşülememişti. Bu konuda kendilerine hak veriyoruz; ancak, bugün, dünyaya, ekonomi, bankacılık, sigortacılık, malî konularda bizim ders vermeye kalkışımızın doğru olmadığını söylüyorum; ama, bu tasarıyı genel olarak desteklediğimizi de belirtmek istiyorum.

Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi, ekli cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Koordinasyon Kurulu ve görevleri

MADDE 4. - Koordinasyon Kurulu, Dışişleri, Maliye, Millî Eğitim, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar ve Kültür bakanlıkları ile Hazine, Dış Ticaret ve Devlet Planlama Teşkilâtı müsteşarlıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı ve TÜBİTAK Başkanlığı personelinden bağlı ya da ilgili bulundukları bakan tarafından görevlendirilen en az müsteşar yardımcısı veya başkan yardımcısı düzeyindeki temsilciler ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlığı temsilcisinden oluşur. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ve Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanı Kurulun doğal üyesidir. Koordinasyon Kuruluna Başkanlığın bağlı olduğu bakan başkanlık eder.

Koordinasyon Kurulunun görüşeceği konuların nitelik ve özelliklerinin gerektirmesi halinde, diğer bakanlık, kamu kurum ve kuruluş temsilcileri ile oy hakkı olmaksızın sivil toplum örgütleri ile gönüllü kuruluşların temsilcileri, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı başkan yardımcıları ve ilgili daire başkanları Koordinasyon Kurulu Başkanınca toplantıya çağırılır.

Koordinasyon Kurulu yılda en az bir defa olmak üzere Koordinasyon Kurulu Başkanının daveti üzerine toplanır. Koordinasyon Kurulunun sekretarya hizmetlerini Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı yürütür.

Koordinasyon Kurulunun görevleri şunlardır :

a) Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının faaliyetleri ile ilgili genel ilke ve öncelikleri hükümetin siyaseti ve dış politika hedefleri doğrultusunda belirlemek.

b) Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının faaliyetleri kapsamında programa alınacak ülke ve topluluklarla bu ülke ve topluluklara yönelik işbirliği ve yardım projelerini, ilgili ülkelerin kalkınma ihtiyaçlarını da dikkate alarak belirlemek.

c) Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının faaliyetlerinin Koordinasyon Kurulu kararlarına, 5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Kanun ile 24.6.1994 tarihli ve 4009 sayılı Kanuna uygunluğunu sağlamak ve bu konuda tüm kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonu ve işbirliğini gerçekleştirmek.

BAŞKAN - Sayın miletvekilleri, birleşime, saat 18.05'te toplanmak üzere, ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.00


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.05

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Daha önce, 4 üncü madde okunmuştu.

4 üncü madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 639 sıra sayılı, kamuoyunda TİKA olarak bilenen kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, maddeyle, koordinasyon kurulu teşkil ediliyor ve burada, üyelere dikkat çekmek istiyorum: Dışişleri, Maliye, Millî Eğitim, Sanayi, Enerji ve Kültür Bakanlıkları, 6 bakanlık var burada; onun arkasından, Hazine, Dış Ticaret, Devlet Planlama Müsteşarlıkları, 3 kuruluş da buradan; Diyanet, TÜBİTAK, TOBB (Odalar Birliği) 3 kuruluş da buradan geliyor, etti 12; 2 de, bir Dışişleri Müsteşarı biri de TİKA Başkanı olmak üzere, 14 tane kuruluşun temsilcisi, bu koordinasyon kurulunu oluşturuyor.

Değerli arkadaşlar, bu tür koordinasyon kurullarının nasıl çalıştığını biliyoruz, faydalı bir hizmet üretmeleri gerçekten çok zordur. Bilindiği gibi, TİKA, Türkiye'nin, Türk cumhuriyetlerindeki yatırımlarını organize etmektedir, hizmetlerini ve faaliyetlerini programlamaktadır. Bu işleri yaparken, yurtdışından veya yurtiçinden çeşitli firmalar kullanılmaktadır. Genelde bu firmalar, devlet firmalarından seçilmekte, devlet firmaları da siyasî bir güç tarafından yönetildiğinden, aşırı ve gereksiz personel istihdamına gidilerek, maliyetler artmaktadır. Bu olayın diğer bir sonucu olarak, çalıştırılan personelde liyakat yerine partizanlık arandığından, başarısız olunmaktadır. Bu husus, bilhassa, maliyet artı kâr sistemiyle yapılan ihalelerde, personel istihdamı açısından kendisini göstermektedir. Ayrıca, siyasî iktidarların değişmesiyle, gerek TİKA'da bulunan yönetim kadrosunun gerekse firmalarda bulunan yöneticilerin devlet firmalarıyla değiştirilmesi, işleri bir hayli etkilemektedir. Bu işlerin sağlıklı yürütülebilmesi için, işleri gerçekten ciddî yapan firmalar vasıtasıyla yapmak ve TİKA'nın yönetiminin mümkün mertebe siyasetten etkilenmez bir hale gelmesi gerektiği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, Türk cumhuriyetlerinde yapmayı yıllar önce taahhüt ettiği, ama, neredeyse yılan hikâyesine dönen, tarihî ve kültürel ilişkilere önemli katkı sağlayacak bazı projeleri vardı: Kazakistan'daki Yesevî Türbesinin restorasyonu, Kırımlıların iş sahibi olması, ayrıca, Kırımlılar tarafından işletilen bir matbaa kurulması; bunun dışında, Gagavuzya'da, yine Türkçe yayın yapacak bir radyo kurulması, Orhon Abideleri ve buna benzer diğer türbe ve önemli eserlerin restorasyonu... TİKA'nın desteklediği, kültürel özellik taşıyan, mazisi eski bir proje de, ortak tarih ve edebiyat kitaplarının hazırlanması projesiydi; ama, bunlara başlanılmış, paraları da verilmiş, fakat, hep rölantide projeler. Tabiî ki, bu bütçelerle bu işlerin yapılması da mümkün değil; çünkü, 25 milyon dolardan, şu anda 5-6 milyon dolar seviyesine inmiş bir bütçeyle, bunlar, hakikaten, yapılamayacak yatırımlar.

Değerli arkadaşlar, belki, Sayın Bakan, bizimle alakası yok diyebilir; ama, parası bu kurumdan çıktığı için ifade etmek istiyorum: 1990 yılında, dönemin iktidarı, Ahmet Yesevi Türbesinin restorasyonuna karar vermiş, 1992 yılında ihalesi yapılmış ve Vakıf İnşaata verilmiş. 1994 veya 1995 yıllarında bitirilmesi planlanan proje, bugünlere kadar maalesef tamamlanamamış ve maliyet artı kâr sistemiyle de ihaleye verilmiş; normal şartlarda dört yılda bitirilmesi gerekirken, sekiz yılda tamamlanmış. 17 milyon dolara verilen projenin gerçek bedeli de 12 milyon dolar olarak ifade ediliyor. Yani, burada, 5 milyon dolar mertebesinde bir fazla ödeme söz konusu.

Yine, Kazakistan'da, aylık 100 dolara bir işçi çalıştırılması mümkünken, buradan götürülen işçilere aylık en az 1 000 dolar ödeme yapılmıştır.

Şimdi, Değerli Bakandan bunların cevabını vermesi istiyorum. Allahaşkına, bu 17 milyon doların ne kadarı inşaat harcamalarına ödenmiştir, ne kadarı da personel harcamaları için ayrılmıştır? Bizi aydınlatırlarsa memnun olacağız.

Ahmet Yesevi, son on asra damgasını vurmuş manevî bir büyüğümüzdür. Hoşgörülü bir İslam anlayışını Türk toplumlarının yaşam tarzı haline getiren, Mevlana'dan Hacı Bektaş'a, Yunus Emre'den Ahilik düzenine kadar tüm Anadolu değerlerinin temel harcı olan Ahmet Yesevi türbesinin imarı, ülkemiz adına bir gurur vesilesidir; ama, bu imar işine istismarı katarsanız, Yesevi'nin ruhunu incitirsiniz, vebal altında kalırsınız. Bu konunun da hassasiyetle üzerinde durulacağını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP, MHP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bugün, son derece önemli olan ve bizim için, her şeyden daha fazla önemle üzerinde duracağımız ilgi alanımızı teşkil eden bir bölgeyle ilgili kanun hükmünde kararnameye ilişkin tasarı üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinize, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bir yer, bir bölge, bir coğrafî alan düşünün ki, Adriyatik'ten Çin Denizine kadar -bu, bir Amerikalı filozofun sözüdür- hiç tercüman kullanmadan, aynı dili konuşan coğrafî bir bölgede tercümansız olarak seyahat edebilirsiniz. Burası, işte, Ortaasya'dır, Kırım'dır, Azerbaycan'dır, Kazakistan'dır, Türkmenistan'dır ve Doğu Türkistan'dır.

Yıllar önce, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk, 29 Ekim 1933'teki irat ettiği Onuncu Yıl Nutkunda aynen şöyle diyordu "Bugün, Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır; fakat, yarın ne olacağını kimse bugün kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir; bugün, elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir. Dünya, yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte, o zaman, Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostluğumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir; hazırlanmak lazım. Milletler buna nasıl hazırlanır; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil, bir köprüdür; inanç, din bir köprüdür; tarih, bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların, dış Türklerin bize yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gerekli."

Değerli arkadaşlarım, evet, şimdi, olay bu. Bu olayın karşısında, Türkiye, 90'lı yıllardan itibaren; fakat, geriye doğru gidildikçe, esas, ana temel 1985'ten başlayarak, 90'lı yıllarda, özellikle 1992'de de daha fazla şaha kalkarak, bu ülkelerde, Türk dili konuşan Hoca Ahmet Yesevilerin, Yusuf Hashaciblerin, Ali Şir Nevailerin, Uluğbeylerin diyarında, Köroğlusu bir, Nasrettin Hocası bir ve Kutadgu Biliği, her şeyiyle, hemen hemen bütün kültürü, âdeta girift bir şekilde iç içe girmiş bir bölgede, siz, bigâne kalamazsınız. Onun için, orası sizin ilgi alanınızdır ve orada ne yapılması gerekirse, onu fazlasıyla yapmak bizim aslî görevimizdir; ama, şimdiye kadarki rakamlara baktığımız zaman, 1992'de buraya atfettiğimiz değer gittikçe azalmış ve -rakamları verdiğim zaman göreceksiniz- zaman gelmiş, ilgi alanımızın dışına çıkmış.  1992 yılında TİKA' nın bütçesi 45 milyon dolarken,  1998'de 4,5 milyon dolara, 2000'li yıllarda 8 milyon dolara düşmüş; verdiğimiz değer bu.

Eğer, siz, buralarla ilgilenmezseniz, başkası ilgilenir. Elektriği yoksa, gayet tabiî ki, elektriğini vereceksiniz; buğdayı yoksa, buğdayını vereceksiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetinkaya.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bunlar, bir faturayı gerektirir; dostluk, bir faturayı gerektirir; kardeşlik, bir faturayı gerektirir; o faturanın karşılığını yüklenmek büyük devletin şiarıdır.

Türkmenistan'da, Azerbaycan'da, Özbekistan'da, Kazakistan'da yaptığımız görüşmelerde, oranın en üst düzeydeki devlet başkanı aynen şunu söylemiştir: "Aynı millet, ayrı devlet; aynı bir millet, iki ayrı devletiz." Böyle bir önemli topluluğun dili bir, dini bir, kanı bir olan milletlerin oradaki en fazla ilgilenecek kişisi, tabiî ki, bugünkü anayurtta olan ben olacağım. Benim bir vecibem vardır, bir vefa borcum vardır. Ben, bu vefa borcumu yerine getirmezsem, orayla olan ilgilerimiz de gittikçe zafiyete uğrar.

5 inci maddede de konuya devam edeceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çetinkaya.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Başkan ve başkan yardımcıları

MADDE 5. -  Başkan, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının amiridir. Başkan, Başkanlık hizmetlerinin mevzuata, hükümetin genel siyaset ve dış politikasına, millî güvenlik siyasetine, Koordinasyon Kurulu kararlarına ve işbirliği programları kapsamındaki ülkelerin kalkınma ihtiyaçlarına uygun olarak yürütülmesini ve başkanlığın faaliyet alanına giren konularda diğer kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği ve koordinasyonu sağlamakla görevlidir ve Başkanlığın bağlı olduğu bakana karşı sorumludur.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ana hizmet birimleri ile danışma ve yardımcı birimlerin yönetim ve koordinasyonunda Başkana yardımcı olmak üzere iki başkan yardımcısı görevlendirilebilir.

BAŞKAN - 5 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya konuşacaklar.

Buyurun Sayın Çetinkaya. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz önce de arz ettiğim gibi, birçok birliklerimiz olan yerde, TİKA'nın en önemli kollarından birisi olan kültür birliğini -tabiî ki alfabe birliği içinde- gerçekleştirmesi gerekir. Bugün, aynı milletler, neredeyse birbirlerini anlamayacak duruma gelmişler. Bunu nasıl değerlendirirseniz değerlendiriniz.

Bakınız, biraz önce "o konuda hazırlıklı olmalıyız" denilen hususta biz neler yaptık: Devlet olarak millî eğitim sahasında gereken hassasiyeti göstermedik; ama, bu konuda bu hassasiyeti gösteren hamiyetperver Anadolu insanı, maalesef, takdir edileceği yerde, tekdir edilmiştir.

Bakınız, şu anda size hitap ettiğim şu Meclisin kürsüsünden geçen senin başında, biliyorsunuz, Amerika'nın bir önceki Cumhurbaşkanı Bill Clinton geldi, dedi ki "bizim, sizinle dostluğumuz, sizin ilk Anayasanız, Kanunu Esasinin kabul edildiği 1876 yılında başlamıştır" nedir 1876 yılında Türk-Amerikan dostluğunun temeli; Robert Kolejle başlamıştır; Bizler, o kültürle birbirimize bağlanmış ve o zaman sağlam dostluklar kurmuşuz. Neyle; eğitimle.

Değerli arkadaşlar, konuşmanın metni tutanaklarda vardır ve burada aynen şunları söyledi: Dedi ki "ben, Mr. Robert'e huzurlarınızda teşekkür ediyorum..."

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ne alakası var?

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Alakayı şimdi göreceksiniz.

Sayın Bakanım bilir, oralara gittiğimizde her vesileyle bizi Türk okullarına davet ediyorlar, gidiyoruz. Rusya'da, Moskova'nın göbeğinde, Saint Petersburg'un göbeğinde, Tiran'ın göbeğinde ve bütün Kazakistan'da Alma Ata'nın, Ulan Bator'un göbeğinde Türk Bayrağı dalgalanıyor ve İstiklal Marşı, Sovyet çocukları, Kazak çocukları Ukrayna çocukları tarafından söyleniliyor ve onu, gururla dinliyoruz. (Alkışlar)

Şimdi, bu, bir kültür alışverişi değil midir? Bu, Türkiye'nin en güzel elçiliği, en güzel tanıtımı değil midir? DSP'den de, MHP'den de, ANAP'tan da ve Doğru Yol'dan da arkadaşlarımız vardı.

Geçen sene Saint Petersburg'ta bizi bir okula davet ettiler. Timitov diye bir çocuk çıktı, fevkalade fasih bir Türkçe'yle konuşma yaptı ve "ben, daha önce, liseye gelinceye kadar, bu Türk okulunda liseye başlayıncaya kadar Türkleri, bize, göçebe, barbar bir millet olarak tanıtmışlardı. Ne zaman ki bu okula başladım ve ondan sonra, bu okul, beni götürdü Anadolu'yu gezdirdi; Anadolu'nun dünyanın bir cenneti olduğunu gördüm ve medeniyette de son derece üstün bir medeniyetin, uygarlık bölgesi, uygarlık vadisi olduğunu gördüm ve dolayısıyla, Allahıma hamd ettim. Ben, şu anda, o ülkeyi görmek, o kültürü almak ve bana enjekte ettikleri yanlış bilgilerden de kurtulmak hususunda son derece gururluyum ve dolayısıyla, sonuna kadar bir Türk dostu olarak devam edeceğim" dedi.

İşte, Sayın Kabil oradaydı, İhsan Bey, Cemal Hocam oradaydı, gördüler ve gözlerimiz yaşardı. Kalktılar, Rus çocukları İstiklal Marşı söylediler. Hazar'ın kıyısında, Türkmenistan'ın doğusunda -Hazar'ın doğu yakasında- Türkmenbaşı Şehrinde, Vali kalktı "bunlar benim gurur kaynaklarım" dedi ve orada bir gösteri yaptılar bize. İşte, biz, o zaman, çırpınan Hazar'ın dalgalarının Türklükle nasıl sarmaş olduğunu gördük. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bunlara yardım etmemiz gerekirken, bugün engel olursak -Sayın Bakanım, özellikle, sizin üzerinize büyük görevler düşüyor- o zaman, orada, Türk'ün İstiklal Marşını ve Türk'ün Bayrağının nazlı nazlı gururla dalgalanmasını sağlamamış oluruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bu, bir kültür mübadelesidir. Bunu kim yapıyorsa, onun elini öperiz.

Değerli arkadaşlarım, gayet tabiî, şu Anadolu'yu bize Türk yurdu haline getiren Hoca Ahmet Yesevi'nin ve yine, oradaki, özellikle Sultan Sencer'in 1997'de gittiğimizde gördüğümüz bu harabe türbesi, bu görüntüde olmasaydı demiştik. Sayın Bakanım, Sultan Sencer'in büyük hocası Yusuf Hemedani'nin türbesiyle birlikte o külliyeyi bir bütün olarak mütalaa ediniz. Bir an önce, yüzakımız olarak, o külliyeyi, o abideyi, o mezarı, o türbeyi eğer tamir edersek, biz, onlara karşı borcumuzu ifa etmiş oluruz.

Türkmenistan'da, Aşkabat'ta bir konuşma yaptım, Türkmenbaşı da dinliyordu; dedim ki: Dün, atalarımız, Anadolu'ya geldiler ve Anadolu'yu Türk yurdu yaptılar; bugün de, anayurda, sanayiciler, işadamları, fikir adamları gelmiş, atalarına vefa borcunu yerine getiriyorlar; daha fazlasını yapmak mecburiyetindeyiz; bu, bizim millî bir görevimizdir; bu, bir bediadır ve bu, bir emanettir.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.

Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 639 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; şahsım ve Fazilet Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

80'li yılların sonuna doğru Sovyetler Birliği rejiminin yıkılmasından sonra, hem Balkanlarda hem de Kafkaslarda dengeler değişmiştir; Türkiye'nin önüne çok büyük ve önemli fırsatlar çıkmıştır. Bu bölgelerde kurulan bağımsız cumhuriyetlerle tarihî ve kültürel yakınlıkları olan Türkiye'nin, bu ülkelerle işbirliğini geliştirme zorunluluğu doğmuştur. Kardeş cumhuriyetler, Türkiye üzerinden dünyaya açılmak arzusunda olmuşlar ve çeşitli alanlarda yardım ve destek beklemişlerdir. Türkiye de, her konuda kendilerine yardım ve destek sözü vermiştir. Ancak, burada, elbette, yeni Türk cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki mesafeyi ve ilişkiyi, hiçbir zaman, büyük ağabey-küçük kardeş ilişkisine bağlamamak gerektiği düşüncesindeyim; çünkü, o insanlar yıllarca komünizmin esaretinde yaşamışlar; ancak, bağımsızlıklarını kazanmışlar, devletlerini kurmuşlardır. Bir başka sözcünün dediği gibi, Türkiye onların Kâbe'si durumunda da değildir. Zaten, son yıllarda yaptıkları değerlendirmelerde bunun böyle olmadığını ve karşılıklı konuşarak, işbirliğinde bulunarak daha güzel ve daha verimli neticelere ulaşabileceklerini ifade etmişlerdir. Dolayısıyla, aramızda, elbette, kültür değerlerimizin daha da bir ilerlemesine vesile olacak hareket ve davranışlarda bulunmamız gerekir; ancak, az önce Sayın Bakanımızın bazı ifadeleri, gerek şahsım, gerekse bazı milletvekilleri tarafından garip karşılanmıştır. Sayın Bakan "Nahcivan ve Azerbaycan'la olan münasebetlerimizde, 1 milyar dolar Kanada'ya verdim, şu kadar ton buğday aldım, Azerbaycan'a verdim" veya "Azerbaycan'ın şu kadar borcunu gündeme getirdim" veya "Azerbaycan'da devlet adamlığının ne olduğunu onlara anlattım" tarzında garip ifadeler kullanmıştır. Bu ifadeler, herhalde, iki kardeş ülke arasındaki alakaları, münasebetleri daha da bir güzele götürecek ifadeler değil; bilakis, belki de, onlar tarafından, çok daha garip ve belki de küçültücü olarak kabul edilebilecek ifadelerdir. Bu ifadelerin, yani, bir büyüklük veyahut da... Kişinin elbette şahsî bir tasarrufu değil, Sayın Bakanın şahsî tasarrufu değil, devletin parasıdır, devletin imkânıdır, hükümetin tasarrufudur; belki "biz veya hükümet adına bunu yaptık" denilseydi daha güzel olurdu. Çünkü, bizim, bu kardeş ülkelerle münasebetlerimizi daha bir güzele doğru götürmek mecburiyetimiz vardır. Zira, aramızdaki o güzel duyguları, manevî duyguları yok etmeye çalışan pek çok güç var. Ta yıllar öncesini hatırlayacak olursak, meydanlarda "Kıbrıs-Kudüs-Türkistan" veya "Kıbrıs-Kırım-Türkistan" diye hep bağırarak, hep sloganlar atarak bugünlere geldik. Yani, biz, onların hürriyetlerine kavuşmalarının özlemiyle hep yaşadık ve bundan da, bugün bahtiyarlık duyuyoruz. Elbette, aramızdaki ilişkilerin çok daha güzel noktalara gelmesi için gayret göstereceğiz. Bu kanun tasarısındaki gerçekleştirilecek olan müessesenin fiiliyata geçirilmesiyle de, bu münasebetlerin çok daha hayırlı ve çok daha güzel hizmetlere vesile olacağına inanıyoruz. İnşallah fiiliyata geçer, aktif bir şekilde, güzel bir şekilde faaliyet gösterilir, hayırlı neticeler alınır ve biz de, bundan bahtiyarlık duyarız.

Dolayısıyla, ben, bu kanun tasarısının, ülkemiz ve kardeş ülkeler arasında hayırlı hizmetlere, hayırlı münasebetlere vesile olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal.

5 inci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...  5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Ana hizmet birimleri

MADDE 6.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının ana hizmet birimleri şunlardır:

a) Ekonomik, Ticarî ve Teknik İşbirliği Daire Başkanlığı.

b) Eğitim, Kültür ve Sosyal İşbirliği Daire Başkanlığı.

BAŞKAN - 6 ncı maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Hüseyin Arı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıyla, devlet bakanlığı kuruluşu içerisinde, başta yeni bağımsızlıklarına kavuşan Türk cumhuriyetleriyle olmak üzere, Balkanlar ve diğer komşu ülkelerle ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği daire başkanlığı ile eğitim, kültür ve sosyal işbirliği daire başkanlığı kurulması öngörülmektedir. Gelişmekte olan bu ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, onlarla, her alanda ve bilhassa Türk cumhuriyetleri ve Balkan ülkeleriyle, geçmişe dayalı, tarihî ve kültürel bağların olması, bu devletlerle, öncelik, kültür ve eğitim alanlarında olmalıdır.

Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmaları sekiz ilâ on yılı bulmaktadır; ama, ne yazık ki, yine bu alanda da, 55 inci, 56 ncı ve 57 nci cumhuriyet hükümetleri, geçmişte yapılan hataları daha da artırarak devam ettirmişlerdir. İşte, geçtiğimiz hafta İstanbul'da yapılan zirvede, bu hataların neticesi, çok bariz bir şekilde, hem dünyanın ve hem de ülkemizin vatandaşlarının gözleri önünde sergilenmiştir. Azerbaycan hariç, diğer Türk devletlerinin devlet başkanları, hem de Türkiye'de, hâlâ Rusça konuşmaktadırlar. Ayrıca, Türkmenistan Devlet Başkanı, bu hükümetin ve dolayısıyla onun Enerji Bakanının Mavi Akım Projesinde yaptığı hatayı, bir kez daha, âdeta tokat gibi yüzümüze vurmaktan hiç çekinmemiştir; çünkü, acı gerçekler ortadadır.

Değerli arkadaşlar, biz bu hatayı hep yapıyoruz; çünkü, tarihten ders almıyoruz. Dışpolitikamızda da, maalesef, yurt içinde olduğu gibi, toplumun ve ülkenin menfaatlarını her şeyin üstünde ve önünde tutmuyoruz. Bunun da nedeni, yıllardır, bu ülkede, halk iradesi, sivil inisiyatif, maalesef, öne çıkarılamamıştır; dolayısıyla, halk iradesine dayanan, halkıyla bütünleşen, gücünü halktan alan hükümetler işbaşına gelmemektedirler. Bunun da nedeni, yıllardır, bu ülkede, demokratik sistemin evrensel kurum ve kuralları işletilememektedir. Bunun en son ve çok kötü bir örneğini pazar günü yaşadık; DSP Kongresinde tüm dünyaya sergiledik.

1974 Kıbrıs Harekâtının üzerinden 27 yıl geçti. Yavru Vatan için ne yaptık? Benzer hatalarla, Manavgat'ın ve Akdeniz Bölgesinin suyunu, Kıbrıs'a hâlâ götüremedik; ama, şu anda İsrail'e satmak üzereyiz. Kıbrıslı kardeşlerimize, her şeyden önce, onların hiç de yabancısı olmadığı, Türk - İslam kültürünü götürmeliydik. Bakın, bunu yapmadığımız için, aldığımız en son habere göre, Kuzey Kıbrıslı Türk vatandaşları, Rum vatandaşlığına geçmek için âdeta yarışmaktadırlar. Gerisini siz düşünün.

Selçuklu ve Osmanlıların yaptıklarını yapmalıydık. O zaman bu acı gerçekleri yaşamazdık. Osmanlı, fethettiği yerlere, öncelikle âlimleri, eğitimcileri gönderir, o tebaya, her şeyden önce, Türk-İslam kültürünü ve onun güzelliklerini öğretirdi; bunun paralelinde de, ekonomik programlarını uygularlardı.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, uygun olmasına rağmen, çok geç kalmıştır, atı alan Üsküdar'ı geçmesi misali. Hele hele, 200'ü aşan personeliyle zaten şişmiş durumda olan Dışişleri, biraz daha hantallaştırılmıştır. Hiç olmazsa, Dışişlerimiz, lüzumsuz, etkinliği olmayan dış temsilciliklerimizde personel tasarrufu sağlayarak, bu yeni başkanlığın yükünü ve maliyetini hafifletmeyi düşünmelidir.

Şu anda, bu hükümet sayesinde, ülkemiz ve onun 65 milyon insanı, cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik, sosyal ve siyasal krizini yaşamaktadır. Böyle bir zamanda bu tasarının Genel Kurula getirilmesi de hiç uygun olmamıştır. Yine de bu kuruluşun, ülkemizin geleceğinde faydalı ve etkin çalışmalar yapacağına inanıyor; heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arı.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ramazan Gül; buyurun.

Süreniz 5 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 639 sıra sayılı Türk İşbirliği Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada son yıllarda görülen hızlı değişim ve gelişmeler, tüm dünyayı olduğu gibi, ülkemizi de derinden etkilemiştir. Dünya ülkeleri bu değişim ve gelişmelere ayak uydururken, Türkiye, maalesef, bu yarışı izlemekle yetinmektedir. Bu değişim rüzgârları, dünyanın demirperde ülkesi olarak bilinen Sovyetler Birliğinin başını çektiği Varşova Paktı ülkelerini çok etkilemiştir. Bu paktın dağılmasıyla birlikte, dünya coğrafyası üzerinde, birçok yeni milletin oluşturduğu devletler ortaya çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çözülme sonucunda, bizimle, kan, din, tarih ve dil birliği olan Türk cumhuriyetleri kurulmuştur. Bu devletlerin dünya coğrafyasında yer alması bizleri sevindirmiş ve heyecanlandırmıştır. O dönemdeki cumhuriyet hükümetleri, bu devletlere yardımcı olabilmek için, planlı programlar içerisinde seferber olmuşlardır. Ben, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, o zaman yapılanlardan büyük gurur duymaktayım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin de, diğer gruplardaki milletvekili arkadaşlarımızın da bu düşünce ve bu görüşlerimi paylaşacakları kanısındayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin başlığı ile (c) bendi, 1173 sayılı Kanun ile 4009 sayılı Kanunun uygunluğunu sağlamak için değiştirilmiştir. Bu değişikliklere göre, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ana hizmet birimleri kurulmuştur. Bu birimler; ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği daire başkanlığı ile eğitim kültür ve sosyal işbirliği daire başkanlığıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu hükümetin yapması ve uygulaması gereken, kanunların dışında, bu devletlere, maddî ve manevî destek olmasıdır. Bugün, Türk cumhuriyetlerinden Çeçenistan'da, tüm dünya ve Türkiye'nin gözü önünde, Rus katliamları ve zulümleri sergilenmektedir. Savunmasız Çeçen Halkına, eşi, benzeri görülmemiş işkenceler yapılmaktadır, Çeçen köy ve kentleri ortadan kaldırılmaktadır, bir Türk devleti, dünya coğrafyasından silinmek istenmektedir. Kan, dil, din, ve tarih bağı olmayan milletler bu zulmü kınarken, iktidar ve hükümet ortağı MHP ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti hassasiyet göstermemekte ve sessiz kalıp, hiçbir çaba sarf etmemektedir.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Gül, yanlış okudunuz orayı!

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Hükümet oluncaya kadar Türkçülüğü ve Turancılığı savunan Sayın Devlet Bahçeli ve sayın MHP'li milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: Bugün, bu düşüncenizden ve fikirlerinizden vazgeçtiniz mi?

DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum) - Vazgeçmedik!

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Boş konuşmayın...

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Hükümet olduktan sonra, Türk cumhuriyetleri ile maddî, manevî ve ekonomik bağ açısından neler yaptınız?

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Siz ne yaptınız?!

RAMAZAN GÜL (Devamla) -  Oysaki, bizim hükümetimiz döneminde, Bosna-Hersek'teki Sırp zulmüne karşı, Sayın Genel Başkanım Prof. Tansu Çiller, bir saatliğine de olsa Bosna-Hersek'e gidip, oradaki Müslümanlara yapılan zulme dünya kamuoyunun ilgisini çekmek için gerekli girişimlerde bulunup, oradaki soydaşlarımızın bir nebze olsun yaralarını ve ıstıraplarını hafifleterek, Sırp zulmünü sona erdirme çabalarını göstermiştir. Bu da, o zamanki hükümetin ne kadar ciddi, duyarlı, cesaretli ve korkusuz olduğunu dünya kamuoyuna ilan etmiştir.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Libya'ya gittiğinizi de unutmayın!..

Sayın Gül, Libya'yı unutma!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim...

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, bu, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, şimdiye kadar kararnameyle yürütülmekteydi, bundan sonra kanunla yürütülmek istenmektedir ve biz buna olumlu bakmaktayız.

Kısa ismi TİKA olan bu kuruluşla ilgili kanunun, Türkiye Cumhuriyetine ve Türk devletlerine hayırlı, uğurlu olmasını diler, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gül.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler...  Etmeyenler...  6 ncı madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Ekonomik, Ticarî ve Teknik İşbirliği Daire Başkanlığı

MADDE 7. - Ekonomik, Ticarî ve Teknik İşbirliği Daire Başkanlığı, kalkınma yolundaki ülkelerin serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci içinde ihtiyaç duyacakları programları hazırlamak, bankacılık, finansman, sigorta, dış ticaret, bütçe ve vergi sistemi konularında yardım temin etmek; ekonomik, ticarî ve teknik alanlarda bu ülkelerin kalkınma hedef ve ihtiyaçlarına uygun işbirliği program ve projelerini hazırlamak veya özel kuruluşlara hazırlatmak üzere gerekli düzenlemeleri yapmak ve uygulanmasının koordinasyonunu sağlamakla görevlidir.

BAŞKAN - 7 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Şükrü Ünal konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ünal. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 639 sıra sayılı kanun tasarısı hakkındaki görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; şahsım ve Fazilet Partisi Grubu adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kısa adı TİKA olan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının bünyesinde oluşturulacak ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği daire başkanlığının görevleri bu madde içerisinde tek tek sıralanmaktadır. Bu madedeki ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği daire başkanlığının görevlerine şöyle bir göz atalım. Bu daire başkanlığı, kalkınma yolundaki ülkelerin serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci içerisinde ihtiyaç duyacakları programları hazırlamak, bankacılık, finansman, sigorta, dışticaret, bütçe ve vergi sistemi konularında yardım temin etmek; ekonomik, ticarî ve teknik alanlarda bu ülkelerin kalkınma hedef ve ihtiyaçlarına uygun işbirliği program ve projelerini hazırlamak veya özel kuruluşlara hazırlatmak üzere gerekli düzenlemeleri yapmak ve uygulanmasının koordinasyonunu sağlamakla görevlidir.

Burada, bu daire başkanlığına yüklenen görevlerden biri, bu yeni cumhuriyetlere veya kardeş devletlere bankacılık sistemini öğretmek olarak geçiyor. Bankacılık sistemini bunlara öğretirken, gönlümüz, Türkiye'deki bankacılık sisteminin öğretilmemesini arzu ediyor. Yani, şu içerisinde yaşadığımız günlerde, hakikaten, hepimizi derinden üzen ve sözlüğümüze yeni eklenen "hortumculuk" kelimesinin altında yatan şeyleri öğretmesinler.

Biz yandık, onlar yanmasın diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Kemal Çelik; buyurun.

DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk cumhuriyetleri ile biz, aynı dili konuşuyoruz; onlarla aynı soydan geliyoruz, onlarla kültürel bağımız var, onlarla soy bağımız var, onlarla psikolojik ve duygusal bir yakınlığımız var, psikolojik ve duygusal bir temelimiz var. Bu bakımdan, özellikle Türk cumhuriyetleri, Türkiye için her zaman ilgi alanı olmuş ve olması gereken ülkelerdir. Bu ülkeler, yetmiş yıl Sovyetler Birliğinin esareti altındayken, daima, Türkiye gibi demokratik ve çağdaş bir ülke hayal etmişlerdir ve Sovyetler Birliğinin yıkılması sonucu, bu ülkeler, Türk cumhuriyetleri, Türkiye Cumhuriyetini model almak üzere Türkiye'yle çok yakın işbirliği içerisine girmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti, özellikle 1990'lardan sonra, bu ülkelerle ilişkilerini gerçekten geliştirmiştir ve öyle ki, özellikle, onların alfabeleri, Latin alfabesine geçişleri Türkiye'nin önderliğinde gerçekleşmiştir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti, kendisi için duygusal ve psikolojik önemi olan bu ülkelere gereken yardımı zamanında yapmasını bilmiştir. Ancak, özellikle, son dört yılda, bu ülkeler, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti tarafından ihmal edilmiş bir konumdadır. Bugün, Kazak petrollerinin ve Türkmen gazının Rusya'ya bağımlı hale gelmesini unutmamalıyız. Yine, bugün, Rus-İran dayanışmasının Kazak ve Türkmen enerji kaynaklarını kuşatmış olduğunu unutmamalıyız. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti, Ortaasya'da tamamen pasifize edilmiş durumdadır. Avrupa-Asya-İran arasında oluşturulan ve Berlin'den Moskova'ya, Kafkaslar'dan Tahran'a ve Basra Körfezine ulaşan dayanışma hattı kurulmuştur ve bu hattın içerisinde, hiçbir şekilde, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti yoktur. Son dört yılda, Türkiye Cumhuriyeti burada kan kaybetmeye devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti, bu ülkeler açısından model ülke olma özelliğini de kaybetmek üzere.

Yine, son günlerde, Ruslar, Ermenistan'a yeni bir hava üssü kuruyor. S-300 füzeleri Ermenistan'a yerleştiriliyor. Türkiye, bu konuyu bile, maalesef, ciddiyetle gündeme getiremiyor. Bu konu, AKKA Anlaşmasına aykırıdır. AKKA Anlaşmasına aykırı bir durumu, maalesef, Dışişlerimiz gündeme getiremiyor. Yine, Türkiye, dünyadan kopmuş bir durumda olduğu için, Ortaasya cumhuriyetlerinden, Türk cumhuriyetlerinden kopma olayını sürdürüyor. Özellikle Dışişleri Bakanımız, Ortaasya cumhuriyetleri yerine, daha fazla steril ortamları tercih ediyor ve Yunanistan'la ilişkileri daima önplanda tuttuğu halde, başarılı bir sonuç alınamıyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, ekonomik bakımdan içe kapandıkça, Ortaasya cumhuriyetleriyle ilişkisi de kaçınılmaz olarak kopmaktadır. Türkiye, maalesef, Rus lobisinin etkinliği altında kalarak, Mavi Akım gibi, Türkiye'nin geleceğini ipotek altına alan bir proje sayesinde Ortaasya'daki etkinliğini tamamen kaybetmiştir. Bugün, Türkiye, yine, Ortaasya'daki Rus- İran dayanışmasını önleyememiştir, Putin'i yeterince algılayamamıştır. Putin'in, Rus politikasını Sovyet politikasına uyarlayan yeni aktif politikasını Türkiye anlayamamış, anlayamadığı gibi, Putin'le işbirliğine girerek, Putin'in yayılmacı emeline, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti seyirci kalmıştır.

Değerli arkadaşlarım, burada yapılması gereken şudur: Bu kanunla yapılması gereken, Ortaasya cumhuriyetleriyle ilişkilerimizin kurumsal bir düzeye getirilmesidir. Maalesef, şu ana kadar kurumsal düzeye getirilememiş, özellikle kişisel ilişkilerle götürülmüş, az da olsa başarılı sonuçlar alınmıştır; ama, artık, ilişkilerimizi kişisellikten daha ziyade, kurumsallaşmaya götürmek zorundayız. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği açısından son derece önemlidir. Bu bakımdan, Türkiye, Türk dünyasında etkin ve saygın bir konumda olabilmesi için, güçlü bir ekonomik modele sahip olmalıdır. Özellikle, bu maddede ekonomik ilişkilerden bahsediliyor. Kendi ekonomisini düzlüğe çıkaramayan, kendi ekonomisiyle ilgili kararları alamayan, kendi ekonomisiyle ilgili aldığı kararlar duvara toslayan bir hükümetin Türk cumhuriyetlerine ne derece faydalı olabileceği açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik.

KEMAL ÇELİK (Devamla) - 9 uncu maddede tekrar konuşacağım; orada, Türkiye'nin daha etkin bir hale nasıl geleceği hakkında fikirlerimi ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Eğitim, Kültür ve Sosyal İşbirliği Daire Başkanlığı

MADDE 8. - Eğitim, Kültür ve Sosyal İşbirliği Daire Başkanlığı, kalkınma yolundaki ülkelerle eğitim, kültür ve diğer sosyal alanlardaki işbirliğini güçlendirmek amacıyla programlar hazırlamak, bu ülkelerden eğitim ve staj amacıyla Türkiye'ye gönderilecek kamu görevlilerinin, diğer elemanların ve öğrencilerin yetiştirilmesi, kabul, yerleştirme ve burs tahsisi işlerinin yürütülmesi, Türkiye'den bu ülkelere uzmanlar gönderilmesi ve işbirliği programlarının, yurt dışında, gerektiğinde Türk Kültür Merkezleri ile de işbirliği yaparak yürütülmesi için ihtiyaç duyulacak düzenlemeleri yapmak ve uygulanmasının koordinasyonunu sağlamakla görevlidir.

BAŞKAN - 8 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Eğitim, kültür ve sosyal işbirliği daire başkanlığı, bu 8 inci maddeyle kuruluyor. Eğitim ve kültür, elbette ki, uluslararası ilişkilerin temelini oluşturmaktadır. Eğitimin olmadığı yerde, eğitimin karşılıklı esaslara dayanmadığı yerlerde, uluslararası ilişkilerin de gerekli temelleri bulamadığı aşikârdır. Onun için, kültürün temelinde de, muhakkak surette, bu ülkelerle, gerek Kafkaslar gerek Balkanlar gerekse Ortaasya Türk cumhuriyetleri olsun, ortak kültür birliğimiz vardır. Bu kültür birliğinin temelinde de, kültürün kültür olabilmesi için, dil, tarih ve din gibi değerlerin önplana çıkmış olması lazım gelir. Bunun için de, bu cumhuriyetler arasında, bu bölgeler arasında Türkiye'nin ortak paydası İslam Dinidir. Onun için, birtakım paranoyalardan kurtulup, bu bölgelerde ve Türkiyemizde gerekli olan altyapı yatırım çalışmalarını yapmamız gerekiyor.

Bu yatırımların en önemlilerinden birisi de, TİKA'nın temel hedeflerinden birisi de, altyapıyı hazırlamak olduğu gibi, özel sektörün bu ülkelerde açmış olduğu okulların muhakkak surette desteklenmesi, teşvik edilmesi gerekir.

5 inci maddede geçtiği gibi, millî güvenlik belgesine dayanılarak, Türkiye'de birtakım gazetelerde manşetler atılarak, birtakım hezeyanlarla, birtakım paranoyalarla, o ülkelerde Türk müteşebbisinin kurmuş olduğu okulları karalamak, âdeta, o ülkelerde tehdit unsuru gibi, birtakım odaklarmış gibi takdim etmek, zannediyorum ki, kültürümüze ve ülkemizin o ülkelerde yapması lazım gelen çalışmalara en büyük darbeyi vuracak çalışmalardır. Onun için, bu okulların korunması, kollanması ve desteklenmesi gerekiyor. Aksi halde, o okulları devletimizin kurması gerekiyordu; o kültür ocaklarını, ülkemizin oralarda kurması gerekiyordu. Uzanamadığımız için, imkânlar yetişmediği için, böyle hizmeti gösteren insanlara karşı da, elbette, daha yapıcı bir tavrın sergilenmesi, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği açısından oldukça önem arz etmektedir.

Bu ülkelerdeki insanların kültürleri ve özellikle yöneticilerin kültürleri, Rusya döneminde yaşadıkları için Rus kültürüne dayanmaktadır. Onun için, ister istemez, Ruslarla bu ülke insanları arasında birtakım gönül bağlarının olması da kaçınılmazdır. Bunu kıracak çalışmaları yapmamız gerekiyor. Türkiye'de yapılan konferanslarda bile, Türk cumhuriyetlerinin konferanslarında bile Rusçaya tercümelerin yapılması, olayın hangi boyutlarda olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Onun için, Türkçemiz, bu okullarda, oranın gençlerine, geleceğin yöneticilerine ve bürokratlarına öğretilmektedir, kültürümüz aşılanmaktadır. Onun için, devletimiz, orada, birtakım vehimlerden hareket ederek değil, geleceğin umutlarına bakarak, bu okullara destek vermelidir diyorum.

Saygılar sunuyorum. (FP, DYP, MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Budak.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Siirt Milletvekili Sayın Takiddin Yarayan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TAKİDDİN YARAYAN (Siirt)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Türk cumhuriyetleri ve Türk akraba toplulukları ile ülkemiz arasında çok çeşitli alanlarda işbirliğinin yapılması, taraflar arasında karşılıklı menfaatlar sağlayacaktır. Eski Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla egemenliklerini kazanan bu cumhuriyetler ve Balkanlar'daki diğer devletler, Türkiye Cumhuriyetini örnek almak istemişlerdir.

Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve diğer özerk cumhuriyetlerle, bağımsızlıklarını kazandıkları andan itibaren, sıkı bir işbirliği geliştirilmiştir. Şu anda bu ülkelerde, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı 16 okul vardır; 3 000 civarında öğrenci öğrenim görmektedir. Bu okullardan 13'ü bu hükümetten önce açılmıştır. Bu hükümet zamanında açılan okul sayısı sadece 3'tür ve bu okulların da altyapı çalışmaları daha önce yapılmış, sadece, resmî açılışları bu hükümet yapmıştır.

Kazakistan'daki Türk okullarında ve Kazak-Türk ortak üniversitesi olan Ahmet Yesevi Üniversitesinde eğitim gören çok sayıda Türk ve Kazak genci, kuşkusuz, ileride ülkelerimiz arasında sağlam bir kardeşlik köprüsü kuracaklardır.

Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, iki ülke arasındaki işbirliğinin ve halklarımız arasında sonsuza dek sürecek dostluk ve kardeşlik bağlarının en somut göstergesidir. Özerk yapısı, yetenekli yönetim ve öğretim kadrosuyla ortak üniversitemizin örnek bir bilim yuvası olacağından kuşku duymamaktayız. Türkiye'de öğrenim gören Kırgız gençleri de, ileride, ülkelerimiz arasında sağlam bir dostluk ve kardeşlik köprüsü oluşturacaktır. Bizlerden sonra görevi devralacak bu kuşakların, yakın ve sıcak kardeşlik duyguları içerisinde yetiştirilmeleri ve eğitilmeleri önemlidir.

Bugün, bu cumhuriyetlerde, özel sektör temsilcilerimiz, çok sayıda okul açmıştır; Türkiye Cumhuriyetini yüzakıyla temsil etmişlerdir, başarılı da olmuşlardır; bulundukları ülke halkı ve yöneticileri tarafından takdir edilmişlerdir. Açılan bu okullar, teknolojinin getirdiği bütün imkânların kullanılmasından dolayı, kardeş ülke halklarının sevgisini kazanmış ve bu ülke halkları tarafından tercih edilen okullar halini almıştır.

Biz ise, bu özel sektör temsilcilerinin ülkemizde açmış oldukları Fatih Üniversitesini kapatıyoruz. Acaba, bu okulların, kardeş ülke cumhuriyetlerinde göstermiş oldukları başarıyı, bizim ülkemizde de gösterip, demokratik yapıya sahip, idealist bir nesil yetişir diye mi bu üniversiteyi kapatıyoruz? Halbuki, devletin, özel eğitim kurumlarını teşvik etmesi gerekir. Sözü edilen eğitim kuruluşları, ülkemizin sesini dünyanın her yerinde başarıyla duyurmaktadırlar, uluslararası bilim olimpiyatlarında ciddî dereceler almaktadırlar.

Hükümetin bir kanadı bu cumhuriyetlerle yakın işbirliği kurulmasından yana görüş bildirmesine rağmen, DSP'li Sayın Millî Eğitim Bakanı döneminde hiçbir okul açılmamıştır. Eğitim ve öğretim alanında bu cumhuriyetler tarafından örnek alınan bir ülkeyken, bu hükümet sayesinde eğitim ve öğretimi bu ülkelerden daha geri hale gelmiş bir ülke durumuna geldik. Bizler, eğitim ve öğretimi bir kenara bırakarak, tek tip insan yetiştirmek için mi uğraş veriyoruz?! Millî Eğitim Bakanlığındaki kadroları tasfiye edip, yerine, kendilerini demokrat kabul edip, demokrasiyi özümsememiş, Darwin teorisi gibi çağdışı teorileri savunan kişiler, bu hükümet sayesinde devletin eğitim politikasına yön vermeye çalışmaktadırlar. Hükümet, ülkesinde, eğitim sorunları dışında her şeyle uğraşmaktadır. Devletin bir eğitim politikası yoktur, Türk cumhuriyetleriyle ilgili bir politikası hiç yoktur. Yaptıkları tek şey, yasak getirmek ve üniversite kapatmaktır.

Geçenlerde, ülkemizde yapılan bir toplantıda, devlet başkanları, aralarında Rusça konuşarak anlaşabilmişlerdir. Bu hükümetin, bu ülkelerle ilgili yapmış olduğu kültürel çalışmalar nedir diye sormak istiyorum. Bu hükümetin görev yaptığı zamanlar, bu ülkelerle ilişkilerde karagünlerin yaşandığı zamanlardır, kayıp zamanlardır. Bütün alanlarda yapıldığı gibi, bu cumhuriyetlerle ilişkilerde de hükümet zayıf kalmıştır. İlişkiler, daha önceki iktidarlar zamanında yapıldığı şekliyle kalmış ve geliştirilememiştir. Daha önce, ağabey olarak anılan ülkemiz, bugün, ne acıdır ki, kapı kapı dolaşıp para dilenen bir ülke haline getirilmiştir. IV. Murad'ın "para almaya alışan, buyruk almaya da alışır" sözü, bu hükümetin durumunu yansıtmaktadır.

Son olarak belirtmek istediğim, ülkemizin belirsiz olan eğitim ve öğretim politikaları ve kardeş cumhuriyetlerle eğitim ve kültür alanındaki işbirliği, yine bizim iktidarımız zamanında geliştirilecektir. Sizin beceremediğinizi, gelecek olan DYP iktidarı başaracaktır.

Bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyete saygılarımı sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Yardımcı birim ve görevleri

MADDE 9. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının yardımcı birimi Personel, İdarî ve Malî İşler Daire Başkanlığıdır.

Personel, İdarî ve Malî İşler Daire Başkanlığının görevleri şunlardır :

a) Başkanlığın insan gücü planlaması ve personel politikasıyla ilgili çalışmaları yapmak, personel sisteminin geliştirilmesiyle ilgili tekliflerde bulunmak.

b) Başkanlık personelinin atama, özlük, emeklilik ve sağlık işleriyle ilgili işleri yapmak.

c) Başkanlığın eğitim planını hazırlamak, hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim programlarını düzenlemek ve uygulamak.

d) Başkanlık için gerekli araç, gereç ve malzemenin temini ile ilgili hizmetleri yürütmek.

e) İhtiyaç duyulan bina ve arazinin kiralanma, satın alma işlerini yürütmek.

f) Başkanlığın malî işlerle ilgili hizmetlerini yürütmek.

g) Temizlik, aydınlatma, ısıtma, onarım ve taşıma hizmetlerini yapmak.

h) Sosyal tesislerin kurulması ve yönetimiyle ilgili hizmetleri düzenlemek ve yürütmek.

i) Başkanlık personelinin ve ailelerinin sağlık hizmetlerinden faydalanmasını sağlamak.

j) Genel evrak ve arşiv hizmet ve faaliyetlerini düzenlemek ve yürütmek.

k) Başkanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak.

BAŞKAN - 9 uncu maddeyle ilgili olarak Fazilet Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç; buyurun Sayın Akgönenç. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce son derece yararlı görevler ifa edeceğine inandığım TİKA'nın hayırlı hizmetler vermesini ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Birçok yönleriyle yenileştirileceğini umduğum TİKA'nın çalışmalarını dikkatle incelemekte yarar vardır diyorum. TİKA'nın kuruluş ve amaçlarından sapmalar olmuştur ve uygulamalarda da hatalar meydana gelmiştir. Bunların düzeltilmesi, başarımız için şarttır.

Bildiğiniz gibi TİKA, 1992 yılında kurulmuştur. Amacı, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortaasya Türkî cumhuriyetleriyle Türk azınlıkların yaşadığı komşu ve çevre ülkeler ile Türkiye arasındaki çeşitli konularda işbirliğini artırmaktır. Tabiî, bunun sonucu da, genişleyen ve artan bir Türkiye Cumhuriyetinin etki alanıdır. Bu gayeyle kurulan TİKA, 1992-1996 yılları arasında oldukça etkili gelişimler yapmış, dinamik bir varlık sergilemiştir.

Ben, TİKA'yla yakından ilgilenen bir kimseyim. Özellikle, ABD'de sunduğum "Türkiye'nin Ortaasya Türkî Cumhuriyetleriyle İlişkileri" konulu tebliğde, TİKA'nın ön yıllarında yaptığı hazırlıkların anlatımı büyük bir ilgi odağı olmuştur. Bunu, özellikle belirtmekte fayda gördüm; çünkü, o gün büyük bir hayranlıkla dinlenen ve birçok sorular sorulan konular şu anda değişmiştir veyahut da istediği seviyeyi tutturamamıştır, bu seviyeyi devam ettirememiştir. Tabiî, gönlümüzden geçen, bu seviyenin devam etmesi ve hatta, daha iyi bir hale gelmesidir.

Bildiğiniz gibi TİKA, Amerika'nın AID, yani, Uluslararası İşbirliği ve Geliştirme Ajansından esinlenerek örgütlenmiştir; ama, uygulamalar, zaman içerisinde başka bir mecraya atmıştır. Daha sonraki yıllarda, özellikle JİKA, yani, Japon İşbirliği ve Kalkınma İdaresinden örnek alınarak geliştirilen teknik işbirliği kısmı ise, gittikçe zayıflamış ve etkisiz hale gelmiştir.

Bugün, elimizde bulunan TİKA'nın 2000'li yıllarının faaliyetlerine bakacak olursak, tümüyle, eğitim ve öğretim üzerine yoğunlaştığı ortaya çıkmaktadır. Eski Türk medreselerinin geliştirilip üniversiteler haline getirilmesinden, el sanatlarının, halı, kilimciliğin geliştirilmesine kadar pek çok faydalı iş yapılmaktadır; lakin, bu güzel girişimlere YÖK'ün vurduğu darbe de büyüktür.

1992 yılında, TİKA faaliyetlerinin başladığı dönemde, karşılıklı mübadele ve mütekabiliyet programları da hazırlanıp, imzalanmıştır. Şimdi ise, bunlar tek tek iptal edilmektedir; yani, atılan adımlar tek tek geriye alınmaktadır. O  halde, bunun neden yapıldığı Türkiye Büyük Millet Meclisine izah edilmeli, hesap verilmelidir.  Yani, sorulacak sual şudur: Ortaasya ve Kafkasya'daki politikayı kim veya kimler belirlemektedir; Dışişleri mi, Ortaasya'dan sorumlu olan bakan mı, YÖK mü, yoksa başka bir yer mi? Neden, bize hasretle koşan gruplar ve milletleri zorla kendimize düşman etmeye çalışmaktayız veya ille Türk modelini kabul edeceksiniz diye tutturan bir zihniyetin olumsuz, ama çok olumsuz sonuçlar verdiğini, acaba, görmemekte miyiz?!

Şimdi, mühim olan, Türk ruhunun ve heyecanının yaratılmasıdır ve bunun etkisiyle, geniş bir çevre içinde, iş ilişkilerini yürütmektir. Halbuki, şu anda, bu programdan bir hayli şaşılmış durumdadır.

Şimdi, bir başka konu, buraya getirdiğimiz öğrenciler. Bildiğiniz gibi, 10, 100 yahut da 20'yle başlamamışız, 10 000 öğrenciyle işe başlamışız. Tabiî, çok büyük bir rakamdır. Yani, biz, nehirde yüzme yerine, okyanusa atlayıp yüzmeye çalışmışızdır. Dolayısıyla, sonunda, öğrenciler "aman bizi geri alın" feryatlarıyla geri dönmek istemişlerdir. Şimdiye kadar, bu hataların da neden yapıldığını, hangi noktadan kaynaklandığını araştıran bir rapor, bir çalışma, bir sempozyum da dikkatimizi çekmemiştir. O zaman şunu sormak gerekir: Acaba, bizler, büyük devletiz, hiç hata yapmayız, hata her zaman başkasına aittir gibisinden yanlış bir hastalığa mı tutulduk, yoksa, bürokrasi böyle yanlış bir havaya mı girdi? Tabiî ki, bu çok büyük bir hatadır ve bunun derhal düzeltilmesi lazım.

Diğer bir konu: Özel kuruluşların açmış olduğu okullar sayesinde, Ortaasya'da İstiklal Marşımız, Türkiye Türkçemiz, Türk'ün eğitim kabiliyeti herkese kabul ettirilmiştir; Türk'ü olsun, Rus'u olsun, herkes sıraya girmiş, bu okullara girmek için çabalamıştır, hatta, konsolos ve büyükelçilerimizden yardım istemiştir. Halbuki, şu anda, bu okullara büyük suçlamalar yapılmaktadır. O zaman, tekrar, şöyle bir sual sorulmaktadır...

Ondan önce şunu da söyleyeyim; bizzat görüştüğüm kimseler şöyle bir cümle söylemişlerdir: "Burada hem ilim hem maneviyat hem terbiye alıyorlar. Onun için çok memnunuz." Şimdi, yetmiş yıl komünizm altında kalmış ülkelerin ihtiyaçları bambaşkadır.

Şimdi sorulacak sual şudur: Acaba, biz, bir iç hesaplaşmanın sonucunda bunu dışarıya mı yansıtıyoruz, yoksa dışarıda hakikaten Türkiye'nin lehine olacak olan bu çalışmaları baltalamak için bir sebep mi mevcuttur? Tabiî, bu düşüncelerle de TİKA'yla ilgili kanunda bazı değişikliklerin yapılması, bazı düzeltmelerin yapılması şart hale gelmiştir.

Ben, size, birazcık da teknik kısımdan bahsetmek istiyorum. Şimdi, TİKA, gittikçe içine dönük ve kapalı bir kurum haline gelmektedir. Yani, TİKA, kime karşı sorumludur; bu, net ve kesin değildir.  Öyle ümit ederim ki, Sayın Başkan özellikle bu konuya eğilecektir.

TİKA, kullanabileceği pek çok güzel imkânı kullanmamıştır. Ben, yine, bunu, bir örnekle bağlamak istiyorum. Mesela, Aral Gölünün kurtarılması projesi. Şimdi, oradaki topraklar bizim Anadolu topraklarına çok benzediğinden ve bizim DSİ'nin çok iyi çalışmaları olduğundan en önemli ve en kuvvetli namzet biziz; fakat, kim aldı bu projeyi biliyor musunuz; Finlandiya ve Danimarka. Niçin; gayet basit; çünkü, şimdi ortada bir koordinasyon bozukluğu var; yani, TİKA gerekli çalışmayı yapmıyor. Orada bizim uzmanlarımızın çalışması gerekiyor. Uzmanların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, toparlar mısınız.

OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) - ...hazırlayacağı bir iş formu, bizim işadamlarımıza kapıyı açacak. Halbuki, biz buna imkân yaratacak koordinasyonu sağlayamıyoruz ve bu koordinasyonsuzluk yüzünden, Türk işadamları ve dolayısıyla Türk hükümeti büyük imkânlar kaybediyor. O halde, ben derim ki: Bu konuda mutlak surette daha vizyon sahibi, cesaret sahibi ve karar almasını bilen kişilerin TİKA'yla oraya gönderilmesi lazım; yani, bilginin öne çıkması, kişiliğin öne çıkması, yoksa, hatır gönülle oraya kişilerin gönderilmemesi lazım.

İşte, bu temennilerle TİKA'nın hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akgönenç.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, son dört yıldır, hem siyasal hem ekonomik hem de dışpolitika bakımından içe kapanmış, âdeta büzüşmüş; bu da, bizim, hemen hemen tüm millî çıkarlarımızda zafiyetimize neden olmuştur. Yani, Türkiye, arka bahçesi olması gereken Türk cumhuriyetlerinden âdeta koparılmıştır. Atması gereken adımları atmamış, atmaması gereken adımları değişik şekillerde atmış ve Türkiye'nin bölgedeki etkinliğinin kaybolmasına neden olmuştur. Bölgesel güçler olarak, özellikle Rusya, Çin, hatta, İran ve Hindistan,  bölgede gerçekten etkin hale gelmiştir.

Hatırlıyorsunuz "Şangay Beşlisi" diye bir olay var; Rusya ve Çin'in önderliğinde, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın katıldığı bir beşli var. Bu beşlinin amacı, Moskova'nın ve Pekin'in bölgedeki etkinliğinin pekiştirilmesidir. Türkiye, bunlara seyirci kalmıştır.

Yakın zamanda, bir Türk cumhuriyetleri liderler zirvesi oldu. Bu zirveden önce, Kırgızistan Devlet Başkanı, 18 Nisanda, beşli ittifakın savunma bakanlarını topladı, buraya gelmeden önce de dışişleri bakanlarını topladı. Bu zirvede, maalesef, bunlar görüşülmedi. Oysa, Türk cumhuriyetleri, Türkiye'nin önderliğinde hareket ederlerdi. Burada hükümetimizin rolü nedir, hükümetimiz burada niçin pasif kalmıştır ve sadece liderler zirvesinden öteye geçmeyen bu toplantıdan daha önemli dış politik ataklar niçin yapılmamıştır?

Türkiye, özellikle, Ermeni-Azeri olayında da son derece pasif kalmıştır. Burada, Sayın Alpaslan Türkeş'i anlatırken, tabiî ki, o zamanki bu güç, bu etkinlik, o zamanki hükümetin etkinliğidir; ama, şimdi, Azeriler üzerinde, Ermeniler üzerinde Türkiye'nin hiçbir etkisi kalmamıştır; kalmayınca da, Fransa'nın önderliğinde, maalesef, Ermeni-Azeri sorunu ve özellikle Karabağ sorunu çözülme yoluna sokulmak istenilmiştir. Türkiye burada yoktur. Üstelik, Türkiye, Azerbaycan'a, niçin Ermenilerle beraber Fransa'ya gidiyorsun gibi çok komik bir telkinde de bulunmuştur.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, sadece Ortaasya'da değil; Arnavutlar, hem Kosova'da hem Makedonya'da kendi kaderleriyle başbaşa bırakılmıştır. Geçmiş dönemlerde bu böyle değildi, 1990'lı yılların ilk yarısında bu böyle değildi, Türkiye oralarda etkindi; ama, şu anda, oradaki Türkler, oradaki Müslümanlar, maalesef, kendi kaderiyle başbaşa bırakılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, buradan şu anlaşılıyor: Türkiye, bölgesinde etkin ve güçlü olmalıdır. Güçlü olmanın yolu, büyük devlet politikası izlemektir. Büyük devlet politikası da, ancak büyük devletle olur. Büyük devlet, içe kapanan devlet değildir, dışpolitikada etkinliğini kaybeden devlet değildir. Büyük devlet, bu coğrafyanın önemini bilen devlettir. Bu coğrafya çok hassastır. Bu coğrafyada Türkiye'nin etkinliği, hem ekonomiyle hem de ordusuyla ilgilidir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti, burada, sadece ekonomik bakımdan etkin değildir, güçlü bir orduya sahip olduğu için de etkindir. Özellikle, süper güçlerin Türkiye Cumhuriyetini güçlü görmeleri, dikkate almaları, onu bölgede önemli rollerin beklediğini bilmeleri, Türkiye Cumhuriyetinin güçlü bir orduya sahip olmasındandır; ama, son günlerde, özellikle, Genelkurmay Başkanımız -hatırlayacaksınız- Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu ve bu projelerin askıya alınmasıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Bunlar bir mecburiyetten, bunlar bir sorunun varlığından söyleniyor.

Evet, Türkiye, güçlü bir orduya sahiptir. Ekonomisine baktığınız zaman, Türkiye ekonomisiyle mütenasip olmayan güçlü bir orduya sahiptir; ama, ülkemizin gücü, bu güçlü ordunun sayesindedir. Görüyoruz ki, ekonomik kriz bahane edilerek, Türkiye Cumhuriyetinin özellikle askerî bakımdan modernizasyonunu esas alan projelerin askıya alındığını ve iptal edilme yoluna gidildiğini ibretle, hatta, hayretle izliyor ve tarihe bir not düşmek istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, evet, zayıf kalmıştır; ama, buradaki gücü, buradaki etkinliği de, güçlü bir ordu sayesinde olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik.

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Onun için, lütfen, ekonomik kriz bahanesiyle, geleceğimizi ipotek altına alan, başkalarına avuç açan yola girmeyelim. Bu yol yanlıştır; zararın neresinden dönülürse kârdır. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, hatırlayacaksınız, zaman zaman bazı güç durumlarda kalsa da, bunun çıkış yolunu bulabilmiştir. Sayın Genel Başkanımızın da tasvibiyle, azınlık hükümeti, Türkiye'nin geleceğini karartmak isteyenler sayesinde kurulmuş -bunu DSP'li arkadaşlarımız gayet iyi hatırlayacaklardır- ve o günkü bir dayatmaya son verilmiştir. Türkiye de bugün bir dayatmayla karşı karşıyadır ve bu dayatmanın sonucu, maalesef, ip, kendi elinden çıkmıştır. Onun için, bu konulara dikkatinizi çekiyorum.

Türkiye'nin etkin ve saygın kalabilmesi için, hükümet, Meclis, iradeyi eline almalı ve yeni düzenlemelere  gitmelidir diyor ve hepinizi  saygıyla selamlıyorum.  (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Danışma hizmetleri

MADDE 10. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının danışma birimi Hukuk Müşavirliğidir.

Hukuk Müşavirliğinin görevleri şunlardır:

a) Başkanlık birimleri tarafından sorulan hukukî konular ile malî ve cezaî sonuçlar doğuracak işlemler hakkında görüş bildirmek.

b) Başkanlığın menfaatlerini koruyan anlaşmazlıkları önleyici hukukî tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak.

c) Başkanlığın taraf olduğu davalarla ilgili gerekli bilgileri hazırlamak ve bu davalarda Başkanlığı temsil etmek.

d) Hukukî konularda Başkan tarafından verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

BAŞKAN - 10 uncu maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının danışmanlık hizmetlerini düzenleyen 10 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, 1980'den sonra, dünyada, ekonomik ve politik alanlarda önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Globalleşme kavramı sıkça telaffuz edilmeye başlanmıştır. Doğu-Batı bloklaşmasında Doğu Blokunun kalesi ve mihenk taşı olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılmış, bağımsızlığını kazanan ülkeler ve diğer ülkelerle ekonomik, teknik, kültürel işbirliği temelinde ilişkiler hızla gelişme göstermiştir. Sovyetlerin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanarak uluslararası siyaset sahnesine çıkan Türk cumhuriyetleri ile Balkan devletleri ve diğer komşu devletler, çeşitli alanlarda, çok yönlü olarak ülkemizden yardım ve destek beklentisine girmişlerdir. Bu ülkelerle her alanda işbirliği ve yardımlaşmanın geliştirilmesi, birçoğuyla ortak kültürel ve tarihî mirasa sahip olduğumuz ülkelerin kendi kapasitelerini harekete geçirerek ekonomik gelişmelerine katkı sağlamamızın yanı sıra, dünyada oluşmakta olan yeni dengelerde de Türkiye'nin daha etkin rol almasında katkı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda saydığım nedenlerle, başta Türk dilini konuşan cumhuriyetler ve akraba topluluklar ile komşularımızın ve gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak amacıyla, 49 uncu hükümet zamanında, 24.1.1992 yılında çıkarılan 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle gerekli işbirliği ve yardım programlarının hazırlanması ve uygulanması sorumluluğunu üstlenecek, Dışişleri Bakanlığına bağlı, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı kurulmuştur. 1992 yılından günümüze gelişen bazı olaylar ve küreselleşen dünya gerekleri dikkate alındığında, kurulan bu başkanlığın daha etkin hizmet yapabilmesi amacıyla, bu teşkilatın yapısı ile görev ve yetkilerinde yeni düzenlemeler yapılması ihtiyacı doğmuştur.

Tasarıda öncelikle gözümüze çarpan, başkanlığın adının, gelişmeler dikkate alınarak, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, yani TİKA olarak değiştirilerek Başbakanlığa bağlanması, personelinin ve bütçe kaynakları ile Başbakanlıkta fiilen çalışacak personele yapılacak ödemelerin, usul ve esasların belirlenmesine ilişkin düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir.

1992 yılında kanun hükmünde kararnameyle kurulan bu kuruluş, 2001 yılına kadar, Türk cumhuriyetleri ve Avrasya ülkelerinin kalkınma çalışmalarına önemli katkılar sağlayacak teknik yardım desteğini sağlamıştır. Bu ülkelerde, günümüze kadar 380 proje gerçekleştirilmiştir. Bu projelerde, Türk cumhuriyetleri ve Türkçe konuşan topluluklara öncelik verilmiştir. Yani, bu ülkeler ile Türkiye arasında bir nevi köprü görevi üstlenilmiştir. Türkiye'nin jeopolitik konumundan dolayı bu teşkilatın yapısının güçlendirilmesi, bağlayıcı kararlar alabilmesi, yapılan çalışmalarda da hukuksal problemlerin yaşanmaması, ülkelerarası ilişkilerin geliştirilmesinde önemli faktörlerdendir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 uncu maddede, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının danışma birimi olarak hukuk müşavirliği oluşturulmuştur. Hukuk müşavirliğinin tanımlanan görevleri ise;

a) Başkanlık birimleri tarafından sorulan hukukî konular ile malî ve cezaî sonuçlar doğuracak işlemler hakkında görüş bildirmek.

Burada, ülkelerle anlaşmalarda ve işbirliği projelerinde, yürütülecek olan projelerde karşılaşılabilecek olan hukuksal sorunların önceden tespit edilerek tedbir alınması ya da sorunların ortadan kaldırılmasında önemli rol oynayacaktır.

b) Başkanlığın menfaatlarını koruyan anlaşmazlıkları önleyici hukukî tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına  yardımcı olmak.

Anlaşmalar yapılırken sonradan hukuksal boşluklara meydan vermemek, anlaşmazlıklara yumuşak ve hukukî çözümler üretilmesini sağlamak, Türkî cumhuriyetlerle ve diğer ülkelerle olan ilişkilerimizin gelişiminde önemli rol oynar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Örs.

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Bu ülkelerin Türkiye'ye güvensizlik duymalarını da engeller.

c) Başkanlığın taraf olduğu davalarla ilgili gerekli bilgileri hazırlamak ve bu davalarda Başkanlığı temsil etmek.

Birçok önleme rağmen, ülkeler ile Türkiye arasında davalar açılabilir. Bu davalarda Türkiye'nin zor durumda kalmaması, ancak hukuk müşavirliğinin düzenli çalışmasıyla mümkün olabilecektir. O nedenledir ki, burada oluşturulacak kadrolar, aynı zamanda, uluslararası ilişkilerde uzmanlaşmış kadrolar olmalı ve partizan kadrolaşmalar engellenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, birçok ülkede büyükelçilik düzeyinde temsil edilmektedir. Ülkemizle hiçbir ticarî ve hukukî bağı olmayan, vatandaşlarımızın ticarî ve kültürel alanlarda faaliyet göstermediği birçok ülkede temsilciliğimizin bulunması ve buralarda birçok kadronun teşekkül ettirilmesi, ekonomik darboğazdan geçtiğimiz şu günlerde hazinemize yük olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD'nin bile birçok ülkedeki temsilciliğini kapattığı ve komşu ülkelerdeki temsilcilikleriyle birleştirdiği günümüzde, bizim de artık tedbir almamızın zamanının geldiği, hatta geçmek üzere olduğu gerçeğini gözardı edemeyiz.

Çıkacak kanuna bu açıdan yaklaşırsak, yeni kadrolaşmanın dışında bize pek faydası yok diye düşünülebilir; fakat, lider ülke olma yolunda, bir eli Avrupa'da bir eli Türkî cumhuriyetlerdeki bizim koyduğumuz hedeften sapma mümkün değildir.

Diğer maddelerde kalan kısmı söylemek koşuluyla, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Örs.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 10 uncu madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Yöneticilerin sorumlulukları

MADDE 11. - Başkanlık teşkilâtının her kademedeki yöneticileri, yapmakla yükümlü bulundukları hizmet veya görevleri, Başkanlık emir ve direktifleri yönünde mevzuata, plan ve programlara uygun olarak düzenlemek ve yürütmekten bir üst kademeye karşı sorumludur.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 11 inci madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Koordinasyon ve işbirliği konusunda Başkanlığın görev, yetki ve sorumluluğu

MADDE 12. - Başkanlık, ana hizmet ve görevleriyle ilgili konularda Başbakanlıkça belirlenen esaslar dahilinde diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mahallî idareler ile gerekli işbirliği ve koordinasyonu sağlamakla görevlidir.

BAŞKAN - 12 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; şu ana kadar konuşan arkadaşlarımız, hep bu konudaki başarısızlığımızı, ilgisizliğimizi ve bu yüzden de özellikle Türk cumhuriyetleriyle olan münasebetlerimizde fevkalade gerilerde kaldığımızı, hatta onlarla olan muhabbet ve ilişki, hukuk münasebetleri, ticarî münasebetler ve kardeşlik münasebetlerimizin dahi aksadığı ve yara aldığı şeklindeki şikâyetlerini sıralamışlardır.

Tabiî ki, Sayın Bakan daha önceki verdiği bilgilerde, bazı noksanlıkların ikmali için bu kanunun çıkarılmasının bir zaruret haline geldiğini, bir zaruretten doğduğunu ve bundan sonra bu teşkilatla da bunların telafi edileceğini ifade etmişlerdir ki; bu, doğrudur.

Bundan sonra, hiç olmazsa bunu telafi etmek ve özellikle başka ülkelerle münasebetlerini sıklaştırmış olan bu kardeşlerimizle daha yakın alaka ve münasebetler kurarak, yapmış olduğumuz yanlışlıkları telafi etmek görevimiz olmalı.

Her şeyden evvel şunu ifade etmek lazım ki, manevi beraberliklerimizin ve birliğimizin bulunduğu, Atatürk'ün vasiyetinde de ifade ettiği ve daha evvel dikkatimizi çektiği, Necati Beyin gayet güzel bir şekilde dile getirdiği hususlarda, bir zamanlar ihmal edilen ve Rusya'nın insafına terk edilen bu ülkelerin, bugün, artık, o baskıdan kurtulduktan sonra bizimle olan münasebetlerinde, hiç olmazsa, bu ıstıraplarının, geçmişteki zararlarının ve özellikle de geçmişte uğradıkları maddî ve manevî kayıplarının telafi edilmesi hususundaki gayretlerimizin daha hızlı bir şekilde ortaya konulmasının bir zaruret olduğu ifade edilmiştir. Bu, yeni yükler getirecektir memleketimize. Şu kriz ortamı içerisinde, başka ülkelerden, özellikle kredi veya yardım alma şeklindeki gayretlerimizin yanında, bu kadar personel, bu kadar kurum ve kuruluşların ortaya konulması bir fedakarlıktır; ama, bunu yapma mecburiyetimiz vardır.

Bu kardeşlerimiz için bunları yapmanın bir zaruret olduğuna inanıyor ve bu hususun, bu gayretlerimizin, bir kardeşlik gereği olduğunu ifade etmek istiyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederiz Sayın Oğuz.

12 nci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Düzenleme görev ve yetkisi

MADDE 13. - Başkanlık, kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer emirlerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir.

BAŞKAN - 13 üncü maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu gerçekten çok önemli kanun tasarısının 1992 yılından bugüne kadar gecikmiş olması, aslında, önemli bir eksiklik. Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı, ilk kurulduğunda, pek çok yararlı hizmetler yapmış; fakat, daha sonra -sayın başkanın dağıttığı çizelgeden de baktığımızda- yıllar geçtikçe, projeler azalmış.

Şimdi, denilebilir ki, Türkiye bu kadar sıkıntıdayken, biz, başka ülkelerdeki bu projeleri nasıl destekleriz. Bu, bana göre, çok büyük bir yanlışlık, hatta, belki biraz ileri olacak ama, aymazlık. Bakınız, gelişmiş bütün ülkeler, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Almanya, bu tür ajanslar aracılığıyla yarattıkları burslarla, çağırdıkları teknik elemanlarla, onbeş günlük, bir aylık, üç aylık, bir yıllık, beş yıllık sürelerde yetiştirdiği insanlarla, kendi teknolojilerini, kendi ürünlerini tanıtıp, daha sonra o ülkede bir proje olduğunda, aslında "oradaki bir projeyi destekliyorum" derken, kendileri için iyi bir ortam yakalamaktadırlar.

Türkiye, neredeyse 1997'den bu yana, 20-25 milyar dolarlar civarında bir ihracata çakılıp kalmış; orada büyük bir pazar var; bizde de, nispeten, onlara göre avantajlı olduğumuz bazı sanayi kolları var, onların bize göre avantajlı olduğu bazı dallar var; pekala karşılıklı alışveriş yapabilecekken, birbirimizi tanımamaktan dolayı, birbirimizi bilmemekten dolayı, eğitim ve kültürel ilişkiler gelişmedikçe, maalesef, ekonomik ilişkiler de gelişmiyor.

Ne hikmetse, bir hükümet döneminde başlatılan iyi çalışmalar, daha sonra değişik sebeplerle -bir art niyet aramıyorum- belki ilgisizlik, belki kayıtsızlık, belki bürokrasinin değiştirilmesinden dolayı takipsizliğe uğruyor, sanki daha önce hiçbir çalışma yapılmamış gibi kalıyor. Halbuki, gönül arzu ediyor ki, başlatılan projeler, hükümetler değişse de... Bu, bizim, yeni kurulmuş Türk cumhuriyetleriyle, akraba topluluklarıyla, Balkanlarla, komşularımızla ilgili konularda ticaretimizi, eğitimimizi, ilişkilerimizi, dostluğumuzu geliştirmek temel bir politikamızsa, devamlılığı sağlanmıyor. Bakınız, bundan önceki bir dönemde Sayın Andican bu konuyla görevliydi -yani, Türk cumhuriyetleriyle- burada, yeni finansman modelleri üzerine, İstanbul'da büyük toplantılar oldu, hatta kitapları yayımlandı. Ben merak ediyorum, acaba bu olay devam etti mi; Doğru Yol Partisi döneminde başlatılan projelerin ne kadarı devam ediyor?

Şimdi, sadece oradan 10 000 öğrenciyi getirmek mesele değil; bir de, bunun takibi de lazım. Bakınız, bu yetişmiş insanlar, o ülkelerde bir şekilde kurulan alumni society'lerde, yani, Türkiye'deki bu İşbirliği ve Kalkınma Ajansı veya yeni adıyla -değişiyor- Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı aracılığıyla Türkiye'ye getirilen bu kişiler unutuluyor mu? Halbuki, bunun devam etmesi lazım. Orada da bu insanların bir araya gelmesi, oradaki faaliyetlerine destek olunması, hatta, zaman zaman, kısa sürelerle -çünkü, teknoloji sürekli gelişiyor- yılda onbeş gün veyahut beş yıl geçtikten sonra tekrar Türkiye'ye getirilerek, Türkiye'ye olan sıcaklık, Türkiye'yle olan ilişkinin devam ettirilmesi lazım.

Ben, burada, Sayın Bakanı bir noktada kutluyorum; gerçekten, Ortaasya'daki, hatta Balkanlardaki özel kuruluşların açmış olduğu Türk okulları, çok büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Ben de, Japonya'da bulunan veyahut Türkmenistan'da bulunan bu tür bazı okulları ziyaret ettim; Türk millî eğitimindeki eğitimden bir farkı yok. Maalesef, içinde bulunduğumuz siyasî konjonktür veya bazı duygulardan dolayı, bunların, hele hele, kendi bürokrasimiz tarafından zaman zaman şikâyet edildiğini, kötülendiğini duymak, gerçekten bizleri üzüyor. Sayın Başbakan da bunları ifade ettiğinde, yine, malum çevreler tarafından eleştirilmişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Fransa Devriminden sonra Fransa'da, bu tür, Katolik türü okulların, yani dinî eğitim veren okulların kapatılması söz konusu olduğunda, benzer kişiler, yurt dışındaki bu tür okulların kapatılmasını söylediklerinde, ülkeyi yöneten o zamanki devlet başkanının veya başbakanın -her neyse- ifade ettiği şuydu: "Bu konu, bizim ülkemizin içinde bir sorun olabilir; ama, dışarıdakiler, bizim ülkemize sempati duyan, bizim kültürümüzü yayan insanlar yetiştiriyor, onlara dokunmamamız lazım." Nitekim, pek çok yerde, bakıyoruz, bu tür Katolik okulları eğitimine devam etmiş. Yani, Türkiye içindeki kaygılarımızı, dışarıda da devam ettirerek, bu faydalı okullara gereksiz isnatlarda bulunmak çok yanlış. Sayın Gökdemir de, bakanken, Ortaasya'da pek çok okulu ziyaret etmiş; o da "benzer kanaatlerimi ifade edecektim; ancak, zamanım yetmediği için edemedim" dedi; benden de bunu aktarmamı istiyor.

Bu duygularla, bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmazyıldız.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 639 sıra sayılı Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı kurulmasıyla ilgili kanun tasarısının 13 üncü maddesinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

İşbirliği ve Kalkınma İdaresinin çok mühim bir kurum olması lazım. Aslında, bu kurum, daha önce, 1990'dan sonra kurulmuştu, bu görevi yapan bir kurum da ortada vardı. Şimdi, bu tasarıyla, bu kurum daha da genişletilmektedir; ama, dönüp bakarsanız, kurulmuş olan bu kurum, Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki bu kurum, bugüne kadar, birtakım faydalı hizmetler yapmıştır; ama, bu hizmetler, beklenen hizmetler midir; değildir. Geçmişte, zaman zaman, bu kurumun yetkilileriyle görüştüm muhtelif vesilelerle ve kendileri, giderek azalan kaynaklar sebebiyle gerekli hizmetleri yapamadıklarını ifade etmişlerdi; TİKA'dan bahsediyorum. Şimdi, tabiî, biz, kaynak vermiyoruz, gerekli hizmet yapılmıyor. Şimdi, yeni bir kurum kuruyoruz, 125 kişi de adam alacağız buraya, şoföründen odacısına, bekçisine kadar. Tabiî, adam alarak bu işler olacak mı; olmayacak tabiî. Para veremediğiniz bir kuruma adamı çoğaltmakla ne iş yapacaksınız; sadece bol bol maaş ödersiniz. Aslında, bu kurum çok mühim.

Bakın, bugün, gelişmiş ülkelerden Japonya olsun, Fransa olsun, Amerika olsun, teknik yardım çerçevesi içinde, uzun yıllar Türkiye'de AID vardı, Japonların JİCA'sı var, başka kurumlar var; bunlar, gelişmekte olan ülkelere, geri kalmış ülkelere, bu programlar çerçevesinde proje desteği verirler. Bu proje desteğinin arkasından yatırım desteği gider, proje kredileri gider; ama, bunlar bağlı kredilerdir; Japon sermayesini, Japon müteahhidini, Fransız teçhizatını, Fransız imalatçısını getirir, o yardım ettiği, proje desteği verdiği ülkelerde daha büyük boyutta iş yapmasını sağlar; yani, bu kurumun asıl maksadı budur.

Tabiî, 2 nci maddede, kamu yönetimini geliştirmek o ülkelerde falan diye lüzumsuz bir sürü şeyler de yazılmış; ama, asıl yapacağı şey bu kurumun, yapabilirse, özel teşebbüsün bu ülkelere açılması için proje desteği vermektir; fizibilite etütlerinin hazırlanması, arazi etütlerinin hazırlanması, birtakım teknik çalışmaların yapılması için o ülkelerde proje çalışmalarını finanse etmektir. Bunlar, bazen 100 000 dolar, bazen 500 000 dolar, bazen milyon dolar mertebesinde. O ülkelerde bu çalışmaları finanse ederseniz, arkasından müteahhidiniz gider, arkasından çimento sanayiini kuracak olan, konstrüksiyonu yapacak olan, montajı yapacak olan, inşaatı yapacak olan firmalar gider, teçhizatınız gider, işçiniz gider, mühendisiniz gider, müteahhidiniz gider; bunun yapılması lazım. Bunların hiçbiri yapılmamış bugüne kadar, Türkiye'nin çok daha iyi olduğu dönemlerde bu işler yapılmamış; şimdi, Türkiye'nin gırtlağına kadar battığı bir dönemde, bu kanun tasarısını getiriyoruz. Bu kuruma 125 eleman alacağız, dolduracağız tabiî. Bunlar kime yarayacak; bu kanunu uygulayacak olan koalisyon ortağının, biraz daha, kendi adamlarının buralara doldurulmasına faydalı olacak.

Bunları söylerken üzülüyorum; çünkü, Plan ve Bütçe Komisyonu metninde muhalefet şerhim de var. Aslında, bu görevi yapacak kurumlar var ortada. Devlet Planlama Teşkilatında, 1980'li yıllarda, Afrika ülkelerine, diğer ülkelere, teknik yardım çerçevesinde, bazı projelerin finansmanı için çalışmalar yapılmıştı; ama, maalesef, bunlar sonradan terk edildi, yapılmadı.

Bu kanun tasarısı ne getirir; hiçbir şey getirmez, size söyleyeyim. Koca koca kanunları çıkarıyoruz; ama, Türkiye yine batıyor; koca koca kanunları çıkarıyoruz, Türkiye'nin ihracatı tepe aşağı gidiyor; Türkiye fakirleşiyor, geliri kayboluyor, üretimi artmıyor; onun için, Türkiye iyi yönetilmiyor.

Değerli arkadaşlar, bu kanunlarla kendimizi oyalamayalım ve kendimizi de aldatmayalım. Meclis, kanun makinesi gibi çalışıyor, maşallah, kanunlar, takır takır çıkıyor böyle; ama, neticede işler düzelmiyor. Burada çok konuşabiliriz, çok şey söyleyebiliriz; ama, meseleler iyi gitmiyor değerli arkadaşlar.

Bu kanun tasarısının 13 üncü maddesi, düzenleme görev ve yetkisiyle ilgili bir düzenlemedir. Aslında, bunlar, hiç kanun konusu bile olacak şeyler değildir; ilgili işletmeyi, hizmeti yürüten bakanlık, kurum, bunları yönetmelikle de düzenleyebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı toparlar mısınız Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Ama, biz, ince teferruatla kanunlara yazarsak bu işler daha iyi yürür diyoruz ama, kanunlar memleketi idare etmez, memleketi hükümetler ve idareciler idare eder. Onlar, mevcut kanunlarla da gayet güzel idare edebilirler, başarılı da olabilirler; ama, başarılı olacak hükümetin ortaya çıkması lazım.

Ben, bu tasarının gereksiz olduğunu ve mevcut kurumların da bu işi yapabileceğini ifade ediyorum ve hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum: 

Yetki devri

MADDE 14. - Başkan ve her kademedeki Başkanlık yöneticileri, sınırlarını yazılı olarak açıkça belirtmek şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilirler. Yetki devri, yetki devreden amirin sorumluluğunu kaldırmaz.

BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Kadrolar

MADDE 15. - Kadroların tespiti, ihdası, kullanılması ile kadrolara ait diğer hususlar, 13.12.1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre düzenlenir.

BAŞKAN - 15 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Remzi Çetin konuşacaklar.

Buyurun Sayın Çetin. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA REMZİ ÇETİN (Konya) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

İnsanlık tarihinde mühim roller ifa eden, büyük medeniyetler kuran birkaç milletten birisiyiz. Büyük milletimiz, her alanda insanlığa hizmet etmiş, yetiştirdiği ilim adamları, devlet adamları sayesinde, yüksek insanî hasletlerin dünya insanlığına mal olmasını sağlamıştır. Tarihimiz boyunca, yaşadığımız, hayat sürdüğümüz coğrafyalarda etkimiz devam edegelmiştir. Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu, Afrika'nın önemli bir kısmında bu etkiyi göz önüne almadan sağlıklı siyaset yürütmek mümkün değildir. Devletimizin gücü de bu gerçeklerde yatmaktadır.

Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere bütün devletler, Türkiye'yle münasebetlerinde bu büyük gerçeğin farkındadırlar. Avrupa Birliği, Türkiye üzerinden ticaret hacmini nasıl artırabileceğini, Türkiye'nin coğrafî ve tarihî avantajlarını nasıl kendi lehine kullanabileceğini hesaplarına almış bulunuyor. Bizim de bu gerçeklerimize göre siyaset üretmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, milletimizin önüne Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla, çok büyük bir fırsat çıktı. Bu tür fırsatlar çok nadir zuhur eder. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla, 16 civarında bağımsız ülke doğdu. Bu ülkelerin hepsiyle tarihî ve kültürel münasebetlerimiz en ileri derecededir. Özellikle, Azerbaycan, Kazakistan, Türkistan, Özbekistan, Kırgızistan gibi, kendilerini tek bir milletin farklı devletleri olarak gören kardeş devletlerle sağlıklı münasebetler kurabildik mi; bunun ciddî bir  muhasebesini akılcı olarak yapmamız lazım. Mesela, kardeş cumhuriyetlerde bile Almanya'nın yatırımları ve ticaret hacmi mi daha fazla, yoksa Türkiye'nin mi? Sanayi, ticaret, ordu, devlet alanındaki birikimlerimizi ve tecrübelerimizi, acaba ne oranda, bu kardeşlerimizin yeni oluşum dönemlerinde istifadelerine sunabildik? Buraların yeni oluşumunda her türlü desteği yapabilecek bir konumda olamamamız, çok büyük bir talihsizliktir.

Bir Kırgız devlet mensubu, ziyarette bulunan Türk heyetine şöyle söylüyor: "At sırtında mavi gözlü olarak gittiniz; şimdi, uçaklarla geliyorsunuz. Güzel konuşmalar yapılıyor; ümitlerden, temennilerden bahsediliyor; ama, sonuç olarak kayda değer bir iş yapılmıyor."

Gerçekten hepimiz büyük gayretler ve çabalar içerisinde buralara koştuk; ama, gerekli altyapıya sahip olmadığımız için, istenilen sonucu aldığımız söylenemez.

Değerli milletvekilleri, şimdi size, Azerbaycan'da yayımlanan bir gazeteden -ki, Başbakanlığın yayımları arasındadır- bir paragrafı okumak istiyorum:

"Türkiye öfkeleniyor. Bırakın öfkelensin. Cezasını çekiyor. Dolayısıyla bu bizim ortak cezamızdır, çekmeye devam edeceğiz.

Kafkasya Türkü, diğer Kafkas halklarıyla birlikte, 200 yıl Rus işgali altında kaldı; bunun 70 yılını, Allah'ı tanımayan Bolşeviklerin pençesinde inleyerek geçirdi. Canı ve kanı pahasına, bir yüzyılda ikinci işgalden kurtularak, Azerbaycan Cumhuriyetini kurdu. Bağımsızlık kazandık ve millî hükümetimizi kurduk. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey, Rus askerlerini, sonuncu kişiye kadar, memnun bir halde ve bir tek darbeye maruz bırakılmadan, evlerine uğurladı.

O dönemin ABD Bakü Büyükelçisi, Elçibey'le yaptığı bir konuşmada şöyle demişti: 'Sayın Cumhurbaşkanı, Rus askerlerini ülkenizden çıkarıyorsunuz; bu hareketiniz karşılığında hâkimiyetten uzaklaşacağınızı biliyor musunuz?'

Elçibey'in, Büyükelçiye tarihî cevabı şöyle olmuştu: 'Biliyorum. Seçimimi yaptım. Benim için işgalci bir ordunun ülkemden çıkması daha önemlidir.'

Azerbaycan Devleti ve Azerbaycan Halkı, çok ağır, önemli ve şerefli bir dönemi yaşıyordu. Her Azerbaycanlı için ikinci bir anayurt olan Türkiye, Azerbaycan için o zaman ne yapıyordu? Bizlere 'iyilik bilmez' demeyiniz. Yaptıklarınızı da yapmadıklarınızı da biliyoruz; tabiî ki, bilgimiz çerçevesinde. Bildiğimiz en önemli şey, Türkiye'nin Azerbaycan'a borcunun olmasıdır; aynen Azerbaycan'ın Türkiye'ye borcunun olması gibi. Bu bir şeref borcudur. Bu borç, dünyanın bugünkü 'saygı, sevgisine, alım-satım çerçevesine sığamaz.

Çok sonraları Elçibey şöyle dedi: 'Türkiye beni desteklemekten vazgeçmeseydi, beni ne İran ne de Rusya yıkabilirdi.'

Elçibey hiçbir zaman bu fikrini açıklamadı. Çünkü, Elçibey için Türkiye, bir tek Demirel Türkiyesi demek değildi. Onun için Türkiye, dünya Türkünün güven ve ümit yeriydi, bir sevda meselesiydi. Her zaman, ne olursa olsun, bu böyle olarak da kaldı.

Hazır olunuz. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin geçtiğimiz yüzyılın 70'li yıllarındaki duruma dönüşmesine de hazır olunuz. Üstelik Moskova izin verirse... Biz, kurmuş olduğumuz hükümeti koruyamadık. Siz bize destek olmadınız. Ve sizsiz-bizsiz olarak Azerbaycan-Türkiye birlikte ceza çekiyor. Türklük, hoşgörü, insanlık geriye kalıyor. Şimdi öfke sergilemenin ne anlamı var? Ektiğimizi biçmekteyiz. "

Değerli arkadaşlarım, gördüğünüz gibi, kardeşlerimizin sitemi var. Ciddî bir muhasebe yapmalıyız. İhdas edilecek kadrolara atanacak kimselerin bu hususların idrakinde olmaları icap eder.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

REMZİ ÇETİN (Devamla) - Graham Fuller, Türkiye'nin, Ortaasya'yla ilişkilerini dile getirirken şöyle demektedir: "Bugün artık Ortaasya cumhuriyetlerinin bağımsızlığıyla beraber Türkiye, dünya politikasında etkisi daha da bir artmış ve yine uluslararası vizyonda önemli bir yere sahip olmuş bir devlettir. Bu doğrultuda, bölgesel bir güç olmak isteyen Türkiye, tüm ekonomik ve politik sorunlarına rağmen, bu bölgelere yönelik politikalar üretmeye başlamış ve yeni Türk cumhuriyetleri ile sıkı bir ilişki içerisine çok hızlı bir şekilde girmiştir."

Bugün, Türkiye ile bu cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin ileride farklı boyutlar alabilme olasılığı halen gündemdedir. Nitekim, soğuk savaş sonrası bölgesel alt sistemlerin ve buna bağlı olarak bölgesel entegrasyon hareketlerinin gittikçe önem kazandığı, dışpolitika araştırmacıları tarafından da sıklıkla ifade edilmektedir. Bu doğrultuda Türkiye'nin bu devletlerle siyasî, iktisadî ve kültürel alanlarda her geçen gün artan ilişkileri ve bu ilişkilerin özellikle ilk etapta kültürel temellere oturtulmaya çalışılması ve böylece ileride kurulabilecek bir entegrasyon zemininin şimdiden sağlamlaştırılmasının hedeflendiği de gözlemlenmektedir. Nitekim, Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov daha ilk günlerde şöyle diyordu: "Bağımsızlığımız, Özbek Türkleri, bütün Türk dünyası ve İslam dünyası için muhteşem bir şeydir. İnşallah, Türk Milleti tekrar yakında birlik içinde yaşayacaktır."

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çetin.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Bütçe ve denetim

MADDE 16. - Başkanlığın bütçesi, aşağıdaki kaynaklardan oluşur :

a) Genel Bütçeden bu amaçla Başbakanlık Bütçesine konulacak ödenek.

b) Gerçek ve tüzelkişilerden sağlanan yardım ve bağışlar.

c)Lüzumu halinde, Başbakan onayı ile diğer kaynaklardan yapılacak transferler.

Başkanlığın her türlü hesap ve işlemleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tâbidir.

BAŞKAN - 16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Personel rejimi

MADDE 17. - Başkanlık personeli 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbidir.

Teknik yardım uzman yardımcılığına atanabilmek için Devlet memurluğuna atanacaklarda aranan genel şartlara ek olarak aşağıdaki nitelikler aranır :

a) En az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından veya bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak.

b) Yapılacak yarışma ve yeterlik sınavında başarılı olmak.

c) Sınavın yapıldığı tarihte 30 yaşını doldurmamış olmak.

Yönetmelikte belirlenen yabancı dillerden en az birini, Kamu Personeli Dil Sınavında belirlenen (C) düzeyine eşdeğer derecede bilmek tercih nedeni olarak dikkate alınır. Teknik yardım uzman yardımcılığına atananlar en az üç yıl çalışmak ve her yıl olumlu sicil almak kaydıyla açılacak yeterlik sınavına girme hakkı kazanırlar. Bu sınavda başarılı olanlar teknik yardım uzmanı unvanını alırlar. Yeterlik sınavında iki defa başarısız olanlar teknik yardım uzman yardımcısı unvanını kaybederler ve durumlarına uygun diğer kadrolara atanırlar.

Teknik yardım uzman ve uzman yardımcılığı yarışma ve yeterlik sınavı ile yetiştirilme ve çalışma usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığında fiilen çalışan personel (sözleşmeli personel hariç), Başbakanlık merkez teşkilâtında çalışan personelin yararlandığı fazla çalışma ücretinden aynı usul ve esaslarla yararlanır. Bu şekilde çalışan personele ayrıca, en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil);

1. Başkan için % 90'ını,

2. Başkan yardımcıları ve 1 inci Hukuk Müşaviri için % 70'ini,

3. Daire başkanları için % 60'ını,

4. Şube müdürleri, avukat, teknik yardım uzman ve uzman yardımcılarından,

a) 1-4 üncü derecelerden aylık alanlar için % 50'sini,

b) Diğer derecelerden  aylık  alanlar  için % 45'ini,

5. Diğer personelden;

a) 1-3 üncü derecelerden aylık alanlar için % 35'ini,

b) 4-6 ncı derecelerden aylık alanlar için % 30'unu,

c) 7-10 uncu derecelerden aylık alanlar için % 25'ini,

d) Diğer derecelerden aylık alanlar ile yardımcı hizmetler sınıfına dahil kadrolarda görev yapan personel için % 20'sini,

Geçmemek üzere Başkanlığın bağlı olduğu bakan tarafından belirlenecek esas, usul ve oranlarda her ay tazminat ödenir.

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 639 sıra sayılı Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Tasarısının 17 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ilk defa 24.10.1992 tarihinde 480 sayılı kanun hükmünde kararnameyle kurulan, sonra 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle TİKA (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi) adını alan bu idare, geçmişte fevkalade başarılı çalışmalar yapmış olmasına rağmen, şimdi, sırf kadrolaşmak uğruna ülkemizi kurullar cumhuriyetine dönüştüren hükümetimiz, bu konuda da bir kurul oluşturmak adı altında bu yasa tasarısını önümüze getirmiştir. Her şeye rağmen, Türk cumhuriyetlerine, TİKA'nın kurulduğu ve Doğru Yol Partili hükümetler zamanında yapıldığı şekilde yardım yapılabilecekse, bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, nihayetinde, biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu kanuna destek vereceğiz. Ancak, kanun tekniği açısından, getirilen tasarıyı şöyle bir irdelemeden geçemeyeceğim. Söz aldığım 17 nci maddeye göre, yeni kurulacak olan, Sermaye Piyasası Kurulu gibi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi ya da Elektrik Piyasası Kurulu gibi yeni olan bu kurula yeni yeni kadrolar ihdas edilecek ve yeni yeni kişiler işe alınacaktır. Alınacak olan bu kişiler de 657 sayılı Kanuna tabi olacak ve onlarda şu nitelikler aranmaktadır... Ben, kanun metnini aynen okuyorum; madde 17 "personel rejimi" başlığını taşıyor: "Başkanlık personeli 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabidir. Teknik yardım uzman yardımcılığına atanabilmek için..." Tekrar ediyorum: Teknik yardım uzman yardımcılığı kadrosuna atanabilmek için... Yani, ben, bundan bir şey anlamıyorum Sayın Bakanım, teknik yardım uzman yardımcılığı... Teknik personel olabilir, uzman olabilir, uzman yardımcısı olabilir; ama, teknik yardım uzman yardımcısı nedir, ben, doğrusu anlayamadım, bunu anlayan varsa, lütfen, burada cevaplasın.

Diğer taraftan, maddede öngörülen ücretler -madde metnini zaman kaybolmaması için ayrı ayrı okumuyorum- fevkalade düşüktür. Bu ücretlerle, Türk cumhuriyetleriyle ilgili çalışma yapan uzmanların verimli bir şekilde çalıştırılmaları mümkün değildir. Kanaatimce, bu uzmanların, en az Başbakanlık uzmanları kadar ya da Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde çalışan uzmanlar kadar ücret almaları gerekmektedir. Nedense, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde çalışan uzmanlara ayrı maaş, daha yüksek maaş, bu kurulda çalışacak olanlara ise daha düşük maaş verilecektir. Ben, bunu da, idarenin eşit işlem yapma yükümlülüğü kapsamı içerisinde görmüyorum, farklı uygulamasının da doğru olmadığı inancındayım; çünkü, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde çalışan insanlar da aynı görevi yapmaktadır. Türkî cumhuriyetlerde, Türk cumhuriyetlerinde çalışan kişiler için, onlara yardımcı olacak olan uzmanlara da aynı şekilde ücret verilmesinin daha doğru olduğu kanaatindeyim.

Yine belirtmek gerekir ki, devletin merkezî idare örgütlenmesi içerisinde, zaman zaman, moda işlemlerle çeşitli birimler kurulmaktadır. Aslında, son zamanlardaki moda, yüksek kurul şeklinde bir örgütlenme biçimindeyken ve devletin bir yüksek kurullar cumhuriyeti haline dönüştüğü eleştirileri yoğunlaşmışken, geçmiş yılların nostaljisini yaşatan bir tabirle ve yeni bir başkanlıkla karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz.

Aslında, bu bir müsteşarlık veya bir yüksek kurul da olabilirdi. İdarenin yeni örgütlenme biçimleriyle yürütülmesi kamu hizmetinin niteliğini değiştirmemekte, yeni tüzelkişiliklerin, yönetim rejimi açısından yeri bile tartışma konusu edilebilmektedir. Bu tip örgütlenmelerin, ayrı tüzelkişilikler ve bağlı veya ilgili kuruluşlar biçimi yerine, başkanlıklar şeklinde, yeni birimler şeklinde ve yasal düzenleme olmaksızın gerçekleştirilmesi de mümkünken, bu yolun tutulmaması, teknik nedenlerden çok, siyasî nüfuz alanının genişletilmesi amacına yönelik, yarı bağımsız ve özerk birimlerin oluşturulması çabası olarak değerlendirilmektedir.

Personel rejimini düzenleyen maddelere de, bu tip yeni örgütlenmelere ilişkin yasalarda illa ki yer verilmektedir. Aslında, genel memur rejimini düzenleyen 657 sayılı Yasa, var olan haliyle veya değişiklikler yapılarak bu ihtiyacı karşılayabilecekken, personel rejimini, daha da içinden çıkılmaz hale getirecek şekilde, ayrı ayrı ve kuruluşa ilişkin özel yasalarda düzenlemek, hiçbir şey değilse, sistematik olarak hatalıdır. Kamu görevlisi statüsünü taşıyan; ancak, aynı statüdeki diğer kamu personelinden ayrışık kimi ayrıntılı hükümlere tabi olan personel, hem hukukî hem de fiilî kargaşaya yol açmaktadır. Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, memur rejimini düzenleyen anayasa olma iddiasındadır ve her yeni yasayla aynı statüde memurlar için yeni ayrıcalıklar tanınması, personel rejimimizi bozmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH ÇELEN (Devam) - Bitiriyorum Sayın Başkan. 

Ben, bu açılardan kanun tasarısını doğru bulmamakla birlikte, yine de, Türk cumhuriyetlerinde bulunan kardeşlerimize yardımcı olacağı inancıyla tasarıya destek veriyor, sizlere de desteğiniz nedeniyle hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 639 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu madde personel rejimini düzenlemektedir. Tabiî, lüzumsuz bir sürü tarifleri de buraya getirip koymuştur; ama, bu maddenin yaptığı asıl kötülük; bu dairede çalışacak olanlara, bu başkanlıkta çalışacak olanlara, ilave ücret vermektedir, tazminat vermektedir; başkana, en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 90'ı kadar tazminat vermekte, diğer çalışanlara da muhtelif kademeler halinde yüzde 70, yüzde 60 ve diğer kademelere yüzde 20'ye kadar inen tazminat vermektedir. Tabiî, bu, devletin ücret sistemini sabote eden uygulamalardan birini getirecektir. Zaten, birtakım Başbakanlık kurumlarında, diğer kamu kurumlarına göre, çok yüksek ücretler ödenmektedir. Aslında, aldıkları ücret yüksek değildir; ancak, geçinebilecekleri ücretin dahi altındadır, onu ifade edeyim; ama, bir taraftan devletin bazı kurumlarında, diğerlerine göre çok yüksek ücret ödenirken, mesela Tarım Bakanlığı camiasında, Enerji Bakanlığı camiasında, Bayındırlık Bakanlığı camiasında, Köy Hizmetlerinde, diğer bakanlıklarda çalışan mühendisler, uzmanlar, görevliler çok daha düşük ücret almaktadır. Aslında, hükümetin yapması gereken; bu şekilde nokta nokta yaklaşmak yerine, genel olarak çalışanların ücretlerini yükseltecek olan bir politikayı getirmesidir.

Geçen yasama yılı Meclis kapanmadan önce, yani önceki yıldaki çalışmalarımızda, haziran, temmuz ayında, hükümete kanun hükmünde kararname yetkisi vermiştik, bununla kamu çalışanlarının özlük haklarını düzeltecek yerde, yanlış hatlara, araziye girdi, iptal oldu. Şimdi, tekrar yetki aldı; ama, hiçbir şey yapabilmiş değil. Bakın, bugün, bir üniversite profesörünün maaşı 500 dolara düşmüş bulunmaktadır, kamu çalışanlarının maaşı 100-150 dolara düşmüş bulunmaktadır. Onun için, hükümetin süratle, genel ücret ayarlaması yapması gerekir. Şu kuruma şunu veriyoruz, bu kuruma bunu veriyoruz diye ücret adaletini zedelememek lazım; yani, şu veya bu pozisyonda, genel hizmetlerde dahi çalışan birisi, devletin (A) bakanlığında çalışırken 150 milyon, 180 milyon lira alıyorsa, burada 400 milyon veriyorsunuz. Tamam, diğerlerini de 400 milyona getirin. Buna 400 milyon vermeniz çok değil, azdır dahi geçinebilmesi için; ama, diğerlerini de o noktaya getirmeniz lazım. Adaletsiz uygulamalar, devletin temeline koyulan dinamittir; onun için, bunu yapmamanızı tavsiye ederim değerli arkadaşlar.

Bakın, bu kurumla, öncelikle Türk cumhuriyetleri olmak üzere, komşu ülkelere, gelişen ülkelere yardım edeceğiz diyorsunuz. Ne yardımı edeceksiniz?! Bakın, Türk cumhuriyetleri Türkiye'den umudunu kesti. Oraya hiçbir yardım yapamadık doğru dürüst. Şimdi o pazarlarda İsrailliler var, Fransızlar var, Almanlar var, Amerikalılar var, dünyanın bütün ülkeleri var; ama, biz yokuz. Niye; paramız yok da onun için. Biz, milletin ödediği bütün vergileri faizcilere, hortumculara yediriyoruz; ama, buralara bir yardım yapamıyoruz, kendi insanımıza dahi yardım yapamıyoruz.

Hükümet, 30 Nisan itibariyle pancar çiftçisinin pancar bedellerini ödeyecekti. Ödedi mi; ödemedi. Bütün Türkiye'de pancar çiftçisi feryat ediyor.

HASAN KAYA (Konya)- Ödemeye başladı.

CEVAT AYHAN (Devamla)- Ödemedi.

HASAN KAYA (Konya)- Başladı.

CEVAT AYHAN (Devamla)- Başladı; ama, ne zaman! Mayısın kaçındayız bugün! 30 Nisan itibariyle ödeyecektiniz. Başladı da, ne ödüyor; yarısını ödüyor, yarısını da ne zaman ödeyecek belli değil, kalubelâya bırakıyor.

Onun için, yaptığınız iş doğru değildir değerli arkadaşlar. Yani, bu kurduğunuz kurumun da bu şartlar içerisinde bir işe yaraması mümkün değildir. Sadece, biraz önce de ifade ettiğim gibi, senede birkaç trilyon lirayı birtakım kimselere maaş olarak dağıtacaksınız; ama, bu işler yürümeyecek. Aslında siz bu hizmetleri yapacaksanız, Dış Ticaret Müsteşarlığı emrinizdedir, Devlet Planlama Teşkilatı emrinizdedir; yani, bu hizmetleri yapmak için oralar çok müsait kurumlardır. Yetişmiş uzmanları da var, hepsi de vardır; ama, siz, tabiî, yeni kadrolar, yeni taraftarlara iş bulma heyecanından başka bir şey düşünmüyorsunuz. Türkiye'yi de batırıyorsunuz ve bütün kurumları da bozuyorsunuz değerli arkadaşlar; onun için, maalesef...

Bakın, bugün seramik imalatçıları feryat ediyor. Her gün faks alıyoruz, siz de alıyorsunuz. Doğalgaz ile LPG arasındaki  fark sebebiyle bir  sektör  batıyor;  ama,  hükümetten  çıt  çıkmıyor. 4 Nisan 2000'de kararname çıkarmış, 1 kuruş da ödemiyor.

Bu vaziyette Türkiye'yi idare ediyorsunuz diyorum, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

17 nci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır. Gerçekten, çok önemli malî olanaklar tanıyor memur olan arkadaşlara. Sayın Ayhan haklı; ama, tasarı böyle.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17 nci madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Atama

MADDE 18. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanı, başkan yardımcıları ve 1 inci Hukuk Müşaviri müşterek kararla atanır. 23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanun kapsamı dışında kalan görevlere atamalar, Başkanın teklifi üzerine Başkanlığın bağlı olduğu bakan tarafından yapılır. Bakan bu yetkisini, gerekli gördüğü hallerde Başkana devredebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği yok.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 18 inci madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Kamu kurum ve kuruluşlarındaki personelin görevlendirilmesi

MADDE 19. - Genel ve katma bütçeli daireler, iktisadî devlet teşekkülleri, kamu iktisadî kuruluşları ve bunlara bağlı kurum ve ortaklıklarda çalışanlar kurumlarının, Danıştay ve Sayıştay mensupları, hâkimler ve savcılar için kendilerinin muvafakatı ile, Başkanlık teşkilâtında görevlendirilebilir. Bu personel, kurumlarından maaşlı izinli sayılır ve aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenir. İzinli oldukları sürece memuriyetleri ile ilgili özlük hakları devam ettiği gibi, bu süreler terfi ve emekliliklerinde hesaba katılır. Terfileri başkaca bir işleme gerek duyulmadan süresinde yapılır.

Üniversite öğretim elemanları, uzmanlıklarına uyan işler için, 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci maddesine göre Başkanlık teşkilâtında görevlendirilebilir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 6 madde daha var; 6 maddenin üzerinde de konuşmacılar çifter çifter... Burada, tabiî, Başkanlık Divanında oturan arkadaşlarımızın da ihtiyaçları var; hepimizin ihtiyaçları var.

Saat 21.00'de...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, uygun görürseniz devam edelim.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, şimdi " mutabakat var" denildi; ama, her madde üzerinde iki arkadaşımız konuşacak...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kimse konuşmayacak efendim.

BAŞKAN - Efendim, ben baktırdım, öyle.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Konuşacakların isimlerini okur musunuz.

BAŞKAN - Okuyayım efendim...

BEYHAN ASLAN (Denizli) - 21.00'e kadar bitiririz Sayın Başkan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Konuşacağız Sayın Başkan; konuşma hakkımızı sonuna kadar kullanacağız.

BAŞKAN - Efendim, kullanabilirsiniz; ben bir şey demiyorum. Ben, kimsenin konuşma hakkını engellemek istemiyorum. Ben, bir ihtiyacın ve zorunluluğun durumunu ifade ediyorum. ("Yarım saat ara verin" sesleri)

Efendim, bakınız, 19 uncu maddede konuşmacı var, 20 nci maddede iki konuşmacı var, 21 inci maddede konuşmacı var, 23 üncü maddede konuşmacı var.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, saat 21.00'e kadar bitiririz.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkanım, saat 21.00'e kadar bitiririz.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, iktidar partileri bize göre saat ayarlamasın; biz her maddede konuşacağız.

BAŞKAN - Efendim, konuşursunuz; ben konuşmayı engelleyemem ki!..

Ben, konuşmayı engelleyemem; ben, hiç kimsenin konuşmasını engellemem.

Saat 21'00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.13


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.10

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639)              (Devam)

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

19 uncu madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika. 

FP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara)- Sayın Başkanım, sayın milletvekillerim; hükümet tarafından Yüce Meclisimize sunulan Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair olan ve bu defa, Dışişleri Komisyonunca, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında diye değiştirilen 639 sıra sayılı Kanun Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin Sayın Başkanını ve siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Tasarının "Kamu kurum ve kuruluşlarındaki personelin görevlendirilmesi"  başlığı altındaki 19 uncu maddesine göre, genel ve katma bütçeli daireler, iktisadî devlet teşekkülleri, kamu iktisadî kuruluşları ve bunlara bağlı kurum ve ortaklıklarda çalışanlar kurumlarının muvafakatıyla başkanlık teşkilatında görevlendirilebilecektir. Danıştay ve Sayıştay mensuplarıyla, hâkimler ve savcıların görevlendirilmesinde ise kendilerinin muvafakatları yeterli olacaktır. Görevlendirilen bu personel, kurumlarından maaşlı izinli sayılacaktır. Bu görevlendirilenlerin aylıkları, ödenek ve her türlü zam ve tazminatları, diğer malî ve sosyal hakları ve yardımları, kurumlarınca ödenecektir. Bu personelin, izinli oldukları sürece, memuriyetleriyle ilgili özlük hakları devam edecek ve bu süreler, terfi ve emekliliklerinde hesaba katılacaktır. Terfi sıraları gelince de, başka herhangi bir işleme gerek olmadan, terfileri yapılacaktır. Üniversite öğretim elemanları da, uzmanlıklarına uyan işler için, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci maddesine göre, görevlendirilebileceklerdir. Bu maddeye göre, öğretim elemanları, kurumun ve kendisinin isteği, üniversite yönetim kurulunun uygun görmesi ve rektörün onayıyla ihtiyaç olan konularda, özlük işlemleri kendi kurumlarında yürütülmek kaydıyla, görev alabilecekler, aylık ve diğer ödemeler ile öteki hakları da kendi kurumlarınca ödenmeye devam edilecektir.

Devlet kadrolarında şişkinlik iddiaları ve hatta erken emeklilik suretiyle kadroları aşağıya çekme planları yapılırken, bu tasarıyla birtakım yeni kadrolar ihdas edilmesi, üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur. Hükümetin, bu hususları nazara alması beklenir.

Türk dünyasında birlik ve beraberliği her bakımdan pekiştirecek olan bu kuruluşun, ağır hareketlerle birçok fırsatı heba etmemize rağmen, hayırlı olması temennisiyle, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (FP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ulucak.

Başka söz isteği?.. Yok.

19 uncu maddeyi...

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Peki.

Sayın milletvekilleri, 19 uncu maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve 5 dakika süre vereceğim.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşmazlarsa, burada konuşturmayın lütfen. Bunu mutlaka gerçekleştirin.

BAŞKAN - Efendim, ben, oylama...

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Akşama kadar buraya geliyorsunuz konuşuyorsunuz, bilmem şunu yapıyorsunuz, ondan sonra da bunu yapıyorsunuz. Böyle anlaşma olmaz...

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN - Karar yetersayısı yoktur.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, arkadaşlarımız saat 19.00'da ara vereceğinizi düşünerek, ayarlama durumunda bir sıkıntıya girdiler. Daha sonra ara verdiğiniz için, toplanma konusunda bir sıkıntımız oldu. Yarım saat ara vermenizi istirham ediyorum.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Gidelim, yarın gelelim...

BAŞKAN - Yarım saat çok olur...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, üç günde biter.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yarım saat iyi Başkanım.

BAŞKAN - Saat 21.40'ta toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.20


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.38

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. (DSP sıralarından "daha 2 dakika var Sayın Başkan" sesleri)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

19 uncu maddenin oylanmasında karar yetersayısı istenmiş ve bulunamamıştı.

Şimdi, 19 uncu maddeyi yeniden oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısını arayacağım: 19 uncu maddeyi kabul edenler...  Etmeyenler...  19 uncu madde kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Sözleşmeli personel çalıştırılması

MADDE 20. - Başkanlık teşkilâtında, Devlet Memurları Kanununun sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından mezun olan Türk ve yabancı elemanlar sözleşmeli olarak çalıştırılabilir. Bu şekilde istihdam edileceklerin çalıştırılma usul ve esasları ile Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) bendine göre çalıştırılan sözleşmeli personel için belirlenen tavan ücreti aşmamak kaydıyla sözleşme ücretleri Bakanlar Kurulunca tespit edilir.

BAŞKAN - 20 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun Sayın Oğuz. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; müzakere konusu ettiğimiz 639 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde bir hayli mesafe kat ettik, arkadaşlarımız görüşlerini ifade ettiler, mümkün olduğu kadar da çabuklaştırılması hususunda birkısım arkadaşımız anlayış gösterip konuşmadılar, birkısım arkadaşımız da kısa konuşarak yardımcı oldular; nihayet 20 nci maddeye kadar geldik ve geri kalan 10 maddeleri de süratle geçeceğimizi ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 20 nci madde üzerinde Grubumuzun görüşünü arz etmek üzere huzurunuzdayım.

Tasarının gerekçesinde, özetle "Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bağımsızlıklarını kazanarak uluslararası siyaset sahnesine çıkan Türk kökenli cumhuriyetler, Türkiye üzerinden dünyaya açılmak istemektedir, Türkiye'nin yardımı ve desteğini beklemektedirler. Aynı beklentiler, Balkanlardaki ve komşumuz olan diğer devletlerde de görülmektedir" deniliyor; bu ihtiyacı karşılamak üzere, teşkilatın kurulduğu ifade ediliyor. Üzerinde konuştuğumuz 20 nci madde ise, sözleşmeli personel çalıştırılması konusunu düzenliyor.

Kurulması yasal güvence altına alınan bu teşkilatın verimli olması, Türkiye'nin takip edeceği dışpolitikaya bağlıdır. Bugün dünyaya baktığımız takdirde, dünya yüzünde bu birliklerini tamamlayan 500 milyon nüfusa hitap eden Avrupa Birliği; 1 milyar 200 milyon kişilik nüfus potansiyeliyle Çin; Amerika Birleşik Devletleri, 25 ülkeyi etrafında toplayarak 1 milyarlık bir potansiyeli temsil ediyor; Afrika kıtası 600 milyonluk; Sovyetler Birliği de, bir yönüyle 500 milyonluk nüfusa kumanda ediyor, Japonya da, etrafındaki müttefikleriyle birlikte büyük bir güç sergiliyor.

Dünyada bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye, devlet olarak, tarihten gelen sorumluluğuna uygun olarak kendi bölgesinde etkin bir rol oynamak istemiş ve Türk cumhuriyetlerine sahip çıkmıştır. Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu gibi, dünyanın en hassas bölgesinin ortasında Asya, Afrika ve Avrupa'nın birleştiği yerde, enerji kaynaklarıyla enerji tüketen ülkeler arasında önemli bir köprüyü teşkil etmektedir. Türkiye bu konumuyla kullanılsa, Türkiye, barışın, huzurun ve istikrarın sağlanmasında kilit rol oynamak durumundadır.

Bugün için işbaşında bulunan iktidar zihniyetinin elinde, Türkiye de, oynanan bu dünya hizmetinin bir aktif üyesi olmak noktasındadır. Bu noktada, her şeyden evvel bu teşkilatın kurulması, bugüne kadar ilgisizlik sebebiyle, başka ülkelerin kontrolüne ve ticarî münasebetlerine terk ettiğimiz Türk cumhuriyetlerinin bir büyük imkân ve potansiyelinden istifade etmediğimizi ve edemediğimizi, arkadaşlarımız dile getirdiler. Her şeyden evvel, enerjiyi ve buğdayı, Ermenistan'a vermemizin, bir helikopter ve diğer taraftan ihtiyaçları olan, özellikle Azerbaycan'ın ihtiyaçlarını karşılayamama noktasındaki ihmallerimizin, bu ülkelerle, bu soydaşlarımızla, bu manevî, dil ve tarih bakımından beraberlik içerisinde bulunduğumuz bu ülkeleri gücendirdiğimiz, söz alan bütün arkadaşlarımız tarafından, çok açık bir şekilde dile getirilmiştir.

Kazak ve Türkmen petrolünün önce Rusya'ya verilmesi, oradan da büyük fiyatlarla bize satılması hususundaki soğukluk da, ayrıca, bu devletlerle aramızdaki münasebetleri, maalesef, bu noktaya getirmiş bulunmaktadır.

Böyle bir teşkilatın kurulması ve bugüne kadar yaptığımız bu yanlışlıkların düzelmesi noktasındaki gayretleri isabetli telakki ediyor, kanunun memleketimiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar) 

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Oğuz.    

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs konuşacaklar.

Buyurun Sayın Örs. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Tasarısının, sözleşmeli personel çalıştırılmasını düzenleyen 20 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubumuz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sovyetler Birliği zamanında sürekli, kaynakları sömürülen, gelişmeleri engellenen Türk cumhuriyetleri, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, Türkiye üzerinden dünyaya açılmak arzusunda oldukları ve çeşitli alanlarda çok yönlü olarak ülkemizden yardım ve destek beklentisi içinde bulundukları, bilinen bir gerçektir. Bu tip beklentiler, Balkanlarda bağımsızlıklarını kazanmış devletler ile diğer komşu ülkelerde de mevcuttur. Bu beklentilere cevap verebilmek amacıyla, 49 uncu cumhuriyet hükümeti zamanında kanun hükmünde kararnameyle kurulan Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığıyla, Türkiye, bu yeniden yapılanma süreci içinde kendisini bir model olarak seçen ülkelere, ihtiyaç duydukları her türlü yardımı yapmak, bilgi ve tecrübe birikimini paylaşmak için tüm imkânlarını seferber etmiştir. Bütün bu ülkelerle kurulan köprüleri güçlendirmenin temel unsuru ve araçlarından biri alfabe ve eğitim olacaktır.

Diğer taraftan, ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel alanlarda da işbirliği ve yardımlaşmanın geliştirilmesi hedef alınmaktadır. Kurulan başkanlıkla, 1992'den günümüze kadar birçok projeye imza atılmıştır.

Son dönemde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle, Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerde bir gerileme olduğu görülmektedir. Bu hükümet döneminde yapılan yanlış tercihlerle, Mavi Akımda olduğu gibi, ilişkilerimizi germiştir. İstanbul'da yapılan Türkçe konuşan ülkelerin devlet başkanlarının zirvesinde, Türkmenistan Devlet Başkanının, Türkmen doğalgazı yerine Mavi Akım ile Rus doğalgazını seçmemiz gibi olaylardan dolayı istifa eden Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımızı suçlaması, eleştirmesi çok manidardır. Bu nedenlerle, kurulan başkanlığın çalışmaları daha önem kazanmaktadır. Türkiye'nin öncelikli hedefleri arasında, Türkî cumhuriyetlerinin elinde mevcut kaynakların kullanımında öncelik sağlanması olmalıdır. Rusya gibi ülkelerden gelecek kaynakların akışı, siyasî ve ekonomik kriz dönemlerinde kesilebilir. Bu nedenle, petrol doğalgaz ve bunun gibi enerji kaynaklarının temininde ve uygulanacak projelerde Türki cumhuriyetlerine öncelik tanınmalıdır.

20 nci maddede "Başkanlık teşkilatında, Devlet Memurları Kanununun sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından mezun olan Türk ve yabancı elemanlar sözleşmeli olarak çalıştırılabilir. Bu şekilde istihdam edileceklerin çalıştırılma usul ve esasları ile Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) bendine göre çalıştırılan sözleşmeli personel için belirlenen tavan ücreti aşmamak kaydıyla sözleşme ücretleri Bakanlar Kurulunca tespit edilir" hükmü yer almaktadır.

Burada, devletin herhangi bir kademesine alınacak olan personellerle ilgili daha önceden uygulanan kuralların uygulanması gerekir. Günümüzde, devlet memurluğu ya da devlet işçilik sınavlarına girmemiş insanlarımız, kamuda herhangi bir işe girememekteyken, burada, sanki, istisnaî bir durum yaratılıyor intibaı uyandırılmaktadır. Kurallarla yönetilen bir ülke olduğumuza göre, ileride doğabilecek sakıncaların, kanun çıkarılma aşamasında giderilmesi gerekmektedir.

Bu tür personel alımlarında devlette kadrolarda şişkinlik yaratılmamasına özen gösterilmelidir. İhtiyaç duyulan kadrolarda ve ihtiyaç sayısında personel alımına dikkat edilmelidir. O nedenledir ki, bu başkanlığa alınacak olan sözleşmeli ya da kadrolu elemanlarda aranacak hususlar, kanunda açık olarak belirtilmelidir. Dört yıllık yükseköğretime açıköğrenim dahil tüm okullar girer. Bu nedenle, fakülte eğitimi, mastır ve doktora eğitimleri belirtilmeli ve konusunda uzmanlaşmış kişilerin kadrolara alınması sağlanmalıdır. Partizan kadrolaşmalar mutlaka engellenmelidir.

Ortaasya cumhuriyetleri ve Balkan devletlerinin pek çoğu ülkemize lider ülke olarak bakmaktadır. O nedenle, uygulanacak hükümet politikaları çok iyi etüt edilmeli, ilişkiler çok iyi düzenlenmelidir. Personel alımlarında, Devlet Memurları Kanununa bağlı olmaksızın alım yapılması, hukukî açıdan, ileride problem yaratabilir. Burada amaç, eğer, yabancı menşeli personel çalıştırılmasına imkân sağlaması ise, bu personelin kilit noktalarda çalıştırılmamasına mutlaka dikkat edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunun, yeni istihdam alanı yaratmaya yol açmamasını ve ülkemizin stratejik önceliklerini tespitine yardımcı olmasını diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Örs, toparlar mısınız efendim...

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Lider ülke olma yolunda bir eli Avrupa'da, bir eli Türkî cumhuriyetlerindeki bizim koyduğumuz hedeflerimizden sapmamız söz konusu edilemez. Her ne kadar, krizlerle önümüz tıkanmaya çalışılsa da, akıllı manevralar, projeler ve çözümlerle bu krizleri atlatacağımız dikkate alınarak, bu kanunla geliştirilecek düzenlemeleri çok dikkatli yapmamız gerektiği, kesinlikle partizanca hareketler içerisine girmememizin şart olduğu gerçeğine dikkatlerinizi çekiyorum.

Kanunun hayırlı olmasını dilerken, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubum adına, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 20 nci madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Sözleşme ile araştırma, etüt ve proje yaptırma

MADDE 21. - Başkanlığın görevleri kapsamındaki faaliyetlerle ilgili olarak, araştırma, etüt ve proje hazırlama ve diğer işler, hazırlanacak yönetmelikteki esaslar çerçevesinde sözleşme ile, Türk ve yabancı gerçek ve tüzelkişilere yaptırılabilir.

BAŞKAN - 21 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Aslan Polat.

Buyurun Sayın Polat. (Alkışlar)

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidar kanadına da şu kadar söyleyeyim: Madem ki çalışmak için vakit alıyorsunuz, gelin burada oturun, dinleyin bizi. Ne olacak yani; bir şey olmaz!..

Bu madde, sözleşme ile araştırma, etüt ve proje yaptırmayla ilgilidir. Etüt, proje dediğimiz zaman da, işin aslı, mühendislik ve müteahhitlik sektörü akla gelmektedir. Bizim müteahhitlik sektörümüzün, Türk cumhuriyetlerinde -işte idare eder diyelim- şimdiye kadar 328 tane proje kapsamında 7,2 milyar dolarlık bir iş hacmine ulaştığı belirtilmektedir. Yalnız, Devlet Planlama Teşkilatının özel ihtisas komisyonu raporunda, müteahhitlik sektöründe gösterdiğimiz başarının aynısını, müşavirlik hizmetlerinde gösterilmediği de yine belirtilmektedir.

Yine, DPT'nin, haklı olarak belirttiği gibi, Türk müşavirlik firmalarının yurt dışında iş üstlenmeleri, müteahhitlik firmalarının işlerinin daha da gelişmesine yol açacaktır. Türk müşavirlik firmaları, teknik bakımdan yeterli bulunmakla beraber, başta kaynak yetersizliği sebebiyle, müteahhitlik sektörü gibi, yurtdışına açılamamıştır. Türk müşavirlik firmalarının Türk cumhuriyetlerinde çeşitli projelerde görev alabilmeleri için, TİKA'nın, Türk Mühendis ve Mimarlar Birliği ve Türk Müteahhitler Birliği arasında başlatılan çalışmaların, vakit kaybedilmeden, geliştirilerek sürdürülmesinden yana olduğunu belirtmek isteriz. Yalnız, mevcut kredi olanakları için, genel finansman için, dünyada geçerli Eximbank kurallarına uygun olarak, Türk Eximbank'tan da gerekli kredi şu ana kadar temin edilememiştir; edilmesinin doğru olacağı kanaatindeyim.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun 1998 yılı raporunda belirttiği de şudur; itiraz etmeyesiniz ve ciddî  olsun  diye rapordan okuyacağım:  1998 yılına kadar,  Başbakanlıkça, 2 601 705 000 000 TL'lik proje ve etüt çalışmaları olmuş. Bunlar içerisinde en önemlileri olarak; Karayolları Master Planı var, Karayolları Genel Müdürlüğü işbirliğiyle, Türkmenistan Karayolu Master Plan Projesinin bir benzerinin Kırgızistan'da yapılması var, Bosna-Hersek'in yeniden imarı var, Türkmenistan Karayolları Master Plan Projesi var, Kırım Tatar Türk Toplumuna Konut Edindirme Projesi var, Maden Envanteri Projesi var, Hoca Ahmet Yesevi Türbesinin restorasyonu var. Bunun açılışına biz de gitmiştik; hakikaten, bu, Türklerin çok gurur veren bir olayıdır. İktisadî Faaliyetlerin Güçlendirilmesi Projesi var. Bunlar sayılıyor orada; sayılıyor da, yalnız, bir de, yine, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun 1994 ve 1995 yılı denetleme raporlarına da biraz bakmak istiyorum; çünkü, bu müşavirlik firmalarına sıra geldiği zaman, Başbakanlığın tenkitleri bir daha olmasın diye söylüyorum ben bunları. Bunlar da nedir, buradan okuyalım: "Danışmanlık A.Ş olarak bir firmaya 6,4 milyar lira 1994 yılında ödenmiş; ama, yapılan incelemede, Başbakanlığın, Amerikan kuruluşuyla birlikte yürütebileceği somut projelerin olmadığı, dolayısıyla, bu projelerin kontrolü ve koordinasyonunun sağlanmasına yönelik bir görevlendirmeye de ihtiyaç bulunmadığı ortaya çıkmaktadır" diyor.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ona Bakan cevap verdi ama...

ASLAN POLAT (Devam) - Buna cevap vermedi, verirse memnun olurum. Bir daha versin, dinleyelim.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Yanlış okuyorsun ama...

ASLAN POLAT (Devam) - Ben yanlış okumuyorum, buradan okuyorum; gel bak.

En son, netice olarak da, üç tane firmanın ismini sayıyor, ve "bu firmalarla kurum arasında ilişkilerin bütün yönleriyle bağlı olunan bakanlık tarafından soruşturulması temenni olunur" diyor. Bu soruşturma yapıldı mı, yapılmadı mı? Bu soruma cevap alamamıştım.

İşin ilginci, 1996 yılında, yine, aynı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu diyor ki...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - O sizin dönem.

ASLAN POLAT (Devamla) - Olabilir. Ben, 1996 yılını söylüyorum, kim varsa...

Diyor ki "İncelemeler sırasında -bir firmadan bahsediyor, önemli değil- 11.3 milyar lira tutarında ücret ve yolluk ödemesi yapılmasına rağmen bu bedel karşılığında firmanın yerine getirdiği araştırma, etüt, proje ve benzeri işler tespit edilememiştir." Kim diyor; Başbakanlık diyor, ben demiyorum...

"İncelemeler sırasında kurum ile Danışmanlık A.Ş arasındaki sözleşmenin 01.02.1996 tarihinde yürürlüğe girmek üzere 1 yıl süreyle yenilendiği ve önceki yıllar denetim raporunda tespit edilen soruşturma konusu işlerin aynen devam ettiği gözlenmiştir."

Yine, burada, ilginç ifadeler var.

Neticeyi okuyorum: "Yukarıda açıklanan gerekçelerle, önceki yıl denetim raporunda yer alan Başbakanlığın teşkilat ve görevlerini düzenleyen 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 26 ncı maddesine aykırı olarak ve Dışişleri Bakanlığından... "

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiyorum Sayın Başkan.

AHMET EROL ERSOY (Yozgat) - Yeter artık...

ASLAN POLAT (Devamla) - Hakkınızda o kadar denetleme yapılmış ki, hep savcı okumasın, bir de ben okuyayım.

"...görüş sorulmadan imzalanan sözleşmeler ile hizmet satın alınan -üç tane şirket sayıyor- firmalarla kurum arasındaki ilişkilerin bütün yönleriyle, bağlı olunan Bakanlık tarafından soruşturulması temennisiyle, 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 30 uncu maddesine göre yapılması gereken işlemler, üyeler kurulunun 05.12.1996 tarihli toplantısında alınan karar gereğince Başbakanlığa iletilmiştir" deniliyor. Biz de diyoruz ki, böyle birsürü teftişler oluyor TİKA'nın bu tip hareketleri hakkında, bir daha yapılmasın... Ne olduğu konusunda bir şey söylemiyorum, sadece öğrenmek için sordum. Bundan sonra alınacak bu müşavirlik hizmetlerinde hatalar yapılmasın dedik.

Yine de, kanunun, gerçekten inandığım bir kanunun hayırlı olarak tatbik edilmesini diler, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat.

21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Uygulanmayacak hükümler

MADDE 22.- Başkanlığın görevleri kapsamındaki işlemlerde, 26.5.1927 tarihli ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 21.2.1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu ve 1.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz.

BAŞKAN - 22 nci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Ekonomik, kültürel, eğitim ve teknik işbirliği konusunda getirilen kanun hükmünde kararnameyle ilgili tasarının 22 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Genç, bugün müsteşar Tunceli'deydi, haberin olsun...

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bu arkadaşlarımız, çok ciddî bir görev yaptıklarının herhalde farkında değil...

BAŞKAN - Sayın Genç, siz, lütfen devam edin.

KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır, yani, ben anlamadım, ne diyorsunuz?!

Değerli milletvekilleri, ilk defa, belki, bu tasarıyla böyle bir istisnaî hüküm getirmek doğru; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, belirli ülkelerde bazı yatırımlar yaparken, Türkiye'deki usullerin aksine, özel istisnaî bir hüküm getirmekte yarar var; çünkü, 2886 sayılı İhale Kanunu, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ve Sayıştay Kanunu uygulamaları çerçevesinde, uluslararası düzeyde yapılacak ihalelerde böyle kıstaslarla mücadele etmek mümkün değil; çünkü, bu gibi yerlerde yapılacak ihalelerde, devletimizin o ülkelerdeki belirli lobileri vardır, o insanlarla yakın ilişkileri vardır. Burada, bir açık rekabet usulüyle ihale açmak ve yine, 2886 sayılı Kanun hükümlerine göre veya 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun gerektirdiği sıkı disiplin altında ödemeler yapmak mümkün değil.

Burada önemli olan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin orada yapacağı yardımlarda, o devleti yöneten kişilerin kendilerinin düşüncelerine uygun, orada o devletin yönetimine hâkim olabilecek bir düzeyde, sağlıklı bir yatırım yapmaktır. Bana göre, belki, geçmiş birçok kanunda getirilen, bu istisnalara aykırı olarak getirilen en isabetli madde, bu maddedir.

Ben, Meclis başkanvekili olarak Moldova'da. Gagavuz Türklerinin olduğu bir yere gitmiştik. Süleyman Bey Cumhurbaşkanıyken oraya gitmiş, su yok orada; demiş ki: "Buraya 35 milyon dolar verin." Ama, biz dört sene sonra gittik; hakikaten, su da gelmemiş, insanlar da çok muhtaç durumda. Bize geldiler; dediler ki: "Sayın başkan, siz 35 milyon doları verdiniz; ama, bu bizim yöneticiler yediler." Aslında, tabiî, verilmemişti. Gördüğümüz kadarıyla, oradaki Gagavuz Türkleri başkanının masasında, inanmanızı istiyorum, bir kalem dahi yoktu, odasında oturulacak bir sandalye dahi yoktu. Tabiî, Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir devlet; ama, biz, bu devletin büyütülmesi konusunda gereken çabayı gösterdik mi göstermedik mi; o tartışabilir bir şey.

Bu kanun, çok isabetli bir kanun. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, dış ülkelerde, Türkiye siyasetine uygun davranış biçimi içerisinde olan yöneticilerin orada desteklenmesi; orada, o desteklenecek insanların da, o ülke yönetimine hâkim olması konusunda, Türkiye Cumhuriyetinin fedakârlık yapması lazım; ama, bu fedakârlığı yapabilmesi için, evvela, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kendisini Türkiye'de güçlü hissetmesi lazım; ama, maalesef, çok zor duruma düşecek bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini yarattık. Bunda da sorumluluğun kime ait olduğu belli.

Bu kanun tasarısının bu hükmüyle bu ülkelere böyle bir istisnanın getirmesinde yarar olduğuna inanıyorum. Biz, bu nedenle, bu kanun tasarısının bu hükmünü destekliyoruz; ama, birtakım insanlara da bazı şeyler vermek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, bakın, eğer, bu devletin dünyada, Türkiye'de ve belli yerlerde güçlülüğünü sağlayacak bir hedefimiz varsa, burada, en başta, hükümete görev düşüyor. Ben, küçük menfaatlar sağlamak uğruna hükümet eden insanların buralarda suiistimallere girişmemelerini istiyorum. Kendilerine her türlü yetkiyi veriyoruz, istisna hükümlerini kendilerine veriyoruz; ama, lütfen, bu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temsilcilikleri olduklarına inanmalı ve orada, gittikleri yerlerde sadece kapitalle değil, sermayeyle değil, davranışlarıyla, bilgileriyle, dürüst davranışlarıyla, bu insanlara örnek olmaları gerekir ki, bu insanlar da desinler ki, hakikaten bir ağabeyimiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, bir ağabeyimiz, Türkiyemiz var desinler. Ağabeylik boş laflarla olmaz, davranışlarla olur, gösterilen bilinçli davranışlarla, dürüstlüklerle, orada, o insanlara yapılan yardımlarla olur.

Tabiî, tüzük değişikliğini yaptık, 5 dakika ile insanların çok geniş kapsamlı bir alanda düşüncelerini dile getirmesi mümkün değil. Bu Parlamentoya yaptığımız en büyük kötülük, o İçtüzüğü değiştirerek, milletvekilinin konuşmasına getirdiğimiz sınırlamadır. Bu sınırlama nedeniyle, işte, bir yanda, gözümüz saatte, bir yanda da, işte, acaba,  düşündüğümüz her şeyi dile getiriyor muyuz gibi bir davranışa bağlı; ama, bu kanun, faydalı bir kanun. Ben diliyorum ki, bu kanun kısa zamanda yürürlüğe girerken, bunun uygulamasının, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, bu devletin yurtdışındaki görüntüsüne, o insanlara yapacağı yardıma fayda sağlamasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN- Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen.

Buyurun Sayın Ergezen.

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, bu kanunun çıkmasını hepimiz istiyoruz. Kanunun bir an evvel çıkması lazım; ama, ben şuna inanıyorum ki, hükümet, kendisi de oyalanıyor, Türk Milletini de oyalıyor, Meclisi de oyalıyor. Bunun altını çizmek mecburiyetindeyiz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Biz, görevimizi yapıyoruz.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla)- Eğer, Türk Devleti, Türk hükümetleri, bağımsızlıklarına kavuştukları günden bugüne kadar, Türk cumhuriyetleriyle  ilgili samimî bir tavır sergilemiş olsaydı, Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimiz bugünkü boyutta olmayacaktı.

Bana göre, biz, işin süksesindeyiz; bana göre, oyalanıyoruz. Kalpaklı fotoğraflar çektirmekle, güzel konuşmalarla, iltifatlarla ekonomik, ticarî, sosyal ve kültürel gelişmeler sağlanmaz. Putin, yavaş yavaş Türk cumhuriyetlerine hâkim oluyor, ABD hakim oluyor. DSP'den Hayati Beyle beraber Azerbaycan'daydık. Kendisi de şahit oldu. İşadamlarımızı dinledik; Clinton danışmanlarını göndermiş, Türk işadamlarının problemleri varsa onları da biz çözelim; yeter ki, buradaki ticareti beraber paylaşalım...

Bakınız, biz, samimî olmalıyız. Eğer samimî olsak, Türk devlet yapısı içerisinde Başbakanlığa bağlı kuruluşlarla, personelle, şu anda önerilenlerin daha çoğunu yapabilecek yetenekli kadrolarımızın var olduğu bir gerçek.

Ben şunun altını çiziyorum: Sükseden vazgeçmeliyiz, işin lüksünden vazgeçmeliyiz, samimî olmalıyız. Biz, Türk cumhuriyetleriyle ilgili çok güzel iltifatlar yapıyoruz, çok güzel konuşmalar yapıyoruz. Sayın Demirel ile Sayın Azerbaycan Devlet Başkanı bir araya geldiği zaman insan şaşırıp kalıyor; o kadar iltifat yapıyorlar ki; ama, bir arpa boyu ilerleme yok. İki yıllık iktidarınıza bakın, ithalatınıza, ihracatınıza bakın, bir arpa boyu ilerlememişsiniz. Türk cumhuriyetleriyle ilgili ithalat ve ihracatta gerileme var. Türkmenistan'ın doğalgazını o yüzden buraya geçiremediniz...

HALİL İBRAHİM ORAL (Bitlis) - O kanun çıktığı zaman, geçecek.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bakın, burada, kültürel anlaşmadan bahsediyorsunuz. Sizin de imzanız vardı; yani, ben, o imzanızdan dolayı size de teşekkür ederim Sayın Halil Bey; hemşerimsiniz. Burada Af Kanunu görüşülürken, önerge verildi, Türk cumhuriyetleri ve diğer İslam ülkelerinden alınan diplomaların denkliği için. Burada, üç partinin oylarıyla reddettiniz. Burada, kültürden, kültürel gelişmeden bahsediyorsunuz; ama, dört ay önce, burada, siz, diplomalarını kabul etmediniz Türk cumhuriyetlerinde okuyan öğrencilerimizin; ki, bu gençlerin çoğu sizin partinize mensup gençlerdir, bunlar Türk çocuklarıdır, Türkçe konuşuyorlar, Türk milliyetçileridir; ama, siz, bu çocukların, Türkiye'de, diplomalarını kabul etmediniz, kendi partinizin milletvekilleri bu önergeye imza koymalarına rağmen. Onun için, Türkçe konuşmak "Türküm" demek, bir şeyi halletmiyor; bu, yürek meselesi, yürek! Eğer, senin yüreğinde Türk cumhuriyetleriyle gerçek kardeşlik varsa, sen, bunun gereğini yaparsın. (Alkışlar)

Şimdi, Ermenistan Türk cumhuriyetlerini işgal ettiği zaman buğdayı götürüp Ermeniye vereceksiniz; Çeçenistan işgal edildiği zaman, Ruslara gidip imza vereceksiniz "bunlar terörist" diyeceksiniz; ondan sonra da gelip, burada, Türk milliyetçiliğinden, vatanperverlikten bahsedeceksiniz; olmaz arkadaşlar!

Hayırlı akşamlar. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ergezen.

22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Koordinasyon ofisleri

MADDE 23. - Başkanlığın yurt dışında yürüteceği proje, program ve yardım işlemlerinin gerektirdiği koordinasyonun sağlanması için Başkanlıkta görevli personelden görevlendirilecekler ile bunlara yardımcı olmak üzere mahallinden temin edilecek ve ofis hizmetlerinde kullanılacak personelin niteliği, sayısı, görev süresi ve bunlara ödenecek ücretlerin belirlenmesi, personele yapılacak harcamalar dışında kalan harcamaların neler olacağı ile harcamaya ilişkin usul ve esaslar Başkanlığın önerisi ve Koordinasyon Kurulunun uygun görüşü üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir.

BAŞKAN - 23 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Uzunkaya. (FP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 639 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, ifade edildiği gibi, koordinasyonla ilgili, sorumlu olan Bakanlar Kurulunun sorumluluk alanını, nelerle ilgilenecek personelin durumunu, proje, program, yardım işlemleri ve yine görevlendirilecek personelin harcamalarıyla, personel dışı yapılması gereken harcamaların miktarı üzerinde ilgili başkanlığa tasarruf yetkisi veriliyor ve bu yetkiyi Bakanlar Kurulu kullanıyor.

Değerli arkadaşlar, az önce bir kısım arkadaşımız da ifade etti; tabiî -bu yasa, vaktiyle rahmetli Özal döneminden başlayıp bugüne kadar gelişinde, Adriyatik'ten Çin Seddine kadar bir arzu vardı, o zaman hep böyle söyleniyordu; ama, şimdi bunlar "bir zamanlar mazi oldu" dediğimiz usulle maziye terk edildi! Yani, şu anda iktidarın hiçbir cenahı bu konuda samimi, gayretli, iddialı bir çalışmanın içerisinde değil. Rakamlar bunu ortaya koyuyor. Az önce değerli Bakanımız gerekli açıklamaları yaptı, arkadaşlar da söylediler ki, harcamalar limit seviyeye çekilmiştir, ilk günden bugüne ciddî bir düşüş kaydetmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu bölgelerde çalıştırılacak personelin gerçekten ciddî sorumlulukları olması lazım. Bakın, hemen hemen her ay bize, şu Avrasya dosyası geliyor. Yani, kısa adı "TİKA" diye adlandırdığımız bu kurumun dosyası ve her milletvekili arkadaşımızın da bunu okuduğunu zannediyorum. Mesela, buradaki ülkelerden TİKA programı koordinatörlüğünün bulunduğu ülkeler, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Makedonya, Moldova, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Ukrayna; Ukrayna da bu ülkelerin içerisinde.

Bu ülkelerle hangi ilişkileri ne derece kurduk? Ekonomik olarak bu oluşum; yani, kanun hükmünde kararname çıkmadan, şu anda kanuna çevirmeye çalıştığımız bu yasa çıkmadan önce Türkiye'nin bu ülkelerle ilgisi  neydi; ekonomik bağlantıları neydi? Gerçi, bunların birçoğu bağımsızlıklarını yeni kazanan ülkelerdi. Bir ağabey statüsünde değil, tecrübeli devlet deneyimi olan bir Türkiye Cumhuriyeti olarak onlara ne verdik, ne vermeye gayret ettik? Alıp ele bakacaksınız, zaman zaman oldu, bize özgü laiklik transfer edeceğiz dedik; bize özgü devlet anlayışı dedik; demokrasi dedik; bize özgü  bir eğitim ve hatta din anlayışı dedik. Mesela, ben, bu ülkelerin, Asya içerisinde bulunan ülkelerin bir kısmına din hizmetlerinin götürülüşünde hangi çizgilerde hareket edildiğini bilen birisiyim. Bakın, bu ülkelerin bir kısmında, hakikaten - Türkiye Diyanet Vakfına müteşekkirim- güzel camiler inşa edildi, din hizmetleri için imkânlar oluşturuldu, dinî yayınlar gönderildi; ama, bir yığın sıkıntıyla karşılaştı bu arkadaşlar. Hâlâ bu memleketlerde ciddî anlamda din görevlisi açığı var, personel eksiği var, eğitim problemleri var. Az önce Zeki Bey kardeşim söyledi, üniversitelerinin denklik sorunları var. Yine burada ifade edildi, orada çalışan personel açısından buradan gönüllü giden eğitim elçilerinin çalışmalarına kem gözle bakan bir devlet siyaseti gelişti ve konjonktüre bağlı geliştirilen bu siyaset, oradaki ilişkilerimizi gittikçe zayıflatır hale geldi.

Bakın arkadaşlar, bizim oraya din hizmetleri açısından -tabirimi biraz hoş görün- şaşı bakmamızın sonucudur ki, bu ülkelerde Amerikan ajanları, entelajans, diğer din misyonerleri âdeta cirit atıyorlar; hem dinî neşriyatlar açısından cirit atıyorlar hem de kilise hizmetlerini oradaki birkısım yoksul, muhtaç insanlara ulaştırmak bakımından cirit adıyorlar.

Tabiî, diğer ülkelerle, Bosna-Hersek de bu programın içerisinde, Kafkasya ile Balkanlar bunun içerisinde, daha ötesi, Kıbrıs bunun içerisinde...

Bakın, biz, Kıbrıs'la ilgili en son ne yapmışız; yani, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti de bunun içinde "YÖK'ten Kıbrıs'a tehdit." Nedir bu tehdit? Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti bir devlettir, kuzey Kıbrıs'ta müstakil bir Türk devleti var ve Türkiye'de Yüksek Öğrenim Kurumu, Kıbrıs'taki ilgili benzeri olan kuruma; yani, oradaki yüksek öğretim kurumu olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli Başkan, bitiriyorum...

BAŞKAN - Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla)- YÖDAK'a bir talimat gönderiyor "biz Türkiye'de kendimize özgü bir laiklik anlayışı içerisinde eğitim yaptırıyoruz" diyor... Malumunuz, Kıbrıs, biraz da, üniversiteleriyle, turistik ve eğitim ülkesi haline gelmişti; bu, bizim için de doğruydu, siyaseten de doğruydu; ama, YÖK vasıtasıyla öyle bir makas attık ki... Yani, elini nereye tuttuysa, perişan eden bir müessese! YÖK, kalktı, oradaki YÖDAK'a bir tehditname gönderdi, eğer, oradaki öğrencilere başörtüsü uygulaması devam ederse; yani, oradaki öğrencilere başörtüsü imkânı tanırsanız, Türkiye'de denkliğinizi iptal ederiz diye

Değerli arkadaşlar, arkasından gelen yasak... Kıbrıs'a yasak ihraç ettik... İşte, TİKA ülkelerinden birisi olan Kıbrıs'ta, canımız olan, ülkemiz olan, hakikaten uğrunda şehitler verdiğimiz Kıbrıs'ta, TİKA doğrultusunda yapa yapa tek bir şey yaptık, başörtüsünü, elhamdülillah, orada da yasaklayabildik.

Şimdi, bu TİKA'cılar, YÖK'çüler, bu eğitimciler, bu ülkelere hangi gözle, hangi mantıkla, hangi felsefeyle baktıklarını yeniden tahkik etmeli, incelemeli ve tabir yerindeyse, biraz da, şapkalarımızı önümüze koyup düşünmeliyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederiz Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun)- Tabiî, bu arada Kerkük de unutuldu; Kerkük de hesapta yok...

BAŞKAN -Doğru Yol Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Gül.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta)-Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 639 sıra sayılı, kısa adı TİKA, Ekonomik, Kültürel, Teknik İşbirliği Başkanlığıyla ilgili kanun tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahse konu 23 üncü madde, koordinasyon ofisleriyle ilgilidir, koordinasyon ofislerini düzenleme maddesidir; yani, yurt dışındaki personele yapılacak olan harcamalar dışında kalan harcamaların neler olacağı ile harcamaya ilişkin usul ve esaslar Başkanlığın önerisi üzerine ve koordinasyon kurulunun da kararı üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede geçen, "Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı" ibaresi değiştirilmektedir. Buna niçin gerek duyulduğunu hükümet üyelerine sorup, sizlerle bu konu hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut hükümet, ülkemizi iki sefer ekonomik krize sürüklemiştir. Türkiye'deki bu ekonomik krizin sorumlusu ve kahramanları, bu hükümet ve onun destekçileridir. Türkiye, içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkmak için, IMF ve Dünya Bankasından gelecek yüksek faizli borçtan medet ummaktadır. Türkiye'nin kendi kendini kurtaracak ekonomik gücü vardır; fakat, bu gücü kullanacak siyasî iradeden yoksundur. Bu nedenle mi "Türkî Cumhuriyetleri Ekonomik ve Teknik İşbirliği Başkanlığı" ibarelerini değiştiriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk cumhuriyetleri devletleri arasında, yerüstü ve yeraltı zenginlikleri bakımından çok zengin ülkeler bulunmaktadır. Bu zenginlikleri, ihracat yoluyla, ülke ekonomilerini güçlendirmek ve hızla gelişen dünya ekonomisine ayak uydurmak için dünya pazarlarında pazarlamak zaruretindedirler. Bu amaçla, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi kurulmuştur. Bu kuruluşun öncülüğünü, bizim içinde bulunduğumuz Doğru Yol Partisi hükümeti yapmıştır. Mevcut iktidar, bu Konseyi önce işlevsiz bırakmış, daha sonra lağvetme aşamasına getirerek, böyle bir başarıya da imza atabilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizimle aynı kültürü, tarihi, dili, dini paylaşıp, kan bağı olan Türkî cumhuriyeti devletlerinden olan Kazakistan bile, petrolünü pazarlamak için, istemeyerek de olsa, Rusya ile anlaşmak zorunda kalarak, Kazak petrollerini, Rusya işbirliğiyle, dünya pazarlarına, bizim karasularımızı kullanarak satmaktadır. Mevcut hükümet bu duruma seyirci kaldığı gibi, bizimle petrol zenginliğini paylaşmak isteyen Azerbaycan-Türkiye petrol boru hattı, halen, plan ve proje aşamasından öteye gidememiştir.

Rusya ile yapılan doğalgaz anlaşması, Türkiye'yi Rusya'ya mahkûm ve bağımlı bir hale getirmiştir. Mevcut iktidardaki Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin basiretsizliğini ve ilgisizliğini gören Türkî cumhuriyeti devletleri, Rusya ile yeniden ekonomik, askerî, siyasî işbirliğine girmek zorunda bırakılmakta, bu da, komşu ülke olan Rusya'nın dünya üzerindeki Protestanlık hayallerinin yeniden yeşermesine katkıda bulunarak, dünya ve ülke başarımızı tehlikeye sokmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim hükümetimiz dönemlerinde başlatılan kültürel ve eğitim işbirliklerine hiçbir ilave yapılmadığı gibi, ilişkilerimizi kopma noktasına getirmiş, hatta kopmuştur. Birçoğuyla ortak bir kültür ve tarihî mirasa sahip olduğumuz bu ülkelerle işbirliğini ve ilişkileri her alanda güçlendirmek arzusu tarafımızdan paylaşılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şayet, bu kuruluşun amacını gerçekleştirmek istiyorsak, sadece ve sadece 100-150 adet kadroyu verip ve ilgililere, bu 100-150 kişiyi çalıştıran bir çalışma kapısı haline getirmememiz lazımdır. Yani, bu kurulacak kuruluş, bir sosyal amaçlı kuruluştan ziyade, kuruluşun amacını tahakkuk için, devlet tarafından önemli bir bütçe ayrılması zarureti vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan bu kanun değişikliğinin Türkî cumhuriyetlerle Türkiye arasındaki ilişkilerin yeniden geliştirilmesi ve canlandırılması noktasında temennimizi Yüce Heyetinize arz eder, kanun tasarısının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını dilerim.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- 23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 23 üncü madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Kadro ihdası

MADDE 24. - 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ekinde yer alan (2) sayılı listedeki kadrolar iptal edilmiş ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin ilgili bölümünden çıkarılmış, bu Kanuna ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvele "Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA)" bölümü olarak eklenmiştir.

BAŞKAN- 24 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Remzi Çetin.

Buyurun Sayın Çetin. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA REMZİ ÇETİN (Konya)- Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Milletlerin büyüklüğü, aralarından yetişen insanların büyüklüğüyle eşdeğerdir; çünkü, insan numunesi, insanlığa rehber olabilecek çapta insanlar; ancak, müsait ruhî iklimlerde yetişebilirler. Mevlanalar, Yunuslar, Ahmet Yeseviler, Hoca Nasrettinler ve daha yüzlerce insanlık rehberini yetiştiren millet, gerçekten büyük millettir; çünkü, Mevlanaların, Ahmet Yesevilerin ruh derinliğini idrak etmek her insanın ve milletin harcı değildir. Aslında, bu büyük insanların insana bakışı, insanı ele alışı, insanı tahlili günümüzde tam anlaşılabilseydi, insanlık, içinde bulunduğu çıkmazdan büyük oranda kurtulur ve gerçek barış tesis edilebilirdi.

 Büyük milletimizin kültürü, inancı insanlığa yüksek değerler kazandırabilir. Değerlerimizi insanlık âlemiyle paylaşmak, bu şartları sağlamak insanlığa yapılacak çok büyük bir hizmettir.

Değerli milletvekilleri, Anadolu'da, etrafında kenetlendiğimiz bütün kültürel değerler tüm Türk dünyası için geçerlidir. Mevlanalar, Yunuslar, Ahmet Yeseviler, Anadolu'da nasıl biliniyor, değer veriliyor, saygı duyuluyorsa, Azerbaycan'da, Kırgızistan'da, Türkistan'da, Kazakistan'da aynı duygularla sahip çıkılmaktadır. Türkiye'deki Köroğlu, Türkistan'da Göroğlu, yani "mezarın oğlu" şeklinde adlandırılmakta, diğer Türk illerinde de, benzer ifadeler kullanılmaktadır. Bu kardeşlerimizle, ileri derecede kültür ve sosyal yapı beraberliği ve birlikteliği vardır. Bu yapıyı her alanda ileriye götürmeye ve pekiştirmeye gayret etmeliyiz. Bu oluşumda, özellikle, Türkiye'nin hata yapmaması gerekir.

TİKA'da yer alacak personelin mahiyeti ve vasıfları fevkalâde önem arz ediyor. Türkiye'nin misyonunu ifa edebilecek millî karaktere, kültüre, eğitime ve insanî donanıma sahip personelin yapabileceği çok faydalı işler olduğu muhakkaktır. İşinin ehli ve divanesi personel istihdamı, öngörülen hususları sağlamakta oldukça önemlidir. Bilhassa, dış görevlere getirilen insanların dilbilgisi, gittiği yerin şartlarına uyum sağlayabilecek niteliklere sahip olması, üstlendiği misyonu ifa edebilecek yeterli vasıfları taşıması, ülkemizin etkisi ve tanınması bakımından çok önemlidir. Özellikle Türk cumhuriyetlerinde, akraba topluluklarında görev alan insanlarımızın millî bir heyecan taşıması, çalışma azmini kamçılayacaktır.

Türk dünyası çok geniş bir coğrafyada hayat sürmektedir. İpek Yolunu göz önüne alırsak, on binlerce kilometrelik bir güzergâhta sadece Türk diliyle her türlü anlaşmayı ve iletişimi sağlayabilirsiniz. Burada önemli bir husus karşınıza çıkıyor, Türkçemizin yapısıyla fazla oynanmaması gerekir. İfade gücü daha yüksek olan kelimeleri çeşitli bahanelerle atmamız, Türk dünyasıyla anlaşma zorluğu doğurmaktadır; çünkü, bizim attığımız kelimeler oralarda yaşamaya devam ediyor. "Arı Türkçe" deyimini haklı olarak kavrayamayan bir Azerî şu yorumu yapmıştır: "Arılar vız vız diye ses çıkarırlar; arı Türkçe de neyin nesi" diye sorduğunu Yavuz Bülent Bakiler "Bir Uçtan Bir Uca Türkistan" adlı kitabında anlatır.

Bütün Türk coğrafyasında insanî münasebetler, âdet ve görenekler birbirine çok benzer. Karşılıklı eğitim faaliyetleriyle kaynaşmamızı artırmalıyız. Bu bağlamda, başta Türk cumhuriyetler olmak üzere, pek çok ülkede eğitim, öğretim faaliyeti sürdürmekte olan Türk okulları büyük bir ihtiyaca cevap vermektedir. Bu okullardan, Türkçe öğrenerek,Türk Millî Marşını ezberleyerek mezun olan, iyi eğitim almış bu gençler, gelecekte büyük milletimizin misyonunun yeryüzünde ifa edilmesinde görev alacak kıymetli birer elemandırlar.

Bu kıymetli eğitim faaliyetinin önemini idrak etmekten aciz, bazı nasipsizlerin menfi tavrını şiddetle kınıyorum. Bu maksatla, nasipsizlere aldırmadan, Türk dünyası ve akraba topluluklarla eğitim, ekonomi, ticaret, teknik, sosyal ve kültürel alanda, en ileri derecede münasebetleri artırmak ve geliştirmek, devletimizin ana görevi olmalıdır. Dış politikada ciddî bir birikime ve deneyime sahip olan Sayın Kâmran İnan Beyin görüşlerine dikkat edilmelidir; ancak, "Türkçe bir bilim dili değil" diyen YÖK Başkanına da, bir şanssızlık olduğunu ifade etmeden geçemiyoruz.

Değerli milletvekilleri, bazı sivil kuruluşlar, Avrupa Birliği nezdinde temsilcilikler açmışlar ve faydalı çalışmalar yapmaktadırlar. Sivil toplum kuruluşlarımızın Türk cumhuriyetlerinde de bürolar açması, temsilciler bulundurması, yeni imkânlar ihdas edebilir. Bu sivil kuruluşlara ait üyeler, ilgili oldukları alanlarda iş yapma imkânı bulabilirler. Türk dünyasıyla her alanda münasebetleri artırmak, toplumumuzun her kesimini ilgilendirmektedir. Türkiye'nin bu devletlerle ciddî bir entegrasyon sürecine girebilmesi için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

REMZİ ÇETİN (Devamla) - ...her biriyle ilgili olarak, tarihlerini, birbirleriyle ve kendileriyle olan ortak ve aynı zamanda farklı özelliklerini, toplumsal, demografik, politik, ekonomik, kültürel, sosyolojik yapılarını ve hatta psikolojik analizlerini, yetişmiş insan gücü ve eğitim sistemlerini, altyapılarını, birbirleri arasındaki muhtemel sınır, azınlık vesaire problemleri ve ilişkileri ve bu doğrultuda Rusların bu ülkeler üzerinde takip ettikleri din, milliyetçilik vesaire politikaları; ayrıca, güçler dengesi içerisinde, uluslararası aktörlerin buraya olan eğilimlerini, ilgilerini; bu yeni bağımsız devletlerin buralara verdikleri tepkileri ve özellikle Çin ile Rusya'nın tavrını çok iyi takip edip, bilmesi ve değerlendirmesi gerekmektedir.

Kısaca, bir entegrasyon için gerekli olan iç ve dış faktörlerin çok iyi bilinmesi önem arz etmektedir. Ancak bu şekilde, merhum Turgut Özal'ın "21 inci Yüzyıl, bir Türk dünyası olacaktır" sözünün bir hayali mi yoksa bir gerçeği mi yansıttığını anlayabiliriz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

24 üncü maddeyi, ekli listeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 25. - Devlet Memurları Kanununun;

a) 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" başlıklı bölümünün A-11 numaralı bendine "Gümrük Uzman Yardımcıları" ibaresinden sonra gelmek üzere "Teknik Yardım Uzman Yardımcıları", "Gümrük Uzmanlığına" ibaresinden sonra gelmek üzere "Teknik Yardım Uzmanlığına",

b) Mülga 213 üncü maddesinden sonra gelen "Zam ve tazminatlar" başlıklı ek maddesinin "II-Tazminatlar" bölümünün "A-Özel Hizmet Tazminatı" bendinin (i) alt bendine "Gümrük Uzmanları" ibaresinden sonra gelmek üzere "Teknik Yardım Uzmanları",

c) (I) sayılı ek gösterge cetvelinin "I-Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün;

1. (c) bendine "Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanı",

2. (f) bendine "GAP İdaresi Başkan Yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkan Yardımcısı",

3. (h) bendine "Gümrük Uzmanları" ibaresinden sonra gelmek üzere "Teknik Yardım Uzmanları",

İbareleri eklenmiştir.

BAŞKAN - 25 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim. (Alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika Sayın Doğan.

FP GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir kanun tasarısının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Çok önemli bir kanun tasarısı; çünkü, tarihin değişik şartlarının bölüp parçaladığı bir büyük milletin, en azından kültürel olarak, ekonomik olarak birbirine yeniden yakınlaşmasını sağlayacak bir tasarı bu; en azından öyle umut ediyoruz.

Türk Milleti, 10 milyon kilometrekarelik bir alana yayılan, 10 milyon kilometrekarelik bir alanda yaşayan büyük bir milletin adıdır. Türk kültürü, 10 milyon kilometrekarelik bu geniş coğrafyaya kendi mührünü vurmuş çok büyük bir kültürdür. Dünyada hiçbir milletin oluşturamayacağı, oluşturamadığı büyük bir kültürdür Türk kültürü. Eğer, bugün, kendimizle ilgi kurmaya çalıştığımız o geniş alanları, o geniş bozkırları, o geniş coğrafyayı, Ortaasya'yı gezerseniz; orada, kendinizi görürsünüz; orada, Anadolu'nun simetrisini görürsünüz; orada, Anadolu'nun hüznünü görürsünüz; Anadolu'nun acısını görürsünüz; Anadolu'da gördüğünüz kubbeleri görürsünüz; Anadolu'ya taşıdığınız mimarîyi görürsünüz; Anadolu'ya taşıdığınız ruhu görürsünüz. Türk medeniyeti, o topraklarda kurulmuştur; Semerkant'ta kurulmuştur, Buhara'da kurulmuştur, Merv'de kurulmuştur, Ahmet Yeseviler eliyle kurulmuştur ve biz, o ruhu, oralardan buraya taşımışızdır. Bizi Osmanlı yapan ruh, o ruhtur; bizi Selçuklu yapan ruh, o ruhtur. Bizi büyük, güçlü Türkiye Cumhuriyeti yapan ruh, o ruhtur. (FP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) Tarihî şartlar, oradaki kökümüzü uzun yıllar esarette bırakmıştır; ama, bugün, çok şükür, o esaret ortadan kalkmıştır. Orayı gezdiğinizde, Torosların Türkmenlerini görüyorsunuz, Kahramanmaraş'ın köylülerini görüyorsunuz; orada, kendinizi görüyorsunuz, sanki aynaya bakıyorsunuz, kendinizi görüyorsunuz.

Şimdi, o ülkelere ilgisiz olmamız, o ülkelere uzak olmamız, ruhen uzak olmamız, manen uzak olmamız mümkün değil; çünkü, orada biz varız, burada onlar var. "Türkiye'de kaç milyon Kırgız var" dediler bana, ben 65 milyon Kırgız var dedim. Türkiye'de 65 milyon Türkmen var, 65 milyon Kazak var; böyle bakmak zorundayız. Elbette, ülkeler arasındaki ilişkiler millî menfaatlara dayanır; ama, bizim millî menfaatımız, aynı milletten olduğumuz için, onlarla, ruhen, her şeyden önce vicdanen, ideolojik manada bir olmaya dayanır. Onlarla ilişkimizi, Türkî devletlerle, Türk devletleriyle ilişkimizi klasik dışpolitikamızın çerçevesinde düşünemeyiz. Biraz TİKA'nın boyutlarını aşan şeyler konuşuyorum; ama, bu önemli. Klasik dışpolitika çemberi içerisinde düşünemeyiz, Yunanistan'la, Bulgaristan'la ya da Endonezya'yla ilişkilerimize baktığımız gibi bakamayız onlarla ilişkilerimize; çünkü, biz, onlarla aynı dili konuşuyoruz, onlarla aynı milletteniz. Şunu unutmayalım; Türk Milleti, Anadolu'da yaşayan bir milletin adı değildir; Türk Milleti, Anadolu'yu çok aşan, Ortaasya'ya, Balkanlar'a, Atlantik'ten Çin Seddine kadar, Sibirya steplerine kadar aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan, büyük bir medeniyet kurmuş bir milletin adıdır. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

Onun için, bizim Türkî cumhuriyetlerle olan ilişkilerimiz, klasik dışpolitikanın çerçevesi içerisinde düşünülemez; daha duygusal olacağız, daha inançlı olacağız onlara karşı, daha kararlı olacağız, buna zorunluyuz.

 Onun için, oraya atayacağımız, tayin edeceğimiz büyükelçiler farklı olmak durumundadır; orayla ilişkilerimizi düzenleyecek kadrolar farklı olmak durumundadır. Üzülerek söylüyorum, Özbekistan'da, Türk görevlilerinden çok önemli biri, yanındakiyle konuşurken "Türk mürk, geç bunları" diyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bu inançla Türk devletleriyle ilişkiyi götüremezsiniz, "Türk mürk" diye kendi milletini küçümseyen, kendi halkını küçümseyen, kendi kökünü küçümseyen görevlilerle Türkî cumhuriyetlerle olan ilişkiyi götüremezsiniz. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

Ben, tekrar söylüyorum. Ortaasya'ya baktığınız zaman, Kıbrıs'a baktığınız zaman, kendinizi görmüyorsanız, orayı bir ayna kabul etmiyorsanız, bu ilişkiler doğru dürüst gitmez. Onlar size, onlar bize fedakârane yaklaşacak, biz onlara fedakârane yaklaşacağız. Türk İstiklal Savaşı sürerken, Moskova'da yaşayan bir Özbek şairi diyor ki:

"Altaylardan kopup Anadolu'ya giden kardeşim,

Keşke kanatlarım olsa da uçabilsem sana yardım etmek için.

Keşke kanatlarım olsa da uçabilsem,

Senin için kanımı, canımı ben de verebilsem." (Alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Peki, o zaman; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - 25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanun ile yapılan yeni düzenleme sebebi ile kadroları iptal edilen personel, başkaca bir işleme gerek kalmaksızın aynı unvanlı yeni kadrolarına atanmış sayılırlar.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığında görevli personelden en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından veya bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olduktan sonra Başkanlıkta ihtisas gerektiren işlerde en az dört yıl çalışmış olanlar, bu Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren bir yıl içinde açılacak en fazla iki yeterlik sınavında başarılı olmaları halinde teknik yardım uzmanı kadrolarına atanırlar. Bu şekilde çalışma süreleri dört yıldan az olanlardan, 31.12.2000 tarihi itibariyle Başkanlıkta kadrolu veya sözleşmeli olarak çalışan personelden, altı ay içerisinde yapılacak sınavda başarılı olanlar teknik yardım uzman yardımcısı kadrolarına atanırlar.

Bu Kanunun yayımlandığı tarihte TİKA'da sözleşmeli olarak çalıştırılan personelden yukarıdaki fıkra dışında kalanlar, bu Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren bir yıl içinde durumlarına uygun boş kadrolara atanabilir.

Bu Kanun uyarınca memur kadrosuna ataması yapılan personelin Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığında sözleşmeli statüde geçen hizmet süreleri, öğrenim durumu itibariyle yükselebilecekleri dereceyi aşmamak ve boş kadro bulunmak koşuluyla Devlet Memurları Kanununun ek geçici 1, 2 ve 3 üncü maddeleri ile mezkûr Kanuna 22.9.1991 tarihli ve 458 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen ek geçici madde hükümleri dikkate alınarak kazanılmış hak aylık, derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilir.

Bu suretle 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilişkilendirilen personelin kazanılmış hak aylık derecelerinde değerlendirilmeyen geçmiş hizmetleri yürürlükteki hükümlere göre emekli keseneğine esas aylıklarında değerlendirilir.

Bu madde hükmüne göre ataması yapılan personelin bu Kanunun yayımlandığı tarihten önceki en son ayda almış oldukları net sözleşme ücretinin atandıkları kadroda kendilerine ödenecek olan aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile fazla mesainin toplam net tutarından fazla olması halinde, aradaki fark, kapanıncaya kadar damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir.

BAŞKAN - Geçici 1 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 639 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 20 nci Asır üç mühim hadiseye sahne olmuştur. Birincisi, 1914-1918 yıllarındaki Birinci Cihan Harbi, ikincisi, 1939-1945 yıllarındaki İkinci Cihan Harbi, üçüncüsü ise, 1990-2000 yıllarında Körfezde, Balkanlarda ve Kafkaslarda yaşanan bölgesel savaşlar. Bu savaşlar, bir yandan dünyadaki önemli değişmelerin sonucu olarak meydana geldiği gibi, diğer yandan da bu savaşlar, bizzat dünyamızda büyük değişimlere sebep olmuştur. Öyle ki, bir asır boyunca, insanlık, âdeta yanlışları ısrarla yerleştirmeye kalkışmış, diğer yandan ise, bu yanlışların huzur, barış ve saadet getirmediğini acı bir şekilde görmüş; netice itibariyle, bütün bir asır boyunca yaşanan acılardan sonra ders alınacak çok mühim sonuçlar ortaya çıkmış; fakat, yanlışlar denendiğinden, 20 nci Yüzyılda insanlık, bir türlü, beklediği, özlediği huzur, barış ve saadete kavuşamamıştır.

Nitekim, 20 nci Asra girildiği zaman, bu asrın başlangıcında imparatorlukların hâkim olduğunu görüyoruz. Yeryüzünde 4 büyük imparatorluk hâkim durumdaydı. Bunlar Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı, İngiltere Krallığı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu idi.

Birinci Cihan Harbi bu imparatorluklara son verdi. Bu otoritelerin yerine bazı ülkelerde faşist diktatörler geldi. İkinci Cihan Harbine kadar süren çeyrek asırlık bir dönemde, bu ülkelerde birtakım diktatörler türedi. Böylece, bir Stalin, Hitler, Mussolini, Franko dönemi yaşandı. Bunların faşizm ve baskıları insanlara büyük zulümler yaptı. Bu zulümlerin sonucunda İkinci Cihan Harbi çıktı. İkinci Cihan Harbinde insanlık çok büyük acılar çekti. İkinci Cihan Harbi, bu diktatörlere karşı yapılmış topyekûn bir savaştır. İkinci Cihan Harbi bu diktatörlere son verdi; çünkü, bu savaş, faşizmi ve baskıyı ortadan kaldırmak, hürriyet, insan hakları ve demokrasiyi yeryüzünde hâkim kılmak için yapılmıştı. Altı sene süren, insanlığın unutulamayacak büyük acı ve kayıplarına sebep olan İkinci Cihan Harbinden sonra insanlık, topyekûn, hürriyet, insan hakları ve demokrasinin tesisi için uzun yıllar mücadele etti.

Değerli arkadaşlar, önce şunu bilmeliyiz ki, İkinci Cihan Harbinde diktatörlerin hepsi temizlenemedi; çünkü, Stalin kaldı, o, diktatörlüğünü İkinci Cihan Harbinden sonra da devam ettirdi. Bu yüzden, yeryüzünde, 1945'ten 1990 yılına kadar bir soğuk harp dönemi yaşandı. Bu döneme rağmen, bütün insanlık, takriben elli yıl boyunca hürriyet, insan hakları ve demokrasi hususunda büyük gayretler sarf etti, önemli adımlar attı. Bütün bu gelişmeler karşısında daha fazla kapalı kalamayan Sovyetler Birliğinde glasnost hareketlerinin başlaması ve bunun sonucu olarak Sovyetler Birliğinin dağılması vardır. Bu gelişmeler üzerine temenni olunuyordu ki, yeryüzünde, artık, barış, huzur, demokrasi ve insan hakları hâkim olsun; ama, ne yazık ki, bu gerçekleşemedi; çünkü, Sovyetlerin dağılmasından sonra, Batı liderleri, barışa dayalı bir dünya kurulması yerine, yine düşmanlığa dayanan bir dünya kurulması yoluna saptılar.

Bunun en açık delili, 1990'lı yılların başında İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'in, İskoçya'da NATO toplantısında yaptığı konuşmadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra "şimdi ne yapacağız, NATO'yu fesih mi edeceğiz" sorusuna Thatcher, "düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz. Bizim yaşayabilmemiz için mutlaka bir düşmanımızın olması lazımdır. Sovyetler Birliği dağıldı ve düşman olmaktan çıktı. Onun yerine yeni bir düşman koymamız gerekir, bu yeni düşman İslam olacaktır" cevabını vermiştir maalesef.

Değerli milletvekilleri, iki kutuplu dünya sistemindeki büyük kırılmanın yol açtığı yeni dünya düzeni arayışlarının, dünya ülkelerinin dışpolitikalarında olduğu kadar, siyasî, idarî ve sosyal yapılarını da sarsan ciddî sonuçlar ürettiği gözlenmektedir. Türkiye'nin tarihî, siyasî, ekonomik ve kültürel yakınlıklarının da üzerinde kader ilişkisi bulunan Balkan ülkeleri, Ortaasya Türk dünyası ve Ortadoğu'daki yeni gelişme ve oluşumlar da ülkemizi doğrudan ilgilendirmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Göksu, toparlar mısınız, size 1 dakika süre veriyorum.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye, birtakım oluşumlara asla kayıtsız kalmamalıdır; bu, onun, tarihî sorumluluğudur. Üzerinde konuştuğumuz tasarı, elbette, çok önemli bir tasarıdır. Tarih süreci içerisinde ayrı düştüğümüz; ama, aynı millet olduğumuz topluluklarla yakınlaşmayı getirecek olan bu yasa, diliyorum ki, bugüne kadar olan açıkları kapatacaktır.

Değerli milletvekilleri, Sovyetlerin dağılmasından sonra oradaki Türk cumhuriyetleri bizleri birer rehber olarak görmüş; ama, daha sonra, Türkiye'deki birtakım siyasî ve ekonomik istikrarsızlık yüzünden mesafe oluşmuştur ve bugün, maalesef, Türkmenistan başta olmak üzere, bazı Türk cumhuriyetleriyle ülkemiz arasında ihtilafların olduğu gözükmektedir. Mesela, Türkmenistan'a daha önce geden Türk vatandaşları çok rahat gidebilirken, bugün, Türkmenistan'a gitmek isteyen vatandaşlarımız onbeş günden önce vize alamamaktadır. Bu, bir kırılmanın neticesidir. Yine, hakeza, Kazakistan vize uygulamasına geçeceğini duyurmuştur.

Bütün bu yanlışların önüne geçilebilmesi için, Sayın Bakanımızın bu konuda girişimde bulunmasını ve bu yasanın bütün Türk dünyasına hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Göksu.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 26. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 27. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir; ancak, bundan önce, lehinde olmak üzere, Elazığ Milletvekili Sayın Mustafa Gül, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz isteminde bulunmuşlardır.

Sanıyorum, meramınızı 3 dakikada ifade edebilirsiniz.

Buyurun Sayın Gül. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yarın 3 Mayıs, milliyetçilik olaylarının 57 nci Yıldönümü. 3 Mayıs 1944... Bu uğurda gerçek mücadeleyi vermiş olan bir şahsiyetin, bir kişinin, maalesef, burada ismi zikredilmedi. Birçok emeği geçmiş, TİKA'nın kuruluşundan bugüne kadar emeği geçmiş bütün insanlara şükranlar sunuldu, ben de şükranlarımı yineliyorum; ancak, sadece, Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı değil, bütün Türk dünyasının manevî liderliğini ve Türklük davasını bütün gençlere ve Türk dünyasına kabul ettirmiş olan rahmetli Alparslan Türkeş'in de (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) bu uğurda vermiş olduğu mücadeleden dolayı, önünde minnet ve şükranla eğiliyorum.

Ayrıca, 1944 yıllından günümüze kadar bu uğurda emeği geçen tüm insanları da saygı ve minnetle anıyor; Değerli Bakan Abdulhalûk Çay'ı ve onun yardımcısı durumunda bulunan Öner Kabasakal'ı da, TİKA'da gösterdikleri başarıdan dolayı kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.

Oyumun da kabul olduğunu arz ediyor; hepinize ve özellikle muhalefetiyle iktidarıyla bütün milletvekillerine, bu kanuna vermiş oldukları destekten dolayı da en derin şükranlarımı sunuyor, iyi geceler diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gül.

Tasarının aleyhinde demeye dilim varmıyor; ama, Nidai Seven, aleyhte söz istemiş. Ben, onun, yine de lehinde olacağı anlayışıyla o konuşmayı istediğini sanıyorum.

Buyurun Sayın Seven.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının aleyhinde bulunmamak mümkün müdür; tabiî ki, bulunacağım.

1935 yılında, Gazi Mustafa Kemal Paşa "Sovyetler Birliği dağılacak, insanlarımıza kucağımızı açalım, hazır olalım" demiştir ve TİKA'nın temelini o gün atmıştır; hiçbiriniz andınız mı?! (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Onun için aleyhinde konuşuyorum. Ama, yine de diyorum ki, gerek Gazi Mustafa Kemal Paşa ve gerekse Başbuğ Alparslan Türkeş'in mirasları olduğu için, bu kanun tasarısının lehinde oy kullanacağım.

Teşekkür ederim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü, açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve 5 dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 212 üye katılmış ve 205 kabul, 7 mükerrer oy kullanılmıştır.

Böylelikle, tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; ülkemize, ulusumuza hayırlı olsun. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Mayıs 2001 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.57

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.