DÖNEM : 21 CİLT : 62 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 95 inci
Birleşim 2 . 5 . 2001 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 55 arkadaşının, enerji
ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol açtığı ve gerekli
tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/3) V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94,
2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 3. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili
Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar
Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592) 4. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı
Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması
Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı:
639) VI. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 2001 Malî Yılı Bütçe
Kanununa eklenen, petrolden alınacak payla ilgili hükümlere ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3883) 2. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, bir ABD firmasından işkence
aletleri satın alındığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3923) 3. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, kamu çalışanlarının ücretlerine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3963) 4. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, egsoz emisyon hacmi
ölçümlerinden sağlanan gelirlere ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi
Aytekin'in cevabı (7/3964) 5. - Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata'nın, Bingöl Havaalanı
inşaatı projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün cevabı
(7/3969) 6. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4004) 7. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, kamu
kuruluşlarının ilaç bedellerini geç ödediği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/4064) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı. Çanakkale Milletvekili Mustafa Cumhur Ersümer'in istifasıyla boşalan
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar, Maliye
Bakanı Sümer Oral'ın vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Mustafa Cumhur Ersümer'in Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı görevinden
istifa etmesi nedeniyle, hakkında verilmiş bulunan (11/13) esas numaralı
gensoru önergesinin işlemden kaldırıldığı açıklandı. Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 27 arkadaşının, son ekonomik
krizlerde bazı kamu bankalarından şaibeli döviz satışı yapıldığı iddialarının
araştırılarak, haksız kazanç sağlayanların ve sorumlularının ortaya çıkarılması
(10/195), Hatay Milletvekili Metin Kalkan ve 23 arkadaşının, Türkiye Şoförler ve
Otomobilciler Federasyonu ( TŞOF) hakkındaki yolsuzluk iddialarının
araştırılması (10/196), Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerlerini alacağı ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmelerin, sırası geldiğinde
yapılacağı; Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, (6/1332) ve (6/1333) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri
verildiği, Açıklandı. Bratislava'da düzenlenecek olan AB üye ve aday ülkeler meclis başkanları
toplantısı için, Slovakya Meclis Başkanı Jozef Mıgas'ın vaki davetine, TBMM
Başkanını temsilen bir Başkanvekilinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi kabul edildi. Rusya Federasyonuna resmî ziyarette bulunan Turizm Bakanı Erkan
Mumcu'ya refakat eden heyete, Ankara
Milletvekili Aydın Tümen, Antalya Milletvekili Metin Şahin, Çanakkale
Milletvekili Nevfel Şahin, Elazığ Milletvekili Mustafa Gül, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ve Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın da iştirak
etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi; Ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı
tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent
Ecevit hakkında verilen ve Genel Kurulun 26.4.2001 tarihli 92 nci Birleşiminde
okunmuş bulunan (11/12) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin 1.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi, ile Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 252 nci sırasında yer alan 664 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, 5 inci sırasında yer alan 413 sıra
sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 24 üncü sırasında yer alan 104 sıra
sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 205 sıra
sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 6 ncı sırasında yer alan 89 sıra
sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 11 inci sırasında yer alan 593 sıra
sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 599 sıra
sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 97 nci sırasında yer alan 348 sıra
sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 240 ıncı sırasında yer alan 635 sıra
sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 229 uncu sırasında yer alan 619 sıra
sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 213 üncü sırasında yer alan 602 sıra
sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına alınmasına, Genel Kurulun; 1 Mayıs 2001 Salı günü 15.00 - 20.00, 2 Mayıs 2001
Çarşamba ve 3 Mayıs 2001 Perşembe günleri 14.00 - 20.00 saatleri arasında
çalışılmasına; 1 Mayıs 2001 Salı günü (11/12) esas numaralı gensoru önergesinin
görüşmelerinin tamamlanmasından sonra, kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 1 Mayıs 2001 Salı ve 2 Mayıs 2001 Çarşamba günleri sözlü
soruların görüşülmemesine; 1 Mayıs 2001 Salı günü, gündemin 7 nci sırasına, 2
Mayıs 2001 Çarşamba günü 639 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına, İlişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerileri yapılan
görüşmelerden sonra, Kabul edildi. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili
Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ülke ekonomisinde krize ve
tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye
sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesinin (11/12) gündeme alınıp alınmamasına ilişkin görüşmeleri
tamamlandı; yapılan oylamadan sonra, gensorunun gündeme alınmasının kabul
edilmediği açıklandı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/294,
2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz
hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin (1/53) (S. Sayısı:433), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye ilişkin (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592), Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı
Kanun Hükmünde Karanname ile Bu Kanun
Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639), Kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi. Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/850) (S.Sayısı: 664) ile Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/422, 1/411, 2/317) (S. Sayısı: 413) Üzerindeki görüşmeler tamamlandı, tasarıların kabul edilip, kanunlaştığı
açıklandı. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2 Mayıs 2001
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime
01.11'de son verildi.
No. :133 II. - GELEN
KÂĞITLAR 2 . 5 .
2001 Çarşamba Tasarı 1. - Konut Müsteşarlığının Kurulması ve Arsa Ofisi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/857) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.4.2001) Teklifler 1. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün; Devlet
Memurları Kanunu ile Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/748) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.4.2001) 2. - Trabzon Milletvekilleri Ali Kemal Başaran ile Ali
Naci Tuncer'in; Trabzon İlinde Çağlayan Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında
Kanun Teklifi (2/749) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24.4.2001) 3. - Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın; Denizli
İlinde Uzunpınar Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/750)
(İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2001) Rapor 1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 41
Arkadaşının, Fransa'nın Cezayir'de Yaptığı Soykırım Hakkında Kanun Teklifi;
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Fransa'nın Gerçekleştirdiği
Mezalimler ve Soykırımların Tanınması Hakkında Kanun Teklifi; Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Erzurum
Milletvekili İsmail Köse ile Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın, Türkiye
Cumhuriyeti Aleyhine Çalışma Yapan Ülkelere Uygulanacak Yaptırımlara Dair Kanun
Teklifi ve Eskişehir Milletvekili Mail Büyükerman'ın, Fransa'nın Cezayir'de
Yaptığı Soykırım Hakkında Kanun Teklifi ve Dışişleri ve İçişleri Komisyonları
Raporları (2/669, 2/671, 2/672, 2/673) (S. Sayısı: 665) (Dağıtma tarihi:
2.5.2001) (GÜNDEME) Sözlü Soru
Önergesi 1. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, esnaf
ve sanatkarların Halk Bankasından kullandıkları kredilere ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1425) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.5.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, yasalarla oluşturulan
kurullara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4175) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.5.2001) 2. - Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, sağlık memuru kadrolarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4176) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001) 3. - Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon
depreminde zarar gören belediyelerin Afet Fonundan yararlanmasına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4177) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.5.2001) 4. -Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Atatürk Orman Çiftliği arazilerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4178) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.5.2001) 5. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara
Büyükşehir Belediyesi sınırları içindeki mera vasıflı Hazine arazilerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4179) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.5.2001) 6. - Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek'in, Yozgat
-Yerköy Fatih İlköğretim Okulunda bir öğretmenin görevden
uzaklaştırılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4180) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001) 7. - Adıyaman
Milletvekili Mehmet Özyol'un, GAP kapsamında Adıyaman İli sınırları
içindeki pompaj sulaması, baraj ve göletlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4181) ( Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001) 8. - Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Adıyaman
İlinde yürütülen projelere, tütün yerine alternatif bir ürün çalışması olup
olmadığına ve ilaçlama çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4182) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001) 9. - Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Adıyaman
Küçük Sanayi Sitesi ve Organize Sanayi Bölgesi çalışmalarına ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4183) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001) l0. - Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Bakanlığın
Adıyaman İlindeki çalışmalarına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4184) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001) 11. - Van Milletvekili
Maliki Ejder Arvas'ın, sınır
ticaretine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/4185) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001) 12. - Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Gaziantep
ve Mersin'de yapılan gümrük işlemlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Keçeciler) yazılı soru önergesi
(7/4186) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2001) 13. - Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın,
Van-Tebriz tren ve Van-Urumiye uçak seferlerinin başlatılmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4187) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.5.2001) Meclis Soruşturması
Önergesi 1. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 55
arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol
açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski
Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci
maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2001) (Dağıtma tarihi: 2.5.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati:14.00 2 Mayıs 2001
Çarşamba BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP
ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan
ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 95 inci Birleşimini açıyorum. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım. Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin, bu süre içerisinde, salonda hazır bulunduklarını
bildirmelerini ve elektronik sisteme girmelerini, giremeyen arkadaşlarımızın
teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen, giremeyen arkadaşımız olur
ise, aynı süre içerisinde yoklama pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini
rica ediyor, yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
yoktur. Birleşime, saat 14.20'de toplanmak üzere ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.08 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
14.20 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 95 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. -
YOKLAMA BAŞKAN- Ad okunmak suretiyle yoklama yapacağım. (Yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
vardır; gündeme geçiyoruz. (DSP sıralarından "pusulaları okumadınız"
sesleri) Efendim, yoklama pusulası gönderen arkadaşların yoklama
pusulalarını okumama gerek kalmaksızın toplantı yetersayısının var olduğunu bildiriyorum.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Meclis soruşturması önergesi vardır; önerge,
bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır. Meclis soruşturması önergesini okutuyorum: IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1. - Konya Milletvekili Teoman Rıza
Güneri ve 55 arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve
suiistimallere yol açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye
kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı
maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur
Ersümer hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Enerji Bakanlığı faaliyetlerinde usulsüzlüklere,
suiistimallere yol açtığı ve göz yumduğu, bu hususlarla ilgili gerekli
tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı için; bu eylemlerin Türk Ceza
Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğundan dolayı, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107
nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasının gereğini saygılarımızla
arz ve talep ederiz. 1. Teoman Rıza Güneri (Konya) 2. Mehmet Bekâroğlu (Rize) 3. Bülent Arınç (Manisa) 4. Avni Doğan (Kahramanmaraş) 5. Faruk Çelik (Bursa) 6. Sabahattin Yıldız (Muş) 7. Zeki Ergezen (Bitlis) 8. Mehmet Zeki
Okudan (Antalya) 9. Musa
Demirci (Sıvas) 10. Şükrü Ünal (Osmaniye) 11. Yakup Budak (Adana) 12. Salih Kapusuz (Kayseri) 13. Osman Pepe (Kocaeli) 14. Latif Öztek (Elazığ) 15. Mehmet Ergün Dağcıoğlu (Tokat) 16. Rıza Ulucak (Ankara) 17. Ali Oğuz (İstanbul) 18. Yaşar Canbay (Malatya) 19. İsmail Özgün (Balıkesir) 20. Turhan Alçelik (Giresun) 21. Akif Gülle (Amasya) 22. Ali Sezal (Kahramanmaraş) 23. Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa) 24. Nezir Aydın (Sakarya) 25. Süleyman Arif Emre (İstanbul) 26. Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman) 27. Nurettin Aktaş (Gaziantep) 28. Kemal Albayrak (Kırıkkale) 29. Aslan Polat (Erzurum) 30. İlyas Arslan (Yozgat) 31. Ahmet Demircan (Samsun) 32. Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 33. Hüseyin Karagöz (Çankırı) 34. Mustafa Geçer (Hatay) 35. Özkan Öksüz (Konya) 36. Mehmet Zeki Çelik (Ankara) 37. Şeref Malkoç (Trabzon) 38. Zülfükar İzol (Şanlıurfa) 39. Mustafa Baş (İstanbul) 40. Süleyman Metin Kalkan (Hatay) 41. Ali Gören (Adana) 42. Mahmut Göksu (Adıyaman) 43. Mehmet Özyol (Adıyaman) 44. Lütfü Esengün (Erzurum) 45. Hüseyin Arı (Konya) 46. Abdüllatif Şener (Sıvas) 47. Remzi Çetin (Konya) 48. Abdullah Gül (Kayseri) 49. Mehmet Çiçek (Yozgat) 50. Osman Aslan (Diyarbakır) 51. Sait Açba (Afyon) 52. Azmi Ateş (İstanbul) 53. Eyyüp Sanay (Ankara) 54. Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa) 55. Eyüp Fatsa (Ordu) 56. Tevhit Karakaya (Erzincan) Gerekçe: Yolsuzluk, suiistimal ve usulsüzlükler, bugünkü bozuk
düzenin mayası olmuş, hangi taş kaldırılırsa, altında
işadamı-bürokrat-siyasetçi üçgeni çıkmaktadır. Daha önceden zikredilen
iddialarla beraber, son beyaz enerji operasyonu ve Ankara Devlet Güvenlik
Mahkemesi Başsavcılığının hazırladığı iddianameyle de Enerji Bakanlığındaki
yolsuzluk ve usulsüzlüklerin varlığı ortaya çıkmıştır. Enerji Bakanı Sayın Ersümer'in bilgisi dahilinde
yapılan sözleşme ve anlaşmalar, stratejik bir alan olan enerji sektöründe
kamuyu ve tüketiciyi zarara uğratıcı çok sayıda hüküm içermektedir. Bu
sebeplerden dolayı Sayın Enerji Bakanının icraatları savcılar ve müfettişler
tarafından beş koldan incelenmiş ve Ankara DGM Başsavcılığının beyaz enerji
iddianamesinde, Enerji Bakanı Sayın Ersümer, enerji ihalelerine fesat
karıştırma, görevini suiistimal ve kamuyu zarara uğratmakla suçlanmıştır.
İddianamede, Enerji Bakanlığında rüşvet ve çıkar bağlantısıyla devletin zarara
uğratıldığı "özel sektörün enerji yatırımı" adı altında Türkiye'nin
kaynaklarının peşkeş çekildiği ve bütün bu işlemlerde Enerji Bakanı Sayın
Ersümer'in yer aldığını ortaya koymuştur. İddianamede net bir şekilde
"Ersümer suç işlemiştir" denmiştir. Başsavcılığın hazırladığı iddianamede Sayın Ersümer'e yönelik
olarak; Elektrik enerjisi üretim santralları, elektrik enerji
iletim hatları ihalelerinde ve ihale sonucu yapılan imtiyaz ve uygulama
sözleşmelerinde, devamlı, firmalar lehine hükümler konulduğu, kamu menfaatının
korunmadığı, sözleşmelerde daima kamunun zarara uğratıldığı, Alaçatı Rüzgar Enerji Santralı işinde 3096 sayılı Kanun
hükümleri uygulanmaz hale getirilip, imtiyaz sözleşme hükümlerinde kamu lehine
hiçbir değişiklik yapılmayıp, firma lehine kurumun zarara uğratıldığı ve bu
eylemde görevin suiistimal edildiği, Kırklareli Doğalgaz Santral ihalesinde ihaleye fesat
karıştırıldığı, Afşin-Elbistan
Termik Santral ihalesinde kamunun zarara uğratılacağı bilinmesine rağmen
sözleşmenin imzalanarak tüketicinin
zarara uğratıldığı, Nükleer enerji ihalesinde eski genel müdürü tehdit
ettiği ve Çayırhan Termik Santralı ihalesinde kamunun zararı uğratıldığı
vurgulanmıştır. İddianamede Sayın Ersümer yalnız ihaleleri
"olur" vermek, yasadışı işlem için "bir defaya mahsus
yapın" diye talimat vermekle suçlanmayıp, bazı ihalelerde de baskı yaptığı
belirtilirken, 9'u tutuklu bürokrat ve işadamı 15 sanığa çeşitli suçlar ve
cezalar yöneltilmektedir. Nitekim, Sayın Ersümer, beyaz enerji operasyonu
başladığı bir dönemde, DGM savcılığı, ilgili bürokratları gözaltına almaya
hazırlanırken, ancak İçişleri Bakanlığının haberdar etmesiyle 3 Ocak 2001
tarihinde görevden almıştır. Dolayısıyla, bu karar, kerhen alınmış bir karar
olarak görünmektedir; çünkü, TEAŞ'taki bürokratların ihalelerde usulsüzlük
yaparak kamuyu toplam 3,5 trilyon zarara soktuklarını belirleyen raporun Aralık
99'da Enerji Bakanlığına verilmesine rağmen, Sayın Bakan, 13 Ocak 2000 tarihli
sorumlular hakkında dava açılmasına ilişkin kendi onayının TEAŞ'ta onüç ay
sümenaltı edilmesine göz yummuş, ilgili genel müdür hakkında soruşturma açmamış
ve görevden almamıştır; yani, rapor, resmen hasıraltı edilmiştir. Aslında bu
görevden almaların, Sayın Bakanın üzerine gelen operasyonlardan kendisini
sıyırması olarak değerlendirilmiştir. Bunların haricinde, teftiş kurulu raporları ve
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında da, Sayın Bakanın bilgisi
dahilinde birçok usulsüzlüğe işaret edilmiştir. Mavi Akım Projesi de dahil görüldüğü gibi Enerji
Bakanlığı, suiistimallerin, usulsüzlüklerin bir üssü olarak algılanmaktadır ve
Sayın Ersümer'in de bu yanlış işlemlerde dahli söz konusudur. Bu sebeple, bu
hususun tüm boyutlarıyla üzerine gidilmesi gerekmektedir. Susurluk hadisesinde olduğu gibi, olayın siyasî
boyutunun gözardı edildiği bir tatbikatla, ancak birkaç bürokratın
soruşturulduğu ve daha sonra olayın örtbas edildiği bir sonuçla karşılaşırız
ki, bu, hem yolsuzlukların sürgit devam etmesini sağlar hem de temiz toplum
özlemlerini hüsranla sonuçlandırır. Kime uzanırsa uzansın, bu yolsuzluk zincirinin üstüne
gidileceğine dair verilen vaatlerin havada kalmaması lazım. Yüce Meclisin,
halkımızda oluşan "bu olayı da örtbas ederler" şeklindeki
umutsuzluğun kırılmasına katkıda bulunması gerekiyor. İşte, bu yönde Meclisin
de atacağı bir adım, demokrasiye, hukuka ve siyasete itibar kazandıracaktır. Her gün yeni bir bürokratın sorgulamaya alındığı ve bir
kısmının tutuklandığı bir ortamda, Sayın Bakanın sorumlu olduğu gözardı
edilemez. Bakanlığındaki birçok usulsüz ve fesat karışmış ihalenin altında
Sayın Ersümer'in imzası vardır ve tüm bunların sorumluluğunu taşımaktadır.
Enerji Bakanının görevden aldığı bürokratlar, kendi atadığı bürokratlardır ve
yapılan tüm usulsüz işlemlerin de, kendisinin bilgisi dahilinde olmaması
düşünülemez. Bu bakımdan, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur
Ersümer hakkında, Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerindeki
görevini kötüye kullanma, ihmal, suiistimal ve gerekli tedbirleri almama
eylemlerinden dolayı, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri
gereğince, Meclis soruşturması açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. BAŞKAN - Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge
bilgilerinize sunulmuştur. Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan
"Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar" hükmü
uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi,
daha sonra, Genel Kurulun onayına sunulacaktır. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü
soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir
Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün
88 inci maddesine göre komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İçtüzük tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin
müzakeresini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız. 2. - Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakeresi ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarı ve aynı mahiyetteki kanun
teklifinin müzakerelerine başlayacağız. 3. - Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının;
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri,
Milli Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı: 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakeresi ertelenmiştir. Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği
Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin
Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir
İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun
Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlıyoruz. 4. - Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639) (1) (1) 639 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu, 639 sıra sayısıyla bastırılıp, sayın
üyelere dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen sayın
milletvekillerinin isimlerine okuyorum: Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş; Anavatan Partisi Grubu adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın İ. Yaşar Dedelek; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir; şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın
Aslan Polat, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak ve İstanbul Milletvekili
Sayın Nevzat Yalçıntaş. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Sayın Nevzat Yalçıntaş; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; teşkilatının hacmi küçük olmasına rağmen,
önemli bir kuruluşun kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu, önemlidir; çünkü, bu
teşkilat çalışmalarını ve nihayet, çalışmaları düzenleyen ve daha etkili hale
getirmeyi hedef almış olan bu kanun tasarısında söz konusu olan faaliyetler,
Türkiye'nin, dünyadaki yeri, oynayacağı rol ve etkinliğini ortaya koyacaktır. Bir başka husus, bugünkü Türk nesillerine düşen rol
nedir, yarınki Türkiye'ye neyi bırakacağız ve nihayet, haddizatında, tamamen
bizim dışımızda, çok az etkili olduğumuz bazı gelişmelerin, tarihî gelişmelerin
önümüze getirdiği, yine tarihî imkânları nasıl kullanacağız ve bunları nasıl
değerlendireceğiz; işte bu tasarı, bütün bu noktaları ortaya koyuyor. Birleşmiş Milletlerdeki üye sayısı 200'e yaklaştı. İlk
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi imzalanırken, bu, 60'ı dahi bulmuyordu. Daha
gerilere doğru gidersek, tarih içerisinde, mevcudiyeti hemen hemen her dönemde
olmuş, büyük kültür ve medeniyet gerçekleştirmeleri yapmış milletlerin
sayısının bir düzineyi bulmadığını görürüz. İşte, Türk Milleti de bunlardan
birisi ve biz, hem kendimize, Türkiyemize hem tarihin önümüze getirdiği bu yeni
fırsata, yani, Türk cumhuriyetlerine, Türk topluluklarına, kardeş topluluklara,
akraba topluluklarına baktığımız zaman, çok uzun süredir, bu tarihin
içerisinde, Avrasya havzası içerisinde yerleştiklerini, tarihî rollerini
oynadıklarını, geliştiklerini ve medeniyet ve kültür eserleri bıraktıklarını
görürüz. Şimdi, bu Avrasya bölgesi içerisinde, bütün bu
topluluklara karşı Türkiye'nin bir görevi var; Türk cumhuriyetlerine karşı
görevi var, Balkanlara karşı görevi var, Türk topluluklarına var, kardeş,
akraba topluluklarına var. Bu görevin hedefini tespite çalışırsak, şunları
söyleyebiliriz: Burada güvenliğin sağlanması, çatışmalardan ve yayılmacı
emellerden uzak bir coğrafî bölgenin dünya barışına katkıda bulunması, bizimle
olan ilişkilerinin en iyi düzeyde yürütülmesi, istiklalini yeni almış olan Türk
cumhuriyetlerinin istiklallerinin sağlamlaştırılması -eski tabiriyle- tarsin
edilmesi ve kalkınma, sosyal gelişme hedeflerine ulaşmaları. Burada, biz,
katkıda bulunabiliriz. TİKA bu. Hem bu Türk cumhuriyetlerine, akraba
topluluklara, hem gelişmekte, kalkınmakta olan ülkelere Türkiye ne verebilecek
ki, burası, bir barış havzası, bir kalkınma havzası olsun ve aynı zamanda,
Türkiye'yle olan ilişkileri, devamlı şekilde, her sahada artsın. Bu,
kurumsallaştırılmış. Bunu yapan, bu teşkilatı kuran iktidara da teşekkürlerimi
tescil ettirmek istiyorum. Teşkilat önemlidir ve birçok projelere el atmıştır.
Bu projeler, bugün, acaba ne safhadadır? Yani, teşkilat, görevini görebilmiş
mi? Bütçesi 23 milyon dolardan başlamış, ine ine 4 milyon dolara kadar inmiş;
son iki senedir, çok şükür -Sayın Bakanımıza da teşekkürlerimizi arz ediyoruz-
tekrar büyümeye başlamış. Bu hedef muvacehesinde yapılacak faaliyetlerin
finansmanı, elbette ki çok çok mütevazı bütçelerle olmaz; çünkü, yapılanların
bazılarını, sadece Sayın Bakanın izahat vermesi ve tatmin olabilmemiz için
soruyorum -Sayın Bakan bu konuların mütehassısıdır, bütün bu projelerin sağında
solunda olmuştur- ne kadar mesafe alabilmişiz? Kaç adım atabilmişiz? Çünkü, son
giden heyetten öğreniyoruz ki -Sayın Ömer İzgi Beyefendinin götürdüğü ve
faydalı olan heyetten- bazı gerilemeler olmuş. Onları da arz edeceğim ve Sayın
Bakan, şayet lütfederse, izahatlarını dinlemek isteyeceğiz. Önce, alfabe konusu ne oldu? Bu kanunun önce bir
kararnamesi var; incelediğiniz zaman, her bir gerekçede alfabe üzerinde
duruluyor. Türkiye'yle olan ilişkileri, eğer gerçekten sağlam bir zemine
oturtacaksak, bu müşterek alfabe zaruridir. Bu, geçmişte, iradî olarak,
Sovyetler tarafından baltalanmıştır; onun tarihî izahatına giremeyeceğiz, vakit
yok; ama, bu birliği sağlamak için, acaba hangi safhadayız? 10 000 öğrenci getirilmiştir. Eski Cumhurbaşkanımız
Süleyman Demirel ve Köksal Beyefendilere ve bu projede emeği olan herkese
teşekkür ediyoruz. Talebelerin durumu nedir; azaldı mı, devam mı ediyor;
gittikçe sıfıra doğru mu yaklaşıyor; ne kadar mezun verilmiş ve orada neler
yapıyorlar? Bu da, o ilişkilerin kurulmasında fevkalade önemli bir unsurdur.
Onlar, bizim, oralardaki daimî temsilcilerimiz. Ayrıca, televizyon yayınları... Televizyon yayınları,
her ne kadar TRT'nin, benim eski müessesemin uhdesinde görülüyorsa da, Devlet
Bakanlığımızla alakası olduğunu biliyorum. Burada, hangi noktadayız? Kültür merkezleri var; yine, bu kanunda, daha önceki
kararnamede. Kaç merkezimiz var? Açabildik mi? Ne faaliyetler yapabiliyoruz? Ne
yapılıyor bu merkezlerde? Türkçe öğretiliyor mu? Kültür abideleri ne durumda?
Çok yerinde olarak, Ahmed Yesevî türbesinin restorasyonuna başlanmıştı.
Türkiye'nin büyük bir prestij projesiydi bu. Ortaasya'da, o asırlık damganın,
Timur'un vurduğu damganın bugün de devam ettiğini, bağların giderek
güçleneceğini gösteren bir abide, eserdir; durum nedir? Sultan Sencer'in
türbesinin tamirine başlandığı söyleniyor; oradaki durum nedir? Kırım'daki
konutlar... Kırım faciası her Türk'ün kalbindedir. Boyu ve hacmi küçük; ama,
imanı ve cesareti büyük bir lider olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu o göçü
sağladı, 300 000'i aştı. Şimdi, çadırlardan ve naylon barınaklardan acaba hangi
duruma geldiler? Ahmed Yesevî Üniversitesi ve diğer üniversitelerde...
Türkiye'den gidenler de var. YÖK'ün garip bir tatbikatı var -Sayın Bakan
öğretim üyesidir- Azerbaycan'dan başlamak üzere, tek tek bunların
diplomalarının geçerliliğini -ekivalans denilen- ortadan kaldırmaya... Yani,
eşit saymıyor. Sadece heyecanları oralara ulaşmamış. Bulgaristan'a gittik,
heyetle Bulgar Parlamentosuna; dediler ki, "biz, Avrupa
standartlarındayız; sizin YÖK bizi de eşit saymıyor." Diplomalarımız
eskiden alındı, burada, gelip, onun eşitliği; malum... Bu mu? Bu ne siyaset?..
Bunun da cevabını Sayın Bakanımız elbet verebilecektir. Ne yapalım ki, birisine
sormamız gerekiyor. Bu, bir yara haddizatında; bu, bir dar anlayış; akıl alacak
bir şey değil. Efendim, biz, bon pur oriyan diye diplomalar... Buna kimse razı
değil. Biz demiyoruz ki, cahil ve cühela olan talebelerin eline bunu verelim.
Değil efendim. Ama, her şeyin bir ortası var. İngilizler, bu diplomaları asırlarca verdiler, cahil ve
cühelayı ihraç etmek için değil; İngiliz dilini, İngiliz kültürünü, İngiliz
sevgisini... Geçiyorum, uzun bir konu; ama, eminim ki, Sayın Bakanımızın, bu
konuda, bilgileri oldukça derindir. Yayınlarımız ne durumda?.. TİKA'nın işbirliği; yani, Kültür Bakanlığı, Millî
Eğitim Bakanlığı ve nihayet özel okullarımızla... Türk emeğiyle, Türk
parasıyla, Türk heyecanıyla yüzlerce özel okul açılmış. Nerelerde; Tuva'da,
Yakutistan'da, Çuvaşistan'da vesairede. Yani, coğrafyada bile zor bulacağımız
bölgelerde. Gidip, gördüğüm için söylüyorum. Talebeler okuyor, Türkçe okuyorlar,
İstiklal Marşı dinliyorlar. Bunu Türkiye'de finanse edenler, manevî bağları olan
kişiler; yani, hayır ve hasenat yapmak isteyen kişiler... Yani, bunların
üzerine bir düşmanlık perdesi mi koyacağız?.. Arkadaşlar, bu memlekette, bazı şeyler objektif
konuşulamıyor. İngiliz elçisinin, Amerikan elçisinin, Fransız elçisinin bir
vazifesi de, misyoner okullarını; ki, her tarafı sardılar... Şikâyet ediyor
oradaki insanlar. Bunlar, misyoner okulları da değil; Türk kültürünü
götürüyorlar. Buralarla olan ilişkiler nedir? Sayın Bakanımızdan önce, Ahat Andican Devlet Bakanıyken
başlamış bulunan güzel projeler vardı; tarım, sanayi, ticaret, müteahhitlik,
yatırım ve sağlıkla ilgili projeler nasıl götürülüyor? Bunlar hakkında bilgi
verilirse, TİKA'nın fonksiyonu ve bu tasarının gerekliliği daha güzel ortaya
çıkacaktır. Bu tasarıyla, şimdiki hükümetimizin ve Bakanlığın eline yeni bir
imkân geçiyor, yeni bir atılım yapma imkânı geçiyor; çünkü, şartlar geriledi.
Bu şartlar, TİKA dolayısıyla gerilemiş değil; bu şartlar, ülkede, Türk
cumhuriyetlerine, Türk topluluklarına, kardeş ülkelere, Balkanlardan
Kamçatka'ya kadar olan o büyük Avrasya sahasına bakış tarzı, bazen ters
noktalara doğru götürüldüğü için, şimdi yeni bir hamle gerek. Zayıflatan
unsurlar ortaya çıktı. İşte, bir tanesi, Özbekistan gerginliği. Neden çıktığını
aşağı yukarı hepimiz biliyoruz; doğru dürüst ciddî bir şeye oturmuyor; ama, bir
gerginlik var; onlar Türk okullarını kapatır, biz başka bir şey yaparız. İkinci gerginlik unsuru Türkmenistan'la çıktı. Gaz
meselesi. Gaz şuradan mı alınacak, buradan mı... Bunlar geliyor, dönüyor,
dolaşıyor, o bizim büyük Türk kitlesinin, 200 milyonu bulmuş o Türk kitlesinin,
kendi aralarında barışa hizmet eden, etkili, verimli kardeşçe birlik ve
beraberlikleri zehirliyor. Öyleyse, bunu zehirleyenleri bir kere doğru dürüst
teşhis etmemiz lazım ve bunları tamir etmemiz lazım. Bunlar tamir edilince yeni
hamlelere atılmak lazım. YÖK'ü arz ettim; Azerbaycan'ın en kötü durumdaki bizim
politikamızı elbette ki hatırlayabiliriz; daha başka noktalar var; girip
vaktinizi almak istemiyorum. Bu tasarıda da, öyle, birtakım tehlikeli olabilecek,
zararlı olabilecek noktalar yok mu; hemen hemen yok; ama, var olan da var, 5
inci madde. 5 inci maddede -Sayın Bakanıma da arz ettim- TİKA'nın, bu güzel,
faydalı teşekkülün çalışmasının nasıl yapılacağı, hangi unsurlara doğru kendini
yönlendireceği söyleniyor, çok güzel şeyler söyleniyor; ama, bir de millî
güvenlik siyaseti var. Yani, TİKA'nın, görevleri götürürken, millî güvenlik
siyasetine uygun olacak. Aman ne güzel değil mi, ilk bakışta; ama, beni teselli
eden bir nokta, Allah'tan küçük harflerle yazılmış; çünkü, hafızalarımız
meydanda; millî güvenlik siyaseti diye bundan kendilerini sorumlu addeden,
niyetleri muhakkak temiz; ama, yetenekleri herhalde pek de yeterli olmayan
kişiler, Türk Milletinin bir kısmını iç düşman ilan etmiş. Yaşadık bu günleri.
Şaki olmayan eşkıya olur mu?! Bagî olmayan; yani devlete silahla ayağa
kalkmamış kişiler, yakalanıp yakalanıp, iç düşman diye karakollara götürüldüğü
günleri, hafızası olan herkes hatırlıyor. Efendim, Fatih Camiinde, Hacı
Bayramda namazını kılmış, hacı efendi Ahmet Bey başındaki takkeyi unutmuş
dükkânına gidiyor; derhal yakalanmıştı... Bunları seyrettik. Bunlar olmaz!
Olmuş... Kişilerin zihniyetlerine, yeteneklerine millî güvenlik siyaseti
bırakılamaz. Sayın Bakan, tereddütler, bölünmeler, çatışmalar; yani,
en birlikte olmamız gereken, tam müttehit olmamız gereken hususlarda, niyetleri
iyi olsa da, yetenekleri kâfi olmayan kişiler, kendi vatandaşlarını iç düşman
ilan edip, bunun uzantısı ta oralara kadar gider. Karşısına öyle bir memur
çıkar ki "efendim, türbe yapıyorsunuz, türbe tamir ediyorsunuz..."
"Yahu, kardeşim, Ahmed Yesevî'nin türbesi, Alparslan'ın türbesi..."
"Hayır, türbe..." Türbe olursa, bir şey olur!.. Daha başka şeyler...
Bunlar takılır; yani, bazılarını, konjonktüre göre, bu faaliyetleri durdurma
noktasına dahi getirebilir. Orada şüpheler uyanabilir. Hepimiz yaşadık; gittik,
gördük. Dolayısıyla, ben, bunu, tasarının bu maddesi değişsin
diye söylemiyorum, değişmeyeceğini de biliyorum; çünkü, buradaki alışkanlığı
biliyorum; ne dersek diyelim, istediğimizi verelim, eller kalkar, böyle olur;
ama, hiç olmazsa bunları söylüyorum ki, yanlıştır. Bir ülkenin bu tip
siyasetlerini işte burası tayin eder, hükümet tayin eder. Kendini o an için
yetkili sayan... İki sene sonra emekli... Nitekim, bu bahsettiğim şahısların,
şurada, hepsi emekli; Türkiye'nin birkısım halkını iç düşman telakki edip bir
anahtar verenlerin... Dolayısıyla, Sayın Bakanım, nazarı dikkatinizi çekmek
istiyorum, tescil de ediyorum; bizim uygulamalarımız -diğer bütün esaslar
doğrudur, yerindedir- bu esaslara bağlanırsa, yarın, kimin ne söyleyeceği belli
olmayan sübjektif tahlillerle, bu tip kutsal sayabileceğimiz görevler
engellenebilir. İşte, bu çerçeve içerisinde, şüphesiz ki, olumlu bir
kanun tasarısı karşısındayız. İnşallah, daha da güzel adımlar atılacaktır; ama,
en güzel adım, ümit ederim ki, buranın, TİKA gibi fonksiyonel bir kuruluşun
büyütülüp, kendine mahsus bir bakanlık haline gelmesidir; çünkü, devlet
bakanlığına bağlı. Bilebildiğim kadarıyla, devlet bakanlıklarının geniş
teşkilatları, paraları, bütçeleri yok. Bir devlet bakanlığına bağlanıyor, başka
günde başka bir yere bağlı; çünkü, önceden başka bir yere bağlıydı;
Dışişlerine. Bu statüden kurtarılmalı. Almanya örneği güzel örnektir. Almanların bizim gibi,
böyle, Avrasya gibi koca bir bölgeye yayılmış bir kültürel çevreleri, bir
tarihî çevreleri, bir soydaş ve akraba çevreleri yoktur. Buna rağmen, işbirliği
ve yardım bakanlığı vardır. Dışişlerinde, elbette ki, diğer bakanlıklar gibi
uyumlu çalışır; ama, ayrı bir bakanlıktır; Afrika'dan, Hindistan'a, Türkiye'ye
kadar uzanmıştır. Bunun mutlaka bir bakanlık haline getirilmesi lazım. Konunun, yeni bir heyecan ve Türkiye'nin -önderliği
demeyeyim, bundan alınıyorlar- tecrübeleri getirilmeli. İşte, İstanbul'da zirve
toplandı. Bakın, zirvenin ilk ismi, rahmetli Turgut Bey ve Süleyman Bey
zamanında "Türk Cumhuriyetleri Zirvesi." Tamam, ne güzel... Hayır.
Orada olmaz, o heyecan, o bilgi, o tarih şuuru verilmeyince, arkasından da bu
olmuyor. Biz değil; başka yerde. Ya ne yapacağız; "Türkçe Konuşan
Ülkelerin Zirvesi." İsim değişti. Yani, bunu, diğerleri karşı olduğu için
falan değil; o ruhî birlik ve beraberlik, o müşterek heyecan yaratılamayınca,
bu sefer ayırım noktaları ortaya çıkar ve ayırımın en zayıf yerinde nasıl
birleşebiliriz; Türkçe konuşan... İsim vermek istemiyorum, bazı devletlere -hepsi bizim
kardeş ve soydaş devletlerimiz- bu "Türkçe Konuşan" da pek uygun
gelmiyor; şimdi, onlar ısrarla "Türkî Zeban Ülkeler..." Yani, Farsça.
Zeban, malum, konuşan manasında. Ama, o Türkçe kelime de oradan çıkıyor.
Azerbaycan Anayasasında yapılan tadilat gibi; resmî dili Türkçe... Hayır;
değiştirildi, resmî dili Azerbaycan... Biliyorsunuz bu olayları. Bir an için o heyecan, o şuur, o bilgi, o tarihsel
derinlik bırakıldığı zaman, Arap birliğinin getirdiği problemlerden daha fazla
problemleri getirmeye müheyya bir konjonktür içindeyiz. Dolayısıyla, ben
bakanlık olmalı derken, sadece kâğıt üzerinde ve teşkilatlar ve memurlar ve
bordrolu ve maaşlılar demek istemiyorum; bilgi, tarihî derinlik, millî ve
manevî müşterek değerler ve nihayet, heyecanla, bu coğrafya içerisinde,
Balkanlardan Kamçatka'ya uzanan coğrafya içerisinde bir kardeşlik ve barış
alanı düşünüyorum. Elbette ki, faaliyetlerde, daha atılımlar olabilir.
Bunlardan birisi hakikaten çok önemli -Sayın Bakanımızın, herhalde,
söyleyecekleri vardır- eğitim merkezinin kurulması... Bunların çoğunda iç
kaynak da gerekmiyor. Dışarıdan bu paralar bulunur. Dost ve kardeş ülkeler ve
kuruluşlar var. Onların finansmanıyla bu işler yürütülür; yeter ki, bu vizyonu
tekrar yakalayalım, tekrar bilgiyle bunun üzerine varalım. Tebrik ediyorum, kutluyorum ve başarılı çalışmalar
diliyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yalçıntaş. Anavatan Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili
Sayın Dedelek; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
Sayın Başkanım, Yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; Ekonomik, Kültürel,
Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı adıyla anılan -daha önceki kuruluşunda,
"TİKA" adı altında, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı- TİKA'nın kanun
tasarısıyla ilgili Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuza gelmiş bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi en derin
saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlarken, TİKA'nın ne olduğunu, TİKA'nın hangi ihtiyaca cevap vermek üzere
kurulduğunu anlatmak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi, Ortaasya, Kafkaslar ve
Balkanlarda ortaya çıkan yeni şart ve ihtiyaçların Türkiye'ye getirdiği yeni
görev ve sorumlulukları sürat ve etkinlikle yerine getirmek üzere, Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı, kısa adıyla, Türk İşbirliği ve
Kalkınma Ajansı (TİKA), 24 Ocak 1992'de Bakanlar Kurulu tarafından
kararlaştırılarak, 27.1.1992 tarih ve 21124 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca, Dışişleri
Bakanlığına bağlı, tüzelkişiliği haiz, bağımsız bütçeli bir kuruluş olarak
ihdas edilmiştir. TİKA'ya neden ihtiyaç vardı; onu sizlere arz etmeye
çalışacağım. 1991 yılı sonlarından itibaren peyderpey bağımsızlıklarına kavuşan
Ortaasya, Kafkasya, Karadeniz Bölgesi ve Balkanlardaki cumhuriyetler, yeni
dünya düzenine uyum sürecinde, acil nitelikte birçok uyum sorunuyla karşı
karşıya kalmışlardır. Uluslararası camianın ani sayılabilecek bir oluşumu, bir
nevi "bekle gör" tavrıyla değerlendirmesi nedeniyle, her türlü
yardımı, öncelikle, Türkiye'den beklemişlerdir. Özellikle Ortaasya ve Kafkasya
ülkeleriyle, mevcut tarihî, kültürel, etnik bağlarımız ve milletçe
benimsediğimiz inanç ve kararlılık, bu ülkelere yardımı, bizim için, tabiî ve
manevî bir sorumluluk haline getirmiştir. 1991 yılı sonundan itibaren, birçok kamu kurumunun yanı
sıra, bazı yarı resmî kuruluşlarımızca, mütevazı ölçüde de olsa, bölge
ülkelerine yardım yapılmaya başlanmıştır. Ancak, kısa süre sonra, bir yandan
yardım bekleyen dost ve kardeş ülkelerin hemen her alandaki acil ihtiyaçlarını
süratle karşılamak, öte yandan dağınık bir düzeyde yapıldığı izlenimini veren
yardımları belli bir koordinasyona tabi tutmak gereği ortaya çıkmıştır.
Böylelikle, ülkemizin, yardım alan ülke konumundan, yardım verebilen ülke
konumuna geçişinin somut bir göstergesi olan TİKA, kardeş ve komşu ülkelerin
ihtiyaçlarına cevap vermek ve Türk kuruluşların destek verme çabalarının
koordine edilmesi amacıyla ihdas edilmiştir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; TİKA'nın
faaliyetlerine bakacak olursak; bilgi aktarma, eğitim faaliyetleri, yani,
danışmanlık hizmetleri, yine, yayım faaliyetleri, bilgilendirme, iş dünyası,
üniversiteler ve diğer kuruluşlarla ilişkileri, fizibilite, master plan
çalışmalarını yapma, yaptırma işleri, konferans, seminer, toplantı düzenleme,
iş seyahatlerini -Türk dünyasıyla tanıştırmak üzere- koordine etme gibi bayağı
önemli görevleri vardır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; TİKA, dokuz yıllık
çalışma süresi içerisinde, sınırlı malî kaynaklara rağmen önemli projeleri
gerçekleştirmiş, dost ve kardeş cumhuriyetlerle yapıcı işbirliği ilişkilerinin
tesisinde etkin rol oynamıştır. Geçen dokuz yıl zarfında, bu ülkeler, ekonomik
kaynaklarını giderek devreye sokmaya başlamışlardır. Bu durumun doğal sonucu
olarak da, ihtiyaç ve tercihlerinin yönü ve hacmi değişmiştir. Ancak, bu
ülkeler tarafından rağbet gören teknik yardım projeleri, büyük malî kaynak
gerektiren altyapının yenilenmesi ve modern teknolojilerin yerleştirilmesine
yönelik projelerdir. Buna mukabil, yıllar itibariyle, TİKA'nın finans
kaynakları sabit olmayıp, dalgalanmalar göstermektedir. Dokuz yıllık çalışmalarıyla bu ülkelerde adı yerleşen
teşkilatın gelecekteki faaliyetleri konusunda, geçmiş başarılı deneyimler
ışığında önemli beklentiler ortaya çıkmıştır. Dış politikanın önemli bir
uygulama aracı haline gelen TİKA'nın, varlığını ve işlevini etkin bir şekilde
sürdürebilmesi, ancak yeterli imkânlarla takviye edilmesine bağlıdır. Yukarıda çizilen çerçevede faaliyetlerini yürüten TİKA,
başkanlık ve üç daire başkanlığı şeklinde teşkilatlandırılmıştır. Bunlar,
ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği daire başkanlığı; eğitim, kültür ve sosyal
işbirliği daire başkanlığı ve personel, idarî ve malî işler daire
başkanlığıdır. Ana hizmet birimleri, faaliyet alanı içerisindeki ülkelere ve bu
ülkelerde sürdürülen projelere göre organize edilmiştir. Başkanlıkta, hâlâ, 657 sayılı Yasaya tabi 46 devlet
memuru, 35 sözleşmeli ve istisna aktiyle çalışan 17 personel görev yapmaktadır.
Teşkilatın kuruluş yıllarında, Azerbaycan ve dört Ortaasya Türk cumhuriyetinde
ağırlıklı olarak götürülen hizmetler 130'un üzerinde personelle sağlanırken,
Başkanlık, bugün, daha geniş bir coğrafyaya hitap eder duruma gelmiştir; ancak,
personel sayısında, maalesef, azalma olmuştur; TİKA, 98 personelle daha geniş
coğrafyada görev yapmaya çalışmaktadır. Personel sayısındaki düşüşün en önemli
nedenlerinden birisi, yürürlükteki ücret rejiminin yetersizliği olmaktadır. Kuruluşundan bu yana Başkanlık personelinin parasal
imkânları mütevazı seviyelerde olmuştur. Buna ilaveten, 28 Mayıs 1999 tarihli
Cumhurbaşkanlığı onayıyla Başbakanlığa bağlanmasından sonra, daha önce
ödenmekte olan dışişleri tazminatının kesilmesi sonucunda, personelin parasal
kaybı yaklaşık olarak yüzde 30'dur. Bunları niçin anlatıyorum; TİKA gibi, Türk dünyasıyla
bağlarımızı güçlendirecek böyle önemli bir kuruluşun, maalesef, personelinden
tutun, maddî imkânlarına kadar, pek çok sayıda sıkıntıları vardır. Zaten, bu
tasarının buraya gelmesinin amacı da, gerçekten, bizim, bütün Meclis olarak,
Türk dünyasına karşı, onlarla bütünleşmenin bir aracı olacağına inandığımız
TİKA'nın güçlenmesi, kuvvetlenmesi ve daha fonksiyonel hale gelmesidir. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; son
yıllarda, bölgede, Türk cumhuriyetleri ve kardeş cumhuriyetler üzerinde rekabet
ortamı artmıştır. Başlangıçta bölgedeki gelişmeleri "bekle gör"
tavrıyla karşılayan uluslararası camianın bölgeye ilgisinin artmasıyla,
Türkiye, Ortaasya ve Kafkasya'da ve hatta Balkanlarda, diğer ülke ve örgütlerin
giderek artan rekabetiyle karşı karşıya kalmıştır. Diğer taraftan, çeşitli
resmî ziyaretler vesilesiyle bölgeye giden üst düzey siyasetçilerce verilen
vaat ve taahhütlerimizin zamanında yerine getirilememesi dolayısıyla, Türkiye,
bu ülkelerce, ister istemez, bir ilgi azalması şeklinde algılanma durumuyla
karşı karşıyadır. Teknik yardım faaliyetleri, genel olarak, sonuçları ve
başarısı kısa vadede ve bilinen maddî ölçülerle tanımlanabilecek nitelikte
faaliyetler değildir. Bu kapsamda, TİKA faaliyetleri içinde önemli bir yere
sahip olan eğitim programlarının etkilerinin değerlendirilmesi için zamana
ihtiyaç vardır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu kanun tasarısıyla
getirilen değişiklikleri de, size, kısaca, özet olarak arz etmek istiyorum. 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuş bulunan
TİKA Başkanlığı, yasal bir zeminde fonksiyonlarını sürdürecektir. 480 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle "Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik
İşbirliği Başkanlığı" adıyla kurulan; ancak, yıllar içinde TİKA (Türk
İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) olarak tanımlanan kuruluşun isminin Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, kısaltılmış olarak, yine, TİKA olarak
değişmektedir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, TİKA
Başkanlığını denetlemeleri sonucu hazırlanan 1998 ve 1999 yılları raporunun
Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT üst komisyonunda görüşülmesi sırasında takibe
alınması kararlaştırılan TİKA Başkanlığının, Başbakanlığa bağlanması hususunda
gerekli yasal düzenlemelerin yapılması temennisi gerçekleştirilmiş olacaktır. Başkanlığın gelişen iş hacmi karşısında yetersiz kalan
teşkilat yapısı, yeni kanunla güçlendirilmekte, TİKA Başkanına yardımcı olmak
üzere iki başkan yardımcısı ve hukuk müşavirliği kadroları ihdas edilmektedir.
Başkanlığın genel bütçe dışı kaynaklardan da faydalanması öngörülmekte, bazı
etkinliklerin sponsor sıfatıyla yapılmasını ve kamuoyunun desteğini sağlamak
üzere bağış imkânını geliştirmektedir. Teknik yardım uzmanı adı altında bir kariyer uzmanlığı ihdas
edilmektedir. En az dört yıllık üniversite mezunu ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda belirlenmiş olan şartları taşıyan ve yapılacak sınavlarda
başarılı olan personelin, kariyer uzmanlığına atanması düşünülmektedir.
Böylece, vasıflı ve kalıcı nitelikte personelin istihdamı hedeflenmektedir.
Verimliliğin artırılması amacıyla, TİKA personelinin özlük haklarının
iyileştirilmesi sağlanmaktadır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sizlere, kısaca,
TİKA'nın önemini arz etmeye, vurgulamaya çalıştım ve şunu özellikle ifadede
yarar görüyorum: Türkiye bağımsızlığını ilan eden, Türk cumhuriyetlerinin,
kardeş ve akraba cumhuriyetlerin kâbesi olmak durumundadır. Bunu, üzerine basa
basa söylüyorum. 21 inci Yüzyılın, dünya Türklüğünün yüzyılı olmasını
gerçekten istiyorsak, Türkiye Cumhuriyeti olarak, bu yüce davanın ciddiyeti ve
yüce davanın büyüklüğü içerisinde üzerimize düşen görevimizi eksiksiz yerine
getirmek zorundayız. (Alkışlar) Bu hedefe ulaşmak ve başta Türk dilinin
konuşulduğu ülkeler, yani, Türk cumhuriyetleri olmak üzere, Türkiye ile iç içe
bulunan akraba ve kardeş cumhuriyetlerle gerçek işbirliğini ve yardımlaşmayı
sağlamak amacıyla, TİKA'nın şu anda huzurumuzda olan bu yasasının, çok hayırlı
bir yasa olduğunu ifade etmek istiyorum. Geçen dönem, KİT Komisyonunda, özellikle TİKA'nın alt
komisyonunu oluşturdum ve alt komisyon başkanlığını deruhte ettim. Kendilerine
verilmiş bir sözümüz vardı. Şu anda bağlı bulundukları Bakanımız Sayın
Abdulhalûk Çay, gerçekten, bu işi heyecanıyla yapabilecek, bu işi çok iyi
bilen, çok değerli, mümtaz bir bakanımızdır. Ben, başta, bağlı olan kuruluşa ve kendisine bu konuda
başarılar diliyorum. Yüce Meclisimizin de, hemfikir olarak bu konuda desteğine
çok çok teşekkür ediyorum. Partim adına da, bu yasa tasarısına destek
vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (ANAP, DSP,
MHP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Dedelek. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Muğla
Milletvekili Sayın Metin Ergun. (MHP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Ergun. MHP GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Kısaca TİKA olarak bilinen Ekonomik, Kültürel, Eğitim
ve Teknik İşbirliği Başkanlığının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Kısa adı TİKA olan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı, Doğu Bloku ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılması
sonucunda Türkistan, Kafkasya, Karadeniz ve Balkanlarda ortaya çıkan yeni
bağımsız devletlerin kalkınma çabalarına yardım sağlamak, bu devletler ile
ülkemizin geçmişten gelen tarihî ve kültürel bağlarını, her alanda işbirliğini
geliştirerek daha da kuvvetlendirmek amacıyla 1992 yılı başında kurulmuş,
stratejik önem taşıyan bir kuruluştur. Avrupa Birliğine girme yolunda önemli uğraşlar
verdiğimiz bu kritik dönemde, Türkistan, Kafkasya ve Balkanlar coğrafyasının
önemi artık daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Bu coğrafyayla ilişkilerimizi
geliştirme yolundaki gayretler, maalesef, çeşitli imkânsızlıklar, ilgisizlik,
strateji noksanlığı ve bazen de strateji yanlışlığı yüzünden, yeterli sonuç
vermekten uzak kalmıştır. Muhterem milletvekilleri, hemen hemen her yüzyılın
başında ve sonunda, dünyanın siyasî haritası değişmekte ve yeniden
şekillenmektedir. 20 nci Yüzyılın son on yılında da, dünyamız, böyle bir sürece
girmiştir; sınırlar değişmiş ve yeniden şekillenmesi, henüz, tam manasıyla
bitmemiştir. Yaşanan fiilî sıkıntıların bazıları yer yer devam etmekte,
bazıları küllenmiş vaziyette, bazıları ise ortaya çıkmak için zamanını ve
zeminini beklemektedir. Bu olay, yüzyılın başında olduğu gibi yüzyılın sonunda
da, geniş manada Türk dünyası coğrafyasının içinde, dar manada da Türkiye'nin
stratejik coğrafyasında yaşanmaktadır. Bu, hem bir talihsizlik hem bir şans hem
bir felaket hem de bir fırsattır. Kim, hangi ülke, bu fırsatı nasıl
değerlendirirse, kendi geleceğini de o şekilde belirlemiş olacaktır.
Türkiyemizin ve Türk cumhuriyetlerinin, bu fırsatı en iyi şekilde
değerlendirmesini temenni ediyorum; fakat, ne yazık ki, bu süreç, henüz
tamamlanmamıştır. Toprağın hukuku meselesi, yer yer tartışmalı; bu yüzden
çatışmalar çıkmakta veya çıkma eğilimindedir. Aynı şekilde, etnik problemler
tehlike arz etmekte, çatışma zemini oluşturmaktadır. Yine, yeraltı ve yerüstü
zenginlikler, özellikle de enerji üzerindeki mücadeleler hızla sürmekte,
gelecek konusunda endişe yaratmaktadır. Muhterem milletvekilleri, kısacası, 90'lı yılların
başında, Türkiye'nin etrafında stratejik boşluk oluşmuştur. Bu boşluğu kendimiz
için stabil hale getirip stratejik hareket alanı oluşturamazsak, 21 inci
Yüzyılda umduğumuzu bulamayabiliriz. Onun için, hızla, kurumsallaşma problemini
çözüp, tanışıp görüşüp sarılma dönemini bitirip, çağımızın olmazsa olmaz olarak
kabul edilen sahalarında işbirliğimizi hızlandırmalıyız. Türkiye, geçen on yıl içerisinde oluşturduğu projelere
devamlılık kazandırmalıdır. Özellikle, öğrenci mübadelesi projesi hiç
aksatılmamalıdır. Bugün için önemi tam olarak anlaşılmayan ve biraz da pahalı
olan bu proje, ileride, Türkiye'nin ve Türk cumhuriyetlerinin kader birliği
oluşturmadaki en büyük şansı olacaktır. Yalnız, öğrencileri, mutlaka, sınav
sistemiyle almalıyız. Bizdeki üniversite seçme ve yerleştirme sınavına benzer
bir sınavı uygularsak, daha isabetli hareket etmiş oluruz. Yine, Türk cumhuriyetlerinde kurulmuş olan üniversite
ve liselerin, mutlaka, devam ettirilmesi şarttır. Muhterem milletvekilleri, kuruluş amacı, başta Türk
dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye'ye komşu ülkeler olmak üzere, gelişme
yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle ekonomik,
ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarında işbirliğini projeler ve
programlar aracılığıyla geliştirmek olan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı bu alanda büyük bir boşluğu doldurma gayesiyle kurulmuştur. TİKA'nın
kurulmasıyla Türkiye, başta Türk cumhuriyetleri olmak üzere, bahsettiğimiz
bölgelerdeki gelişmekte olan ülkelere yardım sağlayan bir ülke konumuna gelmiş;
bu da, ülkemizin, Asya'nın önemli bir bölümünü içine alan bu coğrafyada ciddî
bir güç olduğunu göstermesini sağlamıştır. Bugün, özellikle, Kafkasya ve
Türkistan Türk cumhuriyetleri, dünyanın en önemli ülkelerinin stratejik
planlarını uygulamaya koydukları ve birbirleriyle kıyasıya üstünlük mücadelesi
verdikleri bir saha haline gelmiştir. Burada mücadele veren hiçbir ülke,
Türkiye'nin sahip olduğu avantajlara sahip değildir. Ülkemiz, bu sahadaki
devlet ve topluluklar için en iyi model durumundadır. Bugün burada yasal düzenlemesini yaptığımız TİKA,
kurulduğu günden bugüne kadar yüzlerce proje oluşturarak Türk cumhuriyetleri ve
akraba topluluklarla işbirliği yapmıştır. TİKA'nın, projeleri ve programlar
aracılığıyla gerçekleştirdiği çalışmalarını, yardım ve işbirliği çalışmaları
şeklinde ayırmak mümkündür. Sosyal, malî, teknik ve eğitim şeklindeki bu
yardımlara ilaveten, TİKA, yardım amacı taşımayan, özellikle kültürel
ilişkilerin geliştirilmesini amaçlayan işbirliği projelerini de sürdürmektedir.
Özellikle, Hoca Ahmet Yesevi Türbesinin restorasyonuyla Orhun Anıtlarının
restorasyonu projesi çalışmalarından dolayı, TİKA yetkililerini ve ilgili Sayın
Bakanı tebrik ediyorum. Değerli arkadaşlar, ülkemizin bugün içinde bulunduğu
ekonomik koşulların zorluğunu hepimiz biliyoruz. Bu zorluklar, toplumun birçok
kesimini, devletin birçok kurumunu çeşitli fedakârlıklara zorlamıştır. Ancak,
bazı konular ve bazı kurumlar vardır
ki, buralarda yapılacak fedakârlıklar ve kısıtlamalar, bir milletin geleceğinde
çok olumsuz etkiler doğurabilir. TİKA da, gerek kuruluş amaçları ve gerekse
projeleriyle, böyle bir kurumdur. TİKA'nın, hedef aldığı coğrafyada başarılı olması,
bizim için hem bir millî güvenlik meselesi hem tarihî bir sorumluluk hem de Ulu
Önder Atatürk'ün en büyük rüyasıdır. Bu rüyayı gerçekleştirmek için, TİKA'nın
işlevinin artırılması, iktisadî yapısının güçlendirilmesi, çalışma sisteminin
daha planlı hale getirilmesi ve faaliyetlerinin, devletin ve toplumun tüm
kesimlerince desteklenmesi şarttır. Yüce Meclise sunulan kanun tasarısıyla, TİKA
Başkanlığının yasal bir zeminde fonksiyonlarını sürdürmesi sağlanacaktır. 1992 tarihli ve 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı adıyla Dışişleri
Bakanlığına bağlı olarak kurulan bu kuruluş, projelendirme ve projelerin
uygulanması görevi sırasında birden fazla kamu, özel ve uluslararası kuruluşun
işbirliği ve koordinasyonunu sağlamak zorunda olacağından, bu kanunla,
Başbakanlığa bağlı bir başkanlık şeklinde düzenlenmiştir. Yine, yaptığı
faaliyetleri daha iyi tarif ettiği ve esasen, kamuoyunda bilinen ismi dikkate
alınarak, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığının adı Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı olarak düzenlenmiş ve 480 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin adı değiştirilmiştir. Bu kanun hükmünde kararnameyle hedeflenen amaç
doğrultusunda, TİKA'nın kuruluş hedeflerinde de belirtildiği gibi, Türk
cumhuriyetleri başta olmak üzere, akraba toplulukları ve komşularımızın
kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle, ticarî, teknik, sosyal, kültürel
ve eğitim alanlarındaki işbirliğiyle ilgili işlemleri yürütmek üzere bir uzman
birim oluşturulmaktadır. Bu birimin, Başbakanlığın bağlı kuruluşu niteliğinde
bir başkanlık olarak teşkilatlanması, faaliyet alanının çok yönlü olması
nedeniyle, gerekli görülmektedir. Hepimiz için büyük önem taşıdığına inandığım ve millî
bir görev ifa eden TİKA'nın çalışma şartlarını düzenleyen değişiklikler
hususunda Parlamentomuzun siz değerli üyelerinin gerekli hassasiyeti
göstereceğine inanıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP, ANAP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ergun. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Ayvaz Gökdemir. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Gökdemir. DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına
saygıyla selamlıyorum. 1990'da Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra teşekkül
eden yeni dünya manzarası içerisinde, bütün dünya, muhteşem Türk gerçeğinin
farkına vardı. Gerçekten de, Balkanlar'dan, Adriyatik'ten Çin'e kadar olan
sahada, Bağımsız Devletler, muhtelif statülerde topluluklar olarak bir Türk
dünyası kuşağı, Türk kültür kuşağı herkes tarafından görülür hale geldi. Bu
gerçek, esasen vardı; ama, komünist sistem tarafından bastırılmıştı,
boğulmuştu, görülmez hale getirilmişti. Bu manzara içinde, şerefli bayrağımızın
yanında, beş yeni kardeş cumhuriyetin bağımsız bayrağını gördük. Bunun dışında,
Urallar'da, Kafkaslar'da, Sibirya'da, Balkanlar'da gözü, gönlü Türkiye'ye dönük
insanlar gördük. Gelmeler, gitmeler oldu ve asla küçümsenmemesi gereken, bin
yılın hasretiyle bir kucaklaşma oldu. Başka türlü olabilir miydi? Bu
kucaklaşmayı hafife alan ifadeleri Metin Beye yakıştıramadım; çünkü, o, bu
hasreti, kalbinin derinliklerinde şuurla idrak eden insanlardan birisiydi.
Kucaklaştık, bin yılın hasretiyle kucaklaştık, heyecanla kucaklaştık; ama, iş,
heyecanda kalmadı. İlişkiler, asla, bir ahbap çavuş ilişkisi halinde kalmadı,
ferdî ilişkiler halinde kalmadı; muhtelif taleplerle karşılaştık. Bu talepler,
mütevazı bir teksir makinesinden, bir fotokopi makinesinden, bir radyo
istasyonu kurulmasından kredi ihtiyaçlarına kadar muhtelif ihtiyaçlardı.
Türkiye, bu bağımsız kardeş cumhuriyetlerin hepsini ilk tanıyan devlettir, tek
saniye kaybetmeden ilk tanıyan devlettir. Herhangi birisinde ikinci olsaydık,
bizim için utanç verici olurdu. Bize yönelen taleplerin hepsini, gücümüz,
kudretimiz nispetinde karşılamaya çalıştık. Bunların muhabere sistemlerini
kurduk; çünkü, bırakın halkını, devlet adamlarının, dünyanın herhangi bir
yeriyle muhabere etme imkânları yoktu. Kardeşlerimize ilk kredileri,
Türkiye'nin kudreti nispetinde, biz verdik. 10 000 öğrenciyi meccanen
Türkiye'de okutma kararı, ekonomisi bizden daha güçlü birçok devletin göze
alamayacağı stratejik bir karardır. Bu karar, Sayın Yalçıntaş'ın da işaret
ettiği gibi, birinci derecede ve ağırlıkla Sayın Demirel'in kararıdır ve son
derece stratejik, doğru bir karardır. O heyecan içerisinde, bugün de devam
ettirilmesini hepimizin temenni ettiği bu karar alınabilmiştir. Alfabe
meselesinden, matbaa meselesinden, bu devletlerin dünyaya açılmasından,
aklınıza gelebilecek her türlü ihtiyaçlarında Türkiye yardımcı olmuştur. Bütün
diplomatik misyonlarımız, kardeşlerimizi dünya zeminlerine taşımak için
gayretli olmuş ve ellerinden geleni yapmışlardır. TİKA, bu ihtiyacın kuruluşudur. Onun için de, 1992'de
TİKA kuruldu; Hariciye Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak kuruldu
ve öyle devam edegeldi; son zamanlarda, bir Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle
Başbakanlığa bağlandı. Elbette, bütün dünya devletlerinin dünyayla
münasebetlerini dışişleri teşkilatı yürüttüğü gibi, bizim devletimizin bütün
dünya ve kardeş devletlerle münasebetlerini de bizim Dışişleri Bakanlığımız
yürütür; ama, TİKA'ya yüklenen fonksiyon, bizim bu kardeş ve akraba
topluluklarla karşı karşıya kaldığımız zaman ortaya çıkan meseleler, klasik
hariciye fonksiyonlarını çok aşan meselelerdir, o kitapta yeri olmayan
meselelerdir. TİKA'nın, gerçekleştirilen projeler olarak sunduğu -ve hepsi
1997'den önce gerçekleştirilmiş- projelere baktığınız zaman, bunların, klasik
hariciye fonksiyonlarında yeri olmadığı görülecektir. Bilahara, Türkiye, bu konunun koordinasyonu için, dost,
kardeş, akraba topluluklarla münasebetlerin koordinasyonu için bir bakan tahsis
etti. Hasbelkader, o görevi ben üstlendim ve o günden bugüne kadar da devam
edegelmektedir. Burada, Dışişlerimizle herhangi bir servis rekabeti asla bahis
konusu değildir; herkes, birbirini tamamlayacak şekilde, kendi görevini
yapacaktır. Nitekim, bizim görevde olduğumu zamanlarda da asla böyle bir
rekabet olmadı. Değerli arkadaşlar, o devirde, pek de beğenilmeyen,
küçümsenmeye çalışılan Türk kurultayları yapıldı; Türkiye'nin dirayetiyle,
ısrarıyla, organizasyonuyla Türk zirveleri gerçekleştirilir oldu. Bütün bu
münasebetlerde, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Sayın Demirel'in rolü birinci
derecededir. Kendisi, başka ne türlü itirazınız olursa olsun, kabul etmek lazımdır
ki, bir tarih şahidi olarak ifade ediyorum ki, bu münasebetlerin orkestra
şefiydi. Kardeş cumhuriyetlerle münasebetlerde, onların devlet başkanlarının,
devlet adamlarının ağırlanmasında, asla, klasik teşrifat kaidelerine, protokole
bağlı kalmadık; ne zaman geldilerse, gittik havaalanında karşıladık, ne zaman,
hangi saatte gittilerse, havaalanından gönderdik ve sözsüz, kendiliğinden, bu
işi gönüllü olarak yaptık. Sayın Demirel "bunu hep yapalım kardeşim"
dedi; lüzumluydu bu. Kurumsal ilişki... Elbette kurumsal ilişki; ama, kardeş
devletlerin yapısı bellidir. Henüz kurumlaşma aşamasındadırlar; çok büyük bir
dönüşümü, âdeta A'dan Z'ye bir dönüşümü gerçekleştirmek durumundadırlar. İlk
defa bağımsız olarak dünyayla münasebete geçmektedirler. Kolektivist, merkezî
planlamacı ve dışa bağlı -kendi merkezî planlamasına da değil, Moskova'ya
bağlı- uydu bir ekonomik düzenden bağımsız bir devletin, bağımsız, servet
rekabete dayalı ekonomisine geçmeye çalışıyorlar, bunun kurumlarını oluşturmaya
çalışıyorlar. Biz, çok farklı bir yerden geldiğimiz halde, henüz,
sıkıntılarımız var, bu sıkıntıları yaşıyoruz. Dolayısıyla, bu birebir
ilişkileri, bu kardeşlik ilişkilerini asla küçümsememeli ve kimsenin hakkını
yememelisiniz. 10 000 öğrenci gelmesi kötü mü?! Kardeşlerimizin
muhabere sistemlerinin kurulması kötü mü?! Müşterek Türk dili ve Türk edebiyatı
tarihi yazılıp okutulması projesi kötü mü?! Daha doğrusu, TİKA'nın kendi
belgelerinde sıraladığı, TİKA şunları yaptı diye ortaya koyduğu ve hepsi
1996'ya kadar gerçekleştirilmiş olan bu projeler kötü mü?! Öyleyse, bunlar
iyiyse, bunları yapanlar hakkında da küçümseyici, hafife alıcı ifadeler
kullanmamalıyız. Bu meseleye heyecanla sahip çıkan ve son seyahatini
Türkistan'a yapıp gelen Sayın Özal'ı rahmetle anmalıyız. "21 inci Asır
Türk asrı olacaktır" dediği zaman, oralardan topladığı heyecanı ifade
ediyordu. Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla Sayın Demirel'in
rolünü ifade ettim. Başbakan sıfatıyla Sayın Çiller'in, çok müspet katkıları,
rolleri olmuştur. ALİ GEBEŞ (Konya) - Başbuğu unutma, Başbuğu unutma. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Daha önce, bağımsızlıktan
önce, Yıldırım Beyin Başbakanlığı zamanında, Kültür Bakanı sıfatıyla Sayın
Namık Kemal Zeybek, ilk giden Türk devlet adamıdır. Sayın Zeybek'i ve Müsteşarı
Sayın Acar Okan'ı saygıyla anmak istiyorum. Dışişleri Bakanı sıfatıyla Sayın
Hikmet Çetin'in fevkalade müspet rolleri ve katkıları olmuştur. Dışişleri
müsteşarlarımız Sayın Özdem Sanberk'in, Onur Öymen'in çok olumlu katkıları
olmuştur. Ben, kendimi, bu kafilenin en sonuna koyuyorum ve en sondaki yerinin
de kâfi şeref olduğu düşüncesindeyim. Biz, buraya kalbimizi koyduk ve bu kalp koymanın da bir
fonksiyon olduğunu gördük. Bizim kalbimiz çekildikten sonra meydana gelen
boşluk... Yaptıklarımızı, asla beğenmemiştik, kâfi görmemiştik; ama, onun da
bir şey olduğunu, bilahara, gelişen dönemler içinde gördük. Şimdi, Sayın Başbakanımız, Tagor'un Hindistan'ına alaka
duydular; fakat, maalesef, Hacei Türkistan Ahmet Yesevi'nin Türkistanına aynı
alakayı göstermediler. Tersi olması beklenirdi; hem Türkiye çok mutlu olurdu
hem Türk cumhuriyetleri çok mutlu olurdu. Sayın Yılmaz'ın, belki de, maksadını aşan ve tevali
edip gelen bir menfi rolüne, inanılmaz bir menfi tavrına, burada işaret etmeden
geçmek mümkün değildir. Sayın Yılmaz, 28 Şubat süreci sonrasındaki Başbakanlığı
sırasında bizi itham etmek için -doğrudan hedefi o idi- Başbakanlık Teftiş
Kuruluna bir rapor hazırlattı, bizim için bir şey çıkaramadı; ama, anlaşılmaz,
çılgınlık denilecek bir davranışla, kardeş cumhuriyetlerden ikisinin
cumhurbaşkanını, dünya önünde, televizyonda, resmen yolsuzlukla, hırsızlıkla
itham etti. Şimdi, yine içeride münakaşa etmemiz gereken, hangi üslupta olursa
olsun kendi aramızda kalması gereken bir münakaşada, hâlâ "ağaçtaki elma,
yok sepetteki elma" diyerek Türkmenbaşı'yla münakaşa etmektedir. Dışişleri
Bakanlığı yapmış, döne döne Başbakanlık yapmış, halen Başbakan Yardımcılığı
sorumluluğunda bir devlet adamımız için, bu, sadece telaştan doğmuş bir
yanlıştır diye düşünüyorum ve bu yanlış asla devam etmemelidir. Kurumsal
ilişki, şahsî ilişki; bu bazda, bu meseleyi de göz önüne alarak
değerlendirdiğiniz zaman, bunun sadece şahsî bir küskünlüğe, dargınlığa değil,
münasebetlerin, neredeyse toptan yıkılmasına varacak zararlı bir davranış
olduğunu bir kere daha belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, TİKA, bizim kurduğumuz, kanun
hükmünde kararnamelerle bugüne kadar gelmiş bir teşkilattır; sevk edilen tasarı
da, kanun hükmünde kararnamelerle devam tasarısıdır. Buna, değerli Dışişleri
Komisyonumuz ve değerli Plan ve Bütçe Komisyonumuz çok önemli katkılar sağlamış
ve doğru bir proje getirmişlerdir, doğru bir tasarı haline getirmişlerdir.
TİKA, kanunla kurulan bir kuruluş olmalıdır; TİKA, Başbakanlığa bağlı
olmalıdır. Mademki, Türkiye bu meseleye bir bakan tahsis edecek kadar ehemmiyet
vermektedir, o bakanın elinin altında da bir teşkilat olmalıdır, ne kadar
mütevazı olursa olsun bir bütçe olmalıdır. TİKA, büyük Türkiye'nin teşkilatıdır, büyük ufuklara
yönelen Türkiye'nin bir teşkilatıdır. Bizim zamanımızda, bizim sorumluluk
taşıdığımız zamanda, Mostar Köprüsünden Orhun Abidelerine kadar, tarihî
hatıralarını ve bütün kardeşlerini, dost ve akraba topluluklarını hem manen hem
fiilen kucaklamış bir büyük Türkiye vardı. O büyük Türkiye, dirayetsiz
idareciler elinde, maalesef, bugün öldü. (DYP sıralarından alkışlar) O büyük
Türkiye'de biraz mübalağa yok muydu, biraz yanlış yok muydu? Yanlışı doğrusuna
denk geliyordu doğrusu. Büyük Türkiye hepimizin gönlünü dolduruyordu ve kimse
de bu komik diyemiyordu; çünkü, tarihî bir gerçekti, sosyal bir gerçekti, fiilî
bir gerçekti. Şimdi, basında, medyada, ıstırap içinde, müstemleke,
manda gibi tartışmaların yapıldığını görüyoruz ve şimdiki Türkiye'nin durumuyla
baktığınız zaman TİKA, kel başa şimşir taraktan daha komik görünüyor; doğrudur.
Bugünkü Türkiye'nin haline baktığınız zaman, gözünü Washington'a dikmiş, 11
milyar mı gelecek 15 milyar mı gelecek diye bir kurtarıcı tek adamın gözlerinin
içine bakan Türkiye'de, bu TİKA, kel başa şimşir taraktan daha komiktir; ama,
büyük Türkiye yerinde duruyor; dirayetli, millî, milliyetçi idarecilerin
elinde, bu Türkiye, dev gibi ayağa kalkacaktır. TİKA, o Türkiye'ye lazımdır. Dün, zevkini tattığımız, yarın, gene, inşallah, daha
dirayetli olarak ayakta göreceğimiz Türkiye'nin teşkilatıdır TİKA ve
kurulmalıdır, gelen ölçüleriyle kurulmalıdır; ama, bu kanunun ekindeki kadro
cetvellerinin fiilen icra edilip edilmeyeceğinin talimatını, bugün, Türkiye,
Washington'dan bekleyecek mi beklemeyecek mi, Sayın Derviş'e soracak mı
sormayacak mı; bu da bizim için merak konusudur. Kanun karşısındaki tavrımız olumludur ve Türkiye'nin
de, Türk dünyasının da bu ilişkilerdeki geleceği, önümüzdeki 2020, 2025
yıllarından itibaren, bambaşka bir renk alacaktır. Elbette, bugün, yer yer -koyunun melediğini kuzu
melemiyor aziz hocam- arızalar vardır; ama, esaret nedir, Türkiye Türk'ü bunu
bilmez. Yüz sene, yüzelli sene esarette kalacaksın, yabancı idaresinde
kalacaksın, seksen sene komünizm gibi çok radikal, zalim, maneviyatsız bir
rejimin baskısı altında ezileceksin, sonra "hadi hür oldun" dedikleri
anda, bir hür adam davranışı göstereceksin; bu mümkün değildir. Bunun için
sabırlı olmamız gerekiyor. Kardeş cumhuriyetlerin hür bayrağı altında gözünü
açan, dünyaya gelen, o hür bayrak altında tahsile başlayan, yabancı buyruğu
görmemiş "burası benim memleketim, burasını ben yönetirim" diye
büyümüş nesiller -ki, onların eğitimine Türkiye de katkıda bulundu- onlar, orta
yaşa geldiği zaman, bu defa Ortaasya'dan bize doğru, bugün gördüğümüzden çok
daha müthiş bir heyecan dalgası gelecektir. Neden; bilmiyorlar...
Bilmiyorlar... Bildikleri zaman, şuurları geliştiği zaman, her bağımsız ülke,
her bağımsız millet kendi kimliğini sorgulayacak, köklerini bulacak, şuuru
yerine oturacak ve o zaman işte, Türk dünyasının manzarası daha bir başka
olacaktır. Her dönemde, bugün ve yarın, Adriyatik'ten Çin'e kadar
varlığını ilim adamlarının bildiği, bugün siyaset dünyasının da bildiği bu
varlık, bir husumet kuşağı olmayacaktır; bir dostluk kuşağı olacaktır, bir
barış kuşağı olacaktır. Elbette, Urallardan, Sibiryadan, Altaylardan,
Kafkaslardan ve Balkanlardan yönelen bu dost gönüller için Türkiye bir
kalpgâhtır. Bu dünyanın kalbi Türkiye'dir; ama, Türkiye, bunlara asla patronluk
taslamamıştır, taslamayacaktır. Türkiye, bir ağabey devlet olmayacaktır. Onlar,
ağabeyden yeteri kadar bıkmış vaziyettedirler. Bütün dünyayla münasebetlerimiz
hangi ölçülerle yürüyorsa, bu kardeş devletlerle de öyle yürüyecekti;, artısı,
kardeşlik olacaktır, gönül sıcaklığı olacaktır. Bu münasebetler, zannetmeyin
ki, sadece bir heyecan münasebetidir, sadece Turancı olanları heyecanlandıran
bir münasebettir. Hayır, bu münasebetler, devletlerarası münasebette hangi
unsurlar varsa, iktisadî menfaatlar dahil, o türden münasebetlerdir -oralarda
aldığımız taahhüt hizmetlerinin, yaptığımız ticaretin rakamlarını TİKA'dan
aldığınız zaman bunu göreceksiniz- eşit, içişlerine karışmama esasını getiren, ama, gönül birliğine dayanan kardeşçe
münasebetlerdir. Hiçbir devletin başkanı veya birkısım devletlerin başkanı,
başka devletin başkanına "ağabey" diye hitap etmez "ağa"
diye hitap etmez; ama, bu cumhuriyetlerin başkanları, samimiyetle,
gönüllerinden gelerek resmî konuşmalarında Süleyman Beye "ağa" diye
hitap etmişlerdir, sonra ağabey demesini öğrenmiş "ağabey" diye de
hitap etmişlerdir. Efendim, son kurultayda Rusca konuşulmuş... Başka bir
imkân var mıydı?! Aradaki zaman farkına bakın; bu kadar zaman farkından sonra,
bir araya gelmeye şükretmeliyiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Son cümlelerim için müsaade
eder misiniz? BAŞKAN - Buyurun. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Ben, birçok hususta, değerli
arkadaşlarımda da gördüğüm bazı tedirginlikleri ifade ettiğim zaman, Sayın
Demirel, bana "şu Dolmabahçe Sarayının balkonundan çekilen beşli fotoğraf
var ya, o her şeye kâfidir, ondan gerisine sabretmeniz lazım" demişti.
Sabreden, selamete erer. Türkiye'nin ve Türklüğün büyük geleceğini ve Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökdemir. Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili
Sayın Suat Çağlayan. Buyurun Sayın Çağlayan. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA B. SUAT ÇAĞLAYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının
teşkilat ve görevleri hakkındaki yasal düzenleme için söz aldım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 1990'dan sonra dünyada birçok şey değişmeye başladı.
Özellikle Avrupa'da ve Asya'da bu değişim çok hızlı oldu, çok hızlı gelişmeler
ortaya çıktı. Sovyetler Birliğinin dağılması ve soğuk savaşın sona ermesiyle
Avrupa âdeta doğusuna kavuştu. Batı Avrupa ülkeleri hem ekonomilerini
güçlendirmek hem kendi savunmalarını kurmak ve hem de Batı değerlerini
yaygınlaştırmak için, bir birlik içinde buluşmaya başladılar. Bu kurdukları
Avrupa Birliğinin içine, Doğu Avrupa'nın eski Sovyet cumhuriyetlerini de almaya
başladılar ve dünyanın güç merkezini Avrupa'ya taşımak gibi çok iddialı bir
yola çıktılar. Eski Sovyetlerden bağımsızlığına kavuşan Asya cumhuriyetleri,
Doğu Avrupa'dakiler kadar şanslı olamadılar tabiî, coğrafyaları gereği. Türk kökenli bu cumhuriyetler, bazı alanlardaki güçlü
altyapılarına karşın, çok güçsüz ekonomileri nedeniyle sıkıntılı bir geçiş
dönemine girdiler. İşte bu aşamada, bu cumhuriyetlerle karşılıklı
ilişkilerimizde bazı yanlışlıklar yapıldı -hepimiz biliyoruz bu yanlışlıkları-
ve bazı gerçekçi olmayan değerlendirmeler sonucu, ilk yıllar, ne biz ne de
onlar, birbirimizden beklediğimizi bulabildik. Şimdi aradan on yıl geçti;
artık, gerçekçi değerlendirmeler yapılmaktadır bu on yılın sonrasında. Sayın milletvekilleri, halkların kökenlerinin aynı
olması, ülkeler arasında sıcak ilişkilerin kurulmasında elbette ki önemli bir
faktördür; ama, bu sıcak duyguların işbirliğine yansıması için, temel öğenin,
karşılıklı çıkar olduğu gerçeği hiç unutulmamalıydı. TİKA çerçevesinde ilişki kurulmakta olan Türk kökenli
cumhuriyetler büyük doğal kaynaklara sahiptirler. Bu kaynaklar nedeniyle,
Ortaasya, yarının ilgi alanı olacaktır doğal olarak. Türkiye, hem bu Türk kökenli
cumhuriyetlerin beklentilerine yanıt verebilecek ve hem de Ortaasya'nın
potansiyelini zengin Batı'ya sunabilecek bir coğrafyaya sahiptir. En doğudaki
batı ülkesi olan ülkemiz, batının doğu terminali özelliğini kullanma şansını
kullanabilecektir yarın. Sayın milletvekilleri, uluslararası ilişkilerde
duygusal boyutun sınırlı olduğu ya da olmadığı anlatılır politik bilimlerde.
Biz, çok köklü devlet ve yönetim deneyimimize karşın, geçmişte bazı
ilişkilerimizde âdeta bu gerçeği unuttuk; ama, şimdi, ayakları yere değen,
devlet etiğine özen gösteren bir dışpolitika uygulamaktayız. Yeniden yapılanma ve global sisteme entegrasyon süreci
içinde bu kardeş devletlerle bilgi ve deneyimlerimizi paylaşmakta TİKA'nın
önemli bir rol oynayacağına inanıyoruz. 24.1.1992 tarihli ve 480 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle, Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulmuş olan Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı, bu tasarıyla, TİKA adıyla
Başbakanlığa, yani Devlet Bakanlığına bağlanıyor. Dış politikamızın çok duyarlı dengeler içinde
sürdürüldüğünü hepimiz çok iyi biliyoruz. Dışişleri Bakanlığımız, uzun dönemli
dışpolitika planları yanı sıra, dış politikada bazen günlük olaylara göre çok
hızlı değişiklikler yapabilmektedir. Bulunduğumuz coğrafya ve bu coğrafyada özellikle Güney
Asya ve Doğu Asya'nın geleceği bazı sıkıntılar taşımaktadır; politik bilimciler
bunu böyle yorumlamaktadır. Deniliyor ki: "Geleceğin sıcak bölgesi, Doğu
Asya, özellikle Güneydoğu Asya olacaktır" Bu coğrafyada, hele batı ile
doğu arasında bir köprü oluşturan, hele Asya'da böylesine bağlantıları olabilen
bir ülkenin hata yapma şansı yoktur. TİKA, Türk dış politikasını çizen ve uygulayan
Dışişleri Bakanlığından alınmış ve Devlet Bakanlığına bağlanmıştır. TİKA'nın
bağlandığı Devlet Bakanlığı başta olmak üzere, TİKA'nın eylem planında rol
alacak olan değerli yöneticilerimizin bu politik birikime sahip olduklarını
tahmin ediyorum. TİKA'nın her tür faaliyetinin Dışişleri Bakanlığımızca
eşgüdüm içinde olmasının, ülkemiz çıkarları açısından yararlı olacağına
inanarak, DSP Grubu adına tüm faaliyetlerinde TİKA'ya başarılar diliyor ve
saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çağlayan. Şahsı adına, Sayın Aslan Polat; buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 639 sıra sayılı Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği
Başkanlığı kurulması hakkındaki kanun tasarısının tümü üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. 20.11.2000 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulan kanun tasarısının genel gerekçesine baktığımız zaman, genel gerekçede
"eski Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra egemenliklerini ve
bağımsızlıklarını kazanarak uluslararası siyaset sahnesine çıkan Türk
cumhuriyetleri, Türkiye üzerinden dünyaya açılmak arzusunda ve çeşitli
alanlarda, çok yönlü olarak, ülkemizden yardım ve destek beklentisi
içindedirler" denilip, devam etmektedir. Bu genel gerekçe, 27.1.1992 tarihinde, o zamanki
Başbakan Süleyman Demirel tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,
Anayasanın 91 inci maddesine göre gönderilen kanun hükmünde kararnamenin genel
gerekçesinin satır satır aynısıdır; yani, aradan sekiz yıl geçmiş, dünyada tüm
dengeler altüst olmuş; fakat, 57 nci hükümet, sanki dünya dengelerinde hiçbir
değişim olmamış gibi, sekiz yıl önceki hükümetin Meclise sunduğu genel
gerekçeyi, nokta ve virgülüne dokunmadan Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunmuştur. İşte, alışılmış adıyla TİKA'nın neden istenilen
performansı gösteremediğini soracak olursak, cevabı da buradan aramalıyız.
Bugünkü dünyadaki gelişmelerden habersiz ve durağan bir hükümete bağlı bir
başkanlıktan daha fazla bir aktivite beklemek de, doğrusu hayal olurdu. 1991 yılında politik bağımsızlıklarını ilan eden
Ortaasya Türk cumhuriyetleri, Sovyetler Birliğinde yetmiş yıldır uygulanan
merkezî planlama döneminde, özellikle Sovyetler Birliğiyle yoğun ilişkilere
dayanan kesin bir bölgesel üretim kapasitesine dayalı bir model üzerinde
gelişmişlerdir. Merkezî planlama dönemi boyunca endüstrileşmeye verilen önem,
mal üretiminde önemli ölçüde uzlaşmaya ve bölgelerarası yoğun mal değişimi
esasına dayanmıştır. Onun içindir ki, Ortaasya cumhuriyetleri, gerek birbirleriyle gerekse Rusya'yla ticarî
yönden bağımlı hale gelmişlerdir. Yalnız, yine de eski Sovyet cumhuriyetleri
arasındaki ekonomik ilişkilere bakıldığında, endüstri ürünlerinde Ortaasya cumhuriyetlerinin
ticarî açıkları olduğu; hatta, toplam tarım ihracatından kazandıklarının,
endüstri ithalatlarını finanse etmeye yetmediği de görülmektedir. Ortaasya Türk cumhuriyetlerinde gelişmişlik de önemli
ölçüde farklıdır. Bu ülkeler arasında Kazakistan'ın, yüzde 60 kentleşme oranı,
radyo, TV, telefon hattı ve fert başına yıllık enerji kullanımı olarak, diğer
Türk cumhuriyetlerinden daha gelişmiş olduğu görülmektedir. Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının
ardından, ticarî ve ekonomik ilişkilerin yasal çerçevesini oluşturan ticaret ve
ekonomik işbirliği anlaşmaları, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması
anlaşmaları ve çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları imzalanmıştır. Bunlar neticesinde, Kazakistan, Türkmenistan,
Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan ile yapılan toplam ticaret hacmimiz, 1992
yılında 275 milyon dolar iken, 1998 yılında 1 milyar 281 milyon dolar olmuştur.
İhracatımız ise 186 milyon dolardan 832 milyon dolara çıkmış, ithalatımız da 89
milyon dolardan 449 milyon dolara ulaşmıştır. 1998 yılı itibariyle Türk cumhuriyetlerine olan
ihracatımız toplam ihracatımızın yüzde 3,09'unu teşkil ederken, ithalatımız,
tüm ithalatımızın içerisinde ancak yüzde 0,98 mertebesinde kalmıştır. Netice olarak, TİKA'nın bir başarısı veya
başarısızlığından bahsetmek gerekirse, bu göstergeler bize ışık tutabilir.
Enerji deposu 5 Türk cumhuriyetine yaptığımız ihracatımız yüzde 3 seviyesinde
kalırken, ithalatımız yüzde 1 bile olamamaktadır, maalesef, gelinen netice işte
budur. Türk cumhuriyetleriyle ticarî ilişkilerimiz mal
grupları bazında incelendiğinde, Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas
Komisyonu raporlarında da belirtildiği üzere, bu ülkelere ihracatımız, genel
olarak gıda sanayi ürünleri, dokumacılık, kimya ve makine sanayi ürünlerine
dayanmakta, ithalatımızda ise pamuk, demir-çelik önemli yer tutmaktadır. Türk cumhuriyetleriyle ticarî alanda önemli gelişmeler
olmasına rağmen, finansman temininde yaşanan zorluklar nedeniyle, sınaî
işbirliğinde aynı ölçüde dahi başarı yakalanamamıştır. Yine DPT raporlarına göre, yaşanan tüm finansman
zorluklarına rağmen, özel sektör firmalarımız tarafından, bu ülkelere, başta
tekstil olmak üzere, otomotiv, gıda gibi sektörlere, müteahhitlik hizmetleri
hariç olmak üzere, gerçekleştirilen doğrudan sermaye transferleri toplamının 2
milyar dolar düzeyine ulaştığı tahmin edilmektedir. İkili ilişkiler içerisinde en önemli sektör konumundaki
müteahhitlik sektörümüzün bugüne kadar almış olduğu 328 proje kapsamında 7,2
milyar dolarlık bir iş hacmine ulaştığını belirten DPT, aynı başarının
müşavirlik hizmetlerinde gösterilmediğini de önemle işaret etmektedir. Yine, TİKA'nın (Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı)
yayınlarında da belirtildiği üzere, Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından,
bu toprakları terk eden Rus ve Türk asıllı bilim adamlarının sayısı 15 000'i
aşmıştır ve bunların büyük çoğunluğu ABD'ye gitmiştir. Bu bilim adamları,
YÖK-TÜBİTAK işbirliğiyle Türkiye'ye davet edilmekte olup, üniversitelerimize,
fizik ve fizik mühendisliği, matematik ve tıp alanlarında birtakım ilim
adamlarının gelmesi de sağlanmıştır. Yalnız, aynı millet, farklı devletler
olarak nitelendirdiğimiz Türk cumhuriyetlerindeki yetişmiş bilim adamlarının
ekseriyetle Türkiye değil de ABD'ye gitmesi üzerinde düşünüp, bunları,
çoğunlukla ülkemize ve bilhassa, teşvik verdiğimiz vakıf üniversitelerine çekme
yollarını da ağırlıklı olarak düşünmeliyiz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; enerji alanı, Türk
cumhuriyetleriyle ülkemiz arasındaki işbirliğinin ruhu ve esası olması
gerekirdi. 2010 yılında Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın
toplam petrol ihracatının günde 2,3 milyon varile ulaşması beklenmektedir. Bu
ihracatta çok önemli bir rol oynayacak olan Bakü-Ceyhan petrol boru hattıyla
ilgili anlaşmanın Türkiye ile bölge ülkeleri arasında 1999 tarihinde imzalanmış
olması önemli olmakla birlikte, bu projeyi hayata geçirmek daha da önemlidir. Türk cumhuriyetleri, dünya petrol rezervinin yüzde
1,7'sine, dünya doğalgaz rezervinin ise yüzde 5,1'ine sahip oldukları gibi,
dünya petrol üretiminin yüzde 1,4'ünü, doğalgaz üretiminin ise yüzde 1,7'sini
gerçekleştirmekte, dünya enerji sektörünün çok önemli bir ünitesini teşkil etmektedirler. Yalnız, özellikle Türkmenistan doğalgazının Hazar
geçişiyle ülkemize gelmesini sağlayacak Hazar geçişli Bakü-Ceyhan petrol boru
hattına paralel uzanan doğalgaz boru hatlarıyla bu hükümetçe Türkmenistan
doğalgazının Türkiye'ye doğrudan getirilmesi yerine, Mavi Akım ile Rusya
üzerinden ülkemize taşınması, hem ülkemizi Rusya'ya doğalgaz enerjisi yönünden
bağımlı kıldığı gibi hem de Türkmenistan'ı Rusya'ya ekonomik yönden bağımlı
kılıp, TİKA'nın ana gayesini ortadan kaldırmaktadır. İşte, Türkmenbaşı'nın
isyanına biraz da bu yönden bakmamız gerekmektedir. Netice olarak, Milliyetçi Hareket Partisinin büyük
ortağı olduğu bu hükümet, tercihini, Türk'ü Türk'e aracısız bağlamak yerine,
Mavi Akımla iki Türk devletini birbirine Rusya üzerinden bağlantılı olarak
enerji konusunda bağlamakla, tarih önünde büyük bir vebal altına girmiştir. VAHİT KAYRICI (Çorum) - Yalan söyleme; Allah'tan kork. ASLAN POLAT (Devamla) - Ayrıca, Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'da petrol ve gaz
sahası satın alma ortak girişimi gibi faaliyetler ile arama ve üretim sürecine
de girmiştir. Ülkemiz ile Türk cumhuriyetleri arasında TİKA kaynaklı
istatistik faaliyetlerinin güçlendirilmesi projesi, ülkeler arasındaki bilgi
akışını hızlandıracağı için, ticaret ve yatırım alanında önemli hizmetler
görecektir. Sayın milletvekilleri, eğer, Mavi Akım, Türk'ün Türk'e
bağlanması değil de, Türk'ün Rus'a bağlanması değilse, gel, teknik olarak izah
et. VAHİT KAYRICI (Çorum) - Biz mi yaptık?! ASLAN POLAT (Devamla) - Hükümettesiniz...
Hükümettesiniz... Sayın milletvekilleri, hükümetsiniz; Bakanlar Kurulunuz var o
kurulda; devam edin. Tamam, devam edin; gelin, bana anlatın. TİKA hakkında bir de Başbakanlık Denetleme Kurulunun
bazı tespitlerine de burada değinmek isteriz. Sayın Bakanım bunlara cevap
verirse memnun olurum, sizin döneminiz değil ama... Denetleme raporunda aynen şu ifadelere yer
verilmektedir: "1. Başbakanlıkça 1993-1994-1995 Mart ayına kadar
sürdürülen yayın ve tanıtma faaliyetleri tasarruf genelgelerine aykırı olarak
gerçekleştirilmiş ve Başbakanlıktan bu konulara izin isteme gereği
duyulmamıştır. 2. Sadece Türk kültür eserlerinin yayınlanması
konusunda azamî tasarruf ilkelerine uymak kaydıyla 29.3.1995 tarihinde alınan
şartlı izin kapsamı dışına çıkılmak suretiyle kurumu tanıtmaya yönelik
yayınlara ağırlık verilmiş ve tasarruf ilkelerine uyulmamıştır." Yine, denetleme raporunda dökümü verilen yayınlar için
şu ifadeler kullanılmıştır: "Yukarıda dökümü verilen birkaç sayfalık
tanıtım yazıları için 1994 ve 1995 yıllarında toplam 5,6 milyar TL tutarındaki
ödemelere ek olarak üç ayda bir yayınlanan AVRASYA Etüdleri Dergisi için Yeni
Forum Yayıncılık AŞ ile imzalanan sözleşmeye göre 1994 yılında 74 000 dolar
artı KDV, 1995 yılında 92 500 dolar artı KDV tutarında yayın giderleri
yapılmıştır. Yine TEM Danışmanlık AŞ ile ilgili olarak adı geçen firmaya
1992-1993-1994 ve 1995 yılları toplamı 6 milyar 475 milyon TL tutarında... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika müsaade
edin. BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat; 1 dakika içinde
toparlayın. ASLAN POLAT (Devamla) - "...ücret ve harcırah
ödemesi yapılmasına rağmen, bu bedel karşılığında firmanın yerine getirdiği
araştırma, etüt, proje ve benzeri işlerin tespit edilememesi; incelemeler
sırasında -Kasım, Aralık 1995- önceki yıllarda tespit edilen soruşturma konusu
ilişkilerin aynen devam ettiği ve kurum tarafından gerekli tedbirlerin
alınmadığı gözlenmiştir. Yine, Washington'da -ABD'de- yerleşik bir hukuk
firmasına, kurumca, 1994 yılında 1 milyar 221 milyon TL harcama yapan ve
projeler içinde gösterilen söz konusu firmayla ilgili olarak yapılan incelemede
Başbakanlığın Amerikan kuruluşlarıyla birlikte yürüteceği somut projelerin
olmadığı, dolayısıyla bu projelerin kontrolü ve koordinasyonunun sağlanmasına
yönelik bir görevlendirmeye ihtiyaç duyulmadığı... Yine, bir inşaat mühendisliği firması hakkında, bu
firmayla ilgili olarak, Başbakanlığın inşaat işlerini yürütecek teknik bir
dairesi olmaması nedeniyle, adı geçen firmanın kontrol hizmetlerini ne şekilde
yürüttüğü ve hakediş bedellerini nasıl düzenlediği konusunda kurumun herhangi
bir denetimi mevcut değildir." Netice olarak, Devlet Denetleme Kurulu, bu kurumlar
hakkında bir işlem yapılmasını temmeni etmekte... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Başbakanlık Devlet Denetleme
Kurulunca kimlerin sorumlu olduğunu biz de size soruyoruz, ne olduğunu öğrenmek
istiyoruz. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlarken, benden evvel söz
alan Prof. Dr. Sayın Nevzat Yalçıntaş, Sayın İbrahim Yaşar Dedelek, Doç. Dr.
Sayın Metin Ergun, Sayın Ayvaz Gökdemir, Prof. Dr. Sayın Suat Çağlayan ve Sayın
Aslan Polat'a, yaptıkları konuşmalardan ve tenkitlerden ve yol gösterici
işaretlerden dolayı teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi,
Sovyetler Birliğinin dağılması karşısında, Batılı bazı stratejistler
"Türkiye'nin Batılı gözünde önemi bitti" iddiasını gündeme
getirmişler; ancak, çok geçmeden, bu dağılmanın Türkiye'nin stratejik olarak
ufkunu açtığına da şahit olmuşlardır. Bu noktada yapılması gereken işlem, birer
birer bağımsızlıklarını kazanan devletlerin ortak kültürel ve tarihî mirasa
sahip devletler olduğunu ve bu yeni oluşumun Türkiye'ye siyasî, askerî,
ekonomik ve kültürel zeminlerde yeni ittifak imkânları getirdiğini görüp, buna
göre hareket etmekti. Güçlü ittifaklar, ancak güçlü müttefiklerin sağlam
zeminlere oturmuş olan düşünce ve eylem birliktelikleriyle mümkün olabilirdi;
fakat, bölgede yaşayan kardeşlerimiz, sosyalist rejimin etkinlik ve verimlilik
ilkelerini gözetmeyen büyük ölçek ve geri teknolojinin getirdiği problemlerin
yanı sıra, kasten de geri bırakılmış, örf ve âdetleri, dilleri ve dinleri
tahrip edilmeye çalışılmıştır; fakat, kardeş ülkelerimizi ekonomik anlamda geri
bırakma işinde başarılı olan sistem, millî benlikler konusunda bu isteğine
ulaşamamıştır. Sosyalist sistemin dağılmasıyla ortaya çıkan devlet ve
toplulukların güçlü bir yapıya ulaşmaları için, idare anlayışının değişmesinin
yanında, teknolojinin ulaşmış olduğu düzeyi yakalama ve kullanabilme
kabiliyetlerinin geliştirilmesi de gerekliydi. Sahip olduğu kadarıyla bu tür
yardım ve destekleri vermek, tarih, millî ve stratejik sebeplerle Türkiye
Cumhuriyeti Devletine düşmekteydi. Daha cumhuriyetin kuruluş yıllarında,
ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasal bütün sıkıntılara
rağmen, bu gerçeği gören ve hazırlıklı olmamız gerektiğini belirten Yüce
Atatürk'ün bu yöndeki bütün uyarılarına rağmen, devlet olarak bu gerçeğe çok
hazırlıksız yakalandığımız da, hepinizin malumu olan bir gerçektir. Bütün bu eksikliklerimizi gidermek üzere 1992 yılında
alelacele TİKA kurulmuştur. 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedeki bütün
eksikliklere rağmen, bu alanda atılmış en iyi adım, TİKA'nın kurulmuş
olmasıydı. TİKA'nın kuruluş amacı, Türk cumhuriyetleri ve komşu ülkeler öncelikli olmak üzere, gelişmekte
olan ülkelere teknik yardım vermektir. Bu amaçla, eğitim, danışmanlık,
teçhizat, uzman desteğinde bulunmak, TİKA'nın yapması gereken faaliyetlerdir. Teknik yardım dışında, TİKA, ülkemiz ile kardeş ülkeler
arasında işbirliği projeleri de yapmaktadır. Kardeş ülkelerin ilk kuruluş
yıllarında TİKA, insanî ve malî anlamda yardımlar da yapmıştır; ama, TİKA'nın
esas hedefinin, Türkiye ile kardeş ülkeler arasında işbirliğini geliştirmek, bu
ülkelerin dünyayla entegre olmaları için her alanda projeler uygulamak olduğu
muhakkaktır. 1992 yılına kadar gelişmiş ülkelerden teknik yardım
alan bu ülke, TİKA'nın kurulmasıyla, artık, teknik yardım verebilir konumda
olduğunu ortaya koymuştur. Bu anlamda TİKA, Türkiye'nin gelişmişliğinin ve
geniş ufkunun bir sembolüdür ve yalnızca varlığıyla bile olsa, milletimize
moral veren bir kuruluştur. Bu arada şunu da önemle belirtmek isterim ki, TİKA,
dışpolitikamızı belirleyen bir kuruluş değildir. Zaten dışpolitikamızın
kurumları ve tartışma zemini bellidir. TİKA, belirlenen dışpolitika öncelikleri
doğrultusunda ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitim projeleri hazırlayarak bu
politikaları uygulayan kuruluşlardan sadece birisidir. Kardeş ülkelerin
kalkınması için gerekli yapısal, kurumsal ve yetişmiş personel ihtiyaçlarının
giderilmesine yönelik program ve projeler geliştirmiş ve uygulamaya koymuştur. TİKA, yalnızca kendi hazırladığı projeleri
gerçekleştirmekle kalmamış, 11 ülkede bulunan koordinasyon ofisleri
vasıtasıyla, bölgede faaliyet göstermek isteyen birçok kamu kurum ve kuruluşu
ile özel ve gönüllü kuruluşa enformasyon ve koordinasyon konusunda da destek
vermiştir. Bu kapsamda TİKA, bugüne kadar 18 ülkede 380 teknik yardım projesi
gerçekleştirmiş, 90 bölgesel projeye imza atmış, 22 000 adam/haftalık eğitim, 1
700 adam/aylık danışmanlık hizmeti vermiştir. TİKA, bu faaliyetleri, kuruluşun ilk yılları hariç,
oldukça zor şartlarda gerçekleştirmiştir. Zorluklar, bu kuruluşun hem
yapısından hem kaynağından ileri gelmektedir. 1992 yılında 45 milyon dolar
karşılığı ödenekle faaliyete başlayan TİKA'nın bütçesi, 1993 yılından itibaren
düşerek, 1998 yılında 4,5 milyon dolara kadar gerilemiştir. 57 nci hükümetin
kuruluşuyla beraber, Türk cumhuriyetlerine yönelik, daha etkin, rasyonel ve
yoğun faaliyetlere girişmiş bulunuyoruz. 2000 yılında, TİKA'nın bütçesini yüzde
80 artırdık; 2001 yılında ise TİKA bütçesini, 1998'e göre 3 kat artırarak, 12
milyon dolara kadar yükselttik. Görüşülmekte olan bu tasarıyla, TİKA'nın birtakım
yapısal eksikliklerini gidermeyi ve daha etkin projeler üretmesine yönelik
imkânlara kavuşturulmasını amaçladık; ama, TİKA'nın, gelişmiş ülkelerin teknik
yardım kuruluşlarının sahip olduğu yapıya, kaynağa, personel rejimine, malî
esnekliğe kavuşması için, bugünden başlayarak sürekli bir çaba içinde olmamız
gerektiğini de ifade etmek istiyorum. Şimdi, bu kanun tasarısıyla yapılan düzenlemelerden
kısaca bahsetmek istiyorum: 480 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulduktan sonra, 57 nci hükümet döneminde,
hükümetin teklifi ve Cumhurbaşkanının onayıyla Başbakanlığa bağlanarak uhdeme
verilen TİKA'nın, Başbakanlığa bağlılığı kanunla güçlendirilmiş ve resmî ismi
(EKETİB) Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı iken, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi olarak düzenlenmiştir. 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, Dışişleri
Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında, kurul üyesi bakanlıkların müsteşarları ve
ilgili kuruluşların başkanlarından oluşan koordinasyon kurulu, geçen dokuz yıl
içinde bir kez toplanabilmiştir. Bir müsteşarın diğer müsteşarlara başkanlık
etmesi kamu yönetimi geleneklerimize uygun düşmediği için, model
değiştirilerek, koordinasyon kurulu çalışabilir hale getirilmiştir. Yeni
düzenlemeye göre, koordinasyon kurulu, TiKA'nın bağlı olduğu bakan
başkanlığında, ilgili kamu kuruluşları tarafından görevlendirilmiş müsteşar
yardımcısı veya başkan yardımcısı gibi üst düzey temsilciler ile Türkiye Odalar
Birliği temsilcilerinden oluşacaktır. Gönüllü kuruluşlar, lüzumu halinde kurula
davet edilebilecektir. Bu şekilde, ilk defa, gönüllü kuruluşlarla da işbirliği
imkânı yaratılmış olacaktır. Tasarıyla, TİKA'nın görev ve sorumlulukları, oluşan
yeni şartlara göre gözden geçirilerek, idare yapısı güçlendirilmektedir.
Program ve projelerin yürütülmesiyle ilgili olarak 2 adet başkan yardımcılığı
kadrosu ihdas edilmiş, karşılaşılan hukukî sorunların ivedilikle çözüme
kavuşturulabilmesi için hukuk müşavirliği kurulması düşünülmüştür. Kariyer
uzmanlığı ihdas edilerek, personelin objektif metotlarla seçimi, yetiştirilmesi
ve istihdamına imkân sağlanmıştır. Tasarıyla, TİKA, özel sektörle beraber proje hazırlama
yeteneğine ve sponsorluk sistemi yoluyla projelerin ortak finansmanı imkânına
kavuşmuş olmaktadır. Bugüne kadar uygulamada birçok problemle karşılaşılmasına
sebep olan, sözleşmeli personel çalıştırılmasıyla ilgili ilkeler
belirlenmiştir. TİKA'nın Dışişleri Bakanlığına bağlı olduğu dönemde
personelin almakta olduğu tazminatların, Başbakanlığa bağlandıktan sonra
kesilmiş olması ve bir anlamda kazanılmış hakların ihlali sayılabilecek bir
haksızlığın giderilebilmesi için, gerekli malî düzenlemeler yapılmıştır. TİKA, 2000 yılı içinde önemli atılımlar içerisinde
olmuştur. Önemli projeleri başlatmış ve bir kısmını da bitirmiştir. 2000 yılı
içinde TİKA, faaliyetlerini, kardeş ülkelerin hukukî ve malî altyapılarını
rehabilite etmeye yönelik çok sayıda program ve projeye hasretmiş
bulunmaktadır. Bunlar da, KOBİ programı, ülkelerin piyasa ekonomisine geçişini
hızlandırması, Türkiye ve Avrasya ülkeleri arasında ortak mevzuat oluşturulması,
Türk işadamlarına uygun yatırım ortamı hazırlaması ve bu ülkelerde orta sınıf
ve sermaye yaratması bakımından çok önemlidir. Bu programın altında bankacılık,
sigortacılık, maliye, merkez bankacılığı, rekabet hukuku, malî teşvik sistemi,
vergilendirme, serbest bölge yönetimi, yabancı sermaye mevzuatı, kamu
yönetiminin geliştirilmesi gibi çok önemli projeler yer almaktadır. 57 nci hükümet döneminde TİKA'nın yürütmüş olduğu
projelerden bir kısmıysa şöyledir: 8 yıldır tamamlanamayan Yesevi Külliyesini
tamamladık ve Ekim 2000 tarihinde, Sayın Cumhurbaşkanımız Sezer'in
başkanlığında, 19 milletvekilimizin katıldığı bir törenle açtık. Özellikle, bu konuda, Hoca Ahmet Yesevi'yle ilgili
olarak, Sayın Yalçıntaş'ın da yöneltmiş olduğu soru çerçevesinde bazı
açıklamalar yapmakta fayda görüyorum. 1992 yılında restorasyonuna başlanılan bu
türbenin 1994 yılında bitirilmesi planlanmış; ancak, 1999'a gelindiğinde,
türbenin yüzde 70'i tamamlanmış iken, bir yıllık bir süreç içerisinde ve biraz
evvel, Sayın Aslan Polat'ın, bazı konuları karıştırmış olmasına rağmen, ifade
ettiği, TİKA'nın geçmişiyle ilgili birtakım problemleri biz de bildiğimiz için,
denetleme kurulu kararıyla, ilgili firmanın yetkileri uhdeme alınmış ve 8
milyon dolar daha harcanması düşünülen bu türbe projesi, 1,3 milyon dolarlık
bir harcamayla tarafımızdan bitirilmiştir. (MHP ve FP sıralarından alkışlar) Özellikle, Türk tarihinin en eski yazılı belgesi olan
Orhon Anıtlarının restorasyonu, çevresinde arkeolojik araştırmaların yapılması
ve eserlerin sergilenmesi için Moğol Hükümetiyle ortak projemiz, büyük bir
başarıyla devam etmektedir. Aynen, bunda da, Ahmet Yesevî Türbesi
restorasyonunda olduğu gibi, 1995 yılında, Sayın Demirel'in Moğolistan'a yapmış
olduğu ziyaret çerçevesinde bir anlaşma yapılmış; 1995 yılından 57 nci
hükümetin kurulduğu döneme kadar, bölgeye bazı bilim adamları gönderilmiş
olmakla beraber, ne yazık ki, bu bilim adamlarının raporları dahi Bakanlığımıza
ulaşmamıştır; onu da burada vurgulamakta fayda görüyorum. Yeni baştan mesele
gündeme getirilmiş ve Moğolistan'a yapmış olduğumuz resmî ziyaret sonrasında,
2000 yılının temmuz ayında başlayan, Türkiye'den 37 bilim adamının
görevlendirildiği, Moğolistan'dan da bir o kadar bilim adamının katıldığı ve
cumhuriyet tarihimizin sınırlarımız dışında yapmış olduğu ilk büyük arkeolojik
çalışmayı Moğolistan'da yaptık ve bu sene, inşallah, yine iklim şartları
itibariyle temmuz ayında başlayarak, ağustos sonuna kadar, yine bölgede bir o
kadar bilim adamı görevlendirilerek, Bilge Kağan, Kültigin, Orhon ve hatta,
Moğol Hükümetinin bize tavsiye ettiği ve anlaşmaya koydurmak istediği, Uygur
Kağanlığının kağanlık belgesi olan Kara Balgasun Şehrinin arkeolojik
çalışmalarını tarafımıza verme isteği, yine Moğol yetkililerle görüşülerek bir
karara bağlanacaktır. Geçen sene yapmış olduğumuz bütün bu çalışmaları, en
kısa zamanda kitap haline getirerek, kitaplaştırarak ve yapılan çalışmaların ne
olduğu bilimsel olarak ortaya konularak, Türkçe ve Moğolca olarak bilim
adamlarının hizmetine sunacağız, ayrıca, siz sayın milletvekillerine takdim
edeceğiz. Diğer yandan, Anadolu Türklüğünün de atası olan Sultan
Sencer'in Türkmenistan'ın Mevr Şehrinde bulunan türbesinin, yine aynı şekilde,
Türkmenistan tarafından gelen istek doğrultusunda, mart ayında bölgeye
gönderdiğimiz elemanlar vasıtasıyla fizibilitesi yapılmıştır ve restorasyonu da
iki sene içerisinde tamamlanacak şekilde planlanmıştır ve zannediyorum, bu
sene, fizibiliteyle beraber, gerekli çalışmalar yapılarak bu da
tamamlanacaktır. Değerli arkadaşlarım, aziz milletvekilleri; TİKA'nın
2000 yılında başlattığı ve genişleyerek devam eden bir sosyal projesi de
Türkolojiyle ilgilidir. Stratejik önemi haiz Türkoloji projesi kapsamında, 11
ülkede Türkoloji bölümü kurularak, dil, edebiyat ve tarih dalında öğretim
üyeleri gönderilmekte, kütüphane, dershane inşa edilmektedir. Böylece,
ülkemizin, Türkçenin ve tarihimizin bütün dünyada tanıtımı, bu merkezlerde,
çarpıtmalara cevap verecek uzmanların ve dokümanların bulundurulması mümkün
hale gelmektedir. Özellikle bu Türkoloji Merkezi ve buraya gönderilen öğretim
elemanı ve neşriyat, TİKA tarafından desteklenmektedir. Yine aynı amaca yönelik olarak, yurt dışında yayımlanan
Türkçe gazete ve dergiler maddî olarak desteklenmektedir. Moldova Devleti
içerisinde yer alan Gagavuz Türklerinin kendi dillerinde yayın yapabilecekleri
ve bu yayınlardan arta kalan zamanlarda, doğrudan TRT yayınlarını
dinleyebilecekleri bir radyo istasyonu kurulmuştur ve tarafımdan da, bu radyo
istasyonu hayata geçirilmiştir. Aynı şekilde, Kosova bölgesinde de yayın
yapacak olan bir radyo istasyonu kurulmasına ilişkin hazırlık çalışmalarımız
devam etmektedir. Kardeş ülkelerimizin sahip olduğu tarım
potansiyellerinin etkin olarak kullanılmasına yönelik tarım işbirliği projeleri
hazırlanmış ve ilk uygulaması da, Azerbaycan'da başlatılmıştır, sırada
Kırgızistan bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Karayollarıyla işbirliği halinde,
önce Türkmenistan için hazırlanan ve yapılan karayolu ihalesinde Türk
firmalarının da önemli miktarda pay alması sonucunu sağlayan karayolları master
planı, Kırgızistan için de hazırlanmış ve Kırgızistan'a yapmış olduğumuz
ziyaret sonrasında, Kırgız makamlarına ve Sayın Akayev'e teslim edilmiştir.
Yine, Sayın Akayev'in, Yedinci Türk Liderleri Zirvesinde İstanbul'a geldiği
dönemde de, Kırgızistan turizm master planı hazırlanarak kendisine takdim
edilmiştir. Türkmenistan örneğinde olduğu gibi, Kırgızistan'da karayolları ve
turizm alanında yapılacak olan ihalelerde, Türk müteahhitlerin kendilerine
önerilen bu bilgiler doğrultusunda önemli bir pay alacağını da ümit ediyoruz. TİKA'nın en temel görevi olarak düşündüğümüz eğitim
programlarına çeşitlendirilerek devam edilmiştir. OECD'yle ortak faaliyet
yürüttüğümüz İstanbul Özel Sektörü Geliştirme Merkeziyle, Ankara Vergi Eğitim
Merkezinin faaliyetlerinde yeni oluşan şartlara göre düzenlemeler yapılmıştır.
Yine, bu meyanda, Dışişleri Bakanlığımızdan gelen istek doğrultusunda, TİKA'nın
Afrika'daki İslam ülkelerine açılışı çerçevesi içerisinde, İslam Bankası
yetkilileriyle yapmış olduğumuz görüşmede, TİKA'nın Ankara'da bir eğitim
merkezi açması ve bunun İslam Bankası tarafından desteklenmesi prensip olarak
kabul edilmiş; inşallah önümüzdeki günlerde bunun anlaşmasını Cidde'ye giderek
imzalayacağız. Yine, TİKA'nın içinde bulunduğu atılımın yüksek onaylarınıza
sunulan tasarının kanunlaşması halinde daha da hızlanacağından eminim. Katkı ve
eleştirilerinizden Bakanlığımın ve TİKA'nın çok önemli istifadeleri olacağına
inanıyorum. Ayrıca, bir hususu da burada açıklamaya müsaadelerinizle ihtiyaç
duyuyorum: TİKA, Sayın Aslan Polat'ın da ifade ettiği şekilde, maalesef, yanlış
değerlendiriliyor. TİKA, bir şirket kuruluşu değildir, bir ticarethane değildir
veyahut Türkiye'nin yatırım yapan bir bankası değildir, yatırımları sağlayan
bir husus değildir. TİKA, teknik anlamda, eğitim ve kültürel alanda yardım
yapan bir kuruluştur. Yani, Sayın Aslan Polat'ın vermiş olduğu rakamlar, ancak,
Dış Ticaret Müsteşarlığımızı ilgilendiren hususlardır; ne TİKA'yı ne de
Bakanlığımı ilgilendiren hususlar değildir; onu açıklamakta fayda mülahaza
ediyorum. LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Bu hususta Yüksek Denetleme Kurulunun raporu var. DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Devamla) - Yüksek
Denetleme Kurulunun raporu bende de var, hepsini okudum. Yalnız, 1992
senesinden -herhalde- 1998 yılına kadar gelmiş geçmiş olan hükümetlerin, o
raporlardan haberi olduğu ve o raporlarla ilgili gerekli kanunî işlemleri
yapmaları gerektiği hususunu da, size hatırlatmak istiyorum. Yani, geçmişteki
birtakım hataları, 57 nci hükümete yüklemek, bence yanlış. Değerli arkadaşlarım, yine, TİKA olarak, biraz evvel
konuşan Sayın Ayvaz Gökdemir'in ifade ettiği birtakım hususlar var. Bunlardan
bir tanesi, bu coğrafyada ortak Türk dili ve edebiyatı, ortak Türk tarihi ders
kitaplarının hazırlanması. Ben de, Türk Tarih Kurumu üyesi olduğum dönemde
hazırlığına başladığımız ve çalışmalarına katıldığım bu proje, ne yazık ki,
2001 yılına geldiğimiz halde, kitaplaşmış değildir. Ancak, şu kadarını
söyleyeyim: 57 nci hükümetin kurulmasının hemen akabinde, gerek Türk Dil Kurumu
Başkanıyla gerekse Türk Tarih Kurumu Başkanıyla görüşerek bunun
hızlandırılmasını talep ettim. Bu kitaplar, zannediyorum, 2001 yılı içerisinde
-ki, şu anda Türkmence, Kazakça, Kırgızca, Azerbaycan Türkçesi olmak üzere
metinler hazırlanmış vaziyettedir- kitap haline gelecek ve inşallah, 2001-2002
ders yılından itibaren, bu cumhuriyetlerde, lise seviyesinde ders kitabı olarak
okutulacaktır. Öğrenci projesi, TİKA'nın bir parçası değildir. Öğrenci
projesi, yine Bakanlığımın uhdesindeki bir görevdir ve bugüne kadar 28 000
öğrencinin Türkiye'ye getirilmesi planlanmıştır. Bu öğrencilerden 19.000'i
Türkiye'ye gelmiştir, geriye kalan 9 000 kişinin büyük bir çoğunluğu, malî
sebeplerle Türkiye'ye gelememiştir. Yine, bu öğrencilerden 4 500'ü mezun olmuş
ve şu anda Türk üniversitelerinde, bu coğrafyadan gelen, 13 bin civarında
öğrenci mevcuttur. Öğrenci alımı devam etmektedir; her yıl 1 400-1 500
civarında yeni öğrenci gelmeye devam etmektedir. Özellikle, iki senedir,
politikamızda bir değişiklik yaparak, mastır ve doktora seviyesinde öğrenci
alımının sayısını artırmaya çalışıyoruz. Ayrıca, burada, sırası gelmişken bunu da söylemekte
fayda görüyorum. İzmir, İstanbul, Eskişehir gibi merkezlerdeki valiliklerimizin
ve buradaki değerli valilerimizin himmetleriyle Türk dünyası koordinatörlükleri
kurulmuş, bu öğrencilerimizin en küçük isteklerine, ihtiyaçlarına cevap verecek
şekilde bir yapılanmanın içerisine girmişlerdir ve diğer üniversitelerimizin
olduğu vilayetlerimizde de bu şekilde çalışmaların yapılması konusunda Bakanlık
olarak çalışmalarımız hızla devam etmektedir. Yine, bir hususu burada söylemek istiyorum. Yine, Kırım
Projesi, Ahmet Yesevi Üniversitesi, Manas Üniversitesi, özel okullar gibi
konular TİKA'nın dışındadır; ancak, Bakanlığımın da ilgilendiği hususlar
oldukları için bu konuda şunu söyleyeyim: Kırım'da, biz, devlet olarak 1 000
evlik bir proje başlattık; ancak, fiyatları yüksek tutmamak için -satın alma
şeklinde- köy evlerini satın almak suretiyle daha ucuz bir seviyede -500 dolar
gibi, 1 000 dolar gibi ucuz seviyede- bir ev alma imkânı bulunuyor ve şu anda
300 civarında göç eden Kırım Türkü ev sahibi yapılmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Devamla) - Ahmet
Yesevi ve Manas üniversiteleri... Manas Üniversitesi kanunla kurulmuştur, Ahmet
Yesevi Üniversitesi, o da kanunla kurulmuş bir vakıf üniversitesidir ve devlet
olarak bunlara desteğimiz devam ediyor. Özel okulların ve bizim resmî okullarımızın çok önemi
vardır. Ben, şu veyahut bu ideolojik saplantı içerisinde değilim; ancak,
görebildiğim kadarıyla oradaki Türk özel okulları Türkiye'yi bihakkın orada
temsil etmektedirler ve o ülkelerin yetkililerinden saygı görmektedirler.
Mesela Moğolistanda Cumhurbaşkanı Bagabandi, bu okulların kendilerine büyük
hizmet verdiğini dört defa açık olarak ifade etmiştir. Her gittiğim yerde de bu
okulları ziyaret etmişimdir; kanunlarımıza aykırı, Türk eğitim sistemine aykırı
herhangi bir gözlemim de olmamıştır, bunu da açıkça ifade etmek istiyorum.
(MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, yine, okul işi... Özellikle
Diyanet İşlerimizin Balkanlarda, Doğu Avrupa'da çok büyük işlevleri vardır. Bu
işlevlerin de bir kısmı Bakanlığımız kanalıyla yapılıyor; çünkü, bu coğrafyada
-örnek olarak vereyim- yalnızca Kırgızistan'da 2 000 barış gönüllüsü vardır.
Kazakistan'da 3 000 barış gönüllüsü vardır. Bir yandan Hıristiyanlık
propagandası, bir yandan Vehhabîizm,, bir yandan Şiaizm ve bütün bu
mücadelelerin karşısında bu coğrafyayı koruyacak olan Türk din adamlarıdır,
Türk ilahiyatçılarıdır, buna da inanıyorum ve bu konuda da, biz, elimizden
gelen her türlü desteği yapacağız, onu da açık olarak ifade etmek istiyorum.
(MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunun,
milletimize ve Türk dünyasına hayırlara vesile olmasını diliyorum ve bu
vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan. Şahsı adına, Sayın Yakup Budak, buyurun. (FP
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. 639 sıra sayılı TİKA kanun tasarısı üzerinde
konuşuyoruz. TİKA, elbette ki, Türkiye'nin, bölgesinde güçlü bir ülke
olabilmesi, çevre ülkelerde birtakım bağlantıların ön hazırlıklarının
yapılabilmesi noktasında, bu zamana kadar, belki, imkânların da üzerinde hizmetler,
gayretler ortaya koymuştur; ama, yapılan hizmetlerin, yapılması gerekenlerle
mukayese edildiğinde, çok gerilerde kaldığını da söylemek, zannediyorum,
insafla bağdaşır diye düşünüyorum. TİKA kurulmuştur; ama, maalesef, TİKA'nın
eli ayağı da on senedir bağlı şekilde durmaktadır. Sayın Bakanımız, biraz önce, yapılan hizmetleri burada
bir bir saydılar. Bunları elbette takdirle karşılıyoruz; ama, sayılan
hizmetler, yapılması gerekenler yanında, beni bağışlasınlar ama, bir hiçtir.
Dolayısıyla, eğer, biz, bölgemizde güçlü bir ülke olmak istiyorsak, soğuk savaş
sonrası dünyada yerimizi almak istiyorsak, tarihî, yapanların yanında değil de
yapan bir ülke olmak istiyorsak, bulunduğumuz coğrafyada sesimizin gür
çıkmasını, kültürümüzün değişik coğrafyalarda ses vermesini istiyorsak, TİKA'yı
daha da güçlendirmek mecburiyetindeyiz; bu personelle, bu parayla da bu işin
yapılması mümkün değildir. Bakanlığımızı, bu gayretlerinden dolayı da tebrik
etmek istiyorum. TİKA, sadece Ortaasya'daki Türk cumhuriyetlerine dönük bir
yapıda da değil elbette, Kafkaslar, Balkanlar, Makedonya'dan tutun da
Macaristan'a varıncaya kadar, biraz önce Sayın Bakanım ifade buyurdular, Afrika
içlerine varıncaya kadar bu ülkeler arasında işbirliğinin altyapısını
hazırlamakla görevlendirilmiş bir kurumumuzdur. Bu kurumun görevini yapabilmesi
için, elbette diğer devlet kurumlarıyla işbirliği içerisinde ve uyum içerisinde
çalışması gerekir. Biraz önce Sayın Bakanımın açıklamalarından anladık ki,
Sayın Bakanım diyor ki, bunlar benim bakanlığımı ilgilendirmemektedir, TİKA'yı
ilgilendirmemektedir ve TİKA, Türk kültürünün yayılması noktasında -okulların
kurulması- eğitim programlarının yapılmasını desteklemekte, bunun altyapı
çalışmaları için özel planlar, programlar, kurslar tertip etmekte; ama, aynı
zamanda, Türk özel teşebbüsünün, işadamlarının orada yapmış oldukları okullar
devletin başka kurumlarınca da engellenmektedir. Dolayısıyla, devletin bir
kurumu yapmaya çalışırken, diğer bir kurumu da âdeta yıkıcı bir etki
göstermektedir. Bunun da düzenlenmesi, Türk dışpolitikasının belirlenmesinde ve
yürütülmesinde önemli bir nokta arz edecektir. Elbette ki, dışpolitikanın
yönlendirilmesinde, politikaların üretilmesinde TİKA alt kuruluşlardan
birisidir; belki dışpolitikayı belirleyecek değil ama, dışpolitikaya veri elde
edecek, onun yapılanmasında temel taşı olabilecek verilere ulaşılması, diğer
ülkelerde yapılanmaların gerçekleştirilmesi noktasında da çalışmalar, gayretler
sarf edecektir. Görebildiğimiz kadarıyla, dünyanın hiçbir ülkesi, kendi
çevresindeki komşularıyla, bölgesindeki komşularıyla güven ve istikrarı
sağlamadıkça, ekonomik kalkınmasını ve sosyal gelişmesini sağlayamamaktadır.
Dolayısıyla, ülkemiz de, eğer kalkınmasını sağlamak istiyorsa, sosyal gücünü
artırmak istiyorsa ve güçlü bir bölge ülkesi olmak istiyorsa, muhakkak surette,
komşularıyla güven ve istikrarı sağlamak mecburiyetindedir. Bunun altını
çizdikten sonra şunu ifade etmek istiyorum: Birtakım müttefiklerimiz, birtakım dostlarımız, âdeta,
Türkiye'nin komşu ülkelerle güven ve istikrarını sarsacak, arasını açacak,
Türkiye'yi bölgede yalnızlaştıracak politikaları da yürütmektedirler. Eğer,
biz, bu dost bildiğimiz ülkelerle, ittifak yaptığımız ülkelerle bu noktada
anlaşamazsak, bulunduğumuz bölgede güçlü olmamız mümkün değildir. Şöyle bir göz
atalım: Türkiye'nin sorunlu olmadığı bir tek komşusu var mıdır; niye yoktur?
Eğer, biz, bu komşularımızla ilişkilerimizi düzenleyemezsek, istikrarlı bir
seviyeye getiremezsek, kalkınmamızı da sağlamamız, TİKA'nın kuruluşundaki
hedefleri ve Dışişleri Bakanlığımızın sözde yapması gereken hizmetleri de
yapmamız mümkün değildir. Komşularımızın farklı potansiyellerinin olması, farklı
zengin kaynaklarının bulunması, bizim için, bir rekabet unsuru değil, bir
işbirliği ve dayanışma unsuru olmalıdır. Dolayısıyla, bazı Batılı ülkeler,
Türkiye ile komşularının arasını açabilmek için, komşu ülkelerin
potansiyellerini ve kaynak zenginliklerini âdeta bir rekabet unsuru gibi takdim
etmekte, Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırmaktadırlar. Türkiye, bölgede
yalnızlaşmaktan kurtulmak istiyorsa, muhakkak surette, ittifak ettiği ülkelerle
elbette birtakım işbirliği içerisine girecek; ama, bölgesel çıkarlarını da
hiçbir zaman gözardı etmeyecektir. Maalesef, yine, TİKA'nın kuruluş, amaç ve hedefleri
içerisinde bulunan o bölgedeki Türk cumhuriyetlerle işbirliğini sağlama
noktasındaki çalışmaları ve gayretleri TİKA bütün gücüyle yapmakta; ama,
maalesef, Dışişleri Bakanlığımızın aynı kafa ve zihniyette olduğunu ifade etmek
de güçtür. Maalesef, dışpolitika ve TİKA'nın belirlenen hedeflerini,
birtakım hamasî nutuklarla, sloganvarî yaklaşımlarla yakalamak da mümkün
değildir. Bazı büyüklerimiz, bir hedef olarak "Adriyatik'ten Çin
Seddine" gibi ifadeler kullanıyorlar; ama, o ifadelerin altını dolduracak
projeleri gerçekleştirmek de, elbette, devletin bütün kurumlarının birlikte
yürütecekleri bir görevdir diye düşünüyorum. Birtakım mevzuatlar hazırlansa,
anlaşmalar yapılsa, kurumlar kurulsa da, eğer, o bakanlıklardaki zihniyet
değiştirilmedikçe, kafalar değiştirilmedikçe, maalesef, bu hedeflerin de
yakalanması mümkün değildir. Niye böyle olmuştur; eğer Dışişleri Bakanlığımızın
yirmi, otuz yıllık bir projeksiyonu olmuş olsaydı... Biraz önce üzülerek
dinledik; Sayın Bakanımız "Türkî cumhuriyetlerdeki oluşumlara, maalesef
hazırlıksız yakalandık" diyor. Herhalde, Bakanlık görevini yapmış olsaydı,
böyle bir hazırlıksız yakalanışla karşı karşıya kalmazdık, bir Türkiye
Cumhuriyeti Bakanı da, milletin kürsüsünde "hazırlıksız yakalandık"
itirafında bulunmazdı. Bu, dışpolitikamızı gözler önüne sermesi açısından
oldukça ilginç bir tablodur. Bunu çözmedikçe, hangi kanunu çıkarırsak çıkaralım,
hangi düzenlemeyi yaparsak yapalım, hangi kurumu kurarsak kuralım, neticeyi
elde etmemiz mümkün değildir. Muhterem arkadaşlar, elbette, TİKA'nın görev alanı
sadece Türk cumhuriyetleri değildir. Balkanlarda sıcak gelişmeler olmaktadır,
Kafkaslarda sıcak gelişmeler olmaktadır; maalesef, TİKA'nın bu noktalardaki
çalışmaları, bölgenin sıcaklığından dolayı olsa gerek, epeycedir tatil edilmiş
durumdadır. Sadece ve sadece TİKA'nın yayınlamış olduğu birkaç sayfalık
bültenden başka hiçbir hizmet de yoktur. Onun için, TİKA'nın, bütün bölgelerde
doyurucu bilgileri, Türk işadamlarının önünü açacak, oradaki yatırım imkânları
nedir, sosyal ve kültürel faaliyetler nasıl yapılması lazım gelir, bunun
projelendirilmesi ve ona göre de hareket edilmesi noktasında daha ciddî
çalışması da gerekmektedir. Uzun dönemli ulusal bir stratejiye ihtiyacımız vardır.
Maalesef, devletin kurumları, bugünkü hükümetin olduğu gibi, kısa dönemli, günübirlik,
günü kurtarmaya yönelik politikalar üretmektedirler. Onun için, Türkiye
Cumhuriyetinin geleceğini çok daha uzun sürelerle planlayacak, projelendirecek,
bu ülkelerde 30 yıllık, 40 yıllık geleceği planlayacak kurumlara, kuruluşlara,
kafaya ve zihniyete ihtiyaç vardır. Eğer bir Amerika Birleşik Devletleri, eğer
bir Almanya, Fransa, İngiltere, hatta Yunanistan, hatta, İran, altını çizerek
ifade ediyorum, bugün, Türk Cumhuriyetlerinde, Türkiye'nin çok önündedir.
Ekonomik yatırımlarda, kültürel işbirliğinde, oradaki birtakım bağlantıların
kurulması noktasında bizim önümüzdedirler. Dolayısıyla, bu ülkelerin
hedeflerini de dikkate almak suretiyle, kurmuş olduğumuz bu kurumlara yeni
hedefler vermek mecburiyetindeyiz. Eğer bu yeni hedefleri vermezsek ne olur?.. Özbekistan'da gelişmeler oluyor; hatta, askerî, sıcak
gelişmelerin arifesinde Sayın Cumhurbaşkanı koşarak gidiyor "bu yeni
gelişmelerin içerisinde bize de yer verin" diyor; ama, iş işten geçmiştir.
Şanghay Beşlisi dediğimiz Rusya, Çin, Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan ne
yapmışlardır; işi almışlardır. Buralarda, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi,
nevzuhur umacılar meydana getirmişlerdir, tehlikeler oluşturmuşlardır. Bu
cumhuriyetleri, güçlenmeden, oluşumlarını tamamlamadan kendi problemleriyle
başbaşa bırakacak, iç problemlerle didiştirecek bir altyapıyı
hazırlamaktadırlar. Maalesef, Türkiye de, yaptığı anlaşmalarla buna katkıda
bulunmaktadır. Mesela, 1998'de bir başbakanımızın gidip de Çin'le birtakım
gizli anlaşmalar yapmasını, dışişleri bakanımızın Çin'le terörist konularla
ilgili anlaşma yapmasını anlamak mümkün değildir. Acaba, Türkiye ile Çin
arasında hangi terörist faaliyetler var da, başbakanımız gidiyor, gizli
anlaşmalar yapıyor, İçişleri Bakanımız gidiyor gizli anlaşmalar yapıyor?! Sayın
başbakanımızın bir tanesi gidiyor Putin'le el sıkışıyor, terörizmle ilgili
birtakım anlaşmalar yapıyor! Yaptığımız bu anlaşmaların, bölge insanının gönlünde
hangi fırtınaları kopardığını, Türkiye'ye duyulan güvenin hangi halatlarını
kopardığını hiç düşünebiliyor muyuz? Birtakım köşe yazarları, birtakım yağız
delikanlılar, kartel medyasının kendilerine ayırmış olduğu sayfalarda, sütunlarda
çok tantanalı yazılar yazsa da, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti, dış politikada
tarihinin en büyük acısını ve açığını 57 nci hükümet zamanında yaşamaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı) BAŞKAN - Toparlar mısınız. YAKUP BUDAK (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, elbette
ki, sorunlarımızın çözümünde, ulusal, millî politikalar geliştirmemiz gerekir;
yoksa, birtakım müttefiklerimizin menfaatlarıyla, gayretleriyle Türkiye'nin
menfaatlarını özdeş zannedecek olursak, çok daha mavi akımlarla karşı karşıya
geliriz diye düşünüyorum. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Uzunırmak?.. Yok. Sorulara geçiyoruz. Sayın Yalman, buyurun. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle,
Sayın Bakanımın şu soruları cevaplandırmasını arz ediyorum: Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında, zatıâlinin
Bakanlıkta bulunduğu dönemle alakalı değil; ama, TİKA'nın yaptığı işlemlerle
alakalı olarak birkaç husus tespit edilmiştir. Bunlardan birisi, Denizli'den
yapılan nakliyatla ilgili. Tahmin ediyorum -Yüksek Denetleme Kurulu raporlarını
okuduğunuzu da ifade ettiniz- Denizli'den 3 TIR makine ve teçhizat yüklenip
gönderildiği halde Bişkek'e, 7 TIR üzerinden tahsilat yapılmış ve TİKA
tarafından ödeme yapılmış. Bilahara, bunun yazışmaları da yapılmış; ama,
bununla ilgili herhangi bir soruşturma yapıldı mı; soruşturmanın neticesi ne
olmuştur? Aynı şekilde, Gürcistan'a soba alımı ve geziyle ilgili
de birtakım yanlışlıklar ve usulsüzlükler yapılmıştır. Bu konuyla da ilgili,
acaba, herhangi bir teftiş raporu var mıdır, ceza uygulama işlemi yapılmış
mıdır yapılmamış mıdır? Bunların cevabını istiyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Polat, buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, delaletinizle,
Sayın Bakanıma şunu söylüyorum: Sayın Bakanım biraz önceki konuşmama cevap
verirken "Sayın Polat karıştırdı" dedi. Ben, Ekonomik, Kültürel,
Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığını, 1994 yılı Başbakanlık Denetleme
raporunun 73 üncü sayfasından 78 inci sayfasına kadar olan bölümlerden okudum.
Yıllarını da verdim, "1993, 1994, 1995" dedim; sizin zamanınızda
demedim. Sizin "karıştırdı" dediğiniz konuyu, karıştırma varsa,
Devlet Denetleme karıştırdı. Ben, aynen buradan okudum ve sorusunu sordum,
"bu kurumlar hakkında bir araştırma yapılmış mıdır" dedim. Yani,
yapıp yapmadığınızı da söylemedim, sadece sordum. Sorulara biraz daha
tahammüllü olsa sayın hocalarımız, daha memnun oluruz. İkincisi de, siz bir şey dediniz yine, dediniz ki:
"Bu TİKA bir şirket değildir." Ben de size şirket olduğunu
söylemedim. Kuruluş maddenizde diyorsunuz ki "Türk cumhuriyetleriyle
Türkiye arasında ekonomik, sosyal işbirliğini geliştirelim." Ben de, Türk
cumhuriyetlerine, bizim, şu andaki toplam ithalatımızın yüzde 1, ihracatımızın
yüzde 3 mertebesinde olduğunu, bunun çok az olduğunu, bunun en önemli konusunun
enerji sektörü olacağını ve bunun gelmemesini, TİKA'nın gerekli bilgilendirmeyi,
yönlendirmeyi yapamadığını söyledim ve sizin de vazifeniz değil diye
söylemedim, yönlendirme olmadığını söyledim; sadece bunları belirtmek istedim. Saygılar sunarım. BAŞKAN - Sayın Şandır, buyurun. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Bakana iki sorum var; birincisi, ekonomik, kültürel, eğitim ve teknik
işbirliği anlamında Türk cumhuriyetlerine dönük bir teşkilat kurmaya
çalışıyoruz. Türk dünyasına hizmetleri dokunan tüm devlet görevlilerimize
burada teşekkür edildi; biz de teşekkür ediyoruz. Ancak, Türk dünyasında, Türk
birliği fikrini ilk telaffuz eden, yerleşmesine büyük emekler veren, gayret
sarf eden rahmetli Alpaslan Türkeş'i anmak gerekmiyor mu? Sayın Bakanın bu
yönde bir projesi var mıdır? Birinci sorum bu. İkincisi, Türk kültürünün, Türk Milletinin ilk yazılı
anıtları olan Orhun Anıtlarının Türkiye'ye taşınmasıyla ilgili projeleri var
mıdır veya onun aynısını burada anıtlaştırmak gibi bir projeleri var mıdır?
Bunların cevaplarını istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Güner, buyurun. ALİ GÜNER (Iğdır) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın
Bakana şu sorularımı sormak istiyorum. Özellikle Türkî cumhuriyetlerinden
sorumlu Devlet Bakanı olduğu için, bu soruları sormaya ihtiyaç duydum. Sayın Bakanım, malumunuz, biz Nahcivan ile komşuyuz,
aramızda bir hasret köprüsü vardır: Dilucu Gümrük Köprüsü. Nahcivan, Azerbaycan'a bağlı 400 000 nüfuslu bir Türk
Devletidir; güneyi İran'la, kuzeyi Ermenistan'la, batısı yine Ermenistan'la
sınırdır. Bunlar, tek bir köprüyle Türkiye'ye bağlıdırlar. Bu 400 000 nüfuslu
Nahcivan'la, biz, devlet olarak ticarî ilişkileri kurmazsak, bunlara gereken
yardımı yapmazsak, acaba, devlet olarak bunları birilerinin kucağına itmeye
vesile olmuyor muyuz? Çünkü, bu son Bakanlar Kurulu kararnamesiyle biz
Nahcivan'ı kaderiyle baş başa bıraktık. Birinci sorum bu. İkinci sorum: Madem ki, bu, Türkî bir cumhuriyettir;
dindaşımızdır, soydaşımızdır, ırktaşımızdır -ki, devlet büyüklerimiz bu lafı
kullandılar- başta 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel "Iğdır'ın valisi,
Nahcıvan'ın da valisidir" dedi. Sayın Aliyev ile Sayın Cumhurbaşkanı
Demirel arasında şu sözler geçti: "Her ne kadar iki devlet isek de bir
milletiz. Eğer Azerbaycan'a iğne batarsa, bize çuvaldız batar" şeklinde
ifadeleri vardır. Nahcivan'ın 400 000 nüfuslu halkının geçim kaynağı ve
tek çıkış yolu Türkiye'dir, her şeyiyle bize endekslidirler. Madem bu kadar
birbirimize yakınsak, bizim, bunların, özellikle bu ekonomik çarkını döndürmek
için bu konularla ilgili bir projemiz var mı? Üçüncü sorum şu: Bu 400 000 nüfuslu Nahcivan'ın,
malumunuz olduğu üzere, özellikle bağ ve bahçe olayı had safhadadır. Bunların
ürettikleri meyve ve sebze kendi nüfuslarının veya kendi devletinin
ihtiyacından fazla olduğu için, biz, devlet olarak bunları alamaz mıyız? Yani,
bir devlet politikası olarak bunların elindeki meyveyi sebzeyi aldığımız zaman
burada bir sıkıntımız mı oluyor? Son sorum Sayın Bakanım... BAŞKAN- Sayın Güner, bu kadar soru sorma zamanımız yok
efendim. Sayın Bakan yazılı cevap verecek... ALİ GÜNER (Iğdır)- Başkanım, müsaadenizle son sorum
efendim. Kıbrıs, bizim yavru vatanımız, biz, Nahcivan'ı da aynı
kategoriye koyamaz mıyız? Yani, Nahcivan'a pasaportla veya başka bir şeyle
gidip geldiğimizde sıkıntı oluyor. Bunu, bir kimliğe bağlayamaz mıyız? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Seven, siz de sorunuzu sorun. Sanıyorum,
Sayın Bakan, yazılı olarak yanıtlayacak; çünkü, zaman yok. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, bana gelince mi
yazılı cevap oluyor? BAŞKAN - Hayır efendim, bütün hepsini yazılı
cevaplandıracak. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum. Gerçi, Orhun Abideleriyle ilgili,
Sayın Şandır sordu; onu geçiyorum. 1995 yılından itibaren, birkısım bilim
adamlarının, TİKA tarafından yurtdışına gönderilerek, bazı raporların
düzenlenmesi talebi olduğunu söylediler; fakat, bu raporların, henüz TİKA'ya
intikal ettirilmediği konusunda, Sayın Bakanımız bir bilgi verdiler. Ben, şunu
sormak istiyorum: Abaca, o günkü bilim adamlarına, bütçeden ne ödenmiştir?
Eğer, bu raporlar gelmediyse, bu raporların karşılığı ödenmiş midir? Raporlar
gelmediyse, bunlarla ilgili bir soruşturma yapılmış mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Bakanım, 1,5 dakika içinde, lütfen
cevaplayın efendim. DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum) - Şimdi,
ilk soruyu soran arkadaşımız Lütfi Beyin birinci ve ikinci sorusuna yazılı
olarak cevap vereceğim; yalnız, şu kadarını söyleyeyim: Bu, Denizli'den 3 TIR,
makine ve teçhizatın 7 TIR olarak... Bununla ilgili şey sonuçlandı. Onlarla
ilgili, ben, size, daha net cevabı yazılı olarak vereceğim. Sayın Polat'la, zannediyorum, diyalogda bir
anlaşmazlığımız var. Ben, vermiş olduğu dışticaret rakamlarının TİKA'yı
ilgilendirmediğini söyledim. Biz, o rakamları yükseltmek için altyapıyı
yapmakla memuruz. Nedir bu altyapı; ben, orada, o hukukî altyapıyı yapmak
zorundayım. Ticaret kanunlarının, icra iflas kanunlarının, efendim, işte,
üzerine ısrarla gittiğim tahkim meselesinin... Yani, oradaki hukukî zeminin
hazırlanmasıyla ilgili altyapı, benim görevim TİKA olarak; yani, oradaki
ticaretin artması veya eksilmesi, yapılacak ticarî anlaşmalar beni
ilgilendirmiyor. Ben bunu söylemek istedim Sayın Polat. Yani, anlaşamadığımız
nokta bu. ASLAN POLAT (Erzurum) - Tamam, ben de onu demek
istedim. DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum) - Sayın
Şandır'ın sorusunda değindiği konuyla ilgili olarak ben de aynı kanaatteyim.
Rahmetli Sayın Alpaslan Türkeş beyefendi, 1993 senesinde, o dönemin Başbakanı
Sayın Demirel ile birlikte, bu yeni kurulan Türk cumhuriyetlerinin, yani,
hiçbir şey olmasa bile, birbirlerini tanımaları, tanışmaları açısından böyle
kurultayların başlamasına öncülük ettiler. O kurultayların yapılmasında ben de
görev aldım ve bundan da şeref duyuyorum ve her zaman söylüyorum, tabiî -burada
Sayın Ayvaz Gökdemir yok- elbette his olacaktır, psikolojik olarak birtakım
sevgi, sempati olacaktır; ama, biz, 57 nci hükümet olarak şunu açık olarak
ifade edeyim; his olacak; ancak, akıl daha önce olacak ve realist olmak
zorundayız. Yani, romantizmi bir tarafa bırakarak, artık -on senedir yapılan
methiyelerin ya da ağıtların bir işe yaramadığını gördük- bundan sonra realist
birtakım köklü tedbirler almak zorundayız. Bugün geldiğimiz nokta budur.
Dolayısıyla, bu kurultayların böyle bir noktaya gelişimizde çok büyük faydası
olmuştur, onu da açık olarak ifade etmek isterim. Sayın Ali beyin Nahcivan'la ilgili sorularına gelince:
Nahcivan'la ilgili olarak, Sayın Başbakan, bir özel statü çerçevesinde bana
görev verdi Bakanlık olarak. Yani, bir nevi, Kıbrıs gibi olmasa bile, kendine
özgü bir şey, benim Başkanlığımda bir çalışma yapılıyor. Nahcivan'la ilgili hadiseyi yalnızca Nahiçivan'la
sınırlı tutamayız, Azerbaycan'la bir bütün olarak değerlendirmek zorundayız. O
konuyla ilgili olarak Iğdır ve Ağrı'ya gittim, yakında da Nahcivan'a gideceğim,
gerekli çalışmaları yapıyoruz. Şu anda da Bakanlığımda Nahcivan'la ilgili
olarak bakanlıklararası bir öngörüşme yaptık, ayrıca Bakanlığımda da bir komite
oluşturdum, o çalışmalar yapılıyor. Yalnız, bu ilişkilerde bir noktaya dikkatinizi çekmek
istiyorum: Söylediğiniz, orada 400 000 insanın yaşamış olması, onların
Türkiye'ye kapısının olması, Türkiye üzerinden Batıya açılma şanslarının
olması, ekonomik olarak Türkiye'den desteklenmesi... Bunların hepsi doğru;
ancak, ben bu doğruları, Azerbaycan'la Türkiye arasındaki ana politika
çerçevesinde değerlendirmek zorundayım. Birkaç örnek vereyim: Nahcivan'ın 84
milyon dolar elektrik borcu vardır; 3,5 sentten ben elektrik verdim. Kendi
insanıma 8 sentten verdiğim elektriği, 3,5 sentten verdim ve bugün 84 milyon
dolar alacağım var. Azerbaycan'a vermek üzere Kanada'dan 1 milyon ton buğday
aldım, parasını nakit olarak verdim, bununla ilgili olarak borçlanmaya
Azerbaycan Hükümeti yanaşmadı. Geçenlerde Azerbaycan'a gittim, bütün bunları
ortaya koydum. Şu anda benim Azerbaycan'dan 300 milyon doların üzerinde
alacağım var, bir o kadar yardımım var, hibem var; buna rağmen, birtakım
anlaşmazlıklar var, yani, oradaki yönetimden kaynaklanan birtakım
anlaşmazlıklar var. Bu anlaşmazlıkları çözmeden, Türkiye'yi yeni baştan yeni
risklere atamam. Ben Azerbaycan yöneticilerine açık olarak söyledim, bütün detayları
öne koydum ve buyurun, bunları oturalım, tartışalım dedim; çünkü, bunlar,
tartışılmazsa giderek büyüyen meselelerdir ve yarın kopacaktır. Ben karşımda
ciddî vasıflı bir devlet adamı aradım. Bunun sonucu olarak Karma Ekonomi Komisyonu
Toplantısında alınan kararı imzalamadan Türkiye'ye döndüm. Hükümete de Sayın
Başbakana da bu konuda bilgi verdim. Ben, her şeyden evvel, bu Avrasya coğrafyasında, artık,
ağabey değiliz, ağabey-kardeş ilişkisi içerisinde değiliz diyoruz; ama, biz
burada ağabeylik yapmak zorundayız; devleti öğretmek zorundayız, devletin ne
olduğunu öğretmek zorundayız. Bir cumhurbaşkanı, kendisinden evvelki
cumhurbaşkanını, uluslararası ilişkilerde yok farz edemez. Dolayısıyla, benim
oradaki tavrım, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin haklarını korumaktır. O
çerçevede, o belirtmiş olduğunuz bütün bu işler, yani, o meyve, sebze
meselesinden tutun da, bütün bunlara varıncaya kadar, bu meseleleri
halledeceğim; ondan emin olmanızı istiyorum. Bir örnek vereyim; beraberdik orada, görüştük... BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlarsanız... Zamanı
çok geçtik. DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum)
-Toparlıyorum efendim. Tohumunu ben veriyorum ve şu anda, Aralık'tadır
gübresi, gübresini ben veriyorum. Benim, imkânını sağladığım pancarı ekiyor, o
pancarı Ağrı şeker fabrikama teslim etmesi gerekirken, benden habersiz, 15 000
tonunu İran'a satıyor; ben, buna göz yummam. Bilmiyorum, izah edebildim mi?!. Bunlar çözülecek,
ondan sonra Nahcivan'ın da meselesi halledilecek. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan. NİDAİ SEVEN (Ağrı) Sayın Başkan, Sayın Bakan"Ağrı
Milletvekili Nidai Seven'in sorusuna yazılı cevap vereceğim" desin; bana
öyle desin... BAŞKAN- Sayın Bakan, Sayın Nidai Seven Ağrı
Milletvekili; Nahcivan'ın komşusu; Ermenistan'la sınırda sorunlu; bu konuda
yazılı cevaplarınızı Sayın Seven'e tebliğ ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar) Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi
kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum : TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞININ TEŞKİLÂT VE GÖREVLERİ
HAKKINDA KANUN TASARISI (EKONOMİK,
KÜLTÜREL, EĞİTİM VE TEKNİK İŞBİRLİĞİ BAŞKANLIĞI KURULMASI, 206 SAYILI KANUN
HÜKMÜNDE KARARNAMENİN İKİ MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ VE 190 SAYILI KANUN
HÜKMÜNDE KARARNAMENİN EKİ CETVELLERE BİR İLAVE YAPILMASI HAKKINDA 480 SAYILI
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN
DEĞİŞTİRİLEREK KABULÜ İLE
DEVLET MEMURLARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI) Amaç MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, başta Türk dilinin
konuşulduğu cumhuriyetler ve akraba toplulukları ile Türkiye'ye komşu ülkeler
olmak üzere kalkınma yolundaki ülkeler ve topluluklarla diğer ülkelerin
kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülke ve topluluklarla ekonomik, ticarî,
teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarındaki işbirliğini projeler ve
programlar aracılığı ile geliştirmek, yapılacak yardım ve işlemleri yürütmek
üzere, Başbakanlığa bağlı ve tüzelkişiliği haiz Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığının kurulması ile teşkilât ve görevlerine ilişkin usul ve
esasları düzenlemektir. BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun. Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik
İşbirliği Başkanlığının Kurulması Hakkındaki Kanun Tasarısının 1 inci maddesi
üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasından
sonra meydana gelen yeni bağımsız cumhuriyetlerle ekonomik, kültürel ve sosyal
ilişkilerin geliştirilmesi, özellikle de, Türk dilinin konuşulduğu ülkelerle
her alanda daha da yakınlaşma ihtiyacı kendiliğinden orta yere çıkmıştır. Kaldı
ki, bu ülkelerin büyük bir kısmının bizimle paylaştıkları birçok yönleri var.
Bu ülkelerden kimiyle aynı dili konuşuyoruz; yine, bu ülkelerden kimiyle aynı
dine inanıyoruz; yine, bu ülkelerde yaşayan kimileriyle aynı soydan geliyoruz,
kimileriyle geleneklerimiz, göreneklerimiz aynı. Özet olarak, aynı kültürü,
aynı harsı bölüşüyoruz. Mevcut olan birlerden hareketle, bu yakınlaşmayı daha
hızlı ve daha örgütlü ve organize etmek maksadıyla, Ekonomik, Kültürel, Eğitim
ve Teknik İşbirliği Başkanlığının kurulması hedeflenmiştir. Bu yakınlaşma
doğrultusunda, başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler olmak üzere, gelişme
yolundaki ülkelere yapılacak her türlü işbirliği ve yardım programının
hazırlanması ve uygulanması sorumluluğunun doğrudan bu kuruluşa verilmesi
öngörülmektedir. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra
egemenliklerini ve bağımsızlıklarını kazanarak uluslararası siyaset sahnesine
çıkan Türk cumhuriyetleri, Türkiye üzerinden dünyaya açılmak isteğiyle, çeşitli
alanlarda ve çok yönlü olarak yardım ve destek beklentisi içindedirler. Bu
beklenti, sadece Türkî cumhuriyetlerde yok, aynı zamanda Balkan ülkeleri
arasında var, Kafkas cumhuriyetlerinde var, yine bazı komşu ülkelerde de
Türkiye'den bu beklenti var. Bu işbirliğini arzulayan ülkelerden birçoğunun bizimle
tarihî beraberliği var, kültürel beraberliği var ve aynı tarihî mirasa sahibiz.
Bu ülkelerin her birinde bizimle işbirliği ve her alanda ilişki kurmak için
gösterdikleri arzu bizde de var. Dolayısıyla, komşularımızın, bizimle
tarihlerini paylaşan ülkelerin, daha yeni bağımsızlığını kazanan
cumhuriyetlerin bizi model almaları, onlarda düş kırıklığına sebep olmamalı,
bizi de mahcup etmemelidir. Öyleyse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak
kendimizi yeni baştan okumak, çağdaş yönetime sahip, iyiye, güzele doğru
değişebilen, dönüşebilen, başkalarına model olabilecek bir yapıya sahip
olmalıyız. Şimdi, komşularımız, bizim hangi tarafımızı model almalıdırlar?
Komünizmin baskısında yeni kurtulan bu ülkelere hangi ekonomik modeli
önereceğiz? Yılda iki üç defa kriz geçiren bir ekonomik modeli mi önereceğiz
yoksa her gün değerini kaybeden Türk Lirası, emeğin, âdeta, bir değer ifade
etmediği, gelir adaletsizliğinin her gün arttığı, nüfusun büyük bir kısmının
açlık sınırında olduğu, 20 milyon işsizin olduğu, vurgunun, talanın, soygunun,
kayıtdışı paranın dünya sıralamasında en öne koyduğu bir Türkiye'nin ekonomik
modelini mi örnek olarak önereceğiz bizden çeşitli beklentiler içinde olan bu
cumhuriyetlere?!. Şu anda, ekonomiden sorumlu Sayın Devlet Bakanı, işte,
borç para peşinde ve Türkiye'den başka, acaba, bir başka ülke var mı ki, borç
bulduğu zaman sevinen, sevinebilen; ne yazık ki, şu anda, biz, bu durumdayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Tamamlayın lütfen... AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkanım. 3-5 kuruş borç para alınca sevinen bir Türkiye yerine,
komşularına, etrafına, muhtaç durumda olan herkese yardım elini uzatan bir
Türkiye olmasını, doğrusu, biz isterdik, siz de isterdiniz; herhalde, herkes
istiyordur. Bir kimsenin böyle bir ekonomiyi model alma imkân ve ihtimali yok. Model mi olmak istiyoruz; modeliz demek suretiyle veya
kanun çıkarmakla model olamayız. Adam gibi bir ekonomik yapıyı oluştururuz.
Önce, bu ülkede yaşayan 65 milyon insanın hepsine refah götürürüz. Bunu gören
çevre ülkeler ve muhtaç ülkeler, haliyle bizi model almak durumunda
kalacaklardır. Düşüncelerimi bundan sonraki maddelerde de açıklamak
üzere, ben de, bu kanunun hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Tunç. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın
Hüseyin Çelik. Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının geneli üzerinde
konuşan değerli milletvekilimiz Sayın Ayvaz Gökdemir, bu TİKA esprisini sizlere
takdim etti, anlatmaya çalıştı; kendisi, bizzat işin içinde bulunan ve bu işin
bakanlığını yapmış olan bir değerli devlet adamımız, milletvekilimiz olduğu
için, o, bu konuya daha yakından muttali idi. O, madalyonun bir tarafını
anlattı, ben de, müsaadenizle, madalyonun diğer tarafını anlatmaya çalışacağım. Görüşülmekte olan bu kanun tasarısının 1 inci maddesi,
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının kuruluş amacını tespit
etmektedir. Buna göre, söz konusu müessese, bakınız, "başta, Türk dilinin
konuşulduğu cumhuriyetler -şu kapsama lütfen dikkat edin- akraba toplulukları,
Türkiye'ye komşu olan ülkeler olmak üzere, kalkınma yolundaki ülkeler ve diğer
ülkelerin..." Ne yapacağız bunları; a) kalkınmalarına yardımcı olmak, b)
bu ülke ve topluluklara ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim
alanlarında işbirliğini, projeler ve programlar aracılığıyla, geliştireceğiz,
yapılacak yardım ve işlemleri yürüteceğiz, bu kanunun kapsamına göre, amacına
göre. Değerli milletvekilleri, elbette, büyük devlet,
sınırlarını aşabilen devlettir. Büyük devlet, dünyada olup bitenleri sadece
gözlemleyen, gelişmelerin ardından giden devlet değil, gelişmeleri bizzat
yönlendiren, olup bitenlerin içinde, hatta önünde olan devlettir. Türkiye,
gerek nüfusu gerekse sahip olduğu potansiyel, birikim, tarihî tecrübe
açısından, elbette, büyük olması gereken bir devlettir. Nitekim, 1992'de Doğru
Yol Partisi iktidarı döneminde 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Dışişleri
Bakanlığına bağlı olarak kurulan TİKA, böyle bir düşünce ve espriye dayanmakta
idi. Ne var ki -şimdi, gariplik burada- 1992'deki Türkiye, bugünkü gibi
beceriksiz yönetimler sayesinde yangın yerine dönüştürülmüş bir Türkiye
değildi. Hal böyle olunca, biz, bu kanun tasarısının zamanlama açısından çok
talihsiz bir döneme denk geldiğini düşünüyoruz. Potansiyel bilgi, birikim,
büyük bir ekonomik ve askerî güce sahip olmak, tek başına büyük devlet olmaya
ve onun fonksiyonlarını yerine getirmeye yetmez değerli arkadaşlarım. Son model
ve üstün özelliklere sahip olan bir arabanın sürücüsü acemi ise, o arabaya ve
içindekilere yazık olur. Harika işlevlere sahip olan bir bilgisayarın
operatörü, eğer onu rantabl kullanamıyorsa, o bilgisayarın sıradan bir
bilgisayardan hiçbir farkı olmaz. Bugün, Türkiye'yi idare eden beceriksiz
hükümet, bırakın yukarıda sayılan ülkelere, topluluklara el atmayı, kendi
ülkesindeki insanlara el atamamaktadır. Ülke korkunç bir krize sürüklenmiş, iyi
yetişmiş insanlar akın akın ülkeyi terk etmektedirler. Kanunî Sultan Süleyman, hem ülkesi hem kendisi büyük
olduğu için, oturduğu yerden, İspanya Kralına, Fransız Kralına müdahale
edebiliyordu; Çin'deki, Maçin'deki mazlumların feryatlarını duyuyor ve onların
imdadına yetişebiliyordu. Sultan Abdülaziz de Osmanlı sultanıydı; ama, 1875'te,
Çin'de, Çin'e karşı bağımsızlık mücadelesi veren Müslüman Türk Hanı Yakup Hanın
yardım çağrısına cevap veremiyordu. Yakup Han 1875'te elçisini Sultan
Abdülaziz'e göndermiş, ondan askerî malzeme, para, teknik yardım ve personel
istiyordu. İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi Henry Elliot, Londra'ya, Dışişleri
Bakanına konuyla ilgili olarak yazdığı raporda, biraz da alaycı bir ifadeyle
"Lordum, Yakup Hanın elçisi İstanbul'a geldi; ancak, kendisine şatafatlı
bir ağırlama ve uğurlama merasiminin ötesinde bir şey verilemedi"
demektedir. Sayın milletvekilleri, halk arasında "kelin ilacı
olsa önce kendi başına sürer" diye bir söz vardır. Sultan Abdülaziz
döneminde de, tıpkı bugünkü gibi, devlet iç ve dışborç batağına saplanmıştı,
üretim yoktu, herkes geçim kaynağı olarak gözünü devletin kapısına dikmişti.
Borcu ödemek için borç alınıyordu, borç faizini ödemek için yine borç
alınıyordu; tıpkı bugünkü gibi ve bu hükümet gibi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayınız efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Dağıstan Hanı Mehmet Han,
yine bu sıralarda, İngiliz Kraliçesi Victoria'ya yazdığı bir mektupta, Rusların
kendilerine yaptığı zulümlerden uzun uzadıya söz ettikten sonra "eskiden
bu tip şeyler olduğu zaman, Osmanlı sultanlarına müracaat ederdik. Çoğu zaman
mesele bir nota ile halledilirdi; ama, epey bir zamandır artık feryatlarımıza
karşı aksiseda yok" diyor Mehmet Han; yani, cevap gelmiyor. Müslüman bir
han olan Mehmet Han, çaresizlikten dolayı İngiliz kraliçesine âdeta
sığınıyordu. Değerli arkadaşlarım, bu kanunun kapsamına baktığınız
zaman, neredeyse G-7'ler hariç, biz bütün dünyaya ekonomik, kültürel, teknik,
sosyal yardımda bulunuyoruz ve bunları da TİKA marifetiyle yapacağımızı ifade
ediyoruz. Hedefler büyük olmalıdır, devletler kesinlikle ütopyalara elbette
sahip olmalıdır; ancak, bunların gerçekçi ve akılcı olması da lazım. Ben,
bugünkü hükümetin anlayışıyla bunların olabileceğini düşünmüyorum. Daha sonraki
maddeler üzerinde konuyla ilgili görüşlerimizi arz etmeye devam edeceğiz. Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. 1 inci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: Görevler MADDE 2. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığının görevleri şunlardır : a)Kalkınma yolundaki ülke ve topluluklarla ekonomik,
ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliğini, bu ülkelerin
kalkınmalarına katkıda bulunacak projeler bazında geliştirmek. b) Kalkınma yolundaki ülke ve toplulukların kalkınma
hedefleri ve ihtiyaçlarını da gözönüne alarak, ekonomik, ticarî, teknik,
sosyal, kültürel ve eğitim işbirliği ve yardım konularını belirlemek ve bu
amaçla gerekli proje ve programları hazırlamak veya özel kuruluşlara
hazırlatmak. c) Kalkınma yolundaki ülke ve toplulukların bağımsız
devlet yapılarının geliştirilmesi, mevzuatın hazırlanması, kamu görevlilerinin
yetiştirilmesi, serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde bankacılık, sigorta,
dış ticaret, bütçe ve vergi sistemi gibi alanlarda ihtiyaç duyacakları
yardımları sağlamak, bu ülkelere uzmanlar gönderilmesi, bu ülkelerden gelecek
eleman ve öğrencilerin eğitim ve staj görmesi, bu kişilere burs tahsis edilmesi
amacıyla gerekli düzenlemeleri ve koordinasyonu yapmak. d) Eğitim ve kültür alanlarındaki işbirliği
programlarının, yurt dışında, gerektiğinde Türk Kültür Merkezleri ile de
işbirliği yaparak yürütülmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak. Başkanlıkça yürütülecek projelerin belirlenmesi,
uygulanması ve sonuçlandırılması, gerekli koordinasyonlarla bu proje ve
faaliyetlerin sponsorlar aracılığıyla yapılmasının sağlanması, Başkanlığın
faaliyet ve amaçlarına uygun yayın yapılması ve bu yayınlarla ilgili olarak
ödenecek ücretler ile bu alanda basın yayın organlarınca yapılacak yayınların
desteklenmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmeliklerle belirlenir. BAŞKAN - 2 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi
Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Gören. Buyurun Sayın Gören. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA ALİ GÖREN (Adana) - Muhterem Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun
tasarısı, yani, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı
Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi, saygı ve hürmetle selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, özellikle, Türkçe konuşan,
kalkınmakta olan komşu ve akraba ülke ve toplulukların gelişmesine,
kalkınmasına yardımcı olmak, bu topluluklara yardım ve katkılarda bulunmak
amacına yönelik bir kapsamı içeren bu tasarı, aslında, son günlerde, can sıkıcı
veya gönül yıkıcı kanunlar arasında yer almış, çakıllar arasında bir gül gibi,
hepimizin gönlünü fethetmekte, desteğimizi alan bir tasarı olarak, hepimiz
tarafından, çıkarılması ve yürürlüğe konulması için gayret sarf edilmektedir. Değerli arkadaşlarım, "ben ne söylerim, tamburam
ne çalar" diye bir söz var. Diğer bir güzel sözümüz de Ziya Paşa'nın:
"Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz." Şimdi, Meclisimizin ve
ülkemizin içinde bulunduğu bazı hususlar açısından fevkalade üzücü ve can
sıkıcı tablolar arasında, bu tasarının kapsam ve amacına yönelik ne
yapabileceğimiz konusunu ciddî ciddî düşünmemiz ve ona göre hareket etmemiz
gerekmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu tasarının kapsamı ve amacının
gerçekleştirilmesi için başka ülkelerde ortaya konulan ve sinsi sinsi veya
açıkça yürütülen bir nevi açık veya kapalı istila hareketlerinin bizim ülkemiz
tarafından karşılanması ve üzerine düşen görevlerin yapılması konusunda acaba
yeterli performansı gösterebiliyor muyuz?
Keşke, bu soruya evet diye olumlu bir cevap verebilseydik. Ülkemizin şu anda içinde bulunduğu durumla, maalesef,
ekonomi dibe vurmuş. Maalesef, iflas ettiği, başka ülkeler tarafından, kurum ve
kişiler tarafından da ifade edilmiş, kültürel iddialarından vazgeçmiş,
dışişlerinde inisiyatifi tamamen elinden bırakmış bir görünüm ve yapı arz
ettiği bu durumda, biz bu ülkelerle ilişkilerimizi, nasıl, arzu ettiğimiz
düzeyde geliştirebileceğiz? Buna verecek olumlu bir cevabımızın olmaması bizi
fevkalade derinden üzüyor. Daha on yıl önce, devlet büyüklerimiz, bizi, âdeta
gümüş kanatlarla donatmaktaydı "Adriyatik'ten Çin Seddine kadar kocaman
bir coğrafya parçasında Türklüğün sesi yükselecek; 21 inci Asır, Türk asrı
olacak" diye uçum uçum uçarken, maalesef, bugün, aradan on yıl geçmeden düştüğümüz
durum, kanatları kırılmış bir doğanın yere çakıldığı gibi bir acıklı tablo arz
etmektedir. Halkımızın içinde bulunduğu durum, uzak yerlerin büyük
somununu hayal ederek teselli bulunamayacak kadar acıklı ve sıkıntılıdır.
Maalesef, halkımızın, Türk kardeşlerini, Türkçe konuşan ülke ve toplulukları
düşünemeyecek kadar canı başına düşmüş, "kaç kuzulu ceylan kaç, avcı
geldi" denildiği gibi, başka kardeşlerini düşünemeyecek bir sıkıntı
içerisinde, cüzdanlar boşalmış, iflasla veya icrayla karşı karşıya... Memur ve
işçi, maalesef, çocuğuna harçlık verememekte, hastasına ilaç alamamakta;
çiftçi, tarlasını ekemeyip, tohum, ilaç ve benzeri maddeler konusunda sıkıntıya
düşerken, bizim bu ülkelere, bu topluluklara nasıl örnek olabileceğimizin
hesabını kendi kendimize sormamız lazım. Şu an içinde bulunduğumuz duruma sanki kurtarıcı gibi
gönderilen ekonomiden sorumlu Devlet Bakanımız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun, 1 dakika içinde toparlayın... ALİ GÖREN (Devamla) - Pardon, hükümetten sorumlu Devlet
Bakanımız(!) Sayın Kemal Derviş'in gündeminde ve ajandasında, maalesef, bu
ülkeler ve topluluklar yoktur. Onun gündeminde olmadığı gibi, kendisi, bu
topluluk ve ülkeler için, maalesef, bir kabus halini almıştır. Borç almak için
yaptığı, özellikle Kıbrıs, Trakya Türkleri, Ege ve Azerbaycan için ne gibi
maddeler ve muhteviyat içerdiğini bilmediğimiz anlaşmalar, bu ülkeler ve
topluluklar için kabus halini almaktadır değerli arkadaşlarım. Onun için, partilerimizin değerli üyeleri, Meclisimizin
değerli üyeleri; ailelerimiz, çocuklarımız ve yakınlarımız bize "Kemal
Derviş, bu borç anlaşması yaptığı yerlerde, hangi bağlayıcı hükümleri ve
milletin istikbalini etkileyecek konuları gündeme getirmektedir" diye
sormaktadırlar. Bizim de sormamız ve özellikle bu hususlara açıklık getirmemiz
gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ GÖREN (Devamla) - Bu hususları gündeminize taşıyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gören. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın
Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 1 inci maddesinde sözünü ettiğim
ütopik tavır, burada da sürdürülmüş, "Görevler" başlıklı 2 nci
maddesinde de aynı tavır sergilenmiştir. Burada da, kalkınma yolundaki bütün
ülke ve topluluklar kapsama alınmış, yine ekonomik, ticarî, teknik, sosyal,
kültürel ve eğitimle ilgili bütün meseleler TİKA'nın bünyesine dahil
edilmiştir. Değerli arkadaşlarım, 57 nci hükümet kurulduktan sonra
TİKA, Dışişleri Bakanlığından alınarak Başbakanlığa bağlandı. Şimdi soruyorum:
Adı geçen ülkelerdeki bütün ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili
işleri ve ilişkilerimizi TİKA yürütecekse, oradaki büyükelçiliklerimize,
konsolosluklarımıza, bunlara bağlı olarak çalışan bir yığın ataşeye ne lüzum
var? Dış temsilciliklerimizin ekonomiye çok ağır bir yük getirdiğini hepimiz
biliyoruz. Bu konuda yetki çatışması, kargaşası, dublikasyon olacağı endişesini
şahsen taşıyorum. Sonra, "kendisi muhtacı himmet dede, gayriye nasıl
himmet ede" sözü sanki bize ait değilmiş gibi, bakınız, biz, kalkınmakta
olan ülke ve topluluklara ne himmetlerde bulunacakmışız değerli arkadaşlar! 2
nci maddenin (c) fıkrasına göre, biz TİKA marifetiyle, bunların bağımsız
yapılarını geliştireceğiz, bunun için onlara mevzuat hazırlayacağız, ihtiyaç
duydukları kamu görevlilerini yetiştireceğiz, serbest piyasa ekonomisine geçiş
sürecinde onlara bankacılık, sigortacılık -bakın bunlar çok ilginçtir; çünkü,
bunların hepsi bizde güllük gülistanlıktır- bütçe, vergi sistemi gibi konularda
ihtiyaç duydukları yardımları sağlayacağız, bu ülkelere uzmanlar göndereceğiz,
bu ülkelerden gelecek eleman ve öğrencilerin eğitim ve staj görmesini
sağlayacağız, bunlara burs tahsis edeceğiz... Bütün bunlar, bizim
iktidarlarımız döneminde gerçekten yapıldı; burada biraz sonra sizlere bunları
örneklerle arz edeceğim. Hâsılı, basın, yayın, kültürel faaliyet, finans
sektöründeki hareketlerin düzenlenmesi, buralarda kurulacak kalkınma
bankalarına malî destek verilmesi vesair, hepsi bu kuruluşun görevleri
arasındadır. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu hükümetin böyle bir
tasarıyla, bugün karşımıza çıkması büyük bir talihsizliktir. Değerli arkadaşlar, bizim bugünkü hali pürmelâlimizle
bu iddialarda bulunmamız, kalkınmakta olan ülkelere, bankacılık, sigortacılık
öğretmeye kalkışımız neye benziyor biliyor musunuz; Veli Göçer'in depreme
dayanıklı inşaat teknikleri öğretmeye kalkışmasına benziyor. Veli Göçer,
depreme dayanıklı inşaat tekniklerini anlattığı zaman ne kadar komik olacaksa,
bugünkü yapımızla, içerisinde bulunduğumuz bu durumla, bütün bu ülkelere
bunları sağlayacağımızı iddia etmemiz, böyle komik bir durumdur. Yapmayın
allahaşkına! Bankacılığımızı yerle bir etmişsiniz; ülkedeki sosyal güvenlik
kurumlarının durumu ortada; bari, bu corrupt sistemimizi ve anlayışımızı
götürüp, bu gariban insanlara bulaştırmayalım. Ziya Paşa "onlar ki, verir laf ile dünyaya
nizamat, bin türlü teseyyüb bulunur hanelerinde" demektedir; bugünkü
Türkçeyle, şair, mealen, şöyle diyor: Bazı insanlar, sözüm ona, lafla dünyaya
düzen vermeye kalkışırlar; fakat, kendi ülkelerinde, evlerinde bin türlü
ihmalkârlık ve tembellik vardır. Şiirin devamında "ayinesi iştir kişinin
lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbei aklı eserinde" derken, sanki, Ziya
Paşa, bu hükümete hitap ediyordu. Değerli arkadaşlarım, işte, elimde TİKA'nın,
kuruluşundan beri yaptığı faaliyetlerin bir dökümü var. Bunu, rica ettik,
TİKA'daki arkadaşlarımız bize gönderdiler. Şimdi, buradaki başlıkları bile size
okumam büyük bir vakit alır; ama, şunu çok rahatlıkla ifade edebilirim ki,
burada sadra şifa olan, gerçekten kayda değer olan projelerin hemen hemen hepsi
1992 ile 1997 tarihleri arasındadır ve bu dönemde, gerçekten, TİKA, özellikle
1992 ile 1995 tarihleri arasında altın dönemini yaşamıştır. Daha sonraki
dönemlerde, yapılan bazı güzel icraatlar vardır; fakat, bunların çoğu da,
geçmiş dönemde planlanmış programlanmış olan projelerin sürdürülmesi, devam
ettirilmesi şeklinde olmuştur. Bu dönem, gerçekten, TİKA'nın, üzerine düşen
görevi, fonksiyonu icra ettiğini söylememiz mümkün değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, 1 dakika içerisinde toparlayınız.
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Tabiî efendim. Değerli arkadaşlarım, sonra, bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu?!. Bir yandan, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş,
eğitim, güvenlik ve sağlığın dışında devlete tek bir eleman alınmayacağını
söylüyor, bu konuda Bakanlar Kurulu kararı çıkarıyorsunuz, öte yanda -ekli
cetvellere bakınız, bu, kanun tasarısında var- siz, TİKA'ya bir yığın yeni
kadro tahsis ediyorsunuz. Bu, neyin nesidir? Biz, TİKA için bu kadroları önemsiz, lüzumsuz
görmüyoruz, gerekli görüyoruz; ancak, hükümetin söyledikleriyle tavırları
arasında ciddî bir çelişki olduğunu düşünüyorum. Başta da söyledim, biz, TİKA
esprisine kesinlikle taraftarız; TİKA gibi bir kuruluş bulunmalıdır,
dublikasyona yol açılmamak kaydıyla bulunmalıdır; ancak, bugünkü halimizle,
bugünkü tavrımızla, nizam, intizam götürme, ekonomik refah götürme gibi bir
iddiayla onların karşısına çıkıyorsak, kendi kendimizle çelişiriz, kendi
kendimizle alay eder duruma geliriz. Daha sonra görüşlerimizi ifade etmeyi
sürdüreceğiz. Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 2 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: Teşkilât MADDE 3. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı Teşkilâtı, Koordinasyon Kurulu, ana hizmet birimleri, danışma ve
yardımcı birimlerden oluşur. Başkanlık teşkilâtı ek (1) sayılı cetvelde
gösterilmiştir. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına
Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kaldığım yerden TİKA ile ilgili
düşüncelerimi, kanaatlerimi açıklamaya devam etmek istiyorum. 20 nci Yüzyılın son on yılında ve 21 inci Yüzyılın
başında, ülkemiz, küreselleşme denilen bir olgunun ne olduğunu, neler getirip
neler götüreceğini anlamaya çalışırken, bir yandan da siyasî bir belirsizlik
ortamında ve ekonomik kriz batağında sağa sola gidip gelirken, diğer yandan,
tarihî ve kültürel bağlarımız olan devlet ve topluluklarla da ilişkileri, el
yordamıyla da olsa sürdürmeye çalışıyoruz. Türkiye, hâlâ, çok boyutlu ilişkiler
içinde olduğu Türk cumhuriyetleri ve Türk topluluklarıyla oluşan bağların
hazzını yaşama şansına sahip olduğunu unutmamalıdır; ancak, ülkemizin, bu
şansını rasyonel bir biçimde kullanması ve hayalperest davranışlar içinde
olmaması, yani, bu davranışlardan kesinlikle kaçınması, bu ilişkilerin sağlam
temellere oturmasını sağlayacaktır. Türkiye, bu temeli oluşturma konusunda
yeterli bilgiye sahiptir, birikime sahiptir, tecrübeye de, potansiyele de
sahiptir. Türkiye'nin, kardeş Türk cumhuriyetleri ve
topluluklarıyla ilişkilerinde, Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, artık,
duygusallığı aşarak, realiteye yönelmesi gerekmektedir. Millî menfaatlar
doğrultusunda, komşu ülkelerimiz için de gerçekçi dışpolitikalar belirleme ve
uyma mecburiyetinde olduğumuzu da, artık anlamak zorundayız. Bu ilişkiler,
millî menfaatlarımızın gerektirdiği çerçevede, farklılıkları yok etmeyen; ama,
kuşatan; mazi, hal ve istikbal ilkesine göre sürekli değerlendirip, bir
birliktelik odağına oturtulmaya çalışılmalıdır. Bugün, burnumuzun dibinde olan ve bizim için hayatî
önemi olan Kıbrıs'ta, Kıbrıs Rum kesimi ekonomik yönden kalkınmış ve ileri
Avrupa ülkeleri düzeyine gelmiş bir durum arz ederken, Kıbrıs Türk kesiminin
ekonomik ve buna bağlı olan diğer meselelerinin de üstesinden gelinemediği
açıktır, aşikârdır. Zaman, tarihî olaylar ve gerçekler karşısında, gerçek
rakibimizdir. Zaman karşısında yenilmemek için, tarihi sorgulayan, ancak, sevme
yerine sahip çıkan, dinamikleri harekete geçiren ve bunları ortak
değerlerimizin izlerini taşıyan yerlere götüren anlayışları teşvik ederek ve
kutlamakla mümkün olur. Bu anlayış ve gayret içinde olan faaliyetleri
fedakârlıkla buralara götürenleri zaman zaman engelleme faaliyetlerinin çeşitli
adlarla gündeme geldiği de bir gerçektir. Ben "Gölge etme, başka ihsan
istemem" diyen anlayış çerçevesinde sürmesi ve teşvik edilmesi gereken
faaliyetleri sürdüren gerçek gönül dostlarını, bu adsız kahramanları kutlamamız
gerektiğine inanıyorum. Bir ülkenin kalkınması ve refah seviyesinin
yükseltilmesinin, dengeli, adaletli, yenilikçi ve toplumun ihtiyaçlarını
evrensel hukuk normlarına göre yeterince karşılayan yönetim anlayışıyla ancak
mümkün olabileceğine inanıyorum. Halkın demokratik katılımının ve katkısının
sağlandığı ve kamu yararıyla sınırlanan durumlar dışında, kişilerin din ve
vicdan ve fikir ve düşünce hürriyetleri ile teşebbüs hürriyetinin serbest
olduğu yönetimlerde, genel anlamda huzurun ve güvenliğin daha kolay
sağlandığını, kalkınmış ülkeler örneklerinde görmenin mümkün olduğuna
inanıyorum. Zaten, bunlar sağlandığı takdirde, bir ülke, diğer ülkelere, komşu
ülkelere, kendiliğinden model olma, kendiliğinden önder olma durumuna
gelecektir. Çok değerli arkadaşlarım, eğer, biz, Türk
cumhuriyetlerine ve komşularımıza ve ihtiyaç duyan herkese öncü olabilecek,
önderlik yapabilecek, onları etkileyebilecek bir duruma gelmek istiyorsak,
ekonomik kalkınmışlığın yanında, her alanda, Türkiye'nin kendisine çekidüzen
vermesi gerektiğine inanıyorum. Şimdi, bakın, model olacağız; ama, adlî sistemimize
bakıyoruz. Biraz önceki konuşmamda ifade ettim: Adlî sistemimizi, bu haliyle
hiç kimse örnek falan alamaz. Yargının siyasallaştığı bir sistemde adalet
tecelli edemez. Hukuk adamlarının brifing aldığı bir ülkede yargının yansız
işlediğini, bağımsız işlediğini komşularımıza söylememiz mümkün müdür?! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Yargı bağımsızlığının her
yıl tartışıldığı, yargı bağımsızlığının olmadığının herkes tarafından
söylendiği bir Türkiye'de, adaletten ve adaletin tecellisinden bahsetmek mümkün
değildir. Böyle bir adlî sistemi kimseye öneremeyiz. Bunun gibi, siyasete zaman zaman müdahale edildiği,
siyaset alanının daraldığı, siyasete ve siyasetçilere güvenin azaldığı,
kurtuluşun, çözümün, âdeta, Meclis dışında aramaya çalışmanın teşvik edildiği,
sivil siyaset yapma imkânının gittikçe zorlaştığı bir siyasî yapıyı kim model
almak ister?! Üretmeyen, tüketen, çalışmayan bu hantal idarî yapıyı kim model
almak ister?! Öyle bir idarî yapımız var ki, her şeyi, Ankara'dan, tek elden
yönetmeye çalışıyoruz; ama, sistemi çalıştıramıyoruz. Mahallî İdareler Yasasını
on yıldır bu ülkede konuşuyoruz; ama, bir türlü getirip bu Mecliste görüşmek
mümkün olmadı. Sağlık hizmetlerini, eğitim hizmetlerini, trafik hizmetlerini,
spor hizmetlerini, köy hizmetlerini... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. BAŞKAN - Ben, eksüreyi verdim Sayın Tunç; onun için
ikinci süre vermiyorum; teşekkür ederiz. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Eğer model olmak istiyorsak, kendimizi önce düzeltmemiz
gerektiğine inanıyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tunç. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın
Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükümetin MHP kanadı, Türkçe konuşan ülkeler, akraba
topluluklarla Türkiye arasında kültürel işbirliği konusunda daha istekliyken ve
TİKA'yla sözümona, bunu sağlamaya niyetliyken, kendisiyle ortağı arasında henüz
müşterek bir kültürel işbirliği anlayışı geliştirememiştir. DSP'li Sayın Millî
Eğitim Bakanı Bostancıoğlu'na bağlı Talim Terbiye Kurulunun devirdiği çamlardan
haberiniz var mıdır?! Talim ve Terbiye Kurulu, yaşayan Türkçeyi âdeta
katlediyor. Elimdeki, okullara ders kitabı hazırlayan bir yayınevine,
hazırladıkları kitaplarla ilgili "tespit edilen hatalar" başlığı
altında gönderilen bir raporda, şu okuyacağım kelimelerin kesinlikle kullanılmaması
isteniyor. Sadece buradan bazı örnekler vermek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Bakınız, burada, kullanılmaması istenen ve kesinlikle kitaplardan çıkarılması
gereken, sözümona, yerine öztürkçelerinin kullanılması istenen kelimeler
şunlar: Millî, millet, istiklal, şuur, devir, tarz, mesai, nesir, medeniyet,
ifade, cahil, fikir, fert, meşhur, hatıra, şive, maharet, örf, hürriyet, fakir,
nutuk, nesil, vesaire... Yukarıda sayılan kelimelerin hemen hepsi, TİKA ile
ulaşılmaya çalışılan, özellikle Türk dünyasıyla aramızdaki ortak kelimelerdir.
Siz, ne yaptığınızın farkında mısınız? İşte, bir süre önce, İstanbul'da, Türkçe
konuşan ülkelerin devlet başkanları toplandı; ama, ne yazık ki, anlaştıkları
ortak dil Rusça idi. Ne gariptir ki, eskiden beri dilin, millî ve manevî
unsurların taşıyıcısı olduğunu bilen Türk solu, bu değerleri tahrip etmek için,
her konuda enternasyonalci olduğu halde, dilde aşırı ulusalcı, Türkçü bir tavır
sergilemektedir. Bizim ve MHP'li arkadaşlarımızın "uydurukça" dediği
bu garip dil, son zamanlarda, her nedense, başta Sayın Meclis Başkanımız olmak
üzere, bazı MHP'lileri de celp etmeye başlamıştır. Arı Türkçe, öztürkçe iddialarının hangi amaçlara
yönelik olduğunu çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla, kültürel işbirliğinden söz
etmeden önce, ortağınızın, Talim ve Terbiye Kurulunda neler yaptığına şöyle bir
bakınız lütfen. Ayrıca, bu kurumdaki yolsuzluk ve usulsüzlükleri başka bir
vesileyle huzurunuza getireceğim değerli arkadaşlarım. Sayın milletvekilleri, bu tasarıda, gerekirse Türk
kültür merkezleriyle işbirliği yapılacağından söz ediliyor. Türk kültür
merkezleriyle neyin kastedildiği açıklığa kavuşturulmamıştır burada. Bildiğimiz
kadarıyla, Kültür Bakanlığına bağlı bu tür merkezler yok. Burada, yurt
dışındaki Türklerin kurmuş oldukları çeşitli dernekler, merkezler
kastediliyorsa, bu, uygulamada sıkıntılar yaratır; çünkü, her iktidar, kendine
yakın kuruluşlarla işbirliği yapmaya kalkışır. Burada, konu, net bir şekle
sokulmalıdır diye düşünüyoruz. Sayın milletvekilleri, hükümet, ülkeyi, kapı kapı
dilenip para bulma konumuna getirmişken, böyle bir tasarıyı Meclisin gündemine
getirmemeliydi. Malî kriz yaşayan bir ülkenin, başkalarına malî yardımda
bulunmaktan söz etmesi; kokuşmuş, çürümüş bir sisteme sahip olan bir ülkenin
başka ülkelere çekidüzen verme iddiasında bulunması, komik olduğu kadar,
inandırıcı da değildir. Kanadını kırdığınız şahinle ava çıkmaktan söz
ediyorsunuz... Bu 4 üncü maddede de gariplikler var değerli
arkadaşlarım. Burada, koordinasyon kurulundan söz etmektedir. Bununla da ilgili
bir iki şey aslında söylemek istiyorum, 4 üncü madde üzerinde başka bir değerli
arkadaşımız konuşacak. Türkiye'de bir yığın koordinasyon kurulu vardır. Hangi
müessesenin başındaki müsteşarı, genel müdürü, müsteşar muavinini arıyorsanız,
bunların çoğu, filan koordinasyon kurulu toplantısına katılmak üzere gitmiştir.
Bakınız, Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürünün kaç koordinasyon kurulunda
görevli olduğunu lütfen bir sorun. Bu insanlar, kendi aslî işlerini yapmaya
vakit bulamıyorlar, şu koordinasyon kuruluna, filan koordinasyon kuruluna
katılacağım diye. Aslında, burada, müsteşar muavini, başkan yardımcısı gibi üst
düzey bürokratların katılımını mecbur tutmanın doğru olmadığını düşünüyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Daha alt tabakadaki teknik personel eğer ön
hazırlıkları, ön çalışmaları yaparsa, nihaî kararlar, tekrar, üst düzeydeki
amirlere bırakılabilir. Bu konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bütün eksikliğine rağmen, gündeme getirilişteki tarih
hatasına rağmen; çünkü, Sayın Bakan, haklı olarak belki şunu diyecektir: Bu,
aylar öncesinden, ekonomik kriz gündeme gelmeden Meclisin gündemine geldiği
halde bir türlü görüşülememişti. Bu konuda kendilerine hak veriyoruz; ancak,
bugün, dünyaya, ekonomi, bankacılık, sigortacılık, malî konularda bizim ders
vermeye kalkışımızın doğru olmadığını söylüyorum; ama, bu tasarıyı genel olarak
desteklediğimizi de belirtmek istiyorum. Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP
ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. 3 üncü maddeyi, ekli cetvellerle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: Koordinasyon Kurulu ve görevleri MADDE 4. - Koordinasyon Kurulu, Dışişleri, Maliye,
Millî Eğitim, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar ve Kültür
bakanlıkları ile Hazine, Dış Ticaret ve Devlet Planlama Teşkilâtı
müsteşarlıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı ve TÜBİTAK Başkanlığı personelinden
bağlı ya da ilgili bulundukları bakan tarafından görevlendirilen en az müsteşar
yardımcısı veya başkan yardımcısı düzeyindeki temsilciler ile Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği Başkanlığı temsilcisinden oluşur. Dışişleri Bakanlığı
Müsteşarı ve Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanı Kurulun doğal üyesidir.
Koordinasyon Kuruluna Başkanlığın bağlı olduğu bakan başkanlık eder. Koordinasyon Kurulunun görüşeceği konuların nitelik ve
özelliklerinin gerektirmesi halinde, diğer bakanlık, kamu kurum ve kuruluş
temsilcileri ile oy hakkı olmaksızın sivil toplum örgütleri ile gönüllü
kuruluşların temsilcileri, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı başkan
yardımcıları ve ilgili daire başkanları Koordinasyon Kurulu Başkanınca
toplantıya çağırılır. Koordinasyon Kurulu yılda en az bir defa olmak üzere
Koordinasyon Kurulu Başkanının daveti üzerine toplanır. Koordinasyon Kurulunun
sekretarya hizmetlerini Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı yürütür. Koordinasyon Kurulunun görevleri şunlardır : a) Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının
faaliyetleri ile ilgili genel ilke ve öncelikleri hükümetin siyaseti ve dış
politika hedefleri doğrultusunda belirlemek. b) Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının
faaliyetleri kapsamında programa alınacak ülke ve topluluklarla bu ülke ve
topluluklara yönelik işbirliği ve yardım projelerini, ilgili ülkelerin kalkınma
ihtiyaçlarını da dikkate alarak belirlemek. c) Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının faaliyetlerinin
Koordinasyon Kurulu kararlarına, 5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Kanun ile
24.6.1994 tarihli ve 4009 sayılı Kanuna uygunluğunu sağlamak ve bu konuda tüm
kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonu ve işbirliğini
gerçekleştirmek. BAŞKAN - Sayın miletvekilleri, birleşime, saat 18.05'te
toplanmak üzere, ara veriyorum. Kapanma Saati
: 18.00 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:
18.05 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 95 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 4. - Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır. Daha önce, 4 üncü madde okunmuştu. 4 üncü madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik. Buyurun Sayın Çelik. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 639 sıra sayılı, kamuoyunda TİKA olarak bilenen
kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, maddeyle, koordinasyon kurulu
teşkil ediliyor ve burada, üyelere dikkat çekmek istiyorum: Dışişleri, Maliye,
Millî Eğitim, Sanayi, Enerji ve Kültür Bakanlıkları, 6 bakanlık var burada;
onun arkasından, Hazine, Dış Ticaret, Devlet Planlama Müsteşarlıkları, 3
kuruluş da buradan; Diyanet, TÜBİTAK, TOBB (Odalar Birliği) 3 kuruluş da buradan
geliyor, etti 12; 2 de, bir Dışişleri Müsteşarı biri de TİKA Başkanı olmak
üzere, 14 tane kuruluşun temsilcisi, bu koordinasyon kurulunu oluşturuyor. Değerli arkadaşlar, bu tür koordinasyon kurullarının
nasıl çalıştığını biliyoruz, faydalı bir hizmet üretmeleri gerçekten çok
zordur. Bilindiği gibi, TİKA, Türkiye'nin, Türk cumhuriyetlerindeki
yatırımlarını organize etmektedir, hizmetlerini ve faaliyetlerini
programlamaktadır. Bu işleri yaparken, yurtdışından veya yurtiçinden çeşitli
firmalar kullanılmaktadır. Genelde bu firmalar, devlet firmalarından
seçilmekte, devlet firmaları da siyasî bir güç tarafından yönetildiğinden,
aşırı ve gereksiz personel istihdamına gidilerek, maliyetler artmaktadır. Bu
olayın diğer bir sonucu olarak, çalıştırılan personelde liyakat yerine
partizanlık arandığından, başarısız olunmaktadır. Bu husus, bilhassa, maliyet
artı kâr sistemiyle yapılan ihalelerde, personel istihdamı açısından kendisini
göstermektedir. Ayrıca, siyasî iktidarların değişmesiyle, gerek TİKA'da bulunan
yönetim kadrosunun gerekse firmalarda bulunan yöneticilerin devlet firmalarıyla
değiştirilmesi, işleri bir hayli etkilemektedir. Bu işlerin sağlıklı
yürütülebilmesi için, işleri gerçekten ciddî yapan firmalar vasıtasıyla yapmak
ve TİKA'nın yönetiminin mümkün mertebe siyasetten etkilenmez bir hale gelmesi
gerektiği kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, Türk cumhuriyetlerinde
yapmayı yıllar önce taahhüt ettiği, ama, neredeyse yılan hikâyesine dönen,
tarihî ve kültürel ilişkilere önemli katkı sağlayacak bazı projeleri vardı:
Kazakistan'daki Yesevî Türbesinin restorasyonu, Kırımlıların iş sahibi olması,
ayrıca, Kırımlılar tarafından işletilen bir matbaa kurulması; bunun dışında,
Gagavuzya'da, yine Türkçe yayın yapacak bir radyo kurulması, Orhon Abideleri ve
buna benzer diğer türbe ve önemli eserlerin restorasyonu... TİKA'nın
desteklediği, kültürel özellik taşıyan, mazisi eski bir proje de, ortak tarih
ve edebiyat kitaplarının hazırlanması projesiydi; ama, bunlara başlanılmış,
paraları da verilmiş, fakat, hep rölantide projeler. Tabiî ki, bu bütçelerle bu
işlerin yapılması da mümkün değil; çünkü, 25 milyon dolardan, şu anda 5-6
milyon dolar seviyesine inmiş bir bütçeyle, bunlar, hakikaten, yapılamayacak
yatırımlar. Değerli arkadaşlar, belki, Sayın Bakan, bizimle alakası
yok diyebilir; ama, parası bu kurumdan çıktığı için ifade etmek istiyorum: 1990
yılında, dönemin iktidarı, Ahmet Yesevi Türbesinin restorasyonuna karar vermiş,
1992 yılında ihalesi yapılmış ve Vakıf İnşaata verilmiş. 1994 veya 1995
yıllarında bitirilmesi planlanan proje, bugünlere kadar maalesef tamamlanamamış
ve maliyet artı kâr sistemiyle de ihaleye verilmiş; normal şartlarda dört yılda
bitirilmesi gerekirken, sekiz yılda tamamlanmış. 17 milyon dolara verilen
projenin gerçek bedeli de 12 milyon dolar olarak ifade ediliyor. Yani, burada,
5 milyon dolar mertebesinde bir fazla ödeme söz konusu. Yine, Kazakistan'da, aylık 100 dolara bir işçi
çalıştırılması mümkünken, buradan götürülen işçilere aylık en az 1 000 dolar
ödeme yapılmıştır. Şimdi, Değerli Bakandan bunların cevabını vermesi
istiyorum. Allahaşkına, bu 17 milyon doların ne kadarı inşaat harcamalarına
ödenmiştir, ne kadarı da personel harcamaları için ayrılmıştır? Bizi
aydınlatırlarsa memnun olacağız. Ahmet Yesevi, son on asra damgasını vurmuş manevî bir
büyüğümüzdür. Hoşgörülü bir İslam anlayışını Türk toplumlarının yaşam tarzı
haline getiren, Mevlana'dan Hacı Bektaş'a, Yunus Emre'den Ahilik düzenine kadar
tüm Anadolu değerlerinin temel harcı olan Ahmet Yesevi türbesinin imarı, ülkemiz
adına bir gurur vesilesidir; ama, bu imar işine istismarı katarsanız,
Yesevi'nin ruhunu incitirsiniz, vebal altında kalırsınız. Bu konunun da
hassasiyetle üzerinde durulacağını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(FP, MHP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili
Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; bugün, son derece önemli olan ve bizim için, her
şeyden daha fazla önemle üzerinde duracağımız ilgi alanımızı teşkil eden bir
bölgeyle ilgili kanun hükmünde kararnameye ilişkin tasarı üzerinde konuşmak
üzere söz almış bulunuyorum; hepinize, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına
saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlar, bir yer, bir bölge, bir coğrafî
alan düşünün ki, Adriyatik'ten Çin Denizine kadar -bu, bir Amerikalı filozofun
sözüdür- hiç tercüman kullanmadan, aynı dili konuşan coğrafî bir bölgede
tercümansız olarak seyahat edebilirsiniz. Burası, işte, Ortaasya'dır,
Kırım'dır, Azerbaycan'dır, Kazakistan'dır, Türkmenistan'dır ve Doğu
Türkistan'dır. Yıllar önce, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk,
29 Ekim 1933'teki irat ettiği Onuncu Yıl Nutkunda aynen şöyle diyordu
"Bugün, Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu
dostluğa ihtiyacımız vardır; fakat, yarın ne olacağını kimse bugün kestiremez.
Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir,
ufalanabilir; bugün, elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir.
Dünya, yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte, o zaman, Türkiye ne yapacağını
bilmelidir. Bizim bu dostluğumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir
kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız
o günü susup beklemek değildir; hazırlanmak lazım. Milletler buna nasıl
hazırlanır; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil, bir köprüdür; inanç, din
bir köprüdür; tarih, bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü
tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların, dış Türklerin bize yaklaşmasını
bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gerekli." Değerli arkadaşlarım, evet, şimdi, olay bu. Bu olayın
karşısında, Türkiye, 90'lı yıllardan itibaren; fakat, geriye doğru gidildikçe,
esas, ana temel 1985'ten başlayarak, 90'lı yıllarda, özellikle 1992'de de daha
fazla şaha kalkarak, bu ülkelerde, Türk dili konuşan Hoca Ahmet Yesevilerin,
Yusuf Hashaciblerin, Ali Şir Nevailerin, Uluğbeylerin diyarında, Köroğlusu bir,
Nasrettin Hocası bir ve Kutadgu Biliği, her şeyiyle, hemen hemen bütün kültürü,
âdeta girift bir şekilde iç içe girmiş bir bölgede, siz, bigâne kalamazsınız.
Onun için, orası sizin ilgi alanınızdır ve orada ne yapılması gerekirse, onu
fazlasıyla yapmak bizim aslî görevimizdir; ama, şimdiye kadarki rakamlara
baktığımız zaman, 1992'de buraya atfettiğimiz değer gittikçe azalmış ve
-rakamları verdiğim zaman göreceksiniz- zaman gelmiş, ilgi alanımızın dışına
çıkmış. 1992 yılında TİKA' nın bütçesi
45 milyon dolarken, 1998'de 4,5 milyon
dolara, 2000'li yıllarda 8 milyon dolara düşmüş; verdiğimiz değer bu. Eğer, siz, buralarla ilgilenmezseniz, başkası
ilgilenir. Elektriği yoksa, gayet tabiî ki, elektriğini vereceksiniz; buğdayı
yoksa, buğdayını vereceksiniz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetinkaya. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bunlar, bir faturayı
gerektirir; dostluk, bir faturayı gerektirir; kardeşlik, bir faturayı
gerektirir; o faturanın karşılığını yüklenmek büyük devletin şiarıdır. Türkmenistan'da, Azerbaycan'da, Özbekistan'da,
Kazakistan'da yaptığımız görüşmelerde, oranın en üst düzeydeki devlet başkanı
aynen şunu söylemiştir: "Aynı millet, ayrı devlet; aynı bir millet, iki
ayrı devletiz." Böyle bir önemli topluluğun dili bir, dini bir, kanı bir
olan milletlerin oradaki en fazla ilgilenecek kişisi, tabiî ki, bugünkü
anayurtta olan ben olacağım. Benim bir vecibem vardır, bir vefa borcum vardır.
Ben, bu vefa borcumu yerine getirmezsem, orayla olan ilgilerimiz de gittikçe
zafiyete uğrar. 5 inci maddede de konuya devam edeceğim. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çetinkaya. 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: Başkan ve başkan yardımcıları MADDE 5. -
Başkan, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının amiridir.
Başkan, Başkanlık hizmetlerinin mevzuata, hükümetin genel siyaset ve dış
politikasına, millî güvenlik siyasetine, Koordinasyon Kurulu kararlarına ve
işbirliği programları kapsamındaki ülkelerin kalkınma ihtiyaçlarına uygun
olarak yürütülmesini ve başkanlığın faaliyet alanına giren konularda diğer kamu
kurum ve kuruluşları ile işbirliği ve koordinasyonu sağlamakla görevlidir ve
Başkanlığın bağlı olduğu bakana karşı sorumludur. Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ana
hizmet birimleri ile danışma ve yardımcı birimlerin yönetim ve koordinasyonunda
Başkana yardımcı olmak üzere iki başkan yardımcısı görevlendirilebilir. BAŞKAN - 5 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya konuşacaklar. Buyurun Sayın Çetinkaya. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz önce de arz ettiğim gibi, birçok
birliklerimiz olan yerde, TİKA'nın en önemli kollarından birisi olan kültür
birliğini -tabiî ki alfabe birliği içinde- gerçekleştirmesi gerekir. Bugün,
aynı milletler, neredeyse birbirlerini anlamayacak duruma gelmişler. Bunu nasıl
değerlendirirseniz değerlendiriniz. Bakınız, biraz önce "o konuda hazırlıklı
olmalıyız" denilen hususta biz neler yaptık: Devlet olarak millî eğitim
sahasında gereken hassasiyeti göstermedik; ama, bu konuda bu hassasiyeti
gösteren hamiyetperver Anadolu insanı, maalesef, takdir edileceği yerde, tekdir
edilmiştir. Bakınız, şu anda size hitap ettiğim şu Meclisin
kürsüsünden geçen senin başında, biliyorsunuz, Amerika'nın bir önceki
Cumhurbaşkanı Bill Clinton geldi, dedi ki "bizim, sizinle dostluğumuz,
sizin ilk Anayasanız, Kanunu Esasinin kabul edildiği 1876 yılında
başlamıştır" nedir 1876 yılında Türk-Amerikan dostluğunun temeli; Robert
Kolejle başlamıştır; Bizler, o kültürle birbirimize bağlanmış ve o zaman sağlam
dostluklar kurmuşuz. Neyle; eğitimle. Değerli arkadaşlar, konuşmanın metni tutanaklarda
vardır ve burada aynen şunları söyledi: Dedi ki "ben, Mr. Robert'e
huzurlarınızda teşekkür ediyorum..." MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ne alakası var? M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Alakayı şimdi
göreceksiniz. Sayın Bakanım bilir, oralara gittiğimizde her vesileyle
bizi Türk okullarına davet ediyorlar, gidiyoruz. Rusya'da, Moskova'nın
göbeğinde, Saint Petersburg'un göbeğinde, Tiran'ın göbeğinde ve bütün
Kazakistan'da Alma Ata'nın, Ulan Bator'un göbeğinde Türk Bayrağı dalgalanıyor
ve İstiklal Marşı, Sovyet çocukları, Kazak çocukları Ukrayna çocukları
tarafından söyleniliyor ve onu, gururla dinliyoruz. (Alkışlar) Şimdi, bu, bir kültür alışverişi değil midir? Bu,
Türkiye'nin en güzel elçiliği, en güzel tanıtımı değil midir? DSP'den de,
MHP'den de, ANAP'tan da ve Doğru Yol'dan da arkadaşlarımız vardı. Geçen sene Saint Petersburg'ta bizi bir okula davet
ettiler. Timitov diye bir çocuk çıktı, fevkalade fasih bir Türkçe'yle konuşma
yaptı ve "ben, daha önce, liseye gelinceye kadar, bu Türk okulunda liseye
başlayıncaya kadar Türkleri, bize, göçebe, barbar bir millet olarak
tanıtmışlardı. Ne zaman ki bu okula başladım ve ondan sonra, bu okul, beni götürdü
Anadolu'yu gezdirdi; Anadolu'nun dünyanın bir cenneti olduğunu gördüm ve
medeniyette de son derece üstün bir medeniyetin, uygarlık bölgesi, uygarlık
vadisi olduğunu gördüm ve dolayısıyla, Allahıma hamd ettim. Ben, şu anda, o
ülkeyi görmek, o kültürü almak ve bana enjekte ettikleri yanlış bilgilerden de
kurtulmak hususunda son derece gururluyum ve dolayısıyla, sonuna kadar bir Türk
dostu olarak devam edeceğim" dedi. İşte, Sayın Kabil oradaydı, İhsan Bey, Cemal Hocam
oradaydı, gördüler ve gözlerimiz yaşardı. Kalktılar, Rus çocukları İstiklal
Marşı söylediler. Hazar'ın kıyısında, Türkmenistan'ın doğusunda -Hazar'ın doğu
yakasında- Türkmenbaşı Şehrinde, Vali kalktı "bunlar benim gurur
kaynaklarım" dedi ve orada bir gösteri yaptılar bize. İşte, biz, o zaman,
çırpınan Hazar'ın dalgalarının Türklükle nasıl sarmaş olduğunu gördük.
("Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlar, bunlara yardım etmemiz gerekirken,
bugün engel olursak -Sayın Bakanım, özellikle, sizin üzerinize büyük görevler
düşüyor- o zaman, orada, Türk'ün İstiklal Marşını ve Türk'ün Bayrağının nazlı
nazlı gururla dalgalanmasını sağlamamış oluruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bu, bir kültür
mübadelesidir. Bunu kim yapıyorsa, onun elini öperiz. Değerli arkadaşlarım, gayet tabiî, şu Anadolu'yu bize
Türk yurdu haline getiren Hoca Ahmet Yesevi'nin ve yine, oradaki, özellikle
Sultan Sencer'in 1997'de gittiğimizde gördüğümüz bu harabe türbesi, bu
görüntüde olmasaydı demiştik. Sayın Bakanım, Sultan Sencer'in büyük hocası
Yusuf Hemedani'nin türbesiyle birlikte o külliyeyi bir bütün olarak mütalaa
ediniz. Bir an önce, yüzakımız olarak, o külliyeyi, o abideyi, o mezarı, o
türbeyi eğer tamir edersek, biz, onlara karşı borcumuzu ifa etmiş oluruz. Türkmenistan'da, Aşkabat'ta bir konuşma yaptım,
Türkmenbaşı da dinliyordu; dedim ki: Dün, atalarımız, Anadolu'ya geldiler ve
Anadolu'yu Türk yurdu yaptılar; bugün de, anayurda, sanayiciler, işadamları,
fikir adamları gelmiş, atalarına vefa borcunu yerine getiriyorlar; daha
fazlasını yapmak mecburiyetindeyiz; bu, bizim millî bir görevimizdir; bu, bir
bediadır ve bu, bir emanettir. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz. Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili
Sayın Şükrü Ünal; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır efendim. FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 639 sıra sayılı kanun tasarısı
hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; şahsım ve Fazilet
Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 80'li yılların sonuna doğru Sovyetler Birliği rejiminin
yıkılmasından sonra, hem Balkanlarda hem de Kafkaslarda dengeler değişmiştir;
Türkiye'nin önüne çok büyük ve önemli fırsatlar çıkmıştır. Bu bölgelerde
kurulan bağımsız cumhuriyetlerle tarihî ve kültürel yakınlıkları olan
Türkiye'nin, bu ülkelerle işbirliğini geliştirme zorunluluğu doğmuştur. Kardeş
cumhuriyetler, Türkiye üzerinden dünyaya açılmak arzusunda olmuşlar ve çeşitli
alanlarda yardım ve destek beklemişlerdir. Türkiye de, her konuda kendilerine
yardım ve destek sözü vermiştir. Ancak, burada, elbette, yeni Türk
cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki mesafeyi ve ilişkiyi, hiçbir zaman, büyük
ağabey-küçük kardeş ilişkisine bağlamamak gerektiği düşüncesindeyim; çünkü, o
insanlar yıllarca komünizmin esaretinde yaşamışlar; ancak, bağımsızlıklarını
kazanmışlar, devletlerini kurmuşlardır. Bir başka sözcünün dediği gibi, Türkiye
onların Kâbe'si durumunda da değildir. Zaten, son yıllarda yaptıkları
değerlendirmelerde bunun böyle olmadığını ve karşılıklı konuşarak, işbirliğinde
bulunarak daha güzel ve daha verimli neticelere ulaşabileceklerini ifade
etmişlerdir. Dolayısıyla, aramızda, elbette, kültür değerlerimizin daha da bir
ilerlemesine vesile olacak hareket ve davranışlarda bulunmamız gerekir; ancak,
az önce Sayın Bakanımızın bazı ifadeleri, gerek şahsım, gerekse bazı
milletvekilleri tarafından garip karşılanmıştır. Sayın Bakan "Nahcivan ve
Azerbaycan'la olan münasebetlerimizde, 1 milyar dolar Kanada'ya verdim, şu
kadar ton buğday aldım, Azerbaycan'a verdim" veya "Azerbaycan'ın şu
kadar borcunu gündeme getirdim" veya "Azerbaycan'da devlet
adamlığının ne olduğunu onlara anlattım" tarzında garip ifadeler
kullanmıştır. Bu ifadeler, herhalde, iki kardeş ülke arasındaki alakaları,
münasebetleri daha da bir güzele götürecek ifadeler değil; bilakis, belki de,
onlar tarafından, çok daha garip ve belki de küçültücü olarak kabul
edilebilecek ifadelerdir. Bu ifadelerin, yani, bir büyüklük veyahut da...
Kişinin elbette şahsî bir tasarrufu değil, Sayın Bakanın şahsî tasarrufu değil,
devletin parasıdır, devletin imkânıdır, hükümetin tasarrufudur; belki "biz
veya hükümet adına bunu yaptık" denilseydi daha güzel olurdu. Çünkü,
bizim, bu kardeş ülkelerle münasebetlerimizi daha bir güzele doğru götürmek
mecburiyetimiz vardır. Zira, aramızdaki o güzel duyguları, manevî duyguları yok
etmeye çalışan pek çok güç var. Ta yıllar öncesini hatırlayacak olursak,
meydanlarda "Kıbrıs-Kudüs-Türkistan" veya
"Kıbrıs-Kırım-Türkistan" diye hep bağırarak, hep sloganlar atarak
bugünlere geldik. Yani, biz, onların hürriyetlerine kavuşmalarının özlemiyle
hep yaşadık ve bundan da, bugün bahtiyarlık duyuyoruz. Elbette, aramızdaki
ilişkilerin çok daha güzel noktalara gelmesi için gayret göstereceğiz. Bu kanun
tasarısındaki gerçekleştirilecek olan müessesenin fiiliyata geçirilmesiyle de,
bu münasebetlerin çok daha hayırlı ve çok daha güzel hizmetlere vesile
olacağına inanıyoruz. İnşallah fiiliyata geçer, aktif bir şekilde, güzel bir
şekilde faaliyet gösterilir, hayırlı neticeler alınır ve biz de, bundan
bahtiyarlık duyarız. Dolayısıyla, ben, bu kanun tasarısının, ülkemiz ve
kardeş ülkeler arasında hayırlı hizmetlere, hayırlı münasebetlere vesile
olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal. 5 inci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır. 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 5 inci madde kabul
edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: Ana hizmet birimleri MADDE 6.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığının ana hizmet birimleri şunlardır: a) Ekonomik, Ticarî ve Teknik İşbirliği Daire
Başkanlığı. b) Eğitim, Kültür ve Sosyal İşbirliği Daire Başkanlığı. BAŞKAN - 6 ncı maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi
Grubu adına, Sayın Hüseyin Arı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarıyla, devlet bakanlığı kuruluşu içerisinde,
başta yeni bağımsızlıklarına kavuşan Türk cumhuriyetleriyle olmak üzere,
Balkanlar ve diğer komşu ülkelerle ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği daire
başkanlığı ile eğitim, kültür ve sosyal işbirliği daire başkanlığı kurulması
öngörülmektedir. Gelişmekte olan bu ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak,
onlarla, her alanda ve bilhassa Türk cumhuriyetleri ve Balkan ülkeleriyle,
geçmişe dayalı, tarihî ve kültürel bağların olması, bu devletlerle, öncelik,
kültür ve eğitim alanlarında olmalıdır. Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmaları
sekiz ilâ on yılı bulmaktadır; ama, ne yazık ki, yine bu alanda da, 55 inci, 56
ncı ve 57 nci cumhuriyet hükümetleri, geçmişte yapılan hataları daha da
artırarak devam ettirmişlerdir. İşte, geçtiğimiz hafta İstanbul'da yapılan
zirvede, bu hataların neticesi, çok bariz bir şekilde, hem dünyanın ve hem de
ülkemizin vatandaşlarının gözleri önünde sergilenmiştir. Azerbaycan hariç,
diğer Türk devletlerinin devlet başkanları, hem de Türkiye'de, hâlâ Rusça
konuşmaktadırlar. Ayrıca, Türkmenistan Devlet Başkanı, bu hükümetin ve
dolayısıyla onun Enerji Bakanının Mavi Akım Projesinde yaptığı hatayı, bir kez
daha, âdeta tokat gibi yüzümüze vurmaktan hiç çekinmemiştir; çünkü, acı
gerçekler ortadadır. Değerli arkadaşlar, biz bu hatayı hep yapıyoruz; çünkü,
tarihten ders almıyoruz. Dışpolitikamızda da, maalesef, yurt içinde olduğu
gibi, toplumun ve ülkenin menfaatlarını her şeyin üstünde ve önünde tutmuyoruz.
Bunun da nedeni, yıllardır, bu ülkede, halk iradesi, sivil inisiyatif,
maalesef, öne çıkarılamamıştır; dolayısıyla, halk iradesine dayanan, halkıyla
bütünleşen, gücünü halktan alan hükümetler işbaşına gelmemektedirler. Bunun da
nedeni, yıllardır, bu ülkede, demokratik sistemin evrensel kurum ve kuralları
işletilememektedir. Bunun en son ve çok kötü bir örneğini pazar günü yaşadık;
DSP Kongresinde tüm dünyaya sergiledik. 1974 Kıbrıs Harekâtının üzerinden 27 yıl geçti. Yavru
Vatan için ne yaptık? Benzer hatalarla, Manavgat'ın ve Akdeniz Bölgesinin
suyunu, Kıbrıs'a hâlâ götüremedik; ama, şu anda İsrail'e satmak üzereyiz.
Kıbrıslı kardeşlerimize, her şeyden önce, onların hiç de yabancısı olmadığı,
Türk - İslam kültürünü götürmeliydik. Bakın, bunu yapmadığımız için, aldığımız
en son habere göre, Kuzey Kıbrıslı Türk vatandaşları, Rum vatandaşlığına geçmek
için âdeta yarışmaktadırlar. Gerisini siz düşünün. Selçuklu ve Osmanlıların yaptıklarını yapmalıydık. O
zaman bu acı gerçekleri yaşamazdık. Osmanlı, fethettiği yerlere, öncelikle
âlimleri, eğitimcileri gönderir, o tebaya, her şeyden önce, Türk-İslam
kültürünü ve onun güzelliklerini öğretirdi; bunun paralelinde de, ekonomik
programlarını uygularlardı. Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, uygun olmasına rağmen,
çok geç kalmıştır, atı alan Üsküdar'ı geçmesi misali. Hele hele, 200'ü aşan
personeliyle zaten şişmiş durumda olan Dışişleri, biraz daha
hantallaştırılmıştır. Hiç olmazsa, Dışişlerimiz, lüzumsuz, etkinliği olmayan
dış temsilciliklerimizde personel tasarrufu sağlayarak, bu yeni başkanlığın
yükünü ve maliyetini hafifletmeyi düşünmelidir. Şu anda, bu hükümet sayesinde, ülkemiz ve onun 65
milyon insanı, cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik, sosyal ve siyasal krizini
yaşamaktadır. Böyle bir zamanda bu tasarının Genel Kurula getirilmesi de hiç
uygun olmamıştır. Yine de bu kuruluşun, ülkemizin geleceğinde faydalı ve etkin
çalışmalar yapacağına inanıyor; heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arı. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ramazan Gül;
buyurun. Süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 639 sıra sayılı Türk İşbirliği
Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi, şahsım ve
Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada son
yıllarda görülen hızlı değişim ve gelişmeler, tüm dünyayı olduğu gibi, ülkemizi
de derinden etkilemiştir. Dünya ülkeleri bu değişim ve gelişmelere ayak
uydururken, Türkiye, maalesef, bu yarışı izlemekle yetinmektedir. Bu değişim
rüzgârları, dünyanın demirperde ülkesi olarak bilinen Sovyetler Birliğinin
başını çektiği Varşova Paktı ülkelerini çok etkilemiştir. Bu paktın
dağılmasıyla birlikte, dünya coğrafyası üzerinde, birçok yeni milletin
oluşturduğu devletler ortaya çıkmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çözülme
sonucunda, bizimle, kan, din, tarih ve dil birliği olan Türk cumhuriyetleri
kurulmuştur. Bu devletlerin dünya coğrafyasında yer alması bizleri sevindirmiş
ve heyecanlandırmıştır. O dönemdeki cumhuriyet hükümetleri, bu devletlere
yardımcı olabilmek için, planlı programlar içerisinde seferber olmuşlardır.
Ben, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, o zaman yapılanlardan büyük gurur
duymaktayım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin de, diğer gruplardaki milletvekili
arkadaşlarımızın da bu düşünce ve bu görüşlerimi paylaşacakları kanısındayım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 480 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin başlığı ile (c) bendi, 1173 sayılı
Kanun ile 4009 sayılı Kanunun uygunluğunu sağlamak için değiştirilmiştir. Bu
değişikliklere göre, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ana hizmet
birimleri kurulmuştur. Bu birimler; ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği daire
başkanlığı ile eğitim kültür ve sosyal işbirliği daire başkanlığıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu hükümetin
yapması ve uygulaması gereken, kanunların dışında, bu devletlere, maddî ve
manevî destek olmasıdır. Bugün, Türk cumhuriyetlerinden Çeçenistan'da, tüm
dünya ve Türkiye'nin gözü önünde, Rus katliamları ve zulümleri
sergilenmektedir. Savunmasız Çeçen Halkına, eşi, benzeri görülmemiş işkenceler
yapılmaktadır, Çeçen köy ve kentleri ortadan kaldırılmaktadır, bir Türk
devleti, dünya coğrafyasından silinmek istenmektedir. Kan, dil, din, ve tarih
bağı olmayan milletler bu zulmü kınarken, iktidar ve hükümet ortağı MHP ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti hassasiyet göstermemekte ve sessiz kalıp, hiçbir
çaba sarf etmemektedir. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Gül, yanlış okudunuz
orayı! RAMAZAN GÜL (Devamla) - Hükümet oluncaya kadar
Türkçülüğü ve Turancılığı savunan Sayın Devlet Bahçeli ve sayın MHP'li
milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: Bugün, bu düşüncenizden ve
fikirlerinizden vazgeçtiniz mi? DEVLET BAKANI ABDULHALÛK MEHMET ÇAY (Çorum) -
Vazgeçmedik! MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Boş konuşmayın... RAMAZAN GÜL (Devamla) - Hükümet olduktan sonra, Türk
cumhuriyetleri ile maddî, manevî ve ekonomik bağ açısından neler yaptınız? MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Siz ne yaptınız?! RAMAZAN GÜL (Devamla) - Oysaki, bizim hükümetimiz döneminde, Bosna-Hersek'teki Sırp
zulmüne karşı, Sayın Genel Başkanım Prof. Tansu Çiller, bir saatliğine de olsa
Bosna-Hersek'e gidip, oradaki Müslümanlara yapılan zulme dünya kamuoyunun
ilgisini çekmek için gerekli girişimlerde bulunup, oradaki soydaşlarımızın bir
nebze olsun yaralarını ve ıstıraplarını hafifleterek, Sırp zulmünü sona erdirme
çabalarını göstermiştir. Bu da, o zamanki hükümetin ne kadar ciddi, duyarlı,
cesaretli ve korkusuz olduğunu dünya kamuoyuna ilan etmiştir. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Libya'ya gittiğinizi de
unutmayın!.. Sayın Gül, Libya'yı unutma!.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim... RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan, bu, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, şimdiye kadar
kararnameyle yürütülmekteydi, bundan sonra kanunla yürütülmek istenmektedir ve
biz buna olumlu bakmaktayız. Kısa ismi TİKA olan bu kuruluşla ilgili kanunun,
Türkiye Cumhuriyetine ve Türk devletlerine hayırlı, uğurlu olmasını diler,
Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. Teşekkür ederim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gül. 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde
kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: Ekonomik, Ticarî ve Teknik İşbirliği Daire Başkanlığı MADDE 7. - Ekonomik, Ticarî ve Teknik İşbirliği Daire
Başkanlığı, kalkınma yolundaki ülkelerin serbest piyasa ekonomisine geçiş
süreci içinde ihtiyaç duyacakları programları hazırlamak, bankacılık,
finansman, sigorta, dış ticaret, bütçe ve vergi sistemi konularında yardım
temin etmek; ekonomik, ticarî ve teknik alanlarda bu ülkelerin kalkınma hedef
ve ihtiyaçlarına uygun işbirliği program ve projelerini hazırlamak veya özel
kuruluşlara hazırlatmak üzere gerekli düzenlemeleri yapmak ve uygulanmasının
koordinasyonunu sağlamakla görevlidir. BAŞKAN - 7 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi
Grubu adına, Sayın Şükrü Ünal konuşacaktır. Buyurun Sayın Ünal. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 639 sıra sayılı kanun tasarısı
hakkındaki görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; şahsım ve Fazilet
Partisi Grubu adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kısa adı TİKA olan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığının bünyesinde oluşturulacak ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği
daire başkanlığının görevleri bu madde içerisinde tek tek sıralanmaktadır. Bu
madedeki ekonomik, ticarî ve teknik işbirliği daire başkanlığının görevlerine
şöyle bir göz atalım. Bu daire başkanlığı, kalkınma yolundaki ülkelerin serbest
piyasa ekonomisine geçiş süreci içerisinde ihtiyaç duyacakları programları
hazırlamak, bankacılık, finansman, sigorta, dışticaret, bütçe ve vergi sistemi
konularında yardım temin etmek; ekonomik, ticarî ve teknik alanlarda bu
ülkelerin kalkınma hedef ve ihtiyaçlarına uygun işbirliği program ve
projelerini hazırlamak veya özel kuruluşlara hazırlatmak üzere gerekli
düzenlemeleri yapmak ve uygulanmasının koordinasyonunu sağlamakla görevlidir. Burada, bu daire başkanlığına yüklenen görevlerden
biri, bu yeni cumhuriyetlere veya kardeş devletlere bankacılık sistemini
öğretmek olarak geçiyor. Bankacılık sistemini bunlara öğretirken, gönlümüz,
Türkiye'deki bankacılık sisteminin öğretilmemesini arzu ediyor. Yani, şu
içerisinde yaşadığımız günlerde, hakikaten, hepimizi derinden üzen ve
sözlüğümüze yeni eklenen "hortumculuk" kelimesinin altında yatan
şeyleri öğretmesinler. Biz yandık, onlar yanmasın diyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Kemal Çelik;
buyurun. DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türk cumhuriyetleri ile biz,
aynı dili konuşuyoruz; onlarla aynı soydan geliyoruz, onlarla kültürel bağımız
var, onlarla soy bağımız var, onlarla psikolojik ve duygusal bir yakınlığımız
var, psikolojik ve duygusal bir temelimiz var. Bu bakımdan, özellikle Türk
cumhuriyetleri, Türkiye için her zaman ilgi alanı olmuş ve olması gereken
ülkelerdir. Bu ülkeler, yetmiş yıl Sovyetler Birliğinin esareti altındayken,
daima, Türkiye gibi demokratik ve çağdaş bir ülke hayal etmişlerdir ve
Sovyetler Birliğinin yıkılması sonucu, bu ülkeler, Türk cumhuriyetleri, Türkiye
Cumhuriyetini model almak üzere Türkiye'yle çok yakın işbirliği içerisine
girmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti, özellikle 1990'lardan sonra, bu ülkelerle
ilişkilerini gerçekten geliştirmiştir ve öyle ki, özellikle, onların
alfabeleri, Latin alfabesine geçişleri Türkiye'nin önderliğinde
gerçekleşmiştir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti, kendisi için duygusal ve psikolojik
önemi olan bu ülkelere gereken yardımı zamanında yapmasını bilmiştir. Ancak,
özellikle, son dört yılda, bu ülkeler, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti tarafından
ihmal edilmiş bir konumdadır. Bugün, Kazak petrollerinin ve Türkmen gazının
Rusya'ya bağımlı hale gelmesini unutmamalıyız. Yine, bugün, Rus-İran
dayanışmasının Kazak ve Türkmen enerji kaynaklarını kuşatmış olduğunu
unutmamalıyız. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti, Ortaasya'da tamamen pasifize edilmiş
durumdadır. Avrupa-Asya-İran arasında oluşturulan ve Berlin'den Moskova'ya,
Kafkaslar'dan Tahran'a ve Basra Körfezine ulaşan dayanışma hattı kurulmuştur ve
bu hattın içerisinde, hiçbir şekilde, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti yoktur. Son
dört yılda, Türkiye Cumhuriyeti burada kan kaybetmeye devam ediyor. Türkiye
Cumhuriyeti, bu ülkeler açısından model ülke olma özelliğini de kaybetmek
üzere. Yine, son günlerde, Ruslar, Ermenistan'a yeni bir hava
üssü kuruyor. S-300 füzeleri Ermenistan'a yerleştiriliyor. Türkiye, bu konuyu
bile, maalesef, ciddiyetle gündeme getiremiyor. Bu konu, AKKA Anlaşmasına
aykırıdır. AKKA Anlaşmasına aykırı bir durumu, maalesef, Dışişlerimiz gündeme
getiremiyor. Yine, Türkiye, dünyadan kopmuş bir durumda olduğu için, Ortaasya
cumhuriyetlerinden, Türk cumhuriyetlerinden kopma olayını sürdürüyor. Özellikle
Dışişleri Bakanımız, Ortaasya cumhuriyetleri yerine, daha fazla steril
ortamları tercih ediyor ve Yunanistan'la ilişkileri daima önplanda tuttuğu
halde, başarılı bir sonuç alınamıyor. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, ekonomik bakımdan içe
kapandıkça, Ortaasya cumhuriyetleriyle ilişkisi de kaçınılmaz olarak
kopmaktadır. Türkiye, maalesef, Rus lobisinin etkinliği altında kalarak, Mavi
Akım gibi, Türkiye'nin geleceğini ipotek altına alan bir proje sayesinde
Ortaasya'daki etkinliğini tamamen kaybetmiştir. Bugün, Türkiye, yine,
Ortaasya'daki Rus- İran dayanışmasını önleyememiştir, Putin'i yeterince
algılayamamıştır. Putin'in, Rus politikasını Sovyet politikasına uyarlayan yeni
aktif politikasını Türkiye anlayamamış, anlayamadığı gibi, Putin'le işbirliğine
girerek, Putin'in yayılmacı emeline, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti seyirci
kalmıştır. Değerli arkadaşlarım, burada yapılması gereken şudur:
Bu kanunla yapılması gereken, Ortaasya cumhuriyetleriyle ilişkilerimizin
kurumsal bir düzeye getirilmesidir. Maalesef, şu ana kadar kurumsal düzeye
getirilememiş, özellikle kişisel ilişkilerle götürülmüş, az da olsa başarılı
sonuçlar alınmıştır; ama, artık, ilişkilerimizi kişisellikten daha ziyade,
kurumsallaşmaya götürmek zorundayız. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği
açısından son derece önemlidir. Bu bakımdan, Türkiye, Türk dünyasında etkin ve
saygın bir konumda olabilmesi için, güçlü bir ekonomik modele sahip olmalıdır.
Özellikle, bu maddede ekonomik ilişkilerden bahsediliyor. Kendi ekonomisini
düzlüğe çıkaramayan, kendi ekonomisiyle ilgili kararları alamayan, kendi
ekonomisiyle ilgili aldığı kararlar duvara toslayan bir hükümetin Türk
cumhuriyetlerine ne derece faydalı olabileceği açıktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. KEMAL ÇELİK (Devamla) - 9 uncu maddede tekrar konuşacağım;
orada, Türkiye'nin daha etkin bir hale nasıl geleceği hakkında fikirlerimi
ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. 7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum: Eğitim, Kültür ve Sosyal İşbirliği Daire Başkanlığı MADDE 8. - Eğitim, Kültür ve Sosyal İşbirliği Daire
Başkanlığı, kalkınma yolundaki ülkelerle eğitim, kültür ve diğer sosyal
alanlardaki işbirliğini güçlendirmek amacıyla programlar hazırlamak, bu
ülkelerden eğitim ve staj amacıyla Türkiye'ye gönderilecek kamu görevlilerinin,
diğer elemanların ve öğrencilerin yetiştirilmesi, kabul, yerleştirme ve burs
tahsisi işlerinin yürütülmesi, Türkiye'den bu ülkelere uzmanlar gönderilmesi ve
işbirliği programlarının, yurt dışında, gerektiğinde Türk Kültür Merkezleri ile
de işbirliği yaparak yürütülmesi için ihtiyaç duyulacak düzenlemeleri yapmak ve
uygulanmasının koordinasyonunu sağlamakla görevlidir. BAŞKAN - 8 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi
Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan,
değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Eğitim, kültür ve sosyal işbirliği daire başkanlığı, bu
8 inci maddeyle kuruluyor. Eğitim ve kültür, elbette ki, uluslararası
ilişkilerin temelini oluşturmaktadır. Eğitimin olmadığı yerde, eğitimin karşılıklı
esaslara dayanmadığı yerlerde, uluslararası ilişkilerin de gerekli temelleri
bulamadığı aşikârdır. Onun için, kültürün temelinde de, muhakkak surette, bu
ülkelerle, gerek Kafkaslar gerek Balkanlar gerekse Ortaasya Türk cumhuriyetleri
olsun, ortak kültür birliğimiz vardır. Bu kültür birliğinin temelinde de,
kültürün kültür olabilmesi için, dil, tarih ve din gibi değerlerin önplana
çıkmış olması lazım gelir. Bunun için de, bu cumhuriyetler arasında, bu
bölgeler arasında Türkiye'nin ortak paydası İslam Dinidir. Onun için, birtakım
paranoyalardan kurtulup, bu bölgelerde ve Türkiyemizde gerekli olan altyapı
yatırım çalışmalarını yapmamız gerekiyor. Bu yatırımların en önemlilerinden birisi de, TİKA'nın
temel hedeflerinden birisi de, altyapıyı hazırlamak olduğu gibi, özel sektörün
bu ülkelerde açmış olduğu okulların muhakkak surette desteklenmesi, teşvik
edilmesi gerekir. 5 inci maddede geçtiği gibi, millî güvenlik belgesine
dayanılarak, Türkiye'de birtakım gazetelerde manşetler atılarak, birtakım
hezeyanlarla, birtakım paranoyalarla, o ülkelerde Türk müteşebbisinin kurmuş
olduğu okulları karalamak, âdeta, o ülkelerde tehdit unsuru gibi, birtakım
odaklarmış gibi takdim etmek, zannediyorum ki, kültürümüze ve ülkemizin o
ülkelerde yapması lazım gelen çalışmalara en büyük darbeyi vuracak
çalışmalardır. Onun için, bu okulların korunması, kollanması ve desteklenmesi
gerekiyor. Aksi halde, o okulları devletimizin kurması gerekiyordu; o kültür
ocaklarını, ülkemizin oralarda kurması gerekiyordu. Uzanamadığımız için,
imkânlar yetişmediği için, böyle hizmeti gösteren insanlara karşı da, elbette,
daha yapıcı bir tavrın sergilenmesi, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği açısından
oldukça önem arz etmektedir. Bu ülkelerdeki insanların kültürleri ve özellikle
yöneticilerin kültürleri, Rusya döneminde yaşadıkları için Rus kültürüne
dayanmaktadır. Onun için, ister istemez, Ruslarla bu ülke insanları arasında
birtakım gönül bağlarının olması da kaçınılmazdır. Bunu kıracak çalışmaları
yapmamız gerekiyor. Türkiye'de yapılan konferanslarda bile, Türk
cumhuriyetlerinin konferanslarında bile Rusçaya tercümelerin yapılması, olayın
hangi boyutlarda olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Onun için, Türkçemiz,
bu okullarda, oranın gençlerine, geleceğin yöneticilerine ve bürokratlarına
öğretilmektedir, kültürümüz aşılanmaktadır. Onun için, devletimiz, orada,
birtakım vehimlerden hareket ederek değil, geleceğin umutlarına bakarak, bu
okullara destek vermelidir diyorum. Saygılar sunuyorum. (FP, DYP, MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Budak. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Siirt Milletvekili Sayın
Takiddin Yarayan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA TAKİDDİN YARAYAN (Siirt)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. Bugün, Türk cumhuriyetleri ve Türk akraba toplulukları
ile ülkemiz arasında çok çeşitli alanlarda işbirliğinin yapılması, taraflar
arasında karşılıklı menfaatlar sağlayacaktır. Eski Sovyetler Birliğinin
dağılmasıyla egemenliklerini kazanan bu cumhuriyetler ve Balkanlar'daki diğer
devletler, Türkiye Cumhuriyetini örnek almak istemişlerdir. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan,
Türkmenistan ve diğer özerk cumhuriyetlerle, bağımsızlıklarını kazandıkları
andan itibaren, sıkı bir işbirliği geliştirilmiştir. Şu anda bu ülkelerde,
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı 16 okul vardır; 3 000 civarında öğrenci öğrenim
görmektedir. Bu okullardan 13'ü bu hükümetten önce açılmıştır. Bu hükümet
zamanında açılan okul sayısı sadece 3'tür ve bu okulların da altyapı
çalışmaları daha önce yapılmış, sadece, resmî açılışları bu hükümet yapmıştır. Kazakistan'daki Türk okullarında ve Kazak-Türk ortak
üniversitesi olan Ahmet Yesevi Üniversitesinde eğitim gören çok sayıda Türk ve
Kazak genci, kuşkusuz, ileride ülkelerimiz arasında sağlam bir kardeşlik
köprüsü kuracaklardır. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, iki ülke
arasındaki işbirliğinin ve halklarımız arasında sonsuza dek sürecek dostluk ve
kardeşlik bağlarının en somut göstergesidir. Özerk yapısı, yetenekli yönetim ve
öğretim kadrosuyla ortak üniversitemizin örnek bir bilim yuvası olacağından
kuşku duymamaktayız. Türkiye'de öğrenim gören Kırgız gençleri de, ileride,
ülkelerimiz arasında sağlam bir dostluk ve kardeşlik köprüsü oluşturacaktır.
Bizlerden sonra görevi devralacak bu kuşakların, yakın ve sıcak kardeşlik
duyguları içerisinde yetiştirilmeleri ve eğitilmeleri önemlidir. Bugün, bu cumhuriyetlerde, özel sektör temsilcilerimiz,
çok sayıda okul açmıştır; Türkiye Cumhuriyetini yüzakıyla temsil etmişlerdir,
başarılı da olmuşlardır; bulundukları ülke halkı ve yöneticileri tarafından
takdir edilmişlerdir. Açılan bu okullar, teknolojinin getirdiği bütün
imkânların kullanılmasından dolayı, kardeş ülke halklarının sevgisini kazanmış
ve bu ülke halkları tarafından tercih edilen okullar halini almıştır. Biz ise, bu özel sektör temsilcilerinin ülkemizde açmış
oldukları Fatih Üniversitesini kapatıyoruz. Acaba, bu okulların, kardeş ülke
cumhuriyetlerinde göstermiş oldukları başarıyı, bizim ülkemizde de gösterip,
demokratik yapıya sahip, idealist bir nesil yetişir diye mi bu üniversiteyi
kapatıyoruz? Halbuki, devletin, özel eğitim kurumlarını teşvik etmesi gerekir.
Sözü edilen eğitim kuruluşları, ülkemizin sesini dünyanın her yerinde başarıyla
duyurmaktadırlar, uluslararası bilim olimpiyatlarında ciddî dereceler
almaktadırlar. Hükümetin bir kanadı bu cumhuriyetlerle yakın işbirliği
kurulmasından yana görüş bildirmesine rağmen, DSP'li Sayın Millî Eğitim Bakanı
döneminde hiçbir okul açılmamıştır. Eğitim ve öğretim alanında bu cumhuriyetler
tarafından örnek alınan bir ülkeyken, bu hükümet sayesinde eğitim ve öğretimi
bu ülkelerden daha geri hale gelmiş bir ülke durumuna geldik. Bizler, eğitim ve
öğretimi bir kenara bırakarak, tek tip insan yetiştirmek için mi uğraş
veriyoruz?! Millî Eğitim Bakanlığındaki kadroları tasfiye edip, yerine,
kendilerini demokrat kabul edip, demokrasiyi özümsememiş, Darwin teorisi gibi
çağdışı teorileri savunan kişiler, bu hükümet sayesinde devletin eğitim
politikasına yön vermeye çalışmaktadırlar. Hükümet, ülkesinde, eğitim sorunları
dışında her şeyle uğraşmaktadır. Devletin bir eğitim politikası yoktur, Türk
cumhuriyetleriyle ilgili bir politikası hiç yoktur. Yaptıkları tek şey, yasak
getirmek ve üniversite kapatmaktır. Geçenlerde, ülkemizde yapılan bir toplantıda, devlet
başkanları, aralarında Rusça konuşarak anlaşabilmişlerdir. Bu hükümetin, bu
ülkelerle ilgili yapmış olduğu kültürel çalışmalar nedir diye sormak istiyorum.
Bu hükümetin görev yaptığı zamanlar, bu ülkelerle ilişkilerde karagünlerin
yaşandığı zamanlardır, kayıp zamanlardır. Bütün alanlarda yapıldığı gibi, bu
cumhuriyetlerle ilişkilerde de hükümet zayıf kalmıştır. İlişkiler, daha önceki
iktidarlar zamanında yapıldığı şekliyle kalmış ve geliştirilememiştir. Daha
önce, ağabey olarak anılan ülkemiz, bugün, ne acıdır ki, kapı kapı dolaşıp para
dilenen bir ülke haline getirilmiştir. IV. Murad'ın "para almaya alışan,
buyruk almaya da alışır" sözü, bu hükümetin durumunu yansıtmaktadır. Son olarak belirtmek istediğim, ülkemizin belirsiz olan
eğitim ve öğretim politikaları ve kardeş cumhuriyetlerle eğitim ve kültür
alanındaki işbirliği, yine bizim iktidarımız zamanında geliştirilecektir. Sizin
beceremediğinizi, gelecek olan DYP iktidarı başaracaktır. Bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyete
saygılarımı sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi okutuyorum: Yardımcı birim ve görevleri MADDE 9. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığının yardımcı birimi Personel, İdarî ve Malî İşler Daire
Başkanlığıdır. Personel, İdarî ve Malî İşler Daire Başkanlığının
görevleri şunlardır : a) Başkanlığın insan gücü planlaması ve personel
politikasıyla ilgili çalışmaları yapmak, personel sisteminin geliştirilmesiyle
ilgili tekliflerde bulunmak. b) Başkanlık personelinin atama, özlük, emeklilik ve
sağlık işleriyle ilgili işleri yapmak. c) Başkanlığın eğitim planını hazırlamak, hizmet öncesi
ve hizmet içi eğitim programlarını düzenlemek ve uygulamak. d) Başkanlık için gerekli araç, gereç ve malzemenin
temini ile ilgili hizmetleri yürütmek. e) İhtiyaç duyulan bina ve arazinin kiralanma, satın
alma işlerini yürütmek. f) Başkanlığın malî işlerle ilgili hizmetlerini
yürütmek. g) Temizlik, aydınlatma, ısıtma, onarım ve taşıma
hizmetlerini yapmak. h) Sosyal tesislerin kurulması ve yönetimiyle ilgili
hizmetleri düzenlemek ve yürütmek. i) Başkanlık personelinin ve ailelerinin sağlık
hizmetlerinden faydalanmasını sağlamak. j) Genel evrak ve arşiv hizmet ve faaliyetlerini
düzenlemek ve yürütmek. k) Başkanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak. BAŞKAN - 9 uncu maddeyle ilgili olarak Fazilet Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç; buyurun Sayın Akgönenç. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce son derece yararlı görevler
ifa edeceğine inandığım TİKA'nın hayırlı hizmetler vermesini ve ülkemize
hayırlı olmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum. Birçok yönleriyle yenileştirileceğini umduğum TİKA'nın
çalışmalarını dikkatle incelemekte yarar vardır diyorum. TİKA'nın kuruluş ve
amaçlarından sapmalar olmuştur ve uygulamalarda da hatalar meydana gelmiştir.
Bunların düzeltilmesi, başarımız için şarttır. Bildiğiniz gibi TİKA, 1992 yılında kurulmuştur. Amacı,
Balkanlar, Kafkaslar ve Ortaasya Türkî cumhuriyetleriyle Türk azınlıkların
yaşadığı komşu ve çevre ülkeler ile Türkiye arasındaki çeşitli konularda
işbirliğini artırmaktır. Tabiî, bunun sonucu da, genişleyen ve artan bir
Türkiye Cumhuriyetinin etki alanıdır. Bu gayeyle kurulan TİKA, 1992-1996
yılları arasında oldukça etkili gelişimler yapmış, dinamik bir varlık
sergilemiştir. Ben, TİKA'yla yakından ilgilenen bir kimseyim.
Özellikle, ABD'de sunduğum "Türkiye'nin Ortaasya Türkî Cumhuriyetleriyle
İlişkileri" konulu tebliğde, TİKA'nın ön yıllarında yaptığı hazırlıkların
anlatımı büyük bir ilgi odağı olmuştur. Bunu, özellikle belirtmekte fayda
gördüm; çünkü, o gün büyük bir hayranlıkla dinlenen ve birçok sorular sorulan
konular şu anda değişmiştir veyahut da istediği seviyeyi tutturamamıştır, bu
seviyeyi devam ettirememiştir. Tabiî, gönlümüzden geçen, bu seviyenin devam
etmesi ve hatta, daha iyi bir hale gelmesidir. Bildiğiniz gibi TİKA, Amerika'nın AID, yani,
Uluslararası İşbirliği ve Geliştirme Ajansından esinlenerek örgütlenmiştir;
ama, uygulamalar, zaman içerisinde başka bir mecraya atmıştır. Daha sonraki
yıllarda, özellikle JİKA, yani, Japon İşbirliği ve Kalkınma İdaresinden örnek
alınarak geliştirilen teknik işbirliği kısmı ise, gittikçe zayıflamış ve
etkisiz hale gelmiştir. Bugün, elimizde bulunan TİKA'nın 2000'li yıllarının
faaliyetlerine bakacak olursak, tümüyle, eğitim ve öğretim üzerine yoğunlaştığı
ortaya çıkmaktadır. Eski Türk medreselerinin geliştirilip üniversiteler haline
getirilmesinden, el sanatlarının, halı, kilimciliğin geliştirilmesine kadar pek
çok faydalı iş yapılmaktadır; lakin, bu güzel girişimlere YÖK'ün vurduğu darbe
de büyüktür. 1992 yılında, TİKA faaliyetlerinin başladığı dönemde,
karşılıklı mübadele ve mütekabiliyet programları da hazırlanıp, imzalanmıştır.
Şimdi ise, bunlar tek tek iptal edilmektedir; yani, atılan adımlar tek tek
geriye alınmaktadır. O halde, bunun
neden yapıldığı Türkiye Büyük Millet Meclisine izah edilmeli, hesap
verilmelidir. Yani, sorulacak sual
şudur: Ortaasya ve Kafkasya'daki politikayı kim veya kimler belirlemektedir;
Dışişleri mi, Ortaasya'dan sorumlu olan bakan mı, YÖK mü, yoksa başka bir yer
mi? Neden, bize hasretle koşan gruplar ve milletleri zorla kendimize düşman
etmeye çalışmaktayız veya ille Türk modelini kabul edeceksiniz diye tutturan
bir zihniyetin olumsuz, ama çok olumsuz sonuçlar verdiğini, acaba, görmemekte
miyiz?! Şimdi, mühim olan, Türk ruhunun ve heyecanının
yaratılmasıdır ve bunun etkisiyle, geniş bir çevre içinde, iş ilişkilerini
yürütmektir. Halbuki, şu anda, bu programdan bir hayli şaşılmış durumdadır. Şimdi, bir başka konu, buraya getirdiğimiz öğrenciler.
Bildiğiniz gibi, 10, 100 yahut da 20'yle başlamamışız, 10 000 öğrenciyle işe
başlamışız. Tabiî, çok büyük bir rakamdır. Yani, biz, nehirde yüzme yerine,
okyanusa atlayıp yüzmeye çalışmışızdır. Dolayısıyla, sonunda, öğrenciler
"aman bizi geri alın" feryatlarıyla geri dönmek istemişlerdir.
Şimdiye kadar, bu hataların da neden yapıldığını, hangi noktadan
kaynaklandığını araştıran bir rapor, bir çalışma, bir sempozyum da dikkatimizi
çekmemiştir. O zaman şunu sormak gerekir: Acaba, bizler, büyük devletiz, hiç
hata yapmayız, hata her zaman başkasına aittir gibisinden yanlış bir hastalığa
mı tutulduk, yoksa, bürokrasi böyle yanlış bir havaya mı girdi? Tabiî ki, bu
çok büyük bir hatadır ve bunun derhal düzeltilmesi lazım. Diğer bir konu: Özel kuruluşların açmış olduğu okullar
sayesinde, Ortaasya'da İstiklal Marşımız, Türkiye Türkçemiz, Türk'ün eğitim
kabiliyeti herkese kabul ettirilmiştir; Türk'ü olsun, Rus'u olsun, herkes
sıraya girmiş, bu okullara girmek için çabalamıştır, hatta, konsolos ve
büyükelçilerimizden yardım istemiştir. Halbuki, şu anda, bu okullara büyük
suçlamalar yapılmaktadır. O zaman, tekrar, şöyle bir sual sorulmaktadır... Ondan önce şunu da söyleyeyim; bizzat görüştüğüm
kimseler şöyle bir cümle söylemişlerdir: "Burada hem ilim hem maneviyat
hem terbiye alıyorlar. Onun için çok memnunuz." Şimdi, yetmiş yıl komünizm
altında kalmış ülkelerin ihtiyaçları bambaşkadır. Şimdi sorulacak sual şudur: Acaba, biz, bir iç
hesaplaşmanın sonucunda bunu dışarıya mı yansıtıyoruz, yoksa dışarıda hakikaten
Türkiye'nin lehine olacak olan bu çalışmaları baltalamak için bir sebep mi
mevcuttur? Tabiî, bu düşüncelerle de TİKA'yla ilgili kanunda bazı
değişikliklerin yapılması, bazı düzeltmelerin yapılması şart hale gelmiştir. Ben, size, birazcık da teknik kısımdan bahsetmek
istiyorum. Şimdi, TİKA, gittikçe içine dönük ve kapalı bir kurum haline
gelmektedir. Yani, TİKA, kime karşı sorumludur; bu, net ve kesin değildir. Öyle ümit ederim ki, Sayın Başkan özellikle
bu konuya eğilecektir. TİKA, kullanabileceği pek çok güzel imkânı
kullanmamıştır. Ben, yine, bunu, bir örnekle bağlamak istiyorum. Mesela, Aral
Gölünün kurtarılması projesi. Şimdi, oradaki topraklar bizim Anadolu
topraklarına çok benzediğinden ve bizim DSİ'nin çok iyi çalışmaları olduğundan
en önemli ve en kuvvetli namzet biziz; fakat, kim aldı bu projeyi biliyor
musunuz; Finlandiya ve Danimarka. Niçin; gayet basit; çünkü, şimdi ortada bir
koordinasyon bozukluğu var; yani, TİKA gerekli çalışmayı yapmıyor. Orada bizim
uzmanlarımızın çalışması gerekiyor. Uzmanların... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim, toparlar mısınız. OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) - ...hazırlayacağı
bir iş formu, bizim işadamlarımıza kapıyı açacak. Halbuki, biz buna imkân
yaratacak koordinasyonu sağlayamıyoruz ve bu koordinasyonsuzluk yüzünden, Türk
işadamları ve dolayısıyla Türk hükümeti büyük imkânlar kaybediyor. O halde, ben
derim ki: Bu konuda mutlak surette daha vizyon sahibi, cesaret sahibi ve karar
almasını bilen kişilerin TİKA'yla oraya gönderilmesi lazım; yani, bilginin öne
çıkması, kişiliğin öne çıkması, yoksa, hatır gönülle oraya kişilerin
gönderilmemesi lazım. İşte, bu temennilerle TİKA'nın hayırlı olmasını diler,
hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akgönenç. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili
Sayın Kemal Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye, son dört yıldır, hem
siyasal hem ekonomik hem de dışpolitika bakımından içe kapanmış, âdeta
büzüşmüş; bu da, bizim, hemen hemen tüm millî çıkarlarımızda zafiyetimize neden
olmuştur. Yani, Türkiye, arka bahçesi olması gereken Türk cumhuriyetlerinden
âdeta koparılmıştır. Atması gereken adımları atmamış, atmaması gereken adımları
değişik şekillerde atmış ve Türkiye'nin bölgedeki etkinliğinin kaybolmasına
neden olmuştur. Bölgesel güçler olarak, özellikle Rusya, Çin, hatta, İran ve
Hindistan, bölgede gerçekten etkin hale
gelmiştir. Hatırlıyorsunuz "Şangay Beşlisi" diye bir
olay var; Rusya ve Çin'in önderliğinde, Kazakistan, Kırgızistan ve
Tacikistan'ın katıldığı bir beşli var. Bu beşlinin amacı, Moskova'nın ve
Pekin'in bölgedeki etkinliğinin pekiştirilmesidir. Türkiye, bunlara seyirci
kalmıştır. Yakın zamanda, bir Türk cumhuriyetleri liderler zirvesi
oldu. Bu zirveden önce, Kırgızistan Devlet Başkanı, 18 Nisanda, beşli ittifakın
savunma bakanlarını topladı, buraya gelmeden önce de dışişleri bakanlarını
topladı. Bu zirvede, maalesef, bunlar görüşülmedi. Oysa, Türk cumhuriyetleri,
Türkiye'nin önderliğinde hareket ederlerdi. Burada hükümetimizin rolü nedir,
hükümetimiz burada niçin pasif kalmıştır ve sadece liderler zirvesinden öteye
geçmeyen bu toplantıdan daha önemli dış politik ataklar niçin yapılmamıştır? Türkiye, özellikle, Ermeni-Azeri olayında da son derece
pasif kalmıştır. Burada, Sayın Alpaslan Türkeş'i anlatırken, tabiî ki, o
zamanki bu güç, bu etkinlik, o zamanki hükümetin etkinliğidir; ama, şimdi,
Azeriler üzerinde, Ermeniler üzerinde Türkiye'nin hiçbir etkisi kalmamıştır;
kalmayınca da, Fransa'nın önderliğinde, maalesef, Ermeni-Azeri sorunu ve
özellikle Karabağ sorunu çözülme yoluna sokulmak istenilmiştir. Türkiye burada
yoktur. Üstelik, Türkiye, Azerbaycan'a, niçin Ermenilerle beraber Fransa'ya
gidiyorsun gibi çok komik bir telkinde de bulunmuştur. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, sadece Ortaasya'da
değil; Arnavutlar, hem Kosova'da hem Makedonya'da kendi kaderleriyle başbaşa
bırakılmıştır. Geçmiş dönemlerde bu böyle değildi, 1990'lı yılların ilk
yarısında bu böyle değildi, Türkiye oralarda etkindi; ama, şu anda, oradaki
Türkler, oradaki Müslümanlar, maalesef, kendi kaderiyle başbaşa bırakılmıştır. Değerli arkadaşlarım, buradan şu anlaşılıyor: Türkiye,
bölgesinde etkin ve güçlü olmalıdır. Güçlü olmanın yolu, büyük devlet
politikası izlemektir. Büyük devlet politikası da, ancak büyük devletle olur.
Büyük devlet, içe kapanan devlet değildir, dışpolitikada etkinliğini kaybeden
devlet değildir. Büyük devlet, bu coğrafyanın önemini bilen devlettir. Bu
coğrafya çok hassastır. Bu coğrafyada Türkiye'nin etkinliği, hem ekonomiyle hem
de ordusuyla ilgilidir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti, burada, sadece ekonomik
bakımdan etkin değildir, güçlü bir orduya sahip olduğu için de etkindir.
Özellikle, süper güçlerin Türkiye Cumhuriyetini güçlü görmeleri, dikkate
almaları, onu bölgede önemli rollerin beklediğini bilmeleri, Türkiye
Cumhuriyetinin güçlü bir orduya sahip olmasındandır; ama, son günlerde,
özellikle, Genelkurmay Başkanımız -hatırlayacaksınız- Türk Silahlı
Kuvvetlerinin modernizasyonu ve bu projelerin askıya alınmasıyla ilgili
açıklamalarda bulundu. Bunlar bir mecburiyetten, bunlar bir sorunun varlığından
söyleniyor. Evet, Türkiye, güçlü bir orduya sahiptir. Ekonomisine
baktığınız zaman, Türkiye ekonomisiyle mütenasip olmayan güçlü bir orduya
sahiptir; ama, ülkemizin gücü, bu güçlü ordunun sayesindedir. Görüyoruz ki,
ekonomik kriz bahane edilerek, Türkiye Cumhuriyetinin özellikle askerî bakımdan
modernizasyonunu esas alan projelerin askıya alındığını ve iptal edilme yoluna
gidildiğini ibretle, hatta, hayretle izliyor ve tarihe bir not düşmek
istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, evet, zayıf kalmıştır; ama, buradaki gücü,
buradaki etkinliği de, güçlü bir ordu sayesinde olmuştur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. KEMAL ÇELİK (Devamla) - Onun için, lütfen, ekonomik
kriz bahanesiyle, geleceğimizi ipotek altına alan, başkalarına avuç açan yola
girmeyelim. Bu yol yanlıştır; zararın neresinden dönülürse kârdır. Türkiye
Cumhuriyeti hükümetleri, hatırlayacaksınız, zaman zaman bazı güç durumlarda
kalsa da, bunun çıkış yolunu bulabilmiştir. Sayın Genel Başkanımızın da
tasvibiyle, azınlık hükümeti, Türkiye'nin geleceğini karartmak isteyenler
sayesinde kurulmuş -bunu DSP'li arkadaşlarımız gayet iyi hatırlayacaklardır- ve
o günkü bir dayatmaya son verilmiştir. Türkiye de bugün bir dayatmayla karşı
karşıyadır ve bu dayatmanın sonucu, maalesef, ip, kendi elinden çıkmıştır. Onun
için, bu konulara dikkatinizi çekiyorum. Türkiye'nin etkin ve saygın kalabilmesi için, hükümet,
Meclis, iradeyi eline almalı ve yeni düzenlemelere gitmelidir diyor ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DYP ve
FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir. 10 uncu maddeyi okutuyorum: Danışma hizmetleri MADDE 10. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığının danışma birimi Hukuk Müşavirliğidir. Hukuk Müşavirliğinin görevleri şunlardır: a) Başkanlık birimleri tarafından sorulan hukukî
konular ile malî ve cezaî sonuçlar doğuracak işlemler hakkında görüş bildirmek. b) Başkanlığın menfaatlerini koruyan anlaşmazlıkları
önleyici hukukî tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu
esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak. c) Başkanlığın taraf olduğu davalarla ilgili gerekli
bilgileri hazırlamak ve bu davalarda Başkanlığı temsil etmek. d) Hukukî konularda Başkan tarafından verilecek diğer
görevleri yerine getirmek. BAŞKAN - 10 uncu maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik
İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki
Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının danışmanlık
hizmetlerini düzenleyen 10 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin
bildiği gibi, 1980'den sonra, dünyada, ekonomik ve politik alanlarda önemli
değişiklikler meydana gelmiştir. Globalleşme kavramı sıkça telaffuz edilmeye
başlanmıştır. Doğu-Batı bloklaşmasında Doğu Blokunun kalesi ve mihenk taşı olan
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılmış, bağımsızlığını kazanan ülkeler
ve diğer ülkelerle ekonomik, teknik, kültürel işbirliği temelinde ilişkiler
hızla gelişme göstermiştir. Sovyetlerin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını
kazanarak uluslararası siyaset sahnesine çıkan Türk cumhuriyetleri ile Balkan
devletleri ve diğer komşu devletler, çeşitli alanlarda, çok yönlü olarak
ülkemizden yardım ve destek beklentisine girmişlerdir. Bu ülkelerle her alanda
işbirliği ve yardımlaşmanın geliştirilmesi, birçoğuyla ortak kültürel ve tarihî
mirasa sahip olduğumuz ülkelerin kendi kapasitelerini harekete geçirerek
ekonomik gelişmelerine katkı sağlamamızın yanı sıra, dünyada oluşmakta olan
yeni dengelerde de Türkiye'nin daha etkin rol almasında katkı sağlayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda
saydığım nedenlerle, başta Türk dilini konuşan cumhuriyetler ve akraba
topluluklar ile komşularımızın ve gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına
yardımcı olmak amacıyla, 49 uncu hükümet zamanında, 24.1.1992 yılında çıkarılan
480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle gerekli işbirliği ve yardım
programlarının hazırlanması ve uygulanması sorumluluğunu üstlenecek, Dışişleri
Bakanlığına bağlı, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı
kurulmuştur. 1992 yılından günümüze gelişen bazı olaylar ve küreselleşen dünya
gerekleri dikkate alındığında, kurulan bu başkanlığın daha etkin hizmet
yapabilmesi amacıyla, bu teşkilatın yapısı ile görev ve yetkilerinde yeni
düzenlemeler yapılması ihtiyacı doğmuştur. Tasarıda öncelikle gözümüze çarpan, başkanlığın adının,
gelişmeler dikkate alınarak, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
yani TİKA olarak değiştirilerek Başbakanlığa bağlanması, personelinin ve bütçe
kaynakları ile Başbakanlıkta fiilen çalışacak personele yapılacak ödemelerin,
usul ve esasların belirlenmesine ilişkin düzenlemelerin yapıldığı
görülmektedir. 1992 yılında kanun hükmünde kararnameyle kurulan bu
kuruluş, 2001 yılına kadar, Türk cumhuriyetleri ve Avrasya ülkelerinin kalkınma
çalışmalarına önemli katkılar sağlayacak teknik yardım desteğini sağlamıştır.
Bu ülkelerde, günümüze kadar 380 proje gerçekleştirilmiştir. Bu projelerde,
Türk cumhuriyetleri ve Türkçe konuşan topluluklara öncelik verilmiştir. Yani,
bu ülkeler ile Türkiye arasında bir nevi köprü görevi üstlenilmiştir.
Türkiye'nin jeopolitik konumundan dolayı bu teşkilatın yapısının güçlendirilmesi,
bağlayıcı kararlar alabilmesi, yapılan çalışmalarda da hukuksal problemlerin
yaşanmaması, ülkelerarası ilişkilerin geliştirilmesinde önemli faktörlerdendir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 uncu maddede,
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının danışma birimi olarak hukuk
müşavirliği oluşturulmuştur. Hukuk müşavirliğinin tanımlanan görevleri ise; a) Başkanlık birimleri tarafından sorulan hukukî
konular ile malî ve cezaî sonuçlar doğuracak işlemler hakkında görüş bildirmek.
Burada, ülkelerle anlaşmalarda ve işbirliği
projelerinde, yürütülecek olan projelerde karşılaşılabilecek olan hukuksal
sorunların önceden tespit edilerek tedbir alınması ya da sorunların ortadan
kaldırılmasında önemli rol oynayacaktır. b) Başkanlığın menfaatlarını koruyan anlaşmazlıkları
önleyici hukukî tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu
esaslara uygun olarak yapılmasına
yardımcı olmak. Anlaşmalar yapılırken sonradan hukuksal boşluklara
meydan vermemek, anlaşmazlıklara yumuşak ve hukukî çözümler üretilmesini
sağlamak, Türkî cumhuriyetlerle ve diğer ülkelerle olan ilişkilerimizin
gelişiminde önemli rol oynar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Örs. MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Bu ülkelerin Türkiye'ye
güvensizlik duymalarını da engeller. c) Başkanlığın taraf olduğu davalarla ilgili gerekli
bilgileri hazırlamak ve bu davalarda Başkanlığı temsil etmek. Birçok önleme rağmen, ülkeler ile Türkiye arasında
davalar açılabilir. Bu davalarda Türkiye'nin zor durumda kalmaması, ancak hukuk
müşavirliğinin düzenli çalışmasıyla mümkün olabilecektir. O nedenledir ki,
burada oluşturulacak kadrolar, aynı zamanda, uluslararası ilişkilerde
uzmanlaşmış kadrolar olmalı ve partizan kadrolaşmalar engellenmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, birçok
ülkede büyükelçilik düzeyinde temsil edilmektedir. Ülkemizle hiçbir ticarî ve
hukukî bağı olmayan, vatandaşlarımızın ticarî ve kültürel alanlarda faaliyet
göstermediği birçok ülkede temsilciliğimizin bulunması ve buralarda birçok
kadronun teşekkül ettirilmesi, ekonomik darboğazdan geçtiğimiz şu günlerde
hazinemize yük olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD'nin bile birçok ülkedeki
temsilciliğini kapattığı ve komşu ülkelerdeki temsilcilikleriyle birleştirdiği
günümüzde, bizim de artık tedbir almamızın zamanının geldiği, hatta geçmek
üzere olduğu gerçeğini gözardı edemeyiz. Çıkacak kanuna bu açıdan yaklaşırsak, yeni
kadrolaşmanın dışında bize pek faydası yok diye düşünülebilir; fakat, lider
ülke olma yolunda, bir eli Avrupa'da bir eli Türkî cumhuriyetlerdeki bizim
koyduğumuz hedeften sapma mümkün değildir. Diğer maddelerde kalan kısmı söylemek koşuluyla,
hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Örs. 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 10 uncu madde kabul edilmiştir. 11 inci maddeyi okutuyorum: Yöneticilerin sorumlulukları MADDE 11. - Başkanlık teşkilâtının her kademedeki
yöneticileri, yapmakla yükümlü bulundukları hizmet veya görevleri, Başkanlık
emir ve direktifleri yönünde mevzuata, plan ve programlara uygun olarak
düzenlemek ve yürütmekten bir üst kademeye karşı sorumludur. BAŞKAN - Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok. 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 11 inci madde kabul edilmiştir. 12 nci maddeyi okutuyorum: Koordinasyon ve işbirliği konusunda Başkanlığın görev,
yetki ve sorumluluğu MADDE 12. - Başkanlık, ana hizmet ve görevleriyle
ilgili konularda Başbakanlıkça belirlenen esaslar dahilinde diğer kamu kurum ve
kuruluşları ve mahallî idareler ile gerekli işbirliği ve koordinasyonu
sağlamakla görevlidir. BAŞKAN - 12 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. Süreniz 5 dakika efendim. FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; şu ana kadar konuşan arkadaşlarımız, hep bu konudaki
başarısızlığımızı, ilgisizliğimizi ve bu yüzden de özellikle Türk
cumhuriyetleriyle olan münasebetlerimizde fevkalade gerilerde kaldığımızı,
hatta onlarla olan muhabbet ve ilişki, hukuk münasebetleri, ticarî münasebetler
ve kardeşlik münasebetlerimizin dahi aksadığı ve yara aldığı şeklindeki
şikâyetlerini sıralamışlardır. Tabiî ki, Sayın Bakan daha önceki verdiği bilgilerde,
bazı noksanlıkların ikmali için bu kanunun çıkarılmasının bir zaruret haline
geldiğini, bir zaruretten doğduğunu ve bundan sonra bu teşkilatla da bunların
telafi edileceğini ifade etmişlerdir ki; bu, doğrudur. Bundan sonra, hiç olmazsa bunu telafi etmek ve
özellikle başka ülkelerle münasebetlerini sıklaştırmış olan bu kardeşlerimizle
daha yakın alaka ve münasebetler kurarak, yapmış olduğumuz yanlışlıkları telafi
etmek görevimiz olmalı. Her şeyden evvel şunu ifade etmek lazım ki, manevi
beraberliklerimizin ve birliğimizin bulunduğu, Atatürk'ün vasiyetinde de ifade
ettiği ve daha evvel dikkatimizi çektiği, Necati Beyin gayet güzel bir şekilde
dile getirdiği hususlarda, bir zamanlar ihmal edilen ve Rusya'nın insafına terk
edilen bu ülkelerin, bugün, artık, o baskıdan kurtulduktan sonra bizimle olan
münasebetlerinde, hiç olmazsa, bu ıstıraplarının, geçmişteki zararlarının ve
özellikle de geçmişte uğradıkları maddî ve manevî kayıplarının telafi edilmesi
hususundaki gayretlerimizin daha hızlı bir şekilde ortaya konulmasının bir
zaruret olduğu ifade edilmiştir. Bu, yeni yükler getirecektir memleketimize. Şu
kriz ortamı içerisinde, başka ülkelerden, özellikle kredi veya yardım alma
şeklindeki gayretlerimizin yanında, bu kadar personel, bu kadar kurum ve
kuruluşların ortaya konulması bir fedakarlıktır; ama, bunu yapma mecburiyetimiz
vardır. Bu kardeşlerimiz için bunları yapmanın bir zaruret
olduğuna inanıyor ve bu hususun, bu gayretlerimizin, bir kardeşlik gereği
olduğunu ifade etmek istiyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ederiz Sayın Oğuz. 12 nci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır. 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir. 13 üncü maddeyi okutuyorum: Düzenleme görev ve yetkisi MADDE 13. - Başkanlık, kanunla yerine getirmekle
yükümlü olduğu hizmetleri yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer emirlerle
düzenlemekle görevli ve yetkilidir. BAŞKAN - 13 üncü maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu gerçekten çok önemli kanun tasarısının 1992 yılından
bugüne kadar gecikmiş olması, aslında, önemli bir eksiklik. Türk İşbirliği ve
Kalkınma Ajansı, ilk kurulduğunda, pek çok yararlı hizmetler yapmış; fakat,
daha sonra -sayın başkanın dağıttığı çizelgeden de baktığımızda- yıllar
geçtikçe, projeler azalmış. Şimdi, denilebilir ki, Türkiye bu kadar sıkıntıdayken,
biz, başka ülkelerdeki bu projeleri nasıl destekleriz. Bu, bana göre, çok büyük
bir yanlışlık, hatta, belki biraz ileri olacak ama, aymazlık. Bakınız, gelişmiş
bütün ülkeler, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Almanya, bu tür ajanslar
aracılığıyla yarattıkları burslarla, çağırdıkları teknik elemanlarla, onbeş
günlük, bir aylık, üç aylık, bir yıllık, beş yıllık sürelerde yetiştirdiği
insanlarla, kendi teknolojilerini, kendi ürünlerini tanıtıp, daha sonra o
ülkede bir proje olduğunda, aslında "oradaki bir projeyi
destekliyorum" derken, kendileri için iyi bir ortam yakalamaktadırlar. Türkiye, neredeyse 1997'den bu yana, 20-25 milyar
dolarlar civarında bir ihracata çakılıp kalmış; orada büyük bir pazar var;
bizde de, nispeten, onlara göre avantajlı olduğumuz bazı sanayi kolları var,
onların bize göre avantajlı olduğu bazı dallar var; pekala karşılıklı alışveriş
yapabilecekken, birbirimizi tanımamaktan dolayı, birbirimizi bilmemekten
dolayı, eğitim ve kültürel ilişkiler gelişmedikçe, maalesef, ekonomik ilişkiler
de gelişmiyor. Ne hikmetse, bir hükümet döneminde başlatılan iyi
çalışmalar, daha sonra değişik sebeplerle -bir art niyet aramıyorum- belki
ilgisizlik, belki kayıtsızlık, belki bürokrasinin değiştirilmesinden dolayı
takipsizliğe uğruyor, sanki daha önce hiçbir çalışma yapılmamış gibi kalıyor.
Halbuki, gönül arzu ediyor ki, başlatılan projeler, hükümetler değişse de...
Bu, bizim, yeni kurulmuş Türk cumhuriyetleriyle, akraba topluluklarıyla,
Balkanlarla, komşularımızla ilgili konularda ticaretimizi, eğitimimizi,
ilişkilerimizi, dostluğumuzu geliştirmek temel bir politikamızsa, devamlılığı
sağlanmıyor. Bakınız, bundan önceki bir dönemde Sayın Andican bu konuyla
görevliydi -yani, Türk cumhuriyetleriyle- burada, yeni finansman modelleri
üzerine, İstanbul'da büyük toplantılar oldu, hatta kitapları yayımlandı. Ben
merak ediyorum, acaba bu olay devam etti mi; Doğru Yol Partisi döneminde
başlatılan projelerin ne kadarı devam ediyor? Şimdi, sadece oradan 10 000 öğrenciyi getirmek mesele
değil; bir de, bunun takibi de lazım. Bakınız, bu yetişmiş insanlar, o
ülkelerde bir şekilde kurulan alumni society'lerde, yani, Türkiye'deki bu
İşbirliği ve Kalkınma Ajansı veya yeni adıyla -değişiyor- Ekonomik, Kültürel,
Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı aracılığıyla Türkiye'ye getirilen bu
kişiler unutuluyor mu? Halbuki, bunun devam etmesi lazım. Orada da bu
insanların bir araya gelmesi, oradaki faaliyetlerine destek olunması, hatta,
zaman zaman, kısa sürelerle -çünkü, teknoloji sürekli gelişiyor- yılda onbeş
gün veyahut beş yıl geçtikten sonra tekrar Türkiye'ye getirilerek, Türkiye'ye
olan sıcaklık, Türkiye'yle olan ilişkinin devam ettirilmesi lazım. Ben, burada, Sayın Bakanı bir noktada kutluyorum;
gerçekten, Ortaasya'daki, hatta Balkanlardaki özel kuruluşların açmış olduğu
Türk okulları, çok büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Ben de, Japonya'da bulunan
veyahut Türkmenistan'da bulunan bu tür bazı okulları ziyaret ettim; Türk millî
eğitimindeki eğitimden bir farkı yok. Maalesef, içinde bulunduğumuz siyasî
konjonktür veya bazı duygulardan dolayı, bunların, hele hele, kendi
bürokrasimiz tarafından zaman zaman şikâyet edildiğini, kötülendiğini duymak,
gerçekten bizleri üzüyor. Sayın Başbakan da bunları ifade ettiğinde, yine,
malum çevreler tarafından eleştirilmişti. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım. Fransa Devriminden sonra Fransa'da, bu tür, Katolik
türü okulların, yani dinî eğitim veren okulların kapatılması söz konusu
olduğunda, benzer kişiler, yurt dışındaki bu tür okulların kapatılmasını
söylediklerinde, ülkeyi yöneten o zamanki devlet başkanının veya başbakanın
-her neyse- ifade ettiği şuydu: "Bu konu, bizim ülkemizin içinde bir sorun
olabilir; ama, dışarıdakiler, bizim ülkemize sempati duyan, bizim kültürümüzü
yayan insanlar yetiştiriyor, onlara dokunmamamız lazım." Nitekim, pek çok
yerde, bakıyoruz, bu tür Katolik okulları eğitimine devam etmiş. Yani, Türkiye
içindeki kaygılarımızı, dışarıda da devam ettirerek, bu faydalı okullara
gereksiz isnatlarda bulunmak çok yanlış. Sayın Gökdemir de, bakanken,
Ortaasya'da pek çok okulu ziyaret etmiş; o da "benzer kanaatlerimi ifade
edecektim; ancak, zamanım yetmediği için edemedim" dedi; benden de bunu
aktarmamı istiyor. Bu duygularla, bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum;
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmazyıldız. Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın
Cevat Ayhan; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan,
muhterem üyeler; 639 sıra sayılı Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı
kurulmasıyla ilgili kanun tasarısının 13 üncü maddesinde Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. İşbirliği ve Kalkınma İdaresinin çok mühim bir kurum
olması lazım. Aslında, bu kurum, daha önce, 1990'dan sonra kurulmuştu, bu
görevi yapan bir kurum da ortada vardı. Şimdi, bu tasarıyla, bu kurum daha da
genişletilmektedir; ama, dönüp bakarsanız, kurulmuş olan bu kurum, Dışişleri
Bakanlığı bünyesindeki bu kurum, bugüne kadar, birtakım faydalı hizmetler
yapmıştır; ama, bu hizmetler, beklenen hizmetler midir; değildir. Geçmişte,
zaman zaman, bu kurumun yetkilileriyle görüştüm muhtelif vesilelerle ve kendileri,
giderek azalan kaynaklar sebebiyle gerekli hizmetleri yapamadıklarını ifade
etmişlerdi; TİKA'dan bahsediyorum. Şimdi, tabiî, biz, kaynak vermiyoruz,
gerekli hizmet yapılmıyor. Şimdi, yeni bir kurum kuruyoruz, 125 kişi de adam
alacağız buraya, şoföründen odacısına, bekçisine kadar. Tabiî, adam alarak bu
işler olacak mı; olmayacak tabiî. Para veremediğiniz bir kuruma adamı
çoğaltmakla ne iş yapacaksınız; sadece bol bol maaş ödersiniz. Aslında, bu
kurum çok mühim. Bakın, bugün, gelişmiş ülkelerden Japonya olsun, Fransa
olsun, Amerika olsun, teknik yardım çerçevesi içinde, uzun yıllar Türkiye'de
AID vardı, Japonların JİCA'sı var, başka kurumlar var; bunlar, gelişmekte olan
ülkelere, geri kalmış ülkelere, bu programlar çerçevesinde proje desteği
verirler. Bu proje desteğinin arkasından yatırım desteği gider, proje kredileri
gider; ama, bunlar bağlı kredilerdir; Japon sermayesini, Japon müteahhidini,
Fransız teçhizatını, Fransız imalatçısını getirir, o yardım ettiği, proje
desteği verdiği ülkelerde daha büyük boyutta iş yapmasını sağlar; yani, bu
kurumun asıl maksadı budur. Tabiî, 2 nci maddede, kamu yönetimini geliştirmek o
ülkelerde falan diye lüzumsuz bir sürü şeyler de yazılmış; ama, asıl yapacağı
şey bu kurumun, yapabilirse, özel teşebbüsün bu ülkelere açılması için proje
desteği vermektir; fizibilite etütlerinin hazırlanması, arazi etütlerinin
hazırlanması, birtakım teknik çalışmaların yapılması için o ülkelerde proje
çalışmalarını finanse etmektir. Bunlar, bazen 100 000 dolar, bazen 500 000
dolar, bazen milyon dolar mertebesinde. O ülkelerde bu çalışmaları finanse
ederseniz, arkasından müteahhidiniz gider, arkasından çimento sanayiini kuracak
olan, konstrüksiyonu yapacak olan, montajı yapacak olan, inşaatı yapacak olan
firmalar gider, teçhizatınız gider, işçiniz gider, mühendisiniz gider,
müteahhidiniz gider; bunun yapılması lazım. Bunların hiçbiri yapılmamış bugüne
kadar, Türkiye'nin çok daha iyi olduğu dönemlerde bu işler yapılmamış; şimdi,
Türkiye'nin gırtlağına kadar battığı bir dönemde, bu kanun tasarısını
getiriyoruz. Bu kuruma 125 eleman alacağız, dolduracağız tabiî. Bunlar kime
yarayacak; bu kanunu uygulayacak olan koalisyon ortağının, biraz daha, kendi
adamlarının buralara doldurulmasına faydalı olacak. Bunları söylerken üzülüyorum; çünkü, Plan ve Bütçe
Komisyonu metninde muhalefet şerhim de var. Aslında, bu görevi yapacak kurumlar
var ortada. Devlet Planlama Teşkilatında, 1980'li yıllarda, Afrika ülkelerine,
diğer ülkelere, teknik yardım çerçevesinde, bazı projelerin finansmanı için
çalışmalar yapılmıştı; ama, maalesef, bunlar sonradan terk edildi, yapılmadı. Bu kanun tasarısı ne getirir; hiçbir şey getirmez, size
söyleyeyim. Koca koca kanunları çıkarıyoruz; ama, Türkiye yine batıyor; koca
koca kanunları çıkarıyoruz, Türkiye'nin ihracatı tepe aşağı gidiyor; Türkiye
fakirleşiyor, geliri kayboluyor, üretimi artmıyor; onun için, Türkiye iyi
yönetilmiyor. Değerli arkadaşlar, bu kanunlarla kendimizi
oyalamayalım ve kendimizi de aldatmayalım. Meclis, kanun makinesi gibi
çalışıyor, maşallah, kanunlar, takır takır çıkıyor böyle; ama, neticede işler
düzelmiyor. Burada çok konuşabiliriz, çok şey söyleyebiliriz; ama, meseleler
iyi gitmiyor değerli arkadaşlar. Bu kanun tasarısının 13 üncü maddesi, düzenleme görev
ve yetkisiyle ilgili bir düzenlemedir. Aslında, bunlar, hiç kanun konusu bile
olacak şeyler değildir; ilgili işletmeyi, hizmeti yürüten bakanlık, kurum,
bunları yönetmelikle de düzenleyebilir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Konuşmanızı toparlar mısınız Sayın Ayhan. CEVAT AYHAN (Devamla) - Toparlıyorum. Ama, biz, ince teferruatla kanunlara yazarsak bu işler
daha iyi yürür diyoruz ama, kanunlar memleketi idare etmez, memleketi
hükümetler ve idareciler idare eder. Onlar, mevcut kanunlarla da gayet güzel
idare edebilirler, başarılı da olabilirler; ama, başarılı olacak hükümetin
ortaya çıkması lazım. Ben, bu tasarının gereksiz olduğunu ve mevcut
kurumların da bu işi yapabileceğini ifade ediyorum ve hepinizi hürmetle
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayhan. 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir. 14 üncü maddeyi okutuyorum: Yetki devri MADDE 14. - Başkan ve her kademedeki Başkanlık
yöneticileri, sınırlarını yazılı olarak açıkça belirtmek şartıyla yetkilerinden
bir kısmını astlarına devredebilirler. Yetki devri, yetki devreden amirin
sorumluluğunu kaldırmaz. BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir. 15 inci maddeyi okutuyorum: Kadrolar MADDE 15. - Kadroların tespiti, ihdası, kullanılması
ile kadrolara ait diğer hususlar, 13.12.1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname hükümlerine göre düzenlenir. BAŞKAN - 15 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Remzi Çetin konuşacaklar. Buyurun Sayın Çetin. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA REMZİ ÇETİN (Konya) - Muhterem Başkan,
muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. İnsanlık tarihinde mühim roller ifa eden, büyük
medeniyetler kuran birkaç milletten birisiyiz. Büyük milletimiz, her alanda
insanlığa hizmet etmiş, yetiştirdiği ilim adamları, devlet adamları sayesinde,
yüksek insanî hasletlerin dünya insanlığına mal olmasını sağlamıştır. Tarihimiz
boyunca, yaşadığımız, hayat sürdüğümüz coğrafyalarda etkimiz devam
edegelmiştir. Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu, Afrika'nın önemli bir kısmında bu
etkiyi göz önüne almadan sağlıklı siyaset yürütmek mümkün değildir.
Devletimizin gücü de bu gerçeklerde yatmaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri
başta olmak üzere bütün devletler, Türkiye'yle münasebetlerinde bu büyük
gerçeğin farkındadırlar. Avrupa Birliği, Türkiye üzerinden ticaret hacmini
nasıl artırabileceğini, Türkiye'nin coğrafî ve tarihî avantajlarını nasıl kendi
lehine kullanabileceğini hesaplarına almış bulunuyor. Bizim de bu
gerçeklerimize göre siyaset üretmemiz gerekiyor. Değerli milletvekilleri, milletimizin önüne Sovyetler
Birliğinin dağılmasıyla, çok büyük bir fırsat çıktı. Bu tür fırsatlar çok nadir
zuhur eder. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla, 16 civarında bağımsız ülke
doğdu. Bu ülkelerin hepsiyle tarihî ve kültürel münasebetlerimiz en ileri
derecededir. Özellikle, Azerbaycan, Kazakistan, Türkistan, Özbekistan,
Kırgızistan gibi, kendilerini tek bir milletin farklı devletleri olarak gören
kardeş devletlerle sağlıklı münasebetler kurabildik mi; bunun ciddî bir muhasebesini akılcı olarak yapmamız lazım.
Mesela, kardeş cumhuriyetlerde bile Almanya'nın yatırımları ve ticaret hacmi mi
daha fazla, yoksa Türkiye'nin mi? Sanayi, ticaret, ordu, devlet alanındaki
birikimlerimizi ve tecrübelerimizi, acaba ne oranda, bu kardeşlerimizin yeni
oluşum dönemlerinde istifadelerine sunabildik? Buraların yeni oluşumunda her
türlü desteği yapabilecek bir konumda olamamamız, çok büyük bir talihsizliktir. Bir Kırgız devlet mensubu, ziyarette bulunan Türk
heyetine şöyle söylüyor: "At sırtında mavi gözlü olarak gittiniz; şimdi,
uçaklarla geliyorsunuz. Güzel konuşmalar yapılıyor; ümitlerden, temennilerden
bahsediliyor; ama, sonuç olarak kayda değer bir iş yapılmıyor." Gerçekten hepimiz büyük gayretler ve çabalar içerisinde
buralara koştuk; ama, gerekli altyapıya sahip olmadığımız için, istenilen
sonucu aldığımız söylenemez. Değerli milletvekilleri, şimdi size, Azerbaycan'da
yayımlanan bir gazeteden -ki, Başbakanlığın yayımları arasındadır- bir
paragrafı okumak istiyorum: "Türkiye öfkeleniyor. Bırakın öfkelensin. Cezasını
çekiyor. Dolayısıyla bu bizim ortak cezamızdır, çekmeye devam edeceğiz. Kafkasya Türkü, diğer Kafkas halklarıyla birlikte, 200
yıl Rus işgali altında kaldı; bunun 70 yılını, Allah'ı tanımayan Bolşeviklerin
pençesinde inleyerek geçirdi. Canı ve kanı pahasına, bir yüzyılda ikinci
işgalden kurtularak, Azerbaycan Cumhuriyetini kurdu. Bağımsızlık kazandık ve
millî hükümetimizi kurduk. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey, Rus askerlerini,
sonuncu kişiye kadar, memnun bir halde ve bir tek darbeye maruz bırakılmadan,
evlerine uğurladı. O dönemin ABD Bakü Büyükelçisi, Elçibey'le yaptığı bir
konuşmada şöyle demişti: 'Sayın Cumhurbaşkanı, Rus askerlerini ülkenizden
çıkarıyorsunuz; bu hareketiniz karşılığında hâkimiyetten uzaklaşacağınızı
biliyor musunuz?' Elçibey'in, Büyükelçiye tarihî cevabı şöyle olmuştu:
'Biliyorum. Seçimimi yaptım. Benim için işgalci bir ordunun ülkemden çıkması
daha önemlidir.' Azerbaycan Devleti ve Azerbaycan Halkı, çok ağır,
önemli ve şerefli bir dönemi yaşıyordu. Her Azerbaycanlı için ikinci bir
anayurt olan Türkiye, Azerbaycan için o zaman ne yapıyordu? Bizlere 'iyilik
bilmez' demeyiniz. Yaptıklarınızı da yapmadıklarınızı da biliyoruz; tabiî ki,
bilgimiz çerçevesinde. Bildiğimiz en önemli şey, Türkiye'nin Azerbaycan'a
borcunun olmasıdır; aynen Azerbaycan'ın Türkiye'ye borcunun olması gibi. Bu bir
şeref borcudur. Bu borç, dünyanın bugünkü 'saygı, sevgisine, alım-satım
çerçevesine sığamaz. Çok sonraları Elçibey şöyle dedi: 'Türkiye beni
desteklemekten vazgeçmeseydi, beni ne İran ne de Rusya yıkabilirdi.' Elçibey hiçbir zaman bu fikrini açıklamadı. Çünkü,
Elçibey için Türkiye, bir tek Demirel Türkiyesi demek değildi. Onun için
Türkiye, dünya Türkünün güven ve ümit yeriydi, bir sevda meselesiydi. Her
zaman, ne olursa olsun, bu böyle olarak da kaldı. Hazır olunuz. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin
geçtiğimiz yüzyılın 70'li yıllarındaki duruma dönüşmesine de hazır olunuz.
Üstelik Moskova izin verirse... Biz, kurmuş olduğumuz hükümeti koruyamadık. Siz
bize destek olmadınız. Ve sizsiz-bizsiz olarak Azerbaycan-Türkiye birlikte ceza
çekiyor. Türklük, hoşgörü, insanlık geriye kalıyor. Şimdi öfke sergilemenin ne
anlamı var? Ektiğimizi biçmekteyiz. " Değerli arkadaşlarım, gördüğünüz gibi, kardeşlerimizin
sitemi var. Ciddî bir muhasebe yapmalıyız. İhdas edilecek kadrolara atanacak
kimselerin bu hususların idrakinde olmaları icap eder. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. REMZİ ÇETİN (Devamla) - Graham Fuller, Türkiye'nin,
Ortaasya'yla ilişkilerini dile getirirken şöyle demektedir: "Bugün artık
Ortaasya cumhuriyetlerinin bağımsızlığıyla beraber Türkiye, dünya politikasında
etkisi daha da bir artmış ve yine uluslararası vizyonda önemli bir yere sahip
olmuş bir devlettir. Bu doğrultuda, bölgesel bir güç olmak isteyen Türkiye, tüm
ekonomik ve politik sorunlarına rağmen, bu bölgelere yönelik politikalar
üretmeye başlamış ve yeni Türk cumhuriyetleri ile sıkı bir ilişki içerisine çok
hızlı bir şekilde girmiştir." Bugün, Türkiye ile bu cumhuriyetler arasındaki
ilişkilerin ileride farklı boyutlar alabilme olasılığı halen gündemdedir.
Nitekim, soğuk savaş sonrası bölgesel alt sistemlerin ve buna bağlı olarak
bölgesel entegrasyon hareketlerinin gittikçe önem kazandığı, dışpolitika
araştırmacıları tarafından da sıklıkla ifade edilmektedir. Bu doğrultuda
Türkiye'nin bu devletlerle siyasî, iktisadî ve kültürel alanlarda her geçen gün
artan ilişkileri ve bu ilişkilerin özellikle ilk etapta kültürel temellere
oturtulmaya çalışılması ve böylece ileride kurulabilecek bir entegrasyon
zemininin şimdiden sağlamlaştırılmasının hedeflendiği de gözlemlenmektedir.
Nitekim, Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov daha ilk günlerde şöyle
diyordu: "Bağımsızlığımız, Özbek Türkleri, bütün Türk dünyası ve İslam
dünyası için muhteşem bir şeydir. İnşallah, Türk Milleti tekrar yakında birlik
içinde yaşayacaktır." Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çetin. 15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir. 16 ncı maddeyi okutuyorum: Bütçe ve denetim MADDE 16. - Başkanlığın bütçesi, aşağıdaki kaynaklardan
oluşur : a) Genel Bütçeden bu amaçla Başbakanlık Bütçesine
konulacak ödenek. b) Gerçek ve tüzelkişilerden sağlanan yardım ve
bağışlar. c)Lüzumu halinde, Başbakan onayı ile diğer kaynaklardan
yapılacak transferler. Başkanlığın her türlü hesap ve işlemleri, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tâbidir. BAŞKAN - 16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir. 17 nci maddeyi okutuyorum: Personel rejimi MADDE 17. - Başkanlık personeli 14.7.1965 tarihli ve
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbidir. Teknik yardım uzman yardımcılığına atanabilmek için
Devlet memurluğuna atanacaklarda aranan genel şartlara ek olarak aşağıdaki
nitelikler aranır : a) En az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından veya
bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun
olmak. b) Yapılacak yarışma ve yeterlik sınavında başarılı
olmak. c) Sınavın yapıldığı tarihte 30 yaşını doldurmamış olmak. Yönetmelikte belirlenen yabancı dillerden en az birini,
Kamu Personeli Dil Sınavında belirlenen (C) düzeyine eşdeğer derecede bilmek
tercih nedeni olarak dikkate alınır. Teknik yardım uzman yardımcılığına
atananlar en az üç yıl çalışmak ve her yıl olumlu sicil almak kaydıyla açılacak
yeterlik sınavına girme hakkı kazanırlar. Bu sınavda başarılı olanlar teknik
yardım uzmanı unvanını alırlar. Yeterlik sınavında iki defa başarısız olanlar
teknik yardım uzman yardımcısı unvanını kaybederler ve durumlarına uygun diğer
kadrolara atanırlar. Teknik yardım uzman ve uzman yardımcılığı yarışma ve
yeterlik sınavı ile yetiştirilme ve çalışma usul ve esasları yönetmelikle
düzenlenir. Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığında fiilen
çalışan personel (sözleşmeli personel hariç), Başbakanlık merkez teşkilâtında
çalışan personelin yararlandığı fazla çalışma ücretinden aynı usul ve esaslarla
yararlanır. Bu şekilde çalışan personele ayrıca, en yüksek Devlet memuru
aylığının (ek gösterge dahil); 1. Başkan için % 90'ını, 2. Başkan yardımcıları ve 1 inci Hukuk Müşaviri için %
70'ini, 3. Daire başkanları için % 60'ını, 4. Şube müdürleri, avukat, teknik yardım uzman ve uzman
yardımcılarından, a) 1-4 üncü derecelerden aylık alanlar için % 50'sini, b) Diğer derecelerden
aylık alanlar için % 45'ini, 5. Diğer personelden; a) 1-3 üncü derecelerden aylık alanlar için % 35'ini, b) 4-6 ncı derecelerden aylık alanlar için % 30'unu, c) 7-10 uncu derecelerden aylık alanlar için % 25'ini, d) Diğer derecelerden aylık alanlar ile yardımcı
hizmetler sınıfına dahil kadrolarda görev yapan personel için % 20'sini, Geçmemek üzere Başkanlığın bağlı olduğu bakan
tarafından belirlenecek esas, usul ve oranlarda her ay tazminat ödenir. BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya
Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 639 sıra sayılı Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik
İşbirliği Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Tasarısının 17 nci maddesi
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ilk defa 24.10.1992 tarihinde
480 sayılı kanun hükmünde kararnameyle kurulan, sonra 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle TİKA (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi) adını alan bu idare,
geçmişte fevkalade başarılı çalışmalar yapmış olmasına rağmen, şimdi, sırf
kadrolaşmak uğruna ülkemizi kurullar cumhuriyetine dönüştüren hükümetimiz, bu
konuda da bir kurul oluşturmak adı altında bu yasa tasarısını önümüze
getirmiştir. Her şeye rağmen, Türk cumhuriyetlerine, TİKA'nın kurulduğu ve
Doğru Yol Partili hükümetler zamanında yapıldığı şekilde yardım
yapılabilecekse, bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum. Değerli milletvekilleri, nihayetinde, biz, Doğru Yol
Partisi olarak, bu kanuna destek vereceğiz. Ancak, kanun tekniği açısından,
getirilen tasarıyı şöyle bir irdelemeden geçemeyeceğim. Söz aldığım 17 nci
maddeye göre, yeni kurulacak olan, Sermaye Piyasası Kurulu gibi, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi ya da Elektrik Piyasası Kurulu gibi yeni
olan bu kurula yeni yeni kadrolar ihdas edilecek ve yeni yeni kişiler işe
alınacaktır. Alınacak olan bu kişiler de 657 sayılı Kanuna tabi olacak ve
onlarda şu nitelikler aranmaktadır... Ben, kanun metnini aynen okuyorum; madde
17 "personel rejimi" başlığını taşıyor: "Başkanlık personeli
14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabidir. Teknik yardım
uzman yardımcılığına atanabilmek için..." Tekrar ediyorum: Teknik yardım
uzman yardımcılığı kadrosuna atanabilmek için... Yani, ben, bundan bir şey
anlamıyorum Sayın Bakanım, teknik yardım uzman yardımcılığı... Teknik personel
olabilir, uzman olabilir, uzman yardımcısı olabilir; ama, teknik yardım uzman
yardımcısı nedir, ben, doğrusu anlayamadım, bunu anlayan varsa, lütfen, burada
cevaplasın. Diğer taraftan, maddede öngörülen ücretler -madde
metnini zaman kaybolmaması için ayrı ayrı okumuyorum- fevkalade düşüktür. Bu
ücretlerle, Türk cumhuriyetleriyle ilgili çalışma yapan uzmanların verimli bir
şekilde çalıştırılmaları mümkün değildir. Kanaatimce, bu uzmanların, en az
Başbakanlık uzmanları kadar ya da Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde çalışan
uzmanlar kadar ücret almaları gerekmektedir. Nedense, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinde çalışan uzmanlara ayrı maaş, daha yüksek maaş, bu kurulda
çalışacak olanlara ise daha düşük maaş verilecektir. Ben, bunu da, idarenin
eşit işlem yapma yükümlülüğü kapsamı içerisinde görmüyorum, farklı
uygulamasının da doğru olmadığı inancındayım; çünkü, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinde çalışan insanlar da aynı görevi yapmaktadır. Türkî
cumhuriyetlerde, Türk cumhuriyetlerinde çalışan kişiler için, onlara yardımcı
olacak olan uzmanlara da aynı şekilde ücret verilmesinin daha doğru olduğu
kanaatindeyim. Yine belirtmek gerekir ki, devletin merkezî idare
örgütlenmesi içerisinde, zaman zaman, moda işlemlerle çeşitli birimler
kurulmaktadır. Aslında, son zamanlardaki moda, yüksek kurul şeklinde bir
örgütlenme biçimindeyken ve devletin bir yüksek kurullar cumhuriyeti haline
dönüştüğü eleştirileri yoğunlaşmışken, geçmiş yılların nostaljisini yaşatan bir
tabirle ve yeni bir başkanlıkla karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz. Aslında, bu bir müsteşarlık veya bir yüksek kurul da
olabilirdi. İdarenin yeni örgütlenme biçimleriyle yürütülmesi kamu hizmetinin
niteliğini değiştirmemekte, yeni tüzelkişiliklerin, yönetim rejimi açısından
yeri bile tartışma konusu edilebilmektedir. Bu tip örgütlenmelerin, ayrı
tüzelkişilikler ve bağlı veya ilgili kuruluşlar biçimi yerine, başkanlıklar
şeklinde, yeni birimler şeklinde ve yasal düzenleme olmaksızın
gerçekleştirilmesi de mümkünken, bu yolun tutulmaması, teknik nedenlerden çok,
siyasî nüfuz alanının genişletilmesi amacına yönelik, yarı bağımsız ve özerk
birimlerin oluşturulması çabası olarak değerlendirilmektedir. Personel rejimini düzenleyen maddelere de, bu tip yeni
örgütlenmelere ilişkin yasalarda illa ki yer verilmektedir. Aslında, genel
memur rejimini düzenleyen 657 sayılı Yasa, var olan haliyle veya değişiklikler
yapılarak bu ihtiyacı karşılayabilecekken, personel rejimini, daha da içinden
çıkılmaz hale getirecek şekilde, ayrı ayrı ve kuruluşa ilişkin özel yasalarda
düzenlemek, hiçbir şey değilse, sistematik olarak hatalıdır. Kamu görevlisi
statüsünü taşıyan; ancak, aynı statüdeki diğer kamu personelinden ayrışık kimi
ayrıntılı hükümlere tabi olan personel, hem hukukî hem de fiilî kargaşaya yol
açmaktadır. Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, memur rejimini
düzenleyen anayasa olma iddiasındadır ve her yeni yasayla aynı statüde memurlar
için yeni ayrıcalıklar tanınması, personel rejimimizi bozmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SALİH ÇELEN (Devam) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Ben, bu açılardan kanun tasarısını doğru bulmamakla
birlikte, yine de, Türk cumhuriyetlerinde bulunan kardeşlerimize yardımcı
olacağı inancıyla tasarıya destek veriyor, sizlere de desteğiniz nedeniyle
hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın
Cevat Ayhan; buyurun. FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan,
muhterem üyeler; 639 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu madde personel rejimini düzenlemektedir. Tabiî, lüzumsuz
bir sürü tarifleri de buraya getirip koymuştur; ama, bu maddenin yaptığı asıl
kötülük; bu dairede çalışacak olanlara, bu başkanlıkta çalışacak olanlara,
ilave ücret vermektedir, tazminat vermektedir; başkana, en yüksek devlet memuru
aylığının yüzde 90'ı kadar tazminat vermekte, diğer çalışanlara da muhtelif
kademeler halinde yüzde 70, yüzde 60 ve diğer kademelere yüzde 20'ye kadar inen
tazminat vermektedir. Tabiî, bu, devletin ücret sistemini sabote eden
uygulamalardan birini getirecektir. Zaten, birtakım Başbakanlık kurumlarında,
diğer kamu kurumlarına göre, çok yüksek ücretler ödenmektedir. Aslında,
aldıkları ücret yüksek değildir; ancak, geçinebilecekleri ücretin dahi
altındadır, onu ifade edeyim; ama, bir taraftan devletin bazı kurumlarında,
diğerlerine göre çok yüksek ücret ödenirken, mesela Tarım Bakanlığı camiasında,
Enerji Bakanlığı camiasında, Bayındırlık Bakanlığı camiasında, Köy
Hizmetlerinde, diğer bakanlıklarda çalışan mühendisler, uzmanlar, görevliler
çok daha düşük ücret almaktadır. Aslında, hükümetin yapması gereken; bu şekilde
nokta nokta yaklaşmak yerine, genel olarak çalışanların ücretlerini yükseltecek
olan bir politikayı getirmesidir. Geçen yasama yılı Meclis kapanmadan önce, yani önceki
yıldaki çalışmalarımızda, haziran, temmuz ayında, hükümete kanun hükmünde
kararname yetkisi vermiştik, bununla kamu çalışanlarının özlük haklarını
düzeltecek yerde, yanlış hatlara, araziye girdi, iptal oldu. Şimdi, tekrar
yetki aldı; ama, hiçbir şey yapabilmiş değil. Bakın, bugün, bir üniversite
profesörünün maaşı 500 dolara düşmüş bulunmaktadır, kamu çalışanlarının maaşı
100-150 dolara düşmüş bulunmaktadır. Onun için, hükümetin süratle, genel ücret
ayarlaması yapması gerekir. Şu kuruma şunu veriyoruz, bu kuruma bunu veriyoruz
diye ücret adaletini zedelememek lazım; yani, şu veya bu pozisyonda, genel
hizmetlerde dahi çalışan birisi, devletin (A) bakanlığında çalışırken 150
milyon, 180 milyon lira alıyorsa, burada 400 milyon veriyorsunuz. Tamam,
diğerlerini de 400 milyona getirin. Buna 400 milyon vermeniz çok değil, azdır
dahi geçinebilmesi için; ama, diğerlerini de o noktaya getirmeniz lazım.
Adaletsiz uygulamalar, devletin temeline koyulan dinamittir; onun için, bunu
yapmamanızı tavsiye ederim değerli arkadaşlar. Bakın, bu kurumla, öncelikle Türk cumhuriyetleri olmak
üzere, komşu ülkelere, gelişen ülkelere yardım edeceğiz diyorsunuz. Ne yardımı
edeceksiniz?! Bakın, Türk cumhuriyetleri Türkiye'den umudunu kesti. Oraya
hiçbir yardım yapamadık doğru dürüst. Şimdi o pazarlarda İsrailliler var,
Fransızlar var, Almanlar var, Amerikalılar var, dünyanın bütün ülkeleri var;
ama, biz yokuz. Niye; paramız yok da onun için. Biz, milletin ödediği bütün
vergileri faizcilere, hortumculara yediriyoruz; ama, buralara bir yardım
yapamıyoruz, kendi insanımıza dahi yardım yapamıyoruz. Hükümet, 30 Nisan itibariyle pancar çiftçisinin pancar
bedellerini ödeyecekti. Ödedi mi; ödemedi. Bütün Türkiye'de pancar çiftçisi
feryat ediyor. HASAN KAYA (Konya)- Ödemeye başladı. CEVAT AYHAN (Devamla)- Ödemedi. HASAN KAYA (Konya)- Başladı. CEVAT AYHAN (Devamla)- Başladı; ama, ne zaman! Mayısın
kaçındayız bugün! 30 Nisan itibariyle ödeyecektiniz. Başladı da, ne ödüyor;
yarısını ödüyor, yarısını da ne zaman ödeyecek belli değil, kalubelâya
bırakıyor. Onun için, yaptığınız iş doğru değildir değerli
arkadaşlar. Yani, bu kurduğunuz kurumun da bu şartlar içerisinde bir işe
yaraması mümkün değildir. Sadece, biraz önce de ifade ettiğim gibi, senede
birkaç trilyon lirayı birtakım kimselere maaş olarak dağıtacaksınız; ama, bu
işler yürümeyecek. Aslında siz bu hizmetleri yapacaksanız, Dış Ticaret
Müsteşarlığı emrinizdedir, Devlet Planlama Teşkilatı emrinizdedir; yani, bu
hizmetleri yapmak için oralar çok müsait kurumlardır. Yetişmiş uzmanları da
var, hepsi de vardır; ama, siz, tabiî, yeni kadrolar, yeni taraftarlara iş
bulma heyecanından başka bir şey düşünmüyorsunuz. Türkiye'yi de batırıyorsunuz
ve bütün kurumları da bozuyorsunuz değerli arkadaşlar; onun için, maalesef... Bakın, bugün seramik imalatçıları feryat ediyor. Her
gün faks alıyoruz, siz de alıyorsunuz. Doğalgaz ile LPG arasındaki fark sebebiyle bir sektör batıyor; ama,
hükümetten çıt çıkmıyor. 4 Nisan 2000'de kararname
çıkarmış, 1 kuruş da ödemiyor. Bu vaziyette Türkiye'yi idare ediyorsunuz diyorum,
hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Ayhan. 17 nci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.
Gerçekten, çok önemli malî olanaklar tanıyor memur olan arkadaşlara. Sayın
Ayhan haklı; ama, tasarı böyle. 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 17 nci madde kabul edilmiştir. 18 inci maddeyi okutuyorum: Atama MADDE 18. - Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanı,
başkan yardımcıları ve 1 inci Hukuk Müşaviri müşterek kararla atanır. 23.4.1981
tarihli ve 2451 sayılı Kanun kapsamı dışında kalan görevlere atamalar, Başkanın
teklifi üzerine Başkanlığın bağlı olduğu bakan tarafından yapılır. Bakan bu
yetkisini, gerekli gördüğü hallerde Başkana devredebilir. BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği yok. 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 18 inci madde kabul edilmiştir. 19 uncu maddeyi okutuyorum: Kamu kurum ve kuruluşlarındaki personelin
görevlendirilmesi MADDE 19. - Genel ve katma bütçeli daireler, iktisadî
devlet teşekkülleri, kamu iktisadî kuruluşları ve bunlara bağlı kurum ve
ortaklıklarda çalışanlar kurumlarının, Danıştay ve Sayıştay mensupları,
hâkimler ve savcılar için kendilerinin muvafakatı ile, Başkanlık teşkilâtında
görevlendirilebilir. Bu personel, kurumlarından maaşlı izinli sayılır ve aylık,
ödenek, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî ve sosyal hak ve
yardımları kurumlarınca ödenir. İzinli oldukları sürece memuriyetleri ile
ilgili özlük hakları devam ettiği gibi, bu süreler terfi ve emekliliklerinde
hesaba katılır. Terfileri başkaca bir işleme gerek duyulmadan süresinde
yapılır. Üniversite öğretim elemanları, uzmanlıklarına uyan
işler için, 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci
maddesine göre Başkanlık teşkilâtında görevlendirilebilir. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 6 madde daha var; 6
maddenin üzerinde de konuşmacılar çifter çifter... Burada, tabiî, Başkanlık
Divanında oturan arkadaşlarımızın da ihtiyaçları var; hepimizin ihtiyaçları
var. Saat 21.00'de... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, uygun görürseniz
devam edelim. BAŞKAN - Sayın Başkanım, şimdi " mutabakat
var" denildi; ama, her madde üzerinde iki arkadaşımız konuşacak... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kimse konuşmayacak efendim. BAŞKAN - Efendim, ben baktırdım, öyle. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Konuşacakların isimlerini okur
musunuz. BAŞKAN - Okuyayım efendim... BEYHAN ASLAN (Denizli) - 21.00'e kadar bitiririz Sayın
Başkan. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Konuşacağız Sayın Başkan;
konuşma hakkımızı sonuna kadar kullanacağız. BAŞKAN - Efendim, kullanabilirsiniz; ben bir şey
demiyorum. Ben, kimsenin konuşma hakkını engellemek istemiyorum. Ben, bir
ihtiyacın ve zorunluluğun durumunu ifade ediyorum. ("Yarım saat ara
verin" sesleri) Efendim, bakınız, 19 uncu maddede konuşmacı var, 20 nci
maddede iki konuşmacı var, 21 inci maddede konuşmacı var, 23 üncü maddede
konuşmacı var. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, saat 21.00'e
kadar bitiririz. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkanım, saat 21.00'e
kadar bitiririz. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, iktidar partileri
bize göre saat ayarlamasın; biz her maddede konuşacağız. BAŞKAN - Efendim, konuşursunuz; ben konuşmayı
engelleyemem ki!.. Ben, konuşmayı engelleyemem; ben, hiç kimsenin
konuşmasını engellemem. Saat 21'00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati: 20.13 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati:
21.10 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 95 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 4. - Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639) (Devam) BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde. 19 uncu madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika.
FP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara)- Sayın Başkanım,
sayın milletvekillerim; hükümet tarafından Yüce Meclisimize sunulan Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair olan ve bu defa, Dışişleri Komisyonunca,
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
diye değiştirilen 639 sıra sayılı Kanun Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin Sayın Başkanını ve siz
değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. Tasarının "Kamu kurum ve kuruluşlarındaki
personelin görevlendirilmesi"
başlığı altındaki 19 uncu maddesine göre, genel ve katma bütçeli
daireler, iktisadî devlet teşekkülleri, kamu iktisadî kuruluşları ve bunlara
bağlı kurum ve ortaklıklarda çalışanlar kurumlarının muvafakatıyla başkanlık
teşkilatında görevlendirilebilecektir. Danıştay ve Sayıştay mensuplarıyla,
hâkimler ve savcıların görevlendirilmesinde ise kendilerinin muvafakatları
yeterli olacaktır. Görevlendirilen bu personel, kurumlarından maaşlı izinli
sayılacaktır. Bu görevlendirilenlerin aylıkları, ödenek ve her türlü zam ve
tazminatları, diğer malî ve sosyal hakları ve yardımları, kurumlarınca
ödenecektir. Bu personelin, izinli oldukları sürece, memuriyetleriyle ilgili
özlük hakları devam edecek ve bu süreler, terfi ve emekliliklerinde hesaba
katılacaktır. Terfi sıraları gelince de, başka herhangi bir işleme gerek
olmadan, terfileri yapılacaktır. Üniversite öğretim elemanları da,
uzmanlıklarına uyan işler için, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci
maddesine göre, görevlendirilebileceklerdir. Bu maddeye göre, öğretim
elemanları, kurumun ve kendisinin isteği, üniversite yönetim kurulunun uygun
görmesi ve rektörün onayıyla ihtiyaç olan konularda, özlük işlemleri kendi
kurumlarında yürütülmek kaydıyla, görev alabilecekler, aylık ve diğer ödemeler
ile öteki hakları da kendi kurumlarınca ödenmeye devam edilecektir. Devlet kadrolarında şişkinlik iddiaları ve hatta erken
emeklilik suretiyle kadroları aşağıya çekme planları yapılırken, bu tasarıyla
birtakım yeni kadrolar ihdas edilmesi, üzerinde hassasiyetle durulması gereken
bir konudur. Hükümetin, bu hususları nazara alması beklenir. Türk dünyasında birlik ve beraberliği her bakımdan
pekiştirecek olan bu kuruluşun, ağır hareketlerle birçok fırsatı heba etmemize
rağmen, hayırlı olması temennisiyle, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (FP,
MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ulucak. Başka söz isteği?.. Yok. 19 uncu maddeyi... CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Peki. Sayın milletvekilleri, 19 uncu maddeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve 5 dakika süre
vereceğim. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylamaya başlandı) ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Sayın Başkan, konuyla ilgili
konuşmazlarsa, burada konuşturmayın lütfen. Bunu mutlaka gerçekleştirin. BAŞKAN - Efendim, ben, oylama... ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Akşama kadar buraya geliyorsunuz
konuşuyorsunuz, bilmem şunu yapıyorsunuz, ondan sonra da bunu yapıyorsunuz.
Böyle anlaşma olmaz... (Elektronik cihazla oylamaya devam edildi) BAŞKAN - Karar yetersayısı yoktur. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, arkadaşlarımız
saat 19.00'da ara vereceğinizi düşünerek, ayarlama durumunda bir sıkıntıya
girdiler. Daha sonra ara verdiğiniz için, toplanma konusunda bir sıkıntımız
oldu. Yarım saat ara vermenizi istirham ediyorum. ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Gidelim, yarın gelelim... BAŞKAN - Yarım saat çok olur... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, üç günde biter. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yarım saat iyi Başkanım. BAŞKAN - Saat 21.40'ta toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 21.20 BEŞİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
21.38 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 95 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. (DSP
sıralarından "daha 2 dakika var Sayın Başkan" sesleri) V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 4. - Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır. 19 uncu maddenin oylanmasında karar yetersayısı
istenmiş ve bulunamamıştı. Şimdi, 19 uncu maddeyi yeniden oylarınıza sunuyorum ve
karar yetersayısını arayacağım: 19 uncu maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... 19 uncu madde kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır. 20 nci maddeyi okutuyorum: Sözleşmeli personel çalıştırılması MADDE 20. - Başkanlık teşkilâtında, Devlet Memurları
Kanununun sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı
olmaksızın en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından mezun olan Türk ve
yabancı elemanlar sözleşmeli olarak çalıştırılabilir. Bu şekilde istihdam
edileceklerin çalıştırılma usul ve esasları ile Devlet Memurları Kanununun 4
üncü maddesinin (B) bendine göre çalıştırılan sözleşmeli personel için belirlenen
tavan ücreti aşmamak kaydıyla sözleşme ücretleri Bakanlar Kurulunca tespit
edilir. BAŞKAN - 20 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun Sayın Oğuz. (DSP ve
MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; müzakere konusu ettiğimiz 639 sıra sayılı kanun tasarısı
üzerinde bir hayli mesafe kat ettik, arkadaşlarımız görüşlerini ifade ettiler,
mümkün olduğu kadar da çabuklaştırılması hususunda birkısım arkadaşımız anlayış
gösterip konuşmadılar, birkısım arkadaşımız da kısa konuşarak yardımcı oldular;
nihayet 20 nci maddeye kadar geldik ve geri kalan 10 maddeleri de süratle
geçeceğimizi ümit ediyorum. Değerli arkadaşlarım, 20 nci madde üzerinde Grubumuzun
görüşünü arz etmek üzere huzurunuzdayım. Tasarının gerekçesinde, özetle "Sovyetler Birliği
dağıldıktan sonra bağımsızlıklarını kazanarak uluslararası siyaset sahnesine
çıkan Türk kökenli cumhuriyetler, Türkiye üzerinden dünyaya açılmak
istemektedir, Türkiye'nin yardımı ve desteğini beklemektedirler. Aynı
beklentiler, Balkanlardaki ve komşumuz olan diğer devletlerde de
görülmektedir" deniliyor; bu ihtiyacı karşılamak üzere, teşkilatın
kurulduğu ifade ediliyor. Üzerinde konuştuğumuz 20 nci madde ise, sözleşmeli
personel çalıştırılması konusunu düzenliyor. Kurulması yasal güvence altına alınan bu teşkilatın
verimli olması, Türkiye'nin takip edeceği dışpolitikaya bağlıdır. Bugün dünyaya
baktığımız takdirde, dünya yüzünde bu birliklerini tamamlayan 500 milyon nüfusa
hitap eden Avrupa Birliği; 1 milyar 200 milyon kişilik nüfus potansiyeliyle
Çin; Amerika Birleşik Devletleri, 25 ülkeyi etrafında toplayarak 1 milyarlık
bir potansiyeli temsil ediyor; Afrika kıtası 600 milyonluk; Sovyetler Birliği
de, bir yönüyle 500 milyonluk nüfusa kumanda ediyor, Japonya da, etrafındaki
müttefikleriyle birlikte büyük bir güç sergiliyor. Dünyada bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye, devlet
olarak, tarihten gelen sorumluluğuna uygun olarak kendi bölgesinde etkin bir
rol oynamak istemiş ve Türk cumhuriyetlerine sahip çıkmıştır. Türkiye,
Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu gibi, dünyanın en hassas bölgesinin ortasında
Asya, Afrika ve Avrupa'nın birleştiği yerde, enerji kaynaklarıyla enerji
tüketen ülkeler arasında önemli bir köprüyü teşkil etmektedir. Türkiye bu
konumuyla kullanılsa, Türkiye, barışın, huzurun ve istikrarın sağlanmasında
kilit rol oynamak durumundadır. Bugün için işbaşında bulunan iktidar zihniyetinin
elinde, Türkiye de, oynanan bu dünya hizmetinin bir aktif üyesi olmak
noktasındadır. Bu noktada, her şeyden evvel bu teşkilatın kurulması, bugüne
kadar ilgisizlik sebebiyle, başka ülkelerin kontrolüne ve ticarî
münasebetlerine terk ettiğimiz Türk cumhuriyetlerinin bir büyük imkân ve
potansiyelinden istifade etmediğimizi ve edemediğimizi, arkadaşlarımız dile
getirdiler. Her şeyden evvel, enerjiyi ve buğdayı, Ermenistan'a vermemizin, bir
helikopter ve diğer taraftan ihtiyaçları olan, özellikle Azerbaycan'ın
ihtiyaçlarını karşılayamama noktasındaki ihmallerimizin, bu ülkelerle, bu
soydaşlarımızla, bu manevî, dil ve tarih bakımından beraberlik içerisinde
bulunduğumuz bu ülkeleri gücendirdiğimiz, söz alan bütün arkadaşlarımız
tarafından, çok açık bir şekilde dile getirilmiştir. Kazak ve Türkmen petrolünün önce Rusya'ya verilmesi,
oradan da büyük fiyatlarla bize satılması hususundaki soğukluk da, ayrıca, bu
devletlerle aramızdaki münasebetleri, maalesef, bu noktaya getirmiş
bulunmaktadır. Böyle bir teşkilatın kurulması ve bugüne kadar yaptığımız
bu yanlışlıkların düzelmesi noktasındaki gayretleri isabetli telakki ediyor,
kanunun memleketimiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyor,
saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Oğuz. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili
Sayın Mustafa Örs konuşacaklar. Buyurun Sayın Örs. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve
Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Tasarısının, sözleşmeli
personel çalıştırılmasını düzenleyen 20 nci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım; şahsım ve Grubumuz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sovyetler
Birliği zamanında sürekli, kaynakları sömürülen, gelişmeleri engellenen Türk
cumhuriyetleri, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, Türkiye üzerinden dünyaya
açılmak arzusunda oldukları ve çeşitli alanlarda çok yönlü olarak ülkemizden yardım
ve destek beklentisi içinde bulundukları, bilinen bir gerçektir. Bu tip
beklentiler, Balkanlarda bağımsızlıklarını kazanmış devletler ile diğer komşu
ülkelerde de mevcuttur. Bu beklentilere cevap verebilmek amacıyla, 49 uncu
cumhuriyet hükümeti zamanında kanun hükmünde kararnameyle kurulan Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığıyla, Türkiye, bu yeniden
yapılanma süreci içinde kendisini bir model olarak seçen ülkelere, ihtiyaç
duydukları her türlü yardımı yapmak, bilgi ve tecrübe birikimini paylaşmak için
tüm imkânlarını seferber etmiştir. Bütün bu ülkelerle kurulan köprüleri
güçlendirmenin temel unsuru ve araçlarından biri alfabe ve eğitim olacaktır. Diğer taraftan, ekonomik, ticarî, teknik, sosyal,
kültürel alanlarda da işbirliği ve yardımlaşmanın geliştirilmesi hedef
alınmaktadır. Kurulan başkanlıkla, 1992'den günümüze kadar birçok projeye imza
atılmıştır. Son dönemde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle, Türk
cumhuriyetleriyle ilişkilerde bir gerileme olduğu görülmektedir. Bu hükümet
döneminde yapılan yanlış tercihlerle, Mavi Akımda olduğu gibi, ilişkilerimizi
germiştir. İstanbul'da yapılan Türkçe konuşan ülkelerin devlet başkanlarının
zirvesinde, Türkmenistan Devlet Başkanının, Türkmen doğalgazı yerine Mavi Akım
ile Rus doğalgazını seçmemiz gibi olaylardan dolayı istifa eden Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanımızı suçlaması, eleştirmesi çok manidardır. Bu nedenlerle,
kurulan başkanlığın çalışmaları daha önem kazanmaktadır. Türkiye'nin öncelikli
hedefleri arasında, Türkî cumhuriyetlerinin elinde mevcut kaynakların
kullanımında öncelik sağlanması olmalıdır. Rusya gibi ülkelerden gelecek
kaynakların akışı, siyasî ve ekonomik kriz dönemlerinde kesilebilir. Bu
nedenle, petrol doğalgaz ve bunun gibi enerji kaynaklarının temininde ve
uygulanacak projelerde Türki cumhuriyetlerine öncelik tanınmalıdır. 20 nci maddede "Başkanlık teşkilatında, Devlet
Memurları Kanununun sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine
bağlı olmaksızın en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından mezun olan Türk
ve yabancı elemanlar sözleşmeli olarak çalıştırılabilir. Bu şekilde istihdam
edileceklerin çalıştırılma usul ve esasları ile Devlet Memurları Kanununun 4
üncü maddesinin (B) bendine göre çalıştırılan sözleşmeli personel için
belirlenen tavan ücreti aşmamak kaydıyla sözleşme ücretleri Bakanlar Kurulunca
tespit edilir" hükmü yer almaktadır. Burada, devletin herhangi bir kademesine alınacak olan
personellerle ilgili daha önceden uygulanan kuralların uygulanması gerekir.
Günümüzde, devlet memurluğu ya da devlet işçilik sınavlarına girmemiş
insanlarımız, kamuda herhangi bir işe girememekteyken, burada, sanki, istisnaî
bir durum yaratılıyor intibaı uyandırılmaktadır. Kurallarla yönetilen bir ülke
olduğumuza göre, ileride doğabilecek sakıncaların, kanun çıkarılma aşamasında
giderilmesi gerekmektedir. Bu tür personel alımlarında devlette kadrolarda
şişkinlik yaratılmamasına özen gösterilmelidir. İhtiyaç duyulan kadrolarda ve
ihtiyaç sayısında personel alımına dikkat edilmelidir. O nedenledir ki, bu
başkanlığa alınacak olan sözleşmeli ya da kadrolu elemanlarda aranacak
hususlar, kanunda açık olarak belirtilmelidir. Dört yıllık yükseköğretime
açıköğrenim dahil tüm okullar girer. Bu nedenle, fakülte eğitimi, mastır ve
doktora eğitimleri belirtilmeli ve konusunda uzmanlaşmış kişilerin kadrolara
alınması sağlanmalıdır. Partizan kadrolaşmalar mutlaka engellenmelidir. Ortaasya cumhuriyetleri ve Balkan devletlerinin pek
çoğu ülkemize lider ülke olarak bakmaktadır. O nedenle, uygulanacak hükümet
politikaları çok iyi etüt edilmeli, ilişkiler çok iyi düzenlenmelidir. Personel
alımlarında, Devlet Memurları Kanununa bağlı olmaksızın alım yapılması, hukukî
açıdan, ileride problem yaratabilir. Burada amaç, eğer, yabancı menşeli
personel çalıştırılmasına imkân sağlaması ise, bu personelin kilit noktalarda
çalıştırılmamasına mutlaka dikkat edilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunun, yeni
istihdam alanı yaratmaya yol açmamasını ve ülkemizin stratejik önceliklerini
tespitine yardımcı olmasını diliyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Örs, toparlar mısınız efendim... MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Lider ülke olma yolunda bir eli
Avrupa'da, bir eli Türkî cumhuriyetlerindeki bizim koyduğumuz hedeflerimizden
sapmamız söz konusu edilemez. Her ne kadar, krizlerle önümüz tıkanmaya
çalışılsa da, akıllı manevralar, projeler ve çözümlerle bu krizleri
atlatacağımız dikkate alınarak, bu kanunla geliştirilecek düzenlemeleri çok
dikkatli yapmamız gerektiği, kesinlikle partizanca hareketler içerisine
girmememizin şart olduğu gerçeğine dikkatlerinizi çekiyorum. Kanunun hayırlı olmasını dilerken, şahsım ve Doğru Yol
Partisi Grubum adına, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. 20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 20 nci madde kabul edilmiştir. 21 inci maddeyi okutuyorum: Sözleşme ile araştırma, etüt ve proje yaptırma MADDE 21. - Başkanlığın görevleri kapsamındaki
faaliyetlerle ilgili olarak, araştırma, etüt ve proje hazırlama ve diğer işler,
hazırlanacak yönetmelikteki esaslar çerçevesinde sözleşme ile, Türk ve yabancı
gerçek ve tüzelkişilere yaptırılabilir. BAŞKAN - 21 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Aslan Polat. Buyurun Sayın Polat. (Alkışlar) FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İktidar kanadına da şu kadar söyleyeyim: Madem ki
çalışmak için vakit alıyorsunuz, gelin burada oturun, dinleyin bizi. Ne olacak
yani; bir şey olmaz!.. Bu madde, sözleşme ile araştırma, etüt ve proje
yaptırmayla ilgilidir. Etüt, proje dediğimiz zaman da, işin aslı, mühendislik
ve müteahhitlik sektörü akla gelmektedir. Bizim müteahhitlik sektörümüzün, Türk
cumhuriyetlerinde -işte idare eder diyelim- şimdiye kadar 328 tane proje
kapsamında 7,2 milyar dolarlık bir iş hacmine ulaştığı belirtilmektedir.
Yalnız, Devlet Planlama Teşkilatının özel ihtisas komisyonu raporunda,
müteahhitlik sektöründe gösterdiğimiz başarının aynısını, müşavirlik
hizmetlerinde gösterilmediği de yine belirtilmektedir. Yine, DPT'nin, haklı olarak belirttiği gibi, Türk
müşavirlik firmalarının yurt dışında iş üstlenmeleri, müteahhitlik firmalarının
işlerinin daha da gelişmesine yol açacaktır. Türk müşavirlik firmaları, teknik
bakımdan yeterli bulunmakla beraber, başta kaynak yetersizliği sebebiyle,
müteahhitlik sektörü gibi, yurtdışına açılamamıştır. Türk müşavirlik
firmalarının Türk cumhuriyetlerinde çeşitli projelerde görev alabilmeleri için,
TİKA'nın, Türk Mühendis ve Mimarlar Birliği ve Türk Müteahhitler Birliği
arasında başlatılan çalışmaların, vakit kaybedilmeden, geliştirilerek
sürdürülmesinden yana olduğunu belirtmek isteriz. Yalnız, mevcut kredi
olanakları için, genel finansman için, dünyada geçerli Eximbank kurallarına
uygun olarak, Türk Eximbank'tan da gerekli kredi şu ana kadar temin
edilememiştir; edilmesinin doğru olacağı kanaatindeyim. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun 1998 yılı
raporunda belirttiği de şudur; itiraz etmeyesiniz ve ciddî olsun
diye rapordan okuyacağım: 1998
yılına kadar, Başbakanlıkça, 2 601 705
000 000 TL'lik proje ve etüt çalışmaları olmuş. Bunlar içerisinde en önemlileri
olarak; Karayolları Master Planı var, Karayolları Genel Müdürlüğü işbirliğiyle,
Türkmenistan Karayolu Master Plan Projesinin bir benzerinin Kırgızistan'da
yapılması var, Bosna-Hersek'in yeniden imarı var, Türkmenistan Karayolları
Master Plan Projesi var, Kırım Tatar Türk Toplumuna Konut Edindirme Projesi
var, Maden Envanteri Projesi var, Hoca Ahmet Yesevi Türbesinin restorasyonu var.
Bunun açılışına biz de gitmiştik; hakikaten, bu, Türklerin çok gurur veren bir
olayıdır. İktisadî Faaliyetlerin Güçlendirilmesi Projesi var. Bunlar sayılıyor
orada; sayılıyor da, yalnız, bir de, yine, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun
1994 ve 1995 yılı denetleme raporlarına da biraz bakmak istiyorum; çünkü, bu
müşavirlik firmalarına sıra geldiği zaman, Başbakanlığın tenkitleri bir daha
olmasın diye söylüyorum ben bunları. Bunlar da nedir, buradan okuyalım:
"Danışmanlık A.Ş olarak bir firmaya 6,4 milyar lira 1994 yılında ödenmiş;
ama, yapılan incelemede, Başbakanlığın, Amerikan kuruluşuyla birlikte
yürütebileceği somut projelerin olmadığı, dolayısıyla, bu projelerin kontrolü
ve koordinasyonunun sağlanmasına yönelik bir görevlendirmeye de ihtiyaç
bulunmadığı ortaya çıkmaktadır" diyor. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ona Bakan cevap verdi ama... ASLAN POLAT (Devam) - Buna cevap vermedi, verirse
memnun olurum. Bir daha versin, dinleyelim. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Yanlış okuyorsun ama... ASLAN POLAT (Devam) - Ben yanlış okumuyorum, buradan
okuyorum; gel bak. En son, netice olarak da, üç tane firmanın ismini
sayıyor, ve "bu firmalarla kurum arasında ilişkilerin bütün yönleriyle
bağlı olunan bakanlık tarafından soruşturulması temenni olunur" diyor. Bu
soruşturma yapıldı mı, yapılmadı mı? Bu soruma cevap alamamıştım. İşin ilginci, 1996 yılında, yine, aynı Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu diyor ki... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - O sizin dönem. ASLAN POLAT (Devamla) - Olabilir. Ben, 1996 yılını
söylüyorum, kim varsa... Diyor ki "İncelemeler sırasında -bir firmadan
bahsediyor, önemli değil- 11.3 milyar lira tutarında ücret ve yolluk ödemesi
yapılmasına rağmen bu bedel karşılığında firmanın yerine getirdiği araştırma,
etüt, proje ve benzeri işler tespit edilememiştir." Kim diyor; Başbakanlık
diyor, ben demiyorum... "İncelemeler sırasında kurum ile Danışmanlık A.Ş
arasındaki sözleşmenin 01.02.1996 tarihinde yürürlüğe girmek üzere 1 yıl
süreyle yenilendiği ve önceki yıllar denetim raporunda tespit edilen soruşturma
konusu işlerin aynen devam ettiği gözlenmiştir." Yine, burada, ilginç ifadeler var. Neticeyi okuyorum: "Yukarıda açıklanan
gerekçelerle, önceki yıl denetim raporunda yer alan Başbakanlığın teşkilat ve
görevlerini düzenleyen 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 26 ncı maddesine
aykırı olarak ve Dışişleri Bakanlığından... " (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiyorum Sayın Başkan. AHMET EROL ERSOY (Yozgat) - Yeter artık... ASLAN POLAT (Devamla) - Hakkınızda o kadar denetleme
yapılmış ki, hep savcı okumasın, bir de ben okuyayım. "...görüş sorulmadan imzalanan sözleşmeler ile
hizmet satın alınan -üç tane şirket sayıyor- firmalarla kurum arasındaki
ilişkilerin bütün yönleriyle, bağlı olunan Bakanlık tarafından soruşturulması
temennisiyle, 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 30 uncu maddesine göre
yapılması gereken işlemler, üyeler kurulunun 05.12.1996 tarihli toplantısında
alınan karar gereğince Başbakanlığa iletilmiştir" deniliyor. Biz de
diyoruz ki, böyle birsürü teftişler oluyor TİKA'nın bu tip hareketleri
hakkında, bir daha yapılmasın... Ne olduğu konusunda bir şey söylemiyorum,
sadece öğrenmek için sordum. Bundan sonra alınacak bu müşavirlik hizmetlerinde
hatalar yapılmasın dedik. Yine de, kanunun, gerçekten inandığım bir kanunun
hayırlı olarak tatbik edilmesini diler, saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar[!]) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat. 21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 22 nci maddeyi okutuyorum: Uygulanmayacak hükümler MADDE 22.- Başkanlığın görevleri kapsamındaki
işlemlerde, 26.5.1927 tarihli ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu,
21.2.1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu ve 1.9.1983 tarihli ve 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz. BAŞKAN - 22 nci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol
Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Ekonomik,
kültürel, eğitim ve teknik işbirliği konusunda getirilen kanun hükmünde
kararnameyle ilgili tasarının 22 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Genç, bugün müsteşar
Tunceli'deydi, haberin olsun... KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bu arkadaşlarımız,
çok ciddî bir görev yaptıklarının herhalde farkında değil... BAŞKAN - Sayın Genç, siz, lütfen devam edin. KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır, yani, ben anlamadım, ne
diyorsunuz?! Değerli milletvekilleri, ilk defa, belki, bu tasarıyla
böyle bir istisnaî hüküm getirmek doğru; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
belirli ülkelerde bazı yatırımlar yaparken, Türkiye'deki usullerin aksine, özel
istisnaî bir hüküm getirmekte yarar var; çünkü, 2886 sayılı İhale Kanunu, 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ve Sayıştay Kanunu uygulamaları çerçevesinde,
uluslararası düzeyde yapılacak ihalelerde böyle kıstaslarla mücadele etmek
mümkün değil; çünkü, bu gibi yerlerde yapılacak ihalelerde, devletimizin o
ülkelerdeki belirli lobileri vardır, o insanlarla yakın ilişkileri vardır.
Burada, bir açık rekabet usulüyle ihale açmak ve yine, 2886 sayılı Kanun
hükümlerine göre veya 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun gerektirdiği sıkı
disiplin altında ödemeler yapmak mümkün değil. Burada önemli olan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
orada yapacağı yardımlarda, o devleti yöneten kişilerin kendilerinin
düşüncelerine uygun, orada o devletin yönetimine hâkim olabilecek bir düzeyde,
sağlıklı bir yatırım yapmaktır. Bana göre, belki, geçmiş birçok kanunda
getirilen, bu istisnalara aykırı olarak getirilen en isabetli madde, bu
maddedir. Ben, Meclis başkanvekili olarak Moldova'da. Gagavuz
Türklerinin olduğu bir yere gitmiştik. Süleyman Bey Cumhurbaşkanıyken oraya
gitmiş, su yok orada; demiş ki: "Buraya 35 milyon dolar verin." Ama,
biz dört sene sonra gittik; hakikaten, su da gelmemiş, insanlar da çok muhtaç
durumda. Bize geldiler; dediler ki: "Sayın başkan, siz 35 milyon doları
verdiniz; ama, bu bizim yöneticiler yediler." Aslında, tabiî,
verilmemişti. Gördüğümüz kadarıyla, oradaki Gagavuz Türkleri başkanının
masasında, inanmanızı istiyorum, bir kalem dahi yoktu, odasında oturulacak bir
sandalye dahi yoktu. Tabiî, Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir devlet; ama,
biz, bu devletin büyütülmesi konusunda gereken çabayı gösterdik mi göstermedik
mi; o tartışabilir bir şey. Bu kanun, çok isabetli bir kanun. Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin, dış ülkelerde, Türkiye siyasetine uygun davranış biçimi içerisinde
olan yöneticilerin orada desteklenmesi; orada, o desteklenecek insanların da, o
ülke yönetimine hâkim olması konusunda, Türkiye Cumhuriyetinin fedakârlık
yapması lazım; ama, bu fedakârlığı yapabilmesi için, evvela, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin kendisini Türkiye'de güçlü hissetmesi lazım; ama,
maalesef, çok zor duruma düşecek bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini yarattık.
Bunda da sorumluluğun kime ait olduğu belli. Bu kanun tasarısının bu hükmüyle bu ülkelere böyle bir
istisnanın getirmesinde yarar olduğuna inanıyorum. Biz, bu nedenle, bu kanun
tasarısının bu hükmünü destekliyoruz; ama, birtakım insanlara da bazı şeyler
vermek istiyoruz. Değerli milletvekilleri, bakın, eğer, bu devletin
dünyada, Türkiye'de ve belli yerlerde güçlülüğünü sağlayacak bir hedefimiz
varsa, burada, en başta, hükümete görev düşüyor. Ben, küçük menfaatlar sağlamak
uğruna hükümet eden insanların buralarda suiistimallere girişmemelerini
istiyorum. Kendilerine her türlü yetkiyi veriyoruz, istisna hükümlerini
kendilerine veriyoruz; ama, lütfen, bu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
temsilcilikleri olduklarına inanmalı ve orada, gittikleri yerlerde sadece
kapitalle değil, sermayeyle değil, davranışlarıyla, bilgileriyle, dürüst
davranışlarıyla, bu insanlara örnek olmaları gerekir ki, bu insanlar da
desinler ki, hakikaten bir ağabeyimiz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, bir ağabeyimiz, Türkiyemiz
var desinler. Ağabeylik boş laflarla olmaz, davranışlarla olur, gösterilen
bilinçli davranışlarla, dürüstlüklerle, orada, o insanlara yapılan yardımlarla
olur. Tabiî, tüzük değişikliğini yaptık, 5 dakika ile
insanların çok geniş kapsamlı bir alanda düşüncelerini dile getirmesi mümkün
değil. Bu Parlamentoya yaptığımız en büyük kötülük, o İçtüzüğü değiştirerek,
milletvekilinin konuşmasına getirdiğimiz sınırlamadır. Bu sınırlama nedeniyle,
işte, bir yanda, gözümüz saatte, bir yanda da, işte, acaba, düşündüğümüz her şeyi dile getiriyor muyuz
gibi bir davranışa bağlı; ama, bu kanun, faydalı bir kanun. Ben diliyorum ki,
bu kanun kısa zamanda yürürlüğe girerken, bunun uygulamasının, Türkiye
Cumhuriyeti Devletine, bu devletin yurtdışındaki görüntüsüne, o insanlara
yapacağı yardıma fayda sağlamasını diliyorum. Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN- Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis
Milletvekili Sayın Zeki Ergezen. Buyurun Sayın Ergezen. Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis)- Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; tabiî, bu kanunun çıkmasını hepimiz istiyoruz. Kanunun
bir an evvel çıkması lazım; ama, ben şuna inanıyorum ki, hükümet, kendisi de
oyalanıyor, Türk Milletini de oyalıyor, Meclisi de oyalıyor. Bunun altını
çizmek mecburiyetindeyiz. İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Biz, görevimizi yapıyoruz. ZEKİ ERGEZEN (Devamla)- Eğer, Türk Devleti, Türk
hükümetleri, bağımsızlıklarına kavuştukları günden bugüne kadar, Türk
cumhuriyetleriyle ilgili samimî bir
tavır sergilemiş olsaydı, Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimiz bugünkü boyutta
olmayacaktı. Bana göre, biz, işin süksesindeyiz; bana göre,
oyalanıyoruz. Kalpaklı fotoğraflar çektirmekle, güzel konuşmalarla,
iltifatlarla ekonomik, ticarî, sosyal ve kültürel gelişmeler sağlanmaz. Putin,
yavaş yavaş Türk cumhuriyetlerine hâkim oluyor, ABD hakim oluyor. DSP'den
Hayati Beyle beraber Azerbaycan'daydık. Kendisi de şahit oldu. İşadamlarımızı
dinledik; Clinton danışmanlarını göndermiş, Türk işadamlarının problemleri
varsa onları da biz çözelim; yeter ki, buradaki ticareti beraber paylaşalım... Bakınız, biz, samimî olmalıyız. Eğer samimî olsak, Türk
devlet yapısı içerisinde Başbakanlığa bağlı kuruluşlarla, personelle, şu anda
önerilenlerin daha çoğunu yapabilecek yetenekli kadrolarımızın var olduğu bir
gerçek. Ben şunun altını çiziyorum: Sükseden vazgeçmeliyiz,
işin lüksünden vazgeçmeliyiz, samimî olmalıyız. Biz, Türk cumhuriyetleriyle
ilgili çok güzel iltifatlar yapıyoruz, çok güzel konuşmalar yapıyoruz. Sayın
Demirel ile Sayın Azerbaycan Devlet Başkanı bir araya geldiği zaman insan
şaşırıp kalıyor; o kadar iltifat yapıyorlar ki; ama, bir arpa boyu ilerleme
yok. İki yıllık iktidarınıza bakın, ithalatınıza, ihracatınıza bakın, bir arpa
boyu ilerlememişsiniz. Türk cumhuriyetleriyle ilgili ithalat ve ihracatta
gerileme var. Türkmenistan'ın doğalgazını o yüzden buraya geçiremediniz... HALİL İBRAHİM ORAL (Bitlis) - O kanun çıktığı zaman,
geçecek. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bakın, burada, kültürel
anlaşmadan bahsediyorsunuz. Sizin de imzanız vardı; yani, ben, o imzanızdan
dolayı size de teşekkür ederim Sayın Halil Bey; hemşerimsiniz. Burada Af Kanunu
görüşülürken, önerge verildi, Türk cumhuriyetleri ve diğer İslam ülkelerinden
alınan diplomaların denkliği için. Burada, üç partinin oylarıyla reddettiniz.
Burada, kültürden, kültürel gelişmeden bahsediyorsunuz; ama, dört ay önce,
burada, siz, diplomalarını kabul etmediniz Türk cumhuriyetlerinde okuyan
öğrencilerimizin; ki, bu gençlerin çoğu sizin partinize mensup gençlerdir,
bunlar Türk çocuklarıdır, Türkçe konuşuyorlar, Türk milliyetçileridir; ama,
siz, bu çocukların, Türkiye'de, diplomalarını kabul etmediniz, kendi partinizin
milletvekilleri bu önergeye imza koymalarına rağmen. Onun için, Türkçe konuşmak
"Türküm" demek, bir şeyi halletmiyor; bu, yürek meselesi, yürek!
Eğer, senin yüreğinde Türk cumhuriyetleriyle gerçek kardeşlik varsa, sen, bunun
gereğini yaparsın. (Alkışlar) Şimdi, Ermenistan Türk cumhuriyetlerini işgal ettiği
zaman buğdayı götürüp Ermeniye vereceksiniz; Çeçenistan işgal edildiği zaman,
Ruslara gidip imza vereceksiniz "bunlar terörist" diyeceksiniz; ondan
sonra da gelip, burada, Türk milliyetçiliğinden, vatanperverlikten
bahsedeceksiniz; olmaz arkadaşlar! Hayırlı akşamlar. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ergezen. 22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 23 üncü maddeyi okutuyorum: Koordinasyon ofisleri MADDE 23. - Başkanlığın yurt dışında yürüteceği proje,
program ve yardım işlemlerinin gerektirdiği koordinasyonun sağlanması için
Başkanlıkta görevli personelden görevlendirilecekler ile bunlara yardımcı olmak
üzere mahallinden temin edilecek ve ofis hizmetlerinde kullanılacak personelin
niteliği, sayısı, görev süresi ve bunlara ödenecek ücretlerin belirlenmesi,
personele yapılacak harcamalar dışında kalan harcamaların neler olacağı ile
harcamaya ilişkin usul ve esaslar Başkanlığın önerisi ve Koordinasyon Kurulunun
uygun görüşü üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir. BAŞKAN - 23 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya konuşacaklardır. Buyurun Sayın Uzunkaya. (FP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Teşekkür
ederim. Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
639 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu madde, ifade edildiği gibi, koordinasyonla ilgili,
sorumlu olan Bakanlar Kurulunun sorumluluk alanını, nelerle ilgilenecek
personelin durumunu, proje, program, yardım işlemleri ve yine görevlendirilecek
personelin harcamalarıyla, personel dışı yapılması gereken harcamaların miktarı
üzerinde ilgili başkanlığa tasarruf yetkisi veriliyor ve bu yetkiyi Bakanlar
Kurulu kullanıyor. Değerli arkadaşlar, az önce bir kısım arkadaşımız da
ifade etti; tabiî -bu yasa, vaktiyle rahmetli Özal döneminden başlayıp bugüne
kadar gelişinde, Adriyatik'ten Çin Seddine kadar bir arzu vardı, o zaman hep
böyle söyleniyordu; ama, şimdi bunlar "bir zamanlar mazi oldu" dediğimiz
usulle maziye terk edildi! Yani, şu anda iktidarın hiçbir cenahı bu konuda
samimi, gayretli, iddialı bir çalışmanın içerisinde değil. Rakamlar bunu ortaya
koyuyor. Az önce değerli Bakanımız gerekli açıklamaları yaptı, arkadaşlar da
söylediler ki, harcamalar limit seviyeye çekilmiştir, ilk günden bugüne ciddî
bir düşüş kaydetmiştir. Değerli arkadaşlar, bu bölgelerde çalıştırılacak
personelin gerçekten ciddî sorumlulukları olması lazım. Bakın, hemen hemen her
ay bize, şu Avrasya dosyası geliyor. Yani, kısa adı "TİKA" diye
adlandırdığımız bu kurumun dosyası ve her milletvekili arkadaşımızın da bunu
okuduğunu zannediyorum. Mesela, buradaki ülkelerden TİKA programı
koordinatörlüğünün bulunduğu ülkeler, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek,
Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Makedonya,
Moldova, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Ukrayna; Ukrayna da bu
ülkelerin içerisinde. Bu ülkelerle hangi ilişkileri ne derece kurduk?
Ekonomik olarak bu oluşum; yani, kanun hükmünde kararname çıkmadan, şu anda
kanuna çevirmeye çalıştığımız bu yasa çıkmadan önce Türkiye'nin bu ülkelerle
ilgisi neydi; ekonomik bağlantıları
neydi? Gerçi, bunların birçoğu bağımsızlıklarını yeni kazanan ülkelerdi. Bir
ağabey statüsünde değil, tecrübeli devlet deneyimi olan bir Türkiye Cumhuriyeti
olarak onlara ne verdik, ne vermeye gayret ettik? Alıp ele bakacaksınız, zaman
zaman oldu, bize özgü laiklik transfer edeceğiz dedik; bize özgü devlet
anlayışı dedik; demokrasi dedik; bize özgü
bir eğitim ve hatta din anlayışı dedik. Mesela, ben, bu ülkelerin, Asya
içerisinde bulunan ülkelerin bir kısmına din hizmetlerinin götürülüşünde hangi
çizgilerde hareket edildiğini bilen birisiyim. Bakın, bu ülkelerin bir
kısmında, hakikaten - Türkiye Diyanet Vakfına müteşekkirim- güzel camiler inşa
edildi, din hizmetleri için imkânlar oluşturuldu, dinî yayınlar gönderildi;
ama, bir yığın sıkıntıyla karşılaştı bu arkadaşlar. Hâlâ bu memleketlerde ciddî
anlamda din görevlisi açığı var, personel eksiği var, eğitim problemleri var.
Az önce Zeki Bey kardeşim söyledi, üniversitelerinin denklik sorunları var.
Yine burada ifade edildi, orada çalışan personel açısından buradan gönüllü
giden eğitim elçilerinin çalışmalarına kem gözle bakan bir devlet siyaseti
gelişti ve konjonktüre bağlı geliştirilen bu siyaset, oradaki ilişkilerimizi
gittikçe zayıflatır hale geldi. Bakın arkadaşlar, bizim oraya din hizmetleri açısından
-tabirimi biraz hoş görün- şaşı bakmamızın sonucudur ki, bu ülkelerde Amerikan
ajanları, entelajans, diğer din misyonerleri âdeta cirit atıyorlar; hem dinî
neşriyatlar açısından cirit atıyorlar hem de kilise hizmetlerini oradaki
birkısım yoksul, muhtaç insanlara ulaştırmak bakımından cirit adıyorlar. Tabiî, diğer ülkelerle, Bosna-Hersek de bu programın
içerisinde, Kafkasya ile Balkanlar bunun içerisinde, daha ötesi, Kıbrıs bunun
içerisinde... Bakın, biz, Kıbrıs'la ilgili en son ne yapmışız; yani,
Kuzey Kıbrıs Türk Devleti de bunun içinde "YÖK'ten Kıbrıs'a tehdit."
Nedir bu tehdit? Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti bir devlettir, kuzey Kıbrıs'ta
müstakil bir Türk devleti var ve Türkiye'de Yüksek Öğrenim Kurumu, Kıbrıs'taki
ilgili benzeri olan kuruma; yani, oradaki yüksek öğretim kurumu olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli Başkan,
bitiriyorum... BAŞKAN - Buyurun. MUSA UZUNKAYA (Devamla)- YÖDAK'a bir talimat gönderiyor
"biz Türkiye'de kendimize özgü bir laiklik anlayışı içerisinde eğitim
yaptırıyoruz" diyor... Malumunuz, Kıbrıs, biraz da, üniversiteleriyle,
turistik ve eğitim ülkesi haline gelmişti; bu, bizim için de doğruydu,
siyaseten de doğruydu; ama, YÖK vasıtasıyla öyle bir makas attık ki... Yani,
elini nereye tuttuysa, perişan eden bir müessese! YÖK, kalktı, oradaki YÖDAK'a
bir tehditname gönderdi, eğer, oradaki öğrencilere başörtüsü uygulaması devam
ederse; yani, oradaki öğrencilere başörtüsü imkânı tanırsanız, Türkiye'de
denkliğinizi iptal ederiz diye Değerli arkadaşlar, arkasından gelen yasak... Kıbrıs'a
yasak ihraç ettik... İşte, TİKA ülkelerinden birisi olan Kıbrıs'ta, canımız
olan, ülkemiz olan, hakikaten uğrunda şehitler verdiğimiz Kıbrıs'ta, TİKA
doğrultusunda yapa yapa tek bir şey yaptık, başörtüsünü, elhamdülillah, orada
da yasaklayabildik. Şimdi, bu TİKA'cılar, YÖK'çüler, bu eğitimciler, bu
ülkelere hangi gözle, hangi mantıkla, hangi felsefeyle baktıklarını yeniden
tahkik etmeli, incelemeli ve tabir yerindeyse, biraz da, şapkalarımızı önümüze
koyup düşünmeliyiz. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ederiz Sayın Uzunkaya. MUSA UZUNKAYA (Samsun)- Tabiî, bu arada Kerkük de
unutuldu; Kerkük de hesapta yok... BAŞKAN -Doğru Yol Partisi Grubu adına Isparta
Milletvekili Sayın Ramazan Gül. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Gül. DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta)-Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 639 sıra sayılı, kısa adı TİKA,
Ekonomik, Kültürel, Teknik İşbirliği Başkanlığıyla ilgili kanun tasarısının 23
üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahse konu 23
üncü madde, koordinasyon ofisleriyle ilgilidir, koordinasyon ofislerini
düzenleme maddesidir; yani, yurt dışındaki personele yapılacak olan harcamalar
dışında kalan harcamaların neler olacağı ile harcamaya ilişkin usul ve esaslar
Başkanlığın önerisi üzerine ve koordinasyon kurulunun da kararı üzerine
Bakanlar Kurulunca belirlenmektedir. Değerli milletvekilleri, 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede geçen, "Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği
Başkanlığı" ibaresi değiştirilmektedir. Buna niçin gerek duyulduğunu
hükümet üyelerine sorup, sizlerle bu konu hakkında düşüncelerimi paylaşmak
istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut hükümet,
ülkemizi iki sefer ekonomik krize sürüklemiştir. Türkiye'deki bu ekonomik
krizin sorumlusu ve kahramanları, bu hükümet ve onun destekçileridir. Türkiye,
içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkmak için, IMF ve Dünya Bankasından gelecek
yüksek faizli borçtan medet ummaktadır. Türkiye'nin kendi kendini kurtaracak
ekonomik gücü vardır; fakat, bu gücü kullanacak siyasî iradeden yoksundur. Bu
nedenle mi "Türkî Cumhuriyetleri Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Başkanlığı" ibarelerini değiştiriyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
cumhuriyetleri devletleri arasında, yerüstü ve yeraltı zenginlikleri bakımından
çok zengin ülkeler bulunmaktadır. Bu zenginlikleri, ihracat yoluyla, ülke
ekonomilerini güçlendirmek ve hızla gelişen dünya ekonomisine ayak uydurmak
için dünya pazarlarında pazarlamak zaruretindedirler. Bu amaçla, Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Konseyi kurulmuştur. Bu kuruluşun öncülüğünü, bizim içinde
bulunduğumuz Doğru Yol Partisi hükümeti yapmıştır. Mevcut iktidar, bu Konseyi
önce işlevsiz bırakmış, daha sonra lağvetme aşamasına getirerek, böyle bir
başarıya da imza atabilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizimle aynı
kültürü, tarihi, dili, dini paylaşıp, kan bağı olan Türkî cumhuriyeti
devletlerinden olan Kazakistan bile, petrolünü pazarlamak için, istemeyerek de
olsa, Rusya ile anlaşmak zorunda kalarak, Kazak petrollerini, Rusya
işbirliğiyle, dünya pazarlarına, bizim karasularımızı kullanarak satmaktadır.
Mevcut hükümet bu duruma seyirci kaldığı gibi, bizimle petrol zenginliğini
paylaşmak isteyen Azerbaycan-Türkiye petrol boru hattı, halen, plan ve proje
aşamasından öteye gidememiştir. Rusya ile yapılan doğalgaz anlaşması, Türkiye'yi
Rusya'ya mahkûm ve bağımlı bir hale getirmiştir. Mevcut iktidardaki Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin basiretsizliğini ve ilgisizliğini gören Türkî
cumhuriyeti devletleri, Rusya ile yeniden ekonomik, askerî, siyasî işbirliğine
girmek zorunda bırakılmakta, bu da, komşu ülke olan Rusya'nın dünya üzerindeki
Protestanlık hayallerinin yeniden yeşermesine katkıda bulunarak, dünya ve ülke
başarımızı tehlikeye sokmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim
hükümetimiz dönemlerinde başlatılan kültürel ve eğitim işbirliklerine hiçbir
ilave yapılmadığı gibi, ilişkilerimizi kopma noktasına getirmiş, hatta
kopmuştur. Birçoğuyla ortak bir kültür ve tarihî mirasa sahip olduğumuz bu
ülkelerle işbirliğini ve ilişkileri her alanda güçlendirmek arzusu tarafımızdan
paylaşılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şayet, bu
kuruluşun amacını gerçekleştirmek istiyorsak, sadece ve sadece 100-150 adet
kadroyu verip ve ilgililere, bu 100-150 kişiyi çalıştıran bir çalışma kapısı
haline getirmememiz lazımdır. Yani, bu kurulacak kuruluş, bir sosyal amaçlı
kuruluştan ziyade, kuruluşun amacını tahakkuk için, devlet tarafından önemli
bir bütçe ayrılması zarureti vardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yapılan bu kanun değişikliğinin Türkî cumhuriyetlerle Türkiye
arasındaki ilişkilerin yeniden geliştirilmesi ve canlandırılması noktasında
temennimizi Yüce Heyetinize arz eder, kanun tasarısının ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını dilerim. Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN- 23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 23 üncü madde kabul edilmiştir. 24 üncü maddeyi okutuyorum: Kadro ihdası MADDE 24. - 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
ekinde yer alan (2) sayılı listedeki kadrolar iptal edilmiş ve 190 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin ilgili bölümünden çıkarılmış, bu
Kanuna ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvele "Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA)" bölümü olarak eklenmiştir. BAŞKAN- 24 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Konya Milletvekili Remzi Çetin. Buyurun Sayın Çetin. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA REMZİ ÇETİN (Konya)- Muhterem Başkan,
muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Milletlerin büyüklüğü, aralarından yetişen insanların
büyüklüğüyle eşdeğerdir; çünkü, insan numunesi, insanlığa rehber olabilecek
çapta insanlar; ancak, müsait ruhî iklimlerde yetişebilirler. Mevlanalar,
Yunuslar, Ahmet Yeseviler, Hoca Nasrettinler ve daha yüzlerce insanlık
rehberini yetiştiren millet, gerçekten büyük millettir; çünkü, Mevlanaların,
Ahmet Yesevilerin ruh derinliğini idrak etmek her insanın ve milletin harcı
değildir. Aslında, bu büyük insanların insana bakışı, insanı ele alışı, insanı
tahlili günümüzde tam anlaşılabilseydi, insanlık, içinde bulunduğu çıkmazdan
büyük oranda kurtulur ve gerçek barış tesis edilebilirdi. Büyük
milletimizin kültürü, inancı insanlığa yüksek değerler kazandırabilir.
Değerlerimizi insanlık âlemiyle paylaşmak, bu şartları sağlamak insanlığa
yapılacak çok büyük bir hizmettir. Değerli milletvekilleri, Anadolu'da, etrafında
kenetlendiğimiz bütün kültürel değerler tüm Türk dünyası için geçerlidir.
Mevlanalar, Yunuslar, Ahmet Yeseviler, Anadolu'da nasıl biliniyor, değer
veriliyor, saygı duyuluyorsa, Azerbaycan'da, Kırgızistan'da, Türkistan'da,
Kazakistan'da aynı duygularla sahip çıkılmaktadır. Türkiye'deki Köroğlu,
Türkistan'da Göroğlu, yani "mezarın oğlu" şeklinde adlandırılmakta,
diğer Türk illerinde de, benzer ifadeler kullanılmaktadır. Bu kardeşlerimizle,
ileri derecede kültür ve sosyal yapı beraberliği ve birlikteliği vardır. Bu
yapıyı her alanda ileriye götürmeye ve pekiştirmeye gayret etmeliyiz. Bu
oluşumda, özellikle, Türkiye'nin hata yapmaması gerekir. TİKA'da yer alacak personelin mahiyeti ve vasıfları
fevkalâde önem arz ediyor. Türkiye'nin misyonunu ifa edebilecek millî
karaktere, kültüre, eğitime ve insanî donanıma sahip personelin yapabileceği
çok faydalı işler olduğu muhakkaktır. İşinin ehli ve divanesi personel istihdamı,
öngörülen hususları sağlamakta oldukça önemlidir. Bilhassa, dış görevlere
getirilen insanların dilbilgisi, gittiği yerin şartlarına uyum sağlayabilecek
niteliklere sahip olması, üstlendiği misyonu ifa edebilecek yeterli vasıfları
taşıması, ülkemizin etkisi ve tanınması bakımından çok önemlidir. Özellikle
Türk cumhuriyetlerinde, akraba topluluklarında görev alan insanlarımızın millî
bir heyecan taşıması, çalışma azmini kamçılayacaktır. Türk dünyası çok geniş bir coğrafyada hayat
sürmektedir. İpek Yolunu göz önüne alırsak, on binlerce kilometrelik bir
güzergâhta sadece Türk diliyle her türlü anlaşmayı ve iletişimi
sağlayabilirsiniz. Burada önemli bir husus karşınıza çıkıyor, Türkçemizin
yapısıyla fazla oynanmaması gerekir. İfade gücü daha yüksek olan kelimeleri
çeşitli bahanelerle atmamız, Türk dünyasıyla anlaşma zorluğu doğurmaktadır;
çünkü, bizim attığımız kelimeler oralarda yaşamaya devam ediyor. "Arı
Türkçe" deyimini haklı olarak kavrayamayan bir Azerî şu yorumu yapmıştır:
"Arılar vız vız diye ses çıkarırlar; arı Türkçe de neyin nesi" diye
sorduğunu Yavuz Bülent Bakiler "Bir Uçtan Bir Uca Türkistan" adlı
kitabında anlatır. Bütün Türk coğrafyasında insanî münasebetler, âdet ve
görenekler birbirine çok benzer. Karşılıklı eğitim faaliyetleriyle kaynaşmamızı
artırmalıyız. Bu bağlamda, başta Türk cumhuriyetler olmak üzere, pek çok ülkede
eğitim, öğretim faaliyeti sürdürmekte olan Türk okulları büyük bir ihtiyaca
cevap vermektedir. Bu okullardan, Türkçe öğrenerek,Türk Millî Marşını
ezberleyerek mezun olan, iyi eğitim almış bu gençler, gelecekte büyük
milletimizin misyonunun yeryüzünde ifa edilmesinde görev alacak kıymetli birer
elemandırlar. Bu kıymetli eğitim faaliyetinin önemini idrak etmekten
aciz, bazı nasipsizlerin menfi tavrını şiddetle kınıyorum. Bu maksatla,
nasipsizlere aldırmadan, Türk dünyası ve akraba topluluklarla eğitim, ekonomi,
ticaret, teknik, sosyal ve kültürel alanda, en ileri derecede münasebetleri
artırmak ve geliştirmek, devletimizin ana görevi olmalıdır. Dış politikada
ciddî bir birikime ve deneyime sahip olan Sayın Kâmran İnan Beyin görüşlerine
dikkat edilmelidir; ancak, "Türkçe bir bilim dili değil" diyen YÖK
Başkanına da, bir şanssızlık olduğunu ifade etmeden geçemiyoruz. Değerli milletvekilleri, bazı sivil kuruluşlar, Avrupa
Birliği nezdinde temsilcilikler açmışlar ve faydalı çalışmalar yapmaktadırlar.
Sivil toplum kuruluşlarımızın Türk cumhuriyetlerinde de bürolar açması,
temsilciler bulundurması, yeni imkânlar ihdas edebilir. Bu sivil kuruluşlara
ait üyeler, ilgili oldukları alanlarda iş yapma imkânı bulabilirler. Türk
dünyasıyla her alanda münasebetleri artırmak, toplumumuzun her kesimini
ilgilendirmektedir. Türkiye'nin bu devletlerle ciddî bir entegrasyon sürecine
girebilmesi için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. REMZİ ÇETİN (Devamla) - ...her biriyle ilgili olarak,
tarihlerini, birbirleriyle ve kendileriyle olan ortak ve aynı zamanda farklı
özelliklerini, toplumsal, demografik, politik, ekonomik, kültürel, sosyolojik
yapılarını ve hatta psikolojik analizlerini, yetişmiş insan gücü ve eğitim
sistemlerini, altyapılarını, birbirleri arasındaki muhtemel sınır, azınlık
vesaire problemleri ve ilişkileri ve bu doğrultuda Rusların bu ülkeler üzerinde
takip ettikleri din, milliyetçilik vesaire politikaları; ayrıca, güçler dengesi
içerisinde, uluslararası aktörlerin buraya olan eğilimlerini, ilgilerini; bu
yeni bağımsız devletlerin buralara verdikleri tepkileri ve özellikle Çin ile
Rusya'nın tavrını çok iyi takip edip, bilmesi ve değerlendirmesi gerekmektedir. Kısaca, bir entegrasyon için gerekli olan iç ve dış
faktörlerin çok iyi bilinmesi önem arz etmektedir. Ancak bu şekilde, merhum
Turgut Özal'ın "21 inci Yüzyıl, bir Türk dünyası olacaktır" sözünün
bir hayali mi yoksa bir gerçeği mi yansıttığını anlayabiliriz. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. 24 üncü maddeyi, ekli listeyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 25 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 25. - Devlet Memurları Kanununun; a) 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler"
başlıklı bölümünün A-11 numaralı bendine "Gümrük Uzman Yardımcıları"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Teknik Yardım Uzman Yardımcıları",
"Gümrük Uzmanlığına" ibaresinden sonra gelmek üzere "Teknik
Yardım Uzmanlığına", b) Mülga 213 üncü maddesinden sonra gelen "Zam ve
tazminatlar" başlıklı ek maddesinin "II-Tazminatlar" bölümünün
"A-Özel Hizmet Tazminatı" bendinin (i) alt bendine "Gümrük
Uzmanları" ibaresinden sonra gelmek üzere "Teknik Yardım Uzmanları", c) (I) sayılı ek gösterge cetvelinin "I-Genel
İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün; 1. (c) bendine "Talim ve Terbiye Kurulu
Başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanı", 2. (f) bendine "GAP İdaresi Başkan
Yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkan Yardımcısı", 3. (h) bendine "Gümrük Uzmanları" ibaresinden
sonra gelmek üzere "Teknik Yardım Uzmanları", İbareleri eklenmiştir. BAŞKAN - 25 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet
Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun
efendim. (Alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakika Sayın Doğan. FP GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir kanun tasarısının sonuna gelmiş
bulunuyoruz. Çok önemli bir kanun tasarısı; çünkü, tarihin değişik şartlarının
bölüp parçaladığı bir büyük milletin, en azından kültürel olarak, ekonomik
olarak birbirine yeniden yakınlaşmasını sağlayacak bir tasarı bu; en azından
öyle umut ediyoruz. Türk Milleti, 10 milyon kilometrekarelik bir alana
yayılan, 10 milyon kilometrekarelik bir alanda yaşayan büyük bir milletin
adıdır. Türk kültürü, 10 milyon kilometrekarelik bu geniş coğrafyaya kendi
mührünü vurmuş çok büyük bir kültürdür. Dünyada hiçbir milletin
oluşturamayacağı, oluşturamadığı büyük bir kültürdür Türk kültürü. Eğer, bugün,
kendimizle ilgi kurmaya çalıştığımız o geniş alanları, o geniş bozkırları, o
geniş coğrafyayı, Ortaasya'yı gezerseniz; orada, kendinizi görürsünüz; orada,
Anadolu'nun simetrisini görürsünüz; orada, Anadolu'nun hüznünü görürsünüz;
Anadolu'nun acısını görürsünüz; Anadolu'da gördüğünüz kubbeleri görürsünüz;
Anadolu'ya taşıdığınız mimarîyi görürsünüz; Anadolu'ya taşıdığınız ruhu
görürsünüz. Türk medeniyeti, o topraklarda kurulmuştur; Semerkant'ta
kurulmuştur, Buhara'da kurulmuştur, Merv'de kurulmuştur, Ahmet Yeseviler eliyle
kurulmuştur ve biz, o ruhu, oralardan buraya taşımışızdır. Bizi Osmanlı yapan
ruh, o ruhtur; bizi Selçuklu yapan ruh, o ruhtur. Bizi büyük, güçlü Türkiye
Cumhuriyeti yapan ruh, o ruhtur. (FP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)
Tarihî şartlar, oradaki kökümüzü uzun yıllar esarette bırakmıştır; ama, bugün,
çok şükür, o esaret ortadan kalkmıştır. Orayı gezdiğinizde, Torosların
Türkmenlerini görüyorsunuz, Kahramanmaraş'ın köylülerini görüyorsunuz; orada,
kendinizi görüyorsunuz, sanki aynaya bakıyorsunuz, kendinizi görüyorsunuz. Şimdi, o ülkelere ilgisiz olmamız, o ülkelere uzak
olmamız, ruhen uzak olmamız, manen uzak olmamız mümkün değil; çünkü, orada biz
varız, burada onlar var. "Türkiye'de kaç milyon Kırgız var" dediler
bana, ben 65 milyon Kırgız var dedim. Türkiye'de 65 milyon Türkmen var, 65
milyon Kazak var; böyle bakmak zorundayız. Elbette, ülkeler arasındaki
ilişkiler millî menfaatlara dayanır; ama, bizim millî menfaatımız, aynı
milletten olduğumuz için, onlarla, ruhen, her şeyden önce vicdanen, ideolojik
manada bir olmaya dayanır. Onlarla ilişkimizi, Türkî devletlerle, Türk
devletleriyle ilişkimizi klasik dışpolitikamızın çerçevesinde düşünemeyiz.
Biraz TİKA'nın boyutlarını aşan şeyler konuşuyorum; ama, bu önemli. Klasik
dışpolitika çemberi içerisinde düşünemeyiz, Yunanistan'la, Bulgaristan'la ya da
Endonezya'yla ilişkilerimize baktığımız gibi bakamayız onlarla ilişkilerimize;
çünkü, biz, onlarla aynı dili konuşuyoruz, onlarla aynı milletteniz. Şunu
unutmayalım; Türk Milleti, Anadolu'da yaşayan bir milletin adı değildir; Türk
Milleti, Anadolu'yu çok aşan, Ortaasya'ya, Balkanlar'a, Atlantik'ten Çin
Seddine kadar, Sibirya steplerine kadar aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan,
büyük bir medeniyet kurmuş bir milletin adıdır. (FP ve MHP sıralarından
alkışlar) Onun için, bizim Türkî cumhuriyetlerle olan
ilişkilerimiz, klasik dışpolitikanın çerçevesi içerisinde düşünülemez; daha
duygusal olacağız, daha inançlı olacağız onlara karşı, daha kararlı olacağız,
buna zorunluyuz. Onun için,
oraya atayacağımız, tayin edeceğimiz büyükelçiler farklı olmak durumundadır;
orayla ilişkilerimizi düzenleyecek kadrolar farklı olmak durumundadır. Üzülerek
söylüyorum, Özbekistan'da, Türk görevlilerinden çok önemli biri, yanındakiyle
konuşurken "Türk mürk, geç bunları" diyordu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bu inançla Türk devletleriyle
ilişkiyi götüremezsiniz, "Türk mürk" diye kendi milletini küçümseyen,
kendi halkını küçümseyen, kendi kökünü küçümseyen görevlilerle Türkî
cumhuriyetlerle olan ilişkiyi götüremezsiniz. (FP ve MHP sıralarından alkışlar) Ben, tekrar söylüyorum. Ortaasya'ya baktığınız zaman,
Kıbrıs'a baktığınız zaman, kendinizi görmüyorsanız, orayı bir ayna kabul
etmiyorsanız, bu ilişkiler doğru dürüst gitmez. Onlar size, onlar bize
fedakârane yaklaşacak, biz onlara fedakârane yaklaşacağız. Türk İstiklal Savaşı
sürerken, Moskova'da yaşayan bir Özbek şairi diyor ki: "Altaylardan kopup Anadolu'ya giden kardeşim, Keşke kanatlarım olsa da uçabilsem sana yardım etmek
için. Keşke kanatlarım olsa da uçabilsem, Senin için kanımı, canımı ben de verebilsem."
(Alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AVNİ DOĞAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın
Başkan... BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Peki, o zaman; hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - 25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanun ile yapılan yeni düzenleme
sebebi ile kadroları iptal edilen personel, başkaca bir işleme gerek
kalmaksızın aynı unvanlı yeni kadrolarına atanmış sayılırlar. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığında görevli personelden en az dört yıllık
yükseköğretim kurumlarından veya bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki
yükseköğretim kurumlarından mezun olduktan sonra Başkanlıkta ihtisas gerektiren
işlerde en az dört yıl çalışmış olanlar, bu Kanunun yayımlandığı tarihten
itibaren bir yıl içinde açılacak en fazla iki yeterlik sınavında başarılı
olmaları halinde teknik yardım uzmanı kadrolarına atanırlar. Bu şekilde çalışma
süreleri dört yıldan az olanlardan, 31.12.2000 tarihi itibariyle Başkanlıkta
kadrolu veya sözleşmeli olarak çalışan personelden, altı ay içerisinde
yapılacak sınavda başarılı olanlar teknik yardım uzman yardımcısı kadrolarına
atanırlar. Bu Kanunun yayımlandığı tarihte TİKA'da sözleşmeli
olarak çalıştırılan personelden yukarıdaki fıkra dışında kalanlar, bu Kanunun
yayımlandığı tarihten itibaren bir yıl içinde durumlarına uygun boş kadrolara
atanabilir. Bu Kanun uyarınca memur kadrosuna ataması yapılan
personelin Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığında
sözleşmeli statüde geçen hizmet süreleri, öğrenim durumu itibariyle
yükselebilecekleri dereceyi aşmamak ve boş kadro bulunmak koşuluyla Devlet
Memurları Kanununun ek geçici 1, 2 ve 3 üncü maddeleri ile mezkûr Kanuna
22.9.1991 tarihli ve 458 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen ek geçici
madde hükümleri dikkate alınarak kazanılmış hak aylık, derece ve kademelerinin
tespitinde değerlendirilir. Bu suretle 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilişkilendirilen personelin kazanılmış
hak aylık derecelerinde değerlendirilmeyen geçmiş hizmetleri yürürlükteki
hükümlere göre emekli keseneğine esas aylıklarında değerlendirilir. Bu madde hükmüne göre ataması yapılan personelin bu
Kanunun yayımlandığı tarihten önceki en son ayda almış oldukları net sözleşme
ücretinin atandıkları kadroda kendilerine ödenecek olan aylık, ek gösterge, her
türlü zam ve tazminatlar ile fazla mesainin toplam net tutarından fazla olması
halinde, aradaki fark, kapanıncaya kadar damga vergisi hariç herhangi bir vergi
ve kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir. BAŞKAN - Geçici 1 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet
Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 639 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde
Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 20 nci Asır üç mühim hadiseye
sahne olmuştur. Birincisi, 1914-1918 yıllarındaki Birinci Cihan Harbi,
ikincisi, 1939-1945 yıllarındaki İkinci Cihan Harbi, üçüncüsü ise, 1990-2000
yıllarında Körfezde, Balkanlarda ve Kafkaslarda yaşanan bölgesel savaşlar. Bu
savaşlar, bir yandan dünyadaki önemli değişmelerin sonucu olarak meydana
geldiği gibi, diğer yandan da bu savaşlar, bizzat dünyamızda büyük değişimlere
sebep olmuştur. Öyle ki, bir asır boyunca, insanlık, âdeta yanlışları ısrarla
yerleştirmeye kalkışmış, diğer yandan ise, bu yanlışların huzur, barış ve
saadet getirmediğini acı bir şekilde görmüş; netice itibariyle, bütün bir asır
boyunca yaşanan acılardan sonra ders alınacak çok mühim sonuçlar ortaya çıkmış;
fakat, yanlışlar denendiğinden, 20 nci Yüzyılda insanlık, bir türlü, beklediği,
özlediği huzur, barış ve saadete kavuşamamıştır. Nitekim, 20 nci Asra girildiği zaman, bu asrın
başlangıcında imparatorlukların hâkim olduğunu görüyoruz. Yeryüzünde 4 büyük
imparatorluk hâkim durumdaydı. Bunlar Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı, İngiltere
Krallığı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu idi. Birinci Cihan Harbi bu imparatorluklara son verdi. Bu
otoritelerin yerine bazı ülkelerde faşist diktatörler geldi. İkinci Cihan
Harbine kadar süren çeyrek asırlık bir dönemde, bu ülkelerde birtakım
diktatörler türedi. Böylece, bir Stalin, Hitler, Mussolini, Franko dönemi
yaşandı. Bunların faşizm ve baskıları insanlara büyük zulümler yaptı. Bu
zulümlerin sonucunda İkinci Cihan Harbi çıktı. İkinci Cihan Harbinde insanlık
çok büyük acılar çekti. İkinci Cihan Harbi, bu diktatörlere karşı yapılmış
topyekûn bir savaştır. İkinci Cihan Harbi bu diktatörlere son verdi; çünkü, bu
savaş, faşizmi ve baskıyı ortadan kaldırmak, hürriyet, insan hakları ve
demokrasiyi yeryüzünde hâkim kılmak için yapılmıştı. Altı sene süren,
insanlığın unutulamayacak büyük acı ve kayıplarına sebep olan İkinci Cihan
Harbinden sonra insanlık, topyekûn, hürriyet, insan hakları ve demokrasinin
tesisi için uzun yıllar mücadele etti. Değerli arkadaşlar, önce şunu bilmeliyiz ki, İkinci
Cihan Harbinde diktatörlerin hepsi temizlenemedi; çünkü, Stalin kaldı, o,
diktatörlüğünü İkinci Cihan Harbinden sonra da devam ettirdi. Bu yüzden,
yeryüzünde, 1945'ten 1990 yılına kadar bir soğuk harp dönemi yaşandı. Bu döneme
rağmen, bütün insanlık, takriben elli yıl boyunca hürriyet, insan hakları ve
demokrasi hususunda büyük gayretler sarf etti, önemli adımlar attı. Bütün bu
gelişmeler karşısında daha fazla kapalı kalamayan Sovyetler Birliğinde glasnost
hareketlerinin başlaması ve bunun sonucu olarak Sovyetler Birliğinin dağılması
vardır. Bu gelişmeler üzerine temenni olunuyordu ki, yeryüzünde, artık, barış,
huzur, demokrasi ve insan hakları hâkim olsun; ama, ne yazık ki, bu
gerçekleşemedi; çünkü, Sovyetlerin dağılmasından sonra, Batı liderleri, barışa
dayalı bir dünya kurulması yerine, yine düşmanlığa dayanan bir dünya kurulması
yoluna saptılar. Bunun en açık delili, 1990'lı yılların başında
İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'in, İskoçya'da NATO toplantısında yaptığı
konuşmadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra "şimdi ne yapacağız,
NATO'yu fesih mi edeceğiz" sorusuna Thatcher, "düşmanı olmayan
ideoloji yaşayamaz. Bizim yaşayabilmemiz için mutlaka bir düşmanımızın olması
lazımdır. Sovyetler Birliği dağıldı ve düşman olmaktan çıktı. Onun yerine yeni
bir düşman koymamız gerekir, bu yeni düşman İslam olacaktır" cevabını
vermiştir maalesef. Değerli milletvekilleri, iki kutuplu dünya sistemindeki
büyük kırılmanın yol açtığı yeni dünya düzeni arayışlarının, dünya ülkelerinin
dışpolitikalarında olduğu kadar, siyasî, idarî ve sosyal yapılarını da sarsan
ciddî sonuçlar ürettiği gözlenmektedir. Türkiye'nin tarihî, siyasî, ekonomik ve
kültürel yakınlıklarının da üzerinde kader ilişkisi bulunan Balkan ülkeleri,
Ortaasya Türk dünyası ve Ortadoğu'daki yeni gelişme ve oluşumlar da ülkemizi
doğrudan ilgilendirmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Göksu, toparlar mısınız, size 1 dakika
süre veriyorum. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
Türkiye, birtakım oluşumlara asla kayıtsız kalmamalıdır; bu, onun, tarihî
sorumluluğudur. Üzerinde konuştuğumuz tasarı, elbette, çok önemli bir
tasarıdır. Tarih süreci içerisinde ayrı düştüğümüz; ama, aynı millet olduğumuz
topluluklarla yakınlaşmayı getirecek olan bu yasa, diliyorum ki, bugüne kadar
olan açıkları kapatacaktır. Değerli milletvekilleri, Sovyetlerin dağılmasından
sonra oradaki Türk cumhuriyetleri bizleri birer rehber olarak görmüş; ama, daha
sonra, Türkiye'deki birtakım siyasî ve ekonomik istikrarsızlık yüzünden mesafe
oluşmuştur ve bugün, maalesef, Türkmenistan başta olmak üzere, bazı Türk
cumhuriyetleriyle ülkemiz arasında ihtilafların olduğu gözükmektedir. Mesela,
Türkmenistan'a daha önce geden Türk vatandaşları çok rahat gidebilirken, bugün,
Türkmenistan'a gitmek isteyen vatandaşlarımız onbeş günden önce vize
alamamaktadır. Bu, bir kırılmanın neticesidir. Yine, hakeza, Kazakistan vize
uygulamasına geçeceğini duyurmuştur. Bütün bu yanlışların önüne geçilebilmesi için, Sayın
Bakanımızın bu konuda girişimde bulunmasını ve bu yasanın bütün Türk dünyasına
hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Göksu. Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 26 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 26. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 27 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 27. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - 27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya
tabidir; ancak, bundan önce, lehinde olmak üzere, Elazığ Milletvekili Sayın
Mustafa Gül, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz isteminde bulunmuşlardır. Sanıyorum, meramınızı 3 dakikada ifade edebilirsiniz. Buyurun Sayın Gül. (MHP sıralarından alkışlar) MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; yarın 3 Mayıs, milliyetçilik olaylarının 57 nci Yıldönümü. 3
Mayıs 1944... Bu uğurda gerçek mücadeleyi vermiş olan bir şahsiyetin, bir
kişinin, maalesef, burada ismi zikredilmedi. Birçok emeği geçmiş, TİKA'nın
kuruluşundan bugüne kadar emeği geçmiş bütün insanlara şükranlar sunuldu, ben
de şükranlarımı yineliyorum; ancak, sadece, Milliyetçi Hareket Partisinin Genel
Başkanı değil, bütün Türk dünyasının manevî liderliğini ve Türklük davasını
bütün gençlere ve Türk dünyasına kabul ettirmiş olan rahmetli Alparslan
Türkeş'in de (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) bu uğurda
vermiş olduğu mücadeleden dolayı, önünde minnet ve şükranla eğiliyorum. Ayrıca, 1944 yıllından günümüze kadar bu uğurda emeği
geçen tüm insanları da saygı ve minnetle anıyor; Değerli Bakan Abdulhalûk Çay'ı
ve onun yardımcısı durumunda bulunan Öner Kabasakal'ı da, TİKA'da gösterdikleri
başarıdan dolayı kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Oyumun da kabul olduğunu arz ediyor; hepinize ve
özellikle muhalefetiyle iktidarıyla bütün milletvekillerine, bu kanuna vermiş
oldukları destekten dolayı da en derin şükranlarımı sunuyor, iyi geceler
diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gül. Tasarının aleyhinde demeye dilim varmıyor; ama, Nidai
Seven, aleyhte söz istemiş. Ben, onun, yine de lehinde olacağı anlayışıyla o
konuşmayı istediğini sanıyorum. Buyurun Sayın Seven. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarının aleyhinde bulunmamak mümkün müdür; tabiî ki,
bulunacağım. 1935 yılında, Gazi Mustafa Kemal Paşa "Sovyetler
Birliği dağılacak, insanlarımıza kucağımızı açalım, hazır olalım" demiştir
ve TİKA'nın temelini o gün atmıştır; hiçbiriniz andınız mı?! (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) Onun için aleyhinde konuşuyorum. Ama, yine de diyorum
ki, gerek Gazi Mustafa Kemal Paşa ve gerekse Başbuğ Alparslan Türkeş'in
mirasları olduğu için, bu kanun tasarısının lehinde oy kullanacağım. Teşekkür ederim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının tümü, açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım. Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve 5 dakika süre
vereceğim. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Ekonomik, Kültürel,
Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına
212 üye katılmış ve 205 kabul, 7 mükerrer oy kullanılmıştır. Böylelikle, tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır;
ülkemize, ulusumuza hayırlı olsun. (Alkışlar) Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 3 Mayıs 2001 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 22.57 |
|