DÖNEM : 21 CİLT : 61 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 92 nci
Birleşim 26 . 4 . 2001 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, (6/1237) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/361) B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven'in, ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak
esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği
iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/12) 2. – Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven'in, enerji yolsuzluğuyla ilgili teftiş kurulu
raporları ve Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı tarafından hazırlanan
iddianamede yer alan bilgi ve deliller karşısında sorumsuzluk örneği
sergilediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13) IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
3. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Tek-lifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) 4. – Ekonomik, Kültürel, Eğitim
ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639) 5. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Deniz
Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/670) (S. Sayısı : 530) 6. –Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye
Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kamu Düzeni Bakanlığı
Suç ile, Özellikle Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve
Yasadışı Göç ile Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/708) (S. Sayısı : 533) 7. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/676) (S. Sayısı : 490) 8. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/677) (S. Sayısı : 491) 9. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri
Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/738) (S.
Sayısı : 563) 10. – Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Petrol
Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/814) (S.
Sayısı : 626) 11. – Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin Tadiline İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/580) (S. Sayısı : 352) 12. – Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaştırma Koridorunun Üzerinde Uluslararası
Taşımacılığın Geliştirilmesi Hakkında Çok Taraflı Temel Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/668) (S. Sayısı : 529) 13. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/369) (S. Sayısı : 98) 14. – Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına
Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/539) (S. Sayısı : 199) 15. – Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/428) (S.
Sayısı : 430) 16. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/634) (S. Sayısı : 386) 17. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/331)
(S. Sayısı : 103) V. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, İstanbul Adli Tıp Kurumu
İhtisas Kurulu üyelerinden birisinin görevden alınmasının nedenine ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3764) 2. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Birecik Devlet
Hastanesinin uzman doktor ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman
Durmuş'un cevabı (7/3797) 3. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, son beş yılda özelleştirilen
kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel
Yalova'nın cevabı (7/3823) 4. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamu kurum ve
kuruluşlarının borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in cevabı (7/3838) 5. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, ORÜS'ün özelleştirilmesiyle
ilgili yargı kararının uygulanmamasının nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3870) 6. – Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, özelleştirilen kamu kurum ve
kuruluşlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3888) 7. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Kocaeli-Gölcük'te KOÇ Holdinge
tahsis edilen araziye ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın
cevabı (7/3890) 8. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kapatılan vakıflara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3912) 9. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, tüberküloz
hastalığına karşı alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman
Durmuş'un cevabı (7/3916) 10. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kamu çalışanlarının
ücretlerinin iyileştirilmesi yönünde yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3918) 11. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, son beş yıldaki
yurtdışı tedavi giderlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer
Oral'ın cevabı (7/3925) 12. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, vergi denetmenlerinin
özlük haklarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3940) 13. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, GAP İdaresi tarafından
bölgedeki arazi satışlarına müdahale edildiği iddialarına ve bazı projelere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/3975) 14. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Hazine Müsteşarlığının
IMF, Dünya Bankası ve AB temsilcilerine diplomatik statü verdiği iddialarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3978) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı. Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen
üyeliğe, Kütahya Milletvekili Ahmet Derin seçildi. Genel Kurulu ziyaret eden Avrupa Parlamentosu Liberal Parti Grubu ve
Başkanına, Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan : TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon Raporu henüz hazırlanmadığından ertelendi; Polis Yüksek Öğretim Kanunu Tasarısının (1/497, 1/212) (S.Sayısı: 438)
görüşmeleri tamamlandı, tasarının kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. 26 Nisan 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.50'de son verildi.
No.
: 129 II. – GELEN KÂĞITLAR 26.4.2001 PERŞEMBE Tasarılar 1. – Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Tasarısı (1/852) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.2001) 2. – Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/853) (Çevre ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 16.4.2001) 3. – Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/854)
(Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
17.4.2001) 4. – Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/855) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.4.2001) 5. – Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silâhlı Çatışmalara
Müdahil Edilmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı (1/856) (Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.2001) Teklifler 1. – Edirne Milletvekili A.Ahmet Ertürk ve 13 Arkadaşının; 14.7.1965
Tarih ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu
ile Diğer Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/743) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
13.4.2001) 2. – İçel Milletvekili Edip Özgenç'in; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik
Yasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/744) (İçişleri ve Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.4.2001) 3. – Trabzon Milletvekili Nail
Çelebi ve 2 Arkadaşının; Orman
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/745) (Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 16.4.2001) 4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın; Bazı Kuruluşların
Yönetimi Hakkında Kanun Teklifi (2/746) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 18.4.2001) 5. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un; Askerlik Kanunu ile Er ve
Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/747)
(Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.4.2001) Tezkereler 1. – Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/805) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 17.4.2001) 2. – Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/806) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.4.2001) Sözlü Soru Önergeleri 1. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Güçlükonak
İlçesine bağlı bazı köylerin içme suyu sorununa ilişkin Devlet Bakanından
(Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1405) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.4.2001) 2. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak Güçlükonak
İlçesi Basan Deresi üzerindeki köprüye ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa
Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1406) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 3. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Güçlükonak
İlçesindeki ilköğretim okullarının ek derslik ihtiyaçlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1407) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.4.2001) 4. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İli ve ilçeleri
arasındaki yol sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1408) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 5. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Güçlükonak
Fındık Beldesi ve Koçtepe köyünün sağlık personeli ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1409) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 6. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi
İlçesinin telefon şebekesi ve araç gereç ihtiyacına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1410) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 7. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi
İlçesinin ilköğretim okulları ve millî eğitim müdürlüğünün bazı ihtiyaçlarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1411) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.4.2001) 8. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi
İlçesinin bazı köylerinin okul sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1412) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 9. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi Devlet
Hastanesinin personel, araç ve gereç ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1413) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 10. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi İlçesi
sağlık ocaklarının personel ve araç-gereç ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1414) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 11. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi İlçe
TEDAŞ Müdürlüğünün ihtiyaçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1415) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 12. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Uludere
İlçesinin kanalizasyon sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1416) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 13. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Uludere
İlçesine bağlı bazı köylerin ilköğretim okulu ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1417) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 14. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Uludere
İlçesine bağlı bazı köylerin yol ve içme suyu sorunlarına ilişkin Devlet
Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1418) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.4.2001) 15. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Birecik İlçesi
Ayran Beldesinin yoluna ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru
önergesi (6/1419) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, Adıyaman-Gerger
İlçesine bağlı bazı köylerin telefon santrali ihtiyacına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4115) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 2. – Afyon Milletvekili Sait Açba'nın, AİHM'ne Türkiye aleyhine yapılan
başvurulara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ahmet Mesut
Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4116) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 3. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi
İlçesinin köy yollarına ve içme suyu sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4117) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.4.2001) 4. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ziraat Bankasının borç aldığı
bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/4118) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 5. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Merkez Bankasından yapılan
döviz satışına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/4119) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 6. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İline
yapılan odun tahsisine ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4120)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 7. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Marmara depreminden sonra
yapılmakta olan kalıcı konutlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4121) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 8. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın Artvin Borçka Ziraat Bankası
şubesinden usulsüz kredi verildiği yolundaki haberlere ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4122) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.4.2001) 9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, çocukların eğitimi konusunda
basında çıkan haberlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4123) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 10. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, kamu bankalarının
görev zararlarına ve Merkez Bankasından döviz alan bankalara ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4124) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.4.2001) 11. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4125)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) 12. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, gübre sıkıntısına ve ithaline
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4126) (Başkanlığa
geliş tarihi : 25.4.2001) 13. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, sigara ihracatına ve
tütün ithaline ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi
(7/4127) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) Gensoru Önergeleri 1. – Doğru Yol Partisi Grubu
adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ülke
ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihi bir çöküşe
ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında
Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/12) (Başkanlığa geliş tarihi:24.4.2001)
(Dağıtma tarihi : 26.4.2001) 2. – Doğru Yol Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, enerji
yolsuzluğuyla ilgili Teftiş Kurulu Raporları ve Ankara Devlet Güvenlik
Mahkemesi savcısı tarafından hazırlanan iddianamede yer alan bilgi ve deliller
karşısında sorumsuzluk örneği sergilediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı
maddeleri uyarınca bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/13)
(Başkanlığa geliş tarihi:25.4.2001) (Dağıtma tarihi : 26.4.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 26 Nisan 2001 Perşembe BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van), Cahit
Savaş YAZICI (İstanbul), BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci
Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Yetersayı yok Sayın Başkan. BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz. Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır,
okutuyorum: III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal
Atahan'ın, (6/1237) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/361) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 527 nci sırasında yer alan
(6/1237) esas numaralı sözlü soru önergemi, ilgili bakan tarafından yazılı
cevap verildiğinden, geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Namık Kemal Atahan Hatay BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Gensoru önergeleri vardır. Önergeler bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır. Şimdi, önergeleri ayrı ayrı okutacağım : B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. –Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza
Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ülke ekonomisinde krize ve
tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye
sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/12) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik bunalımını yaşamaktadır.
Giderek derinleşen kriz nedeniyle, hem enflasyon hem de ekonomik durgunluğu ve
gerilemeyi aynı anda yaşayan Türk Milleti, büyük bir fakirleşme, gelir
adaletsizliği, işsizlik ve moral çöküntüsünün içine sürüklenmiştir. Hem finans sektörü hem de reel sektör tam anlamıyla bir çıkmaza
sürüklenmiştir. Üretemeyen, satamayan, borcunu, çekini, senedini ödeyemeyen, yatırım
yapamayan, istihdam yaratamayan, gelir düzeyi sürekli düşen bir ekonomide alım
gücü yok olan, yoksullaşan halk kitlelerinin yanı sıra, ülkemiz ekonomisinin
omurgasını teşkil eden, sayıları 4 milyonu aşan esnaf ve sanatkârımız, bu
ekonomik çöküşten, hatalı ekonomik politikalardan en ağır etkilenen kesim
olmuştur. Sadece, son birbuçuk yılda, Türkiye çapında, kepenk indiren esnaf ve
sanatkâr sayısı 378 000'i aşmıştır. Kendi mütevazı imkânlarıyla üreten, istihdam yaratan, vergi ödeyen,
borcuna sadık, vatanını, milletini,
devletini her şeyin üzerinde tutan bu büyük kitle, bugün, krizi en şiddetli
yaşayan, savunmasız ve sahipsiz bir hale getirilmiştir. Eğer, bir toplumda, hem ekonominin hem toplumun moral değerlerinin temel
taşı niteliğinde olan esnaf ve sanatkârlar tükenme noktasına getirilirse, eğer,
bu kesimin haklı talepleri ve feryatları gözardı edilirse, esnaf ve sanatkâr
tasfiye noktasına getirilmek istenirse, işte, o zaman, ne ekonomik istikrardan
ne de sosyal barış ve huzurdan bahsetmek mümkün olamaz. SSK ve Bağ-Kur borçlarını ödeyemeyen, siftah yapamayan, çek-senet
borçları yüzünden icralık hale gelen, Halkbanktan kullandığı kısıtlı kredisine
yüzde 250 tefeci faizi istenen esnaf ve sanatkârımızın, artık tahammül gücü
kalmamıştır. Haksız rekabetle, uluslararası ve yerli tekellerin hiper ve
grosmarketlerin yıkıcı rekabetleri karşısında savunmasız bırakılan esnafımız,
devletin ticaret ve üretim sektörlerinden halen çekilmemiş olması dolayısıyla,
tam anlamıyla, kıskaca alınmış bulunmaktadır. Ekmek kapısı olan dükkânlarını kapatan, kepengini indirerek hak aramak
için demokratik yollardan meydanlara inmek zorunda bırakılan esnaf ve
sanatkârımızın, bugün içine sokulduğu durumu hiç de hak etmedikleri bir
gerçektir. Bugün, Türkiye'nin hemen hemen her yerinde binlerce, onbinlerce,
yüzbinlerce esnaf ve sanatkârımız ekonomik krizi, hükümetin ekonomik
politikalarını, fakirleşmeyi, ekonomik çöküntüyü protesto etmek amacıyla,
demokratik hukuk devletinin kendilerine tanıdığı en tabiî anayasal hakkı olan
hak arama ve itiraz etme hakkında meydanlarda, sokaklarda haykırmaktadırlar. 1996-1997 yıllarında yüzde 40'la kredi kullanabilen esnaf ve
sanatkârımızın faizleri, bu hükümet tarafından önce yüzde 55'e yükseltilmiş,
sonra yüzde 250'ye, gecikme faizi de yüzde 1 000'lere çıkarılmıştır. Gördüğü
büyük tepki ve yarattığı tahribat karşısında geri adım atmak zorunda kalan
hükümet, faiz oranlarını yeniden yüzde 55'e çekmek zorunda kalmıştır. Ancak,
gelecekte kullanılacak kredilerin ve faizlerinin akıbeti belirsizliğini
korumaktadır. Bu tefeci faizlerini esnafın ödemesi mümkün değildir! Halk Bankası,
esnaf ve sanatkâra, esnafı bitirmek için değil, desteklemek için kredi verir ve
vermelidir. Her zaman barıştan, toplumsal beraberlikten, ortak değerlerden yana
olan, vefakâr, çalışkan ve namuslu, sağduyulu bir büyük kitle olan esnaf ve
sanatkârımız, bugün infial halindedir. Maddî olarak tükenme noktasına gelmiş,
manevî olarak moralini ve teşebbüs gücünü kaybetmek üzeredir. Siftah yapamayan, şehir içinde açılan dev marketlerle rekabet edemeyen,
kazanmadığı halde vergi ödemek zorunda bırakılan, Halk Bankasından kredi
alamayan, Bağ-Kur ve SSK primlerindeki artışları karşılayamayan,
çekini-senedini ödeyemeyen, sattığı malın yerine yenisini koyamayan esnaf ve
sanatkârımızı bu hale getiren, onları yok sayan, sokağa çıkmalarına sebebiyet
veren, alım gücünü yok eden, hatalı politikalarla, çöken istikrar programıyla
Türkiye'yi ekonomide küme düşüren, esnaf ve sanatkârı tükenme noktasına getiren
bu iktidarın, artık bir gün bile iktidarda kalmasının, ülkemize, esnafımıza,
milletimize maliyeti katlanılmaz boyutlara ulaşmıştır. İç ve dış piyasalarda kredibilitesi kaybolan, milletin nazarında
inandırıcılığı ve itibarı kalmayan, ekonomiyi çökerten, halkını fakirleştiren,
esnaf ve sanatkârımızı tarihî bir çöküşe ve fakirleşmeye sürükleyen Başbakan
Sayın Bülent Ecevit hakkında, Anayasanın 99, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri
gereğince bir gensoru açılmasını, Grubumuz adına arz ve teklif ederiz.
DYP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önergenin görüşme günü, Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek
oylarınıza sunulacaktır. Diğer gensoru önergesini okutuyorum: 2. – Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza
Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, enerji yolsuzluğuyla ilgili teftiş
kurulu Raporları ve Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı tarafından
hazırlanan iddianamede yer alan bilgi ve deliller karşısında sorumsuzluk örneği
sergilediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Uzun bir süreden beri, Türkiye, yeni bir yolsuzluk iddiası ve yoğun
operasyonlarla güne başlamaktadır. Daha önce Beyaz Enerji Operasyonu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Sayın M. Cumhur Ersümer hakkında Doğru Yol Partisi olarak, bir gensoru önergesi
verilmiş ve yapılan görüşmeler sonunda, parmak hesabına dayalı olarak,
23.1.2001 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminde
gensoru açılması talebimiz reddedilmiş idi. İktidarı oluşturan partilerden birisi, ortada belge ve delil olmadığını,
bir belge ve delil bulunduğu takdirde gensoru önergesini kabul edeceklerini
gerekçe olarak öne sürmüşlerdi. Enerji darboğazı ve krizinden Türkiye'nin nasıl
çıkarılacağının plan ve programını yapması gerekenlerin, tüm gerçekleri bir
kenara bırakarak, Bakanlıkta bulundukları süre içinde yolsuzluğun ve
usulsüzlüğün plan ve programını yapmış oldukları anlaşılmaktadır. Bunun en
somut örneği, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığınca yürütülen hazırlık
soruşturması sonucunda düzenlenen 24.4.2001 tarih ve DGM Başsavcılığının
2001/13 hazırlık; 2001/93 esas ve 2001/73 nolu iddianamedir. Bu itibarla, enerji yolsuzluğunun boyutu ile ilgili olarak, 60 sayfadan
oluşan iddianamenin hemen her sayfasında, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Sayın M. Cumhur Ersümer'in devlet malını zarara uğrattığı, ihaleye fesat
karıştırdığı, yasadışılığı onaylayarak görevini kötüye kullandığı ve emrindeki
bürokratları tehdit ettiği ifadelerine yer verilmiştir. Bu gerçekler karşısında
ayrıca, delil ve belge arayanların halen ne aradıklarını sormak zamanı
gelmiştir. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M. Cumhur Ersümer'in gerek Devlet
Güvenlik Mahkemesi Savcılığı gerekse Beyaz Enerji Operasyonundan önce TEAŞ'la
ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Bakanlık Teftiş Kurulu raporlarında yer
alan açık ifadelerine rağmen, 1999 yılından 2001 yılına kadar raporun gereğini
yapmamış olması, Sayın M. Cumhur Ersümer'in, ayrıca görevini suiistimal ettiği
gerçeğini de ortaya çıkarmaktadır. Nitekim, iddianame dışında Başbakanlık Teftiş Kurulunca hazırlanan ve 57
sayfadan ibaret olan 22 Mayıs 2000 tarih ve 18/002, 20/2000-91 ve 25/00-08
sayılı soruşturma raporunun 55 inci sayfasındaki 3 no'lu maddede
"...raporun gereklerinin yerine getirilmesini sağlamayan Sayın Ersümer
hakkındaki değerlendirmenin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takdirlerine
sunulması" gibi çok net bir ifadenin yer almasına karşın suçlanan Bakan
hakkında 7 ay süreyle herhangi bir işlem yapılmadığı ve raporun Başbakanlıkta
bırakıldığı ve Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanına zorlayıcı ve doğruları
yansıtmayan beyanlar söyletilmesine çalışıldığı bir gerçektir. Ortada bu kadar belge ve delil bulunduğu halde, siyasî teamül ve
demokrasi gereği ve yapılan soruşturma sonucunda ortaya çıkan durum itibariyle
Sayın Bakanın istifa etmesi zorunluyken, halen ortada hiçbir şey yokmuşçasına
ve bir sorumsuzluk örneği göstererek Bakanlık makamını işgal ettiği gerçeği
karşısında Yüce Meclisin ilgili Bakan hakkında gereğini yapması bir zorunluluk
haline gelmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M.
Cumhur Ersümer hakkında Anayasanın 99, İçtüzüğün 106 ncı maddesi gereğince bir
gensoru açılmasını Grubumuz adına arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
DYP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önergenin görüşme günü, Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek,
oylarınıza sunulacaktır. Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına" geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.– İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine
göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon
raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin müzakerelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Tekliflerinin müzakerelerine başlayacağız. 3. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi
Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının;
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri,
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı : 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 4. – Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik
İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki
Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti
Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz. 5. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan
Cumhuriyeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/670) (S.
Sayısı: 530) (1)
(1) 530 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu 530 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın
Turhan Güven; buyurun. DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Nasreddin Hoca'ya demişler ki "senin hanım çok dolaşıyor." Hoca
"yok canım, öyle olsa bize de gelirdi" demiş. Şimdi, bakınız,
Dışişleri Bakanımız çok değerli bir arkadaşımız; fakat, onu ilgilendiren bir
konuda, çok enteresandır, Dışişleri Bakanı burada yok. Peki, nerede Sayın
Dışişleri Bakanı? Hani, Yunanistan'la aramız çok iyileşiyor ya, o zaman her
şeyde Sayın Dışişleri Bakanı var; ama, Yunanistan'la ilgili dört tane
uluslararası sözleşme burada görüşülecek, Sayın Dışişleri Bakanı yok!.. HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Bakanı beğenmediniz mi? TURHAN GÜVEN (İçel) - Benim beğenip beğenmemem bir şey ifade etmez; siz
beğenmişsiniz ya canım, Allah size bağışlasın!.. Allah size bağışlasın!.. Değerli arkadaşlarım, bakınız, hükümet etme, ciddî iştir. O ciddiyete
sahip olmanın gereği ne ise, hükümet içinde görev alan arkadaşlarımız da o
ciddiyet içinde hareket ederler. Eğer, uzun yıllardan beri bizimle arasında
ihtilaf olduğu, uzun yıllardan beri Türkiye'de terör ve anarşinin odak noktası
olanları örgütleyen, hazırlayan ve zaman zaman da Türkiye'yi dünya karşısında
küçük düşürme peşinde olan bir ülkeyle birtakım samimî ilişkiler kurulması
isteniyorsa; yani, Yüce Atatürk'ün Kıbrıs üzerindeki sözlerini dikkatle
inceleyin, düşünün; o zaman göreceksiniz ki, bu anlaşmalar buradan geçerken...
Elbette, biz, Yunanistan'la iyi ilişkiler içinde olmayı arzu eden bir
durumdayız, konumdayız; ama, o zaman, dikkat edilecek bir konu da şudur: Ne
derece samimiyet vardır? Bir taraftan, bu anlaşmaları biz buradan geçirirken,
diğer taraftan, acaba Yunanistan aynı istem içinde midir? Daha, siz, Türkiye'de,
FIR hattını çözememişsiniz Yunanistan'la; daha, Türkiye'de kıta sahanlığı
konusunu yıllardan beri almış gelmiş, çözememişiz ve Yunanistan 1980'den sonra
yeniden NATO'ya dönmek istediği zaman -ki, o, bir hatadır; o dönemin hatasıdır-
tekrar dönmesine izin verilmiştir; ama, aynı Yunanistan, bakın, Avrupa Birliği
söz konusu olduğu zaman, önünüze çıkmakta, sizi engellemektedir. Hoş, zaten, Avrupa Birliğinin bizi alıp almayacağı konusu ayrı bir olay;
ona, ben girmiyorum; ama, ne olursa olsun, bir Kıbrıs sorununu siz çözün diye
Avrupa'dan birtakım talimatlar geliyor, eğer çözmezseniz Avrupa Birliğine
girmeyi aklınızın ucundan sakın geçirmeyin ha deniliyorsa, bu meseleler devam
ederken, burada, Sayın Dışişleri Bakanımızın hazır olması, bizi aydınlatması,
Yüce Meclise bilgi vermesi gerekirdi. Bu, öyle, gündemdışı konuşmalarla falan
çözülecek bir olay değildir. Bir fırsat doğmuştur... ÇETİN BİLGİR (Kars) - Üç tane milletvekiliniz var... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sizin her zaman kemiyet ile keyfiyeti karıştıracak
bir tabınız var! BAŞKAN - Sayın Güven... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Siz, işin aslıyla sayıyı karıştırıyorsunuz
değerli arkadaşlarım. BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe laf atmayın. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben işin aslından bahsediyorum, sen de
"kaç kişi" diyorsun. Sana, gelsin, bilgi versin canım; senin bilgiye
ihtiyacın yok mu?! ÇETİN BİLGİR (Kars) - Biz alıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Güven, siz, Genel Kurula hitap edin efendim. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkanım, müsaade edin... BAŞKAN - Siz, lütfen, Genel Kurula hitap edin. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Gereken cevabı vermek durumunda olmalıyım ben. Bir parlamenter, kendi hakkını ve hukukun aramıyorsa, ben onun hakkını
arıyorum, ben onun hukukunu arıyorum. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Vekâlet veren var mı?.. TURHAN GÜVEN (Devamla) - O kendisi istemiyorsa, ben onu aramak
mecburiyetindeyim. Bu Parlamentonun eski üyelerinden birisiyim. Ben, yalnız,
kendimin değil, herkesin, her milletvekilinin hakkını aramak mecburiyetindeyim;
ama, siz aramıyorsanız o beni ilgilendirmez. Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'de eğer, İçtüzük hükümleri
geçerliyse, ben burada çıkar konuşurum; ama, bundan sonra yapacağımız
konuşmalarda da hiçkimsenin bizi, sadede, gündeme davet etmesi mümkün değildir.
Neden; çünkü, işin, ciddiyetini bilmeyen ve ciddî olduğunu anlamayan bir
hükümet karşısında, ben, o zaman niye bu konudan bahsedeyim, sadetten
bahsedeyim, sadede geleyim?! (MHP sıralarından "Doğru" sesleri) Doğru, hükümet küldür; ama, hükümet, herhalde mangal külüyle
karıştırıyor kendisini. Değil arkadaşlarım, bir bütün olduğunun bilinci içinde
olmalıdır. (FP sıralarından alkışlar) Hükümet içinde her bakanın elbette bir
takdiri vardır; ama, bir bütünlük içinde, bir anlaşmadır, bir konsensüstür o.
Her bakan ayrı bir telden çalmaya başlarsa, her bakan ayrı bir konuyu gündemde
tutmaya çalışırsa, o zaman, bu hükümetin kül olması da söz konusu olamaz. O,
sadece Anayasada kalır, kanunlarda kalır; onun dışında, bir anlaşma zemini
bulmaları mümkün değildir. Bunun için değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'de hükümet için, esnaf
yolda, çiftçi yolda... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Dışişleri Bakanını ilgilendiren bir kanun değil
ki. TURHAN GÜVEN (Devamla) - İşte onun için sadetdışı konuşuyorum; onu
söylemeye getiriyorum. Eğer, Dışişlerini ilgilendiren bir kanun olsaydı, Sayın
Bakanın da burada olması lazımdı. Bakınız, çok değerli bir kardeşim, benim çok sevdiğim bir arkadaşım şu
anda orada oturuyor... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Deniz taşımacılığı... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben de onu soruyorum işte; niye, sadet üzerinde
konuşayım diyorum. Niye ben, İçtüzüğüme uygun hareket edeyim de, bir başkası
kendini layüsel hissetsin; onu soruyorum; niye gelmiyor diyorum. Kendi kanun
tasarısı görüşülürken burada olması lazım. Değerli arkadaşlarım, demokratik kurum ve kuralları Türkiye'de
yerleştiremediğimiz sürece bu tip olaylara çokça şahit olacağız. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Deniz taşımacılığıyla ilgili tasarı bu Sayın
Güven. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan anlayamadı. Sayın Tümen benim
demek istediklerimi ya anlamak istemiyor ya da anlamıyor. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Estağfurullah; gayet iyi anlıyorum. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben diyorum ki, burada bir anlaşma varsa... BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım. TURHAN GÜVEN (Devamla) - ...bir uluslararası anlaşmadan bahsediliyorsa
ve bu Yunanistan'la ise, öyle dostane fotoğraflar çektirmek yerine, Sayın
Bakan, gelsin, burada, bu anlaşmayı anlatsın diyorum ben. Olay bu... (DSP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, lütfen... Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale
etmeyin. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Karıştırmayın şeyleri... Darı ambarı değil
burası; burası, Büyük Millet Meclisi. M.HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Sen karıştırıyorsun. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Karıştırmayın bazı şeyleri; karıştırırsanız, o
karışıklığın içinde kendiniz kaybolur gidersiniz. Onun için karıştırmayın. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Söyleyeceğiniz bir şey varsa, söyleyin. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Şimdi, bakınız, Türkiye ile Yunanistan
arasında, 1950'li yıllarda dostane münasebetler vardı ve hatta, Ulus'ta bir
sinema vardı -sonra yıktılar, halen de yerine doğru dürüst bir şey yapılmadı,
kulübelerle idare ediyorlar- Muammer Karaca bir güldürü ustasıdır -rahmetle
anıyorum burada- o zaman, orada "Ednan Bey Duymasın" diye, taşlama
şeklinde olan bir hiciv güldürüyü sahneye koyduğunda, Türkiye'yi de Yunanistan
Kralı ile Kraliçesi ziyaret etmişti -gençler pek hatırlamaz bunu, ama- ve o
zamanlar, Rahmetli Muammer Karaca, koluna hanım takarak "işte,
Frederika" derdi. Bu kadar da ileri gitmişti dostlukları; ama, sonra,
1955'ten sonra, Türkiye'nin başına bir Kıbrıs meselesini açan insanlar
bunlardır; ama, Türkiye'de, Kıbrıs meselesini çözen Londra, Paris, Zürih
Anlaşmalarını imzalayan insanları, sonra ne yaptık; hepiniz onu iyi hatırlayın. Türkiye'nin birliğini, beraberliği, üniterliğini, milliyetçiliğini
savunan insanlara daha sonra yapılan işlemleri, burada, zaman zaman düşünün,
zaman zaman düşünün değerli arkadaşlarım; o Dışişleri Bakanını düşünün, o
Başbakanı düşünün. Onlar, büyük insanlarmış ki, bakın, Kıbrıs için, halen, o
zaman imzalanan anlaşmaların ışığı altında, Türkiye'nin Kıbrıs meselesini
götürmeye çalışıyoruz. Şimdi, acaba, biz, Avrupa Birliğine girerken veya şu anlaşmaları
imzalarken, Kıbrıs meselesinde ne yaptık; şu ticarî anlaşmayı yaparken, acaba
ne yaptık; bunu bilmek hakkımız. Bunu da, birinin, gelip buraya anlatması da
onun görevi. "Hayır, hiçbir şey yapılmamıştır" demek kabil; olabilir,
mümkün; ama, ne yapıldığını, Yüce Meclis bilmezse, değerli arkadaşlarım, kim
bilecek?! Ben, onu sormaya çalışıyorum, onu ifade etmeye çalışıyorum. Öyle, laf
atarak falan, bu işi geçiştiremezsiniz; bu iş, büyük iştir; bu iş, geleceğin
Türkiyesinin büyük işidir. Eğer, büyük dünya üzerinde büyük devlet olmak
istiyorsanız, büyük Türkiye olmak istiyorsanız, bunları, en detayına kadar
öğrenmek de sizin hakkınızdır. Yani, böyle, 1'er maddelik anlaşmalarla, bu işi,
tamam, hallettik, çözdük diyorsanız, yanılgıya düşersiniz. İlerideki günlerdeki
sıkıntıyı yalnız siz çekmeyeceksiniz, bütün milletçe biz çekeceğiz. O sıkıntıyı
önlemenin de tek yolu, işte, buralarda, Millet Meclisinin, her milletvekilinin
bu konuda bilgi sahibi olmasıyla mümkündür. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven. DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Sayın Başkan, izniniz
olur mu efendim? BAŞKAN - Buyurun efendim. DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum. Sayın Grup Başkanvekilinin temas ettiği hususlar... 4 tane anlaşma var
Yunanistan'la. Daha sonra, her biri hakkında söz almak durumunda kalmamak
maksadıyla, bu safhada, yüksek müsaadenizle, bazı noktalara işaret etmek
isterim. BAŞKAN - Sayın Başkan, bir dakikanızı rica edebilir miyim. Eğer, tasarının tümü üzerinde görüşlerinizi ifade edecekseniz, buyurun
efendim, kürsüden hitap edebilirsiniz. DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Buradan da olabilir;
takdir sizin. Peki efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın İnan. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum ve huzurlarınızı işgal ettiğim için de affınızı dilerim. Yalnız, çok
önemli bazı noktaları işaret ettiler Doğru Yol Partisinin Sayın Grup
Başkanvekili ve önümüzde, Yunanistan'la yapılmış 4 anlaşma da bulunduğuna göre,
müteakip anlaşmalar hakkında benzeri görüşlerin, belki, serdedilmesinde
yardımcı olur düşüncesiyle söz aldım. Temelde, Yunanistan'la problemlerimiz çoktur ve hepsi de büyük, önemli
problemlerdir. Son senelerde, uzun süre gerginlik dönemi yaşadık ve hatta,
silahlı ihtilaf sınırlarına yaklaştığımız çok zaman oldu. Şimdi, bu, buradan
dönüşün ilk adımlarıdır; gerginlik yerine diyaloğun ikame edilmesi, ki, bu,
cumhuriyet hükümetlerinin değişmez prensibidir; diyalogla, müzakereyle
ihtilafların halledilmesi, görüşülmesi. Bu prensipten hareket edilerek, devletlerarası ilişkilerde, bilhassa
gerginlik dönemlerinden sonra yaratılmak istenen atmosferin bir teknik ismi
var; confidence building dedikleri, yani, güven yaratıcı, güven uyandırıcı
tedbirler, adımlar... Bu anlaşmaları, bu çerçevede mütalaa etmek lazımdır;
Yunanistan'la Türkiye arasında, uzun süreli bir gerginlikten sonra, küçük de
olsa, bazı köprülerin atılması şeklinde telakki etmek lazımdır. Yoksa, Kıbrıs
millî davası, hem de çok tehlikeli bir şekilde önümüzde bulunmakta ve maalesef,
bu dava, Birleşmiş Milletler çerçevesinden çıkarılıp koparılarak Avrupa
Birliğine mal edilmiş ve Türkiye'yle Avrupa Birliği ilişkilerinde önşart haline
getirilmiştir. Bu, Helsinki'de bir ölçüde yansıtıldı; katılım belgelerinde, çok
daha sarih şekilde, maalesef, önümüze çıkarıldı. Ege konusundaki bütün meseleler askıda durmaktadır. Türkiye'nin bütün
barışçı yaklaşımına mukabil, karşı taraf, Ege'nin havadan ve denizden kıta
sahanlığı itibariyle ve karasuları itibariyle yüzde 70'ini kontrol etmek gibi,
dünyada kabulü mümkün olmayan iddialarını sürdürmektedir. İki şeyi karıştırmamak lazım: İlişkilerin geliştirilmesi, yumuşatılması,
diyalog ile millî hedefleri karıştırmamak lazım. Millî hedefler, olduğu gibi
durmaktadır. Onların, bize yönelik iddiaları ve çoğu da genişleme prensibine
dayanan iddiaları yerinde durmaktadır; bizim ise, buna mukabil, millî
menfaatları barışçı bir şekilde korumak vazifemiz ve titizliğimiz önümüzde
bulunmaktadır. Bu yönlerden değerlendirmek lazım. Bundan sonraki anlaşma, terörizmle ilgilidir. Edindiğimiz bilgiye göre,
Yunan Parlamentosu, 4 anlaşmadan 3'ünü onaylamış bulunuyor. Binaenaleyh, bizim
de onaylamamız, asgarîden, karşılıklı angajmanlara, taahhütlere riayet
prensibinin gereği olacak. Fakat, çok gariptir, bundan sonra görüşülecek
terörizmle ilgili ikinci anlaşma, Yunan Parlamentosunca onaylanmış değildir.
Burada, tabiatıyla, Sayın Grup Başkanvekilinin de altını çizdiği bir hadise
ortaya çıkıyor. O da, Yunanistan, bunu yapmakla, aslında, yakın geçmişte,
Türkiye'ye karşı terörü desteklediğinin ikrarını verdikten başka, gelecek
yönünden de kendi kötü niyetinin işaretini ortaya koymaktadır. Biz, bunu,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ele alıp da onaylamakla, bu konuda ne kadar
iyiniyetli olduğumuzu, titizliğimizi ve milletlerarası terörizmin, karşılıklı
millî menfaatlara tecavüz vasıtası olarak hiçbir zaman kullanılmasına müsaade
etmedikten başka, düşünmediğimizin de ispatını ortaya koyacağız. Bu hususları yüksek huzurunuza arz etmek ihtiyacını duydum. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Aslında, tabiî,
Sayın Bakan da bunları söyleseydi daha memnun olurdum. BAŞKAN - Sayın İnan, teşekkür ediyorum efendim ben de. Fazilet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç;
buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti
Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının tümü üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış buluyorum; bu vesileyle, siz değerli arkadaşlarımı saygıyla
selamlıyorum. Aslında, yapılan bu anlaşma, rutin bir anlaşma, çeşitli ülkeler arasında
yapılan bir anlaşma. Ancak, bu anlaşma, Türkiye ile Yunanistan arasında olunca
bir ehemmiyet, bir önem kazanıyor. Dolayısıyla, Türk-Yunan ilişkilerinin
konuşulmasının kaçınılmaz olduğu böyle bir oturumda, Dışişleri Bakanının, bu
kanundan birinci derece sorumlu Sayın Bakanın burada olması, tabiî ki,
beklenen, istenen bir hadiseydi. Ben, birkaç yıl Dışişleri Komisyonunda
çalıştım, bu husustaki, Sayın Komisyon Başkanının hassasiyetini çok iyi
biliyorum. Bu anlaşmalar Komisyonda görüşüleceği zaman, bu anlaşmalardan
birinci derecede sorumlu kişi, Komisyona gelip, bilgi vermiyorsa, Sayın
İnan'ın, bu görüşmelerde ortaya koyduğu tepkiyi, haklı olarak, çok da iyi
hatırlıyorum. Keşke, bugün, Sayın Komisyon Başkanımız, Sayın Dışişleri
Bakanını, Türk-Yunan ilişkileriyle ilgili anlaşmalar görüşülürken buraya
getirmiş olsa idi diye de temennide bulunmak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti arasında imzalanan Deniz
Taşımacılığı Anlaşması, ticarî maksadının yanında, iki ülke arasındaki ilişkilerin
gelişmesine de katkıda bulunacak; Türkiye ile Yunanistan arasındaki ticarî ve
ekonomik ilişkilerin bir bütün olarak ele alınmasını temin edecek, denizcilik
alanında her türlü işbirliğinin temininde öncülük yapacak, ticarî gemilerin
seyir ve güvenliğinin daha çok korunmasına katkıda bulunacak, denizin ve deniz
çevresinin korunması ve kirliliğin önlenmesi gibi, gemi, liman, gemi sanayii,
kurtarma, yardım gibi, deniz taşımacılığında karşılaşılacak her hususta,
Türkiye ile Yunanistan arasında bir işbirliğini öngörmektedir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yolcu ve yük taşımacılığı, mal ve
hizmetlerin üretim, dağıtım, tüketim faaliyetlerinin her aşamasına iştirak eden
vazgeçilmez bir hizmet sektörüdür. Mal ve hizmetlerin üretiminde maliyetleri
yakından etkileyen temel unsurlar arasında yer alan taşımacılığın, bu özelliği
dolayısıyla, gelişmesi yolunda sürekli çaba harcanmaktadır. Çağımızda,
ticaretin, ülkelerin sınırlarını aşarak, dünyanın bir pazar haline dönüşmesi,
ulaştırma hizmetlerinin önemini daha da artırmış bulunmaktadır. Bu nedenle,
insanların, seyahatlerini rahat, güvenilir bir şekilde yapmaları; mallarını,
daha ekonomik ve daha güvenilir bir şekilde nakletmeleri, bir yerden başka bir
yere en kısa sürede gidebilmeleri, ekonominin önde gelen hedefleri arasında yer
almaktadır. Dünya ticaretinin ülkelerarası fazla yaygınlaşması sonucu oluşan
rekabet ortamı, taşımacılık alanında zaman mefhumu yanında, ekonomik durumu da
önplana çıkardığından çeşitli taşıma sistemlerinin gelişmesine yol açmıştır. Bu sistemler içerisinde yer alan denizyolu, demiryolu, karayolu,
havayolu, akarsu, kanal ve boruhattı taşımacılığının tercihinde, ülkelerin
coğrafî yapısı ve doğal kaynakları önem arz etmektedir. Ulaşım sistemleri teker
teker ele alındıklarında, zaman, emniyet, konfor ve ucuzluk gibi, birbirlerine
üstünlükleri olmakla birlikte, hiçbirisinin tek başına bütün bu vasıfları
taşımadığını görürüz. Ancak, yük taşımacılığında ekonomi ve enerji tasarrufu
açısından deniz taşımacılığının önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır; çünkü,
deniz taşımacılığı, en eski taşımacılık sistemidir, deniz taşımacılığı, en
güvenilir taşımacılık şeklidir ve deniz taşımacılığı, en ekonomik taşımacılık
şeklidir. Zaten, dünya nakliyeciliğinde, büyük miktarlardaki yükleri, ekonomik
ve büyük boyutlarda nakletmek, ancak deniz taşımacılığıyla mümkün olmaktadır.
Bu özelliğinden dolayı dünya taşımacılığında denizyolunun payı her yıl
artmaktadır. Dünya deniz ticaret filosunun tonajı 752 milyon DWT'a yükselmiştir.
Dünya deniz taşımacılığından en büyük payı Panama almakta, yılda 154 938 000
ton yük Panama bandıralı gemilerle taşınmaktadır; yani Panama, toplam dünya
taşımacılığında malların yüzde 20'sini taşımaktadır. Panama'yı yüzde 11'le
Liberya takip etmektedir. Deniz Taşımacılığı Anlaşmasını yaptığımız Yunanistan,
dünya deniz taşımacılığında 5 inci sırada gelmekte, toplam taşımacılık
içerisindeki payı da yüzde 6'dır. Türkiye ise dünya sıralamasında 18 incidir.
Deniz taşımacılığından aldığı pay da yüzde 1 civarındadır. Yılda 9 900 000 ton
taşıma yapmaktadır. Yukarıda verdiğim rakamlardan da görüleceği gibi, deniz taşımacılığında
Türkiye iyi bir yerde değildir. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede
yaşıyoruz; deniz ulaşımının ve ticaretinin, ekonomik ve ticarî hayatımızda daha
büyük bir yer işgal etmesi gerekirken, günlük hayatımıza daha çok girmesi
gerekirken, böyle olmadığını görüyoruz. Deniz ulaşım ve taşımacılığının daha
çok ilgiye muhtaç olduğu ortadadır. Bu nedenle, denizcilik bakanlığının
kurulmasının gerekliliği de ortaya çıkıyor. Etrafı denizlerle çevrili Türkiye'de, denizcilik bakanlığının olmaması,
deniz ticareti, ulaşımı ve taşımacılığı için büyük bir eksikliktir. Bu yöndeki
girişimlerin hemen sonuçlandırılması, denizcilik bakanlığının kurulması,
hükümetin öncelikleri arasında yer almalıdır; çünkü, denizcilikte,
Müsteşarlıkla ancak buraya kadar geliriz, daha öteye gidemeyiz. Türkiye'de, dünyadaki uygulamanın aksine, ulaştırma ve taşımacılık
alanına aktarılan kaynaklar karayolu ulaşımına tahsis edilmiştir. Halbuki, hem
denizyolu hem de demiryolu ulaşımı, karayolundan hem daha ucuz hem de daha
emniyetlidir. Gelişmiş ülkelere bakıyoruz, yolcu ve yük taşımacılığının büyük
bir kısmı denizyolu ve demiryoluyla yapılmaktadır. Hızlı tren, havayoluyla
rekabet eder hale gelmiştir. Halbuki, Türkiye'de yolcu taşımacılığının yüzde
94,9'u karayolu, deniz, hava, demiryoluyla taşımacılık ancak yüzde 5'tir. Taşımacılıkta toplam 160 milyon ton içerisinde, 150 milyon tonu kara
taşımacılığıyla taşınmakta; ancak geriye kalan 10 milyon ton, diğer yollarla yapılmaktadır;
yani, yük taşımacılığının yüzde 94,5'i karayoluyla yapılmaktadır. Sonuçta, bu
durum, Türkiye için çok büyük bir kaynak ve can israfına sebep olmaktadır.
Avrupa Birliği ülkelerinin toplamından daha fazla TIR filosunu bulunduran
Türkiye, böyle giderse, araba, kamyon çöplüğüne dönüşecektir. Türkiye, bundan
böyle, tercihinde, en ekonomik ve en güvenli taşıma hizmetlerini veren,
dışarıya kaynak transfer etmeyen deniz ve demiryolu ulaşımına öncelik
vermelidir ve önem vermelidir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında, bu anlaşma, uluslararası
deniz taşımacılığında ülkeler arasında yapılan rutin bir anlaşmadır; ancak,
böyle bir anlaşma, Türkiye ile komşu Yunanistan arasında olunca önemi daha da
artıyor. Gerçi, batı komşumuz Yunanistan'la birçok uluslararası kuruluşlarda
beraber bulunuyoruz, birçok ittifakta da beraber bulunuyoruz; NATO'da
beraberiz, aynı ittifak içinde bulunuyoruz, KEİPA'da, Karadeniz Ekonomik
İşbirliğinde beraberiz, beraber çalışıyoruz, Avrupa Konseyinde yine
Yunanistan'la beraberiz, Yunanistan'ın içinde bulunduğu Avrupa Birliğine girmek
için yol haritasını çiziyoruz, ulusal paketler, programlar hazırlıyoruz. Yani,
Türkiye, acaba, Yunanistan'la barış içinde yaşayabilir miyim diye,
Yunanistan'la iyi olmayan ilişkilerini düzeltmek için her fırsatı
değerlendirmeye, her imkânı kullanmaya gayret ediyor. 1974 Kıbrıs Çıkarmasından sonra, Yunanistan NATO'dan ayrılmıştı. Tekrar
NATO'ya girmek için müracaat ettiğinde, Türkiye "veto" hakkını
kullanmamış, yine, bu anlayış ve iyiniyetle, Yunanistan'ın NATO'ya girişini
engellememişti. Yani, Türkiye, her vesileyle, Yunanistan'la mevcut olan
sorunlarını çözmek istiyor; ancak, bugüne kadar bu iyiniyet adımlarına rağmen,
Batı'nın şımarık çocuğu Yunanistan'dan müspet bir karşılık alabilmiş değildir. Bu anlaşmanın gerekçesinde bile, taraflar arasında ilişkilerin
gelişmesine katkıda bulunması denilerek, mevcut sorunların çözümüne, âdeta, bu
anlaşmanın bir katkısı olabilir mi umudu taşınmıştır; ama, şüphesiz, ikili
anlaşmaların, aynı ittifak içerisinde bulunmanın, aynı uluslararası
kuruluşlarda bulunmanın barışa yaptıkları katkıyı hepimiz anlıyoruz; en
azından, sorunların daha da derinleşmesine fırsat vermediğini biliyoruz. Ağustos depreminden sonra, Türkiye ile Yunanistan arasında meydana gelen
duygusal yakınlıkları hep beraber yaşadık. Türk ve Yunan Dışişleri Bakanlarının
dostluk gösterilerini, karşılıklı iyiniyet gösterilerini de hepimiz
hatırlıyoruz; ama, bütün bunlara rağmen, Türkiye ile Yunanistan arasında
sorunlar, olduğu gibi, kaldığı yerde duruyor. Kıbrıs meselesinde hiçbir gelişme kaydedilememiş; biraz önce, Sayın
Başkanın da ifade ettiği gibi, tamamen Avrupa Birliğinin insafına terk edilmiş.
Barış yolunda tek bir adım atılamamış; hatta, Kıbrıs meselesinde bir geriye
dönüş söz konusudur. Kıbrıs'taki askerî varlığımız, hâlâ, komşumuz Yunanistan ve onu
destekleyenler tarafından bir işgal gücü gibi görülmekte. Kıbrıs meselesinin
çözümüne ilişkin, Yunanistan, bugüne kadar hiçbir müspet adım atmamıştır;
mesele, orta yerde, olduğu gibi de durmaktadır. Kıbrıs meselesinin çözümüne
ilişkin, Yunanistan'ın katkısını beklemek, sanıyorum, Türkiye'nin hakkı. Kıta sahanlığıyla ilgili Ege'deki ihtilafta da hiçbir müspet mesafe
katedilememiş; mesele, Lahey Adalet Divanının insafına terk edilmiştir. Yunanistan, adalarda, anlaşmalara aykırı olarak -silahsız olmaları
gereken adalara silah yerleştirerek- silahlanıp, Türkiye'nin güvenliğini tehdit
etmeye devam etmektedir. Yani, Yunanistan ile aramızda var olan hiçbir soruna şimdiye kadar bir
çözüm bulunamamış; Yunanistan da, sürekli, Türk tehdidinden bahsederek, bu
anlaşmazlıktan istifade etmeye çalışmış ve istifade de etmiştir. Türkiye, bu
sorunları aşmada gösterdiği gayreti, fedakârlığı, ne yazık ki, komşusu
Yunanistan'dan görememiş, sorunlar da orta yerde kalmıştır. Bırakın, Yunanistan'ın sorunların çözümüne katkıda bulunmasını, her
uluslararası platformda Türkiye'yi sıkıştırmak; Türkiye'yi, kendilerinin
istediği barış ve uzlaşmaya zorlamak, mecbur etmek gibi, ahlakî olmayan politik
oyunlar ve entrikalara sığınmayı çözüm olarak görmektedir. Bu entrikaları,
üyesi oldukları uluslararası kurumlardan sağladıkları avantajları da iyi
kullanarak yapmaktadırlar. NATO'da, Türkiye'ye ilişkin bir karar mı alınacak,
Yunanistan vetosuyla, Türkiye karşılaşıyor; Türkiye'ye bir yardım mı yapılacak,
yine, karşımıza Yunanistan çıkıyor; Türkiye, Avrupa Birliğine mi girecek, yine,
Türkiye, burada, Yunanistan'ın tutumundan dolayı birçok sıkıntıyla karşı
karşıya kalıyor. Doğrusu, Yunanistan, Türk tehdidini ve düşmanlığını ranta çevirmesini,
bunlardan menfaat temin etmesini çok iyi başarıyor, çok iyi beceriyor. Bizim,
bunları aşmamızın tek bir yolu var; o da; güçlü bir ülke olmaktır. Bugün, gazetelerde bir haber var: "Kemal Derviş, Batı ülkelerini,
yapacakları yardımı, politik şartlara bağlamamak konusunda uyardı" diye.
Bir Alman gazetesi, Sayın Devlet Bakanıyla bir görüşme yapmış ve gazete:
"Batı'dan para gelmeden, Türkiye ekonomisi kendi ayakları üzerinde
duramayacak; Türkiye, finans desteğine politik tavizlerle yanıt vermeye hazır
mı" diyor. Yani, Batı size yardım yapacak; ama, siz de, politik tavizler
verecek misiniz? Sayın Bakanın cevabı "Türkiye, çok acil ekonomik destek
bekliyor; ama, eğer Batı, yardımı, politik şartlara bağlamaya kalkarsa, bu, çok
büyük bir hata olur; bu konuda uyarmak istiyorum" Bu işleri, uyarmakla düzeltemeyiz. Senede üç beş defa birilerinin
kapısına borç almaya giderseniz, tabiî ki, böyle şeylerle karşılaşırsınız ve
bunlar, yeni olan şeyler de değil zaten. Bir söz var, burada ifade etmek
istemiyorum, borç alınca insan, doğrusu, hiç de iyi olmayan bir gelecekle karşı
karşıya kalıyor. Borç alıyoruz; ama, bu, sıkça konuşulan bir şey. Adam, size,
borç almaya gittiğinizde "Kıbrıs'ta bu tavizi verecek misiniz" diyor;
borç almaya gittiğinizde "şu ihaleyi şu firmaya verecek misiniz"
diyor; borç almaya gittiğinizde "İsrail'le şu şu şu ilişkilerinizi
geliştirecek misiniz; şurada şu tavizi, burada bu tavizi verecek misiniz"
diyor. Yani, hem ekonomik alanda hem politik alanda, ne yazık ki, Türkiye,
bugün, karşı karşıya kaldığı böyle bir darboğazın içindedir. Bundan kurtulmanın yolu var; Türkiye'nin güçlü olması dedik. Nasıl güçlü
olacak Türkiye; güçlü olmanın tek bir şartı var, o da, devletiyle, milletiyle,
bu ülkede yaşayan herkesin birbirine güvenmesi, birbiriyle dayanışması ve barışmasıyla
mümkün olur. Başta devlet olmak üzere, bu ülkede yaşayan herkesin, her kurumun,
ideolojik saplantılardan ve dayatmalardan vazgeçerek, Türkiye'nin, ülkesinin
güçlenmesini, kalkınmasını, gelişmesini, Türkiye'de yaşayan 65 milyon insanın
refahını, zenginliğini, mutluluğunu temin etme çabasında, gayretinde ortak bir
sorumluluğu paylaşmasıyla mümkündür. Türkiye, bu güçlükleri ancak bu şekilde
aşar. Aksi takdirde, içeride ve dışarıda sorunlardan kurtulamayız, insanımızı
mutlu edemeyiz. Bu duygularla, ben, bu anlaşmanın hayırlı olmasını diliyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tunç. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İçtüzüğümüzde yapılan son değişiklik gereğince, tasarının maddeleri
üzerinde görüşme açılmayacak ve önerge verilmeyecektir. 1 inci maddeyi okutuyorum : TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE YUNANİSTAN
CUMHURİYETİ ARASINDA DENİZ TAŞIMACILIĞI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1.- 4 Şubat 2000 tarihinde Atina'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Deniz Taşımacılığı
Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan
Cumhuriyeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 192 sayın
milletvekili katılmış; kabul 188, çekimser 3 ve mükerrer 1 oy kullanılmıştır;
böylece, tasarı, kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye
Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kamu Düzeni Bakanlığı
Suç ile, Özellikle Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve
Yasadışı Göç ile Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 6. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan
Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kamu Düzeni Bakanlığı Suç ile,
Özellikle Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Yasadışı
Göç ile Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/708) (S. Sayısı
533) (1) (1) 533 S. Sayılı Basmayazı, tutanağa eklidir. BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu, 533 sıra sayısıyla dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, DYP Grubu adına, Sayın Necati Çetinkaya;
buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA M.NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı, silah
kaçakçılığı ve psikotrop kaçakçılığı,
illegal yönlerden insan kaçırma olayları, göç faaliyetleri, özellikle
başta saydığım, suç teşkil eden üç unsur, insanlık suçu olarak dünyanın her
tarafında kabul edilen hususlardır. Hiçbir yerde, insan kanının akıtılmasının,
hoşgörüyle, müsamahayla karşılanmasına yönelik bir tavır olamaz. İnsanı
öldürmeye yönelik olan, insan hayatını ortadan kaldırmaya yönelik olan her
hareket, insanlık suçu olarak kabul edilen harekettir. Dolayısıyla, hangi
ülkenin bünyesinde cereyan ederse etsin, hangi ülkede, insana yönelik terörizm,
uyuşturucu ve bunların neticesinde, bunların gerçekleşmesi için, bunların o
ülkede eylemlerinin arzuladıkları, terör odaklarının arzuladığı şekilde
gerçekleşmesi için, uyuşturucu ve silah kaçakçılığının, son zamanlarda insan
kaçakçılığının da bu konuda birbiriyle girift bir şekilde bağlantısı vardır. Niye?
Bir zamanlar, silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı başka örgütlerin
elindeydi. Yani, terörizm ayrı bir faaliyet konusu ve doğrudan doğruya
insanları hedef alan ve o ülkede huzuru, güvenliği, emniyeti, asayişi yok etmek
ve oradaki insanları sindirmek için yapılan insanlık suçu bir hareketti,
uyuşturucu, uyuşturucu kaçakçıları tarafından yapılan bir faaliyetti; fakat,
zaman geldi bu hareket de yani, globalleşen bir dünyada, küreselleşen bir
dünyada bu faaliyetler âdeta iç içe oldu. Uyuşturucu, tamamen, diğer uyuşturucu kaçakçılığını yönetenlerin
ellerinden, terörizmle uğraşan, terörist faaliyetlerin içinde olan terörist
grupların ellerine geçmeye başladı. Niye?.. Çünkü, faaliyetlerin daha
gelişmesi, hedefine daha fazla ulaşabilmesi için insanlığa yönelik olan,
insanlık suçu teşkil eden bu hareketlerin daha rahatlıkla ifa ve ika
edilebilmesi için parasal bir güce kavuşulması gerekiyordu. İşte bu sebepledir
ki, bu gücü ellerinde bulundurmanın en önemli yolu, yine, diğer bir yolla
insanlığı hedef alan, özellikle genç nesli hedef alan, beyaz zehir dediğimiz
uyuşturucuyu, bu, terörist faaliyetlerin içinde bulunan örgütler, kendi
kontrolleri altına alma teşebbüsü içine girdiler ve muvaffak da oldular. Bu,
Türkiye'de böyledir, dünyanın her tarafında böyledir. Silah kaçakçılığı da böyle oldu. Yıllarca mücadele ettiğimiz bu
konularda, son zamanlarda gördüğümüz olayları incelediğiniz zaman göreceksiniz
ki, hepimiz görmüşüzdür ki, silah kaçakçılığı da örgütsel faaliyetlerle iç içe
olmuştur. Yani, parasal gücü elinde bulundurmak için, uyuşturucu kaçakçılığı,
silah kaçakçılığı ve psikotrop dediğimiz uyuşukluk meydana gelen, psişik hal
meydana getiren ve ihsan zihninde teşevvüş meydana getiren ilaçlar ve haplar,
tamamen bu örgütler tarafından bir belli dünyanın bir trafiği tespit edildi ve
oradan oraya bunlar tarafından taşınmaya başlandı ve dolayısıyla mücadele de
zorlaştı; çünkü, ulaşmış oldukları bu güç karşısında, maddî güç karşısında,
kendi haksız ve iğrenç davalarını, insanlık suçu teşkil eden davalarını,
dünyada, sanki haklıymış gibi, parasal güçlerini kullanarak, maalesef, bu
konuda ilerleme ve aşama kaydettiler. Niye anlatıyorum bunu; işte, bu anlaşmanın zirinde, eğer, biz, bu
konuları irdelemezsek, meselenin ciddîyetine ve ilerideki günlerde, dünyanın
barışa ve sevgiye muhtaç olduğu 21 inci Asırda, insanların huzur ve güven
içinde, bütün dünya küresinde rahatlıkla yaşaması gerekirken, bunu engellemiş
oluruz. Bunu çok iyi bilmemiz lazım ve bütün dünyanın bu konuyu çok iyi bilmesi
lazım ve hassasiyetle bu konu üzerine eğilmesi lazım. Geçtiğimiz temmuz ayında ve ondan önce 2000 yılı Nisan ayında, bu
konuyla ilgili, KEİPA'da -bizzat tarafımdan- raportör olarak üç ayrı rapor
sundum ve üç ülkenin parlamentosunda konuştum. Dedim ki arkadaşlar, bakınız,
Karadenizi, biz, bir barış cenneti haline getirmek istiyoruz; -çünkü, burada
üye olan, şu anda tarafımız olan Yunanistan da vardı; Yunanistan da KEİPA'da
üye ülke; herkese onu söyledim- eğer, terör, bir ülkede suç ise ve bir ülkeyi
rahatsız ediyorsa (A) ülkesi, (B) ülkesi, (C) ülkesi, benim için önemli değil;
ama, terörün bizatihi hedefi insanlıktır. Canavara kan yönünde taviz verirsen,
onun, kana susamış canavarın iştahını kabartırsın. Bu, doğal bir olaydır. Onun
için, iştahını kabartmaktan başka, ona taviz veren ülkeler bir şey yapamaz.
Yarın, o silah, ona destek olan ülkelere dönecektir. Bunların, hiçbir zaman, şu
veyahut da bu şekilde hedef saptırması yoktur. Hedefi insandır ve dolayısıyla
bu insan, bu canavar, insan kanına susamıştır, insanın huzuruna susamıştır,
insanın güvenliğine susamıştır, sevgi yok olmuştur yüreğinde ve beyninde, onun
yerine nefret ve kin ikâme olmuştur. O sebeple, hastalıklıdır, psikopat
ruhlarda genelde bu şekilde hareketler vardır. Ben orada, onbir ülke parlamenterlerine şunu da söyledim, dedim ki:
Değerli arkadaşlar, bakınız, bizim hedefimiz, biz Türk delegasyonu olarak,
Karadenizi bir dostluk, sevgi ve barış
gölü haline getirmek istiyoruz. Karadeniz havzası, geliniz, bu
uygulamalarımızla dünyada diğer ittifak içinde olan ülkelere de örnek teşkil
etsin; ama nasıl bunu sağlayacağız? İşte, karşılıklı anlayışla. Türkiye'de olan
bir terör veyahut da başka bir ülkede olan bir terör hareketi, eğer, diğer bir
ülkede, bu, aynı şekilde, aynı ciddîyetle mücadele edilmiyorsa, bu mücadelenin
zafiyeti, o ülkeye de yarın zarar verecektir, o bölgeye zarar verecektir,
insanlığa zarar verecektir ve bütün dünyaya zarar verecektir. Bakınız, Kamboçya'da yetiştirilen bir afyonsakızı taa dünyanın öbür ucu
olan Amerika'da ilkokula giden dokuz yaşındaki çocuğu zehirlemektedir. Afyon, Kamboçya'da yetişmekte. O "altın üçgen" denilen yerde
kalmıyor ki; orada lokalize etmiyorsunuz ki; o gidiyor ve dolayısıyla, ta
dünyanın öbür ucunda bütün dünyadaki o pırıl pırıl, istikbal vaat eden... Ne
olursa olsun, hangi milletten olursa olsun, o, mademki insandır, benim için
kutsaldır. Kutsal olan bu insanın varlığını korumak, her insanın, insan olan
her ferdin ana görevidir, kutsal görevidir. Benim inanışımda diyor ki, bir
insanın kanını haksız yere döktüğünüz zaman, bütün melekler bile sizden nefret
eder. Bu kadar iğrençtir, insan hayatına kastetmek ve onu tehdit etmek; ama,
bakınız, bunu yaparken de diğer ülkelerin de aynı anlayış içinde olması gerekir.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, afyonsakızından bahsettim.
Afyonsakızının eroin veyahut da bazmorfin olabilmesi için bir maddeye ihtiyaç
vardır, nedir o madde; asianhidrittir. Asitanhidrit, afyonsakızının yetiştiği
ülkelerde yoktur. Anlaşmanın maddelerinde bu vardır, sayılmıştır; bu tür
maddeleri imal eden ülkeler, gelişmiş ülkeler bu konuda ne yapmalıdır; bu
konuda, bu maddelerin diğer ülkelere satımı dikkatle takip edilmelidir veyahut
da belli bir sınırlama getirilmelidir ssonuna kadar, son gramına kadar... Güney sınırında, Hatay ve Mardin sınırında yıllarca, yedi sene görev yaptım değerli arkadaşlar;
yakaladığımız her asitanhidrit üzerinde, maalesef Batı ülkelerinin -adreslerini
bile bildirdik- damgaları vardır. Samimiyetle, insanlığın hayatını korumak için
mücadele eden ve devamlı olarak başka ülkeleri itham eden, töhmet altında
bırakan gelişmiş ülkelerin, eğer, bu konuda samimiyetine inanmamız gerekiyorsa,
o zaman, kendilerinin asitanhidriti nereye götürdüklerini... Fabrikalarının
isimlerini bile verdik; Almanya'da hangi fabrikada imal ediliyor, Avusturya'da
hangi fabrikada imal ediliyor ve bunlar nereye satılıyor... Bir anda, bir hudutta, tonlarca asitanhidrit yakalarsanız, o zaman, bu
ülkelerin, bu konudaki, uyuşturucuyla mücadeledeki samimiyetine inanamazsınız.
Beni inandıramazsınız; çünkü, bu konunun uzmanıyız. Değerli arkadaşlar, onun için, bu anlaşmada bu konulara yer verilmiştir;
ancak, önemli olan, uygulamadaki ciddîyettir, samimîyettir. Samimîyetin
olabilmesi için de, her şeyden önce insan unsuruna, varlıkların en şereflisi
olan insan unsuruna, insan hayatına gereken saygıyı, sevgiyi göstermek gerekir.
Nerede olursa olsun; hangi renkten, hangi dinden, hangi mezhepten, hangi ırktan
olursa olsun, bu, benim için önemli değildir; o, insandır, o, Allah'ın yarattığı
en yüce varlıktır. Öyle ise, bu varlığın hayatını korumak ve kollamak ve onu
daha da iyi geliştirmek bizim aslî görevimizdir. Bakınız, Türkiye, terörizmle yıllarca mücadele etti. Size samimi olarak
söyleyeyim; terörizmin diğer ülkelerdeki bağlantıları... Yani, bizim ülkemizi
tehdit etmeyen bazı terörizm şekilleri de vardı, ama, biz, o konuda
hassasiyetle mücadele ettik; ancak, komşularımızın hiçbirisi, bu konuda bizim
gösterdiğimiz samimîyeti göstermediler. Bir misal vereyim, Lavrion Kampı; değerli arkadaşlar, Lavrion Kampında,
yıllarca, Türkiye'ye karşı mücadele eden, haksız ve doğrudan doğruya, gayesi,
insanlığı yok etmek isteyen, bir ülkede yaşayan insanları huzursuz etmek isteyen
hareketin başları, hepsi, orada yıllarca üstün insan muamelesi gördü. Biz,
bunları defalarca belirttik; fakat, bir gün geldi ki, Atina sokakları kana
bulandı. Biz, onlara bunu söyledik, dedik ki bakınız, terörün hedefi yoktur;
terörün ne zaman, nerede patlak vereceği belli değildir. Onun için, bu konuda,
geliniz, elbirliğiyle yekvücut olalım, samimîyetle... Bütün dünyada bu konuyu
yok etmenin yolu, samimiyetle mücadeledir. Ha, güneyimizde oldu... Dileriz ki,
bir daha bunlar cereyan etmesin. Bekaa Vadisinde, yıllarca, bu konu, tamamen...
Her örgüt, şu örgüt, bu örgüt değil; Türkiye'den giden herkes, hemen hudutta,
Sof Köyünde kabul gördü ve orada, nüfus cüzdanı tertip edildi, mülteci nüfus
cüzdanı verildi ve dolayısıyla, orada, onlar, Türkiye aleyhinde faaliyet
gösterebilmek için, o kamplarda maaş bağlanarak, yıllarca beslenildi. Değerli arkadaşlarım, işte, bu hususta gereken ciddîyet, önem... Ben
nasıl diğer ülkelerin insanlarının haklarına, hukuklarına saygı gösteriyorsam,
diğer ülke insanlarının da benim hak ve hukukuma saygı göstermesi ve dolayısıyla,
millî birlik ve beraberlik içinde yaşayan, istiklalime ve toprak bütünlüğüme
saygı göstererek bu konuda mücadele etmesi lazım. Ben, onu söylerim, suçlu, her
yerde suçludur. Eğer, bugün, Batı ülkelerinde Kızıl Rodi'nin ve diğer korkunç...
Yıllarca, onlar da, bu konuda fevkalade rahatsız oldular. Bader Mainhof çetesi,
eğer, yok olup da, insanlığa zarar vermeyecek duruma getirilmişse ve sonuna
kadar inilmişse, bunun sebebi, Fransa'nın, İtalya'nın, Hollanda'nın ve
Danimarka'nın müşterek hareket edişidir. Bader Mainhof çetesine yönelik
harekette, ben, o zaman, Emniyet Genel Müdür Yardımcısıydım ve o zaman
oradaydım; yapılan hareketi başından sonuna kadar çok iyi biliyorum. Hollanda,
eğer, orada, bu konuda gereken müsamahayı, gereken ilgi ve alakayı göstermemiş
olsaydı, hâlâ, Avrupa onun elinde inim inim inlerdi. Değerli arkadaşlar, o sebeple, insanlık suçu teşkil eden, hudut
tanımayan ve dolayısıyla, kendisine melce bulduğu her yeri bir karargâh olarak
kabul eden; ama, sık sık seyyaliyet gösteren, karargâh değiştiren bu örgüt...
Hangi örgüt, nedir örgüt; insanlık suçu teşkil eden terörizm, organize suçlar,
uyuşturucu kaçakçılığı, bunun ticaretini yapan insan tacirleri ve dolayısıyla
silah kaçakçıları. Hiçbir ülkenin bu konuda müsamahakâr olması düşünülemez.
Düşünen her ülke, insan hayatına karşı saygısızlık yapmış olarak kabul edilir.
Bu anlaşmaların, işte, gayesi de budur; topyekûn, millî hudutları bir tarafı
bırakarak, bütün dünyada, gerçek manada insan hayatını korumaktır, kollamaktır.
Son zamanlarda, Uzakdoğu'da, Asya'da başlayarak Avrupa'ya yönelik olan,
Avrupa'nın gelişmiş ülkelerine, İtalya ve diğer ülkelerin sınırlarına kadar,
sahillerini takip ederek gelen ve maalesef, üzülerek söyleyeyim ki -biraz
özeleştirimizi de yapalım- bizim ülke vatandaşlarımızın da o şebekenin içinde
olduğu insan kaçakçılığı; ümit tacirleri dediğimiz, o zavallı insanları alarak,
çoluğunu çocuğunu, yaşlısını gencini size iş bulacağız, Almanya'ya, İtalya'ya
götüreceğiz diyerek, yaşam şartlarının son derece düşük seviyede olduğu ve her
an hayatî tehlikenin olduğu... Çünkü, birçok örneklerini de gördük ve batan o
tehlikeli deniz araçlarında, işte, yüzlerce insan, çoluk çocuk hayatını
kaybetti. Bu konu da, müşterek organize suçlar meyanında mütalaa edilmeye
başlanmıştır, başlanılmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, süreniz tamamlandı efendim. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Lütfen... M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bence, ülkemizin güvenlik güçlerinin
üzerinde en çok hassasiyetle duracağı konulardan birisi budur. Ülkemin bu
konuda menfî bir not almasına gönlüm razı olmaz. Kim olursak olalım, bu konuda
üzerimize düşen mücadeleyi yapmalıyız ve gereken hassasiyeti göstermeliyiz ki,
o zaman, bütün dünyaya "işte, biz, bu mücadeleyi yapıyoruz"
diyebilelim. Evet, müsamahamız yoktu; ama, bunun içinde olanlar organize suç
işliyordur ve ümit taciridir. Bunların da faaliyetlerine engel olmamız gerekir. Bu anlaşmaya, gayet tabiî ki, olumlu oy vereceğimizi bildirir, hepinize
saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Nezir Aydın; buyurun. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 533 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti
Arasında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kamu
Düzeni Bakanlığı Suç ile, Özellikle Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde
Kaçakçılığı ve Yasadışı Göç ile Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde Fazilet
Partisi Grubu adın söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Muhterem arkadaşlar, bu anlaşmalarla ilgili sözlerime başlamadan önce,
bir şeyin altını çizmek istiyorum. Önünüzde bulunan bugünkü Yüce Meclisin
gündemine bakarsanız, 260 civarında -zannediyorum bugün 261 oldu- kanun tasarı
ve teklifi olduğunu görürsünüz. Bunların 70'e yakını ülkeler arasındaki
anlaşmaları oluşturmaktadır. iki dönemdir Yüce Meclisteyim, ne bir partinin ne
de bir milletvekili arkadaşımızın ülkelerarası anlaşmalara karşı olduğunu
görmedim; çünkü, bunlar ülkelerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen
anlaşmalardır; karşı olunmuyor. Merak ediyorum; neden bunları görüşmüyoruz, bitirmiyoruz? Örnek olarak,
533 sıra sayılı tasarı üzerinde, Grubum bana görev verdiği zaman, hemen aklıma
geldi. Benim dosyalarım arasında, takriben iki yıl öncesinde, Grubum, bana,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Tadiline İlişkin Anlaşmanın
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili bir görev vermişti, bu
tasarıyla ilgili hazırlan, konuşacaksın denilmişti. Ben, dosyayı karıştırırken,
bir baktım, Türkiye ile Polonya Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Anlaşmasıyla ilgili hazırlıklarım var. Acaba, bu görüşüldü, geçti de benim
dikkatimden mi kaçtı dedim, bir baktım ki, hayır; Meclis gündeminde duruyor.
Onun evveliyatını, ne kadar zamandan beri orada olduğunu bilemiyorum. Bu
noktanın altını çizerek sözlerime başlıyorum. Değerli arkadaşlar, önümüzdeki tasarıda sayılan terörizm, örgütlü
suçlar, uyuşturucu madde kaçakçılığı ve yasadışı göçle mücadele gibi konuların
hepsi birbirinden önemli. Biraz önce görüştüğümüz anlaşma ve bundan sonra
görüşeceğimiz anlaşmaların hepsi de mutlaka çok önemli; ama, zannediyorum, işin
can alıcı noktası burada düğümleniyor. Burada, özellikle, tasarının gerekçesi izah edilirken şöyle bir cümle
var: "PKK terör örgütü ve yan kuruluşları ile aşırı sol terör örgütlerinin
Yunanistan'daki mevcudiyet ve faaliyetleri geçmiş dönemlere kıyasla azalmakla
birlikte, devam etmekte olup, ülkemizin hayatî çıkarlarını tehdit eden bu
faaliyetlerin önlenebilmesini teminen, söz konusu anlaşmanın bir an önce
yürürlüğe konulması gerekir. Evet, bugün yürürlüğe konuluyor. İnşallah, temenni
ediyorum, mesele bu kadar basit olur. Hep, düşündüğüm ve inandığım bir şeyi zaman zaman söylerim: Mesele,
eğer, kanunlar, kurallar olsaydı; yani, olayları yanlış yönlere sevk eden;
ülkeleri, ekonomik ve siyasî her noktada zor duruma, güç durumda bırakan
mesele, sebep veya etmen sadece kanun ve kurallar olsaydı, bu, zannediyorum
oldukça kolay olurdu. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin veya bu meseleleri, bu
problemleri çözen ülkelerin kanun ve kurallarını alırsınız, bu şekilde
çözersiniz; ama, sadece kanun ve kuralın meseleyi çözmediği kanaatindeyim;
kafaların değişmesi lazım, düşüncelerin değişmesi lazım. İnşallah, temenni
ediyorum ki, bu anlaşmalarla Yunanistan'la aramızdaki meseleleri biraz daha
rahat çözme imkânı buluruz. Yalnız, ben burada, bu kanun tasarısını hazırlayanlara mutlaka teşekkür
ediyorum; ama, bir serzenişimi de ifade etmek istiyorum: Ben, 17 Ağustos
depremini -Allah bir daha ülkemize göstermesin- en yoğun yaşayan illerin
başında gelen Sakarya İlinin Milletvekiliyim ve inanıyorum ki -Türk kamuoyu da
bunu, böyle biliyor- özellikle, Yunanistan'la Ege'nin iki tarafında bulunan bu
iki halkın yaklaşması, nispeten kucaklaşmaya hazırlanması ve meselelerini
çözmeleri gerektiği bilincine varmaları, zannediyorum ki, 17 Ağustos
depreminden sonra başlamıştır. Böyle bir gerekçede, mutlaka, bunun altı
çizilmeliydi; bu kanun tasarısına, bu, Sakarya ve Marmara Bölgesi depremi...
Çünkü, oradaki insanların çektikleri üzüntüler, acılar böyle hayırlı işlere
vesile oldu düşüncesiyle veya oluyor düşüncesiyle, nispeten biraz hafifliyor;
onun için bunu ifade ettim. Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde zaman
zaman yaşanan bahar havası ve karşılıklı iyi niyet temennileri, maalesef,
bugüne kadar, kalıcı ve sürekli olamamıştır. İlişkilerimizin seyrini gösteren
barometre, bugüne kadar, sürekli, iyi-kötü hava arasında âdeta gidip geldi. En
sıcak ilişkileri, en güzel günleri yaşadığımızda da dahi, biliriz ki, kara
bulutlar, âdeta, kendilerini göstermek için pusuya yatmışlar ve çok hafif
şiddetli de olsa bir rüzgâr beklemektedirler. Halk arasında bir tabir vardır -affınıza sığınarak söylüyorum-
söylenilir bu; ne hikmetse, kötü hava dalgaları veya bizi etkileyen sert hava
dalgaları, ülkemize, daima, Balkanlar üzerinden gelir. Oysa, bugün çeşitli araştırmaların ortaya koyduğu bazı tespitler var.
Örnek olarak, Oxford Antropoloji Profesörü Rene Hirschon 70'li yılların sonunda
yaptığı saha çalışmalarını konu alan ve Türkçe'ye de çevrilen "Mübadele
Çocukları" isimli eser, şu tezi oldukça güçlendiriyor: Birbirini hiç
tanımayan halklara nazaran, uzun süre birlikte yaşamış halklar arasında dostane
ilişkiler kurulması çok daha kolaydır. Özellikle tarihî ve kültürel ortak
paydaları bulunan topluluklar çok daha çabuk kucaklaşabilir, dostluk ve
kardeşlik türkülerini daha içten söyleyebilirler. Aynı coğrafyanın iki
yakasında yaşamak durumunda olan iki ülke arasındaki ilişkilerin dostane bir
atmosferde yürütülmesi ve sürekli geliştirilmeye ve genişletilmeye çalışılması,
karşılıklı menfaatların gözetilmesi, her iki ülke kaynaklarının muhtemel tehdit
ve tehlikelere karşı anlamsızca harcanmasını engelleyecek; her ülke, kendi
birikimini, zenginliğini, kaynaklarını daha müreffeh bir gelecek için daha
mutlu yarınlar için harcamalıdır. Bu durum, onlarca yıldır içinde yer almaya
çalıştığımız Avrupa Birliği yolundaki taahhüt mektubumuz olan Ulusal Programda
da açıkça deklare edilmiştir. Ulusal Programda aynen şu ifade vardır:
"Türkiye, barışçı dışpolitikası çerçevesinde, komşularıyla ilişkilerinin
geliştirilmesine özen gösterecek, bu bağlamda, Yunanistan'la sorunlarına
diyalog yoluyla çözümler getirilmesi için girişimlerini ve çabalarını
sürdürecektir." Bu, ulusal tabir ettiğimiz programda, Yunanistan'la
aramızdaki sorunlarla ilgili bir cümle. Esasında, bence, programda buna yer
vermeye, bu cümleye de gerek yoktu. Neden; çünkü, bizde, belki dünyada hiçbir
millette olmayan, hiçbir milletin bu kadar güzel seslendireni olmayan bir
cümlemiz var. Bizim söylediğimiz veya benim alıştığım şekliyle "yurtta
sulh, cihanda sulh" Atatürk'ün sözü. Şimdi "yurtta barış, cihanda
barış" diyoruz biraz daha öz Türkçe olarak. Bu cümlenin, bunların hepsini
özetler mahiyette olduğuna inanıyorum. Değerli milletvekilleri -şimdi, burada bir parantez açıp- yıllardır
"yurtta sulh, cihanda sulh" ifadesini veya ibaresini Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı veya Dışişleri yetkilileri olarak, acaba, ne
kadar yerine getirdik? Dünyada barış istiyoruz; ama, çevremizde, komşu
ülkelerden, bir tane, gerçek manada, barış içerisinde olduğumuz ülke var mı;
var da ben mi bilmiyorum? Irak mı diyeceksiniz, Suriye mi diyeceksiniz,
Ermenistan mı diyeceksiniz, Bulgaristan mı, Yunanistan mı; hangisi?..
Çevremizde bir tane, gerçek manada, dostluk, barış içerisinde -barışın anlamı
çok geniş olmak durumunda- olduğumuz bir ülke yok, cihanda yok. Peki, yurtta
var mı? Yurtta da sulh... Esas, birinci maddesi, yurtta sulh. Değerli milletvekilleri, özellikle 57 nci hükümete sesleniyorum, şu
anda, devletimizi siz temsil ediyorsunuz. Yurtta barış ne âlemde acaba? Yurtta
kimle barış içindesiniz? İcraatınızla kiminle barış içindesiniz? Üniversite
öğrencileriyle barış içinde misiniz? İşçilerle barış içinde misiniz? Memurlarla
barış içinde misiniz? Emeklilerle barış içinde misiniz? Emniyetimizi sağlamak
durumunda olan polislerimizle barış içinde misiniz? Allahaşkına, kiminle barış
içindesiniz!? PERİHAN YILMAZ (İstanbul) Herkesle barış içindeyiz. NEZİR AYDIN (Devamla) - Herhalde, rantiyecilerle, hortumcularla,
soyguncularla, kaçakçılarla barış içindeyiz zaten diyemezsiniz, böyle bir şey
düşünülemez. Onun için, lütfen, bu sözü iyi algılayın, bu sözü iyi irdeleyin,
iyi okuyun, iyi anlayın, gerçekten, yurtta barışı, cihanda barışı sağlamanın
yollarını hep birlikte arayalım. Çünkü, yurtta barış olmayınca cihanda barış
olmasının, dünyada barış olmasının oldukça zor olduğu kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, burada, Yunanistan'la dostluk mesajları veriyoruz,
Ege'nin iki kıyısından. Şimdi, gerçi, ben, Yunan tarafından yapılan gafları
veya Yunanlı siyasetçilerin, yetkililerin sözlerini saymaya kalksam; çok fazla;
ama, hani, derler ya bizim atalarımız, çuvaldızı kendine batır; şimdi,
çuvaldızı kendimize batıralım. Şimdi, hem bu dostluk mesajlarını veriyoruz, hem de, bizim çok çok
yetkili bir devlet büyüğümüz, Yunanistan'a gitmeden iki gün önce bakın ne
diyor: "Yunanlılarla tokalaştıktan sonra parmaklarınızı saymanız
gerekir." Herhalde biliyorsunuz, hatırlıyorsunuz, fazla bir zaman geçmedi.
"Yunanlılarla tokalaştıktan sonra parmaklarınızı saymanız gerekir"
gibi, oldukça veciz bir ifade, bu devlet büyüğümüze ait. Takdir edersiniz ki,
bu kabil sözler, dostluk ve güvene dayalı, iyi komşuluk ilişkilerine hizmet
etmeyecektir. Bütün bu sorumsuz davranışlar, ayrıca birbirini sürekli tehdit ve
tehlike olarak gören anlayışlar, Ege'de bir barış ve kardeşlik iklimi tesisine
ne kadar hizmet edebilir, bunu da merak ediyorum. Değerli arkadaşlar, baştan söyledim, anlaşma çok güzel, maddeler çok
güzel, her şey çok güzel; ama, acaba uygulaması nasıl olacak? Şimdi, ben size
bazı şeyler söylemek istiyorum; bunlara ne şekilde çare bulacağız, bunları
birlikte düşünelim. Yunanistan'daki soydaşlarımızın, özellikle Batı Trakya diye tabir
ettiğimiz bölümde çok yoğun olarak yaşayan soydaşlarımızın, hâlâ inşaat yapma
hakları yok, hâlâ gayrimenkul alım hakları yok, meslek icra etme hakları yok.
Detayına girmiyorum. Üniversitelere serbestçe girme hakları yok; sadece binde 5 kontenjanla
sınırlı vaziyetteler. Tüm bu baskılara rağmen -bütün bunlar devam ediyor- insanlarımızı, buruk
da olsa, son zamanlarda, birazcık mutlu eden bazı olaylar var, onları da
söylemek istiyorum. Yunanistan'da bulunan soydaşlarımız, ehliyet alabiliyorlar artık. Çok
yakın bir zamana kadar şoför ehliyeti dahi alamıyorlardı, şimdi ehliyet
alabiliyorlar. Evlerini tamir edebiliyorlar; yıkıp yapmak yok. Çok yakın bir zamana
kadar, çatı aktığında, yatak odasına dahi su aktığında, tamir etme hakkı yoktu,
naylon çekiyordu; naylon çekilmiş çok ev var Yunanistan'da; şimdi tamir
edebiliyorlar. Mal edinme hakları, kısmen de olsa, sağlandı. Gidenler, gezenler,
görenler bilirler; atalarından, cetlerinden kalma -o zamana göre olan- tabiri
caizse, kulübe şeklindeki evlerin yanında büyük apartmanlar dikili. "Kimin
bu" diye soruyorsunuz, "Yunanlının" diyorlar; "peki, siz
niye böyle apartman yapmıyorsunuz" diye soruyorsunuz, "yapamıyoruz,
yasak" diyorlar; "peki, yapmak için ne yapmak gerekiyor" diye
sorunca; "Yunanlılara satarsak, onlar hemen yapıyorlar" diyorlar.
Türk yerleşim mahallelerinin içerisinde, orasında, burasında bunları
görebiliyorsunuz; satılırsa, büyük binalar yapılabiliyor. Bana göre enteresan bir şey daha; av ruhsatı almaya başladı oradaki
soydaşlarımız, av ruhsatı alabiliyorlar; ama, hâlâ şehirlerde ticarî taksi
kullanmaları yasaktır. Eczacı olmuş olabilir; genç kardeşimiz, kızımız, oğlumuz, soydaşımız
Avrupa'da okumuştur, gelmiştir Türkiye'de okumuştur, eczacı ruhsatını almıştır,
gitmiştir -eczane açması çok zor ama- bir şekilde eczane açma hakkını da
almıştır; ama, kesinlikle nöbetçi eczaneler listesine yazılmıyor. Özellikle Türklerin yoğun olduğu hastanelerde Türk görevli bulmak mümkün
değil. Halbuki, Türklerin yoğun olduğu bir yer, hizmet sektörü onlara yoğunsa,
onlardan da görevli olması lazım; ama, maalesef, olmuyor. Tarlalarda çalışmak serbest, üretim yapmak serbest, ürün yetiştirmek
serbest; ama, ürünlerin işlendiği fabrikalarda Türklerin çalışması, maalesef,
serbest değil, çalışanı yok. Tarımda sulama sıkça yapılıyor. Komşu iki tarla, birisi Yunanlının,
birisi Türkün; Yunanlı tarlasını suladığı zaman kullandığı elektrik bedava;
ama, Türk, elektrik parasının tamamını ödemek mecburiyetinde. Türkler, Yunanistan'da benzinlik açamazlar, benzinlik açamıyorlar. Camilerde Kur'an öğretmek engelleniyor. Nasıl; para cezalarıyla. Örneğin
-ismi bende vardır, burada söylemek istemiyorum- bir imama, Yunan
mahkemelerince 10 milyon drahmi ceza verilmiştir. 10 milyon drahminin bundan
iki ay önceki Türk Lirası karşılığı -çünkü, Türk Lirasının akşamdan sabaha ne
olacağı belli değil, onu özellikle belirtiyorum- 20 milyara tekabül ediyordu;
yani, verilen ceza 20 milyardı; bugünkü durumunu bilmiyorum. Yunanlılar, neden
bu cezayı veriyor, biliyor musunuz; "sen, bu kadar öğrenciyi camiye
topluyorsun, bunları okutuyorsun; demek ki, buradan bir rant elde ediyorsun,
bunlardan para alıyorsun; ama, bunun vergisini Yunan makamlarına vermiyorsun,
öyleyse sana ceza veriyorum" diye ceza veriyor. Halbuki, dünyanın hiçbir
yerinde hocalar, imamlar, camilerde
okuttukları çocuklardan para almazlar. Aslında, sizin onlara bir ders vermeniz
lazım; onlar bunu anlayamıyorlar. Sizin gibi, 12 yaşına kadar tümden yasak etseler,
onlar da hiç bu problemlerle, hiç bu mahkemelerle uğraşmazlar! Değerli arkadaşlar, Türklerin yoğun olduğu bölgelerde, her ilde veya her
büyük yerleşim bölgesinde 2'şer tane müftü var. Neden; birisi seçilmiş müftü,
birisi atanmış müftü. Soydaşlarımızın tamamı, müftü olarak, seçilmiş müftüyü
kabul ediyor; çünkü, Yunanistan'daki müftülerin yetkileri bizdeki gibi değil,
birçok sosyal olayda son derece etkinler; nikâh kıyma gibi, boşanma gibi, işte
çeşitli ihtilaflar gibi birçok resmî işleri orada müftüler yapıyor. Şimdi, enteresandır; atanmış müftüye bağlı olursa bir imam "tamam,
ben sana bağlıyım" derse, Yunan makamlarından maaş var, emeklilik var,
gönderdikleri müftüye makam arabası var, maaş var, emeklilik var; ama, halkın
seçtiği müftülere ve görevlendirdiği imamlara kesinlikle bu yok. Son zamanlarda uyguladıkları bir şey daha var. Biliyorsunuz -Allah
rahmet eylesin, bütün ölmüşlerimize de, Sadık Ahmet'e de- Sadık Ahmet, orada,
soydaşlarımızın her platformda hakkını savunan, dile getiren, haksızlıklara
karşı çıkan, şehit bir milletvekiliydi, oradaki soydaşlarımızın bağımsız
milletvekiliydi; ancak, Yunanlılar, bağımsızlar için yüzde 3 ülke barajını
getirerek, artık, oradaki soydaşlarımızın bağımsız milletvekili çıkarma
haklarını da tamamen ellerinden almış durumdalar. Değerli arkadaşlar, burada, bütün bunları saydım, bütün bunları
söyledim. Zamanım bitiyor... Anlaşmalar çok güzel, sözler çok güzel, kâğıtlardaki şeyler çok güzel;
ama, bir şeyi, ben, buradan sormak istiyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aydın, süreniz tamamlandı efendim; lütfen... NEZİR AYDIN (Devamla) - Türkiye'de, herhangi birkaç kişi, birkaç
müteşebbis veya spor müteşebbisi, sportmen bir araya gelip de, Selanik Gençler
Birliği, Atina Gençler Birliği veya Girit Spor diye takım kursa, acaba nasıl
karşılanır, ne düşünülür?.. Ama, bugün, Yunanistan'ın en büyük spor
kulüplerinden bir tanesi AEK'dir, değil mi?.. Nedir AEK; bildiğim kadarıyla,
Atletik Enosis Konstantinopolis; yani, İstanbul Gençler Birliği. Anlaşmaları imzalamakla bazı şeyleri kökünden hallettiğimizi
zannetmeyelim; işin temeline inmek mecburiyetindeyiz. Eğer Yunanistan Dışişleri Bakanı, bizim Sayın Cem'i arayıp da "ben,
Sayın Derviş'le görüşeceğim" demese, bizim -hiç kimsenin- Sayın Derviş'in
Yunan Dışişleri Bakanıyla görüştüğünden haberimiz olmayacak. Doğru değil mi?.. (Mikrofon elektronik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın. NEZİR AYDIN (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi hususu kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzde yapılan son değişiklik gereğince,
tasarının maddeleri üzerinde görüşme açılmayacak ve önerge verilmeyecektir. Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE YUNANİSTAN
CUMHURİYETİ ARASINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
İLE YUNANİSTAN CUMHURİYETİ KAMU DÜZENİ BAKANLIĞI SUÇ
İLE, ÖZELLİKLE TERÖRİZM, ÖRGÜTLÜ SUÇLAR, UYUŞTURUCU
MADDE KAÇAKÇILIĞI VE YASADIŞI GÖÇ İLE MÜCADELEDE İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI MADDE 1. - 20 Ocak 2000 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri
Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kamu Düzeni Bakanlığı Suç ile, Özellikle
Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Yasadışı Göç ile
Mücadelede İşbirliği Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum: (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 533 sıra sayılı kanun tasarısının
yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum: Katılan üye : 237 Kabul : 227 Çekimser : 4 Mükerrer : 6 Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz. 7. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan
Arasındaki Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/676) (S. Sayısı: 490) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu, 490 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili
Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 490 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye ile Yunanistan arasında 20 Ocak 2000 tarihinde imzalanan
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, iki ülke ticarî ve
ekonomik ilişkilerinde istikrarlı bir yatırım ortamının oluşturulması ve
ekonomik kaynakların etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere, yatırımların
adil ve hakkaniyete uygun muameleye tabi tutulmasını öngörmekte ve söz konusu
anlaşmayla, iki ülke arasında sermaye ve teknoloji akışının gerçekleştirilebilmesi
amaçlanmaktadır. Bilindiği gibi, yatırımların teşviki ve korunması anlaşmalarının başlıca
amacı, taraf ülkeler arasında sermaye ve teknoloji akımının teşvikini sağlamak,
ilgili ülkelerin hukuk düzeni içinde yatırımların nasıl korunduğunu tespit
etmek ve taraf ülke yatırımlarının karşılıklı korunabilmesini sağlamaktır. Değerli arkadaşlar, ülkemizin uzun süredir uygulamaya çalıştığı genel
ekonomik politikanın başlıca hedefleri arasında, ülkemiz müteşebbis ve
sermayesinin dışa açılması, yabancı sermayenin ve teknolojinin ise ülkemize
getirilmesi ve bu yolla, ekonomimizin dünya ekonomisiyle entegre olmasının
sağlanması da yer almaktadır. Bu çerçevede bakarsak, ticarî ilişkilerimizin
yoğun olduğu ve ticaret hacminin artma potansiyeli bulunan ülkelerle,
yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmaları imzalanmaktadır.
Nitekim, Yunanistan'la da, mevcut ticarî potansiyel ve komşuluk ilişkilerimiz
gözönünde bulundurularak, bir yıldan fazla bir zaman önce, 2000 yılında,
Ankara'da bir anlaşma imzalanmış bulunmaktadır. Bu anlaşma, iki tarafın,
aralarındaki ekonomik işbirliğini artırma arzusuyla, tarafların ekonomik
gelişimini teşvik edeceğini kabul ederek, istikrarlı bir yatırım ortamı meydana
getirmek ve ekonomik kaynakların en etkin biçimde kullanılmalarını sağlamak
üzere ve de yatırımların adil ve hakkaniyete uygun muameleye tabi tutulmasının
gerektiği hususunda mutabık kalarak ve yatırımların karşılıklı teşviki ve
korunması için bir anlaşma yapılması kararlılığıyla aktedilmiştir. Buna göre, her bir taraf, kendi ülkesinde diğer tarafın yatımcılarının
yatırım yapmasını teşvik edecek ve ilgili kanun ve nizamlarına uygun olarak
yatırım yapmasına izin verecektir. Bunu yaparken de, her iki taraf da, diğer
tarafın yatırımcılarına, kendi yatırımcılarına ya da herhangi bir üçüncü ülke
yatırımcılarına benzer durumda uygulanandan hangisi daha elverişli ise, o
muamelenin uygulanmasını sağlayacaktır. Yine, en önemlisi, bu anlaşmayla, yatırımcıların kazançları, her zaman
adil ve hakkaniyetle muamele görecek şekilde, taraf ülkeler arasında,
karşılıklı tam koruma ve güvenlik altına alınmıştır. Böylece, her bir tarafın
ülkesindeki yatırımların teşviki ve korunmasının sağlaması hedefi
doğrultusunda, diğer taraf yatırımcılarına; bir, istihdam; iki, sermaye ve üç,
kaynak aktarımı gibi konularda gerekli iznin verilmesiyle, kamulaştırma ve
devletleştirme gibi uygulamalarda güvence sağlanması ve de iki ülke
yatırımcılarının faaliyetlerinde düzenliliğin tesisi için işbirliği yapılması
temin edilmiş olacaktır. Yine, ayrıca, bu anlaşma, taraflar arasında uyuşmazlıkların çözümü,
anlaşmaya aykırılık ve olaylarda halefiyet konularına ilişkin düzenlemeleri de
kapsamaktadır. Bunun anlamı şudur arkadaşlar: Öncelikle, taraflardan biri ile
diğer tarafın bir yatırımcısı arasında ortaya çıkan ihtilaflar, yatırımcı ile
ilgili taraf arasında, mümkün olduğunca, iyi niyetle, karşılıklı danışma ve
müzakereler yoluyla çözümlenmeye çalışılacaktır. Şayet bu uyuşmazlık altı ay
içerisinde bu yolla çözümlenemezse, işte, taraflar, yatırımcının seçebileceği,
belirlenmiş uluslararası tahkim kuruluşları yoluyla bu sorunları gidermeyi
kabul etmiş bulunmaktadır. Bildiğiniz gibi, tahkimi geçen yıl çıkardığımızda, işte, bu uluslararası
ilişkilerde problemleri ve muvazaaları ortadan kaldırmak gayreti içerisinde
çıkarıldığı ifade ediliyordu. İşte, şimdi, bu konular işlerlik kazanmak
suretiyle, uluslararası tahkim kuruluşları yoluyla sorunların giderilmesi kabul
edilmek istenmektedir. Böylece, bu anlaşmayla, her iki taraf da, verilen kararı, ulusal hukuku
çerçevesi içerisinde, yani, kendi ulusal hukuku çerçevesi içerisinde,
uluslararası hukuka uyarlanabilir hale getirip ve bu taahhütlerini de yerine
getirmek üzere karşılıklı gayret etmiş bulunmaktadır. Sonuçta, tahkim kararı,
bütün taraflar için kesin ve bağlayıcı olacaktır. Evet arkadaşlar, bu şartlarda, on yıllık bir dönem için yürürlükte
kalacak olan ve bu şekilde yapılan bu anlaşma, Yüce Meclisimizce onaylandıktan
ve onay belgelerinin karşılıklı mübadelesinin, değişiminin tamamlanmasını takip
eden tarihten itibaren otuz gün sonra yürürlüğe girecektir; ancak -bakın,
burası önemli- taraflarca, anlaşma çerçevesinde sona erdirilmediği sürece de
yürürlükte kalmaya devam edecek, yani, on yılla sınırlı olmayacaktır deniliyor.
Dolayısıyla, umut ediyor ve diliyoruz ki, bu anlaşma, her iki ülke
yatırımcılarının ticarî ve ekonomik faaliyetlerini, sağlam bir hukukî zeminde,
giderek artan oranda devam ettirmelerini güvence altına alacaktır; ancak, bir
düşünürün ifade ettiği gibi... Diyor ki düşünür: "Sonuçta barış yapmayacaksan,
savaşma." Arkadaşlar, uluslararası ilişkilerde, dostluklar da husumetler de
ilanihaye, sonsuza kadar devam etmez. Bu ilişkiler, zaman zaman, uluslararası
çıkarlar doğrultusunda, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda dostluklara veyahut
da savaşlara kadar varan husumetlere kalp edilebilir. Ancak, bu iyi ilişkiler
istismar edilmediği sürece, gönül, daima, ilişkileri husumetle değil,
dostluklarla götürmekten yanadır; fakat, şu ana kadar olduğu gibi, bizim
Yunanistan'la, yüzyıllardır bile diyebiliriz; ama, on yıllardır, tek taraflı,
âdeta platonik bir aşk şeklinde gelişen ilişkileri de, Türkiye'nin, ciddî bir
şekilde gözden geçirmesi gerekir kanaatimi ifade etmek istiyorum bu vesileyle. Arkadaşlar, ülkeler arasındaki ilişkiler, hepinizin bildiği gibi,
mütekabiliyet esasına göre tanzim edilir; ama, bu mütekabiliyet esası,
uluslardan birisinin tek taraflı olarak olayı istismar etmesi şeklinde,
atlaması şeklinde devam eder ve bu, her ilişkide yeniden, tekrar tekrar gündeme
getirilir -Anadolu'da bir tabir vardır- temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp
önünüze konulursa, bu işin, karşılıklı, uluslararası mütekabiliyet esasına göre
değil, bir ülkenin çıkar esasına göre tanzim edilmesi şekline dönüşür ki -Allah
korusun- bu da ülkemizi sıkıntıya sokar. Şimdi, bakınız, Türkiye, Lozan'da başlayan bir zincirle, karşılıklı
mütekabiliyet esasına göre attığı bütün imzaların hep takipçisi ve sözünde
duran tarafı olmuştur; ama, aynı iyi ilişkiyi, karşı komşumuzdan, maalesef,
alabildiğimizi söylemek mümkün değildir. Buna örnek istiyorsanız, Lozan'da
karşılıklı anlaşmalara göre -demin bir konuşmacımız da belli oranda ifade
etmeye çalıştı- mesela, Mehmet Emin Aga'nın, Türk komünü tarafından seçilerek,
orada, görev yapması gerekirken, o görevi kabul etmedikleri yetmiyormuş gibi,
hepinizin bildiği üzere, Mehmet Emin Aga, senelerdir, o hapishane senin, bu
hapishane benim dolaştırılmaktadır. Bunun dışında, Ege meselesinde Onikiadaların silahsızlandırılması
mecburiyeti getirildiği halde, bu, uluslararası anlaşmalarla da imza altına
alınmış olmasına rağmen, yine Yunanistan, yani, yine komşumuz, yani, yine bizim
platonik aşkla sevmeye devam ettiğimiz komşumuz, maalesef, o anlaşmaları da
hiçe saymak suretiyle, Oniki Adaları, âdeta, bir silah ve mühimmat cephaneliği
haline getirmiştir. İşte, bunların da, mutlaka, uluslararası anlaşmalarda,
uygun platformlarda, sık sık dile getirilerek, tek taraflı olarak ihlallerin
ülkemizi ve komşularımızı, gelecekte, müessif ve hiç hoş olmayan, yeni yeni
sıkıntılara gark edeceğini ifade etmek istiyorum. Arkadaşlar, yani, siz, anlaşmalara uyacaksınız; ama, biz, tek taraflı
olarak bu anlaşmaları yok sayacağız, o zaman Türkiye uslu çocuktur ve
Türkiye'ye, yanaklarını okşanacak bir uslu çocuk muamelesi yapabiliriz; ama,
bizim yanlışlarımızı söylerseniz, işte, o zaman bu iş burada durur ve biz ve
birileri tarafından kulağı çekilmeye ve uyarılmaya çalışılırsınız demek, hangi
hakkaniyet ölçülerine sığar bilemiyorum. Yine, Onikiadalarda bu silahlanmanın dışında, hepinizin bildiği gibi,
kıta sahanlığı problemlerini de, Yunanistan, tek taraflı olarak, mütemadiyen
gündeme getirmekte ve Türkiye'yi, uluslararası platformlarda, hiç hak etmediği
ölçüde mahkûm etmeye çalışmaktadır ki, bunu da, bu ticarî anlaşmalarla ilgili
konuşmalarımızda mutlaka gündeme getirerek, hiç değilse, karşı komşumuzun
ticaret adamlarının, kendi hükümetlerini uygun platformlarda hesaba çekmelerini
ve dikkatlerini çekmelerini temin etmemiz gerekir kanaatindeyim. Bunun dışında, yine, Yunanistan, bizim hiçbir problem çıkarmadığımız
Yunanistan, ne yaptı; yine konuşmacılarımızın da zaman zaman değindiği gibi,
ülkemizin kendi iç dinamikleri içerisindeki huzuruna bile tasallut etmek
suretiyle, dünyanın artık haberdar olduğu şekilde, Lavrion kamplarında PKK
militanları yetiştirerek; orada, tabiri caizse, bahçelerinde çimlendirerek
yetiştirdikleri PKK militanlarını, burada, güneydoğu bölgemizde, Türk ordusunun
karşısına getirip, Türkiye'nin huzurunu, sükûnunu ve mutluluğunu
engellemişlerdir ve memleketimizde 30 000 vatan evladının telef olmasına, şehit
olmasına, yok olmasına; yetiştirdiğimiz, her birisi vazgeçilmez vatan evladı
dediğimiz, vazgeçilmez değerlerimiz dediğimiz çocuklarımızın yok edilmesine,
dünyalarının ve dolayısıyla da ailelerinin dünyalarının karartılmasına sebep
olmuşlardır. İşte, bu tür uluslararası ilişkilerde, yani ticarette, yani kültürel
ilişkilerde, yani sportif ilişkilerde, bu sıkıntıların dile getirilerek,
Yunanistan'daki oluşturulacak olan Türk dostluğu komünlerinin de yardımlarıyla,
Yunan hükümetlerinin dikkatinin çekilmesi suretiyle, gelecekte iki ülkenin
dostluğunun sadece iki ülke dostluğu olarak kalmayıp, bu bölgedeki, bu
coğrafyadaki diğer ulusların da dostluk içerisinde, kardeşlik duyguları
içerisinde, huzur ve sükûn içerisinde, mutluluk içerisinde, gelecek nesillerine
yönetimleri devredebilecekleri bir oluşumu temin etmek, sağlamak ve bunun için
gayret etmek görevimizdir diyorum. Yine, her iki ülkenin çıkarlarını dengeleyen bu gibi altyapılar
sayesinde, yani az evvel ifade etmeye çalıştığım gibi, sportif, kültürel ve
ticarî ilişkilerdeki dostluk altyapıları sayesinde, iyi ilişkiler altyapıları
sayesinde, çok yakın bir zamanda, inşallah, bölgede kalıcı dostluk ve
işbirliğine ulaşılabilir diyor, bu kanun çalışmasının iki ülke ve bölge
ülkeleri arasında hayırlara vesile olması dileğiyle, hepinizi saygı ve
muhabbetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE YUNANİSTAN
ARASINDAKİ YATIRIMLARIN KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASI
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 20 Ocak 2000 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunması Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum efendim... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz
efendim. BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz oylayalım. Anlaşmaları... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Efendim, öyle şey olur mu?! Tek taraflı
kanun çıkarılır mı?! HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - İktidar gelsin efendim... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Yani, bir tarafın, muhalefetin iyi
niyetiyle, mütemadiyen kanun çıkarmaya çalışılıyor... BAŞKAN - Peki efendim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Karar
yetersayısı yoktur. Birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 16.07 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.17 BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa),
Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 92 nci Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum. 490 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan
Arasındaki Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/676) (S. Sayısı : 490) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının 1 inci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı;
yine, karar yetersayısını arayacağım. Şimdi, oylamayı tekrarlayacağım: 1 inci maddeyi kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu Yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Değerli milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamayı elektronik cihazla yapma hususunu değerli oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini başlatıyorum ve 3 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 490 sıra sayılı kanun tasarısının
yapılan açık oylamasının sonucunu ifade ediyorum: Katılan üye : 229 Kabul : 225 Ret : 1 Çekimser : 2 Mükerrer : 1 Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 8. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan
Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/677) (S.
Sayısı : 491) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu 491 sıra sayıyla basılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye
Milletvekili Sayın Şükrü Ünal görüşlerini ifade edecekler. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 491 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında
Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının gerekçesinde "Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan
'Ekonomik İşbirliği Anlaşması' iki ülke ticarî ve ekonomik ilişkilerinin
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi ile yatırım, ortak girişim ve lisans
anlaşmaları gibi alanlarda, şirketler, kuruluşlar ve küçük ve orta ölçekli
işletmeler arasındaki işbirliğini desteklemeyi amaçlamaktadır. Söz konusu Anlaşma uyarınca, işbirliği yapılabilecek alanlar
belirlenmekte ve işbirliğini kolaylaştırmak için Tarafların yaratacakları
ortamlar saptanmaktadır. Öte yandan, söz konusu Anlaşmayla Taraflar, iki ülke arasında ekonomik
işbirliğini geliştirmek ve kolaylaştırmak amacıyla, bir 'Türk-Yunan Karma
Ekonomik Komisyonu' oluşturulmasını kararlaştırmışlardır. Bu bağlamda, 'Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik
İşbirliği Anlaşması' nın, iki ülke arasındaki ticarî ve ekonomik ilişkileri
hukukî zemine kavuşturmak suretiyle, ülkemiz ile Yunanistan arasındaki
işbirliğine ivme kazandıracağı düşünülmektedir" denilmektedir. Elbette ülkeler arasındaki gerek sosyal gerekse ticarî anlaşmaların,
ikili anlaşmaların önemi son derece büyüktür ve bu anlaşmalar, neticede, bir
tarafta iki ülke arasında dostluğa, diğer tarafta da ticarî işbirliğine vesile
olmakta ve bu da ülkeler arasında yakınlaşma konusunda büyük önem arz
etmektedir. Ticarî anlaşma yaptığımız ülkelerle veya dostluk anlaşması yaptığımız
ülkelerle dostluk kuruyoruz; ama, ne hazindir ki, Yüce Atatürk'ün "yurtta
sulh, cihanda sulh" diyerek bize hedef gösterdiği ve bizim de bu hedefe
doğru ilerlediğimizi iddia ettiğimiz bir süreç içerisinde, maalesef, biz,
devlet olarak, kendi ülkemiz içerisinde dostluğu ikame etmekten çok uzak
bulunmaktayız. Birkısım düşünce ve inanca sahip insanları dışlamakta, devletin
kendi kurduğu ve halen yönetimi altında olan okulları, âdeta idam sehpasına
götürmekte, bu okullardan mezun olan gençleri de ölüme mahkûm etmekteyiz. Biz,
dışarıda dostluk ararken, kendi yurdumuzda dostluğu elimizle katletmekteyiz ki,
bunun en canlı ve çarpıcı örneğini dün yaşadık; imam hatip lisesi mezunlarının
polis akademilerine alınmalarını yasaklamak suretiyle maalesef yaşadık. Bu
konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum; çünkü, ben de bir imam hatip lisesi
mezunuyum ve otuz yıl önce imam hatip lisesinden mezun olduğumda, beni veya
benim gibi imam hatip lisesinden mezun olan arkadaşlarımızı hiçbir üniversite
kabul etmiyordu. Vefat ettiyse Allah rahmet eylesin, yaşıyorsa Cenabı Hak hayırlı ve uzun
ömür versin, Rektör Prof. Kemal Bıyıkoğlu Bey, bir kararla imam hatip lisesi
mezunlarını Atatürk Üniversitesinde sadece üç fakülteye kabul edeceğiz diye
karar aldı; birisi benim mezun olduğum İslamî İlimler Fakültesi, diğeri İşletme
Fakültesi ve bir diğeri de Edebiyat Fakültesiydi ve bugün, Türkiye'yi, siz,
otuz sene geriye götürdünüz. Maalesef... Yunanlılarla dost olacağız, Yunanistan'la dost olacağız, Bulgaristan'la
dost olacağız, Almanya, Japonya, her bir ülkeyle elbette dost olacağız, elbette
ticarî münasebetler kuracağız, dostluk anlaşmaları yapacağız, buna gönülden
razıyız, razı olmamak da mümkün değil; ama, gelin, bu dostluğu, bu kardeşliği,
bu hoşgörüyü önce kendi ülkemizde ikame edelim, kuralım. Bir muhterem zat var idi ülkede hoşgörüden bahseden; bugün, ülkeye
gelmeyi yasakladılar maalesef. Hoşgörüden bahsetmeyi bile yasak hale
getirdiler. Hoşgörüden bahsedenleri de, Amerika'da yaşamaya mahkûm ettiler. Bu
zihniyete karşıyız. GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Birtakım faaliyetleri sürüyor, merak
etmeyin siz. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Muhterem milletvekilleri, ülkelerin kapısını,
diğer ülkelere, tüccarlar açar. Siyasetçiler girmeden önce, bir diğer ülkeye,
tüccar girer. Devlet girmeden önce, bir diğer ülkeye, tüccarlar, işadamları
girer. Tarihte, bu, hep böyle olmuştur. Ticarî ilişkileri iyi olan, alışverişi zengin olan, yoğun olan,
bereketli olan ülkeler, hiçbir zaman savaş yapmayı düşünmezler, kavga etmeyi
düşünmezler. Onun için, Yunanistan'la ticarî işbirliğimiz, bu bakımdan önem
taşımaktadır; ama, ne var ki, bizim Yunanistan'la ticarî ilişkilerimizi
geliştirme konusunda, kanun çıkarmakta olduğumuz şu andaki ülke olarak, devlet
olarak durumumuza şöyle bir göz atalım isterseniz. Bugün, Türkiye, 57 nci hükümetin yürüttüğü ekonomik politikalar
nedeniyle, tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşamıştır ve halen
yaşamaktadır. Halk perişan durumdadır; esnaf sokaklarda; çiftçilerimiz, mazot
ve gübre alamadıkları için, tarlalarını ekemeyecek hale gelmektedir ve
gelmiştir ve bugün, arazi boştur. Memurumuzun maaşı, devalüasyon nedeniyle
yüzde 50 oranında eksilmiş, değer kaybetmiştir. Ne acıdır ki, bütün bu
gelişmelere rağmen, hükümet, hiçbir sorumluluk üstlenmediği gibi, bütün ülkeyi
rahatlatacak düzeyde ekonomik tedbirler de alamamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, konumu itibariyle, bir
yandan Avrupa, bir yandan da Asya ülkesidir. Türkiye, bu özelliğinden
kaynaklanan avantajlarını ekonomiye yansıtamamakta, çevre ülkelerdeki imkânları
değerlendirmekten uzak kalmaktadır. Türkiye'nin komşu ülkelerle yaptığı ticaret
hacmi yüzde 5 paya sahip bulunmaktadır. Bu oranın yüzde 20'ler seviyesinde
olması gerekirdi. 27 milyar dolarlık ihracatın 1,5 milyar dolara yakınının
komşu ülkelere olması düşündürücüdür. Halbuki, Fransa'nın ihracatının yüzde
70'i komşu ülkeleriyledir. Geçtiğimiz aylarda, gerek parlamenterlerimizden bir grup gerekse iş
adamlarımızdan bir grupla komşu ülke Irak'a gidildi. Ticaretin önü açılabilir
mi, yeniden komşuluk ilişkileri başlatılabilir mi düşüncesiyle, iyiniyetle,
Irak'a gidildi. Hemen arkasından, Türkiye, Amerika tarafından ikaz edildi;
"ambargo konulmuş bir ülkeyle siz nasıl böyle bir münasebet içerisine
girebilir, nasıl ticarî faaliyeti başlatmayı düşünebilirsiniz" diye ikaz
edildi. Bugün hükümetimizde bir Sanayi ve Ticaret Bakanımız var. Sayın
Bakanımız, göreve başlayalı iki yıla yaklaştı; hangi gün, yanına,
tüccarlarımızı, sanayicilerimizi ve işadamlarımızı almak suretiyle, bir diğer
ülkeye ticarî amaçlı bir gezi düzenledi? Hatta, Sayın Başbakanımız, hangi gün,
iş adamlarımızı uçağına doldurarak, bir diğer ülkeye bir ticarî gezi düzenledi,
bir tanışma gezisi düzenledi? Maalesef, ülke, bu hükümetin sayesinde tamamen
içine kapandı. Zaten bir kaos, zaten bir kriz var. Dolayısıyla, kendi içimizde,
kendi bünyemizde, hoşgörü yok, sevgi yok, muhabbet yok, tahammül yok,
birbirimizin görüşüne, duygusuna, fikrine saygı yok, boğuşup duruyoruz krizle
ve birbirimizle. Geliniz, şu durağanlığı kıralım, ortadan kaldıralım.
Başbakanımız, doldursun işadamlarımızı uçağına, geçmişte olduğu gibi... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Bizim Başbakan komisyoncu değil. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Sayın rahmetli Turgut Özal komisyoncu muydu?!
Ayıp!.. Ayıp!.. BAŞKAN - Sayın Ünal, buyurun siz. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Rahmetli Turgut Özal komisyoncu muydu?! BAŞKAN - Efendim, lütfen, müdahale etmeyin. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Dolduruyordu işadamlarını uçağına, diyar diyar
gezdiriyordu ve onun sayesinde işadamlarımız dünyayı tanıdı. (DSP sıralarından
"Erbakan Libya'ya gitti" sesleri) Sayın Ecevit de Ukrayna'ya gitsin,
Sayın Ecevit de Uganda'ya gitsin; gitsin de bir yerlere gitsin. (DSP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Ünal, siz Genel Kurula hitap edin efendim. ŞÜRKÜ ÜNAL (Devamla) - Ben, bir milletvekili olarak gitmesini arzu
ediyorum. BAŞKAN - Sayın Ünal, siz Genel Kurula hitap etmeye devam edin efendim;
karşılıklı konuşmayın, lütfen. Lütfen, hatibe müdahale etmeyin efendim; rica ediyorum. Buyurun Sayın Ünal, siz devam edin. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Gönlümüz bunu arzu ediyor. Biz, ülkemizin
ticarette de, sanayide de ilerlemesini, genişlemesini, tüccarlarımızın,
işadamlarımızın dünyaya yeniden açılmasını arzu ediyoruz. Kim açacak, bir diğer
ülkeyle iş yapan tüccarımız anlaşmazlığa düştüğü zaman onun önünü kim açacak,
bu problemleri kim halledecek; elbette siyasetçiler halledecek, elbette
bakanlar halledecek, başbakanlar halledecek; rica edecek, mektup yazacak,
hatta, gerekiyorsa, ülkesinin işadamlarının, sanayicilerinin bir ülkede alacağı
takılıp kalmışsa, onunla beraber uçağa binecek, gidecek ve o milyonlarca,
milyarlarca doları oradan alıp, koparıp, gelecek. Ticarî zihniyet bunu
gerektirir; ama, hayatında taş üstüne taş koymamış bir insan olursa, yanında
ömrü boyunca üç insan bile çalıştırmamış bir insan olursa, elbette, bunların ne
demek olduğunu, ne kadar önem arz ettiğini bilemez. Bu noktada, sayın ticaret ve sanayi oda ve borsalarının başkanlarına da
büyük iş düşüyor. Siyasete yön vermekten ziyade, onların da, Türkiye'nin
ithalatının, ihracatının, ticaretinin, sanayiinin nasıl gelişmesi gerekiyor,
bunun kaygısında olmaları gerek. Daha düne kadar, başbakanların, başbakan
yardımcılarının toplantılarında -ki, beraberdik, katılıyorduk- hükümete yağ
çekiyorlardı, her türlü faaliyetinizi destekliyoruz diyorlardı; bugün, çark
ettiler, bir başka şekilde konuşuyorlar. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yunanistan'la yapılacak olan bu
işbirliği anlaşmasının, biz, her şeye rağmen, ülkemiz için faydalı olacağına
inanıyoruz. Yunanistanlı turistler, varsın gelsinler, otobüslere, uçaklara
do-lup gelsinler; Bodrum'da, Antalya'da, turizm şehirlerimizde, kentlerimizde,
eğlence merkezlerimizde gönüllerince eğlensinler. İşadamları gelsinler
odalarımıza, borsalarımıza, bakanlıklarımıza, onları ağırlayalım, misafir
edelim, izzet ve ikramda bulunalım; biz Yunanistan'a gidelim, işadamlarımızla
gidelim, sanayicimizle gidelim ve bu anlaşmayı sadece kâğıt üzerinde
bırakmayalım, hayata geçirelim ve bunun arkasından doğabilecek siyasî sorunları
da, ticaretin getirdiği avantajlarla bir bir aşma gayreti içerisinde olalım. Ben, bu anlaşmanın, her iki ülke için, ülkemiz için, ticaret âlemimiz
için hayırlı olmasını diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünal. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE YUNANİSTAN
ARASINDA EKONOMİK İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 4 Şubat 2000 tarihinde Atina'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşması"nın
onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Müteakip maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Son maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylamayı başlatıyorum ve 3 dakika süre veriyorum. Buyurun. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 491 sıra sayılı kanun tasarısının
yapılan açık oylamasına 203 sayın milletvekili katılmış; 198 kabul , 1
çekimser, 4 mükerrer oy kullanılmıştır; böylece, kanun tasarısı kanunlaşmıştır;
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyet Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 9. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/738) (S. Sayısı: 563) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu 563 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili
Sayın Mustafa Geçer. (FP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 563 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubumuz ve kendi adıma, Yüce
Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 90 ıncı maddesinin
birinci fıkrasında "Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve
milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır"
denilmektedir. Yine, aynı maddenin son fıkrasında "Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında
Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz" hükmü
vardır. Yani, usulüne uygun yürürlüğe konulmuş ikili veya çok taraflı
uluslararası antlaşmalar, aslında, kanunlardan daha güçlü bir normdur ve
Anayasa Mahkemesine gidilemiyor. Şimdi görüşmekte olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısında, Amerika Birleşik
Devletleri ile Türkiye'de havayolu şirketlerinin, serbest rekabet piyasası
ortamında, günümüzde doğmuş fırsatlardan daha çok faydalanması öngörülmektedir.
5 Haziran 1945 tarihli 4749 sayılı Kanunla tasdik olunan 7 Aralık 1944
tarihli Şikago Milletlerarası Sivil Havacılık Sözleşmesinde ticarî hakların
düzenlenmesi konusunda bir mutabakata ulaşılmadığından ticarî hakların iki
taraflı sözleşmeler yoluyla düzenlenmesi gereği doğmuştur. Türkiye'nin
imzaladığı bu anlaşmalar çerçeve anlaşmalar olup, iki ülke arasında
karşılıklılık, yani mütekabiliyet esasına dayalıdır, karşılıklı çıkar
ilişkisine veya karşılıklı haklar tanıma ilişkisine bağlıdır. 7 Kasım 1990 tarihinde Washington'da Amerika Birleşik Devletleri ile
ülkemiz arasında bir hava taşımacılığı anlaşması imzalanmıştır. Bununla
birlikte, Avrupa devletleri ve Amerika Birleşik Devletleri arasında birçok
ülke, taraflar arası hava taşımacılığının kolaylaştırılması ve serbest rekabete
dayalı koşullara uygun yapılabilmesi için hava taşımacılığı anlaşmaları
imzalamışlardır. Amerika Birleşik Devletleri'yle, bugüne kadar, aralarında 13 Avrupa
ülkesinin ve Uzdoğu ülkelerinin de bulunduğu 45 ülke, ikili sivil havacılık
ilişkilerinin liberalleşmesine ilişkin tam bir serbest rekabet piyasası
oluşturmak üzere, anlaşmalar imzalamışlardır. (1) 563 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında 2 Mayıs 2000 tarihinde
Newyork'ta imzalanan bu yeni anlaşma, halen yürürlükte olan 7 Kasım 1990
tarihli, Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının yerine geçecek ve her türlü hava taşımacılığını
gerçekleştiren Türk hava yolu şirketlerinin Amerika Birleşik Devletlerinde
mevcut pazardan daha fazla pay almalarını amaçlamakta ve bu amaca yöneliktir.
Mezkûr anlaşmanın imzalanmasıyla iki ülke arasındaki sivil havacılık
ilişkileri, ticaret, turizm, kültürel alanlarındaki ilişkiler artırılacak ve
burada bir canlılığın getirilmesi de söz konusu olacaktır. Anlaşmanın 2 nci maddesinde, âkit tarafların birbirine tanıdığı haklar
sıralanmış; bu anlaşmanın 2 nci maddesiyle birlikte, iki tarafa, iniş yapmadan
kendi ülkeleri üzerinden uçma hakkı tanınmıştır; yani, Amerika Birleşik Devletleri
hava şirketleri, Türkiye üzerinden iniş yapmadan uçma hakkına sahip olacak,
Türkiye Cumhuriyeti uyruklu hava şirketleri, taşımacılık şirketleri de Amerika
Birleşik Devletleri üzerinden uçma hakkını kazanmış olacaktır. Ülkeler üzerinde
trafikdışı amaçlar için duruşlar yapma hakkı vermektedir; yani, yolcu indirme
bindirme, kargo taşıma gibi iniş dışındaki tüm inişlere izin vermekte; bununla
birlikte, diğer maddelerde belirlenmiş hakları da sağlamaktadır. 2 nci maddenin ikinci fıkrasında "İşbu maddenin hiçbir hükmü, her
bir âkit tarafın havayolu işletmesi veya işletmelerinde diğer âkit tarafın
ülkesinde ücret karşılığında yolcu, yolcu bagajları, kargo veya posta alarak,
diğer tarafın ülkesindeki başka bir noktaya götürme hakkı verdiği şeklinde
anlaşılamaz" denilmekle, bu ülkelerin, Amerika Birleşik Devletleri ve
Türkiye Cumhuriyetinin havayolu şirketlerinin ve işletmecilerinin, o ülke kara
sınırları içerisinde herhangi iki nokta arasında taşıma yapmasını önlenmekte;
ancak, iki ülke arasında uçuşları sağlanmaktadır. Bu madde dışında, 18 madde ve 4 ekten oluşan bu tasarı, diğer
maddelerinde, tayin etme ve yetkilendirmeyi, yetkinin iptalini, kanunların
uygulanmasını, emniyet tedbirlerini, havacılık güvenliğini, ticarî fırsatları,
gümrük vergisi, harçlar, kullanıcı harçları, adil rekabet, ücret, istişare,
sona erdirme, tescil, yürürlüğe girme gibi konuları içermekte ve taraflar,
bunun iptaline karar verdiği zaman, âkit taraflardan birinin karşı tarafa
bildirmesiyle belli bir süre sonra bu sözleşmeye de son verebilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küreselleşen dünyada, globalleşen
dünyada, gerçekten, uluslararası iş bölümlerinin oluştuğu bir dönemde, dünyanın
küçüldüğü bir dönemde, elbette, uluslararası ikili ve çoktaraflı anlaşmaların
yapılması kaçınılmazdır. Bir ülkenin, dünyadan kopuk olarak, kapalı olarak, tecrit edilmiş olarak
yaşaması da mümkün değildir. Artık öyle bir güne gelinmiştir ki, uluslararası
düzeyde, ülkeler arasında âdeta işbölümü yapılmış, ülkelerde gelişen teknoloji,
bilgi, hukuk düzeyinde gelişmeler ve kültürel gelişmeler, ülkelerarası
paylaşıma açılmıştır. Ülke olarak Türkiye'nin de, bu fırsatlardan faydalanması, küreselleşen
dünyada oluşan kaynaklardan, teknolojiden, hukuk düzeyinde elde edilen
gelişmelerden faydalanması için, elbette, iki taraflı ve çokuluslu anlaşmalar
yapması gerekmektedir. Ülkemize yeni kazanımların elde edilmesi veya kazanılmış hakların
korunması adına, iki taraflı, çok taraflı anlaşmaların da yapılması, elbetteki
gerekmektedir. Ancak, günümüzde, ülkeler arasındaki bu hak paylaşımı veya
oluşan kaynak ve menfaatların, kazanımların paylaşılması konusunda, ülkeyi
yöneten güçlere veya hükümetlere çok önemli görevler düşmektedir. Burada, yeni
kazanımlar elde etmek ve kazanılmış hakları kaybetmemek çok önemlidir. Burada,
ülkeler, elbette ki bu alanda bir yarış vermekte, kendi ülkelerinin insanını dünyada
daha müreffeh bir noktaya taşımanın veya bölgesinde daha önemli bir güç olmanın
hesabını yapmaktadır; çünkü, uluslararası dostluklarda, uluslararası çıkarlar
çok önemli rol oynamaktadır. Ortaçağ devletlerinde ve yeniçağ devletlerinde, ülkelerin egemenlik
kullanımları, dışa dönük olarak daha hassas olmakla birlikte, içedönük
egemenlik kullanımları, baskıları daha azdı; ama, günümüzde, çok taraflı
anlaşmalarla veya iki taraflı anlaşmalarla, dünyada oluşan birtakım
kazanımların ve faydaların bölüşümünde, ülkelerin kendi paylarına düşen küresel
plan alanlarında, ülke menfaatına olan alanların genişletilmesi adına, bu
anlaşmaları yaparken kendi ülkesinin menfaatını önplanda tutmayı bir amaç
bilmiş ve belki de, dışadönük egemenliğinden, bu çok taraflı anlaşmaların
yüklediği sorumluluk sebebiyle feragat etme durumunda kalmıştır. Günümüzde belki de, sınırlar kalkacaktır, ülkelerin dışadönük
egemenlikleri gittikçe zayıflayacaktır; çünkü, bugün ülkemizin yaptığı birtakım
çokuluslu anlaşmalarda da dışa dönük egemenlik kullanımlarından taviz
verildiğini, aslında karşılıklı menfaat icabı feragat edildiğini gözlüyoruz.
Bu, bir realite ve bir gerçektir. Belki, bir tahkim yasasıyla millî yargı
sisteminin yargı haklarını, yargı erkini veya egemenliğini uluslararası tahkim
kurullarına devretmesi gibi, karşılıklı
ilişkilerde, menfaat paylaşımı veya daha çok menfaat alabilmek için, dışadönük
egemenliklerden feragat etmeyi gerektiren bu anlaşmaların yapılması da
günümüzde kaçınılmazdır. Dışadönük egemenlik anlayışı veya hassasiyeti azalırken, ülkemize bakıyoruz,
içedönük egemenlik ve baskı anlayışının daha da arttığını görüyoruz maalesef.
Yani, ülkede insanların nasıl oturacağına, nasıl kalkacağına, nasıl
yaşayacağına, nasıl giyineceğine müdahale eden, hukukdışı, insan haklarına
aykırı birtakım düzenlemelerin de yapıldığını görüyoruz bugün. Aslında bunların
daha bir rahat, dünyanın ulaşmış olduğu insan hakları veya hukuk devleti
normlarına uygun hale getirilmesi de, elbette, ülkemiz için elzem olan,
kaçınılmaz olan bir çaba olacaktır diye düşünüyorum. Bugün, gerçekten, Türkiyemizin,
bölgesinde önemli bir güç olma fırsatını yakaladığı, tarihî bir konjonktürün
oluştuğu bir dönemde, ülkemizin, bölgesinde daha belirleyeceği bir rolü
üstlenmesini gönülden isterdik; ama, şu anda, çokuluslu anlaşmalarda,
etkinliğimizin veya gücümüzün heba edildiğini üzülerek görüyoruz. Bugün,
uluslararası anlaşmalarda, diplomatik birtakım ilişkilerimizde Türkiye'nin
taviz verir duruma geldiğini, bölgesinde en önemli bir güç olma şansını
yakalamış Türkiye'nin, maalesef, gerek Ortaasya ülkelerinde gerek Ortadoğu
ülkelerinde gerek Avrupa Birliği nezdinde birtakım haklarından feragat etme
noktasına getirildiğini üzülerek izliyoruz. Avrupa Birliğine girme adına veya
Türkiye'nin finansman açıklarını kapatmak için
borç toplama adına Türkiye'nin, birtakım haklarından feragat etme
noktasına getirildiğini ve bunlardan, behemehal, kısa zamanda vazgeçilmesi ve
Türkiye'nin bölgesinde üstlenmesi gereken etkin rolü üstlenmesi için gerekli
çalışmaların yapılması sorumluluğunun da hükümete düştüğüne inanıyoruz. Bugün, ülkemizi Avrupa'ya taşıma adına birtakım anlaşmalar yapan
hükümetlerin, Türkiye'yi Avrupa'ya değil, maalesef, Afrika'ya taşıdığını
görüyoruz. Bugün ekonomik, sosyal ve insan hakları konusunda Avrupa'da hiçbir
ülkeyle kıyaslanmayacak kadar geride olduğumuzun, ancak iç Afrika ülkeleri olan
Uganda, Zimbabwe gibi ülkelerle kıyaslanır olmanın ve aynı kategoriye tabi
tutulmanın, maalesef, şu anda üzüntüsünü yaşıyoruz. Genel anlamda, ülkenin
menfaatlarına yönelik kullanımların veya egemenlik kullanımlarının karşılıklı
feragatiyle küreselleşen dünyanın oluşturduğu faydalardan ve nimetlerden
ülkemizin de faydalanması adına daha hassasiyetle davranılmasını, ben, burada
temenni ediyorum. Bununla birlikte, hava taşımacılığının günümüzde çok önem kazandığını,
artık, insanların belli bir hayat standardına gelerek, gittikçe, havayol
taşımacılığında kargo, yük ve insan taşımasının daha önemli bir yer aldığını,
pazarın da daha önemli bir alanda genişlediğini görerek, Amerika Birleşik
Devletleriyle yapılan bu anlaşmanın da yerinde olduğu inancındayım. Bu vesileyle, hava taşımacılığımıza faydalar getireceği ümidiyle, bu
anlaşmanın da hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA TAŞIMACILIĞI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 2 Mayıs 2000 tarihinde New York'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava
Taşımacılığı Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum : MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum : MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylamayı başlatıyorum ve 3 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 563 sıra sayılı kanun tasarısının
yapılan açık oylamasına 212 sayın milletvekili katılmış; 202 kabul, 2 ret, 2
çekimser, 6 mükerrer oy kullanılmış; böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Petrol
Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz. 10. –
Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Petrol
Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/814) (S.
Sayısı: 626) (1) (1) 626 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerinde. Komisyon raporu, 626 sıra sayısıyla basılıp, dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili
Sayın Sünnetçioğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu İle
İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun İle
Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması İle
İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında kanun tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi selamlıyorum. Kanun tasarısının isminden de anlaşılacağı gibi, 27.1.2000 tarihinde,
121 ve 122 sıra sayılarıyla, Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası
Fonun Kurulmasıyla İlgili Sözleşmeye katılmamız uygun bulunmuş ve Petrol Kirliliğinden
Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğuyla İlgili Uluslararası Sözleşmeye katılmamız
da uygun bulunmuş. Bu tasarılar, 27.1.2000'de kanunlaşırken, sadece, Fazilet Partisi Grubu
adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak ve ben konuşmuşum. Her ikimiz de,
özellikle, boğazlardan geçişte, petrol taşıyan gemi kazalarında, deniz
kirliliği, çevre kirliliği, maddî zarar olarak, Türkiye'nin büyük zararlara
uğradığını; böylece, uluslararası sözleşmeye taraf olmakta geç bile kaldığımızı
belirtip, olumlu oy vereceğimizi söylemişiz. Şimdi, yapılacak değişiklikler vesilesiyle, bir kere daha yineliyorum:
Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğuyla İlgili Uluslararası
Sözleşme, 1969 yılında imzalanmıştır. Petrol taşıyan tankerlere zorunlu
sorumluluk sigortası sistemi getirmektedir. Böylelikle, herhangi bir petrol
kirlenmesi durumunda, hasarın gemi sahiplerince tazmin edilmesi
öngörülmektedir. Sözleşmenin uygulama alanı, ülkelerin içsuları, karasuları ve
münhasır ekonomik bölgeleridir. Münhasır ekonomik bölge ise, açık denizler
için, ülkelerin, denizlerinden ekonomik olarak faydalanmayı ilan ettikleri
alandır. Bu, açık denizlerde limit olarak, 200 mildir; karşı kıyı varsa,
münhasır ekonomik bölge, karşılıklı iki ülke arasındaki anlaşmayla belirlenir.
Örneğin, Karadenizde münhasır ekonomik bölge hemen hemen eşit olarak
paylaştırılmış, 100'er mil olarak belirlenmiş; ancak, Ege'de münhasır ekonomik
bölge söz konusu değildir. Yine bu sözleşme, sadece denize sızan petrolün temizlenmesini değil,
kaza vuku bulduğunda taşınan petrolün sızmaması amacıyla alınacak önlemlerin
tazminini de kapsar. Yine sözleşme, taraf ülkelere, limanlarına giren çıkan gemilerden,
belirli sınırlar içinde, sigorta belgelerini isteme hakkı getirir. Bu sınırlar,
5 000 grostondan hafif gemiler için 3 milyon SDR -bu, Dünya Bankasının birimi
ve 4,3 milyon dolara tekabül ediyor- 5 000 ila 140 000 grostona kadar olan
gemilerden 3 milyon SDR, artı her ilave ton için 430 SDR ve 140 000 grostondan
daha büyük gemiler için 59,7 milyon SDR, yani 85,8 milyon dolara tekabül eden
sınırlardır. Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Uluslararası Bir Fon
Kurulmasıyla İlgili Uluslararası Sözleşme ise, 1971 yılında imzalanmış. Petrol
kirliliğinden doğan zararları bir önceki sözleşmenin karşılayamaması durumunda
veya gemi sahibinin bulunamaması veya gemi sahibinin iflası durumlarında üye
ülkeye ek bir tazminat imkânı sağlar ki, bu ek tazminatın limiti ise, 135
milyon SDR, yani 194 milyon dolardır. Yani, bu sözleşmelerle, bundan sonra
oluşabilecek herhangi bir çevre kirliliğinde, 194 milyon dolara kadar zararın
tazmin edilmesi söz konusudur. Bu sözleşmelerden biri âdeta normal trafik
sigortası kapsamında ise, diğeri de kasko sigortasına benzetilebilir. Şimdi, bu bilgiler ışığında, 15 Kasım 1979'da Haydarpaşa önlerindeki
çarpışmayla İndependenta infilak etmiş, 100 000 ton hampetrol denize
yayılmıştır. 28 Ekim 1988'de İstanbul Limanında Blue Star isimli kimyasal madde
yüklü tanker ile Gaziantep Tankeri çarpışmış, 1 000 ton amonyak gazı denize
yayılmıştır. 14 Kasım 1991'de, Rabinion-18 ile başka bir geminin çarpışması
sonucu, 20 000 canlı hayvan, gemiyle Boğazda batmıştır. 13 Mart 1994'te, 100
000 ton hampetrol yüklü Nassıa adlı gemi, kuru yük gemisiyle Boğazda çarpışmış
ve yangında 20 000 ton hampetrol denize akmıştır. 30 Aralık 1999'da, Volganeft
isimli geminin Florya açıklarında yaptığı kirlilik hâlâ gözlerimizin önündedir.
Bu sözleşmelere şayet taraf olsaydık, bunun önemini daha net bir şekilde
görürdük; taraf olmakla, kirlenmenin sebep olduğu zararın yanı sıra, alınacak
bütün koruma önlemlerinin tazmini de mümkün olacaktır. Ayrıca, Boğazlardan
geçişte Montrö Antlaşması bizi bağlamaktadır. Boğazlardan geçişte, gemiler
hangi bayrağı, hangi milliyeti taşırsa taşısın, isterse kılavuz kaptan alma
şartı vardır. Bizim "illâ da alacaksınız" diye bir baskı, yaptırım
uygulamamız söz konusu değildir. Ancak, bu sözleşmelerden oluşacak büyük
tazminattan dolayı, gemiler kılavuz kaptan alacaklardır; kötü hava şartlarında
ve gece geçiş önlenecektir; eksik donanımlı gemilerin kontrolü de gündeme
gelecektir. Bu sözleşmelerin tek olumsuz yönü, armatör ve gemi sahiplerinin bu fona
maddî katkıları ve gemilerimizin yaşlı olması, gittikleri yabancı limanlarda
tutulma oranlarının, yani eksiklik bulunma oranlarının yüzde 52 gibi çok yüksek
olmasıdır; bu sebeple, sigorta şartlarının ağırlığı ve gerek bayrak olarak
gerek limanlarımıza gelen gemilere denetim eksikliği, kadro eksikliğidir. Peki, bu sözleşmeler bu kadar lehimize, hazır taraf olmuşuz,
kanunlaştırmışız, 15 ay da geçmiş, o halde niye bugün biz bu değişiklikleri
yapıyoruz diye bir soru aklınıza gelebilir. Bu sorunun cevabı da, çok net
olarak "çok kanun yapalım, seri çıkaralım, fazla incelemesek de olur"
dur. Gecenin saat 12.00'sinde, işte böyle bazı hatalar gözden kaçabiliyor. Bu tasarılar 20 nci Dönemde de Meclise gelmiş. O zaman, münhasır
bölgelerle ilgili çekince ve ticarî amaçlı devlet gemilerinin de mahkemelerden
muafiyet hakkının olmamasıyla ilgili beyan ile bu sözleşmelere katılmamız uygun
bulunmuş; ancak, 20 nci Dönemde görüşülemeyip, kadük kalmış. 21 inci Dönemde, hükümet, eski tasarıyı aynen Meclise göndermiş,
komisyonlarda, Dışişleri Bakanlığının da katkısıyla, artık çekince ve beyan
şartına da gerek olmadığı kanaati oluşmuş. 121 ve 122 sıra sayılı tasarılar, Genel Kurula, hükümetin teklif ettiği
metinlerde çekince ve beyan olmasına rağmen, Dışişleri Komisyonunun kabul
ettiği metinlerde çekince ve beyan olmadığı şekliyle gelmiş; ancak, tasarılar
geri çekilerek 121'e ek 1 ve 122'ye ek 1 olarak tekrar görüşülmüş, bu eklerdeki
çekince ve beyanlarla kanunlaşmış. Şimdi, bugün, bu çekince ve beyanları kaldırmaya çalışıyoruz. Ne
gariptir ki, bu kanunun gerekçesinde de, sanki Resmî Gazetede yayımlanırken bir
hata yapılmış gibi bir madde var; ancak, kanunlaşan metinlere baktım, şu anda
elimde, 121'e ek 1 ve 122'ye ek 1'de çekince ve beyan bulunmaktadır. Gecenin saat 12.00'sinde bir hata yapılıyor ve çok çalışalım derken,
biz, burada ekstra çalışarak, tekrar o hatayı düzeltmeye uğraşıyoruz. Bu tip
hatalar olabiliyor, hızlı çalışalım derken, bugün olduğu gibi, biraz daha fazla
çalışıyoruz ve yanlış düzeltmek durumunda kalıyoruz. Yeri gelmişken hatırlatmak istediğim bir konu daha var: İklim
Değişikliği Sözleşmesine, Türkiye, iki yıldır taraf olmak istemiyor. Bunun
sebebi: Biz, enerji ihtiyacımızın yüzde 90'ını fosil kaynaklı yakıtla
karşılıyoruz; ancak, karbondioksit emisyonlarımız, global iklim değişikliğine
neden olacak kadar değil, dünya ortalamasının altında. Gelişmiş ülkeler yıllarca kirletmişler, şimdi, İklim Değişikliği
Sözleşmesiyle global önlem konuşuyorlar. Türkiye, bu Sözleşmede, gelişmiş
ülkeler listesinde zikredilmektedir. Gelişmiş ülkelerin emisyon azaltması, yani
fosil kaynaklı yakıt kullanmaması, miktar ve zaman açısından çok daha fazla ve
katı. Hatta, bu konuda, gelişmiş ülkelere bile yardım yapmamız söz konusu. Tüm
Avrupa, küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 20'sinden sorumlu. Avrupa
Birliği önlemlerini almaya çalışıyor; bize de "Avrupa Birliğine giriş
sürecinde iklim değişikliğiyle ilgili çalışmalarını programlandır" diyor.
Biz, şu anda, bu safhada müzakerelerimizi sürdürüyoruz. Avrupa Birliğine aday
ülkelerin pozisyonlarını öne sürerek, en azından ek 2'deki listeden çıkıp,
Polonya gibi ek 1'de kalmaya çalışıyoruz. Kasım 2000'de, bu konudaki kesin kararın Kasım 2001'de verilmesi
kararlaştırılmış. Kasım 2001'e kadar, İklim Değişikliği Sözleşmesine katılım
kararımızın Mecliste görüşülmemesi, komisyonlarda dondurulması lazımken, bugün
öğreniyorum, Dışişleri Komisyonunda o da kabul edilmiş. Yani, burada,
Türkiye'nin enerji politikaları söz konusu. Bunun, en azından Kasım 2001'e
kadar dondurulması lazımken, biz aceleye getirip, bunu, komisyonda bugün karara
bağlıyoruz. Aksi takdirde, Türkiye için, ticarî ve siyasî yaptırımlar söz
konusu olur. Dünya Ticaret Örgütü, bu enerjiyle ürettiğimiz malları boykot
edebilir. Baba Bush bile, iklim değişikliği konusunda taraf olmasına rağmen,
enerji politikaları gereği, İklim Değişikliği Sözleşmesinin protokolü olan
Kyoto Protokolüne karşı çıkıyor "ben ülkemin menfaatına bakarım"
diyerek, dünyanın tepkisini göze alıyor. Amerika Birleşik Devletleri kirleterek
karşı çıkarken, biz kirletmeden nasıl aceleye getirebiliriz?! Bu konunun tekrar
değerlendirilmesi lazım; en azından, bunun, Meclis Genel Kurulunda bekletilmesi
lazım diye düşünüyorum. Deniz kirliliği; deniz kalitesinin kullanım açısından bozulması,
denizden ekonomik açıdan kullanımların engellenmesi, insan sağlığının tehdit
edilmesi, doğal kaynaklara zarar veren etkilerin oluşması şeklinde
tanımlanıyor. Denizlerin kullanım amaçları da, turizm faaliyetleri, balıkçılık
ve su ürünleri elde etme, ulaştırma ve liman hizmetleri, endüstriyel kullanım
-yani, soğutma suyu gibi- deniz yatağında maden ve petrol çıkarma şeklinde
sıralanabilir. O halde, ulaştırma olduğu gibi, liman hizmetleri de bu
sözleşmeler kapsamında değerlendirilmelidir. Şimdi, İstanbul Büyükçekmece İlçesi Yakuplu Belediyesi sınırları
içerisinde, Ambarlı Liman Kompleksi var; Türkiye'nin en büyük özel sektör
limanı. Bu kompleks, 1 milyar dolar yatırımla gerçekleştirilmiştir. 2000
yılında, buradan, 2 milyar 421 milyon dolarlık fiilî ihracat, 1 milyar 697
milyon dolarlık da fiilî ithalat gerçekleştirilmiş; 41 trilyon 823 milyar
Gümrük Vergisi, 203 trilyon 959 milyar KDV tahsil edilmiş. Şimdi, bu kompleksin içine, liman kompleksini ve hemen yanındaki tüm
konut alanlarını son derece risk altına sokacak, HABAŞ Sınai ve Tıbbî Gazlar
İstihsal Endüstrileri Anonim Şirketinin 10 000 tonluk, 10 milyon dolar yatırım
öngörülen LPG tesisi yapımı gündemdedir. Çevre Bakanlığı İstanbul Çevre İl
Müdürlüğünce ÇED başvurusu reddedilmiş olmasına rağmen, daha sonra, aynı
kurumca, yer uygunluk belgesi verilmiştir. Afet İşleri Genel Müdürlüğü, konunun
önemini ve risklerini ortaya koyan görüş yazısından sonra, tesis arazisi için
uygun görüş vermiş; Millî Emlak Genel Müdürlüğü, tesisin deniz kara
bağlantısını sağlayacak boru hattının geçtiği, halen işletme faaliyetinde
bulunan işletmelere kiralanmış dolgu alanlarının ikinci defa kiralanmasının
mümkün olmadığını bildirmiş olmasına rağmen, daha sonra, bu yönde olumlu görüş
bildirmiştir. Bu HABAŞ nerelerden bağlantı yapıyorsa, hep söylenenlerin tersi,
orası için olumlu olarak, sonradan değişiyor. Bölge, birinci derecede deprem bölgesidir. Marmara Denizindeki kırılması
muhtemel fay hattına çok yakın mesafededir. Bölge Afet İşleri Genel
Müdürlüğünün belirttiği jeoloji ve jeoteknik mühendisliği raporlarına göre, LPG
gibi riski yüksek tesisler için uygun değildir. Bu tesisle 1 milyar dolar
yatırım kapasiteli Ambarlı Liman kompleksi, liman kompleksinde çalışan 1 500
işçi, limana yükleme ve boşaltılması yapılan milyarlarca değerindeki yükler,
liman çevresinde yaşayan toplukonut ve site sakinleri risk altındadır ve tek
giriş çıkışı olan liman kompleksinde meydana gelebilecek olan bir patlama,
limanı ve tüm yaşamı durduracaktır. Günlük 3 000 araç sirkülasyonu olan liman
kompleksinin trafik yoğunluğu bu şekilde 2 veya 2,5 katına çıkacaktır. Burada
LPG araçları risk oluşturacaktır. Limanın sigorta maliyetleri artacak, maliyetlere önemli yük
getirecektir. Bu durumun da, görüştüğümüz tasarılar çerçevesinde, ilgililer
tarafından değerlendirileceğini umuyorum ve bunu özellikle de belirtiyorum, bu
son derece yanlış bir şeydir, bunun önüne geçilmesi lazımdır. İlgililer lütfen
bu konuyu değerlendirsinler. Ayrıca, duyumlarını aldığım, ancak komisyonlarda ulaşamadığım endüstri
bölgeleri yasa tasarısının ek maddesinde, 10 milyon doların üzerinde yatırım
yapanların hukukî ve çevre boyutları ne olursa olsun geçerlilik kazanacağı bu
görüştüğümüz tasarılar açısından da son derece yanlıştır, sakıncalıdır, hangi
komisyonda hangi safhada ise onun da durdurulması lazımdır diyorum. Unutmayalım ki, ilk insan Hazreti Adem mükemmel bir çevre olan cennetten
çevre ihlali yaparak, yani yasak olan meyveyi kopararak kovuldu. Dilerim ki,
bilerek, nemelazım diyerek yaptığımız ihlal ve ihmaller de bizim sonumuz
olmasın diyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum. PETROL KİRLİLİĞİNDEN DOĞAN ZARARIN HUKUKÎ
SORUMLULUĞU İLE İLGİLİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE
KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN İLE PETROL
KİRLİLİĞİ ZARARININ TAZMİNİ İÇİN BİR ULUSLARARASI
FONUN KURULMASI İLE İLGİLİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE
KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1. - 27.1.2000 tarihli ve 4507 sayılı Petrol Kirliliğinden Doğan
Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun
1 inci maddesinde yer alan "ekli çekince ve beyanla" ifadesi metinden
çıkarılmıştır. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 27.1.2000 tarihli ve 4508 sayılı Petrol Kirliliği Zararının
Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 1 inci maddesinde yer
alan "ekli çekince ile" ifadesi metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Diğer maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Son maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 626 sıra sayılı kanun tasarısının
yapılan açık oylamasına 211 milletvekili katılmış; 207 kabul, 1 çekimser, 3
mükerrer oy kullanılmış; böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin Tadiline İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve
Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz. 11. – Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek
Sözleşmenin Tadiline İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/580)
(S.Sayısı: 352) (1) BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde. Komisyon raporu, 352 sıra sayısıyla basılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Antalya
Milletvekili Sayın Zeki Okudan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Değerli Başkanım, kıymetli
bakanlarım, Kıymetli Komisyon Başkanı ve üyesi arkadaşlarım, çok kıymetli
arkadaşlarım; bugün, Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin Tadiline
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarıyla ilgili görüşmek üzere
huzurlarınızdayım; Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. (1) 352 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Değerli arkadaşlar, uyuşturucunun ne demek olduğu hepinizce malum.
Uyuşturucunun, ülkemiz için ve dünya için ne kadar tehlike arz ettiği hepimizce
malum ve uyuşturucuyla mücadele çerçevesinde, bütün dünyada, Birleşmiş
Milletler nezdinde ilk anlaşma 1961 yılında imzalanmış. 1961 Tek Sözleşmesi
olarak bu yapılmış ve bu anlaşmanın amacı şu: Doğal uyuşturucu maddeler kaynağı
olan haşhaş, kenevir, koka gibi bitkilerin yetiştirilmesi, yapımı, ticareti ve
kullanımı konularında sınırlamalar ve denetim getirilmekte. Daha sonra, 1971 yılında, tabiî, doğal kaynaklar kurutulunca, sentetik
maddelerle uyuşturucu ticareti yapılmaya başlanılmış; psikotrop maddelerle.
Bununla ilgili de, 1971 yılında, yine Birleşmiş Milletlerde bir anlaşma
yapılıyor, bunların denetimi ve imali kontrol altına alınmış oluyor; ancak, bu
defa da, devletler arasında uyuşturucu trafiği önlenemediği için, yine
Birleşmiş Milletler nezdinde, 1988 yılında, Birleşmiş Milletlerin denetimi,
kaçakçılığın önlenmesi için işbirliği ve adli yardımlaşma biçimleri
belirlenmiş. Bu arada, 1972 yılında bir protokol imzalanıyor. Bu protokol, 1961
yılında imzalanan anlaşmanın bir değişik şekli; yani, ufak bir tadilat
yapılıyor. Biz, buna imza koymuşuz, 25 Mart 1972'de ülkemiz tarafından
imzalanmış; ancak, daha sonra, bu onay işlemi yapılmadığı için, protokole,
bugüne kadar taraf olmamışız. Bugün yapmış olduğumuz görüşmenin esas anlamı,
esas önemli kısmı burası. Yani, biz,
1972 yılında, ülkemizin de imzaladığı ancak onaylamadığımız bir anlaşmayı, Meclis
olarak onaylayacağız. Değerli arkadaşlar, uyuşturucuyla ilgili, bütün dünya ülkelerinin takip
ettikleri yol, daha çok hukukî yoldur; ancak, biliyorsunuz, kanunlar çıkar,
kanunların tarafları vardır ve kanunlarda, suç işlemeye yönelik eğilimleri de
önleyici bazı tedbirlerin alınması gerekir. Fakat, burada, sadece, kanunî
yönden, hukukî yönden, işte, kaçakçılığın yapılmaması, uyuşturucu maddelerin
imal edilmemesi, birtakım psikotrop ilaçların veya psikotrop maddelerin
piyasaya salınmamasıyla ilgili uluslararası dolaşımını engelleyici tedbirler
alınıyor. Evet arkadaşlar "yurtta sulh, cihanda sulh" olmadığı sürece,
kanun gücü daima delinmeye doğru zorlanır; bu kesin. Yani, eğer, siz, ülkeler
arasında bir barış teessüs ettirememişseniz herhangi bir şekilde, yurt içinde
halkınızla barışık değilseniz, hangi kanunu, ne çerçevede koyarsanız koyun,
mutlaka, bu kanunu engelleyici, bu kanuna karşı gelici davranışları, tavırları
karşınızda bulursunuz. Bunun, uyuşturucuyla ilgili kısmı şu: Eğer, devletler
arasında bir husumet söz konusuysa, devletler, bunu, bir stratejik silah gibi
görecekler veya bir stratejik kazanç gibi göreceklerdir. Uyuşturucuyla mücadelenin tek yolu, sadece kanun yapmak ve kanunu uygulamak değildir. Uyuşturucuyla
uğraşmanın en önemli unsurlarından birisi, eğitim, tabiî ki eğitim, ahlakın
yeniden teessüs edilmesi, toplumun sosyal yapısının mutlaka teessüs ettirilmesi
ve iyileştirilmesi, manevî değerlerin ve aile yapısının bütünlüğünün
korunmasıdır. Değerli arkadaşlar, ülkemiz, daha önce, uyuşturucuyla ilgili bazı
anlaşmalarda taraf olmuştur; ancak, son zamanlarda... Ben, Antalya'nın Serik
İlçesindenim. Serik İlçesinin merkez nüfusu 31 000. Serik İlçesinin 31 000
nüfusunun 13 000'i, bugün, icra takibindeyse, sosyal yapının ne kadar hasar
aldığını tahayyül etmeniz kolay olur tahmin ediyorum. 31 000 nüfuslu bir
ilçenin 13 000 kişisi, şu anda icra takibinde. Değerli arkadaşlar, bunlardan 3
500 kişisi icra nedeniyle hüküm giymiş, 10'ar gün veya 1'er ay süreyle hapiste
yatacak. 25 kişilik hapishanemiz var; herkes, randevuyla girip, hapiste yatmak
zorunda. Ülkenin durumu bu. Bu, sosyal yapının ne kadar bozulduğu ile
uyuşturucu mücadelesinin sadece kanunla yapılmaması, mutlaka, sosyal yapının en
iyi şekilde teessüs ettirilip korunması gerektiğiyle ilgili çok çarpıcı bir
örnek; ama, çok şükür, bu, kısa süreden beri böyle olduğu için, şu tablo en çok
iki seneden bu tarafa böyle olduğu için, bizim Serik beldemizde uyuşturucu
kullanımı yok elhamdülillah; ama, tabiî ki, sosyal yapının çok iyi bir şekilde
korunabilmesi için, ticaretin, üretimin ve kişiler arasındaki ilişkilerin çok
iyi olması gerekir. Değerli arkadaşlar, aile yapısının korunmasıyla ilgili konuyu, gelişmiş
ülkeler ortaya çıkardılar. Gelişmiş ülkeler diyorlar ki, aileyi korumak lazım.
Beraber yaşamayla ilgili veya aile dışı çocuklarla ilgili birtakım önleyici
tedbirler alınması ve sosyal yapının temeli olan çekirdek ailenin muhafazası ve
geliştirilmesi için gayret sarf ediyorlar. Bununla ilgili gösterilen
gayretleri, hepiniz benden çok daha iyi biliyorsunuz; fakat, bizim ülkemizde,
son zamanlarda gerek feminizm adına gerek ilericilik adına gerek çağdaşlık
adına -adına ne söylerseniz söyleyin- aile yapısıyla ilgili bazı erozyonların,
bazı bozma gayretlerinin olduğunu hep beraber görüyoruz; bunun da mutlaka
önlenmesi gerekir. Değerli arkadaşlar, bu arada, okullarda verilen eğitimde ve eğitimle
ilgili yapılan çalışmalarda, uyuşturucunun ne kadar zararlı olduğunun verilmesi
bir ülke için mutlak gereklidir; ancak, tabiî, bunun dozunu çok iyi ayarlamak
lazım. Bir taraftan, bunun zararlarını anlatırken, bir taraftan da reklam
yapılmış olmaması gerekir; bu, bir sosyoloji ve eğitim olayı. Dengeyi bozmadan,
en iyi şekilde, bunun, hesaplanıp, bilimsel etütlerinin yapılıp, nasıl
verilmesi gerekiyorsa o şekilde verilmesinde fayda var. Bir diğeri, dinî eğitimdir arkadaşlar. Dünyada hiçbir dinde -ben
bilmiyorum, bilen varsa söylesin- uyuşturucu kullanmanın sevap olduğunu,
uyuşturucu kullananların cennete gideceğini duymadım; duyanınız varsa söylesin,
ben duymadım arkadaşlar. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Hasan Sabbah var sayın vekilim. BAŞKAN - Efendim, buyurun sayın hatip; siz, konuşmanıza devam edin. MEHMET ZEKİ OKUDAN (Devamla) - Şimdi, bu çerçeveden olmak üzere, dünyamız
ve dünyadaki bütün insanların insan haklarına önem vererek dinî eğitim
almalarını serbest bırakmışlar. Artık, 1920'lerin dünyasında değiliz.
1920'lerin dünyası, tamam, birtakım dinî dogmatik, dinî fanatik görüşlerle
hareket ediyordu. Belki, geçmişte, bizim neslimizde de aynı düşünceler olmuş
olabilir; ancak, son zamanlarda, artık, tüm dünyada, din hakkında özgür
düşünmeye doğru bir meyil var; dinî konular hakkında bir özgürlük söz konusu.
Amerika Birleşik Devletleri, biliyorsunuz, senatosunu dört dinin duasıyla,
yeminiyle açıyor ve dinini yaşamakta, dinî eğitim almakta halkını daha
rahatlatıcı tedbirler alıyor. En son, bugünkü Milliyet Gazetesindeki bir haberi size iletmek
istiyorum. İngiltere'de de dinî eğitim, neredeyse, serbest; insanlar, dinini
istediği gibi yaşayacak durumda ve şimdi, size bir resim göstermeden önce
altındaki yazıyı okuyorum: "Londra'da türbanlı polis dönemi. Farklı etnik
ve dini kökenden gelme vatandaşların teşkilatta çalışabilmelerine imkan tanımak
isteyen Londra polisi, Müslüman kadınların başı örtülü olarak görev yapmalarına
izin verdi." Değerli arkadaşlar, gözümüz aydın. Yeni düzenlemeye göre,
Müslüman kadın polisler sadece yüzlerini açıkta bırakan, saçları dahil tüm
başını omuzlara kadar örten bir başörtüsü giyecek. Başörtüsünün kenarına polis
üniformasının şapkasında bulunan siyah-beyaz damalı deseni işlenecek. Ancak,
dinî tatillerinde Müslümanlara esneklik gösterilecek, Bütün karakollarda mescit
yapılacak, kantinde İslamî gıda maddeleri satılacak. Arz olunur efendim, işte resmi.
Dünyanın gittiği yer burası değerli arkadaşlar. Kıymetli arkadaşlarım, şimdi, buraya gelen hiçbir milletvekili
arkadaşımın ülkesinin ve milletinin zararına çalışacağına inanmıyorum. İnanmak
istemiyorum değil, inanmıyorum. Hiçbir arkadaşım memleketinin ekonomisini
kötüye götürmek için çalışmıyor. Buna da böylece inanıyorum; ancak, geldiğimiz
nokta, maalesef hiç de hoş değil. Şu günlerde 10 milyar dolar için
kıvranıyoruz. Bu ülke, 10 milyar dolarlık bir yükün altında ezilecek bir ülke
değil. Bu millet, 10 milyar dolar için kendi öz benliğinden taviz verecek bir
millet de değil. Ülkemiz büyük, milletimiz büyük. Parlamentomuz, en büyük
inşallah. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (FP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutmadan önce, Sayın Komisyon Başkanımızın redaksiyonla
ilgili bir açıklama talebi var. Buyurun efendim. DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. İyi anlaşılması bakımından, başlığın doğrusu "Uyuşturucu Maddelere
Dair 1961 Tarihli Tek Sözleşmenin..." şeklinde olacak. Kusur bizimdir, bu
şekilde huzurunuza getirmiş bulunmaktan dolayı özür diliyorum ve bu şekilde
düzeltilmesini istirham ediyorum efendim.
BAŞKAN - Peki efendim. Bu redaksiyon değişikliğini de dikkate almak suretiyle, 1 inci maddeyi
okutuyorum: Siz mevcut halini okuyun efendim; Sayın Başkanın konuşması zapta geçti,
biz, onu düzeltiriz. Buyurun. UYUŞTURUCU MADDELERE DAİR 1961 TEK
SÖZLEŞMESİNİN TADİLİNE İLİŞKİN PROTOKOLUN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 25 Mart 1972 tarihinde Cenevre'de imzalanan "Uyuşturucu
Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin Tadiline İlişkin Protokol"un
onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Başlık ve içeriği de böyle olacak değil mi Sayın Komisyon
Başkanı? DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Evet, geçtiği her yerde
bu şekilde düzeltilmek kaydıyla. BAŞKAN - Peki efendim. Maddeyi bu haliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Diğer maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Son maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu kıymetli oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 352 sıra sayılı kanun tasarısının
yapılan açık oylamasına 185 sayın milletvekili katılmış; 184 kabul, 1 mükerrer
oy kullanılmıştır; böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaştırma Koridorunun Üzerinde Uluslararası
Taşımacılığın Geliştirilmesi Hakkında Çok Taraflı Temel Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 12. – Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaştırma
Koridorunun Üzerinde Uluslararası Taşımacılığın Geliştirilmesi Hakkında Çok
Taraflı Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/668) (S. Sayısı : 529) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu, 529 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 529 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde
Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum;
Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının metnine ve içeriğine girmeden önce, Türkiye taşımacılığında
kara ve deniz taşımacılığıyla ilgili bazı bilgiler arz etmek, bu bilgilerle
kanun tasarısını özdeşleştirmek ve bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Hatırlanacağı üzere, 529 sıra sayılı kanun tasarısı,
Avrupa-Kafkasya-Asya ulaştırma koridoru üzerinde uluslararası taşımacılığı
geliştirmeye yöneliktir. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin kara taşımacılığında potansiyeline
baktığımız zaman, Türkiye'de çekici sayısı 21 219, römork sayısı 26 354, kamyon
sayısı 2 673, tanker sayısı 246'dır. Toplam taşıma kapasitesi 856 629 tondur,
yani, yaklaşık kapasite 1 milyon tondur. Araçların yaş ortalamasına baktığımız zaman,6 yıl; araçların niteliği,
Avrupa ortalamasının üzerindedir. İhraç taşıma sayılarına baktığımız zaman, 1999 yılında 256 137; 2000'de
263 024; ithal taşımalarının sayısına baktığımız zaman, 1999'da 147 932;
2000'de 160 441. Şu ana kadar vermiş olduğum rakamlara baktığımızda, uluslararası kara
taşımacılığında aslında yeteri miktarda araç sayısına sahip olduğumuz; ancak,
bu kapasiteye bağlı olarak, arzu edilen seviyede taşımacılığın yapılamadığı
anlaşılmaktadır. Bu uluslararası taşımacılığın ülke ekonomisine katkısına baktığımız
zaman, 1999'da 1 milyar 368 milyon dolar, 2000'de 1 milyar 468 milyon dolardır.
Bu girdiyi sağlamak için de, 15 milyon ton yük taşınması gerekmektedir ve
taşınmıştır. (1) 529 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Yine, verdiğim bu girdi rakamlarına baktığımız zaman, eğer, ciddî
anlamda, bu taşımacılık sektöründe, biraz sonra ifade edeceğim uluslararası
anlaşmalar yerinde ve zamanında iyi uygulanabilirse, bu sektörün önü açılırsa,
ekonomik krize katkıda bulunacaktır; yani, başka bir ifadeyle, burada, ciddî
anlamda bir ekonomik kaynağın mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu kadar sayıya
sahip ve 15 milyon ton yükün taşındığı bu sektörde ciddî sorunlar vardır. Kara
taşımacılığını özetlersek; geçiş belgeleri yetersiz, vize için ekstra para
ödenmekte, geçiş ücretleri yüksek, vize alma süresi on günü bulmakta, kantar
problemleri var, köprü ücretinin pahalılığı var, belge ve sigorta ücretleri
onbeş günle sınırlı, vize verirken inceleme süresi uzun, araçlar yükle
beklemekte, ücretsiz geçiş belgesi olmasına rağmen mükerrer ücret alınmakta,
haksız ve yüksek cezalar uygulanmaktadır. Buraya kadar ifade ettiklerimi kısaca
özetlersek, bu sektörün birtakım sorunları vardır ve bu sorunlar için de bir
uluslararası anlaşmaya ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Aslında, tasarıyı dikkatle takip ettiğimiz zaman, tasarı, sadece, kara
taşımacılığını değil, aynı zamanda denizyolu taşımacılığını, aynı zamanda
demiryolu taşımacılığını, su taşımacılığını, hava taşımacılığını ve boru
hatlarını da içermektedir; yani, bu görüşmekte olduğumuz tasarı, aslında, çok
kapsamlı ve geniş, uluslararası bir anlaşmadır. Dolayısıyla, burada, içerik
itibariyle beş temel konuya baktığımız zaman, Türkiye açısından, özellikle,
boru hatları da çok önemlidir; çünkü, Kafkaslardaki, bu koridor üzerindeki
petrol kaynakları, Montrö Anlaşmasına göre, gemilerle taşınmaktadır; bu da,
boğaz için ciddî bir tehlike arz etmektedir. Aslında, bu anlaşmanın tekrar
gözden geçirilmesinin ve boğazların, mutlaka, petrol taşıma koridoru olmaktan
çıkarılmasının ve bu uluslararası anlaşmalarda olduğu gibi, petrolün veya
doğalgazın boru hatlarıyla taşınmasının çok doğru olacağına ve hükümetin,
mutlaka, bu konu üzerinde ısrarla durması gerektiğine inanıyoruz. Bu taşımacılık noktasında, ikinci çok önemli konu, deniz ticareti, deniz
taşımacılığıdır. Bu ikili anlaşmayı incelerken, arzu ettim ki, acaba, bu
sektördeki sıkıntıların bu tasarıyla ilgisi ne kadar vardır diye, deniz ticaret
odalarının görüşünü aldık. Tabiî, onların da, aslında, çok ciddî anlamda
sıkıntıları var. Değerli arkadaşlar, deniz taşımacılığımızın yüzde 28,7'si yerli, yüzde
71,3'ü yabancı bayraklı gemilerle yapılmaktadır. Verdiğim bu rakamlar,
zannediyorum ki, hükümet ilgililerinin dikkatini çekecektir. Yabancı gemilerle
taşınan mal miktarı 80 milyon tondur. Ton başına ödenenin 30 dolar olduğu
hesaplanırsa, dışarı giden kaynak miktarı 2,5 milyar dolar olarak
hesaplanmaktadır. İşte, kaynak arayan hükümete, burada ikinci bir kaynak paketi
var. İthalatımızın ve ihracatımızın yüzde 85'ini denizyoluyla yaptığımıza göre,
2,5 milyar dolarlık tasarruf noktasında, ciddî bir girişimde bulunulabilir;
yani, bu sahada bir yatırım yapılabilir. Halbuki, denizcilik sektöründeki
yatırım oranlarına baktığımız zaman, ulaştırmaya ancak yüzde 3,8 yatırım
yapılmaktadır. Oda yetkililerinden istedik ki, sıkıntıları nedir, alalım; ancak, bize
ulaşan metin çok uzun, kısa ve öz olarak birkaç konu üzerinde durmak istiyorum.
Aynen şunlar söylenmektedir: "Devlet, altın yumurtlayan sektörü
çaresizliğe terk etmiştir. Denizcilik sektörü, olağanüstü istihdam yaratan,
katmadeğeri yüksek, aldığı her lira kendisine ödenmediği takdirde, mutlaka
misliyle, döviz olarak ve ülkeye hiçbir dönüşü olmayacak şekilde, yabancıya
ödenmesi gereken sektördür." Biraz önce ifade ettiğim 2,5 milyar doları
kastetmektedirler ve her yıl, yabancı gemilere, navlun olarak, bütün ithalat ve
ihracatta yüzde 85'inin yüzde 71,3'ü için 2,5 milyar dolar ödemekteyiz. Öyle
zannediyorum ki, ilgililer bunun tedbirini düşüneceklerdir. Devamla "devletin sektörü ihmalini, bizzat kendi rakamları
göstermektedir" diye ifade edilmektedir ve burada, yatırım azlığından
bahsedilmektedir. Aslında, bu sektörün sıkıntısını üç kelimeyle anlatmak mümkün
diyorlar: "Türkiye'de uygulanan yanlış ulaştırma politikasıdır."
Şimdi, bunları neden ifade etmeye çalışıyorum; biraz sonra, bu anlaşma oylanıp
kabul edildikten sonra, deniz sektöründe çalıştıracak gemilerimizin
olmayacağını ifade etmek için. O açıdan, deniz nakliyatında, uluslararası
anlaşmalar, bir yerde, formalite olarak kalacak. Bu sektörde çalışan güçlü bir
grup olacak ki, bu uluslararası anlaşmalardan, o uygulamalardan faydalanmış
olalım. Aynen, devamla, burada sorunlar anlatılıyor. "Bir yerde, bir
holdinge verilen imkân kadar denizcilik sektörüne yardım yapılmamaktadır"
diye ifade ediliyor ve sonuç olarak şu cümlelerle bitiriyor: "Denizcilik
sektörünün gelişimi için devletin ulaştırma politikasını gözden geçirmesi
şarttır. Denizciliğin gelişmesi veya geriye gidişi sektör mensuplarından daha
çok, ekonomik, stratejik ve politik olarak ülkeyi etkilemektedir. Siyasî
otorite ve karar mekanizmalarının denizcilik sektörüne yaklaşımı bu bilinçte
olmalıdır." Yani, özetle söylemek gerekirse, kara taşımacılığıyla deniz
taşımacılığımızı mukayese ettiğimiz zaman, ciddî boyutta sıkıntılarımızın
olduğu anlaşılmaktadır. Tekrar ifade ediyorum, bu ikili anlaşmaları sadece
ortaya koymak kâfi değil, bu sahada rekabet edecek sektöre de yardımcı olmak
mecburiyetindeyiz. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu, izah etmeye, takdim etmeye çalıştığım
yasa tasarısı, aslında, 1998'de Bakü'de toplanan 11 ülke arasında yapılan bir
anlaşmanın Parlamentomuzda teyididir. Bu anlaşmada Avrupa -Kafkasya- Asya
ulaştırma koridoru oluşturulmaya çalışılmaktadır. Temel anlaşma, teknik
ekleriyle birlikte 1998'de imzalanmıştır. Geçen bu süre içerisinde, 11 ülke
parlamentolarında da imzaya açılmış ve prosedür tamamlanmaya çalışılmaktadır.
Bu anlaşmaya imza koyan ülkeler: Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan,
Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Romanya, Özbekistan, Ukrayna ve
Türkiye'dir. Bazı ülkeler, bu anlaşmaya çekince koymuşlardır. Türkiye de,
Ermenistan ile ilgili olan konuda ve ayrıca 5 inci ek maddede -vergi ve
harçlarla ilgili konuda- bu anlaşmaya çekince koymuştur. Anlaşmanın amacını -aslında, tasarı içerisinde geniş olarak izah
edilmekle birlikte- temel olarak beş konuda toplamak mümkündür. Bunları kısaca
ifade edersek, ekonomik ilişkilerin ve ticaretin geliştirilmesi... Bu ifade
etmiş olduğum ülkeler arasında şunu kabul etmek lazım ki; Türkiye, hem yakın
komşularıyla -İran, Irak ve Suriye- hem bu ifade etmeye çalıştığım Kafkas
ülkeleriyle ticaret hacmimizin her geçen gün biraz daha azaldığı bir gerçektir.
Bu açıdan, bu anlaşma, ümit ederim ki, taşımacılığı artırdığımız zaman bu
ülkelerle ticaret hacmimiz, ihracatımız artacaktır. Tasarının ikinci amacı, pazarlara girişin kolaylaştırılması. Konuşmamın
başında ifade ettim, bu sektörde ciddî sıkıntılar var, uluslararası bu
anlaşmalarla, bu sıkıntıları aşmış olacağız. Bir üçüncü önemli konu, trafik emniyeti, mal güvenliği ve çevrenin
korunmasının hedeflenmesidir. İşte, aslında çevrenin korunması noktasında bu 3
üncü madde, boğazları yakından ilgilendirmektedir. Ümit ediyoruz ki, hükümet,
petrol tankerlerinin boğazlardan geçişiyle ilgili bir formülü mutlaka
bulacaktır. Ayrıca, taşımacılıkta yasal çerçevede, bu 11 ülkeyle, hukuk noktasında
bir uyum sağlanacaktır. Yine, eşit rekabet şartlarının oluşturulması olarak,
beş temel özellik olarak özetlenmiştir. Ancak, yine ifade etmek istiyorum, bu
rekabeti sağlayabilmek için, bu sektöre, özellikle deniz ve kara taşımacılığı
sektörüne, ciddî anlamda, hem yasal düzenlemelerle hem finansal olarak destek
vermek mecburiyetindeyiz diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bu anlaşma olduktan sonra ne olur, netice nereye
gider diye düşünecek olursak, bu anlaşma, bir yerde, zaman kaybına uğramadan,
engellerle karşılaşmadan ithalat ve ihracatta taşımacılığa sürat getirecektir.
Böylece, taşımacılıkta kalite, rekabeti getirecektir ve bir yerde de
uluslararası taşımacılıkta payımız artacaktır. Tasarıyı dikkatle incelediğimiz zaman, tasarı 11 madde ve eklerinden
oluşmaktadır. Özellikle, dikkat çeken maddeleri kısaca ifade etmeye
çalışacağım. Her şeyden önce, vergi, resim, harçlar ve diğer ödemelere
sınırlama getirmektedir. Öncelikli esaslar ve tarifeler bu metinde yer
almaktadır. Trafik emniyeti, malların güvenliği ve çevre koruma noktasında
tedbirler getirmektedir. Hükümetlerarası bir komisyon kurulmakta ve bu,
koordinasyonu sağlamaktadır. Daimî sekreterya vardır ve teknik ekler
bulunmaktadır. Bütün buraya kadar ifade etmeye çalıştığım konuları bir sonuç
değerlendirmesine tabi tutarsak, taşımacılık sektörüne daha fazla önem vermeye
mecburuz. Bunun için de, şimdi getirilen uluslararası anlaşmalara bir ihtiyaç
vardır. Özellikle tekrar ifade ediyorum, uluslararası kara taşımacılığında
etkili olduğumuz halde, demiryolu ve deniz taşımacılığında dünyada hemen hemen
yok gibiyiz. O açıdan değerlendirilince bu tasarının da hiçbir özelliği
olmayacaktır; belki, ileride olacak güçlü bir deniz sektöründe, ulaştırma,
taşıma sektöründe bu tasarı işe yarayacaktır. Bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman çok önemli konulardan bir tanesi,
demiryollarımız ve deniz nakliyatımızı mutlaka masaya yatırmak, sorgulamak,
yapılabilecekleri, dünya ile Türkiye'yi mukayese etme mecburiyetidir. Ayrıca, deniz nakliyatta limanlarımızın durumu; bu konuda mutlaka özel
sektör teşvik edilmeli, en azından, deniz ticaret odalarının bu konuda
tavsiyeleri mutlaka dikkate alınmalıdır. Hatırlanacağı üzere, ülkemizde ciddî anlamda bir ekonomik kriz
bulunmaktadır. Hükümetin, krize yaklaşımının da, fevkalade yanlış ve isabetsiz
olduğunu ifade etmek istiyorum. Fazilet Partisi olarak, belki en doğru olan
yolun, iç dinamikleri, en az dış kaynakla harekete geçirmek olduğu kanaatindeyiz.
Bunu yaparken, piyasada hareketlenmeyi sağlamak için mutlaka vergi
indirimlerine gitmek, bazı vergileri de kaldırmak mecburiyetindeyiz. Her ne
kadar "vergiler kaldırıldığı zaman, ekonomi düze mi çıkar" diye bazı
mantık işletmeleri, düşünceleri gündeme geliyor ise de, bu fazla vergiler ve
sıkıntılar, Türkiye'deki ekonomik dengeleri ve ticarî hayatı hemen hemen durma
noktasına getirmiştir. Konuyu bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman yatırım, istihdam, üretim,
ihracat ve ihraç edilen malların hem karada hem denizde taşımacılığını kendi
filolarımızla yapmak mecburiyetindeyiz. Mesela bu tasarıyla ilgili olarak şu soruyu gündeme getirebiliriz: Biraz
önce ifade ettim, taşımacılıkta yabancı gemilere verilen 2,5 milyar dolarlık
navlun ücretleri dolayısıyla, taşımacılığın, yerli gemilerle yapılması
noktasında bir çalışma yapılmış mıdır veya giden bu 2,5 milyar doları durdurma
noktasında ne tür bir çalışma yapılacaktır? Zannediyorum ki, bu çalışma,
ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Derviş'in, IMF ve dünya kapısında
günlerdir beklemesinden daha kolay, daha zevkli bir çalışma olacağı
kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, yapılan yüzde 100'lere varan yüksek devalüasyo-na
rağmen, ihracatın aynı oranda artmamış olması, reel sektörde üretimi durdurmuş
ve tekrar canlanması için de asgarî bir iki yıla ihtiyaç olduğu
anlaşılmaktadır. Bu açıdan, hükümetin ve ekonomiyi yönetenlerin, söylenen her
sözün altını çizip, bunların ne anlama geldiğini veya neler yapılabileceğini
mutlaka değerlendirmeye almak mecburiyetinde olduklarını bir kere daha ifade
etmek istiyorum. Şu anda, Türkiye'yi -bu tasarıyla- yakından ilgilendiren konu, hem
denizde hem karada, taşımacılık sektöründe, yurtiçi ve yurtdışı durgunluğu
aşmak mecburiyetindeyiz. Bunu aşabilmek için de, mutlaka, taşımacılık
sektörünün durumunu, ne getirip ne götürdüğünü gayet iyi değerlendirmek
du-rumundayız. Ama, Parlamento, bugün, bu tür üzerine düşen ciddî görevleri
yapacağı yerde "15 günde 15 yasa" mantığıyla hareket edip, bir ay
olmasına rağmen, 15 günde uluslararası anlaşmaları gündeme getirdiği, ekonomik
kri-zin boyutunun hükümet tarafından tam olarak kavranamadığı ortadadır; birçok
ciddî konular ortada iken, ihtiyaç olmayan, belki üç dört yıl daha sonra
dikkate alınması gereken konuları gündeme alması da, krizin mahiyetini doğru
dürüst anlamadığını ortaya koymaktadır. Bu ikili anlaşmalar bir taraftan Meclise gelirken, bu anlaşmalara
altyapı oluşturacak olan sektörlerin mutlaka çok daha iyi değerlendirilmesi,
hükümet etme anlayışına da bir farklılık getirilmesi gerekir. Muhalefetten
gelen önerileri de dikkate almak, iyi değerlendirmek, kim ne söylüyorsa, ülke
menfaatına olduğu noktasından hareket ederek, birlik ve beraberlik içinde,
ülkenin içinde bulunduğu şartları aşmaya mecbur olduğumuzu bir kere daha ifade
ediyor; bu tasarının ülkemize hayırlı olmasını, tasarı çıktıktan sonra
ilgililerce dikkatli ve sıkı takip edilmesinin faydalı olacağı kanaatiyle,
muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır, Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: AVRUPA-KAFKASYA-ASYA ULAŞTIRMA KORİDORUNUN ÜZERİNDE ULUSLARARASI TAŞIMACILIĞIN GELİŞTİRİLMESİ HAKKINDA ÇOK TARAFLI TEMEL ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 8 Eylül 1998 tarihinde Bakü'de imzalanan
"Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaştırma Koridorunun Üzerinde Uluslararası
Taşımacılığın Geliştirilmesi Hakkında Çok Taraflı Temel Anlaşma"nın ekli
beyan ve çekince ile onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Son maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Değerli milletvekilleri, tasarının maddeleri kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Yapılacak açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 529 sıra sayılı kanun tasarısının
yapılan açık oylamasının sonucunu ifade ediyorum: Katılan üye : 195 Kabul : 190 Çekimser : 3 Mükerrer : 2 Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonları Raporlarının
müzakerelerine başlıyoruz. 13. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî
Savunma ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/369) (S.Sayısı : 98) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu 98 sıra sayısıyla basılıp, dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili
Sayın Hüseyin Arı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasını müteakip bağımsızlığına
kavuşan Belarus, 207 000 kilometrekare yüzölçüme ve 10 milyon nüfusa sahip bir
devlettir. Doğu Avrupa'da yer alan bu ülkenin komşuları, Rusya Federasyonu,
Ukrayna, Polonya, Litvanya ve Letonya'dır. Başkenti Minsk olan Belarus'un,
etnik yapısı itibariyle, yüzde 79'u Belarus, yüzde 11'i Rus, yüzde 4'ü Polonyalı,
yüzde 3'ü Ukraynalı, yüzde 1'i de Yahudi nüfusundan oluşmaktadır; ayrıca, 12
500 Tatar yaşamaktadır. Resmî dil Belarus ve Rusça'dır. Ülkenin yüzde 66'sı
Ortodoks, yüzde 20'si Katolik, yüzde 12'si Protestan, yüzde 2'si de Musevî
(Yahudi) ve Müslümandır. Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin ekonomik göstergelerine bakacak
olursak, gayri safî millî hâsıla 7,6 milyar dolar, kişi başına düşen pay 760
dolardır. Nüfusun yüzde 32'si sanayide, yüzde 13'ü tarımda, yüzde 26'sı da
diğer sektörlerde hizmet vermektedir. 2000 yılı enflasyonu yüzde 107'dir.
Yıllık petrol üretimi 2 milyon ton, rezerv ise 150 milyon tondur. 2000
yılındaki toplam ihracatı 7,4 milyar dolar, ithalatı 8,5 milyar dolardır. Rusya
Federasyonunun ticaret payı yüzde 58'dir. Bağımsız Devletler Topluluğunun
ihracattaki payı yüzde 58, ithalattaki payı da yüzde 63'tür. Başlıca ticaret ortakları, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Kazakistan,
Almanya, Polonya, Litvanya ve Letonya ile Amerika Birleşik Devletleridir. İhraç kalemlerine dikkatinizi çekmek istiyorum: Tarım makineleri, askerî
araç gereç ve mühimmat, bazı yüksek teknoloji ürünleri, beyaz eşya, televizyon,
metal ve metal mamulleri, makine aksamı, saat ve optik malzemedir. Bundan da
anlaşılmaktadır ki, Belarus, Sovyetler Birliği döneminde, harp sanayii ve
Sovyetlerin yüksek teknoloji ağırlıklı yatırımlarının bulunduğu önemli bir
sanayi bölgesidir. Sayın milletvekilleri, Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Belarus'u ilk
tanıyan ülke olmuş ve büyükelçilik açarak, bu ülkenin dışpolitikasında
özellikli bir konuma sahip olmuştur. Bunda, ikili ilişkilerimizde herhangi bir
sorunun bulunmamasının yanı sıra, bu ülke içerisindeki siyasî gelişmeler,
demokratikleşmedeki yetersizlikler Batılı ülkelerce ağır eleştirilere ve
tecride maruz bırakılırken, Türkiye'nin, bu ülkeye karşı, tepkisini paylaşmakla
birlikte, siyasî ilişkilerin kesilmemesine özen göstermesinin de rolü büyük
olmuştur. Belarus, eski Sovyetler Birliği içinde, yüksek teknoloji ve savunma
sanayii birikimiyle, işbirliğimizin daha ileri götürülebilmesi amacını taşıyan
bir ülke konumundadır. Nitekim, bu amaçla da, iki ülke arasında, 4 Kasım 1997
tarihinde Askerî Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır.
Ayrıca, burada yaşayan ve sayıları 12 500 civarında bulunan soydaş Tatarlar da,
iki ülke arasında bir kültür ve dostluk köprüsü görevini yerine
getirmektedirler. Bu iyi ilişkilerimizin uluslararası forumlarda da faydasını görmekteyiz.
Yine, bu çerçevede, Belarus ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında,
özellikle kültür sahasında önemli işbirliği gerçekleştirilmiştir ve son iki
yıldır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin barış ve özgürlük kutlamalarına,
Belarus'tan önemli katılımlar olmaktadır. Halen, Belarus'ta bir Kuzey Kıbrıs
Dostları Derneği kurulması çalışmaları sürdürülmektedir. Siyasî ilişkilerimize paralel olarak, Belarus'la ekonomik ve ticarî
ilişkilerimizde önemli sıçramalar olmasına rağmen, bugün için ulaşılan 50
milyon dolarlık ticaret hacmi, gerçek potansiyelin çok gerisindedir. Sanırım,
bunun nedeni, bu yeni devletin ülke içindeki yapısal ekonomik reformları dış
dünyadaki serbest pazar ekonomisine entegre biçimde, henüz gerçekleştirememiş
olması; dolayısıyla, dış yatırımcılara ve dış ticarete ilişkin mevzuatını
düzenleyememesi önemli rol oynamaktadır. Belarus'ta, bugün için, tamamı Türk sermayeli 8 şirket ile Türk ortaklı
4 şirket faaliyet göstermektedir. Müteahhitlik alanında ise, işadamlarımız
bugüne kadar 700 milyon doları bulan projeler üstlenmişler ve bunları zamanında
tamamlayarak ülkede önemli izlenimler bırakmışlardır. İki ülke arasındaki askerî anlaşmalar, ilişkilerimizin hukukî zeminini
oluşturmaktadır. Mevcut potansiyel çerçevesinde ve özellikle araştırma,
geliştirme alanında ilişkilerin daha da ileriye götürülebilmesi imkânı
bulunmaktadır. Ülkelerimiz arasında 16 Kasım 1996 tarihinde yürürlüğe girmiş olan
uluslararası organize suçlarla, yasadışı uyuşturucu ticareti ve terörizmle
mücadelede işbirliği öngören anlaşma çerçevesinde güvenlik ve terörle
mücadelede işbirliğimiz bulunmaktadır. Belarus, geçtiğimiz yıllarda, ülkesindeki PKK bürosunu kapatmış ve PKK
faaliyetlerine son vermiştir. Bu ülke, ayrıca, terörizm konusunda çeşitli
uluslararası kuruluşlara sunduğumuz karar tasarısına ortak sunucu olmaktadır. Bütün bu iyi ve olumlu ilişkilerimiz, her alanda, genişleyerek devam
etmektedir. Örneğin, Belarus Devleti, Belarus Devlet Yabancı Diller
Üniversitesinde geçtiğimiz akademik yılda, Türkçe, birinci zorunlu yabancı dil
olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, bir Türk dil ve kültür merkezî kurulması
çalışmaları devam etmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sonuç olarak, Belarus ile ülkemizin
dostluk ve işbirliği alanındaki iyi ilişkileri, her iki ülkenin de menfaatları
açısından gayet iyi ve gittikçe mevcut potansiyelden azamî istifade yönünde,
gelişme yönündedir. Gönül arzu ederdi ki, ülkemizin ve onun güzel insanlarının menfaatı her
şeyin üzerinde tutularak, doğu ve güneydoğu sınır komşularımız olan Suriye,
Irak, İran'la da, aynen Belarus'la kurulan çok yönlü dostluk ve iyi
ilişkilerimiz olsun; Çünkü, bu ülkelerin bir özelliği, sınır komşularımız
olmaları ve hatta, o ülkeler ile ülkemiz insanlarının birbirleriyle akraba ve
hatta, birçok parçalanmış ailelerin bulunmalarıdır; ama, ne yazık ki, ne acıdır
ki, bu ülkelerle yıllardır ihtilaflıyız. Hangi sebepledir ki, bu sınır
komşularımızla bir türlü, çok yönlü ve birçok avantajı ülkemiz menfaatına ve
bilhassa sınır ticaretine dönüştürerek, o bölgelerdeki sıkıntı içerisindeki
vatandaşlarımızın da bu dostluktan yararlanma, yarar sağlamaları yönünde gayret
sarf etmiyoruz? Sayın hükümetin ve onun Dışişleri Bakanının bu yönde de gayret sarf
etmesi temenni ve dileklerimizle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Arı. Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BELARUS CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAVUNMA
SANAYİİ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1. - 11 Kasım 1998 tarihinde Minsk'te imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii
İşbirliği Anlaşması" nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Değerli milletvekilleri, tasarının maddeleri kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 98 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan
açık oylamasının sonucunu açıklıyorum: Oylamaya katılan : 186 Kabul : 185 Mükerrer : 1 Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyorum. Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair
Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri komisyonları raporlarının
müzakeresine başlıyoruz. 14.– Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile
Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/539) (S. Sayısı : 199) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu 199 sıra sayısıyla basılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Sacit Günbey konuşacaktır. Buyurun Sayın Günbey. FP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 199 sıra sayılı Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin
Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Dışişleri Komisyonları raporları hakkında Fazilet Partimiz Grubunun görüşlerini
ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu sözleşme bir kez daha
göstermektedir ki, dünya oldukça küçülmüştür. Artık hiçbir devlet veya devlet
yöneticisi keyfince yönetim anlayışı içinde olamayacaktır. Bu sözleşmeyle, bireyin
ve birey haklarının ne denli kutsal olduğu, birey haklarının devlete ve
yönetime karşı garanti altına alındığı açık bir şekilde ifade edilmektedir.
Burada önemli olan, kendi ülkesi dışında dahi birey haklarının o ülkeyi
yönetenler tarafından keyfî tasarruflarla ihlal edilemeyeceğinin altının
çizilmesidir. Bugün ülkemizi yöneten, bireylere karşı farklı muamele yapan,
ayırımcılığı kanunlarımıza ve yönetmeliklerimize kadar taşıyan anlayışın bu
sözleşmeden örnek almasını temenni ediyorum. Yine, bu sözleşmeyle, uluslararası hukuka uygun olarak, kendi
yurttaşımıza gösteremediğimiz toleransı tüm göçmen işçilere ve aile fertlerine
göstermek zorunda kalacağımızı ifade etmek istiyorum. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 18 Aralık 1990 tarihinde 45/158
sayılı kararla kabul edilen Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının
Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin metni Birleşmiş Milletlere üye
devletlerin onay şartına bağlı olarak imzasına ve katılmasına açılmıştır.
Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için 20 ülkenin onayı veya katılımı
gerekmektedir. Bugüne kadar 9 ülke sözleşmeyi onaylamış, Türkiye dahil 3 ülke
de sözleşmeyi imzalamıştır. Bugün Genel Kurulda yapılacak oylamayla sözleşme
onaya sunulmuş olmaktadır. Sayın milletvekilleri "göçmen işçi" kavramı, vatandaşlık
bağıyla bağlı olmadığı bir devlette ücret ödenen bir faaliyette çalıştırılacak
veya çalıştırılmakta olan veya çalıştırılmış olan bir kişiyi ifade etmektedir.
Ayrıca "sınır işçisi, mevsimlik işçi, gemi adamı, sahil açığındaki tesiste
çalışan işçi, gezici işçi, projeye bağlı işçi, belirli bir iş için istihdam
edilen işçi" kavramları da tarif edilmekte ve bunlar da göçmen işçi
statüsünde değerlendirilmektedir. Yine, bu sözleşme, cinsiyet, ırk, renk, dil, din veya inanç, siyasal
veya diğer görüş, millî, etnik veya sosyal köken, tabiiyet, yaş, ekonomik
durum, mülkiyet, medenî hal, doğum veya diğer statüler açısından hiçbir fark
gözetmeksizin ve ayırımcılık yapılmaksızın tüm göçmen işçi ve ailelerinin
haklarını korumak üzere uygulanacaktır. (1) 199 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Bu sözleşme, göçmen işçinin ve aile fertlerinin göçe hazırlık
safhasından tekrar ülkesine geri dönmesine kadar tüm safhalarda, orijin
devleti, transit geçiş yapılan devleti veya istihdam devletini bağlayacak
hükümler taşımaktadır. Kişinin, her devleti terk etme hürriyetinin bulunduğunu
kabul etmektedir. Sözleşme, 93 esas maddeden ve bunlara bağlı tali maddelerden
oluşmaktadır. Bu maddeler, geçici işçi ve aile fertlerinin haklarını, sosyal,
kültürel ve ekonomik hayat içinde korumayı amaçlamıştır. Kişilerin yaşam hakkı, düşünce, vicdan ve din özgürlükleri garanti
altına alınmakta, hatta bu konularda örgütlenmeleri teşvik edilmektedir. "Hiçbir göçmen işçi veya aile ferdi, işkenceye veya zalimane
insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye veya cezaya maruz bırakılamaz"
denilmektedir. Bu, insanların mektuplarının açılamayacağından tutun,
emeklerinin istismarının önlenmesine, yargılanma metotlarına ve cezaevi
şartlarının durumuna kadar kapsamlı bir metin halinde hazırlanmıştır. Bu sözleşmenin işleyişini ve takibini, ihlali halinde yapılacak
uygulamaları tespit edecek olan, aynı zamanda, sözleşmeyi imzalayan ülkeleri
denetleyecek Birleşmiş Milletlerde bir kurul oluşturulmaktadır. Bu kurul, bu
sözleşmeye ülkelerin sadık kalıp kalmadığını denetleyecek ve gerekli
müeyyideleri uygulayacaktır. Bu sözleşme, Türkiye'yi birkaç bakımdan ilgilendirmektedir: Birincisi,
Türkiye'ye çalışmak üzere kuzey komşularımızdan, Ortadoğu ülkelerinden, Afrika
ülkelerinden gelen göçmen işçiler vardır. Bunların önemli bir kısmı, Türkiye'yi
transit ülke olarak kullanmaktadırlar. Zaman zaman, televizyon kanallarında bu
insanların, kamyonların üzerinde veya vapurlarda baskın yapılırken
yakalandıklarını veya aldatılmış olduklarını haber programlarında takip etmekteyiz.
Türkiye, bu sözleşmeyi imzaladıktan sonra,
bu insanların haklarını, hukuklarını koruyacak tedbirler almak zorunda
olacaktır ve bu bakımdan, birçok kanunumuzda değişiklik yapılacak veya yeni kanun maddelerine ihtiyaç gösterilecektir.
Bunun dışında, Türkiye'den yıllardır yurtdışına ve özellikle Avrupa'ya
çalışmak üzere giden milyonlarca vatandaşımız mevcuttur. Karşılıklı
antlaşmalarla yurtdışına gidilmesi, göçmen işçi statüsünün dışında kabul
edilmektedir. Ancak, antlaşma dışında yabancı ülkelere giden işçilerimiz, yani, kaçak işçi olarak adlandırılan
insanlar, bu gruba; yani, göçmen işçi statüsüne girmektedirler ve bu gruba
giren insanların hakları da, yurtdışında bu sözleşmeyle garanti altına
alınacaktır. Sayın milletvekilleri, yurtdışında çalışan işçilerimizin, hükümetimizden
birçok talebi yıllardan beri vardır; maalesef, bunların birçoğuna halen daha
çözüm yolu bulunamamıştır. Bunlardan birkaçını sıralamak gerekirse; özellikle,
yurtdışındaki vatandaşlarımız, seçme ve seçilme haklarını kullanmak
istemektedirler. Çocuklarının öğrenimi için, özellikle din eğitimi konusunda
öğretmenlere, din eğitimi ihtiyaçlarını karşılayacak öğretmenlere ihtiyaçları
vardır. Yine, kendilerinin, dinî görevlerini yerine getirmeleri için din
görevlilerine ihtiyaçlarının olduğu bildirilmektedir. Yine, yurtdışında çalışan vatandaşlarımız, özellikle askerlik
statülerinin kendilerine kolaylık sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesini
talep etmektedirler. Bunların şikâyetlerinden biri de, sınır kapılarındaki formalitelerin
azaltılması ve Türkiye'ye giriş yaparken kolay bir şekilde girmelerini
sağlayıcı tedbirlerin alınmasını talep etmektedirler. Ayrıca, havayolu ve denizyoluyla Türkiye'ye seyahat yaparken çok önemli
sıkıntılar çektiklerini ve bu konularda kolaylıkların getirilmesini talep
etmektedirler. Muhterem milletvekilleri, yurtdışındaki işçilerimizin en fazla şikâyet
ettikleri konulardan biri de, yurtdışındaki konsolosluklarımızın ve
büyükelçiliklerimizin kendilerine gereken ihtimamı ve ilgiyi, güleryüzü
gösterememiş olmalarıdır. Muhterem milletvekilleri, terör dolayısıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgemizde köyleri boşaltılan ve bu sebeple göç etmek zorunda kalan çok sayıda
vatandaşımız vardır. Bunların sayısını tam olarak bilemiyoruz; zaman zaman
basında, bunların, 3 milyon civarında olduğu ifade edilmektedir; bu, çok büyük
bir rakamdır. Bu 3 milyon insanın en az yarısı, çocuk topluluklarından
oluşmaktadır, çocuk nüfusundan oluşmaktadır. Bu göçmen insanlar, köylerini
boşaltmak zorunda kalmış, evlerini, hayvanlarını ve geçim kaynaklarını terk
ederek bulundukları muhitten ayrılmışlardır. Bunlar buradan ayrılmak zorunda
kalırken, bunların gidecekleri yerler
belirlenmemiş, bunlara herhangi bir tazminat ödenmemiş, ve gittikleri yerlerde
de, ne bir barınak sorunu çözülebilmiş ne de bunlara iş temin edilebilmiştir.
Bu konunun tekrar Türkiye'nin gündemine gelmesi, bu insanların, en azından bu
sözleşmede ifade edilen haklarının, devletimiz ve hükümetimiz tarafından
kendilerine iade edilmesi, bu haklarının ödenmesi gerekmektedir. Yine, bu göçmen insanların çocukları, maalesef, gittikleri yerlerde
eğitim hizmetlerinden, sağlık hizmetlerinden, barınma hizmetlerinden ve
beslenme şartlarından olumsuz şekilde etkilenmiş ve bunlardan iyice
yararlanamamışlardır. Bu çocukların çok önemli bir kısmı, bugün, Türkiye'de
korunmaya muhtaç çocuklar statüsü içerisine girmiş, önemli bir kısmı da, sokak
çocukları statüsündedirler. Bunların, sağlık giderleri ve eğitim giderleri
devlet tarafından karşılanmalı, bu açık mutlaka dikkate alınmalıdır. Yine, bu çocukların çok önemli bir kısmında, ciddî derecede kronik
beslenme bozukluğu olduğu, çeşitli yayınlarda ifade edilmiştir. 23 Nisanda, devlet büyüklerimiz, çocuklara önem verdiklerini göstermek
bakımından -yıllardan beri yapılıyor bu- koltuklarını çocuklara terk ederek,
çocukların sorunlarını çözeceklerini zannetmektedirler. Çocukların sorunları,
koltuklarını beş dakika için çocuklara terk etmekle çözülmez. Çocukların
sorunları, sosyal devlet anlayışı içerisinde, sosyal politikalara ve çocukların
geleceklerini kurtaracak çözüm yollarına daha fazla finans ayırmakla
çözülebilir ve bunlar için özel programlara ihtiyaç vardır, sosyal politikalara
ihtiyaç vardır. Bu hükümetin, bu politikaları, yıllardan beri izlediği
politikaları değiştireceği kanaatinde olmadığımı ifade etmek istiyorum ve bu
çocuklarla ilgili sorunların her gün, biraz daha büyüdüğünü gözlemliyoruz. Bugün, Türkiye'de, korunmaya muhtaç çocukların sayısının en az 2 milyon
civarında olduğu tahmin edilmektedir; sokak çocuklarının sayısı onbinlerle
ifade edilmektedir; eğitimsiz çocukların sayısı, yine, milyonlarla ifade
edilmektedir. Bunlarla ilgili özel çabalara ihtiyaç vardır. Hükümetimizin bu
konuda adım atmasını bekliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Günbey. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum : TÜM GÖÇMEN İŞÇİLERİN VE AİLE FERTLERİNİN HAKLARININ KORUNMASINA DAİR ULUSLARARASI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1. - Türkiye tarafından 13 Ocak 1999 tarihinde imzalanan "Tüm
Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası
Sözleşme"nin ekli bildirimler ve çekince ile onaylanması uygun
bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylamayı başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 199 sıra sayılı tasarının oylamasına 196
sayın milletvekili katılmış, 195 kabul, 1 mükerrer oyla tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti İle Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz. 15. – Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/428) (S. Sayısı : 430) (1) BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu, 430 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 430 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti İle Singapur Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geneli hakkında Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum.
(1) 430 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Singapur, ekonomik ve ticarî ilişkilerimizin geliştirilmesi arzulanan
bir devlettir. Kuşkusuz, Türkiye Cumhuriyetiyle Singapur Cumhuriyeti arasında
sermaye, teknoloji ve hizmet hareketlerinin geliştirilmesi her iki devletin de
refahına katkıda bulunacaktır. Söz konusu faktör hareketlerinin
geliştirilmesinde çifte vergilendirme nedeniyle ortaya çıkan sorunların çözümü
önem arz etmektedir. Bu amaçla, Türkiye Cumhuriyetiyle Singapur Cumhuriyeti
arasında 9 Temmuz 1999 tarihinde, Singapur'da, Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşması ve Eki Protokolü imzalanmıştır. Bu anlaşmayla, kişilerin, aynı gelir
üzerinden iki devlette birden vergilendirilmesinin yani, çifte vergilendirmenin
önlenmesi amaçlanmaktadır. Bu amacı sağlamak üzere vergileme hakkı, gelir
unsurları itibariyle ikamet edilen veya kaynak devletlerden birine bırakılmakta
veya bu mümkün olmazsa iki devlet arasında paylaştırılmaktadır. Böylece, akit
devletlerden birinde yatırım yapan, teknoloji veya hizmet sunan diğer devlet
mukimlerinin, o devletin mükelleflerine göre daha ağır vergilendirilmesine
engel olunmakta ve teşebbüslerin risk almadan önce ileride karşılarına çıkacak
her türlü vergiyle ilgili mükellefiyeti hesaplayabilmeleri sağlanmaktadır.
Yani, çifte vergilendirmenin akit devletlerde önlenmesiyle, Singapurlu
yatırımcılar için Türkiye'nin, Türk yatırımcılar için de, Singapur'un daha
cazip hale geleceği tabiîdir. Değerli milletvekilleri, Türkiye, Singapur'un, 9 Ağustos 1965'te
bağımsızlığını kazanmasını takiben, Singapur'u resmen tanımış ve bu ülkeyle 12
Şubat 1969 tarihinde diplomatik ilişki kurmuştur. Türkiye, 1 Kasım 1985'te
Singapur'da mukim Büyükelçilik açmıştır. Singapur da, 1988 yılında, Birleşmiş
Milletler Cenevre Ofisi nezdindeki Büyükelçisini Türkiye'ye akredite etmiştir. Türkiye ile Singapur arasında, esas itibariyle herhangi bir sorun mevcut
değildir. Öte yandan, Singapur, küçük bir şehir devleti olmanın bilinci
içerisinde, uluslararası ve ikili ilişkilerinde ağırlığı, ekonomik ve ticarî
işbirliğine vermekte, kendisini doğrudan ilgilendiren siyasî konular dışındaki
siyasî olaylara karışmamaya özen göstermektedir. Özellikle, 1980'li yılların
ortalarından itibaren bir gelişme süreci içine giren ikili ilişkiler,
Singapur'un izlediği dış politikadan kaynaklanan nedenlerle, belirli bir
düzeyden öteye gidememiştir. 17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara Bölgemizde meydana gelen deprem
felaketinin ardından Singapur, ülkemize önemli miktarda yardım yapmıştır. Bu
çerçevede, Singapur Kızılhaçı tarafından ülke halkından toplanan toplam 1,25
milyon Amerika Birleşik Devletleri Doları bağışın 365 000 dolarlık bölümü,
ülkemize yapılacak yardımların finansmanı için, Cenevre'deki Uluslararası
Kızılhaç Teşkilatı merkezi emrine gönderilirken, geri kalan meblağın yine
Cenevre'deki Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Dernekleri Federasyonu tarafından
İzmit Devlet Hastanesinin onarımı için tahsisi öngörülmüştür. Singapur Hükümeti, ülkemize 30 000 dolarlık ilaç yardımında bulunmuştur.
Singapur'da mukim Association adlı kuruluş, depremzedeler için "Singapur
evleri" adı altında, Akyazı'da 50 kalıcı evden oluşan bir yerleşim birimi
yaptırmıştır. Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Singapur arasında herhangi bir
ticaret anlaşması mevcut değildir. Buna rağmen, ülkemizin Singapur ile
ticareti, Türkiye'nin lehine olarak, son 15 yılda giderek artan bir seyir
izlemiş ise de, Asya krizi nedeniyle 1998 yılında, muhtemelen ülkemizdeki
deprem felaketleri nedeniyle de 1999 yılında karşılıklı ticaretimizde bir
miktar düşüş meydana gelmiştir. Türkiye'nin Singapur'a ihracatının en büyük kalemini, şimdiye kadar
demir-çelik mamulleri oluşturmuştur. İthal kalemlerini ise haberleşme
aygıtları, bilgisayarlar, fotoğraf malzemeleri oluşturmuştur. Türkiye Odalar
Birliği ile Singapur Ticaret ve Sanayi Odaları Federasyonu arasında, 11 Ekim
1989 tarihinde, Ankara'da, iki kuruluşun işbirliğini öngören bir mutabakat
muhtırası imzalanmıştır. Ayrıca, KOSGEB ile Singapur'daki karşıtı Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeler Kuruluşu (ASME) arasında 21 Kasım 1999 tarihinde, mektup teatisi
yoluyla imzalanan mutabakat anlaşması mevcuttur. Değerli milletvekilleri, Türkiye-Singapur Parlamentolararası Dostluk
Grubu 2 Şubat 2000 tarihinde kurulmuştur. Singapur Cumhuriyeti 683 kilometrekare alana sahip olup, nüfusu 4
milyondur. Okur-yazar oranı yüzde 94'ler seviyesindedir. Farklı dinlerin bir
arada yaşadığı Singapur ülkesi kozmopolit bir yapıya sahip bir şehir
devletidir. Ülkenin resmî dili İngilizce, Çince, Malay ve Tamil dilleridir. Bu
dillerin dördü de ülkenin resmî dilidir. Ülkenin etnik yapısının yüzde 77'si
Çinli, yüzde 14'ü Malay, yüzde 8'i Hintli ve yüzde 1,5'i de Avrupalı ve
diğerleridir. Singapur'un gayri safî millî hâsılası 92 milyar dolardır. Kişi başına
düşen millî gelir 23 000 dolardır. Bu, hepimizin dikkat etmesi gereken bir
rakamdır. Ülkenin büyüme hızı yüzde 4,1'dir. Singapur'un enflasyon oranı ise yüzde
1,3'tür. Bununla doğru orantılı olarak işsizlik oranı yüzde 3,5'tir. Para
birimi Singapur Dolarıdır. Ülkenin içborcu 78 milyon Amerika Birleşik Devletleri Dolarıdır. Ülkenin
dış borçları olmayıp, döviz rezervleri de 90 milyar Amerika Birleşik Devletleri Dolarıdır. Singapur'un turizmine
baktığımızda, turizm gelirleri 6 milyar dolardır. Singapur'la ikili ilişkilerimizde, esas itibariyle herhangi bir sorun
mevcut değildir. Bu ülkeyle ticarî ilişkilerimizi geliştirmek, hem ülkemize hem
işadamlarımıza hayırlı olacaktır diyor, bu anlaşmanın da hayırlı .olmasını
diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım. Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 430 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısıyla, Türkiye ile Singapur arasında
karşılıklı çifte vergilendirme ve vergi kaçaklarının önlenmesi için bir anlaşma
yapılmaktadır. Biz, Fazilet Partisi Grubu adına bu anlaşmaya katılmaktayız. Yalnız,
bu çerçeve içerisinde ifade etmek istediğim bir şeyler var, onu da hemen size
izah etmeye çalışayım. Değerli arkadaşlar, Singapur'un bir şehir devleti olması hasebiyle, çok
kısa bir zamanda, 1965 yılında bağımsızlığını kazanmış bir ülke. 600
kilometrekare civarında bir ülke; fakat, bu hızlı yükselişi, teknolojiyi takip
edişi, bilgi teknolojisini yakalamış olması, kişi başına düşen millî gelirinin
23 000 dolar düzeyinde olması, gerçekten insanın ilgisini çekiyor. Bu ülkenin
bu başarıyı nasıl elde ettiğini, hakikaten, Türkiye'nin de böyle bir gelişme
içerisinde, atılım içerisinde olması gerektiği düşüncesiyle, izah etmeye
çalışacağım. Değerli arkadaşlar, ifade ettiğim gibi, 600 kilometrekare olan
Singapur'da, enflasyon 0, kalkınma hızı yüzde 101, kişi başına düşen millî
gelir 23 000 dolar, kişi başına düşen yabancı sermaye 5 000 dolar civarında. Bu
ülkenin hiçbir doğal kaynağı da yok; bilakis, doğa açısından da çok fakir; ülke
topraklarının ancak yüzde 13'ünde tarım yapılabilmekte. Bunun dışında, orman
ürünleri, diğer yeraltı madenleri falan gibi de hiçbir özelliği, hiçbir
niteliği olmayan bir ülke. Değerli arkadaşlar, ancak, daha önceden İngiltere, sonra Japonya, en son
da 1965 yılında Malezya'dan bağımsızlığını almış olan bu ülkede, Lee Kuan Yew
adında efsane bir lider var. O bölgede, o yörede, yüzde 75'ini Çinlilerin,
yüzde 17 civarında Hintlilerin, Malayların teşkil ettiği, çok dinli, çok ırklı,
mozaik olan bir ülkede, bu ülkenin efsane lideri Lee Kuan Yew, ülkeyi, bugün,
hakikaten çok fevkalade bir duruma getirmiştir. Tabiî, bu noktaya nasıl
gelindiği konusunu insan bir düşününce, görünen o ki, insana büyük yatırım
yapılmış. Ülkede, insanlar arasında kategorize etme, kamplaşma olmamış;
bilakis, devlet ile millet bir bütün kabul edilerek, bir kaynaşma meydana
getirilmiş ve bu kadar çok mozaiğe sahip olmasına rağmen, bu neticeye varılmış.
Değerli arkadaşlar, esas ilginç olan bir diğer nokta da, Çin gibi, Güney
Kore gibi, Endonezya gibi ülkelerin olduğu, yolsuzlukların, rüşvetlerin,
usulsüzlüklerin cenneti olan bir bölgede, Singapur'un, bunların içerisinden
kendisini şeffaf bir şekilde nasıl çıkarmış olduğu, bu kadar kalkınmayı nasıl
elde ettiği, nasıl temiz bir toplum meydana getirdiği, ayrıca, iyi düşünülmesi
gereken, iyi irdelenmesi, analiz edilmesi gereken bir husus; çünkü, hakikaten,
bugün, ülkemizde, Türkiye'de yaşadığımız bir husus var: Kokuşmuşluklar,
usulsüzlükler, yolsuzluklar, rüşvetler diz boyu olmuş, almış başını gitmiş.
Bakın, dikkat edin arkadaşlar, Singapur'da bir kamu görevlisi -bakan diyelim-
başarısız olduğu zaman, üst düzey bir görevli, siyasî, başarısız olduğu zaman,
hatta hatta, hakkında bir şaibe olduğu zaman, değil, istifa etmek; harakiri
yapıyor, intihar ediyor. Bu, bizim ülkemize izafe olunur; yani, bunlardan,
bizler de eğer nasibimizi alırsak, ben inanıyorum ki... Bizim ülkemizde de
birtakım şaibeler dolaşıyor, usulsüzlükler, yolsuzluklar artık dizin boyunu da
geçti, boğazımıza kadar; fakat, kimse, bunları üzerine almıyor ve ülke de,
işte, bildiğimiz bu duruma geldi. Şimdi, kendimiz, Türkiye Cumhuriyeti genç bir cumhuriyettir diye
birtakım bahanelerin arkasına sığınabiliriz; fakat, 1920'lerden bugüne gelen
Türkiye Cumhuriyetinde, işte, seksen yıla varan bir mazi. Oysa, Singapur 1965
yılında kurulmuş, otuzbeş yıllık ve geçmişte de hiç esamesi olmayan, işte,
sömürge bir ülke. Esamesi olmayan bir ülke; fakat, o, kalkınmışlığını devam
ettirmiş, bu konuma gelmiş. Bizim, Türkiye olarak, ben inanıyorum ki, Singapur'la ihracatımızı, daha
doğrusu alışverişimizi artırmamız icap ediyor; çünkü, ar-ge'sine, bilgi
teknolojisine çok önem veren bir ülke. Hiç petrolü olmamasına rağmen, petrol
doğal kaynakları olmamasına rağmen, dünyada en büyük petrol rafinerilerine
sahip bir ülke. Dünyada, özellikle petrol işlemede üçüncü bir ülke. Turizmde
deseniz ha keza. Her alanda bu böyle. İşte, bilgi teknolojisinden,
bilgisayardan, hard disklerin üretilmesinden fevkalade kazanç elde eden, gelir
elde eden bir ülke. Bizim, Türkiye olarak, Singapur'la alışverişimiz, ihracat olarak 66
milyon dolar civarında -çok cüzi bir rakam- ithalat olarak da 140 milyon dolar
civarında. Bu alışverişin artırılması, Singapur'dan birtakım edinimlerin
sağlanması gerekir diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, benim huzurlarınızda ifade etmek istediğim bir başka
husus var, bu konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum, belki ne alakası var
diyeceksiniz; ama, ben inanıyorum ki, eğer sizin dinleme imkânınız olursa hak
vereceksiniz. Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa'da biliyorsunuz pasajlar çok fazla,
özellikle güneydoğuda pasajlar çok fazla, bu pasajlarda, geçmişte, 1950'li
yıllarda Suriye'den, Irak'tan kaçak mallar gelir, satılırdı ve Urfalı
müteşebbisler, işte o zaman kaçakçı dediğimiz insanlar bu şekilde sınır ötesi
ticarete çok yatkın insanlardı; fakat bunun sonrasında, bu kaçak yolları
kesilince, bu insanlar, Suudî Arabistan'a gidip ticaret yapmaya, oradan ithalat
yapmaya başladılar, bir sermaye birikimleri oluştu, bir bilgi birikimleri
oluştu. Urfa'ya gelenler bilir; yani pasajlara gittiğinizde dünyanın istediğiniz
her malı vardır oralarda. Sonra, bu müteşebbisler, bu girişimci genç çocuklar,
hiçbir tahsili olmayan, eğitim almayan bu insanlar, belli bir süre sonra
Dubai'ye gitmeye başladılar. Sonra işin merkezi olan, üretimin merkezi olan
Singapur, Güney Kore, Tayvan, Hong Kong, Çin'e gitmeye başladılar, hiçbir dil
bilmiyor, İngilizce bilmiyor, Çince bilmiyor, Türkçenin dışında hiçbir dil
bilmeyen bu insanlar, gidip, oradan çok büyük ithalatlar yapmaya başladılar.
Sadece ithalat yapmakla kalmadılar, öyle bir sermaye birikimleri oldu ki,
zamanla, bu insanlar artık üretime, istihdama, ihracata yönelmeye başladılar.
Yurtiçinde çok büyük bir pazar payları oluşmaya başladı. Bu pasajlar zinciri de
birbirini takip etmeye başladı, mesela en meşhurları; Kapaklı Pasajı, Japon
Pasajı, Bağdat Çarşısı, Halep Çarşısı, daha çok var. Bu şekilde, hakikaten,
Urfa'da çok büyük bir pazar oluştu. Türkiye'de, diğer illere, hep Urfa'dan bu
tür ithal mallar gider ve hatta Doğubank İşhanı çok meşhurdur, Doğubankta böyle
ithal mallar falan satılır, onlar bile, gelip, Urfa'dan alırlar, büyük
konteynırlarla, işte Mersin'e gelir, İstanbul'a gelir Urfalıların malları. Bu işleri yapan bu girişimci çocuklar, bu insanlar, bu müteşebbisler çok
fazla eğitimi olmayan insanlar, özellikle bu konu üzerinde eğitim almayan
insanlar; fakat, arkadaşlar, gelinen bu noktada, hem gümrüklerde olan
problemler var -Sayın Mehmet Keçeciler Bakanımız bilirler, kendisi de geldi
Urfa'ya- hem başka problemler var. Özellikle, bu ekonomik krizde doların çok
fazla yükselmiş olması, bu insanları çok büyük bir hüsrana uğrattı, sukutu
hayale uğrattı; bu insanların bu birikimleri, bu tasarrufları bir anda yok
oldu. Yani, elinde malı olan, fabrika girişimi olan, imalathane girişimi olan
insanlar, bir anda yok olmakla karşı karşıya geldiler. Ben inanıyorum ki, Anadolu'nun bağrından çıkan bu insanların, hiçbir
eğitime tabi tutulmayan, tamamen kendi melekelerini geliştirerek bu tür
nitelikleri, liyakati elde eden Urfalı bu müteşebbislerin, özellikle
desteklenmesi lazım. Gümrükten sorumlu Devlet Bakanımız Mehmet Keçeciler Bey de
Urfa'ya geldiler, özellikle gümrükte, ihtisas gümrüklerinin oluşması açısından
Urfa'ya yardımcı olacaklarını söylediler; fakat, henüz bir netice çıkmadı. Değerli arkadaşlar, ben inanıyorum ki, Türkiye'deki insanlarımız, diğer
ülke insanlarından, biraz önce arz ettiğim Singapurlulardan, çok da geride
insanlar değildir; bilakis, çok akıllı, çok zeki bir milletiz; ancak,
kendilerine imkân verilmiyor veya kötü organizasyonlar, kötü yönetimler ülkeyi
bu duruma getiriyor. İşte, 1965'ten sonra Singapur'un geldiği yer, 1920'lerden
bugüne Türkiye'nin geldiği yer!.. Onlarda, kişi başına düşen millî gelir 23 000
dolar -gittikçe de yükseliyor- bizde ise 2 878 dolar. Singapur'da geçen yıl,
2000 yılında, büyüme hızı yüzde 101 arkadaşlar -dikkatinizi çekiyorum- büyüme
hızı yüzde 101; oysa, Türkiye'de eksilere düştü. Tabiî ki, bu, kötü yönetimden
kaynaklanıyor. Ha, bunda bahanelerin arkasına sığınmanın gereği yok; muhalefetiyle,
iktidarıyla, bürokratıyla, milletiyle elele verip, bu yükün altından kalkmak
lazım, bu zor günlerden çıkmak lazım.
Ancak, bunun için de, değerli arkadaşlar, bir toplumsal konsensüs lazım,
toplumsal barış lazım, insanlarımızı sevmek lazım; hangi fikirden, hangi
inanıştan, hangi giyside, hangi kıyafette olursa olsun, kaynaşmak için, bu tür
önkabullerden, peşin hükümlerden sıyrılmak lazım diye düşünüyorum. Biz bu yasayı destekliyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın
Faruk Demir; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşması ve Ekli Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye-Singapur Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı olmam
vesilesiyle, tasarının olumlu etkileri ve Singapur Cumhuriyetinin bugünkü
durumuyla ilgili kısa bilgiler aktarmak istiyorum. Söz konusu tasarı, gelir üzerinden alınan vergilerde çifte
vergilendirmeyi önleme ve vergi kaçakçılığını engelleme kapsamındadır. Yakın tarihte, Türkiye-Singapur Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı
Sayın Pau ve beraberindeki parlamento heyeti, dostluk grubumuzca Türkiye'de
ağırlanmış, iki ülke arasında, her alanda sıcak ilişkiler kurulması
sağlanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 640 kilometrelik yüzölçümü,
yaklaşık 4 milyon nüfusuyla bir Uzakdoğu ülkesi olan Singapur Cumhuriyeti,
yaklaşık 260 milyar dolar dışticaret hacmine sahip olup, kişi başına millî
geliri 27 000 dolar civarındadır. Türkiye'ye ihracatı 119 milyon, ithalatı ise
154 milyon dolardır. 1965 yılında bağımsızlığını kazanmış olan Singapur Cumhuriyeti, aynı
yıl, Türkiye Cumhuriyeti tarafından resmen tanınmış, 1985 yılında kurduğu
büyükelçilikle, bugüne kadar devam eden dostluğun temellerini atmıştır. Türkiye
ile Singapur arasında siyasal, sosyal, ekonomik hiçbir problem bulunmamaktadır.
Günümüz dünyasında ülkeler arasındaki mal, sermaye ve emek akışı zorunlu
bir hal almıştır, ekonominin en önemli dinamizmi haline gelmiştir. Söz konusu
faktör hareketlerinin geliştirilmesi, her ülke ekonomisinde önemli yer
tutmaktadır. Bu nedenle, hareketlerin geliştirilmesinde çifte vergilendirme nedeniyle
ortaya çıkan sorunların çözümü büyük önem arz etmektedir. Bu vesileyle, Singapur Cumhuriyetiyle ilgili her türlü, gerek ekonomik
gerek sosyal alandaki münasebetlerin son derece faydalı olacağına inanıyor;
Yüce Meclisimizi şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılarımla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE SİNGAPUR CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASI VE EKİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 9 Temmuz 1999 tarihinde Singapur'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki
Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü ve son maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 430 sıra sayılı kanun tasarısının
yahmlpılan açık oylamasına 194 milletvekili katılmış, 193 kabul, 1 mükerrer oy
kullanılmıştır; bu suretle, tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz. 16. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/634) (S. Sayısı : 386) (1) BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerinde. Komisyon raporu, 386 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Yozgat
Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşması hakkında Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Anlaşmanın kapsamına aldığı vergiler açısından, çifte vergilendirmenin
ve vergi kaçakçılığının nasıl önleneceği ve muhtelif gelir unsurlarının
değerlendirilmesine ilişkin ilkeler ve düzenlemeler, kanun tasarısında yer alan
anlaşmanın maddelerinde, gerekçeleriyle, ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 40'tan fazla devleti, bir
o kadar da milleti bünyesine alan Avrupa Kıtasından fizikî olarak birkaç misli
daha büyük genişlikteki Ortaasya coğrafyasının tamamı, Türklerin tarihiyle
tamamen iç içedir. Bölgenin tespit edilen tarihi, milattan önce 2000 yıllarına
uzanmakta ve günümüzden yaklaşık 4 000 yıl öncesine kadar bir dönemde,
Türklerin, Ortaasya'da mevcudiyeti, arkeoloji ve antropoloji biliminin
verileriyle belirlenmektedir.
(1) 386 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Etnologlar Ortaasya'nın kuzey bölgelerini, antropologlar ise Kırgız
bozkırları ile Tanrı Dağları arasını Türklerin anayurdu olarak göstermektedir.
Türklerin bilinen en eski yazılı belgelerinden olan Göktürk Yazıtlarında,
Kırgız Türkleri, çok eskiye dayanan Türk kavimleri arasında zikredilmektedir. Kırgız Türklerinin, bilinen ilk devletlerini, milattan önce 2 nci
Yüzyılda, bugünkü Kırgızistan topraklarında, Tanrı Dağlarının doğu ve
kuzeydoğusunda kurdukları anlaşılmaktadır. Değişik dönemlerde Çin istilalarıyla
karşılaşmış olan Kırgız toprakları, zaman zaman da Rus işgaline uğramıştır.
Yurtlarının Rus işgaline uğramasına tahammül edemeyen Kırgızlar, 1876'da,
Abdurrahman Abtabacı önderliğinde, 1885'te ise Oş Şehrinde Derviş Han Tora
önderliğinde isyan başlatmalarına rağmen, Ruslar, bu istiklal hareketlerini
kanlı bir şekilde bastırmışlardır. 1916'da büyük ve toplu bir isyan başlatan Kırgızlar, Türkistan'da
yayılmakta olan bağımsızlık savaşına iştirak ettiler. Kırgızistan'da milliyetçi
Kırgız komiteleri, Bolşevik ihtilali
karşısında istiklal mücadelesi verdiler. Bu mücadele de 1929 yılına kadar
sürdü. 1924'te muhtar bölge statüsü verilen Kırgızistan, 1926'da Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine Kırgızistan adıyla dahil edildi. 1980'li
yıllarda Gorbaçov'un yönetim dönemiyle başlayan yeniden yapılanma sürecinde 31
Ağustos 1991 günü bağımsızlığını ilan etti. 27 Ekim 1990 günü yapılan seçimle
cumhurbaşkanı olan Askar Akayev, bağımsızlığın ilanından bugüne kadar ülkenin
cumhurbaşkanıdır. Bu kardeş ülkenin ve bütün Türk cumhuriyetlerinin ebediyete
kadar hür ve bağımsız olarak varlığını sürdürmelerini Yüce Rabbimizden niyaz
ediyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, biz de, tıpkı Kırgızlar gibi, Ortaasya
steplerinden koparak Anadolu'ya gelip yerleştik. 1071'de Malazgirt Meydan
Muharebesinde Alparslan Gazinin komutasındaki Türk orduları, Hıristiyan
âleminin temsilcisi konumundaki Romen Diyojen komutasındaki Bizans ordusunu
yenerek Anadolu'yu Türk yurdu haline getirdi. İşte, Batıyla başlayan kavganın
tarihi budur. 1071'den bu yana, Batı, bütün gücüyle yüzlerce defa tekrarladığı
Haçlı ordularıyla, Türk varlığını, evvela Avrupa'dan, sonra da Anadolu'dan
kovmanın mücadelesini vermektedir. Bu konuda, sıcak ve soğuk savaşın bütün
imkânları, dün olduğu gibi, bugün de kullanılmaya devam etmektedir. Evet, bu savaş topyekûn bir savaştır. Bu savaşı zaman zaman
kaybettiğimiz olmuştur; ama, hep, zoru başarmışız. Bu millet, içimizdeki gafil
işbirlikçilere, dışımızdaki hainlere rağmen zoru başarmakla ün salmış Türk
Milletidir. Bu milleti açlık, yokluk, akıl almaz hatalardan kaynaklanan
ekonomik krizler, iç savaşlar ve kargaşa, dün olduğu gibi, bugün de yok
edemeyecektir. Yeni Türk cumhuriyetlerinin uluslararası platformda gerçek hamisi olan
milletimiz, bu ve benzeri yaptığımız anlaşmalarla bağlarımızı daha da güçlendirecek;
Türk Milleti, tarih içinde gerçek yerini alacak ve önümüzdeki asırlar da Türk asrı
olarak belirlenecektir. Saygıdeğer milletvekilleri, elbette bütün dünyayla entegre olmalıyız.
Bugün, küreselleşme, tarihî bir realitedir; ama, küreselleşmeye giderken millî
varlığımızı korumak mecburiyetindeyiz. Türkiye, yalnızlaşmadan, millî, dinî, askerî,
kültürel varlığını koruyarak, bağımsızlığından zerrece taviz vermeden bütün
dünya ülkeleriyle ittifaklar yapabilir, yapmalıdır. Bugünkü bulunduğumuz konumda, Batı karşısında kimliğimizi savunduğumuzu
ve koruduğumuzu söyleyebilir miyiz? Sayın milletvekilleri, söyleyiniz allahaşkına, biz neyiz? Kimliğimiz ne;
Doğulu muyuz, Batılı mıyız? Azınlıkların haklarını korumada gösterdiğimiz
hassasiyeti kendi milletimiz için gösteriyor muyuz? Onlara tanıdığımız hak ve
özgürlükleri milletimiz için gösterebiliyor muyuz? Batılıyız diyoruz; Batı, bizi zinhar kabul etmiyor. 1876'dan beri
Batılılaşma uğruna aldığımız hiçbir karar Batılıyı memnun etmedi. Bin yıllık
tarih içinde, uygulamalarımızla, millet olarak idare ettiğimiz, birlikte
yaşadığımız kardeş milletleri de memnun edemedik; hatta, gücendirdik. Onların
haklarını, beynelmilel platformlarda, Batılı dostlarımızı gücendirmeyelim diye
savunamadık. Bugün, her yönüyle mücadele verdiğimiz Fransızları memnun etmek
için, Cezayir'i ilk tanıyan ülke biz olduk. Kaddafi'ye Callud'u Türkiye'de biz
eğittik; adamlar gittiler, Libya'da ihtilal yaptılar, ilk işleri Türk
düşmanlığı oldu, bize düşman oldular. Komşularımızın bir kısmıyla hasımız, bir
kısmıyla husumet haline varan anlaşmazlıklarımız var. Yunanistan gözümüzü
oyuyor. Suriye'yle yıllardır anlaşamıyoruz; Irak'la hakeza, İran'la öyle... Bir
avuç Ermeni'nin yaptığını görüyorsunuz. Rusya, her fırsatta ülkemizi istila
planlarını hazırlıyor. Biz, bu halimizle, bizden yardım bekleyen, destek
isteyen, kanı kanımızdan, dini dinimizden, dili dilimizden, türküsü şarkısı
bizden, ahlakı ahlakımızdan olan kardeşlerimize nasıl destek olabiliriz?
Ticaret anlaşması yapsanız ne olur? Bizim, bu kardeş ülkelere karşı
belirlediğimiz bir ilkeli stratejimiz var mı? Türkmenistan ile doğalgaz anlaşması yapmışız. Türkmenlerden ucuz
doğalgaz alacağımıza, Rusların Türkmenlerden aldığı doğalgazı fahiş fiyatlarla
Ruslardan almaya devam ediyoruz. Niçin; Rus dostlarımızı gücendirmeyelim diye.
Yine, Türkmen gazının İran sınırımızda vanası kapalı; açarsak, Amerikalı
dostlarımızı gücendirecekmişiz. Gaz vanasını açacak irademiz yok, gücümüz yok. Türk cumhuriyetleri Sovyet işgalinden kurtulalı yıllar oldu; aldığımız
mesafeye bir baktınız mı? Birsürü laftan başka dikkate değer neler yaptık? Bu
ülkelerle birkaç özel şirketin dışında ticarî münasebetlerimizin ne durumda
olduğunu söyleyebilir misiniz; ne alıyoruz ne satıyoruz? Kontrolsüzlüğümüz
sebebiyle, ülkemizin birsürü yat yaramazı Türk cumhuriyetlerine gittiler,
bıraktıkları olumsuz intibaları hâlâ silemiyoruz. Hıristiyan misyonerlik teşkilatları, en ücra köşelere kadar Türk
cumhuriyetlerinin her birinde, akıl almaz imkânlarla Hıristiyanlık propagandası
yapıyor ve bu ülkelerde cirit atıyorlar; dinî ihtiyaçlarını Türkiye
karşılamadığı için, diğer İslam ülkelerinden karşılamaya çalışıyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Saygıdeğer Başkanıyla giden Parlamento heyetinde Grup Başkanvekilimiz Avni Doğan arkadaşımızın anlattığı:
Kazakistan ziyaretinde, Nursultan Nazarbayev, Sayın Meclis Başkanımıza,
büyükelçimizi şikâyet ediyor "bu büyükelçiden şikâyetçiyim" diyor.
"Ülkemin stratejisi ve siyasî konjonktürü sebebiyle başka ülkelerin göz
diktiği bir şehre, Astana'ya başkentimi taşıdım. Bütün ülkelerin
büyükelçilikleri taşındı, Türkiye'nin büyükelçiliği hâlâ Almatı'da, Türkiye
taşımadı 'yer yok' diye mazeret ortaya koyuyorlar. Talep etsinler, onlara,
Cumhurbaşkanlığı sarayını vereceğim; yeter ki, büyükelçiliklerini
taşısınlar" demiş. Sahi, bizim dışpolitikadaki stratejimiz ne? Ülkelerin elbette dostları
vardır, can dostları; kaderde, sevinçte, kederde bir olan ülkeler vardır. Bir
de, müttefik ülkeler. Onlarla sadece menfaat birliklerimiz vardır. Bizim, Haçlı
ordularıyla savaşa devam ettiğimiz yıllarda, bizimle beraber olan ülkeler
vardı. Mesela, Pakistan. Ülke topraklarımızın işgal edildiği günlerde bizi
desteklemek için Pakistan'da tertiplenen bir mitinge elinde bir şişe kanla
çıkan Muhammed İkbal "bu kan, Hıristiyan-Haçlı ittifakının ordularına
karşı Yüce İslam dinini ve kutsal vatanlarını korumaya çalışan Yüce Türk
Milletinin kanıdır; bu kanı döken Türkler, unutmayınız ki, Pakistan ve
Pakistanlılar için de kanlarını, canlarını veriyorlar" demişti. Şimdi, bu ülkelerden ne haber saygıdeğer milletvekilleri?
Münasebetlerimiz, bu ülkelerle, İslam ülkeleriyle ne durumda? Müttefiklerimiz
gerçekten bizim haklarımızı, menfaatlarımızı koruyorlar mı? Doğu Türkistan'da
binlerce Türkü imha eden Çin Cumhurbaşkanına verilen devlet liyakat nişanı ne
kadar işimize yaradı? Doğu Türkistanlılar, Türk kardeşlerinden, Türkiye'den ne
bekliyorlardı, ne oldu?.. Saygıdeğer milletvekilleri, güneydoğuda, PKK'yla değil, sanki NATO'nun
üyeleriyle, Avrupalı üyeleriyle savaşıyoruz. Ülkemizi bölmeye çalışan bütün
terörist gruplara destek NATO üyelerinden geliyor. Dini dinimizden, tarihi
tarihimizden olan Müslüman ülkeler, ne gariptir ki, topraklarında, PKK
kamplarında düşman ordusunu besliyorlar ve eğitiyorlar. Elin komünistleri, Çin'den, Rusya'dan, Küba'dan gelirlerdi, oralarda
eğitilirlerdi; bizim yerli komünistlerimiz, İtalya'da, Almanya'da, Fransa'da,
Yunanistan'da; hulasa, NATO'nun müttefik olduğumuz ülkelerinde eğitildiler,
yetiştirildiler. Sahi, asırlar önce ordularını birleştirip üstümüze saldıran
ehlî- salibi, haçlı ittifakını oluşturan ülkelerin listesine bir bakın,
isimlerini yeniden gözden geçirin, onlar, Avrupa Birliğini oluşturmuş
olmasınlar? Birliğin ideolojik karakterini, Hıristiyan birliği özelliğini göz önünde
bulunduracak olursanız, o zaman, Avrupa ordusuna, bizim Şanlı Ordumuzu niçin
almadıklarını daha iyi anlamış oluruz. Ordumuzu, Avrupa ordusuna almayacaklarsa, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Anlaşmasına biz niçin imza koyuyoruz?! Ülkemizin savunmasını haçlı sürülerine
mi emanet edeceğiz? Ordun yoksa, dinin yoksa, bayrağın yoksa, sınırların yoksa,
milliyetin yoksa Türk Milletinden olduğunu inkâr etmeni istiyorlarsa, biz,
Avrupa'da neyimizle var olacağız? Gözümüzü, Avrupa'nın yanında Türk
Cumhuriyetlerine, Uzakdoğu Asya ülkelerine, Hindistan'a ve diğer ülkelere
çevirmeliyiz. Gümrük Birliği Anlaşması yaptınız, tek taraflı işliyor. Menfaatımız
yoksa, biz bu anlaşmayı niçin yaptık?! Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yanlış anlaşılmasın, Avrupa
Birliğine girmeyelim demiyorum; sadece, Avrupa Birliğine değil, bütün
beynelmilel entegrasyonlarda en aktif görevi Türkiye Cumhuriyeti Devleti
almalıdır, biz almalıyız; ama, Türk Milleti olarak almalıyız, Müslüman olarak
almalıyız, egemenliğimizi koruyarak almalıyız, adam gibi almalıyız. Bizleri,
barbar, insanlığın insan olmayan numuneleri olarak görenlere karşı, gerçek
Müslüman Türk kimliğimizle almalıyız. Rahmetli Sayın Özal'ın dediği gibi "bir ayağımızı Adriyatik
sahillerine, öbür ayağımızı Çin Seddine koyalım, sırtımızı Kafkaslara, Ortaasya'ya
dayayalım; o zaman, halledemeyeceğimiz problemimiz kalmaz." Son
zamanlarda, basında, Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın öldürüldüğü haberlerini sık
sık duyuyoruz; acaba, bu sözlerden dolayı mı öldürülmüştür? Bazılarına hayal
gibi gelen bu sözler, milletimizin geçmişte yaşadığı hayatın tarihî hedefinin
ifadesidir. Saygıdeğer milletvekilleri, içinde bulunduğumuz durum ne kadar elim
olursa olsun, imanını ve idealini kaybetmeyen milletler ve ülkeler yok
olmazlar. Kırgızistan başta olmak üzere, bütün Türk cumhuriyetleriyle
oluşturduğumuz bu bağın daha da kuvvetlendirilmesini, yüce milletimizin ve
devletimizin, kardeş Türk milletler, devletler topluluğuyla birlikte ebediyete
kadar payidar olmasını niyaz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP, ANAP
ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum efendim: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KIRGIZ CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 1 Temmuz 1999 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Değerli milletvekilleri, böylelikle, tasarı üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum efendim. (Elektronik cihazla oylamaya başlanıldı) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, 190 oy falan çıkıyor. Ben,
kayıtlara girmesi açısından söylüyorum; yani, gerçekten 190 oy var mı?
Alıştırıyorsunuz burada, sonra, gerçek oylamalarda naylon oylar çıkıyor, yanlış
oluyor; yani, bunlar gerçek oylar mı? Yani, bu, başkalarında olmasın; haydi,
bunlarda olsun da... (Elektronik cihazla oylamaya devam edildi) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 386 sıra sayılı kanun tasarısının
yapılan açıkoylamasına 209 sayın milletvekili katılmış, 205 kabul, 4 mükerrer
oyla, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum. Bu akşamki son kanun tasarısına geçiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz. 17. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/331) (S.
Sayısı : 103) (1) (1) 103 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu, 103 sıra sayısıyla basılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili
Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler;
sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, Meclisimiz, 13 üncü uluslararası anlaşmanın onaylamasını yapıyor;
gerçekten güzel bir olay. İnşallah, bundan sonraki çalışmalar da hep böyle
devam eder diyorum. Tabiî ki, 13 üncü anlaşmayı onaylıyoruz derken, bir konuya da değinmek
istiyorum. Uluslararası anlaşmalar, ülkenin önünün açılması, ekonomik ve
siyasal gelişmelerinin tamamlanması, aynı zamanda ekonomik refah düzeyinin
yükseltilmesini sağlamak için yapılmakta, dengeler gözetilmekte, bölgeler
gözetilmekte, Türkiye'nin diğer ülkelerle ilişkilerinin düzenlenmesi noktasında
sağlıklı adımların atılmasına gayret gösterilmektedir; fakat, dünyaya
baktığımız zaman, biz nelerle uğraşıyoruz, dünya nereye gidiyor, bunun üzerinde
de durmak lazım. Gerçekten, yaşadığımız yüzyılda, dünya, dışpolitika açısından büyük bir
entegrasyon içerisindedir ve özellikle süper güçlerin, globalleşme ve
küreselleşme adı altında, üçüncü dünya ülkelerini ve kalkınmakta olan ülkeleri
kendi kontrollerine alma, himayelerine alma ve 19 uncu Yüzyılda yapmış
oldukları sömürgeleştirme ameliyesini, teknolojik ve kültürel anlamda sürdürme
gayretleri de vardır. Bunu ambalajlarken, bunu düzenlerken de, küreselleşme
gibi, globalleşme gibi kelimelerin arkasına sığınılmakta, böyle bir paket,
bütün insanlığın huzuruna çok yaldızlı ve güzel bir şekilde, süslü bir şekilde
sunulmaktadır. Görünen o ki, yeni dünya düzeninde, yine süper güçler var, yine dünyanın
patronları var; diğer ülkeleri, değişik anlamlarda hegemonya altında tutma
gayretleri var. Elbette, dünyada yeni hedefler var, yeni stratejiler var,
ülkelerin, değişen dengelere göre ve yıkılan Berlin Duvarından sonra oluşan
yeni dünya dengelerine göre, dünyada dengelerin yeniden oluşturulması
gayretleri var. Acaba, Türkiye Cumhuriyeti olarak, Berlin Duvarının
yıkılmasından sonra, yeniden inşa edilmeye çalışılan bütün dünyadaki
dışpolitika mimarisini tam olarak takip edebiliyor muyuz? Ülkelerin, yeni
oluşan dengeler içerisindeki bölgesel hedeflerini, ülkeler üzerindeki
emellerini ve aynı zamanda da kültürel değerlerini ve küresel hedeflerini
yakalayabiliyor muyuz? Yoksa, âdeta, sanki bir 19 uncu Yüzyıl ülkesiymiş gibi,
kapalı demokrasi içerisinde yaşayan bir ülkeymiş gibi, kendi sorunlarıyla
uğraşan, birbirini anlamak için çalışmalar yapmak yerine, birbirine âdeta karşı
cepheler oluşturan bir toplum yapısını ve devlet anlayışını mı sergiliyoruz?
Özellikle, son dört yıldır yapılan kanunlaştırma faaliyetlerine, yasama
gayretlerine baktığımız zaman, maalesef, Türkiye, dışarıya bakacağı yerde,
dünyada gelişen olayları takip edeceği yerde, bu olaylardan ders çıkaracağı,
hedeflerini ve stratejilerini ona göre belirleyeceği noktada, âdeta, oturmuşuz,
birbirimizi anlamamak için büyük gayretler sarf ediyoruz. Bu da Türkiye'nin önünü
tıkıyor, kalkınmasını engelliyor, dünyadaki imajını bozuyor, aynı zamanda da,
Türkiye'nin 21 inci Yüzyılda olması gerekli olan hedeflerini ortadan
kaldırıyor, âdeta, bir üçüncü dünya ülkesi konumunu bize getiriyor. Şimdi, 2001 yılında Mecliste yaptığımız tartışmalarla, 1876 yılında, ilk
açılan Meclisi Mebusanda yapılan tartışmaların tutanaklarına bir bakın,
1909'daki Meclisi Mebusanın tutanaklarına bakın, 1929'daki Meclisin
tutanaklarına bakın, 1960 ihtilalinden sonraki Meclisin tutanaklarına bakın,
1971'deki Meclisin tutanaklarına bakın, 1980 yılındaki, 2000 yılındaki
tutaklara bakın, hep aynı ekonomik çıkmazlar ve bu ekonomik çıkmazları ve
devletin ilerleyememesinin temel sebebi olarak da, birtakım mevhum düşmanlarla,
mevhum tehlikelerle toplumun görüşünü oyalama, toplumun önünü perdeleme,
dolayısıyla, vurgunları, soygunları ve hortumlamaları, devletle millet
-ayrışması diyeceğim- kaynaşmasını sağlayamamanın getirdiği sorunları örtmek
için, birtakım mevhum tehlikelerle, millet, âdeta, oyalanmaktadır. İşte, 2001 yılındayız, dünya, üçüncü bin yıla girerken, bütün dünya,
âdeta, bir köy haline gelirken, çok kültürlülük esasına dayalı kültürleri
dünyaya dayatırken, biz, oturmuşuz, İstiklal Marşıydı, başörtüsüydü, bayrak
töreniydi gibi konularda, kendi annesinin ve kız kardeşinin bile İstiklal
Marşını dinlemesine, bayrağının şanlı dalgalanışını izlemesine gönlü razı
olmayan bir kafa yapısını ortaya koyuyoruz. Bunu anlamak mümkün müdür
allahaşkına!.. Dünya nereye gidiyor, biz, nereye gidiyoruz!.. Kendi insanına
bayrağını seyretme ve İstiklal Marşını dinletmeyi bile çok gören, kılığına
kıyafetine göre İstiklal Marşı dinletme arzusunu ortaya koyan insanların
kafasını anlamakta, düşüncesini anlamakta güçlük çekiyoruz. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Konuya gel, konuya!.. YAKUP BUDAK (Devamla) - "İptal edildi" diyorsunuz; yeni
suçunuza gerekçe mi gösteriyorsunuz?! "Merd-i kıpti sirkatin söyler şecaat
arz ederken" derler; niyetinizi ortaya koydunuz. (MHP ve DSP sıralarından
gürültüler) ALİ GEBEŞ (Konya) - Senin başka işin yok mu?! BAŞKAN - Sayın Budak... Sayın Budak... YAKUP BUDAK (Devamla)- Onun için, kendimize gelmemiz lazım. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Başkanı dinle, Başkanı... YAKUP BUDAK (Devamla) - Milletin değerleriyle...(MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Sayın Budak, bir dakikanızı rica edebilir miyim. Efendim, anlaşmayla ilgili konuşur musunuz lütfen. YAKUP BUDAK (Devamla) - Geliyoruz Sayın Başkan... BAŞKAN - Yalnız, gelinceye kadar çok zaman geçti... YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Başkan, ben, tasarının geneli üzerinde
konuşuyorum, tasarının geneli üzerinde, hükümet politikaları her konuda
eleştirilebilir. Müsaade ederseniz, tasarının maddeleri üzerinde konuşmuyorum. BAŞKAN - Hayır, hayır, öyle bir usul yok Sayın Budak. Sayın Budak, bir dakikanızı rica ediyorum. Sayın Budak, lütfen, sizi, tasarıyla ilgili konuşmaya davet ediyorum;
yoksa, İçtüzüğün hükümlerini uygularım. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, her zaman problem çıkarıyorsunuz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Budak. YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye nereye
gidiyor, dünya nereye gidiyor sorusunu iyi sormak mecburiyetindeyiz ve ona göre
de uluslararası anlaşmalara yön verirken değerlerimizi ortaya koymak
mecburiyetindeyiz. Maalesef, uluslararası anlaşmaların yapılması noktasında ve
politikaların belirlenmesinde, özellikle Milliyetçi Anasol hükümeti döneminde
bir çokbaşlılık yaşanmaktadır. Daha önce, Türkiye'nin, özellikle Türk
cumhuriyetleriyle ilişkileri, sayın cumhurbaşkanlarının inisiyatifini terk
edilmişti. Öyle hale gelmişti ki, bir cumhurbaşkanı değişirse Türk
cumhuriyetleriyle ilişkilerimiz ne olacak sorusunu, arkadaşlarımız, yüksek
sesle dillendirmeye başlamışlardı. Sağ olsun, sonraki Cumhurbaşkanımız da aynı
geleneği devam ettiriyor, Türk cumhuriyetlerine gidiyor. Dolayısıyla, sadece
cumhurbaşkanlarının inisiyatifine dayandırılan on yıllık bir Türk
cumhuriyetleri politikamızın bizi nereye getirdiğini de görmek mümkündür. Nasıl
görmek mümkündür; işte, Kırgızistan ile Ekonomik ve Ticaret İşbirliği
Anlaşmasının Meclisimizde onaylamasını yapacağız. Acaba, Türkiye'nin,
Kırgızistan ekonomisindeki, ticaret hacmindeki payı nedir; onun üzerinde de
durmamız lazım. İşte "Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimizi geliştirdik" diye
övünüyoruz; ama, bu hükümet, dışpolitikayı da, tıpkı kamu bankalarını
paylaştığı gibi paylaşmış imajı verilmektedir. Birtakım bölgelerin
dışpolitikasını belirleme yetkisini hükümetin bir ortağı almış, diğer, Avrupa
ilişkileriyle ilgili bölümünü bir ortağı almış, askerî kanatla ilgili konularda
zaten hükümetin hiç haberi yok; dolayısıyla da, böyle, çokbaşlı bir dış
politikayla ne Kırgızistan'la ticarî ilişkilerimizi, ekonomik ilişkilerimizi
düzeltebiliriz ne de Türk cumhuriyetlerle yapmış olduğumuz anlaşmaların
geçerliliğini ve yürütülmesini sağlayabiliriz. Onun için de, bu hükümet bugün
sıkışmıştır. Eğer, bu zamana kadar, on yıllık süre içerisinde, Türk
cumhuriyetleriyle ilişkilerimizi sağlam zeminlere ve atmış olduğumuz imzalara
uygun şekilde yönetmiş ve yürütmüş olsaydık, zannediyorum, bugün, dışpolitika
noktasında çektiğimiz sıkıntıların büyük bir bölümünü çekmezdik, zannediyorum,
ekonomik sıkıntılarımızın büyük bir bölümünü çekmezdik; ama, dışpolitikada
sözümüzün geçebilmesi, anlaşmaların uygulanabilmesi için de, elbette, güçlü bir
yapının, güçlü bir devlet yapısının, idarî yapının ve ekonomik yapının olması
lazım gelir. Eğer, ekonomik anlamda güçlü değilseniz, dışpolitikanızı da yürütmeniz büyük
ölçüde aksamalarla karşı karşıya kalacaktır. Niye; dışpolitikada geçen güçtür,
paranın gücüdür. Paranız varsa, düdüğünüzü çalarsınız, herkes dinler, melodinin
ne olduğuna kimse dikkat etmez. Bugün, bu hükümet de zaten melodinin ne
olduğuna dikkat etmiyor, âdeta Mevlana'nın semazenleri, dervişler gibi
dönüyorlar, "ne olursan ol, ne verirsen ver alacağız" anlayışı
içerisinde hareket ediyorlar. Onun için de, dışpolitikada yaptığımız
anlaşmaların güçlü olması gerekir. Maalesef, biz, Türk cumhuriyetleriyle, tıpkı
Kırgızistan Cumhuriyetiyle yaptığımız gibi, öyle anlaşmalar yapmışız ki,
mesela, Ekonomik, Ticarî, İktisadî İşbirliği Anlaşmasını şimdi onaylayacağız,
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması, Karma Ekonomik Komisyon Anlaşması, Terörle Mücadelede
İşbirliği Anlaşması, Ebedi Dostluk, İşbirliği Anlaşması, Kırgızistan-Türkiye 21
inci Yüzyıla El Ele Anlaşması... Dikkat ederseniz arkadaşlar, bizler hep folklorla gidiyoruz, hep müzikle
gidiyoruz, konserle gidiyoruz, elin adamı çantasında parasıyla, projesiyle
gidiyor; dolayısıyla, biz orada müzik dinlerken, bilmem masabaşı sohbetleri
yaparken, oradaki ihaleleri, ekonomik kalkınmışlıktan paylarını başka türlü
alıyorlar. Onun için, hem bu politikaları değiştirmemiz lazım hem de bu kafayı
değiştirmemiz lazım. Bu kafayı değiştirebilmek için de, bu devlet ile milleti
kaynaştıracak politikaları oluşturmamız lazım. Maalesef, Dışişleri
Bakanlığımız, bu konudan oldukça uzaktır. Türkî cumhuriyetlerle işbirliği noktasında
bu aşamadaysak, bunun temelinde ne vardır; bizim Dışişleri Bakanlığımız,
dünyadaki gelişmeleri takip edememiştir, Sovyet Rusya'nın çökmesini tahmin
edememiştir, âdeta, olaylarla karşı karşıya gelmişizdir; alelacele birtakım
politikalarla "Çin Seddinden Adriyatik'e kadar" gibi birtakım
söylemlerle politika yürütmeye çalışmışızdır. Bu da, maalesef, şimdiye kadar,
ne ekonomik anlamda ne siyasal anlamda yürümemiştir ve Rusya, özellikle 1994
yılından sonra, 1996 yılında, bu bölgeyi -tabiri caizse- idarî anlamda, siyasal
anlamda, ekonomik anlamda, askerî anlamda da tekrar işgal etmeye başlamıştır. 1996 yılında Çin ile Rusya ve bölgedeki Kırgızistan, Kazakistan ve
Tacikistan, Şanghay beşlisini oluşturmuşlar, âdeta, bölgede, bir serbest bölge,
gümrük birliği anlaşmaları ve aynı zamanda da askerî işbirliği anlaş-malarına
gitmişlerdir ve maalesef, Kırgızistan'la ticarî ilişkilerimizde ekono-mik
ilişkilerimizde -biraz önce bir arkadaşımızın temas buyurdukları gibi- 1996
yılında Avrupa Birliğiyle imzalamış olduğumuz Avrupa Gümrük Birliği Anlaşması
bir engel teşkil etmektedir. Niye; çünkü, Avrupa Birliğine dahil olan ülkeler,
Türkiye'nin üçüncü ülkelerden yapacağı ithalata ve ihracata gözlemci uygulaması
yapmaktadırlar. Bu gözlemci uygulamasından dolayı da, Türkiye'nin, Türk cumhuriyetleriyle
ithalatı ve ihracatı büyük engellemeyle karşı karşıyadır. Bunun da tekrar
üzerinde durulması, düzeltilmesi gerekmektedir. Bakıyorum, bazı arkadaşlarımız sıkılıyorlar; gerçekleri konuşmamız
lazım, meseleleri burada ortaya koymamız lazım. Yoksa, gelişigüzel, kaldır,
indir -zaten, bu iktidarın başka bir
şey bildiği de yok, başka bir şey yaptığı da yok- geliniyor "Kabul
edenler... Etmeyenler..."; neyi kabul ettik, neyi etmedik; onun üzerinde
hiç durulmuyor. Arkadaşlar, biz, Meclis olarak, elbette,Türkiye'nin millî menfaatlarını
uluslararası anlaşmaları dikkate almak mecburiyetindeyiz. Bu mecburiyeti yerine
getirirken de, elbette, ciddî olmak mecburiyetindeyiz. Allahaşkına, sizler,
dışpolitika konusunda bu ciddiyeti göstermezseniz, bu ciddiyeti kim gösterecek
ve maalesef, ciddî olamıyoruz, olamadığımız için de, yaptığımız anlaşmalar
yürümüyor, hükümetin ekonomik politikaları da yürümüyor. Elbette, Türkiye'nin
dışpolitikası bir bütündür, bir bütün olmak mecburiyetindedir. Ben, diyorum ki,
bu hükümetin parçalı yapısı, dışpolitikaya da sirayet etmiştir; bu yapıdan
kurtulun diye bir tavsiyede bulunuyoruz. Bu yapıdan kurtulursanız, bundan
menfaat görecek, elbette bütün Türkiye olacaktır, bütün Türkiye'deki insanlar
olacaktır ve kazanan, Türkiye'nin dışpolitikası olacaktır. Onun için, ben, sözlerimi bitirirken, hepinize saygılar sunmak
istiyorum. Dışpolitikada daha dikkatli olmamız, Türkiye Cumhuriyetinin
geleceğiyle ilgili kararları alırken, yirmi yıl sonrasının, otuz yıl sonrasının
politikalarını ve stratejilerini belirlemiş bir anlayışı sergilememiz
gerektiğini ifade ediyorum. Avrupa oraya mal ihraç ediyor, yatırım yapıyor; biz de, orada, laikliğin
korunması, demokrasinin ihracı, serbest piyasa ekonomisinin ihracıyla meşgulüz!
Bırakın, bunları Avrupa ihraç etsin de, biz de mal ihraç edelim, değerlerimizi
oraya taşımanın gayreti içerisinde olalım diyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Sayın Oktay Vural; buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiatıyla, bu kürsüde hep konuyla ilgili olmayan hususların
dile getirilmesi bir alışkanlık olduğu için, ben de -tekrar özür diliyorum-
halkımızı ve milletvekillerimizi aydınlatmak amacıyla, Bayrak Tüzüğüyle ilgili
gelişmeleri bilgilerinize sunmak istiyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Vural'ı da ikaz etmeniz
gerekir. OKTAY VURAL (Devamla) - Bayrak Tüzüğüyle ilgili düzenleme esası da,
taslak... BAŞKAN - Sayın Vural, ben, size, tasarıyla ilgili, tasarının tümü
üzerinde söz verdim. Çok rica ediyorum... (MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (Devamla) - Tasarıya geleceğim efendim. ALİ GEBEŞ (Konya) - Sayın Başkan, onlara niye müdahale etmediniz!.. BAŞKAN - Bakın, demin, Sayın Budak'a da aynı ikazı yaptım, size de
yapıyorum; tasarıyla ilgili konuşun. OKTAY VURAL (Devamla) - Tasarıyla ilgili konuşuyorum. ALİ GEBEŞ (Konya) - Tüzüğe, yine gel... BAŞKAN - Buyurun Sayın Vural. OKTAY VURAL (Devamla) - Taslak, Millî Savunma Bakanlığının 11 Nisan 2000
tarihli yazısıyla tüm bakanlıkların görüşüne sunulmuş ve okullardaki bayrak
töreninin ne şekilde yapılacağını belirten (e) bendi aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
"Okullardaki bayrak töreni, bu fıkranın (d) bendinde belirtilen
şekilde yapılır. Öğrenciler törene saygı durumu alarak katılırlar. Bu sırada,
varsa, bando eşliğinde, yoksa, boru veya komutla İstiklal Marşı söylenir."
Atıfta bulunulan 22 nci maddenin (d) bendinde de "emrinde üniformalı
personel bulunmayan kurumlardaki ve yabancı ülkelerde bulunan resmî ve millî
binalardaki törenlerde bayrağı çeken veya indiren kimse, başı açık olarak
bulunur; çekilmesinden sonra ve indirilmesinden önce bayrağı selamlar"
hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümle beraber, bu taslak Başbakanlığa
gönderilmiş; Başbakanlık, aynen bu şekilde Danıştaya göndermiştir. Bildiğiniz gibi, bütün tüzükler Danıştayın incelemesinden geçmektedir.
Danıştay, bu incelemesinde, redaksiyona tabi tutulduğunu belirterek, biraz önce
tartışılan hususlardaki hükmü şu şekilde değiştirmiştir: "Okullardaki
bayrak töreninde bayrağı çeken veya indiren kişi, çekilmesinden sonra veya
indirilmesinden önce bayrağı selamlar. Öğretmenler, öğrenciler ve diğer
kişiler, törene başları açık olarak saygı duruşuyla katılırlar; varsa, bando
eşliğinde, yoksa, boru veya komutla İstiklal Marşı söylenir." Danıştayca
bu şekilde değiştirilen hüküm, Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Tabiatıyla, okullardaki bayrak törenine ilişkin, bu diğer kişilerin kamu
görevlilerini kapsadığına ilişkin tekrar bir tüzük tadil teklifi Danıştaya
gönderilmiştir. Katiyen, vatandaşlarımızın, İstiklal Marşında başlarını açması
gibi bir hüküm söz konusu değildir. Bu, sadece okullardaki kamu görevlileriyle
ilgilidir. (MHP sıralarından alkışlar) Bunun istismarı konusunu kendi
vicdanlarına bırakıyorum. Bunun istismarının buraya getirilmesinden ziyade, bu
meselenin çözülmesi konusundaki girişimlerinden dolayı da 57 nci hükümette
bulunan bütün partilere teşekkür ediyorum. Saygılarımı arz ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. YAKUP BUDAK (Adana) - Resmî Gazete yalan mı söylüyor?! MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Başkan, Kırgızistan'ı hallettik mi?!. YAKUP BUDAK (Adana) - Bu Resmî Gazete yalan mı söylüyor?! AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Kırgızistan'ı konuştuk mu Sayın Başkan?!
Kırgızistan bitti mi?! BAŞKAN - Bir dakika efendim; bir grup başkanvekili bir şey ifade edecek,
bir dakikanızı rica ediyorum... Buyurun Sayın Doğan. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Kürsüden konuşabilir miyim Sayın Başkan? BAŞKAN - Hayır efendim; oradan alayım talebinizi. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Grup Başkanvekili birtakım
istismarlardan söz etti. Tabiî, istismar yok. Bayrak töreniyle ilgili, 57 nci
hükümetin, kamu görevlilerini, öğrencileri ve oradaki izleyicileri... BAŞKAN - Sayın Doğan, konumuz o değil. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Tamam; ama... BAŞKAN - Sayın Budak'ın yapmış olduğu bir şeyi ben burada düzeltmeye
çalıştım, kendisini de ikaz ettim. Sayın Vural söz aldı, kendisine de aynı
ikazda bulundum. Sayın Budak'ın, nasıl, konuşmasını engelleme imkânım bir
ölçüyle sınırlıysa, kendisinin konuşmasını engellemem de ancak o imkânlar
ölçüsünde oldu. Dolayısıyla, ortada bir mesele yok, sizin cevabınızı
gerektirecek bir şey de yok. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Peki efendim, çok teşekkür ediyorum, anlaşıldı. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, bir istismardan bahsedildi;
istismar yok. BAŞKAN - Tamam efendim, istismar yok, anlaşıldı. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Öyle bir yönetmelik, öyle bir tüzük Resmî Gazetede yayımlandı; ama... BAŞKAN - Sayın Doğan, konumuzla hiç alakası yok; yani, görüşmekte olduğumuz
mevzuyla alakası yok yaptığınız açıklamanın. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Var efendim, var, arkadaşın konuşmasıyla
alakalı... BAŞKAN - Anlaşıldı efendim; çok teşekkür ederim, sağ olun. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - İki cümle konuşmam lazım Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, sonra konuşursunuz. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Şimdi konuşmam lazım. BAŞKAN - Efendim, yeri geldiği zaman konuşursunuz. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Anlaşmanın aleyhinde söz istiyorum o zaman!
BAŞKAN - Nasıl aleyhine efendim? AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Efendim, son söz hakkı milletvekilinin
değil mi?.. BAŞKAN - Olur efendim, dikkate alalım; daha sonuna gelmedik. Tabiî,
İçtüzüğe göre bütün haklarınızı kullanabilirsiniz, o konuda benim yapacağım bir
şey yok. Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Karar yetersayısının aranılmasını
istiyorum. BAŞKAN - Olur efendim. Etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Karar yetersayısının aranılmasını
istemiştim! BAŞKAN - Geçtim efendim, şimdi maddelerinde isteyin, dikkate alayım... 1
saniye sonra... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Biz istediğimiz zaman isteriz! Sizin
istediğiniz zaman mı isteyeceğiz?! BAŞKAN - Oylamaya geçmiştim o sırada. 1 inci maddeyi okutuyorum: Türkİye Cumhurİyetİ Hükümetİ
İle KIrgIz Cumhurİyetİ Hükümetİ ArasInda Tİcaret Ve
Ekonomİk İşbİrlİğİ AnlaşmasInIn OnaylanmasInIn Uygun
Bulunduğuna Daİr Kanun TasarIsI MADDE 1 - 24 Ekim 1997 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve
Ekonomik İşbirliği Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısı
arayacağım. 1 inci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir; karar yetersayısı da vardır. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Ne zaman saydınız efendim?! BAŞKAN - 2 nci maddeyi okutuyorum... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Başkan, neye dayanarak sayıyorsunuz?! BAŞKAN - Efendim, ben sayıyorum buradan; benim gözüm var, arkadaşlarım
var. Bakın, burada iki Divan Üyesi tamam diyorlar. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Yahu, 1 dakikada 140 kişiyi nasıl
saydınız?! BAŞKAN - Ben hanginizin dediğini yapacağım; herhalde, Divandaki
arkadaşlarımın dediklerine göre hareket edeceğim. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belli etmek üzere,
Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) Size, oyunuzun rengiyle ilgili söz verdim... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
evet, Oktay Vural, ne kadar oyunun rengiyle ilgili konuştuysa, konuyla ilgili
konuştuysa, ben de o kadar konuşurum. (MHP sıralarından gürültüler) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisini yönetenler, burada
istediğini yapamaz, keyfî hareket edemez, 5 saniyede 135 kişi olup olmadığını
tespit edemez! Bu milletin... BAŞKAN - Eder efendim, eder; görürse eder. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Edemez efendim, edemez! BAŞKAN - Eder, eder! AVNİ DOĞAN (Devamla) - Edemez... Türkiye, zorbaların ülkesi değildir,
edemez, edemezsiniz! BAŞKAN - Eder, eder; siz devam edin. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Aklınızı başınıza alın! Evet, iki gündür sizi izliyoruz. Burada, taraf olmanın en aşırı, en
aykırı örneklerini veriyorsunuz. Burada, her partiden aşağı yukarı bir Meclis
başkanvekili var, onların bu Meclisi onurla yönettiğini görüyoruz; ama, siz,
taraf olmanın çok açık örneklerini veriyorsunuz, sizi şiddetle kınıyorum! Olay şudur, hadise şudur: Öyle bir yönetmelik geçmiştir, Sayın
Bahçeli'nin de imzası olan bir yönetmelik... (MHP sıralarından gürültüler) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır, hayır, yok... AVNİ DOĞAN (Devamla) - Ama, Yüce Türk Milletinin tepkisini, itirazını,
57 nci hükümet, ilk defa... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yok ki... AVNİ DOĞAN (Devamla) - Gerekiyorsa okurum; işte Resmî Gazete... İşte
Resmî Gazete... (MHP sıralarından gürültüler) İlk defa, milletin itirazı üzerine, sayın grup başkanvekilinin söylediği
şekilde düzeltilmiş ve Danıştaya gönderilmiştir; hadise budur. (MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Doğan... AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bunun istismarı filan yoktur. Eğer, biz bunu
söylemeseydik, bu düzeltilmeyecekti. (MHP sıralarından gürültüler) Doğruları söylemeye devam edeceğiz. Bizim, muhalefet olarak görevimiz
doğruları söylemek, sizin de göreviniz doğruları yapmaktır. BAŞKAN - Efendim, oyunuzun rengini söyleyin; sözünüzü kesmek zorunda
kalacağım Sayın Doğan. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, oyumun rengi, bu anlaşma
Türkiye'nin menfaatına olduğu için, olumludur. Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Peki; teşekkür ediyorum efendim. Sayın Doğan, bir dakika beni dinler misiniz... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Dinlemiyorum! Sen beni dinledin mi?! BAŞKAN - Ben sizi dinledim Sayın Doğan, siz de beni dinlemek
mecburiyetindesiniz. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Öyle bir mecburiyetim yok, çeker giderim! BAŞKAN - Nereye çekip giderseniz, o beni ilgilendirmez; ama, üzerinizde
Fazilet Partisi gibi bir partinin Grup Başkanvekilliği sıfatı var; onun
gereğini yerine getirmek mecburiyetindesiniz. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Burada zorbalık yapamazsınız! Burada
zorbalık yaptırmazlar adama! BAŞKAN - Beni, size bunu hatırlatmak zorunda bırakmayın. Ben sizi
sabırla dinledim, siz de beni dinlemek mecburiyetindesiniz. İsteseniz de
dinleyeceksiniz, istemeseniz de dinleyeceksiniz. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Siz, sıfatınızı taşımayı bilin önce! Hangi
görevde olduğunuzu idrak edin! BAŞKAN - Bakın Sayın Doğan, bu kürsüde konuşmanın bir adabı vardır.
Burası, külhanbeyi gibi konuşulacak, eliyle koluyla Başkana tavır gösterilecek
bir yer değildir. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar; FP sıralarından
gürültüler) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Orada sen külhanbeylik yapmaya
çalışıyorsun! BAŞKAN - Size sabır gösteriyorsam ve sizin bu tavrınıza tahammül
ediyorsam, bu koltuğa vermiş olduğum değer dolayısıyladır; ama, zannetmeyin ki,
bu tavrım, aşağı indiğim zaman devam eder. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hepsi için geçerli; o koltuk için de bu koltuk
için de Sayın Başkan. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Tahrik ediyorsunuz! Siz oraya layık
değilsiniz! Burada külhanbeyce konuşulmaz, orada da külhanbeyce uygulama
yapmamanız lazım. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, bütün tartışmalar, kavgalar sizin
yönettiğiniz toplantılarda çıkıyor; beceremiyorsunuz! BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Yüce Heyetinizin görüşünü alacağım. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum efendim. (Elektronik cihazla oylamaya başlandı) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Oy vermiyoruz, arkadaşlar... Karar
yetersayısı! BAŞKAN - Efendim, siz isteseniz de istemeseniz de, biz, karar
yetersayısını bu açık oylamalarda zaten arıyoruz. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, nasıl bulunduğunu
biliyoruz!.. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Her şeye cevap vermek zorunda mısınız?.. BAŞKAN - Evet efendim, her şeyi cevaplamak zorundayım; hele hele bu
tavırlara karşı her şeyi cevaplamak zorundayım. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Çok kötü yönetiyorsunuz! BAŞKAN - İstirahat buyurun; onun değerlendirmesini Yüce Heyet yapar
efendim. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Görülüyor, Türk Milletinin gözü önünde
görülüyor... Sizin yönettiğiniz bütün oturumlarda tartışma çıkıyor. BAŞKAN - Buyurun efendim. (Elektronik cihazla oylamaya devam edildi) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 103 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan
açık oylamasına 210 sayın milletvekili katılmış olup, 205 kabul, 5 mükerrer
oyla tasarı kanunlaşmıştır. Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Nisan 2001 Cuma
günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati : 19.58 |
|