Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 61       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

92 nci Birleşim

26 . 4 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, (6/1237) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/361)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)

2. – Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, enerji yolsuzluğuyla ilgili teftiş kurulu raporları ve Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı tarafından hazırlanan iddianamede yer alan bilgi ve deliller karşısında sorumsuzluk örneği sergilediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Tek-lifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

4. –  Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639)

5. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/670) (S. Sayısı : 530)

6. –Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kamu Düzeni Bakanlığı Suç ile, Özellikle Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Yasadışı Göç ile Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/708) (S. Sayısı : 533)

7. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/676) (S. Sayısı : 490)

8. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/677) (S. Sayısı : 491)

9. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/738) (S. Sayısı : 563)

10. – Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/814) (S. Sayısı : 626)

11. – Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin Tadiline İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/580) (S. Sayısı : 352)

12. – Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaştırma Koridorunun Üzerinde Uluslararası Taşımacılığın Geliştirilmesi Hakkında Çok Taraflı Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/668) (S. Sayısı : 529)

13. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/369) (S. Sayısı : 98)

14. – Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler  ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/539) (S. Sayısı : 199)

15. – Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/428) (S. Sayısı : 430)

16. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/634) (S. Sayısı : 386)

17. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/331) (S. Sayısı : 103)

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, İstanbul Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu üyelerinden birisinin görevden alınmasının nedenine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3764)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Birecik Devlet Hastanesinin uzman doktor ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/3797)

3. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, son beş yılda özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3823)

4. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamu kurum ve kuruluşlarının borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3838)

5. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, ORÜS'ün özelleştirilmesiyle ilgili yargı kararının uygulanmamasının nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3870)

6. – Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3888)

7. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Kocaeli-Gölcük'te KOÇ Holdinge tahsis edilen araziye ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3890)

8. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kapatılan vakıflara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3912)

9. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, tüberküloz hastalığına karşı alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/3916)

10. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kamu çalışanlarının ücretlerinin iyileştirilmesi yönünde yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3918)

11. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, son beş yıldaki yurtdışı tedavi giderlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3925)

12. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, vergi denetmenlerinin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3940)

13. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, GAP İdaresi tarafından bölgedeki arazi satışlarına müdahale edildiği iddialarına ve bazı projelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/3975)

14. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Hazine Müsteşarlığının IMF, Dünya Bankası ve AB temsilcilerine diplomatik statü verdiği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3978)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen üyeliğe, Kütahya Milletvekili Ahmet Derin seçildi.

Genel Kurulu ziyaret eden Avrupa Parlamentosu Liberal Parti Grubu ve Başkanına, Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan :

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon Raporu henüz hazırlanmadığından ertelendi;

Polis Yüksek Öğretim Kanunu Tasarısının (1/497, 1/212) (S.Sayısı: 438) görüşmeleri tamamlandı, tasarının kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

26 Nisan 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.50'de son verildi.

 

 

 

 

 

Nejat Arseven

 

 

Başkanvekili

 

Hüseyin Çelik

 

Cahit Savaş Yazıcı

 

 

 

Van

 

İstanbul

 

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 


No. : 129

II. – GELEN KÂĞITLAR

26.4.2001 PERŞEMBE

Tasarılar

1. – Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı (1/852) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.2001)

2. – Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/853) (Çevre ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.2001)

3. – Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/854) (Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.4.2001)

4. – Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti  Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/855) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.2001)

5. – Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silâhlı Çatışmalara Müdahil Edilmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/856) (Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.2001)

Teklifler

1. – Edirne Milletvekili A.Ahmet Ertürk ve 13 Arkadaşının; 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Diğer Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/743) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.4.2001)

2. – İçel Milletvekili Edip Özgenç'in; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/744) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.4.2001)

3. – Trabzon Milletvekili  Nail Çelebi ve 2 Arkadaşının;  Orman Kanununda Değişiklik Yapılması  Hakkında Kanun Teklifi (2/745) (Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.2001)

4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın; Bazı Kuruluşların Yönetimi Hakkında Kanun Teklifi (2/746) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.2001)

5. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un; Askerlik Kanunu ile Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/747) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

Tezkereler

1. – Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/805) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.4.2001)

2. – Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'nun  Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/806) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.4.2001)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Güçlükonak İlçesine bağlı bazı köylerin içme suyu sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1405) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

2. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak Güçlükonak İlçesi Basan Deresi üzerindeki köprüye ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1406) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

3. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Güçlükonak İlçesindeki ilköğretim okullarının ek derslik ihtiyaçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1407) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

4. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İli ve ilçeleri arasındaki yol sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1408) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

5. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Güçlükonak Fındık Beldesi ve Koçtepe köyünün sağlık personeli ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1409) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

6. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi İlçesinin telefon şebekesi ve araç gereç ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1410) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

7. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi İlçesinin ilköğretim okulları ve millî eğitim müdürlüğünün bazı ihtiyaçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1411) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

8. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi İlçesinin bazı köylerinin okul sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1412) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

9. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi Devlet Hastanesinin personel, araç ve gereç ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1413) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

10. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi İlçesi sağlık ocaklarının personel ve araç-gereç ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1414) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

11. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi İlçe TEDAŞ Müdürlüğünün ihtiyaçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1415) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

12. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Uludere İlçesinin kanalizasyon sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1416) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

13. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Uludere İlçesine bağlı bazı köylerin ilköğretim okulu ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1417) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

14. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Uludere İlçesine bağlı bazı köylerin yol ve içme suyu sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1418) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

15. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Birecik İlçesi Ayran Beldesinin yoluna ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1419) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, Adıyaman-Gerger İlçesine bağlı bazı köylerin telefon santrali ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4115) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

2. – Afyon Milletvekili Sait Açba'nın, AİHM'ne Türkiye aleyhine yapılan başvurulara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ahmet Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4116) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

3. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi İlçesinin köy yollarına ve içme suyu sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4117) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

4. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ziraat Bankasının borç aldığı bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4118) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

5. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Merkez Bankasından yapılan döviz satışına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4119) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

6. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İline yapılan odun tahsisine ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4120) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

7. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Marmara depreminden sonra yapılmakta olan kalıcı konutlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4121) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

8. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın Artvin Borçka Ziraat Bankası şubesinden usulsüz kredi verildiği yolundaki haberlere ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4122) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, çocukların eğitimi konusunda basında çıkan haberlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4123) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

10. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, kamu bankalarının görev zararlarına ve Merkez Bankasından döviz alan bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4124) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

11. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4125) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

12. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, gübre sıkıntısına ve ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4126) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

13. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, sigara ihracatına ve tütün ithaline ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/4127) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001)

Gensoru Önergeleri

1. –  Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihi bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12) (Başkanlığa geliş tarihi:24.4.2001) (Dağıtma tarihi : 26.4.2001)

2. – Doğru Yol Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri  Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, enerji yolsuzluğuyla ilgili Teftiş Kurulu Raporları ve Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı tarafından hazırlanan iddianamede yer alan bilgi ve deliller karşısında sorumsuzluk örneği sergilediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri  uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi  (11/13) (Başkanlığa geliş tarihi:25.4.2001) (Dağıtma tarihi : 26.4.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

26 Nisan 2001 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul),

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Yetersayı yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, (6/1237) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/361)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 527 nci sırasında yer alan (6/1237) esas numaralı sözlü soru önergemi, ilgili bakan tarafından yazılı cevap verildiğinden, geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                        Namık Kemal Atahan

                                              Hatay

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Gensoru önergeleri vardır. Önergeler bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, önergeleri ayrı ayrı okutacağım :

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. –Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik bunalımını yaşamaktadır. Giderek derinleşen kriz nedeniyle, hem enflasyon hem de ekonomik durgunluğu ve gerilemeyi aynı anda yaşayan Türk Milleti, büyük bir fakirleşme, gelir adaletsizliği, işsizlik ve moral çöküntüsünün içine sürüklenmiştir.

Hem finans sektörü hem de reel sektör tam anlamıyla bir çıkmaza sürüklenmiştir.

Üretemeyen, satamayan, borcunu, çekini, senedini ödeyemeyen, yatırım yapamayan, istihdam yaratamayan, gelir düzeyi sürekli düşen bir ekonomide alım gücü yok olan, yoksullaşan halk kitlelerinin yanı sıra, ülkemiz ekonomisinin omurgasını teşkil eden, sayıları 4 milyonu aşan esnaf ve sanatkârımız, bu ekonomik çöküşten, hatalı ekonomik politikalardan en ağır etkilenen kesim olmuştur. Sadece, son birbuçuk yılda, Türkiye çapında, kepenk indiren esnaf ve sanatkâr sayısı 378 000'i aşmıştır.

Kendi mütevazı imkânlarıyla üreten, istihdam yaratan, vergi ödeyen, borcuna sadık,  vatanını, milletini, devletini her şeyin üzerinde tutan bu büyük kitle, bugün, krizi en şiddetli yaşayan, savunmasız ve sahipsiz bir hale getirilmiştir.

Eğer, bir toplumda, hem ekonominin hem toplumun moral değerlerinin temel taşı niteliğinde olan esnaf ve sanatkârlar tükenme noktasına getirilirse, eğer, bu kesimin haklı talepleri ve feryatları gözardı edilirse, esnaf ve sanatkâr tasfiye noktasına getirilmek istenirse, işte, o zaman, ne ekonomik istikrardan ne de sosyal barış ve huzurdan bahsetmek mümkün olamaz.

SSK ve Bağ-Kur borçlarını ödeyemeyen, siftah yapamayan, çek-senet borçları yüzünden icralık hale gelen, Halkbanktan kullandığı kısıtlı kredisine yüzde 250 tefeci faizi istenen esnaf ve sanatkârımızın, artık tahammül gücü kalmamıştır. Haksız rekabetle, uluslararası ve yerli tekellerin hiper ve grosmarketlerin yıkıcı rekabetleri karşısında savunmasız bırakılan esnafımız, devletin ticaret ve üretim sektörlerinden halen çekilmemiş olması dolayısıyla, tam anlamıyla, kıskaca alınmış bulunmaktadır.

Ekmek kapısı olan dükkânlarını kapatan, kepengini indirerek hak aramak için demokratik yollardan meydanlara inmek zorunda bırakılan esnaf ve sanatkârımızın, bugün içine sokulduğu durumu hiç de hak etmedikleri bir gerçektir.

Bugün, Türkiye'nin hemen hemen her yerinde binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce esnaf ve sanatkârımız ekonomik krizi, hükümetin ekonomik politikalarını, fakirleşmeyi, ekonomik çöküntüyü protesto etmek amacıyla, demokratik hukuk devletinin kendilerine tanıdığı en tabiî anayasal hakkı olan hak arama ve itiraz etme hakkında meydanlarda, sokaklarda haykırmaktadırlar.

1996-1997 yıllarında yüzde 40'la kredi kullanabilen esnaf ve sanatkârımızın faizleri, bu hükümet tarafından önce yüzde 55'e yükseltilmiş, sonra yüzde 250'ye, gecikme faizi de yüzde 1 000'lere çıkarılmıştır. Gördüğü büyük tepki ve yarattığı tahribat karşısında geri adım atmak zorunda kalan hükümet, faiz oranlarını yeniden yüzde 55'e çekmek zorunda kalmıştır. Ancak, gelecekte kullanılacak kredilerin ve faizlerinin akıbeti belirsizliğini korumaktadır.

Bu tefeci faizlerini esnafın ödemesi mümkün değildir! Halk Bankası, esnaf ve sanatkâra, esnafı bitirmek için değil, desteklemek için kredi verir ve vermelidir.

Her zaman barıştan, toplumsal beraberlikten, ortak değerlerden yana olan, vefakâr, çalışkan ve namuslu, sağduyulu bir büyük kitle olan esnaf ve sanatkârımız, bugün infial halindedir. Maddî olarak tükenme noktasına gelmiş, manevî olarak moralini ve teşebbüs gücünü kaybetmek üzeredir.

Siftah yapamayan, şehir içinde açılan dev marketlerle rekabet edemeyen, kazanmadığı halde vergi ödemek zorunda bırakılan, Halk Bankasından kredi alamayan, Bağ-Kur ve SSK primlerindeki artışları karşılayamayan, çekini-senedini ödeyemeyen, sattığı malın yerine yenisini koyamayan esnaf ve sanatkârımızı bu hale getiren, onları yok sayan, sokağa çıkmalarına sebebiyet veren, alım gücünü yok eden, hatalı politikalarla, çöken istikrar programıyla Türkiye'yi ekonomide küme düşüren, esnaf ve sanatkârı tükenme noktasına getiren bu iktidarın, artık bir gün bile iktidarda kalmasının, ülkemize, esnafımıza, milletimize maliyeti katlanılmaz boyutlara ulaşmıştır.

İç ve dış piyasalarda kredibilitesi kaybolan, milletin nazarında inandırıcılığı ve itibarı kalmayan, ekonomiyi çökerten, halkını fakirleştiren, esnaf ve sanatkârımızı tarihî bir çöküşe ve fakirleşmeye sürükleyen Başbakan Sayın Bülent Ecevit hakkında, Anayasanın 99, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri gereğince bir gensoru açılmasını, Grubumuz adına arz ve teklif ederiz.

 

Nevzat Ercan

Ali Rıza Gönül

Turhan Güven

 

 

 

Sakarya

Aydın

İçel

 

 

DYP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergenin görüşme günü, Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır.

Diğer gensoru önergesini okutuyorum:

2. – Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, enerji yolsuzluğuyla ilgili teftiş kurulu Raporları ve Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı tarafından hazırlanan iddianamede yer alan bilgi ve deliller karşısında sorumsuzluk örneği sergilediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uzun bir süreden beri, Türkiye, yeni bir yolsuzluk iddiası ve yoğun operasyonlarla güne başlamaktadır.

Daha önce Beyaz Enerji Operasyonu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M. Cumhur Ersümer hakkında Doğru Yol Partisi olarak, bir gensoru önergesi verilmiş ve yapılan görüşmeler sonunda, parmak hesabına dayalı olarak, 23.1.2001 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminde gensoru açılması talebimiz reddedilmiş idi.

İktidarı oluşturan partilerden birisi, ortada belge ve delil olmadığını, bir belge ve delil bulunduğu takdirde gensoru önergesini kabul edeceklerini gerekçe olarak öne sürmüşlerdi. Enerji darboğazı ve krizinden Türkiye'nin nasıl çıkarılacağının plan ve programını yapması gerekenlerin, tüm gerçekleri bir kenara bırakarak, Bakanlıkta bulundukları süre içinde yolsuzluğun ve usulsüzlüğün plan ve programını yapmış oldukları anlaşılmaktadır. Bunun en somut örneği, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığınca yürütülen hazırlık soruşturması sonucunda düzenlenen 24.4.2001 tarih ve DGM Başsavcılığının 2001/13 hazırlık; 2001/93 esas ve 2001/73 nolu iddianamedir.

Bu itibarla, enerji yolsuzluğunun boyutu ile ilgili olarak, 60 sayfadan oluşan iddianamenin hemen her sayfasında, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M. Cumhur Ersümer'in devlet malını zarara uğrattığı, ihaleye fesat karıştırdığı, yasadışılığı onaylayarak görevini kötüye kullandığı ve emrindeki bürokratları tehdit ettiği ifadelerine yer verilmiştir. Bu gerçekler karşısında ayrıca, delil ve belge arayanların halen ne aradıklarını sormak zamanı gelmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M. Cumhur Ersümer'in gerek Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı gerekse Beyaz Enerji Operasyonundan önce TEAŞ'la ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Bakanlık Teftiş Kurulu raporlarında yer alan açık ifadelerine rağmen, 1999 yılından 2001 yılına kadar raporun gereğini yapmamış olması, Sayın M. Cumhur Ersümer'in, ayrıca görevini suiistimal ettiği gerçeğini de ortaya çıkarmaktadır.

Nitekim, iddianame dışında Başbakanlık Teftiş Kurulunca hazırlanan ve 57 sayfadan ibaret olan 22 Mayıs 2000 tarih ve 18/002, 20/2000-91 ve 25/00-08 sayılı soruşturma raporunun 55 inci sayfasındaki 3 no'lu maddede "...raporun gereklerinin yerine getirilmesini sağlamayan Sayın Ersümer hakkındaki değerlendirmenin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takdirlerine sunulması" gibi çok net bir ifadenin yer almasına karşın suçlanan Bakan hakkında 7 ay süreyle herhangi bir işlem yapılmadığı ve raporun Başbakanlıkta bırakıldığı ve Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanına zorlayıcı ve doğruları yansıtmayan beyanlar söyletilmesine çalışıldığı bir gerçektir.

Ortada bu kadar belge ve delil bulunduğu halde, siyasî teamül ve demokrasi gereği ve yapılan soruşturma sonucunda ortaya çıkan durum itibariyle Sayın Bakanın istifa etmesi zorunluyken, halen ortada hiçbir şey yokmuşçasına ve bir sorumsuzluk örneği göstererek Bakanlık makamını işgal ettiği gerçeği karşısında Yüce Meclisin ilgili Bakan hakkında gereğini yapması bir zorunluluk haline gelmiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M. Cumhur Ersümer hakkında Anayasanın 99, İçtüzüğün 106 ncı maddesi gereğince bir gensoru açılmasını Grubumuz adına arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Nevzat Ercan

Ali Rıza Gönül

Turhan Güven

 

 

 

Sakarya

Aydın

İçel

 

 

DYP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergenin görüşme günü, Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek, oylarınıza sunulacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına" geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.– İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Tekliflerinin müzakerelerine başlayacağız.

3. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

4. – Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

5. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/670) (S. Sayısı: 530) (1)

                                                 

(1) 530 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 530 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Turhan Güven; buyurun.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Nasreddin Hoca'ya demişler ki "senin hanım çok dolaşıyor." Hoca "yok canım, öyle olsa bize de gelirdi" demiş. Şimdi, bakınız, Dışişleri Bakanımız çok değerli bir arkadaşımız; fakat, onu ilgilendiren bir konuda, çok enteresandır, Dışişleri Bakanı burada yok. Peki, nerede Sayın Dışişleri Bakanı? Hani, Yunanistan'la aramız çok iyileşiyor ya, o zaman her şeyde Sayın Dışişleri Bakanı var; ama, Yunanistan'la ilgili dört tane uluslararası sözleşme burada görüşülecek, Sayın Dışişleri Bakanı yok!..

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Bakanı beğenmediniz mi?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Benim beğenip beğenmemem bir şey ifade etmez; siz beğenmişsiniz ya canım, Allah size bağışlasın!.. Allah size bağışlasın!..

Değerli arkadaşlarım, bakınız, hükümet etme, ciddî iştir. O ciddiyete sahip olmanın gereği ne ise, hükümet içinde görev alan arkadaşlarımız da o ciddiyet içinde hareket ederler. Eğer, uzun yıllardan beri bizimle arasında ihtilaf olduğu, uzun yıllardan beri Türkiye'de terör ve anarşinin odak noktası olanları örgütleyen, hazırlayan ve zaman zaman da Türkiye'yi dünya karşısında küçük düşürme peşinde olan bir ülkeyle birtakım samimî ilişkiler kurulması isteniyorsa; yani, Yüce Atatürk'ün Kıbrıs üzerindeki sözlerini dikkatle inceleyin, düşünün; o zaman göreceksiniz ki, bu anlaşmalar buradan geçerken... Elbette, biz, Yunanistan'la iyi ilişkiler içinde olmayı arzu eden bir durumdayız, konumdayız; ama, o zaman, dikkat edilecek bir konu da şudur: Ne derece samimiyet vardır? Bir taraftan, bu anlaşmaları biz buradan geçirirken, diğer taraftan, acaba Yunanistan aynı istem içinde midir? Daha, siz, Türkiye'de, FIR hattını çözememişsiniz Yunanistan'la; daha, Türkiye'de kıta sahanlığı konusunu yıllardan beri almış gelmiş, çözememişiz ve Yunanistan 1980'den sonra yeniden NATO'ya dönmek istediği zaman -ki, o, bir hatadır; o dönemin hatasıdır- tekrar dönmesine izin verilmiştir; ama, aynı Yunanistan, bakın, Avrupa Birliği söz konusu olduğu zaman, önünüze çıkmakta, sizi engellemektedir.

Hoş, zaten, Avrupa Birliğinin bizi alıp almayacağı konusu ayrı bir olay; ona, ben girmiyorum; ama, ne olursa olsun, bir Kıbrıs sorununu siz çözün diye Avrupa'dan birtakım talimatlar geliyor, eğer çözmezseniz Avrupa Birliğine girmeyi aklınızın ucundan sakın geçirmeyin ha deniliyorsa, bu meseleler devam ederken, burada, Sayın Dışişleri Bakanımızın hazır olması, bizi aydınlatması, Yüce Meclise bilgi vermesi gerekirdi. Bu, öyle, gündemdışı konuşmalarla falan çözülecek bir olay değildir. Bir fırsat doğmuştur...

ÇETİN BİLGİR (Kars) - Üç tane milletvekiliniz var...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sizin her zaman kemiyet ile keyfiyeti karıştıracak bir tabınız var!

BAŞKAN - Sayın Güven...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Siz, işin aslıyla sayıyı karıştırıyorsunuz değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe laf atmayın.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben işin aslından bahsediyorum, sen de "kaç kişi" diyorsun. Sana, gelsin, bilgi versin canım; senin bilgiye ihtiyacın yok mu?!

ÇETİN BİLGİR (Kars) - Biz alıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Güven, siz, Genel Kurula hitap edin efendim.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkanım, müsaade edin...

BAŞKAN - Siz, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Gereken cevabı vermek durumunda olmalıyım ben.

Bir parlamenter, kendi hakkını ve hukukun aramıyorsa, ben onun hakkını arıyorum, ben onun hukukunu arıyorum.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Vekâlet veren var mı?..

TURHAN GÜVEN (Devamla) - O kendisi istemiyorsa, ben onu aramak mecburiyetindeyim. Bu Parlamentonun eski üyelerinden birisiyim. Ben, yalnız, kendimin değil, herkesin, her milletvekilinin hakkını aramak mecburiyetindeyim; ama, siz aramıyorsanız o beni ilgilendirmez.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'de eğer, İçtüzük hükümleri geçerliyse, ben burada çıkar konuşurum; ama, bundan sonra yapacağımız konuşmalarda da hiçkimsenin bizi, sadede, gündeme davet etmesi mümkün değildir. Neden; çünkü, işin, ciddiyetini bilmeyen ve ciddî olduğunu anlamayan bir hükümet karşısında, ben, o zaman niye bu konudan bahsedeyim, sadetten bahsedeyim, sadede geleyim?! (MHP sıralarından "Doğru" sesleri)

Doğru, hükümet küldür; ama, hükümet, herhalde mangal külüyle karıştırıyor kendisini. Değil arkadaşlarım, bir bütün olduğunun bilinci içinde olmalıdır. (FP sıralarından alkışlar) Hükümet içinde her bakanın elbette bir takdiri vardır; ama, bir bütünlük içinde, bir anlaşmadır, bir konsensüstür o. Her bakan ayrı bir telden çalmaya başlarsa, her bakan ayrı bir konuyu gündemde tutmaya çalışırsa, o zaman, bu hükümetin kül olması da söz konusu olamaz. O, sadece Anayasada kalır, kanunlarda kalır; onun dışında, bir anlaşma zemini bulmaları mümkün değildir.

Bunun için değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'de hükümet için, esnaf yolda, çiftçi yolda...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Dışişleri Bakanını ilgilendiren bir kanun değil ki.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - İşte onun için sadetdışı konuşuyorum; onu söylemeye getiriyorum. Eğer, Dışişlerini ilgilendiren bir kanun olsaydı, Sayın Bakanın da burada olması lazımdı.

Bakınız, çok değerli bir kardeşim, benim çok sevdiğim bir arkadaşım şu anda orada oturuyor...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Deniz taşımacılığı...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben de onu soruyorum işte; niye, sadet üzerinde konuşayım diyorum. Niye ben, İçtüzüğüme uygun hareket edeyim de, bir başkası kendini layüsel hissetsin; onu soruyorum; niye gelmiyor diyorum. Kendi kanun tasarısı görüşülürken burada olması lazım.

Değerli arkadaşlarım, demokratik kurum ve kuralları Türkiye'de yerleştiremediğimiz sürece bu tip olaylara çokça şahit olacağız.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Deniz taşımacılığıyla ilgili tasarı bu Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan anlayamadı. Sayın Tümen benim demek istediklerimi ya anlamak istemiyor ya da anlamıyor.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Estağfurullah; gayet iyi anlıyorum.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben diyorum ki, burada bir anlaşma varsa...

BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - ...bir uluslararası anlaşmadan bahsediliyorsa ve bu Yunanistan'la ise, öyle dostane fotoğraflar çektirmek yerine, Sayın Bakan, gelsin, burada, bu anlaşmayı anlatsın diyorum ben. Olay bu... (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyin.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Karıştırmayın şeyleri... Darı ambarı değil burası; burası, Büyük Millet Meclisi.

M.HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Sen karıştırıyorsun.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Karıştırmayın bazı şeyleri; karıştırırsanız, o karışıklığın içinde kendiniz kaybolur gidersiniz. Onun için karıştırmayın.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Söyleyeceğiniz bir şey varsa, söyleyin.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Şimdi, bakınız, Türkiye ile Yunanistan arasında, 1950'li yıllarda dostane münasebetler vardı ve hatta, Ulus'ta bir sinema vardı -sonra yıktılar, halen de yerine doğru dürüst bir şey yapılmadı, kulübelerle idare ediyorlar- Muammer Karaca bir güldürü ustasıdır -rahmetle anıyorum burada- o zaman, orada "Ednan Bey Duymasın" diye, taşlama şeklinde olan bir hiciv güldürüyü sahneye koyduğunda, Türkiye'yi de Yunanistan Kralı ile Kraliçesi ziyaret etmişti -gençler pek hatırlamaz bunu, ama- ve o zamanlar, Rahmetli Muammer Karaca, koluna hanım takarak "işte, Frederika" derdi. Bu kadar da ileri gitmişti dostlukları; ama, sonra, 1955'ten sonra, Türkiye'nin başına bir Kıbrıs meselesini açan insanlar bunlardır; ama, Türkiye'de, Kıbrıs meselesini çözen Londra, Paris, Zürih Anlaşmalarını imzalayan insanları, sonra ne yaptık; hepiniz onu iyi hatırlayın.

Türkiye'nin birliğini, beraberliği, üniterliğini, milliyetçiliğini savunan insanlara daha sonra yapılan işlemleri, burada, zaman zaman düşünün, zaman zaman düşünün değerli arkadaşlarım; o Dışişleri Bakanını düşünün, o Başbakanı düşünün. Onlar, büyük insanlarmış ki, bakın, Kıbrıs için, halen, o zaman imzalanan anlaşmaların ışığı altında, Türkiye'nin Kıbrıs meselesini götürmeye çalışıyoruz.

Şimdi, acaba, biz, Avrupa Birliğine girerken veya şu anlaşmaları imzalarken, Kıbrıs meselesinde ne yaptık; şu ticarî anlaşmayı yaparken, acaba ne yaptık; bunu bilmek hakkımız. Bunu da, birinin, gelip buraya anlatması da onun görevi. "Hayır, hiçbir şey yapılmamıştır" demek kabil; olabilir, mümkün; ama, ne yapıldığını, Yüce Meclis bilmezse, değerli arkadaşlarım, kim bilecek?! Ben, onu sormaya çalışıyorum, onu ifade etmeye çalışıyorum. Öyle, laf atarak falan, bu işi geçiştiremezsiniz; bu iş, büyük iştir; bu iş, geleceğin Türkiyesinin büyük işidir. Eğer, büyük dünya üzerinde büyük devlet olmak istiyorsanız, büyük Türkiye olmak istiyorsanız, bunları, en detayına kadar öğrenmek de sizin hakkınızdır. Yani, böyle, 1'er maddelik anlaşmalarla, bu işi, tamam, hallettik, çözdük diyorsanız, yanılgıya düşersiniz. İlerideki günlerdeki sıkıntıyı yalnız siz çekmeyeceksiniz, bütün milletçe biz çekeceğiz. O sıkıntıyı önlemenin de tek yolu, işte, buralarda, Millet Meclisinin, her milletvekilinin bu konuda bilgi sahibi olmasıyla mümkündür.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Sayın Başkan, izniniz olur mu efendim?

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Grup Başkanvekilinin temas ettiği hususlar... 4 tane anlaşma var Yunanistan'la. Daha sonra, her biri hakkında söz almak durumunda kalmamak maksadıyla, bu safhada, yüksek müsaadenizle, bazı noktalara işaret etmek isterim.

BAŞKAN - Sayın Başkan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

Eğer, tasarının tümü üzerinde görüşlerinizi ifade edecekseniz, buyurun efendim, kürsüden hitap edebilirsiniz.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Buradan da olabilir; takdir sizin.

Peki efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın İnan. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum ve huzurlarınızı işgal ettiğim için de affınızı dilerim. Yalnız, çok önemli bazı noktaları işaret ettiler Doğru Yol Partisinin Sayın Grup Başkanvekili ve önümüzde, Yunanistan'la yapılmış 4 anlaşma da bulunduğuna göre, müteakip anlaşmalar hakkında benzeri görüşlerin, belki, serdedilmesinde yardımcı olur düşüncesiyle söz aldım.

Temelde, Yunanistan'la problemlerimiz çoktur ve hepsi de büyük, önemli problemlerdir. Son senelerde, uzun süre gerginlik dönemi yaşadık ve hatta, silahlı ihtilaf sınırlarına yaklaştığımız çok zaman oldu. Şimdi, bu, buradan dönüşün ilk adımlarıdır; gerginlik yerine diyaloğun ikame edilmesi, ki, bu, cumhuriyet hükümetlerinin değişmez prensibidir; diyalogla, müzakereyle ihtilafların halledilmesi, görüşülmesi.

Bu prensipten hareket edilerek, devletlerarası ilişkilerde, bilhassa gerginlik dönemlerinden sonra yaratılmak istenen atmosferin bir teknik ismi var; confidence building dedikleri, yani, güven yaratıcı, güven uyandırıcı tedbirler, adımlar... Bu anlaşmaları, bu çerçevede mütalaa etmek lazımdır; Yunanistan'la Türkiye arasında, uzun süreli bir gerginlikten sonra, küçük de olsa, bazı köprülerin atılması şeklinde telakki etmek lazımdır. Yoksa, Kıbrıs millî davası, hem de çok tehlikeli bir şekilde önümüzde bulunmakta ve maalesef, bu dava, Birleşmiş Milletler çerçevesinden çıkarılıp koparılarak Avrupa Birliğine mal edilmiş ve Türkiye'yle Avrupa Birliği ilişkilerinde önşart haline getirilmiştir. Bu, Helsinki'de bir ölçüde yansıtıldı; katılım belgelerinde, çok daha sarih şekilde, maalesef, önümüze çıkarıldı.

Ege konusundaki bütün meseleler askıda durmaktadır. Türkiye'nin bütün barışçı yaklaşımına mukabil, karşı taraf, Ege'nin havadan ve denizden kıta sahanlığı itibariyle ve karasuları itibariyle yüzde 70'ini kontrol etmek gibi, dünyada kabulü mümkün olmayan iddialarını sürdürmektedir.

İki şeyi karıştırmamak lazım: İlişkilerin geliştirilmesi, yumuşatılması, diyalog ile millî hedefleri karıştırmamak lazım. Millî hedefler, olduğu gibi durmaktadır. Onların, bize yönelik iddiaları ve çoğu da genişleme prensibine dayanan iddiaları yerinde durmaktadır; bizim ise, buna mukabil, millî menfaatları barışçı bir şekilde korumak vazifemiz ve titizliğimiz önümüzde bulunmaktadır. Bu yönlerden değerlendirmek lazım.

Bundan sonraki anlaşma, terörizmle ilgilidir. Edindiğimiz bilgiye göre, Yunan Parlamentosu, 4 anlaşmadan 3'ünü onaylamış bulunuyor. Binaenaleyh, bizim de onaylamamız, asgarîden, karşılıklı angajmanlara, taahhütlere riayet prensibinin gereği olacak. Fakat, çok gariptir, bundan sonra görüşülecek terörizmle ilgili ikinci anlaşma, Yunan Parlamentosunca onaylanmış değildir. Burada, tabiatıyla, Sayın Grup Başkanvekilinin de altını çizdiği bir hadise ortaya çıkıyor. O da, Yunanistan, bunu yapmakla, aslında, yakın geçmişte, Türkiye'ye karşı terörü desteklediğinin ikrarını verdikten başka, gelecek yönünden de kendi kötü niyetinin işaretini ortaya koymaktadır. Biz, bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ele alıp da onaylamakla, bu konuda ne kadar iyiniyetli olduğumuzu, titizliğimizi ve milletlerarası terörizmin, karşılıklı millî menfaatlara tecavüz vasıtası olarak hiçbir zaman kullanılmasına müsaade etmedikten başka, düşünmediğimizin de ispatını ortaya koyacağız.

Bu hususları yüksek huzurunuza arz etmek ihtiyacını duydum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Aslında, tabiî, Sayın Bakan da bunları söyleseydi daha memnun olurdum.

BAŞKAN - Sayın İnan, teşekkür ediyorum efendim ben de.

Fazilet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının tümü üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış buluyorum; bu vesileyle, siz değerli arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Aslında, yapılan bu anlaşma, rutin bir anlaşma, çeşitli ülkeler arasında yapılan bir anlaşma. Ancak, bu anlaşma, Türkiye ile Yunanistan arasında olunca bir ehemmiyet, bir önem kazanıyor. Dolayısıyla, Türk-Yunan ilişkilerinin konuşulmasının kaçınılmaz olduğu böyle bir oturumda, Dışişleri Bakanının, bu kanundan birinci derece sorumlu Sayın Bakanın burada olması, tabiî ki, beklenen, istenen bir hadiseydi. Ben, birkaç yıl Dışişleri Komisyonunda çalıştım, bu husustaki, Sayın Komisyon Başkanının hassasiyetini çok iyi biliyorum. Bu anlaşmalar Komisyonda görüşüleceği zaman, bu anlaşmalardan birinci derecede sorumlu kişi, Komisyona gelip, bilgi vermiyorsa, Sayın İnan'ın, bu görüşmelerde ortaya koyduğu tepkiyi, haklı olarak, çok da iyi hatırlıyorum. Keşke, bugün, Sayın Komisyon Başkanımız, Sayın Dışişleri Bakanını, Türk-Yunan ilişkileriyle ilgili anlaşmalar görüşülürken buraya getirmiş olsa idi diye de temennide bulunmak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti arasında imzalanan Deniz Taşımacılığı Anlaşması, ticarî maksadının yanında, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine de katkıda bulunacak; Türkiye ile Yunanistan arasındaki ticarî ve ekonomik ilişkilerin bir bütün olarak ele alınmasını temin edecek, denizcilik alanında her türlü işbirliğinin temininde öncülük yapacak, ticarî gemilerin seyir ve güvenliğinin daha çok korunmasına katkıda bulunacak, denizin ve deniz çevresinin korunması ve kirliliğin önlenmesi gibi, gemi, liman, gemi sanayii, kurtarma, yardım gibi, deniz taşımacılığında karşılaşılacak her hususta, Türkiye ile Yunanistan arasında bir işbirliğini öngörmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yolcu ve yük taşımacılığı, mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım, tüketim faaliyetlerinin her aşamasına iştirak eden vazgeçilmez bir hizmet sektörüdür. Mal ve hizmetlerin üretiminde maliyetleri yakından etkileyen temel unsurlar arasında yer alan taşımacılığın, bu özelliği dolayısıyla, gelişmesi yolunda sürekli çaba harcanmaktadır. Çağımızda, ticaretin, ülkelerin sınırlarını aşarak, dünyanın bir pazar haline dönüşmesi, ulaştırma hizmetlerinin önemini daha da artırmış bulunmaktadır. Bu nedenle, insanların, seyahatlerini rahat, güvenilir bir şekilde yapmaları; mallarını, daha ekonomik ve daha güvenilir bir şekilde nakletmeleri, bir yerden başka bir yere en kısa sürede gidebilmeleri, ekonominin önde gelen hedefleri arasında yer almaktadır. Dünya ticaretinin ülkelerarası fazla yaygınlaşması sonucu oluşan rekabet ortamı, taşımacılık alanında zaman mefhumu yanında, ekonomik durumu da önplana çıkardığından çeşitli taşıma sistemlerinin gelişmesine yol açmıştır.

Bu sistemler içerisinde yer alan denizyolu, demiryolu, karayolu, havayolu, akarsu, kanal ve boruhattı taşımacılığının tercihinde, ülkelerin coğrafî yapısı ve doğal kaynakları önem arz etmektedir. Ulaşım sistemleri teker teker ele alındıklarında, zaman, emniyet, konfor ve ucuzluk gibi, birbirlerine üstünlükleri olmakla birlikte, hiçbirisinin tek başına bütün bu vasıfları taşımadığını görürüz. Ancak, yük taşımacılığında ekonomi ve enerji tasarrufu açısından deniz taşımacılığının önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır; çünkü, deniz taşımacılığı, en eski taşımacılık sistemidir, deniz taşımacılığı, en güvenilir taşımacılık şeklidir ve deniz taşımacılığı, en ekonomik taşımacılık şeklidir. Zaten, dünya nakliyeciliğinde, büyük miktarlardaki yükleri, ekonomik ve büyük boyutlarda nakletmek, ancak deniz taşımacılığıyla mümkün olmaktadır. Bu özelliğinden dolayı dünya taşımacılığında denizyolunun payı her yıl artmaktadır.

Dünya deniz ticaret filosunun tonajı 752 milyon DWT'a yükselmiştir. Dünya deniz taşımacılığından en büyük payı Panama almakta, yılda 154 938 000 ton yük Panama bandıralı gemilerle taşınmaktadır; yani Panama, toplam dünya taşımacılığında malların yüzde 20'sini taşımaktadır. Panama'yı yüzde 11'le Liberya takip etmektedir. Deniz Taşımacılığı Anlaşmasını yaptığımız Yunanistan, dünya deniz taşımacılığında 5 inci sırada gelmekte, toplam taşımacılık içerisindeki payı da yüzde 6'dır. Türkiye ise dünya sıralamasında 18 incidir. Deniz taşımacılığından aldığı pay da yüzde 1 civarındadır. Yılda 9 900 000 ton taşıma yapmaktadır.

Yukarıda verdiğim rakamlardan da görüleceği gibi, deniz taşımacılığında Türkiye iyi bir yerde değildir. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşıyoruz; deniz ulaşımının ve ticaretinin, ekonomik ve ticarî hayatımızda daha büyük bir yer işgal etmesi gerekirken, günlük hayatımıza daha çok girmesi gerekirken, böyle olmadığını görüyoruz. Deniz ulaşım ve taşımacılığının daha çok ilgiye muhtaç olduğu ortadadır. Bu nedenle, denizcilik bakanlığının kurulmasının gerekliliği de ortaya çıkıyor.

Etrafı denizlerle çevrili Türkiye'de, denizcilik bakanlığının olmaması, deniz ticareti, ulaşımı ve taşımacılığı için büyük bir eksikliktir. Bu yöndeki girişimlerin hemen sonuçlandırılması, denizcilik bakanlığının kurulması, hükümetin öncelikleri arasında yer almalıdır; çünkü, denizcilikte, Müsteşarlıkla ancak buraya kadar geliriz, daha öteye gidemeyiz.

Türkiye'de, dünyadaki uygulamanın aksine, ulaştırma ve taşımacılık alanına aktarılan kaynaklar karayolu ulaşımına tahsis edilmiştir. Halbuki, hem denizyolu hem de demiryolu ulaşımı, karayolundan hem daha ucuz hem de daha emniyetlidir. Gelişmiş ülkelere bakıyoruz, yolcu ve yük taşımacılığının büyük bir kısmı denizyolu ve demiryoluyla yapılmaktadır. Hızlı tren, havayoluyla rekabet eder hale gelmiştir. Halbuki, Türkiye'de yolcu taşımacılığının yüzde 94,9'u karayolu, deniz, hava, demiryoluyla taşımacılık ancak yüzde 5'tir.

Taşımacılıkta toplam 160 milyon ton içerisinde, 150 milyon tonu kara taşımacılığıyla taşınmakta; ancak geriye kalan 10 milyon ton, diğer yollarla yapılmaktadır; yani, yük taşımacılığının yüzde 94,5'i karayoluyla yapılmaktadır. Sonuçta, bu durum, Türkiye için çok büyük bir kaynak ve can israfına sebep olmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinin toplamından daha fazla TIR filosunu bulunduran Türkiye, böyle giderse, araba, kamyon çöplüğüne dönüşecektir. Türkiye, bundan böyle, tercihinde, en ekonomik ve en güvenli taşıma hizmetlerini veren, dışarıya kaynak transfer etmeyen deniz ve demiryolu ulaşımına öncelik vermelidir ve önem vermelidir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında, bu anlaşma, uluslararası deniz taşımacılığında ülkeler arasında yapılan rutin bir anlaşmadır; ancak, böyle bir anlaşma, Türkiye ile komşu Yunanistan arasında olunca önemi daha da artıyor. Gerçi, batı komşumuz Yunanistan'la birçok uluslararası kuruluşlarda beraber bulunuyoruz, birçok ittifakta da beraber bulunuyoruz; NATO'da beraberiz, aynı ittifak içinde bulunuyoruz, KEİPA'da, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinde beraberiz, beraber çalışıyoruz, Avrupa Konseyinde yine Yunanistan'la beraberiz, Yunanistan'ın içinde bulunduğu Avrupa Birliğine girmek için yol haritasını çiziyoruz, ulusal paketler, programlar hazırlıyoruz. Yani, Türkiye, acaba, Yunanistan'la barış içinde yaşayabilir miyim diye, Yunanistan'la iyi olmayan ilişkilerini düzeltmek için her fırsatı değerlendirmeye, her imkânı kullanmaya gayret ediyor.

1974 Kıbrıs Çıkarmasından sonra, Yunanistan NATO'dan ayrılmıştı. Tekrar NATO'ya girmek için müracaat ettiğinde, Türkiye "veto" hakkını kullanmamış, yine, bu anlayış ve iyiniyetle, Yunanistan'ın NATO'ya girişini engellememişti. Yani, Türkiye, her vesileyle, Yunanistan'la mevcut olan sorunlarını çözmek istiyor; ancak, bugüne kadar bu iyiniyet adımlarına rağmen, Batı'nın şımarık çocuğu Yunanistan'dan müspet bir karşılık alabilmiş değildir.

Bu anlaşmanın gerekçesinde bile, taraflar arasında ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunması denilerek, mevcut sorunların çözümüne, âdeta, bu anlaşmanın bir katkısı olabilir mi umudu taşınmıştır; ama, şüphesiz, ikili anlaşmaların, aynı ittifak içerisinde bulunmanın, aynı uluslararası kuruluşlarda bulunmanın barışa yaptıkları katkıyı hepimiz anlıyoruz; en azından, sorunların daha da derinleşmesine fırsat vermediğini biliyoruz.

Ağustos depreminden sonra, Türkiye ile Yunanistan arasında meydana gelen duygusal yakınlıkları hep beraber yaşadık. Türk ve Yunan Dışişleri Bakanlarının dostluk gösterilerini, karşılıklı iyiniyet gösterilerini de hepimiz hatırlıyoruz; ama, bütün bunlara rağmen, Türkiye ile Yunanistan arasında sorunlar, olduğu gibi, kaldığı yerde duruyor.

Kıbrıs meselesinde hiçbir gelişme kaydedilememiş; biraz önce, Sayın Başkanın da ifade ettiği gibi, tamamen Avrupa Birliğinin insafına terk edilmiş. Barış yolunda tek bir adım atılamamış; hatta, Kıbrıs meselesinde bir geriye dönüş söz konusudur.

Kıbrıs'taki askerî varlığımız, hâlâ, komşumuz Yunanistan ve onu destekleyenler tarafından bir işgal gücü gibi görülmekte. Kıbrıs meselesinin çözümüne ilişkin, Yunanistan, bugüne kadar hiçbir müspet adım atmamıştır; mesele, orta yerde, olduğu gibi de durmaktadır. Kıbrıs meselesinin çözümüne ilişkin, Yunanistan'ın katkısını beklemek, sanıyorum, Türkiye'nin hakkı.

Kıta sahanlığıyla ilgili Ege'deki ihtilafta da hiçbir müspet mesafe katedilememiş; mesele, Lahey Adalet Divanının insafına terk edilmiştir.

Yunanistan, adalarda, anlaşmalara aykırı olarak -silahsız olmaları gereken adalara silah yerleştirerek- silahlanıp, Türkiye'nin güvenliğini tehdit etmeye devam etmektedir.

Yani, Yunanistan ile aramızda var olan hiçbir soruna şimdiye kadar bir çözüm bulunamamış; Yunanistan da, sürekli, Türk tehdidinden bahsederek, bu anlaşmazlıktan istifade etmeye çalışmış ve istifade de etmiştir. Türkiye, bu sorunları aşmada gösterdiği gayreti, fedakârlığı, ne yazık ki, komşusu Yunanistan'dan görememiş, sorunlar da orta yerde kalmıştır.

Bırakın, Yunanistan'ın sorunların çözümüne katkıda bulunmasını, her uluslararası platformda Türkiye'yi sıkıştırmak; Türkiye'yi, kendilerinin istediği barış ve uzlaşmaya zorlamak, mecbur etmek gibi, ahlakî olmayan politik oyunlar ve entrikalara sığınmayı çözüm olarak görmektedir. Bu entrikaları, üyesi oldukları uluslararası kurumlardan sağladıkları avantajları da iyi kullanarak yapmaktadırlar. NATO'da, Türkiye'ye ilişkin bir karar mı alınacak, Yunanistan vetosuyla, Türkiye karşılaşıyor; Türkiye'ye bir yardım mı yapılacak, yine, karşımıza Yunanistan çıkıyor; Türkiye, Avrupa Birliğine mi girecek, yine, Türkiye, burada, Yunanistan'ın tutumundan dolayı birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalıyor. Doğrusu, Yunanistan, Türk tehdidini ve düşmanlığını ranta çevirmesini, bunlardan menfaat temin etmesini çok iyi başarıyor, çok iyi beceriyor. Bizim, bunları aşmamızın tek bir yolu var; o da; güçlü bir ülke olmaktır.

Bugün, gazetelerde bir haber var: "Kemal Derviş, Batı ülkelerini, yapacakları yardımı, politik şartlara bağlamamak konusunda uyardı" diye. Bir Alman gazetesi, Sayın Devlet Bakanıyla bir görüşme yapmış ve gazete: "Batı'dan para gelmeden, Türkiye ekonomisi kendi ayakları üzerinde duramayacak; Türkiye, finans desteğine politik tavizlerle yanıt vermeye hazır mı" diyor. Yani, Batı size yardım yapacak; ama, siz de, politik tavizler verecek misiniz? Sayın Bakanın cevabı "Türkiye, çok acil ekonomik destek bekliyor; ama, eğer Batı, yardımı, politik şartlara bağlamaya kalkarsa, bu, çok büyük bir hata olur; bu konuda uyarmak istiyorum"

Bu işleri, uyarmakla düzeltemeyiz. Senede üç beş defa birilerinin kapısına borç almaya giderseniz, tabiî ki, böyle şeylerle karşılaşırsınız ve bunlar, yeni olan şeyler de değil zaten. Bir söz var, burada ifade etmek istemiyorum, borç alınca insan, doğrusu, hiç de iyi olmayan bir gelecekle karşı karşıya kalıyor. Borç alıyoruz; ama, bu, sıkça konuşulan bir şey. Adam, size, borç almaya gittiğinizde "Kıbrıs'ta bu tavizi verecek misiniz" diyor; borç almaya gittiğinizde "şu ihaleyi şu firmaya verecek misiniz" diyor; borç almaya gittiğinizde "İsrail'le şu şu şu ilişkilerinizi geliştirecek misiniz; şurada şu tavizi, burada bu tavizi verecek misiniz" diyor. Yani, hem ekonomik alanda hem politik alanda, ne yazık ki, Türkiye, bugün, karşı karşıya kaldığı böyle bir darboğazın içindedir.

Bundan kurtulmanın yolu var; Türkiye'nin güçlü olması dedik. Nasıl güçlü olacak Türkiye; güçlü olmanın tek bir şartı var, o da, devletiyle, milletiyle, bu ülkede yaşayan herkesin birbirine güvenmesi, birbiriyle dayanışması ve barışmasıyla mümkün olur. Başta devlet olmak üzere, bu ülkede yaşayan herkesin, her kurumun, ideolojik saplantılardan ve dayatmalardan vazgeçerek, Türkiye'nin, ülkesinin güçlenmesini, kalkınmasını, gelişmesini, Türkiye'de yaşayan 65 milyon insanın refahını, zenginliğini, mutluluğunu temin etme çabasında, gayretinde ortak bir sorumluluğu paylaşmasıyla mümkündür. Türkiye, bu güçlükleri ancak bu şekilde aşar. Aksi takdirde, içeride ve dışarıda sorunlardan kurtulamayız, insanımızı mutlu edemeyiz.

Bu duygularla, ben, bu anlaşmanın hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğümüzde yapılan son değişiklik gereğince, tasarının maddeleri üzerinde görüşme açılmayacak ve önerge verilmeyecektir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE YUNANİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA DENİZ

TAŞIMACILIĞI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 4 Şubat 2000 tarihinde Atina'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 192 sayın milletvekili katılmış; kabul 188, çekimser 3 ve mükerrer 1 oy kullanılmıştır; böylece, tasarı, kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kamu Düzeni Bakanlığı Suç ile, Özellikle Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Yasadışı Göç ile Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

6. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ile Yunanistan  Cumhuriyeti Kamu Düzeni Bakanlığı Suç ile, Özellikle Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Yasadışı Göç ile Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/708) (S. Sayısı 533) (1)

                                        

(1) 533 S. Sayılı Basmayazı, tutanağa eklidir.

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 533 sıra sayısıyla dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, DYP Grubu adına, Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA M.NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı ve psikotrop kaçakçılığı,  illegal yönlerden insan kaçırma olayları, göç faaliyetleri, özellikle başta saydığım, suç teşkil eden üç unsur, insanlık suçu olarak dünyanın her tarafında kabul edilen hususlardır. Hiçbir yerde, insan kanının akıtılmasının, hoşgörüyle, müsamahayla karşılanmasına yönelik bir tavır olamaz. İnsanı öldürmeye yönelik olan, insan hayatını ortadan kaldırmaya yönelik olan her hareket, insanlık suçu olarak kabul edilen harekettir. Dolayısıyla, hangi ülkenin bünyesinde cereyan ederse etsin, hangi ülkede, insana yönelik terörizm, uyuşturucu ve bunların neticesinde, bunların gerçekleşmesi için, bunların o ülkede eylemlerinin arzuladıkları, terör odaklarının arzuladığı şekilde gerçekleşmesi için, uyuşturucu ve silah kaçakçılığının, son zamanlarda insan kaçakçılığının da bu konuda birbiriyle girift bir şekilde bağlantısı vardır. Niye? Bir zamanlar, silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı başka örgütlerin elindeydi. Yani, terörizm ayrı bir faaliyet konusu ve doğrudan doğruya insanları hedef alan ve o ülkede huzuru, güvenliği, emniyeti, asayişi yok etmek ve oradaki insanları sindirmek için yapılan insanlık suçu bir hareketti, uyuşturucu, uyuşturucu kaçakçıları tarafından yapılan bir faaliyetti; fakat, zaman geldi bu hareket de yani, globalleşen bir dünyada, küreselleşen bir dünyada bu faaliyetler âdeta iç içe oldu.

Uyuşturucu, tamamen, diğer uyuşturucu kaçakçılığını yönetenlerin ellerinden, terörizmle uğraşan, terörist faaliyetlerin içinde olan terörist grupların ellerine geçmeye başladı. Niye?.. Çünkü, faaliyetlerin daha gelişmesi, hedefine daha fazla ulaşabilmesi için insanlığa yönelik olan, insanlık suçu teşkil eden bu hareketlerin daha rahatlıkla ifa ve ika edilebilmesi için parasal bir güce kavuşulması gerekiyordu. İşte bu sebepledir ki, bu gücü ellerinde bulundurmanın en önemli yolu, yine, diğer bir yolla insanlığı hedef alan, özellikle genç nesli hedef alan, beyaz zehir dediğimiz uyuşturucuyu, bu, terörist faaliyetlerin içinde bulunan örgütler, kendi kontrolleri altına alma teşebbüsü içine girdiler ve muvaffak da oldular. Bu, Türkiye'de böyledir, dünyanın her tarafında böyledir.

Silah kaçakçılığı da böyle oldu. Yıllarca mücadele ettiğimiz bu konularda, son zamanlarda gördüğümüz olayları incelediğiniz zaman göreceksiniz ki, hepimiz görmüşüzdür ki, silah kaçakçılığı da örgütsel faaliyetlerle iç içe olmuştur. Yani, parasal gücü elinde bulundurmak için, uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı ve psikotrop dediğimiz uyuşukluk meydana gelen, psişik hal meydana getiren ve ihsan zihninde teşevvüş meydana getiren ilaçlar ve haplar, tamamen bu örgütler tarafından bir belli dünyanın bir trafiği tespit edildi ve oradan oraya bunlar tarafından taşınmaya başlandı ve dolayısıyla mücadele de zorlaştı; çünkü, ulaşmış oldukları bu güç karşısında, maddî güç karşısında, kendi haksız ve iğrenç davalarını, insanlık suçu teşkil eden davalarını, dünyada, sanki haklıymış gibi, parasal güçlerini kullanarak, maalesef, bu konuda ilerleme ve aşama kaydettiler.

Niye anlatıyorum bunu; işte, bu anlaşmanın zirinde, eğer, biz, bu konuları irdelemezsek, meselenin ciddîyetine ve ilerideki günlerde, dünyanın barışa ve sevgiye muhtaç olduğu 21 inci Asırda, insanların huzur ve güven içinde, bütün dünya küresinde rahatlıkla yaşaması gerekirken, bunu engellemiş oluruz. Bunu çok iyi bilmemiz lazım ve bütün dünyanın bu konuyu çok iyi bilmesi lazım ve hassasiyetle bu konu üzerine eğilmesi lazım.

Geçtiğimiz temmuz ayında ve ondan önce 2000 yılı Nisan ayında, bu konuyla ilgili, KEİPA'da -bizzat tarafımdan- raportör olarak üç ayrı rapor sundum ve üç ülkenin parlamentosunda konuştum. Dedim ki arkadaşlar, bakınız, Karadenizi, biz, bir barış cenneti haline getirmek istiyoruz; -çünkü, burada üye olan, şu anda tarafımız olan Yunanistan da vardı; Yunanistan da KEİPA'da üye ülke; herkese onu söyledim- eğer, terör, bir ülkede suç ise ve bir ülkeyi rahatsız ediyorsa (A) ülkesi, (B) ülkesi, (C) ülkesi, benim için önemli değil; ama, terörün bizatihi hedefi insanlıktır. Canavara kan yönünde taviz verirsen, onun, kana susamış canavarın iştahını kabartırsın. Bu, doğal bir olaydır. Onun için, iştahını kabartmaktan başka, ona taviz veren ülkeler bir şey yapamaz. Yarın, o silah, ona destek olan ülkelere dönecektir. Bunların, hiçbir zaman, şu veyahut da bu şekilde hedef saptırması yoktur. Hedefi insandır ve dolayısıyla bu insan, bu canavar, insan kanına susamıştır, insanın huzuruna susamıştır, insanın güvenliğine susamıştır, sevgi yok olmuştur yüreğinde ve beyninde, onun yerine nefret ve kin ikâme olmuştur. O sebeple, hastalıklıdır, psikopat ruhlarda genelde bu şekilde hareketler vardır.

Ben orada, onbir ülke parlamenterlerine şunu da söyledim, dedim ki: Değerli arkadaşlar, bakınız, bizim hedefimiz, biz Türk delegasyonu olarak, Karadenizi  bir dostluk, sevgi ve barış gölü haline getirmek istiyoruz. Karadeniz havzası, geliniz, bu uygulamalarımızla dünyada diğer ittifak içinde olan ülkelere de örnek teşkil etsin; ama nasıl bunu sağlayacağız? İşte, karşılıklı anlayışla. Türkiye'de olan bir terör veyahut da başka bir ülkede olan bir terör hareketi, eğer, diğer bir ülkede, bu, aynı şekilde, aynı ciddîyetle mücadele edilmiyorsa, bu mücadelenin zafiyeti, o ülkeye de yarın zarar verecektir, o bölgeye zarar verecektir, insanlığa zarar verecektir ve bütün dünyaya zarar verecektir.

Bakınız, Kamboçya'da yetiştirilen bir afyonsakızı taa dünyanın öbür ucu olan Amerika'da ilkokula giden dokuz yaşındaki çocuğu zehirlemektedir.

Afyon, Kamboçya'da yetişmekte. O "altın üçgen" denilen yerde kalmıyor ki; orada lokalize etmiyorsunuz ki; o gidiyor ve dolayısıyla, ta dünyanın öbür ucunda bütün dünyadaki o pırıl pırıl, istikbal vaat eden... Ne olursa olsun, hangi milletten olursa olsun, o, mademki insandır, benim için kutsaldır. Kutsal olan bu insanın varlığını korumak, her insanın, insan olan her ferdin ana görevidir, kutsal görevidir. Benim inanışımda diyor ki, bir insanın kanını haksız yere döktüğünüz zaman, bütün melekler bile sizden nefret eder. Bu kadar iğrençtir, insan hayatına kastetmek ve onu tehdit etmek; ama, bakınız, bunu yaparken de diğer ülkelerin de aynı anlayış içinde olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, afyonsakızından bahsettim. Afyonsakızının eroin veyahut da bazmorfin olabilmesi için bir maddeye ihtiyaç vardır, nedir o madde; asianhidrittir. Asitanhidrit, afyonsakızının yetiştiği ülkelerde yoktur. Anlaşmanın maddelerinde bu vardır, sayılmıştır; bu tür maddeleri imal eden ülkeler, gelişmiş ülkeler bu konuda ne yapmalıdır; bu konuda, bu maddelerin diğer ülkelere satımı dikkatle takip edilmelidir veyahut da belli bir sınırlama getirilmelidir ssonuna kadar, son gramına kadar...

Güney sınırında, Hatay ve Mardin sınırında yıllarca,  yedi sene görev yaptım değerli arkadaşlar; yakaladığımız her asitanhidrit üzerinde, maalesef Batı ülkelerinin -adreslerini bile bildirdik- damgaları vardır. Samimiyetle, insanlığın hayatını korumak için mücadele eden ve devamlı olarak başka ülkeleri itham eden, töhmet altında bırakan gelişmiş ülkelerin, eğer, bu konuda samimiyetine inanmamız gerekiyorsa, o zaman, kendilerinin asitanhidriti nereye götürdüklerini... Fabrikalarının isimlerini bile verdik; Almanya'da hangi fabrikada imal ediliyor, Avusturya'da hangi fabrikada imal ediliyor ve bunlar nereye satılıyor...

Bir anda, bir hudutta, tonlarca asitanhidrit yakalarsanız, o zaman, bu ülkelerin, bu konudaki, uyuşturucuyla mücadeledeki samimiyetine inanamazsınız. Beni inandıramazsınız; çünkü, bu konunun uzmanıyız.

Değerli arkadaşlar, onun için, bu anlaşmada bu konulara yer verilmiştir; ancak, önemli olan, uygulamadaki ciddîyettir, samimîyettir. Samimîyetin olabilmesi için de, her şeyden önce insan unsuruna, varlıkların en şereflisi olan insan unsuruna, insan hayatına gereken saygıyı, sevgiyi göstermek gerekir. Nerede olursa olsun; hangi renkten, hangi dinden, hangi mezhepten, hangi ırktan olursa olsun, bu, benim için önemli değildir; o, insandır, o, Allah'ın yarattığı en yüce varlıktır. Öyle ise, bu varlığın hayatını korumak ve kollamak ve onu daha da iyi geliştirmek bizim aslî görevimizdir.

Bakınız, Türkiye, terörizmle yıllarca mücadele etti. Size samimi olarak söyleyeyim; terörizmin diğer ülkelerdeki bağlantıları... Yani, bizim ülkemizi tehdit etmeyen bazı terörizm şekilleri de vardı, ama, biz, o konuda hassasiyetle mücadele ettik; ancak, komşularımızın hiçbirisi, bu konuda bizim gösterdiğimiz samimîyeti göstermediler.

Bir misal vereyim, Lavrion Kampı; değerli arkadaşlar, Lavrion Kampında, yıllarca, Türkiye'ye karşı mücadele eden, haksız ve doğrudan doğruya, gayesi, insanlığı yok etmek isteyen, bir ülkede yaşayan insanları huzursuz etmek isteyen hareketin başları, hepsi, orada yıllarca üstün insan muamelesi gördü. Biz, bunları defalarca belirttik; fakat, bir gün geldi ki, Atina sokakları kana bulandı. Biz, onlara bunu söyledik, dedik ki bakınız, terörün hedefi yoktur; terörün ne zaman, nerede patlak vereceği belli değildir. Onun için, bu konuda, geliniz, elbirliğiyle yekvücut olalım, samimîyetle... Bütün dünyada bu konuyu yok etmenin yolu, samimiyetle mücadeledir. Ha, güneyimizde oldu... Dileriz ki, bir daha bunlar cereyan etmesin. Bekaa Vadisinde, yıllarca, bu konu, tamamen... Her örgüt, şu örgüt, bu örgüt değil; Türkiye'den giden herkes, hemen hudutta, Sof Köyünde kabul gördü ve orada, nüfus cüzdanı tertip edildi, mülteci nüfus cüzdanı verildi ve dolayısıyla, orada, onlar, Türkiye aleyhinde faaliyet gösterebilmek için, o kamplarda maaş bağlanarak, yıllarca beslenildi.

Değerli arkadaşlarım, işte, bu hususta gereken ciddîyet, önem... Ben nasıl diğer ülkelerin insanlarının haklarına, hukuklarına saygı gösteriyorsam, diğer ülke insanlarının da benim hak ve hukukuma saygı göstermesi ve dolayısıyla, millî birlik ve beraberlik içinde yaşayan, istiklalime ve toprak bütünlüğüme saygı göstererek bu konuda mücadele etmesi lazım. Ben, onu söylerim, suçlu, her yerde suçludur.

Eğer, bugün, Batı ülkelerinde Kızıl Rodi'nin ve diğer korkunç... Yıllarca, onlar da, bu konuda fevkalade rahatsız oldular. Bader Mainhof çetesi, eğer, yok olup da, insanlığa zarar vermeyecek duruma getirilmişse ve sonuna kadar inilmişse, bunun sebebi, Fransa'nın, İtalya'nın, Hollanda'nın ve Danimarka'nın müşterek hareket edişidir. Bader Mainhof çetesine yönelik harekette, ben, o zaman, Emniyet Genel Müdür Yardımcısıydım ve o zaman oradaydım; yapılan hareketi başından sonuna kadar çok iyi biliyorum. Hollanda, eğer, orada, bu konuda gereken müsamahayı, gereken ilgi ve alakayı göstermemiş olsaydı, hâlâ, Avrupa onun elinde inim inim inlerdi.

Değerli arkadaşlar, o sebeple, insanlık suçu teşkil eden, hudut tanımayan ve dolayısıyla, kendisine melce bulduğu her yeri bir karargâh olarak kabul eden; ama, sık sık seyyaliyet gösteren, karargâh değiştiren bu örgüt... Hangi örgüt, nedir örgüt; insanlık suçu teşkil eden terörizm, organize suçlar, uyuşturucu kaçakçılığı, bunun ticaretini yapan insan tacirleri ve dolayısıyla silah kaçakçıları. Hiçbir ülkenin bu konuda müsamahakâr olması düşünülemez. Düşünen her ülke, insan hayatına karşı saygısızlık yapmış olarak kabul edilir. Bu anlaşmaların, işte, gayesi de budur; topyekûn, millî hudutları bir tarafı bırakarak, bütün dünyada, gerçek manada insan hayatını korumaktır, kollamaktır.

Son zamanlarda, Uzakdoğu'da, Asya'da başlayarak Avrupa'ya yönelik olan, Avrupa'nın gelişmiş ülkelerine, İtalya ve diğer ülkelerin sınırlarına kadar, sahillerini takip ederek gelen ve maalesef, üzülerek söyleyeyim ki -biraz özeleştirimizi de yapalım- bizim ülke vatandaşlarımızın da o şebekenin içinde olduğu insan kaçakçılığı; ümit tacirleri dediğimiz, o zavallı insanları alarak, çoluğunu çocuğunu, yaşlısını gencini size iş bulacağız, Almanya'ya, İtalya'ya götüreceğiz diyerek, yaşam şartlarının son derece düşük seviyede olduğu ve her an hayatî tehlikenin olduğu... Çünkü, birçok örneklerini de gördük ve batan o tehlikeli deniz araçlarında, işte, yüzlerce insan, çoluk çocuk hayatını kaybetti. Bu konu da, müşterek organize suçlar meyanında mütalaa edilmeye başlanmıştır, başlanılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, süreniz tamamlandı efendim.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen...

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bence, ülkemizin güvenlik güçlerinin üzerinde en çok hassasiyetle duracağı konulardan birisi budur. Ülkemin bu konuda menfî bir not almasına gönlüm razı olmaz. Kim olursak olalım, bu konuda üzerimize düşen mücadeleyi yapmalıyız ve gereken hassasiyeti göstermeliyiz ki, o zaman, bütün dünyaya "işte, biz, bu mücadeleyi yapıyoruz" diyebilelim. Evet, müsamahamız yoktu; ama, bunun içinde olanlar organize suç işliyordur ve ümit taciridir. Bunların da faaliyetlerine engel olmamız gerekir.

Bu anlaşmaya, gayet tabiî ki, olumlu oy vereceğimizi bildirir, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Nezir Aydın; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 533 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kamu Düzeni Bakanlığı Suç ile, Özellikle Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Yasadışı Göç ile Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde Fazilet Partisi Grubu adın söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, bu anlaşmalarla ilgili sözlerime başlamadan önce, bir şeyin altını çizmek istiyorum. Önünüzde bulunan bugünkü Yüce Meclisin gündemine bakarsanız, 260 civarında -zannediyorum bugün 261 oldu- kanun tasarı ve teklifi olduğunu görürsünüz. Bunların 70'e yakını ülkeler arasındaki anlaşmaları oluşturmaktadır. iki dönemdir Yüce Meclisteyim, ne bir partinin ne de bir milletvekili arkadaşımızın ülkelerarası anlaşmalara karşı olduğunu görmedim; çünkü, bunlar ülkelerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen anlaşmalardır; karşı olunmuyor.

Merak ediyorum; neden bunları görüşmüyoruz, bitirmiyoruz? Örnek olarak, 533 sıra sayılı tasarı üzerinde, Grubum bana görev verdiği zaman, hemen aklıma geldi. Benim dosyalarım arasında, takriben iki yıl öncesinde, Grubum, bana, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Tadiline İlişkin Anlaşmanın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili bir görev vermişti, bu tasarıyla ilgili hazırlan, konuşacaksın denilmişti. Ben, dosyayı karıştırırken, bir baktım, Türkiye ile Polonya Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasıyla ilgili hazırlıklarım var. Acaba, bu görüşüldü, geçti de benim dikkatimden mi kaçtı dedim, bir baktım ki, hayır; Meclis gündeminde duruyor. Onun evveliyatını, ne kadar zamandan beri orada olduğunu bilemiyorum. Bu noktanın altını çizerek sözlerime başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, önümüzdeki tasarıda sayılan terörizm, örgütlü suçlar, uyuşturucu madde kaçakçılığı ve yasadışı göçle mücadele gibi konuların hepsi birbirinden önemli. Biraz önce görüştüğümüz anlaşma ve bundan sonra görüşeceğimiz anlaşmaların hepsi de mutlaka çok önemli; ama, zannediyorum, işin can alıcı noktası burada düğümleniyor.

Burada, özellikle, tasarının gerekçesi izah edilirken şöyle bir cümle var: "PKK terör örgütü ve yan kuruluşları ile aşırı sol terör örgütlerinin Yunanistan'daki mevcudiyet ve faaliyetleri geçmiş dönemlere kıyasla azalmakla birlikte, devam etmekte olup, ülkemizin hayatî çıkarlarını tehdit eden bu faaliyetlerin önlenebilmesini teminen, söz konusu anlaşmanın bir an önce yürürlüğe konulması gerekir. Evet, bugün yürürlüğe konuluyor. İnşallah, temenni ediyorum, mesele bu kadar basit olur.

Hep, düşündüğüm ve inandığım bir şeyi zaman zaman söylerim: Mesele, eğer, kanunlar, kurallar olsaydı; yani, olayları yanlış yönlere sevk eden; ülkeleri, ekonomik ve siyasî her noktada zor duruma, güç durumda bırakan mesele, sebep veya etmen sadece kanun ve kurallar olsaydı, bu, zannediyorum oldukça kolay olurdu. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin veya bu meseleleri, bu problemleri çözen ülkelerin kanun ve kurallarını alırsınız, bu şekilde çözersiniz; ama, sadece kanun ve kuralın meseleyi çözmediği kanaatindeyim; kafaların değişmesi lazım, düşüncelerin değişmesi lazım. İnşallah, temenni ediyorum ki, bu anlaşmalarla Yunanistan'la aramızdaki meseleleri biraz daha rahat çözme imkânı buluruz.

Yalnız, ben burada, bu kanun tasarısını hazırlayanlara mutlaka teşekkür ediyorum; ama, bir serzenişimi de ifade etmek istiyorum: Ben, 17 Ağustos depremini -Allah bir daha ülkemize göstermesin- en yoğun yaşayan illerin başında gelen Sakarya İlinin Milletvekiliyim ve inanıyorum ki -Türk kamuoyu da bunu, böyle biliyor- özellikle, Yunanistan'la Ege'nin iki tarafında bulunan bu iki halkın yaklaşması, nispeten kucaklaşmaya hazırlanması ve meselelerini çözmeleri gerektiği bilincine varmaları, zannediyorum ki, 17 Ağustos depreminden sonra başlamıştır. Böyle bir gerekçede, mutlaka, bunun altı çizilmeliydi; bu kanun tasarısına, bu, Sakarya ve Marmara Bölgesi depremi... Çünkü, oradaki insanların çektikleri üzüntüler, acılar böyle hayırlı işlere vesile oldu düşüncesiyle veya oluyor düşüncesiyle, nispeten biraz hafifliyor; onun için bunu ifade ettim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde zaman zaman yaşanan bahar havası ve karşılıklı iyi niyet temennileri, maalesef, bugüne kadar, kalıcı ve sürekli olamamıştır. İlişkilerimizin seyrini gösteren barometre, bugüne kadar, sürekli, iyi-kötü hava arasında âdeta gidip geldi. En sıcak ilişkileri, en güzel günleri yaşadığımızda da dahi, biliriz ki, kara bulutlar, âdeta, kendilerini göstermek için pusuya yatmışlar ve çok hafif şiddetli de olsa bir  rüzgâr  beklemektedirler.  Halk arasında bir tabir vardır -affınıza sığınarak söylüyorum- söylenilir bu; ne hikmetse, kötü hava dalgaları veya bizi etkileyen sert hava dalgaları, ülkemize, daima, Balkanlar üzerinden gelir.

Oysa, bugün çeşitli araştırmaların ortaya koyduğu bazı tespitler var. Örnek olarak, Oxford Antropoloji Profesörü Rene Hirschon 70'li yılların sonunda yaptığı saha çalışmalarını konu alan ve Türkçe'ye de çevrilen "Mübadele Çocukları" isimli eser, şu tezi oldukça güçlendiriyor: Birbirini hiç tanımayan halklara nazaran, uzun süre birlikte yaşamış halklar arasında dostane ilişkiler kurulması çok daha kolaydır. Özellikle tarihî ve kültürel ortak paydaları bulunan topluluklar çok daha çabuk kucaklaşabilir, dostluk ve kardeşlik türkülerini daha içten söyleyebilirler. Aynı coğrafyanın iki yakasında yaşamak durumunda olan iki ülke arasındaki ilişkilerin dostane bir atmosferde yürütülmesi ve sürekli geliştirilmeye ve genişletilmeye çalışılması, karşılıklı menfaatların gözetilmesi, her iki ülke kaynaklarının muhtemel tehdit ve tehlikelere karşı anlamsızca harcanmasını engelleyecek; her ülke, kendi birikimini, zenginliğini, kaynaklarını daha müreffeh bir gelecek için daha mutlu yarınlar için harcamalıdır. Bu durum, onlarca yıldır içinde yer almaya çalıştığımız Avrupa Birliği yolundaki taahhüt mektubumuz olan Ulusal Programda da açıkça deklare edilmiştir. Ulusal Programda aynen şu ifade vardır: "Türkiye, barışçı dışpolitikası çerçevesinde, komşularıyla ilişkilerinin geliştirilmesine özen gösterecek, bu bağlamda, Yunanistan'la sorunlarına diyalog yoluyla çözümler getirilmesi için girişimlerini ve çabalarını sürdürecektir." Bu, ulusal tabir ettiğimiz programda, Yunanistan'la aramızdaki sorunlarla ilgili bir cümle. Esasında, bence, programda buna yer vermeye, bu cümleye de gerek yoktu. Neden; çünkü, bizde, belki dünyada hiçbir millette olmayan, hiçbir milletin bu kadar güzel seslendireni olmayan bir cümlemiz var. Bizim söylediğimiz veya benim alıştığım şekliyle "yurtta sulh, cihanda sulh" Atatürk'ün sözü. Şimdi "yurtta barış, cihanda barış" diyoruz biraz daha öz Türkçe olarak. Bu cümlenin, bunların hepsini özetler mahiyette olduğuna inanıyorum.

Değerli milletvekilleri -şimdi, burada bir parantez açıp-  yıllardır  "yurtta sulh, cihanda sulh" ifadesini veya ibaresini Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı veya Dışişleri yetkilileri olarak, acaba, ne kadar yerine getirdik? Dünyada barış istiyoruz; ama, çevremizde, komşu ülkelerden, bir tane, gerçek manada, barış içerisinde olduğumuz ülke var mı; var da ben mi bilmiyorum? Irak mı diyeceksiniz, Suriye mi diyeceksiniz, Ermenistan mı diyeceksiniz, Bulgaristan mı, Yunanistan mı; hangisi?.. Çevremizde bir tane, gerçek manada, dostluk, barış içerisinde -barışın anlamı çok geniş olmak durumunda- olduğumuz bir ülke yok, cihanda yok. Peki, yurtta var mı? Yurtta da sulh... Esas, birinci maddesi, yurtta sulh.

Değerli milletvekilleri, özellikle 57 nci hükümete sesleniyorum, şu anda, devletimizi siz temsil ediyorsunuz. Yurtta barış ne âlemde acaba? Yurtta kimle barış içindesiniz? İcraatınızla kiminle barış içindesiniz? Üniversite öğrencileriyle barış içinde misiniz? İşçilerle barış içinde misiniz? Memurlarla barış içinde misiniz? Emeklilerle barış içinde misiniz? Emniyetimizi sağlamak durumunda olan polislerimizle barış içinde misiniz? Allahaşkına, kiminle barış içindesiniz!?

PERİHAN YILMAZ (İstanbul) Herkesle barış içindeyiz.

NEZİR AYDIN (Devamla) - Herhalde, rantiyecilerle, hortumcularla, soyguncularla, kaçakçılarla barış içindeyiz zaten diyemezsiniz, böyle bir şey düşünülemez. Onun için, lütfen, bu sözü iyi algılayın, bu sözü iyi irdeleyin, iyi okuyun, iyi anlayın, gerçekten, yurtta barışı, cihanda barışı sağlamanın yollarını hep birlikte arayalım. Çünkü, yurtta barış olmayınca cihanda barış olmasının, dünyada barış olmasının oldukça zor olduğu kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, burada, Yunanistan'la dostluk mesajları veriyoruz, Ege'nin iki kıyısından. Şimdi, gerçi, ben, Yunan tarafından yapılan gafları veya Yunanlı siyasetçilerin, yetkililerin sözlerini saymaya kalksam; çok fazla; ama, hani, derler ya bizim atalarımız, çuvaldızı kendine batır; şimdi, çuvaldızı kendimize batıralım.

Şimdi, hem bu dostluk mesajlarını veriyoruz, hem de, bizim çok çok yetkili bir devlet büyüğümüz, Yunanistan'a gitmeden iki gün önce bakın ne diyor: "Yunanlılarla tokalaştıktan sonra parmaklarınızı saymanız gerekir." Herhalde biliyorsunuz, hatırlıyorsunuz, fazla bir zaman geçmedi. "Yunanlılarla tokalaştıktan sonra parmaklarınızı saymanız gerekir" gibi, oldukça veciz bir ifade, bu devlet büyüğümüze ait. Takdir edersiniz ki, bu kabil sözler, dostluk ve güvene dayalı, iyi komşuluk ilişkilerine hizmet etmeyecektir.

Bütün bu sorumsuz davranışlar, ayrıca birbirini sürekli tehdit ve tehlike olarak gören anlayışlar, Ege'de bir barış ve kardeşlik iklimi tesisine ne kadar hizmet edebilir, bunu da merak ediyorum.

Değerli arkadaşlar, baştan söyledim, anlaşma çok güzel, maddeler çok güzel, her şey çok güzel; ama, acaba uygulaması nasıl olacak? Şimdi, ben size bazı şeyler söylemek istiyorum; bunlara ne şekilde çare bulacağız, bunları birlikte düşünelim.

Yunanistan'daki soydaşlarımızın, özellikle Batı Trakya diye tabir ettiğimiz bölümde çok yoğun olarak yaşayan soydaşlarımızın, hâlâ inşaat yapma hakları yok, hâlâ gayrimenkul alım hakları yok, meslek icra etme hakları yok. Detayına girmiyorum.

Üniversitelere serbestçe girme hakları yok; sadece binde 5 kontenjanla sınırlı vaziyetteler.

Tüm bu baskılara rağmen -bütün bunlar devam ediyor- insanlarımızı, buruk da olsa, son zamanlarda, birazcık mutlu eden bazı olaylar var, onları da söylemek istiyorum.

Yunanistan'da bulunan soydaşlarımız, ehliyet alabiliyorlar artık. Çok yakın bir zamana kadar şoför ehliyeti dahi alamıyorlardı, şimdi ehliyet alabiliyorlar.

Evlerini tamir edebiliyorlar; yıkıp yapmak yok. Çok yakın bir zamana kadar, çatı aktığında, yatak odasına dahi su aktığında, tamir etme hakkı yoktu, naylon çekiyordu; naylon çekilmiş çok ev var Yunanistan'da; şimdi tamir edebiliyorlar.

Mal edinme hakları, kısmen de olsa, sağlandı. Gidenler, gezenler, görenler bilirler; atalarından, cetlerinden kalma -o zamana göre olan- tabiri caizse, kulübe şeklindeki evlerin yanında büyük apartmanlar dikili. "Kimin bu" diye soruyorsunuz, "Yunanlının" diyorlar; "peki, siz niye böyle apartman yapmıyorsunuz" diye soruyorsunuz, "yapamıyoruz, yasak" diyorlar; "peki, yapmak için ne yapmak gerekiyor" diye sorunca; "Yunanlılara satarsak, onlar hemen yapıyorlar" diyorlar. Türk yerleşim mahallelerinin içerisinde, orasında, burasında bunları görebiliyorsunuz; satılırsa, büyük binalar yapılabiliyor.

Bana göre enteresan bir şey daha; av ruhsatı almaya başladı oradaki soydaşlarımız, av ruhsatı alabiliyorlar; ama, hâlâ şehirlerde ticarî taksi kullanmaları yasaktır.

Eczacı olmuş olabilir; genç kardeşimiz, kızımız, oğlumuz, soydaşımız Avrupa'da okumuştur, gelmiştir Türkiye'de okumuştur, eczacı ruhsatını almıştır, gitmiştir -eczane açması çok zor ama- bir şekilde eczane açma hakkını da almıştır; ama, kesinlikle nöbetçi eczaneler listesine yazılmıyor.

Özellikle Türklerin yoğun olduğu hastanelerde Türk görevli bulmak mümkün değil. Halbuki, Türklerin yoğun olduğu bir yer, hizmet sektörü onlara yoğunsa, onlardan da görevli olması lazım; ama, maalesef, olmuyor.

Tarlalarda çalışmak serbest, üretim yapmak serbest, ürün yetiştirmek serbest; ama, ürünlerin işlendiği fabrikalarda Türklerin çalışması, maalesef, serbest değil, çalışanı yok.

Tarımda sulama sıkça yapılıyor. Komşu iki tarla, birisi Yunanlının, birisi Türkün; Yunanlı tarlasını suladığı zaman kullandığı elektrik bedava; ama, Türk, elektrik parasının tamamını ödemek mecburiyetinde.

Türkler, Yunanistan'da benzinlik açamazlar, benzinlik açamıyorlar. 

Camilerde Kur'an öğretmek engelleniyor. Nasıl; para cezalarıyla. Örneğin -ismi bende vardır, burada söylemek istemiyorum- bir imama, Yunan mahkemelerince 10 milyon drahmi ceza verilmiştir. 10 milyon drahminin bundan iki ay önceki Türk Lirası karşılığı -çünkü, Türk Lirasının akşamdan sabaha ne olacağı belli değil, onu özellikle belirtiyorum- 20 milyara tekabül ediyordu; yani, verilen ceza 20 milyardı; bugünkü durumunu bilmiyorum. Yunanlılar, neden bu cezayı veriyor, biliyor musunuz; "sen, bu kadar öğrenciyi camiye topluyorsun, bunları okutuyorsun; demek ki, buradan bir rant elde ediyorsun, bunlardan para alıyorsun; ama, bunun vergisini Yunan makamlarına vermiyorsun, öyleyse sana ceza veriyorum" diye ceza veriyor. Halbuki, dünyanın hiçbir yerinde hocalar,  imamlar, camilerde okuttukları çocuklardan para almazlar. Aslında, sizin onlara bir ders vermeniz lazım; onlar bunu anlayamıyorlar. Sizin gibi, 12 yaşına kadar tümden yasak etseler, onlar da hiç bu problemlerle, hiç bu mahkemelerle uğraşmazlar!

Değerli arkadaşlar, Türklerin yoğun olduğu bölgelerde, her ilde veya her büyük yerleşim bölgesinde 2'şer tane müftü var. Neden; birisi seçilmiş müftü, birisi atanmış müftü. Soydaşlarımızın tamamı, müftü olarak, seçilmiş müftüyü kabul ediyor; çünkü, Yunanistan'daki müftülerin yetkileri bizdeki gibi değil, birçok sosyal olayda son derece etkinler; nikâh kıyma gibi, boşanma gibi, işte çeşitli ihtilaflar gibi birçok resmî işleri orada müftüler yapıyor.

Şimdi, enteresandır; atanmış müftüye bağlı olursa bir imam "tamam, ben sana bağlıyım" derse, Yunan makamlarından maaş var, emeklilik var, gönderdikleri müftüye makam arabası var, maaş var, emeklilik var; ama, halkın seçtiği müftülere ve görevlendirdiği imamlara kesinlikle bu yok.

Son zamanlarda uyguladıkları bir şey daha var. Biliyorsunuz -Allah rahmet eylesin, bütün ölmüşlerimize de, Sadık Ahmet'e de- Sadık Ahmet, orada, soydaşlarımızın her platformda hakkını savunan, dile getiren, haksızlıklara karşı çıkan, şehit bir milletvekiliydi, oradaki soydaşlarımızın bağımsız milletvekiliydi; ancak, Yunanlılar, bağımsızlar için yüzde 3 ülke barajını getirerek, artık, oradaki soydaşlarımızın bağımsız milletvekili çıkarma haklarını da tamamen ellerinden almış durumdalar.

Değerli arkadaşlar, burada, bütün bunları saydım, bütün bunları söyledim. Zamanım bitiyor...

Anlaşmalar çok güzel, sözler çok güzel, kâğıtlardaki şeyler çok güzel; ama, bir şeyi, ben, buradan sormak istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, süreniz tamamlandı efendim; lütfen...

NEZİR AYDIN (Devamla) - Türkiye'de, herhangi birkaç kişi, birkaç müteşebbis veya spor müteşebbisi, sportmen bir araya gelip de, Selanik Gençler Birliği, Atina Gençler Birliği veya Girit Spor diye takım kursa, acaba nasıl karşılanır, ne düşünülür?.. Ama, bugün, Yunanistan'ın en büyük spor kulüplerinden bir tanesi AEK'dir, değil mi?.. Nedir AEK; bildiğim kadarıyla, Atletik Enosis Konstantinopolis; yani, İstanbul Gençler Birliği.

Anlaşmaları imzalamakla bazı şeyleri kökünden hallettiğimizi zannetmeyelim; işin temeline inmek mecburiyetindeyiz.

Eğer Yunanistan Dışişleri Bakanı, bizim Sayın Cem'i arayıp da "ben, Sayın Derviş'le görüşeceğim" demese, bizim -hiç kimsenin- Sayın Derviş'in Yunan Dışişleri Bakanıyla görüştüğünden haberimiz olmayacak. Doğru değil mi?..

(Mikrofon elektronik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

NEZİR AYDIN (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi hususu kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzde yapılan son değişiklik gereğince, tasarının maddeleri üzerinde görüşme açılmayacak ve önerge verilmeyecektir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE YUNANİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İÇİŞLERİ BAKANLIĞI İLE YUNANİSTAN

CUMHURİYETİ KAMU DÜZENİ BAKANLIĞI SUÇ İLE, ÖZELLİKLE

TERÖRİZM, ÖRGÜTLÜ SUÇLAR, UYUŞTURUCU MADDE KAÇAKÇILIĞI

VE YASADIŞI GÖÇ İLE MÜCADELEDE İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 20 Ocak 2000 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kamu Düzeni Bakanlığı Suç ile, Özellikle Terörizm, Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Yasadışı Göç ile Mücadelede İşbirliği Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü  maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 533 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye : 237

Kabul : 227

Çekimser : 4

Mükerrer : 6

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

7. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/676) (S. Sayısı: 490) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 490 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye ile Yunanistan arasında 20 Ocak 2000 tarihinde imzalanan Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, iki ülke ticarî ve ekonomik ilişkilerinde istikrarlı bir yatırım ortamının oluşturulması ve ekonomik kaynakların etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere, yatırımların adil ve hakkaniyete uygun muameleye tabi tutulmasını öngörmekte ve söz konusu anlaşmayla, iki ülke arasında sermaye ve teknoloji akışının gerçekleştirilebilmesi amaçlanmaktadır.

Bilindiği gibi, yatırımların teşviki ve korunması anlaşmalarının başlıca amacı, taraf ülkeler arasında sermaye ve teknoloji akımının teşvikini sağlamak, ilgili ülkelerin hukuk düzeni içinde yatırımların nasıl korunduğunu tespit etmek ve taraf ülke yatırımlarının karşılıklı korunabilmesini sağlamaktır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin uzun süredir uygulamaya çalıştığı genel ekonomik politikanın başlıca hedefleri arasında, ülkemiz müteşebbis ve sermayesinin dışa açılması, yabancı sermayenin ve teknolojinin ise ülkemize getirilmesi ve bu yolla, ekonomimizin dünya ekonomisiyle entegre olmasının sağlanması da yer almaktadır. Bu çerçevede bakarsak, ticarî ilişkilerimizin yoğun olduğu ve ticaret hacminin artma potansiyeli bulunan ülkelerle, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmaları imzalanmaktadır. Nitekim, Yunanistan'la da, mevcut ticarî potansiyel ve komşuluk ilişkilerimiz gözönünde bulundurularak, bir yıldan fazla bir zaman önce, 2000 yılında, Ankara'da bir anlaşma imzalanmış bulunmaktadır. Bu anlaşma, iki tarafın, aralarındaki ekonomik işbirliğini artırma arzusuyla, tarafların ekonomik gelişimini teşvik edeceğini kabul ederek, istikrarlı bir yatırım ortamı meydana getirmek ve ekonomik kaynakların en etkin biçimde kullanılmalarını sağlamak üzere ve de yatırımların adil ve hakkaniyete uygun muameleye tabi tutulmasının gerektiği hususunda mutabık kalarak ve yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması için bir anlaşma yapılması kararlılığıyla aktedilmiştir.

Buna göre, her bir taraf, kendi ülkesinde diğer tarafın yatımcılarının yatırım yapmasını teşvik edecek ve ilgili kanun ve nizamlarına uygun olarak yatırım yapmasına izin verecektir. Bunu yaparken de, her iki taraf da, diğer tarafın yatırımcılarına, kendi yatırımcılarına ya da herhangi bir üçüncü ülke yatırımcılarına benzer durumda uygulanandan hangisi daha elverişli ise, o muamelenin uygulanmasını sağlayacaktır.

Yine, en önemlisi, bu anlaşmayla, yatırımcıların kazançları, her zaman adil ve hakkaniyetle muamele görecek şekilde, taraf ülkeler arasında, karşılıklı tam koruma ve güvenlik altına alınmıştır. Böylece, her bir tarafın ülkesindeki yatırımların teşviki ve korunmasının sağlaması hedefi doğrultusunda, diğer taraf yatırımcılarına; bir, istihdam; iki, sermaye ve üç, kaynak aktarımı gibi konularda gerekli iznin verilmesiyle, kamulaştırma ve devletleştirme gibi uygulamalarda güvence sağlanması ve de iki ülke yatırımcılarının faaliyetlerinde düzenliliğin tesisi için işbirliği yapılması temin edilmiş olacaktır.

Yine, ayrıca, bu anlaşma, taraflar arasında uyuşmazlıkların çözümü, anlaşmaya aykırılık ve olaylarda halefiyet konularına ilişkin düzenlemeleri de kapsamaktadır. Bunun anlamı şudur arkadaşlar: Öncelikle, taraflardan biri ile diğer tarafın bir yatırımcısı arasında ortaya çıkan ihtilaflar, yatırımcı ile ilgili taraf arasında, mümkün olduğunca, iyi niyetle, karşılıklı danışma ve müzakereler yoluyla çözümlenmeye çalışılacaktır. Şayet bu uyuşmazlık altı ay içerisinde bu yolla çözümlenemezse, işte, taraflar, yatırımcının seçebileceği, belirlenmiş uluslararası tahkim kuruluşları yoluyla bu sorunları gidermeyi kabul etmiş bulunmaktadır.

Bildiğiniz gibi, tahkimi geçen yıl çıkardığımızda, işte, bu uluslararası ilişkilerde problemleri ve muvazaaları ortadan kaldırmak gayreti içerisinde çıkarıldığı ifade ediliyordu. İşte, şimdi, bu konular işlerlik kazanmak suretiyle, uluslararası tahkim kuruluşları yoluyla sorunların giderilmesi kabul edilmek istenmektedir.

Böylece, bu anlaşmayla, her iki taraf da, verilen kararı, ulusal hukuku çerçevesi içerisinde, yani, kendi ulusal hukuku çerçevesi içerisinde, uluslararası hukuka uyarlanabilir hale getirip ve bu taahhütlerini de yerine getirmek üzere karşılıklı gayret etmiş bulunmaktadır. Sonuçta, tahkim kararı, bütün taraflar için kesin ve bağlayıcı olacaktır.

Evet arkadaşlar, bu şartlarda, on yıllık bir dönem için yürürlükte kalacak olan ve bu şekilde yapılan bu anlaşma, Yüce Meclisimizce onaylandıktan ve onay belgelerinin karşılıklı mübadelesinin, değişiminin tamamlanmasını takip eden tarihten itibaren otuz gün sonra yürürlüğe girecektir; ancak -bakın, burası önemli- taraflarca, anlaşma çerçevesinde sona erdirilmediği sürece de yürürlükte kalmaya devam edecek, yani, on yılla sınırlı olmayacaktır deniliyor. Dolayısıyla, umut ediyor ve diliyoruz ki, bu anlaşma, her iki ülke yatırımcılarının ticarî ve ekonomik faaliyetlerini, sağlam bir hukukî zeminde, giderek artan oranda devam ettirmelerini güvence altına alacaktır; ancak, bir düşünürün ifade ettiği gibi... Diyor ki düşünür: "Sonuçta barış yapmayacaksan, savaşma."

Arkadaşlar, uluslararası ilişkilerde, dostluklar da husumetler de ilanihaye, sonsuza kadar devam etmez. Bu ilişkiler, zaman zaman, uluslararası çıkarlar doğrultusunda, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda dostluklara veyahut da savaşlara kadar varan husumetlere kalp edilebilir. Ancak, bu iyi ilişkiler istismar edilmediği sürece, gönül, daima, ilişkileri husumetle değil, dostluklarla götürmekten yanadır; fakat, şu ana kadar olduğu gibi, bizim Yunanistan'la, yüzyıllardır bile diyebiliriz; ama, on yıllardır, tek taraflı, âdeta platonik bir aşk şeklinde gelişen ilişkileri de, Türkiye'nin, ciddî bir şekilde gözden geçirmesi gerekir kanaatimi ifade etmek istiyorum bu vesileyle.

Arkadaşlar, ülkeler arasındaki ilişkiler, hepinizin bildiği gibi, mütekabiliyet esasına göre tanzim edilir; ama, bu mütekabiliyet esası, uluslardan birisinin tek taraflı olarak olayı istismar etmesi şeklinde, atlaması şeklinde devam eder ve bu, her ilişkide yeniden, tekrar tekrar gündeme getirilir -Anadolu'da bir tabir vardır- temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önünüze konulursa, bu işin, karşılıklı, uluslararası mütekabiliyet esasına göre değil, bir ülkenin çıkar esasına göre tanzim edilmesi şekline dönüşür ki -Allah korusun- bu da ülkemizi sıkıntıya sokar.

Şimdi, bakınız, Türkiye, Lozan'da başlayan bir zincirle, karşılıklı mütekabiliyet esasına göre attığı bütün imzaların hep takipçisi ve sözünde duran tarafı olmuştur; ama, aynı iyi ilişkiyi, karşı komşumuzdan, maalesef, alabildiğimizi söylemek mümkün değildir. Buna örnek istiyorsanız, Lozan'da karşılıklı anlaşmalara göre -demin bir konuşmacımız da belli oranda ifade etmeye çalıştı- mesela, Mehmet Emin Aga'nın, Türk komünü tarafından seçilerek, orada, görev yapması gerekirken, o görevi kabul etmedikleri yetmiyormuş gibi, hepinizin bildiği üzere, Mehmet Emin Aga, senelerdir, o hapishane senin, bu hapishane benim dolaştırılmaktadır.

Bunun dışında, Ege meselesinde Onikiadaların silahsızlandırılması mecburiyeti getirildiği halde, bu, uluslararası anlaşmalarla da imza altına alınmış olmasına rağmen, yine Yunanistan, yani, yine komşumuz, yani, yine bizim platonik aşkla sevmeye devam ettiğimiz komşumuz, maalesef, o anlaşmaları da hiçe saymak suretiyle, Oniki Adaları, âdeta, bir silah ve mühimmat cephaneliği haline getirmiştir. İşte, bunların da, mutlaka, uluslararası anlaşmalarda, uygun platformlarda, sık sık dile getirilerek, tek taraflı olarak ihlallerin ülkemizi ve komşularımızı, gelecekte, müessif ve hiç hoş olmayan, yeni yeni sıkıntılara gark edeceğini ifade etmek istiyorum.

Arkadaşlar, yani, siz, anlaşmalara uyacaksınız; ama, biz, tek taraflı olarak bu anlaşmaları yok sayacağız, o zaman Türkiye uslu çocuktur ve Türkiye'ye, yanaklarını okşanacak bir uslu çocuk muamelesi yapabiliriz; ama, bizim yanlışlarımızı söylerseniz, işte, o zaman bu iş burada durur ve biz ve birileri tarafından kulağı çekilmeye ve uyarılmaya çalışılırsınız demek, hangi hakkaniyet ölçülerine sığar bilemiyorum.

Yine, Onikiadalarda bu silahlanmanın dışında, hepinizin bildiği gibi, kıta sahanlığı problemlerini de, Yunanistan, tek taraflı olarak, mütemadiyen gündeme getirmekte ve Türkiye'yi, uluslararası platformlarda, hiç hak etmediği ölçüde mahkûm etmeye çalışmaktadır ki, bunu da, bu ticarî anlaşmalarla ilgili konuşmalarımızda mutlaka gündeme getirerek, hiç değilse, karşı komşumuzun ticaret adamlarının, kendi hükümetlerini uygun platformlarda hesaba çekmelerini ve dikkatlerini çekmelerini temin etmemiz gerekir kanaatindeyim.

Bunun dışında, yine, Yunanistan, bizim hiçbir problem çıkarmadığımız Yunanistan, ne yaptı; yine konuşmacılarımızın da zaman zaman değindiği gibi, ülkemizin kendi iç dinamikleri içerisindeki huzuruna bile tasallut etmek suretiyle, dünyanın artık haberdar olduğu şekilde, Lavrion kamplarında PKK militanları yetiştirerek; orada, tabiri caizse, bahçelerinde çimlendirerek yetiştirdikleri PKK militanlarını, burada, güneydoğu bölgemizde, Türk ordusunun karşısına getirip, Türkiye'nin huzurunu, sükûnunu ve mutluluğunu engellemişlerdir ve memleketimizde 30 000 vatan evladının telef olmasına, şehit olmasına, yok olmasına; yetiştirdiğimiz, her birisi vazgeçilmez vatan evladı dediğimiz, vazgeçilmez değerlerimiz dediğimiz çocuklarımızın yok edilmesine, dünyalarının ve dolayısıyla da ailelerinin dünyalarının karartılmasına sebep olmuşlardır.

İşte, bu tür uluslararası ilişkilerde, yani ticarette, yani kültürel ilişkilerde, yani sportif ilişkilerde, bu sıkıntıların dile getirilerek, Yunanistan'daki oluşturulacak olan Türk dostluğu komünlerinin de yardımlarıyla, Yunan hükümetlerinin dikkatinin çekilmesi suretiyle, gelecekte iki ülkenin dostluğunun sadece iki ülke dostluğu olarak kalmayıp, bu bölgedeki, bu coğrafyadaki diğer ulusların da dostluk içerisinde, kardeşlik duyguları içerisinde, huzur ve sükûn içerisinde, mutluluk içerisinde, gelecek nesillerine yönetimleri devredebilecekleri bir oluşumu temin etmek, sağlamak ve bunun için gayret etmek görevimizdir diyorum.

Yine, her iki ülkenin çıkarlarını dengeleyen bu gibi altyapılar sayesinde, yani az evvel ifade etmeye çalıştığım gibi, sportif, kültürel ve ticarî ilişkilerdeki dostluk altyapıları sayesinde, iyi ilişkiler altyapıları sayesinde, çok yakın bir zamanda, inşallah, bölgede kalıcı dostluk ve işbirliğine ulaşılabilir diyor, bu kanun çalışmasının iki ülke ve bölge ülkeleri arasında hayırlara vesile olması dileğiyle, hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE YUNANİSTAN ARASINDAKİ YATIRIMLARIN

KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ

UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 20 Ocak 2000 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum efendim...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz efendim.

BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz oylayalım. Anlaşmaları...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Efendim, öyle şey olur mu?! Tek taraflı kanun çıkarılır mı?!

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - İktidar gelsin efendim...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Yani, bir tarafın, muhalefetin iyi niyetiyle, mütemadiyen kanun çıkarmaya çalışılıyor...

BAŞKAN - Peki efendim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 16.07

 

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.17

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 92 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

490 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasındaki Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/676) (S. Sayısı : 490) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 1 inci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı; yine, karar yetersayısını arayacağım.

Şimdi, oylamayı tekrarlayacağım: 1 inci maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu Yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamayı elektronik cihazla yapma hususunu değerli oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum ve 3 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 490 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu ifade ediyorum:

Katılan üye : 229

Kabul : 225

Ret : 1

Çekimser : 2

Mükerrer : 1

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

8. – Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/677) (S. Sayısı : 491) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 491 sıra sayıyla basılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal görüşlerini ifade edecekler.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 491 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının gerekçesinde "Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 'Ekonomik İşbirliği Anlaşması' iki ülke ticarî ve ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi ile yatırım, ortak girişim ve lisans anlaşmaları gibi alanlarda, şirketler, kuruluşlar ve küçük ve orta ölçekli işletmeler arasındaki işbirliğini desteklemeyi amaçlamaktadır.

Söz konusu Anlaşma uyarınca, işbirliği yapılabilecek alanlar belirlenmekte ve işbirliğini kolaylaştırmak için Tarafların yaratacakları ortamlar saptanmaktadır.

Öte yandan, söz konusu Anlaşmayla Taraflar, iki ülke arasında ekonomik işbirliğini geliştirmek ve kolaylaştırmak amacıyla, bir 'Türk-Yunan Karma Ekonomik Komisyonu' oluşturulmasını kararlaştırmışlardır.

Bu bağlamda, 'Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşması' nın, iki ülke arasındaki ticarî ve ekonomik ilişkileri hukukî zemine kavuşturmak suretiyle, ülkemiz ile Yunanistan arasındaki işbirliğine ivme kazandıracağı düşünülmektedir" denilmektedir.

Elbette ülkeler arasındaki gerek sosyal gerekse ticarî anlaşmaların, ikili anlaşmaların önemi son derece büyüktür ve bu anlaşmalar, neticede, bir tarafta iki ülke arasında dostluğa, diğer tarafta da ticarî işbirliğine vesile olmakta ve bu da ülkeler arasında yakınlaşma konusunda büyük önem arz etmektedir.

Ticarî anlaşma yaptığımız ülkelerle veya dostluk anlaşması yaptığımız ülkelerle dostluk kuruyoruz; ama, ne hazindir ki, Yüce Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" diyerek bize hedef gösterdiği ve bizim de bu hedefe doğru ilerlediğimizi iddia ettiğimiz bir süreç içerisinde, maalesef, biz, devlet olarak, kendi ülkemiz içerisinde dostluğu ikame etmekten çok uzak bulunmaktayız. Birkısım düşünce ve inanca sahip insanları dışlamakta, devletin kendi kurduğu ve halen yönetimi altında olan okulları, âdeta idam sehpasına götürmekte, bu okullardan mezun olan gençleri de ölüme mahkûm etmekteyiz. Biz, dışarıda dostluk ararken, kendi yurdumuzda dostluğu elimizle katletmekteyiz ki, bunun en canlı ve çarpıcı örneğini dün yaşadık; imam hatip lisesi mezunlarının polis akademilerine alınmalarını yasaklamak suretiyle maalesef yaşadık. Bu konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum; çünkü, ben de bir imam hatip lisesi mezunuyum ve otuz yıl önce imam hatip lisesinden mezun olduğumda, beni veya benim gibi imam hatip lisesinden mezun olan arkadaşlarımızı hiçbir üniversite kabul etmiyordu.

Vefat ettiyse Allah rahmet eylesin, yaşıyorsa Cenabı Hak hayırlı ve uzun ömür versin, Rektör Prof. Kemal Bıyıkoğlu Bey, bir kararla imam hatip lisesi mezunlarını Atatürk Üniversitesinde sadece üç fakülteye kabul edeceğiz diye karar aldı; birisi benim mezun olduğum İslamî İlimler Fakültesi, diğeri İşletme Fakültesi ve bir diğeri de Edebiyat Fakültesiydi ve bugün, Türkiye'yi, siz, otuz sene geriye götürdünüz. Maalesef...

Yunanlılarla dost olacağız, Yunanistan'la dost olacağız, Bulgaristan'la dost olacağız, Almanya, Japonya, her bir ülkeyle elbette dost olacağız, elbette ticarî münasebetler kuracağız, dostluk anlaşmaları yapacağız, buna gönülden razıyız, razı olmamak da mümkün değil; ama, gelin, bu dostluğu, bu kardeşliği, bu hoşgörüyü önce kendi ülkemizde ikame edelim, kuralım.

Bir muhterem zat var idi ülkede hoşgörüden bahseden; bugün, ülkeye gelmeyi yasakladılar maalesef. Hoşgörüden bahsetmeyi bile yasak hale getirdiler. Hoşgörüden bahsedenleri de, Amerika'da yaşamaya mahkûm ettiler. Bu zihniyete karşıyız.

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Birtakım faaliyetleri sürüyor, merak etmeyin siz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Muhterem milletvekilleri, ülkelerin kapısını, diğer ülkelere, tüccarlar açar. Siyasetçiler girmeden önce, bir diğer ülkeye, tüccar girer. Devlet girmeden önce, bir diğer ülkeye, tüccarlar, işadamları girer. Tarihte, bu, hep böyle olmuştur.

Ticarî ilişkileri iyi olan, alışverişi zengin olan, yoğun olan, bereketli olan ülkeler, hiçbir zaman savaş yapmayı düşünmezler, kavga etmeyi düşünmezler. Onun için, Yunanistan'la ticarî işbirliğimiz, bu bakımdan önem taşımaktadır; ama, ne var ki, bizim Yunanistan'la ticarî ilişkilerimizi geliştirme konusunda, kanun çıkarmakta olduğumuz şu andaki ülke olarak, devlet olarak durumumuza şöyle bir göz atalım isterseniz.

Bugün, Türkiye, 57 nci hükümetin yürüttüğü ekonomik politikalar nedeniyle, tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşamıştır ve halen yaşamaktadır. Halk perişan durumdadır; esnaf sokaklarda; çiftçilerimiz, mazot ve gübre alamadıkları için, tarlalarını ekemeyecek hale gelmektedir ve gelmiştir ve bugün, arazi boştur. Memurumuzun maaşı, devalüasyon nedeniyle yüzde 50 oranında eksilmiş, değer kaybetmiştir. Ne acıdır ki, bütün bu gelişmelere rağmen, hükümet, hiçbir sorumluluk üstlenmediği gibi, bütün ülkeyi rahatlatacak düzeyde ekonomik tedbirler de alamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, konumu itibariyle, bir yandan Avrupa, bir yandan da Asya ülkesidir. Türkiye, bu özelliğinden kaynaklanan avantajlarını ekonomiye yansıtamamakta, çevre ülkelerdeki imkânları değerlendirmekten uzak kalmaktadır. Türkiye'nin komşu ülkelerle yaptığı ticaret hacmi yüzde 5 paya sahip bulunmaktadır. Bu oranın yüzde 20'ler seviyesinde olması gerekirdi. 27 milyar dolarlık ihracatın 1,5 milyar dolara yakınının komşu ülkelere olması düşündürücüdür. Halbuki, Fransa'nın ihracatının yüzde 70'i komşu ülkeleriyledir.

Geçtiğimiz aylarda, gerek parlamenterlerimizden bir grup gerekse iş adamlarımızdan bir grupla komşu ülke Irak'a gidildi. Ticaretin önü açılabilir mi, yeniden komşuluk ilişkileri başlatılabilir mi düşüncesiyle, iyiniyetle, Irak'a gidildi. Hemen arkasından, Türkiye, Amerika tarafından ikaz edildi; "ambargo konulmuş bir ülkeyle siz nasıl böyle bir münasebet içerisine girebilir, nasıl ticarî faaliyeti başlatmayı düşünebilirsiniz" diye ikaz edildi.

Bugün hükümetimizde bir Sanayi ve Ticaret Bakanımız var. Sayın Bakanımız, göreve başlayalı iki yıla yaklaştı; hangi gün, yanına, tüccarlarımızı, sanayicilerimizi ve işadamlarımızı almak suretiyle, bir diğer ülkeye ticarî amaçlı bir gezi düzenledi? Hatta, Sayın Başbakanımız, hangi gün, iş adamlarımızı uçağına doldurarak, bir diğer ülkeye bir ticarî gezi düzenledi, bir tanışma gezisi düzenledi? Maalesef, ülke, bu hükümetin sayesinde tamamen içine kapandı. Zaten bir kaos, zaten bir kriz var. Dolayısıyla, kendi içimizde, kendi bünyemizde, hoşgörü yok, sevgi yok, muhabbet yok, tahammül yok, birbirimizin görüşüne, duygusuna, fikrine saygı yok, boğuşup duruyoruz krizle ve birbirimizle. Geliniz, şu durağanlığı kıralım, ortadan kaldıralım. Başbakanımız, doldursun işadamlarımızı uçağına, geçmişte olduğu gibi...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Bizim Başbakan komisyoncu değil.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Sayın rahmetli Turgut Özal komisyoncu muydu?! Ayıp!.. Ayıp!..

BAŞKAN - Sayın Ünal, buyurun siz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Rahmetli Turgut Özal komisyoncu muydu?!

BAŞKAN - Efendim, lütfen, müdahale etmeyin.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Dolduruyordu işadamlarını uçağına, diyar diyar gezdiriyordu ve onun sayesinde işadamlarımız dünyayı tanıdı. (DSP sıralarından "Erbakan Libya'ya gitti" sesleri) Sayın Ecevit de Ukrayna'ya gitsin, Sayın Ecevit de Uganda'ya gitsin; gitsin de bir yerlere gitsin. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Ünal, siz Genel Kurula hitap edin efendim.

ŞÜRKÜ ÜNAL (Devamla) - Ben, bir milletvekili olarak gitmesini arzu ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Ünal, siz Genel Kurula hitap etmeye devam edin efendim; karşılıklı konuşmayın, lütfen.

Lütfen, hatibe müdahale etmeyin efendim; rica ediyorum.

Buyurun Sayın Ünal, siz devam edin.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Gönlümüz bunu arzu ediyor. Biz, ülkemizin ticarette de, sanayide de ilerlemesini, genişlemesini, tüccarlarımızın, işadamlarımızın dünyaya yeniden açılmasını arzu ediyoruz. Kim açacak, bir diğer ülkeyle iş yapan tüccarımız anlaşmazlığa düştüğü zaman onun önünü kim açacak, bu problemleri kim halledecek; elbette siyasetçiler halledecek, elbette bakanlar halledecek, başbakanlar halledecek; rica edecek, mektup yazacak, hatta, gerekiyorsa, ülkesinin işadamlarının, sanayicilerinin bir ülkede alacağı takılıp kalmışsa, onunla beraber uçağa binecek, gidecek ve o milyonlarca, milyarlarca doları oradan alıp, koparıp, gelecek. Ticarî zihniyet bunu gerektirir; ama, hayatında taş üstüne taş koymamış bir insan olursa, yanında ömrü boyunca üç insan bile çalıştırmamış bir insan olursa, elbette, bunların ne demek olduğunu, ne kadar önem arz ettiğini bilemez.

Bu noktada, sayın ticaret ve sanayi oda ve borsalarının başkanlarına da büyük iş düşüyor. Siyasete yön vermekten ziyade, onların da, Türkiye'nin ithalatının, ihracatının, ticaretinin, sanayiinin nasıl gelişmesi gerekiyor, bunun kaygısında olmaları gerek. Daha düne kadar, başbakanların, başbakan yardımcılarının toplantılarında -ki, beraberdik, katılıyorduk- hükümete yağ çekiyorlardı, her türlü faaliyetinizi destekliyoruz diyorlardı; bugün, çark ettiler, bir başka şekilde konuşuyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yunanistan'la yapılacak olan bu işbirliği anlaşmasının, biz, her şeye rağmen, ülkemiz için faydalı olacağına inanıyoruz. Yunanistanlı turistler, varsın gelsinler, otobüslere, uçaklara do-lup gelsinler; Bodrum'da, Antalya'da, turizm şehirlerimizde, kentlerimizde, eğlence merkezlerimizde gönüllerince eğlensinler. İşadamları gelsinler odalarımıza, borsalarımıza, bakanlıklarımıza, onları ağırlayalım, misafir edelim, izzet ve ikramda bulunalım; biz Yunanistan'a gidelim, işadamlarımızla gidelim, sanayicimizle gidelim ve bu anlaşmayı sadece kâğıt üzerinde bırakmayalım, hayata geçirelim ve bunun arkasından doğabilecek siyasî sorunları da, ticaretin getirdiği avantajlarla bir bir aşma gayreti içerisinde olalım.

Ben, bu anlaşmanın, her iki ülke için, ülkemiz için, ticaret âlemimiz için hayırlı olmasını diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE YUNANİSTAN ARASINDA EKONOMİK

İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 4 Şubat 2000 tarihinde Atina'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Son maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylamayı başlatıyorum ve 3 dakika süre veriyorum.

Buyurun.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 491 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açık oylamasına 203 sayın milletvekili katılmış; 198 kabul , 1 çekimser, 4 mükerrer oy kullanılmıştır; böylece, kanun tasarısı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Türkiye Cumhuriyet Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

9. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/738) (S. Sayısı: 563) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 563 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 563 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubumuz ve kendi adıma, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 90 ıncı maddesinin birinci fıkrasında "Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır" denilmektedir. Yine, aynı maddenin son fıkrasında "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz" hükmü vardır. Yani, usulüne uygun yürürlüğe konulmuş ikili veya çok taraflı uluslararası antlaşmalar, aslında, kanunlardan daha güçlü bir normdur ve Anayasa Mahkemesine gidilemiyor.

Şimdi görüşmekte olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısında, Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye'de havayolu şirketlerinin, serbest rekabet piyasası ortamında, günümüzde doğmuş fırsatlardan daha çok faydalanması öngörülmektedir.

5 Haziran 1945 tarihli 4749 sayılı Kanunla tasdik olunan 7 Aralık 1944 tarihli Şikago Milletlerarası Sivil Havacılık Sözleşmesinde ticarî hakların düzenlenmesi konusunda bir mutabakata ulaşılmadığından ticarî hakların iki taraflı sözleşmeler yoluyla düzenlenmesi gereği doğmuştur. Türkiye'nin imzaladığı bu anlaşmalar çerçeve anlaşmalar olup, iki ülke arasında karşılıklılık, yani mütekabiliyet esasına dayalıdır, karşılıklı çıkar ilişkisine veya karşılıklı haklar tanıma ilişkisine bağlıdır.

7 Kasım 1990 tarihinde Washington'da Amerika Birleşik Devletleri ile ülkemiz arasında bir hava taşımacılığı anlaşması imzalanmıştır. Bununla birlikte, Avrupa devletleri ve Amerika Birleşik Devletleri arasında birçok ülke, taraflar arası hava taşımacılığının kolaylaştırılması ve serbest rekabete dayalı koşullara uygun yapılabilmesi için hava taşımacılığı anlaşmaları imzalamışlardır. Amerika Birleşik Devletleri'yle, bugüne kadar, aralarında 13 Avrupa ülkesinin ve Uzdoğu ülkelerinin de bulunduğu 45 ülke, ikili sivil havacılık ilişkilerinin liberalleşmesine ilişkin tam bir serbest rekabet piyasası oluşturmak üzere, anlaşmalar imzalamışlardır.

                                                           

(1) 563 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında 2 Mayıs 2000 tarihinde Newyork'ta imzalanan bu yeni anlaşma, halen yürürlükte olan 7 Kasım 1990 tarihli, Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının yerine geçecek ve her türlü hava taşımacılığını gerçekleştiren Türk hava yolu şirketlerinin Amerika Birleşik Devletlerinde mevcut pazardan daha fazla pay almalarını amaçlamakta ve bu amaca yöneliktir. Mezkûr anlaşmanın imzalanmasıyla iki ülke arasındaki sivil havacılık ilişkileri, ticaret, turizm, kültürel alanlarındaki ilişkiler artırılacak ve burada bir canlılığın getirilmesi de söz konusu olacaktır.

Anlaşmanın 2 nci maddesinde, âkit tarafların birbirine tanıdığı haklar sıralanmış; bu anlaşmanın 2 nci maddesiyle birlikte, iki tarafa, iniş yapmadan kendi ülkeleri üzerinden uçma hakkı tanınmıştır; yani, Amerika Birleşik Devletleri hava şirketleri, Türkiye üzerinden iniş yapmadan uçma hakkına sahip olacak, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu hava şirketleri, taşımacılık şirketleri de Amerika Birleşik Devletleri üzerinden uçma hakkını kazanmış olacaktır. Ülkeler üzerinde trafikdışı amaçlar için duruşlar yapma hakkı vermektedir; yani, yolcu indirme bindirme, kargo taşıma gibi iniş dışındaki tüm inişlere izin vermekte; bununla birlikte, diğer maddelerde belirlenmiş hakları da sağlamaktadır.

2 nci maddenin ikinci fıkrasında "İşbu maddenin hiçbir hükmü, her bir âkit tarafın havayolu işletmesi veya işletmelerinde diğer âkit tarafın ülkesinde ücret karşılığında yolcu, yolcu bagajları, kargo veya posta alarak, diğer tarafın ülkesindeki başka bir noktaya götürme hakkı verdiği şeklinde anlaşılamaz" denilmekle, bu ülkelerin, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye Cumhuriyetinin havayolu şirketlerinin ve işletmecilerinin, o ülke kara sınırları içerisinde herhangi iki nokta arasında taşıma yapmasını önlenmekte; ancak, iki ülke arasında uçuşları sağlanmaktadır.

Bu madde dışında, 18 madde ve 4 ekten oluşan bu tasarı, diğer maddelerinde, tayin etme ve yetkilendirmeyi, yetkinin iptalini, kanunların uygulanmasını, emniyet tedbirlerini, havacılık güvenliğini, ticarî fırsatları, gümrük vergisi, harçlar, kullanıcı harçları, adil rekabet, ücret, istişare, sona erdirme, tescil, yürürlüğe girme gibi konuları içermekte ve taraflar, bunun iptaline karar verdiği zaman, âkit taraflardan birinin karşı tarafa bildirmesiyle belli bir süre sonra bu sözleşmeye de son verebilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küreselleşen dünyada, globalleşen dünyada, gerçekten, uluslararası iş bölümlerinin oluştuğu bir dönemde, dünyanın küçüldüğü bir dönemde, elbette, uluslararası ikili ve çoktaraflı anlaşmaların yapılması kaçınılmazdır.

Bir ülkenin, dünyadan kopuk olarak, kapalı olarak, tecrit edilmiş olarak yaşaması da mümkün değildir. Artık öyle bir güne gelinmiştir ki, uluslararası düzeyde, ülkeler arasında âdeta işbölümü yapılmış, ülkelerde gelişen teknoloji, bilgi, hukuk düzeyinde gelişmeler ve kültürel gelişmeler, ülkelerarası paylaşıma açılmıştır.

Ülke olarak Türkiye'nin de, bu fırsatlardan faydalanması, küreselleşen dünyada oluşan kaynaklardan, teknolojiden, hukuk düzeyinde elde edilen gelişmelerden faydalanması için, elbette, iki taraflı ve çokuluslu anlaşmalar yapması gerekmektedir.

Ülkemize yeni kazanımların elde edilmesi veya kazanılmış hakların korunması adına, iki taraflı, çok taraflı anlaşmaların da yapılması, elbetteki gerekmektedir. Ancak, günümüzde, ülkeler arasındaki bu hak paylaşımı veya oluşan kaynak ve menfaatların, kazanımların paylaşılması konusunda, ülkeyi yöneten güçlere veya hükümetlere çok önemli görevler düşmektedir. Burada, yeni kazanımlar elde etmek ve kazanılmış hakları kaybetmemek çok önemlidir. Burada, ülkeler, elbette ki bu alanda bir yarış vermekte, kendi ülkelerinin insanını dünyada daha müreffeh bir noktaya taşımanın veya bölgesinde daha önemli bir güç olmanın hesabını yapmaktadır; çünkü, uluslararası dostluklarda, uluslararası çıkarlar çok önemli rol oynamaktadır.

Ortaçağ devletlerinde ve yeniçağ devletlerinde, ülkelerin egemenlik kullanımları, dışa dönük olarak daha hassas olmakla birlikte, içedönük egemenlik kullanımları, baskıları daha azdı; ama, günümüzde, çok taraflı anlaşmalarla veya iki taraflı anlaşmalarla, dünyada oluşan birtakım kazanımların ve faydaların bölüşümünde, ülkelerin kendi paylarına düşen küresel plan alanlarında, ülke menfaatına olan alanların genişletilmesi adına, bu anlaşmaları yaparken kendi ülkesinin menfaatını önplanda tutmayı bir amaç bilmiş ve belki de, dışadönük egemenliğinden, bu çok taraflı anlaşmaların yüklediği sorumluluk sebebiyle feragat etme durumunda kalmıştır.

Günümüzde belki de, sınırlar kalkacaktır, ülkelerin dışadönük egemenlikleri gittikçe zayıflayacaktır; çünkü, bugün ülkemizin yaptığı birtakım çokuluslu anlaşmalarda da dışa dönük egemenlik kullanımlarından taviz verildiğini, aslında karşılıklı menfaat icabı feragat edildiğini gözlüyoruz. Bu, bir realite ve bir gerçektir. Belki, bir tahkim yasasıyla millî yargı sisteminin yargı haklarını, yargı erkini veya egemenliğini uluslararası tahkim kurullarına devretmesi  gibi, karşılıklı ilişkilerde, menfaat paylaşımı veya daha çok menfaat alabilmek için, dışadönük egemenliklerden feragat etmeyi gerektiren bu anlaşmaların yapılması da günümüzde kaçınılmazdır. Dışadönük egemenlik anlayışı veya  hassasiyeti azalırken, ülkemize bakıyoruz, içedönük egemenlik ve baskı anlayışının daha da arttığını görüyoruz maalesef. Yani, ülkede insanların nasıl oturacağına, nasıl kalkacağına, nasıl yaşayacağına, nasıl giyineceğine müdahale eden, hukukdışı, insan haklarına aykırı birtakım düzenlemelerin de yapıldığını görüyoruz bugün. Aslında bunların daha bir rahat, dünyanın ulaşmış olduğu insan hakları veya hukuk devleti normlarına uygun hale getirilmesi de, elbette, ülkemiz için elzem olan, kaçınılmaz olan bir çaba olacaktır diye düşünüyorum.

 Bugün, gerçekten, Türkiyemizin, bölgesinde önemli bir güç olma fırsatını yakaladığı, tarihî bir konjonktürün oluştuğu bir dönemde, ülkemizin, bölgesinde daha belirleyeceği bir rolü üstlenmesini gönülden isterdik; ama, şu anda, çokuluslu anlaşmalarda, etkinliğimizin veya gücümüzün heba edildiğini üzülerek görüyoruz. Bugün, uluslararası anlaşmalarda, diplomatik birtakım ilişkilerimizde Türkiye'nin taviz verir duruma geldiğini, bölgesinde en önemli bir güç olma şansını yakalamış Türkiye'nin, maalesef, gerek Ortaasya ülkelerinde gerek Ortadoğu ülkelerinde gerek Avrupa Birliği nezdinde birtakım haklarından feragat etme noktasına getirildiğini üzülerek izliyoruz. Avrupa Birliğine girme adına veya Türkiye'nin finansman açıklarını kapatmak için  borç toplama adına Türkiye'nin, birtakım haklarından feragat etme noktasına getirildiğini ve bunlardan, behemehal, kısa zamanda vazgeçilmesi ve Türkiye'nin bölgesinde üstlenmesi gereken etkin rolü üstlenmesi için gerekli çalışmaların yapılması sorumluluğunun da hükümete düştüğüne inanıyoruz.

Bugün, ülkemizi Avrupa'ya taşıma adına birtakım anlaşmalar yapan hükümetlerin, Türkiye'yi Avrupa'ya değil, maalesef, Afrika'ya taşıdığını görüyoruz. Bugün ekonomik, sosyal ve insan hakları konusunda Avrupa'da hiçbir ülkeyle kıyaslanmayacak kadar geride olduğumuzun, ancak iç Afrika ülkeleri olan Uganda, Zimbabwe gibi ülkelerle kıyaslanır olmanın ve aynı kategoriye tabi tutulmanın, maalesef, şu anda üzüntüsünü yaşıyoruz. Genel anlamda, ülkenin menfaatlarına yönelik kullanımların veya egemenlik kullanımlarının karşılıklı feragatiyle küreselleşen dünyanın oluşturduğu faydalardan ve nimetlerden ülkemizin de faydalanması adına daha hassasiyetle davranılmasını, ben, burada temenni ediyorum.

Bununla birlikte, hava taşımacılığının günümüzde çok önem kazandığını, artık, insanların belli bir hayat standardına gelerek, gittikçe, havayol taşımacılığında kargo, yük ve insan taşımasının daha önemli bir yer aldığını, pazarın da daha önemli bir alanda genişlediğini görerek, Amerika Birleşik Devletleriyle yapılan bu anlaşmanın da yerinde olduğu inancındayım.

Bu vesileyle, hava taşımacılığımıza faydalar getireceği ümidiyle, bu anlaşmanın da hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AMERİKA BİRLEŞİK

DEVLETLERİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA TAŞIMACILIĞI

ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 2 Mayıs 2000 tarihinde New York'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylamayı başlatıyorum ve 3 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 563 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açık oylamasına 212 sayın milletvekili katılmış; 202 kabul, 2 ret, 2 çekimser, 6 mükerrer oy kullanılmış; böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

10. –  Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/814) (S. Sayısı: 626) (1)

                                                 

(1) 626 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerinde.

Komisyon raporu, 626 sıra sayısıyla basılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Sünnetçioğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu İle İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun İle Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması İle İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında kanun tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi selamlıyorum.

Kanun tasarısının isminden de anlaşılacağı gibi, 27.1.2000 tarihinde, 121 ve 122 sıra sayılarıyla, Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulmasıyla İlgili Sözleşmeye katılmamız uygun bulunmuş ve Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğuyla İlgili Uluslararası Sözleşmeye katılmamız da uygun bulunmuş.

Bu tasarılar, 27.1.2000'de kanunlaşırken, sadece, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak ve ben konuşmuşum. Her ikimiz de, özellikle, boğazlardan geçişte, petrol taşıyan gemi kazalarında, deniz kirliliği, çevre kirliliği, maddî zarar olarak, Türkiye'nin büyük zararlara uğradığını; böylece, uluslararası sözleşmeye taraf olmakta geç bile kaldığımızı belirtip, olumlu oy vereceğimizi söylemişiz.

Şimdi, yapılacak değişiklikler vesilesiyle, bir kere daha yineliyorum: Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğuyla İlgili Uluslararası Sözleşme, 1969 yılında imzalanmıştır. Petrol taşıyan tankerlere zorunlu sorumluluk sigortası sistemi getirmektedir. Böylelikle, herhangi bir petrol kirlenmesi durumunda, hasarın gemi sahiplerince tazmin edilmesi öngörülmektedir. Sözleşmenin uygulama alanı, ülkelerin içsuları, karasuları ve münhasır ekonomik bölgeleridir. Münhasır ekonomik bölge ise, açık denizler için, ülkelerin, denizlerinden ekonomik olarak faydalanmayı ilan ettikleri alandır. Bu, açık denizlerde limit olarak, 200 mildir; karşı kıyı varsa, münhasır ekonomik bölge, karşılıklı iki ülke arasındaki anlaşmayla belirlenir. Örneğin, Karadenizde münhasır ekonomik bölge hemen hemen eşit olarak paylaştırılmış, 100'er mil olarak belirlenmiş; ancak, Ege'de münhasır ekonomik bölge söz konusu değildir.

Yine bu sözleşme, sadece denize sızan petrolün temizlenmesini değil, kaza vuku bulduğunda taşınan petrolün sızmaması amacıyla alınacak önlemlerin tazminini de kapsar.

Yine sözleşme, taraf ülkelere, limanlarına giren çıkan gemilerden, belirli sınırlar içinde, sigorta belgelerini isteme hakkı getirir. Bu sınırlar, 5 000 grostondan hafif gemiler için 3 milyon SDR -bu, Dünya Bankasının birimi ve 4,3 milyon dolara tekabül ediyor- 5 000 ila 140 000 grostona kadar olan gemilerden 3 milyon SDR, artı her ilave ton için 430 SDR ve 140 000 grostondan daha büyük gemiler için 59,7 milyon SDR, yani 85,8 milyon dolara tekabül eden sınırlardır.

Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Uluslararası Bir Fon Kurulmasıyla İlgili Uluslararası Sözleşme ise, 1971 yılında imzalanmış. Petrol kirliliğinden doğan zararları bir önceki sözleşmenin karşılayamaması durumunda veya gemi sahibinin bulunamaması veya gemi sahibinin iflası durumlarında üye ülkeye ek bir tazminat imkânı sağlar ki, bu ek tazminatın limiti ise, 135 milyon SDR, yani 194 milyon dolardır. Yani, bu sözleşmelerle, bundan sonra oluşabilecek herhangi bir çevre kirliliğinde, 194 milyon dolara kadar zararın tazmin edilmesi söz konusudur. Bu sözleşmelerden biri âdeta normal trafik sigortası kapsamında ise, diğeri de kasko sigortasına benzetilebilir.

Şimdi, bu bilgiler ışığında, 15 Kasım 1979'da Haydarpaşa önlerindeki çarpışmayla İndependenta infilak etmiş, 100 000 ton hampetrol denize yayılmıştır. 28 Ekim 1988'de İstanbul Limanında Blue Star isimli kimyasal madde yüklü tanker ile Gaziantep Tankeri çarpışmış, 1 000 ton amonyak gazı denize yayılmıştır. 14 Kasım 1991'de, Rabinion-18 ile başka bir geminin çarpışması sonucu, 20 000 canlı hayvan, gemiyle Boğazda batmıştır. 13 Mart 1994'te, 100 000 ton hampetrol yüklü Nassıa adlı gemi, kuru yük gemisiyle Boğazda çarpışmış ve yangında 20 000 ton hampetrol denize akmıştır. 30 Aralık 1999'da, Volganeft isimli geminin Florya açıklarında yaptığı kirlilik hâlâ gözlerimizin önündedir.

Bu sözleşmelere şayet taraf olsaydık, bunun önemini daha net bir şekilde görürdük; taraf olmakla, kirlenmenin sebep olduğu zararın yanı sıra, alınacak bütün koruma önlemlerinin tazmini de mümkün olacaktır. Ayrıca, Boğazlardan geçişte Montrö Antlaşması bizi bağlamaktadır. Boğazlardan geçişte, gemiler hangi bayrağı, hangi milliyeti taşırsa taşısın, isterse kılavuz kaptan alma şartı vardır. Bizim "illâ da alacaksınız" diye bir baskı, yaptırım uygulamamız söz konusu değildir. Ancak, bu sözleşmelerden oluşacak büyük tazminattan dolayı, gemiler kılavuz kaptan alacaklardır; kötü hava şartlarında ve gece geçiş önlenecektir; eksik donanımlı gemilerin kontrolü de gündeme gelecektir.

Bu sözleşmelerin tek olumsuz yönü, armatör ve gemi sahiplerinin bu fona maddî katkıları ve gemilerimizin yaşlı olması, gittikleri yabancı limanlarda tutulma oranlarının, yani eksiklik bulunma oranlarının yüzde 52 gibi çok yüksek olmasıdır; bu sebeple, sigorta şartlarının ağırlığı ve gerek bayrak olarak gerek limanlarımıza gelen gemilere denetim eksikliği, kadro eksikliğidir.

Peki, bu sözleşmeler bu kadar lehimize, hazır taraf olmuşuz, kanunlaştırmışız, 15 ay da geçmiş, o halde niye bugün biz bu değişiklikleri yapıyoruz diye bir soru aklınıza gelebilir. Bu sorunun cevabı da, çok net olarak "çok kanun yapalım, seri çıkaralım, fazla incelemesek de olur" dur. Gecenin saat 12.00'sinde, işte böyle bazı hatalar gözden kaçabiliyor.

Bu tasarılar 20 nci Dönemde de Meclise gelmiş. O zaman, münhasır bölgelerle ilgili çekince ve ticarî amaçlı devlet gemilerinin de mahkemelerden muafiyet hakkının olmamasıyla ilgili beyan ile bu sözleşmelere katılmamız uygun bulunmuş; ancak, 20 nci Dönemde görüşülemeyip, kadük kalmış.

21 inci Dönemde, hükümet, eski tasarıyı aynen Meclise göndermiş, komisyonlarda, Dışişleri Bakanlığının da katkısıyla, artık çekince ve beyan şartına da gerek olmadığı kanaati oluşmuş.

121 ve 122 sıra sayılı tasarılar, Genel Kurula, hükümetin teklif ettiği metinlerde çekince ve beyan olmasına rağmen, Dışişleri Komisyonunun kabul ettiği metinlerde çekince ve beyan olmadığı şekliyle gelmiş; ancak, tasarılar geri çekilerek 121'e ek 1 ve 122'ye ek 1 olarak tekrar görüşülmüş, bu eklerdeki çekince ve beyanlarla kanunlaşmış.

Şimdi, bugün, bu çekince ve beyanları kaldırmaya çalışıyoruz. Ne gariptir ki, bu kanunun gerekçesinde de, sanki Resmî Gazetede yayımlanırken bir hata yapılmış gibi bir madde var; ancak, kanunlaşan metinlere baktım, şu anda elimde, 121'e ek 1 ve 122'ye ek 1'de çekince ve beyan bulunmaktadır.

Gecenin saat 12.00'sinde bir hata yapılıyor ve çok çalışalım derken, biz, burada ekstra çalışarak, tekrar o hatayı düzeltmeye uğraşıyoruz. Bu tip hatalar olabiliyor, hızlı çalışalım derken, bugün olduğu gibi, biraz daha fazla çalışıyoruz ve yanlış düzeltmek durumunda kalıyoruz.

Yeri gelmişken hatırlatmak istediğim bir konu daha var: İklim Değişikliği Sözleşmesine, Türkiye, iki yıldır taraf olmak istemiyor. Bunun sebebi: Biz, enerji ihtiyacımızın yüzde 90'ını fosil kaynaklı yakıtla karşılıyoruz; ancak, karbondioksit emisyonlarımız, global iklim değişikliğine neden olacak kadar değil, dünya ortalamasının altında.

Gelişmiş ülkeler yıllarca kirletmişler, şimdi, İklim Değişikliği Sözleşmesiyle global önlem konuşuyorlar. Türkiye, bu Sözleşmede, gelişmiş ülkeler listesinde zikredilmektedir. Gelişmiş ülkelerin emisyon azaltması, yani fosil kaynaklı yakıt kullanmaması, miktar ve zaman açısından çok daha fazla ve katı. Hatta, bu konuda, gelişmiş ülkelere bile yardım yapmamız söz konusu. Tüm Avrupa, küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 20'sinden sorumlu. Avrupa Birliği önlemlerini almaya çalışıyor; bize de "Avrupa Birliğine giriş sürecinde iklim değişikliğiyle ilgili çalışmalarını programlandır" diyor. Biz, şu anda, bu safhada müzakerelerimizi sürdürüyoruz. Avrupa Birliğine aday ülkelerin pozisyonlarını öne sürerek, en azından ek 2'deki listeden çıkıp, Polonya gibi ek 1'de kalmaya çalışıyoruz.

Kasım 2000'de, bu konudaki kesin kararın Kasım 2001'de verilmesi kararlaştırılmış. Kasım 2001'e kadar, İklim Değişikliği Sözleşmesine katılım kararımızın Mecliste görüşülmemesi, komisyonlarda dondurulması lazımken, bugün öğreniyorum, Dışişleri Komisyonunda o da kabul edilmiş. Yani, burada, Türkiye'nin enerji politikaları söz konusu. Bunun, en azından Kasım 2001'e kadar dondurulması lazımken, biz aceleye getirip, bunu, komisyonda bugün karara bağlıyoruz. Aksi takdirde, Türkiye için, ticarî ve siyasî yaptırımlar söz konusu olur. Dünya Ticaret Örgütü, bu enerjiyle ürettiğimiz malları boykot edebilir. Baba Bush bile, iklim değişikliği konusunda taraf olmasına rağmen, enerji politikaları gereği, İklim Değişikliği Sözleşmesinin protokolü olan Kyoto Protokolüne karşı çıkıyor "ben ülkemin menfaatına bakarım" diyerek, dünyanın tepkisini göze alıyor. Amerika Birleşik Devletleri kirleterek karşı çıkarken, biz kirletmeden nasıl aceleye getirebiliriz?! Bu konunun tekrar değerlendirilmesi lazım; en azından, bunun, Meclis Genel Kurulunda bekletilmesi lazım diye düşünüyorum.

Deniz kirliliği; deniz kalitesinin kullanım açısından bozulması, denizden ekonomik açıdan kullanımların engellenmesi, insan sağlığının tehdit edilmesi, doğal kaynaklara zarar veren etkilerin oluşması şeklinde tanımlanıyor. Denizlerin kullanım amaçları da, turizm faaliyetleri, balıkçılık ve su ürünleri elde etme, ulaştırma ve liman hizmetleri, endüstriyel kullanım -yani, soğutma suyu gibi- deniz yatağında maden ve petrol çıkarma şeklinde sıralanabilir. O halde, ulaştırma olduğu gibi, liman hizmetleri de bu sözleşmeler kapsamında değerlendirilmelidir.

Şimdi, İstanbul Büyükçekmece İlçesi Yakuplu Belediyesi sınırları içerisinde, Ambarlı Liman Kompleksi var; Türkiye'nin en büyük özel sektör limanı. Bu kompleks, 1 milyar dolar yatırımla gerçekleştirilmiştir. 2000 yılında, buradan, 2 milyar 421 milyon dolarlık fiilî ihracat, 1 milyar 697 milyon dolarlık da fiilî ithalat gerçekleştirilmiş; 41 trilyon 823 milyar Gümrük Vergisi, 203 trilyon 959 milyar KDV tahsil edilmiş.

Şimdi, bu kompleksin içine, liman kompleksini ve hemen yanındaki tüm konut alanlarını son derece risk altına sokacak, HABAŞ Sınai ve Tıbbî Gazlar İstihsal Endüstrileri Anonim Şirketinin 10 000 tonluk, 10 milyon dolar yatırım öngörülen LPG tesisi yapımı gündemdedir. Çevre Bakanlığı İstanbul Çevre İl Müdürlüğünce ÇED başvurusu reddedilmiş olmasına rağmen, daha sonra, aynı kurumca, yer uygunluk belgesi verilmiştir. Afet İşleri Genel Müdürlüğü, konunun önemini ve risklerini ortaya koyan görüş yazısından sonra, tesis arazisi için uygun görüş vermiş; Millî Emlak Genel Müdürlüğü, tesisin deniz kara bağlantısını sağlayacak boru hattının geçtiği, halen işletme faaliyetinde bulunan işletmelere kiralanmış dolgu alanlarının ikinci defa kiralanmasının mümkün olmadığını bildirmiş olmasına rağmen, daha sonra, bu yönde olumlu görüş bildirmiştir. Bu HABAŞ nerelerden bağlantı yapıyorsa, hep söylenenlerin tersi, orası için olumlu olarak, sonradan değişiyor.

Bölge, birinci derecede deprem bölgesidir. Marmara Denizindeki kırılması muhtemel fay hattına çok yakın mesafededir. Bölge Afet İşleri Genel Müdürlüğünün belirttiği jeoloji ve jeoteknik mühendisliği raporlarına göre, LPG gibi riski yüksek tesisler için uygun değildir. Bu tesisle 1 milyar dolar yatırım kapasiteli Ambarlı Liman kompleksi, liman kompleksinde çalışan 1 500 işçi, limana yükleme ve boşaltılması yapılan milyarlarca değerindeki yükler, liman çevresinde yaşayan toplukonut ve site sakinleri risk altındadır ve tek giriş çıkışı olan liman kompleksinde meydana gelebilecek olan bir patlama, limanı ve tüm yaşamı durduracaktır. Günlük 3 000 araç sirkülasyonu olan liman kompleksinin trafik yoğunluğu bu şekilde 2 veya 2,5 katına çıkacaktır. Burada LPG araçları risk oluşturacaktır.

Limanın sigorta maliyetleri artacak, maliyetlere önemli yük getirecektir. Bu durumun da, görüştüğümüz tasarılar çerçevesinde, ilgililer tarafından değerlendirileceğini umuyorum ve bunu özellikle de belirtiyorum, bu son derece yanlış bir şeydir, bunun önüne geçilmesi lazımdır. İlgililer lütfen bu konuyu değerlendirsinler.

Ayrıca, duyumlarını aldığım, ancak komisyonlarda ulaşamadığım endüstri bölgeleri yasa tasarısının ek maddesinde, 10 milyon doların üzerinde yatırım yapanların hukukî ve çevre boyutları ne olursa olsun geçerlilik kazanacağı bu görüştüğümüz tasarılar açısından da son derece yanlıştır, sakıncalıdır, hangi komisyonda hangi safhada ise onun da durdurulması lazımdır diyorum.

Unutmayalım ki, ilk insan Hazreti Adem mükemmel bir çevre olan cennetten çevre ihlali yaparak, yani yasak olan meyveyi kopararak kovuldu. Dilerim ki, bilerek, nemelazım diyerek yaptığımız ihlal ve ihmaller de bizim sonumuz olmasın diyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum.

PETROL KİRLİLİĞİNDEN DOĞAN ZARARIN HUKUKÎ SORUMLULUĞU

İLE İLGİLİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN

UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN İLE PETROL KİRLİLİĞİ

ZARARININ TAZMİNİ İÇİN BİR ULUSLARARASI FONUN KURULMASI

İLE İLGİLİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN

UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 27.1.2000 tarihli ve 4507 sayılı Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile  İlgili Uluslararası  Sözleşmeye  Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 1 inci maddesinde yer alan "ekli çekince ve beyanla" ifadesi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 27.1.2000 tarihli ve 4508 sayılı Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 1 inci maddesinde yer alan "ekli çekince ile" ifadesi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Diğer maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Son maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 626 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açık oylamasına 211 milletvekili katılmış; 207 kabul, 1 çekimser, 3 mükerrer oy kullanılmış; böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin Tadiline İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

11. – Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmenin Tadiline İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/580) (S.Sayısı: 352) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 352 sıra sayısıyla basılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Zeki Okudan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Değerli Başkanım, kıymetli bakanlarım, Kıymetli Komisyon Başkanı ve üyesi arkadaşlarım, çok kıymetli arkadaşlarım; bugün, Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin Tadiline İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarıyla ilgili görüşmek üzere huzurlarınızdayım; Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

                                                      

(1) 352 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlar, uyuşturucunun ne demek olduğu hepinizce malum. Uyuşturucunun, ülkemiz için ve dünya için ne kadar tehlike arz ettiği hepimizce malum ve uyuşturucuyla mücadele çerçevesinde, bütün dünyada, Birleşmiş Milletler nezdinde ilk anlaşma 1961 yılında imzalanmış. 1961 Tek Sözleşmesi olarak bu yapılmış ve bu anlaşmanın amacı şu: Doğal uyuşturucu maddeler kaynağı olan haşhaş, kenevir, koka gibi bitkilerin yetiştirilmesi, yapımı, ticareti ve kullanımı konularında sınırlamalar ve denetim getirilmekte.

Daha sonra, 1971 yılında, tabiî, doğal kaynaklar kurutulunca, sentetik maddelerle uyuşturucu ticareti yapılmaya başlanılmış; psikotrop maddelerle. Bununla ilgili de, 1971 yılında, yine Birleşmiş Milletlerde bir anlaşma yapılıyor, bunların denetimi ve imali kontrol altına alınmış oluyor; ancak, bu defa da, devletler arasında uyuşturucu trafiği önlenemediği için, yine Birleşmiş Milletler nezdinde, 1988 yılında, Birleşmiş Milletlerin denetimi, kaçakçılığın önlenmesi için işbirliği ve adli yardımlaşma biçimleri belirlenmiş.

Bu arada, 1972 yılında bir protokol imzalanıyor. Bu protokol, 1961 yılında imzalanan anlaşmanın bir değişik şekli; yani, ufak bir tadilat yapılıyor. Biz, buna imza koymuşuz, 25 Mart 1972'de ülkemiz tarafından imzalanmış; ancak, daha sonra, bu onay işlemi yapılmadığı için, protokole, bugüne kadar taraf olmamışız. Bugün yapmış olduğumuz görüşmenin esas anlamı, esas önemli kısmı burası.  Yani, biz, 1972 yılında, ülkemizin de imzaladığı ancak onaylamadığımız bir anlaşmayı, Meclis olarak onaylayacağız.

Değerli arkadaşlar, uyuşturucuyla ilgili, bütün dünya ülkelerinin takip ettikleri yol, daha çok hukukî yoldur; ancak, biliyorsunuz, kanunlar çıkar, kanunların tarafları vardır ve kanunlarda, suç işlemeye yönelik eğilimleri de önleyici bazı tedbirlerin alınması gerekir. Fakat, burada, sadece, kanunî yönden, hukukî yönden, işte, kaçakçılığın yapılmaması, uyuşturucu maddelerin imal edilmemesi, birtakım psikotrop ilaçların veya psikotrop maddelerin piyasaya salınmamasıyla ilgili uluslararası dolaşımını engelleyici tedbirler alınıyor.

Evet arkadaşlar "yurtta sulh, cihanda sulh" olmadığı sürece, kanun gücü daima delinmeye doğru zorlanır; bu kesin. Yani, eğer, siz, ülkeler arasında bir barış teessüs ettirememişseniz herhangi bir şekilde, yurt içinde halkınızla barışık değilseniz, hangi kanunu, ne çerçevede koyarsanız koyun, mutlaka, bu kanunu engelleyici, bu kanuna karşı gelici davranışları, tavırları karşınızda bulursunuz. Bunun, uyuşturucuyla ilgili kısmı şu: Eğer, devletler arasında bir husumet söz konusuysa, devletler, bunu, bir stratejik silah gibi görecekler veya bir stratejik kazanç gibi göreceklerdir.

Uyuşturucuyla mücadelenin tek yolu, sadece kanun  yapmak ve kanunu uygulamak değildir. Uyuşturucuyla uğraşmanın en önemli unsurlarından birisi, eğitim, tabiî ki eğitim, ahlakın yeniden teessüs edilmesi, toplumun sosyal yapısının mutlaka teessüs ettirilmesi ve iyileştirilmesi, manevî değerlerin ve aile yapısının bütünlüğünün korunmasıdır.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, daha önce, uyuşturucuyla ilgili bazı anlaşmalarda taraf olmuştur; ancak, son zamanlarda... Ben, Antalya'nın Serik İlçesindenim. Serik İlçesinin merkez nüfusu 31 000. Serik İlçesinin 31 000 nüfusunun 13 000'i, bugün, icra takibindeyse, sosyal yapının ne kadar hasar aldığını tahayyül etmeniz kolay olur tahmin ediyorum. 31 000 nüfuslu bir ilçenin 13 000 kişisi, şu anda icra takibinde. Değerli arkadaşlar, bunlardan 3 500 kişisi icra nedeniyle hüküm giymiş, 10'ar gün veya 1'er ay süreyle hapiste yatacak. 25 kişilik hapishanemiz var; herkes, randevuyla girip, hapiste yatmak zorunda. Ülkenin durumu bu. Bu, sosyal yapının ne kadar bozulduğu ile uyuşturucu mücadelesinin sadece kanunla yapılmaması, mutlaka, sosyal yapının en iyi şekilde teessüs ettirilip korunması gerektiğiyle ilgili çok çarpıcı bir örnek; ama, çok şükür, bu, kısa süreden beri böyle olduğu için, şu tablo en çok iki seneden bu tarafa böyle olduğu için, bizim Serik beldemizde uyuşturucu kullanımı yok elhamdülillah; ama, tabiî ki, sosyal yapının çok iyi bir şekilde korunabilmesi için, ticaretin, üretimin ve kişiler arasındaki ilişkilerin çok iyi olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, aile yapısının korunmasıyla ilgili konuyu, gelişmiş ülkeler ortaya çıkardılar. Gelişmiş ülkeler diyorlar ki, aileyi korumak lazım. Beraber yaşamayla ilgili veya aile dışı çocuklarla ilgili birtakım önleyici tedbirler alınması ve sosyal yapının temeli olan çekirdek ailenin muhafazası ve geliştirilmesi için gayret sarf ediyorlar. Bununla ilgili gösterilen gayretleri, hepiniz benden çok daha iyi biliyorsunuz; fakat, bizim ülkemizde, son zamanlarda gerek feminizm adına gerek ilericilik adına gerek çağdaşlık adına -adına ne söylerseniz söyleyin- aile yapısıyla ilgili bazı erozyonların, bazı bozma gayretlerinin olduğunu hep beraber görüyoruz; bunun da mutlaka önlenmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, bu arada, okullarda verilen eğitimde ve eğitimle ilgili yapılan çalışmalarda, uyuşturucunun ne kadar zararlı olduğunun verilmesi bir ülke için mutlak gereklidir; ancak, tabiî, bunun dozunu çok iyi ayarlamak lazım. Bir taraftan, bunun zararlarını anlatırken, bir taraftan da reklam yapılmış olmaması gerekir; bu, bir sosyoloji ve eğitim olayı. Dengeyi bozmadan, en iyi şekilde, bunun, hesaplanıp, bilimsel etütlerinin yapılıp, nasıl verilmesi gerekiyorsa o şekilde verilmesinde fayda var.

Bir diğeri, dinî eğitimdir arkadaşlar. Dünyada hiçbir dinde -ben bilmiyorum, bilen varsa söylesin- uyuşturucu kullanmanın sevap olduğunu, uyuşturucu kullananların cennete gideceğini duymadım; duyanınız varsa söylesin, ben duymadım arkadaşlar.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Hasan Sabbah var sayın vekilim.

BAŞKAN - Efendim, buyurun sayın hatip; siz, konuşmanıza devam edin.

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Devamla) - Şimdi, bu çerçeveden olmak üzere, dünyamız ve dünyadaki bütün insanların insan haklarına önem vererek dinî eğitim almalarını serbest bırakmışlar. Artık, 1920'lerin dünyasında değiliz. 1920'lerin dünyası, tamam, birtakım dinî dogmatik, dinî fanatik görüşlerle hareket ediyordu. Belki, geçmişte, bizim neslimizde de aynı düşünceler olmuş olabilir; ancak, son zamanlarda, artık, tüm dünyada, din hakkında özgür düşünmeye doğru bir meyil var; dinî konular hakkında bir özgürlük söz konusu. Amerika Birleşik Devletleri, biliyorsunuz, senatosunu dört dinin duasıyla, yeminiyle açıyor ve dinini yaşamakta, dinî eğitim almakta halkını daha rahatlatıcı tedbirler alıyor.

En son, bugünkü Milliyet Gazetesindeki bir haberi size iletmek istiyorum. İngiltere'de de dinî eğitim, neredeyse, serbest; insanlar, dinini istediği gibi yaşayacak durumda ve şimdi, size bir resim göstermeden önce altındaki yazıyı okuyorum: "Londra'da türbanlı polis dönemi. Farklı etnik ve dini kökenden gelme vatandaşların teşkilatta çalışabilmelerine imkan tanımak isteyen Londra polisi, Müslüman kadınların başı örtülü olarak görev yapmalarına izin verdi." Değerli arkadaşlar, gözümüz aydın. Yeni düzenlemeye göre, Müslüman kadın polisler sadece yüzlerini açıkta bırakan, saçları dahil tüm başını omuzlara kadar örten bir başörtüsü giyecek. Başörtüsünün kenarına polis üniformasının şapkasında bulunan siyah-beyaz damalı deseni işlenecek. Ancak, dinî tatillerinde Müslümanlara esneklik gösterilecek, Bütün karakollarda mescit yapılacak, kantinde İslamî gıda maddeleri satılacak. Arz olunur efendim, işte resmi. Dünyanın gittiği yer burası değerli arkadaşlar.

Kıymetli arkadaşlarım, şimdi, buraya gelen hiçbir milletvekili arkadaşımın ülkesinin ve milletinin zararına çalışacağına inanmıyorum. İnanmak istemiyorum değil, inanmıyorum. Hiçbir arkadaşım memleketinin ekonomisini kötüye götürmek için çalışmıyor. Buna da böylece inanıyorum; ancak, geldiğimiz nokta, maalesef hiç de hoş değil. Şu günlerde 10 milyar dolar için kıvranıyoruz. Bu ülke, 10 milyar dolarlık bir yükün altında ezilecek bir ülke değil. Bu millet, 10 milyar dolar için kendi öz benliğinden taviz verecek bir millet de değil. Ülkemiz büyük, milletimiz büyük. Parlamentomuz, en büyük inşallah.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutmadan önce, Sayın Komisyon Başkanımızın redaksiyonla ilgili bir açıklama talebi var.

Buyurun efendim.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İyi anlaşılması bakımından, başlığın doğrusu "Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tarihli Tek Sözleşmenin..." şeklinde olacak. Kusur bizimdir, bu şekilde huzurunuza getirmiş bulunmaktan dolayı özür diliyorum ve bu şekilde düzeltilmesini istirham ediyorum efendim. 

BAŞKAN - Peki efendim.

Bu redaksiyon değişikliğini de dikkate almak suretiyle, 1 inci maddeyi okutuyorum:

Siz mevcut halini okuyun efendim; Sayın Başkanın konuşması zapta geçti, biz, onu düzeltiriz.

Buyurun.

UYUŞTURUCU MADDELERE DAİR 1961 TEK SÖZLEŞMESİNİN

TADİLİNE İLİŞKİN PROTOKOLUN ONAYLANMASININ

UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 25 Mart 1972 tarihinde Cenevre'de imzalanan "Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin Tadiline İlişkin Protokol"un onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Başlık ve içeriği de böyle olacak değil mi Sayın Komisyon Başkanı?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) - Evet, geçtiği her yerde bu şekilde düzeltilmek kaydıyla.

BAŞKAN - Peki efendim.

Maddeyi bu haliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer maddeyi okutuyorum: 

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 Son maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu kıymetli oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 352 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açık oylamasına 185 sayın milletvekili katılmış; 184 kabul, 1 mükerrer oy kullanılmıştır; böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaştırma Koridorunun Üzerinde Uluslararası Taşımacılığın Geliştirilmesi Hakkında Çok Taraflı Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

12. – Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaştırma Koridorunun Üzerinde Uluslararası Taşımacılığın Geliştirilmesi Hakkında Çok Taraflı Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/668) (S. Sayısı : 529) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 529 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 529 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının metnine ve içeriğine girmeden önce, Türkiye taşımacılığında kara ve deniz taşımacılığıyla ilgili bazı bilgiler arz etmek, bu bilgilerle kanun tasarısını özdeşleştirmek ve bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum.

Hatırlanacağı üzere, 529 sıra sayılı kanun tasarısı, Avrupa-Kafkasya-Asya ulaştırma koridoru üzerinde uluslararası taşımacılığı geliştirmeye yöneliktir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin kara taşımacılığında potansiyeline baktığımız zaman, Türkiye'de çekici sayısı 21 219, römork sayısı 26 354, kamyon sayısı 2 673, tanker sayısı 246'dır. Toplam taşıma kapasitesi 856 629 tondur, yani, yaklaşık kapasite 1 milyon tondur.

Araçların yaş ortalamasına baktığımız zaman,6 yıl; araçların niteliği, Avrupa ortalamasının üzerindedir.

İhraç taşıma sayılarına baktığımız zaman, 1999 yılında 256 137; 2000'de 263 024; ithal taşımalarının sayısına baktığımız zaman, 1999'da 147 932; 2000'de 160 441.

Şu ana kadar vermiş olduğum rakamlara baktığımızda, uluslararası kara taşımacılığında aslında yeteri miktarda araç sayısına sahip olduğumuz; ancak, bu kapasiteye bağlı olarak, arzu edilen seviyede taşımacılığın yapılamadığı anlaşılmaktadır.

Bu uluslararası taşımacılığın ülke ekonomisine katkısına baktığımız zaman, 1999'da 1 milyar 368 milyon dolar, 2000'de 1 milyar 468 milyon dolardır. Bu girdiyi sağlamak için de, 15 milyon ton yük taşınması gerekmektedir ve taşınmıştır.

                                             

(1) 529 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Yine, verdiğim bu girdi rakamlarına baktığımız zaman, eğer, ciddî anlamda, bu taşımacılık sektöründe, biraz sonra ifade edeceğim uluslararası anlaşmalar yerinde ve zamanında iyi uygulanabilirse, bu sektörün önü açılırsa, ekonomik krize katkıda bulunacaktır; yani, başka bir ifadeyle, burada, ciddî anlamda bir ekonomik kaynağın mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu kadar sayıya sahip ve 15 milyon ton yükün taşındığı bu sektörde ciddî sorunlar vardır. Kara taşımacılığını özetlersek; geçiş belgeleri yetersiz, vize için ekstra para ödenmekte, geçiş ücretleri yüksek, vize alma süresi on günü bulmakta, kantar problemleri var, köprü ücretinin pahalılığı var, belge ve sigorta ücretleri onbeş günle sınırlı, vize verirken inceleme süresi uzun, araçlar yükle beklemekte, ücretsiz geçiş belgesi olmasına rağmen mükerrer ücret alınmakta, haksız ve yüksek cezalar uygulanmaktadır. Buraya kadar ifade ettiklerimi kısaca özetlersek, bu sektörün birtakım sorunları vardır ve bu sorunlar için de bir uluslararası anlaşmaya ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır.

Aslında, tasarıyı dikkatle takip ettiğimiz zaman, tasarı, sadece, kara taşımacılığını değil, aynı zamanda denizyolu taşımacılığını, aynı zamanda demiryolu taşımacılığını, su taşımacılığını, hava taşımacılığını ve boru hatlarını da içermektedir; yani, bu görüşmekte olduğumuz tasarı, aslında, çok kapsamlı ve geniş, uluslararası bir anlaşmadır. Dolayısıyla, burada, içerik itibariyle beş temel konuya baktığımız zaman, Türkiye açısından, özellikle, boru hatları da çok önemlidir; çünkü, Kafkaslardaki, bu koridor üzerindeki petrol kaynakları, Montrö Anlaşmasına göre, gemilerle taşınmaktadır; bu da, boğaz için ciddî bir tehlike arz etmektedir. Aslında, bu anlaşmanın tekrar gözden geçirilmesinin ve boğazların, mutlaka, petrol taşıma koridoru olmaktan çıkarılmasının ve bu uluslararası anlaşmalarda olduğu gibi, petrolün veya doğalgazın boru hatlarıyla taşınmasının çok doğru olacağına ve hükümetin, mutlaka, bu konu üzerinde ısrarla durması gerektiğine inanıyoruz.

Bu taşımacılık noktasında, ikinci çok önemli konu, deniz ticareti, deniz taşımacılığıdır. Bu ikili anlaşmayı incelerken, arzu ettim ki, acaba, bu sektördeki sıkıntıların bu tasarıyla ilgisi ne kadar vardır diye, deniz ticaret odalarının görüşünü aldık. Tabiî, onların da, aslında, çok ciddî anlamda sıkıntıları var.

Değerli arkadaşlar, deniz taşımacılığımızın yüzde 28,7'si yerli, yüzde 71,3'ü yabancı bayraklı gemilerle yapılmaktadır. Verdiğim bu rakamlar, zannediyorum ki, hükümet ilgililerinin dikkatini çekecektir. Yabancı gemilerle taşınan mal miktarı 80 milyon tondur. Ton başına ödenenin 30 dolar olduğu hesaplanırsa, dışarı giden kaynak miktarı 2,5 milyar dolar olarak hesaplanmaktadır. İşte, kaynak arayan hükümete, burada ikinci bir kaynak paketi var. İthalatımızın ve ihracatımızın yüzde 85'ini denizyoluyla yaptığımıza göre, 2,5 milyar dolarlık tasarruf noktasında, ciddî bir girişimde bulunulabilir; yani, bu sahada bir yatırım yapılabilir. Halbuki, denizcilik sektöründeki yatırım oranlarına baktığımız zaman, ulaştırmaya ancak yüzde 3,8 yatırım yapılmaktadır.

Oda yetkililerinden istedik ki, sıkıntıları nedir, alalım; ancak, bize ulaşan metin çok uzun, kısa ve öz olarak birkaç konu üzerinde durmak istiyorum.

Aynen şunlar söylenmektedir: "Devlet, altın yumurtlayan sektörü çaresizliğe terk etmiştir. Denizcilik sektörü, olağanüstü istihdam yaratan, katmadeğeri yüksek, aldığı her lira kendisine ödenmediği takdirde, mutlaka misliyle, döviz olarak ve ülkeye hiçbir dönüşü olmayacak şekilde, yabancıya ödenmesi gereken sektördür." Biraz önce ifade ettiğim 2,5 milyar doları kastetmektedirler ve her yıl, yabancı gemilere, navlun olarak, bütün ithalat ve ihracatta yüzde 85'inin yüzde 71,3'ü için 2,5 milyar dolar ödemekteyiz. Öyle zannediyorum ki, ilgililer bunun tedbirini düşüneceklerdir.

Devamla "devletin sektörü ihmalini, bizzat kendi rakamları göstermektedir" diye ifade edilmektedir ve burada, yatırım azlığından bahsedilmektedir. Aslında, bu sektörün sıkıntısını üç kelimeyle anlatmak mümkün diyorlar: "Türkiye'de uygulanan yanlış ulaştırma politikasıdır." Şimdi, bunları neden ifade etmeye çalışıyorum; biraz sonra, bu anlaşma oylanıp kabul edildikten sonra, deniz sektöründe çalıştıracak gemilerimizin olmayacağını ifade etmek için. O açıdan, deniz nakliyatında, uluslararası anlaşmalar, bir yerde, formalite olarak kalacak. Bu sektörde çalışan güçlü bir grup olacak ki, bu uluslararası anlaşmalardan, o uygulamalardan faydalanmış olalım.

Aynen, devamla, burada sorunlar anlatılıyor. "Bir yerde, bir holdinge verilen imkân kadar denizcilik sektörüne yardım yapılmamaktadır" diye ifade ediliyor ve sonuç olarak şu cümlelerle bitiriyor: "Denizcilik sektörünün gelişimi için devletin ulaştırma politikasını gözden geçirmesi şarttır. Denizciliğin gelişmesi veya geriye gidişi sektör mensuplarından daha çok, ekonomik, stratejik ve politik olarak ülkeyi etkilemektedir. Siyasî otorite ve karar mekanizmalarının denizcilik sektörüne yaklaşımı bu bilinçte olmalıdır." Yani, özetle söylemek gerekirse, kara taşımacılığıyla deniz taşımacılığımızı mukayese ettiğimiz zaman, ciddî boyutta sıkıntılarımızın olduğu anlaşılmaktadır. Tekrar ifade ediyorum, bu ikili anlaşmaları sadece ortaya koymak kâfi değil, bu sahada rekabet edecek sektöre de yardımcı olmak mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu, izah etmeye, takdim etmeye çalıştığım yasa tasarısı, aslında, 1998'de Bakü'de toplanan 11 ülke arasında yapılan bir anlaşmanın Parlamentomuzda teyididir. Bu anlaşmada Avrupa -Kafkasya- Asya ulaştırma koridoru oluşturulmaya çalışılmaktadır. Temel anlaşma, teknik ekleriyle birlikte 1998'de imzalanmıştır. Geçen bu süre içerisinde, 11 ülke parlamentolarında da imzaya açılmış ve prosedür tamamlanmaya çalışılmaktadır. Bu anlaşmaya imza koyan ülkeler: Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Romanya, Özbekistan, Ukrayna ve Türkiye'dir. Bazı ülkeler, bu anlaşmaya çekince koymuşlardır. Türkiye de, Ermenistan ile ilgili olan konuda ve ayrıca 5 inci ek maddede -vergi ve harçlarla ilgili konuda- bu anlaşmaya çekince koymuştur.

Anlaşmanın amacını -aslında, tasarı içerisinde geniş olarak izah edilmekle birlikte- temel olarak beş konuda toplamak mümkündür. Bunları kısaca ifade edersek, ekonomik ilişkilerin ve ticaretin geliştirilmesi... Bu ifade etmiş olduğum ülkeler arasında şunu kabul etmek lazım ki; Türkiye, hem yakın komşularıyla -İran, Irak ve Suriye- hem bu ifade etmeye çalıştığım Kafkas ülkeleriyle ticaret hacmimizin her geçen gün biraz daha azaldığı bir gerçektir. Bu açıdan, bu anlaşma, ümit ederim ki, taşımacılığı artırdığımız zaman bu ülkelerle ticaret hacmimiz, ihracatımız artacaktır.

Tasarının ikinci amacı, pazarlara girişin kolaylaştırılması. Konuşmamın başında ifade ettim, bu sektörde ciddî sıkıntılar var, uluslararası bu anlaşmalarla, bu sıkıntıları aşmış olacağız.

Bir üçüncü önemli konu, trafik emniyeti, mal güvenliği ve çevrenin korunmasının hedeflenmesidir. İşte, aslında çevrenin korunması noktasında bu 3 üncü madde, boğazları yakından ilgilendirmektedir. Ümit ediyoruz ki, hükümet, petrol tankerlerinin boğazlardan geçişiyle ilgili bir formülü mutlaka bulacaktır. 

Ayrıca, taşımacılıkta yasal çerçevede, bu 11 ülkeyle, hukuk noktasında bir uyum sağlanacaktır. Yine, eşit rekabet şartlarının oluşturulması olarak, beş temel özellik olarak özetlenmiştir. Ancak, yine ifade etmek istiyorum, bu rekabeti sağlayabilmek için, bu sektöre, özellikle deniz ve kara taşımacılığı sektörüne, ciddî anlamda, hem yasal düzenlemelerle hem finansal olarak destek vermek mecburiyetindeyiz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu anlaşma olduktan sonra ne olur, netice nereye gider diye düşünecek olursak, bu anlaşma, bir yerde, zaman kaybına uğramadan, engellerle karşılaşmadan ithalat ve ihracatta taşımacılığa sürat getirecektir. Böylece, taşımacılıkta kalite, rekabeti getirecektir ve bir yerde de uluslararası taşımacılıkta payımız artacaktır.

Tasarıyı dikkatle incelediğimiz zaman, tasarı 11 madde ve eklerinden oluşmaktadır. Özellikle, dikkat çeken maddeleri kısaca ifade etmeye çalışacağım. Her şeyden önce, vergi, resim, harçlar ve diğer ödemelere sınırlama getirmektedir. Öncelikli esaslar ve tarifeler bu metinde yer almaktadır. Trafik emniyeti, malların güvenliği ve çevre koruma noktasında tedbirler getirmektedir. Hükümetlerarası bir komisyon kurulmakta ve bu, koordinasyonu sağlamaktadır. Daimî sekreterya vardır ve teknik ekler bulunmaktadır.

Bütün buraya kadar ifade etmeye çalıştığım konuları bir sonuç değerlendirmesine tabi tutarsak, taşımacılık sektörüne daha fazla önem vermeye mecburuz. Bunun için de, şimdi getirilen uluslararası anlaşmalara bir ihtiyaç vardır. Özellikle tekrar ifade ediyorum, uluslararası kara taşımacılığında etkili olduğumuz halde, demiryolu ve deniz taşımacılığında dünyada hemen hemen yok gibiyiz. O açıdan değerlendirilince bu tasarının da hiçbir özelliği olmayacaktır; belki, ileride olacak güçlü bir deniz sektöründe, ulaştırma, taşıma sektöründe bu tasarı işe yarayacaktır.

Bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman çok önemli konulardan bir tanesi, demiryollarımız ve deniz nakliyatımızı mutlaka masaya yatırmak, sorgulamak, yapılabilecekleri, dünya ile Türkiye'yi mukayese etme mecburiyetidir.

Ayrıca, deniz nakliyatta limanlarımızın durumu; bu konuda mutlaka özel sektör teşvik edilmeli, en azından, deniz ticaret odalarının bu konuda tavsiyeleri mutlaka dikkate alınmalıdır.

Hatırlanacağı üzere, ülkemizde ciddî anlamda bir ekonomik kriz bulunmaktadır. Hükümetin, krize yaklaşımının da, fevkalade yanlış ve isabetsiz olduğunu ifade etmek istiyorum. Fazilet Partisi olarak, belki en doğru olan yolun, iç dinamikleri, en az dış kaynakla harekete geçirmek olduğu kanaatindeyiz. Bunu yaparken, piyasada hareketlenmeyi sağlamak için mutlaka vergi indirimlerine gitmek, bazı vergileri de kaldırmak mecburiyetindeyiz. Her ne kadar "vergiler kaldırıldığı zaman, ekonomi düze mi çıkar" diye bazı mantık işletmeleri, düşünceleri gündeme geliyor ise de, bu fazla vergiler ve sıkıntılar, Türkiye'deki ekonomik dengeleri ve ticarî hayatı hemen hemen durma noktasına getirmiştir.

Konuyu bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve ihraç edilen malların hem karada hem denizde taşımacılığını kendi filolarımızla yapmak mecburiyetindeyiz.

Mesela bu tasarıyla ilgili olarak şu soruyu gündeme getirebiliriz: Biraz önce ifade ettim, taşımacılıkta yabancı gemilere verilen 2,5 milyar dolarlık navlun ücretleri dolayısıyla, taşımacılığın, yerli gemilerle yapılması noktasında bir çalışma yapılmış mıdır veya giden bu 2,5 milyar doları durdurma noktasında ne tür bir çalışma yapılacaktır? Zannediyorum ki, bu çalışma, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Derviş'in, IMF ve dünya kapısında günlerdir beklemesinden daha kolay, daha zevkli bir çalışma olacağı kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, yapılan yüzde 100'lere varan yüksek devalüasyo-na rağmen, ihracatın aynı oranda artmamış olması, reel sektörde üretimi durdurmuş ve tekrar canlanması için de asgarî bir iki yıla ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Bu açıdan, hükümetin ve ekonomiyi yönetenlerin, söylenen her sözün altını çizip, bunların ne anlama geldiğini veya neler yapılabileceğini mutlaka değerlendirmeye almak mecburiyetinde olduklarını bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Şu anda, Türkiye'yi -bu tasarıyla- yakından ilgilendiren konu, hem denizde hem karada, taşımacılık sektöründe, yurtiçi ve yurtdışı durgunluğu aşmak mecburiyetindeyiz. Bunu aşabilmek için de, mutlaka, taşımacılık sektörünün durumunu, ne getirip ne götürdüğünü gayet iyi değerlendirmek du-rumundayız. Ama, Parlamento, bugün, bu tür üzerine düşen ciddî görevleri yapacağı yerde "15 günde 15 yasa" mantığıyla hareket edip, bir ay olmasına rağmen, 15 günde uluslararası anlaşmaları gündeme getirdiği, ekonomik kri-zin boyutunun hükümet tarafından tam olarak kavranamadığı ortadadır; birçok ciddî konular ortada iken, ihtiyaç olmayan, belki üç dört yıl daha sonra dikkate alınması gereken konuları gündeme alması da, krizin mahiyetini doğru dürüst anlamadığını ortaya koymaktadır.

Bu ikili anlaşmalar bir taraftan Meclise gelirken, bu anlaşmalara altyapı oluşturacak olan sektörlerin mutlaka çok daha iyi değerlendirilmesi, hükümet etme anlayışına da bir farklılık getirilmesi gerekir. Muhalefetten gelen önerileri de dikkate almak, iyi değerlendirmek, kim ne söylüyorsa, ülke menfaatına olduğu noktasından hareket ederek, birlik ve beraberlik içinde, ülkenin içinde bulunduğu şartları aşmaya mecbur olduğumuzu bir kere daha ifade ediyor; bu tasarının ülkemize hayırlı olmasını, tasarı çıktıktan sonra ilgililerce dikkatli ve sıkı takip edilmesinin faydalı olacağı kanaatiyle, muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır,

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

AVRUPA-KAFKASYA-ASYA ULAŞTIRMA KORİDORUNUN

ÜZERİNDE ULUSLARARASI TAŞIMACILIĞIN GELİŞTİRİLMESİ

HAKKINDA ÇOK TARAFLI TEMEL ANLAŞMANIN

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 8 Eylül 1998 tarihinde Bakü'de imzalanan "Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaştırma Koridorunun Üzerinde Uluslararası Taşımacılığın Geliştirilmesi Hakkında Çok Taraflı Temel Anlaşma"nın ekli beyan ve çekince ile onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının maddeleri kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Yapılacak açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 529 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu ifade ediyorum:

Katılan üye : 195

Kabul : 190

Çekimser : 3

Mükerrer : 2

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonları Raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

13. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve  Millî  Savunma  ve  Dışişleri Komisyonları Raporları  (1/369)  (S.Sayısı : 98) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 98 sıra sayısıyla basılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasını müteakip bağımsızlığına kavuşan Belarus, 207 000 kilometrekare yüzölçüme ve 10 milyon nüfusa sahip bir devlettir. Doğu Avrupa'da yer alan bu ülkenin komşuları, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Polonya, Litvanya ve Letonya'dır. Başkenti Minsk olan Belarus'un, etnik yapısı itibariyle, yüzde 79'u Belarus, yüzde 11'i Rus, yüzde 4'ü Polonyalı, yüzde 3'ü Ukraynalı, yüzde 1'i de Yahudi nüfusundan oluşmaktadır; ayrıca, 12 500 Tatar yaşamaktadır. Resmî dil Belarus ve Rusça'dır. Ülkenin yüzde 66'sı Ortodoks, yüzde 20'si Katolik, yüzde 12'si Protestan, yüzde 2'si de Musevî (Yahudi) ve Müslümandır.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin ekonomik göstergelerine bakacak olursak, gayri safî millî hâsıla 7,6 milyar dolar, kişi başına düşen pay 760 dolardır. Nüfusun yüzde 32'si sanayide, yüzde 13'ü tarımda, yüzde 26'sı da diğer sektörlerde hizmet vermektedir. 2000 yılı enflasyonu yüzde 107'dir. Yıllık petrol üretimi 2 milyon ton, rezerv ise 150 milyon tondur. 2000 yılındaki toplam ihracatı 7,4 milyar dolar, ithalatı 8,5 milyar dolardır. Rusya Federasyonunun ticaret payı yüzde 58'dir. Bağımsız Devletler Topluluğunun ihracattaki payı yüzde 58, ithalattaki payı da yüzde 63'tür.

Başlıca ticaret ortakları, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Kazakistan, Almanya, Polonya, Litvanya ve Letonya ile Amerika Birleşik Devletleridir.

İhraç kalemlerine dikkatinizi çekmek istiyorum: Tarım makineleri, askerî araç gereç ve mühimmat, bazı yüksek teknoloji ürünleri, beyaz eşya, televizyon, metal ve metal mamulleri, makine aksamı, saat ve optik malzemedir. Bundan da anlaşılmaktadır ki, Belarus, Sovyetler Birliği döneminde, harp sanayii ve Sovyetlerin yüksek teknoloji ağırlıklı yatırımlarının bulunduğu önemli bir sanayi bölgesidir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Belarus'u ilk tanıyan ülke olmuş ve büyükelçilik açarak, bu ülkenin dışpolitikasında özellikli bir konuma sahip olmuştur. Bunda, ikili ilişkilerimizde herhangi bir sorunun bulunmamasının yanı sıra, bu ülke içerisindeki siyasî gelişmeler, demokratikleşmedeki yetersizlikler Batılı ülkelerce ağır eleştirilere ve tecride maruz bırakılırken, Türkiye'nin, bu ülkeye karşı, tepkisini paylaşmakla birlikte, siyasî ilişkilerin kesilmemesine özen göstermesinin de rolü büyük olmuştur.

Belarus, eski Sovyetler Birliği içinde, yüksek teknoloji ve savunma sanayii birikimiyle, işbirliğimizin daha ileri götürülebilmesi amacını taşıyan bir ülke konumundadır. Nitekim, bu amaçla da, iki ülke arasında, 4 Kasım 1997 tarihinde Askerî Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. Ayrıca, burada yaşayan ve sayıları 12 500 civarında bulunan soydaş Tatarlar da, iki ülke arasında bir kültür ve dostluk köprüsü görevini yerine getirmektedirler.

Bu iyi ilişkilerimizin uluslararası forumlarda da faydasını görmekteyiz. Yine, bu çerçevede, Belarus ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında, özellikle kültür sahasında önemli işbirliği gerçekleştirilmiştir ve son iki yıldır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin barış ve özgürlük kutlamalarına, Belarus'tan önemli katılımlar olmaktadır. Halen, Belarus'ta bir Kuzey Kıbrıs Dostları Derneği kurulması çalışmaları sürdürülmektedir.

Siyasî ilişkilerimize paralel olarak, Belarus'la ekonomik ve ticarî ilişkilerimizde önemli sıçramalar olmasına rağmen, bugün için ulaşılan 50 milyon dolarlık ticaret hacmi, gerçek potansiyelin çok gerisindedir. Sanırım, bunun nedeni, bu yeni devletin ülke içindeki yapısal ekonomik reformları dış dünyadaki serbest pazar ekonomisine entegre biçimde, henüz gerçekleştirememiş olması; dolayısıyla, dış yatırımcılara ve dış ticarete ilişkin mevzuatını düzenleyememesi önemli rol oynamaktadır.

Belarus'ta, bugün için, tamamı Türk sermayeli 8 şirket ile Türk ortaklı 4 şirket faaliyet göstermektedir. Müteahhitlik alanında ise, işadamlarımız bugüne kadar 700 milyon doları bulan projeler üstlenmişler ve bunları zamanında tamamlayarak ülkede önemli izlenimler bırakmışlardır.

İki ülke arasındaki askerî anlaşmalar, ilişkilerimizin hukukî zeminini oluşturmaktadır. Mevcut potansiyel çerçevesinde ve özellikle araştırma, geliştirme alanında ilişkilerin daha da ileriye götürülebilmesi imkânı bulunmaktadır.

Ülkelerimiz arasında 16 Kasım 1996 tarihinde yürürlüğe girmiş olan uluslararası organize suçlarla, yasadışı uyuşturucu ticareti ve terörizmle mücadelede işbirliği öngören anlaşma çerçevesinde güvenlik ve terörle mücadelede işbirliğimiz bulunmaktadır.

Belarus, geçtiğimiz yıllarda, ülkesindeki PKK bürosunu kapatmış ve PKK faaliyetlerine son vermiştir. Bu ülke, ayrıca, terörizm konusunda çeşitli uluslararası kuruluşlara sunduğumuz karar tasarısına ortak sunucu olmaktadır.

Bütün bu iyi ve olumlu ilişkilerimiz, her alanda, genişleyerek devam etmektedir. Örneğin, Belarus Devleti, Belarus Devlet Yabancı Diller Üniversitesinde geçtiğimiz akademik yılda, Türkçe, birinci zorunlu yabancı dil olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, bir Türk dil ve kültür merkezî kurulması çalışmaları devam etmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sonuç olarak, Belarus ile ülkemizin dostluk ve işbirliği alanındaki iyi ilişkileri, her iki ülkenin de menfaatları açısından gayet iyi ve gittikçe mevcut potansiyelden azamî istifade yönünde, gelişme yönündedir.

Gönül arzu ederdi ki, ülkemizin ve onun güzel insanlarının menfaatı her şeyin üzerinde tutularak, doğu ve güneydoğu sınır komşularımız olan Suriye, Irak, İran'la da, aynen Belarus'la kurulan çok yönlü dostluk ve iyi ilişkilerimiz olsun; Çünkü, bu ülkelerin bir özelliği, sınır komşularımız olmaları ve hatta, o ülkeler ile ülkemiz insanlarının birbirleriyle akraba ve hatta, birçok parçalanmış ailelerin bulunmalarıdır; ama, ne yazık ki, ne acıdır ki, bu ülkelerle yıllardır ihtilaflıyız. Hangi sebepledir ki, bu sınır komşularımızla bir türlü, çok yönlü ve birçok avantajı ülkemiz menfaatına ve bilhassa sınır ticaretine dönüştürerek, o bölgelerdeki sıkıntı içerisindeki vatandaşlarımızın da bu dostluktan yararlanma, yarar sağlamaları yönünde gayret sarf etmiyoruz?

Sayın hükümetin ve onun Dışişleri Bakanının bu yönde de gayret sarf etmesi temenni ve dileklerimizle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Arı.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BELARUS

CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAVUNMA SANAYİİ

İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 11 Kasım 1998 tarihinde Minsk'te imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşması" nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının maddeleri kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 98 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Oylamaya katılan : 186

Kabul                  : 185

Mükerrer             : 1

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

14.– Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/539) (S. Sayısı : 199) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 199 sıra sayısıyla basılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sacit Günbey konuşacaktır.

Buyurun Sayın Günbey.

FP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 199 sıra sayılı Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporları hakkında Fazilet Partimiz Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu sözleşme bir kez daha göstermektedir ki, dünya oldukça küçülmüştür. Artık hiçbir devlet veya devlet yöneticisi keyfince yönetim anlayışı içinde olamayacaktır. Bu sözleşmeyle, bireyin ve birey haklarının ne denli kutsal olduğu, birey haklarının devlete ve yönetime karşı garanti altına alındığı açık bir şekilde ifade edilmektedir. Burada önemli olan, kendi ülkesi dışında dahi birey haklarının o ülkeyi yönetenler tarafından keyfî tasarruflarla ihlal edilemeyeceğinin altının çizilmesidir.

Bugün ülkemizi yöneten, bireylere karşı farklı muamele yapan, ayırımcılığı kanunlarımıza ve yönetmeliklerimize kadar taşıyan anlayışın bu sözleşmeden örnek almasını temenni ediyorum.

Yine, bu sözleşmeyle, uluslararası hukuka uygun olarak, kendi yurttaşımıza gösteremediğimiz toleransı tüm göçmen işçilere ve aile fertlerine göstermek zorunda kalacağımızı ifade etmek istiyorum.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 18 Aralık 1990 tarihinde 45/158 sayılı kararla kabul edilen Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin metni Birleşmiş Milletlere üye devletlerin onay şartına bağlı olarak imzasına ve katılmasına açılmıştır. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için 20 ülkenin onayı veya katılımı gerekmektedir. Bugüne kadar 9 ülke sözleşmeyi onaylamış, Türkiye dahil 3 ülke de sözleşmeyi imzalamıştır. Bugün Genel Kurulda yapılacak oylamayla sözleşme onaya sunulmuş olmaktadır.

Sayın milletvekilleri "göçmen işçi" kavramı, vatandaşlık bağıyla bağlı olmadığı bir devlette ücret ödenen bir faaliyette çalıştırılacak veya çalıştırılmakta olan veya çalıştırılmış olan bir kişiyi ifade etmektedir. Ayrıca "sınır işçisi, mevsimlik işçi, gemi adamı, sahil açığındaki tesiste çalışan işçi, gezici işçi, projeye bağlı işçi, belirli bir iş için istihdam edilen işçi" kavramları da tarif edilmekte ve bunlar da göçmen işçi statüsünde değerlendirilmektedir.

Yine, bu sözleşme, cinsiyet, ırk, renk, dil, din veya inanç, siyasal veya diğer görüş, millî, etnik veya sosyal köken, tabiiyet, yaş, ekonomik durum, mülkiyet, medenî hal, doğum veya diğer statüler açısından hiçbir fark gözetmeksizin ve ayırımcılık yapılmaksızın tüm göçmen işçi ve ailelerinin haklarını korumak üzere uygulanacaktır.

                                            

(1) 199 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu sözleşme, göçmen işçinin ve aile fertlerinin göçe hazırlık safhasından tekrar ülkesine geri dönmesine kadar tüm safhalarda, orijin devleti, transit geçiş yapılan devleti veya istihdam devletini bağlayacak hükümler taşımaktadır. Kişinin, her devleti terk etme hürriyetinin bulunduğunu kabul etmektedir.

Sözleşme, 93 esas maddeden ve bunlara bağlı tali maddelerden oluşmaktadır. Bu maddeler, geçici işçi ve aile fertlerinin haklarını, sosyal, kültürel ve ekonomik hayat içinde korumayı amaçlamıştır.

Kişilerin yaşam hakkı, düşünce, vicdan ve din özgürlükleri garanti altına alınmakta, hatta bu konularda örgütlenmeleri teşvik edilmektedir.

"Hiçbir göçmen işçi veya aile ferdi, işkenceye veya zalimane insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye veya cezaya maruz bırakılamaz" denilmektedir. Bu, insanların mektuplarının açılamayacağından tutun, emeklerinin istismarının önlenmesine, yargılanma metotlarına ve cezaevi şartlarının durumuna kadar kapsamlı bir metin halinde hazırlanmıştır.

Bu sözleşmenin işleyişini ve takibini, ihlali halinde yapılacak uygulamaları tespit edecek olan, aynı zamanda, sözleşmeyi imzalayan ülkeleri denetleyecek Birleşmiş Milletlerde bir kurul oluşturulmaktadır. Bu kurul, bu sözleşmeye ülkelerin sadık kalıp kalmadığını denetleyecek ve gerekli müeyyideleri uygulayacaktır.

Bu sözleşme, Türkiye'yi birkaç bakımdan ilgilendirmektedir: Birincisi, Türkiye'ye çalışmak üzere kuzey komşularımızdan, Ortadoğu ülkelerinden, Afrika ülkelerinden gelen göçmen işçiler vardır. Bunların önemli bir kısmı, Türkiye'yi transit ülke olarak kullanmaktadırlar. Zaman zaman, televizyon kanallarında bu insanların, kamyonların üzerinde veya vapurlarda baskın yapılırken yakalandıklarını veya aldatılmış olduklarını haber programlarında takip etmekteyiz. Türkiye, bu sözleşmeyi imzaladıktan sonra,  bu insanların haklarını, hukuklarını koruyacak tedbirler almak zorunda olacaktır ve bu bakımdan, birçok kanunumuzda değişiklik yapılacak veya  yeni kanun maddelerine ihtiyaç gösterilecektir.

Bunun dışında, Türkiye'den yıllardır yurtdışına ve özellikle Avrupa'ya çalışmak üzere giden milyonlarca vatandaşımız mevcuttur. Karşılıklı antlaşmalarla yurtdışına gidilmesi, göçmen işçi statüsünün dışında kabul edilmektedir. Ancak, antlaşma dışında yabancı ülkelere giden işçilerimiz,  yani, kaçak işçi olarak adlandırılan insanlar, bu gruba; yani, göçmen işçi statüsüne girmektedirler ve bu gruba giren insanların hakları da, yurtdışında bu sözleşmeyle garanti altına alınacaktır.

Sayın milletvekilleri, yurtdışında çalışan işçilerimizin, hükümetimizden birçok talebi yıllardan beri vardır; maalesef, bunların birçoğuna halen daha çözüm yolu bulunamamıştır. Bunlardan birkaçını sıralamak gerekirse; özellikle, yurtdışındaki vatandaşlarımız, seçme ve seçilme haklarını kullanmak istemektedirler.

Çocuklarının öğrenimi için, özellikle din eğitimi konusunda öğretmenlere, din eğitimi ihtiyaçlarını karşılayacak öğretmenlere ihtiyaçları vardır. Yine, kendilerinin, dinî görevlerini yerine getirmeleri için din görevlilerine ihtiyaçlarının olduğu bildirilmektedir.

Yine, yurtdışında çalışan vatandaşlarımız, özellikle askerlik statülerinin kendilerine kolaylık sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesini talep etmektedirler.

Bunların şikâyetlerinden biri de, sınır kapılarındaki formalitelerin azaltılması ve Türkiye'ye giriş yaparken kolay bir şekilde girmelerini sağlayıcı tedbirlerin alınmasını talep etmektedirler.

Ayrıca, havayolu ve denizyoluyla Türkiye'ye seyahat yaparken çok önemli sıkıntılar çektiklerini ve bu konularda kolaylıkların getirilmesini talep etmektedirler.

Muhterem milletvekilleri, yurtdışındaki işçilerimizin en fazla şikâyet ettikleri konulardan biri de, yurtdışındaki konsolosluklarımızın ve büyükelçiliklerimizin kendilerine gereken ihtimamı ve ilgiyi, güleryüzü gösterememiş olmalarıdır.

Muhterem milletvekilleri, terör dolayısıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde köyleri boşaltılan ve bu sebeple göç etmek zorunda kalan çok sayıda vatandaşımız vardır. Bunların sayısını tam olarak bilemiyoruz; zaman zaman basında, bunların, 3 milyon civarında olduğu ifade edilmektedir; bu, çok büyük bir rakamdır. Bu 3 milyon insanın en az yarısı, çocuk topluluklarından oluşmaktadır, çocuk nüfusundan oluşmaktadır. Bu göçmen insanlar, köylerini boşaltmak zorunda kalmış, evlerini, hayvanlarını ve geçim kaynaklarını terk ederek bulundukları muhitten ayrılmışlardır. Bunlar buradan ayrılmak zorunda kalırken, bunların  gidecekleri yerler belirlenmemiş, bunlara herhangi bir tazminat ödenmemiş, ve gittikleri yerlerde de, ne bir barınak sorunu çözülebilmiş ne de bunlara iş temin edilebilmiştir. Bu konunun tekrar Türkiye'nin gündemine gelmesi, bu insanların, en azından bu sözleşmede ifade edilen haklarının, devletimiz ve hükümetimiz tarafından kendilerine iade edilmesi, bu haklarının ödenmesi gerekmektedir.

Yine, bu göçmen insanların çocukları, maalesef, gittikleri yerlerde eğitim hizmetlerinden, sağlık hizmetlerinden, barınma hizmetlerinden ve beslenme şartlarından olumsuz şekilde etkilenmiş ve bunlardan iyice yararlanamamışlardır. Bu çocukların çok önemli bir kısmı, bugün, Türkiye'de korunmaya muhtaç çocuklar statüsü içerisine girmiş, önemli bir kısmı da, sokak çocukları statüsündedirler. Bunların, sağlık giderleri ve eğitim giderleri devlet tarafından karşılanmalı, bu açık mutlaka dikkate alınmalıdır.

Yine, bu çocukların çok önemli bir kısmında, ciddî derecede kronik beslenme bozukluğu olduğu, çeşitli yayınlarda ifade edilmiştir.

23 Nisanda, devlet büyüklerimiz, çocuklara önem verdiklerini göstermek bakımından -yıllardan beri yapılıyor bu- koltuklarını çocuklara terk ederek, çocukların sorunlarını çözeceklerini zannetmektedirler. Çocukların sorunları, koltuklarını beş dakika için çocuklara terk etmekle çözülmez. Çocukların sorunları, sosyal devlet anlayışı içerisinde, sosyal politikalara ve çocukların geleceklerini kurtaracak çözüm yollarına daha fazla finans ayırmakla çözülebilir ve bunlar için özel programlara ihtiyaç vardır, sosyal politikalara ihtiyaç vardır. Bu hükümetin, bu politikaları, yıllardan beri izlediği politikaları değiştireceği kanaatinde olmadığımı ifade etmek istiyorum ve bu çocuklarla ilgili sorunların her gün, biraz daha büyüdüğünü gözlemliyoruz.

Bugün, Türkiye'de, korunmaya muhtaç çocukların sayısının en az 2 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir; sokak çocuklarının sayısı onbinlerle ifade edilmektedir; eğitimsiz çocukların sayısı, yine, milyonlarla ifade edilmektedir. Bunlarla ilgili özel çabalara ihtiyaç vardır. Hükümetimizin bu konuda adım atmasını bekliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Günbey.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜM GÖÇMEN İŞÇİLERİN VE AİLE FERTLERİNİN

HAKLARININ KORUNMASINA DAİR ULUSLARARASI

SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU

HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - Türkiye tarafından 13 Ocak 1999 tarihinde imzalanan "Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme"nin ekli bildirimler ve çekince ile onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylamayı başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 199 sıra sayılı tasarının oylamasına 196 sayın milletvekili katılmış, 195 kabul, 1 mükerrer oyla tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti İle Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

15. – Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/428) (S. Sayısı : 430) (1)

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 430 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 430 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti İle Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geneli hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

                                                 

(1) 430 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Singapur, ekonomik ve ticarî ilişkilerimizin geliştirilmesi arzulanan bir devlettir. Kuşkusuz, Türkiye Cumhuriyetiyle Singapur Cumhuriyeti arasında sermaye, teknoloji ve hizmet hareketlerinin geliştirilmesi her iki devletin de refahına katkıda bulunacaktır. Söz konusu faktör hareketlerinin geliştirilmesinde çifte vergilendirme nedeniyle ortaya çıkan sorunların çözümü önem arz etmektedir. Bu amaçla, Türkiye Cumhuriyetiyle Singapur Cumhuriyeti arasında 9 Temmuz 1999 tarihinde, Singapur'da, Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolü imzalanmıştır. Bu anlaşmayla, kişilerin, aynı gelir üzerinden iki devlette birden vergilendirilmesinin yani, çifte vergilendirmenin önlenmesi amaçlanmaktadır. Bu amacı sağlamak üzere vergileme hakkı, gelir unsurları itibariyle ikamet edilen veya kaynak devletlerden birine bırakılmakta veya bu mümkün olmazsa iki devlet arasında paylaştırılmaktadır. Böylece, akit devletlerden birinde yatırım yapan, teknoloji veya hizmet sunan diğer devlet mukimlerinin, o devletin mükelleflerine göre daha ağır vergilendirilmesine engel olunmakta ve teşebbüslerin risk almadan önce ileride karşılarına çıkacak her türlü vergiyle ilgili mükellefiyeti hesaplayabilmeleri sağlanmaktadır. Yani, çifte vergilendirmenin akit devletlerde önlenmesiyle, Singapurlu yatırımcılar için Türkiye'nin, Türk yatırımcılar için de, Singapur'un daha cazip hale geleceği tabiîdir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Singapur'un, 9 Ağustos 1965'te bağımsızlığını kazanmasını takiben, Singapur'u resmen tanımış ve bu ülkeyle 12 Şubat 1969 tarihinde diplomatik ilişki kurmuştur. Türkiye, 1 Kasım 1985'te Singapur'da mukim Büyükelçilik açmıştır. Singapur da, 1988 yılında, Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi nezdindeki Büyükelçisini Türkiye'ye akredite etmiştir.

Türkiye ile Singapur arasında, esas itibariyle herhangi bir sorun mevcut değildir.

Öte yandan, Singapur, küçük bir şehir devleti olmanın bilinci içerisinde, uluslararası ve ikili ilişkilerinde ağırlığı, ekonomik ve ticarî işbirliğine vermekte, kendisini doğrudan ilgilendiren siyasî konular dışındaki siyasî olaylara karışmamaya özen göstermektedir. Özellikle, 1980'li yılların ortalarından itibaren bir gelişme süreci içine giren ikili ilişkiler, Singapur'un izlediği dış politikadan kaynaklanan nedenlerle, belirli bir düzeyden öteye gidememiştir.

17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara Bölgemizde meydana gelen deprem felaketinin ardından Singapur, ülkemize önemli miktarda yardım yapmıştır. Bu çerçevede, Singapur Kızılhaçı tarafından ülke halkından toplanan toplam 1,25 milyon Amerika Birleşik Devletleri Doları bağışın 365 000 dolarlık bölümü, ülkemize yapılacak yardımların finansmanı için, Cenevre'deki Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı merkezi emrine gönderilirken, geri kalan meblağın yine Cenevre'deki Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Dernekleri Federasyonu tarafından İzmit Devlet Hastanesinin onarımı için tahsisi öngörülmüştür.

Singapur Hükümeti, ülkemize 30 000 dolarlık ilaç yardımında bulunmuştur. Singapur'da mukim Association adlı kuruluş, depremzedeler için "Singapur evleri" adı altında, Akyazı'da 50 kalıcı evden oluşan bir yerleşim birimi yaptırmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Singapur arasında herhangi bir ticaret anlaşması mevcut değildir. Buna rağmen, ülkemizin Singapur ile ticareti, Türkiye'nin lehine olarak, son 15 yılda giderek artan bir seyir izlemiş ise de, Asya krizi nedeniyle 1998 yılında, muhtemelen ülkemizdeki deprem felaketleri nedeniyle de 1999 yılında karşılıklı ticaretimizde bir miktar düşüş meydana gelmiştir.

Türkiye'nin Singapur'a ihracatının en büyük kalemini, şimdiye kadar demir-çelik mamulleri oluşturmuştur. İthal kalemlerini ise haberleşme aygıtları, bilgisayarlar, fotoğraf malzemeleri oluşturmuştur. Türkiye Odalar Birliği ile Singapur Ticaret ve Sanayi Odaları Federasyonu arasında, 11 Ekim 1989 tarihinde, Ankara'da, iki kuruluşun işbirliğini öngören bir mutabakat muhtırası imzalanmıştır.

Ayrıca, KOSGEB ile Singapur'daki karşıtı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Kuruluşu (ASME) arasında 21 Kasım 1999 tarihinde, mektup teatisi yoluyla imzalanan mutabakat anlaşması mevcuttur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye-Singapur Parlamentolararası Dostluk Grubu 2 Şubat 2000 tarihinde kurulmuştur.

Singapur Cumhuriyeti 683 kilometrekare alana sahip olup, nüfusu 4 milyondur. Okur-yazar oranı yüzde 94'ler seviyesindedir. Farklı dinlerin bir arada yaşadığı Singapur ülkesi kozmopolit bir yapıya sahip bir şehir devletidir. Ülkenin resmî dili İngilizce, Çince, Malay ve Tamil dilleridir. Bu dillerin dördü de ülkenin resmî dilidir. Ülkenin etnik yapısının yüzde 77'si Çinli, yüzde 14'ü Malay, yüzde 8'i Hintli ve yüzde 1,5'i de Avrupalı ve diğerleridir.

Singapur'un gayri safî millî hâsılası 92 milyar dolardır. Kişi başına düşen millî gelir 23 000 dolardır. Bu, hepimizin dikkat etmesi gereken bir rakamdır.

Ülkenin büyüme hızı yüzde 4,1'dir. Singapur'un enflasyon oranı ise yüzde 1,3'tür. Bununla doğru orantılı olarak işsizlik oranı yüzde 3,5'tir. Para birimi Singapur Dolarıdır.

Ülkenin içborcu 78 milyon Amerika Birleşik Devletleri Dolarıdır. Ülkenin dış borçları olmayıp, döviz rezervleri de 90 milyar Amerika Birleşik  Devletleri Dolarıdır. Singapur'un turizmine baktığımızda, turizm gelirleri 6 milyar dolardır.

Singapur'la ikili ilişkilerimizde, esas itibariyle herhangi bir sorun mevcut değildir. Bu ülkeyle ticarî ilişkilerimizi geliştirmek, hem ülkemize hem işadamlarımıza hayırlı olacaktır diyor, bu anlaşmanın da hayırlı .olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 430 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısıyla, Türkiye ile Singapur arasında karşılıklı çifte vergilendirme ve vergi kaçaklarının önlenmesi için bir anlaşma yapılmaktadır. Biz, Fazilet Partisi Grubu adına bu anlaşmaya katılmaktayız. Yalnız, bu çerçeve içerisinde ifade etmek istediğim bir şeyler var, onu da hemen size izah etmeye çalışayım.

Değerli arkadaşlar, Singapur'un bir şehir devleti olması hasebiyle, çok kısa bir zamanda, 1965 yılında bağımsızlığını kazanmış bir ülke. 600 kilometrekare civarında bir ülke; fakat, bu hızlı yükselişi, teknolojiyi takip edişi, bilgi teknolojisini yakalamış olması, kişi başına düşen millî gelirinin 23 000 dolar düzeyinde olması, gerçekten insanın ilgisini çekiyor. Bu ülkenin bu başarıyı nasıl elde ettiğini, hakikaten, Türkiye'nin de böyle bir gelişme içerisinde, atılım içerisinde olması gerektiği düşüncesiyle, izah etmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, ifade ettiğim gibi, 600 kilometrekare olan Singapur'da, enflasyon 0, kalkınma hızı yüzde 101, kişi başına düşen millî gelir 23 000 dolar, kişi başına düşen yabancı sermaye 5 000 dolar civarında. Bu ülkenin hiçbir doğal kaynağı da yok; bilakis, doğa açısından da çok fakir; ülke topraklarının ancak yüzde 13'ünde tarım yapılabilmekte. Bunun dışında, orman ürünleri, diğer yeraltı madenleri falan gibi de hiçbir özelliği, hiçbir niteliği olmayan bir ülke.

Değerli arkadaşlar, ancak, daha önceden İngiltere, sonra Japonya, en son da 1965 yılında Malezya'dan bağımsızlığını almış olan bu ülkede, Lee Kuan Yew adında efsane bir lider var. O bölgede, o yörede, yüzde 75'ini Çinlilerin, yüzde 17 civarında Hintlilerin, Malayların teşkil ettiği, çok dinli, çok ırklı, mozaik olan bir ülkede, bu ülkenin efsane lideri Lee Kuan Yew, ülkeyi, bugün, hakikaten çok fevkalade bir duruma getirmiştir. Tabiî, bu noktaya nasıl gelindiği konusunu insan bir düşününce, görünen o ki, insana büyük yatırım yapılmış. Ülkede, insanlar arasında kategorize etme, kamplaşma olmamış; bilakis, devlet ile millet bir bütün kabul edilerek, bir kaynaşma meydana getirilmiş ve bu kadar çok mozaiğe sahip olmasına rağmen, bu neticeye varılmış.

Değerli arkadaşlar, esas ilginç olan bir diğer nokta da, Çin gibi, Güney Kore gibi, Endonezya gibi ülkelerin olduğu, yolsuzlukların, rüşvetlerin, usulsüzlüklerin cenneti olan bir bölgede, Singapur'un, bunların içerisinden kendisini şeffaf bir şekilde nasıl çıkarmış olduğu, bu kadar kalkınmayı nasıl elde ettiği, nasıl temiz bir toplum meydana getirdiği, ayrıca, iyi düşünülmesi gereken, iyi irdelenmesi, analiz edilmesi gereken bir husus; çünkü, hakikaten, bugün, ülkemizde, Türkiye'de yaşadığımız bir husus var: Kokuşmuşluklar, usulsüzlükler, yolsuzluklar, rüşvetler diz boyu olmuş, almış başını gitmiş. Bakın, dikkat edin arkadaşlar, Singapur'da bir kamu görevlisi -bakan diyelim- başarısız olduğu zaman, üst düzey bir görevli, siyasî, başarısız olduğu zaman, hatta hatta, hakkında bir şaibe olduğu zaman, değil, istifa etmek; harakiri yapıyor, intihar ediyor. Bu, bizim ülkemize izafe olunur; yani, bunlardan, bizler de eğer nasibimizi alırsak, ben inanıyorum ki... Bizim ülkemizde de birtakım şaibeler dolaşıyor, usulsüzlükler, yolsuzluklar artık dizin boyunu da geçti, boğazımıza kadar; fakat, kimse, bunları üzerine almıyor ve ülke de, işte, bildiğimiz bu duruma geldi.

Şimdi, kendimiz, Türkiye Cumhuriyeti genç bir cumhuriyettir diye birtakım bahanelerin arkasına sığınabiliriz; fakat, 1920'lerden bugüne gelen Türkiye Cumhuriyetinde, işte, seksen yıla varan bir mazi. Oysa, Singapur 1965 yılında kurulmuş, otuzbeş yıllık ve geçmişte de hiç esamesi olmayan, işte, sömürge bir ülke. Esamesi olmayan bir ülke; fakat, o, kalkınmışlığını devam ettirmiş, bu konuma gelmiş.

Bizim, Türkiye olarak, ben inanıyorum ki, Singapur'la ihracatımızı, daha doğrusu alışverişimizi artırmamız icap ediyor; çünkü, ar-ge'sine, bilgi teknolojisine çok önem veren bir ülke. Hiç petrolü olmamasına rağmen, petrol doğal kaynakları olmamasına rağmen, dünyada en büyük petrol rafinerilerine sahip bir ülke. Dünyada, özellikle petrol işlemede üçüncü bir ülke. Turizmde deseniz ha keza. Her alanda bu böyle. İşte, bilgi teknolojisinden, bilgisayardan, hard disklerin üretilmesinden fevkalade kazanç elde eden, gelir elde eden bir ülke.

Bizim, Türkiye olarak, Singapur'la alışverişimiz, ihracat olarak 66 milyon dolar civarında -çok cüzi bir rakam- ithalat olarak da 140 milyon dolar civarında. Bu alışverişin artırılması, Singapur'dan birtakım edinimlerin sağlanması gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, benim huzurlarınızda ifade etmek istediğim bir başka husus var, bu konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum, belki ne alakası var diyeceksiniz; ama, ben inanıyorum ki, eğer sizin dinleme imkânınız olursa hak vereceksiniz.

Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa'da biliyorsunuz pasajlar çok fazla, özellikle güneydoğuda pasajlar çok fazla, bu pasajlarda, geçmişte, 1950'li yıllarda Suriye'den, Irak'tan kaçak mallar gelir, satılırdı ve Urfalı müteşebbisler, işte o zaman kaçakçı dediğimiz insanlar bu şekilde sınır ötesi ticarete çok yatkın insanlardı; fakat bunun sonrasında, bu kaçak yolları kesilince, bu insanlar, Suudî Arabistan'a gidip ticaret yapmaya, oradan ithalat yapmaya başladılar, bir sermaye birikimleri oluştu, bir bilgi birikimleri oluştu.

Urfa'ya gelenler bilir; yani pasajlara gittiğinizde dünyanın istediğiniz her malı vardır oralarda. Sonra, bu müteşebbisler, bu girişimci genç çocuklar, hiçbir tahsili olmayan, eğitim almayan bu insanlar, belli bir süre sonra Dubai'ye gitmeye başladılar. Sonra işin merkezi olan, üretimin merkezi olan Singapur, Güney Kore, Tayvan, Hong Kong, Çin'e gitmeye başladılar, hiçbir dil bilmiyor, İngilizce bilmiyor, Çince bilmiyor, Türkçenin dışında hiçbir dil bilmeyen bu insanlar, gidip, oradan çok büyük ithalatlar yapmaya başladılar. Sadece ithalat yapmakla kalmadılar, öyle bir sermaye birikimleri oldu ki, zamanla, bu insanlar artık üretime, istihdama, ihracata yönelmeye başladılar. Yurtiçinde çok büyük bir pazar payları oluşmaya başladı. Bu pasajlar zinciri de birbirini takip etmeye başladı, mesela en meşhurları; Kapaklı Pasajı, Japon Pasajı, Bağdat Çarşısı, Halep Çarşısı, daha çok var. Bu şekilde, hakikaten, Urfa'da çok büyük bir pazar oluştu. Türkiye'de, diğer illere, hep Urfa'dan bu tür ithal mallar gider ve hatta Doğubank İşhanı çok meşhurdur, Doğubankta böyle ithal mallar falan satılır, onlar bile, gelip, Urfa'dan alırlar, büyük konteynırlarla, işte Mersin'e gelir, İstanbul'a gelir Urfalıların malları.

Bu işleri yapan bu girişimci çocuklar, bu insanlar, bu müteşebbisler çok fazla eğitimi olmayan insanlar, özellikle bu konu üzerinde eğitim almayan insanlar; fakat, arkadaşlar, gelinen bu noktada, hem gümrüklerde olan problemler var -Sayın Mehmet Keçeciler Bakanımız bilirler, kendisi de geldi Urfa'ya- hem başka problemler var. Özellikle, bu ekonomik krizde doların çok fazla yükselmiş olması, bu insanları çok büyük bir hüsrana uğrattı, sukutu hayale uğrattı; bu insanların bu birikimleri, bu tasarrufları bir anda yok oldu. Yani, elinde malı olan, fabrika girişimi olan, imalathane girişimi olan insanlar, bir anda yok olmakla karşı karşıya geldiler.

Ben inanıyorum ki, Anadolu'nun bağrından çıkan bu insanların, hiçbir eğitime tabi tutulmayan, tamamen kendi melekelerini geliştirerek bu tür nitelikleri, liyakati elde eden Urfalı bu müteşebbislerin, özellikle desteklenmesi lazım. Gümrükten sorumlu Devlet Bakanımız Mehmet Keçeciler Bey de Urfa'ya geldiler, özellikle gümrükte, ihtisas gümrüklerinin oluşması açısından Urfa'ya yardımcı olacaklarını söylediler; fakat, henüz bir netice çıkmadı.

Değerli arkadaşlar, ben inanıyorum ki, Türkiye'deki insanlarımız, diğer ülke insanlarından, biraz önce arz ettiğim Singapurlulardan, çok da geride insanlar değildir; bilakis, çok akıllı, çok zeki bir milletiz; ancak, kendilerine imkân verilmiyor veya kötü organizasyonlar, kötü yönetimler ülkeyi bu duruma getiriyor. İşte, 1965'ten sonra Singapur'un geldiği yer, 1920'lerden bugüne Türkiye'nin geldiği yer!.. Onlarda, kişi başına düşen millî gelir 23 000 dolar -gittikçe de yükseliyor- bizde ise 2 878 dolar. Singapur'da geçen yıl, 2000 yılında, büyüme hızı yüzde 101 arkadaşlar -dikkatinizi çekiyorum- büyüme hızı yüzde 101; oysa, Türkiye'de eksilere düştü. Tabiî ki, bu, kötü yönetimden kaynaklanıyor.

Ha, bunda bahanelerin arkasına sığınmanın gereği yok; muhalefetiyle, iktidarıyla, bürokratıyla, milletiyle elele verip, bu yükün altından kalkmak lazım, bu zor günlerden çıkmak lazım.  Ancak, bunun için de, değerli arkadaşlar, bir toplumsal konsensüs lazım, toplumsal barış lazım, insanlarımızı sevmek lazım; hangi fikirden, hangi inanıştan, hangi giyside, hangi kıyafette olursa olsun, kaynaşmak için, bu tür önkabullerden, peşin hükümlerden sıyrılmak lazım diye düşünüyorum.

Biz bu yasayı destekliyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Faruk Demir; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Ekli Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye-Singapur Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı olmam vesilesiyle, tasarının olumlu etkileri ve Singapur Cumhuriyetinin bugünkü durumuyla ilgili kısa bilgiler aktarmak istiyorum.

Söz konusu tasarı, gelir üzerinden alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi önleme ve vergi kaçakçılığını engelleme kapsamındadır.

Yakın tarihte, Türkiye-Singapur Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Pau ve beraberindeki parlamento heyeti, dostluk grubumuzca Türkiye'de ağırlanmış, iki ülke arasında, her alanda sıcak ilişkiler kurulması sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 640 kilometrelik yüzölçümü, yaklaşık 4 milyon nüfusuyla bir Uzakdoğu ülkesi olan Singapur Cumhuriyeti, yaklaşık 260 milyar dolar dışticaret hacmine sahip olup, kişi başına millî geliri 27 000 dolar civarındadır. Türkiye'ye ihracatı 119 milyon, ithalatı ise 154 milyon dolardır.

1965 yılında bağımsızlığını kazanmış olan Singapur Cumhuriyeti, aynı yıl, Türkiye Cumhuriyeti tarafından resmen tanınmış, 1985 yılında kurduğu büyükelçilikle, bugüne kadar devam eden dostluğun temellerini atmıştır. Türkiye ile Singapur arasında siyasal, sosyal, ekonomik hiçbir problem bulunmamaktadır.

Günümüz dünyasında ülkeler arasındaki mal, sermaye ve emek akışı zorunlu bir hal almıştır, ekonominin en önemli dinamizmi haline gelmiştir. Söz konusu faktör hareketlerinin geliştirilmesi, her ülke ekonomisinde önemli yer tutmaktadır.

Bu nedenle, hareketlerin geliştirilmesinde çifte vergilendirme nedeniyle ortaya çıkan sorunların çözümü büyük önem arz etmektedir.

Bu vesileyle, Singapur Cumhuriyetiyle ilgili her türlü, gerek ekonomik gerek sosyal alandaki münasebetlerin son derece faydalı olacağına inanıyor; Yüce Meclisimizi şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE SİNGAPUR CUMHURİYETİ

ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE

ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ

KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASI VE EKİ

PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 9 Temmuz 1999 tarihinde Singapur'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü ve son maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 430 sıra sayılı kanun tasarısının yahmlpılan açık oylamasına 194 milletvekili katılmış, 193 kabul, 1 mükerrer oy kullanılmıştır; bu suretle, tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

16. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/634) (S. Sayısı : 386) (1)

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerinde.

Komisyon raporu, 386 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması hakkında Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Anlaşmanın kapsamına aldığı vergiler açısından, çifte vergilendirmenin ve vergi kaçakçılığının nasıl önleneceği ve muhtelif gelir unsurlarının değerlendirilmesine ilişkin ilkeler ve düzenlemeler, kanun tasarısında yer alan anlaşmanın maddelerinde, gerekçeleriyle, ayrıntılarıyla açıklanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 40'tan fazla devleti, bir o kadar da milleti bünyesine alan Avrupa Kıtasından fizikî olarak birkaç misli daha büyük genişlikteki Ortaasya coğrafyasının tamamı, Türklerin tarihiyle tamamen iç içedir. Bölgenin tespit edilen tarihi, milattan önce 2000 yıllarına uzanmakta ve günümüzden yaklaşık 4 000 yıl öncesine kadar bir dönemde, Türklerin, Ortaasya'da mevcudiyeti, arkeoloji ve antropoloji biliminin verileriyle belirlenmektedir.

                                                  

(1) 386 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Etnologlar Ortaasya'nın kuzey bölgelerini, antropologlar ise Kırgız bozkırları ile Tanrı Dağları arasını Türklerin anayurdu olarak göstermektedir. Türklerin bilinen en eski yazılı belgelerinden olan Göktürk Yazıtlarında, Kırgız Türkleri, çok eskiye dayanan Türk kavimleri arasında zikredilmektedir.

Kırgız Türklerinin, bilinen ilk devletlerini, milattan önce 2 nci Yüzyılda, bugünkü Kırgızistan topraklarında, Tanrı Dağlarının doğu ve kuzeydoğusunda kurdukları anlaşılmaktadır. Değişik dönemlerde Çin istilalarıyla karşılaşmış olan Kırgız toprakları, zaman zaman da Rus işgaline uğramıştır. Yurtlarının Rus işgaline uğramasına tahammül edemeyen Kırgızlar, 1876'da, Abdurrahman Abtabacı önderliğinde, 1885'te ise Oş Şehrinde Derviş Han Tora önderliğinde isyan başlatmalarına rağmen, Ruslar, bu istiklal hareketlerini kanlı bir şekilde bastırmışlardır.

1916'da büyük ve toplu bir isyan başlatan Kırgızlar, Türkistan'da yayılmakta olan bağımsızlık savaşına iştirak ettiler. Kırgızistan'da milliyetçi Kırgız komiteleri,  Bolşevik ihtilali karşısında istiklal mücadelesi verdiler. Bu mücadele de 1929 yılına kadar sürdü. 1924'te muhtar bölge statüsü verilen Kırgızistan, 1926'da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine Kırgızistan adıyla dahil edildi. 1980'li yıllarda Gorbaçov'un yönetim dönemiyle başlayan yeniden yapılanma sürecinde 31 Ağustos 1991 günü bağımsızlığını ilan etti. 27 Ekim 1990 günü yapılan seçimle cumhurbaşkanı olan Askar Akayev, bağımsızlığın ilanından bugüne kadar ülkenin cumhurbaşkanıdır. Bu kardeş ülkenin ve bütün Türk cumhuriyetlerinin ebediyete kadar hür ve bağımsız olarak varlığını sürdürmelerini Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, biz de, tıpkı Kırgızlar gibi, Ortaasya steplerinden koparak Anadolu'ya gelip yerleştik. 1071'de Malazgirt Meydan Muharebesinde Alparslan Gazinin komutasındaki Türk orduları, Hıristiyan âleminin temsilcisi konumundaki Romen Diyojen komutasındaki Bizans ordusunu yenerek Anadolu'yu Türk yurdu haline getirdi. İşte, Batıyla başlayan kavganın tarihi budur. 1071'den bu yana, Batı, bütün gücüyle yüzlerce defa tekrarladığı Haçlı ordularıyla, Türk varlığını, evvela Avrupa'dan, sonra da Anadolu'dan kovmanın mücadelesini vermektedir. Bu konuda, sıcak ve soğuk savaşın bütün imkânları, dün olduğu gibi, bugün de kullanılmaya devam etmektedir.

Evet, bu savaş topyekûn bir savaştır. Bu savaşı zaman zaman kaybettiğimiz olmuştur; ama, hep, zoru başarmışız. Bu millet, içimizdeki gafil işbirlikçilere, dışımızdaki hainlere rağmen zoru başarmakla ün salmış Türk Milletidir. Bu milleti açlık, yokluk, akıl almaz hatalardan kaynaklanan ekonomik krizler, iç savaşlar ve kargaşa, dün olduğu gibi, bugün de yok edemeyecektir.

Yeni Türk cumhuriyetlerinin uluslararası platformda gerçek hamisi olan milletimiz, bu ve benzeri yaptığımız anlaşmalarla bağlarımızı daha da güçlendirecek; Türk Milleti, tarih içinde gerçek yerini alacak ve önümüzdeki asırlar da Türk asrı olarak belirlenecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, elbette bütün dünyayla entegre olmalıyız. Bugün, küreselleşme, tarihî bir realitedir; ama, küreselleşmeye giderken millî varlığımızı korumak mecburiyetindeyiz. Türkiye, yalnızlaşmadan, millî, dinî, askerî, kültürel varlığını koruyarak, bağımsızlığından zerrece taviz vermeden bütün dünya ülkeleriyle ittifaklar yapabilir, yapmalıdır.

Bugünkü bulunduğumuz konumda, Batı karşısında kimliğimizi savunduğumuzu ve koruduğumuzu söyleyebilir miyiz?

Sayın milletvekilleri, söyleyiniz allahaşkına, biz neyiz? Kimliğimiz ne; Doğulu muyuz, Batılı mıyız? Azınlıkların haklarını korumada gösterdiğimiz hassasiyeti kendi milletimiz için gösteriyor muyuz? Onlara tanıdığımız hak ve özgürlükleri milletimiz için gösterebiliyor muyuz?

Batılıyız diyoruz; Batı, bizi zinhar kabul etmiyor. 1876'dan beri Batılılaşma uğruna aldığımız hiçbir karar Batılıyı memnun etmedi. Bin yıllık tarih içinde, uygulamalarımızla, millet olarak idare ettiğimiz, birlikte yaşadığımız kardeş milletleri de memnun edemedik; hatta, gücendirdik. Onların haklarını, beynelmilel platformlarda, Batılı dostlarımızı gücendirmeyelim diye savunamadık. Bugün, her yönüyle mücadele verdiğimiz Fransızları memnun etmek için, Cezayir'i ilk tanıyan ülke biz olduk. Kaddafi'ye Callud'u Türkiye'de biz eğittik; adamlar gittiler, Libya'da ihtilal yaptılar, ilk işleri Türk düşmanlığı oldu, bize düşman oldular. Komşularımızın bir kısmıyla hasımız, bir kısmıyla husumet haline varan anlaşmazlıklarımız var. Yunanistan gözümüzü oyuyor. Suriye'yle yıllardır anlaşamıyoruz; Irak'la hakeza, İran'la öyle... Bir avuç Ermeni'nin yaptığını görüyorsunuz. Rusya, her fırsatta ülkemizi istila planlarını hazırlıyor. Biz, bu halimizle, bizden yardım bekleyen, destek isteyen, kanı kanımızdan, dini dinimizden, dili dilimizden, türküsü şarkısı bizden, ahlakı ahlakımızdan olan kardeşlerimize nasıl destek olabiliriz? Ticaret anlaşması yapsanız ne olur? Bizim, bu kardeş ülkelere karşı belirlediğimiz bir ilkeli stratejimiz var mı?

Türkmenistan ile doğalgaz anlaşması yapmışız. Türkmenlerden ucuz doğalgaz alacağımıza, Rusların Türkmenlerden aldığı doğalgazı fahiş fiyatlarla Ruslardan almaya devam ediyoruz. Niçin; Rus dostlarımızı gücendirmeyelim diye. Yine, Türkmen gazının İran sınırımızda vanası kapalı; açarsak, Amerikalı dostlarımızı gücendirecekmişiz. Gaz vanasını açacak irademiz yok, gücümüz yok.

Türk cumhuriyetleri Sovyet işgalinden kurtulalı yıllar oldu; aldığımız mesafeye bir baktınız mı? Birsürü laftan başka dikkate değer neler yaptık? Bu ülkelerle birkaç özel şirketin dışında ticarî münasebetlerimizin ne durumda olduğunu söyleyebilir misiniz; ne alıyoruz ne satıyoruz? Kontrolsüzlüğümüz sebebiyle, ülkemizin birsürü yat yaramazı Türk cumhuriyetlerine gittiler, bıraktıkları olumsuz intibaları hâlâ silemiyoruz.

Hıristiyan misyonerlik teşkilatları, en ücra köşelere kadar Türk cumhuriyetlerinin her birinde, akıl almaz imkânlarla Hıristiyanlık propagandası yapıyor ve bu ülkelerde cirit atıyorlar; dinî ihtiyaçlarını Türkiye karşılamadığı için, diğer İslam ülkelerinden karşılamaya çalışıyorlar.

 Türkiye Büyük Millet Meclisinin Saygıdeğer Başkanıyla giden Parlamento heyetinde Grup Başkanvekilimiz  Avni Doğan arkadaşımızın anlattığı: Kazakistan ziyaretinde, Nursultan Nazarbayev, Sayın Meclis Başkanımıza, büyükelçimizi şikâyet ediyor "bu büyükelçiden şikâyetçiyim" diyor. "Ülkemin stratejisi ve siyasî konjonktürü sebebiyle başka ülkelerin göz diktiği bir şehre, Astana'ya başkentimi taşıdım. Bütün ülkelerin büyükelçilikleri taşındı, Türkiye'nin büyükelçiliği hâlâ Almatı'da, Türkiye taşımadı 'yer yok' diye mazeret ortaya koyuyorlar. Talep etsinler, onlara, Cumhurbaşkanlığı sarayını vereceğim; yeter ki, büyükelçiliklerini taşısınlar" demiş.

Sahi, bizim dışpolitikadaki stratejimiz ne? Ülkelerin elbette dostları vardır, can dostları; kaderde, sevinçte, kederde bir olan ülkeler vardır. Bir de, müttefik ülkeler. Onlarla sadece menfaat birliklerimiz vardır. Bizim, Haçlı ordularıyla savaşa devam ettiğimiz yıllarda, bizimle beraber olan ülkeler vardı. Mesela, Pakistan. Ülke topraklarımızın işgal edildiği günlerde bizi desteklemek için Pakistan'da tertiplenen bir mitinge elinde bir şişe kanla çıkan Muhammed İkbal "bu kan, Hıristiyan-Haçlı ittifakının ordularına karşı Yüce İslam dinini ve kutsal vatanlarını korumaya çalışan Yüce Türk Milletinin kanıdır; bu kanı döken Türkler, unutmayınız ki, Pakistan ve Pakistanlılar için de kanlarını, canlarını veriyorlar" demişti.

Şimdi, bu ülkelerden ne haber saygıdeğer milletvekilleri? Münasebetlerimiz, bu ülkelerle, İslam ülkeleriyle ne durumda? Müttefiklerimiz gerçekten bizim haklarımızı, menfaatlarımızı koruyorlar mı? Doğu Türkistan'da binlerce Türkü imha eden Çin Cumhurbaşkanına verilen devlet liyakat nişanı ne kadar işimize yaradı? Doğu Türkistanlılar, Türk kardeşlerinden, Türkiye'den ne bekliyorlardı, ne oldu?..

Saygıdeğer milletvekilleri, güneydoğuda, PKK'yla değil, sanki NATO'nun üyeleriyle, Avrupalı üyeleriyle savaşıyoruz. Ülkemizi bölmeye çalışan bütün terörist gruplara destek NATO üyelerinden geliyor. Dini dinimizden, tarihi tarihimizden olan Müslüman ülkeler, ne gariptir ki, topraklarında, PKK kamplarında düşman ordusunu besliyorlar ve eğitiyorlar.

Elin komünistleri, Çin'den, Rusya'dan, Küba'dan gelirlerdi, oralarda eğitilirlerdi; bizim yerli komünistlerimiz, İtalya'da, Almanya'da, Fransa'da, Yunanistan'da; hulasa, NATO'nun müttefik olduğumuz ülkelerinde eğitildiler, yetiştirildiler. Sahi, asırlar önce ordularını birleştirip üstümüze saldıran ehlî- salibi, haçlı ittifakını oluşturan ülkelerin listesine bir bakın, isimlerini yeniden gözden geçirin, onlar, Avrupa Birliğini oluşturmuş olmasınlar?

Birliğin ideolojik karakterini, Hıristiyan birliği özelliğini göz önünde bulunduracak olursanız, o zaman, Avrupa ordusuna, bizim Şanlı Ordumuzu niçin almadıklarını daha iyi anlamış oluruz.

Ordumuzu, Avrupa ordusuna almayacaklarsa, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Anlaşmasına biz niçin imza koyuyoruz?! Ülkemizin savunmasını haçlı sürülerine mi emanet edeceğiz? Ordun yoksa, dinin yoksa, bayrağın yoksa, sınırların yoksa, milliyetin yoksa Türk Milletinden olduğunu inkâr etmeni istiyorlarsa, biz, Avrupa'da neyimizle var olacağız? Gözümüzü, Avrupa'nın yanında Türk Cumhuriyetlerine, Uzakdoğu Asya ülkelerine, Hindistan'a ve diğer ülkelere çevirmeliyiz.

Gümrük Birliği Anlaşması yaptınız, tek taraflı işliyor. Menfaatımız yoksa, biz bu anlaşmayı niçin yaptık?!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yanlış anlaşılmasın, Avrupa Birliğine girmeyelim demiyorum; sadece, Avrupa Birliğine değil, bütün beynelmilel entegrasyonlarda en aktif görevi Türkiye Cumhuriyeti Devleti almalıdır, biz almalıyız; ama, Türk Milleti olarak almalıyız, Müslüman olarak almalıyız, egemenliğimizi koruyarak almalıyız, adam gibi almalıyız. Bizleri, barbar, insanlığın insan olmayan numuneleri olarak görenlere karşı, gerçek Müslüman Türk kimliğimizle almalıyız.

Rahmetli Sayın Özal'ın dediği gibi "bir ayağımızı Adriyatik sahillerine, öbür ayağımızı Çin Seddine koyalım, sırtımızı Kafkaslara, Ortaasya'ya dayayalım; o zaman, halledemeyeceğimiz problemimiz kalmaz." Son zamanlarda, basında, Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın öldürüldüğü haberlerini sık sık duyuyoruz; acaba, bu sözlerden dolayı mı öldürülmüştür? Bazılarına hayal gibi gelen bu sözler, milletimizin geçmişte yaşadığı hayatın tarihî hedefinin ifadesidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, içinde bulunduğumuz durum ne kadar elim olursa olsun, imanını ve idealini kaybetmeyen milletler ve ülkeler yok olmazlar.

Kırgızistan başta olmak üzere, bütün Türk cumhuriyetleriyle oluşturduğumuz bu bağın daha da kuvvetlendirilmesini, yüce milletimizin ve devletimizin, kardeş Türk milletler, devletler topluluğuyla birlikte ebediyete kadar payidar olmasını niyaz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP, ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum efendim:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KIRGIZ CUMHURİYETİ ARASINDA

GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ

ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 1 Temmuz 1999 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, böylelikle, tasarı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylamaya başlanıldı)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, 190 oy falan çıkıyor. Ben, kayıtlara girmesi açısından söylüyorum; yani, gerçekten 190 oy var mı? Alıştırıyorsunuz burada, sonra, gerçek oylamalarda naylon oylar çıkıyor, yanlış oluyor; yani, bunlar gerçek oylar mı? Yani, bu, başkalarında olmasın; haydi, bunlarda olsun da...

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 386 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açıkoylamasına 209 sayın milletvekili katılmış, 205 kabul, 4 mükerrer oyla, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Bu akşamki son kanun tasarısına geçiyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

17. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız  Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/331) (S. Sayısı : 103) (1)

                                    

(1) 103 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 103 sıra sayısıyla basılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Meclisimiz, 13 üncü uluslararası anlaşmanın onaylamasını yapıyor; gerçekten güzel bir olay. İnşallah, bundan sonraki çalışmalar da hep böyle devam eder diyorum.

Tabiî ki, 13 üncü anlaşmayı onaylıyoruz derken, bir konuya da değinmek istiyorum. Uluslararası anlaşmalar, ülkenin önünün açılması, ekonomik ve siyasal gelişmelerinin tamamlanması, aynı zamanda ekonomik refah düzeyinin yükseltilmesini sağlamak için yapılmakta, dengeler gözetilmekte, bölgeler gözetilmekte, Türkiye'nin diğer ülkelerle ilişkilerinin düzenlenmesi noktasında sağlıklı adımların atılmasına gayret gösterilmektedir; fakat, dünyaya baktığımız zaman, biz nelerle uğraşıyoruz, dünya nereye gidiyor, bunun üzerinde de durmak lazım.

Gerçekten, yaşadığımız yüzyılda, dünya, dışpolitika açısından büyük bir entegrasyon içerisindedir ve özellikle süper güçlerin, globalleşme ve küreselleşme adı altında, üçüncü dünya ülkelerini ve kalkınmakta olan ülkeleri kendi kontrollerine alma, himayelerine alma ve 19 uncu Yüzyılda yapmış oldukları sömürgeleştirme ameliyesini, teknolojik ve kültürel anlamda sürdürme gayretleri de vardır. Bunu ambalajlarken, bunu düzenlerken de, küreselleşme gibi, globalleşme gibi kelimelerin arkasına sığınılmakta, böyle bir paket, bütün insanlığın huzuruna çok yaldızlı ve güzel bir şekilde, süslü bir şekilde sunulmaktadır.

Görünen o ki, yeni dünya düzeninde, yine süper güçler var, yine dünyanın patronları var; diğer ülkeleri, değişik anlamlarda hegemonya altında tutma gayretleri var. Elbette, dünyada yeni hedefler var, yeni stratejiler var, ülkelerin, değişen dengelere göre ve yıkılan Berlin Duvarından sonra oluşan yeni dünya dengelerine göre, dünyada dengelerin yeniden oluşturulması gayretleri var. Acaba, Türkiye Cumhuriyeti olarak, Berlin Duvarının yıkılmasından sonra, yeniden inşa edilmeye çalışılan bütün dünyadaki dışpolitika mimarisini tam olarak takip edebiliyor muyuz? Ülkelerin, yeni oluşan dengeler içerisindeki bölgesel hedeflerini, ülkeler üzerindeki emellerini ve aynı zamanda da kültürel değerlerini ve küresel hedeflerini yakalayabiliyor muyuz? Yoksa, âdeta, sanki bir 19 uncu Yüzyıl ülkesiymiş gibi, kapalı demokrasi içerisinde yaşayan bir ülkeymiş gibi, kendi sorunlarıyla uğraşan, birbirini anlamak için çalışmalar yapmak yerine, birbirine âdeta karşı cepheler oluşturan bir toplum yapısını ve devlet anlayışını mı sergiliyoruz? Özellikle, son dört yıldır yapılan kanunlaştırma faaliyetlerine, yasama gayretlerine baktığımız zaman, maalesef, Türkiye, dışarıya bakacağı yerde, dünyada gelişen olayları takip edeceği yerde, bu olaylardan ders çıkaracağı, hedeflerini ve stratejilerini ona göre belirleyeceği noktada, âdeta, oturmuşuz, birbirimizi anlamamak için büyük gayretler sarf ediyoruz. Bu da Türkiye'nin önünü tıkıyor, kalkınmasını engelliyor, dünyadaki imajını bozuyor, aynı zamanda da, Türkiye'nin 21 inci Yüzyılda olması gerekli olan hedeflerini ortadan kaldırıyor, âdeta, bir üçüncü dünya ülkesi konumunu bize getiriyor.

Şimdi, 2001 yılında Mecliste yaptığımız tartışmalarla, 1876 yılında, ilk açılan Meclisi Mebusanda yapılan tartışmaların tutanaklarına bir bakın, 1909'daki Meclisi Mebusanın tutanaklarına bakın, 1929'daki Meclisin tutanaklarına bakın, 1960 ihtilalinden sonraki Meclisin tutanaklarına bakın, 1971'deki Meclisin tutanaklarına bakın, 1980 yılındaki, 2000 yılındaki tutaklara bakın, hep aynı ekonomik çıkmazlar ve bu ekonomik çıkmazları ve devletin ilerleyememesinin temel sebebi olarak da, birtakım mevhum düşmanlarla, mevhum tehlikelerle toplumun görüşünü oyalama, toplumun önünü perdeleme, dolayısıyla, vurgunları, soygunları ve hortumlamaları, devletle millet -ayrışması diyeceğim- kaynaşmasını sağlayamamanın getirdiği sorunları örtmek için, birtakım mevhum tehlikelerle, millet, âdeta, oyalanmaktadır.

İşte, 2001 yılındayız, dünya, üçüncü bin yıla girerken, bütün dünya, âdeta, bir köy haline gelirken, çok kültürlülük esasına dayalı kültürleri dünyaya dayatırken, biz, oturmuşuz, İstiklal Marşıydı, başörtüsüydü, bayrak töreniydi gibi konularda, kendi annesinin ve kız kardeşinin bile İstiklal Marşını dinlemesine, bayrağının şanlı dalgalanışını izlemesine gönlü razı olmayan bir kafa yapısını ortaya koyuyoruz. Bunu anlamak mümkün müdür allahaşkına!.. Dünya nereye gidiyor, biz, nereye gidiyoruz!.. Kendi insanına bayrağını seyretme ve İstiklal Marşını dinletmeyi bile çok gören, kılığına kıyafetine göre İstiklal Marşı dinletme arzusunu ortaya koyan insanların kafasını anlamakta, düşüncesini anlamakta güçlük çekiyoruz.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Konuya gel, konuya!..

YAKUP BUDAK (Devamla) - "İptal edildi" diyorsunuz; yeni suçunuza gerekçe mi gösteriyorsunuz?! "Merd-i kıpti sirkatin söyler şecaat arz ederken" derler; niyetinizi ortaya koydunuz. (MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

ALİ GEBEŞ (Konya) - Senin başka işin yok mu?!

BAŞKAN - Sayın Budak... Sayın Budak...

YAKUP BUDAK (Devamla)- Onun için, kendimize gelmemiz lazım.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Başkanı dinle, Başkanı...

YAKUP BUDAK (Devamla) - Milletin değerleriyle...(MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Budak, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

Efendim, anlaşmayla ilgili konuşur musunuz lütfen.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Geliyoruz Sayın Başkan...

BAŞKAN - Yalnız, gelinceye kadar çok zaman geçti...

YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Başkan, ben, tasarının geneli üzerinde konuşuyorum, tasarının geneli üzerinde, hükümet politikaları her konuda eleştirilebilir. Müsaade ederseniz, tasarının maddeleri üzerinde konuşmuyorum.

BAŞKAN - Hayır, hayır, öyle bir usul yok Sayın Budak.

Sayın Budak, bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın Budak, lütfen, sizi, tasarıyla ilgili konuşmaya davet ediyorum; yoksa, İçtüzüğün hükümlerini uygularım.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, her zaman problem çıkarıyorsunuz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Budak.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye nereye gidiyor, dünya nereye gidiyor sorusunu iyi sormak mecburiyetindeyiz ve ona göre de uluslararası anlaşmalara yön verirken değerlerimizi ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Maalesef, uluslararası anlaşmaların yapılması noktasında ve politikaların belirlenmesinde, özellikle Milliyetçi Anasol hükümeti döneminde bir çokbaşlılık yaşanmaktadır. Daha önce, Türkiye'nin, özellikle Türk cumhuriyetleriyle ilişkileri, sayın cumhurbaşkanlarının inisiyatifini terk edilmişti. Öyle hale gelmişti ki, bir cumhurbaşkanı değişirse Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimiz ne olacak sorusunu, arkadaşlarımız, yüksek sesle dillendirmeye başlamışlardı. Sağ olsun, sonraki Cumhurbaşkanımız da aynı geleneği devam ettiriyor, Türk cumhuriyetlerine gidiyor. Dolayısıyla, sadece cumhurbaşkanlarının inisiyatifine dayandırılan on yıllık bir Türk cumhuriyetleri politikamızın bizi nereye getirdiğini de görmek mümkündür. Nasıl görmek mümkündür; işte, Kırgızistan ile Ekonomik ve Ticaret İşbirliği Anlaşmasının Meclisimizde onaylamasını yapacağız. Acaba, Türkiye'nin, Kırgızistan ekonomisindeki, ticaret hacmindeki payı nedir; onun üzerinde de durmamız lazım.

İşte "Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimizi geliştirdik" diye övünüyoruz; ama, bu hükümet, dışpolitikayı da, tıpkı kamu bankalarını paylaştığı gibi paylaşmış imajı verilmektedir. Birtakım bölgelerin dışpolitikasını belirleme yetkisini hükümetin bir ortağı almış, diğer, Avrupa ilişkileriyle ilgili bölümünü bir ortağı almış, askerî kanatla ilgili konularda zaten hükümetin hiç haberi yok; dolayısıyla da, böyle, çokbaşlı bir dış politikayla ne Kırgızistan'la ticarî ilişkilerimizi, ekonomik ilişkilerimizi düzeltebiliriz ne de Türk cumhuriyetlerle yapmış olduğumuz anlaşmaların geçerliliğini ve yürütülmesini sağlayabiliriz. Onun için de, bu hükümet bugün sıkışmıştır. Eğer, bu zamana kadar, on yıllık süre içerisinde, Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimizi sağlam zeminlere ve atmış olduğumuz imzalara uygun şekilde yönetmiş ve yürütmüş olsaydık, zannediyorum, bugün, dışpolitika noktasında çektiğimiz sıkıntıların büyük bir bölümünü çekmezdik, zannediyorum, ekonomik sıkıntılarımızın büyük bir bölümünü çekmezdik; ama, dışpolitikada sözümüzün geçebilmesi, anlaşmaların uygulanabilmesi için de, elbette, güçlü bir yapının, güçlü bir devlet yapısının, idarî yapının ve ekonomik yapının olması lazım gelir.

Eğer, ekonomik anlamda güçlü değilseniz, dışpolitikanızı da yürütmeniz büyük ölçüde aksamalarla karşı karşıya kalacaktır. Niye; dışpolitikada geçen güçtür, paranın gücüdür. Paranız varsa, düdüğünüzü çalarsınız, herkes dinler, melodinin ne olduğuna kimse dikkat etmez. Bugün, bu hükümet de zaten melodinin ne olduğuna dikkat etmiyor, âdeta Mevlana'nın semazenleri, dervişler gibi dönüyorlar, "ne olursan ol, ne verirsen ver alacağız" anlayışı içerisinde hareket ediyorlar. Onun için de, dışpolitikada yaptığımız anlaşmaların güçlü olması gerekir. Maalesef, biz, Türk cumhuriyetleriyle, tıpkı Kırgızistan Cumhuriyetiyle yaptığımız gibi, öyle anlaşmalar yapmışız ki, mesela, Ekonomik, Ticarî, İktisadî İşbirliği Anlaşmasını şimdi onaylayacağız, Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması, Karma Ekonomik Komisyon Anlaşması, Terörle Mücadelede İşbirliği Anlaşması, Ebedi Dostluk, İşbirliği Anlaşması, Kırgızistan-Türkiye 21 inci Yüzyıla El Ele Anlaşması...

Dikkat ederseniz arkadaşlar, bizler hep folklorla gidiyoruz, hep müzikle gidiyoruz, konserle gidiyoruz, elin adamı çantasında parasıyla, projesiyle gidiyor; dolayısıyla, biz orada müzik dinlerken, bilmem masabaşı sohbetleri yaparken, oradaki ihaleleri, ekonomik kalkınmışlıktan paylarını başka türlü alıyorlar. Onun için, hem bu politikaları değiştirmemiz lazım hem de bu kafayı değiştirmemiz lazım. Bu kafayı değiştirebilmek için de, bu devlet ile milleti kaynaştıracak politikaları oluşturmamız lazım. Maalesef, Dışişleri Bakanlığımız, bu konudan oldukça uzaktır. Türkî cumhuriyetlerle işbirliği noktasında bu aşamadaysak, bunun temelinde ne vardır; bizim Dışişleri Bakanlığımız, dünyadaki gelişmeleri takip edememiştir, Sovyet Rusya'nın çökmesini tahmin edememiştir, âdeta, olaylarla karşı karşıya gelmişizdir; alelacele birtakım politikalarla "Çin Seddinden Adriyatik'e kadar" gibi birtakım söylemlerle politika yürütmeye çalışmışızdır. Bu da, maalesef, şimdiye kadar, ne ekonomik anlamda ne siyasal anlamda yürümemiştir ve Rusya, özellikle 1994 yılından sonra, 1996 yılında, bu bölgeyi -tabiri caizse- idarî anlamda, siyasal anlamda, ekonomik anlamda, askerî anlamda da tekrar işgal etmeye başlamıştır.

1996 yılında Çin ile Rusya ve bölgedeki Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan, Şanghay beşlisini oluşturmuşlar, âdeta, bölgede, bir serbest bölge, gümrük birliği anlaşmaları ve aynı zamanda da askerî işbirliği anlaş-malarına gitmişlerdir ve maalesef, Kırgızistan'la ticarî ilişkilerimizde ekono-mik ilişkilerimizde -biraz önce bir arkadaşımızın temas buyurdukları gibi- 1996 yılında Avrupa Birliğiyle imzalamış olduğumuz Avrupa Gümrük Birliği Anlaşması bir engel teşkil etmektedir. Niye; çünkü, Avrupa Birliğine dahil olan ülkeler, Türkiye'nin üçüncü ülkelerden yapacağı ithalata ve ihracata gözlemci uygulaması yapmaktadırlar. Bu gözlemci uygulamasından dolayı da, Türkiye'nin, Türk cumhuriyetleriyle ithalatı ve ihracatı büyük engellemeyle karşı karşıyadır. Bunun da tekrar üzerinde durulması, düzeltilmesi gerekmektedir.

Bakıyorum, bazı arkadaşlarımız sıkılıyorlar; gerçekleri konuşmamız lazım, meseleleri burada ortaya koymamız lazım. Yoksa, gelişigüzel, kaldır, indir  -zaten, bu iktidarın başka bir şey bildiği de yok, başka bir şey yaptığı da yok- geliniyor "Kabul edenler... Etmeyenler..."; neyi kabul ettik, neyi etmedik; onun üzerinde hiç durulmuyor.

Arkadaşlar, biz, Meclis olarak, elbette,Türkiye'nin millî menfaatlarını uluslararası anlaşmaları dikkate almak mecburiyetindeyiz. Bu mecburiyeti yerine getirirken de, elbette, ciddî olmak mecburiyetindeyiz. Allahaşkına, sizler, dışpolitika konusunda bu ciddiyeti göstermezseniz, bu ciddiyeti kim gösterecek ve maalesef, ciddî olamıyoruz, olamadığımız için de, yaptığımız anlaşmalar yürümüyor, hükümetin ekonomik politikaları da yürümüyor. Elbette, Türkiye'nin dışpolitikası bir bütündür, bir bütün olmak mecburiyetindedir. Ben, diyorum ki, bu hükümetin parçalı yapısı, dışpolitikaya da sirayet etmiştir; bu yapıdan kurtulun diye bir tavsiyede bulunuyoruz. Bu yapıdan kurtulursanız, bundan menfaat görecek, elbette bütün Türkiye olacaktır, bütün Türkiye'deki insanlar olacaktır ve kazanan, Türkiye'nin dışpolitikası olacaktır.

Onun için, ben, sözlerimi bitirirken, hepinize saygılar sunmak istiyorum. Dışpolitikada daha dikkatli olmamız, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğiyle ilgili kararları alırken, yirmi yıl sonrasının, otuz yıl sonrasının politikalarını ve stratejilerini belirlemiş bir anlayışı sergilememiz gerektiğini ifade ediyorum.

Avrupa oraya mal ihraç ediyor, yatırım yapıyor; biz de, orada, laikliğin korunması, demokrasinin ihracı, serbest piyasa ekonomisinin ihracıyla meşgulüz! Bırakın, bunları Avrupa ihraç etsin de, biz de mal ihraç edelim, değerlerimizi oraya taşımanın gayreti içerisinde olalım diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Sayın Oktay Vural; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiatıyla, bu kürsüde hep konuyla ilgili olmayan hususların dile getirilmesi bir alışkanlık olduğu için, ben de -tekrar özür diliyorum- halkımızı ve milletvekillerimizi aydınlatmak amacıyla, Bayrak Tüzüğüyle ilgili gelişmeleri bilgilerinize sunmak istiyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Vural'ı da ikaz etmeniz gerekir.

OKTAY VURAL (Devamla) - Bayrak Tüzüğüyle ilgili düzenleme esası da, taslak...

BAŞKAN - Sayın Vural, ben, size, tasarıyla ilgili, tasarının tümü üzerinde söz verdim. Çok rica ediyorum... (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (Devamla) - Tasarıya geleceğim efendim.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sayın Başkan, onlara niye müdahale etmediniz!..

BAŞKAN - Bakın, demin, Sayın Budak'a da aynı ikazı yaptım, size de yapıyorum; tasarıyla ilgili konuşun.

OKTAY VURAL (Devamla) - Tasarıyla ilgili konuşuyorum.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Tüzüğe, yine gel...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) - Taslak, Millî Savunma Bakanlığının 11 Nisan 2000 tarihli yazısıyla tüm bakanlıkların görüşüne sunulmuş ve okullardaki bayrak töreninin ne şekilde yapılacağını belirten (e) bendi aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:

"Okullardaki bayrak töreni, bu fıkranın (d) bendinde belirtilen şekilde yapılır. Öğrenciler törene saygı durumu alarak katılırlar. Bu sırada, varsa, bando eşliğinde, yoksa, boru veya komutla İstiklal Marşı söylenir." Atıfta bulunulan 22 nci maddenin (d) bendinde de "emrinde üniformalı personel bulunmayan kurumlardaki ve yabancı ülkelerde bulunan resmî ve millî binalardaki törenlerde bayrağı çeken veya indiren kimse, başı açık olarak bulunur; çekilmesinden sonra ve indirilmesinden önce bayrağı selamlar" hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümle beraber, bu taslak Başbakanlığa gönderilmiş; Başbakanlık, aynen bu şekilde Danıştaya göndermiştir.

Bildiğiniz gibi, bütün tüzükler Danıştayın incelemesinden geçmektedir. Danıştay, bu incelemesinde, redaksiyona tabi tutulduğunu belirterek, biraz önce tartışılan hususlardaki hükmü şu şekilde değiştirmiştir: "Okullardaki bayrak töreninde bayrağı çeken veya indiren kişi, çekilmesinden sonra veya indirilmesinden önce bayrağı selamlar. Öğretmenler, öğrenciler ve diğer kişiler, törene başları açık olarak saygı duruşuyla katılırlar; varsa, bando eşliğinde, yoksa, boru veya komutla İstiklal Marşı söylenir." Danıştayca bu şekilde değiştirilen hüküm, Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Tabiatıyla, okullardaki bayrak törenine ilişkin, bu diğer kişilerin kamu görevlilerini kapsadığına ilişkin tekrar bir tüzük tadil teklifi Danıştaya gönderilmiştir. Katiyen, vatandaşlarımızın, İstiklal Marşında başlarını açması gibi bir hüküm söz konusu değildir. Bu, sadece okullardaki kamu görevlileriyle ilgilidir. (MHP sıralarından alkışlar) Bunun istismarı konusunu kendi vicdanlarına bırakıyorum. Bunun istismarının buraya getirilmesinden ziyade, bu meselenin çözülmesi konusundaki girişimlerinden dolayı da 57 nci hükümette bulunan bütün partilere teşekkür ediyorum.

Saygılarımı arz ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

YAKUP BUDAK (Adana) - Resmî Gazete yalan mı söylüyor?!

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Başkan, Kırgızistan'ı hallettik mi?!.

YAKUP BUDAK (Adana) - Bu Resmî Gazete yalan mı söylüyor?!

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Kırgızistan'ı konuştuk mu Sayın Başkan?! Kırgızistan bitti mi?!

BAŞKAN - Bir dakika efendim; bir grup başkanvekili bir şey ifade edecek, bir dakikanızı rica ediyorum...

Buyurun Sayın Doğan.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Kürsüden konuşabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN - Hayır efendim; oradan alayım talebinizi.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Grup Başkanvekili birtakım istismarlardan söz etti. Tabiî, istismar yok. Bayrak töreniyle ilgili, 57 nci hükümetin, kamu görevlilerini, öğrencileri ve oradaki izleyicileri...

BAŞKAN - Sayın Doğan, konumuz o değil.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Tamam; ama...

BAŞKAN - Sayın Budak'ın yapmış olduğu bir şeyi ben burada düzeltmeye çalıştım, kendisini de ikaz ettim. Sayın Vural söz aldı, kendisine de aynı ikazda bulundum. Sayın Budak'ın, nasıl, konuşmasını engelleme imkânım bir ölçüyle sınırlıysa, kendisinin konuşmasını engellemem de ancak o imkânlar ölçüsünde oldu. Dolayısıyla, ortada bir mesele yok, sizin cevabınızı gerektirecek bir şey de yok. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Peki efendim, çok teşekkür ediyorum, anlaşıldı.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, bir istismardan bahsedildi; istismar yok.

BAŞKAN - Tamam efendim, istismar yok, anlaşıldı.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Öyle bir yönetmelik, öyle bir  tüzük Resmî Gazetede yayımlandı; ama...

BAŞKAN - Sayın Doğan, konumuzla hiç alakası yok; yani, görüşmekte olduğumuz mevzuyla alakası yok yaptığınız açıklamanın.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Var efendim, var, arkadaşın konuşmasıyla alakalı...

BAŞKAN - Anlaşıldı efendim; çok teşekkür ederim, sağ olun.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - İki cümle konuşmam lazım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, sonra konuşursunuz.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Şimdi konuşmam lazım.

BAŞKAN - Efendim, yeri geldiği zaman konuşursunuz.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Anlaşmanın aleyhinde söz istiyorum o zaman!

BAŞKAN - Nasıl aleyhine efendim?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Efendim, son söz hakkı milletvekilinin değil mi?..

BAŞKAN - Olur efendim, dikkate alalım; daha sonuna gelmedik. Tabiî, İçtüzüğe göre bütün haklarınızı kullanabilirsiniz, o konuda benim yapacağım bir şey yok.

Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Olur efendim.

Etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Karar yetersayısının aranılmasını istemiştim!

BAŞKAN - Geçtim efendim, şimdi maddelerinde isteyin, dikkate alayım... 1 saniye sonra...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Biz istediğimiz zaman isteriz! Sizin istediğiniz zaman mı isteyeceğiz?!

BAŞKAN - Oylamaya geçmiştim o sırada.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türkİye Cumhurİyetİ Hükümetİ İle KIrgIz Cumhurİyetİ

Hükümetİ ArasInda Tİcaret Ve Ekonomİk İşbİrlİğİ AnlaşmasInIn

OnaylanmasInIn Uygun Bulunduğuna Daİr Kanun TasarIsI

MADDE 1 - 24 Ekim 1997 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısı arayacağım.

1 inci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı da vardır.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Ne zaman saydınız efendim?!

BAŞKAN - 2 nci maddeyi okutuyorum...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Başkan, neye dayanarak sayıyorsunuz?!

BAŞKAN - Efendim, ben sayıyorum buradan; benim gözüm var, arkadaşlarım var. Bakın, burada iki Divan Üyesi tamam diyorlar.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Yahu, 1 dakikada 140 kişiyi nasıl saydınız?!

BAŞKAN - Ben hanginizin dediğini yapacağım; herhalde, Divandaki arkadaşlarımın dediklerine göre hareket edeceğim.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belli etmek üzere, Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Size, oyunuzun rengiyle ilgili söz verdim...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Oktay Vural, ne kadar oyunun rengiyle ilgili konuştuysa, konuyla ilgili konuştuysa, ben de o kadar konuşurum. (MHP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisini yönetenler, burada istediğini yapamaz, keyfî hareket edemez, 5 saniyede 135 kişi olup olmadığını tespit edemez! Bu milletin...

BAŞKAN - Eder efendim, eder; görürse eder.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Edemez efendim, edemez!

BAŞKAN - Eder, eder!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Edemez... Türkiye, zorbaların ülkesi değildir, edemez, edemezsiniz!

BAŞKAN - Eder, eder; siz devam edin.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Aklınızı başınıza alın!

Evet, iki gündür sizi izliyoruz. Burada, taraf olmanın en aşırı, en aykırı örneklerini veriyorsunuz. Burada, her partiden aşağı yukarı bir Meclis başkanvekili var, onların bu Meclisi onurla yönettiğini görüyoruz; ama, siz, taraf olmanın çok açık örneklerini veriyorsunuz, sizi şiddetle kınıyorum!

Olay şudur, hadise şudur: Öyle bir yönetmelik geçmiştir, Sayın Bahçeli'nin de imzası olan bir yönetmelik... (MHP sıralarından gürültüler)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır, hayır, yok...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Ama, Yüce Türk Milletinin tepkisini, itirazını, 57 nci hükümet, ilk defa...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yok ki...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Gerekiyorsa okurum; işte Resmî Gazete... İşte Resmî Gazete... (MHP sıralarından gürültüler)

İlk defa, milletin itirazı üzerine, sayın grup başkanvekilinin söylediği şekilde düzeltilmiş ve Danıştaya gönderilmiştir; hadise budur. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Doğan...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bunun istismarı filan yoktur. Eğer, biz bunu söylemeseydik, bu düzeltilmeyecekti. (MHP sıralarından gürültüler)

Doğruları söylemeye devam edeceğiz. Bizim, muhalefet olarak görevimiz doğruları söylemek, sizin de göreviniz doğruları yapmaktır.

BAŞKAN - Efendim, oyunuzun rengini söyleyin; sözünüzü kesmek zorunda kalacağım Sayın Doğan.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, oyumun rengi, bu anlaşma Türkiye'nin menfaatına olduğu için, olumludur.

Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Peki; teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Doğan, bir dakika beni dinler misiniz...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Dinlemiyorum! Sen beni dinledin mi?!

BAŞKAN - Ben sizi dinledim Sayın Doğan, siz de beni dinlemek mecburiyetindesiniz.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Öyle bir mecburiyetim yok, çeker giderim!

BAŞKAN - Nereye çekip giderseniz, o beni ilgilendirmez; ama, üzerinizde Fazilet Partisi gibi bir partinin Grup Başkanvekilliği sıfatı var; onun gereğini yerine getirmek mecburiyetindesiniz.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Burada zorbalık yapamazsınız! Burada zorbalık yaptırmazlar adama!

BAŞKAN - Beni, size bunu hatırlatmak zorunda bırakmayın. Ben sizi sabırla dinledim, siz de beni dinlemek mecburiyetindesiniz. İsteseniz de dinleyeceksiniz, istemeseniz de dinleyeceksiniz.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Siz, sıfatınızı taşımayı bilin önce! Hangi görevde olduğunuzu idrak edin!

BAŞKAN - Bakın Sayın Doğan, bu kürsüde konuşmanın bir adabı vardır. Burası, külhanbeyi gibi konuşulacak, eliyle koluyla Başkana tavır gösterilecek bir yer değildir. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar; FP sıralarından gürültüler)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Orada sen külhanbeylik yapmaya çalışıyorsun!

BAŞKAN - Size sabır gösteriyorsam ve sizin bu tavrınıza tahammül ediyorsam, bu koltuğa vermiş olduğum değer dolayısıyladır; ama, zannetmeyin ki, bu tavrım, aşağı indiğim zaman devam eder.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hepsi için geçerli; o koltuk için de bu koltuk için de Sayın Başkan.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Tahrik ediyorsunuz! Siz oraya layık değilsiniz! Burada külhanbeyce konuşulmaz, orada da külhanbeyce uygulama yapmamanız lazım.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, bütün tartışmalar, kavgalar sizin yönettiğiniz toplantılarda çıkıyor; beceremiyorsunuz!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Yüce Heyetinizin görüşünü alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Oy vermiyoruz, arkadaşlar... Karar yetersayısı!

BAŞKAN - Efendim, siz isteseniz de istemeseniz de, biz, karar yetersayısını bu açık oylamalarda zaten arıyoruz.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, nasıl bulunduğunu biliyoruz!..

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Her şeye cevap vermek zorunda mısınız?..

BAŞKAN - Evet efendim, her şeyi cevaplamak zorundayım; hele hele bu tavırlara karşı her şeyi cevaplamak zorundayım.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Çok kötü yönetiyorsunuz!

BAŞKAN - İstirahat buyurun; onun değerlendirmesini Yüce Heyet yapar efendim.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Görülüyor, Türk Milletinin gözü önünde görülüyor... Sizin yönettiğiniz bütün oturumlarda tartışma çıkıyor.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 103 sıra sayılı kanun tasarısının yapılan açık oylamasına 210 sayın milletvekili katılmış olup, 205 kabul, 5 mükerrer oyla tasarı kanunlaşmıştır.

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Nisan 2001 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.58

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.