Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 60       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

87 nci Birleşim

19 . 4 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                     Sayfa    I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, Türkiye'de tarımın durumu, çiftçilerin sorunları ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Edirne Milletvekili Şadan Şimşek'in, ülkemizdeki vakıf arazilerinin durumuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı

3. – Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız'ın, Muş İlinin sosyo-ekonomik sıkıntılarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Ecnebî Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/803)

2. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, (6/1261, 6/1262, 6/1271, 6/1280) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/356)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer ve 21 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/192)

2. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer ve 21 arkadaşının, karayollarıyla uluslararası yük taşıyan ve Ortadoğu ülkelerinde çalışan nakliye araçlarının sorunları ve Irak'a uygulanan ambargonun etkileri konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/193)

V. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. – Emniyet Teşkilâtı Kanunu, Polis Yükseköğretim Kanunu ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/497, 1/212) (S. Sayısı : 438)

3. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

5. – Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639)

6. – Türk Sivil Havacılık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/838) (S.Sayısı : 654) 

7. – Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/824) (S. Sayısı : 646)

8. – Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/781) (S. Sayısı : 644)

9. – Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı :653)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar'ın, SSK'dan sahte emeklilikle ilgili basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3639)

2. – Kastamonu Milletvekili Nurhan Tekinel'in, kurum dışı sağlık hizmetlerindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3641)

3. – Sivas Milletvekili Musa Demirci'nin, Sivas İlinde yapılacak kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3781)

4. – Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu'nun, Kütahya'daki Kureyşler, Beşkarış ve Akçay sulama barajı projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3807)

5. – Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu'nun, Kütahya'da A Tipi doğalgaz istasyonu kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3808)

6. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, İSDEMİR'in özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3820)

7. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir-Kozaklı Doyduk Baraj projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3840)

8. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Yamula-1 ve Yamula-2 baraj projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3841)

9. – Sivas Milletvekili Musa Demirci'nin, Sivas-Mursal-Divriği Barajı sulama suyu sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3904)

10. – Giresun Miletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, fındık üreticilerinin gübre ihtiyacına ve kredi borçlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3927)

11. – Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, nişasta ve glikoz üreticileri ile şeker üreten fabrikaların üretimine ve ödedikleri vergi miktarlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3928)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Yozgat Milletvekili Mesut Türker, Türkiye’nin ekonomik sorunları ve çözüm yollarına,

Van Milletvekili Hüseyin Çelik, Van İlinde hayvancılık, sınır ticareti, mülteciler meselesi ve köye götürülecek hizmetelere,

Konya Milletvekili Lütfi Yalman da, Mevlana Kültür Merkezi inşaatına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın (6/1281) ve (6/1300),

İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel’in (6/1292), (6/1293) ve (6/1299),

Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın’ın (6/850) ve (6/851),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği,

Tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/10) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; İçtüzüğün 105 inci maddesi uyarınca, 18.4.2001 tarihinden itibaren Komisyona bir aylık ek süre verildiği,

Açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan :

TBMMİçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/235, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Polis Yükseköğretim Kanunu Tasarısının (1/497, 1/212) (S. Sayısı :438) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

Doğal Gaz Piyasası Hakkında Kanun Tasarısı (1/836) (S. Sayısı : 651) üzerindeki görüşmeler tamamlandı; tasarının kabul edilip, kanunlaştığı açıklandı.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Nisan 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.44’te son verildi.

Mehmet Vecdi Gönül

Başkanvekili

 

Levent Mıstıkoğlu

Cahit Savaş Yazıcı

 

Hatay

İstanbul

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Mehmet Ay

Gaziantep

Kâtip Üye

II. – GELEN KÂĞITLAR

                                                       19.4.2001 PERŞEMBE                                 No. :125

Raporlar

1. – Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı : 653) (Dağıtma tarihi :19.4.2001) (GÜNDEME)

2. – Türk Sivil Havacılık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/838) (S. Sayısı : 654) (Dağıtma tarihi :19.4.2001) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer ve 21 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/192) (Başkanlığa geliş tarihi :17.4.2001)

2. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer ve 21 arkadaşının, karayoluyla uluslararası yük taşıyan ve Ortadoğu ülkelerine çalışan nakliye araçlarının sorunları ve Irak’a uygulanan ambargonun etkileri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/193) (Başkanlığa geliş tarihi :17.4.2001)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

19 Nisan 2001 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU(Hatay), Mehmet BATUK(Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşimini açıyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,Genel Kurulda toplantı için gerekli çoğunluk yoktur, yoklama yapılmasını istiyorum; ısrar ediyorum.

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, tek kişi yoklama isteminde bulunamaz.

BAŞKAN- Takdir bana aittir ve gördüğüm kadarıyla toplantı yetersayısı da yoktur; var diyor musunuz?

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre veriyor ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati :14.00

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.27

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU(Hatay), Mehmet BATUK(Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, oturumu, elektronik cihazdaki bir teknik arızadan dolayı, 10 dakika gecikmeyle açıyorum; sizlerden özür diliyorum.

Genel Kurulun açılışında toplantı yetersayısı yoktu, yeterli sayıda sayın milletvekilimiz burada değildi; bu sebeple yoklama yapmıştık ve toplantı yetersayısına ulaşılamamıştı.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Şimdi, toplantı yetersayısının varlığını tespit için yeniden yoklama yapacağız.

Cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin yoklama pusulası doldurması rica olunur.

3 dakika süre veriyorum efendim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden evvel, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, Türkiye'de tarımın durumu hakkında söz isteyen, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (DYP sıralarından alkışlar)

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, Türkiye'de tarımın durumu, çiftçilerin sorunları ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımın durumu ve çiftçinin sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bana bu imkânı veren Sayın Başkana, Yüce Meclisin üyelerine, aziz milletime, yüzü gülmeyen tarımcı ve çiftçilerime saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım, ülkemizin temelidir. Globalleşen bir dünyada, Türkiye ve benzeri ülkelerin tarımında yaşanılan sıkıntının en önemli nedeni, ileri ülkelerin kendi tarımlarına sağlamış oldukları akıl almaz destek ve sübvansiyonlardır. Onların ne dediğine değil, ne yaptıklarına baktığımız zaman, desteklerin, Türkiye'de, tarımda çalışan nüfus başına 40 dolar, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinde ise 5 000 dolar olduğunu görüyoruz.

Şimdi, bu kadar net bir tablo ortada dururken, diğer tarafta IMF stand-by anlaşmasıyla, Dünya Bankası ise Türkiye'ye kullandıracağı yapısal uyum kredisi kapsamında, tarıma yönelik desteklerin azaltılmasını istemektedir.

Ayrıca, kamuoyunda, özellikle medyada, tarıma yönelik destekler konusunda çok yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Sanki, Türkiye'de destek gören sadece tarım kesimiymiş ve bu destekler ekonomiyi zora sokuyormuş gibi haksız görüşler ortaya atılmaktadır. Eğer, tarım kesimi söylenen boyutlarda destekleniyorsa, son onbeş yıldır çiftçi neden zenginleşmemiş de fakirleşmiştir? Yalnızca tarımsal desteklemeyi ekonomiye yük gören bu anlayış, nedense, ülkede bütün sektörlerin desteklendiğini görmezden gelmektedir.

Devletin tarıma yönelik destekleri, öyle, yazıldığı, söylendiği gibi, ekonomiyi zora sokacak boyutlarda değildir. Aslında, tartışılması gereken, desteklemelerin miktarı değil, mekanizmalarıdır, hedefine ulaşıp ulaşmadığıdır. Mevcut sistemde, devletin hazinesinden "destekleme" adı altında çıkan paralar, üreticinin cebinde değil, aracı kuruluşlar ile parayı veren bankacılık sistemi arasında kaybolmaktadır.

Hal böyleyken, dört yıldır iktidarda olan 55, 56 ve 57 nci hükümetler sayesinde, tarım yok olmuş, ülke perişan edilmiş; fakat, hükümet hâlâ bunun farkında değildir. Hükümetin, çıkıp, çiftçisinden özür dilemesi gerekirken, tarım başarılıymış gibi, Mecliste, başarısızlıkları eski hükümetlere yüklenilmekte, kahraman edasıyla siyasî şov yapılmaktadır.

Bakınız, çiftçi ne durumda: 2000 yılında buğdayın maliyeti 126 000 Türk Lirasıyken 102 000 Türk Lirası vererek, emeğinin karşılığını vermediniz, enflasyona ezdirdiniz. Gübreye, 1998 yılından bu yana yüzde 1 188 zam yaptınız. Bu, yılda ortalama yüzde 350-400 zam demektir. Bu da yetmedi, zamanında çiftçiye gübre temin edemediniz. Çiftçi mahsulüne çimen gübresi atamadığı için, ürün rekoltesi düşecek, hem ülke ve hem de çiftçi zarar görecek. Yani, 19 Şubat krizinden bugüne kadar gübreye yüzde 120 zam yaptınız.

Akaryakıta gelince: 20 Ocaktan bu tarafa 7 defa zam yaparak, bu kısa süre içerisinde 1 litre mazotu 450 000 Türk Lirasından 674 000 liraya çıkardınız.

Sayın Bakan, çiftçiye renkli ucuz mazot sözünüz ne oldu? Çiftçi sizden haber bekliyor; çünkü, çiftçiyi, 1 litre mazota muhtaç ettiniz.

Yem fiyatlarına baktığımızda 1999 yılında torbası 3 milyon Türk Lira iken, bugün 8 milyon Türk Lirasına çıkardınız. Bunda da zam oranınız yüzde 180'dir. Böylece, hayvancılığı ve besiciliği yok ettiniz.

Pancar çiftçisinin durumu daha kötü. Maliyeti 2000 yılında 38 000 Türk Lirası iken, 33 000 Türk Lirası verdiniz. Söküm olalı 6 ay oldu, hâlâ pancar bedellerini vermediniz. Eğer, bir hafta içerisinde tamamını ödemezseniz, çiftçi meydanlara inecek, önüne geçemeyeceksiniz.

Şeker Kanunuyla zaten pancar ekimini önlediniz; 1 ton ve 750 kilogram kotaya kadar düşürdünüz. Pancar üreticisi, pancarını serada yetiştirmiyor; ama, şunu unutmayın, bu çiftçi sizden hakkını mutlaka alacaktır.

Gelelim çiftçinin ziraî kredi faizlerine: Yüzde 38 ve yüzde 40'larla verdiğiniz kredilerin faizini, krizi bahane ederek, yüzde 120 ve yüzde 130'lara çıkardınız. Her ne kadar Bakanlar Kurulunda karar alınmışsa da, acilen kararname çıkarın ve icraata geçin; münakaşayı bırakarak, faizleri eski oranlarına indirin. İndirmezseniz çiftçi sizi yerinizde oturtmaz. Borçlarını taksitlendirin. Siz bu millete, çiftçiye ölümü gösterip, hastalığa razı ettiniz. Pancardan, buğdaydan ve pamuktan da bu kotaları kaldırın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen toparlayınız.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sütün ve etin fiyatları da geçen yıldan düşüktür. Böylece, ortada ne sütçü, ne de hayvancı kalmıştır.

Soruyorum Sayın Hükümete: Başarınız bu mu?! Çiftçiyi, hayvancıyı, pancarcıyı, besiciyi ve sütçüyü enflasyona ezdirdiniz, yok ettiniz. Çiftçi, bu girdi fiyatlarıyla nasıl ayakta duracak?!

Sayın Hükümet, hakkını vermediğiniz, mazot bulup alamayan, tarlasını süremeyen, mahsulüne gübre atamayan, hayvanına yem alamayan, çok ürettiği pancardan ceza aldığınız; icraya verdiğiniz, hapishaneye koyduğunuz, aldattığınız, mağdur ettiğiniz bu çiftçi sizden hesap soracaktır, hesap!.. Çünkü, size, millet ve çiftçi güvenmiyor. Siz gücü milletten almadığınız için, millete hizmet edemezsiniz. Gittiğiniz yol yine yanlış. Sizin programınız milleti ve çiftçiyi kurtarma programı değil, hükümetinizi kurtarma programı olup, kendinizi de kurtaramayacaksınız. Yol yakınken, ülkeye daha fazla zarar vermeden istifa edin, ülkeye yapacağınız iyilik budur diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Gündemdışı ikinci söz, vakıf arazilerinin durumu hakkında söz isteyen Edirne Milletvekili Sayın Şadan Şimşek'e aittir. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Şimşek.

Süreniz 5 dakika.

2. – Edirne Milletvekili Şadan Şimşek’in, ülkemizdeki vakıf arazilerinin durumuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı

ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf arazilerinin bugünkü durumu hakkında gündemdışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım.

Bilindiği üzere, vakıf hizmetleri, insanların, ihtiyacı olanlara yardım etme düşüncesinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Vakfın en temel özelliği, hiçbir maddî çıkar gözetmeksizin yalnızca hizmet amacına yönelik bir kurum olmasıdır. Bundan dolayı, vakıflar, sosyal barışın güvencesi olarak ifade edilir. Cumhuriyet döneminde, vakıfların yönetim ve denetim uygulamalarında değişiklikler yapılmış olup, hizmetlerini günümüzde de sürdürmektedirler.

Değerli milletvekilleri, tarihimize bakıldığında, vakıflara çok önem verildiği görülecektir. Ülkemiz genelinde çok çeşitli vakıf eserleri olmakla beraber, Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik yapma şerefine ermiş Edirne, İstanbul ve Bursa gibi merkezlerin yakın çevresinde vakıf arazileri ve vakıf işyerleri yoğunluk kazanmaktadır.

Edirne İlimizde 650 vakıf işyerinde faaliyet gösteren, başta Alipaşa ve Arasta çarşılarımızdaki esnafımız ülke genelindeki ekonomik sıkıntıdan etkilenmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün, yapacağı uygulamaları, genel ekonomik durumu dikkate alarak yapmasının, ilimiz ve ülkemiz ekonomisi açısından yarar getireceği şüphesizdir.

Ülkemiz genelinde olduğu gibi, Edirne yöresinde, ilçe merkezleri ve köylerimizde bulunan tarla, bağ, bahçe, konut gibi vasıflı taşınmazların kayıtları üzerinde Sultan Selim, Hersekzade, Sultan Murat, Sinan Paşa gibi vakıf şerhleri bulunmaktadır. Bu vakıflardan gelen tavize tabi taşınmaz tapusu 5 500 adettir. Şerh işletilecek tapulu arazi ise 20 000 civarındadır. Sadece Edirne yöresinde bile ne kadar vakıf şerhi olduğuna dair kesin bir bilgi yoktur; bilimsel anlamda, şu kadar dönüm araziyi kapsar demek de mümkün değildir. Ülkemizde tarımsal faaliyetlerin ve tarım nüfusunun bulunduğu yörelerde, yurttaşlarımız arasında birbirlerine arazi satış veya alışları olduğu bilinen bir gerçektir. Buraya kadar olan işlemlerde her şey yolundadır; çünkü, tapuda yapılan devir, teslim ve kayıt işlemlerinde, vakıf arazisi olduğuna dair herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Aradan ononbeş yıl veya daha uzun bir süre geçip, bir gün, vakıfların tapuya şerh koydurduğunu öğrenen insanlarımız neye uğradığını şaşırmaktadırlar.

Bunun haricinde, kendilerine miras olarak kalmış veya mübadeleyle geri geldiklerinde, verilen topraklara ait tapuları ellerinde olan yurttaşlarımız, tapulu mülklerini satmak istediklerinde, taviz bedeli ödemek durumunda olduklarını öğrenmektedirler. Şaşkınlığa sebebiyet veren bu durum yurttaşlarımızı maddî ve manevî sıkıntıya uğratmaktadır. Böylesi durumlarda, defterdarlık veya mal müdürlüklerince yapılan kıymet takdirlerinde belirtilen bedelin yüzde 50'si, 4 nisan 1995 tarihinde değiştirilen 4103 sayılı Kanunun 27 nci maddesi gereğince taviz bedeli olarak tahsil edilmektedir. Bu uygulama, kırsal kesimde faaliyetlerini ve yaşamlarını sürdürmekte olan, büyük oranda doğa koşulları altında şekillenen, diğer sektörlere oranla risk ve belirsizliğin çok yüksek olduğu, tarımla uğraşan yurttaşlarımızı çok zor durumda bırakmaktadır.

Karşılaşılan bu tür olumsuzluklar, tarım reformu programımızın sağlıklı işleyebilmesinin de olmazsa olmaz koşulu olan, kayıt sisteminin omurgasını oluşturan kadastronun tamamlanmamış olmasından kaynaklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, gelir dağılımının büyük dengesizlikler içerdiği kırsal kesimde faaliyetlerini sürdüren çiftçilerimiz için, vakıf arazilerinin rayiç değerinin yüzde 50'sini ödemek çok zor olmaktadır. Bu durumda olan yurttaşlarımızın, kazandıkları gelirin büyük bir kısmı ellerinden gitmektedir. Vakıf taviz bedellerinin yüzde 50'den yüzde 20'ye veya daha aşağı bir orana indirilmesi, topraksız olan veya işleyecek yeterli toprağı bulunmayan ve çiftçilikle uğraşan yurttaşlarımıza toprak sağlanmasına imkân verecektir. Böylece, söz konusu taviz bedellerinin yasada yapılan değişikliklerle artırılmasından meydana gelen eşitsizliğin önüne geçilmiş olacaktır. Taviz bedellerini ilk ödeyenler sembolik bedellerle taşınmazlara sahip olurken, 1995 yılında yapılan değişiklikten sonra ödeyenler ise daha fazlasını ödemek durumunda kalmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 Nisan 1995 tarihinde değiştirilen 4103 sayılı Kanunun 27 nci maddesiyle, taviz bedeli yüzde 50'ye çıkarılmış, çiftçimiz mağdur edilmiştir. Çiftçilerimizi bu mağduriyetten kurtarmak için, 57 nci hükümetimiz, 11 Ocak 2001 tarihinde Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını 21 Şubat 2001 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına göndermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın Sayın Şimşek.

ŞADAN ŞİMŞEK (Devamla) - Kanun tasarısı Yüce Meclisimizde yasalaşarak, taviz bedellerinin yüzde 50'den yüzde 20'ye indirilmesi dahi, çiftçilerimizin mağduriyetini gidermek için önem arz etmektedir.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Affedersiniz... Cevap vereceksiniz...

Devlet Bakanı Sayın Yüksek Yalova, gündemdışı konuşmaya cevap verecekler. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Muhterem Başkanım, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Edirne Milletvekilimiz Şadan Şimşek arkadaşıma, gündemdışı söz alarak, vakıflarla ilgili açıklama yapma fırsatını bana sağladığı için teşekkür ediyorum; zatıâlinize de lütfedip söz verdiğiniz için, şükranlarımı sunuyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, iki ayrı husus var bu noktada. Birincisi, Şadan Şimşek arkadaşımın, biraz önce tarihlerini sunduğu taviz bedeli olarak anılan yasaya ilişkin. Doğrudur; 1978 yılına kadar yüzde 5 olan taviz bedeli oranlar,ı 1978 yılında yüzde 20'ye çıkarılmış, daha sonra da, 1995 yılında bu oran yüzde 50'ye yükseltilmişti. Aradan geçen zaman içerisinde görüldü ki, matematiksel bir oran değişikliği, oran yükseltme, 1995 yılındaki değişiklik yapılırken umulan, daha fazla gelir elde edebilip vakıf eserlerine pay ayırabilme düşüncesi, fiiliyatta umulduğu gibi çıkmadı. Bu noktada, geçen yıl, Denizli Milletvekilimiz Sayın Mehmet Gözlükaya'nın, Fazilet Partisinden milletvekili arkadaşlarımızın ve tabiî ki koalisyon ortağı üç partimizin gerek grup başkanvekilleri gerek milletvekilleri, üyeleri düzeyinde bu konuda bir çalışma yapılması arzusunu ben tespit ettikten sonra, arkadaşlarımızla bir araya geldim. Diyebilirim ki, beş partimizin de hazırlanmasında katkı yaptığı ve üzerinde mutabakat sağladığı bir yasa değişikliğidir.

Biz, konuya ilişkin yasa tasarımızı Bakanlar Kurulumuza sunduk; Yüce Parlamentonun da takdirlerine şu anda gelebilecek durumda, Yüce Meclise sunuldu. Eğer, beş partimiz, grup başkanvekillerimizin öncülüğünde, konuyu öncelikli işler arasına aldırtabilirse, bu imkânı bize sağlarsa, şu ana kadar bütün imkânlarımızla 226 719 olarak tespit edebildiğimiz sayı ve bunun, her bir gayrimenkulün de üç kişiyi, beş kişiyi, bazen miras nedeniyle birkaç akraba aileyi de ilgilendirdiğini düşünürseniz, bana değişik bölgelerden milletvekili arkadaşlarımın verdiğine göre, yaklaşık 3 milyon vatandaşımızı ilgilendiren bir durum açıklığa kavuşmuş olacak.

Biz, 1935 tarihli 2762 sayılı Vakıflar Kanunumuzun 27 nci maddesinde şöyle bir değişiklik öneriyoruz takdirlerinize: "Vakfın türüne göre ayırım yapılmaksızın, üzerinde taviz şerhi bulunan mevcut mukatalı veya icareteynli vakıf taşınmaz malların mülkiyetleri, taşınmazların bulunduğu illerde defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü bünyesinde yer alan Hazine taşınmaz malının satış ihalesine yetkili olan komisyon tarafından takdir edilecek rayiç bedelinin yüzde 20 oranında hesap edilecek taviz bedeli karşılığında mutasarrıflarına geçirilir. Taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya cebrî icra yoluyla satışı yapılacak taşınmaz malların taviz bedellerinin hesaplanmasında satış bedeli esas alınır." Gördüğünüz gibi, çok  teknik, hukukî bir ifadedir.

Bunları yaparken, muhterem milletvekili arkadaşlarım, biz, mahkeme içtihatlarına da bakmanın doğru bir usul olacağını düşündük; mahkemelerde bilirkişilik yapan bilim adamlarımızın bilirkişi raporlarını da inceledik; çünkü, önünde sonunda, yüce adalete mensup karar vericiler konuya ilişkin en iyisini bilir düşüncesiyle yola çıktık; sınırlı sayıda bürokratın bilgisiyle gerçeği tam kavrayamayabiliriz endişesini hep aklımızda tuttuk. Dediğim gibi, beş partimizin de milletvekillerinin katkısıyla bu hukukî formülü bulabildik. Eğer, Yüce Parlamento hemen emrederse, birkaç gün içinde bile... Zaten, bir maddelik bir değişikliktir. Biz, konuyla ilgili, dediğim gibi, 2001 tarihinde getirmişiz zaten; şu anda da Yüce Parlamentoda.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, vakıf kiracılarına ilişkin bir başka hukukî sorun bizi uzun bir süredir meşgul ediyordu. Bildiğiniz gibi, daha önce, 4331 sayılı Kanunun Anayasa Mahkememizce iptal edilmesi sonrasında, 16 274 kiracıya ilişkin ihtilaf önümüzde duruyordu. Getirdiğimiz hukukî düzenlemelerle bunun 15 133 tanesini sözleşme yaparak, sulh yolunu tercih ederek -dolayısıyla, vatandaş ile devlet arasında, üstelik de, yüce adaletimize daha fazla yük getiren bir iş olduğu için- çözme yoluna gitmiştik. Bu noktada, bizim bir başka işlemimiz oldu. Danıştay Kanunun ve  Vakıflar Genel Müdürlüğü Teşkilat Kanununun amir hükümleri bizi bağladığı için farklı bir işlem yapmamız gerekiyordu, hukuka uygun davranmamız gerektiğinden ötürü. Bu noktada da, Devlet ihale Kanununun 89 uncu maddesine istinaden, sözleşme yapılması usul ve esaslarına dair bir yönergeyi, Vakıflar Genel Müdürlüğü eliyle devreye soktuk. Sözleşme yapmayan, o anda "şagıl" dediğimiz konumda olan ya da ihtilaflı bulunan sınırlı sayıda -1 141 olması gerekiyor- kiracımızla, şimdi hukukî problem yaşıyoruz tüm Türkiye'de. Büyük bir bölümünü, demin de söylediğim gibi, 15 000'i aşan bölümünü çözüme kavuşturabildik. Şu anda, toplam 1 141 kiracımız var. O da, bizim takdir yetkimizi aşan bir hukukî statüde, konumda olduğu için, ancak bu yolla çözülebilirdi. Bu noktada, şagıl konumunda olan, fuzuli şagıl konumunda olan kiracılarımızın durumunu da düşünerek, bir yönerge yayımladık.

Bildiğiniz gibi, daha önce, yine, Yüce Parlamentonun tensipleriyle, 2000 yılı kira bedellerini tespit ederken, 1999 kira artış oranlarında, Devlet İstatistik Enstitümüzün vermiş olduğu yüzde 62'lik bir oranı uygulamak yerine, orada yüzde 25'lik bir oran getirerek, yüzde 37'lik vakıf kiracıların lehine bir ekonomik getiri sağlamıştık.

Şimdi, bu 1 141 kiracımıza ilişkin olarak da, iki eşit taksitte, 15.7.2001'de birinci, 15.10.2001'de de ikinci taksiti ödensin düşüncesiyle, 15.5.2001 mesai bitimine kadar geçerli olmak üzere yeni bir imkân sunduk. Bu noktada, takdir buyurursunuz ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü kendi teşkilat kanunuyla ve ayrıca, dediğim gibi, kendi kanunundan, başka kanunlardan kaynaklanan bir şekilde Danıştay Kanunuyla bağlı olduğu için, bizim vakıflar kiracılarına ricamız, bir an önce, bu 1 141 kiracımız gelsin, şagil konumundan çıksın ve hiç değilse, adalet sistemimiz de bu 1 141 dosyadan da kurtulabilmiş olsun.

Biz, bu noktada, 4331 sayılı Kanun uyarınca oluşturulan komisyonlarca tespit ve takdir edilerek, 1999 yılı için yüzde 40, 2000 yılı için yüzde 25, 2001 yılı için de yüzde 35 artışlı bedelleri kabul etmelerini istemişiz; kendilerine de, daha önce, 1998 tarihinden itibaren birikmiş kira paralarının tamamı ve tevdi mahalline yatırılan kira paralarının mahsup edilmesinden sonra, sözleşme aktedilmesi tarihine kadar tahakkuk edecek kira parasının peşin olarak tahsil edileceğini bildirmişiz. Dediğim gibi, mevcut, merî mevzuat dahilinde bu formülü ancak bulabildik. 15 000 küsur kiracımızın sorununu çözmüşüz; dediğim gibi, yüzde 62 hesaplamamız gerekirken -yüzde 37'lik, geçen yıl, bir önceki yıla ilişkin kira oranı kolaylığı sağlayarak- yüzde 25 yapmışız ve böylece de, ihtilafları sona erdirerek, devletle vatandaşın mahkemelik olması durumuna son vermeyi arzulamışız. Durum budur.

Bana tekrar söz verdiği için değerli Başkanıma şükranlarımı sunuyorum ve hepinizi en üstün saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı son söz, Muş İlinin sosyoekonomik sıkıntıları hakkında söz isteyen, Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3. – Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız’ın, Muş İlinin sosyo-ekonomik sıkıntılarına ilişkin gündemdışı konuşması

SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Muş'un sosyoekonomik dertlerini, sıkıntılarını dile getirmek, hükümetin bu konuya dikkatini çekmek için söz almış bulunuyorum.

Muş İli, coğrafî bakımdan, Doğu Anadolu'nun -belki Türkiye'nin- en şanslı illerinden biri olmasına rağmen, yapılan araştırmalarda, sosyoekonomik gelişmişliği bakımından, ne yazık ki, sonuncu il olarak görülmektedir. 1 650 kilometrekarelik bir alanı kaplayan Muş Ovası, Türkiye'nin üçüncü büyük ovasıdır. Ayrıca, yüzölçümü 160 ve 525 kilometrekare olan Bulanık ve Malazgirt Ovaları da mevcuttur. Muş Ovasının ortasından akan Murat ve Karasu nehirlerine rağmen, sulanabilir arazi oranı, maalesef, yüzde 10'lara bile ulaşamamıştır.

Ülkemizin tahıl ambarı olabilecek Muş Ovası, hükümetlerin yanlış politikaları ve ihmalleri sonucu atıl durumda kalmış, değerlendirilememiş ve ülke ekonomisine artı bir değer olarak kaydedilememiştir. Çocukluk yıllarımdan beri yapılacağı hep söylenen Alpaslan-II barajının yapımına mutlaka başlanmalıdır. Enerji ve sulama amaçlı olarak projelendirilmiş olan bu baraj inşaatı, Refahyol hükümeti döneminde yap-işlet metoduyla ihaleye çıkarılmasına rağmen, aradan dört yıl geçti, maalesef, bugüne kadar henüz başlanamadı. Enerji Bakanına sorduğum soru önergesine, geçen yıl Enerji Bakanı adına bu kürsüden cevap veren Sayın Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler, Alpaslan-II barajının 1 Amerikan ve 4 yerli firmadan oluşan bir konsorsiyuma ihale edildiğini ve 2001 yılında işe başlanacağını söylemesine rağmen, şu ana kadar hiçbir çalışma görülememektedir.

540 000'e varan nüfusa sahip Muş İlinde devletin tek sanayi yatırımı, şeker fabrikasıdır. 12 000 çiftçi ailesi, bütün umutlarını ve geleceğini pancar üretimine ve dolayısıyla da bu fabrikaya bağlamıştır. Hükümetleriniz döneminde uygulanan kotalarla ve son olarak çıkardığınız Şeker Kanunuyla, bu pancar üreticisini de perişan ettiniz. Şeker fabrikalarını özelleştireceğinizi söyleyerek, burada çalışan işçi ve memuru da tedirgin ediyorsunuz. Özellikle, sosyal amaçlı kurulmuş olan Doğu Anadolu'daki fabrikaları özelleştirmeniz, bunları kapatmanız anlamına gelecektir; çünkü, bu bölgede daha önce yapılan özelleştirmeler, bunun en bariz örnekleridir.

Muş çiftçisinin ikinci bir sıkıntısı da tütüne konulan kotadır. 10 000 civarında aile geçimini tütünden sağlamaktadır. Bu da ortalama 60 000 nüfus demektir. 1997 yılında 6 200 ton tütün teslim eden Muşlu tütün ekicisine 2001 yılında verilen kota 1966 tondur. Anlayacağınız, 1997'de 500 kilo tütün teslim eden vatandaş, bu yıl ancak 150 kilo tütün teslim edecektir. Bu ne demektir; benim has köylüm Kızılağaçlım tütün ekmeyecek, siz gidip Amerika'nın tütünlerini Türkiye'ye getirecek, kendi çiftçinize vermediğiniz parayı götürüp Amerikalı çiftçiye vereceksiniz. Uyguladığınız bu kotalar da, yasakçı zihniyetinizin vatandaşın tarlasına kadar indiğini göstermektedir. Siz bu zihniyetten vazgeçmezseniz, vatandaş, günü geldiğinde sizden mutlaka vazgeçecektir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, düşünüyorum: Muşlu buğday ekmeyecek, pancar ekmeyecek, tütün ekmeyecek, çalışacak işyeri veya fabrika da yok; bu vatandaş neyle geçinecek? Muş'ta pancar ve tütün ekicisine bir yılda ödediğiniz toplam para 20 trilyondur. Bu, Merkez Bankasının 5 saatte ödediği faiz karşılığıdır. Muş'un tütün üreticisine ve pancar üreticisine vermediğiniz bu parayı, maalesef, faiz olarak birkaç kişiye çok rahatlıkla vermektesiniz.

Köy ve beldelerimizde elektrik mevcut olmasına rağmen, enerji darboğazı yaşanmaktadır. Düşük gerilim ve elektriğin sık sık kesilmesi ilde sıkıntı yaratmaktadır. Köylerin büyük kısmında telefon olmasına rağmen, santral yetersizliği nedeniyle haberleşme doğru düzgün sağlanamamaktadır.

İldeki sağlık hizmetlerinin, Doğu Anadolu Bölgesi ve ülke genelinin gerisinde olduğu dikkat çekmektedir. Muş İlinde 10 000 kişiye 1 hekim düşmezken, ülke genelinde bu rakam 3,4'tür. Yine, Muş İlinde 10 000 kişiye düşen yatak sayısı 8,5 iken, Türkiye genelinde bu sayı 24,9'dur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldız, lütfen toparlayınız.

SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Maalesef, eğitimde de durum farklı değildir. Halen ilimizde bir fakülte açılmamıştır. Yıllardır Muş'a bir eğitim fakültesi açtırmak için mücadele vermemize rağmen, bugüne kadar bunu başarabilmiş değiliz. Fizikî olarak altyapısı hazırlanmış olan eğitim fakültesinin resmî prosedürü bir türlü tamamlanamamaktadır.

Sayın milletvekilleri, dertlerimiz, sıkıntılarımız bunlarla bitmiyor; her alanda sıkıntılarımız var. Devletin hizmet götürdüğü alanların tümünde sıkıntılarımız var; eğitimde var, sağlıkta var, içmesuyunda var, yolda var; var, var, var...

En büyük sıkıntımız da, tabiî ki işsizlik ve yoksulluk. Ben, buradan tekrar hükümete sesleniyorum, beni seçip buraya gönderen Muş halkı adına sesleniyorum; lütfen, Muş'a kulak verin, hiç olmazsa Muş Ovasını sulayacak olan Alpaslan ll Barajının inşaatına bir an önce başlayın, eğitim fakültesini bu yıl mutlaka hizmete açın, tütün ve pancar ekicisinin sesine kulak verin ve buna bir çözüm bulun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümleniz için mikrofonu açıyorum, buyurun.

SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Aksi halde Muş'ta, ileride büyük sosyal patlamalar olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Sayın milletvekilleri, sunuşlara devam edeceğiz.

Divan Kâtibinin sunuşları oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, Başbakanlığın İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Ecnebî Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/803)

                                        18.4.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) 31/3/1998 tarihli ve B.02.0.KKG/101-1357/1681 sayılı yazımız.

       b) 22/6/1999 tarihli ve B.02.0.KKG/196-342/2695 sayılı yazımız.

İlgi (a) yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan ve ilgi (b) yazımızla da yenilenmesi Bakanlar Kurulunca uygun görülen "Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı" nın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda bulunan tasarı geri verilmiştir.

Sözlü soruların geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

2. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, (6/1261, 6/1262, 6/1271, 6/1280) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/356)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 560, 561, 570, 579 sıralarında yer alan (6/1261), (6/1262), (6/1271) ve (6/1280) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Faruk Çelik

                                               Bursa

BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Meclis araştırması önergeleri vardır; sırasıyla okutacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer ve 21 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/192)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bünyesinde yaklaşık 16 milyon kişiye iş istihdamı sağlayan, aileleriyle birlikte 20 milyon insanımızın geçimini temin eden, yurt genelinde 4 milyon esnaf ve sanatkârımızın, içinde bulundukları sıkıntılardan kurtarıp, tekrar ülkemiz ekonomisi içerisindeki işlevine kazandırılması için yeni politikaların belirlenmesi, bu çerçevede kalıcı çözümler getirilmesi amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

  1. Mustafa Geçer (Hatay)

  2. Avni Doğan (Kahramanmaraş)

  3. Hüseyin Arı (Konya)

  4. Lütfi Yalman (Konya)

  5. Abdullah Gül (Kayseri)

  6. Osman Aslan (Diyarbakır)

  7. M.Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

  8. Musa Uzunkaya (Samsun)

  9. Eyyüp Sanay (Ankara)

10. Şükrü Ünal (Osmaniye)

11. Ahmet Derin (Kütahya)

12. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

13. Ahmet Cemil Tunç (Elazığ)

14. Veysel Candan (Konya)

15. Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

16. Aslan Polat (Erzurum)

17. Zeki Ergezen (Bitlis)

18. İlyas Arslan (Yozgat)

19. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

20. Metin Kalkan (Hatay)

21. Bekir Sobacı (Tokat)

22. İrfan Gündüz (İstanbul)

Gerekçe :

Bugüne kadar her koşulda devletin yanında olmuş, milletimizin hizmetinde bulunmuş, her türlü cefaya katlanmış olan esnaf ve sanatkârlarımızın, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi karşısında artık dayanacak gücü kalmamıştır.

Anayasanın 173 üncü maddesinde "devlet, esnaf ve sanatkârı kollayıcı ve destekleyici tedbirler alır" demekle, önemli bir görev yüklemektedir.

Özellikle 57 nci hükümetin uygulamaya koyduğu ekonomik politikalar ve bununla beraber yürürlüğe giren ekvergiler, SSK ve Bağ-Kur primlerine bir yıl içerisinde yüzde 100'e varan zamlar, Halk Bankası tarafından verilen kredilerin bürokratik engellemelerle kısıtlanması ve belli dönemlerde durdurulması, esnafımızı zora soktuğu gibi, primlerini ve kredi taksitlerini ödeyemeyen mükelleflere yüksek oranda gecikme zammı ve faiz uygulaması, yurt genelinde 4 milyonu bulan esnaf ve sanatkârımızı iflasın eşiğine getirmiştir. Her gün yüzlerce esnaf ve sanatkârımız işyerine kilit vurmaktadır.

Sanayi ve ticaret odalarının, esnaf ve sanatkâr odalarının beyanlarına ve yapılan tüm araştırmalara göre bu kesimde işten çıkarmaların, icraların ve iflasla sonuçlanan kepenk kapamaların en büyük nedeni, yukarıda belirtilen sebeplerden olduğu görülmektedir.

İlgili yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak acil tedbirler alınmadığı takdirde, aileleriyle birlikte 20 milyonu bulan bu kesimde birçok alanda ciddî olumsuzluklar doğuracak ve büyük bir sosyal patlamaya neden olacaktır.

Türkiye Halk Bankasının (1.2.2001) esnaf ve sanatkârlara gönderdiği yazıda, kredi faiz oranlarını yüzde 15 puan artırarak yüzde 55 yükselttiğini, temerrüt faizlerini ise dünyanın hiçbir yerinde uygulaması bulunmayacak şekilde 925 puan artırarak toplamda yüzde 1000'e yükselttiğini bildirilmiştir.

Ayrıca, 12.3.2001 tarihine kadar son elli yıl içerisinde 420 trilyonu bulan kredi borçlarının 19.2.2001 tarihine kadar ödenmesi istenmiştir; ödenmediği takdirde kredi taksitlerinin yüzde 250 faizle tahsil edileceği ve yüzde 500 temerrüt faiz uygulanacağı belirtilmiştir.

Aldıkları kredileri ödeyemediklerinden zaten icra ve iflasla karşı karşıya gelmiş esnaf ve sanatkârımıza, ilgili yasalarda düzenlemeler yapılarak ödeme kolaylığı getirilmelidir.

Bağ-Kur ve SSK borçlarını ödeyemeyen esnaf ve sanatkârımıza, ödeyemedikleri prim borçlarına ödeme kolaylığı getirilerek, hem ekonomimize önemli bir kaynak sağlanmış olacak hem de esnaf ve sanatkârımıza rahat bir nefes aldırılmış olacaktır.

Büyük sermaye kuruluşlarının, kent merkezlerinde, yasalara uygun olmayacak şekilde kent merkezlerinde marketler zincirini yaygınlaştırmaları, bunlarla rekabet şansı olmayan küçük esnaf ve sanatkârımıza hayat hakkı tanımamaktadır.

Acilen bu durumların önlenmesi gerekmektedir.

Esnaf  ve sanatkârımızın yukarıda belirtilen sıkıntılarının Parlamento gündemine alınıp enine boyuna tartışılması ve kalıcı çözümler bulunmasını sağlayacak ilgili yasalarda düzenlemeler yapılmasını arz ederim.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer ve 21 arkadaşının, karayollarıyla uluslararası yük taşıyan ve Ortadoğu ülkelerinde çalışan nakliye araçlarının sorunları ve Irak'a uygulanan ambargonun etkileri konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/193)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Karayolu ile uluslararası yük taşıyıcıları ile özellikle Ortadoğu ülkelerine çalışan nakliye araçlarının sorunları ve Irak'a uygulanan ambargo sonrası karşılaştıkları sıkıntıların aşılması için, yeni stratejilerin belirlenmesi ve kalıcı çözümlerin bulunması amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

  1. Mustafa Geçer (Hatay)

  2. Avni Doğan (Kahramanmaraş)

  3. Hüseyin Arı (Konya)

  4. İrfan Gündüz (İstanbul)

  5. Osman Aslan (Diyarbakır)

  6. Abdullah Gül (Kayseri)

  7. M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

  8. Musa Uzunkaya (Samsun)

  9. Lütfi Yalman (Konya)

10. Eyyüp Sanay (Ankara)

11. Şükrü Ünal (Osmaniye)

12. Ahmet Derin (Kütahya)

13. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

14. Ahmet Cemil Tunç (Elazığ)

15. Veysel Candan (Konya)

16. Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

17. Aslan Polat (Erzurum)

18. Zeki Ergezen (Bitlis)

19. İlyas Arslan (Yozgat)

20. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

21. Metin Kalkan (Hatay)

22. Bekir Sobacı (Tokat)

Gerekçe :

Hava, deniz ve trenyolu ile taşımacılığın yüzde 25'lerde olduğu tahmin edilen ülkemizde, yüzde 75'ini elinde bulunduran karayolu taşımacılığının önemli bir yeri vardır. Komşu ülkelerimizdeki zaman zaman meydana gelen savaşlar ve savaş sonrası gelişmeler, bu ülkelere yapılan ambargolar, çeşitli yerlerde yol güvenliğinin olmaması, ülkemizdeki ekonomik krizin had safhaya çıkması gibi nedenler ile bilhassa 57 nci hükümet zamanında nakliyeciler için getirilen ağır şartlar, ülke ekonomimiz ve nüfusu içerisinde önemli bir yere sahip olan nakliyecilerimizi iflasın eşiğine sürüklemiştir.

İlgili kurumlar tarafından gerekli düzenlemeler yapılarak önlem alınmadığından, binlerce nakliyeci işi bırakmak zorunda kalmıştır. Buna rağmen, 28.1.2000 tarih ve 24244 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Ortadoğu ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerine yapılan taşımalarda öz mal kadar kiralık araç çalıştırma zorunluluğu "Birebir sistemi" getirmesi ve kiralık araçlarda C2 taşıt listesine kaydetme uygulamasının başlatılması yürürlüğe girdiği takdirde binlerce araç devredışı kalacaktır. Özellikle Ortadoğu ülkelerine yapılan ihracatın bu araçlarla yapıldığı gözönünde bulundurulursa, binlerce araç devredışı kalacağından, ihracatı olumsuz yönde etkileyecektir. Ortadoğu ülkelerine çalışan araç sahiplerinin yüzde 90'ının oluşturduğu Hatay İlimizde önemli bir nüfus sefalete sürüklenmiş olacaktır. Nitekim, şu an itibariyle 2 000'e yakın araç Hatay'da atıl vaziyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Ömer İzgi yaptığı bir açıklamada, Irak'a yapılan ambargo gereği ülkemizden Irak'a ihracat engellenirken, Batı ülkelerinin Ürdün üzerinden önemli miktarlarda ihraç yaptıklarını belirtmektedir. İlgili ülkelerle gerekli temaslar yapılarak, Irak'a ihracatın yapılması sağlanmalıdır.

Ülkemizde uygulanmak istenen "Birebir" uygulaması, C2 karne alma zorunluluğu ve araçlara 10 yaş sınırı getirilmesi sonucunda, bu şartlara uymayan binlerce aracın çürümeye terk edilmesine sebebiyet vereceği gibi, aynı zamanda bunların yerine bu şartları haiz olan yabancı firmaların piyasaya sahip olmaları kaçınılmaz olacaktır. Nitekim, bu uygulamaya geçilmek istenmesinde bünyesinde 600 firma bulunduran yabancı sermayeli UND'nin bulunduğu iddia edilmektedir.

Yukarıda belirtilen olumsuzluklar dışında, Halkbank kredilerine sınırlama getirilmesi, yüksek oranlarda faiz ve gecikme zammı uygulanması, Bağ-Kur ve SSK primlerinin çok yüksek tutulması, önemli sayıda nakliyecimizi icralar nedeniyle faaliyetlerini sürdüremez hale getirmiştir. İlgili yasalarda gerekli düzenleme yapılarak, bu kesimdeki esnafımıza ödeme kolaylığı sağlanmalıdır.

Bu durumların Parlamento gündemine alınması ve kalıcı çözümler bulunması ve acilen gerekli tedbirlerin alınması kanaatindeyiz.

Yüce Meclisin takdirine sunarız.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum :

V. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19 Nisan 2001 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Emrehan Halıcı

Mehmet Şandır

 

DSP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

Zeki Çakan

ANAP Grup Başkanvekili

Öneri :

19 Nisan 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 654 sıra sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyondan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına; gündemin 6 ncı sırasında yer alan 646 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 644 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 19 Nisan 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının da, 48 saat geçmeden, gündemin 9 uncu sırasına alınması; 19 Nisan 2001 Perşembe günü, gündemin 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin lehinde, aleyhinde görüş bildirmek isteyen?..

KAMER GENÇ (Tunceli) - Aleyhinde söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.

Süreniz 10 dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümet, ekonomik krizi önlemek amacıyla peş peşe kanunlar getirmektedir. Sivil havacılık kanunu, daha komisyondan yeni geçmiş, ne olduğunu Parlamento bilmiyor, bilmeden de gelecek burada... Zaten, milletvekillerinin kişisel konuşma hakları da kaldırıldı Tüzük değişikliğiyle; biz, milletvekili olarak, ne kanunlarda konuşma hakkını elde edebiliyoruz ne başka bir yerde; ancak, böyle, usulle ilgili tartışmalarda konuşma hakkını buluyoruz; bu da, Parlamentoda, parlamenterlik görevinin yerine getirilmesi mümkün olmayan bir statü yaratmaktadır. Evvela, bu durum, hakikaten sağlıklı bir parlamenterlik görevini yerine getirmemizi engelliyor.

Şimdi, hükümetin, evvela, kaybolan güvenini kazanması lazım. Bakın, geçen hafta salı günü, enerjiyle ilgili fezleke açıklanıyordu. Bizim aldığımız habere göre, geçtiğimiz salı günü, çok etkili ve yetkili bir kimseden aldığım bilgilere göre, bu enerji fezlekesi açıklanıyordu ve Enerji Bakanının, Yüce Divana gitmesi konusunda, savcılık fezlekesinde ismi yer almış. Bu fezleke salı günü niye açıklanmadı; burada hükümetin çıkıp, açıklaması lazım. Sonra, cumaya denildi, cumaya açıklanmadı. Bu hafta açıklanacaktı, açıklanmıyor.

Değerli milletvekilleri, eğer, bir memlekette yargı, özellikle hükümetten gelen baskı sonucu görev yapamazsa, bu memlekette herkesin yaptığı kendi yanına kâr kalırsa, bu memlekette biz neyle uğraşıyoruz! Bin tane kanun çıkarın; bu kanunlar uygulanmadıktan sonra, bu kanunları uygulayan icra organı, bakanlar suiistimallere karışmalarına rağmen, örtbas edildikten sonra, niye kanun çıkarıyoruz; ben anlamıyorum. Bunu, birilerinin çıkıp, bize söylemesi lazım.

Bu fezlekenin açıklanmasını, Başbakan mı önlüyor, Başbakan yardımcıları mı önlüyor veya kim önlüyor? Çıksın, burada, bakan söylesin; desin ki "böyle bir şey yok." İnanmanızı istiyorum, çok emin bir yerden geçen hafta öğrendik, geçen salı günü açıklanıyordu; ama, sırf "efendim, işte, ekonomik kriz var, yeni kriz doğar" gibi...

Arkadaşlar, en büyük, önemli olay, ülkede güvendir. Bu güvenin arkasında... Eğer halk güvenini kaybetmişse, siz, hangi kanunu çıkarırsanız çıkarın, maalesef, bunun önünü alamazsınız. Bence, burada eğer bir hükümet varsa, sorumlu bir hükümet varsa, çıksın "hayır, enerji fezlekesinin açıklanmasını biz baskıyla önlemiyoruz" desin. Bence, bizim aldığımız habere göre, hükümetin 3 lideri bunun açıklanmamasında özellikle anlaşmışlar; ama, ne zaman açıklanacağını da söylesinler efendim. Yani, şimdi, bu kadar, ortada çok büyük suiistimaller varken...

Mesela, bakın, yine geçen gün, çok emin bir yerden aldığımız bir bilgiye göre, Türkiye'de, 1 kilovat/saatlik kurulu gücün dünyadaki üretimi maliyeti 500 dolarken, maalesef, Enerji Bakanlığında bu 1 000 dolara veriliyor. Mesela, İstanbul'da büyük bir Türk konsorsiyumun ortağı da olan bir firmaya, 480 megavat/saatlik kurulu güçle ilgili bir ihale 480 milyon dolara veriliyor; o kişi, hiçbir şey yapmadan, getiriyor, onu, anahtar teslimi 240 milyon dolara bir başkasına veriyor. Daha bunun gibi neler var! Yani, sayın eski bakanlarımız da bunları biliyor.

Değerli milletvekilleri, ülkeyi, âdeta bir suiistimaller memleketi haline çeviren bir hükümet. Dünya Bankasının raporları var; Davos'ta Başbakan Yardımcısına deniliyor ki "dünyanın en büyük suiistimalci ülkesi sizsiniz." Bakın, bunlar temizlenmeden, memleket, bu bunalımı atlatamaz, bu krizi atlatamaz.

Burada, her şeyden önce yapılması gereken önemli meseleler neyse, onlar üzerinde duralım. Yoksa, böyle, temel meseleyi, can damarını bir tarafa bırakırsak, öteki meselelerin üzerine gidersek, bu memlekete faydalı işler yapmayız. Bin tane kanun çıkaralım, bin tane kanun ne ifade eder ki?!. Öte tarafta, o halkın cebinden topladığınız paraları birileri çalıyor çırpıyor, yandaşlarına aktarıyor ve ondan sonra da kimse hesap sormuyor. Bu memlekette her şeyi herkes görüyor; ama, bakmayın, tabiî, basın organlarına hükümetten çok büyük bir kaynak sağlanıyor, bu basın organlarının köşe yazarları da ne yapıyorlar; hükümetin üzerine gitmedikleri için, hedef olarak Parlamentoyu gösteriyorlar, bizi âdeta bir kör tavuk durumuna düşürdüler "aman Parlamento çalışmıyor, aman Parlamento çalışmıyor..." Parlamento nasıl çalışmıyor?!. Sonra, bu kanunlar böyle incelenmeden, tartışılmadan, memlekete ne getirir ne götürür, üzerinde durulmadan, bu kanunların üzerinde durulur mu?!.

Bakın, ülkeye faydalı şeyler getirmiyoruz. Ülkeyi felakete götürüyoruz. Ülkede var olan felaketlere yeni yeni felaketler ekliyoruz; ama, maalesef, hâlâ hükümet karşımızda, sanki bir şey yapıyor.

Şimdi, mesela şu cezaevleri meselesi. Sayın Başbakan diyor ki: "Efendim, biz, örgütlerin öldürmeyi kararlaştırdıkları kişilerin oyununa gelmeyiz."

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tek başına bir devlet değildir. Hapishanede örgütsel mücadele verildiği belli, birtakım örgütsel mücadeleler sonucu insanlar ölüyor; ama, bir devlet olarak, hapishanelerde, uluslararası düzeyde var olan koşulları yaratmak da devletin görevi; yani, katil olabilir, vatan haini olabilir, adam öldürebilir; ama, siz, hapishanede tuttuğunuz insanlara insanca yaşama koşullarını oluşturmak zorundasınız; yani, bir kişi, yirmidört saat, tek başına, bir sene, iki sene, üç sene kalmaz; bu, dünyanın hiçbir yerinde yok; ama, maalesef, hükümetimiz, Başbakanımız, Adalet Bakanımız, İçişleri Bakanımız olayı başka yöne çeviriyorlar.

Maalesef, Türkiye'de olaylar hep başka zeminlere çekiliyor, gerçekler hep inkâr edilerek, zannediliyor ki, bir şeyler yapılıyor; ama, bunların hiç birisi doğru şeyler değildir ve böyle, gerçekleri kendi hesabımıza geldiği şekilde tarif edersek de, ülkeye faydalı işler yapacağımız inancında değiliz.

Onun için, bir an önce şu memleketi selamete kavuşturmak istiyorsak, temel meselelerin üzerine gitmemiz lazım, temel konuları elimize almamız lazım.

Bugün, Parlamentoda, denetimi kaldırmışız. İktidar partilerinin milletvekilleri, bu kadar batağa, suiistimale batmış bir hükümetin bakanları ortada iken, maalesef, hiç birisinin üzerinde durmuyor. Yani, şu anlaşılıyor ki: Üç partinin liderleri ve üç partinin yetkilileri, birbirleriyle ilgili bir sicil tutmuşlar; ya telefonları dinleniyor ya birbirleriyle ilgili sicilleri var. Birisi "yahu sayın ortak, senin şöyle bir şeyin var" deyince, öbürü "ortak, senin de şöyle bir durumun var, senin de şöyle bir suiistimalin var" öteki ortak da diyor ki "yahu ortak, senin de böyle bir suiistimalin var." Onun için "sus" diyorlar "sus, aman ha sus; susalım da..." Ama, bu susmakla, örtbas etmekle nereye varabiliriz, nereye kadar varabiliriz?! Bu ülkeye, gerçekten, çok büyük kötülükler yapıyoruz. Bu kötülüklerin önünü açabilmemiz için, bir defa, suiistimalleri yapanları,  bir an  önce... Hiç olmazsa, birisini açıklayın, birisini yargı önüne çıkarın.

Şu enerji raporunu, enerjinin savcılık raporunu kim engelliyor? Ben öyle inanıyorum ki, Başbakan ve iki Başbakan Yardımcısı bunu engelliyor. Aksineyse, çıksınlar buradan açıklasınlar; Başbakan ve Başbakan Yardımcıları, eğer bu enerji fezlekesinin açıklanmasını engellemiyorlarsa, çıksın, açıklasınlar. (MHP sıralarından gürültüler)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen, önce, bu bilgiyi veren kim onu açıkla.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, ben iddiada bulunuyorum; ben milletvekiliyim...

OKTAY VURAL (İzmir) - Kim söyledi sana?..

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen şahsiyetli bir adamsın; bu bilgiyi kim verdi, onu açıkla, biz Parlamento olarak onun üzerine gideceğiz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bakın, ben bir iddiada bulunuyorum. Cumhuriyet Başsavcısı, bunu, geçen salı açıklayacaktı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Şunu söyle, biz de seninle beraberiz...

KAMER GENÇ (Devamla) - Ciddî bir yetkiliden aldım... Bana soracağınıza... Ben burada izah ediyorum... (MHP sıralarından gürültüler)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Seninle beraberiz, söyle...

BAŞKAN - Sayın Genç, Genel Kurula hitap edin lütfen.

Sayın milletvekilleri, siz de söz isterseniz, söz veririm.

Mikrofonu açacağım, 1 dakikanız kaldı.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, lütfen... Genel Kurula hitap ediyor... Bize şu anda haddimizi öğretiyorsunuz; ama, on dakikadır konuyla alakalı konuşmuyor, hiç müdahale etmiyorsunuz; biz söyleyince, diyorsunuz ki...

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, ben konuyla ilgili konuşuyorum, tam konunun üzerinde konuşuyorum. Burada ne getiriyoruz? Kanunları daha incelemeden Parlamentonun gündemine getiriyorsunuz; bunlarla neyi halledeceksiniz diyoruz "ekonomik krizi çözeceğiz" diyorsunuz. Ekonomik krizin nasıl çözümleneceğini ben size söylüyorum; işin özü o... Yani, bir hükümette suiistimaller örtülmeye başlandıktan sonra, daha siz neyin peşinde koşuyorsunuz?! Temel sorun, hükümetteki suiistimallerin ortaya çıkarılıp ilgililerinin yargılanmasıdır. Cumhuriyet Başsavcısına gidin, fezleke hazır mıdır değil midir; kim engelliyor bunu?

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Niye gidelim; sen söylüyorsun...

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben söylüyorum, çıksın işte efendim... Adalet Bakanı...

BAŞKAN - Sayın Genç, karşılıklı konuşmayın.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, biz bunları nerede konuşacağız; tabiî ki, burada konuşacağız.

BAŞKAN - Meclise hitaben konuşun, bir tarafa bakarak konuşmayın.

KAMER GENÇ (Devamla ) - Ben Meclise hitap ediyorum... Onun için...

Bu gelen kanunları incelemedik. Bakın, Kamulaştırma Kanunu çok önemli bir kanundur, insanların mülkiyet hakkına el atan bir kanundur; bunların, enine boyuna tartışılması lazım. Yine, Havacılık Kanunu böyle; ama, tabiî, siz bir talimat almışsınız, ille çıkaracağız diyorsunuz. Peki, çıkarın...

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Yaşar Dedelek, buyurun efendim. Lehte mi konuşacaksınız? Buyurun, buradan konuşun.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Efendim, 69'a göre cevap vermek istiyorum. İsterseniz kürsüden, isterseniz yerimden olabilir.

BAŞKAN - Sayın Dedelek, konuşma hakkınız var; gelin, buradan konuşun; çünkü, sataşma var-yok tartışmasına girmeyelim.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Tamam efendim, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun...

Lehte konuşacaksınız herhalde...

Süreniz 10 dakika.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli üye arkadaşlarım; Anayasamızın 2 nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetini "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" diye tarif eder; yani, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hukuk devletidir. Yine, Anayasamızın 9 uncu maddesi "Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır" diye kendisini tanımlar.

Değerli arkadaşlar, Kamer Genç arkadaşımız, bu kürsüye her çıktığında, seçmenine propaganda yapmak amacıyla, çeşitli kirli ve çirkin sözleri buradan yaymaktadır; bunu daha önce de Mecliste söyledim. Bu değerli arkadaşımız, tecrübeli, Parlamentoyu tanımış bir kimse olması gerekirken, maalesef, Partisinde dahi rahatsızlık duyduracak derecede birtakım konuşmalar yapmaktadır.

Değerli arkadaşlar, beyaz enerji konusunun devlet güvenlik mahkemesinde soruşturma süreci devam etmektedir; bunun ne zaman tamamlanacağı, ne zaman fezlekesinin hazırlanacağı, DGM'ye ait bir husustur. Özellikle, bu Meclisin içinden güvenoyu alarak şu anda hükümeti icra eden başta Başbakan ve Yardımcılarını bu fezlekeyi durdurmayla suçlaması bir hukuk suçudur ve Mecliste bu tür beyanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinden yapılan bu açıklamalar, Yüce Türk Milletini yaralamaktadır.

Kendisine daha fazla söyleyecek bir söz bulamıyorum; ama, bu tür konuşmalarını keserse çok daha iyi olacaktır. Milleti kimsenin rencide etmeye hakkı yoktur. Sadece Kamer Genç seçilip gelmemiştir; 550 üye halk tarafından seçilip, buraya gelmiştir ve hukuk devletinde hukuk anlayışına saygı göstermenin bir gerek olduğunu arz ediyorum, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Lehte oy vereceğinizi de söylüyorsunuz.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Lehte oy vereceğim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, bir hususu düzeltmek istiyorum...

BAŞKAN - Grubunuza izafeten bir ifadede bulunuldu; buyurun.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkanım, efendim, Kamer Genç arkadaşımız değerli bir arkadaşımızdır; oldukça da tecrübeli arkadaşımızdır, kardeşimizdir; deneyimi vardır, Parlamento deneyimi vardır. Elbette ki, kişisel olarak, her milletvekilinin olduğu gibi, Kamer Genç arkadaşımızın da söz istemleri zaman zaman olabilecektir; kişisel düşüncelerini de bu millet kürsüsünden ifade edecektir. Sadece Kamer Genç ile ilgili değil, benim Grubumun içinden, zaman zaman, milletvekili arkadaşlarımız veya zaman zaman, ben, Nevzat Ercan olarak, bu kürsüden, şahsen farklı düşünceler sergileyebilirim. Bu, demokrasinin de doğasında var zaten aslında; ama, şunu ifade edeyim ki, Doğru Yol Partisi Grubunun, Kamer Genç'ten hiçbir rahatsızlığı yoktur. (MHP sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar[!])

OKTAY VURAL (İzmir) - Olması da mümkün değil zaten!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sizin kendi içinizdeki rahatsızlıkları biz biliyoruz; yani, hükümetin içinde bakanların bakanlarla, başbakanlarla...

BAŞKAN - Şimdi, karşılıklı konuşmayalım.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - ...partinizin içinde milletvekillerinin kendi aralarında, hükümet üyeleriyle, neredeyse karşılıklı kavga noktasına varan rahatsızlıkları biz biliyoruz ve yaşıyoruz...

BAŞKAN - Sayın Ercan, yeni sataşmalara meydan vermeyelim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Milletçe de biliyoruz bunları. Siz kendinizi tarif etmeye filan kalkmayın. Kalkmayın... Ben, Sayın Dedelek'in o kürsüden söylediği, doğru bulmadığım bir hususu düzeltmek için söz aldım. Niçin rahatsızlık duyuyorsunuz?!

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum

BAŞKAN - Konu anlaşılmıştır; teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkanım, benim için de "kirli ve çirkin sözlerini yaymaktadır" dedi, müsaade ederseniz, bir cevap vereceğim.

BAŞKAN - Oturduğunuz yerden söyler misiniz...

İsim zikrederek "kirli ve çirkin" dediğiniz için söz vermek zorundayım.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - "Yakışıklı" dese, gerek yoktu değil mi!

BAŞKAN - Yalnız, çok kısa olsun ve yeni sataşmaya izin vermeyecek kadar tecrübeniz var zaten, lütfen...

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Şimdi, benim kirli ve çirkin sözlerim hangileridir; bunların yaptıkları suiistimalleri, hırsızlıkları dile getirdiğim sözler, bunlara göre çirkin ve kirli sözlerdir; ama, bir de gitsinler halka sorsunlar, onlar kirli mi, yoksa temiz sözler midir. Şimdi, bizim burada dile getirdiğimiz, parlamenterlik görevimizin bir gereğidir. "Adalet" diyor. Şimdi, Sayın Dedelek, soruyorum. Dün, bir basın organında köşe yazısı yazan bir arkadaşımız da, aynen, uçakta gelirken söyledi -ben başkasından duymuştum- bu fezleke geçen salı günü açıklanacaktı; ama, iktidar ortakları bunu örtbas ediyorlar...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ne alakası var Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen, yalnızca sataşmaya cevap verin, yeniden başka konuya girmeyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Peki efendim.

Sayın Başkan, bir milletvekili olarak ben, burada çıkıp düşüncelerimi söylemek durumundayım..

Benim Grubum benden hiç rahatsızlık duymuyor. Ben Grubumdaki bütün arkadaşlara saygı ve sevgi bağlarıyla bağlı bir insanım. Benim Grubumun benden rahatsızlık duyup duymaması, onları hiç ilgilendirmez.

BAŞKAN - Açıklandı efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ayrıca da, yani, kendilerine tavsiyem, böyle bize saldıracaklarına, evvela... Biz onların hükümetinin bakanları gibi birbirimize çıkıp da küfür etmiyoruz, birbirimizi itham etmiyoruz.

BAŞKAN - Estağfurullah...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, seviyeli konuşması için, lütfen, uyarı yapın.

BAŞKAN - Bakın, yeni sataşmalara meydan veriyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, bir dakika...

Ondan sonra da, burada söylediğimiz sözleri...

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, son cümlemi söyleyeyim...

BAŞKAN - Son cümleniz...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bizim istediğimiz, söylediklerimizi halk anlıyor, eğer güçleri varsa, çıkalım şu Kızılay'da Sayın Dedelek'le de, Sayın MHP'li milletvekilleriyle de beraber yürüyelim. (MHP sıralarından gürültüler)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Gel.. Gel... Hadi gel...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Halk kimi takdir ediyor efendim...

BAŞKAN - Peki, tamam efendim... Teşekkür ederim.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Kur bir grup, hadi gidelim. Anlatalım vatandaşa kim çalmış, kim soymuş. 70 yıldır memleketi yönetiyorsunuz, ne yaptığınız ortada.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, başka söz talebi?..

OKTAY VURAL (İzmir) - Aile fotoğrafı nerede?..

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sizi yetiştirmişiz; yetmiyor mu?..

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Bu memleket bu hale geldiyse, işte onlar gibilerin yüzünden geldi.

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşarak bir yere varamayız. Konuşmak da lazım; ama, bu şekilde karşılıklı konuşarak...

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, öneri üzerinde konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Akın, lehte mi, aleyhte mi konuşacaksınız?

MURAT AKIN (Aksaray) - Aleyhte konuşacağım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündeme alınması istenen kanun tasarılarından, kamulaştırma kanununda değişiklik yapılması hakkında 653 sıra sayılı yasa tasarısı, daha bize bugün geldi. Bu yasa tasarısı, bilindiği üzere, 4.11.1983'te ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunda değişiklik yapan, halen yürürlükte olan yasayla alakalı bir değişikliktir.

Değerli milletvekilleri, geçmişte, kamulaştırma ve vergi kanunlarında yapılan acele ve ivedi değişiklikler, ülkede, bilhassa ekonomik istikrarın bozulmasında büyük katkı sağlamıştır. Bu kamulaştırma yasası da, bilhassa sayın üyeler tarafından, bizler tarafından iyice incelenmeden eksik ve diğer yönleri tespit edilmeden burada müzakere edildiğinde, geçmişteki, vergi yasalarında olan menfi durumlar ortaya çıkabilir. Bilindiği üzere, 4369 sayılı Vergi Kanunu, bu Mecliste, geçmişte, alelacele görüşüldü ve halk arasında, meşhur, nereden buldun yasası olarak bilindi. Tasarı, kanunlaşmadan, 200 milyar dolara yakın bir sermayenin dışarı kaçmasını sağladı.

Değerli milletvekilleri, 200 milyar dolara yakın... Bugün, eğer, o para, o kanun, o değişiklikler vaki olmasaydı; yapılmamış olsaydı, belki, bugün, bu hükümete yöneltilen tenkitlerin şiddeti bu kadar olmayabilirdi. Yani, onun zararını yine sizler çektiniz. Soruyorum, peki, o kadar isabetli bir yasaydı da, üç kez, beş kez değişiklik yapılmasına rağmen, niçin, ülkedeki ekonomik istikrarı sağlayıcı tedbirlerin hiçbirisi fayda sağlamamıştır? 200 milyar dolar olmayabilir -telaffuz edilen bu- ama, hiçbir zaman, bunun daha aşağısı ya da yarısı bir rakam da değildir. Şu an, ülkede, 5-10 milyar dolara ihtiyaç olduğu bir dönemde, cari işlemler açığının 10 milyar dolar olduğu bir dönemde, ithalat ihracat arasındaki farkın 27 milyar dolar olduğu bir dönemde, ekonominin ne kadar isabetsiz ve derin kriz içerisinde olduğu hepinizce malum olduğu bir hal üzereyken, 200 milyar dolar değil, 50 milyar dolar olsa dahi, bu, bu sıkıntıyı önlemez miydi?

Son sosyalist ülkelerdeki vergi yasa tasarılarını getirdiniz, kanunlaştırdınız; ülke, bu hale geldi. Yine, burada da, onun bir benzeri durum olacak. Yani, hükümet olarak, bunun sıkıntısına, tenkidine, muhatap olan siz olacaksınız. Onun için, bunu, iyice araştıralım, inceleyelim, eleştirilere cevap verin; ondan sonra, o değişikliklerle çıkarırsak, hiç olmazsa, bunun kârı size olur.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Sayın milletvekilleri, 19 uncu maddeye göre verilmiş grup önerisini oylatmadan evvel tekrar okutacağım; çünkü, araya laflar girdi, hatırınızdan çıkmış olabilir.

Hatırlatmak bakımından öneriyi tekrar okutuyorum:

Öneri :

19 Nisan 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 654 sıra sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlar Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına; gündemin 6 ncı sırasında yer alan 646 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 644 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına; 19 Nisan 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının da, 48 saat geçmeden, gündemin 9 uncu sırasına alınması; 19 Nisan 2001 Perşembe günü, gündemin 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmını geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Komisyona geri verilmiş olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa henüz intikal etmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Emniyet Teşkilatı Kanunu, Polis Yükseköğretim Kanunu ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. - Emniyet Teşkilâtı Kanunu, Polis Yükseköğretim Kanunu ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/497, 1/212) (S. Sayısı : 438)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

4. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

5. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

Türk Sivil Havacılık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6. - Türk Sivil Havacılık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/838) (S.Sayısı : 654) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 654 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, tasarının tümü üzerindeki müzakerelere başlıyoruz.

Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata'ya aittir.

Buyurun Sayın Korkutata. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Sivil Havacılık Kanununda değişiklik yapılmasını öngören 654 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı komisyonumuza dün intikal etti ve komisyonumuzda yapılan görüşmelerde, iktidarıyla muhalefetiyle bütün arkadaşlar, bu kanunun ülke için uygun olacağı, biraz sonra açıklayacağım sebepler dolayısıyla bir an önce çıkması gerektiğinde görüş birliğine vardılar ve bu sebepten dolayı da, bu kanun tasarısı, tabiî ki hükümetin de arzusu üzerine, derhal Genel Kurula getirildi. Bunun üzerinde, ciddî şekilde, belki bazı hazırlıklar yapılamadı; ama, görünüş, tabiî ki, bu kanunun Türk sivil havacılığına yeni bir görüş getireceği, yeni bir anlayış getireceği şeklindedir.

Değerli arkadaşlar, bu Kanun, mevcut şekliyle, ücret tarifelerinin Bakanlıkça belirlenmesini ve onaylanmasını gerektiriyordu; ayrıca, üçüncü kişilere onbeş gün önceden bunun duyurulması gerekiyordu. Şimdi, bu yeni düzenlemeyle, ücret tarifeleri için deniliyor ki: Mademki uluslararası alanda özelleştirmek istiyoruz Türk Hava Yollarını; o zaman, ücret tarifelerini bu şirketler istedikleri gibi yapsınlar, onay olmadan yürürlüğe girsin; ama, üç gün önceden, hiç olmazsa, üçüncü kişilere duyurulabilsin. Daha önceki kanunda, bunun, onbeş gün önceden duyurulması zarureti vardı. Hakikaten, düşünüyoruz ki, bazı sebepler vardır ki, acil kararı gerektirir. Mesela, bizim ülkemizde paranın değeri her gün kayboluyor, bunu diyeceğiz. Genelde bu böyle. Bunun yanında, akaryakıt zamları her gün yapılmakta. Onbeş gün, biz, devlet olarak belki zararına çalışırız; ama, bir şirkete "onbeş gün zararına çalış" demek, tabiî ki, mümkün değil. Bunun için, bu 25 inci maddede bir değişiklik yapılmak suretiyle, burada, ücret tarifeleri tamamen bu şirketlere bırakılmıştır; ama, uçuş tarifeleri için Bakanlık onayını gerektiriyor ve bunun da yedi gün önceden üçüncü kişilere duyurulması söz konusu. Bunun sebebi ise, tabiî ki, hava trafiğinin daha güvenli, daha düzenli, daha sistemli olabilmesi için bu tarifelerin Bakanlıkça bilinmesi, havaalanının kapasitesi, uçuş saatleri, uçuş zamanı hepsi bu yönden çok önemlidir ki, ciddî şekilde, güvenli şekilde bunlar yapılabilsin. Kanunun halihazır durumu bu.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, modern dünyanın en büyük nimetlerinden birisi havacılıktır; yani, uçaktır. Bu medenî dünyada, herkes de bu nimetten yeterince istifade etme hakkına sahiptir. Ama ne acıdır ki, bizim ülkemizde, herkes, parası olsa dahi bu haktan yeterince istifade edememektedir. Zira, bu modern nimetin olabilmesi için, o bölgede bir altyapının olması lazım. Eğer altyapınız yoksa, siz, bu modern dünyanın nimetinden istifade edemiyorsunuz. Yani, bu, aynı zamanda, modern dünyanın bir gelişmişlik ölçüsüdür; nereye, ne kadar zamanda hızlı yetişebiliyorsan, ulaşabiliyorsan o kadar medenisin. Yani, ülkenin bir tarafına eğer ulaşamıyorsan, burada bir noksanlık, bir sakatlık vardır. Gerçekten, bugün, ülkemizde de bu vardır. Hele, hele gelişmekte olan veya gelişmemiş bölgelerin istikbali, bana göre, tamamen ulaşıma bağlıdır. Büyük bir düşünürümüz "ulaşamadığın yer senin değildir" demiştir. Evet, bir yere ulaşamıyorsan birçok şeyi de, oraya götüremezsin.

Değerli arkadaşlar, bugünkü modern dünyada, ulaşabilmek için, her şeyden önce, o bölgede güvenli, ciddî bir altyapının olması lazım. Şimdi, kendi bölgemize, doğu ve güneydoğunun, belki de batının ve Karadeniz'in de birçok yeri, bu modern nimetten mahrumdur; çünkü, buralarda havaalanı yoktur. Havaalanları, bana göre, Türkiye'de dengeli bir şekilde planlanmamıştır. İşte, İstanbul'a havaalanı yapıldı, bugün de kapatıldı. Bu, olacak şey midir?! Bunu planlayanlara, bir şey diyecek bir babayiğit yok mu?! Olmaz böyle şey değerli arkadaşlar!..

Şu anda doğu ve güneydoğunun birçok yöresine, iline giden uçak tarifeleri iptal edilmiştir. Niye; efendim, yeterince yolcu yok. Niye; bir il, kendi imkânlarıyla, güvensiz, küçük bir havaalanı yapmışsa, elbette ki, birçok pilot -teknik yönden- oraya gitmek istemez veya taşınacak yeterince insan bulunamaz. O zaman ne yapılmalıydı; bana göre, ciddî şekilde plan yapılan bir ülkede, birkaç ilin ulaşabileceği yerlere havaalanları yapılmalıydı. Mesela, basit bir şey söyleyeyim. Bingöl, küçük bir havaalanı yapmak için, beş senedir uğraşıyor, yapamıyor, ilin gücü yok; il özel idaresi yapmaya çalışıyor; gücü yok. Bir ara soru önergesi de verdik; Ulaştırma Bakanlığı cevap verdi. Bir ara, havada balonlar patladı, havaalanı yapılmak isteniyor, hayhay, buyurun, yapın; size feda ederiz, kurban ederiz dedik; ama, sahip çıkan yok, yapamaz da...

Yine, bu kürsüden, yıllar önce söylemiştim, gelin, Bingöl-Elazığ ve Tunceli illerinin orta yerinde olan Kovancılar diye bir mıntıka var, burada bir havaalanı yapalım üç il de istifade etsin. Üç il istifade ettiği için bu verimli olur, rantabl olur; bütün bu insanlar istifade ettiği gibi de, güzel bir havaalanı olur, uluslararası havacılığa açık olur. Bugün de lazım, yarın da lazım; ama, maalesef, her il kendi başına bir şeyler yapmak istedi veyahut da bazı politikalar veya Başbakanına kadar, işte, mendil sallamak için oralara müsaade ettiler ve bugün bunun acısını çekiyoruz, yarın da çekeceğiz. Bölgede birkaç tane havaalanı var, sivil havaalanı değil, askerî havaalanı, bazen geçerken hazırolda geçmek durumunda kalıyorsun.

Değerli arkadaşlar, böyle şey olmaz. Buraya ilim adamı gitmez. Gülmeyin!.. İlim adamı gitmez buraya, yabancı gitmez. Ben hazırolda da gitsem hiçbir şey olmaz; ama, diğer adam gelmez buraya. Benim bölgem, ülkenin birçok yeri bugün her şeyden önce ilim adamına muhtaç, kalifiye elemana muhtaç, sermayeye muhtaç. Sermaye, yeşereceği, gelişeceği, büyüyeceği, en hızlı ve en konforlu şekilde ulaşacağı yere gider. Eğer bunlar yoksa, sermaye oraya gitmez. Bugün, üniversite öğretim üyesi, bizim bölgemize, birçok yerlere uçakla gidiyor, geliyor.

Değerli arkadaşlar, eğer güvenli uçak yoksa, sen üniversite yapamazsın, yapsan da verimli olmaz. Mutlaka da ulaşılması lazım. O zaman eğer her bir ile bu lüks oluyorsa, modern dünyanın en büyük nimeti de budur diyorsak, o zaman iller arasına güvenli büyük havaalanları yapmak şarttır. Bunu yapmadığımız takdirde biz hiçbir zaman buraya doğru dürüst hizmet yapamayız.

Elbette ki, bu hizmetlerin yapılabilmesinin bir yolu da teşviktir. İşte, eğer, rahat ve güvenli şekilde kalifiye eleman buraya gidebiliyorsa o zaman sermayenin de gitmesi söz konusudur. O zaman sermaye teşviki de bir para eder, değer kazanır. Biz, burada 193 sayılı Vergi Kanununda değişiklik yapmak suretiyle bir teşvik kanunu getirdik "size parasız arsa, yüzde 50 indirimli enerji" denildi ve birçok avantajlar verildi; ama, kimse hiçbir şey yapmadı. İşte bölge gözler önünde: Kardeşim, ben, orada çok iyi bir mühendis tutamıyorum. Niye; sosyal ortam yok. Ben, oraya yeterince kredi de alamıyorum; zira, bizim devletin resmî bankaları, bu insanların, menkullerini, gayrimenkullerini -para hariç- hiçbir şeyi ipotek olarak kabul etmiyor. Ne olacak peki; ha, bu insanlar güven istiyor, diyor ki: "Ben, buraya, dilediğim mühendisi, dilediğim ustayı götürmeliyim, orada işini bitirdikten sonra, yine güven içerisinde uçağına binmeli, Ankarasına, İstanbuluna gitmelidir." Bunu oluşturmak da bizim görevimizdir.

Şimdi, bu tasarıyla, tabiî ki, biz, sadece ulaşımda bir güvenlik getiriyoruz, bir rekabet getiriyoruz. Şu anda taşıma yapmak isteyen 9 tane sivil havacılık şirketi var, 3 tane de ön izin almış olanlar var, belki daha çok müracaat eden olacak doğru da; bana göre, bunların hiçbirisi havaalanı yapmayacak değerli arkadaşlar; mevcut havaalanınız varsa, bundan istifade edecekler. Kim istifade edecek bundan; modern havaalanı olan yerler istifade edecek; ben, yine istifade edemeyeceğim değerli arkadaşlar. Onun için, bu modern nimetten, herkesin istifade etmesi lazım.

Oradan bir ses geldi...

Değerli arkadaşım, ne söylemek istiyorsan buraya gel söyle.

Bilmiyorum bir şey söylüyor; ama, her zaman böyle garip garip konuşur bu arkadaş, ne olduğu da belli olmaz; abes bir şey.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Senin lehine söyledi; ama, sen anlamadın.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Yok, oradan birisi konuştu

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Lehinde, lehinde...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Peki...

Değerli arkadaşlar, ben, şunu söylemek istiyorum: Hakikaten, bugün, rekabet edilebilmesi için Türk Hava Yollarının yanında, 10 tane 20 tane şirketin olması lazım; zaten, modern dünya da bunu böyle istiyor. Eğer, Türk Hava Yolları, tek başına bir güç olursa, dilediği şekilde, dilediği fiyata taşıyacaktır; karşısında ciddî, tutarlı bazı şirketler olursa, mutlak şekilde, bu konuda, günün şartlarına, ekonomik şartlara göre daha tutarlı fiyatlar olacaktır; tabiî, o gün, rekabet neticesinde, belki daha konforlu uçuşlar olacaktır, daha dakik uçuşlar olacaktır.

Bugün, ülkemizde, hakikaten, birçok defalar gidiyorsunuz, uçak kalkmıyor, boynunuzu büküp geri gidiyorsunuz; bir başka şirkete gitme şansınız yoktur; bir başka şekilde ulaşma şansınız da yoktur. Eğer 9-10 tane ciddî büyük şirket olursa, sanırım, Türk Hava Yolları da yüzde 97'lik paya sahiptir diye bu çalımı yapamayacak, o da kendisine çekidüzen vermek durumunda kalacaktır.

Bütün bunların yapılabilmesi için, dediğim gibi, mutlak şekilde, her şeyden önce, ciddî havaalanları yapılması lazımdır. Bu ciddî havaalanlarının yapılabilmesi için de, mutlak şekilde, iyi bir planlama yapılması lazım. Bizim ülkemizde, hakikaten, hiçbir konuda ciddî bir planlama yoktur. Biz şehirlerimizi planlıyoruz, bir bakıyoruz ki, beş sene sonra şehrin hiçbir alanı kalmamış, hepsi kapatılmış, bitmiş, yeniden planlamak gerekiyor. Biz, havaalanlarımızı ciddî şekilde planlamalıyız ve dediğim gibi, bu, birkaç ili kapsayacak şekilde olursa, o zaman, daha çok istifade etmiş oluruz ve bundan biz de istifade etmeliyiz.

Hakikaten, bugün, bizim bölgemizde ciddî bir sıkıntı vardır. Daha önce bir araştırma önergesi verdik. Bölge, hakikaten, bugün, eskisine oranla, huzura, güvene ulaşmıştır. Bugün, ülkenin her tarafında kriz var; ama, bölgede yirmi yılı aşkındır kriz var. Gelin, gidelim, bölgede, acilen yapılması gerekenleri, orta vadede yapılması gerekenleri, uzun vadede yapılması gerekenleri tek tek tespit edelim ve buraya bazı hizmetler götürelim; huzur, köklü olsun, devamlı olsun dedik; ama, hâlâ, o önergemiz görüşülmedi. Bu havacılık konusunda da, diyorum ki, gelin, bölgeye, hakikaten, hiç olmazsa 5-6 tane ciddî havaalanı yapalım. O zaman, sivil havacılığı, gerçek anlamda, rekabet ortamına sokmuş oluruz. Şu anda rekabet etseler dahi, Bingöl için rekabet edemezler, Elazığ için rekabet edemezler, Ağrı için rekabet edemezler; Dalaman için rekabet edecekler, İstanbul, Ankara için rekabet edecekler, birkaç modern havaalanı için rekabet etme imkânları olacaktır; diğer bölgelerde rekabet etme imkânı olmayacaktır.

Bu kanun tasarısı, ilk adımdır, olumludur; destekliyoruz ve umarız ki, dediğim şekilde, ciddî şekilde, Türk havacılığı, Türk Hava Yolları ve Devlet Hava Meydanlarıyla beraber bu konuyu ele alır ve ülkenin her tarafına ulaşılır.

İlim, irfan, teknik gibi, bu nimetten de herkesin istifade etmesi umuduyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Korkutata.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Sayın Sait Değer'e aittir.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA M. SAİT DEĞER (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Sivil Havacılık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuya geçmeden evvel, daha bir süre önce, gerek Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından ve gerekse Yüksek Sağlık Şûrası kanalıyla, sivil havacılığın, artık, dünya normları çerçevesinde değişikliğe uğratılması ve gerçek anlamda bir yere getirilmesi istenmiştir ve 1998'de alınan bu karar gereği, Türk havacılığında yönetim ve yapılanma, Türk havacılığında insan kaynakları, Türk havacılığında uçuş güvenliği, Türk havacılığında uluslararası ilişkiler diye, belirli bölümler altında incelenmiştir.

Bütün dünya normları bu çerçeve içerisinde çalışırken, sadece, Sivil Havacılık Kanunu Tasarısını bir tarifeyle veyahut da bir başka anlayışla, sadece, olayı bir kenarıyla ele almak, zannedersem, bir gaflettir.

Kanun tasarıları buraya getirilirken, bir sistem dahilinde getirilmeli ve sistemin her tarafının, eşit derecede ve muntazam bir hale getirilmesi gerekir.

Bütün dünya normlarında gösterildiği gibi ve yine, bu şûrada da belirtildiği gibi, sivil havacılıkta bir reorganizasyon ve özellikle uçuş emniyeti vurgulanmaktadır. Uçuş emniyetini temin eden insan faktörüdür; bu da, pilot ve pilot yardımcılarıdır ve bir de alanı idare eden teknolojik, özel yapıdır. Bunların hiç birisi, bu kanun tasarısının içindeki maddede yer almaz ve beni üzen de bu husus. Sadece şunu demek istiyorum: Bugünkü getirilen kanun tasarısını tabiî ki olumlu görüyoruz; ancak, çok eksikleri vardır. Esasına bakarsanız, çok samimî ve dürüstçe davranmak gerekiyorsa, kanunun kendisi yoktur. Olmayan bir kanunun bir tarafını sadece ele alıyoruz.

Yine, 1996-1997 yılında özel tarife hususu ele alınmış ve karara bağlanmıştır ve yine de, bu madde değişikliğiyle bunun teyidi alınmaktadır; bunu da arz etmek istiyorum.

Peki, Türk havacılığındaki uçuş emniyetini teşkil eden bu faktörlerin nedeni nedir; nedeni şudur: "Hava tababeti" dediğimiz; yani, uçuş emniyetiyle ilgili pilotların, uçuş ekiplerinin sağlığının bir emniyet dahilinde, bir eğitim dahilinde gerçekleştirilmesidir; lalettayin bir tıp dalı değildir; yani, bu adamın akciğeri bozuktur, bu adamın karaciğeri hastadır diyemezsiniz, zaten sapasağlam bir adamdır; ancak, hava şartlarında, ne derece hava şartlarına dayanabilir, bunu eğitimle artırabilir miyiz anlamı, profesyonelliğini getirir bu işin. Bunun için, sadece Amerika'dan misal vereceğim; Amerika'da otuzbeş sene evvel hava üniversiteleri kurulmuş ve bu hava üniversitelerinde bütün bu konular ele alınmış, belirli normlar dahilinde dile getirilmiş ve bu normlar olduğu gibi takip edilmektedir. Biz ise ne yapıyoruz; pilotumuzu alıyoruz, gönderiyoruz Numune Hastanesine veyahut da Haydarpaşa Hastanesine -ben küçümsemiyorum- muayenesini yaptırıyoruz, sağlam mı değil mi... Tabiî ki, sağlam diyecek o doktor; ama, dediğim gibi, demin arz ettiğim gibi, bu sağlamlık onun profesyonelliğini icap ettiren anlamda bir sağlamlık değildir. Onun için, dikkatlerinizi buraya çektikten sonra, konuya detaylı girmek istiyorum.

Önce, sivil havacılığımızın tarihçesinden de kısaca bahsetmek istiyorum: Ülkemizde, ilk havacılık çalışmaları, 1912 yılında, bugünkü Atatürk Havalimanında, hemen yakınındaki Sefaköy'de, tesis olarak iki hangar ve küçük bir meydan halinde başlamıştır. 1925 yılında, daha sonra "Türk Hava Kurumu" adını alan Türk Tayyare Cemiyetinin kurulmasıyla, Türk havacılığının kurumsal temelleri atılmıştır. 1933 yılında, 5 uçaklık küçük bir filoyla "Türk Hava Postaları" adıyla ilk sivil hava taşımacılığı başlamıştır.

Cumhuriyetimizin 10 uncu yılında Millî Savunma Bakanlığına bağlı olarak kurulan Hava Yolları Devlet İşletme İdaresi, Türkiye'de sivil havayollarını kurmak ve bu yolda taşıma yapmak üzere görevlendirilmiştir.

Dünya sivil havacılığının hızlı bir gelişme göstermesi, teknolojinin büyük önem taşıması karşısında, ulusal çıkarlarımızın korunması ile uluslararası ilişkilerimizin düzenli bir şekilde yürütülmesi ve denetlenmesi için 1954 yılında Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde kurulan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü yeniden teşkilatlandırılmış ve bugüne kadar çok verimli çalışmalar yapmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında kısa zamanda gelişen havacılık faaliyetleri, ülkelerarası taşımacılık, taşımaların yapıldığı ülkelerin büyük bir uyum ve işbirliği içinde davranmasını gerektirmiş ve bu faaliyetlerin uluslararası düzeyde örgütlenerek yürütülmesi zorunlu hale gelmiştir.

Bu şekilde başlayan çalışmalar 1944 yılında meyvesini vermiş ve Amerika Birleşik Devletlerinin Chicago kentinde hazırlanan Chicago Konvansiyonu tüm dünya ülkelerinin kabulüne sunulmuş, böylece, uygulama beraberliği sağlanmıştır.

Ülkemizin de katıldığı çalışmalar sonucunda hazırlanan Chicago Konvansiyonu, kısaca "ICO" olan Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatının kurulmasını devam ettirmiştir. Bugün 183 ülkenin konvansiyonu kabulünü müteakip üye olduğu ICO'ya, ülkemiz de, 1945 yılında, 4749 sayılı Kanunla üye olmuştur.

Çok değerli milletvekilleri, 1945'ten beri bu kadar güzel normlara yaklaştığımız bir günde, bunları bir kenara itmek ve bunun yerine sadece -basit bir şey demeyeceğim; ama- işin bir noktasını ele almak, gerçekten üzücüdür. Eğer, bu kanun gelecekse buraya, sadece tarifesiyle değil, bütün uçuş emniyetiyle ve emniyet birimleriyle, dünya normlarının gösterdiği şekilde hareket ederek yerine getirilmesi gerekir.

Uluslararası sivil havacılık sahasında tüm faaliyetlerin yürütülmesinde esas alınan Chicago Konvansiyonunda yer alan bütün hükümler dünya çapında daha düzenli ve emniyetli hava taşımacılığını temin etmiştir. Ülkemiz, Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı olan ICO'nun yanı sıra, Avrupa ülkeleri arasında havacılık faaliyetlerini düzenleyen Avrupa Sivil Havacılık Konferansının da üyesidir.

Değerli milletvekilleri, bu misalleri genişletmek ve daha da söylemek mümkündür. Bu kadar güzel dünya normlarına biz yaklaşmışız, üye olmuşuz; fakat, maalesef, bu hususta hiçbir faaliyetimiz yoktur. Bunu üzülerek belirtmek istiyorum.

Türk sivil havacılık sektörü, ülkemizin en hızlı gelişen sektörü olup, bildiğiniz gibi, onbinlerce kişiye de ekmek yapısı oluşturulmaktadır. Ne yazık ki, bizler, bu işin önemini ve gücünü idrak edemedik. Sivil havacılığın, özel ve kamu sektörü ayırımı gözetmeden, tüm mensuplarını koruyup kollayacak bir bilinç teşekkül ettiremedik. Gündemimizde olan kanun tasarısı ile Türk Sivil Havacılık Kanunun 25 inci maddesi değiştirilerek, tüm ruhsat sahibi hava taşıyıcılarının, ticarî hava işletmelerinin uçuş ve ücret tarifelerini serbestçe belirlemeleri mümkün olacaktır. Uçuş tarifeleri de ruhsat sahibi tarafından belirlenerek, Ulaştırma Bakanlığına bildirdikten bir hafta sonra, yürürlüğe girecektir.

Bu değişiklikle, özellikle Türk Hava Yollarının yüzde 51'inin blok satış yöntemiyle özelleştirilmesi sürecinin hızlandırılması için bir engel olarak ortaya çıkan sorunun giderilmesi amaçlanmıştır. Dinamik bir sektörde faaliyet gösteren ve iç hat taşımalarında yüzde 97 paya sahip olan Türk Hava Yolları, petrol fiyatlarındaki ani değişiklikler karşısında ücret tarifelerini yeniden belirleyebileceklertir.

Bu değişikliğin bir zaruretten kaynaklandığı belirtilmektedir. Oysa, unutulmaması gereken konu, bu değişiklik için de çok geç kalındığıdır; çünkü, özellikle, özel sektör havacılık şirketlerinin malî durumları önceki yıllarda bozulmaya başlamış, malî durumları sadece bu sene değil, üç yıldır kötü bir şekilde devam etmiştir.

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünü siyasî baskılardan kurtararak özerk bir kuruluş haline getirmek gerekir. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün, Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi, özerk bir kuruluşa dönüştürülmesi konusu son derece önemli bir konudur.

Çok değerli milletvekilleri, Türk sivil havacılığının disipline edilmesi gerekmektedir. Ülkemizde her gün yeni hava meydanları açılmaktadır; ancak, yapılan meydanların yer seçimlerinde mutlaka askerî ve sivil havacılık otoritelerinin onayı alınmalıdır. Yeni açılan meydanlarımızın uzman personel ihtiyacının eksiksiz olarak karşılanması, uçuş kolaylıklarının ise tam olması gerekir. Ben, bunu, konuşmanın başında size kısaca arz etmiştim.

Uçuş emniyeti, havacılık faaliyetlerinin can damarıdır. Türk sivil havacılığında uçuş emniyet biriminin bulunmaması bizim için üzüntü kaynağıdır. Ben, yüksek müsaadelerinizle, sadece basit bir misalle bunu vurgulamak isterim. Havacılık, sadece sivilde ve askerde değişiklik göstermez; ama, derecelendirmeye sokulursa, belki uçak tipleri bakımından bazı farklar yaratabilir; ama, askerî havacılıkta gördüğümüz, elde ettiğimiz istatistiklere göre, sebebi bilinmeyen, düşen uçakların yüzde 3 ve 4'ü bu emniyet mülahazasının geri kalmasından ileri gelmektedir. Dünya devletlerinde bu yüzde 2'dir. Eğer mültitrilyonları göz önüne alırsanız -bir uçak parasını- bunun ne kadar kıymetli ve pahalı bir şey olduğunu görürsünüz. Bunun, aynı şekilde, sivil havacılıkta geçerli olacağı yüzde yüz doğrudur; ancak, belki dereceleri farklı olabilir.

Çok değerli milletvekilleri, emekli bir general ve bir doktor olarak burada söylemeden geçemeyeceğim konu, Türk sivil havacılığının tıbbî bakımdan zafiyetinin olmasıdır.

Günümüzde, konfor, güvenlik ve zaman avantajları nedeniyle hava yoluyla seyahat giderek yaygınlaşmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet güçlerinin güvenlik amaçlı uçuşları dışında, yolcu ve kargo taşımacılığı, zirai mücadele, yangın söndürme, hava taksi, hava ambulansı, hobi ve sportif amaçlı uçuşlar hava sahamızda bir yoğunluk yaratmaktadır.

1978 yılında taşınan yolcu sayısı 2-2,5 milyon, 1997'de 35 milyon, 1999 yılında ise 50 milyonu bulmuştur. Dünyada ise bu rakam, yılda 2 milyar civarındadır.

Şüphesiz ki, bu geniş çerçevenin içerisinde tıbbî desteğin şart olduğu bir alanda özel tıbbî ünitelerin bulunması gerekmektedir. Şu anda, uçuş muayeneleri, uçuş doktoru olmayan, eğitimi olmayan doktorlar tarafından yapılmaktadır ve gerçek de budur.  Bugün, yirmiyedi sene hava kuvvetlerinin yoğun çabası sonucunda, Eskişehir'de sekiz sene önce kurduğumuz hava uzay hekimliği, altı değişik laboratuvarla hizmet vermekte ve dünyanın sayılı ünitlerinden birisini teşkil etmektedir. Niye buradan istifade edilmesin; gayet rahatlıkla koordine edilir ve istifade edilebilir ve bu imkân, dünyanın birçok büyük yerlerinde dahi bulunmayan bir imkândır.

Uçuş güvenliğiyle ilgili konularda hiçbir bilimsel araştırma ve çalışma yapılmamaktadır ve bu yayınların yıllık abonmanı için sadece 115 dolar gibi komik bir rakam ayrılmaktadır. Bu, gerçekten son derece üzücü bir durumdur.

Ticarî havayolları dışında çok sayıda sportif havacılık faaliyetleri yapan pervaneli uçaklar (planör), helikopterler var. Örneğin, bazı özel kuruluşların sahip olduğu helikopterler, zirai ilaçlama helikopterleri, yangın söndürme helikopterleri, hava ambulans helikopterler, havacılık okulları helikopterleri gibi; bunları kullanan pilotların tıbbi denetimleri ise sıfırdır maalesef; yani, kimse tarafından denetlenmiyor.

Sayın milletvekilleri, bugün, takdir edin, sağlıkta en önemli faktör hasta taşımacılığıdır ve bugün, bütün Türkiye'de, gerçek anlamda sadece 2 tane uçak ambulans vardır. 1991 yılında, sevinerek söylüyorum, biz bunları altı günde kurduk ve aynı uçaklar, şu anda, TAİ'de, Türkiye'de satılabilmekte ve bunlar geniş bir kadro halinde, Türkiye'de, hiçbir ihaleye lüzum kalmadan, hiçbir yere müracaat etmeden temin edeceğimiz bir husus ve çok önemli bir husustur. Bunu ayrıca vurgulamak istiyorum.

Sonuç olarak, Avrupa Birliğine girme yolunda olan ülkemizin, bu konuda uluslararası normlara uyması gerekir; bunların yönergeleri var. Havacılık otoriteleri, bunları mecbur ediyor. Burada bahsettiklerim, ne yeni bir keşif ne de yeni bir iddiadır. Biz de, üyesi olduğumuz bu kuruluşların yönergelerine lütfen uyalım. Bu normları, olduğu gibi, biz de tekrar tekrar hatırlayarak kapalım. Bu konunun, ele alınmışken, tek bir maddeyle geçiştirilmemesi, aksine, biraz önce bahsettiğim gibi, bir çok eksikliği olan Sivil Havacılık Kanununun yeniden gözden geçirilerek, uluslararası normlara uygun bir kanun haline getirilmesi için çalışma yapılması gerekiyordu.

Burada asıl görüşmemiz gereken konu, "gerçek anlamda sivil havacılık nedir ve bunu ilgilendiren kanun nasıl olmalıdır" şeklinde olmalıydı. Çünkü, hedefimiz, uluslararası  standartlara ve kurallara uygun, dışa bağımlılığı azaltılmış, iyi eğitilmiş, yeterli altyapı ve teçhizata sahip, emniyetli bir hava gücünün oluşturulması olmalıdır.

Çok değerli milletvekilleri, bu temennilerimizle, kanunun, Türk sivil havacılığımız ve ülkemiz için hayırlı olmasını temenni eder, Grubum ve şahsım adına saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Değer.

Grupları adına  başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Polat, süreniz 10 dakikadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,sayın milletvekilleri, 654 sıra sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, burada, birkaç konu üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan biri, tasarısının gerekçesinde de belirtiliyor, deniliyor ki:" Bu kanun 1990 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla özelleştirme kapsamı ve programına alınmıştır.

Şirket hisselerinin yüzde 51 blok satış yöntemiyle özelleştirilmesi için, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından çalışmalar sürdürülmektedir."

Şimdi, bu noktada biraz durmak istiyorum; o da şu: Son günlerde basına da sık sık yansıdığı şekilde, yüzde 51'lik hissesiyle bunu böyle blok halinde satma imkânımızın olmadığından, yani, bunun dünyada alıcısının pek olmadığından bahsediliyor. Biz, Sayın Bakanın bu konuda bize biraz bilgi vermesini isteriz.

Yalnız, esas burada üzerinde durmak istediğim konu şu: Özelleştirme İdaresinden sorumlu Sayın Yalova'nın gazetelere verdiği işte... Hatta, sendika da bunu almış, üzerinde durduğu bir konu var, diyor ki "biz on yıldan beri Türk Hava Yollarına 466 milyon dolar para aktardık." Yani, on yıldan beri, Türk Hava Yollarını özelleştirme kapsamına almışız; fakat, biz bunu özelleştiremiyoruz; özelleştiremediğimiz bu havayollarına bizim önemli  miktarda para harcamamız gerekiyor. On yılda da, buraya 466 milyon dolar harcadık. "466 milyon doları buraya harcamasaydık, köy yolu yapsaydık, 22 000 kilometrelik köy yolu yapardık". Şimdi, burada iki büyük,  bana göre hata, hata demeyeyim de, özeleştiri mi diyeyim, nasıl diyeyim Sayın Bakanım... Şu var: On yıldan beri bunu yapamadıysanız ve devletin bu kadar borç para aldığı durumda, bu kadar kaynağı buraya aktardıysanız, peki orada niye oturuyorsunuz? Size bu yetki niye verildi, siz özelleştirmeden sorumlu Bakan değil misiniz?! Yani, size bu yetki verilirken, bu işi yapamıyorum, yapamadığım için, şu kadar faiz ödediğimiz, şu kadar kredi almak için kapıları çaldığımız dünyada, 466 milyon dolar buraya harcadık, biz bu parayı harcamasaydık, 22 000 kilometre köy yolu yapardık demek, bence bir doğru... Belki ifadeniz doğru; ama, sizin... Yani, yanlış anlamayın beni, ben... Neyse, yani, bu yetkinizi iyi kullanamadınız olarak söyleyeyim.

Ha, bu arada, bir de, bir konu gazetelere çok  yansıyor, o da şu: Sizin, Ulaştırma Bakanıyla da bu konuda çok anlaşamadığınız...

DEVLET BAKANI YÜKSEL  YALOVA (Aydın) - Çok yanılıyorsunuz.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sürekli, artık, herkesin gördüğü bir konu bu... Anlaşamıyorsunuz bu konuda. Ha, bunu da aranızda çözün ve bunu yapacaksanız yapın diye düşünüyorum.

İkinci bir konu var ki, bunu da önemsediğimi söylüyorum, o da şu: Şimdi, bu, yine, gerekçede deniliyor ki, ruhsat sahibi, kur uygulamaları hariç olmak üzere, uçuş ve ücret tarifeleri Ulaştırma Bakanının onayını almadan ve asgarî onbeş gün önce üçüncü kişilere duyurmadan..." Eskiden, yani, onbeş gün önceden bildiriyordu kararı ve bakan onayını alıyordu, şimdi onu almayacak.

Şimdi, burada esas üzerinde duracağım konu, Sayın Ulaştırma Bakanına söyleyeceğim şudur; bana çok ters geldi. Sayın Bakanım, sizin gerekçede yazıyor; bakın, gerekçede "Rekabet Kurumu, 'hâkim durumun kötüye kullanılması' halinde ihbar, şikâyet ya da Sanayi ve Ticaret Bakanlığının talebi üzerine, ihlale son verme konusunda harekete geçebileceği gibi doğrudan da ihlale son verme konusunda yetkilidir. Bu nedenle, ücret tarifelerinin belirlenmesi ve uygulamaya konulması açısından uygulamada sorun yaratan ve süreci uzatan Ulaştırma Bakanlığının onay yetkisine ihtiyaç bulunmamaktadır" diyor.

Şimdi, bu kanunun altında sizin imzanız var. Gerekçede de, bu konuda sorun yaratanın, sizin Bakanlığınız olduğunu söylüyorsunuz. Ben bunu anlayamadım yani!.. Siz hem bu kanunu Meclise sunuyorsunuz hem de bir gerekçe sunuyorsunuz; "bakın, bu ücret tarifesinde elastikiyet sağlayalım; çünkü, ücret tarifelerinin belirlenmesinde Ulaştırma Bakanlığı sorun yaratıyor"diyorsunuz; siz de bunu kabul ediyorsunuz. Burada bir çıkmaz, bir açmaz var, bence bir tezat var;bu  konuyu anlatın.

Şimdi Sayın Bakanım, bakın, beni yanlış anlamayın; sendikalar sizin hakkınızda, işte bakanla anlaşamıyoruz ücretlerimizi vermiyor diye sizi şikâyet ediyorlar. Siz de bunun üzerine "1990'dan beri Türk Hava Yollarının bütün hesaplarını inceleyin" diye, sizin çalışanlarınızı şikâyet ediyorsunuz. Siz, birtakım arkadaşlarınızla da özelleştirme konusunda, Telekomun özelleştirilmesi konusunda tartışmanız var, problemlisiniz; ama, burada kendinizle de problemli görünüyorsunuz. Yani, ben, bunu çözemedim, bunu bir türlü anlayamadım; buna bir cevap verin,

Şimdi, burada bir önemli nokta da şu: Uçuş tarifelerinde, Ulaştırma Bakanlığının onayının alınması doğru bir şey; çünkü, Sivil Havacılık Kurumunun genelgelerinde, 32 ve 33 üncü maddelerinde de var "tarifeli iç hat seferlerine izin verilmesinde Bakanlıkça; talep edilen hattaki mevcut yolcu ve yük potansiyeli, bu hatta başka bir işletmecinin faaliyet gösterip göstermediği, işletmede kullanılacak uçakların performans durumu, havaalanında mevcut yer hizmeti kolaylık durumu özellikle dikkate alınır" deniyor; doğru.Tabiî, bunları dikkate almadan herhangi bir kuruluşun gelip de burada tarifeli veya tarifesiz uçak servisi yapmak istiyorum demesi yanlıştır; bunda Bakanın onayı doğrudur ve biz bunu da, burada, kabul ettiğimizi belirtmek istiyorum.

Yalnız, burada, Sayın Bakandan öğrenmek istediğim bir konu daha var, ben, onu önemsiyorum; o da şu: Bu Hava-İş Sendikası var. Hava-İş Sendikasının bütün odalara da gönderdiği bir konusu var. Burada bir iki nokta var; o da haklı olabilir, siz de haklı olabilirsiniz. Ben, bunu sizden öğrenmek istiyorum, o da şu; Hava-İş Sendikası diyor ki: "31.12.2000 tarihinde, toplam 12 297 personel vardır; bu bir yıl önce, 31.12.1999 tarihinde 11 514'tü. Şimdi, buradaki artış -burası önemli- şöyle; daimî personelde azalma var; yani, 1999'da 8 327 iken, 2000'de 7 986'ya düşmüş; fakat, buradaki artış geçici personelde oldu. Geçici personel 1 942'den, 3 006'ya çıktı." Bakanlık bu geçici personeli alırken, burada geçici işçileri ve sözleşmeli işçileri aldı ve biraz da, işte, siyasî davrandı diyelim...

Şimdi, burada, bu konuyu açmanız lazım, bize bir cevap vermeniz lazım. Hakikaten, alınan şu 1 000 civarındaki, 1 050 kişi civarındaki geçici personelde siyasî davranıldı mı davranılmadı mı? Bunların tahsil durumları ne? Türk Hava Yolları önemli bir kurum; çünkü, burada uçuş yapılacak, uçuş güvenliği yapılacak. Buraya alınan şahıslar, hakikaten, bu çok özen gösterilmesi istenen konuya hâkimler mi değiller mi? Bu konuda bizi aydınlatırsanız, gerçekten memnun olacağımızı belirtirim.

Tabiî, burada bir konu daha var, sizde de bir açmaz var; on yıldan beri özelleştirme kapsamında. Kadrolu işçi almaya kalksanız Özelleştirme İdaresinden izin alacaksınız, bunu alamıyorsunuz. Kadrolu işçi alamayınca, geçici işçiye yöneliyorsunuz veya sözleşmeliye yöneliyorsunuz. Geçici veya sözleşmeliye de, kadrolunun gerektirdiği ücreti veremediğiniz için, o kalitede adam alma imkânınız doğmuyor. Bu imkânı alamadığınız zaman da, uçak hatlarında birtakım aksaklıklar -Allah korusun- meydana gelebilir, o da çok tehlikeli bir şey; çünkü, uçak çok önemli bir şey.

Yine, sizin bir konunuz var; bunu, rakamları... Sendikayla aranızda problem var, onu öğrenmek istiyorum. Siz demişsiniz ki; Türkiye'de uçak başına 50 personel yeter. Türk Hava Yollarında, uçak başına personel sayısının 128 kişi olduğunu herhalde belirtiyorsunuz ve bunu, sendikalar ise, sizin misal verdiğiniz yerlerdeki şirketlerin, diğer hizmet veren, part-time hizmet veren şirketlerdeki işçileri de toplarlarsa uçak başına 166 personel düştüğünü; dolayısıyla, Türk Hava Yollarında personel sayısının fazla olmadığını, çünkü, hemen hemen bütün hizmetleri kendilerinin gördüğünü; işte, uçak temizlikleri ve şey hariç, diğerlerinin çoğunu kendilerinin gördüklerinden bahsediyorlar. Ama, sizin, misal verdiğiniz diğer şirketlerin ise, genellikle, yer hizmetlerinin, işte, servis, temizlik hizmetlerinin, işte, burada devam ederek saymışlar; ikram, bakım, satış ve rezervasyon, malî işleri, kargo işlerini hep dışarıdan aldıklarını; dolayısıyla, buradaki işleri de saydığınız zaman, sizin zannettiğiniz gibi, uçak başına 50 işçinin dünyada olmadığını, bunun olamayacağını söylüyorlar. Ben, bu konuda da bir miktar bilgi istiyorum; çünkü, ben, hangisinin doğru olduğunu, kesin rakam bilmeden konuşmak kolay kolay mümkün değil.

Bir de şu var tabiî: 2000 yılında 70 trilyonluk bir zarardan bahsediliyor.  Bu 70 trilyonluk zararın da 50 trilyonunun iç biletlerdeki -sendikanın iddiası- uçak biletlerindeki ucuzluktan, 20 trilyonunun da işte, askerlerin, polislerin ve milletvekillerinin de diyelim indirimli uçuşlarından olduğunu belirtiyorlar.

Şimdi, burada bir konu çok önemli; o da şu: Uçak biletlerine sürekli zam yapacağız dediğiniz zaman, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu göz önüne almak zorundasınız. Türkiye'nin merkezine uzak olan bu bölgelerde, siz, uçak biletlerini pahalılandırırsanız, oradaki herkesi bu uçaklara binmekten mahrum ederseniz, orada açılan şirketlerde, orada açılan devlet dairelerindeki elemanları da çalıştırmakta zorlanırsınız. Bir şahıs, uçağa atladığı zaman, 1 saat sonra Ankara'da, 1,5 saat sonra İstanbul'da olabileceğine inanırsa, o, Türkiye'nin neresinde olursa olsun, orayı kendine uzak hissetmez; ama, o uçağa binebilmesi için de, o uçağa binebilecek kadar ekonomik gücünün olabilmesi lazım. Sizin, Türkiye'nin, bu son devalüasyonda, herkesi yüzde 80 fakirleştirdiğiniz bir durumda, uçak biletlerine de buna uygun zam meydana getirecek olursanız, bu, birkısım mutlu azınlık dediğimiz veya televoleci zihniyet dediğimiz zihniyetin dışındaki insanların uçaktan faydalanmasına mâni olursunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen, toparlayınız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi, siz, Türkiye'de, mesela, Erzurum'da, tutup yeni bir havaalanı yapıyorsunuz; çok güzel, terminal binası yapıyorsunuz. Çok da güzel bir şey; ama, siz, şimdi orada, uçağı 1'e indirdiniz Erzurum'da krizden dolayı. Günde 1 uçak indiği zaman, o hiçbir zaman için...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) -  2

ASLAN POLAT (Devamla) - 2 idi 1'e düştü; bugün 1... 2'ye artırdınız; ama, şu anda 1'e düşürdünüz bakanım.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Bugün 2..

ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır, şu anda 1; dün 1'di. Bugün 2 olsa bile, dün 1'di yani. Şimdi, bunu niye söylüyorum; Türk Hava Yollarının dün 1'di de, bugün 2 olsa memnun olacağız, 2'ydi 1'e düşürmüştünüz; bunu artırın.

Bir konu daha var, bu da çok önemli. Hava İş Sendikası, Bakanlığın kendi ücretlerini azaltmak için sürekli baskı yaptığından bahsediyor. Ben de o sendikaya şunu söylerim, bugün hükümetimizin başında sosyaldemokrat bir Başbakan var -Türkiye'yi işsiz hale getirdikleri için sağ olsunlar- çalışmak isteyenlerin, geçici işçilerin çok olduğu bir yerde -sizler öyle mutlu ve sendikalı da olsanız- size ücret vermezler. O zaman oy verirken, biraz daha dikkatli olup, sizin gerçek dostlarınızı daha iyi tanısaydınız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

İlk soru, Sayın İsmail Özgün'e ait, buyurun efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, aracılığınızla aşağıdaki sorularımı arz etmek istiyorum:

Balıkesir Körfez Havaalanının yarım kalan güvenlik yatırımları ne zaman tamamlanacaktır? Özellikle yaz sezonunda yeterli müşteri kapasitesi olan bu havaalanına karşı, güvenlik yatırımları hususunda, neden üvey evlat muamelesi yapılmaktadır? Körfez Havaalanı seferleri ne zaman başlayacaktır? Bu, birincisi.

İkincisi; Balıkesir Merkez Havaalanından Anakara-Balıkesir, Balıkesir-Ankara seferlerine yeterli talep olmadığı gerekçesiyle daha önce ara verilmişti; ancak, şubat ayı sonuna kadar bu seferlerin yeniden başlayacağı burada Meclis kürsüsünde de iktidara mensup bir milletvekili arkadaşımız tarafından söylenmişti; ancak, nisan ayı ortalarındayız hâlâ seferler başlamamıştır. Balıkesir-Ankara seferleri ne zaman başlayacaktır? Uygun gün ve saatlerde seferlerin yapılması halinde talebin daha da artacağı ifade edilmektedir; neden seferlerin gün ve saati değiştirilmemektedir?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Nidaî Seven, buyurun efendim.

NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Ağrı Havaalanı, daha önceleri, valilik tarafından yapılmıştır; fakat, pisti uygun olmadığı için, şu anda küçük uçaklar inip kalkmaktadır, bu da yeterli gelmemektedir. Acaba, Sayın Bakanım, Ağrı Havaalanı pistinin uzatılması ve daha iyi bir ortam hazırlanması konusunda ne düşünmektedirler? Bu konuda bilgi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, başka soru yok.

Sayın Ulaştırma Bakanımız, tabiî, Sayın Aslan Polat'ın sorularına da cevap verebilirsiniz veya onun için ayrıca konuşma da yapabilirsiniz; takdir sizin efendim.

Süreniz 8 dakika.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Hava Yollarının ücret ayarlaması konusundaki talepleri, tarafımızca, 1999 yılında, tümüyle ve anında yerine getirilmiştir ve yüzde 80'den fazla zam yapılmıştır. 2000 yılı içerisinde, hükümet kararnamesi ve Hazinenin makro dengeleri tutturmak hususundaki, azamî zam yapma konusundaki rakamlar, maalesef, tarafımdan yüzde 5,3 nispetinde aşılmak suretiyle zam yapılmıştır; yine "zarar ettik" demişlerdir. 2001 yılında yüzde 10 olarak öngörülmüştür, yüzde 11,5 oranında; yani, yine yüzde 1,5 daha fazla zam yapılmıştır; ama, bir terane, basında asla durmamıştır. 10 yıldır özelleştirilemeyen; ancak, son üç dört ayda, sadece içpiyasada, şehirlerarası hava taşımacılığında, hükümetin ve Hazinenin öngördüğünden de fazla zam yapılmasına rağmen "zam yapılmıyor, zarar ediyoruz" demişlerdir, "zam, zam" diye tempo tutulmuştur.

Özelleştirme İdaresi Başkanı ve ilgililer de buna katıldığı için, zammın yolcu kaybettireceği, şehirlerarası ayarlama yapılması konusunda bir çalışmaya ihtiyaç olduğu tarafımdan söylenmesine rağmen, hükümet programı ve Hazine yazılarında, kimseye anlatamadık, adımız "özelleştirme düşmanı" olarak ilan edildi. On yıldır özelleştirilemeyen Hava Yolları, son üç-dört ayda zam yapmadık diye mi özelleştirilemedi, bunu takdirlerinize arz ediyorum.

İşte bu bulanık hava içerisinde, biz de, bu kanun tasarısını getirdik. Hadi istediğiniz gibi zam yapın, istediğiniz gibi ayarlayın, istediğiniz gibi şehirler arasında ücret farklılığı yapın onu da bir görelim bakalım. O zaman, Ulaştırma Bakanlığı bu işin içerisinde yok, Bakan olarak ben yokum, hadi kar edin de satın... Biz, zaten satılmasını istiyoruz, özelleştirmeyi de istiyoruz. Bu haksızlığın ve kampanyaların ortaya koyduğu iftiraları halen de devam ediyor. Bunlara bir cevap olsun diye biz de bu kanun tasarısını getirdik. İşin temelinin aslı ve özü budur.

Şimdi, bu konuda Sayın Aslan Polat'ın sorularına geçiyorum. Kanun gerekçesinde sözü edilen husus, bakanlığın sorun yaratması değildir Sayın Polat. 2920 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin uygulanması nedeniyle uymak zorunda kalınan onaylama süreci sorun yaratmaktadır; yani, diyorlar ki "bu süre uzun, sizi uzunca bekletirseniz, beklemeden dolayı biz de zarara giriyoruz" Biz de diyoruz ki, bu süreyi kaç güne indirelim? Onlar üç güne indirilmesini istediklerinden, kanunda üç güne indiriyoruz. Şimdi dilediğinizi yapın. Ulaştırma Bakanlığını sorun olmaktan çıkarıyoruz... Getirilen değişiklikle, Türk Hava Yollarının talebi doğrultusunda, sorun bu şekilde çözülmüş ve kolaylaştırılmış olacaktır.

Ayrıca, yeni çıkarılan "SHY-6" adını verdiğimiz yönetmelikle, hava yolu şirketi kurma kolaylığı getirilmiştir. Özellikle, iç hatlarda hava taşımacılığını teşvik etmek amacıyla her türlü kolaylık sağlanmıştır. Artık, bir tek uçağı bile olanlar, yük ve yolcu taşımacılığı yapma imkânına kavuşturulmuştur. Türk sivil havacılığının önünde ne engel varsa tamamı kaldırılmıştır.

Dolayısıyla, şirket kurma ve çalıştırma imkânları kolaylaştırılmış, insan hayatı söz konusu olduğu için, teknik kontrol ve borçlardan dolayı ikide bir Türkiye'nin karşısına çıkan, bizi sıkıntıya sokan uçak tutuklamaları ve alıkoymaları önlemek bakımından da eurcontrol başta olmak üzere, oradaki borçların ödenmesini kolaylaştırabilmek bakımından, malî kontrol daha sıkı hale getirilmiştir. Yapacaksan, bu kurallara uyarak, bir tek uçağın da varsa hadi bakalım hava yolu kur, içeride ve dışarıda turist taşı... O zaman, içerdeki havaalanlarında da, küçük uçaklar taşıma imkânı bulabilecektir. Türk Hava Yollarımız, küçük uçakları olmadığı için, büyük uçaklarla içerde yaptığı taşımalardan tabiî ki zarar eder. 300 kişilik uçağı bir meydana götürürseniz, içinde de 70 yolcusu varsa, dünyanın her yerinde zarar eder. Türk Hava Yolları, bu sistemi uygulamaya başladığı ve kendi bünyesinde bu yenilikleri yaptığı zaman, rekabet piyasasını da yakalamış olacaktır; ona da, bu fırsatı veriyoruz. Halen, 10 yeni şirket kurulmuştur; 4 tanesi, üç dört gün evvel kurulmuştur. Sene sonuna kadar da, 20 civarında havayolu şirketi girecektir. Böylece, bazı ülkeler arasındaki havayollarının dayanışmasıyla, Türk havacılığını, âdeta silip süpürmek isteyen -birtakım komplo teorileri değil, bilgiye dayanarak söylüyorum- yerlere karşı da, Türk havacılığının önü açılmıştır. Onun için, buna "hayırlı olsun" kelamını, lütfen, fazla bir şey söylüyor diye düşünmeyin; bunu, özellikle rica ediyorum.

Sayın Korkutata'nın sorusuna gelince; Bingöl havaalanının, Devlet Hava Meydanları İşletmesi tarafından yatırım programına alınması teklif edildi; biz, teklif ettik, "bunu bize verin" dedik; ancak, Vali Bey kanalıyla aldığımız cevapta, encümen kurulu, bize bunu vermedi "Bingöl Havaalanını biz kendimiz yapacağız, siz karışmayın" dedi. Siz karışmayın dendiği için de, konuyu Yüksek Planlama Kuruluna götüremedik. Yüksek Planlama Kurulundan bu manada yeni bir talepleri gelir, çıkarsa, biz, Ulaştırma Bakanlığı ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi olarak, Bingöl havaalanının hızla yapılması için elimizden geleni yapacağız. Konuyu biz istedik, encümen vermedi, biz yapacağız dedi; zorla, biz sizin havaalanınızı elinizden alalım, yapalım demez kimse, hele bu ekonomik sıkıntıların içerisindeyken.

Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sait Değer Beyin sorusu; hava tababetiyle ilgili olarak, yeni hazırlanan Sivil Havacılık Kurumu Kanun Tasarısında gerekli düzenlemeler yapılacaktır. Sayın Değer, bu konu, bazı değişiklikler yapılabilmesi bakımından, Bütçe Plan Komisyonunda bekletilmektedir. Havacılık tıbbına, bakanlık olarak, biz de önem veriyoruz. Halen, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, bünyesinde havacılık tıbbı eğitimi almış tabiplerin bulunduğu sağlık kurumlarına muayene yetkisi vermektedir.

Havacılığın en önemli konusu, uçuş emniyetidir. Bakanlığım döneminde, Ulaştırma Bakanlığında, Uçuş Emniyet Kurulu oluşturulmuştur. Bu Uçuş Emniyet Kurulu, müsteşar yardımcısı başkanlığında, Sivil Havacılık Genel Müdürü, Devlet Hava Meydanları Genel Müdürü, TALPA (Türkiye Pilotlar Birliği), Türk Hava Yolları ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı temsilcilerinden oluşmaktadır. Bu ihtiyaç da giderilmiştir.

Hava ambulanslarının sayısının çoğaltılması ve teşvik edilmesi için, ambulans uçakların, Devlet Hava Meydanları İşletmesine ait hava meydanlarına, her türlü konma, konaklama ücretleri de sıfırlanmıştır; ücretsiz olarak indirilmektedir.

Ayrıca, yeri gelmişken, burada, bir konuyu da Yüce Meclise arz etmek, duyurmak istiyorum: Türkiye, 24 Avrupa ülkesi Sivil Havacılık Otoritesinin üyesi oldu. 4 Nisan 2001 tarihinde, Avrupa Sivil Havacılık Otoriteleri Birliği, JAA dediğimiz kuruluşa tam üye olmuştur. Avrupa Birliğine Türkiye girmeden ve hiçbir kurum daha henüz girmeden, Türk havacılık sistemi, Avrupa Birliğine, şu anda, bütünüyle sokulan tek üye olmuştur. Bu da, ulaştırma Bakanlığındaki çok değerli arkadaşlarımın, kıymetli bürokratların azim ve gayretleriyle sonuçlanmıştır; onun için de, hayırlı olsun diyorum.

Bakanlığımız tarafından verilecek tüm belge ve yetkiler Avrupa Birliği tarafından kabul edilecektir, kabul görmüştür; bu, mecburî bir kaidedir. Bu sayede, daha önce Avrupa Birliği üyeleri tarafından yetkilendirilme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. Tam üyeliğimiz sonucu, özellikle, Türk Hava Yollarının teknik bakım, özellikle büyük gövdeli uçakların C ve D bakımları, Bakanlığımızın yetkilendirilmesiyle, Türk Hava Yolları tarafından yapılabilmektedir. Bir airbus uçağının bakımı 800 bin dolardır. Bu şekilde, ülkemizin döviz kazancı artırılmış olmaktadır. Bu birliğe giremediğimiz için, bunları hep dışarıya veriyorduk.

Yine, daha önce uçaklar için malzeme istenen Türk firmaları, kazançlarının büyük bir bölümünü JAA üyesi olan ülkelere ödemekteydi. Yetki belgesi bizim de elimize geçtiği için, bu konuda da Türkiye, önemli bir döviz kaynağına sahip olmuş bulunmaktadır. Kendi uçaklarımızı tamir etme, başkalarının uçaklarını tamir etme hakkını ve lisansını, yetkisini aldığımız için, bizim hesabımıza göre 1-1,5 milyar dolarlık, Türk ekonomisine bir katkı sağlanmıştır.

Körfez Havaalanına Türk Havayolları uçuşları haziran ayında başlatılacaktır, bize verilen bilgi. Halen İstanbul'da özel bir havayolu olan Marin Air haftada beş gün Körfez Havaalanına uçuş yapmaktadır; yani özel havayollarının iç hat seferleri başlatılmış bulunmaktadır. Körfez Havaalanının pistinin uzatılması için çalışma yaptırılacaktır, asgari 400 metre uzatılmak suretiyle uluslararası turist uçaklarının, büyük uçakların da konabileceği şekle getirilecektir. Zamanında planlaması küçük yapılmış, büyümesi de bundan sonra yapılacaktır.

Lufthansa'da uçak başına 80 personel (Lufthansa Alman Havayolları) düşerken, Türk Havayollarında uçak başına 168 personel düşmektedir. Zararın sebeplerinden birisi de, bu yanlış personel politikasıdır. Zaten bu politika nerede yok ki?!

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Hayır efendim, hayır...

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Benim işletmelerimde de var, başkalarının işletmesinde de var. Bu böyledir, böyledir efendim.

Bu yanlış iddialar yüzünden haksız iftiralara uğradığım, basında, özellikle bir kesim basında, hakareti de aşacak şekilde kastı aşan birtakım yayınlarla karşı karşıya kaldığım için, bu konuda 6,5 sayfalık bir rapor hazırlanmış ve Başbakanlığa arz edilmiştir. Gereğini Sayın Başbakanımız takdir edecektir.

İnsan meselesinde kimsenin kimseye söyleyecek bir hali yoktur, birike birike böyle olmuş. Yüksel Beyin bir kabahatidir, suçudur veya o buna mani olamamıştır demek istemiyorum. Benim şirketlerimde de var, başka bakanların idare ettiği yerlerde de var; ama gerçek budur.

Sayın Başkan, müsaade ederseniz bu uçuş tarifeleri konusunda kısa bir bilgi vermek istiyorum. Türk sivil hava sahasının ve uçuş koridorlarının kullanılması düzenlenmektedir bu kanunla. Bu nedenle, havayolu şirketleri kendi ihtiyaçlarına göre uçuş tarifelerini hazırlayıp Ulaştırma Bakanlığına sunmaktadırlar. Ulaştırma Bakanlığı da hava sahasının kullanımını, uçuş emniyetini sağlayacak şekilde planlayarak onay verecektir. Türkiye'nin 82 ülkeyle ikili hava anlaşması mevcuttur. Türk hava sahasını sadece Türk uçakları değil, yabancı uçaklar da kullanmaktadır. Dolayısıyla, Türk hava sahasının kullanımını, Türk Hava Yollarına veya herhangi bir havayolu şirketine bırakmak, hem hukuk açısından hem uçuş güvenliği açısından mümkün değildir. Türk hava sahasının eşit, adil ve güvenli kullanılmasının planlanması, Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılmaktadır.

Bu kanunla şunu getiriyoruz: Bu kadar çok havayolu şirketlerinin bulunduğu yerde, hak ve menfaatların doğru, dürüst olabilmesi için bir otorite lazım. İşte o otorite, Bakanlığımız tarafından, kendi bünyesinde muhafaza edilmektedir.

Bir küçük bilgi daha vermek istiyorum: Türk Sivil Havacılık Kurumu... Dünyadaki benzerlerine uygun şekilde hazırlanmış olan tasarı, bazı eksikleri ve yeni bilgilerin de ortaya konulması, sivil ve askerî uçuşların da bu kurul tarafından denetlenmesi ve yürütülmesini de bünyesine aldığı için, yeni değişiklikler ve teklifler olabileceği düşüncesiyle, biraz evvel söylediğim gibi, Plan ve Bütçe Komisyonunda bekletilmektedir.

Şunu ifade edeyim; bizim getirdiğimiz bu tasarıdaki, şu an, bugün çıkaracağımız kanundaki metinler, daha sonra, bağımsız otorite, denetleyici, kollayıcı, yol gösterici ve gerektiğinde cezalandırıcı mahiyette, işletmecilik ile kontrol organını birbirinden ayırmak maksadıyla, dünyadaki emsallerine uygun olan Sivil Havacılık Kurumu bünyesine devredilecektir. Böylece, Bakanlık, siyasî otorite, bu konularda hiç kimseyi rahatsız etme hakkına sahip olmayacaktır.

Son cümlem: Haksız yere sürekli karalanmakta olan siyasî otorite, siyasî şahıslar ve bakanlıklar da, böylece, bu haksız eleştirilerden korunmuş olacaktır ve bu şekildeki çalışmalarımız devam etmektedir.

Bilgilerinize saygıyla arz ederim.

BAŞKAN - Sayın Ulaştırma Bakanımıza teşekkür ediyorum.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, soru cevap için ayrılan süre tamamlanmıştır; ama, madde üzerinde konuşma hakkınız var, arzu ederseniz, o sırada konuşun. 15 dakika oldu...

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Ama, bir yanlış anlaşılmayı...

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Ağrı havaalanı ne oldu? Sayın Bakan, onun hakkında bir şey söylemedi.

BAŞKAN - Sayın Bakanın takdirinde.

Bir ara tekrar onları söyler. İki havaalanı sorulmuştu, cevap verilmedi; ama, bir ara söyleyebilir.

Efendim, tasarının tümü üzerindeki...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki efendim.

Tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Elektronik cihazla oylama yapacağız; 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİVİL HAVACILIK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 14.10.1983 tarihli ve  2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun 25 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 25. - Ruhsat sahibi,  ücret tarifeleri ile birlikte uygulama tarihini ticarî, malî ve ekonomik koşullara uygun olarak belirler ve yürürlüğe koymadan 3 gün önce üçüncü kişilere duyurur.

Uçuş tarifeleri, ruhsat sahibi tarafından belirlenir ve Ulaştırma Bakanlığınca onaylandıktan 7 gün sonra yürürlüğe girer."

BAŞKAN - Madde üzerinde, ilk söz Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz sivil havacılıkla ilgili bu yasa tasarısına ilişkin, muhalefet sözcüleri, az önce, burada, çok olumlu ve ılımlı mesajlar verdiler. Fazilet sözcüsünü, ben, burada dinledim; gerçekten kamuoyuna da çok olumlu mesaj verdi, katıldığını ve komisyonlardan da oybirliğiyle geçirdiklerini söylediler.

Yine, bizim Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız da, gerçekten olumlu, ılımlı bir muhalefet anlayışının örneğini burada sergiledi; ama, az önce, soru ve cevaplar için ayrılan süre içerisinde, Sayın Ulaştırma Bakanının konuşmasını dinledikten sonra, inanın tüylerim ürperdi.

Yani, bu hükümet, âdeta Meclisle ve halkla dalga geçer gibi davranıyor. Eğer bu yasa, gerçekten Bakanın dediği gibi hiçbir işe yaramayacaksa, niye getirdiniz, niye gündem değiştirdiniz burada?!. (DYP sıralarından alkışlar) Böyle bir şey olur mu?!. Hem siz, bunu, ekonominin olmazsa olmaz koşulu olarak görüyorsunuz, ekonomik programınızın içerisinde açıklıyorsunuz, kamuoyuna bir umut veriyorsunuz; geliyorsunuz, burada, kamuoyunun önünde, Meclisin önünde "bu çıksa ne olacak ki sanki" diyorsunuz. Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlar?!.

Eğer hükümet kendi içerisinde inanmıyorsa, kerhen bu yasaları destekliyorsa, biz, burada niye çalışıyoruz, niye olumlu katkı vermeye çalışıyoruz?

Herhalde, hükümet, ülkenin içerisinde bulunduğu bugünkü koşulları tespit edememiş, anlayamamış ve Türkiye'nin gittiği yeri göremiyor... Eğer böyle bir şey varsa, bırakın, istifa edin, ayrılın arkadaşlar. Yerinizi dolduranlar olur, daha iyi iktidar olanlar olur... Eğer, inancınız yoksa, hakikaten inancınız yoksa, bunları niye getiriyorsunuz bizim önümüze?!

Neyi tartışıyoruz: 1 maddelik bir yasa tasarısını. Sayın Bakan, çok net, diyor ki "bir otoritenin olması lazım." E, dolmuşçulara da, minibüsçülere de bir otorite kurun.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Var zaten...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Hepsine kurun...

Yani, serbest piyasa ekonomisinin koşullarını oluşturacak bir yasal düzenleme sağladığınızı söylüyorsunuz, biz size inanıyoruz ve katkı yapmaya çalışıyoruz; biz katkı yapmaya çalışırken, bundan sorumlu, bunu uygulayacak olan Sayın Bakan, çıkıyor "bunu ben kerhen buraya getirdim ve kerhen bunu destekliyorum. Hakkımda bu kadar kampanya var; bakın, görün, bu kampanyalar, bu hava şirketlerinin zararları ortadan kalkacak mı bakayım, ben bu yasayı çıkardıktan sonra, yarın görecekler..." Peki, yarın onlar görecekse, siz bugün görüp, buraya öngörüsü olmayan bir yasayı niye getiriyorsunuz Sayın Bakanım?!

Bakanlar müteselsil sorumludur, hükümet bundan sorumludur. Koalisyonun bir bakanı, koalisyon ortağı bir başka partinin bir bakanının yaptığından "ben sorumlu değilim" deme şansına sahip değildir. Bunu daha algılayamamış, daha bunu anlayamamış bir iktidar anlayışıyla Türkiye'yi nasıl idare edeceksiniz Allah aşkına?! Bunu anlatabilir misiniz? Nasıl izah ediyorsunuz bunu topluma? Hükümet bir bütündür; bizim sistemimizde, bizim Başbakanımız istifa ettiği zaman bütün bakanlıklar düşmüyor mu? Peki, siz burada neyin mücadelesini, neyin kavgasını veriyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bütün olarak, hükümetin içerisinde bunları konuşun, tartışın ve önümüze gelirken net olun, halkın önüne çıkarken net olun. Bakın, biz de koalisyon olarak, 1994'te böyle krizleri yönettik. Ama, hiçbir zaman...

MUSTAFA YAMAN (Giresun) - İyi halt ettiniz!..

MEHMET DÖNEN (Devamla) - İyi halt ettik tabiî, yüzde 8 büyüme sağladık; sizin gibi, elliüç gündür, hiçbir şey yapmadan oturmadık burada. Şimdi, gelip, burada kavga etmiyoruz. (DYP sıralarından alkışlar)

Ha, şimdi iki bakanınız kavga ediyor burada "bu neye yarar" diye. Burası mı bunun yeri? (MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Dışarıya avuç açmadık sizin gibi.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bırakın bunları artık... Artık, usandı, vatandaş da sizi gözlüyor. Yani, bunu burada yapmanın... Benim tüylerim diken diken oldu; Sayın Bakan "bu hiçbir şeye yaramaz, bunu ben kerhen getirdim" deyince, hakikaten -bırakın milletvekilliğini- bir yurttaş olarak... Size umut bağlamış, yarın ekonomi ne olacak, bu ekonomiyle ilgili yasalar nasıl çıkacak diye insanlar umut bekliyor, siz, burada, hâlâ "bir şey olmaz bundan" diyorsunuz. O zaman, bu insanlara nasıl umut, nasıl güven vereceksiniz?! Çıkın, burada bunları anlatın.

Hepinize teşekkür ediyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dönen.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 654 sıra sayılı, Türk Sivil Havacılığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabiî, aslında, ben, bu maddede söz almayı da istemiyordum; ama, üzüntüyle, Sayın Bakanı az önce dinledim. Hakikaten, Bakan adına üzüldüm, Türkiye'de hükümet eden iktidar adına üzüldüm, üç siyasî partinin arasına giren dördüncü ortak adına üzüldüm ve 70 milyon adına üzüntü duyuyorum.

Niye üzülüyorum; çünkü, neticede, zarar eve geliyor, zarar millete geliyor. Şu ana kadar, çalakalem, alelacele Yüce Parlamentoya sevk ettiğiniz yasaları parlamenterler okumuyor. Belki bilmiyorlardı, izlemiyorlardı, hükümete güveniyorlardı; ama, belli ki, bu yasada hükümet arasında da kavga var, sıkıntı var.

Sayın Bakan kişisel olarak hakikaten takdir ettiğim, saygı duyduğum bir ilim adamıdır ve onurlu kişiliğinden de zerre kadar tereddüdüm yok; ama, şurada, Yüce Parlamentoda, 70 milyonun huzurunda, bir feryadı, bir anlamda seslendiriyorsa, hükümet, ciddî anlamda, yanlış şeylerde ve ayrışma noktalarındadır.

Bu sorunların, Türkiye'ye, yakın bir tarihte cirosu, faturası ne olacak, bunu kestirmek oldukça zor. Düne kadar on yıl önünü görenlerin, bugün, sabahı göremediklerini söylemesi, bir bakıma, hükümeti kurtarmak için getirilen bir zatı muhterem her gün "daha fazla gol atacağız" derken, hükümet içinde dahi böyle sıkıntılara vesile olacak birkısım yasaların Parlamentonun önüne getirilmesinde ısrar edilmesinin, doğrusu, mantığını yakalamak mümkün değil. Elbette, özelleşme, sivil havacılık, imkânlar Avrupa ve dünya düzeyinde, Türkiye şartlarında geliştirilmelidir, fiyat belirlemelerini de onlar yapabilmelidir; ancak, burada ciddî bir konsensüsle hükümet olarak toplumun önüne çıkmak zorundasınız.

Değerli arkadaşlar, bu yasanın, bugüne kadar... Hakikaten, Türk Hava Yolları dünya ölçeğinde başarılı bir grafik çizmişti; bu, öteden beri kabul edilen bir şey. Gerek uçuş esnasında gerek yerüstü hizmetleri açısından özellikle son dönemlerde güzel bir performans göstermişti. Zararlar ediyor, doğrudur. Ben, zararların gerçek sebeplerini, Türkiye'de, hükümet olarak, çeşitli kurumlar açısından ciddî anlamda tahlil edebildiğimizi zannetmiyorum. Mesela, bu zararları etmiş olması, yüksek fiyat politikasıysa, Türkiye'de gerçek, reel bir fiyat politikasına gidilmesi... Bir tarafta, asgarî ücret... Geçenlerde, burada, çeşitli yasalar vesilesiyle değerlendirme yaptık; 160 dolar aylık alan 22 yıllık, 30 yıllık devlet memurları yanında- 168 dolar aylık, yani, 200 milyon lira civarında aylık alan 30 yıllık devlet memuru- Türk Hava Yollarında 1,5 milyar lira aylık alan, iki günlük, iki yıllık hostes veya diğer memur arkadaşların bu fiyat dengesizliğini gidermek, elbette, hükümet politikalarına dahil edilebilirdi; ama, bütün bunlar bugüne kadar yapılmadı, yapılamadı. Şimdi, toplumun huzuruna, bir huzursuzluk sembolü haline getirilmiş bir kanun takdim edildi. Temennimiz oydu ki... Sayın Bakan, biliyorsunuz, onbeş gün önce yapılan Galatasaray-Real Madrid maçında, Türkiye, hakikaten güzel bir başarıya şahit olmuştu, 3-2 galip geldik; ama, o günlerde programını açıklayan Sayın Derviş -hükümet demiyorum, Derviş programı bu- hükümet programı gibi kendisinin açıkladığı ve sonra da hükümetin kabul buyurduğu bu programda "bol bol gol atacağız" dedi. Atılan her golde, geçen hafta gördük ki, yüzde 20-22'lik akaryakıt ve benzeri zamlarla memlekete ciddî sıkıntılar getirebilecek uygulamalar yapıldı. Dün akşam, enteresandır, lojmanlara giderken bir manava uğradım; herkes Galatasaray maçına kilitlenmiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen toparlayınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...vatandaş diyor ki "sayın vekilim, ben Galatasarayın bu akşam yenmesini, gol atmasını istemiyorum." Niçin dedim."Çünkü, gol atarsa, kesinlikle, inanıyorum ki, Derviş de bize gol atacak, bu akşam yeni zamlar gelecek, bunun korkusunu taşıyorum."

Değerli arkadaşlar, hükümet, gol atmanın gayreti içerisinde olmamalı; kurumları kurtarmanın, ülkeyi huzura çıkarmanın, en azından, hükümet içinde barış ve beraberliği tesis etmenin gayreti içerisinde olmalıdır. Hükümet güveni veremiyorsa, bu yasalara, toplumun da güveni olmayacaktır.

Ben, bu konuda bir hususu Sayın Bakandan özellikle sormak istiyorum. Geçende medyada yer aldı. Özellikle, hâlâ, Türk Havayolları uçaklarında ikram edilen gazeteler arasında, mesela Yeni Şafak Gazetesini isteyen, Avrupa'ya uçan bir yolcuya, hava personeli tarafından hakaretler edildiği "böyle bir gazeteyi isteyemezsin" denildiği söylenmiştir. Bu gazetelerin, gerçekten, Türk Hava Yollarında ikram edilmesi, satılması yasak mıdır? Havayollarını zarara uğratan bu üç gazete miydi? Neden özellikle bunlar bulundurulmuyor? Cevabını arz eder, Yüce Heyete saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bravo.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum...

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Tasarının lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Ayhan, İçtüzüğün 86 ncı maddesi gereğince, lehte daha önce söz isteyen Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven var; aleyhte söz isteyen Sayın Yasin Hatiboğlu var ve üçüncü olarak da zatıâliniz söz istiyorsunuz; ama, lehte Nidai Bey konuşacaksa, size söz verme imkânım olmayacak.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, bir madde olması sebebiyle, arkadaşlarımız gerekli bilgileri arz ettiler sizlere.

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda arkadaşlarımız, güzel bir uzlaşma içerisinde, bu tasarıyı 20 dakikada geçirdiler.

Ben de, çıkacak bu kanunun hepimize hayırlı olması dileğiyle, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, lehte oy kullanacağımı belirtiyorum.  (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.

Aleyhinde, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bu tasarıya arkadaşlarım olumlu oy veriyor olsa bile, olumsuz oy vereceğim. Bu oyum, tasarının içeriğine değil, tasarının getiriliş biçimine; bu tasarıyı, sokradan mal kaçırır gibi, saat 12.00'de Danışma Kuruluna getirip, saat 14.00'te müzakereye açan iktidar gruplarına karşı bir tavırdır.

Günlerdir söylüyorum; insaf ediniz, Allah'tan korkunuz, yapmayınız...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz korkun, siz...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) -  Biz, burada, kanun yapıyoruz. Size aylardır anlatıyoruz ki, kanun yapma kolay iş değildir; gayret ister, çaba ister, araştırma ister, inceleme ister. Bir arkadaşımız çıkıyor, diyor ki "20 dakikada hallettik bu işi."

Değerli milletvekilleri, işte, 20 dakikada bir kanunu yapar, bitirirseniz, ülkenin hali böyle olur. Bu kanun, kanunîyetini icra eder halde olamaz. İçtüzüğü, bir kere, saf dışı ettiniz, by-pass ettiniz kimi maddelerini.

Şimdi, Sayın Bakanı saygıyla takip eden bir arkadaşıyım, bir kardeşiyim ben. Şikâyetlerini dinledik. Sayın Bakan, niye oturdunuz oraya? Şu açıdan soruyorum niye oturdunuz -tabiî hakkınız da- Buna, gruplar hazır mıdır, değil midir, hazırlanabildiler mi; gerçekten, muhalefetin buna katkısı olacak mı; bunu niye incelemiyorsunuz?..

Hükümetler gelip geçici kurumlardır; Parlamento, daimî olan kurumdur. Bu hükümetlere bu kadar teslim olmanın Parlamentoya faydası yok, millete faydası yok, bu sözlerin de size faydası yok; onun için, bu sözlerimi, ben, milletime söylüyorum, sizi şikâyet ediyorum.

Beyler, benim derdim ne ki; ta geçen cuma günü Kayseri'den aradım, üç defa, dört defa... Derdim ne benim?.. Ben, Fazilet Partisi Grup Başkanvekiliyim; istiyorum ki, bu kanunlara katkıda bulunalım; istiyorum ki, arkadaşlarımız incelesin, araştırsın, hazırlasın, gelsin, katkı yapacak söz söylesinler, destek versinler, zararlıysa engel olsunlar, tashihi mümkünse önerge versinler. Bunları çalışmadan nasıl yapacaksınız, araştırmadan nasıl yapacaksınız; yapmayın!.. Yapmayın!..

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bunlar önceden gönderildi.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, meseleyi oraya götürmeyelim.

Bakınız, ben rica ettim, ta geçen Cuma... Bu hafta ne görüşeceksek, lütfen, verin. Biz ona itiraz etmiyoruz; ama, verin de biz bir hazırlanalım. Sizin bir derdiniz yok; konuşmuyorsunuz... Komisyonda konuşmuyorsunuz, Genel Kurulda konuşmuyorsunuz, hükümette konuşmuyorsunuz. Bırakın, biz konuşalım, biz anlatalım. (FP sıralarından alkışlar) Yapmayın... Ebkem asamm oldunuz; yapmayın...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ne oldu?.. Anlaşılmıyor...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Duymuyorsunuz, diliniz dönmüyor -Türkçesini söylüyorum şimdi- bırakın, biz konuşalım. Yapmayın... Evet; sizi... Sizi... Sizi, bu antidemokratik, demokratik parlamenter sisteme karşı saygısızlığınızdan dolayı, bu müessesenin gerçek sahibi olan Yüce Milletime şikâyet ediyorum.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - O saygısızlık size ait Sayın Başkan.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sizi, şikâyet ediyorum... Sizi, şikâyet ediyorum. (DSP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sözünü geri al... Sözünü geri al...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sizinle, anlaşılan... Anlaşılan...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Geri al sözünü!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Gayet cuk oturdu bu söz; geri almıyorum.

Sizi, halka şikâyet edeceğiz; meydanlarda görüşeceğiz sizinle ve şimdi, şu, sonradan nevzuhur olarak getirdiğiniz iki kanunu geçirmek istiyorsanız, asgarî 190 üyeyi burada hazır bulundurun.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - 184... 184...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Beyler, bir bakınız, yapmayın, bu Sivil Havacılık... Anladık, 1 madde; ama, kamulaştırma var... Kamulaştırma...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ne olacak?!.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Tabiî ne olacak!.. Kamulaştırma var. Türkiye'deki mahkemeleri işgal eden en önemli ihtilaflardan birisi kamulaştırma ihtilaflarıdır. Siz, bunu, saat 12.00'de getireceksiniz, 17.00'de müzakere edeceksiniz; sonra da, hayır bekleyeceksiniz. Olmaz...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Olur... Olur...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Mahkemeleri rahatsız edersiniz, yorarsınız; halkı perişan edersiniz. Yapmayın...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - İlginiz vardı da niye gelmediniz komisyona?

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, sürem doldu zannediyorum.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sözünü geri alsın; bütün milletvekillerine "saygısız" dedi.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kendi Grubuna da saygısızlık etti.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Evet efendim, çalışma usullerine uymayan, saygısızdır.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Muhalefete saygı göstermek zorundasınız.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Saygılı ol, kürsüye vurma!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Böyle şey olmaz... (DSP sıralarından gürültüler) Muhalefete saygı göstermek zorundasınız. (FP sıralarından alkışlar)

130, 184, 189 üyeyi burada hazır bulundurun.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, oyunuzun rengini söylemediniz; ama, herhalde menfi oy vereceksiniz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Aleyhte oy vereceğimi peşin söyledim efendim.

BAŞKAN - Peşin söylediniz... Peki efendim. 

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ama, bu kanun tasarısının içeriğine değil, bu tavradır bu aleyhte oyum; dedim onu efendim.

BAŞKAN - Anladım efendim, anladım; ben kaçırmışım o kısmını.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir hafta evvel aradım; rica ettim ve dedim ki, ne konuşacaksınız, bize söyleyin.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Grup Başkanvekili.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkanım, bugün, bir Danışma Kurulu toplantısı yaptık ve bu Danışma Kurulu toplantısına da, Fazilet Partisini temsilen çok değerli bir grup başkanvekili katıldı. Ancak, öyle zannediyorum ki, Sayın Hatiboğlu, bir tek kendisini grup başkanvekili olarak görüyor ve sabahki toplantıdan da, herhalde hiçbir bilgi almamış; çünkü, tutanaklara bakılacak olursa değerli grup başkanvekilinin, bugün, Danışma Kuruluna getirdiğimiz önerimize tam bir mutabakatla katıldıklarını ifade ettiklerini görürsünüz; hatta, daha sonra basına yapılan açıklamada da, bunu, bir kez daha teyit ettiler.

Bugünkü yasa tasarılarının görüşülmesinde, Sayın Hatiboğlu'nun bizim anlamakta zorluk çektiğimiz isyanını, hayretini ve burada, biraz önce çok sert bir biçimde ortaya koyduğu nefretini ne biz anladık ve ne de, tahmin ediyorum ki, kendi grubundaki bazı arkadaşlarımız da anlamamış olabilirler.

EYÜP FATSA (Ordu) - Biz, çok iyi anladık.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Fazilet Partisi içerisinde, kendi kendilerine, zaman zaman çelişkiye düştükleri konulara, lütfen, bizi ortak etmeye çalışmasınlar. Milletvekillerimizin tümü, komisyonlardaki kanun tasarı ve teklilerini bilmektedir, çalışmaktadır; Genel Kurulda da, bütün milletvekilleri, önlerindeki yasa tasarı ve tekliflerini okumaktadır. Eğer bir sorun varsa, kendilerine baksınlar.

Teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, adınız geçtiği için söz vereceğim.

Buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Sayın Halıcı'ya , Halıcı üslubuyla cevap verecek falan değilim. Zaten, kendisi beyanda bulundu "anlayamıyoruz" dedi. Benim de şikâyetim ondandı zaten; anlayamamalarındandı... İlave sözüm yoktur; sizi ve bizi millet anlayacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Efendim, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Ülkemize, Bakanlığımıza hayırlı olsun.

Sayın Ulaştırma Bakanımız teşekkür edecekler.

Buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan, değerli üyeler; efendim, usul bakımından yanlış bulmazsanız, iki soruyu da cevaplandırıp, bu konuyu tamamıyla kapatmak istiyorum.

BAŞKAN - Hay hay, buyurun efendim; konuşma hakkınız var.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Nidai Seven Beyefendinin sorusunu cevaplandırıyorum: Ağrı Havaalanıyla ilgili olarak, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğümüz, mevcut pistin uzatılması ve 13 metrelik kot farkının giderilmesi amacıyla, 2001 yılı yatırım programına dahil edilmesi için, Devlet Planlama Teşkilatına müracaat edilmesini istemiş; ancak, Başbakanlığımızın 2000/11 sayılı genelgesi uyarınca, bu teklif, DPT'nin 2001 yılı yatırım programına dahil edilememiştir.

Sayın Musa Uzunkaya Beyefendinin sorusu: Daha evvel cevaplandırdığım soruların aynılarını cevaplandırmak istemiyorum. Türk Hava Yollarının ikram ve gazete servisi, Ulaştırma Bakanlığını ilgilendirmemektedir. Bu konuda, Bakanlığımıza vaki yazılı sorular, cevaplandırılmak üzere, Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir ve Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğünün cevabı da, ilgili sayın milletvekilimize, daha önce, yazılı olarak iletilmiştir.

NEZİR AYDIN (Sakarya) - Türk Hava Yolları Genel Müdürünü kim tayin ediyor Sayın Bakan?!

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Mehmet Dönen Beyefendinin sorularını cevaplandırıyorum: Sivil havacılık kurumu tasarısı gecikebilir; bunu, arz ettim ve özelleştirme üzerindeki spekülasyonlar, kanunun gecikmesi dolayısıyla, ekonomiye zarar vermesin ve Türk Hava Yollarımızın bu konudaki faaliyetleri veya gayretleri bizim yüzümüzden aksatılmış olmasın diye, 2820/25 maddesi değiştirilmek istenmektedir; işin özü bu. Dolmuş, minibüs, şehiriçi otobüs ve uluslararası yük ve insan taşımasıyla ilgili de bir otorite olması gerekir dediniz. Evet, bu otorite vardır; şehir içerisinde, bunları, belediye meclisi ve başkanı onaylar. Ayrıca, milletlerarası ve iki hareket ve duruş noktası arasında 100 kilometreyi geçen mesafelerde de, Bakanlığıma bağlı Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü, bu konuda, bunu düzenler, onay verir, ruhsat verir; dolayısıyla, bu otoriteler vardır.

Havacılık sektöründe bu otorite, daha önceden de tekel olduğu ve yıllardır milletimize hizmet verdiği için, bu, Türk Hava Yolları tarafından yapılmaktaydı. Türk Hava Yollarının bu faaliyete alışkın olması, elemanlarının yetişmiş olması dolayısıyla, bu husus, şimdiye kadar onun kontrolünde devam ettirildi; ama, şimdi, birden bire şirketler çoğaldı, milletlerarası uçuşlar çoğaldı ve Türkiye, inşallah, öyle ümit ediyorum ki, kıtalar arasında yolcuları getiren, indiren, yolcuları alıp tekrar dağıtan, HUF dediğimiz bir büyük para kazanma imkânını ve trafik imkânını yakalayacaktır konumu itibariyle. Bunun için, özelleştirmeye de alınmış olan bir şirkete, diğer özel şirketlerden farklı muamele yapılması, hem rekabet bakımından hem ahlakî bakımdan hem de hukuk bakımından yanlış olurdu; ona bir otorite lazım şimdi. Türk Hava Yollarının öteden beri yapageldiği bu konu; geçen sene, yazın, biliyorsunuz, kuleciler suçlanmak suretiyle, Ulaştırma Bakanlığına basında haksız yere bir itham yapıldı. Tabiî, bu haksızlıklar bizi yıldırır mı; hayır, yıldırması mümkün değil. Dolayısıyla, politikaları ve bu meseleleri, ilgili kurumlar, otoriteler tayin eder; bazı birkaç basın organının -okunur okunmaz- yazarların lafları bunları tayin etmez. Onun için, buna bir otorite gerek. Neresi; Ulaştırma Bakanlığı dedik.

Sivil havacılık kurumu kanunu tasarısı kanunlaşırken, bunun tedbirini de aldık, biraz evvel söylediğimiz arızalar olmasın, giderilmesi mümkün olmayan veya telafisi zor olan zararlar doğmasın diye, bunu, şimdi buraya getirmiş olduk. Bunların hepsi, bizim hazırladığımız kanun tasarısında -Plan ve Bütçe Komisyonunda bekliyor- oraya geçecektir; ama, o arada Türkiye zarar görmesin, o arada Türk Hava Yolları zarar görmesin diye, elimizden gelen her gayreti sarf ettik.

Şunu da ifade edeyim: Bu kurumun ayakta durması için, 20 trilyon civarında, Devlet Hava Meydanları İşletmesi yardımda da bulunmuştur, ikisi de devletimizin müessesesi.

 Bizim anlaşıp anlaşmamamız önemli değil; ama, anlaşmak bizim görevimizdir, vazifemizdir. Devlette küskünlük olmaz, sadece tartışma olabilir, tartışarak da doğruyu buluruz; öyle yapılıyor. Bu bakımdan, bu otoritelerin varlığından, müsaade ederseniz, bu şekilde haberdar etmiş oluyorum, bağışlayın ifademden dolayı beni. Yalnız, Sayın Dönen ve Sayın Uzunkaya, bana göre -sataşma olarak lütfen almayın- maksadı aşan yorumlarla ve benim söylemediğim, kastetmediğim anlamda bir şeyler konuşmuşlardır. Tabiî ki, muhalefet böyle konuşacaktır; bunu, saygıyla karşılıyorum. Bilgi noksanlıkları hepimizde olabilir, bende de olabilir, sizler tamamlayacaksınız. Bu bakımdan, bu konudaki düşüncelerimi de açıklamış oluyorum.

Sayın Hatiboğlu Beyefendinin sorusuna gelince: Sayın Hatiboğlu, Mehmet Dönen Beye verdiğim cevapta, bu konunun buraya neden getirildiği hususunu müsaade ederseniz tekrarlamayayım. Bayındırlık Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda, söz konusu bu tasarı oybirliğiyle buraya geldi. Basında çok ısıtılan, çok hararetlendirilen -özellikle buraya dikkatinizi çekiyorum- ve haksız muamelelere, haksız ithamlara karşı Ulaştırma Bakanlığı mensupları çok tedirgin ve rahatsız olmaktadır. Bu bakımdan da, bu konuda, herkes tepkisini elbette ortaya koyacaktır. Bu tepkiler müspet veya menfî şekilde ortaya konuldu. Konuşma yapan herkese, bu yüzden teşekkür ediyorum. Mesele, böylece, milletimizin yüksek ilgisine sunulmuş ve "acaba, ne oluyor?" soruları da çok ciddî şekilde hafızalarda tazelenerek açıklığa kavuşturulmuş oldu. Benim, özelleştirmenin önündeki engel olmadığım da ve bu engelin hukuk olduğu da, böylece, çok iyi bir şekilde anlaşılmıştır diye düşünmekteyim. Bu cevapları verme imkânı veren değerli milletvekillerimize ve Sayın Başkan size saygılar sunuyorum; teşekkürler ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz, tekrar, kanunun hayırlı olmasını diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

7. – Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/824) (S. Sayısı :646) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Mevcut.

Hükümet?.. Mevcut.

Komisyon raporu, 646 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Musa Demirci konuşacaklardır.

Tasarının tümü üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 646 sıra sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde Fazilet  Partisi Grubumuzun görüşlerini arz edeceğim; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu 1986 yılında çıkarılmıştır. Tasarıyla, bazı maddeler değiştiriliyor; kaçak hayvan geçişleri, yurdumuza girişi ve yurt içinde, hem canlı hayvan hem de hayvansal ürünlerin nakli konusunda bazı kısıtlamalar getiriliyor ve bu konuda da cezaî müeyyideler öngörülüyor.

Fazilet Partisi Grubu olarak, tasarının özüne karşı değiliz; ancak, komisyonda da savunduğumuz gibi, cezaları gerçekten çok buluyoruz. Önemli olan ceza vermek ve insanları mağdur etmek olmamalıdır; önemli olan, önce eğitimle halkımızı bilgilendirmek ve sonra da, gerçekten ceza verilecekse bu yolu seçmek gerekir. Bu bakımdan, tahmin ediyorum ki, cezaların tekrar gözden geçirilmesi gerekir. İlgili maddeler görüşülürken, yine Grup olarak, önergeler vermek suretiyle Yüce Heyetinizin takdirlerine sunacağız.

Değerli milletvekilleri, tabiî, tarım, ülkemiz için vazgeçilmez bir sektördür, önemli bir sektördür. Hayvancılığımız, tarım sektörü içerisinde alt sektör olarak fevkalade önemli bir yere sahiptir, gerek ihracatımız bakımından gerekse ülkemize sağladığı katkılar bakımından. İster damızlık yetiştiriciliği olsun ister besicilik konusunda olsun veya hayvan hastalıkları konusunda olsun, ülkemizin problemleri vardır; yani, bu konuda hayvancılığımızın problemleri vardır ve mutlaka da bu problemlerin çözülmesi gerekir; ancak, tabiî, problemlerin çözülebilmesi için Bakanlığın finansmana ihtiyacı var. Tarım politikalarına karşı sürdürülen farklı yaklaşımlar var, farklı bakanlıklar var, farklı bakanlıkların da farklı yaklaşımları var. Bunu geçtiğimiz günlerde de gördük. İşte, bu farklı yaklaşımlar problemlerin de devam edeceği işaretini vermektedir. Bu bakımdan, tarımın üzerinden bu farklı yaklaşımları, farklı görüşleri mutlaka kaldırmak gerekir.

Değerli milletvekilleri, malumunuz, iki yıldır, üst üste, ülkemizde kuraklık yaşanmaktadır; gerek Doğu Anadolu Bölgesinde gerekse Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki yaşanan bu kuraklık hayvancılığımızı etkilemiştir. Dolayısıyla, bakınız, bu geçtiğimiz kış aylarında 1 kilogram saman, 1 kilogram buğdayın 2  misli fiyatına olmuştur; yani, iki yıldır devam eden bu politikalarla beraber bu olumsuzluk hem tarımımızı etkilemiştir hem de hayvancılığımızı büyük ölçekte etkilemiştir.

Değerli milletvekilleri, bilhassa iki yıldır uygulanan enflasyonun altındaki tabanfiyatı uygulamaları, gerçekten, tarımımızı, bitkisel üretimimizi zora sokmuştur. Dünyanın zenginliklerini, dünyanın zengin ve fakir ülkelerinin tamamında incelediğimiz zaman, tarımın desteklendiğini görüyoruz. Bunun sebebi şudur: Tarım, tarım ürünleri ekiminden hasadına kadar risklerle karşı karşıyadır ve yine, ülkelerin, belki iklim özelliklerine göre bazı yöreleri hariç ürün bir defa alınır ve yine, çiftçilik, meşakkatli olduğundan dolayı da, ülkeler, tarımlarını mutlaka desteklerler. Bu bakımdan, bizim de ülkemizde tarımın mutlak surette desteklenmesi lazım.

Ancak, 57 nci hükümetin hedefi ve politikaları tarımı desteklemekten ziyade, tarıma yapılan desteklerin tamamını 2002 yılında ortadan kaldırmaktır. Bu hükümetin koyduğu politikalar ve koyduğu hedefler budur. Bunun için, aslında, önceden müdahale eden; yani, destekleme için müdahale eden tarım kuruluşları, önce aciz bırakılıyor, sonra, halk nezdinde kötüleniyor ve bilahara da bunlar teker teker ortadan kaldırılıyor. Bu, tarıma müdahale eden kuruluşlar hangileridir bunlar, Tarım Satış Kooperatifleri, şirketler; yani, Şeker Şirketi, gündemde olan, yakında kanunlarını görüşeceğimiz Tekel Genel Müdürlüğü veya ilgili bakanlık, Toprak Mahsulleri Ofisi. Bunlar da, yine, bugünlerde görüşülen, yani, temel fonksiyonu olarak bitirilmeye çalışılıyor. Bu bakımdan da, bu kuruluşlar, destekleme yapan kuruluşlar gündemden çıkarılıyor.

Değerli milletvekilleri, destekleme alımları, girmeye gayret ettiğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde de, ülkemizdeki gibi, müdahale kuruluşlarına benzer kuruluşlarla desteklenir; yani, Avrupa Birliği ülkeleri, tarımını, bizdeki Toprak Mahsulleri, Şeker Şirketi, Et ve Balık Kurumu, tarım satış kooperatiflerine benzer kuruluşlarla destekler. Mesela, Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa'da, şeker fiyatları, doğrudan doğruya üretici ve fabrika tarafına bırakılmadan, devlet tarafından belirlenmektedir. Ancak, tabiî, yeni çıkarılan Şeker Kanunuyla çiftçiyle fabrikatör karşı karşıya getirilmek suretiyle şeker fiyatı belirlenecektir.

Yine, Avrupa Birliğinin ortak tarım politikalarına baktığımızda, gördüğümüz manzara şudur: Desteklemelerin yüzde 70'ini fiyat yoluyla yapılan desteklemeler oluşturmaktadır. Yani, burada, örnek olarak verecek olursak, Fransa ve Hollanda'da her ürün için ayrı ayrı müdahale kuruluşu vardır; İngiltere, Danimarka ve İrlanda'da müdahale yapma görevi tek bir kuruluşa verilmiştir.

57 nci hükümet, bunları görmezden geliyor, Yani, Avrupa Birliğindeki bu uygulamaları görmezden gelmek suretiyle, yapılan bu desteklemeleri kaldırıyor, doğrudan, gelir sistemine geçeceğini ifade ediyor. Burada, tahmin ediyorum ki, bir hedef saptırma vardır ve burada, Avrupa Birliğinin yaptığını görmezlikten gelmek vardır.

Bu bakımdan, Avrupa Birliği incelendiği zaman, doğrudan gelir desteğini şu şekilde görüyoruz: Doğrudan gelir desteği, bazı yörelerde, eğer, üreticiler, bazı mahsulleri fazla üretiyorsa, çiftçisine söylediği şudur: "Siz, bu mahsulü ekmeyin; bunun karşılığında, para miktarı neyse, değeri neyse, biz onu vereceğiz." Avrupa Birliğinin yaptığı budur.

Yine, bazı yıllarda, dünya fiyatlarında eğer aşırı bir düşme olursa, dünya fiyatları aşırı bir düşme gösterirse, pazar fiyat desteğiyle, üretici, yine destekleniyor. Tabiî, Avrupa Birliği ülkelerinin yaptığı bu; ama, bizim işimize fiyat desteklemesi gelmediği için veya IMF öyle istediği için, biz, bu destekleme politikalarını terk ediyoruz, doğrudan gelir desteği sistemine geçiyoruz.

Doğrudan gelir desteğinin özü nedir; özü şudur: Tapu kaydına bakılacak ve dekara 5 dolar bir destek yapılacak. Tabiî, dekara yapılacak 5 dolar, çiftçinin hangi ihtiyacını karşılayabilir, hangi üretimini artırabilir; bunu, sizin takdirlerinize bırakıyorum.

Bu sene, yani 2001 yılı için bakıyoruz, okunan programda da görüldü; doğrudan gelir desteği için ayrılan para 400 trilyon Türk Lirası. Şimdi, ülkemizdeki işletme sayısına bakarsak, ülkemizde işletme sayısı 4 milyon. Bu 400 trilyon lirayı işletme sayısına böldüğünüz zaman, her işletmeye ödenecek para miktarı 100 milyon liradır. Şimdi, isterseniz, şöyle bir yoldan gidelim: Yani, ortalama işletme sayısına baktığımız zaman, ülkemizde ortalama işletme sayısı, mesela, 1 ile 20 dekar arasındaki işletme sayısı, aşağı yukarı, 1 milyonun üzerinde. Yani, burada verilecek destek, 1 milyon çiftçiye verilecek destek, aşağı yukarı, 45-50 milyon liradır. Bu bakımdan da, doğrudan gelir desteğinin, hakikaten, tekrar gözden geçirilmesi lazım ve Avrupa Birliği ülkelerinde, Avrupa Birliğinin ortak tarım politikasında ve Amerika Birleşik Devletlerinde nasıl uygulanıyorsa, mutlaka, ülkemizde de o şekilde bir desteklemenin yerine getirilmesi gerekir.

Destekleme alımlarında, her hükümet kendi dönemini öne çıkarmak istiyor. Şimdi, bazı rakamları vermeden önce, bir defa, şunu ifade etmek istiyorum: Bugünlerde bir moda tabir var, o moda tabir de şudur: "Efendim, popülist politikalar uygulamayalım. Bugüne kadar tarıma verilen destekler popülist politikalar yüzünden bu duruma gelmiştir." Oysaki, değerli milletvekilleri, her ülke, kendi gerçeklerine göre fiyat belirlemek mecburiyetindedir. Her ülkenin tarım şartları, her ülkenin kendine has özellikleri vardır. Bu bakımdan, mutlaka, kendi ülkemizin tarımına, kendi ülkemizin şartlarına göre eğer fiyat oluşturuluyorsa, bunu, çıkıp, popülist politikalar diye gündeme getirmek ve bunu o şekilde yorumlamak, çiftçiye yapılan en büyük haksızlıktır; bunun yapılmaması lazım. Filan şirkete, filan işadamına düşük faizli kredi tahsisi veya teşvikli krediler, garantili dış krediler popülist politika olmuyor; ama, çiftçiye, işçiye verdiğiniz zaman popülist politika oluyor... Tabiî, bunu kabul etmek mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, bakınız, 1996 tarihinden bugüne kadar, buğday için verilen destekleme fiyatındaki artış oranlarını size arz etmek istiyorum. Tabiî, dolar ve markla bunu ifade ederek kafanızı karıştırmak istemiyorum. Kıyası, yalnız o yılki enflasyona göre mukayese etmek istiyorum. Bakın, 1996 yılında buğday 18 000 lira iken, 1997 yılında 33 000 liraya çıkarılmış. Buradaki artış, bir yıl öncesine göre yüzde 83. Enflasyona bakıyoruz, enflasyon yüzde 81. Yani, verilen artış enflasyonun üzerinde. Burada, artık, bir popülizm aramak ve burada çiftçiyi, çiftçileri müşkül duruma düşürmek fevkalade yersiz. Bakın, 1998 yılında, bir yıl öncesine göre yüzde 60 artış olmuş; ama, enflasyon yüzde 72. Enflasyonun altında, 12 puan daha altında bir fiyat verilmiş. 1999'da artış yüzde 51, enflasyon yüzde 53 olarak belirlenmiş, 2 puan altında fiyat verilmiş. 2000 yılına geldiğimiz zaman, 102 000 lira tabanfiyat verilmiş, artış yüzde 27; yüzde 51'lik enflasyonun 24 puan daha aşağısında bir fiyatla çiftçilerimizi desteklemiş oluyoruz! Bu bakımdan, burada popülizm aramak fevkalade yanlış ve biraz önce söyledim gibi, çiftçilerimize de yapılan bir haksızlıktır.

Diğer desteklere göz attığımız zaman, ziraî kredilerin faizleri yüzde 50'lerdeyken, gördüğümüz gibi, takip ettiğimiz gibi, bu krizle beraber, normal, küçük çiftçilerde yüzde 120, büyük çiftçilerde yüzde 130 oldu; hatta, bunların gecikme faizleri yüzde 180'e çıkarıldı. Şimdi, çiftçinin bu faizlerin altından kalkması mümkün değil. Tabiî, burada ne oluyor; çiftçiye, yalnızca cezaevlerinin yolu tarif edilmiş oluyor. O bakımdan, çiftçinin yüzde 120'lerle üretimini devam ettirmesi mümkün değil. Bunun gözden geçirileceğini umuyorduk; fakat, bugüne kadar net bir bilgi alamadık; bilemiyorum...

Değerli milletvekilleri, tabiî, çiftçinin en önemli üretim aracı, bugün, mazottur. Köylüyü yeniden karasabana döndürmemiz mümkün değil. Bakınız, açıklanan programda da eleştirilen on yıllık bir periyot vardır. On yıllık periyodu incelediğimiz zaman, çiftçilerin, ortalama 3 kilogram buğdayla 1 litre mazot aldıklarını görüyoruz; bu eleştirilen on yıl içerisinde. Bugün geldiğimiz nokta, 7 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınamıyor. 8 kilogram şekerpancarıyla 1 litre mazot alınırken, bugün, 20 kilogram şekerpancarıyla 1 kilogram mazot ancak alabiliyorsunuz.

Gübredeki durum daha da vahim. Amonyum sülfat, geçen yıl, yani Nisan 2000'de 64 000 lira, bugün, Nisan 2001'de 152 000 liraya çıkmış. Amonyum nitrat -işte, ilkbahar gübresi olarak, her iki gübrenin de kullanılması gerekir- 80 000 liradan 180 000 liraya çıkmış. Üre, 90 000 liradan 210 000 liraya çıkmış. Bununla, çiftçinin üretimini devam ettirmesi mümkün değil.

Yine, bildiğiniz gibi, çiftçi, zamanında da gübre bulamadı. İhalelerde oynanan bazı oyunlar, çiftçinin gübreyi zamanında bulamamasına sebep oldu. İki bakanın birbiriye uğraşmasından, kontrol tamamen kayboldu.

Yine, son on yıla bakıyoruz, 2000 yılı hariç, diğer yıllarda, gübre kullanımında yüzde 10 bir artış var; ama, 2000 yılına geldiğimizde, gübre kullanımında yüzde 10 bir azalış tespit ediyoruz.

Bu rakamlar gösteriyor ki, bugün çiftçilerimizin durumu hakikaten içler acısıdır ve çiftçilerimiz perişandır.

Açıklanan programın hiçbir yerinde, tarıma ve tarımcıya rastlamıyoruz. Biraz önce söylediğim 400 trilyon, ifade ediliyor ki, destekleme için kullanılacak veya bir başka hizmette kullanılacak. Onun haricinde, 4 milyon işletmeyi ilgilendiren, 35 milyon nüfusu ilgilendiren iç açıcı bir kısım göremiyoruz.

Burada özellikle şunu belirtmek istiyorum: Bir defa, Ziraat Bankasının batış sebebini, zarar etmesinin sebebini tarıma ve tarımcıya verdiği desteğe bağlamak, çiftçilere yapılan fevkalade büyük bir haksızlıktır.

Ziraat Bankasını çiftçiler batırmadı. Bakınız, Ziraat Bankası bir asırdır çiftçiye hizmet veriyor; ama, bu bir asır içerisinde, Ziraat Bankası, çiftçiyi destekledi diye, hiçbir zaman zora düşmedi ve zarar etmedi. Ne zaman ki, yanlış yönetim ve yanlış politikalar oldu... Bu kürsüden defaatle söylendi; 1993 yılında pamuğa yapılan 124 milyon dolarlık Hazine yardımını, Hazinenin, zamanında Ziraat Bankasına ödememesinden dolayı, bugün, bir rivayete göre 14 milyar dolar, bir rivayete göre 7 milyar dolar Ziraat Bankası zarar etti. Peki, çiftçi, bu zararın neresinde, çiftçinin cebine giren nedir; çiftçinin cebine giren gecikmeli olarak 124 milyon dolardır. Bu bakımdan, tamamen, bunu çiftçiye mal etmek ve "çiftçi, Ziraat Bankasını zarar ettirdi" demek fevkalade yanlıştır. Tabiî, burada aklımıza şu geliyor: Ziraat Bankası, tabiî, birilerine soydurduğu bu bankayı, bilanço makyajlarıyla görev zararı gösteriyor "işte, suçlu çiftçidir" deniyor ve bunu da bütün kamuoyunda açıklıyor. Oysaki, bakın, burada, Sayın Derviş'e, özellikle, biz, şunu söylüyoruz: Sayıştay raporlarını incelemiş olsalardı, bu açığın, bu zararın nereden tevlit ettiğini, nereden kaynaklandığını göreceklerdi; ancak, dediğim gibi, çiftçi günah keçisi olarak, maalesef, kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Şeker Kanununu bir süre önce buradan geçirdik. Sayın Cumhurbaşkanı da bu kanunu onayladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Demirci, lütfen toparlar mısınız.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Hayhay efendim.

Aslında, bu kanunun onaylanmamasını arzu ederdik; ancak, tabiî, Sayın Cumhurbaşkanı onaylamasa ya dövizler fırlayacaktı ya borsa düşecekti, yine fatura -tahmin ediyorum- Cumhurbaşkanına kesilecekti. Şimdi, bu hükümet, nasılsa, bilemiyorum, Bakanlar Kurulunda iki sayın bakan birbiriyle yüksek sesle konuşuyor, hemen, piyasaların yükselmesi, dövizlerin yükselmesi bu bakanlara bağlanıyor.

Şimdi, burada -tahmin ediyorum- bir yanlışlık var. Yani, bu yanlışlığın da mutlaka tespit edilmesi lazım, bulunması lazım. Yoksa, böyle, sesten etkilenen bir ekonomi ülkeyi götüremez, götürmesi de mümkün değil. O bakımdan, bu yanlışlık nedir, bu yanlışlığın da çözülmesi gerekir.

Bakın, bu kanunla beraber, 160 000 çiftçi ailesi üretimden alıkonmuştur ve 1 000 000 insan etkilenmiştir ve çok daha önemlisi, mısır, iç piyasadan temin edilmeyecektir, dış piyasalardan getirilecektir. Oysaki, bakınız, şayet iç piyasalardan mısır temin edilmiş olsaydı, işte bugün, mağdur ettiğimiz 160 000 çiftçi ailesi, belki, alternatif olarak da mısırı üreteceklerdi. Mısır, bugün yalnızca Çukurova'da ve Ege Bölgesinde yetiştirilen bir mahsul değil. Nerede yetiştirilir; bakın, bugün, Iğdır Ovasında yetiştirebilirsiniz, Elazığ'da yetiştirebilirsiniz, Erzurum'da yetiştirebilirsiniz, Sıvas'ın mikroklimalarında yetiştirebilirsiniz; ancak, bu gözardı edilmek suretiyle, maalesef, ülkenin, çiftçilerimizin üretimi elinden alınmış oldu.

Tabiî, tarım üzerinde söylenecek fevkalade sözler var. Bilhassa, zeytinciliğimizin ve pamukçuluğumuzun büyük problemleri var. Bunları arz edemedim.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Demirci.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay ifade edeceklerdir.

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısı, halen yürürlükte olan 1986 tarih ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 4 maddesini değiştirmektedir. Yapılan değişikliklerle, özellikle, Türkiye'ye yurt dışından hayvan girişi konusunda, yurt içindeki hayvan hareketleri konusunda sağlık ve hijyenik şartlar bakımından birtakım yeni düzenlemeler getirilmektedir. Özellikle, hayvan nakillerinde Avrupa Birliğinin normları esas alınarak, Dünya Ticaret Örgütünün tavsiyeleri ve normları esas alınarak birtakım düzenlemeler getirmektedir.

Tabiî, bu, hayvan sağlığı, Türkiye için çok önemli bir husustur, bu konuda, düzenleme bir ihtiyaçtır, yerindedir; prensip olarak bu kanun tasarısını destekliyoruz; ancak, her düzenlemenin ciddî bir maliyeti vardır. Özellikle, uluslararası standartlarda hayvan taşımacılığı ve nakliyeciliği yapmak için birtakım ölçüler koyduğunuz zaman, rasgele şartlarda hayvan taşınamayacak, hayvan hareketleri kontrol altında bulundurulacak, müsaade alınacak ve bunların getireceği birtakım malî külfetler olacaktır. Bu yasa tasarısını, çağımızın ve günümüzün de ihtiyacı olması hasebiyle desteklemekle birlikte şu gerçeği de göz önünde bulundurmak zorundayız. Şu anda Türkiye hayvancılığı öyle bir noktaya gelmiştir ki, hiçbir malî külfeti kaldıramayacak kadar zayıftır ve güçsüzdür.

Bu tasarının çok önemli olduğunu, hayvan sağlığının Türkiye için çok önemli olduğunu ifade ettim. Çünkü, hayvancılığın temel teknik sorunları arasında yem problemi vardır, en önemli problemi olarak fiyat ve pazar problemi vardır; ama, bu problemlerin akabinde gelen bir diğer teknik problemi de hayvan sağlığıdır. Hayvan sağlığı konusunda Türkiye birtakım riskler taşımaktadır. Üç temel dezavantajı vardır Türkiye'nin, hayvan sağlığı konusunda, hayvan hastalıklarıyla mücadele konusunda daha titiz, daha dikkatli, daha fazla tedbire yönelik uygulamalar yapması açısından üç temel mecburiyeti vardır.

Bunlardan birincisi, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyadır. Türkiye'nin bulunduğu coğrafya birçok açıdan önemli olmakla birlikte, bazı açılardan da, maalesef, birtakım dezavantajları beraberinde getirmektedir. Bunlardan birisi, sahip olduğumuz komşuların hayvan hastalıkları konusundaki hassasiyetlerinin yetersiz oluşudur. Özellikle, Uluslararası Salgın Hastalıkları Enstitüsüne ihbarı zorunlu olan hastalıklar konusunda, şap, şarbon, veba, yanıkara, delidana vesaire gibi ihbarı zorunlu hastalıklar konusunda komşu ülkelerin duyarsız olması, Türkiye'yi, bu konuda daha ciddî tedbir almaya zorlamaktadır. Bu bakımdan, Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluş da, bu konuda yasal düzenlemelerin Türkiye'de yapılmasını şiddetle istemektedir.

Bir ikinci temel riskimiz, Türkiye'de hayvan hareketleri çoktur, bölgelerarası taşımacılık çok gelişmiştir... Çeşitli bölgelerden, doğudan batıya, kuzeyden güneye hayvan hareketlerinin fazla olduğu ülkemizde, hayvanların çeşitli problemlerini ortaya çıkarma, hastalıklarla ilgili bulaşma ve yaygınlaşma problemleri vardır. Bunun için, Türkiye, bu konuda çok ciddî tedbirler almak zorundadır.

Bir üçüncüsü ve önemli bir temel faktör, Türkiye'de veteriner hizmetlerinin, hayvan hastalıklarıyla mücadelenin son derece yetersiz oluşudur; yani, hayvan hastalıkları konusunda, Türkiye'de, maalesef, bugün, çok ciddî bir altyapı yoktur. Özellikle, hastalıklarla mücadele konusunda hangi noktada olduğumuzu ortaya koymak bakımından bir örnek vermek gerekirse, bugün Avrupa Birliği ülkelerinde 4 000 hayvana 1 veteriner düşmektedir; ama, Türkiye'de, ülkemizde, ülke ortalaması olarak 60 000-70 000 hayvana 1 veteriner düşmektedir. Hayvancılığın yegâne geçim kaynağı olduğu ve çok yaygın olarak icra edildiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ise 140 000-150 000 hayvana 1 veteriner düşmektedir. Hele bazı illerimiz var ki -mesela Hakkâri- 400 000-450 000 hayvana 1 veteriner düşmektedir.

Bu kadar bozuk bir altyapının olduğu bir ülkede, elbette ki, hayvan hastalıkları çok önemli bir problemdir. Hayvan hastalıkları denilince akla ilk gelecek temel husus da elbette ki insan sağlığı olmalıdır. Avrupa'nın, bir delidana hastalığı ve şap konusunda gösterdiği hassasiyet ve özellikle bakanların istifasına yol açacak kadar toplum tarafından önemsenmesi, Türkiye'de de, inşallah, bu anlayışın yerleşmesine bir örnek teşkil eder diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu standartlara uymamız gerektiğini ifade ediyorum; doğru. Uymamız gerekiyor; ama, hangi şartlarda, niçin uyacağız? Yani, bugün geldiğimiz noktada, bitmiş, tükenmiş ve gerçekten utanılacak duruma gelmiş, o sektörle iştigal eden kesimin de açlıkla karşı karşıya olduğu bir sektörü uluslararası standartlara getirmek üzere alacağımız tedbirler ne işe yarar? Doğrusu, bunun cevabını bulmak zor.

Bakın, Türkiye'de, nüfusun çok önemli bir kısmının aş ve iş kaynağıdır hayvancılık ve toplumun tamamını da birinci derecede yakinen ilgilendirmektedir. G-7'lerin, gelişmiş ülkelerin asla hayvancılıktan ve tarımlarından vazgeçmedikleri, ciddî desteklerle destekledikleri, hayvancılığın ve tarımın çok stratejik bir sektör olduğu ve özellikle, Türkiye nüfusunun, sosyal devlet prensibi itibariyle, çok önemli bir kısmını barındırması itibariyle de asla vazgeçilemeyecek bir sektör olduğu çok açıkça ortadadır. Ancak, maalesef, üzülerek ifade edeyim ki, iki yıldan beri uygulanan yanlış ekonomik politikaların ve özellikle, arka arkaya meydana gelen son iki ekonomik krizin de Türkiye'de en büyük maliyeti, en büyük sıkıntısı tarım ve hayvancılık kesimine çıkarılmıştır ve bugün, bu konuda bir tespit yapmak için, bizim sözlerimize değil, iktidarın, Sayın Bakanın, hatta hükümet içindeki konuya yaklaşımlara bir göz atmakta yarar görüyorum.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir hususu arz etmeden önce şunu söylemek istiyorum: Bakın, geçende, Ankara Belediyesine ait bir mezbahanın açılışında, Sayın Bakan "Hayvancılık ölmüştür"  diyor. Bunu biz de bu kürsüde defalarca ifade ettik. Evet, çok doğru ve ciddî bir itirafta bulunuyor Tarım Bakanı. Eğer, bu ülkede hayvan yemi olan samanın fiyatı, insan gıdası olarak buğdayın fiyatının 1,5 misline çıkmışsa, eğer bu ülkede üreticinin ürettiği 1 kilogram çiğ süt 1 bardak sudan ucuzsa, eğer bu ülkede 1 kilogram çiğ sütle 1 çiklet dahi alamıyorsanız, 1 kilogram canlı karkas ağırlığı ancak 2 paket sigara parası ediyorsa ve bu ülkede toplumun bütün talebine rağmen, üretici, ürettiği sütünü, etini pazarlayamıyor ve mahvoluyorsa, aksini söylemek, son derece yanlış olurdu ve isabetsiz olurdu.  (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan bunu söylüyor da, iki yıldan beri hayvancılık konusunda kendilerinin ne yaptığını söylemiyor, söyleyemiyor. İki yıldan beri, bu ülkede, hayvancılık konusunda, özellikle, ortaya konulmuş ve bu kesimin temel problemi olan, tertemiz alınteriyle ürettiği ürününü pazarlama, satma, yerine ulaştırma konusunda, temel problemi olan fiyat konusunda, üretici, cumhuriyet tarihinden beri en büyük ıstıraba gark edilmiş vaziyettedir. Öyle bir noktadayız ki, Türkiye'de, bırakın sağlığı, bırakın diğer şartları, hayvanlara yedirilecek yem bulunamıyor. Bu ülkede üretici, ürettiği ürünü satabilmek için, kilometrelerce öbür taraflara, Erzurum'dan İstanbul'a, kurban bayramını bir vesile bilerek hayvanını taşıyor; ama, 5 kamyon hayvan götürmüşse, 1 kamyonunu ancak satabiliyor; o da, yedirdiği yemin parasını karşılayamayacak şekilde, sadece arabanın mazot parasını karşılayacak düzeyde bir yokluk içerisinde kıvranıyorsa, bu ülkede hiçbir şey yapılmamış demektir; şu anda bir şey yapılmamış demektir.

Değerli milletvekilleri, çok önemli bir hususu da özellikle belirtmekte yarar görüyorum. Bugün, Türkiye'de, üretici 1 kilogram sütünü satmaktan aciz; ama, cumhuriyet tarihinde, tarımsal ürün ithalatı, ilk defa bu kadar olmak üzere, ihracatın önüne geçmiştir ve bir ithalat patlaması yaşanmıştır. İki yılda Türkiye'ye giren, dahilde işleme rejimi çerçevesinde ülkeye giren süttozu miktarı, aşağı yukarı, 18 000-19 000 tondur. Yani, siz, şekerpancarından "şekerpancarı, şekerinden zarar ediliyor" gerekçesiyle vazgeçeceksiniz; "dünya fiyatlarını tutturamıyoruz" diye, buğday üreticisini, dünya fiyatlarını esas almak üzere maliyetlerinin çok çok altında buğdayını satmak mecburiyetinde bırakıp "ne yapayım kardeşim!.. Eğer pahalı ise, bu işi yapmayın, vazgeçin" diyeceksiniz; hayvancılıktan vazgeçeceksiniz; peki, bu ülkeyi nasıl idare etmeyi düşünüyorsunuz?.. 30 milyon hektar birinci sınıf tarım arazisi olan bu ülkenin topraklarını nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?.. 28 milyon Türk çiftçisini başka bir gezegene mi göndermeyi düşünüyorsunuz?..

Değerli milletvekilleri, bu hayvancılık meselesini, çok çeşitli vesilelerle konuştuk, aynı detaya fazla girmek istemiyorum; ama, bir hususu da özellikle vurgulamadan geçemeyeceğim. O da şu: Şu anda, hükümet içinde, zaman zaman gübre meselesinde, zaman zaman çiftçi borçlarının ertelenmesi meselesinde, Sayın Tarım Bakanının, diğer bakanlarla, Sayın Başbakanla veya Hazine'den sorumlu Devlet Bakanıyla tartışmaları, konuşmaları basına yansıyor. Doğrusu, bizi bu tartışmalar hiç ilgilendirmiyor; bizi, sonuç ve uygulamalar ilgilendiriyor. Şu anda bu hükümetin yeni açtığı ekonomik programda ve ekonomik pakette, çiftçi yoktur, üretici yoktur. Açıkça söyleyeyim, dünya konjonktürü dikkate alınarak, kâr-zarar hesabı yapılarak, sosyal devlet ilkesi gözardı edilerek, Türkiye, tarımını süratli bir şekilde tasfiyeye doğru yönelmektedir. Bunun çok ciddî bir alarm olduğu kanaatindeyim ve bu kürsüden ifade ediyorum; eğer, siz, hedef enflasyonu ve dünya fiyatlarını esas alırsanız ve bu esasa göre üreticinin ürününe tabanfiyat belirlerseniz, buğday üreticisi yüzde 25 fiyat artışına mahkûm edilirken, enflasyon yüzde 40 olarak tahakkuk ederken ve bütün girdi fiyatları yüzde 100'lerin üzerinde cereyan ederken, böyle bir politikayı sürdürmeye devam ederseniz, korkarım ki, Türkiye, en iddialı olduğu sektörler bakımından, çok kısa bir süre içerisinde ya aç kalacaktır veya dışarıya tamamen bağımlı hale gelecektir.

Bugün, Türkiye, buğday üretimi bakımından, gerçekten, çok iyi bir noktadadır; 20 milyon ton civarında buğday üretimimiz var; ama, korkuyorum ki, önümüzdeki yıl, bu rekolte, ciddî şekilde düşecektir. Bugün, buğday üreticisi, asla buğday ekmeye yanaşmamaktadır;çünkü, ektiği tohumluğun parasını, verdiği gübrenin parasını temin etmekte cidden zorluk yaşamaktadır. Bu ülkede, ne azotlu gübrede ne fosforlu gübrede, gübre fabrikalarının üretimi bakımından sorun olmamasına rağmen, Türkiye, ilkbahar gübresinin atılması ve temini konusunda, hükümetin beceriksizliği yüzünden bir yanlışlığa mahkûm edilmiş ve Türk çiftçisi, ilkbahar gübresini, 1 milyon ton civarındaki gübreyi toprağına atamamıştır veya gecikerek, 10 kilogram atması gereken bir toprağa, 1 kilogram atmakla yetinmiştir.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Tasarruf tedbirleri...

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Değerli milletvekilleri, evet, tasarruf olduğu doğrudur; ama, siz, bu tasarrufu, eğer, milyarlarca doları hortumlayan insanlardan değil de çok fakir olan Türk çiftçisinden, Türk köylüsünden yaparsanız, yarın, bu Mecliste, bunları konuşacak zemin ve zaman da bulamayabiliriz; bunu bilmenizi istiyorum.

Neden böyle bir zemin bulamayabiliriz?.. Esnaf yürüdü, nümayiş yaptı, esnafla ilgili kredi faizleri ertelendi. Haksız olarak yükseltilmişti ve gücünü sokakta ortaya koydu ve böyle bir kararla, neticede, esnaf kredileri, Esnaf Kefaletin ve Halk Bankasının kredi faizleri yüzde 55'lere düştü. Peki, hâlâ, daha dört aydan beri pancar parasını alamamış olan; ama, o gün borçlanmış olan küçük çiftçi, bugün, gecikmiş parası için, devlete olan borcu için yüzde 143 faiz ödemeye devam etmektedir. Bu insanların, sokağa dökülmeleri, sütünü nehirlere dökmeleri, bu Yüce Meclise, bizlere bir şey ifade etmediyse, başka türlü nasıl bir nümayişte bulunmalarını bekliyoruz acaba?!

Bu konuda, gerçekten, bu tür bir yaklaşımı ortaya koymanın, benim için de, bir parlamenter olarak şu sıkıntısı var: Burası çözüm merciidir, burası çözüm yeridir. Biz, burada, gerçek meseleleri konuşurken, eğer, "popülizm yapıyorsunuz" şeklindeki birtakım sataşmalara maruz kalırsak, bu ülkenin 28 milyon insanının derdi ve meselesi ve çözümü, bu Parlamentoda öncelikle ele alınmazsa, onun için birtakım şeyleri çözmekte veya konuşmakta çok geç kalmış oluruz diye endişe duyuyorum.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Hallederiz...

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bugün, hayvancılığın bitme noktasına geldiğini ifade ettim ve örneklerini verdim. Geçen gün bir gazeteden almıştım, 9.7.2000 tarihli Milliyet Gazetesinden bir haber: "Kars'ta, ahırlar, pavyon oluyor!" Yani, Kars, bugüne kadar, hayvancılık bölgesi ve hayvancılığın çok kârlı, rantabl yapıldığı ve ürettiği ürünleriyle de Türkiye çapında isim yapmış bir ilimizdi; ama, bugün, Kars'ta hayvancılık kalmamıştır.

Erzurum, yine, geçimini, büyük ölçüde, yüzde 70 oranında tarım ve hayvancılıktan karşılayan bir ilimizdir; ama, bugün, Erzurum'da, üretici, gerçekten, ciddî manada perişan olmuş ve özellikle Kurban Bayramı, üretici için kara bayram haline gelmiştir. Bu bakımdan, bu meselelerin çözümü konusunda, şahsen, Tarım Bakanlığının devre dışı kalmış olmasını ve bu konuda Bakanın birtakım yakınmalarını, doğrusu, son derece yetersiz buluyorum ve doğru bulmuyorum. Niçin; önemli olan, hükümetin bu meseleyi görmesi ve ekonomik politikalarda, öncelikle, bu en zor durumda olan, en sıkıntılı durumda olan sektörün problemlerini çözme konusunda bir irade koymasıdır, bir siyasî tercih koymasıdır. Bugün geldiğimiz noktada, birçok ürün için desteklenme noktasında, direkt destek konusunda öngörülen rakam, Hazinece, yeni programda öngörülen rakam, 400 trilyondur. 400 trilyon, hiçbir meseleyi hiçbir şekilde çözmeyecektir, çözemeyecektir. Onun için, eğer bu politikalar böyle gidecekse, IMF'nin ve özellikle, tarımda çalışan nüfusu bu ülkenin ekonomik kalkınmasında engel olarak gören bir kafa yapısıyla, zihniyetiyle bu ülkenin ekonomisi ve tarımı idare edilecekse, benim bir önerim var; Tarım Bakanlığını kaldırsınlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Ertugay, lütfen, toparlayınız.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla)- Tarım Bakanlığını Hazineye bağlı bir kuruluş haline getirsinler; çünkü, bu haliyle, Tarım Bakanlığının, hükümet içerisinde, bu konuda, sadece ve sadece, bugüne kadar yapılan bütün uygulamalarda, aynen muhalefet gibi gelip burada sorunları sıralayıp; ama, çözüm üretme ve çözüm bulma konusunda cidden acze düşmüş olduğunu görmekten büyük üzüntü duyuyorum. Bu bakımdan, bu açıdan, bu Yüce Meclisin, Türkiye'de tarım nüfusu, tarımdaki istihdam sorunları ve tarım sektörünün durumunun ele alınacağı çok özel bir oturum yapmasını ve bu meseleye çok geç kalınmadan el konulmasının doğru olacağını düşünüyor; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

EVREN BULUT (Edirne)- Hocam, ölünün arkasından konuşulmaz; öldü çiftçi!.. (DYP sıralarından alkışlar)

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Öldürdüler, öldürdüler!..

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - 50 sene siz idare ettiniz; öldüyse siz öldürdünüz.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına iki söz talebi var; birincisi, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, ikincisi, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman.

Önce, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'ı davet ediyorum.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 646 sıra sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının gerekçesinde "ancak, yapılan bütün çalışmalara ve alınan önlemlere rağmen, ülkemize, yabancı ülkelerden kaçak hayvan girişleri önlenememiş ve yurt içinde de sağlık kontrolleri yaptırılmadan, kaçak hayvan sevkleri devam etmiştir" denilmekte ve bu kaçakçılığı önlemek için, cezaî müeyyidelerin günümüz şartlarına uyarlanarak caydırıcı hale getirilmesi için bu tasarı hazırlanmıştır.

Hayvan kaçakçılığı, genellikle, ya sınırlarımızdan canlı hayvan kaçakçılığı şeklinde veya gümrüklerden kaçak et girişi şeklinde yapılmaktadır. Sayın Bakan, basına yansıyan ve bizlere de Türkiye Büyük Millet Meclisinde verdiği beyanatlarda "İran ve Irak sınırından yılda 400 000-500 000 büyükbaş hayvan ile 4-5 milyon koyunun kontrolsüz girişiyle, yani kaçak girişiyle, 200-250 trilyon TL vergi kaybı olduğu gibi, PKK da buradan yılda 30 trilyon TL gelir sağlamaktadır" diye itiraf etmişlerdi. Bu kaçak hayvan girişiyle, çeşitli bulaşıcı hayvan hastalıklarının da ülkemize girdiği, yine Sayın Bakanın itiraflarıyla teyit edilmektedir. Buna çözüm olarak, 10 Eylül 1999 yılından itibaren doğuda -Ağrı, Van, Hakkâri dahil- 5 ilden hayvan nakli ve hayvan pazarlarının kurulmasının yasaklandığı belirtilmektedir. Bu şekilde, kaçakçılığı önemli ölçüde önlemeye çalışırken, bu 5 ilin de ekonomik yönden yıkımına sebep olmuşlardır.

Yalnız, yine de doğudaki illerde hayvan pazarlarına gidildiğinde, önemli ölçüde azalmakla beraber, canlı kaçak hayvanların gelip pazarlandığı da bir başka gerçektir. Zaten, son günlerde ortaya çıkarılan bufalo kaç etlerinin varlığı da bu kaçakçılığın bir başka boyutunu gözler önüne sermektedir.

Yine, DPT'nin, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının 1336 nolu başlığında "Yedinci Plan döneminde hayvancılık üretiminin yıllık ortalama yüzde 0,2, ithalatının yüzde 22,5, ihracatının da yüzde 16,8 oranlarında azalacağı tahmin edilmektedir" denilmektedir. Burada da açıkça belirtilmektedir ki, hem canlı hayvan üretimi azalıyor hem ithalat azalıyor; ama, nüfus artıyorsa, bunun net ifadesi, aradaki açık kaçakçılıkla kapatılıyor demektir.

Burada söylemek istediğimiz, kaçakçılığın ekonomik yönden hayvancılığı yıkmasının yanında, hastalıklı ve menşei belli olmayan bu kaçak hayvan girişinin, milyarlarca dolarla ifade edilen büyüklüğü karşısında, bu tasarıyla getirilen ve önemli ölçüde artırılan cezaların dahi yeterli olamayacağıdır. Öyleyse, yeterli olması için ne yapmalı dersek; ülkemizde hayvancılığı ekonomik olarak destekleyip geliştirmek ve halkımızı kaçak et girişiyle meydana gelebilecek hastalıklar karşısında duyarlı hale getirmek gerekir.

Bu konuda, ülkemizdeki önemli bir tarım işletmeleri AŞ sahiplerinden birisinin, 1.12.2000 tarihinde Sayın Tarım Bakanımıza yolladığı yazıdan bir paragraf aktarmak isterim: Yazıda "siz yasaklarla, polisiye tedbirlerle uğraşırken, esas vazifeniz olan üretimi artırmayı unuttunuz. Siz son şansınız aslî görevinize dönün, üretimi artırın" denilmektedir.

Tarım kesimi verileriyle ilgili olarak, Sayın Bakanımızın, yıllarca üniversitelerde hoca olarak gerçekten başarıyla okuttuğu; fakat, politik hayatında hiç ama hiç pratiğe geçiremediği, hayvancılıkla ilgili verileri burada irdelemek isterim. Öncelikle, Devlet İstatistik Enstitüsü Şubat 2001 verilerine göre, tüketici fiyatlarında yıllık ortalama artış oranı yüzde 48,9 iken, büyük ve küçükbaş hayvanlar ve süt hayvancılığında -yine Şubat 2001'de- 12 aylık ortalama artış oranı yüzde 35,4 olmuştur. Yani, hayvancılıkla uğraşanlar, sizin döneminizde, hem de yüzde 80 devalüasyondan önce, 13,5 puan fakirleşmişlerdir. Buna, bir de yüzde 80'lik devalüasyonu eklerseniz, felaketin boyutları daha bir ortaya çıkar.

Yine, DPT Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu raporunda da "sığır yetiştiriciliği yoğun işgücü gerektirmektedir. Bunun diğer bir anlamı, bu sektörde önemli sayıda insanın iş bulmasıdır. Bu bakımdan işsizliğin yoğunlaştığı ülkelerde sığır yetiştiriciliği önemli bir istihdam sektörü olarak algılanılabilir" denilmektedir; fakat, ülkemizde sığır yetiştiriciliği hiç de olumlu gelişmemektedir. Örneğin: 1991 yılında 11 973 000 baş olan sığır sayısına 100 dersek, 1998 yılında 11 031 000 baş olmuş ve endeks yüzde 92,1 olmuştur; yani, sekiz yıllık süreç içerisinde Türkiye'de sığır sayısı yüzde 8 azalmıştır.

Yine, DPT, icra makamına, yani sizlere şu önerileri getirmektedir: "Ekonomik ölçekli işletmelerin geliştirilmesi, yetiştiriciliğin ve besiciliğin ekonomik açıdan cazip olmasına bağlıdır. Kârlılık sağlanmadığı sürece işletmelerin büyümesi ve sığır yetiştiriciliğinin geliştirilmesi mümkün değildir. Ekonomik ölçekli işletmelerin gelişmesi sonunda küçük ölçekli işletmelerin hızla yetiştiricilikten vazgeçebilecekleri dikkate alınmalı ve bu şekilde ortaya çıkabilecek işsizlerin başka alanlarda istihdam edilmeleri için önlem alınmalıdır; fakat, son devalüasyon ve işten çıkarmalarla sanayide yeni işsizler çoğalırken, bu kesime iş bulmak bir hayal haline gelmiştir. Sokaklardaki yürüyüşlerde kışkırtıcılığı bu ekonomik sebeplerde aramalıyız."

Yine, DPT tarafından "Entansif yetiştiricilik olanakları daha fazla olan kıyı kesimleri ile büyük kentler etrafında süt sığırcılığı ekstansif koşullara sahip bölgelerde ise et üretimi ağırlıklı yetiştiricilik desteklenmelidir.

Özellikle, Doğu Anadolu'da, geç kesimden dolayı çok büyük kaynak kayıpları ortaya çıkmaktadır. Mutlaka gerekli tedbirler alınmalıdır.

Bugün için sektörün en önemli darboğazlarından birisini, kaliteli ve kaba kesif yem üretimindeki yetersizlik teşkil etmektedir. Mera Kanununun çıkmasına rağmen, gerek mevzuat gerekse finansman konusundaki sorunların aşılamadığı görülmektedir" denilmektedir.

Neticede, DPT, şu önemli gerçeğin altını çizmektedir: "İşletmelerde mevcut hayvan varlığının değer olarak yüzde 70,87'si büyükbaş, yüzde 28'i küçükbaş hayvanlardan oluşmaktadır. Kırsal kesim işletmelerinin toplam aktif sermayeleri içerisindeki hayvan sermayesinin payı yüzde 9,26 olarak hesaplanmıştır. Bu oranın bitkisel ve hayvansal üretim ile tarım teknolojisini bir arada yürüten işletmelerde yüzde 25 olması gerektiği dikkate alındığında, incelenen işletmelerde hayvan sermayesinin düşük olduğu, bu durumun da işletme ekonomisini olumsuz yönde etkilediği söylenebilir. Söz konusu işletmelerde elde edilen toplam üretim değeri içerisinde hayvansal üretim değerinin payı, ortalama yüzde 31,04 ile oldukça düşüktür ve bu işletmelerde mevcut iş gücünün yüzde 38,30'u atıl bulunmaktadır.

Yine, TC Ziraat Bankasınca hayvancılık kesimine verilen kredilerin, toplam tarımsal krediler içindeki payı, 1985 yılında yüzde 13,80 iken, 1996 yılında bu oran yüzde 11,37 olmuştur. Buradan da görülmektedir ki, hayvancılık kredilerinin payı, yüzde 10,1 ile yüzde 13,8 arasında değişmektedir. Hayvansal üretimin, Türkiye'nin toplam kırsal üretim değeri içerisindeki payı yüzde 35'ler seviyesinde olduğuna göre, bu sektöre açılan kredilerin, toplam tarımsal krediler içindeki payının ortalama yüzde 10 seviyesinde kalması, düşündürücüdür." DPT, sizi ikaz etmektedir.

Yine, 1997 yılında, nüfusun yaklaşık yüzde 45'i kırsal bölgede yaşarken, bu kesimin, 1997 yılı itibariyle gayri safî millî hâsıladan aldığı pay sadece yüzde 13,4'le sınırlı kalmışsa ve yine ülkemizde toplam kırsal üretim değerinin yüzde 25,28'i hayvansal, yüzde 74,72'si bitkisel üretimden sağlanırken, Avrupa Birliğinde bu oranların yüzde 50,15 ve yüzde 49,85 olduğu göz önüne alınırsa; yine, Avrupa Birliğinde ortalama fert başına gayri safî millî hâsılanın 20 000 - 30 000 dolar civarında, ülkemizde ise, 19 Şubat öncesinde fert başına gayri safî millî hâsıla 3 000 dolar civarındayken, şimdilerde, bu hükümet sayesinde, yani sizlerin sayesinde 2 000 dolar civarına düştüğünü görüp, ülkemizin Avrupa Birliğine göre ne kadar geri kaldığını; tarım kesimindeki yüzde 45 nüfusun ise, ülkemiz gayri safî millî hâsılasından aldığı yüzde 13,4 payla ülke ortalamasına göre ne kadar geri kaldığını; bu tarım kesiminde de hayvancılıkla uğraşanların yüzde 25'lik payla bu kesimin dahi ne kadar gerisinde olduğunu görüp, belki bu sayede Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkının gerçekten açlık sınırının altında yaşadığını belki anlamış oluruz.

Fakat, bu kadar tenkit ettiğimiz hükümetin dahi, yavaş yavaş felaketin boyutlarını anlamaya başladığını, yalnız, Amerika'dan yeni gelen ve hükümetin ekonomi alanındaki tek patronu olan Sayın Derviş'in bu kesimin durumunu hiç mi ama hiç anlamadığını, gazetelere yansıyan ve Sayın Tarım Bakanı, Bakanlar Kurulunda "çiftçilerin 1,5 katrilyonluk borcunu taksitlendirip, erteleyelim, kapatalım" dediğinde -basına yansıdığı şekliyle- Sayın Derviş'in Tarım Bakanına "altında imzan olan programı aç oku, buraya gelirken çalış, hazırlık yap" ifadesinden anlıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen toparlayınız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bu durumda, ekonomik yönden, yani, parasal yönden bir harcama yetkisinin olmadığı anlaşılan Tarım Bakanına bu sektörün sorunlarını söylemenin, öyle pek de bir faydası olmadığı kanaati bizde hâkim oldu. Zaten, tarım sektöründe bir başka büyük sorun olan kimyevî gübre konusunda da Sayın Bakan, yetkisiz olduğunu açık açık söylemiştir.

Netice olarak, ülkemizin en sorunlu kesimi olan hayvancılıkla uğraşan bu kesimin sorunlarının, öyle, polisiye tedbirlerle çözülecek cinsten olmadığını, bunları çözmek için ciddî ekonomik ve sosyal politikalar gerektiğini belirtir, yine de, tasarının hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Şimdi, hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp görüşecekler.

Buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanunla ilgili olarak, grupları ve şahısları adına söz alan değerli milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Ancak, kanunun maddelerini, lafzını, arkadaşlarımızın tartışmamasını, hayvan sağlığıyla ilgili konulara değinmemelerini şu şekilde yorumluyorum: Demek ki, tasarının bu ilgili maddeleriyle, daha önce çıkarılan ve eksikliği günümüzde hissedilen kanunun maddelerinin değiştirilmesi yerinde bulunuyor. Tabiî, bu kanunla, özellikle günümüz şartlarında hayvan hastalıkları ve bunların bulaşmasını engellemek, yine hayvan kaçakçılığı ve bazı hayvansal ürünlerin kaçakçılığı ve nakliyle ilgili hususlarda, günün şartlarıyla, imkânlarıyla daha etkin mücadele etmek için değiştirilen maddelerdir.

Ancak, müsaade ederseniz şunu burada söylemek istiyorum: Tarım Bakanlığı hiçbir zaman acze düşmüş bir bakanlık değildir; hem bürokratlarımız, Tarım Bakanlığımızda çalışan 60 000 kişi adına, daha önce bu bakanlıkta görev yapmış sayın bakanlar adına, Tarım Orman Köyişleri Komisyonunda görev yapmış tüm siyasîlerimiz adına ve şahsım adına, hükümetimiz adına bunu asla kabul etmediğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri hatırlarlar ki, bu kürsüden, hükümetimiz göreve geldiğinde ve o zaman bütçe görüşmeleri sırasında yine Doğru Yol Partisi Grubu adına söz alan arkadaşımızın bizzat cümleleri şudur: "Tarım bitmiştir, tarımın içi boşaltılmıştır, hayvancılık ameliyat masasına yatmıştır." Tutanaklara baktığınız zaman, 1999 Haziranındaki sözler budur. Buraya da, bu Meclise de baktığımız zaman, şu anda burada mevcut olan, iktidarıyla muhalefetiyle partilerin hepsi de hükümette bulunmuşlar ve her partiden de bir Tarım ve Köyişleri Bakanı çıkmıştır. Dolayısıyla içi boşaltılmış, ihmal edilmiş, öldürülmüş, ameliyat masasına yatırılmış hayvancılığın, muhakkak ki, sıkıntıları var. Biz de, burada, hayvancılığı kurtarmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, her zaman saman fiyatı ile buğday fiyatı veriliyor. Bu samanı bırakın...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Doğru; niye bırakalım!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Saman yem değildir...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sizin çiftçiden haberiniz yok, samansız hayvan beslenmiyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Aslan Bey, siz benim öğrencim olsaydınız, mezun olamazdınız, belge alırdınız. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar, gülüşmeler) Siz dua ediniz ki, Atatürk Üniversitesinde okumadınız. Samanı bilmezsiniz, otu bilmezsiniz...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) -Siz de halkı bilmezsiniz efendim, siz de halkı bilmezsiniz!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - ... korungayı bilmezsiniz, yoncayı bilmezsiniz, fiği bilmezsiniz, yulafı bilmezsiniz, çavdarı bilmezsiniz... Siz işinize bakın... Siz ne anlarsınız hayvandan, siz ne anlarsınız tarımdan! (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, bırakın siz bu işi. Siz, keçeyi bilmezsiniz, davarı bilmezsiniz, ineği bilmezsiniz!

Bırakın da, buradan, bu kürsüden, televizyonları başında bizi izleyenlerin bu emekleriyle alay etmeyin ve siyaset yapmayın.

Bakınız ne yaptık hayvancılıkta, söyleyeyim ben size.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sizin ne yaptığınızı halk biliyor Sayın Bakan, gel Erzurum'a gidelim seninle konuşalım orada. Gel, gel, Erzurum'da konuşalım...

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Bakanım, siz de lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Çok çalışıp İTÜ'ye girebilseydin orada benim hocam olabilirdin; ama, giremedin, ne yapalım...

BAŞKAN - Lütfen... Sayın Polat, lütfen...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Şimdi, et fiyatı, süt fiyatı hangi yıl çiftçinin emeğinin karşılığını veren bir oranda oldu; 1994'te mi oldu, 1995'te mi oldu, 1996'da mı oldu?!

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - 1997'den evvel hep oldu...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 1997'de mi oldu?!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - 1995'te, 6 000  lira sütün fiyatı, 3 000 lira teşvik primi verdik, yüzde 50 oranında. Rakamlardan haberiniz yok...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 1995 yılında, rehabilite etmeden, düzeltmeden, Et ve Balık Kurumunu özelleştirme kapsamına aldığınız için, Süt Endüstrisi Kurumunu rehabilite etmeden özelleştirme kapsamına aldığınız için, bugün köylü beslediği hayvanını kestirecek kurum bulamıyor, sütünü satacak bir yer bulamıyor. Onun için, bunları, eski yılları açıp baktığınız zaman göreceksiniz.

Bakınız, bugün, üreticinin ürününü değerlendirebilmesi için üreticinin örgütlenmesi gerekli; bunların hangisi sizin zamanınızda çıktı?! Bakınız, öyle rakamlar veriyorsunuz ki, bu kürsüden milletin gözünün içerisine bakarak öyle yanlışlıkları söylüyorsunuz ki, kaçak hayvanın bu ülkeye hangi yıllarda girdiği, hangi sayıda girdiği, sayın savcının raporlarında da belli... Biz geldik 57 nci hükümet olarak, onun Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, kaçak sokulan hayvanın üzerine gittik, kaçak sokulan etin üzerine gittik, kaçak sokulan gıda ürünlerinin üzerine gittik ve yıllarca devam eden hayvan kaçakçılığı durduruldu, et kaçakçılığı durduruldu. Burada bazılarını söylerken, lütfen doğrularını söyleyin. Bakınız, sınır ticareti yıllarca devam etti ve bunun karşısında köylü ürettiği ürünü satamıyordu.

Değerli arkadaşlarım, size bazı hususları söyleyeceğim, bunları açın okuyun. Buraya çıkıp, Devlet Planlama Teşkilatının raporlarını okuyup... Ne okuduğunuzun bile farkında değilsiniz...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sen izah et, sen anlat ne olduğunu peki!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Türkiye'de ilk defa, Türk yetiştiricisinin, Türk üreticisinin yetiştirdiği damızlık hayvanlar destek kapsamına alınmıştır. İthal edilen hayvanlar için destek verdiniz...

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Ne yazarlarsa onu okur, ne bilsin Aslan Polat?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YÜSUF GÖKALP (Devamla) - Türk Milletinin vergisi, yabancı üreticinin desteklenmesine gitti. Türkiye'de ilk defa, yem bitkileri üretimi desteklendi.

Bakınız, size bir şey söyleyeyim, açın, tekrar okuyun; az okudunuz, bilmiyorsunuz...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Çiftçi niye fakirleşti?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YÜSUF GÖKALP (Devamla) - Gemiden inen hayvan önünde yem ister. Tarım Bakanlığı yapıldı; yem bitkisi ekmediniz...

ASLAN POLAT (Erzurum) - DİE'nin, DPT'nin rakamlarını söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Polat...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YÜSUF GÖKALP (Devamla) -Tekrar tekrar söylüyorum: Görev aldığımız zaman, bu ülkede ekilen alanların yüzde 2,8'inde yem bitkisi ekiliyordu; bugün, yem bitkisi ekim alanları yüzde 7'lere ulaşmıştır. Bugün, silajlık mısır ve diğer yem bitkileri Türkiye'de ekildiği zaman, Türk çiftçisinin emeğinin yüzde 25'i cebine konuyor. Biraz önce "bizim İspir'in parası gelmedi" dedin; bütün köylerin ektikleri yem bitkilerinin paraları verildi.

Bakınız, ilk defa, Türkiye'de, besici desteklendi. Köylüler bizi izliyorlar. Ahırına hayvan bağlayan besiciye, hayvan üzerinden destek verildi; 20 700 000 lira. Rakam az olabilir; ama, burada, bir mantalite var. Mantalite şu: Yem bitkisi ekiniz destekleyelim, besi yapınız destekleyelim.

Değerli arkadaşlarım, ilk defa, Damızlık Yetiştiricileri Birliğinin imkânları geliştiriliyor ve şunları, tekrar, size söyleyeyim ki, hayvan hastalıklarıyla mücadele için enstitüler geliştiriliyor. Bakınız, Türkiye'de, sizin yıllarca ihmal ettiğiniz Pendik'teki, Etlik'teki, Samsun'daki araştırma enstitüleri, bugün, dünya ölçeğine getirilmiştir. Sizin hiç bilmediğiniz, takip etmediğiniz... Çünkü, bunun çıkışı 1989'dur. Ben göreve geldiğimde bu ülkede delidana hastalığını tespit edecek tek bir laboratuvar yoktu; bugün, dünyanın en iyi laboratuvarını Ankara-Etlik'te kurduk.

Arkadaşlarım, onun için, bu tenkitlerinizi yaparken, hayvan kaçakçılığı konusunda, gıda kaçakçılığı konusunda konuşurken, lütfen, biraz dikkatli olun.

Bakınız, kaçakçılık önlenmiştir - burada tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum- ancak, kaçakçılığı önleyen tedbirlerin kalıcı olabilmesi için, biz, bunu, bugün çıkaracağımız kanunla, kanunî müeyyidelere bağlıyoruz.

Tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum; Yüce Meclisinize, bu kanuna gösterdiğiniz destekten dolayı da teşekkürlerimi arz ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. 

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki...

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan, ismimi vermedi; ama "DYP sözcüsü" diyerek sataştığı için söz istiyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ  YUSUF GÖKALP (Sıvas) - İnsaf!.. İnsaf!.. Sataşma varsa insaf!..

BAŞKAN - Efendim, hangi konuda söz istediğinizi söyler misiniz?

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Konuşmalarımla ilgili olarak bana atıfta bulundu, sataştı; yani, Sayın Bakan, yemin tarifi konusunda da sataştı, diğer konuda da sataştı. Söz istiyorum Sayın Başkan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - "Allah" derim ben.

BAŞKAN - Bir dakika, mikrofonu açayım da, iyice anlaşılmadı, hangi konuda söz istediğiniz.

Efendim, 2 dakikada ifade edin lütfen.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, benim, daha önceki görüşmeler sırasında, Türk tarımının yapısal sorunlarının olduğunu söylemem doğrudur, ameliyat masasına yatırıldığını söylemem doğrudur, bunları inkâr etmiş değilim. Türkiye'de ciddî yapısal sorunlar vardır; ancak, bugün, iki yıldan beri, Sayın Bakanın işbaşına geldiği günden bugüne kadar ne yapıldığını, bununla ilgili olarak, ilerlemeyi bırakın, geriye gidildiğini ifade ettim; bu bir.

İkincisi, Sayın Bakanın...

BAŞKAN - Evet, size sataşılan nedir?

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sataşılan konu, konuşmalarımla ilgili bir saptırma var; yem konusuna geliyorum Sayın Başkan, lütfen...

Şimdi, Sayın Bakanın yem tarifine bizim tarifimiz uymayabilir; çünkü, Sayın Bakan "yemediğim yemi hayvana yedirmem" diyor. Ben, samanın hayvan gıdası olduğunu söylemedim; saman, hayvan yemidir, hayvanın yediği her şey hayvan yemidir. Onun için, bu konuda, bir istiskale yönelik bu açıklamasını düzeltiyorum.

İkinci bir mesele, şu anda, Türkiye'ye kaçak hayvan girişi çok fazladır; çünkü, şu anda, Türkiye'de, iç piyasada tüketilen, et miktarı 1 250 000 tondur ve resmî olarak üretilen rakam 550 000-600 000 tondur; bu aradaki fark nereden kapanıyor? Bunun cevabını Sayın Bakan versin. Bugünkü problem dünden çok daha fazladır.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Doğru!..

BAŞKAN - Peki Sayın Ertugay.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Efendim, şahsıma sataşıldı, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN - Peki.

Sayın Bakan, lütfen 2 dakikayı aşmasın efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vaktinizi aldığım için özür diliyorum.

İddiada bulunanlar, hayvan kaçakçılığı konusunda, yer, zaman ve rakam bildirmelidirler. Türkiye'ye kaçak hayvan girmemektedir, Türkiye'ye kaçak et girmemektedir; Bu, emniyet güçlerimiz tarafından da, bizim tarafımızdan da, bilinen durum budur.

Öbür taraftan, kati surette, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak "yemediğim yemi hayvana yedirmem" cümlesi bana ait değildir. O cümleyi sahibine iade ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Efendim, bunun sonu gelmez.

Teşekkür ediyorum.

Müsaade ederseniz, tümü üzerindeki görüşmelerde son sözü vereceğim.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman?.. Yok.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

Sayın Demirci, sorunuz varsa sorabilirsiniz; o ayrı.

İlk soru, Sayın Erbaş'a ait.

Buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan, aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını arz ederim.

Birinci sorum: Van ve yöresinde, kaçakçılığı önlemek maksadıyla hayvanlara kimlik belgesi düzenletilmektedir. Bunun sonucunda da, köyden, hayvan pazarlarına hayvan gelmemektedir. Köylü, bu bürokratik engellerle boğuşurken, hayvan besleyemez hale gelmiştir. Hayvan varlığımız bitme noktasındadır. Bu konuda ne gibi önlemler düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: İran'ın Tümen'i son devalüasyonla değer kazandığından, bizim hayvanlarımız, bundan sonra İran'a gitme durumunda kalacaktır. Bu konuda önlem aldınız  mı?

Üçüncü sorum: Van'dan Anadolu'ya hayvan çıkışı yasaklanmış ve bir ambargo konulmuştur. Bu ambargoyu ne zaman kaldıracaksınız?

Arz ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Levent, buyurun efendim.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma aşağıdaki sorumu yönlendiriyorum:

Sayın Bakanım, Ceyhan'da, hayvan ıslahıyla ilgili bir projenin Çukurova'daki profesörle yapılan toplantısında ben de vardım. Anladığımız kadarıyla, bu konu, bu kanun tasarısını da ilgilendiriyor. Niğde, Çukurkuyu Kasabasında 4 000 tane saf ırk inek var. Burayı pilot bölge ilan edebilir misiniz; bu konuda düşünceniz nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Seven, buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Et ve Balık Kurumu 1996 senesinde özelleşti, satıldı yani, ihalesi yapıldı. O günkü Ağrı'da, sabahleyin, esnaf, çiftçi, paça alır, evine götürürdü ve hakikaten, hayvancılık Ağrı'da çok iyiydi. 1996'da Et ve Balık Kurumunun yok olması nedeniyle, Ağrı'da da hayvancılık yok olmuştur. Bunun yerine geçebilecek, hayvancılığı destekleyebilecek bir şey yapabilecekler mi?

Bu konuda soru sormak istedim. Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Karavar, buyurun efendim.

AHMET KARAVAR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum:

Türkiye'ye kaç ton kaçak et gelmiştir? Ülkeye kaçak olarak getirilen etin Türk Lirası bazında fiyatı ne kadardır; hangi tarihlerde gelmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Erbaş'ın sorularına yazılı cevap vereceğim; ancak, Van'dan Anadolu'ya hayvan çıkışı yasak değildir; her ilimizden Anadolu'nun her iline, ilçesine hayvan çıkışı serbest olarak yapılmaktadır. Son dört ay içerisinde ise -örnek olarak veriyorum- Van'dan 162 000 hayvan çıkmış ve Anadolu'nun başka illerine gitmiştir.

Hayvanların küpelenmesi ve kimlik kartı uygulanmasına gelince: Bu, bütün dünyada uygulanan bir usuldür. Her hayvanın bir numarasının olması gerekli; bu numaraya göre, o hayvanın verim kayıtlarının tutulması gerekli. Özellikle, bu numaralandırma, Türkiye'de görülen hayvan hırsızlığının önlenmesinde de bir etken olacak; çünkü, biz, numarayı verirken il, ilçe ve işletme koduyla veriyoruz. Hayvanların numaralanması, yani, küpelenmesi çok güzel bir olaydır.

Bizim hayvanlarımızın İran'a gitmesi ise, inşallah... Amacımız, hayvancılığımızı geliştirmek ve geçmişte olduğu gibi, Türkiye'den komşu ülkelere ve diğer ülkelere hayvan ve hayvansal ürünler pazarlamaktır.

Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.

Özellikle kooperatifler yoluyla hayvancılığı desteklemeye çalışıyoruz. Son birbuçuk yılda, kooperatifler yoluyla köylüye 21 trilyon aktarılmıştır; ama, 1967 yılından bu tarafa, geçtiğimiz 33 yılda ise kooperatifler yoluyla köylüye aktarılan, yalnız ve yalnız 11 trilyondur. Bu kadar ekonomik sıkıntılara rağmen -bir örnek olarak söylüyorum- köylüye 33 yılda 11 trilyon aktarılmış, kooperatifler yoluyla; son birbuçuk yılda 21 trilyon aktarılmıştır. Bunları desteklemeye devam edeceğiz.

Saygılarımla arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Soru sorma ve cevap süremiz henüz tamamlanmadı.

Sayın Mustafa Gönen soru sormak istiyor galiba; kendisine söz veriyorum.

MUSTAFA SAİT GÖNEN (Konya) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma aşağıdaki soruyu yöneltmek istiyorum.

Özellikle kaçak hayvan ve kaçak et girişini engelleyici geçen yılki çalışmalarınız sayesinde İç Anadolu Bölgesinin hayvancılığının nefes aldığını düşünüyorum. Bu uygulamanız devam edecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Kaçak hayvan ve kaçak tarım ürünleri girişini engelleme konusundaki uygulamalarımız, muhakkak ki, devam edecektir. Bunu, buradan, tekrar, Yüce Meclisimizin çatısı altında belirtmek istiyorum ki, kim, nerede yanlış yapmaya kalkışırsa, karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yetkililerini bulacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

HAYVAN SAĞLIĞI VE ZABITASI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 8.5.1986 tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 7 nci maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kaçak olarak yurda girdiği tespit edilen hayvan ve hayvan maddelerinden hükümet veteriner hekimi tarafından sağlıklı olduğu tespit edilenler usulüne uygun olarak satılmak üzere Maliye Bakanlığının ilgili mahallî teşkilâtına teslim olunur. Hükümet veteriner hekimi tarafından hastalıklı olduğu tespit edilenler ise tazminatsız olarak imha edilir.

Yabancı bir ülkede hayvan hastalığı çıkması durumunda, hastalığın türüne göre, bu ülkenin tamamından veya bir bölgesinden bulaşmaya vasıta olabilecek canlı hayvanlar ile hayvan maddelerinin ithalatı, transit geçişi Bakanlıkça yasaklanabilir. İthalat yasağının kapsamı yabancı ülkedeki hayvan hastalığının seyrine göre daraltılabilir veya genişletilebilir. İthalat ve transit yasağının konulmasında Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin hastalık bildirim bültenleri veya yabancı ülke dış temsilciliklerimizin hastalık bildirimleri esas alınır."

BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın Latif Öztek'e ait.

Buyurun Sayın Öztek. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 646 sıra sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarıyla, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 7 nci maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarında değişiklik yapılması istenmektedir. Bu değişikliğin yapılmasını, Fazilet Partisi olarak olumlu buluyoruz ve kanunda yapılacak değişiklikleri destekliyoruz; ama, şu hususun da bu Yüce Mecliste tartışılmasını istiyoruz: Neden yurdumuza kaçak hayvan girişi olmaktadır. Daha önce, Türkiye'den Suriye, Irak, İran gibi komşu ülkelere kaçak yollardan hayvan girerken, bugün, bu ülkelerden Türkiye'ye kaçak hayvan girişinden bahsediyoruz ve bunun önlenmesi için alınacak tedbirleri tartışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, canlı hayvanda olduğu gibi kaçak giriş, et ve hayvansal ürünler için de söz konusudur. Gerek canlı hayvan, gerek et ve gerekse diğer hayvansal ürünler, önceleri Türkiye'den diğer ülkelere yasal yollardan ihraç edilirken veya kaçak olarak götürülürken, bugün, aynı malların diğer ülkelerden Türkiye'ye ithalatı veya kaçak yollardan girişinin tek sebebi vardır; Türkiye'de, önceleri, sayılan malların ihtiyaçtan fazlası varken, bugün, bu malların yurtiçi ihtiyacı karşılamaktan uzak olmasıdır.

Fazilet Partisi olarak, Türkiye gibi hayvancılığa müsait bir ülkede hayvansal ürünler açığı bulunmasını ve bu açığı karşılamak üzere yurt dışından canlı hayvan, et ve hayvansal ürünler girişini doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Kaçak hayvan girişini önlemek için yasal tedbirler alınması üzerinde konuşuyoruz. Evet, et açığımız olduğu sürece, yurt dışından yasal yollardan, eğer yasal olarak müsaade edilmezse kaçak yollardan et de girer, canlı hayvan da girer, buffalo eti de girer, niteliği belli olmayan diğer etler de girer, sağlıklı canlı hayvan da girer, hastalıklı canlı hayvan da girer. Bu girişi önlemenin tek yolu vardır; o da, yurtiçi üretimi, yani, millî üretimi artırmaktır. Son yıllarda Türkiye'de et ve canlı hayvan açığı niçin ortaya çıkmıştır? Şimdi, bu soruyu kendimize soralım ve cevabını araştıralım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de son yıllarda uygulanan hatalı politikalar yüzünden hayvancılık zayıflamıştır, kan kaybetmiştir, hatta, bugün, bitme noktasına gelmiştir. Üretici niçin köyde veya kırsal kesimde oturacak ve hayvan besleyecek, niçin et veya süt üretecek; kentte oturanlar yesinler diye mi; hayır, bunun için hiç kimse üretim yapmaz. Hayvancılıkta amaç nedir? Öncelikle bu sualin cevaplandırılması gerekir. Kanaatimizce, hayvancılıkta amaç, tüm ekonomik faaliyetlerde olduğu gibi, üreticiye, emeği ölçüsünde en yüksek kârı sağlamaktır. Hayvancılığı gelişmiş ülkeler, araçlara değil, amaca önem vererek et ve süt üretimlerini artırmışlardır.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu amacın nasıl gerçekleştirilebileceğini düşünmemiz gerekir. Hayvancılığın  geliştirilmesindeki vasıtalar; yani, yetiştiriciye yüksek verimli, iyi cins damızlık temini, uygun barınakların yapımı, üstün kaliteli kaba yem veya karma yem temini, hayvan hastalıklarıyla mücadele edilmesi veya veterinerlik hizmetlerinin geliştirilmesi, kredi temini ve benzeri hususlar, hayvancılıkta vasıtadır, amaç değildir. Amaç, kâr etmektir. Bu vasıtaların her birinin, amacın gerçekleşmesinde mutlak katkısı vardır. Eğer üretici kâr ederse, bu vasıtaları kullanır. Örneğin, üretici hayvancılığı kârlı bulursa, kendisi, üstün verimli hayvanları satın alma yollarını arar ve bulur; ama, eğer, bugün olduğu gibi, hayvancılığı kârlı bulmazsa, yaz kış demeden, bayram tatil demeden, kısaca yılın 365 günü çalışmayı gerektiren meşakkatli bir işe niçin girsin?

Hayvancılıkta kâr etmenin tek yolu vardır; o da, elde edilen ürünün, yani, sütün, etin, üreticiye sıkıntı vermeden değer fiyatına satılmasıdır; yani, pazarlama sisteminin organize edilmesi ve üreticiye şu kanaatin yerleştirilmesidir: Ne kadar süt üretirsem üreteyim, onu sıkıntı çekmeden değer fiyatına satacağım veya ne kadar hayvan besiye alırsam alayım, onları değer fiyatına satacağım. Bu durum, pazarlama sisteminin organize edilmesiyle olur. Bunu yapabildiğimiz an, hayvancılığımız gelişir.

Türkiye'de güçlü üretici birlikleri bulunmadığından, yetiştirici sahipsiz kalmaktadır. Üretimde kullandıkları girdileri satın alırken pahalı almakta, ürünlerini satarken de, yalnız kaldıklarından, fiyatlar alıcının insafına kalmaktadır. Kâr etmeyince, yaptırdığı ahırlar boş kalmakta, besiye hayvan almamakta, ürettiği sütü değer fiyatına satamayınca da, önce sütü yollara dökerek yetkilileri protesto etmekte, yetkililer bu protestoları görmezden gelince, bu defa, elindeki hayvanları kasaba satmakta ve bu sektörden çekilmektedir. Sonuçta, millî üretim düşmekte ve bu malları dışarıdan ithal etme mecburiyeti hâsıl olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öztek, lütfen, toparlayınız.

LATİF ÖZTEK (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Tarım Bakanımızın kendisi zooteknisttir, yetiştiriciliği de, yetiştiricinin sıkıntılarını da bilir; Başbakana ve diğer kabine üyelerine, amacı çok iyi anlatması ve çiftçi borçlarının ertelenmesinde olduğu gibi, zor da olsa, Sayın Başbakan ile Sayın Kemal Derviş'i ikna ederek, yetiştiricinin sıkıntılarının bir an önce ortadan kaldırılmasını temin etmesi gerekir.

57 nci hükümet, ekonomi perişan oldu, çöktü diye ustasını aradı, Amerika Birleşik Devletlerinde buldu, bakanlık koltuğu vererek Türkiye'ye getirdi. Peki, hayvancılık çökerse ne yapacaklar; kimi, nereden getirecekler? Hayvansal üretimi çiftçiler yapmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'dan çiftçi mi getirecekler? Bu sektörden çekilen Türk çiftçisini, yetiştiricisini nerede istihdam edecekler?

Biz, Tarım Bakanını ve onun vasıtasıyla hükümeti uyarıyoruz. Elazığlı, Karslı, Konyalı, Trakyalı, Egeli, Karadenizli süt üreticisinin sorunlarının çözümünde yardımcı olunuz ve 1 litre su 300 000 Türk Lirasına satılırken, sütün litre fiyatının 200 000 Türk Lirasından 150 000 Türk Lirasına düşürülmesine seyirci kalmayınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öztek, son cümleniz için...

LATİF ÖZTEK (Devamla) - Yine, Elazığlı, Konyalı ve Kayserili besicilerimizin, besinin sonuna gelmiş hayvanlarını değer fiyatına satmalarına yardımcı olunuz; gerekirse, Et ve Balık Kurumu işletmeleri tarafından alınmasını temin ediniz diyorum.

Çıkacak kanunun, Türk çiftçisine, yetiştiricisine ve Tarım Bakanlığı çalışanlarına hayırlı, uğurlu olması dileklerimle, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öztek.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Ağrı Milletvekili Sayın Musa Konyar ifade edecekler.

Buyurun Sayın Konyar. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA MUSA KONYAR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının yeniden düzenlenmesiyle, yurdumuza çeşitli yollardan kaçak olarak giren hayvanların, zabıtalarca ve veteriner denetiminde sağlık kontrollerinden geçirilmesi, elbette ki, tasvip edeceğimiz konulardır ve bu tasarıya hiçbir diyeceğimiz yoktur; ancak, bunlar, yurt dışından ülkemize giren hayvan hareketlerinin denetimiyle ilgilidir. Asıl olan, ülkemiz hayvancılık sektörü sorunlarıdır. Bunları ne derece çözümledik? Maalesef, bu sektör sahipsiz. Bilhassa, son yaşanan ekonomik krizle birlikte, hayvan üreticisine verilen kredi faizleri, katlanarak, üreticinin ödeyemeyeceği noktalara ulaştı. Sektör girdileri pahalı; ancak, et, süt ürünlerinin fiyatı ise maliyetin altında ve maliyetin altında kaldığı gibi, pazarlanacak piyasada, hükümet olarak, bir millî politika haline getiremedik.

Seçim bölgem Ağrı İlinin de hemen hemen tamamı, bu sektörle geçimini sağlamaktadır. Gerçekten, çok sıkıntı çekmektedirler. Bakınız, değerli arkadaşlar, mayıs ayına birkaç gün kaldı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, özellikle Ağrı İlimizde, hayvan üreticilerinin yayla hareketleri başlayacak; ancak, bürokratik engeller şimdiden üreticiyi kara kara düşündürüyor ve düşündürmeye de devam edecek.

Geçen yıl, yaylaya çıkmak için alınan izin belgeleri ve işlemleri, tekrar, yeniden isteniliyor. Bu işlemler, vatandaş tarafından, hem maddî hem de manevî olarak hayli sıkıntılı karşılanmaktadır. Geçenlerde, Genel Kurulda, bunları dile getirmiştim. Tekrar, Kabine üyemiz Sayın Tarım Bakanına, buradan, seslenmek istiyorum.

Şimdi, istenen belgeleri, ben, buradan tekrar dile getireceğim:

1. Nüfus aile tablosu,

2. Savcılıktan sabıka kâğıdı,

3. İl veya ilçe tarım müdürlüklerinden menşe kâğıdı,

4. Jandarma ve ayrıca güvenlik güçlerinden araştırılması,

5. Valiliklerden büyükbaş hayvan için ayrı bir ücret, küçükbaş hayvanlar için ayrı bir ücret.

Bütün bunlar, 2000 yılında istenen belgeler.

Şimdi, değerli arkadaşlar, geçen sene, hayvan üreticimiz bu belgeleri çıkardığı halde, 2001 yılında tekrar bu belgeler gündeme geliyor ve vatandaşa, bu konuda -bilhassa Tarım Bakanımdan, özellikle rica ediyorum- sahip çıkılması gerekiyor; aksi takdirde, bu bürokratik engeller, vatandaşı âdeta yaylaya çıkarmamak için birer neden olarak görülüyor ve ayrıca, hassas bir bölgede olduğumuz için, bilhassa, devleti, kolluk kuvvetlerini vatandaşla karşı karşıya getiriyor. Özellikle, Sayın Bakanımdan ricam; lütfen, bu bürokratik engelleri ortadan kaldıralım.

Değerli arkadaşlar, kalkınmanın yolu, gerçekten sanayiden geçiyor, ondan bir şüphemiz yok; ama, kırsalda yaşayan nüfusumuzun yüzde 50'si de köylerde yaşıyorsa, biz, hâlâ bir köylü toplumuyuz... Bundan, ben de, bir köylü çocuğu olarak gurur duyuyorum.

Köylünün kendisine göre, kırsal kesimde yaşamak, tarımla ve hayvancılıkla uğraşmak, bu vatandaşlarımızın âdeta yaşam biçimidir, bunun karakteridir. Bu vatandaşlarımız, hem tarımda hem hayvancılıkta kendilerine istihdam sahası yarattıkları gibi, aynı zamanda, ülkemizin ekonomisine çok büyük katkılarda bulunmaktadırlar. Dolayısıyla, zorluklar içerisinde, bürokratik engeller içerisinde olmalarına rağmen, bu insanlarımız, bu üretici vatandaşlarımız, onurlu bir mücadele vermektedirler. Ben, şahsen, politikalarüstü bir politika üreterek, bu vatandaşlarımızın sorunları ve sıkıntılarını aşmamız gerektiğine inanıyorum.

Bu yasanın, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Konyar.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 önerge vardır; önergeleri önce okutup, sonra sırasıyla işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 646 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen 3285 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin beşinci fıkrasının sonundaki "imha edilir" ibaresinin "karantinaya alınır, tedaviden sonra muhtaç yetiştiricilere dağıtılır" olarak değiştirilmesini arz ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

 

 

Van

Erzurum

 

 

Yaşar Canbay

Nezir Aydın

 

 

Malatya

Sakarya

 

Özkan Öksüz

Konya

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutup, akabinde işleme alacağım :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 646 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen 3285 sayılı Yasanın 7 nci maddesinin beşinci fıkrasının "Kaçak olarak yurda girdiği tespit edilen hayvan ve hayvan maddelerinden yakalananlardan hastalıklı olmayanları, mağdur ve hayvanı olmayan yetiştiricilere dağıtılır" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

 

Van

Erzurum

 

Şükrü Ünal

Nezir Aydın

 

Osmaniye

Sakarya

 

Mustafa Geçer

Özkan Öksüz

 

Hatay

Konya

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Çoğunluğumuz yok; takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Erbaş, gerekçeyi mi okuyalım, konuşacak mısınız?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Aslan Polat konuşacaklar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Önerge çok net ve açık. O da şu: Kaçak hayvan geliyorsa, Maliye Bakanlığına teslim edip de satılacağına, hiç olmazsa sattıktan sonra bile kesinlikle fakir olan çiftçilere onun bedellerinin veya kendisinin verilmesini istiyoruz. Onu da şunun için istiyoruz: Sizin, yani bu hükümetin yapamayacağı yardımı, hiç olmazsa, kaçak olarak giren hayvanları alıp, satıp çiftçileri destekleyin diye Sayın Bakana öneriyoruz; çünkü, sizin bir şey yapacağınız yok, ona artık inandık.

Şimdi, Sayın Bakanım size bir şey söyleyeceğim: Devlet Planlama Teşkilatının -en az 100 profesörün- hazırladığı rakamları size verince neden rahatsız oluyorsunuz; niye bunlar sizi rahatsız ediyor? Devlet Planlama Teşkilatının, şurada, alt komisyonda, minimum 100 civarında profesörün getirdiği değerleri size okuyorum; bunları okuyunca siz niye rahatsız oluyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Polat, önerge üzerinde konuşuyorsunuz.

ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır, önerge üzerinde konuşuyorum. Biraz evvel ismimi verdi de, şimdi cevap vereyim diye bekledim.

Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları var. Bu rakamlar, sizin çiftçiyi bir yılda yüzde 13,4 fakirleştirdiğinizi gösteriyor. Niye rahatsız oluyorsunuz? O zaman, bunu kurtar; çalış, bunu önle. Yani, bunu demek suç mu?!

Bakın, Sayın Bakanım, bir şey daha söylüyorsunuz; ben şunu söyleyeyim: Kaçak hayvanlarda siz çok iddialı rakam veriyorsunuz. Ben aynen, sizin rakamınızı okudum. "1999 yılında ben geldiğim zaman, yılda 4 ilâ 5 milyon hayvan yurda kaçak giriyordu" diyorsunuz. Yine, ben üzerine düşmedim... Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından 5 milyon kaçak hayvan giriyorsa, o jandarma teşkilatımız ne iş yapıyor?! Bir yılda 5 milyon kaçak hayvanın girdiği ülkede, o zaman sormazlar mı ki, Türkiye'de o kadar jandarma, emniyet teşkilatı ne iş yapıyor diye?! Yani, siz gelince hepsi önlendi, öyle mi? Önlenmediğini siz de benim kadar biliyorsunuz; ama, azalttınız, doğru. Nasıl azalttınız; doğudaki 5 ili karantinaya aldınız, onları mahvettiniz; ama, Erzurum biraz rahatladı ondan. Onda iyi ettiniz; ama, Van'a cevap verin, Van'a!.. (MHP sıralarından gürültüler)

Bir dakika... Yavaş... Yavaş... Hepsine Bakanınız cevap versin. Ben söyleyeceğim.

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen, önerge üzerinde konuşun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, önerge üzerinde... Daha nasıl önerge üzerinde konuşalım?!

Bakın, Sayın Bakan diyor ki: "Bütün bunlar benden önceki rakamlar." Bir de size okuyayım... Yine, Devlet Planlama Teşkilatının raporunda -sen kabul etmesen de- şurada aynen diyor ki: "Yapılan bir hesaba göre, kasaplık hayvan sayısının yüzde 30 olduğunu kabul edersek... Her yıl kesilen sığır sayısı hesaplanmış, "kültür ırkı ve melez sığırların artması halinde, 1998 yılında 176 kilogram olan ortalama karkas verimin 2005 yılında 196 kilogram çıkması dahi olsa..." deniliyor. Şimdi, iyi dinle. "1998 yılında -yani, sizin Bakan olduğunuz dönem- et talebi 582 000 tondu; Türkiye'nin, o anda et açığı yoktu" deniliyor. Yani, siz Bakanlığa geldiğiniz zaman -tekrar okuyayım rakamları- DPT raporuna göre 1998 yılında, et talebi 582 000 tondu, toplam sığır sayısı 11 031 000 idi...

MİHRALİ AKSU (Erzincan) 1998'de o yoktu.

ASLAN POLAT (Devamla) - 1998'de yoktu; gelince başladı. İşte, onu anlatacağım.

Kasaplık sığır sayısı 3 309 000 idi, karkas ağırlığı 176 kilogramdı ve 1998 yılında et açığı yoktu. 2000 yılında, siz burada olduğunuz zamanda ne oldu? DPT "et talebi 624 000 tona çıktı, sığır sayısı 11 196 000 oldu ve et açığı 16 300 ton oldu" diyor.

BAŞKAN - Sayın Polat, önergenizle bu açık mı kapanacak?

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, Sayın Bakan ismimi verdi, cevap verir. Niye rahatsız oldu? Sayın Bakan cevap verir; o kadar bilgisi var.

Şimdi, yine, sizin bu performansınız devam ederse, DPT "2005 yılında et açığı 69 000 ton olacak" diyor. Gelin, cevabınızı DPT'ye verin; itirazınız varsa, sizin Genel Başkanınıza bağlı bir teşkilattır, ona da cevap verin.

Sayın Başkan, onun için, böyle cevap verdiğiniz zaman, bunları size bildiririz.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Kaçakçılık önlendi, kaçakçılık.

ASLAN POLAT (Devamla) - Kaçakçılık değil -bunu iyi anla- burada, hayvan yetiştiriciliği anlatılıyor.

Şimdi, kaçakçılığa da gelindiği zaman, ben şunu söylüyorum: Bunu önleyin. Kaçak gelen hayvanlar yakalandığında -sizin çiftçilere bir hayrınız yok- gelin, o hayvanları, bari çiftçilere dağıtın da, onlar, bundan faydalansınlar, ekonomik yönden biraz gelişsinler diyorum.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Demek ki, kaçakçılık önlenmiş; anlayabildin mi?

ASLAN POLAT (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 646 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen 3285 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin beşinci fıkrasının sonundaki "imha edilir" ibaresinin "karantinaya alınır, tedaviden sonra muhtaç yetiştiricilere dağıtılır olarak" değiştirilmesini arz ederiz.

                               Fethullah Erbaş

                                               (Van)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Takdire bırakıyoruz; çoğunluğumuz yok.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Erbaş?.. Konuşacaksınız...

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemizde... Kaçak olarak yurda sokulan ve yurda girdiği tespit edilen hayvan ve hayvan maddelerini, Sayın Bakanım, bu maddeyle imha edelim diyor. Ben de, bunlar imha edilebilir, eğer bozuksa hayvansal maddeler imha edilebilir diyorum; ama, kaçak olarak ele geçirilen hayvanlar öncelikle bir karantinaya tabiî tutulsa, karantinadan sonra, bu hayvanların iyileştirilme imkânları varsa, orada, köyleri boşaltılan... Yani, şu anda, benim bölgemde yüzlerce köy boşaltıldı, köyler bomboş. Şehir nüfusu birdenbire patlama noktasına geldi; Van'ın nüfusu 400 000'lere vurdu. Bu açıdan, köylülerin yeniden yerleşim bölgelerine gitmeleri... Her hükümet, köye dönüş projesi adı altında bir paket koymuştu ortaya; bu proje çerçevesinde, yakalanan hayvanların ve karantinaya alınan hayvanların yeniden o çiftçilere, yetiştiricilere dağıtılması uygun olur görüşündeyiz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de et açığı fazla. Buffalo operasyonunda da çok büyük miktarda -bir iddiaya göre 7 milyar dolar civarında- büyük bir kaçak et girişi yapılmış.

Değerli arkadaşlar, bu kadar kaçak etin girdiği bir ülkede, bakıyoruz ki, buffalo etinden kanguru etine kadar her türlü et sokulmuş. Sayın Tarım Bakanımız da yeni önlem almayı akıl etmiş. Teşekkür ediyoruz.

Kanunun, milletimize hayırlı olmasını diliyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Görüşmekte olduğumuz 1 inci maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 3285 sayılı Kanunun 29 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar birinci ve ikinci fıkra olarak eklenmiş ve mevcut birinci fıkra üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.

"Hayvan nakliyeciliği yapanlar Bakanlığa bildirimde bulunmak, Bakanlıkça belirlenen şartları haiz nakil vasıtaları ile hayvan ve hayvan maddelerini nakletmek mecburiyetindedir.

Hayvan nakliyeciliği yapanlara ait bildirimler ve bunlara verilecek belgeler ile nakil vasıtalarının haiz olacakları şartlar ve nakil şartları Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz'ün.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi hakkında, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinize saygı ve selamlarımı sunarım.

Bu tasarının 2 nci maddesi, hayvan nakliyeciliği yapanların, Bakanlığa bildirimde bulunmalarını, Bakanlıkça belirlenen şartları haiz nakil vasıtalarıyla hayvan ve hayvansal maddelerin naklini zorunlu hale getirmektedir; hayvan nakliyeciliği yapanlara ait bildirimler ve bunlara verilecek belgeler ile nakil vasıtalarının özellikleriyle nakil şartlarının Tarım Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirleneceğini hükme bağlamaktadır; böylece, hayvan ve hayvansal ürünlerin kanunsuz yollardan sevklerinin önlenmesi ve nakil araçlarının sağlık açısından uygun hale getirilmesi amaçlanmaktadır.

Bu noktadan olumlu bulduğumuz tasarıda, getirilen cezaî müeyyidelerin yeterli olmayacağı kanaatindeyim. Son yıllarda hayvan hırsızlıklarının ve özellikle büyük şehirlerin çevrelerinde kaçak hayvan kesimlerinin arttığı ve sağlıksız araçlarla ve kaçak olarak, Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlere et sokulduğu herkesçe malumdur.

Türkiye, son yıllarda ekonomik kaynaklarını hızla tüketmektedir. Tükenen zengin kaynaklarımızdan biri de hayvancılıktır. Hayvancılık, Türkiye için son derece önemli bir sektördür. Hayvancılık bittiği anda, Türk ekonomisi de dayanamaz; ya et ve süt ithalatı için her yıl 3 veya 4 milyar dolar bulmak zorunda kalırız veya varlıklı 300-500 ailenin dışında hemen herkes, ete, süte, peynire, yoğurda, tereyağına hasret kalır, çocuklarımız ve torunlarımız da hayvansal ürünleri sadece resimlerde tanıyabilirler.

Değerli arkadaşlar, 1939 yılında 54 557 000 olan hayvan sayımız, 1970 yılında 73 milyona, 1980 yılında da 87 milyona ulaşmıştır. 1970 ile 1980 yılları arasında hayvan sayısı 14 milyon artmışken, 1980'den sonra, Türkiye, hayvan sayısı bakımından Avrupa'da birinciyken, dünyada ikinci sırada yer almıştı; dünya birincisi Amerika'nın hayvan sayısı ise 115 milyon dolayındaydı. 1980 yılından sonra işbaşına gelenler, dünya gerçeklerini bir kenara iterek, tarım politikalarında önemli değişiklikler yapmıştır. 1984 yılına ulaştığımızda, kötü politikalar, hayvan sayımızı 4 yıl gibi çok kısa bir süre içerisinde 87 milyondan 64 milyona düşürmüştür.

Hayvancılığın gelişmesinde büyük katkısı olan SEK, Et ve Balık Kurumu ve Yem Sanayii gibi tarımsal KİT'ler, karadelik olarak ilan edilmişti. Hükümetler, bu kuruluşları batırmak için, yüksek faizli kredilerle borç batağına sürüklemişlerdir. Sonuçta, her vesileyle özelleştirileceği açıklanan SEK ve Et ve Balık Kurumunun piyasalarda rekabet ortamı oluşturacak gücü kalmadı. Nitekim, daha sonra da, üreticinin malı olan bu kuruluşlar haraç mezat satışa çıkarılmış ve özel sektör firmalarına devredilmiştir; özelleştirilen bu kurumların yerlerinde ise ticaret merkezleri yükseltilmiştir.

Batılı ülkelerde bir ineğin yıllık süt verimi 8 000 ilâ 10 000 kiloya, kesime verilen bir sığırın ağırlığı da 300 kilonun üzerine çıkmış bulunmaktadır. Türkiye'de ise, yıllık süt verimi 1 500 kilo civarındayken, kesime verilen sığırın ağırlığı ise en çok 150 ile 200 kilogram arasında değişmektedir. Demek ki, Batılı bir hayvan üreticisi hemen hemen aynı masrafı yaparak, Türk üreticisinden 2 kat daha fazla ürün elde edebilmektedir. Ayrıca, devlet destekleri ve üreticiden yana izlenilen hükümet politikaları nedeniyle, yabancı üreticiler büyük paralar kazanmaktadır; yeni yeni yatırımlar yapılmaktadır. Sonuçta da, Avrupa Birliği ülkelerinde ve gelişmiş ülkelerde hayvancılık gelişmekte ve güçlenmektedir.

Ette ve sütte verimi artırmadan hayvancılıkta başarılı olmamız mümkün değildir. Bir inekten günde 7 ilâ 8 kilo süt alarak para kazanılamaz, para kazanılamayan bir iş de yürütülemez. Bu nedenle, ahırlarımızı, günde en azından 35 ilâ 40 kilo süt veren ineklerle doldurmak zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

Yapılacak öncelikli iş, ülkemizin havasına, suyuna uygun yapıda damızlıklar yetiştirilmesidir. 11 185 000 sığırla 25 ilâ 30 milyon ton süt sağlayabildiğimiz zaman, Türkiye de hayvancılıkta iddialı hale gelmiş olacaktır.

Önce şunu belirtmek zorundayız ki, üreticileri özel sektöre karşı koruyan, hayvancılığın gelişmesine yıllarca katkıda bulunan SEK ve Et ve Balık Kurumu satıldığı için, hayvancılık büyük yara almıştır. Bu kurumlara benzer bir teşkilatlanma modelinin oluşturulması ve üreticilerimizi rahatlatacak gerekli adımların atılması gerekmektedir.

Dolayısıyla, hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik ifade edecekler.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hükümetin hayvancılıkla ilgili olarak getirdiği bu yasa tasarılarının hiçbirisine karşı değiliz; hayvan sayımına da, küpelemeye de, hayvan ıslahına da, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununa da taraftarız, evet diyoruz. Değerli arkadaşlar, bizim karşı çıktığımız, uygulamadaki aksaklıklar, eksiklikler, yanlışlıklar ve "tedbir" adı altında vatandaşa yapılan eziyetlerdir.

Çin filozofu Konfüçyüs der ki: "Eğer hükümdar adil olursa, kanunlara gerek yoktur; ama, hükümdar adil değilse, kanunların bir anlamı yoktur." Bizim hayvancılığın ve tarımın hükümdarı olan Sayın Bakanımızın adil olmadığını düşünüyoruz biz.

Şimdi, bir sayım yapıldı; benim seçim bölgemde, küçükbaş hayvan sayımı, büyükbaş hayvan sayımı yapıldı ve köylü vatandaşa şöyle bir haber uçuruldu; köylü vatandaşa dediler ki: "Eğer siz koyunlarınızı beyan ederseniz, 200-300 koyununuzun olduğunu söylerseniz, yeşil kartlarınız iptal edilir."

Bu ülkede tek partili dönemden kalan bir anlayış var; eğer hayvanınız varsa, onun vergisini verirsiniz; koyunun kuzusunu vererek kurtulamıyordunuz eskiden.

Vatandaş, bu endişeden dolayı, birçok yerde, kendi hayvanını beyan etmedi ve kendi hayvanı kaçak durumuna düştü. Dolayısıyla, şu anda birçok yerde vatandaşlarımız, kendi hayvanlarını devletten kaçırma durumunda kalmışlardır.

Bir şey yapılacaksa, vatandaş ikna edilmelidir; kanun çıkarmak, tek başına yetmez.

Değerli arkadaşlar, dünyada en fazla kanunu olan ülkelerden biriyiz. Bizde kanun eksikliği filan yok; bizde eksik olan, uygulamadaki anlayış ve mantalite eksikliğidir. Bunu uygulayan insanın tavrı önemlidir.

Biraz önce, Ağrı Milletvekilimiz Sayın Musa Konyar, yaylaya çıkmak için vatandaşın karşı karşıya bulunduğu formaliteleri sıraladı. Neredeyse, vatandaştan, hayvancılık yapması için, hayvan ticareti, hayvan yetiştiriciliği yapması için, davul tozu, minare gölgesi, Hazreti İsa'nın nefesi gibi formaliteler istiyoruz. Böyle şey olur mu?!

Bu yapılan işler, vatandaşı canından bezdirmiştir; hayvancılık yapmak çok zor hale gelmiştir, kırtasiyecilik had safhada artmıştır.

Değerli arkadaşlar, biz kaçakçılığın her türüne karşıyız, sınırlarımızı tahkim edelim, kaçakçılık yaptırılmasın. Sayın Bakanımız biraz önce "bu memlekete kaçak hayvan girmiyor" dediler. Biz bunun böyle olmasını temenni ederiz; ama, Başkale'deki sınır köylerde her gün birsürü hayvan alınır "kaçaktır" diye yediemine teslim edilir ve vatandaşlar bize telefon eder "bunlar kaçak olmadığı halde elimizden alındı ve yeddiemine teslim edildi" diye. Ya bunlar kaçak olmadığı halde bunlara yanlış uygulama yapılıyor; eğer kaçaksa, Sayın Bakanımızın söyledikleri, bu durumda doğru olmaz.

Değerli arkadaşlar, bakınız, eğer vatandaş bu problemlerle karşı karşıya değilse, bu konuda her şey gül gülistansa, vatandaşımızın derdi ne?! Bakınız, Van'daki 17 tane sivil toplum örgütü -bunlar, esnaf, tüccar kuruluşlarıdır- bize, Van'daki hayvancılıkla ilgili dertlerini âdeta bir destan gibi yazıp göndermişler. Bunun içerisinde, sanayi ve ticaret odası vardır, esnaf ve sanatkâr odaları birliği vardır, ticaret borsası vardır; 17 meslek kuruluşu, bana gönderdiği gibi, Sayın Bakana da bunu gönderdi. Ben bunu ayrıca üst yazıyla Sayın Bakana takdim ettim. Sayın Bakan, ne bu esnaf kuruluşlarına ne de bize, konuyla ilgili neler düşündüklerine, ne yapmak istediklerine veya ne tür tedbirler alacaklarına dair en ufak bir yazılı cevapta bulunmadı, sözlü cevapta da bulunmadı; ben, bunu yadırgıyorum. Sayın Bakanımızın, kendisi de akademisyendir, ben de akademisyen olduğum halde, nedense, frekanslarımız bir türlü birbirini tutmuyor. Bakınız, ben, hayvan ıslahçısı, ziraatçi, veteriner ve sair değilim; ama, gözümün önünde, benim memleketimdeki hayvancılık bitiyor ve bunun için de, bunu görmek için de uzman olmam falan da gerekmiyor. Yüzlerce binlerce vatandaşım bu konuda her gün bana müracaat ediyor. Bu söylediğim meslek kuruluşları -bakınız, ben detaylara girmeyeceğim- sadece 8 madde halinde, bu hayvan sevkıyatıyla ilgili olarak karşılaştıkları komiklikleri yazmışlar; bunu dikkatlerinize arz ediyorum...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Hüseyin bey, Sayın Bakan dinlemiyor.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Bakanın tabiî ki dinlemesi lazım.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Hüseyin Bey, bir dakika bekleyin, Sayın Bakan çok meşgul!..

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Sayın Başkanım, zamanım zayi edildi; bunu okumam lazım.

BAŞKAN- Peki efendim, zamanınızı ona göre uzatacağım; 8 maddeyi okuyunuz.

Buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Efendim, defalardır söylüyoruz, Sayın Meclis Başkanımıza bir kere daha söyleyelim: Bu kürsüde, komisyona, Sayın Bakana ve Hükümete dönmek için, kalaycı çırağı gibi 90 derece dönmeniz gerekiyor!.. Sayın Bakanım, ben 90 derece dönerek zatı âlinize bunu tekrar arz ediyorum; bakın, Van'daki uygulamaların sivil toplum örgütleri tarafından ifade ediliş biçimini dikkatlerinize arz ediyorum:

"a) İlçelerde ve köylerde sayılan, gerekli kontrollerden geçirilerek küpelenen hayvanların bir yerden başka bir yere sevk edilmesine izin verilmiştir. Böylece, köylerden ilçelere, ilçelerden de il merkezlerine getirilen hayvanlar, alım satımlar sonucu el değiştirmiştir.

b) Hayvanları en son satın alan vatandaşlar, zamanı geldiğinde hayvanları kestirmek ya da başka bir şehre sevk etmek istediklerinde, bu kez kendilerinden, ilk küpeleme işleminin yapıldığı yerden sağlık raporu getirmesi istenmektedir.

c) Tamamı küpeli ve beyan edilmiş olan ve Tarım İl Müdürlüğü bilgisayarlarında kayıtlı olan bu hayvanlar, bu kez şehir merkezinde tecrit edilmektedirler..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- 8 inci madde bitinceye kadar sürenizi uzatıyorum; lütfen tamamlayın.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Bakınız değerli milletvekilleri, şu anda Van'da, kaçak yolla gelmiş 10 000 mülteci vardır; o mültecilere bu şekilde tecrit uygulanmıyor.

"d) Oysaki, söz konusu hayvanlar, beyan ve küpeleme işlemlerinin tamamlanmasının ardından ilçelere ve ilçelerden de il merkezlerine sevk edilirken, sağlık raporu aranmamıştır. Şimdi, şehir merkezinde bulunan hayvanlar için sağlık raporu istenmektedir. 

e) Hayvanını sevk edemeyen ya da kestiremeyen vatandaş Tarım İl Müdürlüğüne müracaat ettiğinde, Tarım İl Müdürlüğü kayıtlarına bakıldığında, hayvanların hangi ilçeden çıktığı söylenmekte ve sağlık raporunun o ilçeden getirilmesi istenmektedir.

f) Vatandaşın hayvanın mahrecinden sağlık raporu alabilmesi -yani, Başkale'den gelmişse Başkale'den sağlık raporu alabilmesi- için ise, hayvanını tekrar ilçeye geri götürmek zorundadır.

g) Ancak, hayvanın mahrece götürülebilmesi -yani geldiği ilk noktaya tekrar götürülebilmesi için- yani il merkezinden ilçeye sevk edilebilmesi için de sağlık raporu gereklidir. Aksi takdirde hayvanlar sevk edilemez.

h) Dünyanın hiçbir yerinde benzeri görülemeyecek bu uygulamayla, hayvan sahipleri göz göre göre iflasa sürüklenirken, hayvancılığın da âdeta sonu getirilmektedir."

Bunu ben söylemiyorum; Van'daki saygın 17 tane esnaf kuruluşu söylüyor. Bunu, Sayın Bakanın ve sizlerin dikkatine arz ediyorum.

Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sayın Başkan, maddede bir redaksiyon gerekiyor.

BAŞKAN - Buyurun.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - "Madde 2. - 3285 sayılı Kanunun 29 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar birinci ve ikinci fıkra olarak eklenmiştir" deyip, noktayı koyup, diğer kısmı çıkarmak gerekiyor.

BAŞKAN - Diğer kısım zaten pozitif hukuk tekniği bakımından olması gereken bir husustur.

Sayın Hükümetimiz de katılıyor mu efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi bu redaksiyonla düzeltilmiş şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde düzeltilmiş şekliyle kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - 3285 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "otuz bin liradan üçyüz bin liraya" ibaresi "yüzelli milyon liradan iki milyar liraya" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Maliki Ejder Arvas'a aittir.

Buyurun Sayın Arvas. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA MALİKİ EJDER ARVAS (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Fazilet Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1980 yılından bugüne kadar hayvancılık büyük kan kaybetmiştir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, o kadar raporların tutulmasına rağmen, projelerin çizilmesine rağmen, teşvik olarak trilyonlarca lira dağıtılmasına rağmen, damızlık hayvana, ithal hayvana yüz milyonlarca para harcamamıza rağmen, yine de hayvancılık gerilemiştir, gerilemektedir. Neden; çünkü, ülkenin koşulları, şartları göz önünde bulundurulamadığı için. Yanlış politikalardan dolayı hayvancılık yine gerileme safhasına girmiştir, halen de devam ediyor, bugün görüşülmekte olan Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısında olduğu gibi.

Bakınız, Türkiye'de o kadar zor koşullar altında uğraşı veren hayvancılık sektörü, ülkemizin çok önem arz eden, gıda maddesi olan hayvancılık sektörü, maalesef, karşılığını alamamaktadır. Türkiye'deki besicimiz, bu kadar zor koşullar altında üretim yapmasına rağmen, bu kadar zahmetine rağmen, bu kadar uğraşısına rağmen, bunun karşılığını alamamakta ve belki sermayesini de üstüne koymuştur. Bu da göz önünde bulundurulmadan, bugün, caydırıcılık açısından nakliyeciye de bu cezaî müeyyide uygulanmaktadır. Bir yerde, hayvancılığı teşvik etmemiz gerekirken, desteklememiz gerekirken, maalesef, nakliyeciye, kesiciye, hayvan üreticisine "caydırıcılık" adı altında, bu kadar ağır cezaî müeyyideler uygulanmaktadır; bu yanlıştır. Biz, bu tasarıyı Tarım Komisyonunda görüşürken Sayın Bakanımıza dedik ki:"Bu tasarı hakikaten çok ağır müeyyideler getirmektedir. Zaten zor koşullar altında uğraşı veren hayvancılık sektörü, bu kadar ağır şartları taşıyamaz."

Bugün, hayvancılık sektörü, hakikaten, zor koşullar altında hizmet veriyor. Bakın, aynı geçmişte küpeleme olayında olduğu gibi, nasıl ki insan sayısının tespiti basit değilse, hayvan sayısının tespiti de öyle basit bir olay değildir. Bakın, benim bölgemde, Van, Ağrı ve Hakkâri İllerinde, bir hayvan, küpeleme olayından dolayı dört aya yakın bir zaman o bölge dışına çıkarılamamıştır. Burada hayvancılıkla uğraşanlar çok büyük sıkıntı çekmiştir ve hatta, küpeleme işi hasat dönemine denk geldiği için, birçok insanımızın hayvanı elinde kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, bakınız, ben diyorum ki, bu gibi caydırıcılıklardan, bu gibi ağır cezalardan vazgeçelim. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan insana destek olmamız gerekirken, onlara  köstek olmayalım.

Nakliyeci, bugün, bu kadar ağır şartlar altında, tabiî ki hayvancıdan nakliye ücretini 2 misli isteyecek. Bu yük, yine, gelip hayvancının sırtına binecek.

Bakın, Türkiye'de taşımacılık usulü yalnız hayvan taşıyıcılarına mahsus değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız Sayın Arvas.

MALİKİ EJDER ARVAS (Devamla) - Bakın, örneğin Ankara'da nakliyeci esnafı, ayda, iki ayda bir, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine mobilya taşıyacaktır. Bu esnaf oradan ne getirebilir; o bölgelerden getireceği, hayvandan başka bir şey olmaz.

Bugün, buradan doğuya giden bir insan, hayvan taşıyıcılığıyla ilgili şartların tümünü acaba yerine getirebilecek mi? Ha, bu olmadığı gibi, oradan zaten köylü, bu muameleyi bilmeyen bazı çiftçilerimiz muhakkak çıkacaktır. Hayvan nakliyeciliği yapan, o mobilya nakliyesini yapan kamyoncu esnafımız, belki de bu muamelenin hepsini harfiyen öğrenememekte ve bilmemektedir. Peki, hasbelkader bu yükü yükledi diyelim; bir kontrol esnasında, bu noksanlığından, yani evrak noksanlığından dolayı, bakın, bu adama en azından 1 milyar para cezası,  ayrıyeten üç ay da trafikten men cezası şart koşuluyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arvas, son cümleniz lütfen.

MALİKİ EJDER ARVAS (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bu kadar zor şartlar altında, herhalde, o nakliyeyi yapan kamyoncu esnafımız, muhakkak bu cezayı yiyen bir insan bir daha da bu hayvanı kolay kolay yüklemeyecektir. Ben diyorum ki, bu kanun geçmeden önce bu caydırıcılık olayından vazgeçelim, eğer bu caydırıcılık olayından vazgeçemeyeceksek, ben, bu  3 üncü maddede komisyonda ret oyu verdiğim gibi, burada da ret oyu vereceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Adıyaman Milletvekili Sayın Nedim Bilgiç ifade edecekler. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 646 sıra sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hayvancılık, ülkemizin temel sektörlerinden birisidir; bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ekilebilir alanların az olduğu yörelerde halkın tek geçim kaynağıdır; yani, halkın aşıdır, ekmeğidir.

Bu getirilen kanun tasarısı, tabiî ki, dünya normlarına yetişmek için, Avrupa Birliğiyle ilgili standardı yakalamak için, doğaldır, getirilmelidir; Grubumuz da buna müspet rey verecektir, reyimiz müspettir.

Değerli arkadaşlarım, ancak, bugün, hayvancılık ve çiftçilik, yani, ülkemiz nüfusunun yüzde 44'ünün, ekmeğini topraktan kazanan kesimin ne durumda olduğunu, Tarım Bakanımız da defalarca Genel Kurulda arz ettiler, çeşitli partilere mensup değerli milletvekilleri de söylediler; bizler de, çeşitli defalar, burada Grubumuz ve şahsımız adına, hayvancılıkla uğraşanların, çiftçilerin ne kadar sıkıntıda olduğunu anlatmaya çalıştık; fakat, maalesef, iki yıldır görüyoruz ki, çiftçinin, köylünün esas meseleleriyle uğraşmaktan ziyade, hep savsaklamakla "yapıyoruz, ediyoruz"demekle vakit geçirdik. 

Değerli milletvekilleri, hayvancılar, sütçüler ve besiciler, hayvanlarına besi için yem götürememektedirler ve ürettikleri sütü ve eti  satamamaktadırlar; oradan buradan borç ederek yem götürseler dahi, besi haline gelmiş, besiye alınmış hayvanları götürüp değerinin altında satmaktadırlar. Bu, çiftçinin ne kadar zor durumda olduğunun somut örneğidir.

Değerli milletvekilleri, biz eğer çiftçiyi, yani ekmeğini topraktan elde eden nüfusumuzun yüzde 44'ünü ayağa kaldıramazsak, esnafı da ayağı kaldıramayız, sanayiciyi de ayağı kaldıramayız. Bizim, tarımımıza dayalı sanayi bugün sıkıntıdadır; gerek pamuğa dayalı fabrikalar gerek yine un ve makarna gibi sanayi fabrikaları, son derece büyük sıkıntıdadır ve bunların  ihracatı durmuş vaziyettedir.

Arkadaşlar, demek ki, bu, yalnız nüfusumuzun yüzde 44'üyle ilgili değildir; buna dayanan sanayi ve ihracat da sıkıntıdadır. Ne yapmak lazım; mutlaka ve mutlaka tarımı ve çiftçiyi ayağa kaldırmak lazım. Bunu kaldırmadığımız zaman... Esnaf yürüdü, esnafa bir şeyler verdik; verilmelidir, doğrudur, populirizme kaçmadan verilmelidir, doğrudur, popülizme kaçmadan verilmelidir, seçmene mesaj göndermeden verilmelidir; ama, esnafa verilen, çiftçiyi ayağa kaldırmadığımız zaman havada kalacaktır; çünkü, benim ilimden biliyorum; çiftçinin cebinde, memurun cebinde para olmadan, esnaf, darabasını boşa açar boşa kapar. Çiftçinin cebine para koymadan, esnafı ayağa kaldıramazsınız. Türkiye'de, hakikaten, ölmekte olan, sıkıntısı çok büyük olan çiftçiyi ayağa kaldırmadan, esnafı ve diğer sektörleri ayağa kaldırma imkânına sahip değiliz değerli milletvekilleri. Önce, çiftçiyi ayağa kaldıracak tedbirleri almalıyız.

Bu son ekonomik programda, çiftçiyi ve köylüyü sıkıntıya sokan hususlarda tedbirler alınmamıştır. Alınan tedbirler, çiftçiyi ve köylüyü destekleme alımından mahrum bırakmıştır; onun yerine, alternatif ürünler ve doğrudan ödeme gibi bir sistem getirilmiştir; onu sonradan göreceğiz.

Ama, yalnız, şunu söylemek istiyorum: Esnafa yapılan, yapılacak olan yardımın köylümüze, çiftçimize de yapılması, iki gün önce basına sızdırıldığı kadarıyla, basından öğrendiğimiz kadarıyla, Bakanlar Kurulunda münakaşa konusu olmuştur "verelim vermeyelim" münakaşası olmuştur; iki sayın bakan bunu tartışmıştır ve bu tartışma basına intikal etmiştir; bu, çok yanlıştır arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, bu, hem çok sıkıntıda olan çiftçiye yardım yapacak olan hükümeti sıkıntıya sokmuştur hem de dışarıda finans arayışı içerisinde olan finans kurumlarının ülkeye bakış açısını eksiye getirmiştir.

Bugün, G-7'lerin toplantısında... Yine, IMF'nin ve Dünya Bankasının vereceği paralar 10-12 milyar dolar civarındadır; bu, hayatî bir yardımdır, olmalıdır, yapılmalıdır, alınmalıdır; ama, halen, bu popülizm diye kastettiğiniz, basına sızdırdığınız haberler, basına mesaj olsun diye sızdırdığınız haberler, çiftçiyi daha da sıkıntıya sokmaktadır; çünkü, dışarıda bulacağınız para sıkıntıya girmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bilgiç, lütfen toparlayınız.

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Devamla) - Türk çiftçisine, köylüsüne yardım yapacak isek, Tarım Bakanlığının bürokratları, Hazinenin bürokratları, Ziraat Bankasının bürokratları bir yere gelir otururlar; çiftçinin borçlarının ertelenmesi için, çiftçinin borçlarının faizinin düşürülmesi için ne kadar para gerekiyorsa hesabını yaparlar; bu, 1 milyar doları geçmez. 12 milyar dolardan 1 milyar dolar da çiftçiye alınır ve çiftçinin borçları ertelenir; çiftçiye bir nefes alma imkânı verilir.

Biz, olumlu muhalefet yapmak istiyoruz, sizlere yardımcı olmak istiyoruz. Bu söylediklerimizden mutlaka bir şeyler alın. Çiftçiyi, köylüyü ayağa kaldırmak istiyorsanız ve hatta hatta Türk ekonomisini ayağa kaldırmak istiyorsanız, mutlaka ve mutlaka, ölüm döşeğinde olan çiftçiye bu yardımı yapmak zorundasınız, bu yardım için parayı da bulmak zorundayız. Ne yapıp yapıp, çiftçiye 1 milyar dolarlık bir yardımı esirgemeyip, tarımın her kesimine faydası olacak bu parayla, çiftçiye, köylüye bir nefes aldırıp, ilerisi için, çiftçiyi, köylüyü, mahkeme kapılarından, icra kapılarından ve banka kapılarından alıp, üretime döndürmenin, üretimi artırmanın yollarını aramalıyız ve hükümetimizin bunu yapacağına inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonu, son cümleniz için açıyorum.

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Devamla) - Samimî olarak söylüyorum; çiftçiyi, köylüyü, esnafı ayağa kaldırmadan, yani, rejimin omuriliğini ayağa kaldırmadan bir şey yapma imkânına sahip değiliz.

Biz, olumlu muhalefetimizi yapacağız. Muhalefet olarak, getirdiğiniz her müspet şeye yardımcı olacağız, oluyoruz da; tabiî ki, doğruları, eğrileri söylemek suretiyle oluyoruz, bundan sonra da olacağız.

Bu tasarının da kanunlaşmasında Grubumuzun reyi müspettir. Ülkemizin geleceği için çıkaracağınız müspet kanunlarda hep yanınızda olacağız. Ülkeyi, şu sıkıntıdan, balçıktan kurtarmalıyız. Biz, iyide ve doğruda yarışmayı biliriz, düze çıkın, yarışırız. Yarıştığımız zaman, millet, kime oy verirse verir, millî iradeye saygılı olmak lazım. Ülkeyi şu sıkıntıdan kurtaracak tedbirleri getirdiğiniz takdirde, olumlu muhalefetle size yardımcı olacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç.

Görüşmekte olduğumuz 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 3285 sayılı Kanunun 47 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 47. - Bu Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrası ile 24 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak şartıyla;

a) Hayvan park, pazar ve panayırlarından başka yerlerde canlı hayvan satanlara ikiyüz elli milyon lira,

b) 22 nci maddenin dördüncü fıkrasında belirtilen menşe şahadetnamesiz ve veteriner sağlık raporsuz olup menşei ile menşeinde salgın hastalık olmadığı tespit edilen hayvanları naklederken veya naklettirirken 23 üncü maddede belirtilen görevliler tarafından yakalanan veya ele geçirilen hayvan sahiplerine yediyüz elli milyon lira,

c) Menşei tespit edilemeyen veya menşeinde salgın hastalık tespit edilen hayvanlardan 22 nci maddenin dördüncü fıkrasına göre alıkonularak masrafları hayvan sahipleri tarafından karşılanmak üzere karantinaya alınan ve karantina sonunda hastalıksız olduğu anlaşıldığı için veteriner sağlık raporu verilerek serbest bırakılan hayvan sahiplerine bir milyar lira,

d) Veteriner sağlık raporsuz sevk edildikleri ve menşeinde  hastalık bulunmadığı anlaşılan ve 22 nci maddenin dördüncü fıkrasına göre veteriner sağlık raporu verilerek serbest bırakılan hayvan maddelerinin sahiplerine beş yüz milyon lira,

e) Menşe şahadetnamesi ve veteriner sağlık raporu olmayan hayvanların kesiminin yapıldığı mezbaha, kombina ve kesim yerlerinin sahiplerine iki milyar lira,

f) Menşe şahadetnamesi veya veteriner sağlık raporu olmayan hayvan ve hayvan maddelerini taşıyan nakil vasıtaları 3 ay süre ile trafikten men edilerek nakil vasıtalarının sahiplerine beş yüz milyon lira,

İdarî para cezası verilir.

Ayrıca hayvan ve hayvan maddelerini, Bakanlık tarafından belirlenen şartlara uygun olmayan vasıtalarla ve uygun olmayan şekilde taşıyanların nakil vasıtaları 1 ay süre ile trafikten men edilir.

Para cezaları o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerince tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz, zarurî görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İtiraz üzerine verilen cezalar kesindir. Söz konusu ceza 15 gün içerisinde ödenir. Bu süre içinde ödenmeyen cezalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre Maliye Bakanlığı ilgili birimlerince tahsil olunur."

BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Tasarının bu maddesinde, genellikle menşe şahadetnamesi ve veteriner sağlık raporu olmayan hayvanların kesimi ve bunların taşınmasıyla ilgili konularda hangi cezaların uygulanacağı belirtiliyor. Ben bunu uzun uzun anlatacak değilim; ancak, şunu altını çizerek söylüyorum ki, biraz önce burada tasarının geneli görüşülürken, iktidar sıralarından bir ses duyduk "ölünün arkasından konuşulmaz" dediler. Gerçekten, Türkiye'de hayvancılık ölme noktasına gelmiş bulunmaktadır. Eğer, siz, hayvancılığı, tarım politikasını böyle götürürseniz... Zaten, Türkiye'de hayvan kalmıyor, şu anda mezbahalara hayvanlar gidiyor; çünkü, süt sudan daha ucuz hale gelmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, gerçekten Türkiye tarihinde hayvancılık en kötü günlerini yaşamaktadır. Geçen sene nisan ayında yemin kilosu 80 000 lirayken sütün litresi 150 000 liraydı; yani, 1 litre sütle 1,875 kilogram -2 kilogram diyebiliriz- yem alınmaktaydı. Oysa, bugün yemin kilosu 180 000 liraya gelmiş bulunuyor; ama, buna mukabil sütün litresi 178 000 liradır; yani, 1 litre sütle 1 kilogram yem alınamaz hale gelmiştir. Sayın Bakan burada konuşurken "eskiden çok iyiydi de, biz mi kötü yaptık" anlamında ifadeler kullandı. Yani, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlarımız, her geçen sene bir önceki seneyi aramaktadır. Bu durum da böyle devam edecekse eğer, o zaman ineklerin, hayvanların mezbahaya gitmesi de kaçınılmaz olacaktır.

Köylünün köyünde karnını doyurması için, hayvancılık yapması ve tarlasını hayvancılığa dayalı üretime yöneltmesi zorunludur. Ben Meclise gelip giderken, Destekleme Genel Müdürlüğünün önünde, büyükçe bir yazının asılı olduğunu görüyorum; orada "köylünün köyde karnını doyurması esastır" mahiyetinde bir pankart görüyorum; o doğrudur. Tabiî, eğer, hayvancılığı geliştirmek, köylünün karnını köyde doyurmak istiyorsak, istiyorsanız, o zaman dişi hayvanları korumak zorundasınız. Bunun için süt inekçiliğini istikrarlı bir kararla, istikrarlı bir noktaya kavuşturmak durumundasınız.

Bunu sağlamak için de, süt tüketimini artırmak, tüketim için gerekli reklamı yapmak, Ulusal Süt Konseyini toplayıp üreticiye sahip çıkmak, süt istikrar fonunu oluşturmak, bu fon kanalıyla üreticileri desteklemek, üreticinin zarar ettiği yıllarda, aylarda üreticiyi desteklemek gerekir, bunun gibi birtakım önlemleri almak gerekir. Yoksa, bu sıkıntılar böyle devam edecektir.

Yine, beyaz et üreticileri, yumurta üreticileri fevkalade büyük sıkıntı içerisindedir. Hepiniz biliyorsunuz, Mudurnu Tavukçuluk iflas etmiştir. Bizim Balıkesir ilimizde, Bandırma ilçemizde tavukçuluk ve yumurta üreticiliği önemli bir geçim kaynağıdır; ama, kendi bölgemizden, kendi ilimizden biliyoruz ki, bu sektörde fevkalade büyük sorunlar vardır ve yumurta üreticileri büyük bir sıkıntı içerisindedirler, bugün, zararına mal satma durumundadırlar. Bunların sorunlarına eğilmek lazım, ihracatın önünü açmak lazım. Yem konusunda çok büyük sıkıntıları var. Bunlara çözüm bulmak lazım gelir diye bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Tabiî, kredilerin faizleri çok yüksektir; yüzde 120 ile yüzde 130 ile bu işin altından kalkılması mümkün değildir. Ziraat Bankası ve tarım krediye olan çiftçi borçlarının mutlaka bir çözüme kavuşturulması gerekir. Sayın Bakan, bu konudaki girişiminiz için tabiî size teşekkür ediyorum. Bunun mutlaka bir çözüme kavuşturulması gerekir; çünkü, Ziraat Bankası, bugün bitme noktasına gelmişse bunun müsebbibi çiftçiler değildir; Halk Bankası bu kadar görev zararının içerisine batmışsa onun sorumlusu küçük esnaf ve sanatkâr değildir. Onları batıranlardan gidip hesabını sormak gerekir, hortumculardan hesabını sormak gerekir. Yoksa, 30 katrilyon liralık görev zararı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özgün, lütfen toparlayınız.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Kamu bankalarının 30 katrilyon lira olduğu söylenen görev zararının çiftçiye ve esnafa fatura edilmesinin mümkün olmayacağını, hükümetin böyle bir yanlışlıktan geri çekilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu vesileyle, bugün, büyük sıkıntı içerisinde olan çiftçimizin, hayvancılıkla uğraşan insanlarımızın sorunlarına, hükümetin, mutlaka çözüm bulması gerekir. Yoksa, Türkiye'de çiftçilik ve hayvancılık biterse, şunu samimiyetle söyleyeyim ki, Türkiye'de ne esnaf kalır ne de başka bir meslek kolu kalır; her şeyin temelinde, tarım ve hayvancılık vardır.

Hepinize saygılarımı, hürmetlerimi arz ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özgün.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Nurettin Atik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA NURETTİN ATİK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi adına, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum; bu itibarla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir dönem, tarım ve hayvancılık ülkesi olarak kabul edilen Türkiye, maalesef, şimdi, her iki sektörde de geri kalmıştır, tükenmiştir. Son yaşanan ekonomik krizle birlikte, zaten zor durumda olan besicilik ve hayvancılık sektörü, tamamen çaresiz bırakılmıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin çoğunluğu hayvancılıkla uğraşmaktadır, yöre insanının çoğunun geçim kaynağı budur. Özellikle, Diyarbakır İli, bu yoğunluğun en çok olduğu bölgedir.

Sayın milletvekilleri, uygulanan politikalar ve ağır ekonomik şartlar, yöre insanımızı çok zor durumda bırakmıştır. Hükümet alacağına faiz uygularken, borcuna ise vade farkı bile vermemektedir. Bunun neresi adalettir?! Bugün, besicilik ve hayvancılıkla uğraşan kesimin Ziraat Bankasına olan borçları, onları zor durumda bırakmıştır. Defalarca söz verilmesine rağmen, borçları ertelenmemiş ve affedilmemiştir; bir de üzerine eski kur üzerinden yüzde 89'luk faiz oranı uygulanmıştır. Birçok insanımız borç takibatı altındadır; hukuken suçlu muamelesi görmekte olup, ceza almaktadır. İnsanımız iflas etmiştir. Kriz, en çok onları vurmuştur. Bu eziyet neden yapılmaktadır?.. Hükümet, onlara destek yerine, krizin parasını insanlarımızdan çıkarmaya, bu milletten almaya çalışıyor.

Muhterem milletvekilleri, Et ve Balık Kurumu kesim yapmamaktadır. Diyarbakır'da, günde ancak 8 ilâ 10 kesim yapıyor. Bu kesim yapılırken 1999 fiyatlarını uygulayıp, kilosunu 2,5 milyon olarak belirliyor. Bu, acınacak bir durumdur. Şimdi, sizlere soruyorum: Bu hükümet, alacağına yüzde 89 faiz uygularken, borcuna karşılık kırk gün vade verip faiz uygulamıyor; bu mudur adalet, bu mudur insanlık?! Diyarbakır insanı çok şey istemiyor; sadece, biraz desteklenmek ve de rahat bir nefes almak istiyor. Borçları bir yıl ertelense ve önleri açılsa, üretim yapıp ülkeye faydalı olacaktır.

Sayın milletvekilleri, hayvancılığın diğer bir kolu yem sektörüdür. Yem sektörünün özelleştirilmesiyle birlikte, hayvancılıkla uğraşan kesim daha büyük sıkıntılar içine düşmüştür. Bugün, yemin torba fiyatı 7,5 milyon olarak belirlenmiştir. Devlet, eskiden destekleme fiyatı belirlerken yüzde 5 ya da yüzde 10 gibi oranlarla üreticiye prim verirdi. Özel sektörle birlikte bu uygulama ortadan kalkmıştır. İnsanlarımız hem yüksek fiyatlara maruz kalmış hem de primden mahrum kalmıştır. Yani sahipsiz kalmışlardır.

Sayın milletvekilleri, üretici hayvanını yetiştirip Et ve Balık Kurumuna getiriyor, ancak ona, 45-60 gün sonrasına sıra veriliyor, bununla da kalmayıp, kesim yaptıktan sonra ödeme için 40 gün süre veriyor, ona da vade farkı vermiyor. İşte memleketin hali bu. Hükümet kaynağını bulmuş, kaynak bu milletin cebi. Parayı başkaları götürsün, cezasını bu millet çeksin, hâlâ vicdanlarınız sızlamıyor mu? Bu milletin yüzüne nasıl bakacaksınız bilemiyorum!

Saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Atik.

Görüşmekte olduğumuz 4 üncü madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 646 sıra sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 4 üncü maddesinin,

a bendinde geçen ikiyüzelli  milyon liranın yüz milyon lira.

b bendinde geçen yediyüzelli milyon liranın ikiyüzelli milyon lira.

c bendince geçen bir milyar liranın ikiyüzelli milyon lira

d bendinde geçen beşyüz milyon liranın ikiyüzelli milyon lira.

f bendinde geçen 3 ay sürenin bir ay olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz.

Gereğini saygıyla arz ederiz.

 

Latif Öztek

Musa Demirci

 

Elazığ

Sıvas

 

Nezir Aydın

Şükrü Ünal

 

Sakarya

Osmaniye

 

Mustafa Geçer

Fethullah Erbaş

 

Hatay

Van

Yaşar Canbay

Malatya

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz yok, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Demirci, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanı biraz önce dinlemiştik. Burada, üzülerek belirtiyorum ki, Sayın Bakanımızı duyan, dinleyen; bu işler sanki Sayın Bakanın zamanında yeni başlamış inancına varır. Oysa ki, Tarım Bakanlığı cumhuriyetle yaşıt bir bakanlıktır ve Tarım Bakanlığından, hizmet eden çok insan gelip geçmiştir.

Ben 1965 yılında mezun oldum ve Tarım Bakanlığına intisap ettim, çeşitli görevlerde çalıştım, teknik eleman, ziraat müdürlüğü, ziraat işlerinde genel müdür yardımcılığı ve geldiğim zaman şunu gördüm; Tarım Bakanlığında yem bitkileri projesi vardır, ziraat projeleri vardır, mera tesis projeleri vardır; yani, aklımıza gelmeyen projeler vardır.

Şimdi, burada, sanki, bunları yalnızca Sayın Bakan başlatmış gibi arz etmeleri, söylemeleri, bizi dinleyen, hakikaten bu Bakanlığa emek vermiş emeklilerimizi, arkadaşlarımızı fevkalade üzmektedir. Bunu düzeltmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Etlik Araştırma Enstitüsü, hakikaten, Türkiye'de, sahasında uzman yetiştiren, fevkalade önemli bir veteriner araştırma enstitümüz, gözde bir enstitümüz. Deli dana hastalığı için Sayın Bakan bir ünite kurmuş olabilir, teşekkür ediyoruz; ancak, tabiî, bu müessesenin, sanki bunu bilmiyormuş gibi, bu hastalığı bilmiyormuş gibi lanse edilmesini kabul etmemiz mümkün değil. O kuruma da bühtan olur. O bakımdan, o müessese, hakikaten ciddî bir müessesedir, gelen tarım bakanları orayı ziyaret etmişlerdir, görmüşlerdir. O bakımdan, bunu da burada ifade etmek istiyorum.

Şimdi, doğrudur, belirli zamanlarda, Tarım Bakanlığı ithal hayvanlara teşvik vermiştir; yanlıştır, doğrudur; belki o günkü politika bunu gerektiriyordu, onu yapmışlardır; ancak, yerli damızlıklara teşvik verilmesi Sayın Bakanla beraber başlamadı, bizim zamanımızda başladı, benden sonraki bakan zamanında belki devam etti, kendileri de bu projeyi devam ettirdiler; yani, bunu yeni bir projeymiş gibi sunmak, bana göre haksızlık olur.

Doğru, sınırdan kaçakçılık vardır. Hatırlarsanız, yıllar önce, mesela yirmi sene önce, Türkiye'den komşu ülkelerimize kaçıyordu, bugün aksi oldu, oradan bize geliyor; yani, demek ki, bizde bir açık var; yani, hayvancılığımızı gereği gibi kalkındıramadık, üzerinde duramadık; şimdi, oradan bize doğru aksi bir akış meydana geldi.

Tabiî, Sayın Bakanımız bunu disipline etmiş olabilir, biraz daha üzerinde durmuş olabilir; ama, sınırı koruyan bekçilerimiz var, askerimiz var, valiler var, kaymakamlar var. Ee, şimdi "onlar bir şey yapmıyordu, sınırı açmışlardı, gelen giriyordu, dolayısıyla biz bunu önledik..." demek yanlış olur. Doğru, tamam, gittiniz, ne güzel; Van'da, Kars'ta, bilmem nerede hayvanları küpelediniz, bunlar kaçak mıdır, değil midir tespit ettiniz; güzel bir şey başlattınız; ama, sınırımızı "yol geçen hanıydı" şeklinde vasıflandırmak, bana göre yanlış bir şey. Bu bakımdan, bunları açıklamak için huzurunuza geldim.

Önergemizdeki mana şudur: Açıklanan yahut da tasarıda ifade edilen cezaları biz çok gördük; bunların yüzde 50'ye indirilmesi konusunda önerge verdik. Önergemizi destekleyeceğinizi umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum; sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demirci.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tamamını oylarınıza sunmadan evvel, İçtüzüğün 86 ncı maddesi gereğince, oyunun rengini belli etmek üzere, lehte olarak Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven söz istemiştir.

Buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, kanun tasarısı hakkında bütün arkadaşlarımız konuştular. Ben, kanun tasarısının kapsadığı konulardan ziyade, canlı olayları anlatmak istiyorum.

Hani, Meclisimiz tatile girdi ya, biz, o zaman Tarım Bakanıyla birlikte Ağrı'ya gittik, 580 muhtarımızı topladık. Oradan, Van, Bitlis, Şırnak,  Siirt, Diyarbakır, Batman...

Şimdi, ben, soruyorum: Tarım Bakanı, müsteşarını, genel müdürlerini yanına almış ve çiftçinin, köylünün derdini dinlemeye bölgeye gidiyor. O gün, bölge milletvekilleri nerede?" Vallahi tatildeler. Peki, arkadaşlar, madem ki, siz, hayvancılıktan şikâyet ediyorsunuz, tarımdan şikâyet ediyorsunuz; neden, Tarım Bakanı sizin bölgeyi gezerken, Tarım Bakanına dertlerinizi anlatmadınız? Yine, seçim bölgem olmadığı halde, ben, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini Sayın Bakanla birlikte gezmişim. Şimdi, burada, televizyonda söylemek kâfi değildir.

Ne zaman mağdur olduğunu, çiftçi, çok iyi biliyor. Tarım ve kredi kooperatiflerinden ne zaman kredi aldığını, icra daireleriyle nasıl karşı karşıya geldiğini, çiftçi, çok iyi biliyor.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Çiftçi sizi dinliyor.

NİDAİ SEVEN (Devamla)-  İthal hayvanların, ne zaman verildiğini, ne şekilde mağdur edildiğini, çok iyi biliyor. Ben, burada tarihlerini söylemeyeceğim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Söyle, söyle...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ama, ben, bölgede, o yazın sıcağında, o insanlarla, muhtarlarla toplanıp, onların dertlerini dinlerken, sizler, orada yoktunuz. Ancak, ne yaparsınız biliyor musunuz; şu kürsüdeki mikrofonu gördünüz mü dayanamazsınız.

Haydi gidin bakalım; o insanların tozlu hayvan pazarlarında hiç dolaştınız mı?! İşte, Tarım Bakanıyla beraber dolaştık. Neredeydiniz?! (MHP sıralarından alkışlar) Neredeydiniz?!

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Biz, her gün dolaşıyoruz; sen sadece bakanla dolaşmışsın.

NİDAİ SEVEN (Devamla)- Değerli arkadaşlar, bakınız, ben, size şunu söylüyorum; kimseyi burada şikâyet etmiyorum; yani, söylemek istediğim şu: Çiftçinin ayağına gitmelisiniz.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Biz her zaman çiftçinin ayağındayız, yanındayız.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Hayvancılıkla uğraşan insanların ayağına gitmelisiniz, besicilikle uğraşan insanların ayağına gitmelisiniz. Onların derdini orada dinleyiniz.

Bakın, yine, bir örnek daha veriyorum: 15 Nisan Ağrı'nın kurtuluş günü. Bakın, Ağrı'nın tüm muhtarları beni buradan izliyor. Muhtarlar derneğinde onlarla beraber oldum, ayın 16'sında. Onların dertlerini dinledim ve onların dertlerini dinlerken -hükümete teşekkür ediyorum- bir faks geldi "1992'den beri çiftçinin sıkıntıya girdiği tarım ve çiftçi kredilerine eski faiz uygulanacaktır" denildi. O zaman, vatandaşın gözünün içi güldü, vatandaşın ruhu açıldı. Ben, huzurunuzda, geçen sene, bizim bölgeyi bizzat dolaşarak, o insanlarımızın problemlerini orada rapor haline getirip Sayın Hükümetimize sunması sebebiyle Sayın Bakan ve ekibine ve bu konuya sıcak şekilde eğilip konuyu çözdükleri için Başta Başbakan, Başbakan Yardımcıları ve sayın bakanlar olmak üzere hükümetimize, hepsine teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum ve lehte oy kullanacağımı ifade ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Oyunun rengini belli etmek üzere, aleyhte, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz almış olabilmek için, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, tasarının aleyhinde konuşacağımı ifade ettim. Bu beyanımdan dolayı, arkadaşlarımın anlayışına sığınıyorum. Sırf söz almak için o yolu kullandım. Söz alış sebebim şudur: Hayatımda belki çok ender içine düştüğüm bir stres içerisinde, bundan bir iki saat önce huzurunuzda konuşmuştum. Siz takdir edersiniz, etmezsiniz; ama, ben biliyorum ki, bu, benim üslubum değildir. Bundan dolayı, üzüntü duyduğumu ifade ediyorum. Hele, ömrü boyu, Parlamentonun azizliğine, şahsı manevisine hepimizin titizlik göstermemiz lazım geldiğini söyleyegelmiş bir arkadaşınızın böyle asabîleşmesi, benim açımdan kabul edilebilir değildir. Bundan dolayı, Yüce Meclisin şahsı manevîsinden özür dilemek için huzurunuza geldim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Hep söyleyedurduk; gerçekten, Parlamentonun şahsı manevîsi bizden çok önemlidir. Hatalar ettiğimiz zaman, bu hatadan dönmek, zannediyorum erdemdir, fazilettir; bu, hiç kimseyi de küçültmez. Ben, bu sebeplerle huzurunuza geldim; ancak, bilesiniz ki, her büyük şiddetteki depremi tetikleyen küçük depremler vardır. Benim tetikçim burada; bugün, Genel Kurula girmeden önce, bir yurttaş elime tutuşturdu şu notu. Ben, çok duygulanarak okudum, üzüldüm; tam bir dram... Onun stresi içerisinde, Genel Kurulda bulunuyordum; işte, o konuşma da, zannediyorum, o sıraya rastladı; herhalde, beni biraz da bu tetikledi, bu üzüntü, bu acı ve ıstırap tetikledi.

Ben, tekrar ediyorum; Yüce Meclisin çok saygı duymaya mecbur olduğumuz şahsı manevîsinden özür diliyorum.

Arkadaşlarıma saygı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Bu güzel konuşmasından dolayı Sayın Hatiboğlu'na teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının tamamı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Bütün halkımıza, köylülerimize, çiftçimize, ziraatçımıza ve Bakanlığımıza hayırlı olsun efendim. (Alkışlar)

Sayın Bakanımız teşekkür konuşması yapacaklar.

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Yüce Meclise teşekkür ediyorum.

Bu Kanunun Türk çiftçisine, üreticisine hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve Kanunun da gereğini, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak tüm imkânlarımızı kullanarak yapacağımıza söz veriyorum.

Saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

8. - Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/781) (S. Sayısı : 644) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Mevcut.

Hükümet?.. Mevcut.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 644 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştı.

Şimdi, tasarının tümünü müzakereye açıyorum.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini Bolu Milletvekili Sayın Necmi Hoşver ifade edecekler.

Buyurun Sayın Hoşver. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 644 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, gerekçesine göre, 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem felaketinde tamamen hasar gören kamu binalarında görev yapan kamu personelinin bölge dışına tayin edildiği zaman verilen geçici barınma yardımının süresinin uzatılmasını kapsamaktadır. Esasında, üç günden beri, bu kanundan istifade eden, yani barınma yardımını alan kamu görevlisi var mı diye devamlı aradık; Afet İşleri Genel Müdürlüğünü aradık, onlar çalıştılar; valilikleri aradık; hiçbirisi bize müspet bir netice vermediler. Her ihtimale karşı, belki valilik bilmeyebilir, Afet İşleri de bilmeyebilir, Başbakanlıktan belki arkadaşlar vardır -ya da Allah biliyor ya, acaba bu kanundan hak etmeden istifade eden insanlar var mı endişesine kapıldık; ama, biz, bunlara rağmen- bundan istifade eden insanları var olarak kabul ediyoruz. Bu kanun hükmünde kararnamenin 13.10.1999 tarihinden geçerli olması ve bir yıl demesi... Ama, bu yardımların, bizim bildiğimiz diğer barınma yardımları gibi, 31.3.2001 tarihine kadar devam ettiğini varsayıyoruz. Tabiî ki, 1 yıllık, 12 aylık değil, 18 aylık olarak bunun değiştirilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz.

Tabiî, eğer 17 Ağustosta zarar gören kamu personelimiz varsa, 12 Kasım depreminde de birçok kamu binası zarar gördü ve bu vesileyle de bölge dışına gönderilen kamu personeli vardır; biz, bu şartla, 17 Ağustos depremindekilere, 12 Kasım depreminde bölge dışına çıkan hak sahibi kamu görevlisinin de ilave edilmesini teklif ediyoruz.

Esasında, böyle bir kanun tasarısına ihtiyaç olduğu şüphelidir; geçerliliği var mı yok mu; demin de bahsettim; ama, ben -bu normal barınma yardımının kimlere yapılacağı da belirlenmiştir- o gözle bakarak, konunun üzerinde durmak istiyorum. Yalnız, bu 18 ayı belirtmeden -bana göre mahzurludur- bunu, Bakanlar Kuruluna bir yetki vererek, bakanların... Çünkü, mücbir sebepler devam ediyor. Öyle tahmin ediyorum ki, mücbir sebep tarihleri, mayısın sonuna, beşinci ayın sonuna kadar alındı. Belki bu yardımlar da devam edebilir. Gerçi, fondan ödenen bu yardımlardan fona bakan sayın bakanımızın çok büyük para verdiğini ve artık, fonun üzerinden alınması şikâyetleri ettiğini duyduk; ama, eğer mücbir sebep devam edecekse, bu da dahil, diğer barınma yardımları da dahil, ödenmesi lazım. Onun için, 18 ayla sınırlamadan "Bakanlar Kurulu yetkilidir" diye eğer bir önerge verirsek, hiç olmazsa, hükümetimiz de rahatlamış olur.

Bu meselede, tabiî, 18 ay konusundan demin bahsettim. Tabiî, bu normal barınma yardımının şartları var. Bu barınma yardımları şartlarını da hak sahibi olan olarak kabul ediyoruz. Bunlar ev sahibi olup, yani, kiracıya, ev sahibine bakılmadan, bu barınma yardımları veriliyor. Biz, bu barınma yardımlarının, ev sahibi olanların barınabilecekleri kalıcı konutlar verilinceye kadar devam etmesi, 18 ayla sınırlandırılmaması şartıyla, Parti olarak, tasarıyı destekliyoruz.

Bu arada, tabiî, kamu personelinden bahsediyoruz. Bölgemizde depremi yaşamış, ama, hâlâ görevine devam eden ve depremden sonra gelen ve sağlıksız koşullarda görev yapan kamu görevlileri vardır. Bunlara verilen tazminat, maalesef, 12 Kasımdan on ay sonra, 17 Ağustostan da bir yıl sonra kesilmiştir. Bunlar, kendilerini ve ailelerini halen sağlıksız koşullarda barındırmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, bu kamu görevlileri en fazla 28 metrekarede çocuklarıyla beraber kalmaktadırlar. Yıkılan kamu binalarının yerine yenileri yapılmadığı için, görev yaptıkları yerler de sağlıksızdır. Mesela, ağır ceza mahkemesi olan Düzce Adliyesindeki hâkimler, adliye görevlileri, kışın soğuğu, yazın sıcağında son günlere kadar konteynerlerde görev yaptılar. Bu kamuda görev yapan bütün arkadaşlarımız, büyük bir fedakârlık ve özveri içinde görevlerini sürdürmektedirler. Onun için, ben diyorum ki, bu bölgede olağan duruma gelinceye kadar, Erzincan, Tunceli, Gümüşhane depremlerimde olduğu gibi, en yüksek devlet memurunun aldığı maaşın brütünün yüzde 50'sini geçmemek şartıyla, bunlara tazminat verilmeye devam edilmelidir; ta ki, bu bölge normal duruma gelinceye kadar.

Tabiî, bu barınma yardımlarını alanlar, yalnızca, bölgenin dışına çıkan kamu görevlileri değildir. Bu belirlenmiş, kiracı veya ev sahibi olunmasına bakılmadan, konutu orta veya ağır hasarlı olan herkese bu barınma yardımı verilmektedir. Bana göre, bu kalıcı konutlar; yani, barınılabilir şekildeki bu kalıcı konutlar, teslim edilinceye kadar, bunlara da, barınma yardımı devam etmelidir.

12 Kasımda yerle bir olan ve televizyonlarda "çocuklarım yanıyor, kurtarın" feryatları eden Kaynaşlı halkının kalıcı konutlarının yeri, daha yeni tespit edilmiştir. Yani, insanlarımız isyan etmiyorsa, feryatlarını buralara kadar ulaştırmıyorlarsa, gerçekten, bu felaketin Allah'tan geldiğine tevekkül etmiş ve kabul ettiklerindendir. Yoksa, iki seneye yakın bir zamanda, bütün yerle bir olan bir ilçenin kalıcı konut yerleri daha yeni tespit edilmiş, inşaatları başlamamışsa, o insanların, bugün, barınma yardımlarını -yani, biz buna halk arasında kira yardımı diyoruz- nasıl keseceksiniz?! Onun için, hükümetimizin bunu dikkate almasını istiyoruz.

Halkımız, yurtiçinden, yurtdışından yapılan yardımların ve deprem vergilerinin akıbetini, deprem bölgesi milletvekili olarak, bize, devamlı sormakta; bu paralar nereye gitti, nereye harcandı deniliyor. Tabiî, hepimiz biliyoruz; esasında, bu içeriden ve dışarıdan gelen yardımlar, ülkeyi, 1999 sonunda ekonomik krizden kurtarmıştır.

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Toplanan vergiler...

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Evet... Toplanan para, 3,5 katrilyon... Hesap et bakayım kaç dolar? Kaç dolar ettiğini o günkü parayla bir hesap edin.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Resmî rakamlar...

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Ben iddia ediyorum; siz, olmadığını söylersiniz.

Alınan deprem vergileri de, ülkeyi, 2000'in başındaki ekonomik krizden kurtarmıştır. Eğer, 2000'in sonunda böyle bir vergi geliri daha olsaydı, yardımlar daha olsaydı, 2000 sonundaki kasım krizini ülkemiz yaşamazdı; bu kadar basit.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Peki, o kadar bina neyle yapıldı?!

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Binaların yapıldığı kaynaklar belli arkadaşlar; gidin sorun.

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Marmara Bölgesi yeniden inşa edildi, o nasıl oldu?!

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, demin, size bağlı...

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, ben, hükümetin yaptıklarını görmemezlikten gelen bir insan değilim; tasvip etmeyen de bir insan değilim; ama, bakan "okuyun" diyor. Bakın, şu tasarının 2 nci maddesi var, o maddeyi incelerseniz görürsünüz ki, Bayındırlık Bakanı by-pass yapılmış.

Şimdi, bu, yapılan konutların, kimler tarafından yapıldığı, liste, burada var. Onları mı soruyorsunuz? Değerli kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım; bakın, Dünya Bankasının yaptıkları var, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankasının yaptıkları var...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Kaç tane?

NECMİ HOŞVER (Devamla) - İşte, hepsini onlar yaptırıyor, kaç tane değil. Bilin diye, onun için söyledim. Devletin..

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Tamam, o raporlar doğrudur; ama, çarpıtmamak gerekiyor.

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Efendim, bakanımız burada, cevap verecek size; Bayındırlık Bakanı da burada, o da cevap verecek.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bayındırlık Bakanı yok Necmi Bey.

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Bilesiniz diye söylüyorum; bu, Afet İşleri Genel Müdürlüğünden aldığımız rapor. Onun için, rahat olun, rahat olun sevgili kardeşlerim, rahat olun.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım; lütfen...

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Efendim, biz, diyoruz ki, çekilen acılar, dökülen gözyaşları boşa gitmesin. Eğer, bu bölgede oturmaya karar vermiş insanlarımız varsa, bunların geleceğini biz, hazırlamak mecburiyetindeyiz.

Bakın, konuşuyorsunuz; ama, dedik ki, memur tayinleri var, Sayın Başbakanımıza kadar çıktık; Sayın Başbakanımıza, bu memur tayinlerinde, deprem bölgesinde memur imtihanlarını kazanan gençlerimiz, aldıkları puana bakılmadan, tayin edilsin; hiç olmazsa, bir aileyi bu bölgeden kurtarmış oluruz dedik.

Millî Eğitim Bakanına, şurada... 12 Kasım depremi olmuş, ondan sonra öğretmen alınıyor. Sayın Millî Eğitim Bakanına gittim -benim, kendi hemşerim diye gittim; yani, ben de Pazarlıyım, o da Pazarlı- dedim ki, Sayın Millî Eğitim Bakanım, öğretmen olma vasfını haiz gençlerimizi, deprem bölgesindeki gençlerimizi kuraya tabi tutmayın. Burada, barakalarda, çadırlarda, prefabrikelerde kalan aileler var, bunları, hiç olmazsa, bir aileyi kurtarmış oluruz dedik; yine de kuraya tabi tuttu.

Değerli milletvekilleri, eğer, bölgenin insanları feryat etmiyorsa, demin de söyledim, yani, her şeyin dört dörtlük olduğunu söylemek mümkün değil; ama, biz... Soruyorum, deprem bölgesindeki bir gencin üniversite imtihanlarına hazırlanması ve diğer, beraber girdiği gençlerle psikolojik yapıları bir midir; yani, barakada, çadırda kendisini imtihana yetiştiren bir öğrenci, kardeşini, anasını, babasını, yakınlarını kaybeden bir genç, üniversite imtihanına girdiği zaman, diğerleriyle eşit şartlarda mı üniversite imtihanına girmiş oluyor?! Bunu da dedik yetkililere; efendim, bizim bölgeye ayrı bir kontenjan tanıyın; hiç olmazsa, bir ekpuan verin; devletin şefkat elini, biz, bu insanımız üzerinde hissetsin dedik.

KEMAL KÖSE (Kocaeli) - Mümkün değil efendim!

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Mümkün tabiî, mümkün olmayan diye bir şey yok canım burada. Akşam verildi kanun tasarısı, sabah çıkarıyoruz. Değerli kardeşim, ben, burada, eski milletvekiliyim; nelerin mümkün olup olmadığını gayet iyi biliyorum. Bu işleri benim kadar bilen de çok az kişi vardır. Eğer, bilmiyorlarsa bana gelsinler, ben onlara yardımcı olurum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hükümete bilgi ver; hükümete danışmanlık yap!

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Ağustos ve 12 Kasım tarihlerinde büyük felakete uğrayan bölgemiz ve bölge insanımıza, dünya ve Türk Halkı ve devletimiz, başta hükümet olmak üzere, bütün birimleri yardıma koşmuşlardır. Deprem felaketini bizzat yaşamış bir milletvekili olarak, her kesime şükranlarımı sunuyorum.

Bu vesileyle, bazı tespitlerimi belirtmek istiyorum. En acılı ve sıkıntılı günlerimizde, her an depremzedelerin yanında olarak, bütün gayretiyle hizmet veren Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın'a, aldığı tedbirlerle noksansız sağlık hizmeti veren sağlık teşkilatından dolayı Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş'a, her an yanımızda olan ve bölge milletvekillerinden olan Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici'ye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan'a ve depremzedeye, aylarca günde üç öğün sıcak aş veren Türk Kızılayı ve Kızılhaç Federasyonuna, bölge halkı adına şükranlarımı sunuyorum.

Bölgemizde yapılan hizmetler yetersiz kalmıştır. Afet bölgesi ilan edilmediği için, problemlerimiz artmıştır. Tabiî, bilhassa İzmit, Adapazarı ve Körfez emsal gösterilerek, benim seçim bölgem olan Düzce, Bolu afet bölgesi ilan edilmemiştir.

Her şeyini yitiren bölge insanımızın sosyal ve ekonomik sorunları gün geçtikçe büyümeye başlamıştır. Yıkılan, hasara uğrayan işyerleri nedeniyle, sanayi tesislerinde çalışan binlerce insanımız işsiz kalmıştır. Yıkılan ve hasara uğrayan işyerleri ve sanayi tesisleri, yeterli desteği bulamadığı için, faaliyetlerine tam olarak başlayamamışlardır. Kalıcı toplu işyerlerinin de yeri tespit edilemediği için, toplu iş merkezleri inşa edilememiştir. Malî milat ilan edilmemiştir. Mutlaka, malî milat ilan edilerek, geriye dönük defter kayıtları sorulmamalıdır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, depremi yaşamayan insanlara, bizim bölgenin ciddiyetini, sorunların ciddiyetini anlatmanın zor olduğunu biliyoruz; çünkü, bugüne kadar bazılarına bunu anlatabildik, bazılarına anlatamadık. Dilerim, Allah'tan, dünya bir daha böyle felaketleri görmesin. Bir dakika önce bölgenin en zengini olan, bir dakika sonra ekmeğe muhtaç hale gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bölgemizin problemleri alaya alınacak kadar hafif konular değildir. Hiç kimse bizim bölgemizdeki meselelerde siyaset yapmayı ya da siyasete alet etmeyi düşünmemiştir. Benim arkadaşlarım var burada; ben, bölgemde, bu konuları bir gün bile siyasete alet etmemişimdir. Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı, bütçenin görüşülmesinde, cennette yer tarif eder gibi, kalıcı konutları tarif etti. Bütün milletvekili arkadaşlarımız birbirimize sorduk, dedik ki: "Senin orası mı?" O dedi: "Hayır, benim orada yok, senin orada mı?" "Benim orada da yok." Gittiğimiz zaman, halk dedi ki: "Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanının tarif ettiği yer neresi?" Ben "gelin arkadaşlar arabaya" dedim, aldım götürdüm kalıcı konutların bulunduğu yere "işte, burası tamamen yapılıp bittikten sonra, Sayın Bakanın cennette bir yer gibi tarif ettiği yer burası olacaktır" dedim. Yani, bu meselelerde siyaset yapmanın anlamı yok, siyaset yapmadık.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Bolu'da gördük biz o evleri, çok güzel evler.

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Evlerimiz güzel, teslim edildi, daha hâlâ elektrik falan bağlanmadığı için kimse oturmuyor sevgili kardeşim. Evlerimiz için bir şey söylemiyorum.

Bakın, Bolu'da teslim edilen kalıcı konutlar... Bizim Düzce'dekilerde problem yok. Düzcemizde dört beş katlı kalıcı konutlar yapıldı. Bu beş katlı kalıcı konutlar da belki çok sağlamdır, zemini de sağlamdır; ama, benim insanımın orada oturma psikolojisi yoktur; yani, o sağlığa sahip değildir. Ben, geçen gün Halk Bankasına gittim, genel müdür bir arkadaşım emekli oluyordu, kapısından içeriye adımımı atamadım, depremi yaşayan bir insan olarak o binadan içeriye giremedim. Onun için diyorum ki, bizim problemlerimizi, bizim yaşadıklarımızı size anlatmak gerçekten zor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hoşver, lütfen tamamlar mısınız.

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Peki Sayın Başkanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakanlara söylediğin sözleri geri al; çünkü, onlar, ona layık değil Necmi Bey.

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Sayın Başkanım, 2-3 dakika daha verebilir misiniz?

BAŞKAN - 2 dakika vereyim efendim, buyurun.

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bilhassa seçim bölgem Düzce ve Bolu için verdiğim bir kanun teklifime, bütün gruplar ve bütün milletvekili arkadaşlarım destek verdiniz, gündeme alındı; sağ olun, eksik olmayın, hepinize şükranlarımı sunuyorum.

Heyetlerimiz geldi, Sayın Başbakanıma gittik, Başbakan Yardımcılarımıza gittik "bizi, İzmit ve Sakarya'yla bir tuttunuz; ama, bizim bölgemiz gerçekten mağdur oldu, hele Düzce 2 sefer darbe yedi, tamamen yok oldu. Sadece İzmit'teki bir Lassa, Düzce'nin bütün sanayiine bedel, Adapazarı'ndaki bir Toyota Düzce'nin bütün sanayiine, Bolu'nun bütün sanayiine bedel. Gelin, hiç olmazsa bu teklifte bize yardımcı olun, bu teklifi öne alalım -demin nasıl alındıysa; mesela, şu anda 644 sıra sayılı kanun tasarısını görüşüyoruz- eğer, şey olursa, bu hemen öne alınır, görüşülebilir, hiç olmazsa, bizim oraya gelecek olan yatırımcıları teşvik etmiş oluruz" dedik; bu olmadı.

YALÇIN KAYA (İçel) - Düzce'nin il olması iyi destek olmadı mı?

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Tabiî, onların hepsi iyi oldu; ama, öyle bir zamanda oldu ki, o da, üçüncü bir deprem oldu; yani, yapılaşma o kadar zor ki.

Çok değerli bir vali tayin edildi, hükümete de şükranlarımı sunuyorum; o kadar bilgi ve tecrübe birikimine sahip bir valimiz var; ama, valiye gerekli destek verilmediği için, orada çaresiz, sorunlarla boğuşmakta bugüne kadar ona da köklü bir destek verilmemiştir.

Bakınız, öncelikli iller 18 Ocakta belirlendi "artık, Düzce'de hiçbir şey kalmamış; hiç olmazsa Düzce İli, Bolu İli buraya girer" dedik; baktık ki, onlar da girmemiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hoşver, lütfen, son cümleniz efendim...

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Sayın Başkanım, müsamahanıza çok teşekkür ediyorum.

Daha konularımız var; Düzce üniversitesi var; değerli arkadaşımın verdiği kanun teklifi gündemde...

BAŞKAN - Maddelerde konuşursunuz efendim.

NECMİ HOŞVER (Devamla) - Hiç olmazsa Düzce üniversitesini kuralım işsizliğe bir nebze faydası olur dedik; ama, çare... İnşallah, sizlerin sayesinde bu isteklerimiz olacak.

Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (DYP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hoşver.

Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin ifade edecekler.

Buyurun Sayın Alptekin. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 644 sıra sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Fazilet Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yasa gerekçesinde de görüldüğü gibi, 17 Ağustos 1999 tarihinde, Marmara Bölgesini kapsayan ve yüzyılın en şiddetli ve yıkıcı depremi vuku bulmuştur. İşte, bu deprem felaketi nedeniyle, hizmet bina ve tesislerinin tamamının tahrip olması sonucu başka bölgelere nakledilen kamu personeline, Başbakanlıkça uygun görülecek fonlardan, yine, Başbakanlıkça belirlenecek miktarda ve bir yıl süreyle geçici barınma yardımı yapılması 25.9.1999 tarihinde kararlaştırılmış ve Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

İşte, bugün müzakere ettiğimiz yasa, süresinin hükümetçe üç ay uzatılması isteğiyle gelmiş; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonu bu süreyi altı ay daha uzatılması yönünde uygun görerek karar vermiştir. Ayrıca, yine, komisyon, haklı olarak ve yerinde bir kararla, 7269 sayılı Yasanın geçici 19 uncu maddesini de değiştirmek suretiyle, tasarıya 2 nci madde olarak eklemiştir. Şu ana kadar ifade ve izah ettiğim husus, yasanın hukukî bir izahıdır.

Değerli milletvekilleri, 25.9.1999 tarihinde böyle bir yasaya niçin ihtiyaç duyulmuştur, neden çok önemli bir ihtiyaçtır ve böyle bir yasa çıkarılmıştır, müsaadenizle, bu konuyu biraz açmak istiyorum. O büyük afeti yeniden yaşamak ve sizlerin de acı ve ıstıraplarınızı tekrar tazelemek istemiyorum; ancak, bazı gerçekleri de anlatabilmek için, kısaca, izninizle, geriye dönerek, durumu özetlemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, 17 Ağustos gece yarısı, yerin yarıldığı, gökyüzünün alev topu halini aldığı, bilinmez âlemden korkunç seslerin ve çığlıkların yükseldiği Marmara Bölgesi, ifade ve izahtan âciz olduğumuz dehşet tablosu yaşamıştır. Bu, insanların, her şeyi unutup can derdine düştüğü, akşam milyarder yatıp sabah -eğer sağ kalkmışsa- ekmek, çorba ve su kuyruğuna girdiği acı bir tablodur.

Bu acı ve dehşet verici manzarada ise, hayat devam ediyor ve kamu hizmetleri başta olmak üzere, her türlü yardım ve hizmetlerin devam etmesi gerekiyor. İşte bu zor noktada, yıkılan evini, harap olan eşyalarını ve belki de kaybettiği yakınlarının acısını kalbine gömerek, mesai tanımadan çalışan kamu görevlileri ve memurlarımıza böyle bir destek yapılmalı idi ve de yapıldı. Bunu, hepimiz, ama hepimiz gönülden destekledik ve bugün de destekliyoruz. Bu vesileyle, bugüne kadar deprem bölgemizde fedakârane çalışan bütün kamu personeline, yürekten teşekkür ediyorum.

Burada, bölgeyle ilgili bir konuya açıklık getirmemiz lazım diye düşünüyorum. Yapılan bu barınma yardımı, aylık miktar itibariyle, bize göre yetersizdir; günün şartlarına uygun miktara çıkarılmalıdır. Bu konuda, sayın hükümetin, biraz sonra, bizi rahatlatacak bir açıklama getirmesi gerekir diye düşünüyorum.

17 Ağustos ve 12 Kasım zelzelesinden sonra, çeşitli nedenlerle, önemli sayıda kamu personeli ve memur bölgeden ayrılmış, nakl olmuş ve tayin edilmiştir. Halen, özellikle, sağlık kesiminde, hastanelerde, sağlık ocaklarında, okullarda ve eğitim kurumlarında ve diğer kurumlarda önemli miktarda personel açığı vardır.

Değerli arkadaşlar, işte, bu personel açığının varlığı karşısında hizmetlerin aksamaması ve bu açığın kapatılması için, bölgede çalışmaya özendirici tedbirler alınmalı, maaşlarına ilaveten tatmin edici, hatta, yüzde 100'e varan tazminat ödenmelidir. Zira, bölge halkı mağdur olmuştur ve hizmetler aksamaktadır.

Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos 1999'dan bugüne kadar, bölgede durum nedir; ekonomi ne noktadadır, sosyal durum hangi noktaya gelmiştir; barınma, tamamen, hakikaten istenilen noktaya getirilebilmiş midir; altyapı hizmetleri nasıldır; yatırımlar ve kalkınma hamleleri açısından gelişmeler ne noktadır; bunlara kısaca bir göz atmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, deprem bölgesi, Türkiye genelinde en kalkınmış sayılacak durumdayken ve o büyük felaketin, bölgeyi, âdeta yerle bir etmiş olması karşısında, insanlar, her yönüyle yeniden hayata dönmeyle karşı karşıya kalmış; yani, sıfırdan başlamıştır. Depremde ilk şok atlatıldıktan sonra, herkes dönüp geriye bakmış, hasar ve zarar tespiti yaptığında, işte, işin vahameti ve sıkıntı o zaman görülmüştür. Şu veya bu şekilde karınlar doyurulmuş, çadırlarda barınma sağlanmıştır. Bundan sonra ne olacak sorusunun cevabı ise, ciddî manada, bugüne kadar tatmin edici bir şekilde, yetkililer, sorumlular ve sayın hükümet tarafından verilememiştir.

Bölgenin tamamında konut açığı hâlâ çözülememiştir. Yine, gerek basından gerekse bölge milletvekili olarak, dolaylı yollardan edindiğimiz bilgilere göre, bu bölgede konut yapımı için ihale almış, iş almış müteahhitlerin bir kısmı, kendi ifadelerine göre, büyük zararla işi kapatmış, bir kısmı ise işi yarım bırakmıştır. Bunu anlamak mümkün değildir. Ümit ediyorum ki, yine, bu kanun vesilesiyle, hükümet adına Sayın Bakanımız bu konuda bir açıklama yapacaktır.

Misal olsun diye ifade etmek gerekirse; Bolu'da, yıkılan konut sayısı 2 500 civarındadır; yapılan ve halen eksikler sebebiyle oturulamayan konut sayısıysa 1 460 civarındadır. Halen, 500 hasarlı konut vardır. Bu hasarlı konutların akıbeti ise, belirsizdir.

Bir ayrı yaraysa, orta hasarlılara takdir edilen 2 milyar lira yardımdır. Siz de takdir edersiniz ki, 2 milyar lirayla -hele, bugünün parasıyla- orta hasarlı bir binanın bu hasarlarının düzeltilmesi, tamir edilmesi ve güvenle içine girilip oturulması mümkün değildir. Bu, bölge için, ciddî manada bir yaradır. Hükümet, bu konunun üzerinde, nedense, ciddîyetle ve hassasiyetle durmamaktadır. Ben, rica ediyorum, istirham ediyorum -bölgeye gittiğimiz zaman, en fazla bu konu üzerinde duruluyor- orta hasarlı binaların durumuna bir çözüm bulunmalıdır.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Bina başına mı, daire başına mı?

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - O, sorunlu bir bina için.

Değerli arkadaşlar, yine, bölgemizde üniversiteler var; binlerce, onbinlerce öğrencimiz bu üniversitelerde okuyor. Üniversite binalarımız ve yurtlarımız çok önemli miktarda hasar gördü. Üniversite öğrencilerimizin yurt meselesi hâlâ çözülememiştir değerli arkadaşlar. Bu, bölgenin bir yarasıdır. Ülkenin değişik bölgelerinden okumak için gelen evlatlarımızın barınma problemlerinin çözülememiş olması hasebiyle, kendileri kadar, bu gençlerin babalarını, annelerini, ebeveynlerini ve üniversite yönetimini de ilgilendirmekte, onları psikolojik olarak sıkıntıya sokmakta ve eğitimin kalitesini de fevkalade düşürmektedir. Öncelikle, üniversitelerimizin bu ihtiyaçlarının bir an önce karşılanmasını diliyoruz.

Bir diğer enteresan durum ise -yine, misal olsun diye ifade ediyorum- Ankara-İstanbul arasında bir metropol il olan ve gerçekten, yıllardır, mesire yerleriyle, otelleriyle, yaylalarıyla en fazla değerli misafirlerimizi barındıran Bolu İlinin bir öğretmen evi hâlâ yoktur; bir okullar şehridir. Bu noktada, hakikaten, hükümetin ve Sağlık Bakanlığının, meseleye acilen eğilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, deprem bölgesini, sanayii, ticareti, turizmi ve hayvancılığı yönünden yeniden canlandırıcı, takviye edici ve onlara her yönüyle yardım edici bir çalışma yapılmalı ve buradaki, bu sektörler canlandırılmalıdır.

Bölge, bildiğiniz gibi, aynı zamanda, çok güçlü bir sanayi bölgesi idi. Buralarda organize sanayi bölgeleri var, KOBİ'ler var, fabrikalar var. Burada üretiliyor, ihraç ediliyor, yurt içerisinde kullanılıyor ve binlerce, onbinlerce insan çalışıyor. Halbuki, şu anda, organize sanayi bölgeleri yüzde 30, yüzde 40 kapasitelerle çalışmaktadır; organize sanayi bölgelerine ve KOBİ'lere, hükümetin, gerekli ve ilgisi şu ana kadar görülememiştir. Bu bölgelerde en üst düzeyde KOBİ'lere kredi verilmeli, desteklenmeli ve faizler, mutlaka, makul seviyelere çekilmelidir.

Değerli arkadaşlar, geçmişte hatırlarsınız, zelzele bölgesi illeri kurultayları oluşturuldu. Bolu'da, Düzce'de, Adapazarı'nda, Sakarya'da oluşturuldu ve bu kurultaylar toplanarak, hiçbir parti ve düşünce farkı gözetmeksizin, odalarıyla, tüccarıyla, siyasetçisiyle ve bürokratıyla, Ankara'ya gelerek, hükümetimize, bölgenin problemlerini anlattılar; Sayın Başbakanla görüştüler, yardımcılarıyla görüştüler ve ilgili bakanlarla görüştüler. Bölge problemleri anlatıldığı zaman, sayın hükümet "sonuna kadar destekleyeceğini, her yönüyle destek ve yardımda bulunacağını" ifade ettiği halde, ben üzülerek ifade ediyorum ki, bölgeye ciddî manada, bu noktada bir yardım oluşmamış ve ulaşmamıştır.

Yine, misal olarak, Bolu ve Düzce bölgesi, sanayi, ticaret, turizm yönünden çok elverişlidir, sadece bir sanayi ile ayakta kalamaz, turizmle de kalamaz, tarımla da kalamaz. Bunun üçünün bir arada gitmesi lazım. Bu bölgede, yine il kurultayı ile Sayın Başbakanımıza, Bolu, Gerede, Yeniçağ bölgesinin organize sanayiinin alt yapısı ve arsa bedeli için gerekli olan paranın bir an önce ödenmesi halinde, bölgede yatırımların artacağı, canlanma olacağı noktasındaki talebimiz Sayın Başbakanca alınmış ve 2000 yılında bu paranın mutlaka ödeneceği ve bölgenin sanayi yönünden takviye edileceği ifade edilmiş olduğu halde, bugüne kadar, bizim öğrendiklerimize göre, o bölgelerdeki organize sanayilere herhangi bir aktarma yapılamamıştır. Sayın hükümetin bu noktada da bir açıklama getirmesini diliyorum, talep ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bölgemizin ve Türkiye'nin en önemli meselelerinden birisine birkaç cümleyle değinmek istiyorum. Burada daha önceleri konuşuldu; Türkiye'nin beyaz et ihtiyacının yüzde 30'undan fazlasını karşılayan bölgemizin, tavukçuluk ve hindicilik maalesef çökmüştür, artık, yok olmuştur; köylerde bütün kümesler boştur. Emin olun, köylünün her şeyi olan kümes sahipleri, bugün ziyaret ettiğiniz zaman, âdeta, evlerinden bir cenaze çıkmış gibi yas tutmaktadırlar, büyük bir sıkıntı ve matem içerisindedirler. Halbuki, hükümetimizin az bir desteği, az bir takviyesi bu işi halledecekti. Halletmenin ötesinde, köylü, kendi parasıyla yem almak istedi; ama, yemi de bulamadı. Televizyon ekranlarından içiniz burkularak, üzülerek seyrettiğiniz gibi, o kümeslerdeki milyonlarca civciv yemsizlikten öldü; artık, o bölgede beyaz et yetiştiriciliği olayı böylece noktalanmış oldu.

Bugün, bölge, büyük bir ekonomik ve sosyal çöküş içerisindedir. Ümit ediyorum ki, bu bir derstir, bundan sonraki olaylarda hükümetimiz beklenen zamanda gerekli tedbiri alabilir.

Yine, bölge, yatırımlar açısından cazip hale getirilmeli, dışarıdan sermayenin gelip yatırım yapması için özel bir statü uygulanmalı, bu özel statü, bu bölgede en az beş yıl devam etmelidir.

Bölgede, son çıkarılan pancar yasasıyla, pancar üreticisi büyük bir darbe almıştır. Bu yetmiyormuş gibi, yine öğrendiğimize göre, pancar üreticisinin tohum paraları da şu ana kadar ödenmemiştir. Bu konuda sayın hükümetin bize gerekli açıklamayı yapacağını ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlar, hâsılı, zelzele bölgesinde sanayi durmuş, ziraat, desteksizlikten durmuş ve gizli bir işsizlik başlamıştır. Fonların kaldırılmasıyla, bölgemiz için çok önemli olan orman köylüsü kendi kaderine terk edilmiştir. Bu da yetmiyormuş gibi, yayla evleri meselesi çözülmemiştir ve hâlâ yayla evleri meselesi yüzünden köylü son derece sıkıntılı durumdadır, devletle bürokrasiyle karşı karşıyadır.

Bölgede, tarıma uygulanan kredi faizleri düşürülmeli ve destek artırılmalıdır. Kredi ve faiz borçları da imkân dahilinde, özellikle bölgede mutlaka ertelenmelidir.

Bölgedeki yapılaşma sırasında malzeme alımı ve bu malzemelerin nakliyesi için bölge nakliyecilerine öncelik verilmesi ısrarla istendiği halde, maalesef, bu noktada başarılı olunamamıştır. Oraya gelen müteahhitler her şeyini dışarıdan getirmektedir, zaruret halinde, sadece ekmeğini, suyunu, belki de sebzesini oradan almaktadır, dolayısıyla, bölgeye ciddî manada bir ekonomik girdi sağlanamamıştır.

Değerli arkadaşlar, bu arada, afet kararnamesinde, Bayındırlık Bakanlığının belediyelerimize uyguladığı adaletsizliği burada tekrar etmek istemiyorum. Zira, öylesine büyük bir adaletsizlik yapıldı ki, bu, herkesi; ama, her düşüncede herkesin vicdanını yaraladı; bu adaletsizlik, toplum vicdanında, zaten, yerini aldı.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bu arada, benden önce konuşan değerli arkadaşım meseleleri izah ederken, hizmet eden bakanlarımıza, hükümetimize teşekkürlerini sundu; o, onların kendi takdiri; ama, unutmayalım ki, 17 Ağustos depreminden sonra, 18 Ağustosta, bölgeye, belediyelerimiz yardım elini uzatmasaydı; bölgeye, gönüllü kuruluşlar yardım elini uzatmasaydı; bizim inancımızın, bizim geleneğimizin, bizim göreneğimizin gereği, insanlarımız, bir yumurtasının yarısını oradaki insanlara vermek için koşmasaydı, orada, durumların çok daha vahim olacağını biliyoruz ve hepimiz bunu gözlerimizle de gördük. Dolayısıyla, bu insanlara, bu yardım eden kurumlara da burada bir teşekkür edilmesini biz beklerdik.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, Fazilet Partisi, bu tasarıyı desteklemektedir ve yardımların daha da artırılmasını ayrıca temenni etmektedir; ancak, yukarıda özet olarak ifade ettiğimiz gibi, bölgede sanayi, ekonomi, tarım iyi değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Alptekin, lütfen toparlar mısınız.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Toparlıyorum.

Gerçekler, bölgenin gerçekleri, hükümetin, oturduğu makam ve koltuklardan gördüğü gibi güllük gülistanlık da değildir.

Değerli arkadaşlar, devlet, mutlaka adil olmalıdır ki, her şey adalet içerisinde yerini bulsun. Adil olmayan icraatların toplum vicdanında ortaya çıkaracağı yaralar ileride sarılamayacak noktalara gelir ve neticede haksızlık ve zulüm ortaya çıkar.

Bir Anadolu sözünü ve ifadesini hepiniz biliyorsunuz. Bilindiği gibi, yanlış teraziyle doğru tartı tartılamıyor; mutlaka, adaletle, hoşgörüyle yaklaşmak ve oradaki insanların çığlıklarını, dertlerini ve isteklerini öncelikle değerlendirmek, önce hükümetin, sonra hepimizin görevidir.

Ben, bu noktada, hükümetin, kendine düşeni yapacağını düşünüyor, temenni ediyor ve bu kanunun da milletimize ve bölgemize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alptekin.

Şahıslar adına söz talep eden sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Polat, Sayın Çelik ve Sayın Genç.

İlk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait.

Sayın Aslan Polat?.. Yok.

O zaman, ilk söz, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik'e ait.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri, 644 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlere Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Deprem bölgesinde oluşan maddî ve psikolojik olumsuzluklar nedeniyle, kamu görevlilerimiz, o bölgeden ayrılmayı tercih etmişlerdir. Bundan dolayı, deprem bölgelerinde, özellikle başta, öğretmenler olmak üzere, çok yoğun kamu personeli açığı ortaya çıkmıştır. Bu bölgede kamu personelini tutabilmek için, onları özendirici tedbirler alınmalıdır.

Şu anda kendilerine verilen ilave imkânların yetersizliği söz konusudur. Bu imkânların artırılarak, bilhassa depreme maruz kalan kamu personelinin bölgede kalması sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, yardım süreci 13.10.2000 tarihinde dolmuştur. Şimdi, bu tasarıyla, bu süre uzatılmak istenmektedir. Zaten altı aylık bir süredir yardım alamıyorlar; üç ay daha yardım yapılması, kime ne yarar sağlayacak, bunu anlamak mümkün değil. Çünkü, depremde birçok zarar vardır ki, süreyle sınırlı değildir. Deprem, insanlarda, psikososyal etkiler meydana getiren bir hadisedir. Bunun için de tedbir alınmalıdır. Olumsuz etkilerin giderilmesi için, halka ve çocuklara yönelik rehabilitasyon çalışmaları yeterli değildir.

Marmara ve Bolu depremlerinin psikososyal etkileriyle ilgili 1 420 öğrenciyle yapılan görüşme sonucunda, bunların yüzde 35'inin evinde hasar meydana geldiği, yüzde 23'ünün depremde yakınlarını kaybettiği, yüzde 15'inin de yakınlarının tedavi gerektirecek şekilde yaralandığı ortaya çıkmıştır.

Bu çalışmada, 15 yaşından küçükler grubunun yüzde 20'sinde de depresyon olduğu, yüzde 12'sinin parçalanmış, ezilmiş cesetler gördüğü, bir kısmının enkaz kaldırma çalışmalarına katıldığı, bir kısmının da enkaz altında ve cesetlerle uzun süre beraber yattığı ortaya çıkmıştır. Felaket karşısında insanların yaşadığı korkunun dehşete dönüşmesi, ümitsizlik ve çaresizlik duygularının gelişmesi ruh sağlığı açısından önemlidir. Çünkü, ümitsizlik ve çaresizlik duygularının uzun süreli ve şiddetli olması, ruh sağlığı alanında travma sonrası stres bozukluğunun gelişmesine yol açabilir. Bozukluğun olumsuz etkileri ise, ömür boyu devam edebilir; felaketlere uğrayan çocukların aile bireylerinden birdenbire koparılmaları ve yatılı okullara yerleştirilmeleri de çocuklarda olumsuz gelişmelere neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tabiî ki, bu felaketleri yaşayan gençlerimizde, bilhassa, televizyonlarda depremin feci sahnelerinin tekrar tekrar gösterilmesi, yaşadıkları her sahnede olumsuzlukları tekrar tekrar yaşamaları ve televizyonlarda, medyada bunların çokça yer almış olması, büyük sıkıntılar meydana getirmiştir. Dolayısıyla, bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Bilhassa medyaya,. bu konuda büyük görev düşüyor.

Değerli milletvekilleri, tok, açın halinden anlamaz diye bir atasözü var; sıcak yuvalarında oturan bizler, iki büyük depremde evlerini ve her şeylerini yitiren acılı insanların durumunu unutuyoruz. İskân sorunu hâlâ çözülememiştir. Bedeli verilerek, isteyenin kendi evini yapma imkânı yetersiz kalmıştır; geçici iskânla zaman ve maddî kaynak heba edilmiş, kalıcı konutların sorunu da devam etmektedir. Hükümet tarafından daha önce yapılan açıklamalarda, depremzedelerin kalıcı konutlara geçen kasım ayında kavuşacağı vurgulanmıştı; sonra, takvim değişti ve bu, yılbaşı olarak açıklandı.  Yılbaşı geçti, bayramlar geçti, hâlâ, çadırlarda oturan insanlar var. Bu arada, Sayın Bakan, basına bu işi alan, kalıcı konutları alan müteahhitlerin zarar ettiğini de iftiharla basına açıklıyor; bu, nasıl mantıktır, bunu ifade etmekte zorlanıyoruz?!.

Depremzedelere verilecek olan birçok kalıcı deprem konutu, müteahhitlerin, tabiî, düşük fiyatlarla alması sonucu hâlâ bitirilememiştir; ekonomik sıkıntıların had safhaya çıktığı bu kriz şartlarında, bitirilmesi de mümkün görülmemektedir ve henüz bu noktada da bir hareket yok. Sadece, birkaç yüz konut, geçtiğimiz günlerde kura çekilerek verilmiş, gerisi ne oldu, daha belli değil.

Bakınız, 2001 yılının yarısına geliyoruz, hükümetin, bu konuda, artık, ciddî ve tutarlı açıklamalar yapması gerekir. Kamuoyu, gelişmeleri bilmelidir. O insanlar, iki yaz, iki kış mevsimini çadırlarda ve barakalarda geçirdiler. Şimdi, onbinlerce depremzede aile adına, hükümeten yeniden soruyorum : Deprem konutları ne durumda, hangi aşamada? Sahiplerine teslim edilenler kaç adettir? Kaç tanesinin yapımı sürdürülüyor; bunlar ne zaman bitecek; bölgeler itibariyle, halkımıza ne zaman teslim edilecek? Gecikmelerin nedenleri nelerdir?

Değerli milletvekilleri, depremler nedeniyle büyük acılar yaşadık; ancak, toplumsal hafızanın iyice zayıfladığını biliyoruz. "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür"diye  bir söz var; yani, biz, her şeyi çok çabuk unuturuz. Soruyorum size, yaşadığımız iki acı, iki büyük deprem felaketine rağmen, deprem, bizim gündemimizde midir; hayır; çünkü, unuttuk; çünkü, günübirlik yaşıyoruz ve günü kurtarmaya çalışıyoruz. Afetler olmadan önce yapılacak çalışmalar ve alınacak tedbirlerle zararların azaltılması yerine, bugüne kadar, hep, yara sarmakla uğraşmışız. Afete karşı alınacak tedbirlerin ekonomik yatırım bakımından geri dönen en ucuz yatırım olduğu unutulmamalıdır ve eğer, deprem öncesi hazırlık yapılmadığında, ölüm ve yaralanmaların arttığını tecrübeyle görmüş bulunuyoruz. Bunun için, öncelikle, depremin etkilerini azaltmayı öğrenmeliyiz.

Daha birkaç gün içerisinde, Düzce'de ve diğer illerimizde de değişik büyüklüklerde depremler meydana gelmiştir. Türkiye, bir deprem bölgesidir; o zaman, bunu kabullenmemiz ve buna göre de tedbir almayı hiçbir zaman elden bırakmamamız gerekmektedir. O halde, kentleşmeden sanayileşmeye, şehircilikten tarıma kadar her konuda plansız ve programsız olduğumuzu bilmemiz ve buna göre tedbir almamız gerekiyor. Ancak, geldiğimiz noktada şunu söylememiz mümkün değil; çünkü, hâlâ, bu konuda yeterli tedbir almış gözükmüyoruz. Depreme karşı tedbir ve deprem sonrası kurtarma çalışmaları bilgili insanlar, sertifikalı teknik elemanlarla sağlanır. İlk eğitimden itibaren, halkın ve kamuoyunun bilgilendirilmesi, bilime ehemmiyet verilerek, bilimsel verilere göre hareket edilmesi ve devamlı takiple yapılması gerekmektedir.

Halen yürürlükte olan deprem haritası esas alındığında, ülkemiz topraklarının yüzde 96'sının farklı oranlarda deprem tehlikesine sahip bölgeler içerisinde olduğu ve nüfusumuzun da, yüzde 98'inin bu bölgelerde yaşadığı görülmektedir. Nüfusu 1 milyondan fazla olan 11 ilimiz de dahil olmak üzere, 56 vilayetimiz, sanayi tesislerinin de yüzde 75'i deprem riski olan bu bölgelerdedir.

Değerli arkadaşlar, Marmara depreminde, devletimiz ve halkımız gerçekten hazırlıksız yakalanmıştır. En büyük eksiklik, koordinasyon olmayışıydı, çekip çeviren olmayışıydı ve enformasyon olmayışıydı, çok başlılıktı. Deprem riskini unutmadan sürekli tedbir almak, ilgili kurum ve kuruluşların bir deprem anında nasıl sevk ve idare edileceği, hâlâ muammadır. Bu kurumlardan azamî verim alınabilmesi için, kurumlar, imaj ve dekor tutkusundan kurtulup saydamlaşmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bütün mesele, insan unsuruna gelip dayanmaktadır. İnsanı eğitmediğimiz sürece, hiçbir sorunun üstesinden gelemeyiz. Şu anda, enkaz altında her şeyini bırakan, gece zengin yatıp sabah fakir kalkan bölge halkımız, büyük bir azimle hayat mücadelesini devam ettiriyor, hafızalarda ve fotoğraflarda kalan güzelliklerin tekrar canlandırılmasına çalışıyor; ancak, hükümetin bu çabalara katkısının yeterli olmadığını söylemek durumundayım.

Ayrıca, Büyük Millet Meclisi, 1997 yılında ve geçtiğimiz yıl iki tane komisyon kurmuş ve bu komisyonun hazırlamış olduğu çalışmalar, maalesef, hâlâ gündeme getirilememiştir. Bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasını dileyerek bu konuşmayı yaptım; inşallah, bundan sonraki çalışmalara ışık tutar diyor, kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Tasarının tümü üzerindeki son konuşma, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'e ait.

Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 17 Ağustos depreminden sonra getirilen kanun tasarısında hükümetin gerekçesi şuydu: Belli yerlerdeki kamu görevlileri belirli yerlere aktarılmış; bunlar, tabiî, mekânlarını değiştirdiği ve çoğu da çok düşük ücret alan insanlar olduğu için -böyle, çok mütevazı gerekçeyle- bu insanlar orada kalıyor, böyle mutazarrır oluyor; dolayısıyla, bunlara bir yardım yapalım... Çok güzel bir gerekçe; ama, işin esası öyle değil.

Bakın, bu 17 Ağustos depremi olduktan sonra, Dünya Bankası, Türkiye'ye bir kredi verdi ve kredi verirken, Erzincan, Adana depremlerinde proje yönetimini yürüten kurul çok başarılı bir faaliyette bulundu; bu proje yönetimini, yine, bunlar yapsın" dedi. Bunun üzerine, Sayın Başbakan, tuttu -o zamanki proje yönetimi de Toplu Konuttaydı- Toplu Konutla ilgili bir genelge yayımladı; Toplu Konuttaki o proje yönetimini Başbakanlığa aldı. Bunun altında neler olduğunu ben biliyorum da, zamanım yeterse açıklarım. Sonra, Sadi Somuncuoğlu "benim denetimimdeki bir şeyi nasıl alırsınız" dedi. Sırf, Beyefendiyi de, Sayın Somuncuoğlu'nu da memnun etmek için, Başbakan, ikinci bir genelge yayımladı; güya, bunun koordinatörü Sayın Somuncuoğlu olacaktı; ama, tabiî, esas işin arkasında başka güçler vardı. Maliye Bakanlığında, Erkan Kahraman diye, bugünkü müsteşarın yeğeni vardı. Bugünkü Müsteşar, Sayın Özkan ile Sayın Mesut Yılmaz'ın yakın arkadaşı. Tuttular, Maliye Bakanlığından birinci gün getirdiler bunu geçici görevle, ikinci gün bu projenin başına geçirdiler ve bugün aldığı para ayda 5 000 dolar. Sorabilirsiniz... Benim dediklerime hep "yalan" diyorsunuz da...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Kim dedin, kim?..

KAMER GENÇ (Devamla) - Erkan Kahraman canım; sen, iktidar partisi milletvekilisin, git sor.

Şimdi, bu kanunu, aslında, o fakir fukara memurun aldığı maaş devam etsin diye değil, proje yönetimindeki -bugünkü belirli bakanların belirli akraba grubu, yani, bugünkü hükümetin bir akraba grubu var; işte, ANAP'ın içinde İçişleri Bakanı, Enerji Bakanı, devlet bakanları arasında çok yakın akrabalar var, böyle bir akrabalar hükümeti teşekkül etmiş- ayda 5 000-6 000 dolar alan insanların aldığı maaşı uzatmak için getiriyorlar; yoksa, ayda 150 milyon, 200 milyon maaş alan memuru kimse düşünmez, hele sizin hükümetiniz hiç düşünmez!

Aslında, 18 Nisan seçimlerinden sonra, Türkiye'de üç deprem oldu. Sizin iktidara gelmeniz birinci depremdi; ikincisi, 17 Ağustos depremiydi; üçüncüsü de 12 Kasım depremiydi. Bunların hepsini, zamanı gelince biz şey ederiz...

Şimdi, bu, Başbakanın denetimine verildi ya; bunlar, bir proje yaptılar. Bu proje, Dünya Bankasının verdiği krediye göre, 2 oda 1 salon. İhaleyi belirli kişilere verdiler. Bu ihaleyi verirken, bunların aralarında ihtilaf çıktı. Siz, iktidar partisi milletvekillerisiniz, gidin, araştırın bunları, size bir delil veriyorum. Müteahhitler arasında ihtilaf çıkınca... Tabiî, bunlar belirli kişiler. Yani, ben, isim söyleyince, hep bana saldırıyorsunuz. Sonra, Bayındırlık Bakanlığı da aynı konuda bir proje yaptı; 3 oda 1 salon yaptı. Baktılar ki, Bayındırlık Bakanlığının yaptığı 3 oda 1 salonun maliyeti, 2 oda 1 salonun maliyetinden çok daha düşük. (MHP sıralarından "Bravo" sesi) "Bravo"su yok; Bayındırlık Bakanı da bu hükümetin ortağı değil mi?! Sizin "bravo" demenize gerek yok; bunun sorumluluğu da, suiistimali de, her şeyi de size ait. Ondan sonra, bunlar, hâlâ, projeyi açıklamadılar.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben, size şunu söylüyorum: Dünya Bankası kaç milyar dolar kredi verdi, hangi müteahhitlere verdi; gidin araştırın. Biraz önce, ANAP Grup Başkanvekili çıkıyor, hep kirli şeylerden bahsediyor... Tabiî, siz, kirli şeyler yaparsanız, ben, herhalde, temiz şeylerden bahsetmem, değil mi?.. Yani, kirli şeyler yapmayın, ben de temiz şeylerden bahsedeyim.

ALİ KEMAL BAŞARAN (Trabzon) - Saçmalıyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) - Siz kirli şeyler yaparsanız, benim, çıkıp da kirlilerinizi temiz gösterecek halim yok ya!

Onun için, bakın, değerli milletvekilleri, gerçekten, Türkiye'de çok büyük suiistimaller yapıldı. İnanmanızı istiyorum; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinde bu kadar tahrip edilmedi, kaynaklarını yok etmedi. Yani, inanınız ki, bir memleket, dünya devletleri arasında, bu kadar kişiliksiz, yeteneksiz ve değersiz gösterilmedi. Alın Fransız gazetelerini, okuyun, hepinizin okuma yazması var; Türkiye'yle ilgili neler söyleniyor... Niye söyleniyor; işte, sizin yönetiminizdeki basiretsizlik ve başarısızlıklar söyleniyor. Keşke, ben, çıkıp da şurada... Ben de isterim... Hepiniz, kişisel olarak benim dostlarımsınız; ama, sizin icraatlarınız, inanınız ki, bizde, çıldıracak kadar, kin ve nefret duygusunu uyandırıyor; ama, yine, bunları burada dile getirmek de istemiyoruz, kendimizi çok da şey ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu kanunda... Sormak istiyorum; işte, hükümet burada oturuyor efendim, söylesin; yani, bu hükümette, bu proje yönetiminde kaç kişi çalışıyor, hükümetin kaç tane adamı var ve her birisi kaç lira alıyor? Bu, Erkan Kahraman dediğimiz, Başbakanlık Müsteşarının yeğeni, Maliye Bakanlığından, bir gün geldi, bugün 5 000 dolar alıyor; onun süresini uzatmak için getirdiniz mi getirmediniz mi? Veya, onun gibi kaç tane adam...

Yahu, niye elini açıyorsun?! Bakanın burada, senin Başbakan Yardımcın Mesut Bey de bunu çok iyi biliyor, bununla yakın ilişki içinde.

AHMET KABİL (Rize) - Onunla ne alakası var? Burada olmayan birisinin ismini niye zikrediyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tabiî ki, deprem üzerinden, depremdeki olaylar üzerinden, hakikaten, rant sağlanmaz; ama, sizin iktidarınız zamanında, ülke batağa giderken, döviz sattınız; 3 günde   -işte söylüyorum- 5 milyar dolar. 5 milyar doları bankalara sattınız ve 5 milyar dolarda 2 milyar dolar kâr ettiniz.

Yani, siz, şimdi bu kanunları çıkarıyorsunuz da, kimden ne alıyorsunuz? 2 milyarı getirenlerin yakasına yapışın, getirin bakalım.

BAŞKAN - Sayın Genç, konuya gelelim efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Konuyla ilgili Sayın Başkanım.

Şimdi, bu kanunu niye getiriyorlar; "bu kanunları çıkarırsak, IMF, Dünya Bankası bize kredi verir, para verir; ekonomiyi düzeltiriz." Biz, bu arkadaşlara bazı şeyleri söylemek istiyoruz; fakat, bakın, anlamanız lazım. Anlamıyorsunuz; neyse... Yalnız, burada, kişisel konuştuğum için, kendi bölgemle ilgili de bir şeyler söyleyeyim.

Benim bölgemde, 1992 yılında deprem oldu, Erzincan depremi, Tunceli depremi oldu. Sayın Bakan burada olsaydı, söylerdik kendisine; rica ediyorum, Tunceli Merkezde, Pülümür'de, Ovacık'ta, Mazgirt'te, Nazimiye'de 22 evin, 25 evin hak sahipliği tescil edilmiş, borçlanmış bu insanlar;. 5 milyar, 10 milyar para vererek bu insanların evleri yapılmıyor... Yani, bunu da istemek benim hakkım değil mi?

Bakın, Çemişkezek'te,1995 yılında 14 ev yandı; geldiler, tespit ettiler. Ne olur o insanların da evlerini yapın arkadaşlar; bu, afete giriyor. Bir anda, enerji ihalelerinde bir yandaş holdinge 240 milyon doları, yani 240 trilyon lirayı, Mavi Akımda 339 trilyon lirayı veriyorsunuz da, Tunceli'deki veyahut da doğu ve güneydoğudaki insanlara, başka yerdeki insanlara da bir şey verseniz, ne olur; herhalde elleriniz kırılmaz değil mi, elleriniz daha da sağlamlaşır.

Değerli milletvekilleri, onun için, biz burada gerçekleri söylüyoruz, bu memleket bizimdir, inanmanızı istiyorum. Bu memlekette, bu çatı altında  eğer sağlıklı kanunlar çıkarırsak, sağlıklı düşünürsek, objektif düşünürsek Türkiye'nin geleceğini selamete kavuştururuz.

Arkadaşlar, yoksa, ne olacak, biz, bugün parti olarak varız, yarın yoğuz. Bu çatının altından kimler geldi, kimler geçti; ne insanlar geldi, ne saygıdeğer insanlar geldi. İşte görüyorsunuz, Türkiye Cumhuriyetini kuran Ulus'taki Mecliste, o küçük tahta sıraların üzerinde, eli öpülecek çok değerli liderlerimiz, büyüklerimiz ne kadar şerefle, onurla, haysiyetle, dürüstlükle çalıştılar. Biz niye bunları takip etmiyoruz, biz niye cebimizi dolduruyoruz?.. Bakın, bunlar önemli...

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Herkes dürüst ve haysiyetli, demagoji yapma!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bana kızabilirsiniz, benim için önemli değil. Ben bir ferdim, ben bugün varım, yarın yoğum...

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Her birimiz öyleyiz, hiçbirimiz kalıcı değiliz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ama, gelin, müşterek bir aklı selimde birleşelim; yani, siyasî partilerin şeyini bırakmayalım.

Bakın, milletvekillerine, parlamenterlere çok büyük tepki var. Bunu bir şey edelim. Yani,. bu memlekette bazı şeyler yapılmışsa, bunları görelim. (MHP sıralarından gürültüler)

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Sayın Genç, hiçbir şey olmamış gibi konuşuyorsunuz; ama, bu Meclisi bu hale getiren sizsiniz...

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, Sayın MHP'liler, bunlara çok karşı çıkıyorsunuz..

BAŞKAN - Meclise hitap edin Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Biraz önce, Gazipaşa'dan bir MHP'li bana telefon etti. "Kırk senedir bana 'kızıl kurt' diyorlardı" dedi, "ben onlara oy verdim; bundan sonra oy verirsem elim kırılsın" dedi. İsmini de size söyleyeceğim. (MHP sıralarından gürültüler)

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Sana da aynısını söylüyorlar! Meclisin kürsüsünden yakışmaz kardeşim; ayıp! Bu kadar olur mu?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Niye itiraz ediyorsunuz!.. Ben burada yalan mı söylüyorum, ben kötü şeyler mi söylüyorum?! Bayındırlık Bakanı, çıksın, burada, belediyelere... Belediyelere niye farklı para veriyor?!. Hangi belediyelerde afet olmuş da veriyor?! Türkiye Cumhuriyeti, eğer, bir hukuk devletiyse, bu hukuk devletinde eşit kurallar uygulamak lazım; yani, benim belediyem, senin belediyen olur mu?! Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları değil miyiz; niye bazı belediyelere iltimas geçiyoruz da öte tarafta insanların boğazını sıkıyoruz?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Niye bunu yapıyoruz?! Bunu yapan, beyler, efendiler...

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen, bir parti grubuna hitap etmeyin; tekrarlamayın lütfen. Sözünüzü tamamlayın diye mikrofonu açıyorum.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Sizin zamanınızda afet kararnamesi yok muydu?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, milletvekili olmanın en büyük özelliklerinden birisi, milleti temsil etmek. Türk Milleti, Türk Halkı dürüst bir halktır, onurlu bir halktır, dünya milletleri içinde saygıdeğer bir halktır. Bu saygıdeğer, dürüst halkın temsilcilerinin de kusursuz insan olması lazım, objektif işler yapması lazım. Eğer, benim menfaatıma geliyorsa, ben istediğim keyfiliği yapayım, benim menfaatıma gelmiyorsa ben bunu boğayım derseniz, bu, memlekete yapılacak en büyük ihanettir. Ben, size bir şeyler söylüyorum; ister anlayın ister anlamayın. Benim bir lafım var; anlayana sivrisinek saz, anlayamayana davul zurna az. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler) Onun için, siz bunu bilirsiniz, anlamazsınız.

Bakın, bunları size niye söylüyorum; bakın, bu memleket çok şey kaybediyor, çok şey...

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Kaybediyor işte; senin gibi, otuz senedir bu hale getirenler yüzünden.

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, çok şey kaybediyor. Böyle, bu saatlerde, 2 Başbakan Yardımcısının veyahut da 2 müsteşarın 2 adamına 5 000 dolar, 10 000 dolar para vereceğiz diye, bu Meclisi, bu memleketi bu kadar masraflara sokmayın; rica ediyorum. Anlayın; gelen kanunların kimler için geldiğini anlayın; ondan sonra gelin müzakere edin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Bize laf bırakmayın; kendi adamlarınızı kendiniz tenkit edin.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri...

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan; önce, lütfen, söz isteme gerekçenizi söyler misiniz Sayın Başkan?

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Efendim, Sayın Genç, hem Anavatan Partisi Grup Başkanvekili diye hitap etmiş hem de Sayın Genel Başkanımızın bir arkadaşından bahsetmiştir. Her kimse!.. Bu nedenle, Grubumuza bir sataşma yaptı.

BAŞKAN - Açıklamak için söz istiyorsunuz...

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Açıklamak için söz istedim.

BAŞKAN - Buyurun efendim; lütfen kısa olsun.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu kanunun metni bellidir. Aslında, ben, Sayın Kamer Genç'in buradaki abartılı beyanlarını, bu konuşmasını muhatap alıyor değilim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Niye cevap veriyor Sayın Başkan?!

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Bu kanunun metni bellidir. Ben, vatandaşlarımız dinliyorlar, kafalarında bir istifham yaratmaması için söz aldım; yoksa, kendisini muhatap almıyorum.

Burada, hiçbir milletvekili, Meclisin itibarını zedeleyici, sarsıcı beyanlarda bulunamaz. Burada, asılsız iddia ve iftiralarla, milletvekillerinin ve siyasetin itibarını zedelemek hiç kimsenin hakkı değildir. Bizim, Meclisin itibarı, bugün, eğer tartışılıyorsa, bu kürsülerden iddia, iftira ve yalana dayalı abartılı beyanlar yüzündendir. Bizim çok ciddî beyanlarda bulunmamız lazım; bizi vatandaş dinliyor. Bu saçma sapan beyanların ciddî olduğunu sanan insanlara hitap etmek için ben söz aldım.

Metin bellidir. Burada, deprem bölgesinde görev yapan insanlarımıza verilecek, onlara yapılacak yardım, onlara ödenecek ücretle ilgili bir yasa tasarısıdır. Bu nedenle, bu konuyu açıklama ihtiyacını duydum.

Sonra, bu Erkan Kahraman isimli müşaviri, biz, hiçbirimiz tanımıyoruz. Kimdir, nedir?.. Bu konuda, eğer bir bildiği varsa, Grup olarak, defalarca  bu arkadaşımıza söylüyoruz, diyoruz ki, Anavatan Partisinin Genel Başkanı hakkında, Anavatan Partisinin yöneticileri hakkında bir bildiğin varsa, savcılar orada; eğer, şikâyet etmezsen namertsin. Buna rağmen, defalarca, buradan, bu kürsüden, Anavatan Partisine karşı, rüyasında mı görüyor, neresinde görüyorsa, devamlı itham ve iftiralarda bulunuyor. Şimdi, bütün bu iftira ve ithamlar...

BAŞKAN - Efendim, siz de sataşmayın lütfen. Siz de sataşmayın...

BEYHAN ASLAN (Denizli) -Sataşmıyorum, gerçek bu efendim. Bütün bu itham ve iftiralar, kamuoyunu yanıltmaktan ibarettir diye düşünüyorum. Vatandaşın kafasında istifham kalmasın diye söz aldım.

Teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Zaten, fasılasız olarak sekiz saattir çalışıyoruz. Bunun, herhalde başka bir amacı olamaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bakın, bana ithamlarda bulundu.

BAŞKAN - Sayın Genç, efendim, uzatmasak iyi olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Uzatmasak da... Ben, tabiî, saygı duyuyorum size, bu kürsüde hakikaten çok zor durumdasınız... İsterseniz, mikrofonu bir açarsanız, iki cümle söyleyeceğim.

BAŞKAN - Çok kısa...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Çok kısa.

Şimdi, Sayın Başkanım, diyor ki "ispatlamazsa namerttir." Peki, ben size, isim veriyorum; bu Proje Yönetiminin Başkanlığına gelen Erkan Kahraman...

BAŞKAN - Tamam efendim, söylediniz zaten.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir şey söyleyeceğim ama.

Erkan Kahraman 5 000 dolar almıyorsa ve orada, kendi yakınları, yani kimin yakını olduğu, Başbakan Müsteşarının yeğeni değilse ben namerdim, eğer o ise, 5 000 dolar alıyorsa kendisi namertliği kabul ediyor mu efendim?

BAŞKAN - Estağfurullah, böyle konuşmalar yapmayalım efendim.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Bize ne Erkan Kahraman'dan!..

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Sorulara geçiyoruz.

İlk soru Sayın Sadri Yıldırım'a ait; buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakandan aşağıdaki soruları sormak istiyorum.

1. Deprem bölgesindeki esnafa, çiftçiye yeni kredi sağlanmış mıdır? Miktarı ne kadardır?

2. Depremde hayatını kaybedenlerin yakınlarına veya sakat kalanlara maddî yardım yapılmış mıdır? Yapılmışsa ne kadar yapılmıştır?

3. Deprem bölgelerinde konutları ve işyerleri hasara uğrayanlara maddî yardım yapılmış mıdır? Yapılmışsa ne kadar yapılmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Levent, buyurun.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma aşağıdaki sorularımı yöneltiyorum; yalnız, bu sorularıma yazılı cevap verilmesini istirham ediyorum.

1. Sayın Bakan, mayısta güller açacak demiştiniz. Yani mayısta kalıcı konutları teslim edebilecek misiniz? Konutlar ne durumdadır?

2. Kaç aileye barınma yardımı verildi? Kurası çekilmiş; ama, evi henüz tamamlanmamış vatandaşlarımıza barınma yardımı devam edecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Zorlu?.. Yok.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sayın milletvekillerimizin sordukları sorulara cevap veriyorum.

Sayın Sadri Yıldırım'ın, esnafa yapılan yardımlarla ilgili sorusu oldu. Şu anda söyleyebileceğim rakamlar, depremle birlikte, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleriyle birlikte işyerleri zarar gören esnaf, sanatkâr ve küçük ve orta ölçekli sanayicilerin, o gün için Halk Bankasına olan 14,5 trilyonluk borçları ertelenmiştir.

Onun dışında, yine, esnaf, sanatkâr ve küçük ve orta ölçekli işletmelere 60 trilyon liraya yakın, düşük faizli ve uzun vadeli kredi sağlanmıştır.

Yine Sayın Sadri Yıldırım'ın sormuş olduğu, deprem bölgesine yapılan sosyal yardımlarla ilgili bilgi vermek istiyorum:

Depremde yaşamını kaybeden 12 265 insanımızın yakınlarına toplam 8 trilyon 658 milyar lira ölüm yardımı yapılmıştır. Depremle birlikte sakat kalan 215 yurttaşımıza 73 milyar 900 milyon lira yardım yapılmıştır.

Yine, depremde işyerleri hasar gören 14 527 esnafımıza 4 trilyon 22 milyar lira yardım yapılmıştır.

 Ayrıca, az hasarlı konutların onarılması için, toplam 92 166 aileye, bir defaya mahsus olmak üzere 600 milyon lira yardım yapılmıştır.

Bu ölüm yardımı, ölen kişi başına 750 milyon liraydı, sakatlık yardımı da, sakatlık durumuna göre 200 milyon lira ile 500 milyon lira arasında değişiyordu.

Yine deprem bölgesinde, toplam 133 000 aileye, 18 ay müddetle aylık 100 milyon lira barınma yardımı yapılmıştır.

Bu yardımların, karşılıksız sosyal yardımların bugünkü tutarı 309 trilyon lirayı aşmış durumdadır ve bu yardımlardan, toplam 412 974 aile yararlanmıştır. Bir aileyi 4 ya da 5 kişi olarak düşündüğümüzde, 2 milyona yakın insanımız, devletin bu karşılıksız sosyal yardımlarından yararlanmış durumdadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Mükerrem Levent'in sorularına yazılı olarak cevap vereceğiz, zaten kendisi de öyle istedi; ancak, izin verirseniz, ben, biraz önce yapılan konuşmalarla ilgili çok kısa açıklamalar yapmak istiyorum; çünkü, tasarının bundan sonraki maddelerinin görüşülmesine zemin teşkil etmesi açısından bazı açıklamalar yapmam gerekiyor.

Sayın Necmi Hoşver, görüşmekte olduğumuz tasarıya esas olan barınma yardımlarının kime verildiğini sordu; hatta "ben bunu araştırdım, bu yardımlardan yararlanan bir insana rastlamadım" diye konuştu. Bu yardımlar, Bakanlığıma bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu tarafından yapılmıştır; yaklaşık 3 000 kamu görevlisi bu yardımlardan yararlanmıştır. Ben, Sayın Hoşver'e, yarın, bu konudaki kesin rakamı, hatta istiyorsa, kimlere yapıldığı konusunda bilgi verebilirim.

Ayrıca, yine Sayın Hoşver, Kaynaşlı'da inşaatlara başlanamaması konusunu dile getirdi. Doğrudur; ama, bu, Bayındırlık Bakanlığımızın yahut da oradaki kamu görevlilerinin eksikliğinden kaynaklanmamaktadır. Sayın Hoşver'in de çok iyi bileceği gibi, Kaynaşlı'da, coğrafî konum itibariyle, bütün aramalara rağmen, konutların yapılacağı -jeolojik açıdan- sağlam yer bulunamamıştır. Bulunan yer de, Kaynaşlı Halkı tarafından, yerleşim merkezlerine uzak olduğu için, kabul edilmemiştir. Çok uzun arayışlar sonunda, yerleşim yeri yeni tespit edilebilmiştir ve orada bu inşaatların yapımına yakın bir zamanda başlanacaktır. Ayrıca, bu ihtimal de düşünülerek, Düzce'deki 7 000 konuttan, Kaynaşlılı hak sahibi insanların, istedikleri takdirde, konut alabilme imkânları hâlâ mevcuttur; ama, Kaynaşlı'da da bu konutlar yapılacaktır.

Sayın Zeki Çelik, bu depremlerle ilgili, doğal afetlerle ilgili "biz, her depremde, her doğal afet sonrasında yara sarıyoruz; ama, önlemleri yeteri kadar almıyoruz" dedi.

Gerçekten, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleriyle birlikte, hükümetimizce, devletimizce, sivil toplum kuruluşlarının da desteğiyle, milletimizin de işbirliğiyle, o bölgedeki insanlarımızın yaralarının sarılması yolunda çok başarılı çalışmalar yapılmıştır; ama, baktığımız zaman, bu tür afetlerde, tekrar aynı yıkıntıları, aynı sorunları yaşamamak için de çok önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Depremin etkilerini azaltmak için, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan -o zaman, bir deprem komisyonu kurulmuştu ve hatırlayacaksınız, bazı önlemler önerilmişti- deprem komisyonu  tarafından 38-39 madde olarak belirtilen önlemlerden, şu an için, 30'a yakını yerine getirilmiştir ve geri kalan önlemlerin de 2001 yılı içerisinde yerine getirilmesine çalışmaktayız.

Size, bu konuda yapılan önemli yasal düzenlemeleri bildirmek istiyorum. Yapı Denetimi Hakkında Kanun çıkarılarak, uygulamaya başlanmıştır. Ayrıca, Zorunlu Deprem Sigortası Kanunu çıkarılmıştır ve uygulanmaktadır. Uzman mühendislikle ilgili kanun hükmünde kararname çıkarılmış ve uygulanmaktadır. Ayrıca, sivil savunma ve afet öncesi planlama konusunda tüm illerde teşkilatlar kurulmuştur ve eğitimler yapılmaktadır. Deprem anında ve sonrasında yaşanan sorunların azaltılması için de 20 adet kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır ve şu anda uygulamadadır. Ayrıca, yine, hepimizin bildiği, bu konularda çok önemli bir yasal düzenleme olan 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun değiştirilmesiyle ilgili yeni ihale kanunu tasarısı da Parlamentoya sunulmak üzeredir.

Sayın Çelik, yine, bu konutlarla ilgili bilgi istedi. Konut inşaatları, bu aydan itibaren, peyderpey teslim edilmeye başlanacaktır ve büyük bir ihtimalle, mayıs, haziran aylarında, hak sahipleri, bu konutlarına yerleşmiş olacaklardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, Sayın Hoşver'in, yurtiçi ve yurtdışı deprem yardımlarının akıbetiyle ilgili sorusu oldu "bunların akıbeti nedir" diye sordu; hatta "3,5 katrilyon liraya yakın para toplandı, bu paralar nerededir" diye de sordu. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz ay, Sayın Koray Aydın'la ilgili, Parlamentomuzda, Genel Kurulumuzda bir gensoru önergesi görüşülmüştü. Gerek o gensoru önergesinin görüşmeleri sırasında gerekse 2001 yılı bütçe görüşmeleri sırasında, bu rakamlar, Genel Kurulda, çok net bir şekilde, hükümetimiz ve hükümet ortağı partilerin grup sözcüleri tarafından açıklanmıştır. Ben, şu anda hatırlayabildiklerimi size söylemek istiyorum. Depremde, yurt içinden ve yurt dışından toplanan bağışların toplamı 189 trilyon liradır Sayın Hoşver, depremle ilgili vergiler hariç.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Yanlışlık olmasın?!..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Depremle ilgili, yurt içinden ve yurt dışından...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Dünya Bankasından ne kadar kredi verildi?

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Genç, izin verirseniz açıklayacağım.

Depremle ilgili, 189 trilyon lira, yurt içinden ve yurt dışından bağış toplanmıştır. Hatta, zannediyorum, bunun 60 ya da 80 trilyon lirası da İstanbul Menkul Kıymetler Borsasınındır.

Bakın, biraz önce, depremle ilgili olarak yapılan karşılıksız sosyal yardımların tutarını verdim; 309 trilyon lira. Bu, gerçekten, çok önemli bir rakamdır; bir sosyal devlet olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, vatandaşına yaptığı yardımdır. Ama, orada, iki senedir bu sıkıntılar yaşanıyor. Orada, çadırların kurulması, o insanların temel ihtiyaçlarının karşılanması, gıdası, barınması, orada yıkılan okulların yapımı, tahrip olan enerji tesislerinin yeniden devreye konulması ve devletin diğer bütün hizmetlerini düşündüğümüz zaman -ki, bunun toplam maliyetinin 2,2 katrilyon lirayı geçtiğini ben şu anda hatırlıyorum- bu toplanan bağışlarla ve çıkarılan vergi düzenlemeleriyle birlikte elde edilen gelirin de toplam 2,1 katrilyon lira olduğunu hatırlıyorum...

BAŞKAN - Sayın Bakan, vaktimiz tamamlandı; lütfen toparlar mısınız efendim.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkan, Sayın Bakan bana yazılı olarak cevap verebilir mi acaba?

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, ben, burada, başka bir şeyi ifade etmek istiyorum.

Bakın, biraz önce dedim ki, gensoruda bu görüşüldü, bütçede bu rakamlar verildi ve bu rakamlar verildiği halde, bilindiği halde, çıkıp da, bu kürsüde, bu paraların akıbeti nedir diye her seferinde sormak ve bu konuda bir şaibe, tereddüt yaratmak, gerçekten, belki hükümeti yıpratmak, bundan bir siyasî sonuç almak hesap edilebilir; ama, şunu bilmeliyiz ki, burada yıpranan sadece hükümet değildir. Burada, sistemimizi yıpratıyoruz, rejimimizi yıpratıyoruz; burada, Parlamentomuzu, siyasetimizi ve siyaset kurumunu zaafa uğratıyoruz. Ben, bu konularda daha dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, burada, akrabalıklardan söz ediliyor. Yine, geçen hafta bir gensoru vardı; bir milletvekilimiz, gensoruya konu olan bir bakanımızın başka bir bakanımızla bacanak olması konusunu burada soruyor. Halbuki, bir milletvekilimiz, istediği takdirde, bir saat içerisinde, bunu, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşlerinden öğrenebilir. Bunu, öğrenebileceği bir konuyu burada söyleyip bu kadar tereddüt yarattıktan sonra, gerçekten, bundan hep birlikte zarar görüyoruz. Yani, burada, siyaset adına vur kaç yapılıyor ve bundan, gerçekten, hep birlikte... Ondan sonra milletvekillerine, ondan sonra bu siyaset kurumuna neden bu kadar güvensizlik var diye, kendi kendimize üzülüyoruz.

Ben, sayın milletvekillerimizin, çok kolayca öğrenebilecekleri, bakanlarımızdan, devletin ilgili kurumlarından öğrenebilecekleri konularda burada tereddüt yaratmamalarını rica ediyorum; çünkü, bakın, o bilgileri ben yarın arkadaşlarıma verebilirim, onlar öğrenebilirler bunu; ama, bu akşam, bu kürsüden yapılan konuşmaları televizyondan izleyen insanların bunu öğrenme şansları olmayabilir; gerçekten memleket bu kadar kötü mü, her şey bu kadar olumsuz mu diye karamsarlığa kapılabilirler. Bu insanları bu kadar üzmeye, bu kadar karamsar duruma getirmeye hakkımız yok diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aslında, Sayın Bakanın bu konuşmayı kürsüden yapması lazımdı.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, süremiz biraz aştı; ama, Sayın Bakan da tümü üzerindeki 20 dakikalık süresini kullanmamıştı; onu hatırlatırım.

Sayın milletvekilleri, maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

İlk madde, bazı matbaa hataları olduğu için, düzeltilerek okunacaktır; o şekilde okutuyorum; dikkatlerinizi çekerim:

UMUMÎ HAYATA MÜESSİR AFETLER DOLAYISIYLA ALINACAK TEDBİRLERLE YAPILACAK YARDIMLARA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun geçici 18 inci maddesinde yer alan "bir yılı" ibaresi "18 ayı" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'a aittir. Sayın Yıldırım, Doğru Yol Partisinin görüşlerini dile getirecekler.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 644 sıra sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her yerleşim yeri doğal çevrenin bir parçasıdır. Düzenli, dengeli ve sağlıklı yerleşimin baş koşulu, yer seçiminin uygun yapılmasına bağlıdır. Oysa, ülkemizin deprem bölgesi olduğu gerçeğini gözardı ederek, plansız, programsız yapılanmalar nedeniyle, millet olarak çok büyük acılar çekmekteyiz.

Ülkemiz, doğal afetler ve jeolojik nedenlerden kaynaklanan ve yarattığı sonuçlar açısından da doğal afetlerin en acımasızı olan depremlerin yoğun olarak yaşandığı ülkelerden biridir. Yüzde 92'si deprem bölgesi içinde olan ülkemizde nüfusun yüzde 95'i deprem tehlikesi altında yaşamaktadır. Sanayimizin yoğun olduğu kentlerimizin yüzde 75'i, barajlarımızın yüzde 41'i, birinci ve ikinci derecede tehlikeli deprem bölgelerinde yer almaktadır. Bu verilere bakıldığında, ülkemizde bir yılda 1,1 yıkıcı deprem olduğunu da eklersek, bu konuda ciddî kuralların konulmasının ne kadar zorunlu olduğu kendiliğinden anlaşılır. Ülkemizde, sadece son elli yılda depremlerden 60 000 kişi hayatını kaybetmiş, 400 000 konut yıkılmıştır. Yalnızca depremlerin yol açtığı ekonomik değer kaybının en az 20 Atatürk Barajını yapabilecek boyutta olduğu anlaşılır.

Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos ve 12 Kasım depreminden sonra, hükümet, deprem vergisi adı altında 9 kalem ekvergi belirtmiş olup, maalesef, 4 katrilyona yakın deprem vergisi toplamıştır. Bu vergilerle deprem bölgelerinin imar ve inşaı ve o bölgedeki insanların yaralarının sarılması için gerekli harcamalarını yapılması gerekirken, maalesef, hükümet bütçe açıklarına ve başka amaçlarına kullanmıştır. Halen, bugün de bu insanlarımız mağdur ve perişandır. Hükümet, bu bölgeye ve bölge insanına yeterli ilgi ve destek vermemiştir. Deprem sonrası, hâlâ deprem şokunu atamamış olan, uzatılacak her yardım eline ve her türlü yardıma muhtaç durumda bulunan bölge insanımız ve tüm milletimiz, hükümetin sağduyusuna güvenerek beklenti içinde bulunmaktadır.

Depremi bizzat yaşamış ve bugüne kadar görevine devam edenler ile depremden sonra bölgemize gelen ve sağlıksız koşullar altında görev yapmakta olan kamu personeline verilen tazminatın normal şartlara dönülmeden kesilmesi büyük haksızlıktır. Bölgede yapılan hizmetler yetersiz kalmış, insanlarımız mağdur edilmiş ve Türk Milleti, televizyonlardan, bölge halkının çilesini, çaresizliğini üzülerek izlemiştir.

Eskişehir'de de 17 Ağustos depremi olmuş, 33 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, yüzlerce bina oturulamaz hale gelmiştir. Bu hükümet tarafından, bölge insanına kucak açılmamış, halen yardım yapılmamış, ilimiz afet bölgesi kapsamına da alınmamıştır.

Sayın Hükümet, deprem bölgesine öncelik verilmeli, depremzedelere ve zarar görenlere geçinmeleri ve insanca yaşamaları için ne gerekliyse yapılmalıdır. Ölenlerin mirasçılarına, sakat kalanlara, mesken ve işyerleri hasar görenlere mutlaka yardım yapılmalıdır; ancak, halen yardım yapılmayan mağdur insanlar vardır; bunlara acilen yardım yapılmalıdır; çünkü, hepimizin, o günleri hatırladığımızda, depremzedelerin ve yakınlarını kaybedenlerin feryatları ve çığlıkları halen kulaklarında çınlamaktadır. Allah, bir daha o günleri göstermesin, ülkemizi ve insanlarımızı depremden ve tabiî afetlerden korusun.

Bu konuda siyaset yapmıyorum; ama, şunu özellikle belirtmek istiyorum ki, hükümet, beceriksizliğini depremde göstermiş ve sınıfta kalmıştır. Hükümet, devleti küçük düşürmüş, vatandaşın devletine olan güvenini sarsmıştır. Günlerce, vatandaşın "devlet nerede" diye bağırmalarını halen unutamadım ve unutmak da mümkün değil. Bilakis, enkazları kaldırmadan Meclisi çalıştırdığınızı, bu millet unutmuş değil, unutmaz da; çünkü, depremde hükümet görevini yapmamıştır, milletin gönlünde de sınıfta kalmıştır. Maalesef, Sayın Hükümet hatasını deprem sonrası dahi telafi etmemiştir; ama, depremzedelerin yardımlarına koşan devletlere, yardım eden hayırsever vatandaşlara, şirketlerimize, belediyelerimize teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen toparlayınız...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Bu yardımlar Türk Milletinin birlik ve beraberliğini göstermiştir. Allah'ın bu  millete bir daha deprem ve afet göstermemesini diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

İkinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın'a ait.

Buyurun Sayın Aydın. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 7269 sayılı Yasada değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının bu maddesiyle, 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun geçici 18 inci maddesindeki "bir yılı" ifadesi "18 ayı" olarak değiştirilmektedir.

Şimdi, depremin en yoğun yaşandığı Sakarya İlinin bir milletvekili olarak şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum ki; sadece, burada, belki Koray Aydın Beyi ayırmak lazım biraz, günahları ile sevapları tartıldığında belki sevapları biraz daha fazla gelir; ama, onun dışında, hükümetin, 57 nci hükümetin ekonomideki geldiği nokta ile deprem bölgesinde geldiği nokta aynıdır değerli arkadaşlarım. Neden bunu ifade ediyorum; çünkü, deprem bölgesini şu anda gezen bir insanın göreceği manzarayla, onlara çare olması gereken kanunların gelmesi gereken şu Meclise gelen yasa, o kadar enteresandır ki...

Gelen yasa nedir; geçici 18 inci madde ne; aynen şu: "17 Ağustos 1999 tarihinde vuku bulan deprem nedeniyle hizmet, bina ve tesislerinin tamamının tahrip olması sonucu başka bölgelere nakledilen kamu personeline, Başbakan onayıyla belirlenecek miktarda bir yılı geçmemek üzere..." Şimdi, bu altı ay daha uzatılıyor; hükümet "üç ay" demiş de, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlar, sağ olsunlar, altı aya çıkarıvermişler; bu uzatılmış oluyor.

Değerli arkadaşlar, soruyorum ben Sayın Bakana: Deprem bölgesinde, bu kanun hükmünde kararname muvacehesince -13 Ekim 1999 tarihinde resmî gazetede yayımlanarak bu kararname çıkmış- o tarihten beri şurada ifadesini bulan, daireleri yıkılıp başka yerlere gönderilen memurlar kaç kişidir; kaç para maaş verilmiştir; kaç para toplam ödeme yapılmıştır ve hangi ihtiyaçtan doğmuştur bunu, altı ay ilerletmek veya altı ay uzatmak? Halbuki, yalnız bu değil ki... 57 nci Hükümet, depremden sonra bir kararname çıkardı; aynı, hinterland içerisinde depremi yoğun bir şekilde yaşamış Sakarya'da, Kocaeli'nde, Bolu'da; -bilahara, 12 Kasım depremi de geldi; ayrı mesele- 50'şer milyon lira tazminat... Kimlere; kamu çalışanlarına; gerçekten, zor şartlarda çalışıyorlardı. İki komşu ilçe yan yana; 50'şer milyon lira tazminat, bir tanesindeki kamu görevlilerine yok, yanındaki ilçedeki kamu görevlilerine var; yanındakine altı ay süreyle var, öbür yanındakine sekiz ay süreyle var, öbür yanındakine on ay süreyle var. Verilen para, önemli bir para değil; ama, bunun, burada çalışan kamu görevlilerinin moral motivasyonu yönünden oldukça önemli olması gerekiyordu. Halbuki, Erzincan yasası olarak bilenen 3838 sayılı Yasa var; bakın, orada ne kadar güzel hazırlanmış bu. Deniliyor ki: "Afete maruz bölgede çalışan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personele, bütçe kanunlarında yer alan fazla çalışma ücretinin iki katını geçmemek üzere fazla çalışma ücreti ödenir.

Ayrıca, bu bölgede çalışan her statüdeki personele, en yüksek devlet memuru aylığının brüt tutarının yüzde 50'sini geçmemek kaydıyla tazminat ödenir." Bitti. Aynı şey, belediyeler için de söz konusu. Bu yasada diyor ki: Belediyeler ve özel idareler -orada da üç vilayetteydi bu afat; Allah ülkemize bir daha göstermesin- kanun yürürlükte olduğu sürece 3 kat olarak pay alırlar. Bir defada mesele hallolmuştur ve 3838 sayılı Yasanın yürürlük süresi de beş yıldır; bütün mesele bitmiştir. Ama, bizde ne oluyor; aman yarabbim, altı ayda bir kararname. Yok, 1,5; ertesi kararname 2; 1,10; 1,22; o kadar hassas, o kadar büyük adalet terazisiyle yapılıyor ki bunlar(!) Ondan sonra, Sakarya'nın birçok ilçesi, depremin en yoğun yaşandığı ilçelerden, maalesef, Karasu ve Kocaali İlçeleri -ki, deprem bölgesi içerisindedir- Sakaryamızda, 3 üncü derecede...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, lütfen toparlayınız.

NEZİR AYDIN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

1 inci derecede Merkez, 2 nci derecede Akyazı, 3 üncü derecede Kocaali ve Karasu, sahildeki ilçeler. Sayısız binalar yıkılmıştır, 30'un üzerinde ölü olmuştur, şehit vardır. Öyle olduğu halde, maalesef, son kararnamede, bunlar, kararname dışı bırakılmıştır.

Bir de enteresan tarafı, uzmanları diyor ki, 4 şiddetinde bir depremin yaptığı tahribat, açık bir kapta masa üzerinde su varsa, o suyu döker; 3 şiddetinde bir deprem ise, aynı açık bir kapta masa üzerindeki bir suyu sadece çalkalandırır, dökmez; ama, enteresandır, Erzurum'daki -yanlış anlamasınlar, her yer fazla para alsın, onun için söylemiyorum, bir kıyaslama yapıyorum- Palandöken depremi diye anılan deprem 3 şiddetindedir, Sakarya'daki 9 şiddetindedir en az; Sakarya'daki ilçeler afet dışındadır; ama, Erzurum belediyeleri, ilçeleri ve büyükşehir, afet içindedir.

Yani, her zaman söylüyoruz, bunları anlamak ve bunları bilmek için, gerçekten deprem bölgesine gitmek gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümleniz...

NEZİR AYDIN (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu anda yağmur yağdığı zaman Sakarya'nın hiçbir mahallesinde sokaklarda gezilememektedir. Güneş açtığı zaman, yine gezilememektedir; bu defa da toz toprak yığını halindedir, çukurlar vardır. Yani, hangi tarafını anlatabilirim, bilemiyorum ki!.. Ama, bütün bunların içerisinde, bütün bunlarda, bizim getirdiğimiz uğraştığımız yasa...

Sayın Bakan az önce 15 dakika anlattılar. Sayın Bakan, Sayın Cevat Ayhan Beyin, Meclis tatile çıkmadan, 28 soruluk bir soru önergesi vardı, hâlâ cevap verilmemiştir, ilgi ve bilginize...

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - 7269 sayılı Kanunun değişik geçici 19 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Geçici Madde 19. - 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde vuku bulan depremlerin yol açtığı hasarların giderilmesi amacıyla Dünya Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve benzeri uluslararası finans kuruluşlarından sağlanacak olan dış kredi ve hibelerle finanse edilecek geçici 13 ve 14 üncü maddeler kapsamındaki tüm işler Başbakanlık tarafından koordine edilir ve Başbakanlıkça görevlendirilen bir kurum veya kuruluş tarafından yürütülür."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa ifade edecekler.

Buyurun Sayın Fatsa. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair -644 sıra sayılı- kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2 nci madde, 7269 sayılı Kanunun değişik geçici 19 uncu maddesini değiştirmektedir. Geçici 19 uncu madde de "17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde vuku bulan depremlerin yol açtığı hasarların giderilmesi amacıyla Dünya Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve benzeri uluslararası finans kuruluşlarından sağlanacak olan dış kredi ve hibelerle finanse edilecek geçici 13 ve 14 üncü maddeler kapsamındaki tüm işler Başbakanlık tarafından koordine edilir ve Başbakanlıkça görevlendirilen bir kurum veya kuruluş tarafından yürütülür" denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, geçici 13 ve 14 üncü maddelerde, deprem bölgesinde, bütün altyapı, prefabrike ve kalıcı konut yapımı, yerleşim yerlerinin belirlenmesi, yer ve malzeme kiralanması, araştırma, sondaj, imalat, keşif, etüt, harita, plan, proje, müşavirlik ve benzeri hizmetleri yapmaya ve yaptırmaya Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yetkili iken, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısının 2 nci maddesiyle, bu yetki, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından alınarak Başbakanlığa verilmektedir. Bu değişiklikle, Başbakanlık, bütün yetkileri kendi uhdesinde toplamaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu uygulamadan anlaşılıyor ki, Başbakan, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının deprem bölgesindeki hizmetlerinden hoşnut değildir, rahatsızdır; bundan dolayı, yetki, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından alınıyor. Bu, açık bir güvensizliktir. Acaba, hizmetlerin yürütülmesiyle ilgili bu yetki, Başbakanlık tarafından kime ve kimlere verilecektir; bu konu açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu yönüyle bakıldığında, endişe verici bir durum söz konusudur; çünkü, afet dönemlerinde, vatandaşın kimden yardım isteyeceği açıklığa kavuşturulmamıştır.

Değerli arkadaşlar, 17 Ağustos depreminin üzerinden yaklaşık iki yıl geçmiş olmasına rağmen, afet bölgesindeki altyapı hizmetleri tamamlanamamıştır. Bu bölgede, hâlâ prefabrike konutlarda afetzedeler iskâna mecbur edilmektedir. Geçen bunca zaman içerisinde, bütün afetzedelerin kalıcı konutlara kavuşturulması gerekirdi. Hükümet, bu işi becerememiştir. Bu beceriksizliği, yetki devri yapmak suretiyle telafi edemezsiniz, bu mümkün de değildir.

Değerli arkadaşlar, bölgede ticarî hayat çökmüştür. İşçi, esnaf, çiftçi, memur ve tüm afetzede vatandaşlar perişandır. Bölge sefalete sürüklenmiştir. Bölgenin her alanda desteklenmesi gerekirdi. Anayasanın 119 uncu maddesine göre, deprem bölgesinin afet bölgesi ilan edilmesi gerekirdi; tüm uyarılarımıza rağmen, bunu yapmadınız. Rantiyeye, batık bankalara katrilyonlar aktarılırken, afetzedeleri mağdur, çaresiz bırakmanız, anlaşılır gibi değildir. Zaten, ekonomik uygulamalarınızla da bütün ülkeyi afet bölgesi haline getirerek, 70 milyon afetzede meydana getirdiniz.

Değerli arkadaşlar, doğal afetler, insanlığın zaman zaman karşı karşıya kaldığı felaketlerdir. Afet bölgesi, 20 milyon insanın yaşadığı, 6 ili kapsayan 7,4 şiddetindeki deprem felaketiyle âdeta bir faciaya dönüşmüştür. Yasa ve yönetmeliklere uymamanın zararlarını, sebep olanlar değil, vatandaşımız çekmiştir ve çekmektedir.

Bu düşüncelerle, çıkacak olan bu yasanın hayırlı olmasını temenni eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 644 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, evvela, bu maddenin bu metne girmesi, İçtüzüğün 35 inci maddesine aykırıdır. İçtüzüğün 35 inci maddesinde der ki: "Komisyonlar, kendilerine havale edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul edebilirler..." Kendileri bir madde ilave edemezler; ama, tabiî, bizde hukuk hiç dinlenmiyor ki, Meclis Başkanları, Başbakanlar, burada, Anayasayı, İçtüzüğü dinlemediklerine göre, komisyonları da dinlemiyor. Yalnız, o kadar... Yani, çok kötü bir madde yazılmış ki, diyor ki "...hibelerle finanse edilecek geçici 13 ve 14 üncü maddeler kapsamındaki tüm işler..." Bu geçici 13, 14 üncü madde, hangi kanunun geçici 13, 14 üncü maddeleri, bunları belirtmek lazım; yani, komisyon...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Yukarıda var Kamer Bey bak, 7269...

KAMER GENÇ (Devamla) - Yok efendim, yok yani.

Şimdi, bu kanun, müstakil bir kanun geçiyor. Onun için; yani, bunları, biraz, doğru dürüst kanunlar üzerinde kafanızı yorun da, bir şeyler yazın, burası ciddî bir müessesedir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabiî ki, deprem, Türkiye'de çok büyük bir tahribat yaptı; yapınca, tabiî, halkımızın yardımseverliği, dar günde insanlarının yardımına koşma içgüdüsü ve şevki karşısında büyük bir... Bu enkazların kaldırılması birçok hayırsever vatandaşımız tarafından bedava yapılmaya başlandı; fakat, bu iktidarın bazı bakanları, hemen, "yahu, burada bir rant var; niye, bedava bunları kaldırsınlar" dediler. Bunu İzmitlisi biliyor, Sakaryalısı biliyor, Düzcelisi biliyor, Bolulusu biliyor; yani, bunlar hepsini biliyor, o insanlar da bizi dinliyorlar. Hemen tuttular, bu enkaz kaldırmayı kendi yandaşlarına ihale ettiler.

HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Nereden biliyorsun?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, ben gayet iyi biliyorum, gidin, o halka karşı konuşun.

Arkasından altyapı yapılma meselesi yapıldı. Altyapıda Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 14 tane firma çağırdı, 14'üne de iş verdi.

HASARi GÜLER (Adıyaman) - Yok öyle bir şey.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sorun yani, ben, yalan... 14'üne iş verdi, çok da büyük maliyetlerle verdi.

Şimdi, bakın, Erzincan depremi, Tunceli Pülümür ve Gümüşhane depremi olduğu zaman Doğru Yol ile SHP o zaman iktidardaydı; yani, bu acılı günde, o zaman iktidarda olan Doğru Yol Partisi de SHP de bundan bir rant elde edeyim, kazanç sağlayayım hükmü altında, düşüncesi altında koşmadılar, çok objektif, çok güzel kanunlar düzenleyerek, kısa zamanda da bu işleri yaptılar ve çıt çıkmadı; ama, siz Dünya Bankasından aldığınız krediyi kime verdiniz, soruyorum. Biraz önce ANAP'lı Grup Başkanvekili bana soruyor; kime verdiniz o kredileri? Kendi yandaş müteahhitlerinize vermediniz mi?! O inşaatlar teslim edilmedi mi?

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu maddeyle ilgili; bakın Sayın Başkanım, bu maddeyle ilgili...

BAŞKAN - Hayır efendim; yani, sataşmaya meydan vermeyin lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, rica ediyorum; yani, bir grup adına konuşurken grubun ağırlığını ve saygınlığını bilerek konuşuyorum, kişisel şeye gitmiyorum; ama, yani, burada, orada Dünya Bankasından alınan büyük kredileri birtakım yandaş müteahhitlere verdiler; o müteahhitlerin de şimdi burada ismini söylemiyorum; ama, belirli partilerin de çok yandaş insanları ve bu evler yapılmadı hâlâ, çok büyük suiistimaller yapıldı buraya.

Şimdi, Sayın Bakan burada diyor ki: "Vur kaç yapıp gidiyorlar." Sayın Bakan, burada vur kaç yok. İktidarınız o kadar vur kaçlarla dolu bir iktidar ki, yani bizim buna gücümüz yetmiyor.

Bakın, eskiden iktidara gelen partilerin beş senede ya bir tane ya iki tane suiistimali yakalanırdı; ama, sizin her tarafınız suiistimal kardeşim.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Senin yukarıdan aşağı her tarafın suiistimal.

KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, bunları dile getirmek mümkün değil; yani, siz orada çok şey ediyorlar... Çok suiistimal yaparsak, her gün, birisi, bir suiistimal söylenir o söylenince ötekisi unutulur, o söylenince ötekisi unutulur.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Suiistimalin büyüğü başınızda oturuyor. Ayıptır!..

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, vallahi, billahi halk bizi dinliyor, tillahi halk bizi dinliyor, bizim burada birbirimize bağırmamıza gerek yok; yani, bakın, şu tasarıyı getirmekteki amacınız hakikaten küçük memura, küçük işçiye; yani az gelirliye, kamu görevlisine para... Yani, bunların süresini uzatmayı hedefleseydiniz saygı duyardık; ama, inanmanızı istiyorum... Zaten böyle kişilerin menfaatı söz konusu olsaydı, bu tasarı gelmezdi. Yahu, 300 milyon, 400 milyon veya 200 milyon alan personelin kim hakkını korur; ama, tabiî, 5 000 dolar; yani, 6 milyar, 7 milyar lira para alanların menfaatı olduğu için, bu, öncelikle geldi, hemen gündeme girdi. Yoksa, bu saatte, böyle küçük memurların biz ne zaman hakkını savunduk?! Polisin, işçinin, öğretmenin, küçük memurun ne zaman burada hakkını savunduk. Siz getiriyorsunuz ancak büyük holdinglerin menfaatını savunuyorsunuz.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Holdinglerin menfaatını savunanları biz biliyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Büyük menfaat gruplarının hakkını savunuyorsunuz, size de yakışan budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın genç, size süre vereceğim; fakat, bakın, şahsa hitap ederek konuşma yapıyorsunuz. Grup adına konuştuğunuzu, zaten, herhalde siz de biliyorsunuz, hepimiz de biliyoruz.

Mikrofonunuzu 1 dakika için açıyorum, buyurun.

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) - Sayın Başkan, konuyla ilgili hiç konuşmadı.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, tabiî ki, gurup adına konuştuğumun farkındayım. Grubumuzun da benimsediği ve şiddetle karşı çıktığı düşünceleri burada dile getirmek de bizim görevimiz. Ben, bunları, bu arkadaşlara söylüyorum ki, yani, yarın, siz, burada muhalefete düştüğünüz zaman vallahi, billahi söz söyleme hakkınız olmaz.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Biz, muhalefete düştüğümüz zaman sizin gibi yapmayız.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ayrıca, biz, zaten seçime gittiğimiz zaman... Şimdi, bakın, şu anda, çok çelişkili bir durum var. Şimdi, milletin menfaati... Üç tane koalisyon partisinin menfaatı çatışıyor. Eğer, seçime gitseniz bittiniz; seçime gitmezseniz millet bitti. Onun için, size, şunu söyleyeyim: Seçime gittiğimiz zaman, hepinizden inanmanızı istiyorum, bugünkü bakanlarınızın büyük bir kısmı Yüce Divana gidecek.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3.- Bu Kanun 13.10.2000 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın Seven'i dinlemeden, hiçbir kanunu bitirmek mümkün değildir.

Buyurun Sayın Seven.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bu Kanun, memleketimize hayırlı olsun diyorum. Cenabı Allah'tan şunu niyaz ediyorum ki, bir daha bu tür felaketlerle karşı karşıya gelmeyelim.

Hayırlı akşamlar diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı olsun.

Sayın Bakanımız teşekkür konuşması yapacaklar.

Buyurun.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Bugün için, Dünya Bankası kredisiyle 12068 konut inşaatı devam etmektedir ve Bayındırlık Bakanlığının yaptırdığı konut sayısı 25 000'dir. 2 500 konut da hibe yoluyla yapılmaktadır.

Krediler sorulmuştu; Dünya Bankasından 752 000 dolar, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankasından 300 milyon dolar, Avrupa Yatırım Bankasından 600 milyon Euro kredi temin edilmiş ve bu krediler kullanılmaktadır.

Burada, yine, milletvekili arkadaşlarımızın bir iddiası da, o bölgenin afet bölgesi ilan edilmediği konusuydu. O bölgeler, depremin hemen sonrasında, Bayındırlık Bakanlığımızın kararıyla afet kapsamına alınmıştır.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Hayır öyle bir şey yok. Sayın Bakan, olur mu öyle şey?!.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Afet kapsamı başka, afet bölgesi başka!

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanı dinleyelim lütfen.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Bir bakan yanlış şey söyler mi?!

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Sayın Başkan...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Acil bölge ilan edildi, afet bölgesi ilan edilmedi.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Sayın Hoşver...

BAŞKAN - Sayın Bakana müsaade edelim efendim.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Şimdi, bu konuda...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkanım, bir bakan, bu kadar milletin içinde yanlış bilgi veremez.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Yanıltıyor Sayın Başkanım, afet bölgesi başkadır, afet ilan etmek başkadır.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Olur mu öyle şey?!. Afet bölgesi olmadığını biliyor.

BAŞKAN - Efendim...

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Sayın Başkan, izin verirseniz...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Bütün bakanlar böyle mi yapıyor?!

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, müsaade edin; sizin ikazınız üzerine belki düzeltecektir.

Buyurun Sayın Bakan.

RAMAZAN GÜL (Isparta) -17 Ağustostan beri afet bölgesi ilan edilmesi noktasında, hükümete bizim arzımız vardır.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Olur mu Sayın Başkanım?! Bir devlet bakanı, bu işlerle yakından ilgili bir devlet bakanı, burası afet bölgesi diyebilir mi?!

BAŞKAN - Efendim, bilineni herkes biliyor; Sayın Bakanı dinleyelim.

Buyurun efendim.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Öyle şey olur mu yahu!..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, eğer bittiyse milletvekillerimizin konuşmaları, ben cevap vereceğim.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Yazılı cevap verin, ben şey yapacağım.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - İzin verir misiniz...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - "Acil bölge ilan edildi" deyin hiç olmazsa; afet bölgesi başka şey...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Ne fark var?

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Çok fark var.

BAŞKAN - Efendim, dinleyelim Sayın Bakanı.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Ama, bakın, bu konuda, Sayın Başkan, gerçekten, o bölge insanlarında da, başından beri bu konu hep böyle speküle edilmiştir. O konuda... (DYP ve FP sıralarından gürültüler)

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Ne speküle edilecek canım!..

NEZİR AYDIN (Sakarya) - Yanlış bilgilendiriyor...

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Afet bölgesi ilan edildiği zaman, konut kredisi konur, vergi avantajı konur, oradaki memurlar daha fazla maaş alır. Otomatikman bunlar...

BAŞKAN - Sayın Bakanın sözünü kesmeyelim efendim; sonra, gerekirse konuşursunuz, lütfen dinleyelim...

NECMİ HOŞVER (Bolu)  - Sayın Başkan, yanlış bilgilendiriyor, yanlış!..

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Yanlış bilgilendiriyor, yanlış!..

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Yani, senin söylediğin doğru, başkasının ki yanlış, öyle mi?!

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Ayıp be!..

BAŞKAN - Lütfen dinleyelim...

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Yanlış bilgilendiriyor, yanlış!..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın milletvekilim izin verir misiniz, konuşabilir miyim?.. Eğer, varsa konuşacağınız, buyurun konuşun; ben, ondan sonra cevap vereyim size.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Tamam; konuşun.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Ben, üçbuçuk yıldır, bu konularla ilgili görev yapıyorum ve bu görev sırasında, gerek Batı Karadeniz sel felaketinde gerek Adana depreminde, Ege sel felaketinde ve Türkiye'deki 17 Ağustos, 12 Kasım depremlerinde, yani, bütün bu çalışmalarda görev almış bir insanım ve bu konulardaki yasal düzenlemeleri de, hem geçmişiyle hem bugünüyle bilen bir insanım; buna itimat etmenizi istiyorum.

Şimdi, eğer, bu bölge, afet bölgesi ilan edilmediyse...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Böyle bir şey olur mu?!

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - İzin verin...

Pekâla, bu sosyal yardımlar, hangi kanuna göre yapıldı? Esnafların bu kredileri neye göre ertelendi? KOBİ'lerin kredileri neye göre ertelendi? Yine, bu...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Bakan, sen izah et bu konuları bakalım...

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Bir dakika...

Hepsi, 7269 sayılı Kanun neye göre uygulandı? İşte afet bölgesi olduğu için...

NEZİR AYDIN (Sakarya) - Niye o zaman ikide bir karar alıyorsunuz?!

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Bir dakika... Bir dakika sayın milletvekilim...

7269 sayılı Kanunun uygulanması için, önce o bölgenin afet bölgesi kapsamına alınması gerekir ki, o yapıldı, ondan sonra ona göre bu konutlar yapılıyor.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Böyle bir şey olur mu?!

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Şimdi, yine, bu Bağ-Kur, sigorta ertelemeleri neye göre yapıldı? Yani, ben, arkadaşlarımızın bu konuyu incelemelerini rica ediyorum.

Erzincan depremiyle ve Gümüşhane depremiyle ilgili yapılan kanunî düzenlemeler ne ise, bu depremle ilgili onun daha ötesine geçen yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu konuyu incelemenizde yarar vardır.

Ayrıca, Sayın Genç, burada, gerçekten, çok iddialı bir şekilde, Erkan Kahraman isimli bir görevliyle ilgili iddialarda bulundu, 5 000 dolar, 6 000 dolar ifadesiyle. Eğer, yetişebilseydi, o memurun bordrosu buraya geliyordu. Onu, ben, yarın Sayın Genç'e takdim edeceğim; bordrosu 2 milyar liraymış ve ücreti de Dünya Bankası projesi kapsamında ödeniyormuş.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama...

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Bir dakika...

Bordrosu da, belki şu anda gelmek üzeredir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Bakan, 2 milyar lira o zaman 5 000 dolara tekabül ediyordu.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Şimdi, ben, şu anda ilgili, bunu bilebilecek bir insanı evinden arattırarak bunu öğrendim; bordrosunu gönderiyorlardı, yetişmedi buraya.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Bakan, 2 milyar lira o zaman 5 000 dolara karşılık geliyordu.

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederseniz efendim; Kanun kabul edildi zaten.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, son olarak söylemek istediğim şu: Deprem bölgesiyle ilgili, tabiî ki, yapılanlara dört dörtlük demek mümkün değildir; ancak, arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, o bölgede, insanlık tarihinin yaşadığı en büyük felaket yaşandı, o bölgede, insanlık tarihinin en büyük insanî dayanışması yaşandı ve o bölgede, yapılan işler ve alınan sonuçlar, hem devlet olarak hem millet olarak gurur duymamızı gerektirecek sonuçlardır. Zaman içerisinde bu daha da iyi anlaşılacaktır; ama, bu demek değildir ki, oradaki insanların acıları yüzde yüz dinmiştir; ama, o çabalar da, yapılan işler de, o bölge insanı tarafından da takdir edilmektedir.

Ben, Sayın Başkana, sayın milletvekillerine ve bu kanuna katkısı olan herkese teşekkür ediyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, aldığımız karar gereğince çalışmalara devam ediyoruz.

Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

9. - Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı : 653)

BAŞKAN - Komisyon?... Yok

Hükümet?... Yok.

Bu saatten sonra da gelmeyecekleri anlaşılmıştır.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 20 Nisan 2001 Cuma günü, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 22.02

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.