DÖNEM : 21 CİLT : 59 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 83 üncü
Birleşim 12 . 4 . 2001 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler ve
Önergeler 1.- Çin Halkı Siyasî Danışma Konferansı Başkanının beraberindeki bir
parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/801) IV.- ÖNERİLER A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 81 inci yıldönümünün ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2001 Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi B) BaşkanlIk
Önerİlerİ 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 81 inci yıldönümü ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olan 23 Nisan 2001 Pazartesi günü Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir görüşme açılmasına; görüşmelerde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve siyasî parti grupları başkanlarına
10'ar dakika süreyle söz verilmesine; 23 Nisan 2001 Pazartesi günü Genel
Kurulun yapacağı toplantıda başkaca konunun görüşülmemesine ilişkin Başkanlık
önerisi V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat
Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :
527) 2.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 3.- Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı :
591) 4.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu İle Nakdi Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) 5.- Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı :
609) 6.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik
ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların
Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış
Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve
Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit
Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve
Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa
Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine
Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili
Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve
Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/724, 1/704,
2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623) 7.- Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması,
206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında
480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve
Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639) 8.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış,
Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan
ve Bütçe Komisyonları raporları (1/618) (S.Sayısı: 406) VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1.- Devlet Bakanı Faruk Bal'ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Şahin'in, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması 2.- Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Şahin'in, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması VII.- SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Sayıştayın 2000 Yılı Malî
Raporu hakkında yapılacak işleme ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/3743) 2- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, THY Gaziantep-İstanbul seferinde
dağıtılan gazetelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis
Öksüz'ün cevabı (7/3785) 3.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, BAĞ-KUR çalışanlarının
ücretlerinde iyileştirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3813) 4.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 616 Sayılı KHK'ye ve re'sen
tahakkuk işlemlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar
Okuyan'ın cevabı (7/3817) 5.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Merve Safa Kavakçı'nın
Milletvekilliği sıfatına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Ömer İzgi'nin cevabı (7/3844) 6.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Devlet Bakanı Kemal Derviş'in
ABD vatandaşı olduğuna dair iddialara ve ABD vatandaşı olan milletvekili
sayısına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin
cevabı (7/3853) 7.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, zorunlu deprem
sigortasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı
(7/3862) 8.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Devlet Bakanı Kemal Derviş ve
bazı milletvekillerinin ABD vatandaşı olup olmadıklarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3880) 9.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, gübre ithalindeki yolsuzluk
iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in
cevabı (7/3899) 10.- Afyon Milletvekili İsmet
Attila'nın, gübre alım, satım ve ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3906) 11.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İspirto ve İspirtolu İçkiler
İnhisarı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun metninde bulunan bir
ibareye ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin
cevabı (7/3915) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı. Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, bazı ticaret odası
başkanlarının TBMM'ye vaki yakışıksız ifadelerini kınadığına ve Şanlıurfa
İlinin düşman işgalinden kurtarılışının yıldönümüne ilişkin bir konuşma yaptı. Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın (6/1114) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri
verildiği bildirildi. Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 29 arkadaşının, kamuya
personel alımında uygulanan merkezî sınav sistemi hakkındaki usulsüzlük ve
aksaklık iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/189) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki
yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S.Sayısı: 433), Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/728) (S.Sayısı: 591), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S.Sayısı: 592), Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/758) (S.Sayısı: 609), Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor
Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların
Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına, Ankara Milletvekili Yücel
Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara
Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanmasına, Erzurum Milletvekili
Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10
Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin
Ödüllendirilmesine, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili
Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve
Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesine (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492,
2/535) (S. Sayısı: 623), İlişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi. 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının (1/835) (S. Sayısı: 637) yapılan açık oylamadan sonra, kabul
edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın, Konya Milletvekili Veysel
Candan'ın, konuşmasında, şahsına, Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı, Konya Milletvekili Veysel
Candan'ın, konuşmasında, Genel Başkanına ve Parti Grubuna, Sataştığı iddiasıyla birer konuşma yaptılar. Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/714) (S. Sayısı: 640) yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. 12 Nisan 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 23.28'de son verildi. Murat Sökmenoğlu Başkanvekili
No.
:120 II.- GELEN KAĞITLAR 12.4.2001 Perşembe Rapor 1.– Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu (1/822) (S. Sayısı : 645) (Dağıtma tarihi : 12.4.2001) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl-Karlıova Soğukpınar
(Gameşan) köyü ormanlarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1360) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2001) 2.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl-Solhan ve Karlıova ilçeleri ile ilgili projeleri olup
olmadığına ilişkin Turizm Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1361) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 3.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İli Solhan ve Genç
ilçelerine bağlı bazı köylerin içme suyu, yol ve köprü sorunlarına ilişkin
Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1362) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.4.2001) 4.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, kaçırılarak işkence yapıldığı
ileri sürülen bazı kişilere ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1363) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 5.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İlindeki yol
sorunlarına ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1364 ) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2001) 6.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl'de karayollarının
genişletilmesi için çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1365) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 7.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bakanlığın Bingöl İlindeki
çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi
(6/1366) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 8.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in Bingöl'deki haberleşme ve
demiryolu sorunlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1367)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 9.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bakanlığın Bingöl İlindeki
projelerine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/1368) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.4.2001) 10.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, MTA'nın Bingöl'deki
çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safter Gaydalı) sözlü soru
önergesi (6/1369 ) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 11.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İlindeki Devlet
Hastanelerinin sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1370) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 12.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bakanlığın Bingöl İlindeki
projelerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1371) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.4.2001) 13.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün Bingöl İlindeki projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Şuayip
Üşenmez) sözlü soru önergesi (6/1372) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 14.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İlindeki okul
projelerine ve YÖK'ün bazı kararlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1373) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 15.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, "eğitime katkı payı"
adıyla toplanan paralara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1374) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 16.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İlindeki kapalı olan
okullara ve branş öğretmeni ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1375) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.4.2001) 17.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün Bingöl İli için ayırdığı yatırım
ödeneğine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi
(6/1376) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 18.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Orman Bölge Müdürlüğünün
Bingöl İlindeki projelerine ve Kızılağaç
Köyü sınırlarındaki orman yağmalamasına ilişkin Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1377) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 19.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl-Genç İlçesinde terör
dolayısıyla boşaltılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1378) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 20.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İli ve ilçelerinde
yürütülen projelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1379) (Başkanlığa geliş tarihi
: 11.4.2001) 21.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İli ve ilçelerinde
yürütülen projelere ve Bingöl Sanayi Sitesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1380) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 22.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, TEKEL Genel Müdürlüğünün
Bingöl İli ve ilçelerinde yürüttüğü projelere ve tütün ekim alanlarına ilişkin
Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/1381) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.4.2001) 23.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl Havaalanı inşaatına
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1382) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.4.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1.– Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş'ın, Kazakistan petrolünün
taşınmasında boğazların kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından
(Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/4029) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2001) 2.– Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, Karayolları Genel
Müdürlüğünce alındığı iddia edilen makam araçlarına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4030) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 3.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, ŞEKERBANK'ta bankacılık
işlemlerine aykırı olarak gerçekleştirildiği iddia edilen Off-shore hesaplarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4031) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2001) 4.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, 1970 yılından itibaren
hüküm giyen kamu görevlilerine ve yolsuzluk dosyalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4032) (Başkanlığa geliş tarihi :11.4.2001) 5.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sayıştay'ın, 2000 Mali
Yılı Raporu ile ilgili olarak Devlet Bakanı Recep Önal'ın vermiş olduğu cevaba
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4033) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2001) 6.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Malî Suçları Araştırma
Kurulunun çalışmalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4034)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 7.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, OYAK ve OYPA'nın vergi muafiyetlerine ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4035) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.4.2001) 8.– Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, soru önergeleriyle ilgili
işlemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/4036) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 9.– Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun pancar çiftçisinin bazı
sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4037)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 10.– Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, BAĞ-KUR prim borçlarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4038)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 11.– Tokat Milletvekili M. Ergün
Dağcıoğlu'nun, SSK prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4039) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 12.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, YÖK Araştırma Komisyon Raporunun
ne zaman görüşüleceğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4040)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 13.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Türk Bayrağı Tüzüğünde
yapılan değişikliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4041)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 14.– Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, SSK Genel Müdürlüğüne ait
Sinop Melia Kasım Oteline ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4042) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 12 Nisan 2001 Perşembe BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşiminin Birinci
Oturumunu açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.. Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum. III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler ve
Önergeler 1.- Çin Halkı Siyasî Danışma Konferansı
Başkanının beraberindeki bir parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/801) 1 Nisan 2001 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27 Mart 2001 tarih ve
75 sayılı Kararı ile, Çin Halkı Siyasî Danışma Konferansı Başkanı Li Ruihuan ve
beraberindeki parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesi kararlaştırılmıştır. Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi
gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: IV.- ÖNERİLER A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun 81 inci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel
bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2001
Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma
Kurulu Önerisi No:69 10.4.2001 Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 81 inci Yıldönümünün ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2001 Pazartesi günü saat 14.00'te
toplanmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN - Bu konuda söz isteyen var mı efendim? Yok. Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının önerileri vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım: B) BaşkanlIk
Önerİlerİ 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun 81 inci yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olan 23
Nisan 2001 Pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir
görüşme açılmasına; görüşmelerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve
siyasî parti grupları başkanlarına 10'ar dakika süreyle söz verilmesine; 23
Nisan 2001 Pazartesi günü Genel Kurulun yapacağı toplantıda başkaca konunun
görüşülmemesine ilişkin Başkanlık önerisi Başkanlık
Önerisi No.: 2 10.4.2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Kuruluşunun 81 inci
Yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlamak ve günün önem ve
anlamını belirtmek için 23 Nisan 2001 Pazartesi günü Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda özel bir görüşme yapılması hakkında İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre Danışma Kurulunun görüşüne uygun olarak Başkanlığımızca
hazırlanan önerileri Genel Kurulun onayına sunuyorum. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Başkanlık Önerileri: 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 81 inci Yıldönümü ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olan 23 Nisan 2001 Pazartesi
günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir görüşme açılması, 2.- Görüşmelerde: a) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına on dakika süreyle söz verilmesi, b) Siyasî parti grupları
başkanlarına onar dakika süreyle söz
verilmesi, 3.- 23 Nisan 2001 Pazartesi günü
Genel Kurulun yapacağı toplantıda başkaca konunun görüşülmemesi, önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçmeden evvel, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül,
tutumum hakkında, haklı olarak, gündemdışı söz istediler. Tutumumu ifade edecek
herhalde bir şeyleri vardır. Çok kısa ve yerinizden olmak kaydıyla; buyurun efendim. MEHMET GÜL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz
isteme sebebim, dün bir gazetede çıkan yanlış haberle ilgilidir. Bu haberin
konusu, Sayın Ahmet Çakar Beyle sohbetimiz esnasında, sohbetin belli bir
bölümünden sonra katılan bir muhabir arkadaşımızın, bizim söylediğimizi eksik
yansıtmasıdır. Yarın, zaten, sanıyorum aynı gazete bunu düzeltecektir. Burada, lojmanlarla ilgili "halkın arasına karışamıyoruz, bizi
öldürürler" şeklinde bir söz sarf ettiğimiz belirtilmiştir. Halbuki, biz
şunu söyledik: "Hâlâ, topraktan Hizbullah'ın cesetleri çıkarılırken; hâlâ,
hapishanelerde birtakım gizli örgütler 'yakın, düşmana verin' diye talimat
verip bu uygulanabilir iken; hâlâ, PKK, dağlarda strateji belirleme çalışması
yaparken, kanun çıkarma noktasında olan, yeni birtakım gelişmeleri hazırlama
noktasında olan parlamenterlerimize karşı da -tıpkı, haklı olarak gündeme
getirdiğimiz, askerlerimizin, polislerimizin ve MİT mensuplarımıza olduğu gibi-
birtakım eylemler gerçekleşebilir. Gerçekleşir demiyorum. Bu olur ise, vahim
sonuçlara sebep olabilir. Dolayısıyla, bizim kaldığımız yerlerin satılması
ciddî bir gelir de getiremeyeceğine göre, zaten güvenlik sebebiyle kurulmuş
olan bu yerler aynı amaca hizmet etmeye devam etmelidir" Bunu, özellikle
belirtmek istiyorum. En önemli konu, ben, otuz yıllık mücadele hayatımda hiç kimseden
korkmadım, hele kendi milletimden, Türk Milletinden asla korkmam; biz onun
bünyesindeyiz. Koruma polisimi de bir ay önce devrettim, ihtiyacım da yok. Bunu
böyle söylemek istiyorum. BAŞKAN - Sayın Gül, teşekkür ediyorum, mesele anlaşılmıştır. Evvel Allah
kimseden korkmadığımızı herkes biliyor efendim. MEHMET GÜL (İstanbul) - Sayın Başkan, bu arada, Sayın Kamer Genç'in... BAŞKAN - Efendim, lütfen... MEHMET GÜL (İstanbul) - Bir dakika efendim... Sayın Kamer Genç'in, dün, benimle ilgili söylediği sözler var burada. BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen. MEHMET GÜL (İstanbul) - Sayın Kamer Genç'in... BAŞKAN - Efendim, mesele anlaşılmıştır. Teşekkür ediyorum. Kaideyi
bozmayalım. Zaten, Sayın Meclis Başkanı Ömer İzgi Bey, dün, basın toplantısında
-sizinle ilgili de- sayın milletvekillerini koruma meselesini açıklığa kavuşturdu.
Arz ederim. Mesele anlaşılmıştır. Teşekkür ederim. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Başkan, müsaade edin de izahatta bulunsun. BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğü uyguluyoruz. İstirham ederim... Müsaade edin.
Biz, işimizi yapıyoruz. Tutumumu tenkit etti; söz verdim. Niçin gündemdışı söz vermediğimi de çok iyi
biliyorsunuz. Heyecana kapılmayın. Matlub hasıl olmuştur efendim. Teşekkür
ederim. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci
maddesine göre komisyona verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tekliflerin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili,
Komisyondan, rapor, Başkanlığa gelmediği için teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlayacağız. 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu raporunu görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 591 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'e aitttir. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Meclisimizin
saygıdeğer üyeleri; şahsım ve Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. Efendim, görüşmekte olduğumuz 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Adalet Komisyonu raporu üzerinde partimizin görüşlerini arz etmek için
huzurunuzdayım. Mevcut tasarı, Hâkimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü maddesinde
değişiklik öngörmektedir. Bilindiği gibi, adalet teşkilâtında, hem adlî yargıda hem de idarî
yargıda görev yapan yazı işleri müdürleri, yazı işleri müdür yardımcıları,
zabıt kâtipleri, yardımcı hizmetler sınıfı memurları ve diğer müdür ve
memurların ilk defa memuriyete atanmalarıyla ilgili 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanununun 114 üncü maddesinde, yetki, adalet komisyonlarına
tanınmıştır, hem adlî yargıda hem idarî yargıda. Ancak, hatırlanacağı gibi,
1999 yılının şubat ayında, ilk defa göreve atanacaklarla ilgili, 56 ncı hükümet
döneminde; yani, Sayın Bülent Ecevit'in kurmuş olduğu azınlık hükümeti
döneminde yönetmelikte bir değişiklik yapılarak, Türkiye genelinde merkezî sistemle
personel alınması yoluna gidilmiştir. Halen bu yönetmelik yürürlüktedir. Tabiî,
adına "torpil" dediğimiz, "kayırma" dediğimiz birtakım kötü
alışkanlıkları ortadan kaldırma amacına yönelik olarak, çok iyiniyetli
hazırlanmış bir düzenleme olduğu kanaatindeyim, partimiz de aynı görüştedir.
Ancak, memur alımıyla ilgili merkezî sistemin şu anda içerisinde bulunduğu
durumu biraz sonra arz edeceğim; bu değişiklik bununla ilgili olduğu için
buraya girme ihtiyacını hissettim. Tasarının gerekçesini okuduğunuzda deniliyor ki: "Kamu kurum ve
kuruluşlarına memur alımında uygulanan yöntemlerde farklılıkların önlenmesi ve
birliğin sağlanması esastır." Mademki, ilk defa memuriyete girecekler için
merkezi sistemle imtihan yapacağız, o halde, bu imtihana girmeksizin, adalet
komisyonlarınca adliye personeli alınması çifte standart doğurmaktadır;
dolayısıyla, yapılması gereken, adliye personeli için de, merkezi sistem
imtihanına girmiş olma koşulunu yasaya yansıtmaktır. Bu amaçla getirilmiş olan
bir düzenlemeyi, şu anda, görüşüyoruz. Komisyonda görüşüldü. Ben de Adalet Komisyonu üyesiyim. Böyle bir
düzenlemenin gerekli olduğu, isabetli olduğu noktasında tüm komisyon üyesi
arkadaşlarımız farklı düşünmediler; biz de destek verdik. Değerli arkadaşlarım, bu değişiklik, bu şekilde buradan geçecek; ancak,
birkaç çarpıcı hususu da, Meclisimizin değerli üyeleriyle paylaşmak istiyorum. Onlardan bir tanesi şu: Dikkat ederseniz, bu bir kanun hükmünde
kararname. Bu kanun hükmünde kararname, Anayasanın 91 inci maddesi gereği, Türkiye
Büyük Millet Meclisine geldi, şimdi görüşüyoruz; ancak, bu 621 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname, 4588 sayılı 29 Haziran 2000 tarihinde çıkmış olan Yetki
Kanununa dayanılarak çıkarılmıştı. Yine hatırlayacaksınız, bu yetki kanunu
Anayasa Mahkemesine gitmişti. Anayasa Mahkemesi, bu yetki kanununu iptal etti;
sadece yetki kanununu iptal etmedi, bu yetki kanununa dayanılarak çıkarılmış
olan tüm kanun hükmünde kararnameleri iptal etti ve dolayısıyla, bu meyanda,
şimdi görüşmekte olduğumuz 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararname de, Anayasa
Mahkemesince iptal edildi. "Peki, siz bu düzenlemeye destek veriyorsunuz, şimdi bu iptali
gündeme getirmenin ne alemi var diye soracak olursanız; bu düzenleme çıkmasın,
bu konuda yasal bir engel var, Anayasa Mahkemesinin kararı var filan demek için
bu bahsi açmış değilim. Şunu söylemek istiyorum: Bakın, yirmi ayda, işbaşında
bulunan 57 nci cumhuriyet hükümetinin çıkarmış olduğu kanun ve kanun hükmünde
kararnamelerden 42'siyle ilgili, anamuhalefet partisi olarak, Anayasa Mahkemesine
gitmek zorunda kaldık. Burada, bu kanunlar çıkarken, bu kararnameler
yayımlanırken hep dedik ki, Anayasaya aykırı davranıyorsunuz, şu kanunun, şu
kararnamenin şu hükmü Anayasaya aykırıdır dedik; ama, mevcut siyasî iktidar ve
bu iktidara destek veren siyasî partiler bizim bu beyanlarımızı ciddîye
almadılar; ancak, bu 42 davadan 29 tanesi neticelenmiştir, 4 tanesinden 3
tanesi, zamanında açılmadığı için reddedilmiş; ama, 25 tanesi iptal edilmiştir
ve 13 tanesi de, şu anda, Anayasa Mahkemesinin önünde ve incelemededir. Buradan çıkaracağımız sonuç şudur: Bu hükümet; yani, 57 nci cumhuriyet
hükümeti, yirmi ayda 25 kez Anayasayı ihlal etmiştir; 25 kez Anayasayı ihlal
etmiş ve Anayasa Mahkemesince bu ihlal tespit edilmiş ve hükme bağlanmıştır.
Peki, bununla ne demek istiyorsun; şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını,
yürürlükte kaldığı sürece -değiştirilmesi gerekir birçok maddesinin, bu konuda
düşüncelerimi mahfuz tutuyorum- yirmi ayda 25 kez ihlal etmiş olan siyasî
iktidar işbaşında durmaya devam ediyor; bu Anayasayı 25 defa ihlalden kurtarmış
olan bir siyasî parti, Anayasayı ihlalden Anayasa Mahkemesinde yargılanıyor; bu
garabeti belirtmek için bu sözleri söylüyorum. (DSP sıralarından "ne
alaka" sesleri) Ne alaka olur mu?! Şimdi, bir siyasî iktidar... Cumhuriyet tarihinde, bakınız, 57 hükümet
gelmiş. Hangi iktidar döneminde Anayasa 25 defa ihlal edilmiştir; yok. Böyle
bir şey göremezsiniz. Bu siyasî iktidar Anayasayla cedelleşmektedir; 350
kişilik çoğunluğuna dayanarak, her an, Anayasayı ihlal edebilir keyfiyeti
içerisindedir. Dolayısıyla buna hakkı yoktur. Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarı, devlet memurluğuyla
ilgili -biraz önce de belirttim- bir merkezî sistem düzenlemesi getirdi; yani,
ilk defa devlet memurluğuna girecek olanlarla ilgili bir düzenleme getirdi. Bir
sınav da yapıldı, hatırlayacaksınız. Ne zaman; 17 Ekim 1999 tarihinde bir sınav
yapıldı. Bu sınava 1,5 milyon memleket evladı girdi. Yanılmıyorsam, 390 000
kişinin bu sınavı kazandığı, Devlet Personel Başkanlığınca ilan edildi. Bu
ülkede işsizlik zaten had safhada. Peki, ne kadarı yerleştirildi? İki yılı
dolmak üzere. Bu gençler bir iş için bekliyorlar. Bu hükümet, bu gençlere, 390
000 kişi kazandı diye ilan etmek suretiyle bir umut verdi; ama, bu umudun
sonucu gelmedi. Rakamları bilmiyorum; Devlet Personel Başkanlığınca şu ana
kadar, bu sınavı kazanmış olanlardan kaç kişi işe başlatıldı; yüzde 10'unu
geçmez. Bir hususu daha belirtmek istiyorum. Bu sınavla yerleştirilen ve
yerleştirilmeyi bekleyenlerle ilgili, kulağımıza, hoş olmayan birtakım haberler
de gelmektedir. Merkezî sisteme geçilmiş olmasına rağmen, yine torpil ve
kayırma mekanizmasının, şimdi, merkezî bir üslupla yapıldığına dair duyumlar
almaktayız. Bunun duyum olduğunu belirtiyorum. Elimizde somut deliller
olduğunda mutlaka ortaya çıkarırız. Gazetelerde bu konuda birçok haberler
çıkmıştır. Personelden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Önal'ın -bilemiyorum
burada mı; değiller; tabiî ki, bu göreve yeni geldiler, daha önce ekonomiden
sorumluydular- bu hususun üzerine ciddiyetle gitmesini, anamuhalefet partisi
olarak, kendisinden bekliyoruz. Ben, bir milletvekili olarak, halkın arasında bulunmaya çok özen
gösteriyorum. Gittiğim yerlerde gençler karşıma çıkıyor, bu imtihanı kazanmış
gençler karşıma çıkıyor "sayın vekilim, elimde, işte, kazandım, 80 puan
aldım, 85 puan aldım, benim durumum ne olacak" diye soruyor ve yine
gazetelerin yazdığına göre, bu kazanma belgelerinin de süresi dolmak üzere, bu
yılın 17 Ekiminde bu süreler de dolacak; yani, bu imtihanı kazanmış olan gençlerimiz,
bu imtihana girmemiş ve kazanmamış sayılacaklar. Ee, bu, bir haksızlık değil
mi? 400 000'e yakın gençlerimizi mağdur etmeye, umutlarını söndürmeye, onların
devlete olan güvenlerini, hükümete olan güvenlerini, bu meyanda Meclise olan
güvenlerini sarsmaya hakkımızın olmaması gerektiğini düşünüyorum... MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Hakkı mükteseptir; alınmaları devam ediyor. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet "hakkı mükteseptir" diye bir
söz geliyor iktidar partisi milletvekili arkadaşımdan; ama, aldığım duyumlara,
yapmış olduğum tespitlere göre, bu yılın 17 Ekiminde bu belgelerin geçersiz
sayılacağına dair ciddî bir ihtimal vardır. Ben, bu sözü, bu düzenlemeyi
getirenleri eleştirmek için söylemiyorum. Bu konuda hakların ortadan
kaldırılmaması için tedbirler alınmasını ifade etmek için, söylüyorum. Şimdi, şu söylenebilir: "Efendim, ne yapalım,
bunların hepsini biz yerleştirmek isterdik; ama, elimizde kadro yok ve üstelik
devletin de ihtiyacı yok" denebilir. Bakın, buna cevap veriyorum. Devlet Personel Başkanlığının
bir internet sayfası var değerli arkadaşlar. Bu internet sayfasında boş kadro
ve ihtiyaç sayıları var. Bu internet sayfasından şimdi bu boş kadroları ve
ihtiyaçları okuyorum: Şu anda, boş memur kadrosu 417 073, sürekli işçi boş
kadrosu 38 118, geçici işçi boş kadrosu 369 129. 1999-2000 yılında emekli olan
memur sayısı 130 000, sözleşmeli memur ihtiyacı 5 207. Devletin toplam
ihtiyacının 959 527 olduğunu söylüyor. Kim; Devlet Personel Başkanlığının
internetteki sayfası. Şimdi, bu imtihanı kazanan gençlere "internette
kendinizi arayın, imtihanı kazanıp kazanmadığınızı, bir yere yerleştirilip
yerleştirilmediğinizi internetten takip edin" diyorsunuz. Tabiî, bu
gençler, orayı karıştırırken şu bilgilerle de karşılaşıyorlar; boş kadrolar
var, devletin de buna ihtiyacı var diye düşünüyorlar. O zaman da, hem
ihtiyaçları var hem boş da kadro var, bizi niye kahvehane köşelerinde pişbirik
oynamakla karşı karşıya bırakıyorsunuz diye, bu gençler soruyorlar. Ben,
onların temsilcisi olarak, burada onların sıkıntılarını dile getiriyorum. Hiç şüphesiz ki, Anamuhalefet Partisi olarak, bizim
görevimiz, toplumdaki sıkıntıları bu kürsüye taşımaktır. Size de düşen, iktidar
partilerine de düşen, bu sıkıntıları ortadan kaldırmaktır. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Öyle değil Sayın Şahin. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, işe
gönderilenlerin bir kısmı da başlatılmıyor. Bu müracaatı yaptığında, imtihanı
kazandığında şartları oluşmuş, mesela, yaş şartı oluşmuş, bir yere davet
edildiğinde yaş şartı geçmiş oluyor; hayır efendim sen bu hakkını kaybettin...
Bu da, bir takım haksızlıklara, maalesef, neden olmaktadır. Değerli arkadaşlarım,
bu ülkede, merkezî sistemle -Sayın Albay, bana dikkatle bakıyorsunuz- bu
imtihanı kazanacak, ondan sonra devlet memuru olacak değil mi? BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayın... MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama, devlet memurluğu
sınavına girmeden, bu dönemde, şu 57 nci hükümet döneminde, devlet memurluğu
sınavına girmeden memur olmuş olanlar var; biliyor musunuz?.. BAŞKAN - Sayın Şahin, Genel Kurula hitap eder misiniz
efendim... MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Gayet tabiî; Genel Kurula
hitap ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Ortadan hitap ederseniz,
Genel Kurula hitap etmiş oluyorsunuz; sağ taraftan ve sol taraftan olmuyor... MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bir misal vereyim
isterseniz. Merkezî sistem imtihanına girmediği halde devlet memuru olan kim;
isim veriyorum: Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Behlül Aksay'ın hanımı,
bu merkezî imtihana girmeden, şu anda, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne memur
olarak atanmıştır. İlgili bakan cevap versin. Tapu ve Kadastrodan sorumlu Sayın
Bakan, gelsin, bu atamayı nasıl yaptığını burada izah etsin, bizi de tatmin
etsin. Bir diğeri, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünde 17 personel devlet memuru
olarak işe başladı, bu imtihana girmediler. Nasıl başladılar?.. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - 657'ye tabi!.. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Gayet tabiî; 657'ye tabidir. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - İşe başladılar yani!.. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın... İstirham ederim... MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hem Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde işe
başlayan ismini verdiğim bayan hem de Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünde sınavsız
olarak işe başlatılan 17 memur da, 657'ye tabidir. YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Memur!.. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Gayet tabiî, memurdur; araştırınız. ALİ GEBEŞ (Konya) - Daha önce memuriyeti olanlardır... MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hayır efendim; ilk defa... İlk defa
giriyorlar. BAŞKAN - Efendim, cevap vermeyin. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -Bunun nasıl temin edildiğini ilgili bakan... ALİ GEBEŞ (Konya) - Doğru değil... MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın, hiç itiraz etmeyiniz; Sayın Faruk
Bal bunu doğruladı. Gerekçesi şu: "Efendim, biz, Devlet Personel
Başkanlığından bu konuda izin aldık" diyor. Böyle bir şey olur mu?.. ALİ GEBEŞ (Konya) - Hayır efendim... BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan gelince cevap verir. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, ortada kanun var, çıkmış olan
yönetmelik var. Ben isim veriyorum, nerde olduğunu söylüyorum; araştırırsınız.
Ben sadece duyumlarımı... BAŞKAN - Sayın Şahin, karşılıklı konuşmayın lütfen efendim. Güzel bir
üslupla gidiyor. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet... Hiç şüphesiz ki, bu konuda bir aksaklık olduğunda, sadece bu aksaklıktan
hükümet etkilenmez. Hükümetin şahsında Türkiye'deki devlet etkilenir,
Parlamento etkilenir, hepimiz siyaset yapıyoruz, siyaset etkilenir. Bakın, söylüyorum: Ben, bunlar olmasın, bunlar yapılmasın istiyorum.
Eğer adaletle hareket edilecekse, herkes için adaletle hareket edilsin. 17
kişi, 1 kişi daha 18 kişi... Şimdi, bu 390 000 kişi, "yahu, biz sınava girdik, giremedik; sınava
girmeyen kazanmış" diyorlar; gazeteler yazdı bunu... Bunu duyunca,
hükümete, Parlamentoya ve siyasete güven sarsılmaz mı?.. Şu anda Türkiye'de
yaşadığımız da, maalesef, budur değerli kardeşlerim. Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Kanununda bir değişikliği
görüşüyoruz; tabiî, merkezi sistemin oraya yansıtılmasını konuşurken, merkezi
sistemle memur alımıyla ilgili durum şu anda nedir; bu konuyla ilgili
düşüncelerimi sizlerle paylaşma ihtiyacını hissettim. Personelden sorumlu
Devlet Bakanımız, Tapu ve Kadastrodan, Arsa Ofisinden sorumlu Devlet Bakanlarımız, inanıyorum ki, bu işleri takip
edeceklerdir. Eğer, bu konuda bir aksaklık varsa bunları düzeltecekler ve eğer
benim beyanlarımda bir eksiklik, bir
hata varsa onları da gelip düzeltecekler ve bizi tatmin edeceklerdir diye umut
ediyorum. Bunları son derece iyiniyetle söylüyorum. Şimdi, mademki, Hâkim ve Savcılar Kanununu görüşüyoruz; onların da büyük
sorunları, sıkıntıları var. Adalet, mülkün temelidir. Sayın Bakanımız
buradalar. Şimdi, kendisine çağrıda bulunuyorum: Duyumlarımıza göre, yakında,
Yargıtay'da boş bulunan üyelikler için seçimler yapılacak. Lütfen, Yargıtay
üyesi olmak isteyen hâkim ve savcılarımızı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üyelerinin kapılarında dolaştırmayınız. Bu konuda yapılacak işle ilgili bir
önerimiz var: Diyoruz ki, şu tarihte Yargıtay üyeliği için seçim yapılacaktır;
istekli olanlar, yazıyla, Adalet Bakanlığı veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna başvursunlar; bu başvurular, Kurulca incelensin. Böyle bir yöntemi
başlatınız. Hâkim ve savcılarımız, ülkemizin en saygın insanlarıdır. Onları,
Yargıtay üyesi olmak düşüncesiyle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üyelerimizin kapılarında dolaştırmaya, lütfen, bir son verelim. Bu önerimizi
Sayın Bakanımızın dikkate alacağını düşünüyorum. BAŞKAN - Sayın Şahin, toparlar mısınız efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, konuşma sürem doldu ve Sayın Başkan
da beni uyardı. Konuşmamın başında da ifade etmiştim; biz, bu düzenlemeyi isabetli
bulduğumuzu Komisyonda ifade etmiştik. Burada da söylüyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum; son cümlemi
söylüyorum. Hiç şüphesiz ki, adalet teşkilatımızın içinde bulunduğu sorunlarla
ilgili birkaç önerim daha olacak. Eğer, vakit müsait olursa, bu tasarının 1
inci maddesi üzerinde söz alıp, o 5 dakika içerisinde, o düşüncelerimi de
sizlerle paylaşmak istiyorum. Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Tümü üzerinde başka söz isteyen?.. Yok. ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Doğru Yol Partisi Grubu adına, ben
konuşacaktım Sayın Başkan. BAŞKAN - Talebiniz bize gelmedi efendim. ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Bildirilmiş olmalı efendim. BAŞKAN - Hayır. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın
Tuncer konuşacak Sayın Başkanım. BAŞKAN - Grup Başkanvekili olarak bir pusula gönderirseniz... SEVGİ ESEN (Kayseri) - Kendi talep ediyor... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Eski Grup Başkanvekili olarak bunu talep
edemez miyim? BAŞKAN - Bu, emaneten olur mu; kaideyi bozayım mı yani?! ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Bize gelen gündem de bile yok. BAŞKAN - Gündemde var efendim; aşkolsun Sayın Tuncer. Biz, bugünün
gündeminden almışız. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Meclis Başkanımıza gittiler; eğer
uygun görürseniz, daha sonra göndereceğiz efendim. ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Şahsım adına söz isteyeyim o zaman. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan da söz istedi. Sayın Bakana söz vereyim,
sonra da size söz vereyim; o sırada kaideyi de... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Güven geldiler efendim. BAŞKAN - Sayın Güven, geldiniz... Doğru Yol Partisi Grubu olarak Sayın Ali Naci Tuncer konuşacaklar, doğru
mudur efendim? TURHAN GÜVEN (İçel) - Doğrudur efendim. BAŞKAN - Usulü tatbik ediyoruz efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, biz, yanlış şey söylemedik ki...
Hep, doğruları söylüyoruz da, anlayana... BAŞKAN - Siz doğruyu söylüyorsunuz da... Kaideye de uyacağız yani! Siz olmadığınız için doğruyu bilemedik; her ne kadar, arkadaşlarımıza
güvensek de... TURHAN GÜVEN (İçel) - Değerli eski Grup Başkanvekilerimiz var efendim. BAŞKAN - Ama, ne diyorsunuz "grup başkanvekilleri imzalar"
diyorsunuz. Ben, öbür tarafı yaparsam kıyameti koparırsınız. TURHAN GÜVEN (İçel) - Grup başkanvekilliğini bir defa yapmış olmak
yeter. BAŞKAN - Vaktiyle ben de yaptım, onun için öyle kabul ediyorum. Buyurun Sayın Tuncer. DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının tümü üzerinde, Grubum adına söz
almış bulunuyorum. Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, biz, muhalefet milletvekilleri olarak buraya
geldiğimizde, sanki, hep, gelen tasarıların aleyhinde konuşacakmışız gibi bir
izlenimle, bazen, konuşmalarımız dahi tahdit edilmektedir. Arkadaşlar, buraya
gelen her doğrunun, biz, yanında oluruz. Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, isim olarak çok büyük; Hâkimler ve
Savcılar Kanununda değişiklik yapılmakta. Gündemi gördüğümde, eski bir hâkim
olarak, heyecana kapıldım; acaba, ne getiriliyor, hâkimlere yeni haklar mı
tanınıyor, yargı bağımsızlığı için yeni bir düzenleme mi yapılacak diye. Çıka
çıka, 1 maddelik bir düzenleme... Daha önce yapılmış, düzenlenmiş, kanun
gücünde kararnameyle düzenlenmiş olan bir husus, Anayasa Mahkemesinin iptal
etmesi nedeniyle ve altı aylık sürenin de dolmasına yakın olması nedeniyle,
tekrar gündeme geldi. Meclisimiz, olağanüstü bir çalışma düzeni içerisinde. Normal çalışma
süremiz saat 15.00'te başlamasına rağmen, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu
durum nedeniyle, saat 14.00'te başlıyoruz ve gündemimiz bitene kadar da devam
ediyoruz; yani, gerektiğinde, sabaha kadar çalışacağız. Nedir bunun gerekçesi?
Türkiye'nin her tarafı ateş içerisinde, bu ateşi söndürecek tedbirleri, burada,
yasama organı olarak, biz, yerine getirmek için bu çalışma düzenini aldık. Gele
gele, 1 maddelik, Hâkimler ve Savcılar Kanununda bir değişiklik... Ne
getiriyor; efendim, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, ilk defa memuriyete
alınma bir imtihana bağlanmıştı. Sonra, bu imtihanın, her kurumca değil,
merkezî sistemle yapılmasına dair ek bir fıkra eklendi ve ilk tatbikatı bu
dönemde yapıldı. Buna uyum sağlamak için de, Hâkimler ve Savcılar Kanununun 114
üncü maddesinde, özellikle, cezaevi personelinin de bu yöntemle alınması için
bir değişiklik, bir adaptasyon yapıldı. Yerinde bir düzenlemedir; ancak,
yargının o kadar büyük sorunları vardı ki, keşke, bunun yanına, yargının başka
bir sorununa neşter vuracak bir yasa teklifi de gelseydi. Yıllarca, istinaf
mahkemeleri kurulsun, Yargıtayın yükü azaltılsın ve "geciken adalet
adaletsizliktir" düsturundan ayrılalım, bir an önce adaleti tecelli
ettirelim diye Adalet Bakanlığında çalışmalar yapılmaktaydı. Memnuniyetle,
Sayın Bakanın beyanını basından okudum -inşallah doğrudur- bu çalışmalara hız
verdirdiğini bildirmektedir. İnşallah, yakında istinaf mahkemeleri tasarısı da
önümüze gelir. TURHAN GÜVEN (İçel) - Olmaz, gelemez... ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Hâkim ve savcıların özlük haklarını
düzenleyen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun teşekkülü hakkında çeşitli
eleştiriler her dönemde yapılmaktadır. Bağımsız olması gereken yargı
kuruluşlarının en önemli öğeleri olan hâkim ve savcıların atamalarında,
seçilmelerinde, birinci sınıfa ayrılmalarında en yetkili kurul olan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun, siyasî bir gölgenin altında olduğu izlenimini
doğurmaktadır. Zira, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı, Adalet Bakanı,
Müsteşarı da onun üyesidir. Sayın Bakanıma şükranlarımı arz etmek istiyorum;
çalışmalarını, eski bir Adalet Bakanlığı mensubu olarak takip ediyorum,
kurulda, yansız ve tarafsız olarak hareket etmektedir. Çoğu toplantılara da
iştirak etmemektedir; ama, bu, her zaman, bir Sami Hocanın, orada, Adalet
Bakanı olacağını göstermez. Bu nedenle, bunu düzenlememiz gerekmektedir. Yasa
ve Anayasa değişikliği gerektiriyorsa, bunlar önümüze getirilsin ve yapılsın.
Unutmayalım arkadaşlar, Yargıtayın açılışında bir Yargıtay başkanı "yargı,
bağımsız değildir" diyordu. Bunu, yargının başı ifade ediyor. Bu,
yasalardan doğan zaruretlerden meydana gelmiş olabilir, siyasî baskıdan
olabilir, ekonomik bağımsızlıktan olabilir. İşte bu düzenlemeleri, en kısa
zamanda, bu Meclisin gündeminde görmek istiyoruz. Bugünkü yapılan değişiklikle, merkezî imtihan sistemiyle seçilen ve
Adalet Bakanlığının talep ettiği personeli, aldıkları puan sıralamasına göre
Adalet Bakanlığına bildiriyorlar, Adalet Bakanlığı da, bu komisyonların
yetkisine giren -ki, buradaki komisyonlar, ağır ceza merkezlerinde komisyon
başkanı olarak tayin edilen bir hâkim ve oranın başsavcısından teşekkül
etmektedir- tayinleri o komisyona göndermektedirler. Onlar, gelen elemanları
tayin edecekler ve Bakanlığın onayına sunacaklardır. Bakanlığın onayı -tabiî,
şu andaki mevzuatı bilmiyorum; ben, bizim zamanımızdaki uygulamadan
bahsediyorum- bir formalite onayıdır, kadrolara işleme yönündedir; yetki,
tamamen komisyonlara aittir. Yalnız, komisyonlara intikal eden ve merkezî imtihan sistemiyle seçilen
insanların, yargı yönetmeliğindeki hususları kapsayıp kapsamadığını, bu
komisyonların araştırıp araştırmadığını bilemiyorum. Zira, bidayet mahkemesinde
görev yapacak zabıt kâtibi, gardiyan, infaz koruma memurlarının özel şartları
vardır; özellikle zabıt kâtiplerinin, bilgisayar çağına gelmemize rağmen, çoğu
yerde hâlâ daktiloyla zabıt tuttukları göz önüne alınarak, dakikada şu kadar
yazma zorunluluğu vardır. Kanun tasarısı -bize dün bildirildi, bugün gündemde
olduğunu bilmiyorduk- acil olarak geldiği için, bu yönetmeliklerde değişiklik
yapılıp yapılmadığını bilmediğim için, Sayın Bakanım bu hususta bir açıklama
yaparlarsa; yani, ikinci bir mülakat veya yönetmeliğin gerektirdiği beceri
imtihanı yapıp yapmayacağı hususlarında bir açıklama yaparsa memnun olurum. Saygıdeğer milletvekilleri, merkezî imtihan sistemi, birçok
haksızlıkları ortadan kaldırmak için, ta ara rejimlerde, 1980'li yıllarda
gündeme getirilmişti. Konsey zamanında -Danışma Meclisinde çalışan
arkadaşlarımız bilecek- bu, gündeme getirildi, ÖSYM'den istifade edilmeye
çalışıldı; ama, o günkü şartlarda bunun başarılamayacağına kanaat getirildi, bu
döneme geldi. Birçok aksaklıklar meydana gelmesine rağmen, ben, yararlı bir
sistem olduğuna inanıyorum. Bilgisayar ortamında -personel daire başkanlığıyla görüştüm- istenilen
programları tam oturtamadılar. Bir belediye "bana teknik okul mezunu bir
teknisyen gönderin" diyor. Bir bakıyorsun, imtihan kazanmış bir lise
mezunu gönderiyorlar. Dün de bana bu yönde bir müracaat olduğu için, taze bir
bilgimi aktarıyorum. Belediye başkanı "benim kadrom teknisyen; bunlar bana
lise mezunu bir memur göndermişler" diyor. Şimdi, bu anlamda ufak tefek
aksaklıklar oldu. Benden önceki konuşmacı arkadaşım, merkezî imtihan sisteminde de bazı
torpillerin -en hafif tabiriyle; yolsuzluk demeyeceğim- yapıldığı izlenimini
veren kokuların geldiğini ifade ediyor. Bu bilgileri nereden aldıklarını
bilmiyorum. Ben -zamanında personel dairesi başkanlığı bana bağlı olduğu için
de çok yakın ilgilendim- böyle bir izlenim almadım, düzenli bir şekilde, sırası
gelen insanları atadıklarına dair bilgiler aldım. Benim bilgim yanlışsa özür
diliyorum; ama, ben, üzerinde çok yoğun bir çalışma yaptım; hiçbir torpil
yapılmadığını ifade ettiler, ben de aksini tespit etmedim. Biz, kadirşinas bir
milletiz, biz o milletin temsilcisiyiz. Doğru olanı burada söylemek
durumundayız. Efendim, iktidarı karalamak için, olmayan bir şeyi, kesinlikle,
ne ben ne grubum söylemez. Ben, bir başbakan yardımcısının, Personel Daire
Başkanlığında talebini gördüm. Bir liste gelmiş "bu, şu puanı almıştır,
bu, şu puanı almıştır" diye kendisine bilgi verildi; ama, hiçbir kaydırma
yapılmadı; fakat, benim bilmediğim; o arkadaşımın bildiği bir şey varsa,
orasının da araştırılması lazım. Her yeni bir sistemin oturtulmasında mutlaka aksaklıklar olur; ama,
eğer, sistemin kendisi doğruysa, bundan vazgeçmememiz lazım. Merkezî imtihan
sistemi -yıllarını bürokraside geçirmiş bir arkadaşınız olarak ifade ediyorum-
yerinde bir sistemdir; ama, zaman içerisinde aksaklıklarını gidereceğiz,
özellikle -benden önceki konuşmacının da söylediği gibi- bu imtihanlar-da
kazanılmış haklar ekim ayından itibaren ortadan kalkıyor; bu, bir gerçek. Şimdi, 300 000 insan, bir sürü meşakkate katlanıp imtihana girdi,
kazandı, tayin bekledi; tahmin ediyorum 20 000-25 000 kişi civarında atama
yapılabildi; diğerlerinin hakları zayi olacak ve yeniden imtihan açma durumuyla
karşı karşıya kalınacak; onun için, buna bir çözüm getirilmesi lazım. Bu
adamlar, hakkıyla kazandığına, bir torpil olmadığına inandığımıza göre, bu
insanların, en azından bu özelliklerini kaybedinceye kadar -yaş faktörü
olabilir, sıhhat faktörü olabilir- hiç olmazsa bu müktesep haklarının
korunmasının yararlı olacağı inancındayım. Saygıdeğer milletvekilleri, bundan sonra gelecek olan Başbakanlık
Teşkilatı Hakkında Yasa Tasarısı üzerinde de daha uzun izah edeceğim; biz,
tedbirleri palyatif olarak alıyoruz. Bir müessesenin tamamının revizyona
ihtiyacı olduğu bir dönemde, bir fıkrayı getirirseniz, bu müesseseye bir şey
yapmış olmayız. Gelin, elbirliğiyle -Türkiye'nin devlet yapısının yeniden
yapılanma ihtiyacı olduğu konusunda hiç kimsenin bir tereddüdü yok- hiç
olmazsa, müesseseleri teker teker ele alalım ve baştan aşağı... Biz de yardımcı
olalım. Lütfen... Bunu, her çıktığımda ifade ediyorum. Bugün orada
oturabiliriz, yarın burada oturabiliriz, bu, hiç önemli değil; biz, bu çatı
altında hep beraber oturuyoruz; bizim birikimlerimizden de istifade edin. Geçen gün Anayasa Komisyonunda ifade ettim arkadaşlarım, yirmibeş yıl,
ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarına bürokrat olarak geldim. Her
gelişiminde, en azından, bir cümleyi düzelttirdim, bir noktayı düzelttirdim,
bir fıkrayı düzelttirebildim; anlattım ve o zamanki parlamenterler kabul etti,
kanunun sıhhatli çıkmasına vesile olduk. İki yıldır parlamenterim aranızda, üç
komisyonun üyesiyim -Anayasa Komisyonu, Uzlaşma Komisyonu, KİT Komisyonu
üyesiyim- daha, gelen tasarılarda bir tek virgülün yerini değiştiremedim
arkadaşlar! Lütfen, böyle peşin fikirli olmayalım, birbirimizin birikimlerinden
istifade edelim; hepimizin amacı, bu millete hizmet etmektir, vekâlet aldığımız
halkımızın mutluluğu için çalışmaktır; bize, lütfen, bu imkânları sağlayın. Üç defa seçime girdim ve üçüncü seçimde kazandım. Samimiyetle
söylüyorum; lütfen, inanın bana; mutlu değilim arkadaşlar buraya geldiğime.
Birikimlerimden hiçbir şey veremiyorum. Tabiî, muhalefetiz, tenkit edeceğiz,
kıymetli bir bakanımız yurt dışından geldi, özveride bulundu, milletçe
ümitliyiz kendisinden; inşallah, basına yansıyan sözleri doğru değildir.
"Muhalefete baktığım zaman içim kararıyor, iktidara baktığım zaman, DSP'ye
baktığım zaman içim açılıyor." İnşallah, bu, doğru değildir. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Doğru değil... ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Bu, demokrasi geleneğine uymaz arkadaşlar.
Demokrasiyi özümleyemeyen bir insan, bu çatı altında, bu millete hizmet
veremez. (DYP ve MHP sıralarından alkışlar) Yine, temenni ediyorum, basına yanlış intikal etsin... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Söylemedi onu; yanlış aksettirildi. ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Ben, okuduğumu söylüyorum; inşallah
yanlıştır diyorum; yanlış olduğu takdirde, bütün sözlerimi geri alıyorum ve
kendisine başarılar diliyorum. Bu başarısına bizler de yardımcı olacağız. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bizde size saygı duyuyoruz. ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Sağ olun efendim. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, rutin bir yasa gelmiştir; daha önce
çıkmış, şu anda tatbikatı yapılan bir yasadır. Bunu, kabulden başka bir şeyimiz
yoktur; memlekete hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabulü Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz alan
değerli muhalefet sözcülerine teşekkür ediyorum. Görüşülmekte olan kanun
tasarısı hakkında farklı bir düşünce taşımadıkları ifade edilmiş bulunmaktadır;
ancak, burada, konuyla ilgili olarak bazı ek bilgiler sunmak istiyorum. Bu kanun hükmünde kararnamenin kabulü hakkında kanun tasarısı, halen
iptal edilmiş bulunan, ancak, Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararı
uyarınca, Resmî Gazetede yayımından altı ay sonra yürürlüğe girecek olan bir
kanun hükmünde kararnamenin yasalaşması söz konusudur; bu süre 10 Mayısta
dolmaktadır. Anayasa Mahkememiz, kanunları, kanun hükmünde kararnameleri ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzük değişikliklerini Anayasaya uygunluk açısından
denetlemektedir; bu, hukuk sisteminin bir gereğidir. Türkiye'de yapılan
kanunların, çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüklerinin Anayasaya uygunluğunun denetlenmesi, 1961 Anayasasından
bugüne kadar, Anayasa Mahkememizce yapılmaktadır. Bu kanun hükmünde kararname,
şimdiye kadar iptal edilen ilk kanun hükmünde kararname değildir ve şimdiye
kadar, sadece, 57 nci hükümet dönemindeki bazı kanunlar ve kanun hükmünde
kararnameler de iptal edilmiş değildir. Anayasaya aykırı kanunların veya kanun
hükmünde kararnamelerin iptal edilmesi, hukuk devleti ilkesinin sonucudur; bu,
Anayasanın ihlali demek değildir. Anayasanın ihlali, başka bir anlamda
kullanılır. Eğer öyle olsaydı, 1961 Anayasasının kabulünden bu yana görev
yapmış olan bütün iktidarların, bütün Meclislerin Anayasayı ihlal etmiş olması
gerekirdi; böyle bir şey söz konusu değildir, ama, hukuk devletinin bir gereği
olarak Anayasaya aykırı bir kural konulduğu zaman, Anayasa Mahkememiz bunu
iptal etmektedir. Şimdi, iptal edilen; ama, şu anda yürürlükte olan bir kanun hükmünde
kararname, yasaya dönüştürülmektedir. Daha önce, adliye personeli ve ceza infaz
kurumları personeli, adliye komisyonları tarafından yapılan bir sınavla
alınmaktaydı; ancak, bu sistem, Türkiye'de, memurların ve kamu görevlilerinin
ilk defa göreve atanmaları için, son yıllarda geliştirilmiş olan sisteme
aykırıydı. Kamu kesiminde, memurların ve kamu görevlilerinin ilk defa göreve
atanmalarında aynı sistemin uygulanmasını yargıda da sağlamak için, gerek
adliye personelinde gerek ceza infaz kurumları personelinde de aynı sistemi
uygulamak için bu değişiklik yapılmış bulunmaktadır. Bundan böyle, adliye
personeli ve ceza infaz kurumları personeli de, Devlet Personel Başkanlığınca
yaptırılacak olan merkezî sınava göre alınacaktır. Ayrıca adliye
komisyonlarınca yapılacak olan bir mülakat veya bir sınav söz konusu değildir. Alınacak olan personelin hangi nitelikleri taşımaları gerektiği, Adalet
Bakanlığının Memur Sınav Atama ve Nakil Yönetmeliğinde gösterilmiş
bulunmaktadır. Bu, yapılacak olan göreve göre değişen niteliklerden
oluşmaktadır. Örneğin, zabıt kâtipliğine, cezaevi kâtipliğine ve daktilograf
kadrosuna atanabilmek için, adalet yüksekokulu, adalet meslek lisesi veya
ticaret lisesi mezunu olmak ya da lise veya dengi okul mezunu olup Millî Eğitim
Bakanlığınca onaylanmış daktilo ve bilgisayar sertifikasına sahip bulunmak
gerekmektedir. Şimdi, bu konuda, söz konusu öğrenim koşullarının yerine getirilmiş
olması gerekmektedir. Bu sistem, adliye personelinde yeni uygulanmaktadır; ceza
infaz kurumları personeli bakımından da yeni uygulanmaktadır. Bazı sorunlarla
karşılaştığımızı söyleyebilirim. Örneğin, bu sertifikalara sahip, bu
sertifikaları elinde bulunduran personel, istenilen süratte daktiloda yazı
yazamamaktadır. Bunlarla karşılaşılmıştır; ama, bu sistem zamanla oturacaktır.
O bakımdan, getirilen sistemin uygulamasına devam edilmesinde yarar görüyoruz.
İleride, yine, sistemin kendi mantığı içerisinde kalmak suretiyle, onun daha
iyi, daha işlevsel hale gelmesi için gerekli düzenlemeler yapılabilir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılması; ancak,
Meclisin mutabakatıyla olabilir; çünkü, bu bir Anayasa değişikliğini
gerektirmektedir. Biz, bu konuda bazı hazırlık çalışmaları yapmaktayız. Yargı
bağımsızlığının tam olarak gerçekleştirilmesi hepimizin ortak amacıdır; o
konuda bir mutabakat sağladığımız zaman, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
görevini daha iyi yapacak bir konuma gelecektir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtay üyelerini nasıl seçeceği,
Anayasamızın 154 üncü maddesinde, Yargıtay Kanununda, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanununda gösterilmiştir. Anayasada ve kanunda yazılı koşulları
taşıyan bütün hâkimlerimiz ve cumhuriyet savcılarımız doğal aday konumundadır. Biz, şimdi, tek maddelik düzenlemeyi, Türkiye'de yargı ile ilgili bütün
düzenlemelerin yerini alacak bir düzenleme olarak düşünmüyoruz, böyle bir şey
söz konusu olamaz. Yargıyla ilgili olarak çok köklü düzenlemelerimiz hazırlık
aşamasındadır. Örneğin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuz, Ceza Mahkemeleri
Usulü Kanunumuz, İcra ve İflas Kanunumuz, ya önemli ölçüde ya da tamamen
değiştirilecektir; bunlarla ilgili hazırlıklar son aşamaya gelmiştir. Ayrıca, ilk derece mahkemelerinin ve bölge adliye mahkemelerinin kuruluş
ve görevleri hakkında kanun tasarısı hazırlanmıştır. Bütün bunlarla istinaf
mahkemesi de kurulacaktır. Zaten, istinaf mahkemeleri, adlî yargıda bölge idare
mahkemeleri olarak gerçekleşmiş bulunmaktadır. Aynı sistemi bölge adliye
mahkemeleri olarak adlî yargıda da gerçekleştirmek istiyoruz. Bu konudaki
hazırlıklarımızı, yakında, tasarılar olarak Yüce Meclise sunacağız. Bu arada, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun hükmünde kararnamenin
kabulü hakkında kanun tasarısı çerçevesinde yürütülmüş olan çalışmalar hakkında
da sizlere bilgi sunmak isterim. Biz, 2000 yılında, Bakanlığımız merkez teşkilatı için 64, taşra teşkilatı
için 3 293 adet kadro ile Adlî Tıp Kurumu merkez teşkilatı için 20, taşra
teşkilatı için 23 adet kadro olmak üzere, toplam 3 400 kadroya, Devlet Personel
Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının uygun görüşleriyle, Başbakanlıktan açıktan
atama izni almıştık. Devlet Personel Başkanlığı tarafından 2 Mart 2001
tarihinde, adliyelerde boş bulunan kadrolara atama yapılmak üzere 1 573 kişinin
isimleri bildirilmiştir. Bunlardan 1
193 kişinin atama işlemleri tamamlanmıştır; 380 kişinin işlemleri devam
etmektedir. Ceza infaz kurumlarında boş bulunan kadrolara atama yapılmak üzere
de 1 473 kişinin isimleri bildirilmiştir. Bunlarla ilgili atama işlemleri de
devam etmektedir; ancak, bununla, henüz, bütün ihtiyaçlarımız karşılanmış
değildir. Halen, adliye personeli olarak ve ceza infaz kurumları personeli
olarak, boş kadrolarımızın toplam sayısı 5 929'dur; 2001 yılı içinde de açıktan
atama isteklerimiz olabilir. Böylece, toplam boş kadro sayımız 2001 yılında 9
471'e ulaşacaktır. Çıkarılan kanun hükmünde kararname, bugün kanuna dönüştürüldüğü
takdirde, bu sistem çerçevesinde, bu kadroların en kısa zamanda doldurulması
yoluna gidilecektir. Adliyenin etkin çalışması, ceza infaz kurumlarının
görevlerini tam olarak yapabilmesi, kanunlarda ve Adalet Bakanlığı Sınav ve
Atama Yönetmeliğinde öngörülen nitelikleri taşıyan personelin istihdamına
bağlıdır. Bunları, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı büyük ölçüde
sağlayacaktır. Kanun tasarısının Yüce Meclisin kabulüne mazhar olması dileğiyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Yok. Başka söz isteyen?... Yok. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN KABULÜ HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1. - 24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanununun 114 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendinin başındaki "Bütün" sözcüğünden önce
gelmek üzere "Ceza infaz kurumları ve tutukevleri, çocuk ıslah ve eğitim
evleri ile müşahede merkezlerinin memur ve hizmetlileri ile" ibaresi
eklenmiş ve (b) bendinden sonra gelen
paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "İlk defa atanmalarında,
memuriyete giriş sınavları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre
yapılır. Bu sınavlarda başarılı olanlar arasından; Adalet Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikte gösterilen nitelikleri taşıyan ve atanma hakkını elde
edenler, Devlet Personel Başkanlığınca Adalet Bakanlığına bildirilir. Bakanlık,
atamaları adalet komisyonlarınca yapılacak olanları ayırarak ilgili adalet
komisyonlarına gönderir. Atama işlemleri, ilgili adalet komisyonlarınca yapılır
ve Bakanlığın onayı ile tamamlanır." BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum. Yeniden hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz tasarıda, Hâkimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü
maddesinde yapılan bir diğer değişiklik de, biraz önce Sayın Bakan da ifade
etmişti, adliye komisyonlarının atadığı personelin içerisinde, şu andaki mevcut
kanunda "ceza infaz kurumları ve tutukevleri, çocuk ıslah ve eğitim evleri
ile müşahede merkezlerinin memur ve hizmetlileri ile" ibaresi yoktu, bu
değişiklikle onlar da aynı statüye tabi hale getiriliyor. Tabiî "ceza infaz kurumları" deyince, hemen aklımıza,
güncelliğini her gün koruyan cezaevlerindeki olumsuzluklar ve ölüm oruçları da
geliyor. Son bir hafta içerisinde, ölüm oruçlarında 5 kişi hayatını
kaybetmiştir. Sayın Bakanımız burada. Hangi sebeple cezaevinde bulunuyor olursa olsun,
insan hayatının önemli olması gerekir. Bakanlığımızın, bu ölüm oruçlarıyla
ilgili farklı birtakım çalışmalar yapmasını, doğrusu, kamuoyu beklemektedir. Bu (F) tipi cezaevlerinin, kamuoyuna yeteri kadar izah edilemediğini
düşünüyorum. Koğuş sisteminin, Türkiye'ye ve cezaevlerine nelere mal olduğu
hepimizce malumdur; ama, bu yeni sistemin bu kadar tepki çekmesinin arkasında
ne var, bu yeni sistem ne gibi faydalar getiriyor; kamuoyunun bu konuda daha
aydınlatılmaya ihtiyacı var diye düşünüyorum. Tabiî, çok üzüntü verici; ölüm oruçları, sadece cezaevlerinde değil,
şimdi evlerde de tutulmaya başlandı. Sarıyer Armutlu'da 1 kişi,
cezaevlerindekilere destek amacıyla ölüm orucunda hayatını kaybetti, 2 kişi
daha ölüm sınırına gelmiştir. Devlet ve Adalet Bakanlığı, bu ölümler karşısında
duyarsız kalmamalıdır diye düşünüyorum. Sayın Bakanımı, bir uygulaması sebebiyle tebrik etmek istiyorum. 30
Martta Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Yılmaz ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı
Sayın İhsan Erbaş bir protokol imzaladılar. Bu protokole göre, cezaevlerinde
hükümlü ve tutuklulara haftada iki gün Kur'an-ı Kerim dersi verilecek, dinî
bilgiler dersleri verilecek ve dinî konferanslar verilecek. Böyle bir
uygulamayı başlatmış olması ve Diyanet İşleri Başkanlığına böyle bir protokolü
imzalama talimatı vermiş olması sebebiyle Sayın Bakanımıza tebriklerimi ve
takdirlerimi sunuyorum. Ancak, tabiî, bu uygulama, bana başka bir şeyi hatırlattı. 54 üncü
hükümet döneminde, böyle bir uygulamadan bahsettiği için, dönemin Adalet Bakanı
Sayın Şevket Kazan hakkında, ben, bu Parlamentoda, laikliğe aykırı öneride
bulunuyor diye soruşturma önergesi verildiğini gayet iyi hatırlıyorum. Bu
önerge üzerinde şimdiki Adalet Bakanımız Sayın Türk'ün, buraya çıkarak, o
dönemin Adalet Bakanını eleştirdiğini, "böylesine, laikliğe aykırı bir
uygulama yapamazsınız" dediğini gayet iyi hatırlıyorum; ama, doğru, daima,
sonunda tecelli eder. Bu gerçeği de burada açık şekilde görüyoruz. Sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum: Sayın Bakanım, hatırlayacaksınız,
Adalet Komisyonunda da ifade etmiştim; sanıyorum 300'ü aşkın hâkim ve
savcımızın bir sorunu var. Bu sorun şudur: Şu anda, adlî ve idarî yargıda görev
yapan hâkim ve savcı arkadaşlarımız, hâkimlik ve savcılık mesleğine geçmeden
önce, birtakım kamu kuruluşlarında, 1475 sayılı Kanuna tabi hizmet görmüşler.
Ancak, bu hizmetleri, şimdi yapmış olduğu hizmetlerle birleşmiyor. Bu hâkim ve
savcı arkadaşlarımız Adalet Bakanlığına defalarca müracaat etmişler. Hatta bir
heyet, geçtiğimiz yıllarda, Adalet Komisyonuna gelmiş, bu konudaki taleplerini
ortaya koymuşlar. Bize de zaman zaman, bu hâkim ve savcı arkadaşlarımızdan, bu
sorunumuza bir çözüm bulun diye, doğrusu mektuplar geliyor. Bir tarihte Adalet
Bakanlığına gidilmiş. İki sene önce, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü
bu taleple ilgili cevabî yazıda şöyle diyor: "Öneri, kanun yapım
çalışmalarında değerlendirilmeye tabi tutulmak üzere not edilmiştir."
Yani, bir noktada, Adalet Bakanlığı, biz bu işi düzelteceğiz diye iki sene önce
söz vermiş. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum. 1 dakika daha
lütfeder misiniz, sürem doldu... BAŞKAN - Buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim. Şimdi, ben, geçici bir madde ilavesiyle ilgili bir önerge verdim. Eğer,
bunu, buraya ekleyebilirsek... Yeni bir madde ihdası falan diyeceksiniz, yeni
madde teklifinde bulunamazsınız diyeceksiniz; ama, komisyon olarak belki
çoğunluğu da teşkil edebiliriz. Eğer, şimdi olmazsa, Adalet Bakanlığıyla ilgili
bir tasarı buraya geldiğinde, 300'ü aşkın hâkim ve savcımızın 1475 sayılı
Kanuna tabi hizmetlerinin de değerlendirilmesini öngören bir değişikliği
mutlaka gerçekleştirmemiz gerekir, onların bu mağduriyetini gidermemizin
gerekli olduğunu düşünüyorum. Sayın Bakanımızın ve Kanunlar ve Kararlar Genel
Müdürlüğümüzün bu konuya önem vereceklerini, ilgileneceklerini düşünüyorum.
Eğer, önergemiz kabul edilirse, şimdi bu işi çözeriz; ama, şimdi kabul
edilmezse, bakın, söylüyorum, Adalet Bakanlığından gelen her tasarı burada
görüşülürken o teklifi vermeye devam edeceğim, ta ki, kanunlaşana kadar. Bu işi bir an önce halledelim diyor, hepinize yeniden saygılar sunuyorum
efendim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli üyeler;
hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Şu anda 10 saniyem geçmiş durumda tabiî,
burada öyle görüyorum. Şimdi, kanun yapmanın bir tekniği vardır; bize öyle öğretmişlerdi ve
Adalet Bakanlığınca hazırlanan bir kanun tasarısının da tek bir virgülü dahi
kolay kolay değiştirilemezdi; adlî sakk dediğimiz bir yazışma adabı, usulü
vardı. Şimdi, görüyorum ki, kanun yapma tekniğinden uzaklaşma var. Eğer, bir
kanun hükmündeki kararnameyi kanun haline getirip göndermişseniz, nerede bunun
başlığında kanun numarası, sayısı?! Hani, 2802 demek zor mu geliyor?! Maddenin
içine koymuşsunuz, maddenin başında niye yok?! Tabiî, şimdi, bizim komisyonlarımızın da, kanun yapma tekniğini fazlaca
bilmedikleri anlaşılıyor. Eskiden olsa, Adalet Komisyonunda yer gök inlerdi.
Çok azar işittiğimiz zamanlar olmuştur, daha bu işin acemisi olduğumuz
dönemlerde; ama, şimdi böyle bir şey yok. Bir kanun geliyor, hem de öyle,
Hâkimler ve Savcılar Kanunu içeriğinde olmakla birlikte, çok da önemsenen bir
olay gibi görünmüyor. Bakın, değerli milletvekilleri, bundan bir ay evvel burada bir kanun
çıktı. Adalet Bakanlığından gelen, Yargıtayın 10 üyeye ihtiyacı olduğuna dair
tasarı geldi, geçti. Öbür tarafta, bir sene evvel bir kanun çıktı, orada da
Yargıtaya daireler -2 daire- kurduk; birisi ceza, diğeri hukuk. Oradaki
gerekçede deniliyordu ki "şu anda Yargıtayda yeteri kadar üye vardır. 2
daire kuruyorum. Aslında, içtihat mahkemesi olan Yüce Yargıtayın -istinafları
kurmak suretiyle- yükünü hafifleteceğim, sadece içtihada yönelteceğim. Bu
nedenle 2 daire yeter." Bir ay evvel çıkardığınız kanunda da Yargıtaya
yeniden üye verdiniz. Bundan bir hafta on gün evvel yine bir istinaf lafı çıktı
ortaya. Şimdi, siz ne yapmak istiyorsunuz Sayın Bakanım? Sizi severim, hukukçu
kimliğinize saygım vardır; ama, siz ne yapmak istiyorsunuz? Bana söyler
misiniz; siz, istinaf, yani ara mahkeme mi kurmak istiyorsunuz; yoksa,
Yargıtayı bir içtihat mahkemesi haline mi getirmek istiyorsunuz? Getirecekseniz
niye kadro alıyorsunuz, niye kadro istiyorsunuz, alıyorsunuz,
kanunlaştırıyorsunuz? Yok, içtihat mahkemesi haline getirmeyi; yani, istinafı
kurarak yükünü azaltmayı düşünüyorsanız, o zaman daha değişik şeyler getirin
buraya. Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanlığında, son zamanlarda güzel işlemler
yapıldığına dair emareler var. Tabiî, daha henüz kanunlaşmadığı için, bunları
burada ifade etmek biraz zor. Medenî Kanun çalışmaları otuzbeş kırk yıldan beri
vardır; ama, ilk defa, komisyonda bu kadar enine boyuna tartışma imkânı hâsıl
olmuştur. Türk Ceza Kanunu Tasarısı, bir devrim kanunundan öteye, Türkiye'nin
bugünkü ihtiyacı için -özellikle ekonomik suçlar boyutları içinde- elbette
konulması gereken, incelenmesi ve çıkması gereken bir kanun tasarısıdır. Onun için, bütün bunlarla rahat rahat, güzel güzel uğraşma yerine, siz,
Türkiye'de personel rejimini çözmeden, böyle, palyatif tedbirlerle bir noktaya
varamazsınız. Türkiye'nin bir personel rejimine ihtiyacı var ve tabiî, bir de
mahallî memur kavramını ortadan kaldırmak, bir noktada güzel gibi görünür; ama,
bir noktada da memur bulamazsınız. Bakanlıktan gönderdiniz, nereye; Hakkâri'nin
bir ilçesine... Halbuki, orada, yıllardan beri, koruma memurları, gardiyanı,
mübaşiri, zabıt kâtibi ve diğerleri hep mahallin memuru olarak oradan bulunur,
alınır. Siz, merkezden atama yaptığınız zaman... Bunu, bir kere daha, zamanın
bakanı -Sayın Ecevit'in hükümeti vardı o zaman da- yaptı, hiçbir savcı
uygulamadı değerli milletvekilleri; bakın, bunu bilin. Niye; okuması yazması
olmayan adam mübaşir diye tayin edildi. Nereden; merkezden, Adalet
Bakanlığından. Daktilo bilmeyen adam zabıt kâtibi diye gönderildi. Nereden;
Adalet Bakanlığının onayıyla merkezden ve çalışmadı. Çalışmayınca ne oldu; felç
oldu ve daha sonra Yargıtay yüksek daire başkanı olan birtakım cumhuriyet
savcıları -ki, o zaman başsavcılık yoktu-bunları uygulamaktan içtinab ettiler.
Yazışmalar oldu, sertçe yazışmalar oldu ve uygulaması imkânı olmadı. O yüzden, mahallî memurla bu işler yürütülür. O maaşla, siz, zaten,
mahallî memurun dışında, o yörenin sakinleri dışında kolay kolay adam da,
personel de bulamazsınız. Tayin edersiniz, gitmez... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TURHAN GÜVEN (Devamla) - Onun için, gelin, bu işin daha
uygulanabilirliğini düşünerek gerçekleştirmeye gidelim. Eğer, bu olmadığı
takdirde, yargıda reform falan yapamazsınız; çünkü, yargının hâkimi, savcısı
vardır; ama, asıl büyük yükü çeken bu personeldir. Bu personelin
iyileştirmesini yapmadığınız sürece, o konuda bir noktaya varmanız mümkün
değildir diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Başkan, izin verir
misiniz efendim... BAŞKAN - Buyurun efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Başkan, Sayın
Güven konuşmasında, özellikle Adalet Komisyonunda hazırlanmış olan bu kanun
tasarısının isminde 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun numarasının
konmadığını eleştirdi. Kendisine söylemek isterim ki, Komisyonun bu konuda bir
yanlışlığı söz konusu değildir. Zira, Başbakanlık kanun, kanun hükmünde
kararname, tüzük ve yönetmelik tasarılarının hazırlanmasına ilişkin esasları
düzenleyen 7 nci maddede "kanunun adı tasarının başlığında, tarihi ve
sayısı 1 inci maddesinde yer alır" denilmektedir. TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, yanlış işte onu söylüyorum. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Nitekim, bizim
hazırlamış olduğumuz raporda da, kanunun ismi başlığında yer almakta, 1 inci
maddesi de "24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu" diye devam etmektedir. Bir yanlışlık yoktur. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben ona itiraz ediyorum işte. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, Sayın Mehmet
Ali Şahin, 1 inci madde üzerindeki görüşme sırasında, geçmişte benim tutumumla
ve bugün yaptığımız bir protokolle ilgili bazı görüşler açıkladılar. Bunda
sanıyorum bazı yanılmalar var; bir açıklama zorunluluğu doğmuştur. Yanılmıyorsam, geçmişte Sayın Adalet Bakanı, görevi sırasında Irak'a
yaptığı bir ziyaretten sonra, Kur'an-ı Kerim'i hatmedenlerin ceza indiriminden
yararlanması ya da tahliye edilmesi yolunda bazı görüşler açıklamıştı. Benim,
Sayın Kazan'ın Adalet Bakanlığı sırasında, Meclis kürsüsünden yaptığım konuşma
ise, yine yanılmıyorsam, kendisinin bir cezaevine yaptığı ziyaretten sonra o
cezaevi ziyaretiyle ilgili olarak Mecliste açılan bir görüşme sırasında
olmuştu. Bu konuda, herhangi bir görüş açıkladığımı hatırlamıyorum. Şimdi
yapılan protokol ise, bugün, zaten fiilen uygulanmakta olan bir işleme açıklık
getirmektedir. Bilindiği gibi, Anayasamıza göre, herkes din ve vicdan özgürlüğüne
sahiptir ve ilk ve ortaöğretim kurumları dışında, kişiler, ancak kendi
istekleriyle din eğitim ve öğretimi görebilirler. Birleşmiş Milletler
cezaevleri minimum kuralları ile Avrupa Konseyinin cezaevleri kurallarına göre,
bir ceza infaz kurumunda bir dine mensup birden çok insan varsa, onlar,
kendilerine bir din adamının gönderilmesini isteme hakkına sahiptirler;
dolayısıyla, din eğitim ve öğretimi görmeyi isteme hakkına da sahiptirler.
Burada, hiçbir kimsenin böyle bir eğitime zorunlu olarak tabi tutulması söz
konusu değildir; sadece, kendi istekleri halinde, din ve ahlak konularında
aydınlanma sağlanacaktır. Bu işlemi de yapacak olan, bir süre önce Adalet
Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanmış olan protokole
göre, ilahiyat fakültesi mezunu müftülük elemanları olacaktır. Demek ki, bu
hizmetin, belli niteliklere sahip din adamları tarafından verilmesi
öngörülmüştür. Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasamızda öngörülmüş olan bir
kurumdur ve Diyanet İşleri Başkanlığının laiklik ilkesine uygun olarak
çalışmalarını yürüteceği, yine, Anayasamızda belirtilmiştir. Dolayısıyla,
basında da, bir ölçüde, bu konuda bazı yanıltıcı haberler çıkmıştır. Burada,
sadece, Anayasamıza ve Birleşmiş Milletler cezaevleri minimum kuralları ile
Avrupa Konseyinin cezaevleri kurallarına uygun olarak, insanların din ve ahlak
eğitim ve öğretimi görme ihtiyaçlarını ceza infaz kurumlarında karşılamaya
yönelik bir protokol söz konusudur. Bana bu açıklama fırsatını verdiği için, Sayın Şahin'e teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum. (DSP ve FP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, söz istiyorum... İçtüzüğe göre, son
söz milletvekilinindir. Hükümet konuştu, son sözü istiyorum... BAŞKAN - Sayın Genç Başkanlık yaptı; bilir o işleri. Buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani, bu kürsüde yedi sene falan
kaldık, herhalde İçtüzüğün biraz ince taraflarını bilelim. Değerli milletvekilleri, bu getirilen Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname, aslında, yerinde bir
kanun hükmünde kararname. Gerçekten, bu kamu hizmetine alınmada eskiden çok
gürültü koparılıyordu, iltimas, torpil vardı; belli bir sistem gelince, en
azından iktidar partisi milletvekillerinin üzerindeki yük de epey kalktı. Yalnız, burada bir şey yapıldı, bu işçi alımında, yine, maalesef torpil
dönüyor. Yani, işçilerle ilgili olarak bir imtihan yapıldı, bu imtihanda, bize
gelen şikâyetlerde; özellikle, İş ve İşçi Bulma Kurumuna bildiriliyor hangi
birimde işçi alınacağı; fakat, İş ve İşçi Bulma Kurumunda da bunlar saklanıyor,
ilgililere pek bildirilmiyor, belli iktidar partisi milletvekillerinin
aracılığıyla ancak bu kadrolar öğreniliyor, bir kişilik yere iki tane aday
bildiriliyor, burada bir torpil dönüyor. Acaba hükümet niye bundan böyle bir
geri adım attı? Yani, torpil yapılmamasından dolayı bir rahatsızlık mı duydu
hükümet? Bence, yani, her geçen gün, kamu yönetiminde, devlet yönetiminde
ayrıcalığı kaldırıp, hak sahibi insanları işe almaya teşebbüs edersek, devletin
yönetiminde hak, adalet önplana çıkarsa, bence daha isabetli bir yönetim ve
daha isabetli bir davranış olur; ama, niye bundan vazgeçildi, bilmiyorum. Şimdi, bu kanun vesilesiyle şahsım adına söz alırken, bir de bu,
özellikle (F) tipi cezaeviyle ilgili son zamanlarda çok önemli olaylar var.
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Ben de alt komisyon üyesiydim; ama,
bugün bir basın açıklaması yaptım ve bu komisyondan çekildim; çünkü, değerli
milletvekilleri, bir insan katil olabilir, her türlü kötü suçları işleyebilir;
ama, devletin denetimi altındaki bir hapishanede olduktan sonra, insanca
yaşamanın asgarî koşulları içinde yaşaması zorunludur. Müteaddit defa Sayın
Bakanımızla da görüştük. Şimdi, bunların içinde büyük bir kesimi tek kişilik
odada, 24 saatini orada geçiriyor; yani, bir tek gardiyanın insafına kalmış,
yemek saatinden yemek saatine gelip kapıyı açıp yemeği verirse verebilir -ki,
veriyordur- ama, hiçbir insan, ömür boyunca veyahut da üç sene, beş sene tek
kişilik bir odada 24 saatini geçiremez. Demokratik ülkelerin bir standartları vardır. Avrupa İşkenceyi Önleme
Komisyonu üyeleri geldi, bunlarla da görüştük; "bizde de tek kişilik
odalarda kalıyorlar; ama, bunlar, günün belli saatlerinde müşterek alanlarda
birleşiyorlar" dediler. Şimdi, Sayın Bakan -geçen gün yine komisyon olarak görüştük kendisiyle-
dedi ki, "Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı maddesi değişmeden, biz, bu
kütüphane, yemekhane, müşterek spor alanlarını faaliyete geçiremeyiz".
Onda da Sayın İçişleri Bakanıyla aralarında ihtilaf var. Değerli milletvekilleri, bu (F) tipi cezaevindekiler örgütsel mücadele
veriyorlar, bunların tamamına karşıyız; ama, bunların bir de aileleri var.
Bakın, özellikle, o kadar örgütsel şeylerle doldurulmuşlardı ki, kendilerini
yakıyorlar; ama, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, hep problemli bir ülke
haline gelmeyelim. Şimdi, inanmanızı istiyorum, en kısa zamanda, belki 100
kişi, 150 kişi ölür. Mümkünse, Sayın Bakan, İçişleri Bakanı ve Meclisin buna el
atması lazım. Ben bunu bir vicdanî görev olarak kabul ediyorum. Bu insanların
hiçbirinin davranışlarını da tasvip etmiyorum, ideolojik mücadele veriyorlar;
ama, hapishanededirler, bunların da asgarî insanca yaşama koşullarına
kavuşturulmasında yarar vardır. Aksi takdirde, her şeyin başında böyle çok
kayıtsız kalıyoruz; ama, ondan sonra da, tabiî, büyük olaylar da olunca, vay,
ne yaptık diyoruz. Sayın Bakana yine bu kürsüden rica ediyorum, Sayın Bakan, eğer yarına
yapacak bir şeyiniz varsa, lütfen bugün yapın da... Zaten, şu anda, mesela
geçen gün, alt komisyon olarak Sincan (F) tipi cezaevine gittik. Şu anda, Cuma
günü 58'i hastanede. Yani, öyle yapılıyor ki, ölüm sınırına gelip de şuurlarını
kaybedince hastaneye kaldırıyorlar; işte, orada bir müdahale ediliyor -tabiî,
bunlar, aşağı yukarı, 800-900'e yakın bir mahkûm grubu- müdahale edilip de
biraz şuuru yerine gelince... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Müsaade ederseniz şu konuyu bitireyim Sayın
Başkan. ... tekrar cezaevine getiriliyor. Yani, artık, bu safhadan sonra
bunların yaşamalarının da çok önemli bir şeyi yok; ama, aileleri var. Her gün
-biz o komisyonun üyeleri olduğumuz için- çok insan geliyor. Sayın Bakana, yine
Meclisin huzurunda rica ediyorum; yarına veya öbür güne yapacak bir şeyiniz
varsa yapın... BAŞKAN - Toparlayın efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Ama, diyorsanız ki, biz hiçbir şey yapmayalım,
hepsi ölsün gitsin; tabiî, o sorumluluk size ait. Böyle bir sıkıntı da var. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Ayrıca, cezaevindeki gardiyan arkadaşlarımızı, bu
(F) tipine birçok yerden toplamış getirmişler. Hakikaten çok büyük ekonomik sıkıntıdalar,
çok düşük bir maaş alıyorlar, zor şartlarda yaşıyorlar. Sayın Bakandan da özellikle
rica ediyorum, buradaki o gardiyanların, cezaevi müdürlerinin ve oradaki diğer
görevlilerin, lütfen ekonomik durumlarını iyileştirecek, dolayısıyla, orada,
hayatlarını bugünkü... Yani, geçici görevle gittiklerine göre, kendilerine ek
bir ücret de ödenmesi gerekir ki, orada rahat bir hayat yaşasınlar. Bu konuda
kısa zamanda bir düzenleme yaparsanız, iyi olacağına inanıyorum. Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir. 1 adet geçici madde eklenmesine dair önerge vardır; önergeyi okutup
işleme koyacağım efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 591 sıra sayılı tasarıya aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve
talep ederiz. Geçici madde: Halen görevde bulunan hâkim ve
savcıların, diğer kamu kurumlarında 1475 sayılı Kanuna tabi hizmet süreleri
değerlendirilerek, derece ve kademeleri tespit edilir.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -Katılmıyoruz. BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim? MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -
Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Hâkimlik ve savcılık mesleğine girmeden önce diğer kamu kuruluşlarında
1475 sayılı Kanuna tabi çalışanların sayısı yüzlercedir. Bu mağduriyetin
giderilmesi gerekir. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız. 4. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat
ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz. 5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. 609 sıra sayılı komisyon raporu bastırılıp dağıtılmıştır. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sesiniz duyulmuyor, sanki ders
verir gibi okuyorsunuz, uğultu geliyor; sanıyorum elektronik cihazda bir arıza
var. BAŞKAN - Yok canım, dua eder gibi okumuyorum; dua ederken içimden
okurum, hiç korkmayın. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon
Milletvekili Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşülmekte olan 609 sıra sayılı kanun tasarısı üzerine
Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım
adına selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı, daha önce
Başbakanlık genelgesiyle, sonradan kanun gücünde kararnameyle kurulan bir
birimin, Anayasa Mahkemesince kanun gücünde kararnamenin iptal edilmesi
nedeniyle, yasa haline dönüştürülerek önümüze getirilmesidir. Burada, Başbakanlık Teşkilat Yasasında; yani, 3056 sayılı Yasada bir
değişiklik yapılmakta ve ana birim hizmetleri içerisine "İnsan Hakları
Başkanlığı" diye yeni bir ünite kurulmaktadır. Bu birimin kurulmasına neden ihtiyaç hissedilmiştir ve işlevleri
nelerdir: Saygıdeğer milletvekilleri, insanoğlunun var olduğu günden beri,
kendisine özgü olan ve doğuştan hakkı olan bazı hakları vardır. Bunlar, dar
anlamda da, geniş anlamda da, insan hakları olarak ifade edilmiştir. Tarihte, insan haklarının evrimi çok değişiklikler göstermektedir.
İkinci Cihan Savaşına kadar, devletlerin fertleri üzerindeki hakları düzenleyen
yasalar, o devletlerin iç hukuku olarak mütalaa edilmiştir. Devletlerarası
hukuk ise, iki devletin veya üç devletin birbirleriyle olan hukuk
münasebetlerini düzenlemekteydi. İkinci Cihan Savaşından sonra, bilhassa
totaliter devletlerde, fertlerin insan hakları olan haklarına yapılan
tecavüzlerin çok üst seviyeye çıkması üzerine, bazı uluslararası kuruluşlar, bu
hakların üzerine eğilmek zaruretini hissetmişlerdir ve ilk defa, Birleşmiş
Milletler, 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini -veya
bildirgesini- yayınlamak suretiyle, bu hakları evrensel bir boyuta
ulaştırmıştır. Kıtaların tarihi incelendiğinde, en çok insan haklarına tecavüz edilen
yer Avrupa kıtasıydı. Birleşmiş Milletlerin bu bildirgesi üzerine evrenselleşen
insan hakları çalışmalarına, Avrupa Kıtası da ayak uydurmaya başlamış ve 1949
yılında, bu fikirlerden hareket edilerek, Avrupa Konseyi kurulmuştur. Malumları
olduğu üzere, 1950 yılında da biz bu Konseyin üyesi olduk. Konseyin 3 üncü
maddesinde, bu Konseye üye olan devletler, topraklarında yaşayan tüm insanların
haklarını koruma altına almak zorundadır deniliyor. Saygıdeğer milletvekilleri, dünya toplumlarında, insan haklarıyla ilgili
birçok sözleşme yapılmıştır. Bu sözleşmelerin çoğuna Türkiye taraf olmuş,
benimsemiş ve kabul etmiştir. Çoğu sözleşmeler, anlaşmalar, bu Yüce Meclisten
de geçerek kanun haline gelmiştir. Anayasamızın başlangıç maddelerinde, insan
temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen hükümler mevcuttur, mevzuatımızda da
bununla ilgili birçok hüküm vardır; ama, tatbikatta, bu düzenlemelere uygun
olarak insan haklarına saygı gösterildiğini iddia etmemiz, maalesef, çok güç
olmaktadır. Büyük Çin düşünürü Konfüçyus'un bir sözü vardır: "Prens
faziletli olduğunda kanunlara ihtiyaç yoktur, faziletsiz olduğunda da,
kanunların hiçbir faydası yoktur." Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, istediğimiz kadar yasalar yapalım,
müesseseler kuralım, bunlar, insan eliyle tatbik edilecek. Biz idare edenler
veya bizi idare edenler insan haklarına saygılı değillerse, istediğimiz kadar
büyük yasalar çıkaralım, hiçbir faydası yoktur. Saygıdeğer milletvekilleri, bugün, Türkiye gündemine, maalesef, insan
haklarıyla bağdaşmayan birçok problem oturmuştur. Nedir bunlar; siyasî
problemler, ekonomik problemler. Dün, Türkiye'nin dört bir yanında esnafımız yürümekteydi. Bizim
esnafımız Ahilik felsefesini özümlemiş bir toplumdur. Ahilikte sevgi vardır,
kardeş vardır, hak vardır, adalet vardır, saygı vardır. Bunu özümleyen bir
toplum neden sokaklara döküldü; neden, kendi evladı olan, kendi kardeşi olan,
kendi babası olan güvenlik güçleriyle karşı karşıya geldi? MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Getirildi. ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Tabiî, getirildi. Doğru söylüyor arkadaşım;
bunlar bu noktaya getirildi. Bunlarda bizi idare edenlerin hatası olduğu gibi,
hepimizin, milletvekili olarak, fert olarak da hatalarımız vardır. Bu hatalardan
ders almamız gerekir. Kurtuluş savaşı olarak ifade ediyoruz ekonomik sıkıntıyı.
Kurtuluş savaşlarını hatırlayın arkadaşlar. Yaşımız müsait değil, o dönemleri
yaşayamadık; ama, Kurtuluş Savaşını verenler ne ırk ayırımı yaptı ne din
ayırımı yaptı ne iktidar-muhalefet ayırımı yaptı; hepsi birlikte mücadele etti.
Her gün buradan bağırıyoruz; arkadaşlar, birikimlerimizden istifade edin; gel,
beraber çözelim. Daha bir tek program bize gelmedi. Sayın Bakanımız yurt dışından geldi -demin de ifade ettim- ümit
bekliyoruz; inşallah, iyi şeyler yapacak. Bir sayı attı ortaya "15 tane
kanun getireceğim" dedi. Ne kanunların adı var ne mevzuunu biliyoruz; ama,
15 tane... Bir kanun tasarısı yapılmadan adedini nasıl tespit edebilirsin?!
İhtiyaç duyulabilir; belki, bunların üçü beşi bir araya gelip bir kanun haline
gelecek. Şimdi, hep bekliyoruz; onbeş kanun tasarısı gelecek. Bunlar
gündemimizde hararetle beklenirken -demin de ifade ettim- bu nedenle, Meclis
olağanüstü bir çalışma tarzını benimsemişken, daha önümüzde doğru dürüst bir
şey gördüğümüz yok; ama, ümitle bekliyoruz. Saygıdeğer milletvekilleri, gelen düzenleme, eksik ve ihtiyaca cevap
verememiş olmasına rağmen, insan haklarıyla ilgili olduğu için de yine mutluluk
hissediyorum. Şimdi, burada ne getiriliyor; Başbakanlıkta bir birim kuruluyor.
Başbakanlıkta bir başkanlık sistemleri vardır, bir de genel müdürlükler vardır;
bu, başkanlık olarak düşünülmüş. Başta da ifade ettim, genelgeyle kurulmuş. Bu
genelge, bilahara kanun gücünde kararnameye dönüştürülmüş. O da iptal edildiği
için -ki, bu ayın sonuna doğru bitecek, Anayasa Mahkemesi 6 ay bir zaman
tanımıştı- yenisini düzenliyoruz. Şimdi, bu getirilen düzenlemeyle bir
"insan hakları üst kurulu" kuruyoruz. Zaten kurullara çok alıştık.
Bütün devletin yetkilerini kurullara dağıtmaya başladık. RTÜK kurulu var,
Bankalar Düzenleme Kurulu var, daha geçen gün Şeker Kurulu kurduk, Rekabet
Kurulu var. Kurul, kurul gidiyor. Burada da bir kurul var. Belki, kurul olması
gereken en önemli mevzu da budur; ama, öyle bir kurul kurduk ki, hiçbir işlevi
olmayacak. Nedir bu kurul; 7 devlet bakanının başkanlığında 7 müsteşardan
meydana gelen bir kurul. Kimler var burada; Başbakanlık müsteşarı, Adalet
Bakanlığı müsteşarı, İçişleri Bakanlığı müsteşarı, Dışişleri Bakanlığı
müsteşarı, Millî Eğitim Bakanlığı müsteşarı, Sağlık Bakanlığı müsteşarı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müsteşarı. Şimdi, bu müsteşarlar, bu
devletin yükünü çeken müesseselerin başlarında; kendi kurumları da Türkiye'de
en çok problem yaşanan kurumlar. Daha sağlık sorununu halledemedim, millî
eğitim sorununu halledemedim, Başbakanlık zaten bir koordinasyon müessesesi,
her problem oraya geliyor. Şimdi, bu arkadaşlarımız, haftada bir gün, onbeş günde bir gün
toplanacaklar, Türkiye'de ihlal edilen insan hakları üzerinde koordinasyon
görevi sağlayacaklar. Bu, mümkün mü arkadaşlar?! Üstelik, hiçbir yaptırım gücü
de yok. Kurumlar arasında koordine sağlayacak... Şimdi soruyorum arkadaşlar; bugün iddia ediliyor... YÖK bir karar aldı,
bir üniversitenin öğrenci alma hakkını iptal ediyorum diyor iki sene sonra.
Nedir bu; öğrencilerin okuma hakkını, insan haklarından olan okuma hakkını yok
ediyor; gerekçesi doğrudur, yanlıştır. Şimdi, Başbakanlıktaki bu kurula geldi,
şikâyet edildi, YÖK'e soracak: "Niye yaptın?" Bu yaptı, şöyle yaptım, böyle yaptın... YÖK'ün
kararını da beğenmedi. Yaptırımı yok. Madem böyle bir kurul ortaya getiriyoruz,
yaptırımını da birlikte getirmemiz lazım ve müstakilen bu işe bakması lazım. Bugün, Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız bu dönemde, bize yapılan en
büyük tenkitlerin başında, Türkiye'de insan hakları ihlalinin çok üst
seviyede olduğu. Bugün, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde 5 000'in üzerinde Türk devleti aleyhinde dava açılmış.
Daha da esasa kaydedilmediği için bekleyen dosyalar girdiğinde, bunun 7 000
civarında olacağı iddia edilmektedir. Bunun 1 000 tanesinin Kıbrıs nedeniyle
Rumlar tarafından açıldığını -ki, burada bir haklılık yoktur- bir tarafa
bırakırsak, gerisi tamamen benim vatandaşlarımla ilgili. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde dava açmayı da, bireysel olarak vatandaşlarımız, daha üç dört
senedir öğrendi. Bizim Meclisteki İnsan Hakları Komisyonuna bir yılda 1 249 veya o
civarda talep gelmektedir. Demek ki, halk mutlu değil; benim hakkım ihlal
ediliyor diyor, merci arıyor. Şimdi, bu mercii, biz, istişari mahiyette karar
verecek, Başbakanlıkta böyle bir birim kuruyoruz. Yine, bunun altında, bir danışma kurulu kuruyoruz. Bu danışma kurulu da,
Başbakanın tayin edeceği insan haklarından sorumlu Devlet Bakanının
başkanlığında, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, meslek kuruluşlarının
temsilcileri, insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum
kuruluşları, bu alanda yayın yapmış insanlardan meydana gelecek. Kim seçecek;
siyasî bir otorite, bir devlet bakanı. Şimdi, düşünün arkadaşlar; o otorite, o siyasî insan, insan haklarını
nasıl telakki ediyorsa, kuracağı kurul da ona göre olacak. Bugün, Avukat Eşber
Yağmurdereli miydi neydi; o da ben insan haklarını savunuyorum diye yazılar
yazıyor, kendine göre haklı olan tarafları var. Bunun karşısında, bilmem Nacak
diye bir adam da diyor ki, ben insan haklarını böyle telakki ediyorum. Oraya
koyacağımız bakanın anlayışı hangisine yakınsa, işte, bunun yayınlanmış
eserleri vardır diye onu getirecek. Şimdi, bu kuruluşların, bağımsız kurumlar haline getirilmesi ve bu
kurumun kökleşmiş olması lazım; hatta, Başbakanlığa bile bağlı olmaması lazım.
Müstakilen kurulacak, elemanlarını yetiştirecek, insan haklarında temayüz
etmiş, Batı devletlerine gönderip, bu insanların ufkunu açıp bunlardan istifade
edeceğiz. Yine, meydana gelen insan hakları ihlallerinin tetkiki için, yine, bu
görevlendirilen sayın bakanımız, heyetler kurabilecek. Bu heyetlerin seçimi de,
tamamen, bu bakanın inisiyatifine bırakılmaktadır. Saygıdeğer milletvekilleri, hazır önümüze gelmiş bir metin; ideal bir
şey; gelin, bunu ideal şekline sokalım. Sırf, yasak savmak için bir kurum
kurmayalım. Yarın, Avrupa Birliğine gittiğimiz zaman, işte, siz, insan hakları
kurulu diyordunuz; ben, bir teşkilat
kurdum demeyelim. Biz, bunu, kendi insanımız için yapalım. Bu fırsat da
elimize geçti. Bir adım atılmış, atanlara teşekkür ediyorum; ama, gelin,
idealini yapalım. Türkiye'nin siyasî yelpazesi her gün sağa sola gitmekte, yarın, bizi
rahatsız eden tatbikatlarla karşı karşıya kalabiliriz. Onun için, bu yasa
önümüze gelmişken, bunun en idealini bulalım ve bu kurumları müstakil hale
getirelim. Bu kurulan heyetleri de, tamamen, ilgili bakanın inisiyatifine
bırakmayalım; çünkü, o zaman, bakanlığın teftiş kurulu gibi olur. Teftiş
kurulunun, yine, kökleşmiş bir nizamnamesi, bir yönetmeliği vardır; ama, burada
-bunlar daha yeni yeni yapılıyor- bunlar da yok. Biz, insan haklarını
arayacağız derken, insan haklarını kaybedecek durumda kalmayalım. İnşallah, bu atılan adımın memlekete hayrı olur. İnsan haklarına, toplum
olarak saygılı oluruz, birbirimize saygılı oluruz ve mutluluğu buluruz. Bu
duygular içinde hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Fazilet Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın
Akif Gülle; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte insan hakları başkanlığı kanun tasarısı üzerinde,
Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım. Değerli arkadaşlar, tasarıyla, Başbakanlığın 1997 tarihinde çıkarmış
olduğu genelgeyle oluşturulan İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu, İnsan
Hakları Başkanlığı şeklinde yeniden düzenlenmekte, daha önce genelgeyle
oluşturulan yapı, kanunî bir statüye kavuşturulmaktadır. Ayrıca, oluşturan insan hakları danışma kuruluyla da, insan hakları
alanında ilgili devlet kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları arasında
düzenli bir iletişimin sağlanması amaç edinilmiştir. Diğer taraftan, insan hakları ihlali iddialarının azaltılmasını ve son
bulmasını sağlamak amacıyla, insan hakları ihlali iddialarını araştırmak üzere
heyetlerin oluşturulması da düşünülmektedir. Tasarının genel gerekçesinde, 1997 yılından bugüne kadar, ülkemizde
insan hakları standartlarının en yüksek düzeye getirilmesi amacıyla birçok
önemli adım atıldığı belirtilmiş ise de, bu adımların neler olduğu konusunda
fazla da bir açıklama getirilmemiştir. Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurucu üyesi olması, İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesini ilk onaylayan ülkeler arasında yer alması,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 20.12.1993 tarihinde 48/134 sayılı
Kararıyla, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi amacıyla ulusal
kuruluşların öneminin vurgulanması, üye ülkelere bu tür kurumları kurmaları
çağrısında bulunulmasına rağmen, maalesef, bu alanda, şu ana kadar, ülke olarak
alabildiğimiz çok da fazla bir mesafemiz yoktur. 1997 yılında bir genelgeyle
oluşturulan statünün, ancak bugün yasal bir yapıya kavuşturulmak istenmesi de,
bu konuda gecikmiş olduğumuzun açık bir ifadesidir. Geçen süre içerisinde,
yapılabilen en kapsamlı çalışma, 14 Ekim 1999 tarihinde, zamanın Devlet Bakanı
Sayın İrtemçelik'in gerçekleştirdiği İnsan Hakları Zirvesidir ki, bu zirveye,
ülkemizde, kamu kurum ve kuruluşlarıyla beraber, oldukça geniş bir şekilde,
sivil kuruluşlar da katılmışlardı. Mevcut Sayın Bakanın, çeşitli illerde
gerçekleştirdiği toplantılardan başka, kayda değer bir mesafe alamadığımızı da
tekrar ifade etmek mecburiyetindeyiz. Şunu da unutmamamız gerekiyor ki, bugün, özellikle, Batı ülkeleri, bu
tür hizmetleri, ağırlıklı olarak sivil toplum örgütleri aracılığıyla
götürmektedirler. Aslında, işin mantığı da bunu gerektiriyor; çünkü, insan
hakları ihlallerinin çoğunluğu, kamu tüzelkişiliği eliyle gerçekleşmektedir.
Gözetim ve denetimin de yine kamuya verilmesi, özellikle bu alanda müspet fazla
bir sonuç da vermemektedir. Mesela, illerde oluşturduğumuz insan hakları il
kurullarına, vatandaşlarımız fazla rağbet etmemektedirler. Bu durum, maalesef,
tasarıda gözardı edilmiş; sivil kuruluşlara, gereği gibi de, maalesef, yer
verilmemiştir. Değerli milletvekilleri, insan hakları, günümüzde, devletlerin
sınırlarını aşmış, uluslararası bir boyut kazanmıştır. Artık, hiçbir ülke,
insan hakları ihlallerine, benim iç meselem demek durumunda da değildir. Her ne
kadar, zaman zaman, bu alanda, uluslararası kraldan çok kralcılara rastlasak
da, gelinen nokta, insanlık için ümit vericidir ve de gereklidir; çünkü, insan,
hangi renk, hangi din, hangi dilden olursa olsun insandır; vazgeçemeyeceği ve
de mutlaka korunması gereken hakları vardır. Dünyanın neresinde çiğnenen bir
insan hakkı, rencide edilen bir insan onuru varsa, ona karşı olmak, tavır
koymak her kurum ve kuruluştan önce, insan olan insanın görevidir. Tarih
boyunca, bütün dinler, bütün felsefî akımlar da bütün düşüncelerinin merkezine
insanı koymuşlardır. Bizim inancımızda da, insan, yaratılmışların en
şereflisidir, vazgeçilemez, engellenemez hakları vardır. Günümüz dünyasında, insan haklarının ihlalleri sistematik bir şekilde
yapılmaktadır. Bunun içindir ki, ihlallerin önlenmesi de, sistematik bir
şekilde, kurum ve kuruluşlar aracılığıyla ancak önlenebilir. Ülkemiz, biraz
önce de ifade etmeye çalıştığım gibi, maalesef, bu alanda da bir hayli geç kalmıştır.
Ayrıca, yeni oluşturulan yapının da, ihtiyaca cevap verebileceği konusunda çok
ciddî kaygılarımız vardır. Her şeyden önce, bu kurum, niçin Başbakanlığa bağlı olarak
düşünülmektedir?! Bugün, Başbakanlık, dünyada örneğine rastlayamayacağımız bir
hantal yapıya sahiptir. Beyaz Saray'da bile 500 personelin çalıştığı günümüzde,
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığında, 1 500'ü kadrolu olmak üzere toplam 3 000
civarında personel istihdam edilmekte, Başbakanlığı, bir koordinasyon merkezi
olmaktan öte, âdeta hantal bir KİT görünümüne de taşımaktadır. Gelişmiş hiçbir
ülkenin başbakanlığında, 15 başbakan başdanışmanı, 20 başbakan müşaviri, 85
başbakanlık müşaviri, 160 basın halkla ilişkiler müşaviri, 24 özel kalem
müdürü, 100 araştırma görevlisi ve 3 000'e yaklaşan personelin bulunması da
mümkün değildir. Ayrıca, bizdeki devlet bakanlığı statüsüne benzeyen herhangi
bir devlet bakanlığı statüsü de, maalesef, görünmemektedir. Şimdi, siz, Sayın Bakanım, yeni oluşturmak istediğiniz bir kurumu da,
tabiri caizse, bu hengâmenin içerisine getirip mahkûm ediyorsunuz. Daha
önceleri, insan hakları müsteşarlığı olarak düşünülen düzenlemeden niçin
vazgeçildiğini de bir türlü anlayamıyoruz. Değerli milletvekilleri, insan hakları konusunda geç de kalınsa,
kuruluşların aksaklıkları da olsa, bunları bir şekliyle aşabiliriz; ancak,
bundan önce her birimizin, öyle sanıyorum ki, kafalarımızda aşmamız gereken
bazı gerçekler vardır. İnsan hakları kriterlerini, bize özel biz mi
düzenleyeceğiz, yoksa, bu hakları, evrensel değerler olarak kabul edip,
tanıyıp, onları mı gerçekleştirmeye, uygulamaya çalışacağız; akıl, mantık ve
şartlar, elbette, ikinci maddenin gereklerini yapmamızı emrediyor. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir bakış içerisinde,
ülke olarak, gerek içte ve gerekse dışarıda çok tartışılan bir halimiz var. Her
ne kadar, özellikle dışarıda bizi çok tartışanlar, zaman zaman "hele dön
de kendine bak" deme durumuyla karşı karşıya kalsalar da, bu durum yine de
gerçeği değiştirmiyor. Ülkemizde, yaşama hakkına yönelik faili meçhul
cinayetler, yargısız infaz, işkence sonucu ve gözaltında ölüm söylentileri,
çatışmalarda ölenler, sivillere yönelik eylemler, kayıplar, işkence görenler,
gözaltına alınanlar, tutuklamalar, saldırıya uğrayanlar, baskı ve tehdide maruz
kalanlar, boşaltılan köy ve mezralar, cezaevlerinde tutuklulara saldırılar
konusunda her yıl maalesef raporlar yayınlanıyor, rakamlar belirtiliyor. Diğer
taraftan, çalışma hayatına yönelik işten çıkarmalar, düşünce ve örgütlenme
özgürlüğüne yönelik olarak da kapatılan kitle örgütleri, siyasî partiler,
yasaklanan yayın organları, verilen hapis cezaları, siyasî hakları ellerinden
alınmış düşünce suçluları, eğitim öğretim haklarının engellenmesine yönelik
uygulamalar gündemde tutuluyor, uluslararası kuruluşlar nezdinde de hep
tartışma konusu yapılıyor. Değerli milletvekilleri, insan hakları standardımızın yükseltilmesi için
öncelikle Anayasa ve yasalarda yapılması gereken değişiklikleri hepimiz
biliyoruz. Artık, bu konuda söylenecek eksik bir söz de kalmadı; ama, yapılması
da gereken çok şey var. Artık, adım atmak gerekiyor, vücudumuza dar gelen
elbisemizin ölçülerini değiştirmemiz gerekiyor, şahıslara endeksli yasa çıkarma
veya engelleme mahcubiyetinden hepimizin kurtulması gerekiyor. Bir zamanlar, bu
Yüce Mecliste, düşünce özgürlüğünün önündeki önemli bir maddenin yeniden
düzenlenmesi sırasında, kim için çıkarılacaktı, niçin vazgeçildiği konusunda
acı itirafları dinledik. Kurumları oluşturmadan önce, bu komplekslerimizi
hepimizin üzerinden atması gerekiyor. Son günlerde, ölüm orucundaki bir annenin başucunda oturan, televizyon
ekranlarına yansıyan 5 yaşındaki çocuğun psikolojisini ve bu ülkeye yarınlarda
nelere mal olacağını mutlaka gözden geçirmemiz gerekiyor; ama, kesinlikle
görmezlikten gelmememiz de gerekiyor. Üniversite kapılarında, hatta ilahiyat
fakültesinin önünde insanların niçin beklediğini tekrar, bir defa daha gözden
geçirmemiz gerekiyor. Acaba biz mi yanlış yapıyoruz, yoksa onlar mı yanlışa
düştü diye uzun uzun hepimizin düşünmesi gerekiyor; ama, herhalde, insan
haklarından sorumlu Sayın Bakanımızın çok daha fazla düşünmesi gerekiyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasanın ülkemiz ve insanımız
için hayırlı bir başlangıç olmasını diliyorum. Ümidim "yaratılanı hoş gör,
yaratandan ötürü" felsefesiyle, her şey insan için anlayışıyla, insanımız
her şeyin en güzeline layıktır mantığıyla, hep beraber, yeni bir başlangıç
yaparız; başkaları istediği için değil, bizim insanımız layık olduğu için bu
adımları atarız. Bu adımları, biz, dün, herkesten önce atmamış mıydık? Dünyada
yurt bulamayan binlerce Yahudi, gelip, bizim şefkat kanatlarımızın altına
sığınmamış mıydı? Gittiğimiz her toprak parçası, bizimle insan olmanın hazzını,
özgürlüklerin tadını çıkarmamış mıydı? Sayın Bakana, şimdiden, yapacağı hizmetlerde başarılar diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülle. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok. Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı?.. Burada. Buyurun. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. "İnsan Hakları Başkanlığı" adı altında Başbakanlık
teşkilatında bir bağımsız birim kurulmasıyla alakalı çok önemli bir konuyu
konuşuyoruz. Gönül arzu ederdi ki, bütün parti grupları, böyle önemli bir
tasarıda, düzenlemede, gerçekten, Genel Kurulu teşrif etsin. Kendi partim de dahil Sayın Yıldırım; umuma konuşuyorum. Değerli arkadaşlar, önemli olan şematik yapılanmaları ortaya koymak
değildir; önemli olan, uluslararası anlaşmalara imza koymak da değildir. Bugün,
birçok uluslararası anlaşmaya, imza koyan devletlerin -yeraltı nükleer
denemelerin yasaklanmasına dair anlaşmalar dahil- uymadıklarını görüyoruz ve
kâğıt üzerinde kaldığını görüyoruz. Türkiye, şu içinde yaşadığımız kaosu ve
krizi, bir topyekûn değişime çevirmediği müddetçe, biz, yerinde saymaya mahkûm
bir devlet ve toplum olma sürecini devam ettireceğiz diye endişe taşıyorum ve
sokaklardaki gayrimemnun yüzbinler ve milyonların sadece bir kısmının sesini
yükseltmesini, sadece provokasyon olarak niteleyip gözardı edersek, yarın, çok
daha büyük kalabalıkların, gayrimemnun üreten bu sistemin seslendirdiği
kalabalıkların tepkisini önleyecek hiçbir gücü öne çıkaramazsınız. Millet ve bu
halk, kendi gücünün farkına varmaya başlamıştır. O halde nereden başlamalıyız; Türkiye'de devletin oturduğu temel bazı,
makro düzenlemeleri önce tartışmalıyız. Şimdi, Avrupa Birliği sürecini yaşıyoruz, Kopenhag Kriterlerini
tartışıyoruz, Ulusal Program açıklıyoruz; ama, şunu esefle ifade etmek isterim
ki: Dünün Doğu Avrupa ülkeleri, insan haklarının en çok çiğnendiği Doğu Avrupa
ülkeleri, eğer Avrupa Birliğine üyelik sürecinde bizim önümüzde
değerlendiriliyorsa, oturup düşünmek zorundayız. Niye; onlar, ideolojik devleti
yıktılar ve hızla insan hakları ve diğer düzenlemelerde yol aldılar; ama,
Türkiye, hâlâ, ısrarla, ideolojik ulus devletin ısrarında olduğu için, bir arpa
boyu yol alamıyor. Ben, bu manada, bu düzenlemenin asıl işlevinin sonuçlarını görmek
istiyorum değerli arkadaşlar. Türkiye'de toplumun, milletin, kendisiyle
problemi yok, çatışması yok. İnsan hakları ihlallerinin birinci kaynağı kamudur
Türkiye'de, devlettir ve Susurlukla başlayan sözde bir temizleme ve aydınlanma
sürecinin nasıl flu hale getirilerek örtbas edildiğini ve şiddet odaklarının,
şiddet üreten özel odakların hâlâ Türkiye'de muhafaza edildiğini, burada, açık
yüreklilikle ifade ediyorum. Bunlar bertaraf edilmediği müddetçe, insan hakları
ihlali, devlet ve kamu olmaya devam edecektir. Neyi değiştirdik; hiçbir şeyi. İşte, bu manada, tarihî süreç içerisinde, devlet-toplum ilişkilerindeki
kırılma noktalarını iyi tespit etmek zorundayız. Bu kırılma noktalarını, halkı
küstüren, gayrimemnun üreten kırılma noktalarını tespit edemezsek, yol
alacağımızı zannetmiyorum. Bir örnek olarak söylemek istiyorum, cumhuriyet tarihinde, sosyokültürel
anlamda kırılma noktalarını: Bütünüyle, tekkesiyle, camisiyle, şeyhiyle,
ağasıyla, aydınıyla, köylüsüyle kazanılmış bir millî mücadeleden sonra yapılanan
Türkiye Cumhuriyetinde, belki bir Çankaya entel aydınının, şairin ifadesiyle
"Kâbe Arabın olsun, bize Çankaya yeter" mantalitesinin bir kırılma
noktasını ifade ettiğini, şurada, sizlere de seslendirmek istiyorum. Bugün de devam ediyor aynı o yetersiz kırılmaları devam ettiren bir
zümre. Bunlar, medyada, entel barlarında ve dolarla kullanıma açık, âdeta,
sistemin kapatmaları olarak görev ifa eden, her pozisyonda kullanıma açık,
sözde gazetciler, yazarlar, köşe yazarları ve aydınlardır. Halkı anlamayan ve
tanımayan insanlarla hiçbir yol alamayız değerli arkadaşlar. Bütün bu
taleplerin önüne de, kutsal devleti çıkararak, eğer bazı şeyleri önlemeye
kalkacağınızı zannediyorsanız, bunu da önleyemezsiniz. İşte, bu kırılma
noktalarını iyi tespit etmek gerekir diyorum. Şimdi, birinci olarak, ideolojik devleti terk etmek zorundayız diyorum.
Biz, eğer, Avrupa Birliğine üye olacaksak, uluslararası insanlık camiasının
değer ve kriterlerini bu ülkede de hâkim kılmak istiyorsak, ideolojik temellere
oturan bir, yazılı olmayan anayasayı ve görünürde şematik olmayan bir devlet
yapısını terk etmek zorundayız. Şimdiye
kadar devletin halka yaklaşımı, size komünizm de lazımsa biz getiririz
mantığıyla olmuştur. Bugün, şu düzenleme bile, size insan hakları lazımsa onu
da biz getiririz mantığının çok açık ifadesidir. Maddelerde de yeri geldiğinde
söz alıp, konuşmak istiyorum. Türkiye'de öğrenim hakkı tartışılmalıdır. Bugün, sokaklara çıkan
insanlar, aslında -bir insan hakkı ihlali olarak- ekonomik birikimlerini yok
eden bir ekonomi politikasının sonucudur ve insan hakkı ihlalidir. Sokaklardaki
insanları küçümseyemezsiniz. Daha onlara katılacak milyonlar var. Niye?.. Dinî
inanışı, kültürü, yaşayışı rencide edilen, yasaklanan milyonlar var; daha onlar
henüz sesini çıkarmadı. Kimse kendinde büyük bir güç vehmetmesin. Türkiye'de,
eğer, birileri silahlı gücüne güveniyorsa, ekonomik gücüne güveniyorsa,
bilsinler ki, Şahları, Marcosları ve Sovyetler Birliğindeki ideolojik devleti
koruma görevini, silahlı güçleri -Kızıl Ordu dahil- yerine getirememiştir.
Türkiye'de, biz, devlet yapılanmasını, sistemi, halkın garantörü olduğu bir
sistem haline getirmediğimiz müddetçe, koruma, kollama görevi, birilerine,
sanki kudretten, var olurken verilmiş gibi bir mantaliteyle hareket edersek,
korkarım ki, bu devleti koruyan kurumların da hızla yıpranmasına vesile
olacağız, sebep olacağız diye ifade etmek istiyorum. BAŞKAN - Sayın Sobacı... BEKİR SOBACI (Devamla) - Efendim. BAŞKAN - Konuşmanıza biraz dikkat etmenizi rica edeceğim efendim. BEKİR SOBACI (Devamla) - Zülfüyare mi dokunduk Sayın Başkan? BAŞKAN - Zülfüyare dokunmadı ama... BEKİR SOBACI (Devamla) - Nereye dokunduk Sayın Başkanım? BAŞKAN - Siz biliyorsunuz. BEKİR SOBACI (Devamla) - Bu toplum da, devlet de, bütün kurumları da... BAŞKAN - Yüreğime dokundu yüreğime, zülfüyare değil. BEKİR SOBACI (Devamla) - ...siyasî partileri de, Parlamento da...
Yüzleşeceğiz. BAŞKAN - Sayın Sobacı, yüreğime dokundu da ondan... BEKİR SOBACI (Devamla) - Sayın Başkanım, o yürek kimde daha kuvvetli, onu
burada tartışmayalım; onlar izafî şeyler, sübjektif değerlendirmeler; oraya
girmeyelim; ama, ben şunu ifade etmek istiyorum: Bu toplumsal yüzleşmeyi
yapmadığımız müddetçe, hiçbir konuda yol alamayacağımızı ifade etmek istiyorum.
Bir temel ortaya koymak istiyorum; katılırsınız ya da katılmazsınız... Şimdi, bu ülkede, eğitim politikası olarak, altı yedi yaşındaki,
affedersiniz, altını ıslatan çocukları evlerinden alıp, onbeş yaşındaki
çocuklarla beraber, yatılı bölge okullarında, eğitim adı altında, toplama kampı
gibi bir eğitim sürecinin, allahaşkına, hangi çağdaş pedagojik gerekçelere
oturduğunu, biri varsa çıksın şurada izah etsin. Yani, Batı'da okulun dört
duvarının ortadan kaldırıldığı bir dönemde, biz, çağdaşlaşma sürecini ifade
ederken... 57 nci hükümetin programında, insan haklarının genişletildiğinden
bahsetmişsiniz gerekçesinde. Peki, siz, bu insan hakları genişletiliyor derken,
6 Nisan 2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan "İstiklal Marşına
başörtüsüyle katılamazlar" yönetmeliğini hangi vicdanla yayımlayabildiniz
57 nci hükümet olarak?! Türkiye, sütü bozuk bir 28 Şubat sürecinden sonra geldiği noktada, bugün
debelenmektedir, çırpınmaktadır. Bunu aşmak zorundayız. Eğer, Türkiye,
kamusuyla, toplumuyla, dün Bulgaristan'da Todor Jivkov'un yaptıklarını
eleştirenler bugün aynı Jivkov'un yaptıklarını devlet olarak icra ediyorsa,
bunda, oturup, kara kara düşünmek zorundayız değerli arkadaşlar. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - O zaman niye konuşmadın? BEKİR SOBACI (Devamla) - Özeleştiri yapamayan hiçbir
toplum gelişemez. Batı, bugün, bütün düşünürleriyle globalleşmeyi eleştirirken,
gözü kapalı, globalleşmenin getirdiklerine balıklama dalarsanız, biz
kimliğimizi yitiririz. (DSP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar; DSP ve MHP
sıralarından gürültüler) Dinleyin... Dinleyin... Beyinleriniz yetmiyorsa, biraz
dinleyin... Biraz dinleyin... SEDAT ÇEVİK (Ankara) - O zaman niye konuşmadın? 28
Şubatta Mecliste değil miydin?! BEKİR SOBACI (Devamla) - Şu anda, Türkiye'de vakıf
katliamı yapılıyor... Vakıf katliamı yapılıyor. Siz mi sivil toplum örgütlerini
geliştireceksiniz?! (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) SEDAT ÇEVİK (Ankara) - 28 Şubatı niye imzaladınız o
zaman? 28 Şubatta niye imza attınız o zaman? BEKİR SOBACI (Devamla) - Türkiye'de, birileri, kutsal
devleti öne geçirerek, vurgunlarını devam ettiriyor, statülerini devam
ettiriyor, sizler de alet oluyorsunuz. Şimdi, Türkiye'de siz provokatör mü arıyorsunuz;
Meclisi yıpratan provokatör mü arıyorsunuz? (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
gürültüler) SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sensin... Sensin... CEMAL ENGİNYURT (Ordu)
- Provokatör sensin. BEKİR SOBACI (Devamla) - Önce, Fazilet ile Doğru Yol
dinlensin diyenlerin suflörleri kimse, Türkiye'de siyasî provokatörler
onlardır. Artı, bu ülkede, 28 Şubattan sonra yarasa suçlamasını bu millete
yönlendirenlerin suflörleri kimlerse, provokatörler onlardır.(DSP, MHP ve ANAP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Siz böyle konuşursanız... BEKİR SOBACI (Devamla) - Siz, şu anda, toplumun
gerisine düştünüz. Toplum sizi terbiye eder, hepinizi terbiye eder; ama, kalkıp
burada yarın Parlamentonun yıpranmasından bahsetmek... BAŞKAN - Siz böyle konuşursanız, 28 Şubat bin yıl daha
devam eder; onu bilesiniz... GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Dün, Tandoğan'da
kadınları nasıl terbiye ettiğinizi gördük. BAŞKAN - 28 Şubat bir süreç değil, 28 Şubat bir
cumhuriyet, cumhuriyet bin yıl devam eder. Kimsenin sütü bozuk değil... BEKİR SOBACI (Devamla) - Sayın Başkanım, 28 Şubatta
görev alanların... BAŞKAN - Kimsenin sütü bozuk değil... BEKİR SOBACI (Devamla) - Bir saniye... Bir anekdot
zikredeyim Sayın Başkanım; müsaade eder misiniz Sayın Başkanım? (DSP ve MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Etmiyorum..."Sütü bozuk" diyorsun
yahu! BEKİR SOBACI (Devamla) - Ben, burada hür kürsüdeyim.
(DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Hür kürsü başka... Siz Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşısınız. Ben sizi çok dikkatli dinledim. Sözünüze de müdahale etmedim.
Sütü bozuk ifadesinin üzerinde duruyorum. BEKİR SOBACI (Devamla)- Müsaade eder misiniz?.. Müsaade
eder misiniz?.. BAŞKAN - Edeceğim... Bir dakika... BEKİR SOBACI (Devamla) - Evet, protesto ediyorum.DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) MEHMET AY (Gaziantep) - Et protesto, soytarı... Soytarı!.. BAŞKAN - Kimin sütü bozuk... Kimin sütü bozuk, o belli değil. MEHMET AY (Gaziantep)- Sütü bozuk!.. Şerefsiz!.. BEKİR SOBACI (Devamla) -Burası milletin kürsüsü bana ne hakla müdahale
ediyorsun?! BAŞKAN - Müdahale ediyorum... BEKİR SOBACI (Devamla) - Hayır, edemezsiniz!.. Müsaade etseydiniz, ben
konuşacaktım... BAŞKAN - Sen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, kimseye sütü bozuk
diyemezsin. MEHMET AY (Gaziantep) - Otur! Yeter artık! Yetti! BAŞKAN - Laik, demokratik, sosyal hukuk devletini zedeleyemezsin... MEHMET AY (Gaziantep) - Şerefsiz!.. Sütü bozuk şerefsiz... Soyu sopu
bozuk... Soysuz sopsuz pezevenk! BAŞKAN - Ülkenin sırat köprüsünden geçtiğini... BEKİR SOBACI (Tokat) - Ne sırat köprüsü Sayın Başkan... BAŞKAN - Anlamıyor musun sırat köprüsü nedir? Ne diyorsun? Sırat söprüsü
geçiyor. Beğenmiyorsan, milletvekilliğinden istifa eder gidersin. Demokrasi,
kaideler rejimidir, kurallar rejimidir. Sayın milletvekilleri, 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.17 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:16.52 BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep),
Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 5.- Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı; ancak, sayın
milletvekilleri, Tokat Milletvekili Bekir Sobacı, bundan önceki oturumda şahsı
adına yaptığı konuşmada, kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek, hakaretler
yapmak suretiyle Genel Kurulun sükûnetini ve çalışma düzenini bozmuştur.
Ayrıca, Bekir Sobacı, konuşmasında, milletimizi ve onun bağrından kopmuş Türk
Silahlı Kuvvetlerini rencide edici ifadelerde bulunmuştur. Bu Meclis, Millî Mücadelenin önemli kararlarını veren Yüce Meclistir. O
Meclisin devamı olan bu Meclis, yine aynı heyecan ve duygularla bu görevini
devam ettirmek zorundadır. Sayın milletvekilleri, toplumun sıkıntılı günler geçirdiği bugünlerde
bizlere düşen görev, görevimizin idraki içinde çalışmalarımızı yürütmek,
ağzımızdan çıkan sözlere dikkat etmek mecburiyetindeyiz. "Hür kürsü,
hürriyeti hak edenler içindir. Bu Meclis devamlı açık kalmalı, hür kürsü ve hür
mikrofon devam etmeli" ifadesinde de yerini bulan; ama, toplumumuzun ve
sizlerin huzurunu bozan bu tip davranışların yanlışlığını bir kere daha ifade
ediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak, Divan olarak,
milletvekilini kınıyorum efendim. (DSP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, söz istiyorum. BEKİR SOBACI (Tokat) - Söz istiyorum. BAŞKAN - Size söz vermeyeceğim. İçtüzükten kaynaklanan ceza yöntemini uygulamadım ki, size söz verme
imkânım olmasın diye. Şimdi sözü, Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Avni Doğan'a bırakıyorum efendim. Buyurun. (FP sıralarından alkışlar) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz önce Yüce Meclise hitap eden Tokat Milletvekili Bekir Sobacı'nın
konuşması, Grubumuz adına değil, şahsı adına yapılmış bir konuşmadır. Fazilet
Partisi Grubu olarak, böyle bir üslubu tasvip etmediğimiz gibi, konuşmanın
hiçbir kelimesine de katılmıyoruz. (Alkışlar) Daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım; sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Bakan, buyurun. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan... YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Bir de hâlâ konuşuyor!.. Defol! BAŞKAN - Söz vermiyorum efendim. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sizin, bu Yüce Mecliste ifade ettikleriniz
şahsımla alakalıdır; söz talebimi arz ediyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Söz vermiyorum. BEKİR SOBACI (Tokat) - Söz talebimi arz ediyorum. Kişisel olarak benimle
ilgilidir konu sadece. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Söz vermiyorum efendim. Biraz evvel söyledim; size söz vermemek için, İçtüzüğü çalıştırmıyorum. BEKİR SOBACI (Tokat) - Bu Yüce Mecliste, 82 Anayasasının 15 inci
maddesinin değiştirilmesi tartışılırken, bunlar talihsizliktir; sizin
konuştuklarınız; ben bu kadar ifade etmek istiyorum. BAŞKAN - Size söz vermiyorum efendim. Size söz vermememin sebebi
de...(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BEKİR SOBACI (Tokat) - Ve protestom, Genel Kurula değil, sizedir, sizin
yönetim tarzınızadır; arz ederim. BAŞKAN - Ben, sizin de içinde bulunduğunuz Yüce Meclisi temsil ediyorum
şu anda, Başkana da niyabeten görev yapıyorum. Sayın Bakan, buyurun. DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; bütün siyasî parti gruplarının üzerinde konsensüs sağladığı,
mutabakat sağladığı insan hakları gibi yüce bir kavramı içeren kanun tasarısı
üzerinde, bir milletvekilinin, hitap ederken, şahsî görüşlerini dile getirirken
meydana getirdiği gerginlik, hepimize zararı olabilecek, hepimizin, üzerinde,
ittifakla, olmaması gerektiğini kabul ettiğimiz bir olay olarak kalmalı. Bu
konuda herkesin hemfikir olduğunu görüyorum. Belki, konuşmasında maksadı
aşmıştır, belki kendi anlık problemleri vardır. Benim bu olayla ilgili olarak
söylemek istediğim birkaç cümle var. Hepimiz otobüse binmişizdir. Eğer, otobüs sürücüsü, gerek kendi
hatasından gerek yolculardan herhangi birinin hatasından gerekse karşıdan gelen
bir başka sürücünün hatasından dolayı kaza yaptığı zaman, sadece o bir tek
yolcu, sadece karşıdan gelen araç veya sadece şoför zarar görmüyor. Geçtiğimiz
günlerde de buna benzer bir olay oldu, gazetelere de aksetti; otobüste bir
yolcu birdenbire bir cinnet geçirdi ve otobüsün kaza yapmasına sebep oldu. Üzerinde konuştuğumuz konu, insan hakları. İnsan hakları ihlali, daha
ziyade, devletin yapmış olduğu, devletin bizzat işlediği iddia edilen olayları
kapsamaktadır. Yani, insan hakkı ihlali olması için veya insan hakkından
bahsetmemiz için, evvelemirde devletin olması gerekmektedir. Devletin olmadığı
hiçbir yerde insan hakkı ihlalinden söz edemezsiniz. Evvela devleti yaşatmamız
lazım, devlete sahip çıkmamız lazım. Bu kanun tasarısını da gündeme getirirken, mevcut durumu gözler önüne
sermek istiyorum. Dünyada bütün devletlerin egemenliklerini tek başına kullanamayacağı iki
konu vardır; bütün devletler, iki konuda egemenliklerini müşterek kullanma
yolunu seçmişlerdir: Bunlardan biri çevre, diğeri insan haklarıdır. İnsan hakları konusunda, 55 inci hükümet döneminde, Sayın Mesut
Yılmaz'ın başbakanlığında, insan hakları koordinatör üst kurulu kurulmasıyla
ilgili bir Başbakanlık genelgesi yayımlanmıştır. Buradaki üst kurulu oluşturan
kişilerin bir bakanın başkanlığında tamamen müsteşarlardan oluşması doğrudur;
çünkü, insan hakkı ihlali yaptığı iddia edilen makam devlettir. Orada en üst
seviyede ilgili birimlerden müsteşarların bulunması gayet normaldir. Hiçbir
ülkenin kanunları insan hakkı ihlalini öngörecek şekilde yapılmaz. Hele hele
Türkiye gibi, bizim devletimiz gibi geçmişi insan hakkını en iyi koruyan
milletin oluşturduğu devletlerde kanunlar insan hakkı ihlalini önleyecek
şekilde yapılmıştır, yapılagelmiştir. Bizim Anayasamız, değiştirilemez
maddesiyle insan haklarına verdiği önemi göstermiştir, bütün kanunlarımız da
insan hakkı ihlallerine karşıdır. İnsan haklarıyla ilgili bir bakanlığın yaptırım gücünün olması zaten
düşünülemez. İnsan hakları kanunlarla garanti altına alınmıştır, yaptırım
gücünü yapacak olan kanunlardır. İnsan haklarıyla ilgili bakanlığın, insan
haklarıyla ilgili birimlerin tek görevi sadece, gözetimdir, koordinedir. Burada
da İnsan Hakları Başkanlığı kurulurken hem geçmişte genelgelerle yapılan bir
husus müesseseleştirilmiştir, müessese haline getirilmiştir hem de uygulamada
doğabilecek aksaklıkları gözetecek, onları koordine edecek, bu aksaklıkları giderecek
bir yapı oluşturulmaya gayret edilmiştir. Başbakanlığa bağlı müstakil bir daire başkanlığı olarak düşünülmesi de,
devleti büyütmemek, devletin hantal yapısına başka hantal yapılar katmamaktır.
Onun için Başbakanlığa bağlı bir daire başkanlığı olarak düşünülmüştür. Mevcut
yapıda benim bir yönetmelikle kurmuş olduğum İnsan Hakları İl ve İlçe
Kurulları, bu denetim görevlerini, bu gözetimi, bu koordinasyonu sağlamanın
yanında, insan hakkı ihlallerinin en aza indirgenmesi ve insan hakkı ihlaline
uğradığını iddia eden kişilerin müracaat edebileceği bir ilk masa olması
durumunu koruyagelmiş ve böyle bir yapıyla, İnsan Hakları İl ve İlçe
Kurullarının bildirdiği olayları daha üst seviyede takip edebilecek, koordine
edebilecek, onları -bir daha olmaması yolunda- ilgili birimlere iletebilecek
ayrı bir kurum oluşturulmuştur, bu müesseseleşmiştir. Bu arada, hepimizi ilgilendirdiği için, insan hakları ihlalleri ve
dünyadaki durumumuz hakkında kısaca bilgi arz etmek istiyorum. Geçmişte, insan
hakkı ihlallerinin en üst seviyede olduğu iddiaları hep yapılagelmiş; bu konu,
diğer dünya devletlerince, zaman zaman, değişik platformlarda yüzümüze de
söylenmiştir. Bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan müracaat
toplamının 15 000 olduğu ve bunun 5 000'inin -değerli konuşmacıların söylediği
gibi- bizimle ilgili olduğu düşünülürse, geçmişte bu konuda çok iyi bir
görüntümüz olduğunu söyleyemeyiz; ancak, bir hususu da bilip, bundan çok üzüntü
duymamamız gerekmektedir: Artık, dünyada insan hakları da kuşak kuşak ayrılmaktadır.
Birinci kuşak dediğimiz, doğrudan doğruya insanla ilgili olan insan hakkı ihlalleridir.
İkinci kuşak dediğimiz, daha temiz bir çevreden istifade hakkı gibi hakları
ayrı kategoride mütalaa edersek, İnsan Hakları Mahkemesine yapılan 5 000
müracaatın 2 300'ü tamamen kamulaştırma davalarıyla ilgilidir; yani, birinci
kuşak insan haklarından değildir. 2 000'i, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
kuruluşundan sonra, Güney Kıbrıs'ta yaşayanlar tarafından yapılmış
müracaatlardır. Bunları çıkardığımız zaman ve 2000 yılı istatistiklerine
baktığımız zaman, biz, artık, insan hakkı ihlalini yapan birinci devlet değiliz
veya insan hakkı ihlali en çok bizim ülkemizde olmuyor. Bizim hakkımızda
yapılan müracaatların beşinci altıncı sıraya düştüğünü görmekteyiz. Bu, tabiî hiçbir zaman bizim insan hakkı ihlalinde en önde olduğumuzu
göstermez. Her yerde, dünyanın en ileri demokrasilerinde bile insan hakkı
ihlallerinin yapıldığı şikâyetleri vardır, insan hakkı ihlalleri yapılmaktadır;
ancak, burada, dünya ortalamasının altına düşmektir hedef. Ben de, geçtiğimiz
yıl bu hedefi, koordinatör Bakan olarak kendi kendime koydum. 2001 yılı
sonunda, bizim ortalamamız, dünya ortalamasının daha altında olacaktır; bizde
insan hakkı ihlalleri, dünya ortalamasının alt seviyesine düşürülecektir. Gönlümüz, hiç olmamasını ister. Bu tasarının maksadı
da, bunun getirdiği kurum da bu amacımıza yardımcı olacak bir kurumdur. Hep
söyleye geldim, tabiî ki huzur ve güven ortamının olmadığı, yoksulluğun, gelir
dağılımı eşitsizliğinin olduğu ülkelerde insan hakkı ihlallerinin daha çok
olması doğal sayılmıştır; ancak, bugün ülkemizde huzur ve güven ortamı vardır.
Zaman zaman bazı provokasyonlarla veya bazı dertlerini dile getirmek için bazı
grupların yürümesi, ülkede huzur ve güven ortamını sarsmayacaktır. Ben, bütün yürüyen, demokratik şekilde derdini dile
getiren sivil toplum kuruluşlarının da bundan böyle daha dikkatli davranacağını
biliyorum. Hiç bozulmayacak olan huzur ve güven ortamının yanında, hükümet
olarak da, bizim gelir dağılımındaki eşitsizliği önleyecek tedbirleri
aldığımızı ve alınacak ekonomik tedbirlerle yoksulluğun giderileceğini de
düşünerek, insan hakkı ihlalinin olabileceği ortamı Türkiye'de bırakmayacağız.
İnsan hakkı ihlali olabilecek ortamı düzelttiğimiz zaman, Türkiye'de, insan hakkı
ihlallerinin de en alt seviyeye düşeceğine inanıyorum. Ben, tekrar bütün gruplarımıza, hepinize bu kanun
tasarısının çıkması için göstermiş olduğunuz yaklaşım ve sağladığınız konsensüs
için teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutmadan evvel, Devlet Bakanı Sayın
Faruk Bal'ın bir söz talebi var efendim. DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan,
ben de söz istiyorum. BAŞKAN - Size de söz vereceğim Sayın Bakanım. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, neye göre? BAŞKAN - Sataşmadan dolayı verdim efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Biraz önceki tavrınızdan dolayı
sizi tebrik ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; sağ olun. Sayın Bakan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. - Devlet Bakanı Faruk Bal’ın İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu
raporunun görüşülmesi sırasında söz alan Sayın Mehmet Ali Şahin, ismimi de
kullanmak suretiyle, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne yapılan atamalarla ilgili
gerçekle hiçbir ilgisi olmayan beyanda bulunmuştur. O beyanı okuyarak sizlere
hatırlatıp, hakikati de anlatmaya çalışacağım. Sayın milletvekili konuşması sırasında "Arsa Ofisi Genel
Müdürlüğünde 17 personel devlet memuru olarak işe başlatıldı, bunlar imtihana
girmediler; nasıl başladılar" diyor. Bir sayın milletvekilinin
"657'ye tabi midir" diye uyarısı üzerine, Sayın Şahin cevaben
"gayet tabiî; 657'ye tabidir" diyor. Yine bir milletvekili uyarıyor
"işe başladılar yani..." Sayın Başkan "efendim karşılıklı
konuşmayın" diye uyarıyor, Sayın Şahin devamla "Arsa Ofisi Genel
Müdürlüğünde sınavsız olarak işe başlatılan 17 memur da 657 sayılı Kanuna
tabidir" diyor. Daha sonra, tekrar karşılıklı görüşmeler sırasında, benim
de ismimi kullanmak suretiyle "Sayın Faruk Bal bunu doğruladı, gerekçesi
de şu: 'Efendim, biz, Devlet Personel Başkanlığından bu konuda izin aldık'
diyor; böyle bir şey olur mu" diye de Yüce Kurula soruyor. Tabiî, böyle
bir şey olmaz da, böyle bir konuşma olur mu
diye ben de Yüce Kurula soruyorum. Değerli arkadaşlar, burası milletin kürsüsüdür. Herkes, doğruyu ve
gerçeği araştırıp, inceleyip, ondan sonra, milletin kürsüsünde konuşma hakkına
haiz olmalıdır. Sizlere, kamu görevi bekleyen, bu amaçla devlet memurları
sınavına girmiş, atanmayı bekleyen binlerce insanın endişeye, tereddüde ve
haklarının zayi mi olduğu yönündeki kuşkuya kapılmalarına sebebiyet veren bu
konuşmayı, biraz açarak, cevaplandırmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, devlet memurluğuna atama iki türlü olur: Bunlardan
birincisi naklen atamadır, diğeri açıktan atamadır. Naklen atama, daha önce ve
bulunduğu devlet kadrosu itibariyle bir kamu görevini yürütmekte olan kişinin,
diğer bir kamu kuruluşuna geçmesi talebidir. Evet, benim bakanlık görevimde,
altı kişi, başka kamu kuruluşlarında görevliyken Arsa Ofisine geçme talebinde
bulunmuştur ve bu altı kişinin naklen ataması yapılmıştır. Bunlar daha önce
devlet memuruydu, halen devlet memuru, atandığı tarihte de devlet memuruydu. Diğer bir atama usulü de açıktan atama usulüdür. Açıktan atama usulü de
iki türlü olur. Bunlardan birincisi, hiç memuriyete girmemiş olan kişilerin
devlet memurları sınavına, imtihanına girmek suretiyle, devlet memuru olma
şartlarını da yerine getirmek suretiyle yapılan atamadır. İkinci bir atama
usulü ise, açıktan atamanın ikinci bir yönü ise, daha önce kamu görevinde
bulunup, istifaen veya müstafi sayılmak veya herhangi bir surette kamu
görevinden ayrılmış olan kişilerin devlet memurluğuna atanmasıdır. İşte, 17
değil, sadece 11 kişi, daha önce kamu görevinde bulunduğu için, bu göreve
dönmek istemişler ve bu 11 kişi Arsa Ofisinde göreve başlatılmıştır. Bu
kişilerin içerisinde, Jandarma Teşkilat Kanunu uyarınca, devlet memuriyetine
girme şartlarına haiz oldukları için sözleşmeli olarak çalışıp, ancak
sözleşmesi yenilenmemiş olan 6 kişi ve daha önce memuriyette bulunup da, bu
memuriyetten ayrılmış olan 5 kişi olmak üzere toplam 11 kişi açıktan atanma
suretiyle Arsa Ofisinde göreve başlatılmıştır. Bu kişilerin imtihana girmesine gerek yoktur; çünkü, daha önce bu
kişiler imtihana girmişlerdir, kazanmışlardır, memur olma şartlarını yerine
getirmişlerdir, bu hakları itibariyle 657 sayılı Kanunun 92 nci maddesinin
verdiği yetkiye istinaden atamaları gerçekleştirilmiştir. Şimdi, bu tür konuşmaların hiçbirimize bir faydası yok. Bu tür
konuşmalar, vatandaşlarımız arasında tedirginlik yaratmaktan başka bir şeye
fayda sağlamaz; ama, belki bir tek şeye fayda sağlar, benim çok değer verdiğim,
saygı duyduğum bir kişiliğe sahip olan Sayın Mehmet Ali Şahin'in, bundan sonra
söyleyeceği sözlerin tartışmalı bir şekilde değerlendirilmesine yol açar. Bu düşünceleri sizlere aktarma imkânını veren Sayın Başkana teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Buyurun Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Sayın Bakana da mı sataşmadan söz
veriyorsunuz? BAŞKAN - Efendim, ismen sataşma oldu ve... KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama efendim, İçtüzükte "aynı oturumda
sataşmadan söz verilir" deniliyor; ama, o oturum bitti. BAŞKAN - Sayın Başkanım, çok özür dilerim. Deminki oturum bitmemişti
biliyorsunuz, özel bir durum vardı. Sayın Bakanları ismen ifade ettiler, onun
için... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, İçtüzüğü uygularsanız memnun
olurum. BAŞKAN - Haklısınız, sağolun. Buyurun Sayın Bakan. 2.- Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in,
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Ali Şahin Beyin, Bakanlığıma bağlı Tapu Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Behlül
Aksay'ın eşinin, hiç memuriyet sıfatı olmadan Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğüne atandığına dair iddiası üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle
de, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, biz, geldiğimiz günden beri, mevcut
yasalar çerçevesi içerisinde ve hukukun üstünlüğü prensibine uymak suretiyle,
her türlü davranışımızı -atamalar da dahil olmak üzere-ayarlıyoruz, o
doğrultuda hareket ediyoruz. Sayın milletvekilinin söylediği gibi, mevcut yasaların dışına çıkarak,
böyle bir uygulamayı yapmamız mümkün değildir. Anılan şahsın neden böyle
dikkatleri çektiğini, müsaadeniz olursa, çok kısa olarak, kıymetli zamanınızı
almadan belirtmek istiyorum. Sayın Behlül Aksay, Tapu ve Kadastro Genel Müdür Muavinidir, kendisi
hukukçudur ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğündeki her türlü atama, yükseltme
ve diğer işlerle de görevlidir. Bu manada da, huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Keyfî atamaları, keyfî davranışları ve birtakım nüfuzlar kullanılarak, böyle
yerlerde yanlış davranışlar sergilemeyi önlemek için, göreve geldiğimiz günden
itibaren, talimatımızla, her türlü atama ve yükseltme için bir yönetmelik
çıkarıldı. Burada, bu yönetmelikte, her türlü, atamayla ilgili kurallar
getirilmiştir. Adı geçen hanımefendi, Başbakanlıkta daha evvel memurken, 657 sayılı
Kanunun 59 uncu maddesine göre atanmış memur iken, Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün ihtiyacına binaen, isteğine bağlı olarak, oraya yatay geçiş
yapmıştı; konun esası budur. Tabiî, biz bu yönetmelikle keyfî atamaları önledik
ve Türkiye'de bir ilki yaşatmak için, yeniden yapılanma ve dönüşüm programı
çerçevesi içerisinde, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün taşradaki -1 500'e yakın
taşra teşkilatı bulunmaktadır- tapu kadastro müdürlükleri, tapu sicil
müdürlükleri ve ona bağlı olan diğer birimlerdeki -hatta bölge müdürlükleri
dahil olmak üzere- personelin atamaları, nakilleri, yükseltilmeleri bu yönetmelik çerçevesinde bir esasa
bağlanmıştır. Bundan dolayı da, 2000 yılı içerisinde 1 000'in üzerinde personel
yer değiştirmiştir; bu yer değiştirme keyfî değildir, bu yönetmelik
çerçevesindedir. İyi ki bu yönetmeliği çıkardık; çünkü, artık, milletvekili
arkadaşlarım da, bakan arkadaşlarım da, diğer personelimiz de gelip "Sayın
Bakanım, falan kişiyi falan yere atayalım" külfetinden kurtulmuş
olacaklar. Burada aranılacak özellikler, her şeyden evvel... BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız efendim. DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Devamla) - Evet. Liyakat, kariyer ve sınava tabi olarak ve tavassut ve kayırma ortadan
kaldırılmak suretiyle, Türkiye'yi 5 bölgeye ayırarak, her bölgede kalacak
personel sayısı, norm kadrosu ve aynı zamanda da nasıl atanacakları, nasıl yer
değiştirecekleri belirtilmek suretiyle, bir yönetmelik, bir mevzuat
hazırlanmıştır. Bütün atamalarımız bu doğrultuda oluyor... BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Devamla) - Sayın milletvekilimi tanıyorum,
kendileri hukukçudur, kendilerine, işte bu atamalardan dolayı, öyle zannediyorum ki, yirmi-yirmibeş yıl,
falan bölgede tapu sicil müdürlüğü yapan, tapu kadastro müdürlüğü yapan bazı
kişilerin, biz, artık "memleketimizin Güneydoğu Anadolusu var, İç
Anadolusu var, Doğu Anadolusu var, biraz da gidip oralarda çalışın"
deyince, canları sıkılmış olabilir. BAŞKAN - Müsaade ederseniz, sözünüzü keseceğim. Teşekkür ederim. Matlup
hâsıl olmuştur efendim. DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Devamla) - Bağlıyorum efendim. Bu yüzden de böyle bir yanlış kanaatle, Yüce Meclisimize ve dolayısıyla,
bize soru sorulmuştur. Bilgilerinize ve takdirlerinize arz ediyor; saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Genel Kurulun şahsıma gösterdiği müsamahaya teşekkür ediyorum.
Uygulamamda yanlışlık vardı; bir. İkincisi, sayın milletvekillerinden rica ediyorum. Bakan adı vererek
sataşmaya sebebiyet vermeyin; çünkü, bu hafta kritik hafta, çok çalışalım diye
gündemdışı söz vermedik, şimdi, içeride gündemdışı oluyor. Onu istirham
edeceğim efendim; lütfen, isim vermeden, ne diyecekseniz deyin. Teşekkür ederim efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, sayın bakanlar burayı takip
etsinler de, sataşma olursa, oturum içerisinde cevap versinler. BAŞKAN - Efendim, geldiler de o müessif hadise oldu. Yoksa, İçtüzüğü de
deldirmezdim evvelallah. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 5. - Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/758) (S.Sayısı : 609) (Devam) BAŞKAN - Müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. Efendim, tasarının maddelerine geçilmesini oylamıştık. Şimdi, birinci maddeyi okutuyorum: BaşbakanlIk
TeşkİlâtI HakkInda Kanun Hükmünde Kararnamenİn Değİştİrİlerek Kabulü HAKKINDA
Kanunda Değİşİklİk YapIlmasIna Daİr Kanun Hükmünde Kararnamenİn Değİştİrİlerek
Kabulü İle Genel Kadro ve Usulü HakkInda Kanun Hükmünde Kararnamenİn Ekİ CetvellerdE Değİşİklİk YapIlmasIna İlİşkİn Kanun
TasarIsI MADDE 1. - 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilâtı
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 7
nci maddesine aşağıdaki (m) bendi eklenmiştir. "m) İnsan Hakları Başkanlığı." BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
626 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının başlığını okuyorum.
Aynen metinden okudum. Gerçekten çok uzun bir yolculuk. Yetki verilmiş,
kararname çıkarılmış, iptal edilmiş, tekrar kanun çıkarılmış, sonra tekrar bir
kararname ve iptalle de huzurunuza gelmiş. İşte, ben, bu uzun yolculukla, insan hakları
konusundaki gelişmelere ışık tutacak bir tasarının 1 inci maddesi üzerinde,
Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle
hepinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum. Sizlerin de bildiği üzere, bu kararnamenin konusu insan
haklarıdır. Üzerinde söz aldığım 1 inci maddeyle de, 10.10.1984 tarih ve 3056
sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 7 nci maddesinde sayılan ana hizmet
birimlerine insan hakları başkanlığı eklenmektedir ve bu başkanlığa,
uluslararası anlaşmaların gereğiyle mevzuat eksikliklerini giderme görevi
verilmiştir. Konunun özüne geçmeden önce, kanun ve kararnameler üzerine birkaç
söz söylemek istiyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin görevi ve yetkisi Anayasamızda belirtilmiştir; o da kanun yapmaktır.
Kanun ise, İçtüzüğün öngördüğü biçimde enine boyuna tartışılan, önergelerle
desteklenen ve demokratik bir üslupla oylanan ve sonuçta bir kurallar bütünü
çıkan olaydır. İşte bu noktada kararnameden ayrılmaktadır. Konunun içeriğinin tam bilinememesi, tartışmaya
açılamamasıyla, ne olduğu ve ne olacağı bilinmeyen kuralların getirilmesi
konusunda yetki verilmesi ve uzayıp giden kararnameler manzumesi sadece günü
kurtaracak; ancak, kanun ihtiyacını gideremeyecek ve kanunî olma özelliğini
taşıyamayacaktır. Aynen görüştüğümüz tasarı gibi. Bu bakımdan, kanun değil, kararname çıkarma tekniğinden
derhal vazgeçilmelidir. Yasama ve yürütme yetkilerinin bir elde birleşmesi,
demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne, kuvvetler ayrılığına ve bunun ilkesine en
aykırı bir durumdur. Değerli milletvekilleri, insan olmak ve insan hakları
kavramları, günümüzde öyle bir boyut kazandı ki, âdeta birliklerin önşartı
haline geldi; medeniyetin, çağdaşlığın, gelişmişliğin ölçüsü oldu. Ancak,
burada "insan hakları nedir" kavramı üzerinde biraz durmak gerekir.
Nasıl oldu da bu kavramdan bahsedilmeye başlandı? "Hak" kelimesi ile
"insan" kelimesi nasıl yan yana geldi? Değerli milletvekilleri, hiç
şüphe yok ki, bunun cevabı özgürlüktür ve özgürlüğe yapılan müdahalelerdir.
İnsan haklarının çıkış noktası, tarihî süreç içerisinde, her ne kadar, bireyin,
temel hak ve özgürlüklerine yapılan müdahaleyi önlemek ise de, bu hakkı, diğer
bireylere karşı da korumak olduğu, hatta bunun bir zorunluluk olduğu hemen
anlaşılmıştır. Bu nedenledir ki, insan hakları, evrensel bir nitelik
kazanmıştır; ancak, hemen söylemek gerekir ki, özgürlükler, asla mutlak
değildir, başka bir hakla da takyit edilmiştir. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti olarak, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesine ilk imza atmanın gururunu yaşıyor isek de, insan hakları
ihlallerinin sıkça yaşandığı günümüzü izah etmekte, maalesef zorlanıyoruz. Bu
maddeyle oluşturulan insan hakları başkanlığı, diğer maddelerde oluşturulan üst
kurullar, denetleme kurulları, danışma kurulları; bunların, hiçbir zaman sorunu
çözmeyeceği ve bu anlayışın değişmesi gerektiği, herkesçe ve milletçe
anlaşılmıştır. Bu nedenle, kurullar ve üst kurullar olma hüviyetimizi de, halen
devam ettiriyoruz. Şimdi soruyoruz; en kutsal insan hakkı, yaşama hakkı değil midir?
Vatandaşların huzur içerisinde yaşamaları, can güvenliklerini istemeleri, bir
insan hakkı değil midir? Adil yargılama hakkı, bir insan hakkı değil midir?
Hukukun üstünlüğünü istemek, bir insan hakkı değil midir? İşte, bu noktada,
umuyoruz ki, getirilen bu yasayla daha titiz bir çalışma yapılır ve
umduklarımızı bulabiliriz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SEVGİ ESEN (Devamla) - Ben, burada "umuyoruz" dedim, bunu
söylemekte de haklıyım; çünkü, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı bir sayın
milletvekili arkadaşımız, her yerde, her ortamda, insan hakları ihlallerini ve
işkenceleri anlattığına göre, herhalde, bu duruma, sayın iktidarın da vereceği
bir cevap olmalı diye düşünüyorum; çünkü, iktidarların, çözüm müesseseleri
olduğunu düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, daha önce söylediğimiz
gibi, Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesine imza atmış, Avrupa
Sözleşmesine taraf olmuş; kişilere, bireysel, Avrupa Sözleşmesiyle tanınan,
Komisyona başvuru hakkını kazanmış ve bunun ötesinde, İnsan Hakları
Mahkemesinin bağlayıcı özelliğini kabul etmiş, şimdi de, insan hakları
başkanlığını kurmaktadır. Avrupa Birliğine, insan hakları konusunda yeni
yaptırımlar getireceğine de söz vermiştir. Bu tasarıyla getirilenlerin yeni bir
kadro ihdasından öteye geçebilmesi için, demokrasinin, tüm kurum ve
kurallarıyla, Anayasamızdaki tarifine uygun olarak, daha titiz uygulanacağını
diliyor ve umuyorum. İnsan hakkı, ancak demokrasi zemininde yeşerebilir. Kanun sayfalarında
kalan hakların artık yetmediğini, bu millet yeteri kadar anlamıştır. Esas
mesele, bu hakları uygulanabilir kılmaktır. O bakımdan, bir düşünürün,
Malcolm'un söylediği şu sözlerle konuşmamı bitiriyorum: "İnsan olabilmek
için, dünyadaki haklarımızı istemek zorundayız." Ayrıca, günümüzde en büyük insan hakkının, karşılıklı saygı ve sevgi
olduğunu düşünüyor, o anlamda, Parlamentomuzdaki tüm üyelerimize bir kere daha
saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubunda... Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teknik bazı eleştiriler yapmak için söz almıştım. Biraz önceki -benim de
üzüntüyle karşıladığım- olay nedeniyle, görüş farklılığı olsa bile, doğru
üslupla, barış ve kardeşlik duygularını her şeye rağmen önde tutma anlayışına
hizmet etmesi için; demokrasinin Kâbesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
her şart altında açık olması, ülke huzuruna ve Türk Milletine hizmet etmesi
için; Mecliste grubu bulunan beş parti arasında uzlaşma, güven, saygı
anlayışına hizmet etmesi için, çamsakızı çoban armağanı misali, eleştirel
konuşmamı yapmıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 3056 sayılı Kanunun mülga 17/A maddesi aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlen-miştir. "İnsan Hakları Başkanlığı Madde 17/A - İnsan Hakları Başkanlığının görevleri şunlardır : a) İnsan hakları ile ilgili konularda görevli kuruluşlarla sürekli temas
halinde bulunmak ve bu kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak, b) İnsan hakları konusundaki mevzuat hükümlerinin uygulanmasını izlemek,
izleme sonuçları-nı değerlendirmek, uygulamada ve mevzuatta görülen
aksaklıkların giderilmesi ve Türkiye'nin ulusal mevzuatının insan hakları
alanında taraf olduğu uluslararası belgelerle uyumlu hale geti-rilmesi
doğrultusunda yapılacak çalışmaları koordine etmek ve bu konularla ilgili
önerilerde bu-lunmak, c) Kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet öncesi staj ve hizmet içi insan
hakları eğitim prog-ramlarının uygulanmasını izlemek, değerlendirmek ve
koordine etmek, d) İnsan hakları ihlâli iddiaları ile ilgili başvuruları incelemek ve
araştırmak, inceleme ve a-raştırma sonuçlarını değerlendirmek ve alınabilecek
önlemlere ilişkin çalışmaları koordine etmek, e) Başbakanlığın koordinatörlüğünde görevleriyle ilgili konularda teşkil
edilen kurullara sekretarya hizmeti yapmak, f) Makamca verilen benzeri görevleri yapmak." BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 609 sıra sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci
maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinize ve aziz milletime, Grubum ve şahsım adına
saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, insan haklarını düzenleyen ve bu hususta hak
aramayı temel unsur olarak kabul eden bu tasarı, toplum ve insanlık için,
demokrasinin gelişmesi için çok önemlidir. İşte, bu nedenledir ki, ülkemiz,
Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurucu üyelerinden birisi olarak, İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesini ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış; insan
hakları konusundaki tüm Avrupa sözleşmeleriyle Birleşmiş Milletler çerçevesinde
yapılan önemli sözleşmelerin büyük bölümüne taraf olmuştur. Bu sözleşmeler,
Anayasamızda öngörüldüğü gibi, hukuk sistemimizde yerini almış ve ayrılmaz bir
bütün haline gelmiştir. Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk
devletinin temel özelliği, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygıdır.
Öyleyse, insan hakları ve temel özgürlüklerin olabilmesi ve gelişmesi için
demokrasinin olması gerekir; yani, bir ülkede demokrasi varsa, insan hakları
vardır, temel özgürlükler vardır, hak vardır, hukuk vardır, adalet vardır. Daha
açık bir deyimle, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları birbirinden
ayrılmaz kavramlardır. İşte, bu nedenledir ki, 21 inci Asra baktığımızda,
gelişmiş olan ülkelerde ve uluslarda hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan
hakları giderek önem kazanmakta ve öncelikli hak olarak görülmektedir. Değerli milletvekilleri, insan hakları bakımından ülkemizde ve
Anayasamızda bazı eksiklikler vardır. İnşallah, en yakın zamanda yapacağımız
sivil bir anayasanın insan haklarıyla uyumlu hale gelmesini sağlamalıyız. Açıkça görülüyor ki, insan hakları, son yıllarda, Türkiye'nin hem
içpolitikasında ve hem de dış ilişkilerinde sıkça gündeme gelen temel
sorunlarından biridir. Zaman zaman, demokratikleşme ve insan hakları hususunda
çalışmalar, Türkiye'nin bu alandaki sorunlarını gidermeye yönelik girişimler
olmaktadır. Değerli milletvekilleri, izah etmeye çalıştığım insan haklarının temeli,
demokrasidir. Demokrasi, çok geniş ve en iyi bir idare şeklidir. Demokrasi,
önce, insanın ve toplumun kendi kendini idare şeklidir. Demokrasi, hak ve
hukuku koruyarak, barışı ve huzuru getirir. Kısacası, demokrasi, kurallar ve
kaideler rejimidir; ancak, demokrasiye gönülden inanmak ve gönülden benimsemek
gerekir; ama, sözde değil, özde demokrasi olmalıdır. Öyleyse, demokrasi,
insanların birbirini sevmesidir, birbirini saymasıdır; yani, demokrasi, hak,
hukuk, sevgi, saygı, sabır, barış ve huzur rejimidir. Öyleyse, toplum olarak,
tam demokrasiyi kanımızla ve canımızla benimsemeliyiz; çünkü, insanların,
ülkemizin ve tüm dünyanın kurtuluşu, insanca yaşaması demokrasidedir. Bir ülkede insan haklarından bahsedebilmek için, o ülkede tüm insanların, başkasının hakkına
tecavüz etmeden ve ihlal etmeden kendi hakkına razı olması gerekir; yani, insan
olarak kimse kimseden üstün değildir. Asrın yükselen en büyük değeri, insan ve
haklarıdır. Devletimizin omurgası, hukukumuzun ekseni insan değilse, orada
medeniyetten bahsedemezsiniz. Türkiye'yi insan hakları ayıbı olan bir ülke olmaktan birlikte
kurtarmalıyız; yani, insan olarak kimse kimseden üstün olmadığına göre, herkes
eşittir. Öyleyse, insan haklarını savunmak için, önce insanı sevmek gerekir;
yani, insan haklarını koruyan, kollayan, hukukun üstünlüğüdür, demokrasidir ve
adalettir diyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP, DSP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. Şimdi, söz sırası Fazilet Partisinde. Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 609 sıra sayılı tasarı üzerinde söz aldım; Grubum adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, mevcut tasarı, dünkü gibi, âdeta yeni bir kurul
oluşturuyor; insan hakları başkanlığını kuruyoruz. Dün de, Ekonomik ve Sosyal
Konseyin kuruluşuyla ilgi tasarı kabul edildi ve kanunlaştı. Bunların güzel
adımlar olduğunu ifade etmek istiyoruz; ancak, atılan bu adımların, kanunlaşan
bu tasarıların içeriğinin tahakkuku çok önemli. Bunu dün de ifade etmiştik.
Önemli olan, bu kurulların kurulması değil, mutlak manada işlevlerinin yerine
getirilmesidir; ortaya birtakım öneriler getirilmesi, teklifler getirilmesi
değil, somut adımlar atıp önümüze gelen konuları çözmemiz ve netice almamızdır. Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasasında da kişi ve insan haklarıyla ilgili
birtakım maddeler düzenlenmiş, tanzim edilmiş. Kaldı ki, 82 Anayasasında,
Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurucu üyesi olarak İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesini ilk imzalayan ülkelerden birisi olması hasebiyle, bu düzenlemeler
bu çerçeve içerisinde dikkate alınmıştır. Ayrıca, insan haklarıyla ilgili tüm
Avrupa sözleşmelerine de en başta imza atan ülkelerden bir tanesidir Türkiye. Tabiî, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ya da Avrupa İnsan Hakları
Bildirgesine imza atmak belli bir noktaya kadar önem arz eder de, asıl önemi,
bu konuların tahakkukuyla ilgili bölümüdür. Gönlümüz, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesinin ya da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin gereklerinin tatbikat
sahasına konulması ve yerine getirilmesidir; ama, zaman zaman, değişik dünya
devletlerinde görüldüğü gibi, Türkiyemizde de bunlarda birtakım aksamaların,
birtakım sıkıntıların, belki, şahıslara dayalı birtakım yanlışlıkların olduğunu
görüyoruz. Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, belki, birkısım haklar,
sonradan kesbedilen, kesbî haklardır; ama, birkısım haklar, insanın
fıtratından, doğuşundan gelen
haklardır. Bunlar insanî haklardır. İnsanî haklarla ilgili muameleler de
insanca olmak mecburiyetindedir. Anayasamızın birkaç maddesini hızla okuyacağım: Anayasa madde 20:
"Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. ...kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el
konulamaz." Durup dururken... Zaman zaman yapıldığı için ben bunları
okuyorum. Anayasa madde 24: "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat
hürriyetine sahiptir." Acaba bu konuyla ilgili Türkiye'deki uygulamalarda
bir zorlama var mıdır; vatandaşları tedirgin eden birtakım zorlamalar var
mıdır; dikkatlerinize arz ediyorum. Yine, insanların inançlarına göre yapacağı, yapmış olduğu ibadet, dinî
ayin ve törenler serbesttir. Türkiye'de bu konularla ilgili sıkıntılar var
mıdır; yine, dikkatlerinize arz ediyorum. Değerli arkadaşlarım, bakınız, tasarının 2 nci maddesinde en önemli
dikkat çeken konulardan bir tanesi şudur: İnsan hakları başkanlığının
görevlerini sayarken, insan hakları konusundaki mevzuat hükümlerinin
uygulanmasını izlemek, izleme sonuçlarını değerlendirmek, uygulamada ve
mevzuatta görülen aksaklıkların giderilmesini sağlamak. Bir diğer şık: "İnsan hakları ihlali iddiaları ile ilgili
başvuruları incelemek ve araştırmak, inceleme ve araştırma sonuçlarını
değerlendirmek ve alınabilecek önlemlere ilişkin çalışmaları koordine
etmek." Biz buradan şunu anlıyoruz: İnsan hakları başkanlığının bir
yaptırım gücü yok; ama, tetkik edip, araştırma yaptıktan sonraki tespitleri
üzerinde mutlaka, ilgili bakanlığın, üzerine gitmesi ve konunun üzerinde
durması gerekir. Biraz önce, arkadaşlarımız ifade ettiler. Bakınız, 6 Nisan 2001 tarihli
Resmî Gazetede çıkan Bayrakla ilgili tüzük, hakikaten, insanlarımızı rencide
edici bir mahiyet arz ediyor. Son paragrafla ilgili bir bölümü okuyorum:
"Öğretmenler, öğrenciler ve diğer kişiler, törene başları açık olarak,
saygı duruşuyla katılırlar." Yani, İstiklal Marşını dinlerken, herkes
başını açmak mecburiyetindedir; âdeta, böyle anlaşılıyor, en azından yoruma
açık olarak, niyet böyle olmasa bile; bu, çok önemlidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sözünüzü kesmiyorum, buyurun. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, okullardaki bayrak
törenlerine katılan insanlar sadece öğretmenler, sadece öğrenciler olmayabilir
tabiî, vatandaşların da katılma imkânı vardır. Böyle bir durumda sıkıntı
doğabileceğini hepimizin düşünmesi gerekir. Buradaki niyet, elbette ki, önemlidir. Bir artniyet aradığımızdan dolayı
söylemiyorum bunu; ama, mutlak manada, bu tip uygulamaların dikkatlice,
insanlarımızın gönlünü hoş edecek şekilde, rencide etmeyecek şekilde,
duygularına, düşüncelerine saygı gösterecek tarzda olması gerektiği
kanaatindeyim. BAŞKAN - Sayın Yalman, toparlarsanız iyi olur efendim. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sağ olun. Efendim, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın Şahin, oturumun sonunda, ancak, söz verebilirim size. Ben, zaten
kaideyi bozdum. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - En sonunda mı efendim? BAŞKAN - Evet efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 2 dakika efendim... BAŞKAN - Ama, ne yapayım. Yani, bir kere kaideyi bozdum. Efendim, müsaade edin, siz, anlayışlı insansınız. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - 3056 sayılı Kanunun eki "Başbakanlık Merkez
Teşkilâtı" cetvelinin "Anahizmetler Birimleri" bölümüne
"13. İnsan Hakları Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir. BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet
Arıkan Bedük; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 609 sıra sayılı, Başbakanlık Teşkilatı
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değişikliğiyle ilgili tasarının 3 üncü
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Doğru Yol
Partisi Grubu adına, saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Başbakanlık, bir koordinasyon makamıdır.
Koordinasyon ve işbirliğini sağlama görevi, devlet teşkilatında, Anayasamızda,
Başbakanlığa verilmiştir: "Başbakan, Bakanlar Kurulunun Başkanı olarak,
bakanlıklar arasındaki işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin
yürütülmesini gözetir" deniliyor ve üçüncü fıkrasında "Başbakan,
bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini
gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür" deniliyor. İşte, bu, getirilen insan hakları başkanlığı, esasen, Anayasanın 112 nci
maddesinde ifadesini bulan bu hükmün Başbakana yüklemiş olduğu bir görevin
ifadesi ve sonucudur. Bu itibarla, biz, getirilmiş olan bu kanun tasarısını olumlu
buluyoruz. Ayrıca, Başbakanlık teşkilatı içerisinde, önemli birimler vardır;
Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü, Personel Genel Müdürlüğü, Arşiv Genel
Müdürlüğü, Neşriyat Genel Müdürlüğü; ama, aslî olarak değerlendirilen, esas
olarak ifade edilen birimler arasında, Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğünün
yanında insan hakları başkanlığının yer alması, ayrı bir anlam ifade etmektedir
ve olumlu buluyoruz; ancak, Başbakanlığa bağlı ve özellikle, kamu hizmetlerinin
süratli, verimli ve etkili bir şekilde işleyişini engelleyen ve maliyet
unsurlarını artıran birkısım kuruluşlar ve kurumlar vardır. Bu kurum ve
kuruluşların ilgili yerlere gitmesi, ilgili bakanlıklara bağlanması da
fevkalade önemlidir. Ümit ediyoruz ki, bu da gerçekleşir ve devlet bakanlarının
sayısı da azaltılır. Değerli milletvekilleri, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı, yıllardan beri beklenilen
ve özlenen bir eksikliği doldurmuş olacaktır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
ve keza, insan haklarıyla ilgili Avrupa sözleşmeleri; diğer taraftan, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunun, yine, 1993 yılında kabul ettiği şekliyle,
ülkelerdeki kamu kurumlarının şahıslara veya şahısların birbirlerine yönelik
hak ve hukukunun ihlal edilmesine karşı, özellikle, devletlerin, kamu
idarelerinin birkısım tedbirleri alması ve bununla ilgili birkısım kurumların
kurulması hususu öngörülmüştür. Bu itibarla, Türkiye de, üzerine düşen görevi
yapmaktadır. Daha önemlisi, hayatî değer ifade eden Avrupa Birliğine girme
süreci içerisine girdiğimiz bir dönemde, Kopenhag Kriterleriyle ilgili birkısım
çalışmaları koordine etmek ve onunla ilgili birkısım insan haklarına dayalı,
Türkiye'de, birkısım yapılanmaları öngörecek düzenlemeleri ve çalışmaları
yapmak da, yine, bu kuruluşa, bu birime verilmektedir. Diğer taraftan,
Başbakanlık teşkilatına insan hakları başkanlığı diye bir kurumun monte
edilmesini de, gerçekten, bu bağlamda önemli sayıyoruz. Şu ana kadarki
uluslararası platformlarda, bilhassa, insan haklarıyla ilgili konularda, Türk
insanının, Avrupa Topluluğu nezdinde ve mahkemelerde, birkısım müracaatlar
yapmasını, hakkını oralarda aramasını da fevkalade büyük bir eksiklik olarak
değerlendiriyoruz. Değerli milletvekilleri, Türk tarihi incelendiğinde, kültüründe hep
insan haklarına saygı vardır. İnsan hakları ihlal edilmiş olan toplulukları
bile bağrına basan böylesine bir ülkenin, kendi insanıyla ilgili birkısım
haksızlıkları ortadan kaldırmak veya birkısım hukukları, hukukun ihlal edilmesi
halinde de bunları düzeltmeye yönelik birkısım davranışları özellikle gündeme
getirmesi, aslında, tarihine ve kültürüne karşı da bir bağlılığın ifadesi
olacaktır. Bu bağlamda, cumhuriyetin vatandaşının, insan hakları konusunda
başvuracağı en azından bir kurumun, bir devlet kuruluşunun olması, bu tür
şikâyetlerin yabancılar nezdinde yapılmasını da engellemiş olacaktır. Avrupa Birliğine girme konusunda, Türkiye'de, bir müşterek irade, bir
maşerî vicdanın oluştuğu gözlenmektedir. Ancak, Türk toplumunda ve değişik
katmanlarında "bunlar, bizi, bu birliğe, bu vaziyette almazlar" diye
yaygın bir ifadeyi devamlı olarak yaymaktadırlar. İhdas edilen bu tür
kurumların ve gelişmelerin bu moralsizliğe galip geleceğini düşünüyoruz. Bizi
bu birliğe alsalar da almasalar da ve hatta, bu, mesela, çok yıllar sonra da
olsa, Türk insanının, bundan böyle evrensel değerlere sahip olması, kendi
bünyesinde hak arama yetkisinin bulunması önemli bir gelişmedir. Esasında, bu
evrensel değerlerin korunması, sırf Avrupa Birliği süreci için değil, Türk
insanının hakkı olduğu için; kişinin, birey olarak demokratik kurallar
içerisinde benliğine ve özüne bağlı vazgeçilmez kişilik haklarındaki
açılımları, müspet yönde yapılması gereken düzenlemeler olarak kabul etmek
mecburiyetindeyiz. İnsan haklarının evrensellik vasfı, bizim Türk Milleti
olarak benliğimize ve varlığımıza hiçbir zaman aykırı değildir, olmayacaktır;
tarihimizin ve kültürümüzün de bir gereğidir. Avrupa Birliğine girsek dahi, Türk Milleti ve Türk Devleti olarak, kendi
öz varlığımızla, kendi özbenliğimizle gireceğiz. Bu özbenlikler, bütün dünyada
olduğu gibi, Avrupa Topluluğu ülkelerinde de, evrensel değerlere hiçbir zaman
aykırı olmadığına, ufak tefek dikkat ve itinayla bu meseleyi başaracağımıza da
inanıyorum. Değerli milletvekilleri, bu bağlamda, özellikle insan hakları
başkanlığının kurulmasını önemli bir gelişme olarak telakki ediyor, bu tasarıya
olumlu baktığımızı belirtiyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bedük. Söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan
Karapaşaoğlu'unda. Buyurun efendim. FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 609 sıra sayılı tasarının 3 üncü
maddesiyle ilgili olarak görüşlerimizi intikal ettirmek üzere söz almış
bulunuyorum. 3 üncü madde, daha önce, kanun hükmünde kararnameyle ihdas edilmiş olan
bir konuyu, bu defa yasayla ihdas etme noktasında getirilmiş bir ifadeyi
içeriyor. Ancak, insan hakları başkanlığının kurulmasıyla ilgili bir
düşüncemizi de burada iletmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, insan hakları konusu, bugün, bütün dünyada üzerinde
hassasiyetle durulan, her geçen gün daha da geliştirilen, daha yeni yeni
terimlerin ve ifadelerin de katıldığı çok geniş kapsamlı bir konu. O kadar
önemli ki, nasıl Millî Güvenlik Kurulu, ülkenin güvenliğiyle ilgili olarak,
anayasal bir kuruluş olarak, devletin güvenliğini koruyor ve kolluyorsa, İnsan
Haklarının da, milletin güvenliğini ve huzurunu koruyup, kollaması ve
geliştirmesi açısından, bir anayasal kurum olarak işlevini sürdürmesi gereği
vardır. Aslında, gönül isterdi ki, anayasal bir düzenlemeyle Anayasamıza
kazandırılan bir kurum olarak görev yapsın ve bu kurum, siyasî bir baskı
altında değil, siyasî bir baskı da demeyelim de, siyasî bir görüş ve anlayış
içerisinde değil de, doğrudan doğruya milletin bütününü kavrayan ve kapsayan
bir kurum olarak işlevini görsün. Değerli arkadaşlar, Başbakanlık merkez teşkilatına baktığımız zaman
gözümüze ilişen çok önemli konular var. Bakın, mesela, burada kanunlar kararlar, personel prensipler, mevzuatı
geliştirme, devlet arşivleri gibi konulara katılmamak mümkün değil, elbette
güzel görevler ve Başbakanlığın denetimi altında olması gerekiyor. Ancak,
bakın, hemen arkasından Güvenlik İşleri Başkanlığı... Değerli arkadaşlar, hepinizin bilgisi dahilinde, Millî Güvenlik Kurulu
güvenlik işlerini yürütüyor, ayrıca Güvenlik İşleri Başkanlığının Başbakanlığın
bünyesi içerisinde oluşturulması, bence bir teşkilat kargaşasını gündeme
getirir. Dış İlişkiler Başkanlığı; Dışişleri Bakanlığımız var, Dışişleri
Bakanımız var, Başbakanın emri altındadır, onun bu işlevi sürdürmesi, götürmesi
lazım. Ekonomik ve Malî İşler Başkanlığı var; ekonomiden sorumlu Devlet
Bakanlığımız var. Ayrıca, Başbakanlık bünyesi içerisinde bir kurul
oluşturulmuş; ama, Ekonomik ve Malî İşler Başkanlığı, sanki burada Bakanlığın
üzerinde işlev görür hükmünde oluyor. Ayrıca, Sosyal ve Kültürel İşler Başkanlığı var. Sosyal işlerle uğraşan
bir Devlet Bakanlığımız, kültürel işlerle de uğraşan bir Kültür Bakanlığımız
var. Dolayısıyla, bu bakanlıkların işlevlerinin kendi özerk iradeleriyle, kendi
imkânları dahilinde; ama, buradaki ifade, sanki Başbakanlığın Kültür İşleri
Başkanlığının denetimi altına alınıyormuş mesajı veriliyor. Değerli arkadaşlar, aslında, Türkiye'de, gündeme getirilmesi ve
tartışılması gereken konu, devletin yeniden yapılandırılması konusu olmalı...
Devlet kurumları, birbirlerinin işlerine müdahale eder duruma gelmişler. Bakınız, gerçi konuyla ilgili değil; ama, mesela, Sanayi Bakanlığıyla
ilgili bir tespitimizi söylemek istiyorum: Sanayimizin gelişmesi açısından,
sanayi politikalarımızın belirlenmesi açısından sektörel olarak bir şikâyet
var. Diyor ki sektör temsilcileri "bizim sektörümüzün bir sahibi
yok." Aslında, sahibi kim olmalı; Sanayi Bakanlığı olmalı. Dolayısıyla,
Sanayi Bakanlığı, kendi içerisinde sektörel olarak yeniden yapılanmalı. Burada dikkatimizi çeken bir başka husus var. Mesela,
beşinci sırada "Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü" var; ama,
onikinci sırada da "Devlet Durum Merkezi Başkanlığı" adı altında
"Türkiye Acil Durum Yönetimi Başkanlığı" var; yani, anlaşılıyor ki,
burada bir kargaşa var. Herkes bir düzenleme yapmış, gelen yönetimler birtakım
düzenlemeler yapmışlar, Başbakanlığı öyle bir ağır yük altına sokmuşlar ki, bu
ağır yük altında Başbakanlık devletin bütün yönetimini kavramış, devletin
ekonomisinin yüzde 70'ini kavramış, çok hantal bir yapıya getirilmiş.
Dolayısıyla, bu yapının derhal gözden geçirilmesi lazım. Birtakım anayasal
kuruluşlarımızın yeniden oluştu-rulması lazım. Dolayısıyla, bu 3 üncü maddede
oluşturulan İnsan Hakları Başkanlığının, bizim görüşümüze göre, bir insan
hakları kurulu oluşturulmak suretiyle, Millî Güvenlik Kuruluna paralel bir
kurul devletin güvenliğini temin ediyor, bir kurul da milletin güvenliğini ve
esenliğini temin ediyor şekline mutlaka getirilmesi lazım. Değerli arkadaşlar, insan hakları konusunda,
Türkiye'de, insan hakkı ihlallerinin olduğu, basından, olaylardan, medyadan
izleniyor; ama, insanımızın bu konuda bilinçlendirilmiş olduğu henüz iddia
edilemez. İnsanımızı, haklarının ihlali noktasında -nereye başvuracaklar, nasıl
başvuracaklar, ne gibi işlem yapacaklar- mutlaka ve mutlaka, eğitim
sistemimizin içerisinde -böyle bir bilgilendirmeyle- daha çocuk yaşta
bilgilendirmemiz lazım. İnsanımız, daha yetişirken, hayata atılırken haklarının
ne olduğunu bilmeli, haklarını nasıl koruyacağını bilmeli, birbirlerine karşı
nasıl saygılı davranacağını bilmeli. En azından, bir vatandaşlık görevinin de
bu olduğunun idraki kendilerine verilmeli. Değerli arkadaşlar, aslında, Türkiye tarihini geriye
doğru alırsak... BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, 7 dakika oldu;
toparlarsınız memnun olurum. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Özür dilerim.
Ben, 10 dakika diye konuşuyorum; 5 dakika olduğunu bilseydim toparlardım. BAŞKAN - Yok efendim. 5 dakika; ama, size 2 dakika
tolerans tanımıştım. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - İzin verirseniz,
1 dakikada toparlayayım. BAŞKAN - Buyurun efendim. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Efendim, aslında,
devletimizin tarihini geriye doğru incelersek, meşhur bir sosyal bilimci vardır
Niyazi Berkes diye, eserinde şöyle diyor: Türkler, öteden bu tarafa
özgürlüklerine, birbirlerinin haklarına çok saygılı bir millet olduğu için ve
inançları noktasında da, daima, özgürlükleri, eşitlikleri, vatanperverlikleri
önplanda işlendiği için, konu olarak, ana konu olarak gündeme gelmemiştir. Bu,
Batı âleminin sorunudur. Batı âlemi bunu bir sorun olarak gündeme getirmiştir;
ama, bugün, globalleşen bu dünyada, Türkiye'nin de buna ayak uydurması gerekir.
İnşallah, önümüzdeki günlerde, bir insan hakları üst
kurulunun oluşturulması dilek ve temennilerimle, saygılarımı sunarım efendim.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu. Efendim, 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ediyorum. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - 3056 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler
eklenmiştir. "EK MADDE 4. - İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesine
yönelik idarî ve kanunî düzenlemelere ilişkin çalışmalar yapmak ve Başbakanlık
ve bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları için insan hakları konusunda
tavsiye kararları vermek üzere; Başbakanın görevlendireceği bir Devlet
Bakanının başkanlığında, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,
Dışişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı müsteşarlarının katılımıyla İnsan Hakları Üst Kurulu
oluşturulmuştur. Üst Kurul, gerekli gördüğü takdirde ilgili kamu kuruluşları
ile özel kuruluşların temsilcilerini toplantılarına katılmaya davet edebilir ve
belirleyeceği konularda komisyonlar ve çalışma grupları kurabilir. Üst Kurulun
sekretarya hizmetleri İnsan Hakları Başkanlığınca yerine getirilir.” BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa
Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Şahsım ve Grubum adına yapacağım konuşmada, özellikle İnsan Hakları Üst
Kurulunun, dileriz ki, Avrupa Birliğine girme sürecinde olan ülkemizde, en
fazla tenkit aldığımız bir konuda, bir noksanlığı doldurma bakımından son
derece önemli bir işlevi yapacağı ve bu boşluğu tamamlayacağı hususu,
hakikaten, uzun zamandan beri, bu, bir boşluktu; çünkü, gittiğimiz uluslararası
toplantılarda devamlı olarak önümüze konulan konu, insan hakları hususunda,
ülkemizde, karşılaşılan konular, hat ettiğimiz veyahut da hak etmediğimiz
konular; bu konular, dışarıda, bazen, abartılarak dile getirilmiştir. Değerli arkadaşlarım, bir hususu, özellikle vurgulamak istiyorum: İnsan
hakları, gayet tabiî ki, kutsal bir varlık olan insanların sahip olması ve
insan olarak yaratılmış olan bu üstün varlığa, gereken saygının, gereken
itibarın herkes tarafından gösterilmesi, son derece önemli bir husustur. Tabiî,
bu konuda, her şeyden önce, kendi aramızda bu güzel haslete sahip olmamız
lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüce bir organ, ülkenin en önemli organı.
Değerli arkadaşlarım, ben, sizden özellikle istirham ediyorum, tarihimizin,
insan hakları konusunda, en önemli, en hassasiyetle, üzerinde durduğu muazzam
insanlık tabloları var. Mevlana hep bunu işlemiş, insan haklarını işlemiş
"ne olursan ol, gel, Mecusi de olsan, putperest de olsan, kapımız size
açık, gönlümüz size açık" demiş; ama, biz, burada, kendi kendimize
gönlümüzü açamıyoruz. Büyük Yunus da öyle. Yunus'u Yunus yapan şu sözler: Biz gelmedik dâvi için. (Kavga için gelmedik) Benim işim sevi için. Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldik. (DYP sıralarından alkışlar) Gelin gönülleri yapalım, gelin, Türkiye'de rahatsızlığı giderecek, en
fazla muhtaç olduğumuz sevgiyi ikame edelim; Allah rızası için yalvarıyorum
size... ("Bravo" sesleri, alkışlar) Bunlar önemli konular. Bunları yapmadığımız takdirde, eğer, bir
toplumda, sevgiyi ikame etmemişseniz; eğer, bir toplumda, toleransı ve
hoşgörüyü en önemli husus olarak önde bulundurmamışsanız; eğer, bir toplumda,
her şeyden önce, barışın ana kaynağının insanlık sevgisi olduğunu düşünerek, o
insan ne olursa olsun, inanışı, düşüncesi, tavrı, hareketi, rengi, bulunduğu
mertebesi ne olursa olsun, onu, insanca, bağrınızı açıp, gönlünüzü açıp,
bağrınıza basarak, hoşgörüyle karşılamıyorsanız, o zaman, o toplumda barışı
sağlamak mümkün değildir. BAŞKAN - Efendim, toparlıyorsunuz değil mi? M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - O sebeple, barışın temel unsuru sevgidir,
insanlık aşkıdır ve insanlara karşı hoşgörüyle, sevgiyle kucak açmaktır. BAŞKAN - Yunus'u söyleyin efendim. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Ben, onun için, konuşmama, tarih boyunca
insanlığa en büyük insan hakları dersi veren Yunus'un şu dizeleriyle son
veriyorum ve herkesi böyle olmaya davet ediyorum: Gelin, tanış olalım, İşi kolay kılalım; Sevelim, sevilelim, Dünya kimseye kalmaz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. ("Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya. Efendim, söz sırası Fazilet Partisi Grubunda. Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 626 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 4 üncü maddesiyle, insan
hakları ihlallerini yerinde incelemek ve araştırmak üzere, Başbakanın
görevlendireceği bir devlet bakanının ve kurul üyesi Adalet, İçişleri,
Dışişleri, Millî Eğitim, Sağlık ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının
müsteşarlarından oluşacak bir insan hakları üst kurulu ile bu kurulun
çalışmalarını düzenlemektedir. Türkiye, kitabî olarak, insan hakları konusunda ileri demokratik
ülkelerin hepsinden önce bu konudaki gerekli kanunları çıkarmış, bütün
uluslararası kuruluşların ya kurucusu olmuş ya da aktif üyeleri arasında yer
almıştır. Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden biriyiz, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesine ilk imza koyan ülkelerdeniz. Avrupa Sözleşmesine,
Birleşmiş Milletler çerçevesinde yapılan bütün insan hakları sözleşmesine imza
koymuşuz. Bu imzaladığımız sözleşmeler hukuk sistemimizin ayrılmaz temel ilkesi
olmuştur. İnsan haklarıyla ilgili temel ilkelerin Anayasamızda yer almasını
temin etmişiz, hukuk sistemimizin temellerini bu prensipler oluşturmuş. Anayasamızın 2 nci maddesinde, cumhuriyetimizin temel ilkelerini
belirlerken "insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal hukuk
devleti" şeklinde tanımlamışız. Saygıdeğer milletvekilleri, hukukun üstünlüğüne, adalete, insanların
huzur ve mutluluğuna, toplumdaki bütün insanların, haklardan eşit olarak
yararlanmasına özen gösteren ülkelerde, kanunlar, zayıfların takılıp kaldığı,
güçlülerin delip geçtiği örümcek ağı olmamalıdır. Bu ülkelerde Sezar'ın hakkı
Sezar'a verilir. Bütün varlıkların dilinden anlayıp, onlara hükmeden Hazreti
Süleyman Peygamberle yolda karşılaşan karınca "seninle eşit haklara
sahibim" demişti. Bu olayı şair şöyle anlatıyor: "Bir olur adlî ilahide
Süleyman ile mur, dergâhı hakta sultan ile sahil bir olur." Kanunlar, insanlara zulmetmek, onları rahatsız etmek, huzursuz etmek
için çıkarılmaz; halkı, her kesimi, her şeyin tasallutundan kurtarmak, huzurla
yaşamalarına imkân sağlamak için çıkarılır. Topluma huzursuzluk veren,
uygulanmayan veya ters uygulanan kanunları çıkarmanın da bir manası yoktur. İnsan haklarıyla ilgili bütün yasaları kabul eden ve Anayasasına derç
eden, kanunlarını o istikamette düzenleyen ülkemizde, kanunlar, maalesef, bazen
ya uygulanmamakta veya ters uygulanmaktadır. İmza koyduğumuz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde
"her insan özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğar" deniliyor.
Irklar, cinsler, din, dil, siyasal; başka bütün görüş sahiplerinin tüm hak ve
özgürlüklere sahip olduğu belirtiliyor. "Kimse, kölelik ya da kulluk
altında tutulamaz" deniliyor. Kölelik ve köle ticareti, her türlüsüyle
yasaklanıyor. "Herkes, yasa önünde eşittir" deniliyor. "Her kişinin, anayasa ya da yasalarla
tanınmış hakları çiğnenemez" deniliyor. "Herkesin, düşünce, vicdan ve
din özgürlüğü hakkı vardır" deniliyor; ama, maalesef, uygulamada, bunların
tamamının tersinin yapıldığını görüyoruz. Düşünmenin suç sayıldığı, din
hürriyetinin kısıtlandığı, yüzde 99'u Müslüman olan ülkemizde, azınlıklara
tanınan din hürriyetine Müslümanların sahip olmadığını görüyoruz. İnsan hakları
ihlalleri sebebiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, milyarlarca dolara
mahkûm olmuş ülke konumundayız. Ülkemizde, eğitim hürriyeti vardır; ama, ne gariptir
ki, bu ülkede, eğitimde çifte standartlar uygulanır. Üniversiteye girerken
eşitlik yoktur, okurken eşitlik yoktur. Son günlerde, ilahiyat fakültelerinin
önünde -bilhassa Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde- kız öğrencilerin,
başörtüleri bahane edilerek, eğitim hürriyetleri ellerinden alınıyor.
Yüzkarası, çağdışı uygulamalar, kanunların gölgesinde yapılıyor. O çocuklar,
sizin çocuklarınız, bizim çocuklarımız saygıdeğer milletvekilleri. Onları istismar
edenleri cezalandıracağımıza, bu masum yavrularımızı cezalandırıyoruz; bu
çocuklarımızı kavga malzemesi yapıyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çiçek,
toparlar mısınız. MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - İzninizle toparlıyorum Sayın
Başkanım. Unutmayınız, mazlumların ıstırabı ve gözyaşları,
aylardır, ilahiyat fakültelerinin önünde, eğitim hak ve özgürlükleri elinden alınan o yavrularımızın ahü enini,
insan haklarını çiğneyenleri, ihlal edenleri elbette boğacaktır. Siz,
uluslararası anlaşmalara, insan haklarıyla ilgili bir yığın kanuna imza
koymanıza rağmen, onun okuma özgürlüğünü kısıtlıyorsunuz, inanç hürriyetine
sınır getiriyorsunuz. Allah, Kuran'da "mümin kadın örtünsün" diyor,
üniversite yönetimi "ben Allah'ın emrini, Peygamber'in sünnetini, İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesini ve insan haklarıyla ilgili kanunları bilmem,
benim şablonuma uyacaksınız" diyor. Kanunlar eşit uygulanmıyor. İnsanlar,
Allah ile kanun, yönetmelik arasına sıkıştırılıyor. Evet, tekrar ediyorum: Diğer dinlerin mensuplarının
sahip olduğu din hürriyetine, eğitim hürriyetine bu ülkede Müslümanlar da sahip
olmalıdır. Ülkenin insanları öz yurdunda esir, öz yurdunda parya haline
getirilmemelidir. Sözlerimi toparlıyorum Sayın Başkanım. Temenni ediyoruz
ki, çıkaracağımız bu yasa, ülkemizdeki insan hakları ihlallerine, işkenceye,
toplumu, din, mezhep, ırk ayırımına tabi tutup kamplara bölenlerin
faaliyetlerine son verilmesine vesile olur, insan hakları ihlalleri olmaz;
ülkemizde, özgür düşünen, düşüncesini yaşayan, başkalarına zarar vermeden,
onların hürriyetlerini kısıtlamadan bütün haklarını kullanan bir toplum oluruz. Temenni ediyorum ki, kurulan üst kurulun ilk işi,
hakları çiğnenen mazlumların göz yaşını dindirmek olur. Kendisi gibi düşünmüyor
diye üniversite kapatmaya kalkan hürriyet kısıtlayıcılarına engel olur.
Ülkemizde tek tip insan yetiştirme heveslerinden vazgeçilir. Vatan, millet,
devlet, bayrak sevgisini şekle bağlamayan, ülkede benden başka ben olmayanlar,
benim gibi inanan, düşünen, yaşayanlar; benim gibi inanıp, düşünüp,
yaşamayanlar ayırımı biter. Devlet, ana olur, baba olur, evlatlarına aynı
şefkat ve merhametle yaklaşır, evlatları arasında ayırım gözetmez. Bunu umut
ediyorum. Sayın Başkan, oksijen, vücuda ne kadar hazımsa, ruha gerekli olan umut
da insana o kadar lazımdır. Ülkemizin ve ülkemiz insanının umutları
söndürülmemelidir. Umut, başarmanın yakıtıdır. Umudunuz yoksa, başarıya doğru
yol alacak aracınızın yakıtı yok demektir. Gelecekte iyi yaşamamızı ve sonuçta
mutlu olmamızı sağlayacak kararları bugünden almak için cesaretimizi toplamalı,
geçmişteki hatalarımızdan vazgeçmeli, güçlü olsak bile zayıfların da yaşama
hakkının olduğunu bilmeli ve onlara hürriyet içinde yaşama imkânı vermeliyiz.
Gerçek, inkâr edilebilir; fakat, gerçeğin önüne geçilemez, gerçek,
engellenemez. Adalet mülkün temelidir. Yasaklar ve dayatmalarla değil, kafamız ve
yüreğimizle, yanlış düşünenlerin ve uygulayanların kafalarına ve yüreklerine
ulaşmalıyız. Bu duygu ve düşüncelerle, yasanın, ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diliyor, sizi ve Başkanımızı saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Ek 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Ek 5 inci maddeyi okutuyorum: EK MADDE 5. - İnsan haklarına ilişkin olarak ilgili Devlet kuruluşları
ile sivil toplum kuruluşları arasında iletişim sağlamak ve insan haklarını
kapsayan ulusal ve uluslararası konularda danışma organı olarak görev yapmak
üzere, Başbakanın görevlendireceği bir Devlet bakanına bağlı olarak İnsan
Hakları Danışma Kurulu oluşturulmuştur. Danışma Kurulu, insan hakları ile
ilgili bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları ile meslek kuruluşları temsilcileri,
insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları temsilcileri
ve bu alanda yayınları ve çalışmaları bulunan kişilerden oluşur. Danışma
Kuruluna, kendi üyeleri arasından seçeceği bir başkan başkanlık eder. Danışma
Kurulunun sekreterya hizmetleri İnsan Hakları Başkanlığınca yerine getirilir.
Danışma Kurulunun giderleri Başbakanlık bütçesinden karşılanır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 609 sıra
sayılı yasa tasarısı üzerinde, Doğrul Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu maddeyle, insan haklarına ilişkin olarak
devletle sivil kuruluşlar arasında ahengi sağlamak, iletişimi sağlamak
konusunda bir düzenleme yapılmış ve bunlar arasında da bir danışma kurulu
oluşturulması hükme bağlanmıştır. Tabiî, kanunlar, böyle alelacele hazırlandığı için, buradaki uygulamalar
da gerçekten bazı sıkıntılar yaratabilir. Mesela, "insan hakları alanında
faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları temsilcileri" ifadesi çok
geniş, muğlak bir ifadedir. Mesela, Türkiye'de pek çok dernek var, kaç tane
dernek var, kaç tane... Vakıfların belki bu insan hakları konusunda yetkileri
olabilir, bunların hepsini toplarsanız koskoca bir kuruluş olur. Sonra, bunun
başkanlığını seçerken kaç yıllık bir süre için seçiyorsunuz? Bunları bence
ismen zikretmek ve kanunda da belirtmek lazım. Değerli milletvekilleri, insan hakları, tabiî ki, insanın yaşamı kadar
çok önemli bir haktır. İnsanın vazgeçilmez en büyük hakkı da yaşama hakkıdır.
Dolayısıyla, bir ülkede insan hakları ihlallerinin olmaması için, o ülkede
demokrasinin eksiksiz işlemesi lazım; ama, Türkiye gibi, her tarafında problemi
olan, ekonomisinde problemi olan, demokrasisinde problemi olan bir ülkede,
maalesef, insan hakları ihlalleri oluyor ve Türkiye'nin bu konuda, maalesef,
sicili pek fazla parlak değil. İnsan hakları konusunda sağlıklı bir oluşumun olabilmesinin yine en
başında eğitim meselesi gelebilir. Yani, ciddî, çağdaş eğitim alan bir kişi,
hiçbir zaman başkasına karşı, kendisinin üzüleceği, kendisinin acı duyacağı
hiçbir hareket yapmaz; ama, yeterli bilgisi olmayan, insan sevgisi yeterince
gelişmemiş, yeterli eğitim almamış insanlar, özellikle belirli bir makama
geldikleri zaman, o makamın kendisine verdiği gücü, karşı tarafa kullanırken,
acaba bunun üzerinde nasıl bir etki yaratır, bunun onurunu kırar mı şeklinde
bir düşünceye kapılmaz. Aslında konu çok geniş de, biz buraya adet yerini bulsun diye 5 dakika
çıkıp konuşuyoruz. Tabiî, bu insan haklarıyla ilgili Türkiye, bu konuda çıkan
uluslararası sözleşmeleri imzalamış; ama, uygulamalar, maalesef işlemiyor. Tabiî, şimdi, Türkiye'de insan hakkı denilince, çok geniş bir kavram
akla gelir. Bugün, bir insanın işsiz kalması durumunda uğradığı insan hakkı
ihlali kadar ağır bir şey var mıdır? Yani, bir ülkede millî geliri hakça
bölüştürmemek, bu gelirden aslan payını alan kişinin yanı sıra, bugün 12-13
milyon insanımız işsiz, bu insanlara iş bulmamak, bir insan hakkı ihlali değil
midir? Yani, insan hakkı ihlallerini, sadece, hapishanelerle, güvenlik
kuvvetlerinin işlemleriyle ilgili bir olaymış gibi dar anlamda almamak lazım. Bir de şu mesele var: Görüyorum ki, bazıları, insan haklarını,
demokrasiyi yalnız kendileri, kendi ideolojik amaçları için istiyorlar; ama,
ellerine bir yetki geçtiği zaman da, geçmişte yaptıkları o konuşmaları
unutuyorlar. Tabiî, bunları, bu Parlamentonun çatısı altında yıllardır
dinliyoruz; ama, bence, artık, parlamentolarda hep böyle belli ideolojik amaçlı
değil de, ülkenin geneline, toplumun geneline hitap edecek genişlikte ve
ağırlıkta konuları tartışmak lazım. Bu kürsülerde hep aynı şeyler söylenince,
hakikaten, insana gına geliyor ve "yeter be kardeşim artık, belli şeyleri
duyduk ve anladık" deniliyor. Bu tür davranışlar da bir nevi insan hakları
ihlalidir; yani, hak etmediği bir konuda insanın devamlı rahatsız edilmesi,
böyle şeyler söylenmesi dahi bir insan hakkı ihlalidir. Tabiî, insan hakları çok önemlidir. Diliyoruz ki, Türkiye'ye, ülkemize,
bundan sonra barış, tam demokrasi gelsin, insanlar birbirlerine saygılı olsun,
insanlar Türkiye'nin geleceği için çalışsın, herkes birbirine saygılı olsun,
kimse kimsenin hakkına müdahale etmesin. Böylece, ülkemizin, tam demokrasinin
olduğu bir Türkiye olmasını ve diğer ülkelerin de bu konuda bizi örnek bir ülke
olarak göstermesini diliyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı) KAMER GENÇ (Devamla) - Bunun için de en önemli şart, birbirimizi
anlamamız, birbirimize karşı saygılı davranmamız, belli görev ve makamlara
gelen insanların o görevi yaparken hak ve adalet duyguları içinde yapması,
iktidarı eline geçirenlerin, muhalefette kalan insanları ezmemesidir. Bunların
hepsi çok önemli şeyler. Bu kanun bir adımdır; ama, kanun uygulayıcılarının,
memleketteki insan hakları ihlallerini ortadan kaldıracak kapasitede
olduklarını ve uygulamada bulunabileceklerini tahmin etmiyorum. Aslında, bunun
Anayasal bir dayanağı da yok; ama, bir kanun hükmünde kararname iptal edilmiş,
yerine bir kanunla getirilmiş. İnşallah, bu, Türkiye'de insan haklarının
geliştirilmesine ve çağdaş insan hakları normlarına uygun insan hakları
uygulamasının yerleşmesine katkıda bulunur. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 609 sıra sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarı üzerinde, İnsan Hakları Başkanlığı kurulmasıyla
ilgili, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının geneli üzerinde yapılan görüşmeler ve
şu ana kadarki müzakereler sırasında, kürsüye çıkan bütün milletvekilleri,
grupları ve şahısları adına, bu tasarının müspet yönlerini ve bir ihtiyaç
olduğunu ortaya koydular. Bu konuda tekrara gitmeyeceğim. Bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Teşkilatının
kurucu üyesidir ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini de ilk imzalayan
ülkelerden birisidir. Tasarının gerekçesinde ifade edilen bir cümleyi tekrar
etmek istiyorum: "Bu sözleşmeler -yani, uluslararası sözleşmeler, bizim
devletimizin imzaladığı sözleşmeler- Anayasada da öngörüldüğü üzere, Türk hukuk
sisteminin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir." deniliyor. Doğrudur,
Anayasamız da, yasalar da, uluslararası kurallar da bunu böyle ifade ediyor. Şimdi, buradan hareket ederek bir hususu tartışmak istiyorum, Yüce
Mecliste bu konuda görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Uluslararası anlaşmalar,
bizim yasalarımızın ayrılmaz bir parçası ise, buna, hepimizin uyması lazım;
hükümet uyacak, idare uyacak, idarenin birimleri uyacak, kamu görevlileri
uyacak, hasılı hepimiz uyacağız; ama, hatırlarsınız ki -oraya gelmek istiyorum-
bazı yetkililer, uluslararası anlaşmaların uyulması, uygulanması gerektiği
noktasında talepler olduğu zaman "Buna uymayabiliriz, bizim, Türkiye'nin
özel şartları var." diyebiliyor. Bu, bundan sonra denmeyecek mi? Bunun
üzerinde durmamız gerekiyor. Değerli arkadaşlar, bir başka husus, insan hakları başkanlığı ve
dolayısıyla, benim üzerinde konuştuğum insan hakları danışma kurulu için "görevlerini
tam yaparken, sivil toplum kuruluşları ile devlet kuruluşları arasındaki
iletişim sağlanacak" deniliyor. Bu iletişim sağlanırken, devletin ilgili,
yetkili kurumları, sivil toplum örgütleriyle ve diğer halkla, toplumla
ilişkilerini sağlar iken, karşılıklı saygı esası, karşılıklı güven esası tam
sağlanabilecek mi? Yani, biz, sivil toplum örgütlerine gereken saygıyı, ilgiyi,
alakayı ve onların taleplerini, hakikaten ciddiyetle nazara alacak mıyız ve bu
kurum, harekete geçtiği zaman, tam çalışır ve hakikaten görevini yapan bir
kurum olarak çalıştığı zaman hâlâ insanlar fişlenecek mi? Devletin kafa yapısı,
insan haklarına bakış açısı, bugünkü sıkıntıları ortaya koyan yanlış
değerlendirme devam edecek mi?.. Aslında bizim, bu meseleleri tartışmamız gerekiyor. Yine, bu tasarının
gerekçesinde ortaya konulan ve 57 nci hükümetin millete söz verdiği ifade
edilen bir bölümünde, söz verildiği ve taahhüt edildiği gibi, demokrasi, insan
hakları ve özgürlükler noktasında ileri adımlar atılacak ve bu konularda, Anayasada
gerekli değişikler yapılacak mı? Bu konuda, taahhütler doğrultusunda, Siyasî
Partiler Kanununda, Seçim Kanununda, Türk Ceza Kanununda ve ilgili yasalarda
gerekli değişiklikler yapılacak mı? İşte, o zaman, hakikaten oluşturulmak
istenen ve oluşturulan, hepimizin tasvip ettiği, gönülden desteklediği bu
kurul, fonksiyonunu yerine getirir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen. İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum. Hakikaten, milletimizin, devletimizin beklediği, arzu ettiği
uluslararası kuruluşlarla ve bir an önce girmek istediğimiz Avrupa Birliğiyle
olan bütünleşmemizde gerekli fonksiyonu yerine getirir. Yukarıda ifade ettiğim ve bir noktada da öğrenmek istediğim hususlarda,
ümit ediyorum ki, hükümetimizden ve iktidar partilerinden gerekli açıklamaları
alırız diyorum ve yasanın hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Ek 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Ek 6 ncı maddeyi okutuyorum: EK MADDE 6.- İnsan hakları ihlali iddialarını yerinde incelemek ve
araştırmak üzere, Başbakanın görevlendireceği bir Devlet bakanına bağlı olarak
heyetler oluşturulur. Heyetler; Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, İçişleri
Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı
temsilcileri ile insan hakları alanında çalışmalar yapan kişi ve meslek
kuruluşları arasından inceleme ve araştırma yeri ve konusuna göre Başbakanın
görevlendireceği bir Devlet bakanınca beş kişiden az olmamak üzere belirlenir.
Heyetlere Başbakanlık temsilcisi başkanlık eder ve sekreterya hizmetleri İnsan
Hakları Başkanlığınca yerine getirilir. Heyetlerde görev alacak bakanlık
temsilcileri kurumlarınca, kişi ve meslek kuruluşları ise Başbakanın
görevlendireceği bir Devlet bakanınca belirlenir. Heyetler, Başbakanın
görevlendireceği bir Devlet bakanının onayı ile inceleme ve araştırma yaparlar
ve inceleme ve araştırma sonuçlarını bir rapor halinde görevlendiren makama
sunarlar. Heyetlerin giderleri Başbakanlık bütçesinden karşılanır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet
Gözlükaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, geçen oturumda meydana gelen olaylarla ilgili bir
iki cümle söylemek istiyorum. Bir kere, hepimizin bilmesi gereken bir olay var,
Türkiye'de Meclise saldırılıyor; yani,
Türkiye Büyük Millet Meclisine, demokrasinin beyni olan bu Meclise,
maalesef, birçok kurumlar, şahıslar ve kendilerini demokrasinin bekçisi olarak
kabul eden insanlar tarafından saldırılıyor. Bu bakımdan, bu Meclisin
kenetlenme zamanı gelmiştir. (Alkışlar)
Demokrasi üzerinde kara bulutlar dolaşmaktadır. Burada, hepimizin, görüşmekte
olduğumuz insan hakları konusuyla ilgili olarak da, hoşgörü içerisinde; ama,
kenetlenerek, taviz vermeden, bu Meclisi ve hürriyetlerimizi korumak zorunda
olduğumuzu ifade ediyorum ve sözlerime başlıyorum. Konuşmakta olduğum bu ek 6 ncı madde, bir mutfak maddesi. Bana göre, 5
inci maddenin arkasına bir fıkra ilave edilerek bu düzenlenebilirdi; ama, bir
ek madde haline getirmişler; mesele yok. Tabiî, biz de, bu maddeyi olumlu
gördüğümüzü, hatta, bu yasaya olumlu oy vereceğimizi bütün arkadaşlarımızca
ifade ettik. Yalnız, burada, iki tereddüdüm var. Bir tanesi, bu kişileri
Bakanlık tayin ediyor. Bu kişilerin vasıfları, araştırma yapan insanlar olarak
görülüyor; ama, bana göre, kurumlar, yani, insan haklarıyla iştigal eden
kurumlar ve kişilerin pozisyonu, en azından, tasrih edilebilir miydi; açıkça
söylenebilir miydi; belirtilebilir miydi; bilmiyorum. İkincisi, heyetler, gerekli yerlere gidecekler; 11 kişi gidecekler en
az, bu 11 kişinin çok olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan, bunun azaltılması
imkânı var mıdır? Sayın Bakana bunu iletiyorum. Bu maddeyle ilgili özet olarak söyleyebileceklerim bunlar; ama ilave
etmediğim bir iki husus var. Bu da, bu yasanın gerekçesinde, genel gerekçesinde
57 nci hükümet için şöyle bir cümle geçmiş ve "57 nci hükümet,
demokrasinin eksikliklerini, düşünce özgürlüğünü ve insan haklarını
geliştirecektir; bu yönde çalışmalar yapacaktır" denilmiş; ama, bakıyorum,
hepimiz de biliyoruz ki, iki yıldan bu yana ülkeyi yöneten bu hükümetin,
maalesef, demokrasinin eksiklerinin giderilmesiyle ilgili bir tane tasarı getirdiğine
şahit olmadık; keza, dışarıdaki insanlara da malzeme vermiş olduk. Şimdi, A'dan Z'ye, bilsin bilmesin adamlar, Seçim Kanunu, Siyasî
Partiler Kanunu ve anayasa değişiklikleri istiyorlar. Bu bakımdan, hükümetin,
bu acil olan ekonomik yasalardan sonra, demokratikleşmeyle ilgili birtakım
yasaları bu Meclise getirmesi gerektiğini ifade ediyorum. Ayrıca, düşünce özgürlüğüyle ilgili de herhangi bir yasanın buraya
geldiğini görmedik. Bugün insanlar, kendi düşünce ve kanaatlerini gerek
televizyonlarda, gerekse yazılı olarak ifade ettikleri için hapishanededirler,
siyasî haklardan mahrumdurlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef,
düşünceleri sebebiyle siyaseten yasaklanan insanlarla ilgili herhangi bir yasal
değişikliği bu Meclise getirmemiştir. İnşallah, demokrasimiz zarar görmeden, bu
Meclis devam ederken, bu yasaları getiririz diye umutlanıyorum, ümit ediyorum,
temenni ediyorum. Bir de, insan haklarını geliştirme... Tabiî ki, hepimizin arzusu o,
Avrupa standartlarında insan haklarının ülkemize gelmesi lazım, zorluklarımız
var; ama, bunu başarmalıyız, başarabiliriz de diye düşünüyorum. Son ekonomik krizlerle ve sık sık gelen krizlerle, bugün, insanlarımız
ekmeğe muhtaç hale gelmişlerdir; yani, insanca yaşama hakkı, bana göre, en
büyük insan haklarından biridir. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, 65 milyonun
insanın büyük bir kısmı, insanca yaşama hakkına sahip değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olacağım. MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Toparlıyorum. İşçinin 102 milyon lira asgarî ücretle, on yıllık bir memurun 150 milyon
lirayla insanca yaşaması, özellikle şehir merkezlerinde mümkün değildir. O
bakımdan, hükümetimizin ve bu Meclisin, bu insanlarımızın insanca yaşaması
için, çok bozuk olan, dünyanın en bozuk gelir
dağılımı, adaletsizliği içerisinde bulunan ülkemiz, bu ekonomik
bozukluğunu gidermeli ve gelir dağılımı adaletini de bir an önce sağlamalıdır.
Aksi halde, Türkiye'de anarşi bitmez, sokak hareketleri bitmez diye
düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Başka söz isteyen?.. Yok. Ek madde 6'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Ek madde 7'yi okutuyorum: EK MADDE 7. - Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilmiş ve
Başbakanlık merkez teşkilâtında kullanılmak üzere ekli (2) sayılı listede yer
alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I)
sayılıı cetvelin Başbakanlık bölümüne
eklenmiştir." BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu oturumda, sataşmadan dolayı
kendilerine söz verdiğim Devlet Bakanı Faruk Bal ile Devlet Bakanı Şuayip
Üşenmez'in yaptıkları açıklamalar üzerine, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Ali Şahin Başkanlığımıza başvurarak, bakanların, açıklamalarıyla kamuoyunu
yanılttıklarından bahisle kendisine söz verilmesini istemişlerdir. Sayın Şahin, her iki bakanın yaptıkları açıklamaları içeren tutanakları
inceledim, şahsınıza bir sataşma tespit edilmemiştir; bu nedenle, size söz
vermeyeceğim; zabıtları size gönderiyorum... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim... BAŞKAN - Efendim şöyle: İki Sayın Bakanın da sizin ifadenizden dolayı,
nasıl aldıklarını, hangi yönetmeliğe dayandıklarını ifade eden konuşmaları var;
ben, zabıtları size gönderiyorum efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, kamuoyunu yanılttığım iddia
edildi. Ben, BAŞKAN - Hayır, öyle bir şey yok. Efendim, buyurun, zabıtları
gönderiyorum size; gene de ısrar ederseniz... Efendim, madde üzerinde... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bir açıklama yapmanın ne sakıncası var
Sayın Başkanım. KAMER GENÇ (Tunceli) - 1-2 dakika söz verseniz Sayın Başkan. BAŞKAN - Yerinizden söyleyin efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Peki, mikrofonumu açarsanız buradan
söylerim. BAŞKAN- Açık, buyurun... Zabıtlar burada... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Başkanım, çok teşekkür ederim. BAŞKAN - Estağfurullah. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Önce, Devlet Bakanlarımız Sayın Faruk
Bal'a ve Sayın Şuayip Üşenmez'e, bu hassasiyetleri ve duyarlılıkları sebebiyle
teşekkür ediyorum. Ben, konuşmam esnasında, gazetelerde çıkan ve araştırdığımda tekzip
edilmemiş olan birtakım bilgileri, denetim görevini yapan bir milletvekili
olarak kürsüye getirdim. Sayın Faruk Bal'ın görev alanına giren konuyla ilgili
haber, Milliyet Gazetesinin 1 Şubat tarihinde yayımlanmıştır. Devlet Bakanı Bal
"Arsa Ofisine alınan memur sayısının 24 değil, 17 olduğunu savunarak,
memur alımının, DSP'li Şükrü Sina Gürel'e bağlı Devlet Personel Başkanlığının
olumlu yazısı üzerine yapıldığını kaydetti" diye bir ifade vardır. Ben,
bunların doğru olup olmadığını burada sordum. Ayrıca, yine, Sayın Üşenmez'in görev alanına giren konuyla ilgili de,
bir başka gazetede çıkmıştır; bunu, ilgili bakanlarımıza veririm; ancak, bunlar
tekzip edilmemiştir. Ben, seçim bölgemde, kahvelerde dolaşırken, bunları bana
vatandaşlar veriyor "sayın milletvekilim, biz imtihana girdik,
alınmıyoruz; ama, açıktan atama yapılıyor" diyorlar. OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Bakana sorsaydınız. BAŞKAN - Sayın Şahin, sayenizde otomatikman tekzip edilmiş oldu ve
zabıtlara geçti; açıklamanıza teşekkür ediyorum. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Son cümlemi ifade edeyim. Bu açıktan atama haberleri, bu imtihana girmiş 400 000 insanımız
üzerinde çok olumsuz etki yapıyor... BAŞKAN - Doğrudur. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ...hükümete, Meclise ve devlete güveni
sarsıyor. Bunu, bilhassa, belirtmek istiyorum. BAŞKAN - Efendim, doğru söylüyorsunuz. Aynı şey, size geldiği gibi, milletvekili olarak bana
da geliyor, diğer arkadaşlarımıza da geliyor; ama, Türkiye, ne olur, fısıltı
gazetesiyle idare edilmesin. İki sayın bakan çıkıyor, söylüyor efendim. (MHP ve
DSP sıralarından alkışlar) Fısıltı gazetesi, başka bir şey yok efendim.
İnsanların vicdanlarında yara bırakıyor. Teşekkür ederim efendim. DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, bir cümle de ben söyleyeyim. BAŞKAN - Sayın Bakanım, ne olursunuz, istirham ederim.
Sayın Bakanım, ben, sizin adınıza konuştum; teşekkür ediyorum. Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya
Milletvekili Sayın Kemal Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin değiştirilerek kabulü konusundaki tasarı üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, insan hakları, özellikle son
yüzyılımızda çok ön plana çıkmıştır. Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan veya geri
kalmış ülkeleri, insan hakları konusunda sürekli bir şekilde suçlamakta veya
onları sıkıştırmaktadır; ama, insan hakları konusu, özellikle gelişmekte olan
ülkelerde bir savunma olarak gündeme getiriliyor, insan hakları ihlalleri,
maalesef, üzerinde çok durulmayan bir şekilde geçiştiriliyor. Burada, konu insandır, insanın hakkıdır ve devlettir;
yani, ortada bu üçlü vardır. Dünyada, bu üçlünün arasındaki ilişkiler çok
önemli. Dünya, 1800'lü yıllarda, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesiyle, anayasaların bile İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine ters
düşmeyecek şekilde hazırlanması yönünde bir karar almış; bütün yasalar, insan
hakları için, insan haklarının daha mükemmel hale gelmesi için düzenlenmiştir. Nedir insan hakları; insanların insan olmasından
dolayı, yaratılmasından dolayı hak ve özgürlüklerinin, kişisel çıkarlarının
önplanda tutulmasıdır, daha değerli bir hale gelmesidir, yaşama hakkının
garanti edilmesidir. Bu sayede, bütün kanunlar da insan haklarının düzenli bir
hale gelmesi için yapılmış ve insanların daha iyi bir yaşama kavuşması için
devlet düzeni kurulmuş, bu çerçevede, hukukî düzen meydana gelmiştir; yani,
hukukun temeli insan haklarıdır. Bugün, gelişmiş ülkeler, insan haklarıyla ilgili önemli
mesafeler almışlar ve diğer ülkeleri de sürekli bir şekilde insan haklarının
geliştirilmesi konusunda ikaz etmektedirler; ama, gelişmiş ülkelerde, devletin,
hiçbir zaman, insan hakları başkanlığı veya insan hakları bakanlığı gibi bir
düzenlemeye gitmediğini görüyoruz; çünkü, bu ülkelerde insan haklarını
düzenleyen topyekûn yasalar var, insan hakları topyekûn yasalarla düzenlenmiş;
bu nedenle, insan hakları konusunda ayrı bir yasaya gerek duyulmamıştır. Dediğim gibi, Türkiye gibi, maalesef geri kalmış
ülkelerde veya gelişmekte olan ülkelerde, insan hakları konuları sürekli
tartışılır hale gelmiştir. Bu kanunla yapılmak istenilen şudur: Devlet diyor ki, ben, insana karşı
suç işlersem, yine bunun denetimini de ben yapacağım; benim kurduğum daire
başkanlığı yapacak... Burada bir yanlışlık var. Galiba, insan hakları konusunu çok iyi
kavrayamadık. İnsan hakları konusunda bütün yasalar, anayasalar insan haklarını
güvence altına almışken, bizler, sadece bir daire başkanlığıyla, maalesef,
insan haklarını garanti altına almaya çalışıyoruz. Bu bir yanlıştır. Bu
yanlışı, inşallah, ileride geliştiğimiz zaman, millî gelirimizi 10 000 dolara
çıkardığımız zaman, bu daire başkanlığı da kalkacak; inşallah, o zaman, diğer
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, insan hakları, sivil toplum örgütlerince
yürütülür hale gelecektir. Değerli arkadaşlarım, düşünün ki, 1997 yılında millî gelirimiz 3 200
dolarken, şimdi, 2 500 dolara düştüğü zaman, insan hakları ihlalleri fazlalaşıyor.
Afganistan gibi bir ülkeyi düşünün. Afganistan'da, insan hakları ihlalleri
fazla. O halde, görüyoruz ki, insan hakları ihlalleri ile geri kalmışlık
arasında ciddî bir paralellik vardır. Dört yılda, Türkiye'de, 1 600 000
civarında esnaf kepenk kapatmış, bugün esnaf yürüyor. İşte burada ekonomik bir
sorun vardır; ekonomik bir sorunun olduğu yerde de, maalesef, insan hakları
ihlalleri var. Ne yapılabilir; Türkiye olarak ne yapacağız? Yapmamız gereken şu:
Dünyanın gittiği yere gitmemiz gerekiyor; dünyanın yönetildiği şekilde
yönetilmemiz gerekiyor; dünyanın önem verdiği yüksek standartlı bir demokrasiye
kavuşmamız gerekiyor, bir an önce bunu kurmamız gerekiyor; dünyanın önem
verdiği demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü konusunda yasal reformlar
yapmamız gerekiyor, yapısal reformlar yapmamız gerekiyor. Bugün, tek tek,
yasaları düzeltmeye çalışıyoruz, tek tek, reformlar yapmaya çalışıyoruz, tek
tek, insan hakları daire başkanlığı kurmaya çalışıyoruz ve bu sebeple de,
maalesef, bir bütünlük içerisinde olayları kavrayamadığımızdan, hep yanlışlara
düşüyoruz. Şurada, 550 milletvekilimiz var, 350 milletvekili olan bir
iktidarımız var; yapısal reformlarda bunlara yardım etmeye hazır bir muhalefet
partisi var. Niçin, bu temel reformları bir bütünlük içerisinde getirmiyoruz?
İnsan haklarının temeli olan adalet reformunu niçin getirmiyoruz? Niçin, eğitim
reformunu getirmiyoruz; bilgi toplumuna geçmemizi sağlayacak eğitim reformunu
niçin getirmiyoruz? Özellikle, yönetimde çok önemli olan Mahallî İdareler
Yasasını, niçin, 15 yasanın içerisine almıyoruz, niçin, 25 yasanın içerisine
almıyoruz? Bütün bunları yapmadığımız sürece, insan hakları konusunda daire
başkanlığı kurmamızın, bakanlık kurmamızın hiçbir anlamı yoktur. Bu nedenle, bu, tarihî bir şanstır. Meclisimizin üzerinde kara
bulutların dolaştığı anda, gelin, toplumsal reformları, yapısal reformları hep
beraber yapalım, uzlaşalım ve Türkiye Cumhuriyetini, insan hakları bakımından
sorgulanan bir ülke halinden çıkaralım diyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik. Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 609 sıra sayılı, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 7 nci maddesi hakkında söz almış
bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 nci Yüzyıl, insan haklarının
millî sınırlar dışına taşarak evrenselleştiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde,
insan hakları, sadece ahlakî bir yükümlülük olmaktan çıkmış, siyasî bir anlam
ve içerik de kazanmıştır. 20 nci Yüzyıl, insan haklarının gelişip boy attığı bir dönem olmuştur.
İnsan hakları konusu, İkinci Dünya Savaşına kadar devletlerin iç işleri
sayılmış, uluslararası hukuk da, devletlerin hak ve bölgelerini belirleyen bir
disiplin olarak uygulanmıştır. İnsan hakları, artık, devletlerin kendi iç
işlerini ilgilendiren konu olmaktan çıkmış, bu hakların ihlali, devletler
hukukunun da ihlali sayılarak, diğer devletlerin müdahalelerine yol açmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de taraf olmuştur. Bu sözleşmeler, Türk hukuk
sisteminde de yer almıştır; fakat, bu zamana kadar, Türkiye, çeşitli
kaygılarla, insan hakları uygulamalarında geri kalmış ülkelerin seviyesinde
kalmış, olumlu gelişmeler kaydedememiştir. Gerek hükümetlerin siyasî kaygıları
gerekse demokratik rejimin yerleştirilme çabalarının ihtilaller nedeniyle
sürekli kesintiye uğraması, Türkiye'nin insan hakları uygulamasında birçok
ülkeden geri kalmasına sebep olmuştur. Bugün, insan hakları ihlali karşısında, Türk vatandaşları, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine 100'den daha fazla başvuru yapmıştır. Türkiye'nin bu
başvurular nedeniyle başı ağrımakta, dış dünyadan müdahalelerle karşılaşmasına
sebep olmaktadır. Türkiye, son olarak, Kopenhag kriterlerine imza atarak,
özellikle insan hakları konusunda gerekli iyileştirmeleri yapacağını kaydetmiş
olmasına rağmen, uygulamada, özellikle din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve
ifade özgürlüğü ve eğitim hakkı alanında insan hakları ihlalleri devam
etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu kanunla, Başbakanlık
teşkilatı içinde ana hizmet birimi olarak insan hakları başkanlığı
oluşturulmaktadır. Daha önce de, Avrupa Birliğine kurumların uyumlulaştırılması
amacıyla Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kurulmuştur; fakat, kurumların
oluşturulması, kanunların yapılması, insan hakları ve demokrasi alanında
ilerlemeler ve çözüm kaydedeceği anlamına gelmiyor. Gerek Türk Ceza Kanunu
gerekse Anayasadaki bazı maddelerde köklü çözümler yapmadan, mahkemeler tam
bağımsızlığa kavuşturulmadan, siyasî kararların önüne geçilmeden, ne kadar
kanun yaparsak yapalım, kurumlar oluşturursak oluşturalım, demokratik yönde
olumlu gelişmeler kaydedilemeyecektir. Biz, umardık ki, oluşturulacak insan
hakları başkanlığı daha etkin, daha verimli faaliyetler yürütsün. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oluşturulacak olan insan hakları
başkanlığının, insan haklarının ihlal edilmediği, tüm vatandaşlarımızın
düşüncesini ve kanaatini ifade edebileceği bir Türkiye'ye yol açması
dileklerimle kanunun hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Ek 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Şimdi, kabul edilen ek maddelerle birlikte, çerçeve 4 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekretaryasında
Üst Kurul üyesi bakanlıklardan geçici görevli olarak gelen ve halen çalışmakta
olan personel, müracaat etmek ve atanmaya ilişkin 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 68/B maddesindeki nitelikleri taşımaları kaydıyla, ilgili kurumların
muvafakatı ile mükteseplerine ve öğrenim durumlarına uygun kadrolara bu Kanunun
yürürlüğe girmesinden itibaren iki ay içerisinde atanırlar. BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına
Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mehmet Fırat... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Tamam Başkanım, konuşmayacağız. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İşte, uzlaşma kültürü bu. Geçici madde 2'yi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 2. - İnsan Hakları Üst Kurulu, İnsan Hakları Danışma Kurulu
ve insan hakları ihlâli iddialarını araştırmak üzere oluşturulacak heyetlerin
kuruluş, görev ve işleyişleri ile ilgili usul ve esaslar, bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren dört ay içerisinde Başbakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir. BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 609 sıra sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin tasarının geçici 2 nci maddesi
üzerinde, Grubum adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş
Milletler Teşkilâtının en eski ve en saygın ülkelerinden birisidir. Ayrıca,
Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini de ilk imzalayan ülkelerden
birisidir; çünkü, Türkiye Cumhuriyetini kuranlar, bu ülkenin, sadece içte
değil, uluslararası alanda da saygın bir ülke olmasının koşullarını yaratmış ve
bu nedenle, çok ciddî adımlar atmışlardır; ama, samimî olarak söylemek
gerekirse, bizler, bu konuda Atatürk ve arkadaşları kadar duyarlı olamadık;
çağdaş ülkelerin en duyarlı alan olarak belirledikleri insan hakları konusunda
yıllar yılı kulaklarımızı tıkadık. Bu yasa tasarısıyla, Başbakanlığın
bünyesinde yeni bir daire başkanlığı kurulmaktadır. Bu dairenin adı İnsan
Hakları Başkanlığıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan haklarının kutsal ve
ödünsüz haklar olduğu yüce malumlarınızdır. Bırakınız yasaları, dinsel ve
kültürel açıdan da insan unsuru her dönemde önemini korumuş ve saygı
duyulmuştur. İnsana saygı duyulması, bir anlamda, insanın düşüncelerine,
emeğine saygı duyulması demektir; çünkü, düşünen ve bilinçli üretim yapan tek
canlı insandır. Bu nedenle, insan haklarının korunması, güvenceye alınması çok
önem taşımaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisin de takdir edeceği
üzere, sadece yasalar çıkarılarak insan hakları korunamaz ve kollanamaz. Bu,
her şeyden önce, bir kültür sorunudur. İnsana saygı gösterme geleneğinin
oluşturulması ve bu geleneğin güçlendirilerek sürdürülmesi esastır. Bunun için,
polisimizin, memurumuzun, işçimizin, daha doğrusu, toplumun hemen hemen tüm
kesimlerinin aynı duyarlılığı göstermesi gerekir. Eğitim ve öğretim
programlarının ana teması, insan sevgisi ve insan hakları olmalıdır. İnsanımızı
eğittiğimiz sürece, bu konuda önemli ve sağlıklı adımlar atmış oluruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede, gerek İnsan Hakları
Üst Kurulu gerekse İnsan Hakları Danışma Kurulu ile insan hakları ihlalini
saptamak ya da araştırmak üzere kurulacak heyetin görev ve çalışma esaslarının
bir yönetmelikle belirleneceği hüküm altına alınmaktadır. Maddede, ayrıca, bu yönetmeliğin, Başbakanlıkça, dört ay içinde
çıkarılacağı belirtilmiştir. Dileğimiz, Başbakanlığın bu konuda gerekli
hazırlıkları yapıp, süratle davranmasıdır. BAŞKAN - Sayın Gül, toparlarsanız minnettar kalırım efendim. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada üzerinde durulması gereken
bir diğer husus da, gelişmiş ülkelerin bu konularla ilgili çalışmalarının
izlenmesidir; çünkü, bu ülkelerdeki uygulamalar araştırıldığında, daha sağlıklı
politikalar üretilebilir ve daha başarılı olabiliriz. Günümüzde, ülkeler,
artık, insan haklarına verdikleri değerle ölçülmekte ve saygınlıklarını
korumaktadırlar. Bu yasa tasarısının ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül. Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubunda efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili Kanun Tasarısının geçici 2 nci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye, insan haklarıyla ilgili mevzuat konusunda
içeride ve dışarıda önemli atımlar atmıştır. İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi pek çok uluslararası belgeye
imza atmıştır. Buna paralel olarak, içeride, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu, İnsan Hakları Koordinasyonu Üst Kurulu, insan
hakları il ve ilçe kurulları oluşturulmuştur; ancak, gerek altına imza atmış
olduğumuz uluslararası metinlerden doğan yükümlülüklerimize gerekse içeride
oluşturduğumuz kurum ve kuruluşlara, maalesef, işlerlik kazandırılamamıştır. Değerli arkadaşlar, dünyadaki uygulamalarda da görülmüştür ki, ideolojik
yaklaşımlarla insan hak ve hürriyetlerini teminat altına almak mümkün
olmamıştır. Maalesef, ülkemizde de insan haklarına yaklaşım, ideolojik çizgide
oluşmaktadır. Bildiğimiz gibi, insan haklarının ideolojisi olmaz, evrensel
kural ve ölçüleri olur. Bizim açmazımız, her kurum, her siyasî parti, insan
haklarına kendi siyasî kanaatleri ve ideolojik görüşleri açısından baktığı
için, insan hakları konusunda toplumsal bir mutabakat oluşturulamamaktadır.
Onun için, ne kadar çok siyasî görüş varsa, o kadar çok insan hakları tarifi
ortaya çıkmaktadır. Değerli arkadaşlar, umut ediyoruz ki, yapılan bu kurumsal düzenleme,
insan hakları konusundaki bu karmaşayı ortadan kaldırarak, bir toplumsal
mutabakatın oluşmasına yardımcı olur. Ayrıca, bu düzenlemelerin sonunda, her
ilde insan hakları mahkemelerinin kurulmasına da öncülük etmiş olur diye
düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, geçici 2 nci madde, başkanlık ve kurulların
çalışmalarının yönetmelikle düzenleneceğini ifade ediyor. Ancak, başkanlığın
hukukî yapısında bir problem olduğu kanaatindeyim. Başbakanlığın genel yapısı
içerisinde oluşturulan başkanlık, bir müsteşar yardımcısına, müsteşar,
yardımcısı müsteşara, müsteşarın da Başbakana bağlı olarak çalışması gerekirdi.
Bu statü içerisinde, insan haklarından sorumlu devlet bakanının yeri yoktur. Bu
düzenlemeyle bakanın statüsü ne olacaktır? Bunun yerine, müstakil bir kuruluş
olarak organize edilmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Devlete yeni bir külfet
getirmemesi için de, Başbakanlıktaki mevcut kadrolardan yararlanılabilirdi
kanaatindeyim. Bu yönetmeliğin dört ay içerisinde çıkarılacağı söyleniyor. Şimdi, ben
buradan Sayın Bakana da sormak istiyorum, ya bu yönetmelik dört ay içerisinde
çıkmazsa ne olacak? BAŞKAN - Sayın Bakanım, size soruyorlar... YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Bakan duymadı ki... BAŞKAN - Bir daha söyleyin efendim. EYÜP FATSA (Devamla) - Bu yönetmeliğin dört ay içerisinde çıkarılacağı
ifade ediliyor. Bu yönetmelik dört ay içerisinde çıkarılmazsa ne olacaktır? DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Yönetmeliğimiz hazır efendim. EYÜP FATSA (Devamla) - Bu düşüncelerle, düzenlemenin hayırlı olmasını
temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Fatsa, teşekkür ediyorum. Yönetmeliğin hazır olduğunu da Sayın Bakan ilan etti efendim. Efendim, geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler.. Kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler.. Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler.. Kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum uzlaşma kültürüne. Sayın Bakan, size de teşekkür ediyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor
Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların
Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış
Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve
Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağ-lanması Hakkında Kanun
Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit
Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve
Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa
Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine
Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili
Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve
Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine
başlıyoruz. 6.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı
Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve
Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası
Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş
Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun
Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun
Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların
Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol
Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair
Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili
Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve
Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535)
(S. Sayısı : 623) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 623 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili
Sayın Mahmut Bilgiç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Bilgiç, kafî miktarda toleransımız olacak herhalde... Sayın Bilgiç'in konuşmasından sonra da ara vereceğim efendim. Buyurun Sayın Bilgiç. DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunla ilgili tasarının tümü üzerinde Doğru Yol Partisi adına söz
almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere, gençlik ve spor hakkındaki hükümler, Anayasamızın
"gençliğin korunması" ve "sporun geliştirilmesi"
başlıklarını taşıyan 58 inci ve 59 uncu maddelerinde yer almaktadır.
Görülmektedir ki, Anayasamızın bu maddelerinde, gençliğin korunmasına, yetişme
ve gelişmesini sağlayıcı tedbirlerin alınmasına dair hükümler ile sporun
gelişmesine dair hükümler yer almaktadır. Anayasamızın bu hükümleri, sporun
teşvik edilerek kitlelere yayılmasını, geliştirilmesini, devlete bir görev
olarak vermiştir. Evrensel bir olgu olan spor, ülkelerin birbirleriyle
yakınlaşmasında bir araç olduğu gibi, tüm insanların kaynaşmasında ve dünya
barışının sağlanmasında da önemli görevler yapmaktadır. Değerli milletvekilleri, Büyük Atatürk'ün direktifleriyle, milletimizin
güç ve yeteneklerini artırmak, sağlıklı ve ahlaklı nesiller yetiştirmek ve her
yaştaki vatandaşlarımıza beden eğitimi ve spor yaptırmak amacıyla, 1938
yılında, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, bugünkü adıyla Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü kurulmuştur. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, Türk gençliğinin yetiştirilmesiyle
ilgili olarak gösterilen temel hedeflerin, hâlâ, tam anlamıyla gerçekleşmemiş
olduğunu görmekteyiz. Bu temel hedeflerden birincisi, spor eğitimini, en geniş
anlamıyla, millî eğitimin ana öğelerinden biri haline getirmektir. Türk
gençliğinin, spor bakımından, millî heyecan içerisinde ve itinayla
yetiştirilmesi önem arz etmektedir. İkinci temel hedef ise, sporun, kitleler
içerisindeki bütün kesimleri kapsamasıdır. Türk gençliğinin spor alanında
yükselmesini istemek, sadece, yarışmaları kazanacak gençleri yetiştirmek için
olmamalı, Büyük Atatürk'ün "sağlam kafa sağlam vücutta bulunur"
deyimi doğrultusunda gençleri yetiştirmek olmalıdır. Bütün bu hedeflerin
gerçekleştirilmesinde, hükümete büyük görevler düşmektedir. Değerli milletvekilleri, bugün, sanat ve spor, toplumların aynası olarak
kabul edilmektedir. Gerek spora katılımın yüksek oranlarda gerçekleşmesi
gerekse uluslararası sahalarda kazanılan başarılar, bir ülkenin gelişmişliğinin
en büyük göstergesidir. Ülkemizde, performans sporunun uzun yıllar önplanda yer
alması ve bununla kalınması üzücüdür. Madalyalar kazanmak, rekorlar kırmak,
bizler için büyük önem taşımıştır. Spor, vatandaşlarımızın hayat standartlarını
yükseltecek, daha eğitimli, daha sıhhatli bireyler olmalarına katkıda bulunacak
ve özellikle, gençlerimizin dünya standartlarını yakalayacak ve onları her
türlü zararlı alışkanlıklardan uzak tutacak, erdemli, yüksek ahlaklı ve
sağlıklı vatandaşlar olmalarını sağlayacak bir etkinlik olarak algılanmalıdır.
Çağımızda spor bir lüks değil ihtiyaç olup, bu ihtiyaç, günümüzde daha da önem
kazanmıştır. Sporda eğitim vardır, turizm vardır, kültür vardır, sağlık vardır,
sulh ve dostluk vardır. Hayatın önemli bir parçası haline gelen spora ihtiyaç
gün geçtikçe artmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı, tüzelkişiliğe
sahip, merkez teşkilatı katma bütçeli, taşra teşkilatı ise özel bütçeli bir
kamu kuruluşu olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, sporla ilgilenen yetenekli
kişilerin teşvik edilmesi ve spor faaliyetlerinin düzenlenmesi hususunda önemli
bir misyona sahiptir. Aynı zamanda, uluslararası spor münasebetlerinde yetkili
resmî mercidir. Bu bakımdan, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, çağdaş ve
demokratik toplumda, sosyal ve ekonomik haklar içinde yer alan spor ve gençlik
hizmetlerinden yararlanma hakkını tüm bireylere sağlamalıdır. Hizmetleri,
topluma adaletli bir biçimde sunmalıdır. Hizmetlerde herkese fırsat oluşturacak
şartları sağlamalıdır. Bugünkü başarılarda özerkleşmenin rolünün büyüklüğünü
biliyoruz. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz çağda, bilimsel ve teknolojik
gelişmelerin ışığında, toplumsal değişme hızının ortaya çıkardığı ihtiyaçları
karşılamak için, spor ve gençlik yönetiminde, insan merkezli, demokratik,
katılımcı, toplumsal gelişme için nitelikli insan yetiştirilmesini hedefleyen
dinamik gelişmeye açık, etkinliği ve verimliliği gözeten bir yapılanmayla
çalışmaların daha verimli olacağını düşündüğüm Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün, uluslararası müsabakalarda yarışan sporculara, kulüplere,
antrenörlere, teknik direktörlere ve başarıların elde edilmesinde emeği geçen
kişi, kurum ve kuruluşlara maddî destek sağlamak ve bu alanda çalışanları
motive etmek, başarılarını devamlı kılmak, spor yapanları teşvik etmek,
uluslararası müsabakalarda ülkemizi temsil ederek üstün başarı elde eden ve
ülkemizin tanıtılmasında katkıda bulunan sporcu, kulüp, antrenör, teknik
direktör ile bu başarıların elde edilmesinde emeği geçen kişi, kurum ve
kuruluşlara ödül verebilmek ve verilecek ödüllerin kaynağını oluşturmak,
olimpiyat şampiyonluğu ve olimpik spor dallarından birinde, büyükler
kategorisinde birden fazla dünya şampiyonluğu kazananlar arasından atanacak
olan spor müşavirlerinin istihdamına imkân sağlayan bu kanunun Türk sporunu
fayda getireceğine inanıyorum. Değerli milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, spordan
sorumlu Devlet Bakanımıza bağlıdır ve bugüne kadar önemli görevler yapmıştır.
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, kurulduğundan bu yana, spor aktivitelerini
uzun süre bünyesinde toplamış, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bağlı
birimleri, yani, federasyonları özerkleştirdikten sonra, sporda, gerek
Türkiye'de gerekse ulusal düzeyde çok büyük başarılar elde edilmiştir. Demek
ki, bu federasyonlar; yani, profesyonel anlamda sporun bütün dalları, futbolundan
basketbolüne, jimnastiğinden judosuna ve diğer spor dallarında önemli
gelişmeler ve derinliğine çalışmalar yapılmak suretiyle, yapısal değişim, gerek
kadrolarında gerek bütçesinde özerk olan bu federasyonlar, siyasetin de
gölgesinden uzak kalarak çok önemli başarılar elde etmiştir. Bu başarılar,
ülkemizde, hakikaten sevinç yaratmış ve bu başarıların devamını, Türk Milleti
olarak bundan sonra da beklemekteyiz. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve spordan sorumlu Devlet Bakanlığına
amatör spor ve gençlikle ilgili sorunlar kalmaktadır. Yani, federasyonların
dışında, profesyonel sporun dışında -Bakanlığın, burada, ancak denetim görevi
vardır- aktif olarak yapması gereken şey, amatör spor ve gençlerimizle ilgili
çalışmalardır. Bugün, üniversite ve ortaöğretimdeki gençlerimizin, ülkenin
geleceğini teslim edeceğimiz gençlerimizin ahlaklı, birtakım bağımlılıklarla
uğraşmayan, kendi inançlarına bağlı, kendi millî duygularıyla haşır neşir
olmuş, vurmayla kırmayla değil, birbirini kucaklayan, hümanist düşünceyle,
birbirleriyle beraber olup güç oluşturan gençler olarak, geleceğin neslini
teslim edeceğimiz bu gençlerimize Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün çok olumlu
katkılarda bulunacağına; bu gençleri, gerek kurslar gerek seminerler gerekse
çeşitli kamplarla motive etmek suretiyle, gelecek nesilleri ortaya
koyabileceğine inanıyoruz. Değerli milletvekilleri, bunlardan bir misal vereyim: İlimde, üç yıldır,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Orman Bakanlığı ve İkinci Ordumuzun müştereken
yapmış olduğu gençlik kampları var. Bu kamplar, hakikaten, Adıyaman'da, üç ay
müddetle, münavebeli şekilde yapılmaktadır. Bu gençlerimiz, çeşitli
üniversitelerden gelerek, barajın göllenmesini önlemek için, çabuk dolmasını
önlemek için, erozyonu önlemek için ağaç dikimi yapmaktadırlar. Akşamları
sportif, sanatsal ve kültürel etkinlikler yapmışlar, sabahları da -üretime
bizzat katılmak suretiyle- milyonlarca ağaç dikmişlerdir ve bugün bu ağaçlar
yeşermiştir; yani, gençlerimizin üretime katkısını da sağlamışlardır. Ben, buradan,
Değerli Bakana bu çalışmasından dolayı teşekkür ediyorum, çok olumlu bir çalışma
yapmıştır. Yalnız, bu çalışmalar içerisinde, iki belediyenin ağaçlarının
sulanmasıyla ilgili Sayın Bakandan geçen yıl arozöz talebi olmuştu, Çevre
Bakanından -telefonla- rica etmişti, henüz bu araçlar gitmedi. Onlar,
tuttukları insanlarla bu ağaçları sulamaktalar. Sayın Bakanım, bu yıl
geldiğinizde bu ağaçları göreceksiniz, hakikaten, o erozyon bölgesinde
-Adıyaman, barajın göl bölgesidir- bu göl bölgesinde müthiş bir ağaçlandırma
var. Bu kampları uzun müddet devam ettirmek suretiyle, inşallah, umut ediyoruz
ki, hem baraj gölünün erozyonla dolmasını engellemek hem de ülkemizin hasret
kaldığı yeşilliğe kavuşmak için büyük bir çalışma yapılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, burada müşavirlik kadrosu alındı. Bu müşavirlik
kadrosu, umut ediyoruz ki, genel kamuoyunu rahatsız etmeyecek, hakikaten, kendi
sahasında, kendi sportif dalında yetişmiş, bilgili ve cidden danışmanlık ve
müşavirlik yapacak insanlardan oluşur; yani, kamuoyunu, kamu vicdanını rahatsız
etmeyecek atamalar yapılır; çünkü, bunlar çok önemli. Zaten, vatandaşta bugün Meclise ve hükümete karşı güvensizlik oluşmuştur
ve güven bunalımı vardır. O bakımdan, bu güven bunalımını daha da artırmamak
için, bundan sonra, hem Bakanlığın ve hükümetin hem de Meclisin çok daha
dikkatli olması gerekir düşüncesindeyim. Hükümetimizin de bu güvenle ilgili
sıkıntılara biraz kulak vermesi gerekir. Bu geminin içerisindeyiz; bu gemi su
almadan mutlaka limana yanaşmalı. Limana yanaşması için, hükümetin istenen
taleplere kulak vermesi, muhalefetin de sorumlu muhalefet anlayışıyla bu
gemiyi, su almadan mutlaka limana yanaştırmasında zaruret görmekteyim, hem
rejim için hem ülke için hem de 65 milyon insan için bu zaruridir. Umut
ediyorum, Yüce Meclisimizde bu şuurla, hükümetimiz de, olan olayları dikkate
alarak, önemli değişiklikleri kendi içerisinde veya dışında yapmak suretiyle...
Tabiî, nasıl yapar, bilemiyoruz; çünkü, iradeyle gelmişlerdir -iradenin
arkasında da rey vardır, ona, bizim bir şey deme imkânımız yok- iradeyle
gideceklerdir; ama, en azından, bu olan olaylara kulak kabartıp, ne isteniyor,
benim eksiğim ne, ne yapmam lazım, vatandaşa nasıl güven verebilirim, bu güven
bunalımını nasıl aşabilirim diye düşünmesinde fayda vardır diye düşünüyorum. Bu tasarının, inşallah kanunlaştıktan sonra, ülke gençliğine ve ülke
sporuna çok faydalı şeyler getireceğine inanıyor, hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilgiç. Tabiî, suyun da sintine çizgisini geçmemesi gerekiyor Sayın Bilgiç. Efendim, saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.17 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:
20.07 BAŞKAN :
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Mehmet AY (Gaziantep), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu
açıyorum. 623 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 6.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı
Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve
Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası
Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş
Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun
Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar
Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol
Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili
Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin
Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S.
Sayısı : 623) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tümü üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz. Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu;
buyurun efendim. FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 623 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında, Grubum adına söz almış
bulunmaktayım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Spor, insanın doğumundan ölümüne, hayatın her safhasında önemli bir yer
tutan ya da tutması gereken en önemli aktivitelerden biridir. Sportif
faaliyetler kişinin sağlıklı ruh ve beden yapısına sahip olmasında birinci
derecede olumlu rol oynarken, onları topluma kazandırmada ve bireylerin
toplumsallaşmasında en etkili evrensel araçlardan biridir. Spor, ülkelerin
birbirleriyle yakınlaşmalarında, kalıcı barışın sağlanmasında da önemli bir
olgudur. Değerli arkadaşlar, aynı hedef ve heyecana kilitlenmiş kişiler, rekabet
ortamında olsalar bile, toplumsal ilişkilerinin sağlıklı gelişmesine ve
yaygınlaşmasına katkı sağlamakta, birlik ve bütünlüğümüzü perçinleyen sosyal
dokumuzun ilmiklerini sağlamlaştırmaktadırlar. İnsanlar, ister takım arkadaşı
ister rakip olsunlar, ortak bir sevinç, ortak bir kaygı, ortak bir başarı
etrafında kenetlenmeyi ve ortak bir duyguyu tatma ve başarmayı spor sayesinde
gerçekleştirmekte ve geliştirmektedir. Spor, temelde ferdiliğe dayanmakla
birlikte, bu ferdilik, aynı zamanda, içinde toplumsallaşmayı da
barındırmaktadır. Spor, sosyal ve toplumsal yararları yanında, ekonomik ve sağlıkla ilgili
yararları olan faaliyetler bütünüdür. Spor, aynı zamanda, toplumsal stresin
atıldığı ve psikososyal rahatlamanın sağlandığı bir faaliyet türüdür. Gerek birey gerek toplum üzerinde bu kadar etkili olan sporun ülkemizde
durumuna ve konumuna baktığımızda, karamsar bir tabloyla karşı karşıya
kaldığımız kendiliğinden anlaşılır. Bu tablo, bizim, devlet ve birey olarak
spora ne kadar önem verdiğimizi ya da vermediğimizi apaçık ortaya koymaktadır. Bir yandan spor alanları ve aktiviteleriyle ilgili konularda görev ve
yetkinin büyük ölçüde merkezî yönetimde toplanması, diğer yandan çarpık
kentleşme, bunların yanı sıra, ekonomik yetersizlik, kısa vadede de olsa,
toplumsal bir ihtiyaç olan spor alanları ve tesisinin de yeterli düzeye
gelmesini imkânsız kılmaktadır. Merkezî idare, belediyelerin ve yerel
yönetimlerin spor sahası ve salon yapımını engelleyen bütün zorlukları
kaldırmalı ve teşvik etmelidir. Ayrıca, özel teşebbüs de devreye sokularak desteklenmelidir.
Değerli arkadaşlar, sporda çözümlerin, bu alanda ileri ülkeler örnek
alınarak yapılmasında fayda vardır. Maalesef, birçok konuda olduğu gibi, sporda
da nevi şahsımıza münhasır, popülist, ahbap çavuş menfaat kayırmalarını
önplanda tutan, işin sadece edebiyatını yapmaya özen gösteren bir anlayışımız
vardır. Ödül konusunun, sporda ileri birçok ülkede, devletin pek benimsemediği
bir uygulama olduğunu görüyoruz. Devletin bu ülkelerde daha çok halkın ve
gençliğin spor yapmasına imkân ve fırsat verecek ortamı gerçekleştirmekle ve
onları spora yönlendirmekle yetindiğini biliyoruz. Devletin vereceği ödüller daha çok manevî haz verecek, üstün hizmet
madalyası, şeref madalyası gibi, sporcunun, çocuklarına, gelecek kuşaklara
miras bırakacağı övünç ve gurur vesilesi olan ödüller olmalıdır. Üstün bir
başarı sonunda görkemli ve özel bir törenle verilecek böyle bir ödülün yerini
hiçbir şey tutamaz. Böyle bir ödüllendirmenin hem maddî hem de manevî hazzını
sporcu ömürboyu yaşamalıdır. Bugün, sporcu, bu tür manevî ödül ve payelere değil de, maddî ödüllere
daha çok ilgi duyuyorsa, bunun sorumlusu elbette ilgililerdir. Herkesin
devletten bir şeyler beklediği, ilgililer popülist politikalarla devletin imkân
ve kaynaklarını hep dağıttıkları için, kaynaklar tükendi ve biz, bugün,
içerisinde bulunduğumuz kaos ve kriz günlerini yaşamaktayız. Bu sebeple, ödül, artık, devlete yük olmayan gerçekçi ve akılcı
politikalarla, özellikle okullara sporu devlet desteğiyle sokarak, devletin kaynaklarını
temel spor politikalarına yönelterek, insan ve tesis gibi altyapı üzerinde
hazırlanmış projelere destek vermeliyiz. Sporda gelişme, okullarda sporun yaygınlaştırılmasıyla mümkündür. O
halde, hedefimiz, okullarda sporu geliştirecek projelere, devletin destek
vermesi olmalıdır. Yoksa, devlet, destek, teşvik, başarı adı altında kulüp
kurtarmaya soyunmamalıdır. Devlet, kulüpleri destekleyecekse, daha fazla kaynak
aktararak değil, kulüpleri batma noktasına getiren transfer piyasasındaki
ürkütücü rakamları aşağıya çekerek kulüpleri rahatlatmak suretiyle, dolaylı
destek sağlamalıdır; bu da, okullara dayalı bir sporcu yetiştirme sistemini
kurmakla olur; Batı'nın yaptığı da budur. Bu yolla, devlet, okuyan 16 milyon çocuk ve gencimizin içinden, nice
Hagileri, nice Jardelleri gün yüzüne çıkaracak, kulüplerin istifadesine
sunacaktır. Böylece, 50 Hakan'ın, 100
Sergen'in, 40 Okan'ın bulunacağı bir piyasada, elbette, fiyatlar
düşecek, kulüpler arz-talep kanunu gereği rahatlayacak yabancılara verilen
milyonlarca dolarlarımız da yurt içinde kalacaktır; hatta, dışarıya, biz, kendi
futbolcularımızı satabilecek duruma gelme imkânına, böylece kavuşmuş olacağız.
Biz, nice yeteneklerimizin, gerekli ilgi ve spor ortamı bulamadıkları için
heder olup gittiklerine bütün kalbimizle inanıyoruz ve bunun somut örneklerini
de biliyoruz. Değerli arkadaşlar, gerekçede "sporcuların ve
teknik adamların içinde bulundukları koşullar göz önünde
bulundurulduğunda" ifadeleri kullanılarak, sporcu ve teknik adamlara daha
çok kaynak ayırma talebinde bulunulmaktadır. Baktığımız zaman, ödüle mazhar olacak
birçok sporcu ve teknik direktörün, çok üst düzey gelir grubuna dahil,
trilyonlarca liralık nakit ve gayrimenkul sahibi kişiler olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla, böyle yüksek meblağda menkul ve gayrimenkule sahip olan kişilere
verilecek paraların, teşvik ve destek olduğunu söylemek de zordur; ancak, ferdî
dalda spor yapan ve ülkemizin adını değişik yerlerde duyuran insanlara destek,
belki bu manada daha doğru olacaktır. Yine, gerekçede, Anayasanın 59 uncu maddesi yanlış
yorumlanmaktadır. Anayasanın 59 uncu maddesindeki "başarılı sporcuları
devlet korur" ifadesi, aldığı onlarca trilyonluk transfer ücretlerinden
vergi vermeyen profesyonel sporcuları değil, amatör branşta dünya ve Avrupa
çapında başarı gösteren sporcuları korumayı amirdir. Değerli arkadaşlar, yine, kanun tasarısının gerekçesine
baktığımızda "başarılarını devamlı kılmak" ifadesi kullanılmaktadır.
Başarılar, sadece bu tür bir ödül vermekle devamlı kılınamaz. Sporda başarı,
hükümetlerin temel spor hizmetlerini tamamlaması ve nüfusunun yarıdan fazlası
genç olan halkımızı ve gençliği spora çekerek, bu şekilde politikalar
uygulayarak olur. Değerli milletvekilleri, şimdi de gençlik üzerine...
Çünkü, gençlik ve spordan sorumlu Sayın Bakanımız bu kanun tasarısının
sorumlusu; dolayısıyla gençlik üzerinde görüşlerimi aktarmak istiyorum. Nüfusumuzun yüzde 50'sinden fazlası 25 yaşın
altındadır. İlk ve ortaokulda okuyan öğrenci sayısı 16 milyon civarındadır.
Türkiye, erozyon tehlikesiyle, yani yakın gelecekte çöl olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Belki çoğumuzun gözünden kaçırdığı diğer bir gerçek ise, yakın
gelecekte değil, şimdiden bir insan erozyonuna maruz kaldığımızdır. Dünyada
gelişmiş toplumlarca bilinen ve uygulanan en önemli eğitim araçlarından olan
sporu gençliğimizin günlük yaşamının bir parçası haline getirememiş, sıhhatli, uyumlu,
gelişmiş, kâmil insanlar olmaları yolundaki eğitimlerini tamamlayamamışken,
gençler arasındaki suç, uyuşturucu ve kötü alışkanlıkların artma eğilimine
şaşırmamalıyız. Orta dereceli okullarda, özellikle büyük şehirlerde,
uyuşturucu, eroin ve keyif veren maddelerin kullanımı yaygınlaşmıştır. Veliler
panikte, okul yöneticileri ise çaresizdir. Okullarda alkol ve sigara kullanımı gibi kötü
alışkanlıklar artıyor. Yıl sonu partilerinde alkollü içkiler su gibi
tüketiliyor. Liselerde sigarayla tanışma oranı yüzde 48, alkolle tanışma oranı
yüzde 35, uyuşturucuyla tanışma oranı ise yüzde 2,5'tir. Okullarda çeteler etkili, öğrenciler kendi aralarında
kurdukları organize örgütlerle terör estiriyorlar. Zaman zaman çeteler
arasındaki kavgalarda kan dökülüyor, okullarda kız-erkek ilişkileri yüzünden
kavgalar oluyor hatta cinayetler işleniyor, yuvalar ve hayaller yıkılıyor. Okullarda, taciz, kız öğrencilere sarkıntılık vakaları giderek
artmaktadır. Okul koridorları, bahçeler, liselerin hemen yanı başında bitmiş kafeler,
barlar, kahvehaneler, sokak araları, öğrenci velilerini korkutmaktadır. Bütün
bunların yanında batıl ve sapık tarikatlar, gençleri saflarına katabilmek için
durmadan faaliyet göstermektedirler. Bunların son örneği satanistlerdir.
Misyonerler ve Yahova Şahitleri, okullarda, Hıristiyanlık ve inançlarını
yayabilmek için bedava kitap, kaset ve İncil dağıtıyorlar. Zeki öğrencilere
yurtdışı vaadiyle yaklaşıyorlar. Bunlar yetmiyor gibi, müstehcen yayınlar,
kaset ve CD'ler elden ele dolaşıyor. Emniyetin yaptığı istatistiklere göre, Türkiye'de en çok rağbet gören
uyuşturucu esrar. Esrarı yüzde 10'la eroin takip etmektedir. Eroinden sonra,
sırasıyla uçucu maddeler, kokain, sentetik maddeler ve diğerleri gelmektedir. Evet, gençliğimizi, içine düştüğü bu bunalımdan kurtarmak için
Bakanlığımızın acilen projeler geliştirmesi lazım. Sadece bununla da kalmamalı,
bildiğiniz gibi, Atatürk'ün, çocuk ve gençlere büyük önem verdiği bir
hakikattir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış gününü çocukların,
kendisinin Samsun'a çıkış tarihini ise gençlerin bayramı olarak kutlanmasını
sağladığı ve "cumhuriyeti biz kurduk, onu sizler yaşatacaksınız"
diyerek cumhuriyeti teslim ettiği gençlerimiz bugün işsizdir. Ne var ki, bu
işsiz gençlerimize iş bulamadığımız zaman birsürü bunalımlar, sıkıntılar ayyuka
çıkmakta ve intiharlar başlamaktadır. Bütün bunları, maalesef, hükümetin yanlış uygulamaları da
katmerleştirmektedir. Ne gibi; bir yandan sermayeyi renklere bölüp, kendi öz
sermayemizin yurtdışına kaçmasına sebebiyet vermekteyiz, bir yandan da IMF'nin,
işsizliği ve fakirliği artıracak uygulamalarını harfi harfine uygulamaya
çalışmaktayız. Bu haliyle, Türkiye, ne yaptığını bilmemek gibi garip bir
durumla karşı karşıyadır. Değerli milletvekilleri, Amerikalı bir araştırmacı, 1950'lerde, Ankara
Balgat'ta oturan köylülere şu soruyu sormuş: "Ülkenizden ayrılmak zorunda
kalsaydınız nereye giderdiniz?" Köylülerin büyük bir çoğunluğunun...
Bakın, çok enteresandır, 1950'li yıllarda Türk gençlerine, insanlarına sorulan
soru: "Ülkenizden ayrılmak zorunda kalsaydınız nereye giderdiniz?"
Büyük bir çoğunluğunun cevabı "ölürdüm de ülkemi terk etmezdim"
olmuştu. Ancak, 2 000 denek üzerinde yapılan yeni bir araştırmada gençlere
başka bir ülkede yaşamayı isteyip istemedikleri sorulmuş, yanıt verenlerin
yüzde 95'i başka ülkelere gitmek istediklerini belirtmişlerdir. Peki, bu
gençler nerelere gitmek istiyorlar: Yüzde 18'i Amerika'ya, yüzde 9'u
Almanya'ya, yüzde 8'i Fransa'ya, İngiltere'ye, İsviçre'ye, İtalya'ya,
Avusturya'ya, Kanada'ya... Uzayıp gidiyor. Değerli milletvekilleri, işte, biz, birtakım sunî gündemlerle
değil, ülkesine bağlı, milletini seven
bu gençlerimizin, 1950'li yıllarda "ölürüm de ülkemi terk etmem"
diyen bu gençlerimizin, bugün, değişik ülkelere gitmek arzusunu iyi bir şekilde
analiz edip, onları ülkesine bağlı, milletini seven bir gençlik haline
getirebilmenin projelerini mutlaka ortaya koymalıyız; ama, ne var ki, birtakım
yanlış uygulamalar insanımızı ülkesinden soğutuyor ve millî değerlerinden,
kültürlerinden uzaklaştırma faaliyetleri insanlarımızı kırıyor ve üzüyor. Değerli arkadaşlar, bunun en somut örneği, 22.2.2001 tarihinde, yani,
son ekonomik krizin çıktığı günlerde, Bakanlar Kurulunca Türk Bayrağı Tüzüğünde
bir değişiklik yapılıyor; yapılan değişiklikle "öğretmen, öğrenci ve diğer
kişiler törene başları açık olarak, saygı duruşuyla katılırlar" ibaresi
ekleniyor. Değerli milletvekilleri, Türk Bayrağı ülkemizin bağımsızlığının,
milletimizin birliğinin sembolüdür. Şehitlerimizin kanından rengini alan
bayrağımız, tüm Türk Milletini temsil etmektedir. Şimdi, bu tüzük değişikliğine
göre, başörtülü bir hanım vatandaşımız, acaba, bundan böyle bayrak törenlerine
katılmamak gibi bir zorunlulukla karşı karşıya kalacak mıdır? İstiklal Marşı ve Türk Bayrağı her Türkün üzerine titrediği ve
milletimizi sembolize eden değerlerdir. Uğruna Türk Milletinin verdiği
bağımsızlık mücadelesinde "başı açık- başı kapalı" ayırımı
yapılmadığı, bugüne kadar da böyle bir uygulama olmadığı halde, yeni bir
tartışma ortamı yaratacak böyle bir tüzük değişikliğine bakanların imza
atmasını teessüfle karşılıyorum. Çünkü, ekonomik krizden, özellikle şu günlerde
içinde bulunduğumuz ekonomik krizden çıkmak için Ulusal Kurtuluş Savaşı ruhunu
sık sık tekrarladığınız şu günlerde, bize millet olma bilincini veren
değerlerde bile tartışma açmak, dediğiniz o ruhu, bulmak değil, kaybetmek olur.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, o özlenen ruhu
yakalarken, asla "başını örten" veya " başını açan" gibi
bir ayırım yapmadığı halde, bugün bizlerin yapması, gerçekten çok manidar ve
çok acı vericidir. Değerli milletvekilleri, Kurtuluş Savaşı yıllarında annelerimizin
Mehmetçiğe taşıdığı merminin yağmurda ıslanmaması için başörtüsüne sardığından,
bayrak ve başörtüsü, milletimiz tarafından çoğu defa birlikte anılagelmiştir.
Bu değişiklik, bilinen bu tarihî hakikatleri de bilmezlik demektir. İstiklâl Marşı Şairimiz Mehmet Âkif, İstiklal Marşında "Değmesin
mabedimin göğsüne nâmahrem eli/Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli"
derken, Türk Milletinin kutsallarını öne çıkararak, yabancıların asla bu manevî
değerlerimize dokunamayacağını ifade etmiştir.
Türk Milletinin kutsalları da, vatan, din, bayrak, hürriyet, iffet ve namus
olduğuna göre, dinimizin emri gereği başını örten bir hanımefendiye "ya
başını aç ya da İstiklâl Marşını dinleme, bayrak törenine katılma"demek,
gerçekten bana üzüntü veriyor. Dolayısıyla, bunun, bir anayasa ihlali olduğu
kanaatindeyim ki, orada, din ve vicdan hürriyeti, 24 üncü maddeyle teminat
altına alınmıştır. Değerli arkadaşlar, şimdi, ben buradan sormak istiyorum: Vatan uğruna
evladını veya kocasını şehit veren şehit anneleri ve eşleri de bundan böyle
katıldıkları bayrak törenlerinde başlarını açmak durumunda kalacaklar
mıdır? Yine, soruyorum: Bu tüzük değişikliğinin,
milletimizin içinde bulunduğu şu zor durumdan çıkmamıza ne tür katkısı
olacaktır? Değerli arkadaşlar, bütün bunları söylememin sebebi, milletimizin bu
zorlukları aşabilmesi için, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki o millî ruhu tekrar
toparlayabilmesi lazımdır; ama, milleti üzen, milleti dışlayan birtakım
kararlara imzalar atar, onları kendi inançları, kültürleri değerleriyle
çarpışır hale getirirsek, o ruhu yakalamamız da, elbette zordur. Bu manada,
sayın bakanlar ve Başbakan, bu suallerin cevabını mutlaka bulmalı ve bu
yanlışlıktan bir an önce vazgeçmelidir. Değerli milletvekilleri, gençlik ve spor dediğimiz zaman, spor ile
gençlik iç içedir; ama, spordan sorumlu bakanlığımız, sadece statları dolduran,
spor yapmadan sporu seven fanatik gençlere değil, toplumda her kesim gence
hizmet götürmenin gayreti içerisinde olmalıdır. Kimdir bunlar? Bugün üniversiteye girerken ağzıyla kuş tutan, mezun
olduktan sonra yarınlara kuşkuyla bakan bir gençlik vardır. İç çatışmaların içinde bunalıma sürüklenen çaresiz bir gençlik vardır. BAŞKAN - Sayın Göksu, toparlar mısınız. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Tamam efendim. Baklava çaldığı için hapse atılan talihsiz bir gençlik vardır.
Sahipsizlik nedeniyle uyuşturucuya müptela olmuş hapçı gençlik vardır. Doğal
afetlerde yaraları en çabuk saran sevgili gençlerimiz de vardır. Okul kapıları
yüzlerine kapatıldığından, yaban ellerinde okuma gayreti gösteren mazlum ve
mağdur gençlerimiz vardır. Her şeye rağmen, kendini çağdaş ülkeler üstüne taşıyan
onurlu gençlerimiz vardır. Ülkesine, bayrağına bağlı, milletini seven,
tarihine, kültürüne, kimliğine sahip çıkan gençlerimiz vardır. İşte, gençlik ve spordan sorumlu bakanlığımız, tüm bu
gençlere sporu sevdirebilecek projeler üretmeli ve bakanlığın imkânlarını,
sadece ferdî planda başarılı sporculara vermek değil, tabana yayarak, daha
geniş kitlelerle sporu mutlaka tanıştırmalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Açacağım efendim, bir dakika... MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanımızın ve Genel Müdürümüzün bu konuda
başarılı çalışmalarını izliyor ve devamını diliyoruz. Bu çıkacak kanunun da,
bütün spor camiasına hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu. Sayın Bakan, konuşacak mısınız?.. DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Hayır efendim. BAŞKAN - Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok. Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman?.. Yok. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: Gençlİk ve Spor genel müdürlüğünün teşkİlât ve görevlerİ hakkInda
kanun, devlet memurlarI kanunu ve 190 sayIlI kanun hükmünde kararnamede
değİşİklİk yapIlmasI hakkInda kanun hükmünde kararnamenİn değİştİrİlerek
kabulüne daİr kanun tasarIsI MADDE 1. -
21.5.1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanunun 30 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "Spordan sorumlu Bakanın teklifi üzerine Başbakan
tarafından sayısı 40'ı geçmemek üzere, olimpiyat şampiyonluğu veya olimpik spor
dallarından birinde büyükler kategorisinde birden fazla dünya şampiyonluğu
kazanan 30 yaşını doldurmuş sporcular, 657 sayılı Devlet Memurları Kanu-nunun
48 inci maddesi (A) bendinin (2), (3) ve (6) numaralı alt bentlerindeki şartlar
hariç diğer şartları taşımak kaydıyla spor müşaviri olarak atanabilir. Spor
müşavirleri aylık ve özlük hakları bakımından Bakanlık müşavirleri hakkında
uygulanan hükümlere tabidirler. Spor müşavirlerinin atama, çalıştırılma usul ve
esasları spordan sorumlu Bakanın teklifi ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü
üzerine Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulacak yönetmelikle
düzenlenir." BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 623 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, spor, insanlık tarihiyle başlayıp, çok büyük
gelişmeler gösterdikten sonra bugünkü yerini almıştır. Artık, bugün spor, her
dalı itibariyle, dünya barışına hizmet eden, çeşitli görüş ve düşüncelere sahip
insanların bir araya gelmesine vesile olan önemli bir etken haline gelmiştir. Gururla söylemeliyiz ki, Türk takımlarının ve Türk sporcularının son
yıllarda aldığı başarı ve spor tarihimize yazdırdıkları efsane, hepimizin
müşterek heyecanı ve müşterek gururudur. Özellikle, dünya ülkeleri üzerinde
İstiklal Marşımızın söylenir hale gelmesi, ayyıldızlı bayrağımızın gönderlere
çekilmesi, bize, gerçekten, müstesna anlar yaşatmıştır. Değerli arkadaşlarım, spor, bireylerin hayatında da önemli yer
almaktadır. Toplumun sağlıklı bir yapıya kavuşmasında, diğer sosyal kurumlarla
ilişki kurarak, toplumun birlik ve bütünlüğünün sağlanması, bütün dünyada
tanınması ve gelişmesine katkı sağlayan sosyal bir aktivite haline gelmiştir.
Spor, günümüzde hızla kurumlaşarak eğitime, ekonomiye, sosyal yapıya ve
uluslararası diplomasiye nüfuz eder hale gelmiş ve etki alanı büyük boyutlara
ulaşmış ve nerede ise, herkes, bir biçimde, sporla ilgilenir duruma gelmiştir. Tarihimize baktığımız zaman, Osmanlı döneminde dahi, ülkeyi dışarıda
temsil eden başarılı sporcular saray tarafından bizzat korunmuşlar ve
ödüllendirilmişlerdir. 27 yıl gibi uzun bir süre üst üste Kırkpınar
Başpehlivanı olan Kel Aliço'dan 16 yıl üst üste başpehlivanlığı kazanan Adalı
Halil'e, Koca Yusuf'tan Şamdancıbaşı Kara İbrahim'e kadar, hemen her başarılı
sporcu bizzat saray tarafından korunmuş, kendilerine çeşitli kadrolar ihdas
edilmiştir. Sultan II. Selim, II. Mahmut ve Abdülaziz gibi güçlü, kuvvetli birçok
sultanın, beylerin, ağaların pehlivanlıklarının yanında, pehlivanları da himaye
ettikleri bilinen bir gerçektir. Osmanlıda, her yeniçeri odasında birer ikişer
pehlivan bulunması âdeta bir kanundu. Hatta, Abdülaziz, yayınladığı fermanla
bütün pehlivanları İstanbul'a davet etmiş ve üstün vasıflı olanları paşaların
ve beylerin himaye etmesini teşvik etmiştir. Sultan II. Murat, sporcu olduğu gibi, sporcu ve güreşçileri
korumaktaydı. 1445 yılında Manisa'da güreşçiler ve okçular için birer spor
tesisi yaptırdı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra, atletik
sporların ve ok atışlarının yapılması için bir spor tesisi yaptırdı. Şimdi,
Okmeydanı adıyla anılan spor tesisinde geniş bir yerin ok atışlarına ve
antrenmanlarına ayrıldığı ve meydanın birçok yerinde, rekortmenler adına
mermerden abideler diktirdiği için, malumlarınız olduğu üzere, burası halen Okmeydanı
olarak bilinmekte ve tanınmaktadır. Değerli milletvekilleri, sporun, ayrıca, günümüzde önemli bir reklam ve
propaganda aracı haline geldiği bir gerçektir. Toplumların bugün oynadıkları
büyük propaganda oyununda, spor, hem en büyük ilgiyi çeken hem de dil duvarını
aşarak başarılarını geniş kitlelere en kolay anlatabilen bir sosyal vakıadır.
Spor, toplumsal düzeyde gerçekleştirdiği ilgi ve itibardan insanlar üzerinde
bıraktığı kalıcı değerlere kadar, her toplum için ciddî bir reklam amacı haline
gelmiştir. Her dört yılda bir yapılan olimpiyatların düzenleneceği ülke ve ilin
belirlenmesinde yürütülen çalışmalar ve harcanan milyon dolarlar, o ülkenin
tanıtılması için yapılan çalışmalardır. Artık, günümüz dünyasında ülkeler
ekonomik ve sosyal yönden yaptıkları çalışmalar ve aldıkları mesafeler yanında,
yetiştirdikleri sporcularla da anılmaktadırlar. Çıkarılacak olan bu yasa
tasarısı, başarı için çok büyük bir teşvik olacak, sporcu, kendisini devletin
garantisinde hissedecektir. Bu da, sporcunun ve sporumuzun başarısının
artmasına neden olacaktır. Değerli arkadaşlarım, dünyada büyük organizasyonlarla hazırlanan sportif
müsabakalarda başarı elde eden sporcular incelendiğinde, spora çok erken
yaşlarda başlayıp, kademeli olarak artan antrenman programları ve tecrübe
açısından küçükten büyüğe doğru sportif müsabakalara katılmaların, katılımla
elde edildiği görülmektedir. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Toparlayalım Sayın Başkanım. Olimpiyat başarısı kazanmış bir sporcunun, günün hemen hemen üçte 1'ini
idmanla geçirdiği muhakkaktır. Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak biz, bu tasarıya
olumlu oy vereceğiz. Esasen, arkadaşlarımız da uzun zamandan beri bu yönde
çalışmalar yapmış, hazırlıklar yapmış idi. Ben, bu arada, bu faaliyetleri
yürüten, özellikle son yıllarda Türk sporunun başarısında değerli katkıları
olan spordan sorumlu Devlet Bakanına huzurlarınızda şükranlarımı sunmayı bir
borç biliyorum ve bu kanunun, Yüce Milletimize ve spor camiasına hayırlı,
uğurlu olması dileğiyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum; teşekkür
ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aykurt. Efendim, şimdi söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya
Milletvekili Sayın Hüseyin Arı'da. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; söz konusu tasarı üzerinde ben de Grubum adına söz almış
bulunuyorum; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasamızın 58 ve 59 uncu maddelerinde
belirtildiği gibi, başta gençlerimiz olmak üzere, toplumun her yaştaki
vatandaşlarının beden ve ruh sağlığı ile bilhassa gençlerimizin kötü
alışkanlıklardan korunması, devletin başlıca görevleri arasındadır. Bugünün
globalleşen dünyasında, bunun önemi, gittikçe artan bir değer olarak, tüm
ülkelerce anlaşılmıştır. Bu nedenledir ki, bugün, başta futbol olmak üzere,
sporun diğer dallarında uluslararası olimpiyatlar çok büyük önem arz etmektedir.
Spor, artık, gerek yurt ve gerekse uluslararası alanda dostluk, tanıtım ve
barış için âdeta lokomotif görev üstlenmiştir. Tek başına bir Naim
Süleymanoğlu'nun halterde üst üste kazandığı olimpiyat şampiyonluğu,
Galatasaray takımımızın geçtiğimiz yıl içerisinde hem UEFA hem de Süper Kupayı
kazanması ülkemizi tüm dünyaya tanıtmış, halkımız için sevinç ve gurur vesilesi
olmuştur. Bu güzel tanıtımlar, beraberinde, turizmde ve ikili ilişkilerde de
ekonomik getiriler sağlamıştır. Bugün, güzel İstanbulumuz, 2008
olimpiyatlarının evsahipliğini kazanabilmek için, diğer aday şehirlerle bir
yarış içerisindedir. Bunun için de, tüm 65 milyon, üzerimize düşen görevi
yapmalıyız. Değerli arkadaşlarım, bu tasarının 1 inci maddesinde, günümüz dünyasında
çok boyutlu bir önem arz eden sporun tüm dallarında uluslararası şampiyonluklar
kazanan sporcularımıza ve takımlarımıza, sporu teşvik için, aynî veya nakdî
yardımla birlikte, 30 yaşını dolduranlar arasında da müşavirlik kadroları ihdas
edilmektedir. Sayın Bakanım, burada, dikkat edilmesi gereken bir konu var. Bu
sporcular arasında seçim nasıl yapılacak; birini ödüllendirirken acaba diğerini
mağdur mu ederiz? Bu konuyu da, sanırım, hazırlayacağınız yönetmelikte göz
önüne alacaksınız. Sayın Bakanım, ayrıca bir konu da, bugün, ikinci lig terfi maçlarında
çirkin olaylar meydana gelmekte; hakemlerimizin kötü yönetimi, dolayısıyla,
şaibeler yaratan kötü taktikleri yüzünden, âdeta, tribünlere sıçrayan
huzursuzluklar meydana gelmektedir. Şayet -bu konuyu önlemenin yolu- 3813
sayılı Futbol Federasyonu Kanununda bir boşluk varsa, bu kanunu lütfen
düzenleyin, Yüce Meclise getirin, burada düzeltelim; yoksa, bir hakem yüzünden
şehirlerarası huzursuzluklar meydana geliyor. Ayrıca, tüm ülkede, bu kadar
krizin üzerine, bir de futbol krizi eklenmiş oluyor. Bu da, hem futbolumuz için
hem de halkımızın huzuru için son derece önem arz eden bir konu. Lütfen, bu
boşluğu giderelim. Bu kanunun tüm spor camiasına, milletimize hayırlı olması dileklerimle,
hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arı. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 3289 sayılı Kanunun ek 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Ek Madde 3. - Ulusal
ve uluslararası yarışmalarda üstün başarı göstermiş sporcular ve kulüpler ile bu başarıya
emeği geçen kişi, kurum ve kuruluşlara (futbol branşı dahil) aynî ve/veya nakdî
ödül verilir. Bu ödüller Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinde bu amaçla
kullanılmak üzere açılacak tertiplerden karşılanır. Bu gelirin yeterli olmaması
durumunda eksik kalan miktar 24.3.1988 tarihli ve 3418 sayılı Kanunda öngörülen
gelirlerden karşılanır. Verilecek ödüllerin miktarı, kimlere verileceğine ilişkin usul ve
esaslar, spordan sorumlu Bakanın teklifi ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü
üzerine, Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir." BAŞKAN - Efendim, 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Bitlis Milletvekili Sayın Yahya Çevik. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA YAHYA ÇEVİK (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Teşkilatı ve Görevleri
Hakkındaki Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, DYP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Şartların hızla değiştiği bir bin yılda, sporun ve sporcuya bakışın da
hızla değiştiğini müşahede etmemiz ve olaylara bu pencereden bakmamız
gerekmektedir. Önceleri, insanoğlunun kendi sınırlarında yapmaya çalıştığı;
fakat, gelişen ve entegre olan dünya şartlarında sektörel, kültürel ve politik
bir anlam ifade ettiğini görmekteyiz. Bu şartları göz önüne aldığımızda, bizim
hangi noktada olduğumuzu çok iyi tahlil etmemiz gerekmektedir. Mevcut eğitim kurumlarımızda, spor kulüplerimizde ve gençlik
derneklerimizde amatörce yürüttüğümüz ve metropoller haricinde stratejik
sportif faaliyetlere yön vermediğimiz ölçüde, bu sektörde hak ettiğimiz yeri
alamayacağımız kanaatindeyim. Geleceğe yatırım demek, gençliğe yatırım
demektir. Amatör kulüplerin dar imkânlarıyla bu sorunun üstesinden gelmek mümkün
değildir. Burada çok ciddî devlet desteğine ihtiyaç bulunmaktadır. Hem
altyapıya hizmet verecek profesyonel antrenörler istihdam edeceksiniz, hem de
gençlerimizi bu çalışmalara katacaksınız. Bütün bunları yapabilmenin yolu da
sporun finansmanından geçmektedir. Bu finansmanı yaparken, gençlerimizin asgari
yaşam şartlarını da düşünmek durumundayız. Bugün üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısının 2 nci maddesiyle, başarılı
sporcularımızı, kulüplerimizi ve antrenörlerimizi nasıl ve ne şekilde
ödüllendireceğimizi konuşmaktayız, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün bu
görevini nasıl ve ne şekilde yapacağını tartışmaktayız; fakat, Genel
Müdürlüğün, bugünkü imkânlarıyla bu ödüllendirmeyi nasıl yapacağını merak
etmekteyiz. Bu endişemde ne kadar haklı olduğumu, birazdan vereceğim rakamlarla
izah etmeye çalışacağım. 2000 yılı içinde, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, 10 trilyon Türk
Lirası tutarında ödül dağıtmış bulunmaktadır; 2001 yılı bütçesi ise, personel
ve yatırım harcamaları dahil, 50 trilyon liradır; yani, geçen seneki miktarda
ödül vermeye çalışsanız, bütçenizin yüzde 20'sinin bu kaleme ayrılması
gerekmektedir. Verilen hediyeleri cumhuriyet altını seviyesinde hesaba
katarsanız, bu rakamın yüzde 50'ler seviyesinde olacağını tahmin etmek güç
olmayacaktır. Bütçe kalemleri incelenecek olursa, 2001 yılında, ödüllerle ilgili
olarak 20 milyar kaynak aktarıldığını görmekteyiz. Bu da, her konuda olduğu
gibi, yine çelişkiler yumağı içinde olduğumuzu açıkça göstermektedir. Galatasaray Spor Kulübümüzün, geçen sene UEFA Kupasında göstermiş olduğu
başarısından dolayı, ülkemize tanıtım alanında yaptığı katkının maliyetinin 80
milyar dolar tutarında olduğu hesap edilmektedir. Bu kadar önemli bir hizmeti,
elbette ki ödüllendirmek gerekmektedir. Temennimiz, ülkemizin tüm sporcuları
veya kulüpleri, bu tip başarıları diğer tüm alanlarda gösterebilsin. Böyle bir
hizmetin karşılığı olarak, geçen sene 4,5 trilyon lira ödül vermişiz. Bu sene
de aynı başarıları gösterecek olurlarsa, bütçe olanaklarıyla bu görevi yerine
getirmek nasıl mümkün olacaktır?! Bakanlığın, gelirlerin artırılmasıyla ilgili olarak acil çalışma yapması
gerekmektedir. Ayrıca, trilyonların, milyon dolarların transfer ücreti olarak
konuşulduğu günümüzde, personel sporcularımızın malî denetim altına alınması da
ayrı bir gündem maddesi olarak ele alınmalıdır. Bu açılımımı, mevcut hükümetin her bir olaydan vergi alma mantığıyla
değil de, buradan elde edilecek gelirlerin spora harcanması mantığıyla
yapılması kastıyla anlamanızı ümit ediyorum. Spordan sorumlu Sayın Bakandan ve Maliye Bakanımızdan, Maliye Bakanlığı
Hesap Uzmanı Sayın Şakir Durukaya'nın hazırlamış olduğu bir çalışmaya göz
atmalarını ve bunu spora bir katkı mantığıyla yorumlamalarını arz ediyorum. Sayın Bakanımızın çalışmalarını takdirle karşılıyoruz. Sporun her
alanında ayyıldızlı bayrağımızın dalgalandığı günleri görmek hasretiyle,
hepinizi sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çevik, teşekkür ediyorum. Fazilet Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş;
buyurun efendim. FP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 2 nci maddede, sporculara verilecek ödüllerin
usulleri ve bunun da Bakanlar Kurulunun çıkaracağı bir yönetmelikle verileceği
belirtilmiştir. Arkadaşlar, marifet iltifata tabidir. Sporcular teşvik edilmediği
sürece, uluslararası başarılara ulaşılacağına ben de inanmıyorum. Ben, eski bir
sporcu olarak, çok uzun yıllar, Beden Terbiyesinin judo ajanlığını, tekvando
ajanlığını yaptım; çalıştırdığımız sporcuların, belki maddî değeri çok cüzî
olan bu ödüller için nasıl canla başla çalıştıklarını ve çırpındıklarını
gözlerimle müşahede ettim. Şimdi, bir Naim Süleymanoğlu, Türkiye'deki halter sporunun ne derecede
olduğunu bütün dünyaya gösterdi. Onunla birlikte, halter sporu... Türkiye'de
Naim Süleymanoğlu bir milat oldu ve daha sonraki başarılar onun peşinden geldi.
Niçin; çünkü, o güne kadar Türkiye, halteri fazla önemsemiyordu, bir ödül de
verilmemişti; ama, Naim Süleymanoğlu'na olan ilgi, verilen ödüller, aşağıdaki
Türk gençlerinde onun gibi olma özlemini doğurdu ve bugün, Naim Süleymanoğlu
ayarında, dünya çapında haltercilerimiz çıkmış oldu. Değerli arkadaşlar, konuşmamın başında da söylemiştim; marifet iltifata
tabidir. Sporcularımızın dünya çapında isim yapmış insanlardan olmasını
istiyorsak, elbette ki, ödüllerini günün şartlarına göre vermemiz gerekir.
Ancak, bu tasarının talihsizliği, bugün, tam ekonomik kriz aşamasında ortaya
gelmesidir; çok uzun süredir gelip gidiyor; talihsizliği, görüşülmesinin bugüne
gelmesidir. Ben, ümit ediyorum ki, ülkemiz, bu krizi çok kısa sürede aşacaktır.
Tasarının 3 üncü maddesinde görüldüğü gibi, bir sporcuya verilecek ödül
olarak, en yüksek devlet memuru maaşının 50 katı -yani, benim hesabıma göre, 60
milyar dolayında- bir rakam düşünülüyor; bunu bile az görüyorum. Türkiye, çok
büyük bir ülkedir; inşallah, daha büyük ödüller verilir. Olimpiyatların
İstanbul'da yapılması için çok büyük efor sarf ettiğimiz, çaba sarf ettiğimiz
bugünlerde, böyle ödül imkânlarıyla sporcularımızı teşvik etmekte çok büyük
fayda var diyorum. Yasanın tüm spor camiasına ve Türkiyemize hayırlı olmasını diliyor;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, önerge vardı. BAŞKAN - Pardon... Bir dakika efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - "Bir dakika efendim"le bu iş olmaz
Sayın Başkan, kabul edilmiştir. BAŞKAN - Tamam efendim, bir dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu iş çocuk oyuncağı değil, burası Meclis. Geriye
dönülmez. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Bütün grupların
önergesi. KAMER GENÇ (Tunceli) - Olmaz efendim. Olmaz kardeşim. Meclis burası. O
zaman, kabul edilen bir maddeyi tekrar geri alıp nasıl kaldıracaksınız. Nasıl
olur?! PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Mutabakat var,
bütün grupların mutabakatı var. KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır efendim, mutabakatı yok. Ya İçtüzüğü uygulayın ya da hiçbir şeyi nazarı dikkate almayın canım!
Her şeyin bir kuralı var kardeşim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - "Kabul edilmiştir" demedi. BAŞKAN - Maddeyi oyladım, yalnız "kabul edilmiştir" demedim;
sehven olmuş bir hadise. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, maddeyi oyladınız "kabul
edilmiştir" de dediniz. Tutanağı getirtin. BAŞKAN - Tutanağa bakalım "kabul edilmiştir" dediysem, siz
haklısınız efendim. Birleşime 5 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 20.53 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 21.12 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep),
Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin Dördüncü Oturumunu
açıyorum. 623 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. V.- KANUN TASARI VE TEFLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 6.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı
Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve
Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası
Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş
Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun
Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar
Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol
Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili
Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin
Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S.
Sayısı : 623) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının 2 nci maddesinde, sehven, benim yüzümden önerge geçmedi. Eğer,
grup başkanvekilleri lütfederlerse, bir Danışma Kurulu toplayalım, tekriri
müzakere yapalım. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Sayın Bakana da söyledim; bir
yanlışlık vardır, olabilir. Bunu, yine, İçtüzüğün hükümleri içerisinde çözelim. BAŞKAN - Tamam; eğer gruplar kabul ederse, bir Danışma Kurulu toplantısı
yapalım. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Tabiî, talepte bulunsun Hükümet veya
Komisyon... DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, çok değerli
arkadaşlarım; benim yetkim dahilinde mi bilmiyorum; ama, çok takdirle... KAMER GENÇ (Tunceli) - İçtüzüğü öğrenin de öyle gelin. Yetki dahilinde,
hükümet veya komisyon tekriri müzakere ister. BAŞKAN - Efendim, Hükümet, İçtüzüğe göre tekriri müzakere istemektedir.
Bu tekriri müzakere için Danışma Kurulunun toplanması gerekiyor... KAMER GENÇ (Tunceli) - Aslında, son oylamadan önce... Sayın Başkan, siz
müzakereye devam edin. İçtüzüğün 89 uncu maddesi açık... Oraya kadar gelin,
ondan sonra... BAŞKAN - Evet; ben de, İçtüzüğün 89 uncu maddesini tatbik edeceğim
efendim. Ali Rıza Gönül Beye teşekkür ediyorum. 3 üncü maddenin görüşülmesine başlıyoruz. Çerçeve 3 üncü maddeye bağlı geçici madde 7'yi okutuyorum: MADDE 3. - 3289 Sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir. "GEÇİCİ MADDE 7. - Bu Kanunun yayımı tarihinden önce (mevcut
mevzuat çerçevesinde aynî ve/veya nakdî ödül alan sporcular hariç) olimpiyat
şampiyonluğu veya olimpik spor dallarından birinde büyükler kategorisinde dünya
şampiyonluğu kazanmış olan sporculara bir defaya mahsus olmak üzere en yüksek
Devlet memuru brüt aylığının (ek gösterge dahil) 50 katı tutarında ödül
verilir." BAŞKAN - Geçici 7 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun hükmünde kararnameyle ilgili 623 sıra
sayılı tasarının çerçeve 3 üncü maddesine bağlı geçici 7 nci maddesi üzerinde
söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlayarak sözlerime
başlamak istiyorum. Değerli milletvekilleri, insanların beden ve ruh sağlığını temin etmek,
korumak ve devam ettirmek için, yarışma ve çalışma isteği üstün, kuvvetli ve
yarınından emin, ilerleme ve gelişme şansına sahip bir toplum yaratmak için,
spor, büyük ölçüde bir eğitim ve yetiştirme aracıdır. Şuurlu spor yapan
fertlerden meydana gelen toplum, yaşam savaşından yılmayan mesut çocuklar,
sağlam, güçlü, enerjik gençler, enerji ve sağlıklarını ileri yaşlara kadar
sürdüren verimli orta yaşlılar ve nihayet, başkalarına muhtaç olmadan yaşayan
yaşlılardan oluşacaktır. Sporun sosyal kalkınmaya olumlu yönde etki sağlayabilmesi, her şeyden
önce, geniş vatandaş kitlelerinin temel spor kültürüne ve spor yapma
imkânlarına sahip olmasına bağlıdır. Bilinçli bir biçimde bireylerine spor
yaptıran toplumlar, bir yandan bireylerine büyük çapta fayda sağlamakta, diğer
yandan ise sosyal kalkınmanın unsurlarından biri olarak, toplum için önemli bir
fonksiyon ifa etmektedirler. Zira, her yönden sağlıklı fertlerden meydana gelen
toplumlar, aynı ölçüde sağlıklı, bilinçli, güçlü, sağduyulu, ahlaklı, çalışkan,
millî birlik ve bütünlük içinde bulunurlar. Sonuç olarak, sporun en genel,
sosyal amacı, topluma karşı görev ve sorumluluklarını bilen, beden ve ruh
sağlığı yerinde, yapıcı, rekabetçi, üretken, ahlaklı, erdemli, güçlü, yüksek
moralli, düzgün davranışlı, kişilikli, onurlu, sağduyulu, çalışkan nesiller
yetiştirerek, kültür düzeyi yüksek, sağlam bir sosyal yapıya ve değerlere sahip
çağdaş bir toplum meydana getirmektir. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti olarak, 21 inci Yüzyıl
şartlarında, gelişmiş ülkelerle hemen her konuda mücadele edecek ve buna hazır
30 milyon gencimiz var. Bunların bilgili, eğitimli ve sağlıklı olması, muhakkak
ki bizlerin sorumluluğundadır. Malumlarınız olduğu üzere, bu da, onlara
hazırlayacağımız iyi bir eğitim ve iyi bir gelecektir. Unutulmamalıdır ki,
eğitimde en önemli itici güç, takdir edilmek ve ödüllendirilmektir. Çocuk ve
gençlerde bu kavramlar, olmazsa olmaz özelliklerden biridir. Ödül, elde ettiği
başarının manevî hazzını yaşayan başarılı sporcunun ekonomik açıdan da
desteklenmesi anlamını taşır -ki, bu da, sporcuda doping etkisi yapacaktır-
sporcunun yarına güvenle bakmasını sağlar. Ekonomik ve sosyal ihtiyaçları
karşılanmamış sporculardan büyük başarılar elde etmek mümkün değildir. Bu
nedenle, 2008 olimpiyatlarının adayı olmuş bir ülke sıfatıyla sporcularımıza
vereceğimiz ödüller, ekonomik boyutu itibariyle, onların yarınlarına umutla
bakmasına vesile olacaktır. Ayrıca, büyük fedakârlıklarla çalışıp enerjilerini
harcayarak ülkenin tanıtımına büyük katkılarda bulunan sporcularımıza verilecek
ödüller, sporcularımıza millet olarak ödemiş olduğumuz bir vefa borcu olarak da
değerlendirilmelidir. Dünya şampiyonaları ve dev organizasyonlara ayrılan
milyonlarca dolarlar düşünülürse, sporcu kardeşlerimize en yüksek devlet memuru
maaşının 50 katı bir meblağı bir kereye mahsus ödül olarak vermek, büyük bir
harcama olmasa gerek. Yine, özellikle futbolda milyon dolarların transfer
ücreti olarak ödendiği günümüzde, ülkemizin tanınmasına ve tanıtılmasına vesile
olan, yarışırken, Kurtdereli Mehmet Pehlivan gibi "ben, her güreşte
arkamda Türk Milletinin bulunduğunu ve milletimin şerefini düşünürüm"
anlayışıyla başarılı olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan. ...şanlı bayrağımızı göndere çektiren ve millî
marşımızı bütün dünyaya gururla dinlettiren dünya ve olimpiyat şampiyonlarımıza
vereceğimiz ödüllerin pek büyük rakamlar olmadığı da bir gerçektir. Çıkacak bu yasayla getirilen ödüllerin hiç olmamasından
daha iyi olduğunu düşünüyor, yine de özellikle amatör sporcularımıza büyük
teşvik olacağını biliyor, ödülleri düzenleyen bu yasa tasarısına DYP Grubu
olarak olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın
Mustafa Geçer; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 623 sayılı tasarının çerçeve 3 üncü maddesine bağlı
geçici 7 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum. Mezkûr madde, bu kanunun yayımı tarihinden önce (mevcut
mevzuat çerçevesinde aynî ve/veya nakdî ödül alan sporcular hariç) olimpiyat
şampiyonluğu veya olimpik spor dallarından birinde büyükler kategorisinde dünya
şampiyonluğu kazanmış olan sporculara bir defaya mahsus olmak üzere en yüksek
devlet memuru brüt aylığının (ekgösterge dahil) 50 katı tutarında ödül
verileceğini amir bir maddedir. Bu madde, tabiî, bugüne kadar belki de çok değer
verilmemiş veya onore edilmemiş sporcularımız açısından sevindirici bir
düzenlemedir; ancak, burada, insanların ihtiyaçları hiyerarşisinde, öncelikle
fizyolojik ihtiyaçlarının giderilmesi -yani, hayatını idame ettirebilmek için
yeme, içme ihtiyaçlarının giderilmesi- arkasından, örtünme, üzerine elbise,
ayağına ayakkabı alabilme; daha sonra, barınma, daha sonra lüks ihtiyaçlar ve
daha sonra, ikame eden egoistik ihtiyaçlar sıralamasına gidilir. Ülkemizde, gerçekten,
bugün, insanların büyük bir kısmı fizyolojik ihtiyaçlarını giderme durumunda
bile değildir maalesef; ancak, sporcularımızın da, elbette ki, bugüne kadar
gazetelerden ve bazı basın kuruluşlarından izlediğimiz kadarıyla, gerçekten
barınma, örtünme, fizyolojik ihtiyacını gidermekten dahi yoksun bir gelir
düzeyine sahip olduğuna tanıklık ettik. Anayasanın 58 ve 59 uncu maddelerinin devlete yüklemiş
olduğu görevi yerine getirme adına, böyle kısmî bir düzenlemenin yapılması, her
şeye rağmen sevindiricidir. Gerçekten, ülkenin tanıtımında spordan öte çok
büyük işlev gören, araç olan sportif faaliyetlerdeki başarılı sporcularımızın
ödüllendirilmesi, taltif edilmesi, elbette ki herkesin arzusudur. Bugüne kadar
değişik mevzuatlarla bunlar belli şekillerde ödüllendirildi veya bunlara şahsî
boyutta birtakım ödüller verildi; ancak, burada, mevcut mevzuat çerçevesinde
nakdî ödül alan sporcular hariç deniliyor. Burada, en yüksek devlet memurunun almış olduğu brüt
aylığının (ekgösterge) dahil 50 katı
tutarında ödül verilir deniyor. Bugün, ben, Maliye Bakanından -bilmiyordum- en
yüksek devlet memurunun brüt maaşının ekgöstergeyle birlikte 1 179 600 000 lira
olduğunu öğrendim. Bunu 50'yle çarptığımız zaman, 58 milyar 980 milyon
dolayında bir ödül verileceği burada ifade ediliyor ve burada zaman da
konulmuyor. Daha önce ödül alanlar hariç olmak üzere, bir defaya mahsus,
şampiyon sporcularımıza ödül verileceği düzenleniyor. Bu, gerçekten
sevindirici; ancak, bir defaya mahsus olan bu ödülün, onun hangi ihtiyacını
sürekli giderip gideremeyeceği biraz tartışma konusu olmakla birlikte, bu güzel
olmakla birlikte, onlara, şampiyon olmuş sporcularımıza, en azından barınma
ihtiyaçlarını giderecek bir konutun tahsisi de düşünülebilirdi, geçmişte bunlar
yapıldı; ama, belli mevzuat çerçevesinde yapılmadığını zannediyorum. En azından
bir konut verilmesi ve sürekli olarak hayatını idame ettirebileceği bir gelirin
temin edilmesi de burada çok önemli. Gerçi, 1 inci madde de, şampiyon olan
sporcular, sayısı 40'ı geçmemek şartıyla müşavir olarak atanır deniliyor; ama,
bu sayının biraz daha yüksek tutularak, gerçekten, yurt dışında millî onurumuzu
yücelten ve ülkemizi temsil eden bu sporcularımıza bu şekilde ödüllerin
verilmesine taraftarız. Bu düzenlemeye de taraftarız; ancak, gelir sahibi
olmayan sporcularımıza süreklilik arz eden bir gelirin verilmesi ve bunların
bir sosyal güvenlik şemsiye altına alınması da gerekir diye düşünüyorum. Bu yasanın, sporcularımıza ve ülkemize hayırlı olmasını
temenni ediyor; saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Geçici 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Geçici 8 inci maddeyi okutuyorum: "GEÇİCİ MADDE 8. - Ek 3 üncü madde hükümlerine
göre verilecek ödüller, 2000 yılı içinde gençlik ve spor faaliyetlerinde başarı
kazananlara ve bu başarıya katkıda bulunanlara da verilir." BAŞKAN - Geçici 8 inci madde üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Konuşmayacağız efendim. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mustafa Geçer... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Konuşmayacağız efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Geçici 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Çerçeve 3 üncü maddeyi, kabul edilen geçici 7 ve geçici 8 inci maddeyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü merkez teşkilâtında
kullanılmak üzere ekli (1) sayılı listedeki kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin ilgili bölümüne
eklenmiştir. BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Balıkesir
Milletvekili Sayın İsmail Özgün... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Konuşmuyoruz efendim. BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Yahya
Çevik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA YAHYA ÇEVİK (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunla ilgili tasarının 4 üncü maddesi üzerinde, DYP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sporun gelişmesi ve sporcuların yetişmesi adına yapılacak her türlü
açılımın arkasında olduğumuzu, başta ifade etmekte fayda görüyorum. Geçmişimize
baktığımızda, nice başarılara imza atmış sporcularımızın açlık, sefalet ve
ilgisizlikle karşı karşıya kaldıklarını ibretle seyretmiş olduğumuzu
anımsatarak, geleceğe biraz da bu pencereden bakmanızı istiyorum. Ele aldığımız konuyu, bugün ihdas edeceğimiz şartların dışında, geçmişe
dönük olarak da düşünmemizde fayda olacağı kanaatindeyim. Sporu ve sporcuyu
toplumda hak ettiği yerlere taşıyacak her türlü imkânı seferber etmek de,
başlıca ödevimiz olmalıdır. Ülkemizin uluslararası alanda temsil edilmesi ve başarılarıyla dünya
kamuoyunun gündemine taşınması, bu ivmenin ülke politikalarına bir araç olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar başarılarıyla övündüğümüz
sporcularımızın veya kulüplerimizin başarılarına da acaba devlet olarak hangi
katkıları yaptık diye düşünmemiz gerekir. Ata sporumuzda kişisel veya amatör
olarak varılmış sonuçlar, daha sonradan vatandaşlığımıza alıp da övündüğümüz
Naim Süleymenoğlu veya UEFA kupasında başarılı olmuş Galatasarayın
başarılarında devlet olarak ne kadar hisse sahibiyiz; bu sorunun cevabını
verdiğimiz zaman gerçeklerle yüz yüze geleceğiz kanaatindeyim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başarılarıyla övündüğümüz
sporcularımızı sahiplenme ucuzluğuyla daha nereye kadar gitmeyi düşünüyorsunuz?
Başarıya giden yolu açmak adına ne yapmayı düşünüyorsunuz. Biraz önce de,
ödüllendirmeyle ilgili maddeyi görüştük; hep, sonuçlar üzerinde projeksiyonlar
geliştiriyoruz. Bunda bile, ufkumuzun ne kadar kısır olduğunu ifade etmek
istiyorum. 40 sayısını aşamayacak bir bakanlık müşavirliği kadrosu öngörülüyor.
Bu sayının anlamını çözebilmiş değiliz. Spordan sorumlu Devlet Bakanlığı
müşavirliğinin, içerik olarak ne anlama geldiği konusunda bir açıklık yok.
Buraya atayacağınız kişileri, hangi kriterlere göre atayacaksınız veya
bunlardan hangi ölçülerde faydalanacağınıza dair bir açıklık söz konusu
değildir. Amaç, bunların ufuk ve tecrübelerinden faydalanmak ise, bugüne kadar,
sizi bu amaçtan alıkoyan ne idi; sadece, bakanlığa ait bir kadro ihdasının
olmayışı mı sizi engelledi? Yine tekrar ediyorum; başarılı sporcularımızın bu kadroyla
değerlendirilmesine bir itirazım yok; ama, sorun, bu uzman insanlardan nasıl
faydalanılacağı ve buna göre nasıl politikalar izleneceğidir. Sorun, başarıları
sahiplenmek değil, başarıya giden sihirli formülün bulunmasıdır. Yoksa,
kadroları bir cetvelden diğer cetvele geçirmek meselesi değildir. Olaylara, bir sanayici, bir pazarlamacı, bir de tüketici mantığıyla
yaklaşmakta fayda görüyorum. Önce, ortaya pazarlanacak bir ürünü üretmekle
başlamalıyız. Daha sonra, ürettiğimiz bu ürünü nasıl pazarlayacağız diye
düşünmeliyiz. Daha sonra, bu ürünün tüketim alışkanlığına nasıl dönüşeceğini
bulmalıyız. Spora da, bir ürün olarak bakıp, bunu millî politikalarımıza nasıl
kazandırabilirizin anlayışını önplana çıkarmalıyız. Tahsis edilen kadroların spor camiasına ve sporcularımıza hayırlı
olmasını temenni eder, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çevik, teşekkür ederim efendim. Efendim, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 623 sıra sayılı Tasarının 4 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 4 - 608 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ekinde yer alan (1) ve
(2) sayılı listelerde yer alan kadrolar 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
ekli (1) sayılı cetvelin ilgili bölümlerinden çıkarılmış, bu kanun ile Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü Merkez teşkilatında kullanılmak üzere ekli (1) sayılı
listedeki kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli
(1) sayılı cetvelin ilgili bölümüne eklenmiştir. BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen var mı efendim? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Gerekçe okunsun. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Komisyonca kadro cetvellerinde yapılan değişikliğe uygun olarak madde
yeniden tanzim edilmiştir. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katalıdığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir efendim. 4 üncü maddeyi kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5. - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 59 uncu maddesinin
birinci fıkrasına "Devlet sanatçılarının" ibaresinden sonra gelmek
üzere "Olimpiyat şampiyonluğu veya olimpik spor dallarından birinde
büyükler kategorisinde birden fazla Dünya şampiyonluğu kazananlar arasından
atanacak spor müşavirlerinin" ibaresi eklenmiştir. BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Lütfi Yalman... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Konuşmayacağız Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan
Bedük; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 623 sayılı Kanun Tasarısının 5 inci maddesi
üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum;
şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 59 uncu
maddesi, istisnaî memuriyetleri düzenleyen bir maddedir. Burada müşavirler
önemli rol alıyor ve müşavirlerden sonra, bir kısım unvanlar belirtildikten
sonra, sanatçılar, ondan sonra da -özellikle Sayın Bakanımızın düzenlemiş
olduğu bu maddeyle- spor müşavirliği ihdas edilmiş oluyor. Olimpiyat
şampiyonluğu veya olimpik spor dallarında birden fazla şampiyonluk, birincilik
almış olanlara, özellikle spor müşavirliği görevi verilmiş olacak. Burada üzerinde durulması gereken nokta şu: "40" sayısı var,
40'tan fazla olduğu takdirde ne yapılacak? Burada, özellikle gençlik ve spordan
sorumlu olan Devlet Bakanının, isim tespitini ve görevlendirmeleri fevkalade
hakkaniyet esasları çerçevesinde yapmalarını, özellikle diliyorum. Değerli milletvekilleri, gençlik ve spor teşkilatı, gerçekten
ülkemizdeki gençlik ve spor faaliyetlerinin geliştirilmesinde fevkalade etkili
ve başarılı olmuştur. Bu sebeple, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Teşkilatının
tüm mensuplarına, özellikle teşekkür ediyorum. Spor, sadece, üstün başarı elde etmek için yapılmaz. Spor, bir ferdin,
bir bireyin millî ve manevî değerlerle güçlendirilmesine, millî heyecanın
gerçekleştirilebilmesine ve yine, bireyin, vatanına, milletine, bayrağına,
ülkesine bağlı ve yüksek ahlak seviyesine ulaşmasına imkân sağlayacak şekilde
yetişmesini sağlayan bir önemli olgudur. Spor, ferde, sağlıklı hayat ve toplum içerisinde etkinliğini
sağlamaktadır. Esasen, spor, teknolojik gelişimin ekonomik ve sosyal hayata
aksettirilmesinden sonra, bir hareketsizliğe de neden olmaktadır; işte, bu
hareketsizliği ortadan kaldırmak bakımından da sporun son derece önemli rolü
vardır ve özellikle bireyin sosyal hayatındaki dengesini sağlaması açısından da
fevkalade yararı vardır. Spor, insanı, her geçen zaman içerisinde, özellikle kendisine daha fazla
çekmekte ve âdeta, programlara bağlı olarak bütün kitlelere hitap edecek bir
konuma gelmektedir. Bugün, Türkiye'de spor kulüplerin, gençlerimizin, hem
bireysel olarak hem millî ve manevî duygularla dolu olarak hem de ülkesi
bakımından fevkalade yararlı insanlar olması itibariyle, futbol, eltopu,
voleybol, masatenisi, basketbol, jimnastik, atletizm sporlarını yapmalarına
imkân tanımak suretiyle fevkalade yararlı hizmetler vermektedirler. Su sporları -özürlüler, yaşlılar, çocuklar, anneler- hemen hemen her
kitleye hitap eden fevkalade önemli bir hizmettir. Dolayısıyla, bunu en iyi
şekliyle değerlendirmek ve bununla ilgili olarak sadece bireysel anlamda bir
yarışma değil, aynı zamanda kitlelere hitap edecek şekilde onu biraz daha
yaygınlaştırmak, dünyada bütün toplumların kabul ettiği ve üzerinde
hassasiyetle durduğu önemli faaliyetler arasına girmiştir. Bu sebeple, kitle
sporu, tatil sporu, bisiklet, halka açık koşu, yüzme ve yürüyüşler, buna bağlı
olarak ayrıca karatesi, judosu vesairesiyle birlikte, eğer, bütün olarak
alırsak, gerçekten spor teşkilatının fevkalade önemli hizmetler yaptığını kabul
etmek mecburiyetindeyiz. Yarışma sporuna gelince, yarışma sporu, bir ülkenin ekonomik ve sosyal
hayatını doğrudan doğruya etkiler ve aynı zamanda küreselleşen dünyada
toplumları birbirleriyle hem tanıştırır hem entegre eder hem de dolayısıyla bir
kültür alışverişine de imkân sağlar. Bu itibarla, sporu sadece bireysel olarak,
sadece kendi ülkesinde bir hareket, bir canlılık, bir heyecan yaratma olarak da
algılamak doğru değildir. Sporun, bu yönü itibariyle de, ülkelerarası,
toplumlararası insanların birbirleriyle daha fazla kaynaşmasını da
sağlayacağını gözden uzak tutmamak lazım. Spor, aynı zamanda bir tanıtım olayıdır. Turizm bakımından fevkalade
önemle üzerinde durulan ve eksikliği hissedilen tanıtımda, spor
faaliyetleriyle, uluslararası ilişkilerimizi geliştirmek suretiyle hedefi
yakalamamız mümkün olacaktır. İşte, bu anlayıştan hareket etmek suretiyle
diyoruz ki, devletin spora desteği kendi kendine hizmet etmesi demektir. O
sebeple, özellikle yarışma sporlarında başarılı olmuş olan kişilerle ilgili hem
kulüplere hem de dünya şampiyonasında birincilik almış olanlara, olimpiyat
şampiyonluklarında da keza aynı şekilde başarılı olanların... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Bedük. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - ...hem devlet tarafından hem de birkısım
özel kurum ve kuruluşlar tarafından desteklenmesi ülke sporuna olduğu kadar,
ülkenin ekonomik ve sosyal hayatına da büyük katkı sağlayacağını gözden uzak
tutmak lazım. Bu sebepledir ki, Doğru Yol Partisi olarak biz de, özellikle
Galatasarayımızın şampiyon olmasını dikkate almak suretiyle bir kanun teklifi
vermiştik, bu kanun teklifimiz de bu tasarıyla birleşmiştir, bundan memnuniyet
duyduğumuzu belirtiyor ve Sayın Bakanımızın böylesine önemli bir hizmetin
gerçekleşmesine vesile olduklarından dolayı tebriklerimi ve teşekkürlerimi
ifade ediyorum ve diyorum ki, Atatürk'ün ortaya koyduğu ve üzerinde
hassasiyetle durduğu en önemli faaliyetlerden bir tanesi spordur. O halde,
sporu desteklemek, sporcuları desteklemek, kulüpleri desteklemek hepimizin
boynunun borcudur, bu anlayış içerisinde bu kanun tasarısını desteklediğimizi
belirtiyor, Yüce Heyetimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bedük. Efendim, 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler.. 5 inci madde kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. 7 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek üzere,
aleyhinde söz istiyorum. BAŞKAN - Lehte var, aleyhte de sizi yazalım efendim. Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunun, görüşülmekte olan
kanun tasarısının 2 nci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İçtüzüğün 89
uncu maddesine göre bir talebi vardır; bu talebi yerine getireceğim. Şimdi, Danışma Kurulunun, Komisyonun bu talebi hakkındaki görüşünü
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Genel Kurulun bugünkü birleşiminde görüşülen 623 sıra sayılı kanun
tasarısının kabul edilmiş ol çerçeve 2 nci maddeye bağlı ek 3 üncü madde
üzerinde verilmiş olan bir önergenin, sehven işleme konmaması sonucunda meydana
gelen eksikliği gidermek için, söz konusu maddenin yeniden görüşülmesine dair
Plan ve Bütçe Komisyonunun talebi İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca toplanan
Danışma Kurulunca uygun bulunmuştur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN - Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulmuştur efendim. Şimdi, Komisyonun istemini okutup, oylarınıza sunacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Genel Kurulun 12.4.2001 tarihli 83 üncü Birleşiminde görüşülen 623 sıra
sayılı kanun tasarısının kabul edilmiş olan çerçeve 2 nci maddesine bağlı Ek 3
üncü madde üzerinde verilmiş olan bir önergenin sehven işleme konmaması
sonucunda meydana gelen eksikliği gidermek amacıyla, söz konusu maddenin
İçtüzüğümüzün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif
ederiz. Metin Şahin Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun istemini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Bu durumda, tasarının 2 nci maddesini yeniden müzakereye açıyorum. Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan "Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesine bağlı Ek 3 üncü
maddesine aşağıdaki fıkranın ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
Genel Müdürlüğün gençlik spor hizmet ve faaliyetlerini desteklemek
amacıyla özel ve tüzel kişiler sponsorluk yapabilirler. Sponsorların
uluslararası resmî spor organizasyonları ile Genel Müdürlükçe uygun görülen
spor tesisleri için yapacakları aynî ve/veya nakdî harcamalar 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanunu ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa göre gider sayılır.
Sponsorluk ile ilgili esas ve usuller yönetmelikle belirlenir. BAŞKAN - Maddeye fıkra ilavesiyle ilgili önergeye Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan,
çoğunluğumuz hazır değil; ancak, uygun görüşle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Halıcı, buyurun. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk sporunun gelişmesi, düzenleyeceğimiz ve katılacağımız uluslararası
organizasyonların sayılarının çoğaltılması ve ülkemize yeni spor tesislerinin
kazandırılabilmesi, Türk sporuna yaratılacak kaynakların artırılmasına
bağlıdır. Bu önergemiz, özel ve tüzelkişilerin sponsorluk yapabilmelerini ve bu
alanda yaptıkları harcamaları gider olarak gösterebilmelerini temin etmektedir.
Türk sporuna kaynak yaratmada tarihî bir adım oluşturacağına inandığımız
bu değişiklik, tüm partilerimizin mutabakatıyla gerçekleşmektedir ve bütün grup
başkanvekillerimizin imzalarıyla bu önerge verilmiştir. Önergemizin kabul edilmesini rica ediyor ve yasanın, hem milletimize hem
de spor camiamıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, benim hatamdan dolayı sehven yapılmış olan bu
işlemde, grup başkanvekillerinin, beş siyasî parti grup başkanvekillerinin
gösterdiği anlayışa, hem şahsım adına hem de spor camiası adına teşekkürlerimi
arz ederim; konsensüs bu işte... (Alkışlar) Şimdi, efendim, tümünü oylamadan evvel, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre,
İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk, lehinde konuşma talep
etmişlerdir. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun aylar önce görüşmüş olduğu
bu kanun tasarısının Yüce Meclisimizce kabul edilip, inşallah, yürürlüğe
girmesi, memleketimiz ve milletimiz için hayırlı olacaktır. Burada, özellikle, bu yasa çıktıktan sonra, sivil toplum teşkilatları ve
spor kulüplerine seslenmek istiyorum. Artık, özkaynaklara dönerek, sporcunun
millisinin yetiştirilmesi gereklidir, gerekmektedir; buna, inşallah, bu yasa,
mutlaka ve mutlaka kolaylık sağlayacaktır. (MHP sıralarından alkışlar) İnanıyorum ki, Türkiye'deki kulüplerimiz ve sivil toplum
teşkilatlarımız, Afrikalarda, Yugoslavyalarda sporcu aramayıp, kendi
özkaynaklarımıza dönerek, mahallelerimizde, kasabalarımızda, şehirlerimizde
bunları bulacaktır. Bu vesileyle, bilhassa, spor kulüplerimizin kendi
altyapılarını oluşturarak, okullarını kurarak, millî sporcular yetiştirmesi ve
gelecekte bu millî sporcuların Türk Milletini, Türk Devletini uluslararası
müsabakalarda temsil etmesi, mutlaka ve mutlaka, çok güzel olacaktır. Bu
vesileyle, artık, sporcu ithalatına değil, sporcu ihracatına yönelik, mutlaka
ve mutlaka, kulüplerin çalışmaları olacaktır. Bunun için, çıkarılmış olan bu kanun, hem milletimize hem devletimize
hem de Yüce Meclisimize hayırlı olsun. (Alkışlar) BAŞKAN - Aleyhte, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî,
sporla ilgili bir kanun tasarısının aleyhinde konuşmak mümkün değil. Spor,
hepimizin hayatında önemli bir olgu. Ancak, bu tasarı vesilesiyle bir gerçeği
de vurgulamak için söz almak istedim. Şimdi, Ege'de, Trakya'da, Anadolu'da, Güneydoğu Anadolu'da büyük
yerleşim birimlerimiz var; ama, devletin kaynaklarını, ülkenin kaynaklarını hep
büyük şehirlere aktarıyoruz. Anadolu'nun birçok yerlerinde amatör spor
kulüplerimiz var, hakikaten çok kabiliyetli gençlerimiz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, benim sürem bitti mi? BAŞKAN - Hayır, ekstradan süre verdim size... KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır... Daha konuşmadım ki... BAŞKAN - Hayır efendim, size süre vermemiştim. KAMER GENÇ (Devamla) - Tamam, peki. BAŞKAN - Bundan evvel lehte söz isteyen arkadaşımızın süresini de sizin
sürenize ilave etmek için kesmemiştim. KAMER GENÇ (Devamla) - Kesmemişsiniz... Peki. BAŞKAN - İstirham ederim efendim... Buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, bu
kanun vesilesiyle özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Biraz da bu Ankara,
İstanbul, İzmir, Adana gibi büyük illerden küçük illere gidelim. Bunlar da bu
ülkenin insanları, oradaki gençleri de teşvik edelim. Ankara, İstanbul, İzmir,
Adana veya bunun gibi büyük illerimizdeki insanlarımızın bir kısmını
incelerseniz, bunlar Anadolu'dan göç etmiş, gelmiş insanlardır. Bu bölgelerdeki
insanların da sportif faaliyetlerde bulunmalarını, oradaki spor tesislerine
katkıda bulunmalarını sağlayalım. Şimdi, Sayın Bakan çıksın burada desin bakalım, gençlik ve spor
bakanlığının kaynaklarından, hangi ile, ne kadar kaynak aktarılmıştır? Ben
inanıyorum ki, 80 küsur il var, en sonuncu vilayet Tunceli'dir; çünkü, hiçbir
yatırım gitmez oraya. Bakın, Keban Barajında elektriği biz üretiyoruz, Keban bizim Tunceli
hudutları içinden çıkıyor, Keban Barajının yaptığı ulaşım sıkıntısı nedeniyle
sıkıntıyı Tunceliler çekiyor; ama, nimetinden ülkemizin başka yerleri
yararlanıyor. Geçen gün Bayındırlık Bakanı diyor ki: "Orada 400 ve 700
metrelik bir köprü yapılması lazım; ama, efendim, maliyet pahalı." Canım,
ne olacak yani; o kullanılan elektriğe kilovat başına 5 000 lira zam yapsan,
oradaki o insanları da rahata kavuşturursunuz. Yani, şunu belirtmek istiyorum sayın milletvekilleri: Bakın,
Türkiye'deki kaynakların ülkeye dengeli dağıtılması esastır. Aksi takdirde,
işte, hep büyük şehirlere yığılma oluyor. Büyük şehirlerde, gün gelecek,
insanların yaşama olanakları kalmayacak. Mesela, benim ilimde, Tunceli'de
hiçbir çevre kirliliği yok, en güzel doğa kaynakları var; ormanıyla, suyuyla,
dağlarıyla, otlaklarıyla çok güzel bir yer; ama, hiçbir devlet yatırımı yok,
üstelik de spora en ufak bir katkı yok. Halbuki, çok kabiliyetli insanlarımız
var. Geçenlerde Avrupa'dan gelen 17 yaşında bir genç diyor ki "Avrupa'nın
belli başlı büyük kulüpleri bana talip" Seni, gel Türkiye'de oynatalım
dedim, o da "imkân bulursam burada da oynarım" diyor. Biraz önce
arkadaşımız da konuştu, biz istiyoruz ki, Anadolu'daki insanların gücünü,
artık, Avrupa'ya, her tarafa gösterelim;ama, bunu göstermek için, buna bir
altyapı oluşturmak lazım. Orada spor sahaları oluşturmak lazım, spora
kabiliyetli olan gençlerimize imkân tanımamız lazım; ama, çıkarılan kanunlarla
hep büyük şehirler... Hep büyük şehirler... Hep büyük şehirler... Olmaz ki...
Bilmiyorum yani... Aslında bu milletvekili sayısını da indirip -yani İstanbul,
Ankara, İzmir'e her birisine 20 milletvekili fazla, ne olacak- öteki küçük
illere de verelim 4'er milletvekili, o zaman bakın, Türkiye'de, hakikaten her
şey adaletli dağılmış olur. Ben tasarının kanunlaşmasına karşı değilim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, oyumun rengini de belirteyim de... O zaman Türkiye'de kaynakların, yatırımların, dengeli ve eşit olarak
dağılmasını sağlayacak bir siyasî irade oluşumu olur; ama, şimdi öyle olunca,
Ankara, İstanbul, İzmir aşağı yukarı Parlamentonun üçte biri oluyor, öteki
illere bakan olmuyor. Bu itibarla, inşallah, bir Anayasa değişikliği yaparız da, bu parlamenterlerin
sayısını 300'e veya 400'e indiririz ve böylece bu sıkıntıyı da gideririz. BAŞKAN - Sayın Genç, oyunuzun rengi... Siz üzerinde konuşuyorsunuz KAMER GENÇ (Devamla) - Oyumun rengi de beyaz olsun. Saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Görüşmeler bitti. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Spor camiasına büyük bir iş başardık, bütün gruplara teşekkür ediyorum.
Uzlaşma bu işte. Sayın Bakan, teşekkür konuşması için, buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, çok değerli
arkadaşlarım; bütün siyasî partilerimizin çok değerli milletvekillerinin ortak
katkılarıyla, Türk sporu için büyük önem arz eden bir kanunu çıkarmış olduk.
Ben, Yüce Meclisimizin çok değerli üyelerine, Türk spor camiası adına, en derin
teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Hayırlı, uğurlu olsun. Sayın milletvekilleri, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği
Başkanlığı Kurulması ve 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının
müzakeresine başlayacağız. 7. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik
İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki
Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış,
Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan
ve Bütçe komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz. 8. - Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç,
Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/618)
(S.Sayısı : 406) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Komisyon raporu 406 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray
Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 406 sıra sayılı kanun tasarısının geneli hakkında Grubum adına
söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu tasarının amacı, Emniyet Genel Müdürlüğü
tarafından üretilen, satın alınan veya çeşitli yollardan temin edilen, ihtiyaç
fazlası veya standart dışı duruma düşen silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile
hizmette kullanılabilme vasfını kaybeden veya arızalı hale geldiklerinde
onarımları ekonomik olarak mahzurlu olan taşıtlar, hurdaya ayrılan veya
hizmette verim alınamayan ve miadını dolduran taşıtlar ile bu taşıtlara ait
yedek parçaların değerlendirilmesine ve hizmet verilmesine dair usul ve
esasları belirlemektir. Değerli milletvekilleri, bu mal ve malzemelerin öncelikle Türkiye'deki
kamu kurum ve kuruluşlarına bedelsiz olarak devredilmesini, özel ve
tüzelkişilere satılmasını, bunların ürettikleri veya sahip oldukları mal ve
malzeme ile mübadele edilmesini içermektedir ki, bu durumda, yani emniyette
ekonomik ömrünü doldurmuş taşıt veya diğer bir malzemenin başka kamu
kuruluşlarına verilmek suretiyle bir fayda sağlanması da mümkün değildir;
ancak, bu, buraya, ilave bir fayda olabilir mi diye eklenmiştir. Yine, ikinci durumda, bu ekonomik ömrünü doldurmuş malzemelerin, Türkiye
Cumhuriyetinin dış siyasî tutum ve menfaatlarına aykırı olmadığının Dışişleri
Bakanlığının mütalaasıyla belirlenmesi şartı ile dost ve müttefik devletlerin
emniyet ve güvenlik hizmetlerinde kullanılmak üzere hibe edilmesini, değeri
üzerinden veya değerinden daha az bedel karşılığında yardım olarak verilmesini;
yine, kamu kurum ve kuruluşlar ile özel kuruluşlar ve şahıslara bedelli, dost
veya müttefik devletlere bedelli veya gerektiğinde bedelsiz olarak satışını
kapsamaktadır. Değerli milletvekilleri, bu kanun kapsamında yer alan silah, mühimmat,
makine ve teçhizat ile taşıtların standart dışı durumları ile miadı ve ihtiyaç
fazlalığının belirlenmesi için konusunda uzman beşer kişiden müteşekkil
komisyonlar oluşturulacak ve bu komisyonlara gerektiğinde diğer kurum ve
kuruluşlardan da temsilci alınabilecektir. Elden çıkarılacak olan makine, teçhizat ve taşıtların hangi kurum ve
kuruluşlara veya dost devletlerin polis teşkilatına nasıl devredileceği, elden
çıkarılacak mal ve malzemelerin değer tespitini yapmak üzere, Emniyet Genel
Müdürlüğü personelinden en az üç kişi, Maliye Bakanlığı temsilcilerinden,
ayrıca, meslekî bilgilerinden istifade etmek üzere, diğer kurum ve
kuruluşlardan temsilci alınabileceği ve bu çerçevede satılmasına karar verilen
hizmetler ile silah, mühimmat, makine, teçhizat ve taşıtların satış işlemleri
Emniyet Genel Müdürlüğünden yine üç kişi, Maliye Bakanlığı temsilcilerinden
oluşan ihale komisyonlarınca açık teklif usulüyle yapılacağına ilişkin
düzenlemeler yer almakta; ayrıca, bu komisyonların teşkili ve kararları da
İçişleri Bakanlığının onayıyla birlikte meriyete gireceği hüküm altına
alınmaktadır. Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarı kanunlaştığı takdirde,
bu kanuna göre her türlü iş ve işlemlerin 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa
tabi olmayacağı da ayrıca hüküm altına alınmaktadır. Bu taşıtların satılması halinde elde edilen gelir, genel bütçenin (B)
işaretli cetveline, yani gelir hanesine Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde
açılacak özel bir tertibe ödenek kaydedilmek şartıyla, yine, Emniyet Genel
Müdürlüğüne alınacak demirbaşların araçlarının kullanımında sarf edileceği
müphem de olsa ifade edilmektedir. Daha önceleri, bilindiği üzere, 237 sayılı Taşıt Kanununun 13 üncü
maddesine göre, bu nevi taşıtların satışı, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü
vasıtasıyla yapılmakta idi. Yine, Karayolları ve Devlet Su İşlerinden alınacak
dalında uzman kişilerden bir heyet kurulmak suretiyle, bu vasıtaların ekonomik
ömrünün doldurduğunun tespiti halinde, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü
vasıtasıyla satışa çıkarılmaktaydı. Değerli milletvekilleri, yine, Millî Emlak Genel Müdürlüğünün
görevlerini belirleyen Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 178
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 516 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
değişik 13 üncü maddesinin (c) fıkrası, devlete intikali gereken taşınır
malların Hazineye mal edilmesi işlemlerini yürütmek, taşınır malların tasfiyesini
sağlamak, (i) fıkrası ise, genel bütçeye dahil dairelerin hizmetdışı kalan
taşınır malların satışını yapmak veya Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri
Genel Müdürlüğü aracılığıyla satmak hükmü de, bu çıkarılacak kanuna tabi
olmayacak. Çıkarılacak kanun, biraz önce belirttiğim kamu mallarının satışıyla
ilgili hükme dahil olmamış oluyor. Diğer taraftan, 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
484 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 17 nci maddesinin (d) fıkrası
hükmüne göre, devlete intikal eden taşınır mallar ile genel bütçeye dahil
dairelerin hizmetdışı kalan taşınır mallarından tasfiyesine karar verilenlerin
satışını yapmak, 30.5.1985 tarihli ve 3212 sayılı Kanun kapsamında olanlar
hariç, tasfiye işleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğünün görevleri
arasından alınmış; ancak, Emniyet Genel Müdürlüğünün bu taşıtlarının satışı
yine bu hükme tabi olmayacaktır. Değerli milletvekilleri, şimdi, Emniyet Genel
Müdürlüğünde hurda veya ekonomik ömrünü doldurmuş vasıtaların, taşıtların satışı
o kadar da önem arz etmemektedir. Önemli olan, mutlaka ki, emniyet teşkilatına
mensup polis arkadaşların maddî durumlarını düzeltici bir hükmün de, hükümlerin
de bu tasarıda yer almasında çok büyük
fayda vardır. Ancak, Sayın Bakanımız, belki, bu yönde şahsî gayretler
göstermiştir. Ne yazık ki, tasarıda hurda vasıtaların satışı, nasıl elden
çıkarılacağı biraz önce de ifade ettiğim üzere -bu hurda vasıtaların elden
çıkarılacağına dair hem 237 sayılı Taşıt Kanununda hem de Maliye Bakanlığının
Millî Emlak Genel Müdürlüğü vasıtasıyla, kısa ismi TASİŞ olan Tasfiye İşleri
Genel Müdürlü vasıtasıyla yapılmaktaydı- ancak, demek ki, aciliyetine binaen,
hurda taşıtların çok fazla olması nedeniyle, kısa zaman zarfında çıkarılması
için bu tasarı hazırlanmış. Ancak, bundan daha önemli olan, bilindiği üzere,
ülkemizin geçirdiği zor şartlar altında yıllardan beri terörle mücadelede,
değişik isimler ve amaçlar doğrultusunda zaman zaman ülke bütünlüğüne yönelik
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde cansiparane görev yapan polis teşkilatının,
her şeyden önce, milletin, Parlamentonun, hükümetin açık desteğiyle motivasyona
ihtiyacı vardı; ancak, bu tasarıda bununla ilgili biraz önce de ifade ettiğim
gibi, en ufak bir hüküm yoktur. Eğitilmiş güçlerin, millet hizmetinde daha verimli
olacağı açıktır. Bu nedenle, polis okullarının sürelerinin uzatılması, eğitime
verilen önemin daha da artırılması gerekmekteydi. Değerli milletvekilleri, zor geçim şartlarında görevini
sürdürmeye çalışan teşkilatın görev yaptıkları yörelerde barınma ihtiyaçlarını
karşılayan lojmanların yetersizliği, alınan maaşların yarı yarıya kaybolmasına
ve zorunlu giderlerine dahi ayıracak parasının kalmamasına yol açmaktadır.
Lojman yapılmasına karşı olunduğuna göre, kendi memleketinde hiçbir zaman görev
yapamayan bu insanlar, polisler, hep kiracı olmak zorundadırlar. Oturduğu
yerdeki ev kiralarının durumuna göre bir ödenek ayrıldığında, en büyük
problemleri olan barınma, büyük ölçüde halledilmiş olacaktır. Belki, ileride
hazırlanacak bu ekbütçe çerçevesinde, yine, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda
yapılan değişiklikle polis teşkilatımızın, bilhassa, emniyet mensuplarının,
biraz önce belirttiğim durumlarını düzeltici hükümler konulabilirdi. Ne yazık
ki, hükümet, bugünlerde en fazla morale ihtiyacı olan polislerimize katkı
sağlayacak bir tasarı getirememiştir. Değerli milletvekilleri, her şeyin başı güvenlik
olduğuna göre, bu meslek grubuna yapılacak iyileştirmeler, hizmetin daha
verimli ve aktif olmasında yardımcı olacaktır. Her şeyden önemlisi "hiçbir
iş bulmadım, bari polis olayım" noktasından çıkarılarak, eğitim seviyesi
yüksek kişilerden oluşan, maddî problemleri asgarî düzeyde kalan polis
teşkilatı oluşturmanın adımlarının da atılması lazım. Dağınık hizmet birimleri,
karakolların vatandaşa hizmet yerine, kaynak, personel israfı nedeniyle,
ulaşılabilecek en yüksek verimliliğin kaybolmasına neden olmaktadır. Bu
nedenle, zorunlu ihtiyaçlarının giderilebildiği ve dinlenmenin yapılacağı polis
merkezlerinin yapılması için bütçe imkânlarının artırılması ve bu doğrultuda acilen
çalışmalar yapılması gerekmektedir. Sonuç olarak, halkıyla bütünleşmek amacıyla sürekli olarak proje
geliştiren polisimiz, halkla bütünleşerek, ayrılmaz bir parça haline gelmek
istemektedir. Kısaca, başarı, insana bağlıdır. Güçlü demokrasiler, güçlü ve
milletinin emrindeki polis teşkilatıyla ayakta kalabilmektedir. Bu nedenle,
polise sahip çıkmamız gerekir duygu ve düşüncesiyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası Fazilet Partisi
Grubunda. Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun
efendim. FP GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve
Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere, kamu iktisadî teşebbüsleri (KİT'ler)
hariç olmak üzere, hemen hemen bütün kamu kurum ve kuruluşlarında satın alma
müdürlükleri veya daire başkanlıkları mevcut iken, satış birimlerini
bulundurmamaktadır; yani, devlet, hep satın alır; ama, satamaz. Diğer taraftan, 237 sayılı Taşıt Kanununun 13 üncü
maddesinde, bu kanuna göre edinilmiş olan taşıtların satılabileceği hükme
bağlanmış ise de, bu satış şeklinin nasıl olacağına ilişkin yasal bir düzenleme
bugüne kadar yapılmadığı için, hizmette yararlanılamayan veya ekonomik ömrünü
dolduran taşıtlar hurdaya ayrılmakta ve dolayısıyla, küçümsenemeyecek derecede
malî kaynak israfı olmaktadır. Anılan kanun tasarısının genel gerekçesine
bakıldığında, emniyet, asayiş ve trafik hizmetlerinin motorize olarak ve çok
süratli bir şekilde yürütüldüğü, hizmetin gereği olan dinamizmin kesintisiz
olarak sağlanabilmesi ve güvenliğin aksatılmadan yürütülebilmesi için
kullanılan taşıtların yeni olması gerektiği; ancak, yeni taşıt alımı için
yeteri kadar kaynak bulunmadığı ve bunun sonucu olarak, hizmete sokulan
taşıtların hurdaya ayrılıncaya kadar kullanıldığından, bakım ve onarım giderlerine
ve akaryakıt tüketimine çok fazla para harcandığı; bu ve benzeri nedenlerle,
Emniyet Genel Müdürlüğüne ait hizmet taşıtları için yaş sınırı getirilmesinde,
bu yaş sınırını geçen taşıtların satılmasına imkân verilmesinde, gelirinin
kurum bütçesine gelir kaydedilmesinde fayda görüldüğü ifade edilmektedir. Taşıt Kanununun 13 üncü maddesine dayandırılarak
hazırlanan tasarının kapsamı, taşıtların satışıyla sınırlı kalmamış, kapsamı
biraz daha genişletilmiş bulunmaktadır. Buna göre, hizmete büyük yararı
dokunan; ancak, çok çabuk yenilenen teknoloji karşısında tip, kapasite ve
mahiyetleri itibariyle, kullanılmasından vazgeçilme zorunluluğu doğan telsiz,
bilgisayar gibi cihazlarla, silah ve mühimmatının da satılabileceği veya dost
ve müttefik ülkelerin polis teşkilatlarına hibe edilebileceği öngörülmektedir. Gerek komisyonların raporundan gerekse tasarı metni ve
genel gerekçesinden çıkarabileceğimiz sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür: 1- Böyle bir kanun gereklidir; ancak, kapsam yönünden
yeterli değildir. Şöyle ki, bütün kamu kuruluşlarında korkunç bir kaynak
savurganlığı vardır. Taşıt, araç, gereç ve kurumların özelliğine göre alınan
çeşitli demirbaş ve cihazların bakım-onarımlarına büyük paralar harcandığı, bu
harcamaların maliyetleri çok aştığı; halk deyimiyle, astarının yüzünden
pahalıya mal olduğu hepimizin malumudur. Bu durum, yalnız, emniyet teşkilatına
özgü değildir. Örneğin, taşıt ve bilgisayar, bütün kamu kurumlarının ortak
demirbaşları iken, silah emniyet teşkilatına, medikal cihazlar Sağlık
Bakanlığına, iş makineleri karayolları ve köy hizmetlerine özgü araç ve
gereçlerdendir. Dolayısıyla, bu kanunu, Emniyet Genel Müdürlüğüyle sınırlı
olarak çıkardığınız zaman, yarın, diğer kamu kurumları "biz de
isteriz" dediklerinde aynı kanunun, defalarca Meclis gündemine taşınması
gerekecektir. Bir işi birkaç kez yapmanın da bir anlamı olmasa gerek. Bu
yüzden, kanunun genelleştirilmesinde fayda görmekteyiz. 2 - Kanunun gerekçesinde, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait hizmet taşıtları
için yaş sınırı getirilmekte ve bu yaş sınırını aşan taşıtların satılması
öngörülmektedir. Emniyet taşıtları için yaş sınırı önemli ise, ambulanslar,
itfaiye araçları veya şehirlerarası otobüsler için bu yaş sınırı daha mı az
önemlidir? Kaldı ki, Avrupa Birliğine uyum sürecinde bütün taşıtlarda yaş
sınırlamaları bir zorunluluktur. Örneğin, 5 yaşın üzerindeki araçlar trafiğe
çıkamaz. 3 - Yine, komisyon raporunda ve kanunun gerekçesinde, iç güvenlik
hizmetlerinin gereği gibi yerine getirilebilmesi için, çağımız teknolojisinin
ürettiği araçların emniyet teşkilatına sağlanması hedeflenmiştir; ancak,
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2001 yılı bütçesine baktığımızda, teknolojik
yenilenme için herhangi bir ödeneğin ayrılmadığını görüyoruz. Genel Müdürlüğün
2001 yılı bütçesi 1 katrilyon 176 trilyon liradır. Bunun 346 trilyonu genel
yönetim ve destek hizmetlerine, 815 trilyonu da güvenliği sağlama ve düzenleme
hizmetlerine ayrılmıştır. Bu hizmetler içinde makine, teçhizat ve taşıt
alımlarının payı 45 trilyon lira olup, toplam bütçeye oranı yüzde 2,5'tir. Hal
böyle iken, örneğin, henüz hurdaya ayrılmamış ve fiilen kullanılmakta olan ve
fakat standartdışı kalmış 10 adet bilgisayar ya da silahın satıldığını
varsayalım. Bu satıştan ancak 1 adet bilgisayar ve silah alınabilecektir.
Sonuçta, 9 adet bilgisayar veya silah açığı meydana gelecektir. İlave bir
finansman kaynağı bulunmadığından, bu açıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.
Bu örnek, taşıtlar için çok daha anlamlıdır. Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda,
taşıtların ekonomik ömrü 3 yıl olarak öngörülmektedir. Halen Emniyet
Teşkilatında yaklaşık 20 000 adet taşıt bulunmakta olup, bunların 17 000 adedi
3 yaşın üzerindedir. Bu durumda, 17 000 adet taşıtın elden çıkarılması
gerekecektir. Bunların yerine yenilerini almaya genel müdürlüğün bütçesi
yetmeyecektir. Bu hükümet bunu hep yapar; bir kanunu hazırlarken ve Genel Kuruldan
geçirirken, onun altyapısını hazırlamadan, gerekli finansman kaynaklarını
bulmadan kanun çıkarmayı marifet saymaktadır. Son Ecevit hükümetleri döneminde,
güneydoğuyu kalkındırmaya yönelik 10'dan fazla paket açılmış; ancak, bunların
hepsi boş çıkmıştır. Son olarak, Aralık 2000'de hükümet Meclisten bir yetki
kanunu çıkardı ve bu kanunla, güya, kamuda çalışanların ücretleri arasındaki
dengesizlikler giderilecekti, adil bir ücret ve gelir dağılımı sağlanacaktı;
ancak, her zaman olduğu gibi, dağ fare doğurdu. Gazetelerde sürmanşet:
"Ücret adaletsizliği kaynak bulunamadığından bir başka bahara kaldı."
Vatandaşı sevindirmek, sonra da hayal kırıklığına uğratmak bu hükümetin temel
politikasıdır. İktidar çoğunluğuna dayalı parmak sayısıyla günde 20 kanunu Meclisten
geçirebilirsiniz. Sonra da kamuoyunun karşısına çıkıp, birçok yaraya parmak
bastık, şu kadar kanun çıkardık diye övünebilirsiniz; ancak, kanunları
uygulamak hükümetlerin görevidir ve bu hükümet, icra görevini yapamamaktadır.
Bu hükümet, sınıfta kalmamıştır, halk nezdinde tasdikname almıştır; yani,
okuldan uzaklaştırılmıştır. Ancak, okuldan ayrılmamakta direniyor, ille
okuyacağım diyor. Neyi okuyacağım; milletin canına okuyacağım diyor. (FP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Örnek mi istiyorsunuz: Bay
Kotarelli buyurdu diye, tarımda destekleme ve sübvansiyonları kaldırarak
köylünün ve çiftçinin canına çok iyi okudunuz. Memura yüzde 10, öte yandan
akaryakıta, elektriğe ve tüpgaza her hafta zam yapmak suretiyle üç ayda yüzde
100'lerin üzerine varan zamlar yaptınız. Vergileri çeşitlendirerek ikiye, üçe
katladınız. Geçici vergilere süreklilik kazandırarak topyekûn milletin canına
okudunuz. Enflasyonla mücadelede en ilkel yöntemi seçtiniz. Dargelirlinin
boğazını sıkarak rantiyenin midesini büyüttünüz. Refahyoldan 6 katrilyon iç
borç devraldınız, 46 katrilyona çıkardınız. Şimdi, ayda 2 katrilyon sırf bu
borçların faizini ödüyorsunuz. Enflasyonu bu şekilde körüklemeye devam
ediyorsunuz. Zorunlu tasarrufların üzerine oturdunuz, kuşa çevirdiniz;
yolsuzlukla mücadele ediyoruz diyorsunuz, işçinin, memurun tasarruflarını hep
gasbettiniz; geçen yıl, cumhuriyet tarihinin en büyük negatif büyüme rekorunu
yüzde 6'yla kırdınız; bu yıl da, ücretlerin millî gelir içindeki payını, en
düşük düzeye, yüzde 18'e düşürme rekorunu kırdınız. Çıkardığınız kanun veya
kanun hükmündeki kararnamelerin büyük çoğunluğu, Köşkten veya Anayasa
Mahkemesinden geri dönmektedir. Bu alanlarda rekor sahibisiniz; ancak, suçu,
İçtüzüğe yüklüyorsunuz. İş bilmezliğinizin örnekleri saymakla bitmez; bari,
muhalefetin sesine kulak verin ki, size gerçekleri, doğru yolu göstersinler,
memleket nasıl refaha kavuşturulur öğretsinler. 4- Tasarıyla, emniyet hizmetlerinde, ekonomi açısından, teknolojik
yenilenme ve donanım amaçlanmaktadır. Diğer taraftan, 12 ay olan polis okulları
eğitim süresi, 9 aylık kursa indirilmiştir; polis okullarının 2 yıllık
yüksekokula dönüştürülmesiyle ilgili tasarı ise Meclis gündemindedir.
Biliyorsunuz, gelişmiş ülkelerde, polisler, artık güvenlik mühendisi olarak
anılmaktadır; yani, polis, en son teknolojik araç, gereçlerle donatılmadan önce
bilgiyle donatılmaktadır, kendi mesleğinde iyice eğitilmektedir. Bilgiyle,
eğitimle donatılmamış bir teknolojiden ne kadar yarar beklenebilir ki!
Dolayısıyla, araç, gereç satışından önce, polis yüksekokulları kanununun
çıkmasında fayda mülahaza ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) Kaldı ki, mevcut
bütçe ve çıkarılmak istenen yasayla, emniyet teşkilatına yeni araç, gereç
almanın imkânı da yoktur. Avrupa'da karayollarının tamamı otobandır. Otobanlarda kaza yapma riski
asgarî düzeydedir. Bu otoban yollar üzerinde, bizde olduğu gibi, kamyon otobüs
çarpışması şeklinde trafik faciaları yaşanmamaktadır. Yollarda seyreden özel otomobillerin
belki hızdan dolayı kaza yapma ihtimaline karşılık, ambulans helikopterler
tarafından, bu otoyollar sürekli denetlenmektedir. Sözü edilen yasayla,
emniyetin elinde ekonomik ömrünü doldurmuş tüm araç, gereç ve malzemenin
satışıyla bir helikopter bile alınabilecek midir acaba? Emniyet teşkilatına münhasır böyle bir kanun çıkarmak yerine, bütün kamu
kurum ve kuruluşlarını kapsayacak şekilde bir kanun çıkarılması ve kamunun
elinde bulunan, miadını doldurmuş, hizmette kullanılamaz hale gelmiş bütün araç
ve gereçlerin satışından elde edilecek gelirlerin bir havuzda toplanması ve
acil ihtiyaç duyan kuruluşların, tespit edilerek, bu havuzdan finanse edilmesi
daha akılcı olmaz mı? (FP sıralarından alkışlar) Mevcut haliyle hurdaya ayrılan -ki, bunun ölçüsü de bilinmemektedir-
taşıtlar ve diğer araç, gereçler bir tutanakla veya bir ayniyat makbuzuyla
Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna bağlı Hurdasan AŞ'ye devredilmektedir. Bu
şirketin sonradan özelleştiğini zannediyorum, Hurdasana tahsis edilen arsalarda
dağ gibi hurdalar yığılmakta ve bu hurdaların ne şekilde ve nasıl
değerlendirildiği bilinmemektedir. Ekonomik ömrünü doldurmuş, demode olmuş veya
herhangi bir sebeple kullanılmasında fayda görülmeyen kamu kurum ve
kuruluşlarının ellerindeki her türlü araç, gereç ve taşıtların elden
çıkarılması başlıbaşına büyük bir sektördür. Ciddî bir planlamayı, sevk ve
idareyi gerektirir. Bu nedenle, tasarının geri çekilerek, yukarıda izahına
çalıştığım yönleriyle ciddî bir çalışma yapılması ve meselenin çok boyutlu olarak
ele alınmasında fayda görmekteyiz. Sözlerimi burada bitirirken, tasarının kanunlaşması halinde emniyet
teşkilatımız açısından hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyor, Yüce
Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür ediyorum efendim. Efendim, tümü üzerinde gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok. Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben de söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Sizi de yazayım efendim; ama, başkaları da var. Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent, buyurun. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Polis Haftası nedeniyle bütün polislerin de günlerini kutluyorum. Ben, aynı zamanda bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını istiyorum; ama,
buradan Sayın Bakandan da bir isteğim var. Bu hurdaya ayrılan araçların bir
fonda toplanarak ve hurdayı, geri çevrilebilir malzemeye dönüşebilecek bir
şekilde oluşturduktan sonra, Polis Vakfına veya polislerimize ev almaları için
bir destek veya lojmanları için bir destek sağlanmasını istiyorum. Çünkü,
polislerimizin yüzde 70'e yakını tek maaşla geçinmekte zorlanıyorlar. Polislerimize sosyal desteğin verilmesini özellikle istirham ediyorum ve
hepinize iyi akşamlar diliyorum, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Levent. Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman?.. Yok. Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; polis teşkilatındaki eski
araçların satılmasıyla ilgili bir yasa tasarısının tümü üzerinde, şahsım adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, aslında, 237 sayılı Taşıt Kanunu, bütün devlet
kurumlarındaki taşıtların alımını, kullanımını kurallara bağlayan bir kanun.
Şimdi, böyle olunca, polis teşkilatı için ayrı, Millî Savunma için ayrı, yarın
Millî Eğitim için ayrı, Maliye için ayrı bir kanun getireceğimize, bu hükümet
biraz basiret sahibi olsun da, bütün kurumların ellerindeki araçların
satılmasına ilişkin tek bir kanun getirsin buraya, biz de tek bir müzakere
yapalım, ondan sonra bir çözüm arayalım. Böyle parça parça, bir bakıyorsunuz,
iki maddelik, üç maddelik kanunlar getiriyorlar, ondan sonra, efendim Meclis
çalışmıyor, Meclis şu kadar kanun çıkarmadığı takdirde ülke ekonomik krize
girecek, şu kadar para alacağız... Hakikaten, bu hükümet hem halkla alay ediyor
hem Meclisle alay ediyor! Burada bir basiret olmalı; yani, 237 sayılı Taşıt
Kanunu genel bir kanun, bunu getirin görüşelim. Şimdi, burada, bize, kanun tasarısının tümü üzerinde konuşma hakkı
doğunca, tabiî ki, bu hükümetin genel politikasını da biraz dile getirmemiz
gerekiyor. Dün Ankara'da ciddî bir yürüyüş oldu; ama, neydi; Türkiye'de ayın
14'ünde bütün meslek kuruluşları belli yerlerde yürüyüş yapacaklardı. Dediler
ki, provokatörler katıldı araya. Sonra, Ankara Valisi dedi ki: "Bir ay
Ankara'da yürüyüşler yasak" Yahu, en kolay şey yasak, yasağı getirmek
kolay da, bu yasakları koymak kolay da, peki, bu insanların içinde provokatör
varsa kimdir?! Niye ortaya çıkarmıyorsunuz? Kaç kişi yakaladınız? Eğer
yakalamıyorsanız, provokatörlüğü sizin hükümet yaptı demektir! Siz, kasten bu
olayları meydana getirdiniz, ondan sonra... Tabiî, medya da tutuyor bu hükümeti. Tabiî, medya, zaman zaman ben
diyorum, bu hükümeti yıpratmamak için, başarısızlıklarını ortadan kaldırmak
için bir tek hedef gösteriyorlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi... Efendim, 550
hortumcu, yok Meclis çalışmıyor, yok efendim Meclis kanun çıkarmıyor, bu Meclis
yetersiz diyerek... BAŞKAN - Onu söyleyen halt etmiş. KAMER GENÇ (Devamla) - Diyorlar işte Sayın Başkan. Dünkü... BAŞKAN - Biliyorum efendim, onu söyleyen halt etmiş. KAMER GENÇ (Devamla) - Ama, bu kürsüden vatandaşların da duyması için... BAŞKAN - Milletvekiline dil uzatan, hakaret eden halt etmiş...
(Alkışlar) KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, ben bunların fikirlerine
katılmıyorum; ama, bunlara da bu kürsüden cevap vermek istiyorum. BAŞKAN - Biliyorum efendim, biliyorum, ben de size iştirak ettim. KAMER GENÇ (Devamla) - Tabiî. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu saatlere kadar çalışıyor. Sayın milletvekilleri, ben maliyeciyim, hukukçuyum, yirmi seneye
yakındır da politika yapıyorum; ama, inanmanızı istiyorum, ülkenin iyi
yönetilmesi için ihtiyaç duyulan daha bir kanun yok!.. Getirilen bu kanunlar
nedir; Türkiye'yi emperyalist güçlerin iyice sömürmesi için onlara olanak sağlanıyor.
Elektrik Piyasası Kanunu öyledir, Şeker Kanunu öyledir, Tütün Kanunu öyledir;
buna inanmanızı istiyorum. Yani, bunlar da, Türkiye'de yaşayan halkın refah
seviyesini artırmak veya gelir seviyesini artırmak veyahut da harcamalara bir
disiplin getirmek gibi bir şey yok. Sadece, belirli güçler, Türkiye'de... Bu
Türkiye'nin güzel bir coğrafyası var, dünyada mücevherat değerinde bir
coğrafyamız var. Bu güzel coğrafyada birçok ülkenin gözü var. Ondan sonra,
işte, böyle beceriksiz hükümetler de gelince başa, ülkeyi de batağa
götürdüler... (DSP sıralarından gürültüler) Yahu, arkadaşlar sonuç ortada; yani, görünen köy kılavuz istemez. ...iki defa ekonomik çöküntüye götürdüler. Bir gecede, yani... Sayın
milletvekilleri, akıl var izan var; kasım ve şubat krizinde, Cumhurbaşkanı ile
Başbakanın kavgası diye gösterilen, ondan sonra da üç saat bunu saklayıp, 3,5
milyar doları Merkez Bankasından alıp da bir anda 1,2 milyar dolar kazanan kim;
bu hükümetin uzantıları. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - 5 Nisan ne oluyor?! KAMER GENÇ (Devamla) - Çıkarın... İktidar sizsiniz. Çıkarın bunları,
inceleyelim. Bakın, bir komisyon kuralım, araştırma komisyonu. Beni bu
komisyonun başkanlığına getirin. Size söz veriyorum. Bakın, hangi ihalede,
hangi olayda ne kadar rüşvet alındığını, eğer, üç ayda çıkarmazsam
milletvekilliğinden istifa ediyorum. Bakın, size şeref sözü veriyorum. Çünkü,
ben, muhasebeyi de biliyorum, ben, maliyeyi de biliyorum. Ben, insanların
ciğerini sökerim, ciğerini! Bak, o rüşvet alanların ciğerini sökerim! (DSP ve
MHP sıralarından alkışlar!..) Bakın, aslında, hakikaten, ağlanacak halinize gülüyorsunuz. Türkiye'yi
mahvettik. Kim oluyor da, dünya devletleri, bugün, Türkiye'yi, Uganda
seviyesinde bir devlet olarak gösteriyorlar?! Bugün, uluslararası
toplantılarda, Davos'ta ne diyorlar "Türkiye, dünyada en çok rüşvet alınan
ülkelerin baştan dördüncü sırasında." Bunlar, ülkemiz için; bu kadar büyük
bir ülkenin, bu kadar onurlu, soylu bir ülkenin yöneticileri için, hakikaten,
yüz kızartıcı bir şey. İşte, Sayın İçişleri Bakanı, geçen gün, bir televizyon programında
getirmiş kendi makamına, bir medya patronu çıkıyor, bindirdikçe bindiriyor
kendisine. O televizyon kanalı diyor ki "Efendim, özür dileyin... Efendim
özür dileyin... Efendim özür dileyin..." Yahu, bir medya patronu, bir
İçişleri Bakanının bu kadar üstüne gider mi?! Geçen gün, bunu söyledim; ama,
bunlar çok önemli şeyler. Devleti idare edenler, devletin itibarına kayıp
sağlayabilecek hiçbir davranışta bulunamazlar. Ben olsaydım, o medyadaki, o
televizyonun programcısını oradan kovardım... Kovardım oradan... Türkiye
Cumhuriyeti Devleti büyük bir devlettir. Sayın Bakan, İçişleri Bakanı olduğu günden beri polise ne vermiş? Polis,
bugün, inanmanızı istiyorum ki, kamu görevlileri içerisinde, ekonomik
itibariyle, en sefalet içerisinde olan bir insan ve polis, en zor görevi yapan
insan; silahlı bir gücümüz. Mesela, bir olayla karşılaştığınız zaman, asker de
silahlı bir güç, ama, askerin üzerine kimse gitmez; ama, polise hakaret
ederler, icabında döverler. Bu, iki meslek grubunun farklı bir yönü. Şimdi, bu İçişleri Bakanı kendisi de polis kökenli olduğu için,
maalesef, polise bir şey vermiyor. Üstelik de, kendisi bakan olduktan sonra,
daha önce kendisiyle beraber çalışan ve başarılı olan meslek gruplarını da
tasfiye etti. Bunları herkes söylüyor; yani, siz de biliyorsunuz ve size de
söylüyorum. Onun için, şimdi, eskimiş polis araçlarını satmanın, bu sırada, şu
saatlerde, burada müzakeresinin bir anlamı yok. Bu, Meclise de itibar
kaybettiriyor sayın milletvekilleri. Bakın, bu Meclis kurulduğu günden beri, salı, çarşamba, perşembe günleri
saat 15.00 ile 19.00 arasında toplanır ve çalışması da o şekilde olur. Siz, her
gün böyle ilkokul talebeleri gibi çalışırsanız, Meclisin bu yönde de itibarı
kayboluyor. Eskiden bu Meclis çalışmalarını televizyonlar vermiyordu, şimdi veriyor.
Burada, her konuşulanı da vatandaş duyuyor. Onun için, her kurumun bunları dikkate alınması lazım, Meclisin
yöneticilerinin bunu dikkate alması lazım. Burada iyi çalışılmalı, randımanlı
çalışılmalı, ondan sonra da memleketin ciddî sorunları dile getirilmelidir. Şimdi, böyle eften püften kanunlar geliyor; ondan sonra da, tabiî,
vatandaş diyor ki, bunlar neyi müzakere ediyor, böyle boş işlerle
uğraşıyorlar... Şimdi, buraya getirilen, bu saatte bizi çalışmaya zorlayan bu tasarı,
Türkiye'nin ekonomisinin düzeltilmesi konusunda bir şey getiriyor mu; yok.
İşsize bir iş bulmak için bir şey getiriyor mu; yok. Dargelirlinin gelirinin
yükseltilmesi konusunda bir şey getiriyor mu; yok... Neymiş, eski arabaların satılması!.. Belli bir ekonomik ömrünü kaybeden
bütün devlet arabalarının satılması konusunda hükümete, kanun gücünde kararname
çıkarma yetkisi de verilebilir. Yani, bir yetki kanunu içerisine, o konular bir
cümleyle konulabilir ve böylece tasarruf sağlanabilir. İnanınız ki, hükümet kendisini idareden aciz; değil ki, memleketi
yönetsin!.. Ben hayret ediyorum, hâlâ, bu kadar direnmesi, bu saate kadar
direnmesi... Ekonomik programın ne zaman açıklanacağı daha belli değil... BAŞKAN - Sayın Genç, toparlar mısınız lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, toparlıyorum, daha sürem var Sayın
Başkan. BAŞKAN - 50 saniyeniz var, onun için ikaz ettim. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim var da, neyse, 50 saniye önemlidir, 50
saniyede dünya keşfedilir... Aslında, ne sizin, bizi üzmenize ne bizim sizi üzmemize gerek var. Ciddî
şeyler yapalım; hakikaten, bu ülke için zorunlu olan şeyleri yapalım. Çiftçi
sıkıntılı, esnaf sıkıntılı; yani, bunlar için bir şey yapalım. Medya gruplarını almışsınız peşinize, devletin bankalarından büyük
krediler vermişsiniz, o kredilerin de üzerine yatmışlar ve sizi destekliyorlar;
bizim de bir şeyimizi söylemiyorlar. Bakın, cumartesi günü Antalya'da bir
mitingimiz vardı. İnanınız ki, 40 000 kişi gelmişti oraya. Söz aramızda, en
büyük alkışı alanlardan birisi de bendim ve Tunceli milletvekiliyim; buna
rağmen, bir tek basın organında çıkmadı bu. Yani, halktan, gerçekler bu kadar
saklanarak, Basın Ahlak Yasasına uygun yayın yapıldığı iddia edilemez... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Bir iki cümle daha söyleyeyim; bitiriyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, ben size çok ciddî
şeyler söylüyorum. Tabiî ki, böyle, çok somurtan bir yüzle de konuşmak
istemiyorum. Aslında, içimiz de kan ağlıyor. Bakın, Türkiye'de, basın sizi tutabilir. Neye göre tutabilir; eğer,
basın patronlarını beslerseniz, manşetleri satın alırsınız; ama, beslemezseniz,
siyahı, beyaz; beyazı, siyah gösterir; hırsızı, dürüst; dürüstü, hırsız
gösterir. Onun için, bunlara kanmayın. Ben sizlerden rica ediyorum; bakın, iktidar partileri milletvekilleri
olarak, bakanlara, biraz, buraya hakikaten ciddî kanunların getirilmesi
konusunda talimat verin. Yazık, bize de yazık, Meclise de yazık, israfa da
yazık. Ha, getirsin, polisin maaşına zam yapalım, en iyi zammı onlara yapalım;
getirsin, sabahlara kadar çalışalım. Memurların maaşına, öğretmenin de, zabıt
kâtibinin de, cezaevlerindeki kişilerin de maaşlarına zam getirsinler, yapalım.
(F) tipi cezaevleriyle ilgili, Adalet Bakanı ile İçişleri Bakanı
arasında ciddî bir çekişme var; ama, insanlar da ölüyor öte tarafta. E, biz,
Meclis olarak bunun üzerine gitmeyelim mi? Bakan... BAŞKAN - Sayın Genç... KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, rica ediyorum, bu da önemli bir olay. BAŞKAN - Affedersiniz, Adalet Bakanlığıyla ilgili kanun bugün geçti. KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, Adalet Bakanı "İçişleri Bakanı
bunu engelliyor" diyor. BAŞKAN - Ne zaman dedi efendim? KAMER GENÇ (Devamla) - Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin
değiştirilmesine İçişleri Bakanı karşı çıkıyor... BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen efendim... KAMER GENÇ (Devamla) - Neyse, tamam, bitiriyorum Sayın Başkan. Gerçekten, burada ciddî şeyler konuşmamız lazım. Neyse... Bakıyorum, Sayın Başkanımız da çok sabırsızlandı. Tabiî, o da
hükümetin bir mensubu olduğu için, burada daha fazla onların üzerine gitmemem
için bana çok fazla müsaade etmiyor. Saygılar sunarım efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının aranmasını istiyorum. BAŞKAN - Karar yetersayısının aranmasını istiyorsunuz tabiî; ama,
söylediğinizden şahsen çok alındım. Şurada, Anayasanın 94 üncü maddesini... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sizi seviyoruz; arada sırada biraz
da şaka yapalım... BAŞKAN - Şakaysa mesele yok. Yoksa, tarafsızlığım konusunda,
biliyorsunuz... Teşekkür ederim efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının aranmasını istiyorum. BAŞKAN - Peki efendim... Biliyorum efendim... Zaten, bekliyordum
şahsen... Efendim, tasarının tümü üzerinde görüşmeler bitmiştir; maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunarken, Sayın Genç, karar yetersayısının aranmasını
istedi... ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Vazgeçti, vazgeçti... KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, vazgeçmedim. BAŞKAN - İstedi efendim... İstirham ederim... Bir dakika... Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sizin adaletinize güveniyoruz. BAŞKAN - Efendim, oylamayı elektronik cihazla yapacağım... Lütfen...
"Adaletinize güveniyorum" deyince... Oylama için 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır. Tasarının
maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: Emnİyet Genel
Müdürlüğüne aİt araç, gereç, mal ve malzemenİn satIş, hİbe, hEk ve hurda durum
ve İşlemlerİ İle hİzmet satIşIna daİr kanun tasarIsI Amaç ve Kapsam MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
üretilen, satın alınan veya çeşitli yollardan temin edilen, ihtiyaç fazlası
veya standart dışı durumuna düşen silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile HEK
durumunda olan ve hurdaya ayrılan veya hizmette verim alınamayan ve miadını
dolduran taşıtlar ile bu taşıtlara ait yedek parçaların değerlendirilmesine ve
hizmet verilmesine dair usul ve esasları belirlemektir. Bu Kanun, birinci fıkrada belirtilen mal, malzeme ve hizmetin; a) Türkiye'deki kamu kurum ve kuruluşlarına bedelsiz olarak
devredilmesini, özel ve tüzel kişilere satılmasını, bunların ürettikleri veya
sahip oldukları mal ve malzeme ile mübadele edilmesini, b) Türkiye Cumhuriyetinin dış siyasî tutum ve menfaatlerine aykırı
olmadığının Dışişleri Bakanlığının mütalaasıyla belirlenmesi şartı ile dost
veya müttefik devletlerin emniyet ve güvenlik hizmetlerinde kullanılmak üzere
hibe edilmesini, değeri üzerinden veya değerinden daha az bedel karşılığında
yardım olarak verilmesini, c) Kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlar ve şahıslara bedelli,
dost veya müttefik devletlere bedelli veya gerektiğinde bedelsiz hizmet
satışını, Kapsar. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Eyyüp Sanay; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA EYYÜP SANAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 406 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde,
Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 1980'lerin sonunda uluslararası sistemdeki ve
bölgedeki değişmeler ile oluşumların karşılıklı etkileşim sonucu, Türkiye'nin
komşularıyla ilişkilerini etkileyecek önemli bölgesel ve uluslararası olaylar
meydana geldi. 1980'lerde iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesiyle
Türkiye'nin dış politikadaki öncelikleri, belirsizlik sürecine girdi. Bu
olaylar karşısında, Körfez Krizi de, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyayı
derinden etkilemiş ve Türkiye'yi bölgede aktif rol almaya itmiştir. Soğuksavaş sona ermiş görünüyor; fakat, fiilen sona ermemiş.
Devletlerin, kendi çıkarları için gerekirse sıcak savaşa bile gidilebildiği bir
bölgede bulunduğumuz unutulmamalıdır. İşte Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar. Bu
durum, elbette, emniyet teşkilâtımızın, tüm araç ve gereçleriyle mükemmel bir
şekilde teçhizatlanmasını gerektirmektedir. Diğer yandan, günümüzde, savaşların ve terörün şeklinin tamamen
değiştiği bir gerçektir. Terörü önleyebilmek için, her şeyden önce iç
dinamiklerle barışık olmak gerektiği gibi, aynı zamanda emniyet
görevlilerimizin günün şartlarına göre eğitilmeleri de, donatılmaları da
gerekmektedir. Emniyet personelimizin ekonomik durumları ve çalışma şartları
iyileştirilmeli ve Avrupa Birliğinde görev yapan meslektaşlarının seviyesine
getirilmelidir. Diğer yandan, polisin, halk arasındaki olumsuz imajı düzeltilmelidir.
Polis, zanlılara baskı uygulamamalıdır. Küreselleşen dünyamızda enformasyon
ve iletişim teknolojilerinde meydana
gelen hızlı gelişmeler, suç, metot, teknik ve araçları ile suç ve suçluların
profilini de değiştirmiştir. 237 sayılı Taşıt Kanunu yeterli değildir, yetkilerinde de açıklık
yoktur. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde, 3 061 adedi 10 yaşın üzerinde, 8
078 adedi de 5 ile 10 yaş arasında, 9 669 adedi ise 5 yaşında olmak üzere,
toplam 20 808 adet taşıtın bulunduğu
ifade edilmektedir. 24 saat görev yapan emniyet teşkilâtı birimlerindeki araç ve gereçler
daha çabuk yıpranmakta ve ekonomik kullanılabilirliklerini ve ömürlerini daha
erken kaybetmektedirler. Bu sebeple, gerek araç ve gereçler ve gerekse silah ve
mühimmatın HEK'e ayrılması veya hurdaya çıkarılması da daha erken olmaktadır. Silah ve mühimmatın da emniyet için çok önemli malzemeler arasında
olduğu muhakkaktır. Bu malzemelerin de faal ve kullanılır ekonomik ömrünü
doldurmamış olmaları gereklidir. Bunun için, burada bahsi geçen araç ve
gereçler ile silah ve mühimmatın da daha fazla hurda ve HEK durumuna düşmeden,
daha ekonomik değerlendirilmesi gayet normaldir. Kanun tasarısında bu malzemelerin dost ülkelere verilebileceğinden söz
edilmektedir. Bu konuya büyük bir hassasiyet gösterilmelidir. Emniyetin araç ve gereçleri, silah ve mühimmatı her an faal ve
kullanılabilir olmak durumundadır. Bu araç ve gereçler, silah ve mühimmat da
pahalı malzemelerdir. Bunların daha fazla elden düşmeden, daha süratli,
ekonomik verimliliği ve ömrü de göz önünde tutularak, Emniyet Genel Müdürlüğüne
ait hizmet taşıtları için yaş sınırı getirilmesi, bu yaş sınırına gelen
taşıtların satılmasına imkân verilerek, bundan gelecek gelirlerin kurum
bütçesine kaydedilmesi, yerinde bir uygulama ve karardır. Bu kararın, emniyet teşkilatımıza ve ülkemize yararlı
olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Sanay, teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük'te. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 406 sıra sayılı, Emniyet
Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda
Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, küreselleşen dünyada ülkemizin
önemi her geçen gün daha fazla artmakta ve dolayısıyla, ülkemizde görev ve
sorumluluğu fevkalade ehemmiyet arz eden kurum ve kuruluşların da görevleri o
nispette değişmekte ve gelişmektedir. Emniyet teşkilâtımızın da, bu bağlamda,
gerek uluslararası ilişkilerimiz ve uluslararası ilişkilerle birlikte diğer
ülkelerin polis teşkilatlarıyla işbirliği ve gerekse yurt içindeki
hizmetlerinde önemli oranda değişiklikler meydana gelmektedir. Yurtta huzur ve güvenliği sağlayan; emniyet ve asayişi
temin eden, vatandaşın, esnafın, sanatkârın, köylünün ve memurun, işçinin,
herkesin mal ve can emniyetini sağlayan polistir. Polis fevkalade ehemmiyetli
görev yapmaktadır. Ülkenin bütünlüğü bakımından hizmet yapmaktadır ve bunu
yaparken de, şehit olma pahasına, büyük bir gayret göstermektedir. Bu itibarla,
ben, emniyet teşkilatımızın, gerek ülkemizdeki emniyet ve asayişi temin ederken
ve gerekse ülkenin bütünlüğünü sağlama hususunda gayret gösterirken şehit
olanları rahmetle ve minnetle anarken, gazilerimizi de aynı şekilde minnetle
anıyorum ve hayatta bulunanlara, görev yapanlara da, gerçekten, yürekten
başarılar temenni ediyorum. Emniyet teşkilatı başarılı olduğu sürece bu ülkede
huzur ve güven olur. Huzur ve güvenin olmadığı, emniyet ve asayişin temin
edilmediği bir ülkede, demokrasiden de bahsedemezsiniz, ekonomik kalkınmadan da
bahsedemezsiniz. Son zamanlarda uygulanan ekonomik politikanın baskısı
ve sıkıntısını çeken esnaf kesiminin, özellikle, dün, Ankara'da yapmış olduğu
gösteri sırasında, kendi ağabeyi, kendi amcası, kendi kardeşi olarak bildiği
polislerimize, esnafın içerisinden birkısım kişilerin attığı taşı ve sopayı
kabullenmek mümkün değil. Aslında, esnaf ve sanatkâr, bu demokrasinin hep
sahibi olmuştur; hiçbir zaman, teröre ve anarşiye bulaşmamıştır. Onu yapanlar,
hiçbir suretle esnafı temsil etmemektedir. Bu itibarla, ben, bu ekonomik
programın koyduğu tablo itibariyle, özellikle, polisimiz ile esnafımızın karşı
karşıya gelmesinden büyük üzüntü duyuyorum. Esnafımızın sıkıntısını giderici
birkısım tedbirlerin acilen alınması ve halkla münasebetlere ehemmiyet veren,
halkla münasebetleri, başarısının en önemli sırrı olarak gören emniyet
teşkilatımızın bu karşı karşıya gelme sıkıntısını da ortadan kaldırması
istikametinde hükümetin gayret göstereceğine inanıyorum. Değerli milletvekilleri, işte, bu anlayış içerisinde diyorum ki, emniyet
teşkilatının başarılı olabilmesi için: Birincisi, personel... Personelin,
eğitimli olması, kültürlü olması, uzmanlaşmış olması, ekonomik gücünün sağlam
olması, evinin maişetini düşünmemesi, çoluğunun çocuğunun geçimini düşünmemesi;
acaba, hasta mıdır; ne oldu; ilacını alabildi mi veya evinin ihtiyaçları
karşılanabildi mi diye düşünmemesi gerekir. Onun için, Sayın Bakanımızın, yetki
kanunu çerçevesinde; ama, kesinlikle, emniyet teşkilatı mensuplarımızın,
polislerimizin ihtiyaçlarını karşılayacak büyük bir gayretin içerisinde
olacağını ümit ve temenni ediyorum. Ancak bu şekilde başarılı olabileceğine
inanıyorum. Başarılı olmada diğer bir nokta da teknolojidir. Gelişen teknoloji,
gelişen ve değişen teknolojik şartlara uygun yeni suç ve suçlu tipi de
çıkarıyor. O sebeple, gelişen teknolojiyi, emniyet teşkilatının emrine vermek
ve o teknolojiyi kullanmak da şarttır. Bugün, Türk Emniyet Teşkilâtı,
uluslararası ilişkiler ve mücadele bakımından başarılı bir sonuç almıştır.
Gerçekten, iyi bir noktadadır; ama, bu noktada olmasının en önemli gücü, bir
taraftan insan gücüdür, bir taraftan teknolojisidir, makine teçhizatıdır, araç
ve gerecidir. Dolayısıyla, bu araç ve gereci nereden alabiliyor; bir taraftan
devletin bütçesinden, bir taraftan vakıf kaynağından, bir taraftan da
esnafımız, sanatkârımız, sanayici ve işadamlarımız özellikle, emniyet
teşkilatının başarılı olabilmesi için, can ve mal emniyetini temin edebilmek
için, aracını gerecini alıyor; hatta, silah ve teçhizatta da yine önemli bir
kaynak olarak gündeme geliyorlar. İşte, bu fazla kaynaktan elde edilmiş olan bir kısım malzemelerin HEK'e
ayrılması ve uzun zamandan beri kullanılması... Hatta, sokaktan geçerken,
emniyet teşkilatımızın kullandığı takip arabalarına bakıyorsunuz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Özellikle, asayiş ekiplerinin
arabalarına bakıyorsunuz, gerçekten, artık, yüz kızartacak kadar eskimiş. Bu
kadar eskimiş araç ve gereçle, özellikle, emniyet ve asayiş bakımdan, suçluları
takip etme açısından başarılı olma şansı da yoktur. Hem görüntüsü güzel değil
hem de sürat ve intikal bakımından zafiyet arz ediyor. O sebeple, bu, araç ve gerecin satılması, bu makine ve teçhizatın
satılması, elde edilecek olan kaynağın bir fonda toplanmak suretiyle, yeni
alınacak olan araç ve gerece kaynak teşkil edecek, gecikmiş bir kanun
tasarısıdır. Ümit ediyorum ki, bunu hepimiz gerçekleştireceğiz, olumlu
karşılayacağız. Unutmamamız gereken bir şey var: İkili ilişkiler. Uluslararası ikili
ilişkiler de, başarılı olmada fevkalade ehemmiyetlidir; hem ulusal bazda hem
uluslararası ilişkilerde. Dolayısıyla, emniyet teşkilatımızın, ikili ilişkilerle sürdürmekte
olduğu birkısım mücadelelerinde, bağımsız Türk devletleri de dahil olmak üzere,
birkısım malzemeleri oralara aktarması, özellikle, hibe olarak hizmet etmesi ve
ilişkileri geliştirmesi de ehemmiyet arz etmekte ve buna da imkân vermektedir. Bu anlayış içerisinde, ben diyorum ki, polis teşkilatımız, halkla
münasebetleri gerçekleştirmek, halka kendisini sevdirmek suretiyle, başarı
şansını daha fazla artıracak ve bu arada da, getireceğimiz böyle
düzenlemelerle, başarının oranını daha üst seviyeye çıkarma imkânını yakalamış
olacağız. Buna olumlu bakıyoruz. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bedük, teşekkür ederim; özellikle, anlamlı ve moral
verici konuşmanızdan dolayı. Bugünlerde Türkiye'nin morale ihtiyacı var,
özellikle de politikacı kardeşlerimizin... Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok. Başka söz isteyen?.. Yok. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir 2 nci maddeyi okutuyorum: Tanımlar MADDE 2. - Bu Kanunda geçen ifadelerden; Standart dışı: İmalat özellikleri itibarıyla, teknik ve teknolojinin
gelişmesi karşısında tip, kapasite ve niteliğini kaybeden ve kullanımından
vazgeçilen silah, mal ve malzeme, mühimmat, makine ve teçhizatı, Silah: Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan ateşli silahlar ile
havan, roketatar, bomba ve benzerlerini, Mühimmat: Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan silahlara ait her
türlü mermi ve cephaneyi, Makine ve teçhizat: Role, telsiz, bilgisayar gibi haberleşme ve yazılım
cihazları ile kriminal laboratuvar malzemelerini ve bunların donanımlarını, HEK: Hizmette kullanılabilme vasfını kaybeden veya arızalı hale
geldiklerinde onarımları ekonomik olarak mahzurlu olan taşıtları, Hurda: Hizmette uzun süre kullanılması veya giderilmesi mümkün olmayan
arızalar ve geçirdiği kazalar dolayısıyla işe yaramaz hale gelen taşıtları, Hizmet: Kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlar ve şahıslara, dost
veya müttefik devletlere araç, gereç, silah, makine ve teçhizatın kullanımına
dair her türlü eğitimi, teknik bilgi ve müşavirlik desteğini, sayılan bu
donanımlar ile Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bina, arazi ve tesislerden
istifade ettirmeyi, İfade eder. BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Muhterem Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Müzakere konusu ettiğimiz kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu kanun tasarısının, her şeyden evvel, şu anda çok önemli
görev yapan polisimize, memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum. Polis dediğimiz zaman, her şeyden evvel, memlekette asayişi koruyan,
iyilerin dostu, kötülerin düşmanı olan kolluk gücümüz aklımıza geliyor. Bu
gücün, bugün içerisinde bulunduğu şartların çok iyi olduğunu ifade etmek mümkün
değil. Şu ana kadar konuşan ve bundan önce de, polisle ilgili tasarıları
müzakere ederken, arkadaşlarımız, özellikle, polisimizin moral bakımından
yüksek olmasını temin edecek tedbirlerin alınması lazım geldiğini; gerek nöbeti
gerek içinde bulunduğu şartları gerekse imkânları, kullandığı vasıtaları,
silahı ve polisimizin ihtiyacı olan desteğin noksan olduğunu ve yeterli
olmadığını ifade ettiler ki, ben de, buna katılıyorum. Gün geçmiyor ki, İçişleri Bakanlığıyla ilgili gerek haberlerde gerekse
İçişleri Komisyonundaki yaptığımız müzakerelerde, polisimizin ne kadar güçlük
içerisinde olduğunu dile getirmek mecburiyetini hissetmiyoruz ve diyoruz ki;
neredeyse her gün bir şehit veren bu kıymetli yavrularımızın içinde bulunduğu
şartları düzenlemek bizim görevimiz olmalı; onları destekleyecek güçleri
devamlı takip etmek ve desteklerini artırmak bizim görevimiz olmalı. Bunun
başında, her şeyden evvel, onun kullandığı teçhizat, malzeme değil, birinci
derecede silah... Elinden ağır silahları alınmış polisimizin, bugün, içinde
bulunduğu şartları, ben, düşünmek istemiyorum. Her şeyden evvel, ona, bu ağır silahları layık görmeyip, elinden
alanların yanlış yaptığını kabul ediyorum ve diyorum ki; başta, Bakan olmak
üzere ve onun arkasından hükümet olmak üzere, genel müdür olmak üzere, onun
içinde bulunduğu şartların, iaşesinin, silahının, içinde bulunduğu sair malî,
maddî ve manevî desteğin, birinci derecede öne alınması, polisimizin rahat ve
huzura kavuşturulması lazım. Huzur içerisinde olmayan bir polisin, her şeyden
evvel, çok rahat bir hizmet yapabileceğini ifade etmek bir hayal olur diye
düşünüyorum ve bu kardeşlerimizin birinci derecede can emniyetinin temin
edilebilmesi için, gerekli desteğin yapılması lazım geldiğini ifade ediyorum.
Sonra da, arkasından, kullandığı vasıtanın, kullandığı silahın ve içinde
bulunduğu şartların, her gün iyileştirilmesinin bir zaruret olduğunu ifade
ediyorum ve polisimize lazım gelen ilgimizin gösterilmesinin bir kadirşinaslık
örneği olmasını, bir vefa borcu olmasını diliyorum. Kanun tasarısının
gerekçesinde, zaten, bu vasıtaların yetersiz olduğunu, yıllardan beri ihmal
edildiğini gerekçede açıkça ifade etmiş bulunuyoruz. Taşıt Kanununun 12 nci
maddesine göre bunları satamadığımız içindir ki, bu yetkinin alınmasına ihtiyaç
duyduğumuz bu kanun tasarısını getirdik diyoruz. Her şeyden evvel, bunu, polisimize temin edeceğiz; ama, bir tarafta da,
memleketimizde, her bütçede en lüks arabaların alınıp, hiç layık olmayan
insanların altına çekildiğini, onun yanında da, bu lüks arabaların her yıl
alınmasının, israfın dizboyu olduğunu, bir savurganlık olduğunu dile
getirenlere de hak vermiyoruz! Ben diyorum ki, israf edenler, yoksulluk yüzü
görürler. İsraf edilmez, tasarrufa riayet edilirse, onlar da yoksulluk yüzü
görmezler; bu, ilahî bir emirdir. Onun için, polisimize bu destek verilirken,
maddî ve manevî desteklerini temin ederken, onun huzurunu temin ederken,
memleketin asayişini ve güvenliği ile insanın en aziz varlığı olan canının,
ırzının, namusunun korunmasını emanet ettiğimiz polise, layık olduğu ehemmiyeti
göstermenin bir zaruret olduğunu ifade ediyorum. Tabiî, bir taraftan, bu silahlar tasfiye edilirken, bir taraftan,
vasıtalar elden çıkarılırken, onlara uygun olarak ve polisimize layık
vasıtaların temini hususunda da gayret ve fedakârlık göstermek bizim
görevimizdir. Bu millet, bunları yapabilir durumdaydı; ama, düşününüz ki, bir Kayseri
tayyare fabrikasını hurda haline getirdik, hurda halinde sattık, uçağımızı
kaybettik; devrim otomobilini yaptık, devam ettirmedik; arkasından, dışarıya
muhtaç olduk, memleketimiz bir otomobil mezarlığına... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Oğuz. ALİ OĞUZ (Devamla) - Özel teşebbüsümüz, sanayicilerimiz, en güzel
silahları yapabiliriz; hatta, makineli tüfekleri yapabiliriz, eğer hükümet
olarak, devlet olarak takviye ederseniz tankın da en iyisini imal edebiliriz
dediği halde, bunlara da önem vermedik. Dediğim gibi, hurda fiyatına satılan
sanayi tornalarıyla Kayseri tayyare fabrikası, bugün en modern uçakları
yapabilecek durumdayken, onu hurda haline getirdik. Diğer taraftan, en güzel
silahları yapabilecek durumda olan Kırıkkale askerî fabrikamız, bugün, bir
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu haline gelmiş, neredeyse sanayi malı üreten bir
fabrikaya dönüştürülmüş. Biz, Avrupalı dostlarımızın, bunların destekleneceğini
ve bize yardımcı olacaklarını ifade etmiş olmalarına rağmen, bu hayal içinde,
bizim savunma gücümüzü dahi temin eden fabrikalarımızın yavaş yavaş elden
çıktığını görüyoruz. Onun için, ben diyorum ki, dışarıya güvenmeden, ondan bir şey geleceğine
inanmadan "elden gelen öğünü olmaz, o da vaktinde bulunmaz"
felsefesini ve inancını hiç aklımızdan çıkarmadan, polisimize de, askerimize
de, vatanımızın, milletimizin savunma malzemesini, silahlarını da...
Geçenlerde, onların hurdalarının satılması hususunda bir kanun çıkardık; bir
taraftan, hurdasını elden çıkarırken, en modern ve en güzelini de yapmak
hususundaki gayretimizi, plan ve programımızı önplanda tutarak, en modern silahları
yapabilecek güçte olan bu memleketin evladının arkasında olarak, onları
yapabilecek seviyede olduğumuzun inancı içerisinde, uyanık olmamız lazım
geldiğini ifade ediyor ve Akdenizde donanmamızı yakan batılılara karşı, o günün
sadrazamının sözünü hatırlatarak sözlerime son vermek istiyorum. O günün sadrazamı "paşam, ne
ağlıyorsun? Bu millet, bu devleti âli öyle bir güce sahiptir ki, batan
donanmanın, yakılan donanmanın, dilediği zaman, direklerini gümüşten,
halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapar" diyor ve bunu ortaya
koyuyordu. Türk'ün gücü buydu, elhamdülillah, bugün de budur. (Alkışlar) Bu duygular içerisinde, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Allah'a emanet olun; geceniz hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Oğuz, teşekkür ediyorum. Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Kemal
Çelik'te. Buyurun Sayın Çelik. DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; emniyet teşkilatının elinde bulunan araçların satışıyla ilgili
kanun tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgiyle
selamlıyorum. Öncelikle, bu tasarının geç kalınmış bir tasarı olduğunu ve emniyet
teşkilatımız açısından son derece önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, dünyada, güvenlik kavramı son derece önemlidir.
Dünyada, ülkelerde güvenli bir ortam olması son derece önemlidir. Hatta, son
yıllarda şöyle tabirler var: Caddelerin güvenliği, sokakların güvenliği, artık,
çok önemli bir hale gelmiştir; eğer, bir ülkede güvenlik sorunu varsa, bir
ülkede vatandaşlar kendisini güvenli hissetmiyorsa, o ülkeden sermaye
kaçabilmekte, o ülkeye yabancı yatırımcılar gelememekte ve o ülke ekonomik
bakımdan bazı zaaflara uğrayabilmektedir. Bu nedenle, özellikle demokratik
ülkeler, güvenlik konusuna ve dolayısıyla, demokrasinin bir sembolü olan polise
son derece önem vermektedirler. Amerika Birleşik Devletlerinin başkanlık
seçimlerinde, her iki başkan adayının seçim beyannamesi de son derece
enteresandı bir örnek vermek istiyorum; oradaki ifade aynen şöyle:
"Sokaklar güvenli değil Amerika'da, insanlar kendilerini güvenlikte
hissetmiyor; bu kapsamda, hemen, 100 000 polis alalım, polisi hızlı ve etkin
kılalım, motorize ekipleri artıralım ve yenileyelim; teknik cihazları
yenileyelim, daha doğrusu, poliste teknolojik devrim yapalım" Çünkü,
artık, terörizm bile dünyada savaşın yerini almıştır; artık, savaş bitiyor,
ülkeler, bir ülkeye zarar verebilmek için terörizm faaliyetini önplanda
tutmaktadır. Bu, Türkiye açısından yaşanmış acı bir örnektir. Bu bakımdan,
hafif silahları taşıyabilen teröristlerle, tabiî ki, en önemli mücadele, polis
tarafından yapılabilecektir. Bu bakımdan, polislerin etkinliği, hızlılığı ve
verimliliği çok önemlidir. Önleyici kolluk görevini asil görev olarak kabul
eden polis teşkilatı açısından hızlılık, etkinlik ve verimlilik çok önemlidir.
Burada tabiî ki, eski araçlarla, eski teknolojiyle polisin bu işleri yapması
mümkün değildir ve elindeki araçları çıkaramamakla, eski araçları yenileyememekle
de aslî görevini en iyi şekilde yerine getiremez. Değerli arkadaşlarım, dünyada teknoloji hızla
değişiyor, dünya, bilgi toplumuna geçiyor, dünya, internet çağını yaşıyor,
tabiî ki, internet çağında yeni suçlar, yeni suç türleri ortaya çıkıyor ve bu
arada, dünyada gelişen bir şey var; enformasyon hukuku diye bir hukuk
gelişiyor, enformasyon suçlarını düzenleyen bir hukuk gelişiyor. Bu bakımdan,
polisin başarısı açısından, özellikle, enformasyon suçlarıyla ilgili hukukî
düzenleme çok önemli ve burada, karşımıza, yine, adalet reformu önplana
çıkıyor; çünkü, artık, dünyada, teknolojilerle mücadele, internet suçları,
bilgisayar suçları çok önemli bir hale geliyor. Değerli arkadaşlarım, polis teşkilatımız teknolojik
bakımdan yeterli değil. Bugün belki yeterli olarak görebiliriz; ama, Avrupa
polisi, özellikle, Europol denilen bir polis teşkilatı var ki, teknolojik
bakımdan Türkiye'den çok çok ileride. Avrupa Birliğine aday bir ülke olan
Türkiye Cumhuriyeti de, elbette, teknoloji bakımından, polisin, Avrupa düzeyine
gelmesini sağlayacaktır. Çünkü, dünyadaki terör olaylarının, uyuşturucu
ticaretinin ve diğer kaçakçılık olaylarının, Ortadoğu ve Uzakdoğu Asya
ülkelerinden, dolayısıyla, Türkiye üzerinden geçtiğini düşündüğümüz zaman,
polisin, teknolojik yenilenmesinin ne kadar önemli olduğunu hep beraber
görüyoruz. Bu bakımdan, polise verilen teknolojik destek, polise
verilen lojistik destek, polise verilen özlük haklarıyla ilgili destek, bu
Parlamentodan elbette kolay bir şekilde geçebilmektedir, geçtiğini görüyoruz;
ama, Sayın İçişleri Bakanımızdan beklediğimiz şu: Bu tasarılar, polisin, hem
teknolojik yönden gelişmesini sağlayan tasarılar hem de polisin özlük
haklarıyla ilgili tasarılar bir an önce şu Meclise gelsin. Demokratik ülkelerde
polis son derece önemlidir. Eğer, polisin üzerine gidiliyorsa, polis yıpratılmaya
çalışılıyorsa bir ülkede, biliniz ki, buradaki amaç, demokrasiyi tahrip
etmektir ve bu, ararejim özlemi içerisinde olanların bir talebidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. KEMAL ÇELİK (Devamla) - Bu bakımdan, polis, beğensek de
beğenmesek de, kolayca eleştirebilsek de demokrasinin sembolüdür, teminatıdır.
Ben, bu nedenle, polisimizin başarısı için, onlara hem teknolojik, hem lojistik
hem de özlük hakları bakımından her türlü desteği vermemiz gerektiğini, tabiî
ki, bu desteği Yüce Meclise getirecek olan da Sayın İçişleri Bakanımız olduğunu
ifade ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çelik, teşekkür ederim. Başka söz isteyen?.. Yok. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. 3 üncü maddeyi okutuyorum: Komisyonlar MADDE 3. - a) Bu Kanun kapsamında yer alan silah,
mühimmat, makine ve teçhizat ile taşıtların standart dışı durumları ile miadı
ve ihtiyaç fazlalığının belirlenmesi için konusunda uzman beşer kişiden
müteşekkil teknik komisyonlar oluşturulur. Bu komisyonlara gerektiğinde diğer
kurum ve kuruluşlardan da temsilci alınır. b) Bu Kanuna göre verilecek hizmet ile elden çıkarılacak mal ve
malzemenin değer tespitini yapmak üzere, Emniyet Genel Müdürlüğü Personelinden
en az üç kişi ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden oluşan değer tespit
komisyonları oluşturulur. Bu komisyonlara, meslekî bilgilerinden istifade etmek
üzere diğer kurum ve kuruluşlardan temsilci dahil edilebilir. c) Satılmasına karar verilen hizmetler ile silah, mühimmat, makine,
teçhizat ve taşıtların satış işlemi, Emniyet Genel Müdürlüğü Personelinden en
az üç kişi ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden oluşan ihale komisyonlarınca
açık teklif usulü ile yapılır. Tarifeye dayalı olarak verilecek hizmetler bu
kapsamın dışında olup yönetmelikle düzenlenir. Bu komisyonların teşkili ve kararları İçişleri Bakanının Onayı ile
yürürlüğe girer. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman
Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun efendim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Konuşmayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Konuşmuyor musunuz; teşekkür ederim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya;
buyurun. DYP GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; ben de, Doğru Yol Partisi Grubu adına, 3 üncü
maddeyle ilgili söz almış bulunmaktayım; gecenin bu geç saatinde hepinizi en
derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Çok değerli konuşmacı hatiplerimizin de burada serd ettikleri gibi, hiç
şüphesiz ki, bizim geleneklerimizde söylenildiği vesile "ordumuz
gözbebeğimiz" denilir; ama, ben, bunu da, diğer şekliyle, emniyetimizin
de, gözbebeği olduğunu, huzurunuzda, bir kez daha ifade etmek istiyorum. Hiç
şüphesiz ki, emniyetimiz, bugünkü şartlarda, mutlaka, zamana uyan bir emniyet
yapısı içinde, çağa uyan, teknolojiyi yakalayan, hukuk normlarına uygun,
vatandaşıyla kaynaşmış, vatandaşıyla barışık bir emniyet teşkilatı olmak
zorundadır. Ben, tabiî, burada, muhalefet milletvekili olarak, gönlümden geleni çok
samimî olarak dile getiriyorum. İçişleri Bakanımızın, gerçekten meslekten
gelmesi ve Sayın Bakanımızın Bakanlığı süresi içinde teşkilata verdiği önemi
de, huzurunuzda, bir kez daha tebrik etmek, alkışlamak istiyorum. Gerçekten,
İçişleri Bakanlığımızın, etkili, sorumluluğunu bilen, sorumluluk anlayışı
içinde olan bir Bakanımızın icraıyla; gerekli hassasiyet içerisinde olduğunu
da, buradan, bir kez daha ifade etmek istiyorum. Tabiî, şunu da üzülerek görüyoruz ki, emniyetimizi her zaman yıpratmak
isteyen güçler var. Onların, münferit hadiseleri büyüteç altına yatırarak,
üzülerek söylüyorum ki, tüm polis teşkilatına mal ederek, polis teşkilatımızı,
âdeta, yıpratarak, onların hevesini ve şevkini kırarak, polis teşkilatımızı
karalama kampanyası içinde oldukları da çok açıktır; ama, buradan, Yüce
Parlamentoda tüm milletvekillerin huzurunda da ifade ediyorum ki, polis
teşkilatımızın her zaman arkasındayız ve her zaman, çıkarılacak yasalarda da,
Doğru Yol Partisi olarak, mutlaka ve mutlaka, polis teşkilatımızın
güçlendirilmesi noktasında, desteğimizi hiçbir koşulda esirgemeyeceğimiz son
derece açıktır. Tabiî ki, yalnızca bunlar yetmez, Türkiye'nin jeopolitik durumunu da göz
önünde tuttuğumuzda, Türkiye'nin coğrafyası gereği, hem nüfusuyla 60 milyon hem
de komşularıyla olan ilişkileri noktasında, Ortaasya, Kafkas ve Balkanlar
bağlamında, Türkiye'nin, eroin ticareti ve silah kaçakçılığıyla ilgili,
maalesef, bir bağlantı içinde olduğunu da görmek lazım. Hiç şüphesiz ki, polis
teşkilatımızın, bu noktada, teknolojik olarak, olaylar olduktan sonra değil,
olmadan önce önlenmesi noktasındaki çalışma ve gayretlerini de, mutlaka ve
mutlaka, teessüs ettirmesi gerekmektedir. Bunu da, polis teşkilatımızın ve
Sayın Bakanımızın, her zaman, hassasiyet içinde değerlendirdiğini müşahede
ediyoruz. Tabiî ki, polisimizin özlük haklarının da yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir. Ben, buradan, genel müdüründen ta en uçtaki polisimize kadar tüm
polis teşkilatımıza şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Dünyanın hiçbir
yerinde, Türkiye'deki polis teşkilatı gibi, gerçekten, canhıraş bir şekilde,
canını bu memleketinin güvenliğine, asayişine adayabilecek, örnek kabul
edilebilecek bir polis teşkilatı olabileceğine inanmıyorum. Polis teşkilatımızın mesaisi yoktur; polis teşkilatımızın, gerekli
koşullarda 24 saat çalışma gibi bir zorunluluğu vardır. Yine, polis
teşkilatımızın, gerekli koşullarda izinleri kapatılır; yine, polis
teşkilatımız, gerektiği zaman, canını vatanına ve milletine adamak için var
olan bir teşkilattır. Ben, buradan, genel müdürümüzden ta en uç noktadaki
polisimize kadar, gerçekten ülkenin güvenliğini, asayişini en iyi şekilde
sağlamak için gösterdiği hassasiyete de teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum;
polis teşkilatımızın her zaman ve her koşulda yanında olduğumuzu bir kez daha
ifade ediyorum. Tabiî, konuşmamın başlangıcında polis teşkilatımızın 156 ncı kuruluş
yıldönümüyle ilgili 10 Nisandaki kutlamalarını tebrik etmem gerekiyordu; ama,
bunu şimdi söylemek istiyorum. Polis teşkilatımızın, bundan böyle, aktivitesi
daha güçlü olan teknolojik, lojistik desteklerle desteklenmiş olmasını ve
dünyadaki başarısında en etkili bir noktaya taşınmasını gönülden arzu ediyoruz.
Doğru Yol Partisi olarak, Bakanlığın getireceği her müspet kanun
tasarısını, mutlaka ve mutlaka, muhalefet anlayışıyla değil, teşkilatımızın
güçlenmesi anlayışla destekleyeceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum. Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler..
Kabul edilmiştir efendim. 4 üncü maddeyi okutuyorum. Uygulamaya dair esaslar MADDE 4. - Bu Kanuna göre yapılması gereken her türlü iş ve işlemler,
2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir. Satılan taşıtlar ile makine, teçhizat, silah ve hizmetten elde edilen
gelir, genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yandan Emniyet Genel
Müdürlüğü bütçesinde açılacak özel tertibe ödenek kaydolunur. Bu tertibe
kaydolunan ödenek, Emniyet Genel Müdürlüğüne yeniden satın alınacak taşıtlar
ile makine ve teçhizat alımı ve bunların onarım giderlerinde kullanılır. Yılı
içinde harcanmayan ödenek ertesi yıla devredilir. Bu Kanun hükümlerine göre elde edilecek gelir ile satın alınacak
taşıtlar, makine, teçhizat, mübadele edilecek mal ve malzeme işlemleri katma
değer vergisi ve damga vergisi hariç her türlü vergiden muaftır. Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Kanunun yayımı
tarihinden itibaren altı ay içinde İçişleri Bakanlığınca teklif edilerek
Bakanlar Kurulunca çıkarılacak bir yönetmelik ile düzenlenir. BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Osmaniye
Milletvekili Sayın Şükrü Ünal?.. Yok. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya;
buyurun efendim. (Alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, çok değerli
arkadaşlarım; gecenin bu geç saatinde vaktinizi aldığım için hepinizden özür
diliyorum; ama, ben, birkaç kelimeyi daha arz edeyim huzurunuzda. Hiç şüphesiz ki, polis teşkilatımızı, trafiğiyle, asayişiyle, eski model
araçlarıyla değil, yeni model araçlarıyla görmek istiyoruz; polisimizi, her
zaman, halkına şefkat gösteren; her zaman, gerçekten, halkla kaynaştığı bir
tablo içerisinde görmek istiyoruz. Son zamandaki gelişmelerin de bu olduğu
açık; ancak, tabiî ki, polisimizi desteklemek yetmez; iyi kanun çıkarmak da,
mutlaka, bunun gereğidir. Burada, yine, bir üzüntümü dile getirmek için tekrar
söz aldım. Bir af yasası çıkardık, cezaevinde yatan hak etmeyen insanları
affettik. Sonuç itibarıyla, gördük ki, o affettiğimiz insanlar, bugün, 11 yaşındaki
insanlara tecavüz edebiliyor veya onları katledebiliyor; ama, yine, tekrar,
polisimize, bu bağlamda, efendime söyleyeyim, salıverdiğimiz insanların tekrar
tutuklanması noktasında, bir gayret daha verdik, bir yükümlülük daha vermek
zorunda kaldık. O da yetmedi, üzülerek söylüyorum, yine, canileri affettik;
ama, polis işkenceci olunca... Maalesef, yine, sizin hükümetiniz bu konuda
eksik davrandı; polisin işkencesini hiçbir koşulda tasvip etmemiz mümkün değil,
polisin işkencecilerine af çıkarmadık; ama, işkenceyle adam öldürenlere af
çıkardık. Bu da, polis teşkilatımızın moralini kıran, maalesef, hazzını kıran
unsurlardan biriydi, yanlış bir uygulamaydı; umarım ki, bu yanlışı da görmüş
olduk. Ben, buradan, polis teşkilatımıza, bu yasa tekliflerinin kabulüyle
başarılar diliyorum; hepinize saygılarımı arz ediyorum. Sağ olun, var olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Kaya, teşekkür ediyorum efendim. Madde üzerinde önergeler var... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Önergemizi geri alıyoruz efendim. Sayın Köse, Hüseyin Balak'ın önergesini alıyorsunuz? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet. BAŞKAN - Bir adet önerge var; müşterek önerge haline geldi; okutup,
işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve
Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Verilmesine
Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Bu kanun hükümlerine göre sağlanacak ihtiyaçlar ve bunlarla ilgili
muameleler Katma Değer Vergisi ve Damga Vergisi hariç her türlü vergi, resim,
harç ve resmî kuruluşlara ait ardiye ücretlerinden muaftır." BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi dahi okumuyorum efendim. ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Peki efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim; çok uzun. Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Maddeyi kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Madde 5'i okutuyorum: MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6. - Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz isteyen?.. Yok. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama sistemiyle yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum ve oylama için 2 dakika süre
veriyorum. Vekaleten oy kullanacak olan sayın bakanlar vekaleti göndersinler
efendim. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç,
Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair
Kanun Tasarısının açık oylamasına 206 sayın milletvekili katılmış, 190 kabul,
16 mükerrer oyla tasarı kanunlaşmıştır; emniyet teşkilatımıza hayırlı, uğurlu
olsun. Sayın Bakan, teşekkür konuşması yapacak mısınız? İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) - Hayır Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Bakan adına ben teşekkür ediyorum. Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 13 Nisan 2001 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum efendim. Kapanma Saati: 23.33 |
|