Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

  DÖNEM : 21 CİLT : 59 YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

83 üncü Birleşim

12 . 4 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler ve Önergeler

1.- Çin Halkı Siyasî Danışma Konferansı Başkanının beraberindeki bir parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/801)

IV.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 81 inci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2001 Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) BaşkanlIk Önerİlerİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 81 inci yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olan 23 Nisan 2001 Pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir görüşme açılmasına; görüşmelerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve siyasî parti grupları başkanlarına 10'ar dakika süreyle söz verilmesine; 23 Nisan 2001 Pazartesi günü Genel Kurulun yapacağı toplantıda başkaca konunun görüşülmemesine ilişkin Başkanlık önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3.- Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu İle Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

5.- Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609)

6.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623)

7.- Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639)

8.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/618) (S.Sayısı: 406)

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Devlet Bakanı Faruk Bal'ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında,  şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında,  şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Sayıştayın 2000 Yılı Malî Raporu hakkında yapılacak işleme ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/3743)

2- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, THY Gaziantep-İstanbul seferinde dağıtılan gazetelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün cevabı (7/3785)

3.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, BAĞ-KUR çalışanlarının ücretlerinde iyileştirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3813)

4.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 616 Sayılı KHK'ye ve re'sen tahakkuk işlemlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3817)

5.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Merve Safa Kavakçı'nın Milletvekilliği sıfatına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/3844)

6.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Devlet Bakanı Kemal Derviş'in ABD vatandaşı olduğuna dair iddialara ve ABD vatandaşı olan milletvekili sayısına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/3853)

7.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, zorunlu deprem sigortasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3862)

8.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Devlet Bakanı Kemal Derviş ve bazı milletvekillerinin ABD vatandaşı olup olmadıklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3880)

9.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, gübre ithalindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3899)

10.-  Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, gübre alım, satım ve ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3906)

11.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun metninde bulunan bir ibareye ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/3915)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, bazı ticaret odası başkanlarının TBMM'ye vaki yakışıksız ifadelerini kınadığına ve Şanlıurfa İlinin düşman işgalinden kurtarılışının yıldönümüne ilişkin bir konuşma yaptı.

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın (6/1114) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 29 arkadaşının, kamuya personel alımında uygulanan merkezî sınav sistemi hakkındaki usulsüzlük ve aksaklık iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S.Sayısı: 433),

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/728) (S.Sayısı: 591),

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S.Sayısı: 592),

Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/758) (S.Sayısı: 609),

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanmasına, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesine (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623),

İlişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/835) (S. Sayısı: 637) yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın, Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, konuşmasında, şahsına,

Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı, Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, konuşmasında, Genel Başkanına ve Parti Grubuna,

Sataştığı iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının (1/714) (S. Sayısı: 640) yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

12 Nisan 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.28'de son verildi.

Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

 

Sebahattin Karakelle

Burhan Orhan

 

 

 

Erzincan

Bursa

 

 

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

Cahit Savaş Yazıcı

İstanbul

 

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 


    No. :120

II.- GELEN KAĞITLAR

12.4.2001 Perşembe

Rapor

1.– Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı  ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı : 645) (Dağıtma tarihi : 12.4.2001) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl-Karlıova Soğukpınar (Gameşan) köyü ormanlarına ilişkin Orman Bakanından  sözlü soru önergesi (6/1360) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

2.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in,  Bingöl-Solhan ve Karlıova ilçeleri ile ilgili projeleri olup olmadığına ilişkin  Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1361) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

3.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İli Solhan ve Genç ilçelerine bağlı bazı köylerin içme suyu, yol ve köprü sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1362) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

4.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, kaçırılarak işkence yapıldığı ileri sürülen bazı kişilere ilişkin  İçişleri Bakanından  sözlü soru önergesi (6/1363) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

5.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İlindeki yol sorunlarına  ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1364 ) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

6.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl'de karayollarının genişletilmesi için çalışma yapılıp yapılmadığına  ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1365) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

7.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bakanlığın Bingöl İlindeki çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/1366) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

8.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in Bingöl'deki haberleşme ve demiryolu sorunlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1367) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

9.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bakanlığın Bingöl İlindeki projelerine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/1368) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

10.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, MTA'nın Bingöl'deki çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safter Gaydalı) sözlü soru önergesi (6/1369 ) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

11.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İlindeki Devlet Hastanelerinin sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1370) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

12.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bakanlığın Bingöl İlindeki projelerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1371) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

13.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün Bingöl İlindeki projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Şuayip Üşenmez) sözlü soru önergesi (6/1372) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

14.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İlindeki okul projelerine ve YÖK'ün bazı kararlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1373) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

15.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, "eğitime katkı payı" adıyla toplanan paralara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1374) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

16.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İlindeki kapalı olan okullara ve branş öğretmeni ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından  sözlü soru önergesi (6/1375) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

17.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in,  Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün Bingöl İli için ayırdığı yatırım ödeneğine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1376) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

18.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Orman Bölge Müdürlüğünün Bingöl İlindeki projelerine ve Kızılağaç  Köyü sınırlarındaki orman yağmalamasına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1377) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

19.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl-Genç İlçesinde terör dolayısıyla boşaltılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1378) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

20.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İli ve ilçelerinde yürütülen projelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanından sözlü soru önergesi (6/1379) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

21.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl İli ve ilçelerinde yürütülen projelere ve Bingöl Sanayi Sitesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1380) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

22.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, TEKEL Genel Müdürlüğünün Bingöl İli ve ilçelerinde yürüttüğü projelere ve tütün ekim alanlarına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/1381) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

23.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, Bingöl Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1382) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş'ın, Kazakistan petrolünün taşınmasında boğazların kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/4029) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

2.– Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünce alındığı iddia edilen makam araçlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4030) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

3.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, ŞEKERBANK'ta bankacılık işlemlerine aykırı olarak gerçekleştirildiği iddia edilen Off-shore hesaplarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4031) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

4.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, 1970 yılından itibaren hüküm giyen kamu görevlilerine ve yolsuzluk dosyalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4032) (Başkanlığa geliş tarihi :11.4.2001)

5.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sayıştay'ın, 2000 Mali Yılı Raporu ile ilgili olarak Devlet Bakanı Recep Önal'ın vermiş olduğu cevaba ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4033) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001) 

6.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Malî Suçları Araştırma Kurulunun çalışmalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4034) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

7.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, OYAK  ve OYPA'nın vergi muafiyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4035) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

8.– Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, soru önergeleriyle ilgili işlemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4036) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

9.– Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun pancar çiftçisinin bazı sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4037) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

10.– Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, BAĞ-KUR prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4038) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

11.– Tokat  Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, SSK prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4039) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

12.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, YÖK Araştırma Komisyon Raporunun ne zaman görüşüleceğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanından yazılı soru önergesi (7/4040) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

13.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Türk Bayrağı Tüzüğünde yapılan değişikliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4041) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

14.– Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, SSK Genel Müdürlüğüne ait Sinop Melia Kasım Oteline ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4042) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2001)

 

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

12 Nisan 2001 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşiminin Birinci Oturumunu açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz..

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler ve Önergeler

1.- Çin Halkı Siyasî Danışma Konferansı Başkanının beraberindeki bir parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/801)

     1 Nisan 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27 Mart 2001 tarih ve 75 sayılı Kararı ile, Çin Halkı Siyasî Danışma Konferansı Başkanı Li Ruihuan ve beraberindeki parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesi kararlaştırılmıştır.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

                                        Ömer İzgi

                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

IV.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 81 inci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2001 Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:69    10.4.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 81 inci Yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2001 Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                        Ömer İzgi

                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

            

 

Aydın Tümen

Oktay Vural

Avni Doğan

 

 

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

FP Grubu Başkanvekili

 

 

Beyhan Aslan

Ali Rıza Gönül

 

 

 

ANAP Grubu Başkanvekili

DYP Grubu Başkanvekili

 

 

BAŞKAN - Bu konuda söz isteyen var mı efendim? Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının önerileri vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

B) BaşkanlIk Önerİlerİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 81 inci yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olan 23 Nisan 2001 Pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir görüşme açılmasına; görüşmelerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve siyasî parti grupları başkanlarına 10'ar dakika süreyle söz verilmesine; 23 Nisan 2001 Pazartesi günü Genel Kurulun yapacağı toplantıda başkaca konunun görüşülmemesine ilişkin Başkanlık önerisi

Başkanlık Önerisi

No.: 2                   10.4.2001

Türkiye Büyük Millet  Meclisinin  Kuruluşunun 81 inci Yıldönümü  ve   Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlamak ve günün önem ve anlamını belirtmek için 23 Nisan 2001 Pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda özel bir görüşme yapılması hakkında İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre Danışma Kurulunun görüşüne uygun olarak Başkanlığımızca hazırlanan önerileri Genel Kurulun onayına sunuyorum.

        Ömer İzgi

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

Başkanlık Önerileri:

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 81 inci Yıldönümü ve Ulusal  Egemenlik ve  Çocuk Bayramı olan  23 Nisan 2001  Pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir görüşme açılması,

2.- Görüşmelerde:

a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına on dakika süreyle söz verilmesi,

b) Siyasî parti grupları başkanlarına onar dakika süreyle söz  verilmesi,

3.- 23 Nisan 2001 Pazartesi günü Genel Kurulun yapacağı toplantıda başkaca konunun görüşülmemesi,

önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçmeden evvel, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül, tutumum hakkında, haklı olarak, gündemdışı söz istediler. Tutumumu ifade edecek herhalde bir şeyleri vardır.

Çok kısa ve yerinizden olmak kaydıyla; buyurun efendim.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz isteme sebebim, dün bir gazetede çıkan yanlış haberle ilgilidir. Bu haberin konusu, Sayın Ahmet Çakar Beyle sohbetimiz esnasında, sohbetin belli bir bölümünden sonra katılan bir muhabir arkadaşımızın, bizim söylediğimizi eksik yansıtmasıdır. Yarın, zaten, sanıyorum aynı gazete bunu düzeltecektir.

Burada, lojmanlarla ilgili "halkın arasına karışamıyoruz, bizi öldürürler" şeklinde bir söz sarf ettiğimiz belirtilmiştir. Halbuki, biz şunu söyledik: "Hâlâ, topraktan Hizbullah'ın cesetleri çıkarılırken; hâlâ, hapishanelerde birtakım gizli örgütler 'yakın, düşmana verin' diye talimat verip bu uygulanabilir iken; hâlâ, PKK, dağlarda strateji belirleme çalışması yaparken, kanun çıkarma noktasında olan, yeni birtakım gelişmeleri hazırlama noktasında olan parlamenterlerimize karşı da -tıpkı, haklı olarak gündeme getirdiğimiz, askerlerimizin, polislerimizin ve MİT mensuplarımıza olduğu gibi- birtakım eylemler gerçekleşebilir. Gerçekleşir demiyorum. Bu olur ise, vahim sonuçlara sebep olabilir. Dolayısıyla, bizim kaldığımız yerlerin satılması ciddî bir gelir de getiremeyeceğine göre, zaten güvenlik sebebiyle kurulmuş olan bu yerler aynı amaca hizmet etmeye devam etmelidir" Bunu, özellikle belirtmek istiyorum.

En önemli konu, ben, otuz yıllık mücadele hayatımda hiç kimseden korkmadım, hele kendi milletimden, Türk Milletinden asla korkmam; biz onun bünyesindeyiz. Koruma polisimi de bir ay önce devrettim, ihtiyacım da yok. Bunu böyle söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Gül, teşekkür ediyorum, mesele anlaşılmıştır. Evvel Allah kimseden korkmadığımızı herkes biliyor efendim.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Sayın Başkan, bu arada, Sayın Kamer Genç'in...

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

MEHMET GÜL (İstanbul) - Bir dakika efendim...

Sayın Kamer Genç'in, dün, benimle ilgili söylediği sözler var burada.

BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Sayın Kamer Genç'in...

BAŞKAN - Efendim, mesele anlaşılmıştır. Teşekkür ediyorum. Kaideyi bozmayalım.

Zaten, Sayın Meclis Başkanı Ömer İzgi Bey, dün, basın toplantısında -sizinle ilgili de- sayın milletvekillerini koruma meselesini açıklığa kavuşturdu. Arz ederim.

Mesele anlaşılmıştır.

Teşekkür ederim.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Başkan, müsaade edin de izahatta bulunsun.

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğü uyguluyoruz. İstirham ederim... Müsaade edin. Biz, işimizi yapıyoruz. Tutumumu tenkit etti; söz verdim. Niçin  gündemdışı söz vermediğimi de çok iyi biliyorsunuz. Heyecana kapılmayın. Matlub hasıl olmuştur efendim. Teşekkür ederim.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre komisyona verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair Tekliflerin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili, Komisyondan, rapor, Başkanlığa gelmediği için teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu raporunu görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 591 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'e aitttir.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; şahsım ve Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Efendim, görüşmekte olduğumuz 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu raporu üzerinde partimizin görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım.

Mevcut tasarı, Hâkimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü maddesinde değişiklik öngörmektedir.

Bilindiği gibi, adalet teşkilâtında, hem adlî yargıda hem de idarî yargıda görev yapan yazı işleri müdürleri, yazı işleri müdür yardımcıları, zabıt kâtipleri, yardımcı hizmetler sınıfı memurları ve diğer müdür ve memurların ilk defa memuriyete atanmalarıyla ilgili 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü maddesinde, yetki, adalet komisyonlarına tanınmıştır, hem adlî yargıda hem idarî yargıda. Ancak, hatırlanacağı gibi, 1999 yılının şubat ayında, ilk defa göreve atanacaklarla ilgili, 56 ncı hükümet döneminde; yani, Sayın Bülent Ecevit'in kurmuş olduğu azınlık hükümeti döneminde yönetmelikte bir değişiklik yapılarak, Türkiye genelinde merkezî sistemle personel alınması yoluna gidilmiştir. Halen bu yönetmelik yürürlüktedir. Tabiî, adına "torpil" dediğimiz, "kayırma" dediğimiz birtakım kötü alışkanlıkları ortadan kaldırma amacına yönelik olarak, çok iyiniyetli hazırlanmış bir düzenleme olduğu kanaatindeyim, partimiz de aynı görüştedir. Ancak, memur alımıyla ilgili merkezî sistemin şu anda içerisinde bulunduğu durumu biraz sonra arz edeceğim; bu değişiklik bununla ilgili olduğu için buraya girme ihtiyacını hissettim.

Tasarının gerekçesini okuduğunuzda deniliyor ki: "Kamu kurum ve kuruluşlarına memur alımında uygulanan yöntemlerde farklılıkların önlenmesi ve birliğin sağlanması esastır." Mademki, ilk defa memuriyete girecekler için merkezi sistemle imtihan yapacağız, o halde, bu imtihana girmeksizin, adalet komisyonlarınca adliye personeli alınması çifte standart doğurmaktadır; dolayısıyla, yapılması gereken, adliye personeli için de, merkezi sistem imtihanına girmiş olma koşulunu yasaya yansıtmaktır. Bu amaçla getirilmiş olan bir düzenlemeyi, şu anda, görüşüyoruz.

Komisyonda görüşüldü. Ben de Adalet Komisyonu üyesiyim. Böyle bir düzenlemenin gerekli olduğu, isabetli olduğu noktasında tüm komisyon üyesi arkadaşlarımız farklı düşünmediler; biz de destek verdik.

Değerli arkadaşlarım, bu değişiklik, bu şekilde buradan geçecek; ancak, birkaç çarpıcı hususu da, Meclisimizin değerli üyeleriyle paylaşmak istiyorum.

Onlardan bir tanesi şu: Dikkat ederseniz, bu bir kanun hükmünde kararname. Bu kanun hükmünde kararname, Anayasanın 91 inci maddesi gereği, Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi, şimdi görüşüyoruz; ancak, bu 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 4588 sayılı 29 Haziran 2000 tarihinde çıkmış olan Yetki Kanununa dayanılarak çıkarılmıştı. Yine hatırlayacaksınız, bu yetki kanunu Anayasa Mahkemesine gitmişti. Anayasa Mahkemesi, bu yetki kanununu iptal etti; sadece yetki kanununu iptal etmedi, bu yetki kanununa dayanılarak çıkarılmış olan tüm kanun hükmünde kararnameleri iptal etti ve dolayısıyla, bu meyanda, şimdi görüşmekte olduğumuz 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararname de, Anayasa Mahkemesince iptal edildi.

"Peki, siz bu düzenlemeye destek veriyorsunuz, şimdi bu iptali gündeme getirmenin ne alemi var diye soracak olursanız; bu düzenleme çıkmasın, bu konuda yasal bir engel var, Anayasa Mahkemesinin kararı var filan demek için bu bahsi açmış değilim. Şunu söylemek istiyorum: Bakın, yirmi ayda, işbaşında bulunan 57 nci cumhuriyet hükümetinin çıkarmış olduğu kanun ve kanun hükmünde kararnamelerden 42'siyle ilgili, anamuhalefet partisi olarak, Anayasa Mahkemesine gitmek zorunda kaldık. Burada, bu kanunlar çıkarken, bu kararnameler yayımlanırken hep dedik ki, Anayasaya aykırı davranıyorsunuz, şu kanunun, şu kararnamenin şu hükmü Anayasaya aykırıdır dedik; ama, mevcut siyasî iktidar ve bu iktidara destek veren siyasî partiler bizim bu beyanlarımızı ciddîye almadılar; ancak, bu 42 davadan 29 tanesi neticelenmiştir, 4 tanesinden 3 tanesi, zamanında açılmadığı için reddedilmiş; ama, 25 tanesi iptal edilmiştir ve 13 tanesi de, şu anda, Anayasa Mahkemesinin önünde ve incelemededir.

Buradan çıkaracağımız sonuç şudur: Bu hükümet; yani, 57 nci cumhuriyet hükümeti, yirmi ayda 25 kez Anayasayı ihlal etmiştir; 25 kez Anayasayı ihlal etmiş ve Anayasa Mahkemesince bu ihlal tespit edilmiş ve hükme bağlanmıştır. Peki, bununla ne demek istiyorsun; şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını, yürürlükte kaldığı sürece -değiştirilmesi gerekir birçok maddesinin, bu konuda düşüncelerimi mahfuz tutuyorum- yirmi ayda 25 kez ihlal etmiş olan siyasî iktidar işbaşında durmaya devam ediyor; bu Anayasayı 25 defa ihlalden kurtarmış olan bir siyasî parti, Anayasayı ihlalden Anayasa Mahkemesinde yargılanıyor; bu garabeti belirtmek için bu sözleri söylüyorum. (DSP sıralarından "ne alaka" sesleri)

Ne alaka olur mu?!

Şimdi, bir siyasî iktidar... Cumhuriyet tarihinde, bakınız, 57 hükümet gelmiş. Hangi iktidar döneminde Anayasa 25 defa ihlal edilmiştir; yok. Böyle bir şey göremezsiniz. Bu siyasî iktidar Anayasayla cedelleşmektedir; 350 kişilik çoğunluğuna dayanarak, her an, Anayasayı ihlal edebilir keyfiyeti içerisindedir. Dolayısıyla buna hakkı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarı, devlet memurluğuyla ilgili -biraz önce de belirttim- bir merkezî sistem düzenlemesi getirdi; yani, ilk defa devlet memurluğuna girecek olanlarla ilgili bir düzenleme getirdi. Bir sınav da yapıldı, hatırlayacaksınız. Ne zaman; 17 Ekim 1999 tarihinde bir sınav yapıldı. Bu sınava 1,5 milyon memleket evladı girdi. Yanılmıyorsam, 390 000 kişinin bu sınavı kazandığı, Devlet Personel Başkanlığınca ilan edildi. Bu ülkede işsizlik zaten had safhada. Peki, ne kadarı yerleştirildi? İki yılı dolmak üzere. Bu gençler bir iş için bekliyorlar. Bu hükümet, bu gençlere, 390 000 kişi kazandı diye ilan etmek suretiyle bir umut verdi; ama, bu umudun sonucu gelmedi. Rakamları bilmiyorum; Devlet Personel Başkanlığınca şu ana kadar, bu sınavı kazanmış olanlardan kaç kişi işe başlatıldı; yüzde 10'unu geçmez.

Bir hususu daha belirtmek istiyorum. Bu sınavla yerleştirilen ve yerleştirilmeyi bekleyenlerle ilgili, kulağımıza, hoş olmayan birtakım haberler de gelmektedir. Merkezî sisteme geçilmiş olmasına rağmen, yine torpil ve kayırma mekanizmasının, şimdi, merkezî bir üslupla yapıldığına dair duyumlar almaktayız. Bunun duyum olduğunu belirtiyorum. Elimizde somut deliller olduğunda mutlaka ortaya çıkarırız. Gazetelerde bu konuda birçok haberler çıkmıştır. Personelden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Önal'ın -bilemiyorum burada mı; değiller; tabiî ki, bu göreve yeni geldiler, daha önce ekonomiden sorumluydular- bu hususun üzerine ciddiyetle gitmesini, anamuhalefet partisi olarak, kendisinden bekliyoruz.

Ben, bir milletvekili olarak, halkın arasında bulunmaya çok özen gösteriyorum. Gittiğim yerlerde gençler karşıma çıkıyor, bu imtihanı kazanmış gençler karşıma çıkıyor "sayın vekilim, elimde, işte, kazandım, 80 puan aldım, 85 puan aldım, benim durumum ne olacak" diye soruyor ve yine gazetelerin yazdığına göre, bu kazanma belgelerinin de süresi dolmak üzere, bu yılın 17 Ekiminde bu süreler de dolacak; yani, bu imtihanı kazanmış olan gençlerimiz, bu imtihana girmemiş ve kazanmamış sayılacaklar. Ee, bu, bir haksızlık değil mi? 400 000'e yakın gençlerimizi mağdur etmeye, umutlarını söndürmeye, onların devlete olan güvenlerini, hükümete olan güvenlerini, bu meyanda Meclise olan güvenlerini sarsmaya hakkımızın olmaması gerektiğini düşünüyorum...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Hakkı mükteseptir; alınmaları devam ediyor.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet "hakkı mükteseptir" diye bir söz geliyor iktidar partisi milletvekili arkadaşımdan; ama, aldığım duyumlara, yapmış olduğum tespitlere göre, bu yılın 17 Ekiminde bu belgelerin geçersiz sayılacağına dair ciddî bir ihtimal vardır. Ben, bu sözü, bu düzenlemeyi getirenleri eleştirmek için söylemiyorum. Bu konuda hakların ortadan kaldırılmaması için tedbirler alınmasını ifade etmek için, söylüyorum.

Şimdi, şu söylenebilir: "Efendim, ne yapalım, bunların hepsini biz yerleştirmek isterdik; ama, elimizde kadro yok ve üstelik devletin de ihtiyacı yok" denebilir.

Bakın, buna cevap veriyorum. Devlet Personel Başkanlığının bir internet sayfası var değerli arkadaşlar. Bu internet sayfasında boş kadro ve ihtiyaç sayıları var. Bu internet sayfasından şimdi bu boş kadroları ve ihtiyaçları okuyorum: Şu anda, boş memur kadrosu 417 073, sürekli işçi boş kadrosu 38 118, geçici işçi boş kadrosu 369 129. 1999-2000 yılında emekli olan memur sayısı 130 000, sözleşmeli memur ihtiyacı 5 207. Devletin toplam ihtiyacının 959 527 olduğunu söylüyor. Kim; Devlet Personel Başkanlığının internetteki sayfası.

Şimdi, bu imtihanı kazanan gençlere "internette kendinizi arayın, imtihanı kazanıp kazanmadığınızı, bir yere yerleştirilip yerleştirilmediğinizi internetten takip edin" diyorsunuz. Tabiî, bu gençler, orayı karıştırırken şu bilgilerle de karşılaşıyorlar; boş kadrolar var, devletin de buna ihtiyacı var diye düşünüyorlar. O zaman da, hem ihtiyaçları var hem boş da kadro var, bizi niye kahvehane köşelerinde pişbirik oynamakla karşı karşıya bırakıyorsunuz diye, bu gençler soruyorlar. Ben, onların temsilcisi olarak, burada onların sıkıntılarını dile getiriyorum.

Hiç şüphesiz ki, Anamuhalefet Partisi olarak, bizim görevimiz, toplumdaki sıkıntıları bu kürsüye taşımaktır. Size de düşen, iktidar partilerine de düşen, bu sıkıntıları ortadan kaldırmaktır.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Öyle değil Sayın Şahin.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, işe gönderilenlerin bir kısmı da başlatılmıyor. Bu müracaatı yaptığında, imtihanı kazandığında şartları oluşmuş, mesela, yaş şartı oluşmuş, bir yere davet edildiğinde yaş şartı geçmiş oluyor; hayır efendim sen bu hakkını kaybettin... Bu da, bir takım haksızlıklara, maalesef, neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım,  bu ülkede, merkezî sistemle -Sayın Albay, bana dikkatle bakıyorsunuz- bu imtihanı kazanacak, ondan sonra devlet memuru olacak değil mi?

BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayın...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama, devlet memurluğu sınavına girmeden, bu dönemde, şu 57 nci hükümet döneminde, devlet memurluğu sınavına girmeden memur olmuş olanlar var; biliyor musunuz?..

BAŞKAN - Sayın Şahin, Genel Kurula hitap eder misiniz efendim...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Gayet tabiî; Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Ortadan hitap ederseniz, Genel Kurula hitap etmiş oluyorsunuz; sağ taraftan ve sol taraftan olmuyor...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bir misal vereyim isterseniz. Merkezî sistem imtihanına girmediği halde devlet memuru olan kim; isim veriyorum: Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Behlül Aksay'ın hanımı, bu merkezî imtihana girmeden, şu anda, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne memur olarak atanmıştır. İlgili bakan cevap versin. Tapu ve Kadastrodan sorumlu Sayın Bakan, gelsin, bu atamayı nasıl yaptığını burada izah etsin, bizi de tatmin etsin.

Bir diğeri, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünde 17 personel devlet memuru olarak işe başladı, bu imtihana girmediler. Nasıl başladılar?..

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - 657'ye tabi!..

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Gayet tabiî; 657'ye tabidir.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - İşe başladılar yani!..

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın... İstirham ederim...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hem Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde işe başlayan ismini verdiğim bayan hem de Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünde sınavsız olarak işe başlatılan 17 memur da, 657'ye tabidir.

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Memur!..

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Gayet tabiî, memurdur; araştırınız.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Daha önce memuriyeti olanlardır...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hayır efendim; ilk defa... İlk defa giriyorlar.

BAŞKAN - Efendim, cevap vermeyin.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -Bunun nasıl temin edildiğini ilgili bakan...

ALİ GEBEŞ (Konya) - Doğru değil...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın, hiç itiraz etmeyiniz; Sayın Faruk Bal bunu doğruladı. Gerekçesi şu: "Efendim, biz, Devlet Personel Başkanlığından bu konuda izin aldık" diyor. Böyle bir şey olur mu?..

ALİ GEBEŞ (Konya) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan gelince cevap verir.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, ortada kanun var, çıkmış olan yönetmelik var. Ben isim veriyorum, nerde olduğunu söylüyorum; araştırırsınız. Ben sadece duyumlarımı...

BAŞKAN - Sayın Şahin, karşılıklı konuşmayın lütfen efendim. Güzel bir üslupla gidiyor.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet...

Hiç şüphesiz ki, bu konuda bir aksaklık olduğunda, sadece bu aksaklıktan hükümet etkilenmez. Hükümetin şahsında Türkiye'deki devlet etkilenir, Parlamento etkilenir, hepimiz siyaset yapıyoruz, siyaset etkilenir.

Bakın, söylüyorum: Ben, bunlar olmasın, bunlar yapılmasın istiyorum. Eğer adaletle hareket edilecekse, herkes için adaletle hareket edilsin. 17 kişi, 1 kişi daha 18 kişi...

Şimdi, bu 390 000 kişi, "yahu, biz sınava girdik, giremedik; sınava girmeyen kazanmış" diyorlar; gazeteler yazdı bunu... Bunu duyunca, hükümete, Parlamentoya ve siyasete güven sarsılmaz mı?.. Şu anda Türkiye'de yaşadığımız da, maalesef, budur değerli kardeşlerim.

Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Kanununda bir değişikliği görüşüyoruz; tabiî, merkezi sistemin oraya yansıtılmasını konuşurken, merkezi sistemle memur alımıyla ilgili durum şu anda nedir; bu konuyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşma ihtiyacını hissettim. Personelden sorumlu Devlet Bakanımız, Tapu ve Kadastrodan, Arsa Ofisinden  sorumlu Devlet Bakanlarımız, inanıyorum ki, bu işleri takip edeceklerdir. Eğer, bu konuda bir aksaklık varsa bunları düzeltecekler ve eğer benim beyanlarımda  bir eksiklik, bir hata varsa onları da gelip düzeltecekler ve bizi tatmin edeceklerdir diye umut ediyorum. Bunları son derece iyiniyetle söylüyorum.

Şimdi, mademki, Hâkim ve Savcılar Kanununu görüşüyoruz; onların da büyük sorunları, sıkıntıları var. Adalet, mülkün temelidir. Sayın Bakanımız buradalar. Şimdi, kendisine çağrıda bulunuyorum: Duyumlarımıza göre, yakında, Yargıtay'da boş bulunan üyelikler için seçimler yapılacak. Lütfen, Yargıtay üyesi olmak isteyen hâkim ve savcılarımızı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin kapılarında dolaştırmayınız. Bu konuda yapılacak işle ilgili bir önerimiz var: Diyoruz ki, şu tarihte Yargıtay üyeliği için seçim yapılacaktır; istekli olanlar, yazıyla, Adalet Bakanlığı veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna başvursunlar; bu başvurular, Kurulca incelensin. Böyle bir yöntemi başlatınız.

Hâkim ve savcılarımız, ülkemizin en saygın insanlarıdır. Onları, Yargıtay üyesi olmak düşüncesiyle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerimizin kapılarında dolaştırmaya, lütfen, bir son verelim. Bu önerimizi Sayın Bakanımızın dikkate alacağını düşünüyorum.

BAŞKAN - Sayın Şahin, toparlar mısınız efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, konuşma sürem doldu ve Sayın Başkan da beni uyardı.

Konuşmamın başında da ifade etmiştim; biz, bu düzenlemeyi isabetli bulduğumuzu Komisyonda ifade etmiştik. Burada da söylüyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum; son cümlemi söylüyorum.

Hiç şüphesiz ki, adalet teşkilatımızın içinde bulunduğu sorunlarla ilgili birkaç önerim daha olacak. Eğer, vakit müsait olursa, bu tasarının 1 inci maddesi üzerinde söz alıp, o 5 dakika içerisinde, o düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Tümü üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Doğru Yol Partisi Grubu adına, ben konuşacaktım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Talebiniz bize gelmedi efendim.

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Bildirilmiş olmalı efendim.

BAŞKAN - Hayır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Tuncer konuşacak Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Grup Başkanvekili olarak bir pusula gönderirseniz...

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Kendi talep ediyor...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Eski Grup Başkanvekili olarak bunu talep edemez miyim?

BAŞKAN - Bu, emaneten olur mu; kaideyi bozayım mı yani?!

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Bize gelen gündem de bile yok.

BAŞKAN - Gündemde var efendim; aşkolsun Sayın Tuncer. Biz, bugünün gündeminden almışız.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Meclis Başkanımıza gittiler; eğer uygun görürseniz, daha sonra göndereceğiz efendim.

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Şahsım adına söz isteyeyim o zaman.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan da söz istedi. Sayın Bakana söz vereyim, sonra da size söz vereyim; o sırada kaideyi de...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Güven geldiler efendim.

BAŞKAN - Sayın Güven, geldiniz...

Doğru Yol Partisi Grubu olarak Sayın Ali Naci Tuncer konuşacaklar, doğru mudur efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Doğrudur efendim.

BAŞKAN - Usulü tatbik ediyoruz efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, biz, yanlış şey söylemedik ki... Hep, doğruları söylüyoruz da, anlayana...

BAŞKAN - Siz doğruyu söylüyorsunuz da... Kaideye de uyacağız yani!

Siz olmadığınız için doğruyu bilemedik; her ne kadar, arkadaşlarımıza güvensek de...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Değerli eski Grup Başkanvekilerimiz var efendim.

BAŞKAN - Ama, ne diyorsunuz "grup başkanvekilleri imzalar" diyorsunuz. Ben, öbür tarafı yaparsam kıyameti koparırsınız.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Grup başkanvekilliğini bir defa yapmış olmak yeter.

BAŞKAN - Vaktiyle ben de yaptım, onun için öyle kabul ediyorum.

Buyurun Sayın Tuncer.

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının tümü üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum. Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, biz, muhalefet milletvekilleri olarak buraya geldiğimizde, sanki, hep, gelen tasarıların aleyhinde konuşacakmışız gibi bir izlenimle, bazen, konuşmalarımız dahi tahdit edilmektedir. Arkadaşlar, buraya gelen her doğrunun, biz, yanında oluruz.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, isim olarak çok büyük; Hâkimler ve Savcılar Kanununda değişiklik yapılmakta. Gündemi gördüğümde, eski bir hâkim olarak, heyecana kapıldım; acaba, ne getiriliyor, hâkimlere yeni haklar mı tanınıyor, yargı bağımsızlığı için yeni bir düzenleme mi yapılacak diye. Çıka çıka, 1 maddelik bir düzenleme... Daha önce yapılmış, düzenlenmiş, kanun gücünde kararnameyle düzenlenmiş olan bir husus, Anayasa Mahkemesinin iptal etmesi nedeniyle ve altı aylık sürenin de dolmasına yakın olması nedeniyle, tekrar gündeme geldi.

Meclisimiz, olağanüstü bir çalışma düzeni içerisinde. Normal çalışma süremiz saat 15.00'te başlamasına rağmen, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu durum nedeniyle, saat 14.00'te başlıyoruz ve gündemimiz bitene kadar da devam ediyoruz; yani, gerektiğinde, sabaha kadar çalışacağız. Nedir bunun gerekçesi? Türkiye'nin her tarafı ateş içerisinde, bu ateşi söndürecek tedbirleri, burada, yasama organı olarak, biz, yerine getirmek için bu çalışma düzenini aldık. Gele gele, 1 maddelik, Hâkimler ve Savcılar Kanununda bir değişiklik... Ne getiriyor; efendim, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, ilk defa memuriyete alınma bir imtihana bağlanmıştı. Sonra, bu imtihanın, her kurumca değil, merkezî sistemle yapılmasına dair ek bir fıkra eklendi ve ilk tatbikatı bu dönemde yapıldı. Buna uyum sağlamak için de, Hâkimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü maddesinde, özellikle, cezaevi personelinin de bu yöntemle alınması için bir değişiklik, bir adaptasyon yapıldı. Yerinde bir düzenlemedir; ancak, yargının o kadar büyük sorunları vardı ki, keşke, bunun yanına, yargının başka bir sorununa neşter vuracak bir yasa teklifi de gelseydi. Yıllarca, istinaf mahkemeleri kurulsun, Yargıtayın yükü azaltılsın ve "geciken adalet adaletsizliktir" düsturundan ayrılalım, bir an önce adaleti tecelli ettirelim diye Adalet Bakanlığında çalışmalar yapılmaktaydı. Memnuniyetle, Sayın Bakanın beyanını basından okudum -inşallah doğrudur- bu çalışmalara hız verdirdiğini bildirmektedir. İnşallah, yakında istinaf mahkemeleri tasarısı da önümüze gelir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Olmaz, gelemez...

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Hâkim ve savcıların özlük haklarını düzenleyen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun teşekkülü hakkında çeşitli eleştiriler her dönemde yapılmaktadır. Bağımsız olması gereken yargı kuruluşlarının en önemli öğeleri olan hâkim ve savcıların atamalarında, seçilmelerinde, birinci sınıfa ayrılmalarında en yetkili kurul olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, siyasî bir gölgenin altında olduğu izlenimini doğurmaktadır. Zira, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı, Adalet Bakanı, Müsteşarı da onun üyesidir. Sayın Bakanıma şükranlarımı arz etmek istiyorum; çalışmalarını, eski bir Adalet Bakanlığı mensubu olarak takip ediyorum, kurulda, yansız ve tarafsız olarak hareket etmektedir. Çoğu toplantılara da iştirak etmemektedir; ama, bu, her zaman, bir Sami Hocanın, orada, Adalet Bakanı olacağını göstermez. Bu nedenle, bunu düzenlememiz gerekmektedir. Yasa ve Anayasa değişikliği gerektiriyorsa, bunlar önümüze getirilsin ve yapılsın. Unutmayalım arkadaşlar, Yargıtayın açılışında bir Yargıtay başkanı "yargı, bağımsız değildir" diyordu. Bunu, yargının başı ifade ediyor. Bu, yasalardan doğan zaruretlerden meydana gelmiş olabilir, siyasî baskıdan olabilir, ekonomik bağımsızlıktan olabilir. İşte bu düzenlemeleri, en kısa zamanda, bu Meclisin gündeminde görmek istiyoruz.

Bugünkü yapılan değişiklikle, merkezî imtihan sistemiyle seçilen ve Adalet Bakanlığının talep ettiği personeli, aldıkları puan sıralamasına göre Adalet Bakanlığına bildiriyorlar, Adalet Bakanlığı da, bu komisyonların yetkisine giren -ki, buradaki komisyonlar, ağır ceza merkezlerinde komisyon başkanı olarak tayin edilen bir hâkim ve oranın başsavcısından teşekkül etmektedir- tayinleri o komisyona göndermektedirler. Onlar, gelen elemanları tayin edecekler ve Bakanlığın onayına sunacaklardır. Bakanlığın onayı -tabiî, şu andaki mevzuatı bilmiyorum; ben, bizim zamanımızdaki uygulamadan bahsediyorum- bir formalite onayıdır, kadrolara işleme yönündedir; yetki, tamamen komisyonlara aittir.

Yalnız, komisyonlara intikal eden ve merkezî imtihan sistemiyle seçilen insanların, yargı yönetmeliğindeki hususları kapsayıp kapsamadığını, bu komisyonların araştırıp araştırmadığını bilemiyorum. Zira, bidayet mahkemesinde görev yapacak zabıt kâtibi, gardiyan, infaz koruma memurlarının özel şartları vardır; özellikle zabıt kâtiplerinin, bilgisayar çağına gelmemize rağmen, çoğu yerde hâlâ daktiloyla zabıt tuttukları göz önüne alınarak, dakikada şu kadar yazma zorunluluğu vardır. Kanun tasarısı -bize dün bildirildi, bugün gündemde olduğunu bilmiyorduk- acil olarak geldiği için, bu yönetmeliklerde değişiklik yapılıp yapılmadığını bilmediğim için, Sayın Bakanım bu hususta bir açıklama yaparlarsa; yani, ikinci bir mülakat veya yönetmeliğin gerektirdiği beceri imtihanı yapıp yapmayacağı hususlarında bir açıklama yaparsa memnun olurum.

Saygıdeğer milletvekilleri, merkezî imtihan sistemi, birçok haksızlıkları ortadan kaldırmak için, ta ara rejimlerde, 1980'li yıllarda gündeme getirilmişti. Konsey zamanında -Danışma Meclisinde çalışan arkadaşlarımız bilecek- bu, gündeme getirildi, ÖSYM'den istifade edilmeye çalışıldı; ama, o günkü şartlarda bunun başarılamayacağına kanaat getirildi, bu döneme geldi. Birçok aksaklıklar meydana gelmesine rağmen, ben, yararlı bir sistem olduğuna inanıyorum.

Bilgisayar ortamında -personel daire başkanlığıyla görüştüm- istenilen programları tam oturtamadılar. Bir belediye "bana teknik okul mezunu bir teknisyen gönderin" diyor. Bir bakıyorsun, imtihan kazanmış bir lise mezunu gönderiyorlar. Dün de bana bu yönde bir müracaat olduğu için, taze bir bilgimi aktarıyorum. Belediye başkanı "benim kadrom teknisyen; bunlar bana lise mezunu bir memur göndermişler" diyor. Şimdi, bu anlamda ufak tefek aksaklıklar oldu.

Benden önceki konuşmacı arkadaşım, merkezî imtihan sisteminde de bazı torpillerin -en hafif tabiriyle; yolsuzluk demeyeceğim- yapıldığı izlenimini veren kokuların geldiğini ifade ediyor. Bu bilgileri nereden aldıklarını bilmiyorum. Ben -zamanında personel dairesi başkanlığı bana bağlı olduğu için de çok yakın ilgilendim- böyle bir izlenim almadım, düzenli bir şekilde, sırası gelen insanları atadıklarına dair bilgiler aldım. Benim bilgim yanlışsa özür diliyorum; ama, ben, üzerinde çok yoğun bir çalışma yaptım; hiçbir torpil yapılmadığını ifade ettiler, ben de aksini tespit etmedim. Biz, kadirşinas bir milletiz, biz o milletin temsilcisiyiz. Doğru olanı burada söylemek durumundayız. Efendim, iktidarı karalamak için, olmayan bir şeyi, kesinlikle, ne ben ne grubum söylemez. Ben, bir başbakan yardımcısının, Personel Daire Başkanlığında talebini gördüm. Bir liste gelmiş "bu, şu puanı almıştır, bu, şu puanı almıştır" diye kendisine bilgi verildi; ama, hiçbir kaydırma yapılmadı; fakat, benim bilmediğim; o arkadaşımın bildiği bir şey varsa, orasının da araştırılması lazım.

Her yeni bir sistemin oturtulmasında mutlaka aksaklıklar olur; ama, eğer, sistemin kendisi doğruysa, bundan vazgeçmememiz lazım. Merkezî imtihan sistemi -yıllarını bürokraside geçirmiş bir arkadaşınız olarak ifade ediyorum- yerinde bir sistemdir; ama, zaman içerisinde aksaklıklarını gidereceğiz, özellikle -benden önceki konuşmacının da söylediği gibi- bu imtihanlar-da kazanılmış haklar ekim ayından itibaren ortadan kalkıyor; bu, bir gerçek.

Şimdi, 300 000 insan, bir sürü meşakkate katlanıp imtihana girdi, kazandı, tayin bekledi; tahmin ediyorum 20 000-25 000 kişi civarında atama yapılabildi; diğerlerinin hakları zayi olacak ve yeniden imtihan açma durumuyla karşı karşıya kalınacak; onun için, buna bir çözüm getirilmesi lazım. Bu adamlar, hakkıyla kazandığına, bir torpil olmadığına inandığımıza göre, bu insanların, en azından bu özelliklerini kaybedinceye kadar -yaş faktörü olabilir, sıhhat faktörü olabilir- hiç olmazsa bu müktesep haklarının korunmasının yararlı olacağı inancındayım.

Saygıdeğer milletvekilleri, bundan sonra gelecek olan Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Yasa Tasarısı üzerinde de daha uzun izah edeceğim; biz, tedbirleri palyatif olarak alıyoruz. Bir müessesenin tamamının revizyona ihtiyacı olduğu bir dönemde, bir fıkrayı getirirseniz, bu müesseseye bir şey yapmış olmayız. Gelin, elbirliğiyle -Türkiye'nin devlet yapısının yeniden yapılanma ihtiyacı olduğu konusunda hiç kimsenin bir tereddüdü yok- hiç olmazsa, müesseseleri teker teker ele alalım ve baştan aşağı... Biz de yardımcı olalım. Lütfen... Bunu, her çıktığımda ifade ediyorum. Bugün orada oturabiliriz, yarın burada oturabiliriz, bu, hiç önemli değil; biz, bu çatı altında hep beraber oturuyoruz; bizim birikimlerimizden de istifade edin.

Geçen gün Anayasa Komisyonunda ifade ettim arkadaşlarım, yirmibeş yıl, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarına bürokrat olarak geldim. Her gelişiminde, en azından, bir cümleyi düzelttirdim, bir noktayı düzelttirdim, bir fıkrayı düzelttirebildim; anlattım ve o zamanki parlamenterler kabul etti, kanunun sıhhatli çıkmasına vesile olduk. İki yıldır parlamenterim aranızda, üç komisyonun üyesiyim -Anayasa Komisyonu, Uzlaşma Komisyonu, KİT Komisyonu üyesiyim- daha, gelen tasarılarda bir tek virgülün yerini değiştiremedim arkadaşlar! Lütfen, böyle peşin fikirli olmayalım, birbirimizin birikimlerinden istifade edelim; hepimizin amacı, bu millete hizmet etmektir, vekâlet aldığımız halkımızın mutluluğu için çalışmaktır; bize, lütfen, bu imkânları sağlayın.

Üç defa seçime girdim ve üçüncü seçimde kazandım. Samimiyetle söylüyorum; lütfen, inanın bana; mutlu değilim arkadaşlar buraya geldiğime. Birikimlerimden hiçbir şey veremiyorum. Tabiî, muhalefetiz, tenkit edeceğiz, kıymetli bir bakanımız yurt dışından geldi, özveride bulundu, milletçe ümitliyiz kendisinden; inşallah, basına yansıyan sözleri doğru değildir. "Muhalefete baktığım zaman içim kararıyor, iktidara baktığım zaman, DSP'ye baktığım zaman içim açılıyor." İnşallah, bu, doğru değildir.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Doğru değil...

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Bu, demokrasi geleneğine uymaz arkadaşlar. Demokrasiyi özümleyemeyen bir insan, bu çatı altında, bu millete hizmet veremez. (DYP ve MHP sıralarından alkışlar)

Yine, temenni ediyorum, basına yanlış intikal etsin...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Söylemedi onu; yanlış aksettirildi.

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Ben, okuduğumu söylüyorum; inşallah yanlıştır diyorum; yanlış olduğu takdirde, bütün sözlerimi geri alıyorum ve kendisine başarılar diliyorum. Bu başarısına bizler de yardımcı olacağız.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bizde size saygı duyuyoruz.

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Sağ olun efendim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, rutin bir yasa gelmiştir; daha önce çıkmış, şu anda tatbikatı yapılan bir yasadır. Bunu, kabulden başka bir şeyimiz yoktur; memlekete hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabulü Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz alan değerli muhalefet sözcülerine teşekkür ediyorum. Görüşülmekte olan kanun tasarısı hakkında farklı bir düşünce taşımadıkları ifade edilmiş bulunmaktadır; ancak, burada, konuyla ilgili olarak bazı ek bilgiler sunmak istiyorum.

Bu kanun hükmünde kararnamenin kabulü hakkında kanun tasarısı, halen iptal edilmiş bulunan, ancak, Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararı uyarınca, Resmî Gazetede yayımından altı ay sonra yürürlüğe girecek olan bir kanun hükmünde kararnamenin yasalaşması söz konusudur; bu süre 10 Mayısta dolmaktadır.

Anayasa Mahkememiz, kanunları, kanun hükmünde kararnameleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzük değişikliklerini Anayasaya uygunluk açısından denetlemektedir; bu, hukuk sisteminin bir gereğidir. Türkiye'de yapılan kanunların, çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüklerinin Anayasaya uygunluğunun denetlenmesi, 1961 Anayasasından bugüne kadar, Anayasa Mahkememizce yapılmaktadır. Bu kanun hükmünde kararname, şimdiye kadar iptal edilen ilk kanun hükmünde kararname değildir ve şimdiye kadar, sadece, 57 nci hükümet dönemindeki bazı kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler de iptal edilmiş değildir. Anayasaya aykırı kanunların veya kanun hükmünde kararnamelerin iptal edilmesi, hukuk devleti ilkesinin sonucudur; bu, Anayasanın ihlali demek değildir. Anayasanın ihlali, başka bir anlamda kullanılır. Eğer öyle olsaydı, 1961 Anayasasının kabulünden bu yana görev yapmış olan bütün iktidarların, bütün Meclislerin Anayasayı ihlal etmiş olması gerekirdi; böyle bir şey söz konusu değildir, ama, hukuk devletinin bir gereği olarak Anayasaya aykırı bir kural konulduğu zaman, Anayasa Mahkememiz bunu iptal etmektedir.

Şimdi, iptal edilen; ama, şu anda yürürlükte olan bir kanun hükmünde kararname, yasaya dönüştürülmektedir. Daha önce, adliye personeli ve ceza infaz kurumları personeli, adliye komisyonları tarafından yapılan bir sınavla alınmaktaydı; ancak, bu sistem, Türkiye'de, memurların ve kamu görevlilerinin ilk defa göreve atanmaları için, son yıllarda geliştirilmiş olan sisteme aykırıydı. Kamu kesiminde, memurların ve kamu görevlilerinin ilk defa göreve atanmalarında aynı sistemin uygulanmasını yargıda da sağlamak için, gerek adliye personelinde gerek ceza infaz kurumları personelinde de aynı sistemi uygulamak için bu değişiklik yapılmış bulunmaktadır. Bundan böyle, adliye personeli ve ceza infaz kurumları personeli de, Devlet Personel Başkanlığınca yaptırılacak olan merkezî sınava göre alınacaktır. Ayrıca adliye komisyonlarınca yapılacak olan bir mülakat veya bir sınav söz konusu değildir.

Alınacak olan personelin hangi nitelikleri taşımaları gerektiği, Adalet Bakanlığının Memur Sınav Atama ve Nakil Yönetmeliğinde gösterilmiş bulunmaktadır. Bu, yapılacak olan göreve göre değişen niteliklerden oluşmaktadır. Örneğin, zabıt kâtipliğine, cezaevi kâtipliğine ve daktilograf kadrosuna atanabilmek için, adalet yüksekokulu, adalet meslek lisesi veya ticaret lisesi mezunu olmak ya da lise veya dengi okul mezunu olup Millî Eğitim Bakanlığınca onaylanmış daktilo ve bilgisayar sertifikasına sahip bulunmak gerekmektedir.

Şimdi, bu konuda, söz konusu öğrenim koşullarının yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bu sistem, adliye personelinde yeni uygulanmaktadır; ceza infaz kurumları personeli bakımından da yeni uygulanmaktadır. Bazı sorunlarla karşılaştığımızı söyleyebilirim. Örneğin, bu sertifikalara sahip, bu sertifikaları elinde bulunduran personel, istenilen süratte daktiloda yazı yazamamaktadır. Bunlarla karşılaşılmıştır; ama, bu sistem zamanla oturacaktır. O bakımdan, getirilen sistemin uygulamasına devam edilmesinde yarar görüyoruz. İleride, yine, sistemin kendi mantığı içerisinde kalmak suretiyle, onun daha iyi, daha işlevsel hale gelmesi için gerekli düzenlemeler yapılabilir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılması; ancak, Meclisin mutabakatıyla olabilir; çünkü, bu bir Anayasa değişikliğini gerektirmektedir. Biz, bu konuda bazı hazırlık çalışmaları yapmaktayız. Yargı bağımsızlığının tam olarak gerçekleştirilmesi hepimizin ortak amacıdır; o konuda bir mutabakat sağladığımız zaman, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu görevini daha iyi yapacak bir konuma gelecektir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtay üyelerini nasıl seçeceği, Anayasamızın 154 üncü maddesinde, Yargıtay Kanununda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda gösterilmiştir. Anayasada ve kanunda yazılı koşulları taşıyan bütün hâkimlerimiz ve cumhuriyet savcılarımız doğal aday konumundadır.

Biz, şimdi, tek maddelik düzenlemeyi, Türkiye'de yargı ile ilgili bütün düzenlemelerin yerini alacak bir düzenleme olarak düşünmüyoruz, böyle bir şey söz konusu olamaz. Yargıyla ilgili olarak çok köklü düzenlemelerimiz hazırlık aşamasındadır. Örneğin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuz, Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunumuz, İcra ve İflas Kanunumuz, ya önemli ölçüde ya da tamamen değiştirilecektir; bunlarla ilgili hazırlıklar son aşamaya gelmiştir.

Ayrıca, ilk derece mahkemelerinin ve bölge adliye mahkemelerinin kuruluş ve görevleri hakkında kanun tasarısı hazırlanmıştır. Bütün bunlarla istinaf mahkemesi de kurulacaktır. Zaten, istinaf mahkemeleri, adlî yargıda bölge idare mahkemeleri olarak gerçekleşmiş bulunmaktadır. Aynı sistemi bölge adliye mahkemeleri olarak adlî yargıda da gerçekleştirmek istiyoruz. Bu konudaki hazırlıklarımızı, yakında, tasarılar olarak Yüce Meclise sunacağız.

Bu arada, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun hükmünde kararnamenin kabulü hakkında kanun tasarısı çerçevesinde yürütülmüş olan çalışmalar hakkında da sizlere bilgi sunmak isterim.

Biz, 2000 yılında, Bakanlığımız merkez teşkilatı için 64, taşra teşkilatı için 3 293 adet kadro ile Adlî Tıp Kurumu merkez teşkilatı için 20, taşra teşkilatı için 23 adet kadro olmak üzere, toplam 3 400 kadroya, Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının uygun görüşleriyle, Başbakanlıktan açıktan atama izni almıştık. Devlet Personel Başkanlığı tarafından 2 Mart 2001 tarihinde, adliyelerde boş bulunan kadrolara atama yapılmak üzere 1 573 kişinin isimleri bildirilmiştir. Bunlardan  1 193 kişinin atama işlemleri tamamlanmıştır; 380 kişinin işlemleri devam etmektedir. Ceza infaz kurumlarında boş bulunan kadrolara atama yapılmak üzere de 1 473 kişinin isimleri bildirilmiştir. Bunlarla ilgili atama işlemleri de devam etmektedir; ancak, bununla, henüz, bütün ihtiyaçlarımız karşılanmış değildir. Halen, adliye personeli olarak ve ceza infaz kurumları personeli olarak, boş kadrolarımızın toplam sayısı 5 929'dur; 2001 yılı içinde de açıktan atama isteklerimiz olabilir. Böylece, toplam boş kadro sayımız 2001 yılında 9 471'e ulaşacaktır.

Çıkarılan kanun hükmünde kararname, bugün kanuna dönüştürüldüğü takdirde, bu sistem çerçevesinde, bu kadroların en kısa zamanda doldurulması yoluna gidilecektir. Adliyenin etkin çalışması, ceza infaz kurumlarının görevlerini tam olarak yapabilmesi, kanunlarda ve Adalet Bakanlığı Sınav ve Atama Yönetmeliğinde öngörülen nitelikleri taşıyan personelin istihdamına bağlıdır. Bunları, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı büyük ölçüde sağlayacaktır.

Kanun tasarısının Yüce Meclisin kabulüne mazhar olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Yok.

Başka söz isteyen?... Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN KABULÜ HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı  Hâkimler  ve  Savcılar  Kanununun  114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin başındaki "Bütün" sözcüğünden önce gelmek üzere "Ceza infaz kurumları ve tutukevleri, çocuk ıslah ve eğitim evleri ile müşahede merkezlerinin memur ve hizmetlileri ile" ibaresi eklenmiş ve (b) bendinden sonra gelen  paragrafı aşağıdaki  şekilde  değiştirilmiştir.

   "İlk defa atanmalarında, memuriyete giriş sınavları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre yapılır. Bu sınavlarda başarılı olanlar arasından; Adalet Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen nitelikleri taşıyan ve atanma hakkını elde edenler, Devlet Personel Başkanlığınca Adalet Bakanlığına bildirilir. Bakanlık, atamaları adalet komisyonlarınca yapılacak olanları ayırarak ilgili adalet komisyonlarına gönderir. Atama işlemleri, ilgili adalet komisyonlarınca yapılır ve Bakanlığın onayı ile tamamlanır."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Yeniden hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarıda, Hâkimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü maddesinde yapılan bir diğer değişiklik de, biraz önce Sayın Bakan da ifade etmişti, adliye komisyonlarının atadığı personelin içerisinde, şu andaki mevcut kanunda "ceza infaz kurumları ve tutukevleri, çocuk ıslah ve eğitim evleri ile müşahede merkezlerinin memur ve hizmetlileri ile" ibaresi yoktu, bu değişiklikle onlar da aynı statüye tabi hale getiriliyor.

Tabiî "ceza infaz kurumları" deyince, hemen aklımıza, güncelliğini her gün koruyan cezaevlerindeki olumsuzluklar ve ölüm oruçları da geliyor. Son bir hafta içerisinde, ölüm oruçlarında 5 kişi hayatını kaybetmiştir.

Sayın Bakanımız burada. Hangi sebeple cezaevinde bulunuyor olursa olsun, insan hayatının önemli olması gerekir. Bakanlığımızın, bu ölüm oruçlarıyla ilgili farklı birtakım çalışmalar yapmasını, doğrusu, kamuoyu beklemektedir.

Bu (F) tipi cezaevlerinin, kamuoyuna yeteri kadar izah edilemediğini düşünüyorum. Koğuş sisteminin, Türkiye'ye ve cezaevlerine nelere mal olduğu hepimizce malumdur; ama, bu yeni sistemin bu kadar tepki çekmesinin arkasında ne var, bu yeni sistem ne gibi faydalar getiriyor; kamuoyunun bu konuda daha aydınlatılmaya ihtiyacı var diye düşünüyorum.

Tabiî, çok üzüntü verici; ölüm oruçları, sadece cezaevlerinde değil, şimdi evlerde de tutulmaya başlandı. Sarıyer Armutlu'da 1 kişi, cezaevlerindekilere destek amacıyla ölüm orucunda hayatını kaybetti, 2 kişi daha ölüm sınırına gelmiştir. Devlet ve Adalet Bakanlığı, bu ölümler karşısında duyarsız kalmamalıdır diye düşünüyorum.

Sayın Bakanımı, bir uygulaması sebebiyle tebrik etmek istiyorum. 30 Martta Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Yılmaz ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı Sayın İhsan Erbaş bir protokol imzaladılar. Bu protokole göre, cezaevlerinde hükümlü ve tutuklulara haftada iki gün Kur'an-ı Kerim dersi verilecek, dinî bilgiler dersleri verilecek ve dinî konferanslar verilecek. Böyle bir uygulamayı başlatmış olması ve Diyanet İşleri Başkanlığına böyle bir protokolü imzalama talimatı vermiş olması sebebiyle Sayın Bakanımıza tebriklerimi ve takdirlerimi sunuyorum.

Ancak, tabiî, bu uygulama, bana başka bir şeyi hatırlattı. 54 üncü hükümet döneminde, böyle bir uygulamadan bahsettiği için, dönemin Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan hakkında, ben, bu Parlamentoda, laikliğe aykırı öneride bulunuyor diye soruşturma önergesi verildiğini gayet iyi hatırlıyorum. Bu önerge üzerinde şimdiki Adalet Bakanımız Sayın Türk'ün, buraya çıkarak, o dönemin Adalet Bakanını eleştirdiğini, "böylesine, laikliğe aykırı bir uygulama yapamazsınız" dediğini gayet iyi hatırlıyorum; ama, doğru, daima, sonunda tecelli eder. Bu gerçeği de burada açık şekilde görüyoruz.

Sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum: Sayın Bakanım, hatırlayacaksınız, Adalet Komisyonunda da ifade etmiştim; sanıyorum 300'ü aşkın hâkim ve savcımızın bir sorunu var. Bu sorun şudur: Şu anda, adlî ve idarî yargıda görev yapan hâkim ve savcı arkadaşlarımız, hâkimlik ve savcılık mesleğine geçmeden önce, birtakım kamu kuruluşlarında, 1475 sayılı Kanuna tabi hizmet görmüşler. Ancak, bu hizmetleri, şimdi yapmış olduğu hizmetlerle birleşmiyor. Bu hâkim ve savcı arkadaşlarımız Adalet Bakanlığına defalarca müracaat etmişler. Hatta bir heyet, geçtiğimiz yıllarda, Adalet Komisyonuna gelmiş, bu konudaki taleplerini ortaya koymuşlar. Bize de zaman zaman, bu hâkim ve savcı arkadaşlarımızdan, bu sorunumuza bir çözüm bulun diye, doğrusu mektuplar geliyor. Bir tarihte Adalet Bakanlığına gidilmiş. İki sene önce, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü bu taleple ilgili cevabî yazıda şöyle diyor: "Öneri, kanun yapım çalışmalarında değerlendirilmeye tabi tutulmak üzere not edilmiştir." Yani, bir noktada, Adalet Bakanlığı, biz bu işi düzelteceğiz diye iki sene önce söz vermiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum. 1 dakika daha lütfeder misiniz, sürem doldu...

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Şimdi, ben, geçici bir madde ilavesiyle ilgili bir önerge verdim. Eğer, bunu, buraya ekleyebilirsek... Yeni bir madde ihdası falan diyeceksiniz, yeni madde teklifinde bulunamazsınız diyeceksiniz; ama, komisyon olarak belki çoğunluğu da teşkil edebiliriz. Eğer, şimdi olmazsa, Adalet Bakanlığıyla ilgili bir tasarı buraya geldiğinde, 300'ü aşkın hâkim ve savcımızın 1475 sayılı Kanuna tabi hizmetlerinin de değerlendirilmesini öngören bir değişikliği mutlaka gerçekleştirmemiz gerekir, onların bu mağduriyetini gidermemizin gerekli olduğunu düşünüyorum. Sayın Bakanımızın ve Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğümüzün bu konuya önem vereceklerini, ilgileneceklerini düşünüyorum. Eğer, önergemiz kabul edilirse, şimdi bu işi çözeriz; ama, şimdi kabul edilmezse, bakın, söylüyorum, Adalet Bakanlığından gelen her tasarı burada görüşülürken o teklifi vermeye devam edeceğim, ta ki, kanunlaşana kadar.

Bu işi bir an önce halledelim diyor, hepinize yeniden saygılar sunuyorum efendim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Şu anda 10 saniyem geçmiş durumda tabiî, burada öyle görüyorum.

Şimdi, kanun yapmanın bir tekniği vardır; bize öyle öğretmişlerdi ve Adalet Bakanlığınca hazırlanan bir kanun tasarısının da tek bir virgülü dahi kolay kolay değiştirilemezdi; adlî sakk dediğimiz bir yazışma adabı, usulü vardı. Şimdi, görüyorum ki, kanun yapma tekniğinden uzaklaşma var. Eğer, bir kanun hükmündeki kararnameyi kanun haline getirip göndermişseniz, nerede bunun başlığında kanun numarası, sayısı?! Hani, 2802 demek zor mu geliyor?! Maddenin içine koymuşsunuz, maddenin başında niye yok?!

Tabiî, şimdi, bizim komisyonlarımızın da, kanun yapma tekniğini fazlaca bilmedikleri anlaşılıyor. Eskiden olsa, Adalet Komisyonunda yer gök inlerdi. Çok azar işittiğimiz zamanlar olmuştur, daha bu işin acemisi olduğumuz dönemlerde; ama, şimdi böyle bir şey yok. Bir kanun geliyor, hem de öyle, Hâkimler ve Savcılar Kanunu içeriğinde olmakla birlikte, çok da önemsenen bir olay gibi görünmüyor.

Bakın, değerli milletvekilleri, bundan bir ay evvel burada bir kanun çıktı. Adalet Bakanlığından gelen, Yargıtayın 10 üyeye ihtiyacı olduğuna dair tasarı geldi, geçti. Öbür tarafta, bir sene evvel bir kanun çıktı, orada da Yargıtaya daireler -2 daire- kurduk; birisi ceza, diğeri hukuk. Oradaki gerekçede deniliyordu ki "şu anda Yargıtayda yeteri kadar üye vardır. 2 daire kuruyorum. Aslında, içtihat mahkemesi olan Yüce Yargıtayın -istinafları kurmak suretiyle- yükünü hafifleteceğim, sadece içtihada yönelteceğim. Bu nedenle 2 daire yeter." Bir ay evvel çıkardığınız kanunda da Yargıtaya yeniden üye verdiniz. Bundan bir hafta on gün evvel yine bir istinaf lafı çıktı ortaya.

Şimdi, siz ne yapmak istiyorsunuz Sayın Bakanım? Sizi severim, hukukçu kimliğinize saygım vardır; ama, siz ne yapmak istiyorsunuz? Bana söyler misiniz; siz, istinaf, yani ara mahkeme mi kurmak istiyorsunuz; yoksa, Yargıtayı bir içtihat mahkemesi haline mi getirmek istiyorsunuz? Getirecekseniz niye kadro alıyorsunuz, niye kadro istiyorsunuz, alıyorsunuz, kanunlaştırıyorsunuz? Yok, içtihat mahkemesi haline getirmeyi; yani, istinafı kurarak yükünü azaltmayı düşünüyorsanız, o zaman daha değişik şeyler getirin buraya.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanlığında, son zamanlarda güzel işlemler yapıldığına dair emareler var. Tabiî, daha henüz kanunlaşmadığı için, bunları burada ifade etmek biraz zor. Medenî Kanun çalışmaları otuzbeş kırk yıldan beri vardır; ama, ilk defa, komisyonda bu kadar enine boyuna tartışma imkânı hâsıl olmuştur. Türk Ceza Kanunu Tasarısı, bir devrim kanunundan öteye, Türkiye'nin bugünkü ihtiyacı için -özellikle ekonomik suçlar boyutları içinde- elbette konulması gereken, incelenmesi ve çıkması gereken bir kanun tasarısıdır.

Onun için, bütün bunlarla rahat rahat, güzel güzel uğraşma yerine, siz, Türkiye'de personel rejimini çözmeden, böyle, palyatif tedbirlerle bir noktaya varamazsınız. Türkiye'nin bir personel rejimine ihtiyacı var ve tabiî, bir de mahallî memur kavramını ortadan kaldırmak, bir noktada güzel gibi görünür; ama, bir noktada da memur bulamazsınız. Bakanlıktan gönderdiniz, nereye; Hakkâri'nin bir ilçesine... Halbuki, orada, yıllardan beri, koruma memurları, gardiyanı, mübaşiri, zabıt kâtibi ve diğerleri hep mahallin memuru olarak oradan bulunur, alınır. Siz, merkezden atama yaptığınız zaman... Bunu, bir kere daha, zamanın bakanı -Sayın Ecevit'in hükümeti vardı o zaman da- yaptı, hiçbir savcı uygulamadı değerli milletvekilleri; bakın, bunu bilin. Niye; okuması yazması olmayan adam mübaşir diye tayin edildi. Nereden; merkezden, Adalet Bakanlığından. Daktilo bilmeyen adam zabıt kâtibi diye gönderildi. Nereden; Adalet Bakanlığının onayıyla merkezden ve çalışmadı. Çalışmayınca ne oldu; felç oldu ve daha sonra Yargıtay yüksek daire başkanı olan birtakım cumhuriyet savcıları -ki, o zaman başsavcılık yoktu-bunları uygulamaktan içtinab ettiler. Yazışmalar oldu, sertçe yazışmalar oldu ve uygulaması imkânı olmadı.

O yüzden, mahallî memurla bu işler yürütülür. O maaşla, siz, zaten, mahallî memurun dışında, o yörenin sakinleri dışında kolay kolay adam da, personel de bulamazsınız. Tayin edersiniz, gitmez...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Onun için, gelin, bu işin daha uygulanabilirliğini düşünerek gerçekleştirmeye gidelim. Eğer, bu olmadığı takdirde, yargıda reform falan yapamazsınız; çünkü, yargının hâkimi, savcısı vardır; ama, asıl büyük yükü çeken bu personeldir. Bu personelin iyileştirmesini yapmadığınız sürece, o konuda bir noktaya varmanız mümkün değildir diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Başkan, izin verir misiniz efendim...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Başkan, Sayın Güven konuşmasında, özellikle Adalet Komisyonunda hazırlanmış olan bu kanun tasarısının isminde 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun numarasının konmadığını eleştirdi. Kendisine söylemek isterim ki, Komisyonun bu konuda bir yanlışlığı söz konusu değildir. Zira, Başbakanlık kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük ve yönetmelik tasarılarının hazırlanmasına ilişkin esasları düzenleyen 7 nci maddede "kanunun adı tasarının başlığında, tarihi ve sayısı 1 inci maddesinde yer alır" denilmektedir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, yanlış işte onu söylüyorum.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Nitekim, bizim hazırlamış olduğumuz raporda da, kanunun ismi başlığında yer almakta, 1 inci maddesi de "24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu" diye devam etmektedir. Bir yanlışlık yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben ona itiraz ediyorum işte.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, Sayın Mehmet Ali Şahin, 1 inci madde üzerindeki görüşme sırasında, geçmişte benim tutumumla ve bugün yaptığımız bir protokolle ilgili bazı görüşler açıkladılar. Bunda sanıyorum bazı yanılmalar var; bir açıklama zorunluluğu doğmuştur.

Yanılmıyorsam, geçmişte Sayın Adalet Bakanı, görevi sırasında Irak'a yaptığı bir ziyaretten sonra, Kur'an-ı Kerim'i hatmedenlerin ceza indiriminden yararlanması ya da tahliye edilmesi yolunda bazı görüşler açıklamıştı. Benim, Sayın Kazan'ın Adalet Bakanlığı sırasında, Meclis kürsüsünden yaptığım konuşma ise, yine yanılmıyorsam, kendisinin bir cezaevine yaptığı ziyaretten sonra o cezaevi ziyaretiyle ilgili olarak Mecliste açılan bir görüşme sırasında olmuştu. Bu konuda, herhangi bir görüş açıkladığımı hatırlamıyorum. Şimdi yapılan protokol ise, bugün, zaten fiilen uygulanmakta olan bir işleme açıklık getirmektedir.

Bilindiği gibi, Anayasamıza göre, herkes din ve vicdan özgürlüğüne sahiptir ve ilk ve ortaöğretim kurumları dışında, kişiler, ancak kendi istekleriyle din eğitim ve öğretimi görebilirler. Birleşmiş Milletler cezaevleri minimum kuralları ile Avrupa Konseyinin cezaevleri kurallarına göre, bir ceza infaz kurumunda bir dine mensup birden çok insan varsa, onlar, kendilerine bir din adamının gönderilmesini isteme hakkına sahiptirler; dolayısıyla, din eğitim ve öğretimi görmeyi isteme hakkına da sahiptirler. Burada, hiçbir kimsenin böyle bir eğitime zorunlu olarak tabi tutulması söz konusu değildir; sadece, kendi istekleri halinde, din ve ahlak konularında aydınlanma sağlanacaktır. Bu işlemi de yapacak olan, bir süre önce Adalet Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanmış olan protokole göre, ilahiyat fakültesi mezunu müftülük elemanları olacaktır. Demek ki, bu hizmetin, belli niteliklere sahip din adamları tarafından verilmesi öngörülmüştür. Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasamızda öngörülmüş olan bir kurumdur ve Diyanet İşleri Başkanlığının laiklik ilkesine uygun olarak çalışmalarını yürüteceği, yine, Anayasamızda belirtilmiştir. Dolayısıyla, basında da, bir ölçüde, bu konuda bazı yanıltıcı haberler çıkmıştır. Burada, sadece, Anayasamıza ve Birleşmiş Milletler cezaevleri minimum kuralları ile Avrupa Konseyinin cezaevleri kurallarına uygun olarak, insanların din ve ahlak eğitim ve öğretimi görme ihtiyaçlarını ceza infaz kurumlarında karşılamaya yönelik bir protokol söz konusudur.

Bana bu açıklama fırsatını verdiği için, Sayın Şahin'e teşekkür ederim.

Saygılar sunuyorum. (DSP ve FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, söz istiyorum... İçtüzüğe göre, son söz milletvekilinindir. Hükümet konuştu, son sözü istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Genç Başkanlık yaptı; bilir o işleri.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani, bu kürsüde yedi sene falan kaldık, herhalde İçtüzüğün biraz ince taraflarını bilelim.

Değerli milletvekilleri, bu getirilen Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname, aslında, yerinde bir kanun hükmünde kararname. Gerçekten, bu kamu hizmetine alınmada eskiden çok gürültü koparılıyordu, iltimas, torpil vardı; belli bir sistem gelince, en azından iktidar partisi milletvekillerinin üzerindeki yük de epey kalktı.

Yalnız, burada bir şey yapıldı, bu işçi alımında, yine, maalesef torpil dönüyor. Yani, işçilerle ilgili olarak bir imtihan yapıldı, bu imtihanda, bize gelen şikâyetlerde; özellikle, İş ve İşçi Bulma Kurumuna bildiriliyor hangi birimde işçi alınacağı; fakat, İş ve İşçi Bulma Kurumunda da bunlar saklanıyor, ilgililere pek bildirilmiyor, belli iktidar partisi milletvekillerinin aracılığıyla ancak bu kadrolar öğreniliyor, bir kişilik yere iki tane aday bildiriliyor, burada bir torpil dönüyor. Acaba hükümet niye bundan böyle bir geri adım attı? Yani, torpil yapılmamasından dolayı bir rahatsızlık mı duydu hükümet?

Bence, yani, her geçen gün, kamu yönetiminde, devlet yönetiminde ayrıcalığı kaldırıp, hak sahibi insanları işe almaya teşebbüs edersek, devletin yönetiminde hak, adalet önplana çıkarsa, bence daha isabetli bir yönetim ve daha isabetli bir davranış olur; ama, niye bundan vazgeçildi, bilmiyorum.

Şimdi, bu kanun vesilesiyle şahsım adına söz alırken, bir de bu, özellikle (F) tipi cezaeviyle ilgili son zamanlarda çok önemli olaylar var. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Ben de alt komisyon üyesiydim; ama, bugün bir basın açıklaması yaptım ve bu komisyondan çekildim; çünkü, değerli milletvekilleri, bir insan katil olabilir, her türlü kötü suçları işleyebilir; ama, devletin denetimi altındaki bir hapishanede olduktan sonra, insanca yaşamanın asgarî koşulları içinde yaşaması zorunludur. Müteaddit defa Sayın Bakanımızla da görüştük. Şimdi, bunların içinde büyük bir kesimi tek kişilik odada, 24 saatini orada geçiriyor; yani, bir tek gardiyanın insafına kalmış, yemek saatinden yemek saatine gelip kapıyı açıp yemeği verirse verebilir -ki, veriyordur- ama, hiçbir insan, ömür boyunca veyahut da üç sene, beş sene tek kişilik bir odada 24 saatini geçiremez.

Demokratik ülkelerin bir standartları vardır. Avrupa İşkenceyi Önleme Komisyonu üyeleri geldi, bunlarla da görüştük; "bizde de tek kişilik odalarda kalıyorlar; ama, bunlar, günün belli saatlerinde müşterek alanlarda birleşiyorlar" dediler.

Şimdi, Sayın Bakan -geçen gün yine komisyon olarak görüştük kendisiyle- dedi ki, "Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı maddesi değişmeden, biz, bu kütüphane, yemekhane, müşterek spor alanlarını faaliyete geçiremeyiz". Onda da Sayın İçişleri Bakanıyla aralarında ihtilaf var.

Değerli milletvekilleri, bu (F) tipi cezaevindekiler örgütsel mücadele veriyorlar, bunların tamamına karşıyız; ama, bunların bir de aileleri var. Bakın, özellikle, o kadar örgütsel şeylerle doldurulmuşlardı ki, kendilerini yakıyorlar; ama, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, hep problemli bir ülke haline gelmeyelim. Şimdi, inanmanızı istiyorum, en kısa zamanda, belki 100 kişi, 150 kişi ölür. Mümkünse, Sayın Bakan, İçişleri Bakanı ve Meclisin buna el atması lazım. Ben bunu bir vicdanî görev olarak kabul ediyorum. Bu insanların hiçbirinin davranışlarını da tasvip etmiyorum, ideolojik mücadele veriyorlar; ama, hapishanededirler, bunların da asgarî insanca yaşama koşullarına kavuşturulmasında yarar vardır. Aksi takdirde, her şeyin başında böyle çok kayıtsız kalıyoruz; ama, ondan sonra da, tabiî, büyük olaylar da olunca, vay, ne yaptık diyoruz.

Sayın Bakana yine bu kürsüden rica ediyorum, Sayın Bakan, eğer yarına yapacak bir şeyiniz varsa, lütfen bugün yapın da... Zaten, şu anda, mesela geçen gün, alt komisyon olarak Sincan (F) tipi cezaevine gittik. Şu anda, Cuma günü 58'i hastanede. Yani, öyle yapılıyor ki, ölüm sınırına gelip de şuurlarını kaybedince hastaneye kaldırıyorlar; işte, orada bir müdahale ediliyor -tabiî, bunlar, aşağı yukarı, 800-900'e yakın bir mahkûm grubu- müdahale edilip de biraz şuuru yerine gelince...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Müsaade ederseniz şu konuyu bitireyim Sayın Başkan.

... tekrar cezaevine getiriliyor. Yani, artık, bu safhadan sonra bunların yaşamalarının da çok önemli bir şeyi yok; ama, aileleri var. Her gün -biz o komisyonun üyeleri olduğumuz için- çok insan geliyor. Sayın Bakana, yine Meclisin huzurunda rica ediyorum; yarına veya öbür güne yapacak bir şeyiniz varsa yapın...

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ama, diyorsanız ki, biz hiçbir şey yapmayalım, hepsi ölsün gitsin; tabiî, o sorumluluk size ait. Böyle bir sıkıntı da var.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ayrıca, cezaevindeki gardiyan arkadaşlarımızı, bu (F) tipine birçok yerden toplamış getirmişler. Hakikaten çok büyük ekonomik sıkıntıdalar, çok düşük bir maaş alıyorlar, zor şartlarda yaşıyorlar. Sayın Bakandan da özellikle rica ediyorum, buradaki o gardiyanların, cezaevi müdürlerinin ve oradaki diğer görevlilerin, lütfen ekonomik durumlarını iyileştirecek, dolayısıyla, orada, hayatlarını bugünkü... Yani, geçici görevle gittiklerine göre, kendilerine ek bir ücret de ödenmesi gerekir ki, orada rahat bir hayat yaşasınlar. Bu konuda kısa zamanda bir düzenleme yaparsanız, iyi olacağına inanıyorum.

Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

1 adet geçici madde eklenmesine dair önerge vardır; önergeyi okutup işleme koyacağım efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

591 sıra sayılı tasarıya aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve talep ederiz.

Geçici madde: Halen görevde bulunan hâkim ve savcıların, diğer kamu kurumlarında 1475 sayılı Kanuna tabi hizmet süreleri değerlendirilerek, derece ve kademeleri tespit edilir.

 

Mehmet Ali Şahin

Akif Gülle

Şükrü Ünal

 

İstanbul

Amasya

Osmaniye

 

Mustafa Niyazi Yanmaz

 

Osman Aslan

 

Şanlıurfa

 

Diyarbakır

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?

MEHMET ALİ ŞAHİN  (İstanbul) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hâkimlik ve savcılık mesleğine girmeden önce diğer kamu kuruluşlarında 1475 sayılı Kanuna tabi çalışanların sayısı yüzlercedir. Bu mağduriyetin giderilmesi gerekir.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

 4. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

609 sıra sayılı komisyon raporu bastırılıp dağıtılmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sesiniz duyulmuyor, sanki ders verir gibi okuyorsunuz, uğultu geliyor; sanıyorum elektronik cihazda bir arıza var.

BAŞKAN - Yok canım, dua eder gibi okumuyorum; dua ederken içimden okurum, hiç korkmayın.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 609 sıra sayılı kanun tasarısı üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı, daha önce Başbakanlık genelgesiyle, sonradan kanun gücünde kararnameyle kurulan bir birimin, Anayasa Mahkemesince kanun gücünde kararnamenin iptal edilmesi nedeniyle, yasa haline dönüştürülerek önümüze getirilmesidir.

Burada, Başbakanlık Teşkilat Yasasında; yani, 3056 sayılı Yasada bir değişiklik yapılmakta ve ana birim hizmetleri içerisine "İnsan Hakları Başkanlığı" diye yeni bir ünite kurulmaktadır.

Bu birimin kurulmasına neden ihtiyaç hissedilmiştir ve işlevleri nelerdir:

Saygıdeğer milletvekilleri, insanoğlunun var olduğu günden beri, kendisine özgü olan ve doğuştan hakkı olan bazı hakları vardır. Bunlar, dar anlamda da, geniş anlamda da, insan hakları olarak ifade edilmiştir.

Tarihte, insan haklarının evrimi çok değişiklikler göstermektedir. İkinci Cihan Savaşına kadar, devletlerin fertleri üzerindeki hakları düzenleyen yasalar, o devletlerin iç hukuku olarak mütalaa edilmiştir. Devletlerarası hukuk ise, iki devletin veya üç devletin birbirleriyle olan hukuk münasebetlerini düzenlemekteydi. İkinci Cihan Savaşından sonra, bilhassa totaliter devletlerde, fertlerin insan hakları olan haklarına yapılan tecavüzlerin çok üst seviyeye çıkması üzerine, bazı uluslararası kuruluşlar, bu hakların üzerine eğilmek zaruretini hissetmişlerdir ve ilk defa, Birleşmiş Milletler, 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini -veya bildirgesini- yayınlamak suretiyle, bu hakları evrensel bir boyuta ulaştırmıştır.

Kıtaların tarihi incelendiğinde, en çok insan haklarına tecavüz edilen yer Avrupa kıtasıydı. Birleşmiş Milletlerin bu bildirgesi üzerine evrenselleşen insan hakları çalışmalarına, Avrupa Kıtası da ayak uydurmaya başlamış ve 1949 yılında, bu fikirlerden hareket edilerek, Avrupa Konseyi kurulmuştur. Malumları olduğu üzere, 1950 yılında da biz bu Konseyin üyesi olduk. Konseyin 3 üncü maddesinde, bu Konseye üye olan devletler, topraklarında yaşayan tüm insanların haklarını koruma altına almak zorundadır deniliyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, dünya toplumlarında, insan haklarıyla ilgili birçok sözleşme yapılmıştır. Bu sözleşmelerin çoğuna Türkiye taraf olmuş, benimsemiş ve kabul etmiştir. Çoğu sözleşmeler, anlaşmalar, bu Yüce Meclisten de geçerek kanun haline gelmiştir. Anayasamızın başlangıç maddelerinde, insan temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen hükümler mevcuttur, mevzuatımızda da bununla ilgili birçok hüküm vardır; ama, tatbikatta, bu düzenlemelere uygun olarak insan haklarına saygı gösterildiğini iddia etmemiz, maalesef, çok güç olmaktadır. Büyük Çin düşünürü Konfüçyus'un bir sözü vardır: "Prens faziletli olduğunda kanunlara ihtiyaç yoktur, faziletsiz olduğunda da, kanunların hiçbir faydası yoktur."

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, istediğimiz kadar yasalar yapalım, müesseseler kuralım, bunlar, insan eliyle tatbik edilecek. Biz idare edenler veya bizi idare edenler insan haklarına saygılı değillerse, istediğimiz kadar büyük yasalar çıkaralım, hiçbir faydası yoktur.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün, Türkiye gündemine, maalesef, insan haklarıyla bağdaşmayan birçok problem oturmuştur. Nedir bunlar; siyasî problemler, ekonomik problemler.

Dün, Türkiye'nin dört bir yanında esnafımız yürümekteydi. Bizim esnafımız Ahilik felsefesini özümlemiş bir toplumdur. Ahilikte sevgi vardır, kardeş vardır, hak vardır, adalet vardır, saygı vardır. Bunu özümleyen bir toplum neden sokaklara döküldü; neden, kendi evladı olan, kendi kardeşi olan, kendi babası olan güvenlik güçleriyle karşı karşıya geldi?

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Getirildi.

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Tabiî, getirildi. Doğru söylüyor arkadaşım; bunlar bu noktaya getirildi. Bunlarda bizi idare edenlerin hatası olduğu gibi, hepimizin, milletvekili olarak, fert olarak da hatalarımız vardır. Bu hatalardan ders almamız gerekir. Kurtuluş savaşı olarak ifade ediyoruz ekonomik sıkıntıyı. Kurtuluş savaşlarını hatırlayın arkadaşlar. Yaşımız müsait değil, o dönemleri yaşayamadık; ama, Kurtuluş Savaşını verenler ne ırk ayırımı yaptı ne din ayırımı yaptı ne iktidar-muhalefet ayırımı yaptı; hepsi birlikte mücadele etti. Her gün buradan bağırıyoruz; arkadaşlar, birikimlerimizden istifade edin; gel, beraber çözelim. Daha bir tek program bize gelmedi.

Sayın Bakanımız yurt dışından geldi -demin de ifade ettim- ümit bekliyoruz; inşallah, iyi şeyler yapacak. Bir sayı attı ortaya "15 tane kanun getireceğim" dedi. Ne kanunların adı var ne mevzuunu biliyoruz; ama, 15 tane... Bir kanun tasarısı yapılmadan adedini nasıl tespit edebilirsin?! İhtiyaç duyulabilir; belki, bunların üçü beşi bir araya gelip bir kanun haline gelecek. Şimdi, hep bekliyoruz; onbeş kanun tasarısı gelecek. Bunlar gündemimizde hararetle beklenirken -demin de ifade ettim- bu nedenle, Meclis olağanüstü bir çalışma tarzını benimsemişken, daha önümüzde doğru dürüst bir şey gördüğümüz yok; ama, ümitle bekliyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, gelen düzenleme, eksik ve ihtiyaca cevap verememiş olmasına rağmen, insan haklarıyla ilgili olduğu için de yine mutluluk hissediyorum. Şimdi, burada ne getiriliyor; Başbakanlıkta bir birim kuruluyor. Başbakanlıkta bir başkanlık sistemleri vardır, bir de genel müdürlükler vardır; bu, başkanlık olarak düşünülmüş. Başta da ifade ettim, genelgeyle kurulmuş. Bu genelge, bilahara kanun gücünde kararnameye dönüştürülmüş. O da iptal edildiği için -ki, bu ayın sonuna doğru bitecek, Anayasa Mahkemesi 6 ay bir zaman tanımıştı- yenisini düzenliyoruz. Şimdi, bu getirilen düzenlemeyle bir "insan hakları üst kurulu" kuruyoruz. Zaten kurullara çok alıştık. Bütün devletin yetkilerini kurullara dağıtmaya başladık. RTÜK kurulu var, Bankalar Düzenleme Kurulu var, daha geçen gün Şeker Kurulu kurduk, Rekabet Kurulu var. Kurul, kurul gidiyor. Burada da bir kurul var. Belki, kurul olması gereken en önemli mevzu da budur; ama, öyle bir kurul kurduk ki, hiçbir işlevi olmayacak. Nedir bu kurul; 7 devlet bakanının başkanlığında 7 müsteşardan meydana gelen bir kurul. Kimler var burada; Başbakanlık müsteşarı, Adalet Bakanlığı müsteşarı, İçişleri Bakanlığı müsteşarı, Dışişleri Bakanlığı müsteşarı, Millî Eğitim Bakanlığı müsteşarı, Sağlık Bakanlığı müsteşarı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müsteşarı. Şimdi, bu müsteşarlar, bu devletin yükünü çeken müesseselerin başlarında; kendi kurumları da Türkiye'de en çok problem yaşanan kurumlar. Daha sağlık sorununu halledemedim, millî eğitim sorununu halledemedim, Başbakanlık zaten bir koordinasyon müessesesi, her problem oraya geliyor.

Şimdi, bu arkadaşlarımız, haftada bir gün, onbeş günde bir gün toplanacaklar, Türkiye'de ihlal edilen insan hakları üzerinde koordinasyon görevi sağlayacaklar. Bu, mümkün mü arkadaşlar?! Üstelik, hiçbir yaptırım gücü de yok. Kurumlar arasında koordine sağlayacak...

Şimdi soruyorum arkadaşlar; bugün iddia ediliyor... YÖK bir karar aldı, bir üniversitenin öğrenci alma hakkını iptal ediyorum diyor iki sene sonra. Nedir bu; öğrencilerin okuma hakkını, insan haklarından olan okuma hakkını yok ediyor; gerekçesi doğrudur, yanlıştır. Şimdi, Başbakanlıktaki bu kurula geldi, şikâyet edildi, YÖK'e soracak: "Niye yaptın?" Bu  yaptı, şöyle yaptım, böyle yaptın... YÖK'ün kararını da beğenmedi. Yaptırımı yok. Madem böyle bir kurul ortaya getiriyoruz, yaptırımını da birlikte getirmemiz lazım ve müstakilen bu işe bakması lazım.

Bugün, Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız bu dönemde, bize yapılan en büyük tenkitlerin başında, Türkiye'de insan hakları ihlalinin çok üst seviyede  olduğu. Bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 5 000'in üzerinde Türk devleti aleyhinde dava açılmış. Daha da esasa kaydedilmediği için bekleyen dosyalar girdiğinde, bunun 7 000 civarında olacağı iddia edilmektedir. Bunun 1 000 tanesinin Kıbrıs nedeniyle Rumlar tarafından açıldığını -ki, burada bir haklılık yoktur- bir tarafa bırakırsak, gerisi tamamen benim vatandaşlarımla ilgili. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava açmayı da, bireysel olarak vatandaşlarımız, daha üç dört senedir öğrendi.

Bizim Meclisteki İnsan Hakları Komisyonuna bir yılda 1 249 veya o civarda talep gelmektedir. Demek ki, halk mutlu değil; benim hakkım ihlal ediliyor diyor, merci arıyor. Şimdi, bu mercii, biz, istişari mahiyette karar verecek, Başbakanlıkta böyle bir birim kuruyoruz.

Yine, bunun altında, bir danışma kurulu kuruyoruz. Bu danışma kurulu da, Başbakanın tayin edeceği insan haklarından sorumlu Devlet Bakanının başkanlığında, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, meslek kuruluşlarının temsilcileri, insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, bu alanda yayın yapmış insanlardan meydana gelecek. Kim seçecek; siyasî bir otorite, bir devlet bakanı.

Şimdi, düşünün arkadaşlar; o otorite, o siyasî insan, insan haklarını nasıl telakki ediyorsa, kuracağı kurul da ona göre olacak. Bugün, Avukat Eşber Yağmurdereli miydi neydi; o da ben insan haklarını savunuyorum diye yazılar yazıyor, kendine göre haklı olan tarafları var. Bunun karşısında, bilmem Nacak diye bir adam da diyor ki, ben insan haklarını böyle telakki ediyorum. Oraya koyacağımız bakanın anlayışı hangisine yakınsa, işte, bunun yayınlanmış eserleri vardır diye onu getirecek.

Şimdi, bu kuruluşların, bağımsız kurumlar haline getirilmesi ve bu kurumun kökleşmiş olması lazım; hatta, Başbakanlığa bile bağlı olmaması lazım. Müstakilen kurulacak, elemanlarını yetiştirecek, insan haklarında temayüz etmiş, Batı devletlerine gönderip, bu insanların ufkunu açıp bunlardan istifade edeceğiz.

Yine, meydana gelen insan hakları ihlallerinin tetkiki için, yine, bu görevlendirilen sayın bakanımız, heyetler kurabilecek. Bu heyetlerin seçimi de, tamamen, bu bakanın inisiyatifine bırakılmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, hazır önümüze gelmiş bir metin; ideal bir şey; gelin, bunu ideal şekline sokalım. Sırf, yasak savmak için bir kurum kurmayalım. Yarın, Avrupa Birliğine gittiğimiz zaman, işte, siz, insan hakları kurulu diyordunuz; ben, bir teşkilat  kurdum demeyelim. Biz, bunu, kendi insanımız için yapalım. Bu fırsat da elimize geçti. Bir adım atılmış, atanlara teşekkür ediyorum; ama, gelin, idealini yapalım.

Türkiye'nin siyasî yelpazesi her gün sağa sola gitmekte, yarın, bizi rahatsız eden tatbikatlarla karşı karşıya kalabiliriz. Onun için, bu yasa önümüze gelmişken, bunun en idealini bulalım ve bu kurumları müstakil hale getirelim. Bu kurulan heyetleri de, tamamen, ilgili bakanın inisiyatifine bırakmayalım; çünkü, o zaman, bakanlığın teftiş kurulu gibi olur. Teftiş kurulunun, yine, kökleşmiş bir nizamnamesi, bir yönetmeliği vardır; ama, burada -bunlar daha yeni yeni yapılıyor- bunlar da yok. Biz, insan haklarını arayacağız derken, insan haklarını kaybedecek durumda kalmayalım.

İnşallah, bu atılan adımın memlekete hayrı olur. İnsan haklarına, toplum olarak saygılı oluruz, birbirimize saygılı oluruz ve mutluluğu buluruz. Bu duygular içinde hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Fazilet Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte insan hakları başkanlığı kanun tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, tasarıyla, Başbakanlığın 1997 tarihinde çıkarmış olduğu genelgeyle oluşturulan İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu, İnsan Hakları Başkanlığı şeklinde yeniden düzenlenmekte, daha önce genelgeyle oluşturulan yapı, kanunî bir statüye kavuşturulmaktadır.

Ayrıca, oluşturan insan hakları danışma kuruluyla da, insan hakları alanında ilgili devlet kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları arasında düzenli bir iletişimin sağlanması amaç edinilmiştir.

Diğer taraftan, insan hakları ihlali iddialarının azaltılmasını ve son bulmasını sağlamak amacıyla, insan hakları ihlali iddialarını araştırmak üzere heyetlerin oluşturulması da düşünülmektedir.

Tasarının genel gerekçesinde, 1997 yılından bugüne kadar, ülkemizde insan hakları standartlarının en yüksek düzeye getirilmesi amacıyla birçok önemli adım atıldığı belirtilmiş ise de, bu adımların neler olduğu konusunda fazla da bir açıklama getirilmemiştir.

Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurucu üyesi olması, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ilk onaylayan ülkeler arasında yer alması, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 20.12.1993 tarihinde 48/134 sayılı Kararıyla, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi amacıyla ulusal kuruluşların öneminin vurgulanması, üye ülkelere bu tür kurumları kurmaları çağrısında bulunulmasına rağmen, maalesef, bu alanda, şu ana kadar, ülke olarak alabildiğimiz çok da fazla bir mesafemiz yoktur. 1997 yılında bir genelgeyle oluşturulan statünün, ancak bugün yasal bir yapıya kavuşturulmak istenmesi de, bu konuda gecikmiş olduğumuzun açık bir ifadesidir. Geçen süre içerisinde, yapılabilen en kapsamlı çalışma, 14 Ekim 1999 tarihinde, zamanın Devlet Bakanı Sayın İrtemçelik'in gerçekleştirdiği İnsan Hakları Zirvesidir ki, bu zirveye, ülkemizde, kamu kurum ve kuruluşlarıyla beraber, oldukça geniş bir şekilde, sivil kuruluşlar da katılmışlardı. Mevcut Sayın Bakanın, çeşitli illerde gerçekleştirdiği toplantılardan başka, kayda değer bir mesafe alamadığımızı da tekrar ifade etmek mecburiyetindeyiz.

Şunu da unutmamamız gerekiyor ki, bugün, özellikle, Batı ülkeleri, bu tür hizmetleri, ağırlıklı olarak sivil toplum örgütleri aracılığıyla götürmektedirler. Aslında, işin mantığı da bunu gerektiriyor; çünkü, insan hakları ihlallerinin çoğunluğu, kamu tüzelkişiliği eliyle gerçekleşmektedir. Gözetim ve denetimin de yine kamuya verilmesi, özellikle bu alanda müspet fazla bir sonuç da vermemektedir. Mesela, illerde oluşturduğumuz insan hakları il kurullarına, vatandaşlarımız fazla rağbet etmemektedirler. Bu durum, maalesef, tasarıda gözardı edilmiş; sivil kuruluşlara, gereği gibi de, maalesef, yer verilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, insan hakları, günümüzde, devletlerin sınırlarını aşmış, uluslararası bir boyut kazanmıştır. Artık, hiçbir ülke, insan hakları ihlallerine, benim iç meselem demek durumunda da değildir. Her ne kadar, zaman zaman, bu alanda, uluslararası kraldan çok kralcılara rastlasak da, gelinen nokta, insanlık için ümit vericidir ve de gereklidir; çünkü, insan, hangi renk, hangi din, hangi dilden olursa olsun insandır; vazgeçemeyeceği ve de mutlaka korunması gereken hakları vardır. Dünyanın neresinde çiğnenen bir insan hakkı, rencide edilen bir insan onuru varsa, ona karşı olmak, tavır koymak her kurum ve kuruluştan önce, insan olan insanın görevidir. Tarih boyunca, bütün dinler, bütün felsefî akımlar da bütün düşüncelerinin merkezine insanı koymuşlardır. Bizim inancımızda da, insan, yaratılmışların en şereflisidir, vazgeçilemez, engellenemez hakları vardır.

Günümüz dünyasında, insan haklarının ihlalleri sistematik bir şekilde yapılmaktadır. Bunun içindir ki, ihlallerin önlenmesi de, sistematik bir şekilde, kurum ve kuruluşlar aracılığıyla ancak önlenebilir. Ülkemiz, biraz önce de ifade etmeye çalıştığım gibi, maalesef, bu alanda da bir hayli geç kalmıştır. Ayrıca, yeni oluşturulan yapının da, ihtiyaca cevap verebileceği konusunda çok ciddî kaygılarımız vardır.

Her şeyden önce, bu kurum, niçin Başbakanlığa bağlı olarak düşünülmektedir?! Bugün, Başbakanlık, dünyada örneğine rastlayamayacağımız bir hantal yapıya sahiptir. Beyaz Saray'da bile 500 personelin çalıştığı günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığında, 1 500'ü kadrolu olmak üzere toplam 3 000 civarında personel istihdam edilmekte, Başbakanlığı, bir koordinasyon merkezi olmaktan öte, âdeta hantal bir KİT görünümüne de taşımaktadır. Gelişmiş hiçbir ülkenin başbakanlığında, 15 başbakan başdanışmanı, 20 başbakan müşaviri, 85 başbakanlık müşaviri, 160 basın halkla ilişkiler müşaviri, 24 özel kalem müdürü, 100 araştırma görevlisi ve 3 000'e yaklaşan personelin bulunması da mümkün değildir. Ayrıca, bizdeki devlet bakanlığı statüsüne benzeyen herhangi bir devlet bakanlığı statüsü de, maalesef, görünmemektedir.

Şimdi, siz, Sayın Bakanım, yeni oluşturmak istediğiniz bir kurumu da, tabiri caizse, bu hengâmenin içerisine getirip mahkûm ediyorsunuz. Daha önceleri, insan hakları müsteşarlığı olarak düşünülen düzenlemeden niçin vazgeçildiğini de bir türlü anlayamıyoruz.

Değerli milletvekilleri, insan hakları konusunda geç de kalınsa, kuruluşların aksaklıkları da olsa, bunları bir şekliyle aşabiliriz; ancak, bundan önce her birimizin, öyle sanıyorum ki, kafalarımızda aşmamız gereken bazı gerçekler vardır. İnsan hakları kriterlerini, bize özel biz mi düzenleyeceğiz, yoksa, bu hakları, evrensel değerler olarak kabul edip, tanıyıp, onları mı gerçekleştirmeye, uygulamaya çalışacağız; akıl, mantık ve şartlar, elbette, ikinci maddenin gereklerini yapmamızı emrediyor.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir bakış içerisinde, ülke olarak, gerek içte ve gerekse dışarıda çok tartışılan bir halimiz var. Her ne kadar, özellikle dışarıda bizi çok tartışanlar, zaman zaman "hele dön de kendine bak" deme durumuyla karşı karşıya kalsalar da, bu durum yine de gerçeği değiştirmiyor. Ülkemizde, yaşama hakkına yönelik faili meçhul cinayetler, yargısız infaz, işkence sonucu ve gözaltında ölüm söylentileri, çatışmalarda ölenler, sivillere yönelik eylemler, kayıplar, işkence görenler, gözaltına alınanlar, tutuklamalar, saldırıya uğrayanlar, baskı ve tehdide maruz kalanlar, boşaltılan köy ve mezralar, cezaevlerinde tutuklulara saldırılar konusunda her yıl maalesef raporlar yayınlanıyor, rakamlar belirtiliyor. Diğer taraftan, çalışma hayatına yönelik işten çıkarmalar, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik olarak da kapatılan kitle örgütleri, siyasî partiler, yasaklanan yayın organları, verilen hapis cezaları, siyasî hakları ellerinden alınmış düşünce suçluları, eğitim öğretim haklarının engellenmesine yönelik uygulamalar gündemde tutuluyor, uluslararası kuruluşlar nezdinde de hep tartışma konusu yapılıyor.

Değerli milletvekilleri, insan hakları standardımızın yükseltilmesi için öncelikle Anayasa ve yasalarda yapılması gereken değişiklikleri hepimiz biliyoruz. Artık, bu konuda söylenecek eksik bir söz de kalmadı; ama, yapılması da gereken çok şey var. Artık, adım atmak gerekiyor, vücudumuza dar gelen elbisemizin ölçülerini değiştirmemiz gerekiyor, şahıslara endeksli yasa çıkarma veya engelleme mahcubiyetinden hepimizin kurtulması gerekiyor. Bir zamanlar, bu Yüce Mecliste, düşünce özgürlüğünün önündeki önemli bir maddenin yeniden düzenlenmesi sırasında, kim için çıkarılacaktı, niçin vazgeçildiği konusunda acı itirafları dinledik. Kurumları oluşturmadan önce, bu komplekslerimizi hepimizin üzerinden atması gerekiyor.

Son günlerde, ölüm orucundaki bir annenin başucunda oturan, televizyon ekranlarına yansıyan 5 yaşındaki çocuğun psikolojisini ve bu ülkeye yarınlarda nelere mal olacağını mutlaka gözden geçirmemiz gerekiyor; ama, kesinlikle görmezlikten gelmememiz de gerekiyor. Üniversite kapılarında, hatta ilahiyat fakültesinin önünde insanların niçin beklediğini tekrar, bir defa daha gözden geçirmemiz gerekiyor. Acaba biz mi yanlış yapıyoruz, yoksa onlar mı yanlışa düştü diye uzun uzun hepimizin düşünmesi gerekiyor; ama, herhalde, insan haklarından sorumlu Sayın Bakanımızın çok daha fazla düşünmesi gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasanın ülkemiz ve insanımız için hayırlı bir başlangıç olmasını diliyorum. Ümidim "yaratılanı hoş gör, yaratandan ötürü" felsefesiyle, her şey insan için anlayışıyla, insanımız her şeyin en güzeline layıktır mantığıyla, hep beraber, yeni bir başlangıç yaparız; başkaları istediği için değil, bizim insanımız layık olduğu için bu adımları atarız. Bu adımları, biz, dün, herkesten önce atmamış mıydık? Dünyada yurt bulamayan binlerce Yahudi, gelip, bizim şefkat kanatlarımızın altına sığınmamış mıydı? Gittiğimiz her toprak parçası, bizimle insan olmanın hazzını, özgürlüklerin tadını çıkarmamış mıydı?

Sayın Bakana, şimdiden, yapacağı hizmetlerde başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülle.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı?.. Burada.

Buyurun.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

"İnsan Hakları Başkanlığı" adı altında Başbakanlık teşkilatında bir bağımsız birim kurulmasıyla alakalı çok önemli bir konuyu konuşuyoruz. Gönül arzu ederdi ki, bütün parti grupları, böyle önemli bir tasarıda, düzenlemede, gerçekten, Genel Kurulu teşrif etsin.

Kendi partim de dahil Sayın Yıldırım; umuma konuşuyorum.

Değerli arkadaşlar, önemli olan şematik yapılanmaları ortaya koymak değildir; önemli olan, uluslararası anlaşmalara imza koymak da değildir. Bugün, birçok uluslararası anlaşmaya, imza koyan devletlerin -yeraltı nükleer denemelerin yasaklanmasına dair anlaşmalar dahil- uymadıklarını görüyoruz ve kâğıt üzerinde kaldığını görüyoruz. Türkiye, şu içinde yaşadığımız kaosu ve krizi, bir topyekûn değişime çevirmediği müddetçe, biz, yerinde saymaya mahkûm bir devlet ve toplum olma sürecini devam ettireceğiz diye endişe taşıyorum ve sokaklardaki gayrimemnun yüzbinler ve milyonların sadece bir kısmının sesini yükseltmesini, sadece provokasyon olarak niteleyip gözardı edersek, yarın, çok daha büyük kalabalıkların, gayrimemnun üreten bu sistemin seslendirdiği kalabalıkların tepkisini önleyecek hiçbir gücü öne çıkaramazsınız. Millet ve bu halk, kendi gücünün farkına varmaya başlamıştır.

O halde nereden başlamalıyız; Türkiye'de devletin oturduğu temel bazı, makro düzenlemeleri önce tartışmalıyız.

Şimdi, Avrupa Birliği sürecini yaşıyoruz, Kopenhag Kriterlerini tartışıyoruz, Ulusal Program açıklıyoruz; ama, şunu esefle ifade etmek isterim ki: Dünün Doğu Avrupa ülkeleri, insan haklarının en çok çiğnendiği Doğu Avrupa ülkeleri, eğer Avrupa Birliğine üyelik sürecinde bizim önümüzde değerlendiriliyorsa, oturup düşünmek zorundayız. Niye; onlar, ideolojik devleti yıktılar ve hızla insan hakları ve diğer düzenlemelerde yol aldılar; ama, Türkiye, hâlâ, ısrarla, ideolojik ulus devletin ısrarında olduğu için, bir arpa boyu yol alamıyor.

Ben, bu manada, bu düzenlemenin asıl işlevinin sonuçlarını görmek istiyorum değerli arkadaşlar. Türkiye'de toplumun, milletin, kendisiyle problemi yok, çatışması yok. İnsan hakları ihlallerinin birinci kaynağı kamudur Türkiye'de, devlettir ve Susurlukla başlayan sözde bir temizleme ve aydınlanma sürecinin nasıl flu hale getirilerek örtbas edildiğini ve şiddet odaklarının, şiddet üreten özel odakların hâlâ Türkiye'de muhafaza edildiğini, burada, açık yüreklilikle ifade ediyorum. Bunlar bertaraf edilmediği müddetçe, insan hakları ihlali, devlet ve kamu olmaya devam edecektir. Neyi değiştirdik; hiçbir şeyi.

İşte, bu manada, tarihî süreç içerisinde, devlet-toplum ilişkilerindeki kırılma noktalarını iyi tespit etmek zorundayız. Bu kırılma noktalarını, halkı küstüren, gayrimemnun üreten kırılma noktalarını tespit edemezsek, yol alacağımızı zannetmiyorum.

Bir örnek olarak söylemek istiyorum, cumhuriyet tarihinde, sosyokültürel anlamda kırılma noktalarını: Bütünüyle, tekkesiyle, camisiyle, şeyhiyle, ağasıyla, aydınıyla, köylüsüyle kazanılmış bir millî mücadeleden sonra yapılanan Türkiye Cumhuriyetinde, belki bir Çankaya entel aydınının, şairin ifadesiyle "Kâbe Arabın olsun, bize Çankaya yeter" mantalitesinin bir kırılma noktasını ifade ettiğini, şurada, sizlere de seslendirmek istiyorum.

Bugün de devam ediyor aynı o yetersiz kırılmaları devam ettiren bir zümre. Bunlar, medyada, entel barlarında ve dolarla kullanıma açık, âdeta, sistemin kapatmaları olarak görev ifa eden, her pozisyonda kullanıma açık, sözde gazetciler, yazarlar, köşe yazarları ve aydınlardır. Halkı anlamayan ve tanımayan insanlarla hiçbir yol alamayız değerli arkadaşlar. Bütün bu taleplerin önüne de, kutsal devleti çıkararak, eğer bazı şeyleri önlemeye kalkacağınızı zannediyorsanız, bunu da önleyemezsiniz. İşte, bu kırılma noktalarını iyi tespit etmek gerekir diyorum.

Şimdi, birinci olarak, ideolojik devleti terk etmek zorundayız diyorum. Biz, eğer, Avrupa Birliğine üye olacaksak, uluslararası insanlık camiasının değer ve kriterlerini bu ülkede de hâkim kılmak istiyorsak, ideolojik temellere oturan bir, yazılı olmayan anayasayı ve görünürde şematik olmayan bir devlet yapısını terk etmek  zorundayız. Şimdiye kadar devletin halka yaklaşımı, size komünizm de lazımsa biz getiririz mantığıyla olmuştur. Bugün, şu düzenleme bile, size insan hakları lazımsa onu da biz getiririz mantığının çok açık ifadesidir. Maddelerde de yeri geldiğinde söz alıp, konuşmak istiyorum.

Türkiye'de öğrenim hakkı tartışılmalıdır. Bugün, sokaklara çıkan insanlar, aslında -bir insan hakkı ihlali olarak- ekonomik birikimlerini yok eden bir ekonomi politikasının sonucudur ve insan hakkı ihlalidir. Sokaklardaki insanları küçümseyemezsiniz. Daha onlara katılacak milyonlar var. Niye?.. Dinî inanışı, kültürü, yaşayışı rencide edilen, yasaklanan milyonlar var; daha onlar henüz sesini çıkarmadı. Kimse kendinde büyük bir güç vehmetmesin. Türkiye'de, eğer, birileri silahlı gücüne güveniyorsa, ekonomik gücüne güveniyorsa, bilsinler ki, Şahları, Marcosları ve Sovyetler Birliğindeki ideolojik devleti koruma görevini, silahlı güçleri -Kızıl Ordu dahil- yerine getirememiştir. Türkiye'de, biz, devlet yapılanmasını, sistemi, halkın garantörü olduğu bir sistem haline getirmediğimiz müddetçe, koruma, kollama görevi, birilerine, sanki kudretten, var olurken verilmiş gibi bir mantaliteyle hareket edersek, korkarım ki, bu devleti koruyan kurumların da hızla yıpranmasına vesile olacağız, sebep olacağız diye ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Sobacı...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Efendim.

BAŞKAN - Konuşmanıza biraz dikkat etmenizi rica edeceğim efendim.

BEKİR SOBACI (Devamla) - Zülfüyare mi dokunduk Sayın Başkan?

BAŞKAN - Zülfüyare dokunmadı ama...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Nereye dokunduk Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Siz biliyorsunuz.

BEKİR SOBACI (Devamla) - Bu toplum da, devlet de, bütün kurumları da...

BAŞKAN - Yüreğime dokundu yüreğime, zülfüyare değil.

BEKİR SOBACI (Devamla) - ...siyasî partileri de, Parlamento da... Yüzleşeceğiz.

BAŞKAN - Sayın Sobacı, yüreğime dokundu da ondan...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Sayın Başkanım, o yürek kimde daha kuvvetli, onu burada tartışmayalım; onlar izafî şeyler, sübjektif değerlendirmeler; oraya girmeyelim; ama, ben şunu ifade etmek istiyorum: Bu toplumsal yüzleşmeyi yapmadığımız müddetçe, hiçbir konuda yol alamayacağımızı ifade etmek istiyorum. Bir temel ortaya koymak istiyorum; katılırsınız ya da katılmazsınız...

Şimdi, bu ülkede, eğitim politikası olarak, altı yedi yaşındaki, affedersiniz, altını ıslatan çocukları evlerinden alıp, onbeş yaşındaki çocuklarla beraber, yatılı bölge okullarında, eğitim adı altında, toplama kampı gibi bir eğitim sürecinin, allahaşkına, hangi çağdaş pedagojik gerekçelere oturduğunu, biri varsa çıksın şurada izah etsin. Yani, Batı'da okulun dört duvarının ortadan kaldırıldığı bir dönemde, biz, çağdaşlaşma sürecini ifade ederken... 57 nci hükümetin programında, insan haklarının genişletildiğinden bahsetmişsiniz gerekçesinde. Peki, siz, bu insan hakları genişletiliyor derken, 6 Nisan 2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan "İstiklal Marşına başörtüsüyle katılamazlar" yönetmeliğini hangi vicdanla yayımlayabildiniz 57 nci hükümet olarak?!

Türkiye, sütü bozuk bir 28 Şubat sürecinden sonra geldiği noktada, bugün debelenmektedir, çırpınmaktadır. Bunu aşmak zorundayız. Eğer, Türkiye, kamusuyla, toplumuyla, dün Bulgaristan'da Todor Jivkov'un yaptıklarını eleştirenler bugün aynı Jivkov'un yaptıklarını devlet olarak icra ediyorsa, bunda, oturup, kara kara düşünmek zorundayız değerli arkadaşlar.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - O zaman niye konuşmadın?

BEKİR SOBACI (Devamla) - Özeleştiri yapamayan hiçbir toplum gelişemez. Batı, bugün, bütün düşünürleriyle globalleşmeyi eleştirirken, gözü kapalı, globalleşmenin getirdiklerine balıklama dalarsanız, biz kimliğimizi yitiririz. (DSP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar; DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Dinleyin... Dinleyin... Beyinleriniz yetmiyorsa, biraz dinleyin... Biraz dinleyin...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - O zaman niye konuşmadın? 28 Şubatta Mecliste değil miydin?!

BEKİR SOBACI (Devamla) - Şu anda, Türkiye'de vakıf katliamı yapılıyor... Vakıf katliamı yapılıyor. Siz mi sivil toplum örgütlerini geliştireceksiniz?! (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - 28 Şubatı niye imzaladınız o zaman? 28 Şubatta niye imza attınız o zaman?

BEKİR SOBACI (Devamla) - Türkiye'de, birileri, kutsal devleti öne geçirerek, vurgunlarını devam ettiriyor, statülerini devam ettiriyor, sizler de alet oluyorsunuz.

Şimdi, Türkiye'de siz provokatör mü arıyorsunuz; Meclisi yıpratan provokatör mü arıyorsunuz? (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sensin... Sensin...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu)  - Provokatör sensin.

BEKİR SOBACI (Devamla) - Önce, Fazilet ile Doğru Yol dinlensin diyenlerin suflörleri kimse, Türkiye'de siyasî provokatörler onlardır. Artı, bu ülkede, 28 Şubattan sonra yarasa suçlamasını bu millete yönlendirenlerin suflörleri kimlerse, provokatörler onlardır.(DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Siz böyle konuşursanız...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Siz, şu anda, toplumun gerisine düştünüz. Toplum sizi terbiye eder, hepinizi terbiye eder; ama, kalkıp burada yarın Parlamentonun yıpranmasından bahsetmek...

BAŞKAN - Siz böyle konuşursanız, 28 Şubat bin yıl daha devam eder; onu bilesiniz...

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Dün, Tandoğan'da kadınları nasıl terbiye ettiğinizi gördük.

BAŞKAN - 28 Şubat bir süreç değil, 28 Şubat bir cumhuriyet, cumhuriyet bin yıl devam eder. Kimsenin sütü bozuk değil...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Sayın Başkanım, 28 Şubatta görev alanların...

BAŞKAN - Kimsenin sütü bozuk değil...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Bir saniye... Bir anekdot zikredeyim Sayın Başkanım; müsaade eder misiniz Sayın Başkanım? (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Etmiyorum..."Sütü bozuk" diyorsun yahu!

BEKİR SOBACI (Devamla) - Ben, burada hür kürsüdeyim. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Hür kürsü başka... Siz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısınız. Ben sizi çok dikkatli dinledim. Sözünüze de müdahale etmedim. Sütü bozuk ifadesinin üzerinde duruyorum.

BEKİR SOBACI (Devamla)- Müsaade eder misiniz?.. Müsaade eder misiniz?..

BAŞKAN - Edeceğim... Bir dakika...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Evet, protesto ediyorum.DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET AY (Gaziantep) - Et protesto, soytarı... Soytarı!..

BAŞKAN - Kimin sütü bozuk... Kimin sütü bozuk, o belli değil.

MEHMET AY (Gaziantep)- Sütü bozuk!.. Şerefsiz!..

BEKİR SOBACI (Devamla) -Burası milletin kürsüsü bana ne hakla müdahale ediyorsun?!

BAŞKAN - Müdahale ediyorum...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Hayır, edemezsiniz!.. Müsaade etseydiniz, ben konuşacaktım...

BAŞKAN - Sen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, kimseye sütü bozuk diyemezsin.

MEHMET AY (Gaziantep) - Otur! Yeter artık! Yetti!

BAŞKAN - Laik, demokratik, sosyal hukuk devletini zedeleyemezsin...

MEHMET AY (Gaziantep) - Şerefsiz!.. Sütü bozuk şerefsiz... Soyu sopu bozuk... Soysuz sopsuz pezevenk!

BAŞKAN - Ülkenin sırat köprüsünden geçtiğini...

BEKİR SOBACI (Tokat) - Ne sırat köprüsü Sayın Başkan...

BAŞKAN - Anlamıyor musun sırat köprüsü nedir? Ne diyorsun? Sırat söprüsü geçiyor. Beğenmiyorsan, milletvekilliğinden istifa eder gidersin. Demokrasi, kaideler rejimidir, kurallar rejimidir.

Sayın milletvekilleri, 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.17


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:16.52

BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

5.- Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı; ancak, sayın milletvekilleri, Tokat Milletvekili Bekir Sobacı, bundan önceki oturumda şahsı adına yaptığı konuşmada, kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek, hakaretler yapmak suretiyle Genel Kurulun sükûnetini ve çalışma düzenini bozmuştur. Ayrıca, Bekir Sobacı, konuşmasında, milletimizi ve onun bağrından kopmuş Türk Silahlı Kuvvetlerini rencide edici ifadelerde bulunmuştur.

Bu Meclis, Millî Mücadelenin önemli kararlarını veren Yüce Meclistir. O Meclisin devamı olan bu Meclis, yine aynı heyecan ve duygularla bu görevini devam ettirmek zorundadır.

Sayın milletvekilleri, toplumun sıkıntılı günler geçirdiği bugünlerde bizlere düşen görev, görevimizin idraki içinde çalışmalarımızı yürütmek, ağzımızdan çıkan sözlere dikkat etmek mecburiyetindeyiz. "Hür kürsü, hürriyeti hak edenler içindir. Bu Meclis devamlı açık kalmalı, hür kürsü ve hür mikrofon devam etmeli" ifadesinde de yerini bulan; ama, toplumumuzun ve sizlerin huzurunu bozan bu tip davranışların yanlışlığını bir kere daha ifade ediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak, Divan olarak, milletvekilini kınıyorum efendim. (DSP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Söz istiyorum.

BAŞKAN - Size söz vermeyeceğim.

İçtüzükten kaynaklanan ceza yöntemini uygulamadım ki, size söz verme imkânım olmasın diye.

Şimdi sözü, Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan'a bırakıyorum efendim.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Yüce Meclise hitap eden Tokat Milletvekili Bekir Sobacı'nın konuşması, Grubumuz adına değil, şahsı adına yapılmış bir konuşmadır. Fazilet Partisi Grubu olarak, böyle bir üslubu tasvip etmediğimiz gibi, konuşmanın hiçbir kelimesine de katılmıyoruz. (Alkışlar)

Daha fazla bir şey söylemek istemiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlarım; sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, buyurun.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan...

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Bir de hâlâ konuşuyor!.. Defol!

BAŞKAN - Söz vermiyorum efendim.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sizin, bu Yüce Mecliste ifade ettikleriniz şahsımla alakalıdır; söz talebimi arz ediyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Söz vermiyorum.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Söz talebimi arz ediyorum. Kişisel olarak benimle ilgilidir konu sadece. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Söz vermiyorum efendim.

Biraz evvel söyledim; size söz vermemek için, İçtüzüğü çalıştırmıyorum.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Bu Yüce Mecliste, 82 Anayasasının 15 inci maddesinin değiştirilmesi tartışılırken, bunlar talihsizliktir; sizin konuştuklarınız; ben bu kadar ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Size söz vermiyorum efendim. Size söz vermememin sebebi de...(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BEKİR SOBACI (Tokat) - Ve protestom, Genel Kurula değil, sizedir, sizin yönetim tarzınızadır; arz ederim.

BAŞKAN - Ben, sizin de içinde bulunduğunuz Yüce Meclisi temsil ediyorum şu anda, Başkana da niyabeten görev yapıyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bütün siyasî parti gruplarının üzerinde konsensüs sağladığı, mutabakat sağladığı insan hakları gibi yüce bir kavramı içeren kanun tasarısı üzerinde, bir milletvekilinin, hitap ederken, şahsî görüşlerini dile getirirken meydana getirdiği gerginlik, hepimize zararı olabilecek, hepimizin, üzerinde, ittifakla, olmaması gerektiğini kabul ettiğimiz bir olay olarak kalmalı. Bu konuda herkesin hemfikir olduğunu görüyorum. Belki, konuşmasında maksadı aşmıştır, belki kendi anlık problemleri vardır. Benim bu olayla ilgili olarak söylemek istediğim birkaç cümle var.

Hepimiz otobüse binmişizdir. Eğer, otobüs sürücüsü, gerek kendi hatasından gerek yolculardan herhangi birinin hatasından gerekse karşıdan gelen bir başka sürücünün hatasından dolayı kaza yaptığı zaman, sadece o bir tek yolcu, sadece karşıdan gelen araç veya sadece şoför zarar görmüyor. Geçtiğimiz günlerde de buna benzer bir olay oldu, gazetelere de aksetti; otobüste bir yolcu birdenbire bir cinnet geçirdi ve otobüsün kaza yapmasına sebep oldu.

Üzerinde konuştuğumuz konu, insan hakları. İnsan hakları ihlali, daha ziyade, devletin yapmış olduğu, devletin bizzat işlediği iddia edilen olayları kapsamaktadır. Yani, insan hakkı ihlali olması için veya insan hakkından bahsetmemiz için, evvelemirde devletin olması gerekmektedir. Devletin olmadığı hiçbir yerde insan hakkı ihlalinden söz edemezsiniz. Evvela devleti yaşatmamız lazım, devlete sahip çıkmamız lazım.

Bu kanun tasarısını da gündeme getirirken, mevcut durumu gözler önüne sermek istiyorum.

Dünyada bütün devletlerin egemenliklerini tek başına kullanamayacağı iki konu vardır; bütün devletler, iki konuda egemenliklerini müşterek kullanma yolunu seçmişlerdir: Bunlardan biri çevre, diğeri insan haklarıdır.

İnsan hakları konusunda, 55 inci hükümet döneminde, Sayın Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında, insan hakları koordinatör üst kurulu kurulmasıyla ilgili bir Başbakanlık genelgesi yayımlanmıştır. Buradaki üst kurulu oluşturan kişilerin bir bakanın başkanlığında tamamen müsteşarlardan oluşması doğrudur; çünkü, insan hakkı ihlali yaptığı iddia edilen makam devlettir. Orada en üst seviyede ilgili birimlerden müsteşarların bulunması gayet normaldir. Hiçbir ülkenin kanunları insan hakkı ihlalini öngörecek şekilde yapılmaz. Hele hele Türkiye gibi, bizim devletimiz gibi geçmişi insan hakkını en iyi koruyan milletin oluşturduğu devletlerde kanunlar insan hakkı ihlalini önleyecek şekilde yapılmıştır, yapılagelmiştir. Bizim Anayasamız, değiştirilemez maddesiyle insan haklarına verdiği önemi göstermiştir, bütün kanunlarımız da insan hakkı ihlallerine karşıdır.

İnsan haklarıyla ilgili bir bakanlığın yaptırım gücünün olması zaten düşünülemez. İnsan hakları kanunlarla garanti altına alınmıştır, yaptırım gücünü yapacak olan kanunlardır. İnsan haklarıyla ilgili bakanlığın, insan haklarıyla ilgili birimlerin tek görevi sadece, gözetimdir, koordinedir. Burada da İnsan Hakları Başkanlığı kurulurken hem geçmişte genelgelerle yapılan bir husus müesseseleştirilmiştir, müessese haline getirilmiştir hem de uygulamada doğabilecek aksaklıkları gözetecek, onları koordine edecek, bu aksaklıkları giderecek bir yapı oluşturulmaya gayret edilmiştir.

Başbakanlığa bağlı müstakil bir daire başkanlığı olarak düşünülmesi de, devleti büyütmemek, devletin hantal yapısına başka hantal yapılar katmamaktır. Onun için Başbakanlığa bağlı bir daire başkanlığı olarak düşünülmüştür. Mevcut yapıda benim bir yönetmelikle kurmuş olduğum İnsan Hakları İl ve İlçe Kurulları, bu denetim görevlerini, bu gözetimi, bu koordinasyonu sağlamanın yanında, insan hakkı ihlallerinin en aza indirgenmesi ve insan hakkı ihlaline uğradığını iddia eden kişilerin müracaat edebileceği bir ilk masa olması durumunu koruyagelmiş ve böyle bir yapıyla, İnsan Hakları İl ve İlçe Kurullarının bildirdiği olayları daha üst seviyede takip edebilecek, koordine edebilecek, onları -bir daha olmaması yolunda- ilgili birimlere iletebilecek ayrı bir kurum oluşturulmuştur, bu müesseseleşmiştir.

Bu arada, hepimizi ilgilendirdiği için, insan hakları ihlalleri ve dünyadaki durumumuz hakkında kısaca bilgi arz etmek istiyorum. Geçmişte, insan hakkı ihlallerinin en üst seviyede olduğu iddiaları hep yapılagelmiş; bu konu, diğer dünya devletlerince, zaman zaman, değişik platformlarda yüzümüze de söylenmiştir. Bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan müracaat toplamının 15 000 olduğu ve bunun 5 000'inin -değerli konuşmacıların söylediği gibi- bizimle ilgili olduğu düşünülürse, geçmişte bu konuda çok iyi bir görüntümüz olduğunu söyleyemeyiz; ancak, bir hususu da bilip, bundan çok üzüntü duymamamız gerekmektedir: Artık, dünyada insan hakları da kuşak kuşak ayrılmaktadır. Birinci kuşak dediğimiz, doğrudan doğruya insanla ilgili olan insan hakkı ihlalleridir. İkinci kuşak dediğimiz, daha temiz bir çevreden istifade hakkı gibi hakları ayrı kategoride mütalaa edersek, İnsan Hakları Mahkemesine yapılan 5 000 müracaatın 2 300'ü tamamen kamulaştırma davalarıyla ilgilidir; yani, birinci kuşak insan haklarından değildir. 2 000'i, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, Güney Kıbrıs'ta yaşayanlar tarafından yapılmış müracaatlardır. Bunları çıkardığımız zaman ve 2000 yılı istatistiklerine baktığımız zaman, biz, artık, insan hakkı ihlalini yapan birinci devlet değiliz veya insan hakkı ihlali en çok bizim ülkemizde olmuyor. Bizim hakkımızda yapılan müracaatların beşinci altıncı sıraya düştüğünü görmekteyiz.

Bu, tabiî hiçbir zaman bizim insan hakkı ihlalinde en önde olduğumuzu göstermez. Her yerde, dünyanın en ileri demokrasilerinde bile insan hakkı ihlallerinin yapıldığı şikâyetleri vardır, insan hakkı ihlalleri yapılmaktadır; ancak, burada, dünya ortalamasının altına düşmektir hedef. Ben de, geçtiğimiz yıl bu hedefi, koordinatör Bakan olarak kendi kendime koydum. 2001 yılı sonunda, bizim ortalamamız, dünya ortalamasının daha altında olacaktır; bizde insan hakkı ihlalleri, dünya ortalamasının alt seviyesine düşürülecektir.

Gönlümüz, hiç olmamasını ister. Bu tasarının maksadı da, bunun getirdiği kurum da bu amacımıza yardımcı olacak bir kurumdur. Hep söyleye geldim, tabiî ki huzur ve güven ortamının olmadığı, yoksulluğun, gelir dağılımı eşitsizliğinin olduğu ülkelerde insan hakkı ihlallerinin daha çok olması doğal sayılmıştır; ancak, bugün ülkemizde huzur ve güven ortamı vardır. Zaman zaman bazı provokasyonlarla veya bazı dertlerini dile getirmek için bazı grupların yürümesi, ülkede huzur ve güven ortamını sarsmayacaktır.

Ben, bütün yürüyen, demokratik şekilde derdini dile getiren sivil toplum kuruluşlarının da bundan böyle daha dikkatli davranacağını biliyorum. Hiç bozulmayacak olan huzur ve güven ortamının yanında, hükümet olarak da, bizim gelir dağılımındaki eşitsizliği önleyecek tedbirleri aldığımızı ve alınacak ekonomik tedbirlerle yoksulluğun giderileceğini de düşünerek, insan hakkı ihlalinin olabileceği ortamı Türkiye'de bırakmayacağız. İnsan hakkı ihlali olabilecek ortamı düzelttiğimiz zaman, Türkiye'de, insan hakkı ihlallerinin de en alt seviyeye düşeceğine inanıyorum.

Ben, tekrar bütün gruplarımıza, hepinize bu kanun tasarısının çıkması için göstermiş olduğunuz yaklaşım ve sağladığınız konsensüs için teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutmadan evvel, Devlet Bakanı Sayın Faruk Bal'ın bir söz talebi var efendim.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN - Size de söz vereceğim Sayın Bakanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, neye göre?

BAŞKAN - Sataşmadan dolayı verdim efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Biraz önceki tavrınızdan dolayı sizi tebrik ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; sağ olun.

Sayın Bakan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Devlet Bakanı Faruk Bal’ın İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

621 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu raporunun görüşülmesi sırasında söz alan Sayın Mehmet Ali Şahin, ismimi de kullanmak suretiyle, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne yapılan atamalarla ilgili gerçekle hiçbir ilgisi olmayan beyanda bulunmuştur. O beyanı okuyarak sizlere hatırlatıp, hakikati de anlatmaya çalışacağım.

Sayın milletvekili konuşması sırasında "Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünde 17 personel devlet memuru olarak işe başlatıldı, bunlar imtihana girmediler; nasıl başladılar" diyor. Bir sayın milletvekilinin "657'ye tabi midir" diye uyarısı üzerine, Sayın Şahin cevaben "gayet tabiî; 657'ye tabidir" diyor. Yine bir milletvekili uyarıyor "işe başladılar yani..." Sayın Başkan "efendim karşılıklı konuşmayın" diye uyarıyor, Sayın Şahin devamla "Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünde sınavsız olarak işe başlatılan 17 memur da 657 sayılı Kanuna tabidir" diyor. Daha sonra, tekrar karşılıklı görüşmeler sırasında, benim de ismimi kullanmak suretiyle "Sayın Faruk Bal bunu doğruladı, gerekçesi de şu: 'Efendim, biz, Devlet Personel Başkanlığından bu konuda izin aldık' diyor; böyle bir şey olur mu" diye de Yüce Kurula soruyor. Tabiî, böyle bir şey olmaz da, böyle bir konuşma olur mu  diye ben de Yüce Kurula soruyorum.

Değerli arkadaşlar, burası milletin kürsüsüdür. Herkes, doğruyu ve gerçeği araştırıp, inceleyip, ondan sonra, milletin kürsüsünde konuşma hakkına haiz olmalıdır. Sizlere, kamu görevi bekleyen, bu amaçla devlet memurları sınavına girmiş, atanmayı bekleyen binlerce insanın endişeye, tereddüde ve haklarının zayi mi olduğu yönündeki kuşkuya kapılmalarına sebebiyet veren bu konuşmayı, biraz açarak, cevaplandırmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, devlet memurluğuna atama iki türlü olur: Bunlardan birincisi naklen atamadır, diğeri açıktan atamadır. Naklen atama, daha önce ve bulunduğu devlet kadrosu itibariyle bir kamu görevini yürütmekte olan kişinin, diğer bir kamu kuruluşuna geçmesi talebidir. Evet, benim bakanlık görevimde, altı kişi, başka kamu kuruluşlarında görevliyken Arsa Ofisine geçme talebinde bulunmuştur ve bu altı kişinin naklen ataması yapılmıştır. Bunlar daha önce devlet memuruydu, halen devlet memuru, atandığı tarihte de devlet memuruydu.

Diğer bir atama usulü de açıktan atama usulüdür. Açıktan atama usulü de iki türlü olur. Bunlardan birincisi, hiç memuriyete girmemiş olan kişilerin devlet memurları sınavına, imtihanına girmek suretiyle, devlet memuru olma şartlarını da yerine getirmek suretiyle yapılan atamadır. İkinci bir atama usulü ise, açıktan atamanın ikinci bir yönü ise, daha önce kamu görevinde bulunup, istifaen veya müstafi sayılmak veya herhangi bir surette kamu görevinden ayrılmış olan kişilerin devlet memurluğuna atanmasıdır. İşte, 17 değil, sadece 11 kişi, daha önce kamu görevinde bulunduğu için, bu göreve dönmek istemişler ve bu 11 kişi Arsa Ofisinde göreve başlatılmıştır. Bu kişilerin içerisinde, Jandarma Teşkilat Kanunu uyarınca, devlet memuriyetine girme şartlarına haiz oldukları için sözleşmeli olarak çalışıp, ancak sözleşmesi yenilenmemiş olan 6 kişi ve daha önce memuriyette bulunup da, bu memuriyetten ayrılmış olan 5 kişi olmak üzere toplam 11 kişi açıktan atanma suretiyle Arsa Ofisinde göreve başlatılmıştır.

Bu kişilerin imtihana girmesine gerek yoktur; çünkü, daha önce bu kişiler imtihana girmişlerdir, kazanmışlardır, memur olma şartlarını yerine getirmişlerdir, bu hakları itibariyle 657 sayılı Kanunun 92 nci maddesinin verdiği yetkiye istinaden atamaları gerçekleştirilmiştir.

Şimdi, bu tür konuşmaların hiçbirimize bir faydası yok. Bu tür konuşmalar, vatandaşlarımız arasında tedirginlik yaratmaktan başka bir şeye fayda sağlamaz; ama, belki bir tek şeye fayda sağlar, benim çok değer verdiğim, saygı duyduğum bir kişiliğe sahip olan Sayın Mehmet Ali Şahin'in, bundan sonra söyleyeceği sözlerin tartışmalı bir şekilde değerlendirilmesine yol açar.

Bu düşünceleri sizlere aktarma imkânını veren Sayın Başkana teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Buyurun Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Sayın Bakana da mı sataşmadan söz veriyorsunuz?

BAŞKAN - Efendim, ismen sataşma oldu ve...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama efendim, İçtüzükte "aynı oturumda sataşmadan söz verilir" deniliyor; ama, o oturum bitti.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, çok özür dilerim. Deminki oturum bitmemişti biliyorsunuz, özel bir durum vardı. Sayın Bakanları ismen ifade ettiler, onun için...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, İçtüzüğü uygularsanız memnun olurum.

BAŞKAN - Haklısınız, sağolun.

Buyurun Sayın Bakan.

2.- Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin Beyin, Bakanlığıma bağlı Tapu Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Behlül Aksay'ın eşinin, hiç memuriyet sıfatı olmadan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne atandığına dair iddiası üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle de, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, biz, geldiğimiz günden beri, mevcut yasalar çerçevesi içerisinde ve hukukun üstünlüğü prensibine uymak suretiyle, her türlü davranışımızı -atamalar da dahil olmak üzere-ayarlıyoruz, o doğrultuda hareket ediyoruz.

Sayın milletvekilinin söylediği gibi, mevcut yasaların dışına çıkarak, böyle bir uygulamayı yapmamız mümkün değildir. Anılan şahsın neden böyle dikkatleri çektiğini, müsaadeniz olursa, çok kısa olarak, kıymetli zamanınızı almadan belirtmek istiyorum.

Sayın Behlül Aksay, Tapu ve Kadastro Genel Müdür Muavinidir, kendisi hukukçudur ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğündeki her türlü atama, yükseltme ve diğer işlerle de görevlidir. Bu manada da, huzurunuzda teşekkür ediyorum. Keyfî atamaları, keyfî davranışları ve birtakım nüfuzlar kullanılarak, böyle yerlerde yanlış davranışlar sergilemeyi önlemek için, göreve geldiğimiz günden itibaren, talimatımızla, her türlü atama ve yükseltme için bir yönetmelik çıkarıldı. Burada, bu yönetmelikte, her türlü, atamayla ilgili kurallar getirilmiştir.

Adı geçen hanımefendi, Başbakanlıkta daha evvel memurken, 657 sayılı Kanunun 59 uncu maddesine göre atanmış memur iken, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün ihtiyacına binaen, isteğine bağlı olarak, oraya yatay geçiş yapmıştı; konun esası budur. Tabiî, biz bu yönetmelikle keyfî atamaları önledik ve Türkiye'de bir ilki yaşatmak için, yeniden yapılanma ve dönüşüm programı çerçevesi içerisinde, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün taşradaki -1 500'e yakın taşra teşkilatı bulunmaktadır- tapu kadastro müdürlükleri, tapu sicil müdürlükleri ve ona bağlı olan diğer birimlerdeki -hatta bölge müdürlükleri dahil olmak üzere- personelin atamaları, nakilleri, yükseltilmeleri  bu yönetmelik çerçevesinde bir esasa bağlanmıştır. Bundan dolayı da, 2000 yılı içerisinde 1 000'in üzerinde personel yer değiştirmiştir; bu yer değiştirme keyfî değildir, bu yönetmelik çerçevesindedir. İyi ki bu yönetmeliği çıkardık; çünkü, artık, milletvekili arkadaşlarım da, bakan arkadaşlarım da, diğer personelimiz de gelip "Sayın Bakanım, falan kişiyi falan yere atayalım" külfetinden kurtulmuş olacaklar. Burada aranılacak özellikler, her şeyden evvel...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız efendim.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Devamla) - Evet.

Liyakat, kariyer ve sınava tabi olarak ve tavassut ve kayırma ortadan kaldırılmak suretiyle, Türkiye'yi 5 bölgeye ayırarak, her bölgede kalacak personel sayısı, norm kadrosu ve aynı zamanda da nasıl atanacakları, nasıl yer değiştirecekleri belirtilmek suretiyle, bir yönetmelik, bir mevzuat hazırlanmıştır. Bütün atamalarımız bu doğrultuda oluyor...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Devamla) - Sayın milletvekilimi tanıyorum, kendileri hukukçudur, kendilerine, işte bu atamalardan dolayı,  öyle zannediyorum ki, yirmi-yirmibeş yıl, falan bölgede tapu sicil müdürlüğü yapan, tapu kadastro müdürlüğü yapan bazı kişilerin, biz, artık "memleketimizin Güneydoğu Anadolusu var, İç Anadolusu var, Doğu Anadolusu var, biraz da gidip oralarda çalışın" deyince, canları sıkılmış olabilir.

BAŞKAN - Müsaade ederseniz, sözünüzü keseceğim. Teşekkür ederim. Matlup hâsıl olmuştur efendim.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Devamla) - Bağlıyorum efendim.

Bu yüzden de böyle bir yanlış kanaatle, Yüce Meclisimize ve dolayısıyla, bize soru sorulmuştur.

Bilgilerinize ve takdirlerinize arz ediyor; saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Genel Kurulun şahsıma gösterdiği müsamahaya teşekkür ediyorum. Uygulamamda yanlışlık vardı; bir.

İkincisi, sayın milletvekillerinden rica ediyorum. Bakan adı vererek sataşmaya sebebiyet vermeyin; çünkü, bu hafta kritik hafta, çok çalışalım diye gündemdışı söz vermedik, şimdi, içeride gündemdışı oluyor. Onu istirham edeceğim efendim; lütfen, isim vermeden, ne diyecekseniz deyin.

Teşekkür ederim efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, sayın bakanlar burayı takip etsinler de, sataşma olursa, oturum içerisinde cevap versinler.

BAŞKAN - Efendim, geldiler de o müessif hadise oldu. Yoksa, İçtüzüğü de deldirmezdim evvelallah. 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S.Sayısı : 609) (Devam)

BAŞKAN - Müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Efendim, tasarının maddelerine geçilmesini oylamıştık.

Şimdi, birinci maddeyi okutuyorum:

BaşbakanlIk TeşkİlâtI HakkInda Kanun Hükmünde Kararnamenİn Değİştİrİlerek Kabulü HAKKINDA Kanunda Değİşİklİk YapIlmasIna Daİr Kanun Hükmünde Kararnamenİn Değİştİrİlerek Kabulü İle Genel Kadro ve Usulü HakkInda Kanun Hükmünde Kararnamenİn                             Ekİ CetvellerdE Değİşİklİk YapIlmasIna İlİşkİn Kanun TasarIsI

MADDE 1. - 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 7 nci maddesine aşağıdaki (m) bendi eklenmiştir.

"m) İnsan Hakları Başkanlığı."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının başlığını okuyorum. Aynen metinden okudum. Gerçekten çok uzun bir yolculuk. Yetki verilmiş, kararname çıkarılmış, iptal edilmiş, tekrar kanun çıkarılmış, sonra tekrar bir kararname ve iptalle de huzurunuza gelmiş.

İşte, ben, bu uzun yolculukla, insan hakları konusundaki gelişmelere ışık tutacak bir tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Sizlerin de bildiği üzere, bu kararnamenin konusu insan haklarıdır. Üzerinde söz aldığım 1 inci maddeyle de, 10.10.1984 tarih ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 7 nci maddesinde sayılan ana hizmet birimlerine insan hakları başkanlığı eklenmektedir ve bu başkanlığa, uluslararası anlaşmaların gereğiyle mevzuat eksikliklerini giderme görevi verilmiştir. Konunun özüne geçmeden önce, kanun ve kararnameler üzerine birkaç söz söylemek istiyorum. 

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi ve yetkisi Anayasamızda belirtilmiştir; o da kanun yapmaktır. Kanun ise, İçtüzüğün öngördüğü biçimde enine boyuna tartışılan, önergelerle desteklenen ve demokratik bir üslupla oylanan ve sonuçta bir kurallar bütünü çıkan olaydır. İşte bu noktada kararnameden ayrılmaktadır.

Konunun içeriğinin tam bilinememesi, tartışmaya açılamamasıyla, ne olduğu ve ne olacağı bilinmeyen kuralların getirilmesi konusunda yetki verilmesi ve uzayıp giden kararnameler manzumesi sadece günü kurtaracak; ancak, kanun ihtiyacını gideremeyecek ve kanunî olma özelliğini taşıyamayacaktır. Aynen görüştüğümüz tasarı gibi.

Bu bakımdan, kanun değil, kararname çıkarma tekniğinden derhal vazgeçilmelidir. Yasama ve yürütme yetkilerinin bir elde birleşmesi, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne, kuvvetler ayrılığına ve bunun ilkesine en aykırı bir durumdur.

Değerli milletvekilleri, insan olmak ve insan hakları kavramları, günümüzde öyle bir boyut kazandı ki, âdeta birliklerin önşartı haline geldi; medeniyetin, çağdaşlığın, gelişmişliğin ölçüsü oldu. Ancak, burada "insan hakları nedir" kavramı üzerinde biraz durmak gerekir. Nasıl oldu da bu kavramdan bahsedilmeye başlandı? "Hak" kelimesi ile "insan" kelimesi nasıl yan yana geldi? Değerli milletvekilleri, hiç şüphe yok ki, bunun cevabı özgürlüktür ve özgürlüğe yapılan müdahalelerdir. İnsan haklarının çıkış noktası, tarihî süreç içerisinde, her ne kadar, bireyin, temel hak ve özgürlüklerine yapılan müdahaleyi önlemek ise de, bu hakkı, diğer bireylere karşı da korumak olduğu, hatta bunun bir zorunluluk olduğu hemen anlaşılmıştır. Bu nedenledir ki, insan hakları, evrensel bir nitelik kazanmıştır; ancak, hemen söylemek gerekir ki, özgürlükler, asla mutlak değildir, başka bir hakla da takyit edilmiştir.

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti olarak, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine ilk imza atmanın gururunu yaşıyor isek de, insan hakları ihlallerinin sıkça yaşandığı günümüzü izah etmekte, maalesef zorlanıyoruz. Bu maddeyle oluşturulan insan hakları başkanlığı, diğer maddelerde oluşturulan üst kurullar, denetleme kurulları, danışma kurulları; bunların, hiçbir zaman sorunu çözmeyeceği ve bu anlayışın değişmesi gerektiği, herkesçe ve milletçe anlaşılmıştır. Bu nedenle, kurullar ve üst kurullar olma hüviyetimizi de, halen devam ettiriyoruz.

Şimdi soruyoruz; en kutsal insan hakkı, yaşama hakkı değil midir? Vatandaşların huzur içerisinde yaşamaları, can güvenliklerini istemeleri, bir insan hakkı değil midir? Adil yargılama hakkı, bir insan hakkı değil midir? Hukukun üstünlüğünü istemek, bir insan hakkı değil midir? İşte, bu noktada, umuyoruz ki, getirilen bu yasayla daha titiz bir çalışma yapılır ve umduklarımızı bulabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEVGİ ESEN (Devamla) - Ben, burada "umuyoruz" dedim, bunu söylemekte de haklıyım; çünkü, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı bir sayın milletvekili arkadaşımız, her yerde, her ortamda, insan hakları ihlallerini ve işkenceleri anlattığına göre, herhalde, bu duruma, sayın iktidarın da vereceği bir cevap olmalı diye düşünüyorum; çünkü, iktidarların, çözüm müesseseleri olduğunu düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, daha önce söylediğimiz gibi, Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesine imza atmış, Avrupa Sözleşmesine taraf olmuş; kişilere, bireysel, Avrupa Sözleşmesiyle tanınan, Komisyona başvuru hakkını kazanmış ve bunun ötesinde, İnsan Hakları Mahkemesinin bağlayıcı özelliğini kabul etmiş, şimdi de, insan hakları başkanlığını kurmaktadır. Avrupa Birliğine, insan hakları konusunda yeni yaptırımlar getireceğine de söz vermiştir. Bu tasarıyla getirilenlerin yeni bir kadro ihdasından öteye geçebilmesi için, demokrasinin, tüm kurum ve kurallarıyla, Anayasamızdaki tarifine uygun olarak, daha titiz uygulanacağını diliyor ve umuyorum.

İnsan hakkı, ancak demokrasi zemininde yeşerebilir. Kanun sayfalarında kalan hakların artık yetmediğini, bu millet yeteri kadar anlamıştır. Esas mesele, bu hakları uygulanabilir kılmaktır. O bakımdan, bir düşünürün, Malcolm'un söylediği şu sözlerle konuşmamı bitiriyorum: "İnsan olabilmek için, dünyadaki haklarımızı istemek zorundayız."

Ayrıca, günümüzde en büyük insan hakkının, karşılıklı saygı ve sevgi olduğunu düşünüyor, o anlamda, Parlamentomuzdaki tüm üyelerimize bir kere daha saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubunda...

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teknik bazı eleştiriler yapmak için söz almıştım. Biraz önceki -benim de üzüntüyle karşıladığım- olay nedeniyle, görüş farklılığı olsa bile, doğru üslupla, barış ve kardeşlik duygularını her şeye rağmen önde tutma anlayışına hizmet etmesi için; demokrasinin Kâbesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin her şart altında açık olması, ülke huzuruna ve Türk Milletine hizmet etmesi için; Mecliste grubu bulunan beş parti arasında uzlaşma, güven, saygı anlayışına hizmet etmesi için, çamsakızı çoban armağanı misali, eleştirel konuşmamı yapmıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 3056 sayılı Kanunun mülga 17/A maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlen-miştir.

"İnsan Hakları Başkanlığı

Madde 17/A - İnsan Hakları Başkanlığının görevleri şunlardır :

a) İnsan hakları ile ilgili konularda görevli kuruluşlarla sürekli temas halinde bulunmak ve bu kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak,

b) İnsan hakları konusundaki mevzuat hükümlerinin uygulanmasını izlemek, izleme sonuçları-nı değerlendirmek, uygulamada ve mevzuatta görülen aksaklıkların giderilmesi ve Türkiye'nin ulusal mevzuatının insan hakları alanında taraf olduğu uluslararası belgelerle uyumlu hale geti-rilmesi doğrultusunda yapılacak çalışmaları koordine etmek ve bu konularla ilgili önerilerde bu-lunmak,

c) Kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet öncesi staj ve hizmet içi insan hakları eğitim prog-ramlarının uygulanmasını izlemek, değerlendirmek ve koordine etmek,

d) İnsan hakları ihlâli iddiaları ile ilgili başvuruları incelemek ve araştırmak, inceleme ve a-raştırma sonuçlarını değerlendirmek ve alınabilecek önlemlere ilişkin çalışmaları koordine etmek,

e) Başbakanlığın koordinatörlüğünde görevleriyle ilgili konularda teşkil edilen kurullara sekretarya hizmeti yapmak,

f) Makamca verilen benzeri görevleri yapmak."

BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 609 sıra sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize ve aziz milletime, Grubum ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, insan haklarını düzenleyen ve bu hususta hak aramayı temel unsur olarak kabul eden bu tasarı, toplum ve insanlık için, demokrasinin gelişmesi için çok önemlidir. İşte, bu nedenledir ki, ülkemiz, Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurucu üyelerinden birisi olarak, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış; insan hakları konusundaki tüm Avrupa sözleşmeleriyle Birleşmiş Milletler çerçevesinde yapılan önemli sözleşmelerin büyük bölümüne taraf olmuştur. Bu sözleşmeler, Anayasamızda öngörüldüğü gibi, hukuk sistemimizde yerini almış ve ayrılmaz bir bütün haline gelmiştir. Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devletinin temel özelliği, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygıdır. Öyleyse, insan hakları ve temel özgürlüklerin olabilmesi ve gelişmesi için demokrasinin olması gerekir; yani, bir ülkede demokrasi varsa, insan hakları vardır, temel özgürlükler vardır, hak vardır, hukuk vardır, adalet vardır. Daha açık bir deyimle, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları birbirinden ayrılmaz kavramlardır. İşte, bu nedenledir ki, 21 inci Asra baktığımızda, gelişmiş olan ülkelerde ve uluslarda hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları giderek önem kazanmakta ve öncelikli hak olarak görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, insan hakları bakımından ülkemizde ve Anayasamızda bazı eksiklikler vardır. İnşallah, en yakın zamanda yapacağımız sivil bir anayasanın insan haklarıyla uyumlu hale gelmesini sağlamalıyız.

Açıkça görülüyor ki, insan hakları, son yıllarda, Türkiye'nin hem içpolitikasında ve hem de dış ilişkilerinde sıkça gündeme gelen temel sorunlarından biridir. Zaman zaman, demokratikleşme ve insan hakları hususunda çalışmalar, Türkiye'nin bu alandaki sorunlarını gidermeye yönelik girişimler olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, izah etmeye çalıştığım insan haklarının temeli, demokrasidir. Demokrasi, çok geniş ve en iyi bir idare şeklidir. Demokrasi, önce, insanın ve toplumun kendi kendini idare şeklidir. Demokrasi, hak ve hukuku koruyarak, barışı ve huzuru getirir. Kısacası, demokrasi, kurallar ve kaideler rejimidir; ancak, demokrasiye gönülden inanmak ve gönülden benimsemek gerekir; ama, sözde değil, özde demokrasi olmalıdır. Öyleyse, demokrasi, insanların birbirini sevmesidir, birbirini saymasıdır; yani, demokrasi, hak, hukuk, sevgi, saygı, sabır, barış ve huzur rejimidir. Öyleyse, toplum olarak, tam demokrasiyi kanımızla ve canımızla benimsemeliyiz; çünkü, insanların, ülkemizin ve tüm dünyanın kurtuluşu, insanca yaşaması demokrasidedir.

Bir ülkede insan haklarından bahsedebilmek için, o  ülkede tüm insanların, başkasının hakkına tecavüz etmeden ve ihlal etmeden kendi hakkına razı olması gerekir; yani, insan olarak kimse kimseden üstün değildir. Asrın yükselen en büyük değeri, insan ve haklarıdır. Devletimizin omurgası, hukukumuzun ekseni insan değilse, orada medeniyetten bahsedemezsiniz.

Türkiye'yi insan hakları ayıbı olan bir ülke olmaktan birlikte kurtarmalıyız; yani, insan olarak kimse kimseden üstün olmadığına göre, herkes eşittir. Öyleyse, insan haklarını savunmak için, önce insanı sevmek gerekir; yani, insan haklarını koruyan, kollayan, hukukun üstünlüğüdür, demokrasidir ve adalettir diyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP, DSP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

Şimdi, söz sırası Fazilet Partisinde.

Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 609 sıra sayılı tasarı üzerinde söz aldım; Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, mevcut tasarı, dünkü gibi, âdeta yeni bir kurul oluşturuyor; insan hakları başkanlığını kuruyoruz. Dün de, Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluşuyla ilgi tasarı kabul edildi ve kanunlaştı. Bunların güzel adımlar olduğunu ifade etmek istiyoruz; ancak, atılan bu adımların, kanunlaşan bu tasarıların içeriğinin tahakkuku çok önemli. Bunu dün de ifade etmiştik. Önemli olan, bu kurulların kurulması değil, mutlak manada işlevlerinin yerine getirilmesidir; ortaya birtakım öneriler getirilmesi, teklifler getirilmesi değil, somut adımlar atıp önümüze gelen konuları çözmemiz ve netice almamızdır.

Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasasında da kişi ve insan haklarıyla ilgili birtakım maddeler düzenlenmiş, tanzim edilmiş. Kaldı ki, 82 Anayasasında, Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurucu üyesi olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilk imzalayan ülkelerden birisi olması hasebiyle, bu düzenlemeler bu çerçeve içerisinde dikkate alınmıştır. Ayrıca, insan haklarıyla ilgili tüm Avrupa sözleşmelerine de en başta imza atan ülkelerden bir tanesidir Türkiye.

Tabiî, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ya da Avrupa İnsan Hakları Bildirgesine imza atmak belli bir noktaya kadar önem arz eder de, asıl önemi, bu konuların tahakkukuyla ilgili bölümüdür. Gönlümüz, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin ya da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin gereklerinin tatbikat sahasına konulması ve yerine getirilmesidir; ama, zaman zaman, değişik dünya devletlerinde görüldüğü gibi, Türkiyemizde de bunlarda birtakım aksamaların, birtakım sıkıntıların, belki, şahıslara dayalı birtakım yanlışlıkların olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, belki, birkısım haklar, sonradan kesbedilen, kesbî haklardır; ama, birkısım haklar, insanın fıtratından,  doğuşundan gelen haklardır. Bunlar insanî haklardır. İnsanî haklarla ilgili muameleler de insanca olmak mecburiyetindedir.

Anayasamızın birkaç maddesini hızla okuyacağım: Anayasa madde 20: "Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

...kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz." Durup dururken... Zaman zaman yapıldığı için ben bunları okuyorum. Anayasa madde 24: "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir." Acaba bu konuyla ilgili Türkiye'deki uygulamalarda bir zorlama var mıdır; vatandaşları tedirgin eden birtakım zorlamalar var mıdır; dikkatlerinize arz ediyorum.

Yine, insanların inançlarına göre yapacağı, yapmış olduğu ibadet, dinî ayin ve törenler serbesttir. Türkiye'de bu konularla ilgili sıkıntılar var mıdır; yine, dikkatlerinize arz ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, tasarının 2 nci maddesinde en önemli dikkat çeken konulardan bir tanesi şudur: İnsan hakları başkanlığının görevlerini sayarken, insan hakları konusundaki mevzuat hükümlerinin uygulanmasını izlemek, izleme sonuçlarını değerlendirmek, uygulamada ve mevzuatta görülen aksaklıkların giderilmesini sağlamak.

Bir diğer şık: "İnsan hakları ihlali iddiaları ile ilgili başvuruları incelemek ve araştırmak, inceleme ve araştırma sonuçlarını değerlendirmek ve alınabilecek önlemlere ilişkin çalışmaları koordine etmek." Biz buradan şunu anlıyoruz: İnsan hakları başkanlığının bir yaptırım gücü yok; ama, tetkik edip, araştırma yaptıktan sonraki tespitleri üzerinde mutlaka, ilgili bakanlığın, üzerine gitmesi ve konunun üzerinde durması gerekir.

Biraz önce, arkadaşlarımız ifade ettiler. Bakınız, 6 Nisan 2001 tarihli Resmî Gazetede çıkan Bayrakla ilgili tüzük, hakikaten, insanlarımızı rencide edici bir mahiyet arz ediyor. Son paragrafla ilgili bir bölümü okuyorum: "Öğretmenler, öğrenciler ve diğer kişiler, törene başları açık olarak, saygı duruşuyla katılırlar." Yani, İstiklal Marşını dinlerken, herkes başını açmak mecburiyetindedir; âdeta, böyle anlaşılıyor, en azından yoruma açık olarak, niyet böyle olmasa bile; bu, çok önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözünüzü kesmiyorum, buyurun.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, okullardaki bayrak törenlerine katılan insanlar sadece öğretmenler, sadece öğrenciler olmayabilir tabiî, vatandaşların da katılma imkânı vardır. Böyle bir durumda sıkıntı doğabileceğini hepimizin düşünmesi gerekir.

Buradaki niyet, elbette ki, önemlidir. Bir artniyet aradığımızdan dolayı söylemiyorum bunu; ama, mutlak manada, bu tip uygulamaların dikkatlice, insanlarımızın gönlünü hoş edecek şekilde, rencide etmeyecek şekilde, duygularına, düşüncelerine saygı gösterecek tarzda olması gerektiği kanaatindeyim.

BAŞKAN - Sayın Yalman, toparlarsanız iyi olur efendim.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sağ olun.

Efendim, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Şahin, oturumun sonunda, ancak, söz verebilirim size. Ben, zaten kaideyi bozdum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - En sonunda mı efendim?

BAŞKAN - Evet efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 2 dakika efendim...

BAŞKAN - Ama, ne yapayım. Yani, bir kere kaideyi bozdum.

Efendim, müsaade edin, siz, anlayışlı insansınız.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 3056 sayılı Kanunun eki "Başbakanlık Merkez Teşkilâtı" cetvelinin "Anahizmetler Birimleri" bölümüne "13. İnsan Hakları Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 609 sıra sayılı, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değişikliğiyle ilgili tasarının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlık, bir koordinasyon makamıdır. Koordinasyon ve işbirliğini sağlama görevi, devlet teşkilatında, Anayasamızda, Başbakanlığa verilmiştir: "Başbakan, Bakanlar Kurulunun Başkanı olarak, bakanlıklar arasındaki işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir" deniliyor ve üçüncü fıkrasında "Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür" deniliyor.

İşte, bu, getirilen insan hakları başkanlığı, esasen, Anayasanın 112 nci maddesinde ifadesini bulan bu hükmün Başbakana yüklemiş olduğu bir görevin ifadesi ve sonucudur. Bu itibarla, biz, getirilmiş olan bu kanun tasarısını olumlu buluyoruz. Ayrıca, Başbakanlık teşkilatı içerisinde, önemli birimler vardır; Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü, Personel Genel Müdürlüğü, Arşiv Genel Müdürlüğü, Neşriyat Genel Müdürlüğü; ama, aslî olarak değerlendirilen, esas olarak ifade edilen birimler arasında, Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğünün yanında insan hakları başkanlığının yer alması, ayrı bir anlam ifade etmektedir ve olumlu buluyoruz; ancak, Başbakanlığa bağlı ve özellikle, kamu hizmetlerinin süratli, verimli ve etkili bir şekilde işleyişini engelleyen ve maliyet unsurlarını artıran birkısım kuruluşlar ve kurumlar vardır. Bu kurum ve kuruluşların ilgili yerlere gitmesi, ilgili bakanlıklara bağlanması da fevkalade önemlidir. Ümit ediyoruz ki, bu da gerçekleşir ve devlet bakanlarının sayısı da azaltılır.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı, yıllardan beri beklenilen ve özlenen bir eksikliği doldurmuş olacaktır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve keza, insan haklarıyla ilgili Avrupa sözleşmeleri; diğer taraftan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun, yine, 1993 yılında kabul ettiği şekliyle, ülkelerdeki kamu kurumlarının şahıslara veya şahısların birbirlerine yönelik hak ve hukukunun ihlal edilmesine karşı, özellikle, devletlerin, kamu idarelerinin birkısım tedbirleri alması ve bununla ilgili birkısım kurumların kurulması hususu öngörülmüştür. Bu itibarla, Türkiye de, üzerine düşen görevi yapmaktadır. Daha önemlisi, hayatî değer ifade eden Avrupa Birliğine girme süreci içerisine girdiğimiz bir dönemde, Kopenhag Kriterleriyle ilgili birkısım çalışmaları koordine etmek ve onunla ilgili birkısım insan haklarına dayalı, Türkiye'de, birkısım yapılanmaları öngörecek düzenlemeleri ve çalışmaları yapmak da, yine, bu kuruluşa, bu birime verilmektedir. Diğer taraftan, Başbakanlık teşkilatına insan hakları başkanlığı diye bir kurumun monte edilmesini de, gerçekten, bu bağlamda önemli sayıyoruz. Şu ana kadarki uluslararası platformlarda, bilhassa, insan haklarıyla ilgili konularda, Türk insanının, Avrupa Topluluğu nezdinde ve mahkemelerde, birkısım müracaatlar yapmasını, hakkını oralarda aramasını da fevkalade büyük bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türk tarihi incelendiğinde, kültüründe hep insan haklarına saygı vardır. İnsan hakları ihlal edilmiş olan toplulukları bile bağrına basan böylesine bir ülkenin, kendi insanıyla ilgili birkısım haksızlıkları ortadan kaldırmak veya birkısım hukukları, hukukun ihlal edilmesi halinde de bunları düzeltmeye yönelik birkısım davranışları özellikle gündeme getirmesi, aslında, tarihine ve kültürüne karşı da bir bağlılığın ifadesi olacaktır. Bu bağlamda, cumhuriyetin vatandaşının, insan hakları konusunda başvuracağı en azından bir kurumun, bir devlet kuruluşunun olması, bu tür şikâyetlerin yabancılar nezdinde yapılmasını da engellemiş olacaktır.

Avrupa Birliğine girme konusunda, Türkiye'de, bir müşterek irade, bir maşerî vicdanın oluştuğu gözlenmektedir. Ancak, Türk toplumunda ve değişik katmanlarında "bunlar, bizi, bu birliğe, bu vaziyette almazlar" diye yaygın bir ifadeyi devamlı olarak yaymaktadırlar. İhdas edilen bu tür kurumların ve gelişmelerin bu moralsizliğe galip geleceğini düşünüyoruz. Bizi bu birliğe alsalar da almasalar da ve hatta, bu, mesela, çok yıllar sonra da olsa, Türk insanının, bundan böyle evrensel değerlere sahip olması, kendi bünyesinde hak arama yetkisinin bulunması önemli bir gelişmedir. Esasında, bu evrensel değerlerin korunması, sırf Avrupa Birliği süreci için değil, Türk insanının hakkı olduğu için; kişinin, birey olarak demokratik kurallar içerisinde benliğine ve özüne bağlı vazgeçilmez kişilik haklarındaki açılımları, müspet yönde yapılması gereken düzenlemeler olarak kabul etmek mecburiyetindeyiz. İnsan haklarının evrensellik vasfı, bizim Türk Milleti olarak benliğimize ve varlığımıza hiçbir zaman aykırı değildir, olmayacaktır; tarihimizin ve kültürümüzün de bir gereğidir.

Avrupa Birliğine girsek dahi, Türk Milleti ve Türk Devleti olarak, kendi öz varlığımızla, kendi özbenliğimizle gireceğiz. Bu özbenlikler, bütün dünyada olduğu gibi, Avrupa Topluluğu ülkelerinde de, evrensel değerlere hiçbir zaman aykırı olmadığına, ufak tefek dikkat ve itinayla bu meseleyi başaracağımıza da inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu bağlamda, özellikle insan hakları başkanlığının kurulmasını önemli bir gelişme olarak telakki ediyor, bu tasarıya olumlu baktığımızı belirtiyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'unda.

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 609 sıra sayılı tasarının 3 üncü maddesiyle ilgili olarak görüşlerimizi intikal ettirmek üzere söz almış bulunuyorum.

3 üncü madde, daha önce, kanun hükmünde kararnameyle ihdas edilmiş olan bir konuyu, bu defa yasayla ihdas etme noktasında getirilmiş bir ifadeyi içeriyor. Ancak, insan hakları başkanlığının kurulmasıyla ilgili bir düşüncemizi de burada iletmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, insan hakları konusu, bugün, bütün dünyada üzerinde hassasiyetle durulan, her geçen gün daha da geliştirilen, daha yeni yeni terimlerin ve ifadelerin de katıldığı çok geniş kapsamlı bir konu. O kadar önemli ki, nasıl Millî Güvenlik Kurulu, ülkenin güvenliğiyle ilgili olarak, anayasal bir kuruluş olarak, devletin güvenliğini koruyor ve kolluyorsa, İnsan Haklarının da, milletin güvenliğini ve huzurunu koruyup, kollaması ve geliştirmesi açısından, bir anayasal kurum olarak işlevini sürdürmesi gereği vardır. Aslında, gönül isterdi ki, anayasal bir düzenlemeyle Anayasamıza kazandırılan bir kurum olarak görev yapsın ve bu kurum, siyasî bir baskı altında değil, siyasî bir baskı da demeyelim de, siyasî bir görüş ve anlayış içerisinde değil de, doğrudan doğruya milletin bütününü kavrayan ve kapsayan bir kurum olarak işlevini görsün.

Değerli arkadaşlar, Başbakanlık merkez teşkilatına baktığımız zaman gözümüze ilişen çok önemli konular var.

Bakın, mesela, burada kanunlar kararlar, personel prensipler, mevzuatı geliştirme, devlet arşivleri gibi konulara katılmamak mümkün değil, elbette güzel görevler ve Başbakanlığın denetimi altında olması gerekiyor. Ancak, bakın, hemen arkasından Güvenlik İşleri Başkanlığı...

Değerli arkadaşlar, hepinizin bilgisi dahilinde, Millî Güvenlik Kurulu güvenlik işlerini yürütüyor, ayrıca Güvenlik İşleri Başkanlığının Başbakanlığın bünyesi içerisinde oluşturulması, bence bir teşkilat kargaşasını gündeme getirir.

Dış İlişkiler Başkanlığı; Dışişleri Bakanlığımız var, Dışişleri Bakanımız var, Başbakanın emri altındadır, onun bu işlevi sürdürmesi, götürmesi lazım.

Ekonomik ve Malî İşler Başkanlığı var; ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığımız var. Ayrıca, Başbakanlık bünyesi içerisinde bir kurul oluşturulmuş; ama, Ekonomik ve Malî İşler Başkanlığı, sanki burada Bakanlığın üzerinde işlev görür hükmünde oluyor.

Ayrıca, Sosyal ve Kültürel İşler Başkanlığı var. Sosyal işlerle uğraşan bir Devlet Bakanlığımız, kültürel işlerle de uğraşan bir Kültür Bakanlığımız var. Dolayısıyla, bu bakanlıkların işlevlerinin kendi özerk iradeleriyle, kendi imkânları dahilinde; ama, buradaki ifade, sanki Başbakanlığın Kültür İşleri Başkanlığının denetimi altına alınıyormuş mesajı veriliyor.

Değerli arkadaşlar, aslında, Türkiye'de, gündeme getirilmesi ve tartışılması gereken konu, devletin yeniden yapılandırılması konusu olmalı... Devlet kurumları, birbirlerinin işlerine müdahale eder duruma gelmişler.

Bakınız, gerçi konuyla ilgili değil; ama, mesela, Sanayi Bakanlığıyla ilgili bir tespitimizi söylemek istiyorum: Sanayimizin gelişmesi açısından, sanayi politikalarımızın belirlenmesi açısından sektörel olarak bir şikâyet var. Diyor ki sektör temsilcileri "bizim sektörümüzün bir sahibi yok." Aslında, sahibi kim olmalı; Sanayi Bakanlığı olmalı. Dolayısıyla, Sanayi Bakanlığı, kendi içerisinde sektörel olarak yeniden yapılanmalı.

Burada dikkatimizi çeken bir başka husus var. Mesela, beşinci sırada "Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü" var; ama, onikinci sırada da "Devlet Durum Merkezi Başkanlığı" adı altında "Türkiye Acil Durum Yönetimi Başkanlığı" var; yani, anlaşılıyor ki, burada bir kargaşa var. Herkes bir düzenleme yapmış, gelen yönetimler birtakım düzenlemeler yapmışlar, Başbakanlığı öyle bir ağır yük altına sokmuşlar ki, bu ağır yük altında Başbakanlık devletin bütün yönetimini kavramış, devletin ekonomisinin yüzde 70'ini kavramış, çok hantal bir yapıya getirilmiş. Dolayısıyla, bu yapının derhal gözden geçirilmesi lazım. Birtakım anayasal kuruluşlarımızın yeniden oluştu-rulması lazım. Dolayısıyla, bu 3 üncü maddede oluşturulan İnsan Hakları Başkanlığının, bizim görüşümüze göre, bir insan hakları kurulu oluşturulmak suretiyle, Millî Güvenlik Kuruluna paralel bir kurul devletin güvenliğini temin ediyor, bir kurul da milletin güvenliğini ve esenliğini temin ediyor şekline mutlaka getirilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, insan hakları konusunda, Türkiye'de, insan hakkı ihlallerinin olduğu, basından, olaylardan, medyadan izleniyor; ama, insanımızın bu konuda bilinçlendirilmiş olduğu henüz iddia edilemez. İnsanımızı, haklarının ihlali noktasında -nereye başvuracaklar, nasıl başvuracaklar, ne gibi işlem yapacaklar- mutlaka ve mutlaka, eğitim sistemimizin içerisinde -böyle bir bilgilendirmeyle- daha çocuk yaşta bilgilendirmemiz lazım. İnsanımız, daha yetişirken, hayata atılırken haklarının ne olduğunu bilmeli, haklarını nasıl koruyacağını bilmeli, birbirlerine karşı nasıl saygılı davranacağını bilmeli. En azından, bir vatandaşlık görevinin de bu olduğunun idraki kendilerine verilmeli.

Değerli arkadaşlar, aslında, Türkiye tarihini geriye doğru alırsak...

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, 7 dakika oldu; toparlarsınız memnun olurum.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Özür dilerim. Ben, 10 dakika diye konuşuyorum; 5 dakika olduğunu bilseydim toparlardım.

BAŞKAN - Yok efendim. 5 dakika; ama, size 2 dakika tolerans tanımıştım.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - İzin verirseniz, 1 dakikada toparlayayım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Efendim, aslında, devletimizin tarihini geriye doğru incelersek, meşhur bir sosyal bilimci vardır Niyazi Berkes diye, eserinde şöyle diyor: Türkler, öteden bu tarafa özgürlüklerine, birbirlerinin haklarına çok saygılı bir millet olduğu için ve inançları noktasında da, daima, özgürlükleri, eşitlikleri, vatanperverlikleri önplanda işlendiği için, konu olarak, ana konu olarak gündeme gelmemiştir. Bu, Batı âleminin sorunudur. Batı âlemi bunu bir sorun olarak gündeme getirmiştir; ama, bugün, globalleşen bu dünyada, Türkiye'nin de buna ayak uydurması gerekir.

İnşallah, önümüzdeki günlerde, bir insan hakları üst kurulunun oluşturulması dilek ve temennilerimle, saygılarımı sunarım efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Efendim, 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ediyorum.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 3056 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

"EK MADDE 4. - İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik idarî ve kanunî düzenlemelere ilişkin çalışmalar yapmak ve Başbakanlık ve bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları için insan hakları konusunda tavsiye kararları vermek üzere; Başbakanın görevlendireceği bir Devlet Bakanının başkanlığında, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müsteşarlarının katılımıyla İnsan Hakları Üst Kurulu oluşturulmuştur. Üst Kurul, gerekli gördüğü takdirde ilgili kamu kuruluşları ile özel kuruluşların temsilcilerini toplantılarına katılmaya davet edebilir ve belirleyeceği konularda komisyonlar ve çalışma grupları kurabilir. Üst Kurulun sekretarya hizmetleri İnsan Hakları Başkanlığınca yerine getirilir.”

BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şahsım ve Grubum adına yapacağım konuşmada, özellikle İnsan Hakları Üst Kurulunun, dileriz ki, Avrupa Birliğine girme sürecinde olan ülkemizde, en fazla tenkit aldığımız bir konuda, bir noksanlığı doldurma bakımından son derece önemli bir işlevi yapacağı ve bu boşluğu tamamlayacağı hususu, hakikaten, uzun zamandan beri, bu, bir boşluktu; çünkü, gittiğimiz uluslararası toplantılarda devamlı olarak önümüze konulan konu, insan hakları hususunda, ülkemizde, karşılaşılan konular, hat ettiğimiz veyahut da hak etmediğimiz konular; bu konular, dışarıda, bazen, abartılarak dile getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bir hususu, özellikle vurgulamak istiyorum: İnsan hakları, gayet tabiî ki, kutsal bir varlık olan insanların sahip olması ve insan olarak yaratılmış olan bu üstün varlığa, gereken saygının, gereken itibarın herkes tarafından gösterilmesi, son derece önemli bir husustur. Tabiî, bu konuda, her şeyden önce, kendi aramızda bu güzel haslete sahip olmamız lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüce bir organ, ülkenin en önemli organı. Değerli arkadaşlarım, ben, sizden özellikle istirham ediyorum, tarihimizin, insan hakları konusunda, en önemli, en hassasiyetle, üzerinde durduğu muazzam insanlık tabloları var. Mevlana hep bunu işlemiş, insan haklarını işlemiş "ne olursan ol, gel, Mecusi de olsan, putperest de olsan, kapımız size açık, gönlümüz size açık" demiş; ama, biz, burada, kendi kendimize gönlümüzü açamıyoruz.

Büyük Yunus da öyle. Yunus'u Yunus yapan şu sözler:

Biz gelmedik dâvi için. (Kavga için gelmedik)

Benim işim sevi için.

Dostun evi gönüllerdir,

Gönüller yapmaya geldik. (DYP sıralarından alkışlar)

Gelin gönülleri yapalım, gelin, Türkiye'de rahatsızlığı giderecek, en fazla muhtaç olduğumuz sevgiyi ikame edelim; Allah rızası için yalvarıyorum size... ("Bravo" sesleri, alkışlar)

Bunlar önemli konular. Bunları yapmadığımız takdirde, eğer, bir toplumda, sevgiyi ikame etmemişseniz; eğer, bir toplumda, toleransı ve hoşgörüyü en önemli husus olarak önde bulundurmamışsanız; eğer, bir toplumda, her şeyden önce, barışın ana kaynağının insanlık sevgisi olduğunu düşünerek, o insan ne olursa olsun, inanışı, düşüncesi, tavrı, hareketi, rengi, bulunduğu mertebesi ne olursa olsun, onu, insanca, bağrınızı açıp, gönlünüzü açıp, bağrınıza basarak, hoşgörüyle karşılamıyorsanız, o zaman, o toplumda barışı sağlamak mümkün değildir.

BAŞKAN - Efendim, toparlıyorsunuz değil mi?

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - O sebeple, barışın temel unsuru sevgidir, insanlık aşkıdır ve insanlara karşı hoşgörüyle, sevgiyle kucak açmaktır.

BAŞKAN - Yunus'u söyleyin efendim.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Ben, onun için, konuşmama, tarih boyunca insanlığa en büyük insan hakları dersi veren Yunus'un şu dizeleriyle son veriyorum ve herkesi böyle olmaya davet ediyorum:

Gelin, tanış olalım,

İşi kolay kılalım;

Sevelim, sevilelim,

Dünya kimseye kalmaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.

Efendim, söz sırası Fazilet Partisi Grubunda.

Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

626 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 4 üncü maddesiyle, insan hakları ihlallerini yerinde incelemek ve araştırmak üzere, Başbakanın görevlendireceği bir devlet bakanının ve kurul üyesi Adalet, İçişleri, Dışişleri, Millî Eğitim, Sağlık ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının müsteşarlarından oluşacak bir insan hakları üst kurulu ile bu kurulun çalışmalarını düzenlemektedir.

Türkiye, kitabî olarak, insan hakları konusunda ileri demokratik ülkelerin hepsinden önce bu konudaki gerekli kanunları çıkarmış, bütün uluslararası kuruluşların ya kurucusu olmuş ya da aktif üyeleri arasında yer almıştır. Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden biriyiz, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ilk imza koyan ülkelerdeniz. Avrupa Sözleşmesine, Birleşmiş Milletler çerçevesinde yapılan bütün insan hakları sözleşmesine imza koymuşuz. Bu imzaladığımız sözleşmeler hukuk sistemimizin ayrılmaz temel ilkesi olmuştur. İnsan haklarıyla ilgili temel ilkelerin Anayasamızda yer almasını temin etmişiz, hukuk sistemimizin temellerini bu prensipler oluşturmuş.

Anayasamızın 2 nci maddesinde, cumhuriyetimizin temel ilkelerini belirlerken "insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti" şeklinde tanımlamışız.

Saygıdeğer milletvekilleri, hukukun üstünlüğüne, adalete, insanların huzur ve mutluluğuna, toplumdaki bütün insanların, haklardan eşit olarak yararlanmasına özen gösteren ülkelerde, kanunlar, zayıfların takılıp kaldığı, güçlülerin delip geçtiği örümcek ağı olmamalıdır. Bu ülkelerde Sezar'ın hakkı Sezar'a verilir. Bütün varlıkların dilinden anlayıp, onlara hükmeden Hazreti Süleyman Peygamberle yolda karşılaşan karınca "seninle eşit haklara sahibim" demişti. Bu olayı şair şöyle anlatıyor: "Bir olur adlî ilahide Süleyman ile mur, dergâhı hakta sultan ile sahil bir olur."

Kanunlar, insanlara zulmetmek, onları rahatsız etmek, huzursuz etmek için çıkarılmaz; halkı, her kesimi, her şeyin tasallutundan kurtarmak, huzurla yaşamalarına imkân sağlamak için çıkarılır. Topluma huzursuzluk veren, uygulanmayan veya ters uygulanan kanunları çıkarmanın da bir manası yoktur.

İnsan haklarıyla ilgili bütün yasaları kabul eden ve Anayasasına derç eden, kanunlarını o istikamette düzenleyen ülkemizde, kanunlar, maalesef, bazen ya uygulanmamakta veya ters uygulanmaktadır.

İmza koyduğumuz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde "her insan özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğar" deniliyor. Irklar, cinsler, din, dil, siyasal; başka bütün görüş sahiplerinin tüm hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtiliyor. "Kimse, kölelik ya da kulluk altında tutulamaz" deniliyor. Kölelik ve köle ticareti, her türlüsüyle yasaklanıyor. "Herkes, yasa önünde eşittir" deniliyor.  "Her kişinin, anayasa ya da yasalarla tanınmış hakları çiğnenemez" deniliyor. "Herkesin, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı vardır" deniliyor; ama, maalesef, uygulamada, bunların tamamının tersinin yapıldığını görüyoruz. Düşünmenin suç sayıldığı, din hürriyetinin kısıtlandığı, yüzde 99'u Müslüman olan ülkemizde, azınlıklara tanınan din hürriyetine Müslümanların sahip olmadığını görüyoruz. İnsan hakları ihlalleri sebebiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, milyarlarca dolara mahkûm olmuş ülke konumundayız.

Ülkemizde, eğitim hürriyeti vardır; ama, ne gariptir ki, bu ülkede, eğitimde çifte standartlar uygulanır. Üniversiteye girerken eşitlik yoktur, okurken eşitlik yoktur. Son günlerde, ilahiyat fakültelerinin önünde -bilhassa Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde- kız öğrencilerin, başörtüleri bahane edilerek, eğitim hürriyetleri ellerinden alınıyor. Yüzkarası, çağdışı uygulamalar, kanunların gölgesinde yapılıyor. O çocuklar, sizin çocuklarınız, bizim çocuklarımız saygıdeğer milletvekilleri. Onları istismar edenleri cezalandıracağımıza, bu masum yavrularımızı cezalandırıyoruz; bu çocuklarımızı kavga malzemesi yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çiçek,  toparlar mısınız.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - İzninizle toparlıyorum Sayın Başkanım.

Unutmayınız, mazlumların ıstırabı ve gözyaşları, aylardır, ilahiyat fakültelerinin önünde, eğitim  hak ve özgürlükleri elinden alınan o yavrularımızın ahü enini, insan haklarını çiğneyenleri, ihlal edenleri elbette boğacaktır. Siz, uluslararası anlaşmalara, insan haklarıyla ilgili bir yığın kanuna imza koymanıza rağmen, onun okuma özgürlüğünü kısıtlıyorsunuz, inanç hürriyetine sınır getiriyorsunuz.

Allah, Kuran'da "mümin kadın örtünsün" diyor, üniversite yönetimi "ben Allah'ın emrini, Peygamber'in sünnetini, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ve insan haklarıyla ilgili kanunları bilmem, benim şablonuma uyacaksınız" diyor. Kanunlar eşit uygulanmıyor. İnsanlar, Allah ile kanun, yönetmelik arasına sıkıştırılıyor.

Evet, tekrar ediyorum: Diğer dinlerin mensuplarının sahip olduğu din hürriyetine, eğitim hürriyetine bu ülkede Müslümanlar da sahip olmalıdır. Ülkenin insanları öz yurdunda esir, öz yurdunda parya haline getirilmemelidir.

Sözlerimi toparlıyorum Sayın Başkanım. Temenni ediyoruz ki, çıkaracağımız bu yasa, ülkemizdeki insan hakları ihlallerine, işkenceye, toplumu, din, mezhep, ırk ayırımına tabi tutup kamplara bölenlerin faaliyetlerine son verilmesine vesile olur, insan hakları ihlalleri olmaz; ülkemizde, özgür düşünen, düşüncesini yaşayan, başkalarına zarar vermeden, onların hürriyetlerini kısıtlamadan bütün haklarını kullanan bir toplum oluruz.

Temenni ediyorum ki, kurulan üst kurulun ilk işi, hakları çiğnenen mazlumların göz yaşını dindirmek olur. Kendisi gibi düşünmüyor diye üniversite kapatmaya kalkan hürriyet kısıtlayıcılarına engel olur. Ülkemizde tek tip insan yetiştirme heveslerinden vazgeçilir. Vatan, millet, devlet, bayrak sevgisini şekle bağlamayan, ülkede benden başka ben olmayanlar, benim gibi inanan, düşünen, yaşayanlar; benim gibi inanıp, düşünüp, yaşamayanlar ayırımı biter. Devlet, ana olur, baba olur, evlatlarına aynı şefkat ve merhametle yaklaşır, evlatları arasında ayırım gözetmez. Bunu umut ediyorum.

Sayın Başkan, oksijen, vücuda ne kadar hazımsa, ruha gerekli olan umut da insana o kadar lazımdır. Ülkemizin ve ülkemiz insanının umutları söndürülmemelidir. Umut, başarmanın yakıtıdır. Umudunuz yoksa, başarıya doğru yol alacak aracınızın yakıtı yok demektir. Gelecekte iyi yaşamamızı ve sonuçta mutlu olmamızı sağlayacak kararları bugünden almak için cesaretimizi toplamalı, geçmişteki hatalarımızdan vazgeçmeli, güçlü olsak bile zayıfların da yaşama hakkının olduğunu bilmeli ve onlara hürriyet içinde yaşama imkânı vermeliyiz. Gerçek, inkâr edilebilir; fakat, gerçeğin önüne geçilemez, gerçek, engellenemez.

Adalet mülkün temelidir. Yasaklar ve dayatmalarla değil, kafamız ve yüreğimizle, yanlış düşünenlerin ve uygulayanların kafalarına ve yüreklerine ulaşmalıyız.

Bu duygu ve düşüncelerle, yasanın, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, sizi ve Başkanımızı saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Ek 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek 5 inci maddeyi okutuyorum:

EK MADDE 5. - İnsan haklarına ilişkin olarak ilgili Devlet kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları arasında iletişim sağlamak ve insan haklarını kapsayan ulusal ve uluslararası konularda danışma organı olarak görev yapmak üzere, Başbakanın görevlendireceği bir Devlet bakanına bağlı olarak İnsan Hakları Danışma Kurulu oluşturulmuştur. Danışma Kurulu, insan hakları ile ilgili bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları ile meslek kuruluşları temsilcileri, insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve bu alanda yayınları ve çalışmaları bulunan kişilerden oluşur. Danışma Kuruluna, kendi üyeleri arasından seçeceği bir başkan başkanlık eder. Danışma Kurulunun sekreterya hizmetleri İnsan Hakları Başkanlığınca yerine getirilir. Danışma Kurulunun giderleri Başbakanlık bütçesinden karşılanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 609 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, Doğrul Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle, insan haklarına ilişkin olarak devletle sivil kuruluşlar arasında ahengi sağlamak, iletişimi sağlamak konusunda bir düzenleme yapılmış ve bunlar arasında da bir danışma kurulu oluşturulması  hükme bağlanmıştır.

Tabiî, kanunlar, böyle alelacele hazırlandığı için, buradaki uygulamalar da gerçekten bazı sıkıntılar yaratabilir. Mesela, "insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları temsilcileri" ifadesi çok geniş, muğlak bir ifadedir. Mesela, Türkiye'de pek çok dernek var, kaç tane dernek var, kaç tane... Vakıfların belki bu insan hakları konusunda yetkileri olabilir, bunların hepsini toplarsanız koskoca bir kuruluş olur. Sonra, bunun başkanlığını seçerken kaç yıllık bir süre için seçiyorsunuz? Bunları bence ismen zikretmek ve kanunda da belirtmek lazım.

Değerli milletvekilleri, insan hakları, tabiî ki, insanın yaşamı kadar çok önemli bir haktır. İnsanın vazgeçilmez en büyük hakkı da yaşama hakkıdır. Dolayısıyla, bir ülkede insan hakları ihlallerinin olmaması için, o ülkede demokrasinin eksiksiz işlemesi lazım; ama, Türkiye gibi, her tarafında problemi olan, ekonomisinde problemi olan, demokrasisinde problemi olan bir ülkede, maalesef, insan hakları ihlalleri oluyor ve Türkiye'nin bu konuda, maalesef, sicili pek fazla parlak değil.

İnsan hakları konusunda sağlıklı bir oluşumun olabilmesinin yine en başında eğitim meselesi gelebilir. Yani, ciddî, çağdaş eğitim alan bir kişi, hiçbir zaman başkasına karşı, kendisinin üzüleceği, kendisinin acı duyacağı hiçbir hareket yapmaz; ama, yeterli bilgisi olmayan, insan sevgisi yeterince gelişmemiş, yeterli eğitim almamış insanlar, özellikle belirli bir makama geldikleri zaman, o makamın kendisine verdiği gücü, karşı tarafa kullanırken, acaba bunun üzerinde nasıl bir etki yaratır, bunun onurunu kırar mı şeklinde bir düşünceye kapılmaz.

Aslında konu çok geniş de, biz buraya adet yerini bulsun diye 5 dakika çıkıp konuşuyoruz. Tabiî, bu insan haklarıyla ilgili Türkiye, bu konuda çıkan uluslararası sözleşmeleri imzalamış; ama, uygulamalar, maalesef işlemiyor.

Tabiî, şimdi, Türkiye'de insan hakkı denilince, çok geniş bir kavram akla gelir. Bugün, bir insanın işsiz kalması durumunda uğradığı insan hakkı ihlali kadar ağır bir şey var mıdır? Yani, bir ülkede millî geliri hakça bölüştürmemek, bu gelirden aslan payını alan kişinin yanı sıra, bugün 12-13 milyon insanımız işsiz, bu insanlara iş bulmamak, bir insan hakkı ihlali değil midir? Yani, insan hakkı ihlallerini, sadece, hapishanelerle, güvenlik kuvvetlerinin işlemleriyle ilgili bir olaymış gibi dar anlamda almamak lazım.

Bir de şu mesele var: Görüyorum ki, bazıları, insan haklarını, demokrasiyi yalnız kendileri, kendi ideolojik amaçları için istiyorlar; ama, ellerine bir yetki geçtiği zaman da, geçmişte yaptıkları o konuşmaları unutuyorlar. Tabiî, bunları, bu Parlamentonun çatısı altında yıllardır dinliyoruz; ama, bence, artık, parlamentolarda hep böyle belli ideolojik amaçlı değil de, ülkenin geneline, toplumun geneline hitap edecek genişlikte ve ağırlıkta konuları tartışmak lazım. Bu kürsülerde hep aynı şeyler söylenince, hakikaten, insana gına geliyor ve "yeter be kardeşim artık, belli şeyleri duyduk ve anladık" deniliyor. Bu tür davranışlar da bir nevi insan hakları ihlalidir; yani, hak etmediği bir konuda insanın devamlı rahatsız edilmesi, böyle şeyler söylenmesi dahi bir insan hakkı ihlalidir.

Tabiî, insan hakları çok önemlidir. Diliyoruz ki, Türkiye'ye, ülkemize, bundan sonra barış, tam demokrasi gelsin, insanlar birbirlerine saygılı olsun, insanlar Türkiye'nin geleceği için çalışsın, herkes birbirine saygılı olsun, kimse kimsenin hakkına müdahale etmesin. Böylece, ülkemizin, tam demokrasinin olduğu bir Türkiye olmasını ve diğer ülkelerin de bu konuda bizi örnek bir ülke olarak göstermesini diliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunun için de en önemli şart, birbirimizi anlamamız, birbirimize karşı saygılı davranmamız, belli görev ve makamlara gelen insanların o görevi yaparken hak ve adalet duyguları içinde yapması, iktidarı eline geçirenlerin, muhalefette kalan insanları ezmemesidir. Bunların hepsi çok önemli şeyler. Bu kanun bir adımdır; ama, kanun uygulayıcılarının, memleketteki insan hakları ihlallerini ortadan kaldıracak kapasitede olduklarını ve uygulamada bulunabileceklerini tahmin etmiyorum. Aslında, bunun Anayasal bir dayanağı da yok; ama, bir kanun hükmünde kararname iptal edilmiş, yerine bir kanunla getirilmiş. İnşallah, bu, Türkiye'de insan haklarının geliştirilmesine ve çağdaş insan hakları normlarına uygun insan hakları uygulamasının yerleşmesine katkıda bulunur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 609 sıra sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarı üzerinde, İnsan Hakları Başkanlığı kurulmasıyla ilgili, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının geneli üzerinde yapılan görüşmeler ve şu ana kadarki müzakereler sırasında, kürsüye çıkan bütün milletvekilleri, grupları ve şahısları adına, bu tasarının müspet yönlerini ve bir ihtiyaç olduğunu ortaya koydular. Bu konuda tekrara gitmeyeceğim.

Bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurucu üyesidir ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini de ilk imzalayan ülkelerden birisidir. Tasarının gerekçesinde ifade edilen bir cümleyi tekrar etmek istiyorum: "Bu sözleşmeler -yani, uluslararası sözleşmeler, bizim devletimizin imzaladığı sözleşmeler- Anayasada da öngörüldüğü üzere, Türk hukuk sisteminin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir." deniliyor. Doğrudur, Anayasamız da, yasalar da, uluslararası kurallar da bunu böyle ifade ediyor.

Şimdi, buradan hareket ederek bir hususu tartışmak istiyorum, Yüce Mecliste bu konuda görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Uluslararası anlaşmalar, bizim yasalarımızın ayrılmaz bir parçası ise, buna, hepimizin uyması lazım; hükümet uyacak, idare uyacak, idarenin birimleri uyacak, kamu görevlileri uyacak, hasılı hepimiz uyacağız; ama, hatırlarsınız ki -oraya gelmek istiyorum- bazı yetkililer, uluslararası anlaşmaların uyulması, uygulanması gerektiği noktasında talepler olduğu zaman "Buna uymayabiliriz, bizim, Türkiye'nin özel şartları var." diyebiliyor. Bu, bundan sonra denmeyecek mi? Bunun üzerinde durmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bir başka husus, insan hakları başkanlığı ve dolayısıyla, benim üzerinde konuştuğum insan hakları danışma kurulu için "görevlerini tam yaparken, sivil toplum kuruluşları ile devlet kuruluşları arasındaki iletişim sağlanacak" deniliyor. Bu iletişim sağlanırken, devletin ilgili, yetkili kurumları, sivil toplum örgütleriyle ve diğer halkla, toplumla ilişkilerini sağlar iken, karşılıklı saygı esası, karşılıklı güven esası tam sağlanabilecek mi? Yani, biz, sivil toplum örgütlerine gereken saygıyı, ilgiyi, alakayı ve onların taleplerini, hakikaten ciddiyetle nazara alacak mıyız ve bu kurum, harekete geçtiği zaman, tam çalışır ve hakikaten görevini yapan bir kurum olarak çalıştığı zaman hâlâ insanlar fişlenecek mi? Devletin kafa yapısı, insan haklarına bakış açısı, bugünkü sıkıntıları ortaya koyan yanlış değerlendirme devam edecek mi?..

Aslında bizim, bu meseleleri tartışmamız gerekiyor. Yine, bu tasarının gerekçesinde ortaya konulan ve 57 nci hükümetin millete söz verdiği ifade edilen bir bölümünde, söz verildiği ve taahhüt edildiği gibi, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler noktasında ileri adımlar atılacak ve bu konularda, Anayasada gerekli değişikler yapılacak mı? Bu konuda, taahhütler doğrultusunda, Siyasî Partiler Kanununda, Seçim Kanununda, Türk Ceza Kanununda ve ilgili yasalarda gerekli değişiklikler yapılacak mı? İşte, o zaman, hakikaten oluşturulmak istenen ve oluşturulan, hepimizin tasvip ettiği, gönülden desteklediği bu kurul, fonksiyonunu yerine getirir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.

Hakikaten, milletimizin, devletimizin beklediği, arzu ettiği uluslararası kuruluşlarla ve bir an önce girmek istediğimiz Avrupa Birliğiyle olan bütünleşmemizde gerekli fonksiyonu yerine getirir.

Yukarıda ifade ettiğim ve bir noktada da öğrenmek istediğim hususlarda, ümit ediyorum ki, hükümetimizden ve iktidar partilerinden gerekli açıklamaları alırız diyorum ve yasanın hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Ek 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek 6 ncı maddeyi okutuyorum:

EK MADDE 6.- İnsan hakları ihlali iddialarını yerinde incelemek ve araştırmak üzere, Başbakanın görevlendireceği bir Devlet bakanına bağlı olarak heyetler oluşturulur. Heyetler; Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı temsilcileri ile insan hakları alanında çalışmalar yapan kişi ve meslek kuruluşları arasından inceleme ve araştırma yeri ve konusuna göre Başbakanın görevlendireceği bir Devlet bakanınca beş kişiden az olmamak üzere belirlenir. Heyetlere Başbakanlık temsilcisi başkanlık eder ve sekreterya hizmetleri İnsan Hakları Başkanlığınca yerine getirilir. Heyetlerde görev alacak bakanlık temsilcileri kurumlarınca, kişi ve meslek kuruluşları ise Başbakanın görevlendireceği bir Devlet bakanınca belirlenir. Heyetler, Başbakanın görevlendireceği bir Devlet bakanının onayı ile inceleme ve araştırma yaparlar ve inceleme ve araştırma sonuçlarını bir rapor halinde görevlendiren makama sunarlar. Heyetlerin giderleri Başbakanlık bütçesinden karşılanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, geçen oturumda meydana gelen olaylarla ilgili bir iki cümle söylemek istiyorum. Bir kere, hepimizin bilmesi gereken bir olay var, Türkiye'de Meclise saldırılıyor; yani,  Türkiye Büyük Millet Meclisine, demokrasinin beyni olan bu Meclise, maalesef, birçok kurumlar, şahıslar ve kendilerini demokrasinin bekçisi olarak kabul eden insanlar tarafından saldırılıyor. Bu bakımdan, bu Meclisin kenetlenme zamanı gelmiştir.  (Alkışlar) Demokrasi üzerinde kara bulutlar dolaşmaktadır. Burada, hepimizin, görüşmekte olduğumuz insan hakları konusuyla ilgili olarak da, hoşgörü içerisinde; ama, kenetlenerek, taviz vermeden, bu Meclisi ve hürriyetlerimizi korumak zorunda olduğumuzu ifade ediyorum ve sözlerime başlıyorum.

Konuşmakta olduğum bu ek 6 ncı madde, bir mutfak maddesi. Bana göre, 5 inci maddenin arkasına bir fıkra ilave edilerek bu düzenlenebilirdi; ama, bir ek madde haline getirmişler; mesele yok. Tabiî, biz de, bu maddeyi olumlu gördüğümüzü, hatta, bu yasaya olumlu oy vereceğimizi bütün arkadaşlarımızca ifade ettik. Yalnız, burada, iki tereddüdüm var. Bir tanesi, bu kişileri Bakanlık tayin ediyor. Bu kişilerin vasıfları, araştırma yapan insanlar olarak görülüyor; ama, bana göre, kurumlar, yani, insan haklarıyla iştigal eden kurumlar ve kişilerin pozisyonu, en azından, tasrih edilebilir miydi; açıkça söylenebilir miydi; belirtilebilir miydi; bilmiyorum.

İkincisi, heyetler, gerekli yerlere gidecekler; 11 kişi gidecekler en az, bu 11 kişinin çok olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan, bunun azaltılması imkânı var mıdır? Sayın Bakana bunu iletiyorum.

Bu maddeyle ilgili özet olarak söyleyebileceklerim bunlar; ama ilave etmediğim bir iki husus var. Bu da, bu yasanın gerekçesinde, genel gerekçesinde 57 nci hükümet için şöyle bir cümle geçmiş ve "57 nci hükümet, demokrasinin eksikliklerini, düşünce özgürlüğünü ve insan haklarını geliştirecektir; bu yönde çalışmalar yapacaktır" denilmiş; ama, bakıyorum, hepimiz de biliyoruz ki, iki yıldan bu yana ülkeyi yöneten bu hükümetin, maalesef, demokrasinin eksiklerinin giderilmesiyle ilgili bir tane tasarı getirdiğine şahit olmadık; keza, dışarıdaki insanlara da malzeme vermiş olduk.

Şimdi, A'dan Z'ye, bilsin bilmesin adamlar, Seçim Kanunu, Siyasî Partiler Kanunu ve anayasa değişiklikleri istiyorlar. Bu bakımdan, hükümetin, bu acil olan ekonomik yasalardan sonra, demokratikleşmeyle ilgili birtakım yasaları bu Meclise getirmesi gerektiğini ifade ediyorum.

Ayrıca, düşünce özgürlüğüyle ilgili de herhangi bir yasanın buraya geldiğini görmedik. Bugün insanlar, kendi düşünce ve kanaatlerini gerek televizyonlarda, gerekse yazılı olarak ifade ettikleri için hapishanededirler, siyasî haklardan mahrumdurlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, düşünceleri sebebiyle siyaseten yasaklanan insanlarla ilgili herhangi bir yasal değişikliği bu Meclise getirmemiştir. İnşallah, demokrasimiz zarar görmeden, bu Meclis devam ederken, bu yasaları getiririz diye umutlanıyorum, ümit ediyorum, temenni ediyorum.

Bir de, insan haklarını geliştirme... Tabiî ki, hepimizin arzusu o, Avrupa standartlarında insan haklarının ülkemize gelmesi lazım, zorluklarımız var; ama, bunu başarmalıyız, başarabiliriz de diye düşünüyorum.

Son ekonomik krizlerle ve sık sık gelen krizlerle, bugün, insanlarımız ekmeğe muhtaç hale gelmişlerdir; yani, insanca yaşama hakkı, bana göre, en büyük insan haklarından biridir. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, 65 milyonun insanın büyük bir kısmı, insanca yaşama hakkına sahip değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olacağım.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Toparlıyorum.

İşçinin 102 milyon lira asgarî ücretle, on yıllık bir memurun 150 milyon lirayla insanca yaşaması, özellikle şehir merkezlerinde mümkün değildir. O bakımdan, hükümetimizin ve bu Meclisin, bu insanlarımızın insanca yaşaması için, çok bozuk olan, dünyanın en bozuk gelir  dağılımı, adaletsizliği içerisinde bulunan ülkemiz, bu ekonomik bozukluğunu gidermeli ve gelir dağılımı adaletini de bir an önce sağlamalıdır. Aksi halde, Türkiye'de anarşi bitmez, sokak hareketleri bitmez diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Başka söz isteyen?.. Yok.

Ek madde 6'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek madde 7'yi okutuyorum:

EK MADDE 7. - Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilmiş ve Başbakanlık merkez teşkilâtında kullanılmak üzere ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılıı  cetvelin Başbakanlık bölümüne eklenmiştir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu oturumda, sataşmadan dolayı kendilerine söz verdiğim Devlet Bakanı Faruk Bal ile Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in yaptıkları açıklamalar üzerine, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin Başkanlığımıza başvurarak, bakanların, açıklamalarıyla kamuoyunu yanılttıklarından bahisle kendisine söz verilmesini istemişlerdir.

Sayın Şahin, her iki bakanın yaptıkları açıklamaları içeren tutanakları inceledim, şahsınıza bir sataşma tespit edilmemiştir; bu nedenle, size söz vermeyeceğim; zabıtları size gönderiyorum...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim...

BAŞKAN - Efendim şöyle: İki Sayın Bakanın da sizin ifadenizden dolayı, nasıl aldıklarını, hangi yönetmeliğe dayandıklarını ifade eden konuşmaları var; ben, zabıtları size gönderiyorum efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, kamuoyunu yanılttığım iddia edildi. Ben,

BAŞKAN - Hayır, öyle bir şey yok. Efendim, buyurun, zabıtları gönderiyorum size; gene de ısrar ederseniz...

Efendim, madde üzerinde...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bir açıklama yapmanın ne sakıncası var Sayın Başkanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - 1-2 dakika söz verseniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yerinizden söyleyin efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Peki, mikrofonumu açarsanız buradan söylerim.

BAŞKAN- Açık, buyurun... Zabıtlar burada...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Başkanım, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Estağfurullah.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Önce, Devlet Bakanlarımız Sayın Faruk Bal'a ve Sayın Şuayip Üşenmez'e, bu hassasiyetleri ve duyarlılıkları sebebiyle teşekkür ediyorum.

Ben, konuşmam esnasında, gazetelerde çıkan ve araştırdığımda tekzip edilmemiş olan birtakım bilgileri, denetim görevini yapan bir milletvekili olarak kürsüye getirdim. Sayın Faruk Bal'ın görev alanına giren konuyla ilgili haber, Milliyet Gazetesinin 1 Şubat tarihinde yayımlanmıştır. Devlet Bakanı Bal "Arsa Ofisine alınan memur sayısının 24 değil, 17 olduğunu savunarak, memur alımının, DSP'li Şükrü Sina Gürel'e bağlı Devlet Personel Başkanlığının olumlu yazısı üzerine yapıldığını kaydetti" diye bir ifade vardır. Ben, bunların doğru olup olmadığını burada sordum.

Ayrıca, yine, Sayın Üşenmez'in görev alanına giren konuyla ilgili de, bir başka gazetede çıkmıştır; bunu, ilgili bakanlarımıza veririm; ancak, bunlar tekzip edilmemiştir. Ben, seçim bölgemde, kahvelerde dolaşırken, bunları bana vatandaşlar veriyor "sayın milletvekilim, biz imtihana girdik, alınmıyoruz; ama, açıktan atama yapılıyor" diyorlar.

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Bakana sorsaydınız.

BAŞKAN - Sayın Şahin, sayenizde otomatikman tekzip edilmiş oldu ve zabıtlara geçti; açıklamanıza teşekkür ediyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Son cümlemi ifade edeyim.

Bu açıktan atama haberleri, bu imtihana girmiş 400 000 insanımız üzerinde çok olumsuz etki yapıyor...

BAŞKAN - Doğrudur.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ...hükümete, Meclise ve devlete güveni sarsıyor. Bunu, bilhassa, belirtmek istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, doğru söylüyorsunuz.

Aynı şey, size geldiği gibi, milletvekili olarak bana da geliyor, diğer arkadaşlarımıza da geliyor; ama, Türkiye, ne olur, fısıltı gazetesiyle idare edilmesin. İki sayın bakan çıkıyor, söylüyor efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Fısıltı gazetesi, başka bir şey yok efendim. İnsanların vicdanlarında yara bırakıyor.

Teşekkür ederim efendim.

DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bir cümle de ben söyleyeyim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, ne olursunuz, istirham ederim. Sayın Bakanım, ben, sizin adınıza konuştum; teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabulü konusundaki tasarı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, insan hakları, özellikle son yüzyılımızda çok ön plana çıkmıştır. Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan veya geri kalmış ülkeleri, insan hakları konusunda sürekli bir şekilde suçlamakta veya onları sıkıştırmaktadır; ama, insan hakları konusu, özellikle gelişmekte olan ülkelerde bir savunma olarak gündeme getiriliyor, insan hakları ihlalleri, maalesef, üzerinde çok durulmayan bir şekilde geçiştiriliyor.

Burada, konu insandır, insanın hakkıdır ve devlettir; yani, ortada bu üçlü vardır. Dünyada, bu üçlünün arasındaki ilişkiler çok önemli.

Dünya, 1800'lü yıllarda, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesiyle, anayasaların bile İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine ters düşmeyecek şekilde hazırlanması yönünde bir karar almış; bütün yasalar, insan hakları için, insan haklarının daha mükemmel hale gelmesi için düzenlenmiştir.

Nedir insan hakları; insanların insan olmasından dolayı, yaratılmasından dolayı hak ve özgürlüklerinin, kişisel çıkarlarının önplanda tutulmasıdır, daha değerli bir hale gelmesidir, yaşama hakkının garanti edilmesidir. Bu sayede, bütün kanunlar da insan haklarının düzenli bir hale gelmesi için yapılmış ve insanların daha iyi bir yaşama kavuşması için devlet düzeni kurulmuş, bu çerçevede, hukukî düzen meydana gelmiştir; yani, hukukun temeli insan haklarıdır.

Bugün, gelişmiş ülkeler, insan haklarıyla ilgili önemli mesafeler almışlar ve diğer ülkeleri de sürekli bir şekilde insan haklarının geliştirilmesi konusunda ikaz etmektedirler; ama, gelişmiş ülkelerde, devletin, hiçbir zaman, insan hakları başkanlığı veya insan hakları bakanlığı gibi bir düzenlemeye gitmediğini görüyoruz; çünkü, bu ülkelerde insan haklarını düzenleyen topyekûn yasalar var, insan hakları topyekûn yasalarla düzenlenmiş; bu nedenle, insan hakları konusunda ayrı bir yasaya gerek duyulmamıştır.

Dediğim gibi, Türkiye gibi, maalesef geri kalmış ülkelerde veya gelişmekte olan ülkelerde, insan hakları konuları sürekli tartışılır hale gelmiştir.

Bu kanunla yapılmak istenilen şudur: Devlet diyor ki, ben, insana karşı suç işlersem, yine bunun denetimini de ben yapacağım; benim kurduğum daire başkanlığı yapacak...

Burada bir yanlışlık var. Galiba, insan hakları konusunu çok iyi kavrayamadık. İnsan hakları konusunda bütün yasalar, anayasalar insan haklarını güvence altına almışken, bizler, sadece bir daire başkanlığıyla, maalesef, insan haklarını garanti altına almaya çalışıyoruz. Bu bir yanlıştır. Bu yanlışı, inşallah, ileride geliştiğimiz zaman, millî gelirimizi 10 000 dolara çıkardığımız zaman, bu daire başkanlığı da kalkacak; inşallah, o zaman, diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, insan hakları, sivil toplum örgütlerince yürütülür hale gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, düşünün ki, 1997 yılında millî gelirimiz 3 200 dolarken, şimdi, 2 500 dolara düştüğü zaman, insan hakları ihlalleri fazlalaşıyor. Afganistan gibi bir ülkeyi düşünün. Afganistan'da, insan hakları ihlalleri fazla. O halde, görüyoruz ki, insan hakları ihlalleri ile geri kalmışlık arasında ciddî bir paralellik vardır. Dört yılda, Türkiye'de, 1 600 000 civarında esnaf kepenk kapatmış, bugün esnaf yürüyor. İşte burada ekonomik bir sorun vardır; ekonomik bir sorunun olduğu yerde de, maalesef, insan hakları ihlalleri var.

Ne yapılabilir; Türkiye olarak ne yapacağız? Yapmamız gereken şu: Dünyanın gittiği yere gitmemiz gerekiyor; dünyanın yönetildiği şekilde yönetilmemiz gerekiyor; dünyanın önem verdiği yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşmamız gerekiyor, bir an önce bunu kurmamız gerekiyor; dünyanın önem verdiği demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü konusunda yasal reformlar yapmamız gerekiyor, yapısal reformlar yapmamız gerekiyor. Bugün, tek tek, yasaları düzeltmeye çalışıyoruz, tek tek, reformlar yapmaya çalışıyoruz, tek tek, insan hakları daire başkanlığı kurmaya çalışıyoruz ve bu sebeple de, maalesef, bir bütünlük içerisinde olayları kavrayamadığımızdan, hep yanlışlara düşüyoruz. Şurada, 550 milletvekilimiz var, 350 milletvekili olan bir iktidarımız var; yapısal reformlarda bunlara yardım etmeye hazır bir muhalefet partisi var. Niçin, bu temel reformları bir bütünlük içerisinde getirmiyoruz? İnsan haklarının temeli olan adalet reformunu niçin getirmiyoruz? Niçin, eğitim reformunu getirmiyoruz; bilgi toplumuna geçmemizi sağlayacak eğitim reformunu niçin getirmiyoruz? Özellikle, yönetimde çok önemli olan Mahallî İdareler Yasasını, niçin, 15 yasanın içerisine almıyoruz, niçin, 25 yasanın içerisine almıyoruz? Bütün bunları yapmadığımız sürece, insan hakları konusunda daire başkanlığı kurmamızın, bakanlık kurmamızın hiçbir anlamı yoktur.

Bu nedenle, bu, tarihî bir şanstır. Meclisimizin üzerinde kara bulutların dolaştığı anda, gelin, toplumsal reformları, yapısal reformları hep beraber yapalım, uzlaşalım ve Türkiye Cumhuriyetini, insan hakları bakımından sorgulanan bir ülke halinden çıkaralım diyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 609 sıra sayılı, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 7 nci maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 nci Yüzyıl, insan haklarının millî sınırlar dışına taşarak evrenselleştiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde, insan hakları, sadece ahlakî bir yükümlülük olmaktan çıkmış, siyasî bir anlam ve içerik de kazanmıştır.

20 nci Yüzyıl, insan haklarının gelişip boy attığı bir dönem olmuştur. İnsan hakları konusu, İkinci Dünya Savaşına kadar devletlerin iç işleri sayılmış, uluslararası hukuk da, devletlerin hak ve bölgelerini belirleyen bir disiplin olarak uygulanmıştır. İnsan hakları, artık, devletlerin kendi iç işlerini ilgilendiren konu olmaktan çıkmış, bu hakların ihlali, devletler hukukunun da ihlali sayılarak, diğer devletlerin müdahalelerine yol açmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de taraf olmuştur. Bu sözleşmeler, Türk hukuk sisteminde de yer almıştır; fakat, bu zamana kadar, Türkiye, çeşitli kaygılarla, insan hakları uygulamalarında geri kalmış ülkelerin seviyesinde kalmış, olumlu gelişmeler kaydedememiştir. Gerek hükümetlerin siyasî kaygıları gerekse demokratik rejimin yerleştirilme çabalarının ihtilaller nedeniyle sürekli kesintiye uğraması, Türkiye'nin insan hakları uygulamasında birçok ülkeden geri kalmasına sebep olmuştur.

Bugün, insan hakları ihlali karşısında, Türk vatandaşları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 100'den daha fazla başvuru yapmıştır. Türkiye'nin bu başvurular nedeniyle başı ağrımakta, dış dünyadan müdahalelerle karşılaşmasına sebep olmaktadır. Türkiye, son olarak, Kopenhag kriterlerine imza atarak, özellikle insan hakları konusunda gerekli iyileştirmeleri yapacağını kaydetmiş olmasına rağmen, uygulamada, özellikle din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü ve eğitim hakkı alanında insan hakları ihlalleri devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu kanunla, Başbakanlık teşkilatı içinde ana hizmet birimi olarak insan hakları başkanlığı oluşturulmaktadır. Daha önce de, Avrupa Birliğine kurumların uyumlulaştırılması amacıyla Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kurulmuştur; fakat, kurumların oluşturulması, kanunların yapılması, insan hakları ve demokrasi alanında ilerlemeler ve çözüm kaydedeceği anlamına gelmiyor. Gerek Türk Ceza Kanunu gerekse Anayasadaki bazı maddelerde köklü çözümler yapmadan, mahkemeler tam bağımsızlığa kavuşturulmadan, siyasî kararların önüne geçilmeden, ne kadar kanun yaparsak yapalım, kurumlar oluşturursak oluşturalım, demokratik yönde olumlu gelişmeler kaydedilemeyecektir. Biz, umardık ki, oluşturulacak insan hakları başkanlığı daha etkin, daha verimli faaliyetler yürütsün.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oluşturulacak olan insan hakları başkanlığının, insan haklarının ihlal edilmediği, tüm vatandaşlarımızın düşüncesini ve kanaatini ifade edebileceği bir Türkiye'ye yol açması dileklerimle kanunun hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Ek 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, kabul edilen ek maddelerle birlikte, çerçeve 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekretaryasında Üst Kurul üyesi bakanlıklardan geçici görevli olarak gelen ve halen çalışmakta olan personel, müracaat etmek ve atanmaya ilişkin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 68/B maddesindeki nitelikleri taşımaları kaydıyla, ilgili kurumların muvafakatı ile mükteseplerine ve öğrenim durumlarına uygun kadrolara bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren iki ay içerisinde atanırlar.

BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mehmet Fırat...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Tamam Başkanım, konuşmayacağız.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İşte, uzlaşma kültürü bu.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - İnsan Hakları Üst Kurulu, İnsan Hakları Danışma Kurulu ve insan hakları ihlâli iddialarını araştırmak üzere oluşturulacak heyetlerin kuruluş, görev ve işleyişleri ile ilgili usul ve esaslar, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren dört ay içerisinde Başbakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 609 sıra sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin tasarının geçici 2 nci maddesi üzerinde, Grubum adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Teşkilâtının en eski ve en saygın ülkelerinden birisidir. Ayrıca, Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini de ilk imzalayan ülkelerden birisidir; çünkü, Türkiye Cumhuriyetini kuranlar, bu ülkenin, sadece içte değil, uluslararası alanda da saygın bir ülke olmasının koşullarını yaratmış ve bu nedenle, çok ciddî adımlar atmışlardır; ama, samimî olarak söylemek gerekirse, bizler, bu konuda Atatürk ve arkadaşları kadar duyarlı olamadık; çağdaş ülkelerin en duyarlı alan olarak belirledikleri insan hakları konusunda yıllar yılı kulaklarımızı tıkadık. Bu yasa tasarısıyla, Başbakanlığın bünyesinde yeni bir daire başkanlığı kurulmaktadır. Bu dairenin adı İnsan Hakları Başkanlığıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan haklarının kutsal ve ödünsüz haklar olduğu yüce malumlarınızdır. Bırakınız yasaları, dinsel ve kültürel açıdan da insan unsuru her dönemde önemini korumuş ve saygı duyulmuştur. İnsana saygı duyulması, bir anlamda, insanın düşüncelerine, emeğine saygı duyulması demektir; çünkü, düşünen ve bilinçli üretim yapan tek canlı insandır. Bu nedenle, insan haklarının korunması, güvenceye alınması çok önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisin de takdir edeceği üzere, sadece yasalar çıkarılarak insan hakları korunamaz ve kollanamaz. Bu, her şeyden önce, bir kültür sorunudur. İnsana saygı gösterme geleneğinin oluşturulması ve bu geleneğin güçlendirilerek sürdürülmesi esastır. Bunun için, polisimizin, memurumuzun, işçimizin, daha doğrusu, toplumun hemen hemen tüm kesimlerinin aynı duyarlılığı göstermesi gerekir. Eğitim ve öğretim programlarının ana teması, insan sevgisi ve insan hakları olmalıdır. İnsanımızı eğittiğimiz sürece, bu konuda önemli ve sağlıklı adımlar atmış oluruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede, gerek İnsan Hakları Üst Kurulu gerekse İnsan Hakları Danışma Kurulu ile insan hakları ihlalini saptamak ya da araştırmak üzere kurulacak heyetin görev ve çalışma esaslarının bir yönetmelikle belirleneceği hüküm altına alınmaktadır.

Maddede, ayrıca, bu yönetmeliğin, Başbakanlıkça, dört ay içinde çıkarılacağı belirtilmiştir. Dileğimiz, Başbakanlığın bu konuda gerekli hazırlıkları yapıp, süratle davranmasıdır.

BAŞKAN - Sayın Gül, toparlarsanız minnettar kalırım efendim.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, gelişmiş ülkelerin bu konularla ilgili çalışmalarının izlenmesidir; çünkü, bu ülkelerdeki uygulamalar araştırıldığında, daha sağlıklı politikalar üretilebilir ve daha başarılı olabiliriz. Günümüzde, ülkeler, artık, insan haklarına verdikleri değerle ölçülmekte ve saygınlıklarını korumaktadırlar.

Bu yasa tasarısının ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubunda efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili Kanun Tasarısının geçici 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, insan haklarıyla ilgili mevzuat konusunda içeride ve dışarıda önemli atımlar atmıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi pek çok uluslararası belgeye imza atmıştır. Buna paralel olarak, içeride, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, İnsan Hakları Koordinasyonu Üst Kurulu, insan hakları il ve ilçe kurulları oluşturulmuştur; ancak, gerek altına imza atmış olduğumuz uluslararası metinlerden doğan yükümlülüklerimize gerekse içeride oluşturduğumuz kurum ve kuruluşlara, maalesef, işlerlik kazandırılamamıştır.

Değerli arkadaşlar, dünyadaki uygulamalarda da görülmüştür ki, ideolojik yaklaşımlarla insan hak ve hürriyetlerini teminat altına almak mümkün olmamıştır. Maalesef, ülkemizde de insan haklarına yaklaşım, ideolojik çizgide oluşmaktadır. Bildiğimiz gibi, insan haklarının ideolojisi olmaz, evrensel kural ve ölçüleri olur. Bizim açmazımız, her kurum, her siyasî parti, insan haklarına kendi siyasî kanaatleri ve ideolojik görüşleri açısından baktığı için, insan hakları konusunda toplumsal bir mutabakat oluşturulamamaktadır. Onun için, ne kadar çok siyasî görüş varsa, o kadar çok insan hakları tarifi ortaya çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlar, umut ediyoruz ki, yapılan bu kurumsal düzenleme, insan hakları konusundaki bu karmaşayı ortadan kaldırarak, bir toplumsal mutabakatın oluşmasına yardımcı olur. Ayrıca, bu düzenlemelerin sonunda, her ilde insan hakları mahkemelerinin kurulmasına da öncülük etmiş olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, geçici 2 nci madde, başkanlık ve kurulların çalışmalarının yönetmelikle düzenleneceğini ifade ediyor. Ancak, başkanlığın hukukî yapısında bir problem olduğu kanaatindeyim. Başbakanlığın genel yapısı içerisinde oluşturulan başkanlık, bir müsteşar yardımcısına, müsteşar, yardımcısı müsteşara, müsteşarın da Başbakana bağlı olarak çalışması gerekirdi. Bu statü içerisinde, insan haklarından sorumlu devlet bakanının yeri yoktur. Bu düzenlemeyle bakanın statüsü ne olacaktır? Bunun yerine, müstakil bir kuruluş olarak organize edilmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Devlete yeni bir külfet getirmemesi için de, Başbakanlıktaki mevcut kadrolardan yararlanılabilirdi kanaatindeyim.

Bu yönetmeliğin dört ay içerisinde çıkarılacağı söyleniyor. Şimdi, ben buradan Sayın Bakana da sormak istiyorum, ya bu yönetmelik dört ay içerisinde çıkmazsa ne olacak?

BAŞKAN - Sayın Bakanım, size soruyorlar...

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Bakan duymadı ki...

BAŞKAN - Bir daha söyleyin efendim.

EYÜP FATSA (Devamla) - Bu yönetmeliğin dört ay içerisinde çıkarılacağı ifade ediliyor. Bu yönetmelik dört ay içerisinde çıkarılmazsa ne olacaktır?

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Yönetmeliğimiz hazır efendim.

EYÜP FATSA (Devamla) - Bu düşüncelerle, düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Fatsa, teşekkür ediyorum.

Yönetmeliğin hazır olduğunu da Sayın Bakan ilan etti efendim.

Efendim, geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum uzlaşma kültürüne.

Sayın Bakan, size de teşekkür ediyorum.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağ-lanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

6.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun  Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî  Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı : 623) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 623 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Bilgiç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bilgiç, kafî miktarda toleransımız olacak herhalde...

Sayın Bilgiç'in konuşmasından sonra da ara vereceğim efendim.

Buyurun Sayın Bilgiç.

DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla ilgili tasarının tümü üzerinde Doğru Yol Partisi adına söz almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, gençlik ve spor hakkındaki hükümler, Anayasamızın "gençliğin korunması" ve "sporun geliştirilmesi" başlıklarını taşıyan 58 inci ve 59 uncu maddelerinde yer almaktadır. Görülmektedir ki, Anayasamızın bu maddelerinde, gençliğin korunmasına, yetişme ve gelişmesini sağlayıcı tedbirlerin alınmasına dair hükümler ile sporun gelişmesine dair hükümler yer almaktadır. Anayasamızın bu hükümleri, sporun teşvik edilerek kitlelere yayılmasını, geliştirilmesini, devlete bir görev olarak vermiştir. Evrensel bir olgu olan spor, ülkelerin birbirleriyle yakınlaşmasında bir araç olduğu gibi, tüm insanların kaynaşmasında ve dünya barışının sağlanmasında da önemli görevler yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Büyük Atatürk'ün direktifleriyle, milletimizin güç ve yeteneklerini artırmak, sağlıklı ve ahlaklı nesiller yetiştirmek ve her yaştaki vatandaşlarımıza beden eğitimi ve spor yaptırmak amacıyla, 1938 yılında, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, bugünkü adıyla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, Türk gençliğinin yetiştirilmesiyle ilgili olarak gösterilen temel hedeflerin, hâlâ, tam anlamıyla gerçekleşmemiş olduğunu görmekteyiz. Bu temel hedeflerden birincisi, spor eğitimini, en geniş anlamıyla, millî eğitimin ana öğelerinden biri haline getirmektir. Türk gençliğinin, spor bakımından, millî heyecan içerisinde ve itinayla yetiştirilmesi önem arz etmektedir. İkinci temel hedef ise, sporun, kitleler içerisindeki bütün kesimleri kapsamasıdır. Türk gençliğinin spor alanında yükselmesini istemek, sadece, yarışmaları kazanacak gençleri yetiştirmek için olmamalı, Büyük Atatürk'ün "sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" deyimi doğrultusunda gençleri yetiştirmek olmalıdır. Bütün bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde, hükümete büyük görevler düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün, sanat ve spor, toplumların aynası olarak kabul edilmektedir. Gerek spora katılımın yüksek oranlarda gerçekleşmesi gerekse uluslararası sahalarda kazanılan başarılar, bir ülkenin gelişmişliğinin en büyük göstergesidir. Ülkemizde, performans sporunun uzun yıllar önplanda yer alması ve bununla kalınması üzücüdür. Madalyalar kazanmak, rekorlar kırmak, bizler için büyük önem taşımıştır. Spor, vatandaşlarımızın hayat standartlarını yükseltecek, daha eğitimli, daha sıhhatli bireyler olmalarına katkıda bulunacak ve özellikle, gençlerimizin dünya standartlarını yakalayacak ve onları her türlü zararlı alışkanlıklardan uzak tutacak, erdemli, yüksek ahlaklı ve sağlıklı vatandaşlar olmalarını sağlayacak bir etkinlik olarak algılanmalıdır. Çağımızda spor bir lüks değil ihtiyaç olup, bu ihtiyaç, günümüzde daha da önem kazanmıştır. Sporda eğitim vardır, turizm vardır, kültür vardır, sağlık vardır, sulh ve dostluk vardır. Hayatın önemli bir parçası haline gelen spora ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı, tüzelkişiliğe sahip, merkez teşkilatı katma bütçeli, taşra teşkilatı ise özel bütçeli bir kamu kuruluşu olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, sporla ilgilenen yetenekli kişilerin teşvik edilmesi ve spor faaliyetlerinin düzenlenmesi hususunda önemli bir misyona sahiptir. Aynı zamanda, uluslararası spor münasebetlerinde yetkili resmî mercidir. Bu bakımdan, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, çağdaş ve demokratik toplumda, sosyal ve ekonomik haklar içinde yer alan spor ve gençlik hizmetlerinden yararlanma hakkını tüm bireylere sağlamalıdır. Hizmetleri, topluma adaletli bir biçimde sunmalıdır. Hizmetlerde herkese fırsat oluşturacak şartları sağlamalıdır. Bugünkü başarılarda özerkleşmenin rolünün büyüklüğünü biliyoruz. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz çağda, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ışığında, toplumsal değişme hızının ortaya çıkardığı ihtiyaçları karşılamak için, spor ve gençlik yönetiminde, insan merkezli, demokratik, katılımcı, toplumsal gelişme için nitelikli insan yetiştirilmesini hedefleyen dinamik gelişmeye açık, etkinliği ve verimliliği gözeten bir yapılanmayla çalışmaların daha verimli olacağını düşündüğüm Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, uluslararası müsabakalarda yarışan sporculara, kulüplere, antrenörlere, teknik direktörlere ve başarıların elde edilmesinde emeği geçen kişi, kurum ve kuruluşlara maddî destek sağlamak ve bu alanda çalışanları motive etmek, başarılarını devamlı kılmak, spor yapanları teşvik etmek, uluslararası müsabakalarda ülkemizi temsil ederek üstün başarı elde eden ve ülkemizin tanıtılmasında katkıda bulunan sporcu, kulüp, antrenör, teknik direktör ile bu başarıların elde edilmesinde emeği geçen kişi, kurum ve kuruluşlara ödül verebilmek ve verilecek ödüllerin kaynağını oluşturmak, olimpiyat şampiyonluğu ve olimpik spor dallarından birinde, büyükler kategorisinde birden fazla dünya şampiyonluğu kazananlar arasından atanacak olan spor müşavirlerinin istihdamına imkân sağlayan bu kanunun Türk sporunu fayda getireceğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, spordan sorumlu Devlet Bakanımıza bağlıdır ve bugüne kadar önemli görevler yapmıştır. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, kurulduğundan bu yana, spor aktivitelerini uzun süre bünyesinde toplamış, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bağlı birimleri, yani, federasyonları özerkleştirdikten sonra, sporda, gerek Türkiye'de gerekse ulusal düzeyde çok büyük başarılar elde edilmiştir. Demek ki, bu federasyonlar; yani, profesyonel anlamda sporun bütün dalları, futbolundan basketbolüne, jimnastiğinden judosuna ve diğer spor dallarında önemli gelişmeler ve derinliğine çalışmalar yapılmak suretiyle, yapısal değişim, gerek kadrolarında gerek bütçesinde özerk olan bu federasyonlar, siyasetin de gölgesinden uzak kalarak çok önemli başarılar elde etmiştir. Bu başarılar, ülkemizde, hakikaten sevinç yaratmış ve bu başarıların devamını, Türk Milleti olarak bundan sonra da beklemekteyiz.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve spordan sorumlu Devlet Bakanlığına amatör spor ve gençlikle ilgili sorunlar kalmaktadır. Yani, federasyonların dışında, profesyonel sporun dışında -Bakanlığın, burada, ancak denetim görevi vardır- aktif olarak yapması gereken şey, amatör spor ve gençlerimizle ilgili çalışmalardır. Bugün, üniversite ve ortaöğretimdeki gençlerimizin, ülkenin geleceğini teslim edeceğimiz gençlerimizin ahlaklı, birtakım bağımlılıklarla uğraşmayan, kendi inançlarına bağlı, kendi millî duygularıyla haşır neşir olmuş, vurmayla kırmayla değil, birbirini kucaklayan, hümanist düşünceyle, birbirleriyle beraber olup güç oluşturan gençler olarak, geleceğin neslini teslim edeceğimiz bu gençlerimize Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün çok olumlu katkılarda bulunacağına; bu gençleri, gerek kurslar gerek seminerler gerekse çeşitli kamplarla motive etmek suretiyle, gelecek nesilleri ortaya koyabileceğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bunlardan bir misal vereyim: İlimde, üç yıldır, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Orman Bakanlığı ve İkinci Ordumuzun müştereken yapmış olduğu gençlik kampları var. Bu kamplar, hakikaten, Adıyaman'da, üç ay müddetle, münavebeli şekilde yapılmaktadır. Bu gençlerimiz, çeşitli üniversitelerden gelerek, barajın göllenmesini önlemek için, çabuk dolmasını önlemek için, erozyonu önlemek için ağaç dikimi yapmaktadırlar. Akşamları sportif, sanatsal ve kültürel etkinlikler yapmışlar, sabahları da -üretime bizzat katılmak suretiyle- milyonlarca ağaç dikmişlerdir ve bugün bu ağaçlar yeşermiştir; yani, gençlerimizin üretime katkısını da sağlamışlardır. Ben, buradan, Değerli Bakana bu çalışmasından dolayı teşekkür ediyorum, çok olumlu bir çalışma yapmıştır. Yalnız, bu çalışmalar içerisinde, iki belediyenin ağaçlarının sulanmasıyla ilgili Sayın Bakandan geçen yıl arozöz talebi olmuştu, Çevre Bakanından -telefonla- rica etmişti, henüz bu araçlar gitmedi. Onlar, tuttukları insanlarla bu ağaçları sulamaktalar. Sayın Bakanım, bu yıl geldiğinizde bu ağaçları göreceksiniz, hakikaten, o erozyon bölgesinde -Adıyaman, barajın göl bölgesidir- bu göl bölgesinde müthiş bir ağaçlandırma var. Bu kampları uzun müddet devam ettirmek suretiyle, inşallah, umut ediyoruz ki, hem baraj gölünün erozyonla dolmasını engellemek hem de ülkemizin hasret kaldığı yeşilliğe kavuşmak için büyük bir çalışma yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, burada müşavirlik kadrosu alındı. Bu müşavirlik kadrosu, umut ediyoruz ki, genel kamuoyunu rahatsız etmeyecek, hakikaten, kendi sahasında, kendi sportif dalında yetişmiş, bilgili ve cidden danışmanlık ve müşavirlik yapacak insanlardan oluşur; yani, kamuoyunu, kamu vicdanını rahatsız etmeyecek atamalar yapılır; çünkü, bunlar çok önemli.

Zaten, vatandaşta bugün Meclise ve hükümete karşı güvensizlik oluşmuştur ve güven bunalımı vardır. O bakımdan, bu güven bunalımını daha da artırmamak için, bundan sonra, hem Bakanlığın ve hükümetin hem de Meclisin çok daha dikkatli olması gerekir düşüncesindeyim. Hükümetimizin de bu güvenle ilgili sıkıntılara biraz kulak vermesi gerekir. Bu geminin içerisindeyiz; bu gemi su almadan mutlaka limana yanaşmalı. Limana yanaşması için, hükümetin istenen taleplere kulak vermesi, muhalefetin de sorumlu muhalefet anlayışıyla bu gemiyi, su almadan mutlaka limana yanaştırmasında zaruret görmekteyim, hem rejim için hem ülke için hem de 65 milyon insan için bu zaruridir. Umut ediyorum, Yüce Meclisimizde bu şuurla, hükümetimiz de, olan olayları dikkate alarak, önemli değişiklikleri kendi içerisinde veya dışında yapmak suretiyle... Tabiî, nasıl yapar, bilemiyoruz; çünkü, iradeyle gelmişlerdir -iradenin arkasında da rey vardır, ona, bizim bir şey deme imkânımız yok- iradeyle gideceklerdir; ama, en azından, bu olan olaylara kulak kabartıp, ne isteniyor, benim eksiğim ne, ne yapmam lazım, vatandaşa nasıl güven verebilirim, bu güven bunalımını nasıl aşabilirim diye düşünmesinde fayda vardır diye düşünüyorum.

Bu tasarının, inşallah kanunlaştıktan sonra, ülke gençliğine ve ülke sporuna çok faydalı şeyler getireceğine inanıyor, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilgiç.

Tabiî, suyun da sintine çizgisini geçmemesi gerekiyor Sayın Bilgiç.

Efendim, saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.17


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.07

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

623 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı : 623) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tümü üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 623 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Spor, insanın doğumundan ölümüne, hayatın her safhasında önemli bir yer tutan ya da tutması gereken en önemli aktivitelerden biridir. Sportif faaliyetler kişinin sağlıklı ruh ve beden yapısına sahip olmasında birinci derecede olumlu rol oynarken, onları topluma kazandırmada ve bireylerin toplumsallaşmasında en etkili evrensel araçlardan biridir. Spor, ülkelerin birbirleriyle yakınlaşmalarında, kalıcı barışın sağlanmasında da önemli bir olgudur.

Değerli arkadaşlar, aynı hedef ve heyecana kilitlenmiş kişiler, rekabet ortamında olsalar bile, toplumsal ilişkilerinin sağlıklı gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkı sağlamakta, birlik ve bütünlüğümüzü perçinleyen sosyal dokumuzun ilmiklerini sağlamlaştırmaktadırlar. İnsanlar, ister takım arkadaşı ister rakip olsunlar, ortak bir sevinç, ortak bir kaygı, ortak bir başarı etrafında kenetlenmeyi ve ortak bir duyguyu tatma ve başarmayı spor sayesinde gerçekleştirmekte ve geliştirmektedir. Spor, temelde ferdiliğe dayanmakla birlikte, bu ferdilik, aynı zamanda, içinde toplumsallaşmayı da barındırmaktadır.

Spor, sosyal ve toplumsal yararları yanında, ekonomik ve sağlıkla ilgili yararları olan faaliyetler bütünüdür. Spor, aynı zamanda, toplumsal stresin atıldığı ve psikososyal rahatlamanın sağlandığı bir faaliyet türüdür.

Gerek birey gerek toplum üzerinde bu kadar etkili olan sporun ülkemizde durumuna ve konumuna baktığımızda, karamsar bir tabloyla karşı karşıya kaldığımız kendiliğinden anlaşılır. Bu tablo, bizim, devlet ve birey olarak spora ne kadar önem verdiğimizi ya da vermediğimizi apaçık ortaya koymaktadır.

Bir yandan spor alanları ve aktiviteleriyle ilgili konularda görev ve yetkinin büyük ölçüde merkezî yönetimde toplanması, diğer yandan çarpık kentleşme, bunların yanı sıra, ekonomik yetersizlik, kısa vadede de olsa, toplumsal bir ihtiyaç olan spor alanları ve tesisinin de yeterli düzeye gelmesini imkânsız kılmaktadır. Merkezî idare, belediyelerin ve yerel yönetimlerin spor sahası ve salon yapımını engelleyen bütün zorlukları kaldırmalı ve teşvik etmelidir. Ayrıca, özel teşebbüs de devreye sokularak desteklenmelidir.

Değerli arkadaşlar, sporda çözümlerin, bu alanda ileri ülkeler örnek alınarak yapılmasında fayda vardır. Maalesef, birçok konuda olduğu gibi, sporda da nevi şahsımıza münhasır, popülist, ahbap çavuş menfaat kayırmalarını önplanda tutan, işin sadece edebiyatını yapmaya özen gösteren bir anlayışımız vardır.

Ödül konusunun, sporda ileri birçok ülkede, devletin pek benimsemediği bir uygulama olduğunu görüyoruz. Devletin bu ülkelerde daha çok halkın ve gençliğin spor yapmasına imkân ve fırsat verecek ortamı gerçekleştirmekle ve onları spora yönlendirmekle yetindiğini biliyoruz.

Devletin vereceği ödüller daha çok manevî haz verecek, üstün hizmet madalyası, şeref madalyası gibi, sporcunun, çocuklarına, gelecek kuşaklara miras bırakacağı övünç ve gurur vesilesi olan ödüller olmalıdır. Üstün bir başarı sonunda görkemli ve özel bir törenle verilecek böyle bir ödülün yerini hiçbir şey tutamaz. Böyle bir ödüllendirmenin hem maddî hem de manevî hazzını sporcu ömürboyu yaşamalıdır.

Bugün, sporcu, bu tür manevî ödül ve payelere değil de, maddî ödüllere daha çok ilgi duyuyorsa, bunun sorumlusu elbette ilgililerdir. Herkesin devletten bir şeyler beklediği, ilgililer popülist politikalarla devletin imkân ve kaynaklarını hep dağıttıkları için, kaynaklar tükendi ve biz, bugün, içerisinde bulunduğumuz kaos ve kriz günlerini yaşamaktayız.

Bu sebeple, ödül, artık, devlete yük olmayan gerçekçi ve akılcı politikalarla, özellikle okullara sporu devlet desteğiyle sokarak, devletin kaynaklarını temel spor politikalarına yönelterek, insan ve tesis gibi altyapı üzerinde hazırlanmış projelere destek vermeliyiz.

Sporda gelişme, okullarda sporun yaygınlaştırılmasıyla mümkündür. O halde, hedefimiz, okullarda sporu geliştirecek projelere, devletin destek vermesi olmalıdır. Yoksa, devlet, destek, teşvik, başarı adı altında kulüp kurtarmaya soyunmamalıdır. Devlet, kulüpleri destekleyecekse, daha fazla kaynak aktararak değil, kulüpleri batma noktasına getiren transfer piyasasındaki ürkütücü rakamları aşağıya çekerek kulüpleri rahatlatmak suretiyle, dolaylı destek sağlamalıdır; bu da, okullara dayalı bir sporcu yetiştirme sistemini kurmakla olur; Batı'nın yaptığı da budur. Bu yolla,  devlet, okuyan 16 milyon çocuk ve gencimizin içinden, nice Hagileri, nice Jardelleri gün yüzüne çıkaracak, kulüplerin istifadesine sunacaktır. Böylece, 50 Hakan'ın, 100  Sergen'in, 40 Okan'ın bulunacağı bir piyasada, elbette, fiyatlar düşecek, kulüpler arz-talep kanunu gereği rahatlayacak yabancılara verilen milyonlarca dolarlarımız da yurt içinde kalacaktır; hatta, dışarıya, biz, kendi futbolcularımızı satabilecek duruma gelme imkânına, böylece kavuşmuş olacağız. Biz, nice yeteneklerimizin, gerekli ilgi ve spor ortamı bulamadıkları için heder olup gittiklerine bütün kalbimizle inanıyoruz ve bunun somut örneklerini de biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, gerekçede "sporcuların ve teknik adamların içinde bulundukları koşullar göz önünde bulundurulduğunda" ifadeleri kullanılarak, sporcu ve teknik adamlara daha çok kaynak ayırma talebinde bulunulmaktadır. Baktığımız zaman, ödüle mazhar olacak birçok sporcu ve teknik direktörün, çok üst düzey gelir grubuna dahil, trilyonlarca liralık nakit ve gayrimenkul sahibi kişiler olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, böyle yüksek meblağda menkul ve gayrimenkule sahip olan kişilere verilecek paraların, teşvik ve destek olduğunu söylemek de zordur; ancak, ferdî dalda spor yapan ve ülkemizin adını değişik yerlerde duyuran insanlara destek, belki bu manada daha doğru olacaktır.

Yine, gerekçede, Anayasanın 59 uncu maddesi yanlış yorumlanmaktadır. Anayasanın 59 uncu maddesindeki "başarılı sporcuları devlet korur" ifadesi, aldığı onlarca trilyonluk transfer ücretlerinden vergi vermeyen profesyonel sporcuları değil, amatör branşta dünya ve Avrupa çapında başarı gösteren sporcuları korumayı amirdir.

Değerli arkadaşlar, yine, kanun tasarısının gerekçesine baktığımızda "başarılarını devamlı kılmak" ifadesi kullanılmaktadır. Başarılar, sadece bu tür bir ödül vermekle devamlı kılınamaz. Sporda başarı, hükümetlerin temel spor hizmetlerini tamamlaması ve nüfusunun yarıdan fazlası genç olan halkımızı ve gençliği spora çekerek, bu şekilde politikalar uygulayarak olur.

Değerli milletvekilleri, şimdi de gençlik üzerine... Çünkü, gençlik ve spordan sorumlu Sayın Bakanımız bu kanun tasarısının sorumlusu; dolayısıyla gençlik üzerinde görüşlerimi aktarmak istiyorum.

Nüfusumuzun yüzde 50'sinden fazlası 25 yaşın altındadır. İlk ve ortaokulda okuyan öğrenci sayısı 16 milyon civarındadır. Türkiye, erozyon tehlikesiyle, yani yakın gelecekte çöl olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Belki çoğumuzun gözünden kaçırdığı diğer bir gerçek ise, yakın gelecekte değil, şimdiden bir insan erozyonuna maruz kaldığımızdır. Dünyada gelişmiş toplumlarca bilinen ve uygulanan en önemli eğitim araçlarından olan sporu gençliğimizin günlük yaşamının bir parçası haline getirememiş, sıhhatli, uyumlu, gelişmiş, kâmil insanlar olmaları yolundaki eğitimlerini tamamlayamamışken, gençler arasındaki suç, uyuşturucu ve kötü alışkanlıkların artma eğilimine şaşırmamalıyız. Orta dereceli okullarda, özellikle büyük şehirlerde, uyuşturucu, eroin ve keyif veren maddelerin kullanımı yaygınlaşmıştır. Veliler panikte, okul yöneticileri ise çaresizdir.

Okullarda alkol ve sigara kullanımı gibi kötü alışkanlıklar artıyor. Yıl sonu partilerinde alkollü içkiler su gibi tüketiliyor. Liselerde sigarayla tanışma oranı yüzde 48, alkolle tanışma oranı yüzde 35, uyuşturucuyla tanışma oranı ise yüzde 2,5'tir.

Okullarda çeteler etkili, öğrenciler kendi aralarında kurdukları organize örgütlerle terör estiriyorlar. Zaman zaman çeteler arasındaki kavgalarda kan dökülüyor, okullarda kız-erkek ilişkileri yüzünden kavgalar oluyor hatta cinayetler işleniyor, yuvalar ve hayaller yıkılıyor.

Okullarda, taciz, kız öğrencilere sarkıntılık vakaları giderek artmaktadır.

Okul koridorları, bahçeler, liselerin hemen yanı başında bitmiş kafeler, barlar, kahvehaneler, sokak araları, öğrenci velilerini korkutmaktadır. Bütün bunların yanında batıl ve sapık tarikatlar, gençleri saflarına katabilmek için durmadan faaliyet göstermektedirler. Bunların son örneği satanistlerdir. Misyonerler ve Yahova Şahitleri, okullarda, Hıristiyanlık ve inançlarını yayabilmek için bedava kitap, kaset ve İncil dağıtıyorlar. Zeki öğrencilere yurtdışı vaadiyle yaklaşıyorlar. Bunlar yetmiyor gibi, müstehcen yayınlar, kaset ve CD'ler elden ele dolaşıyor.

Emniyetin yaptığı istatistiklere göre, Türkiye'de en çok rağbet gören uyuşturucu esrar. Esrarı yüzde 10'la eroin takip etmektedir. Eroinden sonra, sırasıyla uçucu maddeler, kokain, sentetik maddeler ve diğerleri gelmektedir.

Evet, gençliğimizi, içine düştüğü bu bunalımdan kurtarmak için Bakanlığımızın acilen projeler geliştirmesi lazım. Sadece bununla da kalmamalı, bildiğiniz gibi, Atatürk'ün, çocuk ve gençlere büyük önem verdiği bir hakikattir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış gününü çocukların, kendisinin Samsun'a çıkış tarihini ise gençlerin bayramı olarak kutlanmasını sağladığı ve "cumhuriyeti biz kurduk, onu sizler yaşatacaksınız" diyerek cumhuriyeti teslim ettiği gençlerimiz bugün işsizdir. Ne var ki, bu işsiz gençlerimize iş bulamadığımız zaman birsürü bunalımlar, sıkıntılar ayyuka çıkmakta ve intiharlar başlamaktadır.

Bütün bunları, maalesef, hükümetin yanlış uygulamaları da katmerleştirmektedir. Ne gibi; bir yandan sermayeyi renklere bölüp, kendi öz sermayemizin yurtdışına kaçmasına sebebiyet vermekteyiz, bir yandan da IMF'nin, işsizliği ve fakirliği artıracak uygulamalarını harfi harfine uygulamaya çalışmaktayız. Bu haliyle, Türkiye, ne yaptığını bilmemek gibi garip bir durumla karşı karşıyadır.

Değerli milletvekilleri, Amerikalı bir araştırmacı, 1950'lerde, Ankara Balgat'ta oturan köylülere şu soruyu sormuş: "Ülkenizden ayrılmak zorunda kalsaydınız nereye giderdiniz?" Köylülerin büyük bir çoğunluğunun... Bakın, çok enteresandır, 1950'li yıllarda Türk gençlerine, insanlarına sorulan soru: "Ülkenizden ayrılmak zorunda kalsaydınız nereye giderdiniz?" Büyük bir çoğunluğunun cevabı "ölürdüm de ülkemi terk etmezdim" olmuştu. Ancak, 2 000 denek üzerinde yapılan yeni bir araştırmada gençlere başka bir ülkede yaşamayı isteyip istemedikleri sorulmuş, yanıt verenlerin yüzde 95'i başka ülkelere gitmek istediklerini belirtmişlerdir. Peki, bu gençler nerelere gitmek istiyorlar: Yüzde 18'i Amerika'ya, yüzde 9'u Almanya'ya, yüzde 8'i Fransa'ya, İngiltere'ye, İsviçre'ye, İtalya'ya, Avusturya'ya, Kanada'ya... Uzayıp gidiyor.

Değerli milletvekilleri, işte, biz, birtakım sunî gündemlerle değil,  ülkesine bağlı, milletini seven bu gençlerimizin, 1950'li yıllarda "ölürüm de ülkemi terk etmem" diyen bu gençlerimizin, bugün, değişik ülkelere gitmek arzusunu iyi bir şekilde analiz edip, onları ülkesine bağlı, milletini seven bir gençlik haline getirebilmenin projelerini mutlaka ortaya koymalıyız; ama, ne var ki, birtakım yanlış uygulamalar insanımızı ülkesinden soğutuyor ve millî değerlerinden, kültürlerinden uzaklaştırma faaliyetleri insanlarımızı kırıyor ve üzüyor.

Değerli arkadaşlar, bunun en somut örneği, 22.2.2001 tarihinde, yani, son ekonomik krizin çıktığı günlerde, Bakanlar Kurulunca Türk Bayrağı Tüzüğünde bir değişiklik yapılıyor; yapılan değişiklikle "öğretmen, öğrenci ve diğer kişiler törene başları açık olarak, saygı duruşuyla katılırlar" ibaresi ekleniyor.

Değerli milletvekilleri, Türk Bayrağı ülkemizin bağımsızlığının, milletimizin birliğinin sembolüdür. Şehitlerimizin kanından rengini alan bayrağımız, tüm Türk Milletini temsil etmektedir. Şimdi, bu tüzük değişikliğine göre, başörtülü bir hanım vatandaşımız, acaba, bundan böyle bayrak törenlerine katılmamak gibi bir zorunlulukla karşı karşıya kalacak mıdır?

İstiklal Marşı ve Türk Bayrağı her Türkün üzerine titrediği ve milletimizi sembolize eden değerlerdir. Uğruna Türk Milletinin verdiği bağımsızlık mücadelesinde "başı açık- başı kapalı" ayırımı yapılmadığı, bugüne kadar da böyle bir uygulama olmadığı halde, yeni bir tartışma ortamı yaratacak böyle bir tüzük değişikliğine bakanların imza atmasını teessüfle karşılıyorum. Çünkü, ekonomik krizden, özellikle şu günlerde içinde bulunduğumuz ekonomik krizden çıkmak için Ulusal Kurtuluş Savaşı ruhunu sık sık tekrarladığınız şu günlerde, bize millet olma bilincini veren değerlerde bile tartışma açmak, dediğiniz o ruhu, bulmak değil, kaybetmek olur. Kurtuluş Savaşı yıllarında Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, o özlenen ruhu yakalarken, asla "başını örten" veya " başını açan" gibi bir ayırım yapmadığı halde, bugün bizlerin yapması, gerçekten çok manidar ve çok acı vericidir.

Değerli milletvekilleri, Kurtuluş Savaşı yıllarında annelerimizin Mehmetçiğe taşıdığı merminin yağmurda ıslanmaması için başörtüsüne sardığından, bayrak ve başörtüsü, milletimiz tarafından çoğu defa birlikte anılagelmiştir. Bu değişiklik, bilinen bu tarihî hakikatleri de bilmezlik demektir.

İstiklâl Marşı Şairimiz Mehmet Âkif, İstiklal Marşında "Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli/Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli" derken, Türk Milletinin kutsallarını öne çıkararak, yabancıların asla bu manevî değerlerimize  dokunamayacağını ifade etmiştir. Türk Milletinin kutsalları da, vatan, din, bayrak, hürriyet, iffet ve namus olduğuna göre, dinimizin emri gereği başını örten bir hanımefendiye "ya başını aç ya da İstiklâl Marşını dinleme, bayrak törenine katılma"demek, gerçekten bana üzüntü veriyor. Dolayısıyla, bunun, bir anayasa ihlali olduğu kanaatindeyim ki, orada, din ve vicdan hürriyeti, 24 üncü maddeyle teminat altına alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ben buradan sormak istiyorum: Vatan uğruna evladını veya kocasını şehit veren şehit anneleri ve eşleri de bundan böyle katıldıkları bayrak törenlerinde başlarını açmak durumunda kalacaklar mıdır?  Yine, soruyorum: Bu tüzük değişikliğinin, milletimizin içinde bulunduğu şu zor durumdan çıkmamıza ne tür katkısı olacaktır?

Değerli arkadaşlar, bütün bunları söylememin sebebi, milletimizin bu zorlukları aşabilmesi için, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki o millî ruhu tekrar toparlayabilmesi lazımdır; ama, milleti üzen, milleti dışlayan birtakım kararlara imzalar atar, onları kendi inançları, kültürleri değerleriyle çarpışır hale getirirsek, o ruhu yakalamamız da, elbette zordur. Bu manada, sayın bakanlar ve Başbakan, bu suallerin cevabını mutlaka bulmalı ve bu yanlışlıktan bir an önce vazgeçmelidir.

Değerli milletvekilleri, gençlik ve spor dediğimiz zaman, spor ile gençlik iç içedir; ama, spordan sorumlu bakanlığımız, sadece statları dolduran, spor yapmadan sporu seven fanatik gençlere değil, toplumda her kesim gence hizmet götürmenin gayreti içerisinde olmalıdır.

Kimdir bunlar? Bugün üniversiteye girerken ağzıyla kuş tutan, mezun olduktan sonra yarınlara kuşkuyla bakan bir gençlik vardır.

İç çatışmaların içinde bunalıma sürüklenen çaresiz bir gençlik vardır.

BAŞKAN - Sayın Göksu, toparlar mısınız.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Tamam efendim.

Baklava çaldığı için hapse atılan talihsiz bir gençlik vardır. Sahipsizlik nedeniyle uyuşturucuya müptela olmuş hapçı gençlik vardır. Doğal afetlerde yaraları en çabuk saran sevgili gençlerimiz de vardır. Okul kapıları yüzlerine kapatıldığından, yaban ellerinde okuma gayreti gösteren mazlum ve mağdur gençlerimiz vardır.

Her şeye rağmen, kendini çağdaş ülkeler üstüne taşıyan onurlu gençlerimiz vardır. Ülkesine, bayrağına bağlı, milletini seven, tarihine, kültürüne, kimliğine sahip çıkan gençlerimiz vardır.

İşte, gençlik ve spordan sorumlu bakanlığımız, tüm bu gençlere sporu sevdirebilecek projeler üretmeli ve bakanlığın imkânlarını, sadece ferdî planda başarılı sporculara vermek değil, tabana yayarak, daha geniş kitlelerle sporu mutlaka tanıştırmalıdır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT GÖKSU (Devamla) -  Sayın Başkan...

BAŞKAN - Açacağım efendim, bir dakika...

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımızın ve Genel Müdürümüzün bu konuda başarılı çalışmalarını izliyor ve devamını diliyoruz. Bu çıkacak kanunun da, bütün spor camiasına hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu.

Sayın Bakan, konuşacak mısınız?..

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Gençlİk ve Spor genel müdürlüğünün teşkİlât ve görevlerİ hakkInda kanun, devlet memurlarI kanunu ve 190 sayIlI kanun hükmünde kararnamede değİşİklİk yapIlmasI hakkInda kanun hükmünde kararnamenİn değİştİrİlerek kabulüne daİr kanun tasarIsI

MADDE 1. - 21.5.1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 30 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Spordan sorumlu Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından sayısı 40'ı geçmemek üzere, olimpiyat şampiyonluğu veya olimpik spor dallarından birinde büyükler kategorisinde birden fazla dünya şampiyonluğu kazanan 30 yaşını doldurmuş sporcular, 657 sayılı Devlet Memurları Kanu-nunun 48 inci maddesi (A) bendinin (2), (3) ve (6) numaralı alt bentlerindeki şartlar hariç diğer şartları taşımak kaydıyla spor müşaviri olarak atanabilir. Spor müşavirleri aylık ve özlük hakları bakımından Bakanlık müşavirleri hakkında uygulanan hükümlere tabidirler. Spor müşavirlerinin atama, çalıştırılma usul ve esasları spordan sorumlu Bakanın teklifi ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 623 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, spor, insanlık tarihiyle başlayıp, çok büyük gelişmeler gösterdikten sonra bugünkü yerini almıştır. Artık, bugün spor, her dalı itibariyle, dünya barışına hizmet eden, çeşitli görüş ve düşüncelere sahip insanların bir araya gelmesine vesile olan önemli bir etken haline gelmiştir.

Gururla söylemeliyiz ki, Türk takımlarının ve Türk sporcularının son yıllarda aldığı başarı ve spor tarihimize yazdırdıkları efsane, hepimizin müşterek heyecanı ve müşterek gururudur. Özellikle, dünya ülkeleri üzerinde İstiklal Marşımızın söylenir hale gelmesi, ayyıldızlı bayrağımızın gönderlere çekilmesi, bize, gerçekten, müstesna anlar yaşatmıştır.

Değerli arkadaşlarım, spor, bireylerin hayatında da önemli yer almaktadır. Toplumun sağlıklı bir yapıya kavuşmasında, diğer sosyal kurumlarla ilişki kurarak, toplumun birlik ve bütünlüğünün sağlanması, bütün dünyada tanınması ve gelişmesine katkı sağlayan sosyal bir aktivite haline gelmiştir. Spor, günümüzde hızla kurumlaşarak eğitime, ekonomiye, sosyal yapıya ve uluslararası diplomasiye nüfuz eder hale gelmiş ve etki alanı büyük boyutlara ulaşmış ve nerede ise, herkes, bir biçimde, sporla ilgilenir duruma gelmiştir.

Tarihimize baktığımız zaman, Osmanlı döneminde dahi, ülkeyi dışarıda temsil eden başarılı sporcular saray tarafından bizzat korunmuşlar ve ödüllendirilmişlerdir. 27 yıl gibi uzun bir süre üst üste Kırkpınar Başpehlivanı olan Kel Aliço'dan 16 yıl üst üste başpehlivanlığı kazanan Adalı Halil'e, Koca Yusuf'tan Şamdancıbaşı Kara İbrahim'e kadar, hemen her başarılı sporcu bizzat saray tarafından korunmuş, kendilerine çeşitli kadrolar ihdas edilmiştir.

Sultan II. Selim, II. Mahmut ve Abdülaziz gibi güçlü, kuvvetli birçok sultanın, beylerin, ağaların pehlivanlıklarının yanında, pehlivanları da himaye ettikleri bilinen bir gerçektir. Osmanlıda, her yeniçeri odasında birer ikişer pehlivan bulunması âdeta bir kanundu. Hatta, Abdülaziz, yayınladığı fermanla bütün pehlivanları İstanbul'a davet etmiş ve üstün vasıflı olanları paşaların ve beylerin himaye etmesini teşvik etmiştir.

Sultan II. Murat, sporcu olduğu gibi, sporcu ve güreşçileri korumaktaydı. 1445 yılında Manisa'da güreşçiler ve okçular için birer spor tesisi yaptırdı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra, atletik sporların ve ok atışlarının yapılması için bir spor tesisi yaptırdı. Şimdi, Okmeydanı adıyla anılan spor tesisinde geniş bir yerin ok atışlarına ve antrenmanlarına ayrıldığı ve meydanın birçok yerinde, rekortmenler adına mermerden abideler diktirdiği için, malumlarınız olduğu üzere, burası halen Okmeydanı olarak bilinmekte ve tanınmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sporun, ayrıca, günümüzde önemli bir reklam ve propaganda aracı haline geldiği bir gerçektir. Toplumların bugün oynadıkları büyük propaganda oyununda, spor, hem en büyük ilgiyi çeken hem de dil duvarını aşarak başarılarını geniş kitlelere en kolay anlatabilen bir sosyal vakıadır. Spor, toplumsal düzeyde gerçekleştirdiği ilgi ve itibardan insanlar üzerinde bıraktığı kalıcı değerlere kadar, her toplum için ciddî bir reklam amacı haline gelmiştir.

Her dört yılda bir yapılan olimpiyatların düzenleneceği ülke ve ilin belirlenmesinde yürütülen çalışmalar ve harcanan milyon dolarlar, o ülkenin tanıtılması için yapılan çalışmalardır. Artık, günümüz dünyasında ülkeler ekonomik ve sosyal yönden yaptıkları çalışmalar ve aldıkları mesafeler yanında, yetiştirdikleri sporcularla da anılmaktadırlar. Çıkarılacak olan bu yasa tasarısı, başarı için çok büyük bir teşvik olacak, sporcu, kendisini devletin garantisinde hissedecektir. Bu da, sporcunun ve sporumuzun başarısının artmasına neden olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, dünyada büyük organizasyonlarla hazırlanan sportif müsabakalarda başarı elde eden sporcular incelendiğinde, spora çok erken yaşlarda başlayıp, kademeli olarak artan antrenman programları ve tecrübe açısından küçükten büyüğe doğru sportif müsabakalara katılmaların, katılımla elde edildiği görülmektedir.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Toparlayalım Sayın Başkanım.

Olimpiyat başarısı kazanmış bir sporcunun, günün hemen hemen üçte 1'ini idmanla geçirdiği muhakkaktır.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak biz, bu tasarıya olumlu oy vereceğiz. Esasen, arkadaşlarımız da uzun zamandan beri bu yönde çalışmalar yapmış, hazırlıklar yapmış idi. Ben, bu arada, bu faaliyetleri yürüten, özellikle son yıllarda Türk sporunun başarısında değerli katkıları olan spordan sorumlu Devlet Bakanına huzurlarınızda şükranlarımı sunmayı bir borç biliyorum ve bu kanunun, Yüce Milletimize ve spor camiasına hayırlı, uğurlu olması dileğiyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aykurt.

Efendim, şimdi söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı'da. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; söz konusu tasarı üzerinde ben de Grubum adına söz almış bulunuyorum; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasamızın 58 ve 59 uncu maddelerinde belirtildiği gibi, başta gençlerimiz olmak üzere, toplumun her yaştaki vatandaşlarının beden ve ruh sağlığı ile bilhassa gençlerimizin kötü alışkanlıklardan korunması, devletin başlıca görevleri arasındadır. Bugünün globalleşen dünyasında, bunun önemi, gittikçe artan bir değer olarak, tüm ülkelerce anlaşılmıştır. Bu nedenledir ki, bugün, başta futbol olmak üzere, sporun diğer dallarında uluslararası olimpiyatlar çok büyük önem arz etmektedir. Spor, artık, gerek yurt ve gerekse uluslararası alanda dostluk, tanıtım ve barış için âdeta lokomotif görev üstlenmiştir. Tek başına bir Naim Süleymanoğlu'nun halterde üst üste kazandığı olimpiyat şampiyonluğu, Galatasaray takımımızın geçtiğimiz yıl içerisinde hem UEFA hem de Süper Kupayı kazanması ülkemizi tüm dünyaya tanıtmış, halkımız için sevinç ve gurur vesilesi olmuştur. Bu güzel tanıtımlar, beraberinde, turizmde ve ikili ilişkilerde de ekonomik getiriler sağlamıştır. Bugün, güzel İstanbulumuz, 2008 olimpiyatlarının evsahipliğini kazanabilmek için, diğer aday şehirlerle bir yarış içerisindedir. Bunun için de, tüm 65 milyon, üzerimize düşen görevi yapmalıyız.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının 1 inci maddesinde, günümüz dünyasında çok boyutlu bir önem arz eden sporun tüm dallarında uluslararası şampiyonluklar kazanan sporcularımıza ve takımlarımıza, sporu teşvik için, aynî veya nakdî yardımla birlikte, 30 yaşını dolduranlar arasında da müşavirlik kadroları ihdas edilmektedir.

Sayın Bakanım, burada, dikkat edilmesi gereken bir konu var. Bu sporcular arasında seçim nasıl yapılacak; birini ödüllendirirken acaba diğerini mağdur mu ederiz? Bu konuyu da, sanırım, hazırlayacağınız yönetmelikte göz önüne alacaksınız.

Sayın Bakanım, ayrıca bir konu da, bugün, ikinci lig terfi maçlarında çirkin olaylar meydana gelmekte; hakemlerimizin kötü yönetimi, dolayısıyla, şaibeler yaratan kötü taktikleri yüzünden, âdeta, tribünlere sıçrayan huzursuzluklar meydana gelmektedir. Şayet -bu konuyu önlemenin yolu- 3813 sayılı Futbol Federasyonu Kanununda bir boşluk varsa, bu kanunu lütfen düzenleyin, Yüce Meclise getirin, burada düzeltelim; yoksa, bir hakem yüzünden şehirlerarası huzursuzluklar meydana geliyor. Ayrıca, tüm ülkede, bu kadar krizin üzerine, bir de futbol krizi eklenmiş oluyor. Bu da, hem futbolumuz için hem de halkımızın huzuru için son derece önem arz eden bir konu. Lütfen, bu boşluğu giderelim.

Bu kanunun tüm spor camiasına, milletimize hayırlı olması dileklerimle, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arı.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 3289 sayılı Kanunun ek 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ek Madde 3. - Ulusal  ve  uluslararası  yarışmalarda  üstün başarı göstermiş sporcular ve kulüpler ile bu başarıya emeği geçen kişi, kurum ve kuruluşlara (futbol branşı dahil) aynî ve/veya nakdî ödül verilir. Bu ödüller Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinde bu amaçla kullanılmak üzere açılacak tertiplerden karşılanır. Bu gelirin yeterli olmaması durumunda eksik kalan miktar 24.3.1988 tarihli ve 3418 sayılı Kanunda öngörülen gelirlerden karşılanır.

Verilecek ödüllerin miktarı, kimlere verileceğine ilişkin usul ve esaslar, spordan sorumlu Bakanın teklifi ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine, Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulacak  yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Efendim, 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Yahya Çevik.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA YAHYA ÇEVİK (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Teşkilatı ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, DYP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şartların hızla değiştiği bir bin yılda, sporun ve sporcuya bakışın da hızla değiştiğini müşahede etmemiz ve olaylara bu pencereden bakmamız gerekmektedir. Önceleri, insanoğlunun kendi sınırlarında yapmaya çalıştığı; fakat, gelişen ve entegre olan dünya şartlarında sektörel, kültürel ve politik bir anlam ifade ettiğini görmekteyiz. Bu şartları göz önüne aldığımızda, bizim hangi noktada olduğumuzu çok iyi tahlil etmemiz gerekmektedir.

Mevcut eğitim kurumlarımızda, spor kulüplerimizde ve gençlik derneklerimizde amatörce yürüttüğümüz ve metropoller haricinde stratejik sportif faaliyetlere yön vermediğimiz ölçüde, bu sektörde hak ettiğimiz yeri alamayacağımız kanaatindeyim. Geleceğe yatırım demek, gençliğe yatırım demektir.

Amatör kulüplerin dar imkânlarıyla bu sorunun üstesinden gelmek mümkün değildir. Burada çok ciddî devlet desteğine ihtiyaç bulunmaktadır. Hem altyapıya hizmet verecek profesyonel antrenörler istihdam edeceksiniz, hem de gençlerimizi bu çalışmalara katacaksınız. Bütün bunları yapabilmenin yolu da sporun finansmanından geçmektedir. Bu finansmanı yaparken, gençlerimizin asgari yaşam şartlarını da düşünmek durumundayız.

Bugün üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısının 2 nci maddesiyle, başarılı sporcularımızı, kulüplerimizi ve antrenörlerimizi nasıl ve ne şekilde ödüllendireceğimizi konuşmaktayız, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün bu görevini nasıl ve ne şekilde yapacağını tartışmaktayız; fakat, Genel Müdürlüğün, bugünkü imkânlarıyla bu ödüllendirmeyi nasıl yapacağını merak etmekteyiz. Bu endişemde ne kadar haklı olduğumu, birazdan vereceğim rakamlarla izah etmeye çalışacağım.

2000 yılı içinde, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, 10 trilyon Türk Lirası tutarında ödül dağıtmış bulunmaktadır; 2001 yılı bütçesi ise, personel ve yatırım harcamaları dahil, 50 trilyon liradır; yani, geçen seneki miktarda ödül vermeye çalışsanız, bütçenizin yüzde 20'sinin bu kaleme ayrılması gerekmektedir. Verilen hediyeleri cumhuriyet altını seviyesinde hesaba katarsanız, bu rakamın yüzde 50'ler seviyesinde olacağını tahmin etmek güç olmayacaktır.

Bütçe kalemleri incelenecek olursa, 2001 yılında, ödüllerle ilgili olarak 20 milyar kaynak aktarıldığını görmekteyiz. Bu da, her konuda olduğu gibi, yine çelişkiler yumağı içinde olduğumuzu açıkça göstermektedir.

Galatasaray Spor Kulübümüzün, geçen sene UEFA Kupasında göstermiş olduğu başarısından dolayı, ülkemize tanıtım alanında yaptığı katkının maliyetinin 80 milyar dolar tutarında olduğu hesap edilmektedir. Bu kadar önemli bir hizmeti, elbette ki ödüllendirmek gerekmektedir. Temennimiz, ülkemizin tüm sporcuları veya kulüpleri, bu tip başarıları diğer tüm alanlarda gösterebilsin. Böyle bir hizmetin karşılığı olarak, geçen sene 4,5 trilyon lira ödül vermişiz. Bu sene de aynı başarıları gösterecek olurlarsa, bütçe olanaklarıyla bu görevi yerine getirmek nasıl mümkün olacaktır?!

Bakanlığın, gelirlerin artırılmasıyla ilgili olarak acil çalışma yapması gerekmektedir. Ayrıca, trilyonların, milyon dolarların transfer ücreti olarak konuşulduğu günümüzde, personel sporcularımızın malî denetim altına alınması da ayrı bir gündem maddesi olarak ele alınmalıdır.

Bu açılımımı, mevcut hükümetin her bir olaydan vergi alma mantığıyla değil de, buradan elde edilecek gelirlerin spora harcanması mantığıyla yapılması kastıyla anlamanızı ümit ediyorum.

Spordan sorumlu Sayın Bakandan ve Maliye Bakanımızdan, Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanı Sayın Şakir Durukaya'nın hazırlamış olduğu bir çalışmaya göz atmalarını ve bunu spora bir katkı mantığıyla yorumlamalarını arz ediyorum.

Sayın Bakanımızın çalışmalarını takdirle karşılıyoruz. Sporun her alanında ayyıldızlı bayrağımızın dalgalandığı günleri görmek hasretiyle, hepinizi sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çevik, teşekkür ediyorum.

Fazilet Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2 nci maddede, sporculara verilecek ödüllerin usulleri ve bunun da Bakanlar Kurulunun çıkaracağı bir yönetmelikle verileceği belirtilmiştir.

Arkadaşlar, marifet iltifata tabidir. Sporcular teşvik edilmediği sürece, uluslararası başarılara ulaşılacağına ben de inanmıyorum. Ben, eski bir sporcu olarak, çok uzun yıllar, Beden Terbiyesinin judo ajanlığını, tekvando ajanlığını yaptım; çalıştırdığımız sporcuların, belki maddî değeri çok cüzî olan bu ödüller için nasıl canla başla çalıştıklarını ve çırpındıklarını gözlerimle müşahede ettim.

Şimdi, bir Naim Süleymanoğlu, Türkiye'deki halter sporunun ne derecede olduğunu bütün dünyaya gösterdi. Onunla birlikte, halter sporu... Türkiye'de Naim Süleymanoğlu bir milat oldu ve daha sonraki başarılar onun peşinden geldi. Niçin; çünkü, o güne kadar Türkiye, halteri fazla önemsemiyordu, bir ödül de verilmemişti; ama, Naim Süleymanoğlu'na olan ilgi, verilen ödüller, aşağıdaki Türk gençlerinde onun gibi olma özlemini doğurdu ve bugün, Naim Süleymanoğlu ayarında, dünya çapında haltercilerimiz çıkmış oldu.

Değerli arkadaşlar, konuşmamın başında da söylemiştim; marifet iltifata tabidir. Sporcularımızın dünya çapında isim yapmış insanlardan olmasını istiyorsak, elbette ki, ödüllerini günün şartlarına göre vermemiz gerekir. Ancak, bu tasarının talihsizliği, bugün, tam ekonomik kriz aşamasında ortaya gelmesidir; çok uzun süredir gelip gidiyor; talihsizliği, görüşülmesinin bugüne gelmesidir. Ben, ümit ediyorum ki, ülkemiz, bu krizi çok kısa sürede aşacaktır.

Tasarının 3 üncü maddesinde görüldüğü gibi, bir sporcuya verilecek ödül olarak, en yüksek devlet memuru maaşının 50 katı -yani, benim hesabıma göre, 60 milyar dolayında- bir rakam düşünülüyor; bunu bile az görüyorum. Türkiye, çok büyük bir ülkedir; inşallah, daha büyük ödüller verilir. Olimpiyatların İstanbul'da yapılması için çok büyük efor sarf ettiğimiz, çaba sarf ettiğimiz bugünlerde, böyle ödül imkânlarıyla sporcularımızı teşvik etmekte çok büyük fayda var diyorum.

Yasanın tüm spor camiasına ve Türkiyemize hayırlı olmasını diliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, önerge vardı.

BAŞKAN - Pardon... Bir dakika efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - "Bir dakika efendim"le bu iş olmaz Sayın Başkan, kabul edilmiştir.

BAŞKAN - Tamam efendim, bir dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu iş çocuk oyuncağı değil, burası Meclis. Geriye dönülmez.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Bütün grupların önergesi.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Olmaz efendim. Olmaz kardeşim. Meclis burası. O zaman, kabul edilen bir maddeyi tekrar geri alıp nasıl kaldıracaksınız. Nasıl olur?!

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Mutabakat var, bütün grupların mutabakatı var.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır efendim, mutabakatı yok.

Ya İçtüzüğü uygulayın ya da hiçbir şeyi nazarı dikkate almayın canım! Her şeyin bir kuralı var kardeşim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - "Kabul edilmiştir" demedi.

BAŞKAN - Maddeyi oyladım, yalnız "kabul edilmiştir" demedim; sehven olmuş bir hadise.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, maddeyi oyladınız "kabul edilmiştir" de dediniz. Tutanağı getirtin.

BAŞKAN - Tutanağa bakalım "kabul edilmiştir" dediysem, siz haklısınız efendim.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.53


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.12

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Hüseyin ÇELİK (Van)                       

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

623 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEFLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı : 623) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 2 nci maddesinde, sehven, benim yüzümden önerge geçmedi. Eğer, grup başkanvekilleri lütfederlerse, bir Danışma Kurulu toplayalım, tekriri müzakere yapalım.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Sayın Bakana da söyledim; bir yanlışlık vardır, olabilir. Bunu, yine, İçtüzüğün hükümleri içerisinde çözelim.

BAŞKAN - Tamam; eğer gruplar kabul ederse, bir Danışma Kurulu toplantısı yapalım.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Tabiî, talepte bulunsun Hükümet veya Komisyon...

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; benim yetkim dahilinde mi bilmiyorum; ama, çok takdirle...

KAMER GENÇ (Tunceli) - İçtüzüğü öğrenin de öyle gelin. Yetki dahilinde, hükümet veya komisyon tekriri müzakere ister.

BAŞKAN - Efendim, Hükümet, İçtüzüğe göre tekriri müzakere istemektedir. Bu tekriri müzakere için Danışma Kurulunun toplanması gerekiyor...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Aslında, son oylamadan önce... Sayın Başkan, siz müzakereye devam edin. İçtüzüğün 89 uncu maddesi açık... Oraya kadar gelin, ondan sonra...

BAŞKAN - Evet; ben de, İçtüzüğün 89 uncu maddesini tatbik edeceğim efendim.

Ali Rıza Gönül Beye teşekkür ediyorum.

3 üncü maddenin görüşülmesine başlıyoruz.

Çerçeve 3 üncü maddeye bağlı geçici madde 7'yi okutuyorum:

MADDE 3. - 3289 Sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 7. - Bu Kanunun yayımı tarihinden önce (mevcut mevzuat çerçevesinde aynî ve/veya nakdî ödül alan sporcular hariç) olimpiyat şampiyonluğu veya olimpik spor dallarından birinde büyükler kategorisinde dünya şampiyonluğu kazanmış olan sporculara bir defaya mahsus olmak üzere en yüksek Devlet memuru brüt aylığının (ek gösterge dahil) 50 katı tutarında ödül verilir."

BAŞKAN - Geçici 7 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun hükmünde kararnameyle ilgili 623 sıra sayılı tasarının çerçeve 3 üncü maddesine bağlı geçici 7 nci maddesi üzerinde söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, insanların beden ve ruh sağlığını temin etmek, korumak ve devam ettirmek için, yarışma ve çalışma isteği üstün, kuvvetli ve yarınından emin, ilerleme ve gelişme şansına sahip bir toplum yaratmak için, spor, büyük ölçüde bir eğitim ve yetiştirme aracıdır. Şuurlu spor yapan fertlerden meydana gelen toplum, yaşam savaşından yılmayan mesut çocuklar, sağlam, güçlü, enerjik gençler, enerji ve sağlıklarını ileri yaşlara kadar sürdüren verimli orta yaşlılar ve nihayet, başkalarına muhtaç olmadan yaşayan yaşlılardan oluşacaktır.

Sporun sosyal kalkınmaya olumlu yönde etki sağlayabilmesi, her şeyden önce, geniş vatandaş kitlelerinin temel spor kültürüne ve spor yapma imkânlarına sahip olmasına bağlıdır. Bilinçli bir biçimde bireylerine spor yaptıran toplumlar, bir yandan bireylerine büyük çapta fayda sağlamakta, diğer yandan ise sosyal kalkınmanın unsurlarından biri olarak, toplum için önemli bir fonksiyon ifa etmektedirler. Zira, her yönden sağlıklı fertlerden meydana gelen toplumlar, aynı ölçüde sağlıklı, bilinçli, güçlü, sağduyulu, ahlaklı, çalışkan, millî birlik ve bütünlük içinde bulunurlar. Sonuç olarak, sporun en genel, sosyal amacı, topluma karşı görev ve sorumluluklarını bilen, beden ve ruh sağlığı yerinde, yapıcı, rekabetçi, üretken, ahlaklı, erdemli, güçlü, yüksek moralli, düzgün davranışlı, kişilikli, onurlu, sağduyulu, çalışkan nesiller yetiştirerek, kültür düzeyi yüksek, sağlam bir sosyal yapıya ve değerlere sahip çağdaş bir toplum meydana getirmektir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti olarak, 21 inci Yüzyıl şartlarında, gelişmiş ülkelerle hemen her konuda mücadele edecek ve buna hazır 30 milyon gencimiz var. Bunların bilgili, eğitimli ve sağlıklı olması, muhakkak ki bizlerin sorumluluğundadır. Malumlarınız olduğu üzere, bu da, onlara hazırlayacağımız iyi bir eğitim ve iyi bir gelecektir. Unutulmamalıdır ki, eğitimde en önemli itici güç, takdir edilmek ve ödüllendirilmektir. Çocuk ve gençlerde bu kavramlar, olmazsa olmaz özelliklerden biridir. Ödül, elde ettiği başarının manevî hazzını yaşayan başarılı sporcunun ekonomik açıdan da desteklenmesi anlamını taşır -ki, bu da, sporcuda doping etkisi yapacaktır- sporcunun yarına güvenle bakmasını sağlar. Ekonomik ve sosyal ihtiyaçları karşılanmamış sporculardan büyük başarılar elde etmek mümkün değildir. Bu nedenle, 2008 olimpiyatlarının adayı olmuş bir ülke sıfatıyla sporcularımıza vereceğimiz ödüller, ekonomik boyutu itibariyle, onların yarınlarına umutla bakmasına vesile olacaktır. Ayrıca, büyük fedakârlıklarla çalışıp enerjilerini harcayarak ülkenin tanıtımına büyük katkılarda bulunan sporcularımıza verilecek ödüller, sporcularımıza millet olarak ödemiş olduğumuz bir vefa borcu olarak da değerlendirilmelidir. Dünya şampiyonaları ve dev organizasyonlara ayrılan milyonlarca dolarlar düşünülürse, sporcu kardeşlerimize en yüksek devlet memuru maaşının 50 katı bir meblağı bir kereye mahsus ödül olarak vermek, büyük bir harcama olmasa gerek.

Yine, özellikle futbolda milyon dolarların transfer ücreti olarak ödendiği günümüzde, ülkemizin tanınmasına ve tanıtılmasına vesile olan, yarışırken, Kurtdereli Mehmet Pehlivan gibi "ben, her güreşte arkamda Türk Milletinin bulunduğunu ve milletimin şerefini düşünürüm" anlayışıyla başarılı olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

...şanlı bayrağımızı göndere çektiren ve millî marşımızı bütün dünyaya gururla dinlettiren dünya ve olimpiyat şampiyonlarımıza vereceğimiz ödüllerin pek büyük rakamlar olmadığı da bir gerçektir.

Çıkacak bu yasayla getirilen ödüllerin hiç olmamasından daha iyi olduğunu düşünüyor, yine de özellikle amatör sporcularımıza büyük teşvik olacağını biliyor, ödülleri düzenleyen bu yasa tasarısına DYP Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 623 sayılı tasarının çerçeve 3 üncü maddesine bağlı geçici 7 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Mezkûr madde, bu kanunun yayımı tarihinden önce (mevcut mevzuat çerçevesinde aynî ve/veya nakdî ödül alan sporcular hariç) olimpiyat şampiyonluğu veya olimpik spor dallarından birinde büyükler kategorisinde dünya şampiyonluğu kazanmış olan sporculara bir defaya mahsus olmak üzere en yüksek devlet memuru brüt aylığının (ekgösterge dahil) 50 katı tutarında ödül verileceğini amir bir maddedir. 

Bu madde, tabiî, bugüne kadar belki de çok değer verilmemiş veya onore edilmemiş sporcularımız açısından sevindirici bir düzenlemedir; ancak, burada, insanların ihtiyaçları hiyerarşisinde, öncelikle fizyolojik ihtiyaçlarının giderilmesi -yani, hayatını idame ettirebilmek için yeme, içme ihtiyaçlarının giderilmesi- arkasından, örtünme, üzerine elbise, ayağına ayakkabı alabilme; daha sonra, barınma, daha sonra lüks ihtiyaçlar ve daha sonra, ikame eden egoistik ihtiyaçlar sıralamasına gidilir. Ülkemizde, gerçekten, bugün, insanların büyük bir kısmı fizyolojik ihtiyaçlarını giderme durumunda bile değildir maalesef; ancak, sporcularımızın da, elbette ki, bugüne kadar gazetelerden ve bazı basın kuruluşlarından izlediğimiz kadarıyla, gerçekten barınma, örtünme, fizyolojik ihtiyacını gidermekten dahi yoksun bir gelir düzeyine sahip olduğuna tanıklık ettik.

Anayasanın 58 ve 59 uncu maddelerinin devlete yüklemiş olduğu görevi yerine getirme adına, böyle kısmî bir düzenlemenin yapılması, her şeye rağmen sevindiricidir. Gerçekten, ülkenin tanıtımında spordan öte çok büyük işlev gören, araç olan sportif faaliyetlerdeki başarılı sporcularımızın ödüllendirilmesi, taltif edilmesi, elbette ki herkesin arzusudur. Bugüne kadar değişik mevzuatlarla bunlar belli şekillerde ödüllendirildi veya bunlara şahsî boyutta birtakım ödüller verildi; ancak, burada, mevcut mevzuat çerçevesinde nakdî ödül alan sporcular hariç deniliyor.

Burada, en yüksek devlet memurunun almış olduğu brüt aylığının  (ekgösterge) dahil 50 katı tutarında ödül verilir deniyor. Bugün, ben, Maliye Bakanından -bilmiyordum- en yüksek devlet memurunun brüt maaşının ekgöstergeyle birlikte 1 179 600 000 lira olduğunu öğrendim. Bunu 50'yle çarptığımız zaman, 58 milyar 980 milyon dolayında bir ödül verileceği burada ifade ediliyor ve burada zaman da konulmuyor. Daha önce ödül alanlar hariç olmak üzere, bir defaya mahsus, şampiyon sporcularımıza ödül verileceği düzenleniyor. Bu, gerçekten sevindirici; ancak, bir defaya mahsus olan bu ödülün, onun hangi ihtiyacını sürekli giderip gideremeyeceği biraz tartışma konusu olmakla birlikte, bu güzel olmakla birlikte, onlara, şampiyon olmuş sporcularımıza, en azından barınma ihtiyaçlarını giderecek bir konutun tahsisi de düşünülebilirdi, geçmişte bunlar yapıldı; ama, belli mevzuat çerçevesinde yapılmadığını zannediyorum. En azından bir konut verilmesi ve sürekli olarak hayatını idame ettirebileceği bir gelirin temin edilmesi de burada çok önemli. Gerçi, 1 inci madde de, şampiyon olan sporcular, sayısı 40'ı geçmemek şartıyla müşavir olarak atanır deniliyor; ama, bu sayının biraz daha yüksek tutularak, gerçekten, yurt dışında millî onurumuzu yücelten ve ülkemizi temsil eden bu sporcularımıza bu şekilde ödüllerin verilmesine taraftarız. Bu düzenlemeye de taraftarız; ancak, gelir sahibi olmayan sporcularımıza süreklilik arz eden bir gelirin verilmesi ve bunların bir sosyal güvenlik şemsiye altına alınması da gerekir diye düşünüyorum.

Bu yasanın, sporcularımıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor; saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Geçici 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Geçici 8 inci maddeyi okutuyorum:

"GEÇİCİ MADDE 8. - Ek 3 üncü madde hükümlerine göre verilecek ödüller, 2000 yılı içinde gençlik ve spor faaliyetlerinde başarı kazananlara ve bu başarıya katkıda bulunanlara da verilir."

BAŞKAN - Geçici 8 inci madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Konuşmayacağız efendim.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Konuşmayacağız efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Geçici 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Çerçeve 3 üncü maddeyi, kabul edilen geçici 7 ve geçici 8 inci maddeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü merkez teşkilâtında kullanılmak üzere ekli (1) sayılı listedeki kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin ilgili bölümüne eklenmiştir.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Konuşmuyoruz efendim.

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Yahya Çevik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA YAHYA ÇEVİK (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla ilgili tasarının 4 üncü maddesi üzerinde, DYP Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sporun gelişmesi ve sporcuların yetişmesi adına yapılacak her türlü açılımın arkasında olduğumuzu, başta ifade etmekte fayda görüyorum. Geçmişimize baktığımızda, nice başarılara imza atmış sporcularımızın açlık, sefalet ve ilgisizlikle karşı karşıya kaldıklarını ibretle seyretmiş olduğumuzu anımsatarak, geleceğe biraz da bu pencereden bakmanızı istiyorum.

Ele aldığımız konuyu, bugün ihdas edeceğimiz şartların dışında, geçmişe dönük olarak da düşünmemizde fayda olacağı kanaatindeyim. Sporu ve sporcuyu toplumda hak ettiği yerlere taşıyacak her türlü imkânı seferber etmek de, başlıca ödevimiz olmalıdır.

Ülkemizin uluslararası alanda temsil edilmesi ve başarılarıyla dünya kamuoyunun gündemine taşınması, bu ivmenin ülke politikalarına bir araç olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar başarılarıyla övündüğümüz sporcularımızın veya kulüplerimizin başarılarına da acaba devlet olarak hangi katkıları yaptık diye düşünmemiz gerekir. Ata sporumuzda kişisel veya amatör olarak varılmış sonuçlar, daha sonradan vatandaşlığımıza alıp da övündüğümüz Naim Süleymenoğlu veya UEFA kupasında başarılı olmuş Galatasarayın başarılarında devlet olarak ne kadar hisse sahibiyiz; bu sorunun cevabını verdiğimiz zaman gerçeklerle yüz yüze geleceğiz kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başarılarıyla övündüğümüz sporcularımızı sahiplenme ucuzluğuyla daha nereye kadar gitmeyi düşünüyorsunuz? Başarıya giden yolu açmak adına ne yapmayı düşünüyorsunuz. Biraz önce de, ödüllendirmeyle ilgili maddeyi görüştük; hep, sonuçlar üzerinde projeksiyonlar geliştiriyoruz. Bunda bile, ufkumuzun ne kadar kısır olduğunu ifade etmek istiyorum. 40 sayısını aşamayacak bir bakanlık müşavirliği kadrosu öngörülüyor. Bu sayının anlamını çözebilmiş değiliz. Spordan sorumlu Devlet Bakanlığı müşavirliğinin, içerik olarak ne anlama geldiği konusunda bir açıklık yok. Buraya atayacağınız kişileri, hangi kriterlere göre atayacaksınız veya bunlardan hangi ölçülerde faydalanacağınıza dair bir açıklık söz konusu değildir. Amaç, bunların ufuk ve tecrübelerinden faydalanmak ise, bugüne kadar, sizi bu amaçtan alıkoyan ne idi; sadece, bakanlığa ait bir kadro ihdasının olmayışı mı sizi engelledi?

Yine tekrar ediyorum; başarılı sporcularımızın bu kadroyla değerlendirilmesine bir itirazım yok; ama, sorun, bu uzman insanlardan nasıl faydalanılacağı ve buna göre nasıl politikalar izleneceğidir. Sorun, başarıları sahiplenmek değil, başarıya giden sihirli formülün bulunmasıdır. Yoksa, kadroları bir cetvelden diğer cetvele geçirmek meselesi değildir.

Olaylara, bir sanayici, bir pazarlamacı, bir de tüketici mantığıyla yaklaşmakta fayda görüyorum. Önce, ortaya pazarlanacak bir ürünü üretmekle başlamalıyız. Daha sonra, ürettiğimiz bu ürünü nasıl pazarlayacağız diye düşünmeliyiz. Daha sonra, bu ürünün tüketim alışkanlığına nasıl dönüşeceğini bulmalıyız. Spora da, bir ürün olarak bakıp, bunu millî politikalarımıza nasıl kazandırabilirizin anlayışını önplana çıkarmalıyız.

Tahsis edilen kadroların spor camiasına ve sporcularımıza hayırlı olmasını temenni eder, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çevik, teşekkür ederim efendim.

Efendim, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 623 sıra sayılı Tasarının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Emrehan Halıcı

 

İsmail Köse

Zeki Çakan

 

 

Konya

 

Erzurum

Bartın

 

Ali Gebeş

 

 

Gönül Saray Alphan

 

Konya

 

 

Amasya

 

Madde 4 - 608 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ekinde yer alan (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1) sayılı cetvelin ilgili bölümlerinden çıkarılmış, bu kanun ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Merkez teşkilatında kullanılmak üzere ekli (1) sayılı listedeki kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1) sayılı cetvelin ilgili bölümüne eklenmiştir.

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen var mı efendim?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Komisyonca kadro cetvellerinde yapılan değişikliğe uygun olarak madde yeniden tanzim edilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katalıdığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir efendim.

4 üncü maddeyi kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 59 uncu maddesinin birinci fıkrasına "Devlet sanatçılarının" ibaresinden sonra gelmek üzere "Olimpiyat şampiyonluğu veya olimpik spor dallarından birinde büyükler kategorisinde birden fazla Dünya şampiyonluğu kazananlar arasından atanacak spor müşavirlerinin" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Lütfi Yalman...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Konuşmayacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 623 sayılı Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 59 uncu maddesi, istisnaî memuriyetleri düzenleyen bir maddedir. Burada müşavirler önemli rol alıyor ve müşavirlerden sonra, bir kısım unvanlar belirtildikten sonra, sanatçılar, ondan sonra da -özellikle Sayın Bakanımızın düzenlemiş olduğu bu maddeyle- spor müşavirliği ihdas edilmiş oluyor. Olimpiyat şampiyonluğu veya olimpik spor dallarında birden fazla şampiyonluk, birincilik almış olanlara, özellikle spor müşavirliği görevi verilmiş olacak.

Burada üzerinde durulması gereken nokta şu: "40" sayısı var, 40'tan fazla olduğu takdirde ne yapılacak? Burada, özellikle gençlik ve spordan sorumlu olan Devlet Bakanının, isim tespitini ve görevlendirmeleri fevkalade hakkaniyet esasları çerçevesinde yapmalarını, özellikle diliyorum.

Değerli milletvekilleri, gençlik ve spor teşkilatı, gerçekten ülkemizdeki gençlik ve spor faaliyetlerinin geliştirilmesinde fevkalade etkili ve başarılı olmuştur. Bu sebeple, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Teşkilatının tüm mensuplarına, özellikle teşekkür ediyorum.

Spor, sadece, üstün başarı elde etmek için yapılmaz. Spor, bir ferdin, bir bireyin millî ve manevî değerlerle güçlendirilmesine, millî heyecanın gerçekleştirilebilmesine ve yine, bireyin, vatanına, milletine, bayrağına, ülkesine bağlı ve yüksek ahlak seviyesine ulaşmasına imkân sağlayacak şekilde yetişmesini sağlayan bir önemli olgudur.

Spor, ferde, sağlıklı hayat ve toplum içerisinde etkinliğini sağlamaktadır. Esasen, spor, teknolojik gelişimin ekonomik ve sosyal hayata aksettirilmesinden sonra, bir hareketsizliğe de neden olmaktadır; işte, bu hareketsizliği ortadan kaldırmak bakımından da sporun son derece önemli rolü vardır ve özellikle bireyin sosyal hayatındaki dengesini sağlaması açısından da fevkalade yararı vardır.

Spor, insanı, her geçen zaman içerisinde, özellikle kendisine daha fazla çekmekte ve âdeta, programlara bağlı olarak bütün kitlelere hitap edecek bir konuma gelmektedir. Bugün, Türkiye'de spor kulüplerin, gençlerimizin, hem bireysel olarak hem millî ve manevî duygularla dolu olarak hem de ülkesi bakımından fevkalade yararlı insanlar olması itibariyle, futbol, eltopu, voleybol, masatenisi, basketbol, jimnastik, atletizm sporlarını yapmalarına imkân tanımak suretiyle fevkalade yararlı hizmetler vermektedirler.

Su sporları -özürlüler, yaşlılar, çocuklar, anneler- hemen hemen her kitleye hitap eden fevkalade önemli bir hizmettir. Dolayısıyla, bunu en iyi şekliyle değerlendirmek ve bununla ilgili olarak sadece bireysel anlamda bir yarışma değil, aynı zamanda kitlelere hitap edecek şekilde onu biraz daha yaygınlaştırmak, dünyada bütün toplumların kabul ettiği ve üzerinde hassasiyetle durduğu önemli faaliyetler arasına girmiştir. Bu sebeple, kitle sporu, tatil sporu, bisiklet, halka açık koşu, yüzme ve yürüyüşler, buna bağlı olarak ayrıca karatesi, judosu vesairesiyle birlikte, eğer, bütün olarak alırsak, gerçekten spor teşkilatının fevkalade önemli hizmetler yaptığını kabul etmek mecburiyetindeyiz.

Yarışma sporuna gelince, yarışma sporu, bir ülkenin ekonomik ve sosyal hayatını doğrudan doğruya etkiler ve aynı zamanda küreselleşen dünyada toplumları birbirleriyle hem tanıştırır hem entegre eder hem de dolayısıyla bir kültür alışverişine de imkân sağlar. Bu itibarla, sporu sadece bireysel olarak, sadece kendi ülkesinde bir hareket, bir canlılık, bir heyecan yaratma olarak da algılamak doğru değildir. Sporun, bu yönü itibariyle de, ülkelerarası, toplumlararası insanların birbirleriyle daha fazla kaynaşmasını da sağlayacağını gözden uzak tutmamak lazım.

Spor, aynı zamanda bir tanıtım olayıdır. Turizm bakımından fevkalade önemle üzerinde durulan ve eksikliği hissedilen tanıtımda, spor faaliyetleriyle, uluslararası ilişkilerimizi geliştirmek suretiyle hedefi yakalamamız mümkün olacaktır. İşte, bu anlayıştan hareket etmek suretiyle diyoruz ki, devletin spora desteği kendi kendine hizmet etmesi demektir. O sebeple, özellikle yarışma sporlarında başarılı olmuş olan kişilerle ilgili hem kulüplere hem de dünya şampiyonasında birincilik almış olanlara, olimpiyat şampiyonluklarında da keza aynı şekilde başarılı olanların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - ...hem devlet tarafından hem de birkısım özel kurum ve kuruluşlar tarafından desteklenmesi ülke sporuna olduğu kadar, ülkenin ekonomik ve sosyal hayatına da büyük katkı sağlayacağını gözden uzak tutmak lazım.

Bu sebepledir ki, Doğru Yol Partisi olarak biz de, özellikle Galatasarayımızın şampiyon olmasını dikkate almak suretiyle bir kanun teklifi vermiştik, bu kanun teklifimiz de bu tasarıyla birleşmiştir, bundan memnuniyet duyduğumuzu belirtiyor ve Sayın Bakanımızın böylesine önemli bir hizmetin gerçekleşmesine vesile olduklarından dolayı tebriklerimi ve teşekkürlerimi ifade ediyorum ve diyorum ki, Atatürk'ün ortaya koyduğu ve üzerinde hassasiyetle durduğu en önemli faaliyetlerden bir tanesi spordur. O halde, sporu desteklemek, sporcuları desteklemek, kulüpleri desteklemek hepimizin boynunun borcudur, bu anlayış içerisinde bu kanun tasarısını desteklediğimizi belirtiyor, Yüce Heyetimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Efendim, 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. 5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek üzere, aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Lehte var, aleyhte de sizi yazalım efendim.

Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunun, görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir talebi vardır; bu talebi yerine getireceğim.

Şimdi, Danışma Kurulunun, Komisyonun bu talebi hakkındaki görüşünü okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulun bugünkü birleşiminde görüşülen 623 sıra sayılı kanun tasarısının kabul edilmiş ol çerçeve 2 nci maddeye bağlı ek 3 üncü madde üzerinde verilmiş olan bir önergenin, sehven işleme konmaması sonucunda meydana gelen eksikliği gidermek için, söz konusu maddenin yeniden görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonunun talebi İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca toplanan Danışma Kurulunca uygun bulunmuştur.

   Ömer İzgi

   Türkiye Büyük Millet Meclisi

   Başkanı

 

Mehmet Emrehan Halıcı

Avni Doğan

İsmail Köse

 

DSP Grup Başkanvekili

FP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

 

Ali Rıza Gönül

 

Zeki Çakan

 

DYP Grup Başkanvekili

 

ANAP Grup Başkanvekili

 

BAŞKAN - Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulmuştur efendim.                                                                                 

 

Şimdi, Komisyonun istemini okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulun 12.4.2001 tarihli 83 üncü Birleşiminde görüşülen 623 sıra sayılı kanun tasarısının kabul edilmiş olan çerçeve 2 nci maddesine bağlı Ek 3 üncü madde üzerinde verilmiş olan bir önergenin sehven işleme konmaması sonucunda meydana gelen eksikliği gidermek amacıyla, söz konusu maddenin İçtüzüğümüzün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederiz.

   Metin Şahin

   Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Bu durumda, tasarının 2 nci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesine bağlı Ek 3 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

              

Mehmet Emrehan Halıcı

Aydın A.Ayaydın

İbrahim Yaşar Dedelek

 

 

Konya

İstanbul

Eskişehir

 

Ali Rıza Gönül

Bülent Arınç

Oktay Vural

 

Aydın

Manisa

İzmir

 

Bozkurt Yaşar Öztürk

 

Seydi Karakuş

 

İstanbul

 

Kütahya

 

Genel Müdürlüğün gençlik spor hizmet ve faaliyetlerini desteklemek amacıyla özel ve tüzel kişiler sponsorluk yapabilirler. Sponsorların uluslararası resmî spor organizasyonları ile Genel Müdürlükçe uygun görülen spor tesisleri için yapacakları aynî ve/veya nakdî harcamalar 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa göre gider sayılır. Sponsorluk ile ilgili esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Maddeye fıkra ilavesiyle ilgili önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz hazır değil; ancak, uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Halıcı, buyurun.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sporunun gelişmesi, düzenleyeceğimiz ve katılacağımız uluslararası organizasyonların sayılarının çoğaltılması ve ülkemize yeni spor tesislerinin kazandırılabilmesi, Türk sporuna yaratılacak kaynakların artırılmasına bağlıdır.

Bu önergemiz, özel ve tüzelkişilerin sponsorluk yapabilmelerini ve bu alanda yaptıkları harcamaları gider olarak gösterebilmelerini temin etmektedir.

Türk sporuna kaynak yaratmada tarihî bir adım oluşturacağına inandığımız bu değişiklik, tüm partilerimizin mutabakatıyla gerçekleşmektedir ve bütün grup başkanvekillerimizin imzalarıyla bu önerge verilmiştir.

Önergemizin kabul edilmesini rica ediyor ve yasanın, hem milletimize hem de spor camiamıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, benim hatamdan dolayı sehven yapılmış olan bu işlemde, grup başkanvekillerinin, beş siyasî parti grup başkanvekillerinin gösterdiği anlayışa, hem şahsım adına hem de spor camiası adına teşekkürlerimi arz ederim; konsensüs bu işte... (Alkışlar)

Şimdi, efendim, tümünü oylamadan evvel, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk, lehinde konuşma talep etmişlerdir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun aylar önce görüşmüş olduğu bu kanun tasarısının Yüce Meclisimizce kabul edilip, inşallah, yürürlüğe girmesi, memleketimiz ve milletimiz için hayırlı olacaktır.

Burada, özellikle, bu yasa çıktıktan sonra, sivil toplum teşkilatları ve spor kulüplerine seslenmek istiyorum. Artık, özkaynaklara dönerek, sporcunun millisinin yetiştirilmesi gereklidir, gerekmektedir; buna, inşallah, bu yasa, mutlaka ve mutlaka kolaylık sağlayacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

İnanıyorum ki, Türkiye'deki kulüplerimiz ve sivil toplum teşkilatlarımız, Afrikalarda, Yugoslavyalarda sporcu aramayıp, kendi özkaynaklarımıza dönerek, mahallelerimizde, kasabalarımızda, şehirlerimizde bunları bulacaktır. Bu vesileyle, bilhassa, spor kulüplerimizin kendi altyapılarını oluşturarak, okullarını kurarak, millî sporcular yetiştirmesi ve gelecekte bu millî sporcuların Türk Milletini, Türk Devletini uluslararası müsabakalarda temsil etmesi, mutlaka ve mutlaka, çok güzel olacaktır. Bu vesileyle, artık, sporcu ithalatına değil, sporcu ihracatına yönelik, mutlaka ve mutlaka, kulüplerin çalışmaları olacaktır.

Bunun için, çıkarılmış olan bu kanun, hem milletimize hem devletimize hem de Yüce Meclisimize hayırlı olsun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, sporla ilgili bir kanun tasarısının aleyhinde konuşmak mümkün değil. Spor, hepimizin hayatında önemli bir olgu. Ancak, bu tasarı vesilesiyle bir gerçeği de vurgulamak için söz almak istedim.

Şimdi, Ege'de, Trakya'da, Anadolu'da, Güneydoğu Anadolu'da büyük yerleşim birimlerimiz var; ama, devletin kaynaklarını, ülkenin kaynaklarını hep büyük şehirlere aktarıyoruz. Anadolu'nun birçok yerlerinde amatör spor kulüplerimiz var, hakikaten çok kabiliyetli gençlerimiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, benim sürem bitti mi?

BAŞKAN - Hayır, ekstradan süre verdim size...

KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır... Daha konuşmadım ki...

BAŞKAN - Hayır efendim, size süre vermemiştim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Tamam, peki.

BAŞKAN - Bundan evvel lehte söz isteyen arkadaşımızın süresini de sizin sürenize ilave etmek için kesmemiştim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Kesmemişsiniz... Peki.

BAŞKAN - İstirham ederim efendim...

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) -  Şimdi, bu kanun vesilesiyle özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Biraz da bu Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi büyük illerden küçük illere gidelim. Bunlar da bu ülkenin insanları, oradaki gençleri de teşvik edelim. Ankara, İstanbul, İzmir, Adana veya bunun gibi büyük illerimizdeki insanlarımızın bir kısmını incelerseniz, bunlar Anadolu'dan göç etmiş, gelmiş insanlardır. Bu bölgelerdeki insanların da sportif faaliyetlerde bulunmalarını, oradaki spor tesislerine katkıda bulunmalarını sağlayalım.

Şimdi, Sayın Bakan çıksın burada desin bakalım, gençlik ve spor bakanlığının kaynaklarından, hangi ile, ne kadar kaynak aktarılmıştır? Ben inanıyorum ki, 80 küsur il var, en sonuncu vilayet Tunceli'dir; çünkü, hiçbir yatırım gitmez oraya.

Bakın, Keban Barajında elektriği biz üretiyoruz, Keban bizim Tunceli hudutları içinden çıkıyor, Keban Barajının yaptığı ulaşım sıkıntısı nedeniyle sıkıntıyı Tunceliler çekiyor; ama, nimetinden ülkemizin başka yerleri yararlanıyor. Geçen gün Bayındırlık Bakanı diyor ki: "Orada 400 ve 700 metrelik bir köprü yapılması lazım; ama, efendim, maliyet pahalı." Canım, ne olacak yani; o kullanılan elektriğe kilovat başına 5 000 lira zam yapsan, oradaki o insanları da rahata kavuşturursunuz.

Yani, şunu belirtmek istiyorum sayın milletvekilleri: Bakın, Türkiye'deki kaynakların ülkeye dengeli dağıtılması esastır. Aksi takdirde, işte, hep büyük şehirlere yığılma oluyor. Büyük şehirlerde, gün gelecek, insanların yaşama olanakları kalmayacak. Mesela, benim ilimde, Tunceli'de hiçbir çevre kirliliği yok, en güzel doğa kaynakları var; ormanıyla, suyuyla, dağlarıyla, otlaklarıyla çok güzel bir yer; ama, hiçbir devlet yatırımı yok, üstelik de spora en ufak bir katkı yok. Halbuki, çok kabiliyetli insanlarımız var. Geçenlerde Avrupa'dan gelen 17 yaşında bir genç diyor ki "Avrupa'nın belli başlı büyük kulüpleri bana talip" Seni, gel Türkiye'de oynatalım dedim, o da "imkân bulursam burada da oynarım" diyor. Biraz önce arkadaşımız da konuştu, biz istiyoruz ki, Anadolu'daki insanların gücünü, artık, Avrupa'ya, her tarafa gösterelim;ama, bunu göstermek için, buna bir altyapı oluşturmak lazım. Orada spor sahaları oluşturmak lazım, spora kabiliyetli olan gençlerimize imkân tanımamız lazım; ama, çıkarılan kanunlarla hep büyük şehirler... Hep büyük şehirler... Hep büyük şehirler... Olmaz ki... Bilmiyorum yani... Aslında bu milletvekili sayısını da indirip -yani İstanbul, Ankara, İzmir'e her birisine 20 milletvekili fazla, ne olacak- öteki küçük illere de verelim 4'er milletvekili, o zaman bakın, Türkiye'de, hakikaten her şey adaletli dağılmış olur. Ben tasarının kanunlaşmasına karşı değilim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, oyumun rengini de belirteyim de...

O zaman Türkiye'de kaynakların, yatırımların, dengeli ve eşit olarak dağılmasını sağlayacak bir siyasî irade oluşumu olur; ama, şimdi öyle olunca, Ankara, İstanbul, İzmir aşağı yukarı Parlamentonun üçte biri oluyor, öteki illere bakan olmuyor.

Bu itibarla, inşallah, bir Anayasa değişikliği yaparız da, bu parlamenterlerin sayısını 300'e veya 400'e indiririz ve böylece bu sıkıntıyı da gideririz.

BAŞKAN - Sayın Genç, oyunuzun rengi... Siz üzerinde konuşuyorsunuz

KAMER GENÇ (Devamla) - Oyumun rengi de beyaz olsun.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Görüşmeler bitti.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Spor camiasına büyük bir iş başardık, bütün gruplara teşekkür ediyorum. Uzlaşma bu işte.

Sayın Bakan, teşekkür konuşması için, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; bütün siyasî partilerimizin çok değerli milletvekillerinin ortak katkılarıyla, Türk sporu için büyük önem arz eden bir kanunu çıkarmış olduk. Ben, Yüce Meclisimizin çok değerli üyelerine, Türk spor camiası adına, en derin teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması ve 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

7. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

8. - Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/618) (S.Sayısı : 406) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 406 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 406 sıra sayılı kanun tasarısının geneli hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının amacı, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından üretilen, satın alınan veya çeşitli yollardan temin edilen, ihtiyaç fazlası veya standart dışı duruma düşen silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile hizmette kullanılabilme vasfını kaybeden veya arızalı hale geldiklerinde onarımları ekonomik olarak mahzurlu olan taşıtlar, hurdaya ayrılan veya hizmette verim alınamayan ve miadını dolduran taşıtlar ile bu taşıtlara ait yedek parçaların değerlendirilmesine ve hizmet verilmesine dair usul ve esasları belirlemektir.

Değerli milletvekilleri, bu mal ve malzemelerin öncelikle Türkiye'deki kamu kurum ve kuruluşlarına bedelsiz olarak devredilmesini, özel ve tüzelkişilere satılmasını, bunların ürettikleri veya sahip oldukları mal ve malzeme ile mübadele edilmesini içermektedir ki, bu durumda, yani emniyette ekonomik ömrünü doldurmuş taşıt veya diğer bir malzemenin başka kamu kuruluşlarına verilmek suretiyle bir fayda sağlanması da mümkün değildir; ancak, bu, buraya, ilave bir fayda olabilir mi diye eklenmiştir.

Yine, ikinci durumda, bu ekonomik ömrünü doldurmuş malzemelerin, Türkiye Cumhuriyetinin dış siyasî tutum ve menfaatlarına aykırı olmadığının Dışişleri Bakanlığının mütalaasıyla belirlenmesi şartı ile dost ve müttefik devletlerin emniyet ve güvenlik hizmetlerinde kullanılmak üzere hibe edilmesini, değeri üzerinden veya değerinden daha az bedel karşılığında yardım olarak verilmesini; yine, kamu kurum ve kuruluşlar ile özel kuruluşlar ve şahıslara bedelli, dost veya müttefik devletlere bedelli veya gerektiğinde bedelsiz olarak satışını kapsamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun kapsamında yer alan silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile taşıtların standart dışı durumları ile miadı ve ihtiyaç fazlalığının belirlenmesi için konusunda uzman beşer kişiden müteşekkil komisyonlar oluşturulacak ve bu komisyonlara gerektiğinde diğer kurum ve kuruluşlardan da temsilci alınabilecektir.

Elden çıkarılacak olan makine, teçhizat ve taşıtların hangi kurum ve kuruluşlara veya dost devletlerin polis teşkilatına nasıl devredileceği, elden çıkarılacak mal ve malzemelerin değer tespitini yapmak üzere, Emniyet Genel Müdürlüğü personelinden en az üç kişi, Maliye Bakanlığı temsilcilerinden, ayrıca, meslekî bilgilerinden istifade etmek üzere, diğer kurum ve kuruluşlardan temsilci alınabileceği ve bu çerçevede satılmasına karar verilen hizmetler ile silah, mühimmat, makine, teçhizat ve taşıtların satış işlemleri Emniyet Genel Müdürlüğünden yine üç kişi, Maliye Bakanlığı temsilcilerinden oluşan ihale komisyonlarınca açık teklif usulüyle yapılacağına ilişkin düzenlemeler yer almakta; ayrıca, bu komisyonların teşkili ve kararları da İçişleri Bakanlığının onayıyla birlikte meriyete gireceği hüküm altına alınmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarı kanunlaştığı takdirde, bu kanuna göre her türlü iş ve işlemlerin 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa tabi olmayacağı da ayrıca hüküm altına alınmaktadır.

Bu taşıtların satılması halinde elde edilen gelir, genel bütçenin (B) işaretli cetveline, yani gelir hanesine Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde açılacak özel bir tertibe ödenek kaydedilmek şartıyla, yine, Emniyet Genel Müdürlüğüne alınacak demirbaşların araçlarının kullanımında sarf edileceği müphem de olsa ifade edilmektedir.

Daha önceleri, bilindiği üzere, 237 sayılı Taşıt Kanununun 13 üncü maddesine göre, bu nevi taşıtların satışı, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü vasıtasıyla yapılmakta idi. Yine, Karayolları ve Devlet Su İşlerinden alınacak dalında uzman kişilerden bir heyet kurulmak suretiyle, bu vasıtaların ekonomik ömrünün doldurduğunun tespiti halinde, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü vasıtasıyla satışa çıkarılmaktaydı.

Değerli milletvekilleri, yine, Millî Emlak Genel Müdürlüğünün görevlerini belirleyen Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 516 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle değişik 13 üncü maddesinin (c) fıkrası, devlete intikali gereken taşınır malların Hazineye mal edilmesi işlemlerini yürütmek, taşınır malların tasfiyesini sağlamak, (i) fıkrası ise, genel bütçeye dahil dairelerin hizmetdışı kalan taşınır malların satışını yapmak veya Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla satmak hükmü de, bu çıkarılacak kanuna tabi olmayacak. Çıkarılacak kanun, biraz önce belirttiğim kamu mallarının satışıyla ilgili hükme dahil olmamış oluyor.

Diğer taraftan, 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 484 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 17 nci maddesinin (d) fıkrası hükmüne göre, devlete intikal eden taşınır mallar ile genel bütçeye dahil dairelerin hizmetdışı kalan taşınır mallarından tasfiyesine karar verilenlerin satışını yapmak, 30.5.1985 tarihli ve 3212 sayılı Kanun kapsamında olanlar hariç, tasfiye işleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğünün görevleri arasından alınmış; ancak, Emniyet Genel Müdürlüğünün bu taşıtlarının satışı yine bu hükme tabi olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Emniyet Genel Müdürlüğünde hurda veya ekonomik ömrünü doldurmuş vasıtaların, taşıtların satışı o kadar da önem arz etmemektedir. Önemli olan, mutlaka ki, emniyet teşkilatına mensup polis arkadaşların maddî durumlarını düzeltici bir hükmün de, hükümlerin de bu tasarıda yer almasında çok büyük  fayda vardır. Ancak, Sayın Bakanımız, belki, bu yönde şahsî gayretler göstermiştir. Ne yazık ki, tasarıda hurda vasıtaların satışı, nasıl elden çıkarılacağı biraz önce de ifade ettiğim üzere -bu hurda vasıtaların elden çıkarılacağına dair hem 237 sayılı Taşıt Kanununda hem de Maliye Bakanlığının Millî Emlak Genel Müdürlüğü vasıtasıyla, kısa ismi TASİŞ olan Tasfiye İşleri Genel Müdürlü vasıtasıyla yapılmaktaydı- ancak, demek ki, aciliyetine binaen, hurda taşıtların çok fazla olması nedeniyle, kısa zaman zarfında çıkarılması için bu tasarı hazırlanmış.

Ancak, bundan daha önemli olan, bilindiği üzere, ülkemizin geçirdiği zor şartlar altında yıllardan beri terörle mücadelede, değişik isimler ve amaçlar doğrultusunda zaman zaman ülke bütünlüğüne yönelik toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde cansiparane görev yapan polis teşkilatının, her şeyden önce, milletin, Parlamentonun, hükümetin açık desteğiyle motivasyona ihtiyacı vardı; ancak, bu tasarıda bununla ilgili biraz önce de ifade ettiğim gibi, en ufak bir hüküm yoktur.

Eğitilmiş güçlerin, millet hizmetinde daha verimli olacağı açıktır. Bu nedenle, polis okullarının sürelerinin uzatılması, eğitime verilen önemin daha da artırılması gerekmekteydi.

Değerli milletvekilleri, zor geçim şartlarında görevini sürdürmeye çalışan teşkilatın görev yaptıkları yörelerde barınma ihtiyaçlarını karşılayan lojmanların yetersizliği, alınan maaşların yarı yarıya kaybolmasına ve zorunlu giderlerine dahi ayıracak parasının kalmamasına yol açmaktadır. Lojman yapılmasına karşı olunduğuna göre, kendi memleketinde hiçbir zaman görev yapamayan bu insanlar, polisler, hep kiracı olmak zorundadırlar. Oturduğu yerdeki ev kiralarının durumuna göre bir ödenek ayrıldığında, en büyük problemleri olan barınma, büyük ölçüde halledilmiş olacaktır. Belki, ileride hazırlanacak bu ekbütçe çerçevesinde, yine, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda yapılan değişiklikle polis teşkilatımızın, bilhassa, emniyet mensuplarının, biraz önce belirttiğim durumlarını düzeltici hükümler konulabilirdi. Ne yazık ki, hükümet, bugünlerde en fazla morale ihtiyacı olan polislerimize katkı sağlayacak bir tasarı getirememiştir.

Değerli milletvekilleri, her şeyin başı güvenlik olduğuna göre, bu meslek grubuna yapılacak iyileştirmeler, hizmetin daha verimli ve aktif olmasında yardımcı olacaktır. Her şeyden önemlisi "hiçbir iş bulmadım, bari polis olayım" noktasından çıkarılarak, eğitim seviyesi yüksek kişilerden oluşan, maddî problemleri asgarî düzeyde kalan polis teşkilatı oluşturmanın adımlarının da atılması lazım. Dağınık hizmet birimleri, karakolların vatandaşa hizmet yerine, kaynak, personel israfı nedeniyle, ulaşılabilecek en yüksek verimliliğin kaybolmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, zorunlu ihtiyaçlarının giderilebildiği ve dinlenmenin yapılacağı polis merkezlerinin yapılması için bütçe imkânlarının artırılması ve bu doğrultuda acilen çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Sonuç olarak, halkıyla bütünleşmek amacıyla sürekli olarak proje geliştiren polisimiz, halkla bütünleşerek, ayrılmaz bir parça haline gelmek istemektedir. Kısaca, başarı, insana bağlıdır. Güçlü demokrasiler, güçlü ve milletinin emrindeki polis teşkilatıyla ayakta kalabilmektedir. Bu nedenle, polise sahip çıkmamız gerekir duygu ve düşüncesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası Fazilet Partisi Grubunda.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, kamu iktisadî teşebbüsleri (KİT'ler) hariç olmak üzere, hemen hemen bütün kamu kurum ve kuruluşlarında satın alma müdürlükleri veya daire başkanlıkları mevcut iken, satış birimlerini bulundurmamaktadır; yani, devlet, hep satın alır; ama, satamaz.

Diğer taraftan, 237 sayılı Taşıt Kanununun 13 üncü maddesinde, bu kanuna göre edinilmiş olan taşıtların satılabileceği hükme bağlanmış ise de, bu satış şeklinin nasıl olacağına ilişkin yasal bir düzenleme bugüne kadar yapılmadığı için, hizmette yararlanılamayan veya ekonomik ömrünü dolduran taşıtlar hurdaya ayrılmakta ve dolayısıyla, küçümsenemeyecek derecede malî kaynak israfı olmaktadır.

Anılan kanun tasarısının genel gerekçesine bakıldığında, emniyet, asayiş ve trafik hizmetlerinin motorize olarak ve çok süratli bir şekilde yürütüldüğü, hizmetin gereği olan dinamizmin kesintisiz olarak sağlanabilmesi ve güvenliğin aksatılmadan yürütülebilmesi için kullanılan taşıtların yeni olması gerektiği; ancak, yeni taşıt alımı için yeteri kadar kaynak bulunmadığı ve bunun sonucu olarak, hizmete sokulan taşıtların hurdaya ayrılıncaya kadar kullanıldığından, bakım ve onarım giderlerine ve akaryakıt tüketimine çok fazla para harcandığı; bu ve benzeri nedenlerle, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait hizmet taşıtları için yaş sınırı getirilmesinde, bu yaş sınırını geçen taşıtların satılmasına imkân verilmesinde, gelirinin kurum bütçesine gelir kaydedilmesinde fayda görüldüğü ifade edilmektedir.

Taşıt Kanununun 13 üncü maddesine dayandırılarak hazırlanan tasarının kapsamı, taşıtların satışıyla sınırlı kalmamış, kapsamı biraz daha genişletilmiş bulunmaktadır. Buna göre, hizmete büyük yararı dokunan; ancak, çok çabuk yenilenen teknoloji karşısında tip, kapasite ve mahiyetleri itibariyle, kullanılmasından vazgeçilme zorunluluğu doğan telsiz, bilgisayar gibi cihazlarla, silah ve mühimmatının da satılabileceği veya dost ve müttefik ülkelerin polis teşkilatlarına hibe edilebileceği öngörülmektedir.

Gerek komisyonların raporundan gerekse tasarı metni ve genel gerekçesinden çıkarabileceğimiz sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür:

1- Böyle bir kanun gereklidir; ancak, kapsam yönünden yeterli değildir. Şöyle ki, bütün kamu kuruluşlarında korkunç bir kaynak savurganlığı vardır. Taşıt, araç, gereç ve kurumların özelliğine göre alınan çeşitli demirbaş ve cihazların bakım-onarımlarına büyük paralar harcandığı, bu harcamaların maliyetleri çok aştığı; halk deyimiyle, astarının yüzünden pahalıya mal olduğu hepimizin malumudur. Bu durum, yalnız, emniyet teşkilatına özgü değildir. Örneğin, taşıt ve bilgisayar, bütün kamu kurumlarının ortak demirbaşları iken, silah emniyet teşkilatına, medikal cihazlar Sağlık Bakanlığına, iş makineleri karayolları ve köy hizmetlerine özgü araç ve gereçlerdendir. Dolayısıyla, bu kanunu, Emniyet Genel Müdürlüğüyle sınırlı olarak çıkardığınız zaman, yarın, diğer kamu kurumları "biz de isteriz" dediklerinde aynı kanunun, defalarca Meclis gündemine taşınması gerekecektir. Bir işi birkaç kez yapmanın da bir anlamı olmasa gerek. Bu yüzden, kanunun genelleştirilmesinde fayda görmekteyiz.

2 - Kanunun gerekçesinde, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait hizmet taşıtları için yaş sınırı getirilmekte ve bu yaş sınırını aşan taşıtların satılması öngörülmektedir. Emniyet taşıtları için yaş sınırı önemli ise, ambulanslar, itfaiye araçları veya şehirlerarası otobüsler için bu yaş sınırı daha mı az önemlidir? Kaldı ki, Avrupa Birliğine uyum sürecinde bütün taşıtlarda yaş sınırlamaları bir zorunluluktur. Örneğin, 5 yaşın üzerindeki araçlar trafiğe çıkamaz.

3 - Yine, komisyon raporunda ve kanunun gerekçesinde, iç güvenlik hizmetlerinin gereği gibi yerine getirilebilmesi için, çağımız teknolojisinin ürettiği araçların emniyet teşkilatına sağlanması hedeflenmiştir; ancak, Emniyet Genel Müdürlüğünün 2001 yılı bütçesine baktığımızda, teknolojik yenilenme için herhangi bir ödeneğin ayrılmadığını görüyoruz. Genel Müdürlüğün 2001 yılı bütçesi 1 katrilyon 176 trilyon liradır. Bunun 346 trilyonu genel yönetim ve destek hizmetlerine, 815 trilyonu da güvenliği sağlama ve düzenleme hizmetlerine ayrılmıştır. Bu hizmetler içinde makine, teçhizat ve taşıt alımlarının payı 45 trilyon lira olup, toplam bütçeye oranı yüzde 2,5'tir. Hal böyle iken, örneğin, henüz hurdaya ayrılmamış ve fiilen kullanılmakta olan ve fakat standartdışı kalmış 10 adet bilgisayar ya da silahın satıldığını varsayalım. Bu satıştan ancak 1 adet bilgisayar ve silah alınabilecektir. Sonuçta, 9 adet bilgisayar veya silah açığı meydana gelecektir. İlave bir finansman kaynağı bulunmadığından, bu açıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır. Bu örnek, taşıtlar için çok daha anlamlıdır. Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda, taşıtların ekonomik ömrü 3 yıl olarak öngörülmektedir. Halen Emniyet Teşkilatında yaklaşık 20 000 adet taşıt bulunmakta olup, bunların 17 000 adedi 3 yaşın üzerindedir. Bu durumda, 17 000 adet taşıtın elden çıkarılması gerekecektir. Bunların yerine yenilerini almaya genel müdürlüğün bütçesi yetmeyecektir.

Bu hükümet bunu hep yapar; bir kanunu hazırlarken ve Genel Kuruldan geçirirken, onun altyapısını hazırlamadan, gerekli finansman kaynaklarını bulmadan kanun çıkarmayı marifet saymaktadır. Son Ecevit hükümetleri döneminde, güneydoğuyu kalkındırmaya yönelik 10'dan fazla paket açılmış; ancak, bunların hepsi boş çıkmıştır. Son olarak, Aralık 2000'de hükümet Meclisten bir yetki kanunu çıkardı ve bu kanunla, güya, kamuda çalışanların ücretleri arasındaki dengesizlikler giderilecekti, adil bir ücret ve gelir dağılımı sağlanacaktı; ancak, her zaman olduğu gibi, dağ fare doğurdu. Gazetelerde sürmanşet: "Ücret adaletsizliği kaynak bulunamadığından bir başka bahara kaldı." Vatandaşı sevindirmek, sonra da hayal kırıklığına uğratmak bu hükümetin temel politikasıdır.

İktidar çoğunluğuna dayalı parmak sayısıyla günde 20 kanunu Meclisten geçirebilirsiniz. Sonra da kamuoyunun karşısına çıkıp, birçok yaraya parmak bastık, şu kadar kanun çıkardık diye övünebilirsiniz; ancak, kanunları uygulamak hükümetlerin görevidir ve bu hükümet, icra görevini yapamamaktadır. Bu hükümet, sınıfta kalmamıştır, halk nezdinde tasdikname almıştır; yani, okuldan uzaklaştırılmıştır. Ancak, okuldan ayrılmamakta direniyor, ille okuyacağım diyor. Neyi okuyacağım; milletin canına okuyacağım diyor. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Örnek mi istiyorsunuz: Bay Kotarelli buyurdu diye, tarımda destekleme ve sübvansiyonları kaldırarak köylünün ve çiftçinin canına çok iyi okudunuz. Memura yüzde 10, öte yandan akaryakıta, elektriğe ve tüpgaza her hafta zam yapmak suretiyle üç ayda yüzde 100'lerin üzerine varan zamlar yaptınız. Vergileri çeşitlendirerek ikiye, üçe katladınız. Geçici vergilere süreklilik kazandırarak topyekûn milletin canına okudunuz. Enflasyonla mücadelede en ilkel yöntemi seçtiniz. Dargelirlinin boğazını sıkarak rantiyenin midesini büyüttünüz. Refahyoldan 6 katrilyon iç borç devraldınız, 46 katrilyona çıkardınız. Şimdi, ayda 2 katrilyon sırf bu borçların faizini ödüyorsunuz. Enflasyonu bu şekilde körüklemeye devam ediyorsunuz. Zorunlu tasarrufların üzerine oturdunuz, kuşa çevirdiniz; yolsuzlukla mücadele ediyoruz diyorsunuz, işçinin, memurun tasarruflarını hep gasbettiniz; geçen yıl, cumhuriyet tarihinin en büyük negatif büyüme rekorunu yüzde 6'yla kırdınız; bu yıl da, ücretlerin millî gelir içindeki payını, en düşük düzeye, yüzde 18'e düşürme rekorunu kırdınız. Çıkardığınız kanun veya kanun hükmündeki kararnamelerin büyük çoğunluğu, Köşkten veya Anayasa Mahkemesinden geri dönmektedir. Bu alanlarda rekor sahibisiniz; ancak, suçu, İçtüzüğe yüklüyorsunuz. İş bilmezliğinizin örnekleri saymakla bitmez; bari, muhalefetin sesine kulak verin ki, size gerçekleri, doğru yolu göstersinler, memleket nasıl refaha kavuşturulur öğretsinler.

4- Tasarıyla, emniyet hizmetlerinde, ekonomi açısından, teknolojik yenilenme ve donanım amaçlanmaktadır. Diğer taraftan, 12 ay olan polis okulları eğitim süresi, 9 aylık kursa indirilmiştir; polis okullarının 2 yıllık yüksekokula dönüştürülmesiyle ilgili tasarı ise Meclis gündemindedir. Biliyorsunuz, gelişmiş ülkelerde, polisler, artık güvenlik mühendisi olarak anılmaktadır; yani, polis, en son teknolojik araç, gereçlerle donatılmadan önce bilgiyle donatılmaktadır, kendi mesleğinde iyice eğitilmektedir. Bilgiyle, eğitimle donatılmamış bir teknolojiden ne kadar yarar beklenebilir ki! Dolayısıyla, araç, gereç satışından önce, polis yüksekokulları kanununun çıkmasında fayda mülahaza ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) Kaldı ki, mevcut bütçe ve çıkarılmak istenen yasayla, emniyet teşkilatına yeni araç, gereç almanın imkânı da yoktur.

Avrupa'da karayollarının tamamı otobandır. Otobanlarda kaza yapma riski asgarî düzeydedir. Bu otoban yollar üzerinde, bizde olduğu gibi, kamyon otobüs çarpışması şeklinde trafik faciaları yaşanmamaktadır. Yollarda seyreden özel otomobillerin belki hızdan dolayı kaza yapma ihtimaline karşılık, ambulans helikopterler tarafından, bu otoyollar sürekli denetlenmektedir. Sözü edilen yasayla, emniyetin elinde ekonomik ömrünü doldurmuş tüm araç, gereç ve malzemenin satışıyla bir helikopter bile alınabilecek midir acaba?

Emniyet teşkilatına münhasır böyle bir kanun çıkarmak yerine, bütün kamu kurum ve kuruluşlarını kapsayacak şekilde bir kanun çıkarılması ve kamunun elinde bulunan, miadını doldurmuş, hizmette kullanılamaz hale gelmiş bütün araç ve gereçlerin satışından elde edilecek gelirlerin bir havuzda toplanması ve acil ihtiyaç duyan kuruluşların, tespit edilerek, bu havuzdan finanse edilmesi daha akılcı olmaz mı? (FP sıralarından alkışlar)

Mevcut haliyle hurdaya ayrılan -ki, bunun ölçüsü de bilinmemektedir- taşıtlar ve diğer araç, gereçler bir tutanakla veya bir ayniyat makbuzuyla Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna bağlı Hurdasan AŞ'ye devredilmektedir. Bu şirketin sonradan özelleştiğini zannediyorum, Hurdasana tahsis edilen arsalarda dağ gibi hurdalar yığılmakta ve bu hurdaların ne şekilde ve nasıl değerlendirildiği bilinmemektedir. Ekonomik ömrünü doldurmuş, demode olmuş veya herhangi bir sebeple kullanılmasında fayda görülmeyen kamu kurum ve kuruluşlarının ellerindeki her türlü araç, gereç ve taşıtların elden çıkarılması başlıbaşına büyük bir sektördür. Ciddî bir planlamayı, sevk ve idareyi gerektirir. Bu nedenle, tasarının geri çekilerek, yukarıda izahına çalıştığım yönleriyle ciddî bir çalışma yapılması ve meselenin çok boyutlu olarak ele alınmasında fayda görmekteyiz.

Sözlerimi burada bitirirken, tasarının kanunlaşması halinde emniyet teşkilatımız açısından hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyor, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, tümü üzerinde gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben de söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sizi de yazayım efendim; ama, başkaları da var.

Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent, buyurun.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Polis Haftası nedeniyle bütün polislerin de günlerini kutluyorum.

Ben, aynı zamanda bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını istiyorum; ama, buradan Sayın Bakandan da bir isteğim var. Bu hurdaya ayrılan araçların bir fonda toplanarak ve hurdayı, geri çevrilebilir malzemeye dönüşebilecek bir şekilde oluşturduktan sonra, Polis Vakfına veya polislerimize ev almaları için bir destek veya lojmanları için bir destek sağlanmasını istiyorum. Çünkü, polislerimizin yüzde 70'e yakını tek maaşla geçinmekte zorlanıyorlar.

Polislerimize sosyal desteğin verilmesini özellikle istirham ediyorum ve hepinize iyi akşamlar diliyorum, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Levent.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman?.. Yok.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; polis teşkilatındaki eski araçların satılmasıyla ilgili bir yasa tasarısının tümü üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, 237 sayılı Taşıt Kanunu, bütün devlet kurumlarındaki taşıtların alımını, kullanımını kurallara bağlayan bir kanun. Şimdi, böyle olunca, polis teşkilatı için ayrı, Millî Savunma için ayrı, yarın Millî Eğitim için ayrı, Maliye için ayrı bir kanun getireceğimize, bu hükümet biraz basiret sahibi olsun da, bütün kurumların ellerindeki araçların satılmasına ilişkin tek bir kanun getirsin buraya, biz de tek bir müzakere yapalım, ondan sonra bir çözüm arayalım. Böyle parça parça, bir bakıyorsunuz, iki maddelik, üç maddelik kanunlar getiriyorlar, ondan sonra, efendim Meclis çalışmıyor, Meclis şu kadar kanun çıkarmadığı takdirde ülke ekonomik krize girecek, şu kadar para alacağız... Hakikaten, bu hükümet hem halkla alay ediyor hem Meclisle alay ediyor! Burada bir basiret olmalı; yani, 237 sayılı Taşıt Kanunu genel bir kanun, bunu getirin görüşelim.

Şimdi, burada, bize, kanun tasarısının tümü üzerinde konuşma hakkı doğunca, tabiî ki, bu hükümetin genel politikasını da biraz dile getirmemiz gerekiyor.

Dün Ankara'da ciddî bir yürüyüş oldu; ama, neydi; Türkiye'de ayın 14'ünde bütün meslek kuruluşları belli yerlerde yürüyüş yapacaklardı. Dediler ki, provokatörler katıldı araya. Sonra, Ankara Valisi dedi ki: "Bir ay Ankara'da yürüyüşler yasak" Yahu, en kolay şey yasak, yasağı getirmek kolay da, bu yasakları koymak kolay da, peki, bu insanların içinde provokatör varsa kimdir?! Niye ortaya çıkarmıyorsunuz? Kaç kişi yakaladınız? Eğer yakalamıyorsanız, provokatörlüğü sizin hükümet yaptı demektir! Siz, kasten bu olayları meydana getirdiniz, ondan sonra...

Tabiî, medya da tutuyor bu hükümeti. Tabiî, medya, zaman zaman ben diyorum, bu hükümeti yıpratmamak için, başarısızlıklarını ortadan kaldırmak için bir tek hedef gösteriyorlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi... Efendim, 550 hortumcu, yok Meclis çalışmıyor, yok efendim Meclis kanun çıkarmıyor, bu Meclis yetersiz diyerek...

BAŞKAN - Onu söyleyen halt etmiş.

KAMER GENÇ (Devamla) - Diyorlar işte Sayın Başkan. Dünkü...

BAŞKAN - Biliyorum efendim, onu söyleyen halt etmiş.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ama, bu kürsüden vatandaşların da duyması için...

BAŞKAN - Milletvekiline dil uzatan, hakaret eden halt etmiş... (Alkışlar)

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, ben bunların fikirlerine katılmıyorum; ama, bunlara da bu kürsüden cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Biliyorum efendim, biliyorum, ben de size iştirak ettim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Tabiî.

Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu saatlere kadar çalışıyor.

Sayın milletvekilleri, ben maliyeciyim, hukukçuyum, yirmi seneye yakındır da politika yapıyorum; ama, inanmanızı istiyorum, ülkenin iyi yönetilmesi için ihtiyaç duyulan daha bir kanun yok!.. Getirilen bu kanunlar nedir; Türkiye'yi emperyalist güçlerin iyice sömürmesi için onlara olanak sağlanıyor. Elektrik Piyasası Kanunu öyledir, Şeker Kanunu öyledir, Tütün Kanunu öyledir; buna inanmanızı istiyorum. Yani, bunlar da, Türkiye'de yaşayan halkın refah seviyesini artırmak veya gelir seviyesini artırmak veyahut da harcamalara bir disiplin getirmek gibi bir şey yok. Sadece, belirli güçler, Türkiye'de... Bu Türkiye'nin güzel bir coğrafyası var, dünyada mücevherat değerinde bir coğrafyamız var. Bu güzel coğrafyada birçok ülkenin gözü var. Ondan sonra, işte, böyle beceriksiz hükümetler de gelince başa, ülkeyi de batağa götürdüler... (DSP sıralarından gürültüler)

Yahu, arkadaşlar sonuç ortada; yani, görünen köy kılavuz istemez.

...iki defa ekonomik çöküntüye götürdüler. Bir gecede, yani... Sayın milletvekilleri, akıl var izan var; kasım ve şubat krizinde, Cumhurbaşkanı ile Başbakanın kavgası diye gösterilen, ondan sonra da üç saat bunu saklayıp, 3,5 milyar doları Merkez Bankasından alıp da bir anda 1,2 milyar dolar kazanan kim; bu hükümetin uzantıları.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - 5 Nisan ne oluyor?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Çıkarın... İktidar sizsiniz. Çıkarın bunları, inceleyelim. Bakın, bir komisyon kuralım, araştırma komisyonu. Beni bu komisyonun başkanlığına getirin. Size söz veriyorum. Bakın, hangi ihalede, hangi olayda ne kadar rüşvet alındığını, eğer, üç ayda çıkarmazsam milletvekilliğinden istifa ediyorum. Bakın, size şeref sözü veriyorum. Çünkü, ben, muhasebeyi de biliyorum, ben, maliyeyi de biliyorum. Ben, insanların ciğerini sökerim, ciğerini! Bak, o rüşvet alanların ciğerini sökerim! (DSP ve MHP sıralarından alkışlar!..)

Bakın, aslında, hakikaten, ağlanacak halinize gülüyorsunuz. Türkiye'yi mahvettik. Kim oluyor da, dünya devletleri, bugün, Türkiye'yi, Uganda seviyesinde bir devlet olarak gösteriyorlar?! Bugün, uluslararası toplantılarda, Davos'ta ne diyorlar "Türkiye, dünyada en çok rüşvet alınan ülkelerin baştan dördüncü sırasında." Bunlar, ülkemiz için; bu kadar büyük bir ülkenin, bu kadar onurlu, soylu bir ülkenin yöneticileri için, hakikaten, yüz kızartıcı bir şey.

İşte, Sayın İçişleri Bakanı, geçen gün, bir televizyon programında getirmiş kendi makamına, bir medya patronu çıkıyor, bindirdikçe bindiriyor kendisine. O televizyon kanalı diyor ki "Efendim, özür dileyin... Efendim özür dileyin... Efendim özür dileyin..." Yahu, bir medya patronu, bir İçişleri Bakanının bu kadar üstüne gider mi?! Geçen gün, bunu söyledim; ama, bunlar çok önemli şeyler. Devleti idare edenler, devletin itibarına kayıp sağlayabilecek hiçbir davranışta bulunamazlar. Ben olsaydım, o medyadaki, o televizyonun programcısını oradan kovardım... Kovardım oradan... Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir devlettir.

Sayın Bakan, İçişleri Bakanı olduğu günden beri polise ne vermiş? Polis, bugün, inanmanızı istiyorum ki, kamu görevlileri içerisinde, ekonomik itibariyle, en sefalet içerisinde olan bir insan ve polis, en zor görevi yapan insan; silahlı bir gücümüz. Mesela, bir olayla karşılaştığınız zaman, asker de silahlı bir güç, ama, askerin üzerine kimse gitmez; ama, polise hakaret ederler, icabında döverler. Bu, iki meslek grubunun farklı bir yönü.

Şimdi, bu İçişleri Bakanı kendisi de polis kökenli olduğu için, maalesef, polise bir şey vermiyor. Üstelik de, kendisi bakan olduktan sonra, daha önce kendisiyle beraber çalışan ve başarılı olan meslek gruplarını da tasfiye etti. Bunları herkes söylüyor; yani, siz de biliyorsunuz ve size de söylüyorum.

Onun için, şimdi, eskimiş polis araçlarını satmanın, bu sırada, şu saatlerde, burada müzakeresinin bir anlamı yok. Bu, Meclise de itibar kaybettiriyor sayın milletvekilleri.

Bakın, bu Meclis kurulduğu günden beri, salı, çarşamba, perşembe günleri saat 15.00 ile 19.00 arasında toplanır ve çalışması da o şekilde olur. Siz, her gün böyle ilkokul talebeleri gibi çalışırsanız, Meclisin bu yönde de itibarı kayboluyor.

Eskiden bu Meclis çalışmalarını televizyonlar vermiyordu, şimdi veriyor. Burada, her konuşulanı da vatandaş duyuyor.

Onun için, her kurumun bunları dikkate alınması lazım, Meclisin yöneticilerinin bunu dikkate alması lazım. Burada iyi çalışılmalı, randımanlı çalışılmalı, ondan sonra da memleketin ciddî sorunları dile getirilmelidir.

Şimdi, böyle eften püften kanunlar geliyor; ondan sonra da, tabiî, vatandaş diyor ki, bunlar neyi müzakere ediyor, böyle boş işlerle uğraşıyorlar...

Şimdi, buraya getirilen, bu saatte bizi çalışmaya zorlayan bu tasarı, Türkiye'nin ekonomisinin düzeltilmesi konusunda bir şey getiriyor mu; yok. İşsize bir iş bulmak için bir şey getiriyor mu; yok. Dargelirlinin gelirinin yükseltilmesi konusunda bir şey getiriyor mu; yok...

Neymiş, eski arabaların satılması!.. Belli bir ekonomik ömrünü kaybeden bütün devlet arabalarının satılması konusunda hükümete, kanun gücünde kararname çıkarma yetkisi de verilebilir. Yani, bir yetki kanunu içerisine, o konular bir cümleyle konulabilir ve böylece tasarruf sağlanabilir.

İnanınız ki, hükümet kendisini idareden aciz; değil ki, memleketi yönetsin!.. Ben hayret ediyorum, hâlâ, bu kadar direnmesi, bu saate kadar direnmesi...

Ekonomik programın ne zaman açıklanacağı daha belli değil...

BAŞKAN - Sayın Genç, toparlar mısınız lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, toparlıyorum, daha sürem var Sayın Başkan.

BAŞKAN - 50 saniyeniz var, onun için ikaz ettim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim var da, neyse, 50 saniye önemlidir, 50 saniyede dünya keşfedilir...

Aslında, ne sizin, bizi üzmenize ne bizim sizi üzmemize gerek var. Ciddî şeyler yapalım; hakikaten, bu ülke için zorunlu olan şeyleri yapalım. Çiftçi sıkıntılı, esnaf sıkıntılı; yani, bunlar için bir şey yapalım.

Medya gruplarını almışsınız peşinize, devletin bankalarından büyük krediler vermişsiniz, o kredilerin de üzerine yatmışlar ve sizi destekliyorlar; bizim de bir şeyimizi söylemiyorlar. Bakın, cumartesi günü Antalya'da bir mitingimiz vardı. İnanınız ki, 40 000 kişi gelmişti oraya. Söz aramızda, en büyük alkışı alanlardan birisi de bendim ve Tunceli milletvekiliyim; buna rağmen, bir tek basın organında çıkmadı bu. Yani, halktan, gerçekler bu kadar saklanarak, Basın Ahlak Yasasına uygun yayın yapıldığı iddia edilemez...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Bir iki cümle daha söyleyeyim; bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, ben size çok ciddî şeyler söylüyorum. Tabiî ki, böyle, çok somurtan bir yüzle de konuşmak istemiyorum. Aslında, içimiz de kan ağlıyor.

Bakın, Türkiye'de, basın sizi tutabilir. Neye göre tutabilir; eğer, basın patronlarını beslerseniz, manşetleri satın alırsınız; ama, beslemezseniz, siyahı, beyaz; beyazı, siyah gösterir; hırsızı, dürüst; dürüstü, hırsız gösterir. Onun için, bunlara kanmayın.

Ben sizlerden rica ediyorum; bakın, iktidar partileri milletvekilleri olarak, bakanlara, biraz, buraya hakikaten ciddî kanunların getirilmesi konusunda talimat verin. Yazık, bize de yazık, Meclise de yazık, israfa da yazık. Ha, getirsin, polisin maaşına zam yapalım, en iyi zammı onlara yapalım; getirsin, sabahlara kadar çalışalım. Memurların maaşına, öğretmenin de, zabıt kâtibinin de, cezaevlerindeki kişilerin de maaşlarına zam getirsinler, yapalım.

(F) tipi cezaevleriyle ilgili, Adalet Bakanı ile İçişleri Bakanı arasında ciddî bir çekişme var; ama, insanlar da ölüyor öte tarafta. E, biz, Meclis olarak bunun üzerine gitmeyelim mi? Bakan...

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, rica ediyorum, bu da önemli bir olay.

BAŞKAN - Affedersiniz, Adalet Bakanlığıyla ilgili kanun bugün geçti.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, Adalet Bakanı "İçişleri Bakanı bunu engelliyor" diyor.

BAŞKAN - Ne zaman dedi efendim?

KAMER GENÇ (Devamla) - Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin değiştirilmesine İçişleri Bakanı karşı çıkıyor...

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen efendim...

KAMER GENÇ (Devamla) - Neyse, tamam, bitiriyorum Sayın Başkan.

Gerçekten, burada ciddî şeyler konuşmamız lazım.

Neyse... Bakıyorum, Sayın Başkanımız da çok sabırsızlandı. Tabiî, o da hükümetin bir mensubu olduğu için, burada daha fazla onların üzerine gitmemem için bana çok fazla müsaade etmiyor.

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısının aranmasını istiyorsunuz tabiî; ama, söylediğinizden şahsen çok alındım. Şurada, Anayasanın 94 üncü maddesini...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sizi seviyoruz; arada sırada biraz da şaka yapalım...

BAŞKAN - Şakaysa mesele yok. Yoksa, tarafsızlığım konusunda, biliyorsunuz...

Teşekkür ederim efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN - Peki efendim... Biliyorum efendim... Zaten, bekliyordum şahsen...

Efendim, tasarının tümü üzerinde görüşmeler bitmiştir; maddelerine geçilmesini oylarınıza sunarken, Sayın Genç, karar yetersayısının aranmasını istedi...

ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Vazgeçti, vazgeçti...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, vazgeçmedim.

BAŞKAN - İstedi efendim... İstirham ederim... Bir dakika...

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sizin adaletinize güveniyoruz.

BAŞKAN - Efendim, oylamayı elektronik cihazla yapacağım... Lütfen... "Adaletinize güveniyorum" deyince...

Oylama için 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır. Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Emnİyet Genel Müdürlüğüne aİt araç, gereç, mal ve malzemenİn satIş, hİbe, hEk ve hurda durum ve İşlemlerİ İle hİzmet satIşIna daİr kanun tasarIsI

Amaç ve Kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından üretilen, satın alınan veya çeşitli yollardan temin edilen, ihtiyaç fazlası veya standart dışı durumuna düşen silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile HEK durumunda olan ve hurdaya ayrılan veya hizmette verim alınamayan ve miadını dolduran taşıtlar ile bu taşıtlara ait yedek parçaların değerlendirilmesine ve hizmet verilmesine dair usul ve esasları belirlemektir.

Bu Kanun, birinci fıkrada belirtilen mal, malzeme ve hizmetin;

a) Türkiye'deki kamu kurum ve kuruluşlarına bedelsiz olarak devredilmesini, özel ve tüzel kişilere satılmasını, bunların ürettikleri veya sahip oldukları mal ve malzeme ile mübadele edilmesini,

b) Türkiye Cumhuriyetinin dış siyasî tutum ve menfaatlerine aykırı olmadığının Dışişleri Bakanlığının mütalaasıyla belirlenmesi şartı ile dost veya müttefik devletlerin emniyet ve güvenlik hizmetlerinde kullanılmak üzere hibe edilmesini, değeri üzerinden veya değerinden daha az bedel karşılığında yardım olarak verilmesini,

c) Kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlar ve şahıslara bedelli, dost veya müttefik devletlere bedelli veya gerektiğinde bedelsiz hizmet satışını,

Kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA EYYÜP SANAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 406 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1980'lerin sonunda uluslararası sistemdeki ve bölgedeki değişmeler ile oluşumların karşılıklı etkileşim sonucu, Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerini etkileyecek önemli bölgesel ve uluslararası olaylar meydana geldi. 1980'lerde iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesiyle Türkiye'nin dış politikadaki öncelikleri, belirsizlik sürecine girdi. Bu olaylar karşısında, Körfez Krizi de, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyayı derinden etkilemiş ve Türkiye'yi bölgede aktif rol almaya itmiştir.

Soğuksavaş sona ermiş görünüyor; fakat, fiilen sona ermemiş. Devletlerin, kendi çıkarları için gerekirse sıcak savaşa bile gidilebildiği bir bölgede bulunduğumuz unutulmamalıdır. İşte Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar. Bu durum, elbette, emniyet teşkilâtımızın, tüm araç ve gereçleriyle mükemmel bir şekilde teçhizatlanmasını gerektirmektedir.

Diğer yandan, günümüzde, savaşların ve terörün şeklinin tamamen değiştiği bir gerçektir. Terörü önleyebilmek için, her şeyden önce iç dinamiklerle barışık olmak gerektiği gibi, aynı zamanda emniyet görevlilerimizin günün şartlarına göre eğitilmeleri de, donatılmaları da gerekmektedir.

Emniyet personelimizin ekonomik durumları ve çalışma şartları iyileştirilmeli ve Avrupa Birliğinde görev yapan meslektaşlarının seviyesine getirilmelidir.

Diğer yandan, polisin, halk arasındaki olumsuz imajı düzeltilmelidir. Polis, zanlılara baskı uygulamamalıdır. Küreselleşen dünyamızda enformasyon ve  iletişim teknolojilerinde meydana gelen hızlı gelişmeler, suç, metot, teknik ve araçları ile suç ve suçluların profilini de değiştirmiştir.

237 sayılı Taşıt Kanunu yeterli değildir, yetkilerinde de açıklık yoktur. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde, 3 061 adedi 10 yaşın üzerinde, 8 078 adedi de 5 ile 10 yaş arasında, 9 669 adedi ise 5 yaşında olmak üzere, toplam  20 808 adet taşıtın bulunduğu ifade edilmektedir.

24 saat görev yapan emniyet teşkilâtı birimlerindeki araç ve gereçler daha çabuk yıpranmakta ve ekonomik kullanılabilirliklerini ve ömürlerini daha erken kaybetmektedirler. Bu sebeple, gerek araç ve gereçler ve gerekse silah ve mühimmatın HEK'e ayrılması veya hurdaya çıkarılması da daha erken olmaktadır.

Silah ve mühimmatın da emniyet için çok önemli malzemeler arasında olduğu muhakkaktır. Bu malzemelerin de faal ve kullanılır ekonomik ömrünü doldurmamış olmaları gereklidir. Bunun için, burada bahsi geçen araç ve gereçler ile silah ve mühimmatın da daha fazla hurda ve HEK durumuna düşmeden, daha ekonomik değerlendirilmesi gayet normaldir.

Kanun tasarısında bu malzemelerin dost ülkelere verilebileceğinden söz edilmektedir. Bu konuya büyük bir hassasiyet gösterilmelidir.

Emniyetin araç ve gereçleri, silah ve mühimmatı her an faal ve kullanılabilir olmak durumundadır. Bu araç ve gereçler, silah ve mühimmat da pahalı malzemelerdir. Bunların daha fazla elden düşmeden, daha süratli, ekonomik verimliliği ve ömrü de göz önünde tutularak, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait hizmet taşıtları için yaş sınırı getirilmesi, bu yaş sınırına gelen taşıtların satılmasına imkân verilerek, bundan gelecek gelirlerin kurum bütçesine kaydedilmesi, yerinde bir uygulama ve  karardır. 

Bu kararın, emniyet teşkilatımıza ve ülkemize yararlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sanay, teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük'te.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 406 sıra sayılı, Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, küreselleşen dünyada ülkemizin önemi her geçen gün daha fazla artmakta ve dolayısıyla, ülkemizde görev ve sorumluluğu fevkalade ehemmiyet arz eden kurum ve kuruluşların da görevleri o nispette değişmekte ve gelişmektedir. Emniyet teşkilâtımızın da, bu bağlamda, gerek uluslararası ilişkilerimiz ve uluslararası ilişkilerle birlikte diğer ülkelerin polis teşkilatlarıyla işbirliği ve gerekse yurt içindeki hizmetlerinde önemli oranda değişiklikler meydana gelmektedir.

Yurtta huzur ve güvenliği sağlayan; emniyet ve asayişi temin eden, vatandaşın, esnafın, sanatkârın, köylünün ve memurun, işçinin, herkesin mal ve can emniyetini sağlayan polistir. Polis fevkalade ehemmiyetli görev yapmaktadır. Ülkenin bütünlüğü bakımından hizmet yapmaktadır ve bunu yaparken de, şehit olma pahasına, büyük bir gayret göstermektedir. Bu itibarla, ben, emniyet teşkilatımızın, gerek ülkemizdeki emniyet ve asayişi temin ederken ve gerekse ülkenin bütünlüğünü sağlama hususunda gayret gösterirken şehit olanları rahmetle ve minnetle anarken, gazilerimizi de aynı şekilde minnetle anıyorum ve hayatta bulunanlara, görev yapanlara da, gerçekten, yürekten başarılar temenni ediyorum.

Emniyet teşkilatı başarılı olduğu sürece bu ülkede huzur ve güven olur. Huzur ve güvenin olmadığı, emniyet ve asayişin temin edilmediği bir ülkede, demokrasiden de bahsedemezsiniz, ekonomik kalkınmadan da bahsedemezsiniz.

Son zamanlarda uygulanan ekonomik politikanın baskısı ve sıkıntısını çeken esnaf kesiminin, özellikle, dün, Ankara'da yapmış olduğu gösteri sırasında, kendi ağabeyi, kendi amcası, kendi kardeşi olarak bildiği polislerimize, esnafın içerisinden birkısım kişilerin attığı taşı ve sopayı kabullenmek mümkün değil. Aslında, esnaf ve sanatkâr, bu demokrasinin hep sahibi olmuştur; hiçbir zaman, teröre ve anarşiye bulaşmamıştır. Onu yapanlar, hiçbir suretle esnafı temsil etmemektedir. Bu itibarla, ben, bu ekonomik programın koyduğu tablo itibariyle, özellikle, polisimiz ile esnafımızın karşı karşıya gelmesinden büyük üzüntü duyuyorum. Esnafımızın sıkıntısını giderici birkısım tedbirlerin acilen alınması ve halkla münasebetlere ehemmiyet veren, halkla münasebetleri, başarısının en önemli sırrı olarak gören emniyet teşkilatımızın bu karşı karşıya gelme sıkıntısını da ortadan kaldırması istikametinde hükümetin gayret göstereceğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, işte, bu anlayış içerisinde diyorum ki, emniyet teşkilatının başarılı olabilmesi için: Birincisi, personel... Personelin, eğitimli olması, kültürlü olması, uzmanlaşmış olması, ekonomik gücünün sağlam olması, evinin maişetini düşünmemesi, çoluğunun çocuğunun geçimini düşünmemesi; acaba, hasta mıdır; ne oldu; ilacını alabildi mi veya evinin ihtiyaçları karşılanabildi mi diye düşünmemesi gerekir. Onun için, Sayın Bakanımızın, yetki kanunu çerçevesinde; ama, kesinlikle, emniyet teşkilatı mensuplarımızın, polislerimizin ihtiyaçlarını karşılayacak büyük bir gayretin içerisinde olacağını ümit ve temenni ediyorum. Ancak bu şekilde başarılı olabileceğine inanıyorum.

Başarılı olmada diğer bir nokta da teknolojidir. Gelişen teknoloji, gelişen ve değişen teknolojik şartlara uygun yeni suç ve suçlu tipi de çıkarıyor. O sebeple, gelişen teknolojiyi, emniyet teşkilatının emrine vermek ve o teknolojiyi kullanmak da şarttır. Bugün, Türk Emniyet Teşkilâtı, uluslararası ilişkiler ve mücadele bakımından başarılı bir sonuç almıştır. Gerçekten, iyi bir noktadadır; ama, bu noktada olmasının en önemli gücü, bir taraftan insan gücüdür, bir taraftan teknolojisidir, makine teçhizatıdır, araç ve gerecidir. Dolayısıyla, bu araç ve gereci nereden alabiliyor; bir taraftan devletin bütçesinden, bir taraftan vakıf kaynağından, bir taraftan da esnafımız, sanatkârımız, sanayici ve işadamlarımız özellikle, emniyet teşkilatının başarılı olabilmesi için, can ve mal emniyetini temin edebilmek için, aracını gerecini alıyor; hatta, silah ve teçhizatta da yine önemli bir kaynak olarak gündeme geliyorlar.

İşte, bu fazla kaynaktan elde edilmiş olan bir kısım malzemelerin HEK'e ayrılması ve uzun zamandan beri kullanılması... Hatta, sokaktan geçerken, emniyet teşkilatımızın kullandığı takip arabalarına bakıyorsunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Özellikle, asayiş ekiplerinin arabalarına bakıyorsunuz, gerçekten, artık, yüz kızartacak kadar eskimiş. Bu kadar eskimiş araç ve gereçle, özellikle, emniyet ve asayiş bakımdan, suçluları takip etme açısından başarılı olma şansı da yoktur. Hem görüntüsü güzel değil hem de sürat ve intikal bakımından zafiyet arz ediyor.

O sebeple, bu, araç ve gerecin satılması, bu makine ve teçhizatın satılması, elde edilecek olan kaynağın bir fonda toplanmak suretiyle, yeni alınacak olan araç ve gerece kaynak teşkil edecek, gecikmiş bir kanun tasarısıdır. Ümit ediyorum ki, bunu hepimiz gerçekleştireceğiz, olumlu karşılayacağız.

Unutmamamız gereken bir şey var: İkili ilişkiler. Uluslararası ikili ilişkiler de, başarılı olmada fevkalade ehemmiyetlidir; hem ulusal bazda hem uluslararası ilişkilerde.

Dolayısıyla, emniyet teşkilatımızın, ikili ilişkilerle sürdürmekte olduğu birkısım mücadelelerinde, bağımsız Türk devletleri de dahil olmak üzere, birkısım malzemeleri oralara aktarması, özellikle, hibe olarak hizmet etmesi ve ilişkileri geliştirmesi de ehemmiyet arz etmekte ve buna da imkân vermektedir.

Bu anlayış içerisinde, ben diyorum ki, polis teşkilatımız, halkla münasebetleri gerçekleştirmek, halka kendisini sevdirmek suretiyle, başarı şansını daha fazla artıracak ve bu arada da, getireceğimiz böyle düzenlemelerle, başarının oranını daha üst seviyeye çıkarma imkânını yakalamış olacağız. Buna olumlu bakıyoruz.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bedük, teşekkür ederim; özellikle, anlamlı ve moral verici konuşmanızdan dolayı. Bugünlerde Türkiye'nin morale ihtiyacı var, özellikle de politikacı kardeşlerimizin...

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Başka söz isteyen?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2. - Bu Kanunda geçen ifadelerden;

Standart dışı: İmalat özellikleri itibarıyla, teknik ve teknolojinin gelişmesi karşısında tip, kapasite ve niteliğini kaybeden ve kullanımından vazgeçilen silah, mal ve malzeme, mühimmat, makine ve teçhizatı,

Silah: Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan ateşli silahlar ile havan, roketatar, bomba ve benzerlerini,

Mühimmat: Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan silahlara ait her türlü mermi ve cephaneyi,

Makine ve teçhizat: Role, telsiz, bilgisayar gibi haberleşme ve yazılım cihazları ile kriminal laboratuvar malzemelerini ve bunların donanımlarını,

HEK: Hizmette kullanılabilme vasfını kaybeden veya arızalı hale geldiklerinde onarımları ekonomik olarak mahzurlu olan taşıtları,

Hurda: Hizmette uzun süre kullanılması veya giderilmesi mümkün olmayan arızalar ve geçirdiği kazalar dolayısıyla işe yaramaz hale gelen taşıtları,

Hizmet: Kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlar ve şahıslara, dost veya müttefik devletlere araç, gereç, silah, makine ve teçhizatın kullanımına dair her türlü eğitimi, teknik bilgi ve müşavirlik desteğini, sayılan bu donanımlar ile Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bina, arazi ve tesislerden istifade ettirmeyi,

İfade eder.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Muhterem Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Müzakere konusu ettiğimiz kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu kanun tasarısının, her şeyden evvel, şu anda çok önemli görev yapan polisimize, memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Polis dediğimiz zaman, her şeyden evvel, memlekette asayişi koruyan, iyilerin dostu, kötülerin düşmanı olan kolluk gücümüz aklımıza geliyor. Bu gücün, bugün içerisinde bulunduğu şartların çok iyi olduğunu ifade etmek mümkün değil. Şu ana kadar konuşan ve bundan önce de, polisle ilgili tasarıları müzakere ederken, arkadaşlarımız, özellikle, polisimizin moral bakımından yüksek olmasını temin edecek tedbirlerin alınması lazım geldiğini; gerek nöbeti gerek içinde bulunduğu şartları gerekse imkânları, kullandığı vasıtaları, silahı ve polisimizin ihtiyacı olan desteğin noksan olduğunu ve yeterli olmadığını ifade ettiler ki, ben de, buna katılıyorum.

Gün geçmiyor ki, İçişleri Bakanlığıyla ilgili gerek haberlerde gerekse İçişleri Komisyonundaki yaptığımız müzakerelerde, polisimizin ne kadar güçlük içerisinde olduğunu dile getirmek mecburiyetini hissetmiyoruz ve diyoruz ki; neredeyse her gün bir şehit veren bu kıymetli yavrularımızın içinde bulunduğu şartları düzenlemek bizim görevimiz olmalı; onları destekleyecek güçleri devamlı takip etmek ve desteklerini artırmak bizim görevimiz olmalı. Bunun başında, her şeyden evvel, onun kullandığı teçhizat, malzeme değil, birinci derecede silah... Elinden ağır silahları alınmış polisimizin, bugün, içinde bulunduğu şartları, ben, düşünmek istemiyorum.

Her şeyden evvel, ona, bu ağır silahları layık görmeyip, elinden alanların yanlış yaptığını kabul ediyorum ve diyorum ki; başta, Bakan olmak üzere ve onun arkasından hükümet olmak üzere, genel müdür olmak üzere, onun içinde bulunduğu şartların, iaşesinin, silahının, içinde bulunduğu sair malî, maddî ve manevî desteğin, birinci derecede öne alınması, polisimizin rahat ve huzura kavuşturulması lazım. Huzur içerisinde olmayan bir polisin, her şeyden evvel, çok rahat bir hizmet yapabileceğini ifade etmek bir hayal olur diye düşünüyorum ve bu kardeşlerimizin birinci derecede can emniyetinin temin edilebilmesi için, gerekli desteğin yapılması lazım geldiğini ifade ediyorum. Sonra da, arkasından, kullandığı vasıtanın, kullandığı silahın ve içinde bulunduğu şartların, her gün iyileştirilmesinin bir zaruret olduğunu ifade ediyorum ve polisimize lazım gelen ilgimizin gösterilmesinin bir kadirşinaslık örneği olmasını, bir vefa borcu olmasını diliyorum. Kanun tasarısının gerekçesinde, zaten, bu vasıtaların yetersiz olduğunu, yıllardan beri ihmal edildiğini gerekçede açıkça ifade etmiş bulunuyoruz. Taşıt Kanununun 12 nci maddesine göre bunları satamadığımız içindir ki, bu yetkinin alınmasına ihtiyaç duyduğumuz bu kanun tasarısını getirdik diyoruz.

Her şeyden evvel, bunu, polisimize temin edeceğiz; ama, bir tarafta da, memleketimizde, her bütçede en lüks arabaların alınıp, hiç layık olmayan insanların altına çekildiğini, onun yanında da, bu lüks arabaların her yıl alınmasının, israfın dizboyu olduğunu, bir savurganlık olduğunu dile getirenlere de hak vermiyoruz! Ben diyorum ki, israf edenler, yoksulluk yüzü görürler. İsraf edilmez, tasarrufa riayet edilirse, onlar da yoksulluk yüzü görmezler; bu, ilahî bir emirdir. Onun için, polisimize bu destek verilirken, maddî ve manevî desteklerini temin ederken, onun huzurunu temin ederken, memleketin asayişini ve güvenliği ile insanın en aziz varlığı olan canının, ırzının, namusunun korunmasını emanet ettiğimiz polise, layık olduğu ehemmiyeti göstermenin bir zaruret olduğunu ifade ediyorum.

Tabiî, bir taraftan, bu silahlar tasfiye edilirken, bir taraftan, vasıtalar elden çıkarılırken, onlara uygun olarak ve polisimize layık vasıtaların temini hususunda da gayret ve fedakârlık göstermek bizim görevimizdir.

Bu millet, bunları yapabilir durumdaydı; ama, düşününüz ki, bir Kayseri tayyare fabrikasını hurda haline getirdik, hurda halinde sattık, uçağımızı kaybettik; devrim otomobilini yaptık, devam ettirmedik; arkasından, dışarıya muhtaç olduk, memleketimiz bir otomobil mezarlığına...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oğuz.

ALİ OĞUZ (Devamla) - Özel teşebbüsümüz, sanayicilerimiz, en güzel silahları yapabiliriz; hatta, makineli tüfekleri yapabiliriz, eğer hükümet olarak, devlet olarak takviye ederseniz tankın da en iyisini imal edebiliriz dediği halde, bunlara da önem vermedik. Dediğim gibi, hurda fiyatına satılan sanayi tornalarıyla Kayseri tayyare fabrikası, bugün en modern uçakları yapabilecek durumdayken, onu hurda haline getirdik. Diğer taraftan, en güzel silahları yapabilecek durumda olan Kırıkkale askerî fabrikamız, bugün, bir Makine Kimya Endüstrisi Kurumu haline gelmiş, neredeyse sanayi malı üreten bir fabrikaya dönüştürülmüş. Biz, Avrupalı dostlarımızın, bunların destekleneceğini ve bize yardımcı olacaklarını ifade etmiş olmalarına rağmen, bu hayal içinde, bizim savunma gücümüzü dahi temin eden fabrikalarımızın yavaş yavaş elden çıktığını görüyoruz.

Onun için, ben diyorum ki, dışarıya güvenmeden, ondan bir şey geleceğine inanmadan "elden gelen öğünü olmaz, o da vaktinde bulunmaz" felsefesini ve inancını hiç aklımızdan çıkarmadan, polisimize de, askerimize de, vatanımızın, milletimizin savunma malzemesini, silahlarını da... Geçenlerde, onların hurdalarının satılması hususunda bir kanun çıkardık; bir taraftan, hurdasını elden çıkarırken, en modern ve en güzelini de yapmak hususundaki gayretimizi, plan ve programımızı önplanda tutarak, en modern silahları yapabilecek güçte olan bu memleketin evladının arkasında olarak, onları yapabilecek seviyede olduğumuzun inancı içerisinde, uyanık olmamız lazım geldiğini ifade ediyor ve Akdenizde donanmamızı yakan batılılara karşı, o günün sadrazamının sözünü hatırlatarak sözlerime son vermek istiyorum.  O günün sadrazamı "paşam, ne ağlıyorsun? Bu millet, bu devleti âli öyle bir güce sahiptir ki, batan donanmanın, yakılan donanmanın, dilediği zaman, direklerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapar" diyor ve bunu ortaya koyuyordu. Türk'ün gücü buydu, elhamdülillah, bugün de budur. (Alkışlar)

Bu duygular içerisinde, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Allah'a emanet olun; geceniz hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Oğuz, teşekkür ediyorum.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Kemal Çelik'te.

Buyurun Sayın Çelik.

DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet teşkilatının elinde bulunan araçların satışıyla ilgili kanun tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle, bu tasarının geç kalınmış bir tasarı olduğunu ve emniyet teşkilatımız açısından son derece önemli olduğunu belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyada, güvenlik kavramı son derece önemlidir. Dünyada, ülkelerde güvenli bir ortam olması son derece önemlidir. Hatta, son yıllarda şöyle tabirler var: Caddelerin güvenliği, sokakların güvenliği, artık, çok önemli bir hale gelmiştir; eğer, bir ülkede güvenlik sorunu varsa, bir ülkede vatandaşlar kendisini güvenli hissetmiyorsa, o ülkeden sermaye kaçabilmekte, o ülkeye yabancı yatırımcılar gelememekte ve o ülke ekonomik bakımdan bazı zaaflara uğrayabilmektedir. Bu nedenle, özellikle demokratik ülkeler, güvenlik konusuna ve dolayısıyla, demokrasinin bir sembolü olan polise son derece önem vermektedirler. Amerika Birleşik Devletlerinin başkanlık seçimlerinde, her iki başkan adayının seçim beyannamesi de son derece enteresandı bir örnek vermek istiyorum; oradaki ifade aynen şöyle: "Sokaklar güvenli değil Amerika'da, insanlar kendilerini güvenlikte hissetmiyor; bu kapsamda, hemen, 100 000 polis alalım, polisi hızlı ve etkin kılalım, motorize ekipleri artıralım ve yenileyelim; teknik cihazları yenileyelim, daha doğrusu, poliste teknolojik devrim yapalım" Çünkü, artık, terörizm bile dünyada savaşın yerini almıştır; artık, savaş bitiyor, ülkeler, bir ülkeye zarar verebilmek için terörizm faaliyetini önplanda tutmaktadır. Bu, Türkiye açısından yaşanmış acı bir örnektir. Bu bakımdan, hafif silahları taşıyabilen teröristlerle, tabiî ki, en önemli mücadele, polis tarafından yapılabilecektir. Bu bakımdan, polislerin etkinliği, hızlılığı ve verimliliği çok önemlidir. Önleyici kolluk görevini asil görev olarak kabul eden polis teşkilatı açısından hızlılık, etkinlik ve verimlilik çok önemlidir. Burada tabiî ki, eski araçlarla, eski teknolojiyle polisin bu işleri yapması mümkün değildir ve elindeki araçları çıkaramamakla, eski araçları yenileyememekle de aslî görevini en iyi şekilde yerine getiremez.

Değerli arkadaşlarım, dünyada teknoloji hızla değişiyor, dünya, bilgi toplumuna geçiyor, dünya, internet çağını yaşıyor, tabiî ki, internet çağında yeni suçlar, yeni suç türleri ortaya çıkıyor ve bu arada, dünyada gelişen bir şey var; enformasyon hukuku diye bir hukuk gelişiyor, enformasyon suçlarını düzenleyen bir hukuk gelişiyor. Bu bakımdan, polisin başarısı açısından, özellikle, enformasyon suçlarıyla ilgili hukukî düzenleme çok önemli ve burada, karşımıza, yine, adalet reformu önplana çıkıyor; çünkü, artık, dünyada, teknolojilerle mücadele, internet suçları, bilgisayar suçları çok önemli bir hale geliyor.

Değerli arkadaşlarım, polis teşkilatımız teknolojik bakımdan yeterli değil. Bugün belki yeterli olarak görebiliriz; ama, Avrupa polisi, özellikle, Europol denilen bir polis teşkilatı var ki, teknolojik bakımdan Türkiye'den çok çok ileride. Avrupa Birliğine aday bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti de, elbette, teknoloji bakımından, polisin, Avrupa düzeyine gelmesini sağlayacaktır. Çünkü, dünyadaki terör olaylarının, uyuşturucu ticaretinin ve diğer kaçakçılık olaylarının, Ortadoğu ve Uzakdoğu Asya ülkelerinden, dolayısıyla, Türkiye üzerinden geçtiğini düşündüğümüz zaman, polisin, teknolojik yenilenmesinin ne kadar önemli olduğunu hep beraber görüyoruz.

Bu bakımdan, polise verilen teknolojik destek, polise verilen lojistik destek, polise verilen özlük haklarıyla ilgili destek, bu Parlamentodan elbette kolay bir şekilde geçebilmektedir, geçtiğini görüyoruz; ama, Sayın İçişleri Bakanımızdan beklediğimiz şu: Bu tasarılar, polisin, hem teknolojik yönden gelişmesini sağlayan tasarılar hem de polisin özlük haklarıyla ilgili tasarılar bir an önce şu Meclise gelsin. Demokratik ülkelerde polis son derece önemlidir. Eğer, polisin üzerine gidiliyorsa, polis yıpratılmaya çalışılıyorsa bir ülkede, biliniz ki, buradaki amaç, demokrasiyi tahrip etmektir ve bu, ararejim özlemi içerisinde olanların bir talebidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Bu bakımdan, polis, beğensek de beğenmesek de, kolayca eleştirebilsek de demokrasinin sembolüdür, teminatıdır. Ben, bu nedenle, polisimizin başarısı için, onlara hem teknolojik, hem lojistik hem de özlük hakları bakımından her türlü desteği vermemiz gerektiğini, tabiî ki, bu desteği Yüce Meclise getirecek olan da Sayın İçişleri Bakanımız olduğunu ifade ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çelik, teşekkür ederim.

Başka söz isteyen?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Komisyonlar

MADDE 3. - a) Bu Kanun kapsamında yer alan silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile taşıtların standart dışı durumları ile miadı ve ihtiyaç fazlalığının belirlenmesi için konusunda uzman beşer kişiden müteşekkil teknik komisyonlar oluşturulur. Bu komisyonlara gerektiğinde diğer kurum ve kuruluşlardan da temsilci alınır.

b) Bu Kanuna göre verilecek hizmet ile elden çıkarılacak mal ve malzemenin değer tespitini yapmak üzere, Emniyet Genel Müdürlüğü Personelinden en az üç kişi ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden oluşan değer tespit komisyonları oluşturulur. Bu komisyonlara, meslekî bilgilerinden istifade etmek üzere diğer kurum ve kuruluşlardan temsilci dahil edilebilir.

c) Satılmasına karar verilen hizmetler ile silah, mühimmat, makine, teçhizat ve taşıtların satış işlemi, Emniyet Genel Müdürlüğü Personelinden en az üç kişi ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden oluşan ihale komisyonlarınca açık teklif usulü ile yapılır. Tarifeye dayalı olarak verilecek hizmetler bu kapsamın dışında olup yönetmelikle düzenlenir.

Bu komisyonların teşkili ve kararları İçişleri Bakanının Onayı ile yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmuyor musunuz; teşekkür ederim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya; buyurun.

DYP GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de, Doğru Yol Partisi Grubu adına, 3 üncü maddeyle ilgili söz almış bulunmaktayım; gecenin bu geç saatinde hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Çok değerli konuşmacı hatiplerimizin de burada serd ettikleri gibi, hiç şüphesiz ki, bizim geleneklerimizde söylenildiği vesile "ordumuz gözbebeğimiz" denilir; ama, ben, bunu da, diğer şekliyle, emniyetimizin de, gözbebeği olduğunu, huzurunuzda, bir kez daha ifade etmek istiyorum. Hiç şüphesiz ki, emniyetimiz, bugünkü şartlarda, mutlaka, zamana uyan bir emniyet yapısı içinde, çağa uyan, teknolojiyi yakalayan, hukuk normlarına uygun, vatandaşıyla kaynaşmış, vatandaşıyla barışık bir emniyet teşkilatı olmak zorundadır.

Ben, tabiî, burada, muhalefet milletvekili olarak, gönlümden geleni çok samimî olarak dile getiriyorum. İçişleri Bakanımızın, gerçekten meslekten gelmesi ve Sayın Bakanımızın Bakanlığı süresi içinde teşkilata verdiği önemi de, huzurunuzda, bir kez daha tebrik etmek, alkışlamak istiyorum. Gerçekten, İçişleri Bakanlığımızın, etkili, sorumluluğunu bilen, sorumluluk anlayışı içinde olan bir Bakanımızın icraıyla; gerekli hassasiyet içerisinde olduğunu da, buradan, bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Tabiî, şunu da üzülerek görüyoruz ki, emniyetimizi her zaman yıpratmak isteyen güçler var. Onların, münferit hadiseleri büyüteç altına yatırarak, üzülerek söylüyorum ki, tüm polis teşkilatına mal ederek, polis teşkilatımızı, âdeta, yıpratarak, onların hevesini ve şevkini kırarak, polis teşkilatımızı karalama kampanyası içinde oldukları da çok açıktır; ama, buradan, Yüce Parlamentoda tüm milletvekillerin huzurunda da ifade ediyorum ki, polis teşkilatımızın her zaman arkasındayız ve her zaman, çıkarılacak yasalarda da, Doğru Yol Partisi olarak, mutlaka ve mutlaka, polis teşkilatımızın güçlendirilmesi noktasında, desteğimizi hiçbir koşulda esirgemeyeceğimiz son derece açıktır.

Tabiî ki, yalnızca bunlar yetmez, Türkiye'nin jeopolitik durumunu da göz önünde tuttuğumuzda, Türkiye'nin coğrafyası gereği, hem nüfusuyla 60 milyon hem de komşularıyla olan ilişkileri noktasında, Ortaasya, Kafkas ve Balkanlar bağlamında, Türkiye'nin, eroin ticareti ve silah kaçakçılığıyla ilgili, maalesef, bir bağlantı içinde olduğunu da görmek lazım. Hiç şüphesiz ki, polis teşkilatımızın, bu noktada, teknolojik olarak, olaylar olduktan sonra değil, olmadan önce önlenmesi noktasındaki çalışma ve gayretlerini de, mutlaka ve mutlaka, teessüs ettirmesi gerekmektedir. Bunu da, polis teşkilatımızın ve Sayın Bakanımızın, her zaman, hassasiyet içinde değerlendirdiğini müşahede ediyoruz.

Tabiî ki, polisimizin özlük haklarının da yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Ben, buradan, genel müdüründen ta en uçtaki polisimize kadar tüm polis teşkilatımıza şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Dünyanın hiçbir yerinde, Türkiye'deki polis teşkilatı gibi, gerçekten, canhıraş bir şekilde, canını bu memleketinin güvenliğine, asayişine adayabilecek, örnek kabul edilebilecek bir polis teşkilatı olabileceğine inanmıyorum.

Polis teşkilatımızın mesaisi yoktur; polis teşkilatımızın, gerekli koşullarda 24 saat çalışma gibi bir zorunluluğu vardır. Yine, polis teşkilatımızın, gerekli koşullarda izinleri kapatılır; yine, polis teşkilatımız, gerektiği zaman, canını vatanına ve milletine adamak için var olan bir teşkilattır. Ben, buradan, genel müdürümüzden ta en uç noktadaki polisimize kadar, gerçekten ülkenin güvenliğini, asayişini en iyi şekilde sağlamak için gösterdiği hassasiyete de teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum; polis teşkilatımızın her zaman ve her koşulda yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum.

Tabiî, konuşmamın başlangıcında polis teşkilatımızın 156 ncı kuruluş yıldönümüyle ilgili 10 Nisandaki kutlamalarını tebrik etmem gerekiyordu; ama, bunu şimdi söylemek istiyorum. Polis teşkilatımızın, bundan böyle, aktivitesi daha güçlü olan teknolojik, lojistik desteklerle desteklenmiş olmasını ve dünyadaki başarısında en etkili bir noktaya taşınmasını gönülden arzu ediyoruz.

Doğru Yol Partisi olarak, Bakanlığın getireceği her müspet kanun tasarısını, mutlaka ve mutlaka, muhalefet anlayışıyla değil, teşkilatımızın güçlenmesi anlayışla destekleyeceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir efendim.

4 üncü maddeyi okutuyorum.

Uygulamaya dair esaslar

MADDE 4. - Bu Kanuna göre yapılması gereken her türlü iş ve işlemler, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir.

Satılan taşıtlar ile makine, teçhizat, silah ve hizmetten elde edilen gelir, genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yandan Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde açılacak özel tertibe ödenek kaydolunur. Bu tertibe kaydolunan ödenek, Emniyet Genel Müdürlüğüne yeniden satın alınacak taşıtlar ile makine ve teçhizat alımı ve bunların onarım giderlerinde kullanılır. Yılı içinde harcanmayan ödenek ertesi yıla devredilir.

Bu Kanun hükümlerine göre elde edilecek gelir ile satın alınacak taşıtlar, makine, teçhizat, mübadele edilecek mal ve malzeme işlemleri katma değer vergisi ve damga vergisi hariç her türlü vergiden muaftır.

Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde İçişleri Bakanlığınca teklif edilerek Bakanlar Kurulunca çıkarılacak bir yönetmelik ile düzenlenir.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal?.. Yok.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya; buyurun efendim. (Alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; gecenin bu geç saatinde vaktinizi aldığım için hepinizden özür diliyorum; ama, ben, birkaç kelimeyi daha arz edeyim huzurunuzda.

Hiç şüphesiz ki, polis teşkilatımızı, trafiğiyle, asayişiyle, eski model araçlarıyla değil, yeni model araçlarıyla görmek istiyoruz; polisimizi, her zaman, halkına şefkat gösteren; her zaman, gerçekten, halkla kaynaştığı bir tablo içerisinde görmek istiyoruz. Son zamandaki gelişmelerin de bu olduğu açık; ancak, tabiî ki, polisimizi desteklemek yetmez; iyi kanun çıkarmak da, mutlaka, bunun gereğidir. Burada, yine, bir üzüntümü dile getirmek için tekrar söz aldım. Bir af yasası çıkardık, cezaevinde yatan hak etmeyen insanları affettik. Sonuç itibarıyla, gördük ki, o affettiğimiz insanlar, bugün, 11 yaşındaki insanlara tecavüz edebiliyor veya onları katledebiliyor; ama, yine, tekrar, polisimize, bu bağlamda, efendime söyleyeyim, salıverdiğimiz insanların tekrar tutuklanması noktasında, bir gayret daha verdik, bir yükümlülük daha vermek zorunda kaldık. O da yetmedi, üzülerek söylüyorum, yine, canileri affettik; ama, polis işkenceci olunca... Maalesef, yine, sizin hükümetiniz bu konuda eksik davrandı; polisin işkencesini hiçbir koşulda tasvip etmemiz mümkün değil, polisin işkencecilerine af çıkarmadık; ama, işkenceyle adam öldürenlere af çıkardık. Bu da, polis teşkilatımızın moralini kıran, maalesef, hazzını kıran unsurlardan biriydi, yanlış bir uygulamaydı; umarım ki, bu yanlışı da görmüş olduk.

Ben, buradan, polis teşkilatımıza, bu yasa tekliflerinin kabulüyle başarılar diliyorum; hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Sağ olun, var olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kaya, teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde önergeler var...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Önergemizi geri alıyoruz efendim.

Sayın Köse, Hüseyin Balak'ın önergesini alıyorsunuz?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet.

BAŞKAN - Bir adet önerge var; müşterek önerge haline geldi; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Verilmesine Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Zeki Çakan

İsmail Köse

Mehmet Emrehan Halıcı

 

Bartın

Erzurum

Konya

 

Avni Doğan

Hasan Hüseyin Balat

Şamil Ayrım

 

Kahramanmaraş

Tokat

İstanbul

 

"Bu kanun hükümlerine göre sağlanacak ihtiyaçlar ve bunlarla ilgili muameleler Katma Değer Vergisi ve Damga Vergisi hariç her türlü vergi, resim, harç ve resmî kuruluşlara ait ardiye ücretlerinden muaftır."

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi dahi okumuyorum efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Peki efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim; çok uzun.

Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddeyi kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Madde 5'i okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz isteyen?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama sistemiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum ve oylama için 2 dakika süre veriyorum.

Vekaleten oy kullanacak olan sayın bakanlar vekaleti göndersinler efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemlerine Dair Kanun Tasarısının açık oylamasına 206 sayın milletvekili katılmış, 190 kabul, 16 mükerrer oyla tasarı kanunlaşmıştır; emniyet teşkilatımıza hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın Bakan, teşekkür konuşması yapacak mısınız?

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) - Hayır Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakan adına ben teşekkür ediyorum.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Nisan 2001 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum efendim.

Kapanma Saati: 23.33

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.