Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 59       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

82 nci Birleşim

11 . 4 . 2001 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun, bazı ticaret odası başkanlarının TBMM'ye vaki yakışıksız ifadelerini kınadığına ve Şanlıurfa İlinin düşman işgalinden kurtarılışının yıldönümüne ilişkin konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın (6/1114) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/348)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraşTIrmasI Önergelerİ

1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 29 arkadaşının, kamuya personel alımında uygulanan merkezî sınav sistemi hakkındaki usulsüzlük ve aksaklık iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527)

2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3. – Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591)

4. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

5. – Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609)

6. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı : 623)

7. – 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı : 637)

 

8. – Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı : 640)

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın, Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. – Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı'nın, Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, konuşmasında, Genel Başkanına ve Parti Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, EBK Marmara Bölge Müdürlüğündeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3505)

2. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Emlakbank'ın, KEY hesaplarıyla ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/3630)

3. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamu kuruluşları aleyhine açılan davalar ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine açılan davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3720)

4. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Sayıştayın 2000 yılı Malî Raporuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3733)

5. – Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın, Medya Holding hisse senedi sahiplerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3771)

6. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Atakuledeki işyeri kiralarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3782)

7. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, THY İstanbul-Gaziantep seferinde meydana gelen olaya ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün cevabı (7/3786)

8. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, THY İstanbul-Gaziantep seferinde meydana gelen olaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3787)

9. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, son ekonomik krize ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3809)

10. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, dış borçlanmalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3833)

11. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, TRT Kurumuna son üç yılda alınan personel sayısına ve TRT logosuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/3850)

12. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş'ın, TRT'nin yeniden yapılanma projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/3863)

13. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Edirne İlinde mevlit merasimi yapılan bir binaya emniyet güçlerince baskın düzenlendiği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3866)

14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Ermenek-Tepebaşı ve Elmayurdu köylerinin birleştirilme taleplerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3875)

15. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Konya-Karaman arasında yapılması planlanan konvansiyonel havaalanı projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün cevabı (7/3878)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Avustralya Parlamentolararası  Dostluk Grubu Başkanının Türkiye'ye davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Genel Kurulun 5.4.2001 tarihli 79 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan, Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında yer almasına ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 10.4.2001 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; 6.4.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 6.4.2001 tarihli 80 inci Birleşiminde okunmuş bulunan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan hakkındaki (9/2) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci sırasında yer almasına ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 10.4.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 259 uncu sırasında yer alan 637 sıra sayılı Kanun Tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına; 9 Nisan 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 640 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına alınmasına; Genel Kurulun, 10 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 11 Nisan 2001 Çarşamba, 12 Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına; 13 Nisan 2001 Cuma günü de 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına ve bu gün de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 10 Nisan 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 11 Nisan 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesine; 10 Nisan 2001 Salı günü, (11/11) esas numaralı gensoru önergesi ile (9/2) esas numaralı soruşturma önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 11 Nisan 2001 Çarşamba günü, gündemin 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 12 Nisan 2001 Perşembe günü, gündemin 11 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP, ANAP Gruplarının müşterek önerilerinin,

İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, İzmir İlinde Mordoğan Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/374),

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Güneş'in, Sulama Alanlarında  Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu ile Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/623),

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/588),

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin,

Yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildikleri açıklandı.

Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden Singapur Dostluk Grubu Heyetine Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, Türk Polis Teşkilatının kuruluşunun 156 ncı yıldönümü nedeniyle bir konuşma yaptı.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, tarım ve hayvancılık sektöründe gerekli önlemleri almayarak çiftçiyi yoksulluğa mahkûm ettiği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/11) gündeme alınmasının,

İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63 arkadaşının, bankalar yeminli murakıpları raporlarının zamanında işleme konulmasını engelleyerek bazı bankaların yöneticileri hakkında yapılması gereken işlemleri geciktirdiği ve siyasî himaye sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin (9/2), öngörüşmeleri tamamlandı; Meclis soruşturması açılmasının,

Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay,

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer,

İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın;

İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer'in,

Şahıslarına sataştığı iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S.Sayısı: 433),

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/728) (S.Sayısı: 591),

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S.Sayısı: 592),

Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/758) (S.Sayısı: 609),

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanmasına, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesine (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623),

İlişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının (1/832) (S.Sayısı : 638) yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, konuşmasında, partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

11 Nisan Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.20'de son verildi.

                       Murat Sökmenoğlu

                                   Başkanvekili

 

Burhan Orhan

 

Sebahattin Karakelle

 

Bursa

 

Erzincan

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 


                                                                                                             No. : 119

II. – GELEN KÂĞITLAR

11 . 4 . 2001 ÇARŞAMBA

Rapor

1. - Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/593) (S. Sayısı : 643) (Dağıtma tarihi : 11.4.2001) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Manavgat Irmağı'nın İsrail'e satılacağı iddialarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1356) (Başkanlığa geliş tarih : 10.4.2001)

2.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, 2001 yılı demiryolu projelerine ve Bursa İli için bir çalışma olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1357) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

3.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, baraj projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından  sözlü soru önergesi (6/1358) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

4.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Hazine arazilerine ilişkin Devlet Bakanından (Şuayip Üşenmez) sözlü soru önergesi (6/1359 ) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3988) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

2.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3989) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

3.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3990) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

4.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3991) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

5.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3992) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

6.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3993) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

7.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3994) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

8.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3995) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

9.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3996) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

10.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Abdulhaluk Mehmet Çay) yazılı soru önergesi (7/3997) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

11.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/3998) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

12.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/3999) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

13.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Şuayip Üşenmez) yazılı soru önergesi (7/4000) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

14.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/4001) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

15.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safder Gaydalı) yazılı soru önergesi (7/4002) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

16.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/4003) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

17.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4004) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

18.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/4005) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

19.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4006) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

20.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4007) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

21.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4008) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

22.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/4009) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

23.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4010) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

24.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4011) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

25.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/4012) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

26.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/4013) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

27.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/4014) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

28.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/4015) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

29.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/4016) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

30.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova yazılı soru önergesi (7/4017) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

31.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4018) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

32.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/4019) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

33.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/4020) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

34. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4021) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

35.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Maliye Bakanlığı'nın ek bina inşaatına ve diğer hizmet binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4022) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

36.- Şanlıurfa Milletvekili  Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Bartın'a yapılacak Mobil Santrale ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4023) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

37.- Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Ziraat Bankası'nın nakit açığına ve borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4024) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

38.- Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir-Edremit Devlet hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4025) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

39.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, nakliyecilerin sorunlarına ve almaları gereken C2 karnesinin şartlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4026) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

40.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, ŞEKERBANK'a ait olduğu iddia edilen  Ankara'daki  villanın  giderlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4027) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

41.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Bartın-Cide Mobil Santral ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından  yazılı soru önergesi  (7/4028) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 29 arkadaşının, kamuya personel alımında uygulanan merkezi sınav sistemi hakkındaki usulsüzlük ve aksaklık iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması  açılmasına ilişkin önergesi (10/189) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

11 Nisan 2001 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER:Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz efendim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun, bazı ticaret odası başkanlarının TBMM'ye vaki yakışıksız ifadelerini kınadığına ve Şanlıurfa İlinin düşman işgalinden kurtarılışının yıldönümüne ilişkin konuşması

BAŞKAN - Gündeme geçmeden evvel, iki şey arz edeceğim.

Bir tanesi, dünkü, bazı oda başkanlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine vaki yakışıksız ifadelerini, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın Ömer İzgi, basın toplantısında açıklama yaptı; gereğini, hukukî yollarını açacağını ifade etti ve yüksek müsaadelerinizle, Meclis Başkanı Sayın Ömer İzgi'nin basına dağıttığı konuşmayı sizlere de dağıtıyorum.

Arz ederim efendim; kem söz, sahibine aittir. (Alkışlar)

Efendim, ikinci bir şeyi daha ifade edeyim. Bugün, Şanlıurfa'nın kurtuluş yıldönümü. Bu konuda, bazı sayın Şanlıurfa milletvekilleri gündemdışı söz istediler; ancak, prensip itibariyle, bugünlerde gündemdışı söz vermeyeceğim için, sayın milletvekilleri müracaat edip de söz vermediğim için, onlardan özür diliyorum. Zabıtlara geçmesi bakımından, isimlerini zikrediyorum ve Şanlıurfa'nın kurtarılış yıldönümünü kutluyorum. Kurtuluş Savaşında canlarını feda edenleri rahmetle anıyorum; gazilerimize de minnetlerimi sunuyorum efendim. (Alkışlar)

Şanlıurfa Milletvekilleri Sayın Yahya Akman, Sayın Necmettin Cevheri, Sayın Niyazi Yanmaz, Sayın Mehmet Yalçınkaya, Sayın Ahmet Karavar, Sayın Zülfükar İzol, Sayın Edip Bucak, Sayın Muzaffer Çakmaklı, Sayın Mehmet Güneş, Sayın Cenap Gülpınar'ın bu konudaki isteklerini size iletmiş oldum; Şanlıurfa'ya da mesaj gitmiş oldu efendim.

Teşekkür ederim.

ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Mikrofonunuzu açalım, müsaade ederseniz efendim.

Buyurun efendim.

ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre, sizden defalarca söz istedim. Yine, İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre, tutumunuz hakkında söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Hangi tutumum hakkında efendim? Anladığım kadarıyla, gündemdışı söz vermeyerek, milletvekilinin bu imkânını kısıtladığımdan dolayıdır.

ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Evet.

BAŞKAN - Ben, demin de ifade ettim. Türkiye, çok yüklü ve sırat köprüsünden geçtiği için, gündemdışı konuşmalar da çok önemli olmasına rağmen, gündemimiz çok dolu olduğu için, kendi inisiyatifimi kullanarak da söz vermedim; ancak, size, bu konuda, yerinizden, söz veriyorum.

Buyurun.

ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın Başkan, günlerdir, basınımızda, özellikle gerek kendi bakanlığım döneminde gerekse Doğru Yol Partisi iktidarı dönemindeki diğer bakanların havameydanları konusunda yaptığı hizmetler çarpıtılarak ve basınımıza yanlış bilgi verilerek halkımız yanıltılmaktadır.

Şimdi, burada, tabiî, bu zemini kullanmayacağım, neyi kullanacağım; onu bilemiyorum. Hava Kuvvetleri envanterinde olan Zonguldak Havalimanı, benim bakanlığım döneminin dışında, 1993 yılında ihalesi yapılmış, benim bakanlığım döneminde bitirilmiş; fakat, bugünkü hükümet, bugünkü iktidar, gitmiş, orada havaalanını açmış; ama, uçuş ünitelerini yanlış koymuş; bu bakımdan da, havaalanı çalışamaz durumda. Ayrıca, yine, basına intikal ediyor ve bu, bakanlık tarafından intikal ettiriliyor zannediyorum. Basına intikal ettirildiğine göre, Zonguldak Havaalanının büyük ölçüde zarar ettiği söyleniyor. Halbuki, devletin kayıtlarına göre, 2000 yılında, Zonguldak'a 32 uçak inmiş, 407 milyar gelir Zonguldak Havaalanında var ve 50 milyar da gider var; fakat, bu, çarpıtılmış. Benim resmim konuluyor, diğer arkadaşlarımın resimleri konuluyor; sanki, burada, uygunsuz bir şey yapmışız gibi. Halbuki, Millî Güvenlik Kurulunun kararı olmasına rağmen, Mersin Havaalanı ihalesi yapılıyor, Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararı olmasına rağmen, Hatay Havalimanı ihalesi yapılıyor, daha düne kadar yakın bir geçmişte ve buralara da, özel idareler tarafından yapılmasına rağmen, Bakanlıkça ödenek tefrik ediliyor. En önemli yatırımlardan ödenek alınmak suretiyle buralara ödenekler tefrik ediliyor ve basında da -ben, kendim için söylemiyorum; ama- milletvekillerine... Biraz evvel de, siz, ifade buyurdunuz Sayın Başkan, biz, milletvekili olarak bu yalanları, bu yanlışları düzeltmediğimiz zaman, bizim şahsımızla ilgili değil; ama, Millet Meclisi için de birtakım iyi olmayan sonuçlar ortaya çıkıyor.

Bir başka konu, Gazipaşa Havalimanı konusu. İnsanlar, Avrupa'dan Antalya'ya 3,5 saatte geliyor, Antalya Havalimanından Alanya'ya 3 saatte gidiyor; yani, buna bir çözüm bulalım dedik, Gazipaşa Havalimanını yaptık. Buraya gidip de, Antalya Havalimanındaki bir doppler voinr var, bu doppler voinr gibi bir voinr alıp da, orada bunu çalıştırmak mümkün. Bu kadar beceriksizlik yapan bu hükümetin bazı üyeleri, maalesef, bunu basına sızdırıyorlar.

Benim arzım şu Sayın Başkanım, affınıza sığınarak söylüyorum: Kendimiz hakkında, biz, Meclis soruşturması ve Meclis araştırması isteyemeyiz; ama, günlerdir gazetelerde, özellikle, Doğru Yol Partisi iktidarı devrinde birtakım yanlışlıklar olduğu ifadeleri var. Bu iddiada bulunan arkadaşlarımızı, bu yalanları basına sızdıran arkadaşlarımızı davet ediyorum, ya Meclis soruşturması veya Meclis araştırması şeklinde havameydanları ve ulaştırmanın Doğru Yol Partisi dönemindeki bütün icraatlarını Yüce Meclise getirelim. Biz zira, kendi hakkımızda Meclis soruşturması veya kendi hakkımızda Meclis araştırması açma durumunda değiliz. Zor günler yaşıyoruz. Konu, istismara müsait; ama, herhangi bir şekilde konuya girmek istemiyorum. Türkiye, çok nazik dönemden geçiyor; ama, isimlerimiz belirtilerek, memlekete yaptığımız hizmetlerin bir başka manada gazetelere aksettirilmesi de, doğrusu, bizi fevkalade üzüyor, Yüce Meclise de yanlışlık oluyor.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkanım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ömer Barutçu'ya teşekkür ediyorum. Bu konunun açıklığa... Tahmin ediyorum, ilgili sayın bakan da... (MHP sıralarından gürültüler)

Müsaade eder misiniz efendim...

Niye itiraz ettiniz?

Sayın Ömer Barutçu, eski Ulaştırma Bakanı olarak, basında çıkan birtakım sızıntı haberlerle rahatsız olmuşlar. Sayın Bakan da buraya...

OKTAY VURAL (İzmir) - Gazetelerde... Gazetelerde...

BAŞKAN - Efendim, ifade ettiler... Lütfen, istirham ederim!.. Maksat hâsıl olmuştur efendim, rica ederim.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum efendim:

B) Tezkereler ve Önergeler

1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın (6/1114) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/348)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 436 ncı sırasında yer alan (6/1114) esas numaralı sözlü soru önergemi, yazılı cevap verildiğinden geri alıyorum.

Saygılarımla.

                          İlyas Yılmazyıldız

                                          Balıkesir   

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi var, okutuyorum efendim:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraşTIrmasI Önergelerİ

1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 29 arkadaşının, kamuya personel alımında uygulanan merkezî sınav sistemi hakkındaki usulsüzlük ve aksaklık iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi, ülkenin en büyük yaralarından biri haline gelen kamuda işe adam almalarda kayırmacılığın ve torpilin önlenmesi amacıyla 57 nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından merkezî sınav sistemi projesinin yürürlüğe konulması ve halkın devlete olan güveninin yeniden tesis edilmesi yönündeki çabaları sonucunda merkezî sınav uygulamasına geçilmiştir.

Ancak, kamuoyunda, konu hakkında oluşan olumsuz kanaatler ve son aylarda ayyuka çıkan usulsüzlüklerin araştırılarak ortaya çıkarılması amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Saffet Arıkan Bedük                                (Ankara)

2- Hacı Filiz                                 (Kırıkkale)

3- Celal Adan                                 (İstanbul)

4- Nevfel Şahin                                (Çanakkale)

5- H. Ufuk Söylemez                                 (İzmir)

6- Sevgi Esen                                 (Kayseri)

7-İsmet Attila                                 (Afyon)

8- Mehmet Necati Çetinkaya                                (Manisa)

9- Hüseyin Çelik                                 (Van)

10- Ayfer Yılmaz                                 (İçel)

11- Murat Akın                                (Aksaray)

12- Necmi Hoşver                                (Bolu)

13- Kemal Kabataş                                (Samsun)

14- Kemal Çelik                                (Antalya)

15- Mustafa Örs                                (Burdur)

16- Ali Naci Tuncer                                 (Trabzon)

17- Sebahattin Karakelle                                 (Erzincan)

18- Oğuz Tezmen                                 (Bursa)

19- Metin Musaoğlu                                 (Mardin)

20- Ali Şevki Erek                                 (Tokat)

21- Mehmet Sağlam                                 (Kahramanmaraş)

22- Mahmut Nedim Bilgiç                                 (Adıyaman)

23- Mehmet Yalçınkaya                                 (Şanlıurfa)

24 Erdoğan Sezgin                                 (Samsun)

25- Hakkı Töre                                 (Hakkâri)

26- Mehmet Selim Ensarioğlu                                 (Diyarbakır)

27- Necati Yöndar                                 (Bingöl)

28- Yahya Çevik                                 (Bitlis)

29- İlyas Yılmazyıldız                                 (Balıkesir)

30- Salih Çelen                                 (Antalya)

Gerekçe:

Devlet Personel Başkanlığı, Başbakanlığa bağlı olan ve 2 milyonu aşkın devlet memurunun hakkının, hukukunun korunmasına, devlet kurumlarının kadrolarının hizmet ihtiyaçlarına göre belirlenmesine yönelik politikalar oluşturan ve bu yüksek politikaları istihdam ettiği iyi eğitim görmüş kariyer sahibi devlet personel uzmanları eliyle gören bir kuruluştur.

Bilindiği gibi, ülkenin en büyük yaralarından biri haline gelen, kamuda işe adam almalarda kayırmacılığın ve torpilin önlenmesi amacıyla merkezî sınav sistemi projesinin yürürlüğe konulması ve halkın devlete olan güveninin yeniden tesis edilmesi yönündeki çabalar sonuç vermiş ve merkezî sınav uygulamasına geçilmiştir.

Ancak, kamuoyunda konu hakkında oluşan olumlu kanaatler son aylarda görsel ve yazılı basında da yer alan usulsüzlüklerden dolayı bu büyük projeden sorumlu kuruluş olan Devlet Personel Başkanlığında sergilenen hukuk ve insaf dışı icraatlar doruk noktasına ulaşmıştır.

Keyfî, kasıtlı ve yanlı kişilerce bu başkanlığı bir çiftlik gibi görmesi neticesinde ne yazık ki, halkın gözünde devletin itibarı bir kez daha sarsılmıştır.

Milyonlarca kişinin kaderini ilgilendiren ekmek umutlarının bağlandığı merkezî sınav biriminin başında devlet personel uzmanlarının yerine, bugün, konunun ehli olmayan kişiler atanmak suretiyle yönetilmektedir.

Kasıtlı ve yanlı tutum sonucunda; sınavı kazanan 400 000 kişinin formları bugün basit bir dershanede bile bulunan optik okuyucu temin edilmediği için elle bilgisayara girilmektedir. Bu işler aylarca zaman almakta, atama işlemlerine ise ancak bir yıl içinde başlanabilmekte taraflı ve haksız atamalara fırsat verilmektedir.

Bu arada içinde başvuru formları bulunan çuvallar Devlet Personel Başkanlığının koridorlarında öteye beriye özensiz bir şekilde atılmış, hiçbir güvenlik tedbiri alınmamasından dolayı örneğin sınavı Türkiye üçüncüsü olarak kazanan Hasan Gonca, yedinci olarak kazanan Aytül Alkan gibi başarılı adayların başvuru evrakları yok olmuş ve 99 puan alan adaylar hiçbir yere yerleştirilememiştir.

Ayrıca kurumların talep ettikleri kadrolarda bay/bayan ayırımı hiçbir gerekçe olmaksızın kaldırılarak, kurumlara erkek hemşire, bayan imam, bayan itfaiyeci, erkek sekreterler gönderilmiştir. Üstelik bütün bu yanlışlıklar Devlet Personel Başkanlığında oluşturulan bir komisyon marifetiyle tespit edilmiştir. Bugüne kadar sorumlular hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır.

Büyük bir başarı olarak sunulan bu projenin keyfî yönetim anlayışını kendisine şiar edinmiş yöneticiler eliyle uygulanması neticesinde bu sınava büyük ümitler bağlayan halkımız hayal kırıklığına uğratılmıştır. İlk yerleştirmede atama yapılacağı duyurulan 19 000 kadronun 10 000'ine, bugün yanlış atama işlemleri neticesinde atama yapılamamıştır.

Diğer taraftan sınava ilişkin usulsüzlükler; bazı gazeteler tarafından "bunu da beceremedik" şeklinde manşet haber olarak verilmiş, yapılan yanlışları içeren DMS gizli komisyon raporları birtakım gazeteler tarafından yayımlanmıştır.

Bu usulsüzlüklerin açığa çıkması sonucunda paniğe kapılan bazı üst düzey bürokratlar, başkanlık çalışanlarına baskı yapmaya başlamış ve kurumda mevcut bulunan çalışma huzuru ve şevkini yok etmiştir.

Bu bağlamda; 300 çalışanı bulunan kurumda 100'e yakın personelden savunmaları istenilmiştir.

11'i devlet personel uzmanı olmak üzere 36 adet kurum çalışanı mesleklerinden kopartılarak ilgisiz kurumlara sürgün girişimine tabi tutulmuştur. Bu uygulamanın, personel hukukunda bütün kamu kurumlarına yol göstericilik yapması gereken Devlet Personel Başkanlığında sahneye konulması, ibretle ele alınmalıdır.

Devlet Personel uzmanlarından bir kısmının kariyer meslekle bağlantılarını kuran sözleşmeleri feshedilerek, personelin özlük haklarına el uzatılmıştır.

Kurumda halen uzman yardımcısı olarak görev yapan ve 55 inci hükümetin o zamanki Devlet Bakanı tarafından atamaları yapılan 19 uzman yardımcısının işine son verme çalışmaları sürdürülmektedir.

Hiçbir kamu görevlisi, makamını ve yetkilerini, kişisel kin ve husumetine alet edemez, etmemelidir.

Âdeta, kurum, bir usulsüzlük, rüşvet ve tehdit merkezi haline getirilmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527)

BAŞKAN - 10.01.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

2.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Erteliyoruz.

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

3.– Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarı ve aynı mahiyetteki kanun tekliflerinin müzakerelerine başlayacağız.

4.– Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

BAŞKAN - Komisyon?... Yok.

Ertelenmiştir.

Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

5.– Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609)

BAŞKAN - Komisyon?... Yok.

Ertelenmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

6.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı : 623)

BAŞKAN - Komisyon?... Yok.

Ertelenmiştir.

2001 Mali Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakerelerine başlıyoruz.

7.– 2001 Mali Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı : 637) (1)

BAŞKAN - Komisyon?... Yerinde.

Hükümet?... Yerinde. 

Komisyon raporu 637 sıra sayısıyla, bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının içerdiği hükümleri Doğru Yol Partisi Grubu adına değerlendirmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2001 Yılı Bütçe Kanunu, bundan yaklaşık dört ay önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur.

Bütçe uygulamasında sıkça rastlanmayan bir tabloyla karşı karşıyayız. Bütçe kanunu, genelde, eködenek kanunu değişiklikleriyle; yani, bütçeyle belirlenen ödenek sınırlarının tavanlarının yükseltilmesi şekliyle ve değişiklik için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmektedir. Bu defa, alışılmamış bir olayı yaşıyoruz. Olayın esası şudur: Bütçe kanunuyla, bir yıllık süre için uygulanmak üzere yürürlüğe konulmuş bütçe kanunu maddelerinde değişikliğe gidiyoruz.

Bakıldığında, bu düzenlemenin, sıradan, rutin bir düzenleme olduğu düşünülebilir ve bütün bu düzenlemelerde, Maliye Bakanlığının, öteden beri, bütçe tatbikatı içinde, bazı teknik hususlarda, muhasebeleştirme ve kayıtlara alma açısından eksiklikleri var diye düşünülebilir; ancak, bu defa, sadece düzenlemesi Maliye Bakanlığına ait; fakat, özünde, Hazinede ve Türk bankacılık sektöründe yaşanan derin ekonomik krizin boyutlarını ve bunların bütçeyle ilişkilerini düzenlemeyi öngören bir tasarı var önümüzde. Bu, hiç alışılmamış bir tasarı. Bu tasarıyla ortaya konulan büyüklükler, bundan sonraki ekonomi politikaları ve ekonomiyle ilgili uygulamaları derinden etkileyecek önemde, öncelikte ve büyüklükte. Bu nedenle, Yüce Heyetinizle, değerli milletvekillerimizle, ben, teknik açıdan bu düzenlemelerin ekonomide ne anlama geldiği ve hangi sonuçlar yaratacağı konusunu paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, evet, 2000 yılında parlatılmış, güzelleştirilmiş bütçe sonuçlarını hep beraber izledik. Sayın Maliye Bakanı ısrarla ve büyük bir gururla, 2000 yılı bütçesinde 7 katrilyonluk faiz dışı fazla olduğunu, ısrarla ve yine büyük bir gururla, bir başarı öyküsü olarak hepimize anlattı. Ben, şahsen, birkaç kez Genel Kurulda şu hususun özenle altını çizdim: Türkiye'de, bugünkü yapısı içerisinde bütçeyi ele aldığınızda, dar; konsolide bütçeyi ele aldığınızda, bazı iyileştirme emarelerini görmeniz mümkün; ancak, Türkiye'de kamu finansmanı sadece bütçeden ibaret değil, bütçenin dışında fevkalade büyük korkutucu açıklar yaratıldığını ısrarla ifade ettim ve bütçe dengesine değil, kamuda, konsolide kamu dengesine ve bu denge içerisinde yaratılmış açıklara bakmamız gerektiğini ısrarla vurguladım.

Bu açıklar nerede oluştu: Pek çok alanda oluştu; ama, bugün, bütçe dışında ikinci büyük açık yaratan alandaki sonuçları bütçeleştirmeye çalışıyoruz, devlet borç idaresine taşımaya çalışıyoruz.

Yapılan iş gayet basit. Üç kamu bankasında ve ağırlıkla ikisinde, 2000 yılı sonu itibariyle yaratılmış olan açık, yaratılmış olan ve adına görev zararı demeye çalıştığınız açık, 15 katrilyon lira ve şubat sonu itibariyle bu rakamın 17 katrilyon lira olduğu biliniyor. Başka bir başarı hikâyesiyle, bir büyük reform operasyonu ile fona aktardığımız 14 bankanın da birikmiş görev zararı -görev zararı değil bu- açığı ya da zararı -ne dersek diyelim- kamulaştırılan, kamuya mal edilen, hazine yükümlülüğü haline getirilen, hazinece, bir anlamda, devralınan rakam da 13 katrilyon değerli arkadaşlarım. Böylece, bu düzenlemelerle, bu 5 maddelik düzenlemeyle, 30 katrilyonluk açığın devlet açığına, devlet borç stokuna ilave edilmesi gerekiyor. Bununla ilgili kayıtları yapmak konusunda, hazineden sorumlu yeni değerli bakanımıza ve Maliye Bakanına yetki veriyoruz. Diyoruz ki: Bugüne kadar oluşmuş 44 katrilyonluk borç stokuna 30 katrilyonluk borç daha ilave ediyoruz. Böylece, sadece iki kalemde -başkaları da var- kamunun oluşmuş borç yükümlülüğü 75 katrilyon düzeyine yükseltiliyor.

Değerli arkadaşlarım, bunda ne var diyemezsiniz; çünkü, biz, bütçeyle, bu kadar iddialı bir programla, 2000 yılında 12,8 katrilyonluk açık yarattık ve büyük performans gösterdik iddialarını her yerde ve her zaman büyük bir gururla anlattık, anlatıldı bize; ama, bugün karşı karşıya bulunduğumuz tabloda, 12,8 katrilyonluk açığa 30 katrilyon daha ilave ediyoruz. Peki, nereden ediyoruz, ne yapıyoruz; bugüne kadar kayda almadığımız, devletin kayıtlı yükümlülüğü haline getirmediğimiz, kayıtdışında, muhasebe dışında, bütçe dışında tuttuğumuz bu açığı bütçeye alarak ne yapıyoruz? Bugüne kadar bütçeye almadık, ne oldu; bundan sonra almazsak ne olur? Bu soruyu sormak durumundayız. Bundan sonra bu açığı bütçeye almamak lüksümüz yok. Bu açığı bütçeye taşıyoruz; çünkü, karşılığında, hazineyle, bankacılık sektörüne, yani, Türk malî sektörünün kamulaştırılmış bankalarla birlikte yaklaşık yüzde 55'ini oluşturan bankalara 30 katrilyonluk kâğıt vereceğiz; çünkü, bu açığı kapatmadan, bu açığı yok etmeden, bankacılık sistemini, ödemeler sistemini döndüremez, ödemeler sistemini tıkanıklıktan kurtaramaz hale eldik; ama, kaynağımız yok; kaynağımız yok, açığımız var; açığımızı, bütçeye, bir şekilde, geçici olarak kaydedeceğiz; karşılığında, Sayın Bakan, kâğıt ihraç edecek. Bu kâğıtlardan, 17 katrilyonu kamu bankalarının aktifine konulacak, 13 katrilyonu da, muhtemelen, bu muhteşem 14 batık bankanın aktifine konulacak. Aktife bunların konulması bir şey ifade etmiyor değerli arkadaşlarım, bu kâğıtlar, Merkez Bankasına, bir şekilde depo edilecek ve karşılığında da, Merkez Bankası, Türk Lirası yaratacak; yani "monetizasyon" dediğimiz olayın altyapısını burada hazırlıyoruz; devletin borcu var, devletin açığı var, devletin kaynağı yok; kaynağı yoksa, kâğıt verelim; bu kâğıt karşılığında da, Merkez Bankasından para alalım diyoruz. Elbette, bu büyüklükte bir açığın ve bu büyüklükte bir monetizasyonun, faiz politikaları üzerinde, enflasyon üzerinde, kur politikaları üzerinde, tahminimizin ötesinde, çok olumsuz etkileri olacaktır. Bütün bunları konuşmuyoruz; sadece, basit, rutin, bütçe kanunu değişikliklerini, bütçedeki ödenek kaydı, muhasebeleştirme işlemlerini yaptığımız kanısındayız; hadise, bugüne kadar yaşanmamış önemde, öncelikte, boyuttadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, böylesine önemli, böylesine gelecek ekonomik politikaları kontrol altına alacak ve yönlendirecek düzenlemeleri, çok daha büyük bir ilgi ve dikkatle izlemelidir diye düşünüyorum ve...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, lütfen salona uyarıda bulunursanız... Sayın sözcü, burada, güzel bir konuşma yapıyor.

BAŞKAN - Sayın Kabataş, bir dakikanızı rica ediyorum.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Evet... Lütfen...

BAŞKAN - Efendim, Yüksek Heyetiniz biraz dikkatle dinlerse, salonun sükûneti sağlanmış olacak.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Önce kendilerine baksınlar...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Başkan ve hatip sesinin duyulmadığını ifade ettiler, bendeniz de çok nazik bir şekilde...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - O takdirleridir.

BAŞKAN - Tabiî efendim, bu herkesin takdiridir. Rica ederim, ille dinleyin diye bir şey yok; istirham ederim!..

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yani, ikide bir Genel Kurulu uyarmanızı yadırgıyorum.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Sayın Başkan, Genel Kurulun uyarılması doğru olmuyor, izin vermeyin.

BAŞKAN - Efendim, onlar uyarmadılar.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Kabataş...

Şimdi, bazı arkadaşlarımız, yani, muhalefet milletvekilleri olsun, iktidar milletvekilleri olsun, ayakta çok deplasmandalar...

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - O zaman, onlara da söyleyin.

BAŞKAN - Efendim, onu söyledim; istirham ederim!..

Affedersiniz, ben size konuşuyorum mecburen, karşımda siz varsınız; bu tarafa konuşamam ki!..

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - O tarafa, arkaya bakın, sohbet ediyorlar.

Sayın Gönül, arkaya bakın!

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - O taraftan geldiler.

BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula hitap ettik; istirham ederim!..

Tamam efendim.

Sayın Kabataş, sürenizi artıracağım efendim.

Buyurun.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, yani, 2000 yılında çok iyi yönetildiği iddia edilen bütçeyle yaratılan açık 12,8 katrilyon, bütçe dışında yönetilmemiş açık 30 katrilyon. 2000 yılının toplam açığı 42 katrilyon ve bu 42 katrilyonun 30 katrilyonu için şimdi Sayın Bakana ve Hazineye 30 katrilyona kadar kâğıt para basma yetkisi veriyoruz, bunun altyapısını oluşturuyoruz ve bu 30 katrilyonun 17 katrilyonu kamu bankalarında oluşmuş açığın adıdır. Bu açığı da "görev zararı" adı altında muhasebeleştirme yetkisi veriyoruz. Böylece, kamu bankalarında, çeşitli söylentilere ve olumsuzluklara yol açan kredilerle ve kötü yönetimle ve eksik performansla yaratılmış açıkları da bir anlamda görev zararı tanımına taşıma yetkisi veriyoruz. Yani, yapılan işlemleri bir şekilde aklamanın da altyapısını hazırlıyoruz.

Böylesine büyük bir operasyonda, gerçekten, bu 30 katrilyonluk açığın mahiyetinin ne olduğunu, görev zararıyla bağlantısının ne olduğunu, gelecek ekonomik politikalarımızı, kur politikalarımızı nasıl etkileyeceğini, faizleri ne yönde etkileyeceğini ve hiperenflasyon yaratma konusunda, üç rakamlı enflasyon yaratma konusunda ne büyük riskler taşıdığı konusunu -hep birlikte- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu değerlendirmek ve sorgulamak durumundadır diye düşünüyorum. Bu düzenlemeler, alışılmış, sıradan, rutin düzenlemeler değildir değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakan, şu anda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmiş 13 bankanın yarattığı zararı 13 katrilyonla sınırlayacak durumda mıdır bilemiyorum; bazı ciddî hesaplamalara göre, kamu bankalarında yaratılmış zararın boyutu sadece 30 katrilyonla sınırlı değil, bu rakam 45 katrilyon düzeyine kadar yükselmektedir. Bu 45 katrilyonluk açığı, biz, bir şekilde, bütçe disiplinini yok sayarak, bütçenin borçlanma limitlerini dikkate almadan monetize etmek için yetki oluşturuyoruz. Şu anda, bu düzenlemeyle, 2001 yılında, devlet bütçesinde iç borçlanmanın limitini nereye kadar taşıdığımız, nereye kadar çıkardığımız konusunda müthiş bir belirsizlik yaratıyoruz. Üstelik, toplamı 30 katrilyona, bir hesaba göre 45 katrilyona kadar çıkacak operasyonları bütçe dışında yapmayı, bütçeden mahsup edilecek ödenekler hesabını kullanarak, ödeneksiz faiz harcaması, faiz ödemesi yapmayı da öngören bütçe disiplinini altüst edecek düzenlemeleri de bu olağanüstü tasarıya ilave ediyoruz değerli arkadaşlarım.

Bütün bunları, tabiî ki, bir teknik ayrıntı diye değerlendirmek imkânımız yok. Bütün bunlar, teknik ayrıntı değil, bundan sonraki ekonomik politikaların özünü ve ülkeye verecek hasarını tespit açısından fevkalade önemlidir.

Burada başka bir konuya ilginizi çekmek için açıklık getirmek istiyorum.

Tasarıya ilave edilen 5 inci maddeyle, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ile Türkiye Emlak Bankası AŞ'yi birleştiriyoruz, buna yetki veriyoruz. Bu konuda, çok ilginç bir operasyon planlanmış durumda. Bu operasyon nedir, sonuçları ne olacaktır; bunu da Yüce Heyetinize takdim etmek, açıklamak ve heyetinizi bilgilendirmek hususunda bir fırsattır diye değerlendiriyorum bu konuşmamı.

Değerli arkadaşlarım, Emlak Bankası bir konut bankasıdır, bir ihtisas bankasıdır. Bankanın yükümlülükleri arasında, yani borçları arasında, vatandaştan, halktan topladığı mevduat vardır. Bankanın aktifinde de, çok değerli gayrimenkulleri vardır; köyleri vardır, kentleri vardır. Bunlar, değeri katrilyonlarla ifade edilen gayrimenkullerdir.

Türkiye'de, gayrimenkul yatırımına ve arsa değerlendirmesine büyük yatırımlar yapmış ve katrilyon değerinde aktifler oluşturmuş olan Emlak Bankasının bu büyük gayrimenkul varlığı, bankanın aktifinden çıkarılıyor ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devrediliyor. Yani, bir kanunî düzenlemeyle Emlak Bankasının içi boşaltılıyor, varlıkları bir başka devlet kurumuna aktarılıyor ve yükümlülükleri de Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına aktarılıyor. İçi boşaltılmış bir banka olarak Emlak Bankası, Ziraat Bankasına devrediliyor. Bunun ilk pratik sonucu, Emlak Bankasının bu operasyon nedeniyle, aktifinin boşaltılması nedeniyle yarattığı yaklaşık 3 katrilyonluk açık, net şekilde Ziraat Bankasının açığı haline dönüştürülüyor ve emlak yönetiminde fevkalade özel bir yeri ve birikimi olan Emlak Bankası da, bir şekilde, faaliyetine son verilen banka konumuna getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, ihtiyaç dışı gayrimenkullerinin Toplu Konut İdaresine devredilmesi, ilke olarak yanlış olmayabilir; ama, bankanın aktifinde çok değerli hale gelmiş ve çok özel ticarî yönetim, emlak yönetimi isteyen bir konuda, bir devlet kurumu olan, Başbakanlığa bağlı bir kurum olan Toplu Konut İdaresine bu devrin yapılması çok ciddî ve çok özel sıkıntılar yaratacaktır. Şu anda sorunları itibariyle Türkiye'de en az sorunlu kamu bankası Emlak Bankasıdır. Emlak Bankasını rehabilite etmek, özelleştirmek için içini boşaltarak Ziraat Bankasına devretmeye ve bu bankanın çok  değerli varlıklarını da devletleştirmeye, doğru bir strateji olarak bakmak mümkün değildir, yerinde bir karar değildir, hatalı bir karardır diye düşünüyorum. Yüce Heyetinizin bu önemli noktayı özenle değerlendireceği düşüncesindeyim. Bu düzenleme, üzerinde düşünülmeden yapılmış bir düzenlemedir ve öyle zannediyorum ki, Emlak Bankasının bu çok değerli varlıklarının yönetimi konusunda gelecek günlerde çok büyük hukukî ihtilaflar ve çok büyük bir yönetim kargaşası ortaya çıkacaktır. Bu kargaşayı yaşamamak için, bu konuda, 5 inci maddeyle ilgili getirilen düzenlemede Genel Kurulun yeni bir değerlendirme ve bu konuda yeni bir bakış açışı  ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum.

Bu temenniyle birlikte, tasarı için son sözü şöyle tamamlamak istiyorum: Maliye tarihinde, Türk malî tarihinde, Türk bütçe uygulamasında eşi, emsali olmayan bir düzenlemeyi içeriyor bu tasarı. Bu tasarıyla getirilen operasyonlar, Maliye ve Hazine arasında yapılacak operasyonlar, bundan sonraki ekonomik politikaların esasını oluşturacak; çok yüksek boyutta monetizasyon yaratacak operasyonları başlatıyoruz ve Türkiye'nin hiperenflasyona gitme riski, yaşama riski...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

KEMAL KABATAŞ (Devamla)- Hiperenflasyona gidecek politikaların altyapısını oluşturuyoruz, bütçe disiplinini hiçe sayıyoruz ve getirdiğimiz katrilyonluk açıkların bir şekilde 2001 yılından öte, diğer yıllar bütçelerine de taşınmasını öngörüyoruz. Fevkalade önemli, fevkalade kritik, fevkalade ciddî sonuçlar yaratacak düzenlemeleri sıradan, rutin bütçe kanunu değişiklikleri diye, lütfen, algılamayın; lütfen, bunların sonuçları üzerinde hep birlikte değerlendirme yapalım.

Bunlara işaret etmek benim için bir görevdi. Bu vesileyle, bu önemli düzenlemenin ve ekonomik politikalar, parasal politikalar, faiz politikaları ve enflasyon politikaları açısından fevkalade büyük sonuçları olacak bu düzenlemeleri, dikkatinize sunmak fırsatı buldum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kabataş teşekkür ediyorum efendim.

Söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Veysel Candan'da; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 637 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz aldım; muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının gerekçesini dikkatle takip ettiğimiz zaman, 2000-2001'de iki büyük kriz oldu; özellikle, malî sektörde kriz yaşandı. Bunun başlıca nedeni, kamu bankaları ve fondaki, bankalardaki sıkıntıdır. "Likidite ihtiyacı vardır"denilmektedir. "Bugüne kadar bunlar çözülemedi, yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır..."

Bunun için yapılacak işleri tarif ederken gerekçede, bu bankaların ihraç ettiği senetleri "piyasa koşullarına uygun hale getirmek lazım"deniliyor. Ayrıca, kamu bankaları görev zararını tasfiye edebilmek için, sermayelerini de taahhüt edilen miktara ulaştırmak için özel tertip hazine bonosu... İlk defa, kamu malîyesinde böyle, özel tertip hazine bonosu çıkarılmaktadır ve bunlar da, devlet içi borç senedi olarak kabul edilecektir. Kamu bankaları, görev zararlarını tasfiye edebilmek için, özel tertip iç borçlanma senedi ihraç edeceklerdir. Ayrıca, Emlak Bankasının emlak bölümü Toplu Konut İdaresine, diğeri de Ziraat Bankasına bölüşüm yapılacaktır.

Şimdi, özetle, bu tasarıyla, devletin iç borçlanmasını daha çok kolaylaştıracağız ve önünü açacağız... Ayrıca, yetkiyi, Hazineden sorumlu Devlet Bakanına bırakacağız; bu çok önemli. Hatırlanacağı üzere, daha önce bütçelerde yazılıyor idi. Ayrıca, daha önce özel fona alınan bankalarda suçların üzeri böylece örtülmüş olacak; çünkü, satılan, ihraç edilen senetlerle bu bankaların açıkları kapatılmış olacak.

Aslında, bu yasa, kamuoyunda, "Derviş Yasası" olarak da biliniyor, isterseniz "IMF Yasası" deyin, o da aynı. İster Derviş Yasası ister IMF Yasası deyin, kamu maliyesinde anormal derecede bir borçlanma getirecektir. 

Şimdi, bugünkü basına intikal etti, Sayın Derviş programını açıklamadan adını koydu: "Büyümeye Geçiş ve Yeniden Yapılanma Programı." Büyümeye geçiş ve yeniden yapılanma... İnsanın hemen aklına geliyor; diyor ki, artık küçüleceğiz, yapımız da bozulacak; neden; daha önceki hükümet programının adı istikrar programıydı ve istikrarsızlık ortaya çıktı. Demek ki, programın adı var, varsın, program olmazsa olmasın; adı olması, zannediyorum yeterli.

Ben, konuşmaya, önce Sayın Derviş'ten başlamak istiyorum, açıklamalarından başlamak istiyorum: "15 günde 15 yasa çıkmazsa, 12 milyar dolar gelmezse kriz olur." Ekonomiden sorumlu olan, güvensizlik ortamının olduğu bir ülkede, böyle bir açıklama yapmaz Sayın Bakan; bu bir. (FP sıralarından alkışlar)

İki; Sayın Bakan, Fransa'yla görüşmeye gitti.  Peki, bu Parlamentoda görüşülmedi mi; Fransa ile ekonomik birtakım sıkıntılarımız yok mu? Ekonomik ambargodan bahsedilmedi mi? Sayın Derviş, orada, Dışişleri yetkilileri bulunmadan nasıl konuştu, ne görüştü, yardımı nasıl istedi?

Üçüncü olarak, Yunanistan Dışişleri Bakanıyla görüştü gizli olarak, orada da yetkililer bulunmadı ve maalesef, dünya basınında, Türkiye'yle ilgili olarak çok alaycı birtakım açıklamalar çıktı.

Değerli milletvekilleri, ülkenin sorunu, sadece, 15 yasa çıkarma değil, ülke kötü yönetiliyor; kasıt var. Türkiye bir komployla karşı karşıya. Hükümet de komplonun bir ayağını oluşturmaktadır. Ülke kötü yönetiliyor, kasıt var, usulsüzlük var, yolsuzluk var.

Şimdi, şöyle bir soruyu milletvekillerine sormak istiyorum: Bir hükümet düşünün, Bayındırlık Bakanı hakkında yolsuzluktan dolayı cumhuriyet savcılığında suç duyurusu var. Yine, bir hükümet düşünün, Enerji Bakanı hakkında suç duyurusu var, bürokratları tutuklanmış. Yine, bir hükümet düşünün, ekonomiden sorumlu Bakanı hakkında suç duyurusu var; bu hükümet hâlâ devam ediyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, dünyada bir örneğini gösterebilir misiniz; adamın TV'si var, gazetesi var, özel bankaları var içini boşaltmış; ama, müdahale edilememiş, uzun süre korunmuş... Dünyanın neresinde görüldü; devletin bankasını devletin bankasından aldığı teminat mektubuyla, bir kuruş ödemeden alıyor. Dünyanın neresinde görüldü; sabahın 9.00'unda, 3,2 milyar dövizi, doları 700 000 liradan satıyorsunuz, 4 saat sonra, doların değeri 1 200 000 lira oluyor ve devlet zararı 1,2 milyar dolar.

Değerli arkadaşlar, nerede görüldü; parti başkanları, hükümet ortakları, geceyarısı şikeli banka pazarlıkları yaptılar, güvensizlikten düştüler. O zaman, biri Başbakan, biri yardımcıydı. Şimdi, koltukları değiştiler, birisi Başbakan Yardımcısı birisi Başbakan. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. 

Bu hükümet, üretimi teşvik etmedi, çalışmadan para kazanmanın yolunu başlattı, hatta, bu imkân verdikleri, banka kuran adamlar, bu hükümetin başbakanlarını konaklarında pijamalarıyla bile karşılama cesaretini gösterdiler.

Bu hükümetin partilerinden bazı bakan ve milletvekilleri, devleti soyan şirketlerde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Takvimi şaşırdınız, aynı gün, aynı aya katrilyonlarca ödeme koydunuz, yüksek faizle borçlandınız. Şimdi diyorsunuz ki, biz, istediğimiz kadar borçlanalım. Peki, daha önceki uygulamaların ne kadar kötü olduğunu gördükten sonra bu yetkiyi size nasıl vereceğiz?!.

Kilit noktalara, IMF ve Dünya Bankası onayıyla insanları atadınız. Ararejime davetiye çıkardınız. Araştırma, soruşturma ve gensoru önerlerinde hükümet milletvekilleri etten duvar ördüler, hiçbir soruşturmayı açtırmamada ısrar ettiler.

Bu hükümet beceriksiz, bu hükümet yeteneksiz, bu hükümet kabiliyetsiz. Kendi milletvekillerine güvenmeyen bir hükümet dışarıdan yetkili getirdi. Tabiî, bunları sadece, ben söylemiyorum, bunları, hükümet içindeki bazı milletvekilleri, bazı bakanlar da söylüyor. Bakın, bir bakan Başbakan hakkında neler söylemiş:

"Başbakana gittim, sıkıntıyı anlattım, beni anlamadı -belki kulağı az duyuyordur- olmadı, rapor yazdım -okumamıştır- adam yerinden kıpırdamıyor -hastadır, kıpırdayamaz- ne, söylediklerini ne, yazdıklarını anlamıyor." (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Candan...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşsun...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Dinle...

BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen, üslubunuza dikkat etseniz...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam, tamam.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, elini cebinden çıkarsın...

BAŞKAN - Lütfen efendim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - "Ecevit ülkeyi IMF'ye mahkûm etti." (DSP sıralarından gürültüler)

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Saygılı konuş...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bunları bana değil, Kızılay'daki esnafa anlatın... (DSP sıralarından gürültüler)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Polise taş atanları kınıyor musun?..

BAŞKAN - Lütfen, efendim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - "Ecevit ülkeyi IMF'ye mahkûm etti."

BAŞKAN - Sayın Candan, bir dakika efendim.

Buradan, bu hür kürsüden...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Senin adamların mı onlar?!.

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Cevap ver...

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim.

Buradan, bu hür kürsüden Kızılay'daki insanlara hitap etmek yanlış olmuyor mu sizce? Türkiye, bu gerginliği kaldırmaz efendim, lütfen... (DSP sıralarından gürültüler)

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Elini cebinden çıkar...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Kabadayılık yaparsan, ben, senden iyisini yaparım, otur yerine..

BAŞKAN - Sayın Candan...

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Doğru konuş...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Otur yerine, otur yerine...

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Saygılı konuş...

BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen, istirham ediyorum efendi, lütfen...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Elini cebinden çıkarır mısın?!.. Sayın Başkan, elini cebinden çıkarsın.

BAŞKAN - Efendim, ben üslubuna dikkat çektim, düzeltecekler, bir dakika efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, Sayın Bakan devam ediyor: "Ecevit ülkeyi IMF'ye mahkûm etti. Derviş belasını getirip başımıza attı. Ecevit getirip memleketi berbat etti..." (DSP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ayıp, utan, utan...

BAŞKAN - Sayın Candan, böyle bir üslup var mı efendim? Böyle bir konuşma üslubu var mı efendim? İstirham ederim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Peki.

BAŞKAN - Cumhuriyet hükümetinin bir sayın bakanı hakkında, kim ne söylemişse söylemiş, burada bunu tekrarlamak hangi demokrasi kuralıyla bağdaşıyor, hangi nezaket kuralıyla bağdaşıyor? (DSP sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim, siz misiniz Başkan, ben miyim? İstirham ederim...

Sayın Candan, rica ederim efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başbakan ikide bir açıklama yapıyor; "alternatifimiz yok..."

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Var mı?..

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Otur yerine, bağırma.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Saygılı ol!..

BAŞKAN - Lütfen karşılıklı konuşmayın efendim, istirham ederim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sükûneti sağlamak sizin göreviniz.

BAŞKAN - Ben size söylemiyorum efendim. Niye böyle hiddetleniyorsunuz, celalleniyorsunuz efendim? Ben meseleyi yatıştırmaya çalışıyorum Sayın Candan. İstirham ederim...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Devlete taş atanları, polise taş atanları siz tasvip ediyor musunuz?

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, deniliyor ki "alternatifimiz yok." Siz demokrasiye inanmıyor musunuz?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz inanmıyorsunuz.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Dinle, dinle... Tarihte, diktatör Pinoche de sizin söylediğinizi söylüyor, Kral XVI. Louis de ekmek bulamayanlara pasta yediriyordu; sizin durumunuz bu.

Sayın Başbakan diyor ki: "İstifa edersem tarihî sorumluluktan kurtulamam." Bize göre, istifa etmezseniz tarihî sorumluluk artıyor.

Değerli arkadaşlar, ekonomi programı için dün bu hükümet ne diyordu, bugün ne diyor; bir de onları mukayese edelim. 2001 yılı bütçe görüşmelerinde, Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Recep Önal şöyle diyor: "Bilindiği gibi, hükümetimiz Türk insanının yaşam seviyesini yükseltmek için ekonomik program uyguluyor." Onun için battık zaten, bu hale geldik. "Bu program 1999 yılında IMF stand-by anlaşmasıyla desteklendi. Olumsuzluklar geride kaldı, her şey iyi." Bakan söylüyor, tutanaklardan aldım; diğerleri benimdi, bu Bakanın. "Ekonominin istikrarlı bir büyüme trendi yakaladığını belirtmek isterim." Krizden bir hafta önce söylenen. Bu insan hâlâ bakanlık koltuğunda oturuyor. Yeni bir bakan getirdiniz, o bakanın ne iş yaptığını da doğrusu ben merak ediyorum.

Devam ediyor "2001 içborçlanma üzerinde yük azalacak." Şimdi, sizin getirdiğiniz bu tasarı, daha çok borçlanma tasarısı. "Ayrıca, 2001 yılı için içborçlanmada strateji değişikliği düşünmüyoruz." Halbuki o strateji hep çöpe gitti. İşte Sayın Bakanın bu konudaki bilgisizliği ve beceriksizliği ortada.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir ) - Hakaret etme, güzel güzel konuş!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başbakan Yardımcıları da itiraf ediyorlar, isterseniz Bahçeli'den başlayalım: "Krizden sorumlu hükümet." Ben söylemiyorum, işte hükümetin Başbakan Yardımcısı söylüyor. Arkasından, Sayın Yılmaz da benzer şey söylüyor: "İstikrar programında zaafımız oldu, malî sektörde katı kurallar yanlıştı." Yani, hata ettik diyor, ben mi söylüyorum?

Tabiî, bunlar yetmiyor, artı, hükümet arasında kayıkçı kavgası da başlıyor ve Sayın Yılmaz diyor ki: "Siyaset edebiyle, adabıyla yapılınca güzeldir." Yani, edepsiz siyaset yapmayın, böyle anlaşılıyor. Bahçeli hemen cevap veriyor: "Kimseden koalisyon kültürü öğrenmeye ihtiyacımız yok."

Bu tartışmalar, beceriksiz insanların, hükümette bir şey yapamadığı zamanki tartışmasıdır.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Beceriksiz sensin!

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sen provokatör müsün kardeşim?

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, kanunun gerekçesine gelelim: Bakın, dün, burada bir bakan çıktı, doğru olmayan belgeleri söyledi, biz hiçbir şey söylemedik, nezaketli davrandık; bekleyin şimdi. Gerekçenin bir yerinde "Bazı bankaların da yeterli sermayeleri yoktu, likidite sorunuyla karşı karşıya kaldılar. Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna alındılar." Bakın, bu, hem saçma hem eksik hem de doğru değil. Böyle bir gerekçeyle bu kanun tasarısı buraya getirilemez Sayın Bakan.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - O senin yorumun.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Candan, Erbakan'ın imzası var bakın burada!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, bir siyasî rüşvet olarak banka kurma izinlerini zamanında verdiniz. Biz komisyonlarda o zaman da bağırdık "Bu insanlara banka kurma izni vermeyin" diye bağırdık...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) -Bakın... Bakın, bununla ilgili kararlarda Erbakan'ın da imzası var.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Otur, bakacağız, ona da bakacağız...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Erbakan'ın iki tane banka kurma izni var, ona bakın.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ona siz yeni baktınız, ben eskiden  baktım geldim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bakmamışsın... Bakmamışsın...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin.

Şimdi, yetmedi, kamu bankalarına teminat mektubu verdiniz ve Halk Bankasının mektubuyla Etibankı sattınız; yetmedi, murakıp raporlarını beklettiniz, sumenin altında sakladınız...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hayret bir şey yahu!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Elimde yargının raporları var...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Dün söylediler size cevabını.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hepinize nasıl laf yetiştireceğim, dinleyin, sonra tek tek konuşalım.

Arkadaşlar, çok enteresandır, adam gidiyor Kuzey Kıbrıs'ta off-shore bankası kuruyor, 18 de şirket kuruyor, milletten topladığı, Hazineden aldığı paraları yiyor, tüketiyor, iflas ettiriyor; ama, bu adam, daha bir aya kadar tutuklanamıyor. Ben, merak ettim niye tutuklanmıyor diye; ama, adamın gazetesi var, adamın televizyonu var. O gazete ve televizyonda, "önümüzü göremiyoruz" diyenlere ne diyordu biliyor musunuz; "on yıl sonrasını görüyoruz" diye manşet attırıyordu, her gün hükümetin lehindeydi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kamu bankaları görev zararı... Yıllarca görev zararı kronikleşti; ikinci gerekçe. "Biz, bunu da temizleyeceğiz" diyor; bu cümle de eksik, bu cümle de yanlış, bu cümlede de oyun içinde oyun var. Kamu bankalarını, önce paylaştınız; üç ortak birer tane banka aldınız; adamlarınıza kredi verdiniz. KİT Komisyon raporlarını da tek tek çıkarır okurum.

Üç; yeteneksiz adamları tayin ettiniz, istediğinizi yaptırdınız. Açıkları kapatmak için de, onlar, mecbur kaldı sahte banka bilançoları yaptı. Sayın Derviş'e, şimdi, burada soruyorum: Geldiğinden bu tarafa incelediği Ziraat Bankası, Emlak Bankası, Halk Bankası bilançoları sahte midir değil midir; gerçeği yansıtıyor mu yansıtmıyor mu; yansıtmıyor. Sayın Derviş "benim tahmin ettiğimden daha çok vahim" cümlesini kullandı; bu, doğru tespittir. Şimdi, yönetim kurullarına, bankacılıkla hiç ilgisi olmayan partilileri yerleştirdiniz. Şimdi de, tutmuşsunuz, görev zararı, görev zararı... Batık zararı, batık zararı; görev zararı değil.

Bakın, şimdi, nasıl hile yaptılar; 300 milyon dolarlık pamuk alımına para verdi Ziraat Bankası; Hazine 700 milyon dolar ödüyor, 2 misli ödüyor; diyor ki "on yılda sizin borcunuz 32 milyar dolar oldu." Niye öyle bir oyun yapıyor, faiz oyunu yapıyor; çünkü, bankanın borçlarını böyle kapatmak için, hile... Yani, bütün bankalar, bütçelerini hileyle kapattılar.

Değerli arkadaşlar, açık ve net söyleyeyim, bu tasarıyı okuma imkânını bulduysanız, bu, şu demektir: Artık, bundan sonra, borçlanma için Meclise gelinmeyecek, Sayın Derviş, IMF'yle görüştüğü sürece Başbakandan izin alarak istediği kadar borçlanacak; bunun anlamı bu.

Şimdi, bir kere, bugüne nasıl geldik; siz, devalüasyon yok dediniz, devalüasyon oldu; siz, döviz kurlarına rakam koydunuz, döviz kurları değişti. Millete hep şunu söylediniz: "TL'de kalın, TL'de kalın..." Gazi Erçel de öyle söyledi; ama, aynı günün akşamı, kendi parasını TL'den dolara çevirdi, 40 milyar kazandı; ama, millete "TL'de kalın" dedi. Bu, sizin bürokratınız değil mi?!. Bu arkadaşı burada niye tuttunuz buna cevap verin bakalım. Halbuki...

BAŞKAN - Sayın Candan, bir dakika sözünüzü kesmek...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Bir dakika efendim, sözünüzü kesiyorum, bir şey ifade edeceğim.

Burada, cevap hakkı olmayan insanların ismini zikretmemek gerektiğini bir kere hatırlatırım size.

Teşekkür ederim.

Buyurun efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam, uyarınıza teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hayır, bu söylediğimi de kendi ağzından aldım, gazetede kendi beyanatı "hayatımın hatasını yaptım" diyor. Yani, şimdi, o gece devalüasyon oldu, TOBB Başkanı "20 trilyon kazandık" diyor ya, 20 trilyon kazananlar da sizin aleyhinizde "istifa edin" diyor, ben söylemiyorum ki... Yani, hepsini... Bize niye kızıyorsunuz, topluma bakın bir kere.

Değerli arkadaşlar, şimdi, o Hazineden sorumlu Bakan ne yaptı? Türk Ceza Kanununun 230'a göre, Başbakanlığa bir evrak geldi Türkbankla ilgili olarak. "Burada şike var." Bunu kim yazdı; Emniyet Müdürlüğü yazdı "aman, dikkat edin" dedi. Cumhuriyet tarihinde, Başbakanlığa girişi olan evrak var, kaybolan evrak yok. Araştırıldı, Başbakanlığa girişi var; ama, evrak kayboldu. Bu evrakı, bu arkadaş sumen altında tuttuğu halde, siz, bunu Hazineden sorumlu olarak, Genel Müdür olarak tuttunuz. İşte, sorumluluğunuz burada.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir kere, insanlar borçlanırken, ufak işletmeler bile dikkat eder, önünü görür. Şimdi, burada, amiyane tabiriyle -yine kızacaksınız; ama, söylemek mecburiyetindeyim- bu hükümetten ne köy olur ne kasaba olur, bunu böyle, benim inancım budur. Bir kere, gelişi güzel borçlanamazsınız; ülkenin geleceğini ipotek altına alıyorsunuz. Şimdi, Hazine borçlandı, Sayın Derviş geldikten sonra, üç aylığına borçlandın; 580 trilyon, 75 gün sonra, 90 gün sonra ödenmek üzere 2,5 katrilyon borçlandı. Sayın Derviş gelsin, burada, bana cevap versin, desin ki, biz, 75 gün sonra, 580 trilyonu, bu borçlanmayı, şuradan alıp şuraya koyacağız, bunu böyle ödeyeceğiz. Sizin bir ödeme planınız olmadan, kafanıza göre, babanızın çiftliği mi, borçlanıyorsunuz?.. Öyle şey yok... Bir kere, hangi şartlarda... Yarın bu hükümet bıraktı, gitti; Sayın Derviş de anlaşamadı siyasîlerle, o da uçağa bindi, Amerika'ya gitti, Dünya Bankasına. Peki, borçlar kime kalacak; millete dönecek, millete, Hazineye, o da millete dönecek. İşte, onun için, biz burada itiraz ediyoruz. Bana kalırsa, bu hükümetin yetkililerinin ekonominin e'sinden bile haberleri yok.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Gel, ekonomiyi gösterelim size...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - O size göre, bu bana göre.

Değerli arkadaşlar, ben size acı bir tablo daha okuyayım. Kamu bankaları görev zararları 17 katrilyon -bir rivayete göre böyle, daha çok olduğu raporlarda yazılı da, resmî raporları okuyorum- fondaki banka zararı; yani el konan banka zararları 13 katrilyon.

Size burada bir şey daha ifade etmek istiyorum. Niye bu adamları güzel güzel (F) tipi cezaevlerine koyuyorsunuz da, yatlarını, İsviçre bankalarındaki paralarını, mallarını, gayrimenkullerini satmıyorsunuz? Bu adamları, bankaların başına oturtup, yanlarına birer tane görevli dikip, bu bankaların içini doldur, daha sonra teslim alalım demiyorsunuz da, efendim, ben söyledim, bankamı gelin alın... Eee, bomboş... Neyini alıyorsunuz?

Burada 13 katrilyon, toplam 30 katrilyon; yani, 30 katrilyon, Hazine para basacak anlamına gelir; bu da hiper enflasyondur.

Hazine 2001 Şubat içborç stoku da 44 katrilyon, al, size 74 katrilyon içborç stoku. Şimdi, buyurun bunu ödeyin bakalım...

PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Size, Mezarcı yardıma geldi!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabiî, kriz böyle olunca, bütün bu rakamlar altüst oldu, bu rakamlar fevkalade arttı.

Size bir tane enteresan örnek vereceğim, benim gibi düşündüğünüz kanaatindeyim: Değerli arkadaşlar, bakın, o gün, Ziraat Bankası, Hazineden para alamadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) - 1 - 2 dakika verirseniz tamamlayayım.

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ziraat Bankası Genel Müdürü, telefonla Hazineyi aradı "bugün akşama kadar benim 1 katrilyon ödemem lazım", Hazine cevap verdi "biz bilemeyiz; borçlan, özelden borçlan". Bir holding bankasından 1 katrilyon alındı, üç gün ödenmedi, ne ödendi biliyor musunuz arkadaşlar, faiz ne yazdı biliyor musunuz, 1,8 katrilyon faiz ödedi devlet. Ben bunun hesabını soruyorum, bunun hesabını soruyorum. Gelin, bunu beraber bulalım, neden müdahale edilmedi de kriz bu boyutta tırmandı? Hazine " evet, ben bu parayı ödüyorum, fonluyorum" deseydi, belki, bu kriz böyle olmayacaktı. 1,8 katrilyon, üç gün için ödendi. Sayın Derviş gelsin, bunun doğru olmadığını söylesin.

Değerli arkadaşlar, hükümet bir hata yaptı, hatada tekrar ediyor. Bakın, kapalı kapılar ardında IMF ile program yapıyor, ondan sonra, başına "ulusal" yazıyorsunuz, oldu ulusal... Yok öyle şey. Herkese soracaksınız, bu siyasî partilere soracaksınız, sivil toplum örgütlerine soracaksınız. Birlik ve beraberlikle program yapılırsa, ancak böyle bir program ulusal olur değerli arkadaşlar.

Bir bütçe konuşmasında tutanakları okudum. O zaman, Genel Başkanımız Sayın Kutan, bütçe konuşmasında "bütçe hakkı yabancı kuruluşlara devredilemez" demiş, ona karşılık da, Sayın Maliye Bakanımız cevap vermiş: "Gayet tabiî devredilemez, kimsenin böyle bir hakkı yok, Türkiye böyle gelmiş böyle gidemez..." Sayın Bakanımız söylüyor, Maliye Bakanımız "...biz kendi şartlarımıza uygun program yaptık, birtakım malî çevrelerce benimsendi... " O birtakım çevreleri ben hâlâ anlamadım, herhalde TÜSİAD'çılar. "...IMF'yle stand-by'ı bağladık, bu gayet doğal; ama, iradeyi onlara vermiş değiliz."

Peki, iradeyi onlara vermiş değiliz de, bu 15 yasa onbeş günde çıkacak iradesi IMF'nin değil mi?! Peki, bu Parlamentoda milletvekilleri, biz şu ondördüncü yasayı istemiyoruz dese, böyle bir yetkimiz var mı?! Parlamento açık gibi göründüğü halde, parlamenterlerin, milletvekillerinin iradesine ipotek konulmuş değil mi?!

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Toparlıyorum...

Değerli arkadaşlar, maalesef, şu anda Türkiye'de oynanan oyun bir komedi tiyatrosuna benziyor, hatta trajedi tiyatrosuna benziyor. Fazilet Partisi olarak bizim böyle bir tiyatronun, böyle bir trajedinin içinde bulunmayacağımızı ifade eder, bu kanun tasarısına, söylediğim sebepler dolayısıyla karşı olduğumuzu ifade ediyorum. Yine de, tekrar ifade ediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Sizi de gördük, sizi de gördük!..

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Doğan, bir dakika efendim, yerinize oturur musunuz.

Sayın hatip, cumhuriyet hükümetinin bir bakanına ciddî bir şekilde sataşmada bulundu; Sayın Bakan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Veysel Candan'ın, biraz önce yapmış olduğu konuşmada adımı zikrederek, belli bir konuya dikkat çekmeye çalışması dolayısıyla, konuya açıklık getirmek üzere söz aldım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Bugün içinde bulunduğumuz dönem, özellikle siyaset kurumunun, daha dikkatli, daha duyarlı adım atması gereken bir dönemdir. İktidar ve muhalefet bir bütündür, birlikte hareket etmek mecburiyetindedir. Hele hele, siyaset kurumunun, her kesim tarafından saldırıya uğradığı, böyle kritik bir dönemde üsluba dikkat etmek, rencide edici davranışlardan uzak durmak, özellikle ve özellikle de tutarlı olmak bir siyasetçinin görevidir; ama, ne yazık ki, Sayın Veysel Candan, siyasetin bir ilke ve kurum olarak yerleşmesi yönünde herkese büyük sorumluluklar düştüğü bir dönemde, burada, bir partinin Genel Başkan yardımcısı değil de, âdeta, her aklına geleni rasgele söyleyen bir insan konumunda, şahsımızı hedef alan sözler söylemesi, kendi adına talihsizliktir.

Bu iddiaları yeni de değildir; burada bir gensoru verilmiştir, bu söylemiş olduklarını, orada da aynı şekilde söylemiştir. Kendisine de, buradan, gelip konu hakkında detaylı bilgi verdik. Anlamadı mı; aslında gayet iyi anladı! O konuyu en ince ayrıntısına kadar anladığı kanaatindeyim. Peki, niye böyle yapıyor; amaç, isim zikrederek, böyle bir kriz dönemi içerisinde, siyasetten bir rant kapabilirim; bunun hesabıdır. Bu hesaplarla siyaset yapmak dönemi kapanmıştır Sayın Veysel Candan. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bu anlayış, siyasetçiyi karalama, kötüleme ve o kötüleme ve karalama üzerine de siyasetten rant elde etme anlayışı, halkımız tarafından reddolunmuştur ve halkımız bu politikaları reddetmiştir.

Biz, Milliyetçi Hareket Partililer olarak, eğer savcılığa bir şikâyette bulunulursa, oralarda hesap vermekten kaçmayız. Ne sorulursa, bizden ne istenirse, bütün bu konular üzerinde, çok açık ve rahat bir şekilde hesabımızı veririz. Kaldı ki, öyle bir durum da yok.

Özellikle, gensoru görüşmeleri sırasında anlattım. Devletten beslenmeyi, palazlanmayı alışkanlık haline getirmiş kesimler var. Bu kesimler yapışmışlar, düşmüyorlar devletin sırtından.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Kim onlar?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Devamla) - Bu kesimler, menfaatlarının kesildiğini, silkelenip atıldıklarını hissettikleri anda, ellerindeki bütün imkânları kullanarak, onlara karşı durabilen siyasetçilere her türlü hücumu yapabiliyorlar.

Burada anlattım: Değerli arkadaşlar, ben, Bakan olduktan üç ay sonra, seçim bölgem olan Polatlı'ya giderken, Ankara-Sivrihisar yolunun çok kötü bir şekilde yapıldığını -bitmiş bir yol olmasına rağmen- bütün fizikî şartlarının uygun olmadığını gördüm. Ankara'ya geldim, hemen Karayolları yetkililerini çağırdım, o bozuk kesimi tespit ettim "ilgililer hakkında işlem yapın" dedim. İşlem yapıldı. Tam 12 kilometre dökülmüş asfaltı söktürdüm ve bu işi yapan müteahhiti de bir ihaleye çağırmadım. Şimdi, bu işten palazlanmayı alışkanlık haline getirmiş müteahhit tepiniyor; onu anladım da, Sayın Veysel Candan, size ne oluyor allahaşkına?! (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Veysel Candan'ın müteahhitliği yoktur Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Devamla) - Bahsettiği konu, bundan ibarettir, konunun eklenecek başka bir tarafı da yoktur; ama, Sayın Veysel Candan'ın belediye başkanlığı dönemiyle ilgili, Konyalıların bildiği çok işler vardır. Onlar da, zamanı gelince, bu kürsülerden konuşulacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Şimdi konuşun, şimdi!

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Çok ciddî bir iddia. Böyle şey olmaz. Bir şey varsa, söyleyin!

BAŞKAN - Sayın Halıcı, buyurun.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, sizden önce, Sayın Halıcı söz istedi. Bu işi sırayla yapacağız.

Gündemdışı söz vermedik; sonunda, gündemdışından beter bir hale geldik.

Sayın Halıcı, buyurun efendim.

2. – Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, konuşmasında, Genel Başkanına ve Parti Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hemen hemen her gün, Sayın Başbakanımıza, hükümetimize ve partimize yapılan düzeysiz, insafsız ve mantıksız hakaretlerle ve suçlamalarla karşı karşıya kalıyoruz. Sükûnetimizi ve olgunluğumuzu bozmamak için azamî bir çaba sarf ediyoruz; çünkü, biliyoruz ki, ülkemizin sükûnete ve sağduyuya ihtiyacı var.

Ayrıca, ülkemizin bir şeye daha ihtiyacı var: O da, Parlamentomuzun saygınlığının en üst düzeyde tutulmasıdır.

Hepimizin kınadığı, Parlamentoya karşı yapılan ve son günlerde giderek artan saldırılar bizleri üzmektedir ve bu üzüntüye, öyle inanıyorum ki, bütün partilerimiz katılmaktadır.

Demokrasiyi tam olarak özümseyememiş olan ve âdeta ararejim bekleyen insanların Parlamentoya yaptığı bu saldırılara da, işte bu Mecliste yapılan ve düzeyi yüksek olmayan konuşmalar, bir anlamda davet çıkarmaktadır, onlara neden olmaktadır.

Biz, muhalefet partilerimizin değerli milletvekillerinin önerilerini, isteklerini, yorumlarını ve eleştirilerini büyük bir olgunlukla dinlemeye hazırız; yeter ki, iyiniyetli olunsun; yeter ki, içerisinde hakaret olmasın, iftira olmasın.

Ben, bu tür davranışta olan tüm milletvekillerini, Allah için insafa, mantığa ve nezakete davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Halıcı.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Siz, ne hususta isteyeceğinizi ifade ederseniz, vereceğim. (DSP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim, rica ederim...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Efendim, Sayın Emrehan Halıcı, Veysel Beyle tartışırken "polise taş atanları bu Fazilet Partililer kışkırtıyor" diye bir laf dedi. (DSP sıralarından "Yalan" sesleri)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hayır... "Tasvip ediyor musunuz" dedim...

BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz, zaptı getirteyim, bir bakayım. Ben duymadım öyle bir şeyi.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, insaf et; yani, ben duydum, herkes duydu...

BAŞKAN - Sayın Doğan, zaptı getirteyim, bakayım, söz veririm efendim. Geceye kadar buradayız...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Onlara söz verirken zaptı getirtmediniz...

Bakın, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, şimdi, bakın, karşılıklı münakaşa etmeyelim. Ben duymadım, Sayın Halıcıda "böyle bir şey söylemedim" diyor, zaptı getirteceğim...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - "Söylemedim" demiyor...

BAŞKAN - Dediniz mi efendim?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hayır...

BAŞKAN - Ne dediniz efendim?

Buyurun.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Efendim, sürekli bu örnekler veriliyor. Ben de kendisine şunu sordum: "Bugün yapılan bu eylemleri tasvip ediyor musunuz?"

Benim, onlardan duymak istediğim şey şudur: Tasvip etmediklerini, açıkyüreklilikle ifade etsinler. Bunu bekliyorum ben kendilerinden. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim efendim.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, sizin bulunduğunuz yer, yalnız DSP'nin ve MHP'nin hukukunu koruma yeri değildir; bu Parlamentoda bulunan bütün partilerin hukukunu koruma yeridir.

BAŞKAN - Efendim, ben kimseyi korumuyorum; eğer korusaydım, kendi Grubumdan bu kadar eleştiri almazdım. Ben, devleti koruyorum.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Bakın, burada, Anamuhalefet Partisine çok ağır hakaret edilmiştir.

BAŞKAN - Zaptı getirteceğim dedim Sayın Doğan... İstirham ederim...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Peki, bekliyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kurallar işliyor; zabıtları getirteceğim, sataşma varsa söz  vereceğim dedim. Ben, hiçbir partiye...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Emrehan Halıcı Bey için niye zabıtları getirtmediniz Sayın Başkan?

BAŞKAN - Efendim, öyle olsa... Muhalefete gösterdiğimiz toleransı siz de biliyorsunuz. İstirham ederim Sayın Doğan...

Şimdi, lütfen, gergin bir ortamdan kaçınalım. Zaptı getirteceğim, gereğini yapacağım efendim.

Teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

İstirham edeceğim, yeni bir sataşmaya mahal olmasın.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Sayın Halıcı, biraz evvel, kürsüden, şöyle bir beyanda bulundular: "Muhalefet sözcülerini ve muhalefet milletvekillerini, daha düzeyli konuşmaya davet ediyoruz" dediler; yani, mefhumu muhalifinden, biz, bugüne kadar, düzeysiz konuşma mı yaptık? Bu konuda bir sataşma var.

BAŞKAN - Efendim, böyle bir sataşma yok.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Hayır efendim, yok böyle bir sataşma.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, lütfen, zabıtları getirtiniz.

BAŞKAN - Efendim, böyle bir sataşma yok. Kim düzeysiz konuşursa, ona cevaptır bu; muhalefet milletvekilleri veya iktidar milletvekilleri değil efendim. Ben, dün, kendi bakanımın sözünü kesmişim. Yok böyle bir şey efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Zabıtları getirtip, incelerseniz, bize bir sataşmada bulunulduğunu göreceksiniz.

BAŞKAN - Efendim, size bir sataşmada bulunulduğunu görmedim. İstirham ederim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, ben de rica ediyorum; zabıtları getirtip, inceleyiniz.

BAŞKAN - Sayın Gönül, bugünkü hadiseleri takip ettiniz mi? Şu anda, güruhlar nerelere geliyor gördünüz mü? İstirham ederim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Efendim, biz takip ediyoruz da, görmeyenlerin görmesi lazım.

BAŞKAN - Herkes takip ediyor efendim... Efendim, herkes takip ediyor... İstirham ederim... Çabamın ne olduğunu biliyorsunuz.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - "Vatandaşı sokağa dökme" ithamı var...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ama, ısrarlıyız Sayın Başkan; lütfen, zabıtları inceleyiniz.

BAŞKAN - İstedim efendim...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Çakan, siz ne istiyorsunuz?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Bir açıklama yapmak istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Ne diye efendim?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - İçtüzüğün 66 ncı maddesiyle ilgili, müsaade ederseniz, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Niye efendim; 66'da ne var?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - 66 ncı madde açık... Okursanız, 66 ncı madde, konu dışına çıkan milletvekilinin... Bu kritik durumda, bütün milletvekili arkadaşlarımdan istirham ediyorum; burada görüşülen kanunlarla ilgili, hangi kanun görüşülüyorsa, o konu içerisinde kalmak şartıyla...

BAŞKAN - Sayın Çakan, anladım efendim, gayenizi anladım.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Müsaade edin, tamamlayayım...

İçtüzüğün 66 ncı maddesi gayet açık. Bütün arkadaşlarımdan istirham ediyorum; hangi konu görüşülüyorsa, o konuyla ilgili, detaylı bir şekilde, arkadaşlarım burada bilgi versinler; bütün arkadaşlar, iktidarıyla muhalefetiyle bunu dinleyelim; ancak, popülist politika yapılarak konu dışına çıkıldığında, sizden de istirhamım, usule ve İçtüzüğe göre hakkında gereğini yapın. Zira, İçtüzük açık; konunun dışına çıkıldığında, Genel Kurulun oyuna giderek, o konuşmacının sözünü kesme hakkınız var.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Muhalefeti konuşturmayacaklarsa, konuşmayalım Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Efendim, maksat hâsıl olmuştur. Buyurun efendim... Teşekkür ederim...

Anlaşılan, sağırlar diyaloğuna girmişiz biz, sağırlar diyaloğunda devam ediyoruz. Allah encamımızı hayreylesin. Tamam efendim, anlaşıldı...

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. – 2001 Mali Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı : 637) (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Süleyman Coşkuner; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Türk ekonomisi, krizlere karşı oldukça duyarlı; yani, hassas bir bünyeye sahiptir. En önemli sorunun, ekonomimizin hassas noktasını oluşturan finans sisteminden kaynaklandığı bir gerçektir. Bankacılık sektörünün sağlıksız yapısı ve kaynaklarının fütursuzca kullanılması, uzun bir süredir krizlere davetiye çıkaran bir özellik arz etmiştir. Bu konuda, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu faaliyete geçirilmiş, ancak, o da yeterli olmamıştır. Bunlara ek olarak, kamu bankalarının ekonominin kamburları olmaya devam etmesi, enflasyon lobisinin sürekli saldırılarına devam etmesine imkân vermiştir. Görev zararları katrilyonları bulan kamu bankaları, ekonomik krizi derinleştiren bir işleve sahip olmuştur. Piyasaları bir an önce rahatlatarak ekonomik dinamizmin artırılması için çözüm yollarının üretilmesi ve gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi şarttır. Bugün, Yüce Meclisimize ve hükümetimize, Türk insanını içine düştüğü sıkıntılardan kurtarmak için, geçiş dönemini en sağlıklı biçimde atlatabilme görevi düşmektedir.

Ekonomide gerekli yapısal dönüşümlerin bir türlü tamamlanıp sonuçlandırılamaması, ülkemizde zaman zaman krizlere yol açmaktadır. Bugün, âdeta krizlere davetiye çıkaran bu altyapı eksikliğinin giderilmesine yönelik tedbirler, büyük bir kararlılık ve azimle alınmaya çalışılmaktadır. Bu konuda hazırlanan yeni ekonomik program en kısa sürede açıklanarak uygulamaya sokulacaktır. Zorlu ve sıkıntılı durum karşısında atılması gereken acil adımlar hükümetimiz tarafından atılmaya çalışılmaktadır. Bunun için de, görüşmekte olduğumuz tasarıdan sonra, aciliyet arz eden Bankalar Yasasındaki değişiklikler, kalan fonların kapatılması, Merkez Bankası Yasa Tasarısı, Borçlanma Yasa Tasarısı, İcra ve İflas Yasa Tasarısı gibi diğer yasa tasarıları, Yüce Meclisimizin gündemine geldikçe çıkarılacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomimiz, 2000 yılının kasım ayında ve 2001 yılının şubat ayında, malî sektörde önemli sorunlar yaşamış ve bu sorunların oluşmasında kırılgan ve zayıf bir yapıya sahip olan bankacılık sektörünün önemli rolü olmuştur. Bu sorunlar, zaten hassas olan malî piyasalarda önemli dalgalanmalara ve istikrarsızlığa yol açmıştır. Malî sistemin içinde bulunduğu bu durumun aşılabilmesi ve ileride de buna benzer sorunlarla karşılaşılmaması için, gerek kamu bankalarının gerek Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamındaki bankaların likidite sorunlarının ve bu durumun piyasalarda yarattığı baskının en kısa sürede çözülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, bu bankalara ve fona, çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç edilmiş bulunan devlet içborçlanma senetlerinin piyasa koşullarına uygun hale getirilmesi şarttır. Gerektiğinde, bankalara nakit imkânı yaratabilecek şekilde, erken itfa edilebilmelerinin sağlanması lazımdır. Kamu bankalarının mevcut görev zararlarının tasfiye edilebilmesi, kamu bankalarının sermaye yeterlik rasyolarının yasal orana çıkarılması sonucunda malî sistemin istikrara kavuşması ve kamu bankaları ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamındaki bankaların yeniden yapılandırılmaları ivedilik arz etmektedir.

Ayrıca, bu değişikliklere ilave olarak, borçlanma limitinin buna paralel olarak düzenlenmesi, bu sebeple, Bütçe Kanununda, bütçe tekniğinin gerektirdiği yapısal düzenlemelerin yapılması ihtiyacı da ortaya çıkmıştır.

Diğer taraftan, gerek ekonominin büyümesi gerek Hazinenin, sağlıklı işleyen bir malî sistemden, çok daha uygun koşullarda borçlanabileceği gerçeği göz önüne alındığında, bankacılık sektöründeki sorunların çözümüne ilişkin önlemlerin en kısa sürede alınması gerekmektedir.

Yaşadığımız ekonomik krizden sonra, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda bazı değişiklikler yapılması zorunlu hale gelmiştir. Görüştüğümüz kanun tasarısı, belirlenen acil önlemler paketi kapsamında çıkarılması öngörülen yasaların belki de en önemlisidir. Bu kanunla, yeni ekonomik programın da temel çerçevesini oluşturacak çok önemli bir adım atılmaktadır. Özellikle kamu bankalarının onbeş yıllık bir süreç içerisinde birikmiş görev zararlarının nasıl tasfiye edileceğine dair bir yöntem getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, bu gerekçelerle hazırlanan kanun tasarısının temel niteliğine ve amacına bakacak olursak, bankacılık sektöründeki sorunların çözümü için ivedilikle ihtiyaç duyulan düzenlemeleri kapsamaktadır.

Piyasa koşullarının henüz tam olarak tahmin edilememesi nedeniyle bütçeden yapılacak ödemeler için bir ödenek belirlenememiş, yapılacak harcamaların, öncelikle geçici hesapta izlenmesi, yıl sonuna doğru çıkarılması öngörülen eködenek verilmesine ilişkin bir kanunla da gerekli ödeneklerin temin edilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın Coşkuner, bir dakika efendim...

Sayın milletvekilleri, sükûnet yine bozuldu. Lütfen... Hatibi ben dahi duyamıyorum. İstirham ederim efendim...

Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Coşkuner.

SÜLEYMAN COŞKUNER (Devamla) - Kamu maliyesinde şeffaflığı sağlama politikası çerçevesinde ve ekonomik program kapsamında, küçük çiftçiler ile esnaf ve sanatkârlara, mevcut piyasa koşullarına göre kullandırılacak düşük faizli kredilere ilişkin olarak faiz farklarının sübvanse edilmesi amacıyla, 400 trilyon lirayı geçmemek kaydıyla, bütçeden ödeme yapılabilmesi için de düzenleme yapılmaktadır.

Söz konusu düzenlemeler, esas olarak, kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamındaki bankaların yükümlülükleri, toplam kamu yükümlülüğü içinde yer aldığından, toplam kamu yükümlülüğünü değiştirmeyecek; ancak, adı geçen bankalarca üstlenilen finansman yükümlülüğünün ve kamu borçlarının tek elden ve daha uygun koşullarla yönetimini sağlayacaktır. Böylece, özellikle kamu bankalarının en önemli sorunu olan ve nakit pozisyonları ile malî yapılarını olumsuz yönde etkileyen görev zararlarının bir plan dahilinde tasfiye edilmesi mümkün olacaktır. Ayrıca, bankaların sermaye rasyolarının yeterli düzeye çekilebilmesi amacıyla, gerektiğinde sermayelerine mahsuben, yaklaşık 3 katrilyon lira tahvilin verilmesi veya nakit imkânları çerçevesinde bu tutarın nakden ödenmesi öngörülmektedir.

Türkiye Emlak Bankasının yeniden yapılandırılması çerçevesinde, bankacılık faaliyetleri dışında kalan mal varlıklarının ve bu konuda faaliyet gösteren iştiraklerdeki hisse paylarının, bilanço değerleri üzerinden, Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesine karar verilerek, bu konudaki gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca, Türkiye Emlak Bankasına verilmek üzere ihraç edilecek senetlere, Hazine tarafından garanti verilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, 20.12.2000 tarihli ve 4611 sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununun 31 inci, 32 nci, 38 inci, 43 üncü ve 44 üncü maddelerinin fıkralarında değişiklikler yapılmakta ve maddelere yeni fıkralar eklenmektedir.

Tasarının 1 inci maddesinde, Bütçe Kanununun 31 inci maddesinin (a) fıkrasında yapılan düzenlemeyle, vadesinden önce erken itfa edilen özel tertip devlet içborçlanma senetlerinin de, vadesinde ödenen senetler gibi, net içborçlanma kullanımına ilişkin limitin hesaplanmasında dikkate alınması temin edilmektedir. Devlet içborçlanma senetlerinin tanımlandığı (b) fıkrasında yapılan değişiklikle, söz konusu bankaların, piyasalardan daha uygun koşullu borçlanabilmelerinin sağlanması açısından, özel tertip Hazine bonoları, yine, devlet içborçlanma senedi tanımı kapsamına alınmaktadır. Bu işlemler sonucu oluşacak faiz ödemelerinin, gerekli ödenek temin edilinceye kadar, bütçeden mahsup edilecek ödemeler hesabından yapılması amacıyla maddeye (g) fıkrası eklenmektedir.

Tasarının 2 nci maddesinde, Bütçe Kanununun 32 nci maddesine (f) fıkrası eklenerek, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 nci maddesinin 2 numaralı fıkrasının son cümlesi çerçevesinde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ikrazen, uzun vadeli özel tertip devlet içborçlanma senedi ihraç edilmesiyle, fon kapsamındaki bankaların nakit sorununun çözülmesi öngörülmüştür.

Tasarının 3 üncü maddesinde, Bütçe Kanununun 38 inci maddesine eklenen (b) fıkrasıyla, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması kapsamında, bankaların özkaynak açıklarının giderilmesi ve sermaye yeterlilik rasyolarının yasal oran olan yüzde 8'e çıkarılması amaçlanmıştır. Ayrıca, 38 inci maddeye eklenen (c) fıkrasıyla, faiz, sermaye, görev zararı ve sosyal güvenlik giderleri için yeterli ödenek bulunmaması nedeniyle, bütçeden mahsup edilecek ödemeler hesabından yapılan ödemeler karşılığı kadar, Maliye Bakanına, bütçeye ödenek ekleme yetkisi verilmektedir.

Tasarının 4 üncü maddesinde Bütçe Kanununun 43 üncü maddesinin (c) fıkrasında yapılan değişiklikle, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Türkiye Emlak Bankasının, çeşitli kanun ve kararnamelerden doğan görev zararlarının tasfiye edilebilmesi için, özel tertip devlet tahvili ihracına imkân sağlanmaktadır. Ayrıca, eklenen (h) fıkrasıyla, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve Türkiye Halk Bankasının 2001 yılı içinde kullandıracağı kredilerden doğacak gelir kayıplarının, görev zararı kapsamında, Hazinece, bütçeden avans olarak karşılanması esası getirilmektedir.

Tasarının 5 inci maddesinde, Bütçe Kanununun 44 üncü maddesinin sonuna bir fıkra eklenerek, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması kapsamında, Türkiye Emlak Bankasının bankacılık bölümünün, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasıyla birleştirilmesi, bankacılık faaliyetleri dışında kalan mal varlıklarının iştiraklerindeki hisse paylarının ve gayrimenkullerinin ise Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesi öngörülmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diler; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkuner.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas'ta.

Sayın Nas, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarı üzerine Grubumun görüşlerini belirtmek amacıyla yüksek huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı arz ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, Türkiye, ciddî bir ekonomik kriz yaşamaktadır. 1 Ocak 2000 tarihinde uygulamaya başladığımız kur çıpalı istikrar programı, ilk aşamada ekonominin canlanması ve bütçe açıklarının kapanması yolunda önemli iki değişikliğe sebep olmuştur. Birincisi, reel faizler sıfıra düşmüştür; ikincisi, Türk Lirası döviz karşısında değerlenmiştir.

Eşyanın tabiatı icabı, ekonomik sistem, bir süre sonra bu iki değişkende düzeltme hareketi yapacaktı ve nitekim, yapmıştır. Ne yazık ki, düzeltme hareketi başladığında, bankalarımızın, hatta, reel sektör firmalarımızın bilançoları aşırı borçlu ve aktif ve pasif kalemleri arasında vade ve döviz cinsinden ciddî bir uyuşmazlığa konuydu. Kısaca, başta, kamu bankaları olmak üzere, tüm bankalarımızın bilançoları sakattı.

Piyasanın sopası faizlerde düzeltme hareketine başlayınca, bu bilançolarla, bu düzeliş kat be kat yükselmiştir. Sistem paniklemiştir, bu hareket döviz piyasasına sıçramıştır; sonunda, malî kesimde başlayan kriz, reel kesimi vurmuştur. Bugün, bütün yaşadığımız ve giderek derinleştiğini gördüğümüz bunalımın sebebi de budur.

Aslında, ortada ilginç de bir denklem bulunuyor. Döviz kurundaki istikrarın temin edilebilmesi için bankacılık reformunun süratle tamamlanması gerekiyor. Bunun için de ilk adım, kamu bankalarının sistemin işlemesini engelleyen ve fona alınan bankaların kaynak sorunuyla birlikte tüm ödemeler sistemini tıkanmaya götüren ve bir bütün olarak sistem üzerinde ciddî bir likidite baskısı yaratan görev zararları stokunun ve toplam açıklarının eritilmesi olmalıydı. Yeni programın başarılı olmasının da yabancı kaynak girişinin de önkoşulu burada yatıyor; ancak, bankacılık reformunun acil bölümünü tamamlamak için, devlet içborçlanma senetleri piyasasının da sağlıklı bir biçimde işlemesi gerekiyor. Devlet içborçlanma senetleri piyasasının sağlıklı işleyebilmesi için ise, Türk Lirası cinsinden finansal, yani, malî kontratlara yönelik bir talebin olması gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, bankacılık reformunu dünyada ilk olarak yapan ülke biz değiliz; İsveç'ten Japonya'ya, Güney Kore'den Meksika'ya kadar, başarılı veya başarısız, birçok örnek var ortada. Ekonomik krizlerin çıkış nedenleri tarihsel olarak incelendiğinde de, çoğunun, bankacılık sisteminin yeniden düzenlenmesi veya bankalara el konulma sürecine bağlı olarak ortaya çıktığını görürüz.

Bankacılık reformu -bunun altını özellikle çizmek istiyorum- öncelikle, banka bilançolarına kamu kaynaklarının aktarılması anlamına gelir. Kamu kaynaklarını harcamayalım diye işe başladığınızda, ödenmesi gereken faturanın, yalnızca, daha da yükselmesine yol açarsınız. Bunun, maalesef, bundan başka bilinen bir yolu da yoktur. Aktarılacak kamu kaynaklarının ise, esas olarak, içborçlanma yoluyla sağlanması gerekir; ancak, ortada, zaten sürdürülemez bir içborç stoku olduğuna inanılıyorsa, o takdirde, yeni devlet içborçlanma senetleri ihracı vasıtasıyla yapılacak bir operasyonun yürütülmesi de giderek zorlaşır. Kamunun giderek büyüyecek içborç stokunun piyasalarda döndürülebilmesi açısından, ortada bir problemin olmaması ve devlet içborçlanma senetleri piyasasının işliyor olması gerekir. Yine, inanılırlık açısından da, Merkez Bankasının belirli bir para ve kur politikasını sürdürebilecek yeterli araca sahip olması gerekir.

Sayın milletvekilleri, işte, bu nedenlerle, yeni bir ekonomik programı çok daha sağlıklı uygulayabilmek amacıyla, Bütçe Kanununda değişiklik yapılması kaçınılmaz olmuştur; çünkü, malî sektörün zayıflığı, kamu bankalarının birikmiş görev zararları ve fona devredilen bankaların açıkları nedeniyle oluşan yüksek fon ihtiyacı nedeniyle 2000 yılında büyük bir iddiayla uygulamaya başladığımız ekonomik program, önce kasım, sonra şubat malî krizlerinin yaşanmasıyla rafa kaldırılmış bulunuyor ve ne yazık ki, bir anlamda, başladığımız yere yeniden dönmek durumunda kalıyoruz ve hep beraber, bu derinleşen kriz ortamından çıkmak için çok daha büyük bir gayret sarf etmek zorunda kalacağız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hem kasım hem de şubat krizi, bankacılık sektöründeki yeniden yapılanmayı uzun süredir savsaklamamızdan kaynaklanıyor; maalesef, bu böyle. Türkiye'de, uzunca bir süredir, kamu borç yönetimini aksatmadan yürütebilmek amacıyla, banka bilançolarında risk birikimine imkân tanıdık, daha doğrusu görmezden geldik. Kamu bankalarındaki riski saklamak için de, açıklarını, görev zararları adı altında bir hesapta, bütçe denetimi dışına taşıdık ve bütçe dışında taşımaya da devam ettik; sonuçta, ekonomimiz için çok ciddî bir zafiyet kaynağı ortaya çıktı. Kamu bankaları, 30 katrilyon, yaklaşık 20 milyar dolara ulaşan birikmiş görev zararlarıyla, uyguladığımız programın ve bundan sonra, eğer gerekli adımları atamazsak, uygulayacağımız programın da güven unsuruyla beraber, en zayıf noktasını oluşturacaktır.

Türkiye'nin istikrar arayışını sürdürebilmesi için, bu probleme, artık, hızlı bir şekilde çözüm yolu bulmamız gerekiyor; ancak, bu çözüm yolunun da tek boyutlu olarak tasarlanmaması gerekiyor. Bu çerçevede, malî sektör yeniden yapılanmadan ve işe öncelikle kamu bankalarından başlanmadan yeni bir programın sağlıklı olamayacağı ve kısa sürede eskisinin akıbetine maruz kalacağı açıktır; çünkü, kamu bankalarının ve fon bankalarının açıkları, piyasalarımızda risk algılamasını artırmış, bu nedenle dövize yöneliş hızlanmıştır. Risk algılaması aynı kaldıkça, faiz oranları düşmeyecektir; faiz düşmeyince, ikinci el piyasalar çalışmayacaktır ve bu durumda, bankacılık reformu adına yapılanlar da, faiz oranlarının düşüşünü engeller nitelikte olacaktır. Daha da önemlisi, faiz oranları düşmedikçe, mevcut kamu bankaları ve fon bankaları açıkları yeni bir programın yapılmasını engelleyecektir. Dolayısıyla, sorunların çözümüne -biraz önce de vurguladığım gibi- kamu bankalarından ve fon bankalarından başlamak artık kaçınılmazdır. Türkiye'nin bu soruna en kısa sürede neşter vurması gerekiyor.

Son kriz, özellikle 19 Şubatta başlayan kriz, kamu bankalarının taahhüt kapatmada ne kadar zorlandıklarını ve bir bütün olarak sistem için ne kadar büyük bir sorun teşkil ettiklerini bize göstermiştir. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ülkede, hele malî kesimin sığ bir 150 milyar dolar büyüklüğünde olduğu; ama, bunun sadece 50 milyar dolarlık kısmının ayakta olduğu, 100 milyar dolarlık kısmının kamuda olduğu bir ortamda, kamu bankalarının yükümlülüklerini yerine getirmemesinin sonuçları çok ağır olacaktı ve nitekim, olmuştur da. Bu nedenle, son gelişmeler ışığında, kamu bankalarının ve fondaki bankaların likidite sorununa çözüm bulunması ve bu bankalar ve fon bankaları için çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç edilmiş olan ve şu anda ikinci el piyasası bulunmadığı için açıkçası hiçbir değer ifade etmeyen devlet iç borçlanma senetlerinin piyasa koşullarını uygun hale getirilmesi ve gerektiğinde söz konusu bankalara nakit imkânı yaratacak şekilde erken itfa edilebilmelerinin sağlanabilmesi için bütçe kanununda bu değişikliklerin yapılması kaçınılmaz olmuştur. Çözüm, kuşkusuz, söz konusu kamu bankalarının sadece malî durumunu düzeltmekten geçmemektedir. Bu bankaların yeniden yapılandırılarak, profesyonel bankacıların yönetimine bırakılması da aynı derecede önemlidir. Nitekim, bu yolda da önemli bir adım atılmıştır ve bu bankaların piyasa koşullarına ve evrensel standartlara göre yeniden yapılandırılması işlemi yeni profesyonel yönetimin altında başlatılmıştır.

Kamu maliyesinde şeffaflığın sağlanması bir diğer önemli sorunumuzdur. En geniş kamu açığı tanımı olan kamu borçlanma gereği tanımı dahi, birikmiş görev zararları stokunu içermemektedir. Bu nedenle, kamu borçlanma gereği, olduğundan daha düşük görünmekte ve dolayısıyla, enflasyonla mücadele, açıkçası, tanımlanmayan bir düşmanla savaşmaya benzemektedir. Kısaca, bu değişiklikle, kamu bankaları ve fon bankaları, fon kapsamındaki bankaların birikmiş görev zararlarının tasfiyesi için çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma senetlerinin piyasa koşullarına uygun hale getirilmesi, gerektiğinde de bu bankalara nakit imkânı yaratacak şekilde erken itfa edilmelerinin sağlanması, bu bankaların sermaye yeterlilik rasyolarının yüzde 8 yasal oranına çıkarılması ve yine bu bankaların reorganize edilmesi amacıyla, ihtiyaç duyulan finansmanın iç kaynaklardan karşılanmasına yönelik borçlanma limitinin yeniden düzenlenmesi amacıyla, ilgili maddelerde gerekli teknik düzenlemeler yapılmıştır.

Ayrıca bu tasarıyla, Emlak Bankasının bankacılık faaliyetleri dışında kalan mal varlıklarının ve bu konuda faaliyet gösteren iştiraklerindeki hisse paylarının, ticarî gayrimenkulleriyle ihtiyaç fazlası gayrimenkullerinin Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesi ve bu varlıkların karşılığında Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca ihraç edilecek senetlere Hazine garantisi verilmesi öngörülmüştür. Bu senetlerin karşılıkları Emlak Bankası hesaplarına girecektir.

Bu karar, önemli bir karardır; bir bütün olarak, bu tasarı, önemli bir tasarıdır; ancak, bu operasyonun son derece dikkatli yönetilmesi gerekmektedir. Operasyonun özü, kamu ve fon bankaları açıklarının karşılığında toplam 30 katrilyon liralık bir içborçlanma senedi çıkarılması ve bu senetlerin Merkez Bankası aracılığıyla nakde çevrilerek, söz konusu bankaların finansman sorunlarının aşılması esasına dayanmaktadır. Bu para, iki üç hafta içerisinde açık piyasa işlemleriyle piyasadan çekilecek ve enflasyonist baskı kısa döneme hapsedilmeye çalışılacaktır. Bu nedenle, sistemin özel bankalara, özel malî kesime ilişkin ayağı ve bu konudaki çözümler de vakit geçirmeden devreye sokulmalıdır.

Bu arada belirtmek istediğim bir husus da, Halk Bankası ve Ziraat Bankasının özelleştirilmesinin, asla ve asla, küçük esnaf, sanatkâr ve çiftçinin, bundan sonra, artık, desteklenmeyeceği anlamına gelmeyeceğidir. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Sadece, desteklemenin yöntemi değişmiştir. Bundan sonra tüm sübvansiyonlar, artık, bütçede yer alacak ve bütçe denetimine tabi olacaktır; yani birikmiş görev zararları diye bütçe dışında taşınmayacaktır.

Bu kanun tasarısıyla, bundan sonra, ekonomik program kapsamında, küçük çiftçi, esnaf ve sanatkâra, mevcut piyasa koşullarına göre kullandırılacak düşük faizli kredilerin faiz farklarının sübvansiyonu için, 400 trilyon lirayı geçmemek kaydıyla, bütçeden ödeme yapılması imkânı getirilmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı ve gerekçesi incelendiğinde, tasarının önemli bir reform olduğu görülecektir. Bu açıdan cesur bir adım atılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, ancak, son olarak bir şeye işaret etmek istiyorum: Bundan sonra ne tür bir program uygularsak uygulayalım, her programın içerisinde, mutlaka, doğrular olacaktır ve her programın içerisinde, yine, mutlaka, eksik taraflar, bizim eleştirilerimize de muhatap olacak eksiklikler bulunacaktır; ancak, bir programın başarısı, içerisinde barındırdığı doğruların çokluğu kadar bir başka önkoşula daha bağlıdır; bu da güvendir. Biz, Meclis olarak, uygulanacak bir programa sahip çıkmazsak, biz, toplumdaki güven bunalımını daha da derinleştirecek söylem ve eylemlere davetiye çıkarırsak, hiçbir program, tamamı mutlak doğrulardan oluşsa bile, başarıya ulaşamaz. Bu nedenle, bu tasarıyı desteklediğimizi belirtir, Yüce Heyetinize saygılarımı arz ederim. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Nas.

Efendim, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Zeki Sezer'de.

Sayın Sezer, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; çok fazla vaktinizi almayacağım ve düşüncelerimizi kısaca ifade edeceğim.

2000 yılı kasım ve 2001 yılı şubat ayında malî sektörde yaşanan malî sorunları aşmak, yapısal reformları gerçekleştirmek ve Türkiye'nin önünü açmak üzere başlatılan yoğun çalışmalar arasında yer alan Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasayı çok önemsiyoruz.

Yaşanan sorunlarda zayıf bankacılık sistemimizdeki aksamaların rolü çok büyüktür.

Bankacılık sistemimiz, yılların popülist ve verimlilikten uzak uygulamaları sonucu bugünkü durumuna getirilmiştir. Ne yazık ki, bankalar, vatandaştan çok ucuza topladığı mevduatı, çiftçiye, sanayie, girişimciye, esnafa kaynak olarak aktarmak yerine, yüksek faizle devlete satmıştır. Bankacılık, işte böyle bir sistemle bugünkü bulunduğu noktaya gelmiştir. Bundan başka, bankacılık sistemimiz, ne yazık ki, yıllardır, yolsuzlukların kaynağı da olmuştur. İşte, 57 nci hükümet, Bankacılık Yasasını çıkarıp, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu oluşturup, bu sorunların üzerine gitmeye başladıktan sonra bu gerçekler ortaya saçılmıştır. Bankacılık sistemi, artık, malî sektördeki gerçek işlevine kavuşturulmak durumundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak, devlet, yılların birikimi görev zararlarını yok sayamaz. İşte, bu yasayla, bankalar, bir disiplin altına alınabilecektir diye düşünüyoruz. Bu yasayla, malî sistemin, içinde bulunduğu durumun aşılabilmesi sağlanacak ve ileride benzer sorunlarla karşılaşması önlenecektir. Ayrıca, bu yasayla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki bankaların likidite sorunlarının çözümü ve bu durumun piyasalara yarattığı baskının çözümlenmesi de amaçlanmaktadır. Artık, kamu bankalarının geçmiş yılların birikimi olan görev zararlarının tasfiyesi sağlanmalı, kamu bankalarının sermaye yeterlilikleri yasal oranına çıkarılmalıdır. Bu, finans sisteminin istikrara kavuşması ve kamu bankalarıyla, fon kapsamındaki bankaların yeniden yapılandırılmalarının sağlanması için gereklidir ve bir an önce yaşama geçirilmelidir. Böylece, bu bankaların üstlendiği finansman yükümlülüğünün Hazineye devri, kamu borçlarının tek elden ve uygun koşullarda yönetimi sağlanacaktır.

57 nci hükümet döneminde Türkiye ekonomisine köklü çözümler öngörülmekte, bu konuda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Yılların kronikleşmiş yüksek enflasyonla yaşama ortamından çıkış için verilen özverili mücadeleye, enflasyonla beslenen kesimlerin karşı çıkması doğaldır. Üretim yerine rant ekonomisi, bu çevrelerin vazgeçmek istemediği bir durumdur; ancak, reel sektörün, çalışan kesimlerin, çiftçinin sorunları, esnafın, girişimcinin sorunları; enflasyon ortamından uzaklaşılarak, enflasyon hızı düşürülerek, savurganlıktan uzaklaşılarak, yolsuzlukların üstüne gidilerek, yolsuzluklar önlenerek, kararlı bir mücadeleyle çözülür.

Son dönemde yolsuzlukların üzerine öylesine yoğun bir şekilde gidilmektedir ki, bu konularda yapılan operasyonların sayısı ve adları, artık, hatırlanamaz noktadadır.

Türkiye'nin sorunları, Sayın Ecevit'in başkanlığındaki 57 nci hükümetin ve bu Meclisin yoğun çalışmasıyla, elbirliğiyle aşılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gün içinde açıklanacak olan Ulusal Ekonomik Programla, önümüzdeki dönemde, bankacılık sisteminin düzenleneceği, faiz ve döviz kurlarında istikrar önlemlerinin alınacağı, makro ekonomik dengeler kurulup üretim ekonomisine geçileceği konusunda büyük umutlar taşımaktayız. Bu aşamada içkaynaklar harekete geçirilecek, kaynakların popülizmle tüketilmesi önlenecektir. Yine, bu noktada, savurganlık, verimsizlik önlenecek, verimli bir kamu yönetimi hayata geçirilmeye çalışılacaktır ve bu konuda başarılı olunacağıyla ilgili hiçbir şüphemiz yoktur.

Yine, bu arada, işte, sosyal tesisler, çok konuşulan makam araçları, lojmanlar gibi, kamuoyunun hassasiyetle üzerinde durduğu gider artırıcı sebeplerin de, ortadan, büyük ölçüde kaldırılacağını düşünüyoruz.

Ekonomik programın hayata geçirilmesiyle, gelir dengesizliği büyük ölçüde azaltılmaya çalışılacak ve program, sosyal boyutuyla yaşama geçirilecektir diye düşünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içerisinde bulunduğumuz dönemde, faili meçhuller bir bir aydınlatılıyor; bölücü, Hizbullahçı teröre büyük darbe vurulmuştur; çete ve mafya mensupları ele geçirilmiş, mafya çökertilmiştir. Dünyanın neresinde olursa olsun, çeteciler, mafya mensupları, yakalanıp, adaletin önüne çıkarılmaktadır.

Yine, bu dönemde, hırsızlar, soyguncular, hortumcular yakalanmıştır, yakalanmaya devam edilmektedir. Artık, şimdi sıra, ekonominin düze çıkarılmasında, ekonominin önünün açılmasında; şimdi, sıra, sosyal adalette; şimdi sıra, hakça düzende.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sezer, teşekkür ederim.

Kanun tasarısının tümü üzerinde, gruplar adına konuşmalar bitmiştir.

Şahısları adına, Edirne Milletvekili Sayın Şadan Şimşek. (DSP sıralarından alkışlar)

ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım.

Türkiye, ekonomik anlamda büyük bir kriz yaşamaktadır; lakin, bu krizin bir günden diğerine gerçekleşmediğini, yıllardır süregelen birikimin ürünü olduğunu hepimiz biliyoruz. Kaba hatlarıyla bakılıp değerlendirildiğinde, ülkemiz ekonomisinin uzun zamandan beri istikrarsız bir görünüm arz ettiği kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Nitekim, bu durum, yine hepimizin çok iyi bildiği gibi, yıllardır süregelen ve kronik hale bürünen yüksek enflasyon ve kamunun giderek artan açıklarının olumsuz etkisinin gölgesinde gelişmiştir.

Açıklanan rakamlara göre, ülkemiz, 2000 yılı için 110 milyar dolar dış borcuyla dünyanın en borçlu ülkeleri arasında ilk 10 arasında yer almaktadır. Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, biz, bu kadar nasıl borçlandık; bu borcu nasıl ve nerelerde kullandık da bu duruma geldik? Öncelikle, bunun altının çizilmesi gerektiği inancını taşımaktayım.

Türkiye ekonomisi, 1980'li yıllardan sonra uygulanan politikalar sonucu, kamu finansmanında tam bir çıkmaza girmiştir; çünkü, amaçlandığı üzere, devlet, her alanda istenilen düzeye getirilememiş, özelleştirmeler gerçekleştirilememiştir. Ayrıca, 12 Eylül dönemini izleyen parlamenter dönemde, seçim arifelerinde, seçim rüşveti olarak genişlemeci politikalar uygulanmıştır. Bütçeye paralel olarak fonlar kurulmuş, kurulan bu fonlar, denetim dışında kaldığı için, kaynakları yok edip yutan veya yandaşlarına dağıtan birer dipsiz kuyu ya da kara delik olarak işlev görmüştür. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası gibi devlet bankalarında açılan krediler geriye dönmemiş, görev zararı olarak yazılmıştır. Yani, har vurulup harman savrulmuş, kamu açıkları büyük bir hızla artmıştır. Sonuçta, devlet, işçisine gereken ücreti sağlayacak, köylüsüne hak ettiği tabanfiyatını verecek, girdinin makul fiyatlarını biçecek, memurunun ise çoğunluğunu oluşturan düşük gelirli kesimi memnun edecek kaynağı bulamaz noktaya gelmiştir. Bu uygulamalar, bir yandan, ekonomik kazanca dönüştürülemeyen ürün stoklarına ve yarım kalmış birçok yatırım haline dönüşmüştür. Büyük bir kitlenin alım gücü düşük olunca, esnaf da çok kötü bir biçimde etkilenmiştir.

Bütün bunların yanı sıra, reel sektör, üretim faaliyetlerini arka plana atarak, fonlarını devlete borç verip yüksek faiz almak yönünde kullanmaya gitmiştir. Bu durum, uzun vadede, sanayi sektöründeki teknolojik yenilenmenin gözardı edilmesini, maliyet duyarlı üretimden uzaklaşmayı ve dolayısıyla, ihraç pazarlarının kaybı ile rekabet gücünü kaybetmesi sorununu beraberinde getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin biriktirilegelmiş bu sorunlarının çözümü için kararlı ve sabırlı hareket etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur. Belki daha da önemlisi, sorunlara doğru teşhis konularak tedavi edilmesi gerekliliğidir. Nitekim, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in Başkanlığında kurulan 57 nci hükümet, tedavi yöntemini uygulamaya koymuştur; ancak, birtakım kesimlerin, uygulamaya konulan yöntemlerden rahatsız oldukları aşikârdır.

Malî sektörün yıllardır ihmal edilmesi, Kasım 2000 ve Şubat 2001'de, likidite riski yüksek, özkaynakları yetersiz, donuk kredileri tehlikeli boyutta, dövizde açık pozisyonları taşınamayacak düzeye ve yönetim risklerini de çok yüksek bir yapıya dönüştürmüştür. İşte, 57 nci hükümet, bu yapısal bozuklukları düzeltmek ve hukukî boşlukları da doldurmak zorunda kalmıştır. Neticede, yaşanan finansman krizine bağlı olarak, ülkemizin ekonomik gerçekleriyle uyuşmayan, uyuşmadığı gibi, taşınamayacak faiz hadlerine ulaşmıştır. Finansman krizi reel sektörü etkilemiş, dış talebin yanı sıra, iç talebin de düşmesiyle, firmalar çok sıkıntılı bir durumla karşı karşıya kalmışlardır.

Değerli milletvekilleri, sanıyorum sırtımızdaki ağır borç yükünün hepimiz farkındayız. Bu nedenle, hedeflerini gerçekçi belirleyen, inandırıcı olan, topluma güven veren, dahası, krizden çıkışın faturasını hakça paylaştırmasını bilen bir program hazırlanmasına destek olmak için, kriz ortamından çıkışı atılım fırsatı olarak değerlendirelim; rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçişi sağlayalım; kalkınmayı, tavandan başlayan katılımcı, yerel ve bölgesel potansiyellere dayandıralım. Gelin, kriz dönemini geride bırakarak, sağlıklı ve dengeli bir ekonomi için, yeniden üretim, yatırım ve ihracata yönelmenin sağlanması, büyüme ve refah artışının hızlandırılması, işsizlik ve sosyal sorunlara çözümler getirilmesi, ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinin hızlandırılması için çalışalım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kutsal ve yüce bir görevi bulunan sayın milletvekilleri, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için gözden kaçırılmaması gereken bir gerçek var ki, o da, hepimizin, hırçın, çalkantılı ve zorlu bir denizde ilerlemeye çalışan aynı geminin yolcuları olduğumuzdur. O yüzden, anlamsız ve gereksiz tartışmaları bir kenara bırakalım; gerekli olan yapısal düzenlemeleri hızla devreye sokarak, malî disiplinin sağlanmasına olanak vermek için mücadele edelim.

Ben, 21 inci Dönem milletvekili seçilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin en genç milletvekili olarak, kriz körükleyici davranışlarının nedeni ve maksadını anlayamıyorum. Ülke çıkarları için sağlıklı çözümleri süratle tamamlamada elbirliği yapalım. Bu, Parlamentomuzun saygınlığını da yükseltecektir. Toplumumuzun sorunlarına çözüm önerileri getirmek yerine, belli başlı kalıplaşmış sözlerin arkasına sığınarak bir yere varılamayacağı bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, yıllardan beri süre gelen sosyal devlet anlayışı içerisinde doğan ihtiyacın giderilmesi amacıyla, kamu bankalarımız tarafından çiftçilerimize, esnaf ve sanatkârlarımıza piyasa koşullarına göre kullandırılan düşük faizli kredilerin faiz farkları, görev zararları yazılıyordu. Bundan dolayı kamu finansman açıkları bugün sürdürülemeyecek duruma gelmiştir.

Görüşülmekte olan bu tasarının 4 üncü maddesiyle, kamu maliyesinde şeffaflık ve gerçeklik sağlanacaktır. Çiftçilerimize, esnaf ve sanatkârlarımıza kullandırılacak düşük faizli kredilerin faiz farkları karşılığı ilk defa bütçeye konulacak olup, kamu bankalarına görev zararı yazılmayarak, kamu finansman açığının önlenmesi sağlanacaktır. Böylece, çiftçimize, esnaf ve sanatkârımıza düşük faizli kredi kullandırma imkânı sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye çok zor bir dönemden geçmektedir. Bu dönemde, ülkemizin her ferdine büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Ülkemiz ekonomisini zora sokmayan önlemlerle birlikte, işçimize, esnafımıza ve memurumuza gereken desteği sağlamak, köylümüze ve çiftçimize hak ettiği tabanfiyatı verebilmek için çok akılcı çalışmalıyız. Bizler, yeni huzursuzlukların yaşanmaması için, tarihî sorumluluğumuzun bilincinde olarak, sorunları, demokrasinin, parlamenter rejimin ve piyasa ekonomisinin kuralları içinde iç ve dış kaynakları akıllıca kullanarak çözmek için mücadele etmeliyiz. Unutmayalım ki, Büyük Türk Ulusu her türlü kriz ve felaketleri aşacak inanç ve güç birliğine sahiptir. Gelin, birlik olalım; gün, dayanışma, birlik beraberlik ve özveri günüdür.

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Şimşek, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; ilk önce şunu belirtmem gerekiyor: Bugün Yüce Meclisin önünde sizlerle birlikte olduğum için oldukça heyecanlıyım, çok mutluyum. Meclisin bugünlerde çok verimli ve yapıcı çalışması, sanıyorum, özel bir önem taşımaktadır.

Bugün görüştüğümüz, gerçekten, alışılmış, bilinen bir düzenleme değildir; doğrudur. Bu kanun tasarısı, Türkiye'nin çok ihtiyacı olan yeniden yapılanma gayretinin önemli bir parçasıdır.

Ekonomik sorunlar birikmiştir. Geçen yıllarda birçok soruna çözüm de bulunmuştur, çok ilerleme de kaydedilmiştir; fakat, Türkiye, hak ettiği, istediği ve özellikle çalışan halkın beklediği hızlı büyümeye, sürdürülebilir büyümeye de, maalesef, erişememiştir. Ekonomik sorunları, kısa vadeli çözümlerle idare etmek yerine, artık, kökünden çözmemiz gerekiyor. Değişikliğin amacı, kamu bankaları ve fon kapsamındaki bankaları yeniden sağlıklı bir yapıya kavuşturmak ve kendi ihtisas alanlarında, üreticiye, ihracatçıya, çiftçiye ve esnafa gerekli finansal desteği en güzel ve en iyi bir şekilde vermelerini sağlamaktır.

Şimdi, özellikle, Samsun Milletvekili Sayın Kabataş'ın konuşmasıyla ilgili bir noktaya değinmek istiyorum. Bu arada, Sayın Kabataş'ın deneyimine, bilgisine, kişiliğine de büyük bir saygı duyduğumu belirtmek istiyorum ve kendilerine, görüşleri için teşekkür ediyorum. Kamu bankaları ve fon kapsamındaki bankaların yükümlülükleri, zaten, toplam kamu yükümlülüğü içindedir. Bu yükümlülük, zaten, Türk Devletinin bir yükümlülüğüdür, kamu kesiminin bir yükümlülüğüdür. Teklifimiz, toplam kamu yükümlülüğünü değiştirmeyecektir; ancak, kamu borçlarının tek elden ve mümkün olan en uygun koşullarla yönetimini sağlayacaktır. Amaç, enflasyon değil, tersine, daha etkili bir para politikası, daha güçlü bir Merkez Bankasıdır ve daha düşük maliyetle borçlanabilen bir Hazinedir.

İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas'ın da vurguladığı gibi, bu arada, bu, günlük çok yüksek faizle borçlanma sürecine son verirken, Hazinenin ve Merkez Bankasının çok büyük bir uyum içinde ve çok dikkatli çalışması gerekiyor. Büyük bir operasyondur ve bu uyum, bu dikkat, gerçekten gereklidir. Elbette, uzun vadeli amaç borç yükünü aşağıya doğru çekmek ve borç stokunu, millî gelirin, şu sıralarda yüzde 70'in de üzerine çıkan oranından çok daha düşük bir seviyeye indirmektir.

Diğer bir noktaya da değinmek istiyorum: Bütçeden mahsup edilecek ödemeler hesabının arızi durumlarda kullanılması gerektiği doğrudur; ancak, şu anda, tam bir geçiş dönemi içindeyiz. Dengeler altüst olmuştur ve gerçekten, yeni bir dengeye daha ulaşmış değiliz. Bu nedenle, eködenek teklifinin yılın ikinci yarısında yapılması daha sağlıklı ve tasarruflu hareket etme olanağını verecektir; ancak, çok gecikmesi bence de sakıncalıdır, sonbahara kalmaması yararlı olabilir diye düşünüyorum.

Ankara Milletvekili Sayın Sezer'in de güzel konuşmasına bir değinmek istiyorum. Tabiî ki, bu kamu bankalarıyla ilgili düzenleme, hem bütün bankacılık sisteminde hem de bütün ekonomide, şu anda birlikte hazırladığımız yenileme programının bir parçasıdır ve bir parçası olarak tahlil edilmeli, ele alınmalıdır.

En önemli amaç, en üstünde durduğumuz ilke şeffaflıktır. Sanıyorum, bu, hem dar anlamda, ekonomi açısından çok gereklidir hem de daha geniş anlamda, politik ve toplumsal dayanışmayı ve desteği de sağlayacak temel ilkedir.

Bu önümüzdeki günlerde ve haftalarda bir sürü yasal değişiklikler, düzeltmeler söz konusudur. Daha güçlü, daha rekabetçi bir ekonomik yapıyı oluşturacak bir yasal düzenleme gayreti içindeyiz. Bu konularda sık sık buluşacağız inşallah. Birlikte, en güzel, en güçlü ve en sürdürülebilir çözümleri bulacağımızdan eminim.

Çok teşekkür ederim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, şahsı adına, söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'ta.

Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

57 nci hükümet, tasarının genel gerekçesinde "2000 yılının kasım ayında ve 2001 yılının şubat ayında ekonomimizde meydana gelen krizler sonucu malî yapının bozulduğunu, bütçenin işlevini yitirdiğini, kamu ve Fondaki bankaların yeniden yapılandırılmasının sağlanması, kamu bankalarının mevcut görev zararlarının tasfiye edilmesi, artık, kendilerinin dahi önlerini göremediklerini; bunun için, bütçeden yapılacak ödemeler için belirli bir ödeneğin öngörülmediğini, yapılacak harcamaların, öncelikle geçici bir hesapta izlenmesi, yıl sonuna doğru çıkarılması öngörülen eködenek verilmesine ilişkin bir kanunla da gerekli ödeneklerin temin edilmesi amaçlanmıştır" denmektedir.

Böylece, bu hükümetin ne kadar çok çalıştığının bir göstergesi olarak, normal işleyen hükümetlerde yılda bir bütçe kanunu çıkarılırken, bu hükümetçe, en az üç bütçe kanunu çıkarılması planlanmış olmaktadır.

Bu hükümetçe, bundan takriben üç ay önce, 2000 yılı aralık ayında bu Meclisin huzuruna getirilen 2001 yılı bütçesinde; büyüme oranı yüzde 4,5, TEFE yıl sonu yüzde 10, ortalama dolar kuru 714 000, faiz ödemeleri 16,6 katrilyon, bütçe açığı 5,2 katrilyon, faizdışı fazla 11,4 katrilyon, giderler 48,3 katrilyon, gelirler 43,1 katrilyon olarak belirtilmiş ve büyük bir övgüyle, doların haziran sonuna kadar aylık 0,85 oranında artacağı, gün gün döviz fiyatları önceden ilan edilmiş, faiz ödemelerinde ortalama yüzde 22 ile borçlanılacağı ve gayri safî millî hâsıla oranı olarak faizdışı fazlanın yüzde 7,5 olacağı, uzun uzun, binbir gece masallarını anımsatır şekilde anlatılmıştı.

Bizim, o zamanlar da Mecliste yaptığımız konuşmalarda, ısrarla, rakamların tutmayacağını, daha bir ay önce olan kasım krizinin bunun açık belirtisi olduğunu söylememize rağmen, hükümet, enflasyon canavarını yenmek üzere olduklarını, Refahyol Hükümetini yıkmalarıyla övünen TÜSİAD Başkanı dahi, on yıl önlerini görmeye başladıklarını gururla söylüyorlardı.

Netice, yıl sonunda olması planlanan yüzde 10 TEFE, sadece mart ayında yüzde 10,1 olarak çıktığı gibi, dolar, bugün itibariyle Merkez Bankasında 1 242 000 TL olarak ilan edilmiş, büyümenin yıl sonunda eksi yüzde 4-6 arası olacağı, bütçe büyüklüğünü artık bu hükümetin de tahmin edemediği, en az 20 katrilyonluk bir artış olacağı şimdiden söylenmektedir.

Bu tasarının getirilmesinin esas sebebi olan kamu görev zararları ve faizdışı fazla üzerinde bir miktar durmak isteriz.

Sayıştay 2000 Malî Durum Raporunun 126 ncı sayfasında, "Hazine, finansman yetersizliği sebebiyle birkısım KİT'leri, giderleri finanse etmeye zorlamakta, bu şekilde doğan görev zararı ödemelerini de zamanında yapamamaktadır. Bu borçlar hazine bonosu ya da devlet tahvili şeklinde devlet içborçlanma senetlerine bağlanmadıklarından, içborçlar arasında gösterilmemektedir" denilmekte ve "bu borçların, 1999 yılında 13 katrilyona ulaştığı, borçların bu büyüklüğe ulaşması sübvansiyonların çokluğundan değil, bu borçlara verilen yer yer yüzde 300'ü bulan oranlarda faiz yürütülmesindendir" denilmektedir.

Yine, Sayıştay, bu faiz oranlarından piyasa faizlerinin çok üstünde, 2000 yılı için piyasa faizinin yüzde 35 üzerinde olduğunu belirtmektedir.

Yine, Sayıştay raporunda "görev zararlarının finansmanının kamu bankalarına yıkılması sonucunda, bu bankaların nakit açığı artmaktadır. Hazinenin yaptığı görev zarar ödemeleri, destekleme uygulamalarını değil, kamu bankaları açıklarını finanse etmektedir " denilerek şöyle devam edilmektedir: "Görev zararlarından doğan borçların gösterilmemesi sonucunda kamunun toplam borç stoku gizlenmiş olmaktadır." Bunu, Sayıştay diyor Sayın Bakan. "Bunun sonucunda, borç yükünün ağırlığı gözden kaçmakta, ekonomiyle ilgili veriler yanıltıcı ve güvenilmez olmaktadır."

Sayıştay, görev zararıyla ilgili çok çarpıcı bir örnek vermektedir. Bu örnek, kütlü pamuk destekleme uygulamasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, 1993 ve 1994 yıllarında, üreticilere yaklaşık 315 milyon dolara karşılık gelen tutarda kütlü pamuk destekleme primi ödemiştir. Bunun karşılığı Hazine tarafından bankaya ödenmediği için, kalan borca faiz yürütülmeye başlanmıştır. Hazine, 1997 yılında bankaya, yaklaşık 712 milyon dolar tutarında ödeme yapmış; ancak, bu ödeme, 315 milyon dolarlık borcun sadece 51 milyon dolarlık kısmını tasfiye edebilmiştir; yani, 1993 yılındaki 1 dolarlık destekleme primi karşılığında, 1997 yılında bankaya 17 dolar ödenmiştir. 1993 yılında 315 milyon dolara karşılık gelen borç, uygulanan yüksek faiz nedeniyle 1999 yılında 11 milyar dolara ulaşmıştır. Son yıllardaki gibi artmaya devam etmesi durumunda, kütlü pamuk destekleme priminden kaynaklanan bu borç, 2002 yılında 34 milyar dolara ulaşacaktır. Bunun bir diğer ifadesi, 1993 yılında üreticiye ödenen 1 dolara karşılık, dokuz yıl sonra, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına, dolayısıyla, bankanın fon sağladığı piyasaya 158 dolar borçlanılmaktadır.

Bu konu, Plan ve Bütçe  Komisyonunda Sayın Maliye Bakanımıza sorulduğunda, Sayın Bakan, tutanaklarda, aynen şöyle demiştir: "Ziraat Bankası, 1993 yılında 4,6 trilyon Türk Lirası doğrudan üreticilere ödemiştir. Bütçe ödeneklerinin yetersiz olması sebebiyle ödenemeyen, günümüze kadar, anılan kararda -ben, sadece Polat merak ettiği için, yoksa, ben bunu sunmak da istemem; ama, Polat çok ısrar ettiği için diyorum- belirtilen faiz oranlarıyla üç ayda bir kapitalize edilerek, büyüyen görev zararı da kütlü pamuk için 2000 yılı sonu itibariyle 8,1 katrilyona ulaşmış. Doğru, gerçekten zor, anlatmak da anlamak da" şeklinde cevaplandırmıştır. Buradan da, TL olarak, 1993 yılında 1 TL, 2000 yılında, yani yedi yıl sonra 1 760 kat artmaktadır.

Peki, bu tasarıyla ne yapılmak istenmektedir; o da şudur: Tasarının 4 üncü maddesinde "görev zararı alacaklarının tasfiye edilmesini, görev zararlarının tasfiye edilmesini teminen Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası AŞ'ye ve Hazinece özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir. Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartları ile görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından belirlenir" denilmektedir. Yani, sözün kısası, dokuz yıl için, 1 dolar, 158 dolar olacak ve yedi yıl içinde 1 TL, 1 760 TL olacak şekilde faiz yürütülecek, böylece, Halk ve Ziraat Bankalarının görev zararları doğacak ve bu tasarının 4 üncü maddesi gereğince bu borçları yapanlar, Meclisten aldıkları yetkiyle, iki ay önce Türkiye'ye yeni gelen bir Bakanın isteği ve Başbakanın onayıyla analarından doğmuş gibi masum olacaklar.

 Yanlış anlaşılmasın, üzerine basarak söylüyorum, biz, kamu bankalarına olan Hazine  borçlarına karşılık, Hazinece özel tertip devlet içborçlanma senedi verilerek tasfiye edilmesine karşı değiliz. Bizim, karşı olduğumuz ve tüm gücümüzle karşı çıktığımız husus, Türkiye'ye iki ay önce gelmiş, ömrünü planlamacı olarak geçirmiş, hazine ve banka hesaplarını inceleme konusunda normal bir hesap uzmanı kadar bilgi ve tecrübesi olmadığını zannettiğimiz iki aylık bir Bakanın isteği üzerine, Başbakanın onayıyla, 30 katrilyonluk kamu bankaları ve fon bankalarının borçlarının ibra edilmesi ve devasa kamu borçlarını yapanlar hakkında bir daha bir işlem yapılmasının, soruşturma açılmasının önünün kesilmesi olayıdır.

Görev zararıyla ilgili olarak Borçlanma ve Borç Yönetimi Özel İhtisas Komisyonu Raporunun 114 üncü sayfasında da aynen "bankalara olan borçlara, piyasa faizinin 35 puan üzerine kadar çıkan oranlarda faiz uygulanmakta, bileşik faiz esasına göre her üç ayda bir faizlerin ana paraya eklenmesi sonucu da, borçlar, birkaç yıl içinde, orijinal borcun binlerce katı bir büyüklüğe ulaşmaktadır.

Yine, Devlet Planlama Teşkilatı da 1993 yılı kütlü pamuk örneğini vermekte ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının üreticiye ödediği 1 dolar karşılığında, Hazinece, 1998 yılına kadar, bankaya 2 dolar ödenmiş, geriye 28 dolar borcu kalmıştır" denmektedir.

BAŞKAN -Sayın Polat, toparlar mısınız efendim.

ASLAN POLAT (Devamla)- "Bu örnekte, Hazine'den çıkan veya çıkacak olan kaynağın çok küçük bir kısmının üreticiye gittiği görülmektedir. Göreve zararı uygulaması, desteklemenin ötesinde, Hazine'nin, bankanın her türlü faaliyet zararlarını karşılamakta kullanılabileceği bir ilişkiye dönüşmüştür. Banka, kendi faaliyetlerinden kaynaklanan zararlarına ve malî yapısının bozukluğuna karşın, Hazine'den alacaklarını bahane olarak kullanmaktadır. Bu, gizli ve çok tehlikeli bir sübvansiyondur." Bunu kim diyor; Devlet Planlama Teşkilatı Alt Komisyon Raporu diyor.

DPT'nin, Sayıştayın bir figan şeklinde yaptığı itiraza rağmen, tasarının 4 üncü maddesiyle, bu borçları, bu hükümet, kanundaki şekliyle yasalaşıp geçmiş ve gelecek bu tip uygulamaları ibra edecek olur ise, işte, biz, bu tasarının bu kısmına sonuna kadar direneceğiz, sorumlularını her yerde halka şikâyet edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla)- Sayın Başkan, 1 dakika süre verirseniz bitiririm.

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfederseniz, memnun olurum.

ASLAN POLAT (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bu konuda bir DSP milletvekili, Plan ve Bütçe Komisyonunda "bu, bir türlü burada görüşemediğimiz Sayıştay raporunun, burada yapılan bütün maddelere bakıldığı zaman, bu işle uğraşan teknokratik yapıdaki teknokratların tümünün, herhangi bir olayda sorgulanmaları, o raporda getirilen raporda suçlamalara karşı karşıya kalmalarını engelleyen bir düzenlemedir" demektedir.

Peki, bu kanunla örtülen, bu afaki boyuttaki bu kamu bankalarının tüm borçları ne kadardır? Komisyonda, üyelerce, kamu bankaları için 17 katrilyon, fondaki bankalar için 13 katrilyon, toplam 30 katrilyon TL olarak ifade edildi.

Yani, getirilen ve milletvekillerinin bir an önce kanunlaştırmasıyla rahat nefes alacak sorumluların, bu tasarıyla örtülen ve kapatılan görev zararları toplamı yaklaşık 30 katrilyon lira...

BAŞKAN - Efendim, teşekkür edin, bitsin.

ASLAN POLAT (Devamla) - Olur Sayın Başkanım, devam ederiz; teşekkür ederim.

 Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Siz, meramınızı anlattınız zaten; çok teşekkür ederim efendim.

Efendim, sorulara geçiyoruz.

Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim.

Kısa, öz, mütalaasız lütfen.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana, aşağıdaki soruları sormak istiyorum.

1- 31 Mart 2001 tarihinde vergi mükellefleri beyanname verdiler ve birinci taksit ödendi. Bu duruma göre, tahakkuk ve tahsilat miktarı nedir? Beklenen vergi tahsilatı yapılabildi mi? Mükellefler için ağır olan vergi oranlarında indirim yapmayı düşünüyor musunuz?

2- Memurlara verilecek olan 2,7'lik zam farkı, yaşanan enflasyon ve zamlar karşısında yeterli oluyor mu? Bu zam içinize siniyor mu? Hayat pahalılığı karşısında yeterli olmadığına göre, bu zammı yüzde 10'a çıkarmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Bir sorum daha var; lütfen...

BAŞKAN - Peki efendim.

Yalnız, ikinci soru, Maliye Bakanına sormanız gereken soruydu.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Ziraat Bankasının çiftçiye uyguladığı yüzde 120 ve yüzde 130 faizleri, can çekişen çiftçinin ödemesi mümkün değildir. Öyleyse, çiftçiyi kurtarmak için, faizleri, Halk Bankasında olduğu gibi, çiftçinin ilk aldığı kredi faizlerini de, yüzde 38 ve yüzde 40 faiz oranlarına indirmeyi düşünüyor musunuz?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Lütfi Yalman; buyurun efendim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanın aşağıdaki sorularımı cevaplandırmasını arz ediyorum:

Birinci soru: Sayın Bakan, Türkiye'de, belki de sizin bilmediğiniz birtakım ekonomik terimler var; bilmem öğrenebildiniz mi; yeşil sermaye, kırmızı sermaye, kızıl sermaye gibi renklendirme...

BAŞKAN- Efendim, bana soruyorsunuz, Sayın Bakana değil. Benim delaletimle...

LÜTFİ YALMAN (Konya)- Sizin delaletinizle dedim Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Hayır, Bakana bakarak soruyorsunuz da onun için söylüyorum.

LÜTFİ YALMAN (Konya)- İslamî sermaye, Yahudi sermaye...

BAŞKAN- Ve bunu da sual kabul etmiyorum; öbür sorunuza geçin efendim. Sayın Bakan bunu cevaplandırmakla mükellef değil. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim, lütfen...

LÜTFİ YALMAN (Konya)- Efendim, bu, Hazine tarafından yürütülen bir şey.

BAŞKAN- Efendim, Sayın Bakanın bilgisini burada ölçmekle mükellef değilsiniz. Ekonomiyle ilgili, kanunla ilgili soru soracaksınız... Lütfen Sayın Yalman...

LÜTFİ YALMAN (Konya)- Peki, Sayın Başkanım, ben, bu sorumun devamını, Sayın Bakanın ilgi alanında ve yetki alanında olduğu için soruyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ederim; sorun efendim...

LÜTFİ YALMAN (Konya)- Bu iddialarla mağdur duruma bırakılmış, hatta zulme uğramış birtakım kurumlar, kuruluşlar var. Yurt dışındaki ve yastık altındaki sermayeyi reel sektöre kazandıran bu tip kurumlarla ilgili düşünceniz veya katkılarınız ne olacaktır?

Bir diğer sorum: Ulusal programa destek için Amerika Birleşik Devletlerinde yaptığınız temaslarda, destek karşılığında birtakım özel veya gizli şartların koşulduğu, IMF'nin, destek için askerî harcamaları kısma şartını öne sürdüğü ve bu bilgilerin de çeşitli çevrelere sızdırıldığı, hatta Yunanlı Bakanın "IMF bize bilgi sızdırıyor" açıklamalarıyla basına intikal ettiği, hepimizin malumudur. Türkiye'nin, belki, belli bir noktada prestijini zedeleyen, bağımsızlığına gölge düşüren bu tür iddialarla ilgili zatıâlinizin de beyanatları var.

Acaba, IMF ile ilgili görüşmelerde, özel ve gizli bu tip konular görüşülmüş müdür ve sizce, IMF veya benzeri kurumların, kuruluşların, Türkiye'nin, özellikle, gizliliklerini arz eden konularla ilgili Yunanistan'a veya benzeri devletlere herhangi bir bilgi sızdırdığı kanaati sizce var mıdır?

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.

Genelkurmayla ilgili, askerî harcamalarla ilgili, Genelkurmay Başkanlığı bugün açıklama yaptı: 19,5 milyar dolarlık 32 projeyi de iptal ettiğini ifade ettiler efendim.

Sorunuzun muhatabı...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın Bakandır sorunun muhatabı Sayın Başkan.

BAŞKAN- Efendim, ben biliyorum; Sayın Bakan askerî harcamaların ne kadar indiğini bilemez.

LÜTFİ YALMAN (Konya)- Başkanım, buradaki hassasiyet, IMF'nin bilgi vermesi konusu.

BAŞKAN- Efendim, istirham ediyorum, benimle münakaşa etmeyin!..

Sayın Hüseyin Arı; buyurun.

HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana bir sorum var efendim.

Sayın Bakanım, demokratik sistem içerisinde uzun yıllar görev yaptınız, Amerika'dan geliyorsunuz. Demokrasilerde çözümün yeri yüce meclistir, parlamentodur. Parlamento da, iktidar ve muhalefetten müteşekkildir. Ülke sorunları, bugün, iktidarıyla, muhalefetiyle hepimizi ilgilendiriyor. Ayrıca, demokrasi uzlaşma rejimidir. En son görüşmenizi dün yaptınız, bir sivil toplum kuruluşu başkanıyla; ki, o başkan, bugün, esnaf nazarında itibarını kaybetmiş, tabanını kaybetmiş birisidir; ama, siz, bu Yüce Meclisin muhalefet partileriyle henüz bir görüşme yapmadınız. Bundan niyet ve maksadınız nedir?

Ayrıca, Sayın Başkanım, bir konuda da Yüce Meclisi bilgilendirmek istiyorum...

BAŞKAN - Hayır, soru efendim, bilgilendirme değil. Lütfen... Başkasının hakkını yiyorsunuz efendim.

HÜSEYİN ARI (Konya) - Bu da, sizinle ilgili efendim. Biraz önce "devleti koruyorum" dediniz. Demokrasilerde korunması gereken halktır, millettir; çünkü, devlet de millete hizmet için vardır.

BAŞKAN - Ben öyle bir şey demedim efendim, ben haddimi aşmam. Ben "tarafsızım... Bir tek tarafım; devletin, cumhuriyetin tarafıyım" dedim; o kadar efendim.

Teşekkür ederim Sayın Arı, bana sual sormayın. Tutumum hakkında gündemdışı söz istersiniz, size söz veririm.

Sayın Akman, buyurun.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza aşağıdaki soruları sormak istiyorum:

Efendim, 2001 yılı bütçesi, malum, üç ay geçtikten sonra yeni bir bütçe yapılma ihtiyacı hissedildi; bu durumda, öyle anlaşılıyor ki, hedeflerde de değişme meydana geldi. Vatandaşımızın da merak ettiğini düşündüğüm şu soruları, Sayın Bakanın, aracılığınızla, cevaplandırmasını istirham ediyorum:

1. 2001 yılı sonunda döviz fiyatları ve enflasyon ne durumda olacak; yaklaşık bir rakam verebilir misiniz?

2. 2001 yılı sonunda, Türkiye, büyüme süreci olarak, eksi veya artı, ne durumda olacak?

3. Bu yıl sonunda, Türkiye'nin iç ve dışborçları, bugünden daha fazla mı olacak, ne miktarda olacak?

4.- Üzerinde çalışmış oldukları programın süresiyle ilgili olarak soruyorum; kaç ay veya kaç yıl olarak programlanmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun, cevap verin efendim; 4 dakikanız kaldı.

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Sayın Sadri Yıldırım'ın çiftçiyle ilgili üçüncü sorusunu cevaplandırıyorum: Ziraat Bankasının da, Halk Bankasına benzer biçimde kullanabileceği bir miktar kaynağı bütçeye koymak istiyoruz. Toplam 400 trilyon olacak ve çiftçinin, açılmış kredilerde; yani, bu faiz patlamasından önceki kredi faizi seviyesinde kredi almaya devam etmesini -bu kaynak müsaade ettiği ölçüde- sağlayacağız. Sanıyorum, bu aşırı faiz, hakikaten, özellikle çiftçi ve esnaf için büyük bir yük teşkil etmektedir. Tabiî, bunun esas çözümü, bu faizi, piyasa faizini bir an önce aşağıya çekmektir ve esnaf için de, çiftçi için de önemli olan, büyümenin yeniden başlamasıdır; fakat, bu geçiş döneminde, geçmişte açılan kredilerde, maliyeti makul bir ölçüde, makul bir seviyede tutabilmek için, bütçeye, şeffaf bir şekilde 400 trilyon lira konulmuştur. Bu, yeni bir görev zararı değildir, direkt bütçeden sağlanacaktır. Bankaya önceden verilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bazı yazılarda gördüğüm gibi, yeniden bir görev zararı kavramına dönüş değildir. Onu belirtmek istiyorum.

Diğer sorularını da yazılı olarak cevaplayacağım. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Lütfi Yalman'ın, IMF ve savunma harcamalarıyla ilgili bir sorusu vardı. Tabiî, şöyle: IMF, bize kredi açacak, dışarıdan veya içeriden kredi açacak herhangi bir kuruluş gibi, genel denge, makroekonomik büyüklükler, gelirler, giderler, bütçe açığı, maliye politikası, para politikası konusunda soruları var. Biz de program çerçevesinde, kendi hazırladığımız program çerçevesinde bu sorulara cevap vereceğiz; fakat, onlar için önemli olan, toplam kamu açığıdır, bütçedir. Bütçenin bileşimi Türkiye'ye aittir. Dünyadaki genel uygulama da böyledir ve özellikle, savunma harcamalarında herhangi bir şekilde içişlerimize karışmalarına hiçbir şekilde de müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz de; bu böyle bilinmelidir. (DSP ve FP sıralarından alkışlar)

Sayın Hüseyin Arı'nın, muhalefetle görüşme konusunda bir sorusu oldu. Ben de gerçekten muhalefetle çok görüşmek isterdim. Aslında, sadece muhalefetle değil, Meclisteki bütün gruplarla, bütün arkadaşlarla çok daha uzun sohbet etmek, yaptıklarımızı anlatmak, onlara soru sormak ve onların da bilgisini almak istiyorum bir an önce; bunu da yapacağım; fakat, bu geçiş döneminde olan durumlarda, program çalışması gerçekten çok yoğun oluyor.

Ufak bir şey aktarayım size: Bu sabah İsrail Dışişleri Bakanıyla bir kahvaltı ettik...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Muhalefetle daha önce görüşmeniz lazımdı, İsrail Dışişleri Bakanıyla değil!

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Biliyorsunuz, orada, 80'li yıllardaki programı uyguladılar, çok da başarılı oldular. Enflasyon yüzde 500'lerden yüzde 2'ye inmiştir. Oradaki çalışmayı, çok sıkı bir şekilde, üç ay içinde yaptıklarını anlattılar. Biz, bunu, bir ay içinde veya dört beş hafta içinde yapmak durumundayız. O konuda lütfen birazcık yardımcı olun. Türkiye'nin geleceği, Türkiye'deki insanın ekonomik geleceği söz konusudur. Bunu, hep birlikte, lütfen, en iyi bir şekilde yürütmeye çalışalım.

Biliyorsunuz, bu konuda, sadece ben değil, hakikaten, bütün arkadaşlarla birlikte gece gündüz çalışıyoruz ve şunu da belirteyim: Hazine'de olsun, Maliye'de olsun, Merkez Bankasında olsun, diğer kamu kuruluşlarında olsun, bütün kadrolar büyük bir özveriyle çalışıyor ve ben de onlarla çalışmaktan çok büyük mutluluk duyuyorum. Çok değerli, çok güçlü kadroları var Türkiye'nin ve bunlara dayanarak, hep birlikte, çok iyi bir programı, hem çıkaracağız hem uygulayacağız. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan; süreniz bitti efendim. 

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

2001 MALÎ YILI BÜTÇE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 20.12.2000 tarihli ve 4611 sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununun 31 inci maddesinin (a) fıkrasının son cümlesi ile (b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki (g) fıkrası eklenmiştir.

"Bu Kanunun ilgili maddeleri uyarınca 'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'na gider kaydedilmek suretiyle yapılacak ödemeler de bu limite eklenir. Daha önce ihraç edilmiş olup nakden ödenenler hariç çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç olunan özel tertip Devlet iç borçlanma senetleri bu limitin hesaplanmasında dikkate alınmaz."

"b) Verilen yetki sınırları içinde ihraç edilecek Devlet iç borçlanma senetleri bir yıl (364 gün) ve daha uzun vadeli Devlet tahvilleri ve özel tertip Devlet tahvilleri ile vadeleri bir yıldan kısa olan (364 güne kadar) Hazine bonoları ve özel tertip Hazine bonolarıdır."

"g) Ödenek yetersizliği durumunda, Devlet iç borçlanma senetlerinin faiz ödemelerini 'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün.

Sayın Özgün, soru sormak istemiştiniz, size sıra gelmemişti; şimdi, konuşmanızın içinde sorabilirsiniz.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Burada, biraz önce, iktidar partilerine mensup milletvekilleri, yaptıkları konuşmalarda "yaşadığımız iki krizin neticesinde, istikrar programı çöktü, iflas etti ve başladığımız yere geri döndük" dediler. Şimdi, şunun altını çizerek söyleyeyim: Başladığınız yere geri dönmediniz; başladığınız yerin çok daha gerilerine geldiniz ve ne yazık ki, ülkeyi, ekonomik yönden çökerttiniz. Bunları, biz burada söylüyoruz, siz kızıyorsunuz; kızmaya hakkınız yok. Biz, muhalefet olarak, sizin yanlışlıklarınızı tabiî ki söyleyeceğiz. Kaldı ki, bunu, şimdi söylemiyoruz. Şurada, iki seneden beri, bu istikrar programını uyguladığınız iki seneden beri, burada, her çıktığımızda size şunu söyledik: Bu istikrar programıyla, bu istikrar programının bu yapısıyla, bu haliyle siz başarılı olamazsınız, bunda başarılı olamazsınız dedik, gerekçesini de söyledik. Bu programın malî sektörle ilgili ayağı var; ama, reel sektörle ilgili ayağı yok. Reel sektörü ihmal ediyorsunuz, üretimi ihmal ediyorsunuz, piyasalar daralıyor, içtalep daralıyor, bunun için çare arayın, bunu getirin, reel sektörün önünü açın diye, size, buradan defalarca söyledik; ama, siz, ne yazık ki, bizim söylediklerimizi dinlemediniz ve şimdi de, burada "istikrar programı çöktü" diyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, şimdi "rant ekonomisinden üretim ekonomisine gececeğiz" diyor yine iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız. Günaydın demek lazım... Yani, her şey çökmüş, piyasalar çökmüş, üretici kesim sokağa dökülmüş, şimdi, diyorsunuz ki: "Üretim ekonomisine geçeceğiz." Çok geç kaldınız. Bunu, bundan bir sene, iki sene, hatta daha öncesi yapmanız gerekirdi.

Şimdi, hem üretim ekonomisine geçeceğiz diyorsunuz, hem de, bu kamuoyunda "Derviş Yasaları" olarak söylenen 15 yasadan şimdi ikincisini burada görüşüyoruz, birincisini daha önceki günlerde görüştük, Şeker Kanunu olarak buradan geçirdiniz ve ne yazık ki, şekerpancarı üreticilerinin ruhuna fatihayı okudunuz burada. Şimdi, şekerpancarı üreticileri ne yapacak, o insanlar nerede iş bulacak, onun alternatifi ne olacak bunları söylemediniz. Şekerpancarı üreticilerini, şeker sanayiini  ne yazık ki tahrip ettiniz.

Şimdi, ikinci Derviş yasası olarak bu kanun önümüze geldi ve çok önemsediğiniz bu kanun hakkında Sayın Bakan, dakika tuttum, burada, bu kanun üzerinde 2,5 dakikalık konuşma yaptı.

Değerli milletvekilleri, bu kanunla yapmak istediğiniz şey kısaca şudur: Kamu bankalarında ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarda birikmiş olan zararların kamu adına Hazineye devredilmesinden ibarettir. Tasarıda, oluşmuş zararların büyüklüğü konusunda herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Bu zararlar ne kadardır, burada, tasarıda söylenmiyor; ama yapılan hesaplamalar, söylenenlere bakılırsa kamu bankalarında 17 katrilyon, fona aktarılan bankalarda ise 13 katrilyon açık; yani zarar oluştuğu söyleniyor. Şimdi, o zaman, siz, bu tasarıyla içborca 30 katrilyon daha ilave etmiş olacaksınız ve içborç stokunu da 75 katrilyona böylece çıkarmış olacaksınız; yani, bir yerde, bugüne kadar birikmiş olan bu zararların ve açıkların kılıfını bulmuş oluyorsunuz ve bunları Hazineye yüklemiş oluyorsunuz; yani bir yerde bunu da ibra etmiş oluyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, vatandaşın sizden beklediği, hükümetten beklediği bir şey var. Tabiî kamu maliyesiyle ilgili, finans sektörüyle ilgili bu tedbirler alınsın, alınsın da üretici, reel sektör, esnaf, sanatkâr, sanayici ben ne olacağım diyor, biz üretimimizin yüzde 70'ini kaybettik diyor. Ne zaman bu sektör açılacak, üretim ne zaman açılacak, biz ne zaman üretim yapacağız, ihracat yapacağız, bunu soruyor. Bununla ilgili ne yapılıyor? Sayın Derviş, bu konularla ilgili ne yapıyorsunuz?

Sanayicimiz, üreten sektörümüz fevkalade kaygılı ve endişeli bir bekleyiş içerisinde. Sayın Derviş, bu konularda ortaya koyacağınız program fevkalade gecikti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olacağım.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bakınız, 45-50 gün oldu, hâlâ reel sektörle ilgili, sanayiciyle ilgili, KOBİ'lerle ilgili, esnaf ve sanatkârlarla ilgili hangi tedbirlerin alınacağı orta yere konulmamış bulunmaktadır. Hükümet, bunlarla ilgili ne yapmak istiyorsa bir an evvel yapmalıdır, fevkalade gecikme olmuştur ve insanlar büyük bir stres içerisindedir.

Bunları bir kez daha hatırlatıyorum, hepinize saygılarımı, hürmetlerimi sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özgün.

Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda.

Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, eködenek getiren bir tasarı değildir ya da bütçede, ödenek yönünde herhangi bir değişiklik yapan, şu an itibariyle değişiklik yapan bir tasarı değildir. Eködenek tasarısının, bu tasarıya göre, yılın sonuna doğru, ekim, kasım, aralık ayında getirileceği anlaşılmaktadır.

Bu tasarı, çıkarmış olduğumuz Bütçe Kanununun 31 inci maddesinde bir değişiklik ihtiva ediyor. Bu değişiklik de, özel tertip devlet içborçlanma senetleri, daha önceleri ihraç edilen ve bankalarda bulunan veya muhtelif yerlere ihraç edilen devlet iç borçlanma senetlerinin, 31 inci maddede yer alan, net içborç dengesi içerisinde konulan, yani bütçede fark olarak gözüken -ki 2001 yılı bütçesinde bu denge rakamı 5,5 katrilyon civarında- bu özel tertip devlet iç borçlanma senedinin faizlerinin buradan ödenmesini hüküm altına almaktadır.

Diğer yandan, yine bu tasarıyla -miktarı belli değil ama- kamu bankaları ve fon kapsamındaki bankalara, takriben 30 katrilyon civarında özel tertip devlet iç borçlanma senedi verileceği, bu senetlerin -anaparalarının değil- vadesinde ya da vadesinden önce itfa edilmeleri halinde, faiz giderlerinin -miktarı belli değil ama, ilave 30 katrilyona yakın bir borç senedi faizlerinin- 1 inci maddenin (a) fıkrasının son cümlesine yapılan ilaveyle, yeni ihraç edilecek ve bu bankalara verilecek borçlanma senetlerinin faizlerinin gider olarak yazılacağı belirtilmektedir.

Değerli milletvekilleri, hepinizce malum olduğu üzere, piyasaya "Kâğıt" adı altında bir likidite arzı söz konusu olmaktadır. Bankalara verilen bu özel tertip devlet iç borçlanma senetleri, bankaların kasasında kâğıt olarak durmuş olsa, piyasadaki likiditeye bir etki yapmayabilir; ancak, bu paraların tekrar Hazineye ibrazı halinde, faizlerinin, bütçenin borç dengesi içerisindeki "net iç borçlanma giderleri" adı altında ödenmesi, fazlasının, yine bütçeden mahsup edilecek ödemeler hesabında yer alması, ana parasının ise -içborç ve dışborçta böyledir- geçmişte olduğu gibi, bu bütçede de yer almamasıdır; yani, Osmanlı zamanında olduğu gibi, ayrı bir bütçe, ayrı bir hesapta takip edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, tarih tekerrürden ibaret. Muharrem ayı içerisindeyiz. Osmanlının da çöküş döneminde "Muharrem Kararnamesi" diye ifade edilen ve Avrupa devletlerinin Osmanlıya sunduğu o borç idaresi, 20 Aralık 1881'de sunuldu, Düyunu Umumiye diye bir idare kuruldu ve o hükümler de Ocak 1882 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi. Osmanlının toprakları üzerindeki akarlarının büyük bir kısmı, o, ülkemize bu idareyi kurmayı teklif eden ülkelerin idaresi altına verildi; akar yönünden idaresi altına verildi.

Yüce Meclis, Sayın Bakanımız, eğer, bu bankalara itfa edilecek paralar, borçlanma suretiyle, Dünya Bankasından ve IMF'den temin edilecekse, bu borçlanma neticesinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın,  toparlarsanız memnun olurum.

MURAT AKIN (Devamla) - ...piyasada faiz oranları yükselecek ve reel sektör, tekrar finansman ihtiyacını karşılayamayacak bir duruma gelecek olursa, bu kriz, 22 Kasım ve 19 Şubat krizleri, bu verilecek devlet tahvili, iç borçlanma senetleriyle üçüncü bir kriz meydana getirecektir.

 MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Bankaları hortumlayanlara söyle...

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

MURAT AKIN (Devamla) - Şimdi, arkadaşımız söz atıyor; hiç rahat da durmuyor... Cevap vereceğim...

BAŞKAN - Efendim, siz cevap vermeyin.

MURAT AKIN (Devamla) - Gelip, burada konuşması lazım. Terbiyesini de muhafaza etmesi lazım.

BAŞKAN - Sayın Akın, istirham edeyim.

MURAT AKIN (Devamla) - Kim hortumladıysa...

BAŞKAN - Sayın Akın, lütfen efendim.

MURAT AKIN (Devamla) - Niye mani olmuyorsunuz?

BAŞKAN - Olurum efendim. Siz müsaade etseydiniz, olacaktım.

MURAT AKIN (Devamla) - Müsaade ettim; buyurun.

BAŞKAN - Buyurun efendim. İstirham ederim efendim...

Daha evvel söyledim; hatibe laf atmayın...

Sayın Akın, teşekkür edin, bitirin efendim... Ne olur...

MURAT AKIN (Devamla) - Kimin hortumladığı, burada, getirildiği zaman gensoru da görüşülür. Burada, insanca söz edilir, burada konuşulur; insanlıkdışı davranışta bulunulmaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akın.

Madde üzerinde gruplar adına başka söz isteği yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin (g) de yer alan "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabından yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" kısmının "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabından yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilmesine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aslan Polat

Mehmet Batuk

Eyüp Fatsa

 

Erzurum

Kocaeli

Ordu

 

Yahya Akman

 

Alaattin Sever Aydın

 

Şanlıurfa

 

Batman

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun efendim.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Korkmaz Yiğit'e verdiğiniz paralardan da bahset, Sayın Polat.

BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, istirham ederim efendim... Hiç kimse bellek zafiyetinde değil.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN - Siz bakmayın... Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen... Bana laf atan cevabını alır.

Sayın Bıçakçıoğlu, evvela sen kendi partine ve kendi hesabına bak, ondan sonra benimle konuş.

BAŞKAN - Sayın Polat, ben cevabını verdim efendim...

ASLAN POLAT (Devamla) - Sen bu işe girersen benimle, daima seni mahcup ederim burada; tamam mı...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Edemezsin...

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Ben cevabını verdim.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Dün cevabını da aldınız!

ASLAN POLAT (Devamla) - Ben de başkasına benzemem, veririm cevabını!

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen efendim...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Dün o kürsüden cevap verdiler size.

ASLAN POLAT (Devamla) - Veririm cevabını!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Hiç alakası yok!

BAŞKAN - Efendim, ben neyim burada, bostan korkuluğu mu Sayın Polat?! Ben gerekeni yaptım... İstirham ederim yani...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Başkanım, sinirlenmenize gerek yok.

ASLAN POLAT (Devamla) - Başkanım siz varsınız, yoksa daha çok konuşacağım.

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen...

ASLAN POLAT (Devamla) - Haddini bil de otur...

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen, buyurun efendim. Önergeniz önemli; buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu kanun tasarısı önümüze niye gelmiş; bütçede disiplini sağlayalım diye gelmiş. "Bütçede disiplin sağlayalım; kamu açıkları veriyoruz, hesabımızı bilemiyoruz, durmadan borçlanıyoruz, borçlanınca faiz artıyor" deniliyor; ama, bakın, tasarının hükümetten gelen metninde "...Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye veya bütçe ile ilişkilendirilmeksizin özel hesaplarda izlemeye, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" denilmişken, Allah'tan ki, bu son kısmını Plan ve Bütçe Komisyonu çıkarmış ve "... 'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye" demiş ve "özel hesaplarda" kısmını kaldırmıştır.

Şimdi, Allah için, soruyorum hükümete, iktidara, sizin bütün derdiniz ne burada? "Hesapları bilemiyoruz, dışarıdan hesaplanıyor, bütçeleştirilmiyor, seneye paralar devrediliyor, sarmal uzanıyor, faiz artıyor" diyorsunuz; aynı uygulamayı burada getiriyorsunuz!.. Bizim dediğimiz de nedir: Her hükümet, hesabını, yıl içinde bitirsin, seneye, bütçeye artık falan bırakmasın, kimse kimseye mesuliyet atmasın.

Bakın, şu Sayıştay raporunu, ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne burada bir gün görüştürmediler. Burada, üç hafta bireysel emeklilikle ilgili tasarı görüşüldü; ama, Sayıştayın bomba gibi duran, her sayfası bir bomba olan bu raporundan bahsedilmiyor. Sayıştay, burada diyor ki: "1971'den 1999 yılına kadar geçen dönemde, bütçe açıkları toplamı 109 milyar dolar, borçlanma hasılatları toplamı 225 milyar dolar, bütçede gösterilmeden harcanan kaynak toplamı 116 milyar dolardır." İşte, bütün bu rakamlar, bu açıkların sebebi iken, bunların düzeltilmeyip, hâlâ, bu tasarıyla, aynen getirilmesinin yanlış olduğunu söylüyoruz.

Sayın milletvekilleri, biraz önce, tasarının tümü üzerindeki konuşmamı yaparken, bir kısmı noksan kalmıştı; şimdi, o kısımdan, size, tekrar bahsetmek istiyorum; çünkü, bununla çok ilgili. Getirilen tasarıyla, bir an önce kanunlaştırılmasıyla rahat nefes alacak sorumluların, bu tasarıyla örtülen veya kapatılan görev zararları toplamı yaklaşık 30 katrilyon TL'dir. Bunu bir daha söylüyorum, sizin, bu tasarının 4 üncü maddesiyle ibra edeceğiniz borçlar, tam 30 katrilyon liradır; öyle, 100 kuruş, 200 kuruş değil. Yapacağınız imzayı, gelip de, Trabzon'da, tek tek, sokak sokak anlatmazsam namerdim. 

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Anlatacağız, anlatacağız, Erzurum'da anlatacağız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Dinle beni, dinle... Öyle, laf atmayla olmaz. Dinle de, ondan sonra konuş.

BAŞKAN - Efendim "karşılıklı konuşmak yok" dedik.

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, tamam...

Dokuz yılda, 1 dolara 158 dolar, yedi yılda, 1 TL'yi 1 760 TL yapan uygulamalar yapacaksınız... Bu konuda, yine bir DSP milletvekili, Plan ve Bütçe Komisyonunda aynen şunu söyledi: "Üç ay önce Hazine Bakanının 11 katrilyon TL olarak açıkladığı görev zararları, üç ayda, 11 katrilyondan 17 katrilyona gelmez" diye, âdeta isyan etti. Sizin arkadaşlarınız da isyan ediyor; çünkü, olacak şey değil bunlar. Bunların incelenmesi... İbra edilecek şey değil bunlar.

Şimdi, bu konuda Sayıştayca Meclise yeterli bilgi verilmeden bu tasarıyı onaylayan milletvekillerini, Türk halkı da, tarih de affetmeyecektir.

Üç kamu bankasıyla ilgili olarak, Sayın Maliye Bakanı, Komisyonda şu bilgileri vermiştir: "2000 yılı sonu itibariyle, Ziraat Bankasının görev zararı 8 katrilyon 312 trilyon, Türkiye Halk Bankasının 2000 sonu itibariyle görev zararı 6 katrilyon 933 trilyon TL; bu ikisinin zarar toplamı 15 katrilyon 245 trilyon TL, Emlak Bankasınınki de 18 trilyon TL'dir."

Bu konuda, ayrıca, 9 Kasım 2000 tarihinde, bir ANAP milletvekili de, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada "bankaların geçen yıl ortasından bu yıl ortasına kadar döviz cinsinden varlıkları yüzde 15 artmış; ama, buna karşılık, döviz cinsinden yükümlülükleri de yüzde 28 artmış, aldıkları kur riski, 10 milyar dolardan 19 milyar dolara çıkmış" deyip, devam ediyor ve "Şimdi, bir yandan fona devredilen bankalar dışında da bankaların sağlığı bozuluyor. Şimdi, bir de, bu sistemin üzerine, kısa bir süre içinde 20 milyar dolarlık dış görev zararlarının itfası var; bunu hangi kaynaktan yapacaksınız" diye soruyordu. Yani, bankalarımızın içgörev zararları yanında, dışgörev zararları da artmaya başladı ve biz bu borçlar karşılığında da, Kasım ayından itibaren Hazine garantisi vermeye başladık.

Sayın milletvekilleri, bu borçlanmaların en önemli sebebi, artık, ülkemizde bankaların, reel sektöre kaynak aktarıp üretimi teşvik edeceğine, Hazineyi fonladığı görülmektedir. Örneğin, 1990 yılında menkullerin aktiflere oranı 0,10'dan 0,17'ye çıkarken, kredilerin aktiflere oranı 0,47'den, 0,30'a düşmüştür. Yine, kasım ayında Türk bankacılık sisteminin rehabilitasyonuyla ilgilenen Dünya Bankası uzmanları, o tarihlerde sadece fondaki bankaların Hazineye günlük maliyetinin 15 milyon dolar olduğunu belirtmişlerdir. O tarihten sonra fondaki bankaların artması ve faiz oranlarındaki anormal sıçramayı göz önüne aldığımızda, durumun vahameti bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır.

İşte, biz bunun için diyoruz ki: Hazine hesaplarını denetime alalım, dışarıda incelemeyi bırakalım ve seneye de borç bırakmayıp, yıl içerisinde kapatalım.

Önergemin kabul edilmesini umar, hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

Efendim, Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısının aranılması istenmiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum.

Bu konuda elektronik cihazla oylama yapacağım; 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Efendim, karar yetersayısı bulunmuş, 1 inci madde kabul edilmiştir; teşekkür ediyorum arkadaşlar.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 4611 sayılı Kanunun 32 nci maddesine aşağıdaki (f) fıkrası eklenmiştir.

"f) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının son cümlesi çerçevesinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye, cari yıl içerisinde çıkarılan veya daha önceki yıllarda çıkarılmış senetleri işlemiş faizlerini ödemek suretiyle geri almaya veya özel tertip başka senetlerle değiştirmeye, bu senetlerin vade, faiz ve çeşitlerine ilişkin her türlü esaslar ve bunlara müteallik diğer şartlar ile yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Grubum adına, 2001 yılı bütçesindeki değişikle ilgili tasarının 2 nci maddesi hakkında görüşlerimi sunmak üzere huzurunuzdayım.

Sayın Başkanım, sükûneti sağlarsanız... Yani, iktidar kanadındaki arkadaşlar kürsüye çok yakın.

BAŞKAN - Efendim, bir telaş var orada.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Zamanı da lütfen durdurun.

AYDIN TÜMEN (Ankara) -  Biz, sizi zevkle dinliyoruz.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Hayır, ben de sizi seyrediyorum da, çok yakınsınız.

BAŞKAN - Sayın Ergezen...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Seslerini kesinceye kadar ben konuşmam Sayın Başkan; yani, konuşacaklarsa dışarı çıksınlar, burada kulis var.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

Sayın Ergezen, sayın milletvekilleri sükûneti muhafaza edecekler.

Zaten, Sayın Ergezen'in konuşmasını ben de duymuyorum, sayın bakanlar da duymuyor. Onun için...

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Biz duyuyoruz efendim.

BAŞKAN - Siz değil efendim, siz yedek bakansınız; buradaki bakanlardan bahsediyorum.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Biz yedek bakan değiliz...

BAŞKAN - Hayır, buradaki bakan, kanunla ilgili... 

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Biz asil bakanız.

BAŞKAN - Tabiî efendim...

Sayın Ergezen, lütfen buyurun. İstirham edeyim...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimiz; 2001 yılı bütçesi üzerindeki değişiklikle ilgili tasarının 2 nci maddesi hakkında Partimin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. 

Bu konuya girmeden önce, Sayın Bakanımız, demin sorulara cevap verirken "muhalefetle ve sivil kuruşlarla görüşmeye vaktinin olmadığını" söylediler. Taşradan gelen telefonlardan dolayı bu hususa değinmek  mecburiyetinde kaldığımı ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakanımız, siz, Akdeniz'in doğusundaki 2,5 milyonluk İsrail'le görüşmeye vakit buldunuz, Ege Denizinin batısındaki Yunanlıyla görüşmeye vakit buldunuz, dünyanın öbür tarafındaki Amerika'yla görüşmeye vakit buldunuz da, ayağınızın dibindeki siyasî partilerle görüşmeye vakit bulamadınız mı allahaşkına?! (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir hakikatin altını çizmek lazım. Kendimizi aldatmayalım, doğruları konuşalım, kamuoyuna doğru bilgi verelim. Bu yasayla, biz, tıkanmış ekonominin önünü açmıyoruz, ekonominin önündeki engelleri kaldırmıyoruz, ekonomik krizin yaralarını sarmıyoruz. Bu yasayla, soyulan, soydurulan özel bankaların ve kamu bankalarının zararlarını ve görev zararlarını millete fatura eden sınırsız bir borçlanmayı görüşüyoruz.

Bu yasayla, siyasî sorumluluğu olmayan, atanmış bir Sayın Bakanımıza, nerede duracağı belli olmayan sınırsız bir borçlanma yetkisi veriyorsunuz. Meclis olarak yetkinizi veriyorsunuz. Mevcut Bütçe Yasasında, siz, bu hükümete, bütçe açığı kadar ve bir de bütçe açığının mecbur kalınırsa yüzde 15'i kadar borçlanma yetkisi vermişken; siyasî sorumluluğu olmayan, başarısız olduğu zaman çekip gidebilme şansına sahip olan, Manisalıya, Bitlisliye, Urfalıya hesap verme gibi derdi olmayan birine, sınırsız, nerede duracağı belli olmayan, yüzde kaçla borçlanacağı bilinmeyen, mevcut içborcumuza ne kadar borç getireceği görülmeyen bir borçlanma yetkisi veriyorsunuz. Bunu iyi düşünmeniz lazım.

Halbuki Meclisin gündemi bu değil. Meclisin gündemi, milletin gündemi olmalıdır. Milletin gündemi sokaklarda tartışılıyor, başka mahfillerde tartışılıyor; ama bilinçli, ama planlı, ama programlı olarak Meclis, Türkiye'nin gündeminden uzak tutuluyor; Meclis, Türkiye'nin gündemini tartışmıyor. Halbuki bu Meclisin 24 saat çalışması, gece gündüz çalışması, borçlanma yerine, borç alma yerine Türkiye'nin sorunlarını çözecek, ekonomiyi düzlüğe çıkaracak, alt üst olan ekonomik dengeleri yeniden düzeltecek özkaynakları ben nasıl bulurum diye bunun üzerinde çalışmalar yapması gerekirken; maalesef komisyonlar, maalesef Meclisin Genel Kurulu, Türkiye'nin stratejik önemi haiz konularını bile pazarlık konusu yaptırabilecek noktaya doğru, Türkiye'yi altımızdan kaydıran, Başbakanlığı bile tartışır hale getiren yanlışların içinde olduğunu ifade etmek istiyorum.

Şimdi, demin, DSP Grup Başkanvekili arkadaşımız Emrehan Bey buraya çıktılar "nezaketli konuşulması gerekir" dediler "Türkiye'nin sükûnete ihtiyacı var" dediler, doğru söylediler; bu kürsü nezaketi gerektirir, bu kürsü sükûneti gerektirir. Hangi şartlarda, hangi ahvalde olursa olsun, biz, ülkenin menfaatı için, huzur için, birlik ve beraberlik için en güzel sözleri, en duyarlı hareketleri sergilemek mecburiyetinde olduğumuz gerçeğini hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıyız. Ancak, milletin sinirlerini biz germiyoruz; uygulamalarınızla, milletin sinirlerini geren, milleti sokaklara döken sizlersiniz. Milletin sıkıntılarını, problemlerini, Meclise, hükümetin gündemine getirmek isteyen partilerin de sınırlarını zorlayan sizlersiniz. Yani, siz bu Meclise karşı nezaket parantezinin dışına çıktığınız zaman nezaketsizlik olmuyor da, burada sert konuşulduğu zaman, yanlışlarınız sert bir üslupla söylenildiği zaman nezaketsizlik oluyor.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Demagoji yapıyorsun.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Hayır, demagoji yapmıyorum; bir gerçeğin altını çiziyorum Hasan Bey.

Şimdi, bakın, Yunan gazetelerinde... Bugün baktınız herhalde, en azından bilgi sahibi oldunuz; çünkü, çok duyarlı insanlarsınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ekonominin mutlaka düzlüğe çıkması için gece gündüz çalışıyorsunuz, uykunuzu kaçırıyor. Esnafı polisin coplaması...

BAŞKAN - Efendim... Sayın Zeki Ergezen...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Onun için de, bakın, ne diyor gazetede: "Türkiye'den tarihsel çağrı. Türkiye Yunanistan'a çağrıda bulundu. Türkiye Yunanistan'dan yardım talep ediyor." Türkiye'nin dışarıda itibarını sarsıp gazetelere bu başlığı attıran sayın hükümet, siz, Mecliste hükümeti oluşturan partilerde ekonomiden anlayan bir bakanın olmadığını -bakın, ben yok demiyorum- kamuoyunun kalbine...

BAŞKAN - Sayın Ergezen, lütfen, teşekkür edin, bitirin efendim.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - ...yerleştiren, bu duyguyu sergileyen, Meclise karşı bu yanlışı yapan siz, ekonomik krizi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Sayın Ergezen, istirham edeceğim...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - ... ve bu halinizle siz, hangi nezakette, hangi sükûnette faydalı olabilirsiniz?! Önce, kendiniz, milleti germekten vazgeçin, Meclisi germekten vazgeçin, esnafı sokağa dökmekten vazgeçin. Çözüm...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Başkan...

MELDA BAYER (Ankara) - Madde üzerinde konuşmuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, sözünü kestim; ben ne yapabilirim; niye bana kızıyorsunuz?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Konuşma süresi bitti, gündeme gelemedi daha.

BAŞKAN - Efendim, affedersiniz... Sözünü kestim, uzatmadım, sayın hatip yerinde konuşuyor; ne yapayım, kolluk kuvveti mi çağırayım?! Var mı böyle bir şey yani?!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, ben, sözümü bitiriyorum.

Bakın, ben diyorum ki, çare borçlanma değil, borca borç katma değil; borçlanmamanın yollarını aramak lazım, bunun için çalışmamız lazım. Yoksa, çare vardır. Gelin, oturalım beraber; bakın, ne kaynaklar bulunacaktır.

Borçlanma kolaycılıktır, borçlanma zahmete katlanmamaktır, borçlanma elini taşın altına koymamaktır. Siz, Türkiye'yi nereye götürüyorsunuz arkadaş?! (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen efendim... Lütfen efendim...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergezen.

Efendim, müsaade eder misiniz. Demin, iki grup başkanvekili, benden, sataşma nedeniyle söz istediler. Zabıtları aldım, inceledim. Sayın Emrehan Halıcı'nın ifadesinde "kışkırtıcılık" diye bir ibare yok. Sizlere de gönderdim. Onun için, yüksek müsaadelerinizle, söz vermiyorum.

Şimdi, söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül'ün. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, şu gerçeği hepimizin samimi olarak kabul etmesi gerekir ki, bu hükümet, ekonomik konularda ne yapmak istediğini bilmeyen bir hükümettir. O kadar ki, bu hükümet, kendi içinden, ekonomiden sorumlu bir bakan dahi çıkaramamıştır. Bu yaklaşım bile, bu hükümetin nasıl beceriksizlik içinde olduğunu açıkça göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, bu yasa tasarısının 2 nci maddesi, önemli bir zararı yine yüce milletin sırtına vurmayı amaçlamaktadır. Getirilmek istenilen şudur değerli milletvekilleri: Nasıl, Hazine Müsteşarlığı, kamu açıklarını kapatmak için devlet içborçlanma senedi ihraç ediyor ise, bu yasa tasarısı kabul edildiği takdirde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, artık, özel tip devlet içborçlanma senedi ihraç edecektir.

Sayın milletvekilleri, yani, bir yandan Hazine, öbür yandan da Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, devlet içborçlanma senedi ihraç eder hale gelecektir. Şimdi, diyeceksiniz ki: Ne var bunda? Bırakın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu da devlet içborçlanma senedi ihraç etsin.

Değerli milletvekilleri, bahse konu, 30 katrilyonluk bir ödemedir. Bu 30 katrilyonluk ödemenin 17 katrilyonu görev zararı, 13 katrilyonu da fon ve bankaların zararıdır. Burada yapılmak istenilen şudur: Biliyorsunuz, devlet, hortumlanan bankaları aldı; yani, içi boşaltılmış bankalar, devletin sırtına yüklendi. Şimdi, bu bankaların zararları, katlanarak devam ediyor. Bu zararları karşılamak için de ne yapmak gerekiyor? Doğrusu ve mantıklısı, hortumlanan paraları alıp, tekrar bankaların kasasına koymaktır. Peki, bu hükümet ne yapmak istiyor? Bu hükümetin, aslında, borçluya borcunu ödetmesi lazım. Bu hükümet, âdeta, hortumculara arka çıkıp, hortumcuların paralarını, borçludan değil, halkın sırtından çıkarmak istiyor. Bu düzenleme, işte, bu temel mantık üzerine inşa edilmiştir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, kırmızı bakiye vermiştir; yani, bu fon, iflas etmiştir. Bu fona, hatırlayacaksınız, Hazineden, yine, borçlanma kâğıtları verilmiş idi, Sayın Temizel bunun rakamlarını açıklamış idi. Şimdi, bu para da tükendi; artık, kâğıt ihraç etme yetkisi fona devredilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, burada, hükümete açıkça soru sormak istiyorum: Sayın Başbakan, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca el konulan bankaların el konulmadan önceki zararları ile el konulduktan sonraki zararları acaba ne kadardır? Siz, bir Başbakan olarak, acaba bunu merak ettiniz mi? Merak buyurmadıysanız, lütfen, bilgileri isteyin. Göreceksiniz ki, el konulan bankaların zararları daha da büyümüş. Bunun nedenini ise, yine, lütfen araştırınız. Daha bu araştırmalar yapılmadan, kamuoyu sağlıklı bilgilendirilmeden, şimdi, bu tasarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip, halkın sırtına yeni yükler yükleyecek düzenlemeler için yetki istiyorsunuz. Bu, gerçekten doğru mu? Bırakınız, bu olayın siyasî yönünü, etik olarak da doğru değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılmak istenen, gereken ilk iş, önce vatandaşlara doğru bilgi verilmesi ve onların güvenlerinin kazanılmasıdır. Biz, bir muhalefet partisi olarak, halka doğru ve güvenilir bilgilerin verilmesinden yanayız. Türkiye, belki de, tarihinin en ağır bunalımlı döneminden geçiyor; ama, hükümet, kararlı değildir, ne yapacağını bilmemektedir, sorunları el yordamıyla keşfetmeye çalışmakta ve getirdiği yasaların ne sonuçlar doğuracağı, maalesef, bilinmemektedir. Böyle bir yapının, ağır ekonomik bunalım altında ezileceği görülmüştür. Nitekim, bu hükümet, maalesef, ağır ekonomik bunalıma teslim olmuş, ne yapacağını bilmeyen, bocalayan bir hükümet kimliği çizmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen, toparlayınız.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenlemelerle, ekonomi sağlığa kavuşamaz, üretimi artıramazsınız, enflasyonu indiremezsiniz, ihracat yapamazsınız, yabancı sermayeyi ülkeye çekemezsiniz, kamu cari açıklarını aşağıya indiremezsiniz, bu açıkları kapatamazsınız. Bakınız, aldığınız kararlarla, esnafı sokağa döktünüz ki, esnafın ne denli uysal olduğu, olaylara müdahaleyi asla düşünmediği bir gerçektir;ama, öyle bir politika izlediniz ki, esnaf açısından bile bıçak kemiğe dayanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Efendim, bir teşekkür etseniz de bitirseniz...

RAMAZAN GÜL (Devamla) - ...ekonomik krizden çıkmak için, biz, muhalefet olarak, elbette, siyasal iktidara yardımcı olmayı isteriz; ama, böyle düzenlemelerle değil. Hortumlanan bankaların yükünü halkın sırtına yükleyerek ekonomik bunalımdan çıkış yolunu bize dayatmasınlar; çünkü, kim alacaklıysa ondan alınmasını istiyoruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde iki adet önerge vardır; önce, geliş sıralarına göre okutup, sonra aykırılık derecelerine göre işleme tabi tutacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin sonundaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan" ifadesinin yerine "Başbakan yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Nezir Aydın

Ali Coşkun

 

Samsun

Sakarya

İstanbul

 

Azmi Ateş

 

Bekir Sobacı

 

İstanbul

 

Tokat

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda değişiklik yapılması hakkındaki tasarının 2 nci maddesinde yer alan "yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" kısmının "yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ile Maliye Bakanı müştereken yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aslan Polat

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

 

Erzurum

Elazığ

Samsun

 

Lütfi Yalman

 

Şükrü Ünal

 

Konya

 

Osmaniye

BAŞKAN - Aykırı önergeyi bir daha okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin sonundaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan" ifadesinin yerine "Başbakan yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

               Musa Uzunkaya

         (Samsun)

   ve arkadaşları  

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz.

Sayın Musa Uzunkaya, buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değişiklik önergemizin gerekçesi üzerinde söz aldım. Gerekçe çok açık. Türk ekonomisi, kasım ayından beri, korkunç derecede kan kaybetti. En sonunda, 19 Şubat sendromuyla, ekonomi duvara gömüldü, ekonomi perişan. Şu anda, Ankara sokaklarında -maalesef, üzülerek söylüyoruz- Türkiye âdeta ayakta, büyük bir tedirginlik yaşanıyor.

Olayı bu noktaya getiren Anasol-M hükümeti var ortada ve bu arabayı yardan uçuran hükümet bu. Ya bu hükümet veya dışarıdaki birkısım talepler, borçlanılacak muhtemel çevreler -kesin söylemiyorum- Sayın Derviş'i... Ki, kendilerine, Bakanlar Kuruluna, dolayısıyla Parlamentoya da hoş geldiniz diyorum. Zaman zaman buradaki konuşmalarımızda, Sayın Kemal Derviş ne zaman teşrif edecekler demiştik -bir anlamda da sitemlerimi bu şekilde ifade etmek istiyorum- teşrif buyurdular; ama, çok talihsiz bir dönemde, bir anlamda da çok şanssız bir yasayla, hem Kabinesinin hem de Yüce Parlamentonun önüne çıkmış oldular.

Bir kere, çöküşün müsebbibi olan bu hükümet ve çevreleriyle kurulan diyalog, muhalefetle kurulması şeklinde geliştirilmemiştir. Az önce verilen cevaplarda da onu gördük. Yunanistan'la görüştü, Papandreu'yla görüştü. Az önce ifade ettiler; İsrail'le görüşüyor. Bilemiyorum, Amerika'yla günde kaç defa telefonla görüşüyorlar. Dünya Bankası ve IMF'yle görüşüyorlar... Önümüze, böyle, yeni bir borç ve tasfiye kararnamesi, kanun tasarısına tebdil edilerek, yüce milletin Parlamentosunun sırtına tarihî bir yük yüklenmek isteniyor.

MELDA BAYER (Ankara) - Keser misiniz lütfen, hatibi, madde üzerinde konuşmaya davet eder misiniz Sayın Başkan.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Lütfen, sizden akıl alacak değilim. Ben, buraya, sizin izninizle çıkmadım; sizi ilgilendirmiyor. Ben, onunla ilgili konuşuyorum. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, ben söylüyorum, dinleyin... Dinleyin... Hazımsızlığınız sizi perişan etti efendiler.

Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Uzunkaya.

Sayın Uzunkaya, maddeyle ilgili konuşmuyor, önergesiyle ilgili konuşuyor.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Evet, önergem ve maddeyle ilgili...

BAŞKAN - Efendim, ben, cevap veriyorum yerinize. İstirham ederim, konuşun siz.

HASAN FEHMİ KONYALI (Ordu) - Esnafla ne ilgisi var?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Allahaşkına, sizin, esnafla alakanız yok mu, halkla alakanız yok mu, memurla alakanız yok mu?

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, karşılıklı konuşmak yok.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Siz kimsiniz, kimi temsil ediyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, karşılıklı konuşmayın efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gerekçemi söylüyorum. Bakın, gerekçem nedir biliyor musunuz? Ben, Sayın Kemal Derviş'in, Hazineden sorumlu Sayın Devlet bakanının, şahsına ve şahsiyetine karşı en ufak bir şey söylemek durumunda değilim. Kendilerine, bu ülkeye hoş geldiniz diyorum. Bizim insanımız, Amerika'ya gitmiş, çalışmış. Bir şekilde; 550 parlamenter, 350 kişilik iktidar grubu içerisinden bir ekonomist çıkaramadı, onu getirdi. Tebrik ediyorum kendilerini. (FP sıralarından alkışlar) Ancak, bir şey söylüyorum. Seçilmemiştir -kişiliğine saygım vardır- millet, omzuna bir yük yüklememiştir. Böyle bir sorumluluğu seçilmemiş bir kişiye verip de, yarın, araba, hiçbir parçası kalmayacak şekilde yuvarlanırsa, o kişinin, o zatın üzerine yük yükleyemezsiniz. Onun için diyorum ki, bu millete hesap verecek olan Başbakandır; bunun hesabı Başbakanın omuzlarında olmalıdır, hâlâ istifa etmiyorum diyen Başbakan yarının vebalini üstlenmelidir.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Daha çok bekleyeceksiniz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Benim gerekçem budur. Diyorum ki, seçilmiş bir zatın, milletin seçilmiş bir zatının, bakanının... Böyle bir sorumluluğu Başbakan veya Kabine... Niye rahatsız oluyorsunuz? Ben, Başbakan alsın diyorum, sizin seçtiğiniz Başbakan alsın diyorum. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sana mı soracağız?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Herhalde, ben de, önergemi size sorup verecek değilim değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, iktidarın bu kadar telaş içinde olması doğaldır.

BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) - Siz telaş içindesiniz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Haddi zatında, bu şartların içinde olan bir iktidara Allah yardımcı olsun.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Allah sizin de gönlünüze göre versin.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ama, ben, şimdi, Sayın Derviş'ten soruyorum: Mesela, Sayın Bakanım, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna, bugünlerdeki krizden dolayı devri söz konusu olan zararları tespit edebildiniz mi; ne kadardır?

Halen, Sigorta Fonuna devredilen 13 bankanın toplam zararı ve aylık devam eden zararları nedir; bunu tespit edebildiniz mi? Borçlanmanızı neye göre yapıyorsunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen, bir cümleyle...

BAŞKAN - Efendim, suali Genel Kurula...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Önergeyle ilgili... Var mı böyle bir usulümüz Sayın Uzunkaya?!.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ama, ben, bir şeyden dolayı "evet" diyeceğim bu yasaya biraz sonra.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakana...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, siz, Bakan adına değil, millet adına oradasınız. Lütfen...

BAŞKAN - Bir dakika... Affedersiniz... Şimdi, millî iradeyi bu kadar güzel özümsemiş, icabında sineyi millete dönmüş adama siz bunu söylüyorsanız, yandık yani! İstirham ederim... Yok öyle şey. (MHP sıralarından alkışlar) Ben, millî iradenin içinden gelmişim, beğenmemişim, buradan istifa edip gitmişim; milletin oyuyla da geri gelmişim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Takdir ediyoruz...

BAŞKAN - Affedersiniz, demokrasi, kaideler, kurallar rejimidir. Burada yazıyor mu bu?! Siz, önergeniz hakkında konuşuyorsunuz; ama, Sayın Bakana sual sorulmayacağı gayet açık.

Efendim, dönün Genel Kurula, lütfen, bitirin işinizi. İstirham ederim efendim!..

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, konuşma metinlerini de mi siz belirleyeceksiniz?! Öyle şey olmaz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, benim Bakana bunları sormamın gerekçesi var.

Değerli arkadaşlar, muhalefet partisinin bu yasaya "evet" demesini istiyor musunuz, bir sorumluluk üstlenmesini istiyor musunuz? O zaman, diyorum ki: Sayın Bakan, bilançoları çıkardınız mı? Böyle bir borçlanmaya gidiyorsunuz. Bu, bir borç senedidir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Böyle bir borçlanmaya giderken...

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...hesabınız kitabınız...

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...önünüzde mi?

Yüce Heyete saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Ayrıca, size, Anayasanın 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasını okuyayım müsaade edersiniz: "Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar arasından başbakanca seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanır; gerektiğinde Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanınca görevlerine son verilir."

Arz ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ne alakası var Sayın Başkan?

BEKİR SOBACI (Tokat) - Nereden geldi bu?!

BAŞKAN - Nereden geldiği belli.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda değişiklik yapılması hakkındaki tasarının 2 nci maddesinde yer alan "yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" kısmının "yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ile Maliye Bakanı müştereken yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Aslan Polat

        (Erzurum)

   ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Polat, önergeniz üzerinde konuşacağınıza inanıyorum.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Biraz yavaş konuşsa da dinlesek.

BAŞKAN - Size ne efendim; yavaş konuşur, hızlı konuşur; herkesin kendi taktiği var. (DSP ve MHP sıralarından gülüşmeler)

Siz buyurun efendim, konuşun.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Anlamıyoruz.

BAŞKAN - Biz, Sayın Polat'ın üslubuna alıştık. Biz nasıl anlıyorsak, siz de anlayacaksınız. Millet böyle anlıyorsa, anlıyor.

Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, burada, önemli olan şu: Bu getirilen madde, bütçeyle ilgili bir madde. Bütçeyle ilgili bir maddede, Maliye Bakanı bir nevi by-pass ediliyor; sadece Hazineyle ilgili Bakanın sorumlu olmasının, ben, yanlış olduğu kanaatindeyim.

Zaten, burada, esasında olay şu... Gerekçede ne deniliyor: "Bu bankalara ve Fona, çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma senetlerinin piyasa koşullarına uygun hale getirilmesi..." Niye; çünkü, geçen sene, burada, o hikâyeleri çok dinledik; enflasyon yüzde 10'a düşüyor, yüzde 15'e düşüyor -yüzde 30'larla, 35'lerle- işte dolar yüzde 20 artacak, TEFE'ye bağlanılmıştır denildi. Bunun üzerine, buna güvenen bankalar da, yurt dışından borçlandılar ve bu borçlandıkları duruma göre, yüzde 38'lerle para sattılar; birdenbire de enflasyon yüzde 60'lara, 70'lere çıkınca, piyasada faizler yüzde 150'ye çıkınca, bu bankaların çoğu fona devredilmek durumunda kaldılar. Bu durum karşısında bunlar üzerinde bulunan bu senetlerin değiştirilmesi icap etti; çünkü, devlete güvenerek iş yapanların her biri, yani, devlete değil, sizin hükümetinize güvenerek iş yapan insanların her biri zarar etti, iflas ettiler, otuz yıllık, kırk yıllık servetlerini ellerinden kaybettiler. Suçlu onlar. Niye; size o kadar güvenirlerse, sonuçlarına da katlanmak zorundalar. 

Şimdi, sayın milletvekilleri, işin esprisi nedir, işin esası nedir, onu size söyleyeyim. Bugün, Türkiye'de, küçük esnafın Halk Bankasına olan borcunun faizi kriz öncesi yüzde 55 oranına çıkmıştı. Bakın, bazı şeyler söyleyeyim size. Bunu yüzde 55'e sabitlediniz. Bakanlık da belirtti bunu; bu kanunda da var. Halk Bankası görev zararında sıçrama yapacaktır bu; aynı zamanda, esnafın da derdine deva olmayacaktır. 5 inci maddede getirdiniz bunu da, burada şimdi size söylemek istiyorum. Niye bunu söylemek istiyorum? Bunu 400 trilyon lirayla sınırladınız, bu da yetmeyecektir. Niye yetmeyecek; bakın, bunun olayını size anlatayım: Sayıştay raporu... Yine o Sayıştay raporunu burada konuşmadan bu kanunu geçirtmem ben size; her maddesinde konuşup, söyleyeceğim. O Sayıştayın raporu hakkında Sayıştayın görüşünü alacağız. Ya bu maddeyi çıkaracağız Plan ve Bütçe Komisyonuna, bir de Sayıştaya soracağız, o raporu verdikten sonra bu kamu borçları nedir diye soracağız, ondan sonra da gelip, bunu, burada ibra edeceksiniz. Öyle yok; 30 katrilyon liralık borcu, kimse mesul olmayacak şekilde, ben size burada ibra ettirmem; her maddede bunu konuşacağım. Türkiye'de böyle, köy köy, bütün mahallelere kadar gidip, bu işi söyleyeceğim.

Şimdi, mesele ne; Sayıştay raporlarına biraz bakalım. Sayıştay raporunda "toplam devlet borçlarının gayri safî millî hâsılaya oranı 1997'de yüzde 64 iken, 1999'da yüzde 83 olmuştur deniliyor. Sayıştayın şu iddiası çok önemli.1999 yılında içborç stoku yüzde 29, kamu dışborcu yüzde 36, görünmeyen borç yüzde 18'dir ve toplam kamu borcu yüzde 83'tür. Raporda diyor ki: 1999 sonunda devlet borçlarının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 83,4'e ulaşmıştır; ancak, resmî rakamlarda bu oran yüzde 66 olarak görülmektedir. Borç yükünün ağır olması, birkısım devlet borçlarının gizlenmesi eğilimini doğurmakta ve gerçekte ağır borçlu ülkeler sınıfında olan Türkiye, orta dereceli borçlu ülkeler arasında gösterilmektedir.

Yine, raporda şunlar ilave edilmektedir: "Devlet dışborçları içerisine savunma amaçlı aldığımız borçlar dahil değildir. Devlet sırrı olduğu için, onları dahil etmeyiz."

Bugünkü rakamlara baktığımızda durum daha da kötüdür. TÜRMOB Nisan 2000 raporuna göre, Türkiye'nin kısa vadeli dışborçları geçen yıl 5,4 milyar dolar artarak 28,9 milyar dolar, toplam dışborçlarımız ise 2000 yılı üçüncü çeyreği itibariyle 106 milyar 932 milyon dolar, içborçlar ise Şubat 2001 itibariyle 45 katrilyon 437 trilyon TL olmuştur.

İçborcumuz olan 45 katrilyon 437 trilyon TL'yi 2000 yılı gayri safî millî hâsılası olan 125 katrilyon 971 trilyona oranlarsak, içborç stoku yüzde 36 olur. Dışborcumuz olan 106 milyar 932 milyon doları 2000 yılı gayri safî millî hâsılası olan 201 milyar 187 milyon dolara oranlarsak, dışborç stoku yüzde 53 olur.

BAŞKAN - Sayın Polat, toparlar mısınız efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Görünmeyen borçları ise yüzde 18 olarak Sayıştay raporundan aynen alırsak, toplam borç yüzde 107 oranına ulaşır. İşte, bu yüzde 107 oranında olduğu için, bütün kamu bankaları da, fon bankaları da altüst oluyor, hesaplar birbirine gelmiyor. Hele, bir de buna 30 katrilyon TL'lik bugün affedeceğimiz kamu borçlarını ilave edersek, rakam çok daha korkunç olur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bir dakika Sayın Başkanım. (DSP sıralarından gürültüler)

Dinleyin, ben, size çok önemli şeyler söylüyorum.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Yazılı olarak verirsin.

ASLAN POLAT (Devamla) - Uluslararası rezervlerimiz de hızla erimektedir. 16 Şubat 2001 tarihinde 27 milyar 943 milyon dolar olan Merkez Bankası rezervlerimiz, 16 Mart 2001 tarihinde, bir ay içerisinde 20 milyar 60 milyon dolara düşmüş; yani, bir ayda 7,9 milyar dolar erimiştir. Bu hızla giderse, üç ay dayanacak döviz rezervimiz kalmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Ben hep rakam söylüyorum, üzülmeyin. Bakın, bu dediklerim hep gerçek şeyler.

Şimdi, siz, bu rakamları eritmek için, bir kanun getiriyorsunuz, getirdiğiniz konuda, sadece, bütün suçu, iki ay önce Türkiye'ye gelmiş, otuz yıldır Amerika'da yaşayan bir şahsın üzerine koyup kaçmaya çalışıyorsunuz. Ben de bunun haksızlık olduğunu belirtiyorum; siz de mesuliyet alın diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz ona güveniyoruz, sen merak etme.

BAŞKAN - Sayın Polat, teşekkür ederim.

Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Redaksiyon var, değil mi?

Sayın Başkan, buyurun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, bu 2 nci maddenin ilk cümlesinde yer alan "aşağıdaki (f) fıkrası eklenmiştir" ifadesindeki "fıkra"nın "bent" olarak değiştirilmesi, düzeltilmesi daha doğru olacaktır. Takdirlerinize sunuyoruz.

Bir de, son olarak "bakan yetkilidir" diye cümle sona eriyor. Kanun, zaten, bu yetkiyi diğer bütün maddeleriyle verdiği için "yetkilidir" ifadesi fazladan yer almış görünüyor. Çıkarılırsa uygun olur efendim.

BAŞKAN - Redaksiyon olarak düzeltilecektir.

Maddeyi bu redaksiyon değişikliğiyle beraber oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 4611 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin başlığı "Avans ve ödenek işlemleri" olarak değiştirilmiş, mevcut fıkra (a) fıkrası olarak adlandırılmış ve maddeye aşağıdaki (b) ve (c) fıkraları eklenmiştir.

"b) Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş., Türkiye Halk Bankası A.Ş. ve Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'ye yapılacak  sermaye ödemelerini, ödenek yetersizliği durumunda "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabından yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir."

"c) 2001 Malî Yılında "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabına borç yazılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olan harcamalara ilişkin tertiplere, bu tutarlar kadar ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba?.. Yok.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu yaklaşık olarak üç ay önce Yüce Meclis tarafından kabul edilerek yürürlüğe konulmuş bulunmaktadır. Bugün ise, bu bütçe kanununun metninde önemli değişiklikler getiren bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bütçelerde bu tür değişikliklere pek rastlanmamaktadır.

Hükümetin yanlış ekonomik ve malî program uygulamaları ülke ekonomisini bir kriz ortamına sokmuştur. Bütün ekonomik dengeler altüst olmuş, bütün toplum kesimleri bu krizin maliyetiyle karşı karşıya kalmıştır. Hükümet, reel sektörü ihmal etmiş, bütün hesaplarını malî sektör ve bankacılık üzerine kurmuştur. Hükümetin, ekonomik programını dayandırdığı malî sektör, krizin temelini oluşturmuştur. Piyasalarda güven ve istikrar ortamı ortadan kalkmış, ekonomik kriz süreklilik arz etmeye başlamıştır. Ne yazık ki, bu kriz ortamından çıkmak için hükümetin herhangi bir programı da bulunmamaktadır.

Ekonomik kriz nedeniyle hazırlanan bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu kanun tasarısıyla, kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların açıklarını kapatmak için özel tertip iç borçlanma senedi ihraç etmek üzere, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanına yetki verilmektedir. Bu uygulamayla, içi boşaltılan bankaların malî yükümlülükleri tüm toplum kesimlerine yansıtılmaktadır. Hazine, bu bankaların açıklarını kapatmakla görevlendirilmektedir.

Tasarruf mevduatına yüzde 100 devlet güvencesinin sağlandığı bir ortamda, bankalar gereği gibi denetlenmemiş veya denetim sonuçlarının gereği yapılmamış ve bankaların açıklarına göz yumulmuştur. Bankaların açıkları dayanılmaz boyutlara ulaşınca, malî sektörde bir kriz ortaya çıkmıştır. Şimdi bu açıkları iç borçlanmayla gidermeye çalışıyoruz.

Hükümetin yıl içerisinde gerçekleştireceği iç borçlanma miktarı, o yılın bütçe kanununda gösterilir. 2001 yılı Bütçe Kanununda da bu sınır belirtilmiştir. Oysa, bu kanun tasarısında, özel tertip tahvil ve bonolarla iç borçlanmaya izin verilmekte; ancak, bu borçlanmanın miktarı belirtilmemektedir.

Hükümet, özel tertip tahvil ve bonolarla ne kadar borçlanacaktır? Bu şekilde borçlanılacak miktara kanun metninde yer verilmelidir. Hükümet, bu şekilde borçlanacağı miktarı, yani bankaların açıklarını gizlemektedir. Bu yaklaşım, Parlamentonun bütçe üzerindeki yetkisini, maalesef, sınırlandırmaktadır. Parlamento, bütçe üzerindeki yetkilerine sahip çıkmalıdır. Bu amaçla, bu şekilde yapılacak borçlanma miktarına kanun metninde yer verilmelidir; aksi takdirde, hükümete sınırsız harcama yapma yetkisi verilmiş olacaktır; bu durumda, bütçe yapmanın da bir anlamı kalmayacaktır.

Kanun tasarısının 3 üncü maddesinde "Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankasına yapılacak sermaye ödemelerini, ödenek yetersizliği durumunda 'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" denilmektedir. Eklenen (c) fıkrasıyla da, bu hesaba kayıtlı harcamalar için ilgili tertiplere ödenek kaydetmek üzere Maliye Bakanına yetki verilmektedir. Bu maddeye göre, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankasına yapılacak sermaye ödemelerinin miktarı belli değildir. Hükümet, bu bankalara yapılacak sermaye ödemelerinin miktarını bilmediğini iddia edemez. Bu şekilde yapılacak ödemeler, Parlamentodan ve kamuoyundan gizlenmeye çalışılmaktadır.

Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı, geçici nitelikte malî işlemlerin kaydedildiği bir hesaptır. Devlet Muhasebesi Yönetmeliğine göre, bu hesabın borç artığı ertesi malî yıla devredilmektedir; yani, hükümet, dilediği miktarda harcama yapacak, bu harcamaları Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabına borç kaydedecek, hesabın bakiyesini de 2002 yılına devredecektir. Burada amaç, 2001 yılı bütçe açığını daha az göstermek için açığın bir kısmını 2002 yılına devretmektir. Bu durum, Parlamentonun bütçe hakkına ve bütçeleme ilkelerine aykırıdır; kabul edilemez. Hangi amaçla olursa olsun, Parlamentonun bütçe üzerindeki yetkilerini sınırlamaya yönelik düzenlemelere izin verilmemelidir.

Hükümet, bu kanun tasarısıyla, kamu bankalarının görev zararlarını tasfiye etmeye çalışırken, diğer yandan aynı kanun tasarısıyla yeni bir görev zararı yaratmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yöndar, lütfen, toparlar mısınız...

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Küçük ve orta boy tarımsal işletmelere, esnaf ve sanatkâra destek sağlanması gerekmektedir; ancak, bu kredinin faiz farklarının  avans olarak bankalara ödenmesi, ödeneği olmadığı için ayrı bir hesapta izlenmesi ve bu faiz farklarının bütçeyle ilişkilendirilmeksizin özel hesaplarda izlenmesi doğru bir uygulama değildir.

Bu kanun tasarısı genel olarak değerlendirildiğinde, hükümetin ekonomik krizi hafifletici programı olmadığı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar ve kamu bankalarının açıklarının gizlendiği, bu açıkların borçlanma yoluyla kapatılmaya çalışıldığı, Parlamentonun bütçe üzerindeki yetkisinin sınırlandırıldığı, 2001 malî yılı bütçe açığının daha az miktarda gösterilmeye çalışıldığı, açık kapatma dışında herhangi bir düzenlemenin getirilmediği, bir yandan kamu bankalarının görev zararları tasfiye edilmeye çalışılırken, diğer yandan yeni görev zararı yaratacak uygulamalara gidildiği anlaşılmaktadır.

Bu vesileyle, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz isteyen yok diyorum usulen...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim...

BAŞKAN - Başkanım, siz Başkanlık yaptınız, yani, böyle...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim...

BAŞKAN - Şimdi, başka söz isteyen var mı gruplar adına?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, her grubun söz hakkı vardır. Birinin hakkını bizim konuşmamız engelliyor değildir.

BAŞKAN - Ben öyle bir şey demedim efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, izin veriniz...

BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben de çok gördüm, siz de; takdim ve tehire hiçbir tüzük engeli yoktur. Sayın gruba sıramızı verdik, onun sırasında da biz konuşacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben de öyle yapıyorum zaten.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ama, öyle yapmadın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ama, sizi özlemiştik efendim, sizi nasıl konuşturacağım.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gergin sinirler, sizin gibi bir latif ve nazik bir başkanın sayesinde iniyor.

Buyurun Sayın Polat.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ederim efendim; nezaketiniz.

BAŞKAN - İstirham ederim efendim.

Sayın Polat buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Polat şanslıymış ondan...

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, tasarının bu maddesinde de yine önemli bir konu var, o da şu: "Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Türkiye Emlak Bankasına yapılacak sermaye ödemelerini, ödenek yetersizliği durumunda "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı"ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye..." deniliyor ve bir de "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'na borç yazılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olan harcamalara ilişkin tertiplere, bu tutarlar kadar ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir" deniliyor.

Şimdi, ne oluyor; Ziraat Bankasının, Halk Bankasının veya Emlak Bankasının paraya ihtiyacı var, ödenek olmasa bile ödüyorsunuz. Niye; mahsup ediyorsunuz; bu seneye mahsup edemiyorsunuz, seneye de aktarıyorsunuz; ama, işçiye, memura ücret artışı verin dediğimiz zaman "hayır efendim, ödeneğimiz yok" diyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bakın, tekrar üzerine basarak konuşuyorum; bankalara gelince var, faiz ödemelerine gelince var, ödenek olsa da var olmasa da var; ama, mağdur ettiğiniz, yüzde 10 TEFE oranına göre ücretlerini artırdığınız ve şu anda sizin bakanlarınızın bile gazetelere yansıyan "yüzde 66-70 olur" dediği enflasyon ortamında yüzde 10 TEFE'ye göre maaş artışı verdiğiniz işçinin, memurun maaşını artırın dediğimiz zaman bütçe şartlarını gösteriyorsunuz. Şimdi, işçiye ve memura gelince bütçe şartları, esnaflara sübvansiyona gelince bütçe şartları, kamu bankalarının görev zararını ödemek icap ettiği zaman veyahut da fondaki bankalara icap ettiği zaman bütçe şartları yok "bunlar için gerektiği kadar ödenek buluruz, bütçeye kaydederiz; bu sene ödeyemedik, seneye aktarırız" diyorsunuz. Bu, adalet olmaz; bu, Anayasanın eşitlik ilkesine de uymaz.

Sayın milletvekilim, böyle gülme, Ağrı'da da gelip bunları anlatacağım, hepsini anlatacağım, Türkiye'de sizi anlatmadık yer bırakmayacağım.

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmak yok; yasak.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın milletvekilleri, burada çok önemli maddeler var; hep böyle eklemişsiniz.

Bu tasarının 5 inci maddesiyle ne getirmişsiniz; Emlak Bankası olduğu için söylüyorum: Emlak Bankasının, Toplu Konut İdaresi Başkanlığına tüm hak ve yükümlülükleriyle bilanço değerleri üzerinden devredilmesi karşılığında, Toplu Konut İdaresini teminen, TC. Ziraat Bankası AŞ'ye Hazinece özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edebilir. Ne demektir bu; burada demişsiniz ki: Emlak Bankası birtakım insanlara para vermiş, karşılığında da parayı alamayınca, insanlar arsalarını ona ipotek etmişler; 1'e 5, 1'e 3, 1'e 4; herkesin bildiği konular. Arsanın değeri fiilen 1 ise, Emlak Bankasında "bunu bilanço değerinde kâr gösterelim, başımıza iş gelmesin" diye, 3, 4 gösterilmiş. Halbuki, bunu devredecekseniz, ekspertiz değeri üzerinden devredin, hakiki değeri üzerinden devredin ve o zaman durumun ne olduğunu görün. Şimdi, bunu da burada getiriyorsunuz, birer madde, birer maddelerinde, sadece bu kanun tasarısında böyle büyük bombalar var. Bu bombalara karşı MHP'yi uyarıyorum, uyarıyorum, MHP bir türlü kendine gelmiyor. Halbuki MHP'nin çok ünlü bir sloganı vardı; bir zaman derlerdi ki: "Ey Türk! Titre ve kendine gel." Siz de bir titreyin, kendinize gelin yahu! Hiç titremiyorsunuz artık, ne oldu size böyle yahu! Herhalde halkın içine çıkmadığınız için, halkın olayından da hiç haberiniz yok. Bir kendinize gelin yahu! Allahınızı severseniz kendinize gelin! Bakın, 30 katrilyonluk borcu ibra edeceksiniz. Sizi burada, Türkiye'nin her yerinde şikâyet ederiz. Yapmayın bu hareketleri. Emlak Bankasının 1'e 5 borçlarını kabul edeceksiniz, işçiye, memura, öbürlerine gelince vermeyeceksiniz. Bu böyle olmaz!.. Olmaz!.. Olmaz!.. Bunları anlayın.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Dövecek gibi konuşma!.. Yavaş konuş...

BAŞKAN - Hayırdır inşallah... Aman efendim!.. İstirham ederim...

ASLAN POLAT (Devamla) - Şimdi bakın, size bir şey daha söyleyeceğim son olarak: Tüm dünyada malî kriz içerisindeki finansman kuruluşlarının, dolayısıyla...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Yavaş konuş... Yavaş konuş... Biz seni seviyoruz...

ASLAN POLAT (Devamla) - Bir dakika beni dinle... Bir dakika beni dinle... Suyun ötesinden konuşma, gel buradan konuş.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Biraz yavaş konuş, anlayamıyoruz.

ASLAN POLAT (Devamla) - Tüm dünyada malî kriz içerisindeki finans kuruluşlarının, dolayısıyla ülke ekonomilerinin hızla yabancı sermayenin eline geçtiğini belirtmek isterim bu durumda. Örneğin, iştiraklerinin, toplam varlıklar içerisindeki payının yüzde 50'den fazlasının yabancıların elinde olduğu bankaların aktif paylarını yabancı katılım olarak gösterir isek, Arjantin'de 1994'te 17,9 olan oran, 1999'de 48,6 olmuş, Çek Cumhuriyetinde 5,8'den 49,5'e çıkmış, Macaristan'da 19,8'den 56,6'ya çıkmış -hep beş yılda- Polonya'da 2,1'den 52,8'e çıkmış, Şili'de 16,3'ten 53,6'ya çıkmış, Venezuela'da 0,3'ten 41,9'a çıkmış. Türkiye'de bu oran yüzde 2,7 idi, şu anda 1,7'ye düştü. Şimdi, Türkiye'de de, aynen Güney Amerika ve Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, finans sektörünü ele geçirmek için, Amerika'dan -eski başkanlar da dahil- işadamlarının Türkiye'ye gelmeleri, birtakım yerlerde kulis yapmaları, Türkiye'yi finans sıkıntısına sokarak, bu bankaları, finans sektörünü, dolayısıyla Türk ekonomisini ele geçirmek için yapılan uygulamalardır. Ben sizi tekrar ikaz ediyor ve dikkatli olmanızı diliyorum. Bu tasarıya oy verirken de buna göre oy verin.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Yavaş konuş, anlayalım.

BAŞKAN - Sayın Kırkpınar...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Yavaş konuşsun, anlayalım.

BAŞKAN - Efendim, zabıt kâtipleri yetiştiğine göre, demek ki konuşması anlaşılıyor.

Efendim, 1 adet önerge vardır, okutup işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra Sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesinin (b) fıkrasındaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" ibaresinin "Bakanlar Kurulu yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Latif Öztek

S. Metin Kalkan

 

 

Samsun

Elazığ

Hatay

 

 

Azmi Ateş

 

Ali Gören

 

 

İstanbul

 

Adana

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun.(FP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili  arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir önceki madde üzerinde de kanaatimi  izhar ederken, sizlerle bu değerlendirmeyi paylaşırken, gerekçem açıktı; diyorum ki: Gerçekten, bu işi Hazineden sorumlu Devlet Bakanına değil, gelin, üzerinize, hükümet olarak, tüm Bakanlar Kurulu olarak sorumluluk alın; Başbakan da, şu andaki üç siyasî partinin lideri durumundaki Başbakan Yardımcıları da, etkin ve yetkin olan diğer bakanlar da bu konuda sorumluluk alsınlar.

Bakın, neler yapıyorsunuz; ama, neden yapıldığını bilmiyorsunuz, kusura bakmayın. Niye; çünkü, ben özellikle iktidardaki arkadaşlara söylüyorum, okuyanları tenzih ediyorum; ama, şu tasarıyı, inanıyorum ki, yüzde 80'iniz okumadınız. (MHP sıralarından gürültüler) Hayır, okumadığınıza inanıyorum ve bunu bu milletin bilmesini de istiyorum. Tıpkı geçende anlattığım Halil Ağa örneğini, Mustafa Kemal'in örneğini anlattığım gibi; siz zannediyorsunuz ki, bakanlar iyi yapar;  Kemal Derviş Bey Amerika'dan gelmiştir, taze ve güzel bilgilerle gelmiştir; o, mutlaka, ne hazırlamışsa, bürokratlarına iyi hazırlatmıştır. Arkadaşlar, ne geldiyse bize, o IMF'den, Dünya Bankasından gelmedi mi Allahaşkına! Niye unutuyoruz gerçekleri! Sayın Derviş yirmibeş senedir IMF'de, Dünya Bankasında oradan Türkiye'yi gözetlemiyor muydu; bu gidişi bilmiyorlar mıydı; bu gelinen noktayı bilmiyor muydu?! Koyu bir kadercilik ve teslimiyet içerisindesiniz. Normal mantıkta, bu anlayışta bir kadercilik yoktur arkadaşlar ve fakirlik zillet... Bugün Tandoğan meydanında yaşanan, bu ülkenin kaderi değildir; bunu bu hale getiren, maalesef, basiretsiz yönetim ve anlayışlardır.

Niye söylüyorum; önce, sorumluluğumuzu bilelim. Millet ve tarih, her birimizin omzuna bir vebal yükledi, bir yük yükledi. Önce, bizim önümüze gelen yasalara, evet-hayır yarışması gibi parmak kaldırıp "evet" veya "ret" şeklinde oy kullanmayı değil; neyi, niçin kabul ettiğimizi; Üstad Necip Fazıl'ın tabiriyle, severken niçin sevdiğini, yererken niçin yerdiğini bilmeyen bir toplum ve onun önderleri veya seçilmişleri olmaktan kurtulalım. Yani, sevdiğimizi, niçin sevdiğimizi; sevmediğimiz ve karşı çıktığımızda da, niçin karşı çıktığımızı söyleyelim.

Bu anlamda biz kürsüye çıkıyoruz; diyoruz ki: Arkadaş, bunun gerekçesi bu; yarın, Hazineden sorumlu Sayın Derviş ne yapacak; şu anda 3 tane kamu bankası, özelleşme ve özerkleşme gündeminde olan bu bankalar borçlanacak, onlar adına Hazineden para çekecek; bu bankalar iç edilmiş, boşaltılmış, özel dostluk kredileri tahsis edilmiş; oranı nedir, miktarı nedir, bilmiyoruz... Demin, Sayın Bakana sordum "böyle bir soru hakkın yok" denildi; ne kadar boşaltılmışsa boşaltılmış olur velakin, yarın hazineden oraya para aktarılacak, ne kadar?.. Sayın Derviş, hazineden sorumlu... Yani, özellikle, kusura bakmasınlar "Sayın Derviş"diyorum, çünkü, şu anda bu yasanın mimarı, bu revizyon bütçenizi getiren Bakan, Derviş; yani "bir çıkış yolu"diyorsunuz; peki, o zaman diyorum ki: Ne kadar transfer edecek, ne olacak? Bizim, sokakta...

Bakın, bununla bağdaşıyor; bankaların içindeki açığı doldurmak için bakana yetki veriyorsunuz da, allahaşkına, sokakta bağıran işçiye, memura, bugün sıfır artış vereceğinizi söylediğiniz işçiye hakkını kim verecek, çalışan emekçinin hakkını kim verecek, 2 100 000 devlet memurunun hakkını kim verecek? Biz, bunları soruyoruz. Diyoruz ki: Gelin, etmeyin, bu yetkiyi bir bakana vermeyin; varsa bu konuda düşünceniz, gelin, bu işi, Bakanlar Kuruluna yükleyin ve yarın herkes bir bedel ödesin. Siyaset, bedel ödeme işidir; yani, yanlış yaparsanız, seçim sandığında demokratik usul ve teamüllerle bedel ödersiniz. Bunun bedelini ödemek, hâlâ "ben iktidardan gitmiyorum, buradayım"diretmesi değildir "yanlış yaptıysam, ey millet, özür diliyorum; ben, hakikaten yanlış yaptım" diyebilmektir. Soruyorum şimdi: Siz, 18 Nisan seçimlerine girerken, şu iktidar partilerine mensup olan arkadaşlarım "eğer ekonomi yanlış giderse hiç endişe etmeyin; biz, Amerika'dan bir Derviş getireceğiz ve sizi kurtaracak" diye vaat etseydiniz, bugün, sizi bu koltuklara oturturlar mıydı?! Yani, millet iradesini bu şekilde mi manipüle ettiniz?

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, diyorum ki, samimî soruyor ve samimî temennim olarak şunu diyorum: Bakın, yarın pişman olacaksınız, nerede; yine bir yanlış yapılacaktır; muhtemelen -özür diliyorum şahsiyetinden- Sayın Bakanın belki Amerika'da işi tekrar hazırdır -Dünya Bankası- ama, siz, bu milletin önünde hesap vereceksiniz ve hesap vermeye mahkûm olacaksınız eğer bir yanlış olursa.

Ben "Bakanlar Kurulu" şeklinde olması temennimi Yüce Heyetinizin onayına arz ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 4611 sayılı Kanunun 43 üncü maddesinin (c) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, maddeye aşağıdaki (h) fıkrası eklenmiştir.

   "c) Yeniden yapılandırma çalışmalarına paralel olarak Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş., Türkiye Halk Bankası A.Ş. ve Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'nin çeşitli kanun ve kararnamelerden doğan ve bütçe ödenekleri ile karşılanamayan yıllara sari olarak banka sigorta muamele vergisi eklenerek oluşmuş görev zararı alacaklarının tasfiye edilmesini veya ödenmemiş sermayelerine mahsubunu teminen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir. Daha önceden ihraç edilmiş senetler işlemiş faizleri ödenmek suretiyle geri alınabilir veya özel tertip başka senetlerle değiştirilebilir.

   Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerine tabiî afetlere bağlı olarak çeşitli Bakanlar Kurulu kararları ile verilen görevler nedeniyle oluşan ve bütçe ödenekleri ile karşılanamayan görev zararlarının tasfiye edilmesini teminen, T.C. Ziraat Bankası A.Ş.'ye Hazinece özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.

   Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartları ile görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından belirlenir.

   Söz konusu bankaların 1999 ve önceki yıllara ait kâr paylarından Hazineye isabet eden tutarları, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine bütçenin gelir ve giderleri ile ilişkilendirilmeksizin bankaların görev zararları alacakları veya ödenmemiş sermayelerine mahsup etmeye ilişkin işlemleri yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir."

   "h) Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş.'ce, ekonomik faaliyetleri münhasıran küçük ve orta boy tarımsal işletmelerin işletilmesinden ibaret olan üreticilere doğrudan ve/veya tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla ve Türkiye Halk Bankası A.Ş.' ce esnaf ve sanatkârlar ile genç ve kadın girişimcilere Bakanlar Kurulunca belirlenecek esas ve usullerde kullandırılacak kredilerin faiz farkları her iki banka için toplamdörtyüz trilyon lirayı geçmemek kaydıyla bütçeden avans olarak ödenir. Ödenek yetersizliği halinde bu ödemeleri, "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı"ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir."

BAŞKAN- Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, bu tasarının en önemli maddesine geldik. İşin ruhu burada zaten. Nedir bu işin ruhu burada: Bu kamu bankalarının borçlarını tasfiye edeceğiz; ama, tasfiye ederken, şurası çok önemli: "Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartları ile görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından belirlenir." İşte, işin bütün noktası bu.

Değerli milletvekilleri, bakın, tekrar size söylüyorum: Hepimiz, burada, şu halktan vebal alarak geldik, vebal aldık; yani, bu işin şakası yok, bu iş çok önemli.

Şimdi, size söylüyorum: Şu Sayıştay 2000 malî yılı raporu neye yarar? Eğer bu rapor işlemeyecekse, konuşulamayacaksa, bu rapor niye tutuluyor? Bu Sayıştay burada ne iş yapıyor? Sayıştay 2000 yılı malî durum raporunda -sizlere defalarca söylüyorum, görev zararlarının yutturmaca olduğunu- dokuz yılda 1 doların, hayali faizlerle, 158 dolara yükseldiği ifade ediliyor.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayfa kaç?

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayfa 130; işte aynen okuyayım size ben:

"Son yıllardaki gibi artış devam ederse, kütlü pamuk destekleme priminden kaynaklanan bu borç, 2002 yılında 34 milyar dolara ulaşacaktır..." Yani, 1993 yılındaki 315 milyon dolardan bahsediyor. "...bunun bir diğer ifadesi, 1993 yılında üreticiye ödenen 1 dolara karşılık, dokuz yıl sonra, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına (dolayısıyla bankanın fon sağladığı piyasaya) 158 dolar borçlu olmaktır." 1 dolara 158 dolar, dokuz yıldaki faiz!.. Bu, nerede görülmüş?!. Hepimiz de biliyoruz ki, burada çiftçiye verilen 315 milyon dolar; gerisi, tamamen, bu bankaların içerisinde herkesi rahatsız eden uygulamaların yapılmış olduğu işlemler. İşte, siz, bunu, bir tek Sayın Devriş'in onayı, Başbakanın imzasıyla affediyorsunuz; böyle şey olmaz. Bunun için diyoruz ki, Sayıştayın görüşü alınsın, Devlet Planlamanın görüşü alınsın ve bütün bakanlar bundan mesuliyet duysun.

Sayın milletvekilleri, biraz dikkat edin, 5 milyardan, 10 milyardan bahsetmiyorum, 30 katrilyondan bahsediyorum. Bugün şu bütçede bütün yatırımlara ayırdığımız para 3,5 katrilyon. Yatırımlara ayırdığımız paranın 10 katını ibra ediyorsunuz!.. Gelin bakalım, burada ne oldu, doğru muydu yanlış mıydı; herkes, kimin suçu varsa öğrensin.

Bu konuyu, yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda dile getirdim ve "Sayıştay raporunu inceleyelim" dedim, olmadı. Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakana sordum, Sayın Maliye Bakanı şunu söyledi, aynen okuyorum:

"Ziraat Bankası, 1993 yılında 4,6 trilyon Türk Lirası doğrudan üreticiye para ödemiştir. Bütçe ödeneklerinin yetersiz olması nedeniyle ödenemeyen ve günümüze kadar anılan kararda -ben, sadece, Polat merak ettiği için, yoksa, ben, bunu sunmak da istemem ama, Polat çok ısrar ettiği için diyorum- belirtilen faiz oranlarıyla üç ayda bir kapitülize edilerek büyüyen görev zararı da, kütlü pamuk için, 2000 yılı sonu itibariyle, 8,1 katrilyona ulaşmış; doğru; gerçekten zor, anlatmak da zor, anlamak da zor" diyor, kim diyor; Sayın Bakanımız diyor Komisyonda. 1 lira 1 760 lira olmuş yedi yılda; nasıl olmuş? Yine aynı komisyonda bir DSP milletvekili kalkıp diyor ki "ben anlamıyorum; üç ay önce bu borç 11 katrilyondu, üç ayda nasıl 17 katrilyon oldu? Bu nasıl olur? Bunu ben de anlamıyorum." Bunu diyen de, bu işin en büyük uzmanı, bu konuda Türkiye'nin ikinci büyük adamı. "Ben bunu anlamıyorum" diyor.

Şimdi, burada şunu söylüyorum; Devlet Planlama Teşkilatı neye yarar? Biz, bu raporları, Devlet Planlama Teşkilatında -Sekizinci Beş Yıllık Plan için- Borçlanma ve Borç Yönetimi Özel İhtisas Komisyonuna niye hazırlattık? Bakın, burada ne deniliyor: "Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının üreticiye ödeyip, örneğin 1993 yılı kütlü pamuk destekleme primi uygulamasında, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının üreticiye ödediği 1 dolar karşılığı, Hazine, 1998 yılına kadar bankaya 2 dolar ödemiş; ancak, geriye 28 dolar borcu kalmıştır. Bu ödenekte Hazineden çıkan veya çıkacak olan kaynağın çok küçük bir kısmının üreticiye gittiği görülmektedir." Devam ediyor; "Banka, kendi faaliyetlerinden kaynaklanan zararlarına ve malî yapısının bozukluğuna karşı..."

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - "...Hazineden alacaklarını bahane olarak kullanmaktadır." Kim söylüyor "bahane" sözünü; DPT söylüyor "bahane olarak kullanmaktadır" diyor. "Bu, gizli ve çok tehlikeli bir sübvansiyondur." Bunu kim söylüyor; Devlet Planlama Teşkilatı. MHP'li bir Devlet Bakanına bağlı olan Devlet Planlama Teşkilatı da bunu söylüyor.

Bütün bu olaylar varken, bunları incelemeyeceğiz; geleceğiz, Sayın Bakan isteyecek ve Başbakanın onayıyla bütün bunları ibra edeceğiz; bu olmaz. Sayıştayın, Devlet Planlamanın bizzat görüşünü olmak zorundayız. Bu tasarının Plan ve Bütçe Komisyonuna geri çekilmesi, bu maddenin bir daha görüşülmesi ve şu kısmın -ibra kısmının- mutlaka çıkarılması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Polat, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, saat 18.00'e kadar birleşime ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 17.56

 

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.15

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 82 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

637 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.– 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı: 637) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

Tasarının 4 üncü maddesi üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Efendim, Doğru Yol Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyursunlar efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz ve "ekbütçe" olarak adlandırılan bu yasa tasarısıyla aslında özel düzenlemeler yapıyoruz. Bu özel düzenlemelerin en önemlilerinden birisi de, görüştüğümüz madde.

Bu maddede neler yapılıyor; bu maddede, Ziraat Bankasının, Halk Bankasının görev zararları, Hazine tarafından üstleniliyor. Yani, Hazine, Ziraat Bankasının 8 katrilyon liralık borcunu üstleniyor; Hazine, Halk Bankasının yaklaşık 7 katrilyon liralık görev zararını üstleniyor; ayrıca, Hazine, borçlunun sermayesine 3 katrilyon lira civarında da ilave yapıyor. Bunu nasıl yapacak; özel tertip senet verecek, Hazine senedi verecek. Peki, bu ne olacak; yani, Halk Bankası, Ziraat Bankası kâğıdı aldığı zaman ne olacak bunlar; bunların, bir yerde nakde çevrilmesi lazım. Bunlar da, muhtemelen Merkez Bankasına verilmek suretiyle nakde çevrilecek. Bunlar Merkez Bankasına verildiği zaman, yeni kaynak demektir, piyasaya yeni para çıkması demektir, para basımı demektir.

Ayrıca, Türkiye, bu görev zararlarını para basarak kapatma yolunu şimdiye kadar yapabilirdi; yapmamıştır. Bu kadar kolay mıydı acaba bu; değil; ama, bu, bir tercih haline gelmiştir. Türkiye, belki para basarak, enflasyonu hızlandırarak, borç yükünü tasfiye etmeye çalışıyor. Bu, değişik, yeni bir politika yaklaşımıdır.

Şimdi, burada, enteresan maddelerden birisi de, Hazinenin borçlanacağı tahvillerin ya da vereceği senetlerin vade yapısı, görev zararının esası ve unsurları, Hazineden sorumlu bakanın teklifi üzerine, başbakanın onayıyla belirlenecek. Şimdi, böyle bir açık çek... Üstelik bu hazine kâğıtlarının vade yapısı, kaç sene süreli olacak?

Sayın Bakan, tabiî, izlese, aslında, biz Meclis kürsüsünde, her zaman iletme imkânı buluyoruz; ama, Sayın Bakan da, söylediklerimizi inşallah dinliyordur.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanın başında toplanmazlarsa Sayın Bakan dinler.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Haklısınız, evet...

BAŞKAN - Sayın Tezmen, bir dakika efendim...

Efendim, teşekkür ederim.

Buyurun.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartları, görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın teklifi üzerine başbakan tarafından belirlenir. Şimdi, bir kere vadesi ne olacak? Türkiye, Türk hazinesi, bu görev zararlarını, ne kadar zaman zarfında taşıyacak, ne kadar taşıyacak; bu belli değil. Faizi ne olacak; bu da belli değil. Peki, neyin görev zararı olup olmadığını kim belirleyecek; Hazineden sorumlu bakanın önerisi üzerine Başbakan onaylayacak.

Şimdi, biz ne yapıyoruz; bütçe yapıyoruz. Bütçe dediğiniz şey nedir: Meclisin, vatandaştan gelir tahsili ve harcama yapma konusunda idareye verdiği yetkidir. Yani, biz, açık çek veriyoruz, diyoruz ki; İstediğin kadar harcayabilirsin, istediğin süreyle bunları üstlenebilirsin, niteliğini de sen belirleyebilirsin ve biz de bütçe diyoruz ve de ödenek belli  değil; yani...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika efendim;buyurun.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduk; o zaman muttali olduk. 8 katrilyon Ziraat Bankasının, 7 katrilyon Halk Bankasının görev zararının ödeneceğini, 3 katrilyon da sermayesine ilave yapılacağını öğrendik. Bir bütçe getiriliyor önümüze, bütçede ödenek ihtiyacı belli değil, usul, esaslar belli değil. Biz diyoruz ki, Türkiye'de kamu sektörünü rasyonalize edeceğiz, israfı önleyeceğiz. Türkiye, aslında bütçesine sahip olamadığı için bu sıkıntılar içine girdi; çünkü, geçtiğimiz dönemlerde, bütçelerde bakanlara verilen yetkilerin fevkalade keyfi kullanılması ya da sıkışıklık ortaya çıktığında bu yetkilerin kullanılması sonucunda, kamu açıklarını aza indirici önlemler alınmamıştır.

Maliye Bakanları ya da Hazineden sorumlu bakanlar bir padişah yetkisine sahiptirler. Bütçeyle istediği gibi oynarlar, istediği kalemler üzerinde, istediği aktarmaları yapma yetkisine sahipler. O zaman, biz diyoruz ki, Türkiye'de malî disiplini sağlayacağız. Nasıl sağlayacağız; öncelikle, Meclis, bu yetkilerin çerçevesini çok iyi çizmek durumundadır. Meclisin çerçevesini çizmediği yetkiler idareye bırakılırsa, ondan sonra kamu açığını azaltmak mümkün değildir. Çünkü, harcama yapmak büyük bir haz veriyor ya da yöneticiler için, idare için, yürütme organı için büyük avantajdır; ama sonunda 65 milyon büyük sıkıntılar içinde oluyor ve ciddî sıkıntıların da sokağa yansımalarını bugün olduğu gibi yaşıyoruz. Onun için, Türkiye malî disiplini ne yapıp edip sağlamak durumunda.

Bakın, bir madde daha var, orada diyor ki kârlarla görev zararlarını mahsup yetkisi var. Belki daha önce de vardı bu yetkiler söylediğim konuda; ama, biz bir şeyi düzelteceksek bir yerden başlamak durumundayız. Yani bütçe hesaplarıyla ilişkilendirmeyeceksiniz; yani Telekomun diyelim ki 1 katrilyonluk kârı var ya da 500 trilyon kârı var, onu siz gelir kaydetmeyeceksiniz, bütçenizde, devlet muhasebesinde bu gözükmeyecek. Diyelim ki, başka bir kuruma herhangi bir görev zararı da verdirseniz diyelim ki 500 katrilyon, onu da göstermeyeceksiniz. Gider, devlet giderleri içinde gözükmeyecek. Ondan sonra, devletin tabloları gerçeği yansıtmıyor durumda olacak. Zaten, şu anda da devlet muhasebesinin ciddî revizyona tabi tutulması gerekir. Çünkü, kamu sektöründe gelir kavramı, harcama kavramı İçiçe girmiştir, finansman ile gelir içiçe girmiştir. Aynı şekilde, harcama usulleri içinde de, gerçek anlamda harcama ile sabit kıymet iktisabı da içiçedir, bu da harcama işleminde tutulmaktadır. Bakın, bir binanızı sattığınızda, bu binadan elde ettiğiniz sizin için gelir midir; hayır, bu finansman imkânıdır, kâr varsa ayrıdır; ama, bizde, bina satılınca, kamu geliri deniliyor. Bu, kamu geliri olmaz; ama, Türk devlet sisteminde, bunlar gelir olarak sayılıyor.

Öyle olduğu için, Türkiye'de tablolara göre yapılan analizler ile gerçek durum hep farklı çıkmıştır. Bu harcama konseptine göre olması gereken enflasyon belli bir oranda çıkıyor ekonometrik analizlerde; ama, gerçek çok daha farklı oluyor...

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

... çünkü, devlet, harcamalarına sahip değil, harcamalarının ne kadar olduğunu bilmiyor, bir kısmı kamu kuruluşları içinde gizlenmiş oluyor, bazı gelirler gelir olmadığı halde gelir gibi işlem görüyor, bakıyorsunuz, gelirleriniz fazla gibi gözüküyor; ama, bunlar aslında bir finansman yöntemi, finansman mekanizması.

Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bakın, fevkalade ciddî bir konuda, 5 dakika yetmiyor...

BAŞKAN - Efendim, 5 dakika değil, 8,5 dakika konuştu...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, 15 dakika, 20 dakika... Devletin muhasebesi üzerinde birtakım bilgileri veriyoruz.

BAŞKAN - Efendim, şimdi neyi tartışıyoruz allahaşkınıza...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yanlışları tartışıyoruz...

BAŞKAN - Şimdi sırası mı efendim, sırası gelince tartışırız.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne zaman sırası?! Onu da söyleyin de, onu da bilelim.

BAŞKAN - Takdir sizindir efendim, benim değil.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Takdir Anayasa Mahkemesinindir, göreceksiniz...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayınıza bakın, sayınıza...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen kemiyet ile keyfiyeti anlamayacak kadar cahilsin!

BAŞKAN - Şimdi ne olacak bu işler efendim, böyle karşılıklı nasıl yapacağız, nasıl konuşacağız, nasıl gideceğiz bilmiyorum.

Sayın milletvekilleri, 1 tanesi hükümet adına verilmiş 5 adet önerge vardır; ancak, madde üzerinde milletvekillerince sadece 3 önerge verilebildiğinden, bu önergelerin yalnızca 3'ünü ve hükümet önergesini, önce geliş sıralarına göre okutup, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartları ile görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın teklifi üzerine, başbakan tarafından belirlenir" ifadesinin "bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartları ile görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar, Sayıştay ve DPT'nin görüşleri alınarak, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın teklifi üzerine, hükümetçe belirlenir" şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mahfuz Güler

Aslan Polat

Mehmet Batuk

 

Bingöl

Erzurum

Kocaeli

 

Yahya Akman

 

Lütfi Yalman

 

Şanlıurfa

 

Konya

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

637 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesinin son fıkrasındaki "400 trilyon" liranın "600 trilyon" lira olarak değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Lütfi Yalman

Aslan Polat

Mehmet Batuk

 

Konya

Erzurum

Kocaeli

 

Alaattin Sever Aydın

Mehmet Zeki Çelik

Şükrü Ünal

 

Batman

Ankara

Osmaniye

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen "görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar" kısmının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Aslan Polat

Fahrettin Kukaracı

Latif Öztek

 

 

Erzurum

Erzurum

Elazığ

 

 

Musa Demirci

 

Ahmet Sünnetçioğlu

 

 

Sıvas

 

Bursa

 

 

 

Ahmet Demircan

 

 

 

 

Samsun

 

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde yer alan (c) fıkrasının üçüncü paragrafıyla (h) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Kemal Derviş

  Devlet Bakanı

 "Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartlarına ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından belirlenir."

"h) T.C. Ziraat Bankası A.Ş.'nce ekonomik faaliyetleri münhasıran küçük ve orta boy tarımsal işletmelerin işletilmesinden ibaret olan üreticilere  doğrudan ve/veya tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla ve T. Halk Bankası A.Ş.'nce esnaf ve sanatkârlar ile genç ve kadın girişimcilere açılmış olan kredilerin faiz oranlarının, 2001 yılı sonuna kadar olmak koşuluyla, Bakanlar Kurulunca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde düşürülmesi sonucunda oluşacak gelir kayıpları her iki banka için toplam 400 trilyon TL'nı geçmemek kaydıyla bütçeden avans olarak ödenir. Ödenek yetersizliği halinde bu ödemeleri 'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya ve hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir."

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, işleme koymadan önce, belki faydası olur diye bir hususu arz edeyim.

Son okunan önergede "(c) fıkrasının" deniliyor. Malum, (c) fıkrası olmaz, (c) bendidir. Eğer, bir bölüm, harfle veya rakamla bölünmüşse, zatıâlinizin de çok iyi bildiği gibi, fıkra değil benttir.

BAŞKAN - Ama, Bütçe Kanunu öyle düzenlenmemiş efendim. Bütçe Kanunu öyle düzenlendiği için "(c) fıkrası" denmiş. Biz de aynı şeyi yaptık.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bütçe Kanununu bilmem ben.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Hayır, hayır... Burada, madde 4'te var Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Güzel kardeşim, madde 4'te ne geçerse geçsin.

BAŞKAN - Sayın Başkan, söylediğiniz, genel olarak doğrudur;ama, bütçe...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben, onu arz edeyim, zabıtlara geçsin. Siz nasıl takdir ederseniz.

BAŞKAN - Estağfurullah.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir başka şey, kanun tekniği itibariyle, kanun düzenlemelerinde "paragraf" tabiri kullanılmaz. Paragraf değil, fıkradır o. Onun düzeltilmesi lazım. Yeni şeyler icat edilmesin lütfen.

BAŞKAN - Ama, Bütçe Kanununda böyle geçmiş efendim. Müdahale etmemişler.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Güzel kardeşim, abes mikyas olmaz; yanlış ölçü olmaz.

Sayın Bakanımız bu önergenin sahibi; ama, kendileri henüz yeni burada. Kendisine yardımcı olmamız lazım.

BAŞKAN - Efendim, bu konunun eskisi yenisi yok. Eskisi yenisi yok efendim... Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, yardımcı olmak istiyorum. "Paragraf" tabiri olmaz efendim; fıkradır o.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aslında, ben, burada hükümetin önerge vermesiyle ilgili bir usulü belirtmek istiyorum.

Şimdi, bir bakan, burada, hükümet yerine oturuyor; yani, İçtüzükte yaptığımız değişiklikle, hükümet önerge verebilir; ancak, burada, bir bakanın önerge vermesinin, bana göre, hem tehlikeli hem de usulsüz olduğunu kabul ediyorum; yani, düşünürsek, ileride, Mecliste, suiistimallere meydan verebilir. En azından, hükümetin verdiği önergenin; yani, bir bakanın verdiği önergenin Başbakan tarafından imzalanması lazım. Aksi takdirde, şimdi, burada, bir koalisyon hükümeti var; yani...

BAŞKAN - Efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bunlar çok önemli şeyler. Devletin bütçesinde ciddî harcamalar getiriyoruz. Başbakanın imzasını havi olmayan bir hükümet...

BAŞKAN - Efendim, İçtüzük böyle cevaz vermiş.

Burada oturan sayın bakan hükümeti temsil ediyor efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Temsil ediyor...

BAŞKAN - ...bakanlığı temsil etmiyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, size şunu söyleyeyim...

BAŞKAN - Yeni İçtüzük mü ihdas edeceğiz efendim?!.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakın, bu İçtüzüğü yorumlarsak, bazen, bakan olmadığı zaman, orada bir genel müdür de oturabilir. Yani, İçtüzük böyle de, çok önemli bir mesele.

Bakın, hükümet, o zaman, bakan, Bakanlar Kurulunda...

BAŞKAN - Efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bir şey söylüyorum...

BAŞKAN - Anladım efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakan, bazen, Bakanlar Kurulunda geçiremeyeceği bir teklifi buradan geçirir.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Karıştırdı, karıştırdı yine!..

BAŞKAN - İstirham ederim efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bence, düşünelim.

BAŞKAN - Efendim, nasıl düşüneceğiz; İçtüzüğü geçirmişiz, bitmiş.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, bu, o anlama gelmez. Gelmediği şurada; yani, bakanın hükümeti temsil yetkisi vardır; ama, önerge verme yetkisi yoktur.

BAŞKAN - Efendim, İçtüzük cevaz vermiş, istirham ederim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Öyle ama, bunun yorumu Başkanlığa...

BAŞKAN - Sayın Genç, rica edeceğim efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben doğrusunu söyleyeyim de.

BAŞKAN - Tamam efendim, zabıtlara geçti; teşekkür ederim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, bir kelimeyi düzelteyim efendim.

BAŞKAN - Efendim, istirham ediyorum... Bakın...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım "TC Ziraat Bankası..." Kanunlarda simge olmaz. Lütfen "Türkiye Cumhuriyeti" diye yazalım, açılımını yapalım.

BAŞKAN - Tabiî efendim, doğru söylüyorsunuz, yazarız efendim.

Tabiî ki "TC" olmaz ve özellikle "TC" tabiri nerede kullanılıyor, ben biliyorum efendim. Doğru söylüyorsunuz.

"Bu esaslar dairesinde her madde için komisyon ve hükümetçe birer; milletvekillerince, Anayasaya aykırılık önergeleri dahil, en fazla üç önerge verilebilir.

Beşten fazla imzalı önergelerde de, ilk beş imza okunur, önerge tutanağa eklenir" deniliyor efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Rica ediyorum... Tamam efendim, bitti, münakaşa etmiyoruz, tamam...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hükümetin temsili meselesi...

BAŞKAN - Efendim, önergeleri, aykırılık derecelerine göre işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen "görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar" kısmının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Aslan Polat (Erzurum) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Polat, gerekçeyi mi okutayım?

ASLAN POLAT (Erzurum) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Polat, hazırsanız mikrofonu açacağım efendim. Sizi bekliyorum; yani, sürenizi yememiş olayım, rahat rahat konuşun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Ben, her zaman hazırım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinize saygıyla selamlarım.

Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda da, aynen "Sayıştayın raporunu okuyalım, Sayıştayın görüşünü alalım" dedik ve elimdeki tutanaklarda da var.

Şimdi, bakın, burada çok önemli şeyler söylüyoruz; bunu, siz, şey etmeyin. Raporun 19 uncu sayfasına bakarsanız "Sayıştay mensupları bu rapor hakkında bilgi versin" dediğimi görürsünüz sayın milletvekilleri. 

Şimdi, meselenin özünü söyleyelim. Burada, tekrar tekrar  söylüyorum, kamu bankalarına para verilmesine, kâğıt verilmesine -bunlar nakite sıkıştığı için, 1 katrilyon nakit sıkıntıları var- bir gecede faizin 7 500'e çıkarılmasına karşıyız. Bunların önünün açılmasını, bunların, borçlarını piyasaya ödemesini, dolayısıyla piyasayı açmasını... Biz, bunlara itiraz etmiyoruz. Bizim itiraz ettiğimiz konu; tam 30 katrilyon liralık -17 katrilyon lirası kamu bankaları, 12 katrilyon lirası da fona alınan bankalara ait- görev zararlarını... Sayıştayın raporunu burada size defalarca okudum. Burada şu DPT raporunun, Sayıştay raporunun "büyük bir haksızlık var, yanlışlık var" dediği bu kanunu, sadece ve sadece Sayın Devlet Bakanımızın isteği ve Başbakanın onayıyla ibra etmeyelim. Bakın, bu konuyu, Plan ve Bütçe Komisyonunda sizin arkadaşlarınıza söyledim; ne dediler, bakın, aynen okuyorum; sizin arkadaşlarınız, DSP'liler iyi dinleyin: "Bu türlü, burada görüşeceğimiz, aslında, Türkiye'nin gerçeğini yansıtmayan, yapılmış hataları kümülatif gösteren bir Sayıştay raporunun, bir öcü gibi ya da Demokles'in kılıcı gibi herkesin başının üstünde tutulmasından kaynaklanıyor. Burada yapılan bütün maddelere bakıldığı zaman, bu işle uğraşan teknokratik yapıdaki teknokratların tümünün herhangi bir olayda sorgulanmamaları, o raporda getirilen suçlamalarla karşı karşıya kalmalarını engelleyen bir düzenlemedir."

Siz, kendiniz de bunu söylüyorsunuz. Yani, getirdiğiniz şu maddeyle, bütün dert, bu Sayıştay raporunun, Devlet Planlama Teşkilatının şu raporlarının defalarca sayfalarında belirtiyor. Burada büyük haksızlık var; 1 dolara 158 dolar verilmiş 9 senede; 1 Türk Lirasına, 7 yılda 1 760 lira ödenmiş dediği raporlardaki haksızlıkları, sadece şu getireceğiniz Sayın Bakanımızın isteği, Başbakanın onayıyla örtmeyelim. Ne demişiz; ya bunu metinden çıkarın diyoruz ya da Sayıştay ve DPT'nin görüşünü alıp, hükümetçe buna imza atın diyoruz.

Biz bunu niye söylüyoruz; Sayın Bakan belki Dünya Bankasında çalışmış uzman olabilir, dünya çapında bir planlamacı da olabilir; ama, herkes, hem planlamacı hem Sayıştay murakıbı hem Hazine murakıbı olamaz ki... Bu arkadaşlarımızın burada yapılan olaylarda ne zararı var, ne yok, bunu herkes bilemez. Bir tek Bakanın, hatta, halkın da seçmediği -yani, bir şey söylemiyorum, hükümetin Bakanıdır- bir Bakanın, gelip de...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Söyledin ya...

BAŞKAN - Sayın Gülay, lütfen efendim... İstirham ediyorum...

ASLAN POLAT (Devamla) - ... isteğiyle, 30 katrilyonluk borcun ödenmesini benim içim almıyor.

Sayın MHP'liler, bakın, tekrar söylüyorum; Türkiye'nin her yerinde bunu size karşı söylerim; 30 katrilyonluk borcu, böyle, siz burada affedemezsiniz. Kimin suçu varsa...

BAŞKAN - Sataşmaya sebebiyet vermeyin efendim, lütfen...

ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır efendim, ben onlara sataşmıyorum... Onlar biliyor...

BAŞKAN - Adres veriyorsunuz efendim, daha nasıl sataşacaksınız yani...

ASLAN POLAT (Devamla) - Efendim, ben onları ikaz ediyorum, diyorum ki: Bakın, tekrar tekrar söylüyorum; gelin, bu 30 katrilyonluk görev zararlarını, bir şahsın isteği, Başbakanın onayıyla ibra etmeyelim; kimin suçu varsa, ileride ortaya çıksın... Ha, banka verilecekse, kâğıt verilecekse, bunları verin; ama, borçları iki kişinin imzasıyla ibra ederseniz... İbra ettiğiniz borç 30 katrilyon; bugünkü değişmeyen bütçenizin yarıdan fazlası, yüzde 70'i, bütün yatırımların -3,5 katrilyonluk yatırımın- 10 katı.

O zaman, size tekrar tekrar söylüyorum; tekrar düşünün, yapmayın bu hareketi. Gelin, deyin ki, doğrudur, Sayıştayın, DPT'nin görüşünü alalım. Hükümetin üyeleri ortak olsun buna; yani, durup dururken, böyle, otomatiğe... Yani, hepimiz mecbur muyuz bunu böyle kabul etmeye diyorum.

Tekrar düşünmenizi diliyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartlarıyla görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından belirlenir" ifadesinin "bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartlarıyla görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar Sayıştay ve DPT'nin görüşleri alınarak Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlığın teklifi üzerine hükümetçe belirlenir" şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

      Aslan Polat

        (Erzurum)

   ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Polat, teşrif edecek misiniz?

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Lütfi Yalman konuşacaklar.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - İmzası var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın Lütfi Yalman'ın imzası var; olmazsa çıkmaz zaten Sayın Yalman. Sayın Yalman çok dikkatli bir milletvekilimiz; hakkı suiistimal etmez. Sayın Yalman sayesinde ses değişiyor; dinleyin.

Buyurun Sayın Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum; 637 sıra sayılı tasarı üzerindeki önerge hakkında söz aldım.

Belki, şu ana kadar yapılan konuşmaların tekrarı mahiyetinde olacak bazı şeyler; ama, burada Sayın Başkan "MHP'liler" diye hitap ederken, "DSP'liler" diye hitap ederken ya da "ANAP'lılar" diye hitap ederken kastedilen şey Meclis bütünlüğünedir evvelemirde; ama, biraz da vicdanlara ve insaflara hitap ediyoruz.

BAŞKAN - Tabiî efendim; ben, Tüzüğü hatırlattım; o kadar.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Haklısınız Sayın Başkanım; ama, biz de arkadaşların vicdanlarına bir iki meseleyi havale ediyoruz; bu yüzden böyle hitap ediyoruz.

Öncelikle Sayın Devlet Bakanımıza başarılar diliyorum; başarılı olmasını çok temenni ediyorum; çünkü, sokaklardaki sıkıntılar, Fazilet Partilisinin, ANAP'lısının, DSP'lisinin herhangi bir tahrikiyle oluşmuş şeyler değil. Böyle bir şeyi kimse yapmaz, kimse yapmak da istemez. Emrehan Halıcı hemşerime, şöyle, o nazik haliyle, biz de nezaket üslubu içerisinde bir gönderme yapmış oluyoruz. Tahrik etmemiz mümkün değil; çünkü, sokaklarda olanlar, falan filan partililer değil, esnaftır genel haliyle ve her partilisiyle.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının çok önemli bir maddesi 4 üncü madde. Dikkat ederseniz, bu tasarının birinci özelliği, mutlak manada yeni içborçlar ihdas etmesi. Dikkatinize arz ediyorum değerli arkadaşlar: Yeni içborçlar ihdas etmesi. Yeni içborçlar ödeme yolu bulması değil; yeni içborçlar ihdas etmesi. Tabiî ki, içborçlarla ilgili de bir özellik var: Önü belli değil, sonu belli değil ve borçlanmayla ilgili hangi şartlarda borçlanmalar yapılacak, faiz miktarları ve oranları ne olacak hiç belli değil. Yine, hangi vadelerde bu borçlanmalar yapılabilecek? Şimdi, bütçeye bir yenilik getiriyoruz, bir ekbütçe hazırlıyoruz; ama, hazırladığımız ekbütçeyle ilgili getiri ve götürülerde netlik yok. Böyle bir ortam var. Bu içborçlanmanın hangi vadede gerçekleşeceği de belli değil. Bu borçlanmanın, ekonomiye olumlu etkileri mümkün değil de, olumsuz etkileri ne olacak, netice ne olacak, bu da belli değil.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu tasarının ikinci ve en önemli özelliği de, kamu bankalarının görev zararlarının, bu milletin tüyü bitmedik yetiminin hakkı elinden alınarak ödenmiş olmasıdır. Dikkat edin, öncelikle kamu bankalarının görev zararlarını söylüyorum,. Şu veya bu yolla, işte Hazineye borçlandıracaksın, senet çıkaracaksın, hazine bonosu çıkaracaksın, içborçlanma yoluna gideceksin ve kamu bankalarının görev zararlarını ödeyeceksin; iyi; bu, şöyle bir dursun. Peki, kamu bankalarının bu borçları ödenirken Mevduat Fonuna devredilen bankaların konumu, durumu ne olacak? Değerli arkadaşlar, onları da mı ödüyoruz; evet, bu tasarı o imkânı da getiriyor.

Sayın Bakan kızmasın, nezaketini biliyoruz; ama, Türkiye'de Devlet Bakanı -hiç kimse de alınmasın- Başbakandan daha yetkili durumda. Şu tasarı, bunun tescili ve tespitidir. Başbakandan daha yetkili ve söylemeye dilim varmıyor, ama, Cumhurbaşkanından daha etkili konumda bir Devlet Bakanımız var. Öyle bir şey teslim ediyoruz ki şu anda Devlet Bakanımıza, içborçlanmayla ilgili resmî rakamlar kısmen belli olsa bile, kamu bankalarının görev zararları konusunda bir netlik yok; artı, Tasarruf Mevduat Fonuna devredilen bankalarla ilgili zararlar konusunda da bir netlik yok, tahminî söylüyoruz; diyoruz ki, işte, yaklaşık olarak 30 katrilyon liralık içborçlanma. Bunu, hangi vicdan, hangi insafla kabulleniyorsunuz arkadaşlar? Yani, düşünmeye davet ediyorum sizi. Lütfen...

Bir siyasî argüman olarak almayın bunu, bir muhalefet milletvekili sıfatıyla söylemiyorum size, bu vatanın bir insanı, bir evladı, sizlerden birisi, içinizden birisi olarak söylüyorum. 30 katrilyon lira borçlanma yetkisi veriyorsunuz Sayın Devlet Bakanına ve bu borçlanma yetkisiyle neyi yapacağız; Mevduat Fonuna devredilen bankaların borçlarını...

BAŞKAN - Sayın Yalman, toparlayın lütfen...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Dinç Bilginlerin ya da Murat Demirellerin yapmış olduğu banka boşaltma operasyonları neticesinde kaybolan paraları biz üstlenmiş olacağız; sen, ben, o ve sokaktaki esnaf, vatandaş, işçi, çiftçi. Onlara vermek istediğimiz halde elbirliğiyle -hepimiz için söylüyorum; çiftçiye de vermek isteriz tabiî ki hepimiz, memura da, işçiye de vermek istiyoruz ama- onlara vermiyoruz. Oradan alıyorsunuz, Devlet Bakanımız Sayın Kemal Derviş'e bir yetki veriyorsunuz; diyorsunuz ki, al arkadaş, 30 katrilyon lira borcu, içborçlanmayı yap...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalman...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika...

Faiz ne kadar belli değil, süre ne kadar; belli değil; al sen bunu, ver ötekine.

Manşet atıyor Yunan gazeteleri "Türkiye hasta adam artık" diye; bakınız gazetelerde. Sayın Bakanımızın görüştüğü İsrailli bakan "Türkiye uçacak" diyor, dalga geçiyor. Devlet haysiyetiyle oynanmıştır değerli arkadaşlar.

BAŞKAN - Sayın Yalman, teşekkür ediyorum.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Onun için, istirham ediyorum, bu konuyu yeniden bir düşünün, yeniden bir gözden geçirin, vicdanlarınıza ve insaflarınıza bir havale edin meseleyi.

Bu duygularla, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, faizi, serbest piyasa ekonomisinde, piyasalar belirler malumunuz.

Efendim, Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde yer alan (c) fıkrasının üçüncü paragrafı ile (h) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Kemal Derviş

  Devlet Bakanı

"Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartlarına ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından belirlenir."

"h) T.C. Ziraat Bankası A.Ş.'nce ekonomik faaliyetleri münhasıran küçük ve orta boy tarımsal işletmelerin işletilmesinden ibaret olan üreticilere  doğrudan ve/veya tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla ve T. Halk Bankası A.Ş.'nce esnaf ve sanatkârlar ile genç ve kadın girişimcilere açılmış olan kredilerin faiz oranlarının, 2001 yılı sonuna kadar olmak koşuluyla, Bakanlar Kurulunca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde düşürülmesi sonucunda oluşacak gelir kayıpları her iki banka için toplam 400 trilyon TL'yi geçmemek kaydıyla bütçeden avans olarak ödenir. Ödenek yetersizliği halinde bu ödemeleri 'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya ve hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir."

BAŞKAN - Komisyon, katılıyor musunuz efendim?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz hazır bulunmuyor; takdire bırakıyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşacak mıydınız?..

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Konuşmayacağım efendim...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kamu bankalarının görev zararı alacaklarına ilişkin usul ve esasları konuya ilişkin Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edildiğinden dolayı, bahse konu alacakların usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik olarak ayrıca bir düzenleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Diğer taraftan, ekonomik program kapsamında, 2001 yılı şubat ayında gerçekleşen ekonomik krizin oluşmasına neden olan kamu bankaları görev zararı alacaklarına ilişkin çeşitli düzenlemeler gerçekleştirilmektedir. Buna göre, 4603 sayılı Kanun çerçevesinde, görev zararlarına neden olan tüm Bakanlar Kurulu kararları yürürlükten kaldırılmak suretiyle görev zararı uygulamalarına son verilmektedir; ancak, mevcut konjonktürde ekonomik krizden olumsuz yönde etkilenen tarım sektörü ile esnaf ve sanatkârların halihazırda açılmış bulunan kredi borçlarından kaynaklanan mağduriyetlerinin giderilebilmesini teminen, bankaların kaynak maliyeti, piyasa faiz oranları ve belirlenen toplam 400 trilyon TL'lik limit dikkate alınarak, bu kesimlere 2001 yılına yönelik olarak mevcut kredi borçlarında faiz indirim kolaylığı sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı Hükümet önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Son okunan önerge kabul edildiğinden dolayı, en son önergeyi işleme koymayacağım; çünkü, (h) fıkrası, tamamen değişip yeniden düzenlenmiştir; arz ederim efendim.

Maddeyi, kabul edilen önergedeki değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.– 4611 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'nin bankacılık faaliyetleri dışında kalan mal varlıklarının ve bu konuda faaliyet gösteren iştiraklerindeki hisse paylarının ve ticarî gayrimenkuller ile ihtiyaç fazlası gayrimenkullerinin Toplu Konut İdaresi Başkanlığına tüm hak ve yükümlülükleriyle bilanço değerleri üzerinden devredilmesi karşılığında, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'ye ihraç edilecek senetlere Hazine garantisi vermeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir."

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekillerimiz; 637 sıra sayılı, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu üzerinde değişiklik öneren bu tasarının 5 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Bu tasarının 5 nci maddesinde, temel olarak, kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasına yönelik bir çalışma olmakla birlikte, bu çerçevede, aslında Emlak Bankasının tasfiyesine yönelik hususlar yer almaktadır. Emlak Bankası Anonim Şirketinin, bankacılıkla ilgili kısmının Ziraat Bankasına devredilmesi ve birleştirilmesi, bankacılık faaliyetleri dışında kalan iştiraklerdeki hisse paylarının, ticarî gayrimenkullerinin ve diğer ihtiyaç fazlası gayrimenkullerinin de Toplu Konut İdaresine devredilmesi öngörülmekte. Bu devirden dolayı, banka bilançosunda oluşacak açıkların kapatılması için de, Toplu Konut İdaresinin, Emlak Bankası AŞ'ye senet ihracı öngörülmekte. Bu senetlerin de, Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından kısmen veya tamamen garanti edilmesi öngörülmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, burada aslında yeniden bir yapılandırmanın olduğuna inanmak, pek mümkün değil. Burada, kamu bankalarının, artık, görev zararları adı altında 27 katrilyonlara varmış zararlarının tasfiyesi ve bununla birlikte Emlak Bankasının tasfiyesi öngörülmekte. Bunun, bankaların yeniden yapılandırılması mı yoksa tasfiyesi, yok edilmesi mi olduğunu anlamak çok güç olmakla birlikte, açık bir şekilde, burada, Emlak Bankasının tasfiye edilmesi öngörülmektedir.

Aslında, Türkiye'de uygulanan bu programların, ekonomik istikrar programlarının, belki 24 Ocak karalarından bu yana alınan kararların, neyle sonuçlandığına şahit oluyoruz ve 57 nci hükümetin ekonomik istikrar programı diye uyguladığı, çok sıkı bir şekilde uyguladığı istikrar programının, neticede de, ekonomik istikrarı değil, ekonomik krizi getirdiğini hep birlikte gördük. Şu anda yapılan çalışmalar, aslında, siyasî sorumluluğun, biraz da, idarî ve bürokratik sorumluluğa devredilerek, işte, kriz döneminin atlatılması için adı altında, yani, ekonominin düzlüğe çıkarılması veya tekrar istikrara kavuşturulması, yükselen bir ivmeyle ekonomik kalkınmanın sağlanması değil, krizden kurtarılması... Krizden kurtarılmak ne demek; işte, devlet ekonomi arabasının 50 metre çukura düşürülmesi neticesinde, oradan bu arabanın alınıp, kriz öncesi döneme oturtulması amaçlanmaktadır. Onun için, önerilen bu gibi ekonomik alanları düzenleyen yasa tasarılarının da, acaba, ekonomiyi düzlüğe mi çıkaracağını, yoksa tekrar daha derin uçurumlara mı düşüreceğini, şu anda düşünmek bile istemiyoruz; fakat, büyük endişelerimiz var.

Tabiî ki, burada, ekonomik istikrar programının krizle sonuçlanması neticesinde, birtakım borçlanma veya içborçlanmaların daha da büyütülmesi, dışborçlanmaların büyütülmesi gibi bir yöne yönelinmiştir. Bunların, Türkiye'nin ekonomisinin istikrara kavuşturulması için alınabilecek tedbirler olduğuna, ben, şahsen inanmıyorum; çünkü, bugüne kadar alınan tedbirler iyi netice vermemiştir. Yapılan yanlışlıkların veya hataların bedeli de, ne yazık ki, bu hataları yapan veya bu yanlışlıkları yapan sorumlulara değil, sürekli vatandaşa yükletilmiştir. Vatandaş, 22 Şubatta, kara çarşambayla birlikte, cebindeki 100 liranın 50 liraya düştüğünü görmüştür. Bu şekilde, vatandaşa yüklenilen faturalarla, ülke ekonomisinin düzeltilip düzeltilmeyeceğini düşünmek veya bunun düzeltilmeyeceğine inanmak, aslında, ekonomi bilgisi gerektirmemekte; artık, dağdaki çoban dahi, bu gidişle, hatta, 1980'lerde, 24 Ocak kararlarından bu yana, Dünya Bankasının veya Para Fonunun sürekli önerdiği, hatta, 24 Ocak kararlarında, McNamara'nın Türkiye'ye gelerek, muhakkak yüzde 50 devalüasyon yapılması gerektiğini söylediği; o zaman, Rahmetli Özal'ın da, Başbakanlık Müsteşarı olarak, Sayın Başbakan Demirel'e "Sayın Başbakan, 500 milyon dolar borç vermek için yüzde 50 devalüasyon öneriyorlar, bunu ne yapalım" dediğinde...

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Doğru değil!

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - ...yüzde 100'ün üzerinde devalüasyonla, 500 milyonluk bir borç temin edilerek Türkiye'nin ekonomisinin istikrara kavuşturulması politikası hâlâ devam etmektedir.

Şu anda, ekonomiden sorumlu olarak ekonominin başına getirilmiş Sayın Derviş'e, Sayın Bakanıma başarılar diliyorum; ancak, burada, çok ilginç bir yazı gözüme çarptı; 9 Nisan 2001 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde, Attilâ İlhan'ın yazısında diyor ki: "1977 seçimlerinden bir yıl sonra, Kemal Derviş'in, danışmanı olduğu Ecevit'e önerdiği şuydu: Türkiye'nin sanayi stratejisini değiştirmesi lazım ve bu sanayi stratejisini değiştirmeden bir yere varılması mümkün değildir. Onun için, kimya, temel makine, imalat, maden işleme ve ağır sanayiden vazgeçilmeli, daha düşük teknoloji gerektiren..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Geçer, toparlar mısınız diyecektim; ama, makine benden önce davrandı.

Teşekkür etseniz; çünkü, maddenin de biraz dışına çıktık. Şimdi, burada, değişik şeyler tartışıyoruz.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Şunu ifade etmek istiyorum: Burada, sürekli devalüasyon öneriliyor; devalüasyonun faturasının da Türkiye'de kime yüklendiği vatandaşlarca artık biliniyor. Başka, değişik ekonometrik denklemlerle, aslında, başka değişkenlerle, yani zamlarla, vergilerle veya kamu çalışanlarının reel gelirlerinin düşürülmesiyle değil, biraz da, finansmanların arttığı rant çevrelerinden fakir kesimlere doğru rant yönünün çevrilmesi lazım diye düşünüyor, bu kanunun her şeye rağmen hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Hayırlar versin...

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu ekbütçe yasa tasarısıyla yapılan düzenlemelerden çok önemlilerinden biri de bu; burada ne yapılıyor; Türkiye Emlak Bankasının bankacılık dışında bulunan tüm mal varlığı Toplu Konut İdaresine devrediliyor. Bu Toplu Konut İdaresi, karşılığında Emlak Bankasına bir ödeme yapacak mı; hayır. Toplu Konut İdaresi, bunu devralacak; ancak, Toplu Konut İdaresi, yaklaşık 3 katrilyon olduğu ifade edilen mal varlıklarına, piyasa değeri -belki muhasebe kaydı, bilanço kaydı daha düşük olabilir- yaklaşık 3 katrilyon olan bir kaynağa kavuşuyor; ama, devir, bilanço değeri üzerinden yapılıyor. Aslında, madem, Emlak Bankası bankacılık faaliyeti dışındaki bu gayrimenkullerini devrediyor, o zaman, bu devrin bilanço değeri değil, emsal bedeli üzerinden, piyasa bedeli üzerinden yapılması lazım ki, gerçek değerler ortaya çıksın. Zaten, Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi, Türkiye'nin, kayıtdışında olması,. Türkiye'nin kayıtlarının, Türkiye'nin gerçeklerini yansıtmaması olayıdır. Şimdi, kayıtdışılık tekrar devam edecek. Aslında, bu tür şeyleri düzeltmek için böyle yeni operasyonlar vesiledir. Bunun bu şekilde düzenlenmesi gerekirdi; ama, yine, bilanço değeri üzerinden devredilecek.

Peki, Toplu Konut İdaresi, bu gayrimenkulleri aldıktan sonra ne yapacak? Emlak Bankasına ikrazdan bono çıkaracak, verecek; ama, bu bonoları da Hazine üstlenecek; Hazine, kefalet verecek; yani, bir anlamda, Hazine bunları da üstlenmiş olacak. Peki, Emlak Bankası, belki Ziraat Bankasıyla birleştirilecek, tüzelkişiliği kaldırılacak muhtemelen; ancak, bu kâğıtlar, Emlak Bankasında oluşan gizli fonlarla, daha doğrusu, kayıtlı değerle gerçek değer arasındaki farkı da içeren, 3 katrilyonluk bir yükümlülüğe sahip olmasına karşın, Toplu Konut İdaresi, Emlak Bankası ve Ziraat Bankası, ellerinde devrettiklerinin çok altında kâğıtlarla, hazine kâğıtlarıyla bu açığı finanse etmeye çalışacak. Ne yapacak; o da, fon açığını gidermek için, bunları, yeni baştan Merkez Bankasına aktarmak suretiyle yeniden fonlama imkânına kavuşacaklar. Yani, yaptığımız işin hepsi dönüp dolaşıp, her türlü zararı hazine üstleniyor; ama, hazine, bunu, gerçek gelirlerden çok, anlaşılan o ki, Merkez Bankası kaynaklarından kullanmış. Belki denilebilir, Merkez Bankasına gitmek zorunda, bunları fon oluşturup satabilir; ama, Türkiye'de zaten kaynak sıkıntısı var. Bu fonların, çok yüksek faizler verilmeden üçüncü kişilere satılamayacağını da bilmek lazım. Bu fon açığını taşıyamayacaklarına göre olay, bir anlamda para basma operasyonlarına bu kanaldan da girmek demektir.

Belki, Merkez Bankası geriye alma ihaleleri yapacaktır; ama, dediğim gibi, fon açığı, reel anlamda fon açığı durduğu sürece, ya ciddî döviz satarak belki bunları geri çekme imkânı bulabilecek Merkez Bankası ya da yine kâğıt çıkaracak, yine çok yüksek faizlerle bunu karşılamaya çalışacak. Yani, biz, aslında bu zararları mararları bir şekilde tasfiye etmiyoruz. Ne yapıyoruz; bunları Hazine üzerinden fonlama, Merkez Bankası üzerinden fonlama yöntemine geçiyoruz.

Burada bir eksiklik vardı, bir önerge vermiştik, hükümeti oluşturan partiler de katıldılar bu önerimize. Gerçekten doğru bir yaklaşımdır; çünkü; Emlak Bankasının birçok özel kesimle iştirak halinde olduğu, ortaklık halinde olduğu birçok gayrimenkulleri var, beraber yönettiği  birçok alanlar var. Bunlarda da, bu devir dolayısıyla, şufa hakkı kullanma riski ortaya çıkıyor. Yani, bilanço değeri, çok düşük değer üzerinden devredilirken, öbür ortakların; yani, gerçek ya da özel hukuk tüzelkişisi olan ortakların, bu devirde şufa hakkını kullanma imkânı vardı, bunun da düzeltilmesi gerekiyordu. Gerçekten, bu yaklaşım dolayısıyla, başta Sayın Komisyon Başkanı olmak üzere, herkese teşekkür ediyorum, yerinde bir düzenleme olmuştur. Aksi takdirde, fevkalade istismara açık, çok büyük kamu kaynaklarının, çok düşük bedeller üzerinden ortaklara devredilmesiyle karşı karşıya kalınacaktı.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sağ olun efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Madde üzerinde gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, 2 adet önerge vardır; geliş sıralarına göre okutup, aykırılık derecelerine göre işlem yapacağım efendim.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinin sonundaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" ifadesinin yerine "Bakanlar Kurulu yetkilidir" ibaresinin getirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Nurettin Aktaş

Yaşar Canbay

 

Samsun

Gaziantep

Malatya

 

İlyas Arslan

 

Sacit Günbey

 

Yozgat

 

Diyarbakır

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna aşağıdaki metnin yeni bir fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

İsmail Köse

Zeki Çakan

 

Ankara

Erzurum

Bartın

 

Yasin Hatiboğlu

 

Turhan Güven

 

Çorum

 

İçel

"Ancak bu devir, T. Emlak Bankası A.Ş. ortaklarına, gayrimenkullerin paydaşı gerçek veya özel hukuk tüzelkişileri veya sair aynî hak sahiplerine şüfa hakkı dahil hiçbir hak doğurmaz."

BAŞKAN - Efendim, birinci önergeyi yeniden okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinin sonundaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" ifadesinin yerine "Bakanlar Kurulu yetkilidir" ibaresinin getirilmesini arz ederiz.

               Musa Uzunkaya

         (Samsun)

   ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Musa Uzunkaya, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarı üzerinde, tabiî, müzakere edilebilecek sonuncu maddeye geldik. Bundan sonraki maddeler yürütme ve yürürlük maddeleridir. Dolayısıyla, daha önceki maddelerde de arz ettim, bakın, "Bu yasa hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" diyorsunuz; ama, iç transferlerde, az önce değerli arkadaşlarımın ifade ettiği gibi, takriben 3 katrilyon, belki daha fazla olabilecek, Toplukonut İdaresine devredilecek, bugün zararı ne kadar olduğu bilinmeyen, yarın zararları ne kadar olacağı tahmin de edilemeyen bu kurumla, Emlak Bankasıyla ilgili yetkiyi yine Hazineden sorumlu Devlet Bakanına veriyoruz.

Değerli arkadaşlar, baştan beri söyledik, bu fevkalade yanlıştır. Kanunu, mademki Bakanlar Kurulu yürütür, bu maddede de, transferde, aktarımda, Hazineden Maliyeye, Maliyeden Hazineye ve benzeri Emlakbankın elindeki gayri menkullerin devrinde de yetkiyi Bakanlar Kuruluna, sorumluluğu bu heyete vermek zorundasınız; ama, söylüyorum, bu aslında bir ekbütçe değil. Ekbütçe ne demek; şimdi, millet merak ediyor, yani, bir bütçe... 2001 yılı bütçesine bir revize çalışması değil. Nedir bu? Bu bir borç senedidir; tasfiye senedi!..

Fıkıhta bir kural var; insan öldüğü zaman, hakkında dört işlem yapılır. Bunlardan birincisi teçhizü tekfindir; yani, ölünün kefenlenip, hazırlanıp, defnedilmesidir. İkincisi kadau deyndir; borçlarının ödenmesi. Şu anda bir borç ödeme senedi var ortada. Üçüncü bir şey var, tenfizül vesaya; vasiyetlerin yerine getirilmesi. Bu hükümet vasiyetnamesini hazırladı mı bilmiyorum; ama, bu işin içinde vasiyetname de biraz var gibi geliyor bana. Dördüncüsü de, taksimül mirastır. Siz, burada mirası da taksim ettiriyorsunuz. Bakın, bu yasanın 4 üncü maddesi mirasın taksimidir.

İşte, bugün, Sayın Bakan söylüyor, Manavgat suyuna müşteri geldi! Gazeteler manşet attı, okuyoruz, izliyoruz. Manavgat suyuna İsrail müşteri oldu. Bakın, bu bütçedir, bütçe!.. Bu olay, bir bütçedir. Geçen gün Bolu'daydım, Mudurnu Tavukçuluk iflas etti, Bolu bölgesi ve Türkiye'nin tavukçuluk duayeni olan Mudurnu Tavukçuluğa -ki eski bir parlamenter arkadaşımın idare ettiği bir sektördü- İsrail, yine müşteri olarak geldi.

Sayın Bush; yani, baba Bush da -bu memleket babalardan da çok çekti; sanki eksiğimiz varmış gibi babalardan, bir de baba Bush geldi- böyle bir tasfiye sektörünün Türkiye mümessilleriyle görüşme yapmaya geldi. Bu, işin yasal ayağı; bu mevzuat da, işin yasal ayağıdır.

Değerli arkadaşlar, siyasî olarak, fevkalade yanlış bir hazırlıkla milletin huzurundasınız. Bakın, bugün bana bir faks geldi; şurada faks, önümde; "32 yıldır Diyanette vaiz olarak çalışıyorum" diyor eski bir meslektaşım, "204 milyon lira aylık alıyorum." Bunun karşılığı 168 dolar oluyor Sayın Bakanım, yanlış mı hesap ediyorum, bugünkü kurdan 168 dolar. Diyor ki: "Sayın Bakanım, bugün, bana, 32 yıllık bir vaiz, bu milleti... Sayın Bakanım, tabir olarak "vaiz" toplumu, dinî açıdan irşat eden, sokakların, toplumun yanlışlarını düzeltmek için dinî argümanları önplana çıkaran kişi demek.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Bakan biliyor...

BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, lütfen...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bu insan, 32 yıllık vaiz ve 204 milyon lira para alıyor arkadaşlar, yani, 168 dolar. Diyor ki: "Sayın Bakan, bana, bu 168 dolarla nasıl geçineceğimin sırrını bir anlatsın; Dünya Bankasında, ola ki, sırlı bir şey var, bunu bana izah etsinler."

Değerli arkadaşlar, şu yasanız...

BAŞKAN - Şimdi, siz de bana izah edeceksiniz; önergenizle, bu son cümlelerinizin ne alakası var?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Benim bu önergemle alakası... Ben, bu maddelerin içinde...

BAŞKAN - Hayır; merakımdan soruyorum efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, söylüyorum: Bu maddelerin içinde halk var mı diyorum, vaiz var mı, öğretmen var mı, memur var mı, işçi var mı, esnaf var mı?.. Bunlar sizden kurtuluş bekliyor.

BAŞKAN - Ama, sizin önergenizde onlar yok efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bakın, bu ayın onbeşinde memura maaş vereceksiniz.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, sizin önergenizde, aziz milletimizin, bu saydığınız hiçbir kesimi yok; siz, burada, Başbakanı... (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) İstirham ederim; eğer sizin önergenizde aziz milletimizle ilgili bir şey olsa, ben, sözünüzü kesme nezaketsizliğini hiç göstermem, 10 dakika da fazla veririm; yeter ki, millet için konuşun. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sevgili Başkanım, ben diyorum ki, bu milletin önüne Bakanlar Kurulu çıktı, seçim meydanlarında konuştu. Bu işin sorumluluğunu Bakanlar Kurulu alsın; yarın, millete de hesabı Bakanlar Kurulu versin; Sayın Kemal Derviş değil diyorum.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna aşağıdaki metnin yeni bir fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

  Aydın Tümen

          (Ankara)

  ve arkadaşları.

"Ancak bu devir, T. Emlak Bankası A.Ş ortaklarına, gayrimenkullerin paydaşı gerçek veya özel hukuk tüzelkişileri veya sair aynî hak sahiplerine şüf'a hakkı dahil hiçbir hak doğurmaz."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?...

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Devir, iki kamu kuruluşu arasında yapılmaktadır. Bu devir, kamu hizmetinin daha verimli yürütülebilmesi amacıyla yapılmaktadır. Ekonomik bir amacı yoktur. Kamu malının, devletin bir organı marifetiyle yürütülmekte iken, bu yasa ile bir başka kuruluşu eliyle idaresi öngörülmektedir.

Bu suretle, devredilen gayrimenkullerin paydaşları, Emlak Bankasının ortakları ve diğer aynî hak sahipleri lehine şüf'a hakkı dahil olmak üzere devir işlemi sebebiyle hiçbir hak doğurmayacağı hükme bağlanmaktadır.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi oylamadan önce, Komisyonun bir düzeltmesi var efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, bu maddeyle ilgili, biraz evvel kabul edilen önergeyle aynı mahiyette, muhteviyatı aynı bir önerge vermiştik, o, okunmadı efendim.

BAŞKAN - Geri almışsınız efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kim almış efendim? O önergenin gerekçesi de bizim, muhteviyatı da bizim. Doğru Yol Partisinden Sayın Kemal Kabataş, Oğuz Tezmen... Biz verdik o önergeyi. Bizim önergemiz ortadan kayboldu.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sizin önergenizi kabul ettik.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Okunsun o zaman.

BAŞKAN - Efendim, önergede Doğru Yol Partisinin imzası var.

Sayın Hatiboğlu'nun da imzası var, okuduk efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Evet Başkanım.

KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Okuyun o zaman, herkesin bilgisi olsun.

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Turhan Güven Beyin imzası var.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yani, o da okunsun da, hiç olmazsa...

BAŞKAN - Okundu efendim... Okundu... Hatta, eğer, bana müsaade etseydiniz, ben teşekkür edecektim. Beş grubun ittifakıyla... Sayın Turhan Güven'in de imzası var efendim.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Okunmadı Sayın Başkan... Okunmadı efendim..

BAŞKAN - Nasıl okunmadı efendim?!

Efendim, affedersiniz, bakın, ben bize bir şey anlatayım. Ne olur, istirham ederim, şunu takip edelim. İlk defa okuduğumuzda yoktu, ikincisinde Sayın Güven imzaladı ve kendi önergesini; yani, Doğru Yol Partisinin bu mahiyette verdiği önergeyi de geri çekti.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Efendim, sadece Aydın Tümen Beyin ismini okudunuz.

BAŞKAN - Düzeltmeyi yapar mısınız efendim.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, bu madde başlangıçta tek fıkradan oluşmuştu, şimdi kabul edilen önergeyle iki fıkraya dönüştü. Bu nedenle, buradaki "fıkra" ifadesinin "fıkralar" olarak düzenlenmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, maddeyi, bu redaksiyon ve beş grup tarafından verilip, kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim; teşekkür ederim.

İşte, zaten, uzlaşma kültürü bu. Bizim aradığımız da bu efendim.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum efendim:

MADDE 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Niye kaldırdınız ellerinizi? Bir dakika... Müsaade edin...

Efendim, bu kanun tasarısı açık oylamaya tabidir. Arkadaşlarımı çağırıyorum, ondan sonra da son maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

Efendim, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, Sayın Nidai Seven, lehinde, oyunun rengini belli etmek için söz istemişlerdir.

Sayın Seven; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, biz, milletvekilleri olarak çiftçimize, esnafımıza çok doğru bilgileri vermek zorundayız. Bu görev zararlarının mahiyeti nedir, ne şekilde doğmuş, herkesin bilmesi gerekir. Görev zararları, biliyorsunuz, 5254 sayılı kanunla, muhtaç çiftçilere destek olayı vardır. 1993 yılından beri, Tarım Bakanlığı tarafından ödenek olarak ayrılması ve Ziraat Bankasına ödenmesi gereken rakamlar 1993 yılından beri ödenmemiştir.

Yine, 1995 yılında, üç tane kararname çıkmıştır. Bu kararnamelerin tarihlerini de verebilirim. Bu kararnameler, orman köylülerini destekleme, büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığın desteklenmesi ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da 22 ilin desteklenmesi idi. Orada alınan kararda şu denilmiştir: 1995 senesinde, yüzde 20 faizle kredi verilecek. Ziraat Bankasının o günkü kredi faizi yüzde 90, aradaki fark 70 puan ve "Hazine tarafından, Ziraat Bankasına ödenecek" denilmiş, tarihleri vardır, hangi yılda, ne kadar olduğunu da buradan söyleyebilirim; ama, ben kısa geçmek istiyorum ve 1995'ten bugüne kadar maalesef, Hazine tarafından bunlar ödenmemiş.

Çay bahçelerinin ıslahı için, 1993 senesinde yine bir kararname çıkmış, bununla ilgili faiz farkı da ödenmemiştir.

Yine -en önemlisi- biliyorsunuz 1993 senesinde, kütlü pamukla ilgili bir kararname çıkmıştır. Bu kararnamede özellikle iki fiyat tespit edilmiş, bir tanesi hedef fiyat, bir tanesi de müdahale fiyat. Bu hedef fiyatla, müdahale fiyat arasındaki fark, Ziraat Bankası tarafından ödenecek, Hazine tarafından da, Ziraat Bankasına ödenmesi gerekmektedir. Bu ne zaman olmuş; 1993 yılında ve 1994 yılından beri bakiye vererek, sadece kütlü pamuktan 6 katrilyon civarında bir görev zararı oluşmuştur.

Yıllardan beri toplanagelen bu görev zararları, işte, bugün, Ziraat Bankasının, Halk Bankasının içinde bulunduğu sıkıntıları meydana getirmişlerdir. Neden olmuş; eğer o tarihlerde Tarım Bakanlığı veya Hazinece ödenmesi gereken bütçe rakamları olarak tespit edilmiş olsaydı, o zaman bir sıkıntı olmayacaktı, bugün bu kanunla ilgili bir değişiklik yapılmamış olacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİDAİ SEVEN (Devamla)- Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Devamla)- Dolayısıyla, bu kanun, Türkiye'de bir reformdur, Türkiye'de, yıllardır çiftçiye ve esnafa ödenen kredilerin karşılığının ayrılmamasından dolayı bütçenin disiplin altına alınması olayıdır.

Bu, memleketimize hayırlı olsun diyor, kanun tasarısının lehine oyumu kullanıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN- Aleyhte mi efendim?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Evet.

BAŞKAN- Efendim, ben gene de İçtüzüğün 86 ncı maddesini hatırlatıyorum. Diyor ki 86 ncı madde: "Tasarı veya teklifin tümünün kesin olarak oylanmasından önce milletvekilleri ne yolda oy kullanacaklarını kürsüden belirtmek isterlerse, Başkan, lehte ve aleyhte birer kişiye söz verir. Bu konuşma kısa, açık ve gerekçeli yapılır." Onun için size kısa söz verdim, kusura bakmayın. Yani, İçtüzüğe uyarak yaptım.

Sayın Ali Rıza Gönül, aleyhte söz almışlardır; buyurun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, bu uyarıyı, Sayın Seven'e de yapmış olsaydınız mutlu olurdum.

BAŞKAN- Sayın Seven'e yaptım efendim zaten.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Şimdi, ben, tabiî ki, oyumu...

BAŞKAN- Efendim, affedersiniz, Sayın Seven'e de, niçin kısa söz verdiğime dair açıklama yaptım.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Sayın Başkanım, lütfen...

BAŞKAN- Size uyarı yapmadım efendim; daha konuşmadan niye yapacağım uyarıyı?!

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Evet.

Şimdi, bu yasanın çıkması bugünkü şartlarda bir gereklilik. Bunun bilincinde olan bir grubun Grup Başkanvekili olarak buradan Yüce Heyete sesleniyorum.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Hani, nerede Grubun?!

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu kanun tasarısının sonunda, meseleyi getirip "bu kanun tasarısını, hayvan üreticisine yüzde 20 faizli kredi vermenin, çay üreticisine kredi vermenin, pamuk üreticisine prim vermenin sonucu çıkarmaya mecbur kaldık" gibi bir beyanda bulunulursa, tabiî ki, ben de buraya gelirim, buna karşı gerekli cevabı da veririm.

Şimdi, buradan, Sayın Seven, Türk çiftçisine, üreticisine, diyor ki: "Ülkeyi bu hale siz getirdiniz."

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Yok öyle bir şey...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hayır, siz getirdiniz!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bırakın, dinleyin şimdi!..

BAŞKAN - Efendim, dinleyin lütfen.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, üreticiye prim verildiği için, çay üreticisine düşük faizli kredi verildiği için, daha doğrusu, Türk çiftçisine destek verildiği için, bu zararlar oldu. Bu zararlar, açıkça, sizin yüzünüzden oldu; işte Türk kamu maliyesi de içinden çıkılmaz hale geldi demek istiyor.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - İşte, orası doğru...Orası doğru...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Evet, evet doğru...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Gönül, orası doğru...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Orası, doğru; çünkü, söylediğiniz bu; ama, seçimlerde böyle söylemiyordunuz vatandaşa.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Hayır, söyledik biz...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, eğer, biz, bugünkü parayla 6,5 katrilyon lirayı Türk çiftçisine verdiysek helali hoş olsun. Sizin gibi, 10 tane, 13 tane banka soyguncusuna  6-7 katrilyon lira vermedik; yedirmedik! (DYP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Kim verdi?.. Kim verdi?..

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Ne konuşuyorsun sen?!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yalan konuşuyorsun; 51 inci, 52 nci, 53 üncü hükümetler kimindi?

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, biz, Türk tarımını ve Türk çiftçisini teşvik etmek için ona kaynak aktarmışız... (MHP sıralarından gürültüler)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yalan yanlış konuşuyorsun...

BAŞKAN - Lütfen efendim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yanlış mı yapmışız?! O zaman derim ki...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Hayır, yalan konuşuyorsun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) -  O zaman, derim ki, siz, 1997 yılı 30 Haziranından beri bu ülkenin yönetiminde değil misiniz?! (MHP sıralarından gürültüler)

MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Niye yalnız bize söylüyorsun?

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Hayır, size de... Size de...

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ortak değil misiniz?!.. Ortak değil misiniz?!

BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen... Sayın Gül, lütfen...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Niye ödemediniz?.. Neden ödemediniz?..

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ortaksınız... Siz üçünüz ortaksınız!..

BAŞKAN - Lütfen, efendim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Mademki faiziyle bu kadar artmasına sebep olunuyordu neden ödemediniz? (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Siz bu hükümette değil misiniz? Siz niye ödemediniz?

BAŞKAN - Sayın Gönül, bir dakika.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Nerede Çağlar?

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmak yok efendim.

Müsaade edin, Sayın Gönül, oyunun rengini belli edecek.

Buyurun Sayın Gönül.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ülkeyi bu hale getirmişsiniz... (MHP sıralarından gürültüler)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Aile fotoğrafındakiler nerede?!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bakın, ülke ne halde, sokaklar, meydanlar ne halde?.. Eseriniz... Yanlış uygulamalarınız, yanlış yönetiminizle ülke ne hale geldi?

Sayın Başkan, tabiî ki, bu kürsüden söylenen sözlere cevap vermek için çıktım, gerekli cevabı da verdiğime inanıyorum; oyumun rengi yine beyazdır.

Seçimde görüşeceğiz sizinle... (DYP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, oyunun rengini belli etti.

Teşekkür ediyorum.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır efendim, hiç kimseye söz vermiyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım: Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarıyı oylarınıza sunuyorum, 2 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu oylamadan sonra hemen Ekonomik ve Sosyal Konsey Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısına geçeceğiz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, yeter.

BAŞKAN - Nasıl yeter efendim?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Çıkardığınız bu kanunla ülkeyi kurtardınız!..

BAŞKAN - Hiç yetmez efendim, Türkiye çalışacak. (MHP sıralarından "Bravo Başkan" sesleri, alkışlar)

Lütfen, bir yere ayrılmayın efendim, hemen tasarıya geçeceğiz.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının oylamasına 275 sayın milletvekili katılmış, 221 kabul, 48 ret ve 6 mükerrer oy verilmiştir ve böylece tasarı kanunlaşmıştır.

Hayırlı olsun.

Sayın Devlet Bakanı Kemal Derviş'i, teşekkür için kürsüye çağırıyorum; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım, fazla vaktinizi almak istemiyorum artık. Çok çok teşekkür ederim. Sanıyorum, bugün, desteğinizle çok önemli bir adım atılmış oldu.

Bir konunun altını tekrar çizmek istiyorum: Amaç, zaten ekonomide oluşmuş ve kamuya ait olan -zaten bu kamuya ait bir yüktür maalesef- bu durumu görüyoruz, bunu açık bir hale getiriyoruz, daha da büyümesini önlemek için harekete geçiyoruz ve en etkili, en rasyonel biçimde yönetilmesine yönelik çalışmalar yapıyoruz. Amaç budur. Yeni bir borç almak veya borcu büyütmek değil, tam tersine; bunu en iyi bir şekilde yönetmek ve hızla borcu azaltmaktır amaç.

Tekrar çok çok teşekkür ederim. Sağ olun arkadaşlar. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyorum; hayırlı, uğurlu olsun diyorum efendim.

Sayın Bakana başarılar diliyorum.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Batık bankaların borcunu devlete yüklüyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 8 inci sırada yer alan, Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşülmesine başlıyoruz.

8.- Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı: 640) (1)

BAŞKAN - Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon?..  Yerinde.

Komisyon raporu 640 sıra sayı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen söz istemiştir; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, bugün, burada, ekonomik ve sosyal konseyin yasal olarak kurulmasına ilişkin yasa tasarısı üzerinde görüşmeler yapacağız.

Gerçekten, içinde bulunduğumuz  koşullarda, gerekli ve çok önemli bir yasa olarak bunu görüyoruz. Doğru Yol Partisi olarak, Ekonomik ve Sosyal Konsey yasasını ilke olarak kabul ediyoruz; çünkü, 1995 yılında, bir Başbakanlık genelgesiyle, zaten bu ekonomik ve sosyal konsey kurulmuştu; ama, bugün, bu kurulan ekonomik ve sosyal konseyi bir yasal zorunluluk haline getiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, ekonomik ve sosyal konseyin kurulması, bugün, içinde bulunduğumuz sıkıntılı dönemin aşılması için gerekli; fakat, özellikle, Avrupa Birliğine adım atmaya çalıştığımız ve Avrupa'yla bütünleşme çabası içinde bulunduğumuz bugünlerde, ekonomik ve sosyal konseyin Avrupa standartlarında, Avrupa'da kurulmuş olan ekonomik ve sosyal konseyler statüsünde kurulması elbette ki, buradaki çalışmamızı daha da güçlendirecektir ve özellikle, bir daha burada ekonomik ve sosyal konsey çalışmaları yapmak durumunda kalmayacağız. Şimdi, özellikle, Avrupa Birliğine giren ve daha önceden ekonomik ve sosyal konseyini kurmuş ülkeler, Avrupa Birliğine girdikten sonra -ki, başta Portekiz olmak üzere- tekrar, ekonomik ve sosyal konseylerini, hem anayasa değişikliği yaparak hem de yeniden dizayn ederek, yani, Avrupa standartlarına uygun hale getirerek, yeni bir boyut kazandırmıştır.

Biz de, bugün, bu yasayı çıkarmakla kalmamalıyız, bu yasayı Avrupa standartlarında bir yasal çalışmaya döndürmek durumundayız. Aksi takdirde ne olur; önümüzdeki süreçte gelir, burada tekrar bu ekonomik ve sosyal konseyi tartışmak, yeni yasal düzenlemeler yapmak zorunda kalırız ki, bu da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarının uzamasına, yeniden emek harcanmasını gerektirecektir. Onun için, gelin, bugün, burada bizim de yazdığımız muhalefet şerhi doğrultusunda, bu konseyin gerçekten, Avrupa standartları doğrultusunda, bu yeni kurumun oluşmasını sağlayalım; bizim, burada önerimiz bu.

Peki, bugün kurulmak istenen ekonomik konsey nasıl... Biz, nasıl bir ekonomik konseyi istiyoruz? Bugün kurulmak istenilen ekonomik konsey, tamamen, hükümetin inisiyatifinde bir ekonomik konsey. Bakarsanız, bu konsey içinde, aşağı yukarı, hükümetin dokuz bakanı yer alıyor.

Ayrıca, özellikle, sivil toplum örgütlerine baktığımızda; üç işçi sendikaları konfederasyonu, İşveren Sendikaları Konfederasyonu, artı, diğer esnaf kesimini temsil eden TESK'ten katılımcı var; ziraat kesiminden katılımcı var; yani, aşağı yukarı, Türkiye'de var olan kurumların bir kısmının üst kademelerinden yönetici alınmış. İlk bakışta, ziraat kesiminin, esnaf kesiminin, işveren ve işçi kesiminin bütünüyle burada temsil edildiği gibi bir varsayımdan hareket etmek mümkün; ancak, tabiî ki, özellikle, ülkemizde çok geniş bir biçimde, sivil toplum örgütlerinin bütününü kapsayacak bir biçimde bunun kapsamının genişlemesi gerekir. Yani, barolar gibi, özellikle, diğer, okumuş, yazan-çizen kesimin, Mühendis Odaları Birliği gibi, Türk Tabipler Birliği gibi ve tüketici dernekleri gibi birçok kuruluşun buralara özellikle katılımını sağlayarak, hem kendi aralarında yatay bir anlaşmayı gerçekleştirecek bir biçimde hem de hükümete yeni önerilerini bildirmek üzere çok daha geniş katılımlı bir ekonomik ve sosyal  konsey kurulabilirdi. Yani, biz, bu ekonomik ve sosyal  konseyin kapsamının dar tutulduğu kanısındayız, daha geniş bir kapsam içerisinde bu ele alınabilirdi.

İkincisi; ekonomik ve sosyal  konsey sekretaryasını, burada Devlet Planlama Teşkilatı yürütmekte. Devlet Planlama Teşkilatı yine yürütebilir; ama, daha tarafsız -ki, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi- bir sekretarya tarafından bunun yürütülmesi daha da önem kazanır; çünkü, kurulu, yalnız hükümet istediği zaman ekonomik ve sosyal  konseyi çağırıp, onun düşüncesini almak durumunda bugünkü yasaya göre; ama, biz, diyoruz ki, ekonomik ve sosyal  konsey, eğer, bağımsız bir sekretarya altında, kendi isteğiyle toplanarak ve hükümete var olan koşullarda görüş bildiren bir kurum, bir kurul haline gelirse, işte, o zaman, ekonomik konsey önemini daha da hissettirir boyutta olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, ekonomik ve sosyal konseyin aldığı kararlar, hem o ekonomik ve sosyal  konsey içerisinde yer alan kurumların kendi aralarında yatay olarak anlaşmasını, yani, işçi, işveren veya sanayici; ona, endüstriyel bitkiler, ürünler üreten ziraat kesiminin de bir araya gelmesiyle, bir anlaşma içerisinde, bir uzlaşma içerisinde oluşturacakları düşünce, toplumun bütün katmanlarını çok ciddî anlamda etkilemekte, etkilemiş olması gerekmektedir.

Eğer, hükümetin emrinde olan bir ekonomik ve sosyal  konsey olursa, sonuçta, bu ülkede, ekonomik ve sosyal  konseye üye olmayan, iktidarda olmayan siyasî partiler nezdinde bu konseyin aldığı kararların inandırıcılığı olmaz; o da, ülkede gerekli konsensüsü sağlayacak nitelikte kararlar olmaktan bu kararları uzaklaştırır. Yani, ekonomik ve sosyal konsey, hükümetin güdümünde olmamalı; toplanıp, kendisi serbestçe düşünce bildirir bir konumda olmalı. Bir muhalefet olarak, onun aldığı kararlar beni de bağlayabilmeli; ama, hükümetin emrinde bir ekonomik ve sosyal konsey beni bağlamaz doğal olarak. Çünkü, ekonomik ve sosyal konseyde siyasî partiler temsil edilmemeli; zaten edilmemekte. Onun için, ekonomik ve sosyal konseyin oluşması, gerçekten, Türkiye için çok önemli; ama, niteliğinin de bir o kadar önemli olduğunu görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, ekonomik ve sosyal konseyin özellikle, bize çok yakın olan Yunanistan'da uygulaması, tamamen bağımsız, özerk bir kurum olarak gündeme getirilmiş; yani, orada hükümet, ekonomik ve sosyal konseyi hiç etkilememekte ve tamamen, onların aldığı, tarafsız olarak nitelendirilen kararlar, toplumun her kesiminde de, gerçekten, hiç tartışılmadan, önemli ölçüde kabul görmektedir; ama, burada siz, hükümet olarak, aldığınız kararları, alacağınız kararları, ekonomik ve sosyal konseyde bir  karar haline dönüştürme kurumu haline orayı getirirseniz; sonuçta, o ekonomik ve sosyal konseyin ciddî anlamda bir yararı olmaz, beklenen yararı orada bulmak çok zor olur değerli arkadaşlarım.

Bir başka boyutu, tabiî, ekonomik ve sosyal konsey toplanacaksa, bizim söylediğimiz gibi, ekonomik ve sosyal konsey özerk olacaksa, bunun bütçesi de, oraya katılan kurumlar tarafından karşılanmalıdır; devletten buranın bütçesi karşılanmamalı. Devletten, eğer, bütçesi... Hükümet, bunun bütçesini Devlet Planlama Teşkilatından, onun bütçesinden karşılayacak olursa, sonuç olarak, o, hükümetin bir kurumu haline gelir, bir organı haline gelir ve beklenen yararı da alamazsınız. O zaman Türkiye'de kurulacak olan ekonomik ve sosyal konseyin tarafsızlığını yitirmemesi için kendi bütçesini kendisinin yaptığı bir anlayışa, herkesin, oraya katılan her kurumun gücü oranında o bütçeye katkıda bulunması gerekmektedir. Eğer, böyle bir ekonomik konsey kurulursa, Türkiye'de, gerçekten, toplumsal barışın sağlanmaması için hiçbir neden olamaz. Özellikle, siyasî partilerimizin, önümüzdeki süreçte, ekonomik ve sosyal konsey aracılığıyla da, gerçekten, önemli konsensüsleri sağlayabileceği bir dönem ortaya çıkar; ama, böyle bir hükümetin emrindeki ekonomik ve sosyal konseyden böyle bir yarar sağlanamaz. Yani, ekonomik ve sosyal konseyin kararları beni bağlamalı. Bu ekonomik ve sosyal konseyin kendi arasındaki konsensüsü ve özellikle önerileri konusundaki konsensüsü beni de bağlayabilmeli; ama, hükümetin bütçesinden aldığı payla, hükümete bağlı bir kurum, hükümetin 9 bakanıyla katılarak oluşturduğu bir konseyden çıkan karar, beni, muhalefeti bağlamaz. Onun için de, muhalefeti bağlamayacağı için de, burada, gerçekten, beklediğimiz, bizim istediğimiz sonucu tam olarak almamız mümkün olmaz.

Bakın, az önce Yunanistan örneğini verdim, tamamen özerk bir kurum haline getirmiş; işçi, işveren ve diğer gruplar olmak üzere, üç grubu almış ve bütün toplumsal kesimlerin geniş olarak katılımını sağlamış.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine gireceğimiz şu günlerde, özellikle 1957 Roma Anlaşmasıyla bir istişarî kurul olarak, o zamanki Avrupa Ekonomik Topluluğunda, bugünkü Avrupa Birliğinde bu bir ilke olarak kabul edilmişti; ama, daha sonra, 1992 Maastricht Anlaşması ve 1997'de Amsterdam'da yapılan toplantıda, Avrupa Birliği, gerçekten, Ekonomik ve sosyal konseyin çok önemli bir kurul olduğu kararına varıp, her ülkede, özellikle Avrupa Birliğine girmeye çalışan veya giren bütün ülkelerde, ekonomik ve sosyal konseyin önemi çok büyük ölçüde artırılmış ve bütün ülkelerde, kendi içmevzuatları doğrultusunda, her ülkede farklı; ama, her ülkenin kendi kültürünü, kendi demokratik iklimini içerecek bir biçimde, ekonomik ve sosyal konsey kurulmuş.

Değerli arkadaşlarım, bir başka ülkede, örneğin, sonradan Avrupa Birliğine katılan Portekiz'de de, yine ekonomik ve sosyal konsey, gerçekten, hükümetin 9 üyesinin katılımıyla kurulmuş; ama, ilke olarak, hükümet hiçbir ekonomik ve sosyal konseye katılmamış. Yine, bağımsız toplanıp, bağımsız karar alan ve aldığı kararı hükümete iletebilen bir organ niteliğinde çalışması sağlanmış; yani, özellikle, Avrupa ülkelerindeki ekonomik ve sosyal konseye baktığımızda; ya, hükümetler o konseye hiç katılmıyorlar veya kuruluşunda olmalarına rağmen, ekonomik ve sosyal konseyde, gerçekten, yeterince etkili olmuyorlar, katılmıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bugünlerde, ekonomik krizin son derece derinleştiği bu süreçte, esnafımızın ve işçilerimizin sokakta olduğu bir süreçte, gerçekten, burada, ekonomik ve sosyal konseyi görüşmemiz çok önem taşımakta; ama, hâlâ, biz, hükümet olarak, ekonomik ve sosyal konseye katılacak olanları biz belirliyoruz; başına Başbakanı koymuşuz, biz belirliyoruz ve bu konseyde alınacak kararları biz dikte ediyoruz; yani, tabiri caizse, hâlâ, merkezî hükümet olarak elimizdeki yetkileri bırakmak istemiyoruz, ekonomik ve sosyal konseyin genişlemesini ve oraya katılanların özgürce karar almalarını sağlayacak mekanizmaları onlara vermiyoruz; hâlâ, onlar bizim doğrultumuzda, bizim alacağımız kararlar doğrultusunda karar alsınlar istiyoruz.

Halbuki, artık bakın, görün sokaktaki insanlar böyle demiyor; artık, "biz varız" diyor. Biz, bu kürsülerden, kışın bu sokaklarda olacakları sizlerle paylaşmıştık, söylemiştik; yani, bahar geliyor, bu sıkıntıların altından çok önemli sokak hareketleri olacak, aman dikkat edin, şu şu önlemleri alın demiştik. Bu, zabıtların hepsinde var. Bunu iyi niyetle, bu ülkeyi seven insanlar olarak söylemiştik; ama, geldiğimiz noktalarda işte bu kararların alınamaması ve özellikle, hükümetin uyguladığı programdan habersiz aldığı kararlar sonucunda ülkenin geldiği nokta belli.

Şimdi, millet sokakta... Gelin, bu ekonomik ve sosyal konseyi, bu sokaktaki insanların da gerçekten talepleri doğrultusunda, onları da toplumda hak ettiği yere koyacak, onların katılımlarını daha geniş bir biçimde sağlayacak ve onların katılımlarını sağladıktan sonra, onların özgürce karar almasını sağlayacak bir Ekonomik ve Sosyal Konsey kuralım. Bunu kurduğumuz zaman, inanın hükümetler kendi emrinde kurdurdukları ekonomik ve sosyal konseyden daha çok yararlı bir iş yapmış olacaklar ve demokrasinin kanallarını daha çok açacaklar; çünkü, demokrasinin kanallarının açılması, toplumdaki seslerin ülkeyi yönetenlere, daha çabuk ve daha net ulaşmasını sağlayacaktır. O zaman, alınacak kararlar daha doğru, daha iyi olma durumunda olacaktır.

Onun için, değerli arkadaşlarım, gelin, ekonomik ve sosyal konseyi, toplumun ekonomik ve siyasal tercihlerini belirleyebilecekleri özgür bir kurum haline getirelim, bağımsız bir kurul haline getirelim. Yoksa, hükümetin emrindeki bir kurulla beklediğiniz sonucu almanız mümkün değil...

BAŞKAN - Sayın Dönen, toparlar mısınız efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Tamam efendim.

Bakın, burada, yasa tasarısının gerekçesine çok önemli şeyler yazılmış; gerekçesinin tümüne katılıyorum; ama, o gerekçedeki olumlu görüşleri, bu getirdiğiniz yasayla sağlamanız mümkün değil. Onu, farklı bir biçimde yeniden ele alarak -ki, burada bunları ele alabiliriz- ve burada, gerçekten ülkemizin hak ettiği, özlediği, demokrasi standartları yüksek, Avrupa'yla entegre olacağı günlerde Avrupa standartlarında bir yasayı kazandırmak için, biz, bu eleştirilerimizi sizlerle paylaşıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dönen.

Anavatan Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA CENGİZ AYDOĞAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. 640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Meclis Grubunun görüşlerini aktarmaya çalışacağım.

Tasarıyla, ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında toplumsal uzlaşma ve işbirliğini sağlayacak sürekli ve kalıcı bir ortam yaratarak istişarî mahiyette ortak görüş belirlemek maksadıyla, ekonomik ve sosyal konseyin kuruluşu, çalışma esas ve yöntemlerinin düzenlenmesi amaçlanmaktadır. Buna göre, konsey, Başbakan başkanlığında, Başbakan yardımcıları, Devlet Planlamadan, Hazineden, Dış Ticaret Müsteşarlığından, Devlet Personel Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanları ve bu kurumların müsteşar ve başkanları, ayrıca, Tarım ve Köyişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Maliye, Enerji ve Tabiî Kaynaklar, Sanayi ve Ticaret Bakanları gibi bazı bakanların ve çeşitli sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımını öngörmektedir. Bu sivil toplum örgütlerinin arasında, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlığı, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu gibi sivil toplum örgütleri temsil edilmekte; ayrıca, Başbakanın uygun göreceği çeşitli hükümet üyeleri ve sivil toplum örgütü temsilcileri de davet edilmektedir.

Konseyin görev ve yetkileri; toplumdaki ekonomik ve sosyal birimlerin, hükümetin ekonomik ve sosyal politikalarının oluşturulmasına katılımlarını sağlamak; oluşturulan raporların, görüş ve önerilerin, hükümete, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Cumhurbaşkanlığına ve kamuoyuna açıklanmasını temin etmek; uzlaşılan ve uzlaşılamayan noktaları ifade etmek; sürekli veya geçici nitelikte çalışma kurullarını oluşturmak; Avrupa Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitesinin işlerliğine uygun, Türkiye-Avrupa Birliği Karma İstişarî Komite üyelerinin belirlenmelerini sağlamak ve çalışmalarının izlenmesini temin etmek; amacı doğrultusunda ulusal ve uluslararası düzeyde seminerler ve toplantılar düzenlemek, temsilciler göndermek; ekonomik ve sosyal konularda yayınlar yapılmasını, araştırmalar yapılmasını sağlamak; hükümetin istemi halinde, ekonomik ve sosyal yaşamı doğrudan etkileyen kanun tasarıları, kalkınma planı ve yıllık programların hazırlanmasında görüş bildirilmesini sağlamak gibi düşünülmektedir.

Konsey, Başbakanın veya uygun göreceği yardımcısının başkanlığında, üç ayda bir toplanacaktır; bütçesi, Devlet Planlama Teşkilatında, onun bünyesinde temin edilecektir. Günümüzün gelişmiş toplumlarında, hükümetlerle toplum kesimleri arasındaki diyalogun sadece siyasal diyalogdan ibaret olmadığı, ekonomik ve sosyal alanlardaki sorunlar konusunda da sivil toplum örgütleriyle diyalog kurulmasının zorunlu olduğu, karşılıklı ikna ve uzlaşma ortamının sağlanmasının gerekliliği, bunun ise rastlantılara bırakılamayacağı, kalıcı ve kurumsal bir yapıya kavuşturulmasının gerekliliği düşünülmektedir.

Tasarı gerekçesinde, böyle bir yapının, bazı ülkelerde geleneklere dayalı kendiliğinden tesis edildiği, bazı ülkelerde ise yasal ve anayasal düzenlemelerle bunun sağlandığı ifade edilmekte, bizde de Avrupa Birliğine giriş süreci içerisinde, Avrupa Birliği ekonomik ve sosyal komitesi karşılığı bir kurumun oluşturulması gerektiği düşünülmekte, bugüne kadar kalkınma planlarımızda da yer almasına rağmen, böylesine bir yasal düzenlemenin yapılamadığı, dolayısıyla, bu boşluğun süratle giderilmesi gerekliliği öngörülmektedir.

Bu yasanın çıkarılmasıyla da, ekonomik istikrarın kurulması; büyümenin ve sanayileşmenin hızlandırılması; üretimin, yatırımların ve verimliliğin artırılması; ekonomiye rekabet gücü kazandırılması; istihdamın geliştirilmesi; işsizliğin önlenmesi; işgücü niteliğinin yükseltilmesi; gelir dağılımının iyileştirilmesi, sosyal adaletin sağlanması, kamu hizmetlerinin geliştirilmesi; çalışma hayatının demokratikleştirilmesi; ülke demokrasisinin daha da geliştirilmesi ve güçlendirilmesi gibi temel sosyoekonomik amaçlar için sürekli ve kalıcı bir diyalog platformunun hükümete ve Parlamento için sürekli bir kalıcı danışma organının kurulmuş olacağı öngörülmektedir.

Anavatan Partisi Grubu olarak, sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi yönünde politikalar izleyen bir parti olarak, bu yasayı destekliyoruz. Toplumun sesini en iyi sivil toplum örgütlerinin duyurabileceğine olan inancımızı bir kere daha burada vurguluyoruz. Dolayısıyla, son gelişmeler de dikkate alınırsa, böyle bir girişimin ne kadar doğru olduğunu görüyoruz ve bu nedenle, yasanın bir an önce buradan çıkarılmasını diliyoruz.

Bu vesileyle, sizlere, tekrar, saygılarımızı ifade etmek istiyorum; sağolun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aydoğan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 20.30'a kadar Birleşime ara veriyorum.

Teşekkür ediyorum.

Kapanma saati : 19.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.30

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 82 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8.– Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı: 640) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Söz sırası, Fazilet Partisi Grubundadır. Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan ifade edeceklerdir.

Buyurun Sayın Ayhan.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kurulmasıyla İlgili Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Muhterem arkadaşlar, kanun tasarısının getirdiği düzenlemeyle, sivil toplum kurumları, meslek odaları, sendikalar ve hükümet arasında, ekonomik ve sosyal politikaların tespitinde düzenli bir çalışma getirilmektedir. Üç ayda bir toplantı yapılması, ihtiyaç halinde, üç ayda bir  yapılan toplantıların dışında da olağanüstü toplantılar yapılması hükmü getirilmektedir. Bu konseyin üyeleri arasında Başbakan, 3 Başbakan Yardımcısı, 9 bakan, 2 müsteşar, bir de Devlet Personel Başkanı bulunmakta; yani, toplam olarak, kamuyu temsil eden 16 kişi ve meslek odaları ve sendikalarını temsilen de 18 kişi bulunmaktadır. İhtiyaç halinde, konsey toplantılarına diğer kurumların da davet edilmesini mümkün kılan düzenlemeler vardır. Tabiî, ekonomik ve sosyal politikalarla ilgili getirilen bu kurumun faydalı olduğuna inanıyoruz, geç kalınmış olduğuna da inanıyoruz.

Burada, tabiî, ekonomik ve sosyal politikaları değerlendiren bazı şeyler de söylemek istiyorum; ancak, konuşmamın başında, bugünkü birtakım gösteri ve yürüyüşlerde meydana gelen müessif hadiseleri de üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.

Tabiî, sivil toplum kurumlarının -esnaf, işçi, memur, köylü, çiftçi- her zümrenin, memleket yönetimiyle ilgili, birtakım talepleriyle ilgili gösteri ve yürüyüşlerde bulunması, toplantılar yapması, en tabiî anayasal ve kanunî haktır. Bunu da, tedbirlerini alarak, hiçbir zaman engellememek lazım. Zaman zaman, valilerimizin bu istikamette zorluklar çıkardığını geçmişte yaşadık; ancak, tabiî, bu izinlerle beraber, güvenlik tedbirlerinin alınması, her türlü provokasyonu önleyecek olan tedbirlerin alınması da, hem idareye düşen, güvenlik güçlerine düşen bir tedbirdir hem de toplantıyı düzenleyenlere düşen bir tedbirdir. Beraberce, medenice, sivil toplum olarak, taleplerin, şikâyetlerin, protestoların dile getirilmesi, vatandaşın, en tabiî, medenî hakkıdır; ama, kanunlara ve hukuka riayet ederek.

Tabiî, bugün gördüğümüz hadiselerde -biraz önce televizyonlarda da seyrettik- maalesef, birtakım aşırı hareketlerin olduğunu, polisin taşlandığını, bazı yerlerde bazı partilerin binalarının taşlandığını, idarecilerin taşlandığını ve hakikaten çok zor şartlarda görev yapan basın mensuplarının da taşlandığını; onların yaralandığını -polis, idareci ve her kesimden- meşruiyeti sağlamak, toplantıyı düzenlemek, haber yapmakla görevli insanların da büyük ölçüde yaralandığını ve zarara uğratıldığını görüyoruz. Yani, mala ve cana zarar vermenin kabul edilmesi mümkün değil.

Bu bakımdan, Fazilet Partisi olarak, hukukdışı olan bu davranışları nefretle kınadığımızı ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, yine, Meclis olarak -bu benim eskiden beri bir düşüncemdir- bir taraftan, sivil toplumun her türlü gösteriye, fikrini ortaya koymasına demokratik zeminleri hazırlamak, açmak gerekirken, öbür taraftan da, güvenlik güçlerine veya toplantı tertipleyenlere karşı tahrikte bulunan, taş atan, zarar veren, yaralayan her türlü fiilleri de ağır cezalandıran, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri ve Ceza Kanunlarında gerekli düzenlemeleri de yapmak gerekir. Biliyorsunuz, bugün, bazı ülkelerde, Batı'da polis silah dahi taşımaz; ama, polise elini kaldırdığın anda en ağır cezayla cezalandırılırsınız. Yani, hukuk düzenini tesis etmenin yolu budur. Bu, işin bir tarafı.

Tabiî, işin diğer tarafı da, bizim, milletvekilleri olarak dikkatle değerlendirmemiz gereken, bakın, bugün verilen haberlerde, bütün televizyon kanallarında, Ankara'da 70 000, Konya'da 20 000, İzmir'de 70 000, Mersin'de 50 000, Gaziantep, Çankırı ve diğer illerde de birçok protestolar var, yürüyüşler var; yani, bu rakamları da alt alta yazdığınız zaman, bu da, sadece birtakım tahrikkâr, provokatör gruplara izafe edilemeyecek olan çok genel bir rahatsızlığın ortaya çıktığını göstermektedir.

Nitekim, hükümetle ilgili, dün, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği -ki, Türkiye'nin en büyük sivil toplum kurumlarından biridir- hükümetin istifasını talep eden ve yine, diğer birtakım kurumların, hükümetin revizyonunu, değişimini veya istifasını isteyen birtakım talepler de ortadadır. Yani, bu gösterilerin ve bu taleplerin hükümete bir şey söylemesi lazım, durumunu tekrar gözden geçirmesi lazım. Evet, sayısal çoğunluğu var hükümetin Mecliste, her an güvenoyu alabilir; ama, bazen, siyasal çoğunluğu kalmamışsa, hükümetin kendini gözden geçirmesi lazım. Üç parti tekrar kurar, yeni partilerle kurar, nasıl olursa olur; ama, güven veren yeni bir hükümetin ortaya çıkması lazım. Bu gösterilerin bir diğer manası da budur.

Değerli arkadaşlar, tabiî, ekonomik ve sosyal konseyin kurulmasıyla ilgili bu tasarı, hepinizin bildiği gibi, önümüze gelen 15 kanun tasarısından biridir, onlardan biridir. Tasarı niye geldi dersek -tabiî, birçok tasarı var alelacele komisyonlarda görüştüğümüz, bugün gelip yarın çıkardığımız çok mühim kanun tasarıları var- bunlar, Türkiye'nin bu sıkışık durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ve grupların, irade birliği ortaya koyarak, süratle çıkarmak istedikleri kanunlardır. Eksiklikler varsa, bunları soruyoruz.

Tabiî, Türkiye niye buraya geldi? Türkiye, dışarıdan yardım istiyor, önüne "şunu yap, şunu yap, şunu yap" diye müeyyideler getiriliyor. Yani, düyunu umumiyeden çok daha ağır şartlarda olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Cumhuriyet tarihinde, bu kadar ağır bir krizle, tabloyla, Türkiye, hiçbir zaman karşılaşmamıştır. Bu hafta yurt dışındaydım, döndüm, hakikaten, oradaki insanlarımız, her seviyede ve her çevrede, her meşrepte insanlarımız olsun -tabiî ki, yurt dışındakiler çok daha fazla- bu gelişmelerden fevkalade üzüntü duymaktadırlar.

Türkiye iyi yönetilmiyor, Türkiye yönetilemiyor. Bakın, üç yıllık bir istikrar programında, bir kasım krizi meydana geldi, arkasından, bir şubat krizi meydana geldi ve her şey altüst oldu, herkesin hesabı altüst oldu, çiftçisiyle, memuruyla, esnafıyla, emeklisiyle bütün toplum düzeni altüst oldu. Kapı kapı dolaşıp, şimdi, borç arıyoruz; nereden, ne bulacağız diye. 1978 - 1979'da da, Türkiye bu filmi, bir kere daha seyretmişti. Maalesef, şimdi, aynı filmin, tekrar, ortasına gelmiş bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, tabiî, yardım talep ettiğimiz zaman "kanunlarınızı düzeltin, yolsuzlukları önleyin" diye önümüze talepler geliyor. Tabiî, yolsuzluklar deyince, banka soygunları, ihale soygunları, döviz soygunu, bunların hepsi ifade ediliyor.

Bakın, dün, TOBB Başkanının ifadesi var, dikkatinizi çekmiştir; bu, şubat krizi olduğu zaman, bir gecede, bir firma, bir büyük grup, 1 milyar dolar karşılığında Hazine kâğıdı alıyor o kriz günü -TOBB Başkanının ifadesidir bu- birtakım haberler -içeriden bilgi alıyor demek ki- hemen hazine kâğıtlarını iade ediyor, dövize parayı yatırıyor; tabiî, 686 000 liradan aldığı dövizi, şimdi 1 200 000, 1 300 000 lira mertebesinde. Demek ki, bu, içeriden birtakım bilgiler... Tabiî, bir kamu görevlisinin de, hemen, o hadise anında, bir memur için ciddî bir tasarrufu derhal dövize çevirmiş olması, bizi birtakım endişelere sevk ediyor, milleti de endişelere sevk ediyor. Aslında, bu Meclisin, bir araştırma komisyonu kurup -biz versek reddedersiniz; ama, iktidar grupları bunu yaparsa biz destekleriz- bu, şubat krizinde ne olmuştur, kim, ne almıştır, nasıl almıştır, ne zaman almıştır; bunu meydana çıkarmak lazım. Millet bu kadar ağır eza ve cefalar altında sıkıntı çekerken, bunların meydana çıkarılması lazım. Hükümetin güvenliğinin şartlarından biri de budur.

Değerli arkadaşlar, tabiî, hükümet, aşağı yukarı iki yılını doldurmak üzere; yani, mayıs ayının sonunda iki yılını doldurmuş olacak, aşağı yukarı yirmiüç aylık bir hükümettir. Şimdi, bu hükümet, bu dönemde ne yaptı diye merak ettim oturduğum yerde, baktım... Bakın, tüpgaz fiyatları, bu hükümet iktidar olduğu zaman 2 345 000 liraymış, her ailenin kullandığı; peki, bugün ne olmuş; 10 350 000 lira. Artış nedir tüpgazda, baktığınız zaman; tüpgazda artış yüzde 348, yani 3,5 misli artmış. Mazot fiyatlarına bakıyorum; bu hükümet geldiği zaman, mazot 194 000 liraymış; bugün nedir; mazot, 610 000 lira. Yani, artış nedir mazotta, baktığınız zaman; mazotta artış yüzde 214; yani, katlanmış ve daha da yukarıya gitmiş. Yine, bu hükümet geldiği zaman sanayi elektriğinin kilovat/saat fiyatı 22 000 liraymış. Şimdi kaç lira; şimdi 70 000 lira; yani, sanayi elektriğindeki artış yüzde 226.

Bir iki gösterge daha vereceğim. Gübreye bakalım, çiftçi için olan. Kompoze gübresi, yılbaşında, 1 Ocak 2000'de, istikrar programı başladığı zaman 76 000 liraymış. Bugün kaç lira kompoze; 215 000 lira. Ne kadar artmış; yüzde 176 artmış. Üre gübresi, hükümet istikrar programını ilan ettiği zaman, 1 Ocak 2000'de 65 000 liraymış, bugün 205 000 lira; yani, yüzde 215 fiyatı artmış. Aynı şekilde, besi yemine bakarsanız, dolara bakarsanız... Hükümet iktidar olduğunda dolar 640 000 liraymış; bugün 1 200 000 ile 1 300 000 arasında seyrediyor.

Bütün bu tablolara baktığınız zaman, işte, meydanlarda toplanan 70 000'lerin, 50 000'lerin, 20 000'lerin altındaki, arkasındaki sebep budur. Vatandaş bunalmış vaziyette; bu, esnaftır; bu, köylüdür, çiftçidir; bu, emeklidir; bu, memurdur. Onun için, sosyal ve ekonomik konseyi kurarken -tamam, bunu kurmanıza itiraz etmiyoruz, geç kalmış bir şeydir- süratle bu tedbirleri almamız gerekmektedir.

Evet, insanlar bu kadar ezilirken memleketi idare etmek mümkün değildir değerli arkadaşlar. Yani, hükümetin siciline baktığımız zaman, iki yıla yaklaşan bu Anasol-M hükümeti Türkiye'yi bir iflasın eşiğine getirmiştir. Hiç kimse "şunu yaptım, bunu yaptım" demesin. En basitiyle söylüyorum size, bakın, gübre mevsimidir, şimdi ilkbahar gübresi atılacak, vatandaş gübre bulamıyor, feryat ediyor. Niye; Tarım Bakanlığının gübre mubayaasındaki hatalı politikasından. Ben, Ziraî Donatım eski genel müdürüyüm; yani, monopol olarak Türkiye gübresini yönettim, idare ettim ve iktidara gelir gelmez, genel müdür olur olmaz da gübre sıkıntısına son veren politikaları getirdim, o zamanki hükümetle beraber; ama, bugüne kadar da gübre politikası, libere edilmesine göre, rahat yürüyordu. 600 000-700 000 ton, tarım kredi kooperatifleri, (A) firması alsın, (B) firması alsın diye, birtakım politik veya başka tercihler sebebiyle çiftçiyi bu gübre sıkıntısının içine sokmaya hakkımız yok. Bu tedbirlerin alınması lazım. Liberal ekonomide hükümetlerin yapacağı şey, herkesin belli şartlar içinde malı getirip yığmasını kolaylaştırmaktır ve bunun yolunu açmaktır. Maalesef, bir taraftan gübre pahalı, bir taraftan da gübreyi bulamıyoruz.

Değerli arkadaşlar, tabiî, Türkiye -üzülerek ifade ediyoruz- büyük bir sıkıntı içindedir. Vatandaş, bu sıkıntıları günlük olarak yaşıyor. Bakın, geçen hafta, İstanbul'da, biz, Fazilet Partisi olarak bir miting yaptık. Hakikaten, Çağlayan Meydanı, o ihtişamda, o büyüklükte bir başka kalabalığı bugüne kadar görmedi; yani, yüzbinlerce insan, partili olsun olmasın, o mitinge koşarak geldi. Bu, halkın tepkisidir. Bunu ifade etmek istiyorum. Halkın tepkisini, milletvekili olarak biz, çok daha rahat görüyoruz, hissediyoruz, halkın arasında dolaştıkça. Onun için, hükümetten ricamız, süratle tedbir almasıdır. İktidar gruplarından da ricamız, süratle, hükümeti değiştirecek, hükümeti revize edecek tazyiki, parti gruplarının ve hükümet içindeki üye arkadaşların önüne koymasıdır.

Enerji Bakanlığıyla ilgili beyaz enerji operasyonları oldu. Biz, burada defaatle söyledik: Bakanı değiştirin. Değiştirmediniz. Bakın, bugün yarın açıklanacak olan tahkikat dosyasıyla ilgili, soruşturmayla ilgili belgeler bugünkü basında vardı. Sayın Bakanla ilgili çok ağır iddialar var, ithamlar var; ama, Türkiye'nin bu noktaya getirilmesine hangimizin hakkı var?.. Ben size soruyorum; milletin, devlete, hükümete ve kamu yönetimine olan güvenini sarsacak bu uygulamalara hangimizin hakkı var değerli arkadaşlar?.. Devlet hizmeti, kamu hizmeti, bilhassa siyasiler için, ahlakla, faziletle, dürüstlükle, başarıyla götürülmesi gereken makamlardır. Kimseyi sevdiğimiz için bir makamda tutamayız. Ona, isterseniz evinizi bağışlayan, mülkünüzü verin; ama, kamunun sırtında, milletin sırtında, ister başbakanı olsun ister bakanı olsun isterse genel müdürü olsun, ne olursa olsun, kimseyi yük olarak taşıtmaya hakkımız yok.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu şartlar içinde, biraz önce buradan Bütçe Kanunu geçti. Tabiî, Bütçe Kanununun neresinden tutalım, allahaşkına, söyler misiniz?.. Bakın, bütçe rakamları... Nasıl bir hükümet var ortada?.. Ocak 2000'de hedef, enflasyon yüzde 10-12, marttaki hedef yüzde 45-50, şimdi hedef yüzde 66-70. Evet, nisanda, mayısta, haziranda ne olacak bilmiyoruz. Sayın Derviş'in beyanı var "hazirana kadar bu işi düzeltmezsek çok üzülürüz" diyor; yani, şu tepenin arkasında aradığımı bulamazsam, ondan sonra feryat edeceğim diyor Sayın Derviş.

 Onun için, Türkiye'nin işini, Türkiye'nin yönetimini Sayın Başbakan ve hükümet yüklenmekle görevlidir; birine ihale edemezsiniz değerli arkadaşlar. Ekonomik ve sosyal politikaların yönetiminde, Sayın Başbakanın ve ilgili bakanların fevkalade dirayetle meseleyi yönetmesidir.

Bakın, Türkiye'nin bugün karşılaştığı sıkıntıların sebebi, bir yönetim zafiyetidir, karar vermedeki gecikmedir, karar vermedeki dirayetsizliktir, siyasî zafiyettir, siyasî yetersizliktir, siyasî irade yokluğudur. Niye söylüyoruz bunu; bakın, bu en son şubat krizi çıktığı zaman -19 Şubat, 20 Şubat, 21 Şubat- burada Sayın Derviş basın toplantısı yaptı, Hazine açıklama yaptı, Merkez Bankası, onun yanında da IMF Avrupa sorumlusu. Mr. Deppler açıklama yaptı. Gazeteciler sordular ona; dediler ki: "Niye IMF programını iyi yapmadınız?" Tabiî, IMF programının iyi olup olmaması IMF'nin sorumluluğu değil, Türkiye'yi idare eden Başbakanın ve bakanların sorumluluğudur. Siz, Türkiye'nin yönetimini IMF'ye, Dünya Bankasına, falan yere ihale edemezsiniz, millet sizi onun için seçmedi ve ne dedi Deppler; "meydana gelen hadise, programdan değil, yönetim zafiyetindendir" dedi. "Bizim, ekonomist olarak, gelişmeleri, iktisadî gelişmeleri ölçen birtakım müşirlerimiz vardır, indikatörlerimiz vardır; bunları değerlendiririz" dedi. Nitekim, Türkiye sorumlusu olan arkadaşımız, eylül ayında "motor ısınıyor, ince ayar yapmak lazımdır" deyince, Sayın Başbakan aslanlar gibi kükredi "IMF Türkiye'yi idare edemez" dedi ve sesini kesti; kesti, ama, ondan sonra da ne oldu kasım ayında, motor yatak sardı ve maalesef, şimdi, yine tedbir alınmadığı için de motor, komple, pistonu da segmanı da yatakları da dağıttı, ortada kaldı. Hadi, toplayın bakayım, toplayabilirseniz. Onun için, hükümet eden arkadaşlarımızın, sayın bakanların meselenin altına girme mecburiyeti vardır. Bu makamlar, emanet yerler değildir. Manen emanettir; ama, sorumluluk bakımından, 24 saat bu sorumluluğu taşıması gereken arkadaşlardır. Bilmiyorsa öğrenecek, bileni getireceksiniz.

Şimdi size bir misal vereyim. Benim ilim tavukçulukta fevkalade gelişmiş bir bölge, Balıkesir gibi, Zonguldak gibi, Bolu gibi, Kütahya gibi, Afyon gibi. Tavukçuluk sektörü yıkılıyor, mahvoluyor, batıyor. İşte batanları görüyoruz; televizyonlarda seyrediyoruz, milyonlarca piliç, tavuk gıdasızlıktan ölüyor, yemsizlikten ölüyor. Bu sektörün mensupları -BESBİR diye bunların kuruluşu var, entegre tesis sahiplerinin birlikleri- rapor hazırlamışlar, Hazine'ye sunmuşlar; demişler ki, bizim 750 000 ton civarında üretimimiz var, bu istikrar tedbirleri sebebiyle iç tüketim kısıldığı için, biz kümeslerden aldığımız piliçleri işliyoruz; ama, satamıyoruz, piyasa daraldı. Doğrudur; ayda 3 tavuk alan 2 alıyor, 2 alan 1 alıyor, bazen hiç alamıyor. Vatandaşın tüketim durumunu ben size söyledim, hayat pahalılığı rakamlarını. Ne olur, bize ihracatta ton başına 300 dolar destek verin, ihracat teşviki verin, 50 000-100 000 ton civarında bir ihracat gerçekleşir ve bu sektörü rahatlatır.

BAŞKAN - Sayın Ayhan, toparlar mısınız efendim...

CEVAT AYHAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

100 000 ton ihraç etseniz, 30 milyon dolardır. Onu da beş altı ayda ödeyeceksiniz, defaten vermeyeceksiniz; yani, TIR'lar çıktıkça, mal gittikçe, akreditif geldikçe para çıkacak. Bir sektörü rahatlatacaksınız... Yüzbinlerce insanın geçim kaynağı olan, birçok ilin gelir kaynağı olan sektör şimdi çöktü, kümesler boş, fabrikalar kapanıyor. Bu, akıllıca bir yönetim midir; size soruyorum.

İşte, yönetim budur; yani, devlet yönetimini, hele hele iktisadî yönetimi -Türkiye kriz içinde. Bu, bir kriz yönetimidir; bunu iyi bilmek lazım- otomatiğe bağlayarak götüremezsiniz. Her an üreticilerle, tüketimle, piyasalarla yakın değerlendirmeniz lazım. Bugün, ihracatı büyüyen ülkeler bunu böyle yönetiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlemi ifade edeyim...

BAŞKAN - Buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Ben sadece tavukçuluğu söyledim. Genel ihracat da bu hale geldi Türkiye'de. Bakın, 2000 yılında ithalatımız 54 milyar dolar, ihracatımız 27 milyar dolar; yani, iki alıp bir satmışız. 2000 yılında 33 milyar dolar da faiz ödemişiz. 27 milyar dolar ticaret açığı, 18 milyar dolar dışborç ödemeleri... Zaten, Türkiye olarak, millî gelirinin aşağı yukarı yarısını kan kaybı olarak vermişiz. Yani, bu hükümet, dirayetsizdir, bu hükümet başarısızdır, bu hükümet bu işi beceremiyor. İktidar gruplarına düşen, derhal, bu hükümetin değiştirilmesidir.

Sayın Ecevit istifa etmemekte direniyor; ama, çok yanlış yapıyor. Kendisi, 1999 sonunda 5 milletvekilini kaybedince istifa etmişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Şimdi, Türkiye'yi kaybediyor; derhal, istifa etmesi lazım.

Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Efendim, şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Arslan; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 21 inci Yüzyılın başında kalkınmış, demokrasisini tamamlamış, ekonomik ve siyasî sorunlarını aşmış bir Türkiye'yle bu çağın içinde olmak durumundayız. Varolan sorunların aşılmasında, ayrıca, ülkenin geleceğiyle ilgili görüş ve tespitlerin belirtilerek yeni hedeflerin ortaya konulmasında katılımcılığı etkin hale getirmek, toplumumuza olan güvenin ve saygının bir gereğidir ve bunu, demokrasinin vazgeçilmez sonucu olarak görüyoruz.

Yıllardır, ülkemizde sorunlar yaşanmaktadır. Bunlar, hızlı kalkınma süreci içinde olan ülkelerde doğal olarak görülebilen olaylardır. Ülkemiz, yaklaşık yirmi yıldır kronik yüksek enflasyon olgusunu yaşamaktadır. Türk toplumu, enflasyonun, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda yarattığı tüm olumsuzlukları, yıllardır bizzat yaşamaktadır. Bütün bu olumsuzluklarla mücadelenin etkin ve verimli olması için böyle bir  konseyin kurulması ve hatta daha da önemli olan, bu konseye sivil toplum örgütlerinin katılımlarıyla sorunların çözüme kavuşturulması mümkündür.

Temennimiz şudur ki, ülkemizde sorunlar olmasın; sorunlardan kaynaklanan birlik ve beraberliğimizdeki çatışmalar, zayıflamalar olmasın. Olan sorunlarımızı da uzlaşarak, ikna ederek, fedakârlık yaparak, katılımcı demokrasi içinde beraberce çözelim.

Gelişmiş ülkelere baktığımızda, hükümetler ile toplum kesimleri arasındaki, siyasî, ekonomik ve sosyal problemlerle ilgili diyalog, sivil toplum kuruluşlarıyla yapılmaktadır. Ülkemizde "Ekonomik ve Sosyal Konsey" adı altında bir kuruluşun oluşturulması ve bunun çalışma esas ve yöntemlerinin düzenlenmesi fevkalade güzel bir gelişmedir.

Bu konuda, ekonomik ve sosyal konseyin kurulması için 17 Mart 1995 tarihli Başbakanlık genelgesiyle bir başlangıç yapılmış, bunu, 1996, 1997 ve 1999 yıllarındaki genelgeler izlemiştir.

Hükümet ile işveren ve işçi kesimi, esnaf odaları, ziraat odaları, Odalar ve Borsalar Birliği arasında ekonomik ve sosyal meselelerin görüşülüp, bir uyum içinde sonuçlandırılması için ekonomik ve sosyal konseyin kurulması, çalışma hayatının bir düzene oturtulması, ekonomik hayat ile çalışma hayatı arasındaki ilişkilerin temel esaslara bağlanması, çalışma hayatının sorunları ile çözümleri konusunda mutabakata varmaları için, böyle bir kuruluşun varlığı şarttır.

Bu konsey, ekonomik ve sosyal politikalar, ücretler, çalışma ve ekonomiyle ilgili konularda tavsiye kararları almakla yükümlü olacaktır. Ekonomik ve sosyal konsey, ülke ekonomisinin daha istikrarlı ve etkin bir şekilde yönetilmesi ve sosyal hayatın geliştirilmesi amacıyla, devlet ile başta işçi ve işverenler olmak üzere, toplumun ilgili kesimlerinin temsilcilerinin bir araya geldiği bir diyalog ve danışma kurumudur.

Ekonomik ve sosyal konseyin kuruluş amacı doğrultusundaki ana işlevleri ise, hak ve menfaatların, ülke menfaatlarını gözeten, uzlaşmacı bir anlayışla korunup geliştirilmesine yönelik bir yaklaşımla, gündemdeki ekonomik ve sosyal konularda diyalog ve danışma işlevi görmek; endüstriyel ilişkilerin sağlıklı bir şekilde gelişmesine katkıda bulunmak; sağlıklı bir demokrasinin gereği olan uzlaşma kültürünün gelişmesini güçlendirmek; Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde Türkiye'nin taraf olduğu veya gündeme aldığı kurallar çerçevesinde, karar alma sürecinde yeterince geniş bir demokratik katılımı sağlamaktır.

Kurulacak olan ekonomik ve sosyal konsey, öncelikle, ekonomik ve sosyal gelişmeler yönünden, hükümetlere önemli kolaylıklar sağlayacaktır; çünkü, konsey, başta, ekonomik istikrarın tesisinde, sanayileşmenin, dolayısıyla, büyümenin hızlandırılmasında, sosyal adaletin sağlanmasında, gelir dağılımının iyileştirilmesinde, işsizliğin önlenmesinde, demokrasinin gelişmesi, güçlenmesi gibi çok önemli konularda, hükümete ve Meclise tavsiyelerde bulunarak, ülke gerçekleri ve ülke geleceği hakkında görüşlerini bildirecekler; dolayısıyla, sorumluluklar paylaşılarak, daha güzel Türkiye, daha mutlu millet olunması noktasında katkılar sağlayacaktır.

Bir danışma organı niteliğinde olacak olan konseyin, ülkemiz siyasetine de önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Alınan kararlara uyulmasının, Batı ülkelerinde olduğu gibi, zamanla gelenek haline dönüşeceği kanaatindeyiz.

Var olan sorunların aşılmasında, ayrıca, ülkenin geleceğiyle ilgili görüş ve tespitlerin belirtilerek yeni hedeflerin ortaya konulmasında katılımcılığı etkin hale getirmek, toplumumuza olan güvenin ve saygının bir gereğidir.

Ekonominin yanında, toplumu geleceğe iyi hazırlamak için sosyal politikalar üretmek gerekmektedir. Ülke olarak zor dönemden geçtiğimiz, herkesin sosyal patlamadan sıkça bahsettiği bu günlerde, bütün bu toplumsal sorunların çözümü, demokrasi, diyalog, ikna ve uzlaşmadan geçmektedir. Bu konseyin en önemli diğer bir faydası da, tüm toplum kesimini kapsaması, etkileşim ve işbirliğini sağlayarak, ülke olarak birlik ve beraberliğimizi sağlamasıdır.

Ekonomimizin karşı karşıya olduğu diğer bir mesele de, iş imkânları yaratılması, nüfus artışına uygun olarak toplumun yaşam standartlarının artırılmasıdır. Gelişme için gerekli ivmeye, ancak ekonomide rekabetin artırılmasıyla ulaşılabilir.

Ayrıca, tasarıyı incelediğimizde, hükümetimizin izlemiş olduğu tasarruf tedbirleri doğrultusunda, bu konseyin faaliyetlerini yürütecek sekreterya hizmetleri için Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından yararlanılması olumlu bir düzenlemedir.

Ekonominin sağlıklı büyümesinin önemi tartışılmazdır. Özellikle son on yılda ekonomide meydana gelen gerileme, özel sektörün payını azaltmıştır. Şu anda görüştüğümüz kanunla yasallaştıracağımız ekonomik ve sosyal konseyle, toplumun her kesiminden üyelerin katılımıyla sunulacak farklı görüş ve önerileriyle amaçlanan, ekonominin istikrarlı ve sürdürülebilir düzeyde olmasıdır.

Hedefimiz, daha fazla ve daha iyi iş imkânları, daha büyük bir toplumsal kaynaşmayı kapsayan, sürekli bir ekonomik büyümeyi sağlayacak, rekabet gücü yüksek ve sırtını dinamik bilgiye dayamış bir ekonomi haline gelmektir.

Şimdiye kadar, hükümet, tüm bu sivil toplum örgütleriyle belli zamanlarda görüşmeler yapmaktaydı. Oysa, şimdi, bu kanunla, bu toplantılar bir sisteme sokularak, katılım genişletilmiştir. Konseyde, milletimizin tüm sosyal grupları, yani tüm sivil toplum örgütleri temsil edilmelidir. Bu konseyde, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve kamu kuruluşları temsil edilmektedir. Oysa, Türkiye genelinde teşkilatlanmış 2 551 birim kooperatifi bulunan, 16 bölge birliği, 1 merkez birliği olan, Türkiye'deki çiftçilerimizin çoğunluğunun üye olduğu Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği ile Türkiye'deki esnaflarımızın çoğunluğunun üye olduğu Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri ve çalışma hayatında önemi çok büyük olan, sayısı 2 100 000 civarında olan devlet memurlarının temsilcileri bu konseyde bulunmamaktadır. Bunların da, bu konseye alınmasının, toplumun bütün sosyal kesimleri açısından daha faydalı olacağına inanıyorum.

Konseyin, objektif ve bilimsel çalışmalara dayalı olarak görüş oluşturması esas olmalı, grup yararı yerine, toplumsal yarar önplana alınmalı ve konsey, pazarlık platformu olarak kullanılmamalıdır. Etkinlik ve süreklilik için, konsey, topluma güven vermelidir.

Faydaları ve önemiyle ilgili olarak daha birçok söz edebileceğimiz Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanunun ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti adına Bursa Milletvekili Sayın Hayati Korkmaz'da. (DSP sıralarından alkışlar)

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Hayati Bey, komisyonda söylediklerinizi söyleyin.

DSP GRUBU ADINA HAYATİ KORKMAZ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, benden önce konuşan Fazilet Partisinin konuşmacısı Sayın Cevat Ayhan, tüpgaz ve mazot fiyatlarını örnekleyerek, sanki, bu hükümet, bütün ürünlere aynı oranda zam yapmış gibi bir imada bulundu.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Benzine biraz az yaptınız.

HAYATİ KORKMAZ (Devamla) - Bu konuda, ben, şunu açıklamak istiyorum: 57 nci hükümet göreve geldiğinde, petrol fiyatları 13 dolardı, bir ara 35 doların üzerine çıkmakla birlikte, bugün, 26-27 dolar civarında seyrettiğini hepimiz biliyoruz. Sayın Cevat Ayhan'ın da, bunu, çok iyi bildiğini biliyorum; ama, yine de, konuyu burada istismar etmesini, Demokratik Sol Parti olarak, doğru bir yaklaşım olarak değerlendirmiyoruz.

Görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısıyla kurulacak olan ekonomik ve sosyal konsey, ekonomik ve sosyal alandaki toplumsal diyalog ve uzlaşı açısından son derece önemlidir. Ekonomik ve sosyal konseyin oluşumuyla ilgili ilk girişim, 1970'li yılların sonuna doğru, zamanın Başbakanı Sayın Bülent Ecevit tarafından başlatılmıştı. Ancak, o tarihlerde, işveren temsilcilerinin işçi temsilcileriyle aynı masa etrafında bulunmayı kabul etmemesi sonucu, bu ilk girişim, istenilen başarıya ulaşmamıştır. Yine de, hükümet ile işçileri temsil eden Türk-İş arasında başarılı sayılacak diyalog ve uzlaşma ilk defa o tarihlerde gerçekleştirilmişti.

1970'li yıllarda sağlanamayan geniş katılımlı toplumsal mutabakat girişimleri, 2000'li yılların sonuna yaklaşırken sağlanabilmiştir. O tarihlerden bugüne kadar meydana gelen önemli gelişmelerde, bu oluşum, ekonomik ve sosyal konseyin yerine geçecek önemli bir rol üstlenmiştir. Ekonomik ve sosyal konseyin öneminin toplum tarafından anlaşılmasını sağladığı gibi, kurulması öngörülen yeni konseyin, bir anlamda temelini oluşturmuştur.

Yasayla, konsey üyeliğine önemli bazı sivil ve meslek kuruluş yöneticilerinin üye olmasına olanak verilmektedir. Konseye zenginlik kazandırmak yanında, daha geniş toplum kesimlerinin görüşlerinin aktarılmasını da sağlayacaktır. Bu da, gündeme gelecek yapısal reformları, Avrupa Birliğine tam üyelik için hazırlanan ulusal programın ve hükümetin uygulamaya koyacağı yeni ekonomik programın hayata geçirilmesinde Ekonomik ve Sosyal Konseyin daha fazla katkı ve desteğinin sağlanmasına olanak verecektir. Demokratik Sol Parti olarak buna inancımız tamdır.

Bu kanunun, Türkiye'de, demokratikleşme ve sivilleşmeye önemli katkı sağlaması dileğiyle, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Efendim, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın Bakan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün müzakeresine başladığımız Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde çok kısa bir iki görüşümüzü paylaşmak arzusundayım.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle bilginize arz etmek istediğim husus, ekonomik ve sosyal konseyin kuruluşuna ilişkin bu kanun tasarısının, Genel Kurulca kabul edilmesi halinde, aynı zamanda Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimizde ortaya koyduğumuz Ulusal Programdaki kısa vadede çıkarmayı taahhüt ettiğimiz ilk yasa olacaktır. Bu açıdan da önemsiyoruz.

Ekonomik ve sosyal konsey, ilk kez 1995 yılında Sayın Çiller'in Başbakan olduğu hükümet döneminde genelgeyle toplanmış, daha sonraki hükümetler döneminde de, aşağı yukarı altı yılda toplam 12 toplantı gerçekleştirilmiş; fakat, bu, hukuksal bir statüye kavuşturulmadığı için ve belli gündemlerle, belli periyotlarda toplanması da söz konusu olmadığı için, ancak ihtiyaç durumunda, hangi dönemde Sayın Başbakan arzu ettiyse toplanılan bir kurul haline gelmiş.

Şimdi, bu ekonomik ve sosyal konsey, hukuksal bir zemine oturtuluyor ve üç aylık periyotlarla toplanması esası getiriliyor. Ayrıca, Sayın Başbakanın veya konseyde bulunan ilgili sivil toplum örgütlerinin, yasada belirtilen usuller içerisindeki talepleri halinde, daha önce veya her zaman toplanma imkânına sahip kılınıyor.

Burada, getirdiğimiz bu ekonomik ve sosyal konsey, 37 üyeden müteşekkil bir konsey oluyor; 21 üyesi sivil toplum örgütlerinden, 16 üyesi de bakanlar ve ilgili müsteşarlıklardan oluşuyor. Daha ziyade, sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin ağırlıklı olduğu bir ekonomik ve sosyal konseyi hayata geçireceğiz.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hemen hemen tamamında bu türde konseyler var ve bu konseylerin esas ortak amacı da, ülkede meydana gelen gelişmeler, çeşitli konuların gündem maddesi olarak bu konseye taşınması ve bu konseyde sivil toplum örgütlerinin bu konular üzerinde değerlendirme yapıp, hükümete tavsiyelerde bulunması.

Aslında, bu tür sivil toplum örgütleri ile hükümetin çeşitli vesilelerle bir araya gelmeleri ve o günün gündeminde olan önemli konuları birlikte ele alıp tartışmaları fevkalade önemlidir. Çünkü, bu hukuksal zemin üzerindeki bu tartışmalar, gerek bilgilendirme bakımından gerek önerilerin bir arada değerlendirilmeye alınması bakımından hükümetler açısından da fevkalade faydalı olacaktır.

Ayrıca, hükümetin, sayın başbakanların, sivil toplum örgütlerine, görüşülen konularla ilgili verecekleri doğrudan doğruya bazı bilgiler ve malumatların ışığında da, belli konulardaki uzlaşma veya en azından birbirini anlama noktasında buluşma temin edilebilecektir. Fevkalade yararlı olacağına inandığımız bir kuruluştur, kurumdur.

Bu ekonomik ve sosyal konseyin hayırlı olmasını diliyor ve gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurul çalışmalarında katkı sağlayan bütün değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'ta.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu hakkında görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Şimdi, birinci olarak şunu söyleyeyim: Bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda da bazı muhalefet şerhleri olmasına rağmen, genel manada olumlu bulunan bir kanun tasarısıdır; yani, bunu baştan söylemek isterim. Bizim, sadece burada yapacağımız katkılar, daha olumlu olması -komisyonda yaptığımız ve burada da, aynı şekilde, daha çok olumlu olması- için, neler lazım gerekir diye görüşlerimizi belirteceğiz.

Ben, birkaç defa, birkaç kanun tasarısında aynı şeyi söyledim, bugün yine söyleyeceğim. Genellikle, bu kanun tasarıları, Genel Kurula sunulurken de, Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulurken de, daha ziyade biraz geriden takip ediyor. Gerçi, bunun müracaat tarihi 20.6.2000 tarihinde; ama, yine, hâlâ, Başbakanlığın bu gerekçesinde, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planından bahsediliyor. Plan ve Bütçe Komisyonu ise, bunu düzeltiyor içerisinde.

Yine, Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da, ekonomik ve sosyal konseyin, kesimler arasındaki sosyal diyaloğun geliştirilmesinde önemli rol oynadığı, ancak, konseyin teşkilat kanunu çıkarılmadığı belirtildiğinden bahsederek bu kanunun çıkmasını istemektedir. Buna, sadece, Plan ve Bütçe Komisyonu, DPT değil, yine, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri Özel İhtisas Komisyonunda da buna atıfta bulunuluyor. Burada da, 183 üncü sayfada deniliyor ki: "Ekonomik ve sosyal konseyin daha işlevsel olabilmesi için, konseyde özel sektörün ağırlığı artırılmalıdır." Bu tavsiyede bulunuyor. Şimdi, biz de bu tavsiye üzerinde çok bulunacağız. Zaten, bu konu, Avrupa Birliğindeki bunu emsali ile Türkiye'de kurulan bu teşkilat arasındaki en büyük açmaz. Avrupa Birliğinde bunun 222 üyesi var ve hepsi de sivil üyelerden oluşuyor; bizim, burada, biraz önce Sayın Bakan da belirtti, 37 üyesi var; ama, bu 37 üyenin 16'sı hükümet tarafından, 21'i sivil kesimden geliyor. Halbuki, bu, Avrupa Konseyinde tamamen sivil bir yönetim şeklinde bulunuyor.

Yine, burada, DPT'nin raporu şu: "Bu bağlamda, toplumun tüm kesimlerinin alınacak sosyoekonomik kararlarda söz sahibi olmasını sağlamak amacıyla, ekonomik ve sosyal konsey içinde yer almayan, ekonomik ve sosyal nitelikli sivil toplum örgütlerinin de bir araya gelerek, karar sürecine katılmaları gerekmektedir." İşte, bu da, bizim çok üzerinde durduğumuz, gerek komisyonlarda gerekse burada üzerine defalarca geleceğimiz bir konudur. O da şudur: Türkiye Cumhuriyetinde bütün sivil toplum kuruluşlarını kapsamak lazım ve hepsinin bu kararlara katılmasını istemek lazım; ama, biz, Türkiye'de böyle mi görüyoruz; yok, böyle görmüyoruz. İşte, bir ay önce toplanan Millî Güvenlik Kurulunda da, birtakım kesimler, sanki düşman gibi algılanıyor, işte, isim vererek, şu şirketler, şu holdinglerin üzerine gidin, şu kesimin üzerine gidin... Bunlar iç düşman gibi görülüyor; yok kırmızı, yeşil sermayeden bahsediliyor. Şimdi, Avrupa Birliğinde, her kesimi içine alın, her kesimi kucaklayın, sivil olun denilirken, bizde tam tersine; devletin en üst makamları toplanıyor, kesimin bir bölümünü suçlu, potansiyel suçlu gibi görüyor ve bunların, bırakın konsey kararlarına alınmasını, neredeyse yurdun içine alınmasına bile karşı çıkılıyor. Hatta, o kadar karşı çıkılıyor ki, bu kadar toplumsal birliğin sağlanılmak istenildiği günde "başın açık değilse, İstiklal Marşını bile söyleyemezsin, dinleyemezsin" deniliyor. Artık, Türkiye'de bu hareketlerin olduğu bir yerde, nasıl sosyal barış sağlanacak, ben, bunu bir türlü anlayamıyorum ve Türkiye'de birtakım insanların da sosyal barışı istemediği kanaati bizde hâkim oluyor; çünkü, bunun daha başka izahı yok. Eğer, sen, çocuğunun karnesini almaya gelen bir hanıma "başın örtülü okula geldin, sen İstiklal Marşını dinleyemezsin, dışarı çık" diyorsan, artık, dayanışmanın son noktasına gelmiştir ve bunun mantığını da ben bir türlü anlayamadım; bunu da belirtmek istiyorum.

Şimdi, bu ekonomik ve sosyal kurum... Avrupa Birliğinde de var bu kurumlar. Biraz bilgi vermek gerekirse, ekonomik ve sosyal komite Avrupa'da 222 üyeden oluşuyor. Bu üyeler üç grubu temsil ediyorlar: İşverenler, işçiler ve diğer ekonomik gruplar. Bunlar neler: Çiftçiler, esnaflar, küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri, diğer işletmeler, beyaz yakalılar dediklerimiz ile bilim-öğretim camiasının, kooperatiflerin, ailelerin ve ekolojik hareketlerin temsilcilerinden oluşuyor.

Burada önemli olan şu: Komite Brüksel'de toplanıyor. Birçok konuda da, karar alınmadan önce, komitenin görüşlerine başvurulması zorunludur. Bu çok önemlidir; yani, Avrupa'da, birtakım şeylerde, bilhassa çevre konularında bunların görüşlerine başvurma zorunluluğu esası getiriyor. Hatta, bazen onlar resen de karar alabiliyorlar, komite resen de görüş bildirebiliyor. Ekonomik ve sosyal komite, yılda ortalama 170 görüş bildiriminde bulunmaktadır Avrupa'da; yani, Avrupa'da, bu komiteler, isim olarak değil, fiilen var; yani, fiilen çalışmaktadırlar.

Yine, Avrupa ile Türkiye arasında bir karşılaştırma yaparsak, en önemlisi, Avrupa Birliğinin üyeleri siyasî bir kimlik taşımamaktadır; Türkiye'de ise, biraz önce de bahsettiğim gibi, siyasî bir kimlik vardır, 16 tane hükümet, 21 tane sivil toplum kuruluşu burada vardır. Onların 222 üyesi vardır, dört yıllık süre için atanıyorlar ve Avrupa Birliği üyeleri üç gruba ayrılıyorlar; işverenler, işçiler ve diğer menfaat grupları olarak görüşleri alınıyor. Bizde ise, diğer gruplardan, işte, TESK, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, sendikalar isim olarak sayılarak belirtiliyor.

Avrupa Birliğinde, bazı durumlarda, özellikle bölgesel ve çevre politikalarının belirlenmesinde, ekonomik ve sosyal komiteye danışılması bir zorunluluktur. İşte, bu, bizde olmayan, çok önemli bir şey. Avrupa'daki insanların çevreye ne kadar önem verdiğinin ve bir de yerel değerlere ne kadar önem verdiğinin en önemli maddesi budur; yani, Avrupa'da, ekonomik ve sosyal konseye, çevre politikaları konusunda ve bir de bölgesel konularda başvurulması zorunluluk, şart; biz de ise, böyle bir zorunluluktan bahsedilmemektedir. Ayrıca, onlar bazı konularda resen görüşlerini belirtmektedirler.

Yine, Avrupa Birliğinde, her iki yılda bir, 24 üyeden oluşan bir büro, ekonomik ve sosyal komite tarafından seçilerek oluşturuluyor. Biz de ise, konsey başkanı başbakandır, olmadığı zaman başbakan yardımcısı toplantılara katılmaktadır ve bir de, bizde, işçi-işveren ve diğer kesimlerin belirlediği üç başkan yardımcısı var, bunlar birer yıl süreyle dönüşümlü olarak vazife görüyorlar ve yine Avrupa Birliğinde bir genel sekreterlik bürosu var, bizde ise, bu sekreterlik işini Devlet Planlama Teşkilatı yapmaktadır.

Yine, ekonomik ve sosyal komite, Avrupa Birliğinde 6 farklı daire veya konuda çalışmalarını yaparlar; bunlar: Tarım, çevre; ekonomik ve parasal birlik; istihdam, sosyal politikalar; ulaştırma ve çevre gibi çok çeşitli konularda fiilen işin içerisindedirler. Zaten bizde bu ekonomik ve sosyal konseye katılan sivil toplum kuruluşlarının, ne kadar sivil olduğu da şüphe götürmektedir. İşte bugün Ankara'da yapılan yürüyüşte, halkın birtakım kesimlerinin, kendi temsilcilerini dinlememeleri, onların görüşlerine başvurmamaları bile, bizde kopukluk olduğunu; yani, sivil toplum kuruluşlarının tam bir sivil toplum kuruluşu olmadıklarını, kendi elemanlarına hâkim olmadıklarını belirtmektedir ki, bu da önemli bir açmazdır; yani, Türkiye'deki sivil toplum kuruluşları tam bir sivil toplum kuruluşu olarak üyelerine hâkim olamamakta, bunu da bir zaaf olarak görmekteyim. Üyelerine tam hâkim olamayan insanların vereceği görüşlerin de, tabiî bu komisyonlarda çok fazla ağırlığı olamaz diye düşünüyorum. Onun için, sivil toplum kuruluşlarının, tam bir Avrupalı gibi, sivil olmaları ve buradaki üyelerinin gerçek görüşlerini, siyasî görüşlerinden arındırarak, konseye ekonomik yönden ve sosyal yönden iyi aktarmaları gerekmektedir.

Yine, genel sekreterlik...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - 15 tanesi sizin partiden mi?

BAŞKAN - Sayın Karahan, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

ASLAN POLAT (Devamla) - Efendim, şunu söylemek istiyorum ki, bizim Genel Başkanımız da dedi ki, bizim, hiçbir toplantı ve yürüyüşünde toplum en ufak bir şekilde şiddete bulaşan insanları tasvip etmediğimiz, zaten mazimizden belli; onu bize atamazsınız, o konuda bize bir şey diyemezsiniz. Biz, sadece, demek istediğim, toplum görüşlerine hâkim olmak gerektiğinden bahsetmek istiyorum.

Avrupa Birliğinde, genel sekreterin başkanlık ettiği bir genel sekreterlik bürosu vardır. Türkiye'de ise bu genel sekreterliği daha ziyade Devlet Planlama Teşkilatı yürütmektedir. Devlet Planlama Teşkilatı devletin bir kuruluşu olarak bu sekreterliği yürütmeye kalktığı zaman -belki ekonomik yönden alınmış bir karar oluyor; ama- o zaman, bunun sivilliği ve sivil ağırlığı da ortadan kalkıyor diye düşünüyorum.

Bir de, bu Avrupa Birliğinde, bu ekonomik ve sosyal komitenin, topluluk üyesi olmayan ülkelerdeki sivil toplum kuruluşları ve derneklerinin rolünü güçlendirmek, benzer kuruluşlarla işbirliği yapmak veya olmayan ülkelerde kurulmasını teşvik etmek, temel amaçlarından olmasına rağmen, Türkiyemizde, dışarıdaki ülkelere yönelik daha henüz bir karar alınmış ve çalışma yapılmış değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla)- Sayın Başkan, 1 dakika müsaade eder misiniz?

Peki, tasarının, başta da bahsettiğim gibi, bu sivil yönüne ağırlık verilmesi şeklinde çıkarılmasının uygun olacağını belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Polat.

Efendim, şimdi söz sırası, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman'da.

Buyurun efendim.

LÜTFİ YALMAN (Konya)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ekonomik ve sosyal konsey kurulmasıyla ilgili yasa tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce görüşülen yasa tasarısında verdiğimiz önerge üzerinde görüşlerimi ifade ederken, Yunanistan'da yayımlanan bir dergide Türkiye'yle ilgili olarak "hasta adam" ve "Allah yardım etsin Türklere" diye bir ibarenin yayımlandığını ifade etmiştim. DSP'li bir milletvekili arkadaşımız "hangi gazete" diye sordular. Sözlerimin başında onu burada ifade ediyorum: Orada haftalık olarak yayımlanan Ependitis Dergisinin geçen haftaki sayısında çıktı. Bilgilerinize arz olunur.

YÜCEL ERDENER (İstanbul)- Yunanistan kendisine baksın.

LÜTFİ YALMAN (Devamla)- Yunanistan kendisine baksın, çok iyi olur; ama, Yunanistan'ı bize baktıranlara bakmak lazım şöyle.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, zaman zaman konuşmalarda, sokak çatışmalarıyla ilgili, özellikle Fazilet Partisi üzerinde birtakım iddialar ortaya atılıyor. Bunların yanlışlığı var; çünkü, Türkiye'de sokaklara çıkan vatandaşlar herhangi bir siyasî partiye mensup vatandaşlar diye adlandırılamaz; yüzbinler sokaklarda, milyonlar sokaklarda şu anda... Ama, gönül şunu arzu eder tabiî: Taşkınlık olmasın -yani, hiçbirimizin tasvip etmeyeceği, hiçbirimizin hoşlanmayacağı- insanlar, kırıp dökmeden, hukukî ve demokratik tepkilerini dile getirsinler. Bunu anormal karşılamayın, toplum patlama noktasında; bu hale getirdiniz.

Değerli arkadaşlarım, yine, bir önceki yasa tasarısı üzerinde görüşlerimizi ifade ederken, bakınız, borçlanmayla ilgili bir konunun üzerinde durmuştuk. Tabiî ki, biz bakan değiliz, biz hükümet değiliz, biz başbakan da değiliz; ama, bütün bunlara rağmen, iktidar partilerine mensup milletvekilleri kürsüye çıkarken, çoğunlukla, hep "sizsiniz suçlu" dediler; böyle bir ifadede bulunuyorlar. Şimdi, sokakta, esnaflar, işçiler, memurlar, yürüyüşte; suçlu sizsiniz...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ekonomik konseyle ne ilgisi var?

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Görüşlerimi ifade edeceğim Sayın Başkan. 

Suçlu sizsiniz... Biz kabul ettik varsayalım; hadi, suçlu biziz; ama, bir önceki çıkardığınız yasa var ya... Bir önceki çıkardığınız yasa var ya...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bununla bağlantısı ne?

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Şimdi, bununla bağlantısını söyleyeceğim.

Bir önceki çıkardığınız yasa, hakikaten, sizin, suçların mihveri olduğunuzu ortaya koydu; kusura bakmayın.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Siz öylesiniz!..

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ya siz bu kanunu anlamıyorsunuz, okumadınız, farkında değilsiniz ya da bilerek anlamazlıktan geliyorsunuz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sayın Bakan da izah etti...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Plan ve Bütçe Komisyonunda sizin arkadaşlarınız da vardı...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Bakan izah etti; Sayın Bakan dedi ki: "Yeni borç almıyoruz." Doğru söylüyor; ama, batık bir sürü fona devredilen bankaların borçlarını üstleniyor devlet; böyle saçmalık olur mu?!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Kim batırdı bankaları?!

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Yeni borç aldığınızı söylemedik biz; doğru mu Sayın Bakan? İktidar partisi milletvekilleri de, bakın "doğru" diyor. Biz, yeni borç alınmasını dile getirmedik. Bizim sıkıntımız, yeni borç alınmasından daha çok, Türkiye'de, soyguncuların alıp götürmüş olduğu batık kredilerle ilgili borçların devlet tarafından üstlenilmesidir; sıkıntı bu; yanlışlık burada. Bunun üstlenilmemesi lazım; yani, Dinç Bilgin alıp gidecek, bankayı boşaltacak, bu milletin sırtına saracaksınız; Murat Demirel boşaltıp gidecek, bu milletin sırtına saracaksınız; sonra da diyeceksiniz ki: "Ekonomik ve sosyal konsey oluşturuyoruz."

Kardeşim, 30 katrilyon lirayı ekonomik ve sosyal konseye mi ödettireceksiniz, onların sırtına mı saracaksınız? Yanlışlık buradadır değerli arkadaşlarım.

Tabiî, şu anda Türkiye'de içborç, yaklaşık olarak 45 katrilyon lirayı aşmış durumdadır bugünkü hesaplara göre. 17 katrilyon lirayı aşan kamu bankalarının borçları, "13 katrilyon lira" diye söylenen, ama, net tespit edilmemiş olan, fona devredilen bankalardan doğan borçlar, yaklaşık olarak neredeyse 80 katrilyona varan bir içborç sarmalı bu milletin sırtına yükleniyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî, ekonomik ve sosyal konsey kurmak iyi, elbette ki güzel bir şey, iyi bir şey; ama, önemli olan, ekonomik ve sosyal konseydeki insanların görüşlerini dikkate almaktır.

BAŞKAN - Sayın Yalman, makineler arıza yaptı, benim saatime göre de süreniz bitmek üzere.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, Şeker Piyasası Kanunu çıktı. Acaba, Şeker Piyasası Kanunu çıkarken, Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin görüşlerini dikkate aldınız mı, sordunuz mu? Elhak sormuşsunuzdur, görüşleri komisyonlarda dikkate alınmıştır; ama, komisyonlarda yaptıkları tekliflerin veya görüşlerin hangisini, siz, kanunlar çıkarılırken dikkate aldınız; hiçbirisini dikkate almadınız.

Aynı şekilde, Şeker Kanunu çıkarken, Pankobirlik'in, özellikle, pancar ekim alanlarıyla ilgili kota uygulamalarında yakarmaları vardı, hakikaten, uğraşları vardı. Hangisini dikkate aldınız; dikkate almadınız.

Değerli arkadaşlarım, yine aynı şekilde, Elektrik Piyasası Kanunu çıkarken de elektrik odalarının ya da elektrik mühendisleri odalarının ısrarla üzerinde durduğu birkaç konu vardı, hiç dikkate almadınız.

Dikkatlerinize arz ediyorum. Şimdi, 11 bakandan, 3 müsteşardan ve Başbakanın belirleyeceği kamu görevlilerinden müteşekkil bir ekonomik ve sosyal Kosey, artı, 7 tane sivil toplum örgütü. Şimdi, buradan çıkacak teklifler, buradan gelecek öneriler, acaba, dikkate alınacak mı alınmayacak mı? Hangi konularda çalışacak? Maddeleri incelediyseniz eğer... Bakınız, hızla okuyorum:

"Ekonomik ve sosyal politikalar oluşturmak." Çoktandır, Türkiye Ziraat Odalarının, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, 3 dakikası var.

BAŞKAN - Efendim, 3 dakika olup olmadığını bilemem; çünkü, elektronik sistem çöktü; mecburen ara vereceğim.

Siz, yoklama...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkanım, sistemin çöktüğünü zatıâliniz ifade buyurdu.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Açma imkânım yok da onun için... Samimi söylüyorum.

Ara vereceğim efendim.

Zabıtlara geçsin efendim; biraz yüksek sesle...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, hangi sistem çöktü dediniz? Hangi sistem çöktü?

BAŞKAN - Biliyorsunuz hangi sistemin çöktüğünü.

Sayın Yalman, lütfen söyleyin söyleyeceğinizi, zabıtlara geçsin.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Olmaz; zabıt olmaz, biz de duyalım.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Ben, konuşmamı bilahara yapmak üzere sözümü kesiyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Lütfi Bey, kaldığınız yerden devam edin.

BAŞKAN - Görüşmeler tamamlandı.

Daha evvel aldığım nota göre üç arkadaşımız soru sormak istemişti; Sayın Bekir Ongun, Sayın Saffet Arıkan Bedük ve Sayın Lütfi Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, benim konuşmam daha bitmedi.

BAŞKAN - 10 dakika ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati: 21.35


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.45

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER :Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 82 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. – Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı : 640) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?... Yerinde.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmak üzereyken, Sayın Yalman'ın sözünde müzakereyi kesmiştik.

Sayın Yalman, buyurun.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ekonomik ve sosyal konseyin aslî görevleri, tasarıda maddeler halinde yazılmış; ama, gönlümüz bir şeyi arzu ediyor, bunu özellikle ifade etmek istiyorum: Sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, meslekî kuruluşların, mutlak manada, ekonomik programlar yapılırken dikkate alınması gerekir. Bu niyetle belki hazırlandı bu tasarı; ama, samimiyet noktasında ciddî endişelerimizin olduğunu ifade etmek istiyorum. Tabiî ki, ekonomik ve sosyal politikaları oluşturacak bu konsey; hükümet ve toplumsal kesimler arasında uzlaşma  ve işbirliği sağlayacak. Yani, Türkiye'nin bugün en büyük sıkıntısı hükümet ile, devlet ile, hatta, siyaset kurumu ile toplumsal kesimler arasında giderek açılan bir uçurumun varlığıdır. Bu uzlaşmanın sağlanmasıyla ilgili katkı sağlayacağı kanaati ve temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yalman, teşekkür ederim efendim.

Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitti.

Yoklamaya geçmeden önce, üç arkadaşıma soru sormaları için söz vereceğim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Ben vazgeçiyorum Sayın Başkan.

Sayın Yalman, sorusunu çekti.

Sayın Bedük, siz de makineye girerseniz, size de söz vereceğim. Sayın Bekir Ongun'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Ongun.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Sayın Başkan, biraz önce, televizyon haberlerinde hepimiz seyrettik. Bugün, Tandoğan'da, esnaf mitingi diye yapılan ve muhalefetin de esnaf mitingi diye tabir ettiği mitingde, militanların, 36 polisimizi yaraladığını, esnaf odası başkanlarını dahi konuşturmadıklarını, hasta ambulansını bile taşladıklarını ve esnafların camlarını kırdıklarını gördük. Demek ki, Türkiye'de bazı kışkırtmaların nelere sebebiyet verdiği ortadadır. Herkesin, şapkasını önüne koyup, düşünmesini ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bütün milletvekillerinin itibar kazandırması için gerekenin  yapılmasını diliyor ve sorularıma geçiyorum.

Ekonomik konsey tasarısına baktığımızda, tasarının 2 nci maddesinde konseye katılacaklar tek tek, isim isim sayılmışlar. Bu sayılan isimler arasında hiçbir memur sendikasının olmadığını gördüm.

Sayın Bakanımdan şunu öğrenmek istiyorum: Acaba, konseye memur sendikaları çağırılacak mı? Mesela, Kamu-Sen gibi.

Yine, diğer sorum: Kanunun 5 inci maddesinde, konseyin başkan yardımcılıkları sayısının üç olduğu belirtilmiş ve bu üç başkan yardımcılığının kimlerin arasında paylaştırıldığı da isim isim belirilmiş. Bunların arasında yine, başka hiçbir sivil toplum kuruluşuna yer verilmemiş; yani, memur sendikaları yok. Kanunda bir değişiklik yapılarak memur sendikalarının konseye alınması sağlanabilir mi ve başkan yardımcılığı sayısının da dörde çıkarılarak, memur sendikalarından bir konsey yardımcısı sağlanabilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Saffet Arıkan Bedük, buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakanımıza şu sorumu tevcih etmek istiyorum.

Ekonomik ve sosyal politikaların oluşmasıyla ilgili olarak bu konseyin kurulması fevkalade önemli bir eksiğin giderilmesini sağlayacaktır; demokratik bakımdan, katılımcı demokrasi için de en büyük faydayı sağlayacağı muhakkaktır;  ancak, ekonomik ve sosyal politikalarla birlikte meselelerin tespit, teşhis ve tedavisi için doğrudan doğruya etkilenen bir kısım sivil toplum örgütlerinin alınmamasını büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Avrupa Birliğine dahil olan ülkelerde 230 ve en aşağı 60 kişiden oluşan böylesine konseylerin, bizimkinin sayısı itibariyle azlığını belirtiyor ve şu sorularımı ifade etmek istiyorum:

Biraz evvel, değerli arkadaşım, bir tanesini sordu. Kamu çalışanlarıyla ilgili olarak sendika kurulması konusunda bizim kanun teklifimiz vardı, görüşülmedi. Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, özellikle, kamu çalışanlarıyla ilgili Sendika Kanununun öncelikle çıkartılması için gayret göstereceğini söyledi ve şu ana kadar çıkmadı. Bu konseyde, Kamu Çalışanları Sendikasının bulunmamasını bir eksiklik olarak görmüyor mu?

Diğer sorularım... Barolar Birliği ki, Türk hukuk sisteminin mutlak surette değiştirilmesi zarureti vardır; önemli eksikliklerimiz vardır. Dolayısıyla, etkilenen ve bilen gruplar olarak, destek grubu olarak Barolar Birliğini görüyorum ve yine, sağlık noktasında da Türk Tabipler Birliğinin eksikliğini görüyorum.

Diğer bir konu da, Türkiye'de, gerçekten, örgütlenme bakımından, ekonomik ve sosyal hayatımızı doğrudan doğruya etkileyen ve önemli örgüt olarak gördüğümüz, teşkilat olarak gördüğümüz, Türkiye Millî Kooperatifler Birliği bu konseyde yok. Türk Kadınlar Birliği ki, toplumumuzun, nüfusumuzun hemen hemen yarıya yakını kadın; dolayısıyla, Türk Kadınlar Birliğinin bulunmamasını eksiklik olarak görüyorum. Yine, sosyal hayatımızı etkileyen, tüketicilerle ilgili birlik temsilcilerinin bulunmamasını da bir eksiklik olarak görüyorum.

Bu konseydeki kurul sayısını... Biraz evvel ifade ettiğimiz şekliyle, Kamu Çalışanları Sendikası, Barolar Birliği, Türk Tabipler Birliği, Türkiye Millî Kooperatifler Birliği, Türk Kadınlar Birliği, tüketicilerle ilgili birliklerin temsilcilerini almayı düşünüyor mu? Yoksa, burada, bütün hepimiz anlaşmak suretiyle, bunları bu konseye dahil etmeyle ilgili... Acaba, bu konudaki teklifimize nasıl yaklaşırlar?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Yılmazyıldız, çok az bir süre var; Sayın Bakanın cevaplamasını istiyorsanız, net... Lütfen...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkanım, benden önceki iki arkadaşımın sorduğu sorunun paralelinde bir soru sormak için söz almıştım.

Sayın Bakandan cevaplandırması dileğiyle soruyorum: Sayın Bedük'ün ifade ettikleri içinde, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, bunun gibi... Yani, bu konsey madem sosyal ve ekonomik konseyse, yine, tarımı temsil eden sırf ziraat odası değil, Tariş var örneğin, bir başka dalı, tarım kredi kooperatifleri var. Yeminli malî müşavirler...

BAŞKAN - Suale gelin efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bu tür odaların da, Türkiye Malî Müşavirler Odasının da temsilcilerinin alınması düşünülmekte midir? Alınması için bir değişiklik yapmayı düşünürler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, 2,5 dakika vaktiniz var.

Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Değerli arkadaşlarımızın sorularının hepsi hemen hemen aynı. Yeni ilave sivil toplum örgütlerinin bu konseyde yer almasıyla ilgili dilekleri var veya soruları var.

Şimdi, efendim, 2 nci maddede, yukarıdan aşağıya, belli sivil toplum örgütleri ve bu konseye dahil olacak olan kişi ve kuruluşlar sayılıyor ve en sonunda "Başbakan tarafından belirlenecek diğer hükümet temsilcileri ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile kamu görevlilerinden oluşur" diye maddenin sonunda bir cümle var. Bunun bu şekilde yapılmasının sebebi, konusu hangi sivil toplum örgütleriyle ilgiliyse, o sivil toplum örgütlerinin oraya çağrılması, o konuya göre de o müzakerelere katılım imkânı verilmesidir.

Şimdi, Avrupa Birliği üyesi bütün ülkelerde daha fazla miktarda olduğu görüşü, zannediyorum, yanlış bir bilgi. Benim elimde doküman var. Plan ve Bütçe Komisyonunda da  -bunu, oradaki arkadaşlarımız da hatırlayacaklar- müzakere edilmişti. Mesela -arz edeyim- Belçika'da ulusal çalışma konseyi 22 kişiden oluşuyor; Hollanda'da 45; İrlanda'da 23; Danimarka'da 27; Lüksemburg'da 35; İtalya'da 79..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Küçük ülkeleri sıralamayın Sayın Bakan; Fransa'da 230, İtalya'da 79...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- İngiltere 24...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Fransa 230...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Fransa 230...

BAŞKAN- Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayın.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Fransa'da 230 kişi...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Efendim, işte, arz ediyorum: İngiltere, herhalde, ufak bir ülke değil; 24 ve bizde 37. Yani, burada önemli olan hadise, bu konseyde, konunun gündemine göre sivil toplum örgütlerinin de oraya gelmesi, katılmasının imkân dahilinde olmasıdır. Bu, 2 nci maddede düzenlenmiştir. Burada, herhangi bir şekilde... Çünkü, bunu saymak, ileri doğru getirdiğiniz vakit... Bize kanun tasarısının hazırlıkları sırasında, bu manada 100'den fazla sivil toplum örgütünün müracaatı oldu. Bunların arasından çıkmak çok kolay bir iş değil. Demin söylediğim tarzda bir düzenleme yapılmıştır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Doğan...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, yoklama istemimiz devam ediyor.

BAŞKAN- Efendim, tasarının maddelerine geçilmesi oylamasını yapmadan önce, bir yoklama talebi vardır; önergede imzası bulunan milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Avni Doğan?.. Burada.

Ali Sezal?.. Burada.

Hüseyin Karagöz?.. Burada.

Lütfi Yalman?.. Burada.

Ergün Dağcıoğlu?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Ali Oğuz?.. Burada.

Sacit Günbey?.. Burada.

Yaşar Canbay?..Burada.

Ahmet Karavar?.. Burada.

Osman Aslan?.. Burada.

İsmail Alptekin?.. Burada.

Zeki Ergezen?.. Burada.

Hüseyin Kansu?.. Burada.

Musa Demirci?.. Burada.

Aslan Polat?.. Burada.

Eyyüp Sanay?.. Burada.

İsmail Özgün?.. Burada.

Cevat Ayhan?.. Burada.

Mustafa Örs?.. Burada.

Sadri Yıldırım?.. Burada.

21 sayın milletvekilinin yoklama talebi vardır.

Yoklama süresini kaç dakika vereyim sayın başkanlar?..(Gürültüler)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - 10 dakika verin Sayın Başkan.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - 20 dakika verin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Duymuyorum efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, ad okuyarak yoklama yapın.

BAŞKAN - 5 dakika veriyorum efendim; iyi değil mi?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, yoklama talebimizi geri alıyoruz.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, yoklama talebini geri alıyorlar.

BAŞKAN - Anlamadım; çünkü, gürültüden duyulması mümkün değil efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sükuneti sağlayın Sayın Başkanım.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, yoklama talebimizi geri alıyoruz.

BAŞKAN - Geri alıyorsunuz. Çok teşekkür ederim efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Muhalefetin anlayışına teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN - Muhalefete tabiî teşekkür edeceksiniz, uzlaşma kültürü bu. Konsensüs sağlanmadan bir şey olmaz. 350 kişi yetmiyor. Sayın Bakan da muhalefete teşekkür ediyor.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

EKONOMİK VE SOSYAL KONSEYİN KURULUŞU, ÇALIŞMA ESAS VE

YÖNTEMLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında, toplumsal uzlaşma ve işbirliğini sağlayacak, sürekli ve kalıcı bir ortam yaratarak, istişari mahiyette ortak görüş belirlemek için oluşturulan, Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluşunu, çalışma esas ve yöntemlerini düzenlemektir.

BAŞKAN - Efendim, 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; amacımız Ekonomik ve Sosyal Konseyin yasayla kurulmasını önlemek değil; bilakis, bu Konseyin, özellikle Avrupa Birliği Ulusal Programımızla uyumlu bir biçimde kurulmasını sağlamaktır. Onun için, burada, özde yasa tasarısını desteklesek de, muhalif olan düşüncelerimizi bildiriyoruz.

Az önce hepimizin gördüğü gibi, muhalefetin bir yoklama istemini geri alması, Mecliste de artık uzlaşma kültürünün yaygınlaştığını gösteriyor. Gelin, bir model üzerinde, ciddî anlamda, gecenin bu saatinde, bu uzlaşma kültürünün, özellikle toplumu yatay ve dikey olarak uzlaşma kültürüne itecek olan bu tasarının gereklerini biz burada yerine getirelim, yeni bir model oluşturalım.

Avrupa'da, bize benzer olan Akdeniz ülkelerine bakalım. Neresi; Portekiz. Portekiz 54 üyeyle Ekonomik ve Sosyal Konseyini kurmuş. Hükümet, bunlardan sadece 8'ini oluşturuyor ve kalan 46 kişiyi de sivil toplum örgütleri oluşturmakta. Sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu 46 kişinin içerisine, etkilememek için, etkili kararlar aldırmak için, 8 hükümet üyesi de katılmıyor.

Yine, Yunanistan'da 1 başkan ve 48 üyeden oluşuyor; yani, başkanla birlikte 49 kişi. Hükümet, tamamen özerk olarak kurmuş ve böylece Avrupa Birliği Ulusal Programının gereğini yapmış; ama, biz, şimdi Avrupa Birliği Ulusal Programımızın gereğini yapmak istiyorsak, gelin bunu 6 kategoride alalım. Diyelim ki, 1 inci kategori işverenler, 10 kişiyle temsil edilsin; 2 nci grup işçiler, çalışanlar, 10 kişiyle temsil edilsin; tarım kesimi, 10 kişiyle temsil edilsin; esnaflar, 10 kişiyle edilsin; hükümet, 10 kişiyle temsil edilsin ve diğer sivil toplum örgütleri diye adlandırdığımız, işte az önce söylediğimiz barolar, Türk Tabipler Birliği, kadın dernekleri, tüketici dernekleri ve diğer sivil toplum örgütlerinden de münavebeli olarak 10 kişiyi katalım. Bu, çok yaygın bir katılım anlayışını oluşturur ve bizim Avrupa Birliği Ulusal Programımızla örtüşen ciddî bir ekonomik ve sosyal konsey ortaya çıkar. İşte, bunun için gelin burada, bu saatte gerçekten bu konuda uzlaşalım ve ciddî bir ekonomik ve sosyal konsey oluşumunu sağlayalım.

Az önce, Sayın Bakan çok küçük ülkeleri saydı, buralarda sayı az. Sayı çok önemli değil, sayı az da olabilir aslında, çok farklı değil; ama, etkin ve verimli bir çalışma yapacak ekonomik ve sosyal konseyi kurmak temel amaç olmalı. Yoksa, işi şeklen yerine getirmek için ekonomik ve sosyal konsey kuruyorsak, bunları yarın burada tekrar konuşup değiştirmek zorunda kalacağımızı da bilmek durumundayız.

Az önce söyledim, Avrupa'nın hiçbir yerinde 37 konsey üyesinin, yani, ekonomik ve sosyal konsey üyesinin 16'sı devletten katılmaz. Bizim temel amacımız, devletin dışında, yani hükümetin dışında oluşan sivil toplum örgütlerinin görüşlerini yansıtmalarını sağlamak. Yoksa, burada devletin görüşlerini onlara enjekte etmekse maksat, bu, ekonomik ve sosyal konsey olmaz; bu, başka bir şey olur, hükümetin yan kuruluşu olur ve bunu da gerçekten Avrupa Birliği, kendi normları içerisinde görmez; çünkü, aldığı bütün kararlar ve çalışma biçimi olarak, bütün ülkelerde çok farklılık göstermekte; özellikle, özerk bir kurum olma niteliğini her yerde taşımakta ve bağımsız karar alarak, hükümete, hükümet çağırmadan bildirme yetkisi olan kurumlar kurulmakta. Yani, gerçekten sivil toplumun egemen olduğu bir yeni anlayışı getirmekte; yani, katılımcı demokrasinin adımları atılmakta. Yoksa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dönen, toparlar mısınız.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, son sözümü söylüyorum.

Yoksa, katılımcı demokrasi diye, bu sivil toplum örgütlerini hükümetin içine alarak karar oluşturma süreci başlatmak, doğru bir anlayış değil diye düşünüyoruz biz Doğru Yol Partisi olarak.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen.

İkinci söz, Fazilet Partisi Grubuna aittir.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluşu hakkındaki kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu maddede, bu kanunun amacından bahsediliyor ve ekonomik ve sosyal politikanın oluşturulmasında toplumsal uzlaşma ve işbirliği sağlayacak, sürekli ve kalıcı bir ortam yaratarak istişarî mahiyette ortak görüş belirlemek deniliyor. Şimdi, buradaki görüşlere katılmamak mümkün değil. Zaten, Türkiye Ulusal Programı diye bizim Avrupa Birliğine verdiğimiz bu programda, dernek kurma özgürlüğü, toplantı hakkı ve sivil toplum bölümünün kısa vadede Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının yasalaşması diye, Avrupa Birliğine de bunu taahhüt etmişiz; yani, kısa zamanda bunu bitireceğiz demişiz ve devam etmişiz: Sivil toplum örgütleri ile ekonomik ve sosyal demokrasi uzantısı niteliğindeki kurumsal yapılanmanın anayasal güvenceye kavuşturulması... Şimdi, bu çok önemli; yani, Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin anayasal güvencesinden bahsediyoruz. Ben, burada, acaba, siyasî partilerin anayasal güvencesi var mı diye de sormak isterim.

İş güvencesi yasa tasarısının yasalaşması öngörülmektedir. İşte, bu da, yine, çok önemli. Neden çok önemli; işçi ve işveren kesimlerinin en çok karşı karşıya geldiği bir konu. Şimdi, bunlar Konseyde bir araya gelecekler ve bu konuda bir uzlaşma sağlayacaklar. Nasıl sağlayacaklar onu da ben merak ediyorum; çünkü, neden merak ediyorum: Şimdi, Türkiye Cumhuriyetinde birtakım kurumlar, Avrupa Birliği normlarını içlerine sindirmemişlerdir. İşçi kendisine uygun olanı istiyor, işveren kendisine uygun olanı istiyor. Halbuki, bu iş güvenliği yasa tasarısı, Bakanlığın da bu yönde çalışması var, sendikalar da, işçi sendikaları da bunu çok istiyorlar, Avrupa Birliğine de biz bunu taahhüt etmişiz kısa zamanda; ama, gel gör ki, işveren sendikaları buna son derece karşı ve burada, bu kanunun nasıl çıkacağını da gerçekten merak ediyorum.

Şimdi, burada, orta vadede, yine, bu Avrupa Birliğine verilen Türkiye Ulusal Programında ne demişiz: Dernek kurma özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili mevzuatın gözden geçirilmesi demişiz; ama, ayrıca, hak grevi yapılmasına olanak tanınması için Anayasanın ilgili maddelerinin yeniden düzenlenmesini taahhüt etmişiz. Bu hükümetin, kanun bile çıkaramazken, bu anayasal değişiklikleri nasıl yapacağını da biraz merak ettiğimi söylemek isterim.

Şimdi, sayın milletvekilleri, benim burada esas konuşacağım ne var; insan, her yerde, konuşmalarında samimî olarak düşüncelerini tam izah etmeli. Şimdi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, yani, daha henüz kanunlaşmadan evvel, hükümetin kurduğu konseye Türkiye İşverenler Sendikası bir rapor sunmuş. Bu raporda diyor ki: "Reel sektördeki işletmeler işçi ücretlerini dahi ödeyememekte. Zorluklar yaşadığı bir çetin dönemdedir. SSK primlerinin esas kazanç sınırının yüzde 50'ye çıkarılması çok yanlıştır" diye bir ifadede bulunuyor ve benim için işin en önemli tarafı da şu: Bir taraftan, bu programa bakıyorum, birçok yerden hükümeti tenkit ediyor bunlar, baştan aşağı. Ne zaman; 31 Mart 2001'de. Şimdi, Türkiye İşveren Sendikaları hükümeti bu kadar tenkit ediyor. Bakın, anlatacağım burada; Ekonomik ve Sosyal Konseyin, toplumsal uzlaşmayla hazırlanan yasa tasarısının kanunlaşmamasından bu da şikâyet ediyor ve "İstikrar programının sadece para ve döviz kuru politikalarına dayandırılması, üretim ve istihdam ayağının ihmal edilmesi, döviz çıpası yöntemiyle teknik hatalar -ki, bir uçta çıpa, diğer uçta enflasyon zorlaması- ekonomiyi ortadan kırmıştır" diyor. Şimdi, bunu ne zaman diyor işveren sendikaları; 31 Martta diyor; ama, bundan 19 Şubattan onbeş yirmi gün önce ne diyordu: Biz, on yıl sonrasını görüyoruz, çok iyi durumdayız, işte böyleyiz şöyleyiz diyordu. Şimdi, burada neyi söylemek istiyorum. Siz bu kafada olursanız, yani görüşleriniz iki yerde de farklı farklı olursa, ekonomik konseyde başka, dışarıda başka konuşursanız, buradan beklemiş olduğumuz yararı sağlayamayız diye düşünüyorum.

Yine bu işveren sendikalarının sunduğu bu konsey raporunda çok önemli bir konu var; o da şu: Türkiye'de işçilik pahalanmıştır, fabrika göçü başlamıştır diyor; ki, bu da gerçekten önemlidir. Türkiye'den bilhassa Bulgaristan'a İstanbul'daki bazı tekstil fabrikalarının gittiği de bir gerçektir ve burada bir doğru laf daha vardır "sigorta primi, kıdem tazminatı, işsizlik sigortası primi ve istihdama ilişkin diğer yüklerin önemli bir rolüyle Türkiye'de emek pahalı hale gelmiştir" diyor. Bu da doğru.

BAŞKAN - Sayın Polat, toparlar mısınız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Şimdi, asgari ücreti 103 milyon verirken, kalkar da bir işveren, işçiye "sosyal hizmet" adı altında 105 milyon lira ödenek verirse, işçilik pahalı hale gelir; pahalı hale gelince de, Türkiye'de istihdam açılmaz; istihdam açılmayınca da, işsizlik patlar; işsizlik patladığı takdirde, sokaklara birtakım insanlar çıkarlar, yanlış olur.

Şimdi, burada neyi esas, öz olarak söylemek istiyorum. Bunları saymanın manası yok da; yani şimdi bir taraftan Ekonomik ve Sosyal Konseye işveren sendikaları rapor sunuyor, baştan aşağı dert yanıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen.

Buyurun. (DSP sıralarından "Fenerbahçe yenildi" sesleri)

ASLAN POLAT (Devamla) - Vallahi Fenerbahçe yenildiyse, bu gecenin bence tek hoş sürprizi, iyi bir şey yani. Bir Beşiktaşlı olarak hoşuma gittiğini söylerim. (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Eee, o zaman toparlayın efendim. Teşekkür edin, inin kürsüden.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, burada en önemli taraf da şu. Türkiye İşveren Sendikaları burada, iş güvenliği yasa tasarısına çok şiddetle karşı çıkıyor ve bunun iş barışını yıkacağından bahsediyor. Şimdi, bir taraftan da konseye gidip, işçi sendikaları nasıl anlaşacaklar onu düşünüyorum.

Neticede, ben, bu konseyin kurulmasının, diyalogun meydana gelmesinin, herkesin eteğindeki taşları ortaya dökmesinin, gerçekleri söylemesinin doğru olacağını belirtiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kuruluş

MADDE 2. - Ekonomik ve Sosyal Konsey; Başbakanın başkanlığında, Başbakan yardımcıları, Devlet Planlama Teşkilâtından sorumlu Devlet Bakanı, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı, Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanı, Devlet Personel Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanı, Maliye Bakanı, Tarım ve Köyişleri Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı, Gümrük Müsteşarı, Devlet Personel Başkanı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunu temsil eden üçer temsilciden ve Başbakan tarafından belirlenecek diğer Hükümet temsilcileri ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile kamu görevlilerinden oluşur.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere, 2 nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, biz Doğru Yol Partisi Grubu olarak, ilke olarak bu yasayı kabul ediyoruz.

Bu Konsey, biraz evvel değerli konuşmacıların da ifade ettikleri gibi, 37 kişiden oluşmaktadır, 1995 yılında Başbakanın onayıyla kurulmuştur, mevcut yapı korunmaktadır, 1995, 1996, 1997 yıllarında genelgelerle idare edilmiştir; şu anki durum, mevcut durumu korumaktadır. Bu, Avrupa Birliğine uyum yasalarının altyapısını teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu yasaya hükümet istediği zaman uyacak, istemediği zaman uymayacak... Bu yasanın bazı ana konularını değerli parlamenter arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasanın gerekçesinde, hakikaten güzel ifadeler vardır; ekonomide büyüme, sanayileşme, üretim, verimlilik, sosyal adalet ve birtakım temenniler  yer almaktadır ve zaten Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da, bu Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulması noktasında temenni kararı alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, biz, Yüce Parlamentodan, aşağı yukarı, 260-270 civarında yasa çıkardık; fakat, bu yasaların ekserisi, Avrupa Birliğine uyum yasaları idi. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulmasıyla ilgili yasaya olumlu bakmakla beraber, bazı tereddütlerimizi sizinle paylaşmak istiyoruz. Örneğin, bu, Avrupa Birliği üyelerinden Portekiz ve Yunanistan'da anayasal bir hüküm altına alınmıştır.

Bugün, mevcut tasarıda, bu Konseyde, Başbakanın başkanlığında olmak üzere, Bakanlar Kurulundan, aşağı yukarı, 9 üye mevcuttur. Devlet Planlama Teşkilatı, burada bir sekreterya görevi yapmaktadır; böyle olunca da, ağırlıklı olarak hükümetin görüşlerini taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, mevcut tasarıyla, esnaf kesiminden, ziraat kesiminden üye alınmıştır; fakat, diğer sivil toplum örgütlerinden üye alınmamıştır. Örneğin, Tabipler Birliğinden üye alınmamıştır, mühendis odalarından üye alınmamıştır. Aslında, demokrasinin tabana yayılması noktasında bunlardan da üye alınması gerekmektedir.

Bir diğer husus ise, biraz evvel arz ve ifade ettiğim gibi, bu Konseyin sekreterya işi Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılmaktadır; fakat, bu sekreterya işinin Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılmasının bazı sakıncaları vardır; çünkü, hükümetin güdümünde olmaktadır. Bu durumda, bağımsız ve özerk bir yapılanmadan yoksun olacağı için, bunun yanlış olacağını ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, bu Konseyde alınan kararlar uzlaşmayla alınmalıdır ve bütün bu 36 üye ortak bir paydada birleşmelidir. Bu yasa, Türkiye için çok önemli bir yasadır; zira, bu yasanın bütün sivil toplum örgütleriyle birleşilerek çıkarılmasında büyük fayda vardır. Bağımsız olmalıdır. Toplumsal barış açısından önem arz etmektedir. İşçi ve işveren açısından çok önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, esas üzerinde durmak istediğim husus, malumunuz olduğu üzere, bu yasa, Avrupa Birliğine uyum yasaları çerçevesinde hazırlanan bir yasa olmakla beraber, Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki ana kriterleri, ana muhtevayı taşımamaktadır.

Değerli milletvekilleri, şöyle ki; Avrupa Birliği üye ülkelerinde, bu konseyde hükümet azınlıktadır; oysa, getirilen bu yasa tasarısında her ne kadar hükümetin 16 üyesi bulunmaktaysa da, burada bir zorunluluk yoktur; çünkü, hükümet, isterse, bunlardan istifade etme cihetine gidecektir. Oysa, burada zorunluluk olması lazımdır.

Değerli milletvekilleri, şöyle ki...

BAŞKAN - Efendim, toparlayın.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan; 1 dakikada arz edeceğim.

BAŞKAN - Süreniz bitti; eksüre veriyorum.

Buyurun.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Şöyle ki; bugün, Avrupa Birliğine üye ülkelerde, bu konsey, önce bir karar vermektedir ve verilen karar, zorunlu olarak, hükümet tarafından... Yani, ülkemizde çıkacak bir yasa, nasıl, önce Bakanlar Kurulundan Parlamentoya sevk ediliyorsa, bu, ondan daha önce, sosyal konseyde görüşülmeli ve sosyal konsey, bunu Bakanlar Kuruluna arz etmeli, Bakanlar Kurulu da Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmalıdır ve orada da sosyal konseyin, ilgili yasa hakkındaki görüşleri serd edilmeli ve Yüce Meclisin değerli üyeleri de o sivil toplum örgütlerinin ne düşündükleri noktasında bilgi sahibi olmalı ve ona göre karar çıkarmalıdır. O bakımdan, bu tasarıda, bu noktanın nazara dikkate alınmasında yarar vardır diyorum.

Bunun haricinde, bir diğer konu, istişarî organ olarak değil de zorunlu bir şekilde, her yasanın çıkması noktasında, Yüce Parlamentonun bu konseyden istifade etmesidir.

Bu yasanın, ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül.

Efendim, Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu kanun tasarısının 2 nci maddesi hakkında Grubumun görüşlerini belirtmek üzere huzurunuzdayım.

Tabiî, gecenin bu vaktinde bizi çalıştırmakta haksızlık yapıyorsunuz; herhalde bizim de sizi meşgul etmemizden rahatsızsınız; ama, muhalefetin konuşmaktan başka çaresi yok, elimiz kolumuz bağlı, hiç olmazsa biraz doğruları söyleyelim de, belki bazı yüreklerin pası silinmiş olur diye düşünüyoruz; onun için huzurunuzdayız.

Bu kanun, genel gerekçesi ve madde gerekçeleri incelendiği zaman tasvip ettiğimiz bir kanundur; eğer hayata geçirilebilse. Biz, bu kanunu, hayata geçirilmesinden ziyade, hükümetin bir süksesi olarak görüyoruz, sükse olmasa bile bir müeyyidesi yok; yani, toplanıldı, görüşüldü. Nitekim, Sayın Başbakanımız bu konseyi toplamıştı, görüştü, ne oldu; yani, Sayın Başbakan ve ekonomiden sorumlu olanlar buna uymayınca, kim ne yapacak?! Ekonomi bozulmuş.

Şimdi, bir diyalogdan bahsediyorsunuz, diyalog diyorsunuz da -geleceğim oraya- bir kere, partiler olarak diyaloga hazır değilsiniz. Bakın, şu partilerin bile kendi aralarında diyalog kurmaması için sanki özel talimatlar var. Siz bu tarafa, biz bu tarafa. Meclisin içerisinde birbirimizle kaynaşamamışız; çünkü, Türk devlet yönetiminde gerçekten diyalog kültürü zayıftır; bazı kabukları kıramamışız, zihinsel olarak, yüreksel olarak buna hazır değiliz. Bu çok önemli bir olaydır. Diyalog, bir kültür meselesidir; bu, doğrularına inanan insanların işidir, yiğit insanların işidir, doğrularını savunabilen, bükülmeyen, direten insanların işidir.

Şimdi, ekonomi bozulmuş, insanlar sokaklarda, ekonomiden sorumlu Bakan, Meclisteki partilerle diyalog kuramıyor; ama, geliyorsunuz, burada, cümlelerin içerisinde çok güzel sükse yapıyorsunuz; yani, kâğıtlar arasında çok tatlısınız gerçekten, ballı kaymaklısınız. Hele hele, bu hükümetin, Sayın Başbakanımızın bulunduğu hükümetin getirdiği kanun metinlerinin gerekçelerini incelediğiniz zaman, toplumun ortak paydası olan bütün değerler, bu satırlar arasına sığdırılıyor -dürüstlük, sosyal adalet, hak, diyalog, iyi bir ekonomi, eşitlik, adalet- ama, bu tatlılığı, uygulamada göremiyoruz. Gönül arzu ediyor ki, şu satırlar arasına sığdırdığınız şu tatlı kavramlar hayata geçirilsin. İnanıyorum ki, siz bunları yazarken ve yazdırırken inanıyorsunuz, inandığınız cümlelerdir; ama, kendi doğrularınızı hayata geçirecek iradeyi gösterme kültüründen yoksunsunuz. Türkiye'nin, bana göre sıkıntısı budur. Türk devlet geleneğinde, Türk devlet yönetiminde; herhalde, aldığımız eğitimden kaynaklanıyor...

PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Nasıl eğitim aldınız siz?

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ee, yanlış eğitim demek ki... Diyalog kuramıyoruz.

PERİHAN YILMAZ (İstanbul) -  - Yaşıtız...

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen efendim...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Tabiî, ben biliyorum, siz olayı başka taraflara çekmek isteyeceksiniz; ama, ben çok rahatım ve çok net konuşuyorum.

BAŞKAN - Sayın Ergezen, Genel Kurula hitap edin lütfen.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Gerçekten, diyalog kültürümüz yoktur bizim.

Bakınız, ekonomimiz batmış. Birkaç saat önce bir kanun görüştük. İnanıyorum ki, o kanunun içeriğini bilen arkadaşlar, bilmeyen arkadaşlarımıza mutlaka anlatmışlardır; soyulan ve soydurulan bankalar -altını çiziyorum- yeni borçlanmalarla temize çıkarılmak isteniyor; ama, bu yapılmamalıydı. Bir diyalog kurulsaydı... Eğer bu işi bilmiyorsanız -ben bildiğinize inanıyorum da, biraz umursamaz bir haliniz var- sizin yerinizde olsam, eski başbakanlarla görüşürdüm, Demirel'le görüşürdüm; yani, gidip İsrailliyle görüşeceğime, Yunanlıyla görüşeceğime, önce kendi milletimin çocuklarıyla diyalog kurmasını bilmeliydim, becermeliydim. Erdal İnönü ile ben görüşmeliydim; ben, Deniz Baykal ile Erbakan ile Demirel ile görüşmeliydim. Arkadaş, Türkiye'nin ekonomisini ben nasıl düzlüğe çıkarırım; ben, bu bölgede stratejisi çok önemli olan bir ülkeyim, Ortadoğu'nun liderliğine soyunan bir ülkeyim; ben, ekonomik olarak gerçekten büyük değerler kaybettim, ihracattan kaybettim, komşularımla ilgili ticaretimden kaybettim...

BAŞKAN - Sayın Ergezen, toparlar mısınız lütfen.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bakın, biz, size petrol boru hattını açtık, teslim ettik, petrol boru hattını dahi koruyamadınız. Biz, size...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika verir misiniz?

BAŞKAN - Veririm efendim; siz toparlayın yeter ki...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Biz, size petrol boru hattını açtık, muhafaza edemediniz, kapandı; biz, Habur Kapısını size açtık, muhafaza edemediniz, kapandı; biz, Türkmenistan doğalgazını Doğubeyazıt'a, hududa kadar getirdik, içeri geçiremediniz; biz, küçük tankerlerle 4 ton, büyük tankerlerle 8 ton akaryakıt getirilmesinin kararını çıkardık, bunu beceremediniz. Yani, beceriksizliğinizi kabul etmeyi bırakın bir tarafa, gelin, diyalog kurun, doğruları ortaya koyalım. Bu ülke hepimizin ülkesi; yarın Sayın Ecevit gider, bir başkası gelir; ama, bu ülkenin birtakım stratejik önemi haiz meselelerinin pazarlık konusu yapılmasına sebep olan zayıf ekonomiden bu ülkenin kurtulması lazım. Eğer biz bunu kurtaramazsak, hep beraber sıkıntıya gireriz. Benim gönlüm razı değil, başka hükümetlerin tartışılmasına imkân hazırlamanıza gönlüm razı değil.

Bunun vebali size aittir; bu vebalden, bu milleti kurtarmanız lazım diyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergezen.

Madde üzerindeki görüşmeler bitti.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Konseyin görev ve yetkileri

MADDE 3. - Konsey'in görev ve yetkileri şunlardır;

a) Toplumdaki ekonomik ve sosyal birimlerin, Hükümetin ekonomik ve sosyal politikalarının oluşturulmasına katılımlarını sağlamak, Hükümet ile toplumsal kesimler arasında ve toplumsal kesimlerin kendi aralarındaki uzlaşma ve işbirliğini güçlendirecek çalışmalar yapmak,

b) Oluşturduğu görüş, öneri ve raporları Hükümet'e, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne, Cumhurbaşkanı'na ve kamuoyuna sunmak, görüş bildirilirken uzlaşılan ve uzlaşılamayan hususları ayrı ayrı belirtmek,

c) Sürekli ve geçici nitelikte çalışma kurulları kurmak ve üyelerini belirlemek, bu kurulların raporlarını görüşmek,

d)Türkiye-Avrupa Birliği Karma İstişari Komitesi üyelerini Avrupa Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitesinin yapısı ve özelliklerini dikkate alarak belirlemek ve Komitenin çalışmalarını izlemek,

e) Amaçları doğrultusunda ulusal ve uluslararası düzeyde seminer ve toplantılar düzenlemek, uygun görülecek toplantılara temsilci göndermek,

f)Ekonomik ve sosyal konularda yayınlar ve araştırmalar yapmak ve yaptırmak.

Ayrıca, Hükümetin istemi üzerine, ekonomik ve sosyal nitelikli her türlü konuda, ekonomik ve sosyal yaşamı doğrudan etkileyen kanun tasarıları ve kalkınma planı ile yıllık programların hazırlanması sırasında görüş bildirebilir.

BAŞKAN - Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, Doğru Yol Partisi Grubu adına...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Yılmazyıldız konuşacaklar.

BAŞKAN - Göndermemişsiniz efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Değiştiriyoruz.

BAŞKAN - Şimdi değiştiriyorsunuz.

Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız, buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, Doğru Yol Partisi olarak böyle bir kanunu desteklemekle birlikte, arkadaşlarımızın muhalefet şerhinde belirttikleri, daha bağımsız, belli konularda, belirlenen konularda hükümete sadece bir danışma niteliğinde değil de, uyulması gereken kararlar alabilecek yeterliliğe kavuşturulması yararlı olurdu diye düşünmekteyiz. Ayrıca, katılımcıların kesinleşerek belirlenmemiş olması, Başbakanın inisiyatifine bırakılmış olması bir yönüyle iyi olmakla birlikte bu konseyin ciddiyetini de azaltacak önemli bir etken olabilir diye düşünmekteyiz.

Bu konseyin kurulma ihtiyacı... Böyle bir konseyin çalışmalarının olmaması, hükümetin zaman zaman uyguladığı politikalarda burada bahsedilen kesimlerin görüşlerini dikkate almaması, maalesef, son günlerde sokaklarda tatsız olayların yaşanmasına sebep olmuştur. Bağ-Kur primleri yüzde 48 artırılmış, işverenler feryat etmiş, aynı şekilde çalışanlar feryat etmiş. Yine, bakıyoruz -bir arkadaşımız yasa teklifi verdi- zaten aldığı emekli aylığıyla geçinemeyen, geçinemediği için çalışan emekli Bağ-Kurluların sağlık giderleri için bir de yüzde 10 kesinti yapılması, muayene olurken muayene ücretinin yüzde 10'unu ödemesi, çalışanların yüzde 20'sini ödemesi, açlık sınırındaki bu kesimleri infiale sokmuştur.

Temennimiz, hükümet, bu tepkileri -sadece basit bir sokak gösterisi değil- artık hiçbir iş yapamayan, tümüyle duran ekonomide çoluğuna çocuğuna bir dilim ekmek götüremeyen esnafımızın bu çığlığını duyar, acil önemleri alır; özellikle Bağ-Kurluların sağlık giderlerinden, esnafımızın ve çiftçilerimizin bağlı olduğu Bağ-Kur emeklilerinden, çalışanlarından yüzde 10 ve yüzde 20 kesilmesi, muayene ücreti olarak kendilerinden belli oranda ücret alınması gibi konuları iptal eder. Bunu çok gördük. Vergi yasalarının çıkarılmasında hayat standardının getirilmesi, her konuda ilave vergilerin getirilmesi gerek sanayicinin gerek çalışanların gerek serbest çalışan, esnafımızın, çiftçimizin, maalesef, artık, geçinemez, işlerini yürütemez noktaya gelmesine sebep olmuştur. İşte, bu nedenle, hiç olmazsa vergi konularında, hiç olmazsa belli sağlık konularında, hiç olmazsa giderlerin hangilerinin yasaya dahil edileceği gibi konularda, bu Ekonomik ve Sosyal Konseyin yaptırımlarının olabilmesi, mutlaka görüşünün alınabilmesi, alınan görüşlere uyulabilmesi gibi konuların dile getirilmesi, zannediyoruz, bu konseyi daha yararlı kılar.

Burada konseyi tek cazip kılan madde, zannediyorum, Türkiye-Avrupa Birliği Karma İstişare Komitesi üyelerinin belirlenmesi maddesidir; ki, bu maddede üyelerin zaman zaman yurtdışına çıkabilme imkânlarının olması. Onun dışında, bu konseyi cazip kılan, maalesef, etkili kılan bir nokta olmaması en büyük eksikliktir.

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, toparlar mısınız efendim, süreniz bitmek üzere. 

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Buradan, hükümete özellikle çağrıda bulunmak istiyorum. Bu konsey olsun veya olmasın, çalışan kesimlerin ve esnafın, çiftçinin, lütfen sesini duyunuz; duymadığınız takdirde, insanımız -benim, en son Bandırma'da şahit olduğum bir olay- sabahın 5'inde çöp tenekesini açıp ekmek arar. Bu tür görüntüler, Türkiye'ye yakışmıyor, Avrupa Birliği adayı Türkiye'ye yakışmıyor. Bu tür görüntülerin acilen ortadan kaldırılması için milletin sesini duyalım diyorum ve çıkacak kanun hayırlı olsun diyorum.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, uzun zamandan beri, ilk defa, yanlış yönetimden dolayı çıkan ekonomik kaosu halka yükletmeyen ve ona bedel ödetmeyen bir kanun tasarısı maddesini görüşüyor gibiyiz.

Ekonomik ve sosyal konsey kurmakla ilgili olduğu gibi, keşke bir de siyasal konsey kurmakla ilgili teşebbüs olsaydı, keşke insan haklarıyla ilgili bir uzlaşma zemini aramak üzere bir kurum oluşturulmaya teşebbüs edilseydi. Gerçi, bu ekonomik ve sosyal konsey kuruluşu da çok geç kalmış ve artık sadra şifa olmayacak bir mahiyet arz etmiş durumdadır; çünkü, istişarî bir karar almak yerine, artık, geniş halk yığınları, maalesef, icbarî kararlar almak üzere sokaklara dökülmüş ve Türkiye'nin kamuoyunu derinden yaralayan çok acı manzaraları televizyon ekranlarından seyretmekten artık paniklemek üzereyiz.

Gerçekten, biz, her şeyi iş işten geçtikten ve artık bir faydası olmayacak duruma geldikten sonra mı karara bağlayacağız; yani, belki elli yıl evvel yapılması gereken bir teşebbüstü bu; fakat, buna rağmen, bugün yapılmasına rağmen, bu da, çok nakıs ve eksik olmaktadır. Belki bir nevi halk katmanlarını biraz daha bekletmek, oyalamak üzere hükümetçe uygun görülmüştür; çünkü, burada zaten oluşturulacak fikir, halk katmanlarını ve sosyal kesimleri direkt onları tatmin edecek düzeyden uzak olacaktır. Hükümetin programı neyse, hükümet neyi arzu etmişse, o doğrultuda karar çıkarılabilecek şekilde bir yapı oluşmaktadır. Aksine bir karar çıksa da, halkın yararına, hükümet isterse uyacak isterse uymayacak. Tamamen istişarî ve tamamen göstermelik bir karar mahiyetindedir; ama, buna rağmen, bu kanun tasarısının kelimeleri ve sözcükleri arasında "istişarî", "uzlaşma" ve "diyalog" kelimeleri olduğu için, bunu da olumlu saymamak mümkün değildir.

Onun için, bütün eksikliklerine ve nakısesine rağmen, bu tasarıdaki eksikleri gösterip fazla direnmeyeceğimizi söylüyoruz; çünkü, uzlaşmaya ihtiyacımız var; ama, oluşturulacak kurullar eliyle değil, atanmışlar eliyle değil. Bu uzlaşmanın, keşke, bir konsey aracılığıyla, bir kapalı odada konuşacak insanlar arasında tesis edilmesini düşündüğümüz kadar, şu Mecliste de halkın seçtiği, halkın itibar ettiği gruplar arasında da oluşmasına katkıda bulunacak bir mantalite, hiç olmazsa, şu andan itibaren, Meclise hâkim olsa da... Biz anlaşırsak, biz uzlaşırsak, Türkiye'deki bütün problemlerin biteceğini görüyoruz.

Bakın, hatta, iktidar partisinin milletvekilleri ile yönetimi uzlaşırsa, anlaşırsa ve halkın yararına diyalogları olursa, o takdirde dahi sorunların çok süratle bitme ihtimali belirecektir.

BAŞKAN - Sayın Kalkan, toparlar mısınız.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

Ben bu maddenin, amaçları ve kapsamı içerisinde zikredilen bazı hususları söylüyorum ve bir nevi dikkat çeksin diye de değişik bir açıdan yorum getirmek istiyorum: "Ekonomik ve sosyal konularda yayınlar ve araştırmalar yapmak ve yaptırmak."

Değerli milletvekilleri, ekonomik ve sosyal konularda araştırma yapmak ve bunları yayınlamak Türkiye'de ne kadar insanın başına iş açtı? Acaba, nasıl bir fikir ve düşünce baskısı karşısında ne kadar serbest ve özgür talepler bu maddeyle karşılanabilir; buna rağmen, bu maddeyi de olumlu görüyorum. Sosyal mantalitenin terk edildiği bir ortamda, tekrar, ekonomiyi ve ondan sonra sosyal düşünceyi gündeme getirmek de en azından bir başarıdır diye kabul ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açtım efendim; buyurun.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Yüce Meclise daha güzel daha olumlu kanun tasarıları geldiği takdirde, gece yarılarına kadar değil sabaha kadar çalışmayı diliyor ve inşallah, hayıra vesile olsun diyor; teşekkürlerimi arz ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İnşallah efendim.

Sayın Bakanım, redaksiyon talebiniz olacak mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Evet efendim.

Burada en son cümlede "Ayrıca" kelimesinden sonra bir "konsey" kelimesinin ilavesini, anlamın, daha net olarak ifade edilmesi bakımından yararlı görüyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, Sayın Bakanın redakte ettiği şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Konsey Başkanı

MADDE 4. - Konsey Başkanı, Başbakandır. Başbakanın toplantılara katılamaması halinde görevlendireceği Başbakan Yardımcısı toplantılara başkanlık eder.

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük konuşacaklardır.

Buyurun.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 640 sıra sayılı, Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Türk demokratik hayatına yepyeni bir anlayışın getirilmesi bakımından fevkalade ehemmiyet arz etmektedir. Esasen bu konsey, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Çiller'in Başbakan olduğu dönemde, bir genelgeyle kurulmuştu ve bu genelgenin hemen hemen tüm maddeleri, şu anda, bu tasarının içerisinde vardır. Bu itibarla, Doğru Yol Partisi olarak, bizim, bu Ekonomik ve Sosyal Konseyin oluşum tarzı ve esaslarıyla ilgili itirazımız yoktur. Gerçekten, önemli bir ihtiyacı gidereceğinin anlayışı içerisindeyiz. Ancak, birkaç hususu, huzurlarınıza getirmek istiyorum.

Demokratik hayatımızın en önemli anlayışı, kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Yürütme, yargı ve yasama organı, Türk devlet hayatının, Türk devlet teşkilatının en önemli organlarını oluşturmaktadır. Bu organların iş ve hizmetlerine müdahale etmeden; ama, gelişen ve değişen toplum kesimlerinin ihtiyaçlarının, meselelerinin tespit ve giderilmesinde katılımcı demokrasi anlayışının da, fevkalade önemli yeri vardır.

Dünyadaki çağdaş demokrasilerde, katılımcı demokrasi, mutlak surette vazgeçilemeyecek bir noktaya doğru gitmektedir. Dolayısıyla, sivil toplum örgütleriyle resmen kurulu bulunan organlar arasında diyaloga, uzlaşmaya ve ülke meselelerine birlikte çözüm aramaya ihtiyaç var ve bununla ilgili olarak da bir kısım düzenlemeler yapılmaktadır. Bu itibarla, Ekonomik ve Sosyal Konseyi, ülkemizdeki ekonomik ve sosyal politikaların oluşmasında diyalogun, uzlaşma kültürünün ve ülkenin ekonomik ve sosyal politikalarının oluşması bakımından da önemli bir kaynak olarak değerlendiriyoruz.

Ancak, üzerinde durulması gereken nokta, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, bu konsey üyelerinin sayısının artırılması, aslında, konseyin görevlerini daha iyi yapmasına, ülke meselelerinin tespit ve giderilmesinde daha hassas davranılmasına imkân sağlayacaktı. Sayın Bakanımız, Barolar Birliği, Türk Tabipler Birliği, Türkiye Millî Kooperatifler Birliği, Türk Kadınlar Birliği gibi toplum kesimlerini, fevkalade ilgilendiren, hem ekonomik hayatımızın hem sosyal hayatımızın çok önemli teşkilatları olan bu kuruluşların bu konseyde görevlendirmemelerini -diğer 100 kuruluş arasına alınmamasını- bunu gerekli görmemesini, bunun sadece Başbakanın inisiyatifine bırakılmasını, doğrusunu isterseniz bir nakıse olarak değerlendiriyorum. Çünkü, bunlar, diğer kuruluşlar gibi değil, diğer 100 kuruluş gibi değil; bunun içerisine, mutlaka bunları dahil etmek lazımdı.

Türk Barolar Birliğini niye koymazsınız?.. Türk Tabipler Birliği, sağlık hayatımızla ilgili olarak çok önemli konularla ilgilenmektedir, niye koymazsınız?.. Türkiye Millî Kooperatifler Birliği, bu kadar kooperatifler var, bütün kooperatiflerin bir üstkuruluşu olarak niye koymazsınız?..

Kamu çalışanlarını, özellikle kalkınmamızı sağlayan ve kalkınmamızın en önemli motoru olarak bildiğimiz o çalışan kesimi buraya koymayı niye düşünmezsiniz? Doğrusunu isterseniz, bunu bir eksiklik olarak görüyorum.

Değerli milletvekilleri, bir hususu daha huzurlarınıza getirmek istiyorum: Ekonomik ve Sosyal Konseyin bir altyapısının da illerde kurulmasında fayda vardır. İlerde, benzeri kuruluşların, valinin başkanlığında ve ilgili kuruluşların temsilcileriyle, ilin, ekonomik ve sosyal politikaları, kalkınma ve ihtiyaçlarıyla ilgili tespit ve önerilerin, üst kurula götürülmesini sağlayacak bir oluşumun, ben, özellikle amacı daha iyi sağlayabileceği ve bu suretle de, gerçekten, merkezde oluşturulacak genel politikalara fayda sağlayacağı inancını taşıyorum; ama, bir gün gelecek ki, illeri de içerisine alan, böylesine bir konsey, inşallah kurulur ve bir istişarî mahiyette, bugün eksikliğini hissettiğimiz, demokrasinin en önemli unsuru olarak gördüğümüz diyalog ve uzlaşma bakımından da önemli hizmetler ve işlevler yapacağına inanıyorum ve bu tasarıya olumlu baktığımızı, keza bu maddeye de aynı şekilde olumlu baktığımızı belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Fazilet Partisi Grubu adına, Çankırı Milletvekili Sayın Hüseyin Karagöz; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, takriben onbeş-yirmi gündür bütün ülkemizde devam eden esnafın sokağa dökülmesinin, sokaklarda "hükümet istifa" diye bağırmasının bugüne kadar olumsuz bir sonucunu görmemiştik; ama, bugün, maalesef, Tandoğan Meydanında meydana gelen müessif olaylardan dolayı hepimiz üzgünüz. Bu olaylarda yaralanan polis kardeşlerimize Cenabı Hak'tan acil şifalar diliyoruz, keza, yaralanan esnaf arkadaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz. Temenni ediyoruz ki, esnafımız, demokratik hakkını kullanırken provokatörlerin provokasyonuna gelmesin, bu tip müessif hadiseler olmasın.

Değerli arkadaşlar, bu konuda bir iki söz söylememe müsaade ediniz. Bugün ortaya çıkan olumsuz olaylar bir sonuçtur. Bu sonuçları biz tartışmaktan, konuşmaktan, suçlu aramaktan ziyade, bunun sebeplerinin üzerinde durmamızda fayda var.

Bakınız, esnafımız sokakta; ne istiyor, hükümetinden ne bekliyor, kısaca sizlere onları arz edeyim; göreceksiniz, aslında, esnaf fazla bir şey istemiyor. Fakat, günlerdir, esnafımızın bu isteğine maalesef hükümetin ciddî manada kulak verdiği, bunları önüne alıp düşündüğü, tedbir aldığı herhangi ciddî, somut bir şey de yok.

Bakınız, esnafımız diyor ki: "Dolar kuru çok yüksek; dalgalı olması sebebiyle üretimimiz durdu. Özellikle esnaf bankası olması nedeniyle, Halk Bankası kredilerinde yüksek faiz var, kredi kullanamıyoruz. Vergi ödeme kolaylığı getirilmesine rağmen, yüksek faizler nedeniyle kabaran vergi borçlarımızı ödeyemiyoruz, ödeyecek durumda değiliz. Üretim ve satışların durması sebebiyle istihdamda problemlerimiz var. Üretim girdilerinde aşırı tarife uygulamasına son verilmeli; bilhassa, elektrik..." Cevat Bey, yüzde olarak, rakamları konuşmasında verdi." Vergi yükünün, dünya üst limitlerine çıkmasına rağmen, vergilerin, yolsuzluk ve faizlere harcanmasına artık tahammül edemiyoruz. Ek vergi geleceği korkusuyla yaşıyoruz her gün" diyor esnafımız. Rahatlatmanız lazım artık; çıkıp şu mikrofonlardan, millete "artık bundan böyle vergi getirmiyoruz" dememiz lazım. Çünkü, işimiz gücümüz şimdiye kadar hep vergi koymak, zam yapmak oldu. "Elinde parası olanların bile ödemeleri durdurarak dolarda kalmaları eğiliminden rahatsızız.  Peşin para ile bile mal almak isteyen tüccarın alacak mal bulamaması, alım gücünün düşmesi nedeniyle esnaf ve tüccarın bile alacak mal bulamaması, siftah edememesi en büyük sıkıntımız" diyor. Esnafımız "vergilerle sürekli oynanıyor; buna son verilmeli" diyor. Esnafımız "Türk bankalarının akreditiflerinin bile kabul edilmemesi nedeniyle ithalat yapamıyoruz" diyor. Esnafımız "bankaların kredi vermemesi sebebiyle, tefecilerin kıskacına düştük" diyor.

Yarın sabah ne olacak sorusuna hükümetin bile cevap bulamamasından endişe ediyor esnafımız.

Hayat standardı denilen ek bir vergi var, bunun kaldırılmasını istiyor esnafımız.

BAŞKAN - Sayın Karagöz, toparlar mısınız.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Esnaf, bankacılık sisteminin kurtarılması adına, geniş halk kesimlerinin feda edilmesi anlamına gelecek uygulamalara son verilmesini istiyor.

Ulusal Programın gecikmesi nedeniyle, belirsizlik ortamının kalkmamasından da esnafımız son derece rahatsız.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı, toplum kesimleriyle, uzlaşma noktasında, onların gerilimini alma noktasında büyük bir fırsattı; ama, burada, yine, tekelci, devletçi zihniyet ağır bastığı için, maalesef, hükümet bu fırsatı da kaçırdı. Gerçekten, bağımsız bir kuruluş olarak, hem ekonomik hem siyasal bağımsız bir kuruluş olarak bunu kursak ve esnafa da, sosyal kesimlere de enforme edebilsek, bu toplumda, büyük ölçüde, gerilimi alacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Esnafımızın talepleri de, esasen, fazla bir şey değil; onlardan da imkân nispetinde olanlar karşılandığı takdirde, toplumumuzun yeniden bir sükûnete dönme imkânı vardı; ama, hükümet, bu fırsatı da kaçırdı.

Biz, gerçek manada, etkin, sosyal ve ekonomik bir konseyin kurulmasına karşı değiliz ve her şeye rağmen, bugün olmasa da, istikbalde, konseyin, özlenen yapısına kavuşturularak, ülke için hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Konsey başkan yardımcıları

MADDE 5. - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu tarafından bir, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu ile Türkiye Ziraat Odaları Birliği tarafından bir, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu ile Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu tarafından bir kişi olmak üzere üç Başkan yardımcısı belirlenir.

Başkan yardımcıları bir yıl süreyle ve dönüşümlü olarak görev yaparlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 640 sıra sayılı tasarı hakkında, Fazilet Partisinin görüşünü arz edeceğim; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, diyalog, hoşgörü ve anlaşma. Gerçekten, bugünlerde ihtiyacını duyduğumuz üç kelime. Üç kelimeyi hemen söyleyip geçiyoruz; ama, hakikaten, etkisi, fevkalade fazla. Gerek diyalog gerek hoşgörü gerekse bunların her ikisinin meydana getirdiği toplumdaki anlaşma, her şeyden önce, demokrasimizi güçlendirir, toplumu yeniler ve hükümete de, bu milleti idare eden hükümete de güven sağlar. Bu bakımdan, hakikaten, bunlara önem vermek lazım.

1995 yılında, sivil toplumlarla başlamış olan diyalog, 54 üncü hükümette de, yine, günün Başbakanı Sayın Erbakan tarafından, bir genelgeyle işlevini yürütmüş ve hakikaten, o günlerde de, büyük faydası görülmüştü. Bugün, görüyoruz ki, bu konu, kanunlaşıyor. Ekonomik ve Sosyal Konsey, ülkemizde kurulacaktır. Bu, demokrasimiz açısından fevkalade önemli. Demokrasimizin olgunlaşmasının da bir işareti olacaktır.

Bakınız, ülkeler, sektörlerini sayarken "kamu sektörü, özel sektör" diyorlar; ama, bir üçüncü sektörden bahsediyorlar. İsmine "üçüncü sektör" diyorlar ve parantez içerisinde, vakıflarını, derneklerini, odalarını, borsalarını, sendikalarını bu üçüncü sektör içerisinde sayıyorlar ve üçüncü sektöre de fevkalade önem veriyorlar.

Bakın, bugün Amerika Birleşik Devletlerinde ve Avrupa ülkelerinde, hakikaten, üçüncü sektörün işlevi fevkalade önemlidir. Niye; çünkü, üçüncü sektörde görev alanlar, mallarıyla, zamanlarıyla, herhangi bir karşılık gözetmeden çalışırlar ve ülkeye faydalı olurlar; bu üçüncü sektör, devletin üzerindeki yükü kaldırır. Bu bakımdan, ülkemizde de, demokratik olgunluğun bir nişanesi olarak, üçüncü sektöre önem vermemiz ve adil olmamız lazım. Bakıyoruz ki, bazı kurum ve kuruluşlar, demokratik olgunlukları gelişmediği için, üçüncü sektörün; yani, derneklerin, vakıfların, sendikaların önünü kesiyorlar. Bu fevkalade yanlıştır ve demokrasimizin olgunlaşmadığının işaretidir. Bu bakımdan, üçüncü sektöre, gerçekten, bugün, kanunlaştırmak suretiyle önem verilmesi, önünün açılması fevkalade önemli; ama, söylediğim gibi, adil olarak bunun üzerinde durmak gerekir.

Bakınız, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde kiliselerin hastaneleri var, kiliselerin okulları var, kiliselerin yurtları var. Dolayısıyla, bakın, önünü açmışlar, hiç kimse de gocunmuyor. İşte, laiklik dediğimiz şey de budur. Bakın, ülkemizde ne oluyor; ülkemizde, asırlarca önce kurulmuş olan bir Vakıf Gureba Hastanesinin hukukî yapısı değiştiriliyor ve yine, bazı vakıflar kapatılıyor, YÖK üniversite kapatıyor. Bu bakımdan, bu çifte standardı kaldırmamız lazım. Bunları kaldırdığımız zaman demokrasimizin üzerindeki yükler kalkacak ve dolayısıyla, işte, bugün, hakikaten arzusunu çektiğimiz huzur ortamı da kendiliğinden gelecektir. Durup dururken ekonomik huzurumuz bozulmadı, durup dururken bu noktaya gelmedik. Öyleyse, mutlaka bu baskıları, bu dayatmaları kaldırdığımız zaman, ekonomik ve sosyal hayatımızdaki rahatlamayı kendiliğinden göreceğiz, buna da milletimizin ihtiyacı var.

Bakın, bugün, Ankara Ticaret Odası, ziraat odaları, sendikalar, Emek Platformu bir şeyler söylüyor. Bunlara kulak vermemiz lazım. Niye; çünkü, bunlar bu memleketin çocukları. Bu memleketi, hepimiz gibi, onlar da seviyorlar; yani, sokaklara dökülmek, kimseyi, hiçbir zaman memnun etmez ve bugün de memnun etmemiştir. O bakımdan kulak vermek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu bakımdan demokrasilerde hem bu sektörlere hem muhalefete kulak vermek lazım. Şurada en mükemmel şekliyle getirilen bir önerge kabul edilmiyor; edildiği takdirde, diyalog kendiliğinden kuruluyor, bir bakıyorsunuz ki, hemen bir konsensüs oluşmuş. Bu bakımdan, bunlara ön vermek ve önünü mutlaka açmak lazım diyorum.

Tasarı, inşallah, istişarî olmaktan öte -mahiyet itibarıyla söylüyorum- mutlaka o katılanların da görüşleri işlerlik kazanır, yürürlüğe girer diye düşünüyorum, hepinize saygılar sunuyorum. Sağolun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirci.

5 inci madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Başkanlık Divanı

MADDE 6. - Başkanlık Divanı, Konsey Başkanı ile üç Başkan yardımcısından oluşur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulmasıyla ilgili yasa tasarısının 6 ncı maddesiyle ilgili, Fazilet Partisi Grubunun görüşünü arz etmek üzere huzurunuzdayım; gecenin bu saatinde, hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Yasa tasarısıyla ilgili, gerek Sayın Bakan gerekse parti grupları geniş manada bilgi verdiler; mesele, ortaya çıktı ve kavrandı. Gerek gerekçesiyle gerekse burada huzurda konuşan bütün değerli milletvekillerinin anlatımlarıyla, hakikaten, Mecliste, bütün siyasî partilerin bu yasanın çıkması noktasında ortak görüş ifade ettikleri ortaya çıktı. Bu, elbette ki, hepimizi memnun eden bir husustur. Gecikmiş de olsa, böylesine önemli bir kurumun oluşturulması, inşallah, Türkiye'nin ününü açacak, hayırlı, güzel hizmetlere vesile olacaktır.

Şimdi, benim üzerinde konuşacağım başkanlık divanıyla ilgili madde önemli bir madde. Başkanlık divanı, konsey başkanı ve üç başkan yardımcısından oluşuyor. Hepimiz biliyoruz ki, evimizde bile, evin reisi, evin sorumluluğunu taşıyan kişi, kendi görevlerini hakkıyla yapmazsa, evlatlarından, ailesinden, torunlarından ve çalışanlarından fazla bir şey bekleyemez. Öyleyse, ben, işin detayına girmeden, kanaatimce, başkanlık divanının fevkalade önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Başkanlık divanını oluşturan sayın başkan ve başkan yardımcıları, bu konseyin belirlenen hedeflere ulaşması noktasında, ciddî olarak üzerinde durmalı, meseleleri takip etmeli ve sonuçlarını almalıdır.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz ki, bir meşhur atasözü var; bu yasamıza da fevkalade uyuyor: Türk gibi başlayıp, İngiliz gibi bitirme arzusu. Biz, heyecanla başlıyoruz; ama, takip... Takip... "Takip" denilen o çok önemli, Batı âleminin çok  hassas olduğu konuya, maalesef, fazla yakınlık göstermiyoruz, ilgi göstermiyoruz; belirli bir noktadan sonra, mesele tavsıyor. Bu bakımdan, başkanlık divanının ehemmiyetini bu vesileyle ifade ederken, 9 uncu maddede sekreterya hizmetlerinin Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından yapılacağının düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Oysa ki, bana göre, burada ayrı bir sekreterya oluşturulmalıdır. Güçlü, bilgili, ileriyi gören ve altyapıyı hazırlayacak olan bir genel sekreterin başkanlığında bir sekteterya oluşturulmasının daha faydalı olacağı kanaatini burada ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, burada ifade edildi; bu konsey tam bağımsız mı, özerk mi; değil; gönlümüz isterdi ki olsun. Çünkü, böyle bir özerk ve bağımsız bir konseyin, bizi kızdıran, bizi uyaran ve bizim canımızı sıkan, belki, görüşleri, düşünceleri, raporları ve tavsiyeleri olacaktı. Bu noktada biraz tereddütlü olduğumu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, bu konsey çok önemli görevler yapabilir. Bizim milletimizin, inandığı, güvendiği ve kararlı olduğu hiçbir konuda başaramayacağı bir şey yoktur, yeter ki, inanalım ve konseyin görevlerini tam yerine getirmesini arzu edelim.

BAŞKAN - Sayın Alptekin, toparlar mısınız!..

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Biz inanıyoruz ki, böyle bir girişim, daha da, eksiklerini tamamlayarak, ülkemize önemli hizmetler yapacak, diyaloğu, karşılıklı uzlaşmayı sağlayacak ve altyapı hazırlayacaktır.

 Biz, Fazilet Partisi olarak bu yasanın hayırlı olmasını diliyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alptekin.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin aşağıdaki biçimde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

"Başkanlık Divanı; Konsey Başkanı, 3 Konsey Başkan Yardımcısı ve Konsey Sekreteryasından Sorumlu Müsteşardan oluşur."

 

Aydın Tümen

Oktay Vural

Beyhan Aslan

 

Ankara

İzmir

Denizli

 

Nail Çelebi

Nidai Seven

İsmail Köse

 

Trabzon

Ağrı

Erzurum

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Kabul ediyoruz efendim.

BAŞKAN - Efendim, Hükümetin kabul ettiği, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza...(DSP sıralarından "gerekçeyi okuyalım" sesleri)

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve Sosyal Konseyin ilgi alanı ile Devlet Planlama Teşkilatının görev alanının benzerlik göstermesi nedeniyle tasarıda, Konsey sekreteryasının Devlet Planlama Teşkilatına bırakılması uygun görülmüştür. Kuruluş olarak bu alanda engin deneyime sahip DPT'nin Başkanlık Divanında yer alması bu birikimin değerlendirilmesine imkân verecek ve Konsey çalışmalarının etkinliğini artıracaktır. Ayrıca, Yüksek Planlama Kurulunda da benzer bir yapının etkili ve verimli bir şekilde işlediği görülmektedir.

BAŞKAN - Hükümetin kabul ettiği, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

6 ncı maddeyi...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Önce, bir defa "kabul edilmiştir" deyin...

BAŞKAN - Önerge kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi kabul edilen önergeyle beraber oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Toplantılar

MADDE 7. -  Konsey, üç ayda bir Başkanın daveti ile olağan, Başkanın daveti veya üyelerin üçte birinin yazılı istemi üzerine olağanüstü toplanabilir. Toplantı yeter sayısı, üye tam sayısının salt çoğunluğudur.

Konsey toplantılarının gündemine ilişkin hazırlıklar, Konseyi oluşturan kuruluşlardan birer temsilcinin katılımı ile sekreterya tarafından yapılır ve toplantı gündemi Başkanlık Divanı tarafından belirlenir, sekreterya tarafından üyelere duyurulur.

Toplantılara ilişkin diğer esas ve yöntemler yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde konsensüs sağlandığından gruplar söz istemiyor. Muhalefet partilerine teşekkür ediyorum.

Bir önerge var; okutup, oylarınıza sunacağım efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Madem konsensüs sağlandı, önergelerini geri çeksinler.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yaşar Okuyan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

"Konsey, üç ayda bir, Başkanın daveti ile olağan, Başkanın daveti veya Başbakanca belirlenecek olanlar dışında kalan temsilcilerin üçte 1'inin yazılı istemleri üzerine olağanüstü toplanabilir. Toplantı yetersayısı, Başbakanca belirlenecek olanlar dışında kalan temsilcilerin salt çoğunluğudur."

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, burada, kanundaki toplantı yetersayısını belirtmemiz lazım...  Başbakanca belirlenecek ne demek yani?!

BAŞKAN - Komisyona sorayım da efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, komisyon ne... Böyle bir şey olur mu yani?! Toplantı yetersayısının kanunda belirtilmesi lazım; Başbakan toplantı yetersayısını nereden, nasıl belirleyecek?!

BAŞKAN - Komisyon, katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan... Toplantı yetersayısı her yerde bellidir.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Evet, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, açıklama yapacak mısınız?..

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o zaman bize bir cevap versinler yani... Başbakan, toplantı yetersayısını...

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir açıklama yapar mısınız. 

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Efendim, şimdi, bu 2 nci maddede yazılan, isimleri, unvanları belli olan kuruluşlar, bakanlar ve kamu görevlileri var. Bunların dışında da, yani, 2 nci maddede Başbakanın istemi üzerine kamu görevlilerinden, sivil toplum örgütlerinden ve konuyla ilgili bir başka bakan da davet edilebileceği hususu yer aldığı için...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ekstra efendim, onlar ekstra; yani, böyle olmaz ki, kanunda bir rakam olacak Sayın Bakan... Olmaz böyle bir şey... Yasa düzenlemesine aykırı... Olmaz Sayın Bakan, böyle bir şey olur mu, böyle bir kanun olur mu!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sizin söylediğinizi teyit eden bir düzenleme efendim bu.

KAMER GENÇ (Tunceli) - İyi ama; yani, kanunda belirleyelim toplantı yetersayısını canım... Yani, Başbakanın toplantıya çağıracağı...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Hayır efendim, o değil işte, sizin dediğinizin aynısını teyit eden bir ilave bu. Sizin dediğiniz doğru olduğu için biz bunu açıyoruz efendim.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı hükümetin önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Efendim biraz evvel kabul ettiğiniz...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, evvela "kabul edilmiştir"deyin...

BAŞKAN - Dedim efendim; "kabul edilmiştir"dedim...

KAMER GENÇ (Tunceli)- Demiyorsunuz..."Kabul edenler...Etmeyenler" diyorsunuz, ondan sonra...

BAŞKAN - Getirtirim tutanağı efendim. Biraz hızlı konuşuyoruz belki,  duymamışsınızdır.

Hem zatıâlileriniz konuşuyordunuz Beyefendi...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Sayın Başkan...

BAŞKAN -Buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Efendim, burada "temsilci" lafı geçtiği için, 7 nci maddenin altındaki cümlede "üyelere" yerine "temsilcileri" diye redakte edilirse faydalı olur efendim.

BAŞKAN - Hay ,hay efendim.

Sayın Bakanın redaksiyonuyla ve kabul edilen önerge doğrultusuyla beraber 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim.

8 inci maddeyi okutuyorum :

Çalışma kurulları

MADDE 8. - Konsey ihtiyaç duyulan konularda görüş bildirmek üzere geçici ve daimî nitelikli çalışma kurulları oluşturabilir.

Çalışma kurulları, gerektiğinde geçici nitelikli çalışma grupları oluşturabilirler.

Çalışma kurulları ile çalışma grupları, çalışmalarına ve toplantılarına, bilgi ve veri sağlamak ve görüş oluşturulmasına katkıda bulunmak amacıyla, Başbakanlık, ilgili Bakanlık veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerini davet edebilir. Kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, toplantılara katılmak ve Devlet sırrı dışındaki tüm bilgi ve verileri sağlamakla yükümlüdür.

Çalışma kurulları, gündemi ile ilgili konularda meslek örgütlerini, diğer sivil toplum örgütlerini ve konuyla ilgili uzmanları toplantıya çağırabilir.

Çalışma kurulları ile çalışma gruplarının kuruluş, çalışma esas ve yöntemleri yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyor...

KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan...

BAŞKAN - Pardon efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan, Sayın Kamer Genç konuşacak...

BAŞKAN -Efendim, söylememiştiniz, affedersiniz.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Kamer Genç, buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel)- Yazılı olacak diye İçtüzükte bir şey yok; istediğimizde sözlü olarak ifade edebiliriz...

BAŞKAN - Biraz evvel "bu maddeden sonra konuşmayacağız" dediniz, ben de öyle zannettim.

TURHAN GÜVEN (İçel)- Efendim, Sayın  Genç dışında dedim.

BAŞKAN -Tamam efendim, ziyanı yok;buyurun. İstirham ederim; yani, gecenin bu saatinde kimseye...

KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Ekonomik ve Sosyal Konsey" diye istişarî bir konsey oluşturulması konusunda gecenin saat 11'inde Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına devam ediyor ve böyle bir konsey oluşturuyoruz.

Konseyin amacı ne, işte belirtilmiş; ekonomik istikrarın sağlanması, işsizliğin önlenmesi, ekonomik verimliliğin sağlanması gibi, çok böyle cafcaflı gerekçeler var. Aslında, tabiî, istişarî olunca, yani, bu memlekette Anayasayı ihlal etmek varken, hukuk dinlemezlik varken, böyle istişarî birtakım konseyler icat ederek, ülkeye, sanki bir şeyler kazandırıyoruz gibi, böyle, kendi kendimizi avutuyoruz. Bunlar, bana göre boş uğraşlar.

Şimdi, bu kanunu hazırlayanlar Anayasayı dahi bilmiyorlar. Bakın, şurada, gerekçeye bir laf iliştirmişler, diyorlar ki: "Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulması için anayasal veya yasal herhangi bir düzenleme yapılmamış olduğundan..." Anayasanın 6 ncı maddesinde diyor ki: "Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

...kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz."

Türkiye Büyük Millet Meclisi de, yasama yetkisini kullanırken, bağlayıcı, bağlı bir yetki içindedir. Eğer, bir şey Anayasada düzenlenmemişse, siz, kanunla bunu düzenleyemezsiniz. Yani, hiç olmazsa, böyle bir gerekçe koyamazsınız kanunun gerekçesine.

 Değerli milletvekilleri, çok mükemmel kanunlar çıkarmak önemli de, onların uygulayıcıları önemli, uygulayıcılarını...

Şimdi, Sayın Bakanımız, geçenlerde şeyde seyrettik; Rizespora Sayın Mesut Yılmaz'la beraber gittiler, Rize'de maç seyrediyorlar. Gecenin 2'sinde özel uçak var. Tabiî, müteahhitler sağ olsun, özel uçaklar çok. Gecenin 2'sinde Çanakkale'ye gidiyorlar, gecenin 2'sinde hastanelerdeki hastaları uyandırıyorlar; ebeleri, hemşireleri, doktorları kontrol yapıyoruz. Yani, işte, iktidar anlayışınız bu, bu ülkeye yaptığınız hizmetin anlayışı bu.

Yani, şimdi, bir milletvekili olarak, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu halkın temsilcisi olarak, bu kürsüden, maalesef, Türkiye'de yapılan keyfîlikleri, suiistimalleri dile getirecek bir olanağı bulamıyorum. Bakın, İçtüzüğü getirdiniz, milletvekilinin sesini kıstınız. Bundan kime ne fayda sağladınız? Bu sağlanan nedir; suiistimaller burada dile gelmeyecek.

BAŞKAN - Maddenin üzerinde konuşun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Maddenin üzerinde konuşuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Maddenin üzerinde suiistimal hiç yok.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yok mu?

BAŞKAN - Yok.

KAMER GENÇ (Devamla) - Peki, burada, devlet sırrını açıklayamaz; nedir onun anlamı?..

BAŞKAN- Devlet sırrının ne olduğunu siz bilmiyor musunuz?!..

KAMER GENÇ (Devamla)- Sayın Başkan, bakın, şu Meclisi çok keyfî yönetiyorsunuz. Rica ediyorum, bırakın da konuşalım; 5 dakika bile konuşmamızı engelliyorsunuz...

BAŞKAN- Siz de keyfî konuşuyorsunuz efendim, ondan!..

KAMER GENÇ (Devamla)- 5 dakika bile konuşmamızı engelliyorsunuz efendim. O zaman, bu Meclisi kapattırın efendim...

BAŞKAN- Madde üzerinde konuşun dedim efendim...

Buyurun.

AHMET KÂBİL (Rize)- Rizesporla ne alakası var?!..

KAMER GENÇ (Devamla)- Ne alakası var olur mu? Gecenin saat 2'sinde hastanelere gidip de, kaldırıp da, doktorları, hemşireleri sıraya dizmek bu memlekete hükümet mi etmek demektir?!. Soruyorum bakalım size; müteahhitlerin uçaklarına binmek demek bu memleketi yönetmek demek midir?!..

AHMET KABİL (Rize)- Bu saate kadar neredeydin; nasıl geldin?!.. Nezaketsiz herif!...

KAMER GENÇ (Devamla)- Neyse, bakın, tutanaklar... Hep dinliyorsunuz; tabiî, bunlar yazılmıyor...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Sayın Genç, zamanınızı çalıyorlar!..

KAMER GENÇ (Devamla)- Şimdi, Sayın Başkan, tabiî ki, eğer, burada, biz, bu meseleleri, bu ülkenin gerçeklerini ifade eden konuları dile getirmezsek; yani, bir gün burada, o zaman bu memleketi... Bakın, sokakta bugün 52-53 polisimiz yaralı, vatandaşlarımız yaralı... Peki, bunların günahını kim ödeyecek? Eğer, bunların sözleri, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, çarşıdaki vatandaşın, sokaktaki vatandaşın düşünceleri, eğer, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında dile gelmezse, o zaman, insanlar sokağa dökülecek, o zaman sokakta birbirini öldürecek. Ondan sonra, bazıları çıkıyor, bir MHP'li milletvekili diyor ki "efendim, lojmanları satarsanız halk bizi öldürür." Sen halkın adamı değil misin?!.. Değil misin kardeşim?!.  Böyle laflar söylenmez. Böyle uluorta laflar edilmez.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir)- Kim söylüyor bunu?.. Yok öyle bir şey!..

KAMER GENÇ (Devamla)- Bakın, değerli milletvekilleri, şurada önemli bir şey var: Deniliyor ki, efendim, Ekonomik ve Sosyal Konseyde birtakım düşünceler, her türlü bilgiler verilir de, devlet sırrı dışındaki tüm bilgiler verilir... Ya, nedir bu devlet sırrı?.. Yani, devlet sırrı nedir; devlet sırrı, bankayı hortumlayanların sırrı, devlet sırrıdır.

Böyle kanunlar olmaz değerli milletvekilleri, devlet sırrını tarif etmek lazım. Bugün, Türkiye'de, bugün içine düştüğümüz ekonomik sıkıntının tek nedeni, hükümetin bakanlarına soru soruyoruz, diyoruz ki, kardeşim, sen, şu falanca holdinge, devletin şu bankasından ne kadar kredi verdin?.. "Efendim, devlet sırrıdır; açıklayamam" diyor. Ee, peki, devlet sırrını açıklayamazsan, devletin köküne kibrit suyunu şey ettiler, benzini döktüler ve ondan sonra, kibriti yaktılar. Şimdi, öyle olur mu?!.

Şimdi, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç olmazsa, belirli düzenlemeler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Genç, toparlayın da bitirelim efendim. Devlet sırrının ne olduğunu biliyorsunuz, "gizli" damgası olan her evrak devlet sırrıdır.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak, gerçekten, ciddî şeyler biliyorum ve burada ciddî şeyleri dile getirmek istiyorum; ama, maalesef, burada sesimiz kısılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına çıkan kişiler bu işin hassasiyetinin farkında değiller. Bu saatte burada keyif çıkarıyoruz diye... Ondan sonra kanun... Yahu, burada memleketin meselelerini dile getireceğiz. İnsanlar bizi dinliyor; Türkiye Büyük Millet Meclisi bu saatte acaba ne yapıyor diyor. Biz, burada ciddî meseleleri dile getiriyoruz, ondan sonra Başkan "anlaşalım, hemen geçelim" diyor.

BAŞKAN - Keşke, siz, bu maddede devletin sırrı yerine, milletimizin ıstırabını dile getirseydiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Canım bizimle anlaşmaya gerek yok, 351 milletvekiliniz var, kanunları okuyun geçirin efendim, hiç oylamayın. Zaten, İçtüzüğü getirdiniz... Bir arkadaşımızı da burada şehit verdik. Ondan sonra neredeyse, zaten, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırıyorsunuz. (MHP ve ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, bu kanunun en büyük eksiği şu...(Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen...

KAMER GENÇ (Devamla) - Çok önemli bir noktayı söyleyeceğim.

Bakın, bu kanunun en büyük eksiği, ülkedeki suiistimalleri, hırsızlıkları araştıracak bir konseyin kurulması lazım. Gerekçesine bakın, bu esgeçilmiş. Çok önemli olay şu; devlet harcamalarının usulüne göre yapılıp yapılmadığı, devlet bankalarının kredilerinin yolsuz verilip verilmediği ve hırsızlıkların yapılıp yapılmadığı konusunda bu kanunda bir şey yok; bu önemli bana göre.

BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ederim efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Peki, ben, daha sonra oyumun rengini belirtmek üzere, tekrar konuşacağım efendim.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Sekretarya hizmetleri

MADDE 9. - Konseyin sekretarya hizmetleri, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı tarafından yerine getirilir.

Sekretarya, Konseyin tüm büro hizmetlerini yürütmekle görevlidir.

Konsey toplantıları ile çalışma kurulları ve çalışma grupları toplantıları Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı tarafından düzenlenir. Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı bu hizmetlerin yürütülmesinden sorumludur.

BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum efendim:

Malî hükümler

MADDE 10. - Konseyin giderleri için her yıl Devlet Planlama Teşkilâtı bütçesine yeterli ödenek konulur.

BAŞKAN - 10 uncu madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum efendim:

Yönetmelikler

MADDE 11. - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Konseye katılanların görüşleri alınarak, Başbakanlık tarafından çıkarılır.

BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum efendim:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunda çıkarılması öngörülen yönetmelikler Kanunun yayımı tarihinden itibaren 3 ay içerisinde çıkarılır.

BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum efendim:

Yürürlük

MADDE 12. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum efendim:

Yürütme

MADDE 13. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek üzere söz istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, 86 ncı maddeye göre söz talebi var.

Oyunun rengini belli etmek isteyen 2 sayın milletvekili var efendim; lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; aleyhinde, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan.

Lehte, Sayın Türker; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

3 dakikalık süre veriyorum

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akşamdan beri tartıştığımız tasarı, 1978 yılından beri Türkiye'nin gündemine gelmiş ve dönemin Başbakanı Sayın Bülent Ecevit tarafından gündeme getirildiği zaman, iş çevreleri tarafından, işçiyle aynı masaya oturmamak üzere, dikkate alınmamış; işçiyle sadece toplu anlaşma, uzlaşma yapılmış olan bir yasa düzenlemesini, bugün, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, birlikte kabul ediyoruz.

Dileğim, bu yasanın hakkını, bu yasaya göre görev verenlerin vermesi ve bu yasadaki haklarını demokratik bir ortamda, demokratik zemini yerinden oynatmadan kullanmasıdır.

Ben, hayırlı olmasını dilediğim bu yasa lehinde olumlu oy vereceğimi belirtir, saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker.

Aleyhte, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konsey Kurulması Hakkındaki Kanun Tasarısının maddelerini görüştük, maddelerini kabul ettik.

Tabiî, ben, her ne kadar tasarının aleyhinde söz aldımsa da, Fazilet Partisi Grubu olarak biz bu kanunun çıkmasını destekledik. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Tabiî, benim esas söylemek istediğim, Türkiye çok kritik bir dönemden geçiyor, hem iktidar partilerine hem muhalefet partilerine çok ciddî görevler düşüyor. Bu kritik dönemde aciliyeti olan ekonomik tasarıları getirmemiz gerekiyor. Hükümet, bu sorumluluğun bilincine varmalı. Bunu açık söylüyorum.

Eğer bir hükümet, belli kanun tasarılarını mutlaka muhalefetin desteğiyle geçirmek durumuna düşmüşse, bu hükümetin oturup kendini bir ölçüp tartması lazım. Ne söylemek istediğimi iktidar partisi grup başkanvekilleri anlar!

Türkiye, vahim bir durumdan geçiyor. Bakın, görüyorsunuz, bugün Türk esnafının demokratik hakkı olan birtakım tepkilerini, âdeta, anarşi ortamına sürükleyen mihrakların harekete geçtiğini gördük. Türk polisine taş atıldı, birtakım siyasî partilerimizin teşkilatlarına taş atıldı; onları nefretle kınıyoruz, şiddetle kınıyoruz. Oturup Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak başımızı ellerimizin  arasına alıp düşünmemiz gerekiyor; mutlaka bir diyalog sağlamamız gerekiyor. Bu Mecliste diyalogu sağlayabilmemiz için, özellikle Sayın Başbakanımıza düşen görev, bütün parti liderleriyle oturup görüşmesidir. Aciliyeti olan tasarıları, aciliyeti olan kanunları elbirliğiyle çıkarmamız lazım.

Değerli arkadaşlar, biz, kimseye testiyi kırdınız demiyoruz; bakın, açık söylüyorum, kimseye testiyi kırdınız demiyoruz. Bizim kapımız açık; Fazilet Partisi Genel Başkanının odasında akrep, yılan, çıyan da yok; iktidara en fazla destek olan bir siyasî partiyiz. Çok geç olmadan bunu başlatın, çok geç olmadan bu diyalogu başlatın. Bizim sitem etmeye hakkımız var, gerçekten sitem etmeye hakkımız var. İsrail Dışişleri Bakanıyla görüşülmeden önce bizimle görüşülmeliydi; biz, bu ülkeye ondan daha yakınız, bu ülkenin içinden geldik. Çok geç olmadan, bu diyalogu, bu birliği sağlamamız lazım; yoksa, Türkiye'de çok sert muhalefet yapılacak bir zemin var; bunu istismar etmek istemiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika...

Mitinglerimizi iptal ettik provake edilir diye.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bravo!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bu sorumluluğu taşıyoruz, taşımaya devam ediyoruz. Lütfen, iktidar, bizim bu açtığımız kucağa, uzattığımız ele cevap versin; yoksa, çok geç olur. Biz, Türk siyasetinin onurunu korumak zorundayız. Cumhuriyeti kuran, millî mücadeleyi gerçekleştiren bu Yüce Meclisin onurunu koruma sorumluluğu, bugün, Parlamentoda olan 5 siyasî partiye düşüyor. Diyalog içerisinde olmalıyız, lafla değil, ciddî olarak diyalog içerisinde olmalıyız diyorum.

Kanunun milletimize hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Sayın milletvekilleri, tasarını tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiştir ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)

Milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum muktedir bir meclis sergilediniz.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 12 Nisan 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı akşamlar efendim.

Kapanma Saati: 23.28

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.