DÖNEM : 21 CİLT : 59 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 82 nci
Birleşim 11 . 4 . 2001 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Oturum
BaşkanlarInIn KonuşmalarI 1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun, bazı ticaret
odası başkanlarının TBMM'ye vaki yakışıksız ifadelerini kınadığına ve Şanlıurfa
İlinin düşman işgalinden kurtarılışının yıldönümüne ilişkin konuşması B) Tezkereler
ve Önergeler 1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın (6/1114) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/348) C)
Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraşTIrmasI Önergelerİ 1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 29 arkadaşının, kamuya
personel alımında uygulanan merkezî sınav sistemi hakkındaki usulsüzlük ve
aksaklık iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/189) IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
3. – Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı :
591) 4. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) 5. – Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı :
609) 6. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik
ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların
Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış
Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve
Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit
Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve
Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa
Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine
Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan
Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor
Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68,
2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı : 623) 7. – 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı : 637) 8. – Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı :
640) V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. – Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın, Konya Milletvekili
Veysel Candan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 2. – Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı'nın, Konya Milletvekili
Veysel Candan'ın, konuşmasında, Genel Başkanına ve Parti Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, EBK Marmara Bölge Müdürlüğündeki
yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı
(7/3505) 2. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Emlakbank'ın, KEY
hesaplarıyla ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Faruk Bal'ın cevabı (7/3630) 3. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamu kuruluşları aleyhine
açılan davalar ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine açılan
davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı
(7/3720) 4. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Sayıştayın 2000 yılı
Malî Raporuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı
(7/3733) 5. – Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın, Medya Holding hisse senedi
sahiplerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3771) 6. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Atakuledeki
işyeri kiralarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı
(7/3782) 7. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, THY İstanbul-Gaziantep
seferinde meydana gelen olaya ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün
cevabı (7/3786) 8. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, THY İstanbul-Gaziantep
seferinde meydana gelen olaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin
Tantan'ın cevabı (7/3787) 9. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, son ekonomik krize ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3809) 10. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, dış borçlanmalara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3833) 11. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, TRT Kurumuna son üç
yılda alınan personel sayısına ve TRT logosuna ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/3850) 12. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş'ın, TRT'nin yeniden yapılanma
projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in
cevabı (7/3863) 13. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Edirne İlinde mevlit merasimi
yapılan bir binaya emniyet güçlerince baskın düzenlendiği iddiasına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3866) 14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Ermenek-Tepebaşı ve
Elmayurdu köylerinin birleştirilme taleplerine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3875) 15. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Konya-Karaman arasında
yapılması planlanan konvansiyonel havaalanı projesine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün cevabı (7/3878) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı. Avustralya Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanının Türkiye'ye davet edilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Genel Kurulun 5.4.2001 tarihli 79 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan,
Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin,
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında
yer almasına ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 10.4.2001 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına; 6.4.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun
6.4.2001 tarihli 80 inci Birleşiminde okunmuş bulunan, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan hakkındaki (9/2) esas numaralı
Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmının 2 nci sırasında yer almasına ve Anayasanın 100 üncü
maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 10.4.2001
Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin; Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 259 uncu sırasında yer alan 637 sıra sayılı Kanun
Tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına; 9 Nisan 2001 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan 640 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 9 uncu sırasına alınmasına; Genel Kurulun, 10 Nisan 2001 Salı günü
15.00-20.00, 11 Nisan 2001 Çarşamba, 12 Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00
saatleri arasında çalışmasına; 13 Nisan 2001 Cuma günü de 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmasına ve bu gün de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
10 Nisan 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 11 Nisan
2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesine; 10 Nisan 2001 Salı günü,
(11/11) esas numaralı gensoru önergesi ile (9/2) esas numaralı soruşturma
önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine ve gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 11 Nisan 2001 Çarşamba
günü, gündemin 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 12 Nisan 2001 Perşembe
günü, gündemin 11 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP, ANAP
Gruplarının müşterek önerilerinin, İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, İzmir İlinde Mordoğan Adıyla Yeni Bir
İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/374), Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Güneş'in, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu
Kanunu ile Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam
Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin (2/623), Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin (2/588), İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergelerinin, Yapılan görüşmelerden sonra, Kabul edildikleri açıklandı. Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden Singapur Dostluk
Grubu Heyetine Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi. Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, Türk Polis
Teşkilatının kuruluşunun 156 ncı yıldönümü nedeniyle bir konuşma yaptı. Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili
Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan
Güven'in, tarım ve hayvancılık sektöründe gerekli önlemleri almayarak çiftçiyi
yoksulluğa mahkûm ettiği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesinin (11/11) gündeme alınmasının, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63 arkadaşının, bankalar
yeminli murakıpları raporlarının zamanında işleme konulmasını engelleyerek bazı
bankaların yöneticileri hakkında yapılması gereken işlemleri geciktirdiği ve
siyasî himaye sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı
maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan
Hüsamettin Özkan hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin
(9/2), öngörüşmeleri tamamlandı; Meclis soruşturması açılmasının, Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı. Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın; İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer'in, Şahıslarına sataştığı iddiasıyla birer konuşma yaptılar. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S.Sayısı: 433), Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/728) (S.Sayısı: 591), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S.Sayısı: 592), Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/758) (S.Sayısı: 609), Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor
Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların
Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına, Ankara Milletvekili Yücel
Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara
Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanmasına, Erzurum Milletvekili
Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10
Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin
Ödüllendirilmesine, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili
Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve
Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesine (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492,
2/535) (S. Sayısı: 623), İlişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının (1/832) (S.Sayısı : 638) yapılan açık
oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, İstanbul Milletvekili İsmail
Aydınlı'nın, konuşmasında, partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. 11 Nisan Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşime 21.20'de son verildi. Murat
Sökmenoğlu Başkanvekili
II. – GELEN KÂĞITLAR 11 . 4 . 2001 ÇARŞAMBA Rapor 1. - Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/593) (S. Sayısı : 643) (Dağıtma tarihi : 11.4.2001)
(GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Manavgat Irmağı'nın İsrail'e
satılacağı iddialarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1356) (Başkanlığa geliş tarih : 10.4.2001) 2.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, 2001 yılı demiryolu projelerine
ve Bursa İli için bir çalışma olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1357) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 3.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, baraj projelerine ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1358) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 4.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Hazine arazilerine ilişkin Devlet
Bakanından (Şuayip Üşenmez) sözlü soru önergesi (6/1359 ) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.4.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3988) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2001) 2.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3989) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.4.2001) 3.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3990) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2001) 4.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3991) (Başkanlığa geliş tarihi
: 10.4.2001) 5.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3992) (Başkanlığa geliş tarihi
: 10.4.2001) 6.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3993) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2001) 7.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3994) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2001) 8.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3995) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2001) 9.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3996) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2001) 10.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Abdulhaluk Mehmet Çay) yazılı soru önergesi (7/3997)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 11.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/3998)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 12.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/3999) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.4.2001) 13.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Şuayip Üşenmez) yazılı soru önergesi (7/4000) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 14.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/4001) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 15.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Edip Safder Gaydalı) yazılı soru önergesi (7/4002)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 16.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/4003) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 17.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4004) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 18.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/4005) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.4.2001) 19.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4006) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 20.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4007) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 21.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4008) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.4.2001) 22.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/4009) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2001) 23.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4010) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2001) 24.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4011) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 25.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/4012) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2001) 26.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/4013) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 27.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/4014) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 28.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/4015) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.4.2001) 29.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/4016) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 30.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanından (Yüksel Yalova yazılı soru önergesi (7/4017) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 31.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4018) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 32.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru
önergesi (7/4019) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 33.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi
(7/4020) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 34. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4021) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 35.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Maliye Bakanlığı'nın ek bina
inşaatına ve diğer hizmet binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4022) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 36.- Şanlıurfa Milletvekili
Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Bartın'a yapılacak Mobil Santrale ilişkin
Çevre Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4023) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 37.- Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Ziraat Bankası'nın nakit
açığına ve borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/4024) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 38.- Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir-Edremit Devlet
hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4025) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.4.2001) 39.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, nakliyecilerin sorunlarına ve
almaları gereken C2 karnesinin şartlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4026) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 40.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, ŞEKERBANK'a ait olduğu
iddia edilen Ankara'daki villanın
giderlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4027)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) 41.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Bartın-Cide Mobil
Santral ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4028) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2001) Meclis Araştırması Önergesi 1.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 29 arkadaşının, kamuya
personel alımında uygulanan merkezi sınav sistemi hakkındaki usulsüzlük ve
aksaklık iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 11 Nisan 2001 Çarşamba BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz efendim. III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Oturum
BaşkanlarInIn KonuşmalarI 1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili
Murat Sökmenoğlu'nun, bazı ticaret odası başkanlarının TBMM'ye vaki yakışıksız
ifadelerini kınadığına ve Şanlıurfa İlinin düşman işgalinden kurtarılışının
yıldönümüne ilişkin konuşması BAŞKAN - Gündeme geçmeden evvel, iki şey arz edeceğim. Bir tanesi, dünkü, bazı oda başkanlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine
vaki yakışıksız ifadelerini, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız
Sayın Ömer İzgi, basın toplantısında açıklama yaptı; gereğini, hukukî yollarını
açacağını ifade etti ve yüksek müsaadelerinizle, Meclis Başkanı Sayın Ömer
İzgi'nin basına dağıttığı konuşmayı sizlere de dağıtıyorum. Arz ederim efendim; kem söz, sahibine aittir. (Alkışlar) Efendim, ikinci bir şeyi daha ifade edeyim. Bugün, Şanlıurfa'nın
kurtuluş yıldönümü. Bu konuda, bazı sayın Şanlıurfa milletvekilleri gündemdışı
söz istediler; ancak, prensip itibariyle, bugünlerde gündemdışı söz
vermeyeceğim için, sayın milletvekilleri müracaat edip de söz vermediğim için,
onlardan özür diliyorum. Zabıtlara geçmesi bakımından, isimlerini zikrediyorum
ve Şanlıurfa'nın kurtarılış yıldönümünü kutluyorum. Kurtuluş Savaşında
canlarını feda edenleri rahmetle anıyorum; gazilerimize de minnetlerimi
sunuyorum efendim. (Alkışlar) Şanlıurfa Milletvekilleri Sayın Yahya Akman, Sayın Necmettin Cevheri,
Sayın Niyazi Yanmaz, Sayın Mehmet Yalçınkaya, Sayın Ahmet Karavar, Sayın
Zülfükar İzol, Sayın Edip Bucak, Sayın Muzaffer Çakmaklı, Sayın Mehmet Güneş,
Sayın Cenap Gülpınar'ın bu konudaki isteklerini size iletmiş oldum;
Şanlıurfa'ya da mesaj gitmiş oldu efendim. Teşekkür ederim. ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Mikrofonunuzu açalım, müsaade ederseniz
efendim. Buyurun efendim. ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 59 uncu maddesine
göre, sizden defalarca söz istedim. Yine, İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre,
tutumunuz hakkında söz almak istiyorum. BAŞKAN - Hangi tutumum hakkında efendim? Anladığım kadarıyla, gündemdışı
söz vermeyerek, milletvekilinin bu imkânını kısıtladığımdan dolayıdır. ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Evet. BAŞKAN - Ben, demin de ifade ettim. Türkiye, çok yüklü ve sırat
köprüsünden geçtiği için, gündemdışı konuşmalar da çok önemli olmasına rağmen,
gündemimiz çok dolu olduğu için, kendi inisiyatifimi kullanarak da söz
vermedim; ancak, size, bu konuda, yerinizden, söz veriyorum. Buyurun. ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın Başkan, günlerdir, basınımızda,
özellikle gerek kendi bakanlığım döneminde gerekse Doğru Yol Partisi iktidarı
dönemindeki diğer bakanların havameydanları konusunda yaptığı hizmetler
çarpıtılarak ve basınımıza yanlış bilgi verilerek halkımız yanıltılmaktadır. Şimdi, burada, tabiî, bu zemini kullanmayacağım, neyi kullanacağım; onu
bilemiyorum. Hava Kuvvetleri envanterinde olan Zonguldak Havalimanı, benim
bakanlığım döneminin dışında, 1993 yılında ihalesi yapılmış, benim bakanlığım
döneminde bitirilmiş; fakat, bugünkü hükümet, bugünkü iktidar, gitmiş, orada
havaalanını açmış; ama, uçuş ünitelerini yanlış koymuş; bu bakımdan da,
havaalanı çalışamaz durumda. Ayrıca, yine, basına intikal ediyor ve bu,
bakanlık tarafından intikal ettiriliyor zannediyorum. Basına intikal
ettirildiğine göre, Zonguldak Havaalanının büyük ölçüde zarar ettiği
söyleniyor. Halbuki, devletin kayıtlarına göre, 2000 yılında, Zonguldak'a 32
uçak inmiş, 407 milyar gelir Zonguldak Havaalanında var ve 50 milyar da gider
var; fakat, bu, çarpıtılmış. Benim resmim konuluyor, diğer arkadaşlarımın
resimleri konuluyor; sanki, burada, uygunsuz bir şey yapmışız gibi. Halbuki,
Millî Güvenlik Kurulunun kararı olmasına rağmen, Mersin Havaalanı ihalesi
yapılıyor, Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararı olmasına rağmen, Hatay
Havalimanı ihalesi yapılıyor, daha düne kadar yakın bir geçmişte ve buralara
da, özel idareler tarafından yapılmasına rağmen, Bakanlıkça ödenek tefrik
ediliyor. En önemli yatırımlardan ödenek alınmak suretiyle buralara ödenekler
tefrik ediliyor ve basında da -ben, kendim için söylemiyorum; ama-
milletvekillerine... Biraz evvel de, siz, ifade buyurdunuz Sayın Başkan, biz,
milletvekili olarak bu yalanları, bu yanlışları düzeltmediğimiz zaman, bizim
şahsımızla ilgili değil; ama, Millet Meclisi için de birtakım iyi olmayan
sonuçlar ortaya çıkıyor. Bir başka konu, Gazipaşa Havalimanı konusu. İnsanlar, Avrupa'dan
Antalya'ya 3,5 saatte geliyor, Antalya Havalimanından Alanya'ya 3 saatte
gidiyor; yani, buna bir çözüm bulalım dedik, Gazipaşa Havalimanını yaptık.
Buraya gidip de, Antalya Havalimanındaki bir doppler voinr var, bu doppler
voinr gibi bir voinr alıp da, orada bunu çalıştırmak mümkün. Bu kadar
beceriksizlik yapan bu hükümetin bazı üyeleri, maalesef, bunu basına
sızdırıyorlar. Benim arzım şu Sayın Başkanım, affınıza sığınarak söylüyorum: Kendimiz
hakkında, biz, Meclis soruşturması ve Meclis araştırması isteyemeyiz; ama,
günlerdir gazetelerde, özellikle, Doğru Yol Partisi iktidarı devrinde birtakım
yanlışlıklar olduğu ifadeleri var. Bu iddiada bulunan arkadaşlarımızı, bu
yalanları basına sızdıran arkadaşlarımızı davet ediyorum, ya Meclis
soruşturması veya Meclis araştırması şeklinde havameydanları ve ulaştırmanın
Doğru Yol Partisi dönemindeki bütün icraatlarını Yüce Meclise getirelim. Biz
zira, kendi hakkımızda Meclis soruşturması veya kendi hakkımızda Meclis
araştırması açma durumunda değiliz. Zor günler yaşıyoruz. Konu, istismara
müsait; ama, herhangi bir şekilde konuya girmek istemiyorum. Türkiye, çok nazik
dönemden geçiyor; ama, isimlerimiz belirtilerek, memlekete yaptığımız
hizmetlerin bir başka manada gazetelere aksettirilmesi de, doğrusu, bizi
fevkalade üzüyor, Yüce Meclise de yanlışlık oluyor. Saygılar sunuyorum Sayın Başkanım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Ömer Barutçu'ya teşekkür ediyorum. Bu konunun açıklığa...
Tahmin ediyorum, ilgili sayın bakan da... (MHP sıralarından gürültüler) Müsaade eder misiniz efendim... Niye itiraz ettiniz? Sayın Ömer Barutçu, eski Ulaştırma Bakanı olarak, basında çıkan birtakım
sızıntı haberlerle rahatsız olmuşlar. Sayın Bakan da buraya... OKTAY VURAL (İzmir) - Gazetelerde... Gazetelerde... BAŞKAN - Efendim, ifade ettiler... Lütfen, istirham ederim!.. Maksat
hâsıl olmuştur efendim, rica ederim. Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır,
okutuyorum efendim: B) Tezkereler
ve Önergeler 1. – Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın (6/1114) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/348) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 436 ncı sırasında yer alan
(6/1114) esas numaralı sözlü soru önergemi, yazılı cevap verildiğinden geri
alıyorum. Saygılarımla. İlyas Yılmazyıldız Balıkesir BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Bir Meclis araştırması önergesi var, okutuyorum efendim: C)
Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraşTIrmasI Önergelerİ 1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük ve 29 arkadaşının, kamuya personel alımında uygulanan merkezî sınav
sistemi hakkındaki usulsüzlük ve aksaklık iddialarının araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Bilindiği gibi, ülkenin en büyük yaralarından biri haline gelen kamuda
işe adam almalarda kayırmacılığın ve torpilin önlenmesi amacıyla 57 nci Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti tarafından merkezî sınav sistemi projesinin yürürlüğe
konulması ve halkın devlete olan güveninin yeniden tesis edilmesi yönündeki
çabaları sonucunda merkezî sınav uygulamasına geçilmiştir. Ancak, kamuoyunda, konu hakkında oluşan olumsuz kanaatler ve son aylarda
ayyuka çıkan usulsüzlüklerin araştırılarak ortaya çıkarılması amacıyla
Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105
inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 1- Saffet Arıkan Bedük (Ankara) 2- Hacı Filiz (Kırıkkale) 3- Celal Adan (İstanbul) 4- Nevfel Şahin (Çanakkale) 5- H. Ufuk Söylemez (İzmir) 6- Sevgi Esen (Kayseri) 7-İsmet Attila (Afyon) 8- Mehmet Necati Çetinkaya (Manisa) 9- Hüseyin Çelik (Van) 10- Ayfer Yılmaz (İçel) 11- Murat Akın (Aksaray) 12- Necmi Hoşver (Bolu) 13- Kemal Kabataş (Samsun) 14- Kemal Çelik (Antalya) 15- Mustafa Örs (Burdur) 16- Ali Naci Tuncer (Trabzon) 17- Sebahattin Karakelle (Erzincan) 18- Oğuz Tezmen (Bursa) 19- Metin Musaoğlu (Mardin) 20- Ali Şevki Erek (Tokat) 21- Mehmet Sağlam (Kahramanmaraş) 22- Mahmut Nedim Bilgiç (Adıyaman) 23- Mehmet Yalçınkaya (Şanlıurfa) 24 Erdoğan Sezgin (Samsun) 25- Hakkı Töre (Hakkâri) 26- Mehmet Selim Ensarioğlu (Diyarbakır) 27- Necati Yöndar (Bingöl) 28- Yahya Çevik (Bitlis)
29- İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir) 30- Salih Çelen (Antalya) Gerekçe: Devlet Personel Başkanlığı, Başbakanlığa bağlı olan ve 2 milyonu aşkın
devlet memurunun hakkının, hukukunun korunmasına, devlet kurumlarının
kadrolarının hizmet ihtiyaçlarına göre belirlenmesine yönelik politikalar
oluşturan ve bu yüksek politikaları istihdam ettiği iyi eğitim görmüş kariyer
sahibi devlet personel uzmanları eliyle gören bir kuruluştur. Bilindiği gibi, ülkenin en büyük yaralarından biri haline gelen, kamuda
işe adam almalarda kayırmacılığın ve torpilin önlenmesi amacıyla merkezî sınav
sistemi projesinin yürürlüğe konulması ve halkın devlete olan güveninin yeniden
tesis edilmesi yönündeki çabalar sonuç vermiş ve merkezî sınav uygulamasına
geçilmiştir. Ancak, kamuoyunda konu hakkında oluşan olumlu kanaatler son aylarda
görsel ve yazılı basında da yer alan usulsüzlüklerden dolayı bu büyük projeden
sorumlu kuruluş olan Devlet Personel Başkanlığında sergilenen hukuk ve insaf
dışı icraatlar doruk noktasına ulaşmıştır. Keyfî, kasıtlı ve yanlı kişilerce bu başkanlığı bir çiftlik gibi görmesi
neticesinde ne yazık ki, halkın gözünde devletin itibarı bir kez daha
sarsılmıştır. Milyonlarca kişinin kaderini ilgilendiren ekmek umutlarının bağlandığı
merkezî sınav biriminin başında devlet personel uzmanlarının yerine, bugün,
konunun ehli olmayan kişiler atanmak suretiyle yönetilmektedir. Kasıtlı ve yanlı tutum sonucunda; sınavı kazanan 400 000 kişinin
formları bugün basit bir dershanede bile bulunan optik okuyucu temin edilmediği
için elle bilgisayara girilmektedir. Bu işler aylarca zaman almakta, atama
işlemlerine ise ancak bir yıl içinde başlanabilmekte taraflı ve haksız
atamalara fırsat verilmektedir. Bu arada içinde başvuru formları bulunan çuvallar Devlet Personel
Başkanlığının koridorlarında öteye beriye özensiz bir şekilde atılmış, hiçbir
güvenlik tedbiri alınmamasından dolayı örneğin sınavı Türkiye üçüncüsü olarak
kazanan Hasan Gonca, yedinci olarak kazanan Aytül Alkan gibi başarılı adayların
başvuru evrakları yok olmuş ve 99 puan alan adaylar hiçbir yere
yerleştirilememiştir. Ayrıca kurumların talep ettikleri kadrolarda bay/bayan ayırımı hiçbir gerekçe
olmaksızın kaldırılarak, kurumlara erkek hemşire, bayan imam, bayan itfaiyeci,
erkek sekreterler gönderilmiştir. Üstelik bütün bu yanlışlıklar Devlet Personel
Başkanlığında oluşturulan bir komisyon marifetiyle tespit edilmiştir. Bugüne
kadar sorumlular hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır. Büyük bir başarı olarak sunulan bu projenin keyfî yönetim anlayışını
kendisine şiar edinmiş yöneticiler eliyle uygulanması neticesinde bu sınava
büyük ümitler bağlayan halkımız hayal kırıklığına uğratılmıştır. İlk yerleştirmede
atama yapılacağı duyurulan 19 000 kadronun 10 000'ine, bugün yanlış atama
işlemleri neticesinde atama yapılamamıştır. Diğer taraftan sınava ilişkin usulsüzlükler; bazı gazeteler tarafından
"bunu da beceremedik" şeklinde manşet haber olarak verilmiş, yapılan
yanlışları içeren DMS gizli komisyon raporları birtakım gazeteler tarafından
yayımlanmıştır. Bu usulsüzlüklerin açığa çıkması sonucunda paniğe kapılan bazı üst düzey
bürokratlar, başkanlık çalışanlarına baskı yapmaya başlamış ve kurumda mevcut
bulunan çalışma huzuru ve şevkini yok etmiştir. Bu bağlamda; 300 çalışanı bulunan kurumda 100'e yakın personelden
savunmaları istenilmiştir. 11'i devlet personel uzmanı olmak üzere 36 adet kurum çalışanı
mesleklerinden kopartılarak ilgisiz kurumlara sürgün girişimine tabi
tutulmuştur. Bu uygulamanın, personel hukukunda bütün kamu kurumlarına yol
göstericilik yapması gereken Devlet Personel Başkanlığında sahneye konulması,
ibretle ele alınmalıdır. Devlet Personel uzmanlarından bir kısmının kariyer meslekle
bağlantılarını kuran sözleşmeleri feshedilerek, personelin özlük haklarına el
uzatılmıştır. Kurumda halen uzman yardımcısı olarak görev yapan ve 55 inci hükümetin o
zamanki Devlet Bakanı tarafından atamaları yapılan 19 uzman yardımcısının işine
son verme çalışmaları sürdürülmektedir. Hiçbir kamu görevlisi, makamını ve yetkilerini, kişisel kin ve
husumetine alet edemez, etmemelidir. Âdeta, kurum, bir usulsüzlük, rüşvet ve tehdit merkezi haline
getirilmiştir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemde yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları
görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı
: 527) BAŞKAN - 10.01.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci
maddesine göre komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle
ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini
erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 2.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon? Yok. Erteliyoruz. Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 3.– Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarı ve aynı mahiyetteki kanun tekliflerinin
müzakerelerine başlayacağız. 4.– Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi
Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının;
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri,
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı : 592) BAŞKAN - Komisyon?... Yok. Ertelenmiştir. Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 5.– Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609) BAŞKAN - Komisyon?... Yok. Ertelenmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının müzakerelerine başlayacağız. 6.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı
Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve
Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası
Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş
Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun
Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili
Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk
Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi
Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının
Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin
Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387,
2/492, 2/535) (S. Sayısı : 623) BAŞKAN - Komisyon?... Yok. Ertelenmiştir. 2001 Mali Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının müzakerelerine başlıyoruz. 7.– 2001 Mali Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/835) (S. Sayısı : 637) (1) BAŞKAN - Komisyon?... Yerinde. Hükümet?... Yerinde. Komisyon raporu 637 sıra sayısıyla, bastırılıp, dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının içerdiği hükümleri Doğru Yol Partisi Grubu
adına değerlendirmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 2001 Yılı Bütçe Kanunu, bundan yaklaşık dört ay
önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından kabul edilerek
yürürlüğe konulmuştur. Bütçe uygulamasında sıkça rastlanmayan bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bütçe kanunu, genelde, eködenek kanunu değişiklikleriyle; yani, bütçeyle
belirlenen ödenek sınırlarının tavanlarının yükseltilmesi şekliyle ve
değişiklik için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmektedir. Bu defa,
alışılmamış bir olayı yaşıyoruz. Olayın esası şudur: Bütçe kanunuyla, bir
yıllık süre için uygulanmak üzere yürürlüğe konulmuş bütçe kanunu maddelerinde
değişikliğe gidiyoruz. Bakıldığında, bu düzenlemenin, sıradan, rutin bir düzenleme olduğu
düşünülebilir ve bütün bu düzenlemelerde, Maliye Bakanlığının, öteden beri,
bütçe tatbikatı içinde, bazı teknik hususlarda, muhasebeleştirme ve kayıtlara
alma açısından eksiklikleri var diye düşünülebilir; ancak, bu defa, sadece
düzenlemesi Maliye Bakanlığına ait; fakat, özünde, Hazinede ve Türk bankacılık
sektöründe yaşanan derin ekonomik krizin boyutlarını ve bunların bütçeyle
ilişkilerini düzenlemeyi öngören bir tasarı var önümüzde. Bu, hiç alışılmamış
bir tasarı. Bu tasarıyla ortaya konulan büyüklükler, bundan sonraki ekonomi
politikaları ve ekonomiyle ilgili uygulamaları derinden etkileyecek önemde,
öncelikte ve büyüklükte. Bu nedenle, Yüce Heyetinizle, değerli
milletvekillerimizle, ben, teknik açıdan bu düzenlemelerin ekonomide ne anlama
geldiği ve hangi sonuçlar yaratacağı konusunu paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, evet, 2000 yılında parlatılmış, güzelleştirilmiş
bütçe sonuçlarını hep beraber izledik. Sayın Maliye Bakanı ısrarla ve büyük bir
gururla, 2000 yılı bütçesinde 7 katrilyonluk faiz dışı fazla olduğunu, ısrarla ve
yine büyük bir gururla, bir başarı öyküsü olarak hepimize anlattı. Ben, şahsen,
birkaç kez Genel Kurulda şu hususun özenle altını çizdim: Türkiye'de, bugünkü
yapısı içerisinde bütçeyi ele aldığınızda, dar; konsolide bütçeyi ele aldığınızda,
bazı iyileştirme emarelerini görmeniz mümkün; ancak, Türkiye'de kamu finansmanı
sadece bütçeden ibaret değil, bütçenin dışında fevkalade büyük korkutucu
açıklar yaratıldığını ısrarla ifade ettim ve bütçe dengesine değil, kamuda,
konsolide kamu dengesine ve bu denge içerisinde yaratılmış açıklara bakmamız
gerektiğini ısrarla vurguladım. Bu açıklar nerede oluştu: Pek çok alanda oluştu; ama, bugün, bütçe
dışında ikinci büyük açık yaratan alandaki sonuçları bütçeleştirmeye
çalışıyoruz, devlet borç idaresine taşımaya çalışıyoruz. Yapılan iş gayet basit. Üç kamu bankasında ve ağırlıkla ikisinde, 2000
yılı sonu itibariyle yaratılmış olan açık, yaratılmış olan ve adına görev
zararı demeye çalıştığınız açık, 15 katrilyon lira ve şubat sonu itibariyle bu
rakamın 17 katrilyon lira olduğu biliniyor. Başka bir başarı hikâyesiyle, bir
büyük reform operasyonu ile fona aktardığımız 14 bankanın da birikmiş görev
zararı -görev zararı değil bu- açığı ya da zararı -ne dersek diyelim-
kamulaştırılan, kamuya mal edilen, hazine yükümlülüğü haline getirilen,
hazinece, bir anlamda, devralınan rakam da 13 katrilyon değerli arkadaşlarım.
Böylece, bu düzenlemelerle, bu 5 maddelik düzenlemeyle, 30 katrilyonluk açığın
devlet açığına, devlet borç stokuna ilave edilmesi gerekiyor. Bununla ilgili
kayıtları yapmak konusunda, hazineden sorumlu yeni değerli bakanımıza ve Maliye
Bakanına yetki veriyoruz. Diyoruz ki: Bugüne kadar oluşmuş 44 katrilyonluk borç
stokuna 30 katrilyonluk borç daha ilave ediyoruz. Böylece, sadece iki kalemde
-başkaları da var- kamunun oluşmuş borç yükümlülüğü 75 katrilyon düzeyine
yükseltiliyor. Değerli arkadaşlarım, bunda ne var diyemezsiniz; çünkü, biz, bütçeyle,
bu kadar iddialı bir programla, 2000 yılında 12,8 katrilyonluk açık yarattık ve
büyük performans gösterdik iddialarını her yerde ve her zaman büyük bir gururla
anlattık, anlatıldı bize; ama, bugün karşı karşıya bulunduğumuz tabloda, 12,8
katrilyonluk açığa 30 katrilyon daha ilave ediyoruz. Peki, nereden ediyoruz, ne
yapıyoruz; bugüne kadar kayda almadığımız, devletin kayıtlı yükümlülüğü haline
getirmediğimiz, kayıtdışında, muhasebe dışında, bütçe dışında tuttuğumuz bu
açığı bütçeye alarak ne yapıyoruz? Bugüne kadar bütçeye almadık, ne oldu;
bundan sonra almazsak ne olur? Bu soruyu sormak durumundayız. Bundan sonra bu
açığı bütçeye almamak lüksümüz yok. Bu açığı bütçeye taşıyoruz; çünkü,
karşılığında, hazineyle, bankacılık sektörüne, yani, Türk malî sektörünün
kamulaştırılmış bankalarla birlikte yaklaşık yüzde 55'ini oluşturan bankalara
30 katrilyonluk kâğıt vereceğiz; çünkü, bu açığı kapatmadan, bu açığı yok
etmeden, bankacılık sistemini, ödemeler sistemini döndüremez, ödemeler
sistemini tıkanıklıktan kurtaramaz hale eldik; ama, kaynağımız yok; kaynağımız
yok, açığımız var; açığımızı, bütçeye, bir şekilde, geçici olarak kaydedeceğiz;
karşılığında, Sayın Bakan, kâğıt ihraç edecek. Bu kâğıtlardan, 17 katrilyonu
kamu bankalarının aktifine konulacak, 13 katrilyonu da, muhtemelen, bu muhteşem
14 batık bankanın aktifine konulacak. Aktife bunların konulması bir şey ifade
etmiyor değerli arkadaşlarım, bu kâğıtlar, Merkez Bankasına, bir şekilde depo
edilecek ve karşılığında da, Merkez Bankası, Türk Lirası yaratacak; yani
"monetizasyon" dediğimiz olayın altyapısını burada hazırlıyoruz;
devletin borcu var, devletin açığı var, devletin kaynağı yok; kaynağı yoksa,
kâğıt verelim; bu kâğıt karşılığında da, Merkez Bankasından para alalım
diyoruz. Elbette, bu büyüklükte bir açığın ve bu büyüklükte bir monetizasyonun,
faiz politikaları üzerinde, enflasyon üzerinde, kur politikaları üzerinde,
tahminimizin ötesinde, çok olumsuz etkileri olacaktır. Bütün bunları
konuşmuyoruz; sadece, basit, rutin, bütçe kanunu değişikliklerini, bütçedeki
ödenek kaydı, muhasebeleştirme işlemlerini yaptığımız kanısındayız; hadise,
bugüne kadar yaşanmamış önemde, öncelikte, boyuttadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi,
böylesine önemli, böylesine gelecek ekonomik politikaları kontrol altına alacak
ve yönlendirecek düzenlemeleri, çok daha büyük bir ilgi ve dikkatle izlemelidir
diye düşünüyorum ve... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, lütfen salona uyarıda
bulunursanız... Sayın sözcü, burada, güzel bir konuşma yapıyor. BAŞKAN - Sayın Kabataş, bir dakikanızı rica ediyorum. KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Evet... Lütfen... BAŞKAN - Efendim, Yüksek Heyetiniz biraz dikkatle dinlerse, salonun
sükûneti sağlanmış olacak. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Önce kendilerine baksınlar... BAŞKAN - Efendim, Sayın Başkan ve hatip sesinin duyulmadığını ifade
ettiler, bendeniz de çok nazik bir şekilde... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - O takdirleridir. BAŞKAN - Tabiî efendim, bu herkesin takdiridir. Rica ederim, ille
dinleyin diye bir şey yok; istirham ederim!.. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yani, ikide bir Genel Kurulu uyarmanızı
yadırgıyorum. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Sayın Başkan, Genel Kurulun uyarılması doğru
olmuyor, izin vermeyin. BAŞKAN - Efendim, onlar uyarmadılar. KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Kabataş... Şimdi, bazı arkadaşlarımız, yani, muhalefet milletvekilleri olsun,
iktidar milletvekilleri olsun, ayakta çok deplasmandalar... ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - O zaman, onlara da söyleyin. BAŞKAN - Efendim, onu söyledim; istirham ederim!.. Affedersiniz, ben size konuşuyorum mecburen, karşımda siz varsınız; bu
tarafa konuşamam ki!.. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - O tarafa, arkaya bakın, sohbet ediyorlar. Sayın Gönül, arkaya bakın! HACI FİLİZ (Kırıkkale) - O taraftan geldiler. BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula hitap ettik; istirham ederim!.. Tamam efendim. Sayın Kabataş, sürenizi artıracağım efendim. Buyurun. KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlarım, yani, 2000 yılında çok iyi yönetildiği iddia
edilen bütçeyle yaratılan açık 12,8 katrilyon, bütçe dışında yönetilmemiş açık
30 katrilyon. 2000 yılının toplam açığı 42 katrilyon ve bu 42 katrilyonun 30
katrilyonu için şimdi Sayın Bakana ve Hazineye 30 katrilyona kadar kâğıt para
basma yetkisi veriyoruz, bunun altyapısını oluşturuyoruz ve bu 30 katrilyonun
17 katrilyonu kamu bankalarında oluşmuş açığın adıdır. Bu açığı da "görev
zararı" adı altında muhasebeleştirme yetkisi veriyoruz. Böylece, kamu
bankalarında, çeşitli söylentilere ve olumsuzluklara yol açan kredilerle ve
kötü yönetimle ve eksik performansla yaratılmış açıkları da bir anlamda görev
zararı tanımına taşıma yetkisi veriyoruz. Yani, yapılan işlemleri bir şekilde
aklamanın da altyapısını hazırlıyoruz. Böylesine büyük bir operasyonda, gerçekten, bu 30 katrilyonluk açığın
mahiyetinin ne olduğunu, görev zararıyla bağlantısının ne olduğunu, gelecek
ekonomik politikalarımızı, kur politikalarımızı nasıl etkileyeceğini, faizleri
ne yönde etkileyeceğini ve hiperenflasyon yaratma konusunda, üç rakamlı
enflasyon yaratma konusunda ne büyük riskler taşıdığı konusunu -hep birlikte-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu değerlendirmek ve sorgulamak
durumundadır diye düşünüyorum. Bu düzenlemeler, alışılmış, sıradan, rutin
düzenlemeler değildir değerli arkadaşlarım. Sayın Bakan, şu anda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmiş 13
bankanın yarattığı zararı 13 katrilyonla sınırlayacak durumda mıdır
bilemiyorum; bazı ciddî hesaplamalara göre, kamu bankalarında yaratılmış
zararın boyutu sadece 30 katrilyonla sınırlı değil, bu rakam 45 katrilyon
düzeyine kadar yükselmektedir. Bu 45 katrilyonluk açığı, biz, bir şekilde,
bütçe disiplinini yok sayarak, bütçenin borçlanma limitlerini dikkate almadan
monetize etmek için yetki oluşturuyoruz. Şu anda, bu düzenlemeyle, 2001
yılında, devlet bütçesinde iç borçlanmanın limitini nereye kadar taşıdığımız,
nereye kadar çıkardığımız konusunda müthiş bir belirsizlik yaratıyoruz.
Üstelik, toplamı 30 katrilyona, bir hesaba göre 45 katrilyona kadar çıkacak
operasyonları bütçe dışında yapmayı, bütçeden mahsup edilecek ödenekler
hesabını kullanarak, ödeneksiz faiz harcaması, faiz ödemesi yapmayı da öngören
bütçe disiplinini altüst edecek düzenlemeleri de bu olağanüstü tasarıya ilave
ediyoruz değerli arkadaşlarım. Bütün bunları, tabiî ki, bir teknik ayrıntı diye değerlendirmek
imkânımız yok. Bütün bunlar, teknik ayrıntı değil, bundan sonraki ekonomik
politikaların özünü ve ülkeye verecek hasarını tespit açısından fevkalade
önemlidir. Burada başka bir konuya ilginizi çekmek için açıklık getirmek istiyorum. Tasarıya ilave edilen 5 inci maddeyle, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası ile Türkiye Emlak Bankası AŞ'yi birleştiriyoruz, buna yetki veriyoruz.
Bu konuda, çok ilginç bir operasyon planlanmış durumda. Bu operasyon nedir,
sonuçları ne olacaktır; bunu da Yüce Heyetinize takdim etmek, açıklamak ve
heyetinizi bilgilendirmek hususunda bir fırsattır diye değerlendiriyorum bu
konuşmamı. Değerli arkadaşlarım, Emlak Bankası bir konut bankasıdır, bir ihtisas
bankasıdır. Bankanın yükümlülükleri arasında, yani borçları arasında,
vatandaştan, halktan topladığı mevduat vardır. Bankanın aktifinde de, çok
değerli gayrimenkulleri vardır; köyleri vardır, kentleri vardır. Bunlar, değeri
katrilyonlarla ifade edilen gayrimenkullerdir. Türkiye'de, gayrimenkul yatırımına ve arsa değerlendirmesine büyük
yatırımlar yapmış ve katrilyon değerinde aktifler oluşturmuş olan Emlak
Bankasının bu büyük gayrimenkul varlığı, bankanın aktifinden çıkarılıyor ve
Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devrediliyor. Yani, bir kanunî düzenlemeyle
Emlak Bankasının içi boşaltılıyor, varlıkları bir başka devlet kurumuna
aktarılıyor ve yükümlülükleri de Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına
aktarılıyor. İçi boşaltılmış bir banka olarak Emlak Bankası, Ziraat Bankasına
devrediliyor. Bunun ilk pratik sonucu, Emlak Bankasının bu operasyon nedeniyle,
aktifinin boşaltılması nedeniyle yarattığı yaklaşık 3 katrilyonluk açık, net
şekilde Ziraat Bankasının açığı haline dönüştürülüyor ve emlak yönetiminde
fevkalade özel bir yeri ve birikimi olan Emlak Bankası da, bir şekilde,
faaliyetine son verilen banka konumuna getiriliyor. Değerli arkadaşlarım, ihtiyaç dışı gayrimenkullerinin Toplu Konut
İdaresine devredilmesi, ilke olarak yanlış olmayabilir; ama, bankanın aktifinde
çok değerli hale gelmiş ve çok özel ticarî yönetim, emlak yönetimi isteyen bir
konuda, bir devlet kurumu olan, Başbakanlığa bağlı bir kurum olan Toplu Konut
İdaresine bu devrin yapılması çok ciddî ve çok özel sıkıntılar yaratacaktır. Şu
anda sorunları itibariyle Türkiye'de en az sorunlu kamu bankası Emlak
Bankasıdır. Emlak Bankasını rehabilite etmek, özelleştirmek için içini
boşaltarak Ziraat Bankasına devretmeye ve bu bankanın çok değerli varlıklarını da devletleştirmeye,
doğru bir strateji olarak bakmak mümkün değildir, yerinde bir karar değildir,
hatalı bir karardır diye düşünüyorum. Yüce Heyetinizin bu önemli noktayı özenle
değerlendireceği düşüncesindeyim. Bu düzenleme, üzerinde düşünülmeden yapılmış
bir düzenlemedir ve öyle zannediyorum ki, Emlak Bankasının bu çok değerli varlıklarının
yönetimi konusunda gelecek günlerde çok büyük hukukî ihtilaflar ve çok büyük
bir yönetim kargaşası ortaya çıkacaktır. Bu kargaşayı yaşamamak için, bu
konuda, 5 inci maddeyle ilgili getirilen düzenlemede Genel Kurulun yeni bir
değerlendirme ve bu konuda yeni bir bakış açışı ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum. Bu temenniyle birlikte, tasarı için son sözü şöyle tamamlamak istiyorum:
Maliye tarihinde, Türk malî tarihinde, Türk bütçe uygulamasında eşi, emsali
olmayan bir düzenlemeyi içeriyor bu tasarı. Bu tasarıyla getirilen
operasyonlar, Maliye ve Hazine arasında yapılacak operasyonlar, bundan sonraki
ekonomik politikaların esasını oluşturacak; çok yüksek boyutta monetizasyon
yaratacak operasyonları başlatıyoruz ve Türkiye'nin hiperenflasyona gitme
riski, yaşama riski... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. KEMAL KABATAŞ (Devamla)- Hiperenflasyona gidecek politikaların
altyapısını oluşturuyoruz, bütçe disiplinini hiçe sayıyoruz ve getirdiğimiz
katrilyonluk açıkların bir şekilde 2001 yılından öte, diğer yıllar bütçelerine
de taşınmasını öngörüyoruz. Fevkalade önemli, fevkalade kritik, fevkalade ciddî
sonuçlar yaratacak düzenlemeleri sıradan, rutin bütçe kanunu değişiklikleri
diye, lütfen, algılamayın; lütfen, bunların sonuçları üzerinde hep birlikte
değerlendirme yapalım. Bunlara işaret etmek benim için bir görevdi. Bu vesileyle, bu önemli
düzenlemenin ve ekonomik politikalar, parasal politikalar, faiz politikaları ve
enflasyon politikaları açısından fevkalade büyük sonuçları olacak bu
düzenlemeleri, dikkatinize sunmak fırsatı buldum. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Kabataş teşekkür ediyorum efendim. Söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Veysel
Candan'da; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 637 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında
Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz aldım; muhterem
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, tasarının gerekçesini dikkatle takip ettiğimiz
zaman, 2000-2001'de iki büyük kriz oldu; özellikle, malî sektörde kriz yaşandı.
Bunun başlıca nedeni, kamu bankaları ve fondaki, bankalardaki sıkıntıdır.
"Likidite ihtiyacı vardır"denilmektedir. "Bugüne kadar bunlar
çözülemedi, yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır..." Bunun için yapılacak işleri tarif ederken gerekçede, bu bankaların ihraç
ettiği senetleri "piyasa koşullarına uygun hale getirmek
lazım"deniliyor. Ayrıca, kamu bankaları görev zararını tasfiye edebilmek
için, sermayelerini de taahhüt edilen miktara ulaştırmak için özel tertip
hazine bonosu... İlk defa, kamu malîyesinde böyle, özel tertip hazine bonosu
çıkarılmaktadır ve bunlar da, devlet içi borç senedi olarak kabul edilecektir.
Kamu bankaları, görev zararlarını tasfiye edebilmek için, özel tertip iç
borçlanma senedi ihraç edeceklerdir. Ayrıca, Emlak Bankasının emlak bölümü
Toplu Konut İdaresine, diğeri de Ziraat Bankasına bölüşüm yapılacaktır. Şimdi, özetle, bu tasarıyla, devletin iç borçlanmasını daha çok
kolaylaştıracağız ve önünü açacağız... Ayrıca, yetkiyi, Hazineden sorumlu
Devlet Bakanına bırakacağız; bu çok önemli. Hatırlanacağı üzere, daha önce
bütçelerde yazılıyor idi. Ayrıca, daha önce özel fona alınan bankalarda
suçların üzeri böylece örtülmüş olacak; çünkü, satılan, ihraç edilen senetlerle
bu bankaların açıkları kapatılmış olacak. Aslında, bu yasa, kamuoyunda, "Derviş Yasası" olarak da
biliniyor, isterseniz "IMF Yasası" deyin, o da aynı. İster Derviş
Yasası ister IMF Yasası deyin, kamu maliyesinde anormal derecede bir borçlanma
getirecektir. Şimdi, bugünkü basına intikal etti, Sayın Derviş programını açıklamadan
adını koydu: "Büyümeye Geçiş ve Yeniden Yapılanma Programı." Büyümeye
geçiş ve yeniden yapılanma... İnsanın hemen aklına geliyor; diyor ki, artık
küçüleceğiz, yapımız da bozulacak; neden; daha önceki hükümet programının adı
istikrar programıydı ve istikrarsızlık ortaya çıktı. Demek ki, programın adı
var, varsın, program olmazsa olmasın; adı olması, zannediyorum yeterli. Ben, konuşmaya, önce Sayın Derviş'ten başlamak istiyorum,
açıklamalarından başlamak istiyorum: "15 günde 15 yasa çıkmazsa, 12 milyar
dolar gelmezse kriz olur." Ekonomiden sorumlu olan, güvensizlik ortamının
olduğu bir ülkede, böyle bir açıklama yapmaz Sayın Bakan; bu bir. (FP
sıralarından alkışlar) İki; Sayın Bakan, Fransa'yla görüşmeye gitti. Peki, bu Parlamentoda görüşülmedi mi; Fransa ile ekonomik
birtakım sıkıntılarımız yok mu? Ekonomik ambargodan bahsedilmedi mi? Sayın
Derviş, orada, Dışişleri yetkilileri bulunmadan nasıl konuştu, ne görüştü,
yardımı nasıl istedi? Üçüncü olarak, Yunanistan Dışişleri Bakanıyla görüştü gizli olarak,
orada da yetkililer bulunmadı ve maalesef, dünya basınında, Türkiye'yle ilgili
olarak çok alaycı birtakım açıklamalar çıktı. Değerli milletvekilleri, ülkenin sorunu, sadece, 15 yasa çıkarma değil,
ülke kötü yönetiliyor; kasıt var. Türkiye bir komployla karşı karşıya. Hükümet
de komplonun bir ayağını oluşturmaktadır. Ülke kötü yönetiliyor, kasıt var,
usulsüzlük var, yolsuzluk var. Şimdi, şöyle bir soruyu milletvekillerine sormak istiyorum: Bir hükümet
düşünün, Bayındırlık Bakanı hakkında yolsuzluktan dolayı cumhuriyet
savcılığında suç duyurusu var. Yine, bir hükümet düşünün, Enerji Bakanı
hakkında suç duyurusu var, bürokratları tutuklanmış. Yine, bir hükümet düşünün,
ekonomiden sorumlu Bakanı hakkında suç duyurusu var; bu hükümet hâlâ devam
ediyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, dünyada bir örneğini gösterebilir
misiniz; adamın TV'si var, gazetesi var, özel bankaları var içini boşaltmış;
ama, müdahale edilememiş, uzun süre korunmuş... Dünyanın neresinde görüldü;
devletin bankasını devletin bankasından aldığı teminat mektubuyla, bir kuruş
ödemeden alıyor. Dünyanın neresinde görüldü; sabahın 9.00'unda, 3,2 milyar
dövizi, doları 700 000 liradan satıyorsunuz, 4 saat sonra, doların değeri 1 200
000 lira oluyor ve devlet zararı 1,2 milyar dolar. Değerli arkadaşlar, nerede görüldü; parti başkanları, hükümet ortakları,
geceyarısı şikeli banka pazarlıkları yaptılar, güvensizlikten düştüler. O
zaman, biri Başbakan, biri yardımcıydı. Şimdi, koltukları değiştiler, birisi
Başbakan Yardımcısı birisi Başbakan. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu hükümet, üretimi teşvik etmedi, çalışmadan para kazanmanın yolunu
başlattı, hatta, bu imkân verdikleri, banka kuran adamlar, bu hükümetin
başbakanlarını konaklarında pijamalarıyla bile karşılama cesaretini
gösterdiler. Bu hükümetin partilerinden bazı bakan ve milletvekilleri, devleti soyan
şirketlerde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Takvimi şaşırdınız, aynı gün, aynı
aya katrilyonlarca ödeme koydunuz, yüksek faizle borçlandınız. Şimdi diyorsunuz
ki, biz, istediğimiz kadar borçlanalım. Peki, daha önceki uygulamaların ne
kadar kötü olduğunu gördükten sonra bu yetkiyi size nasıl vereceğiz?!. Kilit noktalara, IMF ve Dünya Bankası onayıyla insanları atadınız.
Ararejime davetiye çıkardınız. Araştırma, soruşturma ve gensoru önerlerinde
hükümet milletvekilleri etten duvar ördüler, hiçbir soruşturmayı açtırmamada
ısrar ettiler. Bu hükümet beceriksiz, bu hükümet yeteneksiz, bu hükümet kabiliyetsiz.
Kendi milletvekillerine güvenmeyen bir hükümet dışarıdan yetkili getirdi.
Tabiî, bunları sadece, ben söylemiyorum, bunları, hükümet içindeki bazı
milletvekilleri, bazı bakanlar da söylüyor. Bakın, bir bakan Başbakan hakkında
neler söylemiş: "Başbakana gittim, sıkıntıyı anlattım, beni anlamadı -belki kulağı
az duyuyordur- olmadı, rapor yazdım -okumamıştır- adam yerinden kıpırdamıyor
-hastadır, kıpırdayamaz- ne, söylediklerini ne, yazdıklarını anlamıyor."
(DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Candan... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşsun...
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Dinle... BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen, üslubunuza dikkat etseniz... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam, tamam. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, elini cebinden çıkarsın... BAŞKAN - Lütfen efendim... VEYSEL CANDAN (Devamla) - "Ecevit ülkeyi IMF'ye mahkûm etti."
(DSP sıralarından gürültüler) SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Saygılı konuş... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bunları bana değil, Kızılay'daki esnafa
anlatın... (DSP sıralarından gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Polise taş atanları kınıyor musun?.. BAŞKAN - Lütfen, efendim... VEYSEL CANDAN (Devamla) - "Ecevit ülkeyi IMF'ye mahkûm etti." BAŞKAN - Sayın Candan, bir dakika efendim. Buradan, bu hür kürsüden... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Senin adamların mı onlar?!. BAŞKAN - Bir dakika efendim... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Cevap ver... BAŞKAN - Efendim, istirham ederim. Buradan, bu hür kürsüden Kızılay'daki insanlara hitap etmek yanlış
olmuyor mu sizce? Türkiye, bu gerginliği kaldırmaz efendim, lütfen... (DSP
sıralarından gürültüler) SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Elini cebinden çıkar... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, karşılıklı konuşmayalım. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Kabadayılık yaparsan, ben, senden iyisini
yaparım, otur yerine.. BAŞKAN - Sayın Candan... SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Doğru konuş... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Otur yerine, otur yerine... SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Saygılı konuş... BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen, istirham ediyorum efendi, lütfen... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Elini cebinden çıkarır mısın?!.. Sayın Başkan,
elini cebinden çıkarsın. BAŞKAN - Efendim, ben üslubuna dikkat çektim, düzeltecekler, bir dakika
efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, Sayın Bakan devam ediyor: "Ecevit
ülkeyi IMF'ye mahkûm etti. Derviş belasını getirip başımıza attı. Ecevit
getirip memleketi berbat etti..." (DSP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ayıp, utan, utan... BAŞKAN - Sayın Candan, böyle bir üslup var mı efendim? Böyle bir konuşma
üslubu var mı efendim? İstirham ederim... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Peki. BAŞKAN - Cumhuriyet hükümetinin bir sayın bakanı hakkında, kim ne
söylemişse söylemiş, burada bunu tekrarlamak hangi demokrasi kuralıyla
bağdaşıyor, hangi nezaket kuralıyla bağdaşıyor? (DSP sıralarından gürültüler)
Bir dakika efendim, siz misiniz Başkan, ben miyim? İstirham ederim... Sayın Candan, rica ederim efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başbakan ikide bir açıklama yapıyor;
"alternatifimiz yok..." SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Var mı?.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Otur yerine, bağırma. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Saygılı ol!.. BAŞKAN - Lütfen karşılıklı konuşmayın efendim, istirham ederim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sükûneti sağlamak sizin göreviniz. BAŞKAN - Ben size söylemiyorum efendim. Niye böyle hiddetleniyorsunuz,
celalleniyorsunuz efendim? Ben meseleyi yatıştırmaya çalışıyorum Sayın Candan.
İstirham ederim... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Devlete taş atanları, polise taş
atanları siz tasvip ediyor musunuz? VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, deniliyor ki "alternatifimiz
yok." Siz demokrasiye inanmıyor musunuz? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz inanmıyorsunuz. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Dinle, dinle... Tarihte, diktatör Pinoche de
sizin söylediğinizi söylüyor, Kral XVI. Louis de ekmek bulamayanlara pasta
yediriyordu; sizin durumunuz bu. Sayın Başbakan diyor ki: "İstifa edersem tarihî sorumluluktan
kurtulamam." Bize göre, istifa etmezseniz tarihî sorumluluk artıyor. Değerli arkadaşlar, ekonomi programı için dün bu hükümet ne diyordu,
bugün ne diyor; bir de onları mukayese edelim. 2001 yılı bütçe görüşmelerinde,
Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Recep Önal şöyle diyor:
"Bilindiği gibi, hükümetimiz Türk insanının yaşam seviyesini yükseltmek
için ekonomik program uyguluyor." Onun için battık zaten, bu hale geldik.
"Bu program 1999 yılında IMF stand-by anlaşmasıyla desteklendi.
Olumsuzluklar geride kaldı, her şey iyi." Bakan söylüyor, tutanaklardan
aldım; diğerleri benimdi, bu Bakanın. "Ekonominin istikrarlı bir büyüme
trendi yakaladığını belirtmek isterim." Krizden bir hafta önce söylenen.
Bu insan hâlâ bakanlık koltuğunda oturuyor. Yeni bir bakan getirdiniz, o
bakanın ne iş yaptığını da doğrusu ben merak ediyorum. Devam ediyor "2001 içborçlanma üzerinde yük azalacak." Şimdi,
sizin getirdiğiniz bu tasarı, daha çok borçlanma tasarısı. "Ayrıca, 2001
yılı için içborçlanmada strateji değişikliği düşünmüyoruz." Halbuki o
strateji hep çöpe gitti. İşte Sayın Bakanın bu konudaki bilgisizliği ve
beceriksizliği ortada. YUSUF KIRKPINAR (İzmir ) - Hakaret etme, güzel güzel konuş! VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başbakan Yardımcıları da itiraf
ediyorlar, isterseniz Bahçeli'den başlayalım: "Krizden sorumlu
hükümet." Ben söylemiyorum, işte hükümetin Başbakan Yardımcısı söylüyor.
Arkasından, Sayın Yılmaz da benzer şey söylüyor: "İstikrar programında
zaafımız oldu, malî sektörde katı kurallar yanlıştı." Yani, hata ettik
diyor, ben mi söylüyorum? Tabiî, bunlar yetmiyor, artı, hükümet arasında kayıkçı kavgası da
başlıyor ve Sayın Yılmaz diyor ki: "Siyaset edebiyle, adabıyla yapılınca
güzeldir." Yani, edepsiz siyaset yapmayın, böyle anlaşılıyor. Bahçeli
hemen cevap veriyor: "Kimseden koalisyon kültürü öğrenmeye ihtiyacımız
yok." Bu tartışmalar, beceriksiz insanların, hükümette bir şey yapamadığı
zamanki tartışmasıdır. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Beceriksiz sensin! NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sen provokatör müsün kardeşim? VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, kanunun gerekçesine gelelim: Bakın,
dün, burada bir bakan çıktı, doğru olmayan belgeleri söyledi, biz hiçbir şey
söylemedik, nezaketli davrandık; bekleyin şimdi. Gerekçenin bir yerinde
"Bazı bankaların da yeterli sermayeleri yoktu, likidite sorunuyla karşı
karşıya kaldılar. Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna alındılar." Bakın, bu,
hem saçma hem eksik hem de doğru değil. Böyle bir gerekçeyle bu kanun tasarısı
buraya getirilemez Sayın Bakan. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - O senin yorumun. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Candan, Erbakan'ın imzası var
bakın burada! VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, bir siyasî rüşvet olarak banka kurma
izinlerini zamanında verdiniz. Biz komisyonlarda o zaman da bağırdık "Bu
insanlara banka kurma izni vermeyin" diye bağırdık... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) -Bakın... Bakın, bununla ilgili kararlarda
Erbakan'ın da imzası var. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Otur, bakacağız, ona da bakacağız... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Erbakan'ın iki tane banka kurma izni
var, ona bakın. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ona siz yeni baktınız, ben eskiden baktım geldim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bakmamışsın... Bakmamışsın... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin. Şimdi, yetmedi, kamu bankalarına teminat mektubu verdiniz ve Halk
Bankasının mektubuyla Etibankı sattınız; yetmedi, murakıp raporlarını
beklettiniz, sumenin altında sakladınız... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hayret bir şey yahu!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Elimde yargının raporları var... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Dün söylediler size cevabını. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hepinize nasıl laf yetiştireceğim, dinleyin,
sonra tek tek konuşalım. Arkadaşlar, çok enteresandır, adam gidiyor Kuzey Kıbrıs'ta off-shore
bankası kuruyor, 18 de şirket kuruyor, milletten topladığı, Hazineden aldığı
paraları yiyor, tüketiyor, iflas ettiriyor; ama, bu adam, daha bir aya kadar
tutuklanamıyor. Ben, merak ettim niye tutuklanmıyor diye; ama, adamın gazetesi
var, adamın televizyonu var. O gazete ve televizyonda, "önümüzü
göremiyoruz" diyenlere ne diyordu biliyor musunuz; "on yıl sonrasını
görüyoruz" diye manşet attırıyordu, her gün hükümetin lehindeydi. Şimdi, değerli arkadaşlar, kamu bankaları görev zararı... Yıllarca görev
zararı kronikleşti; ikinci gerekçe. "Biz, bunu da temizleyeceğiz"
diyor; bu cümle de eksik, bu cümle de yanlış, bu cümlede de oyun içinde oyun
var. Kamu bankalarını, önce paylaştınız; üç ortak birer tane banka aldınız;
adamlarınıza kredi verdiniz. KİT Komisyon raporlarını da tek tek çıkarır
okurum. Üç; yeteneksiz adamları tayin ettiniz, istediğinizi yaptırdınız.
Açıkları kapatmak için de, onlar, mecbur kaldı sahte banka bilançoları yaptı.
Sayın Derviş'e, şimdi, burada soruyorum: Geldiğinden bu tarafa incelediği
Ziraat Bankası, Emlak Bankası, Halk Bankası bilançoları sahte midir değil
midir; gerçeği yansıtıyor mu yansıtmıyor mu; yansıtmıyor. Sayın Derviş
"benim tahmin ettiğimden daha çok vahim" cümlesini kullandı; bu,
doğru tespittir. Şimdi, yönetim kurullarına, bankacılıkla hiç ilgisi olmayan
partilileri yerleştirdiniz. Şimdi de, tutmuşsunuz, görev zararı, görev
zararı... Batık zararı, batık zararı; görev zararı değil. Bakın, şimdi, nasıl hile yaptılar; 300 milyon dolarlık pamuk alımına
para verdi Ziraat Bankası; Hazine 700 milyon dolar ödüyor, 2 misli ödüyor;
diyor ki "on yılda sizin borcunuz 32 milyar dolar oldu." Niye öyle
bir oyun yapıyor, faiz oyunu yapıyor; çünkü, bankanın borçlarını böyle kapatmak
için, hile... Yani, bütün bankalar, bütçelerini hileyle kapattılar. Değerli arkadaşlar, açık ve net söyleyeyim, bu tasarıyı okuma imkânını
bulduysanız, bu, şu demektir: Artık, bundan sonra, borçlanma için Meclise
gelinmeyecek, Sayın Derviş, IMF'yle görüştüğü sürece Başbakandan izin alarak
istediği kadar borçlanacak; bunun anlamı bu. Şimdi, bir kere, bugüne nasıl geldik; siz, devalüasyon yok dediniz,
devalüasyon oldu; siz, döviz kurlarına rakam koydunuz, döviz kurları değişti.
Millete hep şunu söylediniz: "TL'de kalın, TL'de kalın..." Gazi Erçel
de öyle söyledi; ama, aynı günün akşamı, kendi parasını TL'den dolara çevirdi,
40 milyar kazandı; ama, millete "TL'de kalın" dedi. Bu, sizin
bürokratınız değil mi?!. Bu arkadaşı burada niye tuttunuz buna cevap verin
bakalım. Halbuki... BAŞKAN - Sayın Candan, bir dakika sözünüzü kesmek... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz... BAŞKAN - Bir dakika efendim, sözünüzü kesiyorum, bir şey ifade edeceğim.
Burada, cevap hakkı olmayan insanların ismini zikretmemek gerektiğini
bir kere hatırlatırım size. Teşekkür ederim. Buyurun efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam, uyarınıza teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hayır, bu söylediğimi de kendi ağzından aldım,
gazetede kendi beyanatı "hayatımın hatasını yaptım" diyor. Yani,
şimdi, o gece devalüasyon oldu, TOBB Başkanı "20 trilyon kazandık"
diyor ya, 20 trilyon kazananlar da sizin aleyhinizde "istifa edin"
diyor, ben söylemiyorum ki... Yani, hepsini... Bize niye kızıyorsunuz, topluma
bakın bir kere. Değerli arkadaşlar, şimdi, o Hazineden sorumlu Bakan ne yaptı? Türk Ceza
Kanununun 230'a göre, Başbakanlığa bir evrak geldi Türkbankla ilgili olarak.
"Burada şike var." Bunu kim yazdı; Emniyet Müdürlüğü yazdı
"aman, dikkat edin" dedi. Cumhuriyet tarihinde, Başbakanlığa girişi
olan evrak var, kaybolan evrak yok. Araştırıldı, Başbakanlığa girişi var; ama,
evrak kayboldu. Bu evrakı, bu arkadaş sumen altında tuttuğu halde, siz, bunu
Hazineden sorumlu olarak, Genel Müdür olarak tuttunuz. İşte, sorumluluğunuz
burada. Şimdi, değerli arkadaşlar, bir kere, insanlar borçlanırken, ufak
işletmeler bile dikkat eder, önünü görür. Şimdi, burada, amiyane tabiriyle
-yine kızacaksınız; ama, söylemek mecburiyetindeyim- bu hükümetten ne köy olur
ne kasaba olur, bunu böyle, benim inancım budur. Bir kere, gelişi güzel borçlanamazsınız;
ülkenin geleceğini ipotek altına alıyorsunuz. Şimdi, Hazine borçlandı, Sayın
Derviş geldikten sonra, üç aylığına borçlandın; 580 trilyon, 75 gün sonra, 90
gün sonra ödenmek üzere 2,5 katrilyon borçlandı. Sayın Derviş gelsin, burada,
bana cevap versin, desin ki, biz, 75 gün sonra, 580 trilyonu, bu borçlanmayı,
şuradan alıp şuraya koyacağız, bunu böyle ödeyeceğiz. Sizin bir ödeme planınız
olmadan, kafanıza göre, babanızın çiftliği mi, borçlanıyorsunuz?.. Öyle şey
yok... Bir kere, hangi şartlarda... Yarın bu hükümet bıraktı, gitti; Sayın
Derviş de anlaşamadı siyasîlerle, o da uçağa bindi, Amerika'ya gitti, Dünya
Bankasına. Peki, borçlar kime kalacak; millete dönecek, millete, Hazineye, o da
millete dönecek. İşte, onun için, biz burada itiraz ediyoruz. Bana kalırsa, bu
hükümetin yetkililerinin ekonominin e'sinden bile haberleri yok. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Gel, ekonomiyi gösterelim size... VEYSEL CANDAN (Devamla) - O size göre, bu bana göre. Değerli arkadaşlar, ben size acı bir tablo daha okuyayım. Kamu bankaları
görev zararları 17 katrilyon -bir rivayete göre böyle, daha çok olduğu
raporlarda yazılı da, resmî raporları okuyorum- fondaki banka zararı; yani el
konan banka zararları 13 katrilyon. Size burada bir şey daha ifade etmek istiyorum. Niye bu adamları güzel
güzel (F) tipi cezaevlerine koyuyorsunuz da, yatlarını, İsviçre bankalarındaki
paralarını, mallarını, gayrimenkullerini satmıyorsunuz? Bu adamları, bankaların
başına oturtup, yanlarına birer tane görevli dikip, bu bankaların içini doldur,
daha sonra teslim alalım demiyorsunuz da, efendim, ben söyledim, bankamı gelin
alın... Eee, bomboş... Neyini alıyorsunuz? Burada 13 katrilyon, toplam 30 katrilyon; yani, 30 katrilyon, Hazine
para basacak anlamına gelir; bu da hiper enflasyondur. Hazine 2001 Şubat içborç stoku da 44 katrilyon, al, size 74 katrilyon
içborç stoku. Şimdi, buyurun bunu ödeyin bakalım... PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Size, Mezarcı yardıma geldi!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabiî, kriz böyle olunca,
bütün bu rakamlar altüst oldu, bu rakamlar fevkalade arttı. Size bir tane enteresan örnek vereceğim, benim gibi düşündüğünüz
kanaatindeyim: Değerli arkadaşlar, bakın, o gün, Ziraat Bankası, Hazineden para
alamadı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) - 1 - 2 dakika verirseniz tamamlayayım. BAŞKAN - Toparlayın efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ziraat Bankası Genel Müdürü, telefonla
Hazineyi aradı "bugün akşama kadar benim 1 katrilyon ödemem lazım",
Hazine cevap verdi "biz bilemeyiz; borçlan, özelden borçlan". Bir
holding bankasından 1 katrilyon alındı, üç gün ödenmedi, ne ödendi biliyor
musunuz arkadaşlar, faiz ne yazdı biliyor musunuz, 1,8 katrilyon faiz ödedi
devlet. Ben bunun hesabını soruyorum, bunun hesabını soruyorum. Gelin, bunu
beraber bulalım, neden müdahale edilmedi de kriz bu boyutta tırmandı? Hazine
" evet, ben bu parayı ödüyorum, fonluyorum" deseydi, belki, bu kriz
böyle olmayacaktı. 1,8 katrilyon, üç gün için ödendi. Sayın Derviş gelsin,
bunun doğru olmadığını söylesin. Değerli arkadaşlar, hükümet bir hata yaptı, hatada tekrar ediyor. Bakın,
kapalı kapılar ardında IMF ile program yapıyor, ondan sonra, başına
"ulusal" yazıyorsunuz, oldu ulusal... Yok öyle şey. Herkese
soracaksınız, bu siyasî partilere soracaksınız, sivil toplum örgütlerine
soracaksınız. Birlik ve beraberlikle program yapılırsa, ancak böyle bir program
ulusal olur değerli arkadaşlar. Bir bütçe konuşmasında tutanakları okudum. O zaman, Genel Başkanımız
Sayın Kutan, bütçe konuşmasında "bütçe hakkı yabancı kuruluşlara
devredilemez" demiş, ona karşılık da, Sayın Maliye Bakanımız cevap vermiş:
"Gayet tabiî devredilemez, kimsenin böyle bir hakkı yok, Türkiye böyle
gelmiş böyle gidemez..." Sayın Bakanımız söylüyor, Maliye Bakanımız
"...biz kendi şartlarımıza uygun program yaptık, birtakım malî çevrelerce
benimsendi... " O birtakım çevreleri ben hâlâ anlamadım, herhalde
TÜSİAD'çılar. "...IMF'yle stand-by'ı bağladık, bu gayet doğal; ama,
iradeyi onlara vermiş değiliz." Peki, iradeyi onlara vermiş değiliz de, bu 15 yasa onbeş günde çıkacak
iradesi IMF'nin değil mi?! Peki, bu Parlamentoda milletvekilleri, biz şu
ondördüncü yasayı istemiyoruz dese, böyle bir yetkimiz var mı?! Parlamento açık
gibi göründüğü halde, parlamenterlerin, milletvekillerinin iradesine ipotek
konulmuş değil mi?! BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Toparlıyorum... Değerli arkadaşlar, maalesef, şu anda Türkiye'de oynanan oyun bir komedi
tiyatrosuna benziyor, hatta trajedi tiyatrosuna benziyor. Fazilet Partisi
olarak bizim böyle bir tiyatronun, böyle bir trajedinin içinde
bulunmayacağımızı ifade eder, bu kanun tasarısına, söylediğim sebepler
dolayısıyla karşı olduğumuzu ifade ediyorum. Yine de, tekrar ifade ediyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar) PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Sizi de gördük, sizi de gördük!.. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Doğan, bir dakika efendim, yerinize oturur musunuz. Sayın hatip, cumhuriyet hükümetinin bir bakanına ciddî bir şekilde
sataşmada bulundu; Sayın Bakan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. – Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray
Aydın’ın, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Veysel Candan'ın, biraz önce yapmış
olduğu konuşmada adımı zikrederek, belli bir konuya dikkat çekmeye çalışması
dolayısıyla, konuya açıklık getirmek üzere söz aldım; bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Bugün içinde
bulunduğumuz dönem, özellikle siyaset kurumunun, daha dikkatli, daha duyarlı
adım atması gereken bir dönemdir. İktidar ve muhalefet bir bütündür, birlikte
hareket etmek mecburiyetindedir. Hele hele, siyaset kurumunun, her kesim
tarafından saldırıya uğradığı, böyle kritik bir dönemde üsluba dikkat etmek,
rencide edici davranışlardan uzak durmak, özellikle ve özellikle de tutarlı
olmak bir siyasetçinin görevidir; ama, ne yazık ki, Sayın Veysel Candan,
siyasetin bir ilke ve kurum olarak yerleşmesi yönünde herkese büyük
sorumluluklar düştüğü bir dönemde, burada, bir partinin Genel Başkan yardımcısı
değil de, âdeta, her aklına geleni rasgele söyleyen bir insan konumunda,
şahsımızı hedef alan sözler söylemesi, kendi adına talihsizliktir. Bu iddiaları yeni de değildir; burada bir gensoru verilmiştir, bu
söylemiş olduklarını, orada da aynı şekilde söylemiştir. Kendisine de, buradan,
gelip konu hakkında detaylı bilgi verdik. Anlamadı mı; aslında gayet iyi
anladı! O konuyu en ince ayrıntısına kadar anladığı kanaatindeyim. Peki, niye
böyle yapıyor; amaç, isim zikrederek, böyle bir kriz dönemi içerisinde,
siyasetten bir rant kapabilirim; bunun hesabıdır. Bu hesaplarla siyaset yapmak
dönemi kapanmıştır Sayın Veysel Candan. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bu
anlayış, siyasetçiyi karalama, kötüleme ve o kötüleme ve karalama üzerine de
siyasetten rant elde etme anlayışı, halkımız tarafından reddolunmuştur ve
halkımız bu politikaları reddetmiştir. Biz, Milliyetçi Hareket Partililer olarak, eğer savcılığa bir şikâyette
bulunulursa, oralarda hesap vermekten kaçmayız. Ne sorulursa, bizden ne
istenirse, bütün bu konular üzerinde, çok açık ve rahat bir şekilde hesabımızı
veririz. Kaldı ki, öyle bir durum da yok. Özellikle, gensoru görüşmeleri sırasında anlattım. Devletten beslenmeyi,
palazlanmayı alışkanlık haline getirmiş kesimler var. Bu kesimler yapışmışlar,
düşmüyorlar devletin sırtından. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Kim onlar? BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Devamla) - Bu kesimler,
menfaatlarının kesildiğini, silkelenip atıldıklarını hissettikleri anda,
ellerindeki bütün imkânları kullanarak, onlara karşı durabilen siyasetçilere
her türlü hücumu yapabiliyorlar. Burada anlattım: Değerli arkadaşlar, ben, Bakan olduktan üç ay sonra, seçim
bölgem olan Polatlı'ya giderken, Ankara-Sivrihisar yolunun çok kötü bir şekilde
yapıldığını -bitmiş bir yol olmasına rağmen- bütün fizikî şartlarının uygun olmadığını
gördüm. Ankara'ya geldim, hemen Karayolları yetkililerini çağırdım, o bozuk
kesimi tespit ettim "ilgililer hakkında işlem yapın" dedim. İşlem
yapıldı. Tam 12 kilometre dökülmüş asfaltı söktürdüm ve bu işi yapan müteahhiti
de bir ihaleye çağırmadım. Şimdi, bu işten palazlanmayı alışkanlık haline
getirmiş müteahhit tepiniyor; onu anladım da, Sayın Veysel Candan, size ne
oluyor allahaşkına?! (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) LÜTFİ YALMAN (Konya) - Veysel Candan'ın müteahhitliği yoktur Sayın
Bakan. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Devamla) - Bahsettiği konu,
bundan ibarettir, konunun eklenecek başka bir tarafı da yoktur; ama, Sayın
Veysel Candan'ın belediye başkanlığı dönemiyle ilgili, Konyalıların bildiği çok
işler vardır. Onlar da, zamanı gelince, bu kürsülerden konuşulacak. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Şimdi konuşun, şimdi! LÜTFİ YALMAN (Konya) - Çok ciddî bir iddia. Böyle şey olmaz. Bir şey
varsa, söyleyin! BAŞKAN - Sayın Halıcı, buyurun. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, sizden önce, Sayın Halıcı söz istedi. Bu işi sırayla
yapacağız. Gündemdışı söz vermedik; sonunda, gündemdışından beter bir hale geldik. Sayın Halıcı, buyurun efendim. 2. – Konya Milletvekili Mehmet Emrehan
Halıcı’nın, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, konuşmasında, Genel Başkanına
ve Parti Grubuna sataşması nedeniyle konuşması MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hemen hemen her gün, Sayın Başbakanımıza, hükümetimize ve partimize yapılan
düzeysiz, insafsız ve mantıksız hakaretlerle ve suçlamalarla karşı karşıya
kalıyoruz. Sükûnetimizi ve olgunluğumuzu bozmamak için azamî bir çaba sarf
ediyoruz; çünkü, biliyoruz ki, ülkemizin sükûnete ve sağduyuya ihtiyacı var. Ayrıca, ülkemizin bir şeye daha ihtiyacı var: O da, Parlamentomuzun
saygınlığının en üst düzeyde tutulmasıdır. Hepimizin kınadığı, Parlamentoya karşı yapılan ve son günlerde giderek
artan saldırılar bizleri üzmektedir ve bu üzüntüye, öyle inanıyorum ki, bütün
partilerimiz katılmaktadır. Demokrasiyi tam olarak özümseyememiş olan ve âdeta ararejim bekleyen
insanların Parlamentoya yaptığı bu saldırılara da, işte bu Mecliste yapılan ve
düzeyi yüksek olmayan konuşmalar, bir anlamda davet çıkarmaktadır, onlara neden
olmaktadır. Biz, muhalefet partilerimizin değerli milletvekillerinin önerilerini,
isteklerini, yorumlarını ve eleştirilerini büyük bir olgunlukla dinlemeye
hazırız; yeter ki, iyiniyetli olunsun; yeter ki, içerisinde hakaret olmasın,
iftira olmasın. Ben, bu tür davranışta olan tüm milletvekillerini, Allah için insafa,
mantığa ve nezakete davet ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Halıcı. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. Siz, ne hususta isteyeceğinizi ifade ederseniz, vereceğim. (DSP
sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim, rica ederim... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Efendim, Sayın Emrehan Halıcı, Veysel Beyle
tartışırken "polise taş atanları bu Fazilet Partililer kışkırtıyor"
diye bir laf dedi. (DSP sıralarından "Yalan" sesleri) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hayır... "Tasvip ediyor
musunuz" dedim... BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz, zaptı getirteyim, bir bakayım.
Ben duymadım öyle bir şeyi. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, insaf et; yani, ben duydum,
herkes duydu... BAŞKAN - Sayın Doğan, zaptı getirteyim, bakayım, söz veririm efendim.
Geceye kadar buradayız... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Onlara söz verirken zaptı getirtmediniz... Bakın, Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, şimdi, bakın, karşılıklı münakaşa etmeyelim. Ben
duymadım, Sayın Halıcıda "böyle bir şey söylemedim" diyor, zaptı
getirteceğim... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - "Söylemedim" demiyor... BAŞKAN - Dediniz mi efendim? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hayır... BAŞKAN - Ne dediniz efendim? Buyurun. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Efendim, sürekli bu örnekler veriliyor.
Ben de kendisine şunu sordum: "Bugün yapılan bu eylemleri tasvip ediyor
musunuz?" Benim, onlardan duymak istediğim şey şudur: Tasvip etmediklerini,
açıkyüreklilikle ifade etsinler. Bunu bekliyorum ben kendilerinden. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim efendim. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, sizin bulunduğunuz yer,
yalnız DSP'nin ve MHP'nin hukukunu koruma yeri değildir; bu Parlamentoda
bulunan bütün partilerin hukukunu koruma yeridir. BAŞKAN - Efendim, ben kimseyi korumuyorum; eğer korusaydım, kendi
Grubumdan bu kadar eleştiri almazdım. Ben, devleti koruyorum. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Bakın, burada, Anamuhalefet Partisine çok
ağır hakaret edilmiştir. BAŞKAN - Zaptı getirteceğim dedim Sayın Doğan... İstirham ederim... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Peki, bekliyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kurallar işliyor; zabıtları
getirteceğim, sataşma varsa söz
vereceğim dedim. Ben, hiçbir partiye... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Emrehan Halıcı Bey için niye zabıtları
getirtmediniz Sayın Başkan? BAŞKAN - Efendim, öyle olsa... Muhalefete gösterdiğimiz toleransı siz de
biliyorsunuz. İstirham ederim Sayın Doğan... Şimdi, lütfen, gergin bir ortamdan kaçınalım. Zaptı getirteceğim,
gereğini yapacağım efendim. Teşekkür ediyorum. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. İstirham edeceğim, yeni bir sataşmaya mahal olmasın. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Sayın Halıcı, biraz evvel,
kürsüden, şöyle bir beyanda bulundular: "Muhalefet sözcülerini ve
muhalefet milletvekillerini, daha düzeyli konuşmaya davet ediyoruz"
dediler; yani, mefhumu muhalifinden, biz, bugüne kadar, düzeysiz konuşma mı
yaptık? Bu konuda bir sataşma var. BAŞKAN - Efendim, böyle bir sataşma yok. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hayır efendim... BAŞKAN - Hayır efendim, yok böyle bir sataşma. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, lütfen, zabıtları getirtiniz. BAŞKAN - Efendim, böyle bir sataşma yok. Kim düzeysiz konuşursa, ona
cevaptır bu; muhalefet milletvekilleri veya iktidar milletvekilleri değil
efendim. Ben, dün, kendi bakanımın sözünü kesmişim. Yok böyle bir şey efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Zabıtları getirtip, incelerseniz, bize bir
sataşmada bulunulduğunu göreceksiniz. BAŞKAN - Efendim, size bir sataşmada bulunulduğunu görmedim. İstirham
ederim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, ben de rica ediyorum; zabıtları
getirtip, inceleyiniz. BAŞKAN - Sayın Gönül, bugünkü hadiseleri takip ettiniz mi? Şu anda,
güruhlar nerelere geliyor gördünüz mü? İstirham ederim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Efendim, biz takip ediyoruz da, görmeyenlerin
görmesi lazım. BAŞKAN - Herkes takip ediyor efendim... Efendim, herkes takip ediyor...
İstirham ederim... Çabamın ne olduğunu biliyorsunuz. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - "Vatandaşı sokağa dökme" ithamı
var... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ama, ısrarlıyız Sayın Başkan; lütfen, zabıtları
inceleyiniz. BAŞKAN - İstedim efendim... ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Çakan, siz ne istiyorsunuz? ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Bir açıklama yapmak istiyorum müsaade ederseniz. BAŞKAN - Ne diye efendim? ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - İçtüzüğün 66 ncı maddesiyle ilgili, müsaade
ederseniz, bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN - Niye efendim; 66'da ne var? ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - 66 ncı madde açık... Okursanız, 66 ncı madde, konu
dışına çıkan milletvekilinin... Bu kritik durumda, bütün milletvekili
arkadaşlarımdan istirham ediyorum; burada görüşülen kanunlarla ilgili, hangi
kanun görüşülüyorsa, o konu içerisinde kalmak şartıyla... BAŞKAN - Sayın Çakan, anladım efendim, gayenizi anladım. ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Müsaade edin, tamamlayayım... İçtüzüğün 66 ncı maddesi gayet açık. Bütün arkadaşlarımdan istirham
ediyorum; hangi konu görüşülüyorsa, o konuyla ilgili, detaylı bir şekilde,
arkadaşlarım burada bilgi versinler; bütün arkadaşlar, iktidarıyla muhalefetiyle
bunu dinleyelim; ancak, popülist politika yapılarak konu dışına çıkıldığında,
sizden de istirhamım, usule ve İçtüzüğe göre hakkında gereğini yapın. Zira,
İçtüzük açık; konunun dışına çıkıldığında, Genel Kurulun oyuna giderek, o
konuşmacının sözünü kesme hakkınız var. ASLAN POLAT (Erzurum) - Muhalefeti konuşturmayacaklarsa, konuşmayalım
Sayın Başkan!.. BAŞKAN - Efendim, maksat hâsıl olmuştur. Buyurun efendim... Teşekkür
ederim... Anlaşılan, sağırlar diyaloğuna girmişiz biz, sağırlar diyaloğunda devam
ediyoruz. Allah encamımızı hayreylesin. Tamam efendim, anlaşıldı... IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. – 2001 Mali Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/835) (S. Sayısı : 637) (Devam) BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili
Sayın Süleyman Coşkuner; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Türk ekonomisi, krizlere karşı oldukça duyarlı; yani, hassas bir bünyeye
sahiptir. En önemli sorunun, ekonomimizin hassas noktasını oluşturan finans
sisteminden kaynaklandığı bir gerçektir. Bankacılık sektörünün sağlıksız yapısı
ve kaynaklarının fütursuzca kullanılması, uzun bir süredir krizlere davetiye
çıkaran bir özellik arz etmiştir. Bu konuda, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulu faaliyete geçirilmiş, ancak, o da yeterli olmamıştır. Bunlara ek olarak,
kamu bankalarının ekonominin kamburları olmaya devam etmesi, enflasyon
lobisinin sürekli saldırılarına devam etmesine imkân vermiştir. Görev zararları
katrilyonları bulan kamu bankaları, ekonomik krizi derinleştiren bir işleve
sahip olmuştur. Piyasaları bir an önce rahatlatarak ekonomik dinamizmin
artırılması için çözüm yollarının üretilmesi ve gerekli düzenlemelerin hayata
geçirilmesi şarttır. Bugün, Yüce Meclisimize ve hükümetimize, Türk insanını
içine düştüğü sıkıntılardan kurtarmak için, geçiş dönemini en sağlıklı biçimde
atlatabilme görevi düşmektedir. Ekonomide gerekli yapısal dönüşümlerin bir türlü tamamlanıp
sonuçlandırılamaması, ülkemizde zaman zaman krizlere yol açmaktadır. Bugün,
âdeta krizlere davetiye çıkaran bu altyapı eksikliğinin giderilmesine yönelik
tedbirler, büyük bir kararlılık ve azimle alınmaya çalışılmaktadır. Bu konuda
hazırlanan yeni ekonomik program en kısa sürede açıklanarak uygulamaya
sokulacaktır. Zorlu ve sıkıntılı durum karşısında atılması gereken acil adımlar
hükümetimiz tarafından atılmaya çalışılmaktadır. Bunun için de, görüşmekte
olduğumuz tasarıdan sonra, aciliyet arz eden Bankalar Yasasındaki
değişiklikler, kalan fonların kapatılması, Merkez Bankası Yasa Tasarısı,
Borçlanma Yasa Tasarısı, İcra ve İflas Yasa Tasarısı gibi diğer yasa
tasarıları, Yüce Meclisimizin gündemine geldikçe çıkarılacaklardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomimiz, 2000 yılının kasım
ayında ve 2001 yılının şubat ayında, malî sektörde önemli sorunlar yaşamış ve
bu sorunların oluşmasında kırılgan ve zayıf bir yapıya sahip olan bankacılık
sektörünün önemli rolü olmuştur. Bu sorunlar, zaten hassas olan malî
piyasalarda önemli dalgalanmalara ve istikrarsızlığa yol açmıştır. Malî
sistemin içinde bulunduğu bu durumun aşılabilmesi ve ileride de buna benzer
sorunlarla karşılaşılmaması için, gerek kamu bankalarının gerek Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu kapsamındaki bankaların likidite sorunlarının ve bu
durumun piyasalarda yarattığı baskının en kısa sürede çözülmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede, bu bankalara ve fona, çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç edilmiş
bulunan devlet içborçlanma senetlerinin piyasa koşullarına uygun hale
getirilmesi şarttır. Gerektiğinde, bankalara nakit imkânı yaratabilecek
şekilde, erken itfa edilebilmelerinin sağlanması lazımdır. Kamu bankalarının mevcut
görev zararlarının tasfiye edilebilmesi, kamu bankalarının sermaye yeterlik
rasyolarının yasal orana çıkarılması sonucunda malî sistemin istikrara
kavuşması ve kamu bankaları ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamındaki bankaların
yeniden yapılandırılmaları ivedilik arz etmektedir. Ayrıca, bu değişikliklere ilave olarak, borçlanma limitinin buna paralel
olarak düzenlenmesi, bu sebeple, Bütçe Kanununda, bütçe tekniğinin gerektirdiği
yapısal düzenlemelerin yapılması ihtiyacı da ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan, gerek ekonominin büyümesi gerek Hazinenin, sağlıklı
işleyen bir malî sistemden, çok daha uygun koşullarda borçlanabileceği gerçeği
göz önüne alındığında, bankacılık sektöründeki sorunların çözümüne ilişkin
önlemlerin en kısa sürede alınması gerekmektedir. Yaşadığımız ekonomik krizden sonra, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda bazı
değişiklikler yapılması zorunlu hale gelmiştir. Görüştüğümüz kanun tasarısı,
belirlenen acil önlemler paketi kapsamında çıkarılması öngörülen yasaların
belki de en önemlisidir. Bu kanunla, yeni ekonomik programın da temel çerçevesini
oluşturacak çok önemli bir adım atılmaktadır. Özellikle kamu bankalarının onbeş
yıllık bir süreç içerisinde birikmiş görev zararlarının nasıl tasfiye
edileceğine dair bir yöntem getirilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, bu gerekçelerle hazırlanan
kanun tasarısının temel niteliğine ve amacına bakacak olursak, bankacılık
sektöründeki sorunların çözümü için ivedilikle ihtiyaç duyulan düzenlemeleri
kapsamaktadır. Piyasa koşullarının henüz tam olarak tahmin edilememesi nedeniyle
bütçeden yapılacak ödemeler için bir ödenek belirlenememiş, yapılacak
harcamaların, öncelikle geçici hesapta izlenmesi, yıl sonuna doğru çıkarılması
öngörülen eködenek verilmesine ilişkin bir kanunla da gerekli ödeneklerin temin
edilmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN - Sayın Coşkuner, bir dakika efendim... Sayın milletvekilleri, sükûnet yine bozuldu. Lütfen... Hatibi ben dahi
duyamıyorum. İstirham ederim efendim... Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Coşkuner. SÜLEYMAN COŞKUNER (Devamla) - Kamu maliyesinde şeffaflığı sağlama
politikası çerçevesinde ve ekonomik program kapsamında, küçük çiftçiler ile
esnaf ve sanatkârlara, mevcut piyasa koşullarına göre kullandırılacak düşük
faizli kredilere ilişkin olarak faiz farklarının sübvanse edilmesi amacıyla,
400 trilyon lirayı geçmemek kaydıyla, bütçeden ödeme yapılabilmesi için de
düzenleme yapılmaktadır. Söz konusu düzenlemeler, esas olarak, kamu bankaları ve Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu kapsamındaki bankaların yükümlülükleri, toplam kamu
yükümlülüğü içinde yer aldığından, toplam kamu yükümlülüğünü değiştirmeyecek;
ancak, adı geçen bankalarca üstlenilen finansman yükümlülüğünün ve kamu
borçlarının tek elden ve daha uygun koşullarla yönetimini sağlayacaktır.
Böylece, özellikle kamu bankalarının en önemli sorunu olan ve nakit
pozisyonları ile malî yapılarını olumsuz yönde etkileyen görev zararlarının bir
plan dahilinde tasfiye edilmesi mümkün olacaktır. Ayrıca, bankaların sermaye
rasyolarının yeterli düzeye çekilebilmesi amacıyla, gerektiğinde sermayelerine
mahsuben, yaklaşık 3 katrilyon lira tahvilin verilmesi veya nakit imkânları
çerçevesinde bu tutarın nakden ödenmesi öngörülmektedir. Türkiye Emlak Bankasının yeniden yapılandırılması çerçevesinde,
bankacılık faaliyetleri dışında kalan mal varlıklarının ve bu konuda faaliyet
gösteren iştiraklerdeki hisse paylarının, bilanço değerleri üzerinden, Toplu
Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesine karar verilerek, bu konudaki gerekli
düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca,
Türkiye Emlak Bankasına verilmek üzere ihraç edilecek senetlere, Hazine
tarafından garanti verilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısıyla, 20.12.2000 tarihli ve 4611 sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununun
31 inci, 32 nci, 38 inci, 43 üncü ve 44 üncü maddelerinin fıkralarında
değişiklikler yapılmakta ve maddelere yeni fıkralar eklenmektedir. Tasarının 1 inci maddesinde, Bütçe Kanununun 31 inci maddesinin (a)
fıkrasında yapılan düzenlemeyle, vadesinden önce erken itfa edilen özel tertip
devlet içborçlanma senetlerinin de, vadesinde ödenen senetler gibi, net
içborçlanma kullanımına ilişkin limitin hesaplanmasında dikkate alınması temin
edilmektedir. Devlet içborçlanma senetlerinin tanımlandığı (b) fıkrasında
yapılan değişiklikle, söz konusu bankaların, piyasalardan daha uygun koşullu
borçlanabilmelerinin sağlanması açısından, özel tertip Hazine bonoları, yine,
devlet içborçlanma senedi tanımı kapsamına alınmaktadır. Bu işlemler sonucu
oluşacak faiz ödemelerinin, gerekli ödenek temin edilinceye kadar, bütçeden
mahsup edilecek ödemeler hesabından yapılması amacıyla maddeye (g) fıkrası
eklenmektedir. Tasarının 2 nci maddesinde, Bütçe Kanununun 32 nci maddesine (f) fıkrası
eklenerek, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 nci maddesinin 2 numaralı
fıkrasının son cümlesi çerçevesinde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ikrazen,
uzun vadeli özel tertip devlet içborçlanma senedi ihraç edilmesiyle, fon
kapsamındaki bankaların nakit sorununun çözülmesi öngörülmüştür. Tasarının 3 üncü maddesinde, Bütçe Kanununun 38 inci maddesine eklenen
(b) fıkrasıyla, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması kapsamında,
bankaların özkaynak açıklarının giderilmesi ve sermaye yeterlilik rasyolarının
yasal oran olan yüzde 8'e çıkarılması amaçlanmıştır. Ayrıca, 38 inci maddeye
eklenen (c) fıkrasıyla, faiz, sermaye, görev zararı ve sosyal güvenlik
giderleri için yeterli ödenek bulunmaması nedeniyle, bütçeden mahsup edilecek
ödemeler hesabından yapılan ödemeler karşılığı kadar, Maliye Bakanına, bütçeye
ödenek ekleme yetkisi verilmektedir. Tasarının 4 üncü maddesinde Bütçe Kanununun 43 üncü maddesinin (c)
fıkrasında yapılan değişiklikle, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye
Halk Bankası ve Türkiye Emlak Bankasının, çeşitli kanun ve kararnamelerden
doğan görev zararlarının tasfiye edilebilmesi için, özel tertip devlet tahvili
ihracına imkân sağlanmaktadır. Ayrıca, eklenen (h) fıkrasıyla, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve Türkiye Halk Bankasının 2001 yılı içinde
kullandıracağı kredilerden doğacak gelir kayıplarının, görev zararı kapsamında,
Hazinece, bütçeden avans olarak karşılanması esası getirilmektedir. Tasarının 5 inci maddesinde, Bütçe Kanununun 44 üncü maddesinin sonuna
bir fıkra eklenerek, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması kapsamında,
Türkiye Emlak Bankasının bankacılık bölümünün, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankasıyla birleştirilmesi, bankacılık faaliyetleri dışında kalan mal
varlıklarının iştiraklerindeki hisse paylarının ve gayrimenkullerinin ise Toplu
Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesi öngörülmektedir. Bu duygu ve düşüncelerle, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini diler; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkuner. Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Nesrin Nas'ta. Sayın Nas, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarı
üzerine Grubumun görüşlerini belirtmek amacıyla yüksek huzurlarınızdayım; bu
vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı arz ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, Türkiye,
ciddî bir ekonomik kriz yaşamaktadır. 1 Ocak 2000 tarihinde uygulamaya
başladığımız kur çıpalı istikrar programı, ilk aşamada ekonominin canlanması ve
bütçe açıklarının kapanması yolunda önemli iki değişikliğe sebep olmuştur. Birincisi,
reel faizler sıfıra düşmüştür; ikincisi, Türk Lirası döviz karşısında
değerlenmiştir. Eşyanın tabiatı icabı, ekonomik sistem, bir süre sonra bu iki değişkende
düzeltme hareketi yapacaktı ve nitekim, yapmıştır. Ne yazık ki, düzeltme
hareketi başladığında, bankalarımızın, hatta, reel sektör firmalarımızın
bilançoları aşırı borçlu ve aktif ve pasif kalemleri arasında vade ve döviz
cinsinden ciddî bir uyuşmazlığa konuydu. Kısaca, başta, kamu bankaları olmak
üzere, tüm bankalarımızın bilançoları sakattı. Piyasanın sopası faizlerde düzeltme hareketine başlayınca, bu
bilançolarla, bu düzeliş kat be kat yükselmiştir. Sistem paniklemiştir, bu
hareket döviz piyasasına sıçramıştır; sonunda, malî kesimde başlayan kriz, reel
kesimi vurmuştur. Bugün, bütün yaşadığımız ve giderek derinleştiğini gördüğümüz
bunalımın sebebi de budur. Aslında, ortada ilginç de bir denklem bulunuyor. Döviz kurundaki
istikrarın temin edilebilmesi için bankacılık reformunun süratle tamamlanması
gerekiyor. Bunun için de ilk adım, kamu bankalarının sistemin işlemesini
engelleyen ve fona alınan bankaların kaynak sorunuyla birlikte tüm ödemeler
sistemini tıkanmaya götüren ve bir bütün olarak sistem üzerinde ciddî bir
likidite baskısı yaratan görev zararları stokunun ve toplam açıklarının
eritilmesi olmalıydı. Yeni programın başarılı olmasının da yabancı kaynak
girişinin de önkoşulu burada yatıyor; ancak, bankacılık reformunun acil
bölümünü tamamlamak için, devlet içborçlanma senetleri piyasasının da sağlıklı
bir biçimde işlemesi gerekiyor. Devlet içborçlanma senetleri piyasasının
sağlıklı işleyebilmesi için ise, Türk Lirası cinsinden finansal, yani, malî
kontratlara yönelik bir talebin olması gerekiyor. Sayın milletvekilleri, bankacılık reformunu dünyada ilk olarak yapan
ülke biz değiliz; İsveç'ten Japonya'ya, Güney Kore'den Meksika'ya kadar,
başarılı veya başarısız, birçok örnek var ortada. Ekonomik krizlerin çıkış
nedenleri tarihsel olarak incelendiğinde de, çoğunun, bankacılık sisteminin
yeniden düzenlenmesi veya bankalara el konulma sürecine bağlı olarak ortaya
çıktığını görürüz. Bankacılık reformu -bunun altını özellikle çizmek istiyorum- öncelikle,
banka bilançolarına kamu kaynaklarının aktarılması anlamına gelir. Kamu
kaynaklarını harcamayalım diye işe başladığınızda, ödenmesi gereken faturanın,
yalnızca, daha da yükselmesine yol açarsınız. Bunun, maalesef, bundan başka
bilinen bir yolu da yoktur. Aktarılacak kamu kaynaklarının ise, esas olarak,
içborçlanma yoluyla sağlanması gerekir; ancak, ortada, zaten sürdürülemez bir
içborç stoku olduğuna inanılıyorsa, o takdirde, yeni devlet içborçlanma
senetleri ihracı vasıtasıyla yapılacak bir operasyonun yürütülmesi de giderek
zorlaşır. Kamunun giderek büyüyecek içborç stokunun piyasalarda
döndürülebilmesi açısından, ortada bir problemin olmaması ve devlet içborçlanma
senetleri piyasasının işliyor olması gerekir. Yine, inanılırlık açısından da,
Merkez Bankasının belirli bir para ve kur politikasını sürdürebilecek yeterli
araca sahip olması gerekir. Sayın milletvekilleri, işte, bu nedenlerle, yeni bir ekonomik programı
çok daha sağlıklı uygulayabilmek amacıyla, Bütçe Kanununda değişiklik yapılması
kaçınılmaz olmuştur; çünkü, malî sektörün zayıflığı, kamu bankalarının birikmiş
görev zararları ve fona devredilen bankaların açıkları nedeniyle oluşan yüksek
fon ihtiyacı nedeniyle 2000 yılında büyük bir iddiayla uygulamaya başladığımız
ekonomik program, önce kasım, sonra şubat malî krizlerinin yaşanmasıyla rafa
kaldırılmış bulunuyor ve ne yazık ki, bir anlamda, başladığımız yere yeniden
dönmek durumunda kalıyoruz ve hep beraber, bu derinleşen kriz ortamından çıkmak
için çok daha büyük bir gayret sarf etmek zorunda kalacağız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hem kasım hem de şubat krizi,
bankacılık sektöründeki yeniden yapılanmayı uzun süredir savsaklamamızdan
kaynaklanıyor; maalesef, bu böyle. Türkiye'de, uzunca bir süredir, kamu borç
yönetimini aksatmadan yürütebilmek amacıyla, banka bilançolarında risk
birikimine imkân tanıdık, daha doğrusu görmezden geldik. Kamu bankalarındaki
riski saklamak için de, açıklarını, görev zararları adı altında bir hesapta,
bütçe denetimi dışına taşıdık ve bütçe dışında taşımaya da devam ettik;
sonuçta, ekonomimiz için çok ciddî bir zafiyet kaynağı ortaya çıktı. Kamu
bankaları, 30 katrilyon, yaklaşık 20 milyar dolara ulaşan birikmiş görev
zararlarıyla, uyguladığımız programın ve bundan sonra, eğer gerekli adımları
atamazsak, uygulayacağımız programın da güven unsuruyla beraber, en zayıf
noktasını oluşturacaktır. Türkiye'nin istikrar arayışını sürdürebilmesi için, bu probleme, artık,
hızlı bir şekilde çözüm yolu bulmamız gerekiyor; ancak, bu çözüm yolunun da tek
boyutlu olarak tasarlanmaması gerekiyor. Bu çerçevede, malî sektör yeniden
yapılanmadan ve işe öncelikle kamu bankalarından başlanmadan yeni bir programın
sağlıklı olamayacağı ve kısa sürede eskisinin akıbetine maruz kalacağı açıktır;
çünkü, kamu bankalarının ve fon bankalarının açıkları, piyasalarımızda risk
algılamasını artırmış, bu nedenle dövize yöneliş hızlanmıştır. Risk algılaması
aynı kaldıkça, faiz oranları düşmeyecektir; faiz düşmeyince, ikinci el
piyasalar çalışmayacaktır ve bu durumda, bankacılık reformu adına yapılanlar
da, faiz oranlarının düşüşünü engeller nitelikte olacaktır. Daha da önemlisi,
faiz oranları düşmedikçe, mevcut kamu bankaları ve fon bankaları açıkları yeni
bir programın yapılmasını engelleyecektir. Dolayısıyla, sorunların çözümüne
-biraz önce de vurguladığım gibi- kamu bankalarından ve fon bankalarından
başlamak artık kaçınılmazdır. Türkiye'nin bu soruna en kısa sürede neşter vurması
gerekiyor. Son kriz, özellikle 19 Şubatta başlayan kriz, kamu bankalarının taahhüt
kapatmada ne kadar zorlandıklarını ve bir bütün olarak sistem için ne kadar
büyük bir sorun teşkil ettiklerini bize göstermiştir. Sermaye hareketlerinin
serbest olduğu bir ülkede, hele malî kesimin sığ bir 150 milyar dolar
büyüklüğünde olduğu; ama, bunun sadece 50 milyar dolarlık kısmının ayakta
olduğu, 100 milyar dolarlık kısmının kamuda olduğu bir ortamda, kamu
bankalarının yükümlülüklerini yerine getirmemesinin sonuçları çok ağır olacaktı
ve nitekim, olmuştur da. Bu nedenle, son gelişmeler ışığında, kamu bankalarının
ve fondaki bankaların likidite sorununa çözüm bulunması ve bu bankalar ve fon
bankaları için çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç edilmiş olan ve şu anda
ikinci el piyasası bulunmadığı için açıkçası hiçbir değer ifade etmeyen devlet
iç borçlanma senetlerinin piyasa koşullarını uygun hale getirilmesi ve
gerektiğinde söz konusu bankalara nakit imkânı yaratacak şekilde erken itfa
edilebilmelerinin sağlanabilmesi için bütçe kanununda bu değişikliklerin
yapılması kaçınılmaz olmuştur. Çözüm, kuşkusuz, söz konusu kamu bankalarının
sadece malî durumunu düzeltmekten geçmemektedir. Bu bankaların yeniden
yapılandırılarak, profesyonel bankacıların yönetimine bırakılması da aynı
derecede önemlidir. Nitekim, bu yolda da önemli bir adım atılmıştır ve bu
bankaların piyasa koşullarına ve evrensel standartlara göre yeniden
yapılandırılması işlemi yeni profesyonel yönetimin altında başlatılmıştır. Kamu maliyesinde şeffaflığın sağlanması bir diğer önemli sorunumuzdur.
En geniş kamu açığı tanımı olan kamu borçlanma gereği tanımı dahi, birikmiş
görev zararları stokunu içermemektedir. Bu nedenle, kamu borçlanma gereği,
olduğundan daha düşük görünmekte ve dolayısıyla, enflasyonla mücadele,
açıkçası, tanımlanmayan bir düşmanla savaşmaya benzemektedir. Kısaca, bu
değişiklikle, kamu bankaları ve fon bankaları, fon kapsamındaki bankaların
birikmiş görev zararlarının tasfiyesi için çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç
edilmiş bulunan devlet iç borçlanma senetlerinin piyasa koşullarına uygun hale
getirilmesi, gerektiğinde de bu bankalara nakit imkânı yaratacak şekilde erken
itfa edilmelerinin sağlanması, bu bankaların sermaye yeterlilik rasyolarının
yüzde 8 yasal oranına çıkarılması ve yine bu bankaların reorganize edilmesi
amacıyla, ihtiyaç duyulan finansmanın iç kaynaklardan karşılanmasına yönelik
borçlanma limitinin yeniden düzenlenmesi amacıyla, ilgili maddelerde gerekli
teknik düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca bu tasarıyla, Emlak Bankasının bankacılık faaliyetleri dışında
kalan mal varlıklarının ve bu konuda faaliyet gösteren iştiraklerindeki hisse
paylarının, ticarî gayrimenkulleriyle ihtiyaç fazlası gayrimenkullerinin Toplu
Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesi ve bu varlıkların karşılığında Toplu
Konut İdaresi Başkanlığınca ihraç edilecek senetlere Hazine garantisi verilmesi
öngörülmüştür. Bu senetlerin karşılıkları Emlak Bankası hesaplarına girecektir.
Bu karar, önemli bir karardır; bir bütün olarak, bu tasarı, önemli bir
tasarıdır; ancak, bu operasyonun son derece dikkatli yönetilmesi gerekmektedir.
Operasyonun özü, kamu ve fon bankaları açıklarının karşılığında toplam 30
katrilyon liralık bir içborçlanma senedi çıkarılması ve bu senetlerin Merkez
Bankası aracılığıyla nakde çevrilerek, söz konusu bankaların finansman
sorunlarının aşılması esasına dayanmaktadır. Bu para, iki üç hafta içerisinde
açık piyasa işlemleriyle piyasadan çekilecek ve enflasyonist baskı kısa döneme
hapsedilmeye çalışılacaktır. Bu nedenle, sistemin özel bankalara, özel malî
kesime ilişkin ayağı ve bu konudaki çözümler de vakit geçirmeden devreye
sokulmalıdır. Bu arada belirtmek istediğim bir husus da, Halk Bankası ve Ziraat
Bankasının özelleştirilmesinin, asla ve asla, küçük esnaf, sanatkâr ve
çiftçinin, bundan sonra, artık, desteklenmeyeceği anlamına gelmeyeceğidir.
Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Sadece, desteklemenin yöntemi
değişmiştir. Bundan sonra tüm sübvansiyonlar, artık, bütçede yer alacak ve
bütçe denetimine tabi olacaktır; yani birikmiş görev zararları diye bütçe
dışında taşınmayacaktır. Bu kanun tasarısıyla, bundan sonra, ekonomik program kapsamında, küçük
çiftçi, esnaf ve sanatkâra, mevcut piyasa koşullarına göre kullandırılacak
düşük faizli kredilerin faiz farklarının sübvansiyonu için, 400 trilyon lirayı
geçmemek kaydıyla, bütçeden ödeme yapılması imkânı getirilmektedir. Sayın milletvekilleri, bu tasarı ve gerekçesi incelendiğinde, tasarının
önemli bir reform olduğu görülecektir. Bu açıdan cesur bir adım atılmaktadır. Sayın milletvekilleri, ancak, son olarak bir şeye işaret etmek
istiyorum: Bundan sonra ne tür bir program uygularsak uygulayalım, her
programın içerisinde, mutlaka, doğrular olacaktır ve her programın içerisinde,
yine, mutlaka, eksik taraflar, bizim eleştirilerimize de muhatap olacak
eksiklikler bulunacaktır; ancak, bir programın başarısı, içerisinde
barındırdığı doğruların çokluğu kadar bir başka önkoşula daha bağlıdır; bu da
güvendir. Biz, Meclis olarak, uygulanacak bir programa sahip çıkmazsak, biz,
toplumdaki güven bunalımını daha da derinleştirecek söylem ve eylemlere
davetiye çıkarırsak, hiçbir program, tamamı mutlak doğrulardan oluşsa bile,
başarıya ulaşamaz. Bu nedenle, bu tasarıyı desteklediğimizi belirtir, Yüce
Heyetinize saygılarımı arz ederim. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Nas. Efendim, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Zeki
Sezer'de. Sayın Sezer, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti
Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; çok fazla
vaktinizi almayacağım ve düşüncelerimizi kısaca ifade edeceğim. 2000 yılı kasım ve 2001 yılı şubat ayında malî sektörde yaşanan malî
sorunları aşmak, yapısal reformları gerçekleştirmek ve Türkiye'nin önünü açmak
üzere başlatılan yoğun çalışmalar arasında yer alan Bütçe Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Yasayı çok önemsiyoruz. Yaşanan sorunlarda zayıf bankacılık sistemimizdeki aksamaların rolü çok
büyüktür. Bankacılık sistemimiz, yılların popülist ve verimlilikten uzak
uygulamaları sonucu bugünkü durumuna getirilmiştir. Ne yazık ki, bankalar,
vatandaştan çok ucuza topladığı mevduatı, çiftçiye, sanayie, girişimciye,
esnafa kaynak olarak aktarmak yerine, yüksek faizle devlete satmıştır.
Bankacılık, işte böyle bir sistemle bugünkü bulunduğu noktaya gelmiştir. Bundan
başka, bankacılık sistemimiz, ne yazık ki, yıllardır, yolsuzlukların kaynağı da
olmuştur. İşte, 57 nci hükümet, Bankacılık Yasasını çıkarıp, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunu oluşturup, bu sorunların üzerine gitmeye
başladıktan sonra bu gerçekler ortaya saçılmıştır. Bankacılık sistemi, artık,
malî sektördeki gerçek işlevine kavuşturulmak durumundadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak, devlet, yılların birikimi
görev zararlarını yok sayamaz. İşte, bu yasayla, bankalar, bir disiplin altına
alınabilecektir diye düşünüyoruz. Bu yasayla, malî sistemin, içinde bulunduğu
durumun aşılabilmesi sağlanacak ve ileride benzer sorunlarla karşılaşması
önlenecektir. Ayrıca, bu yasayla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki
bankaların likidite sorunlarının çözümü ve bu durumun piyasalara yarattığı
baskının çözümlenmesi de amaçlanmaktadır. Artık, kamu bankalarının geçmiş
yılların birikimi olan görev zararlarının tasfiyesi sağlanmalı, kamu
bankalarının sermaye yeterlilikleri yasal oranına çıkarılmalıdır. Bu, finans
sisteminin istikrara kavuşması ve kamu bankalarıyla, fon kapsamındaki
bankaların yeniden yapılandırılmalarının sağlanması için gereklidir ve bir an
önce yaşama geçirilmelidir. Böylece, bu bankaların üstlendiği finansman
yükümlülüğünün Hazineye devri, kamu borçlarının tek elden ve uygun koşullarda
yönetimi sağlanacaktır. 57 nci hükümet döneminde Türkiye ekonomisine köklü çözümler
öngörülmekte, bu konuda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Yılların kronikleşmiş
yüksek enflasyonla yaşama ortamından çıkış için verilen özverili mücadeleye,
enflasyonla beslenen kesimlerin karşı çıkması doğaldır. Üretim yerine rant
ekonomisi, bu çevrelerin vazgeçmek istemediği bir durumdur; ancak, reel
sektörün, çalışan kesimlerin, çiftçinin sorunları, esnafın, girişimcinin
sorunları; enflasyon ortamından uzaklaşılarak, enflasyon hızı düşürülerek,
savurganlıktan uzaklaşılarak, yolsuzlukların üstüne gidilerek, yolsuzluklar
önlenerek, kararlı bir mücadeleyle çözülür. Son dönemde yolsuzlukların üzerine öylesine yoğun bir şekilde gidilmektedir
ki, bu konularda yapılan operasyonların sayısı ve adları, artık, hatırlanamaz
noktadadır. Türkiye'nin sorunları, Sayın Ecevit'in başkanlığındaki 57 nci hükümetin
ve bu Meclisin yoğun çalışmasıyla, elbirliğiyle aşılacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gün içinde açıklanacak
olan Ulusal Ekonomik Programla, önümüzdeki dönemde, bankacılık sisteminin
düzenleneceği, faiz ve döviz kurlarında istikrar önlemlerinin alınacağı, makro
ekonomik dengeler kurulup üretim ekonomisine geçileceği konusunda büyük umutlar
taşımaktayız. Bu aşamada içkaynaklar harekete geçirilecek, kaynakların
popülizmle tüketilmesi önlenecektir. Yine, bu noktada, savurganlık, verimsizlik
önlenecek, verimli bir kamu yönetimi hayata geçirilmeye çalışılacaktır ve bu
konuda başarılı olunacağıyla ilgili hiçbir şüphemiz yoktur. Yine, bu arada, işte, sosyal tesisler, çok konuşulan makam araçları,
lojmanlar gibi, kamuoyunun hassasiyetle üzerinde durduğu gider artırıcı
sebeplerin de, ortadan, büyük ölçüde kaldırılacağını düşünüyoruz. Ekonomik programın hayata geçirilmesiyle, gelir dengesizliği büyük
ölçüde azaltılmaya çalışılacak ve program, sosyal boyutuyla yaşama
geçirilecektir diye düşünüyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içerisinde bulunduğumuz dönemde,
faili meçhuller bir bir aydınlatılıyor; bölücü, Hizbullahçı teröre büyük darbe
vurulmuştur; çete ve mafya mensupları ele geçirilmiş, mafya çökertilmiştir. Dünyanın
neresinde olursa olsun, çeteciler, mafya mensupları, yakalanıp, adaletin önüne
çıkarılmaktadır. Yine, bu dönemde, hırsızlar, soyguncular, hortumcular yakalanmıştır,
yakalanmaya devam edilmektedir. Artık, şimdi sıra, ekonominin düze
çıkarılmasında, ekonominin önünün açılmasında; şimdi, sıra, sosyal adalette;
şimdi sıra, hakça düzende. Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Sezer, teşekkür ederim. Kanun tasarısının tümü üzerinde, gruplar adına konuşmalar bitmiştir. Şahısları adına, Edirne Milletvekili Sayın Şadan Şimşek. (DSP
sıralarından alkışlar) ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım. Türkiye, ekonomik anlamda büyük bir kriz yaşamaktadır; lakin, bu krizin
bir günden diğerine gerçekleşmediğini, yıllardır süregelen birikimin ürünü
olduğunu hepimiz biliyoruz. Kaba hatlarıyla bakılıp değerlendirildiğinde,
ülkemiz ekonomisinin uzun zamandan beri istikrarsız bir görünüm arz ettiği
kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Nitekim, bu durum, yine hepimizin çok iyi bildiği gibi, yıllardır
süregelen ve kronik hale bürünen yüksek enflasyon ve kamunun giderek artan
açıklarının olumsuz etkisinin gölgesinde gelişmiştir. Açıklanan rakamlara göre, ülkemiz, 2000 yılı için 110 milyar dolar dış
borcuyla dünyanın en borçlu ülkeleri arasında ilk 10 arasında yer almaktadır.
Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, biz, bu kadar nasıl borçlandık; bu
borcu nasıl ve nerelerde kullandık da bu duruma geldik? Öncelikle, bunun
altının çizilmesi gerektiği inancını taşımaktayım. Türkiye ekonomisi, 1980'li yıllardan sonra uygulanan politikalar sonucu,
kamu finansmanında tam bir çıkmaza girmiştir; çünkü, amaçlandığı üzere, devlet,
her alanda istenilen düzeye getirilememiş, özelleştirmeler gerçekleştirilememiştir.
Ayrıca, 12 Eylül dönemini izleyen parlamenter dönemde, seçim arifelerinde,
seçim rüşveti olarak genişlemeci politikalar uygulanmıştır. Bütçeye paralel
olarak fonlar kurulmuş, kurulan bu fonlar, denetim dışında kaldığı için, kaynakları
yok edip yutan veya yandaşlarına dağıtan birer dipsiz kuyu ya da kara delik
olarak işlev görmüştür. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası gibi
devlet bankalarında açılan krediler geriye dönmemiş, görev zararı olarak
yazılmıştır. Yani, har vurulup harman savrulmuş, kamu açıkları büyük bir hızla
artmıştır. Sonuçta, devlet, işçisine gereken ücreti sağlayacak, köylüsüne hak
ettiği tabanfiyatını verecek, girdinin makul fiyatlarını biçecek, memurunun ise
çoğunluğunu oluşturan düşük gelirli kesimi memnun edecek kaynağı bulamaz
noktaya gelmiştir. Bu uygulamalar, bir yandan, ekonomik kazanca
dönüştürülemeyen ürün stoklarına ve yarım kalmış birçok yatırım haline
dönüşmüştür. Büyük bir kitlenin alım gücü düşük olunca, esnaf da çok kötü bir
biçimde etkilenmiştir. Bütün bunların yanı sıra, reel sektör, üretim faaliyetlerini arka plana
atarak, fonlarını devlete borç verip yüksek faiz almak yönünde kullanmaya
gitmiştir. Bu durum, uzun vadede, sanayi sektöründeki teknolojik yenilenmenin
gözardı edilmesini, maliyet duyarlı üretimden uzaklaşmayı ve dolayısıyla, ihraç
pazarlarının kaybı ile rekabet gücünü kaybetmesi sorununu beraberinde
getirmiştir. Değerli milletvekilleri, ülkemizin biriktirilegelmiş bu sorunlarının
çözümü için kararlı ve sabırlı hareket etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Belki daha da önemlisi, sorunlara doğru teşhis konularak tedavi edilmesi
gerekliliğidir. Nitekim, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in Başkanlığında
kurulan 57 nci hükümet, tedavi yöntemini uygulamaya koymuştur; ancak, birtakım
kesimlerin, uygulamaya konulan yöntemlerden rahatsız oldukları aşikârdır. Malî sektörün yıllardır ihmal edilmesi, Kasım 2000 ve Şubat 2001'de,
likidite riski yüksek, özkaynakları yetersiz, donuk kredileri tehlikeli
boyutta, dövizde açık pozisyonları taşınamayacak düzeye ve yönetim risklerini
de çok yüksek bir yapıya dönüştürmüştür. İşte, 57 nci hükümet, bu yapısal
bozuklukları düzeltmek ve hukukî boşlukları da doldurmak zorunda kalmıştır.
Neticede, yaşanan finansman krizine bağlı olarak, ülkemizin ekonomik
gerçekleriyle uyuşmayan, uyuşmadığı gibi, taşınamayacak faiz hadlerine
ulaşmıştır. Finansman krizi reel sektörü etkilemiş, dış talebin yanı sıra, iç
talebin de düşmesiyle, firmalar çok sıkıntılı bir durumla karşı karşıya
kalmışlardır. Değerli milletvekilleri, sanıyorum sırtımızdaki ağır borç yükünün
hepimiz farkındayız. Bu nedenle, hedeflerini gerçekçi belirleyen, inandırıcı
olan, topluma güven veren, dahası, krizden çıkışın faturasını hakça
paylaştırmasını bilen bir program hazırlanmasına destek olmak için, kriz
ortamından çıkışı atılım fırsatı olarak değerlendirelim; rant ekonomisinden üretim
ekonomisine geçişi sağlayalım; kalkınmayı, tavandan başlayan katılımcı, yerel
ve bölgesel potansiyellere dayandıralım. Gelin, kriz dönemini geride bırakarak,
sağlıklı ve dengeli bir ekonomi için, yeniden üretim, yatırım ve ihracata
yönelmenin sağlanması, büyüme ve refah artışının hızlandırılması, işsizlik ve
sosyal sorunlara çözümler getirilmesi, ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik
sürecinin hızlandırılması için çalışalım. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kutsal ve yüce bir görevi
bulunan sayın milletvekilleri, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için gözden
kaçırılmaması gereken bir gerçek var ki, o da, hepimizin, hırçın, çalkantılı ve
zorlu bir denizde ilerlemeye çalışan aynı geminin yolcuları olduğumuzdur. O
yüzden, anlamsız ve gereksiz tartışmaları bir kenara bırakalım; gerekli olan
yapısal düzenlemeleri hızla devreye sokarak, malî disiplinin sağlanmasına
olanak vermek için mücadele edelim. Ben, 21 inci Dönem milletvekili seçilmiş ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin en genç milletvekili olarak, kriz körükleyici davranışlarının nedeni
ve maksadını anlayamıyorum. Ülke çıkarları için sağlıklı çözümleri süratle
tamamlamada elbirliği yapalım. Bu, Parlamentomuzun saygınlığını da
yükseltecektir. Toplumumuzun sorunlarına çözüm önerileri getirmek yerine, belli
başlı kalıplaşmış sözlerin arkasına sığınarak bir yere varılamayacağı bir
gerçektir. Değerli milletvekilleri, yıllardan beri süre gelen sosyal devlet
anlayışı içerisinde doğan ihtiyacın giderilmesi amacıyla, kamu bankalarımız
tarafından çiftçilerimize, esnaf ve sanatkârlarımıza piyasa koşullarına göre
kullandırılan düşük faizli kredilerin faiz farkları, görev zararları
yazılıyordu. Bundan dolayı kamu finansman açıkları bugün sürdürülemeyecek
duruma gelmiştir. Görüşülmekte olan bu tasarının 4 üncü maddesiyle, kamu maliyesinde
şeffaflık ve gerçeklik sağlanacaktır. Çiftçilerimize, esnaf ve sanatkârlarımıza
kullandırılacak düşük faizli kredilerin faiz farkları karşılığı ilk defa
bütçeye konulacak olup, kamu bankalarına görev zararı yazılmayarak, kamu
finansman açığının önlenmesi sağlanacaktır. Böylece, çiftçimize, esnaf ve
sanatkârımıza düşük faizli kredi kullandırma imkânı sağlanmış olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye çok zor bir dönemden
geçmektedir. Bu dönemde, ülkemizin her ferdine büyük görev ve sorumluluk
düşmektedir. Ülkemiz ekonomisini zora sokmayan önlemlerle birlikte, işçimize,
esnafımıza ve memurumuza gereken desteği sağlamak, köylümüze ve çiftçimize hak
ettiği tabanfiyatı verebilmek için çok akılcı çalışmalıyız. Bizler, yeni
huzursuzlukların yaşanmaması için, tarihî sorumluluğumuzun bilincinde olarak,
sorunları, demokrasinin, parlamenter rejimin ve piyasa ekonomisinin kuralları
içinde iç ve dış kaynakları akıllıca kullanarak çözmek için mücadele etmeliyiz.
Unutmayalım ki, Büyük Türk Ulusu her türlü kriz ve felaketleri aşacak inanç ve
güç birliğine sahiptir. Gelin, birlik olalım; gün, dayanışma, birlik beraberlik
ve özveri günüdür. Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclisi en derin saygılarımla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Sayın Şimşek, teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, buyurun efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, sayın milletvekili
arkadaşlarım; ilk önce şunu belirtmem gerekiyor: Bugün Yüce Meclisin önünde
sizlerle birlikte olduğum için oldukça heyecanlıyım, çok mutluyum. Meclisin
bugünlerde çok verimli ve yapıcı çalışması, sanıyorum, özel bir önem
taşımaktadır. Bugün görüştüğümüz, gerçekten, alışılmış, bilinen bir düzenleme
değildir; doğrudur. Bu kanun tasarısı, Türkiye'nin çok ihtiyacı olan yeniden
yapılanma gayretinin önemli bir parçasıdır. Ekonomik sorunlar birikmiştir. Geçen yıllarda birçok soruna çözüm de
bulunmuştur, çok ilerleme de kaydedilmiştir; fakat, Türkiye, hak ettiği,
istediği ve özellikle çalışan halkın beklediği hızlı büyümeye, sürdürülebilir
büyümeye de, maalesef, erişememiştir. Ekonomik sorunları, kısa vadeli
çözümlerle idare etmek yerine, artık, kökünden çözmemiz gerekiyor. Değişikliğin
amacı, kamu bankaları ve fon kapsamındaki bankaları yeniden sağlıklı bir yapıya
kavuşturmak ve kendi ihtisas alanlarında, üreticiye, ihracatçıya, çiftçiye ve
esnafa gerekli finansal desteği en güzel ve en iyi bir şekilde vermelerini
sağlamaktır. Şimdi, özellikle, Samsun Milletvekili Sayın Kabataş'ın konuşmasıyla
ilgili bir noktaya değinmek istiyorum. Bu arada, Sayın Kabataş'ın deneyimine,
bilgisine, kişiliğine de büyük bir saygı duyduğumu belirtmek istiyorum ve
kendilerine, görüşleri için teşekkür ediyorum. Kamu bankaları ve fon kapsamındaki
bankaların yükümlülükleri, zaten, toplam kamu yükümlülüğü içindedir. Bu
yükümlülük, zaten, Türk Devletinin bir yükümlülüğüdür, kamu kesiminin bir
yükümlülüğüdür. Teklifimiz, toplam kamu yükümlülüğünü değiştirmeyecektir;
ancak, kamu borçlarının tek elden ve mümkün olan en uygun koşullarla yönetimini
sağlayacaktır. Amaç, enflasyon değil, tersine, daha etkili bir para politikası,
daha güçlü bir Merkez Bankasıdır ve daha düşük maliyetle borçlanabilen bir
Hazinedir. İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas'ın da vurguladığı gibi, bu arada,
bu, günlük çok yüksek faizle borçlanma sürecine son verirken, Hazinenin ve
Merkez Bankasının çok büyük bir uyum içinde ve çok dikkatli çalışması
gerekiyor. Büyük bir operasyondur ve bu uyum, bu dikkat, gerçekten gereklidir.
Elbette, uzun vadeli amaç borç yükünü aşağıya doğru çekmek ve borç stokunu,
millî gelirin, şu sıralarda yüzde 70'in de üzerine çıkan oranından çok daha
düşük bir seviyeye indirmektir. Diğer bir noktaya da değinmek istiyorum: Bütçeden mahsup edilecek ödemeler
hesabının arızi durumlarda kullanılması gerektiği doğrudur; ancak, şu anda, tam
bir geçiş dönemi içindeyiz. Dengeler altüst olmuştur ve gerçekten, yeni bir dengeye
daha ulaşmış değiliz. Bu nedenle, eködenek teklifinin yılın ikinci yarısında
yapılması daha sağlıklı ve tasarruflu hareket etme olanağını verecektir; ancak,
çok gecikmesi bence de sakıncalıdır, sonbahara kalmaması yararlı olabilir diye
düşünüyorum. Ankara Milletvekili Sayın Sezer'in de güzel konuşmasına bir değinmek
istiyorum. Tabiî ki, bu kamu bankalarıyla ilgili düzenleme, hem bütün
bankacılık sisteminde hem de bütün ekonomide, şu anda birlikte hazırladığımız
yenileme programının bir parçasıdır ve bir parçası olarak tahlil edilmeli, ele
alınmalıdır. En önemli amaç, en üstünde durduğumuz ilke şeffaflıktır. Sanıyorum, bu,
hem dar anlamda, ekonomi açısından çok gereklidir hem de daha geniş anlamda,
politik ve toplumsal dayanışmayı ve desteği de sağlayacak temel ilkedir. Bu önümüzdeki günlerde ve haftalarda bir sürü yasal değişiklikler, düzeltmeler
söz konusudur. Daha güçlü, daha rekabetçi bir ekonomik yapıyı oluşturacak bir
yasal düzenleme gayreti içindeyiz. Bu konularda sık sık buluşacağız inşallah.
Birlikte, en güzel, en güçlü ve en sürdürülebilir çözümleri bulacağımızdan
eminim. Çok teşekkür ederim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Şimdi, şahsı adına, söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat'ta. Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 637 sıra
sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım. 57 nci hükümet, tasarının genel gerekçesinde "2000 yılının kasım
ayında ve 2001 yılının şubat ayında ekonomimizde meydana gelen krizler sonucu
malî yapının bozulduğunu, bütçenin işlevini yitirdiğini, kamu ve Fondaki
bankaların yeniden yapılandırılmasının sağlanması, kamu bankalarının mevcut
görev zararlarının tasfiye edilmesi, artık, kendilerinin dahi önlerini
göremediklerini; bunun için, bütçeden yapılacak ödemeler için belirli bir
ödeneğin öngörülmediğini, yapılacak harcamaların, öncelikle geçici bir hesapta
izlenmesi, yıl sonuna doğru çıkarılması öngörülen eködenek verilmesine ilişkin
bir kanunla da gerekli ödeneklerin temin edilmesi amaçlanmıştır"
denmektedir. Böylece, bu hükümetin ne kadar çok çalıştığının bir göstergesi olarak,
normal işleyen hükümetlerde yılda bir bütçe kanunu çıkarılırken, bu hükümetçe,
en az üç bütçe kanunu çıkarılması planlanmış olmaktadır. Bu hükümetçe, bundan takriben üç ay önce, 2000 yılı aralık ayında bu
Meclisin huzuruna getirilen 2001 yılı bütçesinde; büyüme oranı yüzde 4,5, TEFE
yıl sonu yüzde 10, ortalama dolar kuru 714 000, faiz ödemeleri 16,6 katrilyon,
bütçe açığı 5,2 katrilyon, faizdışı fazla 11,4 katrilyon, giderler 48,3
katrilyon, gelirler 43,1 katrilyon olarak belirtilmiş ve büyük bir övgüyle,
doların haziran sonuna kadar aylık 0,85 oranında artacağı, gün gün döviz fiyatları
önceden ilan edilmiş, faiz ödemelerinde ortalama yüzde 22 ile borçlanılacağı ve
gayri safî millî hâsıla oranı olarak faizdışı fazlanın yüzde 7,5 olacağı, uzun
uzun, binbir gece masallarını anımsatır şekilde anlatılmıştı. Bizim, o zamanlar da Mecliste yaptığımız konuşmalarda, ısrarla,
rakamların tutmayacağını, daha bir ay önce olan kasım krizinin bunun açık
belirtisi olduğunu söylememize rağmen, hükümet, enflasyon canavarını yenmek
üzere olduklarını, Refahyol Hükümetini yıkmalarıyla övünen TÜSİAD Başkanı dahi,
on yıl önlerini görmeye başladıklarını gururla söylüyorlardı. Netice, yıl sonunda olması planlanan yüzde 10 TEFE, sadece mart ayında
yüzde 10,1 olarak çıktığı gibi, dolar, bugün itibariyle Merkez Bankasında 1 242
000 TL olarak ilan edilmiş, büyümenin yıl sonunda eksi yüzde 4-6 arası olacağı,
bütçe büyüklüğünü artık bu hükümetin de tahmin edemediği, en az 20 katrilyonluk
bir artış olacağı şimdiden söylenmektedir. Bu tasarının getirilmesinin esas sebebi olan kamu görev zararları ve
faizdışı fazla üzerinde bir miktar durmak isteriz. Sayıştay 2000 Malî Durum Raporunun 126 ncı sayfasında, "Hazine,
finansman yetersizliği sebebiyle birkısım KİT'leri, giderleri finanse etmeye
zorlamakta, bu şekilde doğan görev zararı ödemelerini de zamanında
yapamamaktadır. Bu borçlar hazine bonosu ya da devlet tahvili şeklinde devlet
içborçlanma senetlerine bağlanmadıklarından, içborçlar arasında
gösterilmemektedir" denilmekte ve "bu borçların, 1999 yılında 13
katrilyona ulaştığı, borçların bu büyüklüğe ulaşması sübvansiyonların
çokluğundan değil, bu borçlara verilen yer yer yüzde 300'ü bulan oranlarda faiz
yürütülmesindendir" denilmektedir. Yine, Sayıştay, bu faiz oranlarından piyasa faizlerinin çok üstünde,
2000 yılı için piyasa faizinin yüzde 35 üzerinde olduğunu belirtmektedir. Yine, Sayıştay raporunda "görev zararlarının finansmanının kamu
bankalarına yıkılması sonucunda, bu bankaların nakit açığı artmaktadır.
Hazinenin yaptığı görev zarar ödemeleri, destekleme uygulamalarını değil, kamu
bankaları açıklarını finanse etmektedir " denilerek şöyle devam
edilmektedir: "Görev zararlarından doğan borçların gösterilmemesi
sonucunda kamunun toplam borç stoku gizlenmiş olmaktadır." Bunu, Sayıştay
diyor Sayın Bakan. "Bunun sonucunda, borç yükünün ağırlığı gözden
kaçmakta, ekonomiyle ilgili veriler yanıltıcı ve güvenilmez olmaktadır." Sayıştay, görev zararıyla ilgili çok çarpıcı bir örnek vermektedir. Bu
örnek, kütlü pamuk destekleme uygulamasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası, 1993 ve 1994 yıllarında, üreticilere yaklaşık 315 milyon dolara
karşılık gelen tutarda kütlü pamuk destekleme primi ödemiştir. Bunun karşılığı
Hazine tarafından bankaya ödenmediği için, kalan borca faiz yürütülmeye
başlanmıştır. Hazine, 1997 yılında bankaya, yaklaşık 712 milyon dolar tutarında
ödeme yapmış; ancak, bu ödeme, 315 milyon dolarlık borcun sadece 51 milyon
dolarlık kısmını tasfiye edebilmiştir; yani, 1993 yılındaki 1 dolarlık
destekleme primi karşılığında, 1997 yılında bankaya 17 dolar ödenmiştir. 1993
yılında 315 milyon dolara karşılık gelen borç, uygulanan yüksek faiz nedeniyle
1999 yılında 11 milyar dolara ulaşmıştır. Son yıllardaki gibi artmaya devam
etmesi durumunda, kütlü pamuk destekleme priminden kaynaklanan bu borç, 2002
yılında 34 milyar dolara ulaşacaktır. Bunun bir diğer ifadesi, 1993 yılında
üreticiye ödenen 1 dolara karşılık, dokuz yıl sonra, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankasına, dolayısıyla, bankanın fon sağladığı piyasaya 158 dolar
borçlanılmaktadır. Bu konu, Plan ve Bütçe
Komisyonunda Sayın Maliye Bakanımıza sorulduğunda, Sayın Bakan,
tutanaklarda, aynen şöyle demiştir: "Ziraat Bankası, 1993 yılında 4,6
trilyon Türk Lirası doğrudan üreticilere ödemiştir. Bütçe ödeneklerinin yetersiz
olması sebebiyle ödenemeyen, günümüze kadar, anılan kararda -ben, sadece Polat
merak ettiği için, yoksa, ben bunu sunmak da istemem; ama, Polat çok ısrar
ettiği için diyorum- belirtilen faiz oranlarıyla üç ayda bir kapitalize
edilerek, büyüyen görev zararı da kütlü pamuk için 2000 yılı sonu itibariyle
8,1 katrilyona ulaşmış. Doğru, gerçekten zor, anlatmak da anlamak da"
şeklinde cevaplandırmıştır. Buradan da, TL olarak, 1993 yılında 1 TL, 2000
yılında, yani yedi yıl sonra 1 760 kat artmaktadır. Peki, bu tasarıyla ne yapılmak istenmektedir; o da şudur: Tasarının 4
üncü maddesinde "görev zararı alacaklarının tasfiye edilmesini, görev
zararlarının tasfiye edilmesini teminen Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası
AŞ'ye ve Hazinece özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir. Bu
senetlerin vade, faiz ve diğer şartları ile görev zararının tespitine ilişkin
usul ve esaslar, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine
Başbakan tarafından belirlenir" denilmektedir. Yani, sözün kısası, dokuz
yıl için, 1 dolar, 158 dolar olacak ve yedi yıl içinde 1 TL, 1 760 TL olacak
şekilde faiz yürütülecek, böylece, Halk ve Ziraat Bankalarının görev zararları
doğacak ve bu tasarının 4 üncü maddesi gereğince bu borçları yapanlar,
Meclisten aldıkları yetkiyle, iki ay önce Türkiye'ye yeni gelen bir Bakanın
isteği ve Başbakanın onayıyla analarından doğmuş gibi masum olacaklar. Yanlış anlaşılmasın, üzerine
basarak söylüyorum, biz, kamu bankalarına olan Hazine borçlarına karşılık, Hazinece özel tertip devlet içborçlanma
senedi verilerek tasfiye edilmesine karşı değiliz. Bizim, karşı olduğumuz ve
tüm gücümüzle karşı çıktığımız husus, Türkiye'ye iki ay önce gelmiş, ömrünü
planlamacı olarak geçirmiş, hazine ve banka hesaplarını inceleme konusunda
normal bir hesap uzmanı kadar bilgi ve tecrübesi olmadığını zannettiğimiz iki
aylık bir Bakanın isteği üzerine, Başbakanın onayıyla, 30 katrilyonluk kamu
bankaları ve fon bankalarının borçlarının ibra edilmesi ve devasa kamu
borçlarını yapanlar hakkında bir daha bir işlem yapılmasının, soruşturma
açılmasının önünün kesilmesi olayıdır. Görev zararıyla ilgili olarak Borçlanma ve Borç Yönetimi Özel İhtisas
Komisyonu Raporunun 114 üncü sayfasında da aynen "bankalara olan borçlara,
piyasa faizinin 35 puan üzerine kadar çıkan oranlarda faiz uygulanmakta,
bileşik faiz esasına göre her üç ayda bir faizlerin ana paraya eklenmesi sonucu
da, borçlar, birkaç yıl içinde, orijinal borcun binlerce katı bir büyüklüğe
ulaşmaktadır. Yine, Devlet Planlama Teşkilatı da 1993 yılı kütlü pamuk örneğini
vermekte ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının üreticiye ödediği 1 dolar
karşılığında, Hazinece, 1998 yılına kadar, bankaya 2 dolar ödenmiş, geriye 28
dolar borcu kalmıştır" denmektedir. BAŞKAN -Sayın Polat, toparlar mısınız efendim. ASLAN POLAT (Devamla)- "Bu örnekte, Hazine'den çıkan veya çıkacak
olan kaynağın çok küçük bir kısmının üreticiye gittiği görülmektedir. Göreve
zararı uygulaması, desteklemenin ötesinde, Hazine'nin, bankanın her türlü
faaliyet zararlarını karşılamakta kullanılabileceği bir ilişkiye dönüşmüştür.
Banka, kendi faaliyetlerinden kaynaklanan zararlarına ve malî yapısının
bozukluğuna karşın, Hazine'den alacaklarını bahane olarak kullanmaktadır. Bu,
gizli ve çok tehlikeli bir sübvansiyondur." Bunu kim diyor; Devlet
Planlama Teşkilatı Alt Komisyon Raporu diyor. DPT'nin, Sayıştayın bir figan şeklinde yaptığı itiraza rağmen, tasarının
4 üncü maddesiyle, bu borçları, bu hükümet, kanundaki şekliyle yasalaşıp geçmiş
ve gelecek bu tip uygulamaları ibra edecek olur ise, işte, biz, bu tasarının bu
kısmına sonuna kadar direneceğiz, sorumlularını her yerde halka şikâyet
edeceğiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla)- Sayın Başkan, 1 dakika süre verirseniz bitiririm. BAŞKAN - Sayın Polat, lütfederseniz, memnun olurum. ASLAN POLAT (Devamla) - Teşekkür ederim. Bu konuda bir DSP milletvekili, Plan ve Bütçe Komisyonunda "bu, bir
türlü burada görüşemediğimiz Sayıştay raporunun, burada yapılan bütün maddelere
bakıldığı zaman, bu işle uğraşan teknokratik yapıdaki teknokratların tümünün,
herhangi bir olayda sorgulanmaları, o raporda getirilen raporda suçlamalara
karşı karşıya kalmalarını engelleyen bir düzenlemedir" demektedir. Peki, bu kanunla örtülen, bu afaki boyuttaki bu kamu bankalarının tüm
borçları ne kadardır? Komisyonda, üyelerce, kamu bankaları için 17 katrilyon,
fondaki bankalar için 13 katrilyon, toplam 30 katrilyon TL olarak ifade edildi. Yani, getirilen ve milletvekillerinin bir an önce kanunlaştırmasıyla
rahat nefes alacak sorumluların, bu tasarıyla örtülen ve kapatılan görev
zararları toplamı yaklaşık 30 katrilyon lira... BAŞKAN - Efendim, teşekkür edin, bitsin. ASLAN POLAT (Devamla) - Olur Sayın Başkanım, devam ederiz; teşekkür
ederim. Saygılar sunarım. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Siz, meramınızı anlattınız zaten; çok teşekkür ederim efendim. Efendim, sorulara geçiyoruz. Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. Kısa, öz, mütalaasız lütfen. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın
Bakana, aşağıdaki soruları sormak istiyorum. 1- 31 Mart 2001 tarihinde vergi mükellefleri beyanname verdiler ve
birinci taksit ödendi. Bu duruma göre, tahakkuk ve tahsilat miktarı nedir?
Beklenen vergi tahsilatı yapılabildi mi? Mükellefler için ağır olan vergi
oranlarında indirim yapmayı düşünüyor musunuz? 2- Memurlara verilecek olan 2,7'lik zam farkı, yaşanan enflasyon ve
zamlar karşısında yeterli oluyor mu? Bu zam içinize siniyor mu? Hayat
pahalılığı karşısında yeterli olmadığına göre, bu zammı yüzde 10'a çıkarmayı
düşünüyor musunuz? BAŞKAN - Teşekkür ediyorum... MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Bir sorum daha var; lütfen... BAŞKAN - Peki efendim. Yalnız, ikinci soru, Maliye Bakanına sormanız gereken soruydu. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Ziraat Bankasının çiftçiye
uyguladığı yüzde 120 ve yüzde 130 faizleri, can çekişen çiftçinin ödemesi mümkün
değildir. Öyleyse, çiftçiyi kurtarmak için, faizleri, Halk Bankasında olduğu
gibi, çiftçinin ilk aldığı kredi faizlerini de, yüzde 38 ve yüzde 40 faiz
oranlarına indirmeyi düşünüyor musunuz? Saygılarımla. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Lütfi Yalman; buyurun efendim. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanın
aşağıdaki sorularımı cevaplandırmasını arz ediyorum: Birinci soru: Sayın Bakan, Türkiye'de, belki de sizin bilmediğiniz
birtakım ekonomik terimler var; bilmem öğrenebildiniz mi; yeşil sermaye,
kırmızı sermaye, kızıl sermaye gibi renklendirme... BAŞKAN- Efendim, bana soruyorsunuz, Sayın Bakana değil. Benim
delaletimle... LÜTFİ YALMAN (Konya)- Sizin delaletinizle dedim Sayın Başkanım. BAŞKAN- Hayır, Bakana bakarak soruyorsunuz da onun için söylüyorum. LÜTFİ YALMAN (Konya)- İslamî sermaye, Yahudi sermaye... BAŞKAN- Ve bunu da sual kabul etmiyorum; öbür sorunuza geçin efendim.
Sayın Bakan bunu cevaplandırmakla mükellef değil. (DSP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim, lütfen... LÜTFİ YALMAN (Konya)- Efendim, bu, Hazine tarafından yürütülen bir şey. BAŞKAN- Efendim, Sayın Bakanın bilgisini burada ölçmekle mükellef
değilsiniz. Ekonomiyle ilgili, kanunla ilgili soru soracaksınız... Lütfen Sayın
Yalman... LÜTFİ YALMAN (Konya)- Peki, Sayın Başkanım, ben, bu sorumun devamını,
Sayın Bakanın ilgi alanında ve yetki alanında olduğu için soruyorum. BAŞKAN- Teşekkür ederim; sorun efendim... LÜTFİ YALMAN (Konya)- Bu iddialarla mağdur duruma bırakılmış, hatta
zulme uğramış birtakım kurumlar, kuruluşlar var. Yurt dışındaki ve yastık
altındaki sermayeyi reel sektöre kazandıran bu tip kurumlarla ilgili düşünceniz
veya katkılarınız ne olacaktır? Bir diğer sorum: Ulusal programa destek için Amerika Birleşik
Devletlerinde yaptığınız temaslarda, destek karşılığında birtakım özel veya
gizli şartların koşulduğu, IMF'nin, destek için askerî harcamaları kısma
şartını öne sürdüğü ve bu bilgilerin de çeşitli çevrelere sızdırıldığı, hatta
Yunanlı Bakanın "IMF bize bilgi sızdırıyor" açıklamalarıyla basına
intikal ettiği, hepimizin malumudur. Türkiye'nin, belki, belli bir noktada
prestijini zedeleyen, bağımsızlığına gölge düşüren bu tür iddialarla ilgili
zatıâlinizin de beyanatları var. Acaba, IMF ile ilgili görüşmelerde, özel ve gizli bu tip konular
görüşülmüş müdür ve sizce, IMF veya benzeri kurumların, kuruluşların,
Türkiye'nin, özellikle, gizliliklerini arz eden konularla ilgili Yunanistan'a
veya benzeri devletlere herhangi bir bilgi sızdırdığı kanaati sizce var mıdır? BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim. Genelkurmayla ilgili, askerî harcamalarla ilgili, Genelkurmay Başkanlığı
bugün açıklama yaptı: 19,5 milyar dolarlık 32 projeyi de iptal ettiğini ifade
ettiler efendim. Sorunuzun muhatabı... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın Bakandır sorunun muhatabı Sayın
Başkan. BAŞKAN- Efendim, ben biliyorum; Sayın Bakan askerî harcamaların ne kadar
indiğini bilemez. LÜTFİ YALMAN (Konya)- Başkanım, buradaki hassasiyet, IMF'nin bilgi
vermesi konusu. BAŞKAN- Efendim, istirham ediyorum, benimle münakaşa etmeyin!.. Sayın Hüseyin Arı; buyurun. HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana bir
sorum var efendim. Sayın Bakanım, demokratik sistem içerisinde uzun yıllar görev yaptınız,
Amerika'dan geliyorsunuz. Demokrasilerde çözümün yeri yüce meclistir,
parlamentodur. Parlamento da, iktidar ve muhalefetten müteşekkildir. Ülke
sorunları, bugün, iktidarıyla, muhalefetiyle hepimizi ilgilendiriyor. Ayrıca,
demokrasi uzlaşma rejimidir. En son görüşmenizi dün yaptınız, bir sivil toplum kuruluşu
başkanıyla; ki, o başkan, bugün, esnaf nazarında itibarını kaybetmiş, tabanını
kaybetmiş birisidir; ama, siz, bu Yüce Meclisin muhalefet partileriyle henüz
bir görüşme yapmadınız. Bundan niyet ve maksadınız nedir? Ayrıca, Sayın Başkanım, bir konuda da Yüce Meclisi bilgilendirmek
istiyorum... BAŞKAN - Hayır, soru efendim, bilgilendirme değil. Lütfen... Başkasının
hakkını yiyorsunuz efendim. HÜSEYİN ARI (Konya) - Bu da, sizinle ilgili efendim. Biraz önce
"devleti koruyorum" dediniz. Demokrasilerde korunması gereken
halktır, millettir; çünkü, devlet de millete hizmet için vardır. BAŞKAN - Ben öyle bir şey demedim efendim, ben haddimi aşmam. Ben
"tarafsızım... Bir tek tarafım; devletin, cumhuriyetin tarafıyım"
dedim; o kadar efendim. Teşekkür ederim Sayın Arı, bana sual sormayın. Tutumum hakkında
gündemdışı söz istersiniz, size söz veririm. Sayın Akman, buyurun. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakanımıza aşağıdaki soruları sormak istiyorum: Efendim, 2001 yılı bütçesi, malum, üç ay geçtikten sonra yeni bir bütçe
yapılma ihtiyacı hissedildi; bu durumda, öyle anlaşılıyor ki, hedeflerde de
değişme meydana geldi. Vatandaşımızın da merak ettiğini düşündüğüm şu soruları,
Sayın Bakanın, aracılığınızla, cevaplandırmasını istirham ediyorum: 1. 2001 yılı sonunda döviz fiyatları ve enflasyon ne durumda olacak;
yaklaşık bir rakam verebilir misiniz? 2. 2001 yılı sonunda, Türkiye, büyüme süreci olarak, eksi veya artı, ne
durumda olacak? 3. Bu yıl sonunda, Türkiye'nin iç ve dışborçları, bugünden daha fazla mı
olacak, ne miktarda olacak? 4.- Üzerinde çalışmış oldukları programın süresiyle ilgili olarak
soruyorum; kaç ay veya kaç yıl olarak programlanmaktadır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın Bakan, buyurun, cevap verin efendim; 4 dakikanız kaldı. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, sayın milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Sadri Yıldırım'ın çiftçiyle ilgili üçüncü sorusunu
cevaplandırıyorum: Ziraat Bankasının da, Halk Bankasına benzer biçimde
kullanabileceği bir miktar kaynağı bütçeye koymak istiyoruz. Toplam 400 trilyon
olacak ve çiftçinin, açılmış kredilerde; yani, bu faiz patlamasından önceki
kredi faizi seviyesinde kredi almaya devam etmesini -bu kaynak müsaade ettiği
ölçüde- sağlayacağız. Sanıyorum, bu aşırı faiz, hakikaten, özellikle çiftçi ve
esnaf için büyük bir yük teşkil etmektedir. Tabiî, bunun esas çözümü, bu faizi,
piyasa faizini bir an önce aşağıya çekmektir ve esnaf için de, çiftçi için de
önemli olan, büyümenin yeniden başlamasıdır; fakat, bu geçiş döneminde,
geçmişte açılan kredilerde, maliyeti makul bir ölçüde, makul bir seviyede
tutabilmek için, bütçeye, şeffaf bir şekilde 400 trilyon lira konulmuştur. Bu,
yeni bir görev zararı değildir, direkt bütçeden sağlanacaktır. Bankaya önceden
verilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bazı yazılarda gördüğüm gibi, yeniden bir
görev zararı kavramına dönüş değildir. Onu belirtmek istiyorum. Diğer sorularını da yazılı olarak cevaplayacağım. (DSP sıralarından
alkışlar) Sayın Lütfi Yalman'ın, IMF ve savunma harcamalarıyla ilgili bir sorusu
vardı. Tabiî, şöyle: IMF, bize kredi açacak, dışarıdan veya içeriden kredi
açacak herhangi bir kuruluş gibi, genel denge, makroekonomik büyüklükler,
gelirler, giderler, bütçe açığı, maliye politikası, para politikası konusunda
soruları var. Biz de program çerçevesinde, kendi hazırladığımız program
çerçevesinde bu sorulara cevap vereceğiz; fakat, onlar için önemli olan, toplam
kamu açığıdır, bütçedir. Bütçenin bileşimi Türkiye'ye aittir. Dünyadaki genel
uygulama da böyledir ve özellikle, savunma harcamalarında herhangi bir şekilde
içişlerimize karışmalarına hiçbir şekilde de müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz de;
bu böyle bilinmelidir. (DSP ve FP sıralarından alkışlar) Sayın Hüseyin Arı'nın, muhalefetle görüşme konusunda bir sorusu oldu.
Ben de gerçekten muhalefetle çok görüşmek isterdim. Aslında, sadece muhalefetle
değil, Meclisteki bütün gruplarla, bütün arkadaşlarla çok daha uzun sohbet
etmek, yaptıklarımızı anlatmak, onlara soru sormak ve onların da bilgisini
almak istiyorum bir an önce; bunu da yapacağım; fakat, bu geçiş döneminde olan
durumlarda, program çalışması gerçekten çok yoğun oluyor. Ufak bir şey aktarayım size: Bu sabah İsrail Dışişleri Bakanıyla bir
kahvaltı ettik... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Muhalefetle daha önce görüşmeniz lazımdı,
İsrail Dışişleri Bakanıyla değil! DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Biliyorsunuz, orada, 80'li yıllardaki
programı uyguladılar, çok da başarılı oldular. Enflasyon yüzde 500'lerden yüzde
2'ye inmiştir. Oradaki çalışmayı, çok sıkı bir şekilde, üç ay içinde
yaptıklarını anlattılar. Biz, bunu, bir ay içinde veya dört beş hafta içinde
yapmak durumundayız. O konuda lütfen birazcık yardımcı olun. Türkiye'nin
geleceği, Türkiye'deki insanın ekonomik geleceği söz konusudur. Bunu, hep
birlikte, lütfen, en iyi bir şekilde yürütmeye çalışalım. Biliyorsunuz, bu konuda, sadece ben değil, hakikaten, bütün arkadaşlarla
birlikte gece gündüz çalışıyoruz ve şunu da belirteyim: Hazine'de olsun,
Maliye'de olsun, Merkez Bankasında olsun, diğer kamu kuruluşlarında olsun,
bütün kadrolar büyük bir özveriyle çalışıyor ve ben de onlarla çalışmaktan çok
büyük mutluluk duyuyorum. Çok değerli, çok güçlü kadroları var Türkiye'nin ve
bunlara dayanarak, hep birlikte, çok iyi bir programı, hem çıkaracağız hem
uygulayacağız. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan; süreniz bitti efendim. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: 2001 MALÎ YILI BÜTÇE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1. - 20.12.2000 tarihli ve 4611 sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe
Kanununun 31 inci maddesinin (a) fıkrasının son cümlesi ile (b) fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki (g) fıkrası eklenmiştir. "Bu Kanunun ilgili maddeleri uyarınca 'Bütçeden Mahsup Edilecek
Ödemeler Hesabı'na gider kaydedilmek suretiyle yapılacak ödemeler de bu limite
eklenir. Daha önce ihraç edilmiş olup nakden ödenenler hariç çeşitli kanunlara
dayanılarak ihraç olunan özel tertip Devlet iç borçlanma senetleri bu limitin
hesaplanmasında dikkate alınmaz." "b) Verilen yetki sınırları içinde ihraç edilecek Devlet iç
borçlanma senetleri bir yıl (364 gün) ve daha uzun vadeli Devlet tahvilleri ve
özel tertip Devlet tahvilleri ile vadeleri bir yıldan kısa olan (364 güne
kadar) Hazine bonoları ve özel tertip Hazine bonolarıdır." "g) Ödenek yetersizliği durumunda, Devlet iç borçlanma senetlerinin
faiz ödemelerini 'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya,
hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir." BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Balıkesir
Milletvekili Sayın İsmail Özgün. Sayın Özgün, soru sormak istemiştiniz, size sıra gelmemişti; şimdi,
konuşmanızın içinde sorabilirsiniz. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi hürmetle selamlıyorum. Burada, biraz önce, iktidar partilerine mensup milletvekilleri,
yaptıkları konuşmalarda "yaşadığımız iki krizin neticesinde, istikrar
programı çöktü, iflas etti ve başladığımız yere geri döndük" dediler.
Şimdi, şunun altını çizerek söyleyeyim: Başladığınız yere geri dönmediniz;
başladığınız yerin çok daha gerilerine geldiniz ve ne yazık ki, ülkeyi,
ekonomik yönden çökerttiniz. Bunları, biz burada söylüyoruz, siz kızıyorsunuz;
kızmaya hakkınız yok. Biz, muhalefet olarak, sizin yanlışlıklarınızı tabiî ki
söyleyeceğiz. Kaldı ki, bunu, şimdi söylemiyoruz. Şurada, iki seneden beri, bu
istikrar programını uyguladığınız iki seneden beri, burada, her çıktığımızda
size şunu söyledik: Bu istikrar programıyla, bu istikrar programının bu
yapısıyla, bu haliyle siz başarılı olamazsınız, bunda başarılı olamazsınız
dedik, gerekçesini de söyledik. Bu programın malî sektörle ilgili ayağı var;
ama, reel sektörle ilgili ayağı yok. Reel sektörü ihmal ediyorsunuz, üretimi
ihmal ediyorsunuz, piyasalar daralıyor, içtalep daralıyor, bunun için çare
arayın, bunu getirin, reel sektörün önünü açın diye, size, buradan defalarca
söyledik; ama, siz, ne yazık ki, bizim söylediklerimizi dinlemediniz ve şimdi
de, burada "istikrar programı çöktü" diyorsunuz. Değerli milletvekilleri, şimdi "rant ekonomisinden üretim
ekonomisine gececeğiz" diyor yine iktidar partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımız. Günaydın demek lazım... Yani, her şey çökmüş, piyasalar çökmüş,
üretici kesim sokağa dökülmüş, şimdi, diyorsunuz ki: "Üretim ekonomisine geçeceğiz."
Çok geç kaldınız. Bunu, bundan bir sene, iki sene, hatta daha öncesi yapmanız
gerekirdi. Şimdi, hem üretim ekonomisine geçeceğiz diyorsunuz, hem de, bu
kamuoyunda "Derviş Yasaları" olarak söylenen 15 yasadan şimdi
ikincisini burada görüşüyoruz, birincisini daha önceki günlerde görüştük, Şeker
Kanunu olarak buradan geçirdiniz ve ne yazık ki, şekerpancarı üreticilerinin
ruhuna fatihayı okudunuz burada. Şimdi, şekerpancarı üreticileri ne yapacak, o
insanlar nerede iş bulacak, onun alternatifi ne olacak bunları söylemediniz.
Şekerpancarı üreticilerini, şeker sanayiini ne yazık ki tahrip ettiniz. Şimdi, ikinci Derviş yasası olarak bu kanun önümüze geldi ve çok
önemsediğiniz bu kanun hakkında Sayın Bakan, dakika tuttum, burada, bu kanun
üzerinde 2,5 dakikalık konuşma yaptı. Değerli milletvekilleri, bu kanunla yapmak istediğiniz şey kısaca şudur:
Kamu bankalarında ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarda
birikmiş olan zararların kamu adına Hazineye devredilmesinden ibarettir.
Tasarıda, oluşmuş zararların büyüklüğü konusunda herhangi bir açıklama yer
almamaktadır. Bu zararlar ne kadardır, burada, tasarıda söylenmiyor; ama
yapılan hesaplamalar, söylenenlere bakılırsa kamu bankalarında 17 katrilyon,
fona aktarılan bankalarda ise 13 katrilyon açık; yani zarar oluştuğu
söyleniyor. Şimdi, o zaman, siz, bu tasarıyla içborca 30 katrilyon daha ilave
etmiş olacaksınız ve içborç stokunu da 75 katrilyona böylece çıkarmış
olacaksınız; yani, bir yerde, bugüne kadar birikmiş olan bu zararların ve
açıkların kılıfını bulmuş oluyorsunuz ve bunları Hazineye yüklemiş oluyorsunuz;
yani bir yerde bunu da ibra etmiş oluyorsunuz. Değerli milletvekilleri, şimdi, vatandaşın sizden beklediği, hükümetten
beklediği bir şey var. Tabiî kamu maliyesiyle ilgili, finans sektörüyle ilgili
bu tedbirler alınsın, alınsın da üretici, reel sektör, esnaf, sanatkâr,
sanayici ben ne olacağım diyor, biz üretimimizin yüzde 70'ini kaybettik diyor.
Ne zaman bu sektör açılacak, üretim ne zaman açılacak, biz ne zaman üretim
yapacağız, ihracat yapacağız, bunu soruyor. Bununla ilgili ne yapılıyor? Sayın
Derviş, bu konularla ilgili ne yapıyorsunuz? Sanayicimiz, üreten sektörümüz fevkalade kaygılı ve endişeli bir
bekleyiş içerisinde. Sayın Derviş, bu konularda ortaya koyacağınız program
fevkalade gecikti. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olacağım. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Bakınız, 45-50 gün oldu, hâlâ reel sektörle ilgili, sanayiciyle ilgili,
KOBİ'lerle ilgili, esnaf ve sanatkârlarla ilgili hangi tedbirlerin alınacağı
orta yere konulmamış bulunmaktadır. Hükümet, bunlarla ilgili ne yapmak istiyorsa
bir an evvel yapmalıdır, fevkalade gecikme olmuştur ve insanlar büyük bir stres
içerisindedir. Bunları bir kez daha hatırlatıyorum, hepinize saygılarımı, hürmetlerimi
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özgün. Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda. Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Değerli milletvekilleri, bu tasarı, eködenek getiren bir tasarı değildir
ya da bütçede, ödenek yönünde herhangi bir değişiklik yapan, şu an itibariyle
değişiklik yapan bir tasarı değildir. Eködenek tasarısının, bu tasarıya göre,
yılın sonuna doğru, ekim, kasım, aralık ayında getirileceği anlaşılmaktadır. Bu tasarı, çıkarmış olduğumuz Bütçe Kanununun 31 inci maddesinde bir
değişiklik ihtiva ediyor. Bu değişiklik de, özel tertip devlet içborçlanma
senetleri, daha önceleri ihraç edilen ve bankalarda bulunan veya muhtelif
yerlere ihraç edilen devlet iç borçlanma senetlerinin, 31 inci maddede yer
alan, net içborç dengesi içerisinde konulan, yani bütçede fark olarak gözüken
-ki 2001 yılı bütçesinde bu denge rakamı 5,5 katrilyon civarında- bu özel
tertip devlet iç borçlanma senedinin faizlerinin buradan ödenmesini hüküm
altına almaktadır. Diğer yandan, yine bu tasarıyla -miktarı belli değil ama- kamu bankaları
ve fon kapsamındaki bankalara, takriben 30 katrilyon civarında özel tertip
devlet iç borçlanma senedi verileceği, bu senetlerin -anaparalarının değil-
vadesinde ya da vadesinden önce itfa edilmeleri halinde, faiz giderlerinin
-miktarı belli değil ama, ilave 30 katrilyona yakın bir borç senedi
faizlerinin- 1 inci maddenin (a) fıkrasının son cümlesine yapılan ilaveyle, yeni
ihraç edilecek ve bu bankalara verilecek borçlanma senetlerinin faizlerinin
gider olarak yazılacağı belirtilmektedir. Değerli milletvekilleri, hepinizce malum olduğu üzere, piyasaya
"Kâğıt" adı altında bir likidite arzı söz konusu olmaktadır.
Bankalara verilen bu özel tertip devlet iç borçlanma senetleri, bankaların
kasasında kâğıt olarak durmuş olsa, piyasadaki likiditeye bir etki
yapmayabilir; ancak, bu paraların tekrar Hazineye ibrazı halinde, faizlerinin,
bütçenin borç dengesi içerisindeki "net iç borçlanma giderleri" adı
altında ödenmesi, fazlasının, yine bütçeden mahsup edilecek ödemeler hesabında
yer alması, ana parasının ise -içborç ve dışborçta böyledir- geçmişte olduğu
gibi, bu bütçede de yer almamasıdır; yani, Osmanlı zamanında olduğu gibi, ayrı
bir bütçe, ayrı bir hesapta takip edilmektedir. Değerli milletvekilleri, tarih tekerrürden ibaret. Muharrem ayı
içerisindeyiz. Osmanlının da çöküş döneminde "Muharrem Kararnamesi"
diye ifade edilen ve Avrupa devletlerinin Osmanlıya sunduğu o borç idaresi, 20
Aralık 1881'de sunuldu, Düyunu Umumiye diye bir idare kuruldu ve o hükümler de
Ocak 1882 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi. Osmanlının toprakları üzerindeki
akarlarının büyük bir kısmı, o, ülkemize bu idareyi kurmayı teklif eden
ülkelerin idaresi altına verildi; akar yönünden idaresi altına verildi. Yüce Meclis, Sayın Bakanımız, eğer, bu bankalara itfa edilecek paralar,
borçlanma suretiyle, Dünya Bankasından ve IMF'den temin edilecekse, bu
borçlanma neticesinde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Akın,
toparlarsanız memnun olurum. MURAT AKIN (Devamla) - ...piyasada faiz oranları yükselecek ve reel
sektör, tekrar finansman ihtiyacını karşılayamayacak bir duruma gelecek olursa,
bu kriz, 22 Kasım ve 19 Şubat krizleri, bu verilecek devlet tahvili, iç
borçlanma senetleriyle üçüncü bir kriz meydana getirecektir. MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Bankaları
hortumlayanlara söyle... BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. MURAT AKIN (Devamla) - Şimdi, arkadaşımız söz atıyor; hiç rahat da
durmuyor... Cevap vereceğim... BAŞKAN - Efendim, siz cevap vermeyin. MURAT AKIN (Devamla) - Gelip, burada konuşması lazım. Terbiyesini de
muhafaza etmesi lazım. BAŞKAN - Sayın Akın, istirham edeyim. MURAT AKIN (Devamla) - Kim hortumladıysa... BAŞKAN - Sayın Akın, lütfen efendim. MURAT AKIN (Devamla) - Niye mani olmuyorsunuz? BAŞKAN - Olurum efendim. Siz müsaade etseydiniz, olacaktım. MURAT AKIN (Devamla) - Müsaade ettim; buyurun. BAŞKAN - Buyurun efendim. İstirham ederim efendim... Daha evvel söyledim; hatibe laf atmayın... Sayın Akın, teşekkür edin, bitirin efendim... Ne olur... MURAT AKIN (Devamla) - Kimin hortumladığı, burada, getirildiği zaman
gensoru da görüşülür. Burada, insanca söz edilir, burada konuşulur;
insanlıkdışı davranışta bulunulmaz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akın. Madde üzerinde gruplar adına başka söz isteği yok. Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup işleme koyacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin (g) de yer
alan "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabından yaptırmaya, hesabın
yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" kısmının "Bütçeden
Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabından yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup
edilmesine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir" şeklinde
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun efendim. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Korkmaz Yiğit'e verdiğiniz paralardan da
bahset, Sayın Polat. BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, istirham ederim efendim... Hiç kimse bellek
zafiyetinde değil. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. BAŞKAN - Siz bakmayın... Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen... Bana laf atan cevabını
alır. Sayın Bıçakçıoğlu, evvela sen kendi partine ve kendi hesabına bak, ondan
sonra benimle konuş. BAŞKAN - Sayın Polat, ben cevabını verdim efendim... ASLAN POLAT (Devamla) - Sen bu işe girersen benimle, daima seni mahcup
ederim burada; tamam mı... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Edemezsin... BAŞKAN - Efendim, lütfen... Ben cevabını verdim. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Dün cevabını da aldınız! ASLAN POLAT (Devamla) - Ben de başkasına benzemem, veririm cevabını! BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen efendim... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Dün o kürsüden cevap verdiler size. ASLAN POLAT (Devamla) - Veririm cevabını! ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Hiç alakası yok! BAŞKAN - Efendim, ben neyim burada, bostan korkuluğu mu Sayın Polat?!
Ben gerekeni yaptım... İstirham ederim yani... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Başkanım, sinirlenmenize gerek yok. ASLAN POLAT (Devamla) - Başkanım siz varsınız, yoksa daha çok
konuşacağım. BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen... ASLAN POLAT (Devamla) - Haddini bil de otur... BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen, buyurun efendim. Önergeniz önemli;
buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, bu kanun tasarısı önümüze niye gelmiş; bütçede disiplini
sağlayalım diye gelmiş. "Bütçede disiplin sağlayalım; kamu açıkları
veriyoruz, hesabımızı bilemiyoruz, durmadan borçlanıyoruz, borçlanınca faiz
artıyor" deniliyor; ama, bakın, tasarının hükümetten gelen metninde
"...Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya, hesabın yılı
içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye veya bütçe ile
ilişkilendirilmeksizin özel hesaplarda izlemeye, Hazine Müsteşarlığının bağlı
olduğu Bakan yetkilidir" denilmişken, Allah'tan ki, bu son kısmını Plan ve
Bütçe Komisyonu çıkarmış ve "... 'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler
Hesabı'ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını
ertesi yıla devretmeye" demiş ve "özel hesaplarda" kısmını
kaldırmıştır. Şimdi, Allah için, soruyorum hükümete, iktidara, sizin bütün derdiniz ne
burada? "Hesapları bilemiyoruz, dışarıdan hesaplanıyor,
bütçeleştirilmiyor, seneye paralar devrediliyor, sarmal uzanıyor, faiz
artıyor" diyorsunuz; aynı uygulamayı burada getiriyorsunuz!.. Bizim
dediğimiz de nedir: Her hükümet, hesabını, yıl içinde bitirsin, seneye, bütçeye
artık falan bırakmasın, kimse kimseye mesuliyet atmasın. Bakın, şu Sayıştay raporunu, ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne burada bir
gün görüştürmediler. Burada, üç hafta bireysel emeklilikle ilgili tasarı
görüşüldü; ama, Sayıştayın bomba gibi duran, her sayfası bir bomba olan bu
raporundan bahsedilmiyor. Sayıştay, burada diyor ki: "1971'den 1999 yılına
kadar geçen dönemde, bütçe açıkları toplamı 109 milyar dolar, borçlanma
hasılatları toplamı 225 milyar dolar, bütçede gösterilmeden harcanan kaynak
toplamı 116 milyar dolardır." İşte, bütün bu rakamlar, bu açıkların sebebi
iken, bunların düzeltilmeyip, hâlâ, bu tasarıyla, aynen getirilmesinin yanlış
olduğunu söylüyoruz. Sayın milletvekilleri, biraz önce, tasarının tümü üzerindeki konuşmamı
yaparken, bir kısmı noksan kalmıştı; şimdi, o kısımdan, size, tekrar bahsetmek
istiyorum; çünkü, bununla çok ilgili. Getirilen tasarıyla, bir an önce
kanunlaştırılmasıyla rahat nefes alacak sorumluların, bu tasarıyla örtülen veya
kapatılan görev zararları toplamı yaklaşık 30 katrilyon TL'dir. Bunu bir daha
söylüyorum, sizin, bu tasarının 4 üncü maddesiyle ibra edeceğiniz borçlar, tam
30 katrilyon liradır; öyle, 100 kuruş, 200 kuruş değil. Yapacağınız imzayı,
gelip de, Trabzon'da, tek tek, sokak sokak anlatmazsam namerdim. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Anlatacağız, anlatacağız, Erzurum'da
anlatacağız. ASLAN POLAT (Devamla) - Dinle beni, dinle... Öyle, laf atmayla olmaz. Dinle
de, ondan sonra konuş. BAŞKAN - Efendim "karşılıklı konuşmak yok" dedik. ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, tamam... Dokuz yılda, 1 dolara 158 dolar, yedi yılda, 1 TL'yi 1 760 TL yapan
uygulamalar yapacaksınız... Bu konuda, yine bir DSP milletvekili, Plan ve Bütçe
Komisyonunda aynen şunu söyledi: "Üç ay önce Hazine Bakanının 11 katrilyon
TL olarak açıkladığı görev zararları, üç ayda, 11 katrilyondan 17 katrilyona
gelmez" diye, âdeta isyan etti. Sizin arkadaşlarınız da isyan ediyor;
çünkü, olacak şey değil bunlar. Bunların incelenmesi... İbra edilecek şey değil
bunlar. Şimdi, bu konuda Sayıştayca Meclise yeterli bilgi verilmeden bu tasarıyı
onaylayan milletvekillerini, Türk halkı da, tarih de affetmeyecektir. Üç kamu bankasıyla ilgili olarak, Sayın Maliye Bakanı, Komisyonda şu
bilgileri vermiştir: "2000 yılı sonu itibariyle, Ziraat Bankasının görev
zararı 8 katrilyon 312 trilyon, Türkiye Halk Bankasının 2000 sonu itibariyle
görev zararı 6 katrilyon 933 trilyon TL; bu ikisinin zarar toplamı 15 katrilyon
245 trilyon TL, Emlak Bankasınınki de 18 trilyon TL'dir." Bu konuda, ayrıca, 9 Kasım 2000 tarihinde, bir ANAP milletvekili de,
Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada "bankaların geçen yıl
ortasından bu yıl ortasına kadar döviz cinsinden varlıkları yüzde 15 artmış;
ama, buna karşılık, döviz cinsinden yükümlülükleri de yüzde 28 artmış,
aldıkları kur riski, 10 milyar dolardan 19 milyar dolara çıkmış" deyip,
devam ediyor ve "Şimdi, bir yandan fona devredilen bankalar dışında da
bankaların sağlığı bozuluyor. Şimdi, bir de, bu sistemin üzerine, kısa bir süre
içinde 20 milyar dolarlık dış görev zararlarının itfası var; bunu hangi
kaynaktan yapacaksınız" diye soruyordu. Yani, bankalarımızın içgörev
zararları yanında, dışgörev zararları da artmaya başladı ve biz bu borçlar
karşılığında da, Kasım ayından itibaren Hazine garantisi vermeye başladık. Sayın milletvekilleri, bu borçlanmaların en önemli sebebi, artık,
ülkemizde bankaların, reel sektöre kaynak aktarıp üretimi teşvik edeceğine,
Hazineyi fonladığı görülmektedir. Örneğin, 1990 yılında menkullerin aktiflere
oranı 0,10'dan 0,17'ye çıkarken, kredilerin aktiflere oranı 0,47'den, 0,30'a
düşmüştür. Yine, kasım ayında Türk bankacılık sisteminin rehabilitasyonuyla
ilgilenen Dünya Bankası uzmanları, o tarihlerde sadece fondaki bankaların
Hazineye günlük maliyetinin 15 milyon dolar olduğunu belirtmişlerdir. O
tarihten sonra fondaki bankaların artması ve faiz oranlarındaki anormal
sıçramayı göz önüne aldığımızda, durumun vahameti bütün çıplaklığıyla ortaya
çıkmaktadır. İşte, biz bunun için diyoruz ki: Hazine hesaplarını denetime alalım,
dışarıda incelemeyi bırakalım ve seneye de borç bırakmayıp, yıl içerisinde
kapatalım. Önergemin kabul edilmesini umar, hepinize saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. Efendim, Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını
istiyorum. BAŞKAN - Karar yetersayısının aranılması istenmiştir. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum. Bu konuda elektronik cihazla oylama yapacağım; 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Efendim, karar yetersayısı bulunmuş, 1 inci madde kabul
edilmiştir; teşekkür ediyorum arkadaşlar. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 4611 sayılı Kanunun 32 nci maddesine aşağıdaki (f) fıkrası
eklenmiştir. "f) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (2) numaralı
fıkrasının son cümlesi çerçevesinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ikrazen
özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye, cari yıl içerisinde
çıkarılan veya daha önceki yıllarda çıkarılmış senetleri işlemiş faizlerini
ödemek suretiyle geri almaya veya özel tertip başka senetlerle değiştirmeye, bu
senetlerin vade, faiz ve çeşitlerine ilişkin her türlü esaslar ve bunlara
müteallik diğer şartlar ile yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü
düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan
yetkilidir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis
Milletvekili Sayın Zeki Ergezen; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; Grubum adına, 2001 yılı bütçesindeki değişikle ilgili
tasarının 2 nci maddesi hakkında görüşlerimi sunmak üzere huzurunuzdayım. Sayın Başkanım, sükûneti sağlarsanız... Yani, iktidar kanadındaki
arkadaşlar kürsüye çok yakın. BAŞKAN - Efendim, bir telaş var orada. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Zamanı da lütfen durdurun. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Biz, sizi
zevkle dinliyoruz. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Hayır, ben de sizi seyrediyorum da, çok
yakınsınız. BAŞKAN - Sayın Ergezen... ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Seslerini kesinceye kadar ben konuşmam Sayın
Başkan; yani, konuşacaklarsa dışarı çıksınlar, burada kulis var. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın Ergezen, sayın milletvekilleri sükûneti muhafaza edecekler. Zaten, Sayın Ergezen'in konuşmasını ben de duymuyorum, sayın bakanlar da
duymuyor. Onun için... DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Biz duyuyoruz efendim. BAŞKAN - Siz değil efendim, siz yedek bakansınız; buradaki bakanlardan
bahsediyorum. DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Biz yedek bakan değiliz... BAŞKAN - Hayır, buradaki bakan, kanunla ilgili... DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Biz asil bakanız. BAŞKAN - Tabiî efendim... Sayın Ergezen, lütfen buyurun. İstirham edeyim... ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimiz; 2001
yılı bütçesi üzerindeki değişiklikle ilgili tasarının 2 nci maddesi hakkında
Partimin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Bu konuya girmeden önce, Sayın Bakanımız, demin sorulara cevap verirken
"muhalefetle ve sivil kuruşlarla görüşmeye vaktinin olmadığını"
söylediler. Taşradan gelen telefonlardan dolayı bu hususa değinmek mecburiyetinde kaldığımı ifade etmek
istiyorum. Sayın Bakanımız, siz, Akdeniz'in doğusundaki 2,5 milyonluk İsrail'le
görüşmeye vakit buldunuz, Ege Denizinin batısındaki Yunanlıyla görüşmeye vakit
buldunuz, dünyanın öbür tarafındaki Amerika'yla görüşmeye vakit buldunuz da,
ayağınızın dibindeki siyasî partilerle görüşmeye vakit bulamadınız mı
allahaşkına?! (FP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir hakikatin altını çizmek lazım.
Kendimizi aldatmayalım, doğruları konuşalım, kamuoyuna doğru bilgi verelim. Bu
yasayla, biz, tıkanmış ekonominin önünü açmıyoruz, ekonominin önündeki
engelleri kaldırmıyoruz, ekonomik krizin yaralarını sarmıyoruz. Bu yasayla,
soyulan, soydurulan özel bankaların ve kamu bankalarının zararlarını ve görev
zararlarını millete fatura eden sınırsız bir borçlanmayı görüşüyoruz. Bu yasayla, siyasî sorumluluğu olmayan, atanmış bir Sayın Bakanımıza,
nerede duracağı belli olmayan sınırsız bir borçlanma yetkisi veriyorsunuz.
Meclis olarak yetkinizi veriyorsunuz. Mevcut Bütçe Yasasında, siz, bu hükümete,
bütçe açığı kadar ve bir de bütçe açığının mecbur kalınırsa yüzde 15'i kadar
borçlanma yetkisi vermişken; siyasî sorumluluğu olmayan, başarısız olduğu zaman
çekip gidebilme şansına sahip olan, Manisalıya, Bitlisliye, Urfalıya hesap
verme gibi derdi olmayan birine, sınırsız, nerede duracağı belli olmayan, yüzde
kaçla borçlanacağı bilinmeyen, mevcut içborcumuza ne kadar borç getireceği
görülmeyen bir borçlanma yetkisi veriyorsunuz. Bunu iyi düşünmeniz lazım. Halbuki Meclisin gündemi bu değil. Meclisin gündemi, milletin gündemi
olmalıdır. Milletin gündemi sokaklarda tartışılıyor, başka mahfillerde
tartışılıyor; ama bilinçli, ama planlı, ama programlı olarak Meclis,
Türkiye'nin gündeminden uzak tutuluyor; Meclis, Türkiye'nin gündemini
tartışmıyor. Halbuki bu Meclisin 24 saat çalışması, gece gündüz çalışması,
borçlanma yerine, borç alma yerine Türkiye'nin sorunlarını çözecek, ekonomiyi
düzlüğe çıkaracak, alt üst olan ekonomik dengeleri yeniden düzeltecek
özkaynakları ben nasıl bulurum diye bunun üzerinde çalışmalar yapması
gerekirken; maalesef komisyonlar, maalesef Meclisin Genel Kurulu, Türkiye'nin
stratejik önemi haiz konularını bile pazarlık konusu yaptırabilecek noktaya
doğru, Türkiye'yi altımızdan kaydıran, Başbakanlığı bile tartışır hale getiren
yanlışların içinde olduğunu ifade etmek istiyorum. Şimdi, demin, DSP Grup Başkanvekili arkadaşımız Emrehan Bey buraya
çıktılar "nezaketli konuşulması gerekir" dediler "Türkiye'nin
sükûnete ihtiyacı var" dediler, doğru söylediler; bu kürsü nezaketi
gerektirir, bu kürsü sükûneti gerektirir. Hangi şartlarda, hangi ahvalde olursa
olsun, biz, ülkenin menfaatı için, huzur için, birlik ve beraberlik için en
güzel sözleri, en duyarlı hareketleri sergilemek mecburiyetinde olduğumuz
gerçeğini hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıyız. Ancak, milletin sinirlerini biz
germiyoruz; uygulamalarınızla, milletin sinirlerini geren, milleti sokaklara
döken sizlersiniz. Milletin sıkıntılarını, problemlerini, Meclise, hükümetin
gündemine getirmek isteyen partilerin de sınırlarını zorlayan sizlersiniz.
Yani, siz bu Meclise karşı nezaket parantezinin dışına çıktığınız zaman
nezaketsizlik olmuyor da, burada sert konuşulduğu zaman, yanlışlarınız sert bir
üslupla söylenildiği zaman nezaketsizlik oluyor. HASAN GÜLAY (Manisa) - Demagoji yapıyorsun. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Hayır, demagoji yapmıyorum; bir gerçeğin altını
çiziyorum Hasan Bey. Şimdi, bakın, Yunan gazetelerinde... Bugün baktınız herhalde, en azından
bilgi sahibi oldunuz; çünkü, çok duyarlı insanlarsınız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ekonominin mutlaka düzlüğe çıkması için gece
gündüz çalışıyorsunuz, uykunuzu kaçırıyor. Esnafı polisin coplaması... BAŞKAN - Efendim... Sayın Zeki Ergezen... ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Onun için de, bakın, ne diyor gazetede:
"Türkiye'den tarihsel çağrı. Türkiye Yunanistan'a çağrıda bulundu. Türkiye
Yunanistan'dan yardım talep ediyor." Türkiye'nin dışarıda itibarını sarsıp
gazetelere bu başlığı attıran sayın hükümet, siz, Mecliste hükümeti oluşturan
partilerde ekonomiden anlayan bir bakanın olmadığını -bakın, ben yok demiyorum-
kamuoyunun kalbine... BAŞKAN - Sayın Ergezen, lütfen, teşekkür edin, bitirin efendim. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - ...yerleştiren, bu duyguyu sergileyen, Meclise
karşı bu yanlışı yapan siz, ekonomik krizi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen... Sayın Ergezen, istirham edeceğim... ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - ... ve bu halinizle siz, hangi nezakette, hangi
sükûnette faydalı olabilirsiniz?! Önce, kendiniz, milleti germekten vazgeçin,
Meclisi germekten vazgeçin, esnafı sokağa dökmekten vazgeçin. Çözüm... HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Başkan... MELDA BAYER (Ankara) - Madde üzerinde konuşmuyor Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, sözünü kestim; ben ne yapabilirim; niye bana
kızıyorsunuz?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Konuşma süresi bitti, gündeme gelemedi daha. BAŞKAN - Efendim, affedersiniz... Sözünü kestim, uzatmadım, sayın hatip
yerinde konuşuyor; ne yapayım, kolluk kuvveti mi çağırayım?! Var mı böyle bir
şey yani?! ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, ben, sözümü bitiriyorum. Bakın, ben diyorum ki, çare borçlanma değil, borca borç katma değil;
borçlanmamanın yollarını aramak lazım, bunun için çalışmamız lazım. Yoksa, çare
vardır. Gelin, oturalım beraber; bakın, ne kaynaklar bulunacaktır. Borçlanma kolaycılıktır, borçlanma zahmete katlanmamaktır, borçlanma
elini taşın altına koymamaktır. Siz, Türkiye'yi nereye götürüyorsunuz arkadaş?!
(DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim... Lütfen efendim... ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergezen. Efendim, müsaade eder misiniz. Demin, iki grup başkanvekili, benden,
sataşma nedeniyle söz istediler. Zabıtları aldım, inceledim. Sayın Emrehan
Halıcı'nın ifadesinde "kışkırtıcılık" diye bir ibare yok. Sizlere de
gönderdim. Onun için, yüksek müsaadelerinizle, söz vermiyorum. Şimdi, söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın
Ramazan Gül'ün. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının 2 nci maddesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, öncelikle, şu gerçeği hepimizin samimi olarak
kabul etmesi gerekir ki, bu hükümet, ekonomik konularda ne yapmak istediğini
bilmeyen bir hükümettir. O kadar ki, bu hükümet, kendi içinden, ekonomiden
sorumlu bir bakan dahi çıkaramamıştır. Bu yaklaşım bile, bu hükümetin nasıl
beceriksizlik içinde olduğunu açıkça göstermektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, bu yasa tasarısının 2
nci maddesi, önemli bir zararı yine yüce milletin sırtına vurmayı
amaçlamaktadır. Getirilmek istenilen şudur değerli milletvekilleri: Nasıl,
Hazine Müsteşarlığı, kamu açıklarını kapatmak için devlet içborçlanma senedi
ihraç ediyor ise, bu yasa tasarısı kabul edildiği takdirde, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu, artık, özel tip devlet içborçlanma senedi ihraç edecektir. Sayın milletvekilleri, yani, bir yandan Hazine, öbür yandan da Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu, devlet içborçlanma senedi ihraç eder hale gelecektir.
Şimdi, diyeceksiniz ki: Ne var bunda? Bırakın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
da devlet içborçlanma senedi ihraç etsin. Değerli milletvekilleri, bahse konu, 30 katrilyonluk bir ödemedir. Bu 30
katrilyonluk ödemenin 17 katrilyonu görev zararı, 13 katrilyonu da fon ve
bankaların zararıdır. Burada yapılmak istenilen şudur: Biliyorsunuz, devlet,
hortumlanan bankaları aldı; yani, içi boşaltılmış bankalar, devletin sırtına
yüklendi. Şimdi, bu bankaların zararları, katlanarak devam ediyor. Bu zararları
karşılamak için de ne yapmak gerekiyor? Doğrusu ve mantıklısı, hortumlanan
paraları alıp, tekrar bankaların kasasına koymaktır. Peki, bu hükümet ne yapmak
istiyor? Bu hükümetin, aslında, borçluya borcunu ödetmesi lazım. Bu hükümet,
âdeta, hortumculara arka çıkıp, hortumcuların paralarını, borçludan değil,
halkın sırtından çıkarmak istiyor. Bu düzenleme, işte, bu temel mantık üzerine
inşa edilmiştir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, kırmızı bakiye vermiştir;
yani, bu fon, iflas etmiştir. Bu fona, hatırlayacaksınız, Hazineden, yine,
borçlanma kâğıtları verilmiş idi, Sayın Temizel bunun rakamlarını açıklamış
idi. Şimdi, bu para da tükendi; artık, kâğıt ihraç etme yetkisi fona
devredilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, burada, hükümete açıkça
soru sormak istiyorum: Sayın Başbakan, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca el
konulan bankaların el konulmadan önceki zararları ile el konulduktan sonraki
zararları acaba ne kadardır? Siz, bir Başbakan olarak, acaba bunu merak ettiniz
mi? Merak buyurmadıysanız, lütfen, bilgileri isteyin. Göreceksiniz ki, el
konulan bankaların zararları daha da büyümüş. Bunun nedenini ise, yine, lütfen
araştırınız. Daha bu araştırmalar yapılmadan, kamuoyu sağlıklı
bilgilendirilmeden, şimdi, bu tasarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip,
halkın sırtına yeni yükler yükleyecek düzenlemeler için yetki istiyorsunuz. Bu,
gerçekten doğru mu? Bırakınız, bu olayın siyasî yönünü, etik olarak da doğru
değildir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılmak istenen, gereken ilk iş,
önce vatandaşlara doğru bilgi verilmesi ve onların güvenlerinin kazanılmasıdır.
Biz, bir muhalefet partisi olarak, halka doğru ve güvenilir bilgilerin
verilmesinden yanayız. Türkiye, belki de, tarihinin en ağır bunalımlı
döneminden geçiyor; ama, hükümet, kararlı değildir, ne yapacağını
bilmemektedir, sorunları el yordamıyla keşfetmeye çalışmakta ve getirdiği
yasaların ne sonuçlar doğuracağı, maalesef, bilinmemektedir. Böyle bir yapının,
ağır ekonomik bunalım altında ezileceği görülmüştür. Nitekim, bu hükümet,
maalesef, ağır ekonomik bunalıma teslim olmuş, ne yapacağını bilmeyen,
bocalayan bir hükümet kimliği çizmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen, toparlayınız. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
düzenlemelerle, ekonomi sağlığa kavuşamaz, üretimi artıramazsınız, enflasyonu
indiremezsiniz, ihracat yapamazsınız, yabancı sermayeyi ülkeye çekemezsiniz,
kamu cari açıklarını aşağıya indiremezsiniz, bu açıkları kapatamazsınız. Bakınız,
aldığınız kararlarla, esnafı sokağa döktünüz ki, esnafın ne denli uysal olduğu,
olaylara müdahaleyi asla düşünmediği bir gerçektir;ama, öyle bir politika
izlediniz ki, esnaf açısından bile bıçak kemiğe dayanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri... BAŞKAN - Efendim, bir teşekkür etseniz de bitirseniz... RAMAZAN GÜL (Devamla) - ...ekonomik krizden çıkmak için, biz, muhalefet
olarak, elbette, siyasal iktidara yardımcı olmayı isteriz; ama, böyle
düzenlemelerle değil. Hortumlanan bankaların yükünü halkın sırtına yükleyerek
ekonomik bunalımdan çıkış yolunu bize dayatmasınlar; çünkü, kim alacaklıysa
ondan alınmasını istiyoruz. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül. Başka söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde iki adet önerge vardır; önce, geliş sıralarına göre
okutup, sonra aykırılık derecelerine göre işleme tabi tutacağım. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin sonundaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan" ifadesinin yerine "Başbakan yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda değişiklik yapılması
hakkındaki tasarının 2 nci maddesinde yer alan "yapılacak ikraz
anlaşmasına ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan yetkilidir" kısmının "yapılacak ikraz anlaşmasına
ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakan ile Maliye Bakanı müştereken yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Aykırı önergeyi bir daha okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin
sonundaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan" ifadesinin
yerine "Başbakan yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz. Musa
Uzunkaya (Samsun) ve
arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu? DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz. Sayın Musa Uzunkaya, buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değişiklik önergemizin gerekçesi üzerinde söz aldım. Gerekçe çok açık.
Türk ekonomisi, kasım ayından beri, korkunç derecede kan kaybetti. En sonunda,
19 Şubat sendromuyla, ekonomi duvara gömüldü, ekonomi perişan. Şu anda, Ankara
sokaklarında -maalesef, üzülerek söylüyoruz- Türkiye âdeta ayakta, büyük bir
tedirginlik yaşanıyor. Olayı bu noktaya getiren Anasol-M hükümeti var ortada ve bu arabayı
yardan uçuran hükümet bu. Ya bu hükümet veya dışarıdaki birkısım talepler,
borçlanılacak muhtemel çevreler -kesin söylemiyorum- Sayın Derviş'i... Ki,
kendilerine, Bakanlar Kuruluna, dolayısıyla Parlamentoya da hoş geldiniz
diyorum. Zaman zaman buradaki konuşmalarımızda, Sayın Kemal Derviş ne zaman
teşrif edecekler demiştik -bir anlamda da sitemlerimi bu şekilde ifade etmek
istiyorum- teşrif buyurdular; ama, çok talihsiz bir dönemde, bir anlamda da çok
şanssız bir yasayla, hem Kabinesinin hem de Yüce Parlamentonun önüne çıkmış
oldular. Bir kere, çöküşün müsebbibi olan bu hükümet ve çevreleriyle kurulan
diyalog, muhalefetle kurulması şeklinde geliştirilmemiştir. Az önce verilen
cevaplarda da onu gördük. Yunanistan'la görüştü, Papandreu'yla görüştü. Az önce
ifade ettiler; İsrail'le görüşüyor. Bilemiyorum, Amerika'yla günde kaç defa
telefonla görüşüyorlar. Dünya Bankası ve IMF'yle görüşüyorlar... Önümüze,
böyle, yeni bir borç ve tasfiye kararnamesi, kanun tasarısına tebdil edilerek,
yüce milletin Parlamentosunun sırtına tarihî bir yük yüklenmek isteniyor. MELDA BAYER (Ankara) - Keser misiniz lütfen, hatibi, madde üzerinde
konuşmaya davet eder misiniz Sayın Başkan. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Lütfen, sizden akıl alacak değilim. Ben,
buraya, sizin izninizle çıkmadım; sizi ilgilendirmiyor. Ben, onunla ilgili
konuşuyorum. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, ben söylüyorum, dinleyin...
Dinleyin... Hazımsızlığınız sizi perişan etti efendiler. Değerli arkadaşlar... BAŞKAN - Bir dakika Sayın Uzunkaya. Sayın Uzunkaya, maddeyle ilgili konuşmuyor, önergesiyle ilgili
konuşuyor. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Evet, önergem ve maddeyle ilgili... BAŞKAN - Efendim, ben, cevap veriyorum yerinize. İstirham ederim,
konuşun siz. HASAN FEHMİ KONYALI (Ordu) - Esnafla ne ilgisi var?! MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Allahaşkına, sizin, esnafla alakanız yok mu,
halkla alakanız yok mu, memurla alakanız yok mu? BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, karşılıklı konuşmak yok. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Siz kimsiniz, kimi temsil ediyorsunuz? BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, karşılıklı konuşmayın efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gerekçemi söylüyorum.
Bakın, gerekçem nedir biliyor musunuz? Ben, Sayın Kemal Derviş'in, Hazineden
sorumlu Sayın Devlet bakanının, şahsına ve şahsiyetine karşı en ufak bir şey
söylemek durumunda değilim. Kendilerine, bu ülkeye hoş geldiniz diyorum. Bizim
insanımız, Amerika'ya gitmiş, çalışmış. Bir şekilde; 550 parlamenter, 350
kişilik iktidar grubu içerisinden bir ekonomist çıkaramadı, onu getirdi. Tebrik
ediyorum kendilerini. (FP sıralarından alkışlar) Ancak, bir şey söylüyorum.
Seçilmemiştir -kişiliğine saygım vardır- millet, omzuna bir yük yüklememiştir.
Böyle bir sorumluluğu seçilmemiş bir kişiye verip de, yarın, araba, hiçbir
parçası kalmayacak şekilde yuvarlanırsa, o kişinin, o zatın üzerine yük
yükleyemezsiniz. Onun için diyorum ki, bu millete hesap verecek olan
Başbakandır; bunun hesabı Başbakanın omuzlarında olmalıdır, hâlâ istifa
etmiyorum diyen Başbakan yarının vebalini üstlenmelidir. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Daha çok bekleyeceksiniz. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Benim gerekçem budur. Diyorum ki, seçilmiş bir
zatın, milletin seçilmiş bir zatının, bakanının... Böyle bir sorumluluğu
Başbakan veya Kabine... Niye rahatsız oluyorsunuz? Ben, Başbakan alsın diyorum,
sizin seçtiğiniz Başbakan alsın diyorum. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) HASAN GÜLAY (Manisa) - Sana mı soracağız?! MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Herhalde, ben de, önergemi size sorup verecek
değilim değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, iktidarın bu kadar telaş içinde olması doğaldır. BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) - Siz telaş içindesiniz. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Haddi zatında, bu şartların içinde olan bir
iktidara Allah yardımcı olsun. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Allah sizin de gönlünüze göre
versin. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ama, ben, şimdi, Sayın Derviş'ten soruyorum:
Mesela, Sayın Bakanım, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna, bugünlerdeki krizden
dolayı devri söz konusu olan zararları tespit edebildiniz mi; ne kadardır? Halen, Sigorta Fonuna devredilen 13 bankanın toplam zararı ve aylık
devam eden zararları nedir; bunu tespit edebildiniz mi? Borçlanmanızı neye göre
yapıyorsunuz? BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen, bir cümleyle... BAŞKAN - Efendim, suali Genel Kurula... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Önergeyle ilgili... Var mı böyle bir usulümüz Sayın Uzunkaya?!. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ama, ben, bir şeyden dolayı "evet" diyeceğim
bu yasaya biraz sonra. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakana... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, siz, Bakan adına değil, millet
adına oradasınız. Lütfen... BAŞKAN - Bir dakika... Affedersiniz... Şimdi, millî iradeyi bu kadar
güzel özümsemiş, icabında sineyi millete dönmüş adama siz bunu söylüyorsanız,
yandık yani! İstirham ederim... Yok öyle şey. (MHP sıralarından alkışlar) Ben,
millî iradenin içinden gelmişim, beğenmemişim, buradan istifa edip gitmişim;
milletin oyuyla da geri gelmişim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Takdir ediyoruz... BAŞKAN - Affedersiniz, demokrasi, kaideler, kurallar rejimidir. Burada
yazıyor mu bu?! Siz, önergeniz hakkında konuşuyorsunuz; ama, Sayın Bakana sual
sorulmayacağı gayet açık. Efendim, dönün Genel Kurula, lütfen, bitirin işinizi. İstirham ederim
efendim!.. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, konuşma metinlerini de mi siz
belirleyeceksiniz?! Öyle şey olmaz. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, benim Bakana bunları sormamın
gerekçesi var. Değerli arkadaşlar, muhalefet partisinin bu yasaya "evet"
demesini istiyor musunuz, bir sorumluluk üstlenmesini istiyor musunuz? O zaman,
diyorum ki: Sayın Bakan, bilançoları çıkardınız mı? Böyle bir borçlanmaya
gidiyorsunuz. Bu, bir borç senedidir. BAŞKAN - Teşekkür ederim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Böyle bir borçlanmaya giderken... BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...hesabınız kitabınız... BAŞKAN - Teşekkür ederim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...önünüzde mi? Yüce Heyete saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Ayrıca, size, Anayasanın 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasını okuyayım
müsaade edersiniz: "Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya
milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar arasından başbakanca seçilir ve
Cumhurbaşkanınca atanır; gerektiğinde Başbakanın önerisi üzerine
Cumhurbaşkanınca görevlerine son verilir." Arz ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ne alakası var Sayın Başkan? BEKİR SOBACI (Tokat) - Nereden geldi bu?! BAŞKAN - Nereden geldiği belli. Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 637 sıra
sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda değişiklik yapılması hakkındaki tasarının
2 nci maddesinde yer alan "yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü
düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir"
kısmının "yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü düzenlemeleri
yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ile Maliye Bakanı müştereken
yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Aslan Polat (Erzurum) ve arkadaşları BAŞKAN -
Önergeye Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Sayın Polat, önergeniz üzerinde konuşacağınıza inanıyorum. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Biraz yavaş konuşsa da dinlesek. BAŞKAN - Size ne efendim; yavaş konuşur, hızlı konuşur; herkesin kendi
taktiği var. (DSP ve MHP sıralarından gülüşmeler) Siz buyurun efendim, konuşun. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Anlamıyoruz. BAŞKAN - Biz, Sayın Polat'ın üslubuna alıştık. Biz nasıl anlıyorsak, siz
de anlayacaksınız. Millet böyle anlıyorsa, anlıyor. Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. Şimdi, burada, önemli olan şu: Bu getirilen madde, bütçeyle ilgili bir
madde. Bütçeyle ilgili bir maddede, Maliye Bakanı bir nevi by-pass ediliyor;
sadece Hazineyle ilgili Bakanın sorumlu olmasının, ben, yanlış olduğu
kanaatindeyim. Zaten, burada, esasında olay şu... Gerekçede ne deniliyor: "Bu
bankalara ve Fona, çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç edilmiş bulunan devlet
iç borçlanma senetlerinin piyasa koşullarına uygun hale getirilmesi..."
Niye; çünkü, geçen sene, burada, o hikâyeleri çok dinledik; enflasyon yüzde
10'a düşüyor, yüzde 15'e düşüyor -yüzde 30'larla, 35'lerle- işte dolar yüzde 20
artacak, TEFE'ye bağlanılmıştır denildi. Bunun üzerine, buna güvenen bankalar
da, yurt dışından borçlandılar ve bu borçlandıkları duruma göre, yüzde 38'lerle
para sattılar; birdenbire de enflasyon yüzde 60'lara, 70'lere çıkınca, piyasada
faizler yüzde 150'ye çıkınca, bu bankaların çoğu fona devredilmek durumunda
kaldılar. Bu durum karşısında bunlar üzerinde bulunan bu senetlerin
değiştirilmesi icap etti; çünkü, devlete güvenerek iş yapanların her biri,
yani, devlete değil, sizin hükümetinize güvenerek iş yapan insanların her biri
zarar etti, iflas ettiler, otuz yıllık, kırk yıllık servetlerini ellerinden
kaybettiler. Suçlu onlar. Niye; size o kadar güvenirlerse, sonuçlarına da
katlanmak zorundalar. Şimdi, sayın milletvekilleri, işin esprisi nedir, işin esası nedir, onu
size söyleyeyim. Bugün, Türkiye'de, küçük esnafın Halk Bankasına olan borcunun
faizi kriz öncesi yüzde 55 oranına çıkmıştı. Bakın, bazı şeyler söyleyeyim
size. Bunu yüzde 55'e sabitlediniz. Bakanlık da belirtti bunu; bu kanunda da
var. Halk Bankası görev zararında sıçrama yapacaktır bu; aynı zamanda, esnafın
da derdine deva olmayacaktır. 5 inci maddede getirdiniz bunu da, burada şimdi
size söylemek istiyorum. Niye bunu söylemek istiyorum? Bunu 400 trilyon lirayla
sınırladınız, bu da yetmeyecektir. Niye yetmeyecek; bakın, bunun olayını size
anlatayım: Sayıştay raporu... Yine o Sayıştay raporunu burada konuşmadan bu
kanunu geçirtmem ben size; her maddesinde konuşup, söyleyeceğim. O Sayıştayın
raporu hakkında Sayıştayın görüşünü alacağız. Ya bu maddeyi çıkaracağız Plan ve
Bütçe Komisyonuna, bir de Sayıştaya soracağız, o raporu verdikten sonra bu kamu
borçları nedir diye soracağız, ondan sonra da gelip, bunu, burada ibra
edeceksiniz. Öyle yok; 30 katrilyon liralık borcu, kimse mesul olmayacak
şekilde, ben size burada ibra ettirmem; her maddede bunu konuşacağım.
Türkiye'de böyle, köy köy, bütün mahallelere kadar gidip, bu işi söyleyeceğim. Şimdi, mesele ne; Sayıştay raporlarına biraz bakalım. Sayıştay raporunda
"toplam devlet borçlarının gayri safî millî hâsılaya oranı 1997'de yüzde
64 iken, 1999'da yüzde 83 olmuştur deniliyor. Sayıştayın şu iddiası çok
önemli.1999 yılında içborç stoku yüzde 29, kamu dışborcu yüzde 36, görünmeyen
borç yüzde 18'dir ve toplam kamu borcu yüzde 83'tür. Raporda diyor ki: 1999
sonunda devlet borçlarının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 83,4'e
ulaşmıştır; ancak, resmî rakamlarda bu oran yüzde 66 olarak görülmektedir. Borç
yükünün ağır olması, birkısım devlet borçlarının gizlenmesi eğilimini
doğurmakta ve gerçekte ağır borçlu ülkeler sınıfında olan Türkiye, orta
dereceli borçlu ülkeler arasında gösterilmektedir. Yine, raporda şunlar ilave edilmektedir: "Devlet dışborçları
içerisine savunma amaçlı aldığımız borçlar dahil değildir. Devlet sırrı olduğu
için, onları dahil etmeyiz." Bugünkü rakamlara baktığımızda durum daha da kötüdür. TÜRMOB Nisan 2000
raporuna göre, Türkiye'nin kısa vadeli dışborçları geçen yıl 5,4 milyar dolar
artarak 28,9 milyar dolar, toplam dışborçlarımız ise 2000 yılı üçüncü çeyreği
itibariyle 106 milyar 932 milyon dolar, içborçlar ise Şubat 2001 itibariyle 45
katrilyon 437 trilyon TL olmuştur. İçborcumuz olan 45 katrilyon 437 trilyon TL'yi 2000 yılı gayri safî
millî hâsılası olan 125 katrilyon 971 trilyona oranlarsak, içborç stoku yüzde
36 olur. Dışborcumuz olan 106 milyar 932 milyon doları 2000 yılı gayri safî
millî hâsılası olan 201 milyar 187 milyon dolara oranlarsak, dışborç stoku
yüzde 53 olur. BAŞKAN - Sayın Polat, toparlar mısınız efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Görünmeyen borçları ise yüzde 18 olarak Sayıştay
raporundan aynen alırsak, toplam borç yüzde 107 oranına ulaşır. İşte, bu yüzde
107 oranında olduğu için, bütün kamu bankaları da, fon bankaları da altüst
oluyor, hesaplar birbirine gelmiyor. Hele, bir de buna 30 katrilyon TL'lik
bugün affedeceğimiz kamu borçlarını ilave edersek, rakam çok daha korkunç olur. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Bir dakika Sayın Başkanım. (DSP sıralarından
gürültüler) Dinleyin, ben, size çok önemli şeyler söylüyorum. HASAN GÜLAY (Manisa) - Yazılı olarak verirsin. ASLAN POLAT (Devamla) - Uluslararası rezervlerimiz de hızla erimektedir.
16 Şubat 2001 tarihinde 27 milyar 943 milyon dolar olan Merkez Bankası
rezervlerimiz, 16 Mart 2001 tarihinde, bir ay içerisinde 20 milyar 60 milyon
dolara düşmüş; yani, bir ayda 7,9 milyar dolar erimiştir. Bu hızla giderse, üç
ay dayanacak döviz rezervimiz kalmamıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Ben hep rakam söylüyorum, üzülmeyin. Bakın, bu
dediklerim hep gerçek şeyler. Şimdi, siz, bu rakamları eritmek için, bir kanun getiriyorsunuz,
getirdiğiniz konuda, sadece, bütün suçu, iki ay önce Türkiye'ye gelmiş, otuz
yıldır Amerika'da yaşayan bir şahsın üzerine koyup kaçmaya çalışıyorsunuz. Ben
de bunun haksızlık olduğunu belirtiyorum; siz de mesuliyet alın diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz ona güveniyoruz, sen merak etme. BAŞKAN - Sayın Polat, teşekkür ederim. Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Redaksiyon var, değil mi? Sayın Başkan, buyurun efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım,
bu 2 nci maddenin ilk cümlesinde yer alan "aşağıdaki (f) fıkrası
eklenmiştir" ifadesindeki "fıkra"nın "bent" olarak
değiştirilmesi, düzeltilmesi daha doğru olacaktır. Takdirlerinize sunuyoruz. Bir de, son olarak "bakan yetkilidir" diye cümle sona eriyor.
Kanun, zaten, bu yetkiyi diğer bütün maddeleriyle verdiği için
"yetkilidir" ifadesi fazladan yer almış görünüyor. Çıkarılırsa uygun
olur efendim. BAŞKAN - Redaksiyon olarak düzeltilecektir. Maddeyi bu redaksiyon değişikliğiyle beraber oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - 4611 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin başlığı "Avans ve
ödenek işlemleri" olarak değiştirilmiş, mevcut fıkra (a) fıkrası olarak
adlandırılmış ve maddeye aşağıdaki (b) ve (c) fıkraları eklenmiştir. "b) Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş., Türkiye Halk Bankası
A.Ş. ve Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'ye yapılacak sermaye ödemelerini, ödenek yetersizliği durumunda "Bütçeden
Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabından yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup
edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı
olduğu Bakan yetkilidir." "c) 2001 Malî Yılında "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler
Hesabına borç yazılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olan harcamalara ilişkin
tertiplere, bu tutarlar kadar ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili
Sayın Sait Açba?.. Yok. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu yaklaşık olarak üç ay önce Yüce Meclis
tarafından kabul edilerek yürürlüğe konulmuş bulunmaktadır. Bugün ise, bu bütçe
kanununun metninde önemli değişiklikler getiren bir kanun tasarısını
görüşüyoruz. Bütçelerde bu tür değişikliklere pek rastlanmamaktadır. Hükümetin yanlış ekonomik ve malî program uygulamaları ülke ekonomisini
bir kriz ortamına sokmuştur. Bütün ekonomik dengeler altüst olmuş, bütün toplum
kesimleri bu krizin maliyetiyle karşı karşıya kalmıştır. Hükümet, reel sektörü
ihmal etmiş, bütün hesaplarını malî sektör ve bankacılık üzerine kurmuştur.
Hükümetin, ekonomik programını dayandırdığı malî sektör, krizin temelini
oluşturmuştur. Piyasalarda güven ve istikrar ortamı ortadan kalkmış, ekonomik
kriz süreklilik arz etmeye başlamıştır. Ne yazık ki, bu kriz ortamından çıkmak
için hükümetin herhangi bir programı da bulunmamaktadır. Ekonomik kriz nedeniyle hazırlanan bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu
kanun tasarısıyla, kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilen bankaların açıklarını kapatmak için özel tertip iç borçlanma senedi
ihraç etmek üzere, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanına yetki
verilmektedir. Bu uygulamayla, içi boşaltılan bankaların malî yükümlülükleri
tüm toplum kesimlerine yansıtılmaktadır. Hazine, bu bankaların açıklarını
kapatmakla görevlendirilmektedir. Tasarruf mevduatına yüzde 100 devlet güvencesinin sağlandığı bir
ortamda, bankalar gereği gibi denetlenmemiş veya denetim sonuçlarının gereği
yapılmamış ve bankaların açıklarına göz yumulmuştur. Bankaların açıkları
dayanılmaz boyutlara ulaşınca, malî sektörde bir kriz ortaya çıkmıştır. Şimdi
bu açıkları iç borçlanmayla gidermeye çalışıyoruz. Hükümetin yıl içerisinde gerçekleştireceği iç borçlanma miktarı, o yılın
bütçe kanununda gösterilir. 2001 yılı Bütçe Kanununda da bu sınır
belirtilmiştir. Oysa, bu kanun tasarısında, özel tertip tahvil ve bonolarla iç
borçlanmaya izin verilmekte; ancak, bu borçlanmanın miktarı belirtilmemektedir.
Hükümet, özel tertip tahvil ve bonolarla ne kadar borçlanacaktır? Bu
şekilde borçlanılacak miktara kanun metninde yer verilmelidir. Hükümet, bu
şekilde borçlanacağı miktarı, yani bankaların açıklarını gizlemektedir. Bu
yaklaşım, Parlamentonun bütçe üzerindeki yetkisini, maalesef,
sınırlandırmaktadır. Parlamento, bütçe üzerindeki yetkilerine sahip çıkmalıdır.
Bu amaçla, bu şekilde yapılacak borçlanma miktarına kanun metninde yer
verilmelidir; aksi takdirde, hükümete sınırsız harcama yapma yetkisi verilmiş
olacaktır; bu durumda, bütçe yapmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Kanun tasarısının 3 üncü maddesinde "Ziraat Bankası, Halk Bankası
ve Emlak Bankasına yapılacak sermaye ödemelerini, ödenek yetersizliği durumunda
'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde
mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan yetkilidir" denilmektedir. Eklenen (c) fıkrasıyla da,
bu hesaba kayıtlı harcamalar için ilgili tertiplere ödenek kaydetmek üzere
Maliye Bakanına yetki verilmektedir. Bu maddeye göre, Ziraat Bankası, Halk
Bankası ve Emlak Bankasına yapılacak sermaye ödemelerinin miktarı belli
değildir. Hükümet, bu bankalara yapılacak sermaye ödemelerinin miktarını
bilmediğini iddia edemez. Bu şekilde yapılacak ödemeler, Parlamentodan ve
kamuoyundan gizlenmeye çalışılmaktadır. Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı, geçici nitelikte malî
işlemlerin kaydedildiği bir hesaptır. Devlet Muhasebesi Yönetmeliğine göre, bu
hesabın borç artığı ertesi malî yıla devredilmektedir; yani, hükümet, dilediği
miktarda harcama yapacak, bu harcamaları Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler
Hesabına borç kaydedecek, hesabın bakiyesini de 2002 yılına devredecektir.
Burada amaç, 2001 yılı bütçe açığını daha az göstermek için açığın bir kısmını
2002 yılına devretmektir. Bu durum, Parlamentonun bütçe hakkına ve bütçeleme
ilkelerine aykırıdır; kabul edilemez. Hangi amaçla olursa olsun, Parlamentonun
bütçe üzerindeki yetkilerini sınırlamaya yönelik düzenlemelere izin
verilmemelidir. Hükümet, bu kanun tasarısıyla, kamu bankalarının görev zararlarını
tasfiye etmeye çalışırken, diğer yandan aynı kanun tasarısıyla yeni bir görev
zararı yaratmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yöndar, lütfen, toparlar mısınız... NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum. BAŞKAN - Buyurun. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Küçük ve orta boy tarımsal işletmelere, esnaf ve sanatkâra destek
sağlanması gerekmektedir; ancak, bu kredinin faiz farklarının avans olarak bankalara ödenmesi, ödeneği
olmadığı için ayrı bir hesapta izlenmesi ve bu faiz farklarının bütçeyle
ilişkilendirilmeksizin özel hesaplarda izlenmesi doğru bir uygulama değildir. Bu kanun tasarısı genel olarak değerlendirildiğinde, hükümetin ekonomik
krizi hafifletici programı olmadığı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilen bankalar ve kamu bankalarının açıklarının gizlendiği, bu açıkların
borçlanma yoluyla kapatılmaya çalışıldığı, Parlamentonun bütçe üzerindeki
yetkisinin sınırlandırıldığı, 2001 malî yılı bütçe açığının daha az miktarda
gösterilmeye çalışıldığı, açık kapatma dışında herhangi bir düzenlemenin
getirilmediği, bir yandan kamu bankalarının görev zararları tasfiye edilmeye
çalışılırken, diğer yandan yeni görev zararı yaratacak uygulamalara gidildiği
anlaşılmaktadır. Bu vesileyle, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Gruplar adına başka söz isteyen yok diyorum usulen... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim... BAŞKAN - Başkanım, siz Başkanlık yaptınız, yani, böyle... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim... BAŞKAN - Şimdi, başka söz isteyen var mı gruplar adına? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, her grubun söz hakkı vardır.
Birinin hakkını bizim konuşmamız engelliyor değildir. BAŞKAN - Ben öyle bir şey demedim efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, izin veriniz... BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben de çok gördüm, siz de; takdim ve tehire
hiçbir tüzük engeli yoktur. Sayın gruba sıramızı verdik, onun sırasında da biz
konuşacağız Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben de öyle yapıyorum zaten. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ama, öyle yapmadın Sayın Başkan. BAŞKAN - Ama, sizi özlemiştik efendim, sizi nasıl konuşturacağım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Gergin sinirler, sizin gibi bir latif ve nazik bir başkanın sayesinde
iniyor. Buyurun Sayın Polat. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ederim efendim; nezaketiniz. BAŞKAN - İstirham ederim efendim. Sayın Polat buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Sayın Polat şanslıymış ondan... FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, tasarının bu maddesinde de yine önemli bir konu var, o da şu:
"Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Türkiye Emlak
Bankasına yapılacak sermaye ödemelerini, ödenek yetersizliği durumunda
"Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı"ndan yaptırmaya, hesabın
yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye..."
deniliyor ve bir de "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'na borç
yazılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olan harcamalara ilişkin tertiplere, bu
tutarlar kadar ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir" deniliyor. Şimdi, ne oluyor; Ziraat Bankasının, Halk Bankasının veya Emlak
Bankasının paraya ihtiyacı var, ödenek olmasa bile ödüyorsunuz. Niye; mahsup
ediyorsunuz; bu seneye mahsup edemiyorsunuz, seneye de aktarıyorsunuz; ama,
işçiye, memura ücret artışı verin dediğimiz zaman "hayır efendim,
ödeneğimiz yok" diyorsunuz. Sayın milletvekilleri, bakın, tekrar üzerine basarak konuşuyorum;
bankalara gelince var, faiz ödemelerine gelince var, ödenek olsa da var olmasa
da var; ama, mağdur ettiğiniz, yüzde 10 TEFE oranına göre ücretlerini
artırdığınız ve şu anda sizin bakanlarınızın bile gazetelere yansıyan
"yüzde 66-70 olur" dediği enflasyon ortamında yüzde 10 TEFE'ye göre
maaş artışı verdiğiniz işçinin, memurun maaşını artırın dediğimiz zaman bütçe
şartlarını gösteriyorsunuz. Şimdi, işçiye ve memura gelince bütçe şartları,
esnaflara sübvansiyona gelince bütçe şartları, kamu bankalarının görev zararını
ödemek icap ettiği zaman veyahut da fondaki bankalara icap ettiği zaman bütçe
şartları yok "bunlar için gerektiği kadar ödenek buluruz, bütçeye
kaydederiz; bu sene ödeyemedik, seneye aktarırız" diyorsunuz. Bu, adalet
olmaz; bu, Anayasanın eşitlik ilkesine de uymaz. Sayın milletvekilim, böyle gülme, Ağrı'da da gelip bunları anlatacağım,
hepsini anlatacağım, Türkiye'de sizi anlatmadık yer bırakmayacağım. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmak yok; yasak. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın milletvekilleri, burada çok önemli
maddeler var; hep böyle eklemişsiniz. Bu tasarının 5 inci maddesiyle ne getirmişsiniz; Emlak Bankası olduğu
için söylüyorum: Emlak Bankasının, Toplu Konut İdaresi Başkanlığına tüm hak ve
yükümlülükleriyle bilanço değerleri üzerinden devredilmesi karşılığında, Toplu
Konut İdaresini teminen, TC. Ziraat Bankası AŞ'ye Hazinece özel tertip devlet
iç borçlanma senedi ihraç edebilir. Ne demektir bu; burada demişsiniz ki: Emlak
Bankası birtakım insanlara para vermiş, karşılığında da parayı alamayınca, insanlar
arsalarını ona ipotek etmişler; 1'e 5, 1'e 3, 1'e 4; herkesin bildiği konular.
Arsanın değeri fiilen 1 ise, Emlak Bankasında "bunu bilanço değerinde kâr
gösterelim, başımıza iş gelmesin" diye, 3, 4 gösterilmiş. Halbuki, bunu
devredecekseniz, ekspertiz değeri üzerinden devredin, hakiki değeri üzerinden
devredin ve o zaman durumun ne olduğunu görün. Şimdi, bunu da burada
getiriyorsunuz, birer madde, birer maddelerinde, sadece bu kanun tasarısında
böyle büyük bombalar var. Bu bombalara karşı MHP'yi uyarıyorum, uyarıyorum, MHP
bir türlü kendine gelmiyor. Halbuki MHP'nin çok ünlü bir sloganı vardı; bir
zaman derlerdi ki: "Ey Türk! Titre ve kendine gel." Siz de bir
titreyin, kendinize gelin yahu! Hiç titremiyorsunuz artık, ne oldu size böyle
yahu! Herhalde halkın içine çıkmadığınız için, halkın olayından da hiç
haberiniz yok. Bir kendinize gelin yahu! Allahınızı severseniz kendinize gelin!
Bakın, 30 katrilyonluk borcu ibra edeceksiniz. Sizi burada, Türkiye'nin her
yerinde şikâyet ederiz. Yapmayın bu hareketleri. Emlak Bankasının 1'e 5
borçlarını kabul edeceksiniz, işçiye, memura, öbürlerine gelince
vermeyeceksiniz. Bu böyle olmaz!.. Olmaz!.. Olmaz!.. Bunları anlayın. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Dövecek gibi konuşma!.. Yavaş konuş... BAŞKAN - Hayırdır inşallah... Aman efendim!.. İstirham ederim... ASLAN POLAT (Devamla) - Şimdi bakın, size bir şey daha söyleyeceğim son
olarak: Tüm dünyada malî kriz içerisindeki finansman kuruluşlarının,
dolayısıyla... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Yavaş konuş... Yavaş konuş... Biz seni
seviyoruz... ASLAN POLAT (Devamla) - Bir dakika beni dinle... Bir dakika beni
dinle... Suyun ötesinden konuşma, gel buradan konuş. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Biraz yavaş konuş, anlayamıyoruz. ASLAN POLAT (Devamla) - Tüm dünyada malî kriz içerisindeki finans
kuruluşlarının, dolayısıyla ülke ekonomilerinin hızla yabancı sermayenin eline
geçtiğini belirtmek isterim bu durumda. Örneğin, iştiraklerinin, toplam
varlıklar içerisindeki payının yüzde 50'den fazlasının yabancıların elinde
olduğu bankaların aktif paylarını yabancı katılım olarak gösterir isek,
Arjantin'de 1994'te 17,9 olan oran, 1999'de 48,6 olmuş, Çek Cumhuriyetinde
5,8'den 49,5'e çıkmış, Macaristan'da 19,8'den 56,6'ya çıkmış -hep beş yılda-
Polonya'da 2,1'den 52,8'e çıkmış, Şili'de 16,3'ten 53,6'ya çıkmış, Venezuela'da
0,3'ten 41,9'a çıkmış. Türkiye'de bu oran yüzde 2,7 idi, şu anda 1,7'ye düştü.
Şimdi, Türkiye'de de, aynen Güney Amerika ve Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu
gibi, finans sektörünü ele geçirmek için, Amerika'dan -eski başkanlar da dahil-
işadamlarının Türkiye'ye gelmeleri, birtakım yerlerde kulis yapmaları,
Türkiye'yi finans sıkıntısına sokarak, bu bankaları, finans sektörünü,
dolayısıyla Türk ekonomisini ele geçirmek için yapılan uygulamalardır. Ben sizi
tekrar ikaz ediyor ve dikkatli olmanızı diliyorum. Bu tasarıya oy verirken de
buna göre oy verin. Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Yavaş konuş, anlayalım. BAŞKAN - Sayın Kırkpınar... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Yavaş konuşsun, anlayalım. BAŞKAN - Efendim, zabıt kâtipleri yetiştiğine göre, demek ki konuşması
anlaşılıyor. Efendim, 1 adet önerge vardır, okutup işleme koyacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra Sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesinin (b)
fıkrasındaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir"
ibaresinin "Bakanlar Kurulu yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz
ederiz.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun.(FP sıralarından alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bir önceki madde üzerinde de kanaatimi
izhar ederken, sizlerle bu değerlendirmeyi paylaşırken, gerekçem açıktı;
diyorum ki: Gerçekten, bu işi Hazineden sorumlu Devlet Bakanına değil, gelin,
üzerinize, hükümet olarak, tüm Bakanlar Kurulu olarak sorumluluk alın; Başbakan
da, şu andaki üç siyasî partinin lideri durumundaki Başbakan Yardımcıları da,
etkin ve yetkin olan diğer bakanlar da bu konuda sorumluluk alsınlar. Bakın, neler yapıyorsunuz; ama, neden yapıldığını bilmiyorsunuz, kusura
bakmayın. Niye; çünkü, ben özellikle iktidardaki arkadaşlara söylüyorum,
okuyanları tenzih ediyorum; ama, şu tasarıyı, inanıyorum ki, yüzde 80'iniz
okumadınız. (MHP sıralarından gürültüler) Hayır, okumadığınıza inanıyorum ve
bunu bu milletin bilmesini de istiyorum. Tıpkı geçende anlattığım Halil Ağa
örneğini, Mustafa Kemal'in örneğini anlattığım gibi; siz zannediyorsunuz ki,
bakanlar iyi yapar; Kemal Derviş Bey
Amerika'dan gelmiştir, taze ve güzel bilgilerle gelmiştir; o, mutlaka, ne
hazırlamışsa, bürokratlarına iyi hazırlatmıştır. Arkadaşlar, ne geldiyse bize,
o IMF'den, Dünya Bankasından gelmedi mi Allahaşkına! Niye unutuyoruz
gerçekleri! Sayın Derviş yirmibeş senedir IMF'de, Dünya Bankasında oradan
Türkiye'yi gözetlemiyor muydu; bu gidişi bilmiyorlar mıydı; bu gelinen noktayı
bilmiyor muydu?! Koyu bir kadercilik ve teslimiyet içerisindesiniz. Normal mantıkta,
bu anlayışta bir kadercilik yoktur arkadaşlar ve fakirlik zillet... Bugün
Tandoğan meydanında yaşanan, bu ülkenin kaderi değildir; bunu bu hale getiren,
maalesef, basiretsiz yönetim ve anlayışlardır. Niye söylüyorum; önce, sorumluluğumuzu bilelim. Millet ve tarih, her
birimizin omzuna bir vebal yükledi, bir yük yükledi. Önce, bizim önümüze gelen
yasalara, evet-hayır yarışması gibi parmak kaldırıp "evet" veya
"ret" şeklinde oy kullanmayı değil; neyi, niçin kabul ettiğimizi;
Üstad Necip Fazıl'ın tabiriyle, severken niçin sevdiğini, yererken niçin
yerdiğini bilmeyen bir toplum ve onun önderleri veya seçilmişleri olmaktan
kurtulalım. Yani, sevdiğimizi, niçin sevdiğimizi; sevmediğimiz ve karşı
çıktığımızda da, niçin karşı çıktığımızı söyleyelim. Bu anlamda biz kürsüye çıkıyoruz; diyoruz ki: Arkadaş, bunun gerekçesi
bu; yarın, Hazineden sorumlu Sayın Derviş ne yapacak; şu anda 3 tane kamu
bankası, özelleşme ve özerkleşme gündeminde olan bu bankalar borçlanacak, onlar
adına Hazineden para çekecek; bu bankalar iç edilmiş, boşaltılmış, özel dostluk
kredileri tahsis edilmiş; oranı nedir, miktarı nedir, bilmiyoruz... Demin,
Sayın Bakana sordum "böyle bir soru hakkın yok" denildi; ne kadar
boşaltılmışsa boşaltılmış olur velakin, yarın hazineden oraya para aktarılacak,
ne kadar?.. Sayın Derviş, hazineden sorumlu... Yani, özellikle, kusura
bakmasınlar "Sayın Derviş"diyorum, çünkü, şu anda bu yasanın mimarı,
bu revizyon bütçenizi getiren Bakan, Derviş; yani "bir çıkış
yolu"diyorsunuz; peki, o zaman diyorum ki: Ne kadar transfer edecek, ne
olacak? Bizim, sokakta... Bakın, bununla bağdaşıyor; bankaların içindeki açığı doldurmak için
bakana yetki veriyorsunuz da, allahaşkına, sokakta bağıran işçiye, memura,
bugün sıfır artış vereceğinizi söylediğiniz işçiye hakkını kim verecek, çalışan
emekçinin hakkını kim verecek, 2 100 000 devlet memurunun hakkını kim verecek?
Biz, bunları soruyoruz. Diyoruz ki: Gelin, etmeyin, bu yetkiyi bir bakana
vermeyin; varsa bu konuda düşünceniz, gelin, bu işi, Bakanlar Kuruluna yükleyin
ve yarın herkes bir bedel ödesin. Siyaset, bedel ödeme işidir; yani, yanlış
yaparsanız, seçim sandığında demokratik usul ve teamüllerle bedel ödersiniz.
Bunun bedelini ödemek, hâlâ "ben iktidardan gitmiyorum,
buradayım"diretmesi değildir "yanlış yaptıysam, ey millet, özür
diliyorum; ben, hakikaten yanlış yaptım" diyebilmektir. Soruyorum şimdi:
Siz, 18 Nisan seçimlerine girerken, şu iktidar partilerine mensup olan
arkadaşlarım "eğer ekonomi yanlış giderse hiç endişe etmeyin; biz,
Amerika'dan bir Derviş getireceğiz ve sizi kurtaracak" diye vaat
etseydiniz, bugün, sizi bu koltuklara oturturlar mıydı?! Yani, millet iradesini
bu şekilde mi manipüle ettiniz? Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, diyorum ki, samimî soruyor ve samimî
temennim olarak şunu diyorum: Bakın, yarın pişman olacaksınız, nerede; yine bir
yanlış yapılacaktır; muhtemelen -özür diliyorum şahsiyetinden- Sayın Bakanın
belki Amerika'da işi tekrar hazırdır -Dünya Bankası- ama, siz, bu milletin
önünde hesap vereceksiniz ve hesap vermeye mahkûm olacaksınız eğer bir yanlış
olursa. Ben "Bakanlar Kurulu" şeklinde olması temennimi Yüce
Heyetinizin onayına arz ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - 4611 sayılı Kanunun 43 üncü maddesinin (c) fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, maddeye aşağıdaki (h) fıkrası eklenmiştir. "c) Yeniden yapılandırma
çalışmalarına paralel olarak Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş., Türkiye
Halk Bankası A.Ş. ve Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'nin çeşitli kanun ve
kararnamelerden doğan ve bütçe ödenekleri ile karşılanamayan yıllara sari
olarak banka sigorta muamele vergisi eklenerek oluşmuş görev zararı
alacaklarının tasfiye edilmesini veya ödenmemiş sermayelerine mahsubunu teminen
özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir. Daha önceden ihraç
edilmiş senetler işlemiş faizleri ödenmek suretiyle geri alınabilir veya özel
tertip başka senetlerle değiştirilebilir. Türkiye Tarım Kredi
Kooperatiflerine tabiî afetlere bağlı olarak çeşitli Bakanlar Kurulu kararları
ile verilen görevler nedeniyle oluşan ve bütçe ödenekleri ile karşılanamayan
görev zararlarının tasfiye edilmesini teminen, T.C. Ziraat Bankası A.Ş.'ye
Hazinece özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir. Bu senetlerin vade, faiz ve
diğer şartları ile görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından
belirlenir. Söz konusu bankaların 1999 ve
önceki yıllara ait kâr paylarından Hazineye isabet eden tutarları, Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine bütçenin gelir ve giderleri
ile ilişkilendirilmeksizin bankaların görev zararları alacakları veya ödenmemiş
sermayelerine mahsup etmeye ilişkin işlemleri yapmaya Maliye Bakanı
yetkilidir." "h) Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası A.Ş.'ce, ekonomik faaliyetleri münhasıran küçük ve orta boy
tarımsal işletmelerin işletilmesinden ibaret olan üreticilere doğrudan ve/veya
tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla ve Türkiye Halk Bankası A.Ş.' ce esnaf
ve sanatkârlar ile genç ve kadın girişimcilere Bakanlar Kurulunca belirlenecek
esas ve usullerde kullandırılacak kredilerin faiz farkları her iki banka için
toplamdörtyüz trilyon lirayı geçmemek kaydıyla bütçeden avans olarak ödenir.
Ödenek yetersizliği halinde bu ödemeleri, "Bütçeden Mahsup Edilecek
Ödemeler Hesabı"ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen
artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan
yetkilidir." BAŞKAN- Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şimdi, bu tasarının en önemli maddesine geldik. İşin ruhu
burada zaten. Nedir bu işin ruhu burada: Bu kamu bankalarının borçlarını
tasfiye edeceğiz; ama, tasfiye ederken, şurası çok önemli: "Bu senetlerin
vade, faiz ve diğer şartları ile görev zararının tespitine ilişkin usul ve
esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan
tarafından belirlenir." İşte, işin bütün noktası bu. Değerli milletvekilleri, bakın, tekrar size söylüyorum: Hepimiz, burada,
şu halktan vebal alarak geldik, vebal aldık; yani, bu işin şakası yok, bu iş
çok önemli. Şimdi, size söylüyorum: Şu Sayıştay 2000 malî yılı raporu neye yarar?
Eğer bu rapor işlemeyecekse, konuşulamayacaksa, bu rapor niye tutuluyor? Bu
Sayıştay burada ne iş yapıyor? Sayıştay 2000 yılı malî durum raporunda -sizlere
defalarca söylüyorum, görev zararlarının yutturmaca olduğunu- dokuz yılda 1
doların, hayali faizlerle, 158 dolara yükseldiği ifade ediliyor. HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayfa kaç? ASLAN POLAT (Devamla) - Sayfa 130; işte aynen okuyayım size ben: "Son yıllardaki gibi artış devam ederse, kütlü pamuk destekleme
priminden kaynaklanan bu borç, 2002 yılında 34 milyar dolara
ulaşacaktır..." Yani, 1993 yılındaki 315 milyon dolardan bahsediyor.
"...bunun bir diğer ifadesi, 1993 yılında üreticiye ödenen 1 dolara
karşılık, dokuz yıl sonra, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına (dolayısıyla
bankanın fon sağladığı piyasaya) 158 dolar borçlu olmaktır." 1 dolara 158
dolar, dokuz yıldaki faiz!.. Bu, nerede görülmüş?!. Hepimiz de biliyoruz ki,
burada çiftçiye verilen 315 milyon dolar; gerisi, tamamen, bu bankaların
içerisinde herkesi rahatsız eden uygulamaların yapılmış olduğu işlemler. İşte,
siz, bunu, bir tek Sayın Devriş'in onayı, Başbakanın imzasıyla affediyorsunuz;
böyle şey olmaz. Bunun için diyoruz ki, Sayıştayın görüşü alınsın, Devlet
Planlamanın görüşü alınsın ve bütün bakanlar bundan mesuliyet duysun. Sayın milletvekilleri, biraz dikkat edin, 5 milyardan, 10 milyardan
bahsetmiyorum, 30 katrilyondan bahsediyorum. Bugün şu bütçede bütün yatırımlara
ayırdığımız para 3,5 katrilyon. Yatırımlara ayırdığımız paranın 10 katını ibra
ediyorsunuz!.. Gelin bakalım, burada ne oldu, doğru muydu yanlış mıydı; herkes,
kimin suçu varsa öğrensin. Bu konuyu, yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda dile getirdim ve
"Sayıştay raporunu inceleyelim" dedim, olmadı. Plan ve Bütçe
Komisyonunda Sayın Bakana sordum, Sayın Maliye Bakanı şunu söyledi, aynen
okuyorum: "Ziraat Bankası, 1993 yılında 4,6 trilyon Türk Lirası doğrudan
üreticiye para ödemiştir. Bütçe ödeneklerinin yetersiz olması nedeniyle
ödenemeyen ve günümüze kadar anılan kararda -ben, sadece, Polat merak ettiği
için, yoksa, ben, bunu sunmak da istemem ama, Polat çok ısrar ettiği için
diyorum- belirtilen faiz oranlarıyla üç ayda bir kapitülize edilerek büyüyen
görev zararı da, kütlü pamuk için, 2000 yılı sonu itibariyle, 8,1 katrilyona
ulaşmış; doğru; gerçekten zor, anlatmak da zor, anlamak da zor" diyor, kim
diyor; Sayın Bakanımız diyor Komisyonda. 1 lira 1 760 lira olmuş yedi yılda;
nasıl olmuş? Yine aynı komisyonda bir DSP milletvekili kalkıp diyor ki
"ben anlamıyorum; üç ay önce bu borç 11 katrilyondu, üç ayda nasıl 17
katrilyon oldu? Bu nasıl olur? Bunu ben de anlamıyorum." Bunu diyen de, bu
işin en büyük uzmanı, bu konuda Türkiye'nin ikinci büyük adamı. "Ben bunu
anlamıyorum" diyor. Şimdi, burada şunu söylüyorum; Devlet Planlama Teşkilatı neye yarar?
Biz, bu raporları, Devlet Planlama Teşkilatında -Sekizinci Beş Yıllık Plan
için- Borçlanma ve Borç Yönetimi Özel İhtisas Komisyonuna niye hazırlattık?
Bakın, burada ne deniliyor: "Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının
üreticiye ödeyip, örneğin 1993 yılı kütlü pamuk destekleme primi uygulamasında,
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının üreticiye ödediği 1 dolar karşılığı,
Hazine, 1998 yılına kadar bankaya 2 dolar ödemiş; ancak, geriye 28 dolar borcu
kalmıştır. Bu ödenekte Hazineden çıkan veya çıkacak olan kaynağın çok küçük bir
kısmının üreticiye gittiği görülmektedir." Devam ediyor; "Banka,
kendi faaliyetlerinden kaynaklanan zararlarına ve malî yapısının bozukluğuna
karşı..." BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - "...Hazineden alacaklarını bahane olarak
kullanmaktadır." Kim söylüyor "bahane" sözünü; DPT söylüyor
"bahane olarak kullanmaktadır" diyor. "Bu, gizli ve çok
tehlikeli bir sübvansiyondur." Bunu kim söylüyor; Devlet Planlama
Teşkilatı. MHP'li bir Devlet Bakanına bağlı olan Devlet Planlama Teşkilatı da
bunu söylüyor. Bütün bu olaylar varken, bunları incelemeyeceğiz; geleceğiz, Sayın Bakan
isteyecek ve Başbakanın onayıyla bütün bunları ibra edeceğiz; bu olmaz.
Sayıştayın, Devlet Planlamanın bizzat görüşünü olmak zorundayız. Bu tasarının
Plan ve Bütçe Komisyonuna geri çekilmesi, bu maddenin bir daha görüşülmesi ve
şu kısmın -ibra kısmının- mutlaka çıkarılması lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Polat, teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, saat 18.00'e kadar birleşime ara veriyorum
efendim. Kapanma Saati : 17.56 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 18.15 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Cahit
Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 82 nci Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum. 637 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7.– 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/835) (S. Sayısı: 637) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada. Tasarının 4 üncü maddesi üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz. Efendim, Doğru Yol Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Oğuz
Tezmen; buyursunlar efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüştüğümüz ve "ekbütçe" olarak adlandırılan bu
yasa tasarısıyla aslında özel düzenlemeler yapıyoruz. Bu özel düzenlemelerin en
önemlilerinden birisi de, görüştüğümüz madde. Bu maddede neler yapılıyor; bu maddede, Ziraat Bankasının, Halk
Bankasının görev zararları, Hazine tarafından üstleniliyor. Yani, Hazine,
Ziraat Bankasının 8 katrilyon liralık borcunu üstleniyor; Hazine, Halk
Bankasının yaklaşık 7 katrilyon liralık görev zararını üstleniyor; ayrıca,
Hazine, borçlunun sermayesine 3 katrilyon lira civarında da ilave yapıyor. Bunu
nasıl yapacak; özel tertip senet verecek, Hazine senedi verecek. Peki, bu ne
olacak; yani, Halk Bankası, Ziraat Bankası kâğıdı aldığı zaman ne olacak
bunlar; bunların, bir yerde nakde çevrilmesi lazım. Bunlar da, muhtemelen
Merkez Bankasına verilmek suretiyle nakde çevrilecek. Bunlar Merkez Bankasına
verildiği zaman, yeni kaynak demektir, piyasaya yeni para çıkması demektir,
para basımı demektir. Ayrıca, Türkiye, bu görev zararlarını para basarak kapatma yolunu
şimdiye kadar yapabilirdi; yapmamıştır. Bu kadar kolay mıydı acaba bu; değil;
ama, bu, bir tercih haline gelmiştir. Türkiye, belki para basarak, enflasyonu
hızlandırarak, borç yükünü tasfiye etmeye çalışıyor. Bu, değişik, yeni bir
politika yaklaşımıdır. Şimdi, burada, enteresan maddelerden birisi de, Hazinenin borçlanacağı
tahvillerin ya da vereceği senetlerin vade yapısı, görev zararının esası ve
unsurları, Hazineden sorumlu bakanın teklifi üzerine, başbakanın onayıyla
belirlenecek. Şimdi, böyle bir açık çek... Üstelik bu hazine kâğıtlarının vade
yapısı, kaç sene süreli olacak? Sayın Bakan, tabiî, izlese, aslında, biz Meclis kürsüsünde, her zaman
iletme imkânı buluyoruz; ama, Sayın Bakan da, söylediklerimizi inşallah
dinliyordur. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanın başında toplanmazlarsa Sayın Bakan
dinler. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Haklısınız, evet... BAŞKAN - Sayın Tezmen, bir dakika efendim... Efendim, teşekkür ederim. Buyurun. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartları,
görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı
olduğu bakanın teklifi üzerine başbakan tarafından belirlenir. Şimdi, bir kere
vadesi ne olacak? Türkiye, Türk hazinesi, bu görev zararlarını, ne kadar zaman
zarfında taşıyacak, ne kadar taşıyacak; bu belli değil. Faizi ne olacak; bu da
belli değil. Peki, neyin görev zararı olup olmadığını kim belirleyecek;
Hazineden sorumlu bakanın önerisi üzerine Başbakan onaylayacak. Şimdi, biz ne yapıyoruz; bütçe yapıyoruz. Bütçe dediğiniz şey nedir:
Meclisin, vatandaştan gelir tahsili ve harcama yapma konusunda idareye verdiği
yetkidir. Yani, biz, açık çek veriyoruz, diyoruz ki; İstediğin kadar
harcayabilirsin, istediğin süreyle bunları üstlenebilirsin, niteliğini de sen
belirleyebilirsin ve biz de bütçe diyoruz ve de ödenek belli değil; yani... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Bir dakika efendim;buyurun. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduk; o zaman
muttali olduk. 8 katrilyon Ziraat Bankasının, 7 katrilyon Halk Bankasının görev
zararının ödeneceğini, 3 katrilyon da sermayesine ilave yapılacağını öğrendik.
Bir bütçe getiriliyor önümüze, bütçede ödenek ihtiyacı belli değil, usul, esaslar
belli değil. Biz diyoruz ki, Türkiye'de kamu sektörünü rasyonalize edeceğiz,
israfı önleyeceğiz. Türkiye, aslında bütçesine sahip olamadığı için bu
sıkıntılar içine girdi; çünkü, geçtiğimiz dönemlerde, bütçelerde bakanlara
verilen yetkilerin fevkalade keyfi kullanılması ya da sıkışıklık ortaya
çıktığında bu yetkilerin kullanılması sonucunda, kamu açıklarını aza indirici
önlemler alınmamıştır. Maliye Bakanları ya da Hazineden sorumlu bakanlar bir padişah yetkisine
sahiptirler. Bütçeyle istediği gibi oynarlar, istediği kalemler üzerinde,
istediği aktarmaları yapma yetkisine sahipler. O zaman, biz diyoruz ki,
Türkiye'de malî disiplini sağlayacağız. Nasıl sağlayacağız; öncelikle, Meclis,
bu yetkilerin çerçevesini çok iyi çizmek durumundadır. Meclisin çerçevesini
çizmediği yetkiler idareye bırakılırsa, ondan sonra kamu açığını azaltmak
mümkün değildir. Çünkü, harcama yapmak büyük bir haz veriyor ya da yöneticiler
için, idare için, yürütme organı için büyük avantajdır; ama sonunda 65 milyon
büyük sıkıntılar içinde oluyor ve ciddî sıkıntıların da sokağa yansımalarını bugün
olduğu gibi yaşıyoruz. Onun için, Türkiye malî disiplini ne yapıp edip sağlamak
durumunda. Bakın, bir madde daha var, orada diyor ki kârlarla görev zararlarını
mahsup yetkisi var. Belki daha önce de vardı bu yetkiler söylediğim konuda;
ama, biz bir şeyi düzelteceksek bir yerden başlamak durumundayız. Yani bütçe
hesaplarıyla ilişkilendirmeyeceksiniz; yani Telekomun diyelim ki 1 katrilyonluk
kârı var ya da 500 trilyon kârı var, onu siz gelir kaydetmeyeceksiniz,
bütçenizde, devlet muhasebesinde bu gözükmeyecek. Diyelim ki, başka bir kuruma
herhangi bir görev zararı da verdirseniz diyelim ki 500 katrilyon, onu da
göstermeyeceksiniz. Gider, devlet giderleri içinde gözükmeyecek. Ondan sonra,
devletin tabloları gerçeği yansıtmıyor durumda olacak. Zaten, şu anda da devlet
muhasebesinin ciddî revizyona tabi tutulması gerekir. Çünkü, kamu sektöründe
gelir kavramı, harcama kavramı İçiçe girmiştir, finansman ile gelir içiçe
girmiştir. Aynı şekilde, harcama usulleri içinde de, gerçek anlamda harcama ile
sabit kıymet iktisabı da içiçedir, bu da harcama işleminde tutulmaktadır.
Bakın, bir binanızı sattığınızda, bu binadan elde ettiğiniz sizin için gelir
midir; hayır, bu finansman imkânıdır, kâr varsa ayrıdır; ama, bizde, bina
satılınca, kamu geliri deniliyor. Bu, kamu geliri olmaz; ama, Türk devlet
sisteminde, bunlar gelir olarak sayılıyor. Öyle olduğu için, Türkiye'de tablolara göre yapılan analizler ile gerçek
durum hep farklı çıkmıştır. Bu harcama konseptine göre olması gereken enflasyon
belli bir oranda çıkıyor ekonometrik analizlerde; ama, gerçek çok daha farklı oluyor... BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. ... çünkü, devlet, harcamalarına sahip değil, harcamalarının ne kadar
olduğunu bilmiyor, bir kısmı kamu kuruluşları içinde gizlenmiş oluyor, bazı
gelirler gelir olmadığı halde gelir gibi işlem görüyor, bakıyorsunuz,
gelirleriniz fazla gibi gözüküyor; ama, bunlar aslında bir finansman yöntemi,
finansman mekanizması. Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bakın, fevkalade ciddî bir konuda, 5
dakika yetmiyor... BAŞKAN - Efendim, 5 dakika değil, 8,5 dakika konuştu... TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, 15 dakika, 20 dakika... Devletin
muhasebesi üzerinde birtakım bilgileri veriyoruz. BAŞKAN - Efendim, şimdi neyi tartışıyoruz allahaşkınıza... TURHAN GÜVEN (İçel) - Yanlışları tartışıyoruz... BAŞKAN - Şimdi sırası mı efendim, sırası gelince tartışırız. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne zaman sırası?! Onu da söyleyin de, onu da
bilelim. BAŞKAN - Takdir sizindir efendim, benim değil. TURHAN GÜVEN (İçel) - Takdir Anayasa Mahkemesinindir, göreceksiniz... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayınıza bakın, sayınıza... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen kemiyet ile keyfiyeti anlamayacak kadar
cahilsin! BAŞKAN - Şimdi ne olacak bu işler efendim, böyle karşılıklı nasıl
yapacağız, nasıl konuşacağız, nasıl gideceğiz bilmiyorum. Sayın milletvekilleri, 1 tanesi hükümet adına verilmiş 5 adet önerge
vardır; ancak, madde üzerinde milletvekillerince sadece 3 önerge
verilebildiğinden, bu önergelerin yalnızca 3'ünü ve hükümet önergesini, önce
geliş sıralarına göre okutup, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 637 sıra
sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "bu senetlerin vade,
faiz ve diğer şartları ile görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın teklifi üzerine, başbakan
tarafından belirlenir" ifadesinin "bu senetlerin vade, faiz ve diğer
şartları ile görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar, Sayıştay ve
DPT'nin görüşleri alınarak, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın teklifi
üzerine, hükümetçe belirlenir" şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 637 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesinin son fıkrasındaki
"400 trilyon" liranın "600 trilyon" lira olarak
değiştirilmesini teklif ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen
"görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar" kısmının tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde yer alan (c) fıkrasının üçüncü
paragrafıyla (h) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Kemal Derviş Devlet Bakanı "Bu senetlerin vade, faiz
ve diğer şartlarına ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından belirlenir." "h) T.C. Ziraat Bankası A.Ş.'nce ekonomik faaliyetleri münhasıran
küçük ve orta boy tarımsal işletmelerin işletilmesinden ibaret olan
üreticilere doğrudan ve/veya tarım
kredi kooperatifleri aracılığıyla ve T. Halk Bankası A.Ş.'nce esnaf ve
sanatkârlar ile genç ve kadın girişimcilere açılmış olan kredilerin faiz
oranlarının, 2001 yılı sonuna kadar olmak koşuluyla, Bakanlar Kurulunca
belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde düşürülmesi sonucunda oluşacak gelir
kayıpları her iki banka için toplam 400 trilyon TL'nı geçmemek kaydıyla
bütçeden avans olarak ödenir. Ödenek yetersizliği halinde bu ödemeleri
'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya ve hesabın yılı
içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir." YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, işleme koymadan önce, belki
faydası olur diye bir hususu arz edeyim. Son okunan önergede "(c) fıkrasının" deniliyor. Malum, (c)
fıkrası olmaz, (c) bendidir. Eğer, bir bölüm, harfle veya rakamla bölünmüşse,
zatıâlinizin de çok iyi bildiği gibi, fıkra değil benttir. BAŞKAN - Ama, Bütçe Kanunu öyle düzenlenmemiş efendim. Bütçe Kanunu öyle
düzenlendiği için "(c) fıkrası" denmiş. Biz de aynı şeyi yaptık. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bütçe Kanununu bilmem ben. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Hayır, hayır... Burada, madde 4'te
var Sayın Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Güzel kardeşim, madde 4'te ne geçerse geçsin. BAŞKAN - Sayın Başkan, söylediğiniz, genel olarak doğrudur;ama, bütçe...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben, onu arz edeyim, zabıtlara geçsin. Siz
nasıl takdir ederseniz. BAŞKAN - Estağfurullah. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir başka şey, kanun tekniği itibariyle, kanun
düzenlemelerinde "paragraf" tabiri kullanılmaz. Paragraf değil,
fıkradır o. Onun düzeltilmesi lazım. Yeni şeyler icat edilmesin lütfen. BAŞKAN - Ama, Bütçe Kanununda böyle geçmiş efendim. Müdahale etmemişler.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Güzel kardeşim, abes mikyas olmaz; yanlış ölçü
olmaz. Sayın Bakanımız bu önergenin sahibi; ama, kendileri henüz yeni burada.
Kendisine yardımcı olmamız lazım. BAŞKAN - Efendim, bu konunun eskisi yenisi yok. Eskisi yenisi yok
efendim... Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, yardımcı olmak istiyorum.
"Paragraf" tabiri olmaz efendim; fıkradır o. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aslında, ben, burada hükümetin
önerge vermesiyle ilgili bir usulü belirtmek istiyorum. Şimdi, bir bakan, burada, hükümet yerine oturuyor; yani, İçtüzükte
yaptığımız değişiklikle, hükümet önerge verebilir; ancak, burada, bir bakanın
önerge vermesinin, bana göre, hem tehlikeli hem de usulsüz olduğunu kabul
ediyorum; yani, düşünürsek, ileride, Mecliste, suiistimallere meydan verebilir.
En azından, hükümetin verdiği önergenin; yani, bir bakanın verdiği önergenin
Başbakan tarafından imzalanması lazım. Aksi takdirde, şimdi, burada, bir
koalisyon hükümeti var; yani... BAŞKAN - Efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bunlar çok önemli şeyler. Devletin
bütçesinde ciddî harcamalar getiriyoruz. Başbakanın imzasını havi olmayan bir
hükümet... BAŞKAN - Efendim, İçtüzük böyle cevaz vermiş. Burada oturan sayın bakan hükümeti temsil ediyor efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Temsil ediyor... BAŞKAN - ...bakanlığı temsil etmiyor. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, size şunu söyleyeyim... BAŞKAN - Yeni İçtüzük mü ihdas edeceğiz efendim?!. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakın, bu İçtüzüğü yorumlarsak, bazen, bakan
olmadığı zaman, orada bir genel müdür de oturabilir. Yani, İçtüzük böyle de,
çok önemli bir mesele. Bakın, hükümet, o zaman, bakan, Bakanlar Kurulunda... BAŞKAN - Efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bir şey söylüyorum... BAŞKAN - Anladım efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakan, bazen, Bakanlar Kurulunda geçiremeyeceği
bir teklifi buradan geçirir. HASAN GÜLAY (Manisa) - Karıştırdı, karıştırdı yine!.. BAŞKAN - İstirham ederim efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Bence, düşünelim. BAŞKAN - Efendim, nasıl düşüneceğiz; İçtüzüğü geçirmişiz, bitmiş. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, bu, o anlama gelmez. Gelmediği şurada;
yani, bakanın hükümeti temsil yetkisi vardır; ama, önerge verme yetkisi yoktur.
BAŞKAN - Efendim, İçtüzük cevaz vermiş, istirham ederim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Öyle ama, bunun yorumu Başkanlığa... BAŞKAN - Sayın Genç, rica edeceğim efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben doğrusunu söyleyeyim de. BAŞKAN - Tamam efendim, zabıtlara geçti; teşekkür ederim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, bir kelimeyi düzelteyim
efendim. BAŞKAN - Efendim, istirham ediyorum... Bakın... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım "TC Ziraat
Bankası..." Kanunlarda simge olmaz. Lütfen "Türkiye Cumhuriyeti"
diye yazalım, açılımını yapalım. BAŞKAN - Tabiî efendim, doğru söylüyorsunuz, yazarız efendim. Tabiî ki "TC" olmaz ve özellikle "TC" tabiri nerede
kullanılıyor, ben biliyorum efendim. Doğru söylüyorsunuz. "Bu esaslar dairesinde her madde için komisyon ve hükümetçe birer;
milletvekillerince, Anayasaya aykırılık önergeleri dahil, en fazla üç önerge
verilebilir. Beşten fazla imzalı önergelerde de, ilk beş imza okunur, önerge tutanağa
eklenir" deniliyor efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Rica ediyorum... Tamam efendim, bitti, münakaşa etmiyoruz,
tamam... KAMER GENÇ (Tunceli) - Hükümetin temsili meselesi... BAŞKAN - Efendim, önergeleri, aykırılık derecelerine göre işleme
alıyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen
"görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar" kısmının tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Aslan Polat (Erzurum) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Polat, gerekçeyi mi okutayım? ASLAN POLAT (Erzurum) - Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Sayın Polat, hazırsanız mikrofonu açacağım efendim. Sizi bekliyorum;
yani, sürenizi yememiş olayım, rahat rahat konuşun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Ben, her zaman hazırım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinize
saygıyla selamlarım. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda da, aynen "Sayıştayın raporunu
okuyalım, Sayıştayın görüşünü alalım" dedik ve elimdeki tutanaklarda da
var. Şimdi, bakın, burada çok önemli şeyler söylüyoruz; bunu, siz, şey
etmeyin. Raporun 19 uncu sayfasına bakarsanız "Sayıştay mensupları bu
rapor hakkında bilgi versin" dediğimi görürsünüz sayın
milletvekilleri. Şimdi, meselenin özünü söyleyelim. Burada, tekrar tekrar söylüyorum, kamu bankalarına para
verilmesine, kâğıt verilmesine -bunlar nakite sıkıştığı için, 1 katrilyon nakit
sıkıntıları var- bir gecede faizin 7 500'e çıkarılmasına karşıyız. Bunların
önünün açılmasını, bunların, borçlarını piyasaya ödemesini, dolayısıyla
piyasayı açmasını... Biz, bunlara itiraz etmiyoruz. Bizim itiraz ettiğimiz
konu; tam 30 katrilyon liralık -17 katrilyon lirası kamu bankaları, 12
katrilyon lirası da fona alınan bankalara ait- görev zararlarını... Sayıştayın
raporunu burada size defalarca okudum. Burada şu DPT raporunun, Sayıştay
raporunun "büyük bir haksızlık var, yanlışlık var" dediği bu kanunu,
sadece ve sadece Sayın Devlet Bakanımızın isteği ve Başbakanın onayıyla ibra
etmeyelim. Bakın, bu konuyu, Plan ve Bütçe Komisyonunda sizin arkadaşlarınıza
söyledim; ne dediler, bakın, aynen okuyorum; sizin arkadaşlarınız, DSP'liler
iyi dinleyin: "Bu türlü, burada görüşeceğimiz, aslında, Türkiye'nin
gerçeğini yansıtmayan, yapılmış hataları kümülatif gösteren bir Sayıştay
raporunun, bir öcü gibi ya da Demokles'in kılıcı gibi herkesin başının üstünde
tutulmasından kaynaklanıyor. Burada yapılan bütün maddelere bakıldığı zaman, bu
işle uğraşan teknokratik yapıdaki teknokratların tümünün herhangi bir olayda
sorgulanmamaları, o raporda getirilen suçlamalarla karşı karşıya kalmalarını
engelleyen bir düzenlemedir." Siz, kendiniz de bunu söylüyorsunuz. Yani, getirdiğiniz şu maddeyle,
bütün dert, bu Sayıştay raporunun, Devlet Planlama Teşkilatının şu raporlarının
defalarca sayfalarında belirtiyor. Burada büyük haksızlık var; 1 dolara 158
dolar verilmiş 9 senede; 1 Türk Lirasına, 7 yılda 1 760 lira ödenmiş dediği
raporlardaki haksızlıkları, sadece şu getireceğiniz Sayın Bakanımızın isteği,
Başbakanın onayıyla örtmeyelim. Ne demişiz; ya bunu metinden çıkarın diyoruz ya
da Sayıştay ve DPT'nin görüşünü alıp, hükümetçe buna imza atın diyoruz. Biz bunu niye söylüyoruz; Sayın Bakan belki Dünya Bankasında çalışmış
uzman olabilir, dünya çapında bir planlamacı da olabilir; ama, herkes, hem
planlamacı hem Sayıştay murakıbı hem Hazine murakıbı olamaz ki... Bu
arkadaşlarımızın burada yapılan olaylarda ne zararı var, ne yok, bunu herkes
bilemez. Bir tek Bakanın, hatta, halkın da seçmediği -yani, bir şey
söylemiyorum, hükümetin Bakanıdır- bir Bakanın, gelip de... HASAN GÜLAY (Manisa) - Söyledin ya... BAŞKAN - Sayın Gülay, lütfen efendim... İstirham ediyorum... ASLAN POLAT (Devamla) - ... isteğiyle, 30 katrilyonluk borcun ödenmesini
benim içim almıyor. Sayın MHP'liler, bakın, tekrar söylüyorum; Türkiye'nin her yerinde bunu
size karşı söylerim; 30 katrilyonluk borcu, böyle, siz burada affedemezsiniz.
Kimin suçu varsa... BAŞKAN - Sataşmaya sebebiyet vermeyin efendim, lütfen... ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır efendim, ben onlara sataşmıyorum... Onlar
biliyor... BAŞKAN - Adres veriyorsunuz efendim, daha nasıl sataşacaksınız yani... ASLAN POLAT (Devamla) - Efendim, ben onları ikaz ediyorum, diyorum ki:
Bakın, tekrar tekrar söylüyorum; gelin, bu 30 katrilyonluk görev zararlarını,
bir şahsın isteği, Başbakanın onayıyla ibra etmeyelim; kimin suçu varsa,
ileride ortaya çıksın... Ha, banka verilecekse, kâğıt verilecekse, bunları
verin; ama, borçları iki kişinin imzasıyla ibra ederseniz... İbra ettiğiniz
borç 30 katrilyon; bugünkü değişmeyen bütçenizin yarıdan fazlası, yüzde 70'i,
bütün yatırımların -3,5 katrilyonluk yatırımın- 10 katı. O zaman, size tekrar tekrar söylüyorum; tekrar düşünün, yapmayın bu
hareketi. Gelin, deyin ki, doğrudur, Sayıştayın, DPT'nin görüşünü alalım.
Hükümetin üyeleri ortak olsun buna; yani, durup dururken, böyle, otomatiğe...
Yani, hepimiz mecbur muyuz bunu böyle kabul etmeye diyorum. Tekrar düşünmenizi diliyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "bu
senetlerin vade, faiz ve diğer şartlarıyla görev zararının tespitine ilişkin
usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine
Başbakan tarafından belirlenir" ifadesinin "bu senetlerin vade, faiz
ve diğer şartlarıyla görev zararının tespitine ilişkin usul ve esaslar Sayıştay
ve DPT'nin görüşleri alınarak Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlığın
teklifi üzerine hükümetçe belirlenir" şeklinde düzenlenmesini arz ve
teklif ederiz. Aslan Polat (Erzurum) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Polat, teşrif edecek misiniz? ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Lütfi Yalman konuşacaklar. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - İmzası var mı Sayın Başkan? BAŞKAN - Sayın Lütfi Yalman'ın imzası var; olmazsa çıkmaz zaten Sayın
Yalman. Sayın Yalman çok dikkatli bir milletvekilimiz; hakkı suiistimal etmez.
Sayın Yalman sayesinde ses değişiyor; dinleyin. Buyurun Sayın Yalman. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum; 637 sıra sayılı tasarı üzerindeki önerge hakkında söz
aldım. Belki, şu ana kadar yapılan konuşmaların tekrarı mahiyetinde olacak bazı
şeyler; ama, burada Sayın Başkan "MHP'liler" diye hitap ederken,
"DSP'liler" diye hitap ederken ya da "ANAP'lılar" diye
hitap ederken kastedilen şey Meclis bütünlüğünedir evvelemirde; ama, biraz da
vicdanlara ve insaflara hitap ediyoruz. BAŞKAN - Tabiî efendim; ben, Tüzüğü hatırlattım; o kadar. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Haklısınız Sayın Başkanım; ama, biz de
arkadaşların vicdanlarına bir iki meseleyi havale ediyoruz; bu yüzden böyle
hitap ediyoruz. Öncelikle Sayın Devlet Bakanımıza başarılar diliyorum; başarılı olmasını
çok temenni ediyorum; çünkü, sokaklardaki sıkıntılar, Fazilet Partilisinin,
ANAP'lısının, DSP'lisinin herhangi bir tahrikiyle oluşmuş şeyler değil. Böyle
bir şeyi kimse yapmaz, kimse yapmak da istemez. Emrehan Halıcı hemşerime,
şöyle, o nazik haliyle, biz de nezaket üslubu içerisinde bir gönderme yapmış
oluyoruz. Tahrik etmemiz mümkün değil; çünkü, sokaklarda olanlar, falan filan
partililer değil, esnaftır genel haliyle ve her partilisiyle. Değerli arkadaşlar, bu tasarının çok önemli bir maddesi 4 üncü madde.
Dikkat ederseniz, bu tasarının birinci özelliği, mutlak manada yeni içborçlar
ihdas etmesi. Dikkatinize arz ediyorum değerli arkadaşlar: Yeni içborçlar ihdas
etmesi. Yeni içborçlar ödeme yolu bulması değil; yeni içborçlar ihdas etmesi.
Tabiî ki, içborçlarla ilgili de bir özellik var: Önü belli değil, sonu belli
değil ve borçlanmayla ilgili hangi şartlarda borçlanmalar yapılacak, faiz miktarları
ve oranları ne olacak hiç belli değil. Yine, hangi vadelerde bu borçlanmalar
yapılabilecek? Şimdi, bütçeye bir yenilik getiriyoruz, bir ekbütçe
hazırlıyoruz; ama, hazırladığımız ekbütçeyle ilgili getiri ve götürülerde
netlik yok. Böyle bir ortam var. Bu içborçlanmanın hangi vadede gerçekleşeceği
de belli değil. Bu borçlanmanın, ekonomiye olumlu etkileri mümkün değil de,
olumsuz etkileri ne olacak, netice ne olacak, bu da belli değil. Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu tasarının ikinci ve en önemli özelliği
de, kamu bankalarının görev zararlarının, bu milletin tüyü bitmedik yetiminin
hakkı elinden alınarak ödenmiş olmasıdır. Dikkat edin, öncelikle kamu
bankalarının görev zararlarını söylüyorum,. Şu veya bu yolla, işte Hazineye
borçlandıracaksın, senet çıkaracaksın, hazine bonosu çıkaracaksın, içborçlanma
yoluna gideceksin ve kamu bankalarının görev zararlarını ödeyeceksin; iyi; bu,
şöyle bir dursun. Peki, kamu bankalarının bu borçları ödenirken Mevduat Fonuna
devredilen bankaların konumu, durumu ne olacak? Değerli arkadaşlar, onları da
mı ödüyoruz; evet, bu tasarı o imkânı da getiriyor. Sayın Bakan kızmasın, nezaketini biliyoruz; ama, Türkiye'de Devlet
Bakanı -hiç kimse de alınmasın- Başbakandan daha yetkili durumda. Şu tasarı,
bunun tescili ve tespitidir. Başbakandan daha yetkili ve söylemeye dilim
varmıyor, ama, Cumhurbaşkanından daha etkili konumda bir Devlet Bakanımız var.
Öyle bir şey teslim ediyoruz ki şu anda Devlet Bakanımıza, içborçlanmayla
ilgili resmî rakamlar kısmen belli olsa bile, kamu bankalarının görev zararları
konusunda bir netlik yok; artı, Tasarruf Mevduat Fonuna devredilen bankalarla
ilgili zararlar konusunda da bir netlik yok, tahminî söylüyoruz; diyoruz ki,
işte, yaklaşık olarak 30 katrilyon liralık içborçlanma. Bunu, hangi vicdan,
hangi insafla kabulleniyorsunuz arkadaşlar? Yani, düşünmeye davet ediyorum
sizi. Lütfen... Bir siyasî argüman olarak almayın bunu, bir muhalefet milletvekili
sıfatıyla söylemiyorum size, bu vatanın bir insanı, bir evladı, sizlerden
birisi, içinizden birisi olarak söylüyorum. 30 katrilyon lira borçlanma yetkisi
veriyorsunuz Sayın Devlet Bakanına ve bu borçlanma yetkisiyle neyi yapacağız;
Mevduat Fonuna devredilen bankaların borçlarını... BAŞKAN - Sayın Yalman, toparlayın lütfen... LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Dinç Bilginlerin ya da Murat Demirellerin
yapmış olduğu banka boşaltma operasyonları neticesinde kaybolan paraları biz
üstlenmiş olacağız; sen, ben, o ve sokaktaki esnaf, vatandaş, işçi, çiftçi.
Onlara vermek istediğimiz halde elbirliğiyle -hepimiz için söylüyorum; çiftçiye
de vermek isteriz tabiî ki hepimiz, memura da, işçiye de vermek istiyoruz ama-
onlara vermiyoruz. Oradan alıyorsunuz, Devlet Bakanımız Sayın Kemal Derviş'e
bir yetki veriyorsunuz; diyorsunuz ki, al arkadaş, 30 katrilyon lira borcu,
içborçlanmayı yap... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yalman... LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika... Faiz ne kadar belli değil, süre ne kadar; belli değil; al sen bunu, ver
ötekine. Manşet atıyor Yunan gazeteleri "Türkiye hasta adam artık"
diye; bakınız gazetelerde. Sayın Bakanımızın görüştüğü İsrailli bakan
"Türkiye uçacak" diyor, dalga geçiyor. Devlet haysiyetiyle
oynanmıştır değerli arkadaşlar. BAŞKAN - Sayın Yalman, teşekkür ediyorum. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Onun için, istirham ediyorum, bu konuyu yeniden
bir düşünün, yeniden bir gözden geçirin, vicdanlarınıza ve insaflarınıza bir
havale edin meseleyi. Bu duygularla, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Efendim, faizi, serbest piyasa ekonomisinde, piyasalar belirler
malumunuz. Efendim, Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde yer alan (c)
fıkrasının üçüncü paragrafı ile (h) fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Kemal Derviş Devlet Bakanı "Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartlarına ilişkin usul ve
esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan
tarafından belirlenir." "h) T.C. Ziraat Bankası A.Ş.'nce ekonomik faaliyetleri münhasıran
küçük ve orta boy tarımsal işletmelerin işletilmesinden ibaret olan
üreticilere doğrudan ve/veya tarım
kredi kooperatifleri aracılığıyla ve T. Halk Bankası A.Ş.'nce esnaf ve
sanatkârlar ile genç ve kadın girişimcilere açılmış olan kredilerin faiz
oranlarının, 2001 yılı sonuna kadar olmak koşuluyla, Bakanlar Kurulunca
belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde düşürülmesi sonucunda oluşacak gelir
kayıpları her iki banka için toplam 400 trilyon TL'yi geçmemek kaydıyla
bütçeden avans olarak ödenir. Ödenek yetersizliği halinde bu ödemeleri
'Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı'ndan yaptırmaya ve hesabın yılı
içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir." BAŞKAN - Komisyon, katılıyor musunuz efendim?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan,
çoğunluğumuz hazır bulunmuyor; takdire bırakıyorum. BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşacak mıydınız?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Konuşmayacağım efendim... BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kamu bankalarının görev zararı alacaklarına ilişkin usul ve
esasları konuya ilişkin Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edildiğinden dolayı,
bahse konu alacakların usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik olarak ayrıca
bir düzenleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Diğer taraftan, ekonomik
program kapsamında, 2001 yılı şubat ayında gerçekleşen ekonomik krizin
oluşmasına neden olan kamu bankaları görev zararı alacaklarına ilişkin çeşitli
düzenlemeler gerçekleştirilmektedir. Buna göre, 4603 sayılı Kanun çerçevesinde,
görev zararlarına neden olan tüm Bakanlar Kurulu kararları yürürlükten
kaldırılmak suretiyle görev zararı uygulamalarına son verilmektedir; ancak,
mevcut konjonktürde ekonomik krizden olumsuz yönde etkilenen tarım sektörü ile
esnaf ve sanatkârların halihazırda açılmış bulunan kredi borçlarından
kaynaklanan mağduriyetlerinin giderilebilmesini teminen, bankaların kaynak
maliyeti, piyasa faiz oranları ve belirlenen toplam 400 trilyon TL'lik limit
dikkate alınarak, bu kesimlere 2001 yılına yönelik olarak mevcut kredi
borçlarında faiz indirim kolaylığı sağlanması amaçlanmaktadır. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı Hükümet önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir. Son okunan önerge kabul edildiğinden dolayı, en son önergeyi işleme
koymayacağım; çünkü, (h) fıkrası, tamamen değişip yeniden düzenlenmiştir; arz
ederim efendim. Maddeyi, kabul edilen önergedeki değişiklik doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5.– 4611 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir. "Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'nin bankacılık faaliyetleri dışında
kalan mal varlıklarının ve bu konuda faaliyet gösteren iştiraklerindeki hisse
paylarının ve ticarî gayrimenkuller ile ihtiyaç fazlası gayrimenkullerinin
Toplu Konut İdaresi Başkanlığına tüm hak ve yükümlülükleriyle bilanço değerleri
üzerinden devredilmesi karşılığında, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca Türkiye
Emlak Bankası A.Ş.'ye ihraç edilecek senetlere Hazine garantisi vermeye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir." BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekillerimiz;
637 sıra sayılı, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu üzerinde değişiklik öneren bu
tasarının 5 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum. Bu tasarının 5 nci maddesinde, temel olarak, kamu bankalarının yeniden
yapılandırılmasına yönelik bir çalışma olmakla birlikte, bu çerçevede, aslında
Emlak Bankasının tasfiyesine yönelik hususlar yer almaktadır. Emlak Bankası
Anonim Şirketinin, bankacılıkla ilgili kısmının Ziraat Bankasına devredilmesi
ve birleştirilmesi, bankacılık faaliyetleri dışında kalan iştiraklerdeki hisse
paylarının, ticarî gayrimenkullerinin ve diğer ihtiyaç fazlası gayrimenkullerinin
de Toplu Konut İdaresine devredilmesi öngörülmekte. Bu devirden dolayı, banka
bilançosunda oluşacak açıkların kapatılması için de, Toplu Konut İdaresinin,
Emlak Bankası AŞ'ye senet ihracı öngörülmekte. Bu senetlerin de, Hazineden
sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından kısmen veya tamamen garanti edilmesi
öngörülmektedir. Saygıdeğer milletvekilleri, burada aslında yeniden bir yapılandırmanın
olduğuna inanmak, pek mümkün değil. Burada, kamu bankalarının, artık, görev
zararları adı altında 27 katrilyonlara varmış zararlarının tasfiyesi ve bununla
birlikte Emlak Bankasının tasfiyesi öngörülmekte. Bunun, bankaların yeniden
yapılandırılması mı yoksa tasfiyesi, yok edilmesi mi olduğunu anlamak çok güç
olmakla birlikte, açık bir şekilde, burada, Emlak Bankasının tasfiye edilmesi öngörülmektedir. Aslında, Türkiye'de uygulanan bu programların, ekonomik istikrar
programlarının, belki 24 Ocak karalarından bu yana alınan kararların, neyle
sonuçlandığına şahit oluyoruz ve 57 nci hükümetin ekonomik istikrar programı
diye uyguladığı, çok sıkı bir şekilde uyguladığı istikrar programının, neticede
de, ekonomik istikrarı değil, ekonomik krizi getirdiğini hep birlikte gördük.
Şu anda yapılan çalışmalar, aslında, siyasî sorumluluğun, biraz da, idarî ve
bürokratik sorumluluğa devredilerek, işte, kriz döneminin atlatılması için adı
altında, yani, ekonominin düzlüğe çıkarılması veya tekrar istikrara
kavuşturulması, yükselen bir ivmeyle ekonomik kalkınmanın sağlanması değil,
krizden kurtarılması... Krizden kurtarılmak ne demek; işte, devlet ekonomi
arabasının 50 metre çukura düşürülmesi neticesinde, oradan bu arabanın alınıp,
kriz öncesi döneme oturtulması amaçlanmaktadır. Onun için, önerilen bu gibi
ekonomik alanları düzenleyen yasa tasarılarının da, acaba, ekonomiyi düzlüğe mi
çıkaracağını, yoksa tekrar daha derin uçurumlara mı düşüreceğini, şu anda
düşünmek bile istemiyoruz; fakat, büyük endişelerimiz var. Tabiî ki, burada, ekonomik istikrar programının krizle sonuçlanması
neticesinde, birtakım borçlanma veya içborçlanmaların daha da büyütülmesi,
dışborçlanmaların büyütülmesi gibi bir yöne yönelinmiştir. Bunların,
Türkiye'nin ekonomisinin istikrara kavuşturulması için alınabilecek tedbirler
olduğuna, ben, şahsen inanmıyorum; çünkü, bugüne kadar alınan tedbirler iyi
netice vermemiştir. Yapılan yanlışlıkların veya hataların bedeli de, ne yazık
ki, bu hataları yapan veya bu yanlışlıkları yapan sorumlulara değil, sürekli
vatandaşa yükletilmiştir. Vatandaş, 22 Şubatta, kara çarşambayla birlikte,
cebindeki 100 liranın 50 liraya düştüğünü görmüştür. Bu şekilde, vatandaşa
yüklenilen faturalarla, ülke ekonomisinin düzeltilip düzeltilmeyeceğini
düşünmek veya bunun düzeltilmeyeceğine inanmak, aslında, ekonomi bilgisi
gerektirmemekte; artık, dağdaki çoban dahi, bu gidişle, hatta, 1980'lerde, 24
Ocak kararlarından bu yana, Dünya Bankasının veya Para Fonunun sürekli
önerdiği, hatta, 24 Ocak kararlarında, McNamara'nın Türkiye'ye gelerek,
muhakkak yüzde 50 devalüasyon yapılması gerektiğini söylediği; o zaman,
Rahmetli Özal'ın da, Başbakanlık Müsteşarı olarak, Sayın Başbakan Demirel'e
"Sayın Başbakan, 500 milyon dolar borç vermek için yüzde 50 devalüasyon
öneriyorlar, bunu ne yapalım" dediğinde... EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Doğru değil! MUSTAFA GEÇER (Devamla) - ...yüzde 100'ün üzerinde devalüasyonla, 500
milyonluk bir borç temin edilerek Türkiye'nin ekonomisinin istikrara
kavuşturulması politikası hâlâ devam etmektedir. Şu anda, ekonomiden sorumlu olarak ekonominin başına getirilmiş Sayın
Derviş'e, Sayın Bakanıma başarılar diliyorum; ancak, burada, çok ilginç bir
yazı gözüme çarptı; 9 Nisan 2001 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde, Attilâ
İlhan'ın yazısında diyor ki: "1977 seçimlerinden bir yıl sonra, Kemal
Derviş'in, danışmanı olduğu Ecevit'e önerdiği şuydu: Türkiye'nin sanayi
stratejisini değiştirmesi lazım ve bu sanayi stratejisini değiştirmeden bir
yere varılması mümkün değildir. Onun için, kimya, temel makine, imalat, maden
işleme ve ağır sanayiden vazgeçilmeli, daha düşük teknoloji gerektiren..." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Geçer, toparlar mısınız diyecektim; ama, makine benden
önce davrandı. Teşekkür etseniz; çünkü, maddenin de biraz dışına çıktık. Şimdi, burada,
değişik şeyler tartışıyoruz. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Şunu ifade etmek istiyorum: Burada, sürekli devalüasyon öneriliyor;
devalüasyonun faturasının da Türkiye'de kime yüklendiği vatandaşlarca artık
biliniyor. Başka, değişik ekonometrik denklemlerle, aslında, başka
değişkenlerle, yani zamlarla, vergilerle veya kamu çalışanlarının reel
gelirlerinin düşürülmesiyle değil, biraz da, finansmanların arttığı rant
çevrelerinden fakir kesimlere doğru rant yönünün çevrilmesi lazım diye
düşünüyor, bu kanunun her şeye rağmen hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Hayırlar versin... Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu ekbütçe yasa tasarısıyla yapılan düzenlemelerden çok
önemlilerinden biri de bu; burada ne yapılıyor; Türkiye Emlak Bankasının
bankacılık dışında bulunan tüm mal varlığı Toplu Konut İdaresine devrediliyor.
Bu Toplu Konut İdaresi, karşılığında Emlak Bankasına bir ödeme yapacak mı;
hayır. Toplu Konut İdaresi, bunu devralacak; ancak, Toplu Konut İdaresi,
yaklaşık 3 katrilyon olduğu ifade edilen mal varlıklarına, piyasa değeri -belki
muhasebe kaydı, bilanço kaydı daha düşük olabilir- yaklaşık 3 katrilyon olan
bir kaynağa kavuşuyor; ama, devir, bilanço değeri üzerinden yapılıyor. Aslında,
madem, Emlak Bankası bankacılık faaliyeti dışındaki bu gayrimenkullerini
devrediyor, o zaman, bu devrin bilanço değeri değil, emsal bedeli üzerinden,
piyasa bedeli üzerinden yapılması lazım ki, gerçek değerler ortaya çıksın.
Zaten, Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi, Türkiye'nin, kayıtdışında
olması,. Türkiye'nin kayıtlarının, Türkiye'nin gerçeklerini yansıtmaması
olayıdır. Şimdi, kayıtdışılık tekrar devam edecek. Aslında, bu tür şeyleri
düzeltmek için böyle yeni operasyonlar vesiledir. Bunun bu şekilde düzenlenmesi
gerekirdi; ama, yine, bilanço değeri üzerinden devredilecek. Peki, Toplu Konut İdaresi, bu gayrimenkulleri aldıktan sonra ne yapacak?
Emlak Bankasına ikrazdan bono çıkaracak, verecek; ama, bu bonoları da Hazine üstlenecek;
Hazine, kefalet verecek; yani, bir anlamda, Hazine bunları da üstlenmiş olacak.
Peki, Emlak Bankası, belki Ziraat Bankasıyla birleştirilecek, tüzelkişiliği
kaldırılacak muhtemelen; ancak, bu kâğıtlar, Emlak Bankasında oluşan gizli
fonlarla, daha doğrusu, kayıtlı değerle gerçek değer arasındaki farkı da içeren,
3 katrilyonluk bir yükümlülüğe sahip olmasına karşın, Toplu Konut İdaresi,
Emlak Bankası ve Ziraat Bankası, ellerinde devrettiklerinin çok altında
kâğıtlarla, hazine kâğıtlarıyla bu açığı finanse etmeye çalışacak. Ne yapacak;
o da, fon açığını gidermek için, bunları, yeni baştan Merkez Bankasına aktarmak
suretiyle yeniden fonlama imkânına kavuşacaklar. Yani, yaptığımız işin hepsi
dönüp dolaşıp, her türlü zararı hazine üstleniyor; ama, hazine, bunu, gerçek gelirlerden
çok, anlaşılan o ki, Merkez Bankası kaynaklarından kullanmış. Belki
denilebilir, Merkez Bankasına gitmek zorunda, bunları fon oluşturup satabilir;
ama, Türkiye'de zaten kaynak sıkıntısı var. Bu fonların, çok yüksek faizler
verilmeden üçüncü kişilere satılamayacağını da bilmek lazım. Bu fon açığını
taşıyamayacaklarına göre olay, bir anlamda para basma operasyonlarına bu
kanaldan da girmek demektir. Belki, Merkez Bankası geriye alma ihaleleri yapacaktır; ama, dediğim
gibi, fon açığı, reel anlamda fon açığı durduğu sürece, ya ciddî döviz satarak
belki bunları geri çekme imkânı bulabilecek Merkez Bankası ya da yine kâğıt
çıkaracak, yine çok yüksek faizlerle bunu karşılamaya çalışacak. Yani, biz,
aslında bu zararları mararları bir şekilde tasfiye etmiyoruz. Ne yapıyoruz;
bunları Hazine üzerinden fonlama, Merkez Bankası üzerinden fonlama yöntemine
geçiyoruz. Burada bir eksiklik vardı, bir önerge vermiştik, hükümeti oluşturan
partiler de katıldılar bu önerimize. Gerçekten doğru bir yaklaşımdır; çünkü;
Emlak Bankasının birçok özel kesimle iştirak halinde olduğu, ortaklık halinde
olduğu birçok gayrimenkulleri var, beraber yönettiği birçok alanlar var. Bunlarda da, bu devir dolayısıyla, şufa hakkı
kullanma riski ortaya çıkıyor. Yani, bilanço değeri, çok düşük değer üzerinden
devredilirken, öbür ortakların; yani, gerçek ya da özel hukuk tüzelkişisi olan
ortakların, bu devirde şufa hakkını kullanma imkânı vardı, bunun da
düzeltilmesi gerekiyordu. Gerçekten, bu yaklaşım dolayısıyla, başta Sayın
Komisyon Başkanı olmak üzere, herkese teşekkür ediyorum, yerinde bir düzenleme
olmuştur. Aksi takdirde, fevkalade istismara açık, çok büyük kamu
kaynaklarının, çok düşük bedeller üzerinden ortaklara devredilmesiyle karşı
karşıya kalınacaktı. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sağ olun efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Madde üzerinde gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Sayın milletvekilleri, 2 adet önerge vardır; geliş sıralarına göre
okutup, aykırılık derecelerine göre işlem yapacağım efendim. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinin
sonundaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir"
ifadesinin yerine "Bakanlar Kurulu yetkilidir" ibaresinin
getirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Bütçe Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna aşağıdaki metnin
yeni bir fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Ancak bu devir, T. Emlak Bankası A.Ş. ortaklarına,
gayrimenkullerin paydaşı gerçek veya özel hukuk tüzelkişileri veya sair aynî
hak sahiplerine şüfa hakkı dahil hiçbir hak doğurmaz." BAŞKAN - Efendim, birinci önergeyi yeniden okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinin
sonundaki "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir"
ifadesinin yerine "Bakanlar Kurulu yetkilidir" ibaresinin
getirilmesini arz ederiz. Musa
Uzunkaya (Samsun) ve arkadaşları BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Musa Uzunkaya, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarı üzerinde, tabiî, müzakere edilebilecek sonuncu maddeye geldik.
Bundan sonraki maddeler yürütme ve yürürlük maddeleridir. Dolayısıyla, daha
önceki maddelerde de arz ettim, bakın, "Bu yasa hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür" diyorsunuz; ama, iç transferlerde, az önce değerli
arkadaşlarımın ifade ettiği gibi, takriben 3 katrilyon, belki daha fazla
olabilecek, Toplukonut İdaresine devredilecek, bugün zararı ne kadar olduğu
bilinmeyen, yarın zararları ne kadar olacağı tahmin de edilemeyen bu kurumla,
Emlak Bankasıyla ilgili yetkiyi yine Hazineden sorumlu Devlet Bakanına
veriyoruz. Değerli arkadaşlar, baştan beri söyledik, bu fevkalade yanlıştır.
Kanunu, mademki Bakanlar Kurulu yürütür, bu maddede de, transferde, aktarımda,
Hazineden Maliyeye, Maliyeden Hazineye ve benzeri Emlakbankın elindeki gayri
menkullerin devrinde de yetkiyi Bakanlar Kuruluna, sorumluluğu bu heyete vermek
zorundasınız; ama, söylüyorum, bu aslında bir ekbütçe değil. Ekbütçe ne demek;
şimdi, millet merak ediyor, yani, bir bütçe... 2001 yılı bütçesine bir revize
çalışması değil. Nedir bu? Bu bir borç senedidir; tasfiye senedi!.. Fıkıhta bir kural var; insan öldüğü zaman, hakkında dört işlem yapılır.
Bunlardan birincisi teçhizü tekfindir; yani, ölünün kefenlenip, hazırlanıp,
defnedilmesidir. İkincisi kadau deyndir; borçlarının ödenmesi. Şu anda bir borç
ödeme senedi var ortada. Üçüncü bir şey var, tenfizül vesaya; vasiyetlerin
yerine getirilmesi. Bu hükümet vasiyetnamesini hazırladı mı bilmiyorum; ama, bu
işin içinde vasiyetname de biraz var gibi geliyor bana. Dördüncüsü de, taksimül
mirastır. Siz, burada mirası da taksim ettiriyorsunuz. Bakın, bu yasanın 4 üncü
maddesi mirasın taksimidir. İşte, bugün, Sayın Bakan söylüyor, Manavgat suyuna müşteri geldi!
Gazeteler manşet attı, okuyoruz, izliyoruz. Manavgat suyuna İsrail müşteri
oldu. Bakın, bu bütçedir, bütçe!.. Bu olay, bir bütçedir. Geçen gün
Bolu'daydım, Mudurnu Tavukçuluk iflas etti, Bolu bölgesi ve Türkiye'nin
tavukçuluk duayeni olan Mudurnu Tavukçuluğa -ki eski bir parlamenter
arkadaşımın idare ettiği bir sektördü- İsrail, yine müşteri olarak geldi. Sayın Bush; yani, baba Bush da -bu memleket babalardan da çok çekti;
sanki eksiğimiz varmış gibi babalardan, bir de baba Bush geldi- böyle bir
tasfiye sektörünün Türkiye mümessilleriyle görüşme yapmaya geldi. Bu, işin
yasal ayağı; bu mevzuat da, işin yasal ayağıdır. Değerli arkadaşlar, siyasî olarak, fevkalade yanlış bir hazırlıkla
milletin huzurundasınız. Bakın, bugün bana bir faks geldi; şurada faks, önümde;
"32 yıldır Diyanette vaiz olarak çalışıyorum" diyor eski bir
meslektaşım, "204 milyon lira aylık alıyorum." Bunun karşılığı 168
dolar oluyor Sayın Bakanım, yanlış mı hesap ediyorum, bugünkü kurdan 168 dolar.
Diyor ki: "Sayın Bakanım, bugün, bana, 32 yıllık bir vaiz, bu milleti...
Sayın Bakanım, tabir olarak "vaiz" toplumu, dinî açıdan irşat eden,
sokakların, toplumun yanlışlarını düzeltmek için dinî argümanları önplana
çıkaran kişi demek. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Bakan biliyor... BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, lütfen... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bu insan, 32 yıllık vaiz ve 204 milyon lira
para alıyor arkadaşlar, yani, 168 dolar. Diyor ki: "Sayın Bakan, bana, bu
168 dolarla nasıl geçineceğimin sırrını bir anlatsın; Dünya Bankasında, ola ki,
sırlı bir şey var, bunu bana izah etsinler." Değerli arkadaşlar, şu yasanız... BAŞKAN - Şimdi, siz de bana izah edeceksiniz; önergenizle, bu son
cümlelerinizin ne alakası var?! MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Benim bu önergemle alakası... Ben, bu
maddelerin içinde... BAŞKAN - Hayır; merakımdan soruyorum efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, söylüyorum: Bu maddelerin
içinde halk var mı diyorum, vaiz var mı, öğretmen var mı, memur var mı, işçi
var mı, esnaf var mı?.. Bunlar sizden kurtuluş bekliyor. BAŞKAN - Ama, sizin önergenizde onlar yok efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bakın, bu ayın onbeşinde memura maaş
vereceksiniz. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, sizin önergenizde, aziz milletimizin, bu
saydığınız hiçbir kesimi yok; siz, burada, Başbakanı... (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) İstirham ederim; eğer sizin önergenizde aziz
milletimizle ilgili bir şey olsa, ben, sözünüzü kesme nezaketsizliğini hiç
göstermem, 10 dakika da fazla veririm; yeter ki, millet için konuşun. (MHP ve
DSP sıralarından alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sevgili Başkanım, ben diyorum ki, bu milletin
önüne Bakanlar Kurulu çıktı, seçim meydanlarında konuştu. Bu işin sorumluluğunu
Bakanlar Kurulu alsın; yarın, millete de hesabı Bakanlar Kurulu versin; Sayın
Kemal Derviş değil diyorum. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 637 sıra sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna
aşağıdaki metnin yeni bir fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz. Aydın Tümen (Ankara)
ve arkadaşları. "Ancak bu devir, T. Emlak Bankası A.Ş ortaklarına, gayrimenkullerin
paydaşı gerçek veya özel hukuk tüzelkişileri veya sair aynî hak sahiplerine
şüf'a hakkı dahil hiçbir hak doğurmaz." BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?... DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Gerekçesini okutuyorum: Gerekçe: Devir, iki kamu kuruluşu arasında yapılmaktadır. Bu devir, kamu
hizmetinin daha verimli yürütülebilmesi amacıyla yapılmaktadır. Ekonomik bir
amacı yoktur. Kamu malının, devletin bir organı marifetiyle yürütülmekte iken,
bu yasa ile bir başka kuruluşu eliyle idaresi öngörülmektedir. Bu suretle, devredilen gayrimenkullerin paydaşları, Emlak Bankasının
ortakları ve diğer aynî hak sahipleri lehine şüf'a hakkı dahil olmak üzere
devir işlemi sebebiyle hiçbir hak doğurmayacağı hükme bağlanmaktadır. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir. Maddeyi oylamadan önce, Komisyonun bir düzeltmesi var efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım. BAŞKAN - Buyurun. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, bu maddeyle ilgili, biraz evvel
kabul edilen önergeyle aynı mahiyette, muhteviyatı aynı bir önerge vermiştik,
o, okunmadı efendim. BAŞKAN - Geri almışsınız efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kim almış efendim? O önergenin gerekçesi de
bizim, muhteviyatı da bizim. Doğru Yol Partisinden Sayın Kemal Kabataş, Oğuz
Tezmen... Biz verdik o önergeyi. Bizim önergemiz ortadan kayboldu. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sizin önergenizi kabul ettik. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Okunsun o zaman. BAŞKAN - Efendim, önergede Doğru Yol Partisinin imzası var. Sayın Hatiboğlu'nun da imzası var, okuduk efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Evet Başkanım. KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Okuyun o zaman, herkesin bilgisi olsun. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Turhan Güven
Beyin imzası var. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yani, o da okunsun da, hiç olmazsa... BAŞKAN - Okundu efendim... Okundu... Hatta, eğer, bana müsaade
etseydiniz, ben teşekkür edecektim. Beş grubun ittifakıyla... Sayın Turhan
Güven'in de imzası var efendim. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Okunmadı Sayın Başkan... Okunmadı efendim.. BAŞKAN - Nasıl okunmadı efendim?! Efendim, affedersiniz, bakın, ben bize bir şey anlatayım. Ne olur,
istirham ederim, şunu takip edelim. İlk defa okuduğumuzda yoktu, ikincisinde
Sayın Güven imzaladı ve kendi önergesini; yani, Doğru Yol Partisinin bu
mahiyette verdiği önergeyi de geri çekti. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Efendim, sadece Aydın Tümen Beyin ismini
okudunuz. BAŞKAN - Düzeltmeyi yapar mısınız efendim. Buyurun. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım,
bu madde başlangıçta tek fıkradan oluşmuştu, şimdi kabul edilen önergeyle iki
fıkraya dönüştü. Bu nedenle, buradaki "fıkra" ifadesinin
"fıkralar" olarak düzenlenmesi gerekiyor. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, maddeyi, bu redaksiyon ve beş grup tarafından verilip, kabul
edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim; teşekkür ederim. İşte, zaten, uzlaşma kültürü bu. Bizim aradığımız da bu efendim. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum efendim: MADDE 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Bir dakika efendim... Niye kaldırdınız ellerinizi? Bir
dakika... Müsaade edin... Efendim, bu kanun tasarısı açık oylamaya tabidir. Arkadaşlarımı
çağırıyorum, ondan sonra da son maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim. Efendim, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, Sayın Nidai Seven, lehinde,
oyunun rengini belli etmek için söz istemişlerdir. Sayın Seven; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, biz,
milletvekilleri olarak çiftçimize, esnafımıza çok doğru bilgileri vermek
zorundayız. Bu görev zararlarının mahiyeti nedir, ne şekilde doğmuş, herkesin
bilmesi gerekir. Görev zararları, biliyorsunuz, 5254 sayılı kanunla, muhtaç
çiftçilere destek olayı vardır. 1993 yılından beri, Tarım Bakanlığı tarafından
ödenek olarak ayrılması ve Ziraat Bankasına ödenmesi gereken rakamlar 1993
yılından beri ödenmemiştir. Yine, 1995 yılında, üç tane kararname çıkmıştır. Bu kararnamelerin
tarihlerini de verebilirim. Bu kararnameler, orman köylülerini destekleme,
büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığın desteklenmesi ve Doğu ve Güneydoğu
Anadolu'da 22 ilin desteklenmesi idi. Orada alınan kararda şu denilmiştir: 1995
senesinde, yüzde 20 faizle kredi verilecek. Ziraat Bankasının o günkü kredi
faizi yüzde 90, aradaki fark 70 puan ve "Hazine tarafından, Ziraat
Bankasına ödenecek" denilmiş, tarihleri vardır, hangi yılda, ne kadar
olduğunu da buradan söyleyebilirim; ama, ben kısa geçmek istiyorum ve 1995'ten
bugüne kadar maalesef, Hazine tarafından bunlar ödenmemiş. Çay bahçelerinin ıslahı için, 1993 senesinde yine bir kararname çıkmış,
bununla ilgili faiz farkı da ödenmemiştir. Yine -en önemlisi- biliyorsunuz 1993 senesinde, kütlü pamukla ilgili bir
kararname çıkmıştır. Bu kararnamede özellikle iki fiyat tespit edilmiş, bir
tanesi hedef fiyat, bir tanesi de müdahale fiyat. Bu hedef fiyatla, müdahale
fiyat arasındaki fark, Ziraat Bankası tarafından ödenecek, Hazine tarafından
da, Ziraat Bankasına ödenmesi gerekmektedir. Bu ne zaman olmuş; 1993 yılında ve
1994 yılından beri bakiye vererek, sadece kütlü pamuktan 6 katrilyon civarında
bir görev zararı oluşmuştur. Yıllardan beri toplanagelen bu görev zararları, işte, bugün, Ziraat
Bankasının, Halk Bankasının içinde bulunduğu sıkıntıları meydana
getirmişlerdir. Neden olmuş; eğer o tarihlerde Tarım Bakanlığı veya Hazinece
ödenmesi gereken bütçe rakamları olarak tespit edilmiş olsaydı, o zaman bir
sıkıntı olmayacaktı, bugün bu kanunla ilgili bir değişiklik yapılmamış
olacaktı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NİDAİ SEVEN (Devamla)- Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN- Buyurun efendim. NİDAİ SEVEN (Devamla)- Dolayısıyla, bu kanun, Türkiye'de bir reformdur,
Türkiye'de, yıllardır çiftçiye ve esnafa ödenen kredilerin karşılığının
ayrılmamasından dolayı bütçenin disiplin altına alınması olayıdır. Bu, memleketimize hayırlı olsun diyor, kanun tasarısının lehine oyumu
kullanıyorum. Teşekkür ederim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN- Aleyhte mi efendim? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Evet. BAŞKAN- Efendim, ben gene de İçtüzüğün 86 ncı maddesini hatırlatıyorum.
Diyor ki 86 ncı madde: "Tasarı veya teklifin tümünün kesin olarak
oylanmasından önce milletvekilleri ne yolda oy kullanacaklarını kürsüden
belirtmek isterlerse, Başkan, lehte ve aleyhte birer kişiye söz verir. Bu konuşma
kısa, açık ve gerekçeli yapılır." Onun için size kısa söz verdim, kusura
bakmayın. Yani, İçtüzüğe uyarak yaptım. Sayın Ali Rıza Gönül, aleyhte söz almışlardır; buyurun. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, bu uyarıyı, Sayın Seven'e de yapmış olsaydınız mutlu
olurdum. BAŞKAN- Sayın Seven'e yaptım efendim zaten. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Şimdi, ben, tabiî ki, oyumu... BAŞKAN- Efendim, affedersiniz, Sayın Seven'e de, niçin kısa söz
verdiğime dair açıklama yaptım. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Sayın Başkanım, lütfen... BAŞKAN- Size uyarı yapmadım efendim; daha konuşmadan niye yapacağım
uyarıyı?! ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Evet. Şimdi, bu yasanın çıkması bugünkü şartlarda bir gereklilik. Bunun
bilincinde olan bir grubun Grup Başkanvekili olarak buradan Yüce Heyete
sesleniyorum. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Hani, nerede Grubun?! ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu kanun tasarısının sonunda, meseleyi
getirip "bu kanun tasarısını, hayvan üreticisine yüzde 20 faizli kredi
vermenin, çay üreticisine kredi vermenin, pamuk üreticisine prim vermenin
sonucu çıkarmaya mecbur kaldık" gibi bir beyanda bulunulursa, tabiî ki,
ben de buraya gelirim, buna karşı gerekli cevabı da veririm. Şimdi, buradan, Sayın Seven, Türk çiftçisine, üreticisine, diyor ki:
"Ülkeyi bu hale siz getirdiniz." SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Yok öyle bir şey... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hayır, siz getirdiniz!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bırakın, dinleyin şimdi!.. BAŞKAN - Efendim, dinleyin lütfen. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, üreticiye prim verildiği için, çay
üreticisine düşük faizli kredi verildiği için, daha doğrusu, Türk çiftçisine
destek verildiği için, bu zararlar oldu. Bu zararlar, açıkça, sizin yüzünüzden
oldu; işte Türk kamu maliyesi de içinden çıkılmaz hale geldi demek istiyor. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - İşte, orası doğru...Orası doğru... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Evet, evet doğru... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Gönül, orası doğru... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Orası, doğru; çünkü, söylediğiniz bu; ama,
seçimlerde böyle söylemiyordunuz vatandaşa. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Hayır, söyledik biz... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, eğer, biz, bugünkü parayla 6,5
katrilyon lirayı Türk çiftçisine verdiysek helali hoş olsun. Sizin gibi, 10
tane, 13 tane banka soyguncusuna 6-7
katrilyon lira vermedik; yedirmedik! (DYP sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Kim verdi?.. Kim verdi?.. MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Ne konuşuyorsun sen?! ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yalan konuşuyorsun; 51 inci, 52 nci, 53
üncü hükümetler kimindi? BAŞKAN - Efendim, lütfen... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, biz, Türk tarımını ve Türk çiftçisini
teşvik etmek için ona kaynak aktarmışız... (MHP sıralarından gürültüler) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yalan yanlış konuşuyorsun... BAŞKAN - Lütfen efendim... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yanlış mı yapmışız?! O zaman derim ki... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Hayır, yalan konuşuyorsun. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - O
zaman, derim ki, siz, 1997 yılı 30 Haziranından beri bu ülkenin yönetiminde
değil misiniz?! (MHP sıralarından gürültüler) MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Niye yalnız bize söylüyorsun? ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Hayır, size de... Size de... RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ortak değil misiniz?!.. Ortak değil misiniz?! BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen... Sayın Gül, lütfen... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Niye ödemediniz?.. Neden ödemediniz?.. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ortaksınız... Siz üçünüz ortaksınız!.. BAŞKAN - Lütfen, efendim... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Mademki faiziyle bu kadar artmasına sebep
olunuyordu neden ödemediniz? (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, lütfen... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Siz bu hükümette değil misiniz? Siz niye
ödemediniz? BAŞKAN - Sayın Gönül, bir dakika. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Nerede Çağlar? BAŞKAN - Karşılıklı konuşmak yok efendim. Müsaade edin, Sayın Gönül, oyunun rengini belli edecek. Buyurun Sayın Gönül. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ülkeyi bu hale getirmişsiniz... (MHP
sıralarından gürültüler) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Aile fotoğrafındakiler nerede?!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bakın, ülke ne halde, sokaklar, meydanlar ne
halde?.. Eseriniz... Yanlış uygulamalarınız, yanlış yönetiminizle ülke ne hale
geldi? Sayın Başkan, tabiî ki, bu kürsüden söylenen sözlere cevap vermek için
çıktım, gerekli cevabı da verdiğime inanıyorum; oyumun rengi yine beyazdır. Seçimde görüşeceğiz sizinle... (DYP sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, oyunun rengini belli etti. Teşekkür ediyorum. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Hayır efendim, hiç kimseye söz vermiyorum. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım: Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarıyı oylarınıza sunuyorum, 2 dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylamaya başlandı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu oylamadan sonra hemen Ekonomik ve
Sosyal Konsey Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısına geçeceğiz. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, yeter. BAŞKAN - Nasıl yeter efendim? MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Çıkardığınız bu kanunla ülkeyi kurtardınız!.. BAŞKAN - Hiç yetmez efendim, Türkiye çalışacak. (MHP sıralarından
"Bravo Başkan" sesleri, alkışlar) Lütfen, bir yere ayrılmayın efendim, hemen tasarıya geçeceğiz. (Elektronik cihazla oylamaya devam edildi) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının oylamasına 275 sayın
milletvekili katılmış, 221 kabul, 48 ret ve 6 mükerrer oy verilmiştir ve
böylece tasarı kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun. Sayın Devlet Bakanı Kemal Derviş'i, teşekkür için kürsüye çağırıyorum;
buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım,
fazla vaktinizi almak istemiyorum artık. Çok çok teşekkür ederim. Sanıyorum,
bugün, desteğinizle çok önemli bir adım atılmış oldu. Bir konunun altını tekrar çizmek istiyorum: Amaç, zaten ekonomide
oluşmuş ve kamuya ait olan -zaten bu kamuya ait bir yüktür maalesef- bu durumu
görüyoruz, bunu açık bir hale getiriyoruz, daha da büyümesini önlemek için
harekete geçiyoruz ve en etkili, en rasyonel biçimde yönetilmesine yönelik
çalışmalar yapıyoruz. Amaç budur. Yeni bir borç almak veya borcu büyütmek değil,
tam tersine; bunu en iyi bir şekilde yönetmek ve hızla borcu azaltmaktır amaç. Tekrar çok çok teşekkür ederim. Sağ olun arkadaşlar. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyorum; hayırlı, uğurlu olsun diyorum
efendim. Sayın Bakana başarılar diliyorum. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Batık bankaların borcunu devlete yüklüyorsunuz. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 8 inci sırada yer alan, Ekonomik ve
Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşülmesine başlıyoruz. 8.- Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu,
Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/714) (S. Sayısı: 640) (1) BAŞKAN - Hükümet?.. Yerinde. Komisyon?.. Yerinde. Komisyon raporu 640 sıra sayı ile bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Dönen söz istemiştir; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım, bugün, burada, ekonomik ve sosyal konseyin yasal olarak
kurulmasına ilişkin yasa tasarısı üzerinde görüşmeler yapacağız. Gerçekten, içinde bulunduğumuz
koşullarda, gerekli ve çok önemli bir yasa olarak bunu görüyoruz. Doğru
Yol Partisi olarak, Ekonomik ve Sosyal Konsey yasasını ilke olarak kabul
ediyoruz; çünkü, 1995 yılında, bir Başbakanlık genelgesiyle, zaten bu ekonomik
ve sosyal konsey kurulmuştu; ama, bugün, bu kurulan ekonomik ve sosyal konseyi
bir yasal zorunluluk haline getiriyoruz. Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, ekonomik ve sosyal konseyin kurulması,
bugün, içinde bulunduğumuz sıkıntılı dönemin aşılması için gerekli; fakat,
özellikle, Avrupa Birliğine adım atmaya çalıştığımız ve Avrupa'yla bütünleşme
çabası içinde bulunduğumuz bugünlerde, ekonomik ve sosyal konseyin Avrupa
standartlarında, Avrupa'da kurulmuş olan ekonomik ve sosyal konseyler
statüsünde kurulması elbette ki, buradaki çalışmamızı daha da güçlendirecektir
ve özellikle, bir daha burada ekonomik ve sosyal konsey çalışmaları yapmak
durumunda kalmayacağız. Şimdi, özellikle, Avrupa Birliğine giren ve daha
önceden ekonomik ve sosyal konseyini kurmuş ülkeler, Avrupa Birliğine girdikten
sonra -ki, başta Portekiz olmak üzere- tekrar, ekonomik ve sosyal konseylerini,
hem anayasa değişikliği yaparak hem de yeniden dizayn ederek, yani, Avrupa
standartlarına uygun hale getirerek, yeni bir boyut kazandırmıştır. Biz de, bugün, bu yasayı çıkarmakla kalmamalıyız, bu yasayı Avrupa
standartlarında bir yasal çalışmaya döndürmek durumundayız. Aksi takdirde ne
olur; önümüzdeki süreçte gelir, burada tekrar bu ekonomik ve sosyal konseyi
tartışmak, yeni yasal düzenlemeler yapmak zorunda kalırız ki, bu da, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışmalarının uzamasına, yeniden emek harcanmasını
gerektirecektir. Onun için, gelin, bugün, burada bizim de yazdığımız muhalefet
şerhi doğrultusunda, bu konseyin gerçekten, Avrupa standartları doğrultusunda,
bu yeni kurumun oluşmasını sağlayalım; bizim, burada önerimiz bu. Peki, bugün kurulmak istenen ekonomik konsey nasıl... Biz, nasıl bir
ekonomik konseyi istiyoruz? Bugün kurulmak istenilen ekonomik konsey, tamamen,
hükümetin inisiyatifinde bir ekonomik konsey. Bakarsanız, bu konsey içinde,
aşağı yukarı, hükümetin dokuz bakanı yer alıyor. Ayrıca, özellikle, sivil toplum örgütlerine baktığımızda; üç işçi
sendikaları konfederasyonu, İşveren Sendikaları Konfederasyonu, artı, diğer
esnaf kesimini temsil eden TESK'ten katılımcı var; ziraat kesiminden katılımcı
var; yani, aşağı yukarı, Türkiye'de var olan kurumların bir kısmının üst
kademelerinden yönetici alınmış. İlk bakışta, ziraat kesiminin, esnaf
kesiminin, işveren ve işçi kesiminin bütünüyle burada temsil edildiği gibi bir
varsayımdan hareket etmek mümkün; ancak, tabiî ki, özellikle, ülkemizde çok
geniş bir biçimde, sivil toplum örgütlerinin bütününü kapsayacak bir biçimde
bunun kapsamının genişlemesi gerekir. Yani, barolar gibi, özellikle, diğer,
okumuş, yazan-çizen kesimin, Mühendis Odaları Birliği gibi, Türk Tabipler
Birliği gibi ve tüketici dernekleri gibi birçok kuruluşun buralara özellikle
katılımını sağlayarak, hem kendi aralarında yatay bir anlaşmayı
gerçekleştirecek bir biçimde hem de hükümete yeni önerilerini bildirmek üzere
çok daha geniş katılımlı bir ekonomik ve sosyal konsey kurulabilirdi. Yani, biz, bu ekonomik ve sosyal konseyin kapsamının dar tutulduğu
kanısındayız, daha geniş bir kapsam içerisinde bu ele alınabilirdi. İkincisi; ekonomik ve sosyal
konsey sekretaryasını, burada Devlet Planlama Teşkilatı yürütmekte.
Devlet Planlama Teşkilatı yine yürütebilir; ama, daha tarafsız -ki, diğer
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi- bir sekretarya tarafından bunun yürütülmesi
daha da önem kazanır; çünkü, kurulu, yalnız hükümet istediği zaman ekonomik ve
sosyal konseyi çağırıp, onun
düşüncesini almak durumunda bugünkü yasaya göre; ama, biz, diyoruz ki, ekonomik
ve sosyal konsey, eğer, bağımsız bir
sekretarya altında, kendi isteğiyle toplanarak ve hükümete var olan koşullarda
görüş bildiren bir kurum, bir kurul haline gelirse, işte, o zaman, ekonomik
konsey önemini daha da hissettirir boyutta olacaktır. Değerli arkadaşlarım, tabiî, ekonomik ve sosyal konseyin aldığı
kararlar, hem o ekonomik ve sosyal
konsey içerisinde yer alan kurumların kendi aralarında yatay olarak
anlaşmasını, yani, işçi, işveren veya sanayici; ona, endüstriyel bitkiler,
ürünler üreten ziraat kesiminin de bir araya gelmesiyle, bir anlaşma
içerisinde, bir uzlaşma içerisinde oluşturacakları düşünce, toplumun bütün
katmanlarını çok ciddî anlamda etkilemekte, etkilemiş olması gerekmektedir. Eğer, hükümetin emrinde olan bir ekonomik ve sosyal konsey olursa, sonuçta, bu ülkede, ekonomik
ve sosyal konseye üye olmayan,
iktidarda olmayan siyasî partiler nezdinde bu konseyin aldığı kararların
inandırıcılığı olmaz; o da, ülkede gerekli konsensüsü sağlayacak nitelikte
kararlar olmaktan bu kararları uzaklaştırır. Yani, ekonomik ve sosyal konsey,
hükümetin güdümünde olmamalı; toplanıp, kendisi serbestçe düşünce bildirir bir
konumda olmalı. Bir muhalefet olarak, onun aldığı kararlar beni de
bağlayabilmeli; ama, hükümetin emrinde bir ekonomik ve sosyal konsey beni
bağlamaz doğal olarak. Çünkü, ekonomik ve sosyal konseyde siyasî partiler
temsil edilmemeli; zaten edilmemekte. Onun için, ekonomik ve sosyal konseyin
oluşması, gerçekten, Türkiye için çok önemli; ama, niteliğinin de bir o kadar
önemli olduğunu görüyorum. Değerli arkadaşlarım, ekonomik ve sosyal konseyin özellikle, bize çok
yakın olan Yunanistan'da uygulaması, tamamen bağımsız, özerk bir kurum olarak
gündeme getirilmiş; yani, orada hükümet, ekonomik ve sosyal konseyi hiç
etkilememekte ve tamamen, onların aldığı, tarafsız olarak nitelendirilen
kararlar, toplumun her kesiminde de, gerçekten, hiç tartışılmadan, önemli
ölçüde kabul görmektedir; ama, burada siz, hükümet olarak, aldığınız kararları,
alacağınız kararları, ekonomik ve sosyal konseyde bir karar haline dönüştürme kurumu haline orayı getirirseniz;
sonuçta, o ekonomik ve sosyal konseyin ciddî anlamda bir yararı olmaz, beklenen
yararı orada bulmak çok zor olur değerli arkadaşlarım. Bir başka boyutu, tabiî, ekonomik ve sosyal konsey toplanacaksa, bizim
söylediğimiz gibi, ekonomik ve sosyal konsey özerk olacaksa, bunun bütçesi de,
oraya katılan kurumlar tarafından karşılanmalıdır; devletten buranın bütçesi
karşılanmamalı. Devletten, eğer, bütçesi... Hükümet, bunun bütçesini Devlet
Planlama Teşkilatından, onun bütçesinden karşılayacak olursa, sonuç olarak, o,
hükümetin bir kurumu haline gelir, bir organı haline gelir ve beklenen yararı
da alamazsınız. O zaman Türkiye'de kurulacak olan ekonomik ve sosyal konseyin
tarafsızlığını yitirmemesi için kendi bütçesini kendisinin yaptığı bir
anlayışa, herkesin, oraya katılan her kurumun gücü oranında o bütçeye katkıda
bulunması gerekmektedir. Eğer, böyle bir ekonomik konsey kurulursa, Türkiye'de,
gerçekten, toplumsal barışın sağlanmaması için hiçbir neden olamaz. Özellikle,
siyasî partilerimizin, önümüzdeki süreçte, ekonomik ve sosyal konsey
aracılığıyla da, gerçekten, önemli konsensüsleri sağlayabileceği bir dönem
ortaya çıkar; ama, böyle bir hükümetin emrindeki ekonomik ve sosyal konseyden
böyle bir yarar sağlanamaz. Yani, ekonomik ve sosyal konseyin kararları beni
bağlamalı. Bu ekonomik ve sosyal konseyin kendi arasındaki konsensüsü ve
özellikle önerileri konusundaki konsensüsü beni de bağlayabilmeli; ama,
hükümetin bütçesinden aldığı payla, hükümete bağlı bir kurum, hükümetin 9
bakanıyla katılarak oluşturduğu bir konseyden çıkan karar, beni, muhalefeti
bağlamaz. Onun için de, muhalefeti bağlamayacağı için de, burada, gerçekten,
beklediğimiz, bizim istediğimiz sonucu tam olarak almamız mümkün olmaz. Bakın, az önce Yunanistan örneğini verdim, tamamen özerk bir kurum
haline getirmiş; işçi, işveren ve diğer gruplar olmak üzere, üç grubu almış ve
bütün toplumsal kesimlerin geniş olarak katılımını sağlamış. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine gireceğimiz şu günlerde,
özellikle 1957 Roma Anlaşmasıyla bir istişarî kurul olarak, o zamanki Avrupa
Ekonomik Topluluğunda, bugünkü Avrupa Birliğinde bu bir ilke olarak kabul
edilmişti; ama, daha sonra, 1992 Maastricht Anlaşması ve 1997'de Amsterdam'da
yapılan toplantıda, Avrupa Birliği, gerçekten, Ekonomik ve sosyal konseyin çok
önemli bir kurul olduğu kararına varıp, her ülkede, özellikle Avrupa Birliğine
girmeye çalışan veya giren bütün ülkelerde, ekonomik ve sosyal konseyin önemi
çok büyük ölçüde artırılmış ve bütün ülkelerde, kendi içmevzuatları
doğrultusunda, her ülkede farklı; ama, her ülkenin kendi kültürünü, kendi
demokratik iklimini içerecek bir biçimde, ekonomik ve sosyal konsey kurulmuş. Değerli arkadaşlarım, bir başka ülkede, örneğin, sonradan Avrupa
Birliğine katılan Portekiz'de de, yine ekonomik ve sosyal konsey, gerçekten,
hükümetin 9 üyesinin katılımıyla kurulmuş; ama, ilke olarak, hükümet hiçbir
ekonomik ve sosyal konseye katılmamış. Yine, bağımsız toplanıp, bağımsız karar
alan ve aldığı kararı hükümete iletebilen bir organ niteliğinde çalışması
sağlanmış; yani, özellikle, Avrupa ülkelerindeki ekonomik ve sosyal konseye
baktığımızda; ya, hükümetler o konseye hiç katılmıyorlar veya kuruluşunda
olmalarına rağmen, ekonomik ve sosyal konseyde, gerçekten, yeterince etkili
olmuyorlar, katılmıyorlar. Değerli arkadaşlarım, tabiî, bugünlerde, ekonomik krizin son derece
derinleştiği bu süreçte, esnafımızın ve işçilerimizin sokakta olduğu bir
süreçte, gerçekten, burada, ekonomik ve sosyal konseyi görüşmemiz çok önem
taşımakta; ama, hâlâ, biz, hükümet olarak, ekonomik ve sosyal konseye katılacak
olanları biz belirliyoruz; başına Başbakanı koymuşuz, biz belirliyoruz ve bu
konseyde alınacak kararları biz dikte ediyoruz; yani, tabiri caizse, hâlâ,
merkezî hükümet olarak elimizdeki yetkileri bırakmak istemiyoruz, ekonomik ve
sosyal konseyin genişlemesini ve oraya katılanların özgürce karar almalarını
sağlayacak mekanizmaları onlara vermiyoruz; hâlâ, onlar bizim doğrultumuzda,
bizim alacağımız kararlar doğrultusunda karar alsınlar istiyoruz. Halbuki, artık bakın, görün sokaktaki insanlar böyle demiyor; artık,
"biz varız" diyor. Biz, bu kürsülerden, kışın bu sokaklarda
olacakları sizlerle paylaşmıştık, söylemiştik; yani, bahar geliyor, bu
sıkıntıların altından çok önemli sokak hareketleri olacak, aman dikkat edin, şu
şu önlemleri alın demiştik. Bu, zabıtların hepsinde var. Bunu iyi niyetle, bu
ülkeyi seven insanlar olarak söylemiştik; ama, geldiğimiz noktalarda işte bu
kararların alınamaması ve özellikle, hükümetin uyguladığı programdan habersiz
aldığı kararlar sonucunda ülkenin geldiği nokta belli. Şimdi, millet sokakta... Gelin, bu ekonomik ve sosyal konseyi, bu
sokaktaki insanların da gerçekten talepleri doğrultusunda, onları da toplumda
hak ettiği yere koyacak, onların katılımlarını daha geniş bir biçimde
sağlayacak ve onların katılımlarını sağladıktan sonra, onların özgürce karar
almasını sağlayacak bir Ekonomik ve Sosyal Konsey kuralım. Bunu kurduğumuz
zaman, inanın hükümetler kendi emrinde kurdurdukları ekonomik ve sosyal
konseyden daha çok yararlı bir iş yapmış olacaklar ve demokrasinin kanallarını
daha çok açacaklar; çünkü, demokrasinin kanallarının açılması, toplumdaki
seslerin ülkeyi yönetenlere, daha çabuk ve daha net ulaşmasını sağlayacaktır. O
zaman, alınacak kararlar daha doğru, daha iyi olma durumunda olacaktır. Onun için, değerli arkadaşlarım, gelin, ekonomik ve sosyal konseyi,
toplumun ekonomik ve siyasal tercihlerini belirleyebilecekleri özgür bir kurum
haline getirelim, bağımsız bir kurul haline getirelim. Yoksa, hükümetin
emrindeki bir kurulla beklediğiniz sonucu almanız mümkün değil... BAŞKAN - Sayın Dönen, toparlar mısınız efendim. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Tamam efendim. Bakın, burada, yasa tasarısının gerekçesine çok önemli şeyler yazılmış;
gerekçesinin tümüne katılıyorum; ama, o gerekçedeki olumlu görüşleri, bu
getirdiğiniz yasayla sağlamanız mümkün değil. Onu, farklı bir biçimde yeniden
ele alarak -ki, burada bunları ele alabiliriz- ve burada, gerçekten ülkemizin
hak ettiği, özlediği, demokrasi standartları yüksek, Avrupa'yla entegre olacağı
günlerde Avrupa standartlarında bir yasayı kazandırmak için, biz, bu
eleştirilerimizi sizlerle paylaşıyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dönen. Anavatan Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan;
buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA CENGİZ AYDOĞAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. 640 sıra sayılı Ekonomik ve
Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde Anavatan Partisi Meclis Grubunun görüşlerini aktarmaya çalışacağım. Tasarıyla, ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında toplumsal
uzlaşma ve işbirliğini sağlayacak sürekli ve kalıcı bir ortam yaratarak
istişarî mahiyette ortak görüş belirlemek maksadıyla, ekonomik ve sosyal
konseyin kuruluşu, çalışma esas ve yöntemlerinin düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
Buna göre, konsey, Başbakan başkanlığında, Başbakan yardımcıları, Devlet
Planlamadan, Hazineden, Dış Ticaret Müsteşarlığından, Devlet Personel
Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanları ve bu kurumların müsteşar ve
başkanları, ayrıca, Tarım ve Köyişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Maliye,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar, Sanayi ve Ticaret Bakanları gibi bazı bakanların ve
çeşitli sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımını öngörmektedir. Bu sivil
toplum örgütlerinin arasında, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlığı, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar
Konfederasyonu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Hak İşçi Sendikaları
Konfederasyonu, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu gibi sivil toplum
örgütleri temsil edilmekte; ayrıca, Başbakanın uygun göreceği çeşitli hükümet
üyeleri ve sivil toplum örgütü temsilcileri de davet edilmektedir. Konseyin görev ve yetkileri; toplumdaki ekonomik ve sosyal birimlerin,
hükümetin ekonomik ve sosyal politikalarının oluşturulmasına katılımlarını
sağlamak; oluşturulan raporların, görüş ve önerilerin, hükümete, Türkiye Büyük
Millet Meclisine, Cumhurbaşkanlığına ve kamuoyuna açıklanmasını temin etmek;
uzlaşılan ve uzlaşılamayan noktaları ifade etmek; sürekli veya geçici nitelikte
çalışma kurullarını oluşturmak; Avrupa Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitesinin
işlerliğine uygun, Türkiye-Avrupa Birliği Karma İstişarî Komite üyelerinin
belirlenmelerini sağlamak ve çalışmalarının izlenmesini temin etmek; amacı
doğrultusunda ulusal ve uluslararası düzeyde seminerler ve toplantılar
düzenlemek, temsilciler göndermek; ekonomik ve sosyal konularda yayınlar
yapılmasını, araştırmalar yapılmasını sağlamak; hükümetin istemi halinde,
ekonomik ve sosyal yaşamı doğrudan etkileyen kanun tasarıları, kalkınma planı
ve yıllık programların hazırlanmasında görüş bildirilmesini sağlamak gibi
düşünülmektedir. Konsey, Başbakanın veya uygun göreceği yardımcısının başkanlığında, üç
ayda bir toplanacaktır; bütçesi, Devlet Planlama Teşkilatında, onun bünyesinde
temin edilecektir. Günümüzün gelişmiş toplumlarında, hükümetlerle toplum kesimleri
arasındaki diyalogun sadece siyasal diyalogdan ibaret olmadığı, ekonomik ve
sosyal alanlardaki sorunlar konusunda da sivil toplum örgütleriyle diyalog
kurulmasının zorunlu olduğu, karşılıklı ikna ve uzlaşma ortamının sağlanmasının
gerekliliği, bunun ise rastlantılara bırakılamayacağı, kalıcı ve kurumsal bir
yapıya kavuşturulmasının gerekliliği düşünülmektedir. Tasarı gerekçesinde, böyle bir yapının, bazı ülkelerde geleneklere
dayalı kendiliğinden tesis edildiği, bazı ülkelerde ise yasal ve anayasal
düzenlemelerle bunun sağlandığı ifade edilmekte, bizde de Avrupa Birliğine
giriş süreci içerisinde, Avrupa Birliği ekonomik ve sosyal komitesi karşılığı
bir kurumun oluşturulması gerektiği düşünülmekte, bugüne kadar kalkınma
planlarımızda da yer almasına rağmen, böylesine bir yasal düzenlemenin
yapılamadığı, dolayısıyla, bu boşluğun süratle giderilmesi gerekliliği
öngörülmektedir. Bu yasanın çıkarılmasıyla da, ekonomik istikrarın kurulması; büyümenin
ve sanayileşmenin hızlandırılması; üretimin, yatırımların ve verimliliğin
artırılması; ekonomiye rekabet gücü kazandırılması; istihdamın geliştirilmesi;
işsizliğin önlenmesi; işgücü niteliğinin yükseltilmesi; gelir dağılımının
iyileştirilmesi, sosyal adaletin sağlanması, kamu hizmetlerinin geliştirilmesi;
çalışma hayatının demokratikleştirilmesi; ülke demokrasisinin daha da
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi gibi temel sosyoekonomik amaçlar için sürekli
ve kalıcı bir diyalog platformunun hükümete ve Parlamento için sürekli bir
kalıcı danışma organının kurulmuş olacağı öngörülmektedir. Anavatan Partisi Grubu olarak, sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi
yönünde politikalar izleyen bir parti olarak, bu yasayı destekliyoruz. Toplumun
sesini en iyi sivil toplum örgütlerinin duyurabileceğine olan inancımızı bir
kere daha burada vurguluyoruz. Dolayısıyla, son gelişmeler de dikkate alınırsa,
böyle bir girişimin ne kadar doğru olduğunu görüyoruz ve bu nedenle, yasanın
bir an önce buradan çıkarılmasını diliyoruz. Bu vesileyle, sizlere, tekrar, saygılarımızı ifade etmek istiyorum;
sağolun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Aydoğan, teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, 20.30'a kadar Birleşime ara veriyorum. Teşekkür ediyorum. Kapanma saati : 19.56 Açılma Saati: 20.30 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 82 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu
açıyorum. 640 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8.– Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu,
Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/714) (S. Sayısı: 640) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde. Söz sırası, Fazilet Partisi Grubundadır. Fazilet Partisi Grubunun
görüşlerini, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan ifade edeceklerdir. Buyurun Sayın Ayhan. FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler;
640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kurulmasıyla İlgili Kanun Tasarısı
üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem arkadaşlar, kanun tasarısının getirdiği düzenlemeyle, sivil
toplum kurumları, meslek odaları, sendikalar ve hükümet arasında, ekonomik ve
sosyal politikaların tespitinde düzenli bir çalışma getirilmektedir. Üç ayda
bir toplantı yapılması, ihtiyaç halinde, üç ayda bir yapılan toplantıların dışında da olağanüstü toplantılar yapılması
hükmü getirilmektedir. Bu konseyin üyeleri arasında Başbakan, 3 Başbakan
Yardımcısı, 9 bakan, 2 müsteşar, bir de Devlet Personel Başkanı bulunmakta;
yani, toplam olarak, kamuyu temsil eden 16 kişi ve meslek odaları ve
sendikalarını temsilen de 18 kişi bulunmaktadır. İhtiyaç halinde, konsey
toplantılarına diğer kurumların da davet edilmesini mümkün kılan düzenlemeler
vardır. Tabiî, ekonomik ve sosyal politikalarla ilgili getirilen bu kurumun
faydalı olduğuna inanıyoruz, geç kalınmış olduğuna da inanıyoruz. Burada, tabiî, ekonomik ve sosyal politikaları değerlendiren bazı şeyler
de söylemek istiyorum; ancak, konuşmamın başında, bugünkü birtakım gösteri ve
yürüyüşlerde meydana gelen müessif hadiseleri de üzüntüyle karşıladığımı ifade
etmek istiyorum. Tabiî, sivil toplum kurumlarının -esnaf, işçi, memur, köylü, çiftçi- her
zümrenin, memleket yönetimiyle ilgili, birtakım talepleriyle ilgili gösteri ve
yürüyüşlerde bulunması, toplantılar yapması, en tabiî anayasal ve kanunî
haktır. Bunu da, tedbirlerini alarak, hiçbir zaman engellememek lazım. Zaman
zaman, valilerimizin bu istikamette zorluklar çıkardığını geçmişte yaşadık;
ancak, tabiî, bu izinlerle beraber, güvenlik tedbirlerinin alınması, her türlü
provokasyonu önleyecek olan tedbirlerin alınması da, hem idareye düşen,
güvenlik güçlerine düşen bir tedbirdir hem de toplantıyı düzenleyenlere düşen
bir tedbirdir. Beraberce, medenice, sivil toplum olarak, taleplerin,
şikâyetlerin, protestoların dile getirilmesi, vatandaşın, en tabiî, medenî
hakkıdır; ama, kanunlara ve hukuka riayet ederek. Tabiî, bugün gördüğümüz hadiselerde -biraz önce televizyonlarda da
seyrettik- maalesef, birtakım aşırı hareketlerin olduğunu, polisin
taşlandığını, bazı yerlerde bazı partilerin binalarının taşlandığını,
idarecilerin taşlandığını ve hakikaten çok zor şartlarda görev yapan basın
mensuplarının da taşlandığını; onların yaralandığını -polis, idareci ve her
kesimden- meşruiyeti sağlamak, toplantıyı düzenlemek, haber yapmakla görevli
insanların da büyük ölçüde yaralandığını ve zarara uğratıldığını görüyoruz.
Yani, mala ve cana zarar vermenin kabul edilmesi mümkün değil. Bu bakımdan, Fazilet Partisi olarak, hukukdışı olan bu davranışları
nefretle kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Ayrıca, yine, Meclis olarak -bu benim eskiden beri bir düşüncemdir- bir
taraftan, sivil toplumun her türlü gösteriye, fikrini ortaya koymasına
demokratik zeminleri hazırlamak, açmak gerekirken, öbür taraftan da, güvenlik
güçlerine veya toplantı tertipleyenlere karşı tahrikte bulunan, taş atan, zarar
veren, yaralayan her türlü fiilleri de ağır cezalandıran, Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri ve Ceza Kanunlarında gerekli düzenlemeleri de yapmak gerekir.
Biliyorsunuz, bugün, bazı ülkelerde, Batı'da polis silah dahi taşımaz; ama,
polise elini kaldırdığın anda en ağır cezayla cezalandırılırsınız. Yani, hukuk
düzenini tesis etmenin yolu budur. Bu, işin bir tarafı. Tabiî, işin diğer tarafı da, bizim, milletvekilleri olarak dikkatle
değerlendirmemiz gereken, bakın, bugün verilen haberlerde, bütün televizyon
kanallarında, Ankara'da 70 000, Konya'da 20 000, İzmir'de 70 000, Mersin'de 50
000, Gaziantep, Çankırı ve diğer illerde de birçok protestolar var, yürüyüşler
var; yani, bu rakamları da alt alta yazdığınız zaman, bu da, sadece birtakım
tahrikkâr, provokatör gruplara izafe edilemeyecek olan çok genel bir
rahatsızlığın ortaya çıktığını göstermektedir. Nitekim, hükümetle ilgili, dün, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği -ki,
Türkiye'nin en büyük sivil toplum kurumlarından biridir- hükümetin istifasını
talep eden ve yine, diğer birtakım kurumların, hükümetin revizyonunu,
değişimini veya istifasını isteyen birtakım talepler de ortadadır. Yani, bu
gösterilerin ve bu taleplerin hükümete bir şey söylemesi lazım, durumunu tekrar
gözden geçirmesi lazım. Evet, sayısal çoğunluğu var hükümetin Mecliste, her an
güvenoyu alabilir; ama, bazen, siyasal çoğunluğu kalmamışsa, hükümetin kendini
gözden geçirmesi lazım. Üç parti tekrar kurar, yeni partilerle kurar, nasıl
olursa olur; ama, güven veren yeni bir hükümetin ortaya çıkması lazım. Bu
gösterilerin bir diğer manası da budur. Değerli arkadaşlar, tabiî, ekonomik ve sosyal konseyin kurulmasıyla
ilgili bu tasarı, hepinizin bildiği gibi, önümüze gelen 15 kanun tasarısından
biridir, onlardan biridir. Tasarı niye geldi dersek -tabiî, birçok tasarı var
alelacele komisyonlarda görüştüğümüz, bugün gelip yarın çıkardığımız çok mühim
kanun tasarıları var- bunlar, Türkiye'nin bu sıkışık durumunda, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinin ve grupların, irade birliği ortaya koyarak, süratle
çıkarmak istedikleri kanunlardır. Eksiklikler varsa, bunları soruyoruz. Tabiî, Türkiye niye buraya geldi? Türkiye, dışarıdan yardım istiyor,
önüne "şunu yap, şunu yap, şunu yap" diye müeyyideler getiriliyor. Yani,
düyunu umumiyeden çok daha ağır şartlarda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Cumhuriyet tarihinde, bu kadar ağır bir krizle, tabloyla, Türkiye, hiçbir zaman
karşılaşmamıştır. Bu hafta yurt dışındaydım, döndüm, hakikaten, oradaki
insanlarımız, her seviyede ve her çevrede, her meşrepte insanlarımız olsun
-tabiî ki, yurt dışındakiler çok daha fazla- bu gelişmelerden fevkalade üzüntü
duymaktadırlar. Türkiye iyi yönetilmiyor, Türkiye yönetilemiyor. Bakın, üç yıllık bir
istikrar programında, bir kasım krizi meydana geldi, arkasından, bir şubat
krizi meydana geldi ve her şey altüst oldu, herkesin hesabı altüst oldu,
çiftçisiyle, memuruyla, esnafıyla, emeklisiyle bütün toplum düzeni altüst oldu.
Kapı kapı dolaşıp, şimdi, borç arıyoruz; nereden, ne bulacağız diye. 1978 -
1979'da da, Türkiye bu filmi, bir kere daha seyretmişti. Maalesef, şimdi, aynı
filmin, tekrar, ortasına gelmiş bulunuyoruz. Değerli arkadaşlar, tabiî, yardım talep ettiğimiz zaman
"kanunlarınızı düzeltin, yolsuzlukları önleyin" diye önümüze talepler
geliyor. Tabiî, yolsuzluklar deyince, banka soygunları, ihale soygunları, döviz
soygunu, bunların hepsi ifade ediliyor. Bakın, dün, TOBB Başkanının ifadesi var, dikkatinizi çekmiştir; bu,
şubat krizi olduğu zaman, bir gecede, bir firma, bir büyük grup, 1 milyar dolar
karşılığında Hazine kâğıdı alıyor o kriz günü -TOBB Başkanının ifadesidir bu-
birtakım haberler -içeriden bilgi alıyor demek ki- hemen hazine kâğıtlarını
iade ediyor, dövize parayı yatırıyor; tabiî, 686 000 liradan aldığı dövizi,
şimdi 1 200 000, 1 300 000 lira mertebesinde. Demek ki, bu, içeriden birtakım
bilgiler... Tabiî, bir kamu görevlisinin de, hemen, o hadise anında, bir memur
için ciddî bir tasarrufu derhal dövize çevirmiş olması, bizi birtakım
endişelere sevk ediyor, milleti de endişelere sevk ediyor. Aslında, bu
Meclisin, bir araştırma komisyonu kurup -biz versek reddedersiniz; ama, iktidar
grupları bunu yaparsa biz destekleriz- bu, şubat krizinde ne olmuştur, kim, ne
almıştır, nasıl almıştır, ne zaman almıştır; bunu meydana çıkarmak lazım.
Millet bu kadar ağır eza ve cefalar altında sıkıntı çekerken, bunların meydana
çıkarılması lazım. Hükümetin güvenliğinin şartlarından biri de budur. Değerli arkadaşlar, tabiî, hükümet, aşağı yukarı iki yılını doldurmak
üzere; yani, mayıs ayının sonunda iki yılını doldurmuş olacak, aşağı yukarı
yirmiüç aylık bir hükümettir. Şimdi, bu hükümet, bu dönemde ne yaptı diye merak
ettim oturduğum yerde, baktım... Bakın, tüpgaz fiyatları, bu hükümet iktidar
olduğu zaman 2 345 000 liraymış, her ailenin kullandığı; peki, bugün ne olmuş;
10 350 000 lira. Artış nedir tüpgazda, baktığınız zaman; tüpgazda artış yüzde
348, yani 3,5 misli artmış. Mazot fiyatlarına bakıyorum; bu hükümet geldiği
zaman, mazot 194 000 liraymış; bugün nedir; mazot, 610 000 lira. Yani, artış
nedir mazotta, baktığınız zaman; mazotta artış yüzde 214; yani, katlanmış ve
daha da yukarıya gitmiş. Yine, bu hükümet geldiği zaman sanayi elektriğinin
kilovat/saat fiyatı 22 000 liraymış. Şimdi kaç lira; şimdi 70 000 lira; yani,
sanayi elektriğindeki artış yüzde 226. Bir iki gösterge daha vereceğim. Gübreye bakalım, çiftçi için olan.
Kompoze gübresi, yılbaşında, 1 Ocak 2000'de, istikrar programı başladığı zaman
76 000 liraymış. Bugün kaç lira kompoze; 215 000 lira. Ne kadar artmış; yüzde
176 artmış. Üre gübresi, hükümet istikrar programını ilan ettiği zaman, 1 Ocak
2000'de 65 000 liraymış, bugün 205 000 lira; yani, yüzde 215 fiyatı artmış.
Aynı şekilde, besi yemine bakarsanız, dolara bakarsanız... Hükümet iktidar
olduğunda dolar 640 000 liraymış; bugün 1 200 000 ile 1 300 000 arasında
seyrediyor. Bütün bu tablolara baktığınız zaman, işte, meydanlarda toplanan 70
000'lerin, 50 000'lerin, 20 000'lerin altındaki, arkasındaki sebep budur.
Vatandaş bunalmış vaziyette; bu, esnaftır; bu, köylüdür, çiftçidir; bu,
emeklidir; bu, memurdur. Onun için, sosyal ve ekonomik konseyi kurarken -tamam,
bunu kurmanıza itiraz etmiyoruz, geç kalmış bir şeydir- süratle bu tedbirleri
almamız gerekmektedir. Evet, insanlar bu kadar ezilirken memleketi idare etmek mümkün değildir
değerli arkadaşlar. Yani, hükümetin siciline baktığımız zaman, iki yıla
yaklaşan bu Anasol-M hükümeti Türkiye'yi bir iflasın eşiğine getirmiştir. Hiç
kimse "şunu yaptım, bunu yaptım" demesin. En basitiyle söylüyorum
size, bakın, gübre mevsimidir, şimdi ilkbahar gübresi atılacak, vatandaş gübre
bulamıyor, feryat ediyor. Niye; Tarım Bakanlığının gübre mubayaasındaki hatalı
politikasından. Ben, Ziraî Donatım eski genel müdürüyüm; yani, monopol olarak
Türkiye gübresini yönettim, idare ettim ve iktidara gelir gelmez, genel müdür
olur olmaz da gübre sıkıntısına son veren politikaları getirdim, o zamanki
hükümetle beraber; ama, bugüne kadar da gübre politikası, libere edilmesine
göre, rahat yürüyordu. 600 000-700 000 ton, tarım kredi kooperatifleri, (A)
firması alsın, (B) firması alsın diye, birtakım politik veya başka tercihler
sebebiyle çiftçiyi bu gübre sıkıntısının içine sokmaya hakkımız yok. Bu
tedbirlerin alınması lazım. Liberal ekonomide hükümetlerin yapacağı şey,
herkesin belli şartlar içinde malı getirip yığmasını kolaylaştırmaktır ve bunun
yolunu açmaktır. Maalesef, bir taraftan gübre pahalı, bir taraftan da gübreyi
bulamıyoruz. Değerli arkadaşlar, tabiî, Türkiye -üzülerek ifade ediyoruz- büyük bir
sıkıntı içindedir. Vatandaş, bu sıkıntıları günlük olarak yaşıyor. Bakın, geçen
hafta, İstanbul'da, biz, Fazilet Partisi olarak bir miting yaptık. Hakikaten,
Çağlayan Meydanı, o ihtişamda, o büyüklükte bir başka kalabalığı bugüne kadar
görmedi; yani, yüzbinlerce insan, partili olsun olmasın, o mitinge koşarak
geldi. Bu, halkın tepkisidir. Bunu ifade etmek istiyorum. Halkın tepkisini,
milletvekili olarak biz, çok daha rahat görüyoruz, hissediyoruz, halkın
arasında dolaştıkça. Onun için, hükümetten ricamız, süratle tedbir almasıdır.
İktidar gruplarından da ricamız, süratle, hükümeti değiştirecek, hükümeti
revize edecek tazyiki, parti gruplarının ve hükümet içindeki üye arkadaşların
önüne koymasıdır. Enerji Bakanlığıyla ilgili beyaz enerji operasyonları oldu. Biz, burada
defaatle söyledik: Bakanı değiştirin. Değiştirmediniz. Bakın, bugün yarın
açıklanacak olan tahkikat dosyasıyla ilgili, soruşturmayla ilgili belgeler
bugünkü basında vardı. Sayın Bakanla ilgili çok ağır iddialar var, ithamlar
var; ama, Türkiye'nin bu noktaya getirilmesine hangimizin hakkı var?.. Ben size
soruyorum; milletin, devlete, hükümete ve kamu yönetimine olan güvenini
sarsacak bu uygulamalara hangimizin hakkı var değerli arkadaşlar?.. Devlet
hizmeti, kamu hizmeti, bilhassa siyasiler için, ahlakla, faziletle,
dürüstlükle, başarıyla götürülmesi gereken makamlardır. Kimseyi sevdiğimiz için
bir makamda tutamayız. Ona, isterseniz evinizi bağışlayan, mülkünüzü verin;
ama, kamunun sırtında, milletin sırtında, ister başbakanı olsun ister bakanı
olsun isterse genel müdürü olsun, ne olursa olsun, kimseyi yük olarak taşıtmaya
hakkımız yok. Değerli arkadaşlar, tabiî, bu şartlar içinde, biraz önce buradan Bütçe
Kanunu geçti. Tabiî, Bütçe Kanununun neresinden tutalım, allahaşkına, söyler
misiniz?.. Bakın, bütçe rakamları... Nasıl bir hükümet var ortada?.. Ocak
2000'de hedef, enflasyon yüzde 10-12, marttaki hedef yüzde 45-50, şimdi hedef
yüzde 66-70. Evet, nisanda, mayısta, haziranda ne olacak bilmiyoruz. Sayın
Derviş'in beyanı var "hazirana kadar bu işi düzeltmezsek çok
üzülürüz" diyor; yani, şu tepenin arkasında aradığımı bulamazsam, ondan
sonra feryat edeceğim diyor Sayın Derviş. Onun için, Türkiye'nin işini,
Türkiye'nin yönetimini Sayın Başbakan ve hükümet yüklenmekle görevlidir; birine
ihale edemezsiniz değerli arkadaşlar. Ekonomik ve sosyal politikaların
yönetiminde, Sayın Başbakanın ve ilgili bakanların fevkalade dirayetle meseleyi
yönetmesidir. Bakın, Türkiye'nin bugün karşılaştığı sıkıntıların sebebi, bir yönetim
zafiyetidir, karar vermedeki gecikmedir, karar vermedeki dirayetsizliktir,
siyasî zafiyettir, siyasî yetersizliktir, siyasî irade yokluğudur. Niye
söylüyoruz bunu; bakın, bu en son şubat krizi çıktığı zaman -19 Şubat, 20
Şubat, 21 Şubat- burada Sayın Derviş basın toplantısı yaptı, Hazine açıklama
yaptı, Merkez Bankası, onun yanında da IMF Avrupa sorumlusu. Mr. Deppler
açıklama yaptı. Gazeteciler sordular ona; dediler ki: "Niye IMF programını
iyi yapmadınız?" Tabiî, IMF programının iyi olup olmaması IMF'nin
sorumluluğu değil, Türkiye'yi idare eden Başbakanın ve bakanların
sorumluluğudur. Siz, Türkiye'nin yönetimini IMF'ye, Dünya Bankasına, falan yere
ihale edemezsiniz, millet sizi onun için seçmedi ve ne dedi Deppler;
"meydana gelen hadise, programdan değil, yönetim zafiyetindendir"
dedi. "Bizim, ekonomist olarak, gelişmeleri, iktisadî gelişmeleri ölçen
birtakım müşirlerimiz vardır, indikatörlerimiz vardır; bunları
değerlendiririz" dedi. Nitekim, Türkiye sorumlusu olan arkadaşımız, eylül
ayında "motor ısınıyor, ince ayar yapmak lazımdır" deyince, Sayın
Başbakan aslanlar gibi kükredi "IMF Türkiye'yi idare edemez" dedi ve
sesini kesti; kesti, ama, ondan sonra da ne oldu kasım ayında, motor yatak
sardı ve maalesef, şimdi, yine tedbir alınmadığı için de motor, komple, pistonu
da segmanı da yatakları da dağıttı, ortada kaldı. Hadi, toplayın bakayım,
toplayabilirseniz. Onun için, hükümet eden arkadaşlarımızın, sayın bakanların
meselenin altına girme mecburiyeti vardır. Bu makamlar, emanet yerler değildir.
Manen emanettir; ama, sorumluluk bakımından, 24 saat bu sorumluluğu taşıması
gereken arkadaşlardır. Bilmiyorsa öğrenecek, bileni getireceksiniz. Şimdi size bir misal vereyim. Benim ilim tavukçulukta fevkalade gelişmiş
bir bölge, Balıkesir gibi, Zonguldak gibi, Bolu gibi, Kütahya gibi, Afyon gibi.
Tavukçuluk sektörü yıkılıyor, mahvoluyor, batıyor. İşte batanları görüyoruz;
televizyonlarda seyrediyoruz, milyonlarca piliç, tavuk gıdasızlıktan ölüyor,
yemsizlikten ölüyor. Bu sektörün mensupları -BESBİR diye bunların kuruluşu var,
entegre tesis sahiplerinin birlikleri- rapor hazırlamışlar, Hazine'ye
sunmuşlar; demişler ki, bizim 750 000 ton civarında üretimimiz var, bu istikrar
tedbirleri sebebiyle iç tüketim kısıldığı için, biz kümeslerden aldığımız
piliçleri işliyoruz; ama, satamıyoruz, piyasa daraldı. Doğrudur; ayda 3 tavuk
alan 2 alıyor, 2 alan 1 alıyor, bazen hiç alamıyor. Vatandaşın tüketim durumunu
ben size söyledim, hayat pahalılığı rakamlarını. Ne olur, bize ihracatta ton
başına 300 dolar destek verin, ihracat teşviki verin, 50 000-100 000 ton
civarında bir ihracat gerçekleşir ve bu sektörü rahatlatır. BAŞKAN - Sayın Ayhan, toparlar mısınız efendim... CEVAT AYHAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. 100 000 ton ihraç etseniz, 30 milyon dolardır. Onu da beş altı ayda
ödeyeceksiniz, defaten vermeyeceksiniz; yani, TIR'lar çıktıkça, mal gittikçe,
akreditif geldikçe para çıkacak. Bir sektörü rahatlatacaksınız... Yüzbinlerce
insanın geçim kaynağı olan, birçok ilin gelir kaynağı olan sektör şimdi çöktü,
kümesler boş, fabrikalar kapanıyor. Bu, akıllıca bir yönetim midir; size
soruyorum. İşte, yönetim budur; yani, devlet yönetimini, hele hele iktisadî
yönetimi -Türkiye kriz içinde. Bu, bir kriz yönetimidir; bunu iyi bilmek lazım-
otomatiğe bağlayarak götüremezsiniz. Her an üreticilerle, tüketimle,
piyasalarla yakın değerlendirmeniz lazım. Bugün, ihracatı büyüyen ülkeler bunu
böyle yönetiyorlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlemi ifade edeyim... BAŞKAN - Buyurun. CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim. Ben sadece tavukçuluğu söyledim. Genel ihracat da bu hale geldi
Türkiye'de. Bakın, 2000 yılında ithalatımız 54 milyar dolar, ihracatımız 27
milyar dolar; yani, iki alıp bir satmışız. 2000 yılında 33 milyar dolar da faiz
ödemişiz. 27 milyar dolar ticaret açığı, 18 milyar dolar dışborç ödemeleri...
Zaten, Türkiye olarak, millî gelirinin aşağı yukarı yarısını kan kaybı olarak
vermişiz. Yani, bu hükümet, dirayetsizdir, bu hükümet başarısızdır, bu hükümet
bu işi beceremiyor. İktidar gruplarına düşen, derhal, bu hükümetin
değiştirilmesidir. Sayın Ecevit istifa etmemekte direniyor; ama, çok yanlış yapıyor.
Kendisi, 1999 sonunda 5 milletvekilini kaybedince istifa etmişti. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. CEVAT AYHAN (Devamla) - Şimdi, Türkiye'yi kaybediyor; derhal, istifa
etmesi lazım. Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayhan. Efendim, şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet
Arslan; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET ARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve
Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 21 inci Yüzyılın başında kalkınmış,
demokrasisini tamamlamış, ekonomik ve siyasî sorunlarını aşmış bir Türkiye'yle
bu çağın içinde olmak durumundayız. Varolan sorunların aşılmasında, ayrıca,
ülkenin geleceğiyle ilgili görüş ve tespitlerin belirtilerek yeni hedeflerin
ortaya konulmasında katılımcılığı etkin hale getirmek, toplumumuza olan güvenin
ve saygının bir gereğidir ve bunu, demokrasinin vazgeçilmez sonucu olarak
görüyoruz. Yıllardır, ülkemizde sorunlar yaşanmaktadır. Bunlar, hızlı kalkınma
süreci içinde olan ülkelerde doğal olarak görülebilen olaylardır. Ülkemiz,
yaklaşık yirmi yıldır kronik yüksek enflasyon olgusunu yaşamaktadır. Türk
toplumu, enflasyonun, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda yarattığı tüm
olumsuzlukları, yıllardır bizzat yaşamaktadır. Bütün bu olumsuzluklarla
mücadelenin etkin ve verimli olması için böyle bir konseyin kurulması ve hatta daha da önemli olan, bu konseye sivil
toplum örgütlerinin katılımlarıyla sorunların çözüme kavuşturulması mümkündür. Temennimiz şudur ki, ülkemizde sorunlar olmasın; sorunlardan kaynaklanan
birlik ve beraberliğimizdeki çatışmalar, zayıflamalar olmasın. Olan
sorunlarımızı da uzlaşarak, ikna ederek, fedakârlık yaparak, katılımcı
demokrasi içinde beraberce çözelim. Gelişmiş ülkelere baktığımızda, hükümetler ile toplum kesimleri
arasındaki, siyasî, ekonomik ve sosyal problemlerle ilgili diyalog, sivil
toplum kuruluşlarıyla yapılmaktadır. Ülkemizde "Ekonomik ve Sosyal
Konsey" adı altında bir kuruluşun oluşturulması ve bunun çalışma esas ve
yöntemlerinin düzenlenmesi fevkalade güzel bir gelişmedir. Bu konuda, ekonomik ve sosyal konseyin kurulması için 17 Mart 1995
tarihli Başbakanlık genelgesiyle bir başlangıç yapılmış, bunu, 1996, 1997 ve
1999 yıllarındaki genelgeler izlemiştir. Hükümet ile işveren ve işçi kesimi, esnaf odaları, ziraat odaları,
Odalar ve Borsalar Birliği arasında ekonomik ve sosyal meselelerin görüşülüp,
bir uyum içinde sonuçlandırılması için ekonomik ve sosyal konseyin kurulması,
çalışma hayatının bir düzene oturtulması, ekonomik hayat ile çalışma hayatı
arasındaki ilişkilerin temel esaslara bağlanması, çalışma hayatının sorunları
ile çözümleri konusunda mutabakata varmaları için, böyle bir kuruluşun varlığı
şarttır. Bu konsey, ekonomik ve sosyal politikalar, ücretler, çalışma ve
ekonomiyle ilgili konularda tavsiye kararları almakla yükümlü olacaktır.
Ekonomik ve sosyal konsey, ülke ekonomisinin daha istikrarlı ve etkin bir
şekilde yönetilmesi ve sosyal hayatın geliştirilmesi amacıyla, devlet ile başta
işçi ve işverenler olmak üzere, toplumun ilgili kesimlerinin temsilcilerinin
bir araya geldiği bir diyalog ve danışma kurumudur. Ekonomik ve sosyal konseyin kuruluş amacı doğrultusundaki ana işlevleri
ise, hak ve menfaatların, ülke menfaatlarını gözeten, uzlaşmacı bir anlayışla
korunup geliştirilmesine yönelik bir yaklaşımla, gündemdeki ekonomik ve sosyal
konularda diyalog ve danışma işlevi görmek; endüstriyel ilişkilerin sağlıklı
bir şekilde gelişmesine katkıda bulunmak; sağlıklı bir demokrasinin gereği olan
uzlaşma kültürünün gelişmesini güçlendirmek; Avrupa Birliği ve diğer uluslararası
kuruluşlar nezdinde Türkiye'nin taraf olduğu veya gündeme aldığı kurallar
çerçevesinde, karar alma sürecinde yeterince geniş bir demokratik katılımı
sağlamaktır. Kurulacak olan ekonomik ve sosyal konsey, öncelikle, ekonomik ve sosyal
gelişmeler yönünden, hükümetlere önemli kolaylıklar sağlayacaktır; çünkü,
konsey, başta, ekonomik istikrarın tesisinde, sanayileşmenin, dolayısıyla,
büyümenin hızlandırılmasında, sosyal adaletin sağlanmasında, gelir dağılımının
iyileştirilmesinde, işsizliğin önlenmesinde, demokrasinin gelişmesi, güçlenmesi
gibi çok önemli konularda, hükümete ve Meclise tavsiyelerde bulunarak, ülke
gerçekleri ve ülke geleceği hakkında görüşlerini bildirecekler; dolayısıyla,
sorumluluklar paylaşılarak, daha güzel Türkiye, daha mutlu millet olunması
noktasında katkılar sağlayacaktır. Bir danışma organı niteliğinde olacak olan konseyin, ülkemiz siyasetine
de önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Alınan kararlara uyulmasının, Batı
ülkelerinde olduğu gibi, zamanla gelenek haline dönüşeceği kanaatindeyiz. Var olan sorunların aşılmasında, ayrıca, ülkenin geleceğiyle ilgili
görüş ve tespitlerin belirtilerek yeni hedeflerin ortaya konulmasında
katılımcılığı etkin hale getirmek, toplumumuza olan güvenin ve saygının bir
gereğidir. Ekonominin yanında, toplumu geleceğe iyi hazırlamak için sosyal
politikalar üretmek gerekmektedir. Ülke olarak zor dönemden geçtiğimiz,
herkesin sosyal patlamadan sıkça bahsettiği bu günlerde, bütün bu toplumsal
sorunların çözümü, demokrasi, diyalog, ikna ve uzlaşmadan geçmektedir. Bu
konseyin en önemli diğer bir faydası da, tüm toplum kesimini kapsaması,
etkileşim ve işbirliğini sağlayarak, ülke olarak birlik ve beraberliğimizi
sağlamasıdır. Ekonomimizin karşı karşıya olduğu diğer bir mesele de, iş imkânları
yaratılması, nüfus artışına uygun olarak toplumun yaşam standartlarının
artırılmasıdır. Gelişme için gerekli ivmeye, ancak ekonomide rekabetin
artırılmasıyla ulaşılabilir. Ayrıca, tasarıyı incelediğimizde, hükümetimizin izlemiş olduğu tasarruf
tedbirleri doğrultusunda, bu konseyin faaliyetlerini yürütecek sekreterya
hizmetleri için Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından yararlanılması
olumlu bir düzenlemedir. Ekonominin sağlıklı büyümesinin önemi tartışılmazdır. Özellikle son on
yılda ekonomide meydana gelen gerileme, özel sektörün payını azaltmıştır. Şu
anda görüştüğümüz kanunla yasallaştıracağımız ekonomik ve sosyal konseyle,
toplumun her kesiminden üyelerin katılımıyla sunulacak farklı görüş ve
önerileriyle amaçlanan, ekonominin istikrarlı ve sürdürülebilir düzeyde
olmasıdır. Hedefimiz, daha fazla ve daha iyi iş imkânları, daha büyük bir toplumsal
kaynaşmayı kapsayan, sürekli bir ekonomik büyümeyi sağlayacak, rekabet gücü
yüksek ve sırtını dinamik bilgiye dayamış bir ekonomi haline gelmektir. Şimdiye kadar, hükümet, tüm bu sivil toplum örgütleriyle belli
zamanlarda görüşmeler yapmaktaydı. Oysa, şimdi, bu kanunla, bu toplantılar bir
sisteme sokularak, katılım genişletilmiştir. Konseyde, milletimizin tüm sosyal
grupları, yani tüm sivil toplum örgütleri temsil edilmelidir. Bu konseyde,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu,
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar
Konfederasyonu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve kamu kuruluşları temsil
edilmektedir. Oysa, Türkiye genelinde teşkilatlanmış 2 551 birim kooperatifi
bulunan, 16 bölge birliği, 1 merkez birliği olan, Türkiye'deki çiftçilerimizin
çoğunluğunun üye olduğu Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği ile
Türkiye'deki esnaflarımızın çoğunluğunun üye olduğu Türkiye Esnaf ve
Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri ve çalışma hayatında önemi çok
büyük olan, sayısı 2 100 000 civarında olan devlet memurlarının temsilcileri bu
konseyde bulunmamaktadır. Bunların da, bu konseye alınmasının, toplumun bütün
sosyal kesimleri açısından daha faydalı olacağına inanıyorum. Konseyin, objektif ve bilimsel çalışmalara dayalı olarak görüş
oluşturması esas olmalı, grup yararı yerine, toplumsal yarar önplana alınmalı
ve konsey, pazarlık platformu olarak kullanılmamalıdır. Etkinlik ve süreklilik
için, konsey, topluma güven vermelidir. Faydaları ve önemiyle ilgili olarak daha birçok söz edebileceğimiz
Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında
Kanunun ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan. Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti adına Bursa Milletvekili Sayın
Hayati Korkmaz'da. (DSP sıralarından alkışlar) MEHMET DÖNEN (Hatay) - Hayati Bey, komisyonda söylediklerinizi söyleyin. DSP GRUBU ADINA HAYATİ KORKMAZ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas
ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubumuzun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, benden önce konuşan Fazilet Partisinin
konuşmacısı Sayın Cevat Ayhan, tüpgaz ve mazot fiyatlarını örnekleyerek, sanki,
bu hükümet, bütün ürünlere aynı oranda zam yapmış gibi bir imada bulundu. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Benzine biraz az yaptınız. HAYATİ KORKMAZ (Devamla) - Bu konuda, ben, şunu açıklamak istiyorum: 57
nci hükümet göreve geldiğinde, petrol fiyatları 13 dolardı, bir ara 35 doların
üzerine çıkmakla birlikte, bugün, 26-27 dolar civarında seyrettiğini hepimiz
biliyoruz. Sayın Cevat Ayhan'ın da, bunu, çok iyi bildiğini biliyorum; ama,
yine de, konuyu burada istismar etmesini, Demokratik Sol Parti olarak, doğru
bir yaklaşım olarak değerlendirmiyoruz. Görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısıyla kurulacak olan ekonomik ve
sosyal konsey, ekonomik ve sosyal alandaki toplumsal diyalog ve uzlaşı
açısından son derece önemlidir. Ekonomik ve sosyal konseyin oluşumuyla ilgili
ilk girişim, 1970'li yılların sonuna doğru, zamanın Başbakanı Sayın Bülent
Ecevit tarafından başlatılmıştı. Ancak, o tarihlerde, işveren temsilcilerinin
işçi temsilcileriyle aynı masa etrafında bulunmayı kabul etmemesi sonucu, bu
ilk girişim, istenilen başarıya ulaşmamıştır. Yine de, hükümet ile işçileri
temsil eden Türk-İş arasında başarılı sayılacak diyalog ve uzlaşma ilk defa o
tarihlerde gerçekleştirilmişti. 1970'li yıllarda sağlanamayan geniş katılımlı toplumsal mutabakat
girişimleri, 2000'li yılların sonuna yaklaşırken sağlanabilmiştir. O
tarihlerden bugüne kadar meydana gelen önemli gelişmelerde, bu oluşum, ekonomik
ve sosyal konseyin yerine geçecek önemli bir rol üstlenmiştir. Ekonomik ve
sosyal konseyin öneminin toplum tarafından anlaşılmasını sağladığı gibi,
kurulması öngörülen yeni konseyin, bir anlamda temelini oluşturmuştur. Yasayla, konsey üyeliğine önemli bazı sivil ve meslek kuruluş
yöneticilerinin üye olmasına olanak verilmektedir. Konseye zenginlik
kazandırmak yanında, daha geniş toplum kesimlerinin görüşlerinin aktarılmasını
da sağlayacaktır. Bu da, gündeme gelecek yapısal reformları, Avrupa Birliğine
tam üyelik için hazırlanan ulusal programın ve hükümetin uygulamaya koyacağı
yeni ekonomik programın hayata geçirilmesinde Ekonomik ve Sosyal Konseyin daha
fazla katkı ve desteğinin sağlanmasına olanak verecektir. Demokratik Sol Parti
olarak buna inancımız tamdır. Bu kanunun, Türkiye'de, demokratikleşme ve sivilleşmeye önemli katkı
sağlaması dileğiyle, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Korkmaz. Efendim, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Sayın Bakan söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Bakan. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün müzakeresine başladığımız Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu,
Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde çok kısa bir iki
görüşümüzü paylaşmak arzusundayım. Değerli arkadaşlarım, öncelikle bilginize arz etmek istediğim husus,
ekonomik ve sosyal konseyin kuruluşuna ilişkin bu kanun tasarısının, Genel
Kurulca kabul edilmesi halinde, aynı zamanda Avrupa Birliğiyle olan
ilişkilerimizde ortaya koyduğumuz Ulusal Programdaki kısa vadede çıkarmayı
taahhüt ettiğimiz ilk yasa olacaktır. Bu açıdan da önemsiyoruz. Ekonomik ve sosyal konsey, ilk kez 1995 yılında Sayın Çiller'in Başbakan
olduğu hükümet döneminde genelgeyle toplanmış, daha sonraki hükümetler
döneminde de, aşağı yukarı altı yılda toplam 12 toplantı gerçekleştirilmiş;
fakat, bu, hukuksal bir statüye kavuşturulmadığı için ve belli gündemlerle,
belli periyotlarda toplanması da söz konusu olmadığı için, ancak ihtiyaç
durumunda, hangi dönemde Sayın Başbakan arzu ettiyse toplanılan bir kurul
haline gelmiş. Şimdi, bu ekonomik ve sosyal konsey, hukuksal bir zemine oturtuluyor ve
üç aylık periyotlarla toplanması esası getiriliyor. Ayrıca, Sayın Başbakanın
veya konseyde bulunan ilgili sivil toplum örgütlerinin, yasada belirtilen
usuller içerisindeki talepleri halinde, daha önce veya her zaman toplanma
imkânına sahip kılınıyor. Burada, getirdiğimiz bu ekonomik ve sosyal konsey, 37 üyeden müteşekkil
bir konsey oluyor; 21 üyesi sivil toplum örgütlerinden, 16 üyesi de bakanlar ve
ilgili müsteşarlıklardan oluşuyor. Daha ziyade, sivil toplum örgütlerinin
temsilcilerinin ağırlıklı olduğu bir ekonomik ve sosyal konseyi hayata
geçireceğiz. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hemen hemen tamamında bu türde konseyler
var ve bu konseylerin esas ortak amacı da, ülkede meydana gelen gelişmeler,
çeşitli konuların gündem maddesi olarak bu konseye taşınması ve bu konseyde
sivil toplum örgütlerinin bu konular üzerinde değerlendirme yapıp, hükümete
tavsiyelerde bulunması. Aslında, bu tür sivil toplum örgütleri ile hükümetin çeşitli vesilelerle
bir araya gelmeleri ve o günün gündeminde olan önemli konuları birlikte ele
alıp tartışmaları fevkalade önemlidir. Çünkü, bu hukuksal zemin üzerindeki bu
tartışmalar, gerek bilgilendirme bakımından gerek önerilerin bir arada
değerlendirilmeye alınması bakımından hükümetler açısından da fevkalade faydalı
olacaktır. Ayrıca, hükümetin, sayın başbakanların, sivil toplum örgütlerine,
görüşülen konularla ilgili verecekleri doğrudan doğruya bazı bilgiler ve
malumatların ışığında da, belli konulardaki uzlaşma veya en azından birbirini
anlama noktasında buluşma temin edilebilecektir. Fevkalade yararlı olacağına
inandığımız bir kuruluştur, kurumdur. Bu ekonomik ve sosyal konseyin hayırlı olmasını diliyor ve gerek Plan ve
Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurul çalışmalarında katkı sağlayan bütün
değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Şimdi, söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'ta. Buyurun. (FP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. 640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve
Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu hakkında
görüşlerimi belirtmek istiyorum. Şimdi, birinci olarak şunu söyleyeyim: Bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda da
bazı muhalefet şerhleri olmasına rağmen, genel manada olumlu bulunan bir kanun
tasarısıdır; yani, bunu baştan söylemek isterim. Bizim, sadece burada
yapacağımız katkılar, daha olumlu olması -komisyonda yaptığımız ve burada da,
aynı şekilde, daha çok olumlu olması- için, neler lazım gerekir diye
görüşlerimizi belirteceğiz. Ben, birkaç defa, birkaç kanun tasarısında aynı şeyi söyledim, bugün
yine söyleyeceğim. Genellikle, bu kanun tasarıları, Genel Kurula sunulurken de,
Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulurken de, daha ziyade biraz geriden takip
ediyor. Gerçi, bunun müracaat tarihi 20.6.2000 tarihinde; ama, yine, hâlâ,
Başbakanlığın bu gerekçesinde, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planından
bahsediliyor. Plan ve Bütçe Komisyonu ise, bunu düzeltiyor içerisinde. Yine, Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da,
ekonomik ve sosyal konseyin, kesimler arasındaki sosyal diyaloğun
geliştirilmesinde önemli rol oynadığı, ancak, konseyin teşkilat kanunu
çıkarılmadığı belirtildiğinden bahsederek bu kanunun çıkmasını istemektedir.
Buna, sadece, Plan ve Bütçe Komisyonu, DPT değil, yine, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı, Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri Özel İhtisas Komisyonunda da
buna atıfta bulunuluyor. Burada da, 183 üncü sayfada deniliyor ki:
"Ekonomik ve sosyal konseyin daha işlevsel olabilmesi için, konseyde özel
sektörün ağırlığı artırılmalıdır." Bu tavsiyede bulunuyor. Şimdi, biz de
bu tavsiye üzerinde çok bulunacağız. Zaten, bu konu, Avrupa Birliğindeki bunu
emsali ile Türkiye'de kurulan bu teşkilat arasındaki en büyük açmaz. Avrupa
Birliğinde bunun 222 üyesi var ve hepsi de sivil üyelerden oluşuyor; bizim,
burada, biraz önce Sayın Bakan da belirtti, 37 üyesi var; ama, bu 37 üyenin
16'sı hükümet tarafından, 21'i sivil kesimden geliyor. Halbuki, bu, Avrupa
Konseyinde tamamen sivil bir yönetim şeklinde bulunuyor. Yine, burada, DPT'nin raporu şu: "Bu bağlamda, toplumun tüm
kesimlerinin alınacak sosyoekonomik kararlarda söz sahibi olmasını sağlamak
amacıyla, ekonomik ve sosyal konsey içinde yer almayan, ekonomik ve sosyal
nitelikli sivil toplum örgütlerinin de bir araya gelerek, karar sürecine
katılmaları gerekmektedir." İşte, bu da, bizim çok üzerinde durduğumuz,
gerek komisyonlarda gerekse burada üzerine defalarca geleceğimiz bir konudur. O
da şudur: Türkiye Cumhuriyetinde bütün sivil toplum kuruluşlarını kapsamak
lazım ve hepsinin bu kararlara katılmasını istemek lazım; ama, biz, Türkiye'de
böyle mi görüyoruz; yok, böyle görmüyoruz. İşte, bir ay önce toplanan Millî
Güvenlik Kurulunda da, birtakım kesimler, sanki düşman gibi algılanıyor, işte,
isim vererek, şu şirketler, şu holdinglerin üzerine gidin, şu kesimin üzerine
gidin... Bunlar iç düşman gibi görülüyor; yok kırmızı, yeşil sermayeden
bahsediliyor. Şimdi, Avrupa Birliğinde, her kesimi içine alın, her kesimi
kucaklayın, sivil olun denilirken, bizde tam tersine; devletin en üst makamları
toplanıyor, kesimin bir bölümünü suçlu, potansiyel suçlu gibi görüyor ve
bunların, bırakın konsey kararlarına alınmasını, neredeyse yurdun içine
alınmasına bile karşı çıkılıyor. Hatta, o kadar karşı çıkılıyor ki, bu kadar
toplumsal birliğin sağlanılmak istenildiği günde "başın açık değilse,
İstiklal Marşını bile söyleyemezsin, dinleyemezsin" deniliyor. Artık,
Türkiye'de bu hareketlerin olduğu bir yerde, nasıl sosyal barış sağlanacak,
ben, bunu bir türlü anlayamıyorum ve Türkiye'de birtakım insanların da sosyal
barışı istemediği kanaati bizde hâkim oluyor; çünkü, bunun daha başka izahı
yok. Eğer, sen, çocuğunun karnesini almaya gelen bir hanıma "başın örtülü
okula geldin, sen İstiklal Marşını dinleyemezsin, dışarı çık" diyorsan,
artık, dayanışmanın son noktasına gelmiştir ve bunun mantığını da ben bir türlü
anlayamadım; bunu da belirtmek istiyorum. Şimdi, bu ekonomik ve sosyal kurum... Avrupa Birliğinde de var bu
kurumlar. Biraz bilgi vermek gerekirse, ekonomik ve sosyal komite Avrupa'da 222
üyeden oluşuyor. Bu üyeler üç grubu temsil ediyorlar: İşverenler, işçiler ve
diğer ekonomik gruplar. Bunlar neler: Çiftçiler, esnaflar, küçük ve orta
ölçekli sanayi işletmeleri, diğer işletmeler, beyaz yakalılar dediklerimiz ile
bilim-öğretim camiasının, kooperatiflerin, ailelerin ve ekolojik hareketlerin
temsilcilerinden oluşuyor. Burada önemli olan şu: Komite Brüksel'de toplanıyor. Birçok konuda da,
karar alınmadan önce, komitenin görüşlerine başvurulması zorunludur. Bu çok
önemlidir; yani, Avrupa'da, birtakım şeylerde, bilhassa çevre konularında
bunların görüşlerine başvurma zorunluluğu esası getiriyor. Hatta, bazen onlar
resen de karar alabiliyorlar, komite resen de görüş bildirebiliyor. Ekonomik ve
sosyal komite, yılda ortalama 170 görüş bildiriminde bulunmaktadır Avrupa'da;
yani, Avrupa'da, bu komiteler, isim olarak değil, fiilen var; yani, fiilen
çalışmaktadırlar. Yine, Avrupa ile Türkiye arasında bir karşılaştırma yaparsak, en
önemlisi, Avrupa Birliğinin üyeleri siyasî bir kimlik taşımamaktadır;
Türkiye'de ise, biraz önce de bahsettiğim gibi, siyasî bir kimlik vardır, 16
tane hükümet, 21 tane sivil toplum kuruluşu burada vardır. Onların 222 üyesi
vardır, dört yıllık süre için atanıyorlar ve Avrupa Birliği üyeleri üç gruba
ayrılıyorlar; işverenler, işçiler ve diğer menfaat grupları olarak görüşleri
alınıyor. Bizde ise, diğer gruplardan, işte, TESK, Türkiye Ziraat Odaları
Birliği, sendikalar isim olarak sayılarak belirtiliyor. Avrupa Birliğinde, bazı durumlarda, özellikle bölgesel ve çevre
politikalarının belirlenmesinde, ekonomik ve sosyal komiteye danışılması bir
zorunluluktur. İşte, bu, bizde olmayan, çok önemli bir şey. Avrupa'daki
insanların çevreye ne kadar önem verdiğinin ve bir de yerel değerlere ne kadar
önem verdiğinin en önemli maddesi budur; yani, Avrupa'da, ekonomik ve sosyal
konseye, çevre politikaları konusunda ve bir de bölgesel konularda başvurulması
zorunluluk, şart; biz de ise, böyle bir zorunluluktan bahsedilmemektedir.
Ayrıca, onlar bazı konularda resen görüşlerini belirtmektedirler. Yine, Avrupa Birliğinde, her iki yılda bir, 24 üyeden oluşan bir büro,
ekonomik ve sosyal komite tarafından seçilerek oluşturuluyor. Biz de ise,
konsey başkanı başbakandır, olmadığı zaman başbakan yardımcısı toplantılara
katılmaktadır ve bir de, bizde, işçi-işveren ve diğer kesimlerin belirlediği üç
başkan yardımcısı var, bunlar birer yıl süreyle dönüşümlü olarak vazife
görüyorlar ve yine Avrupa Birliğinde bir genel sekreterlik bürosu var, bizde
ise, bu sekreterlik işini Devlet Planlama Teşkilatı yapmaktadır. Yine, ekonomik ve sosyal komite, Avrupa Birliğinde 6 farklı daire veya
konuda çalışmalarını yaparlar; bunlar: Tarım, çevre; ekonomik ve parasal
birlik; istihdam, sosyal politikalar; ulaştırma ve çevre gibi çok çeşitli
konularda fiilen işin içerisindedirler. Zaten bizde bu ekonomik ve sosyal
konseye katılan sivil toplum kuruluşlarının, ne kadar sivil olduğu da şüphe
götürmektedir. İşte bugün Ankara'da yapılan yürüyüşte, halkın birtakım
kesimlerinin, kendi temsilcilerini dinlememeleri, onların görüşlerine
başvurmamaları bile, bizde kopukluk olduğunu; yani, sivil toplum kuruluşlarının
tam bir sivil toplum kuruluşu olmadıklarını, kendi elemanlarına hâkim
olmadıklarını belirtmektedir ki, bu da önemli bir açmazdır; yani, Türkiye'deki
sivil toplum kuruluşları tam bir sivil toplum kuruluşu olarak üyelerine hâkim
olamamakta, bunu da bir zaaf olarak görmekteyim. Üyelerine tam hâkim olamayan
insanların vereceği görüşlerin de, tabiî bu komisyonlarda çok fazla ağırlığı
olamaz diye düşünüyorum. Onun için, sivil toplum kuruluşlarının, tam bir
Avrupalı gibi, sivil olmaları ve buradaki üyelerinin gerçek görüşlerini, siyasî
görüşlerinden arındırarak, konseye ekonomik yönden ve sosyal yönden iyi
aktarmaları gerekmektedir. Yine, genel sekreterlik... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - 15 tanesi sizin partiden mi? BAŞKAN - Sayın Karahan, lütfen, karşılıklı konuşmayalım. ASLAN POLAT (Devamla) - Efendim, şunu söylemek istiyorum ki, bizim Genel
Başkanımız da dedi ki, bizim, hiçbir toplantı ve yürüyüşünde toplum en ufak bir
şekilde şiddete bulaşan insanları tasvip etmediğimiz, zaten mazimizden belli;
onu bize atamazsınız, o konuda bize bir şey diyemezsiniz. Biz, sadece, demek
istediğim, toplum görüşlerine hâkim olmak gerektiğinden bahsetmek istiyorum. Avrupa Birliğinde, genel sekreterin başkanlık ettiği bir genel
sekreterlik bürosu vardır. Türkiye'de ise bu genel sekreterliği daha ziyade
Devlet Planlama Teşkilatı yürütmektedir. Devlet Planlama Teşkilatı devletin bir
kuruluşu olarak bu sekreterliği yürütmeye kalktığı zaman -belki ekonomik yönden
alınmış bir karar oluyor; ama- o zaman, bunun sivilliği ve sivil ağırlığı da
ortadan kalkıyor diye düşünüyorum. Bir de, bu Avrupa Birliğinde, bu ekonomik ve sosyal komitenin, topluluk
üyesi olmayan ülkelerdeki sivil toplum kuruluşları ve derneklerinin rolünü
güçlendirmek, benzer kuruluşlarla işbirliği yapmak veya olmayan ülkelerde
kurulmasını teşvik etmek, temel amaçlarından olmasına rağmen, Türkiyemizde,
dışarıdaki ülkelere yönelik daha henüz bir karar alınmış ve çalışma yapılmış
değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla)- Sayın Başkan, 1 dakika müsaade eder misiniz? Peki, tasarının, başta da bahsettiğim gibi, bu sivil yönüne ağırlık
verilmesi şeklinde çıkarılmasının uygun olacağını belirtiyor, hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Polat. Efendim, şimdi söz sırası, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman'da. Buyurun efendim. LÜTFİ YALMAN (Konya)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ekonomik ve
sosyal konsey kurulmasıyla ilgili yasa tasarısının geneli üzerinde şahsım adına
söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz önce görüşülen yasa tasarısında verdiğimiz önerge üzerinde
görüşlerimi ifade ederken, Yunanistan'da yayımlanan bir dergide Türkiye'yle
ilgili olarak "hasta adam" ve "Allah yardım etsin Türklere"
diye bir ibarenin yayımlandığını ifade etmiştim. DSP'li bir milletvekili
arkadaşımız "hangi gazete" diye sordular. Sözlerimin başında onu
burada ifade ediyorum: Orada haftalık olarak yayımlanan Ependitis Dergisinin
geçen haftaki sayısında çıktı. Bilgilerinize arz olunur. YÜCEL ERDENER (İstanbul)- Yunanistan kendisine baksın. LÜTFİ YALMAN (Devamla)- Yunanistan kendisine baksın, çok iyi olur; ama,
Yunanistan'ı bize baktıranlara bakmak lazım şöyle. Değerli arkadaşlarım, şimdi, zaman zaman konuşmalarda, sokak
çatışmalarıyla ilgili, özellikle Fazilet Partisi üzerinde birtakım iddialar
ortaya atılıyor. Bunların yanlışlığı var; çünkü, Türkiye'de sokaklara çıkan
vatandaşlar herhangi bir siyasî partiye mensup vatandaşlar diye adlandırılamaz;
yüzbinler sokaklarda, milyonlar sokaklarda şu anda... Ama, gönül şunu arzu eder
tabiî: Taşkınlık olmasın -yani, hiçbirimizin tasvip etmeyeceği, hiçbirimizin
hoşlanmayacağı- insanlar, kırıp dökmeden, hukukî ve demokratik tepkilerini dile
getirsinler. Bunu anormal karşılamayın, toplum patlama noktasında; bu hale
getirdiniz. Değerli arkadaşlarım, yine, bir önceki yasa tasarısı üzerinde
görüşlerimizi ifade ederken, bakınız, borçlanmayla ilgili bir konunun üzerinde
durmuştuk. Tabiî ki, biz bakan değiliz, biz hükümet değiliz, biz başbakan da
değiliz; ama, bütün bunlara rağmen, iktidar partilerine mensup milletvekilleri
kürsüye çıkarken, çoğunlukla, hep "sizsiniz suçlu" dediler; böyle bir
ifadede bulunuyorlar. Şimdi, sokakta, esnaflar, işçiler, memurlar, yürüyüşte;
suçlu sizsiniz... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ekonomik konseyle ne ilgisi var? LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Görüşlerimi ifade edeceğim Sayın Başkan. Suçlu sizsiniz... Biz kabul ettik varsayalım; hadi, suçlu biziz; ama,
bir önceki çıkardığınız yasa var ya... Bir önceki çıkardığınız yasa var ya... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bununla bağlantısı ne? LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Şimdi, bununla bağlantısını söyleyeceğim. Bir önceki çıkardığınız yasa, hakikaten, sizin, suçların mihveri
olduğunuzu ortaya koydu; kusura bakmayın. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Siz öylesiniz!.. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ya siz bu kanunu
anlamıyorsunuz, okumadınız, farkında değilsiniz ya da bilerek anlamazlıktan
geliyorsunuz. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sayın Bakan da izah etti... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Plan ve Bütçe Komisyonunda sizin arkadaşlarınız
da vardı... LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Bakan izah etti; Sayın Bakan dedi ki:
"Yeni borç almıyoruz." Doğru söylüyor; ama, batık bir sürü fona
devredilen bankaların borçlarını üstleniyor devlet; böyle saçmalık olur mu?! ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Kim batırdı bankaları?! LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Yeni borç aldığınızı söylemedik biz; doğru mu
Sayın Bakan? İktidar partisi milletvekilleri de, bakın "doğru" diyor.
Biz, yeni borç alınmasını dile getirmedik. Bizim sıkıntımız, yeni borç
alınmasından daha çok, Türkiye'de, soyguncuların alıp götürmüş olduğu batık
kredilerle ilgili borçların devlet tarafından üstlenilmesidir; sıkıntı bu;
yanlışlık burada. Bunun üstlenilmemesi lazım; yani, Dinç Bilgin alıp gidecek,
bankayı boşaltacak, bu milletin sırtına saracaksınız; Murat Demirel boşaltıp
gidecek, bu milletin sırtına saracaksınız; sonra da diyeceksiniz ki:
"Ekonomik ve sosyal konsey oluşturuyoruz." Kardeşim, 30 katrilyon lirayı ekonomik ve sosyal konseye mi
ödettireceksiniz, onların sırtına mı saracaksınız? Yanlışlık buradadır değerli
arkadaşlarım. Tabiî, şu anda Türkiye'de içborç, yaklaşık olarak 45 katrilyon lirayı
aşmış durumdadır bugünkü hesaplara göre. 17 katrilyon lirayı aşan kamu
bankalarının borçları, "13 katrilyon lira" diye söylenen, ama, net
tespit edilmemiş olan, fona devredilen bankalardan doğan borçlar, yaklaşık
olarak neredeyse 80 katrilyona varan bir içborç sarmalı bu milletin sırtına
yükleniyor. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî, ekonomik ve sosyal konsey
kurmak iyi, elbette ki güzel bir şey, iyi bir şey; ama, önemli olan, ekonomik
ve sosyal konseydeki insanların görüşlerini dikkate almaktır. BAŞKAN - Sayın Yalman, makineler arıza yaptı, benim saatime göre de
süreniz bitmek üzere. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, Şeker Piyasası
Kanunu çıktı. Acaba, Şeker Piyasası Kanunu çıkarken, Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin
görüşlerini dikkate aldınız mı, sordunuz mu? Elhak sormuşsunuzdur, görüşleri komisyonlarda
dikkate alınmıştır; ama, komisyonlarda yaptıkları tekliflerin veya görüşlerin
hangisini, siz, kanunlar çıkarılırken dikkate aldınız; hiçbirisini dikkate
almadınız. Aynı şekilde, Şeker Kanunu çıkarken, Pankobirlik'in, özellikle, pancar
ekim alanlarıyla ilgili kota uygulamalarında yakarmaları vardı, hakikaten,
uğraşları vardı. Hangisini dikkate aldınız; dikkate almadınız. Değerli arkadaşlarım, yine aynı şekilde, Elektrik Piyasası Kanunu
çıkarken de elektrik odalarının ya da elektrik mühendisleri odalarının ısrarla
üzerinde durduğu birkaç konu vardı, hiç dikkate almadınız. Dikkatlerinize arz ediyorum. Şimdi, 11 bakandan, 3 müsteşardan ve
Başbakanın belirleyeceği kamu görevlilerinden müteşekkil bir ekonomik ve sosyal
Kosey, artı, 7 tane sivil toplum örgütü. Şimdi, buradan çıkacak teklifler,
buradan gelecek öneriler, acaba, dikkate alınacak mı alınmayacak mı? Hangi
konularda çalışacak? Maddeleri incelediyseniz eğer... Bakınız, hızla okuyorum: "Ekonomik ve sosyal politikalar oluşturmak." Çoktandır,
Türkiye Ziraat Odalarının, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, 3 dakikası var. BAŞKAN - Efendim, 3 dakika olup olmadığını bilemem; çünkü, elektronik
sistem çöktü; mecburen ara vereceğim. Siz, yoklama... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkanım, sistemin çöktüğünü
zatıâliniz ifade buyurdu. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. BAŞKAN - Açma imkânım yok da onun için... Samimi söylüyorum. Ara vereceğim efendim. Zabıtlara geçsin efendim; biraz yüksek sesle... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, hangi sistem çöktü
dediniz? Hangi sistem çöktü? BAŞKAN - Biliyorsunuz hangi sistemin çöktüğünü. Sayın Yalman, lütfen söyleyin söyleyeceğinizi, zabıtlara geçsin. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Olmaz; zabıt olmaz, biz de duyalım. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Ben, konuşmamı bilahara yapmak üzere sözümü
kesiyorum. Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Lütfi Bey, kaldığınız yerden devam
edin. BAŞKAN - Görüşmeler tamamlandı. Daha evvel aldığım nota göre üç arkadaşımız soru sormak istemişti; Sayın
Bekir Ongun, Sayın Saffet Arıkan Bedük ve Sayın Lütfi Yalman. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, benim konuşmam daha bitmedi. BAŞKAN - 10 dakika ara veriyorum efendim. Kapanma Saati: 21.35 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 21.45 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER :Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 82 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu
açıyorum. 640 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8. – Ekonomik ve Sosyal Konseyin
Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı : 640) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?... Yerinde. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmak üzereyken, Sayın
Yalman'ın sözünde müzakereyi kesmiştik. Sayın Yalman, buyurun. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ekonomik ve sosyal konseyin aslî görevleri, tasarıda maddeler halinde
yazılmış; ama, gönlümüz bir şeyi arzu ediyor, bunu özellikle ifade etmek
istiyorum: Sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, meslekî kuruluşların,
mutlak manada, ekonomik programlar yapılırken dikkate alınması gerekir. Bu
niyetle belki hazırlandı bu tasarı; ama, samimiyet noktasında ciddî
endişelerimizin olduğunu ifade etmek istiyorum. Tabiî ki, ekonomik ve sosyal
politikaları oluşturacak bu konsey; hükümet ve toplumsal kesimler arasında
uzlaşma ve işbirliği sağlayacak. Yani,
Türkiye'nin bugün en büyük sıkıntısı hükümet ile, devlet ile, hatta, siyaset
kurumu ile toplumsal kesimler arasında giderek açılan bir uçurumun varlığıdır.
Bu uzlaşmanın sağlanmasıyla ilgili katkı sağlayacağı kanaati ve temennisiyle,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Yalman, teşekkür ederim efendim. Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitti. Yoklamaya geçmeden önce, üç arkadaşıma soru sormaları için söz
vereceğim. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Ben vazgeçiyorum Sayın Başkan. Sayın Yalman, sorusunu çekti. Sayın Bedük, siz de makineye girerseniz, size de söz vereceğim. Sayın
Bekir Ongun'a söz veriyorum. Buyurun Sayın Ongun. BEKİR ONGUN (Aydın) - Sayın Başkan, biraz önce, televizyon haberlerinde hepimiz
seyrettik. Bugün, Tandoğan'da, esnaf mitingi diye yapılan ve muhalefetin de
esnaf mitingi diye tabir ettiği mitingde, militanların, 36 polisimizi
yaraladığını, esnaf odası başkanlarını dahi konuşturmadıklarını, hasta
ambulansını bile taşladıklarını ve esnafların camlarını kırdıklarını gördük.
Demek ki, Türkiye'de bazı kışkırtmaların nelere sebebiyet verdiği ortadadır.
Herkesin, şapkasını önüne koyup, düşünmesini ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
bütün milletvekillerinin itibar kazandırması için gerekenin yapılmasını diliyor ve sorularıma geçiyorum.
Ekonomik konsey tasarısına baktığımızda, tasarının 2 nci maddesinde
konseye katılacaklar tek tek, isim isim sayılmışlar. Bu sayılan isimler
arasında hiçbir memur sendikasının olmadığını gördüm. Sayın Bakanımdan şunu öğrenmek istiyorum: Acaba, konseye memur
sendikaları çağırılacak mı? Mesela, Kamu-Sen gibi. Yine, diğer sorum: Kanunun 5 inci maddesinde, konseyin başkan
yardımcılıkları sayısının üç olduğu belirtilmiş ve bu üç başkan yardımcılığının
kimlerin arasında paylaştırıldığı da isim isim belirilmiş. Bunların arasında
yine, başka hiçbir sivil toplum kuruluşuna yer verilmemiş; yani, memur
sendikaları yok. Kanunda bir değişiklik yapılarak memur sendikalarının konseye
alınması sağlanabilir mi ve başkan yardımcılığı sayısının da dörde çıkarılarak,
memur sendikalarından bir konsey yardımcısı sağlanabilir mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Saffet Arıkan Bedük, buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın Başkan, delaletinizle Sayın
Bakanımıza şu sorumu tevcih etmek istiyorum. Ekonomik ve sosyal politikaların oluşmasıyla ilgili olarak bu konseyin
kurulması fevkalade önemli bir eksiğin giderilmesini sağlayacaktır; demokratik
bakımdan, katılımcı demokrasi için de en büyük faydayı sağlayacağı muhakkaktır; ancak, ekonomik ve sosyal politikalarla
birlikte meselelerin tespit, teşhis ve tedavisi için doğrudan doğruya etkilenen
bir kısım sivil toplum örgütlerinin alınmamasını büyük bir eksiklik olarak
görüyorum. Avrupa Birliğine dahil olan ülkelerde 230 ve en aşağı 60 kişiden
oluşan böylesine konseylerin, bizimkinin sayısı itibariyle azlığını belirtiyor
ve şu sorularımı ifade etmek istiyorum: Biraz evvel, değerli arkadaşım, bir tanesini sordu. Kamu çalışanlarıyla
ilgili olarak sendika kurulması konusunda bizim kanun teklifimiz vardı,
görüşülmedi. Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, özellikle, kamu
çalışanlarıyla ilgili Sendika Kanununun öncelikle çıkartılması için gayret
göstereceğini söyledi ve şu ana kadar çıkmadı. Bu konseyde, Kamu Çalışanları
Sendikasının bulunmamasını bir eksiklik olarak görmüyor mu? Diğer sorularım... Barolar Birliği ki, Türk hukuk sisteminin mutlak
surette değiştirilmesi zarureti vardır; önemli eksikliklerimiz vardır.
Dolayısıyla, etkilenen ve bilen gruplar olarak, destek grubu olarak Barolar
Birliğini görüyorum ve yine, sağlık noktasında da Türk Tabipler Birliğinin
eksikliğini görüyorum. Diğer bir konu da, Türkiye'de, gerçekten, örgütlenme bakımından,
ekonomik ve sosyal hayatımızı doğrudan doğruya etkileyen ve önemli örgüt olarak
gördüğümüz, teşkilat olarak gördüğümüz, Türkiye Millî Kooperatifler Birliği bu
konseyde yok. Türk Kadınlar Birliği ki, toplumumuzun, nüfusumuzun hemen hemen
yarıya yakını kadın; dolayısıyla, Türk Kadınlar Birliğinin bulunmamasını
eksiklik olarak görüyorum. Yine, sosyal hayatımızı etkileyen, tüketicilerle
ilgili birlik temsilcilerinin bulunmamasını da bir eksiklik olarak görüyorum. Bu konseydeki kurul sayısını... Biraz evvel ifade ettiğimiz şekliyle,
Kamu Çalışanları Sendikası, Barolar Birliği, Türk Tabipler Birliği, Türkiye
Millî Kooperatifler Birliği, Türk Kadınlar Birliği, tüketicilerle ilgili
birliklerin temsilcilerini almayı düşünüyor mu? Yoksa, burada, bütün hepimiz
anlaşmak suretiyle, bunları bu konseye dahil etmeyle ilgili... Acaba, bu
konudaki teklifimize nasıl yaklaşırlar? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Yılmazyıldız, çok az bir süre var; Sayın Bakanın cevaplamasını
istiyorsanız, net... Lütfen... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkanım, benden önceki iki
arkadaşımın sorduğu sorunun paralelinde bir soru sormak için söz almıştım. Sayın Bakandan cevaplandırması dileğiyle soruyorum: Sayın Bedük'ün ifade
ettikleri içinde, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, bunun gibi... Yani,
bu konsey madem sosyal ve ekonomik konseyse, yine, tarımı temsil eden sırf
ziraat odası değil, Tariş var örneğin, bir başka dalı, tarım kredi
kooperatifleri var. Yeminli malî müşavirler... BAŞKAN - Suale gelin efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bu tür odaların da, Türkiye Malî
Müşavirler Odasının da temsilcilerinin alınması düşünülmekte midir? Alınması
için bir değişiklik yapmayı düşünürler mi? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Bakan, 2,5 dakika vaktiniz var. Buyurun. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Değerli
arkadaşlarımızın sorularının hepsi hemen hemen aynı. Yeni ilave sivil toplum
örgütlerinin bu konseyde yer almasıyla ilgili dilekleri var veya soruları var. Şimdi, efendim, 2 nci maddede, yukarıdan aşağıya, belli sivil toplum
örgütleri ve bu konseye dahil olacak olan kişi ve kuruluşlar sayılıyor ve en
sonunda "Başbakan tarafından belirlenecek diğer hükümet temsilcileri ve
sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile kamu görevlilerinden oluşur"
diye maddenin sonunda bir cümle var. Bunun bu şekilde yapılmasının sebebi,
konusu hangi sivil toplum örgütleriyle ilgiliyse, o sivil toplum örgütlerinin
oraya çağrılması, o konuya göre de o müzakerelere katılım imkânı verilmesidir. Şimdi, Avrupa Birliği üyesi bütün ülkelerde daha fazla miktarda olduğu
görüşü, zannediyorum, yanlış bir bilgi. Benim elimde doküman var. Plan ve Bütçe
Komisyonunda da -bunu, oradaki
arkadaşlarımız da hatırlayacaklar- müzakere edilmişti. Mesela -arz edeyim-
Belçika'da ulusal çalışma konseyi 22 kişiden oluşuyor; Hollanda'da 45;
İrlanda'da 23; Danimarka'da 27; Lüksemburg'da 35; İtalya'da 79.. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Küçük ülkeleri sıralamayın Sayın Bakan;
Fransa'da 230, İtalya'da 79... ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- İngiltere 24... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Fransa 230... ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Fransa 230... BAŞKAN- Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayın. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Fransa'da 230 kişi... ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Efendim, işte,
arz ediyorum: İngiltere, herhalde, ufak bir ülke değil; 24 ve bizde 37. Yani,
burada önemli olan hadise, bu konseyde, konunun gündemine göre sivil toplum
örgütlerinin de oraya gelmesi, katılmasının imkân dahilinde olmasıdır. Bu, 2
nci maddede düzenlenmiştir. Burada, herhangi bir şekilde... Çünkü, bunu saymak,
ileri doğru getirdiğiniz vakit... Bize kanun tasarısının hazırlıkları
sırasında, bu manada 100'den fazla sivil toplum örgütünün müracaatı oldu.
Bunların arasından çıkmak çok kolay bir iş değil. Demin söylediğim tarzda bir
düzenleme yapılmıştır. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Doğan... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, yoklama istemimiz devam
ediyor. BAŞKAN- Efendim, tasarının maddelerine geçilmesi oylamasını yapmadan
önce, bir yoklama talebi vardır; önergede imzası bulunan milletvekillerinin
salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım: Avni Doğan?.. Burada. Ali Sezal?.. Burada. Hüseyin Karagöz?.. Burada. Lütfi Yalman?.. Burada. Ergün Dağcıoğlu?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Ali Oğuz?.. Burada. Sacit Günbey?.. Burada. Yaşar Canbay?..Burada. Ahmet Karavar?.. Burada. Osman Aslan?.. Burada. İsmail Alptekin?.. Burada. Zeki Ergezen?.. Burada. Hüseyin Kansu?.. Burada. Musa Demirci?.. Burada. Aslan Polat?.. Burada. Eyyüp Sanay?.. Burada. İsmail Özgün?.. Burada. Cevat Ayhan?.. Burada. Mustafa Örs?.. Burada. Sadri Yıldırım?.. Burada. 21 sayın milletvekilinin yoklama talebi vardır. Yoklama süresini kaç dakika vereyim sayın başkanlar?..(Gürültüler) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - 10 dakika verin Sayın Başkan. ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - 20 dakika verin Sayın Başkan. BAŞKAN - Duymuyorum efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, ad okuyarak yoklama yapın. BAŞKAN - 5 dakika veriyorum efendim; iyi değil mi? AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, yoklama talebimizi geri
alıyoruz. ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, yoklama talebini geri alıyorlar. BAŞKAN - Anlamadım; çünkü, gürültüden duyulması mümkün değil efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sükuneti sağlayın Sayın Başkanım. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, yoklama talebimizi geri
alıyoruz. BAŞKAN - Geri alıyorsunuz. Çok teşekkür ederim efendim. ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Muhalefetin anlayışına teşekkür ediyoruz. BAŞKAN - Muhalefete tabiî teşekkür edeceksiniz, uzlaşma kültürü bu.
Konsensüs sağlanmadan bir şey olmaz. 350 kişi yetmiyor. Sayın Bakan da
muhalefete teşekkür ediyor. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: EKONOMİK VE SOSYAL KONSEYİN KURULUŞU, ÇALIŞMA ESAS VE YÖNTEMLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI Amaç ve kapsam MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, ekonomik ve sosyal politikaların
oluşturulmasında, toplumsal uzlaşma ve işbirliğini sağlayacak, sürekli ve
kalıcı bir ortam yaratarak, istişari mahiyette ortak görüş belirlemek için
oluşturulan, Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluşunu, çalışma esas ve
yöntemlerini düzenlemektir. BAŞKAN - Efendim, 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; amacımız Ekonomik ve Sosyal Konseyin yasayla kurulmasını
önlemek değil; bilakis, bu Konseyin, özellikle Avrupa Birliği Ulusal
Programımızla uyumlu bir biçimde kurulmasını sağlamaktır. Onun için, burada,
özde yasa tasarısını desteklesek de, muhalif olan düşüncelerimizi bildiriyoruz.
Az önce hepimizin gördüğü gibi, muhalefetin bir yoklama istemini geri
alması, Mecliste de artık uzlaşma kültürünün yaygınlaştığını gösteriyor. Gelin,
bir model üzerinde, ciddî anlamda, gecenin bu saatinde, bu uzlaşma kültürünün,
özellikle toplumu yatay ve dikey olarak uzlaşma kültürüne itecek olan bu
tasarının gereklerini biz burada yerine getirelim, yeni bir model oluşturalım. Avrupa'da, bize benzer olan Akdeniz ülkelerine bakalım. Neresi;
Portekiz. Portekiz 54 üyeyle Ekonomik ve Sosyal Konseyini kurmuş. Hükümet,
bunlardan sadece 8'ini oluşturuyor ve kalan 46 kişiyi de sivil toplum örgütleri
oluşturmakta. Sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu 46 kişinin içerisine,
etkilememek için, etkili kararlar aldırmak için, 8 hükümet üyesi de katılmıyor.
Yine, Yunanistan'da 1 başkan ve 48 üyeden oluşuyor; yani, başkanla
birlikte 49 kişi. Hükümet, tamamen özerk olarak kurmuş ve böylece Avrupa
Birliği Ulusal Programının gereğini yapmış; ama, biz, şimdi Avrupa Birliği
Ulusal Programımızın gereğini yapmak istiyorsak, gelin bunu 6 kategoride
alalım. Diyelim ki, 1 inci kategori işverenler, 10 kişiyle temsil edilsin; 2
nci grup işçiler, çalışanlar, 10 kişiyle temsil edilsin; tarım kesimi, 10
kişiyle temsil edilsin; esnaflar, 10 kişiyle edilsin; hükümet, 10 kişiyle
temsil edilsin ve diğer sivil toplum örgütleri diye adlandırdığımız, işte az
önce söylediğimiz barolar, Türk Tabipler Birliği, kadın dernekleri, tüketici
dernekleri ve diğer sivil toplum örgütlerinden de münavebeli olarak 10 kişiyi
katalım. Bu, çok yaygın bir katılım anlayışını oluşturur ve bizim Avrupa
Birliği Ulusal Programımızla örtüşen ciddî bir ekonomik ve sosyal konsey ortaya
çıkar. İşte, bunun için gelin burada, bu saatte gerçekten bu konuda uzlaşalım
ve ciddî bir ekonomik ve sosyal konsey oluşumunu sağlayalım. Az önce, Sayın Bakan çok küçük ülkeleri saydı, buralarda sayı az. Sayı
çok önemli değil, sayı az da olabilir aslında, çok farklı değil; ama, etkin ve
verimli bir çalışma yapacak ekonomik ve sosyal konseyi kurmak temel amaç
olmalı. Yoksa, işi şeklen yerine getirmek için ekonomik ve sosyal konsey
kuruyorsak, bunları yarın burada tekrar konuşup değiştirmek zorunda
kalacağımızı da bilmek durumundayız. Az önce söyledim, Avrupa'nın hiçbir yerinde 37 konsey üyesinin, yani,
ekonomik ve sosyal konsey üyesinin 16'sı devletten katılmaz. Bizim temel
amacımız, devletin dışında, yani hükümetin dışında oluşan sivil toplum
örgütlerinin görüşlerini yansıtmalarını sağlamak. Yoksa, burada devletin
görüşlerini onlara enjekte etmekse maksat, bu, ekonomik ve sosyal konsey olmaz;
bu, başka bir şey olur, hükümetin yan kuruluşu olur ve bunu da gerçekten Avrupa
Birliği, kendi normları içerisinde görmez; çünkü, aldığı bütün kararlar ve
çalışma biçimi olarak, bütün ülkelerde çok farklılık göstermekte; özellikle,
özerk bir kurum olma niteliğini her yerde taşımakta ve bağımsız karar alarak,
hükümete, hükümet çağırmadan bildirme yetkisi olan kurumlar kurulmakta. Yani,
gerçekten sivil toplumun egemen olduğu bir yeni anlayışı getirmekte; yani,
katılımcı demokrasinin adımları atılmakta. Yoksa... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Dönen, toparlar mısınız. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, son sözümü
söylüyorum. Yoksa, katılımcı demokrasi diye, bu sivil toplum örgütlerini hükümetin
içine alarak karar oluşturma süreci başlatmak, doğru bir anlayış değil diye
düşünüyoruz biz Doğru Yol Partisi olarak. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen. İkinci söz, Fazilet Partisi Grubuna aittir. Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluşu
hakkındaki kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, bu maddede, bu kanunun amacından bahsediliyor ve ekonomik ve
sosyal politikanın oluşturulmasında toplumsal uzlaşma ve işbirliği sağlayacak,
sürekli ve kalıcı bir ortam yaratarak istişarî mahiyette ortak görüş belirlemek
deniliyor. Şimdi, buradaki görüşlere katılmamak mümkün değil. Zaten, Türkiye
Ulusal Programı diye bizim Avrupa Birliğine verdiğimiz bu programda, dernek
kurma özgürlüğü, toplantı hakkı ve sivil toplum bölümünün kısa vadede Ekonomik
ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun
Tasarısının yasalaşması diye, Avrupa Birliğine de bunu taahhüt etmişiz; yani,
kısa zamanda bunu bitireceğiz demişiz ve devam etmişiz: Sivil toplum örgütleri
ile ekonomik ve sosyal demokrasi uzantısı niteliğindeki kurumsal yapılanmanın
anayasal güvenceye kavuşturulması... Şimdi, bu çok önemli; yani, Türkiye'de
sivil toplum örgütlerinin anayasal güvencesinden bahsediyoruz. Ben, burada,
acaba, siyasî partilerin anayasal güvencesi var mı diye de sormak isterim. İş güvencesi yasa tasarısının yasalaşması öngörülmektedir. İşte, bu da,
yine, çok önemli. Neden çok önemli; işçi ve işveren kesimlerinin en çok karşı
karşıya geldiği bir konu. Şimdi, bunlar Konseyde bir araya gelecekler ve bu
konuda bir uzlaşma sağlayacaklar. Nasıl sağlayacaklar onu da ben merak
ediyorum; çünkü, neden merak ediyorum: Şimdi, Türkiye Cumhuriyetinde birtakım
kurumlar, Avrupa Birliği normlarını içlerine sindirmemişlerdir. İşçi kendisine
uygun olanı istiyor, işveren kendisine uygun olanı istiyor. Halbuki, bu iş
güvenliği yasa tasarısı, Bakanlığın da bu yönde çalışması var, sendikalar da,
işçi sendikaları da bunu çok istiyorlar, Avrupa Birliğine de biz bunu taahhüt
etmişiz kısa zamanda; ama, gel gör ki, işveren sendikaları buna son derece
karşı ve burada, bu kanunun nasıl çıkacağını da gerçekten merak ediyorum. Şimdi, burada, orta vadede, yine, bu Avrupa Birliğine verilen Türkiye
Ulusal Programında ne demişiz: Dernek kurma özgürlüğü, toplantı ve gösteri
yürüyüşleriyle ilgili mevzuatın gözden geçirilmesi demişiz; ama, ayrıca, hak
grevi yapılmasına olanak tanınması için Anayasanın ilgili maddelerinin yeniden
düzenlenmesini taahhüt etmişiz. Bu hükümetin, kanun bile çıkaramazken, bu
anayasal değişiklikleri nasıl yapacağını da biraz merak ettiğimi söylemek
isterim. Şimdi, sayın milletvekilleri, benim burada esas konuşacağım ne var;
insan, her yerde, konuşmalarında samimî olarak düşüncelerini tam izah etmeli.
Şimdi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, yani, daha henüz kanunlaşmadan evvel,
hükümetin kurduğu konseye Türkiye İşverenler Sendikası bir rapor sunmuş. Bu
raporda diyor ki: "Reel sektördeki işletmeler işçi ücretlerini dahi
ödeyememekte. Zorluklar yaşadığı bir çetin dönemdedir. SSK primlerinin esas
kazanç sınırının yüzde 50'ye çıkarılması çok yanlıştır" diye bir ifadede
bulunuyor ve benim için işin en önemli tarafı da şu: Bir taraftan, bu programa
bakıyorum, birçok yerden hükümeti tenkit ediyor bunlar, baştan aşağı. Ne zaman;
31 Mart 2001'de. Şimdi, Türkiye İşveren Sendikaları hükümeti bu kadar tenkit
ediyor. Bakın, anlatacağım burada; Ekonomik ve Sosyal Konseyin, toplumsal
uzlaşmayla hazırlanan yasa tasarısının kanunlaşmamasından bu da şikâyet ediyor
ve "İstikrar programının sadece para ve döviz kuru politikalarına
dayandırılması, üretim ve istihdam ayağının ihmal edilmesi, döviz çıpası
yöntemiyle teknik hatalar -ki, bir uçta çıpa, diğer uçta enflasyon zorlaması-
ekonomiyi ortadan kırmıştır" diyor. Şimdi, bunu ne zaman diyor işveren
sendikaları; 31 Martta diyor; ama, bundan 19 Şubattan onbeş yirmi gün önce ne
diyordu: Biz, on yıl sonrasını görüyoruz, çok iyi durumdayız, işte böyleyiz
şöyleyiz diyordu. Şimdi, burada neyi söylemek istiyorum. Siz bu kafada olursanız,
yani görüşleriniz iki yerde de farklı farklı olursa, ekonomik konseyde başka,
dışarıda başka konuşursanız, buradan beklemiş olduğumuz yararı sağlayamayız
diye düşünüyorum. Yine bu işveren sendikalarının sunduğu bu konsey raporunda çok önemli
bir konu var; o da şu: Türkiye'de işçilik pahalanmıştır, fabrika göçü
başlamıştır diyor; ki, bu da gerçekten önemlidir. Türkiye'den bilhassa
Bulgaristan'a İstanbul'daki bazı tekstil fabrikalarının gittiği de bir
gerçektir ve burada bir doğru laf daha vardır "sigorta primi, kıdem
tazminatı, işsizlik sigortası primi ve istihdama ilişkin diğer yüklerin önemli
bir rolüyle Türkiye'de emek pahalı hale gelmiştir" diyor. Bu da doğru. BAŞKAN - Sayın Polat, toparlar mısınız. ASLAN POLAT (Devamla) - Şimdi, asgari ücreti 103 milyon verirken, kalkar
da bir işveren, işçiye "sosyal hizmet" adı altında 105 milyon lira
ödenek verirse, işçilik pahalı hale gelir; pahalı hale gelince de, Türkiye'de
istihdam açılmaz; istihdam açılmayınca da, işsizlik patlar; işsizlik patladığı
takdirde, sokaklara birtakım insanlar çıkarlar, yanlış olur. Şimdi, burada neyi esas, öz olarak söylemek istiyorum. Bunları saymanın
manası yok da; yani şimdi bir taraftan Ekonomik ve Sosyal Konseye işveren
sendikaları rapor sunuyor, baştan aşağı dert yanıyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen. Buyurun. (DSP sıralarından "Fenerbahçe yenildi" sesleri) ASLAN POLAT (Devamla) - Vallahi Fenerbahçe yenildiyse, bu gecenin bence
tek hoş sürprizi, iyi bir şey yani. Bir Beşiktaşlı olarak hoşuma gittiğini
söylerim. (Gülüşmeler) BAŞKAN - Eee, o zaman toparlayın efendim. Teşekkür edin, inin kürsüden. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, burada en önemli taraf da şu.
Türkiye İşveren Sendikaları burada, iş güvenliği yasa tasarısına çok şiddetle
karşı çıkıyor ve bunun iş barışını yıkacağından bahsediyor. Şimdi, bir taraftan
da konseye gidip, işçi sendikaları nasıl anlaşacaklar onu düşünüyorum. Neticede, ben, bu konseyin kurulmasının, diyalogun meydana gelmesinin,
herkesin eteğindeki taşları ortaya dökmesinin, gerçekleri söylemesinin doğru
olacağını belirtiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: Kuruluş MADDE 2. - Ekonomik ve Sosyal Konsey; Başbakanın başkanlığında, Başbakan
yardımcıları, Devlet Planlama Teşkilâtından sorumlu Devlet Bakanı, Hazineden
sorumlu Devlet Bakanı, Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanı,
Devlet Personel Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanı, Maliye Bakanı, Tarım ve
Köyişleri Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı, Gümrük
Müsteşarı, Devlet Personel Başkanı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği,
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, Türkiye Ziraat
Odaları Birliği, Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonunu temsil eden üçer temsilciden ve Başbakan tarafından
belirlenecek diğer Hükümet temsilcileri ve sivil toplum kuruluşları
temsilcileri ile kamu görevlilerinden oluşur. BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta
Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 640 sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin
Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere, 2 nci madde üzerinde söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, biz Doğru Yol Partisi Grubu olarak, ilke olarak
bu yasayı kabul ediyoruz. Bu Konsey, biraz evvel değerli konuşmacıların da ifade ettikleri gibi,
37 kişiden oluşmaktadır, 1995 yılında Başbakanın onayıyla kurulmuştur, mevcut
yapı korunmaktadır, 1995, 1996, 1997 yıllarında genelgelerle idare edilmiştir;
şu anki durum, mevcut durumu korumaktadır. Bu, Avrupa Birliğine uyum
yasalarının altyapısını teşkil etmektedir. Değerli milletvekilleri, bu yasaya hükümet istediği zaman uyacak,
istemediği zaman uymayacak... Bu yasanın bazı ana konularını değerli
parlamenter arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu yasanın gerekçesinde, hakikaten güzel ifadeler
vardır; ekonomide büyüme, sanayileşme, üretim, verimlilik, sosyal adalet ve
birtakım temenniler yer almaktadır ve
zaten Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da, bu Ekonomik ve Sosyal Konseyin
kurulması noktasında temenni kararı alınmıştır. Değerli milletvekilleri, biz, Yüce Parlamentodan, aşağı yukarı, 260-270
civarında yasa çıkardık; fakat, bu yasaların ekserisi, Avrupa Birliğine uyum
yasaları idi. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulmasıyla ilgili yasaya olumlu
bakmakla beraber, bazı tereddütlerimizi sizinle paylaşmak istiyoruz. Örneğin,
bu, Avrupa Birliği üyelerinden Portekiz ve Yunanistan'da anayasal bir hüküm
altına alınmıştır. Bugün, mevcut tasarıda, bu Konseyde, Başbakanın başkanlığında olmak
üzere, Bakanlar Kurulundan, aşağı yukarı, 9 üye mevcuttur. Devlet Planlama
Teşkilatı, burada bir sekreterya görevi yapmaktadır; böyle olunca da, ağırlıklı
olarak hükümetin görüşlerini taşımaktadır. Değerli milletvekilleri, mevcut tasarıyla, esnaf kesiminden, ziraat
kesiminden üye alınmıştır; fakat, diğer sivil toplum örgütlerinden üye
alınmamıştır. Örneğin, Tabipler Birliğinden üye alınmamıştır, mühendis
odalarından üye alınmamıştır. Aslında, demokrasinin tabana yayılması noktasında
bunlardan da üye alınması gerekmektedir. Bir diğer husus ise, biraz evvel arz ve ifade ettiğim gibi, bu Konseyin
sekreterya işi Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılmaktadır; fakat, bu
sekreterya işinin Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılmasının bazı
sakıncaları vardır; çünkü, hükümetin güdümünde olmaktadır. Bu durumda, bağımsız
ve özerk bir yapılanmadan yoksun olacağı için, bunun yanlış olacağını ifade
etmek isterim. Değerli milletvekilleri, bu Konseyde alınan kararlar uzlaşmayla
alınmalıdır ve bütün bu 36 üye ortak bir paydada birleşmelidir. Bu yasa,
Türkiye için çok önemli bir yasadır; zira, bu yasanın bütün sivil toplum
örgütleriyle birleşilerek çıkarılmasında büyük fayda vardır. Bağımsız
olmalıdır. Toplumsal barış açısından önem arz etmektedir. İşçi ve işveren
açısından çok önem arz etmektedir. Değerli milletvekilleri, esas üzerinde durmak istediğim husus, malumunuz
olduğu üzere, bu yasa, Avrupa Birliğine uyum yasaları çerçevesinde hazırlanan
bir yasa olmakla beraber, Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki ana kriterleri, ana
muhtevayı taşımamaktadır. Değerli milletvekilleri, şöyle ki; Avrupa Birliği üye ülkelerinde, bu
konseyde hükümet azınlıktadır; oysa, getirilen bu yasa tasarısında her ne kadar
hükümetin 16 üyesi bulunmaktaysa da, burada bir zorunluluk yoktur; çünkü,
hükümet, isterse, bunlardan istifade etme cihetine gidecektir. Oysa, burada
zorunluluk olması lazımdır. Değerli milletvekilleri, şöyle ki... BAŞKAN - Efendim, toparlayın. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan; 1 dakikada arz
edeceğim. BAŞKAN - Süreniz bitti; eksüre veriyorum. Buyurun. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Şöyle ki; bugün, Avrupa Birliğine üye ülkelerde,
bu konsey, önce bir karar vermektedir ve verilen karar, zorunlu olarak, hükümet
tarafından... Yani, ülkemizde çıkacak bir yasa, nasıl, önce Bakanlar Kurulundan
Parlamentoya sevk ediliyorsa, bu, ondan daha önce, sosyal konseyde görüşülmeli
ve sosyal konsey, bunu Bakanlar Kuruluna arz etmeli, Bakanlar Kurulu da Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunmalıdır ve orada da sosyal konseyin, ilgili yasa hakkındaki
görüşleri serd edilmeli ve Yüce Meclisin değerli üyeleri de o sivil toplum
örgütlerinin ne düşündükleri noktasında bilgi sahibi olmalı ve ona göre karar
çıkarmalıdır. O bakımdan, bu tasarıda, bu noktanın nazara dikkate alınmasında
yarar vardır diyorum. Bunun haricinde, bir diğer konu, istişarî organ olarak değil de zorunlu
bir şekilde, her yasanın çıkması noktasında, Yüce Parlamentonun bu konseyden
istifade etmesidir. Bu yasanın, ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor;
Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül. Efendim, Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki
Ergezen; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu kanun tasarısının 2 nci maddesi hakkında Grubumun
görüşlerini belirtmek üzere huzurunuzdayım. Tabiî, gecenin bu vaktinde bizi çalıştırmakta haksızlık yapıyorsunuz;
herhalde bizim de sizi meşgul etmemizden rahatsızsınız; ama, muhalefetin
konuşmaktan başka çaresi yok, elimiz kolumuz bağlı, hiç olmazsa biraz doğruları
söyleyelim de, belki bazı yüreklerin pası silinmiş olur diye düşünüyoruz; onun
için huzurunuzdayız. Bu kanun, genel gerekçesi ve madde gerekçeleri incelendiği zaman tasvip
ettiğimiz bir kanundur; eğer hayata geçirilebilse. Biz, bu kanunu, hayata
geçirilmesinden ziyade, hükümetin bir süksesi olarak görüyoruz, sükse olmasa
bile bir müeyyidesi yok; yani, toplanıldı, görüşüldü. Nitekim, Sayın
Başbakanımız bu konseyi toplamıştı, görüştü, ne oldu; yani, Sayın Başbakan ve
ekonomiden sorumlu olanlar buna uymayınca, kim ne yapacak?! Ekonomi bozulmuş. Şimdi, bir diyalogdan bahsediyorsunuz, diyalog diyorsunuz da -geleceğim
oraya- bir kere, partiler olarak diyaloga hazır değilsiniz. Bakın, şu
partilerin bile kendi aralarında diyalog kurmaması için sanki özel talimatlar
var. Siz bu tarafa, biz bu tarafa. Meclisin içerisinde birbirimizle
kaynaşamamışız; çünkü, Türk devlet yönetiminde gerçekten diyalog kültürü
zayıftır; bazı kabukları kıramamışız, zihinsel olarak, yüreksel olarak buna
hazır değiliz. Bu çok önemli bir olaydır. Diyalog, bir kültür meselesidir; bu,
doğrularına inanan insanların işidir, yiğit insanların işidir, doğrularını
savunabilen, bükülmeyen, direten insanların işidir. Şimdi, ekonomi bozulmuş, insanlar sokaklarda, ekonomiden sorumlu Bakan,
Meclisteki partilerle diyalog kuramıyor; ama, geliyorsunuz, burada, cümlelerin
içerisinde çok güzel sükse yapıyorsunuz; yani, kâğıtlar arasında çok tatlısınız
gerçekten, ballı kaymaklısınız. Hele hele, bu hükümetin, Sayın Başbakanımızın
bulunduğu hükümetin getirdiği kanun metinlerinin gerekçelerini incelediğiniz
zaman, toplumun ortak paydası olan bütün değerler, bu satırlar arasına
sığdırılıyor -dürüstlük, sosyal adalet, hak, diyalog, iyi bir ekonomi, eşitlik,
adalet- ama, bu tatlılığı, uygulamada göremiyoruz. Gönül arzu ediyor ki, şu
satırlar arasına sığdırdığınız şu tatlı kavramlar hayata geçirilsin. İnanıyorum
ki, siz bunları yazarken ve yazdırırken inanıyorsunuz, inandığınız cümlelerdir;
ama, kendi doğrularınızı hayata geçirecek iradeyi gösterme kültüründen
yoksunsunuz. Türkiye'nin, bana göre sıkıntısı budur. Türk devlet geleneğinde,
Türk devlet yönetiminde; herhalde, aldığımız eğitimden kaynaklanıyor... PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Nasıl eğitim aldınız siz? ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ee, yanlış eğitim demek ki... Diyalog
kuramıyoruz. PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - -
Yaşıtız... BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen efendim... ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Tabiî, ben biliyorum, siz olayı başka taraflara
çekmek isteyeceksiniz; ama, ben çok rahatım ve çok net konuşuyorum. BAŞKAN - Sayın Ergezen, Genel Kurula hitap edin lütfen. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Gerçekten, diyalog kültürümüz yoktur bizim. Bakınız, ekonomimiz batmış. Birkaç saat önce bir kanun görüştük.
İnanıyorum ki, o kanunun içeriğini bilen arkadaşlar, bilmeyen arkadaşlarımıza
mutlaka anlatmışlardır; soyulan ve soydurulan bankalar -altını çiziyorum- yeni
borçlanmalarla temize çıkarılmak isteniyor; ama, bu yapılmamalıydı. Bir diyalog
kurulsaydı... Eğer bu işi bilmiyorsanız -ben bildiğinize inanıyorum da, biraz
umursamaz bir haliniz var- sizin yerinizde olsam, eski başbakanlarla
görüşürdüm, Demirel'le görüşürdüm; yani, gidip İsrailliyle görüşeceğime,
Yunanlıyla görüşeceğime, önce kendi milletimin çocuklarıyla diyalog kurmasını
bilmeliydim, becermeliydim. Erdal İnönü ile ben görüşmeliydim; ben, Deniz
Baykal ile Erbakan ile Demirel ile görüşmeliydim. Arkadaş, Türkiye'nin
ekonomisini ben nasıl düzlüğe çıkarırım; ben, bu bölgede stratejisi çok önemli
olan bir ülkeyim, Ortadoğu'nun liderliğine soyunan bir ülkeyim; ben, ekonomik
olarak gerçekten büyük değerler kaybettim, ihracattan kaybettim, komşularımla
ilgili ticaretimden kaybettim... BAŞKAN - Sayın Ergezen, toparlar mısınız lütfen. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bakın, biz, size petrol boru hattını açtık,
teslim ettik, petrol boru hattını dahi koruyamadınız. Biz, size... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika verir misiniz? BAŞKAN - Veririm efendim; siz toparlayın yeter ki... ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Biz, size petrol boru hattını açtık, muhafaza
edemediniz, kapandı; biz, Habur Kapısını size açtık, muhafaza edemediniz,
kapandı; biz, Türkmenistan doğalgazını Doğubeyazıt'a, hududa kadar getirdik,
içeri geçiremediniz; biz, küçük tankerlerle 4 ton, büyük tankerlerle 8 ton
akaryakıt getirilmesinin kararını çıkardık, bunu beceremediniz. Yani,
beceriksizliğinizi kabul etmeyi bırakın bir tarafa, gelin, diyalog kurun,
doğruları ortaya koyalım. Bu ülke hepimizin ülkesi; yarın Sayın Ecevit gider,
bir başkası gelir; ama, bu ülkenin birtakım stratejik önemi haiz meselelerinin
pazarlık konusu yapılmasına sebep olan zayıf ekonomiden bu ülkenin kurtulması
lazım. Eğer biz bunu kurtaramazsak, hep beraber sıkıntıya gireriz. Benim gönlüm
razı değil, başka hükümetlerin tartışılmasına imkân hazırlamanıza gönlüm razı
değil. Bunun vebali size aittir; bu vebalden, bu milleti kurtarmanız lazım
diyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergezen. Madde üzerindeki görüşmeler bitti. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: Konseyin görev ve yetkileri MADDE 3. - Konsey'in görev ve yetkileri şunlardır; a) Toplumdaki ekonomik ve sosyal birimlerin, Hükümetin ekonomik ve
sosyal politikalarının oluşturulmasına katılımlarını sağlamak, Hükümet ile
toplumsal kesimler arasında ve toplumsal kesimlerin kendi aralarındaki uzlaşma
ve işbirliğini güçlendirecek çalışmalar yapmak, b) Oluşturduğu görüş, öneri ve raporları Hükümet'e, Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ne, Cumhurbaşkanı'na ve kamuoyuna sunmak, görüş bildirilirken uzlaşılan
ve uzlaşılamayan hususları ayrı ayrı belirtmek, c) Sürekli ve geçici nitelikte çalışma kurulları kurmak ve üyelerini
belirlemek, bu kurulların raporlarını görüşmek, d)Türkiye-Avrupa Birliği Karma İstişari Komitesi üyelerini Avrupa
Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitesinin yapısı ve özelliklerini dikkate alarak
belirlemek ve Komitenin çalışmalarını izlemek, e) Amaçları doğrultusunda ulusal ve uluslararası düzeyde seminer ve
toplantılar düzenlemek, uygun görülecek toplantılara temsilci göndermek, f)Ekonomik ve sosyal konularda yayınlar ve araştırmalar yapmak ve
yaptırmak. Ayrıca, Hükümetin istemi üzerine, ekonomik ve sosyal nitelikli her türlü
konuda, ekonomik ve sosyal yaşamı doğrudan etkileyen kanun tasarıları ve
kalkınma planı ile yıllık programların hazırlanması sırasında görüş
bildirebilir. BAŞKAN - Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, Doğru Yol Partisi Grubu
adına... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Yılmazyıldız konuşacaklar. BAŞKAN - Göndermemişsiniz efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Değiştiriyoruz. BAŞKAN - Şimdi değiştiriyorsunuz. Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız, buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve
Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten, Doğru Yol Partisi olarak böyle bir kanunu desteklemekle
birlikte, arkadaşlarımızın muhalefet şerhinde belirttikleri, daha bağımsız,
belli konularda, belirlenen konularda hükümete sadece bir danışma niteliğinde
değil de, uyulması gereken kararlar alabilecek yeterliliğe kavuşturulması
yararlı olurdu diye düşünmekteyiz. Ayrıca, katılımcıların kesinleşerek
belirlenmemiş olması, Başbakanın inisiyatifine bırakılmış olması bir yönüyle
iyi olmakla birlikte bu konseyin ciddiyetini de azaltacak önemli bir etken
olabilir diye düşünmekteyiz. Bu konseyin kurulma ihtiyacı... Böyle bir konseyin çalışmalarının
olmaması, hükümetin zaman zaman uyguladığı politikalarda burada bahsedilen
kesimlerin görüşlerini dikkate almaması, maalesef, son günlerde sokaklarda
tatsız olayların yaşanmasına sebep olmuştur. Bağ-Kur primleri yüzde 48
artırılmış, işverenler feryat etmiş, aynı şekilde çalışanlar feryat etmiş.
Yine, bakıyoruz -bir arkadaşımız yasa teklifi verdi- zaten aldığı emekli
aylığıyla geçinemeyen, geçinemediği için çalışan emekli Bağ-Kurluların sağlık
giderleri için bir de yüzde 10 kesinti yapılması, muayene olurken muayene
ücretinin yüzde 10'unu ödemesi, çalışanların yüzde 20'sini ödemesi, açlık
sınırındaki bu kesimleri infiale sokmuştur. Temennimiz, hükümet, bu tepkileri -sadece basit bir sokak gösterisi
değil- artık hiçbir iş yapamayan, tümüyle duran ekonomide çoluğuna çocuğuna bir
dilim ekmek götüremeyen esnafımızın bu çığlığını duyar, acil önemleri alır;
özellikle Bağ-Kurluların sağlık giderlerinden, esnafımızın ve çiftçilerimizin
bağlı olduğu Bağ-Kur emeklilerinden, çalışanlarından yüzde 10 ve yüzde 20 kesilmesi,
muayene ücreti olarak kendilerinden belli oranda ücret alınması gibi konuları
iptal eder. Bunu çok gördük. Vergi yasalarının çıkarılmasında hayat
standardının getirilmesi, her konuda ilave vergilerin getirilmesi gerek
sanayicinin gerek çalışanların gerek serbest çalışan, esnafımızın, çiftçimizin,
maalesef, artık, geçinemez, işlerini yürütemez noktaya gelmesine sebep
olmuştur. İşte, bu nedenle, hiç olmazsa vergi konularında, hiç olmazsa belli
sağlık konularında, hiç olmazsa giderlerin hangilerinin yasaya dahil edileceği
gibi konularda, bu Ekonomik ve Sosyal Konseyin yaptırımlarının olabilmesi,
mutlaka görüşünün alınabilmesi, alınan görüşlere uyulabilmesi gibi konuların
dile getirilmesi, zannediyoruz, bu konseyi daha yararlı kılar. Burada konseyi tek cazip kılan madde, zannediyorum, Türkiye-Avrupa
Birliği Karma İstişare Komitesi üyelerinin belirlenmesi maddesidir; ki, bu
maddede üyelerin zaman zaman yurtdışına çıkabilme imkânlarının olması. Onun
dışında, bu konseyi cazip kılan, maalesef, etkili kılan bir nokta olmaması en
büyük eksikliktir. BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, toparlar mısınız efendim, süreniz bitmek
üzere. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Buradan, hükümete özellikle çağrıda bulunmak istiyorum. Bu konsey olsun
veya olmasın, çalışan kesimlerin ve esnafın, çiftçinin, lütfen sesini duyunuz;
duymadığınız takdirde, insanımız -benim, en son Bandırma'da şahit olduğum bir
olay- sabahın 5'inde çöp tenekesini açıp ekmek arar. Bu tür görüntüler,
Türkiye'ye yakışmıyor, Avrupa Birliği adayı Türkiye'ye yakışmıyor. Bu tür
görüntülerin acilen ortadan kaldırılması için milletin sesini duyalım diyorum
ve çıkacak kanun hayırlı olsun diyorum. Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Metin
Kalkan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten, uzun zamandan beri, ilk defa, yanlış yönetimden
dolayı çıkan ekonomik kaosu halka yükletmeyen ve ona bedel ödetmeyen bir kanun
tasarısı maddesini görüşüyor gibiyiz. Ekonomik ve sosyal konsey kurmakla ilgili olduğu gibi, keşke bir de
siyasal konsey kurmakla ilgili teşebbüs olsaydı, keşke insan haklarıyla ilgili
bir uzlaşma zemini aramak üzere bir kurum oluşturulmaya teşebbüs edilseydi.
Gerçi, bu ekonomik ve sosyal konsey kuruluşu da çok geç kalmış ve artık sadra
şifa olmayacak bir mahiyet arz etmiş durumdadır; çünkü, istişarî bir karar
almak yerine, artık, geniş halk yığınları, maalesef, icbarî kararlar almak
üzere sokaklara dökülmüş ve Türkiye'nin kamuoyunu derinden yaralayan çok acı
manzaraları televizyon ekranlarından seyretmekten artık paniklemek üzereyiz. Gerçekten, biz, her şeyi iş işten geçtikten ve artık bir faydası
olmayacak duruma geldikten sonra mı karara bağlayacağız; yani, belki elli yıl
evvel yapılması gereken bir teşebbüstü bu; fakat, buna rağmen, bugün
yapılmasına rağmen, bu da, çok nakıs ve eksik olmaktadır. Belki bir nevi halk
katmanlarını biraz daha bekletmek, oyalamak üzere hükümetçe uygun görülmüştür;
çünkü, burada zaten oluşturulacak fikir, halk katmanlarını ve sosyal kesimleri
direkt onları tatmin edecek düzeyden uzak olacaktır. Hükümetin programı neyse,
hükümet neyi arzu etmişse, o doğrultuda karar çıkarılabilecek şekilde bir yapı
oluşmaktadır. Aksine bir karar çıksa da, halkın yararına, hükümet isterse
uyacak isterse uymayacak. Tamamen istişarî ve tamamen göstermelik bir karar
mahiyetindedir; ama, buna rağmen, bu kanun tasarısının kelimeleri ve sözcükleri
arasında "istişarî", "uzlaşma" ve "diyalog"
kelimeleri olduğu için, bunu da olumlu saymamak mümkün değildir. Onun için, bütün eksikliklerine ve nakısesine rağmen, bu tasarıdaki
eksikleri gösterip fazla direnmeyeceğimizi söylüyoruz; çünkü, uzlaşmaya
ihtiyacımız var; ama, oluşturulacak kurullar eliyle değil, atanmışlar eliyle
değil. Bu uzlaşmanın, keşke, bir konsey aracılığıyla, bir kapalı odada
konuşacak insanlar arasında tesis edilmesini düşündüğümüz kadar, şu Mecliste de
halkın seçtiği, halkın itibar ettiği gruplar arasında da oluşmasına katkıda
bulunacak bir mantalite, hiç olmazsa, şu andan itibaren, Meclise hâkim olsa
da... Biz anlaşırsak, biz uzlaşırsak, Türkiye'deki bütün problemlerin
biteceğini görüyoruz. Bakın, hatta, iktidar partisinin milletvekilleri ile yönetimi uzlaşırsa,
anlaşırsa ve halkın yararına diyalogları olursa, o takdirde dahi sorunların çok
süratle bitme ihtimali belirecektir. BAŞKAN - Sayın Kalkan, toparlar mısınız. SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım. Ben bu maddenin, amaçları ve kapsamı içerisinde zikredilen bazı
hususları söylüyorum ve bir nevi dikkat çeksin diye de değişik bir açıdan yorum
getirmek istiyorum: "Ekonomik ve sosyal konularda yayınlar ve araştırmalar
yapmak ve yaptırmak." Değerli milletvekilleri, ekonomik ve sosyal konularda araştırma yapmak
ve bunları yayınlamak Türkiye'de ne kadar insanın başına iş açtı? Acaba, nasıl
bir fikir ve düşünce baskısı karşısında ne kadar serbest ve özgür talepler bu
maddeyle karşılanabilir; buna rağmen, bu maddeyi de olumlu görüyorum. Sosyal
mantalitenin terk edildiği bir ortamda, tekrar, ekonomiyi ve ondan sonra sosyal
düşünceyi gündeme getirmek de en azından bir başarıdır diye kabul ediyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Mikrofonunuzu açtım efendim; buyurun. SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Yüce Meclise daha güzel daha olumlu
kanun tasarıları geldiği takdirde, gece yarılarına kadar değil sabaha kadar
çalışmayı diliyor ve inşallah, hayıra vesile olsun diyor; teşekkürlerimi arz
ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - İnşallah efendim. Sayın Bakanım, redaksiyon talebiniz olacak mı? ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Evet efendim. Burada en son cümlede "Ayrıca" kelimesinden sonra bir
"konsey" kelimesinin ilavesini, anlamın, daha net olarak ifade
edilmesi bakımından yararlı görüyoruz. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Efendim, Sayın Bakanın redakte ettiği şekliyle maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: Konsey Başkanı MADDE 4. - Konsey Başkanı, Başbakandır. Başbakanın toplantılara
katılamaması halinde görevlendireceği Başbakan Yardımcısı toplantılara
başkanlık eder. BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük
konuşacaklardır. Buyurun. DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 640 sıra sayılı, Ekonomik ve Sosyal Konseyin
Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi
üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum.
Şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Türk demokratik
hayatına yepyeni bir anlayışın getirilmesi bakımından fevkalade ehemmiyet arz
etmektedir. Esasen bu konsey, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Çiller'in
Başbakan olduğu dönemde, bir genelgeyle kurulmuştu ve bu genelgenin hemen hemen
tüm maddeleri, şu anda, bu tasarının içerisinde vardır. Bu itibarla, Doğru Yol
Partisi olarak, bizim, bu Ekonomik ve Sosyal Konseyin oluşum tarzı ve
esaslarıyla ilgili itirazımız yoktur. Gerçekten, önemli bir ihtiyacı
gidereceğinin anlayışı içerisindeyiz. Ancak, birkaç hususu, huzurlarınıza
getirmek istiyorum. Demokratik hayatımızın en önemli anlayışı, kuvvetler ayrılığı ilkesidir.
Yürütme, yargı ve yasama organı, Türk devlet hayatının, Türk devlet
teşkilatının en önemli organlarını oluşturmaktadır. Bu organların iş ve hizmetlerine
müdahale etmeden; ama, gelişen ve değişen toplum kesimlerinin ihtiyaçlarının,
meselelerinin tespit ve giderilmesinde katılımcı demokrasi anlayışının da,
fevkalade önemli yeri vardır. Dünyadaki çağdaş demokrasilerde, katılımcı demokrasi, mutlak surette
vazgeçilemeyecek bir noktaya doğru gitmektedir. Dolayısıyla, sivil toplum
örgütleriyle resmen kurulu bulunan organlar arasında diyaloga, uzlaşmaya ve
ülke meselelerine birlikte çözüm aramaya ihtiyaç var ve bununla ilgili olarak
da bir kısım düzenlemeler yapılmaktadır. Bu itibarla, Ekonomik ve Sosyal
Konseyi, ülkemizdeki ekonomik ve sosyal politikaların oluşmasında diyalogun,
uzlaşma kültürünün ve ülkenin ekonomik ve sosyal politikalarının oluşması
bakımından da önemli bir kaynak olarak değerlendiriyoruz. Ancak, üzerinde durulması gereken nokta, biraz evvel de ifade ettiğim
gibi, bu konsey üyelerinin sayısının artırılması, aslında, konseyin görevlerini
daha iyi yapmasına, ülke meselelerinin tespit ve giderilmesinde daha hassas
davranılmasına imkân sağlayacaktı. Sayın Bakanımız, Barolar Birliği, Türk
Tabipler Birliği, Türkiye Millî Kooperatifler Birliği, Türk Kadınlar Birliği
gibi toplum kesimlerini, fevkalade ilgilendiren, hem ekonomik hayatımızın hem
sosyal hayatımızın çok önemli teşkilatları olan bu kuruluşların bu konseyde
görevlendirmemelerini -diğer 100 kuruluş arasına alınmamasını- bunu gerekli
görmemesini, bunun sadece Başbakanın inisiyatifine bırakılmasını, doğrusunu
isterseniz bir nakıse olarak değerlendiriyorum. Çünkü, bunlar, diğer kuruluşlar
gibi değil, diğer 100 kuruluş gibi değil; bunun içerisine, mutlaka bunları
dahil etmek lazımdı. Türk Barolar Birliğini niye koymazsınız?.. Türk Tabipler Birliği, sağlık
hayatımızla ilgili olarak çok önemli konularla ilgilenmektedir, niye
koymazsınız?.. Türkiye Millî Kooperatifler Birliği, bu kadar kooperatifler var,
bütün kooperatiflerin bir üstkuruluşu olarak niye koymazsınız?.. Kamu çalışanlarını, özellikle kalkınmamızı sağlayan ve kalkınmamızın en
önemli motoru olarak bildiğimiz o çalışan kesimi buraya koymayı niye
düşünmezsiniz? Doğrusunu isterseniz, bunu bir eksiklik olarak görüyorum. Değerli milletvekilleri, bir hususu daha huzurlarınıza getirmek
istiyorum: Ekonomik ve Sosyal Konseyin bir altyapısının da illerde kurulmasında
fayda vardır. İlerde, benzeri kuruluşların, valinin başkanlığında ve ilgili
kuruluşların temsilcileriyle, ilin, ekonomik ve sosyal politikaları, kalkınma
ve ihtiyaçlarıyla ilgili tespit ve önerilerin, üst kurula götürülmesini
sağlayacak bir oluşumun, ben, özellikle amacı daha iyi sağlayabileceği ve bu
suretle de, gerçekten, merkezde oluşturulacak genel politikalara fayda
sağlayacağı inancını taşıyorum; ama, bir gün gelecek ki, illeri de içerisine
alan, böylesine bir konsey, inşallah kurulur ve bir istişarî mahiyette, bugün
eksikliğini hissettiğimiz, demokrasinin en önemli unsuru olarak gördüğümüz
diyalog ve uzlaşma bakımından da önemli hizmetler ve işlevler yapacağına
inanıyorum ve bu tasarıya olumlu baktığımızı, keza bu maddeye de aynı şekilde
olumlu baktığımızı belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bedük. Fazilet Partisi Grubu adına, Çankırı Milletvekili Sayın Hüseyin Karagöz;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Ekonomik ve Sosyal Konseyin
Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi
üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Muhterem arkadaşlar, takriben onbeş-yirmi gündür bütün ülkemizde devam
eden esnafın sokağa dökülmesinin, sokaklarda "hükümet istifa" diye
bağırmasının bugüne kadar olumsuz bir sonucunu görmemiştik; ama, bugün,
maalesef, Tandoğan Meydanında meydana gelen müessif olaylardan dolayı hepimiz
üzgünüz. Bu olaylarda yaralanan polis kardeşlerimize Cenabı Hak'tan acil
şifalar diliyoruz, keza, yaralanan esnaf arkadaşlarımıza da acil şifalar
diliyoruz. Temenni ediyoruz ki, esnafımız, demokratik hakkını kullanırken
provokatörlerin provokasyonuna gelmesin, bu tip müessif hadiseler olmasın. Değerli arkadaşlar, bu konuda bir iki söz söylememe müsaade ediniz.
Bugün ortaya çıkan olumsuz olaylar bir sonuçtur. Bu sonuçları biz tartışmaktan,
konuşmaktan, suçlu aramaktan ziyade, bunun sebeplerinin üzerinde durmamızda
fayda var. Bakınız, esnafımız sokakta; ne istiyor, hükümetinden ne bekliyor, kısaca
sizlere onları arz edeyim; göreceksiniz, aslında, esnaf fazla bir şey
istemiyor. Fakat, günlerdir, esnafımızın bu isteğine maalesef hükümetin ciddî
manada kulak verdiği, bunları önüne alıp düşündüğü, tedbir aldığı herhangi
ciddî, somut bir şey de yok. Bakınız, esnafımız diyor ki: "Dolar kuru çok yüksek; dalgalı olması
sebebiyle üretimimiz durdu. Özellikle esnaf bankası olması nedeniyle, Halk
Bankası kredilerinde yüksek faiz var, kredi kullanamıyoruz. Vergi ödeme
kolaylığı getirilmesine rağmen, yüksek faizler nedeniyle kabaran vergi
borçlarımızı ödeyemiyoruz, ödeyecek durumda değiliz. Üretim ve satışların
durması sebebiyle istihdamda problemlerimiz var. Üretim girdilerinde aşırı
tarife uygulamasına son verilmeli; bilhassa, elektrik..." Cevat Bey, yüzde
olarak, rakamları konuşmasında verdi." Vergi yükünün, dünya üst
limitlerine çıkmasına rağmen, vergilerin, yolsuzluk ve faizlere harcanmasına
artık tahammül edemiyoruz. Ek vergi geleceği korkusuyla yaşıyoruz her gün"
diyor esnafımız. Rahatlatmanız lazım artık; çıkıp şu mikrofonlardan, millete
"artık bundan böyle vergi getirmiyoruz" dememiz lazım. Çünkü, işimiz
gücümüz şimdiye kadar hep vergi koymak, zam yapmak oldu. "Elinde parası
olanların bile ödemeleri durdurarak dolarda kalmaları eğiliminden
rahatsızız. Peşin para ile bile mal
almak isteyen tüccarın alacak mal bulamaması, alım gücünün düşmesi nedeniyle
esnaf ve tüccarın bile alacak mal bulamaması, siftah edememesi en büyük
sıkıntımız" diyor. Esnafımız "vergilerle sürekli oynanıyor; buna son
verilmeli" diyor. Esnafımız "Türk bankalarının akreditiflerinin bile
kabul edilmemesi nedeniyle ithalat yapamıyoruz" diyor. Esnafımız
"bankaların kredi vermemesi sebebiyle, tefecilerin kıskacına düştük"
diyor. Yarın sabah ne olacak sorusuna hükümetin bile cevap bulamamasından
endişe ediyor esnafımız. Hayat standardı denilen ek bir vergi var, bunun kaldırılmasını istiyor
esnafımız. BAŞKAN - Sayın Karagöz, toparlar mısınız. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Esnaf, bankacılık sisteminin kurtarılması
adına, geniş halk kesimlerinin feda edilmesi anlamına gelecek uygulamalara son
verilmesini istiyor. Ulusal Programın gecikmesi nedeniyle, belirsizlik ortamının
kalkmamasından da esnafımız son derece rahatsız. Değerli arkadaşlar, bu tasarı, toplum kesimleriyle, uzlaşma noktasında,
onların gerilimini alma noktasında büyük bir fırsattı; ama, burada, yine,
tekelci, devletçi zihniyet ağır bastığı için, maalesef, hükümet bu fırsatı da
kaçırdı. Gerçekten, bağımsız bir kuruluş olarak, hem ekonomik hem siyasal
bağımsız bir kuruluş olarak bunu kursak ve esnafa da, sosyal kesimlere de
enforme edebilsek, bu toplumda, büyük ölçüde, gerilimi alacaktı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Esnafımızın talepleri de, esasen, fazla bir şey değil; onlardan da imkân
nispetinde olanlar karşılandığı takdirde, toplumumuzun yeniden bir sükûnete
dönme imkânı vardı; ama, hükümet, bu fırsatı da kaçırdı. Biz, gerçek manada, etkin, sosyal ve ekonomik bir konseyin kurulmasına
karşı değiliz ve her şeye rağmen, bugün olmasa da, istikbalde, konseyin,
özlenen yapısına kavuşturularak, ülke için hayırlı hizmetlere vesile olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: Konsey başkan yardımcıları MADDE 5. - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Türkiye İşveren
Sendikaları Konfederasyonu tarafından bir, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar
Konfederasyonu ile Türkiye Ziraat Odaları Birliği tarafından bir, Türkiye İşçi
Sendikaları Konfederasyonu, Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu ile Devrimci
İşçi Sendikaları Konfederasyonu tarafından bir kişi olmak üzere üç Başkan
yardımcısı belirlenir. Başkan yardımcıları bir yıl süreyle ve dönüşümlü olarak görev yaparlar. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili
Sayın Musa Demirci; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 640 sıra sayılı tasarı hakkında, Fazilet Partisinin görüşünü
arz edeceğim; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, diyalog, hoşgörü ve anlaşma. Gerçekten,
bugünlerde ihtiyacını duyduğumuz üç kelime. Üç kelimeyi hemen söyleyip
geçiyoruz; ama, hakikaten, etkisi, fevkalade fazla. Gerek diyalog gerek hoşgörü
gerekse bunların her ikisinin meydana getirdiği toplumdaki anlaşma, her şeyden
önce, demokrasimizi güçlendirir, toplumu yeniler ve hükümete de, bu milleti
idare eden hükümete de güven sağlar. Bu bakımdan, hakikaten, bunlara önem
vermek lazım. 1995 yılında, sivil toplumlarla başlamış olan diyalog, 54 üncü hükümette
de, yine, günün Başbakanı Sayın Erbakan tarafından, bir genelgeyle işlevini
yürütmüş ve hakikaten, o günlerde de, büyük faydası görülmüştü. Bugün,
görüyoruz ki, bu konu, kanunlaşıyor. Ekonomik ve Sosyal Konsey, ülkemizde
kurulacaktır. Bu, demokrasimiz açısından fevkalade önemli. Demokrasimizin
olgunlaşmasının da bir işareti olacaktır. Bakınız, ülkeler, sektörlerini sayarken "kamu sektörü, özel
sektör" diyorlar; ama, bir üçüncü sektörden bahsediyorlar. İsmine
"üçüncü sektör" diyorlar ve parantez içerisinde, vakıflarını,
derneklerini, odalarını, borsalarını, sendikalarını bu üçüncü sektör içerisinde
sayıyorlar ve üçüncü sektöre de fevkalade önem veriyorlar. Bakın, bugün Amerika Birleşik Devletlerinde ve Avrupa ülkelerinde,
hakikaten, üçüncü sektörün işlevi fevkalade önemlidir. Niye; çünkü, üçüncü
sektörde görev alanlar, mallarıyla, zamanlarıyla, herhangi bir karşılık gözetmeden
çalışırlar ve ülkeye faydalı olurlar; bu üçüncü sektör, devletin üzerindeki
yükü kaldırır. Bu bakımdan, ülkemizde de, demokratik olgunluğun bir nişanesi
olarak, üçüncü sektöre önem vermemiz ve adil olmamız lazım. Bakıyoruz ki, bazı
kurum ve kuruluşlar, demokratik olgunlukları gelişmediği için, üçüncü sektörün;
yani, derneklerin, vakıfların, sendikaların önünü kesiyorlar. Bu fevkalade
yanlıştır ve demokrasimizin olgunlaşmadığının işaretidir. Bu bakımdan, üçüncü
sektöre, gerçekten, bugün, kanunlaştırmak suretiyle önem verilmesi, önünün
açılması fevkalade önemli; ama, söylediğim gibi, adil olarak bunun üzerinde
durmak gerekir. Bakınız, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde
kiliselerin hastaneleri var, kiliselerin okulları var, kiliselerin yurtları
var. Dolayısıyla, bakın, önünü açmışlar, hiç kimse de gocunmuyor. İşte, laiklik
dediğimiz şey de budur. Bakın, ülkemizde ne oluyor; ülkemizde, asırlarca önce
kurulmuş olan bir Vakıf Gureba Hastanesinin hukukî yapısı değiştiriliyor ve
yine, bazı vakıflar kapatılıyor, YÖK üniversite kapatıyor. Bu bakımdan, bu
çifte standardı kaldırmamız lazım. Bunları kaldırdığımız zaman demokrasimizin
üzerindeki yükler kalkacak ve dolayısıyla, işte, bugün, hakikaten arzusunu
çektiğimiz huzur ortamı da kendiliğinden gelecektir. Durup dururken ekonomik
huzurumuz bozulmadı, durup dururken bu noktaya gelmedik. Öyleyse, mutlaka bu
baskıları, bu dayatmaları kaldırdığımız zaman, ekonomik ve sosyal hayatımızdaki
rahatlamayı kendiliğinden göreceğiz, buna da milletimizin ihtiyacı var. Bakın, bugün, Ankara Ticaret Odası, ziraat odaları, sendikalar, Emek
Platformu bir şeyler söylüyor. Bunlara kulak vermemiz lazım. Niye; çünkü,
bunlar bu memleketin çocukları. Bu memleketi, hepimiz gibi, onlar da
seviyorlar; yani, sokaklara dökülmek, kimseyi, hiçbir zaman memnun etmez ve
bugün de memnun etmemiştir. O bakımdan kulak vermek lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız. MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Bu bakımdan demokrasilerde hem bu sektörlere hem muhalefete kulak vermek
lazım. Şurada en mükemmel şekliyle getirilen bir önerge kabul edilmiyor;
edildiği takdirde, diyalog kendiliğinden kuruluyor, bir bakıyorsunuz ki, hemen
bir konsensüs oluşmuş. Bu bakımdan, bunlara ön vermek ve önünü mutlaka açmak
lazım diyorum. Tasarı, inşallah, istişarî olmaktan öte -mahiyet itibarıyla söylüyorum-
mutlaka o katılanların da görüşleri işlerlik kazanır, yürürlüğe girer diye
düşünüyorum, hepinize saygılar sunuyorum. Sağolun. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirci. 5 inci madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: Başkanlık Divanı MADDE 6. - Başkanlık Divanı, Konsey Başkanı ile üç Başkan yardımcısından
oluşur. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili
Sayın İsmail Alptekin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulmasıyla ilgili yasa tasarısının
6 ncı maddesiyle ilgili, Fazilet Partisi Grubunun görüşünü arz etmek üzere
huzurunuzdayım; gecenin bu saatinde, hepinizi, saygıyla selamlıyorum. Yasa tasarısıyla ilgili, gerek Sayın Bakan gerekse parti grupları geniş
manada bilgi verdiler; mesele, ortaya çıktı ve kavrandı. Gerek gerekçesiyle
gerekse burada huzurda konuşan bütün değerli milletvekillerinin anlatımlarıyla,
hakikaten, Mecliste, bütün siyasî partilerin bu yasanın çıkması noktasında
ortak görüş ifade ettikleri ortaya çıktı. Bu, elbette ki, hepimizi memnun eden
bir husustur. Gecikmiş de olsa, böylesine önemli bir kurumun oluşturulması,
inşallah, Türkiye'nin ününü açacak, hayırlı, güzel hizmetlere vesile olacaktır. Şimdi, benim üzerinde konuşacağım başkanlık divanıyla ilgili madde
önemli bir madde. Başkanlık divanı, konsey başkanı ve üç başkan yardımcısından
oluşuyor. Hepimiz biliyoruz ki, evimizde bile, evin reisi, evin sorumluluğunu
taşıyan kişi, kendi görevlerini hakkıyla yapmazsa, evlatlarından, ailesinden,
torunlarından ve çalışanlarından fazla bir şey bekleyemez. Öyleyse, ben, işin
detayına girmeden, kanaatimce, başkanlık divanının fevkalade önemli olduğunu
ifade etmek istiyorum. Başkanlık divanını oluşturan sayın başkan ve başkan
yardımcıları, bu konseyin belirlenen hedeflere ulaşması noktasında, ciddî
olarak üzerinde durmalı, meseleleri takip etmeli ve sonuçlarını almalıdır. Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz ki, bir meşhur atasözü var; bu
yasamıza da fevkalade uyuyor: Türk gibi başlayıp, İngiliz gibi bitirme arzusu.
Biz, heyecanla başlıyoruz; ama, takip... Takip... "Takip" denilen o
çok önemli, Batı âleminin çok hassas
olduğu konuya, maalesef, fazla yakınlık göstermiyoruz, ilgi göstermiyoruz;
belirli bir noktadan sonra, mesele tavsıyor. Bu bakımdan, başkanlık divanının
ehemmiyetini bu vesileyle ifade ederken, 9 uncu maddede sekreterya
hizmetlerinin Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından yapılacağının
düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Oysa ki, bana göre, burada ayrı bir sekreterya
oluşturulmalıdır. Güçlü, bilgili, ileriyi gören ve altyapıyı hazırlayacak olan
bir genel sekreterin başkanlığında bir sekteterya oluşturulmasının daha faydalı
olacağı kanaatini burada ifade ediyorum. Değerli arkadaşlar, burada ifade edildi; bu konsey tam bağımsız mı,
özerk mi; değil; gönlümüz isterdi ki olsun. Çünkü, böyle bir özerk ve bağımsız
bir konseyin, bizi kızdıran, bizi uyaran ve bizim canımızı sıkan, belki,
görüşleri, düşünceleri, raporları ve tavsiyeleri olacaktı. Bu noktada biraz
tereddütlü olduğumu ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, bu konsey çok önemli görevler
yapabilir. Bizim milletimizin, inandığı, güvendiği ve kararlı olduğu hiçbir
konuda başaramayacağı bir şey yoktur, yeter ki, inanalım ve konseyin
görevlerini tam yerine getirmesini arzu edelim. BAŞKAN - Sayın Alptekin, toparlar mısınız!.. İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Biz inanıyoruz ki, böyle bir girişim, daha
da, eksiklerini tamamlayarak, ülkemize önemli hizmetler yapacak, diyaloğu,
karşılıklı uzlaşmayı sağlayacak ve altyapı hazırlayacaktır. Biz, Fazilet Partisi olarak bu
yasanın hayırlı olmasını diliyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alptekin. Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan "Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma
Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin aşağıdaki
biçimde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. "Başkanlık Divanı; Konsey Başkanı, 3 Konsey Başkan Yardımcısı ve
Konsey Sekreteryasından Sorumlu Müsteşardan oluşur."
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Kabul ediyoruz
efendim. BAŞKAN - Efendim, Hükümetin kabul ettiği, Komisyonun takdire bıraktığı
önergeyi oylarınıza...(DSP sıralarından "gerekçeyi okuyalım" sesleri) Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Ekonomik ve Sosyal Konseyin ilgi alanı ile Devlet Planlama Teşkilatının
görev alanının benzerlik göstermesi nedeniyle tasarıda, Konsey sekreteryasının
Devlet Planlama Teşkilatına bırakılması uygun görülmüştür. Kuruluş olarak bu
alanda engin deneyime sahip DPT'nin Başkanlık Divanında yer alması bu birikimin
değerlendirilmesine imkân verecek ve Konsey çalışmalarının etkinliğini
artıracaktır. Ayrıca, Yüksek Planlama Kurulunda da benzer bir yapının etkili ve
verimli bir şekilde işlediği görülmektedir. BAŞKAN - Hükümetin kabul ettiği, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6 ncı maddeyi... KAMER GENÇ (Tunceli) - Önce, bir defa "kabul edilmiştir"
deyin... BAŞKAN - Önerge kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi kabul edilen önergeyle beraber oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: Toplantılar MADDE 7. - Konsey, üç ayda bir
Başkanın daveti ile olağan, Başkanın daveti veya üyelerin üçte birinin yazılı
istemi üzerine olağanüstü toplanabilir. Toplantı yeter sayısı, üye tam
sayısının salt çoğunluğudur. Konsey toplantılarının gündemine ilişkin hazırlıklar, Konseyi oluşturan
kuruluşlardan birer temsilcinin katılımı ile sekreterya tarafından yapılır ve
toplantı gündemi Başkanlık Divanı tarafından belirlenir, sekreterya tarafından
üyelere duyurulur. Toplantılara ilişkin diğer esas ve yöntemler yönetmelikle düzenlenir. BAŞKAN - Madde üzerinde konsensüs sağlandığından gruplar söz istemiyor.
Muhalefet partilerine teşekkür ediyorum. Bir önerge var; okutup, oylarınıza sunacağım efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Madem konsensüs sağlandı, önergelerini geri
çeksinler. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu Çalışma Esas ve
Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin birinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yaşar Okuyan Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı "Konsey, üç ayda bir, Başkanın daveti ile olağan, Başkanın daveti
veya Başbakanca belirlenecek olanlar dışında kalan temsilcilerin üçte 1'inin
yazılı istemleri üzerine olağanüstü toplanabilir. Toplantı yetersayısı,
Başbakanca belirlenecek olanlar dışında kalan temsilcilerin salt
çoğunluğudur." KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, burada, kanundaki toplantı
yetersayısını belirtmemiz lazım...
Başbakanca belirlenecek ne demek yani?! BAŞKAN - Komisyona sorayım da efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, komisyon ne... Böyle bir şey olur mu
yani?! Toplantı yetersayısının kanunda belirtilmesi lazım; Başbakan toplantı
yetersayısını nereden, nasıl belirleyecek?! BAŞKAN - Komisyon, katılıyor musunuz efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan... Toplantı yetersayısı her yerde bellidir. BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Evet,
takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Bakan, açıklama yapacak mısınız?.. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o zaman bize bir cevap versinler
yani... Başbakan, toplantı yetersayısını... BAŞKAN - Sayın Bakan, bir açıklama yapar mısınız. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Efendim, şimdi,
bu 2 nci maddede yazılan, isimleri, unvanları belli olan kuruluşlar, bakanlar
ve kamu görevlileri var. Bunların dışında da, yani, 2 nci maddede Başbakanın
istemi üzerine kamu görevlilerinden, sivil toplum örgütlerinden ve konuyla ilgili
bir başka bakan da davet edilebileceği hususu yer aldığı için... KAMER GENÇ (Tunceli) - Ekstra efendim, onlar ekstra; yani, böyle olmaz
ki, kanunda bir rakam olacak Sayın Bakan... Olmaz böyle bir şey... Yasa
düzenlemesine aykırı... Olmaz Sayın Bakan, böyle bir şey olur mu, böyle bir
kanun olur mu! ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sizin
söylediğinizi teyit eden bir düzenleme efendim bu. KAMER GENÇ (Tunceli) - İyi ama; yani, kanunda belirleyelim toplantı
yetersayısını canım... Yani, Başbakanın toplantıya çağıracağı... ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Hayır efendim,
o değil işte, sizin dediğinizin aynısını teyit eden bir ilave bu. Sizin
dediğiniz doğru olduğu için biz bunu açıyoruz efendim. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı hükümetin önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Efendim biraz evvel
kabul ettiğiniz... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, evvela "kabul
edilmiştir"deyin... BAŞKAN - Dedim efendim; "kabul edilmiştir"dedim... KAMER GENÇ (Tunceli)- Demiyorsunuz..."Kabul
edenler...Etmeyenler" diyorsunuz, ondan sonra... BAŞKAN - Getirtirim tutanağı efendim. Biraz hızlı konuşuyoruz
belki, duymamışsınızdır. Hem zatıâlileriniz konuşuyordunuz Beyefendi... ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Sayın Başkan... BAŞKAN -Buyurun efendim. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Efendim, burada
"temsilci" lafı geçtiği için, 7 nci maddenin altındaki cümlede
"üyelere" yerine "temsilcileri" diye redakte edilirse
faydalı olur efendim. BAŞKAN - Hay ,hay efendim. Sayın Bakanın redaksiyonuyla ve kabul edilen önerge doğrultusuyla
beraber 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim. 8 inci maddeyi okutuyorum : Çalışma kurulları MADDE 8. - Konsey ihtiyaç duyulan konularda görüş bildirmek üzere geçici
ve daimî nitelikli çalışma kurulları oluşturabilir. Çalışma kurulları, gerektiğinde geçici nitelikli çalışma grupları oluşturabilirler.
Çalışma kurulları ile çalışma grupları, çalışmalarına ve toplantılarına,
bilgi ve veri sağlamak ve görüş oluşturulmasına katkıda bulunmak amacıyla,
Başbakanlık, ilgili Bakanlık veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
temsilcilerini davet edebilir. Kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri,
toplantılara katılmak ve Devlet sırrı dışındaki tüm bilgi ve verileri
sağlamakla yükümlüdür. Çalışma kurulları, gündemi ile ilgili konularda meslek örgütlerini,
diğer sivil toplum örgütlerini ve konuyla ilgili uzmanları toplantıya
çağırabilir. Çalışma kurulları ile çalışma gruplarının kuruluş, çalışma esas ve
yöntemleri yönetmelikle düzenlenir. BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyor... KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan... BAŞKAN - Pardon efendim... TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan, Sayın Kamer Genç konuşacak... BAŞKAN -Efendim, söylememiştiniz, affedersiniz. Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Kamer Genç, buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel)- Yazılı olacak diye İçtüzükte bir şey yok;
istediğimizde sözlü olarak ifade edebiliriz... BAŞKAN - Biraz evvel "bu maddeden sonra konuşmayacağız"
dediniz, ben de öyle zannettim. TURHAN GÜVEN (İçel)- Efendim, Sayın
Genç dışında dedim. BAŞKAN -Tamam efendim, ziyanı yok;buyurun. İstirham ederim; yani,
gecenin bu saatinde kimseye... KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
"Ekonomik ve Sosyal Konsey" diye istişarî bir konsey oluşturulması
konusunda gecenin saat 11'inde Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına devam
ediyor ve böyle bir konsey oluşturuyoruz. Konseyin amacı ne, işte belirtilmiş; ekonomik istikrarın sağlanması,
işsizliğin önlenmesi, ekonomik verimliliğin sağlanması gibi, çok böyle cafcaflı
gerekçeler var. Aslında, tabiî, istişarî olunca, yani, bu memlekette Anayasayı
ihlal etmek varken, hukuk dinlemezlik varken, böyle istişarî birtakım konseyler
icat ederek, ülkeye, sanki bir şeyler kazandırıyoruz gibi, böyle, kendi
kendimizi avutuyoruz. Bunlar, bana göre boş uğraşlar. Şimdi, bu kanunu hazırlayanlar Anayasayı dahi bilmiyorlar. Bakın,
şurada, gerekçeye bir laf iliştirmişler, diyorlar ki: "Ekonomik ve Sosyal
Konseyin kurulması için anayasal veya yasal herhangi bir düzenleme yapılmamış
olduğundan..." Anayasanın 6 ncı maddesinde diyor ki: "Egemenlik,
kayıtsız şartsız Milletindir. ...kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz." Türkiye Büyük Millet Meclisi de, yasama yetkisini kullanırken,
bağlayıcı, bağlı bir yetki içindedir. Eğer, bir şey Anayasada düzenlenmemişse,
siz, kanunla bunu düzenleyemezsiniz. Yani, hiç olmazsa, böyle bir gerekçe
koyamazsınız kanunun gerekçesine. Değerli milletvekilleri, çok
mükemmel kanunlar çıkarmak önemli de, onların uygulayıcıları önemli,
uygulayıcılarını... Şimdi, Sayın Bakanımız, geçenlerde şeyde seyrettik; Rizespora Sayın
Mesut Yılmaz'la beraber gittiler, Rize'de maç seyrediyorlar. Gecenin 2'sinde
özel uçak var. Tabiî, müteahhitler sağ olsun, özel uçaklar çok. Gecenin 2'sinde
Çanakkale'ye gidiyorlar, gecenin 2'sinde hastanelerdeki hastaları
uyandırıyorlar; ebeleri, hemşireleri, doktorları kontrol yapıyoruz. Yani, işte,
iktidar anlayışınız bu, bu ülkeye yaptığınız hizmetin anlayışı bu. Yani, şimdi, bir milletvekili olarak, ben, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, bu halkın temsilcisi olarak, bu kürsüden, maalesef, Türkiye'de
yapılan keyfîlikleri, suiistimalleri dile getirecek bir olanağı bulamıyorum.
Bakın, İçtüzüğü getirdiniz, milletvekilinin sesini kıstınız. Bundan kime ne
fayda sağladınız? Bu sağlanan nedir; suiistimaller burada dile gelmeyecek. BAŞKAN - Maddenin üzerinde konuşun efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Maddenin üzerinde konuşuyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Maddenin üzerinde suiistimal hiç yok. KAMER GENÇ (Devamla) - Yok mu? BAŞKAN - Yok. KAMER GENÇ (Devamla) - Peki, burada, devlet sırrını açıklayamaz; nedir
onun anlamı?.. BAŞKAN- Devlet sırrının ne olduğunu siz bilmiyor musunuz?!.. KAMER GENÇ (Devamla)- Sayın Başkan, bakın, şu Meclisi çok keyfî
yönetiyorsunuz. Rica ediyorum, bırakın da konuşalım; 5 dakika bile konuşmamızı
engelliyorsunuz... BAŞKAN- Siz de keyfî konuşuyorsunuz efendim, ondan!.. KAMER GENÇ (Devamla)- 5 dakika bile konuşmamızı engelliyorsunuz efendim.
O zaman, bu Meclisi kapattırın efendim... BAŞKAN- Madde üzerinde konuşun dedim efendim... Buyurun. AHMET KÂBİL (Rize)- Rizesporla ne alakası var?!.. KAMER GENÇ (Devamla)- Ne alakası var olur mu? Gecenin saat 2'sinde
hastanelere gidip de, kaldırıp da, doktorları, hemşireleri sıraya dizmek bu
memlekete hükümet mi etmek demektir?!. Soruyorum bakalım size; müteahhitlerin
uçaklarına binmek demek bu memleketi yönetmek demek midir?!.. AHMET KABİL (Rize)- Bu saate kadar neredeydin; nasıl geldin?!..
Nezaketsiz herif!... KAMER GENÇ (Devamla)- Neyse, bakın, tutanaklar... Hep dinliyorsunuz;
tabiî, bunlar yazılmıyor... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Sayın Genç, zamanınızı çalıyorlar!.. KAMER GENÇ (Devamla)- Şimdi, Sayın Başkan, tabiî ki, eğer, burada, biz,
bu meseleleri, bu ülkenin gerçeklerini ifade eden konuları dile getirmezsek;
yani, bir gün burada, o zaman bu memleketi... Bakın, sokakta bugün 52-53
polisimiz yaralı, vatandaşlarımız yaralı... Peki, bunların günahını kim
ödeyecek? Eğer, bunların sözleri, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, çarşıdaki
vatandaşın, sokaktaki vatandaşın düşünceleri, eğer, bu Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında dile gelmezse, o zaman, insanlar sokağa dökülecek, o
zaman sokakta birbirini öldürecek. Ondan sonra, bazıları çıkıyor, bir MHP'li
milletvekili diyor ki "efendim, lojmanları satarsanız halk bizi
öldürür." Sen halkın adamı değil misin?!.. Değil misin kardeşim?!. Böyle laflar söylenmez. Böyle uluorta laflar
edilmez. YUSUF KIRKPINAR (İzmir)- Kim söylüyor bunu?.. Yok öyle bir şey!.. KAMER GENÇ (Devamla)- Bakın, değerli milletvekilleri, şurada önemli bir
şey var: Deniliyor ki, efendim, Ekonomik ve Sosyal Konseyde birtakım
düşünceler, her türlü bilgiler verilir de, devlet sırrı dışındaki tüm bilgiler
verilir... Ya, nedir bu devlet sırrı?.. Yani, devlet sırrı nedir; devlet sırrı,
bankayı hortumlayanların sırrı, devlet sırrıdır. Böyle kanunlar olmaz değerli milletvekilleri, devlet sırrını tarif etmek
lazım. Bugün, Türkiye'de, bugün içine düştüğümüz ekonomik sıkıntının tek
nedeni, hükümetin bakanlarına soru soruyoruz, diyoruz ki, kardeşim, sen, şu
falanca holdinge, devletin şu bankasından ne kadar kredi verdin?..
"Efendim, devlet sırrıdır; açıklayamam" diyor. Ee, peki, devlet
sırrını açıklayamazsan, devletin köküne kibrit suyunu şey ettiler, benzini
döktüler ve ondan sonra, kibriti yaktılar. Şimdi, öyle olur mu?!. Şimdi, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç olmazsa, belirli düzenlemeler... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Genç, toparlayın da bitirelim efendim. Devlet sırrının ne
olduğunu biliyorsunuz, "gizli" damgası olan her evrak devlet
sırrıdır. KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak,
gerçekten, ciddî şeyler biliyorum ve burada ciddî şeyleri dile getirmek
istiyorum; ama, maalesef, burada sesimiz kısılmıştır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanına çıkan kişiler bu işin hassasiyetinin farkında
değiller. Bu saatte burada keyif çıkarıyoruz diye... Ondan sonra kanun... Yahu,
burada memleketin meselelerini dile getireceğiz. İnsanlar bizi dinliyor;
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu saatte acaba ne yapıyor diyor. Biz, burada
ciddî meseleleri dile getiriyoruz, ondan sonra Başkan "anlaşalım, hemen
geçelim" diyor. BAŞKAN - Keşke, siz, bu maddede devletin sırrı yerine, milletimizin
ıstırabını dile getirseydiniz. KAMER GENÇ (Devamla) - Canım bizimle anlaşmaya gerek yok, 351
milletvekiliniz var, kanunları okuyun geçirin efendim, hiç oylamayın. Zaten,
İçtüzüğü getirdiniz... Bir arkadaşımızı da burada şehit verdik. Ondan sonra
neredeyse, zaten, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırıyorsunuz. (MHP
ve ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!]) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, bu kanunun en büyük eksiği
şu...(Gürültüler) BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen... KAMER GENÇ (Devamla) - Çok önemli bir noktayı söyleyeceğim. Bakın, bu kanunun en büyük eksiği, ülkedeki suiistimalleri, hırsızlıkları
araştıracak bir konseyin kurulması lazım. Gerekçesine bakın, bu esgeçilmiş. Çok
önemli olay şu; devlet harcamalarının usulüne göre yapılıp yapılmadığı, devlet
bankalarının kredilerinin yolsuz verilip verilmediği ve hırsızlıkların yapılıp
yapılmadığı konusunda bu kanunda bir şey yok; bu önemli bana göre. BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ederim efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Peki, ben, daha sonra oyumun rengini belirtmek
üzere, tekrar konuşacağım efendim. Saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederim. 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi okutuyorum: Sekretarya hizmetleri MADDE 9. - Konseyin sekretarya hizmetleri, Devlet Planlama Teşkilâtı
Müsteşarlığı tarafından yerine getirilir. Sekretarya, Konseyin tüm büro hizmetlerini yürütmekle görevlidir. Konsey toplantıları ile çalışma kurulları ve çalışma grupları
toplantıları Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı tarafından düzenlenir.
Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı bu hizmetlerin yürütülmesinden sorumludur. BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 10 uncu maddeyi okutuyorum efendim: Malî hükümler MADDE 10. - Konseyin giderleri için her yıl Devlet Planlama Teşkilâtı
bütçesine yeterli ödenek konulur. BAŞKAN - 10 uncu madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 11 inci maddeyi okutuyorum efendim: Yönetmelikler MADDE 11. - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Konseye katılanların
görüşleri alınarak, Başbakanlık tarafından çıkarılır. BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum efendim: GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunda çıkarılması öngörülen yönetmelikler Kanunun
yayımı tarihinden itibaren 3 ay içerisinde çıkarılır. BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 12 nci maddeyi okutuyorum efendim: Yürürlük MADDE 12. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 13 üncü maddeyi okutuyorum efendim: Yürütme MADDE 13. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek üzere söz
istiyorum. BAŞKAN - Efendim, 86 ncı maddeye göre söz talebi var. Oyunun rengini belli etmek isteyen 2 sayın milletvekili var efendim;
lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; aleyhinde, Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Avni Doğan. Lehte, Sayın Türker; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) 3 dakikalık süre veriyorum MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
akşamdan beri tartıştığımız tasarı, 1978 yılından beri Türkiye'nin gündemine
gelmiş ve dönemin Başbakanı Sayın Bülent Ecevit tarafından gündeme getirildiği
zaman, iş çevreleri tarafından, işçiyle aynı masaya oturmamak üzere, dikkate
alınmamış; işçiyle sadece toplu anlaşma, uzlaşma yapılmış olan bir yasa
düzenlemesini, bugün, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, birlikte kabul
ediyoruz. Dileğim, bu yasanın hakkını, bu yasaya göre görev verenlerin vermesi ve
bu yasadaki haklarını demokratik bir ortamda, demokratik zemini yerinden
oynatmadan kullanmasıdır. Ben, hayırlı olmasını dilediğim bu yasa lehinde olumlu oy vereceğimi
belirtir, saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker. Aleyhte, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 640
sıra sayılı Ekonomik ve Sosyal Konsey Kurulması Hakkındaki Kanun Tasarısının
maddelerini görüştük, maddelerini kabul ettik. Tabiî, ben, her ne kadar tasarının aleyhinde söz aldımsa da, Fazilet
Partisi Grubu olarak biz bu kanunun çıkmasını destekledik. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) Tabiî, benim esas söylemek istediğim, Türkiye çok kritik bir dönemden
geçiyor, hem iktidar partilerine hem muhalefet partilerine çok ciddî görevler
düşüyor. Bu kritik dönemde aciliyeti olan ekonomik tasarıları getirmemiz
gerekiyor. Hükümet, bu sorumluluğun bilincine varmalı. Bunu açık söylüyorum. Eğer bir hükümet, belli kanun tasarılarını mutlaka muhalefetin
desteğiyle geçirmek durumuna düşmüşse, bu hükümetin oturup kendini bir ölçüp
tartması lazım. Ne söylemek istediğimi iktidar partisi grup başkanvekilleri
anlar! Türkiye, vahim bir durumdan geçiyor. Bakın, görüyorsunuz, bugün Türk
esnafının demokratik hakkı olan birtakım tepkilerini, âdeta, anarşi ortamına
sürükleyen mihrakların harekete geçtiğini gördük. Türk polisine taş atıldı,
birtakım siyasî partilerimizin teşkilatlarına taş atıldı; onları nefretle
kınıyoruz, şiddetle kınıyoruz. Oturup Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
başımızı ellerimizin arasına alıp
düşünmemiz gerekiyor; mutlaka bir diyalog sağlamamız gerekiyor. Bu Mecliste
diyalogu sağlayabilmemiz için, özellikle Sayın Başbakanımıza düşen görev, bütün
parti liderleriyle oturup görüşmesidir. Aciliyeti olan tasarıları, aciliyeti
olan kanunları elbirliğiyle çıkarmamız lazım. Değerli arkadaşlar, biz, kimseye testiyi kırdınız demiyoruz; bakın, açık
söylüyorum, kimseye testiyi kırdınız demiyoruz. Bizim kapımız açık; Fazilet
Partisi Genel Başkanının odasında akrep, yılan, çıyan da yok; iktidara en fazla
destek olan bir siyasî partiyiz. Çok geç olmadan bunu başlatın, çok geç olmadan
bu diyalogu başlatın. Bizim sitem etmeye hakkımız var, gerçekten sitem etmeye
hakkımız var. İsrail Dışişleri Bakanıyla görüşülmeden önce bizimle
görüşülmeliydi; biz, bu ülkeye ondan daha yakınız, bu ülkenin içinden geldik.
Çok geç olmadan, bu diyalogu, bu birliği sağlamamız lazım; yoksa, Türkiye'de
çok sert muhalefet yapılacak bir zemin var; bunu istismar etmek istemiyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika... Mitinglerimizi iptal ettik provake edilir diye. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bravo! AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bu sorumluluğu taşıyoruz, taşımaya devam
ediyoruz. Lütfen, iktidar, bizim bu açtığımız kucağa, uzattığımız ele cevap
versin; yoksa, çok geç olur. Biz, Türk siyasetinin onurunu korumak zorundayız.
Cumhuriyeti kuran, millî mücadeleyi gerçekleştiren bu Yüce Meclisin onurunu
koruma sorumluluğu, bugün, Parlamentoda olan 5 siyasî partiye düşüyor. Diyalog
içerisinde olmalıyız, lafla değil, ciddî olarak diyalog içerisinde olmalıyız
diyorum. Kanunun milletimize hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan. Sayın milletvekilleri, tasarını tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiştir ve kanunlaşmıştır;
hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar) Milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum muktedir bir meclis
sergilediniz. Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 12 Nisan 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Hayırlı akşamlar efendim. Kapanma Saati: 23.28 |
|