DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ CİLT : 59 81 inci
Birleşim 10 . 4 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Avustralya Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanının Türkiye'ye davet edilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/800) 2. – İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, İzmir İlinde Mordoğan Adıyla Yeni
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/374) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/346) 3.– Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Güneş'in, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu
Kanunu ile Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam
Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin (2/623) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/347) 4. –
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin (2/588) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/348) B) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. –
Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden Singapur Dostluk Grubu
Heyetine Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi C) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. – TBMM
Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun, Türk Polis Teşkilâtının kuruluşunun 156 ncı
yıldönümü nedeniyle konuşması IV. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin DSP, MHP, ANAP Gruplarının müşterek önerisi V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1. – Doğru
Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan,
Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, tarım
ve hayvancılık sektöründe gerekli önlemleri almayarak çiftçiyi yoksulluğa
mahkûm ettiği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/11) 2. –
İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63 arkadaşının, bankalar yeminli
murakıpları raporlarının zamanında işleme konulmasını engelleyerek bazı
bankaların yöneticileri hakkında yapılması gereken işlemleri geciktirdiği ve
siyasî himaye sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı
maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan
Hüsamettin Özkan hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/2)
VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. – Ankara
Milletvekili Hikmet Uluğbay'ın, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 2. – Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer'in, İstanbul Milletvekili Ayşe
Nazlı Ilıcak'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 3. –
İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Mustafa Cumhur Ersümer'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 4. –
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, İstanbul Milletvekili İsmail
Aydınlı'nın, konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle konuşması VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir
Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S.Sayısı: 527) 2. – Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 3. –
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591) 4. –Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7
Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın
Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/757, 2/603,
2/605) (S. Sayısı: 592) 5.-
Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609) 6. – Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet
Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve
Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi,
3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili
Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara
Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun
Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların
Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol
Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair
Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili
Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve
Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704,
2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623) 7. –
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/832) (S. Sayısı: 638) VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI 1. – Muğla
Milletvekili Hasan Özyer'in, sanayi illerimizin içinde bulunduğu ekonomik
duruma ve Muğla İline yapılacak yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3651) 2. – Manisa
Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine
ilişkin Devlet Bakanı Recep Önal'dan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3677) 3. –
Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın; Hangi vakıf
ve derneklere ne kadar yardım yapıldığına, Turistik
yerlerde kombine bilet uygulamasına geçilip geçilmeyeceğine, İlişkin
soruları ve Kültür Bakanı M.İstemihan Talay'ın cevabı (7/3714,3727) 4. –
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, şeker sanayiinde çalışan geçici
işçilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun cevabı (7/3802) 5. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, tarım sektörünün sorunlarına ilişkin sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3805) 6. –Rize
Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Aydın E Tipi Cezaevi civarında meydana gelen
olaylara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3824) 7. – Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, TRT'nin reklam giderlerine ve personel sayısına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/3865) 8. – Ankara
Milletvekili M.Zeki Çelik'in, tarihi eserlerin restorasyonlarına ilişkin sorusu
ve Kültür Bakanı M.İstemihan Talay'ın cevabı (7/3873) 9. – Kocaeli
Milletvekili Mehmet Batuk'un, bakanlık merkez binasının atık sularının çevreyi
kirlettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı
(7/3938) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı. Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, ülkemize göç eden Bulgaristan ve Ahıska
Türklerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı
Abdulhalûk Mehmet Çay, cevap verdi; Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan, ekmek fiyatlarına, Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan da Gümüşhane İlinin acil sorunlarına, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış Ticaret, Araştırma ve Enerji Komisyonu
tarafından Brüksel'de düzenlenecek seminere TBMM'yi temsilen katılacak üç
kişilik Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63 arkadaşının, bankalar
yeminli murakıpları raporlarını zamanında işleme koymayarak bazı bankaların
yöneticileri hakkında yapılması gereken işlemleri geciktirdiği, onlara siyasî
himaye sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı
maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan
Hüsamettin Özkan hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/2)
okundu; Anayasanın 100 üncü maddesine göre, en geç bir ay içinde olmak üzere,
Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün Genel Kurulun onayına
sunulacağı açıklandı. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının görüşmeleri de komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun Tasarısının (1/727, 1/660,
1/795) (S.Sayısı: 576), yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği ve
kanunlaştığı açıklandı. 10 Nisan 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
19.39'da son verildi.
II. – GELEN KÂĞITLARNo. : 117 9 . 4 . 2001 PAZARTESİ Rapor 1. – Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı :
640) (Dağıtma tarihi : 9.4.2001) (GÜNDEME) No. : 118 10 . 4 . 2001 SALI Raporlar 1. – Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı
Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması
Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı:
639) (Dağıtma tarihi: 10.4.2001) (GÜNDEME) 2. – Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet
Arıkan Bedük'ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/116) (S. Sayısı: 641) (Dağıtma tarihi: 10.4.2001)
(GÜNDEME) 3. – Ankara Milletvekili Uluç
Gürkan'ın, Ankara İline Bağlı Olarak Bilimkent Adıyla Bir İlçe Kurulmasına
İlişkin Yasa Önerisi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınmasına İlişkin Önergesi (2/525) (S.
Sayısı: 642) (Dağıtma tarihi: 10.4.2001) (GÜNDEME) 4. – Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/781) (S. Sayısı: 644) (Dağıtma tarihi:
10.4.2001) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Vezirköprü'de yapımı
planlanan bazı projelere ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (A.Mesut Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1353)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2001) 2. – İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, THY'nca kiralanan uçaklara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel
Yalova) sözlü soru önergesi (6/1354) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2001) 3. – İstanbul Milletvekili Ahmet
Güzel'in, İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediye başkanlarının açılış törenleri
için yaptıkları harcamalara ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1355) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.4.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Konya Milletvekili Hüseyin
Arı'nın, TESK ve T.Ş.O.F. üyelerinin kayıdlarının silindiği iddialarına ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/3985) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.4.2001) 2. – Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün, son on yılın gelir vergisi
miktarına ve vergi mükelleflerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3986) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.4.2001) 3. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Mevlana Müzesinin gelirine ve
Kültür Merkezi proje-sine ilişkin Kültür
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3987) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.4.2001) Geri
Alınan Yazılı Soru Önergesi 1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal, YÖK konusundaki Meclis Araştırması
Komisyonu Raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesini 10.4.2001
tarihinde geri almıştır. (7/3882) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 15.00 10 Nisan 2001 Salı BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81 inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır;
okutuyorum: III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.– Avustralya Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanının Türkiye'ye davet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/800) 9 Nisan 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna TBMM Başkanlık Divanının 22 Şubat 2001 tarih ve 74 sayılı Kararıyla,
Avustralya Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Senatör Sandy Macdonald'ın,
19-26 Nisan 2001 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine
sunulur. Murat
Sökmenoğlu Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim. Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce, tümünü okutup işleme alacağım,
sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım efendim. IV. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No.69 Tarihi:10.4.2001 Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Öneriler : 1- Genel Kurulun 5.4.2001 tarihli 79 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan,
Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin,
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında
yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 10.4.2001 Salı günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir. 2- 6.4.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun
6.4.2001 tarihli 80 inci Birleşiminde okunmuş bulunan, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı H.Hüsamettin Özkan hakkındaki (9/2) esas numaralı Meclis
soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmının 2 nci sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince
soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 10.4.2001 Salı günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir. BAŞKAN - Söz talebinde bulunan var mı efendim? Yok. Önerileri ayrı ayrı okutup, oylayacağım efendim. Öneriler: 1- Genel Kurulun 5.4.2001 tarihli 79 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan
Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin,
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında
yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 10.4.2001 Salı günkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim. Diğer öneriyi okutuyorum: 2- 6.4.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun
6.4.2001 tarihli 80 inci Birleşiminde okunmuş bulunan, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı H.Hüsamettin Özkan hakkındaki (9/2) esas numaralı Meclis
soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmının 2 nci sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince
soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 10.4.2001 Salı günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi
Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri
vardır. Önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım efendim: B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP, ANAP
Gruplarının müşterek önerisi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 10 Nisan 2001 Salı günü yaptığı toplantıda, siyasî
parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Gruplarımızın ekteki müşterek
önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler: 1.- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 259 uncu sırasında yer alan 637 sıra sayılı kanun
tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına; 9 Nisan 2001 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan 640 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu
sırasına alınması önerilmiştir. 2.- Genel Kurulun, 10 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 11 Nisan 2001
Çarşamba, 12 Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışması; 13 Nisan 2001 Cuma günü de 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması
ve bu gün de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 10 Nisan 2001 Salı günü
sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 11 Nisan 2001 Çarşamba günü de
sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir. 3.- 10 Nisan 2001 Salı günü (11/11) esas numaralı gensoru önergesi ile
(9/2) esas numaralı soruşturma önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından
sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 7 nci sırasına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması; 11 Nisan 2001 Çarşamba günü, gündemin 10 uncu sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması; 12 Nisan 2001 Perşembe günü, gündemin 11 inci sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması önerilmiştir. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Öneri üzerinde aleyhte söz isteyen Sayın Avni Doğan; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni
bir grup önerisiyle karşı karşıyayız. Bu grup önerisinin yapıldığı günden
yaklaşık 10 gün önce, hükümetin Türkiye'yi emanet ettiği, hükümetin Türk
ekonomisini emanet ettiği, hükümetin dış ilişkileri emanet ettiği, hükümetin
sefalet çeken insanlarımızı emanet ettiği Sayın Kemal Derviş, 15 gün içerisinde
15 kanunun çıkarılmasının şart olduğunu söyledi. Aradan 10 gün geçti; biz,
bekliyorduk ki, bugün, grup önerisinde, Sayın Kemal Derviş'in acil bulduğu, 15
günde mutlaka çıkarılması gereken 15 kanundan hiç olmazsa 10 tanesi Meclis
gündemine sokulur; ama, maalesef, bunlardan hiçbirisi Danışma Kurulu önerisinde
yok. Türkiye'de esnaf ayakta. Esnafın yürüyüşü -bakın açık söylüyorum- başka
şeye benzemez, memurun yürüyüşüne benzemez, işçinin yürüyüşüne benzemez; çünkü,
onlar, Türkiye'nin ortalamasını, Türkiye'nin vasatını temsil eden insanlar.
Onlar, meydanlarda. Her ne kadar, iktidar partisi liderleri birtakım
provokasyonlardan falan bahsediyorlarsa da, onlar, ağırbaşlılık içerisinde,
Türk esnafına yakışır şekilde hükümeti istifaya davet ediyorlar. Türkiye
ayakta. Şimdi, biraz önce, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bildirisi
açıklandı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği hükümeti istifaya davet ediyor.
Erken kalkan hükümeti istifaya davet ediyor. Bunu niye yapıyorlar; çünkü,
Türkiye, gerçekten sıkıntıda. Türkiye çok zor günlerden geçiyor, çok acı
günlerden geçiyor. Şu saatlerde borsa düşüyor, döviz yeniden tırmanışa geçti, dolar
1 300 000 lira; ama, siz, bizim önümüze ne getiriyorsunuz; önümüze, Hâkimler ve
Savcılar Kanununu getiriyorsunuz; siz, bizim önümüze ne getiriyorsunuz -daha
önce aldığınız bir yetkiyi 3 ay kullanmadınız, 3 ay beklediniz, niye Meclisi
meşgul ettiniz, bilmiyorum- memurların özlük haklarıyla ilgili kararname
çıkarma yetkisini getiriyorsunuz. Bunu getirmeyin, memurların özlük haklarını
düzeltecek bir kanun teklifi getirin, şurada, muhalefet olarak destekleyelim,
düzeltelim; zaten, onların durumunu düzeltmeden Türkiye'yi krizden
çıkaramazsınız. Başka ne getiriyorsunuz; Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanunu
getiriyorsunuz; çok acelesi var, borsayı yükseltir, dövizi düşürür, Türkiye'yi
krizden çıkarırsınız [!] Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle ilgili bir kanun teklifini
getiriyorsunuz. Evet, bu da, Yunanistan ile IMF'in arasındaki bu gizli bilgi
alışverişini ortadan kaldırır, Türkiye'yi köşeye sıkıştırılmışlıktan kurtarır
[!] Türkiye'de insanlar açlıkla karşı karşıya gelirken, sadece akaryakıta,
bir ayda yüzde 40 zam yapılmışken, siz, ne getiriyorsunuz; Polis Yükseköğretim
Kanununu getiriyorsunuz. Kemal Bey, kime, neye konuşuyor "15 günde 15
kanun" diye bilmiyorum. 15 gün bitti, hiçbir şey yok. Değerli arkadaşlar, bu adam, bu Sayın Bakan, Amerika'dan golf oynasın
diye, her gün sabahleyin değişik çevrelerle kahvaltı yapsın diye getirilmedi.
Türkiye'nin önüne, Meclisin önüne reel, gerçekçi bir şeyler konulacaksa
konulsun; Türkiye'nin acelesi var, Türkiye'nin tahammülü yok. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ait kanun tasarısı bekleyebilir; ama,
dolardaki her 1 puanlık artışın, Türkiye'ye nelere mal olduğunu, artık,
görmeniz lazım. Bakın, eğer esnafın ayak seslerini duymamakta direnirseniz, memurun,
işçinin feryadını duymamakta direnirseniz, İsrail Dışişleri Bakanıyla görüşüp,
Amerikan Büyükelçisiyle görüşüp, Ulus Toptancı Hali Müdürüyle görüşüp,
Türkiye'deki muhalefeti yok sayarsanız, sizi muhalefet bile kurtaramaz. Açık
söylüyorum, sizi, kimse kurtaramaz. Bu memlekete sizin yapacağınız en büyük
görev, en büyük hizmet, istifa etmektir. Siz istifa ettiğiniz an, Türkiye'de
borsa yükselecektir, döviz fiyatları düşmeye başlayacaktır. Hiçbir sivil toplum
örgütünün güveni kalmamıştır size, basının güveni kalmamıştır; bırakın onu,
Onuncu Yıl Marşı eşliğinde birlikte memleketi soyduğunuz çevrelerin bile güveni
kalmamıştır size. (FP sıralarından alkışlar) İşte, biz, Türkiye, derin bir kriz yaşarken, Türkiye dış çevrelerin
kıskacında iken, bu, fuzuli tasarılarla Meclisin meşgul edilmesini
istemediğimizden, sizin bu isteklerinize, bu taleplerine karşıyız. Değerli arkadaşlar, değerli hükümet, milletin sesini duyun, lütfen,
milletin sesini duyun. Milletin sesini Tıme Dergisi duyuyor, milletin sesini
Paris duyuyor, milletin sesini Ermeniler duyuyor, Kars'ı isteme mitingi düzenliyor;
Türkiye'nin ne kadar zor durumda olduğunu duymamakta siz niye ısrar
ediyorsunuz? MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Yeni bir şey söyle, yeni bir şey... AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yeni bir şeyi millet söyleyecek size. Yeni bir
şeyi millet söylüyor; bizim adımıza esnaf söylüyor, memur söylüyor, işçi
söylüyor, 2,5 yabancı şirkete peşkeş çektiğiniz pancar çiftçisi söylüyor; ben
de, onların adına burada bunları söylüyorum; duymamakta devam ederseniz,
işitmemekte devam ederseniz, maalesef, Türkiye'nin en talihsiz bu hükümetini
millet tarihe gömecektir. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Abdülkadir Aksu'nun kızının düğününde havada
uçuşan paralardan bahsedin. BAŞKAN- Hatibin sözünü kesmeyin efendim. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Cemal Bey, buraya gel konuş, buraya... BAŞKAN -Efendim, karşılıklı konuşmayın lütfen. AVNİ DOĞAN (Devamla) Gensoru veriyoruz susuyorsunuz, kanun görüşüyoruz,
susuyorsunuz; bu milletin kürsüsü var, gel, buraya gel konuş, buraya... Peki, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, ikinci aleyhte söz, Doğru Yol Partisinden Sayın Ali
Rıza Gönül'e aittir. Buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Siz böyle yaptıkça, siz her hafta gündemi böyle düzenledikçe, biz buraya
geleceğiz her hafta, dilimizin döndüğü kadar sizlere bir şeyler anlatmaya, daha
doğrusu, doğruları söyleyip, yanlışlarınızın da ne olduğunu ortaya koymaya
devam edeceğiz. Tabiî ki, değerli bir milletvekili arkadaşım, biraz önce, arka taraftan
laf atıyor "yeni bir şeyler söyleyin" diyor. Sevgili kardeşim, ne
millete yeni bir şey söyletmeye imkân bıraktınız ne de bize! Dert ortada,
problem ortada; biraz evvel bir siyasî partinin genel başkanının ifadesiyle,
hasta ortada. Ameliyat ediliyormuş da, ameliyata alınan hastanın ameliyatı
sırasında başka hastalıklar da teşhis edilmiş, onların tedavisiyle
uğraşılıyormuş! Size sormazlar mı; dört yıldan beri bu ülkeyi yöneten siz değil
misiniz?!. Alacağıyla, borcuyla, ithalatıyla, ihracatıyla, üretimiyle, faiziyle,
bütçesiyle bu ülkeyi yöneten sivil idare, siyasî irade sahibi olan siz değil
misiniz? Eğer, aldığınızda bu ülke hastaydı da, niye bugüne kadar tedavi
etmediniz; eğer, sağlam aldınız, sağlıklı aldınızsa, niye hasta hale
getirdiniz, niye ameliyata muhtaç hale getirdiniz? Bunu, herhalde, siz bana
değil, millet size soruyor; ben de, milletin adına buradan size soruyorum. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Genel Kurula hitap edin. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Tabiî ki, milletvekili arkadaşınız bana öyle
laf atarsa, ben de, buradan gerekli olan cevabı veririm. Eğer bir şey söylemek
isteyen varsa, eğer... BAŞKAN - Efendim, o vazifeyi bana bırakırsanız, işbirliği yapalım... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Başkan, eğer, buradan bir şey söylemek
isteyen varsa, sizden izin alır, bu kürsüye çıkar, buradan, hem Genel Kurula
hem de yüce millete söyler. Eğer, onu söyleme cesareti yoksa insanların, o
zaman, oturduğu yerden laf atma yerine, dinlemesini bilecektir! (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlarım, krizin üzerinden 50 gün geçti, 50 gün... "15
günde 15 kanun çıkmalıdır" sözünün söylenildiğinden bu yana neredeyse 10
günden fazla bir süre geçti. Bakıyoruz grup önerisine, şeker yasası geçen hafta
çıktı, kaldı 14... Listeye bakıyoruz, bugün, çarşamba, Perşembe ve cuma günkü
çalışmalar için, 15 yasanın içinden, getirilebilen, Yüce Heyet huzuruna, 1 tane
kanun tasarısı var, o da ek bütçe. Peki, geride kalan 13 yasa ne zaman gelecek?
Ülkenin buna tahammülünün olmadığını, hükümetin sayın bakanları ifade ediyorlar
da, biraz acele etseler... Mademki ülkenin bu sıkıntısını gidermek için elzem
olan bu yasaların çıkarılması gerekiyor, bir an evvel de getirmeniz gerekir;
ama, siz, aylardır, yıllardır, yazılı gündemde mevcut olan yasa tasarılarını
görüşmek için öneri veriyorsunuz. Bakınız, biz, bütün bunlara rağmen, Doğru Yol Partisi olarak, her ne
kadar, sizin doğrularınız ile bizim doğrularımız çakışmasa bile, sizin
kendinize göre doğru olanların yanlışlığı da bugün kanıtlanmış olmasına rağmen,
adından bahsettiğiniz o 15 yasaya, sırf, milletimiz, halkımız, çalışanımız,
üreticimiz, müteşebbisimiz için destek vermeyi, bir deklarasyonla, Yüce Türk
Milletine ilan ettik, duyurduk. Yani, aslında, biz, sizin yanlışlarınıza ortak
olmuyoruz. Getirdiğiniz yasa tasarılarında, yine, bu kürsüden, doğruları ifade
etmek suretiyle, katkıda bulunmak, getirdiğiniz yasalarda insan unsurunu,
sosyal yönü, üretimi, ihracatı, kalkınmayı içeren ve içermesi gereken yasa
tasarılarınıza destek vermeyi, kamuoyu önünde, açıkça ilan ettik. O nedenle,
burada, niye şu kanunu getiriyorsunuz diye sizi tenkit etmekten öte, üzerinize
düşün görevi, hükümetin üzerine düşen görevi hatırlatmak için ve bunun da bizim
için bir görev olduğu inancıyla, kürsüden, bunları, sizlere ifade etmeye
çalışıyorum. Şimdi, Danışma Kurulunda, bugün, önümüze getirilen yasa tasarıları için,
muhalefet partisi olarak birkaç öneride bulunduk. Dedik ki, Türkiye
Cumhuriyeti, Anayasanın 2 nci maddesine göre bir hukuk devleti midir; hukuk
devletidir. Hakkı zayi olanlar, hakkı gasp edilenler, hakkı çiğnenen insanlar,
hukuk devletinde, doğal olarak, tabiî ki, yargıya müracaat edeceklerdir. Hele
şu iki yıllık süre içerisinde ortaya koymuş olduğunuz hukuk dışı uygulamalar ve
tasarruflar sonucu bu ülkenin yetişmiş insanlarını oradan buraya sürüp attınız;
bundan mağdur olan insanlar, idarî yargıya müracaat ettiler, yürütmeyi durdurma
kararları aldılar; ama, siz, her seferinde, bu mağdur insanların mağduriyetinin
devamı için, hukuk tanımaz bir tavırla tasarruflarınıza devam ettiniz. Bir değerli milletvekili Sayın Arabacı'nın, bugün, yazılı gündemin belli
bir sırasında yer almış olan İdarî Yargılama Usulü Kanununda değişikliği içeren
bir yasa teklifi var. Ben, sayın başkanlar; eğer, mağdur olan insanlar hakkını
arayamıyorsa, eğer insanların mağduriyeti için siyasî güç, iktidar gücü ısrarlı
ise, bu ülkede hukuk devletinden bahsetmek mümkün değildir; gelin, bu
insanların acısını, ıstırabını sona erdirmek için, yazılı gündemde yerini almış
olan 573 sıra sayılı yasa teklifini de gündeme alınız; 15 kanundan, zaten, 1-2
tanesi var, diğerleri de gelmiyor, bunu da görüşelim ve Türkiye Cumhuriyet
Devletinin, hakikaten, bir hukuk devleti olduğunu bilmeyen, bilmek istemeyen ve
bilmemekte de ısrarlı olan kafalara bunu çivi gibi çakalım mealinde ifadelerde
bulundum; ama, ne yazık ki, bu kadar güzel hazırlanmış ve bu insanlar için bir
güvence olacak olan İdarî Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifine sahip çıkılmadı. Bir başka sorun var; ilçelerde çiftçi mallarını koruma başkanları faks
çekiyor, telefon ediyorlar; köy muhtarları, durmadan, faks ve telefonla
müracaat ediyorlar. Eminim ki, diğer grup başkanvekili arkadaşlarıma da
müracaatları vardır. 1941 yılında yürürlüğe girmiş olan 4081 sayılı Çiftçi
Mallarının Korunması Hakkında Kanunla, artık, tarım alanları ile çiftçi
mallarının hayvan ve insan zararlarına karşı korunması mümkün değil arkadaşlar.
Bu kadar yoğun bir talep karşısında, altmış yıla yakındır uygulanan ve
günün ihtiyaçlarına cevap vermeyen 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması
Hakkında Kanunun da bugün gündeme alınmasını veya bu hafta gündeme alınmasını
ve ülkenin, ülke insanının, 40 000'e yaklaşan muhtarın ve binlerce çiftçi
mallarını koruma başkanının, feveran ederek, bağırarak ifade ettikleri şu yasa
tasarısını da görüşelim ve kanunlaştıralım dedik; maalesef, iktidar parti
grupları, bu haklı uyarılarımıza kulak vermediler. Biz, buradan, tabiî ki, bu ve buna benzer uyarılarımıza, sırf katkıda
bulunmak için, devam edeceğiz; ancak, daha önceki öneri üzerinde yapmış
olduğumuz görüşmelerde ifade ettiğimiz gibi, artık, sizler böyle devam ettikçe,
biz de, bu sözleri söylemeye devam edeceğiz. Grup önerinize katılmadığımızı burada açıkça ifade eder; Yüce Heyetinize
saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gönül. Lehte söz isteyen?.. Yok. Efendim, önerileri tek tek okutup, oylarınıza sunacağım. Birinci öneriyi okutuyorum: Öneriler: 1.- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 259 uncu sırasında yer alan 637 sıra sayılı kanun
tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına; 9 Nisan 2001 tarihli gelen kağıtlarda
yayımlanan 640 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 9 uncu sırasına alınması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Diğer öneriyi okutuyorum: 2. - Genel Kurulun 10 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 11 Nisan 2001
Çarşamba, 12 Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışması; 13 Nisan 2001 Cuma günü de 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması
ve bu gün de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi;10 Nisan 2001 Salı günü
sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 11 Nisan 2001 Çarşamba günü de
sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Diğer öneriyi okutuyorum: 3. - 10 Nisan 2001 Salı günü (11/11) esas numaralı gensoru önergesi ile
(9/2) esas numaralı soruşturma önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından
sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 7 inci sırasına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması; 11 Nisan 2001 Çarşamba günü, gündemin 10 uncu sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması; 12 Nisan 2001 Perşembe günü, gündemin 11 inci sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş,
doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım. İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, İzmir İlinde Mordoğan Adıyla Yeni bir
İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili önergesini
okutuyorum: III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 2. – İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın,
İzmir İlinde Mordoğan Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/374) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/346) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 25.11.1999 tarihinde vermiş olduğum İzmir İli Karaburun İlçesi Mordoğan
Beldesinin İlçe olması hakkındaki kanun teklifim, 45 gün içerisinde ilgili
komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, doğrudan gündeme
alınmasını saygılarımla arz ederim. Suha Tanık İzmir BAŞKAN- Sayın Tanık, buyurun efendim. Süreniz 5 dakikadır. SUHA TANIK (İzmir)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evet, İzmir
İlinde Mordoğan Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifim 45 gün
komisyonda bekletilmiş ve talebim üzerine Genel Kurula indirilmiş, biraz sonra
da sizlerin oylarına sunulacak. Ama, bunun komisyona sevki, 1999 senesinin
kasım ayında. Üzerinden 2,5 seneye yakın zaman geçmiş. Mordoğan neresi?.. Benim, ilçe olmasını talep ettiğim Mordoğan'ın neresi
olduğunu, müsaade ederseniz -tabiî, bilen arkadaşlarımız vardır, bundan hiç
şüphem yok bir kere de haritayla sizlere göstermek istiyorum ve çok önemli,
bana göre fevkalade enteresan bir konunun da altını çizmek istiyorum. Türkiye'nin en doğu ucu Van Özalp'tır. Ben orada otuz sene önce yedek
subaylığımı yaptım vatana hizmet olarak. Bugün, Karaburun Yarımadasında
Mordoğan'ın Milletvekili, İzmir Milletvekili olarak vatana burada hizmet
ediyorum ve şu Türkiye haritasında gördüğünüz Özalp Türkiye'nin bir ucunda,
Karaburun Mordoğan bir ucunda. Burası benim için fevkalade önemli bir belde. Buranın belde belediyesi
olması konusunda, rahmetli Özal zamanında Meclisin onayını alıp belde belediyesi
haline getirmiştik. Bugün artık buranın ilçe olmasını istiyoruz. Niye ilçe
olmasını istiyoruz?.. Sayın milletvekilleri, şu anda Karaburun'da, Mordoğan'da, Eğlenhoca'da,
Kösedere'de birçok arkadaşımız, birçok insanımız, televizyonlarının başında kahvede
bu konuyu yakinen takip ediyorlar. Şimdi bana diyecek ki arkadaşlarım, Sayın
Tanık, bir ekonomik kriz içerisindeyiz; durup dururken yeni birtakım ilçelerin
yapılması ülkeye yeni bir ekonomik sıkıntı getirmeyecek mi? Fevkalade doğrular,
bu konuda ben de aynı hassasiyeti gösteriyorum; ama, hiç değilse, birtakım,
böyle, ufak tefek siyasî imkânlarla, bu ekonomik kriz içerisinde bunalmış,
sıkılmış bazı yörelerimizdeki insanlarımıza da, kendi istekleri doğrultusunda,
birtakım sevindirici olayları, Meclis, Parlamento olarak bizler sağlayalım,
bizler verelim. Bu Mordoğan dediğimiz yer bir tabiat harikası, Karaburun-Çeşme-Urla
Yarımadasında, Karaburun'a gelmeden önce bir tabiat harikası, deniziyle,
balığıyla kıyı şeridiyle ve Türkiye'nin en büyük civa madenlerinin olduğu
yerdir. 1900'lü yıllarda, bu bölgede, civa madenlerini ele geçirmeye çalışan
birtakım yabancı güçlerin (Yunanlıların, Ermenilerin) olduğu, padişah
tarafından tespit ediliyor ve bu bölge için "padişah tapusu" olarak
tabir edilen -yani, padişah tarafından, o bölgedeki insanların malları "bu
mallar benimdir" diye- bir ferman yayınlanıyor; padişah tapusu fermanı.
Şimdi, 1900'lü yılların başında çıkan bu padişah tapusuyla, insanların bu
malları, Türkiye için fevkalade stratejik önemi olan bu civa madenleri, padişah
tarafından, Abdülhamit tarafından ele alındığı için, aradan geçen sürede,
1980'li yılların başında, birtakım kimseler, babalarından, dedelerinden kalma
arazilerini satmak için, normal yollarla bir noter mukavelesi yapmaya
kalkışıyorlar; hemen, karşılarına "padişah tapusu" denilen bir olay
çıkıyor. Şimdi, Mordoğan'da, Karaburun'da, o yarımadada, benim bu konuşmamı
izleyenler, bu konuyu fevkalade iyi bilirler; ama, bu konu, yalnız o bölgeye
münhasır bir olay değil; aynı şekilde, bu padişah tapusu olayı, Trakya'dan
aşağıya, aşağı yukarı Bodrum'a kadar inen bir olay. Tabiî, bu konunun açıklığa
kavuşturulması için, biz, 1980'den sonra çok uğraşlar verdik; önümüzdeki
günlerde, bir kanunla da, bu, açıklığa kavuşturularak, bu konuda sıkıntısı olan
insanlara büyük yardım sağlanacak. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. SUHA TANIK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Şimdi, ben, kayıtlara geçmesi açısından da özellikle rica ediyorum;
Mordoğan'da kurulacak olan bu ilçenin, Eğlenhoca Köyünün, Kösedere Köyünün,
Balıklıova Köyünün, İnecik Köyünün ve Merkez Mahallesi, Ardıç Mahallesi,
Çatalkaya Mahallesi, Köklücek Mahallesi ve eski Mordoğan Mahallelerinin
hudutları içerisine alınarak kurulmasını düşünüyorum, talep ediyorum. Eğer,
sizler, benim ve İzmirli tüm milletvekili arkadaşlarımın bu isteğine olumlu
cevap vererek, bize, Karaburun'a, Mordoğan'a elbirliğiyle destek verirseniz çok
teşekkür ederim, şükranlar sunarım. Sağ olun efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. İzmir Milletvekili, Sayın Güler Aslan; buyurun. GÜLER ASLAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir
Milletvekili Süha Tanık'ın, İzmir İlinde Mordoğan Adıyla Yeni Bir İlçe
Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili olarak
söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisimizi en derin saygılarımla selamlarım. Mordoğan, 6 500 civarında nüfusa sahip turistik bir bölge olduğundan,
yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerle birlikte bu rakam 70 000-80 000'lere
ulaşmaktadır. Beldede banka bulunmadığından, turistler, para bozdurma ve diğer banka işlemleri için
Karaburun'a gitmek zorundadır. Karaburun'a 20 kilometre mesafede bulunan belde
Karaburun Yarımadası'nın güneydoğu kıyısında yer alıyor. Toprakları bu bölgenin
en verimli arazisi olup, özellikle üzüm, en iyi, en çok yetiştirilen üründür. Belde dışından da, özellikle Urla'dan, yaklaşık, 100 civarında esnaf yer
almaktadır. 3.11.2000 tarihi itibariyle 1,7 trilyon ödenek, balıkçı barınağı
için öngörülmüştür. En yüksek kapasiteyle çalışan Tariş'in fabrikaları
Mordoğan'da bulunmaktadır. Sağlık ocağı mevcut olup, Karaburun Telekom Şefliği
beldede hizmet vermektedir. Bölge için büyük önem taşıyan jandarma binası da
beldede bulunmaktadır. Kamuyla ilgili imar planları, elektriği ve içmesuyu
mevcuttur. Belde civarında bulunan mermer madenleri, tüm ülkenin ihtiyacını
karşılayacak durumdadır. Belde olarak her türlü ihtiyacını karşılayabilen
Mordoğan, sadece adliye gibi devlet hizmeti için ilçeye gitmektedir. En derin sevgi ve saygılarımla, Mordoğan'ın ilçe olmasını gönülden
destekliyoruz. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) İkinci önergeyi okutuyorum: 3. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Güneş'in, Sulama Alanlarında Arazi
Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu ile Olağanüstü Hal Bölgesinde ve
Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin (2/623), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/347) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 21.11.2000 tarihinde vermiş bulunduğum (2/623) esas numaralı Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair
Tarım Reformu Kanunu ile Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli
Yörelerde İstihdam Yaratılması ve
Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifim, havale
edildiği Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında süresi
içerisinde görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınması hususunu arz ederim. Saygılarımla. Mehmet
Güneş Şanlıurfa BAŞKAN - Sayın Mehmet Güneş, buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar) Sayın Güneş, bu vesileyle, Şanlıurfa'nın kurtarılışını da
kutlayabilirsiniz; çünkü -görüşeceğimiz çok kanun var- prensip olarak bu hafta,
kimseye gündemdışı söz vermeyeceğim efendim; araya sıkıştırabilirsiniz, o
hakkınızı kullanabilirsiniz. MEHMET GÜNEŞ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair
Tarım Reformu Kanunu ile Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli
Yörelerde İstihdam Yaratılması ve
Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifim, havale
edildiği Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında süresi
içerisinde görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınması hususunu arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, halen yürürlükte bulunan
21.1.1998 tarih ve 4325 sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada
Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 8 inci
maddesinin uygulanması için Maliye Bakanlığınca çıkarılmış bulunan yönetmelik,
3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu
Kanununun uygulandığı Şanlıurfa İlimizde, teşvik belgeleri, yatırımcılara
hazine arazisi verilmesini engellemektedir. Bir başka ifadeyle, 4325 sayılı
Kanunun 8 inci maddesine göre çıkarılmış bulunan Sulama Alanlarında Arazi
Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun Uygulama Yönetmeliğinin 6 ncı
maddesinin ondördüncü fıkrası, tarım reformunun uygulandığı alanlardaki hazine
arazilerinin yatırımcılara tahsis edilmesini önlemekte ve 3083 sayılı Kanunda
ise bu konuda yeterince açık hüküm bulunmadığı gibi, kamu hizmetleri hariç,
arazi tahsisi yasaklanmaktadır. Uygulamanın bu biçimde sürdürülmesi halinde, tapulama alanı dışında bırakılan
taşlık ve kayalık hazine arazileri ile tarımsal niteliği bulunmayan hazine
arazileri dahil her türlü kamu arazilerinin, Şanlıurfa'da yatırım yapmak
isteyen müteşebbislere tahsisi mümkün olmamaktadır. Şanlıurfa İlinin tarım reformu kapsamında olması nedeniyle, yatırımcılar
desteklenmemektedir. Bu uygulama, diğer kalkınmada öncelikli illerle Şanlıurfa
İli arasında haksız rekabete yol açmakta ve yatırımların bu illere
yönlendirilmesine neden olmaktadır. Bundan dolayı, tarım reformu uygulama
alanında bulunan ilimiz, tarıma dayalı yatırımlar için dahi kamu arazisi verme
imkânından mahrumdur. Bu eşitsizliğin bir an evvel ortadan kaldırılarak, kalkınmada öncelikli
iller arasında uygulama birliğinin sağlanması, önem arz etmektedir. 4325 sayılı Kanunda veya 3083 sayılı Kanunda yapılacak bir değişiklikle,
Şanlıurfa'da tarımsal niteliği bulunmayan hazine arazileri ile tapulama dışı
bırakılmış hazine arazilerinin, teşvik belgeli yatırımcılara tahsis edilmesi
sağlanacaktır. Ülkemizin ekonomik yönden zorda bulunduğu bu dönemde, söz konusu
arazilerin teşvik belgeli müteşebbislere verilmesi, hazinemize büyük gelir
sağlayacaktır. Şu anda ilimize 150'den fazla müteşebbis müracaat etmiş; fakat,
mevcut kanunlar çerçevesinde geri çevrilmişlerdir. Yüce Meclisin, bu kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması hususunda
gerekli hassasiyeti göstereceğine tüm Şanlıurfalıların inancı sonsuzdur. Genel Kuruluma saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Şanlıurfa Milletvekili, Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz; buyurun. (FP
sıralarından alkışlar) MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa Milletvekilimiz Mehmet Güneş Beyin
Şanlıurfa için verdiği kanun teklifinin içeriği, muhtevası şu: Eğer, bir
işadamı Şanlıurfa'ya gelip yatırım yapmak isterse, 4325 sayılı Yasadan dolayı,
kalkınmada öncelikli yöre olduğu için, hazine arazisinin sanayiciye bilabedel
verilmesi lazım; ancak, buna, 3083 sayılı Reform Yasası engel olmaktadır.
Bizim, Değerli Parlamentodan, değerli milletvekillerimizden istirhamımız, bu
kanun teklifimizin hemen gündeme alınmasıdır. Özellikle, GAP projesi gibi 35
milyar dolarlık bir projenin, ülkemizin krizde bulunduğu bu zamanda yatırım yapılması,
özellikle, bundan nemaların elde edilmesi... Çünkü, GAP projesi sadece tarım
sektörüne hizmet etmemekte, tarım, enerji, turizm ve sanayi sektörüne de ivme
kazandırabilecek bir projedir. Bu noktada, biz, Şanlıurfa milletvekilleri
olarak, Fazilet Partisi Grubu olarak, bu kanun teklifine destek veriyoruz ve
kıymetli Parlamentomuzdan, değerli milletvekillerimizden de bu kanun teklifine
destek bekliyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, birkaç cümle de ben
söylemek istiyorum. BAŞKAN - Oylamaya geçtim efendim, ama; bir dakika... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Yerinizden, buyurun efendim. Kanun çıkarmakta acelemiz var; ama, konuşmak da aceleye gelmez... MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
verdiğiniz destekten dolayı çok teşekkür ediyorum. GAP içinde yer alan Şanlıurfamızın çok önemli bir mevzuunu, geçen hafta
görüşülen Yasada, bütün ısrarımıza rağmen, maalesef, Tarım Komisyonu
Başkanımıza ve diğer arkadaşlarımıza kabul ettiremedik; ama, bugün, gün geçmiş
değildir; tekrar, yeni başlıyoruz. Verdiğiniz destekle, hem Urfa'nın önünü açmak hem sanayi bölgesi yapmak
hem işsize iş sağlamak açısından çok önemli bir kanun teklifini doğrudan
gündeme almış bulunuyoruz. Meclise, Başkanımıza ve önergeyi veren arkadaşımıza
teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. Urfa'nın da kurtarılış bayramının hayırlara vesile olmasını Cenabı Hak'tan
niyaz ediyorum. BAŞKAN - Urfa Milletvekili Sayın Mehmet Yalçınkaya'ya teşekkür ederim. Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün'ün vermiş olduğu, doğrudan
gündeme alınma önergesini okutuyorum: 4. –
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin (2/588), doğrudan Gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/348) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 4447 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik yapılmasıyla ilgili vermiş olduğum kanun
teklifim, ilgili komisyonda 45 gün içinde görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre işlem yapılmasını saygılarımla arz ederim. 26.1.2001 İsmail Özgün Balıkesir BAŞKAN - Önergesi hakkında, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi hürmetle selamlıyorum. Gündeme alınmasını talep ettiğim husus, kısaca şudur: bugün, Bağ-Kurdan
emekli olup işyerini çalıştırmaya devam edenlerin, çalıştıranların emekli
maaşlarından "destek primi" adı altında yüzde 10 kesinti
yapılmaktadır. Yine, ayrıca, hastanelerde muayene olan Bağ-Kur emeklisinden
yüzde 10 ve halen prim ödeyenlerden de yüzde 20 ücret alınmaktadır. Talebimiz,
zaten bugün çok zor şartlar altında bulunan esnaf ve sanatkârımızdan ve
emeklisinden -biraz önce ifade ettiğim gibi- yüzde 10 destek primi kesintisinin
yapılmaması ve muayene ücreti olarak da yüzde 10 ve yüzde 20 gibi ücretlerin
alınmamasıdır. Bu konuda, Balıkesir Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanvekili
Sayın Recep Çelik, tarafıma gönderdiği bir yazıda, konuya temas ederek, yapılan
destek primi kesintisinin ve muayene ücreti alınmasının yanlışlığını ifade
ederek, düzeltilmesini istemektedir. Değerli milletvekilleri, esnaf ve sanatkârlarımız ve hatta
sanayicilerimiz, bugün, fevkalade büyük sıkıntı içerisindedirler. Bu kürsüden,
defalarca, iki yıldan bu tarafa söyledik "bıçak kemiğe dayanmak üzere,
dikkat" dedik; ama, bugün, ne yazık ki, artık "bıçak kemiği
kesiyor" ifadesini bu kürsüden kullanmak durumundayız; çünkü, gerçekten,
başta esnaf ve sanatkârımız olmak üzere, üreten kesim bugün ayaktadır,
meydanlardadır, sokaklardadır. Dün, Bakanlar Kurulunda, esnaf ve sanatkârlarla ilgili alınmış olan
birkaç tedbir, olumlu olmakla beraber yeterli değildir. Esnaf kredilerinin faiz nispetlerinin eskiden olduğu gibi yüzde 55
olacak olması, vergi ödemesindeki gecikmelerde ödeme kolaylığıyla ilgili
sürenin bir ay uzatılması, SSK ve Bağ-Kur borçlarına ödeme kolaylığının
getirilecek olması gibi tedbirler, esnaf ve sanatkarın sıkıntısının geçmesine
çare olmamıştır. Nitekim, bugün, Odalar ve Borsalar Birliğindeki toplantıda
sanayiciler, üreten kesim, esnaf ve sanatkar temsilcileri, oda başkanları,
hükümeti istifaya davet etmişlerdir. Esnaf ve sanatkarın beklediği önemli hususlar vardır, düzeltilmesi
gereken problemler vardır. Bunların başında, SSK primlerinde yapılmış olan yüzde
50'lik zammın geri alınması, Hayat Standardı Vergisinin kaldırılması, bunun,
hiç olmazsa belli bir süre ertelenmesi, dolar kurunun belirsizliğinin üretimi
ve ticareti durdurmasının mutlaka önüne geçilmesi, üretimin ve yatırımın
önündeki engellerin kaldırılması, reel sektörün üzerindeki ağır vergi yükünün
törpülenmesi, hafifletilmesi, piyasaya akışkanlık kazandırılması, iç talebin
canlandırılması, bütün bunlar, hükümet tarafından acilen yapılması gereken
hususlardır. Bu konularda çok acil tedbirlerin alınması gerekmektedir; ama,
görüyoruz ki, program hâlâ açıklanmamakta, açıklanması da geciktirilmektedir. Biraz önce ifade ettiğim gibi, Odalar ve Borsalar Birliğindeki
toplantıda, yatırımcılar, sanayici ve üreticiler isyan halindedirler;
fabrikaların yüzde 70 seviyesinde ya üretimini durdurduğunu, üretimine ara
verdiğini ya da fabrikaları kapattıklarını bugünkü toplantıda ifade
etmişlerdir. Değerli milletvekilleri, o bakımdan, esnaf ve sanatkarımız başta olmak
üzere, üretici kesimlerin sorunlarına bir an evvel çözüm bulunmalıdır, bu
hükümet bunu bir an evvel yapmalıdır; yapmıyorsa, bugün, Odalar ve Borsalar
Birliğinde söylendiği gibi, çekip gitmelidir, bu milletin önü açılmalıdır,
üreticinin önü açılmalıdır, ekonominin önü açılmalıdır diyorum. Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, önerge üzerinde başka söz isteyen milletvekilimiz var mı? Yok. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, küçük esnafla ilgili efendim!.. BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir efendim. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) Sayın Başkanım, saymak mecburiyetindeyiz, malumunuz; değil mi?.. İnsan
hali, dediğiniz olmazsa ne olacak?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ederim efendim. B) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. – Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret
eden Singapur Dostluk Grubu Heyetine Başkanlıkça "hoş geldiniz"
denilmesi BAŞKAN - Efendim, Parlamentomuzu, Singapur Dostluk Grubu ziyaret
etmektedirler, şu anda Genel Kurulumuza geldiler; Singapur Dostluk Grubunu,
adınıza, saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar) C) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. – TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun, Türk Polis
Teşkilâtının kuruluşunun 156 ncı yıldönümü nedeniyle konuşması BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, malumlarınız, bugün, Türk Polis
Teşkilatının 156 ncı Kuruluş Yıldönümüdür. Bu vesileyle, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğü, huzur ve güvenin sağlanmasında Türk Polis Teşkilatının
verdiği şehitlere Cenabı Allah'tan rahmet, gazilere de minnetlerimizi,
aracılığınızla sunuyorum efendim. Saygılarımla. (Alkışlar) Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz. Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza
Gönül ve İçel Milletvekili Turan Güven'in, tarım ve hayvancılık sektöründe
gerekli önlemleri almayarak çiftçiyi yoksulluğa mahkûm ettiği iddiasıyla
Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1. – Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven'in, tarım ve hayvancılık sektöründe gerekli önlemleri
almayarak çiftçiyi yoksulluğa mahkûm ettiği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/11) BAŞKAN - Hükümet ?.. Hazır. Sayın milletvekilleri, önerge daha önce okunduğu için tekrar
okutmuyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede,
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir. Konuşma süreleri; önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet için
20'şer dakikadır. İlk söz, önerge sahibi sıfatıyla, Sayın Tansu Çiller'e aittir; Sayın
Tansu Çiller, aynı zamanda Grup adına da konuşmak istediği için, süreleri
birleştiriyorum. Buyurun Sayın Çiller (DYP sıralarından ayakta alkışlar) DYP GRUBU ADINA TANSU ÇİLLER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi ve yine televizyonları
karşısında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımı sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu ülkede zaman zaman ekonomik sıkıntılara şahit olduk, hatta krizler
yaşanmıştır; ancak, bütün bu yaşanan krizlerden, bugün çok farklı olan bir şey
vardır. Bu farklı olan şey, demokrasinin ortadireği olan, belkemiği olan ve
bugüne kadar hiçbir biçimde sokağa dökülerek, hükümete "istifa"
nidaları ve sesleriyle dolaşmayan bir kesimin, çiftçinin ve esnafın sokağa
inmiş olmasıdır. Bu, belki de, bu hükümetin yaptığı en büyük tahribattır;
çünkü, ülkenin, demokrasinin sağduyusu, bir öfke seli içerisindedir ve
sokaklardadır. Şimdi, görüyoruz ki, aslında, bunun içinde bir siyasî hesap yok; hatta,
bir yönlendirme olduğu görüntüsü de yok; sadece, fakirleşmenin, bunalımın,
çeşitli biçimlerde, sokağa çıkarak "artık yeter!" deyişine şahit
oluyoruz. Şimdi, bütün bunlarla birlikte, görülüyor ki, her krizin içerisinde, her
karanlığın içerisinde aydınlığın da bir tohumu vardır. Burada görülen şey şu ki,
aslında, topyekûn bir çöküş, bir iktidar çöküşüyle karşı karşıyayız. Bu çöküş,
neyin çöküşü; bu çöküş, bu iktidarın ve bu hükümet modelinin temsil ettiği bir
iktidar anlayışının çöküşü. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Nedir o; bu anlayış, siyaseti bir paylaşım halinde gören, paylaşım
siyasetinin, tamamen merkezden veya etrafından milleti dışlayan, avuç içi kadar
birtakım kesimlerle, halkın tabiriyle, al gülüm ver gülüm, bir menfaat
şebekesi, âdeta, bir menfaat dengesi ve netice itibariyle, bir dehşet dengesi
içerisinde ortaya konan bir iktidar anlayışı. Şimdi, deniyor ki "biz uzlaştık, uzlaşıyoruz; bu iktidar, siyasî
bir istikrarı gösteriyor." Nasıl bir istikrar bu; bu iktidarın bir
parçası, diğerine açıkça "hırsız" diyor; öbürü de dönüyor, diyor ki
"beni konuşturursan söyleyecek çok şeyim var", sonra da Sayın Ecevit
dönüyor, diyor ki "biz bir uzlaşma içindeyiz." Sayın Ecevit, bu,
neyin uzlaşması?! (DYP sıralarından alkışlar) Bu milletin önünde soruyorum,
neyin uzlaşması bu?! Şimdi, gelinen noktada, aslında, çöken bu anlayış, bir yeni başlangıcın,
milleti yeniden temel yapan, yeniden millete hesap veren, o hesaplardan geçen
bir anlayışın başlangıcı olacaktır. Onun için, bu karanlığın ve bu krizin sonunda çıkış vardır; çünkü, bu
çıkış, bu anlayışın ve bu hükümetin çöküşünden başlayacaktır; ama, ilk önce
enkazı temizleyeceğiz, ilk önce bütün etrafı temizleyeceğiz. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Deniliyor ki: "Bizim alternatifimiz yok." Bunu söylediler, çok
söylediler. Daha geçenlerde şu kürsüye geldim, dedim ki: "Ey iktidarın
değerli temsilcileri, eğer kendinize alternatifim yok derseniz, yapacağınız
şey, sokağı alternatif haline getirmek olur." Nitekim, bugün, sokak
alternatif hale gelmiştir; ama, hâlâ görülen şey odur ki, devam ediliyor; bizim
alternatifimiz yok... Şimdi, yapılacak şey, aslında, demokrasinin önünü açıp, gerçekten
demokratik alternatifin ortaya çıkmasını sağlayabilmektir. Hiç kimsenin
milletten aldığı yetkiyle, millete kafa tutması imkânı yoktur. Hiç kimsenin
yoktur. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, bu alternatif nedir; açıktır: Hemen, bu iktidar gider gitmez, bir
seçim hükümeti kurulur, hemen seçim yasaları ele alınır, hemen Siyasî Parti
Yasası ele alınır ve hemen parti harcamalarının şeffaflaşması ele alınır. (DSP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim... TANSU ÇİLLER (Devamla) - Bakın, bugün, Siyasî Partiler Yasası, Seçim
Yasası TOBB'un gündeminde. İki yıldır sizin liderlerinize gidiyoruz, iki yıldır
diyoruz ki, şu Seçim Yasasını ele alın, şu Siyasî Partiler Yasasını ele alın.
Öyle değil mi? (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim. TANSU ÇİLLER (Devamla) - İki yıldır bunu Meclise indiriyoruz. Peki, bunun gereğini yapmak için daha ne bekliyorsunuz?! Bakın,
Amerika'ya gidiyorsunuz, el açıyorsunuz; size "şu Siyasî Partiler
Yasasını, şu Seçim Yasasını değiştirin" deniliyor. Bunun için, şimdi,
milletin önünde, Meclisin önünde, bir kez daha, Sayın liderlere çağrıda
bulunuyorum: Gelin, şunu yapalım. Önümüzdeki hafta, yine, kendilerini dolaşmak
için randevu isteyeceğiz. Bakalım, yine, bundan kaçacaklar mı; merak ediyorum.
Milletin önünde ve milletin Meclisinden sesleniyorum; gerekli olan en önemli
şey budur. Şimdi, deniliyor ki: "Seçim kaldırmaz..." Seçimi kaldırmaz
diyenler, çocuksu kaprislerle yaptıkları tahribatın ne denli büyük olduğunun
hesabını bu kürsüden vermelidirler. İddia ediyorum ki, bu iktidarın her haftası
bir seçime bedeldir, her haftası... (DYP sıralarından alkışlar) İktidarda
kaldığı her hafta, bir seçime bedeldir. Bugün gelinen noktada, artık, gerçekten ciddî bir toplumsal bunalımla
karşı karşıyayız. Cinnet geçiren insanlar, kendi evlatlarını boğazlıyorlar.
Daha biraz önce, yine, Sakarya'da, bir vatandaşın, kendi canına kıymak
istediğini ve vatandaşların zor durdurduğunu biraz önce duyduk. Sayın Ecevit,
bir babanın, kendi çocuğunu boğazlaması ne demektir; bunu kavrayabiliyor
musunuz?! (DYP sıralarından alkışlar) Son bir yılda, hırsızlıkların oranı yüzde 40 artmış, psikiyatrik tedavi
görenlerin oranı yüzde 60 artmış; devri iktidarınızda, bu milletten toplanan
vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluk sektörüne gitmiş ve ülke, yolsuzlukta -Sayın
Bahçeli, hep geçmişe fatura edip duruyorsunuz, sizin devrinizde- dördüncü,
yoksullukta beşinci, karaparada altıncı olmuş. Şimdi, aynı zamanda, size, bütün
bu raporları buradan göstereceğim ve bütün Meclise dağıtacağım; bunlar,
uluslararası raporlardır ve yılları belli, yılları devri iktidarınız... Şimdi, bütün bunlarla birlikte, tutuyorsunuz, çok iyi bir hukuk adamı
olarak seçtiğiniz Sayın Cumhurbaşkanı çıkıyor, size "yolsuzlukları örtbas
ediyorsunuz" diyor, duymazdan geliyorsunuz, onun gereğini yapmıyorsunuz;
kalkıyorsunuz, savcıları sustuyorsunuz; yetmiyor, jandarmaları susturuyorsunuz
ve gidiyorsunuz, el açıyorsunuz para almak için birilerine, diyorlar ki:
"Sizin Enerji Bakanınız ne zaman istifa edecek?" (DYP sıralarından
alkışlar) Bütün bunlarla karşı karşıyasınız... Peki, bunun, artık, bir siyasî
sorumluluk gerektirdiğini anlamak için ne yapması lazım bu milletin, daha ne
yapması lazım?! Bu millete başka hangi felaketleri yaşatmanız lazım?! Bu ülkeye
başka hangi utancı yaşatmanız lazım?! Sayın Ecevit, soruyorum, daha ne
bekliyorsunuz; sizin, merhum İnönü'ye yaptığınızın, size yapılmasını mı
bekliyorsunuz?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, gelinen noktada, son derece ciddî bir sıkıntı içinde çiftçi,
esnaf. Söyledik -şu Af Yasasını çıkardınız- malî affı çıkarın dedik, malî affı
çıkarın... Malî afta çıkardığınız şey yetişmez; sizin yapmanız gerekli olan, o
faizin tümünü silmek, anaparayı taksitlere belli bir biçimde bağlayabilmek.
Orada bekliyor, Mecliste bekliyor... Şimdi gelinen noktada o kadar fakirleştirdiniz ki, çiftçiyi o kadar
fakirleştirdiniz ki; bakın, bıraktığımız Türkiye neresi, getirdiğiniz Türkiye
neresi: Buğdayda, 2 kilo buğdayla 1 litre mazot alınıyordu; bugün, 5,5 kilogram
buğdayla 1 litre mazot alınmıyor. Yani, siz, üç dilim ekmeğin ikisini alıp
götürdünüz, ikisini alıp götürdünüz. Demeyin, efendim, mazot fiyatları
yükseltiyor... Hayır, öyle değil. Bakın, kriz öncesi, şubat krizi öncesi
-bıraktığımız Türkiye'de 20 kilogram satıyordu buğdayı, 1 kilogram et alıyordu-
bugün, yani, kriz öncesinde 36 kilogram satması lazım; bu, kriz öncesinde,
şubat krizinin öncesinde. Eskiden, 2,5 kilogram buğdayla 1 ekmek alabiliyordu;
şimdi, 4,5 kilogramla... Kriz öncesi bunların hepsi. Bu fakirleşmenin yanında,
tutturdunuz bir yüzde 25 ve dünya fiyatları 185 000; siz 123 000'den bugün
buğday satıyorsunuz. Şimdi, size, söyleyeyim; bugün, buğday için istenilen
rakam, maliyet artı yüzde 33, yüzde 30 civarı,
279 000'dir. Şimdi, siz diyorsunuz ya "yüzde 45 enflasyon
olacak." En az yüzde 70'tir; bunu vermeniz lâzım, bu insanların sadece
sizin göstermiş olduğunuz açlık sınırının altında bir yere gelebilmeleri için.
Diyeceksiniz ki: "Kaynak yok." Sayın Bahçeli, size bağlı bu Tarım
Bakanlığı, size bağlı bu birlikler; gelin, buradan bunun hesabını verin. 12
bankaya 15 milyar doları veriyorsunuz; ondan sonra, yapılan bütün gensoru
önergelerini buradan geri çeviriyorsunuz ve sonuç itibariyle, milleti
yoksulluğa ve kendi başlarına, kendi kaderlerine bırakıyorsunuz. Peki, nerede
bu para; söyleyeyim: 12 bankaya 15 milyar dolar; bunun 1 milyar dolarını
verseniz yeter, 1 milyar dolarını... (DYP sıralarından alkışlar) Zeytinyağında durum aynı. Bıraktığımız Türkiye 1 kilo zeytinyağıyla 4
litre mazot alıyordu; bugün, 1,7 litre alamıyor. Verilen paralar, bugün,
gerçekte, ellerine dahi geçmedi; bugünkü durumda böyle. Üretimi mahvettiniz,
ihracatı mahvettiniz. Zeytinyağı, Türkiye'nin önemli bir ürünüdür. Bakın,
Türkiye'deki zeytinyağı üretimi, bıraktığımız Türkiye'de 200 000 tondu; bugün,
60 000 ton üretimi bitirdiniz. İhracat... Eskiden, bıraktığımız Türkiye'de 87 milyon dolarlık bir
ihracat vardı; bunu indirdiniz 16 milyon tona. Sonra gidiyorsunuz, birtakım
yerlere para açıyorsunuz. Kimden himmet bekliyorsunuz; Yunanistan'dan himmet
bekliyorsunuz da şu ülkenin zeytinyağını satmıyorsunuz. (DYP sıralarından
alkışlar) Üzümü keza öyle. Üzümde, Türkiye, ABD'den sonra ikinci büyük üretici.
Bakın üretimine, ne hale getirdiniz; bıraktığımız Türkiye'de ihracatı 200
milyon dolardı, bugün 76 000 dolara düşmüş; bu da daha geçen sene; bugünkü
rakamlar değil bunlar, yani 2000'in rakamları. Pamukta son derece ciddî bir sıkıntı var. Bir iktidarın hem pamuk üretimini
hem de aynı zamanda tekstili bir anda bitirebilmesi için bir büyük
beceriksizlik kabiliyetine sahip olması lazım. Şimdi, bakın, bıraktığımız
Türkiye'de, 1 kilogram pamuk 2 litre mazot alıyordu; bugün, 1 kilogram, yarım
litre ancak alıyor almıyor. Sadece Antalya'da 120 000 tondan 28 000 tona üretim
düştü. Bunun yanında, bu düşen yerlerde, peki pamuk ekmiyor, susam ekiyor mu;
hayır, onu da ekemiyor. Seracılık yapabiliyor mu? Seracılıkta, ihracatta,
sadece Antalya bölgesinde yüzde 22 yaş sebze ve meyvede ihracat düşüşü var.
Bunların hepsi Türkiye'nin döviz gelirleri. Yüzde 28 de, Antalya'da, sadece
donmuş sebze ve onunla birlikteki gıda ürünlerinin düşüşü var. Bütün bunlarla
birlikte, Türkiye için gerekli olan 1 200 000 ton pamuk ihtiyacıdır; 1,2...
Bugün itibariyle 400 000 tona düştü bunun üretimi. 400 000 ton!.. Yani,
ihtiyacı 1 200 000 ton, düşen rakam 400 000 ton. Bununla yüzde 23 bir artış
verdiniz. 20 sent istediler; geçen senenin 12 sentini dahi veremeden, 9 sentini
verdiniz ve sonra da tutuyorsunuz diyorsunuz ki: "5 Nisan kararları."
Bizim o 5 Nisan kararlarını aldığımız dönemde, pamuğa 5 750 verdik; fakat, 3
000 de -yarısından fazlası- prim verdik, prim; hem de nakit olarak verdik. O
zaman, hem tekstil ayağa kalktı hem pamuk ayağa kalktı ve o dönemde de küçülme
vardı. 5 Nisanı keşke örnek alabilseniz de, şu üretimi artırsanız. Bir yılda
eksi 5,5 olan üretimi, artı 8'e çıkardık; bir yılda OECD birincisi yaptık. (DYP
sıralarından alkışlar) O yıl terör mücadelesi vardı, ihracat patlaması, gümrük
birliğine girmek, hepsi bir yıl içinde oldu ve daha da önemlisi, gidip de
Yunanistan Dışişleri Bakanına, Türkiye'yi belli bir biçimde acındırarak el
açmadık. 1 dolar kimseden almadık; 1 dolar almadık, 1 dolar almadık... (DYP
sıralarından alkışlar) NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Fransa'ya gittiler; Fransa'ya... TANSU ÇİLLER (Devamla) - Okuyoruz: Türk Silahlı Kuvvetlerinin IMF
talimatıyla ödenekleri kesilecekmiş. Nerde; Yunan basınında. Sayın Bahçeli,
siz, ihanetin hesabını mı vermek istiyorsunuz; gelin buraya, bu kürsüye, bunun
hesabını verin. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Fındıkta keza; fındıkta... Bugün fındıkta 1 milyar dolara yakın bizim
ihracat imkânımız vardı; 1 milyar dolar... Bugün gelinen noktada 600 000, 600
000... Yani, her alanda ciddî ihracat imkânları Türkiye'nin yok oluyor. Üretim,
ihracat, tarımda tümüyle bitmiş durumda ve görüyoruz, netice itibariyle,
Fiskobirlik elindeki stokları da içeri satmaya kalkışıyor; bu da, bir başka
yanlış. Yine, çayda aynı durum, fıstıkta aynı durum... Şekerpancarına özellikle gelmek istiyorum; çünkü, burada, sizin
elinizle, tarım tasfiye ettiriliyor Türkiye'de. Bakın, bu pancarın gerçek
durumunu dünyada ve Türkiye'de bir görelim. Şimdi, dönemimizde 1 litre mazot
almak için 6,5 kilogram şekerpancarı gerekiyordu; bugün itibariyle, 16,7
kilogram lazım. Bakın, bizde 6,5 kilogram yetiyor 1 litre için; şimdi, 16,7
kilogram verecekler. Şu, reel olarak fakirleşmeye bak!.. Burada, Şeker Kanunu çıkarıyorsunuz. Şeker Kanunuyla ne yaptığınızın,
acaba, hakikaten farkında mısınız?.. Türkiye, şeker pancarı üretiminde kaçıncı
biliyor musunuz; dünya dördüncüsü; Fransa, Almanya ve ABD'den sonra. Bizden
öncekilerin ellerinde aşağı yukarı 3 milyon ton stokları var; yani, Avrupa ve
ABD'nin şu anda 3 milyon ton stokları var. Diyorsunuz ki: "30 fabrika özelleşecek." Kim alacak bunu;
üretim için gerekli olan, bunun için gerekli olan aşağı yukarı 13 milyon tonluk
ihtiyacı var bu 30 fabrikanın. Kısıtlamışsınız 11 milyon tonda; düşüreceğinizi
söylüyorsunuz daha çok, daha çok düşüreceğinizi söylüyorsunuz; o yetmiyor,
tatlandırıcılar için, yani, nişastadan yapılacak şeker için -aşağı yukarı yüzde
2'lik kota koymuş dünya- bunu yüzde 15'e çıkarıyorlar; dört yıl içinde de
ithalat serbest bırakılacak. Bunun anlamı ne; bunun anlamı, o fabrikalar artık
şeker üretmeyecekler, ithalat yapılacak. Peki, burada çalışan, doğrudan çalışan 600 000 insanımız var,
aileleriyle birlikte 2 milyon kişi. Aynı zamanda, bu işi taşıyan taşımacılık
sektörüyle birlikte, buna yan girdiler sağlayanlarla birlikte 10 milyon
insan... Ne yapacaksınız bu 10 milyon insanı; buna ne alternatif veriyorsunuz?
Ne yapacaksınız buradaki gençleri; bunları toplayacaksınız kamyonlara, gelip
büyükşehirlerin birtakım gettolarına mı bırakacaksınız, yoksa kargoya yükleyip,
bu insanları ihraç mı edeceksiniz?! Ne yapacaksınız bu insanları; soruyorum, ne
yapacaksınız? (DYP sıralarından alkışlar) 10 milyon insan... Şimdi, tütünde durum hiç farklı değil. Bıraktığımız Türkiye'de 1
kilogram tütünle 12 litre mazot alınıyordu, bugün, 3,7 litre alınıyor
alınmıyor. 3,7 litre... Fakirleşmenin boyutlarını söylüyorum. Tütünde, netice
itibariyle, yine, verilen artış yüzde 25, ne olacağı belli değil; maliyetler,
aşağı yukarı 2 milyon-2,5 milyon; verilen para, bunun altında. Ona rağmen, hiç
bunun üstünde bir yüzde 30 veya herhangi bir kâr payı yok. Verilmesi gerekli
olan en az 3,5 milyon ve netice itibariyle, güne geliyoruz, bakıyoruz ki,
destekleme kararnamesi daha henüz yeni ele alınıyor; ancak, dörtte 1'ine parası
verilmiş. Millet perişan, ne olacağını bilmiyor. Eh, şimdi, artık, tütün de
özelleşiyor, Tekel Yasası çıkarılıyor deniliyor ve bir yasa daha Meclise
geliyor. Ne olacak; tütün ithalatı da açılacak. Peki, ne olacak bu insanlar; soruyorum, ne olacak bu insanlar; ne
alternatifiniz var bunlar için?! Bu yasa tasarısının içinde doğru olan bir iki
nokta gözüme çarptı; ancak, mesele bu değil. Mesele, bugün, desteklemenin
tütünden kalkıyor olması. Bu yasa tasarısıyla, destekleme tütünden kalkıyor;
bu, yapılabilir bir olay değildir. Bu, buradaki insanları ve Ege'yi tümüyle
sahipsiz bırakmak demektir. Çıkardığınız bütün yasaları da doğru dürüst
uygulamıyorsunuz. İşte, Tarım Satış Kooperatiflerini özelleştirme diye
çıkardılar, özerkleşme dediler. Ne oldu; dört yıllığına, geçiş maddeleri
vesaire koydunuz, orayı, MHP'nin arpalığı haline getirdiniz; başka hiçbir şey
değil; MHP'nin arpalığı... (DYP sıralarından alkışlar) Hayvancılık keza öyle... Hayvancılıkta felaket bir durum, yem fiyatları
yüzde 40 artıyor. Girdilere geleceğim biraz sonra. Burada, aşağı yukarı, süt
üreticiliği bitmiş durumda. Sütçüleri görüyoruz, ne yapıyor sütçüler; ya süt
banyosu yapacak hale geldiler veya nehirlere döküyorlar. 1 kilogram sütle 2
kilogram yem alınması lazım; bugün, 1 kilogram alınmıyor. Böyle bir ortamda,
görülüyor ki, tarım ve bütün esnaf ve birlikler, Sayın Bahçeli'ye bağlı. Sayın
Bahçeli, herhalde, çok susmaktan yoruldu, öyle gözüküyor ki, biraz istirahata
çekilip dinlenmesi lazım, biraz dinlensin. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın
Bahçeli, siz, şöyle bir dinlenin, siz, şöyle bir dinlenin, millet biraz rahat
etsin, tarım gözünü açsın, esnaf biraz rahat etsin; çünkü, hem Sanayi Bakanlığı
hem de Tarım Bakanlığı size bağlı Sayın Bahçeli, size bağlı... Af çıkardınız, dedik ki: "Şu affa bir de malî affı katın." Af
çıkardınız, herkesi dışarı çıkardınız. Ciddî ölçüde suç unsuru arttı, bütün
Türkiye'de arttı. O yetmedi, milletin önünde verdiğiniz söze, bırakın uymayı,
affın 1 inci maddesiyle teröristbaşının infazını mümkün olmaktan çıkardınız;
ama, şimdi, Sayın Bahçeli, size bağlı olan tarım kesimini ve esnafı
cezaevlerine sokuyorsunuz, farkında mısınız?! (DYP sıralarından alkışlar) Neden
sokuyorsunuz; haciz altında, Bağ-Kuru ödeyemiyor, faizi ödeyemiyor ve SSK'yı
ödeyemiyor. Onun için, bugün, yapılması gerekli olan şey, yaptığınız şey değildir;
yapılması gerekli olan şey bizim hazırladığımız şeydir. Faizleri topyekûn
kaldıracaksınız, anaparayı taksitlendireceksiniz. Ancak, böyle, belki o da,
işin içinden çıkabilirler. Bakın, şimdi, Ziraat Bankasının faizleri... Size inanan yanıyor zaten,
bu iktidara inandı mı yanıyor!.. (DYP sıralarından alkışlar) Yüzde 40 faizle
giriyorlar, yüzde 105, eğer gecikirse, yüzde 138. Kime bu; nihaî ürününe yüzde
25 verdiğiniz çiftçiye, Ziraat Bankasının. Ama, bu yetişmiyor, aynı zamanda,
tabiî, gübre konusunda da bizim verdiğimiz yüzde 50'lik sübvansiyonu, yüzde 10
bile değil bugünkü haliyle, geçen sene yüzde 55'ti faiz -bunun üzerinden uygulanan- şimdi yüzde 130; geçen sene 108 milyon
lira olan -örnek olarak nitrat 33'ü veriyorum- gübre fiyatı, bugün 529 milyon;
yani, 5 katı!.. Onu da bulabiliyorlar mı; onu da bulamıyorlar. Peki ilaç
nerede; ilaç da bulunmuyor. İlaç bulunmadığı için de üretim yüzde 20 daha
düşecek; haberiniz var mı bundan?.. ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Hayır!.. TANSU ÇİLLER (Devamla) - Nasıl olsun?! Sizin zaten, imzaladığınız hiçbir
şeyden haberiniz yok ki! (DYP sıralarından alkışlar) Netice itibariyle, yüzde 20 daha düşecek... Tarım Bakanlığı bir yaklaşımda daha bulunuyor, diyor ki: Her ilçede bir
gübre, bir ilaç bayii olacakmış, onları da Tarım Bakanı tek tek
belirleyecekmiş, onun dışında da hiç kimse, başka hiçbir yerden hiçbir şey
almayacakmış!.. Sayın Bahçeli, sizin hükümetiniz ve özellikle siz, en son sosyalist
hükümetin Başbakan Yardımcısı olduğunuzun farkında mısınız?! (DYP sıralarından
alkışlar) Böyle bir kavram kaldı mı?! Böyle bir kavram kaldı mı?! Yani,
tutacaksın "her ilçede bayileri teker teker ben tayin ediyorum başkasından
alamazsınız" diyeceksin, ilaç için aynı şeyi yapacaksın; böyle bir kavram
kaldı mı?! 1950'lerin Sovyetler Birliğinde miyiz zannediyorsunuz, neredeyiz
zannediyorsunuz, bilmiyorum ki!.. (DYP sıralarından alkışlar) Yoksulluk sınırı 233 milyon... Yoksulluk değil, zaten yüzde 90'ı
yoksulluk sınırının altında; açlık sınırı. Bugün, çiftçi bunun altındadır,
bunun hesabını soruyoruz. Her gün bir zam -nihaî malda yüzde 25- ama, her gün zam... Bunu
anlatmakla bitecek gibi değil; elektriğe zam, benzine zam, bir daha zam;
yetmiyor, sabah zam yaptığınıza akşama bir daha zam; SEKA'ya zam, gaza zam...
Aklınıza ne geliyorsa; yani, şunu bir okumaya kalksam... Burada sadece son üç
ayın değil, son üç haftanın zamları var. Şimdi geliyorum sizin gerçek aldatmacanıza; bu, son derece önemli:
Buradaki bütün sıkıntıların sebebini çiftçi olarak gösterdiniz. Ben, şimdi,
size, rakamlarıyla açıklıyorum: Çiftçi olarak gösterdiğiniz şey... Onbeş yıl
içerisinde, ilacıyla, faiziyle, desteklemesiyle, toplam, ziraî kesimde çalışan,
demokrasinin belkemiği olan çiftçiye verilen 33,6 milyar dolar; bunun
içerisinde her şey var; ama, gelin görün ki, bunu çiftçiye yolluyorsunuz
"bundan dolayı bu enflasyon, sıkıntı oluyor" diyorsunuz; işte, size,
Coopers'in Davos'ta verdiği belge -devri iktidarınızda Sayın Bahçeli, hep
geriye dönüyorsunuz ya- "bütün vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluğa gitti"
diyor. Bunun, ikibuçuk yıl içerisinde, 1999-2000'den bugünümüze kadarki
yolsuzluk rakamı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. TANSU ÇİLLER (Devamla) - ... yolsuzluk rakamı 31,1 milyar dolar; yani,
onbeş yılda 40 milyona verdiğiniz 33 milyar; sizin iki yılda yaptığınız
yolsuzluğun bedeli 31 milyar dolar. Gelin bunun hesabını verin burada. (DYP
sıralarından alkışlar) O yetmiyor, bir etapta, bir yılda "10 milyar dolar alıyoruz"
diye... İşte bugün, size buradan Bank For International Settlenments'in
belgelerini açıklıyorum: 43 milyar dolar sadece bankaların dışarıdaki kredileri
var; geldiniz, bir aşamada, bir etapta "10 milyar dolar borç
alıyoruz" diye sevinerek, milletin önünde, bütün bu kredileri garanti
altına aldınız -bunu ödeyemeyen kim olursa olsun, içi boşaltılmış bankalar
veyahut da yolsuzluk yapan kim varsa- bunu da çiftçi ödeyecek. Eğer, siz, bir
sebep arıyorsanız, bir suçlu arıyorsanız, ilk önce kendinize bakın. Sayın
İktidarın ve hükümetin sadece yolsuzluk faturası, 31 milyar dolar vergilerden,
43 milyar dolar da onun üstüne, ayrıca, bankalara, dışarıdaki banka kredilerine
verilen garanti. Efendim, suçlu, çiftçiymiş, suçlu, bütün muhalefetmiş!.. Nasıl
oluyor bu?! Beş yıldır iktidardasınız; iki yıldır iki defa toslatıyorsunuz;
millet size 350 milletvekili vermiş; her gün geliyoruz şu kürsüye, yanlış
yapıyorsunuz, IMF'de şu olur diyoruz, burada bu olur diyoruz... Efendim, bütün
zorlukların sebebi çiftçiymiş ve sıkıntıların sebebi de muhalefetmiş!.. Nasıl
oluyor bu?! Böyle bir mantık olabilir mi?! Bir yıl içinde sadece 49
katrilyonluk açık, geçen sene, kamu kesiminde, bu, devri iktidarınızda. Bu,
toplam millî gelirin yüzde 39,3'ü. Bizim dönemimizde yüzde 13-14 olduğu zaman
ayağa kalkardık. Bir yıldaki kamu açığınız!.. 40 milyar dolar kamu
bankalarındaki açığınız!.. Siz bunların hepsini yapacaksınız, sonra
döneceksiniz, diyeceksiniz ki, eh bunun suçlusu demek ki muhalefet. Biz, 350
milletvekiliniz var, bir şey yaptınız da, gelip elinizi mi tuttuk sizin; niye
doğru dürüst bir şeyler yapamadınız?! Laf mı yani?! Ne yapılması lazım, bakın söylüyorum şimdi. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Süre bitti Sayın Başkan. TANSU ÇİLLER (Devamla) - Sayın Başkan, 30-40 milyon insanı ilgilendiren
bir konuya 40 dakika ayıramazsak eğer, o zaman, milletin bu Meclisten hesap
sorma nedeni vardır. Şimdi, ben, burada, bir 5 dakikanızı daha rica ederek çözümlere geçmek
istiyorum. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sakin olun efendim; dinlemesini öğrenin! 1 dakika... (DYP
sıralarından alkışlar) Efendim, niçin böyle yaptığımı biraz sonra anlarsınız. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ama, bilelim de, ona göre... BAŞKAN - Sayın Bakan da süreyi aşmak ister... Bırakın ben idare edeyim
efendim. Allah Allah!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - "Allah Allah" demeyin!.. BAŞKAN - Buyurun Sayın Çiller. TANSU ÇİLLER (Devamla) - Şimdi, yapılması gerekli olan şey, aslında,
haklı rekabettir. Haklı rekabet konusu son derece önemli. Bakın, bizim
çiftçimize dünyada yapılanın aynısını yapın, yani, dünyada verilenin aynısını
verin, bizim çiftçimiz silip götürür her şeyi. Şimdi, diyorsunuz ki, biz, çiftçiye, artık, fiyat desteği vermeyeceğiz.
Avrupa Birliğinde fiyat desteği bütün ürünlerde ne kadar veriliyor, yüzde
100'ün kaçı; yüzde 62'sine halen Avrupa Birliğinde fiyat desteği veriliyor. NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Bundan haberleri yok. TANSU ÇİLLER (Devamla) - 2 605 dolar kişi başına Avrupa Birliğinde
üreticiye veriliyor; ABD'de 4 570 dolar. Ayrıca, bu sübvansiyonun 1999'dan
2003-2004 yılına kadar da artması gündemde. Yani, o IMF veya Avrupa Birliği,
bize geliyor "şunu tasfiye edin, tütünü, pancarı" diyor ya,
kendilerine bunu veriyor. Peki, size ne verdirtiyorlar, onu da söyleyeyim; size
verdirtilen şey -son derece büyük bir ayıptır- verilmesi önerilen şey şu;
deniliyor ki: Aşağı yukarı, 1 dönüm ile 20 dönüm arasındaki üreticiye 45 dolar
vereceksiniz. 45 dolar... Bu da, aşağı yukarı, üreticilerin yüzde 36'sı. Yani,
netice itibariyle, 1 kişiye 2 605 dolar verecek Avrupa Birliği, ABD 4 570 yüzde
90'ına da 100 doların altında verecek. Böyle bir şeye siz nasıl imza
atarsanız?! Bu, tarımın tasfiyesidir. Sizin elinizle tarım tasfiye ettiriliyor;
farkında mısınız bunun?! Bundan daha büyük bir ihanet olabilir mi acaba?! Sayın
Bahçeli, gelin, şurada şu hesabı verin. (DYP sıralarından alkışlar) Bundan daha
büyük bir ihanet olabilir mi?! Şimdi, bütün bunlarla birlikte, Türkiye'nin gündemine ne getirdiğinizi
de bilmiyorsunuz Ulusal Program diye. 1 katrilyon verecekleri açıklanıyor. Bu 1
katrilyonun içinde, bütün bu doğrudan destek var, hayvancılık var, bütün gübre
desteği var; 1 katrilyonun içine bunların hepsi sığacak. Şimdi, önemli olan
şey, bugün yapılması gerekli olan, açıkça şudur: Gelinecek, hemen, Türkiye'nin
gündemine Avrupa Birliğindeki normları yeni baştan sokmak gerekecek. Tarımsal üretici
birlikleri ve yine, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, FEOGA denen Avrupa Birliği
Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu kanunlarının aynısı... Yani, nedir;
orada ne kadar sübvansiyon veriliyorsa, o kadar... Üreticiye üreteceği fiyatı
vereceksiniz, üreticiye üreteceği fiyatı vereceksiniz; rekabeti de haklı
rekabet yapacaksınız. Yani, bakın, benzin fiyatı, bugünkü fiyatlarla, 1 litresi
Amerika'da 483 000 lira, bizde 862 000 lira; yani, 2 misli. Faizler 5-10 misli;
oradaki doğrudan destekleme, bizimkinin belki 20 misli, 30 misli. Orada, bütün
fiyat desteklemeleri devam ediyor, yüzde 62; bizde, tasfiye ediyorsunuz.
Hayır... Yapılması gerekli olan şey, Avrupa Birliğinde ne yapılıyorsa, benim
çiftçime ve üreticime de o verilecek ve haklı rekabet olacak; başka çaresi yok,
başka çaresi yoktur. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. TANSU ÇİLLER (Devamla) - Tekrar ediyorum. Bugün gelinen noktada, artık,
yapılacak tek şey kalmıştır. Bu hükümetin yapması gerekli olan şey, artık,
tutup da, Yunanistan'ın himmetinde veyahut da Fransa'nın -daha dün Ermeni
soykırımı çıkarmış Fransa'nın- himmetinde para aramak değildir. O parayı
getirdiğiniz zaman da... 10 milyar doları getirdiniz, ne oldu, ne yararlandı
ondan esnaf, ne aldı, çiftçi ne aldı o borçtan? Ama, o borcu, bundan 12 ay
sonra, 14 ay sonra, bu millet ödeyecek yine. Dolayısıyla, 10 milyar dolar daha
getirecekmişsiniz, ondan daha fazlası çıktı zaten, ondan daha fazlası çıktı
zaten. Bugün, yapılması gerekli olan tek şey, açıktır: Doğru dürüst bir ekbütçe
hazırlayın hiç olmazsa. Bu ekbütçede
de, öyle, büyüme eksi 2 falan demeyin, komik kaçar; bilmem, enflasyon
yüzde 45 falan demeyin, en az yüzde 70'tir. Yüzde 45'i yüzde 55'e revize
edecekmişsiniz. Bunların hepsi hayal, hepsi tutmayacak rakamlardır. Gerçekçi
bir ekbütçe... Hani, hazırlamayız diye tutturduğunuz o ekbütçeyi şimdi
hazırlıyorsunuz ya, o ekbütçeyi bari gerçekçi yapın ve arkasından tek
yapacağınız şey Sayın Ecevit -sizin bu ülke sevginize hitap ediyorum- gelin, bu
demokrasinin önünü açın, çekilin. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, toptan,
sokaktaki herkese karşı... Herkes bunu söylüyor, 65 milyon insan bunu söylüyor
ve demokrasinin önünü açtığınız zaman, bilesiniz ki, tarih önündeki yargı,
sizin için çok daha hafifleyecektir. Bugün yapılması gerekli olan şey, bir
seçim hükümetiyle, hemen Siyasî Partiler Yasasını ve hemen bir seçim yasasını
ve seçim harcamaları konusundaki şeffaflaşmayı gündeme getirmek ve milletin
huzuruna giderek, yeni bir program için güç almaktır. Buna ihtiyaç vardır ve
bunun yolu üretimdir, yeniden üretimdir, yeniden büyük Türkiye'dir, yeniden
kendine güvenen bir Türkiye'dir. Bunun için yapılması gerekli olan yol da,
Mecliste, Meclisin sağduyusuyla bu meseleye el atarak, yeniden millet ile
Meclisi buluşturmaktır, yeniden milletin Meclisi yapmaktır. Bilin ki, artık,
millet, bu milletvekillerini kendi seçmek istiyor, artık, liderler sultasını
istemiyor. Ne derseniz deyin, doğru deyin, yanlış deyin... (DYP sıralarından
alkışlar; DSP ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çiller... Sayın Çiller... TANSU ÇİLLER (Devamla) - Bu da, Türkiye'yi selamete çıkaracaktır. (DSP
ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Gelin, tercih sistemini değiştirelim canım; gelin, tercih sistemini
değiştirelim. Bakın, açık taahhüttür bu. Gelin, tercih sistemini... (DSP ve MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Sayın Ecevit, tercih sistemini istiyorlar, siz istemiyorsunuz. Onun
için, bakın, buradaki şeylerin cevabını verme durumunda olun. Saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından ayakta alkışlar; DSP ve MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çiller. Efendim, şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas
Milletvekili Sayın Musa Demirci'de. Buyurun Sayın Demirci... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Sayın Öztek Grubumuz adına görüş
ifade edecekler efendim. BAŞKAN - Öyle mi efendim? Bana böyle yazdırmışlardı da efendim,
değişmiş. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Düzeltiyoruz efendim. BAŞKAN - Peki. Buyurun Sayın Öztek. FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına grup başkanvekilleri tarafından
verilen Başbakan Sayın Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önerge
üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda
bulunuyorum. Sözlerime başlarken, şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bugün bir gensoru görüşmesi yapıyoruz. Bu
gensoruyla, Yüce Meclisin değerli üyeleri, 57 nci hükümetin Sayın Başkanına ve
üyelerine güven duyup duymadıklarını ortaya koyacaklar. Yapılacak konuşmalarda,
güven duymayanların niçin güven duymadıklarını, güven duyanların da niçin güven
duyduklarını belirtmeleri, açıklamaları gerekir. Bundan önce yapılan gensoru görüşmeleri sırasında muhalefet partileri
görüşlerini ortaya koydu; ama, hükümeti oluşturan üç parti grubundan hiçbirisi
adına konuşma yapılmadı. Bunun anlamı şudur: Demokratik Sol Partili, Milliyetçi
Hareket Partili ve Anavatan Partili milletvekilleri, bu hükümetin icraatlarının
millet yararına olmadığını zımnen kabul etmektedirler, bu yüzden de
konuşmamaktadırlar. Evet, demokratik ülkelerde, eğer muhalefet hükümetin başarısız olduğunu
söylüyorsa, bu konuda gensoru veriyorsa, iktidarı oluşturan partiler de, doğal
olarak, hükümet icraatlarını öven konuşmalar yaparlar, kendi haklılıklarını
ortaya koymaya çalışırlar. 57 nci hükümet de başlangıçta bunu yapıyordu; ama,
milletimize dört ay içerisinde yaşattığı iki ekonomik krizden sonra, bunu
yapmıyor. Ben diliyorum, bugün her üç parti grubunun sözcüleri de, bu kürsüye
gelerek, yaptıkları icraatları anlatırlar. Evet, tarihe ışık tutacak Türkiye
Büyük Millet Meclisi zabıtlarına geçmesi bakımından bu hususu çok önemli
bulduğumu özellikle belirtmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu gensoru üzerinde görüşlerimizi
açıklarken, önce, tarımımızın bir panoramasını çizmek; daha sonra da, 57 nci
hükümetin uyguladığı politikalar sonucu, her geçen gün fakirleşen çiftçimizin,
köylümüzün bazı sorunlarını dile getirmek istiyorum. Yapacağım açıklamalardan
sonra, sizlerin, bu gensorunun açılmasına gerek olup olmadığını bir kez daha
düşünerek karar vereceğinize de inanıyorum. Evet, tarımın millî hâsıla içerisindeki payı oldukça yüksektir. Tarım
sektörünün gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı, 1980'lerde yüzde 25-26
düzeyinde iken, bu oran, yıllar itibariyle azalarak, yüzde 14'e düşmüştür; ama,
sanayileşmiş ülkelerle mukayese edildiğinde, bu oran çok daha yüksektir. Zira,
bu oran Almanya'da -evet, dikkatinizi çekiyorum- sadece binde 8'dir, yüzde 1
bile değildir; Yunanistan'da bile Türkiye'nin yarısı kadardır, yüzde 7,5'tir;
Avrupa Birliğinde ise, yüzde 1,9'dur. Bu durum, Türkiye'de tarım sektörünün
öneminin, gelişmiş ülkelere göre çok daha fazla olduğunu açıkça göstermektedir.
Avrupa Birliği gayri safî millî hâsıla içerisinde yüzde 2'yi bile bulmayan
tarım sektörünü ihmal etmiyorsa, Türkiye'nin de tarım sektörünü ihmal etmemesi
gerekir. Tarımda çalışan nüfusumuz fazladır. Bugün, 70 milyon olan nüfusumuzun
yaklaşık yüzde 35'i, yani, 22-23 milyonu kırsal kesimde yaşamakta ve
çiftçilikle uğraşmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bu oran, yüzde 7-8 düzeyindedir;
374 milyonluk Avrupa Birliğinde ise, yüzde 5'tir; birçok ülkede, örneğin,
Amerika Birleşik Devletlerinde ve İngiltere'de yüzde 2-3'tür. Ülkemizde sanayi
geliştirilerek, fazla nüfus tarım sektöründen çekilip sanayi sektörüne
aktarılmadığı sürece, tarım sektöründe beklenen gelişme kolaylıkla sağlanamaz,
çiftçimiz içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan kurtulamaz ve bilesiniz
ki, bu tabloyla Türkiye'yi de Avrupa Birliğine almazlar. Tarımda çalışanların geliri düşüktür. Türkiye'de kişi başına düşen millî
gelir, 2000 yılında 2 800 ila 3 000 dolar düzeyindedir. Bu miktar, kırsal
kesimde 1 200-1 300 dolara düşüyor. Son yaşadığımız ekonomik krizden sonra, bu
değerler yüzde 40 oranında azalmıştır. Girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği
ülkelerinde kişi başına gayri safî millî hâsıla 24 000-25 000 dolardır; tarım
sektöründe ise, 9 000-10 000 dolar düzeyindedir. Türkiye'de fert başına düşen
millî geliri yükseltmek için, kırsal kesimde yaşayan ve nüfusumuzun yüzde
35'ini oluşturan bu kesimin gelir düzeyinin yükseltilmesi şarttır; ama, ne
hazindir ki, 57 nci hükümet, 19 Şubat 2001'de başlayan ikinci ekonomik krizden
sonra, hem kişi başına düşen millî gelirin hem de tarım kesiminde kişi başına
düşen millî gelirin yüzde 40 azalmasına sebep olmuştur; yani, insanlarımız daha
da fakirleşmiştir. Türkiye'de arazi dağılımı oldukça ilginçtir. Türkiye, 77 796 000
hektarlık yüzölçümüne sahiptir. Bunun yaklaşık 28 milyon hektarı tarla ve bahçe
arazisi, 24 milyon hektarı çayır-mera, 20 milyon hektarı orman, geri kalanı da
su yüzeyleri ve işlenmeyen arazilerden ibarettir. Yıllar itibariyle tarla
arazisinde bir artış olmuştur. 1950'lerde 16 milyon hektar olan tarla arazisi,
1960'ta 25 milyon hektara yükselmiş; bu artış daha sonraki yıllarda da devam
etmiş ve 1988'de 27 milyon hektara ulaşmıştır. Zaman içerisinde tarla alanları
artarken, çayır-mera alanları sürekli azalmıştır. Çayır ve mera alanlarının
tahribi, tarım sektörünün ikinci kısmını oluşturan hayvancılığın gerilemesine
neden olmuştur. Tarım işletmelerinin sayısı fazladır ve gittikçe de artmaktadır. 1950
yılında Türkiye'de bitkisel üretim yapan 2,5 milyon tarım işletmesi varken, bu
sayı yıllar geçtikçe artmış ve bugün 4 milyona yaklaşmıştır. Tarım
işletmelerinin sayısı yaklaşık yüzde 50 artmıştır. 134 milyon hektar tarım
alanı bulunan Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında ise, 7 370 000 civarında
işletme bulunmaktadır. Ülkemizdeki işletme sayısının fazla olması ve sayının
gittikçe de artmasının nedeni, artan nüfusun sanayi sektörüne çekilememesi ve
tarım sektöründe kalmasıdır. Yine, sulanabilir tarım arazilerinin ancak yarısı sulanabilmektedir.
Türkiye'de, teknik ve ekonomik koşullarda sulanabilir arazi miktarı yaklaşık
8,5 milyon hektardır. Halen, bunun yaklaşık 3,7 milyon hektarı sulanmaktadır.
GAP Projesiyle 1,8 milyon hektar daha sulanabilecektir. Yani, ülkemizde, teknik
ve ekonomik yönden sulanabilir arazinin büyük kısmından halen
yararlanılamamaktadır. GAP Projesi tamamlandığında bile, yaklaşık 3 milyon
hektar arazi su bekleyecektir. Tarım işletmelerinin tarımsal faaliyetlere göre dağılımı: Ülkemizdeki 4
091 000 işletmeden, sadece hayvancılıkla iştigal edenlerin sayısı 148 000'dir;
yani, sadece, yüzde 4 kadarı hayvancılıkla iştigal etmektedir; geri kalan yüzde
96'lık kısım ise bitkisel üretim ve bitkisel üretimle birlikte hayvancılık
yapan işletmelerdir. Türkiye'de, bitkisel üretimden elde edilen gelir tüm
tarımsal gelirin yüzde 70-75'ini, hayvancılıktan elde edilen gelir ise, tüm
tarımsal gelirin yüzde 25-30'unu oluşturmaktadır. Tarımı gelişmiş Avrupa
ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde ise, durum bunun tersidir ki, bu
durum, Türkiye tarımının en büyük yapısal sorunlarından birisidir. Türkiye'de,
tüm tarımsal gelirin içinde hayvancılıktan elde edilen gelirin, hiç değilse
yüzde 50'ye yükseltilmesi gerekir. Tarımsal işletmelerin ortalama alanı küçüktür ve araziler çok
parçalıdır. İşletmelerin arazi varlıkları fazla değildir ve zaman içinde de,
miras yoluyla bölünmeden dolayı, küçülmektedir. Örneğin, 1950'de 77 dönüm olan
ortalama işletme büyüklüğü, 1991'de 53,5 dönüme düşmüştür; bu araziler de, çok
defa, beş ya da altı parçadan ibarettir. Bu durum, modern tarım tekniklerinin
uygulanmasını güçleştirmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama işletme
büyüklüğü 174 dönüm, Amerika Birleşik Devletlerinde ise 1 800 dönümdür. Bu
durum bile, çiftçimizin Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği
çiftçileriyle uluslararası pazarlarda yarışmasının ne kadar güç olacağını
göstermektedir. İşletmelerin sayısındaki artışı durdurmanın ve işletmelerin
alanlarını küçültmeyi önlemenin yolu, kanaatimizce, artan nüfusun tarım
sektöründen çekilerek, sanayi sektöründe istihdam edilmesidir. Evet, işletmelerimizin en büyük sıkıntılarından birisi de, verimin düşük
olmasıdır. Verim düşüklüğü, ülkemizde, tarımın en büyük sorunlarındandır. Gerek
tarla ziraatında ve gerekse hayvancılıkta, verim, zaman içerisinde artmıştır;
ancak, hâlâ, gelişmiş ülkelere göre oldukça düşüktür. Buğdayda dekara verim,
200 kilogramın biraz üzerindedir. Bu miktar, ileri ülkelerin dekara 400-500
kilogram olan verimleriyle kıyaslandığında, düşüktür. Hayvanlarda karkas
ağırlığı 160-170 kilogramdır; ileri ülkelerde İse, bu oran, 250 kilogramın
üzerindedir. Türkiye'de ineklerin ortalama süt verimi de bir laktasyonda 1
600-1 700 kilogram düzeyindedir. Bu verim değer de ileri ülkelerde 5 000-6 000
kilogramdan daha yüksektir. Tarıma dayalı sanayi, yurt sathında yaygın olarak kurulamamıştır.
Ülkemizin Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde özel sektör tarafından kurulmuş,
çok sayıda et, süt, meyve ve sebze işleme tesisleri vardır. Bu tesisler
başarıyla faaliyetlerini sürdürmektedirler; ancak, Doğu ve Güneydoğu ile
Karadeniz Bölgeleri için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. 1970'li
yıllarda, Türk tarımını geliştirme politikasının bir gereği olarak, kurulan Et
ve Balık Kurumu tesisleri ile süt işleme tesisleri, 1990'lı yıllarda
özelleştirme kapsamına alınmış ve peyderpey özelleştirilmiştir. doğu ve
güneydoğu bölgelerimizdeki özelleştirilen tesisler, batı bölgelerimizde olduğu
gibi, amacına uygun olarak çalıştırılamamış ve kapatılmıştır. Bu tesisler,
tarımın geliştirilmesi için, stratejik önemi olan tesislerdir. Bu bölgeler
için, bu tesislerin özelleştirilmesinin bir süre daha ertelenmesi uygun olurdu.
Örneğin, Elazığ İlimizdeki Et ve Balık Kurumu tesisleri özelleştirildi; şu anda
besicilerimiz büyük bir sıkıntı içerisindedir. Ellerindeki hayvanları Et ve
Balık Kurumu tesislerine satabilmek için, Elazığlı besicilerin kurduğu
kooperatiflerin yöneticileri, Ankara'ya gelerek, başta Sayın Tarım ve Köyişleri
Bakanı olmak üzere tüm yetkililerle görüşmekte ve sorunlarının çözümüne destek
olmalarını istemektedirler; ama, maalesef, 57 nci hükümet, diğer çiftçilerimiz
gibi, Elazığlı çiftçilerimize de hiçbir destek vermemektedir. Evet, Türk tarımı, 2000'li yıllara, bu temel sorunlarını çözemeden
girmiştir. 57 nci hükümetin bu sorunları iki yıl içerisinde çözmesini hiç kimse
beklemiyordu, biz de beklemiyorduk; ama, bu süre içerisinde, Türk çiftçisinin
gelir düzeyini artırmak dahil, bazı sorunlar çözülebilirdi ya da en azından
çözüm yoluna konabilirdi. Hep söylenir "Türkiye bir tarım ülkesidir." Evet, istatistikî
rakamlar incelendiğinde, ülkemizde tarımla uğraşanların sayısının fazla olduğu
anlaşılmaktadır. Ülkemizde tarımla uğraşanların sayısı fazla olmasına rağmen,
üretim özlenen düzeyde değildir. On onbeş yıl öncesine kadar dünyanın kendine
yeterli yedi sekiz ülkesinden biri olan ve pek çok tarım ürünü ile mamul ve
yarı mamul gıda maddelerini ihraç eden Türkiye gibi tarım ve hayvancılığa
müsait bir ülke bugün sayılan malları ithal ediyorsa, bunun sebebini aramak ve
çözümünü bulmak gerekir. Bunun sebebi, bize göre, o dönemdeki uygulanan hatalı
politikalardır; yoksa, Türkiye'nin kaynakları kaybolmamıştır, yerindedir.
Uygulanan politikaların yanlışlığı, hayvancılığı da, bitkisel ürünler
yetiştiriciliğini de kârlı olmaktan çıkarmıştır. Hayvancılığın gerilemesinde, son yıllarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde artan terör olayları da etkili olmuştur; ama, asıl sorun,
uygulanan hatalı politikalardır. Bütün bunların sonucu olarak, Türkiye'nin hayvan varlığı azalmış ve
sonuçta, dışarıdan canlı hayvan ve et ithal etme mecburiyeti hâsıl olmuştur.
Bakınız, 1982'de 83 milyon olan koyun, keçi, inek ve manda gibi etinden ve
sütünden istifade ettiğimiz hayvanların toplam sayısı 1995'te 56 milyona
düşmüştür. 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, bu konuda etkin önlemler
alarak tarımdaki kötü gidişi durdurmuş ve gerek bitkisel üretimde ve gerekse
hayvansal üretimde gelişme sürecini başlatmıştır. Daha sonra kurulan 55 inci
hükümetin başlattığı yanlış politikalar 56 ncı hükümet döneminde de
sürdürülmüştür; 57 nci hükümet de aynı hatalı politikaları sürdürmektedir. Sayın Başbakana, Sayın Tarım Bakanımıza ve değerli bakanlarımıza, bu
kürsüden yaptığım her konuşmada seslendim; bu politikanız Türk tarımını da,
Türk çiftçisini de perişan edecektir, bu hatalı politikalarınızdan lütfen
vazgeçiniz dedim; ama, Sayın Başbakanımız, bizim de, çiftçinin de bu feryadını
duymadı; duyduysa da her olayda olduğu gibi, bu konuda da hiçbir tepki vermedi;
IMF isteklerinin dışına da bir türlü çıkmadı. Şunu unutmamamız gerekir: Ekonomik faaliyetlerin amacı, verilen emeğe
karşılık en yüksek kârı sağlamaktır. Tarımda bunun temini için iki yol vardır:
Birincisi, üretime iştirak eden girdi fiyatlarını düşük tutmak; ikincisi de,
üretilen ürünlere yüksek taban fiyatı vermek. Her iki husus da üreticinin kontrolü
dışında gerçekleşmektedir. Bunları, devletler, millî politikaları gereği,
kontrol ederler. Amerika Birleşik Devletleri de, Avrupa Topluluğu ülkeleri de
üreticilerini, yani, tarım sektörünü sübvanse etmektedirler. Bu yüzden,
üretimlerinde kararlılık vardır. Bizim ülkemizde ise, onbeş yirmi yıldan beri,
hükümetler, maalesef, belli bir politikayı izlemediklerinden, üretimimizde bir
kararlılık bulunmamaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinde bir yılda tarıma yapılan sübvansiyon 15
milyar dolar, Japonya'da 25 milyar dolar ve Avrupa Birliği ülkelerinde 45
milyar ECU iken, Türkiye'de 2,7 milyar dolardır. Amerika Birleşik Devletleri bu
15 milyarlık sübvansiyonu 6,6 milyon insan için yapıyor. Avrupa Birliği de 45
milyar ECU'lük sübvansiyonu 18,5 milyon insan için yapıyor. Türkiye'de ise, 2,7
milyar dolarlık sübvansiyon 23 milyon insana yapılıyor. Yani, fert başına
sadece 115 dolar... Amerika Birleşik Devletlerinde kişi başına yaklaşık 2 250
dolar, Avrupa Birliğinde ise kişi başına yaklaşık 2 450 ECU. İşte, Türk
tarımının, Türk çiftçisinin içinde bulunduğu durum bu. Tarım ürünlerinin taban fiyatları, ülke gerçeklerine göre tespit
edilmelidir. Evet, tarım ürünlerinde, 54 üncü hükümetin yüzde 78 enflasyon
şartlarında vermiş olduğu taban fiyatlar, çiftçimizin yüzünü güldürmüştür. 1996
yılı fiyatlarına göre, 1997 yılında, buğdaya yüzde 83,3, pamuğa yüzde 118,8,
ayçiçeğine yüzde 85, çaya yüzde 100, şekerpancarına yüzde 150 oranında artış
sağlanmıştır. Artan taban fiyatları çiftçimizi memnun etmiştir. 54 üncü hükümetin başlattığı çiftçimizin yararına olan ve tarımsal
üretimin artmasını sağlayan tarım politikaları, ne yazık ki, 55 inci ve 56 ncı
hükümetler döneminde, bir yandan IMF'nin isteklerini karşılamak, diğer taraftan
da girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğine uyum şartlarını yerine getirmek adına
terk edilmiştir. 57 nci hükümet, 1999 yılında, 68,8 enflasyon şartlarında,
buğday taban fiyatına yüzde 51 artış yapmıştır ki, bu oran enflasyonun yüzde 18
altındadır. Yani, çiftçimiz, 1999 yılında enflasyona ezdirilmiştir. 1999 yılında yapılan yanlışlıkların 2000 yılında tekrarlanmamasını
diliyorduk; ama, ne yazık ki, 57 nci hükümet, 2000 yılında da, yüzde 39
enflasyon şartlarında, şekerpancarına, tütüne ve çaya IMF'nin istekleri
doğrultusunda, enflasyonu düşürme adına, 1999 yılı taban fiyatlarına göre yüzde
25; buğdaya ise, 1999 yılı fiyatlarına göre yüzde 27,5 artış yapmıştır.
Zeytinyağı, pamuk gibi tarım ürünlerine uygulanan primler de yetersizdir.
Ödemeler de zamanında yapılmamaktadır. Yani, Türk çiftçisi 2000 yılında da enflasyona
ezdirilmiştir. Hatta ve hatta, fiyatı buğday fiyatından daha yüksek olmuştur.
Tüm ürünlerde olduğu gibi, açıklanan buğday taban fiyatlarının, IMF'nin
istekleri doğrultusunda değil, ülke gerçekleri doğrultusunda belirlenmesini çok
arzu ederdik; ama, ne yazık ki, bizim ve Türk köylüsünün bu arzusu
gerçekleşmedi. 2000 yılında tarım ürünlerinin taban fiyatları üretimde
kullanılan girdi fiyatları esas alınarak yapılmış olsaydı, çiftçiler mağdur
olmazdı; ama, bu yapılmadı. Bakınız, 2000 yılı ürün bedelleri üzerinde
konuştuğumuz için, 2001 yılı motorin, gübre, ilaç ve tohumluk fiyatlarını
değil, 2000 yılı fiyatlarını esas alarak yaptığım hesaplamada, son bir yılda
motorin fiyatları yüzde 100'den fazla, yani, yüzde 108; gübre fiyatları
çeşitlere göre değişmek üzere, yüzde 71 ile yüzde 87 artmıştır ve yine,
tohumluk ve ziraî mücadele ilaçlarında da yüzde 100 ile yüzde 150 arasında
artış olmuştur; ama, buğdaydaki artış, yüzde 27,5'tir. Bakınız, arkadaşlar, bu hükümetin hem 2000 hem de 2001 yılı için
öngördüğü enflasyon oranını tutturamayacağını, tüm muhalefet milletvekilleri
söylemişti. Değerleme emsalinde olduğu gibi, TÜFE'ye göre ortalama enflasyonu
esas alarak taban fiyatlarda artış yapılması, üreticiyi memnun edecek
uygulamadır. Bunu yapmıyorsanız, tasarlanan TÜFE'ye göre yapıyorsanız,
üreticiyi mağdur edeceğinizi bilin. 57 nci hükümet, enflasyonu hedeflenen düzeye düşüremeyince, memur
maaşlarında, 2000 yılı temmuz ayında yüzde 4,1, kasım ayında da yüzde 5,2'lik
bir artış yaptı; Nisan 2001'de de yüzde 2,7'lik bir artış yapılacağı basında
yazılmaktadır. Biz, gerçekçi olarak, hesaplandığını kabul etmiyoruz; ama, 57
nci hükümet, "2000 yılında yüzde 39 olan enflasyon farkını memurlara
ödedik, 2001 yılında da ödeyeceğiz" diyor. 57 nci hükümet, memur
maaşlarında olduğu gibi, enflasyon oranını esas alarak taban fiyatlarını
belirliyorsa, ürettiği buğdayı Toprak Mahsulleri Ofisine satan çiftçiye de
enflasyon farkı kadar ek ödeme yapmalıydı; adalet bunu gerektirirdi. Çiftçimizi
enflasyona ezdirmemeliydi; ama, bu da yapılmadı, çiftçimiz enflasyona
ezdirildi. Unutmayınız; belirlenen taban fiyatları, müdahale fiyatlarıdır,
piyasanın teşekkülünde doğrudan etkilidir. Hepiniz biliyorsunuz; tüccar, Toprak
Mahsulleri Ofisinden daha düşük fiyata buğday almaktadır. Eğer, Toprak
Mahsulleri Ofisinin verdiği fiyat düşük olursa, çiftçimiz ürününü tüccara
satmaktadır. BAŞKAN - Sayın Öztek, toparlar mısınız efendim. LATİF ÖZTEK (Devamla)- Toprak Mahsulleri Ofisinin son altı yılda aldığı
hububat miktarları, bunun en güzel kanıtıdır. Bakınız, Toprak Mahsulleri Ofisi, 1995'te 166 000 ton, 1996'da 1 552 000
ton, 1997'de 5 940 000 ton, 1998'de 8 303 000 ton, 1999'da 5 493 000 ton,
2000'de de 3 539 000 ton hububat alımı yapmıştır. Demek ki, fiyat yüksek
olunca, Toprak Mahsulleri Ofisinin almış olduğu hububat miktarı artıyor; fiyat
düşürülünce, alınan hububat miktarı da azalıyor. 2000 yılında rantiyecilere 2,4
katrilyon ödeyen, batan bankaların 12 milyar dolarlık zararını üstlenen 57 nci
hükümet, çiftçimizin, köylümüzün alınterinin karşılığını vermeyi de
düşünmelidir; hiç değilse, 2001 yılında çiftçimizi mağdur etmemelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız minnettar kalırım. LATİF ÖZTEK (Devamla)- Sayın Başkanım, tarım konusunda -siz de çiftçi olduğunuz
için diyorum- biraz daha toleransı davranacağınızı umuyorum. Biraz önce konuşan
sayın genel başkana da aynı toleransı tanıdınız. Bana da biraz daha tolerans
tanırsanız eğer, zannediyorum, konu daha iyi ortaya konulmuş olacak. 2001 yılı bütçesinin ülke gerçeklerine uygun olarak hazırlanmadığını, bu
faiz yüküne kamu maliyesinin dayanamayacağını belirtmiştik. 2001 yılında memura
yapılacak maaş artışı, IMF'nin istekleri doğrultusunda yüzde 10 olarak
öngörülmekteydi. Bu artışın memurumuzu perişan edeceğini söylüyorduk. Eğer,
aynı düşünceyle taban fiyatları belirlenirse, çiftçilerimizin mağduriyetinin
çok daha fazla olacağını da müteaddit defalar söylemiştik. İşte, şimdi
görüyorsunuz... 19 Şubat 2001'de Millî Güvenlik Kurulu toplantısında Sayın
Başbakanın, Sayın Cumhurbaşkanıyla başlattığı tartışma, ekonomik krize dönüştü.
Kriz, 1,5 ayı aşkın bir süreden beri bir çözüme kavuşturulamadı. Şimdi, temel
ekonomik büyüklükler gözden geçirilerek ekbütçe hazırlandı, Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşüldü. Bugüne kadar anamuhalefetin görüş ve önerilerini
dikkate almayan 57 nci hükümet, devlet gemisini karaya oturttu, memuru, işçiyi,
emekliyi, dul ve yetimi, esnafı, çiftçiyi ekonomik sıkıntıya soktu; çiftçi,
köylü, çok perişan durumda. 57 nci hükümetin milletimize karşı vurdumduymaz
tavırları memurları sokağa döktü, memurlar eylem yapıyor, işçiler sırada
bekliyor. Emekli, dul ve yetimin feryadını hiç ama hiç kimse duymuyor. Bu
ülkenin en sabırlı kesimi olan esnaf, son ekonomik krizden ve hükümetin
baskılarından dolayı meydanlara döküldü. Esnaf, Başbakanlığa gidiyor,
yazarkasasına ihtiyaç kalmadığını haykırıyor; esnaf ve sanatkârlar, iflas
ediyor, işini kaybediyor, bunalıma giriyor. Evet, güçlü yetiştirici birlikleri olmadığı için sesini duyuramayan, bu
ülkenin kanaatkâr insanları, çiftçilerimiz ise, sıkıntılarını içlerine
atıyorlar, birkaç mevziî eylem dışında eylem yapmıyorlar. Eğer hükümetin bu
tavrı devam ederse, eminim, çiftçilerimiz de seslerini duyurmak için yollara
dökülecekler, meydanlara çıkacaklar; işte asıl kriz de o zaman görülecek. Sanayi ve ticaret odaları, aylardan beri ekonomik sıkıntıları dile
getiriyor. Kısaca, paradan para kazanan rantiyeciler dışındaki tüm kesimler,
içinde bulundukları ekonomik sıkıntılardan dolayı demokratik tepkilerini ortaya
koyuyorlar ve 57 nci hükümetin şunu demesini bekliyorlar: Ey yüce milletimiz,
18 Nisan 1999 seçimlerinde bize karşı göstermiş olduğunuz güvene teşekkür
ederiz; bize güvendiniz, oy verdiniz, bizi hükümet ettiniz; ama, ne yazık ki,
bizim bilgimiz de, birikimimiz de yetersizmiş; size hakkınız olan mutluluğu
getiren bir hükümet olarak hizmet edemedik, bundan sonra da edeceğimiz
kanaatinde olmadığımız için sizlerden özür diliyoruz ve bu görevi, sizlere
layık olduğunuz hizmeti yapacak hükümet oluşumuna imkân tanımak üzere
bırakıyoruz. Taban fiyatlarını hasattan önce değil, ekimden önce açıklamanız
gerekirdi. Kışlık hububatta bunu yapmadınız, bari diğer ürünlerde yapınız ve
taban fiyatları belirlerken, çiftçimizin son üç yıldaki mağduriyetini de
giderecek, onun yüzünü güldürecek fiyat politikası izleyiniz. IMF'nin önerileri doğrultusunda hareket ederseniz, tarımda
sübvansiyonları kaldırırsanız, çiftçi tarlasını süremeyecek ve tohumunu
ekemeyecektir. Bu yanlışlığın sonucu, üretim düşüklüğü olacaktır ve artan gıda
açığını kapatmak için ithalat yapma mecburiyeti ortaya çıkacaktır. Bunun
anlamı, Türk çiftçisine verilmeyen paraların başka ülkelerin çiftçisine
verilmesidir. Büyük gıda stokları bulunan endüstrileşmiş ülkelerin istediği de
budur zaten. Sübvansiyonlar artırılmalıdır; ama, maalesef 2000 yılında hükümet
imkânları bunu gerçekleştirmeye yetmedi. Gübredeki sübvansiyonlar, hepinizin
bildiği gibi, 1997'de yüzde 50 idi. 55 inci hükümet döneminde maktu değerlere
bağlandı. Gübredeki sübvansiyonun maktu değerlere bağlanması, aslında ustaca
bir manevrayla gübredeki sübvansiyonun sembolik hale getirilmesi demekti. Bugün
için ise çiftçinin en büyük sorunu, gübreyi bulamamaktır. Kredi faizleri çok yüksektir, düşürülmelidir. 57 nci hükümet "55
inci hükümetin yüzde 70'lere çıkardığı faizleri yüzde 39-40'lara düşürdük"
diye övünüyordu, ama, şimdi, faiz oranları, küçük ve orta boy işletmelerde
tarımsal krediler için yüzde 120'ye, büyük işletmelerde yüzde 130'a
yükselmiştir. Evet, tarım ürünlerine yüzde 25, yüzde 27,5 zam; ama, faiz oranlarını
yüzde 35-40'tan yüzde 120, yüzde 130'lara yükseltme. Sorarım sizlere; bu
şartlarda hangi çiftçi üretim yapabilir, aldığı borcu ödeyebilir? Ödeyemediği
için, pek çok köylü, haciz tehdidiyle karşı karşıyadır. Değerli arkadaşlarım, 57 nci hükümetin yaptığı ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinden 350 milletvekilinin desteğiyle geçirdiği bütçe, ikinci ayını
doldurmadan uygulanamaz hale geliyor. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. LATİF ÖZTEK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - 6 dakika eksüre verdim, bitti süreniz; toparlarsanız memnun
olurum efendim. LATİF ÖZTEK (Devamla) - Yıl sonu itibariyle yüzde 10 olarak öngördüğü
TEFE üçüncü ayın sonunda yüzde 15,6 , yine yıl sonu itibariyle yüzde 12 olarak
öngördüğü TÜFE yüzde 10,7 oluyorsa, ortalama 714 000 Türk Lirası olacak dediği
Amerika Birleşik Devletleri Doları üçüncü ayın sonunda 1 200 000 Türk Lirası
oluyorsa, kısaca hiçbir hedefi tutmuyorsa, millet ve muhalefet partileri bu
hükümete güvenmiyorsa, siz, iktidarı oluşturan üç partinin milletvekilleri, siz
nasıl güveneceksiniz?! Evet, bilim adamları "gelecek hakkında bir konuda karar verirken,
geçmişi okuyarak, hali müşahede ederek bilgi sahibi olunur ve istikbaldeki
muhtemel gelişmeler değerlendirilerek karar verilir" diyorlar. Eleman
istihdam edecek kuruluşlarda kişileri değerlendirirken, özgeçmişini isterler,
oradan kişinin geçmişteki icraatlarını öğrenirler, halini bizzat incelerler,
gelecekteki başarısını değerlendirmeye çalışırlar. Sizlere soruyorum;
1977-1978'de 11 milletvekili transferiyle... BAŞKAN - Sayın Öztek, çok rica ederim; hepsini okumak mecburiyetinde
değilsiniz efendim. LATİF ÖZTEK (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi okuyun efendim. LATİF ÖZTEK (Devamla) - Bağlıyorum efendim. 1977-1978'de 11 milletvekili transferiyle hükümet olan ve ülkeyi bu
günkü gibi ekonomik sıkıntıya sokan, ele güne muhtaç hale getirdikten sonra
hükümetten ayrılan, yani geçmişi başarısız olan Sayın Ecevit'in, beş altı ayı
56 ncı hükümette, yaklaşık iki yılı da 57 nci hükümette olmak üzere, son
ikibuçuk yıllık Başbakanlığında başarılı ne gibi icraatını gördünüz ki, bundan
sonra başarılı icraatı olacağını bekleyeceksiniz? Eğer bu beklentiniz yoksa,
sizler de, milletimizi düşünerek, bu gensoruya "evet" oyu veriniz ve
Sayın Başbakanımızı taşıdığı ağır yükten kurtarınız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) LATİF ÖZTEK (Devamla) - Değerli DSP'liler, ortaklarınız yapmasa da,
sizler Genel Başkanınıza bu iyiliği yapınız ve onu bu ağır yükten kurtarınız
diyorum. Gensorunun lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın Başkan, baştan söylediler
konuşmayacaklarını zaten. BAŞKAN - İstemiyorlar efendim; zorla konuşturmak yok, kürsü açık, hür
kürsü; isteyen konuşur, isteyen konuşmaz. Sayın Bakan, buyurun. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - 57 nci hükümetin
başkanı olarak Sayın Başbakan hakkında verilen gensoru önergesi nedeniyle,
tarım sektörünün sorunlarının bir kere daha Yüce Mecliste tartışılmasından
memnuniyet duymaktayım. Bu vesileyle, başta Sayın Başkan olmak üzere, siz
değerli milletvekillerimizi, ekran başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı
ve üreticilerimizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzülerek belirtmek istiyorum ki,
yine, bugün, çiftçinin emeği üzerinden siyaset yapıldı, çiftçi adına yeni tek
bir olumlu öneri getirilmedi ve burada konuşan değerli partilerimizin
temsilcileri ve Sayın Genel Başkan, 30 dakikalık konuşması içerisinde birkaç
dakikasını mazot ve bazı ürün fiyatlarının değerlendirilmesine ayırmasının
haricinde, çiftçiyle ilgili bizim de istifade edeceğimiz olumlu bir teklif getirmediler.
İleri sürdükleri rakamlar konusunda da biraz sonra açıklamada bulunacağım. Değerli milletvekilleri, öncelikle, Sayın Bülent Ecevit başkanlığındaki
hükümetimizin göreve başladığı günden beri, ülkemiz tarımının geliştirilmesi ve
üreticilerimizin rekabet gücünün yükseltilmesi için yapmakta olduğumuz
çalışmaları, bu kürsüden, ayrıca parti gruplarına yaptığım çeşitli ziyaretlerde
ve değişik toplantılarda, sempozyumlarda, ülke genelinde yaptığım ziyaretlerde,
üreticilere ve kamuoyuna açıklama fırsatı buldum. 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak göreve başladığımızda önümüzde nasıl
bir tarım sektörü bulduğumuzun değerlendirilmesinin burada tekrar yapılmasında
yarar vardır; ancak, bu değerlendirmelerdeki amacım, tarım sektörünün bugün
içinde bulunduğu sorunları gözardı etmekten ziyade, çok uzun yıllardır
uygulanan politikaların, daha doğrusu, sayın konuşmacıların da belirttiği
üzere, politikasızlığın, ülke tarımını nasıl darboğaza soktuğunun ifade
edilmesidir. Vaktimizin de kısıtlı olması nedeniyle, müsaadenizle, sorunları ve çözüm
önerilerini maddeler halinde kısaca sıralamak istiyorum. 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak göreve geldiğimizde, karşımızdaki
manzara şudur: Tarım konusunda bugüne kadar genellikle, sayın konuşmacıların da
bizzat cümlelerinde belirttikleri üzere, günübirlik politikalar ve kısa vadeli
kararlar alınarak sorunların çözümüne gidilmiş; ancak, sektörün temelindeki
yapısal sorunları çözecek köklü tedbirler geliştirilmemiş ve yasalar yürürlüğe
konulmamıştır. Uygulanan bu politikalar ve alınan kararlar, sektör ve millî
ekonomi için önemli olumsuzluklar yaratmış, tarımsal üretim yapısında
dengesizlikler meydana getirmiştir. Üretim, iç ve dış pazar taleplerine göre
değil, siyasî kararlar paralelinde yönlendirilmiş; kamu kaynakları dengeli ve etkili
kullanılmamış ve âdeta israf edilmiştir. Aradan geçen zaman içerisinde, doğal olarak diğer sektörlerin
gelişmesine de bağlı olarak, tarım sektörünün önemi gereği şekilde
algılanamamış, uzun yıllar diğer sektörler karşısında zayıflamış, özel sektör
yatırımları ise tarım alanına teşvik edilmemiştir. Eşgüdümsüz ve çok sayıda farklı kurumlar tarafından oluşturulmaya ve
yürütülmeye çalışılan tarım politikaları, tarıma verilen destek ve teşvikleri
verimli kılmadığı gibi, önemli kamu açıklarına da neden olmuştur. Uygulanan
destekleme politikalarıyla ayrılan destekler, hedef çiftçiye, üreticiye ve
tarım sanayiine ulaşmamış, ancak bazı yandaşlara hortumlattırılmıştır. Tarımsal üretim politikalarına, özellikle destekleme politikalarına
güncel bakılarak, popülist ve günü kurtarma politikaları hâkim olmuş; Türk
üreticisi, dünya ve iç pazar sinyallerine göre yönlendirilmemiş, bu ise,
çiftçinin uzun vadeli olarak önünü görmesini engellemiştir. Coğrafî bölgeler ve ürün bazında üretim yönlendirilememiştir;
dolayısıyla, bazı tarımsal ürünlerde talep fazlası, yani stoka üretim
yapılırken, bazı tarımsal ürünlerde ise, ülkemiz talep açığıyla karşı karşıya
kalmıştır. Tütün, çay, şekerpancarı ve fındık gibi bazı tarımsal ürünlerde
talep fazlası üretimin yapılıyor olması, katrilyonlarca liralara varan ölçüde
görev zararına neden olurken, başta ayçiçeği, soya fasulyesi gibi yağlı
tohumlar olmak üzere, mısır ve diğer yem bitkilerinde önemli ölçüde döviz
ödenerek yurtiçi talep karşılanmıştır. Bugün, yem fabrikalarının işlediği tüm mısır
ve soya fasulyesi, Güney Amerika'dan ve Kuzey Amerika'dan ithal edilmektedir.
Bu üretim yapısı içerisinde öyle bir ekim planlaması yapılmıştır ki, mevcut
hayvan varlığımızın ihtiyacı olan 50 milyon ton kaba yemin ancak 25 milyon tonu
üretilmekte, 25 milyon ton kaba yem açığı bulunmaktadır. Tarımın alt sektörlerinde sektör hedefleri belirlenmemiş, hayvancılık
sektörü gözardı edilmiş ve 57 nci cumhuriyet hükümeti geldiğindeki bütçe
görüşmeleri sırasında, değerli bir partimizin sözcüsü "tarım bitmiştir,
tarımın içi boşaltılmıştır, hayvancılık ölmüştür, ameliyat masasına
yatırılmıştır, devrettiğimiz tarımın manzarası budur" diye, bizzat bu
kürsüden, milletin gözünün içerisine baka baka söylemiştir. 1990 yılında, tarımsal üretim değeri içerisinde hayvansal üretimin payı,
değerli konuşmacının da belirttiği gibi, yüzde 35 iken, 1999'da uygulanan
politikalarla yüzde 22'ye düşürülmüş ve özellikle 1991-1995 yılları arasında
yapılan hayvan ithalatındaki yanlışlıklar ve izlenen yanlış ithalat ve
hayvancılık politikaları, bu sonuca gelmemize neden olmuştur. Ülke hayvancılığını olumsuz yönde etkileyen bir diğer önemli husus ise,
canlı hayvan, hayvansal ve diğer gıda ürünlerinin, uzun süredir, kaçak olarak
yurda sokulmasıdır. İki hafta önce sayın savcının açıkladığı kaçak hayvan ve
kaçak etten dolayı yıllarca bu ülkeye yüklenen zarar 7 milyar dolardır; bugünkü
değerlerle 9 katrilyondur. Bunların tarihi ise, 1989'dan, 57 nci cumhuriyet
hükümetine kadar olan dönemlerde seyretmiştir. 57 nci cumhuriyet hükümeti göreve geldiğinde, 52 çeşit tarım ürünü
"sınır ticareti" adı altında bu ülkeye giriyordu ve Türk üreticisinin
ürettiği ürünler pazarlanamıyordu. 57 nci cumhuriyet hükümeti, geçmiş
iktidarların başlattığı -ama, iyi niyetle başlatılan- sonra da maalesef soygun
ticaretine dönüştürdükleri sınır ticaretini yasaklayarak, Türk üreticisinin
ürününün pazarlanmasını sağlamıştır. Tarım üreticilerinin, istenilen anlamda, kooperatif veya birlik şeklinde
örgütlenmesi sağlanamamış; yine Sayın Genel Başkanın belirttiği gibi, üretici
birlikleri oluşturulamamış; ancak, Üretici Birlikleri Yasa Tasarısı,
tarafımızdan hazırlanarak, Başbakanlığımıza, bizim 57 nci cumhuriyet
hükümetimiz zamanında arz edilmiştir. Kooperatif ve birlikler şeklinde örgütlenemeyen çiftçiler, kendi
yetiştirdikleri ürünlerini değerlendirememiş; üretim politikalarına karar
vermeleri ve uygulanacak politikalarda söz sahibi olmalarını sağlayacak güçlü
bir lobi oluşturmaları engellenmiştir. Politikaların doğru ve zamanında elde edilen veriler üzerine
oturtulması, o politikaların başarıya ulaşmasının ilk şartlarındandır. Halbuki,
uzun süredir, Türkiye'de, çiftçi kayıt sistemi ve tarımsal veri tabanı
oluşturulmamıştır. Süt Endüstrisi Kurumu, Et ve Balık Kurumu gibi müdahale alımı yapması
gereken kurumlar -ki, Avrupa Birliğinde de bu şekildeki kurumlar mevcuttur-
Türkiye Ziraî Donatım Kurumu, Yem Sanayii gibi, çiftçiye girdi tedarik eden
kuruluşlar, uzun sürelerden önce özelleştirilmiş; ama, bunların da yerini
alacak kurumlar ve oluşumlar, ne yazık ki geliştirilmemiştir. Tarımsal yapı, miras hukukundan da kaynaklanan nedenlerle giderek
bozulmuş ve işletmeler parçalanarak küçülmüş, bu küçük ve parçalı işletmelerde
çiftçinin kârlı üretim yapması imkânsızlaşmış ve dış pazarlarda rekabet
edebilecek kalite ve maliyette üretim yapılamaz hale gelmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisinde yıllarca uygulanan günübirlik politikalardan
dolayı, 57 nci cumhuriyet hükümetinin göreve geldiği iki ay sonrasındaki borcu
yaklaşık 1 katrilyon liradır, aylık ödediği faiz ise 9 trilyon liradır. Toprağın korunmasına ve geliştirilmesine ilişkin Anayasanın 44 üncü
maddesinde açık hüküm bulunmasına rağmen topraklarımız korunamamış ve 1998 yılı
sonu itibariyle 1,5 milyon hektar alan tarım dışına çıkarılmıştır. Türkiye'de, uzun süredir, suyun rantabl kullanımıyla ilgili herhangi bir
koordinasyon sağlanmamış, bir su konseyi oluşturulmamıştır. Uzun yıllardır arazi kullanım planları olmadığı için, en verimli tarım
topraklarının hangi iktidarlar zamanında tarım dışına açıldığının millet de
şahididir, çiftçi de şahididir. Başta tarım kanunu, tarım ürünleri sigortası yasası, arazi kullanımı ve
toprak koruma kanunu ancak 57 nci cumhuriyet hükümeti zamanında gündeme
getirilmiş ve hazırlıklar yapılarak Başbakanlığımıza arz edilmiştir. Bu çerçevede, 57 nci hükümet olarak yeni yüzyıldaki hedefimiz, tarım
sektöründeki bu sorunları ortadan kaldırarak, ülke tarımını gelişmiş ülkelerin
tarımı düzeyine çıkarmak ve rekabetçi kılmaktır. Bu hedefe de ulaşırken,
öncelikle verimlilik, sürdürülebilirlik, katılımcılık, örgütlülük ve saydamlık,
temel ilkelerimizdir. Bu gerçeklerden hareketle, dünya konjonktüründeki gelişmeler de dikkate
alınarak, bilgili, kararlı, şevkle ve günübirlikçi yaklaşımları bir kenara
bırakarak, ülkemizde tüm kesimler tarafından yıllarca dile getirilen, ancak
şimdiye kadar başlatılamayan uzun vadeli ve kalıcı politikalar oluşturmak ve
sorunları giderecek gerekli yasal düzenlemeleri de kapsayan tarımda yeniden
yapılanma ve reform programı, 57 nci cumhuriyet hükümeti zamanında gündeme
getirilmiştir. Değerli milletvekilleri, bunları, kısaca, başlıklar halinde vermek
istiyorum: Çiftçi kayıt sistemi ve tarımsal veri tabanı, Tarımsal ürün planlaması, Tarımsal ürünlerin pazarı ve pazarlama organizasyonlarının
oluşturulması, Tarım arazilerinin parçalanmasının önlenmesi, Tarım ürünlerinin sigortalanması, Tarım topraklarının korunması, Bakanlıkça yürütülen hizmetlerin, çiftçi birlikleri, şirketler ve diğer
özel ve tüzelkişiliğe sahip kuruluşlarca yürütülmesinin sağlanması, Tarım - sanayi entegrasyonunun oluşması ve sanayiin Anadolu'ya
yaygınlaştırılması, Özellikle Sayın Genel Başkanın da belirttiği gibi -ama, Türkçe
açılımında bazı eksiklikleri tespit ettiğim üzere- Tarımda Destekleme ve
Yönlendirme Kurulunun oluşturulması, Bizim zamanımızda gündeme getirilmiştir. Tarımsal üretim içerisinde hayvansal üretimin payının yüzde 20'lerden
yüzde 70'lere çıkarılması hedefimizdir. Bu saydığım 10'dan fazla maddenin, geçmiş yıllarda, hangisi üzerinde
hangi çalışma yapılmıştır, hangi tarım politikası oluşturulmuştur; onu, ben, bu
Yüce Meclisin kürsüsünden, sayın konuşmacılardan ve sözcülerden işitmek
isterdim. Ortaya konulan bu sorunların çözülmesi, çiftçilerimize, dolayısıyla
ülkemize, hak ettiği gelir ve refah düzeyini sağlamak ve belirlenen bu
hedeflere ulaşmak için başlatılan reform çalışmaları çerçevesinde neler yaptık
ve hangi çalışmaları da acilen çözme durumundayız; onu da başlıklar halinde
vermek istiyorum: 57 nci cumhuriyet hükümetinde, görevde bulunduğum yirmiiki aylık süre
içerisinde 4 adet yasa çıkmıştır -tarımla ilgili olanları söylüyorum- 26 adet
Bakanlar Kurulu kararı, 48 adet tebliğ, 36 adet yönetmelik yayımlanmış; bir bu
kadar mevzuat düzenlemesinin ise, bir kısmı Başbakanlığa sunulmuş, bir kısmı da
sunulma aşamasındadır. Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu oluşturulmuştur. 57
nci cumhuriyet hükümeti, tarımdaki dağınıklığı, tarımdaki çokbaşlılığı, bu
kurulla, bir organizasyon altına almaya çalışmaktadır. Hayvancılığın Desteklenmesi Kararnamesi, ilk defa, 57 nci cumhuriyet
hükümeti zamanında çıkmıştır. Şimdiye kadar, yetersiz de olsa, bazı destekler
bitkisel ürünlere verilirken, hayvancılığın temel girdisi olan ve masrafların,
tavukçulukta yüzde 80'i, sığır ve koyunculukta yüzde 70'i olan kaba yem
konusunda, geçmiş iktidarlar döneminde, elli yıl zarfında hiçbir teşvik
getirilmemiştir. Bugün, kaba yem eken çiftçinin masraflarının yüzde 25'i,
karşılıksız olarak verilmektedir. Yine, ilk defa, besiye alınan hayvanlar için parasal destek
verilmektedir; bunlar kredi değildir, bunlar, çiftçiye karşılıksız yardımdır. Yine, içinde bulunduğumuz bu ekonomik sıkıntılara rağmen, hem 1999
yılında hem de 2000 yılında tabiî afetlerden zarar gören çiftçilerin kredi
borçlarının, faizleri dondurularak ertelenmesi kararnamesi çıkarılmıştır. Yine, mahsup kararnamesi çıkarılarak, 1999 yılında, çiftçilerin, tarım
satış kooperatifi birliklerinden, Toprak Mahsulleri Ofisinden olan alacakları,
borçlarına sayılmıştır. Yine, bu sene, kuraklıktan dolayı, hayvancılık kredi borçları
ertelenmiştir. Çiftçi kayıt sistemi ve doğrudan gelir desteği... Sayın Genel Başkanın
da üzerinde durduğu doğrudan gelir desteği sistemi, ilk defa 57 nci cumhuriyet
hükümeti zamanında gündeme getirilmiştir. Yine, 57 nci cumhuriyet hükümeti ve onun bakanları ve onun Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı olarak, Sayın Genel Başkanın da belirttiği gibi, Avrupa
Birliğindeki ortak tarım politikalarının destekleme şeklinin aynısının
Türkiye'de çiftçiye uygulanması, Başbakanlığımıza, Bakanlar Kurulumuza arz
edilmiştir. İnanıyorum ki, bu ekonomik sıkınıtları, çiftçisiyle, köylüsüyle,
esnafıyla, sanayicisiyle, hükümetiyle ve Meclisiyle, hep birlikte, Türk Milleti
aşacak ve şimdiye kadar sizlerin dışarıdan ithal edilen hayvanlara verdiğiniz,
dışarıdan ithal edilen ete verdiğiniz, kaçakçıları desteklediğiniz paralar ise
Türk çiftçisine verilecektir. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar; DYP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Şunu her zaman
söyledim ve söylemeye devam ediyorum: Bugün de, burada, çiftçinin alınteri
üzerinde siyaset yapıldı; çünkü, dakika tuttum, 30 dakikalık konuşmanın 3
dakikası çiftçi meselesiyle ilgilidir, 27 dakikası sataşmayla ilgilidir; ama,
şunu söylüyorum: Tarıma verilen destek... RAMAZAN GÜL (Isparta) - O zaman niye yürüyor bu adamlar, keyfinden mi
yürüyor?! HASAN EKİNCİ (Artvin) - Aydan mı geldin sen, aydan mı geldin?! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Siz
bilmezsiniz; tarımı bilmezsiniz, şekerpancarını bilmezsiniz, şekerkamışını
bilmezsiniz... (MHP sıralarından alkışlar) Bir ara, dokuzuncu Sayın
Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığındaki bir hükümette, ekonomiden sorumlu olan bir
Devlet Bakanı "şekerkamışı nasıl üretiyoruz, şekerkamışındaki şeker oranı
nedir, ne kadar şeker elde edeceğiz, bu köylünün şekerkamışını nasıl
destekleyeceğiz" dediğinde, o zamanın Başbakanı, dokuzuncu Sayın
Cumhurbaşkanımız şunu söylemişti: "Kızım, Türkiye'de şekerkamışı yok ki,
şekerkamışından şeker elde edelim." (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) İşte bu politikalar, şekerpancarı üreticisini bu duruma
getirdi. Şekerpancarıyla da ilgili rakamları vereceğim şimdi. Tarıma verilen destek, soframızdaki gıdamıza, yediğimiz ekmeğe,
içtiğimiz süte verilen destektir; yani, tarım, 30 milyon insanın, 40 milyon
insanın meselesi değildir; tarım, 70 milyon Türk Milletinin meselesidir. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Onun için, tarımdaki
projeleri geliştiriyoruz. Daha önce de çeşitli konuşmalarımda ifade ettiğim gibi, amacımız, tarım
sektörüne verilen desteklerin azaltılması veya tamamen ortadan kaldırılması
değildir. Amacımız, hepimizin şikâyet etmiş olduğu gibi, tarıma verilen
desteklerin çiftçiye ulaşamaması sorununa çözüm getirerek, destekleme
sistemlerinin belirli bir periyoda bağlı olarak değiştirilmesi ve adaletli bir
destekleme sisteminin devreye sokulmasıdır. Alternatif ürün projesi geliştirilmiştir; ilk defa 57 nci cumhuriyet
hükümeti tarafından geliştirilmiştir ve uygulamaya da konuluyor. 57 nci
cumhuriyet hükümeti göreve geldiğinde, Haziran 1999'da, tahrip edilen mera
alanı miktarı -yıllara göre de veririm- 44 milyon hektardan 1,2 milyon hektara
indi. Siz, burada, bazı değerli şahsiyetlerin isimlerini vererek siyaset
yaptınız, şov yaptınız. 44 milyon hektar mera alanını 11 milyon hektar mera
alanına indiren kimdir; siz, bunu bana söyleyin! (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) En büyük ihanet bu değil midir?! Türk
Milletine yapılan en büyük ihanet budur. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Bakan, çiftçi mi koydunuz
ortada, pancarcı mı koydunuz?! (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Sadri Yıldırım, lütfen efendim... Lütfen efendim... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Şimdi, o
ihanetlerin de rakamlarını burada vereceğim, arpalıkları da burada
söyleyeceğim. Tarım satış kooperatifleri birlikleri, hiçbir zaman, bir partinin
arpalığı olmamıştır ve tarım satış kooperatifleri birlikleri çiftçinin malı
olsun, çiftçi konuşsun, bağımsız yönetilsin, çiftçinin malı alınsın satılsın
diye, 57 nci cumhuriyet hükümeti geldiğinde, Tarım Satış Kooperatifleri Birliği
Yasasını çıkarmıştır. Demek ki, tarım satış kooperatifleri birlikleri geçmiş
iktidarlar döneminde sizler tarafından paylaşılmıştı. Atımız yok ki, arpamız
olsun! Arpa da sizin olsun! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Memlekette gübre yok. BAŞKAN - Sayın Gül, karşılıklı konuşmayın lütfen... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Atımız yok ki
arpamız olsun! Arpalığa da ihtiyacımız yoktur bizim! HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Neye ihtiyacınız var sizin?! BAŞKAN - Lütfen efendim... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Ama, biz
köylüyüz, biz köyde oturuyoruz, biz köylünün meselesini biliyoruz... HASAN EKİNCİ (Artvin) - Vay köylünün haline! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Biz, yalıda
oturarak, burada köylünün alınteriyle de siyaset yapmıyoruz! (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; DSP sıralarından alkışlar) 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde prim ödemesi; ayçiçeği, kolza,
yağlı tohumlar, pamuk ve zeytinyağına prim getirilmiştir. Bunların da
rakamlarını vereceğim... RAMAZAN GÜL (Isparta) - Hacizlerden bahset, hacizlerden! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Canlı hayvan ve
et ithalatı, özellikle lop et ithalatı sizin zamanınızda başlamıştır. Lop et
ithalatı yaptınız ve askerimize de, ithal ettiğiniz ve o ithal arasında da
kaçak giren etleri yedirdiniz; ama, 1999'dan bu tarafa, göreve geldiğimizden bu
tarafa -daha birkaç sene önce de durdurulmuştu- Türkiye'ye canlı hayvan ve et
ithalatı yapılmamaktadır. Rakamı tekrar veriyorum: Yılda 500 000 kaçak hayvan,
kim tarafından, hangi hükümetler tarafından bu ülkeye sokuluyordu? 7 milyon
koyun, kim tarafından bu ülkeye sokuluyordu? PKK, buradan 30 trilyon geliri,
kimin zamanında sağlıyordu? Bunları, Türk çiftçisi, Türk besicisi sizlere
soruyor ve ben de onlar adına soruyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Çiftçi borçlarının ertelenmesi konusunda; onbeş aydır bu konu üzerinde
görüşüyoruz. Başta Sayın Başbakanımıza teşekkür ediyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Bir dakika efendim... Sayın Bakanım, müsaade eder misiniz... Buyurun. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Başta Sayın
Başbakanımıza, Sayın Başbakan Yardımcılarımıza ve kabinenin tüm üyelerine
teşekkür ediyorum. Çiftçinin borçları -1990'ın, 1992'nin, 1994'ün, 1995'in
borçları- zamanında verdiğiniz, ama çiftçinin eline çoğu ulaşmayan, 5,5 trilyon
olarak verilip de, şimdi katrilyonlarca görev zararı olarak Ziraat Bankasına yük
getiren bu borçların da faizlerinin dondurularak 3 yıla ertelenmesi ve
taksitlerle ödenmesi konusunda götürdüğümüz projeyi, başta Sayın Başbakanımız
ve Başbakan Yardımcılarımız, Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı Devlet
Bahçeli "Tarım Bakanının getirdiği proje doğrudur" diye bizzat
hükümette Sayın Başbakanımızla da istişare ederek, bunun kararı alınmıştır;
ancak, bunun kaynağının bulunması gereklidir. Bu projeye inanılmıştır ve bunun
da kaynağı bulunacaktır. Esnaflarımıza getirdiğimiz kolaylığı yakında
çiftçilerimize de inşallah getireceğiz. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar; DSP sıralarından alkışlar) H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Esnafa ne kolaylık getirdiniz allahaşkına?! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - İhracat
desteği... Dünya Ticaret Örgütüyle ve 1995'teki gümrük birliğiyle yanlış
attığınız imzaların sorumluluklarını da 57 nci hükümet düzeltmeye çalışıyor.
(MHP ve DSP sıralarından alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bravo Sayın Bakan (!) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Başta sebze,
meyve, reçel, zeytinyağı, bal, yumurta, bisküvi ve makarna olmak üzere
-arkadaşlarımız biliyorlar- ihracat teşvikleri ödeniyor. Avrupa Birliğine uyum
çalışmaları, hükümetimizce ve Bakanlığımızca titiz bir şekilde yapılıyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşünce ve projelerimiz midir
ülke tarımını geriye götürecek politikalar; yoksa, bugün içinde bulunduğumuz
ülkesel ekonomik sorunların ülke tarımına yansıması mıdır?! Bunun bu bilgiler
ışığı altında tekrar değerlendirilmesini Yüce Heyetinize arz ediyorum; ancak,
gensoru verenler, şu kürsüde, bir mazot ile ürün paritesinden başka hiçbir
teklif, hiçbir tenkit de getirmediler. NECMİ HOŞVER (Bolu) - Herkes anlayamaz tabiî... Herkes anlasa... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Onlara da, bu
politikaların doğruluğu ve yanlışlığı konusunda bir daha düşünmelerini arz
ediyorum. Bizim felsefemiz, Türk çiftçisinin rekabetçi bir yapıya
kavuşturulmasıdır. Müsaade ederseniz, şimdi de, bazı tarım ürünlerinin üretimi, geçmiş
yıllardaki alımları, fiyatları, hele hele gübre için de verilen bir fiyat
hakkında rakamları vermek istiyorum. Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; en fazla, buğday üzerinde
duruldu. Şimdi, buğday için, müsaade ederseniz, birkaç rakamı burada vermek
istiyorum. Lütfen, bunun siyaseti yapılırken doğru yapılsın. 1989 yılında, Toprak Mahsulleri Ofisinin aldığı buğday 846 000 ton, 1992
yılında 3 milyon ton, 1994 yılında -iyi dinleyin- 2 milyon ton, 1995 yılında
kimlerin hükümette ve koalisyonda olduğunu bütün milletvekilleri de biliyor,
televizyonları başında bizi izleyenler de biliyor. 1995 yılında aldığınız
buğday, yalnız ve yalnız 220 000 ton. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Demek ki memnunmuş vatandaş fiyattan Sayın
Bakan. Tüccar almış tüccar... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Onu
söyleyeceğim şimdi. Bakınız, 1996 yılında aldığınız buğday 1 milyon ton, 1998 yılında 8
milyon tona çıkmış; 1999 yılında 5,5 milyon ton, 2000 yılında da 3,5 milyon ton
ürün alındı. Şimdi, bakınız, müsaade ederseniz, fiyatlar konuşulduğu için fiyatları
açıklıyorum: FETHULLAH ERBAŞ (Van) - 1997 yılını atladın Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 1997 yılını da
söyledim. Değerli milletvekilleri, dünya FOB fiyatlarına göre, dolar bazında tona
verilen fiyatları açıklıyorum: 1991 yılında dünya fiyatlarından 29 dolar fazla
verilmiş; 1992 yılında 19 dolar fazla... İLHAN AYTEKİN (Balıkesir) - Girdileri söyle!.. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 1994 yılında
dünya fiyatları 137 dolarken, siz kaç lira verdiniz onu bana söyleyin; 116
dolar verdiniz; yani, siz, dünya fiyatlarından 15 dolar eksik verdiniz. HACI FİLİZ (Kırıkkale) - 1995, 1996, 1997... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 1995 yılını da
söyleyeceğim. Ben, dolarla konuşuyorum burada. HACI FİLİZ (Kırıkkale) - İşine gelmiyor tabii... BAŞKAN - Dinleyin efendim, bir dakika... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 1995 yılında... BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan... HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Enflasyonun ne kadar üstünde verilmiş ona
bakın. BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika dinleyin efendim, karşılıklı
konuşulmaz... Sayın Bakan, buyurun. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 1995 yılında
dünya fiyatlarından 3 dolar fazla verdiniz; yalnız ve yalnız 3 dolar. 1996
yılında 2 dolar eksik verdiniz. 1997 yılında dünya fiyatlarından 30 dolar fazla
verildi. (FP sıralarından alkışlar) 1998 yılında 57 dolar fazla verildi, 1999
yılında 75 dolar fazla verildi. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri ve
alkışlar) 2000 yılında -yıllardır, elli yıldır idaredesiniz; ekonomik
sıkıntılar, iki yılın, üç yılın, beş yılın, on yılın sorunu değil ki, otuz
yılın sonucu- dünya fiyatlarından, bütün ekonomik sıkıntılara rağmen,
verdiğimiz fiyat fazlası 45 dolardır. Buyurun, sizin takdirinize... (MHP
sıralarından alkışlar) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Girdileri de söyle. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Şimdi, ödeme
zamanlarına gelince, onları da vereceğim. NECMİ HOŞVER (Bolu) - Çiftçinin çok güzel bir hayatı var; çok memnun
hayatından çiftçi! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Müsaade
ederseniz, şeker pancarına gelelim. HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Girdileri de söyle, girdileri... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Şimdi, müsaade
edin, şeker pancarını da vereyim size. Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; 1994 yılında şeker pancarı
üretimi 10 500 000 ton; çünkü, Türkiye'de, şeker pancarında en fazla konuşulan
mesele, kotadır. 10 500 000 ton... 1995 yılında 8 milyon tona düşürdünüz. 1996
yılında 11 milyon ton, 1997 yılında 14 milyon ton. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını
ödeyemediğinden dolayı kaç kişi hapislerde yatıyor?! BAŞKAN - Sayın Gül, karşılıklı konuşmayalım efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 1998 yılında 17
milyon tona çıktı. 1999 yılında biraz düşürüldü, 14 milyon tona düşürüldü. 2000
yılında, stoklarda halen yılların stokları olduğu halde, 57 nci cumhuriyet
hükümeti, 14 700 000 ton şeker pancarı üretimi sağladı. (MHP sıralarından
alkışlar) 1994'ü size tekrar vereyim, 10 milyon ton. Kota, kimin zamanında
konulmuş; şeker pancarı üretimi kimin zamanında engellenmiş; dolayısıyla,
hayvancılık kimin zamanında engellenmiş?!. 1995'i bir daha tekrar edeyim,
1995'teki rakamınız 8 800 000 ton. (MHP sıralarından alkışlar; DYP sıralarından
gürültüler) İşte, rakamlar burada efendim. NECMİ HOŞVER (Bolu) - Çiftçi dinliyor şimdi bunları?! Kimin haklı
olduğunu çiftçi biliyor. TURHAN GÜVEN (İçel) - Kaç kişiye kelepçe vurdunuz siz, onu söyleyin; kaç
bin kişi icrada?!. H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Tarımı tasfiye ediyorsunuz! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mazotla ürün paritesi hesabı, bazı -Allah daha fazla
versin- birkaç tane büyük çiftçinin hesabıdır. Mazotla ürün paritesi hesabı,
özellikle... (DYP sıralarından gürültüler, "Aa!.." sesleri, alkışlar
[!]) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, çiftçi sizi dinliyor. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, önemli olan... Bakınız, şimdi, pamuğu söylüyorum: Pamuktaki
rakamlar, 1994 yılında, kütlü pamuk üretimi 1 600 000 ton. Bunu, siz, normal
pamuğa çevirdiğiniz zaman, bunun üretimi 500 000 tonu bulur. 1995 yılında, 2
milyon ton; pamuk üretilmiyor dediğiniz 2000 yılında, pamuk üretimimiz -kütlü
pamuk- 2 300 000 ton; 400 000 ton pamuk dediniz, bugün üretilen pamuk 800 000
tondur. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Sökmenoğlu, sen de bunlardan birisin; bu
çiftçilerden birisin... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Pamuk için şunu
söylüyorum; bakınız, pamuktaki, özellikle, alınan miktara gelince, birlikler
tarafından alınan miktarlar, yüzde 10 ilâ yüzde 13 olarak değişmiştir 1994'ten
1997'ye kadar. 1998'de yüzde 22 alım yapılmıştır birlikler tarafından, 1999'da
yüzde 22 alım yapılmıştır ve 2000 yılında da yüzde 17 alım yapılmıştır. Pamuk,
ilk defa, 1994 yılında, uyguladığınız ekonomik kararlarla, kapsam dışına
bırakılmıştır ve son altı yıldır da, birlikler ve özel sektör tarafından
alınmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız efendim; mikrofonu tekrar
açıyorum. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Toparlıyorum. Pamuğa, 1998 yılında 10 sent, 1999 yılında 12 sent... 1998 yılında, 10
sent karşılığı 95 trilyon etmiştir. 1999 yılında, 12 sent prim verilmiştir
-sent üzerinden verilmiştir, Türk parası üzerinden değil- bu da, 159
trilyondur. 2000 yılında, 9 sent verilmiştir, bu 9 sent, bugün, 112 000 liraya
tekabül eder. Bu 9 sent ise, birliklerin ortalama alım fiyatlarının yüzde
32'sidir ve pamuk üreticisi de bu şekilde desteklenmektedir. Size, müsaade ederseniz, bir de, fındık konusunu söyleyeyim. Fındıktaki
problem şudur: Fındıktaki problem, fındığı satanın parasını ne zaman almasıdır.
1991 yılında onbir ay sonra verildi parası, 1992 yılında onbir ay sonra,
1993'te on ay sonra, 1994'te oniki ay sonra, 1995'te on ay, oniki ay, 1996'da
onaltı ay sonra ödendi fındık üreticisinin parası... NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkan, çok yanlış bilgi veriyor Sayın
Bakan! Milletin huzurunda bu kadar da yanlış bilgi verilmez! BAŞKAN - Efendim, karışmayın... NECMİ HOŞVER (Bolu) - Yani, fındığı bilye olarak oynamış, fındık
hakkında bilgi veriyor. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın. Sayın Bakan, toparlar mısınız efendim. Lütfen... NECMİ HOŞVER (Bolu) - Rüyasında mı görmüş, nerede görmüş... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -1999'da üçbucuk
ay sonra ödendi ve 2000 yılında ise peşin ödenmektedir. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, tütün fiyatlarına girmeyeyim. Tütün fiyatlarına ve stoka da
girdiğimiz zaman... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Girerseniz, zaten, batarsınız Sayın Bakan!.. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -Yalnız, size
şunu söyleyeyim; tekrar ediyorum, yüzden fazla yolsuzluk dosyası bu hükümet
zamanında ele alınmıştır ve hükümetimizin teklifi de şudur: Geçmiş onbeş yıla
gidelim, geçmiş onbeş yılı araştıralım. (MHP sıralarından alkışlar) O zaman,
yolsuzluğun, banka içi boşaltmanın, adam kayırmanın kimin zamanına dayandığını
göreceksiniz. (DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Toparlayın efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, o kürsüden... BAŞKAN - Lütfen efendim... Karşılıklı konuşmayın efendim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, o kürsüden, çiftçiye "siz çok
iyisiniz" deyin! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - İhanetin
hesabını verecek burada bir genel başkan yoktur; ama, bu ihanetin hesabını
millet sormaktadır ve bu ihanetin hesabını da siz vereceksiniz. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar). BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederseniz, ben de size teşekkür edeceğim.
Sürenizi kat be kat aştınız efendim. Teşekkür ederseniz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Siz, pancarla
şekerpancarını karıştırırken, 57 inci hükümetin ve onun içerisindeki Milliyetçi
Hareket Partisi, şekerpancarı üreticisinin alın terinin karşılığını
vermektedir. Gübre fiyatını söylüyorum. 1 520 milyon dediniz, onu milletvekilleri
anlamadı; yalnız, ben, söyleyeyim. Gübre fiyatı, yüzde 33'lük amonyumnitratın
fiyatı, bugün, 130 000 ile 140 000 lira arasındadır ve hiçbir zaman da.. NECMİ HOŞVER (Bolu) - Milletvekillerinin anlayışı yok mu?! Anlama
kabiliyetleri yok mu milletvekillerinin?! BAŞKAN - Efendim tamam... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - ...520 000
liraya gübre yoktur. BAŞKAN - Lütfen efendim... Sayın Bakan, teşekkür ediyorsunuz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Teşekkür
ediyorum. Şunu söylüyorum... BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorsunuz efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Efendim, 35
dakika vakit verdiniz... BAŞKAN - Hükümetin sesini kesmek istemiyorum. Lütfen efendim... Lütfen... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Müsaade
ederseniz söylüyorum... 57 nci cumhuriyet hükümeti hiçbir zaman sosyalist bir rejim uygulamamaktadır.
Size şunu söylüyorum: Gübre tedarikinde 6 fabrika, 59 dağıtıcı kuruluş,
100'den fazla ithalatçı, 5 000'den fazla bayi mevcuttur. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Hiçbir ülkede,
tek bir bayi ve tek bir ilaç firması yoktur. Saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan... BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim efendim. MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, bir konuyu eksik bıraktınız. MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan bir konuyu eksik
bıraktı. BAŞKAN - Ne bıraktı efendim?! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - O kürsüden, çiftçiye "siz çok mutlusunuz,
biz hepsini yaptık" demesi lazımdı. (DYP sıralarından alkışlar) MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim lütfen... Teşekkür ediyorum; anlaşılmıştır... Sayın Demirci, buyurun. MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Size bir sataşma olmadı efendim; aksine, 1997'yi de övdü,
zatıâlinizin bakanken vermiş olduğu tarım... LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hep atladı Sayın Başkan. MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Bazılarını atladı... BAŞKAN - Efendim, istirham ediyorum Sayın Demirci... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Rakamları hep çarpıttı Sayın Bakan. BAŞKAN - Bir dakika efendim!.. Bir dakika efendim!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Gübrenin sorumlusu kendisidir!.. BAŞKAN - Efendim, sırayla konuşun... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Gübre yokluğunun sorumlusu kendisidir. BAŞKAN - Sayın Gönül, sırayla konuşursanız... Sayın eski Bakanımız söz
istedi... Bir dakika efendim... Buyurun efendim MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Dönemimizle alakalı verilen... (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Neyle alakalı?... MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Dönemimizle alakalı verilen rakamlarda yanlışlık
var. Dolayısıyla, milletin huzurunda... BAŞKAN - Nerede var efendim? MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Efendim, açın tutanağa bakın. TURHAN GÜVEN (İçel) - Var efendim... BAŞKAN - Hayır efendim... Böyle bir usulümüz yok efendim... Herkes bir
rakam söyler... Rica ederim... Siz de Tarım Bakanlığı yaptınız... MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Evet efendim; verilen... BAŞKAN - İstirham ederim efendim... Bu tarım işini uzatmayalım... Türk
Milleti çok gergin; Türk Milleti bizden feragat bekliyor, anlayış bekliyor...
İstirham ederim efendim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Millet bizden doğruları bekliyor! H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Hükümetten istifa bekliyor! MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan... BAŞKAN - İstirham ederim... (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Vermiyorum efendim... Bitti... Başbakan Bülent Ecevit hakkında (11/11) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
oylarınıza sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler... MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, milletten gerçekleri saklıyorsunuz. BAŞKAN - Affederseniz Sayın Demirci, karşılıklı, o dedi, bu dedi ile
millet, bu Parlamentoya itimadını yitiriyor. İstirham ederim; yani, havanda su
dövmeyelim. (FP ve DYP sıralarından gürültüler) MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Ne alakası var efendim, yanlışları düzelteceğiz. BAŞKAN - Sayıma geçtim efendim. Benim vazifem, bu Parlamentonun onurunu korumak, bu Parlamentoyu açık
tutmak, bu kürsüyü açık tutmak. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bu
konuda da, ne muhalefet ne iktidar ayırmam, beni de biliyorsunuz. MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Doğrular konuşulursa bu Parlamentonun itibarı
artar. BAŞKAN - Sayın Demirci, istirham ederim efendim... Kabul etmeyenler efendim... (FP ve DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar [!]) Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, ikinci sıradaki işleme geçmeden önce, birleşime 5
dakika ara veriyorum. Teşekkür ederim. Kapanma saati: 17.44 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati :17.58 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) --------- BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 81 inci Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63 arkadaşının, bankalar
yeminli murakıpları raporlarının zamanında işleme konulmasını engelleyerek bazı
bankaların yöneticileri hakkında yapılması gereken işlemleri geciktirdiği ve
siyasî himaye sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı
maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan
Hüsamettin Özkan hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri
uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine
başlıyoruz. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) GÖRÜŞMELER (Devam) 2. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63
arkadaşının, bankalar yeminli murakıpları raporlarının zamanında işleme
konulmasını engelleyerek bazı bankaların yöneticileri hakkında yapılması
gereken işlemleri geciktirdiği ve siyasî himaye sağladığı ve bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/2) İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63 Arkadaşının, Bankalar
Yeminli Murakıpları Raporlarının zamanında İşleme Konulmasını Engelleyerek Bazı
Bankaların Yöneticileri Hakkında Yapılması Gereken İşlemleri Geciktirdiği ve
Siyasî Himaye Sağladığı ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı
Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H.
Hüsamettin Özkan Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri
Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, görüşmelere geçmeden önce bir
hususu yerimden arz etmeme lütfen izin veriniz. BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, birinci oturumda, Sayın Tarım
Bakanımız birtakım bilgiler verdiler. Kendilerinin ya da ekibinin hazırladığı
daktilo edilmiş bir kâğıttan rakamlar okudular. Kendinden menkul efendinin
beyanının ötesinde başka bir şey değildi. Nereden biliyorum; 1996 ve 1997
yılında sorumluluk üstlenmiş bir Sayın Bakanımız, bu rakamların doğru
olmadığını, bu Parlamentoyu yanıltmaya yönelik olduğunu, bu halkı yanıltmaya
yönelik olduğunu ifade etmek istedi, zatıâlinizden kısa bir söz istedi; bu
imkânı kendisine tanımadınız; Bakan doğru söylüyor noktayı nazarından
hareketle... BAŞKAN - Hayır, öyle bir şey demedim. Sayın Demirci'nin ifadelerinin
zapta geçmesini sağladım efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir hususu arz edeyim efendim. BAŞKAN - Evet?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bu bizim Sayın Tarım Bakanımızın verdiği
rakamlara şu açıdan güvenemiyoruz. 1 inci ve sonuncu olan cumhuriyetimiz için
bile 57 rakamını uygun gören bir Sayın Bakanın hangi beyanına güveneceğiz?!. Bu
cumhuriyet, 1 inci ve sonuncu cumhuriyettir, 57 nci cumhuriyet değildir. Bu
aradaki inceliği fark etmeyen bir bakanın... MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Ne alakası var efendim?!.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...rakamlar arasındaki farkı fark etmesinin
mümkün olmadığını düşünüyorum. (MHP sıralarından "şov yapıyorsunuz"
sesleri) Arkadaşımıza bu imkânı lütfediniz... BAŞKAN - Efendim, birinci oturumdan sonra... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 57 nci cumhuriyetle, cumhuriyetin 57 nci
hükümeti arasındaki farkı... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...eğer bir Sayın Bakan fark edemiyorsa... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...bakanı değiştirin!.. MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Demagoji yapıyorsun!.. BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Türkçe bilen birini getirin. Lütfen... Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Ben, teşekkür ederim. Efendim, mesele vuzuha kavuşmuştur. MEHMET NURİ TARHAN (Hatay) - Utanmıyor musun bunları söylemeye!.. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın, idare edeyim müsaade
ederseniz... Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 6.4.2001 tarihli 80 inci
Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle,
soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum. Şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum
efendim: Önerge sahibi olarak, İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nazlı Ilıcak,
aynı şekilde, şahısları adına da Sayın Ilıcak'ın söz talebi vardır, ikisini
birleştirip 20 dakika kendilerine söz vereceğim. Efendim, şahsı adına ikinci
talep Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı'nın, üçüncü talep Adana
Milletvekili Sayın Arif Sezer'in, dördüncü talep Edirne Milletvekili Sayın Mustafa
İlimen'in, beşinci talep Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'nun. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Oğuz Tezmen de şahsı adına konuşacak efendim. BAŞKAN - Altıncı talep de Oğuz Tezmen'in. Malumunuz, 3 sayın milletvekiline söz vereceğim. Efendim, üç milletvekilinin söz hakkı olduğu için, Sayın Oğuz Tezmen'i,
sadece zabıtlara geçmesi bakımından listeye yazıyorum. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Vazgeçebilir belki veya devredebilir... BAŞKAN - Efendim, yani, o, sizin aranızda... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Siz listeye yazın Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben yazdım efendim; benim vazifem, yazmak. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Tamam efendim; teşekkür ederim. Şimdi, efendim, ilk önerge sahibi olarak ve şahsı adına da, Sayın Nazlı
Ilıcak'a 20 dakika süre tanıyorum. Buyurun Sayın Ilıcak (FP sıralarından alkışlar) AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Türkiye'de, artık, yolsuzluğun siyasî ayağının üzerine gitmenin zamanı geldi. Egebankın sahibi Murat Demirel, Etibankın sahibi Dinç Bilgin,
Sümerbankın sahibi Hayyam Garipoğlu, Yurtbankın sahibi Ali Balkaner cezaevinde
yatıyor; Halk Bankasının Genel Müdürü Yenal Ansen, 10 yıl hapis istemiyle
yargılanıyor; Türkbank ihalesine fesat karıştırdığı ileri sürülen Korkmaz Yiğit
tutuklu. Peki, nerede bunlara arka çıkan siyasetçiler? İşte biz, bu siyasî
ayağın üzerine gitmek için, arkadaşlarımızla birlikte bir soruşturma önergesi
verdik. Sayın Başbakan Bülent Ecevit'in sağlık problemlerinden dolayı, bugün,
ülkeyi, fiilen Sayın Hüsamettin Özkan yönetiyor. (DSP sıralarından gürültüler) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne demek bu?!. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sen kendine bak!.. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Ben, burada bir devlet sırrı
açıklamıyorum; bunu herkes biliyor. (DSP sıralarından gürültüler) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne demek hasta?!. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ne söylüyorsun sen?!.. BAŞKAN - Efendim, lütfen... Lütfen efendim... AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Şimdi, burada, zannediyorum, bir zülfüyare
dokunduk ve sözlerimi sürdürüyorum... (DSP sıralarından gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Nereden uyduruyorsun?!. BAŞKAN - Lütfen efendim... Efendim lütfen... AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Hazine birimleri, özellikle... (DSP
sıralarından gürültüler) HASAN GÜLAY (Manisa) - Sen kendi sağlına bak! MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Saygılı konuş, saygılı!.. BAŞKAN - Efendim, lütfen... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Hasta olan sensin!.. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Efendim, benim süremden kaybolmasın...
(DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Bir dakika efendim... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ne söylüyorsun... BAŞKAN - Efendim, lütfen... Efendim, lütfen... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Saygılı konuş, Sayın Başbakana karşı
saygılı konuş! HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Oğlun nerede, oğlun?!. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Efendim, şimdi, bu mesele, bütün
meydanlara yansımış, sokağa yansımış, herkesin malumu olan bir konudur, bir
devlet sırrı değildir. Hazine birimleri, özellikle, 6 Temmuz 1999'da, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanı Hikmet Uluğbay'ın intihar teşebbüsünden sonra, Hüsamettin Özkan'ın
denetimine geçmiştir. Özkan, bu konumundan yararlanarak, çeşitli murakıp
raporlarını işleme sokmamak suretiyle, adaletin gerçekleşmesini geciktirmeye
çalışmıştır. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yanlış bilgilendirilmişsin. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Halk Bankası, Yılmaz hükümeti döneminde,
Hüsamettin Özkan'a bağlıydı. Halk Bankasına ilişkin 5 adet murakıp raporu,
cumhuriyet savcılığı tarafından, 399 sayılı kanun hükmündeki kararname gereği
izin almak için Özkan'a iletildi, fakat, bu raporlar, Sayın Özkan tarafından
sürüncemede bırakıldı. Mesut Yılmaz Hükümeti daha sonra yıkıldı ve o geçiş
döneminde Sayın Ecevit Başbakan olunca, Sayın Özkan da bir süre, Hazineden
sorumlu Bakan koltuğuna oturdu. Hazineden sorumlu Devlet Bakanı koltuğuna
oturur oturmaz, 8 Aralık 1998'de, Halk Bankasının murakıp raporlarının tarafsız
ve objektif olmadığını beyan etti ve işi, Başbakanlık Teftiş Kuruluna havale
etti. Bunlar yanlış bilgi değil, elimde bütün belgeler var. Acaba murakıpların hangi iddiaları ve tavırları dolayısıyla bu
raporların objektif ve tarafsız olmadığını ileri sürüyordu Sayın Özkan? İkinci sorum, tarafsız ve objektif olmadığına inandığı murakıplar
hakkında, acaba, bir soruşturma açtı mı? Peki, sonuçta izin verildi. 2000 yılına gelince, düşünün, aradan tam iki
yıl geçmişti ve ancak Ekim 2000'de, Genel Müdür Yenal Ansen ve diğer
yöneticiler hakkında, görevi ihmal ve görevi kötüye kullanmaktan dolayı
soruşturma açıldı ve mahkemeye verildi. Şimdi, bu iki yıllık gecikmenin
sebebini sormak istiyorum ve acaba Hüsümettin Özkan Başbakanlık müfettişlerinin
raporlarına göre mi hareket etti, yoksa, o objektif bulmadığı murakıp
raporlarına göre mi hareket etti? Şimdi, burada bir çelişki yok mu? Eğer
raporlar objektif değilse, neden iki yıl beklenildikten sonra o objektif
bulunmayan raporlara dayanılarak bir dava açıldı, bir suç duyurusunda
bulunuldu; niçin iki yıl kaybedildi? Eğer, suç duyurusu Başbakanlık
müfettişlerinin raporlarına dayanılarak yapılmışsa, demek, Başbakanlık
müfettişleri de objektif ve tarafsız değil. Yoksa, tarafsız ve objektif olmayan
Sayın Hüsamettin Özkan mı? Hani, Temel ters bir yola dalmış. O sırada anons ediyorlar "dikkat,
dikkat; bir sürücü ters yola daldı" diye. Temel bakıyor, yüzlerce sürücü
kendi üzerine doğru geliyor. Diyor ki:"Bunlar yanlış bilgi veriyorlar, bir
sürücü değil, yüzlerce sürücü ters yoldan gidiyor." Ben de şunu sormak
istiyorum: Acaba, ters yoldan giden Sayın Hüsamettin Özkan mı ve hakkında dava
açılan Yenal Ansen, acaba, hâlâ, genel müdürlük makamında niçin muhafaza
ediliyor? Sayın Hüsamettin Özkan, sadece Halk Bankasına ilişkin raporların yargıya
intikal ettirilmesini geciktirmedi; aynı yavaşlığı, aynı vurdumduymazlığı
Egebank ve Etibank dosyaları konusunda da gösterdi. Şimdi, Egebank konusunu
önce ele almak istiyorum: Nisan, Mayıs, Haziran 1999 tarihlerinde tam üç tane rapor, Egebanka
ilişkin murakıp raporları Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay'ın
eline ulaştı. Uluğbay, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına derhal suç duyurusunda
bulundu; fakat, o sırada, Haziran 1999'da Bankalar Kanunu değişti ve yeni
müeyyideler gelince, savcılık, bu raporları ve bu suç duyurusunu, acaba, yeni
düzenlemeler çerçevesinde gözden geçirilebilinir mi diye makama geri gönderdi.
İşte, o sırada, bilmiyorum bir tesadüf mü, 6 Temmuz gecesi Uluğbay intihara
teşebbüs etti. Aslında, o intihar teşebbüsü de zihinlerde birçok soru işareti bıraktı,
aydınlanmamış birçok nokta bıraktı. Uluğbay'ın intihar ettiği gece, 5 dakika
içinde ambulans evine geldiğinde, televizyon kameraları da geldiğinde, orada,
Sayın Hüsamettin Özkan eşofmanıyla birlikte bulunuyordu. Birtakım soru
işaretleri zihinlerde uyandı; acaba, Özkan, daha önce mi oradaydı, bir tartışma
mı cereyan etmişti bu raporlarla ilgili olarak, yoksa, sonra mı koşup gelmişti?
(DSP sıralarından gürültüler) Bu mesele aydınlanmadı, bu mesele bilinmiyor;
ama, o günden sonra, bilinen tek bir şey, Hazinenin tamamen Özkan'a teslim
edildiği ve murakıp raporlarının da hasıraltı edildiğidir. Sayın Uluğbay o tarihten sonra bakanlıktan ayrıldı, iki ay Hüsamettin
Özkan onun yerine vekâlet etti, sonra da Recep Önal Hazineden sorumlu Devlet
Bakanı oldu. Aynı gün, Selçuk Demiralp de, Hazine Müsteşarlığı görevine atandı.
İşte, Hazinenin yeni ekibi böyle oluştu; Hüsamettin Özkan, Recep Önal ve
Selçuk Demiralp. Bu ekip, murakıp raporlarının gereğini yerine getirmedi.
Bırakın, konuyu Uluğbay gibi süratle yargıya intikal ettirmeyi, Egebanka el
dahi koymadılar. Ne zaman el koydular; altı ay gecikmeyle... Bütün o murakıp raporları
yazılmış olmasına rağmen, ancak altı ay gecikmeyle, Egebank, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna, 22 Aralık 1999'da devredildi. Peki, sorumluların yargılanması için ne kadar süre geçti; o bir yıl
atlanıldı, Eylül 2000'de, o da Başbakanlık Denetleme ve... Başbakanlık
Denetleme Kurulu... (DSP sıralarından "Şaşırdın" sesleri) Şaşırdım, evet... (DSP sıralarından "Allah şaşırttı, Allah"
sesleri) O kadar çok kurul var ki, her şey siyasetten gitmiş kurullara, o
kurulların isimlerini şaşırmamak mümkün mü? Allah sizin gibi şaşırtmasın
insanları. (FP sıralarından alkışlar) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun oluşmasını beklemek gerekti.
Şimdi, Hatice Özbay meselesine gelmek istiyorum; bu, çok kritik bir
konudur. Egebank meselesinin üzerine acaba niçin gidilmedi diye düşününce,
sanık sandalyesine -Egebank dosyasında- oturan Sayın Hatice Özbay'ın ismi
zihinlere geliyor. Şimdi, bu konuda, elimizde Sayın Özbay'ın ifadesi var,
Egebank raporu var 27 Haziran 2000 tarihli ve Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığının iddianamesi var. Bu iddianamede sanık olarak yer alıyor Hatice
Özbay. Olay nasıl gerçekleşmiş; Egebank, Goldbis, Alara ve Migi isimli üç
paravan şirkete, toplam 3 trilyon 880 milyar 100 milyon liralık bir kredi
tahsis ediyor. Egebank, Goldbis adlı paravan firmaya açtığı bu krediyi, bu
firma hesabına Vakıfbank Taksim Şubesine gönderiyor. Para, Goldbis'in avukatı
gibi görülen; ama, aslında Avukat Aydogan Semizer'in adamı olan Emrullah Nüzhet
Altıner'in talimatıyla dahilî kasa mahsubu yöntemiyle, aynı gün; yani, 29 Eylül
1998'de, Aydoğan Semizer'e, Esat Erkuş'a, Aksoy Grafik Dizgiye, Celal Şen ve
Hatice Behlül Özbay'a; yani, kaynanaya paylaştırılıyor. Bu paylaşımda,
kaynananın hesabına 69 milyar lira düşüyor, ki, bu, 250 000 dolar, o günkü kura
göre. Şimdi, ifadesini okuduk Sayın Özbay'ın, şöyle diyor: "Avukat
Semizer benim paramı işleten kişidir. 29 Eylül 1998'de paranın hesabıma
yattığını bilmiyorum, ne zaman haberdar oldum, tam bir yıl sonra haberdar
oldum. Bir yıl sonra, bana Aydoğan Semizer dedi ki 'git oradan paranı çek'
gittim, Vakıflar Bankasından paramı çektim. Hatta orada bulunanlar şaşırdılar
'niçin gelmediniz, faizlerini almadınız' diye; ama, haberim yoktu. Bir yıl
sonra gittim, çektim o parayı, tekrar Aydoğan Semizer'e verdim, bu parayı
işletsin diye." Peki, ben şunu sormak istiyorum: Madem bu para yeniden
Aydoğan Semizer'e verilecekti, o zaman, bir yıl önce Aydoğan Semizer niçin bu
parayı kaynana Özbay'ın hesabına yatırdı? Bir yıl o para niçin o bankada kaldı?
Bakın, bütün bu soruların cevabı verilmemiştir. Bu, son derece ciddî bir
meseledir. Belki Sayın Ecevit bu açıklamalardan tatmin olmuştur; ama, savcı
tatmin olmadığı için, işte, 31 numaralı sanık olarak Hatice Özbay, Egebank
dosyasında yerini almıştır. "Hatice Özbay, Aydoğan Semizer'le işbirliği
yaparak Vakıfbank Merkez Şubesinde bulunan banka hesabına para yatırılmasını
kabul etti." Ben bunu savcılığın iddianamesinden okuyorum. "Yapılan
işlemlere kayıtsız kalarak bankanın zarara uğratılmasına katkı sağladı. Cürüm
işlemek amacıyla oluşturulan teşekküle bilerek yardımda bulundu" ve
dolandırıcılık suçundan yargılanıyor. Bu arada, ben bir başka soruyu da gündeme getirmek istiyorum ve sormak
istiyorum: Acaba, Hatice Özbay, Cumhur Ersümer'in de kayınvalidesi mi?
Bilmiyorum. Bu konular sürekli gündemde tutulmaktadır, bu konuda da ben şahsen
net bir açıklama bekliyorum; çünkü, o zaman, acaba beyaz enerjide Sayın Cumhur
Ersümer niçin himaye görüyor, belki bunun altında yatan sebebi daha iyi
anlayabileceğiz. Şimdi gelelim Etibanka. Etibankı Ocak 1998'de Cavit Çağlar-Dinç Bilgin
ikilisine devreden kararın altında 5 kişinin imzası var; Sayın Mesut Yılmaz,
Sayın Bülent Ecevit, Sayın Zekeriya Temizel, Sayın Güneş Taner, Sayın Yalım
Erez. Bankacılıktan ve sigortacılıktan sorumlu Müsteşar Yardımcısı Osman
Tunaboylu, o tarihte, Cavit Çağlar'a ait bulunan İnterbankın zor durumda
olduğunu, gözetim altında bulunduğunu söyleyerek, Etibankın -ikinci bir
bankanın- kati surette Cavit Çağlar'a verilmemesi gerektiğini belirtiyor. Tam o
sırada Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez istifa ediyor, yerine Yener Dinçmen
Hazine Müsteşarı olarak geliyor ve Yener Dinçmen, onbeş gün içinde bu kararı
değiştiriyor ve bankanın Dinç Bilgin ile Cavit Çağlar'a satışına yeşil ışık
yakıyor. Gerçi, bu kararın altında Sayın Hüsamettin Özkan'ın imzası yok; ama,
herhalde, kendisi, onbeş gün içinde bu kararın niçin değiştirildiğini bize
açıklayabilir. Halk Bankası, acaba, iddia edildiği gibi Etibankın verdiği kredileri
üstlenip, Çağlar-Bilgin ikilisine sıfır kilometre bir banka mı teslim etmiştir?
Bunu da öğrenmek istiyoruz. 30 Ocak ve 15 Haziran 2000 tarihli iki murakıp raporu var, Etibankla
ilgili; uyarılıyor; hükümet uyarılıyor, Hazine uyarılıyor; deniliyor ki:
"Bu bankaların içi boşaltılıyor. Bu bankaların faaliyetlerini sürdürmesi,
mevduat sahiplerinin hesaplarını tehlikeye atabilir. Derhal, bu bankalar,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilsin ve ilgililer hakkında gereken
işlemler yapılsın." Ama, maalesef, duyarsız kalınmıştır bu raporlara ve o
duyarsız kalınan süre içinde, değerli arkadaşlar, 1999'un dokuzuncu ayında,
Etibankın zararı 97 trilyonken, tam bir yıllık ihmal sonunda, Etibanka el
konulurken, bu zarar 313 trilyona çıkmıştır; 97 trilyondan 313 trilyona
çıkmıştır. Bu işi geciktiren ekibin başında, Sayın Hüsamettin Özkan, Recep Önal
ve Selçuk Demiralp ekibi vardır. Nihayet, Etibankın Fona devrini de, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu, 27 Ekim 2000'de sağladı. Peki sonra ne oldu? Sonra, siyasî himaye devam etti. Hüsamettin Özkan'a
şunu sormak istiyorum: Tutuklanmadan önce, acaba, kaç defa, Dinç Bilgin ve
Zafer Mutlu'yla görüşme yaptı ve onlara "ödeme planında anlaşalım;
off-shore borcunu kapat, tutuklama olmayacak" teminatını verdi mi vermedi
mi? Halk Bankasındaki, Egebanktaki, Etibanktaki usulsüz işlemlerin back to
back kredilerin depo-repo işlemlerinin yargıya intikali hep gecikti. Bakın, son
olarak, hepimiz, Etibank dosyasının, nasıl, Ankara'dan kalkıp bir türlü
İstanbul'a gidemediğini gördük. Ben bu yüzden bir vasıta oluverdim. Şimdi, diyorsunuz ki: "Bu insanlar hapse girmiş. İşte, bunları
hapse biz koyduk, biz yolsuzlukların üzerine gidiyoruz." Hayır, bu
yolsuzlukların üzerine size rağmen gidiliyor. Ben biraz önce söyledim meseleye
kurulun el koyduğunu, savcının el koyduğunu. (FP sıralarından alkışlar) Bugünkü ekonomik krizin temelinde zaten siyasî kriz yatmaktadır, 19
Şubat MGK toplantısı yatmaktadır. Pek az konuşan ve en büyük özelliği Sayın
Ecevit'in omzunun arkasında fotoğraf vermek olan Hüsamettin Özkan -ümit ederiz
bugün Meclis kürsüsünden bizlere hitap ederek bu sorularımızı
cevaplandıracağız- her nedense, 19 Şubatta Millî Güvenlik Kurulu toplantısında,
yolsuzlukların üzerine gitmek isteyen Cumhurbaşkanını susturmak için ona
"nankör kedi" demiş, birden Sayın Ecevit'i ateşleyerek bir devlet
krizi intibaını yaratmak suretiyle bugünkü ekonomik krizin çıkmasına vesile
olmuştur. Değerli arkadaşlar, yolsuzlukların sonu bir türlü gelmiyor. Bakın,
bugünkü Hürriyet Gazetesinde Gazi Erçel hakkında bir bilgi var. Sayın Gazi
Erçel, 19 Şubatla 21 Şubat arasında düşük kurdan parasını dolara çevirmiş. Kim
bilir kimlere haber verdi bu hükümet üyeleri, kim bilir kimler paraları aldı 19
Şubatla 21 Şubat arasında, düşük kurdan! (FP sıralarından alkışlar) İşte Gazi
Erçel meydana çıktı. Ben, bir siyasî krizden bahsediyorum. Sayın Ecevit ne zaman göreve
gelse, maalesef, böyle bir siyasî kriz ve buna bağlı olarak bir ekonomik kriz
ortaya çıkıyor. 1979'a ait gazete kupürlerini getirdim, şimdi onları okumak istiyorum:
İşte "Beklenen devalüasyon gerçekleşti, 100 lira 66 lira oldu." Bir
başka kupür: "Vergi üstüne vergi." Sayın Ecevit paket açıyor.
"Vurgunculara, istifçilere gün doğdu", "Paket açıldı zamlar
saçıldı." MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Ilıcak, onlar dünkü gazete
başlıkları mı? AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - "Ekonomide çıkmaz", "IMF
söz veriyor; para vermiyor", "Hükümet karaborsaya teslim oldu",
"Önlem paketi yeni zenginler yarattı" ve nihayet, değerli arkadaşlar
"İçtüzük değiştirildi, muhalefetsiz Meclis." O gün de aynı şeyi
yapmışlar, muhalefeti susturmak için o gün de aynı şey yapılmış. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Zaman tünelinde Türkiye'yi kaybettiler! AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Burada amacımız siyaset yapmak değil, o
yüzden, arkadaşlarımızla birlikte soruşturma önergesi verdik. Gelin, şu
pandoranın kutusunu açalım; biliyorsunuz, pandoranın kutusu bir kere açıldı mı
bir daha kapanamıyor; bütün pislikler, bütün rezaletler ortaya saçılıyor; o
zaman, Türkiye'nin bağırsakları temizleniyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Benim lafım kesilmişti, onun için 2 dakika
eksüre istiyorum. BAŞKAN - Toparlayın efendim. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Özellikle yolsuzlukların üzerine
yürüdüklerini söyleyen MHP'li arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bataklık
üzerinde dayanışmayı bırakınız, soruşturma önergemize müspet oy kullanınız.
Biz, zaten işi bu noktada bırakmayacağız; hem bir gensoru önergesi vereceğiz,
eğer, bu, olumsuz bir biçimde neticelenirse hem de DGM Başsavcısına suç
duyurusunda bulunacağız; çünkü, DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel, bu meselenin
siyasî ve bürokratik ayağıyla meşgul olduğunu söylemişti. Ben, şahsen hem Cumhur Ersümer hakkındaki suç duyurusunu hem de Sayın
Hüsamettin Özkan hakkındaki suç duyurusunu, perşembe günü, gidip Sayın Nuh Mete
Yüksel'e yapacağım. O bakımdan, belki, fezleke Meclise gelebilir; siz, fezleke
geldiği takdirde, oylarınızı, müspet olarak, soruşturmanın lehinde
kullanacağınızı beyan etmiştiniz. O güne kadar, inşallah, bu sözünüzü
unutmazsınız. Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ilıcak. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Oğlunla Amerika'ya... AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - O sermayeniz de tükendi, kalmadı; beraat
kararı var. Beyefendi de soruşturulsun, gelsin, beraat etsin, başımızın üstünde
yeri olacak, tamam mı?.. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Tamam efendim, Şimdi, ikinci söz, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı'nın. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Sayın Sobacı, süreniz 10 dakika. BEKİR SOBACI (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye'de, siyaset kurumunun, Meclisin ve siyasetin yıpranmasında,
seksen yıla yaklaşan cumhuriyet tarihinde en önemli paya sahip 57 nci hükümetin
Başbakan Yardımcısı hakkında verilen soruşturma önergesi üzerinde kişisel
görüşlerimi arz etmek için karşınızdayım. Biz söyleyeceğiz, usanmayacağız, siz, yanlışlarınızda ısrar etmeye devam
edeceksiniz; ama, ısınan sokaklarda gücünü fark eden bu milletin tavırlarıyla,
yakında, bu hükümeti bırakıp kaçacaksınız. Geriye ne kalacak; lekelenmiş
haysiyetler, yıkılmış ekonomi, yıpranmış bir siyaset kurumu kalacak. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Fetva okuyor.. BEKİR SOBACI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, 57 nci
hükümetin, sözde, çok şey yaptığını ifade eden bakanlarını burada sık sık
dinliyoruz. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu kurmakla övündüğünüz 57
nci hükümet olarak ve Sayın Başbakan ve Başbakan Yardımcısı, ekonomiden sorumlu
olanlar, allahaşkına, kalkıp şurada şu anda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulu eski Başkanı Zekeriya Temizel'in soluğu Almanya'da niye aldığını
açıkyüreklilikle, samimiyetle açıklayabilir misiniz. Sizden, bunu, bu Türk
Milleti adına istirham ediyorum, rica ediyorum. Açıklayamazsınız. Sizde 57 nci hükümet olarak benim dikkatimi çeken dört tane ana olay
var; biri, Hikmet Uluğbay'ın intihar girişimi; ikinci belirsiz nokta, Zekeriya
Temizel'in bazı şeylere icbar edilip vicdanına, gururuna yediremeyerek
Almanya'ya âdeta iltica eder gibi Türkiye'yi terk etmesi; bir üçüncüsü, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkında verilen beyaz enerji
operasyonu ve fezleke ve partiler içerisindeki töre uygulamaları, yolsuzluklara
karşı partisindeki yönetim tarzını eleştiren milletvekillerini partilerden
ihraç etme; Mustafa Düz olayları... Evet, bunlar sizin karakteristik
özellikleriniz, 57 nci hükümet olarak... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Git kendine bak... BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, memleket, 21 Şubat krizini yaşamış,
millet şokta, herkes şokta, ülke yanıyor, Bakanlar Kurulu toplanmış, herkes bir
ümit ışığı bekliyor, acaba, ne var diye; Sayın Şükrü Sina Gürel, çıkıyor,
hükümet adına, sözcüsü "bugün Bakanlar Kurulumuz toplandı; Sayın Ulaştırma
Bakanımız Enis Öksüz, hızlı treni anlattı. Sayın Çevre Bakanı Fevzi Aytekin
Bey, sulak ve yaban alanlarının korunmasıyla ilgili Çevre Bakanlığının
faaliyetlerini anlattı..." (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Eyvah
Türkiyem, eyvah... Eyvah!.. Sana mı kaldı hey 57 nci hükümet, bu krizleri
aşmak!... (DSP sıralarından gürültüler) Siz, ancak, kriz üretirsiniz, kriz
doğurursunuz; doğurganlığınız budur. Şimdi, değerli arkadaşlar, burada konuşan Tarım Bakanından bir
istirhamım var, güzel şeyler yaptınız sağ olun, allahaşkına, bir de kalkıp, şu
torbası 6,5 milyon olan gübreyi 12 milyona nasıl çıkardınız; gübre
sanayicileriyle nasıl kavga ettiniz de, karaborsaya düştü bu gübre, bir de onu
anlatın da, biz de bilgilenmiş olalım... BAŞKAN - Sayın Sobacı... Sayın Sobacı, dinler misiniz beni lütfen. BEKİR SOBACI (Devamla) - Buyurun Başkanım, dinliyorum. BAŞKAN - Siz ne hakkında söz istediniz... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bilmiyor, kendisi de bilmiyor... BAŞKAN - Bir dakika efendim... BEKİR SOBACI (Devamla) - Hükümette Başbakan Yardımcısı olan... BAŞKAN - Hayır, efendim... Soruşturma önergesi... BEKİR SOBACI (Devamla) - Evet, soruşturma önergesi hakkında... BAŞKAN - Soruşturma önergesi bankalar murakıplarıyla ilgili... BEKİR SOBACI (Devamla) - Sayın Başkan, bir olayın küllü cüzüyle
beraberdir; Bakanlar Kurulunun bir tabiî üyesi hakkında soruşturma açılmışsa,
bu, sözü geldiğinde bütün Bakanlar Kurulu hakkında da söze mâni değildir. Arz ederim. BAŞKAN - Efendim, esasa gelin lütfen. Ben sizden istirham ediyorum,
esasa gelin efendim. Ne söyleyecekseniz söyleyin. BEKİR SOBACI (Devamla) - Esasa geleyim... Esasa da geliyorum, bu
girizgâhtı Sayın Başkanım. BAŞKAN - Buyurun efendim. BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, Sayın Özkan, bu hükümetin en sessiz
bakanı; en sessiz; ama, en önemli öğesi ve öznesi; fiili, öznesini kat kat aşan
bir işleve sahip, önemi haiz. Şimdi, elbette, biliyoruz, her başarılı erkeğin arkasında bir kadın var
da, Türkiye'de her başarılı başbakanın arkasında başbakan yardımcıları, bazı
başbakan yardımcıları ve bakanların arkasında da becerikli kardeşler,
kayınbiraderler ve iş bitiren kaynanalar var. Evet; Türkiye, bu tabloyu hakketmiyor değerli arkadaşlar;Türkiye'ye
yazık oluyor; bu ülkeye yazık oluyor. Dünyada diktatörler utanmaya ve özür
dilemeye başladılar. Ateş Hattı'nda Serdar Turgut'un dediği gibi; "eğer,
biraz utanma duygusu varsa, bunlar bırakır gider" diyor Serdar Turgut. Evet, sizden istirhamımız, bu ülkeyi rahatlatın, istifa edin gidin.
Eğer, bunu yapmazsanız, size şunu söylüyorum: Sizin ipiniz çekildi. Birileri
ipini çekti, ipinizi çekti. (DSP sıralarından gürültüler) "İstifa,
istifa"taleplerinin kurumlardan nasıl yarın yükseleceğini göreceksiniz.
Sizin ipinizi çektiler. Kim çekti; Amerika'dan getirilen insanla beraber sizin
ipiniz çekildi ve o bakan statüsündeki o arkadaşımız, şimdi, Başbakan
statüsünde davranarak, Amerikan usulü kahvaltılarda, breakfast'la, bakanları
kahvaltıya çağırarak kendi önemini ve ileriye dönük senaryonun ipuçlarını
veriyor HASAN GÜLAY (Manisa) - Ayıp!.. Ayıp!.. (DSP sıralarından gürültüler;FP
sıralarından alkışlar) BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Özkan'dan bir
istirhamım var benim. Allah aşkına, şu, Halk Bankasıyla alakalı, takipteki
alacaklarıyla alakalı olarak yönetiminizden, yönetiminizde bulunan Halk
Bankasında yöneticilerinden şifahi ya da varsa yazılı bir belge olarak bu batık
alacakların ve takipteki alacakların hızlandırılmasıyla alakalı eğer, bir
direktifiniz varsa, ben "Buyurun, Sayın Özkan böyle bir talepte bulunmuştur"diye
memnuniyetle bunu seçmenlerimle Tokat'a kendi seçmenlerime göndereceğim;ama,
hayır. Sizin Hürriyet'te -07.10 tarihli bir beyanınız var "Ben, Halk
Bankasından sadece şunu istedim"diyorsunuz. "Bir kasası, bir masası
olanlara değil, gerçek esnaf ve sanayiciye kredi verin." Çok merhametlisiniz; o kadar merhametlisiniz ki, ceketini alıp
giden Dinç Bilgin'lere, Halk
Bankasından aktarılan kredilerin hesabını inşallah sormuşsunuzdur diye
düşünüyorum. "Cekitimi alıp giderim"diyordu; geri geldi. Niye; size
medya lazımdı; manşet attıracak gazete kalmamıştı ortalıkta. Demokrat, vicdan
sahibi gazeteler, gazeteciler size şakşakçılık yapmayı artık, onurlarına
yediremez hale gelmişti ve siz, sırf, Sabah grubunun manşetleri için Dinç
Bilgin'i aylarca haksız yere dışarıda tutturdunuz; ama, hukuk galip geldi,
vicdanlar galip geldi; ceketini alıp giden insan, ceketini aldı, şimdi
gözaltında. Ne diyor: "Siyasidir, açıklamam." Devletse, hukuksa, bunu
açıklatmalıdır Dinç Bilgin'e; kim bu siyasiler? Yoksa, kamu vicdanında, 57 nci
hükümet olarak mahkûmsunuz ve mazur değilsiniz. Değerli arkadaşlar, bu manada, Halk Bankası olarak "görev
zararları" adı altında, 21 Şubat krizinde gecelik yüzde 7000, yüzde
3000'lerle para çevrildi ve biliyoruz ki -Avrupa Birliği yanlış bilmiyorsam,
bize gelen bilgiler- bu bir haftalık süreçte, Halk Bankası, çok önemli bir
görev üstlendi, bunu Halk Bankasına yaptırdınız, Halk Bankasını devreye
soktunuz. Soruyorum: Halk Bankasının burada kaybettiği nedir Sayın Bakanım, bir
açıklayabilir misiniz; getirdiği borç yükü nedir? Bunların cevabını
vermediğiniz müddetçe, beceremediğiniz ekonominin yükü altında hem milleti
ezeceksiniz hem de bu ülkeyi ezeceksiniz, kendiniz de yok olup gideceksiniz. Ondan sonra, kalktınız hükümet olarak, Halk Bankasının yüzde 55'le
esnafa verdiği krediyi, önce yüzde 1000'le geri istemeye başladınız. Esnaf
bağırdı, çağırdı, tepki koydu; yüzde 250'lere düştünüz... Baktınız, yine
olmuyor ve onbeş gün önce, Tokat'a gittiğimde, belediye hoparlöründen Halk
Bankasının Şube Müdürünün ilanı vardı: "Esnaflara duyurulur: Bankamızdan
kredi kullananlar, bugün saat 17.00'ye kadar -Cuma günü 31 Mart- yatırırlarsa,
yüzde 55'le faiz muamelesi göreceklerdir" diye. Sordum daha sonra esnaf
odalarına; kaç kişi gitti yüzde 55'le yatırdı diye; bir Allah'ın kulu gidip
yüzde 55'le yatıramadı. Niye; çökerttiğiniz esnaf, yüzde 55 yerine yüzde 97'ye
en son geldiğiniz noktada razı oldu; ama, gidip yatıramadı, niye; Bağ-Kur
primini yatıramayıp hapse girdiği için o parayı da bulamadı. Sizler böyle bir
ekonomi yönettiniz. Eğer, sizler, bu ekonomiyi, bu reel sektörü kalkındırmak isteseydiniz
değerli arkadaşlar, yüzde 2,7; yüzde 2,5'lerle tüketici kredisi veriyoruz diye
burada reklam yaptınız. Katrilyonlara varan otomotiv kredilerini, Amerika'nın
ciplerine, Almanya'nın Mercedeslerine, Volkswagenlerine, Alman ve Amerikan
otomotiv sanayiine finans aktardınız, fon aktardınız; ama, benim kredi bekleyen
gariban esnafımdan, KOBİ'den, parayı, yüzde 250'den, 13 aylık olarak geri
istemekten de utanmadınız!.. İşte, sizin ekonomi bilginiz budur... Yine, tekrar ediyorum: Siz, bir sandık limonu satacak ekonomi ve ticaret
bilgisinden yoksunsunuz; bunu da, tekrar ifade ediyorum. Değerli arkadaşlar, bu manada, Türkiye'nin gelip çattığı noktada, düne
kadar "on yılımızı görüyoruz" diyen kuruluş başkanları ve yönetim
kurulları, şimdi... (DSP sıralarından "yeter" sesleri) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BEKİR SOBACI (Devamla) - Hazmı zor mu konuştuklarımın "yeter"
diyorsunuz da... Evet, halkın içine beraber çıkalım, gelin, bir miting
yapalım!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kapalıçarşı'da ne yaptılar size!.. BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, uyguladığınız, getirip dayattığınız
ekonomi politikasını, iflasın bu en dip noktasında yaşatıyorsunuz bu ülkeye. Şimdi, ben merak ediyorum, burada, gensoru ve soruşturma önergeleri
üzerinde konuşuluyor, DSP'liler hakkında verilen, bakanlar hakkında verilen
önergelerde, hükümet üyesi diğer parti ortaklarından bir milletvekili, bir
hükümet üyesi, kalkıp "hayır, sizler yanlış söylüyorsunuz; bu bakanlarımız
doğru yaptı" diyemiyorsunuz. Niye susuyorsunuz ey ANAP ile MHP?!. Hiç mi
söyleyeceğiniz bir şey yok?!.. Ondan sonra kalkıyor bir partinin grup
başkanvekili "bizde yolsuzluk yapanı topuğundan vururlar" diyor. Ha,
12 Eylülden önce sokaklarda kullanılanların, 12 Eylülden sonra, topuk vurmada
kabiliyetlerinin geliştiğini biliyoruz. (FP sıralarından alkışlar) Ama, bunu
söyleyenin bir borcu var; 28 Şubatta partisini terk edip, niye istifa etti,
gitti. Bu sorunun cevabını seçmenleri hâlâ bekliyor. (FP sıralarından alkışlar)
Burada, öyle hamaset yok. Sizin ipiniz çekildi. Yarın, servise
başladıkları zaman, o belgelere cevap veremeyeceksiniz ve 22 inci Dönemde
buraya, tertemiz, pırıl pırıl bir irade gelecek... MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Siz olmayacaksınız!.. BEKİR SOBACI (Devamla) - ... birçoğu Yüce Divanı hak etmiş bu hükümet
üyeleri hakkında, Yüce Divan kararını alacak ve adalet yerini bulacaktır
diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Adana Milletvekili Sayın Arif Sezer'de.
(DSPsıralarından alkışlar) Sayın Uluğbay, size söz de vereceğim efendim. EROL AL (İstanbul) - Genel Başkanlar burada mı?!.. BAŞKAN - Sayın Al, lütfen... Sayın Sezer, buyurun efendim. ARİF SEZER (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nazlı Ilıcak Hanımefendi ile 63
arkadaşının vermiş olduğu soruşturma önergesini görüşmek üzere toplanmış
bulunuyoruz. Sevgili arkadaşlarım, karakterin siyaseti olmaz. (DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Siyasetlerin doğruluğunu, yanlışlığını
tartışırız; ama, o karakter, insanın özünde, mayasında vardır. 1957'den bu yana
Parlamentoda bulunan Genel Başkanım Sayın Ecevit'in yaşamında hiçbir zaman
çirkinlik olmadı. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, FP ve
DYP sıralarından alkışlar!..) Demokratik Sol Partiden seçilmiş, Meclise girmiş
hiçbir arkadaşım da, çirkinlik yapacak kadar büyük adam değildir; ama, Halk
Bankasının farklı bir konumu da var; KOBİ'lere, küçük ve orta ölçekli sanayie,
esnafa en büyük desteği veren tek bankamız. Bunları malzeme yapmak ayrı bir
özellik. Bilmiyorum, Parlamentoda, bankacılık yapmış ailelerden gelenler var
mı?!. Hani bir Hisarbank vardı; acaba, Hisarbankın geçmişteki aile efradı var
mı burada? (DSP sıralarından "var, var" sesleri, gürültüler) Bugün, yine bakıyoruz, dün, 12 Eylül öncesi, 12 Eylül sonrası kaleminden
bal damlayan, önergeyi veren Sayın Ilıcak, neler yazıyordunuz? Kimler için
neler yazıyordunuz? Bugün Egebankı konuşuyorsunuz, onlar için neler
yazıyordunuz? (FP sıralarından gürültüler) AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Onlar için bir şey yazmadık. Hep
demokrasi için yazdık. ARİF SEZER (Devamla) - Tabiî... Tabiî... Bunu demek istemiyorum. Biz, Bankalar Yasasını gündeme getirdiğimiz gün, bu Meclisten
çıkmamıştı; fakat, bu hükümet döneminde ilk defa bankaların üzerine gidildi,
yolsuzlukların üzerine gidildi. Ben ne diyeyim; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Dilerim
güzellikleri yaşarsınız. (DYP ve FP sıralarından alkışlar!) Önce kendi
hesabınızı verin. (DYP ve FP sıralarından gürültüler) Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Uluğbay, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay'ın, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bana,
önergede, ismim zikredilerek bazı atıflarda bulunulması ve sözcülerin ismimi
zikrederek bazı beyanlarda bulunması nedeniyle, söz verdiğiniz için çok
teşekkür ediyorum. Önergede, açık olarak -13 üncü maddesinde- şöyle yazılıyor: "Hikmet
Uluğbay'ın 6 Temmuz 1999'da, gece yarısı intihar etmesinin arkasında yatan
gerçekler nedir? Kendisine, çeşitli murakıp raporları hasıraltı edilsin diye
baskı mı yapıldı?" Hayır, yapılmadı. Bunu ben çeşitli vesilelerle aylardır
söylüyorum; fakat, ne yazan, ne çizen ne dinleyen var. "O gece, ambulans Hikmet Uluğbay'ın evine 3 dakikada
ulaştığında..." Zamanı kim tuttu, bilmiyorum. "...Hüsamettin Özkan oradaydı. Bu husus televizyon
haberlerinde açıkça görüldü." Değerli arkadaşlar, ben kendimi vurduğumda eşim ve oğlum evde -biraz
sonra açıklayacağım- yalnızlardı. Eşim, ambulansı istedikten sonra, yakın
arkadaşlarımdan birisi arandı, yardım etmesi için. Bunun eleştirilmesini, ben,
eleştiriliş anlayışını anlayamıyorum, zorlanıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
Neden zorlanıyorum; bir insan, kendisi zora düştüğünde, eşinin bir yardım
istemesi, bana kalırsa gündeme getirilmemesi gereken, siyaset için
kullanılmaması gereken şeyler.(DSP sıralarından alkışlar) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Gündeme kim getirdi bunları Sayın
Bakan? HİKMET ULUĞBAY (Devamla) - Bir şey daha açıklayayım sizlere: Bu konu
görüşülecek diye eşimle dün akşam konuştum; acılarımız ise tekrar depreşti.
Eşimin bana söylediği "sen, ambulansa evden taşınırken Hüsamettin
gelebilmişti." şeklindedir. Bundan da bilginiz olsun, meraklarınızı gidermeye
çalışıyorum; yani, ambulanstan daha çabuk gelmiş değildi. Son olarak cümleniz :"Yoksa intihardan önce orada mıydı?.."
Yani, benim evimde miydi ve kendisiyle tartışmış mıydık... Hayır, o akşam ben,
eşim ve oğlumla beraber evdeydim, kimseyle tartışmadım ve Sayın Sümer Oral'ın
beni aramasının dışında da kimseyle görüşmedim ve kendisiyle yaptığım görüşmeyi
de... Değerli arkadaşlar, ben, intihar olayından sonra, deprem nedeniyle
gecikerek, 15 Eylül 1999 tarihinde 5 sayfalık basın açıklaması yaptım, neden
intihar noktasına geldiğimi söyledim ve o tarihe kadar benim hakkımda, beyanım
olmamasına rağmen, yazılan çizilen yorumlar hakkında toplumu bilgilendirme
yoluna gittim. 5 sayfa... Ve dediğim gibi, 15 Eylül 1999'dan bu yana, bu,
kamuoyunun bilgisinde. Fakat, benim, sizler için, kürsüdeyken, sadece tüm Meclis üyeleri için,
ayırt etmeksizin kaç kişiysek, bir dileğim var: Hiçbiriniz ve ailelerinizden
hiç birisi, intihar etme duygusuna kapılmasın. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uluğbay. Sayın Ersümer, buyurun. (FP ve DYP sıralarından gürültüler) Efendim sataşmadan dolayı söz veriyorum; yeni usul mü çıkaracağız?! 2. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur
Ersümer'in, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale)-
Sayın Başkan, sayın üyeler; öncelikle, sizleri saygıyla selamlıyorum. Biraz önce konuşan Sayın Bakanın değerlendirmeleri, bir soruşturmayı
yazarken, biri hakkında beyanda bulunurken, herkesin çok daha fazla düşünmesini
gerektirecek ibret sözleriydi. Tabiî, ben, buraya, şu veya bu manada bir merakı gidermek için gelmedim;
çünkü, burada iddia edilenlerin aksini çok iyi biliyor iddia eden. Malum
gazetelerde, kendilerinin de köşe yazarlığı yapma çabası içinde olduğu
gazetelerde bunlar yazıldı, çizildi; bizden de, yazılı, sözlü açıklamalar
iletildi; ama, ona rağmen, Sayın Ilıcak, bu kürsüye gelip, uydurduğu bir
gerçekdışılığa, uydurduğu bir yalana bir başka yalanla gerekçe hazırlama çabası
içinde oldu. Yani, Sayın Hüsamettin Özkan'ın, beni, beyaz enerji operasyonuyla
ilgili himaye ettiği iddiasına, yalanına, bizim kendisiyle bacanak olduğumuz
şeklinde bir başka gerçekdışı beyanla gerekçe hazırladı... AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hayır. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla)-
...ama, kendisi bunu çok iyi biliyor. Ben, hiç kimse tarafından himaye
edilmiyorum. Allah'tan başka hiç kimsenin de himayesine ihtiyaç duymuyorum. (ANAP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Siz, hukuk devletinden bahsediyorsunuz. Şu anda, üç ay süreyle, bilgim
dışında dinlenmiş bir Bakanlığın, üç aydır da, geriye doğru on yıllık bir
süreyi kapsar şekilde, dosya dosya, didik didik incelenen bir Bakanlığın
başında bulunuyorum ve halen de -öyle "perşembe günü gidip, suç
duyurusunda bulunacağım" tehditlerini bu kürsüden savurmanıza hiç gerek
yok- üç aydır, bu Enerji Bakanlığının yapmış olduğu işlemlerin tamamı, teker
teker inceleniyor. Niye acele ediyorsunuz?.. Bekleyin... Eğer, bir iddia ortaya
konulursa, bize yönelik bir suçlama olursa, onun hesabını, milletinin huzurunda
da veririz, Meclisin huzurunda da veririz. Aceleniz ne?.. Telaşınız ne?.. İnsanlar, bir başkasıyla ilgili bir şey iddia ederken, dönüp biraz
kendilerine bakmalı. Hüsamettin Özkan'ın sayın eşi gibi kıymetli bir vatan
evladını yetiştirmiş bir hanımefendiye, burada, hiç de yakışık almayan
suçlamaları ileten kişinin, on gün önce, gazetenin birinde, bir elinde tef, bir
elinde şarap kadehi resmi çıkıyor. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
Bunlar, bizim de arzu etmediğimiz, bizim de hazmedemediğimiz şeyler. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sen hep zemzem mi içersin Sayın Bakan?!. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla)- Bu
tip yayınlardan biz de rahatsız oluyoruz; ama, görüyorsunuz ki, size ikram
edilen o köşenizde, yapmaya çalıştığınız karalamalara, yine, içinde bulunmaktan
her zaman övünç duyduğunuz basının bir başka kanadından, bir başka cevap
alıyorsunuz. Sayın Meclisin, bu yanlışı, çok iyi bildiği bu yanlışı düzeltmek için
söz aldım. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Hangi yanlışı düzelttiniz Sayın
Bakan?!. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) -
Herhalde, artık, basın kuruluşlarımızın merakı da giderilmiş olur. Sizleri saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN - Ne hakkında efendim?.. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Benim için, "yalan ve uydurma
beyanda bulundu" dedi, zabıtlarda var. BAŞKAN - Yerinizden ifade edin efendim. Buyurun, çok kısa efendim. 3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer'in konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, bir kere, bu bacanak konusu... BAŞKAN - Lütfen, yeni bir sataşmaya sebep olmayın... AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hayır efendim, ben izahatta bulunuyorum. Aralarında müşterek bir kaynananın mevcudiyeti Eymür'ün sitesinde,
atin.org sitesinde çıkmıştır; bir bu izahatı yerine getirmek istiyorum. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan izah etti. Lütfen, yeni bir sataşmaya
mahal vermeyin efendim. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hayır, ben bilgi veriyorum. Ben, ayrıca,
Sayın Bakana teşekkür ediyorum bu konuyu aydınlattığı için; çünkü, bu çeşitli
köşelerde atin.org sitesine dayanarak... BAŞKAN - Efendim, ben de onun için söz verdim Sayın Bakana, Sayın Bakan
açıkladı... Evet efendim... AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Şimdi, ikinci meseleyi söyleyeceğim. O
gazetede, benim şahsımı hedef alan yazılar, benim Dinç Bilgin'i suçlamam
üzerine ve elimdeki dosyayı savcıya intikal ettirmem üzerine çıkmıştır.
Elbetteki, adaleti takip eden ve adaleti savunan insanlar hakkında, bugün Sayın
Bakanın veya buradaki grubun söylediği gibi sözler ifade edilecektir. Eğer
bizim gocunacak bir şeyimiz olsa, bu meselelerin üzerine gitmeyiz. Sabredin
diyor; ben sabretsem, kendisi sabretse millet sabretmiyor. Teşekkürler efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) GÖRÜŞMELER (Devam) 2. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63
arkadaşının, bankalar yeminli murakıpları raporlarının zamanında işleme
konulmasını engelleyerek bazı bankaların yöneticileri hakkında yapılması
gereken işlemleri geciktirdiği ve siyasî himaye sağladığı ve bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/2)
(Devam) BAŞKAN - Söz sırası Sayın Hüsamettin Özkan Beyin. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) -
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili
Sayın Nazlı Ilıcak ve arkadaşları tarafından hakkımda verilen Meclis
soruşturması üzerine söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi en içten
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Önergeyle ilgili olarak yapacağım açıklamalar, hakkımdaki iddiaların
gerçekdışı olduğunu gözler önüne serecektir. İlk olarak, ilgili bakan olduğum dönemde, Türkiye Halk Bankası
tarafından Egebank, İnterbank, Bank Ekspres, Yurtbank, Etibank ve Bank Kapitale
kredi açılıp açılmadığı sorulmaktadır. Çok açık ve net olarak ifade ediyorum;
ilgili bakan olduğum dönemde, Türkiye Halk Bankası tarafından, Egebanka,
İnterbanka, Bank Eksprese, Yurtbanka, Etibank ve Bank Kapitale hiçbir şekilde
kredi açılmamıştır. (DSP sıralarından alkışlar) İkinci olarak, bu bankaların sahiplerine ait gruplara, Halk Bankasınca
kredi açılıp açılmadığı ve tarihleri sorulmaktadır. Evet, bu bankaların
sahiplerine ait gruplara Halk Bankasınca kredi açılmıştır, bu doğrudur; ancak,
bu kredilerin açılışı, bizden önce, yani 54 üncü hükümet ve ondan evvelki
hükümetler döneminde olmuştur. Biraz sonra, bu listeyi bilgilerinize tarihiyle
sunacağım. (DSP sıralarından "isim isim ver" sesleri) AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Takibi yapıldı mı Sayın Bakan, ben onu
sordum. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, Halk Bankasının benden önceki dönemde verdiği bazı
kredilere ilişkin olarak düzenlenen yeminli murakıp raporları için soruşturma iznim
verilmediği iddiası doğru değildir. Belirtilen denetim raporları, Bakanlığıma
gönderilmesi gerektiği halde, yasaya aykırı olarak, doğrudan savcılıklara
gönderilmiş, savcılıklar da yetersizlik nedeniyle Bakanlığıma iade etmiştir.
Raporları usulsüz bir şekilde savcılığa sevk edenler hakkında, dönemin
Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ın onayıyla soruşturma açılması ve iddiaların
Başbakanlık müfettişlerince incelenmesi uygun görülmüştür. Müfettişlerin
düzenledikleri raporlarda, soruşturulmasını istedikleri her konu için
soruşturma izni verilmiştir. Tüm raporlar savcılıklara intikal ettirilmiş
olduğundan, müfettişlerin soruşturma yapılmasına gerek görmedikleri konular da
bağımsız yargının önündedir. Sonuç olarak, Halk Bankası yöneticilerinin, 54 üncü ve daha önceki
hükümetler dönemindeki bazı işlemlerine ilişkin denetim raporları, yasal
prosedürü içinde gerekliliği yapılması için, yetkili yargı organlarına,
zamanında, tam ve eksiksiz olarak gönderilmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergede, Devlet Bakanı Sayın Recep
Önal'ın, yeminli murakıplara intikal ettirilecek konuların, sadece Bankalar
Kanunu kapsamına giren işlerle ilgili olmasını sağlayacak bir onayı, benim
direktifimle hazırladığı iddia edilmektedir. Tamamen benim bilgim dışında ve
Bakanlığımla hiçbir ilgisi olmayan bu onayın neden alındığının, Sayın Önal
tarafından cevaplandırılması gerektiğini düşünüyorum. Ben, bu konuda veya bir
başka konuda direktif vermedim. Sayın Önal burada, onayı neden aldığını ve
benim direktifim olup olmadığını açıklamalıdır. Değerli arkadaşlarım, önergede, Ekonomist Dergisi, Habertürk ve
Cumhuriyet Gazetesi kaynakları gösterilerek, Cavit Çağlar Grubu, HBB Grubu,
Seracılık Bahçecilik, Sabah Grubu, Ceylan Grubu, Demirel-DEMPA Grubu ile
Korkmaz Yiğit'in grubuna kredilerin hangi tarihlerde açıldığı ve borçların
tasfiyesi için nasıl bir tedbir alındığı sorulmaktadır. Şimdi, bu gruplara ait kredilerin hangi tarihlerde ve hangi hükümetler
döneminde açıldığını sırayla okuyorum:
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Başbakan, Tansu Çiller... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN
ÖZKAN (Devamla) - Balkaner Grubu: 5
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ufuk Söylemez mi o?! H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sen ancak laf atarsın; bunları bilemezsin!.. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Başta da belirttiğim gibi, gruplara kredi açılmış; tarihleri, 54 ve daha önceki
hükümetler dönemine aittir. (DSP sıralarından alkışlar) AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Tasfiyesi mühim efendim, süresinde
tasfiyesine gittiniz mi? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Açılan bu kredilerin takip ve tahsilatları, Yüksek Denetleme Kurulunca
denetlenmiş, ayrıca detayları bankaca kamuoyuna açıklanmıştır. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Tasfiyesi ne zaman gerçekleşti? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Siz verdiniz denilmedi ki, Sayın Bakan
"niye tasfiyeye gitmediniz" denildi. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Acele etmeyin, bir şeyler daha gelecek. BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, lütfen efendim... Bırakın Sayın Bakan rahat
açıklasın. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
İzninizle, bu noktada, bir kamu bankası olan Halk Bankası ile ilgili bakan
arasındaki statü üzerinde durmak istiyorum. Türkiye Halk Bankası, tüzelkişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine göre
yönetilen bir kamu iktisadî teşebbüsüdür; yönetim kurulu, bankanın en yüksek
düzeydeki yetkili, sorumlu karar ve yürütme organıdır. Banka, yönetim kurulu ve
genel müdür tarafından yönetilmektedir. Bankanın her türlü işlemleri,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu
ve Bankalar Yeminli Murakıplarınca denetlenir; gerektiğinde de Başbakanlık
müfettişlerince incelenir ve soruşturulur. Bu çerçevede, Türkiye Halk Bankasının krediler de dahil olmak üzere, tüm
işlemleri bankanın yetkili kişi veya kurullarınca sonuçlandırılır. Bu işlemler,
hiçbir şekilde, ilgili devlet bakanlığının bilgi ve onayına gelmez. H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Gördün mü Karahan?! Gördün mü?! Öğren!..
Öğren!.. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Bu nedenle, tüm kredi işlemlerine ilişkin sorumluluk, banka yönetim kurulu veya
bankanın yetkili kılınan kişi veya organlarına aittir. Bugüne kadar, çeşitli nedenlerle açıkladığım gibi, göreve geldiğimde
gerçek esnaf ve sanayiciye, bankacılık ilkelerine göre kredi açılması şeklinde
verilen genel talimatın dışında, herhangi bir şahsa, firmaya veya gruba kredi
kullandırılması ve kullandırılmaması için, Halk Bankası yetkililerine bir
talimatım olmamıştır. (DSP sıralarından alkışlar) Alıştığınız şeyleri başkalarından beklemeyin. Bankanın yönetimine ve atamalarına müdahale edilmemiş; tam anlamıyla,
özerk bir şekilde çalışması için gerekli ortam ve imkânlar sağlanmıştır. Bu
sayede, banka, kaynaklarını KOBİ'lere, esnaf ve sanatkârlara yönlendirme
olanağını elde etmiştir. Bunun bir örneği: Benden önceki dönemde 300 000 esnafa
kredi açılırken, benim dönemimde, bu sayı 1,5 milyona çıkarılmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergede, Avukat Aydoğan Semizer'in
kayınvalidemin avukatı olup olmadığı ve hangi gayrimenkullerin satıldığı
sorulmaktadır. Kayınvalidemle ilgili iddialar gündeme geldiği zaman, Mecliste bir sayın
milletvekilinin soru önergesine, bu konuda yetkili konumda olan Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu, kapsamlı ve çok geniş bir yanıt vermişti. Bu
önergede de aynı iddialar tekrarlanmaktadır. Evet, Aydoğan Semizer, 31 Ocak 1985 tarihinde -şimdi size göndereceğim-
Kadıköy Birinci Noterliğince düzenlenen vekâletnameyle, kayınvalidemin 16
seneden bu yana ahzükabza yetkili avukatıdır; vekâlet örneği de burada. Rahmetli kayınvalidemin babası, annesi ve kardeşinin miras yoluyla
kendisine intikal eden ve satışları yapılan dairelerin adresleri ise şöyledir:
Göztepe, Birinci Orta Sokak, 9 nolu, 52 daireli Zeki Arif Ataergin Apartmanı
ile, Suadiye, Selvili Sokak, Selvi Apartmanıdır. Basına da dağıtılmış olan BDDK
açıklamasında dairelerin adresleri ayrıca belirtilmiştir. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Kaç yılında satışı yapılmış bunların
Sayın Bakan? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergede -burası çok önemli, iyice dikkat
edin- Etibankın özelleştirilmesinden önce, bütün borçlarının Halk Bankasına
devredildiği doğru mu diye sorulmaktadır. Evet, doğru, devredilmiş; ama, böyle bir kararın -bu, önergede yazıyor-
Dinç Bilgin'e dikensiz gül bahçesi bırakılması için mi alındığını soruyorsunuz.
Bunu, ben bilemem. Bunu, siz bileceksiniz. Neden; 11 Kasım 1996 tarihli
Bakanlar Kurulu kararı, Sayın Başbakan Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller
döneminde... (DSP ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu, size şimdi göndereceğim, dikensiz gül bahçesini sizin bulunduğunuz
parti vermiş öyleyse. Ben, bunları hiç dile getirmedim, sadece sizin
dikkatinize vereceğim. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - 1 dakika efendim... AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, siz geri alsaydınız o zaman;
sizin zamanınızda Etibank gitmedi mi? BAŞKAN - Dinleyin efendim... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Bu sorunun bana neden sorulduğunu da ben anlayabilmiş değilim; neden
sorulduğunu sizin kendinizin anlaması lazım. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Etibank sizin zamanınızda verilmedi mi
Sayın Bakan? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Bu kararname, aynı zamanda, kamu bankalarının görev zararlarının ne şekilde
yaratıldığının somut bir örneğini teşkil ediyor. (DSP sıralarından alkışlar) Aynı şekilde, 1992 yılında TÖBANKın, 1995 yılında Sümerbankın,
borçlarıyla birlikte Halk Bankasına devredilmesi, bu görev zararlarını katmerli
bir hale getirmiştir. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Peki, Etibank, sizin zamanınızda Cavit
Çağlar'a verilmedi mi Sayın Bakan? (DSP sıralarından gürültüler) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Siz, onu biraz evvel açıkladınız, isimleri de saydınız. Ben de o hükümetin
üyesiyim, o isimlere beni de katarsınız. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sizin zamanınızda verildi o zaman... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Ben, attığım imzanın da, bulunduğum yerin de hep arkasında durdum. Biraz sonra,
size, beni nelerle suçladığınızı söyleyeceğim. Önergenin, bütünüyle, kamuoyunu yanıltmak amacına yönelik olarak
hazırlandığını gösteren bazı iddiaları Değerli Kurulun bilgilerine sunacağım,
ondan sonra vicdanlarınıza bırakacağım. 1. - Sayın Cumhur Ersümer'in benim bacanağım olduğunu iddia ettiniz,
Sayın Ersümer cevabını verdi. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sorduk sadece... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Bacanağın ne ifade ettiğini de, siz, kendi kardeşlerinize, oğlunuza falan
sorun; bana hiç gelmeyin, sormayın. (DSP sıralarından alkışlar) AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Bizim bacanağımız yok! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
2. - DSP'nin tek başına kurduğu azınlık hükümetinde, 11 Ocak 1999 ve 28 Mayıs 1999
tarihleri arasında Hazineden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
olduğum iddia ediliyor. Oysa, o tarihlerde, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı
Sayın Hikmet Uluğbay'dır. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Burada kâğıt var; kısa bir süre... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Hikmet Uluğbay'dır... Bakanlık yapan arkadaşlarınız bilir. Kâğıtları bırakın;
Habertürkle, İntermedyayla, başkalarıyla konuşuyorsunuz. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hayır efendim, devletin resmî belgesi... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın. Lütfen dinleyin efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Sayın Başkan, ben bu kadar dinledim ve buraya bile dönmedim; dikkat ederseniz,
hiç müdahale etmedim. Lütfen, dinlemesini bilsin. BAŞKAN - Evet efendim, ben ikazımı yaptım. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Yine, önergede, 8 Aralık 1998 tarihli Başbakanlık genelgesiyle, 55 inci hükümet
döneminde Hazinenin bana bağlandığı iddia edilmektedir. Oysa, önergede -ki,
göndereceğim şimdi size- bu genelgeyle, Hazine, bana değil, o dönemin Başbakanı
Sayın Mesut Yılmaz'a bağlandı. Bir arkadaşımız, bunu, size getirsin. BAŞKAN - Şimdi kavaslar götürürler efendim; siz devam edin. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Ben de size göndereceğim efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Önergede, Sayın Hikmet Uluğbay'ın rahatsız olduğu dönemde -sözünüzle de
bahsettiniz- 15 gün süreyle yaptığım vekâlet 2 ay olarak yazılmıştır. Bir
Anayasaya baksın, 113 üncü maddesine... Bakanların vekâletini, Anayasa 15 günle
sınırlamıştır; 15 günle sınırlı... 15 günlük vekâletim var, yarısı hastanede
geçti, "2 ay" diyorsunuz. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, Recep Önal demek, siz demek
zaten... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
Bunlara, bu arkadaşlarımız, siz atabilirsiniz; ben, diğer arkadaşlarımızın
nasıl imza attığına hayretlere kapıldım. Sayın Hikmet Uluğbay'ın rahatsızlığıyla ilgili, bu konuda buraya bir not
koymanızı esefle karşılıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis ve siyaset, son
zamanlarda, insaf ölçülerine sığmayan bir şekilde, ağır ithamlar altında
bırakılmaktadır. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayenizde!.. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) -
57 nci hükümet olarak, biz, Meclisteki büyük çoğunluğumuza rağmen, Meclis
soruşturmasını, geçmiş siyasetçiler veya iktidarlar aleyhine siyasî sonuçlara
ulaşmada bir araç olarak hiçbir zaman kullanmadık; tavrımız da hep bu yönde
oldu. (DSP sıralarından alkışlar) Şimdi görüyoruz ki, önergede yer alan
gerçekdışı iddialarla, bazı önyargılı siyasetçiler, Meclis soruşturmasını, bir
siyasî hesaplaşma aracı olarak kullanmaktadırlar. Bu uygulamaların, siyaset
kurumunu yıpratmaktan başka hiçbir işlevi bulunmamaktadır. Değerli arkadaşlarım, ben, 1991 yılında politikaya girdim. Ne öncesinde
politikanın ne de sonrasında, devletle hiçbir iş yapmadım; hiçbir özel veya
kamu bankasından -ailem de dahil; geçmişe de dönük; büyük dedelerime kadar-
kredi kullanmadım; bu, size duyurulur. Eğer, siyaset yapan insanların "çamur at, izi kalsın"
yöntemiyle karalanması devam ederse, bundan, en büyük zararı siyaset kurumu
görür. Siyasetin ve demokrasinin kalbi olan Meclise en büyük kötülüğü biz
yapmış oluruz. Haksız ve asılsız suçlamalarla Bakanları karalamak, bu
suçlamaları yapanlara da itibar sağlamaz; aksine, itibar kaybettirir.
Unutmayalım ki, siyasetin en büyük değeri itibardır; bu itibarı korumak da,
biz, milletvekillerini görevidir. Hepinize saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Önal, buyurun efendim; yerinizden lütfederseniz... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Özkan'ın konuşmasında belirttiği bankalar yeminli murakıplarının
görevleriyle ilgili konu hakkında açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan,
izninizle; bu vesileyle Yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlıyorum. Konu teknik bir işlem olduğundan, anlaşılmasında güçlük çekiliyor olmalı
ki, defalarca anlatmama rağmen, Fazilet Partisi mensuplarınca tekrar tekrar
gündeme getirilmektedir. Nitekim, ilk kez 27 Ekim 2000 tarihinde Sayın Bülent
Arınç tarafından ortaya konuldu. Arkasından, Hazine Müsteşarlığı bütçesinin
görüşülmesi sırasında tekrar gündeme getirildi. Son olarak da, geçen hafta,
Sayın Veysel Candan ve 57 arkadaşı tarafından hakkımda verilen Meclis
soruşturması önergesinde yer aldı. Şimdi ise, Sayın Özkan ile ilgili Meclis
soruşturması önergesinde bir kez daha karşımıza çıkmış bulunuyor. Bu iddialara
konu olan 27 Mart 2000 tarihli Başbakanlık onayı, yukarıdan talimatla değil;
yani, ne Sayın Özkan'ın ne de benim talimatımla değil, aşağıdan, yani, idareden
gelen talep sonucu ortaya çıkmıştır. Bankacılık alanındaki denetimin yoğunlaştırılması amacıyla Hazine
Müsteşarlığında yaptığımız değerlendirmeler sırasında, Bankalar Yeminli
Murakıpları Kurulu Başkanlığı, eleman sayılarının az olduğunu, buna rağmen
başka denetim kuruluşlarının yapabileceği işlerin de kendilerine geldiğini
belirtmişler, bu işlerin hızlanması için bu tür sorunlara bir çözüm bulunmasını
istemişlerdir. Buna örnek olarak da, Yüksek Denetleme Kurulunca gönderilen ve
Bankalar Yeminli Murakıplarının uzmanlık ve yetki alanı dışına çıkan ihale,
ekspertiz, personel ataması, harcırah ödemesi gibi konuları içeren temennileri
göstermişlerdir. Kamu bankalarında denetim, görev ve yetki sınırları, denetleme birimleri
arasında eski yıllardan beri bir uzlaşmazlık konusu olagelmiştir. Yapılan
işlem, bu uzlaşmazlığın çözümüne yönelik bir Başbakanlık onayıdır. Bu onay,
Yüksek Denetleme Kurulunun yetkisi kapsamına giren konuların, bizzat kendi
uzmanlarınca incelenip rapora bağlanarak hızla sonuçlandırılmasını amaçlayan
bir idarî işlemdir ve benzerleri geçmişte de çeşitli vesilelerle gündeme
gelmiştir. Örneğin, Başbakanlık Teftiş Kurulu eski Başkanlarından Sayın Turhan
Güven'in zamanın Başbakanından aldığı 13 Eylül 1993 tarihli onayda, Yüksek
Denetleme Kurulu elemanlarının gerekli ve yeterli incelemeyi yapmadan inceleme
ve gerekirse soruşturma talebinde bulunması... BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız lütfen... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, bu, Sayın Turhan Güven'in aldığı
onay. Yine, Başbakanlık eski Müsteşarvekili Sayın Ali Naci Tuncer'in 11 Ocak
1995 tarihinde aldığı onay. Bu iki onayın biri 1993 yılında, biri 1995 yılında.
Şimdi, size soruyorum: 1993 ve 1995 yıllarında alınan bu onaylar da,
birilerinin himayesi amacıyla ve Sayın Özkan'ın talimatıyla mı alındı? Yine,
Sayın Mehmet Keçeciler'in, bir ay önce, 5 Mart 2001 tarihinde, aynı mealde
aldığı onay, yine bu konuyla ilgili bir nakısa mı; yoksa, görev dağılımını mı
içermektedir? Görüldüğü üzere, konunun, ne kimsenin himayesiyle ne de
talimatıyla uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmamaktadır; ancak, Fazilet
Partisi mensubu değerli milletvekili arkadaşlarımın, amacı, sadece kamu
bankalarının denetiminde etkinlik, verimlilik ve sürat sağlamak olan bir onayı
niye bu kadar istismar ettiklerini anlamakta güçlük çekmekteyim. Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Efendim, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler bitmiştir. Şimdi, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan hakkında
Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis
soruşturması açılmasını kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Meclis soruşturması açılması kabul edilmemiştir
efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer
denetim konularını görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara
Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara
Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine
göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Değişiklik Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle
ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden,
teklifin görüşülmesini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/53) (S. Sayısı: 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir efendim. Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 3. – Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/728) (S. Sayısı: 591) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın
Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Tekliflerinin müzakeresine başlayacağız. 4. –Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan
Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz
Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan
ve Bütçe Komisyonları raporları (1/757,
2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592) BAŞKAN -
Komisyon?..Yok. Ertelenmiştir efendim. Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758)
(S. Sayısı: 609) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet
ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi,
3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 6. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve
Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu
Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş
Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında
Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili
Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara
ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa
Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine
Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili
Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve
Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/724, 1/704,
2/68, 2/386, 2/387, 2/492. 2/535) (S. Sayısı: 623) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakeresine başlıyoruz. 7. – Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Anayasa ve Plan
ve Bütçe Komisyonları raporları (1/832) (S. Sayısı: 638) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 638 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Kemal
Kabataş... BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir
Mir Mehmet Fırat?.. Yok. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemimizde bulunan, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin çalışmalarında etkinliğin artırılması, kamu hizmetlerinin düzenli,
süratli, verimli ve ekonomik şekilde yürütülmesini temin amacıyla hazırlandığı
ifade edilen bu tasarıyla, memurların ve diğer kamu görevlilerinin malî ve
sosyal hakları arasındaki adaletsizliğin, eşitsizliğin giderilmesi yönünde
yapılacak düzenlemeler için, Bakanlar Kuruluna üç ay süreyle kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi verilmek istenmektedir; kanun tasarısının kapsamı ve
amacı budur. Bu konu; yani, Türkiye'de, ücretlilerin, kamu görevlilerinin ve
emeklilerinin maaşları ve sosyal hakları arasındaki adaletsizliğin,
eşitsizliğin giderilmesi konusu, bu 57 nci hükümet döneminde müteaddit defalar
gündeme gelmiştir. Bugün hangi noktadayız; bugüne kadar ne yapıldı ve niçin
yapılamadı; bunlara satırbaşlarıyla değinmek ve Genel Kurula hatırlatmak istiyorum: Bu temel amacı, yani, devlette çalışan kamu görevlilerinin, memurların,
emeklilerin ve diğer statülerde çalışan yaklaşık 8 milyon vatandaşımızın, özlük
haklarında, maaşlarında ve sosyal haklarında var olduğu bilinen derin
dengesizliğin, eşitsizliğin giderilmesi, çok önemli ve çok özenle çalışılması
gereken bir konudur. Hükümet, bu konuda düzenleme yapmak üzere,
hatırlıyorsunuz, 2000 yılı Haziran ayında bir yetki almıştır ve 4588 sayılı
Yasayla, altı ay süreyle, bu konularda, yani, eşit işe eşit ücret verme ve kamu
çalışanları arasındaki ücret adaletsizliğini, sosyal haklar arasındaki
dengesizliği giderme konusunda yetki almıştır; ama, bu yetki yasasında,
çalışanların özlük hakları yerine, çalışanların statüleri ve devlet
teşkilatında büyük tasfiyeyi öngören çalışmalar gündeme gelmiş, Sayın
Başbakanın, devlet krizi doğar tehditleri ve değerlendirmeleriyle, maalesef,
altı aylık sürede, kamu çalışanları arasındaki ücret eşitsizliğini,
adaletsizliğini giderecek düzenlemeler yapılamamış ve bu yasa da Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Malî ve sosyal haklarla ilgili düzenlemede son adım, ondan bir sonraki
düzenleme, 4615 sayılı Yasayla getirilmiş ve hükümet, çok iddialı bir yapıda,
geçen yılın sonunda, bir yetki yasasını üç ay süreyle kullanmak üzere Yüce
Meclisin kabulüne sunmuş ve bu yasa gerçekleşmiştir. Aradan üç ay geçmiş ve bu
üç aylık dönemde, kamuda çalışan, emekli ve her statüdeki kamu görevlilerinin,
yaklaşık 8 milyon kişinin, 8 milyon çalışan ve emeklinin dört gözle beklediği,
bu yasa kapsamında çıkacak kanun hükmünde kararnamelerden hiçbirisi yürürlüğe
konulamamıştır. Şimdi, hükümet, 4615 sayılı Yasayla aldığı yetkiyi kullanamamanın ve
süre içinde hiçbir irade ortaya koymamanın ardından, yeni bir yetki yasasıyla
Yüce Meclisin huzurundadır ve üç aylık bir süre için, kamu çalışanlarının ve
devlet memurlarının özlük hakları, ücretleri ve sosyal hakları arasındaki
eşitsizliği giderme, adaletsizliği giderme, devlet yönetiminde daha etkin, daha
verimli bir çalışma ortamı hazırlama amacıyla, yeni kararnameler, kanun
hükmünde kararnameler çıkarma konusunda yetki istemektedir. Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, kamuda çalışanların kamu hizmetlerinde
etkinliği, verimliliği, ücretler ve sosyal haklar konusunda sağlanacak dengeyle
çok yakından ilgilidir. Ücretlerin yetersizliği bir yana, çalışanların ve
emeklilerin, iyice çığırından çıkmış enflasyon ve ekonomik kriz karşısında
ücretlerinin yetersizliği bir yana, benzer konumda benzer işleri yapan
çalışanların ücretleri arasındaki adaletsizlik, eşitsizlik ve giderek büyüyen
fark, kamu çalışanlarının moralini bozmakta, kamu yöneticilerinin, kamu
görevlilerinin verimliliğini daha da ileri boyutlara taşımaktadır. Hükümet, bu
konuda, yeni yetki yasa tasarısını gündeme getirmeden önce, kamu çalışanları
arasındaki ücret adaletini, sosyal hakları arasındaki farklılığı daha da
derinleştirecek yeni düzenlemeler yapmış ve sistemi, gerçekten, içinden
çıkılamaz bir noktaya getirmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu konuda, Türkiye'ye büyük bir özveriyle hizmet
veren ve devletin yükünü çok büyük fedakârlıkla taşıyan geniş kesim, hükümetin
aldığı bu yanlış kararlar, yanlış düzenlemelerle, iyice tedirgin ve bezgin hale
getirilmiştir. Ne yapmıştır hükümet; iki defa üst üste aldığı yetkileri
kullanmazken, kamudaki ücret dengesini daha da bozacak yeni düzenlemeleri
yürürlüğe koymuştur. Hükümet, getirdiği bir temsil tazminatı uygulamasıyla,
hâkimler arasında, yargıçlar arasında, mülkî idare sınıfında çalışanlar
arasında, yöneticiler arasında müthiş bir ücret kavgasını, ücretlerde
dengesizlik tartışmasını alenen yaratmıştır ve hükümet, yine son yıllarda,
birbiri ardına getirdiği imtiyazlı kurullarla, üst kurullarla, bağımsız ve
özerk kurullarla, kamuda çalışan yeni bir imtiyazlı ücret sınıfı yaratmıştır. Evet değerli arkadaşlarım, devlette, artık, bilinen devlet memuriyeti,
devlet statüsü, devlette yönetici unvanını taşıyan insanlarla, devletin sorumlu
insanlarıyla, hükümetin yeni politikaları çerçevesinde yarattığımız kurullarda
çalışanların ücretleri arasındaki farklar katlarla ifade edilir hale gelmiştir.
Bu ücret adaletsizliği, bu, vicdanları sızlatan ve devlete hizmet eden
insanları isyana teşvik eden bu uygulamanın gerisinde, maalesef, Yüce Meclisin,
olayı sadece gündemine aldığı şekilde kabul eden ve ücret adaletine, ücret dengesine
hiç de itibar etmeyen oyları ve kabulleri vardır. Artık, bu imtiyazlı
kurullarda çalışan yöneticiler ve siyasî partilere yakın pek çok yönetici,
devletteki en üst yöneticinin katlarıyla maaş alır hale gelmiştir değerli
arkadaşlarım. En küçük kat 2 kattır; 2 ile 5 arasında değişmektedir. Devletin
bir numaralı yöneticisi 1 milyar lira düzeyinde maaş alırken, bu imtiyazlı
kurullarda çalışanlar, bunun katları olarak 2 milyar, 3 milyar, 5 milyara kadar
maaş alabilir hale gelmiştir ve Yüce Meclis, bu tablonun tümüne bakmadan, önüne
gelen düzenlemeleri hızla onaylamış ve kamu çalışanları, devlete hizmet edenler
arasındaki ücret kavgasını, ücret dengesizliğini daha da bozacak bir yapıda,
maalesef, daha da hızlandırmıştır. Şimdi, şunu sormak ve bu konudaki değerlendirmeyi netleştirmek bizler
için bir görevdir: Bu yetki yasasıyla -bundan öncekilerde olduğu gibi- hükümet,
gerçekten, kamu çalışanları arasındaki ücret adaletsizliğini gidermek istiyor
mu? Bu konuda hükümetin yapılmış bir çalışması, ortaya konulmuş bir modeli var
mı? Var idiyse, üç aylık süre içinde bunları neden uygulamaya koymadı ve şimdi,
üç aylık sürenin sonunda, ekonomik krizi bahane ederek, yeniden yetki alma
konusunda ve bu yetkiyi kullanma konusunda ne kadar samimî? Değerli arkadaşlarım, hepiniz, kamu kuruluşlarıyla yüz yüzesiniz,
hepinize gelen giden, çevrenizde çalışanlar var. Bugün, devlet kurumlarındaki
bu ücret çekişmesi, ücret adaletsizliği, çalışma huzurunu çok büyük ölçüde
ortadan kaldırmıştır. İnsanlar, işlerini ve geleceklerini değil, ücretleri
arasındaki farklılıkları konuşur duruma gelmiştir. Aylardır, hükümetin
yapacağı, yapmayı düşündüğü tazminat artışlarına, makam tazminatı artışlarına,
ekgösterge artışlarına ya da temsil tazminatı artışlarına endekslenmiş bir
yapıda, belli kurumlarda hazırlanmış kararname taslakları elden ele dolaşmakta;
insanlar, çalışmak, üretmek yerine, bu tazminat kararnamelerinin neresinde yer
aldığının hesabı ve koşuşturması içinde günlerini geçirir duruma gelmişlerdir.
Devlette, çalışma huzurunu, çalışmanın karşılığı olan temel ücret dengelerini
bu kadar bozarak, yönetimleri içinden çıkılmaz ve insanları da devlete hizmet
veremez duruma getirmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Sizler, bu büyük kargaşanın
sadece izleyicileri durumundasınız. Hükümet, bu konuyu, Genel Kurula getirmek,
sizlere sunmak, bu çarpık tabloyu düzeltmek konusunda hiçbir doğru ve rasyonel
yaklaşım sergilememektedir. Hükümet, kapalı kapılar ardında, devlet adına
çalışanların ücretlerini, bırakın düzeltmeyi, daha da bozmak yönünde müthiş bir
olumsuz mesai içindedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin, Türk Devletine, Türk
Milletine, Türk Halkına hizmet eden insanların haklı, doğru, adaletli ücret
alması, ücret adaletsizliğinin, haksızlığının giderilmesi konusunda görüş
bildirmeye, değerlendirme yapmaya ve bu konulara müdahale etmeye hakkı vardır.
Sonuçta, verdiğiniz yetki kanunlarıyla, bu konular, kurumlar arasında müthiş
bir çekişmeye ve devletin çeşitli kurumları arasında ciddî bir kararname
tartışmasına, ücret çekişmesine dönüşmektedir. Devlet idaresini, devlette hizmet eden insanları, bu açıdan, böyle bir
kargaşanın içinde tutmaya hiç kimsenin hakkı olmadığı hususuna, burada, her
milletvekilinin özenle değinmesi gerekir değerli arkadaşlarım. Konu, hafife alınacak kadar basit değil. Evet, bugün Türkiye'de bir grup
emeklinin maaşı 100 doların altında, 80-90 milyon lira arasında değişirken,
yetki kanunlarının verdiği korsan düzenlemelerle yapılan artışlar, emekli
aylıklarının 100 milyon ile 1 milyar 200 milyon lira arasında bir boyutta
değişmesine neden olmuştur. Türk halkına hizmet eden milyonlarca çalışan ve emekli, bu büyük
haksızlıktan, bu büyük eşitsizlikten ciddî ölçüde şikâyetçidir; ama,
şikâyetlerini aktarabileceği bir merci, bir makam kalmamıştır. Bu makam,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıdır. Bu konuları görüşmek, değerlendirmek,
bu Meclisin çok özel ve önemli bir görevidir; ama, biz, her defasında,
hükümetin keyfî tutum içerisinde önümüze koyduğu iki maddelik yetki yasası
tasarılarını kabul ederek, bu kargaşayı devletin her noktasına taşımaya izin
veriyoruz. Yapılan düzenleme yanlıştır, getirilen düzenleme yanlıştır; ama,
düzenleme talebi doğrudur, yerindedir. Hükümet, enflasyonun yüzde kaç olacağını kestiremediğimiz bir ortamda,
her şeyin yangın yerine döndüğü bir ortamda, 8 milyon kamu çalışanına ve
emeklisine yüzde 2,5 artış yapacağı müjdesini verecek kadar olaya duyarsız
olduğunu ortaya koymaktadır. Hükümet, yüzde 50 mi olacak, 70 mi olacak, 100 mü
olacak diye düşündüğümüz enflasyonda duyarsızlığını net bir şekilde ortaya
koymuş, "müjde, size yüzde 2,5 oranında ücret iyileştirmesi
yapıyoruz" diyecek kadar, gerçekten, devlete hizmet edenlerin sosyal
durumları, sosyal hakları ve maaşları konusundaki duyarsızlığını ortaya
koymuştur. Peki, biz, şimdi, bu tablonun içerisinden nasıl çıkacağız, hükümet nasıl
çıkacak, bir hazırlığı var mı; bunu açıklıkla söylüyorum, hiçbir hazırlığı yok.
Bugün, devletin düz maaşıyla çalışan en düşük, en alttaki bir grup var;
milyonlarca çalışan da bu grubun içerisinde. Onun altında dar bir grup var;
işte, fonlardan, döner sermayelerden maaşının yüzde 25-30'u kadar ilave alanlar
var. Onun üstünde de, devletin en büyük bağımlılık noktası haline getirdiğimiz
Başbakanlığa bağlı kurumlar oluşturmuşuz; onlar, biraz daha imtiyazlı; kadro
karşılığı çalışıyorlar, sözleşmeli çalışıyorlar, ikramiyeli çalışıyorlar.
Peşinden, tabiî ki, yüksek ücretliler geliyor; olağanüstü artışlarla,
milyarların katlarıyla maaş verdiğimiz insanlar geliyor. Devlet eliyle
yarattığımız ve bu Parlamentonun onayıyla yarattığımız bu kast sistemine,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına, milleti adına, çalışanları adına Parlamento
ne zaman el koyacak; bu, hepimizin üzerinde dikkatle durması gereken bir konu.
Hükümetin bu konuda hiçbir hazırlığı yoktur, iradesi de yoktur ve çalışanlar
arasındaki çekişmeyi ve kargaşayı önleme gücü de yoktur. Bu ülkeye hizmet eden,
trilyonluk, katrilyonluk projelerine imza atan mühendisler, sorumlu bakanın
yüzüne karşı deklarasyon yayınlayıp, protesto eder hale gelmiştir. Bu ülkede
çalışan, bu ülkeye namusuyla, şerefiyle hizmet eden insanları isyan etme
noktasında tutmaya hiçbir hükümetin hakkı yoktur, Parlamento da, böyle bir
kargaşaya seyirci kalmamak durumundadır. Değerli arkadaşlarım, görüyorum, hiç ilginizi çekmiyor; ama, çalışanlara
söyleyeceğiniz birkaç söz olmalı. Bu kargaşanın hesabını bu çalışanlar kimden
soracaktır; burada bir muhatap bulmalılar. Bu muhatap, bu Parlamentodur; ama,
bu Parlamento, bu konularda hiçbir irade ortaya koymuyor, sadece, önüne
getirilen iki maddelik yetki yasalarına onay veriyor. Şunu son söz olarak ifade etmek istiyorum: Biz, yetki yasasıyla
düzenleme yapılmasına karşı değiliz; hükümetin iradesizliğini, akılsızlığını,
bilgisizliğini, işi yönetmedeki aczini eleştiriyoruz; ama, böylesine önemli bir
konuda, bu yetki yasası, hükümete, iyi niyetle düzenlemeler yapma ve kabul
edilemez bu haksızlığı, ücret adaletsizliğini giderme yönünde son bir şans
verecekse, fırsat tanıyacaksa, bunun da verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu
konuyu izleyeceğiz. Bu konu çok önemli. Bu konu, Türkiye'de yaşayan nüfusun
yaklaşık yüzde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Hükümet, aldığı bu yetkiyi iyi niyetle
kullanmak ve çalışanlar arasındaki bu derin ücret adaletsizliğini, uçurumunu
gidermek yolunda doğru bir adım atmak ve bundan önceki hatalarını gidermek için
bu şansı kullanmak zorundadır. Temennim, dileğim, çalışanlar arasındaki bu
kargaşanın, bu kavganın sona erdirilmesi, hükümetin, hükümet olarak iradesini
ortaya koymak suretiyle, çalışanlar lehine, bu yangın ortamında, ciddî, haklı,
adil düzenlemeler yapmak için, bu yetkiyi doğru yönde kullanmasıdır. Tasarının, ülkemize ve çalışanlara hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş. Sayın milletvekilleri, yemek arası vermeyeceğim; ancak, birleşime 15
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.38 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati : 20.00 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 81 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu
açıyorum. 638 sıra sayılı kanun tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. – Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Anayasa ve Plan
ve Bütçe Komisyonları raporları (1/832) (S. Sayısı: 638) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?... Burada. Hükümet?... Burada. Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz. Söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Dengir Fırat'ta. Buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. Bu konu, çok uzun bir süredir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
özellikle de hükümetin gündemindeydi. Birkaç kez Anayasa Mahkemesi duvarına ve
bir kez de Çankaya'ya çarptıktan sonra, üçüncü kez, yine de tam doğru olmamakla
beraber, doğru bir yolu bulma imkânına sahip olabildik. Sayın hükümet, 29 Haziran 2000 tarih ve 4588 sayılı Yetki Yasasına
dayanarak, hatırlanıldığı üzere, Yüce Meclis tatilde bulunduğu bir sırada,
tamamen, hukuk ilkelerine, Anayasamıza ve kanunlara aykırı olarak düzenlemiş
olduğu kanun hükmündeki kararnameyi Köşk'e sevk etti; ancak, bu, Anayasa
Mahkemesi tarafından, 2000/45 esas sayısıyla, 5.10.2000 tarihinde iptal edildi.
Bu kez, hükümet, 21.12.2000 tarih ve 4615 sayılı yasayla, yine, bu memurların
-ki, 2 milyon civarında memur, 200 000 civarında sözleşmeli personel ve 600 000
işçinin- özlük haklarını düzeltmek iddiasıyla bir yetki yasası aldı.
Komisyonlarda, bu yetki yasasının Anayasaya aykırı olduğunu, özellikle
"idarî" kelimesinin, daha evvelki Anayasa Mahkemesi kararlarına göre,
mutlak surette tasarıdan çıkarılması gerektiğini ve üç aylık süreç içerisinde
de böyle bir değişimi yapamayacaklarından dolayı, yapılmayacağını bildiğimizden
dolayı sürenin de uzun tutulmasını teklif ettik. Ancak, bütün ısrarlarımıza
rağmen, parmak sayısına ve komisyondaki sayılara dayanılarak, bu uyarılarımız
nazara alınmadı. Bu yasa tasarısı da, aynı zamanda üç aylık süre dolduğundan ve
hükümet içerisinde bu konudaki yapılmış olan çalışma hazır hale getirildiği
halde, Bakanlar Kurulunda anlaşma sağlanamadığı için imzalanamadı ve süre
geçti. Ama, aynı şekilde, orada iddia ettiğimiz gibi, Anayasa Mahkemesi de, bu
iki maddelik kanunda "idarî" kelimesinin çıkarılması gerektiği
konusunda karar aldı. Bu kez, üçüncü kez gelmiş olan yetki yasasında, geç de
olsa "idarî" kelimesi çıkarılarak, bu yetki yasası gündeme getirilmiştir.
Bu Yetki Yasasıyla düzenlenmek istenilen alan, hakikaten, çok geniş
olduğundan, kanun hükmündeki bir kararnameye başvurulmasının uygun olduğu
kanısındayız. Ancak -bu, şu anlama gelmiyor ki- üç aylık süreç içerisinde bu
devlet personelinin malî ve özlük işlerinin düzeltileceği kanısında değiliz.
Bunun birçok nedeni var; çünkü, bundan evvel alınmış olan üç aylık yetki
kullanılamamıştır; ikinci bir üç aylık yetki istenilmiştir. Kaldı ki, bugünkü
kriz içerisinde ve düşünülmekte olan, IMF'yle yapılmak istenilen ikinci
stand-by anlaşması içerisinde, bu hükümetin, kendi personeline verecek kuruşu
yoktur. Bugün gazetelerde yer alan ve bu ay personele yapılması düşünülen yüzde
2,5'lik gibi komik bir zam rakamını eğer hükümet telaffuz edebiliyor ise, hükümetin
bu konuda hüsnüniyetli olduğunu iddia edebilmek mümkün değildir. Kaldı ki,
bugün, idarî yapımız, birçok yasayla idare edilmektedir; hâkimlerle ilgili
personel yasamız, devlet memurlarıyla ilgili personel yasamız, öğretim
üyeleriyle ilgili personel yasamız, askerle ilgili personel yasamız şeklinde,
paramparça olan ve artık Türkiye'yi idare etmekten yoksun olduğumuz bir yapı
içerisindeyiz. Bu Meclis bir şanstır. 21 inci Dönem içerisinde, tüm memurları,
sıfatları ne olursa olsun, tek bir şemsiye altında barındırabilecek ve orada
eşitliği sağlayabilecek, görevlerini belirleyebilecek bir personel yasasının
acilen getirilmesi lazım; ancak, ne yazık ki, hükümet, çok uzun bir süredir,
özellikle Anayasada belirtilmiş olan üç erki yıpratma yönünde belli odakların
çabalarını destekler mahiyette konuşmaktadır. Şu tasarının gerekçesine baktığımız zaman, komisyonların dolu olduğunu,
Meclis gündeminin dolu olduğunu ve bu nedenlere istinaden kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi istediklerini söylemelerinin doğru olduğunu kabul
edebilmek mümkün değildir; çünkü, 21 inci Dönem Üçüncü Yasama Yılına baktığınız
zaman, o gün, yasama yılı başladığında, gündemimizde 194 tane kanun tasarı ve
teklifi bulunmaktaydı. Bu 194 tasarı ve teklifin 98 tanesi uluslararası sözleşmeydi,
50 civarında dokunulmazlık dosyası vardı ve bunun haricinde kalan kısım ise,
Türkiye'de bazı ilçelerin yapılması, büyükşehirlerin kurulması gibi, bir yerde
esasa taalluk etmeyen teklif ve tasarılardı. Komisyonlara gelmiş olan her
tasarı, geciktirilmeden, muhalefetiyle, iktidarıyla, çok kısa sürede
çıkarılmaktadır; ancak, bugün, ekonomik sorunların çözülmesi için 15 tane yasa
sanki Meclise gelmiş ve bu Meclis çalışmıyormuş gibi medya organları tarafından
halka pompalanmakta ve suçlu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
gösterilmektedir. Artık, buna bir dur deme zamanı gelmiştir; çünkü, şu anda, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündeminde -söylenmiş olan- 15 yasanın hiçbirisi yoktur,
olanlar da görüşülmektedir ve derhal neticeye bağlanmaktadır. Değerli arkadaşlarım, ancak, bir şeyin üstünde çok ciddiyetle durmamız
lazım, üzerinde ciddiyetle düşünmemiz gereken ve Türkiye'deki antidemokratik,
antihukuk ve antiinsan haklarının taraftarı olan bazı güçler, Türkiye'de üçlü
bir program uygulamaktadır ve başarıyla da yürütülmektedir. Bu üç unsuru,
Türkiye'de depolitizasyon, destabilizasyon ve dezenformasyon olarak nitelemek
faydalıdır. Türkiye her şeyin ötesinde, bir destabilizasyona, stabil olma
durumundan çıkarılmak istenmektedir. Türkiye uzun bir süredir laik, anti laik,
Türkiye'de ırksal, dinsel ve birçok nedenlerle toplum arasında ayırımlar
yaratılmakta ve toplum destabil hale getirilmek istenmektedir. Bunun yanında, özellikle, halkın Anayasada gösterilmiş olan üç temel
erke karşı olan güveni ortadan kaldırılmak istenmekte ve bu başarıyla
yürütülmektedir. Bugün, yargı erki artık güvenirliğini halk nezdinde yitirmiş
ve o alan mafyasıyla, başkalarıyla doldurulma çabası içerisine girilmiştir.
İcra yoktur, icra devamlı bir tahakkümün altında, devamlı bir saldırının altındadır;
ama, en son merci, artık yasama organıdır ve biz de, maalesef, birçok kez buna
alet olmak durumunda kalıyoruz. Eğer, Türkiye'de 400 tane veya 450 tane milletvekili lojmanının
satılmasıyla Türk ekonomisi düzelecekse, şunu çok açıklıkla söyleyelim ki, biz,
Birinci Meclisin devamı olan bu Meclis, şu salonu da bir üniversiteye
bırakmakta ve bahçede yasama görevini yürütmekte tereddüt etmez. Eğer Türkiye'nin ekonomik durumu Sayın İzgi'nin 70 danışmanını tasfiye
etmesiyle düzlüğe çıkacak ise, inanıyorum ki, bunlar da çok kolaylıkla
yapılabilir; kendisi de ifade buyuruyorlar. Ancak, birilerinin, bu toplumu
enforme etmekle görevli olan medyanın mutlak surette sorgulanması lazım; çünkü,
kendilerinin hâkim olduğu sermaye gruplarının sahip olduğu bankaları devlete
devrederek, birbuçuk yıl içerisinde bu devletin sırtına, bu halkın sırtına 17
milyar dolarlık bir zararı yüklemişlerdir. Yine onlara sormak gerekir ki, ayda 10 000 dolar maaş alırken, asgarî
ücretten vergi ödeyip sosyal sigortalarını yatıran kişilerin, mutlak surette,
bu Meclis tarafından, Meclise verilmiş olan yetkiler de kullanılarak bir
araştırma önergesiyle çok derin bir araştırmasının yapılması ve bu olayın
ortaya çıkarılmasının mutlak surette günü gelmiştir, geçiyor. Bunun için
muhalefette veya iktidarda olan partilerin hedef alınması meselesi yoktur
ortada; ortada, bir müessesenin, anayasal bir müessesenin itibarının ortadan
kaldırılması meselesi vardır. Çünkü, birileri, Türkiye'nin anayasal olmayan
bazı güçler tarafından idare edilmesini, bir karanlığa sürüklenmesini ve bu
karanlık içerisinde de sorgulanmamalarını sağlamaya çalışıyor. Lütfen değerli arkadaşlarım; biz, memurlarımızın, halkımızın,
esnafımızın, herkesin durumunun iyi olmasına çalışıyoruz. Hepimiz, onların
temsilcileri olarak buraya geldik. Kimimiz iktidar partisinden olduk, kimimiz
muhalefet partisinden olduk; ancak, bir yerde, eğer Türkiye'nin makûs talihi
yenilmek isteniyor ise, artık bu kısır çekişmelerin ötesinde, gözlerimizi açıp,
Türkiye'de oynanmak istenen oyunu, Meclis çatısı altında ve bu Meclise tanınmış
olan hukukî enstrümanları da kullanmak suretiyle ortaya çıkarmak ve halkı
aydınlatmak zorundayız. Aksi halde, ya, burada, bu sıralarda, birilerinin
emirlerini yerine getirmek üzere usulen bulunacağız ya da Birinci veya İkinci,
Üçüncü Meclisler gibi halkı temsil edebileceğiz; halkın mutluluğu için
çalışacağız ve Konya'ya nakledilmek istenen Ankara'daki Birinci Mecliste olduğu
gibi "hayır, biz, bu halkın temsilcisiyiz; bu halkla beraber ölmeye
geldik; bu halkla, problemlerimizi çözmeye geldik; gidecek yerimiz yoktur"
diyebileceğiz; bugün, o noktadayız. Ben, daha fazla zamanınızı almak istemiyorum; aslında, bu konular
üzerinde, daha derinlemesine görüşülmesi lazım geldiği kanısındayım ve
inanıyorum ki, bu Meclis, bu problemleri çözecek güçte ve kapasitededir. Çok
değerli arkadaşlarımız vardır ve inanıyorum ki, herkes, yurtseverdir,
vatanseverdir ve bugünkü olaylardan da, bugünkü ekonomik sıkıntılardan da,
inanıyorum ki, hepimiz sıkıntıdayız, hepimiz üzüntüdeyiz; vatandaşımızın o
acılarını paylaşıyoruz, paylaşmak durumundayız. Dolayısıyla, usule aykırı olmakla beraber... Çünkü, bu konuda,
özellikle, temelden idarî yapının tamamen değiştirilmesi konusunda, Meclis,
kendisinde olanı vermeye hazırdır. Hükümetin, bu konuda etkin çalışması
gerektiği ve konu Meclis huzuruna getirildiği takdirde, komisyonlardan ve Genel
Kuruldan en kısa sürede çıkarılacağı kanısındayım; ancak, çözümü, hükümet,
eğer, kanun hükmündeki kararnamede görüyorsa, pek ümit var olmamakla beraber
-bugünkü şartlar içerisinde, bugünkü ekonomik, siyasî şartlar içerisinde pek
ümit var olmamakla beraber- Fazilet Partisi olarak, buna destek vereceğimizi
belirtiyor, hepinizi saygı ve sevgilerle selamlıyorum. (FP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fırat. Efendim, gruplar adına başka söz talebi yok. Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Memur ve diğer kamu görevlileri hakkındaki yetki yasasıyla ilgili olarak
yapılan bu düzenleme, bilindiği gibi, daha önce yapılmış olan düzenlemenin
süresinde kullanılmaması nedeniyle süre uzatımıyla ilgili bir düzenlemedir. Bu
sürenin uzatılmasında, farklılık olarak, eskiden tartışılan ve Anayasaya da
aykırı bulunan idarî düzenlemeler kaldırılmış, yalnız malî ve sosyal açıdan
ücret farklılaştırılmasının asgarîye indirilmesi konusunda yetki verilmiştir. Yapılan eleştirilerde, böyle düzenlemelerin neden Meclis tarafından
yapılmayıp hükümete bir kanun hükmünde kararname şeklinde verildiği yönündedir. Bilindiği gibi, ücretle ilgili düzenlemelerin yapılmasında, çeşitli
şekillerde yapılan çalışmaların teknik olarak bir araya getirilmesi mümkün
değildir. Bu konuda yapılan çalışmalarda hükümete yetki verilmesi ve bu yasayla
yetkinin üç ay uzatılmasında büyük yarar olduğunu düşünüyorum, bu vesileyle
Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker. Şimdi söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'ta. Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. ÇETİN BİLGİR (Kars) - Sayın Polat, İspir üzerinde konuşmayacaksın... ASLAN POLAT (Devamla) - İspir olmadan dünya yoktur; dünya varsa İspir
vardır. Onun için İspir'i dinle. (Gülüşmeler) Sayın Karslı hemşerim, sen İspir'i benim gözümle görsen dünyayı başka
türlü görürsün. Onu da bil. Sayın milletvekilleri, bugün burada konuştuğumuz tasarı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Yetki Kanunu Tasarısı. Nedir bu yetki kanunu?.. Biraz burada konuşmak lazım;
biz buraya konuşmak için geldik: Hükümet üç defadır yetki alıyor. Neymiş?..
"Ben bu memurların durumunu düzelteceğim." Kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi veriyorsun ya Çankaya'dan dönüyor ya Anayasa Mahkemesinden
dönüyor; ama, bir türlü bir düzenleme yapılmıyor. Kendilerine üç ay müddet
veriyoruz, üç ay geçiyor, bir çalışmaları yok. O zaman bile, hükümete, Plan ve
Bütçe Komisyonunda defalarca, üç ay süreli yetki istiyorsun; ama, ne çalışmanız
var, bir hazırlığınız var mı diye sorduk; ama, bir cevap verilmedi "üç
ayda hallederiz" dendi; üç ay bitti, hiçbir çalışmamız yok, yeniden üç ay
müddet istiyoruz!.. Gerekçeleri çok acı; bence, bu gerekçeyi yazan hükümetin
istifa etmesi lazım arkadaşlar; ben yanlışsam ben istifa edeyim. Beraber
okuyalım, bakalım gerekçede ne deniyor: "Yetki Kanunu kapsamında yapılması
öngörülen düzenlemelerle ilgili çalışmalar Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel
Başkanlığınca titizlikle sürdürülmüştür. Ancak, 2001 yılı şubat ayında meydana
gelen olumsuz ekonomik gelişmeler yeni bir ekonomik programın uygulanmaya
konulmasını gerektirmiştir." Yani, bizim yaptığımız bütçe daha iki ay
sonra işlemez duruma gelmiştir. Aralık ayında, bundan üç ay önce bu Meclisten
geçirdiğimiz bütçenin hiçbir özelliği kalmamıştır, bütçe özelliği kalmamıştır.
Ben, bu bütçeye dayanarak ne bir ödeme yapabileceğim ne bir yatırım
yapabileceğim, hiçbir şey yapamayacağım. Onun için, bana müddet tanıyın, bu
müddet içerisinde yeni bir çalışma yapayım. Niye; getirdiğim bütçe bütçelikten
çıktı diyorsunuz. Kaç ayda; üç ayda!.. Yani, üç ay önünü göremeyen bir hükümet,
ne diye bize geliyor da burada yetki istiyor?! Burada gerçekleri biraz görün,
sadece öyle düşünmekle değil. Hükümet yetki tasarısını getirdi; ama, şu noktaları izah etmek lazım:
Birincisi, burada, çalışan memurların aldığı maaşlar arasında bir fark var;
yani, 150 milyon liradan 5 milyar liraya kadar büyük bir fark var; ama, bundan
daha önemlisi, burada çalışan memurlarla işçiler arasında büyük bir fark var.
Mesela, kamuda, Bayındırlık Bakanlığında bir bölge müdürüne, Karayolları Genel
Müdürlüğünde bir bölge müdürüne veya Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde bir
bölge müdürüne gidin sorun, bugün aldığı maaş 400 milyon, 450 milyon, ona çay
getiren yanındaki çaycısının aldığı maaş ise
800 milyon, 1 milyar, 900 milyon, 1 milyar!.. Şimdi öyle bir noktaya
geldik ki, çay getiren işçi hakkını almış. Nasıl almış; toplusözleşmesi var,
toplusözleşmeye oturmuş, hakkını çatır çatır almış; ama, memur dediğimiz
kitlenin sendikası olmadığı için, toplusözleşme yapamadığı için, hakkını
alamadığı için, birisi âmir durumunda olmasına rağmen, aldığı ücret bakımından
yetersiz duruma düşmüş, karşısında çalışan işçi ise hakkını almış ve karşısına
gelmiş. Şimdi, bu durum karşısında, o mühendisler, o memurlar, kamudaki diğer
görevliler -bilhassa arkadaşlarımız; biliyorum- bu sefer işlerini ekonomik
yönden yapamaz duruma gelmişler. Şimdi, biz, evvela bu noktaları çözmeden, yani şu memurların maaş
durumunu düzeltmeden, memurların lojmanlarını almakla, bölge müdürlerinin
altındaki arabaları almakla çözüme ulaşamazsınız. Ben bunu açık üzerine konuşuyorum:
O bölge müdürlerinin lojmanlarını, altlarındaki makam arabalarını alırsanız,
siz, bundan sonra Doğu Anadolu'da bölge müdürü de çalıştıramazsınız. Zaten
verdiğiniz maaş, 400 milyon lira maaş; onu ev kirasına, araba parasına vermeye
kalktığınız zaman, o memurları, eğer bir mühendisse ya müteahhitlere veya
hâkimse başkalarına muhtaç veya onların eline bakar duruma getirirsiniz.
Yanlıştır bu yaptıklarınız. Onun için, bu işi hep beraber düzenlemek lazım. Bu
işe beraber olarak bakmak lazım. Eğer, taşıtların çokluğundan bahsediyorsak,
emlakları satmaktan bahsediyorsak, bu memurların maaşlarını da ona göre
ayarlamak, ona göre düzeltmek zorundayız. Bunu size söylemek istiyorum. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Erzurum'a gelmedin... ASLAN POLAT (Erzurum) - Dinle, dinle şimdi... BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Ben Erzurum'a gelmedim, Çağlayan'da o muhteşem
mitingdeydim; gelsen ödün kopardı. Şimdi beni dinleyin: Siz bu hükümet döneminde, 2001 yılı bütçesinde ne
yaptınız; ona da bir bakalım. 2000 yılı aralık ayında, oniki ayda, TÜFE'deki ortalama artış yüzde
54,9. Yani, Türkiye'de yaşayan bir vatandaşın, oniki aylık ortalamalara göre
ücretinde meydana gelmesi gereken zam, yüzde 54,9. Siz bunu ne yaptınız;
tuttunuz oniki aydan oniki aya, aralıktan aralığa, sanki bu memur sadece 1999
aralığında ve 2000 aralığında yaşamış, arada hiç yaşamamış gibi, o aradaki
farkı alarak yüzde 39'luk bir enflasyonu göz önüne almaya kalktınız; onda da
yüzde 25 verdiğiniz zamla idare etmeye çalıştınız. Halbuki siz, yüzde 54 olan
bu enflasyondan dolayı geçen dönemden işçiye, memura borçluydunuz. Şimdi ne
yaptınız: Geldiniz, 2001 bütçesini takdim ederken böyle iftiharla konuştunuz
-hatta iktidar partisi milletvekilleri büyük bir şeyle geldiler- dediniz ki: "Yıl
sonunda TEFE yüzde 10 olacak." Bu mart ayında TEFE yüzde 10,1 oldu. Oniki
ayda dediğiniz artış, bir aya tekabül etti ve siz bu yüzde 10 TEFE artışına
göre memura zam verdiniz. Memurlara yüzde 10 diye vermiş olduğunuz zam, bir tek
mart ayında çürüdü. Şimdi gelmişsiniz, biz nisanın 15'inde memurlara zam
verirsek, yüzde 2,7 mi verelim, yüzde 2,9 mu verelim?.. Yahu, siz memurlarla
dalga mı geçiyorsunuz; gerçekten, söyleyin, dalga mı geçiyorsunuz?! Sadece
akaryakıta yirmi günde yüzde 40 zam yapan sizin hükümetiniz değil mi! 19
Şubatta 675 000 lira olan doları, bugün 1 milyon 260 bine çıkaran siz değil
misiniz ve bu arada, devalüasyonun yüzde 88 olduğu bir yerde, siz, yüzde 10
artış verdiğiniz memura, yüzde 2 mi verelim 2,7 mi verelim diye dalga
geçeceğinize, gelin, doğru dürüst, elimizi başımıza koyup, hesaplara bakalım.
Onun için, bizim size bu yasayla vereceğimiz yetkiyle, şunu söyleyeceğim; bir:
Memurlar arasındaki ücret adaletsizliğini gidereceksiniz; doğrudur. Yani, bir
kamunun... Misal bir mühendisi ele alalım, Merkez Bankasında çalışan ile
bayındırlıkta çalışan arasında öyle büyük fark olmamalı. Çünkü, birisi alıyor 1
milyar 200 milyon lira, birisi alıyor 400 milyon lira; aynı mühendis yahu...
(DSP sıralarından "Doğru mu" sesi) Hayır, ben yetki veriyorum, düzeltin
diyorum, o farkları düzeltin diyorum, düzeltirken de, 1 milyar 200 milyon lira
alanın maaşını azaltmak değil, alttakini çıkar onun mertebesine. Doğrusu da
budur; zaten, siz de, burada "biz, fazla alan memurların maaşlarını
azaltmayacağız" demişsiniz. Demek ki, şimdi siz, birincisi, mühendisler
arasında olsun, diğer personel arasında olsun kademeli olan, haksız olan maaş
farklarını düzeltin, bu yetkiyi onun için veriyoruz, bu bir. İkincisi, memurlarla işçiler arasındaki farkı da azaltın ve bölge müdürlerine,
bir devlet dairesindeki mühendislere veya bir başka çalışanlara, yanlarında
çalışan işçilerin yanında mahcup edecek ücretler vermeyin, doğru düzgün maaş
verin diye yetki veriyoruz. Üçüncüsü de şunu söylemek istiyorum: Sürekli olarak bu hükümet geliyor,
benim vaktim yok, acele çıkarmak lazım. Yahu, şu Mecliste siz üç hafta bireysel
emeklilikle uğraştınız. Bireysel emeklilik belki ileride üç sene sonra, beş sene sonra Türkiye'ye lazım
olabilir; ama, bugün lazım mı?! Plan ve
Bütçe Komisyonuna çıkın, üç günden beri Sosyal Sigortalar teşkilat kanunu,
Bağ-Kur teşkilat kanunuyla uğraşıyorsunuz.
Yahu, millet sokağa düşmüş, benim ekmek param yok diyor; sigortalı,
primimi yatıramıyorum diyor; Bağ-Kurlu, primimi yatıramıyorum diyor; siz
kalkmışsınız, Bağ-Kur yasası, yok teşkilat yasası, yok SSK teşkilat yasasıyla
uğraşıyorsunuz. Onun için neyi söylüyorum;
esasında, burada vakit olmadığından değil, siz yüreğinizin tutmadığı
yasaları buraya getirmiyorsunuz, bundan sonra bunları hep kanun hükmünde
kararnameyle arkalarda yapayım diye geliyorsunuz, buraya da nerede böyle
önemsemediğiniz yasa varsa, onlarla geliyorsunuz. Ben size diyorum ki, gelin
buraya, memurlarla ilgili yasaları esas burada oturup, beraberce tartışalım;
bilhassa, Plan ve Bütçede tartışalım. Plan ve Bütçeye de bunları bir yetki
alıp, hemen gidelim diye getiriyorsunuz, sonra sizin bakın bu tasarıda... BAŞKAN - Efendim toparlar mısınız. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, daha 1,5 dakikam var. BAŞKAN - Biliyorum efendim var olduğunu da; yani... ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, sizin bu hükümetiniz o kadar
zulüm yapmış ki anlatmakla bitmiyor ki!..(DSP ve MHP sıralarından gülüşmeler) Şimdi, bakın, dinleyin beni, dinleyin... Sizin burada, bu getirdiğinizde, ivedilik şartı var. Bu, ivedi
idiyse, üç aydır ne iş vardı da bunu yapmadınız?! Niye üç aydan beri bunu
beklettiniz? Ha, şimdi de bir şey bellemişsiniz,sizin hükümetiniz bir şey bellemiş,
onu da söyleyeyim; "efendim, 15 günde 15 yasa çıkaralım." Nedir bu 15
günde 15 yasa; birisi "şeker pancarı ekimlerini yasaklayacağız..." Peki, yasaklamayla ne olacak?! YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Yasaklamadık... ASLAN POLAT (Devamla) - Yasakladınız tabiî, ekim alanlarını da
azalttınız. BAŞKAN - Efendim, yetki tasarısının üzerinde konuşun...(DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam efendim, yetkiyle ilgili konuşuyorum, dinle, dinle... Siz de rahatsız
olmayın... BAŞKAN - Türkiye'yi 15'e taktılar, götürüyorlar... Saplantı haline
geldi. ASLAN POLAT (Devamla)- Şimdi, şekerpancarının ekimini yasakladınız. Bir
tane daha getiriyorsunuz, Tütün Yasasını... Yasaklayacağım... Yarın da bir yasa
getiriyorsunuz Halk Bankasının, Ziraat
Bankasının görev zararlarının, 30 katrilyon liralık borcu, bir yetkiyle...
Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakanın imzasıyla üzerindeki bütün
soruşturmaları kaldıracak şekilde bir yasa getiriyorsunuz. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Görev zararını siz yaptınız. ASLAN POLAT (Devamla) - O zararları kim yaptıysa gelsin hesabını versin
diyorum. Şimdi sayın milletvekilleri, son olarak şunu söylemek istiyorum: Biz,
memurların maaşlarına zam getirecekseniz, iyilik getirecek hiçbir yasayı aykırı
tutmuyoruz; ama, zam verirken, öyle bankalara katrilyonları verirken, memura
2,7 mi vermeyim, 2,9 mu vereyim diye milleti meşgul etmeyin diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, Erzurum'da büyük bir yatırım
oldu, Erzurumlu olarak açılışına davet edildi, gelmedi. ASLAN POLAT (Erzurum)- 500 000 kişi Çağlayan mitingindeydi.. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Ben Erzurum milletvekili değilim; gittim... BAŞKAN - Erzurum'a gider efendim. Erzurum'un meselelerini burada
görüştüğü için vakti olmamıştır. Teşekkür ederim. Sayın Yıldırım soru mu soracaksınız? MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Evet. BAŞKAN - Buyurun. MEHMET SADRİ YILDIRIM(Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın
Bakanıma aşağıdaki bir soruyu sormak istiyorum. 19 Şubat krizinden bu yana, her şeye yüzde 80 ve 120 zam olurken,
vergileri artırırken, memura, emekliye ve tüm kamu çalışanlarına yaptığınız 2,7
zammı yeterli buluyor musunuz, vicdanınız rahat mı? BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım. Sayın Akın, buyurun. Çok kısa ve öz... Gerekçesiz; biliyorsunuz. MURAT AKIN (Aksaray)- Sayın Başkan, ocak, şubat, mart enflasyon
artışları ortalama yüzde 20'ye yakındır. Yeni gönderilen telgrafta veya
gönderilmek üzere hazırlıkta olan telgrafta 2,7 civarında nispet tutturulmuş,
maaş farkı. Bu çalışma çerçevesinde ve gelecekte ekbütçe çerçevesinde, bu imkân
şimdiden artırılıp da, fiilî duruma uygun bir ayarlama Sayın Bakan yapabilir
mi? Delaletinizle bunu soruyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Bakan, cevaplıyor musunuz? Buyurun. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, her iki soru da
aynı mahiyettedir. Konu, bütçe kanunumuzla ilgilidir. Bütçe kanununda
çıkardığımız, kabul ettiğimiz, Yüce Meclisin kabul ettiği bir maddeye göre,
eğer, verilen zam oranı, memura -ki yüzde 10 zam oranı verilmiş idi- hükümet
tarafından verilen zam oranı yılı içerisinde tüketici fiyat endeksi tarafından
aşılırsa, aşıldığı fiyat ve artı yüzde 2 refah payı verilir ve bu devam eder.
Yani, mayıs ayında, haziran ayında tekrar verilecektir, TÜFE'deki artışlar
memura aktarılacaktır. Ayrıca, temmuz ayında toptan bir zam daha verilecek.
Eğer, o zam da yılı içerisinde aşılırsa, tekrar o zamlar telafi edilecektir.
Böylece, devlet memurlarımız ve kamu çalışanlarımız enflasyon karşısında
ezdirilmemiş olacaktır. Bu, hükümetimizin ilk defa uyguladığı ve geçen sene de
uyguladığı bir düzendir. Netice itibariyle, bundan devlet memurları kazançlı
çıkmıştır, kârlı çıkmıştır. Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİ
HAKKINDAKİ BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAiR YETKİ KANUNU TASARISI Amaç ve kapsam MADDE 1. - Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında
etkinliği artırmak ve kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, verimli ve ekonomik
bir şekilde yürütülmesini temin etmek amacıyla bunların malî ve sosyal hakları
arasındaki adaletsizlikleri gidermek üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. Bu Kanuna göre çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler, kamu kurum ve
kuruluşlarında (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilât Kanunları ile diğer kanun ve kanun hükmünde
kararnamelerin bu teşkilâtlarla ilgili hükümleri hariç) çalışan memurlarla
diğer kamu görevlilerinin, malî ve sosyal haklarına ilişkin olarak; a) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, b) 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda, c) 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda, d) 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda, e) 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, f) Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin memurlar ile diğer kamu
görevlilerinin malî ve sosyal haklarına ilişkin hükümlerinde, Yapılacak değişiklik ve yeni düzenlemeleri kapsar. BAŞKAN- Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili
Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır efendim. FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 638 sıra sayılı Yetki Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi
üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, tabiî, bu hükümetin bugüne kadar yaptığı icraatları
ve daha önce alınan yetkilerin ne şekilde kullanıldığı veya niçin
kullanılmadığı sorgulanırsa Parlamentoca -keşke, umutlu bir şeyler söylemiş
olabilsem- bugün almak istediği yetkiyle de bir şey yapılamayacağını, memurlar
için bir iyileştirmenin beklenemeyeceğini, burada, açıkça ifade etmek gerekir
diye düşünüyorum. Belki, sizin, memura yapacağınız en büyük iyilik... Bir
zamanlar, merhum Osman Yüksel Serdengeçti'nin "Gülünç Hakikatler"
adlı kitabından bir fıkra okumuştum; Osman Yüksel Serdengeçti orada anlatıyor.
Allah sıhhat ve afiyetini daim etsin, Osman Bölükbaşı ile o dönemin meşhur bir
siyasetçisi, uçakta beraber yolculuk ediyorlar. O siyasetçinin çocuğu veya
torunu da uçakta. O ara, Osman Bölükbaşı'ya rica etmiş "Osman Amca, Osman
amca, bana -işte, o günkü parayla- 10 lira ver" demiş. "Ne
yapacaksın?" "Şuradan, pencereden aşağıya atacağım; belki, bir köylü
bulursa sevinsin" demiş. Osman Yüksel Serdengeçti de demiş ki:
"Yavrum yanlış yapıyorsun, şu babanı at da bütün ülke sevinsin." ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Erbakan'ı at da demiş!.. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bana göre... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Hocayı at da demiş!.. BAŞKAN -Sayın Bıçakçıoğlu, lütfen... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - "Yapacağınız en doğru şey budur"
demiş. Ben de, şimdi, sizin yapacağınız en doğru şey... Sokaklar, caddeler,
şehirler, Türkiye, "hükümet gitsin, biz yolumuzu buluruz" diyor.
Parlamentodan bize yol bulan bir hükümet çıkar. Yolunu kaybeden hükümet evvela
yolunu, hükümet olmanın, parlamentoda milletin hükümeti olmanın yolunu bulsun.
Neden milletin hükümeti olmak diyorum; çünkü, hakikaten, şu ana kadar,
icraatlarınızla milletin hükümeti olamadınız ve bütün imtihanları da
kaybettiniz. Değerli arkadaşlar, bakınız... NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Maddeye gel maddeye... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Nedense, ben bu geneli ihata eden konuşmaları
yapınca, DSP'li arkadaşlar rahatsız oluyor. Yahu, ekonomiyi batırdınız; bundan
daha büyük madde mi olur?! Ben milletten bahsediyorum. Bitirdiniz milleti, hâlâ
madden bahsediyorsunuz. (DSP sıralarından gürültüler) NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Maddeye gel maddeye... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Zaten, siz, milletin gündemini yakalayan madde
getiremediniz ki. Hani ekonomiyi kurtaracaksınız; nerede ekonomiyi kurtarmanız? YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Geliyor, geliyor. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Yarın geliyor. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hiçbir şey getiremezsiniz. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bakın, samimi söylüyorum; bu millet sizden
umudunu kesmiş, yok sizde hayır; bırakın, açın milletin önünü. (DSP ve MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, KİT'lerde memur kadrosunda
sözleşmeli olarak istihdam edilen yaklaşık 320 000 memurun dışında, 1,7 milyon,
yani, civarında devlet memuru,
hakikaten, ciddî fakrü zaruret içerisindedir. Kurumlar arasında, sektörler
arasında o kadar korkunç ücret ayrılıkları var ki... İşte, bunlar içerisinde,
37 ayrı ücret kategorisi var, şu anda, Türkiye'de memurlara uygulanan. 1 inci
maddede diyorsunuz ki "bunları düzelteceğiz." Arkadaşlar, nasıl
düzelteceksiniz? Mesela, benim yıllarca içerisinde çalıştığım ve bu milletin hakikaten
önemli hizmet sektörü olarak bilinen Türkiye Diyanet Teşkilatının 80 000
kadrosu var. Bakın, ciddî bir araştırma raporuna göre, Türkiye'de, Diyanet
personeli, yardımcı hizmetler sınıfında çalışanların birçoğundan daha az maaş
alıyor. Yani, şu arkalarında el bağlayıp, namaz kıldığınız imamlarınız 163
milyon, 170 milyon, en kabadayı alan 204 milyon lira alıyor. İşte, Diyanetin
bana gönderdiği veriler, din görevlilerinin aldığı maaşlar... Vaizlere maaş
bulunamadığı ve alınamadığı için, Diyanette vaiz kadroları doldurulamadı ve
halen boş olan camilere kadro dahi verme durumunda değilsiniz. Öğretmenler perişan; kol faaliyetleri ücretleri alıyorlardı, şimdi Millî
Eğitim Bakanlığı onları da kesti. Bu sevgili Bakanlığımız ne yapar, onu anlamak
mümkün değil. Değerli arkadaşlar, eğer, gerçekten, şu 37 ayrı ücret politikası... Sayın
Bakan demin diyor ki "enflasyona ezdirmeyeceğiz." Allah aşkına,
sevgili Bakanım, inandınız mı sözünüze, inanıyor musunuz; bu millete "ey
millet, biz sizi ezdirmedik ve ezdirmeyeceğiz" diyebiliyor musunuz?! Yani,
bunu kabul edebilmek için, hakikaten, biraz yüzümüzün kızarmayacak şekilde
olması lazım. Memur perişan, ülke perişan ve milletin gözünün içine baka baka,
onlarla alay edercesine "sizi ezdirmeyeceğiz..." Yahu, memurun sesi
çıkmıyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür edeyim efendim. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Devam et, devam et. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, samimî olarak... BAŞKAN - Faydası yok devam etse de. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 3 tane önergem vardı, ben
önergelerimi geri çektim; acaba bunlar bir iyiniyet gösterip de, gerçekten bunu
düzeltecekler mi... Yani, bu üç ayda yeniden bunu uygulamaya koyacak mısınız?
İnanmak istiyorum. Mesela, Sayın Bakanım, hakikaten, "evet, söz veriyorum;
üç ay içinde bu çıkmazsa, şerefimle bu kabineden istifa edeceğim" derse... Söylesin... HALİL ÇELİK (Kocaeli) - Allah seni ıslah etsin. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Haydi, buyursun söylesin. (FP sıralarından
alkışlar) "Ben hükümet adına buradayım, üç ay içinde bu düzeltmeyi yapacağım"
desin. Değerli arkadaşlar, bunu diyemezsiniz ve diyemediniz. Memur perişandır,
ülke perişandır; ama, bütün bunlara rağmen bir iyiniyet ışığı umuduyla, bu
yasaya, memurun halini düzeltebilirsiniz -hani çıkmayan candan umut kesilmez
dediler ya- belki gelebilir düşüncesiyle destek veriyor, saygılar sunuyorum.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının
1 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yasayla, 657, 926, 2802, 2914 sayılı kanunlar ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde memur ve
diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal haklarının düzeltilmesi ve bu konuda,
Bakanlar Kuruluna, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmektedir. Hükümet, bu tür yetki kanunlarını periyodik olarak Yüce Meclisin
gündemine getirmektedir. Son bir yıl içerisinde, bu yetki kanunu üçüncü kez
Meclisin gündemine gelmiştir. Hatırlanacağı üzere 29.6.2000 tarih 4588 sayılı
Yetki Kanunuyla, kamu personeli arasındaki ücret dengesizliğinin giderilmesi
amacıyla Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
verilmiştir. Bu yetki kanununa dayanarak çok sayıda kanun hükmünde kararname
çıkarılmıştır; ancak, bu kanun hükmünde kararnamelerin hiçbirisi kamu personel
rejimine ilişkin olmamıştır. Bilindiği üzere Anayasaya aykırı olan 4588 sayılı Yetki Kanunu ve buna
dayanılarak çıkarılan kanun hükmünde kararnameler, Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiştir. Daha sonra, hükümet, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısıyla
yeniden kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi talep etmiştir. Memurlar ile
diğer kamu görevlilerinin idarî, malî ve sosyal hakları arasındaki
adaletsizlikleri gidermek üzere, 4615 sayılı Yetki Kanunuyla, Bakanlar Kuruluna
kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. Üç ay süreli olan yetki
kanunu süresi içerisinde, bu konuda herhangi bir kanun hükmünde kararname,
maalesef, çıkarılmamıştır. Şimdi, yine aynı konuda hazırlanmış bir yetki
kanununu görüşüyoruz. Yaklaşık olarak bir yıldır hükümet yetki talep etmekte,
Yüce Meclis kanunla bu yetkiyi vermekte; ancak, hükümet, bu konuda bir
düzenleme yapmamaktadır. Bundan önceki yetki kanunu tasarısı görüşmelerinde,
hükümetin, kamu personel rejimini yeniden düzenleme ve ücret adaletsizliklerini
giderme konusunda samimî olmadığını söylemiştik. Ne yazık ki, bu konuda haklı
çıktık. Bu yetki kanunu talebinde de, hükümetin samimî olmadığını düşünüyoruz.
Maalesef, hükümet, uyarılarımızı dikkate almamaktadır. Yine, 4615 sayılı Yetki Kanunu görüşmelerinde, kanun tasarısında yer
alan "idarî" kavramı, Anayasa Mahkemesi tarafından kanunlara aykırı
bulunarak metinden çıkarılmıştır. Biz, bunu daha önceden de talep etmiştik.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi, bu kavramı iptal etti. Bu konuda da haklı çıktık.
Hükümet, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine, yeni tasarıda bu kavrama
yer vermemiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yetki kanun tasarısı,
Anayasaya aykırıdır. Bu tasarıyla, hükümete daha önce verilen yetkinin süresi
uzatılmaktadır. 4588 sayılı Yetki Kanunu, 4615 sayılı Yetki Kanunu ve bu tasarı
değerlendirildiğinde, hükümete verilen yetkinin süreklilik kazandığı
görülecektir. Bu da, yasama yetkisinin devredilmesi demektir. Anayasamıza göre,
yasama yetkisi devredilemez. Hükümet, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal haklarını
kanun hükmünde kararnameyle düzenleme konusunda ısrar etmektedir. Anayasanın
128 inci maddesinde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin aylık, ödenek ve
diğer özlük işlerinin kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Görüşmekte olduğumuz
yetki kanunu tasarısı, bu açıdan da Anayasaya aykırıdır. Kamu personel sisteminde büyük sorunlar yaşanmaktadır. Personel
kanunları, çok sayıda kanun ve kanun hükmünde kararnameyle değiştirilmiş; bu
değişiklikler sonucunda, personel rejimi, maalesef, bozulmuştur. Personel
rejimi, kapsamlı ve profesyonel bir personel reformuyla yeniden
oluşturulmalıdır. Uzun süreli bir çalışmayı gerektiren kapsamlı bir personel
mevzuatı reformu, kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemez. Kamu personel sistemindeki önemli sorunların bazıları şöyledir. BAŞKAN - Sayın Yöndar, toparlayın lütfen efendim. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Kamu personelinin maaşları yetersizdir. Çok
sayıda maaş unsuru vardır. Maaş ve ücret hesaplama sistemi karmaşıktır. Bazı
maaş unsurları -lojman tazminatı gibi- niteliğini yitirmiştir. Kurumlar
arasında ücret farkları vardır, aynı kurum içerisinde ücret farkları vardır;
aynı işi yapan memurlar arasında ücret farkları vardır. Yapılan eködemeler asıl
ücreti aşmıştır. Malî ve sosyal haklarda adaletsizlikler mevcuttur. Personel
kanunları, artık, ihtiyaca cevap vermemektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Bir dakika müsaade eder misiniz Sayın Başkan? BAŞKAN - Efendim, bir toparlayın lütfen. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Peki. Değerli arkadaşlarım, bakın, ben size bir örnekle bu konuyu izah edeyim. Kamu görevlilerinin bazı maaş unsurları niteliğini yitirmiştir dedik.
Örneğin, lojman tazminatı adı altında yapılan yardım, personelin ekgöstergesine
göre, bugün, 200 000, 400 000 ve 600 000 liradır. Bu ödemeler, devletin
itibarını, maalesef, zedelemektedir. Hiçbir devlet personeline "kira
yardımı" adı altında, bir paket sigaranın yarı fiyatı kadar da ödeme
yapılamaz. Bu tür maaş unsurları, günümüz koşullarına uygun hale
getirilmelidir. Bununla beraber, kamu personeline, bildiğiniz gibi "kıdem
tazminatı" adı altında bir eködeme verildi. Adalet Bakanlığında iki yıllık
bir hâkime 370 milyon lira, on yıllık kıdemli bir hâkime 400 milyon
lira, onbeş yıllık bir hâkime 470 milyon lira maaş veriyoruz. Birinci sınıfa
ayrılmış bir hâkime 1 milyar lira maaş veriliyor. Bu, aynı kurum içerisinde
dahi maaş dengesizliğinin hangi boyutlara ulaştığının çarpıcı bir örneğidir. Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yöndar. Madde üzerinde görüşmeler tamamlandı. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Mükerrem Levent, bir şey mi?.. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Yok efendim, madde üzerinde soru... BAŞKAN - Biliyorsunuz, madde üzerinde soru yok. Başka bir... (MHP ve
ANAP sıralarından "yok bir şey, tamam" sesleri) Bir dakika efendim, sayın milletvekilimiz cevap versin. Hepiniz avukat
mısınız?.. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: İlkeler ve yetki süresi MADDE 2. - Bakanlar Kurulu 1 inci madde ile verilen yetkiyi kullanırken
kamu hizmetlerinin verimli ve etkin bir şekilde yürütülmesini; ülkenin ekonomik
ve sosyal durumunu dikkate alarak, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin malî
ve sosyal haklarında hizmetin özellik ve gereklerine uygun olarak
adaletsizlikleri giderecek düzenlemeler yapılmasını göz önünde bulundurur. Bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen yetki, Kanunun yayımından itibaren
üç ay süre ile geçerlidir. Bu süre içinde Bakanlar Kurulu birden fazla kanun
hükmünde kararname çıkarabilir. BAŞKAN - Efendim, Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın
Zeki Ergezen. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, Şeref Malkoç Bey
konuşacaklar. BAŞKAN - Sayın Şeref Malkoç, buyurun efendim. FP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; tasarının 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aslında, şu tasarı, hükümetin beceriksizliğinin çok açık belgesidir,
aynı zamanda da bu konudaki başarısızlığının en açık göstergesidir. Bütün
bunları niçin söylüyorum? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - İyiniyetli olalım. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, bu konuda
hükümetin birinci olarak getirdiği kanun hükmünde kararname Sayın
Cumhurbaşkanından dönmüştür, ikinci olarak getirdiği kanun tasarısı Meclisten
geçmiş, Fazilet Partisinin bu kürsülerden ve komisyonda yaptığı uyarılar
dikkate alınmadığı için Anayasa Mahkemesinden dönmüştür ve hükümet de,
ardından, şubat krizini bahane ederek, üç dört gün de kalmış olsa
uygulamamıştır bunu. Bu hükümetin en belirgin özelliği, 350 kişilik sayıya güvenerek, ne
muhalefeti ne de Anayasayı dinlememesidir. Sözümün başında ifade ettiğim gibi,
siz, 350 kişilik sayınıza güvenebilirsiniz; fakat, muhalefetin uyarılarına, bu
işten anlayanların uyarılarına kulak vermezseniz, ya Cumhurbaşkanlığı Köşkünden
dönersiniz veya Anayasa Mahkemesinden dönersiniz. Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla birlikte memurlar arasındaki ücret
dengesizliği giderilecekmiş. Biraz önce arkadaşlarım buradan ifade ettiler;
bunu getiren sayın bakanlar dahi buna inanmamaktadırlar. Sebebi şu: İktidarınız
boyunca bütün memurları, doktoruyla, mühendisiyle, öğretmeniyle bütün memurları
perişan ettiniz. Bu perişanlıktan sonra da, ağızlarına bir parmak bal çalarak,
düzeltmeye çalışacağız diyorsunuz. Buna, aslında siz de inanmadığınız gibi,
memur olan arkadaşlarımız, sokakta yürüyen ve haykıran arkadaşlarımız da sizin
samimiyetinize inanmamaktadır. 57 nci hükümetin en belirgin özelliğinden biri hukuku ve Anayasayı hiçe
sayması olduğu gibi, ikincisi, köylüyü, işçiyi, memuru, esnafı muhatap almadan,
Türkiye'de belli bir grubu, mutlu azınlığı ve aynı zamanda da bunların dışarıya
göbek bağıyla bağlandığı IMF'yi programının orijinine koymasıdır. O açıdan, şu
getirdiğiniz tasarıyı, ben öyle zannediyorum ki, uygulama imkânınız
olmayacaktır. Sebebine gelince; işçisinden köylüsüne, memurundan esnafına kadar
herkes, sokakta "hükümet istifa" diye bağırmaktadır ve yine öyle
zannediyorum ki, hükümet, son günlerini yaşamaktadır. Burada süreyi üç ay
olarak alıyorsunuz; ama, üç aylık ömrünüzün kalmadığını Türkiye'deki 65 milyon
insan da biliyor, başta genel başkanlarınız olmak üzere sizler de biliyorsunuz.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Zabıtlara geçti bu söylediklerin... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) -
Felaket tellallığı yapma. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Felaket tellallığı değil, siz de biliyorsunuz
bunu. BAŞKAN - Sayın Malkoç, karşılıklı konuşmayalım, Genel Kurula hitap
edelim. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. BAŞKAN - Malumunuz, bugün bütün gün hep aynı şeyler söylendi. Onun için,
siz, Genel Kurula, gene de söyleyin... ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, faydalı şeylerin tekrarında
ayrıca fayda vardır; onun için söylüyoruz bunları. Sizden sonra gelecek olan 58 inci hükümetin uygulayacağı bir kanun
olması açısından, biz buna destek veriyoruz. Bunu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda. Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyursunlar efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 638 sıra sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Yetki Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; partim ve şahsım adına Yüce Heyetinize ve
aziz milletime saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı, eşit işe eşit
ücret ilkesi ve kamu hizmetlerinin verimli ve etkin bir şekilde yürütülmesi,
ülkenin ekonomik ve sosyal durumunu dikkate alarak, memurlar arasında idarî,
malî ve sosyal haklar nedeniyle dengesizlikleri ve adaletsizlikleri giderici
düzenlemeleri yapmak amacıyla Meclise sevk edilen çok önemli bir tasarıdır.
"Kimin için önemlidir" diye sorduğumuzda, tabiî ki, öncelikle, dört
yıldır hak ettiği ücreti alamayan, haksızlığa uğrayan, hak ve menfaatları
nedeniyle mağduriyete uğrayan kamu personeli; yani, memurlarımız ve emekliler
için önemlidir; ama, hakları nedeniyle mağdur olan sadece memurlar ve emekliler
değildir, işçilerimiz ve işçi emeklilerimiz de mağduriyete uğramışlardır,
hatta, çalışan diğer personelimiz de mağdur olmuştur. İşte, kamu personeli arasındaki ücret dengesizliğini giderecek olan bu
tasarı, onun için çok önemlidir; çünkü, memurlarımız, çalışanlarımız ve
emeklilerimiz, dört gözle bu tasarıyı beklemektedir; ama, boşuna bekliyorlar.
Ne yazık ki, bu tasarı, bir yıl içinde üçüncü defa Meclise gelmektedir. Daha
evvelki her iki tasarı için Meclisten yetki alındığı halde, hükümet gereğini
yapmamış ve aldığı yetkiyi kullanmamıştır. Öyleyse, aklımıza bir soru geliyor.
Acaba, hükümet, memurla, emekliyle, çalışanlarla alay mı etmektedir, yoksa,
oyalama taktiği mi takip etmektedir?! Sayın milletvekilleri, oyunuz nasıl olsa çok, bugün bu yetki tasarısı
çıkacak; Anayasaya aykırı da olsa çıkacak. Buyurun çıkarın; çünkü, memurun ve
çalışanların sabrı kalmadı; ama, bu sefer, inşallah, gereğini yaparsınız. O
zaman, biz de memnun oluruz, memur da
emekli de tüm çalışanlar da memnun olur. Ancak, tabiî, hükümette kalmaya
ömrünüz yeterse. Zamanı fazla uzatmayın, acilen yetkinin mahiyetini yerine
getirin; ama, geciktiniz. Buna rağmen, sayın hükümet bu yetkiyi alacak,
gereğini yine yapmayacaktır; çünkü, hükümet olarak, topluma ve millete
verdiğiniz hiçbir sözü tutmadınız, millete, hiç, doğruları söylemediniz. Bakınız, günlerdir, memuru, emeklileri ve tüm kamu çalışanlarını
enflasyona ezdirmeyeceğinizi söylediniz; hatta, yüzde 10 veya yüzde 15 gibi zam
hususunda beyanatlarınız oldu. Acaba, şimdi verdiğiniz yüzde 2,7'lik zammı
yeterli buluyor musunuz?! 1 kilogram et almayan bu zam karşısında,
memurlarımız, emeklilerimiz ve tüm kamu çalışanlarımız size nasıl güvenecek?!
Zaten, size, ne memur, ne emekli, ne çiftçi, ne de esnaf güveniyor. Bu
milletinin güvenini sayın hükümet kaybettirmiştir; çünkü, millete hiçbir şeyi
doğru söylemediniz. Yine de halen söylemiyorsunuz. Millet perişan. Sizin ilk
hükümet programınızda memur da, çalışan da, çiftçi de, esnaf da yoktu; yeni
programda yine yok. İşte, yaptığınız bu yanlışlar, ülkeyi bu hale getirdi. Her
gün, esnaf, çiftçi, işçi, memur ve emekliler meydanlarda. Yazık değil mi bu
ülkeye, bu insanlara?! 19 Şubat krizinde, bir gecede, herkesi yüzde 80-90 fakirleştirdiniz.
Millet ne yapacağını bilmiyor; yarınından emin değil. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - 5 Nisanda ne oldu?! MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Bakın, pancar paralarını hâlâ ödemediniz. Değerli milletvekilleri, ülkede ekonomik kriz vardır; herkesi vurmuş,
pahalılık almış yürümüş; ama, hükümet, halen zam ve vergi peşinde. Vazgeçin bu
zamdan ve vergiden. Millet, memurlarımız ve tüm kamu çalışanlarımız açlık
sınırında, çok zor durumda. Nasıl olsa memurlar, çalışanlar, emekliler ve
millet, açlığa, sürünmeye alıştı diyebilirsiniz; ama, bu ülke bizim, bu
memurlar bizim, bu çalışanlar bizim. Zaten, sizden fazla bir şey istemiyorlar;
sadece, insanca yaşamak, çoluk çocuğunun aç kalmaması için karınlarını doyurmak
istiyorlar. Öyleyse, gelin, memura, çalışanlara verilecek olan yüzde 2,7 zammı,
hiç değilse yüzde 10'a yükseltelim diyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP
ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Söz talebim var Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla ilgili olarak,
muhalefet partilerinin sözcüleri, hükümetimiz hakkında çeşitli iddialarda
bulundular; bazı hususları aydınlığa kavuşturmak amacıyla söz aldım. Birincisi, hükümetimiz, bugüne kadar üç defa yetki kanunu için Meclis
huzuruna gelmiş, bu dördüncüsüdür. İlk yetki kanunu, 4552 sayılı Yetki Kanunudur. Hükümetimiz, doğal
afetlerle ilgili, deprem dolayısıyla gelmiştir huzurunuza; Meclisin lütfetmesi
ve bu yetkiyi vermesiyle, 30 tane kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır.
"Hiçbir işlem yapılmamıştır" sözü yanlıştır. İkinci yetki kanunu, 4588 sayılı Kanundur; kamu kurum ve kuruluşlarıyla
ilgilidir. Bununla ilgili de 20 tane kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır.
Yani, hiçbir yetki kanunu kullanılmamış diye söylenmesi doğru değildir. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Kimin lehine Sayın Bakan? DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Üçüncü yetki kanunu, 4615
sayılı Yetki Kanunudur. Bu yetki kanunu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilince, ben, burada, muhalefet sözcülerinden şunu beklerdim... Hükümetimiz,
1986 yılında çıkarılmış, noktası virgülü aynı, yetki kanununu huzurunuza
getirmiş, Yüce Meclis de bunu tasdik etmiş. Bu kanun, Anayasa Mahkemesine
gidiyor ve Anayasa Mahkemesi, bu kanunun bu defa "idarî" sözcüğünü
iptal ediyor. Şimdi, eski kanun, Anayasa Mahkemesine, o zamanki Sosyaldemokrat Halkçı
Parti tarafından götürülüyor, Anayasa Mahkemesi "bu kanun Anayasaya
uygundur" diyor. Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararının, o "idarî" tabiriyle ilgili
bölümünü okuyacağım. Anayasa Mahkemesi "1 inci maddesinde yer alan 'idarî'
sözcüğünün Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine..." diyor, tarih: 6.1.1987; esas: 1986/15 -
1987/1 sayılı kararıyla. Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclis ve bu Meclisin içerisinden çıkan
hükümetimiz, Anayasa Mahkemesi kararlarına saygılı olarak, Anayasa Mahkemesinin
daha önce denetiminden geçmiş olan bir kanunu, noktasıyla, virgülüyle aynı
şekilde alıyor, huzurunuza getiriyor; bu sefer, Anayasa Mahkemesi, bu kanunun
bir bölümünü iptal ediyor. Şimdi, tekrar, o iptal edilen kısmı çıkarıp,
huzurunuza geldik; yoksa, yetkimizi kullanmadığımız için değil. Kamu görevlilerine verilen ücretin yeterli olmadığının hükümetimiz de
farkındadır; ancak, bunu yerine getirmek amacıyla, geçen bütçe kanununa
koyduğumuz hüküm, bu bütçe kanununda da tekrar edilmiştir. Memurlara ve diğer
kamu görevlilerine, TÜFE (tüketici fiyat endeksi) oranında zam yapılmaktadır;
yani, Devlet İstatistik Enstitüsü tüketici fiyat endeksini ne oranda açıklarsa,
o zam yapılacaktır. Şimdi kanun işlemeye başlamıştır; yüzde 10 zam vermiştik, o
bitti, yüzde 10,7 oldu ocak, şubat, mart ayları enflasyonu toplamı; buna, 2
puan da refah payı ilave edilerek 2,7 oranında zam verilecek; mayıs ayının
15'inde tekrar verilecek, haziran ayının 15'inde tekrar verilecek. Mesele bu
kadar basittir. Efendim "istifa eder misin; yoksa, ezdirmeyeceğine söz verir
misin" gibi sözler, bu kanunun konusu değildir. Görüşmekte olduğumuz
kanun, devlet memurları arasındaki adaletsizliği gidermeye yöneliktir. Gece bu vakte kadar bekleyip bu kanuna destek veren her iki muhalefet
partisine de teşekkür ediyorum ve bütün milletvekili arkadaşlarıma saygılar
sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, bu tasarı -daha oylamadım, ama- açık oylamaya
tabidir; hazırlıklı olursanız minnettar kalırım. Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: Yürürlük MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: Yürütme MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, son söz milletvekilinindir. BAŞKAN - Son söz milletvekilinin... Efendim, geçti. Tasarının lehinde bir söz talebi vardı efendim. Sayın Masum Türker, buyurun. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Aydınlı'ya devrediyorum Sayın Başkan. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Aleyhte mi konuşacaksınız? Herhalde, aleyhte konuşacağınızı
sanmıyorum Sayın Akın, böyle bir tasarıdan sonra. Bilmiyorum... Siz
maliyecisiniz... Buyurun Sayın Aydınlı. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli
üyeleri; önümüze gelen, devlet memurlarına ve kamu görevlilerine ilişkin
kararname çıkarma yetki kanunu tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım;
ancak, konuşmama başlamadan önce, kısa bir giriş yapmak istiyorum. Malumunuz olduğu üzere, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
anayasal bir maddeye dayanmakta ve Bakanlar Kuruluna, belli konularda, belli
sürelerle, belli düzenlemeler yapmak için yetki tanınmaktadır. Bu meyanda da,
sayın hükümetimiz, özellikle, değerli kamu görevlilerimizin ve devlet
memurlarımızın yaşam standardında iyileştirmeler yapmak, kamu hizmetinin
düzenli ve hızlı bir şekilde yapılmasını sağlamak ve sosyal haklar üzerinde
memur kesimimizin aradaki farklarını gidermek amacıyla Yüce Parlamentodan üç ay
süreyle bir yetki yasası istemektedir. Gerçekten, ülkemiz, son dönemlerde ağır bir ekonomik krizden geçmektedir
ve gerçekten, bu düzenleme de, eğer, uzun yıllar önce iktidar olmuş çeşitli
siyasî partilerce düzenlenmiş olsaydı, herhalde, 57 nci hükümete bu iş
kalmazdı. Biraz da, sayın muhalefet sözcülerinin, suçlamalarını yaparken insaf
ölçülerini aşmamalarını ve bunlarda geçmiş zamanlardaki paylarını unutmamalarını
salık veririm; ancak, bazı muhalefet sözcüsü arkadaşlar, sanki, Türkiye'de bir
başka parlamento varmış gibi yahut da bu Parlamentonun dışında başka çözümler
varmış gibi, siyaset tellallığı yapmaktadırlar ve böylece de Yüce Parlamentonun
itibarını zedelemektedirler. Gerçekten, bu Yüce Parlamento, millî iradenin
temsilcisi Yüce Parlamento bu görevlerini ifa etmekten uzaklaşırsa, acaba,
kendileri de bu sandalyelerde, bu masalarda oturma imkânını bulabilecekler
midir?! Hükümetimiz, gerçekten, iyi niyetli olarak, bu kanun tasarısını çıkarmak
için çabalamaktadır ve bu hususta vermiş oldukları destekten dolayı Yüce
Parlamentonun değerli üyelerine teşekkür ediyoruz. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) Diğer yandan, gerçekten, verilen oranların sayın memurlarımız için
yeterli olduğunu ben de düşünmüyorum; ancak, devletin olanakları, ülkenin
içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, belli oranda düzenleme yapma imkânı
vermektedir. Ben şunu söylüyorum: Bu ülke bizim, esnaflar da bizim. Biz,
esnaflarımızın, toplumsal grupların tepkilerini doğal karşılıyoruz; ancak, her
şeyin meşruiyet zemini içerisinde olması gerekir diyorum ve yüce bir şairin
dostluk, barış, kardeşliğe ilişkin bir şiiriyle sözlerimi kapatmak istiyorum: "Davet Dört nala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim. Bilekler kan ter içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak, Bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, Yok edin insanın insana kulluğunu, Bu davet bizim... Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, Bu davet bizim." Teşekkür ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın İsmail Aydınlı'ya teşekkür ediyorum efendim. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Kürsüden izah edeyim. BAŞKAN - Efendim, mikrofon açıkken konuşursanız televizyon alıyor. Bir dakika efendim... Ne için söz isteyeceksiniz?.. Açar mısınız
mikrofonu... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sataşmadan... BAŞKAN - Bir dakika... Lehte bir arkadaşımız söz istemişti; şimdi
aleyhte söz isteyen var mı?.. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Aleyhte ben istiyorum, ben. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, önce ben istedim. BAŞKAN - Efendim, siz sataşmadan ötürü istediniz. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Evet, sataşmadan dolayı istiyorum. BAŞKAN - Bir dakika efendim... Sinirlenmeyin... Celallenmeyin... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sinirlenmiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Vereceğim efendim, bir dakika... Aleyhte söz isteyen var mı
diyorum; Sayın Akın aleyhte konuşacaksa sıranızı bekleyeceksiniz. Ben, Sayın Akın'ın, maliyeden geldiği için aleyhte söz isteyeceğini hiç
düşünmemiştim. Tabiî, yalnız, oyunuzun rengini belirteceksiniz Sayın Akın; yani,
İçtüzüğe göre usulümüz bu. Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) MURAT AKIN (Aksaray) - Kaç dakika Sayın Başkan? BAŞKAN - 2 dakika, 3 dakika... Oyunuzun rengini belli edeceksiniz. Sayın Avni Doğan'a sataşma oldu efendim, onun için ona da söz vereceğim. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Memurlar lehine yapılacak bir düzenlemede aleyhte olmak mümkün değildir;
ancak, getirmiş olduğunuz tasarı ve Sayın Bakanın vermiş olduğu bilgi, yine
biraz önce sayın hatibin arz etmiş olduğu bilgi doğruları ifade etmemektedir.
Bizim, hiçbir zaman, memurun maddî durumunu düzeltecek, manevî durumuna etki
yapacak bir tasarıya karşı olmamız mümkün müdür; ama, hükümet, hükümete mensup
milletvekilleri, hep sükût ettikleri için, konuşan insanlardan da rahatsız
oluyorlar. Kürsü buraya yakın olduğundan dolayı, bilhassa zabıtlara geçmemesi
açısından, yakışık almayan, adaba uymayan sözler sarf etmektedirler; bu,
Meclisin, bu Yüce Meclisin çatısı altına yakışmamaktadır. Değerli milletvekilleri, 4611 sayılı 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu
aralıkta çıktı. Memurların durumunu düzeltici herhangi bir ödenek olmadığı
halde, bundan önceki kanun çıktı ve kanun hükmündeki kararname de, o kanun
çerçevesinde düzenlenecekti. O zaman da konuşmamızda ifade ettik; bir ödenek
yok ki, bu memurların malî durumunu düzelteceksiniz dedik. Bakınız, şimdi, yine ikinci kanunî düzenleme buradan çıkacak. 2001 Malî
Yılı Bütçe Kanununda değişiklik yapılması hakkında yine bir tasarı var; 30
katrilyonluk ilave bir harcamayı gerektiriyor. 30 katrilyonluk harcamayı
gerektirir. 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda yapılan değişiklikte de yine 1 lira
ek bir ödenek getirilmiyor. Peki, Sayın Bakan, bunu nasıl düzelteceksiniz? Siz,
altı aylık için... BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakana sual sormayın. Sözünüz bitti... MURAT AKIN (Devamla) - Ama, doğruları ifade ediyorum. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim...
86'ya göre söz verdim. MURAT AKIN (Devamla) - Yani, insanın biraz yüzü kızarması lazım. Altı
aylık... BAŞKAN - Ben size 86'ya göre söz verdim Sayın Akın; oyunuzun rengini
belli edeceksiniz. Demokrasi, kaideler ve kurallar rejimi; yani, onun altından
çıkıp da başka şey yapmanın manası var mı efendim?! Siz milletvekilisiniz... MURAT AKIN (Devamla) - Sayın
Başkan, biz de 87'ye... BAŞKAN - Hayır, 86'ya göre söz verdim efendim. MURAT AKIN (Devamla) - 87'ye göre konuşmuyorum ki, 86'ya göre konuşuyorum. BAŞKAN - Oyunuzun rengiyle ilgili... MURAT AKIN (Devamla) - Tamam, konuşuyoruz işte... BAŞKAN - Bir teşekkür edin, bitirin efendim. MURAT AKIN (Devamla) - Ne yapacağımızı biliyorsunuz, o zaman siz
konuşun... BAŞKAN - Efendim, ben de
yerinize konuşurum, hiç korkmayın... MURAT AKIN (Devamla) - Her zaman böyle yapıyorsunuz... BAŞKAN - Buyurun efendim, teşekkür edin... MURAT AKIN (Devamla) - Konuşmamı yapayım müsaade edin... BAŞKAN - Efendim, yarın 2001 yılı Bütçe Kanunuyla ilgili değişiklik
tasarısı gelecek; 7 maddedir; 7 maddede söz vereceğim efendim; ama, onu
getirmeyin şimdi. MURAT AKIN (Devamla) - Tamam... Bana, ben istersem siz söz verirsiniz. BAŞKAN - Sayın Akın, ne olur... Rica ederim yani... Gergin bir gün
geçirmişiz; yani, herkes gergin... MURAT AKIN (Devamla) - Şimdi, siz, 30 katrilyonluk bir harcamada, ilave
bir harcamada, memurlara 1 katrilyon bir şey koymadan ilave nasıl bir ödeme
yapacaksınız; nasıl bir düzenleme yapacaksınız?! Bu, memurları bir beklenti
içerisinde bırakmaktan başka bir şey değil. Buna rağmen oyumun rengi beyaz
olup, hepinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Ama aleyhte söz aldınız, bir. Ben de yetkimi biraz aşmakla
beraber cevap vereyim; iki. Yarın görüşülecek kanun tasarısı, ilave maddeler var, ekbütçe değil. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, ilavede söz almayacağım efendim. BAŞKAN - Herhalde hükümet de bu kanuna istinaden bir ekbütçe
getirecektir efendim. Teşekkür ederim. MURAT AKIN (Aksaray) - Hayır, benim konuşup konuşmayacağım sizi alakadar
etmez ki... BAŞKAN - Beni alakadar eder efendim!.. Sayın Avni Doğan, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Yeni bir sataşmaya mahal vermeyeceksiniz herhalde. VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam) 4. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, İstanbul
Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle
konuşması AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, 57
nci cumhuriyet hükümetinin getirdiği, kamu görevlilerinin malî ve sosyal
haklarında düzenleme yapmayı öngören yasa tasarısını, biz, anamuhalefet partisi
olarak destekledik. Yalnız kürsüye çıkan hatiplerimiz, daha önce hükümete bu
yetkinin verildiğini, hükümetin bu yetkiyi üç ay içerisinde kullanmadığını
söylediler; yani, makul, mantıklı eleştiriler yaptılar. Parlamentoyu ilzam
edecek, Parlamentoyu itham altında bırakacak tek bir kelime bu çatının altında
söylenmedi. Yalnız, biz DSP'yi eleştirdik, biz hükümeti eleştirdik; bu,
muhalefet olarak hakkımız. Kimse, hiçbir hükümet, hiçbir parti, kendisini
Parlamento falan zannetmesin. Sayın DSP milletvekili arkadaşım ya muhalefetin hatiplerini dinlememiş
ya da ne dediğini bilmiyor. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Dinledim... Dinledim... AVNİ DOĞAN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyetinin Parlamentosunu küçük
düşürmek, hiçbir partinin, hiçbir milletvekilinin, hiçbir kurumun, basında sık
sık yazan kalemşörlerin de haddine değildir. (Alkışlar) İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Alkışladım sizi. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Keşke, memurların durumunu düzeltmek, esnafın
durumunu düzeltmek, Nazım Hikmet şiiri okumakla mümkün olsaydı, ben size
buradan, Memleketimden İnsan Manzaralarını baştan sona ezbere okurdum. Böyle
olmuyor sayın milletvekili, böyle olmuyor!.. İktidarın muhalefeti yok yere
ilzam etmesiyle de olmuyor. Biz Fazilet Partisi olarak, Parlamentonun üzerinde
bir güç tanımıyoruz, Parlamentodan daha büyük bir güç tanımıyoruz. (Alkışlar)
Buna 57 nci hükümet de dahil, buna Millî Güvenlik Kurlu da dahil, buna bütün
kurum ve kuruluşlar da dahil. Bu Parlamento, bu devletin en kutsal mabedidir;
onu ilzam etmek, kimsenin haddine değildir, kimsenin hakkı da değildir. Bu
ithamı doğrudan doğruya o milletvekiline iade ediyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Doğan, çok teşekkür ederim efendim. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. – Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Anayasa ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/832) (S. Sayısı: 638) (Devam) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylama tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının
yapılan açık oylamasına 218 sayın milletvekili katılmış, 215 kabul ve 3
mükerrer oyla geçmiştir. Hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar) Demek ki, en önemli şey uzlaşma kültürü; uzlaşılınca, konsensüs
sağlanınca, kanunlar çıkıyor. Hem iktidara hem muhalefete teşekkür ediyorum. Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 11 Nisan 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Hayırlı geceler. Kapanma saati: 21.20 BİRLEŞİM 81 İN SONU |
|