DÖNEM : 21 CİLT : 58 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 77 nci
Birleşim 3 . 4 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR 1. - Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük
Demir-Çelik İşletmelerinin sorunları ve alınması gereken tedbirlere ve
Karabük'ün il oluşunun yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması 2. - İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Milliyetçi
Hareket Partisi eski Genel Başkanı Alpaslan Türkeş'in vefatının 4 üncü
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması 3. - İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'nun, Makedonya
krizi ve Balkanlardaki son gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER 1. - Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin (6/1236) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/342) 2. - Ankara Milletvekili H. Uluç Gürkan'ın, Ankara
İline Bağlı Olarak Bilimkent Adı ile Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/525), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/343) 3. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, 5434
Sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Teklifinin (2/178) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/344) 4. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara
İlinde Ümitköy Adı ile Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin (2/116) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/345) C) ÇEŞİTLİ
İŞLER 1. - Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret
eden HABİTAT üyelerine Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi. IV. -
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1. - Devlet Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas
numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmında yer almasına ve Anayasanın 100 üncü maddesi
gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki öngörüşmelerin 3.4.2001
Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi B) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP
Gruplarının müşterek önerisi V. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. - İçel Milletvekili Turhan Güven'in, Erzurum
Milletvekili İsmail Köse'nin, konuşması sırasında partisine sataşmada bulunması
nedeniyle konuşması VI. -
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A)
ÖNGÖRÜŞMELER 1. - Konya Milletvekili Veysel Candan ve 57
arkadaşının, bankalar yeminli murakıp raporlarını zamanında işleme koymayarak
özel bankaların içinin boşaltılmasına neden olduğu, kamu bankalarında görev
yapan bürokratların yargıya gönderilmesini engellediği, Merkez Bankası Başkanı
hakkındaki Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu uygulamadığı ve bankayı yabancı
bir şirketin denetimine açtığı, para politikasında pasif kalarak
spekülasyonlara göz yumduğu, bu suretle haksız rantlara yol açtığı ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla
Devlet Bakanı Recep Önal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergesi (9/1) VII. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara
Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara
Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/53) (S. Sayısı: 433) 3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile
Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı: 572) 4. - Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri
Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576) 5. - Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO
POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/752) (S. Sayısı: 577) 6. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/728) (S. Sayısı: 591) 7. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup
Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili
Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın
Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592) 8. - Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758)
(S. Sayısı: 609) 9. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve
Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu
Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş
Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında
Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili
Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara
ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa
Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine
Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili
Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve
Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704,
2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623) 10. - Şeker Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Tarım,
Orman ve Köyişleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonları Raporları (1/798) (S. Sayısı: 636) VIII -
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Manisa Milletvekili Mustafa Enöz'ün, çıraklık ve
halk eğitimi merkezlerinde çalışan usta öğreticilere ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3642) 2. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, sendikalı
öğretmenlerin tayin edildikleri veya açığa alındıkları iddialarına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3643) 3. - Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın,; Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına, - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Mahkeme kararına rağmen bir Amerikan firması tarafından
İznik Gölü kenarında kurulan fabrikaya, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü
Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3656, 3655) 4. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde
yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami
Türk'ün cevabı (7/3673) 5. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde
yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3685) 6. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde
yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M. Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3687) 7. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın,
zeytin ve zeytin üreticilerinin durumunun iyileştirilmesine yönelik çalışma
olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet
Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3698) 8. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın,
Nevşehir'deki Bağ ve Bahçe Kültürleri Üretme İstasyonunun kapatılmasına ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3715) 9. - Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun,
yüksek öğrenim kurumlarında okutulan Evrim Teorisine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3729) 10. - İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk'ün,
öğretmenlerin yemin metninde yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3730) 11. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, meslekî
ve teknik eğitimi özendirme konusunda çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3748) 12. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, ithalatçı
firmaların serbest bölgelerde şube açtıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/3751) 13. - Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, YÖK tarafından
denklik belgesi verilen yabancı üniversitelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3755) 14. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın,
Erzincan-Kemaliye Meslek Yüksek Okulu öğrencilerinin yurt sorununa ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3758) 15. - Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın, 19-21 Şubat
arasında T.C. Merkez Bankasınca satılan dövize ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3776) 16. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un,
Sultanbeyli'de SSK hastanesi kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3778) 17. - Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle'nin,
son ekonomik krizde T.C. Merkez Bankasından çekilen dövizlere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3806) I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum
yaptı. İzmir Milletvekili Kemal Vatan, Makedonya'da meydana
gelen son olaylara, Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış, çiftçilerimizin
Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına ve gübre
ihtiyaçlarına, İzmir Milletvekili Işılay Saygın da, esnafın
sorunlarına; İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, (6/1221, 6/1226,
6/1227, 6/1228), Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, (6/1229), Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın'ın, (6/1235); Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin
önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği açıklandı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S. Sayısı: 433), Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma
Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/759) (S. Sayısı: 572) Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/727, 1/660, 1/795) (S.
Sayısı: 576), Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL
Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye (1/752) (S. Sayısı: 577), Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/728 ) (S. Sayısı: 591), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S.Sayısı: 592); İlişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından; Ertelendi. Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun
Tasarısının (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S.Sayısı: 607)
görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildiği ve kanunlaştığı bildirildi. Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Murat Sökmenoğlu,
Türkiye İşveren Sendikaları Konfedarasyonu Başkanının Türkiye Büyük Millet
Meclisini hedef alan sözlerini kınadığına ilişkin açıklamada bulundu. 3 Nisan 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşime 19.39'da son verildi. Murat
Sökmenoğlu Başkanvekili
No. : 111 II. - GELEN
KÂĞITLAR 30 . 3 . 2001
CUMA Tasarı 1.- 2001 Malî
Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/835) (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2001) Rapor 1. - Şeker Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/798) (S.
Sayısı: 636) (Dağıtma tarihi: 30.3.2001) (GÜNDEME) Sözlü Soru
Önergeleri 1. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in,
İstanbul'daki otogaz ve benzin istasyonları hakkındaki iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1335) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2001) 2. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, Bursa I.
Merhale ve II. Merhale barajlarının ödeneklerine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1336) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2001) 3. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, Bursa İlindeki
yol ve köprülü kavşak projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1337) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001) 4. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, Bakanlığın
Bursa İlindeki projelerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1338) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001) 5. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, Bakanlığın
Bursa İlindeki projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru
önergesi (6/1339) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, sulama
birliklerinin bakım-onarım ve elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3929) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2001) 2. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bankalarla ilgili kanun tasarısına ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/3930) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.3.2001) 3. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, D.İ.E.
tarafından yapıldığı iddia edilen ankete ilişkin Devlet Bakanından (Tunca
Toskay) yazılı soru önergesi (7/3931) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001) 4. - Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın,
Diyarbakırspor-Kombassan Konyaspor maçına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret
Ünlü) yazılı soru önergesi (7/3932) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001) 5. - Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, hükümetlerce
çıkarılan tasarruf genelgelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3933) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001) 6. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, norm kadro
uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3934)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)
No. : 112 2 . 4 . 2001
PAZARTESİ Teklifler 1. - Antalya
Milletvekili Nesrin Ünal'ın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/719) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.3.2001) 2. - İzmir
Milletvekili Işılay Saygın'ın; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/720) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2001) 3. - Tokat
Milletvekili Reşat Doğru'nun; Tokat İline Bağlı Olarak Gökal Adıyla Bir İlçe
Kurulmasına İlişkin Yasa Önerisi (2/721)
(İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın,
Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulunun kuruluşuna ilişkin belgelerin verilmeme nedenlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3935) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2001) 2. - İstanbul
Milletvekili Azmi Ateş'in, D.D.Y.'na ait İstanbul-Zeytinburnu'ndaki binaların
kiralanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3936)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2001) 3. - Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Milletvekili maaşları, lojmanlar ve makam araçları konusunda alınacak
tasarruf önlemlerine ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3937) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30..3.2001) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1. - Rize
Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, Tüm Yargı ve İnfaz Kurumları Çalışanları Sendikasına baskı
uygulandığı ve yöneticilerinin göz altına alındığı iddiasına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3399) 2. - Konya Milletvekili Mehmet Gölhan'ın,
Konya-Emirgazi'nin afet nedeniyle gelir kaybı ve alt yapı hasarına uğrayan
belediyelerle ilgili kararname kapsamına alınmama nedenine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3439) 3. - Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın,
Gaziantep İlinin bazı yatırımların desteklenmesi konusundaki 2000/1721 sayılı
karar kapsamına alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3446) 4. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin
Özkan) yazılı soru önergesi (7/3458) 5. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3469) 6. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3476) 7. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, vergi kaçakları
konusundaki çalışmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3485) 8. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3488) 9. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3494) 10. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın,
Başbakanlık arşivlerinin Ermeni meselesi için uluslararası araştırmalara açılıp
açılamayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3500) 11. - Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, 2000/1721 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3501) 12. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Giresun'un bazı ilçelerinin afet kapsamına
alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3502) No. : 113 3 . 4 . 2001
SALI Rapor 1. - Karayolu
Taşıma Kanunu Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları
(1/638) (S. Sayısı: 635) (Dağıtma tarihi: 3.4.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Bakanlık
merkez binasının atık sularının çevreyi kirlettiği iddiasına ilişkin Çevre
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3938) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001) 2. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Başbakanlık
"Arşiv Araştırması Yönetmeliği" nde yapılan değişikliklere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3939) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001) 3. - Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, vergi denetmenlerinin özlük haklarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3940) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001) 4. - Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Paris Büyükelçiliğine ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3941) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001) 5. - Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, ülkemizde faaliyet gösteren yabancı bankalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3942) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.4.2001) 6. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, diabet
hastası memurların kullandıkları şeker ölçüm çubuğu bedellerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3943) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001) Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi 1. -
Konya Milletvekili Lütfi Yalman, ilgili yönetmeliğe aykırı olarak okullara
yönetici atandığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesini 3.4.2001 tarihinde geri almıştır. (7/3892) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 15.00 3 Nisan 2001
Salı BAŞKAN :
Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER
: Melda BAYER (Ankara), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 77 nci Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim. İlk söz, Karabük İlinin kuruluş yıldönümü nedeniyle söz
isteyen, Karabük Milletvekili Sayın Mustafa Eren'e aittir. Turhan Bey, Mustafa Eren Bey yok mu? TURHAN GÜVEN (İçel) - Burada Sayın Başkan. BAŞKAN - Her ne kadar Grup meselesi değilse de... TURHAN GÜVEN (İçel) - Memlekette ayar bozuldu ya bir
kere, o yüzden saatlerde de bir iki dakika oynayabilir!.. Hiçbir şeyin düzeni
yok artık. BAŞKAN - Sayın Eren, süreniz 5 dakika; buyurun efendim. III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR 1. - Karabük
Milletvekili Mustafa Eren’in, Karabük Demir-Çelik İşletmelerinin sorunları ve
alınması gereken tedbirlere ve Karabük’ün il oluşunun yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması MUSTAFA EREN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Karabük Demir-Çelik İşletmeleri (Kardemir) ve Karabük İlimizin
kuruluş yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar "sanayileşmek millî
hedeflerimizden biri olmalıdır" diyen Ulu Önder Atatürk'ün
direktifleriyle, ülkemizde ağır sanayi işletmelerinin temeli, 3 Nisan 1937'de,
14 haneli bir köy olan Karabük'te atıldı. Hızla büyüyen fabrikayla birlikte, 14
haneli köy de büyüdü. Karabük Demir-Çelik Fabrikaları, ürettiğiyle,
sattığıyla, sadece Karabük'te yaşayanların aş ve iş kapısı olmakla kalmayıp,
ülkemizdeki birçok kuruluşun yapılmasına, işçisiyle, teknik elemanıyla katkıda
bulundu. İskenderun Demir-Çelik ve Ereğli Demir-Çelik Fabrikaları, Seydişehir
Alüminyum Tesisleri, onlarca şeker fabrikası ve diğerleri... Karabük
Demir-Çelik Fabrikaları "fabrikalar yapan fabrika" unvanını aldı.
Hakkıydı, hakkı olanı aldı. Kardemirle birlikte, Karabük de büyüdü ve gelişti. O da
çok şeyler hak etmişti; hak ettiğini istiyordu, il olmak istiyordu ve hak
ettiği verildi. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kardemirsiz bir
Karabük'ten bahsetmek mümkün değildir. Zira, ülkemizde bugün birçok il ve
ilçemizin kurtuluş günleri kutlanırken, Kardemirle birlikte gelişen, büyüyen
Karabük'ün, kuruluş günü kutlanmaktadır. 1939 yılından beri verimli ve kârlı çalışarak yurt
ekonomisine katkılar sağlayan Demir-Çelik İşletmeleri, 1990'lı yılların
ortalarında kapatılma tehlikesiyle başbaşa kaldı; ancak, gerek sendika ve
işçilerimiz gerekse yöre halkı, Kardemirsiz Karabük olamayacağının bilinciyle
"kapatmayın, biz işleteceğiz" dedi. Halkın bu haklı tepkisine destek
olan dönemin hükümeti, Dünya Bankasınca da daha sonra örnek bir model olarak
gösterilen sistemle, fabrikayı, sembolik bir rakam olarak 1 liraya, çalışanına,
esnafına ve yöre halkına sattı. Emeği geçenlere müteşekkiriz. Devredildiğinde işletme çalışanları, yöre sanayicisi,
tüccarı, esnafı, sanatkârı ve yöre halkından 12 734 ortakla oluşan işletme,
hisse senetlerinin 1 Haziran 1998 tarihinden itibaren borsada işlem görmeye
başlamasından sonra ortak sayısını 44 000'lerin üzerine çıkararak, kayıtlı
sermaye tavanı 100 trilyon TL olan büyük bir halk şirketi durumuna gelmiştir. Özelleştirmeden sonra hiç kimse işini kaybetmemiş,
fabrika istihdam yaratma fonksiyonunu devam ettirmiş, çalışanlarına son beş yıl
içinde 248 milyon dolar ödeme yapmıştır. Özelleştirildikten sonraki dönemde kamuya yapılan
katkı, gayri safî millî hâsılaya sağlanan 287 milyon dolarlık katkıyla birlikte
millî gelire 555 milyon dolarlık katkı sağlanmıştır. Kardemir, aynı zamanda dünya piyasalarında rekabet
edebilmek için gerekli yatırımlarına devam etmiş, bugüne kadar 183 milyon
dolarlık yatırım yapılmıştır. 1998 sonlarına kadar Kardemir başarılı bir performans
göstermiş; özellikle sosyal boyutlarıyla, diğer özelleştirilen KİT'lerden ayrı
bir konuma sahip olmuştur. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemizde
demir-çelik sektörü, yıllardır uygulanan yanlış politikalardan dolayı sürekli
kriz beklentisi içindeydi; fakat, bu kriz, Uzakdoğu Asya ülkelerinde başlayan
krizle hiç beklenmeyen bir zamanda kendisini hissettirmiştir. Bunun üzerine,
Yüksek Planlama Kurulunun, krizin etkilerini hafifletmek için çıkardığı,
kullanılan elektrik enerji bedelleri ve enerji üretiminde kullandıkları
doğalgaz bedelinin, 1998 yılı sonuna kadar ertelenmesiyle ilgili karar, sadece
hurdadan üretim yapan 15 ark ocaklı işletmeyi kapsamış, yassı mamul ithalatına
fon koyularak yapılan fiyat düzenlemesiyle başka işletmede korunmuşken,
ülkemizin en önemli iki sanayi kuruluşu İsdemir ve Kardemir bu önlemlerin
dışında bırakılmıştır. Bu uygulama da halen devam etmektedir. Yurtiçi fiyatların büyük oranda ve süratle gerilemesine
neden olan, sınırsız ve denetimsiz yurda giren hurda ve kütük, yanlış
politikalar sonucu ortaya çıkan haksız rekabet, ihraç kaydıyla yapılan
ithalatın denetlenememesi, Kardemir gibi entegre tesisleri olumsuz yönde
etkilemiştir. Ekonomik krizde bütün dünyada demir-çelik sektörü korunurken,
Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri bu konuda çok ciddî tedbirler
alırken, maalesef, bizim hükümetlerimiz bu konuya duyarsız kalmışlar; hele
hele, özelleştirmede örnek bir model teşkil eden, Safranbolu, Eflani, Yenice,
Eskipazar, Ovacuma ve Ovacık İlçelerinden oluşan bölgeyi ayakta tutan, bir halk
şirketi olan Kardemir'in sorunlarına duyarsız kalmışlardır. İş işten geçmiş değildir, olumsuz etkileri ortadan
kaldıracak tedbirler bir an önce alınmalıdır. Bundan dolayıdır ki, 1998 yılı
ocak ayında kurulan ve Sayın Başbakanımız tarafından etkin bir şekilde
çalıştırılacağı kamuoyuna söylenen, ancak, 8 Şubat 1998'de yürürlüğe girmeden
kaldırılan ihtisas gümrükleri sorunu mutlaka aşılmalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Eren, lütfen toparlayınız... Buyurun efendim. MUSTAFA EREN (Devamla) - Bugün, Kardemir hak etmediği
bir muameleyle karşı karşıya bırakılmıştır. Arkocaklı tesislere sağlanan
elektrik borcu ertelemeleri gibi imkânlar, yine arkocaklı çelik üreticilerine
sağlanan 100 trilyonluk Eximbank kredi imkânlarından Kardemir de
yararlandırılmalıdır. Atatürk'ün ilke ve inkılaplarına, eserlerine sahip
çıkmak sözde değil icraatta olmalıdır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir kentin doğuşuna
sebep olan, demir-çelik fabrikalarının kuruluşunda ve yaşamasında emeği geçen,
Demir-Çelikle birlikte büyüyerek, bugün ülkemizin 78 inci ili olan Karabükümüze
hizmet eden ve bugün hayatta olmayanlara Cenabı Allah'tan rahmet, bu güzel kent
ve bu cennet vatan için çalışan herkese sağlık, mutluluk diliyorum.
Karabükspora ve bu akşam şampiyonlar liginde mücadele edecek Avrupa fatihi
Galatasaraya başarılar diler, siz değerli arkadaşlarıma saygılar sunarım. (DYP
ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eren. Sayın milletvekilleri, gündemdışı sözlere devam
edeceğiz. Yalnız, lütfen, yerlerimize oturalım ve sükûneti muhafaza edelim
efendim. Gündemdışı ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi eski
Genel Başkanı merhum Alpaslan Türkeş'in vefatının 4 üncü yıldönümü nedeniyle
söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Nazif Okumuş'a aittir. Buyurun Sayın Okumuş. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. 2. - İstanbul
Milletvekili Nazif Okumuş’un, Milliyetçi Hareket Partisi eski GenelBaşkanı
Alpaslan Türkeş’in vefatının 4 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarihe mal olmuş şahsiyetleri anarken, hamasi övgü yarışının,
ne övülene ne de övene bir yararı dokunmadığını hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla,
bugün, merhum Alparslan Türkeş'in, yeni bir ölüm yıldönümünde anarken, hem
kendi adıma ve temsil edebildiğim kadarıyla onu sevenler adına, geçen yılki
konuşmamdan biraz daha farklı olarak, hangi yönünü bugün için örneklemek
gerektiğini ve bu gerek üzerinden hareket ederek, Sayın Türkeş'in hangi
tarafını tekrar günümüzde hatırlamamız gerektiğini sizlerle paylaşmak
istiyorum. Kanaatimce, bugün, merhum Alparslan Türkeş'in bize acil
bir yarar sağlayabilecek yönü, hiçbir zaman günübirlik siyasete tenezzül
etmemiş olmasıdır. Eğer soğukkanlı ve dürüst bir değerlendirme yapabilirsek, bu
farkın evrensel bir doğru olduğunda uzlaşırız. İster Türkeş'in fikrî ve siyasî
çizgisinin tam üstünde olalım ister yakınında olalım ister tam karşısında
olalım, her durumda, devlet adamının, günübirlik hesapların üstüne çıkabilmesi
gerektiğini, merhum Türkeş'in de bu özelliği örneklemiş bulunduğunu teslim
ederiz. Gerçekten de merhum Türkeş, siyasî ve fikrî hayatın
hiçbir döneminde günlük politikaların adamı olmamıştır. Onunla aynı dönemlerde
devlet hayatında sorumluluk almış bulunan şahsiyetlerin bu gerçeğe tanık
olduğunu biliyoruz. Nitekim, vaktiyle, Türkeş'in muarızı olan siyasetçilerin
bile, günlük şartların politik gerilimleri geride kaldıktan sonra, bu
özelliğini vurguladığını biliyoruz. İnsafla bakabilirsek, merhum Türkeş'in bir siyasî parti
lideri olarak hiçbir zaman popülist politika yapmadığını görürüz. Siyasî
ömrünün birkaç yıllık dilimi hariç, sürekli muhalefet konumunda bulunduğu
halde, Türkeş'in, bir kere olsun, halka, bol keseden imkân vaat ettiği vaki
değildir. Hemen hemen bütün rakiplerinin sürekli yaptıklarını Türkeş, bir defa
bile yapmamıştır. Hiçbir zaman şipşakçı kurtuluş reçeteleri dağıtmamış, şu veya
bu sosyal kesime şirin görünmek için hayal tacirliğine tevessül etmemiş, daima
dengeli bir söylem ve tutum içinde olmuştur. O kadar ki, zaman zaman kendi
mesai arkadaşları bile, Türkeş'i anlamakta güçlük çekmişlerdir. Onun, gündelik
hesaplara mahkûm davranmama kararlılığının, bazen, partisine oy kaybettirdiği,
hatta, Meclis dışında kalmak gibi sonuçların doğmasında etkili olduğu bile
düşünülmüştür. Bu yönde bir örnek olarak, sadece, Türkiye'deki bir
azınlığın dinî liderine yaptığı ziyareti hatırlatmamın yeterli olacağına
inanıyorum. Merhum Türkeş'in milliyetçi ve muhafazakâr bir siyasetçi sıfatıyla
bu ziyareti yaptığı günlerde, rakiplerinin, kendisine birtakım yakıştırmalarla
suçlayacaklarını ve karalamaya çalışacaklarını bile bile, sırf ülkenin
stratejik şartlarının gerektirdiğine inandığı için, böyle bir diyalogu
örneklediğini biliyoruz. Merhum Türkeş, bu ziyaret dolayısıyla vaktiyle
kendisini suçlayan ve tabanında gedik açmaya çalışan rakiplerinin, bir zaman
sonra aynı diyalog arayışına girdiklerini görünce, ne oldu, niye böyle yaptınız
demeye bile tenezzül etmeyecek kadar yüce gönüllü davranmıştır. Aslında, herkes siyasette günübirlik davranmanın
basitliğini kabul eder. Doğrusu, her parti ve her lider, geleceği düşünerek
hareket ettiğini, politikalarını buna göre belirlediğini öne sürer. Belki,
böyle davrandığına samimiyetle de inanmaktadır; çünkü, o geleceği ile
kendisinin ve partisinin geleceğini özdeş görebilir, üstelik, bunu inanarak da
yapabilir; ancak, söylenen ile gerçekleşen, sanılan ile hakikatte var olan, çok
nadiren örtüşmektedir. Oysa, siyasî hayat, partileri ve liderleri sık sık, bu
açıdan teste tabi tutar. Hele, Türkiye gibi, temel uygarlık sorunlarını
aşamamış ülkelerde, bu imtihan, neredeyse aralıksız olarak yaşanır. Siyasî
partiler ve liderler, günübirlik hesapları, uzun vadeli hesaplara tercih
ediyorlar mı etmiyorlar mı... Bu sınav, sürekli tekrarlanır. Siyasî partiler ve
liderler, kendi hesapları ile ülkenin çıkarları arasında tercih yapma durumunda
kaldıkları zaman, toplumu, kendilerinin önüne koyuyorlar mı koymuyorlar mı...
Bu test, bizde hiçbir zaman eksik olmaz. Açıkçası, Türk toplumu da, bu sınav süresince
günübirlik kararlar vermez. Belki, bazen günübirlik siyasetçilere günübirlik
payeler, bağışlar, onları öne çıkarabilir; ama, gönlündeki ebediyet tahtına
oturtacağı devlet adamlarını, Türk toplumu çok özenle seçer. Bu seçimi, zaman
içinde, sağduyusuyla ve mutlak isabetle yapar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Okumuş, lütfen toparlayınız. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Dolayısıyla, millet, cambazlık
yapan kişiyi seyredenken eğlenir, hatta, onu alkışlayabilir; ama, kutsal bir
emanet bırakacaksa, onu teslim edeceği kişiyi, çok parlak taklalar atmakla
tanınmış olanlarından seçmez. Türk Milletinin en kutsal emaneti gönlüdür ve
onu, ancak, ciddî sınavlardan sonra, güvenilir bulduğu kişiye verir. Bir lider, kendi mevkiinin ve partisinin hesapları ile
ülkenin çıkarları çeliştiği zaman, oy ve itibar kaybetmeyi göze alabiliyor mu;
hatta, gerekirse, kötü adam yerine konulmayı bile içerisine sindirebiliyor
mu... İşte, Merhum Türkeş'in, kısır güncel hesapları aşan siyaset ve devlet
adamlığını, bugünün şartlarında bir kere daha gözümüzün önüne getirmeye
çalışırsak, inanıyorum ki, kendimize iyilik ederiz. Bugün, siyasî hayatımız
için acil bir tıbbî müdahale kadar zorunlu olan tavır, kısa günün kârına
yönelik davranış ve söylemlerden kaçınmaktır. Temenni ederiz ki, Merhum
Türkeş'in aziz hatırası, bize böyle bir yönde ilham versin. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Okumuş. Biz de, Sayın Türkeş'i rahmetle anıyoruz. Gündemdışı son söz, Makedonya krizi ve Balkanlardaki
son gelişmeler konusunda söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin
Kansu'ya aittir. Buyurun Sayın Kansu. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. 3. - İstanbul
Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, Makedonya krizi ve Balkanlardaki son
gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin
cevabı HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; son günlerde, Makedonya'da yaşanan olaylar ve Balkanlardaki
gelişmeler üzerine, gündemdışı söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Avrasya'nın tam kalbinde yer alan stratejik konumuyla
Balkanlar, tarih boyu, bir dünya gücü olma mücadelesine giren çeşitli
imparatorluk ve devletler ile medeniyet ve kültürlerin karşı karşıya geldikleri
bir mekân olagelmiştir. Bu durum ve dağlık coğrafî koşulların etkisi, bölgenin
bugünkü çok etnisiteli, çok dinli, çok kültürlü siyasî ve demografik yapısını
da açıklar. Nitekim, Doğu ve Batı Roma İmparatorluklarını birbirinden ayıran
sınır, bugünkü Bosna-Hersek sınırları içerisinden geçmiştir. Dolayısıyla, bu
tarihten sonra, bölge, Hıristiyanlığın iki büyük mezhebinin Katoliklik ve
Ortodoksluğun mücadelesine sahne olmuştur. Özellikle Osmanlı egemenliğiyle,
bölge, iki büyük din ve kültürün, Hıristiyanlık ve İslamiyetin de karşı karşıya
geldiği bir mekân olmuştur. Bir yerel coğrafya terimi olarak, sık ormanlarla kaplı
sıradağ manasına gelen "balkan" kelimesinin, politika terminolojisine
binbir parçaya bölünme anlamında "balkanlaşma" olarak geçmesinin ve
dolayısıyla, bölgedeki bugünkü çalkantıların ardında böyle bir tarihî ve
coğrafî gerçek yatmaktadır. Bu tarihî ve coğrafî koşullarda, birbirleriyle
yeterince temasa geçemeyen, ilişki kuramayan bölge halklarının,
ulus-devletleşme süreci de çok gecikmiştir. Bugünkü çalkantıların, bu süreci
tamamlamaya dönük yönünü de hatırda tutmak gerekir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarihî ve
stratejik önemini kısaca, böylece vurgulayageldiğimiz Balkanlarda yaşanan her
gelişme, Türkiye'yi çok yakından ilgilendirmekte ve doğrudan etkilemektedir. En
basitinden, Balkanlarda yaşanan her dramatik olay, burada yaşayan Türk ve
Müslüman akraba toplulukları Türkiye'ye göçe zorlamakta, bu da, bölgedeki
siyasî ve demografik dengeleri altüst etmektedir. 1878 Berlin Kongresinden bu yana yaşanan Balkan
Savaşları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, soğuk savaş ve sonrasındaki
Bosna-Hersek Savaşı, Kosova'daki ve son olarak Makedonya'daki çatışmalar, daima
bölgedeki Müslüman halkın aleyhine işlemiş, bu insanların da yüzü, daima
Anadolu'ya dönük olagelmiştir. Bütün bunları, Balkanlardaki Osmanlı bakiyesini
tasfiyeye yönelik olaylar olarak değerlendirmek gerekir. 1912-1913 Balkan Savaşları sırasında, kayıtları
tutulamayan yüzbinlerce Müslüman Türk ve akraba topluluklar, Sancak, Kosova,
Doğu Makedonya ve Batı Trakya'dan Türkiye'ye göç etmiştir. Bugün, Makedonya'da
yaşanan silahlı çatışmaların ardında, o günlerde, Doğu Makedonya'da olduğu
gibi, Batı Makedonya'nın da Müslüman nüfustan arındırılma niyet ve
girişimlerini görmek gerekir; çünkü, Makedonya'daki sorunun en can alıcı
noktasını nüfus dengeleri oluşturmaktadır. Makedonya'da, on yıldır,
uluslararası gözlemcilerin izleyebileceği bir düzeyde nüfus sayımı
yapılamamıştır; 1991 ve 1994'te yapılan nüfus sayımlarını, Arnavutlar protesto
etmiştir. Müslümanlar arasındaki doğum oranının yüksekliği de, yönetimi
tedirgin etmektedir. Nisan ayı içerisinde, AGİT gözetiminde yapılması planlanan
Makedonya'daki nüfus sayımı öncesinde, bu çatışmalar düşündürücüdür. Makedonya'daki Arnavutlar, ayrıca, kurucu millet olma,
adil bir seçim sistemi ve anadillerinde yükseköğretim hakkı, askerî ve sivil
bürokraside nüfusları oranında görev alabilmeleri gibi çeşitli demokratik
haklarının verilmesini talep etmektedirler. Avrupa Birliği gibi, çeşitli
uluslararası kuruluşların da telkinleriyle, Makedon yönetiminin diyalog yoluyla
çözüme yanaşma meyli, bölgenin huzur ve istikrarı açısından sevindirici bir
gelişmedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; cumhuriyetimizin
ilanından bu yana Balkanlardan Anadolu'ya yaşanan göçlerde ise, resmî rakamlara
göre, toplam 504 434 göçmen Türkiye'ye gelmiştir. Bu rakama, Mayıs ve Ağustos
1989 arası yaklaşık 400 000 Türkün Bulgaristan'dan Türkiye'ye geçmesi -ki, bu
göç, İkinci Dünya Savaşından bu tarihe kadar Avrupa'da yaşanan en büyük göç
hareketidir- dahil değildir. Bu rakamlar açıkça göstermektedir ki, Türkiye,
Balkanlarda yaşanan en ufak bir gelişmeye kulaklarını tıkayamaz, gözlerini
kapayamaz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. Buyurun efendim. HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Türkiye'nin menfaatları ve
savunma öncelikleri de böyle bir ilgisizliğe asla müsaade etmez. Soğuk savaş sonrası dönemde, Balkanlardaki ülkemiz
çıkarlarının tehdidine yönelik en önemli gelişme, bölgede, her olayda kendini
hissettiren Yunan-Sırp eksenidir. Bu eksen, Makedonya ve Bulgaristan üzerinden
Türkiye'yi çevrelemeye yönelik girişimleri her geçen gün artırmaktadır. Şu
sıralar, Makedonya'da patlak veren silahlı çatışmalar da dahil, Balkanlardaki
birçok meselenin ardında, Kosova'nın resmî siyasî statüsünün henüz
belirlenmemiş olmasının payı da büyüktür. Kosova halkının büyük bir
ekseriyetini teşkil eden Arnavutlar, Kosova'nın tam bağımsızlığını talep
ederken, Batı, bu bağımsızlığa taraftar gözükmemekte, Kosova'nın gevşek bir
şekilde Sırbistan'a bağlı kalmasını arzu etmektedir. Bu statünün ne şekilde
belirleneceği, Arnavutluk- Kosova, Makedonya-Karadağ, Yunanistan ve Sırbistan
sınırları içerisinde yaşayan 7 milyonluk Arnavut nüfusu çok yakından
ilgilendirmektedir. Bölgede dağınık bir şekilde yaşayan bu nüfus da, sonuçta
Balkan denklemini etkilemektedir. Ülkemizin hiç arzu etmediği şeyin, bu
denklemin bozulması, Balkanlarda yeni karışıklıkların çıkması olsa gerektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kansu, son cümleniz için mikrofonu
açıyorum, konuşmanızı lütfen tamamlayınız. HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Türkiye, bölgede çıkması
muhtemel bu tip karışıklıkları önlemek için, uluslararası platformlarda her
türlü girişimlerde bulunmalıdır, Balkan zirvesi ve Güneydoğu Avrupa İstikrar
Paktı, bu alanda en önemli platformlardır. Bu düşüncelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kansu. Devlet Bakanımız Hasan Gemici cevap verecekler. Buyurun efendim. Süreniz 20 dakika. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu'nun, Makedonya
sorunlarıyla ilgili yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye, sorunun başlangıcından itibaren Makedonya'nın
istikrarını, toprak bütünlüğünü, egemenliğini ve uluslararası anlaşmalarla
belirlenmiş sınırlarını tehdit eder nitelikte ortaya çıkan olayların bir an
önce sona erdirilmesi ve sorunun ivedilikle çözüme kavuşturulması için etkin
şekilde gayret sarf etmiş, girişimler yapmış, uluslararası toplumun aynı
yöndeki çabalarını kuvvetle desteklemiş ve bu yolda yapıcı katkılarda
bulunmuştur. Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımız, olayların başlangıcından
itibaren Makedon karşıtı ile muhtelif telefon görüşmeleri yapmış, Dışişleri
Bakanımız Sayın Cem, sorunun ciddî boyutlara ulaşabileceğini, 7 Şubat tarihinde
NATO Bakanlar Konseyinde dikkate getirmiştir. 16-18 Mart tarihlerinde Türkiye'ye gelen Makedonya
Dışişleri Bakanı Sayın Kerim ile görüşülmüş, NATO çerçevesindeki çabalara
katılınmış, Kosova-Türk Tabur Görev Komutanlığı, Makedonya-Kosova sınırında 35
kilometre uzunluğunda dağlık ve mayınlı bölgede sınır kontrollerine
başlamıştır. Sayın Başbakanımız Bülent Ecevit, 23 Mart günü, Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Bush dahil, konuyla ilgili devlet ve hükümet
başkanlarına ve uluslararası kuruluşların üst düzey yetkililerine mektuplar
göndermişlerdir. Son olaylardan Makedonya'nın değişik bölgelerinde
yaşayan soydaşlarımız da olumsuz etkilenmekte ve gelişmelerden kaygı
duymaktadırlar. Soydaşlarımızdan bir kısmı, olaylar yatışıncaya kadar
kendilerini güven ve huzur ortamı içerisinde hissedecekleri ülkemizde bulunan
akrabalarının yanına geçici olarak gelmiş bulunmaktadırlar. Makedonya'nın yaşamakta olduğu bu zor günlerde, bu
ülkede yaşayan soydaşlarımızın sıkıntı ve endişelerinin bilincinde olan
Türkiye, 20 Mart günü soydaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları Gostivar Kentine
Üsküp Büyükelçisini göndererek, Türkiye'nin, soydaşlarının yanında olduğunu
göstermiştir. Sorunun bugün için, bu ülkede yaşayan Arnavut azınlığın
haklarının artırılmasıyla aşılabilecek siyasî bir konu haline getirildiği
görülmektedir. Makedon Hükümetinin bu çerçevede, anayasa değişikliği
de dahil, birtakım düzenlemeleri hayata geçirmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu bağlamda, Makedonya'da yaşayan soydaşlarımızın da,
başlatılacak bu yeni sürece katılarak sorunlarını, hayatî çıkar ve
beklentilerini dile getirmeleri, ayrıca hak ve statülerini yeni yasal
düzenlemede tescil ettirmeleri konusunda ülkemiz her türlü desteği verecektir. Aşırı unsurların silahlı eylemleriyle ortaya çıkan son
olaylardan, Makedonya'nın değişik bölgelerinde yaşayan soydaşlarımız da olumsuz
yönde etkilenmekte ve gelişmelerden kaygı duymaktadırlar. Soydaşlarımızdan bir kısmı, olaylar yatışıncaya kadar,
kendilerini güven ve huzur ortamı içerisinde hissedecekleri ülkemizde bulunan
akrabalarının yanına geçici olarak gelmiş bulunmaktadırlar. Emniyet
Genel Müdürlüğü Yabancılar
Hudut İltica Dairesi
İltica-Göç-Vatandaşlık
Şubesinden alınan rakamlara göre, 2 Nisan 2001 günü saat 08.00
itibariyle, 1 Mart 2001 tarihinden bu yana 10 845 Makedon vatandaşı ülkemize
giriş, 6 901 Makedon vatandaş ise ülkemizden çıkış yapmıştır. Bu durumda,
ülkemizde kalanların sayısı 3 944'e düşmüştür. Makedonya'daki gelişmeler hükümetimizce dikkatle izlenmektedir.
Makedonya'da barış ve huzurun kısa sürede sağlanması dileklerimle Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz. Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Sözlü sorunun geri alınmasına dair bir önerge vardır;
okutuyorum: B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER 1. - Amasya
Milletvekili Akif Gülle’nin (6/1236) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/342) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 538 inci
sırasında yer alan (6/1236) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Akif Gülle Amasya BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım. IV. -
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1. - Devlet
Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis soruşturması
önergesinin gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve
Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı
hususundaki öngörüşmelerin 3.4.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi 19.3.2001 tarihinde dağıtılan ve 20.3.2001 tarihli 71
inci Birleşimde okunmuş bulunan Devlet Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas
numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 100 üncü maddesi
gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki görüşmelerin 3.4.2001 Salı
günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca
uygun görülmüştür. M. Vecdi Gönül Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili
Turhan Güven DYP Grubu Başkanvekili BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektrik kesilmesi
sebebiyle okunma sırasında acaba anlaşıldı mı anlaşılmadı mı? Anlaşıldı. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Elektriği Sayın Derviş mi
kesiyor?!. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, elektriğe zam mı
geliyor?!. BAŞKAN - Sayın Veysel Candan'ın, Sayın Devlet Bakanı
Recep Önal hakkında verdiği soruşturma önergesinin bugün görüşülmesi konusunda
Danışma Kurulunda ittifak hâsıl olmuştur; onu oylarınıza sunacağım. Yalnız, daha evvel görüş bildirmek isteyen var mı
efendim? Olmadığı anlaşıldı. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. B) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. -
GenelKurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 3 Nisan 2001 Salı günü yaptığı
toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Zeki Çakan ANAP Grup Başkanvekili BAŞKAN - Efendim, şöyle yapacağız: Maddeleri, önce
okutacağım, sonra işleme alacağım. Bu, bir grup önerisi oluyor; Danışma Kurulu ittifak
sağlayamamıştır. Önce önerileri okutuyorum: Öneriler: 1. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 261 inci sırasında bulunan 636
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 10 uncu sırasına, 12 nci sırasında
bulunan 407 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 11 inci sırasında
bulunan 406 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 15 inci sırasında
bulunan 438 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınması
önerilmiştir. 2. Genel Kurulun 3 Nisan 2001 Salı günkü birleşiminde,
Devlet Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis soruşturması
önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra, sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi;
Genel Kurulun 3 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 4 Nisan 2001 Çarşamba ve 5
Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 6 Nisan
2001 Cuma günü de 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması ve bu toplantıda da
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 4 Nisan 2001 Çarşamba günü sözlü
soruların görüşülmemesi ve bu birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 5
nisan 2001 Perşembe günü gündemin 12 nci sırasına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Aleyhte olmak üzere, İçel Milletvekili Sayın
Turhan Güven; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Artık alıştı Meclis; Danışma Kurulu, bazen, haftanın
beş gününde de toplantıya çağrılabilir ve gündem her dakika değişebilir. Tabiî,
gündemi değiştirmek iktidar partilerinin hakkıdır, hükümetin hakkıdır. Acaba,
hükümetin hakkıdır derken, Meclisin mi, hükümetin mi hakkıdır; o noktaya parmak
basmak lazım, altını çizmek lazım. Gündemi değiştirmek, ehemmi mühimme tercih
etmek hükümetin değil, bence, Meclisin hakkı olması lazım; ama, bir süreden
beri, ne hikmetse, Yüce Meclis gözardı edilmek suretiyle, her gün, gündeme yeni
yeni bir şeyler getiriliyor ve tabiî, muhalefet olarak da biz, bu
getirilişlere, hukukî deyimiyle ve İçtüzüğün bize verdiği hakla, karşı koymaya
çalışıyoruz; ama, işin 348'le ölçülmesi anında da bir sonuç almak mümkün
olmuyor. Ancak, sonunda da, 348'den az olmasına rağmen, 183 haklı çıkıyor, 348
haksız çıkıyor; olay bu. Şimdi, bakınız, Yüce Mecliste, tahminen bundan birbuçuk
ay evvel, yine Danışma Kurulunda biz oturduk, 5 partinin değerli grup
başkanvekilleriyle birlikte bir karara vardık -İçtüzük de o günlerde
değişmişti- dedik ki, temel kanun olarak sizler neyi getirmek istiyorsunuz,
şunları bir gündeme getirin, size yardımcı olalım. Değerli milletvekilleri,
bize, o gün için, koalisyon ortakları, grup başkanvekilleri, en başta iki kanun
tasarısı getirdiler; biri, Hayvanları Koruma Kanununu tasarısıdır, biri de,
Türkiye'nin hukuk sistemini yeniden dizayn edecek olan bir tasarı, Avukatlık
Kanunu Tasarısıdır. Katıldık; dedik ki: "Getirin, bir an evvel Meclisin
gündeminden bunları çıkaralım; yıllardan beri bir beklentisi olan bu kanunları,
Meclis gündemi artık bıraksın. Yalnız, bunu hukuk kesimi de bekliyor."
"Evet" denildi. Yalnız bir iki madde üzerinde sıkıntı olabileceğini
ifade eden bir parti grup başkanvekili arkadaşımızın görüşüne biz de saygı
duyduk, "üç gün içinde, dört gün içinde Adalet Komisyonu Başkanı ile
lütfen görüşün; nerede, ne yapılabileceği hususunu birlikte karara bağlayalım
ve bunu görüşelim" dedik. Değerli milletvekilleri, bakın, birbuçuk ay geçti.
Mecliste Danışma Kurulunun nadirattan olan beraberliğini bozan ve bir de
kamuoyuna duyurulduktan sonra Meclise karşı olan güvenin ve itimadın
kaybolmasına sebebiyet veren bir durum var. Denildi ki: "Bu Meclis, bu
hafta içerisinde Avukatlık Kanunu Tasarısını görüşecek ve çıkaracaktır."
Birbuçuk ay geçti... Ve şimdi, gündeme, yeni yeni kanun tasarıları geliyor,
Avukatlık Kanunu Tasarısı yine yok! Ve sırasını kaybediyor; en önde olan
Avukatlık Kanunu Tasarısı, ta 15 inci, 16 ncı, 17 nci sıralara doğru
kaydırılıyor. Şimdi sormak lazım: Madem, bu böyle de, siz, ne diye
buna karar verdiniz?.. Bu kadar önemli gördüğünüz şeyden niye vazgeçiyorsunuz
ve bugün neyi görüştürmeye çalışıyorsunuz?.. 15 kanun, 15 günde çıkar... Ee,
çıkar... Yüce Meclis, 15 günde 30 tane de kanun çıkarır; yeter ki, konsensüs
olsun; yeter ki, getireceğiniz kanunların içerisinde millet olsun, milletin
yararı olsun, millete umut verecek kanunlar olsun, tasarılar olsun; o zaman, 15
günde 50 kanun da çıkarırız; cumartesi de çalışırız, pazar da çalışırız,
gerekirse 24 saat de çalışırız; ama, içinde milletin yararı yoksa, tersine,
millete zarar verecek ve umut vermeyecek tasarılar getirecekseniz, ona
"muhalefet de katılsın" demeniz mümkün mü?! Bu Şeker Kanunu Tasarısıyla -güzel maddeleri olabilir-
siz, pancar üreticisine ne veriyorsunuz; bana, bunu söyleyin. Hemen, gündemin 1
inci maddesi gibi öne aldınız, öbür maddeyi geriye ittiniz. Ne veriyorsunuz?..
Peki, çıkmasını arzu ettiğiniz 15 tane kanun... Bakınız, şubat ayındaki o
depremden sonra, o krizden sonra bir ay geçti, nerede bu kanunlar?.. Bir gün
bile beklemeye tahammülü olmayan bu kanunlar nerede, bu tasarılar nerede?..
Niye, bir ayda çıkarmadınız da 15 günde çıkarıyorsunuz?.. Değerli arkadaşlarım, bunların hesabını birilerinin
vermesi lazım. Türkiye bu kadar sıkıntıdaysa, bir an dahi boş zamanı olmadığı,
derhal önlemler alınması arzu ediliyorsa; önümüze getirdiğiniz, iki yıldan beri
uygulamaya çalıştığınız ve göklere çıkardığınız, tozpembe gösterdiğiniz sistem
yıkılmışsa, siz milletten güven mi bekliyorsunuz?.. Bu, hayal-i-ham olur. Siz,
milletten güven bekleyemezsiniz. Siz, iki yıl, hatta arkanıza sivil toplum
örgütlerini de destek alarak... Tam destek verdiler size ve o gün, ondan sonra
da Yüce Meclise hakarete varan birtakım elfazda bulundular da, sonra düzeltme
nezaketinde bulundular diyelim... "550 adet israftır" diyen insanlar
tam destek verdi. Evet, "adet" dedi -dikkat buyurun- "adet"
dedi, bize ve size. Ondan sonra da "yanlış anlaşıldı" dedi. Tamam,
biz de yanlış anlaşıldığını kabul ettik, sayı olduğunu ifade etmeye çalışmış
Sayın Başkan, Sayın Baydur ve bu hakaretin altında, Yüce Meclis, tabiî, Başkanı
vasıtasıyla ve sizlerin değerli grup başkanvekilleriniz de gerekli tepkiyi
gösterdi. Gösterdi de ne oldu?.. Size beşli inisiyatif deyip de tam destek
verenlerin bugünkü durumdan sorumluluğu yok mu?.. Onların da sorumluluğu var.
Tozpembe göstere göstere, yanlışlara doğru diyerek bu noktaya getiren
insanlardan da elbette bir şeyler sormak lazım. Bütün bunları bir tarafa bırakıyoruz. Şimdi, Cuma,
çalışma gönü, tamam, çalışalım. Getirdiğiniz kanunlara bir bakın; bunlar, kanun
hükmünde kararname şeklinde çıkıp da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen
kararnamelerin kanun haline gelmesi. Çıkmalı mı; çıkmalı. Çıkmalı, ben bir şey
demiyorum; ama, siz bunlardan bahsetmediniz, çok daha önemli kanunlar
getireceğinizi söylediniz. Onlar nerede?.. Niye bir aydır hazırlık
yapmadınız?.. Zaman akıp gidiyor; neredesiniz?.. Sözüm, tabiî,
milletvekillerine değil canım; sözüm hükümete. Şu arkaya dönüp bakamıyorum;
inşallah, önümüzdeki sene beraber olma imkânına sahip olacağız, buradan daha
rahat konuşacağız; çünkü, kürsü yukarıya çıkacak; o zaman, dönüp, hükümet kimse,
onlara daha rahat hitap etme imkânına sahip olacağız. Onun için, değerli milletvekilleri, bakınız,
Türkiye'de, sistemi oluşturmak istiyorsanız, tutarlı, sağlam, geçerli ve halkın
yararına olan bir sistem geliştirin. "Bu olmadı bu, bu olmadı bu"
demek, bu milletin zararınadır, kimsenin de yararına değildir. Mesele, milleti
kurtarmaktır. Hükümeti kurtarma uğruna bir şeyler yapacaksanız, artık kurtarma
çareleri kalmamıştır; artık, bu sistemde ayarlama falan da olmaz, bu hükümet
ayar tutmaz. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven. Sayın Arınç da önerinin aleyhinde söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Arınç. Süreniz 10 dakika. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum; çalışmalarımızın hayırlı olmasını
diliyorum. Bugün, Meclis soruşturması üzerindeki görüşmelerin
bugün yapılmasıyla ilgili bir Danışma Kurulu önerisi geldi; o, ittifakla kabul
edildi; biraz evvel de, hükümet ortağı partilerin grup önerileri geldi. İki konuyu arz etmek üzere aleyhte söz aldım; yoksa,
biraz evvel de okunduğu gibi, karşı çıkmamızı gerektiren ve şu anda basılı
gündemde yerini almış kanunlar ve sıraları daha önce konuşulduğu ve çok önceden
kararlaştırıldığı için, belki Danışma Kurulu önerisi haline bile gelmesi mümkün
olan; ama, niçin muhalefet ettiğimizi, belki bu imkân içerisinde
söyleyebileceğimiz birkaç konuyu arz etmek istiyorum. Bir tanesi, değerli arkadaşlarım, bugünden itibaren,
Cuma günü de dahil olmak üzere, Meclis çalışması konuluyor. Soruşturma bugün
bitip sonuçlandıktan sonra, yeni dağıtılmış bulunan Şeker Kanunu Tasarısına
öncelik verildi, 10 uncu sıraya alındı; o, yarın akşam, bitinceye kadar
görüşmeler uzatılacak; daha sonra da, gündemde yerini almış olan, millî
savunmayla ilgili, İçişleri Bakanlığıyla ilgili bazı tasarılar, kanun hükmünde
kararnameler belki görüşülebilecek. Değerli arkadaşlarım, birinci itirazım şudur: Gündemde
yerini 1 inci sırada muhafaza eden Avukatlık Kanunu Tasarısı var. Çok uzun bir
çalışmanın sonucunda -şahsî kanaatimi ifade ediyorum- başarılı bir sonuç alındı
ve 1969 yılından beri bir kanun değişikliğine ihtiyaç gösteren Avukatlık Kanununda
bazı temel değişiklikler yapıldı. Alt komisyon çalıştı, komisyon çalıştı,
değişik görüşler tartışıldı ve üzerinde bir mutabakat sağlandı. Yine, bütün
siyasî partilerimizin ittifakıyla, İçtüzüğün 91 inci maddesi gereğince, bu
kanun tasarısının özel gündemle görüşülmesi de karar altına alındı. Basılı
gündeme dikkat ederseniz, 16 Şubattan bu yana, Danışma Kurulu kararıyla
Avukatlık Kanunu Tasarısının bu özel gündemle görüşülmesi kabul edilmiş
bulunuyor. Neredeyse iki aya yaklaşan bir süre var; önündekiler gitti, sıra
Avukatlık Kanunu Tasarısına geldi; ama, ne hikmetse, bu tasarının
görüşülmesinden ısrarla kaçınıyorlar. Değerli arkadaşlarım, şüphesiz, Adalet Bakanının gelip
yerini alması, komisyonun gelip yerini alması ve belki de hükümet ortağı
partiler arasında, varsa, bazı ihtilafların çözülmesi lazım. 40 binden fazla
meslektaşımızın beklediği ve gerçekten önemli bir ihtiyaca cevap verecek olan
Avukatlık Kanunu Tasarısı talihsiz herhalde, geçen dönem de bu dönem de, bu
şekilde yasalaşmadan bekliyor. Şimdi tam sırası gelmişken, gündemde yeri 1 inci
sıradayken ve özel gündem olarak görüşülmesi de kabul edilmişken, sanıyorum,
çalışmalarımızı çok fazla aksatmayacaktı, birkaç saatlik bir çalışma içerisinde
Avukatlık Kanunu Tasarısını çıkarmış olacaktık. Bugün Danışma Kurulunda da ifade ettim, Sayın Turhan
Güven arkadaşımız da ifade ettiler; bütün meslektaşlarımızla birlikte,
kuruluşlarımız, Barolar Birliğimiz ve hukuk mesleğiyle yakından ilgili olan pek
çok arkadaşımız, bu kanun tasarısının görüşülmesini ve çıkmasını bekliyor.
Bunun görüşülmesinde ısrar ettim; niçin, çünkü, eğer, bugün görüşülmeyecek ve
bu öneri, ortak öneri kabul edilecek olursa, öne çıkan kanunlarla, Avukatlık
Kanunu Tasarısı 17 nci sıraya düşecek ve önümüzdeki haftalardan itibaren de,
beklenen kanunlar gelip ön sıraları aldığı zaman, Avukatlık Kanunu Tasarısının
görüşülmesi bir başka bahara veya kışa kalacak. Umarım böyle olmaz; ama, bugün
aldığımız karar, bunun yolunu açacak bir karardır. Ben, dikkatinizi bu konuya
çekmek istiyorum. Üzerinde ittifak edilmiş bir tasarının görüşülmesi çok fazla
bir zaman da kaybettirmeyecek olduğu halde, önüne başka şeyler konulup, âdeta
görüşülmemesini temin etmeye yönelik bu çabayı kabul etmediğim için, bu
önerinin Danışma Kurulu önerisi haline gelmesine gönlümüz razı olmadı. Değerli arkadaşlarım, ikinci bir konu da, gazeteler
yazıyor-çiziyor, televizyonlarda konuşuluyor, herkesi davet ediyorlar,
fikirlerini söylüyorlar, bir de kendilerine göre isim takmışlar, Derviş
kanunları geldi, Derviş kanunları gitti... Yani, bu tabir, çok yanlış tabiî.
Kanun, tasarı ve teklif olarak gelir, komisyonlar ve Genel Kurul değerlendirir,
çıkacaksa çıkar, çıkmayacaksa çıkmaz; ama, bazı kanunlara bu tür isimler
bulunmasını fevkalade yakışıksız bulurum. Yalnız, kamuoyunda, şüphesiz "bu 15 tane yasa
çıkarsa çıkar, çıkmazsa Türkiye bir kaosa gider ve kriz daha da
derinleşir" sözleri, daha büyük bir panik ve endişe meydana getirdi.
Şimdi, bu haftanın başlangıcında da hepimiz, biraz da merakla, acaba ne gelecek
diye bekliyoruz. Gele gele, bu kanunlar içerisinden, aslında, belki, uzun
süredir komisyonlarda görüşülen Şeker Kanunu Tasarısı geldi, onun dışında bir
şey yok; hepsi, zaten, gündemde sırasını almış olanlar. Değerli arkadaşlarım, bu konuda birkaç hususu prensip
olarak sizlere, Genel Kurula arz etmek istiyorum. Bir defa, Derviş kanunları
veya bir başka şey; Türkiye, dışarıdan bir dayatmayla Parlamentosunda bir
düzenleme yapacak değil. Bunu, Anayasanın 6 ncı maddesindeki bağımsızlık
ilkesine, 7 nci maddesindeki Türkiye Büyük Millet Meclisinin fonksiyonlarına
tamamen ters bir tutum olarak görürüz. Şüphesiz, bir Sayın Bakan var hükümetin
içerisinde, kendisine, özel olarak, ekonomiyle ilgili çok büyük yetkiler
tanındı, görevler verildi. Kendisi de, yurt dışından, hem uluslararası finans
kuruluşlarından destek aramaya gidiyor hem de ABD yönetimiyle -belki Almanya ve
Fransa'daki kuruluşlarla da- Türkiye'nin, içinde bulunduğu bu krizden nasıl
çıkabileceği konusunda temaslar yapıyor. Bunlara bir diyeceğimiz; ancak, Sayın
Bakan, hükümetin bir üyesidir; hükümet burada, Parlamento burada, ne yapılacağı
konusunda öncelikle bu Meclisin dikkate alınması lazım. Millet iradesinin
tecelli ettiği yer burasıdır. Sayın Bakanın Türkiye'ye gelişinden itibaren
konuşmalarını da dikkatle takip ettiğimiz zaman, hatırlıyorum, mesela, Kurban
Bayramı sonrası 5 maddelik bir konuşmasında "ulusal bir program olacak,
Meclisin desteğini almamız şart, siyasî destek mutlaka gerekli, toplumsal
desteğe ihtiyacımız var, enflasyon hesabında sapma olabilir" diyordu. Ezberledim
ben bunu. Şimdi, bunlardan çok büyük sapmalar var. O tarihte "ulusal program" denilirken, şimdi
"IMF'yle masa başına oturup imza atacağız" deniyor. Demek ki, bir IMF
programının Türkiye'ye getirilmesi söz konusu; ama, 3 tanesini hâlâ
önemsiyorum. "Siyasî desteği ihtiyacım var" diyor Sayın Bakan. Bu,
herhalde, mensup olduğu hükümetten beklediği bir destek olmasa gerek; çünkü,
Sayın Bakan, bu hükümetin bir üyesiyse, ikide bir Sayın Başbakan ve
yardımcılarının "Derviş'in arkasında tam desteğimiz var" demesi, çok
gülünç bir olay. Ya, bu Sayın Bakan hükümetin dışında bir kimse veya Sayın
Başbakan ve yardımcıları hükümetin dışında oluyorlar ki, destek temin etmeye
çalışıyorlar. Bu hükümet varsa ve Sayın Bakan da bu hükümetin bir
bakanıysa, ayrıca bir destekten bahsedilmesi, malumu ilamın ötesinde, çok
yanlış bir şey olur. Sanıyorum Sayın Bakanın ifade etmek istediği şey, hükümet
ortağı üç partinin desteği değil, Parlamentondaki siyasî partilerle ortaya
konulacak bir mutabakatın icra edilmesidir. Dolayısıyla, Sayın Bakan, bu
sözünde mutlaka samimidir, ama, ihmalkâr davranıyor ki, hâlâ, bu Parlamento
içerisinde yer almış olan siyasî partilerimizden -hükümet ortaklarını bir kenara koyayım- anamuhalefet partisi ve
muhalefet partisine bir nezaket ziyaretinde dahi bulunmadan, görüşlerini ve
fikirlerini almadan, nasıl bir siyasî destek temin edecektir; doğrusu bunu
hayretle karşılıyorum. Sayın Bakanın bu arayışları, sadece birtakım
sendikaların, birtakım işveren kuruluşlarının, birtakım eski mektep arkadaşlarının
ziyaretleriyle sınırlı kalmamalı, hatta Amerika'ya, Fransa'ya, Almanya'ya
gitmeden önce, zahmet edip, Meclise kadar lütfetmeli ve milleti temsil eden bu
partilerimize, mutlaka, görüşlerini, fikirlerini ve düşüncelerini aktarmalı,
onlardan da mukabil düşüncelerini istemelidir. (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) Hatta, Sayın Bakan zaman bulmalıdır, sadece Meclis
içindeki partilerle değil, Meclis dışındaki partilerden de talepkâr olanlar
varsa, mesela Cumhuriyet Halk Partisiyle, mesela Büyük Birlik Partisiyle,
mesela HADEP'le dahi bu ülkenin sorunlarını konuşmalı, görüşmeli; toplumsal
mutabakatı da, siyasî desteği de bundan sonra sağlayabileceğine inanmalıdır. Bir teknokrat olarak, uluslararası bir finans
kuruluşunda çalışmış bir insan olarak, meselenin bu yönünü ihmal etmiş
olabilir; ancak, bunu defalarca ortaya koyduk ve âdeta, sonunda "acaba
anamuhalefet partisinin gözü kapıda da, ne zaman girecek diye bekliyor mu"
gibi, biraz da onur kırıcı bir duruma düşmemek istiyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen tamamlayınız. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu, Sayın Bakanın,
nezaketinden öte, görevidir, görevi olmalıdır. Türkiye'de 65 milyon insanımızın
cayır cayır yandığı bu kriz ortamında, bu yangın nasıl sönecek; bunu, 5 milyon,
6 milyon, 7 milyon oyu temsil eden veya Parlamento dışında kalmış bütün
partilerimizle görüşmeli, tartışmalı ve onlardan bilgi almalıdır. Bu yapılırsa, sanıyorum ki, sayısal desteğe ihtiyacı
olmayan hükümet partileri, bir manevî desteği, psikolojik ve moral desteği
bulabilirler. Bu, sadece Parlamento çatısıyla sınırlı kalmaz, halkımıza da
yansır -ümit bekleyen, güven bekleyen 65 milyon insan- bu krizin nasıl
söndürüleceği konusunda Parlamentoda sağlanmış olan bir mutabakatı halkın
içerisinde de görmek mümkün olabilir. Ne düşündüğünü bilmediğimiz, niçin önümüze
getirileceğini bilmediğimiz, karşılıklı düşünce alışverişinden geçmemiş bir
konuda, kimse, meccanen ve bedava destek beklemesin. En azından nezaket
kuralları, bu konuların, Parlamento çatısı içerisinde bir mutabakata
varılmasını ister... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Son cümleniz için açıyorum Sayın Arınç. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 65
milyon insanımızı hep beraber düşünüyoruz. İçine düştüğümüz bu kriz bir
yangınsa, önce onu söndürmeliyiz, sonra hasar tespiti yapmalıyız, sonra bu
yangını kim çıkardı, nasıl çıkardı, onu araştırmalıyız ve cezasını vermeliyiz;
ama, hepimize düşen, şimdi, elimize bir kova su alıp, acilen ne yapılması
gerekiyorsa onu yapmaktır. Biz bunu söylüyor ve vaat ediyoruz; ama, hükümetten
de, Sayın Derviş'ten de duyarlılık bekliyoruz, hassasiyet bekliyoruz. Yoksa, böyle bir duyarlılık gösterilmezse,
Parlamentoda, mutabakatın dışında olumsuzluklar yaşanabilir, bunun da sorumlusu
hiçbir zaman biz olmayız. Takdirlerinize sunuyorum, saygılarımı sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. İçtüzüğün 63 üncü maddesi gereğince, Sayın İsmail
Köse... Herhalde lehte konuşacaksınız?.. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 10 dakika. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; konuşmama başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, Danışma Kuruluna götürmüş olduğumuz önerilerimiz
üzerinde, lehine kanaatlerimi arz etmek istiyorum. Öncelikle, Salı günü saat
20.00'ye kadar ve Cuma gününe kadar devam etmek suretiyle bir karar
getiriyoruz. Meclisimizin 19.00'dan 20.00'ye kadar 1 saat ve 15.00'ten 14.00'e
çekiyoruz, 1 saat de önce başlaması önerimiz var; çünkü, her zaman
tekrarlıyoruz, bir daha altını çiziyorum, Türkiye'nin zamana ihtiyacı olduğunu
ifade ediyorum ve muhalefet sözcüleri de aynı kanaatte olduklarını ifade
etmişlerdir. Ben, tabiî, burada, şu konunun kamuoyunda yanlış
anlaşılmaması için bir hususu arz etmek istiyorum. Bundan birkaç gün önce,
Sayın Arınç, basına vermiş olduğu bir
demeçte, hükümetten gelecek olan tasarılara destek verileceğini, özellikle ekonomiyle
ilgili tasarılar olursa, Fazilet Partisi olarak bu desteği esirgemeyeceklerini
ifade ettiler. Ben de, aynı gün -tesadüf oldu- Sayın Arınç'tan sonra basın
toplantısı yaparken basın mensupları sordular; ben de şükranlarımı ifade ettim.
Tabiî, bu, bir muhalefet partisi olmanın sorumluluğudur, milletvekili olmanın
sorumluluğudur; çünkü, Türkiye'nin meseleleri, yalnız iktidar partisinin veya
partilerinin meseleler değildir; yasaların çıkarılması da, yalnız hükümeti
destekleyen partilerin meselesi değildir. O itibarla, böyle bir sorumluluğu
düşünerek bu desteği vereceklerini ifade etmeleri, beni fevkalade memnun
etmiştir. Ancak, üzülerek ifade ediyorum, bugün, gerek Danışma Kurulu
toplantısındaki gerek buradaki ifadeleri, tamamen kendisini tenakuza düşürecek
durumdadır. O da şudur: Ben, kendilerine ifade ettim; bu kanunlardan bir
tanesi, Şeker Kanunudur; Şeker Kanunu önemli bir kanundur ve kendilerinin
destek vaat ettikleri kanunların içerisinde bulunan, basına deklare edilen bir
kanundur. Niçin, soruşturmayı benimseyerek ona destek veriyorsunuz da, Şeker
Kanunu gibi önemli bir kanunu... Türkiye'nin önünde en önemli olan konulardan
bir tanesi, özelleştirmedir diyoruz. Eğer, bu zihniyetimizi değiştirmezsek, bu
meselemizi halletmezsek, birilerinin gelip buna çözüm bulması da mümkün
değildir. Önümüze gelen her konu, özelleştirmeyle ilgilidir. Öyleyse, böyle
önemsediğimiz bir kanun tasarısında, Fazilet Partisinin desteğini beklerdim;
onu ifade etmek istiyorum. İki; zaman konusunda, bu çalışma süremizin uzatılmasına
neden itiraz ediliyor; onu da anlamış değilim. Doğru Yol Partisi için herhangi bir şey söylemiyorum;
çünkü, zaten, devam ettikleri yok, Allah'a şükür! 5 kişilik bir grup
mensubuyla, burada, Meclisi takip edip, ondan sonra da ancak grup önerilerine
itiraz etmekten başka herhangi bir şeyleri yok. Ancak, şunu ifade etmek istiyorum; arkasından gelen,
teklif etmiş olduğumuz 6 kanun da önemsenecek kanunlardır. Ben, onların
detayına da girmek istemiyorum; ancak, bir tanesinden bahsetmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, NATO petrol boru
hatları, Petrol Ofisine bağlı bir başkanlık tarafından yürütülüyordu. Petrol
Ofisi özelleştirilince, NATO'ya bağlı olan bu petrol boru hatlarının yönetimi
askıda kaldı; yani, şu anda, yönetimsiz, tamamen kendine mahsus, özel bir
kaideyle yürütülen bir müessese haline geldi. Şimdi, bunu bir yasaya
kavuşturmamız lazım. Bununla en yakın irtibatlı olan müessese Millî Savunma
Bakanlığıdır. Yani, Millî Savunma Bakanlığımıza, askerimize bağlı bir
organizasyon içerisinde yürütülmesi lazım, bu NATO petrol boru hatlarının ve
onunla ilgili çok önemli bir yasa tasarısı gelmiştir, günceldir, önemlidir; bir
yerde de ekonomiktir. O itibarla, diğer kanunlar, millî savunmamızı alakadar
eden, ihtiyaç fazlası olan malzemelerin devri, satışıyla ilgilidir; emniyet
teşkilatımızın, yine, elinde bulunan malzeme fazlasının, ihtiyaç fazlasının
devri, hibesi ve onunla ilgili yasa tasarısıdır. Yani, bunların hiçbiri önemsiz
değildir. Kamuoyu, maalesef, yanlış mesajı alır. Bu yanlış mesaj, herhangi bir
şekilde beyinlere girmesin, kafalarda yer etmesin diye bunları izah etmek için
huzurunuza geldim. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, söz istiyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben de lehinde
konuşmak istiyorum. BAŞKAN - Lehinde... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, sataşmadan ötürü
söz istiyorum. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, önerinin lehinde
söz istiyorum. BAŞKAN - Efendim, Sayın Genç sizden önce söz istedi... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Öneri, bizim önerimiz Sayın
Başkan... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Grup daha önemli değil
mi şahıstan?! BAŞKAN - Bilgisayarda isminiz yok efendim. Burada grup
yok, şahıslar var. Yani, bilgisayara girdiyseniz, bilgisayarda görünmüyor şu
anda. Sayın Divan Üyelerinde de bir kaydınız yok. Sayın Arınç, buyurun. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, yerimden bir
konuyu arz etmek istiyorum. Şimdi, Sayın Köse, benim de ismimi vererek,
sözlerimi yorumlayan bir konuşma yaptı... BAŞKAN - 60
ıncı maddeye göre, çok kısa olmak
kaydıyla; buyurun. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum. Bir polemik konusu yapmayacağım; ancak, Sayın Köse
ismimi verdi ve bir konuşmamdan bahsetti. Ben ne konuştuğunu bilen ve
konuştuğunun sorumluluğuna sahip bir insanım, ağzımdan çıkan sözler nettir.
Bundan, açıkgözlük yaparak bir menfaat çıkarmaya kimse kalkmasın. Herhalde,
gözü kapalı olarak, kimse, kimseye hizmet etmeyi düşünmez. Ben, milletim adına,
ne gerekiyorsa, onu basın toplantısında söyledim, şartlarımı da ifade ettim.
Orada yaptığım konuşma, basın toplantısında da yaptığım konuşmadır. Bir sayın
bakanın, siyasî destek ve toplumsal destek istiyorsa, öncelikle bu partilerle
görüşmesinin şart olduğunu ifade ettim. Memleket yararına olacak bütün
kanunlara da, elbette, bu krizin bir an evvel soğuması ve yangının sönmesi için
yardımcı olacağımızı ifade ettim; bu bir. Bugünkü konuşmalarım bundan farklı
bir konuşma değildir. BAŞKAN - Lütfen kısa tutalım efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sanıyorum ki, farklı yorumluyor
Sayın Köse. "Şeker Kanunu önemli kanundur" dedi; bir
aydan beri komisyonlarda görüşülüyor. Ben, kendisinden daha çok bunu takip
ediyorum -altkomisyonu da, Sanayi Komisyonu da biliyorum- özelleştirme falan
yok bu kanunun içerisinde, hangi maddesinde özelleştirme var, herhalde onu bize
gösterirler. O zaten konuşulacak, sıraya giriyor. Benim, prensiplerim
içerisinde konuştuklarım Şeker Kanunuyla ilgili değil. Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili kanunlar ise... Sayın
Bakana teşekkür ediyorum, güzel bir uygulama yapıyor, sanıyorum bütün siyasî
partileri ziyaret ederek, kendi bakanlığıyla ilgili kanunları izah etmişti. Bu
ziyaret ve karşılıklı görüşmelerimiz sonucunda, bir aydan fazla bir zamandır o
kanunlar zaten sıraya girdi; ama, onları görüştürmeyen iktidar ortağı partiler
oldu. Dolayısıyla, Sayın Köse yeni bir şey söylemiyor. Prensiplerimiz bakidir. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Köse
sataşmada bulundu, söz istiyorum efendim. BAŞKAN - Efendim, oturduğunuz yerden... TURHAN GÜVEN (İçel) - "Doğru Yol Partisi ha var,
ha yok" gibi, biraz da, hakaret ihtiva eden bir sataşmada bulundu; lütfen,
kürsüden efendim... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, hakaret etmedim,
bir gerçeği ifade ettim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben var mıyım, yok muyum
göstereceğim... BAŞKAN - Efendim, devamınızla ilgili... TURHAN GÜVEN (İçel) - Bunu Sayın Köse'nin söylemeye
hakkı olmadığını ifade etmeye çalışacağım. BAŞKAN - Peki efendim, çok kısa lütfen... V. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. - İçel
Milletvekili Turhan Güven’in, Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, konuşması
sırasında partisine sataşmada bulunması nedeniyle konuşması TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, kürsüyü bu şekilde
işgal etmek istemezdim; ama, ne söylediğinin, ne manaya geldiğinin bilinci
içinde olmayanlar için, bazen söz istemek gerekiyor. "Doğru Yol Partisi ha var, ha yok" ne demek?!
Yıllarca sen onun içinde bulundun. Haa, o zaman da yoktu demek ki... Belki
de, senin varlığından yoktu. Açık
söylüyorum. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Zabıtlara bakın lütfen,
"ha var, ha yok" demedim. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bakınız, siz yalvarıyorsunuz,
Danışma Kurulunu toplantıya çağırıyorsunuz, zoraki, bazı kanunları çıkarmak
istiyorsunuz, ondan sonra burada çoğunluğu sağlayamıyorsunuz... BAŞKAN - Sayın Güven, bir dakika... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade
buyurun... BAŞKAN - Lütfen, Meclise hitap edin efendim. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben kürsüden
milletvekillerine... ...Ve ondan sonra da burada çoğunluğunuz olmadığını,
139'u bulamıyorsunuz 139'u, geliyorsunuz rica ediyorsunuz ve zaman zaman biz de
sizi kırmıyoruz. Geçen hafta böyle olmadı mı?! Çıkardığınız hangi kanunda
çoğunluğunuz vardı?! Geldiniz, rica ettiniz, biz de olgunlukla karşıladık ve o
kanunların çıkmasına yardımcı olduk. Onun için, siz ne söylüyorsanız, onu
bilerek söyleyin. Ha, siz "kişiyi nasıl bilirsiniz, kendim gibi"
diyorsanız, biz öyle düşünmüyoruz; biz, kendimiz gibi düşünüyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. IV. -
ÖNERİLER (Devam) B) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam) 1. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam) BAŞKAN - Son söz, lehinde olmak kaydıyla, Sayın
Genç'in. KAMER GENÇ (Tunceli) - Tabiî tabiî, efendim, merak
etmeyin. BAŞKAN - Lehinde konuşacaksınız... Buyurun, süreniz 10 dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidar partileri gruplarının getirdiği, Meclisin çalışmasına
ilişkin önerinin lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Niye önerinin lehinde söz almış bulunuyorum? Şimdi, bir
iktidar, iki defa duvara toslamış, ekonomik kriz çıkmış; ama, bir kamuoyuna
bakın, bu ekonomik krizin sorumlusu hükümet mi, Parlamento mu? Bir onu öğrenin;
onu, kamuoyunda görüyor musunuz, gazetelerde okuyor musunuz. Bugün, sokakta
esnaf yürüyor, memur yürüyor, herkes yürüyor, herkes de sorumluyu Meclis
gösteriyor. Bakın, iki gün önce Cumhuriyet Gazetesinde Emre
Kongar'ın 550 milletvekiliyle ilgili olarak yaptığı ağır hakaretlere tahammül
etmek mümkün değil. Ben şimdi niye
lehinde konuşuyorum; diyorum ki, Meclis kendisine düşen
çalışmaları yapsın ki, bu hükümet demesin ki: Efendim, ben ekonomiyi düzeltmek
için gerekli tedbirleri aldım; ama, Meclise takıldı. Hükümetin getirdiği bir şey yok!.. Bu hükümet, bu Meclisi, bu
memleketi yönetme ehliyetinden yoksun bir hükümet; ama, bütün politika...
Tabiî, belirli basın organlarına büyük kaynak aktarıyorlar, büyük kaynak
aktardıkları için de manşetleri onlar alıyorlar ve hedef milletvekilleri, hedef
Parlamento. Tabiî ki, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı
da görevini yapmıyor. Değerli milletvekilleri, işte "550 fuzulî
adam" diye buralara hitabette bulunuluyor. Onun için, bizim, Meclis olarak
görevimizi yapmamız lazım. Nasıl yapacağız?.. Ama, bu hükümet, getirdiği
kanunların anlamını biliyor mu; evvela, onu da kendisine sormak lazım. Değerli milletvekilleri, şimdi, olay çok basit. Ekonomi
batmış. Niye batmış; iki defa ekonomik kriz olmuş, hükümetin içerisinde
birtakım insanlar kendi yandaşlarına tüyo vermişler, katrilyonlarca lira
belirli kişilerin ceplerine gitmiş. Şimdi, nedir: İşçi işsiz, esnaf kepenk
kapatmış, yaprak sallanmıyor. Şimdi, yapılacak şey nedir burada; yapılacak şey,
Anayasanın 119 uncu maddesine, göre ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal
ilan etmek. Bakın, iş, buraya gidiyor. İnanmanızı istiyorum. Ben, olayları
kendi hayat tecrübeme istinaden... Çünkü, her gün, basında, değişik değişik
şeyler çıkıyor. Bir bakıyorsun bir basın organına, diyor, efendim, paralara el
konulacak, yok şu kadar servete el konulacak... Bunlar, hep, milleti huzursuz ediyor, belirli insanlarda
kuşku yaratıyor; dolayısıyla,
ekonomiyi düzelteceğine batırma yoluna gidiyor. Şimdi, ne yapacaksınız? Bunu...
Doğu ve güneydoğuda, ondört sene, olağanüstü halin altında insanlarımız inim
inim inlemedi mi?! Hâlâ da olağanüstü hal ilan etmediniz mi?! Niye bu
olağanüstü hali ilan ettiniz?! Eğer, o olağanüstü hali kaldırsaydınız, o 4
ilde, devletin sağlayacağı para 1,5 katrilyon liraydı. Ben, bunun hesabını size
veririm. Sırf, olağanüstü hali dört ay uzatmakla, devletin ödeyeceği fuzulî
para 1,5 katrilyon liradır. Ama, tabiî, hükümeti yapan kişiler, devletin
meselelerini bilmiyor ki! Yani, işte, bilmeyen kişilerle bu memleket
yönetilmez. Bakın, bir takım sahaya çıktığı zaman, o sahada mağlup
olunca veyahut da oynarken, 11 kişilik takımın 8-9 kişisi sakat veya 10 kişisi
sakat, belki bir sağlam adam kalırsa... O takımı değiştirmezseniz, hep mağlup
olursunuz. Her şeyin kuralları böyle. Dolayısıyla, ne yapacak; iki ay, üç ay
ekonomik olağanüstü hal ilan edecek "gel bakalım kardeşim, sen, şu
ekonomik kriz ilan edildiği zaman veyahut da kriz çıktığı zaman, şu bankada
getirdiğin paraları getir bakalım" diyecek. Bakın, doğuda, güneydoğuda, adam ekmek vermiş;
savunmasız bir yerde, ekmek vermiş. Gidiyorlardı, sülalesini getiriyorlardı.
Mesela birisi yakalanmıyor değil mi -biliyorsunuz, bu olayları ondört sene
yaşadık- çocuğun mu dışarıda, onun anasını, babasını, kardeşini getiriyorlardı
"git, bul, getir bakalım" diyorlardı. Şimdi, ekonomiye gelince
niye... Ekonomiyi bu kadar krize getiren insanların işlediği suçlar, terör
suçlarından daha mı az?! Bilakis, memleketi bitirdiler. Biz, üç beş kuruş bulmak için, gidiyoruz şuna buna,
dileniyoruz. Türkiye cumhuriyeti devletinin buna ihtiyacı yok. Bakın, bir olay anlatayım size: Halk Bankası, Etibank'a
1 milyar 250 milyon dolar veriyor -bu söyleniyor, bunu söyledik burada- Etibank
da, Goldbis diye bir firmaya veriyor. Böyle bir firma ortada yok. Bir hayali
ihracat yapıyor gümrük kapılarında
-bende belgeleri var- 15, 20, 30 milyon dolarlar alınıyor. Çıkaralım bunları.
Bakın, geçenlerde, Elektrik Piyasası Kanunu çıktığı zaman buradan dedim ki:
"Siz, Çörtük şirketlerine, Vakıflar Bankasından 250 milyon dolar vermişsiniz."
İnkâr ettiler, bize cevap vermediler. Bir elektrik şirketini, 107 milyon dolar
vererek aldılar, Antalya Havaalanının bir bölümünü 54 milyon dolar vererek
aldılar ve Romanya'daki şirketin sıkışması dolayısıyla da, 251 milyon dolar verdiler.
Değerli milletvekilleri, evvela, biz, kendi bütçemizin
parasını korumak zorundayız. Bunları getiriyoruz, yine birilerine veriyoruz.
Yine, birtakım medya patronlarına, niye, Vakıflar Bankasından 220 milyon dolar
verdiniz, bir başka bankadan 75 milyon dolar verdiniz? Bunları çıkaralım. Bu paralar nereye gitti,
hayali ihracatçılar nereye gitti,
gümrüklerdeki kaçakçılıkları yapanlar
nereye gitti?.. İhalelerde, 1998 yılında, daha olmayan bir gazın, gaz,
boru ihaleleri dolayısıyla verilen yüzde 15, 172 milyon dolar... Bugün de
bunlar... Daha gaz yok, ödenen para 2-3 milyar dolar... Bunları getirelim,
bunları bulalım. Dolayısıyla, maalesef, bu hükümetin içinde olanlar, bunun aslî
failleridir... BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen konuyla ilgili konuşalım... KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, Meclisle ilgili konuşuyorum,
Meclisin itibarını kurtarıyorum... Diyorum ki, Meclis, burada olağanüstü hal
ilan etmelidir çalışmasında ve bu devleti böyle sömüren insanların yakasına
yapışmalıdır. İhalelerde yüzde 17-18 komisyon alınıyor diyor... Alınıyor,
alınmıyor... O zaman, bunları tahkik edelim. Değerli milletvekilleri, bakın, yarın sokağa çıkamayız,
bunu bilmenizi istiyorum. Bütün hedef Parlamentodur, bütün hedef
milletvekilleridir. Bakın, esnaf Bursa'da yürüyor, siyasî partiler yok,
Parlamento da yok; Gaziantep'te yürüyor, öyle... Türkiye'nin her tarafında
yürüyor. Dolayısıyla, artık, halk, Parlamentodan umudunu kesmiş bir zemine
doğru götürülmüştür. O halde, bizim yapacağımız şudur: Parlamento olarak,
meselelere el koymak zorundayız. İnanınız ki, eğer "bu devlet bankalarına
giden paraları kim aldıysa yanına kâr kaldı" hesabıyla hareket ediyorsak,
bu memleketi batağa bırakıp, önünü alamayacağımız korkunç olaylarla karşı
karşıya kalarak... Bakın, öyle fiilî durumlarla karşı karşıya kalacağız ki,
değerli milletvekilleri, bunları şu anda tahmin etmek mümkün değildir. Daha geçen gün, İktisat Bankası, getiriyor, yüzde 7500
faizle para alıyor, o paraları yandaşlarına dağıtıyor; yahu gelin, buna el
koyun diyor. Değerli milletvekilleri, sevgili arkadaşlarım; dünyanın
neresinde bu var?! Peki, bu İktisat Bankasının patronu niye dışarıda geziyor?!
Peki, bu Etibankın veyahut da çeşitli bankaların, el konulan bankaların
patronları niye dışarıda geziyor, niye bunlar soruşturulmuyor?! Meclis getirsin, 15 günde 15 tane kanun çıkarsın...
Yahu, bu Meclis bir günde de 15 tane kanun çıkarır; 15 tane uluslararası
anlaşmayı imzalarsınız; ama, 15 tane kanunla, memleketin kasasına ne giriyor
arkadaşlar, ne giriyor; önemli olan o!.. Bankalara, döviz alımına saldırıyı,
hücumu önleyecek mi bu kanunlar? Önleyecek mi?.. Veyahut da işsize iş bulacak
mı? Esnafın kapısı açılacak mı? Esnaf siftah yapacak mı? Şeker fabrikalarını
özelleştir!.. Efendim, Petrol Ofisi 16-17 milyar dolarayken, getir yandaşlarına
1 milyar 250 milyon dolara ver!.. Özelleştirme İdaresini kurmuşuz; Özelleştirme
İdaresi en büyük KİT, oraya kurumları vermişiz, hortumlamaların büyük bir kısmı
orada oluyor, iktidar grupları oraya istedikleri adamları tayin ediyorlar,
yönetim kurulu üyeliğine atıyorlar, en büyük masraflar oraya gidiyor, ondan
sonra biz burada seyrediyoruz, seyirci kalıyoruz ve üstelik de Parlamentoya
büyük saldırı var ve bizim Parlamentonun -maalesef- yönetimini elinde
bulunduran insanlar bunun farkında değil. Bakın, olayın kritik noktası budur.
Hükümet acizdir. Bu hükümet bir şey yapamıyor. Tek hedefi, Parlamentoyu
yıpratmaktır. Efendim, biz getirdik, Parlamento çıkarmadı bu yasaları oluyor!.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bir iki cümle... BAŞKAN - Sayın Genç, iktidar partisi gruplarının... KAMER GENÇ (Devamla) - İşte yardımcı oluyorum Sayın
Başkanım! BAŞKAN -...İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verdiği
önerinin lehinde oy kullanacağınız için konuşuyorsunuz... KAMER GENÇ (Devamla) - Tabiî, tabiî, oy kullanacağım. BAŞKAN - ...ve toparlamanız için size, 1 dakika daha
süre veriyorum. KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, bizim bu oyunlara
gelmememiz lazım. Biraz önce, burada "Avukatlık Kanunu bir an önce
çıkarılsın" denildi. Avukatlık Kanunu, 20 000 avukata, bugünkü halkı daha
da sıkıntıya sokacak birtakım avantajlar getiriyor. Bu memlekette bu kadar aç,
çıplak insan varken, 20 000 insanla bu memleket kurtulursa, Türkiye'nin
bütçesinden bunlara da maaş verelim. Bunu, ben uzun uzadıya tartıştım. Değerli milletvekilleri, şimdi, bakın, hiç oyuna
gelmeyelim. Burada, bakın, geçen hafta grup başkanvekilimiz söyledi. Biz,
hiçbir yerde karar yetersayısını istemedik. Hatta, çıkıp konuşmadık. Maksat,
iktidar grubu kanun çıkarıyorsa çıkarsın; ama, bakın, burada sayılarınız da
yoktu. Siz, böyle mülayim muhalefet de bulamazsınız. Gerçekten, mülayim oluşu
şuradan kaynaklanıyor; yani, ülkenin bir ciddî sıkıntısı var; bu ciddî
sıkıntıyı atlatırken siz başarıya ulaşırsanız, sizi tebrik ederiz. Keşke
başarıya ulaşsanız... Arkadaşlar, biz halk için varız, millet için varız.
Keşke bir tedbir bulsanız, bir çare bulsanız da ülkemiz kısa sürede bu krizi
atlatsa; ama, bu güç, sizde ve hükümette yok. Saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç. III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) ÇEŞİTLİ
İŞLER 1. -
Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden HABİTAT üyelerine Başkanlıkça “hoş geldiniz”
denilmesi. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri; HABİTAT üyeleri
kordiplomatik locaya gelmişlerdir; kendilerine "hoş geldiniz"
diyorum. (Alkışlar) Teşekkür ediyorum efendim. IV. -
ÖNERİLER (Devam) B) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam) 1. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam) BAŞKAN - Grupların önerisi üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır. Şimdi, grupların önerisini ayrı ayrı maddeler halinde
okutacağım ve ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. İlk maddeyi okutuyorum: 1. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 261 inci sırasında bulunan 636
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 10 uncu sırasına, 12 nci sırasında
bulunan 407 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 11 inci sırasında
bulunan 406 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 15 inci sırasında
bulunan 438 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınması
önerilmiştir. BAŞKAN - Kabul edenler... KAMER GENÇ (Tunceli) - Bak Sayın Başkan, ben de kabul
ediyorum. BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Gündem değişikliği kabul
edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: 2. Genel Kurulun 3 Nisan 2001 Salı günkü birleşiminde
Devlet Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis soruşturması
önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi;
Genel Kurulun 3 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 4 Nisan 2001 Çarşamba ve 5
Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 6 Nisan
2001 Cuma günü de 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması ve bu toplantıda da
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 4 Nisan 2001 Çarşamba günü sözlü
soruların görüşülmemesi ve bu birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 5
nisan 2001 Perşembe günü gündemin 12 nci sırasına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
verilmiş doğrudan gündeme alma önergeleri vardır; bunlar 3 adet olup, ayrı ayrı
okutup işleme alacağım ve herbirini ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. İlk önergeyi okutuyorum: III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam) 2. - Ankara
Milletvekili H. Uluç Gürkan’ın, Ankara İline Bağlı Olarak Bilimkent Adı ile Bir
İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin (2/525) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/343) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (2/525) esas numaralı Ankara İline Bağlı Olarak
Bilimkent Adıyla Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Yasa Teklifim, havale edildiği
komisyonlarda, 45 günlük süre geçmiş olmasına rağmen, görüşülememiştir.
Teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınması için gerekenin yapılmasını saygılarımla arz ederim. Uluç Gürkan Ankara BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Uluç Gürkan;
buyurun. Konuşma süreniz 5 dakika efendim. H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Bilimkent adıyla kurulmasını öngördüğümüz ilçe, kendinizi bir
an Eskişehir yolunda düşünürseniz, sol tarafta Ümitköy, Çayyolu, Beytepe;
oradan, Konya yolundan, Gölbaşı'na bağlanan hattı düşünürseniz, arkasındaki
İncek, Tulumtaş'a kadar uzanan bir büyük alan. Bu alan, Ankara'nın en hızlı
gelişen, gelişmeye en müsait olan bölgesi.
Yapımı süren inşaatları da dikkate
alırsanız, kısa dönemde
bu bölgede 200 000 dolayında Ankaralının yaşaması söz
konusu. Gelişme potansiyeli ise, yarım milyona kadar büyüyebilecek gibi
görünüyor uzun dönemde. Bu bölge, Ankara'nın en hızlı gelişen yeri olmasına
karşın, belediye hizmetlerinden hemen hemen hiç yararlanamıyor. Hiç
yararlanamıyor; çünkü, belediye hizmetleri bakımından iki ilçeye bölünmüş
durumda. Bir bölümü Çankaya Belediyesine bağlı, bir bölümü Yenimahalle
Belediyesine bağlı. Bu iki belediyenin arasındaki uyumsuzluk veya farklı
çalışma biçimleri, Ankara'nın en hızlı gelişen bölgesinde belediye
hizmetlerinin verilemez, koordine edilemez; dolayısıyla, burada yaşayan
Ankaralıların, belediye hizmetlerini gereğince alamaz duruma düşmesine neden
oluyor. Bu bölgeyi ayrı bir -ilçe olarak belediye hizmetlerini
verimli ve gelişme hızına uygun biçimde, bir bütün olarak alabilmeleri için-
ilçe yaparken, adının da "Bilimkent" olmasını düşündük; çünkü,
Ankara'nın en gözde yükseköğretim kurumları bu bölgede. Yine, Eskişehir yolunda
kendinizi tahayyül ederseniz, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden Hacettepe
Üniversitesine ve Bilkent'e kadar uzanan büyük bir bilim alanı da bu bölgenin
içinde. Bu nedenle, Ankara'ya "Bilimkent" adıyla yeni
bir ilçe kurulması yolunda oylarınız bir armağan olacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gürkan. Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Tayfun İçli;
buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Başkentimizin en hızlı ve planlı gelişen yörelerinden biri
olan Ümitköy-Çayyolu bölgesinin bir bölümü Yenimahalle, diğer bir bölümü ise
Çankaya İlçe sınırları içerisinde bulunmaktadır. Ancak, bu yöremizin her iki
ilçeye olan uzaklıkları, yaklaşık 25 kilometreyi bulduğu gibi, ulaşım sorunları
had safhadadır. Ankara'nın önde gelen üniversite yerleşkelerinin de bu
bölge sınırı içinde oldukları ve nüfusunun da 200 000 civarında bulunduğunu
dikkate alacak olursak, gerek Yenimahalle gerekse Çankaya Belediyelerinin ve
merkezî idarenin, yurttaşlarımızın ihtiyaçlarına cevap veremediği ve hizmet
sunumunda zorlandığı açıktır. Bu nedenle, merkezi Çayyolu olmak üzere,
Bilimkent adıyla yeni bir ilçe kurulmasına ilişkin (2/525) sıra sayılı yasa
teklifinin, çağdaş ve yaşanabilir bir Ankara için gerekli olduğuna
inanmaktayım. Genel Kurulun siz değerli üyelerinin daha fazla
zamanını almamak için, özetlediğim bu duygu ve düşüncelerime burada son
veriyor, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İçli. Sayın milletvekilleri, bu teklifle ilgili olarak üç söz
talebi var. İlk söz, Sayın Mehmet Arslan'a ait. Buyurun efendim. Yalnız, çok kısa lütfen... MEHMET ARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kurulması düşünülen Bilimkent adındaki ilçenin, bir kısmı
Çankaya İlçemize, bir kısmı Yenimahalle İlçemize bağlı. Yenimahalle İlçesi,
Batıkent'le beraber, Çayyolu, Ümitköy, Konutkent'i de içerisine alacak şekilde
çok geniş bir ilçemiz; hizmet götürülmesi açısından, gerçekten, büyük sıkıntı
yaşanmakta. Bu Ümitköy tarafında yeni kurulan Konutkent'te 5 000 konut
bulunmakta; sanıyorum, önümüzdeki sene, hizmete açılacak, imara açılacak ve
buraya taşınma olacak. Biz de, buraya, Ümitköy veya Çayyolu adında bir ilçe
kurulmasını destekliyoruz. Hepinize teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Cemil Çiçek, buyurun efendim. CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Gerçekten, hizmetin, yerinde, zamanında ve verimli
sürdürülebilmesi bakımından, Ankara'nın, özellikle, Büyükşehir hudutları
içerisinde kalan yerleşim merkezlerinin idarî taksimatının yeniden gözden
geçirilmesinde fayda var ve gelişen nüfus sebebiyle de, yeni ilçelerin
kurulmasında da zaruret var. Geçtiğimiz haftalarda, yine, burada, bu konuyla ilgili
müzakere yapıldı. Her partinin, Fazilet Partisi olarak bizim de verdiğimiz
teklifler var; Batıkent gibi, Pursaklar gibi, Bahçelievler gibi. Şimdi, yeni
bir ilçe daha gündeme geliyor; adı Bilimkent olur, Ümitköy olur, Çayyolu olur,
ismi önemli değil; mühim olan, bu kanunun bir an evvel buradan geçmesidir.
Fazilet Partisi olarak, biz, bunu destekliyoruz. Olumlu oy vereceğimizi arz
ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Zeki Çelik; buyurun. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Ben de, diğer arkadaşlarım
gibi, Ankara'da yeni bir ilçe oluşturulmasının zaruretine inanıyorum. Fazilet
Partisi olarak, zaten, bu konuda tekliflerimiz de var. Olumlu oy
kullanacağımızı bildiriyor, hayırlı olmasını temenni ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik. Sayın Bedük, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre, çok kısa
olmak kaydıyla; buyurun efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizim de Doğru Yol Partisi olarak, biraz evvel, Sayın Uluç
Gürkan'ın vermiş olduğu ve "Bilimkent" adının verilmesini arzu ettiği
ilçe konusunda "Ümitköy" adı altında bir teklifimiz vardı. Zaten, bir
tesadüf olarak aynı güne de gelmiş. Bilmiyorum... O konuda da, yine,
konuşacağız. Keşke, bu önergeler birleştirilmiş olsa. O zaman da, yine,
gerekçelerimi ifade etmeye çalışacağım; ama, buna, bizim de olumlu
yaklaştığımızı belirtmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. İkinci önergeyi okutuyorum: 3. - Giresun
Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (2/178) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/344) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (2/178) taksim ve esas nolu 8.7.1999 tarihinde
tarafımdan verilen 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasını istiyorum. 22.11.2000 Rasim Zaimoğlu Giresun BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Zaimoğlu; buyurun. Konuşma süreniz 5 dakikadır. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, sayın
milletvekili arkadaşlarım; Orman Bakanlığında görev yapan orman muhafaza
memurlarına fiilî hizmet zammının tanınması hakkında vermiş olduğum kanun
teklifinin doğrudan gündeme alınması için söz almış bulunuyorum; bunun için
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu konuya geçmeden önce, ülkemizin içinde bulunduğu
ağır ekonomik bunalıma özellikle dikkat çekmek istiyorum; çünkü, bu konular
birbirini tamamlıyor. Hükümetin yanlış ekonomi politikası ve kötü yönetimi,
ülkeyi iki kez krize sürüklemiştir. Şubat ve kasım aylarında yaşanan ekonomik
krizin derinliği konusunda, Sayın Derviş'in bile somut bilgilere sahip olduğu kanısında
değilim. Yarım saat sonra, kriz ekonomisinin ilk enflasyon
rakamı açıklanacak, bakalım ne çıkacak; herkes, bunu korkuyla bekliyor. Şu
anda, dolar 1 250 000 lira... H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - 1 300 000 oldu. RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - 1 300 000 olmuş, arkadaşım
ikaz ediyor. ... Nereye gideceği, ne yapacağı, nerede duracağı belli
değil. Hiç kimse, değer kaybının yüzde 100'leri aştığı şu günlerde, ne
yapacağını bilemiyor. Herkes şaşkın vaziyette... Herkes şokta... İşyerleri,
fabrikalar kapanıyor... Şu anda, bu krizlerden sonra yaklaşık 1 milyon kişinin
işsiz kaldığını öğrendim. Krizin vatandaşı nasıl vurduğu ise ortada. Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, esnaf bile sokakta, herkes sokakta. Vatandaş ne
iş yaparım diye düşünüyor. Artık, memleketimizde, hamallar bile iş arar
durumda. 12 milyon işsiz insan çare bekliyor, iş istiyor. İnsanlar ne
yapacaklarını şaşırmış vaziyette. Hükümetin ise üzerine sanki ölü toprağı
serpilmiş, sanki Sayın Derviş kompleksi altında. Şimdi, 15 günde 15 yasa masalıyla zaman kaybediyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki, 15 yasa bir haftada da geçer, yeter ki hükümet hareket
etsin. Bakın, iktidar partilerine mensup 350 milletvekili var, hazır
bekliyorlar, Meclis bekliyor, hepimiz bekliyoruz, muhalefet bekliyor; ancak,
ortada hiçbir şey yok. Değerli milletvekilleri, altı hafta geçti; ancak,
hükümet o kadar hareketsiz ki, medya bile, Sayın Derviş'in sabah sporlarını ve
kaldığı otel odasının döşemesini haber yapıyor. Oysa, gündemde, çözüm bekleyen
dev sorunlar var. Soruyorum: Biz nereye gidiyoruz? Size, vatandaşlar adına
soruyorum, allahaşkına, cevap vermenizi bekliyorum: Biz nereye
gidiyoruz? Bunları yaratan hükümetin, çıkıp, vatandaş bir özür dilemesi
gerekmez mi?! Herkes çıldırıyor, özür dilememesinden bile çıldırıyor. 65 milyon
için, hiç olmazsa bir özür dileyiniz. Sevgili arkadaşlarım, görünen o ki, ekonomik krizin
çözümü, millî kaynaklardan geçiyor. Millî kaynakların başında da ormanlarımız
geliyor. Ormanların korunmasında ise, en büyük görev muhafaza memurlarına
düşüyor. Gece gündüz demeden, kar tipi demeden mesaisiz 24 saat görev yapan,
ormanlarımızı bekleyen, yangından yangına koşan, ormanların ıslahı için bizzat
zehirli ilaç kullananlar, orman muhafaza memurlarıdır. 650'si Giresun'da olmak üzere 11 000 orman muhafaza
memuru vardır. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir özveri görülmemiştir; ancak,
böyle büyük bir özveriyle görev yapan orman çalışanları unutulmaktadır. Bakanlık, orman yangınlarını önlemek için, kesenin
ağzını açmış; ancak, orman çalışanlarını unutmuş görünüyor. Sayın Bakan,
özveriyle çalışan bu insanları nasıl unutuyorsunuz; onları ne zaman
hatırlayacaksınız? Gerek ordu mensupları gerekse emniyet mensupları, 5434
sayılı yasanın, Emekli Sandığı Yasasının 32 nci maddesinin ilgili bendindeki
haklardan yararlanmaktayken, ormanlarımızın bekçileri fiilî hizmet zammından
yararlanamamaktadır. Bu, eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bu cefakâr insanlara,
fiilî hizmet zammının verilmesi ve onurlarının teslim edilmesi için,
partilerüstü bir gayretle desteğinizi bekliyorum. Değerli arkadaşlarım, yaşanan ağır ekonomik krizler,
toplumun her kesimini vurdu. Gazetelerde her gün yüzlerce haber var. Ben,
bunlardan bazılarını buraya getirdim. Bakın, borcu nedeniyle cinnet geçiren,
dolar borcu nedeniyle intihar eden, gelecekten ümidini kesen vatandaşlarımız,
maalesef, her gün haberlerde; yüzlerce yorumlar, yüzlerce yazılar var. Hükümetin ortaya koyduğu kötü yönetim nedeniyle
toplumsal cinnetin eşiğine gelmiş durumdayız. Eğer çözüm bulunamazsa, bu işin
sonu kötüye gidiyor görünüyor. Toplumsal olayları engellemek çok zor olacaktır
diye... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu, lütfen konuşmanızı
toparlayınız. RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, ben, tebdili kıyafet, 15 gündür
vatandaşın içerisinde geziyorum. Sizi buradan ikaz ediyorum. Değerli iktidar
partimizin milletvekilleri eğer, sokağa çıkamıyorlarsa, baksınlar, tebdili
kıyafet bir gezmeye çıksınlar. Lütfen, vatandaşın içerisine girin. Bakın -söylüyorum- bugün, Türk ekonomisine 1 milyar
dolar girdi sağlayacak fındık üreticisi bile gübre bekliyor. Fındık üreticisi
için gübrenin ne olacağı belirsiz vaziyette.
Yarın, öbür gün
1 milyar dolarlık gelirden bile olabiliriz. Onun için, ben, burada, sizlerin özellikle bir kere
daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu sıkıntıları aşmamız lazım; hep beraber
aşmamız lazım. Toplumda kriz o kadar geniş kapsamlı ki, kimsenin masal
dinleyecek bir hali de kalmamış. Ben, size, gelin, bunları, Meclis olarak,
Türkiyemizin yüce menfaatları doğrultusunda, hep beraber halledelim, hep
beraber çözelim diyorum. Hepinize, en derin saygılar sunuyorum. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Zaimoğlu. Önerge üzerinde başka söz talebi?.. Yok. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - İktidar partilerini
bekliyoruz. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sen baştan kaybettin. BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - İktidar partilerinin ne
yaptığını gördük. BAŞKAN - Son önergeyi oktuyorum: 4. - Ankara
Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Ankara İlinde Ümitköy Adı ile Bir İlçe
Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin (2/116) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/345) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 28 Haziran 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulan ve Başkanlıkça havale edildiği komisyonda bugüne kadar
görüşülemeyen Ankara İlinde Ümitköy Adı ile Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun
Teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması
hususunda gereğini arz ederim. 12.1.2001 Saffet Arıkan Bedük Ankara BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Bedük'ü davet
ediyorum. Buyurun efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ankara İlinde Ümitköy adında bir ilçe kurulmasıyla ilgili
vermiş olduğum kanun teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasıyla ilgili önergem üzerinde, teklif sahibi olarak söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, biraz evvel Sayın Uluç
Gürkan'ın vermiş olduğu önergeyle hemen hemen örtüşüyor. Eğer, ben, hakikaten
bunu bilmiş olsaydım, daha da farklı bir şekilde bir araya gelebilirdik. Çünkü,
adı Bilimkent olmuş, Ümitköy olmuş önemli değil; ama, önemli olan, bir
ihtiyacın tespiti ve Meclisin buna el koyması hadisesidir. Başkent, bir ülkenin vitrinidir; başkent, bir ülkenin
gelişmişliğinin, uygarlık düzeyinin, modernleşmenin göstergesidir; başkent, bir
ülkenin geçmişidir, bugünüdür ve geleceğidir. Dolayısıyla, başkentin altyapı ve
üstyapıyla ilgili ihtiyaçlarının ve yönetim eksikliğinin mutlaka giderilmesi
gerekir. Artık, bu yönetimle gitmesi fevkalade zordur. Yeni bir yönetim ve yeni
bir kanunla yönetilmesinin yararlı olacağı inancını taşıyorum ve bu arada da,
idarî taksimatın değişikliği zaruretini, özellikle altını çizerek belirtmek
istiyorum. Değerli arkadaşlar, Ümitköy adı altında kurulacak olan
bir ilçeye neleri düşündük; şunları düşündük: Çankaya bölgesine dahil olan bir
Beytepe var. Bu Beytepe'de şu anda 35 000 kişi ikâmet ediyor. Yapılacak olan
yeni inşaatlarla beraber, 50 000 kişiye çıkacak. Diğer taraftan, Yenimahalle
İlçesine bağlı Çayyolunda 150 000 kişi yaşamaktadır. Alacaatlı ve Dodurga Köyü
bölgesinde devam eden inşaatlar tamamlandığında ise, nüfus 200 000'i geçecek.
Ayrıca, bu bölgede, Şehitali Köyünde ve Kent Koop'un Ballıkuyumcudaki Köyünde,
inşaatlara başlanmak üzeredir. Netice itibariyle, bu bölge, Bayındırlık Bakanlığının,
yaptığı planda 450 000 nüfus olarak öngördüğü; şu anda da, değişiklik yapmak
suretiyle, 1 000 000 nüfusu hedeflediği
bir yerleşim alanıdır. Ayrıca, yine, bu bölge hudutları içerisinde ikinci
organize sanayi bölgesi yapılmaktadır, serbest bölge alanları
gerçekleştirilmektedir ve Temelli'ye kadar uzanan bir hinterlant üzerinde yeni
bir yerleşim alanını görmek durumundayız. Ayrıca, yine bu yerde, şu anda Çankaya, ODTÜ, Bilkent,
Başkent ve Hacettepe Üniversitelerinin bulunduğunu görüyoruz. Bunların yurtları
da burada. Yükseköğrenimdeki gençlerin önemli bir kesimi de yine burada ikâmet
etmektedir. Dolayısıyla, yerel yönetimlerin yaptıkları hizmetlerden en fazla
etkilenen kesim, yine gençlik kesimi olmaktadır. Yine, bu bölgede, Gazi
Üniversitesine ayrılan çok geniş bir alan vardır. Dolayısıyla, burası, bilim ve
kültür merkezi olması itibariyle de, gerçekten, gelişmeye fevkalade müsait ve
imkân dahilinde olan bir konuma doğru gitmektedir. Yine, bu bölgede, kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili
ayrılan yerler var, gerçekleştirilen yatırımlar var, yapılan inşaatlar var.
Bütün bunların hepsini dikkate aldığımızda, Yenimahalle ve Çankaya
Belediyelerinin de buraya 25-30 kilometrelik mesafede olduğunu düşünürsek -şu
anda Çayyolu bölgesi, Korukent bölgesi ve diğer yerlerimiz, Yenimahalle'ye 30
kilometre mesafede- buradaki vatandaşlarımız, iş ve hizmetlerini yürütmek için
Yenimahalle'ye, Beysukent tarafı da Çankaya'ya doğru gitmektedir ve özellikle
hizmetler bakımından özellikle maliyet unsurları artmakta, verim düşmekte,
kalite ve standart da düşmektedir. Yine, buradaki vatandaşlarımız, akşam ve
sabahları, özellikle trafik bakımından da çok büyük sıkıntı çekmektedirler. Değerli milletvekilleri, uzaklığın getirdiği
koordinasyonsuzluk, çöp hizmetlerinde, yapı denetim hizmetinde, yeşil alanların
düzenlenmesinde, parkların yapımında, sağlık hizmetlerinin verilmesinde ve
asfalt hizmetlerinde, âdeta, yerel yönetimler bakımından, belediyeler
bakımından yetişilemeyecek kadar fevkalade yoğun bir hizmet trafiğiyle karşı
karşıya kalmaktayız. İşte, bu sebeple, biraz evvel de kabul edilen kanun
teklifiyle beraber... İlave edilen kısımlar var; yani, Temelli bölgesine doğru
giden kesim ve özellikle serbest bölge ve ikinci organize sanayi bölgesi
eksikliği de var. Onları da birleştirirsek, bu kanun teklifinin, gerçekten,
diğeriyle birleştirilmek suretiyle görüşülmesinin yararlığı olacağı inancını
taşıyorum ve ümit ediyorum ki, Başkanlık, bunu gerçekleştirecektir. Başkentimizin, çağdaş, modern ve ileri ülkeler
seviyesindeki başkentler düzeyinde bir altyapı ve yönetim anlayışına sahip
olması bakımından böyle bir idarî taksimatın gerçekleştirilmesinde fayda
olduğunu belirtiyor ve eğer İçtüzük müsaade ederse, iki teklifin
birleştirilmesinin de yararlı olacağını ümit ediyorum. Onun için, öncelikle, bu teklifimin kabulünü, biraz
evvelki şekliyle, kabul edildiği şekliyle takdirlerinize sunuyor ve Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bedük. Şimdi, Sayın Yahnici konuşacaklar. Sayın Yahnici, buradan mı, oradan mı konuşursunuz? ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Yerimden efendim. BAŞKAN - Peki, buyurun efendim, mikrofonunuzu açıyorum. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Efendim, bugün, aynı
mahiyette iki tane teklifin Genel Kurulca kabulü gündeme geldi; birisi Sayın
Gürkan'ın, birisi de Sayın Bedük'ün. Her ikisi de hemen hemen aynı konuyu
ihtiva ediyor. Yalnız, zannediyorum, hem gerekçelerinde hem de işin
şekillenmesinde bazı farklılıklar var. Benim, bir Ankara milletvekili olarak
kanaatim ve inancım, teklifler doğrudur. Sadece, diğer örneklere ilave olarak,
bir örnek vermek istiyorum: Bugün, Ümitköy dediğimiz yerleşim merkezi ile bu
merkezin bağlı olduğu ilçe arasında iki tane başka ilçe vardır; yani, Etimesgut
ve Sincan İlçelerinden geçerek Yenimahalle'ye ulaşıyoruz. Artık, bu bir zaruret
halini almıştır; işlemler yürümemektedir, vatandaş tapu işlemlerini bile
yürütememektedir. Teklifler bu anlamda doğrudur. Mümkünse, birleştirilerek bu
manada bir kanunun çıkması isabetli olacaktır. Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yahnici. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, biraz önce alınan karar
gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına
geçiyoruz. Bu kısımda yer alan, Konya Milletvekili Sayın Veysel
Candan ve 57 arkadaşının, bankalar yeminli murakıp raporlarını zamanında işleme
koymayarak özel bankaların içinin boşaltılmasına neden olduğu, kamu
bankalarında görev yapan bürokratların yargıya gönderilmesini engellediği,
Merkez Bankası başkanı hakkındaki Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu
uygulamadığı ve bankayı yabancı bir şirketin denetimine açtığı, para
politikasında pasif kalarak spekülasyonlara göz yumduğu, bu suretle haksız
rantlara yol açtığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı
maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı Sayın Recep Önal hakkında
Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz. VI. -
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI A)
ÖNGÖRÜŞMELER 1. - Konya
Milletvekili Veysel Candan ve 57 arkadaşının, bankalar yeminli murakıp
raporlarını zamanında işleme koymayarak özel bankaların içinin boşaltılmasına
neden olduğu, kamu bankalarında görev yapan bürokratların yargıya gönderilmesini
engellediği, Merkez Bankası Başkanı hakkındaki Başbakanlık Teftiş Kurulu
raporunu uygulamadığı ve bankayı yabancı bir şirketin denetimine açtığı, para
politikasında pasif kalarak spekülasyonlara göz yumduğu, bu suretle haksız
rantlara yol açtığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı
maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı Recep Önal hakkında Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1) BAŞKAN - Bu görüşmelerde, sırasıyla, önergeyi
verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine,
şahısları adına üç sayın üyeye ve son olarak da, hakkında soruşturma istenmiş
bulunan Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'a söz verilecektir. Konuşma süreleri 10'ar dakikadır. Gruplar adına konuşma
yapılmayacaktır. Bu sebeple, yetmemesi halinde, mutat olduğu üzere, sürelere
2'şer dakika ekleme yapacağım. Lütfen, konuşmacılar buna dikkat etsinler. Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 20.3.2001
tarihli 71 inci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere
dağıtılmıştır. Bu sebeple, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum. Sayın milletvekilleri, şimdi, şahısları adına söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Tokat Milletvekili Sayın Bekir
Sobacı, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun ve Ankara Milletvekili Sayın
Cihan Paçacı. Şimdi, önerge sahibi olarak, Konya Milletvekili Sayın
Veysel Candan konuşacaklar. Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan soruşturma önergesi üzerinde
görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Hatırlanacağı üzere, 57 nci hükümet, IMF ile stand-by
anlaşması yapmış ve bu anlaşmanın üç yıllık süresi içerisinde, 14 ayda iki defa
krizle karşı karşıya gelmiştir. Bu süre içerisinde, Sayın Recep Önal, bir
dönemde, Hazine ve Merkez Bankasından sorumlu devlet bakanıdır. Biraz sonra, resmî belgelerden aldığım notlarla konuyu
takdim etmeye çalışacağım; ancak, konuya girmeden önce, açık ve net olarak şu
hissiyatımı ifade etmek istiyorum: Daha önce, Enerji Bakanıyla ilgili olan
gensoruda DSP ve MHP'liler destek verdi; MHP ile ilgili olan gensoruda
Bayındırlık Bakanı hakkındaki gensoruda, yine, diğer hükümet ortakları destek
verdi; Şimdi, ümit ediyorum ki, konuyla ilgili, sayın milletvekillerimiz,
tarafsız bir gözle, vicdanî değerleri ölçüsünde oylarını kullanacaklardır.
Yani, şu hatırlatmayı, özellikle, yapmak istiyorum: Soruşturmalar, bir
temizleme ve paklama operasyonu haline dönüşmesin. Değerli arkadaşlar, şimdi, konunun birinci kısmı,
Meclis Başkanvekilimizin de ifade ettiği gibi, murakıp raporlarının geciktirilmesi,
zaman aşımına uğraması ve zamanla soygunun büyük boyutlara ulaşmasıyla
ilgilidir. Bakın, burada ifade ediyorum, açık ve net. İki tane örnek vermek
istiyorum; bir tanesi Egebank, bir tanesi de Etibank'tır. Her iki kurumun da,
bankanın da sorumluları tutuklu bulunmaktadır. Egebank murakıp raporu 23
Haziran 1999'da yazılmış ve Hazine Müsteşarlığına gönderilmiştir. El koyma
tarihî 22 Aralık 1996'dır; yani, altı ay sonra el konulmuştur. DGM'de açılan
davanın konusu, çıkar amaçlı suç işlemek ve teşekkül oluşturmaktır. Savcı,
iddianamesinde aynen şunları yazmakta: "1998-1999'da banka tam bir soyguna
tabi tutulmuştur. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildiği gün, zarar 1
milyar 200 milyon dolardır. Bünyesinde 18 şirket kurmuştur. Yurt içinde ve yurt
dışında üst düzey siyasilerden -bunun altını çiziyorum- destek görmüştür.
Gecikme esnasında, banka, 33 trilyonluk ilan ve reklam vererek, bu reklamlarla
150 milyon dolar daha mevduat toplamıştır." Bankanın avukatı, resmî tutanaklardaki ifadesinde aynen
şunları söylüyor: "Soygunun üç ayağı var; bankacılar, bürokratlar ve
siyasetçiler. Parlamentonun, üzerindeki bu gölgeyi, şaibeyi atması için,
mutlaka bu soruşturmaya olumlu oy vermek, konunun yargılaması değil konunun
soruşturulması gerekmektedir." Avukat aynen devam ediyor: "Siyaset
ayağına ulaşılamadı. Egebank, kamu bankalarının verdiği teminatla, Halk
Bankasından alınan mektuplarla bir kuruş bedel ödenmeden alındı." Bunlar
çok önemli şeyler değerli arkadaşlar. Dahası var; diyor ki: "Soygunun
açığa çıkmasını hükümet yetkilileri engellemektedir." Bunlar ciddî
iddialardır. Bu itibarla, bunların mutlaka soruşturulması gerekir. Hatırlanacağı üzere, Sayın Recep Önal, daha önce banka
murakıplığı yapmıştır; yeminli murakıplığın ne olduğunu çok iyi bilir,
raporların özelliklerini de çok iyi bilir. Bakın, Etibankla ilgili olarak:
Bakan, Sayın Recep Önal; Hazine Müsteşarı, Selçuk Demiralp. Banka Murakıp,
rapor 1: 31 Ocak 2000, zarar 97 trilyon. Buna hiçbir işlem yapılmıyor. Rapor 2:
15 Haziran 2000, zarar 137 trilyon. Buna da hiçbir işlem yapılmıyor. Rapor 3: 9
Ekim 2000; nihayet, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu konuya el koyuyor,
bir süre de orada bekliyor ve nihayet, DGM'ye suç duyurusu ve bir yıl sonra,
bugünlerde, banka patronu tutuklanıyor. Savcı, iddianamede şunları söylüyor:
"Kötü niyet vardır. Kıbrıs-Newyork Offshore Limitet Şirketi aracılığıyla
büyük soygun işlenmiştir; 3 ilâ 6 yıl hapsi gereklidir." Demek oluyor ki, soruşturmanın birinci bölümünde şu
soruyu Sayın Bakana yöneltiyorum: Bu murakıp raporları neden bekletilmiştir?
Yargıya zamanında neden intikal etmemiştir, soygunun boyutu neden büyütülmüştür
ve büyümesine sebep olunmuştur? İkincisi, çok önemli kamu bankaları. 20 ila 40 milyar
dolar görev zararından bahsediliyor. Tabiî, burada kamuoyu yanıltılıyor;
buradaki görev zararı, çiftçiye verilen, Devlet Demiryollarına falan
verilenlerden dolayı görev zararı değil, büyük çoğunlukla batık kredilerdir.
Şöyle diyelim: Eğer, bu, 20 milyar dolar ise, bunun içerisinden çiftçiye
verilen, belki, yıllara bağlı 1-2 milyar dolar yoktur; diğeri hepsi batık
kredilerdir. Hatta, aile fotoğrafında bulunan insanlar şimdi yurt dışındadır;
bazılarının oğlu tutuklu babası dışarıda, bazılarının çocukları dışarıda
babaları tutuklanmıştır. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakana, kamu bankalarıyla
ilgili sorumuz şu: Elimizdeki belge "Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı"
antetli yazıdır. Sayın Bakan, bu yazıda, kamu bankası yöneticilerine diyor ki:
"Sizler, Halk Bankasının Emlak Bankasının ve Ziraat Bankasının 1997 ve
1998 yıllarını incelemişsiniz..." Bu hesaplarda, Yüksek Denetleme Kurulu
şunu söylüyor: "Yeminli murakıplarca incelenmesi, soruşturulması ve
yargıya suç duyurusunda bulunulması." Bu yazı skandal bir yazı, üzerinde
"gizli" ibaresi var ve Sayın Bakan, bu yazısıyla diyor ki
"Yeminli murakıplara havale edilen konuları, Türk Ceza Kanunu kapsamında
değil, Bankalar Kanununa göre yapın ve yukarıdaki işlemleri yeniden gözden
geçirin." Yani, bunları bırakın, vazgeçin, bunları denetlemeyin anlamına
gelecek sözler. Maalesef, çok skandal, devletin resmî arşivlerinden bir yazı.
Sayın Bakanın bu yazıya da cevap vermesi gerekir; daha doğrusu,
milletvekillerimizin, bu belgelere göre oylarını vermesi gerekir. Bir diğer önemli -üçüncü- konu da şudur: Merkez Bankası
Başkanı Sayın Gazi Erçel'dir; hakkında, Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesine
göre suç duyurusu vardır. Böyle bir insanı Merkez Bankasının başında tutmak
suçtur. Neden?.. Olayın iç yüzüne baktığımız zaman... Türkbank
özelleştirilecektir. Hükümette Başbakan Mesut Yılmaz'dır. Talip olan, bankayı almak isteyen Korkmaz
Yiğit'tir. Pazarlıklar devam ediyor, devreye Emniyet Genel Müdürlüğü giriyor
arkadaşlar; deniyor ki: "Türkbankın özelleştirilmesinde birtakım ciddî
sıkıntılar vardır, buna mani olun." Şimdi, yazı, Merkez Bankası
Başkanlığına geliyor, sumen altında bekletiliyor. Yazının biri de -o zamanın
Başbakanı, Sayın Mesut Yılmaz- Başbakanlığa gönderiliyor. Başbakanlıkta yazının
girişi var; araştırıldığı zaman, evrak Başbakanlıkta kayboluyor. Her nedense,
hiçbir evrak kaybolmadığı halde, Türkbankla ilgili evrak kayboluyor. Bu da,
ayrıca, hükümet için bir sorundur. Şimdi, bu bankayla ilgili olarak, Başbakanlık Teftiş
Kurulu inceliyor, konuları detay olarak inceliyor ve neticede, Gazi Erçel'in,
evrak saklamaktan dolayı, görevini ihmal ettiğinden dolayı yargılanmasını
istiyor. İşte, böyle bir rapor, kendi müfettişlerinin yazdığı rapor
Başbakanlıkta bir yıl bekletiliyor. Ben, neden bekletiliyor diye merak ettim;
Sayın Başbakan o dönemde kriz vardı, bunu açıklarsak sıkıntı olurdu anlamına
gelen bir açıklama yapıyor. Değerli arkadaşlar, çok enteresan bir cümle okudum;
diyor ki:"Bütün dünyada kanalizasyonlar alttan akar; ama, bir tek
Türkiye'de üstten akıyor." Şu verdiğim iki banka örneği,
kanalizasyonların, pisliklerin, çirkefliklerin artık açıktan aktığının açık
örneğidir. Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, Ziraat Bankasıyla
ilgili. Ziraat Bankasının özel bankalarla ilişkilerine bakıyoruz. Gazi Erçel
istifa etmiş, Ziraat Bankası günlük açık vermeye devam ediyor, kriz günü gelip
yaklaşmış. O günlerde -Sayın Bakanın nerede olduğunu bilmiyoruz tabiî- Ziraat
Bankasının likit paraya ihtiyacı vardır, açığı 1 katrilyondur. Hazineye
müracaat ediliyor, Merkez Bankasına müracaat ediliyor "bize para verin,
sıkıntıdayız" deniliyor, "siz borçlanın, gecelik nasıl isterseniz
öyle borçlanın" cevabı alınıyor ve arkadaşlar, cumhuriyet tarihinin,
dünyanın ekonomi tarihinin en büyük skandalı işleniyor, yüzde 7 500 ile yüzde
10 000, yani, 1 katrilyon açığa, Ziraat Bankası açığına 3 gece için 1,8
katrilyon devlet faiz ödüyor. Değeri arkadaşlar, bunları araştırmayacaksak, bunları
soruşturmayacaksak ve bunlara neden olan kişiler sorgulanmayacaksa, o zaman bu
milletvekillerinin görevi nedir, bu halk bize hangi görevi verdi, biz ne yapmak
istiyoruz; bunun üzerinde durmak lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen, toparlayınız. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değeri arkadaşlar, Merkez
Bankamız, IMF'nin talebiyle, cumhuriyet tarihinde ilk defa, bedel ödenerek
yabancılar tarafından inceleniyor -bir ülkenin Merkez Bankası, tabiri caizse,
yatak odası misali, mahrem olan bir yerdir- kamuoyundan gizlice denetletiliyor,
bunun için bir ücret ödeniyor, çıkan raporlar da kamuoyuna bildirilmiyor ve
saklanıyor. Yapılan bu gizli inceleme, gerek dünya piyasalarında
gerek içeride -kamuoyunda-
güvensizlik ortamının oluşmasının ve bu krizin artmasının asıl nedeni olmuştur.
Bu, aslında, dolarla, markla, dövizle izah edilemeyecek kadar büyük bir skandaldır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Merkez Bankası, yabancı denetçi bir firma
tarafından denetleniyor ve bu, maalesef, cumhuriyet tarihinde ilk defa oluyor. Oradaki bilgiler gizlidir;
milletvekilleri de o bilgilere ulaşamaz. Sayın Bakan, bu, ülkenin itibarıyla
oynamaktır. Sorarım size: Siz, ABD'nin, Almanya'nın, Fransa'nın
Merkez Bankasını denetleyebilir misiniz, bir firma tutup denetletebilir
misiniz? Peki, 75 yıldır işbaşına gelen hükümetlerin hiçbirinin aklı yok muydu,
itibarı yok muydu da böyle bir yola girmedi? İşte, güvensizlik ortamının,
piyasalarda hâlâ devam eden istikrarsızlığın temel nedeni, bu raporların
dışarıya sızması ve tüyo verilmesidir. Değerli arkadaşlar, çok enteresan bir tespit var. Bu
kürsüden hükümete, müteaddit defalar, ısrarla, krizin geleceğini ifade ettik ve
"yaptığınız iş değildir, dolar ve mark baskı altına alınamaz; bunlar
serbest piyasada oluşur. Bir tarafta liberal ekonomi, bir tarafta baskı; bu
yanlıştır" dedik ve hükümet, krizlerden sonra yanlışı anladı. Değerli arkadaşlar, büyük bir skandaldan daha bahsedeceğim;
Sayın Bakan, çıkıp bunu burada cevaplamalıdır. Sabahleyin karar alınıyor,
birtakım ilgili olmayan milletvekilleri bile Başbakanlığa davet ediliyor,
purolu eski bakanlar filan geliyorlar, birtakım istişareler yapılıyor ve sabah
9.00-12.00 saatleri arasında, 685 000-700 000 liradan 3,2 milyar dolar
satılıyor, aynı gün saat 17.00-18.00'lerde dolar 950 000 lira oluyor. Mademki
bu derece serbest bırakacaktınız -serbest piyasaya geçip- doların bu yönde
oluşacağını bilmiyorsanız, Sayın Bakan, o kürsüde niye oturuyorsunuz? Evvela
bunu soruyorum. Sayın Bakan bir gazeteciyle konuşuyor, gazeteci
soruyor: "Hiç istifa etmeyi düşündünüz mü?" Bakan cevap veriyor:
"İstifa etmek istiyordum, partim bırakmadı. O benim özelimdir, fazlaca
açıklama yapamıyorum." Değerli arkadaşlar, hükümet bir derviş getirdi; ama,
şunu söyleyeyim: Bu hükümetin dervişe değil, cenaze levazımatçısına ihtiyacı
var. (FP sıralarından alkışlar) Yani, bu hükümetin defin işlemlerini yapacak
olaya ihtiyacı var. Şimdi, bir milletvekili arkadaşım... Özellikle, hep
doğruluktan bahseden MHP'lileri bir kere daha burada uyarıyorum. Eğer, bu
oylamaya... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Candan, son cümleniz için açıyorum. Buyurun. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamamlıyorum. Eğer, bu oylamanın makineyle yapılmasını ve kimin ne oy
verdiğini... Dürüstlük edebiyatı yapan arkadaşları bir kere daha uyarıyorum.
Biz, burada, birisinin yargılanmasını değil, bu olayların soruşturulmasını
istiyoruz. Bu işin siyasî bir tarafı yoktur. Eğer, bu anlattığım bilgi ve
belgeleri istiyorsanız, hepinize, resmî, devlet arşivlerinden, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu raporlarından, ayrı ayrı takdim edebilirim. Ümit ediyorum ki, milletvekili arkadaşlarım bu
çalışmamıza olumlu oy verecekler; ülkenin daha fazla krize, yanlışlara... Hiç
kimsenin yaptığının yanına kâr kalmaması noktasında olumlu bir adım olacağını
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan. Şahsı adına, ilk söz, Tokat Milletvekili Sayın Bekir
Sobacı'ya ait. Sayın Sobacı?.. Yok. İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun, buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) ALİ COŞKUN (İstanbul) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu soruşturma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Ülkemiz, Kasım 2000 krizinin ardından 22 Şubat 2001
tarihinde ekonomik bir depremle sarsılmış bulunmaktadır. Ne yazık ki
hükümetimiz, muhalefet partilerinin yapıcı uyarılarına, sivil toplum
teşekküllerinin itirazlarına duyarsız kalarak, halkımızın ihtiyaçlarına cevap
vermekten uzak bir programı, anlaşılması güç, dayatmacı bir zihniyetle
uygulamıştır. Bu program, enflasyonu düşürme amaçlı gözükmekle
beraber, sadece kur çıpasıyla
yönlendirilen parasal, yani moniter politikalara dayalı tek ayaklı bir
program olup, en önemli iki ayağı, kamu maliyesinin güçlendirilmesi ve üretimle
bütünleştirilmesi konuları ihmal edilmiş, dolayısıyla sosyal yönü de olmayan
bir programdı. Türkiye, IMF kuruluşunun üyesidir ve zaman iyi
ilişkiler içinde olacaktır; ancak, hükümetimiz, teslimiyetçi bir yaklaşımla IMF
ve bürokrasinin güdümüne girmiştir. Öyle ki, sanki ülkede ekonomiyi bilen
kimseler yokmuş gibi, sahibinin gazetelere verdiği beyanatla Yaşarbankı batıran
bir kişi Merkez Bankasına ve Ziraat Bankasının batmasında en büyük rolü
oynayan, acze düşüren bir kişi de Hazine Müsteşarlığına getirilmiş ve bu
bürokratlarla, IMF yetkililerinin yönetimiyle hükümet siyasî otorite bakımından
acz içine düşmüştür. Esas burada felakete sürüklenen olay budur. Anamuhalefet partisi olarak birçok uyarımız içinde,
özellikle 2000 ve 2001 yılı bütçelerinin görüşülmesinde, Bankalar Yasasının iki
kez komisyonlarda ve Mecliste görüşülmesinde, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planının görüşülmesinde, bankalarla ilgili genel görüşme tartışmalarında
-9.12.2000 tarihinde- bu konular, bu kürsüden, tarafımızdan derinlemesine dile
getirilmiş; ancak, malî sektörümüzdeki yozlaşma ve zayıflıklar ile bu olumsuz
gelişmelere meydan veren ihmaller, yapılan yolsuzluklar, soygunlar ve
yandaşları koruma konusunda gerekli uyarılarda bulunmamıza rağmen, herhangi bir
tedbir alınmamış ve sayısal çoğunluğa dayanarak, yine dayatmacı zihniyetle,
burada, arzu edilen şekilde kararlar alınmıştır. Sayın Bakan, genel görüşme önergemiz ve hakkında
verilen gensoruyla ilgili konuşmasında
"temel ilkemiz, tam aleniyet ve şeffaflıktır" -zabıtlardan aynen okuyorum- demesine
rağmen, gerçekleri Yüce Meclisten ve halkımızdan gizlemişlerdir. Bunların en
çarpıcı örneği, bizzat, kamu bankalarıyla ilgili yıllar önce getirdiğimiz yazılı
ve sözlü suallere doğru cevap verilmemiş, kamu bankalarının 20 milyar doların
üzerindeki görev zararlarının ne şekilde halledileceği suallerimiz, maalesef,
ciddî olarak ele alınmamıştır; ama, bugün, şubat krizini esas ateşleyen ve
krize sürükleyen olayın, maalesef, kamu bankalarının görev zararlarının olduğu
artık ortaya çıkmıştır. Hükümet, IMF şemsiyesi altına sığınırken, diğer
taraftan faiz, enflasyon ve devalüasyon lobisinin oyuncağı haline gelerek, bu
oyunda yenik düşmüştür. Ekonomik istikrarın sağlanmasında, siyasî istikrar
şarttır; ancak, hükümetimiz, ülke genelinde siyasî istikrarı sağlayacak yerde,
hükümetin yıkılmaması için hükümet içinde siyasî istikrarı sağlamayı yeğ tutmuş
ve yoksullukta da istikrarı sağlamıştır. Kaldı ki, hükümet ortakları
"uzlaşma, uzlaşma, uzlaşma" diye, karşılıklı menfaat bölüşmesinde
uzlaşmışlardır. Ekonomik refahla doğru orantılı olan demokrasi, insan
hakları, hukukun üstünlüğü konuları hiçe sayılarak, sadece sayısal çoğunluğa
dayalı bir yönetim benimsenmiştir. Halkımız perişandır; gelir dağılımı daha da
yozlaşmıştır, ekonominin dinamikleri sarsılmış, dengeler bozulmuştur. Çiftçi,
işçi, esnaf, memur, emekli, dul, yetim, velhasıl dargelirliler perişandır.
Halkın büyük bölümü, dünya yoksulluk sınırına itilmiştir. Halkı bezdiren
enflasyon, tırmanışa geçmiştir ve bugün açıklanan enflasyonla, yıllar sonra,
tekrar, maalesef, iki haneli aylık enflasyonlarla karşı karşıya kalmış
durumdayız. Tüccar, sanayici çökmüştür; ayakta kalan ise, dış ilişkilerde
bulunan birkaç büyük kuruluştan ibarettir. Bir gecelik faizler yüzde 7 500'lere fırlarken, ülke,
yüzde 40 fakirleşmiş; gayri safî millî hâsıla, 2000 yılında 199 milyar dolar
iken, hemen geçtiğimiz şubat ayında hedef 215 milyar dolardan 165 milyar dolara
gerilemiştir. Bu durum karşısında, OECD üyesi 24 ülke arasında -malumlarınız
olduğu veçhile üyesi bulunmaktayız- kişi başına gelirde 2 800 dolardan, 2 000
doların altına düşerek, dünyadaki fakir ülkeler arasına sürüklenmiş durumdayız.
Devletin dışborç ödeme yükü artmış, borsa, tarihinin en
büyük günlük çöküşüne maruz kalmıştır. Değerli arkadaşlarım, borsadaki 14 aylık
çöküşün yekûnu 106 milyar dolardır. Dolayısıyla, 2001 hedefleri tamamen şaşmış
durumdadır. Bütçe konuşmasında belirttiğimiz gibi, sırf Avrupa
Birliğinin eşiğinde, Maastricht Kriterlerini tutabilmek için, gerçek olmayan
rakamlarla, gayri safî millî hâsıla içindeki bütçe açıklarının çok küçük
gösterilmesi, bu devletin ciddiyetine de yakışmamıştır; çünkü, devleti idare
edenler, başta Sayın Başbakanımız ve bakanlar olmak üzere, daha, ekonomik
depremin iki gün öncesine kadar, stabilizasyon programının uygulanacağını ve
ülkenin günlük güneşlik olduğunu beyan etme aczinde bulunmuşlardır. Değerli arkadaşlarım, kamu borçlanma gereği, giderek
artmıştır. Dolayısıyla, devamlı söyledik bu kürsüden; içborç durumunda olan ve
o gün yetkililer tarafından inkâr edilen, ama, bugün Hazine tarafından
kapatılması öngörülen devlet bankalarının görev zararlarıyla beraber içborçlar
ve dışborçlar, bir yıllık gayri safî millî hâsılamız seviyesini geçmiştir.
Dolayısıyla, Maastricht Kriterlerine göre, eğer, bir ülkenin borç stoku, gayri
safî millî hâsılasının yüzde 60'ını geçerse, o devlet, kredibilitesini tamamen
yitirir. Türkiye, şu anda, kredibilitesini yitirmiştir ve uluslararası rating
kuruluşları, dün açıklama yaparak, Türkiye'ye güvensizlik notu vermişlerdir. Değerli arkadaşlarım, bu gidiş bir felakettir.
Felaketin tetikçileri, bizatihi, hükümet, Sayın Başbakan, ilgili bakanlar ve
zamanında tedbir almayan, başta bankacılık sektörü olmak üzere, bankalardan
sorumlu Hazine, Merkez Bankası ve diğer yetkililerdir. Gelinen bu tablo karşısında, hükümet ve ilgili bakan,
suni olarak tertiplediği yandaş kuruluşların ve bazı medya kuruluşlarının
destekleriyle, gerçekleri halktan gizlemiş, ekonomik depremden -biraz önce
söylediğim gibi- bir gün öncesine kadar, gerçekleri tamamen kamufle
etmişlerdir. En acısı da, hükümet, anayasal suç işlemiştir -bakınız, buradan
söylüyorum- zira, Anayasanın 5 inci maddesinde yer alan, devletin temel amaç ve
görevlerini yerine getirmemiş; 8 inci madde uyarınca, yürütme yetki ve
görevlerini kötüye kullanmış; 167 nci maddede açıkça belirtilen, piyasaların
denetimi ve dışticaret düzenlemesini yapmamıştır. Ayrıca, maalesef, 172 nci
madde uyarınca tüketicilerin, 173 üncü madde uyarınca da esnaf ve sanatkârların
korunması hususları ihmal edilerek, ilgili yasalar ve Anayasa hükümet
tarafından çiğnenmiştir. Dolayısıyla, bizim burada amacımız, şahsına çok saygı
duyduğum, çok eski bir dostum olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Coşkun, lütfen toparlar mısınız. ALİ COŞKUN (Devamla) - ... Sayın Bakanı rencide etmek
ya da onu sıkıntıya sokmak değildir. Değerli arkadaşlarım, bugün, bu oyunun oyuncularını,
soyanları ve soyduranları açığa çıkaracak tek kişi Sayın Bakandır. Benim arzum,
burada, bu gerçeklerin görüşülmesidir; çünkü, kasım ayındaki görüşmemde,
görüşmenin sonunu bir fıkrayla bitirmiştim ve "bu size ibret olsun"
demiştim. İbret alınmadı. Sayın Bakandan rica ediyorum -dürüst bir kişiliği
vardır- burada, gerçekleri söylesin, bu soygunun siyasî ayağını ortaya çıkarsın
ve böylece, ülkenin, gelecekte, yeniden ekonomik depremlere sürüklenmemesini
sağlasın. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun. İkinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı'ya
ait. Buyurun Sayın Paçacı. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik bunalımını
yaşamaktadır ve maalesef, kriz, her geçen gün, derinleşmeye devam etmektedir. Anasol omurgalı hükümetler göreve geldiği tarihten
itibaren, Türkiye, her yıl maalesef ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştır;
1998 krizi, 1999 krizi, 2000 krizi ve nihayet, 2001 krizi... Başta Sayın Çiller olmak üzere, Doğru Yol Partisinin
bütün ikazlarına rağmen, 57 nci hükümetin hatalı ve yanlış programı, yani IMF
ile birlikte 2000 yılı başında uygulamaya koyduğu stand-by programı, ülkemizi,
maalesef, ekonomik çöküşe sürüklemiştir. İçinde insan olmayan, kura baskı yaparak ekonomik
dengeleri altüst eden bu programın Türkiye adına niyet mektubunu, Hazineden
sorumlu Bakan sıfatıyla Sayın Recep Önal ile dönemin Merkez Bankası Başkanı
Sayın Erçel imzalamışlardır. Bir bürokrat olarak Sayın Erçel, zorunlu bir şekilde,
bu ekonomik fiyaskonun bürokratik diğer sorumlularıyla birlikte istifa etmek
zorunda kalmıştır; ancak, gelinen bu ekonomik felaket ve çöküşün siyasî
sorumlusu olan iktidar ve iktidarı temsilen, bu ekonomik çöküşün birinci
derecede siyasî sorumlusu olan Sayın Önal ise, hiçbir şey olmamış gibi görevine
devam etmiştir. Krizin derinleşmesi ve önlenememesi üzerine,
Amerika'dan bürokrat getirilerek Sayın Önal'ın yerine Bakan yapılmış, Sayın
Önal da, kendisine teselli olarak sunulan, Devlet Personel Başkanlığından
sorumlu Bakanlığa kaydırılmıştır. Bugün, Türkiye, âdeta bir yangın yerine dönmüştür.
Çiftçi yok edilmiştir. İşsizlik her geçen gün çığ gibi artmaktadır. Tarihinde
belki de ilk kez, esnaf, ticaret erbabı, Türkiye'nin her yerinde sokağa
dökülmüştür; yokluğun, fakirliğin tahrip ettiği ekonomiyi, krizi ve hükümeti
protesto etmektedirler. Isparta'da, Hatay'da, Elazığ'da, İzmir'de, Tokat'ta,
Burdur'da, Bursa'da ve ülkenin birçok yerinde yürüyen onbinler, maalesef,
bugünkü hükümet tarafından ne görülmekte ne de feryadı duyulmaktadır. 19 Şubatta Millî Güvenlik Kurulu skandalıyla başlayan
süreçte 21 Şubat 2001 kara çarşamba günü yaşananlar ise, tam bir ibret
vesikasıdır. 21 Şubat 2001 günü, Merkez Bankasından, gün boyunca tam 3 milyar
dolar döviz, ucuz kurdan, yani 680 000 liradan satılıyor; başta Sayın Başbakan
olmak üzere hükümetin birçok yetkilisi "devalüasyon yok" diyor, akşam
ise dalgalı kura geçildiği açıklanıyor ve bir gecede yüzde 40 devalüasyon
gerçekleşiyor. Şimdi, Sayın Önal'a soruyoruz: 3 milyar dolar, hangi
kişi, kurum ya da bankalara ucuz kurdan satılmıştır? Kimler, bir gecede yüzde
40 haksız zenginleşmiştir? Bunun, bu fakir ülkeye zararından kim sorumludur? Kırkbeş gündür Türkiye'de doların fiyatı, Türk
Lirasının ne kadar devalüe edildiği bilinememektedir. Hiçbir acil önlem henüz
alınmamıştır ve dışkaynak da bulunamamıştır. Ümit olarak lanse edilen,
Amerika'dan getirilen, milletten oy ve yetki almadığı halde bir gecede bakan
yapılan Sayın Derviş'in de Amerika'ya gidip sonunda eli boş dönmesi sonucunda,
mevcut devalüasyona ilave olarak doların kuru artmış ve bugün 1 300 000 liraya
kadar yükselmiştir. Devalüasyonun oranı da, maalesef, yüzde 70'lere
yaklaşmıştır. Hem reel sektör hem bankacılık sektörü şaşkındır. Ülkenin
teşebbüs gücü çökmüş, morali bozulmuştur. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, 13
banka batma veya batırılma noktasına gelmiş ve devletleştirilmek zorunda
kalınmıştır. Başta Etibankın ve Egebankın raporları olmak üzere, Hazine,
hükümet yanlısı çevrelere korumacı ve kayırmacı davranmıştır. Bu bankalarla
ilgili verilen izinler, hazırlanan murakıp raporları... Hazinenin ve ilgili
bakanın ciddî bir görev kusuru olduğu gözler önündedir. Hazine, pervasız bir
biçimde, bütün hesapları ve dengeleri altüst ederek, bugün itibariyle 45
katrilyon içborç yapmış ve yüzde 193 faizle, kısa vadeli, tefeci misali,
borçlanmaya neden olmuştur. IMF'den 10 milyar dolar kredi alınmış, buna rağmen
döviz rezervlerimiz, Şubat 2001'de 28 milyar dolar iken, bugün 19 milyar dolara
inmiştir. Bugün, Türkiye'de bankacılık sektörünün 25 milyar doları bulan
pozisyon açıkları, özel sektörün, reel sektörün 20 milyar doları bulan döviz
borçları ve pozisyon açıkları nedeniyle hem finans sektörü hem de reel sektör,
gerek büyüklük gerek zarar bakımından tarihin en büyük zarar riskiyle karşı
karşıya bırakılmıştır. Türkiye'de bugün, ucu açık devalüasyon, belirsizlik,
programsızlık nedeniyle, başta kanser gibi ölümcül hastalıklar olmak üzere,
birçok hastalığın ilacı dahi ithal edilememektedir. Ülke, tam bir ekonomik ve
sosyal açıdan tam bir çıkmaz sokağa sokulmuştur. Türkiye'de bütün bunlar olurken, ekonomi bakanlığında
oturan Sayın Önal ne yapıyordu; çöken programa destek olması ve emri altındaki
Hazine Müsteşarı ile uyumlu çalışması gereken Merkez Bankası Başkanıyla küsmüş
müydü? Bunlar doğru mudur Sayın Bakan? Kura baskı yaparak, bankaları maniple ederek, 2000 yılı
başında yüzde 30-35 faizle hazine borçlanma kâğıdı sattınız. Bankacılık
sektörü, bugün, bu kâğıtlar yüzünden batma noktasına geldi. Hazine de yüzde 193
faizle daha ağır bir bedel ödüyor. Bu gelinen noktada kusurunuz, kabahatiniz,
eksiğiniz olmadığını söyleyebilir misiniz Sayın Bakan? Türkiye'de piyasalar durmuş; iş âlemi, bankalara yüzde
1 000'lerle ifade edilen faizleri ödeyemeyecek hale gelmiş; Türkiye, 2001
yılında kişi başı gayri safî millî hâsıla bakımından, Afrika ülkelerinin,
Uganda'nın, Kenya'nın seviyesine düşmüş; bunlardan üzüntü, sorumluluk ve kaygı
duymuyor musunuz? Tahrip ettiğiniz, çökerttiğiniz ekonominin haline,
halen "Bakan" sıfatıyla nasıl bakabiliyorsunuz? Ama, kabahatin tümü
elbette sizde değil. Esas hata, bu tarihî çöküşe rağmen, hiçbir şey olmamış
gibi pişkin bir şekilde iktidarda oturmaya devam etmeye çalışanlardadır;
ülkenin ekonomisinin, sosyal huzurunun bu içler acısı halinden kendini sorumlu
saymayan bu ibretlik hükümettir; hatalı ekonomik politika ve yönetimin sonunda
gelinen ekonomik çöküşü sanki bir doğal afetmiş gibi göstermeye
çalışanlardadır; ortada ne program ne enflasyon hedefi ne de hazırlık olmadığı
halde, ekonomiyi duvara iki kez üst üste toslatan bu hükümete halen destek
vermeye çalışan, hükümetten çıkar sağlayan hükümet yanlısı çevrelerdedir. Sayın Bakan, hiç değilse emrinizdeki bürokratlarınız
kadar duyarlı davranın, sorumlu davranın, onların gösterdiği cesareti gösterin
ve size yakışan şekilde o koltuğu bir an önce bırakın. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Paçacı. Sayın milletvekilleri, Tüzüğümüzün 108 inci maddesi
gereğince, Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge üzerine 3 sayın
milletvekili konuşabiliyor. Sayın Bekir Sobacı'yı demin davet etmiştim, yoktu;
yeniden müracaat etti. Başka da müracaat olmadığı için, Tokat Milletvekili
Sayın Bekir Sobacı'ya yeniden söz veriyorum. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize saygılarımı arz ediyorum. Bir müddettir devam eden gensoru önergelerinden sonra,
bugün, 57 nci hükümetin bir bakanı hakkında arkadaşlarımızın verdiği soruşturma
önergesi üzerinde söz aldım; görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, televizyonlarda, basında haklı
olarak, patlayan krizin yoğun yorumları yapılıyor, propagandası yapılıyor ve
âdeta, sanki krizden bir fırsat çıkarmak arzusunda olan hükümet de, bu krizi
sanki, elde olmayan sebeplerle, hüdai nabit, gökten inen bir kriz gibi takdim
etme gayretine girmiştir. Şimdi, bu krizin oturduğu temel baz neresidir?.. Değerli arkadaşlar, hepimiz biliyoruz ki, 57 nci
hükümet birbuçuk yıl önce üç yıllık bir istikrar programı açıkladı. Burada biz,
defalarca, krizin anatomik yapısındaki anomali durumunu -muhalefet
partilerinden bütün konuşmacı arkadaşlarımız bu anomali halini- bu programın
sakat, reel sektörü dışlayan, sadece para politikasına ve oyunlarına dayanan
bir program olduğunu ve sonuçta gerçeklere toslayacağını ifade ettik; ama,
dinletemedik sizlere; bu hükümete dinletemedik ve dinlemek istemediniz, anlamak
istemediniz. Ben bu kürsüden, Sayın Recep Önal'ın da olduğu oturumlarda,
birleşimlerde, yüzde 33'lere inen faiz düşüşünün anlaşmalı bir manipülasyon
olduğunu, ekonominin ve matematiğin kurallarına uymadığını defaatle söyledim.
Evet, Türkiye'de ihale yok; Türkiye'de piyasa yapıcı 6 tane bankanın, Hazine
yetkilileriyle bir odaya girip, faizi ve vadeyi dikte ettirmesi vardır. İşte
bugün de, Hazine, nisan programını açıkladığında "biz, yine, faizi önceden
belirtmeyeceğiz" diyor. Dikte olan bir ihalede elbette belirtemezsiniz
zaten. Değerli arkadaşlar, aslında bu hükümet, bütünüyle bu
krizden sorumludur; ama, soruşturma önergesi Sayın Bakan hakkında veriliyor.
Sayın Bakanın daha önceki üç konuşmasını da ifade etmiştim ben bu kürsüden;
kasım krizinde dedi ki Sayın Bakan: "Efendim, bu krizi aslında
beklemiyorduk; on gün önce
patladı." Niye? "Yılbaşı tatili ile ramazan bayramı tatili birleşti,
kriz on gün öne geldi." Niye?.. "Bankalar, açık pozisyonlarını
kapatmak için dövize hücum etti de ondan." Sayın Bakan, bu memlekette 2001
yıldır bilinen bir miladî takvim ve bir hicri takvim var; zaman çizelgesi var
takvim diye. Siz, nasıl olur ki, bir hükümetsiniz ve bir bakansınız ki,
bankaların ödemek yükümlülüğünde olduğu sendikasyon kredilerinden haberiniz
yok; döviz açık pozisyonlarından haberiniz yok. Bu, kabul edilebilir bir şey
değildir. (FP sıralarından alkışlar) Sonunda geldiniz, reel ekonominin gerçekleri karşısında
duvara tosladınız, toslattınız. Bu edebiyatı, daha fazla devam ettiremezsiniz.
Eğer, lügatler, haysiyet ve ahlak diye iki kelimeyi anlamlandırıyorsa, bu
hükümetin istifa etmesi gerekir.(FP sıralarından alkışlar) Burada, aslında,
sadece Sayın Bakanın muhatap alınması, bir zaruretten ibarettir; çünkü, verilen
gensorular, çoğunluğunuz tarafından reddedildiği için ifade ediyorum. Şimdi, bu manada, bu programda unuttuğunuz reel sektörü
yeniden hatırlayacaksınız da, o reel sektör ne durumda?! Eyvah benim ülkeme ki,
kümesteki hastalığı tedavi için çağrılan veteriner hekim, bir veteriner hekim
değil, veteriner kılığında tilkiler. Tilkiler, veteriner kılığında. Soruyorum, kriz gecesi, Başbakanlıkta yapılan
toplantıya -Sayın Başbakan, kendisi burada- Güneş Taner hangi sıfatla
çağrılmıştır ve yanında Karamehmet hangi sıfatla Başbakanlığa girebilmiştir?
(FP sıralarından alkışlar) Yoksa, bunlar, birer tüyo muydu dışarıya;
devalüasyon tüyosu muydu? Güneş Taner'i çağırırsak, bilesiniz ki, yüzde 50
oranında devalüasyon var... Bir haber verme miydi? Buna cevap istiyorum ben. Ve siz, ey ekonomi bildiğini söyleyen 57 nci hükümetin
Başbakanı, bakanları, sorumluları ve bürokratlar; devalüasyonlar, merkez
bankalarının döviz rezervinin en yüksek noktasında, zirvesinde yapılır ki,
devlet, en azından içborcunda, borcunu yarı yarıya, devalüasyon oranında
hafifletsin; ama, siz, Merkez Bankası döviz rezervlerini hortumlattıktan sonra
devalüasyon yaptınız. Ne faydası vardı içborcunuza; hiçbir faydası olmadı. 1
milyar dolarla kapatacağınız içborcu, eğer devalüasyonu en yüksek seviyede
yapıp, dövizi çaldırmasaydınız, bugün, 500 milyon dolara kapatacaktınız; ama,
siz, hüsnüniyet sahibi değilsiniz, bir kastı mahsus taşıyorsunuz bu ülke ve
millet adına. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, bugün enflasyon rakamları açıklandı; Devlet
İstatistik Enstitüsü, mart ayı, toptan eşyada yüzde 10, tüketicide yüzde 6. Ha,
tüketicide de yüzde 15'lere çıkacak da, şu kıstığınız, kavurduğunuz, yakıp
kavurduğunuz vatandaşın cebinde para kalmadığı için, o talep oluşmadığı için
tüketici fiyatları da düşük görülüyor; ama, işte, elektriğe, petrole, diğer
bütün girdilere yaptığınız, ana girdilere yaptığınız zam, hemen kendini toptan
eşyada gösterdi. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Dolar 1 300 000!.. Dolar 1 300
000!.. BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar,
doları dalgalandırmaya bırakarak, siz, aslında, ihmal ettiğiniz, gözardı
ettiğiniz en büyük hatayı yaparak, bugün, bu ülke evlatlarını kasıp
kavuruyorsunuz; buna hakkınız yok. İşte, şimdi, en son geldiğiniz nokta,
vatandaşın cebindeki 100 markı, 100 doları, acaba, nasıl birilerine kaptırırız
düşüncesinde planlar yapıyorsunuz ve program adına getireceğiniz hiçbir şey
yok; getireceğiniz vergidir, getireceğiniz Akaryakıt Tüketim Vergisini
artırmaktır. Şimdi, değerli arkadaşlar, Akaryakıt Tüketim Vergisini
artırın, durun; bunun hiçbir anlamı yok. Açık söylüyorum, Sayın Başbakan,
benzini 5 milyon lira yapın, 5 dolar yapın; vatandaş o benzini yakarsa,
arabasında o benzini tüketirse, ondan Akaryakıt Tüketim Vergisi
alabileceksiniz. Siz, eğer, bir sandık limon satacak ticarî bilgiye sahip
olsaydınız, bu ülkenin reel sektörünü, sanayiini, dışticaretini çökertmezdiniz;
ama, yok bu bilgi sizde; sizde, bir sandık limon satacak ekonomi bilgisi bile
yok! (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, peki, devalüasyon yapıldı, ihracat artacak;
ihracat neyle artacak Allahaşkına?! Elinizde, dışticaretten... Dış Ticaret
Müsteşarlığının bağlı olduğu Sayın Bakanımız buradalar; acaba, Türkiye'nin, şu
anda, halihazır ihraç edilebilir mal varlığı envanteri ne kadardır, emtia
envanteri?.. Değerli arkadaşlar, tekstilde, 100 tezgâhtan 70 tanesi
susmuş; ana sektörümüz tekstilde susmuş. Bu 70 tezgâhın yeniden üretime geçmesi
için, iplik lazım, kumaş lazım, sermaye lazım... Esnaf, bitmiş tükenmiş;
elindeki malı da, şu anda, korkuyor ki, satamıyor, acaba kaybederim mi diye.
İşte, siz, IMF kapılarında, Amerika'da sürdüreceğiniz o boşa gayretler yerine,
Irak'ın 22 milyar dolar petrol parasının, Birleşmiş Milletlerde bloke edilen
petrol parasının 10 milyar dolarını "ben, bu parayı istiyorum, Türkiye,
Körfez Savaşında da zarara uğramıştır, o tarihten bu tarafa da sürekli zarara
uğramaktadır" deyip, Irak'a 10 milyar dolarlık bir ihracat vizesi
alsaydınız Birleşmiş Milletlerden, bugün, Türkiye'de iç pazar ve imalat
sanayii, reel sektör hareketlenmiş olacaktı; ama, hiç o tarafları düşündüğünüz
yok. Göstermelik üç tane uçak gönderdiniz. En büyük holdingin gidip yaptığı
bağlantı 100 milyon dolar. Yazıklar olsun... Türkiye, burnunun dibinde 22
milyar dolarlık bir pazardan gerekli payı almaktan acizdir; ama, IMF
kapılarında, 6 milyar doların serbest bırakılması için, kabul etmeyeceğiniz
kanunu, uygulamaya koymayacağınız halka zarar veren hiçbir ekonomik uygulamayı
göremiyorsunuz, böyle bir bağlantınız yok. En acımasız tarifeleri uygulama
cesaretini de gösteriyorsunuz ve ondan sonra da kalkıyorsunuz "bu hükümet
alternatifsizdir" diyorsunuz. Değerli arkadaşlar, demokrasi doğurgandır. Demokrasi,
kendi hayatını doğurganlığıyla yeni çözümler üretir ve idame ettirir. Demokrasi
ebter değildir, ebter olan 57 nci hükümettir ve bu ülke, demokrasinin bu
dinamik yapısıyla sizi ezip geçecektir. (FP sıralarından alkışlar) Sokağa çıkan
esnafın sesini duymazsanız, yarın bu Meclis kapısında duyacaksınız. Onun için,
28 Şubatta siyasetin kimyasını bozanlar, ekonomi bozulmaz zannetti. Siz,
siyasetin kimyasını bozarsanız, demokrasinin işleyen kurallarını bozarsanız,
ekonomiyi de bozarsanız, sosyal barışı da bozarsınız. İşte, şimdi, Türkiye'nin
gelip dayandığı bu noktadır, bu gerçektir ve bu gerçeği de siz, göre göre,
çözüm üretemediğinizi bile bile hâlâ ısrar ediyorsunuz. Başınıza Kemal Derviş
gibi bir müfettiş ve vali tayin edildiği halde, şu koltuklarda rahatça
oturmanın siyaset etiği açısından ne mana ifade ettiğini halkın içine girin,
görün, onlar daha iyi söylüyor. (FP sıralarından alkışlar) Bu manada, milletin
sesine kulak verin diyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı. Sayın milletvekilleri, son söz, hakkında soruşturma
istenilen Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'a aittir. Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Veysel
Candan ve 57 arkadaşı tarafından hakkımda verilmiş olan Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önerge nedeniyle söz almış bulunuyorum; hepinize, en içten
saygılarımı sunuyorum. Önergede ileri sürülen iddiaları, tek tek ele alarak
açıklamak istiyorum. Bir kere, bankalar yeminli murakıp raporlarını
zamanında işleme koymayarak beklettiğim iddiası tümüyle gerçekdışıdır. Bu
konuda, yasaların öngördüğü prosedür neyse, o işlem anında yerine
getirilmiştir. Görev süremiz içinde bana ulaşıp da işleme konulmamış hiçbir
yeminli murakıp raporu olmadığı gibi, hiçbir rapor da gereksiz
bekletilmemiştir; yargıya intikal ettirilmesi gerekenler ilgili savcılığa,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna intikal ettirilmesi gerekenler de bu kuruma
anında intikal ettirilmiştir. Bizim hükümete geldiğimiz tarihte, bankacılığın
denetleme ve düzenlenmesine ilişkin yeterli mevzuat bile yoktu elimizde.
Aslında, son on yılda, çeşitli göstermelik tedbirlerle sektörün sorunlarının
çözümü geciktirilmek yerine, sistem, sektördeki çürük bankalardan tümüyle
arındırılabilmiş olsaydı; bu alandaki hukukî altyapı güçlendirilip, sistem
çağdaş normlara kavuşturulabilseydi; hemen hemen her önüne gelene banka kurma
izni verilmemiş olsaydı; kuraldışı işlemlerden sorumlu olanların kişisel
sorumlulukları üzerine gidilmesine de olanak veren bir mevzuat bulunabilseydi
elde, belki de, bu sorunların hiçbirini bugün yaşamayacaktık. Bankacılık sektörümüzdeki yapısal sorunlar, sadece
bugünün sorunu değil, çeyrek yüzyıllık bir geçmişin birikimidir; bunu hepiniz
bilmektesiniz. Bizim çabamız, o zamanki hükümetlerin cesaret edemediği
adımları atarak, sektörü sağlıklı ve çağdaş bir yapıya kavuşturmak ve
Türkiye'yi, bir daha banka batığıyla karşı karşıya bırakmayacak ortamı
yaratmaktır. Çıkardığımız Konsolide Malî Tablolar Düzenlemesi ve
Karşılıklar Kararnamesi, bankacılık alanında şeffaflığı sağlamış ve sistemin
zafiyetleri bu sayede ortaya dökülebilmiştir. Banka soygunlarının kamuoyuna ilk yansıması ise, bizim
yargıya intikal ettirdiğimiz murakıp raporları sayesinde mümkün olmuştur.
Bildiğiniz gibi, mahkemelere intikal eden raporlar üzerinde gizlilik
kalkmaktadır ve siz, o bilgileri oradan alabilmektesiniz. Bu nedenlerle, görev süresinin; yani, benim görev
süremin sadece bir yılında, bankacılığın düzenleme ve denetimiyle görevli bir
kuruluşla ilgili olan bir bakanı, bankaların içinin boşaltılmasına gözyummakla
suçlamanın, ne hakla ne hukukla ne de vicdanla bağdaşır bir yanı vardır; çünkü,
bir yılın sonunda, bankacılığın denetim ve düzenlemesi, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kuruluna devredilmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; deniliyor ki, ben,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna talimat vererek, kamu bankalarında görev
yapan bürokratların yargıya gönderilmesini engellemişim. Sayın Bülent Arınç'ın,
daha önce, 27 Ekim 2000 tarihinde düzenlediği basın toplantısında dile
getirdiği ve tarafımdan, 2 Kasım 2000 tarihinde yapılan basın duyurusuyla
cevaplandırılmış olan Yüksek Denetleme Kurulu temennileriyle ilgili asılsız bir
iddia, bu kez, kamu bankalarıyla ilişkilendirilerek tekrar gündeme
getirilmektedir. Bu kadar anlamsız bir suçlama düşünemiyorum. Bir kere, Devlet
Bakanı olarak Yüksek Denetleme Kuruluna talimat verme yetkim bulunmamaktadır.
Aslında yapılan işlem, Yüksek Denetleme Kurulunun yetkisine giren konuların,
bizzat kendi uzmanlarınca incelenip rapora bağlanmasını, hızla
sonuçlandırılmasını amaçlayan bir Başbakanlık onayıdır ve benzerleri geçmişte
de çeşitli vesilelerle gündeme gelmiştir. Bunların birer nüshasını hemen
dağıtabilirim; örneğin, zamanın Başbakanından Başbakanlık Teftiş Kurulu
Başkanının aldığı 13.9.1993 tarihli onay, yine, Başbakanlık Müsteşar Vekilinin
11.1.1995 tarihinde almış bulunduğu onay.
Zamanımız olsa, Sayın Başkan
müsaade etse bunların metnini de
okuyabilirim. Yine, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulunun Hazine
Müsteşarlığından ayrılarak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bünyesine
geçmesi nedeniyle de, Yüksek Denetleme Kurulundan sorumlu Bakan olan Sayın
Mehmet Keçeciler'in 5.3.2001 tarihinde aldığı onay bu iddia edilen konuyla
ilgilidir. Bu konu böyleyse, iddia edildiği gibiyse bu onaylar niye
alınmaktadır, bunun üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Bu onaylar, konunun,
kamu bankası bürokratlarının yargıya gönderilmeleriyle uzaktan yakından hiçbir
ilgisinin bulunmadığını ve kamu bankalarının denetiminde etkinlik, verimlilik
ve sürat sağlama amacını açıkça ortaya koymaktadır. İsterseniz, metinlerini
size dağıtayım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergede Merkez
Bankasıyla ilgili olarak yer alan iki konu bulunmaktadır. Burada da önerge
sahipleri öncelikle bir gerçeği çarpıtmaktadır, onu düzeltmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası,
1211 sayılı kuruluş Kanununun 1 inci ve 4 üncü maddelerine göre, yetkilerini
kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak kullanan, özel hukuk hükümlerine tabi
bir anonim şirkettir. Bu nedenle, önergede iddia edildiği gibi, Bakanlığıma
bağlı bir kuruluş olması söz konusu değildir, sadece Bakanlığımla
ilgilendirilmiştir. Merkez Bankası Kanununda banka başkanının görevden nasıl
alınacağı açıkça gösterilmiştir. Bu görev Bakanlar Kuruluna ait olup, bunun
için belirli koşulların gerçekleşmesi gerekmektedir. Ayrıca, Danıştay 2 inci Dairesinin 9.10.1997 tarihli
kararı ile bu kararı onaylayan Danıştay İdari İşler kurulunun 23.1.1998 tarihli
kararında, banka başkanının devlet memuru sayılmadığı ve bu nedenle anılan
kanunun 230 uncu maddesine tabi bulunmadığı ifade edilmektedir. Türkiye bir
hukuk devleti olduğuna göre, yargı kararları karşısında, tümüyle karalamaya
dönük, siyasî çıkar amaçlı bu tür iddiaları ciddiye almamız mümkün değildir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Merkez
Bankasının gizlice denetlenmesine göz yumulması iddiasına gelince: Bankanın
nasıl ve kimler tarafından denetleneceği de, yine 1211 sayılı Kanunda
düzenlenmiştir. Bu konudaki iddianın da hiçbir hukukî dayanağı olmadığı gibi,
günümüzün ekonomik gerçekleriyle de taban tabana zıt bulunmaktadır. Dış denetimin itibar kaybettirdiği iddiasına gelince:
Bırakınız hukukî dayanağını, en hafif deyimiyle bu iddia, son derece yüzeysel
bir anlayışın ürünüdür. Bu tür denetimler çağın bir gereği olup, günümüzün
şeffaflık ve dürüst yönetim prensiplerinin uluslararası platformdaki uygulaması
sonucu ortaya çıkmıştır. Yüksek bir merkez bankası standardı yaratmak amacıyla,
Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Meksika ve Arjantin gibi pek çok
ülke Merkez Bankası, malî tablolarının uluslararası standartlara uygunluğunun
bağımsız dış denetim kuruluşlarınca denetlenmesini kabul etmiştir. İşte bu gerçekleri gözönüne alan Merkez Bankamız Banka
Meclisi, 1211 sayılı Kanunun 22 nci maddesi çerçevesinde kendi sorumluluğu
altında bir karar alarak, bankada dış denetim sürecini başlatmıştır. Tümüyle
alenî olan bu işlem, sanki gizli yapılmış gibi ortaya konularak, gerçekler
saptırılmaya ve Yüce Meclis yanıltılmaya çalışılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer bir iddia
ise, son iki krizde Hazine ve Merkez Bankasının piyasada pasif kalarak
spekülatif hareketlere göz yumduğu ve yüklü miktarlarda döviz satışından
birilerinin ciddî manada rant sağladığı iddiasıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, toparlar mısınız... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Para
piyasalarındaki hareketler, özerk Merkez Bankası, kendi görev alanı içinde
piyasa koşulları ve uygulanan program kısıtları çerçevesinde belli bir
serbestliğe sahiptir; ancak, hemen şunu da belirteyim ki, her iki çalkantıda
da, gerek Merkez Bankamız ve gerekse Hazinemiz piyasadaki dalgalanmaların
giderilmesine yönelik gerekli tüm önlemleri alma gayreti içinde olmuşlardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gerekçede
deniliyor ki, benim açıklamalarım, tutum ve davranışlarım krize yol açmıştır.
Önerge sahiplerine soruyorum: Benim hangi açıklamam veya davranışım krize neden
olmuştur? Çamur at izi kalsın mantığıyla hazırlanmış, afakî ve mesnetsiz
iddiaları bir kenara bırakınız; bana, hukukî geçerliliği olan, somut ve
objektif bilgi ve belgeler gösteriniz. NEZİR AYDIN (Sakarya) - Dolar kaç lira Sayın Bakan?!. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Görevde bulunduğumuz
sürede, ne yenilmiş ne içilmiş ne kayırmaya ne de haksızlığa geçit verilmiştir.
Kamu kaynaklarının popülist amaçlar için kullanılmasında, yandaşlara tahsisinde
bazıları gibi yetenek ve becerimiz olmamıştır. Çünkü, hiçbir zaman böyle bir
düşüncemiz, niyetimiz de olmamıştır. Önergedeki iddiaların tümü geçersizdir; ne zerre kadar
bir gerçekle ilgisi vardır ne de yaşadığımız krizle bir illiyet bağı
bulunmaktadır. Somut kanıtlar yerine, hayal ürünü iddialarla dolu ve tümüyle
siyasî karalamaya dönük bu önergenin son derece haksız ve dayanaksız olduğunu
belirterek, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Önal. Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması önergesi
üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Devlet Bakanı Sayın Recep Önal hakkında Meclis
soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım; ancak, Meclis
soruşturması açılıp açılmamasına ilişkin oylamanın açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup, imza sahiplerinin Genel
Kurulda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Genel Kurulda soruşturma önergesinin oylamasının açık
oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz. BAŞKAN - Veysel Candan?.. Burada. Fethullah Erbaş?.. Burada. Sabahattin Yıldız?.. Burada. Yakup Budak?.. Burada. Altan Karapaşaoğlu?.. Burada. Nurettin Aktaş?.. Burada. Latif Öztek?.. Burada. Niyazi Yanmaz?.. Burada. Fahrettin Kukaracı?.. Burada. Mehmet Ali Şahin?.. Burada. Alaattin Sever Aydın?.. Burada. Osman Aslan?.. Burada. Akif Gülle?.. Burada. Nezir Aydın?.. Burada. Ali Sezal?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Ali Oğuz?.. Burada. Özkan Öksüz?.. Burada. Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Açık oylama için 3 dakika süre vereceğim. Genel Kurula yeni giren arkadaşlarımız için tekrar
duyuruyorum: Meclis soruşturması açılıp açılmamasını elektronik cihazla
oyluyoruz. Soruşturma önergesi Devlet Bakanı Sayın Recep Önal
hakkında verilmiştir. Elektronik cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin,
teknik yardım almaları duyurulur. Süremiz 3 dakikadır. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması
açılmasıyla ilgili yapılan oylamada 346 sayın milletvekili oy kullanmış, 2
sayın milletvekili çekimser kalmış, 110 sayın milletvekili kabul, 233 sayın
milletvekili ise ret oyu kullanmıştır. Mükerrer oy sayısı 1'dir. Bu duruma göre, Meclis soruşturması açılması kabul
edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü
sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz. VII. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1.- İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S.Sayısı: 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün
88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa henüz intikal etmediğinden,
teklifin görüşülmesini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının
müzakeresine başlayacağız. 2. - Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma
Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.
3. - Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S.
Sayısı: 572) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun
Tasarılarının müzakeresine başlayacağız. 4. - Emniyet
Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette
Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727,
1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?... Yok. Ertelenmiştir. Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL
Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5. - Millî
Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının
Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının
müzakeresine başlayacağız. 6. - Hâkimler
ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 7. - Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının;
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri,
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı: 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
626 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 8. -
Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
İle Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve
Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 9. - Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet
Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve
Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi,
3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel
Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara
Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit
Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve
Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa
Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine
Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili
Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve
Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704,
2/68, 2/386, 2/387, 2/492. 2/535) (S. Sayısı: 623) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, 10 uncu
sıraya alınan, Şeker Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 10. -
Şeker Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları
(1/798) (S. Sayısı: 636) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, farkında değil Genel
Kuruldaki iktidar milletvekilleri; okuduklarınızı dinlemedikleri için, komisyon
mu gelecek, kim gelecek... BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. TURHAN GÜVEN (İçel) - Herkes ayakta konuşuyor!.. BAŞKAN - Hükümet?.. Hazır. Sayın milletvekilleri, Komisyon raporu, 636 sıra
sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır; yeni İçtüzük değişikliği sebebiyle,
esasen, rapor okunmayacaktır. Şimdi, tasarının tümü üzerinde, gruplar adına ve
şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerini okuyorum: (1) 636 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Demokratik Sol Parti Grubu adına, İçel Milletvekili
Sayın Akif Serin; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın
Zeki Ertugay; Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa
Demirci; şahısları adına ise... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Efendim, MHP Grubu adına, Sayın
Hasan Kaya. ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Anavatan Partisi Grubu adına
Eskişehir Milletvekili Sayın Yaşar Dedelek. BAŞKAN - Lütfen, yazılı olarak gönderin, ben ilave
edeyim. Şahısları adına; Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Sayın Masum
Türker, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak. Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Demokratik Sol Parti
Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Akif Serin'e ait. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA AKİF SERİN (İçel) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Şeker Kanunu Tasarısı hakkında, Demokratik Sol Parti
Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle
hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. "Ülkemizin zenginleşmesinin yolu, her şeyden önce
tarım ve tarıma dayalı sanayilerden geçer" diyerek, tarım ve sanayi
entegrasyonunun kalkınmadaki büyük önemini vurgulayan Ulu Önder Atatürk'ün
önderliğinde, 17 Şubat 1923 tarihinde toplanan İzmir İktisat Kongresinde,
hammaddesi yurt içinde yetişen sanayi dalları kurulması ve ülkemizde pancar
üretiminin geliştirilmesi, yeni şeker fabrikalarının tesisi kararı alınmıştır. Cumhuriyet döneminin, tarım - sanayi entegrasyonunun
ilk ve en başarılı örneği olan şeker sanayiimiz, 1926 yılında Alpullu ve Uşak
Şeker Fabrikalarının işletmeye açılmasıyla, ülke şeker ihtiyacının karşılanması
ve millî ekonomimize katkı sağlamaya başlanması eşzamanda olmuştur. Hepimizin
bildiği gibi, cumhuriyet hükümetlerince İkinci Dünya Savaşı sonrasında izlenen
ekonomik ve sosyal politikalar çerçevesinde, şeker fabrikaları, kalkınmanın
olmazsa olmaz unsuru sayılmış ve yatırım programlarında ayrıcalıklı bir yer
almıştır. Ülkemizde şekerpancarı ve şeker üretimi ile şeker
sektöründen yaklaşık 3 milyon aile gelir sağlamaktır. Diğer yandan, şeker fabrikalarının rasyonel çalışması
ve ülke şeker ihtiyacının dengeli ve ekonomik olarak karşılanmasının ilk
koşulu, yeterli düzeyde ve kaliteli hammaddeyi sağlayacak sağlam bir tarımsal
altyapının kurulmasıdır. Ancak, geçmiş yıllarda uygulanan tarımsal destekleme
politikaları doğrultusunda şekillenen üretici tercihleri nedeniyle, pancar ve
şeker üretiminde istikrarlı bir yapı yerleştirilememiştir. Bu da, bazı yıllar
talep fazlası üretim nedeniyle stokların oluşmasına, bazı yıllarda ciddî
boyutta arz darlığının yaşanmasına yol açmıştır. Dünya ticaretinin serbestleştirilmesine yönelik
uluslararası anlaşmalar ve diğer bazı ülke taahhütleri de, üreticinin yabancı
menşeli ürünler karşısında korunmasını gerektirmektedir. Bunun için, alınacak
dışticaret önlemlerinin diğer bazı uygulamalarla da desteklenerek,
kuvvetlendirilmesi, şeker ve tatlandırıcı sektörü için önem arz etmektedir. Ayrıca, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gümrük
birliğini tesis eden 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ve müteakip gelişmeler
çerçevesinde, Türkiye'nin Birlik mevzuatına uyum çalışmalarına yönlenmesi ve
Dünya Ticaret Örgütüne verilen, ülke taahhütlerine uygun mevzuat uyumu gereği,
kanun değişikliği ihtiyacını bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Bilindiği gibi, ülkemizde şeker rejimini düzenleyen ve
halen yürürlükte olan 6747 sayılı Şeker Kanunu 1956 yılında çıkarılmıştır;
ancak, ülkemizin ve sektörün gelişmesine paralel olarak, günümüzde büyük ölçüde
ihtiyaçlara cevap veremez duruma gelmiştir. "Şeker üretiminde, dünya dengeleri ve Türkiye'nin
doğal şartları gereği, içtalebe yeterli düzeyde şeker üretiminin yurtiçi
kaynaklarla karşılanması" şeklinde belirlenen, ülkemizin şeker
politikasının, pancar üreticisi ve şeker sanayii açısından çağın gereklerine
uygun olarak şekillenebilmesi için yeni Şeker Kanununa olan ihtiyaç belirgin
bir biçimde ortaya çıkmıştır. Bunun gerçekleştirilebilmesi için, şeker ve hammaddesi
pancar üretiminde istikrarın ve yeterliliğinin sağlanması, pancar
üreticilerinin düzenli ve tatminkar bir gelir elde etmelerinin güvence altına
alınması, mevcut ve gelecekte kurulacak şeker fabrikalarımızın optimal
kapasiteyle çalışarak verimliliklerinin yükseltilmesi, tarımsal desteklerin
rasyonel kullanılması gerekir. Bu hedeflere ulaşmak için Avrupa Birliği şeker
rejimine uyumlu, rekabete açık, özel kesimi teşvik edici, katılımcı, devlet
desteğinden arındırılmış bir sektörel yapı oluşturmak üzere görüşmekte
olduğumuz Şeker Kanunu Tasarısıyla kendi kendine yeterlilik, hammadde ve mamul
madde fiyatlarının belirlenmesinde serbestlik, sistemden devlet desteğinin
kaldırılması, sistemin kendini finanse etmesi sağlanacaktır. Tasarının yasalaşmasından sonra tarımsal üretimle
ilgili uygulamalar, üretici ve işleyici arasında karşılıklı mutabakat suretiyle
oluşturulacaktır. Hammadde fiyatlarına ilişkin çıkarılacak yönetmelik, üretici
ve işleyici arasındaki ilişkileri usul ve esasları anlamında tanımlayıcı bir
yönetmelik niteliği taşıyacaktır. Yine, tasarıyla, ideal bir sektörel rejimin ortaya
konulması, dışticaret yükümlülükleri ve makroekonomik programlar nedeniyle
mümkün olamamıştır. Özellikle, Dünya Ticaret Örgütüne yönelik ülke taahhütleri,
ülke menfaatlarını maksimize eden bir sektör yapısının oluşturulmasına da engel
teşkil etmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir
özelleştirme modelinin tekelleşme veya kartelleşmeye imkân verebileceğini
düşünmenin doğru olmadığını, aksine, serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde
üretici fabrikaların birbirleriyle rekabet içinde üretimlerini sürdüreceğini
düşünmekteyim. Ülkemizde pancar ve şeker üretiminin sürdürülebilirliği
bakımından pancar üreticisi ve şeker çalışanlarının mağduriyetine meydan
vermeyecek önlemlerin uygulanması da, ancak, bu kuruluşların, öncelikle bu
kesimlere verilmesiyle mümkün olacaktır. Halen, sektörün yüzde 25'ini elinde
bulunduran çiftçi kesiminin, kamu fabrikalarının özelleştirilmesinin gündeme
alınacağı yakın dönemde- gerek sanayiin kamu kesiminin ve gerekse özel
kesiminin sahip olduğu beyin gücünün, proses geliştirme ve teknoloji transferi
potansiyelinin- teknik birikiminin ve tecrübesinin gözardı edilmemesi
gerektiğini ifade etmek isterim. Bütün bu nedenlerle, ülke genel politikası
doğrultusunda, üretici ve işleyici menfaatları dikkate alınarak, optimize
edilmiş bir rejim oluşturulmasına çalışılmıştır. Sektörde pancardan şeker
üretimi dolayısıyla üreticilerin bazı haklarının korunmasına yönelik tedbirler
de kanun kapsamına alınarak, çiftçi lehine dengelerin korunmasına
çalışılmıştır. Bu konuda, özellikle son yıllarda pancardan şeker üreten
sanayiin daha fazla yıpratılmaması maksadıyla, nişastadan şeker üretimine yüzde
10 sınırlama getirilerek, çiftçilerin korunması amaçlanmıştır. Bilindiği üzere,
Avrupa Birliği ülkeleri de, ağırlıklı olarak pancardan şeker üretimini
kolaylaştırarak, nişasta kökenli şekerlerin üretimini yüzde 2'yle
sınırlandırmışlardır. Bu husus, ülkemiz kırsal kesiminde, sosyoekonomik
dengeler açısından büyük önem arz etmektedir. Hükümetimizin bu husustaki
hassasiyetini memnuniyetle karşıladığımı ifade ederken, geniş çiftçi
kesimlerinin böylece korunmuş olduğunu da ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hazırlanan
tasarıda, ülkemizde ve dünyadaki gelişmelere paralel olarak, şeker sektörüne
tatlandırıcı sektörü olarak bakılmış ve pancar şekerinin yanında, boyutları
küçümsenemeyecek bir nişasta bazlı şeker sektörünün faaliyet gösterdiği göz
önüne alınarak, sektörün serbest piyasa kurallarına uygun bir biçimde, sağlıklı
ve dengeli büyümesi için gerekli altyapı hazırlanmıştır. Tasarıyla uygulamaya
konulacak şeker ve tatlandırıcılarda üretim kotası sistemiyle, bir yandan
sektörün istikrarsız arz yapısı giderilirken, diğer yandan sektörel büyümenin
şirketler bazında dengeli ve uyumlu bir biçimde gerçekleştirilmesi
sağlanacaktır. Üretim kotalarının belirlenmesi, sektörde üretim planlaması ve
yatırımların daha sağlıklı yapılmasına imkân sağlayacağı gibi, sektörün
hammaddesini üreten çiftçimizin gelirinin de istikrarlı ve tatminkâr olmasını
temin edecektir. Yeni Şeker Kanunumuzla, pancar üreticisi ve şeker
üreticisinin mevcut üretim kapasiteleri korunurken, gerek şekerpancarı
fiyatlarının gerekse şeker fiyatlarının belirlenmesinde serbesti
getirilecektir; bu, önemli gelişmedir. Pancar üreticisi ve şeker üreticisi,
şeker üretiminde hakça bir gelir paylaşımını sağlayacakları gibi, üretimde de
istikrar sağlanacağı için, tüketicinin de korunması sağlanacaktır. Diğer yandan, tatlandırıcı üretiminin de kanun
kapsamına alınmasıyla, nişasta bazlı tatlandırıcı üretimi yapan sanayicimiz ile
bu sektörde hammadde üreten çiftçimizin ileriye yönelik sağlıklı planlama ve
yatırım yapması mümkün olacak, bu ise bir yandan sektörün hammadde ihtiyacını
yurt içinden, istikrarlı ve kârlı biçimde karşılaması için gerekli pazarın
oluşmasını sağlayacak bir yandan da kanunun yürürlüğe girmesiyle sağlanacak,
kendi kendine yeterli, devlet desteğinden arındırılmış sektörel yapı sayesinde,
sektörün özelleşmesinin önündeki engeller kaldırılmış olacaktır. Hammadde
üreticisinden mamul madde üreticisine kadar paylaşımda söz hakkı sağlanması ve
sektör sektör çalışanların refah düzeyinin artması sağlanacaktır. Sektörün
serbest piyasa ekonomisi kurallarına uygun olarak çalışmasının sağlanması,
tüketicilerin pazarda daha çeşitli, kaliteli ve ekonomik ürünleri bulmasına
imkân verecektir. Yüce Meclisimize sunulan Şeker Kanununun, sektörde
sınırlı düzenlemeler yapacak bir çerçeve kanun niteliğinde olduğunu konuşmamın
başında da ifade etmiştim. Bu kanunla, 7 kişiden oluşan ve geniş yetkilerle
donatılmış Şeker Kurulu ile sektörün yönetilmesi ve yönlendirilmesi öngörülmüş
ve özellikle şeker üretenlerin depolama kesintisi ve primiyle desteklenmesi
amaçlanmıştır. Yine bu kanunla, yurtiçi talebin, yurtiçi üretimle
karşılanmasına yönelik olarak, Türkiye'de şeker rejimini, şeker üretimindeki
usul ve esaslar ile fiyatlandırma, pazarlama şartları ve yöntemleri
düzenlenmeye çalışılmıştır. Hükümetimizin ve Meclis komisyonlarımızın uzun
çalışmaları sonucu ortaya koydukları ve Yüce Meclisimize sundukları bu yasanın
başta pancar üreticileri ve şeker sektörü çalışanları olmak üzere tüm
milletimize hayırlı olmasını temenni eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Serin. Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına
Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay'a ait; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) Sayın Ertugay, süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 636 sayılı Şeker Kanunu Tasarısı üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlamadan önce Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, toplumumuzun hemen tamamını
ilgilendiren çok önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz; temel bir gıda
maddesi olması dolayısıyla Türkiye'de yaşayan herkesi yakından
ilgilendirmektedir ve ayrıca gıda sanayiinin çok önemli bir girdisidir. Şeker,
ayrıca tarımın önemli bir kolu olan şekerpancarı üretiminin sonucu istihsal
edilen bir gıda maddesi olması hasebiyle de köylümüzü, çiftçimizi yakinen
ilgilendirmektedir. Öncelikle şunu ifade edeyim; gelinen noktada,
Türkiye'de, şeker mevzuatının düzenlenmesine ihtiyaç bulunduğu açıktır; çünkü,
elimizdeki yasa, şeker mevzuatını düzenleyen 6747 sayılı Yasa 65 yıl önce
çıkarılmış, ve bu yasanın çıktığı tarihten sonra Türkiye'deki, gerek KİT
mevzuatında gerekse malî mevzuatımızda meydana gelen birtakım değişikliklerle,
Şeker Kanunu, artık günümüzün ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiştir. Bunun
için, böyle bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Ayrıca, şeker üretiminin, şeker
rejiminin Dünya Ticaret Örgütü kurallarıyla uyumlu hale getirilmesi noktasında
ve de Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlama noktasında bir ihtiyaç olarak
ortaya çıkmıştır; ancak, şunu özellikle ifade ederek sözlerime başlamak
istiyorum; bu kanun, çok gerekli bir kanun olmakla birlikte, bu haliyle
çıkmamalıdır. Bu haliyle çıktığı takdirde, gerek Türk tarımı için gerekse şeker
sanayii için telafisi mümkün olmayan hatalara sebebiyet verilecektir ve bu
haliyle, maalesef, arzu ettiğimiz sonuç sağlanmadığı gibi, Türkiye'de çok
önemli bir kitleyi de, üretimden, tarımdan tasfiye etmenin yolu açılacaktır. Değerli arkadaşlarım, bugün dünyada üretilen toplam
şeker miktarı 120 milyon ton civarındadır. Bu şekerin yüzde 73'ü
şekerkamışından, yüzde 27'si şekerpancarından üretilmektedir. Türkiye'de
şekerkamışının yetişmediği hepinizce malumdur; gerek bitki özellikleri gerek
yetişme şartları gerekse üretim teknolojisi
itibariyle şekerpancarının maliyeti şekerkamışından daha yüksektir.
Yani, normal şartlarda şekerkamışı şekeriyle şekerpancarı şekerinin rekabet
etmesi zordur. Buna rağmen, Türkiye, şekerpancarı tarımından ve
şekerpancarından şeker üretiminden vazgeçmemek zorundadır ve bu tarımı terk
etmemek zorundadır. Sadece Türkiye mi; Avrupa'nın birçok ülkesi de -Almanya, Fransa başta olmak üzere-
dünyadaki bu üretim gerçeği, maliyet gerçeği ortada iken, şekerpancarından
şeker üretiminden vazgeçmemektedir. Bugün, Türkiye'de, aşağı yukarı, 600 000 kişi, her yıl
şekerpancarı ekmektedir. Hepinizin bildiği gibi, şekerpancarı bir münavebe
bitkisidir ve üç yılda bir, bazı bölgelerde dört yılda bir ekilmektedir.
Dolayısıyla, ortalama 1,5 milyon kişi, şekerpancarı tarımıyla direkt ilgilidir.
Ayrıca, aileleriyle birlikte işin hesabını yaptığımız takdirde -yine tek başına
bir sektör olarak değil, pancarın çapacısı, işçisi, nakliyecisi, besicisi,
vesaire, diğer yan hizmetleri de dikkate aldığımız takdirde- Türkiye'de, 10
milyon kişi şekerpancarından geçimini sağlamaktadır. Bir başka önemli husus, Türkiye'deki şekerpancarı
çiftçisi, şekerpancarı üretimi konusunda tam manasıyla uzmanlaşmıştır,
ihtisaslaşmıştır ve teknoloji kullanımını çok başarılı bir şekilde
yürütmektedir. Ayrıca, çiftçi, yatırımını da buna göre yapmıştır, ona göre
motorunu almıştır, sulama kanallarını açmıştır; yani, elindeki varını yoğunu
şekerpancarı tarımına göre değerlendirmiştir. Şimdi, zaten istihdam probleminin olduğu, 10 milyon
işsizin olduğu bir ülkede, eğer, şekerpancarı tarımını akamete uğratacak, bu
tarımda istihdam edilen insanları bu sektörden uzaklaştıracak birtakım
düzenlemeler yaparsak, Türkiye, asla, bunun altından kalkamaz ve Türkiye'deki,
bugün, zaten içerisinde bulunduğumuz sosyal sıkıntılar, ekonomik sıkıntılar,
artık, kelimeyle izah edilemeyecek kadar vahim bir duruma gelir. Onun için, bu
konuda, biraz sonra açıklayacağım teknik bilgiler, bu tasarının nerelerinde
hangi arızaların olduğunu ortaya koyması ve bu haliyle çıkmaması açısından önem
arz etmektedir. Değerli milletvekillerinin de bu konuya dikkat vermelerini
önemle istirham ediyorum. Türkiye'nin muhtelif yörelerinde olduğu gibi, özellikle
Doğu Anadolu Bölgesinde, seçim bölgem Erzurum'da, pancar ziraatı olmadan
intensif bir tarımın, modern bir tarımın, hatta, tarımın diğer sektörlerinin
yapılması mümkün değildir; çünkü, şekerpancarı, özellikle bazı bölgelerimiz
için, Doğu Anadolu Bölgesi için, Erzurum için, önemli bir münavebe bitkisidir.
Münavebe bitkisi olarak, çapa bitkisi olarak, Erzurum'da, diğer ürünlerin
yetiştirilmesinde ve daha sonraki yıllarda verim alınmasında vazgeçilmez bir
niteliğe sahiptir. Değerli milletvekilleri, bugün, zaten, Türkiye'de
şekerpancarı üreticisi, dört yıldan beri, uygulanan kotalarla, mağdur
edilmektedir ve geldiğimiz noktada, aşağı yukarı 20 milyon tonlardan 12 milyon
tonlara düşmüş bir şekerpancarı üretimimiz ve buna bağlı olarak 2 milyon ton
civarında şeker üretimimiz vardır ve bugün, dört-beş aydan beri -avans hariç-
teslim ettiği ürününün parasını alamayan pancar çiftçisi, hükümetin çıkardığı
son kararnameyle, son uygulamalarla, yüzde 100'lerin üzerinde faize mahkûm
edilmiştir; yani, çiftçi, devletten alacağını alamıyor, dört ay önceki parasını
bugün alamıyor; ama, dört ay önce borçlandığı paraya yüzde 110, büyük çiftçiyse
yüzde 160'lar düzeyinde kredi faizi ödemeye mahkûm ediliyor. Bu bakımdan,
şekerpancarı üretiminde zaten ciddî bir problem vardı, bu çıkarılacak yasayla
bu problemin çok daha derinleşeceği kanaatini taşıyorum. Sadece ülkemiz için değil, Avrupa için de pancar
tarımının çok büyük, vazgeçilmez tarafları vardır. Özellikle toprakların
yapılarının iyileştirilmesi, yüksek oranda endüstriyel girdi kullanımının
sağlanması, kendisinden sonra ekilecek ürünlere verim sağlaması ve özellikle
buğdaya göre, diğer ürünlere göre çok daha fazla katmadeğer üretmesi bakımından
-ki, mesela buğdaya göre 18 kat daha fazla istihdam imkânı sağlayan, katmadeğer
sağlayan bir üründür- Türkiye için vazgeçilmez bir önem arz etmektedir. Bu kanun bu haliyle çıkmamalıdır dedim, sebeplerini
açıklamaya çalışıyorum. Şimdi, bir kere, bir şeker kanunu çıkarıyorsunuz, bu
kanunda şeker fonu diye bir fon yok. Fonsuz bu kanun olmaz ve hiçbir anlam
ifade etmez. Bakın, bugün, Avrupa Birliği ülkeleri FEOGA Fonundan
tarımlarına ciddî olarak desteğe, Dünya Ticaret Örgütünün bütün uyarılarına
rağmen, yeni düzenlemelere rağmen bu ciddî desteklere devam etmektedirler ve
sadece şekerpancarı üretimi için, şekerpancarı şekeri üretimi için FEOGA
Fonundan, kendi tarımlarına 1 milyar 800 milyon ECU'luk destek
sağlamaktadırlar. Şimdi, hangi Avrupa bu desteği sağlıyor; nüfusunun
sadece yüzde 5'inin tarımla iştigal ettiği Avrupa bu desteği sağlıyor ve ihraç
kaydıyla bu desteği sağlıyor; çünkü, biraz önce izah ettiğim sebeplerden
dolayı, bu haliyle şekerkamışı şekeri ile şekerpancarı şekerinin dış piyasada
rekabet etmesi çok zor; ama, diğer taraftan da, şekerpancarı tarımının önemli
bir vazgeçilmezliği var; hele hele, Türkiye tarımı için büyük bir vazgeçilmezliği var. Ayrıca, bu Avrupa ülkeleri, FEOGA Fonundan bu
desteklerini 2006 yılına kadar sürdürmeye devam edeceklerdir ve 2006'daki
hedefleri de, bu desteği, 2010 yılına kadar uzatmaktır; ayrıca, Avrupa
Birliğinin müşterek fonundan bu desteği sağlarken, diğer taraftan, kendi
ülkelerindeki, dahildeki rejimleriyle, dahildeki düzenlemeleriyle, girdi
desteği yoluyla, düşük vergi, düşük KDV yoluyla da, bu desteğe devam
etmektedirler. Bu Kanunla, şekerpancarı üretimi, ciddî manada kota
altına alınmaktadır. Bugün, Türkiye'de, 30 civarında şeker fabrikası var.
Bunların 27'si iktisadi devlet teşekkülü olarak faaliyet gösteriyor ve bu
27'nin 2 tanesi, Kütahya ve Adapazarı'ndakiler bağlı kuruluş halinde. Geriye
kalan 3 fabrika da, Pankobirlik'e bağlı özel fabrikalardır. Bunların, şu anda,
rasyonel üretimi için, yani kâr - zarar sıfır noktasında üretimi için, işleme
kapasiteleri 13 milyon tondur; yani, bu üretim kapasitesini 13 milyon tonun
altına düşürürseniz, bu fabrikalar zarar edeceklerdir, çalışmayacaklardır.
Şimdi, bu Kanunla, bu yıl, kota, 11,5 milyon tondur -kanunda yok; ama, 11,5
milyon tondur- önümüzdeki yıllarda da, bu kota uygulaması devam edecek ve bu
miktarlar git gide düşürülecektir. Normalde, işin bu tarafı çok önemli görülmeyebilir;
ama, esas önemli olan, bu Kanun, nişasta kökenli tatlandırıcılar için yüzde
10'luk bir kota getirmektedir. Bu, şu manaya gelir: Üretilecek tatlandırıcı
oranı, nişasta kökenli tatlandırıcı oranı, şekerpancarı şekeri üretiminin yüzde
10'unu geçmeyecektir. Değerli milletvekilleri, bu çok yüksek bir orandır.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Tatlandırıcı, nişasta kökenli tatlandırıcı
-tabirimi hoş görün- virüs gibidir; girdiği ülkede, hele hele mevzuat ona uygun
değilse, mevzuat elveriyorsa, pancar tarımını bitirir. Bunu bildikleri için,
Avrupa Birliği ülkeleri -Fransa ve Almanya başta olmak üzere- bu konuda
mevzuatlarını ciddî olarak düzenlemişler ve kota uygulamasını çok düşük
limitlerde tutmuşlardır. Bugün, Avrupa Birliği ülkeleri, nişasta kökenli
tatlandırıcı oranını yüzde 2 ile sınırlamışlardır. Türkiye'deki yüzde 10'luk bu
oran çok yüksektir. Tasarının Plan ve Bütçe Komisyonuna ilk geldiği noktada
yüzde 10'luk bir uygulama da yoktu, yüzde 10 gibi bir sınır da yoktu; daha
sonra, Tarım Komisyonunda konulmuştur. Bu oranı bile, gerçekten, yüksek
buluyoruz. Türkiye için tolere edilebilecek sınır, en fazla yüzde 5'tir diye
düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin, içinde
bulunduğu çok daha olumlu şartlara rağmen, izoglikoz üretimine, yani, nişasta
kökenli tatlandırıcı üretimine düşük kota koymuş olması, Türkiye'nin bu konuda
ısrar edememesi, anlaşılabilen bir şey değildir. Bunun için, özellikle, Sanayi
Komisyonuna tasarı geldiği zaman yüzde 10 da yeterli görülmemiş, zannediyorum,
tasarının 3 üncü maddesiyle, Bakanlar Kuruluna bu oranı yüzde 50
artırma-eksiltme yetkisi verilmiştir. Bu eksilmeyeceğine göre, muhakkak
artacaktır; yani, yüzde 10'luk nispet, yüzde 15'e çıkacaktır. İş bununla da kalmıyor... Bugün, zaten, Türkiye'de sunî
şeker -sunî ifadesini düzeltiyorum- tatlandırıcı üretimi, yani, nişasta kökenli
şeker üretimi, dört büyük fabrikada 500 000 ton civarındadır; bu, ilanîhaye
artırılabilecek bir kapasite imkânı da göstermektedir. Türkiye'de 2 milyon
tonluk şeker üretimi vardır. 500 000 tonluk bir nişasta kökenli şeker
üretimi söz konusudur; bu,
yüzde 25'e tekabül eder. Halbuki,
Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 2 ile
sınırlanmıştır. Mesela, Fransa'da 6 milyon ton civarında şeker
üretimi vardır. Sadece kullanılan ve üretilen sunî tatlandırıcı miktarı 15 000 ton civarındadır; aşağı yukarı yüzde
2'ye tekabül etmektedir. Değerli milletvekilleri, bu uygulama şunu getirecektir:
Türkiye'de, gitgide, pazar, sunî tatlandırıcıya bırakılacak, biraz sonra
söyleyeceğim çok önemli bir sebepten dolayı da, bu kanun, fiilen
yürümeyecektir; yürümemesinin önemli sebebini biraz sonra açıklayacağım; ama,
öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye'de, sunî tatlandırıcının veya
tatlandırıcı dediğimiz izoglikoz üretiminin, früktoz üretiminin, yani, şekerin
yerine ikame edilebilen tatlandırıcı üretiminde ciddî tedbirlerin alınmaması,
bir taraftan, biraz önce saydığımız pancar çiftçisini, açlığa, sefalete ve
pancar ziraatını terk etmeye sevk ederken, diğer taraftan, Türkiye pazarını
sunî tatlandırıcılar için pazar haline getirecektir. "Sunî" ifadesini biraz önce de düzelttim;
ama, dilime fazlaca pelesenk olduğu için kullanıyorum; "tatlandırıcı"
olarak düzeltiyorum. Bugün, Türkiye'de üretilen tatlandırıcı, yani, nişasta
kökenli şeker, mısırdan üretilmektedir, önemli hammaddesi mısırdır. Türkiye'de
yılda ortalama 2 milyon ton civarında mısır üretilmektedir ve bu, bizim iç
piyasadaki ihtiyaçlarımızı karşılamaktan çok uzaktır. Son alınan bir kararla
da, hayvancılıktaki yem ihtiyacını -özellikle tavukçuluk için- karşılamak
üzere, Türkiye'nin dışarıdan, düşük vergilerle, düşük gümrükle mısır ithal
etmesi için mevzuat kolaylaştırılmıştır. Zaten, her yıl dışarıdan mısır ithal
edilmektedir. Dışarıdan aşağı yukarı 1,5-2 milyon ton mısır ithal edilmektedir.
Şimdi, eğer bu kanun bu haliyle yürürlüğe girerse ve bu sınırlama bu oranlarda
kalırsa, Türkiye, şeker üretimi bakımından ve şeker üretiminin hammaddesi
bakımından da dışarıya bağımlı hale getirilecektir; çünkü, şu anda -Türkiye'de
üretilen veya Türkiye'de kullanılan mısırın yetersizliğini ifade ettim, mısır
üretiminin yetersizliğini ifade ettim- dışarıdan ithal edilmektedir, ithal
edilen mısırın da yüzde 75'i Amerika Birleşik Devletlerinden ithal
edilmektedir. Türkiye'de kurulan tatlandırıcı fabrikalarının da çok önemli bir
kısmı yabancı sermaye ortaklığı, Amerikan sermayesi ortaklığı fabrikalardır. Değerli milletvekilleri, bu, şu anlama geliyor: Biz,
birtakım yan faydaları olan, tarıma katkıları itibariyle, Türk çiftçisinin
uzmanlaşması itibariyle vazgeçilmez noktada olan pancar üretiminden -gidişat
odur; şimdiden ikaz ediyorum- vazgeçeceğiz; bunun yerine, ekonomik sebeplerle,
pancar şekerinden çok daha ucuz ama, sağlık açısından veya yaygın kullanımı son
derece sakıncalı olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - ...şekerin önemli bir ikame
maddesi olan ve şeker sanayiinde de, tatlandırıcı sanayiinde de kullanılan
nişasta şekerini, izoglikozu bunun yerine ikame edeceğiz demektir. Değerli milletvekilleri, esas önemli bir noktaya gelmek
istiyorum, o da şu: Bu tasarının 8 inci maddesi, bu kanunla düzenlenen yeni bir
kuruluş getirmektedir; şeker kurumu ve bu kuruma bağlı bir kurul
oluşturulmaktadır. Bu kurul, bununla ilgili bütün düzenlemeleri yapacaktır.
Tasarının geçici 8 inci maddesine göre, kurulun görevinin 2004 yılında sona
ermesi, bu kanunun 2004 yılında fiilen uygulamadan kalkması demektir. Zaten, bu
kanuna göre bir ay içerisinde şeker kurulu oluşturulacaktır. Bir ay sonra oluşturulduğunu farz edelim.
Yönetmeliklerin meydana gelmesi, oluşturulması da en az bir sene sürecektir;
yani, kanunun uygulama süresi fiilen birbuçuk iki yıl olacaktır. İki yıl sonra
uygulamadan kalkmış kotaların, özellikle tatlandırıcı kotasının kalkmış olduğu
bir Türkiye pazarını, tamamen dış pazara, Avrupa Birliğine, Avrupa ülkelerine
ve Amerika Birleşik Devletlerine açık pazar haline getirmiş olacağız ve
Türkiye'yi çok iddialı olduğumuz bir sektörde açık pazar haline getirmek
suretiyle, önemli bir kaynağımızı heba etmiş olacağız. Bu bakımdan, bu hususun
özellikle bilinmesini istiyorum. Eğer, bu kanun, bu haliyle, dört yıl sonra bu kurulun
yürürlükten kalkmasıyla uygulama imkânı bulmazsa, bu kanunla esas öngörmek
istediğiniz veya öngördüğünüz, şeker fabrikalarının özelleştirilmesini de
yapamayacaksınız. Nedenine gelince; çünkü, o zaman, Türkiye piyasasını
tatlandırıcılar kaplamış olacak ve Türkiye'de artık pancar şekerine ihtiyaç
kalmayacak. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ertugay, son cümleniz lütfen... ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Bu fabrikaları da, insanlar,
üretim için değil, olsa olsa, özelleştirme kapsamında, tıpkı Et-Balık örneğinde
olduğu gibi, şehir içinde veya kendilerine ait, şehir dışındaki kıymetli
arsaları için alacaklardır ve bu üretim dalı fiilen bitmiş olacaktır. Bu noktada, Yüce Meclisi uyarıyorum ve özellikle geçici
8 inci maddenin düzeltilmesini, kaldırılmasını ve yüzde 10 sınırının da yüzde
5'e düşürülmesini özellikle Yüce Meclisten istirham ediyorum. Burada yaptığım konuşma, siyasî bir konuşmadan ziyade
teknik bir konuşmadır; bu tasarıda gördüğüm çok önemli sakıncaları
içermektedir. Buna kulak
vermenizi canı gönülden
temenni ediyorum. Bu tasarının
bu haliyle çıkmasının getireceği sonuçlara katlanmak yerine, bu çiftçi
kitlesini tarım dışına itmek, işsizler ordusuna eklemek yerine, ülkemiz için
yararlı hale getirme imkânı elimizdedir. Böyle
düşüneceğinizi umut ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay. Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Sıvas
Milletvekili Sayın Musa Demirci ifade edecekler. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. FP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 636 sıra sayılı Şeker Kanunu Tasarısı hakkında Fazilet
Partisinin görüşlerini arz edeceğim; Fazilet Partisi Grubu olarak, Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, şekerpancarı tarımı, ülkemizde
500 000 aileyi direkt olarak alakadar etmektedir. Şekerpancarı sanayiinde aşağı
yukarı 30 000 insan çalışmaktadır. Bunları belki direkt olarak alakadar ediyor;
ama, 65 milyon nüfusumuzu da dolaylı olarak alakadar etmektedir,
ilgilendirmektedir; çünkü, hiçbir hane düşünmemiz mümkün değil ki, şeker, o
haneye, o eve girmemiş olsun. Şekerpancarı önemli bir sanayi ürünüdür ve bu sanayi
ürünü, 8 ilâ 10 sektöre katmadeğer kazandırmaktadır. Yıllık ortalama olarak
katmadeğeri 3 milyar dolar civarındadır. Tabiî, yine, bu önemi bakımından arz ediyorum ki, Ege,
Akdeniz kıyıları, Güneydoğu Anadolu, Trakya ve
Batı Karadenizin dışında, Anadolu'nun
her tarafında, yüksek rakımlarda da -1 500-2 000 gibi- şekerpancarı yetişmektedir; yani, Anadolu'nun,
yegâne sanayi bitkisidir. Bu bakımdan, fevkalade önemli. Ülkemizde 29 şeker fabrikasının 24'ü
özelleştirilmiştir; ancak, özelleştirilen şeker fabrikalarının da kendi
içerisinde, özelleştirilmiş olmalarına rağmen, problemleri vardır. Değerli milletvekilleri, öncelikle, şu tespitimizi
yapmakta fevkalade yarar var: Şeker fabrikaları, 1984 yılına kadar zarar
etmemiştir; bunun altını özellikle çiziyorum. Ancak, 1984'ten sonra çıkarılan
60 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 118 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 233
sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 2929 sayılı Kanun ile 6747 sayılı Şeker
Kanununda ödenmiş sermayelerine verilen yıllık yüzde 10 kâr garantisinin
ortadan kaldırılmasından sonra, şeker fabrikaları zarar etmiştir. Gördüğünüz
gibi, 1984 yılına kadar, bu şeker fabrikalarımız zarar etmiyor; ancak, ne zaman
ki, yüzde 10 kâr garantisi, kanun hükmünde kararnamelerle kaldırılıyor, ondan
sonra bakıyoruz ki, şeker fabrikaları zarar ediyor. Bu konunun özellikle
sorgulanması gerekir; fevkalade önemli bir konu. Değerli milletvekilleri, şekerpancarı tarımı, ülkemizde
fevkalade önemli ve cumhuriyetimizle de aşağı yukarı yaşıttır. Burada, hangi
tarihte başladığını ve hangi tarihte kararının alındığını bazı arkadaşlarımız
açıkladılar. Bu bakımdan, ülkenin teknik tarıma geçmesi, şeker tarımının
ülkemize kazandırılmasıyla beraber başlamıştır. Sulama, gübreleme, münavebeli
ekimi, biz, şeker tarımıyla beraber Anadolu'da görüyoruz. Tabiî, Türkiyemizde araziler parçalı, küçük araziler.
Bu parçalı araziler, şeker tarımıyla beraber çok verimli olarak kullanılmıştır.
Çiftçiler, Pankobirlik ve Şeker Şirketinin, hakikaten, disiplinli takipleri
neticesinde mekanizasyona kavuşmuştur; yani, teknik tarımla beraber
mekanizasyona da kavuşmuştur. Yine, şeker fabrikalarının çok önemli bir fonksiyonu,
kurulan fabrikaların hemen etrafında, besi hayvancılığımız fevkalade bir
gelişme göstermiş ve dolayısıyla, bir ayrıcalık olduğunu, o yörelerde
hayvancılığın gelişmiş olduğunu da görüyoruz. Tabiî, en önemlisi, biraz önce saydığım bütün
maddelerin geldiği nokta, çiftçiler, ekonomik ve sosyal yönden kalkınmışlardır.
Bütün bunların tamamı, Şeker Şirketi ve şeker fabrikalarının sayesinde
olmuştur. Bu bakımdan diyoruz ki, şekerpancarı tarımı, Türkiye için fevkalade
önemli bir sektördür. Sayın milletvekilleri, ülkemizde şekerpancarı tarımı,
yaklaşık olarak 400 000 hektar -yaklaşık olarak diyorum; çünkü, bazı yıllar bu
rakam aşağıya da düşebilir- arazide yapılmaktadır. Yine, yıllar itibariyle
söylüyorum; bu, artış eksiliş gösterebilir. Aşağı yukarı 15 milyon ilâ 16
milyon ton şekerpancarı üretilmektedir. Bundan elde edilen şeker miktarı da, 2
000 000 ton ile 2 400 000 ton arasında değişmektedir. Tabiî, bunun pik
noktaları vardır, bunu saymıyorum. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ülkeleri,
dünyanın bir numaralı, şekerpancarı üreten, aynı zamanda ihraç eden
ülkeleridir. Hem üretim yönünden hem de ihraç yönünden Avrupa Birliği ülkeleri
birinci sıradadır. Bu ülkelerde, şekerin sanayi maliyeti 900 dolar/tondur.
Ancak, tabiî, maliyeti yüksek olmasına rağmen, şekerpancarından yüzde 40 daha
ucuz olan, şeker kamışıyla
rekabete sokmak suretiyle, aşağı yukarı, 170 veya 180 dolar/ton CIF
fiyatlarla, şekerpancarını Avrupa Birliği ülkeleri dışarıya ihraç eder. Bu,
fevkalade önemli. Demek ki, burada gördüğümüz nokta şudur: Pahalı
maliyetlerine rağmen, ucuz ihraç ediyorlar; yani, o aradaki farkı, mutlaka,
çiftçilerini destekliyorlar. Böylece, pancar üreten çiftçilerini
destekledikleri gibi, hiçbir zaman da, çiftçilerinin üzerinde baskı yapmak
suretiyle, pancar üretiminden vazgeçeceksiniz gibi, herhangi bir tavize de
zorlanmazlar. Bunların başında Fransa, bunların başında Almanya gelmektedir;
çünkü, Fransa'nın, Almanya'nın şeker üretimi, bizim üretimimizin 2 misli; yani,
Fransa'nınki 6 milyon ton, Almanya'nınki 5 milyon ton ve Türkiye'den de yüzde
30 daha fazla oranda pahalıya mal ederler; ama, buna rağmen, o üretim devam
eder, o çiftçiler üretimlerini devam ettirirler. Bu bakımdan, dikkat etmemiz
gereken şey, hakikaten, ülkemiz çiftçileri veya ülkemiz tarımı, Avrupa Birliği
ülkelerinden daha mı ileri veya Türkiye'yi yönetenler, acaba, niye düşünmeyip
de bizim üretimimizi aşağı çekiyorlar? Bunun üzerinde fevkalade durmak gerekir
ve bu soruların cevabını vermek gerekir. Değerli milletvekilleri, bu bilgiler ışığında,
hakikaten, meseleyi müzakere etmemiz lazım, enine boyuna müzakere etmemiz lazım
ve şapkayı, tabiri caizse, önümüze koyup düşünmemiz gerekir. Şimdi,
şekerpancarı üretimine neden kota koyuyoruz; neden, şekerpancarı üretimini biz
kısıyoruz? Bunun cevabını, mutlaka vermemiz lazım; yani, buna ihtiyaç var mı;
gerçekten, şekerpancarı üretimine kota koymaya ülkemizde ihtiyaç yoktur. Peki,
ihtiyaç olmamasına rağmen, biz, kotayı niye koyuyoruz; kimler istiyor? Hepiniz,
hafızalarınızı yenilerseniz, Kurban Bayramından önce basında yer alıyordu, 15
Marta kadar, şeker kanunu mutlaka çıkarılmalıydı diye, çıkarılması gerekir
diye; ancak, o tarihten sonra, tabiî, işler tavsadı. O zaman IMF istiyordu,
şimdi Sayın Derviş istiyor... Değerli milletvekilleri, şimdi, IMF'nin kontrolü,
tarımsal ürün ihraç eden, şeker ihraç eden ülkelerin elinde; bunu, bir defa,
herkesin kabul etmesi lazım, onları temsil ediyor. Peki, hükümetimizin de
düşünmesi lazım ve hükümetimizin, çiftçinin, sanayicinin ve gerçekten, sektörde
çalışan işçinin yanında olması gerekir. O bakımdan, fevkalade önemli bir kanun
ve önemli olarak da üzerinde düşünülmesi lazım. Değerli milletvekilleri, hükümetin IMF'ye verdiği 9
Aralık 2000 tarihli birinci mektupta, pancar
üretiminin 12 500 000 tona
çekilmesi, 12 500 000 tonla
sınırlandırılması
öngörülmüştü; 18 Aralık 2000
tarihli niyet mektubunda da, kota daha aşağıya çekilmek suretiyle, 11 500 000
tona indirildi. Artık, bundan geriye dönüş herhalde mümkün değil; çünkü,
bunlar, niyet mektuplarıyla sabit. Konulan kota kadar pancar üretiminin
yapıldığını varsayarsanız, Türkiye'nin üretimi aşağı yukarı 2 000 000 tondan da
aşağıya inecek, yani, Türkiye'nin 1 600 000 ton üretimi olacaktır. Burada bir
açık var; Türkiye'nin ihtiyacı olan 2 000 000 ton; ama, Türkiye, 1 600 000 ton
şeker üretecektir. Peki, geriye kalan 400 000 ton açık nasıl kapatılacak? Yine,
burada, konuşmacıların belirttiği gibi, ya Türkiye'de 5 tane tatlandırıcı firma
kurulmuş, bunların ürettiği tatlandırıcılardan bu aradaki açık kapatılacak
yahut da bir başka ülkeden ithal edilmek suretiyle Türkiye'nin bu açığı
kapatılacaktır; ancak, tasarıda görüyoruz ki, burada öngörülen şey, tatlandırıcı
üretimi yapan fabrikalar bu açığı kapatacaklardır. Bunun, aslında, münakaşa
edilmesi lazım, münazara edilmesi lazım ve üzerinde hakikaten fevkalade
durulması gerekir. Değerli milletvekilleri, tasarının en önemli noktası da
burası. Şimdi, burada, ithal edilmek istenilen yahut da tatlandırıcıların
hammaddesi olan mısır, mutlaka ithal edilecektir; çünkü, Türkiye'nin üretimi şu
anda kendisine yetmemektedir; yani, iç tüketime, hayvancılığımıza yem
hammaddesi olarak veya bir başka türlü tüketime yetmemektir. Bu bakımdan, ne
olacaktır? Mutlaka dışarıdan bu getirilecek, dışarıdan ithal edilecektir. O
bakımdan, mutlaka bunun sorgulanması, hakikaten ülkenin ekonomisine, ülkenin
tarımına, ülkenin hayvancığına, biz, hizmet mi ediyoruz; yoksa, bununla,
ülkenin hayvancılığının, tarımının önü mü kesiliyor, bunun hakikaten
sorgulanması lazım. Bu haliyle hiçbir milletvekilimizin, hiçbir grubun, bu
kanunu savunması mümkün değil. Sözümüzün başında söyledik, dedik ki, 500 000
üretici ailesi pancar üretiyor ve 3 milyon nüfusumuzu, bu, direkt olarak
alakadar etmektedir. O bakımdan, fevkalade önemli. Değerli milletvekilleri, bir önemli konu şu: Şayet,
tatlandırıcılara öncelik verilecekse, tatlandırıcılar öngörülecekse; açık,
onlarla kapatılacaksa -üretimden aldığını- çiftçilere alternatif bir üretim
olarak neyi gösteriyorsunuz? Mutlaka alternatif bir ürünü göstermeniz lazım.
Değilse, o çiftçiler, hakikaten, büyük bir gelir kaybına sebep olacaklardır.
Mutlaka bunun gözden geçirilmesi lazım. Yeni istihdam alanları oluşturabiliyor musunuz?
Hangi istihdam alanlarını oluşturuyorsunuz? Dolayısıyla, hem istihdam alanını
hem de alternatif olarak hangi bitkiyi buna ikame edeceksiniz, bunun mutlaka
gösterilmesi lazım. Bazı arkadaşlarımız "efendim, ülkede mısır üretimini
çoğaltırız" diyebilirler. Mısır üretimini, belki Ege Bölgesinde, Adana
yöresinde çoğaltabilirsiniz; ama, Anadolu'da, yüksek yaylalarda bunu üretmeniz,
bunu çoğaltmanız mümkün değil O bakımdan fevkalade önemli. Türkiye şekerpancarı üreticisi ülkeler arasında, üretim
bakımından etkin bir konuma sahiptir; yüzde 8'lik payla, dünyada, Fransa,
Almanya ve Amerika Birleşik Devletlerinden sonra 4 üncü sıradadır; Avrupa'da,
yüzde 10'luk payla 3 üncü sırada, Avrupa Birliği ülkelerinin yüzde 17'si kadar
şeker üretmektedir. Bu durum, ticarî rakiplerimizi doğal olarak rahatsız
etmektedir. Onların yönetimindeki fona, yani, IMF veya başka bir kuruluşa avuç
açtığımızda, bunu fırsat bilip, üretim gücümüzü azaltmaya
çalışmaktadırlar. Onların gayretlerini anlamak kolay da, bu tasarıyı, hakikaten, öncelikle buraya getirenlerin bu yanlışını anlamamız
mümkün değil. IMF'nin niyeti bellidir, Türkiye'yi tam bir tarımsal ürün pazarı
haline getirmektir. Nitekim, bakınız, 2000 yılında, Türkiye'nin tarım ürünleri
ihracatı, cumhuriyet tarihinde ilk defa, tarım ürünleri ithalatından daha aşağı
düşmüştür. Bu tablo fevkalade kötü bir tablodur; bu tablo, çiftçilerimizin, bu
tablo, üreticilerimizin aleyhinedir. Değerli milletvekilleri, şimdi, bir başka konu: 57 nci
hükümetin IMF ve Dünya Bankasına verdiği mektupların şeker sektörüyle ilgili
bölümlerine baktığınız zaman, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi bu
bölümlerde yoktu; ama, ne olduysa, bir bakıyoruz ki, sonradan, şeker
fabrikalarının özelleştirilmesi de alelacele gündeme alındı. Bu bakımdan, başta
söylediğim gibi, bu fabrikalar, 1984 yılında yüzde 10 kârlarının
kaldırılmasından sonra zarar etmişlerdir. Yoksa, Şeker Şirketi ciddî bir
şirkettir. Şeker Şirketi, hakikaten, çiftçiyi takip eden, gübresiyle, çiftçinin
yapacağı teknik tarımı günbegün seyretmesiyle takip eden bir kuruluştur; o
kuruluşun zarar etmesi mümkün değil; ama, maalesef, o kuruluş da -dediğim gibi-
kanunlarla zarar ettirilmiş ve bugün, önümüze, satılma faturası getirilmiştir.
Bu bakımdan, bunu kabul etmek, hakikaten mümkün değil. Değerli milletvekilleri, hatırlarsınız, 18 Aralık 2000
tarihli mektupta da, IMF'ye, Şeker Kanununun, şubat 2001 tarihinde, yine
Meclisin, işte o gün değişmemiş olan şartlarına göre yahut da ülke ekonomisinin
değişmemiş olan şartlarına göre mutlaka getireceklerdi; ama, bugün şartlar
değişti, bu şartlar muvacehesinde görüyoruz ki, bu tasarıyı, Sayın Derviş, yine
bir talimatla önümüze getirmiş oluyor. Burası, milletin Meclisi, dolayısıyla bu
tasarının, mutlaka milletimizin yararına çıkarılması gerekir ve bu, hepimiz
için bir borçtur, yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Değerli milletvekilleri, tasarıya bakıyoruz, tasarının
gerekçesinde, doğrudur, 1956 yılında çıkmış olan 6747 sayılı Kanun, belki ülke
ihtiyaçlarına cevap verememiş olabilir. Bazı maddelerini değiştirebiliriz,
işlerlik kazandırabiliriz; ama, bunu bahane etmek suretiyle, burada,
şekerpancarının dışında başka bitkilerden üretim yapmak, şeker üretimini yahut
da tatlandırıcı üretimini temin etmek yahut da onun önünü açmak, bunu kabul
etmek, hakikaten bu Meclisin yapacağı bir iş olmaması gerekir. Yine, tasarının önemli konularından birisi, önemli
noktalarından birisi, şeker üretimi sınırlandırılmaktadır; yani, kota
konulmaktadır. Kota, bildiğiniz gibi, zaten iki yıldır Türkiye'de
uygulanmaktadır. Yine, tasarının gerekçelerine yahut da maddelerine
baktığımız zaman, Şeker Şirketi Genel Müdürlüğü, üretim politikalarını, bugüne
kadar sanki götürememiş, idare edememiş gibi, yeni bir kurul kurulmak
suretiyle, yeni bir KİT oluşturuluyor ve bu görevler, bu kurula verilmektedir.
Dolayısıyla, Şeker Şirketi, gerçekten, bu tasarıda yapılacak çok önemli
değişiklikler ve revizeyle beraber, hakikaten bu konuyu götürür ve dolayısıyla
500 000 üreticimiz mağdur edilmemiş olurdu. Bu tasarıyla, hakikaten üretici
mağdur edilmektedir ve üretici, bu tasarının hiçbir yerinde yoktur, ancak bir
yerinde var ki, o yerde de, yalnızca, çiftçilerimiz mağdur ediliyor,
çiftçilerimiz mağdur edilmektedir. Bu bakımdan, mutlaka bunun önüne geçilmesi
lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Demirci, lütfen toparlayınız. MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
tasarının önemli maddelerinden birisi, şekerpancarı dışında, sakaroz kökenli
tatlandırıcıların A kotasının yüzde 10'u kadar sınırlandırılmış olmasıdır. Şimdi, burada dikkatimizi çeken bir konu var. Bakın,
Pankobirlik, Avrupa Birliği Hammaddeler ve Ekonomik Politikalar Dairesi Yönetim
Kurulu Üyesi Fritz Gattermayer'e
"Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde nedir; yani, üretilen şekerin
yüzde kaçına müsaade edilmektedir" diye bir soru sormuş. Gelen cevap
elimizde, gelen cevapta şöyle bir not var: "Avrupa Birliği ülkelerinin
tamamının ürettiği şeker miktarı 14 milyon ton." Ha, bunun ancak ve ancak yüzde 2'sine müsaade etmişler; ama, biz
ne yapıyoruz; kendi ülkemizde yüzde 10'una müsaade ediyoruz. Yine, tasarının 3
üncü maddesinde, Bakanlar Kuruluna yüzde 50'si kadar artırma ve eksiltme
yetkisini de veriyoruz. Burada bir özellik var, özellik de şudur değerli
milletvekilleri: Türkiye'de faaliyet
gösteren 5 tatlandırıcı
fabrikasının şu andaki üretimi 486 000 ton. Görülüyor ki, bunlar, şu anda
Türkiye'deki şeker üretiminin yüzde 20'si kadar üretim yapıyorlar. Siyasî
olarak, hükümet olarak yarın bunların karşısında durmanız mümkün değil;
dolayısıyla, 100 000 çiftçimizi
yine mağdur edeceksiniz; 100 000 çiftçimiz üretimden kalacaktır. Ben, sözlerimin sonunda, fakir fukara çiftçimizin
menfaatlarının korunacağını ve
yine, şu tarihe kadar ödenmemiş olan çiftçi alacaklarının ödenmesini
umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demirci. Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini, Eskişehir
Milletvekili Sayın İbrahim Yaşar Dedelek ifade edecekler. Buyurun Sayın Dedelek. (ANAP sıraların alkışlar) Süreniz 20 dakikadır. ANAP GRUBU ADINA İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 636 sıra sayılı Şeker Kanunu
Tasarısıyla ilgili Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere
kürsüye gelmiş bulunuyorum; hepinizi en derin saygı ve hürmetlerimle
selamlıyorum. Rakamlar itibariyle Türk şeker sanayiine ve dünyadaki
yerine bakmanın faydalı olacağını düşünerek sözlerime giriyorum. Dünyada şeker üretiminin yüzde 73'ü şekerkamışından,
yüzde 27'si pancardan üretilmektedir. Son yıllarda şekere alternatif
tatlandırıcıların üretiminde de artış meydana gelmiş ve dünyada, toplam şeker
üretiminin yüzde 22'sine ulaşmıştır. Kişi başına şeker tüketimi dünyada 19 kilogram/yıl,
Avrupa Birliğinde 36 kilogram/yıl, Avrupa'da 33 kilogram/yıl ve Türkiye'de ise
31 kilogram/yıl olarak gerçekleşmiştir. 1956 yılında 6747 sayılı Şeker Kanunu çıktığında 11
şeker fabrikasına sahip olan ülkemizde, şeker fabrikası sayısı bugün 30'a
ulaşmıştır. Dünyada ise, bu süre zarfında, pancar şeker üretiminde Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinden sonra üçüncü sıraya yerleşerek global
anlamda önem kazanmıştır. Daha da ötesi, artık, Türkiye, şekerde, dışticaret
boyutuyla, dünya şeker borsalarını etkileyecek bir büyüklüğe erişmiştir. Türkiye, 2000-2001 kampanya döneminde dünya pancar
şeker üretiminde, Fransa, Almanya ve Amerika'dan sonra, yüzde 8 ile dördüncü
sırada yer almaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri üretiminde yüzde 15'i kadar
şeker üreteceği tahmin edilirken, Avrupa şekerpancarı üretiminde ise yüzde 10
ile üçüncü sırada yer almaktadır. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de pancar şekeri ve
nişasta, bazı şekerlerde oluşan tatlandırıcı sektörünün 2001 yılı fiyatlarıyla
üretim değeri, yaklaşık 1 katrilyon Türk Lirası, yani, 1 milyar dolar
civarındadır. Bu küçümsenmeyecek ekonomik boyutun yanında, pancar tarımının ve
şeker üretiminin, 2,5 milyonun üzerindeki insanımızın geçim kaynağı olduğu bir
gerçektir. Dünyada, son beş yılın içinde, nişasta kökenli
tatlandırıcı glikoz, izoglikoz ve bunun gibi üretimler yüzde 20,3 oranında
artış gösterirken, sakaroz kökenli şeker, yani, pancar ve kamış kökenli
üretimler, yüzde 15,9 seviyesinde kalmıştır. Nişasta kökenli tatlandırıcılar
doğrudan tüketilmemekte, daha ziyade şekerli mamuller sanayiinde girdi olarak
kullanılmaktadır. Bu tatlandırıcıların kullanıldığı başlıca ürünler,
şekerlemeler, şekerli mamuller, unlu mamuller, alkollü ve alkolsüz içecekler
gibi gıda maddeleridir. Nüfus artışının yanı sıra, gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerde, gelir düzeyinin yükselmesi, işlenmiş ürünlere talebi artırmaktadır.
Bu ürünlere, işlenmesinden tüketilmesine kadar çeşitli olumlu özellikler
kazandıran tatlandırıcıların kullanım alanları günümüzde giderek artmaktadır. Türkiye'de, son beş yılda şeker talebi yüzde 7 oranında
artarken, şeker üretiminde yüzde 76 oranında artış kaydedilmiştir. Bunda,
Türkiye'nin, 1995 ve 1996 yıllarında şeker ithalatçısı olması büyük oranda
etken olmuştur. 1977 yılında talep ve üretim buluşma noktasına gelmiş; ancak,
takip eden yıllarda üretim, talebin yüzde 7'ye varan oranlarda üzerine
çıkmıştır. Ülkemizde, son beş yıl içerisinde, nişasta kökenli
glikoz, izoglikoz üretimi yüzde 220 oranında artış gösterirken, sakaroz kökenli
şeker üretimi yüzde 76'lar seviyesinde kalmıştır. Türkiye'de, nişasta kökenli
tatlandırıcıların büyüme hızı, sakaroz kökenli şekere göre, daha yüksektir ve
hızla artmaktadır. Türkiye'de pancar üretimi 64 ilimizde, 5 876 köyde, 337
404 çiftçi tarafından yapılmaktadır. 1999 yılında 1 237 000 ton şeker iç
piyasaya satılırken, ihracat 504 947 ton olmuştur. 2000 yılında 1 271 000 ton
şeker iç piyasaya satılırken, 578 546 ton şeker ihraç edilmiştir. Türkiye Şeker Fabrikalarında ve bağlı ortaklıklarında
toplam 21 406 personel, Pankobirlik'e verilen 3 fabrikada çalışanlarla
birlikte, 30 000'e yakın işgücü istihdam edilmektedir. Türkiye Şeker
Fabrikalarında birim işlenen pancar başına istihdam edilen işçi sayısı, Batı
ülkelerine göre çok yüksektir. Örnek verecek olursak, 1997-1998 kampanyalarında
Fransa'da 1 000 000 ton pancar işlenmesi için istihdam edilen işçi sayısı 329
iken, bu rakam, Türkiye'de 1 036 işçidir. Yine, Türkiye Şeker Fabrikaları son 5
yılda -yaklaşık olarak- 314 milyon dolar katmadeğer yaratmıştır. Yaratılan bu
katmadeğerin yüzde 67'si personel giderleri olarak gerçekleşmiştir. Türkiye
Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi noktasında Amasya, Kayseri ve Konya şeker
fabrikaları ile bazı iştirakler, çeşitli düzenlemeler yapılmak suretiyle özel
statüye kavuşturulmuştur. Bu çerçevede, 20 Aralık 2000 tarih ve 2000/92 sayılı
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararınca, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi,
özelleştirme kapsamına alınarak hazırlık işlemine tabi tutulmuştur. Bunun için
6 ay geçiş süresi verilmiştir. Değerli milletvekilleri, bu bilgileri arz ettikten
sonra, ülkemizde şeker rejimini düzenleyen 6747 sayılı Şeker Kanununun 1956
yılında çıkarıldığı, ekonomik ve malî yapıdaki hızlı gelişmeler karşısında bazı
maddelerinin güncelliğini yitirdiği; bu nedenle, ekonomideki yapısal değişim ve
gelişmeleri kapsayacak yeni bir düzenleme yapılması ihtiyacının hâsıl olduğu
görülmektedir. Türkiye'de, 1998 yılına kadar şeker üretiminde doğrudan
planlamaya yönelik uygulamalar yerine, destekleme alım fiyatı mekanizması etkin
olmuştur. Pancar alım fiyatının üretici tarafından tatminkâr bulunduğu yıllarda
rekolte artmış, yetersiz bulunduğu yıllarda ise rekolte azalmıştır. Bu da,
ülkemizi, zaman zaman şeker ithalatçısı, zaman zaman da şeker ihracatçısı
konumuna getirmiştir. Şekerde dünya borsa fiyatlarının ülkemiz fiyatlarına
göre düşüklüğü ihracatta devlet desteğini getirdiğinden; ayrıca, Dünya Ticaret
Örgütüne taahhütlerimiz kapsamında, şeker ihracatına sübvansiyon
öngörülmediğinden, şekerde üretim planlamasının, yıllık yurtiçi talep ve
güvenlik stoku toplamı esas alınarak yapılması önem arz etmektedir. Pancar alım fiyatları, üreticinin pancar ekip ekmeme
yönündeki kararını doğrudan etkileyen en önemli faktördür. Bu nedenle, pancar
ve dolayısıyla şeker üretim miktarını yönlendirmektedir. Şeker üretiminde ve
arzında istikrarı sağlamak, halen mevcut ve ileride kurulacak şeker
fabrikalarının tam kapasiteyle üretim yapmalarını ve rasyonel çalışmayı
sağlamak, üreticiye düzenli ve güvenilir gelir sağlanması ve sağlıklı sektörel
büyüme için, pancar üretiminde kota uygulaması, bu kanun tasarısıyla
getirilmektedir. Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve bağlı ortaklıkları
dışındaki Pankobirlik'e ait özel statülü şeker fabrikaları ile nişasta kökenli
tatlandırıcı üreten firmalara da bu tasarıyla kota getirilmiştir. Bu tasarı,
sermaye yoğun ve ileri teknolojiyle kurulan nişasta kökenli şekerler sektörünü
de kapsam içine alarak, akraba sektörlerin birbirleriyle arz ve talep dengeleri
çerçevesinde ilişkilendirilmesini öngörmüştür. Bu tasarı, sektörde devlet müdahalesini ortadan
kaldırarak; yani, tek fiyat uygulaması terk edilerek liberalleşmeyi,
şekerpancarı fiyatlarının alıcı ve satıcı tarafından serbest rekabet
koşullarına göre belirlenmesini sağlayacak bir kanun tasarısıdır. Yine, şeker
satış fiyatlarında da liberalizasyona gidilerek, şeker fiyatları, şeker fabrikası
işleten gerçek ve tüzelkişiler tarafından serbestçe belirlenecektir. İmalatçı
ve ihracatçıların, dahilde, işleme izni belgesi çerçevesinde hammadde veya
yardımcı madde olarak kullandıkları yabancı menşeli şekerin ( C )şekeri
kapsamına alınarak doğrudan veya işlenmiş ürün olarak yurt içinde
pazarlanamayacağı, bu yasa tasarısıyla sağlanacaktır. Değerli milletvekilleri, halen, sektörde, pazar payları
yüzde 20'nin üzerinde bulunan Konya, Kayseri ve Amasya Şeker Fabrikalarının,
özel fabrikalar olarak, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri yanında 6747
sayılı Şeker Kanununa tabi olmalarıyla, bu fabrikalar için olduğu kadar,
önümüzdeki günlerde özelleştirilecek diğer fabrikalar için de müdahaleci ve
kısıtlayıcı bir durum söz konu olacaktır. Bu kanun tasarısıyla, özelleştirme
altyapısı da sağlanmış olacaktır. Bu kanun tasarısıyla, sektörün sağlıklı izlenmesi,
ilişkili olduğu kamu kuruluşlarıyla organik bağının kurulması, kararlarda
katılımcılığın sağlanması, bu kanun tasarısı ve ilgili diğer mevzuatın
uygulanmasının sağlanması, uygulamanın denetlenmesi ve sonuçlandırılması,
kanunda verilen yetkiler çerçevesinde düzenlemeler yapılması ve diğer
görevlerin yerine getirilmesi için şeker kurumu kurulmuştur. Kurumun karar
organı, şeker kuruludur. Kurul, biri başkan, biri başkanvekili olmak üzere
toplam 7 kişiden oluşacaktır; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, pancar üreticilerinin teşekkül ettirmiş oldukları pancar
kooperatifleri, sakaroz ve nişasta kökenli şeker üreten özel şirketlerden
seçilen kişilerden teşekkül ettirilecektir. Görüleceği gibi, şekerin bütün
taraflarının yer aldığı bir kurul söz konusudur. Bu da hammadde üretilmesinden
izlenmesine ve tüketilmesine kadar olan süreçteki aktörlerin bir arada bulunması
anlamına gelmektedir. Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı uluslararası
taahhütlere uyumlu, rekabete açık, özel sektörü teşvik edici, katılımcı ve
şeffaf yönetim anlayışı, düzenli arz yapısı ve kotalı planlamayı ve fiyat serbestisini
getiren bir yasa tasarısı olarak karşımızdadır. Ekonominin yeniden yapılanmasına katkısı olacağını, bu
noktada, ümit ediyor, yasanın, ülkemize -pancarcı tabiriyle- pancarcılara ve bu
konudaki sektörlere hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize en derin saygı,
sevgilerimi sunuyorum. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dedelek. Gruplar adına son söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Konya Milletvekili Sayın Hasan Kaya'ya ait. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Kaya, süreniz 20 dakika. MHP GRUBU ADINA HASAN KAYA (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Şeker kanunu tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Türkiye'de şeker sanayii, ilk olarak, 1926 yılında
Alpullu'da açılan şeker fabrikasıyla hizmete başlamıştır. Bugün, 27 tanesi Türk
Şeker'e, 3 tanesi de Pankobirlik'e ait olmak üzere, Türkiye'de 30 tane şeker
fabrikası vardır. Dünyadaki şeker üretiminin yüzde 73'ü kamıştan, yüzde
27'si de pancardan elde edilmektedir. Son yıllarda şekere alternatif
tatlandırıcıların üretiminde artış meydana gelmiş ve dünyadaki şeker
tüketiminin yüzde 22'sine yaklaşmıştır. Türkiye, dünyada, pancardan şeker üreten ülkeler
arasında yüzde 8 ile dördüncü sırada yer almaktadır. Türkiye Şeker Fabrikaları
Anonim Şirketi ise, dünyada şeker üreten bütün şirketler arasında ilk 10'a
girmektedir. Türk şeker sanayiinin, bugün olduğu gibi, ülke ve dünya
genelinde sahip olduğu seçkin yerini gelecekte daha da sağlama almak için
çalışmalar yapılmaktadır. Bilindiği üzere, ülkemizde, şeker rejimini düzenleyen
ve halen yürürlükte olan 6747 sayılı Şeker Kanunu 1956 yılında çıkarılmıştır.
Bu kanunun bazı maddeleri, sonradan çıkan yasalarla yürürlükten kaldırılmış,
bazı maddeleri de güncelliğini yitirmiştir. Kanunun çıktığı tarihten günümüze
kadar, Türkiye, yarım asra yaklaşan bir süreci geride bırakmıştır. Bu arada, gerek yapısal gerek hukukî anlamda ulusal ve
global değişimler yaşanmış, bunlar, şeker sektörünü değişik boyutlarda da
etkilemiştir. Bu sektörde ulusal ve global değişiklikler, 1956 yılından beri
yürürlükte olan 6747 sayılı Şeker Kanununun artık değiştirilmesi ve günün
şartlarına uygun hale getirilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Türkiye'de pancar şekeri ve nişasta bazlı şekerden
oluşan tatlandırıcı sektörünün, 2001 yılı fiyatlarıyla, üretim değeri, yaklaşık
1,5 milyar dolardır. Bu küçümsenemeyecek ekonomik boyutun yanında, pancar
tarımı ve şeker üretimi, 500 000 çiftçi ailesi ve 30 000 çalışanıyla milyonun
üzerindeki insanımıza geçim kaynağı sağlamaktadır. Dünyada son beş yıl içinde, nişasta kökenli
tatlandırıcılar üretimi yüzde 20,3 oranında artış gösterirken, sakaroz kökenli
şeker (pancar ve kamış kökenli) üretimi yüzde 15,9 seviyesinde kalmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde izoglikoz üretimi,
şekerpancarından üretilen şekerin yüzde 2'sini geçmeyecek şekilde
sınırlandırılmıştır. Türkiye'de son beş yılda şeker talebi yüzde 7 oranında
artarken, şeker üretiminde yüzde 76 oranında artış kaydedilmiştir. Bunda,
Türkiye'nin, 1995 ve 1996 yıllarında şeker ithalatçısı olması büyük oranda
etkin olmuştur. 1997 yılında talep ve üretim buluşma noktasına gelmiş; ancak,
takip eden yıllarda üretim, talebin yüzde 70'e varan oranlarda üzerine
çıkmıştır. Fransa ve Almanya'da, ülke ihtiyacının yaklaşık iki misli şeker
üretilmektedir Türkiye'de son beş yıl içinde nişasta kökenli glikoz
üretimi yüzde 220 oranında artış gösterirken, sakaroz kökenli şeker üretimi
yüzde 76 seviyesinde kalmıştır. Türkiye'de, nişasta kökenli tatlandırıcıların büyüme
hızı, sakaroz kökenli şekere göre daha yüksektir. 2000-2001 kampanya döneminde
Türkiye, dünya pancar şekeri üretiminde Fransa, Almanya ve Amerika'dan sonra
yüzde 8'le dördüncü sırayı, Avrupa pancar şeker üretiminde de yüzde 10 ile
üçüncü sırayı almıştır. Avrupa Birliği ülkeleri üretiminde ise yüzde 15'e kadar
şeker üreteceği tahmin edilmektedir. Bu ise, Türk pancar ekicisinin dünya ile
rekabette önemli yeri olduğunu göstermektedir. Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim
Şirketi, 500 trilyon sermayeyle, bir iktisadî devlet teşekkülüdür. 27 tane şeker fabrikasından 25'inin sermayesinin tamamı
devlete, geriye kalan Adapazarı ve Kütahya Şeker Fabrikalarının, Adapazarı'nın
yüzde 50,42'si, Kütahya'nın yüzde 59,15'i devlete aittir. Şekerpancarının, şeker dışındaki sanayie katkısı
bakımından katmadeğeri en yüksek ürün olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul Sanayi
Odasının, 1999 yılı Türkiye'nin 500 büyük firması değerlendirmesinde, Türkiye
Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi, önemli ekonomik kriterler bakımından,
Türkiye'deki kamu ve özel firmalar arasında ilk 10'a girmektedir. Şekerpancarı tarımı, ülke ekonomisine çok büyük
katkılar sağlamaktadır. Bunlardan başlıcaları: Toprakların fizikî yapılarının iyileştirilmesi ve
biyolojik aktivitelerinin artırılmasına katkı sağlamaktadır. Yüksek oranda gübre, ilaç, sanayi ürünlerinin
girdilerinin kullanılmasına katkı sağlamaktadır. En önemlisi, kendinden sonra ekilecek ürünlerde verim
artışı sağlamaktadır. Baş, yaprak ve posanın nişasta değeri yüksek bir
kabayem olması nedeniyle, hayvancılık sektöründe en önemli girdi olması, büyük
katkı sağlamaktadır. Kırsal kesimde, ayçiçeğine göre 4,4 kat, buğdaya göre
18 kat fazla istihdam oluşturması nedeniyle, insanları toprağa bağlamaktadır. Mekanizasyon kullanımı açısından, pancar tarımında,
buğdaydan 1,5 kat, ayçiçeğinden 1,9 kat daha fazla makine kullanımına olanak
sağlamaktadır. Ülke tarımı ve sanayiinin gelişmesine önemli katkılar
sağlamaktadır. Tarım kesimine ve köylümüze getirisi çok fazladır. Aynı zamanda, hem pancar hem de şeker taşınmasında,
mamul madde taşınmasında nakliye sektörüne de çok büyük katkıları olmaktadır. Sanayide, birim işlenen pancar başına istihdam edilen
işçi sayısının Batı Avrupa ülkelerine göre yüksek olduğu görülmektedir. Bu
durum, diğer sanayi alanlarımızda da benzer problemlerle karşı karşıyadır.
Sanayiin, rekabet gücü ve verimliliği açısından istihdamda optimal ölçeklere
ulaşması gerekmektedir. Yine, pancar tarımında dikkat edilecek önemli hususlar
da şunlardır: Arazi parçalanmasını önlemek, üretici başına ekim
alanını artırmak. Pancar verim ve kalitesini artırmak üzere iklim ve
toprak şartlarına uygun ve kaliteli tohum seçmek. Pancar -bu, çok önemli- tesellüm şartlarının
iyileştirilmesi maksadıyla, pancar alım merkezlerini toplulaştırmak ve pancarın
fabrikada tesellümü uygulamalarını yaygınlaştırmak. Pancar alımlarını, teslim alan ve teslim eden
açısından, daha üstün teknikler, işgücü olanakları ve çalışma şartlarında
yapmak. Değerli milletvekilleri, muhalefete mensup hatip
arkadaşlarımız, bu kanunun köylüye getireceği hiçbir şeyin olmadığından
bahsettiler. Bu kanun tasarısı, ilk önce Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi, Plan
ve Bütçede alt komisyonda görüşüldü ve kota, alt komisyonda yüzde 12 idi. Ondan
sonra bu kanun tasarısı Tarım Komisyonumuza geldi, Tarım Komisyonumuzda bu kota
yüzde 10'a çekildi. Ondan sonra, esas komisyon olarak bizim komisyonumuza geldi
ve bizim komisyonumuzda, bu tasarı, enine boyuna, bütün kuruluşların görüşleri
alınarak tartışıldı ve ondan sonra, hem tarım sektörü için hem de sanayi
sektörü için çok önemli bir tasarı olduğu için, bunu biz de alt komisyonu
havale ettik. Alt komisyonda, hem iktidara mensup milletvekilleri hem de
muhalefete mensup milletvekilleri vardı; yine, orada, tartışıldı. Orada, aynen,
-alt komisyonda ben de bulundum- kotanın yüzde 10 olarak kalması ve belki,
duruma göre, Türkiye'nin şartlarına göre bunu artırabiliriz, eksiltebiliriz
diye, yine, kurulun görüşleri alınarak, Bakanlar Kuruluna yüzde 50 artırma ve
eksiltme yetkisi verildi. Burada, hem muhalefetiyle hem de iktidar
milletvekilleriyle, uyum içerisinde bir yasa çıkarıldı. Ben de arkadaşlarımızın görüşüne katılıyorum; çünkü,
nüfusumuzun yüzde 45'i tarımla uğraşıyor ve bilhassa, kırsal kesimde, pancarın
getirisi çok fazla. 64 tane ilimizde, şeker fabrikasının olduğu ilde, bir de 10
tane Pankobirlik'in olduğu ilde; yani, toplam olarak 74 tane vilayette 7 000'e
yakın yerleşim biriminde, 500 000'e yakın çiftçi ailesi bu ziraatı yapıyor. Bu
ziraatın, diğer ziraattan, buğday ziraatından daha fazla geliri olduğu için,
köylümüzün hem alım gücünü hem de refah seviyesini artırmak için, bu pancar
ziraatı bizler için de çok önemli. Bugün, pancarda, gerçekten üretim fazlası var. 18
milyon tondan, bugün 15 milyon tona, 2001 yılında kota 11,5 milyon tona inmiş
ve pancarda, ben, on yıllık fiyatlara baktım, tabanfiyatlarında hiçbir eksilme
yok, tabanfiyatları gayet güzel; ama, çiftçimizin en büyük sıkıntısı kota.
Kotanın çok az olmasından şikâyetçiler; çünkü, pancarda fazlalık var. Nişastacılar -tabiî, onları da dinledik- diyorlar ki,
bize bu kotayı uygulamayın. Bu kotayı uyguladığınız zaman, biz, yatırım yaptık,
perişan oluruz; ama, tabiî, pancarda fazlalık var. Mısırda, aksilik, ülkenin
açığı var. 2 milyon ton, bugün, mısır üretimimiz var; normalde, Türkiye'nin
tüketimi 3,5 milyon ton. Şu anda dışarıdan, biz, döviz vererek, 1,5 milyon ton
mısır ithal ediyoruz ve böyle olunca da, ben de, Genel Kurulumuzun takdirine
sunuyorum, bu kotayı biraz daha aşağıya indirirlerse, ben de memnun olurum. Bir
de "bu kanun çiftçimize bir şey getirmedi" diye söylediler. Bugüne kadar, bu nişastacıların üretimi serbestti, kota
filan yoktu. Coca-Cola'nın Genel Müdürü geldi bana ve dedi ki "kesinlikle
bu kotayı uygulamayın." Benim onlara sorduğum soru şu oldu: Bugüne kadar,
daha önceleri, bu nişasta üreticileri, fabrikaları kurulmadan önce, bu şekeri
nereden alıyordunuz? "Şeker fabrikasından" dedi. Şu anda alıyor
musunuz diye sorduğumda "hayır, almıyoruz" dediler ve ne oluyor;
şekerde tüketim azalıyor ve şekerde tüketim azalınca da, pancar üretimi
azalıyor ve bundan dolayı, bu kanunla, işte, o nişastacılara kota konuldu;
çiftçimiz için çok memnuniyet verici bir husustur. Yine, daha önceleri, 1956 yılında, 6747 sayılı bir
Şeker Kanunu çıkmış; aşağı yukarı yarım asır olmuş. Bu kanun, bugün, gerçekten,
günümüzün şartlarına cevap vermiyor. Yine, 2 fabrikamız 2233 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye göre yönetiliyor
ve bu arada, Türkiye, özelleştirmeye gidiyor; bu fabrikaların, 27 fabrikanın özelleştirilmesi
yapılacak ve bu özelleştirme... Şu anda, Türkiye'de 3 fabrika, Konya, Amasya ve
Kayseri, Pankobirlik'in elinde; 6762 sayılı Ticaret Kanununa göre işlem
görmekte ve bugüne kadar, pancarın fiyatı, desteklemeyle, Bakanlar Kurulu
kararıyla açıklanıyor. Şekerin fiyatı, yine, devlet tarafından açıklanıyor ve
bu sistemde, bu özeldeki 3 fabrikanın ayakta kalması çok zor. Onun için, bu
kanun, bu bütün, mevcut olan şirketlere uyum getireceğinden, çok önemli bir
yasa. Yine, aynı zamanda, şeker üretiminde, istikrarın sağlanması ve korunması,
sektörün, iç piyasadaki rekabetinin sağlanması, Avrupa Birliği düzenlemelerinin
yanı sıra Dünya Ticaret Örgütü taahhütlerine uyumun sağlanması, özelleştirmeye
imkân sağlayacak altyapının oluşturulmasının sağlanması yönünde bu kanunumuzun
ülkemize getirdiği çok büyük katkıları var. Hem tarım sektörü hem de sanayi sektörü için çok önemli
olan bu kanunu hazırlayıp, Türkiye Büyük Millet Meclisine getiren, başta,
Sanayi ve Ticaret Bakanımıza ve bürokratlarına, huzurlarınızda teşekkür
ediyorum. Bu kanunun hem pancar üreticilerine hem de Türk tarımına hayırlı
olmasını niyaz ediyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum.(MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya. Şahısları adına konuşmalara geçiyoruz. İlk söz, Erzurum Milletvekili Aslan Polat'a ait. Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 636 sıra sayılı Şeker Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Tasarının genel gerekçesinde "Avrupa Birliği
Helsinki Zirvesi sonrasında kazanılan aday ülke statüsü yanı sıra, Dünya
Ticaret Örgütü çerçevesindeki taahhüt ve gelişmelerde şeker rejiminin yeniden
düzenlenmesini gerekli kılmıştır" denilmekte. Yeniden düzenleme, Avrupa
Birliği 2000 yılı genişleme stratejisinde de belirtildiği üzere, 1998-1999
yıllarında ülkemizde 504 000 hektar olan pancar ekim alanının yüzde 20
nispetinde, yani 100 000 hektar azaltılmasını, böylece, ülkemizde şekerpancarı
eken her 5 aileden birinin işini kaybetmesi ve işsiz hale gelmesini ifade
etmektedir. Yine, ülkemizde 1998 yılında 413 000 çiftçi ailesinin
pancar ekimi yaptığını, Pankobirlik'e bağlı kooperatiflerin toplam ortak
sayısının Şubat 2001 sonu itibariyle 1 623 000 olduğu, bunun yüzde 20'sinin
işsiz kalmasının, takriben 330 000 ailenin işsiz kalması, 1 aileyi 5 kişi
sayarsak, çıkacak bu kanunla 1 650 000 kişinin işsiz kalmasının bir başka
ifadesidir. Yine, aynı konu, Kasım 2000 krizinden sonra, IMF'ye
verilen niyet mektubunda da belirtilmiş ve 1998 yılında fabrikaya gelen pancar
miktarı 18 455 000 ton iken, bu miktarın 11,5 milyon tona düşürülmesi
istenmiştir. Tabiî, pancar ekilmeyen bu alanlara, buğday, patates gibi, daha az
kazançlı ürünler ekilmesi gerekecektir. Raporda, daha az kazançlı ürünlere
geçilmesinden dolayı gelirde meydana gelecek düşme için, telafi edici ödemeler
yapılmasından bahsedilmekte; fakat, bir sayfa sonrasında "Türkiye'de
doğrudan gelir desteğine ancak sınırlı bir fon ayrılmıştır" denilmekte, bu
da, bu desteğin kâğıt üzerinde kaldığı itirafının teyidi olmaktadır. Ülke nüfusunun, bizim gibi yüzde 45'i değil, yüzde
5-10'u tarımda çalışan Avrupa Birliğinde, tarım ürünleri en ileri ölçüde
desteklenmektedir. Örneğin, Avrupa Birliği 2000 yılı toplam bütçesinin yüzde
51,8'i tarım sektörüne ayrılmakta, bunun yaklaşık yüzde 4'üyle şeker sektörü
desteklenmektedir. Bu miktarın 2000 yılı için yaklaşık 1,8 milyar ECU olduğu
belirtilmektedir. Yine, DPT Mayıs 2000 tarihli uzmanlık tezinde de
belirtildiği üzere "yapılan düzenlemelerle, Avrupa Birliğinde şekerpancarı
üreticilerine güvenceler sağlanmaktadır. Pancar için ilan edilecek bir temel
fiyatla üretim kotası sistemine bağlı olarak, (A) tipi şekeri işlenecek (A)
tipi pancar için bir minimum fiyat, (B) tipi şekeri işlenecek (B) tipi pancar
için de minimum bir fiyat verilerek, şekerpancarı işleyenlerin daha düşük
fiyatlarla hammadde temin etmesi önlenmiş, böylece üretici korunmaya
çalışılmıştır" denilmekte ve yine şu ifadelere yer verilmektedir:
"Öte yandan, izoglikoz için herhangi bir destekleme önlemi alınmamış,
yalnız şekerde olduğu gibi, üretim kotalarına tabi tutulmuştur" denilerek,
pancar üreticisine verilen desteğin, nişasta kökenli tatlandırıcılar için
verilmediği belirtilmektedir. Yine, dünyada 1998-1999 yılı verilerine göre, toplam
şeker üretiminin yüzde 27'sinin pancardan, yüzde 73'ünün şekerkamışından
üretildiği; ton olarak ise 1998-1999 yılında dünyada pancardan 36,8 milyon ton,
şekerkamışından 92,3 milyon ton olmak üzere toplam 129,1 milyon ton şeker
üretildiği bilinmektedir. Türkiye, şekerpancarından şeker üretiminde -Fransa
4,6 milyon ton, Almanya 4,3 milyon ton, ABD 3,8 milyon tondan sonra- 2,9 milyon
tonla dünyada dördüncü sırada yer almaktadır. Buradan da görülüyor ki, Fransa, Almanya gibi
sanayileşmiş ülkeler, kendi ihtiyaçlarının takriben 1,5-2 katı miktarında
pancar üreterek ülkelerinde yüzde 5 nispetinde olan tarım kesimi çalışanlarını
destekler iken, ülkemizde gerek IMF anlaşmalarında gerekse içeriği
açıklanmadan, bir kurtarıcı ve olmazsa olmaz olarak lanse edilen -15 günde 15
adet çıkması istenen- Kemal Derviş yasalarının ilki olarak tütün ve pancar
ekimini kısıtlayan ve burada çalışanları hiçbir ciddî tedbir almadan işsiz ve
güçsüz bırakan yasaların Meclisimizin huzuruna gelmesi son derece acı ve
düşündürücüdür. Avrupa Birliğinin 1998 yılı verilerine baktığımız
zaman, Avrupa Topluluğunda üretimin 17,9 milyon ton, tüketimin ise 14,5 milyon
ton olduğu; yani, üretimin takriben tüketimden 3,5 milyon ton fazla olduğu;
yine 1998 yılında 6,3 milyon ton ihracat yaparken 1,8 milyon ton ithalat
yaptığını görüyoruz. Burada net olarak görülen, Avrupa Birliği, tüketiminden
fazla şeker üretimi yaparak yüzde 5-10 nispetinde tarımda çalışanının işini
kaybedip şehre akın etmesini önlemek için her türlü desteği sağlar iken, hâlâ,
ülkemizde halkın yüzde 45'inin çalıştığı tarım kesimine verilen son derece
yetersiz desteklerin dahi birtakım kesimin gözünde nasıl büyüdüğünü anlamak
mümkün değildir. Ülkemizde şeker bilançosuna baktığımızda, 1997 yılında
üretimin 1 579 000 ton, tüketimin ise 1 545 000 ton olduğu, üretim ile
tüketimin hemen hemen eşit olduğu;
1998 yılında ise
üretimin 2 080 000 ton,
tüketimin ise 1 403 000 ton olduğu, bunda
1997 yılında verilen
yüksek pancar fiyatının üretimde etkili olduğu; fakat,
tüketimin yeterli teşvik edilmemesinin de tüketimin azalmasında etkili
olduğu; 1999 yılı
sonu itibariyle, ülkemizde
geçmiş yılların da birikimi
olan 1 692 000 tonluk bir stok
mevcudiyetinin varlığı görülmektedir. Dünya şeker bilançosuna bakıldığında, 1999-2000 yılı
için, üretimin 134,7 milyon ton, tüketimin 126,7 milyon ton, devre sonu
stoklarının 64 milyon ton ve stok/tüketimin ise yüzde 50,5 olduğu görülür.
İşte, Avrupa Birliği başta olmak üzere, zengin ülkeler, kendi çiftçilerini
desteklemek maksadıyla, meydana gelen fazla stokları eritmek için, IMF ve Dünya
Bankasından kredi talep eden Türkiye gibi ülkelere şeker ihraç edip, kendi
çiftçilerini desteklemek için bizim gibi ülkelerde şekerpancarı üretimini
kotalara bağlayıp azaltmak istemektedirler. Örneğin, Avrupa Birliği,
şekerpancarına göre yüzde 40-50 daha ucuz olan şekerkamışıyla rekabet ederek,
Avrupa Birliğinde 1 ton şekeri 900-950 dolara mal edip, 1999 yılı fiyatlarıyla
tonunu 200 dolardan ihraç etmektedir. Perakende satış fiyatlarıysa 1 000-1 200
dolar/tondur. Ülkemizdeyse, ortalama fabrika fiyatı 400-450 dolar/ton,
perakende satış fiyatıysa hemen hemen aynıdır. Yani, Avrupa Birliği ve ABD gibi
ülkelerde, şeker, ülke içerisinde maliyetten yüzde 25-30 fazla fiyatla
satılmakta, oluşturulan fonla, takriben maliyetlerin üçte 1 fiyatına yurt
içerisinde tüketemedikleri şekeri ihraç ederek, çiftçilerini korumaktadırlar. Ülkemizde, şeker fiyatları içpiyasada, dünya
fiyatlarının takriben yüzde 40'ı mertebesinde olmasına rağmen, tüketim
miktarımız yeterli değildir. Örneğin, 1999 yılında dünya ortalaması, kilogram
olarak 20,1 kilogram, Avrupa Birliği ülkeleri ortalaması 40,1 kilogram, Küba
63,2 kilogram, ABD 33,7 kilogram iken, Türkiye'de bu miktar 28,5 kilogramdır.
Ülkemizde şeker tüketimini iç piyasada artırmak yanında pancar üretimini tehdit
eden bir önemli nokta da, nişasta kökenli glikoz sonrası tatlandırıcılardır. Avrupa Birliği ülkelerinin 1999-2000 yılı kampanyaları
incelendiğinde, sakaroz (pancar şekeri), izoglikoz (nişasta şekeri) ve inülün
şurubu üretimleri (A) ve (B) kotası olarak incelendiğinde, pancar şekeri yüzde
95,9, izoglikoz yüzde 1,98, inülün şurubu ise yüzde 2,12'dir; yani, Avrupa
Birliği ülkeleri, genellikle Güney Amerika ve ABD'den ithal edilen mısırı
hammadde olarak kullanıp, nişastasından
izoglikoz (yüzde 99,9 safiyetli pancar şekerine yakın, eşdeğerde şeker)
üretimini pancardan üretilen (A) ve (B) kotası toplam şeker miktarının yüzde
2'siyle sınırlamışken, bizde bu oranın afakî olarak yüzde 15'lere kadar
çıkması, bu kanunla, yüzde 10 ile yüzde 12 arasında komisyonlarda gidip gelip,
tasarıda yüzde 10'la sınırlandırılması da pancar üreticilerini son derece zor
duruma sokmaktadır; çünkü, nişasta kökenli tatlandırıcılar pancar şekerine göre
1/3 oranında ucuz olmaları sebebiyle, şekerpancarıyla iç piyasada haksız
rekabet oluşturmakta, neticede kendi üreticimize vermediğimiz parayı ABD ve
Güney Amerika çiftçisine vermiş olmaktayız. Şekerpancarı ekimi yanında, şeker
sanayiinde de önemli ölçüde işçi çalışmaktadır. Örneğin, 1999 yılında
işçi-memur toplam 22 237 kişinin şeker sanayiinde istihdam edildiğini, yine
pancar nakliyelerinin ülke genelinde taşıma sektöründe çok önemli bir yer
tuttuğunu belirtmek isteriz. Örneğin, 1998 yılında 18,4 milyon ton pancar, yurt
genelinde, ortalama 129,5 kilometre mesafeden taşınarak fabrikalara gelmiş ve
üretilen 2 081 000 ton şeker de piyasaya sürülmüştür. Böylece yurtiçi nakliyede
de çok önemli bir kaynak oluşturulmuştur. Bu arada, şekerpancarına verilen fiyat artışlarında en
önemli desteğin 1997... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. ASLAN POLAT (Devamla) - Netice olarak, bir dekar
şekerpancarının yan ürünleri, hayvan beslemesinde 23 dekar orman-mera alanına
eşittir. Orman ve meraları son yıllarda tahrip olan ülkemiz için şekerpancarı
ekimi bir kurtuluştur. Şekerpancarı, tarımda en fazla istihdam imkânı sağlayan
bitkidir; buğday tarımından 20 kat daha fazla istihdam yaratmaktadır. İstihdam
imkânı buğdayda 0,5 işçi/dekara karşılık, şekerpancarında 10 işçi/dekardır.
Ayrıca, pancar ekiminden buğday ekimine nazaran üreticinin eline geçen meblağda
3-3,5 kat bir artış olduğu göz önüne alındığında, pancar ekiminin, üreticinin
eline geçen miktarda, işçilik istihdamında, hayvancılık ve nakliyecilikte ülke
ekonomisine getirdiği katkılar ihmal edilemeyecek boyuttadır. Son ekonomik kararlarla işsiz kalan milyonlara bir de
şeker ve tütün kanunlarıyla yeni milyonlar katmamak, sosyal patlamaya sebebiyet
vermemek için ve öncelikle Doğu Anadolu çiftçisinin ve hayvan yetiştiricisinin
idam fermanı olarak görülen bu tasarıya
hayır oyu vereceğimi
belirtir, hepinizi saygıyla
selamlarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat. Şahısları adına son konuşma Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç'e ait. Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Şeker Kanunu
tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, olay belli, bu kanun niye
öncelikle ele alındı; biliyorsunuz, geçmişte, kasımda bir ekonomik kriz çıktı, hükümet hiçbir şey olmamış gibi yerinde
oturdu, arkasından şubat krizi çıktı Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasındaki bir
kavgadan, ekonomi tamamen çöktü. Dışarıdan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir
kişi, Amerika'dan getirildi, iktidar partilerine mensup 331 milletvekili içinde
ekonomiyi bilen ve düzeltir nitelikte kişi yoktur diye, bu arkadaşımızı bakan
yaptılar ve birtakım olağanüstü yetkiler verdiler. O da, Amerika'ya gitti, IMF
ile görüştü, dediler ki: "Tamam size bu 6,5 milyar dolarlık bir ek yardım
yaparız; ama, şu şu şu 15 tane kanunu -ama bu 15 tane kanun ağızdan mı çıktı,
hakikaten incelemeye mi dayalı kanunlardı- çıkarırsanız, siz de, işte bir
program da yaparsınız, size 6,5 milyar dolar veririz". Değerli milletvekilleri, bakın, son zamanlarda,
Meclisimizden Enerji Piyasası Kanununu çıkardık. Enerji Piyasası Kanunuyla
Türkiye'de yaşayan insanların kullandığı elektrik fiyatlarını ucuzlattık mı;
hayır. TEAŞ'ta eskiden 3,9 sente mal olan elektriği -daha geçen gün birisinden,
yani çok emin bir yerden de bilgi geçti elime- sırf bazı fabrikalarda imalatını,
bu iktidar, kilovatını 10,5 sente belirli yerlere vermiş, dolayısıyla 5
misli... Hatta bazı yerlerde 16,5 sente vermiş. Mesela, bakın, Trakya
çevresinde, bir büyük kuruluşun da içinde olduğu, 480 megavatlık bir elektrik
üretimi için yapılan sözleşme 480 milyon dolar. Dünya standartlarına göre, 1
kilovat kurulu elektrik gücünü üretmenin maliyeti 500 dolarken, sizin
iktidarınız 1 000 dolara veriyor, verdiği kuruluş, anahtar teslimiyle 240
milyon dolara başkasına veriyor, bakın durup durduğu yerde 240 milyon doları
alıp cebine koyuyor. Tabiî, zamanımız az olduğu için, bunları daha ileride,
daha geniş bir zaman dilimi içinde telafi ederiz. Şimdi, bu kanun niye geliyor? Değerli milletvekilleri, bu kanun, Türk çiftçisine,
Türk halkına üretim yönünde bir fayda sağlıyor mu; sağlamıyor. Üretimi
artırıyor mu; artırmıyor. İstihdamı artırıyor mu; artırmıyor. Nedir: Avrupa
devleti, Amerikası, IMF'si -bunlar zeki insanlar, bunlar akıllı insanlar-
bakıyor ki, Türkiye'de devleti yönetenler, yani hükümeti kastediyorum tabiî,
birçok şeyin farkında değiller; yani, ülkenin menfaatlarının farkında değiller,
biz size bu 6,5 milyar doları veririz; ama, Türkiye'de, yani gelecekte Türk
halkının yaşamında rahatlık getirecek, üretimi artıracak şu şu kanunları benim
istediğim şekilde bir değiştir de gel diyor. Şimdi, değiştir de gel; ama, bakın sayın
milletvekilleri, gerçekten, bu kanunla getirilen, Türkiye'de şekerpancarı
üretimini azaltıyoruz, kotaya gidiyoruz, tatlandırıcı dediğimiz ve mısırdan
üretilen o maddelerin üretimini artırıyoruz; yani, Türkiye'de hammaddenin
üretimini, ekimini, dolayısıyla ekimiyle çiftçiye, köylüye olanak sağlayan
yönlerde de ülkemizi devredışı bırakıyoruz. Düşünebiliyor musunuz, bir çocuk aklını getirseniz, bir
çocuk getirseniz, sıkıntıya girmiş bir ekonomiyi nasıl ayağa kaldırırsınız;
evvela üretimi artıracaksınız, evvela istihdamı artıracaksınız, gelir
dağılımını düzene koyacaksınız; ama, bunların hiçbirisini yapmıyorsunuz, IMF
size talimat veriyor, diyor ki: Sen memleketindeki üretimi kıs, yatırımı da
kıs, ben sana biraz para vereceğim... O para da kalmıyor tabiî, hortumcular
hemen alıp gidiyor. Mesela, Halk Bankasından Etibanka 1 milyar 250 milyon dolar
bir kredi veriliyor, o da Goldbis diye bir şirkete veriliyor; Goldbis diye
birisi yok; ama, o paraların kimler tarafından yalılara, yatlara verildiği
belli. Değerli milletvekilleri, bakın, her şeyi kuralına göre
oynamak zorundayız. Boksör olarak ringe çıktığınız zaman ayaklarınızla
dövüşemezsiniz, kafanızla da dövüşemezsiniz. Futbolcu olarak sahaya çıktığınız
zaman, ayaklarınızla top oynayacaksınız, ellerinizle oynamayacaksınız. Şimdi, olay şu: Biz, günde 100 tane kanun da çıkarsak,
inanmanızı istiyorum ki, bu bunalıma, bu halkın akışının önüne bir set
çekemeyiz. Olay ne olmuştur; bu hükümet, iki defa büyük bir mağlubiyete, büyük
bir başarısızlığa uğramıştır. Şimdi, ne desek boş. Burada yapılması gereken:
Bir defa, bu hükümet istifa etmelidir, kesinlikle istifa etmelidir. Her
başarısızlığın bir sonucu vardır; başarısızlığı bir sonuçla değerlendirmediğiniz
takdirde, onun arkasından çok daha büyük başarısızlıklar ve çok daha büyük
kayıplar gelir. Ha, bu hükümet istifa etsin, tekrar aynı hükümet kurulsun; hiç
olmazsa, o bir şeydir... Yahu, işte hükümet istifa etti, yeni yeni bir şeyler
gelebilir diye, insanlarda umut beslenir. Şimdi, bu hükümetin arkasındaki, içindeki birçok bakan
suiistimale batmış insanlar. Ben, sabahki yaptığım konuşmada da şuraya gidiyor:
Şimdi, birçok medya patronu, bu hükümetten büyük bir kaynak sağlıyor. Bunların
bazı köşe yazarları, bu hükümetin üzerine gitmedikleri için, Meclisi hedef
gösteriyorlar. Şimdi, bu hükümet, Türkiye'yi satmak için bize bir kanun
getirse, mecburen çıkaracağız. Niye biliyor musunuz; çıkarmazsak ne olur
biliyor musunuz, diyecekler ki: Yahu kardeşim, bu hükümet ekonomiyi
kurtaracaktı; ama, bu Meclis önledi.
Bakın, böyle bir baskı altındayız. Yani, getirilecek kanunun bu halka faydası
mı vardır; zararı mı vardır; yok; çünkü, birçok köşe yazarı, efendim, hükümet
ekonomiyi düzeltecek de Meclis çalışmıyor diye yazıyor. Bu saate kadar...
Bakın, bu Meclis, 1920'lerden, kurulduğu günden beri, haftada üç gün -salı,
çarşamba, perşembe- dörder saat çalışmış. Kanun yapmak, böyle, bilmem, çanak
çömlek oynayacak gibi.... (DSP ve MHP sıralarından gülüşmeler) Neyse... Şey etmedik. Oynayacak bir şey değil. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Çelik çomak. KAMER GENÇ (Devamla) - Çelik çomak... Neyse yani...
Canım arada sırada da bize yardım edin, biz size o kadar yardım ediyoruz, bu
kadar da bir şeyimiz olsun. Değerli arkadaşlarım, kanun yapmak, bu kadar basit bir
şey değil. Bu kanunu yaparken, çiftçiyi çağırdınız mı; üreticiyi çağırdınız mı;
Pankobirlik'i çağırdınız mı; şeker fabrikalarını çağırdınız mı? Şimdi, burada
şeker kurulu diye bir kurul oluşturuyorsunuz. İşte, enerji kurulu, şeker
kurulu, bankalar düzenleme kurulu... Devlet içerisinde böyle birtakım kurullar
oluşturarak, bunlara, sanki, Türkiye'nin problemiymiş... Üç beş kişiye,
yandaşlara büyük maaşlar sağlamak, bunlara büyük yetkiler vermek ve hükümeti,
siyasî erkin, bunların, denetimin dışına göndermek. Bunlar, gerçekten, ülkeye
fayda getirmeyen şeyler. Değerli milletvekilleri, bakın, inanmanızı istiyorum.
Bu iktidarın başarıya ulaşmasını, inanınız, candan, gönülden istiyorum; çünkü,
Türkiye, hepimizindir; ama, siz de bir düşünün: Başarısızlığa uğramış bir
insan, hem de siyasette başarısızlığa
uğramış bir kadro, bir grup, bir şey yapmadan, yine aynı itelemeyle bir yere
varmaz. Bunun kuralını şimdiden oynayın. Bakın, Bursa'da, Antep'te, Elazığ'da, birçok yerde,
artık, insanlar yürüyor. Yarın Meclise de yürüyecekler. Benim korkum -bizim
hiçbir günahımız yok; siz kanun
getiriyorsunuz, kanunlarınıza da destek veriyoruz- yine, suçlu milletvekilleri
gösterilecek; çünkü, bu basın patronlarının bazılarının rahatsız olduğu Meclis.
İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Doğru... Doğruya
doğru. KAMER GENÇ (Devamla) - Hükümetin üzerine gidemiyorlar.
Hükümetin üzerine gittikleri zaman arpalarının kesileceğini biliyorlar. O
bakımdan, buna inanmanızı istiyorum. Bir Meclis olarak, bu işe el koyalım.
Türkiye'nin geleceği çok kötü. Bakın, bunlara el koymazsak... En azından bir iki bakan gitsin, yargılansın, gelsin
canım. Şimdi, bir Enerji Bakanı, bu kadar hakkında suiistimal iddiası varken,
bankalar bu kadar hortumlanırken, işte, biraz önce arkadaşlar da söylediler
burada; yani, bir Güneş Taner bile, Etibankın özelleştirilmesinde özel birtakım
tavırlar gözetlemiş, gitmiş, Etibankın da, Medya Holdingin de yönetim kurulu
üyesi olmuş, bankaya el konulmadan iki üç gün önce ayrılmış; ondan sonra gelmiş
bize yiğitlik yapıyor. Buyur... Böyle bir şey olur mu?! Kardeşim, sen gel
burada bir hesabını öde... Sen o Etibank... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen toparlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) - Etibankın içini boşalttıkları
zaman sen neredeydin?! ANAP'lılar içinde bana gülenler var, epey künyelerini,
kimliklerini biliyorum; ama, neyse, epey zaman beraber olduğumuz arkadaşlarımız
da var; yani, benim için ANAP, MHP, DSP değil; ama, şu memleketin gerçeklerini
kavrayalım. Bakın, inanınız çok ciddî şeyler söylüyorum. Evvela
kendi gruplarınızda bu hükümeti sorgulayın ve lütfen, bu hükümet bir an evvel
gitsin, yerine bir hükümet kurulsun; ondan sonra bu tedbirler geçerli olabilir.
Bu getirilen kanunlar hiçbir şey getirmez; Türkiye'yi sefalete götürür,
Türkiye'de gelecekte yaşayacak insanlara işsizlik getirir, üretimsizlik getirir
ve bu memleketi, insanları, Türkiye Cumhuriyeti halkını yaşayamayacak bir
ortama sürükler. Ben, bunları inanarak söylüyorum, hiçbir zaman siyasî
bir amaç da gütmüyorum. Lütfen, bugünden daha erkeni yok, yarın da çok geç
olabilir, öbür gün daha çok geç olabilir. Onun için, lütfen, burada, kendi
aklımızla, kendi izanımızla Türkiye hakkında karar verelim. Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç. Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitmesine çok
az kaldı. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıncaya kadar çalışma
süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, soru talepleri var: Sayın Elkatmış, Sayın
Canbay, Sayın Yıldırım, Sayın Yalman, Sayın Öztek. Sayın Yalman'ın sırası daha
önce. Lütfen, mütalaa beyan etmeden -çünkü, yeni İçtüzüğe
göre 10 dakikayla sınırlandırılmış bulunuyor soru - cevap- çok kısa olarak
sorularımızı soralım. Sayın Elkatmış, buyurun efendim. MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakana sorularımı yöneltmek istiyorum. Şeker fabrikaları, pancar üreticisinin alacağının büyük
kısmını henüz ödememiştir. Son yaşanan kriz ve devalüasyon karşısında, üretici,
zaten düşük olan taban fiyatla verdiği pancarının parasını alamamaktan dolayı
büyük zarara uğramıştır. Çiftçi, gübre alamamış, borçlarını ödeyemediği için de
haciz tehdidi altındadır, faiz ödemek zorundadır. Şimdi sorularımı soruyorum: 1. 2000 yılı şekerpancarı kampanyasında ne miktar
şekerpancarı alınmıştır ve bedeli ne kadardır? 2. Çiftçiye, şimdiye kadar ne miktar ödemede
bulunulmuştur; bakiye borç ne kadardır ve ne zaman ödenecektir? Çünkü,
çiftçilerimiz bunu özellikle bekliyorlar. 3. Çiftçi, alacağını alamaması karşısında ve yüksek
devalüasyon nedeniyle de büyük zararlar görmüştür. Bu zararların telafi
edilmesi için, telafi edici bir eködeme yapılması düşünülmekte midir? Son sorumu soruyorum: Çiftçi, elinde olmayan çeşitli
nedenlerle, tarım kredi kooperatifleri, Ziraat Bankası ve piyasaya olan
borçlarını ödeyemediğinden dolayı icra tehdidi altındadır. Çiftçilerin
borçlarına tahakkuk ettirilen çok yüksek orandaki faiz borçlarının affedilmesi
düşünülüyor mu veya indirilmesi düşünülüyor mu; keza, borçları ertelemek gibi
bir şey düşünülüyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Yalman. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla, aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan
tarafından cevaplandırılmasını arz ediyorum. Birincisi şu: Türkiye'de, tüketimin üzerinde şeker
üretimi olduğu bir gerçek; ancak, böyle olduğu halde, şeker ithaline izin
veriliyor mu, şeker ithalatı yapılıyor mu? Bu, kendi çiftçimizin mağdur
edilmesi ve kendi çiftçimize, üreticimize vurulan bir darbe değil mi? Bir diğer sorum: Arkadaşım kısmen ifade ettiler; ama,
farklı bir şekilde soracağım. Pancar üreticilerinden hâlâ paralarını alamayan
insanlarımız var. Üretim girdilerindeki giderek yükselen artış ve dövizin
Türkiye'de, mesela 1 doların 1 300 000 liraya çıkmış olması, çiftçilerimizin
reel manada büyük bir kayba uğradığının ifadesi; bu zararı nasıl telafi etmeyi
düşünüyorsunuz? Üçüncü sorum: Pancar ekimine IMF istekli kota
uygulamasına vermiş olduğunuz destek ve mücadele... Acaba, üretilen şekerin
pazarlaması konusundaki çalışmalarınıza böyle bir mesai sarf etseydiniz,
çiftçimiz açısından daha kârlı bir mesafe kat edilmez miydi? Ayrıca, kota uygulayınca, pancar tarlalarına mısır
ekimiyle ilgili bir çalışma var mı? Mısır ekiminde de kota uygulamayı düşünüyor
musunuz? Bir diğer sorum: Şimdi, pancar üreticisi hâlâ paralarını alamıyor. Hükümetin taban
fiyatlarını çok düşük tutması, gittikçe daralan kota uygulamaları, bir de
pancar üreticilerine ısrarla paralarının ödenmemesi, acaba, pancar üretim
alanlarının böyle bir baskıyla azaltılmasına mı yöneliktir? Eğer böyle ise,
pancar üreticilerini tarımın hangi alanına yönlendirmeyi düşünüyorsunuz? Böyle
değilse, çiftçiyi mağdur eden yukarıdaki maddeler üzerindeki ısrarın sebepleri
nelerdir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Canbay, buyurun. YAŞAR CANBAY (Malatya) - Sayın Başkanım, delaletinizle,
Sayın Bakana aşağıdaki sorumu arz ediyorum: Bu kanunla, şeker üretimine kota gelmektedir.
Türkiye'nin şeker üretiminin, dolayısıyla şekerpancarı üretiminin
sınırlandırılmasını millî menfaatlarımıza uygun buluyor musunuz? Önümüzdeki yıllarda nüfusun artması, dolayısıyla şeker
talebinin artması durumunda, konulacak olan bu kotanın, gelecek nesilleri,
Türkiye'nin geleceğini, şeker üretimi açısından, ipotek altına alacağını
düşündünüz mü? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Yıldırım, buyurun efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakanımdan, aşağıdaki iki sorumun cevabını istiyorum. 1. Sıkıntı içinde olan çiftçiye pancar bedellerini ne
zaman ödeyeceksiniz? Çiftçi sizden haber bekliyor. 2. Küçük çiftçinin pancar ekmesini sağlamak için, kota
uygulanmadan, her çiftçiye 10 dekar pancar ektirmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Öztek... LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, aşağıdaki suallerimin Sayın Sanayi ve
Ticaret Bakanımız tarafından cevaplandırılmasına delaletinizi arz ederim. Birinci sualim: Şekerpancarı fiyatlarını, ekimden önce
-yani, 2001 yılı için- açıklamayı düşünüyor musunuz? Bunu, üreticilerin mağdur
olmaması için özellikle cevaplandırmanızı istirham ediyorum. İkinci sualim: 2001 yılında, üreticilerin şekerpancarı
paralarının peşin ödenmesini düşünüyor musunuz? Mesela, buğdayda bu uygulandı;
şekerpancarında da uygulanabileceğini düşünüyorum. Üçüncü sualim: Avrupa Birliği ülkelerinde, tatlandırıcı
üretimi, (A) kotası şeker üretiminin ortalama yüzde 3'ü kadardır; hatta, bazen,
yüzde 2'si kadar olduğu söyleniyor. Ülkemizde ise, bu oran yüzde 10 kadardır.
Hatta, kanunda, bunun Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 50 kadar artırılabileceği
zikredilmektedir. Şekerpancarı ziraatıyla uğraşan çiftçilerimiz bu durumdan
mağdur olacaktır. Bu oranı yüzde 5'e düşürmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Nidai Seven, buyurun efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetleri
işçileri kadroya alınmıştı. Acaba, şeker fabrikalarında çalışan geçici işçiler
kadroya alınacak mı? Bu konuda bilgi istiyorum. Bir de, şeker fabrikalarıyla ilgili kota uygulaması ne
zaman yapılmış, hangi tarihte ve o zaman hangi bakan baştaydı; onu öğrenmek
istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Ayaydın, buyurun. AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, sorum
soruldu. Soru talebimi geri alıyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Buyurun Sayın Bakan. SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU
(İzmir) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. Soruların büyük bir çoğunluğu pancar üreticisine
ödenecek ödemelerle ilgili. O yüzden, izninizle oradan başlamak istiyorum. Pancar üreticilerine, her yıl, kesim bedel
ödemelerinden yaklaşık bir yıl önce başlamak üzere, çapa, sulama ve söküm
faaliyetlerinin yürütülmesine yönelik olarak aynî ve nakdî avanslar
verilmektedir. Verilecek aynî ve nakdî avansların bedel ödemelerinin zamanları
ve ilgili diğer hususlar ise, şekerpancarı yetiştirme sözleşmesinde yer
almaktadır; yani, çiftçilerimiz, bu sözleşmeyi imzaladıklarında ödemelerin
kendilerine ne zaman yapılacağından haberdar olmuş olmaktadırlar. Nakdî avanslardan birinci avans -biz, buna "çapa
avansı" diyoruz- nisan, mayıs, haziran aylarında; ikinci avans, sulama
avansı, temmuz, ağustos aylarında; üçüncü avans, söküm avansı, eylül, ekim
aylarında ödenmektedir. 2000 yılında, pancar üreticilerine, girdi ihtiyaçlarını
karşılamak üzere haziran, ağustos ve ekim aylarında avans verilmiştir. 19
Haziran 2000, 14 Ağustos 2000 ve 24 Ekim 2000 tarihlerinde, ton başına 2 500
000 liradan, toplam 7 500 000 Türk Lirası avans ödemesi yapılmıştır. 2000 yılı
avansları son yıllara göre daha erken tarihlerde ödenebilmiştir. 2001 yılı mart
ayı itibariyle, bir önceki yılın aynı dönemine göre üreticiye verilen bir ton
kota başına avans, 12 103 000 liradan 13 154 000 liraya yükseltilmiştir.
2000-2001 kampanya döneminde, üreticiden alınan 14 000 677 ton pancar
karşılığında 525 trilyon lira bedel tahakkuk ettirilmiştir. Bugüne kadar,
üreticilere, aynî ve nakdî avans olarak 165 trilyon ödenmiş olup, üreticilere
ödenecek bakiye pancar bedeli -ki, yaklaşık 360 trilyon civarındadır- pancar
üretim sözleşmesine göre, 2001 Nisan ayı sonuna kadar ödenmesi gerekmektedir. Sayın Başkanım, bir diğer soru ithalatla ilgiliydi. Şu
ana kadar, elimdeki verilere göre, 2000 yılında şeker ithalatı yapılmamıştır.
Biraz geriye gidersek, 1998'de 5 000 ton, 1999'da 1 000 ton ithalat
yapılmıştır. Yine, aynı yıllar itibariyle ihracatı da vermek istiyorum. 1998'de
279 000 ton, 1999'da 507 000 ton, 2000 yılında da 579 000 ton ihracat
yapılmıştır. Şeker ithaline ilişkin düzenlemeler ise, ülkemizin
ithalat rejimi kararıyla yapılmaktadır. 2001 yılı için ithalatta, CIF bedelin
yüzde 139,5'i oranında vergi uygulanmaktadır. Bu şartlarla eğer ithalat yapmak
isteyen varsa, ithalatımız serbesttir. Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları gereğince taahhüt
edilen vergi oranları dışında, bazı tarife dışı engeller sebebiyle de ithalatın
kısıtlanması tedbirleri yasaktır. Sayın Başkanım, bir diğer konu, nişasta bazlı
tatlandırıcılara getirilen kotayla ilgili yorumlardır. Avrupa Birliği şeker
rejiminde, nişasta bazlı şekerlerden sadece izoglikoza sınır getirilmiştir.
Glikoza kota getirilmemektedir Avrupa Birliğinde. Bizim tasarımızla getirilen
yüzde 10 sınırı, hem glikoz hem de izoglikozu ihtiva etmektedir. Ülke şeker
talebinin yüzde 10'u, şeker eşdeğeri olarak, yaklaşık 200 000 ton düzeyindedir.
Dolayısıyla, bu oranın, şu anda, teorik kurulu kapasiteyi karşıladığı
görülmektedir. Geçici işçilerle ilgili olarak, bir değerli
milletvekilimizin sorusunu da şöyle cevaplandırayım: 2 731 geçici işçiyle
ilgili olarak, kadroya alınması konusunda bağlı olunan sendikayla mutabakata
varılmış ve bu mutabakat, bir anlaşma taslağıyla Başbakanlığa iletilmiştir; şu
anda, Başbakanlıkta inceleme safhasındadır.
Kota uygulaması ise, 1998 yılında başlamış bir
uygulamadır; o günden bugüne devam etmektedir. Sayın Başkanım, benim tespit edebildiğim sorular bu
kadar; kalanları da yazılı, izniniz olursa, cevaplandıracağım. BAŞKAN - Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın
Bakanımdan açıkça ne zaman ödeneceği planını bir öğrenebilir miyiz? Pek kesin
cevap vermedi Sayın Bakan pancar çiftçisiyle ilgili. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan uygun gördüğü şekilde
cevap verdi. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Nisan 2001 Çarşamba günü saat
14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hepinize hayırlı akşamlar
diliyorum. Kapanma Saati
: 20.08 |
|