Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21    CİLT : 58   YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

77 nci Birleşim

3 . 4 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                        Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük Demir-Çelik İşletmelerinin sorunları ve alınması gereken tedbirlere ve Karabük'ün il oluşunun yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Milliyetçi Hareket Partisi eski Genel Başkanı Alpaslan Türkeş'in vefatının 4 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3. - İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'nun, Makedonya krizi ve Balkanlardaki son gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin (6/1236) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/342)

2. - Ankara Milletvekili H. Uluç Gürkan'ın, Ankara İline Bağlı Olarak Bilimkent Adı ile Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin (2/525), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/343)

3. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (2/178) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/344)

4. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara İlinde Ümitköy Adı ile Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin  (2/116) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/345)

C) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden HABİTAT üyelerine Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi.

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Devlet Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki öngörüşmelerin 3.4.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İçel Milletvekili Turhan Güven'in, Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin, konuşması sırasında partisine sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - Konya Milletvekili Veysel Candan ve 57 arkadaşının, bankalar yeminli murakıp raporlarını zamanında işleme koymayarak özel bankaların içinin boşaltılmasına neden olduğu, kamu bankalarında görev yapan bürokratların yargıya gönderilmesini engellediği, Merkez Bankası Başkanı hakkındaki Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu uygulamadığı ve bankayı yabancı bir şirketin denetimine açtığı, para politikasında pasif kalarak spekülasyonlara göz yumduğu, bu suretle haksız rantlara yol açtığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı Recep Önal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1)

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı: 572)

4. - Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576)

5. - Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577)

6. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591)

7. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

8. - Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609)

9. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623)

10. - Şeker Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/798) (S. Sayısı: 636)

VIII - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Manisa Milletvekili Mustafa Enöz'ün, çıraklık ve halk eğitimi merkezlerinde çalışan usta öğreticilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3642)

2. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, sendikalı öğretmenlerin tayin edildikleri veya açığa alındıkları iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3643)

3. - Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın,;

Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına,

- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Mahkeme kararına rağmen bir Amerikan firması tarafından İznik Gölü kenarında kurulan fabrikaya,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3656, 3655)

4. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3673)

5. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3685)

6. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3687)

7. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, zeytin ve zeytin üreticilerinin durumunun iyileştirilmesine yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3698)

8. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir'deki Bağ ve Bahçe Kültürleri Üretme İstasyonunun kapatılmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3715)

9. - Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, yüksek öğrenim kurumlarında okutulan Evrim Teorisine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3729)

10. - İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk'ün, öğretmenlerin yemin metninde yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3730)

11. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, meslekî ve teknik eğitimi özendirme konusunda çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3748)

12. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, ithalatçı firmaların serbest bölgelerde şube açtıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/3751)

13. - Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, YÖK tarafından denklik belgesi verilen yabancı üniversitelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3755)

14. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan-Kemaliye Meslek Yüksek Okulu öğrencilerinin yurt sorununa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3758)

15. - Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın, 19-21 Şubat arasında T.C. Merkez Bankasınca satılan dövize ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3776)

16. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sultanbeyli'de SSK hastanesi kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3778)

17. - Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle'nin, son ekonomik krizde T.C. Merkez Bankasından çekilen dövizlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3806)

 

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı.

İzmir Milletvekili Kemal Vatan, Makedonya'da meydana gelen son olaylara,

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına ve gübre ihtiyaçlarına,

İzmir Milletvekili Işılay Saygın da, esnafın sorunlarına;

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, (6/1221, 6/1226, 6/1227, 6/1228),

Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, (6/1229),

Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın'ın, (6/1235);

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S. Sayısı: 433),

Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/759) (S. Sayısı: 572)

Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576),

Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/752) (S. Sayısı: 577),

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/728 ) (S. Sayısı: 591),

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S.Sayısı: 592);

İlişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Tasarısının (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S.Sayısı: 607) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildiği ve kanunlaştığı bildirildi.

Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Murat Sökmenoğlu, Türkiye İşveren Sendikaları Konfedarasyonu Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisini hedef alan sözlerini kınadığına ilişkin açıklamada bulundu.

3 Nisan 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.39'da son verildi.

 

Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

 

 

Şadan Şimşek

Levent Mıstıkoğlu

Yahya Akman

 

Edirne

Hatay

Şanlıurfa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Kâtip Üye


                                                                                                                    No. : 111

II. - GELEN KÂĞITLAR

30 . 3 . 2001 CUMA

Tasarı

1.- 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/835) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2001)

Rapor

1. - Şeker Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/798) (S. Sayısı: 636) (Dağıtma tarihi: 30.3.2001) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul'daki otogaz ve benzin istasyonları hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1335) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

2. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, Bursa I. Merhale ve II. Merhale barajlarının ödeneklerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1336) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

3. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, Bursa İlindeki yol ve köprülü kavşak projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1337) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

4. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, Bakanlığın Bursa İlindeki projelerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1338) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

5. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, Bakanlığın Bursa İlindeki projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/1339) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, sulama birliklerinin bakım-onarım ve elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3929) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

2. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bankalarla ilgili kanun tasarısına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/3930) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

3. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, D.İ.E. tarafından yapıldığı iddia edilen ankete ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/3931) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

4. - Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, Diyarbakırspor-Kombassan Konyaspor maçına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/3932) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

5. - Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, hükümetlerce çıkarılan tasarruf genelgelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3933) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

6. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, norm kadro uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3934) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2001)

 

                                                                                                                    No. : 112

2 . 4 . 2001 PAZARTESİ

Teklifler

1. - Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/719) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2001)

2. - İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/720) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2001)

3. - Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun; Tokat İline Bağlı Olarak Gökal Adıyla Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Yasa Önerisi (2/721)  (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. -  Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulunun kuruluşuna ilişkin belgelerin  verilmeme nedenlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3935) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2001)

2. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, D.D.Y.'na ait İstanbul-Zeytinburnu'ndaki binaların kiralanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3936) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2001)

3. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Milletvekili  maaşları, lojmanlar ve makam araçları konusunda alınacak tasarruf  önlemlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3937) (Başkanlığa geliş tarihi: 30..3.2001)

Süresi  İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı  Soru Önergeleri

1. - Rize  Milletvekili   Mehmet Bekaroğlu'nun, Tüm Yargı ve İnfaz Kurumları Çalışanları Sendikasına baskı uygulandığı ve yöneticilerinin göz altına alındığı iddiasına  ilişkin  Adalet Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3399)

2. - Konya Milletvekili Mehmet Gölhan'ın, Konya-Emirgazi'nin afet nedeniyle gelir kaybı ve alt yapı hasarına uğrayan belediyelerle ilgili kararname kapsamına alınmama nedenine ilişkin  Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3439)

3. - Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Gaziantep İlinin bazı yatırımların desteklenmesi konusundaki 2000/1721 sayılı karar kapsamına alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3446)

4. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/3458)

5. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3469)

6. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru önergesi (7/3476)

7. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, vergi kaçakları konusundaki çalışmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3485)

8. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3488)

9. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova)  yazılı soru önergesi (7/3494)

10. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Başbakanlık arşivlerinin Ermeni meselesi için uluslararası araştırmalara açılıp açılamayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3500)

11. - Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın,  2000/1721 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3501)

12. - Giresun Milletvekili  Rasim Zaimoğlu'nun, Giresun'un bazı ilçelerinin afet kapsamına alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3502)

 

 

No. : 113

3 . 4 . 2001 SALI

Rapor

1. - Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/638) (S. Sayısı: 635) (Dağıtma tarihi: 3.4.2001) (GÜNDEME)

Yazılı  Soru Önergeleri

1. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Bakanlık merkez binasının atık sularının çevreyi kirlettiği iddiasına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/3938) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001)

2. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Başbakanlık "Arşiv Araştırması Yönetmeliği" nde yapılan değişikliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3939) (Başkanlığa geliş  tarihi: 2.4.2001)                                                                                                     

3. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, vergi denetmenlerinin özlük haklarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru  önergesi (7/3940) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001)

4. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Paris Büyükelçiliğine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3941) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001)

5. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, ülkemizde faaliyet gösteren yabancı bankalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3942) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001)

6. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, diabet hastası memurların kullandıkları şeker ölçüm çubuğu bedellerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3943) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2001)

 Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman, ilgili yönetmeliğe aykırı olarak okullara yönetici atandığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesini 3.4.2001 tarihinde geri almıştır. (7/3892)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

3 Nisan 2001 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Mehmet BATUK (Kocaeli)

 

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, Karabük İlinin kuruluş yıldönümü nedeniyle söz isteyen, Karabük Milletvekili Sayın Mustafa Eren'e aittir.

Turhan Bey, Mustafa Eren Bey yok mu?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Burada Sayın Başkan.

BAŞKAN - Her ne kadar Grup meselesi değilse de...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Memlekette ayar bozuldu ya bir kere, o yüzden saatlerde de bir iki dakika oynayabilir!.. Hiçbir şeyin düzeni yok artık.

BAŞKAN - Sayın Eren, süreniz 5 dakika; buyurun efendim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Karabük Milletvekili Mustafa Eren’in, Karabük Demir-Çelik İşletmelerinin sorunları ve alınması gereken tedbirlere ve Karabük’ün il oluşunun yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA EREN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Karabük Demir-Çelik İşletmeleri (Kardemir) ve Karabük İlimizin kuruluş yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar "sanayileşmek millî hedeflerimizden biri olmalıdır" diyen Ulu Önder Atatürk'ün direktifleriyle, ülkemizde ağır sanayi işletmelerinin temeli, 3 Nisan 1937'de, 14 haneli bir köy olan Karabük'te atıldı. Hızla büyüyen fabrikayla birlikte, 14 haneli köy de büyüdü.

Karabük Demir-Çelik Fabrikaları, ürettiğiyle, sattığıyla, sadece Karabük'te yaşayanların aş ve iş kapısı olmakla kalmayıp, ülkemizdeki birçok kuruluşun yapılmasına, işçisiyle, teknik elemanıyla katkıda bulundu. İskenderun Demir-Çelik ve Ereğli Demir-Çelik Fabrikaları, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, onlarca şeker fabrikası ve diğerleri... Karabük Demir-Çelik Fabrikaları "fabrikalar yapan fabrika" unvanını aldı. Hakkıydı, hakkı olanı aldı.

Kardemirle birlikte, Karabük de büyüdü ve gelişti. O da çok şeyler hak etmişti; hak ettiğini istiyordu, il olmak istiyordu ve hak ettiği verildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kardemirsiz bir Karabük'ten bahsetmek mümkün değildir. Zira, ülkemizde bugün birçok il ve ilçemizin kurtuluş günleri kutlanırken, Kardemirle birlikte gelişen, büyüyen Karabük'ün, kuruluş günü kutlanmaktadır.

1939 yılından beri verimli ve kârlı çalışarak yurt ekonomisine katkılar sağlayan Demir-Çelik İşletmeleri, 1990'lı yılların ortalarında kapatılma tehlikesiyle başbaşa kaldı; ancak, gerek sendika ve işçilerimiz gerekse yöre halkı, Kardemirsiz Karabük olamayacağının bilinciyle "kapatmayın, biz işleteceğiz" dedi. Halkın bu haklı tepkisine destek olan dönemin hükümeti, Dünya Bankasınca da daha sonra örnek bir model olarak gösterilen sistemle, fabrikayı, sembolik bir rakam olarak 1 liraya, çalışanına, esnafına ve yöre halkına sattı. Emeği geçenlere müteşekkiriz.

Devredildiğinde işletme çalışanları, yöre sanayicisi, tüccarı, esnafı, sanatkârı ve yöre halkından 12 734 ortakla oluşan işletme, hisse senetlerinin 1 Haziran 1998 tarihinden itibaren borsada işlem görmeye başlamasından sonra ortak sayısını 44 000'lerin üzerine çıkararak, kayıtlı sermaye tavanı 100 trilyon TL olan büyük bir halk şirketi durumuna gelmiştir.

Özelleştirmeden sonra hiç kimse işini kaybetmemiş, fabrika istihdam yaratma fonksiyonunu devam ettirmiş, çalışanlarına son beş yıl içinde 248 milyon dolar ödeme yapmıştır.

Özelleştirildikten sonraki dönemde kamuya yapılan katkı, gayri safî millî hâsılaya sağlanan 287 milyon dolarlık katkıyla birlikte millî gelire 555 milyon dolarlık katkı sağlanmıştır.

Kardemir, aynı zamanda dünya piyasalarında rekabet edebilmek için gerekli yatırımlarına devam etmiş, bugüne kadar 183 milyon dolarlık yatırım yapılmıştır.

1998 sonlarına kadar Kardemir başarılı bir performans göstermiş; özellikle sosyal boyutlarıyla, diğer özelleştirilen KİT'lerden ayrı bir konuma sahip olmuştur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemizde demir-çelik sektörü, yıllardır uygulanan yanlış politikalardan dolayı sürekli kriz beklentisi içindeydi; fakat, bu kriz, Uzakdoğu Asya ülkelerinde başlayan krizle hiç beklenmeyen bir zamanda kendisini hissettirmiştir. Bunun üzerine, Yüksek Planlama Kurulunun, krizin etkilerini hafifletmek için çıkardığı, kullanılan elektrik enerji bedelleri ve enerji üretiminde kullandıkları doğalgaz bedelinin, 1998 yılı sonuna kadar ertelenmesiyle ilgili karar, sadece hurdadan üretim yapan 15 ark ocaklı işletmeyi kapsamış, yassı mamul ithalatına fon koyularak yapılan fiyat düzenlemesiyle başka işletmede korunmuşken, ülkemizin en önemli iki sanayi kuruluşu İsdemir ve Kardemir bu önlemlerin dışında bırakılmıştır. Bu uygulama da halen devam etmektedir.

Yurtiçi fiyatların büyük oranda ve süratle gerilemesine neden olan, sınırsız ve denetimsiz yurda giren hurda ve kütük, yanlış politikalar sonucu ortaya çıkan haksız rekabet, ihraç kaydıyla yapılan ithalatın denetlenememesi, Kardemir gibi entegre tesisleri olumsuz yönde etkilemiştir.

Ekonomik krizde bütün dünyada demir-çelik sektörü korunurken, Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri bu konuda çok ciddî tedbirler alırken, maalesef, bizim hükümetlerimiz bu konuya duyarsız kalmışlar; hele hele, özelleştirmede örnek bir model teşkil eden, Safranbolu, Eflani, Yenice, Eskipazar, Ovacuma ve Ovacık İlçelerinden oluşan bölgeyi ayakta tutan, bir halk şirketi olan Kardemir'in sorunlarına duyarsız kalmışlardır.

İş işten geçmiş değildir, olumsuz etkileri ortadan kaldıracak tedbirler bir an önce alınmalıdır. Bundan dolayıdır ki, 1998 yılı ocak ayında kurulan ve Sayın Başbakanımız tarafından etkin bir şekilde çalıştırılacağı kamuoyuna söylenen, ancak, 8 Şubat 1998'de yürürlüğe girmeden kaldırılan ihtisas gümrükleri sorunu mutlaka aşılmalıdır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eren, lütfen toparlayınız...

Buyurun efendim.

MUSTAFA EREN (Devamla) - Bugün, Kardemir hak etmediği bir muameleyle karşı karşıya bırakılmıştır. Arkocaklı tesislere sağlanan elektrik borcu ertelemeleri gibi imkânlar, yine arkocaklı çelik üreticilerine sağlanan 100 trilyonluk Eximbank kredi imkânlarından Kardemir de yararlandırılmalıdır.

Atatürk'ün ilke ve inkılaplarına, eserlerine sahip çıkmak sözde değil icraatta olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir kentin doğuşuna sebep olan, demir-çelik fabrikalarının kuruluşunda ve yaşamasında emeği geçen, Demir-Çelikle birlikte büyüyerek, bugün ülkemizin 78 inci ili olan Karabükümüze hizmet eden ve bugün hayatta olmayanlara Cenabı Allah'tan rahmet, bu güzel kent ve bu cennet vatan için çalışan herkese sağlık, mutluluk diliyorum. Karabükspora ve bu akşam şampiyonlar liginde mücadele edecek Avrupa fatihi Galatasaraya başarılar diler, siz değerli arkadaşlarıma saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eren.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı sözlere devam edeceğiz. Yalnız, lütfen, yerlerimize oturalım ve sükûneti muhafaza edelim efendim.

Gündemdışı ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi eski Genel Başkanı merhum Alpaslan Türkeş'in vefatının 4 üncü yıldönümü nedeniyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Nazif Okumuş'a aittir.

Buyurun Sayın Okumuş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

2. - İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş’un, Milliyetçi Hareket Partisi eski GenelBaşkanı Alpaslan Türkeş’in vefatının 4 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihe mal olmuş şahsiyetleri anarken, hamasi övgü yarışının, ne övülene ne de övene bir yararı dokunmadığını hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, bugün, merhum Alparslan Türkeş'in, yeni bir ölüm yıldönümünde anarken, hem kendi adıma ve temsil edebildiğim kadarıyla onu sevenler adına, geçen yılki konuşmamdan biraz daha farklı olarak, hangi yönünü bugün için örneklemek gerektiğini ve bu gerek üzerinden hareket ederek, Sayın Türkeş'in hangi tarafını tekrar günümüzde hatırlamamız gerektiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kanaatimce, bugün, merhum Alparslan Türkeş'in bize acil bir yarar sağlayabilecek yönü, hiçbir zaman günübirlik siyasete tenezzül etmemiş olmasıdır. Eğer soğukkanlı ve dürüst bir değerlendirme yapabilirsek, bu farkın evrensel bir doğru olduğunda uzlaşırız. İster Türkeş'in fikrî ve siyasî çizgisinin tam üstünde olalım ister yakınında olalım ister tam karşısında olalım, her durumda, devlet adamının, günübirlik hesapların üstüne çıkabilmesi gerektiğini, merhum Türkeş'in de bu özelliği örneklemiş bulunduğunu teslim ederiz.

Gerçekten de merhum Türkeş, siyasî ve fikrî hayatın hiçbir döneminde günlük politikaların adamı olmamıştır. Onunla aynı dönemlerde devlet hayatında sorumluluk almış bulunan şahsiyetlerin bu gerçeğe tanık olduğunu biliyoruz. Nitekim, vaktiyle, Türkeş'in muarızı olan siyasetçilerin bile, günlük şartların politik gerilimleri geride kaldıktan sonra, bu özelliğini vurguladığını biliyoruz.

İnsafla bakabilirsek, merhum Türkeş'in bir siyasî parti lideri olarak hiçbir zaman popülist politika yapmadığını görürüz. Siyasî ömrünün birkaç yıllık dilimi hariç, sürekli muhalefet konumunda bulunduğu halde, Türkeş'in, bir kere olsun, halka, bol keseden imkân vaat ettiği vaki değildir. Hemen hemen bütün rakiplerinin sürekli yaptıklarını Türkeş, bir defa bile yapmamıştır. Hiçbir zaman şipşakçı kurtuluş reçeteleri dağıtmamış, şu veya bu sosyal kesime şirin görünmek için hayal tacirliğine tevessül etmemiş, daima dengeli bir söylem ve tutum içinde olmuştur. O kadar ki, zaman zaman kendi mesai arkadaşları bile, Türkeş'i anlamakta güçlük çekmişlerdir. Onun, gündelik hesaplara mahkûm davranmama kararlılığının, bazen, partisine oy kaybettirdiği, hatta, Meclis dışında kalmak gibi sonuçların doğmasında etkili olduğu bile düşünülmüştür.

Bu yönde bir örnek olarak, sadece, Türkiye'deki bir azınlığın dinî liderine yaptığı ziyareti hatırlatmamın yeterli olacağına inanıyorum. Merhum Türkeş'in milliyetçi ve muhafazakâr bir siyasetçi sıfatıyla bu ziyareti yaptığı günlerde, rakiplerinin, kendisine birtakım yakıştırmalarla suçlayacaklarını ve karalamaya çalışacaklarını bile bile, sırf ülkenin stratejik şartlarının gerektirdiğine inandığı için, böyle bir diyalogu örneklediğini biliyoruz. Merhum Türkeş, bu ziyaret dolayısıyla vaktiyle kendisini suçlayan ve tabanında gedik açmaya çalışan rakiplerinin, bir zaman sonra aynı diyalog arayışına girdiklerini görünce, ne oldu, niye böyle yaptınız demeye bile tenezzül etmeyecek kadar yüce gönüllü davranmıştır.

Aslında, herkes siyasette günübirlik davranmanın basitliğini kabul eder. Doğrusu, her parti ve her lider, geleceği düşünerek hareket ettiğini, politikalarını buna göre belirlediğini öne sürer. Belki, böyle davrandığına samimiyetle de inanmaktadır; çünkü, o geleceği ile kendisinin ve partisinin geleceğini özdeş görebilir, üstelik, bunu inanarak da yapabilir; ancak, söylenen ile gerçekleşen, sanılan ile hakikatte var olan, çok nadiren örtüşmektedir.

Oysa, siyasî hayat, partileri ve liderleri sık sık, bu açıdan teste tabi tutar. Hele, Türkiye gibi, temel uygarlık sorunlarını aşamamış ülkelerde, bu imtihan, neredeyse aralıksız olarak yaşanır. Siyasî partiler ve liderler, günübirlik hesapları, uzun vadeli hesaplara tercih ediyorlar mı etmiyorlar mı... Bu sınav, sürekli tekrarlanır. Siyasî partiler ve liderler, kendi hesapları ile ülkenin çıkarları arasında tercih yapma durumunda kaldıkları zaman, toplumu, kendilerinin önüne koyuyorlar mı koymuyorlar mı... Bu test, bizde hiçbir zaman eksik olmaz.

Açıkçası, Türk toplumu da, bu sınav süresince günübirlik kararlar vermez. Belki, bazen günübirlik siyasetçilere günübirlik payeler, bağışlar, onları öne çıkarabilir; ama, gönlündeki ebediyet tahtına oturtacağı devlet adamlarını, Türk toplumu çok özenle seçer. Bu seçimi, zaman içinde, sağduyusuyla ve mutlak isabetle yapar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Okumuş, lütfen toparlayınız.

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Dolayısıyla, millet, cambazlık yapan kişiyi seyredenken eğlenir, hatta, onu alkışlayabilir; ama, kutsal bir emanet bırakacaksa, onu teslim edeceği kişiyi, çok parlak taklalar atmakla tanınmış olanlarından seçmez. Türk Milletinin en kutsal emaneti gönlüdür ve onu, ancak, ciddî sınavlardan sonra, güvenilir bulduğu kişiye verir.

Bir lider, kendi mevkiinin ve partisinin hesapları ile ülkenin çıkarları çeliştiği zaman, oy ve itibar kaybetmeyi göze alabiliyor mu; hatta, gerekirse, kötü adam yerine konulmayı bile içerisine sindirebiliyor mu... İşte, Merhum Türkeş'in, kısır güncel hesapları aşan siyaset ve devlet adamlığını, bugünün şartlarında bir kere daha gözümüzün önüne getirmeye çalışırsak, inanıyorum ki, kendimize iyilik ederiz. Bugün, siyasî hayatımız için acil bir tıbbî müdahale kadar zorunlu olan tavır, kısa günün kârına yönelik davranış ve söylemlerden kaçınmaktır. Temenni ederiz ki, Merhum Türkeş'in aziz hatırası, bize böyle bir yönde ilham versin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Okumuş.

Biz de, Sayın Türkeş'i rahmetle anıyoruz.

Gündemdışı son söz, Makedonya krizi ve Balkanlardaki son gelişmeler konusunda söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu'ya aittir.

Buyurun Sayın Kansu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

3. - İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, Makedonya krizi ve Balkanlardaki son gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son günlerde, Makedonya'da yaşanan olaylar ve Balkanlardaki gelişmeler üzerine, gündemdışı söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Avrasya'nın tam kalbinde yer alan stratejik konumuyla Balkanlar, tarih boyu, bir dünya gücü olma mücadelesine giren çeşitli imparatorluk ve devletler ile medeniyet ve kültürlerin karşı karşıya geldikleri bir mekân olagelmiştir. Bu durum ve dağlık coğrafî koşulların etkisi, bölgenin bugünkü çok etnisiteli, çok dinli, çok kültürlü siyasî ve demografik yapısını da açıklar. Nitekim, Doğu ve Batı Roma İmparatorluklarını birbirinden ayıran sınır, bugünkü Bosna-Hersek sınırları içerisinden geçmiştir. Dolayısıyla, bu tarihten sonra, bölge, Hıristiyanlığın iki büyük mezhebinin Katoliklik ve Ortodoksluğun mücadelesine sahne olmuştur. Özellikle Osmanlı egemenliğiyle, bölge, iki büyük din ve kültürün, Hıristiyanlık ve İslamiyetin de karşı karşıya geldiği bir mekân olmuştur.

Bir yerel coğrafya terimi olarak, sık ormanlarla kaplı sıradağ manasına gelen "balkan" kelimesinin, politika terminolojisine binbir parçaya bölünme anlamında "balkanlaşma" olarak geçmesinin ve dolayısıyla, bölgedeki bugünkü çalkantıların ardında böyle bir tarihî ve coğrafî gerçek yatmaktadır. Bu tarihî ve coğrafî koşullarda, birbirleriyle yeterince temasa geçemeyen, ilişki kuramayan bölge halklarının, ulus-devletleşme süreci de çok gecikmiştir. Bugünkü çalkantıların, bu süreci tamamlamaya dönük yönünü de hatırda tutmak gerekir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarihî ve stratejik önemini kısaca, böylece vurgulayageldiğimiz Balkanlarda yaşanan her gelişme, Türkiye'yi çok yakından ilgilendirmekte ve doğrudan etkilemektedir. En basitinden, Balkanlarda yaşanan her dramatik olay, burada yaşayan Türk ve Müslüman akraba toplulukları Türkiye'ye göçe zorlamakta, bu da, bölgedeki siyasî ve demografik dengeleri altüst etmektedir.

1878 Berlin Kongresinden bu yana yaşanan Balkan Savaşları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, soğuk savaş ve sonrasındaki Bosna-Hersek Savaşı, Kosova'daki ve son olarak Makedonya'daki çatışmalar, daima bölgedeki Müslüman halkın aleyhine işlemiş, bu insanların da yüzü, daima Anadolu'ya dönük olagelmiştir. Bütün bunları, Balkanlardaki Osmanlı bakiyesini tasfiyeye yönelik olaylar olarak değerlendirmek gerekir.

1912-1913 Balkan Savaşları sırasında, kayıtları tutulamayan yüzbinlerce Müslüman Türk ve akraba topluluklar, Sancak, Kosova, Doğu Makedonya ve Batı Trakya'dan Türkiye'ye göç etmiştir. Bugün, Makedonya'da yaşanan silahlı çatışmaların ardında, o günlerde, Doğu Makedonya'da olduğu gibi, Batı Makedonya'nın da Müslüman nüfustan arındırılma niyet ve girişimlerini görmek gerekir; çünkü, Makedonya'daki sorunun en can alıcı noktasını nüfus dengeleri oluşturmaktadır. Makedonya'da, on yıldır, uluslararası gözlemcilerin izleyebileceği bir düzeyde nüfus sayımı yapılamamıştır; 1991 ve 1994'te yapılan nüfus sayımlarını, Arnavutlar protesto etmiştir. Müslümanlar arasındaki doğum oranının yüksekliği de, yönetimi tedirgin etmektedir. Nisan ayı içerisinde, AGİT gözetiminde yapılması planlanan Makedonya'daki nüfus sayımı öncesinde, bu çatışmalar düşündürücüdür.

Makedonya'daki Arnavutlar, ayrıca, kurucu millet olma, adil bir seçim sistemi ve anadillerinde yükseköğretim hakkı, askerî ve sivil bürokraside nüfusları oranında görev alabilmeleri gibi çeşitli demokratik haklarının verilmesini talep etmektedirler. Avrupa Birliği gibi, çeşitli uluslararası kuruluşların da telkinleriyle, Makedon yönetiminin diyalog yoluyla çözüme yanaşma meyli, bölgenin huzur ve istikrarı açısından sevindirici bir gelişmedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; cumhuriyetimizin ilanından bu yana Balkanlardan Anadolu'ya yaşanan göçlerde ise, resmî rakamlara göre, toplam 504 434 göçmen Türkiye'ye gelmiştir. Bu rakama, Mayıs ve Ağustos 1989 arası yaklaşık 400 000 Türkün Bulgaristan'dan Türkiye'ye geçmesi -ki, bu göç, İkinci Dünya Savaşından bu tarihe kadar Avrupa'da yaşanan en büyük göç hareketidir- dahil değildir. Bu rakamlar açıkça göstermektedir ki, Türkiye, Balkanlarda yaşanan en ufak bir gelişmeye kulaklarını tıkayamaz, gözlerini kapayamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

Buyurun efendim.

HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Türkiye'nin menfaatları ve savunma öncelikleri de böyle bir ilgisizliğe asla müsaade etmez.

Soğuk savaş sonrası dönemde, Balkanlardaki ülkemiz çıkarlarının tehdidine yönelik en önemli gelişme, bölgede, her olayda kendini hissettiren Yunan-Sırp eksenidir. Bu eksen, Makedonya ve Bulgaristan üzerinden Türkiye'yi çevrelemeye yönelik girişimleri her geçen gün artırmaktadır. Şu sıralar, Makedonya'da patlak veren silahlı çatışmalar da dahil, Balkanlardaki birçok meselenin ardında, Kosova'nın resmî siyasî statüsünün henüz belirlenmemiş olmasının payı da büyüktür. Kosova halkının büyük bir ekseriyetini teşkil eden Arnavutlar, Kosova'nın tam bağımsızlığını talep ederken, Batı, bu bağımsızlığa taraftar gözükmemekte, Kosova'nın gevşek bir şekilde Sırbistan'a bağlı kalmasını arzu etmektedir. Bu statünün ne şekilde belirleneceği, Arnavutluk- Kosova, Makedonya-Karadağ, Yunanistan ve Sırbistan sınırları içerisinde yaşayan 7 milyonluk Arnavut nüfusu çok yakından ilgilendirmektedir. Bölgede dağınık bir şekilde yaşayan bu nüfus da, sonuçta Balkan denklemini etkilemektedir. Ülkemizin hiç arzu etmediği şeyin, bu denklemin bozulması, Balkanlarda yeni karışıklıkların çıkması olsa gerektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kansu, son cümleniz için mikrofonu açıyorum, konuşmanızı lütfen tamamlayınız.

HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Türkiye, bölgede çıkması muhtemel bu tip karışıklıkları önlemek için, uluslararası platformlarda her türlü girişimlerde bulunmalıdır, Balkan zirvesi ve Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı, bu alanda en önemli platformlardır.

Bu düşüncelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kansu.

Devlet Bakanımız Hasan Gemici cevap verecekler.

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu'nun, Makedonya sorunlarıyla ilgili yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, sorunun başlangıcından itibaren Makedonya'nın istikrarını, toprak bütünlüğünü, egemenliğini ve uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş sınırlarını tehdit eder nitelikte ortaya çıkan olayların bir an önce sona erdirilmesi ve sorunun ivedilikle çözüme kavuşturulması için etkin şekilde gayret sarf etmiş, girişimler yapmış, uluslararası toplumun aynı yöndeki çabalarını kuvvetle desteklemiş ve bu yolda yapıcı katkılarda bulunmuştur. Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımız, olayların başlangıcından itibaren Makedon karşıtı ile muhtelif telefon görüşmeleri yapmış, Dışişleri Bakanımız Sayın Cem, sorunun ciddî boyutlara ulaşabileceğini, 7 Şubat tarihinde NATO Bakanlar Konseyinde dikkate getirmiştir.

16-18 Mart tarihlerinde Türkiye'ye gelen Makedonya Dışişleri Bakanı Sayın Kerim ile görüşülmüş, NATO çerçevesindeki çabalara katılınmış, Kosova-Türk Tabur Görev Komutanlığı, Makedonya-Kosova sınırında 35 kilometre uzunluğunda dağlık ve mayınlı bölgede sınır kontrollerine başlamıştır.

Sayın Başbakanımız Bülent Ecevit, 23 Mart günü, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Bush dahil, konuyla ilgili devlet ve hükümet başkanlarına ve uluslararası kuruluşların üst düzey yetkililerine mektuplar göndermişlerdir.

Son olaylardan Makedonya'nın değişik bölgelerinde yaşayan soydaşlarımız da olumsuz etkilenmekte ve gelişmelerden kaygı duymaktadırlar.

Soydaşlarımızdan bir kısmı, olaylar yatışıncaya kadar kendilerini güven ve huzur ortamı içerisinde hissedecekleri ülkemizde bulunan akrabalarının yanına geçici olarak gelmiş bulunmaktadırlar.

Makedonya'nın yaşamakta olduğu bu zor günlerde, bu ülkede yaşayan soydaşlarımızın sıkıntı ve endişelerinin bilincinde olan Türkiye, 20 Mart günü soydaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları Gostivar Kentine Üsküp Büyükelçisini göndererek, Türkiye'nin, soydaşlarının yanında olduğunu göstermiştir.

Sorunun bugün için, bu ülkede yaşayan Arnavut azınlığın haklarının artırılmasıyla aşılabilecek siyasî bir konu haline getirildiği görülmektedir.

Makedon Hükümetinin bu çerçevede, anayasa değişikliği de dahil, birtakım düzenlemeleri hayata geçirmesi kuvvetle muhtemeldir.

Bu bağlamda, Makedonya'da yaşayan soydaşlarımızın da, başlatılacak bu yeni sürece katılarak sorunlarını, hayatî çıkar ve beklentilerini dile getirmeleri, ayrıca hak ve statülerini yeni yasal düzenlemede tescil ettirmeleri konusunda ülkemiz her türlü desteği verecektir.

Aşırı unsurların silahlı eylemleriyle ortaya çıkan son olaylardan, Makedonya'nın değişik bölgelerinde yaşayan soydaşlarımız da olumsuz yönde etkilenmekte ve gelişmelerden kaygı duymaktadırlar.

Soydaşlarımızdan bir kısmı, olaylar yatışıncaya kadar, kendilerini güven ve huzur ortamı içerisinde hissedecekleri ülkemizde bulunan akrabalarının yanına geçici olarak gelmiş bulunmaktadırlar.

Emniyet  Genel  Müdürlüğü  Yabancılar  Hudut  İltica  Dairesi  İltica-Göç-Vatandaşlık  Şubesinden alınan rakamlara göre, 2 Nisan 2001 günü saat 08.00 itibariyle, 1 Mart 2001 tarihinden bu yana 10 845 Makedon vatandaşı ülkemize giriş, 6 901 Makedon vatandaş ise ülkemizden çıkış yapmıştır. Bu durumda, ülkemizde kalanların sayısı 3 944'e düşmüştür.

Makedonya'daki gelişmeler hükümetimizce dikkatle izlenmektedir. Makedonya'da barış ve huzurun kısa sürede sağlanması dileklerimle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Sözlü sorunun geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin (6/1236) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/342)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 538 inci sırasında yer alan (6/1236) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                               Akif Gülle

                                                                   Amasya

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Devlet Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki öngörüşmelerin 3.4.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

19.3.2001 tarihinde dağıtılan ve 20.3.2001 tarihli 71 inci Birleşimde okunmuş bulunan Devlet Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki görüşmelerin 3.4.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                   M. Vecdi Gönül

                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                       Başkanı Vekili

 

Aydın Tümen

İsmail Köse

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Bülent Arınç

Zeki Çakan

 

FP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

Turhan Güven

DYP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektrik kesilmesi sebebiyle okunma sırasında acaba anlaşıldı mı anlaşılmadı mı? Anlaşıldı.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Elektriği Sayın Derviş mi kesiyor?!.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, elektriğe zam mı geliyor?!.

BAŞKAN - Sayın Veysel Candan'ın, Sayın Devlet Bakanı Recep Önal hakkında verdiği soruşturma önergesinin bugün görüşülmesi konusunda Danışma Kurulunda ittifak hâsıl olmuştur; onu oylarınıza sunacağım.

Yalnız, daha evvel görüş bildirmek isteyen var mı efendim? Olmadığı anlaşıldı.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - GenelKurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 3 Nisan 2001 Salı günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Aydın Tümen

İsmail Köse

 

DSP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

Zeki Çakan

ANAP Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Efendim, şöyle yapacağız: Maddeleri, önce okutacağım, sonra işleme alacağım.

Bu, bir grup önerisi oluyor; Danışma Kurulu ittifak sağlayamamıştır.

Önce önerileri okutuyorum:

Öneriler:

1. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 261 inci sırasında bulunan 636 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 10 uncu sırasına, 12 nci sırasında bulunan 407 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 11 inci sırasında bulunan 406 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 15 inci sırasında bulunan 438 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

2. Genel Kurulun 3 Nisan 2001 Salı günkü birleşiminde, Devlet Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra, sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; Genel Kurulun 3 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 4 Nisan 2001 Çarşamba ve 5 Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 6 Nisan 2001 Cuma günü de 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması ve bu toplantıda da kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 4 Nisan 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi ve bu birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 5 nisan 2001 Perşembe günü gündemin 12 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Aleyhte olmak üzere, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.

Artık alıştı Meclis; Danışma Kurulu, bazen, haftanın beş gününde de toplantıya çağrılabilir ve gündem her dakika değişebilir. Tabiî, gündemi değiştirmek iktidar partilerinin hakkıdır, hükümetin hakkıdır. Acaba, hükümetin hakkıdır derken, Meclisin mi, hükümetin mi hakkıdır; o noktaya parmak basmak lazım, altını çizmek lazım. Gündemi değiştirmek, ehemmi mühimme tercih etmek hükümetin değil, bence, Meclisin hakkı olması lazım; ama, bir süreden beri, ne hikmetse, Yüce Meclis gözardı edilmek suretiyle, her gün, gündeme yeni yeni bir şeyler getiriliyor ve tabiî, muhalefet olarak da biz, bu getirilişlere, hukukî deyimiyle ve İçtüzüğün bize verdiği hakla, karşı koymaya çalışıyoruz; ama, işin 348'le ölçülmesi anında da bir sonuç almak mümkün olmuyor. Ancak, sonunda da, 348'den az olmasına rağmen, 183 haklı çıkıyor, 348 haksız çıkıyor; olay bu.

Şimdi, bakınız, Yüce Mecliste, tahminen bundan birbuçuk ay evvel, yine Danışma Kurulunda biz oturduk, 5 partinin değerli grup başkanvekilleriyle birlikte bir karara vardık -İçtüzük de o günlerde değişmişti- dedik ki, temel kanun olarak sizler neyi getirmek istiyorsunuz, şunları bir gündeme getirin, size yardımcı olalım. Değerli milletvekilleri, bize, o gün için, koalisyon ortakları, grup başkanvekilleri, en başta iki kanun tasarısı getirdiler; biri, Hayvanları Koruma Kanununu tasarısıdır, biri de, Türkiye'nin hukuk sistemini yeniden dizayn edecek olan bir tasarı, Avukatlık Kanunu Tasarısıdır. Katıldık; dedik ki: "Getirin, bir an evvel Meclisin gündeminden bunları çıkaralım; yıllardan beri bir beklentisi olan bu kanunları, Meclis gündemi artık bıraksın. Yalnız, bunu hukuk kesimi de bekliyor." "Evet" denildi. Yalnız bir iki madde üzerinde sıkıntı olabileceğini ifade eden bir parti grup başkanvekili arkadaşımızın görüşüne biz de saygı duyduk, "üç gün içinde, dört gün içinde Adalet Komisyonu Başkanı ile lütfen görüşün; nerede, ne yapılabileceği hususunu birlikte karara bağlayalım ve bunu görüşelim" dedik.

Değerli milletvekilleri, bakın, birbuçuk ay geçti. Mecliste Danışma Kurulunun nadirattan olan beraberliğini bozan ve bir de kamuoyuna duyurulduktan sonra Meclise karşı olan güvenin ve itimadın kaybolmasına sebebiyet veren bir durum var. Denildi ki: "Bu Meclis, bu hafta içerisinde Avukatlık Kanunu Tasarısını görüşecek ve çıkaracaktır." Birbuçuk ay geçti... Ve şimdi, gündeme, yeni yeni kanun tasarıları geliyor, Avukatlık Kanunu Tasarısı yine yok! Ve sırasını kaybediyor; en önde olan Avukatlık Kanunu Tasarısı, ta 15 inci, 16 ncı, 17 nci sıralara doğru kaydırılıyor.

Şimdi sormak lazım: Madem, bu böyle de, siz, ne diye buna karar verdiniz?.. Bu kadar önemli gördüğünüz şeyden niye vazgeçiyorsunuz ve bugün neyi görüştürmeye çalışıyorsunuz?.. 15 kanun, 15 günde çıkar... Ee, çıkar... Yüce Meclis, 15 günde 30 tane de kanun çıkarır; yeter ki, konsensüs olsun; yeter ki, getireceğiniz kanunların içerisinde millet olsun, milletin yararı olsun, millete umut verecek kanunlar olsun, tasarılar olsun; o zaman, 15 günde 50 kanun da çıkarırız; cumartesi de çalışırız, pazar da çalışırız, gerekirse 24 saat de çalışırız; ama, içinde milletin yararı yoksa, tersine, millete zarar verecek ve umut vermeyecek tasarılar getirecekseniz, ona "muhalefet de katılsın" demeniz mümkün mü?!

Bu Şeker Kanunu Tasarısıyla -güzel maddeleri olabilir- siz, pancar üreticisine ne veriyorsunuz; bana, bunu söyleyin. Hemen, gündemin 1 inci maddesi gibi öne aldınız, öbür maddeyi geriye ittiniz. Ne veriyorsunuz?.. Peki, çıkmasını arzu ettiğiniz 15 tane kanun... Bakınız, şubat ayındaki o depremden sonra, o krizden sonra bir ay geçti, nerede bu kanunlar?.. Bir gün bile beklemeye tahammülü olmayan bu kanunlar nerede, bu tasarılar nerede?.. Niye, bir ayda çıkarmadınız da 15 günde çıkarıyorsunuz?..

Değerli arkadaşlarım, bunların hesabını birilerinin vermesi lazım. Türkiye bu kadar sıkıntıdaysa, bir an dahi boş zamanı olmadığı, derhal önlemler alınması arzu ediliyorsa; önümüze getirdiğiniz, iki yıldan beri uygulamaya çalıştığınız ve göklere çıkardığınız, tozpembe gösterdiğiniz sistem yıkılmışsa, siz milletten güven mi bekliyorsunuz?.. Bu, hayal-i-ham olur. Siz, milletten güven bekleyemezsiniz. Siz, iki yıl, hatta arkanıza sivil toplum örgütlerini de destek alarak... Tam destek verdiler size ve o gün, ondan sonra da Yüce Meclise hakarete varan birtakım elfazda bulundular da, sonra düzeltme nezaketinde bulundular diyelim... "550 adet israftır" diyen insanlar tam destek verdi. Evet, "adet" dedi -dikkat buyurun- "adet" dedi, bize ve size. Ondan sonra da "yanlış anlaşıldı" dedi. Tamam, biz de yanlış anlaşıldığını kabul ettik, sayı olduğunu ifade etmeye çalışmış Sayın Başkan, Sayın Baydur ve bu hakaretin altında, Yüce Meclis, tabiî, Başkanı vasıtasıyla ve sizlerin değerli grup başkanvekilleriniz de gerekli tepkiyi gösterdi. Gösterdi de ne oldu?.. Size beşli inisiyatif deyip de tam destek verenlerin bugünkü durumdan sorumluluğu yok mu?.. Onların da sorumluluğu var. Tozpembe göstere göstere, yanlışlara doğru diyerek bu noktaya getiren insanlardan da elbette bir şeyler sormak lazım.

Bütün bunları bir tarafa bırakıyoruz. Şimdi, Cuma, çalışma gönü, tamam, çalışalım. Getirdiğiniz kanunlara bir bakın; bunlar, kanun hükmünde kararname şeklinde çıkıp da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kararnamelerin kanun haline gelmesi. Çıkmalı mı; çıkmalı. Çıkmalı, ben bir şey demiyorum; ama, siz bunlardan bahsetmediniz, çok daha önemli kanunlar getireceğinizi söylediniz. Onlar nerede?.. Niye bir aydır hazırlık yapmadınız?.. Zaman akıp gidiyor; neredesiniz?.. Sözüm, tabiî, milletvekillerine değil canım; sözüm hükümete. Şu arkaya dönüp bakamıyorum; inşallah, önümüzdeki sene beraber olma imkânına sahip olacağız, buradan daha rahat konuşacağız; çünkü, kürsü yukarıya çıkacak; o zaman, dönüp, hükümet kimse, onlara daha rahat hitap etme imkânına sahip olacağız.

Onun için, değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye'de, sistemi oluşturmak istiyorsanız, tutarlı, sağlam, geçerli ve halkın yararına olan bir sistem geliştirin. "Bu olmadı bu, bu olmadı bu" demek, bu milletin zararınadır, kimsenin de yararına değildir. Mesele, milleti kurtarmaktır. Hükümeti kurtarma uğruna bir şeyler yapacaksanız, artık kurtarma çareleri kalmamıştır; artık, bu sistemde ayarlama falan da olmaz, bu hükümet ayar tutmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Sayın Arınç da önerinin aleyhinde söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Arınç.

Süreniz 10 dakika.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum; çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Bugün, Meclis soruşturması üzerindeki görüşmelerin bugün yapılmasıyla ilgili bir Danışma Kurulu önerisi geldi; o, ittifakla kabul edildi; biraz evvel de, hükümet ortağı partilerin grup önerileri geldi.

 

İki konuyu arz etmek üzere aleyhte söz aldım; yoksa, biraz evvel de okunduğu gibi, karşı çıkmamızı gerektiren ve şu anda basılı gündemde yerini almış kanunlar ve sıraları daha önce konuşulduğu ve çok önceden kararlaştırıldığı için, belki Danışma Kurulu önerisi haline bile gelmesi mümkün olan; ama, niçin muhalefet ettiğimizi, belki bu imkân içerisinde söyleyebileceğimiz birkaç konuyu arz etmek istiyorum.

Bir tanesi, değerli arkadaşlarım, bugünden itibaren, Cuma günü de dahil olmak üzere, Meclis çalışması konuluyor. Soruşturma bugün bitip sonuçlandıktan sonra, yeni dağıtılmış bulunan Şeker Kanunu Tasarısına öncelik verildi, 10 uncu sıraya alındı; o, yarın akşam, bitinceye kadar görüşmeler uzatılacak; daha sonra da, gündemde yerini almış olan, millî savunmayla ilgili, İçişleri Bakanlığıyla ilgili bazı tasarılar, kanun hükmünde kararnameler belki görüşülebilecek.

Değerli arkadaşlarım, birinci itirazım şudur: Gündemde yerini 1 inci sırada muhafaza eden Avukatlık Kanunu Tasarısı var. Çok uzun bir çalışmanın sonucunda -şahsî kanaatimi ifade ediyorum- başarılı bir sonuç alındı ve 1969 yılından beri bir kanun değişikliğine ihtiyaç gösteren Avukatlık Kanununda bazı temel değişiklikler yapıldı. Alt komisyon çalıştı, komisyon çalıştı, değişik görüşler tartışıldı ve üzerinde bir mutabakat sağlandı. Yine, bütün siyasî partilerimizin ittifakıyla, İçtüzüğün 91 inci maddesi gereğince, bu kanun tasarısının özel gündemle görüşülmesi de karar altına alındı. Basılı gündeme dikkat ederseniz, 16 Şubattan bu yana, Danışma Kurulu kararıyla Avukatlık Kanunu Tasarısının bu özel gündemle görüşülmesi kabul edilmiş bulunuyor. Neredeyse iki aya yaklaşan bir süre var; önündekiler gitti, sıra Avukatlık Kanunu Tasarısına geldi; ama, ne hikmetse, bu tasarının görüşülmesinden ısrarla kaçınıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, şüphesiz, Adalet Bakanının gelip yerini alması, komisyonun gelip yerini alması ve belki de hükümet ortağı partiler arasında, varsa, bazı ihtilafların çözülmesi lazım. 40 binden fazla meslektaşımızın beklediği ve gerçekten önemli bir ihtiyaca cevap verecek olan Avukatlık Kanunu Tasarısı talihsiz herhalde, geçen dönem de bu dönem de, bu şekilde yasalaşmadan bekliyor.

Şimdi tam sırası gelmişken, gündemde yeri 1 inci sıradayken ve özel gündem olarak görüşülmesi de kabul edilmişken, sanıyorum, çalışmalarımızı çok fazla aksatmayacaktı, birkaç saatlik bir çalışma içerisinde Avukatlık Kanunu Tasarısını çıkarmış olacaktık.

Bugün Danışma Kurulunda da ifade ettim, Sayın Turhan Güven arkadaşımız da ifade ettiler; bütün meslektaşlarımızla birlikte, kuruluşlarımız, Barolar Birliğimiz ve hukuk mesleğiyle yakından ilgili olan pek çok arkadaşımız, bu kanun tasarısının görüşülmesini ve çıkmasını bekliyor. Bunun görüşülmesinde ısrar ettim; niçin, çünkü, eğer, bugün görüşülmeyecek ve bu öneri, ortak öneri kabul edilecek olursa, öne çıkan kanunlarla, Avukatlık Kanunu Tasarısı 17 nci sıraya düşecek ve önümüzdeki haftalardan itibaren de, beklenen kanunlar gelip ön sıraları aldığı zaman, Avukatlık Kanunu Tasarısının görüşülmesi bir başka bahara veya kışa kalacak. Umarım böyle olmaz; ama, bugün aldığımız karar, bunun yolunu açacak bir karardır. Ben, dikkatinizi bu konuya çekmek istiyorum. Üzerinde ittifak edilmiş bir tasarının görüşülmesi çok fazla bir zaman da kaybettirmeyecek olduğu halde, önüne başka şeyler konulup, âdeta görüşülmemesini temin etmeye yönelik bu çabayı kabul etmediğim için, bu önerinin Danışma Kurulu önerisi haline gelmesine gönlümüz razı olmadı.

Değerli arkadaşlarım, ikinci bir konu da, gazeteler yazıyor-çiziyor,  televizyonlarda  konuşuluyor, herkesi davet ediyorlar, fikirlerini söylüyorlar, bir de kendilerine göre isim takmışlar, Derviş kanunları geldi, Derviş kanunları gitti... Yani, bu tabir, çok yanlış tabiî. Kanun, tasarı ve teklif olarak gelir, komisyonlar ve Genel Kurul değerlendirir, çıkacaksa çıkar, çıkmayacaksa çıkmaz; ama, bazı kanunlara bu tür isimler bulunmasını fevkalade yakışıksız bulurum.

Yalnız, kamuoyunda, şüphesiz "bu 15 tane yasa çıkarsa çıkar, çıkmazsa Türkiye bir kaosa gider ve kriz daha da derinleşir" sözleri, daha büyük bir panik ve endişe meydana getirdi. Şimdi, bu haftanın başlangıcında da hepimiz, biraz da merakla, acaba ne gelecek diye bekliyoruz. Gele gele, bu kanunlar içerisinden, aslında, belki, uzun süredir komisyonlarda görüşülen Şeker Kanunu Tasarısı geldi, onun dışında bir şey yok; hepsi, zaten, gündemde sırasını almış olanlar.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda birkaç hususu prensip olarak sizlere, Genel Kurula arz etmek istiyorum. Bir defa, Derviş kanunları veya bir başka şey; Türkiye, dışarıdan bir dayatmayla Parlamentosunda bir düzenleme yapacak değil. Bunu, Anayasanın 6 ncı maddesindeki bağımsızlık ilkesine, 7 nci maddesindeki Türkiye Büyük Millet Meclisinin fonksiyonlarına tamamen ters bir tutum olarak görürüz. Şüphesiz, bir Sayın Bakan var hükümetin içerisinde, kendisine, özel olarak, ekonomiyle ilgili çok büyük yetkiler tanındı, görevler verildi. Kendisi de, yurt dışından, hem uluslararası finans kuruluşlarından destek aramaya gidiyor hem de ABD yönetimiyle -belki Almanya ve Fransa'daki kuruluşlarla da- Türkiye'nin, içinde bulunduğu bu krizden nasıl çıkabileceği konusunda temaslar yapıyor. Bunlara bir diyeceğimiz; ancak, Sayın Bakan, hükümetin bir üyesidir; hükümet burada, Parlamento burada, ne yapılacağı konusunda öncelikle bu Meclisin dikkate alınması lazım. Millet iradesinin tecelli ettiği yer burasıdır.

Sayın Bakanın Türkiye'ye gelişinden itibaren konuşmalarını da dikkatle takip ettiğimiz zaman, hatırlıyorum, mesela, Kurban Bayramı sonrası 5 maddelik bir konuşmasında "ulusal bir program olacak, Meclisin desteğini almamız şart, siyasî destek mutlaka gerekli, toplumsal desteğe ihtiyacımız var, enflasyon hesabında sapma olabilir" diyordu. Ezberledim ben bunu. Şimdi, bunlardan çok büyük sapmalar var.

O tarihte "ulusal program" denilirken, şimdi "IMF'yle masa başına oturup imza atacağız" deniyor. Demek ki, bir IMF programının Türkiye'ye getirilmesi söz konusu; ama, 3 tanesini hâlâ önemsiyorum. "Siyasî desteği ihtiyacım var" diyor Sayın Bakan. Bu, herhalde, mensup olduğu hükümetten beklediği bir destek olmasa gerek; çünkü, Sayın Bakan, bu hükümetin bir üyesiyse, ikide bir Sayın Başbakan ve yardımcılarının "Derviş'in arkasında tam desteğimiz var" demesi, çok gülünç bir olay. Ya, bu Sayın Bakan hükümetin dışında bir kimse veya Sayın Başbakan ve yardımcıları hükümetin dışında oluyorlar ki, destek temin etmeye çalışıyorlar.

Bu hükümet varsa ve Sayın Bakan da bu hükümetin bir bakanıysa, ayrıca bir destekten bahsedilmesi, malumu ilamın ötesinde, çok yanlış bir şey olur. Sanıyorum Sayın Bakanın ifade etmek istediği şey, hükümet ortağı üç partinin desteği değil, Parlamentondaki siyasî partilerle ortaya konulacak bir mutabakatın icra edilmesidir. Dolayısıyla, Sayın Bakan, bu sözünde mutlaka samimidir, ama, ihmalkâr davranıyor ki, hâlâ, bu Parlamento içerisinde yer almış olan siyasî partilerimizden -hükümet ortaklarını bir  kenara koyayım- anamuhalefet partisi ve muhalefet partisine bir nezaket ziyaretinde dahi bulunmadan, görüşlerini ve fikirlerini almadan, nasıl bir siyasî destek temin edecektir; doğrusu bunu hayretle karşılıyorum. Sayın Bakanın bu arayışları, sadece birtakım sendikaların, birtakım işveren kuruluşlarının, birtakım eski mektep arkadaşlarının ziyaretleriyle sınırlı kalmamalı, hatta Amerika'ya, Fransa'ya, Almanya'ya gitmeden önce, zahmet edip, Meclise kadar lütfetmeli ve milleti temsil eden bu partilerimize, mutlaka, görüşlerini, fikirlerini ve düşüncelerini aktarmalı, onlardan da mukabil düşüncelerini istemelidir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Hatta, Sayın Bakan zaman bulmalıdır, sadece Meclis içindeki partilerle değil, Meclis dışındaki partilerden de talepkâr olanlar varsa, mesela Cumhuriyet Halk Partisiyle, mesela Büyük Birlik Partisiyle, mesela HADEP'le dahi bu ülkenin sorunlarını konuşmalı, görüşmeli; toplumsal mutabakatı da, siyasî desteği de bundan sonra sağlayabileceğine inanmalıdır.

Bir teknokrat olarak, uluslararası bir finans kuruluşunda çalışmış bir insan olarak, meselenin bu yönünü ihmal etmiş olabilir; ancak, bunu defalarca ortaya koyduk ve âdeta, sonunda "acaba anamuhalefet partisinin gözü kapıda da, ne zaman girecek diye bekliyor mu" gibi, biraz da onur kırıcı bir duruma düşmemek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen tamamlayınız.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu, Sayın Bakanın, nezaketinden öte, görevidir, görevi olmalıdır. Türkiye'de 65 milyon insanımızın cayır cayır yandığı bu kriz ortamında, bu yangın nasıl sönecek; bunu, 5 milyon, 6 milyon, 7 milyon oyu temsil eden veya Parlamento dışında kalmış bütün partilerimizle görüşmeli, tartışmalı ve onlardan bilgi almalıdır.

Bu yapılırsa, sanıyorum ki, sayısal desteğe ihtiyacı olmayan hükümet partileri, bir manevî desteği, psikolojik ve moral desteği bulabilirler. Bu, sadece Parlamento çatısıyla sınırlı kalmaz, halkımıza da yansır -ümit bekleyen, güven bekleyen 65 milyon insan- bu krizin nasıl söndürüleceği konusunda Parlamentoda sağlanmış olan bir mutabakatı halkın içerisinde de görmek mümkün olabilir.

Ne düşündüğünü bilmediğimiz, niçin önümüze getirileceğini bilmediğimiz, karşılıklı düşünce alışverişinden geçmemiş bir konuda, kimse, meccanen ve bedava destek beklemesin. En azından nezaket kuralları, bu konuların, Parlamento çatısı içerisinde bir mutabakata varılmasını ister...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümleniz için açıyorum Sayın Arınç.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 65 milyon insanımızı hep beraber düşünüyoruz. İçine düştüğümüz bu kriz bir yangınsa, önce onu söndürmeliyiz, sonra hasar tespiti yapmalıyız, sonra bu yangını kim çıkardı, nasıl çıkardı, onu araştırmalıyız ve cezasını vermeliyiz; ama, hepimize düşen, şimdi, elimize bir kova su alıp, acilen ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaktır. Biz bunu söylüyor ve vaat ediyoruz; ama, hükümetten de, Sayın Derviş'ten de duyarlılık bekliyoruz, hassasiyet bekliyoruz.

Yoksa, böyle bir duyarlılık gösterilmezse, Parlamentoda, mutabakatın dışında olumsuzluklar yaşanabilir, bunun da sorumlusu hiçbir zaman biz olmayız.

Takdirlerinize sunuyorum, saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

İçtüzüğün 63 üncü maddesi gereğince, Sayın İsmail Köse...

Herhalde lehte konuşacaksınız?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Danışma Kuruluna götürmüş olduğumuz önerilerimiz üzerinde, lehine kanaatlerimi arz etmek istiyorum. Öncelikle, Salı günü saat 20.00'ye kadar ve Cuma gününe kadar devam etmek suretiyle bir karar getiriyoruz. Meclisimizin 19.00'dan 20.00'ye kadar 1 saat ve 15.00'ten 14.00'e çekiyoruz, 1 saat de önce başlaması önerimiz var; çünkü, her zaman tekrarlıyoruz, bir daha altını çiziyorum, Türkiye'nin zamana ihtiyacı olduğunu ifade ediyorum ve muhalefet sözcüleri de aynı kanaatte olduklarını ifade etmişlerdir.

Ben, tabiî, burada, şu konunun kamuoyunda yanlış anlaşılmaması için bir hususu arz etmek istiyorum. Bundan birkaç gün önce, Sayın Arınç,  basına vermiş olduğu bir demeçte, hükümetten gelecek olan tasarılara destek verileceğini, özellikle ekonomiyle ilgili tasarılar olursa, Fazilet Partisi olarak bu desteği esirgemeyeceklerini ifade ettiler. Ben de, aynı gün -tesadüf oldu- Sayın Arınç'tan sonra basın toplantısı yaparken basın mensupları sordular; ben de şükranlarımı ifade ettim. Tabiî, bu, bir muhalefet partisi olmanın sorumluluğudur, milletvekili olmanın sorumluluğudur; çünkü, Türkiye'nin meseleleri, yalnız iktidar partisinin veya partilerinin meseleler değildir; yasaların çıkarılması da, yalnız hükümeti destekleyen partilerin meselesi değildir. O itibarla, böyle bir sorumluluğu düşünerek bu desteği vereceklerini ifade etmeleri, beni fevkalade memnun etmiştir. Ancak, üzülerek ifade ediyorum, bugün, gerek Danışma Kurulu toplantısındaki gerek buradaki ifadeleri, tamamen kendisini tenakuza düşürecek durumdadır. O da şudur: Ben, kendilerine ifade ettim; bu kanunlardan bir tanesi, Şeker Kanunudur; Şeker Kanunu önemli bir kanundur ve kendilerinin destek vaat ettikleri kanunların içerisinde bulunan, basına deklare edilen bir kanundur. Niçin, soruşturmayı benimseyerek ona destek veriyorsunuz da, Şeker Kanunu gibi önemli bir kanunu... Türkiye'nin önünde en önemli olan konulardan bir tanesi, özelleştirmedir diyoruz. Eğer, bu zihniyetimizi değiştirmezsek, bu meselemizi halletmezsek, birilerinin gelip buna çözüm bulması da mümkün değildir. Önümüze gelen her konu, özelleştirmeyle ilgilidir. Öyleyse, böyle önemsediğimiz bir kanun tasarısında, Fazilet Partisinin desteğini beklerdim; onu ifade etmek istiyorum.

İki; zaman konusunda, bu çalışma süremizin uzatılmasına neden itiraz ediliyor; onu da anlamış değilim.

Doğru Yol Partisi için herhangi bir şey söylemiyorum; çünkü, zaten, devam ettikleri yok, Allah'a şükür! 5 kişilik bir grup mensubuyla, burada, Meclisi takip edip, ondan sonra da ancak grup önerilerine itiraz etmekten başka herhangi bir şeyleri yok.

Ancak, şunu ifade etmek istiyorum; arkasından gelen, teklif etmiş olduğumuz 6 kanun da önemsenecek kanunlardır. Ben, onların detayına da girmek istemiyorum; ancak, bir tanesinden bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, NATO petrol boru hatları, Petrol Ofisine bağlı bir başkanlık tarafından yürütülüyordu. Petrol Ofisi özelleştirilince, NATO'ya bağlı olan bu petrol boru hatlarının yönetimi askıda kaldı; yani, şu anda, yönetimsiz, tamamen kendine mahsus, özel bir kaideyle yürütülen bir müessese haline geldi. Şimdi, bunu bir yasaya kavuşturmamız lazım. Bununla en yakın irtibatlı olan müessese Millî Savunma Bakanlığıdır. Yani, Millî Savunma Bakanlığımıza, askerimize bağlı bir organizasyon içerisinde yürütülmesi lazım, bu NATO petrol boru hatlarının ve onunla ilgili çok önemli bir yasa tasarısı gelmiştir, günceldir, önemlidir; bir yerde de ekonomiktir. O itibarla, diğer kanunlar, millî savunmamızı alakadar eden, ihtiyaç fazlası olan malzemelerin devri, satışıyla ilgilidir; emniyet teşkilatımızın, yine, elinde bulunan malzeme fazlasının, ihtiyaç fazlasının devri, hibesi ve onunla ilgili yasa tasarısıdır. Yani, bunların hiçbiri önemsiz değildir. Kamuoyu, maalesef, yanlış mesajı alır. Bu yanlış mesaj, herhangi bir şekilde beyinlere girmesin, kafalarda yer etmesin diye bunları izah etmek için huzurunuza geldim.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben de lehinde konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Lehinde...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, sataşmadan ötürü söz istiyorum.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, önerinin lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Genç sizden önce söz istedi...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Öneri, bizim önerimiz Sayın Başkan...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Grup daha önemli değil mi şahıstan?!

BAŞKAN - Bilgisayarda isminiz yok efendim. Burada grup yok, şahıslar var. Yani, bilgisayara girdiyseniz, bilgisayarda görünmüyor şu anda. Sayın Divan Üyelerinde de bir kaydınız yok.

Sayın Arınç, buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, yerimden bir konuyu arz etmek istiyorum. Şimdi, Sayın Köse, benim de ismimi vererek, sözlerimi yorumlayan bir konuşma yaptı...

BAŞKAN -  60 ıncı maddeye göre,  çok kısa olmak kaydıyla; buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bir polemik konusu yapmayacağım; ancak, Sayın Köse ismimi verdi ve bir konuşmamdan bahsetti. Ben ne konuştuğunu bilen ve konuştuğunun sorumluluğuna sahip bir insanım, ağzımdan çıkan sözler nettir. Bundan, açıkgözlük yaparak bir menfaat çıkarmaya kimse kalkmasın. Herhalde, gözü kapalı olarak, kimse, kimseye hizmet etmeyi düşünmez. Ben, milletim adına, ne gerekiyorsa, onu basın toplantısında söyledim, şartlarımı da ifade ettim. Orada yaptığım konuşma, basın toplantısında da yaptığım konuşmadır. Bir sayın bakanın, siyasî destek ve toplumsal destek istiyorsa, öncelikle bu partilerle görüşmesinin şart olduğunu ifade ettim. Memleket yararına olacak bütün kanunlara da, elbette, bu krizin bir an evvel soğuması ve yangının sönmesi için yardımcı olacağımızı ifade ettim; bu bir. Bugünkü konuşmalarım bundan farklı bir konuşma değildir.

BAŞKAN - Lütfen kısa tutalım efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sanıyorum ki, farklı yorumluyor Sayın Köse.

"Şeker Kanunu önemli kanundur" dedi; bir aydan beri komisyonlarda görüşülüyor. Ben, kendisinden daha çok bunu takip ediyorum -altkomisyonu da, Sanayi Komisyonu da biliyorum- özelleştirme falan yok bu kanunun içerisinde, hangi maddesinde özelleştirme var, herhalde onu bize gösterirler. O zaten konuşulacak, sıraya giriyor. Benim, prensiplerim içerisinde konuştuklarım Şeker Kanunuyla ilgili değil.

Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili kanunlar ise... Sayın Bakana teşekkür ediyorum, güzel bir uygulama yapıyor, sanıyorum bütün siyasî partileri ziyaret ederek, kendi bakanlığıyla ilgili kanunları izah etmişti. Bu ziyaret ve karşılıklı görüşmelerimiz sonucunda, bir aydan fazla bir zamandır o kanunlar zaten sıraya girdi; ama, onları görüştürmeyen iktidar ortağı partiler oldu. Dolayısıyla, Sayın Köse yeni bir şey söylemiyor.

Prensiplerimiz bakidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Köse sataşmada bulundu, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Efendim, oturduğunuz yerden...

TURHAN GÜVEN (İçel) - "Doğru Yol Partisi ha var, ha yok" gibi, biraz da, hakaret ihtiva eden bir sataşmada bulundu; lütfen, kürsüden efendim...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, hakaret etmedim, bir gerçeği ifade ettim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben var mıyım, yok muyum göstereceğim...

BAŞKAN - Efendim, devamınızla ilgili...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bunu Sayın Köse'nin söylemeye hakkı olmadığını ifade etmeye çalışacağım.

BAŞKAN - Peki efendim, çok kısa lütfen...

V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İçel Milletvekili Turhan Güven’in, Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, konuşması sırasında partisine sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, kürsüyü bu şekilde işgal etmek istemezdim; ama, ne söylediğinin, ne manaya geldiğinin bilinci içinde olmayanlar için, bazen söz istemek gerekiyor.

"Doğru Yol Partisi ha var, ha yok" ne demek?! Yıllarca sen onun içinde bulundun. Haa, o zaman da yoktu demek ki... Belki de,  senin varlığından yoktu. Açık söylüyorum.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Zabıtlara bakın lütfen, "ha var, ha yok" demedim.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bakınız, siz yalvarıyorsunuz, Danışma Kurulunu toplantıya çağırıyorsunuz, zoraki, bazı kanunları çıkarmak istiyorsunuz, ondan sonra burada çoğunluğu sağlayamıyorsunuz...

BAŞKAN - Sayın Güven, bir dakika...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade buyurun...

BAŞKAN - Lütfen, Meclise hitap edin efendim.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben kürsüden milletvekillerine...

...Ve ondan sonra da burada çoğunluğunuz olmadığını, 139'u bulamıyorsunuz 139'u, geliyorsunuz rica ediyorsunuz ve zaman zaman biz de sizi kırmıyoruz. Geçen hafta böyle olmadı mı?! Çıkardığınız hangi kanunda çoğunluğunuz vardı?! Geldiniz, rica ettiniz, biz de olgunlukla karşıladık ve o kanunların çıkmasına yardımcı olduk. Onun için, siz ne söylüyorsanız, onu bilerek söyleyin. Ha, siz "kişiyi nasıl bilirsiniz, kendim gibi" diyorsanız, biz öyle düşünmüyoruz; biz, kendimiz gibi düşünüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

IV. - ÖNERİLER (Devam)

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam)

BAŞKAN - Son söz, lehinde olmak kaydıyla, Sayın Genç'in.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tabiî tabiî, efendim, merak etmeyin.

BAŞKAN - Lehinde konuşacaksınız...

Buyurun, süreniz 10 dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar partileri gruplarının getirdiği, Meclisin çalışmasına ilişkin önerinin lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Niye önerinin lehinde söz almış bulunuyorum? Şimdi, bir iktidar, iki defa duvara toslamış, ekonomik kriz çıkmış; ama, bir kamuoyuna bakın, bu ekonomik krizin sorumlusu hükümet mi, Parlamento mu? Bir onu öğrenin; onu, kamuoyunda görüyor musunuz, gazetelerde okuyor musunuz. Bugün, sokakta esnaf yürüyor, memur yürüyor, herkes yürüyor, herkes de sorumluyu Meclis gösteriyor.

Bakın, iki gün önce Cumhuriyet Gazetesinde Emre Kongar'ın 550 milletvekiliyle ilgili olarak yaptığı ağır hakaretlere tahammül etmek mümkün değil.  Ben şimdi niye lehinde  konuşuyorum;  diyorum ki, Meclis kendisine düşen çalışmaları yapsın ki, bu hükümet demesin ki: Efendim, ben ekonomiyi düzeltmek için gerekli tedbirleri aldım; ama, Meclise takıldı.  Hükümetin getirdiği bir şey yok!.. Bu hükümet, bu Meclisi, bu memleketi yönetme ehliyetinden yoksun bir hükümet; ama, bütün politika... Tabiî, belirli basın organlarına büyük kaynak aktarıyorlar, büyük kaynak aktardıkları için de manşetleri onlar alıyorlar ve hedef milletvekilleri, hedef Parlamento. Tabiî ki, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı da görevini yapmıyor.

Değerli milletvekilleri, işte "550 fuzulî adam" diye buralara hitabette bulunuluyor. Onun için, bizim, Meclis olarak görevimizi yapmamız lazım. Nasıl yapacağız?.. Ama, bu hükümet, getirdiği kanunların anlamını biliyor mu; evvela, onu da kendisine sormak lazım.

Değerli milletvekilleri, şimdi, olay çok basit. Ekonomi batmış. Niye batmış; iki defa ekonomik kriz olmuş, hükümetin içerisinde birtakım insanlar kendi yandaşlarına tüyo vermişler, katrilyonlarca lira belirli kişilerin ceplerine gitmiş. Şimdi, nedir: İşçi işsiz, esnaf kepenk kapatmış, yaprak sallanmıyor. Şimdi, yapılacak şey nedir burada; yapılacak şey, Anayasanın 119 uncu maddesine, göre ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal ilan etmek. Bakın, iş, buraya gidiyor. İnanmanızı istiyorum. Ben, olayları kendi hayat tecrübeme istinaden... Çünkü, her gün, basında, değişik değişik şeyler çıkıyor. Bir bakıyorsun bir basın organına, diyor, efendim, paralara el konulacak, yok şu kadar servete el konulacak...  Bunlar,  hep,  milleti huzursuz  ediyor,  belirli  insanlarda  kuşku  yaratıyor; dolayısıyla, ekonomiyi düzelteceğine batırma yoluna gidiyor. Şimdi, ne yapacaksınız? Bunu... Doğu ve güneydoğuda, ondört sene, olağanüstü halin altında insanlarımız inim inim inlemedi mi?! Hâlâ da olağanüstü hal ilan etmediniz mi?! Niye bu olağanüstü hali ilan ettiniz?! Eğer, o olağanüstü hali kaldırsaydınız, o 4 ilde, devletin sağlayacağı para 1,5 katrilyon liraydı. Ben, bunun hesabını size veririm. Sırf, olağanüstü hali dört ay uzatmakla, devletin ödeyeceği fuzulî para 1,5 katrilyon liradır. Ama, tabiî, hükümeti yapan kişiler, devletin meselelerini bilmiyor ki! Yani, işte, bilmeyen kişilerle bu memleket yönetilmez.

Bakın, bir takım sahaya çıktığı zaman, o sahada mağlup olunca veyahut da oynarken, 11 kişilik takımın 8-9 kişisi sakat veya 10 kişisi sakat, belki bir sağlam adam kalırsa... O takımı değiştirmezseniz, hep mağlup olursunuz. Her şeyin kuralları böyle. Dolayısıyla, ne yapacak; iki ay, üç ay ekonomik olağanüstü hal ilan edecek "gel bakalım kardeşim, sen, şu ekonomik kriz ilan edildiği zaman veyahut da kriz çıktığı zaman, şu bankada getirdiğin paraları getir bakalım" diyecek.

Bakın, doğuda, güneydoğuda, adam ekmek vermiş; savunmasız bir yerde, ekmek vermiş. Gidiyorlardı, sülalesini getiriyorlardı. Mesela birisi yakalanmıyor değil mi -biliyorsunuz, bu olayları ondört sene yaşadık- çocuğun mu dışarıda, onun anasını, babasını, kardeşini getiriyorlardı "git, bul, getir bakalım" diyorlardı. Şimdi, ekonomiye gelince niye... Ekonomiyi bu kadar krize getiren insanların işlediği suçlar, terör suçlarından daha mı az?! Bilakis, memleketi bitirdiler. Biz, üç  beş kuruş bulmak için, gidiyoruz şuna buna, dileniyoruz. Türkiye cumhuriyeti devletinin buna ihtiyacı yok.

Bakın, bir olay anlatayım size: Halk Bankası, Etibank'a 1 milyar 250 milyon dolar veriyor -bu söyleniyor, bunu söyledik burada- Etibank da, Goldbis diye bir firmaya veriyor. Böyle bir firma ortada yok. Bir hayali ihracat yapıyor gümrük  kapılarında -bende belgeleri var- 15, 20, 30 milyon dolarlar alınıyor. Çıkaralım bunları. Bakın, geçenlerde, Elektrik Piyasası Kanunu çıktığı zaman buradan dedim ki: "Siz, Çörtük şirketlerine, Vakıflar Bankasından 250 milyon dolar vermişsiniz." İnkâr ettiler, bize cevap vermediler. Bir elektrik şirketini, 107 milyon dolar vererek aldılar, Antalya Havaalanının bir bölümünü 54 milyon dolar vererek aldılar ve Romanya'daki şirketin sıkışması dolayısıyla da, 251 milyon dolar verdiler.

Değerli milletvekilleri, evvela, biz, kendi bütçemizin parasını korumak zorundayız. Bunları getiriyoruz, yine birilerine veriyoruz. Yine, birtakım medya patronlarına, niye, Vakıflar Bankasından 220 milyon dolar verdiniz, bir başka bankadan 75 milyon dolar verdiniz?  Bunları çıkaralım. Bu paralar nereye gitti, hayali ihracatçılar  nereye  gitti,  gümrüklerdeki  kaçakçılıkları  yapanlar  nereye gitti?.. İhalelerde, 1998 yılında, daha olmayan bir gazın, gaz, boru ihaleleri dolayısıyla verilen yüzde 15, 172 milyon dolar... Bugün de bunlar... Daha gaz yok, ödenen para 2-3 milyar dolar... Bunları getirelim, bunları bulalım. Dolayısıyla, maalesef, bu hükümetin içinde olanlar, bunun aslî failleridir...

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen konuyla ilgili konuşalım...

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, Meclisle ilgili konuşuyorum, Meclisin itibarını kurtarıyorum... Diyorum ki, Meclis, burada olağanüstü hal ilan etmelidir çalışmasında ve bu devleti böyle sömüren insanların yakasına yapışmalıdır. İhalelerde yüzde 17-18 komisyon alınıyor diyor... Alınıyor, alınmıyor... O zaman, bunları tahkik edelim.

Değerli milletvekilleri, bakın, yarın sokağa çıkamayız, bunu bilmenizi istiyorum. Bütün hedef Parlamentodur, bütün hedef milletvekilleridir. Bakın, esnaf Bursa'da yürüyor, siyasî partiler yok, Parlamento da yok; Gaziantep'te yürüyor, öyle... Türkiye'nin her tarafında yürüyor. Dolayısıyla, artık, halk, Parlamentodan umudunu kesmiş bir zemine doğru götürülmüştür.

O halde, bizim yapacağımız şudur: Parlamento olarak, meselelere el koymak zorundayız. İnanınız ki, eğer "bu devlet bankalarına giden paraları kim aldıysa yanına kâr kaldı" hesabıyla hareket ediyorsak, bu memleketi batağa bırakıp, önünü alamayacağımız korkunç olaylarla karşı karşıya kalarak... Bakın, öyle fiilî durumlarla karşı karşıya kalacağız ki, değerli milletvekilleri, bunları şu anda tahmin etmek mümkün değildir.

Daha geçen gün, İktisat Bankası, getiriyor, yüzde 7500 faizle para alıyor, o paraları yandaşlarına dağıtıyor; yahu gelin, buna el koyun diyor.

Değerli milletvekilleri, sevgili arkadaşlarım; dünyanın neresinde bu var?! Peki, bu İktisat Bankasının patronu niye dışarıda geziyor?! Peki, bu Etibankın veyahut da çeşitli bankaların, el konulan bankaların patronları niye dışarıda geziyor, niye bunlar soruşturulmuyor?!

Meclis getirsin, 15 günde 15 tane kanun çıkarsın... Yahu, bu Meclis bir günde de 15 tane kanun çıkarır; 15 tane uluslararası anlaşmayı imzalarsınız; ama, 15 tane kanunla, memleketin kasasına ne giriyor arkadaşlar, ne giriyor; önemli olan o!.. Bankalara, döviz alımına saldırıyı, hücumu önleyecek mi bu kanunlar? Önleyecek mi?.. Veyahut da işsize iş bulacak mı? Esnafın kapısı açılacak mı? Esnaf siftah yapacak mı? Şeker fabrikalarını özelleştir!.. Efendim, Petrol Ofisi 16-17 milyar dolarayken, getir yandaşlarına 1 milyar 250 milyon dolara ver!.. Özelleştirme İdaresini kurmuşuz; Özelleştirme İdaresi en büyük KİT, oraya kurumları vermişiz, hortumlamaların büyük bir kısmı orada oluyor, iktidar grupları oraya istedikleri adamları tayin ediyorlar, yönetim kurulu üyeliğine atıyorlar, en büyük masraflar oraya gidiyor, ondan sonra biz burada seyrediyoruz, seyirci kalıyoruz ve üstelik de Parlamentoya büyük saldırı var ve bizim Parlamentonun -maalesef- yönetimini elinde bulunduran insanlar bunun farkında değil. Bakın, olayın kritik noktası budur. Hükümet acizdir. Bu hükümet bir şey yapamıyor. Tek hedefi, Parlamentoyu yıpratmaktır. Efendim, biz getirdik, Parlamento çıkarmadı bu yasaları oluyor!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bir iki cümle...

BAŞKAN - Sayın Genç, iktidar partisi gruplarının...

KAMER GENÇ (Devamla) - İşte yardımcı oluyorum Sayın Başkanım!

BAŞKAN -...İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verdiği önerinin lehinde oy kullanacağınız için konuşuyorsunuz...

KAMER GENÇ (Devamla) - Tabiî, tabiî, oy kullanacağım.

BAŞKAN - ...ve toparlamanız için size, 1 dakika daha süre veriyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, bizim bu oyunlara gelmememiz lazım. Biraz önce, burada "Avukatlık Kanunu bir an önce çıkarılsın" denildi. Avukatlık Kanunu, 20 000 avukata, bugünkü halkı daha da sıkıntıya sokacak birtakım avantajlar getiriyor. Bu memlekette bu kadar aç, çıplak insan varken, 20 000 insanla bu memleket kurtulursa, Türkiye'nin bütçesinden bunlara da maaş verelim. Bunu, ben uzun uzadıya tartıştım.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bakın, hiç oyuna gelmeyelim. Burada, bakın, geçen hafta grup başkanvekilimiz söyledi. Biz, hiçbir yerde karar yetersayısını istemedik. Hatta, çıkıp konuşmadık. Maksat, iktidar grubu kanun çıkarıyorsa çıkarsın; ama, bakın, burada sayılarınız da yoktu. Siz, böyle mülayim muhalefet de bulamazsınız. Gerçekten, mülayim oluşu şuradan kaynaklanıyor; yani, ülkenin bir ciddî sıkıntısı var; bu ciddî sıkıntıyı atlatırken siz başarıya ulaşırsanız, sizi tebrik ederiz. Keşke başarıya ulaşsanız...

Arkadaşlar, biz halk için varız, millet için varız. Keşke bir tedbir bulsanız, bir çare bulsanız da ülkemiz kısa sürede bu krizi atlatsa; ama, bu güç, sizde ve hükümette yok.

Saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden HABİTAT  üyelerine Başkanlıkça “hoş geldiniz” denilmesi.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri; HABİTAT üyeleri kordiplomatik locaya gelmişlerdir; kendilerine "hoş geldiniz" diyorum. (Alkışlar)

Teşekkür ediyorum efendim.

IV. - ÖNERİLER (Devam)

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam)

BAŞKAN - Grupların önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, grupların önerisini ayrı ayrı maddeler halinde okutacağım ve ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

İlk maddeyi okutuyorum:

1. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 261 inci sırasında bulunan 636 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 10 uncu sırasına, 12 nci sırasında bulunan 407 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 11 inci sırasında bulunan 406 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 15 inci sırasında bulunan 438 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bak Sayın Başkan, ben de kabul ediyorum.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Gündem değişikliği kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

2. Genel Kurulun 3 Nisan 2001 Salı günkü birleşiminde Devlet Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; Genel Kurulun 3 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 4 Nisan 2001 Çarşamba ve 5 Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 6 Nisan 2001 Cuma günü de 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması ve bu toplantıda da kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 4 Nisan 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi ve bu birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 5 nisan 2001 Perşembe günü gündemin 12 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alma önergeleri vardır; bunlar 3 adet olup, ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve herbirini ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. - Ankara Milletvekili H. Uluç Gürkan’ın, Ankara İline Bağlı Olarak Bilimkent Adı ile Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin (2/525) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/343)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/525) esas numaralı Ankara İline Bağlı Olarak Bilimkent Adıyla Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Yasa Teklifim, havale edildiği komisyonlarda, 45 günlük süre geçmiş olmasına rağmen, görüşülememiştir. Teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gerekenin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                         Uluç Gürkan

                                                                    Ankara

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Uluç Gürkan; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakika efendim.

H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Bilimkent adıyla kurulmasını öngördüğümüz ilçe, kendinizi bir an Eskişehir yolunda düşünürseniz, sol tarafta Ümitköy, Çayyolu, Beytepe; oradan, Konya yolundan, Gölbaşı'na bağlanan hattı düşünürseniz, arkasındaki İncek, Tulumtaş'a kadar uzanan bir büyük alan. Bu alan, Ankara'nın en hızlı gelişen, gelişmeye en müsait olan bölgesi.  Yapımı süren inşaatları da dikkate  alırsanız,  kısa  dönemde  bu  bölgede  200 000 dolayında Ankaralının yaşaması söz konusu. Gelişme potansiyeli ise, yarım milyona kadar büyüyebilecek gibi görünüyor uzun dönemde. Bu bölge, Ankara'nın en hızlı gelişen yeri olmasına karşın, belediye hizmetlerinden hemen hemen hiç yararlanamıyor. Hiç yararlanamıyor; çünkü, belediye hizmetleri bakımından iki ilçeye bölünmüş durumda. Bir bölümü Çankaya Belediyesine bağlı, bir bölümü Yenimahalle Belediyesine bağlı. Bu iki belediyenin arasındaki uyumsuzluk veya farklı çalışma biçimleri, Ankara'nın en hızlı gelişen bölgesinde belediye hizmetlerinin verilemez, koordine edilemez; dolayısıyla, burada yaşayan Ankaralıların, belediye hizmetlerini gereğince alamaz duruma düşmesine neden oluyor.

Bu bölgeyi ayrı bir -ilçe olarak belediye hizmetlerini verimli ve gelişme hızına uygun biçimde, bir bütün olarak alabilmeleri için- ilçe yaparken, adının da "Bilimkent" olmasını düşündük; çünkü, Ankara'nın en gözde yükseköğretim kurumları bu bölgede. Yine, Eskişehir yolunda kendinizi tahayyül ederseniz, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden Hacettepe Üniversitesine ve Bilkent'e kadar uzanan büyük bir bilim alanı da bu bölgenin içinde.

Bu nedenle, Ankara'ya "Bilimkent" adıyla yeni bir ilçe kurulması yolunda oylarınız bir armağan olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gürkan.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Tayfun İçli; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başkentimizin en hızlı ve planlı gelişen yörelerinden biri olan Ümitköy-Çayyolu bölgesinin bir bölümü Yenimahalle, diğer bir bölümü ise Çankaya İlçe sınırları içerisinde bulunmaktadır. Ancak, bu yöremizin her iki ilçeye olan uzaklıkları, yaklaşık 25 kilometreyi bulduğu gibi, ulaşım sorunları had safhadadır.

Ankara'nın önde gelen üniversite yerleşkelerinin de bu bölge sınırı içinde oldukları ve nüfusunun da 200 000 civarında bulunduğunu dikkate alacak olursak, gerek Yenimahalle gerekse Çankaya Belediyelerinin ve merkezî idarenin, yurttaşlarımızın ihtiyaçlarına cevap veremediği ve hizmet sunumunda zorlandığı açıktır. Bu nedenle, merkezi Çayyolu olmak üzere, Bilimkent adıyla yeni bir ilçe kurulmasına ilişkin (2/525) sıra sayılı yasa teklifinin, çağdaş ve yaşanabilir bir Ankara için gerekli olduğuna inanmaktayım.

 

Genel Kurulun siz değerli üyelerinin daha fazla zamanını almamak için, özetlediğim bu duygu ve düşüncelerime burada son veriyor, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İçli.

Sayın milletvekilleri, bu teklifle ilgili olarak üç söz talebi var.

İlk söz, Sayın Mehmet Arslan'a ait.

Buyurun efendim.

Yalnız, çok kısa lütfen...

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kurulması düşünülen Bilimkent adındaki ilçenin, bir kısmı Çankaya İlçemize, bir kısmı Yenimahalle İlçemize bağlı. Yenimahalle İlçesi, Batıkent'le beraber, Çayyolu, Ümitköy, Konutkent'i de içerisine alacak şekilde çok geniş bir ilçemiz; hizmet götürülmesi açısından, gerçekten, büyük sıkıntı yaşanmakta. Bu Ümitköy tarafında yeni kurulan Konutkent'te 5 000 konut bulunmakta; sanıyorum, önümüzdeki sene, hizmete açılacak, imara açılacak ve buraya taşınma olacak. Biz de, buraya, Ümitköy veya Çayyolu adında bir ilçe kurulmasını destekliyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Cemil Çiçek, buyurun efendim.

CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçekten, hizmetin, yerinde, zamanında ve verimli sürdürülebilmesi bakımından, Ankara'nın, özellikle, Büyükşehir hudutları içerisinde kalan yerleşim merkezlerinin idarî taksimatının yeniden gözden geçirilmesinde fayda var ve gelişen nüfus sebebiyle de, yeni ilçelerin kurulmasında da zaruret var.

Geçtiğimiz haftalarda, yine, burada, bu konuyla ilgili müzakere yapıldı. Her partinin, Fazilet Partisi olarak bizim de verdiğimiz teklifler var; Batıkent gibi, Pursaklar gibi, Bahçelievler gibi. Şimdi, yeni bir ilçe daha gündeme geliyor; adı Bilimkent olur, Ümitköy olur, Çayyolu olur, ismi önemli değil; mühim olan, bu kanunun bir an evvel buradan geçmesidir. Fazilet Partisi olarak, biz, bunu destekliyoruz. Olumlu oy vereceğimizi arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Zeki Çelik; buyurun.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Ben de, diğer arkadaşlarım gibi, Ankara'da yeni bir ilçe oluşturulmasının zaruretine inanıyorum. Fazilet Partisi olarak, zaten, bu konuda tekliflerimiz de var. Olumlu oy kullanacağımızı bildiriyor, hayırlı olmasını temenni ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Sayın Bedük, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre, çok kısa olmak kaydıyla; buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim de Doğru Yol Partisi olarak, biraz evvel, Sayın Uluç Gürkan'ın vermiş olduğu ve "Bilimkent" adının verilmesini arzu ettiği ilçe konusunda "Ümitköy" adı altında bir teklifimiz vardı. Zaten, bir tesadüf olarak aynı güne de gelmiş. Bilmiyorum... O konuda da, yine, konuşacağız. Keşke, bu önergeler birleştirilmiş olsa. O zaman da, yine, gerekçelerimi ifade etmeye çalışacağım; ama, buna, bizim de olumlu yaklaştığımızı belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

3. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (2/178) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/344)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/178) taksim ve esas nolu 8.7.1999 tarihinde tarafımdan verilen 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını istiyorum. 22.11.2000

                                                   Rasim Zaimoğlu

                                                                    Giresun

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Zaimoğlu; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Orman Bakanlığında görev yapan orman muhafaza memurlarına fiilî hizmet zammının tanınması hakkında vermiş olduğum kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması için söz almış bulunuyorum; bunun için hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu konuya geçmeden önce, ülkemizin içinde bulunduğu ağır ekonomik bunalıma özellikle dikkat çekmek istiyorum; çünkü, bu konular birbirini tamamlıyor. Hükümetin yanlış ekonomi politikası ve kötü yönetimi, ülkeyi iki kez krize sürüklemiştir. Şubat ve kasım aylarında yaşanan ekonomik krizin derinliği konusunda, Sayın Derviş'in bile somut bilgilere sahip olduğu kanısında değilim.

Yarım saat sonra, kriz ekonomisinin ilk enflasyon rakamı açıklanacak, bakalım ne çıkacak; herkes, bunu korkuyla bekliyor. Şu anda, dolar 1 250 000 lira...

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - 1 300 000 oldu.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - 1 300 000 olmuş, arkadaşım ikaz ediyor.

... Nereye gideceği, ne yapacağı, nerede duracağı belli değil. Hiç kimse, değer kaybının yüzde 100'leri aştığı şu günlerde, ne yapacağını bilemiyor. Herkes şaşkın vaziyette... Herkes şokta... İşyerleri, fabrikalar kapanıyor... Şu anda, bu krizlerden sonra yaklaşık 1 milyon kişinin işsiz kaldığını öğrendim. Krizin vatandaşı nasıl vurduğu ise ortada. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, esnaf bile sokakta, herkes sokakta. Vatandaş ne iş yaparım diye düşünüyor. Artık, memleketimizde, hamallar bile iş arar durumda. 12 milyon işsiz insan çare bekliyor, iş istiyor. İnsanlar ne yapacaklarını şaşırmış vaziyette. Hükümetin ise üzerine sanki ölü toprağı serpilmiş, sanki Sayın Derviş kompleksi altında.

Şimdi, 15 günde 15 yasa masalıyla zaman kaybediyoruz. Hepimiz biliyoruz ki, 15 yasa bir haftada da geçer, yeter ki hükümet hareket etsin. Bakın, iktidar partilerine mensup 350 milletvekili var, hazır bekliyorlar, Meclis bekliyor, hepimiz bekliyoruz, muhalefet bekliyor; ancak, ortada hiçbir şey yok.

Değerli milletvekilleri, altı hafta geçti; ancak, hükümet o kadar hareketsiz ki, medya bile, Sayın Derviş'in sabah sporlarını ve kaldığı otel odasının döşemesini haber yapıyor. Oysa, gündemde, çözüm bekleyen dev sorunlar var. Soruyorum: Biz nereye gidiyoruz?  Size,  vatandaşlar  adına  soruyorum, allahaşkına, cevap vermenizi bekliyorum: Biz nereye gidiyoruz? Bunları yaratan hükümetin, çıkıp, vatandaş bir özür dilemesi gerekmez mi?! Herkes çıldırıyor, özür dilememesinden bile çıldırıyor. 65 milyon için, hiç olmazsa bir özür dileyiniz.

Sevgili arkadaşlarım, görünen o ki, ekonomik krizin çözümü, millî kaynaklardan geçiyor. Millî kaynakların başında da ormanlarımız geliyor. Ormanların korunmasında ise, en büyük görev muhafaza memurlarına düşüyor. Gece gündüz demeden, kar tipi demeden mesaisiz 24 saat görev yapan, ormanlarımızı bekleyen, yangından yangına koşan, ormanların ıslahı için bizzat zehirli ilaç kullananlar, orman muhafaza memurlarıdır.

650'si Giresun'da olmak üzere 11 000 orman muhafaza memuru vardır. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir özveri görülmemiştir; ancak, böyle büyük bir özveriyle görev yapan orman çalışanları unutulmaktadır.

Bakanlık, orman yangınlarını önlemek için, kesenin ağzını açmış; ancak, orman çalışanlarını unutmuş görünüyor. Sayın Bakan, özveriyle çalışan bu insanları nasıl unutuyorsunuz; onları ne zaman hatırlayacaksınız? Gerek ordu mensupları gerekse emniyet mensupları, 5434 sayılı yasanın, Emekli Sandığı Yasasının 32 nci maddesinin ilgili bendindeki haklardan yararlanmaktayken, ormanlarımızın bekçileri fiilî hizmet zammından yararlanamamaktadır. Bu, eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bu cefakâr insanlara, fiilî hizmet zammının verilmesi ve onurlarının teslim edilmesi için, partilerüstü bir gayretle desteğinizi bekliyorum.

Değerli arkadaşlarım, yaşanan ağır ekonomik krizler, toplumun her kesimini vurdu. Gazetelerde her gün yüzlerce haber var. Ben, bunlardan bazılarını buraya getirdim. Bakın, borcu nedeniyle cinnet geçiren, dolar borcu nedeniyle intihar eden, gelecekten ümidini kesen vatandaşlarımız, maalesef, her gün haberlerde; yüzlerce yorumlar, yüzlerce yazılar var.

Hükümetin ortaya koyduğu kötü yönetim nedeniyle toplumsal cinnetin eşiğine gelmiş durumdayız. Eğer çözüm bulunamazsa, bu işin sonu kötüye gidiyor görünüyor. Toplumsal olayları engellemek çok zor olacaktır diye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu, lütfen konuşmanızı toparlayınız.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, ben, tebdili kıyafet, 15 gündür vatandaşın içerisinde geziyorum. Sizi buradan ikaz ediyorum. Değerli iktidar partimizin milletvekilleri eğer, sokağa çıkamıyorlarsa, baksınlar, tebdili kıyafet bir gezmeye çıksınlar. Lütfen, vatandaşın içerisine girin.

Bakın -söylüyorum- bugün, Türk ekonomisine 1 milyar dolar girdi sağlayacak fındık üreticisi bile gübre bekliyor. Fındık üreticisi için gübrenin ne olacağı  belirsiz  vaziyette.  Yarın,  öbür  gün  1 milyar dolarlık gelirden bile olabiliriz.

Onun için, ben, burada, sizlerin özellikle bir kere daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu sıkıntıları aşmamız lazım; hep beraber aşmamız lazım. Toplumda kriz o kadar geniş kapsamlı ki, kimsenin masal dinleyecek bir hali de kalmamış. Ben, size, gelin, bunları, Meclis olarak, Türkiyemizin yüce menfaatları doğrultusunda, hep beraber halledelim, hep beraber çözelim diyorum.

Hepinize, en derin saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Zaimoğlu.

Önerge üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - İktidar partilerini bekliyoruz.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sen baştan kaybettin.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - İktidar partilerinin ne yaptığını gördük.

BAŞKAN - Son önergeyi oktuyorum:

4. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Ankara İlinde Ümitköy Adı ile Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin (2/116) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/345)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

28 Haziran 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve Başkanlıkça havale edildiği komisyonda bugüne kadar görüşülemeyen Ankara İlinde Ümitköy Adı ile Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim. 12.1.2001

                                          Saffet Arıkan Bedük

                                                                    Ankara

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Bedük'ü davet ediyorum.

Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara İlinde Ümitköy adında bir ilçe kurulmasıyla ilgili vermiş olduğum kanun teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili önergem üzerinde, teklif sahibi olarak söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz evvel Sayın Uluç Gürkan'ın vermiş olduğu önergeyle hemen hemen örtüşüyor. Eğer, ben, hakikaten bunu bilmiş olsaydım, daha da farklı bir şekilde bir araya gelebilirdik. Çünkü, adı Bilimkent olmuş, Ümitköy olmuş önemli değil; ama, önemli olan, bir ihtiyacın tespiti ve Meclisin buna el koyması hadisesidir.

Başkent, bir ülkenin vitrinidir; başkent, bir ülkenin gelişmişliğinin, uygarlık düzeyinin, modernleşmenin göstergesidir; başkent, bir ülkenin geçmişidir, bugünüdür ve geleceğidir. Dolayısıyla, başkentin altyapı ve üstyapıyla ilgili ihtiyaçlarının ve yönetim eksikliğinin mutlaka giderilmesi gerekir. Artık, bu yönetimle gitmesi fevkalade zordur. Yeni bir yönetim ve yeni bir kanunla yönetilmesinin yararlı olacağı inancını taşıyorum ve bu arada da, idarî taksimatın değişikliği zaruretini, özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Ümitköy adı altında kurulacak olan bir ilçeye neleri düşündük; şunları düşündük: Çankaya bölgesine dahil olan bir Beytepe var. Bu Beytepe'de şu anda 35 000 kişi ikâmet ediyor. Yapılacak olan yeni inşaatlarla beraber, 50 000 kişiye çıkacak. Diğer taraftan, Yenimahalle İlçesine bağlı Çayyolunda 150 000 kişi yaşamaktadır. Alacaatlı ve Dodurga Köyü bölgesinde devam eden inşaatlar tamamlandığında ise, nüfus 200 000'i geçecek. Ayrıca, bu bölgede, Şehitali Köyünde ve Kent Koop'un Ballıkuyumcudaki Köyünde, inşaatlara başlanmak üzeredir.

Netice itibariyle, bu bölge, Bayındırlık Bakanlığının, yaptığı planda 450 000 nüfus olarak öngördüğü; şu anda da, değişiklik yapmak suretiyle,  1 000 000 nüfusu hedeflediği bir yerleşim alanıdır.

Ayrıca, yine, bu bölge hudutları içerisinde ikinci organize sanayi bölgesi yapılmaktadır, serbest bölge alanları gerçekleştirilmektedir ve Temelli'ye kadar uzanan bir hinterlant üzerinde yeni bir yerleşim alanını görmek durumundayız.

Ayrıca, yine bu yerde, şu anda Çankaya, ODTÜ, Bilkent, Başkent ve Hacettepe Üniversitelerinin bulunduğunu görüyoruz. Bunların yurtları da burada. Yükseköğrenimdeki gençlerin önemli bir kesimi de yine burada ikâmet etmektedir. Dolayısıyla, yerel yönetimlerin yaptıkları hizmetlerden en fazla etkilenen kesim, yine gençlik kesimi olmaktadır. Yine, bu bölgede, Gazi Üniversitesine ayrılan çok geniş bir alan vardır. Dolayısıyla, burası, bilim ve kültür merkezi olması itibariyle de, gerçekten, gelişmeye fevkalade müsait ve imkân dahilinde olan bir konuma doğru gitmektedir.

Yine, bu bölgede, kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili ayrılan yerler var, gerçekleştirilen yatırımlar var, yapılan inşaatlar var. Bütün bunların hepsini dikkate aldığımızda, Yenimahalle ve Çankaya Belediyelerinin de buraya 25-30 kilometrelik mesafede olduğunu düşünürsek -şu anda Çayyolu bölgesi, Korukent bölgesi ve diğer yerlerimiz, Yenimahalle'ye 30 kilometre mesafede- buradaki vatandaşlarımız, iş ve hizmetlerini yürütmek için Yenimahalle'ye, Beysukent tarafı da Çankaya'ya doğru gitmektedir ve özellikle hizmetler bakımından özellikle maliyet unsurları artmakta, verim düşmekte, kalite ve standart da düşmektedir. Yine, buradaki vatandaşlarımız, akşam ve sabahları, özellikle trafik bakımından da çok büyük sıkıntı çekmektedirler.

Değerli milletvekilleri, uzaklığın getirdiği koordinasyonsuzluk, çöp hizmetlerinde, yapı denetim hizmetinde, yeşil alanların düzenlenmesinde, parkların yapımında, sağlık hizmetlerinin verilmesinde ve asfalt hizmetlerinde, âdeta, yerel yönetimler bakımından, belediyeler bakımından yetişilemeyecek kadar fevkalade yoğun bir hizmet trafiğiyle karşı karşıya kalmaktayız.

İşte, bu sebeple, biraz evvel de kabul edilen kanun teklifiyle beraber... İlave edilen kısımlar var; yani, Temelli bölgesine doğru giden kesim ve özellikle serbest bölge ve ikinci organize sanayi bölgesi eksikliği de var. Onları da birleştirirsek, bu kanun teklifinin, gerçekten, diğeriyle birleştirilmek suretiyle görüşülmesinin yararlığı olacağı inancını taşıyorum ve ümit ediyorum ki, Başkanlık, bunu gerçekleştirecektir.

Başkentimizin, çağdaş, modern ve ileri ülkeler seviyesindeki başkentler düzeyinde bir altyapı ve yönetim anlayışına sahip olması bakımından böyle bir idarî taksimatın gerçekleştirilmesinde fayda olduğunu belirtiyor ve eğer İçtüzük müsaade ederse, iki teklifin birleştirilmesinin de yararlı olacağını ümit ediyorum.

Onun için, öncelikle, bu teklifimin kabulünü, biraz evvelki şekliyle, kabul edildiği şekliyle takdirlerinize sunuyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Şimdi, Sayın Yahnici konuşacaklar.

Sayın Yahnici, buradan mı, oradan mı konuşursunuz?

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Yerimden efendim.

BAŞKAN - Peki, buyurun efendim, mikrofonunuzu açıyorum.

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Efendim, bugün, aynı mahiyette iki tane teklifin Genel Kurulca kabulü gündeme geldi; birisi Sayın Gürkan'ın, birisi de Sayın Bedük'ün. Her ikisi de hemen hemen aynı konuyu ihtiva ediyor. Yalnız, zannediyorum, hem gerekçelerinde hem de işin şekillenmesinde bazı farklılıklar var. Benim, bir Ankara milletvekili olarak kanaatim ve inancım, teklifler doğrudur. Sadece, diğer örneklere ilave olarak, bir örnek vermek istiyorum: Bugün, Ümitköy dediğimiz yerleşim merkezi ile bu merkezin bağlı olduğu ilçe arasında iki tane başka ilçe vardır; yani, Etimesgut ve Sincan İlçelerinden geçerek Yenimahalle'ye ulaşıyoruz. Artık, bu bir zaruret halini almıştır; işlemler yürümemektedir, vatandaş tapu işlemlerini bile yürütememektedir. Teklifler bu anlamda doğrudur. Mümkünse, birleştirilerek bu manada bir kanunun çıkması isabetli olacaktır.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yahnici.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan ve 57 arkadaşının, bankalar yeminli murakıp raporlarını zamanında işleme koymayarak özel bankaların içinin boşaltılmasına neden olduğu, kamu bankalarında görev yapan bürokratların yargıya gönderilmesini engellediği, Merkez Bankası başkanı hakkındaki Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu uygulamadığı ve bankayı yabancı bir şirketin denetimine açtığı, para politikasında pasif kalarak spekülasyonlara göz yumduğu, bu suretle haksız rantlara yol açtığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı Sayın Recep Önal hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - Konya Milletvekili Veysel Candan ve 57 arkadaşının, bankalar yeminli murakıp raporlarını zamanında işleme koymayarak özel bankaların içinin boşaltılmasına neden olduğu, kamu bankalarında görev yapan bürokratların yargıya gönderilmesini engellediği, Merkez Bankası Başkanı hakkındaki Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu uygulamadığı ve bankayı yabancı bir şirketin denetimine açtığı, para politikasında pasif kalarak spekülasyonlara göz yumduğu, bu suretle haksız rantlara yol açtığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı Recep Önal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1)

BAŞKAN - Bu görüşmelerde, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç sayın üyeye ve son olarak da, hakkında soruşturma istenmiş bulunan Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'a söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır. Gruplar adına konuşma yapılmayacaktır. Bu sebeple, yetmemesi halinde, mutat olduğu üzere, sürelere 2'şer dakika ekleme yapacağım. Lütfen, konuşmacılar buna dikkat etsinler.

Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 20.3.2001 tarihli 71 inci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu sebeple, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun ve Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı.

Şimdi, önerge sahibi olarak, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan konuşacaklar.

Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan soruşturma önergesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hatırlanacağı üzere, 57 nci hükümet, IMF ile stand-by anlaşması yapmış ve bu anlaşmanın üç yıllık süresi içerisinde, 14 ayda iki defa krizle karşı karşıya gelmiştir. Bu süre içerisinde, Sayın Recep Önal, bir dönemde, Hazine ve Merkez Bankasından sorumlu devlet bakanıdır.

Biraz sonra, resmî belgelerden aldığım notlarla konuyu takdim etmeye çalışacağım; ancak, konuya girmeden önce, açık ve net olarak şu hissiyatımı ifade etmek istiyorum: Daha önce, Enerji Bakanıyla ilgili olan gensoruda DSP ve MHP'liler destek verdi; MHP ile ilgili olan gensoruda Bayındırlık Bakanı hakkındaki gensoruda, yine, diğer hükümet ortakları destek verdi; Şimdi, ümit ediyorum ki, konuyla ilgili, sayın milletvekillerimiz, tarafsız bir gözle, vicdanî değerleri ölçüsünde oylarını kullanacaklardır. Yani, şu hatırlatmayı, özellikle, yapmak istiyorum: Soruşturmalar, bir temizleme ve paklama operasyonu haline dönüşmesin.

Değerli arkadaşlar, şimdi, konunun birinci kısmı, Meclis Başkanvekilimizin de ifade ettiği gibi, murakıp raporlarının geciktirilmesi, zaman aşımına uğraması ve zamanla soygunun büyük boyutlara ulaşmasıyla ilgilidir. Bakın, burada ifade ediyorum, açık ve net. İki tane örnek vermek istiyorum; bir tanesi Egebank, bir tanesi de Etibank'tır. Her iki kurumun da, bankanın da sorumluları tutuklu bulunmaktadır. Egebank murakıp raporu 23 Haziran 1999'da yazılmış ve Hazine Müsteşarlığına gönderilmiştir. El koyma tarihî 22 Aralık 1996'dır; yani, altı ay sonra el konulmuştur. DGM'de açılan davanın konusu, çıkar amaçlı suç işlemek ve teşekkül oluşturmaktır. Savcı, iddianamesinde aynen şunları yazmakta: "1998-1999'da banka tam bir soyguna tabi tutulmuştur. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildiği gün, zarar 1 milyar 200 milyon dolardır. Bünyesinde 18 şirket kurmuştur. Yurt içinde ve yurt dışında üst düzey siyasilerden -bunun altını çiziyorum- destek görmüştür. Gecikme esnasında, banka, 33 trilyonluk ilan ve reklam vererek, bu reklamlarla 150 milyon dolar daha mevduat toplamıştır."

Bankanın avukatı, resmî tutanaklardaki ifadesinde aynen şunları söylüyor: "Soygunun üç ayağı var; bankacılar, bürokratlar ve siyasetçiler. Parlamentonun, üzerindeki bu gölgeyi, şaibeyi atması için, mutlaka bu soruşturmaya olumlu oy vermek, konunun yargılaması değil konunun soruşturulması gerekmektedir." Avukat aynen devam ediyor: "Siyaset ayağına ulaşılamadı. Egebank, kamu bankalarının verdiği teminatla, Halk Bankasından alınan mektuplarla bir kuruş bedel ödenmeden alındı." Bunlar çok önemli şeyler değerli arkadaşlar. Dahası var; diyor ki: "Soygunun açığa çıkmasını hükümet yetkilileri engellemektedir." Bunlar ciddî iddialardır. Bu itibarla, bunların mutlaka soruşturulması gerekir.

Hatırlanacağı üzere, Sayın Recep Önal, daha önce banka murakıplığı yapmıştır; yeminli murakıplığın ne olduğunu çok iyi bilir, raporların özelliklerini de çok iyi bilir. Bakın, Etibankla ilgili olarak: Bakan, Sayın Recep Önal; Hazine Müsteşarı, Selçuk Demiralp. Banka Murakıp, rapor 1: 31 Ocak 2000, zarar 97 trilyon. Buna hiçbir işlem yapılmıyor. Rapor 2: 15 Haziran 2000, zarar 137 trilyon. Buna da hiçbir işlem yapılmıyor. Rapor 3: 9 Ekim 2000; nihayet, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu konuya el koyuyor, bir süre de orada bekliyor ve nihayet, DGM'ye suç duyurusu ve bir yıl sonra, bugünlerde, banka patronu tutuklanıyor. Savcı, iddianamede şunları söylüyor: "Kötü niyet vardır. Kıbrıs-Newyork Offshore Limitet Şirketi aracılığıyla büyük soygun işlenmiştir; 3 ilâ 6 yıl hapsi gereklidir."

Demek oluyor ki, soruşturmanın birinci bölümünde şu soruyu Sayın Bakana yöneltiyorum: Bu murakıp raporları neden bekletilmiştir? Yargıya zamanında neden intikal etmemiştir, soygunun boyutu neden büyütülmüştür ve büyümesine sebep olunmuştur?

İkincisi, çok önemli kamu bankaları. 20 ila 40 milyar dolar görev zararından bahsediliyor. Tabiî, burada kamuoyu yanıltılıyor; buradaki görev zararı, çiftçiye verilen, Devlet Demiryollarına falan verilenlerden dolayı görev zararı değil, büyük çoğunlukla batık kredilerdir. Şöyle diyelim: Eğer, bu, 20 milyar dolar ise, bunun içerisinden çiftçiye verilen, belki, yıllara bağlı 1-2 milyar dolar yoktur; diğeri hepsi batık kredilerdir. Hatta, aile fotoğrafında bulunan insanlar şimdi yurt dışındadır; bazılarının oğlu tutuklu babası dışarıda, bazılarının çocukları dışarıda babaları tutuklanmıştır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakana, kamu bankalarıyla ilgili sorumuz şu: Elimizdeki belge "Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı" antetli yazıdır. Sayın Bakan, bu yazıda, kamu bankası yöneticilerine diyor ki: "Sizler, Halk Bankasının Emlak Bankasının ve Ziraat Bankasının 1997 ve 1998 yıllarını incelemişsiniz..." Bu hesaplarda, Yüksek Denetleme Kurulu şunu söylüyor: "Yeminli murakıplarca incelenmesi, soruşturulması ve yargıya suç duyurusunda bulunulması." Bu yazı skandal bir yazı, üzerinde "gizli" ibaresi var ve Sayın Bakan, bu yazısıyla diyor ki "Yeminli murakıplara havale edilen konuları, Türk Ceza Kanunu kapsamında değil, Bankalar Kanununa göre yapın ve yukarıdaki işlemleri yeniden gözden geçirin." Yani, bunları bırakın, vazgeçin, bunları denetlemeyin anlamına gelecek sözler. Maalesef, çok skandal, devletin resmî arşivlerinden bir yazı. Sayın Bakanın bu yazıya da cevap vermesi gerekir; daha doğrusu, milletvekillerimizin, bu belgelere göre oylarını vermesi gerekir.

Bir diğer önemli -üçüncü- konu da şudur: Merkez Bankası Başkanı Sayın Gazi Erçel'dir; hakkında, Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesine göre suç duyurusu vardır. Böyle bir insanı Merkez Bankasının başında tutmak suçtur. Neden?.. Olayın iç yüzüne baktığımız zaman... Türkbank özelleştirilecektir. Hükümette Başbakan Mesut Yılmaz'dır.  Talip olan, bankayı almak isteyen Korkmaz Yiğit'tir. Pazarlıklar devam ediyor, devreye Emniyet Genel Müdürlüğü giriyor arkadaşlar; deniyor ki: "Türkbankın özelleştirilmesinde birtakım ciddî sıkıntılar vardır, buna mani olun." Şimdi, yazı, Merkez Bankası Başkanlığına geliyor, sumen altında bekletiliyor. Yazının biri de -o zamanın Başbakanı, Sayın Mesut Yılmaz- Başbakanlığa gönderiliyor. Başbakanlıkta yazının girişi var; araştırıldığı zaman, evrak Başbakanlıkta kayboluyor. Her nedense, hiçbir evrak kaybolmadığı halde, Türkbankla ilgili evrak kayboluyor. Bu da, ayrıca, hükümet için bir sorundur.

Şimdi, bu bankayla ilgili olarak, Başbakanlık Teftiş Kurulu inceliyor, konuları detay olarak inceliyor ve neticede, Gazi Erçel'in, evrak saklamaktan dolayı, görevini ihmal ettiğinden dolayı yargılanmasını istiyor. İşte, böyle bir rapor, kendi müfettişlerinin yazdığı rapor Başbakanlıkta bir yıl bekletiliyor. Ben, neden bekletiliyor diye merak ettim; Sayın Başbakan o dönemde kriz vardı, bunu açıklarsak sıkıntı olurdu anlamına gelen bir açıklama yapıyor.

Değerli arkadaşlar, çok enteresan bir cümle okudum; diyor ki:"Bütün dünyada kanalizasyonlar alttan akar; ama, bir tek Türkiye'de üstten akıyor." Şu verdiğim iki banka örneği, kanalizasyonların, pisliklerin, çirkefliklerin artık açıktan aktığının açık örneğidir.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, Ziraat Bankasıyla ilgili. Ziraat Bankasının özel bankalarla ilişkilerine bakıyoruz. Gazi Erçel istifa etmiş, Ziraat Bankası günlük açık vermeye devam ediyor, kriz günü gelip yaklaşmış. O günlerde -Sayın Bakanın nerede olduğunu bilmiyoruz tabiî- Ziraat Bankasının likit paraya ihtiyacı vardır, açığı 1 katrilyondur. Hazineye müracaat ediliyor, Merkez Bankasına müracaat ediliyor "bize para verin, sıkıntıdayız" deniliyor, "siz borçlanın, gecelik nasıl isterseniz öyle borçlanın" cevabı alınıyor ve arkadaşlar, cumhuriyet tarihinin, dünyanın ekonomi tarihinin en büyük skandalı işleniyor, yüzde 7 500 ile yüzde 10 000, yani, 1 katrilyon açığa, Ziraat Bankası açığına 3 gece için 1,8 katrilyon devlet faiz ödüyor.

Değeri arkadaşlar, bunları araştırmayacaksak, bunları soruşturmayacaksak ve bunlara neden olan kişiler sorgulanmayacaksa, o zaman bu milletvekillerinin görevi nedir, bu halk bize hangi görevi verdi, biz ne yapmak istiyoruz; bunun üzerinde durmak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen, toparlayınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değeri arkadaşlar, Merkez Bankamız, IMF'nin talebiyle, cumhuriyet tarihinde ilk defa, bedel ödenerek yabancılar tarafından inceleniyor -bir ülkenin Merkez Bankası, tabiri caizse, yatak odası misali, mahrem olan bir yerdir- kamuoyundan gizlice denetletiliyor, bunun için bir ücret ödeniyor, çıkan raporlar da kamuoyuna bildirilmiyor ve saklanıyor.

Yapılan bu gizli inceleme, gerek dünya piyasalarında gerek içeride     -kamuoyunda- güvensizlik ortamının oluşmasının ve bu krizin artmasının asıl nedeni olmuştur. Bu, aslında, dolarla, markla, dövizle izah edilemeyecek kadar büyük bir skandaldır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Merkez Bankası, yabancı denetçi bir firma tarafından denetleniyor ve bu, maalesef, cumhuriyet  tarihinde ilk defa oluyor. Oradaki bilgiler gizlidir; milletvekilleri de o bilgilere ulaşamaz. Sayın Bakan, bu, ülkenin itibarıyla oynamaktır.

Sorarım size: Siz, ABD'nin, Almanya'nın, Fransa'nın Merkez Bankasını denetleyebilir misiniz, bir firma tutup denetletebilir misiniz? Peki, 75 yıldır işbaşına gelen hükümetlerin hiçbirinin aklı yok muydu, itibarı yok muydu da böyle bir yola girmedi? İşte, güvensizlik ortamının, piyasalarda hâlâ devam eden istikrarsızlığın temel nedeni, bu raporların dışarıya sızması ve tüyo verilmesidir.

Değerli arkadaşlar, çok enteresan bir tespit var. Bu kürsüden hükümete, müteaddit defalar, ısrarla, krizin geleceğini ifade ettik ve "yaptığınız iş değildir, dolar ve mark baskı altına alınamaz; bunlar serbest piyasada oluşur. Bir tarafta liberal ekonomi, bir tarafta baskı; bu yanlıştır" dedik ve hükümet, krizlerden sonra yanlışı anladı.

Değerli arkadaşlar, büyük bir skandaldan daha bahsedeceğim; Sayın Bakan, çıkıp bunu burada cevaplamalıdır. Sabahleyin karar alınıyor, birtakım ilgili olmayan milletvekilleri bile Başbakanlığa davet ediliyor, purolu eski bakanlar filan geliyorlar, birtakım istişareler yapılıyor ve sabah 9.00-12.00 saatleri arasında, 685 000-700 000 liradan 3,2 milyar dolar satılıyor, aynı gün saat 17.00-18.00'lerde dolar 950 000 lira oluyor. Mademki bu derece serbest bırakacaktınız -serbest piyasaya geçip- doların bu yönde oluşacağını bilmiyorsanız, Sayın Bakan, o kürsüde niye oturuyorsunuz? Evvela bunu soruyorum.

Sayın Bakan bir gazeteciyle konuşuyor, gazeteci soruyor: "Hiç istifa etmeyi düşündünüz mü?" Bakan cevap veriyor: "İstifa etmek istiyordum, partim bırakmadı. O benim özelimdir, fazlaca açıklama yapamıyorum."

Değerli arkadaşlar, hükümet bir derviş getirdi; ama, şunu söyleyeyim: Bu hükümetin dervişe değil, cenaze levazımatçısına ihtiyacı var. (FP sıralarından alkışlar) Yani, bu hükümetin defin işlemlerini yapacak olaya ihtiyacı var.

Şimdi, bir milletvekili arkadaşım... Özellikle, hep doğruluktan bahseden MHP'lileri bir kere daha burada uyarıyorum. Eğer, bu oylamaya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan, son cümleniz için açıyorum.

Buyurun.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamamlıyorum.

Eğer, bu oylamanın makineyle yapılmasını ve kimin ne oy verdiğini... Dürüstlük edebiyatı yapan arkadaşları bir kere daha uyarıyorum. Biz, burada, birisinin yargılanmasını değil, bu olayların soruşturulmasını istiyoruz. Bu işin siyasî bir tarafı yoktur. Eğer, bu anlattığım bilgi ve belgeleri istiyorsanız, hepinize, resmî, devlet arşivlerinden, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarından, ayrı ayrı takdim edebilirim.

Ümit ediyorum ki, milletvekili arkadaşlarım bu çalışmamıza olumlu oy verecekler; ülkenin daha fazla krize, yanlışlara... Hiç kimsenin yaptığının yanına kâr kalmaması noktasında olumlu bir adım olacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Şahsı adına, ilk söz, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı'ya ait.

Sayın Sobacı?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu soruşturma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.

Ülkemiz, Kasım 2000 krizinin ardından 22 Şubat 2001 tarihinde ekonomik bir depremle sarsılmış bulunmaktadır. Ne yazık ki hükümetimiz, muhalefet partilerinin yapıcı uyarılarına, sivil toplum teşekküllerinin itirazlarına duyarsız kalarak, halkımızın ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak bir programı, anlaşılması güç, dayatmacı bir zihniyetle uygulamıştır.

Bu program, enflasyonu düşürme amaçlı gözükmekle beraber, sadece kur çıpasıyla  yönlendirilen parasal, yani moniter politikalara dayalı tek ayaklı bir program olup, en önemli iki ayağı, kamu maliyesinin güçlendirilmesi ve üretimle bütünleştirilmesi konuları ihmal edilmiş, dolayısıyla sosyal yönü de olmayan bir programdı.

Türkiye, IMF kuruluşunun üyesidir ve zaman iyi ilişkiler içinde olacaktır; ancak, hükümetimiz, teslimiyetçi bir yaklaşımla IMF ve bürokrasinin güdümüne girmiştir. Öyle ki, sanki ülkede ekonomiyi bilen kimseler yokmuş gibi, sahibinin gazetelere verdiği beyanatla Yaşarbankı batıran bir kişi Merkez Bankasına ve Ziraat Bankasının batmasında en büyük rolü oynayan, acze düşüren bir kişi de Hazine Müsteşarlığına getirilmiş ve bu bürokratlarla, IMF yetkililerinin yönetimiyle hükümet siyasî otorite bakımından acz içine düşmüştür. Esas burada felakete sürüklenen olay budur.

Anamuhalefet partisi olarak birçok uyarımız içinde, özellikle 2000 ve 2001 yılı bütçelerinin görüşülmesinde, Bankalar Yasasının iki kez komisyonlarda ve Mecliste görüşülmesinde, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının görüşülmesinde, bankalarla ilgili genel görüşme tartışmalarında -9.12.2000 tarihinde- bu konular, bu kürsüden, tarafımızdan derinlemesine dile getirilmiş; ancak, malî sektörümüzdeki yozlaşma ve zayıflıklar ile bu olumsuz gelişmelere meydan veren ihmaller, yapılan yolsuzluklar, soygunlar ve yandaşları koruma konusunda gerekli uyarılarda bulunmamıza rağmen, herhangi bir tedbir alınmamış ve sayısal çoğunluğa dayanarak, yine dayatmacı zihniyetle, burada, arzu edilen şekilde kararlar alınmıştır.

Sayın Bakan, genel görüşme önergemiz ve hakkında verilen gensoruyla ilgili  konuşmasında "temel ilkemiz, tam aleniyet ve şeffaflıktır"  -zabıtlardan aynen okuyorum- demesine rağmen, gerçekleri Yüce Meclisten ve halkımızdan gizlemişlerdir. Bunların en çarpıcı örneği, bizzat, kamu bankalarıyla ilgili yıllar önce getirdiğimiz yazılı ve sözlü suallere doğru cevap verilmemiş, kamu bankalarının 20 milyar doların üzerindeki görev zararlarının ne şekilde halledileceği suallerimiz, maalesef, ciddî olarak ele alınmamıştır; ama, bugün, şubat krizini esas ateşleyen ve krize sürükleyen olayın, maalesef, kamu bankalarının görev zararlarının olduğu artık ortaya çıkmıştır.

Hükümet, IMF şemsiyesi altına sığınırken, diğer taraftan faiz, enflasyon ve devalüasyon lobisinin oyuncağı haline gelerek, bu oyunda yenik düşmüştür. Ekonomik istikrarın sağlanmasında, siyasî istikrar şarttır; ancak, hükümetimiz, ülke genelinde siyasî istikrarı sağlayacak yerde, hükümetin yıkılmaması için hükümet içinde siyasî istikrarı sağlamayı yeğ tutmuş ve yoksullukta da istikrarı sağlamıştır. Kaldı ki, hükümet ortakları "uzlaşma, uzlaşma, uzlaşma" diye, karşılıklı menfaat bölüşmesinde uzlaşmışlardır.

Ekonomik refahla doğru orantılı olan demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü konuları hiçe sayılarak, sadece sayısal çoğunluğa dayalı bir yönetim benimsenmiştir. Halkımız perişandır; gelir dağılımı daha da yozlaşmıştır, ekonominin dinamikleri sarsılmış, dengeler bozulmuştur. Çiftçi, işçi, esnaf, memur, emekli, dul, yetim, velhasıl dargelirliler perişandır. Halkın büyük bölümü, dünya yoksulluk sınırına itilmiştir. Halkı bezdiren enflasyon, tırmanışa geçmiştir ve bugün açıklanan enflasyonla, yıllar sonra, tekrar, maalesef, iki haneli aylık enflasyonlarla karşı karşıya kalmış durumdayız. Tüccar, sanayici çökmüştür; ayakta kalan ise, dış ilişkilerde bulunan birkaç büyük kuruluştan ibarettir.

Bir gecelik faizler yüzde 7 500'lere fırlarken, ülke, yüzde 40 fakirleşmiş; gayri safî millî hâsıla, 2000 yılında 199 milyar dolar iken, hemen geçtiğimiz şubat ayında hedef 215 milyar dolardan 165 milyar dolara gerilemiştir. Bu durum karşısında, OECD üyesi 24 ülke arasında -malumlarınız olduğu veçhile üyesi bulunmaktayız- kişi başına gelirde 2 800 dolardan, 2 000 doların altına düşerek, dünyadaki fakir ülkeler arasına sürüklenmiş durumdayız.

Devletin dışborç ödeme yükü artmış, borsa, tarihinin en büyük günlük çöküşüne maruz kalmıştır. Değerli arkadaşlarım, borsadaki 14 aylık çöküşün yekûnu 106 milyar dolardır. Dolayısıyla, 2001 hedefleri tamamen şaşmış durumdadır.

Bütçe konuşmasında belirttiğimiz gibi, sırf Avrupa Birliğinin eşiğinde, Maastricht Kriterlerini tutabilmek için, gerçek olmayan rakamlarla, gayri safî millî hâsıla içindeki bütçe açıklarının çok küçük gösterilmesi, bu devletin ciddiyetine de yakışmamıştır; çünkü, devleti idare edenler, başta Sayın Başbakanımız ve bakanlar olmak üzere, daha, ekonomik depremin iki gün öncesine kadar, stabilizasyon programının uygulanacağını ve ülkenin günlük güneşlik olduğunu beyan etme aczinde bulunmuşlardır.

Değerli arkadaşlarım, kamu borçlanma gereği, giderek artmıştır. Dolayısıyla, devamlı söyledik bu kürsüden; içborç durumunda olan ve o gün yetkililer tarafından inkâr edilen, ama, bugün Hazine tarafından kapatılması öngörülen devlet bankalarının görev zararlarıyla beraber içborçlar ve dışborçlar, bir yıllık gayri safî millî hâsılamız seviyesini geçmiştir. Dolayısıyla, Maastricht Kriterlerine göre, eğer, bir ülkenin borç stoku, gayri safî millî hâsılasının yüzde 60'ını geçerse, o devlet, kredibilitesini tamamen yitirir. Türkiye, şu anda, kredibilitesini yitirmiştir ve uluslararası rating kuruluşları, dün açıklama yaparak, Türkiye'ye güvensizlik notu vermişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu gidiş bir felakettir. Felaketin tetikçileri, bizatihi, hükümet, Sayın Başbakan, ilgili bakanlar ve zamanında tedbir almayan, başta bankacılık sektörü olmak üzere, bankalardan sorumlu Hazine, Merkez Bankası ve diğer yetkililerdir.

Gelinen bu tablo karşısında, hükümet ve ilgili bakan, suni olarak tertiplediği yandaş kuruluşların ve bazı medya kuruluşlarının destekleriyle, gerçekleri halktan gizlemiş, ekonomik depremden -biraz önce söylediğim gibi- bir gün öncesine kadar, gerçekleri tamamen kamufle etmişlerdir. En acısı da, hükümet, anayasal suç işlemiştir -bakınız, buradan söylüyorum- zira, Anayasanın 5 inci maddesinde yer alan, devletin temel amaç ve görevlerini yerine getirmemiş; 8 inci madde uyarınca, yürütme yetki ve görevlerini kötüye kullanmış; 167 nci maddede açıkça belirtilen, piyasaların denetimi ve dışticaret düzenlemesini yapmamıştır. Ayrıca, maalesef, 172 nci madde uyarınca tüketicilerin, 173 üncü madde uyarınca da esnaf ve sanatkârların korunması hususları ihmal edilerek, ilgili yasalar ve Anayasa hükümet tarafından çiğnenmiştir. Dolayısıyla, bizim burada amacımız, şahsına çok saygı duyduğum, çok eski bir dostum olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkun, lütfen toparlar mısınız.

ALİ COŞKUN (Devamla) - ... Sayın Bakanı rencide etmek ya da onu sıkıntıya sokmak değildir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, bu oyunun oyuncularını, soyanları ve soyduranları açığa çıkaracak tek kişi Sayın Bakandır. Benim arzum, burada, bu gerçeklerin görüşülmesidir; çünkü, kasım ayındaki görüşmemde, görüşmenin sonunu bir fıkrayla bitirmiştim ve "bu size ibret olsun" demiştim. İbret alınmadı. Sayın Bakandan rica ediyorum -dürüst bir kişiliği vardır- burada, gerçekleri söylesin, bu soygunun siyasî ayağını ortaya çıkarsın ve böylece, ülkenin, gelecekte, yeniden ekonomik depremlere sürüklenmemesini sağlasın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun.

İkinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı'ya ait.

Buyurun Sayın Paçacı. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik bunalımını yaşamaktadır ve maalesef, kriz, her geçen gün, derinleşmeye devam etmektedir.

Anasol omurgalı hükümetler göreve geldiği tarihten itibaren, Türkiye, her yıl maalesef ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştır; 1998 krizi, 1999 krizi, 2000 krizi ve nihayet, 2001 krizi...

Başta Sayın Çiller olmak üzere, Doğru Yol Partisinin bütün ikazlarına rağmen, 57 nci hükümetin hatalı ve yanlış programı, yani IMF ile birlikte 2000 yılı başında uygulamaya koyduğu stand-by programı, ülkemizi, maalesef, ekonomik çöküşe sürüklemiştir.

İçinde insan olmayan, kura baskı yaparak ekonomik dengeleri altüst eden bu programın Türkiye adına niyet mektubunu, Hazineden sorumlu Bakan sıfatıyla Sayın Recep Önal ile dönemin Merkez Bankası Başkanı Sayın Erçel imzalamışlardır.

Bir bürokrat olarak Sayın Erçel, zorunlu bir şekilde, bu ekonomik fiyaskonun bürokratik diğer sorumlularıyla birlikte istifa etmek zorunda kalmıştır; ancak, gelinen bu ekonomik felaket ve çöküşün siyasî sorumlusu olan iktidar ve iktidarı temsilen, bu ekonomik çöküşün birinci derecede siyasî sorumlusu olan Sayın Önal ise, hiçbir şey olmamış gibi görevine devam etmiştir.

Krizin derinleşmesi ve önlenememesi üzerine, Amerika'dan bürokrat getirilerek Sayın Önal'ın yerine Bakan yapılmış, Sayın Önal da, kendisine teselli olarak sunulan, Devlet Personel Başkanlığından sorumlu Bakanlığa kaydırılmıştır.

Bugün, Türkiye, âdeta bir yangın yerine dönmüştür. Çiftçi yok edilmiştir. İşsizlik her geçen gün çığ gibi artmaktadır. Tarihinde belki de ilk kez, esnaf, ticaret erbabı, Türkiye'nin her yerinde sokağa dökülmüştür; yokluğun, fakirliğin tahrip ettiği ekonomiyi, krizi ve hükümeti protesto etmektedirler. Isparta'da, Hatay'da, Elazığ'da, İzmir'de, Tokat'ta, Burdur'da, Bursa'da ve ülkenin birçok yerinde yürüyen onbinler, maalesef, bugünkü hükümet tarafından ne görülmekte ne de feryadı duyulmaktadır.

19 Şubatta Millî Güvenlik Kurulu skandalıyla başlayan süreçte 21 Şubat 2001 kara çarşamba günü yaşananlar ise, tam bir ibret vesikasıdır. 21 Şubat 2001 günü, Merkez Bankasından, gün boyunca tam 3 milyar dolar döviz, ucuz kurdan, yani 680 000 liradan satılıyor; başta Sayın Başbakan olmak üzere hükümetin birçok yetkilisi "devalüasyon yok" diyor, akşam ise dalgalı kura geçildiği açıklanıyor ve bir gecede yüzde 40 devalüasyon gerçekleşiyor.

Şimdi, Sayın Önal'a soruyoruz: 3 milyar dolar, hangi kişi, kurum ya da bankalara ucuz kurdan satılmıştır? Kimler, bir gecede yüzde 40 haksız zenginleşmiştir? Bunun, bu fakir ülkeye zararından kim sorumludur?

Kırkbeş gündür Türkiye'de doların fiyatı, Türk Lirasının ne kadar devalüe edildiği bilinememektedir. Hiçbir acil önlem henüz alınmamıştır ve dışkaynak da bulunamamıştır. Ümit olarak lanse edilen, Amerika'dan getirilen, milletten oy ve yetki almadığı halde bir gecede bakan yapılan Sayın Derviş'in de Amerika'ya gidip sonunda eli boş dönmesi sonucunda, mevcut devalüasyona ilave olarak doların kuru artmış ve bugün 1 300 000 liraya kadar yükselmiştir. Devalüasyonun oranı da, maalesef, yüzde 70'lere yaklaşmıştır. Hem reel sektör hem bankacılık sektörü şaşkındır. Ülkenin teşebbüs gücü çökmüş, morali bozulmuştur. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, 13 banka batma veya batırılma noktasına gelmiş ve devletleştirilmek zorunda kalınmıştır. Başta Etibankın ve Egebankın raporları olmak üzere, Hazine, hükümet yanlısı çevrelere korumacı ve kayırmacı davranmıştır. Bu bankalarla ilgili verilen izinler, hazırlanan murakıp raporları... Hazinenin ve ilgili bakanın ciddî bir görev kusuru olduğu gözler önündedir. Hazine, pervasız bir biçimde, bütün hesapları ve dengeleri altüst ederek, bugün itibariyle 45 katrilyon içborç yapmış ve yüzde 193 faizle, kısa vadeli, tefeci misali, borçlanmaya neden olmuştur.

IMF'den 10 milyar dolar kredi alınmış, buna rağmen döviz rezervlerimiz, Şubat 2001'de 28 milyar dolar iken, bugün 19 milyar dolara inmiştir. Bugün, Türkiye'de bankacılık sektörünün 25 milyar doları bulan pozisyon açıkları, özel sektörün, reel sektörün 20 milyar doları bulan döviz borçları ve pozisyon açıkları nedeniyle hem finans sektörü hem de reel sektör, gerek büyüklük gerek zarar bakımından tarihin en büyük zarar riskiyle karşı karşıya bırakılmıştır.

Türkiye'de bugün, ucu açık devalüasyon, belirsizlik, programsızlık nedeniyle, başta kanser gibi ölümcül hastalıklar olmak üzere, birçok hastalığın ilacı dahi ithal edilememektedir. Ülke, tam bir ekonomik ve sosyal açıdan tam bir çıkmaz sokağa sokulmuştur.

Türkiye'de bütün bunlar olurken, ekonomi bakanlığında oturan Sayın Önal ne yapıyordu; çöken programa destek olması ve emri altındaki Hazine Müsteşarı ile uyumlu çalışması gereken Merkez Bankası Başkanıyla küsmüş müydü? Bunlar doğru mudur Sayın Bakan?

Kura baskı yaparak, bankaları maniple ederek, 2000 yılı başında yüzde 30-35 faizle hazine borçlanma kâğıdı sattınız. Bankacılık sektörü, bugün, bu kâğıtlar yüzünden batma noktasına geldi. Hazine de yüzde 193 faizle daha ağır bir bedel ödüyor. Bu gelinen noktada kusurunuz, kabahatiniz, eksiğiniz olmadığını söyleyebilir misiniz Sayın Bakan?

Türkiye'de piyasalar durmuş; iş âlemi, bankalara yüzde 1 000'lerle ifade edilen faizleri ödeyemeyecek hale gelmiş; Türkiye, 2001 yılında kişi başı gayri safî millî hâsıla bakımından, Afrika ülkelerinin, Uganda'nın, Kenya'nın seviyesine düşmüş; bunlardan üzüntü, sorumluluk ve kaygı duymuyor musunuz?

Tahrip ettiğiniz, çökerttiğiniz ekonominin haline, halen "Bakan" sıfatıyla nasıl bakabiliyorsunuz? Ama, kabahatin tümü elbette sizde değil. Esas hata, bu tarihî çöküşe rağmen, hiçbir şey olmamış gibi pişkin bir şekilde iktidarda oturmaya devam etmeye çalışanlardadır; ülkenin ekonomisinin, sosyal huzurunun bu içler acısı halinden kendini sorumlu saymayan bu ibretlik hükümettir; hatalı ekonomik politika ve yönetimin sonunda gelinen ekonomik çöküşü sanki bir doğal afetmiş gibi göstermeye çalışanlardadır; ortada ne program ne enflasyon hedefi ne de hazırlık olmadığı halde, ekonomiyi duvara iki kez üst üste toslatan bu hükümete halen destek vermeye çalışan, hükümetten çıkar sağlayan hükümet yanlısı çevrelerdedir.

Sayın Bakan, hiç değilse emrinizdeki bürokratlarınız kadar duyarlı davranın, sorumlu davranın, onların gösterdiği cesareti gösterin ve size yakışan şekilde o koltuğu bir an önce bırakın.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Paçacı.

Sayın milletvekilleri, Tüzüğümüzün 108 inci maddesi gereğince, Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge üzerine 3 sayın milletvekili konuşabiliyor. Sayın Bekir Sobacı'yı demin davet etmiştim, yoktu; yeniden müracaat etti. Başka da müracaat olmadığı için, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı'ya yeniden söz veriyorum.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  hepinize  saygılarımı arz  ediyorum.

Bir müddettir devam eden gensoru önergelerinden sonra, bugün, 57 nci hükümetin bir bakanı hakkında arkadaşlarımızın verdiği soruşturma önergesi üzerinde söz aldım; görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, televizyonlarda, basında haklı olarak, patlayan krizin yoğun yorumları yapılıyor, propagandası yapılıyor ve âdeta, sanki krizden bir fırsat çıkarmak arzusunda olan hükümet de, bu krizi sanki, elde olmayan sebeplerle, hüdai nabit, gökten inen bir kriz gibi takdim etme gayretine girmiştir. Şimdi, bu krizin oturduğu temel baz neresidir?..

Değerli arkadaşlar, hepimiz biliyoruz ki, 57 nci hükümet birbuçuk yıl önce üç yıllık bir istikrar programı açıkladı. Burada biz, defalarca, krizin anatomik yapısındaki anomali durumunu -muhalefet partilerinden bütün konuşmacı arkadaşlarımız bu anomali halini- bu programın sakat, reel sektörü dışlayan, sadece para politikasına ve oyunlarına dayanan bir program olduğunu ve sonuçta gerçeklere toslayacağını ifade ettik; ama, dinletemedik sizlere; bu hükümete dinletemedik ve dinlemek istemediniz, anlamak istemediniz. Ben bu kürsüden, Sayın Recep Önal'ın da olduğu oturumlarda, birleşimlerde, yüzde 33'lere inen faiz düşüşünün anlaşmalı bir manipülasyon olduğunu, ekonominin ve matematiğin kurallarına uymadığını defaatle söyledim. Evet, Türkiye'de ihale yok; Türkiye'de piyasa yapıcı 6 tane bankanın, Hazine yetkilileriyle bir odaya girip, faizi ve vadeyi dikte ettirmesi vardır. İşte bugün de, Hazine, nisan programını açıkladığında "biz, yine, faizi önceden belirtmeyeceğiz" diyor. Dikte olan bir ihalede elbette belirtemezsiniz zaten.

Değerli arkadaşlar, aslında bu hükümet, bütünüyle bu krizden sorumludur; ama, soruşturma önergesi Sayın Bakan hakkında veriliyor. Sayın Bakanın daha önceki üç konuşmasını da ifade etmiştim ben bu kürsüden; kasım krizinde dedi ki Sayın Bakan: "Efendim, bu krizi aslında beklemiyorduk; on gün  önce patladı." Niye? "Yılbaşı tatili ile ramazan bayramı tatili birleşti, kriz on gün öne geldi." Niye?.. "Bankalar, açık pozisyonlarını kapatmak için dövize hücum etti de ondan." Sayın Bakan, bu memlekette 2001 yıldır bilinen bir miladî takvim ve bir hicri takvim var; zaman çizelgesi var takvim diye. Siz, nasıl olur ki, bir hükümetsiniz ve bir bakansınız ki, bankaların ödemek yükümlülüğünde olduğu sendikasyon kredilerinden haberiniz yok; döviz açık pozisyonlarından haberiniz yok. Bu, kabul edilebilir bir şey değildir. (FP sıralarından alkışlar)

Sonunda geldiniz, reel ekonominin gerçekleri karşısında duvara tosladınız, toslattınız. Bu edebiyatı, daha fazla devam ettiremezsiniz. Eğer, lügatler, haysiyet ve ahlak diye iki kelimeyi anlamlandırıyorsa, bu hükümetin istifa etmesi gerekir.(FP sıralarından alkışlar) Burada, aslında, sadece Sayın Bakanın muhatap alınması, bir zaruretten ibarettir; çünkü, verilen gensorular, çoğunluğunuz tarafından reddedildiği için ifade ediyorum.

Şimdi, bu manada, bu programda unuttuğunuz reel sektörü yeniden hatırlayacaksınız da, o reel sektör ne durumda?! Eyvah benim ülkeme ki, kümesteki hastalığı tedavi için çağrılan veteriner hekim, bir veteriner hekim değil, veteriner kılığında tilkiler. Tilkiler, veteriner kılığında.

Soruyorum, kriz gecesi, Başbakanlıkta yapılan toplantıya -Sayın Başbakan, kendisi burada- Güneş Taner hangi sıfatla çağrılmıştır ve yanında Karamehmet hangi sıfatla Başbakanlığa girebilmiştir? (FP sıralarından alkışlar) Yoksa, bunlar, birer tüyo muydu dışarıya; devalüasyon tüyosu muydu? Güneş Taner'i çağırırsak, bilesiniz ki, yüzde 50 oranında devalüasyon var... Bir haber verme miydi? Buna cevap istiyorum ben.

Ve siz, ey ekonomi bildiğini söyleyen 57 nci hükümetin Başbakanı, bakanları, sorumluları ve bürokratlar; devalüasyonlar, merkez bankalarının döviz rezervinin en yüksek noktasında, zirvesinde yapılır ki, devlet, en azından içborcunda, borcunu yarı yarıya, devalüasyon oranında hafifletsin; ama, siz, Merkez Bankası döviz rezervlerini hortumlattıktan sonra devalüasyon yaptınız. Ne faydası vardı içborcunuza; hiçbir faydası olmadı. 1 milyar dolarla kapatacağınız içborcu, eğer devalüasyonu en yüksek seviyede yapıp, dövizi çaldırmasaydınız, bugün, 500 milyon dolara kapatacaktınız; ama, siz, hüsnüniyet sahibi değilsiniz, bir kastı mahsus taşıyorsunuz bu ülke ve millet adına. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, bugün enflasyon rakamları açıklandı; Devlet İstatistik Enstitüsü, mart ayı, toptan eşyada yüzde 10, tüketicide yüzde 6. Ha, tüketicide de yüzde 15'lere çıkacak da, şu kıstığınız, kavurduğunuz, yakıp kavurduğunuz vatandaşın cebinde para kalmadığı için, o talep oluşmadığı için tüketici fiyatları da düşük görülüyor; ama, işte, elektriğe, petrole, diğer bütün girdilere yaptığınız, ana girdilere yaptığınız zam, hemen kendini toptan eşyada gösterdi.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Dolar 1 300 000!.. Dolar 1 300 000!..

BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, doları dalgalandırmaya bırakarak, siz, aslında, ihmal ettiğiniz, gözardı ettiğiniz en büyük hatayı yaparak, bugün, bu ülke evlatlarını kasıp kavuruyorsunuz; buna hakkınız yok. İşte, şimdi, en son geldiğiniz nokta, vatandaşın cebindeki 100 markı, 100 doları, acaba, nasıl birilerine kaptırırız düşüncesinde planlar yapıyorsunuz ve program adına getireceğiniz hiçbir şey yok; getireceğiniz vergidir, getireceğiniz Akaryakıt Tüketim Vergisini artırmaktır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Akaryakıt Tüketim Vergisini artırın, durun; bunun hiçbir anlamı yok. Açık söylüyorum, Sayın Başbakan, benzini 5 milyon lira yapın, 5 dolar yapın; vatandaş o benzini yakarsa, arabasında o benzini tüketirse, ondan Akaryakıt Tüketim Vergisi alabileceksiniz. Siz, eğer, bir sandık limon satacak ticarî bilgiye sahip olsaydınız, bu ülkenin reel sektörünü, sanayiini, dışticaretini çökertmezdiniz; ama, yok bu bilgi sizde; sizde, bir sandık limon satacak ekonomi bilgisi bile yok! (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, peki, devalüasyon yapıldı, ihracat artacak; ihracat neyle artacak Allahaşkına?! Elinizde, dışticaretten... Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu Sayın Bakanımız buradalar; acaba, Türkiye'nin, şu anda, halihazır ihraç edilebilir mal varlığı envanteri ne kadardır, emtia envanteri?..

Değerli arkadaşlar, tekstilde, 100 tezgâhtan 70 tanesi susmuş; ana sektörümüz tekstilde susmuş. Bu 70 tezgâhın yeniden üretime geçmesi için, iplik lazım, kumaş lazım, sermaye lazım... Esnaf, bitmiş tükenmiş; elindeki malı da, şu anda, korkuyor ki, satamıyor, acaba kaybederim mi diye. İşte, siz, IMF kapılarında, Amerika'da sürdüreceğiniz o boşa gayretler yerine, Irak'ın 22 milyar dolar petrol parasının, Birleşmiş Milletlerde bloke edilen petrol parasının 10 milyar dolarını "ben, bu parayı istiyorum, Türkiye, Körfez Savaşında da zarara uğramıştır, o tarihten bu tarafa da sürekli zarara uğramaktadır" deyip, Irak'a 10 milyar dolarlık bir ihracat vizesi alsaydınız Birleşmiş Milletlerden, bugün, Türkiye'de iç pazar ve imalat sanayii, reel sektör hareketlenmiş olacaktı; ama, hiç o tarafları düşündüğünüz yok. Göstermelik üç tane uçak gönderdiniz. En büyük holdingin gidip yaptığı bağlantı 100 milyon dolar. Yazıklar olsun... Türkiye, burnunun dibinde 22 milyar dolarlık bir pazardan gerekli payı almaktan acizdir; ama, IMF kapılarında, 6 milyar doların serbest bırakılması için, kabul etmeyeceğiniz kanunu, uygulamaya koymayacağınız halka zarar veren hiçbir ekonomik uygulamayı göremiyorsunuz, böyle bir bağlantınız yok. En acımasız tarifeleri uygulama cesaretini de gösteriyorsunuz ve ondan sonra da kalkıyorsunuz "bu hükümet alternatifsizdir" diyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, demokrasi doğurgandır. Demokrasi, kendi hayatını doğurganlığıyla yeni çözümler üretir ve idame ettirir. Demokrasi ebter değildir, ebter olan 57 nci hükümettir ve bu ülke, demokrasinin bu dinamik yapısıyla sizi ezip geçecektir. (FP sıralarından alkışlar) Sokağa çıkan esnafın sesini duymazsanız, yarın bu Meclis kapısında duyacaksınız. Onun için, 28 Şubatta siyasetin kimyasını bozanlar, ekonomi bozulmaz zannetti. Siz, siyasetin kimyasını bozarsanız, demokrasinin işleyen kurallarını bozarsanız, ekonomiyi de bozarsanız, sosyal barışı da bozarsınız. İşte, şimdi, Türkiye'nin gelip dayandığı bu noktadır, bu gerçektir ve bu gerçeği de siz, göre göre, çözüm üretemediğinizi bile bile hâlâ ısrar ediyorsunuz. Başınıza Kemal Derviş gibi bir müfettiş ve vali tayin edildiği halde, şu koltuklarda rahatça oturmanın siyaset etiği açısından ne mana ifade ettiğini halkın içine girin, görün, onlar daha iyi söylüyor. (FP sıralarından alkışlar) Bu manada, milletin sesine kulak verin diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı.

Sayın milletvekilleri, son söz, hakkında soruşturma istenilen Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'a aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Veysel Candan ve 57 arkadaşı tarafından hakkımda verilmiş olan Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge nedeniyle söz almış bulunuyorum; hepinize, en içten saygılarımı sunuyorum. Önergede ileri sürülen iddiaları, tek tek ele alarak açıklamak istiyorum.

Bir kere, bankalar yeminli murakıp raporlarını zamanında işleme koymayarak beklettiğim iddiası tümüyle gerçekdışıdır. Bu konuda, yasaların öngördüğü prosedür neyse, o işlem anında yerine getirilmiştir. Görev süremiz içinde bana ulaşıp da işleme konulmamış hiçbir yeminli murakıp raporu olmadığı gibi, hiçbir rapor da gereksiz bekletilmemiştir; yargıya intikal ettirilmesi gerekenler ilgili savcılığa, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna intikal ettirilmesi gerekenler de bu kuruma anında intikal ettirilmiştir.

Bizim hükümete geldiğimiz tarihte, bankacılığın denetleme ve düzenlenmesine ilişkin yeterli mevzuat bile yoktu elimizde. Aslında, son on yılda, çeşitli göstermelik tedbirlerle sektörün sorunlarının çözümü geciktirilmek yerine, sistem, sektördeki çürük bankalardan tümüyle arındırılabilmiş olsaydı; bu alandaki hukukî altyapı güçlendirilip, sistem çağdaş normlara kavuşturulabilseydi; hemen hemen her önüne gelene banka kurma izni verilmemiş olsaydı; kuraldışı işlemlerden sorumlu olanların kişisel sorumlulukları üzerine gidilmesine de olanak veren bir mevzuat bulunabilseydi elde, belki de, bu sorunların hiçbirini bugün yaşamayacaktık.

Bankacılık sektörümüzdeki yapısal sorunlar, sadece bugünün sorunu değil, çeyrek yüzyıllık bir geçmişin birikimidir; bunu hepiniz bilmektesiniz.

Bizim çabamız, o zamanki hükümetlerin cesaret edemediği adımları atarak, sektörü sağlıklı ve çağdaş bir yapıya kavuşturmak ve Türkiye'yi, bir daha banka batığıyla karşı karşıya bırakmayacak ortamı yaratmaktır.

Çıkardığımız Konsolide Malî Tablolar Düzenlemesi ve Karşılıklar Kararnamesi, bankacılık alanında şeffaflığı sağlamış ve sistemin zafiyetleri bu sayede ortaya dökülebilmiştir.

Banka soygunlarının kamuoyuna ilk yansıması ise, bizim yargıya intikal ettirdiğimiz murakıp raporları sayesinde mümkün olmuştur. Bildiğiniz gibi, mahkemelere intikal eden raporlar üzerinde gizlilik kalkmaktadır ve siz, o bilgileri oradan alabilmektesiniz.

Bu nedenlerle, görev süresinin; yani, benim görev süremin sadece bir yılında, bankacılığın düzenleme ve denetimiyle görevli bir kuruluşla ilgili olan bir bakanı, bankaların içinin boşaltılmasına gözyummakla suçlamanın, ne hakla ne hukukla ne de vicdanla bağdaşır bir yanı vardır; çünkü, bir yılın sonunda, bankacılığın denetim ve düzenlemesi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna devredilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; deniliyor ki, ben, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna talimat vererek, kamu bankalarında görev yapan bürokratların yargıya gönderilmesini engellemişim. Sayın Bülent Arınç'ın, daha önce, 27 Ekim 2000 tarihinde düzenlediği basın toplantısında dile getirdiği ve tarafımdan, 2 Kasım 2000 tarihinde yapılan basın duyurusuyla cevaplandırılmış olan Yüksek Denetleme Kurulu temennileriyle ilgili asılsız bir iddia, bu kez, kamu bankalarıyla ilişkilendirilerek tekrar gündeme getirilmektedir. Bu kadar anlamsız bir suçlama düşünemiyorum. Bir kere, Devlet Bakanı olarak Yüksek Denetleme Kuruluna talimat verme yetkim bulunmamaktadır. Aslında yapılan işlem, Yüksek Denetleme Kurulunun yetkisine giren konuların, bizzat kendi uzmanlarınca incelenip rapora bağlanmasını, hızla sonuçlandırılmasını amaçlayan bir Başbakanlık onayıdır ve benzerleri geçmişte de çeşitli vesilelerle gündeme gelmiştir. Bunların birer nüshasını hemen dağıtabilirim; örneğin, zamanın Başbakanından Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanının aldığı 13.9.1993 tarihli onay, yine, Başbakanlık Müsteşar Vekilinin 11.1.1995 tarihinde almış bulunduğu onay.  Zamanımız olsa,  Sayın  Başkan  müsaade etse  bunların  metnini de  okuyabilirim.

Yine, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulunun Hazine Müsteşarlığından ayrılarak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bünyesine geçmesi nedeniyle de, Yüksek Denetleme Kurulundan sorumlu Bakan olan Sayın Mehmet Keçeciler'in 5.3.2001 tarihinde aldığı onay bu iddia edilen konuyla ilgilidir. Bu konu böyleyse, iddia edildiği gibiyse bu onaylar niye alınmaktadır, bunun üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Bu onaylar, konunun, kamu bankası bürokratlarının yargıya gönderilmeleriyle uzaktan yakından hiçbir ilgisinin bulunmadığını ve kamu bankalarının denetiminde etkinlik, verimlilik ve sürat sağlama amacını açıkça ortaya koymaktadır. İsterseniz, metinlerini size dağıtayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergede Merkez Bankasıyla ilgili olarak yer alan iki konu bulunmaktadır. Burada da önerge sahipleri öncelikle bir gerçeği çarpıtmaktadır, onu düzeltmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 1211 sayılı kuruluş Kanununun 1 inci ve 4 üncü maddelerine göre, yetkilerini kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak kullanan, özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu nedenle, önergede iddia edildiği gibi, Bakanlığıma bağlı bir kuruluş olması söz konusu değildir, sadece Bakanlığımla ilgilendirilmiştir. Merkez Bankası Kanununda banka başkanının görevden nasıl alınacağı açıkça gösterilmiştir. Bu görev Bakanlar Kuruluna ait olup, bunun için belirli koşulların gerçekleşmesi gerekmektedir.

Ayrıca, Danıştay 2 inci Dairesinin 9.10.1997 tarihli kararı ile bu kararı onaylayan Danıştay İdari İşler kurulunun 23.1.1998 tarihli kararında, banka başkanının devlet memuru sayılmadığı ve bu nedenle anılan kanunun 230 uncu maddesine tabi bulunmadığı ifade edilmektedir. Türkiye bir hukuk devleti olduğuna göre, yargı kararları karşısında, tümüyle karalamaya dönük, siyasî çıkar amaçlı bu tür iddiaları ciddiye almamız mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Merkez Bankasının gizlice denetlenmesine göz yumulması iddiasına gelince: Bankanın nasıl ve kimler tarafından denetleneceği de, yine 1211 sayılı Kanunda düzenlenmiştir. Bu konudaki iddianın da hiçbir hukukî dayanağı olmadığı gibi, günümüzün ekonomik gerçekleriyle de taban tabana zıt bulunmaktadır.

Dış denetimin itibar kaybettirdiği iddiasına gelince: Bırakınız hukukî dayanağını, en hafif deyimiyle bu iddia, son derece yüzeysel bir anlayışın ürünüdür. Bu tür denetimler çağın bir gereği olup, günümüzün şeffaflık ve dürüst yönetim prensiplerinin uluslararası platformdaki uygulaması sonucu ortaya çıkmıştır.

Yüksek bir merkez bankası standardı yaratmak amacıyla, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Meksika ve Arjantin gibi pek çok ülke Merkez Bankası, malî tablolarının uluslararası standartlara uygunluğunun bağımsız dış denetim kuruluşlarınca denetlenmesini kabul etmiştir.

İşte bu gerçekleri gözönüne alan Merkez Bankamız Banka Meclisi, 1211 sayılı Kanunun 22 nci maddesi çerçevesinde kendi sorumluluğu altında bir karar alarak, bankada dış denetim sürecini başlatmıştır. Tümüyle alenî olan bu işlem, sanki gizli yapılmış gibi ortaya konularak, gerçekler saptırılmaya ve Yüce Meclis yanıltılmaya çalışılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer bir iddia ise, son iki krizde Hazine ve Merkez Bankasının piyasada pasif kalarak spekülatif hareketlere göz yumduğu ve yüklü miktarlarda döviz satışından birilerinin ciddî manada rant sağladığı iddiasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlar mısınız...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Para piyasalarındaki hareketler, özerk Merkez Bankası, kendi görev alanı içinde piyasa koşulları ve uygulanan program kısıtları çerçevesinde belli bir serbestliğe sahiptir; ancak, hemen şunu da belirteyim ki, her iki çalkantıda da, gerek Merkez Bankamız ve gerekse Hazinemiz piyasadaki dalgalanmaların giderilmesine yönelik gerekli tüm önlemleri alma gayreti içinde olmuşlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gerekçede deniliyor ki, benim açıklamalarım, tutum ve davranışlarım krize yol açmıştır. Önerge sahiplerine soruyorum: Benim hangi açıklamam veya davranışım krize neden olmuştur? Çamur at izi kalsın mantığıyla hazırlanmış, afakî ve mesnetsiz iddiaları bir kenara bırakınız; bana, hukukî geçerliliği olan, somut ve objektif bilgi ve belgeler gösteriniz.

NEZİR AYDIN (Sakarya) - Dolar kaç lira Sayın Bakan?!.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Görevde bulunduğumuz sürede, ne yenilmiş ne içilmiş ne kayırmaya ne de haksızlığa geçit verilmiştir. Kamu kaynaklarının popülist amaçlar için kullanılmasında, yandaşlara tahsisinde bazıları gibi yetenek ve becerimiz olmamıştır. Çünkü, hiçbir zaman böyle bir düşüncemiz, niyetimiz de olmamıştır.

Önergedeki iddiaların tümü geçersizdir; ne zerre kadar bir gerçekle ilgisi vardır ne de yaşadığımız krizle bir illiyet bağı bulunmaktadır. Somut kanıtlar yerine, hayal ürünü iddialarla dolu ve tümüyle siyasî karalamaya dönük bu önergenin son derece haksız ve dayanaksız olduğunu belirterek, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Önal.

Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Devlet Bakanı Sayın Recep Önal hakkında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım; ancak, Meclis soruşturması açılıp açılmamasına ilişkin oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup, imza sahiplerinin Genel Kurulda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda soruşturma önergesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Veysel Candan?.. Burada.

Fethullah Erbaş?.. Burada.

Sabahattin Yıldız?.. Burada.

Yakup Budak?.. Burada.

Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.

Nurettin Aktaş?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Niyazi Yanmaz?.. Burada.

Fahrettin Kukaracı?.. Burada.

Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Alaattin Sever Aydın?.. Burada.

Osman Aslan?.. Burada.

Akif Gülle?.. Burada.

Nezir Aydın?.. Burada.

Ali Sezal?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Ali Oğuz?.. Burada.

Özkan Öksüz?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama için 3 dakika süre vereceğim.

Genel Kurula yeni giren arkadaşlarımız için tekrar duyuruyorum: Meclis soruşturması açılıp açılmamasını elektronik cihazla oyluyoruz.

Soruşturma önergesi Devlet Bakanı Sayın Recep Önal hakkında verilmiştir.

Elektronik cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin, teknik yardım almaları duyurulur.

Süremiz 3 dakikadır.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması açılmasıyla ilgili yapılan oylamada 346 sayın milletvekili oy kullanmış, 2 sayın milletvekili çekimser kalmış, 110 sayın milletvekili kabul, 233 sayın milletvekili ise ret oyu kullanmıştır.

Mükerrer oy sayısı 1'dir.

Bu duruma göre, Meclis soruşturması açılması kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa henüz intikal etmediğinden, teklifin görüşülmesini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı: 572)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarılarının müzakeresine başlayacağız.

4. - Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?... Yok.

Ertelenmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

5. - Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

6. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

7. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

8. - Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname İle Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının  müzakeresine başlayacağız.

9. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492. 2/535) (S. Sayısı: 623)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, 10 uncu sıraya alınan, Şeker Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

  10. - Şeker Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/798) (S. Sayısı: 636)  (1)

BAŞKAN - Komisyon?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, farkında değil Genel Kuruldaki iktidar milletvekilleri; okuduklarınızı dinlemedikleri için, komisyon mu gelecek, kim gelecek...

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Herkes ayakta konuşuyor!..

BAŞKAN - Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, Komisyon raporu, 636 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır; yeni İçtüzük değişikliği sebebiyle, esasen, rapor okunmayacaktır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde, gruplar adına ve şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerini okuyorum:

                                                   

(1) 636 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Akif Serin; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci; şahısları adına ise...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Efendim, MHP Grubu adına, Sayın Hasan Kaya.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Anavatan Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Yaşar Dedelek.

BAŞKAN - Lütfen, yazılı olarak gönderin, ben ilave edeyim.

Şahısları adına; Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Akif Serin'e ait.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AKİF SERİN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şeker Kanunu Tasarısı hakkında, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

"Ülkemizin zenginleşmesinin yolu, her şeyden önce tarım ve tarıma dayalı sanayilerden geçer" diyerek, tarım ve sanayi entegrasyonunun kalkınmadaki büyük önemini vurgulayan Ulu Önder Atatürk'ün önderliğinde, 17 Şubat 1923 tarihinde toplanan İzmir İktisat Kongresinde, hammaddesi yurt içinde yetişen sanayi dalları kurulması ve ülkemizde pancar üretiminin geliştirilmesi, yeni şeker fabrikalarının tesisi kararı alınmıştır.

Cumhuriyet döneminin, tarım - sanayi entegrasyonunun ilk ve en başarılı örneği olan şeker sanayiimiz, 1926 yılında Alpullu ve Uşak Şeker Fabrikalarının işletmeye açılmasıyla, ülke şeker ihtiyacının karşılanması ve millî ekonomimize katkı sağlamaya başlanması eşzamanda olmuştur. Hepimizin bildiği gibi, cumhuriyet hükümetlerince İkinci Dünya Savaşı sonrasında izlenen ekonomik ve sosyal politikalar çerçevesinde, şeker fabrikaları, kalkınmanın olmazsa olmaz unsuru sayılmış ve yatırım programlarında ayrıcalıklı bir yer almıştır.

Ülkemizde şekerpancarı ve şeker üretimi ile şeker sektöründen yaklaşık 3 milyon aile gelir sağlamaktır.

Diğer yandan, şeker fabrikalarının rasyonel çalışması ve ülke şeker ihtiyacının dengeli ve ekonomik olarak karşılanmasının ilk koşulu, yeterli düzeyde ve kaliteli hammaddeyi sağlayacak sağlam bir tarımsal altyapının kurulmasıdır. Ancak, geçmiş yıllarda uygulanan tarımsal destekleme politikaları doğrultusunda şekillenen üretici tercihleri nedeniyle, pancar ve şeker üretiminde istikrarlı bir yapı yerleştirilememiştir. Bu da, bazı yıllar talep fazlası üretim nedeniyle stokların oluşmasına, bazı yıllarda ciddî boyutta arz darlığının yaşanmasına yol açmıştır.

Dünya ticaretinin serbestleştirilmesine yönelik uluslararası anlaşmalar ve diğer bazı ülke taahhütleri de, üreticinin yabancı menşeli ürünler karşısında korunmasını gerektirmektedir. Bunun için, alınacak dışticaret önlemlerinin diğer bazı uygulamalarla da desteklenerek, kuvvetlendirilmesi, şeker ve tatlandırıcı sektörü için önem arz etmektedir.

Ayrıca, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gümrük birliğini tesis eden 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ve müteakip gelişmeler çerçevesinde, Türkiye'nin Birlik mevzuatına uyum çalışmalarına yönlenmesi ve Dünya Ticaret Örgütüne verilen, ülke taahhütlerine uygun mevzuat uyumu gereği, kanun değişikliği ihtiyacını bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

Bilindiği gibi, ülkemizde şeker rejimini düzenleyen ve halen yürürlükte olan 6747 sayılı Şeker Kanunu 1956 yılında çıkarılmıştır; ancak, ülkemizin ve sektörün gelişmesine paralel olarak, günümüzde büyük ölçüde ihtiyaçlara cevap veremez duruma gelmiştir.

"Şeker üretiminde, dünya dengeleri ve Türkiye'nin doğal şartları gereği, içtalebe yeterli düzeyde şeker üretiminin yurtiçi kaynaklarla karşılanması" şeklinde belirlenen, ülkemizin şeker politikasının, pancar üreticisi ve şeker sanayii açısından çağın gereklerine uygun olarak şekillenebilmesi için yeni Şeker Kanununa olan ihtiyaç belirgin bir biçimde ortaya çıkmıştır.

Bunun gerçekleştirilebilmesi için, şeker ve hammaddesi pancar üretiminde istikrarın ve yeterliliğinin sağlanması, pancar üreticilerinin düzenli ve tatminkar bir gelir elde etmelerinin güvence altına alınması, mevcut ve gelecekte kurulacak şeker fabrikalarımızın optimal kapasiteyle çalışarak verimliliklerinin yükseltilmesi, tarımsal desteklerin rasyonel kullanılması gerekir. Bu hedeflere ulaşmak için Avrupa Birliği şeker rejimine uyumlu, rekabete açık, özel kesimi teşvik edici, katılımcı, devlet desteğinden arındırılmış bir sektörel yapı oluşturmak üzere görüşmekte olduğumuz Şeker Kanunu Tasarısıyla kendi kendine yeterlilik, hammadde ve mamul madde fiyatlarının belirlenmesinde serbestlik, sistemden devlet desteğinin kaldırılması, sistemin kendini finanse etmesi sağlanacaktır.

Tasarının yasalaşmasından sonra tarımsal üretimle ilgili uygulamalar, üretici ve işleyici arasında karşılıklı mutabakat suretiyle oluşturulacaktır. Hammadde fiyatlarına ilişkin çıkarılacak yönetmelik, üretici ve işleyici arasındaki ilişkileri usul ve esasları anlamında tanımlayıcı bir yönetmelik niteliği taşıyacaktır.

Yine, tasarıyla, ideal bir sektörel rejimin ortaya konulması, dışticaret yükümlülükleri ve makroekonomik programlar nedeniyle mümkün olamamıştır. Özellikle, Dünya Ticaret Örgütüne yönelik ülke taahhütleri, ülke menfaatlarını maksimize eden bir sektör yapısının oluşturulmasına da engel teşkil etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir özelleştirme modelinin tekelleşme veya kartelleşmeye imkân verebileceğini düşünmenin doğru olmadığını, aksine, serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde üretici fabrikaların birbirleriyle rekabet içinde üretimlerini sürdüreceğini düşünmekteyim. Ülkemizde pancar ve şeker üretiminin sürdürülebilirliği bakımından pancar üreticisi ve şeker çalışanlarının mağduriyetine meydan vermeyecek önlemlerin uygulanması da, ancak, bu kuruluşların, öncelikle bu kesimlere verilmesiyle mümkün olacaktır. Halen, sektörün yüzde 25'ini elinde bulunduran çiftçi kesiminin, kamu fabrikalarının özelleştirilmesinin gündeme alınacağı yakın dönemde- gerek sanayiin kamu kesiminin ve gerekse özel kesiminin sahip olduğu beyin gücünün, proses geliştirme ve teknoloji transferi potansiyelinin- teknik birikiminin ve tecrübesinin gözardı edilmemesi gerektiğini ifade etmek isterim.

Bütün bu nedenlerle, ülke genel politikası doğrultusunda, üretici ve işleyici menfaatları dikkate alınarak, optimize edilmiş bir rejim oluşturulmasına çalışılmıştır. Sektörde pancardan şeker üretimi dolayısıyla üreticilerin bazı haklarının korunmasına yönelik tedbirler de kanun kapsamına alınarak, çiftçi lehine dengelerin korunmasına çalışılmıştır. Bu konuda, özellikle son yıllarda pancardan şeker üreten sanayiin daha fazla yıpratılmaması maksadıyla, nişastadan şeker üretimine yüzde 10 sınırlama getirilerek, çiftçilerin korunması amaçlanmıştır. Bilindiği üzere, Avrupa Birliği ülkeleri de, ağırlıklı olarak pancardan şeker üretimini kolaylaştırarak, nişasta kökenli şekerlerin üretimini yüzde 2'yle sınırlandırmışlardır. Bu husus, ülkemiz kırsal kesiminde, sosyoekonomik dengeler açısından büyük önem arz etmektedir. Hükümetimizin bu husustaki hassasiyetini memnuniyetle karşıladığımı ifade ederken, geniş çiftçi kesimlerinin böylece korunmuş olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hazırlanan tasarıda, ülkemizde ve dünyadaki gelişmelere paralel olarak, şeker sektörüne tatlandırıcı sektörü olarak bakılmış ve pancar şekerinin yanında, boyutları küçümsenemeyecek bir nişasta bazlı şeker sektörünün faaliyet gösterdiği göz önüne alınarak, sektörün serbest piyasa kurallarına uygun bir biçimde, sağlıklı ve dengeli büyümesi için gerekli altyapı hazırlanmıştır. Tasarıyla uygulamaya konulacak şeker ve tatlandırıcılarda üretim kotası sistemiyle, bir yandan sektörün istikrarsız arz yapısı giderilirken, diğer yandan sektörel büyümenin şirketler bazında dengeli ve uyumlu bir biçimde gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Üretim kotalarının belirlenmesi, sektörde üretim planlaması ve yatırımların daha sağlıklı yapılmasına imkân sağlayacağı gibi, sektörün hammaddesini üreten çiftçimizin gelirinin de istikrarlı ve tatminkâr olmasını temin edecektir.

Yeni Şeker Kanunumuzla, pancar üreticisi ve şeker üreticisinin mevcut üretim kapasiteleri korunurken, gerek şekerpancarı fiyatlarının gerekse şeker fiyatlarının belirlenmesinde serbesti getirilecektir; bu, önemli gelişmedir. Pancar üreticisi ve şeker üreticisi, şeker üretiminde hakça bir gelir paylaşımını sağlayacakları gibi, üretimde de istikrar sağlanacağı için, tüketicinin de korunması sağlanacaktır.

Diğer yandan, tatlandırıcı üretiminin de kanun kapsamına alınmasıyla, nişasta bazlı tatlandırıcı üretimi yapan sanayicimiz ile bu sektörde hammadde üreten çiftçimizin ileriye yönelik sağlıklı planlama ve yatırım yapması mümkün olacak, bu ise bir yandan sektörün hammadde ihtiyacını yurt içinden, istikrarlı ve kârlı biçimde karşılaması için gerekli pazarın oluşmasını sağlayacak bir yandan da kanunun yürürlüğe girmesiyle sağlanacak, kendi kendine yeterli, devlet desteğinden arındırılmış sektörel yapı sayesinde, sektörün özelleşmesinin önündeki engeller kaldırılmış olacaktır. Hammadde üreticisinden mamul madde üreticisine kadar paylaşımda söz hakkı sağlanması ve sektör sektör çalışanların refah düzeyinin artması sağlanacaktır. Sektörün serbest piyasa ekonomisi kurallarına uygun olarak çalışmasının sağlanması, tüketicilerin pazarda daha çeşitli, kaliteli ve ekonomik ürünleri bulmasına imkân verecektir.

Yüce Meclisimize sunulan Şeker Kanununun, sektörde sınırlı düzenlemeler yapacak bir çerçeve kanun niteliğinde olduğunu konuşmamın başında da ifade etmiştim. Bu kanunla, 7 kişiden oluşan ve geniş yetkilerle donatılmış Şeker Kurulu ile sektörün yönetilmesi ve yönlendirilmesi öngörülmüş ve özellikle şeker üretenlerin depolama kesintisi ve primiyle desteklenmesi amaçlanmıştır. Yine bu kanunla, yurtiçi talebin, yurtiçi üretimle karşılanmasına yönelik olarak, Türkiye'de şeker rejimini, şeker üretimindeki usul ve esaslar ile fiyatlandırma, pazarlama şartları ve yöntemleri düzenlenmeye çalışılmıştır.

Hükümetimizin ve Meclis komisyonlarımızın uzun çalışmaları sonucu ortaya koydukları ve Yüce Meclisimize sundukları bu yasanın başta pancar üreticileri ve şeker sektörü çalışanları olmak üzere tüm milletimize hayırlı olmasını temenni eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Serin.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay'a ait; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Ertugay, süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 636 sayılı Şeker Kanunu Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumumuzun hemen tamamını ilgilendiren çok önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz; temel bir gıda maddesi olması dolayısıyla Türkiye'de yaşayan herkesi yakından ilgilendirmektedir ve ayrıca gıda sanayiinin çok önemli bir girdisidir. Şeker, ayrıca tarımın önemli bir kolu olan şekerpancarı üretiminin sonucu istihsal edilen bir gıda maddesi olması hasebiyle de köylümüzü, çiftçimizi yakinen ilgilendirmektedir.

Öncelikle şunu ifade edeyim; gelinen noktada, Türkiye'de, şeker mevzuatının düzenlenmesine ihtiyaç bulunduğu açıktır; çünkü, elimizdeki yasa, şeker mevzuatını düzenleyen 6747 sayılı Yasa 65 yıl önce çıkarılmış, ve bu yasanın çıktığı tarihten sonra Türkiye'deki, gerek KİT mevzuatında gerekse malî mevzuatımızda meydana gelen birtakım değişikliklerle, Şeker Kanunu, artık günümüzün ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiştir. Bunun için, böyle bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Ayrıca, şeker üretiminin, şeker rejiminin Dünya Ticaret Örgütü kurallarıyla uyumlu hale getirilmesi noktasında ve de Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlama noktasında bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır; ancak, şunu özellikle ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum; bu kanun, çok gerekli bir kanun olmakla birlikte, bu haliyle çıkmamalıdır. Bu haliyle çıktığı takdirde, gerek Türk tarımı için gerekse şeker sanayii için telafisi mümkün olmayan hatalara sebebiyet verilecektir ve bu haliyle, maalesef, arzu ettiğimiz sonuç sağlanmadığı gibi, Türkiye'de çok önemli bir kitleyi de, üretimden, tarımdan tasfiye etmenin yolu açılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bugün dünyada üretilen toplam şeker miktarı 120 milyon ton civarındadır. Bu şekerin yüzde 73'ü şekerkamışından, yüzde 27'si şekerpancarından üretilmektedir. Türkiye'de şekerkamışının yetişmediği hepinizce malumdur; gerek bitki özellikleri gerek yetişme şartları gerekse üretim teknolojisi  itibariyle şekerpancarının maliyeti şekerkamışından daha yüksektir. Yani, normal şartlarda şekerkamışı şekeriyle şekerpancarı şekerinin rekabet etmesi zordur. Buna rağmen, Türkiye, şekerpancarı tarımından ve şekerpancarından şeker üretiminden vazgeçmemek zorundadır ve bu tarımı terk etmemek zorundadır. Sadece Türkiye mi; Avrupa'nın birçok ülkesi de     -Almanya, Fransa başta olmak üzere- dünyadaki bu üretim gerçeği, maliyet gerçeği ortada iken, şekerpancarından şeker üretiminden vazgeçmemektedir.

Bugün, Türkiye'de, aşağı yukarı, 600 000 kişi, her yıl şekerpancarı ekmektedir. Hepinizin bildiği gibi, şekerpancarı bir münavebe bitkisidir ve üç yılda bir, bazı bölgelerde dört yılda bir ekilmektedir. Dolayısıyla, ortalama 1,5 milyon kişi, şekerpancarı tarımıyla direkt ilgilidir. Ayrıca, aileleriyle birlikte işin hesabını yaptığımız takdirde -yine tek başına bir sektör olarak değil, pancarın çapacısı, işçisi, nakliyecisi, besicisi, vesaire, diğer yan hizmetleri de dikkate aldığımız takdirde- Türkiye'de, 10 milyon kişi şekerpancarından geçimini sağlamaktadır.

Bir başka önemli husus, Türkiye'deki şekerpancarı çiftçisi, şekerpancarı üretimi konusunda tam manasıyla uzmanlaşmıştır, ihtisaslaşmıştır ve teknoloji kullanımını çok başarılı bir şekilde yürütmektedir. Ayrıca, çiftçi, yatırımını da buna göre yapmıştır, ona göre motorunu almıştır, sulama kanallarını açmıştır; yani, elindeki varını yoğunu şekerpancarı tarımına göre değerlendirmiştir.

Şimdi, zaten istihdam probleminin olduğu, 10 milyon işsizin olduğu bir ülkede, eğer, şekerpancarı tarımını akamete uğratacak, bu tarımda istihdam edilen insanları bu sektörden uzaklaştıracak birtakım düzenlemeler yaparsak, Türkiye, asla, bunun altından kalkamaz ve Türkiye'deki, bugün, zaten içerisinde bulunduğumuz sosyal sıkıntılar, ekonomik sıkıntılar, artık, kelimeyle izah edilemeyecek kadar vahim bir duruma gelir. Onun için, bu konuda, biraz sonra açıklayacağım teknik bilgiler, bu tasarının nerelerinde hangi arızaların olduğunu ortaya koyması ve bu haliyle çıkmaması açısından önem arz etmektedir. Değerli milletvekillerinin de bu konuya dikkat vermelerini önemle istirham ediyorum.

Türkiye'nin muhtelif yörelerinde olduğu gibi, özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde, seçim bölgem Erzurum'da, pancar ziraatı olmadan intensif bir tarımın, modern bir tarımın, hatta, tarımın diğer sektörlerinin yapılması mümkün değildir; çünkü, şekerpancarı, özellikle bazı bölgelerimiz için, Doğu Anadolu Bölgesi için, Erzurum için, önemli bir münavebe bitkisidir. Münavebe bitkisi olarak, çapa bitkisi olarak, Erzurum'da, diğer ürünlerin yetiştirilmesinde ve daha sonraki yıllarda verim alınmasında vazgeçilmez bir niteliğe sahiptir.

Değerli milletvekilleri, bugün, zaten, Türkiye'de şekerpancarı üreticisi, dört yıldan beri, uygulanan kotalarla, mağdur edilmektedir ve geldiğimiz noktada, aşağı yukarı 20 milyon tonlardan 12 milyon tonlara düşmüş bir şekerpancarı üretimimiz ve buna bağlı olarak 2 milyon ton civarında şeker üretimimiz vardır ve bugün, dört-beş aydan beri -avans hariç- teslim ettiği ürününün parasını alamayan pancar çiftçisi, hükümetin çıkardığı son kararnameyle, son uygulamalarla, yüzde 100'lerin üzerinde faize mahkûm edilmiştir; yani, çiftçi, devletten alacağını alamıyor, dört ay önceki parasını bugün alamıyor; ama, dört ay önce borçlandığı paraya yüzde 110, büyük çiftçiyse yüzde 160'lar düzeyinde kredi faizi ödemeye mahkûm ediliyor. Bu bakımdan, şekerpancarı üretiminde zaten ciddî bir problem vardı, bu çıkarılacak yasayla bu problemin çok daha derinleşeceği kanaatini taşıyorum.

Sadece ülkemiz için değil, Avrupa için de pancar tarımının çok büyük, vazgeçilmez tarafları vardır. Özellikle toprakların yapılarının iyileştirilmesi, yüksek oranda endüstriyel girdi kullanımının sağlanması, kendisinden sonra ekilecek ürünlere verim sağlaması ve özellikle buğdaya göre, diğer ürünlere göre çok daha fazla katmadeğer üretmesi bakımından -ki, mesela buğdaya göre 18 kat daha fazla istihdam imkânı sağlayan, katmadeğer sağlayan bir üründür- Türkiye için vazgeçilmez bir önem arz etmektedir.

Bu kanun bu haliyle çıkmamalıdır dedim, sebeplerini açıklamaya çalışıyorum.

Şimdi, bir kere, bir şeker kanunu çıkarıyorsunuz, bu kanunda şeker fonu diye bir fon yok. Fonsuz bu kanun olmaz ve hiçbir anlam ifade etmez.

Bakın, bugün, Avrupa Birliği ülkeleri FEOGA Fonundan tarımlarına ciddî olarak desteğe, Dünya Ticaret Örgütünün bütün uyarılarına rağmen, yeni düzenlemelere rağmen bu ciddî desteklere devam etmektedirler ve sadece şekerpancarı üretimi için, şekerpancarı şekeri üretimi için FEOGA Fonundan, kendi tarımlarına 1 milyar 800 milyon ECU'luk destek sağlamaktadırlar.

Şimdi, hangi Avrupa bu desteği sağlıyor; nüfusunun sadece yüzde 5'inin tarımla iştigal ettiği Avrupa bu desteği sağlıyor ve ihraç kaydıyla bu desteği sağlıyor; çünkü, biraz önce izah ettiğim sebeplerden dolayı, bu haliyle şekerkamışı şekeri ile şekerpancarı şekerinin dış piyasada rekabet etmesi çok zor; ama, diğer taraftan da, şekerpancarı tarımının önemli bir vazgeçilmezliği var; hele hele, Türkiye tarımı için büyük  bir vazgeçilmezliği var.

Ayrıca, bu Avrupa ülkeleri, FEOGA Fonundan bu desteklerini 2006 yılına kadar sürdürmeye devam edeceklerdir ve 2006'daki hedefleri de, bu desteği, 2010 yılına kadar uzatmaktır; ayrıca, Avrupa Birliğinin müşterek fonundan bu desteği sağlarken, diğer taraftan, kendi ülkelerindeki, dahildeki rejimleriyle, dahildeki düzenlemeleriyle, girdi desteği yoluyla, düşük vergi, düşük KDV yoluyla da, bu desteğe devam etmektedirler. 

Bu Kanunla, şekerpancarı üretimi, ciddî manada kota altına alınmaktadır. Bugün, Türkiye'de, 30 civarında şeker fabrikası var. Bunların 27'si iktisadi devlet teşekkülü olarak faaliyet gösteriyor ve bu 27'nin 2 tanesi, Kütahya ve Adapazarı'ndakiler bağlı kuruluş halinde. Geriye kalan 3 fabrika da, Pankobirlik'e bağlı özel fabrikalardır. Bunların, şu anda, rasyonel üretimi için, yani kâr - zarar sıfır noktasında üretimi için, işleme kapasiteleri 13 milyon tondur; yani, bu üretim kapasitesini 13 milyon tonun altına düşürürseniz, bu fabrikalar zarar edeceklerdir, çalışmayacaklardır. Şimdi, bu Kanunla, bu yıl, kota, 11,5 milyon tondur -kanunda yok; ama, 11,5 milyon tondur- önümüzdeki yıllarda da, bu kota uygulaması devam edecek ve bu miktarlar git gide düşürülecektir.

Normalde, işin bu tarafı çok önemli görülmeyebilir; ama, esas önemli olan, bu Kanun, nişasta kökenli tatlandırıcılar için yüzde 10'luk bir kota getirmektedir. Bu, şu manaya gelir: Üretilecek tatlandırıcı oranı, nişasta kökenli tatlandırıcı oranı, şekerpancarı şekeri üretiminin yüzde 10'unu geçmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, bu çok yüksek bir orandır. Öncelikle şunu ifade edeyim: Tatlandırıcı, nişasta kökenli tatlandırıcı -tabirimi hoş görün- virüs gibidir; girdiği ülkede, hele hele mevzuat ona uygun değilse, mevzuat elveriyorsa, pancar tarımını bitirir. Bunu bildikleri için, Avrupa Birliği ülkeleri -Fransa ve Almanya başta olmak üzere- bu konuda mevzuatlarını ciddî olarak düzenlemişler ve kota uygulamasını çok düşük limitlerde tutmuşlardır. Bugün, Avrupa Birliği ülkeleri, nişasta kökenli tatlandırıcı oranını yüzde 2 ile sınırlamışlardır. Türkiye'deki yüzde 10'luk bu oran çok yüksektir. Tasarının Plan ve Bütçe Komisyonuna ilk geldiği noktada yüzde 10'luk bir uygulama da yoktu, yüzde 10 gibi bir sınır da yoktu; daha sonra, Tarım Komisyonunda konulmuştur. Bu oranı bile, gerçekten, yüksek buluyoruz. Türkiye için tolere edilebilecek sınır, en fazla yüzde 5'tir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin, içinde bulunduğu çok daha olumlu şartlara rağmen, izoglikoz üretimine, yani, nişasta kökenli tatlandırıcı üretimine düşük kota koymuş olması, Türkiye'nin bu konuda ısrar edememesi, anlaşılabilen bir şey değildir. Bunun için, özellikle, Sanayi Komisyonuna tasarı geldiği zaman yüzde 10 da yeterli görülmemiş, zannediyorum, tasarının 3 üncü maddesiyle, Bakanlar Kuruluna bu oranı yüzde 50 artırma-eksiltme yetkisi verilmiştir. Bu eksilmeyeceğine göre, muhakkak artacaktır; yani, yüzde 10'luk nispet, yüzde 15'e çıkacaktır.

İş bununla da kalmıyor... Bugün, zaten, Türkiye'de sunî şeker -sunî ifadesini düzeltiyorum- tatlandırıcı üretimi, yani, nişasta kökenli şeker üretimi, dört büyük fabrikada 500 000 ton civarındadır; bu, ilanîhaye artırılabilecek bir kapasite imkânı da göstermektedir. Türkiye'de 2 milyon tonluk şeker üretimi vardır. 500 000 tonluk bir nişasta kökenli  şeker  üretimi  söz konusudur;  bu,  yüzde 25'e  tekabül eder.  Halbuki,  Avrupa ülkelerinde  bu oran  yüzde 2 ile  sınırlanmıştır.  Mesela,  Fransa'da 6 milyon ton civarında şeker üretimi vardır. Sadece kullanılan ve üretilen sunî tatlandırıcı miktarı  15 000 ton civarındadır; aşağı yukarı yüzde 2'ye tekabül etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu uygulama şunu getirecektir: Türkiye'de, gitgide, pazar, sunî tatlandırıcıya bırakılacak, biraz sonra söyleyeceğim çok önemli bir sebepten dolayı da, bu kanun, fiilen yürümeyecektir; yürümemesinin önemli sebebini biraz sonra açıklayacağım; ama, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye'de, sunî tatlandırıcının veya tatlandırıcı dediğimiz izoglikoz üretiminin, früktoz üretiminin, yani, şekerin yerine ikame edilebilen tatlandırıcı üretiminde ciddî tedbirlerin alınmaması, bir taraftan, biraz önce saydığımız pancar çiftçisini, açlığa, sefalete ve pancar ziraatını terk etmeye sevk ederken, diğer taraftan, Türkiye pazarını sunî tatlandırıcılar için pazar haline getirecektir.

"Sunî" ifadesini biraz önce de düzelttim; ama, dilime fazlaca pelesenk olduğu için kullanıyorum; "tatlandırıcı" olarak düzeltiyorum.

Bugün, Türkiye'de üretilen tatlandırıcı, yani, nişasta kökenli şeker, mısırdan üretilmektedir, önemli hammaddesi mısırdır. Türkiye'de yılda ortalama 2 milyon ton civarında mısır üretilmektedir ve bu, bizim iç piyasadaki ihtiyaçlarımızı karşılamaktan çok uzaktır. Son alınan bir kararla da, hayvancılıktaki yem ihtiyacını -özellikle tavukçuluk için- karşılamak üzere, Türkiye'nin dışarıdan, düşük vergilerle, düşük gümrükle mısır ithal etmesi için mevzuat kolaylaştırılmıştır. Zaten, her yıl dışarıdan mısır ithal edilmektedir. Dışarıdan aşağı yukarı 1,5-2 milyon ton mısır ithal edilmektedir. Şimdi, eğer bu kanun bu haliyle yürürlüğe girerse ve bu sınırlama bu oranlarda kalırsa, Türkiye, şeker üretimi bakımından ve şeker üretiminin hammaddesi bakımından da dışarıya bağımlı hale getirilecektir; çünkü, şu anda -Türkiye'de üretilen veya Türkiye'de kullanılan mısırın yetersizliğini ifade ettim, mısır üretiminin yetersizliğini ifade ettim- dışarıdan ithal edilmektedir, ithal edilen mısırın da yüzde 75'i Amerika Birleşik Devletlerinden ithal edilmektedir. Türkiye'de kurulan tatlandırıcı fabrikalarının da çok önemli bir kısmı yabancı sermaye ortaklığı, Amerikan sermayesi ortaklığı fabrikalardır.

Değerli milletvekilleri, bu, şu anlama geliyor: Biz, birtakım yan faydaları olan, tarıma katkıları itibariyle, Türk çiftçisinin uzmanlaşması itibariyle vazgeçilmez noktada olan pancar üretiminden -gidişat odur; şimdiden ikaz ediyorum- vazgeçeceğiz; bunun yerine, ekonomik sebeplerle, pancar şekerinden çok daha ucuz ama, sağlık açısından veya yaygın kullanımı son derece sakıncalı olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - ...şekerin önemli bir ikame maddesi olan ve şeker sanayiinde de, tatlandırıcı sanayiinde de kullanılan nişasta şekerini, izoglikozu bunun yerine ikame edeceğiz demektir.

Değerli milletvekilleri, esas önemli bir noktaya gelmek istiyorum, o da şu: Bu tasarının 8 inci maddesi, bu kanunla düzenlenen yeni bir kuruluş getirmektedir; şeker kurumu ve bu kuruma bağlı bir kurul oluşturulmaktadır. Bu kurul, bununla ilgili bütün düzenlemeleri yapacaktır. Tasarının geçici 8 inci maddesine göre, kurulun görevinin 2004 yılında sona ermesi, bu kanunun 2004 yılında fiilen uygulamadan kalkması demektir. Zaten, bu kanuna göre bir ay içerisinde şeker kurulu oluşturulacaktır. Bir  ay sonra oluşturulduğunu farz edelim. Yönetmeliklerin meydana gelmesi, oluşturulması da en az bir sene sürecektir; yani, kanunun uygulama süresi fiilen birbuçuk iki yıl olacaktır. İki yıl sonra uygulamadan kalkmış kotaların, özellikle tatlandırıcı kotasının kalkmış olduğu bir Türkiye pazarını, tamamen dış pazara, Avrupa Birliğine, Avrupa ülkelerine ve Amerika Birleşik Devletlerine açık pazar haline getirmiş olacağız ve Türkiye'yi çok iddialı olduğumuz bir sektörde açık pazar haline getirmek suretiyle, önemli bir kaynağımızı heba etmiş olacağız. Bu bakımdan, bu hususun özellikle bilinmesini istiyorum.

Eğer, bu kanun, bu haliyle, dört yıl sonra bu kurulun yürürlükten kalkmasıyla uygulama imkânı bulmazsa, bu kanunla esas öngörmek istediğiniz veya öngördüğünüz, şeker fabrikalarının özelleştirilmesini de yapamayacaksınız. Nedenine gelince; çünkü, o zaman, Türkiye piyasasını tatlandırıcılar kaplamış olacak ve Türkiye'de artık pancar şekerine ihtiyaç kalmayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ertugay, son cümleniz lütfen...

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Bu fabrikaları da, insanlar, üretim için değil, olsa olsa, özelleştirme kapsamında, tıpkı Et-Balık örneğinde olduğu gibi, şehir içinde veya kendilerine ait, şehir dışındaki kıymetli arsaları için alacaklardır ve bu üretim dalı fiilen bitmiş olacaktır.

Bu noktada, Yüce Meclisi uyarıyorum ve özellikle geçici 8 inci maddenin düzeltilmesini, kaldırılmasını ve yüzde 10 sınırının da yüzde 5'e düşürülmesini özellikle Yüce Meclisten istirham ediyorum.

Burada yaptığım konuşma, siyasî bir konuşmadan ziyade teknik bir konuşmadır; bu tasarıda gördüğüm çok önemli sakıncaları içermektedir.  Buna  kulak  vermenizi  canı  gönülden  temenni  ediyorum. Bu tasarının bu haliyle çıkmasının getireceği sonuçlara katlanmak yerine, bu çiftçi kitlesini tarım dışına itmek, işsizler ordusuna eklemek yerine, ülkemiz için yararlı hale getirme imkânı elimizdedir.

 Böyle düşüneceğinizi umut ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci ifade edecekler.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 636 sıra sayılı Şeker Kanunu Tasarısı hakkında Fazilet Partisinin görüşlerini arz edeceğim; Fazilet Partisi Grubu olarak, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şekerpancarı tarımı, ülkemizde 500 000 aileyi direkt olarak alakadar etmektedir. Şekerpancarı sanayiinde aşağı yukarı 30 000 insan çalışmaktadır. Bunları belki direkt olarak alakadar ediyor; ama, 65 milyon nüfusumuzu da dolaylı olarak alakadar etmektedir, ilgilendirmektedir; çünkü, hiçbir hane düşünmemiz mümkün değil ki, şeker, o haneye, o eve girmemiş olsun.

Şekerpancarı önemli bir sanayi ürünüdür ve bu sanayi ürünü, 8 ilâ 10 sektöre katmadeğer kazandırmaktadır. Yıllık ortalama olarak katmadeğeri 3 milyar dolar civarındadır.

Tabiî, yine, bu önemi bakımından arz ediyorum ki, Ege, Akdeniz kıyıları, Güneydoğu Anadolu, Trakya ve  Batı Karadenizin dışında,  Anadolu'nun her tarafında,  yüksek  rakımlarda da  -1 500-2 000 gibi- şekerpancarı yetişmektedir; yani, Anadolu'nun, yegâne sanayi bitkisidir. Bu bakımdan, fevkalade önemli.

Ülkemizde 29 şeker fabrikasının 24'ü özelleştirilmiştir; ancak, özelleştirilen şeker fabrikalarının da kendi içerisinde, özelleştirilmiş olmalarına rağmen, problemleri vardır.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, şu tespitimizi yapmakta fevkalade yarar var: Şeker fabrikaları, 1984 yılına kadar zarar etmemiştir; bunun altını özellikle çiziyorum. Ancak, 1984'ten sonra çıkarılan 60 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 118 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 2929 sayılı Kanun ile 6747 sayılı Şeker Kanununda ödenmiş sermayelerine verilen yıllık yüzde 10 kâr garantisinin ortadan kaldırılmasından sonra, şeker fabrikaları zarar etmiştir. Gördüğünüz gibi, 1984 yılına kadar, bu şeker fabrikalarımız zarar etmiyor; ancak, ne zaman ki, yüzde 10 kâr garantisi, kanun hükmünde kararnamelerle kaldırılıyor, ondan sonra bakıyoruz ki, şeker fabrikaları zarar ediyor. Bu konunun özellikle sorgulanması gerekir; fevkalade önemli bir konu.

Değerli milletvekilleri, şekerpancarı tarımı, ülkemizde fevkalade önemli ve cumhuriyetimizle de aşağı yukarı yaşıttır. Burada, hangi tarihte başladığını ve hangi tarihte kararının alındığını bazı arkadaşlarımız açıkladılar. Bu bakımdan, ülkenin teknik tarıma geçmesi, şeker tarımının ülkemize kazandırılmasıyla beraber başlamıştır. Sulama, gübreleme, münavebeli ekimi, biz, şeker tarımıyla beraber Anadolu'da görüyoruz.

Tabiî, Türkiyemizde araziler parçalı, küçük araziler. Bu parçalı araziler, şeker tarımıyla beraber çok verimli olarak kullanılmıştır. Çiftçiler, Pankobirlik ve Şeker Şirketinin, hakikaten, disiplinli takipleri neticesinde mekanizasyona kavuşmuştur; yani, teknik tarımla beraber mekanizasyona da kavuşmuştur.

Yine, şeker fabrikalarının çok önemli bir fonksiyonu, kurulan fabrikaların hemen etrafında, besi hayvancılığımız fevkalade bir gelişme göstermiş ve dolayısıyla, bir ayrıcalık olduğunu, o yörelerde hayvancılığın gelişmiş olduğunu da görüyoruz.

Tabiî, en önemlisi, biraz önce saydığım bütün maddelerin geldiği nokta, çiftçiler, ekonomik ve sosyal yönden kalkınmışlardır. Bütün bunların tamamı, Şeker Şirketi ve şeker fabrikalarının sayesinde olmuştur. Bu bakımdan diyoruz ki, şekerpancarı tarımı, Türkiye için fevkalade önemli bir sektördür.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde şekerpancarı tarımı, yaklaşık olarak 400 000 hektar -yaklaşık olarak diyorum; çünkü, bazı yıllar bu rakam aşağıya da düşebilir- arazide yapılmaktadır. Yine, yıllar itibariyle söylüyorum; bu, artış eksiliş gösterebilir. Aşağı yukarı 15 milyon ilâ 16 milyon ton şekerpancarı üretilmektedir. Bundan elde edilen şeker miktarı da, 2 000 000 ton ile 2 400 000 ton arasında değişmektedir. Tabiî, bunun pik noktaları vardır, bunu saymıyorum.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ülkeleri, dünyanın bir numaralı, şekerpancarı üreten, aynı zamanda ihraç eden ülkeleridir. Hem üretim yönünden hem de ihraç yönünden Avrupa Birliği ülkeleri birinci sıradadır. Bu ülkelerde, şekerin sanayi maliyeti 900 dolar/tondur. Ancak, tabiî, maliyeti yüksek olmasına rağmen, şekerpancarından yüzde 40 daha ucuz olan,  şeker  kamışıyla  rekabete sokmak suretiyle, aşağı yukarı, 170 veya 180 dolar/ton CIF fiyatlarla, şekerpancarını Avrupa Birliği ülkeleri dışarıya ihraç eder. Bu, fevkalade önemli.

Demek ki, burada gördüğümüz nokta şudur: Pahalı maliyetlerine rağmen, ucuz ihraç ediyorlar; yani, o aradaki farkı, mutlaka, çiftçilerini destekliyorlar. Böylece, pancar üreten çiftçilerini destekledikleri gibi, hiçbir zaman da, çiftçilerinin üzerinde baskı yapmak suretiyle, pancar üretiminden vazgeçeceksiniz gibi, herhangi bir tavize de zorlanmazlar. Bunların başında Fransa, bunların başında Almanya gelmektedir; çünkü, Fransa'nın, Almanya'nın şeker üretimi, bizim üretimimizin 2 misli; yani, Fransa'nınki 6 milyon ton, Almanya'nınki 5 milyon ton ve Türkiye'den de yüzde 30 daha fazla oranda pahalıya mal ederler; ama, buna rağmen, o üretim devam eder, o çiftçiler üretimlerini devam ettirirler. Bu bakımdan, dikkat etmemiz gereken şey, hakikaten, ülkemiz çiftçileri veya ülkemiz tarımı, Avrupa Birliği ülkelerinden daha mı ileri veya Türkiye'yi yönetenler, acaba, niye düşünmeyip de bizim üretimimizi aşağı çekiyorlar? Bunun üzerinde fevkalade durmak gerekir ve bu soruların cevabını vermek gerekir.

Değerli milletvekilleri, bu bilgiler ışığında, hakikaten, meseleyi müzakere etmemiz lazım, enine boyuna müzakere etmemiz lazım ve şapkayı, tabiri caizse, önümüze koyup düşünmemiz gerekir. Şimdi, şekerpancarı üretimine neden kota koyuyoruz; neden, şekerpancarı üretimini biz kısıyoruz? Bunun cevabını, mutlaka vermemiz lazım; yani, buna ihtiyaç var mı; gerçekten, şekerpancarı üretimine kota koymaya ülkemizde ihtiyaç yoktur. Peki, ihtiyaç olmamasına rağmen, biz, kotayı niye koyuyoruz; kimler istiyor? Hepiniz, hafızalarınızı yenilerseniz, Kurban Bayramından önce basında yer alıyordu, 15 Marta kadar, şeker kanunu mutlaka çıkarılmalıydı diye, çıkarılması gerekir diye; ancak, o tarihten sonra, tabiî, işler tavsadı. O zaman IMF istiyordu, şimdi Sayın Derviş istiyor...

Değerli milletvekilleri, şimdi, IMF'nin kontrolü, tarımsal ürün ihraç eden, şeker ihraç eden ülkelerin elinde; bunu, bir defa, herkesin kabul etmesi lazım, onları temsil ediyor. Peki, hükümetimizin de düşünmesi lazım ve hükümetimizin, çiftçinin, sanayicinin ve gerçekten, sektörde çalışan işçinin yanında olması gerekir. O bakımdan, fevkalade önemli bir kanun ve önemli olarak da üzerinde düşünülmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, hükümetin IMF'ye verdiği 9 Aralık 2000 tarihli birinci mektupta, pancar  üretiminin  12 500 000  tona  çekilmesi,  12 500 000  tonla  sınırlandırılması  öngörülmüştü;  18 Aralık 2000 tarihli niyet mektubunda da, kota daha aşağıya çekilmek suretiyle, 11 500 000 tona indirildi. Artık, bundan geriye dönüş herhalde mümkün değil; çünkü, bunlar, niyet mektuplarıyla sabit. Konulan kota kadar pancar üretiminin yapıldığını varsayarsanız, Türkiye'nin üretimi aşağı yukarı 2 000 000 tondan da aşağıya inecek, yani, Türkiye'nin 1 600 000 ton üretimi olacaktır. Burada bir açık var; Türkiye'nin ihtiyacı olan 2 000 000 ton; ama, Türkiye, 1 600 000 ton şeker üretecektir. Peki, geriye kalan 400 000 ton açık nasıl kapatılacak? Yine, burada, konuşmacıların belirttiği gibi, ya Türkiye'de 5 tane tatlandırıcı firma kurulmuş, bunların ürettiği tatlandırıcılardan bu aradaki açık kapatılacak yahut da bir başka ülkeden ithal edilmek suretiyle Türkiye'nin bu açığı kapatılacaktır; ancak, tasarıda görüyoruz ki, burada öngörülen şey, tatlandırıcı üretimi yapan fabrikalar bu açığı kapatacaklardır. Bunun, aslında, münakaşa edilmesi lazım, münazara edilmesi lazım ve üzerinde hakikaten fevkalade durulması gerekir.

Değerli milletvekilleri, tasarının en önemli noktası da burası. Şimdi, burada, ithal edilmek istenilen yahut da tatlandırıcıların hammaddesi olan mısır, mutlaka ithal edilecektir; çünkü, Türkiye'nin üretimi şu anda kendisine yetmemektedir; yani, iç tüketime, hayvancılığımıza yem hammaddesi olarak veya bir başka türlü tüketime yetmemektir. Bu bakımdan, ne olacaktır? Mutlaka dışarıdan bu getirilecek, dışarıdan ithal edilecektir. O bakımdan, mutlaka bunun sorgulanması, hakikaten ülkenin ekonomisine, ülkenin tarımına, ülkenin hayvancığına, biz, hizmet mi ediyoruz; yoksa, bununla, ülkenin hayvancılığının, tarımının önü mü kesiliyor, bunun hakikaten sorgulanması lazım. Bu haliyle hiçbir milletvekilimizin, hiçbir grubun, bu kanunu savunması mümkün değil. Sözümüzün başında söyledik, dedik ki, 500 000 üretici ailesi pancar üretiyor ve 3 milyon nüfusumuzu, bu, direkt olarak alakadar etmektedir. O bakımdan, fevkalade önemli.

Değerli milletvekilleri, bir önemli konu şu: Şayet, tatlandırıcılara öncelik verilecekse, tatlandırıcılar öngörülecekse; açık, onlarla kapatılacaksa -üretimden aldığını- çiftçilere alternatif bir üretim olarak neyi gösteriyorsunuz? Mutlaka alternatif bir ürünü göstermeniz lazım. Değilse, o çiftçiler, hakikaten, büyük bir gelir kaybına sebep olacaklardır. Mutlaka bunun gözden geçirilmesi lazım. Yeni istihdam alanları oluşturabiliyor musunuz? Hangi istihdam alanlarını oluşturuyorsunuz? Dolayısıyla, hem istihdam alanını hem de alternatif olarak hangi bitkiyi buna ikame edeceksiniz, bunun mutlaka gösterilmesi lazım. Bazı arkadaşlarımız "efendim, ülkede mısır üretimini çoğaltırız" diyebilirler. Mısır üretimini, belki Ege Bölgesinde, Adana yöresinde çoğaltabilirsiniz; ama, Anadolu'da, yüksek yaylalarda bunu üretmeniz, bunu çoğaltmanız mümkün değil O bakımdan fevkalade önemli.

Türkiye şekerpancarı üreticisi ülkeler arasında, üretim bakımından etkin bir konuma sahiptir; yüzde 8'lik payla, dünyada, Fransa, Almanya ve Amerika Birleşik Devletlerinden sonra 4 üncü sıradadır; Avrupa'da, yüzde 10'luk payla 3 üncü sırada, Avrupa Birliği ülkelerinin yüzde 17'si kadar şeker üretmektedir. Bu durum, ticarî rakiplerimizi doğal olarak rahatsız etmektedir. Onların yönetimindeki fona, yani, IMF veya başka bir kuruluşa avuç açtığımızda, bunu fırsat bilip, üretim gücümüzü azaltmaya çalışmaktadırlar.  Onların  gayretlerini  anlamak  kolay da,  bu tasarıyı,  hakikaten, öncelikle buraya getirenlerin bu yanlışını anlamamız mümkün değil. IMF'nin niyeti bellidir, Türkiye'yi tam bir tarımsal ürün pazarı haline getirmektir. Nitekim, bakınız, 2000 yılında, Türkiye'nin tarım ürünleri ihracatı, cumhuriyet tarihinde ilk defa, tarım ürünleri ithalatından daha aşağı düşmüştür. Bu tablo fevkalade kötü bir tablodur; bu tablo, çiftçilerimizin, bu tablo, üreticilerimizin aleyhinedir.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bir başka konu: 57 nci hükümetin IMF ve Dünya Bankasına verdiği mektupların şeker sektörüyle ilgili bölümlerine baktığınız zaman, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi bu bölümlerde yoktu; ama, ne olduysa, bir bakıyoruz ki, sonradan, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi de alelacele gündeme alındı. Bu bakımdan, başta söylediğim gibi, bu fabrikalar, 1984 yılında yüzde 10 kârlarının kaldırılmasından sonra zarar etmişlerdir. Yoksa, Şeker Şirketi ciddî bir şirkettir. Şeker Şirketi, hakikaten, çiftçiyi takip eden, gübresiyle, çiftçinin yapacağı teknik tarımı günbegün seyretmesiyle takip eden bir kuruluştur; o kuruluşun zarar etmesi mümkün değil; ama, maalesef, o kuruluş da -dediğim gibi- kanunlarla zarar ettirilmiş ve bugün, önümüze, satılma faturası getirilmiştir. Bu bakımdan, bunu kabul etmek, hakikaten mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, hatırlarsınız, 18 Aralık 2000 tarihli mektupta da, IMF'ye, Şeker Kanununun, şubat 2001 tarihinde, yine Meclisin, işte o gün değişmemiş olan şartlarına göre yahut da ülke ekonomisinin değişmemiş olan şartlarına göre mutlaka getireceklerdi; ama, bugün şartlar değişti, bu şartlar muvacehesinde görüyoruz ki, bu tasarıyı, Sayın Derviş, yine bir talimatla önümüze getirmiş oluyor. Burası, milletin Meclisi, dolayısıyla bu tasarının, mutlaka milletimizin yararına çıkarılması gerekir ve bu, hepimiz için bir borçtur, yerine getirilmesi gereken bir görevdir. 

Değerli milletvekilleri, tasarıya bakıyoruz, tasarının gerekçesinde, doğrudur, 1956 yılında çıkmış olan 6747 sayılı Kanun, belki ülke ihtiyaçlarına cevap verememiş olabilir. Bazı maddelerini değiştirebiliriz, işlerlik kazandırabiliriz; ama, bunu bahane etmek suretiyle, burada, şekerpancarının dışında başka bitkilerden üretim yapmak, şeker üretimini yahut da tatlandırıcı üretimini temin etmek yahut da onun önünü açmak, bunu kabul etmek, hakikaten bu Meclisin yapacağı bir iş olmaması gerekir.

Yine, tasarının önemli konularından birisi, önemli noktalarından birisi, şeker üretimi sınırlandırılmaktadır; yani, kota konulmaktadır. Kota, bildiğiniz gibi, zaten iki yıldır Türkiye'de uygulanmaktadır.

Yine, tasarının gerekçelerine yahut da maddelerine baktığımız zaman, Şeker Şirketi Genel Müdürlüğü, üretim politikalarını, bugüne kadar sanki götürememiş, idare edememiş gibi, yeni bir kurul kurulmak suretiyle, yeni bir KİT oluşturuluyor ve bu görevler, bu kurula verilmektedir. Dolayısıyla, Şeker Şirketi, gerçekten, bu tasarıda yapılacak çok önemli değişiklikler ve revizeyle beraber, hakikaten bu konuyu götürür ve dolayısıyla 500 000 üreticimiz mağdur edilmemiş olurdu. Bu tasarıyla, hakikaten üretici mağdur edilmektedir ve üretici, bu tasarının hiçbir yerinde yoktur, ancak bir yerinde var ki, o yerde de, yalnızca, çiftçilerimiz mağdur ediliyor, çiftçilerimiz mağdur edilmektedir. Bu bakımdan, mutlaka bunun önüne geçilmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Demirci, lütfen toparlayınız.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tasarının önemli maddelerinden birisi, şekerpancarı dışında, sakaroz kökenli tatlandırıcıların A kotasının yüzde 10'u kadar sınırlandırılmış olmasıdır.

Şimdi, burada dikkatimizi çeken bir konu var. Bakın, Pankobirlik, Avrupa Birliği Hammaddeler ve Ekonomik Politikalar Dairesi Yönetim Kurulu Üyesi Fritz Gattermayer'e  "Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde nedir; yani, üretilen şekerin yüzde kaçına müsaade edilmektedir" diye bir soru sormuş. Gelen cevap elimizde, gelen cevapta şöyle bir not var: "Avrupa Birliği ülkelerinin tamamının ürettiği şeker miktarı 14 milyon ton."  Ha, bunun ancak ve ancak yüzde 2'sine müsaade etmişler; ama, biz ne yapıyoruz; kendi ülkemizde yüzde 10'una müsaade ediyoruz. Yine, tasarının 3 üncü maddesinde, Bakanlar Kuruluna yüzde 50'si kadar artırma ve eksiltme yetkisini de veriyoruz.

Burada bir özellik var, özellik de şudur değerli milletvekilleri:  Türkiye'de  faaliyet  gösteren  5 tatlandırıcı fabrikasının şu andaki üretimi 486 000 ton. Görülüyor ki, bunlar, şu anda Türkiye'deki şeker üretiminin yüzde 20'si kadar üretim yapıyorlar. Siyasî olarak, hükümet olarak yarın bunların karşısında durmanız mümkün değil; dolayısıyla,  100 000  çiftçimizi  yine  mağdur  edeceksiniz;  100 000 çiftçimiz üretimden kalacaktır.

Ben, sözlerimin sonunda,  fakir  fukara  çiftçimizin  menfaatlarının  korunacağını ve yine,  şu  tarihe kadar ödenmemiş olan çiftçi alacaklarının ödenmesini umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demirci.

Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini, Eskişehir Milletvekili Sayın İbrahim Yaşar Dedelek ifade edecekler.

Buyurun Sayın Dedelek. (ANAP sıraların alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 636 sıra sayılı Şeker Kanunu Tasarısıyla ilgili Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere kürsüye gelmiş bulunuyorum; hepinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.

Rakamlar itibariyle Türk şeker sanayiine ve dünyadaki yerine bakmanın faydalı olacağını düşünerek sözlerime giriyorum.

Dünyada şeker üretiminin yüzde 73'ü şekerkamışından, yüzde 27'si pancardan üretilmektedir. Son yıllarda şekere alternatif tatlandırıcıların üretiminde de artış meydana gelmiş ve dünyada, toplam şeker üretiminin yüzde 22'sine ulaşmıştır.

Kişi başına şeker tüketimi dünyada 19 kilogram/yıl, Avrupa Birliğinde 36 kilogram/yıl, Avrupa'da 33 kilogram/yıl ve Türkiye'de ise 31 kilogram/yıl olarak gerçekleşmiştir.

1956 yılında 6747 sayılı Şeker Kanunu çıktığında 11 şeker fabrikasına sahip olan ülkemizde, şeker fabrikası sayısı bugün 30'a ulaşmıştır. Dünyada ise, bu süre zarfında, pancar şeker üretiminde Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinden sonra üçüncü sıraya yerleşerek global anlamda önem kazanmıştır. Daha da ötesi, artık, Türkiye, şekerde, dışticaret boyutuyla, dünya şeker borsalarını etkileyecek bir büyüklüğe erişmiştir.

Türkiye, 2000-2001 kampanya döneminde dünya pancar şeker üretiminde, Fransa, Almanya ve Amerika'dan sonra, yüzde 8 ile dördüncü sırada yer almaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri üretiminde yüzde 15'i kadar şeker üreteceği tahmin edilirken, Avrupa şekerpancarı üretiminde ise yüzde 10 ile üçüncü sırada yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de pancar şekeri ve nişasta, bazı şekerlerde oluşan tatlandırıcı sektörünün 2001 yılı fiyatlarıyla üretim değeri, yaklaşık 1 katrilyon Türk Lirası, yani, 1 milyar dolar civarındadır. Bu küçümsenmeyecek ekonomik boyutun yanında, pancar tarımının ve şeker üretiminin, 2,5 milyonun üzerindeki insanımızın geçim kaynağı olduğu bir gerçektir.

Dünyada, son beş yılın içinde, nişasta kökenli tatlandırıcı glikoz, izoglikoz ve bunun gibi üretimler yüzde 20,3 oranında artış gösterirken, sakaroz kökenli şeker, yani, pancar ve kamış kökenli üretimler, yüzde 15,9 seviyesinde kalmıştır. Nişasta kökenli tatlandırıcılar doğrudan tüketilmemekte, daha ziyade şekerli mamuller sanayiinde girdi olarak kullanılmaktadır. Bu tatlandırıcıların kullanıldığı başlıca ürünler, şekerlemeler, şekerli mamuller, unlu mamuller, alkollü ve alkolsüz içecekler gibi gıda maddeleridir.

Nüfus artışının yanı sıra, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, gelir düzeyinin yükselmesi, işlenmiş ürünlere talebi artırmaktadır. Bu ürünlere, işlenmesinden tüketilmesine kadar çeşitli olumlu özellikler kazandıran tatlandırıcıların kullanım alanları günümüzde giderek artmaktadır.

Türkiye'de, son beş yılda şeker talebi yüzde 7 oranında artarken, şeker üretiminde yüzde 76 oranında artış kaydedilmiştir. Bunda, Türkiye'nin, 1995 ve 1996 yıllarında şeker ithalatçısı olması büyük oranda etken olmuştur. 1977 yılında talep ve üretim buluşma noktasına gelmiş; ancak, takip eden yıllarda üretim, talebin yüzde 7'ye varan oranlarda üzerine çıkmıştır.

Ülkemizde, son beş yıl içerisinde, nişasta kökenli glikoz, izoglikoz üretimi yüzde 220 oranında artış gösterirken, sakaroz kökenli şeker üretimi yüzde 76'lar seviyesinde kalmıştır. Türkiye'de, nişasta kökenli tatlandırıcıların büyüme hızı, sakaroz kökenli şekere göre, daha yüksektir ve hızla artmaktadır.

Türkiye'de pancar üretimi 64 ilimizde, 5 876 köyde, 337 404 çiftçi tarafından yapılmaktadır. 1999 yılında 1 237 000 ton şeker iç piyasaya satılırken, ihracat 504 947 ton olmuştur. 2000 yılında 1 271 000 ton şeker iç piyasaya satılırken, 578 546 ton şeker ihraç edilmiştir.

Türkiye Şeker Fabrikalarında ve bağlı ortaklıklarında toplam 21 406 personel, Pankobirlik'e verilen 3 fabrikada çalışanlarla birlikte, 30 000'e yakın işgücü istihdam edilmektedir. Türkiye Şeker Fabrikalarında birim işlenen pancar başına istihdam edilen işçi sayısı, Batı ülkelerine göre çok yüksektir. Örnek verecek olursak, 1997-1998 kampanyalarında Fransa'da 1 000 000 ton pancar işlenmesi için istihdam edilen işçi sayısı 329 iken, bu rakam, Türkiye'de 1 036 işçidir. Yine, Türkiye Şeker Fabrikaları son 5 yılda -yaklaşık olarak- 314 milyon dolar katmadeğer yaratmıştır. Yaratılan bu katmadeğerin yüzde 67'si personel giderleri olarak gerçekleşmiştir. Türkiye Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi noktasında Amasya, Kayseri ve Konya şeker fabrikaları ile bazı iştirakler, çeşitli düzenlemeler yapılmak suretiyle özel statüye kavuşturulmuştur.

Bu çerçevede, 20 Aralık 2000 tarih ve 2000/92 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu kararınca, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi, özelleştirme kapsamına alınarak hazırlık işlemine tabi tutulmuştur. Bunun için 6 ay geçiş süresi verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu bilgileri arz ettikten sonra, ülkemizde şeker rejimini düzenleyen 6747 sayılı Şeker Kanununun 1956 yılında çıkarıldığı, ekonomik ve malî yapıdaki hızlı gelişmeler karşısında bazı maddelerinin güncelliğini yitirdiği; bu nedenle, ekonomideki yapısal değişim ve gelişmeleri kapsayacak yeni bir düzenleme yapılması ihtiyacının hâsıl olduğu görülmektedir.

Türkiye'de, 1998 yılına kadar şeker üretiminde doğrudan planlamaya yönelik uygulamalar yerine, destekleme alım fiyatı mekanizması etkin olmuştur. Pancar alım fiyatının üretici tarafından tatminkâr bulunduğu yıllarda rekolte artmış, yetersiz bulunduğu yıllarda ise rekolte azalmıştır. Bu da, ülkemizi, zaman zaman şeker ithalatçısı, zaman zaman da şeker ihracatçısı konumuna getirmiştir.

Şekerde dünya borsa fiyatlarının ülkemiz fiyatlarına göre düşüklüğü ihracatta devlet desteğini getirdiğinden; ayrıca, Dünya Ticaret Örgütüne taahhütlerimiz kapsamında, şeker ihracatına sübvansiyon öngörülmediğinden, şekerde üretim planlamasının, yıllık yurtiçi talep ve güvenlik stoku toplamı esas alınarak yapılması önem arz etmektedir.

Pancar alım fiyatları, üreticinin pancar ekip ekmeme yönündeki kararını doğrudan etkileyen en önemli faktördür. Bu nedenle, pancar ve dolayısıyla şeker üretim miktarını yönlendirmektedir. Şeker üretiminde ve arzında istikrarı sağlamak, halen mevcut ve ileride kurulacak şeker fabrikalarının tam kapasiteyle üretim yapmalarını ve rasyonel çalışmayı sağlamak, üreticiye düzenli ve güvenilir gelir sağlanması ve sağlıklı sektörel büyüme için, pancar üretiminde kota uygulaması, bu kanun tasarısıyla getirilmektedir. Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve bağlı ortaklıkları dışındaki Pankobirlik'e ait özel statülü şeker fabrikaları ile nişasta kökenli tatlandırıcı üreten firmalara da bu tasarıyla kota getirilmiştir. Bu tasarı, sermaye yoğun ve ileri teknolojiyle kurulan nişasta kökenli şekerler sektörünü de kapsam içine alarak, akraba sektörlerin birbirleriyle arz ve talep dengeleri çerçevesinde ilişkilendirilmesini öngörmüştür.

Bu tasarı, sektörde devlet müdahalesini ortadan kaldırarak; yani, tek fiyat uygulaması terk edilerek liberalleşmeyi, şekerpancarı fiyatlarının alıcı ve satıcı tarafından serbest rekabet koşullarına göre belirlenmesini sağlayacak bir kanun tasarısıdır. Yine, şeker satış fiyatlarında da liberalizasyona gidilerek, şeker fiyatları, şeker fabrikası işleten gerçek ve tüzelkişiler tarafından serbestçe belirlenecektir. İmalatçı ve ihracatçıların, dahilde, işleme izni belgesi çerçevesinde hammadde veya yardımcı madde olarak kullandıkları yabancı menşeli şekerin ( C )şekeri kapsamına alınarak doğrudan veya işlenmiş ürün olarak yurt içinde pazarlanamayacağı, bu yasa tasarısıyla sağlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, halen, sektörde, pazar payları yüzde 20'nin üzerinde bulunan Konya, Kayseri ve Amasya Şeker Fabrikalarının, özel fabrikalar olarak, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri yanında 6747 sayılı Şeker Kanununa tabi olmalarıyla, bu fabrikalar için olduğu kadar, önümüzdeki günlerde özelleştirilecek diğer fabrikalar için de müdahaleci ve kısıtlayıcı bir durum söz konu olacaktır. Bu kanun tasarısıyla, özelleştirme altyapısı da sağlanmış olacaktır.

Bu kanun tasarısıyla, sektörün sağlıklı izlenmesi, ilişkili olduğu kamu kuruluşlarıyla organik bağının kurulması, kararlarda katılımcılığın sağlanması, bu kanun tasarısı ve ilgili diğer mevzuatın uygulanmasının sağlanması, uygulamanın denetlenmesi ve sonuçlandırılması, kanunda verilen yetkiler çerçevesinde düzenlemeler yapılması ve diğer görevlerin yerine getirilmesi için şeker kurumu kurulmuştur. Kurumun karar organı, şeker kuruludur. Kurul, biri başkan, biri başkanvekili olmak üzere toplam 7 kişiden oluşacaktır; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, pancar üreticilerinin teşekkül ettirmiş oldukları pancar kooperatifleri, sakaroz ve nişasta kökenli şeker üreten özel şirketlerden seçilen kişilerden teşekkül ettirilecektir. Görüleceği gibi, şekerin bütün taraflarının yer aldığı bir kurul söz konusudur. Bu da hammadde üretilmesinden izlenmesine ve tüketilmesine kadar olan süreçteki aktörlerin bir arada bulunması anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı uluslararası taahhütlere uyumlu, rekabete açık, özel sektörü teşvik edici, katılımcı ve şeffaf yönetim anlayışı, düzenli arz yapısı ve kotalı planlamayı ve fiyat serbestisini getiren bir yasa tasarısı olarak karşımızdadır.

Ekonominin yeniden yapılanmasına katkısı olacağını, bu noktada, ümit ediyor, yasanın, ülkemize -pancarcı tabiriyle- pancarcılara ve bu konudaki sektörlere hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize en derin saygı, sevgilerimi sunuyorum. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dedelek.

Gruplar adına son söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hasan Kaya'ya ait.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kaya, süreniz 20 dakika.

MHP GRUBU ADINA HASAN KAYA (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şeker kanunu tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye'de şeker sanayii, ilk olarak, 1926 yılında Alpullu'da açılan şeker fabrikasıyla hizmete başlamıştır. Bugün, 27 tanesi Türk Şeker'e, 3 tanesi de Pankobirlik'e ait olmak üzere, Türkiye'de 30 tane şeker fabrikası vardır.

Dünyadaki şeker üretiminin yüzde 73'ü kamıştan, yüzde 27'si de pancardan elde edilmektedir. Son yıllarda şekere alternatif tatlandırıcıların üretiminde artış meydana gelmiş ve dünyadaki şeker tüketiminin yüzde 22'sine yaklaşmıştır.

Türkiye, dünyada, pancardan şeker üreten ülkeler arasında yüzde 8 ile dördüncü sırada yer almaktadır. Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ise, dünyada şeker üreten bütün şirketler arasında ilk 10'a girmektedir.

Türk şeker sanayiinin, bugün olduğu gibi, ülke ve dünya genelinde sahip olduğu seçkin yerini gelecekte daha da sağlama almak için çalışmalar yapılmaktadır.

Bilindiği üzere, ülkemizde, şeker rejimini düzenleyen ve halen yürürlükte olan 6747 sayılı Şeker Kanunu 1956 yılında çıkarılmıştır. Bu kanunun bazı maddeleri, sonradan çıkan yasalarla yürürlükten kaldırılmış, bazı maddeleri de güncelliğini yitirmiştir. Kanunun çıktığı tarihten günümüze kadar, Türkiye, yarım asra yaklaşan bir süreci geride bırakmıştır.

Bu arada, gerek yapısal gerek hukukî anlamda ulusal ve global değişimler yaşanmış, bunlar, şeker sektörünü değişik boyutlarda da etkilemiştir. Bu sektörde ulusal ve global değişiklikler, 1956 yılından beri yürürlükte olan 6747 sayılı Şeker Kanununun artık değiştirilmesi ve günün şartlarına uygun hale getirilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur.

Türkiye'de pancar şekeri ve nişasta bazlı şekerden oluşan tatlandırıcı sektörünün, 2001 yılı fiyatlarıyla, üretim değeri, yaklaşık 1,5 milyar dolardır. Bu küçümsenemeyecek ekonomik boyutun yanında, pancar tarımı ve şeker üretimi, 500 000 çiftçi ailesi ve 30 000 çalışanıyla milyonun üzerindeki insanımıza geçim kaynağı sağlamaktadır.

Dünyada son beş yıl içinde, nişasta kökenli tatlandırıcılar üretimi yüzde 20,3 oranında artış gösterirken, sakaroz kökenli şeker (pancar ve kamış kökenli) üretimi yüzde 15,9 seviyesinde kalmıştır.

Avrupa Birliği ülkelerinde izoglikoz üretimi, şekerpancarından üretilen şekerin yüzde 2'sini geçmeyecek şekilde sınırlandırılmıştır.

Türkiye'de son beş yılda şeker talebi yüzde 7 oranında artarken, şeker üretiminde yüzde 76 oranında artış kaydedilmiştir. Bunda, Türkiye'nin, 1995 ve 1996 yıllarında şeker ithalatçısı olması büyük oranda etkin olmuştur. 1997 yılında talep ve üretim buluşma noktasına gelmiş; ancak, takip eden yıllarda üretim, talebin yüzde 70'e varan oranlarda üzerine çıkmıştır. Fransa ve Almanya'da, ülke ihtiyacının yaklaşık iki misli şeker üretilmektedir

Türkiye'de son beş yıl içinde nişasta kökenli glikoz üretimi yüzde 220 oranında artış gösterirken, sakaroz kökenli şeker üretimi yüzde 76 seviyesinde kalmıştır.

Türkiye'de, nişasta kökenli tatlandırıcıların büyüme hızı, sakaroz kökenli şekere göre daha yüksektir. 2000-2001 kampanya döneminde Türkiye, dünya pancar şekeri üretiminde Fransa, Almanya ve Amerika'dan sonra yüzde 8'le dördüncü sırayı, Avrupa pancar şeker üretiminde de yüzde 10 ile üçüncü sırayı almıştır. Avrupa Birliği ülkeleri üretiminde ise yüzde 15'e kadar şeker üreteceği tahmin edilmektedir. Bu ise, Türk pancar ekicisinin dünya ile rekabette önemli yeri olduğunu göstermektedir. Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi, 500 trilyon sermayeyle, bir iktisadî devlet teşekkülüdür.

27 tane şeker fabrikasından 25'inin sermayesinin tamamı devlete, geriye kalan Adapazarı ve Kütahya Şeker Fabrikalarının, Adapazarı'nın yüzde 50,42'si, Kütahya'nın yüzde 59,15'i devlete aittir.

Şekerpancarının, şeker dışındaki sanayie katkısı bakımından katmadeğeri en yüksek ürün olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul Sanayi Odasının, 1999 yılı Türkiye'nin 500 büyük firması değerlendirmesinde, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi, önemli ekonomik kriterler bakımından, Türkiye'deki kamu ve özel firmalar arasında ilk 10'a girmektedir.

Şekerpancarı tarımı, ülke ekonomisine çok büyük katkılar sağlamaktadır. Bunlardan başlıcaları:

Toprakların fizikî yapılarının iyileştirilmesi ve biyolojik aktivitelerinin artırılmasına katkı sağlamaktadır.

Yüksek oranda gübre, ilaç, sanayi ürünlerinin girdilerinin kullanılmasına katkı sağlamaktadır.

En önemlisi, kendinden sonra ekilecek ürünlerde verim artışı sağlamaktadır.

Baş, yaprak ve posanın nişasta değeri yüksek bir kabayem olması nedeniyle, hayvancılık sektöründe en önemli girdi olması, büyük katkı sağlamaktadır.

Kırsal kesimde, ayçiçeğine göre 4,4 kat, buğdaya göre 18 kat fazla istihdam oluşturması nedeniyle, insanları toprağa bağlamaktadır.

Mekanizasyon kullanımı açısından, pancar tarımında, buğdaydan 1,5 kat, ayçiçeğinden 1,9 kat daha fazla makine kullanımına olanak sağlamaktadır.

Ülke tarımı ve sanayiinin gelişmesine önemli katkılar sağlamaktadır.

Tarım kesimine ve köylümüze getirisi çok fazladır.

Aynı zamanda, hem pancar hem de şeker taşınmasında, mamul madde taşınmasında nakliye sektörüne de çok büyük katkıları olmaktadır.

Sanayide, birim işlenen pancar başına istihdam edilen işçi sayısının Batı Avrupa ülkelerine göre yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum, diğer sanayi alanlarımızda da benzer problemlerle karşı karşıyadır. Sanayiin, rekabet gücü ve verimliliği açısından istihdamda optimal ölçeklere ulaşması gerekmektedir.

Yine, pancar tarımında dikkat edilecek önemli hususlar da şunlardır:

Arazi parçalanmasını önlemek, üretici başına ekim alanını artırmak.

Pancar verim ve kalitesini artırmak üzere iklim ve toprak şartlarına uygun ve kaliteli tohum seçmek.

Pancar -bu, çok önemli- tesellüm şartlarının iyileştirilmesi maksadıyla, pancar alım merkezlerini toplulaştırmak ve pancarın fabrikada tesellümü uygulamalarını yaygınlaştırmak.

Pancar alımlarını, teslim alan ve teslim eden açısından, daha üstün teknikler, işgücü olanakları ve çalışma şartlarında yapmak.

Değerli milletvekilleri, muhalefete mensup hatip arkadaşlarımız, bu kanunun köylüye getireceği hiçbir şeyin olmadığından bahsettiler. Bu kanun tasarısı, ilk önce Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi, Plan ve Bütçede alt komisyonda görüşüldü ve kota, alt komisyonda yüzde 12 idi. Ondan sonra bu kanun tasarısı Tarım Komisyonumuza geldi, Tarım Komisyonumuzda bu kota yüzde 10'a çekildi. Ondan sonra, esas komisyon olarak bizim komisyonumuza geldi ve bizim komisyonumuzda, bu tasarı, enine boyuna, bütün kuruluşların görüşleri alınarak tartışıldı ve ondan sonra, hem tarım sektörü için hem de sanayi sektörü için çok önemli bir tasarı olduğu için, bunu biz de alt komisyonu havale ettik. Alt komisyonda, hem iktidara mensup milletvekilleri hem de muhalefete mensup milletvekilleri vardı; yine, orada, tartışıldı. Orada, aynen, -alt komisyonda ben de bulundum- kotanın yüzde 10 olarak kalması ve belki, duruma göre, Türkiye'nin şartlarına göre bunu artırabiliriz, eksiltebiliriz diye, yine, kurulun görüşleri alınarak, Bakanlar Kuruluna yüzde 50 artırma ve eksiltme yetkisi verildi. Burada, hem muhalefetiyle hem de iktidar milletvekilleriyle, uyum içerisinde bir yasa çıkarıldı.

Ben de arkadaşlarımızın görüşüne katılıyorum; çünkü, nüfusumuzun yüzde 45'i tarımla uğraşıyor ve bilhassa, kırsal kesimde, pancarın getirisi çok fazla. 64 tane ilimizde, şeker fabrikasının olduğu ilde, bir de 10 tane Pankobirlik'in olduğu ilde; yani, toplam olarak 74 tane vilayette 7 000'e yakın yerleşim biriminde, 500 000'e yakın çiftçi ailesi bu ziraatı yapıyor. Bu ziraatın, diğer ziraattan, buğday ziraatından daha fazla geliri olduğu için, köylümüzün hem alım gücünü hem de refah seviyesini artırmak için, bu pancar ziraatı bizler için de çok önemli.

Bugün, pancarda, gerçekten üretim fazlası var. 18 milyon tondan, bugün 15 milyon tona, 2001 yılında kota 11,5 milyon tona inmiş ve pancarda, ben, on yıllık fiyatlara baktım, tabanfiyatlarında hiçbir eksilme yok, tabanfiyatları gayet güzel; ama, çiftçimizin en büyük sıkıntısı kota. Kotanın çok az olmasından şikâyetçiler; çünkü, pancarda fazlalık var.

Nişastacılar -tabiî, onları da dinledik- diyorlar ki, bize bu kotayı uygulamayın. Bu kotayı uyguladığınız zaman, biz, yatırım yaptık, perişan oluruz; ama, tabiî, pancarda fazlalık var. Mısırda, aksilik, ülkenin açığı var. 2 milyon ton, bugün, mısır üretimimiz var; normalde, Türkiye'nin tüketimi 3,5 milyon ton. Şu anda dışarıdan, biz, döviz vererek, 1,5 milyon ton mısır ithal ediyoruz ve böyle olunca da, ben de, Genel Kurulumuzun takdirine sunuyorum, bu kotayı biraz daha aşağıya indirirlerse, ben de memnun olurum. Bir de "bu kanun çiftçimize bir şey getirmedi" diye söylediler.

Bugüne kadar, bu nişastacıların üretimi serbestti, kota filan yoktu. Coca-Cola'nın Genel Müdürü geldi bana ve dedi ki "kesinlikle bu kotayı uygulamayın." Benim onlara sorduğum soru şu oldu: Bugüne kadar, daha önceleri, bu nişasta üreticileri, fabrikaları kurulmadan önce, bu şekeri nereden alıyordunuz? "Şeker fabrikasından" dedi. Şu anda alıyor musunuz diye sorduğumda "hayır, almıyoruz" dediler ve ne oluyor; şekerde tüketim azalıyor ve şekerde tüketim azalınca da, pancar üretimi azalıyor ve bundan dolayı, bu kanunla, işte, o nişastacılara kota konuldu; çiftçimiz için çok memnuniyet verici bir husustur.

Yine, daha önceleri, 1956 yılında, 6747 sayılı bir Şeker Kanunu çıkmış; aşağı yukarı yarım asır olmuş. Bu kanun, bugün, gerçekten, günümüzün şartlarına cevap vermiyor. Yine, 2 fabrikamız 2233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye  göre yönetiliyor ve bu arada,  Türkiye,  özelleştirmeye  gidiyor; bu fabrikaların, 27 fabrikanın özelleştirilmesi yapılacak ve bu özelleştirme... Şu anda, Türkiye'de 3 fabrika, Konya, Amasya ve Kayseri, Pankobirlik'in elinde; 6762 sayılı Ticaret Kanununa göre işlem görmekte ve bugüne kadar, pancarın fiyatı, desteklemeyle, Bakanlar Kurulu kararıyla açıklanıyor. Şekerin fiyatı, yine, devlet tarafından açıklanıyor ve bu sistemde, bu özeldeki 3 fabrikanın ayakta kalması çok zor. Onun için, bu kanun, bu bütün, mevcut olan şirketlere uyum getireceğinden, çok önemli bir yasa. Yine, aynı zamanda, şeker üretiminde, istikrarın sağlanması ve korunması, sektörün, iç piyasadaki rekabetinin sağlanması, Avrupa Birliği düzenlemelerinin yanı sıra Dünya Ticaret Örgütü taahhütlerine uyumun sağlanması, özelleştirmeye imkân sağlayacak altyapının oluşturulmasının sağlanması yönünde bu kanunumuzun ülkemize getirdiği çok büyük katkıları var.

Hem tarım sektörü hem de sanayi sektörü için çok önemli olan bu kanunu hazırlayıp, Türkiye Büyük Millet Meclisine getiren, başta, Sanayi ve Ticaret Bakanımıza ve bürokratlarına, huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu kanunun hem pancar üreticilerine hem de Türk tarımına hayırlı olmasını niyaz ediyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum.(MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Şahısları adına konuşmalara geçiyoruz.

İlk söz, Erzurum Milletvekili Aslan Polat'a ait.

Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 636 sıra sayılı Şeker Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının genel gerekçesinde "Avrupa Birliği Helsinki Zirvesi sonrasında kazanılan aday ülke statüsü yanı sıra, Dünya Ticaret Örgütü çerçevesindeki taahhüt ve gelişmelerde şeker rejiminin yeniden düzenlenmesini gerekli kılmıştır" denilmekte. Yeniden düzenleme, Avrupa Birliği 2000 yılı genişleme stratejisinde de belirtildiği üzere, 1998-1999 yıllarında ülkemizde 504 000 hektar olan pancar ekim alanının yüzde 20 nispetinde, yani 100 000 hektar azaltılmasını, böylece, ülkemizde şekerpancarı eken her 5 aileden birinin işini kaybetmesi ve işsiz hale gelmesini ifade etmektedir.

Yine, ülkemizde 1998 yılında 413 000 çiftçi ailesinin pancar ekimi yaptığını, Pankobirlik'e bağlı kooperatiflerin toplam ortak sayısının Şubat 2001 sonu itibariyle 1 623 000 olduğu, bunun yüzde 20'sinin işsiz kalmasının, takriben 330 000 ailenin işsiz kalması, 1 aileyi 5 kişi sayarsak, çıkacak bu kanunla 1 650 000 kişinin işsiz kalmasının bir başka ifadesidir.

Yine, aynı konu, Kasım 2000 krizinden sonra, IMF'ye verilen niyet mektubunda da belirtilmiş ve 1998 yılında fabrikaya gelen pancar miktarı 18 455 000 ton iken, bu miktarın 11,5 milyon tona düşürülmesi istenmiştir. Tabiî, pancar ekilmeyen bu alanlara, buğday, patates gibi, daha az kazançlı ürünler ekilmesi gerekecektir. Raporda, daha az kazançlı ürünlere geçilmesinden dolayı gelirde meydana gelecek düşme için, telafi edici ödemeler yapılmasından bahsedilmekte; fakat, bir sayfa sonrasında "Türkiye'de doğrudan gelir desteğine ancak sınırlı bir fon ayrılmıştır" denilmekte, bu da, bu desteğin kâğıt üzerinde kaldığı itirafının teyidi olmaktadır.

Ülke nüfusunun, bizim gibi yüzde 45'i değil, yüzde 5-10'u tarımda çalışan Avrupa Birliğinde, tarım ürünleri en ileri ölçüde desteklenmektedir. Örneğin, Avrupa Birliği 2000 yılı toplam bütçesinin yüzde 51,8'i tarım sektörüne ayrılmakta, bunun yaklaşık yüzde 4'üyle şeker sektörü desteklenmektedir. Bu miktarın 2000 yılı için yaklaşık 1,8 milyar ECU olduğu belirtilmektedir.

Yine, DPT Mayıs 2000 tarihli uzmanlık tezinde de belirtildiği üzere "yapılan düzenlemelerle, Avrupa Birliğinde şekerpancarı üreticilerine güvenceler sağlanmaktadır. Pancar için ilan edilecek bir temel fiyatla üretim kotası sistemine bağlı olarak, (A) tipi şekeri işlenecek (A) tipi pancar için bir minimum fiyat, (B) tipi şekeri işlenecek (B) tipi pancar için de minimum bir fiyat verilerek, şekerpancarı işleyenlerin daha düşük fiyatlarla hammadde temin etmesi önlenmiş, böylece üretici korunmaya çalışılmıştır" denilmekte ve yine şu ifadelere yer verilmektedir: "Öte yandan, izoglikoz için herhangi bir destekleme önlemi alınmamış, yalnız şekerde olduğu gibi, üretim kotalarına tabi tutulmuştur" denilerek, pancar üreticisine verilen desteğin, nişasta kökenli tatlandırıcılar için verilmediği belirtilmektedir.

Yine, dünyada 1998-1999 yılı verilerine göre, toplam şeker üretiminin yüzde 27'sinin pancardan, yüzde 73'ünün şekerkamışından üretildiği; ton olarak ise 1998-1999 yılında dünyada pancardan 36,8 milyon ton, şekerkamışından 92,3 milyon ton olmak üzere toplam 129,1 milyon ton şeker üretildiği bilinmektedir. Türkiye, şekerpancarından şeker üretiminde -Fransa 4,6 milyon ton, Almanya 4,3 milyon ton, ABD 3,8 milyon tondan sonra- 2,9 milyon tonla dünyada dördüncü sırada yer almaktadır.

Buradan da görülüyor ki, Fransa, Almanya gibi sanayileşmiş ülkeler, kendi ihtiyaçlarının takriben 1,5-2 katı miktarında pancar üreterek ülkelerinde yüzde 5 nispetinde olan tarım kesimi çalışanlarını destekler iken, ülkemizde gerek IMF anlaşmalarında gerekse içeriği açıklanmadan, bir kurtarıcı ve olmazsa olmaz olarak lanse edilen -15 günde 15 adet çıkması istenen- Kemal Derviş yasalarının ilki olarak tütün ve pancar ekimini kısıtlayan ve burada çalışanları hiçbir ciddî tedbir almadan işsiz ve güçsüz bırakan yasaların Meclisimizin huzuruna gelmesi son derece acı ve düşündürücüdür.

Avrupa Birliğinin 1998 yılı verilerine baktığımız zaman, Avrupa Topluluğunda üretimin 17,9 milyon ton, tüketimin ise 14,5 milyon ton olduğu; yani, üretimin takriben tüketimden 3,5 milyon ton fazla olduğu; yine 1998 yılında 6,3 milyon ton ihracat yaparken 1,8 milyon ton ithalat yaptığını görüyoruz. Burada net olarak görülen, Avrupa Birliği, tüketiminden fazla şeker üretimi yaparak yüzde 5-10 nispetinde tarımda çalışanının işini kaybedip şehre akın etmesini önlemek için her türlü desteği sağlar iken, hâlâ, ülkemizde halkın yüzde 45'inin çalıştığı tarım kesimine verilen son derece yetersiz desteklerin dahi birtakım kesimin gözünde nasıl büyüdüğünü anlamak mümkün değildir.

Ülkemizde şeker bilançosuna baktığımızda, 1997 yılında üretimin 1 579 000 ton, tüketimin ise 1 545 000 ton olduğu, üretim ile tüketimin hemen hemen eşit olduğu;  1998  yılında  ise  üretimin  2 080 000 ton, tüketimin ise 1 403 000 ton olduğu, bunda  1997  yılında  verilen  yüksek  pancar  fiyatının üretimde etkili olduğu; fakat, tüketimin yeterli teşvik edilmemesinin de tüketimin azalmasında  etkili  olduğu;  1999  yılı  sonu  itibariyle,  ülkemizde  geçmiş  yılların da  birikimi  olan  1 692 000 tonluk bir stok mevcudiyetinin varlığı görülmektedir.

Dünya şeker bilançosuna bakıldığında, 1999-2000 yılı için, üretimin 134,7 milyon ton, tüketimin 126,7 milyon ton, devre sonu stoklarının 64 milyon ton ve stok/tüketimin ise yüzde 50,5 olduğu görülür. İşte, Avrupa Birliği başta olmak üzere, zengin ülkeler, kendi çiftçilerini desteklemek maksadıyla, meydana gelen fazla stokları eritmek için, IMF ve Dünya Bankasından kredi talep eden Türkiye gibi ülkelere şeker ihraç edip, kendi çiftçilerini desteklemek için bizim gibi ülkelerde şekerpancarı üretimini kotalara bağlayıp azaltmak istemektedirler. Örneğin, Avrupa Birliği, şekerpancarına göre yüzde 40-50 daha ucuz olan şekerkamışıyla rekabet ederek, Avrupa Birliğinde 1 ton şekeri 900-950 dolara mal edip, 1999 yılı fiyatlarıyla tonunu 200 dolardan ihraç etmektedir. Perakende satış fiyatlarıysa 1 000-1 200 dolar/tondur. Ülkemizdeyse, ortalama fabrika fiyatı 400-450 dolar/ton, perakende satış fiyatıysa hemen hemen aynıdır. Yani, Avrupa Birliği ve ABD gibi ülkelerde, şeker, ülke içerisinde maliyetten yüzde 25-30 fazla fiyatla satılmakta, oluşturulan fonla, takriben maliyetlerin üçte 1 fiyatına yurt içerisinde tüketemedikleri şekeri ihraç ederek, çiftçilerini korumaktadırlar.

Ülkemizde, şeker fiyatları içpiyasada, dünya fiyatlarının takriben yüzde 40'ı mertebesinde olmasına rağmen, tüketim miktarımız yeterli değildir. Örneğin, 1999 yılında dünya ortalaması, kilogram olarak 20,1 kilogram, Avrupa Birliği ülkeleri ortalaması 40,1 kilogram, Küba 63,2 kilogram, ABD 33,7 kilogram iken, Türkiye'de bu miktar 28,5 kilogramdır. Ülkemizde şeker tüketimini iç piyasada artırmak yanında pancar üretimini tehdit eden bir önemli nokta da, nişasta kökenli glikoz sonrası tatlandırıcılardır.

Avrupa Birliği ülkelerinin 1999-2000 yılı kampanyaları incelendiğinde, sakaroz (pancar şekeri), izoglikoz (nişasta şekeri) ve inülün şurubu üretimleri (A) ve (B) kotası olarak incelendiğinde, pancar şekeri yüzde 95,9, izoglikoz yüzde 1,98, inülün şurubu ise yüzde 2,12'dir; yani, Avrupa Birliği ülkeleri, genellikle Güney Amerika ve ABD'den ithal edilen mısırı hammadde olarak kullanıp,  nişastasından izoglikoz (yüzde 99,9 safiyetli pancar şekerine yakın, eşdeğerde şeker) üretimini pancardan üretilen (A) ve (B) kotası toplam şeker miktarının yüzde 2'siyle sınırlamışken, bizde bu oranın afakî olarak yüzde 15'lere kadar çıkması, bu kanunla, yüzde 10 ile yüzde 12 arasında komisyonlarda gidip gelip, tasarıda yüzde 10'la sınırlandırılması da pancar üreticilerini son derece zor duruma sokmaktadır; çünkü, nişasta kökenli tatlandırıcılar pancar şekerine göre 1/3 oranında ucuz olmaları sebebiyle, şekerpancarıyla iç piyasada haksız rekabet oluşturmakta, neticede kendi üreticimize vermediğimiz parayı ABD ve Güney Amerika çiftçisine vermiş olmaktayız. Şekerpancarı ekimi yanında, şeker sanayiinde de önemli ölçüde işçi çalışmaktadır. Örneğin, 1999 yılında işçi-memur toplam 22 237 kişinin şeker sanayiinde istihdam edildiğini, yine pancar nakliyelerinin ülke genelinde taşıma sektöründe çok önemli bir yer tuttuğunu belirtmek isteriz.

Örneğin, 1998 yılında 18,4 milyon ton pancar, yurt genelinde, ortalama 129,5 kilometre mesafeden taşınarak fabrikalara gelmiş ve üretilen 2 081 000 ton şeker de piyasaya sürülmüştür. Böylece yurtiçi nakliyede de çok önemli bir kaynak oluşturulmuştur.

Bu arada, şekerpancarına verilen fiyat artışlarında en önemli desteğin 1997...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Netice olarak, bir dekar şekerpancarının yan ürünleri, hayvan beslemesinde 23 dekar orman-mera alanına eşittir. Orman ve meraları son yıllarda tahrip olan ülkemiz için şekerpancarı ekimi bir kurtuluştur.

Şekerpancarı, tarımda en fazla istihdam imkânı sağlayan bitkidir; buğday tarımından 20 kat daha fazla istihdam yaratmaktadır. İstihdam imkânı buğdayda 0,5 işçi/dekara karşılık, şekerpancarında 10 işçi/dekardır. Ayrıca, pancar ekiminden buğday ekimine nazaran üreticinin eline geçen meblağda 3-3,5 kat bir artış olduğu göz önüne alındığında, pancar ekiminin, üreticinin eline geçen miktarda, işçilik istihdamında, hayvancılık ve nakliyecilikte ülke ekonomisine getirdiği katkılar ihmal edilemeyecek boyuttadır.

Son ekonomik kararlarla işsiz kalan milyonlara bir de şeker ve tütün kanunlarıyla yeni milyonlar katmamak, sosyal patlamaya sebebiyet vermemek için ve öncelikle Doğu Anadolu çiftçisinin ve hayvan yetiştiricisinin idam fermanı olarak görülen bu tasarıya  hayır  oyu  vereceğimi  belirtir,  hepinizi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Şahısları adına son konuşma Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'e ait. 

Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Şeker Kanunu tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, olay belli, bu kanun niye öncelikle ele alındı; biliyorsunuz, geçmişte, kasımda  bir ekonomik kriz çıktı, hükümet hiçbir şey olmamış gibi yerinde oturdu, arkasından şubat krizi çıktı Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasındaki bir kavgadan, ekonomi tamamen çöktü. Dışarıdan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir kişi, Amerika'dan getirildi, iktidar partilerine mensup 331 milletvekili içinde ekonomiyi bilen ve düzeltir nitelikte kişi yoktur diye, bu arkadaşımızı bakan yaptılar ve birtakım olağanüstü yetkiler verdiler. O da, Amerika'ya gitti, IMF ile görüştü, dediler ki: "Tamam size bu 6,5 milyar dolarlık bir ek yardım yaparız; ama, şu şu şu 15 tane kanunu -ama bu 15 tane kanun ağızdan mı çıktı, hakikaten incelemeye mi dayalı kanunlardı- çıkarırsanız, siz de, işte bir program da yaparsınız, size 6,5 milyar dolar veririz".

Değerli milletvekilleri, bakın, son zamanlarda, Meclisimizden Enerji Piyasası Kanununu çıkardık. Enerji Piyasası Kanunuyla Türkiye'de yaşayan insanların kullandığı elektrik fiyatlarını ucuzlattık mı; hayır. TEAŞ'ta eskiden 3,9 sente mal olan elektriği -daha geçen gün birisinden, yani çok emin bir yerden de bilgi geçti elime- sırf bazı fabrikalarda imalatını, bu iktidar, kilovatını 10,5 sente belirli yerlere vermiş, dolayısıyla 5 misli... Hatta bazı yerlerde 16,5 sente vermiş. Mesela, bakın, Trakya çevresinde, bir büyük kuruluşun da içinde olduğu, 480 megavatlık bir elektrik üretimi için yapılan sözleşme 480 milyon dolar. Dünya standartlarına göre, 1 kilovat kurulu elektrik gücünü üretmenin maliyeti 500 dolarken, sizin iktidarınız 1 000 dolara veriyor, verdiği kuruluş, anahtar teslimiyle 240 milyon dolara başkasına veriyor, bakın durup durduğu yerde 240 milyon doları alıp cebine koyuyor. Tabiî, zamanımız az olduğu için, bunları daha ileride, daha geniş bir zaman dilimi içinde telafi ederiz.

Şimdi, bu kanun niye geliyor?

Değerli milletvekilleri, bu kanun, Türk çiftçisine, Türk halkına üretim yönünde bir fayda sağlıyor mu; sağlamıyor. Üretimi artırıyor mu; artırmıyor. İstihdamı artırıyor mu; artırmıyor. Nedir: Avrupa devleti, Amerikası, IMF'si -bunlar zeki insanlar, bunlar akıllı insanlar- bakıyor ki, Türkiye'de devleti yönetenler, yani hükümeti kastediyorum tabiî, birçok şeyin farkında değiller; yani, ülkenin menfaatlarının farkında değiller, biz size bu 6,5 milyar doları veririz; ama, Türkiye'de, yani gelecekte Türk halkının yaşamında rahatlık getirecek, üretimi artıracak şu şu kanunları benim istediğim şekilde bir değiştir de gel diyor.

Şimdi, değiştir de gel; ama, bakın sayın milletvekilleri, gerçekten, bu kanunla getirilen, Türkiye'de şekerpancarı üretimini azaltıyoruz, kotaya gidiyoruz, tatlandırıcı dediğimiz ve mısırdan üretilen o maddelerin üretimini artırıyoruz; yani, Türkiye'de hammaddenin üretimini, ekimini, dolayısıyla ekimiyle çiftçiye, köylüye olanak sağlayan yönlerde de ülkemizi devredışı bırakıyoruz.

Düşünebiliyor musunuz, bir çocuk aklını getirseniz, bir çocuk getirseniz, sıkıntıya girmiş bir ekonomiyi nasıl ayağa kaldırırsınız; evvela üretimi artıracaksınız, evvela istihdamı artıracaksınız, gelir dağılımını düzene koyacaksınız; ama, bunların hiçbirisini yapmıyorsunuz, IMF size talimat veriyor, diyor ki: Sen memleketindeki üretimi kıs, yatırımı da kıs, ben sana biraz para vereceğim... O para da kalmıyor tabiî, hortumcular hemen alıp gidiyor. Mesela, Halk Bankasından Etibanka 1 milyar 250 milyon dolar bir kredi veriliyor, o da Goldbis diye bir şirkete veriliyor; Goldbis diye birisi yok; ama, o paraların kimler tarafından yalılara, yatlara verildiği belli.

Değerli milletvekilleri, bakın, her şeyi kuralına göre oynamak zorundayız. Boksör olarak ringe çıktığınız zaman ayaklarınızla dövüşemezsiniz, kafanızla da dövüşemezsiniz. Futbolcu olarak sahaya çıktığınız zaman, ayaklarınızla top oynayacaksınız, ellerinizle oynamayacaksınız.

Şimdi, olay şu: Biz, günde 100 tane kanun da çıkarsak, inanmanızı istiyorum ki, bu bunalıma, bu halkın akışının önüne bir set çekemeyiz. Olay ne olmuştur; bu hükümet, iki defa büyük bir mağlubiyete, büyük bir başarısızlığa uğramıştır. Şimdi, ne desek boş. Burada yapılması gereken: Bir defa, bu hükümet istifa etmelidir, kesinlikle istifa etmelidir. Her başarısızlığın bir sonucu vardır; başarısızlığı bir sonuçla değerlendirmediğiniz takdirde, onun arkasından çok daha büyük başarısızlıklar ve çok daha büyük kayıplar gelir. Ha, bu hükümet istifa etsin, tekrar aynı hükümet kurulsun; hiç olmazsa, o bir şeydir... Yahu, işte hükümet istifa etti, yeni yeni bir şeyler gelebilir diye, insanlarda umut beslenir.

Şimdi, bu hükümetin arkasındaki, içindeki birçok bakan suiistimale batmış insanlar. Ben, sabahki yaptığım konuşmada da şuraya gidiyor: Şimdi, birçok medya patronu, bu hükümetten büyük bir kaynak sağlıyor. Bunların bazı köşe yazarları, bu hükümetin üzerine gitmedikleri için, Meclisi hedef gösteriyorlar. Şimdi, bu hükümet, Türkiye'yi satmak için bize bir kanun getirse, mecburen çıkaracağız. Niye biliyor musunuz; çıkarmazsak ne olur biliyor musunuz, diyecekler ki: Yahu kardeşim, bu hükümet ekonomiyi kurtaracaktı; ama,  bu Meclis önledi. Bakın, böyle bir baskı altındayız. Yani, getirilecek kanunun bu halka faydası mı vardır; zararı mı vardır; yok; çünkü, birçok köşe yazarı, efendim, hükümet ekonomiyi düzeltecek de Meclis çalışmıyor diye yazıyor. Bu saate kadar... Bakın, bu Meclis, 1920'lerden, kurulduğu günden beri, haftada üç gün -salı, çarşamba, perşembe- dörder saat çalışmış. Kanun yapmak, böyle, bilmem, çanak çömlek oynayacak gibi.... (DSP ve MHP sıralarından gülüşmeler)

Neyse... Şey etmedik. Oynayacak bir şey değil.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Çelik çomak.

KAMER GENÇ (Devamla) - Çelik çomak... Neyse yani... Canım arada sırada da bize yardım edin, biz size o kadar yardım ediyoruz, bu kadar da bir şeyimiz olsun.

Değerli arkadaşlarım, kanun yapmak, bu kadar basit bir şey değil. Bu kanunu yaparken, çiftçiyi çağırdınız mı; üreticiyi çağırdınız mı; Pankobirlik'i çağırdınız mı; şeker fabrikalarını çağırdınız mı? Şimdi, burada şeker kurulu diye bir kurul oluşturuyorsunuz. İşte, enerji kurulu, şeker kurulu, bankalar düzenleme kurulu... Devlet içerisinde böyle birtakım kurullar oluşturarak, bunlara, sanki, Türkiye'nin problemiymiş... Üç beş kişiye, yandaşlara büyük maaşlar sağlamak, bunlara büyük yetkiler vermek ve hükümeti, siyasî erkin, bunların, denetimin dışına göndermek. Bunlar, gerçekten, ülkeye fayda getirmeyen şeyler.

Değerli milletvekilleri, bakın, inanmanızı istiyorum. Bu iktidarın başarıya ulaşmasını, inanınız, candan, gönülden istiyorum; çünkü, Türkiye, hepimizindir; ama, siz de bir düşünün: Başarısızlığa uğramış bir insan,  hem de siyasette başarısızlığa uğramış bir kadro, bir grup, bir şey yapmadan, yine aynı itelemeyle bir yere varmaz. Bunun kuralını şimdiden oynayın.

Bakın, Bursa'da, Antep'te, Elazığ'da, birçok yerde, artık, insanlar yürüyor. Yarın Meclise de yürüyecekler. Benim korkum -bizim hiçbir günahımız yok; siz  kanun getiriyorsunuz, kanunlarınıza da destek veriyoruz- yine, suçlu milletvekilleri gösterilecek; çünkü, bu basın patronlarının bazılarının rahatsız olduğu Meclis.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Doğru... Doğruya doğru.

KAMER GENÇ (Devamla) - Hükümetin üzerine gidemiyorlar. Hükümetin üzerine gittikleri zaman arpalarının kesileceğini biliyorlar. O bakımdan, buna inanmanızı istiyorum. Bir Meclis olarak, bu işe el koyalım. Türkiye'nin geleceği çok kötü. Bakın, bunlara el koymazsak...

En azından bir iki bakan gitsin, yargılansın, gelsin canım. Şimdi, bir Enerji Bakanı, bu kadar hakkında suiistimal iddiası varken, bankalar bu kadar hortumlanırken, işte, biraz önce arkadaşlar da söylediler burada; yani, bir Güneş Taner bile, Etibankın özelleştirilmesinde özel birtakım tavırlar gözetlemiş, gitmiş, Etibankın da, Medya Holdingin de yönetim kurulu üyesi olmuş, bankaya el konulmadan iki üç gün önce ayrılmış; ondan sonra gelmiş bize yiğitlik yapıyor. Buyur... Böyle bir şey olur mu?! Kardeşim, sen gel burada bir hesabını öde... Sen o Etibank...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) - Etibankın içini boşalttıkları zaman sen neredeydin?! ANAP'lılar içinde bana gülenler var, epey künyelerini, kimliklerini biliyorum; ama, neyse, epey zaman beraber olduğumuz arkadaşlarımız da var; yani, benim için ANAP, MHP, DSP değil; ama, şu memleketin gerçeklerini kavrayalım.

Bakın, inanınız çok ciddî şeyler söylüyorum. Evvela kendi gruplarınızda bu hükümeti sorgulayın ve lütfen, bu hükümet bir an evvel gitsin, yerine bir hükümet kurulsun; ondan sonra bu tedbirler geçerli olabilir. Bu getirilen kanunlar hiçbir şey getirmez; Türkiye'yi sefalete götürür, Türkiye'de gelecekte yaşayacak insanlara işsizlik getirir, üretimsizlik getirir ve bu memleketi, insanları, Türkiye Cumhuriyeti halkını yaşayamayacak bir ortama sürükler.

Ben, bunları inanarak söylüyorum, hiçbir zaman siyasî bir amaç da gütmüyorum. Lütfen, bugünden daha erkeni yok, yarın da çok geç olabilir, öbür gün daha çok geç olabilir. Onun için, lütfen, burada, kendi aklımızla, kendi izanımızla Türkiye hakkında karar verelim.

Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitmesine çok az kaldı. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıncaya kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, soru talepleri var: Sayın Elkatmış, Sayın Canbay, Sayın Yıldırım, Sayın Yalman, Sayın Öztek. Sayın Yalman'ın sırası daha önce.

Lütfen, mütalaa beyan etmeden -çünkü, yeni İçtüzüğe göre 10 dakikayla sınırlandırılmış bulunuyor soru - cevap- çok kısa olarak sorularımızı soralım.

Sayın Elkatmış, buyurun efendim.

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana sorularımı yöneltmek istiyorum.

Şeker fabrikaları, pancar üreticisinin alacağının büyük kısmını henüz ödememiştir. Son yaşanan kriz ve devalüasyon karşısında, üretici, zaten düşük olan taban fiyatla verdiği pancarının parasını alamamaktan dolayı büyük zarara uğramıştır. Çiftçi, gübre alamamış, borçlarını ödeyemediği için de haciz tehdidi altındadır, faiz ödemek zorundadır.

Şimdi sorularımı soruyorum:

1. 2000 yılı şekerpancarı kampanyasında ne miktar şekerpancarı alınmıştır ve bedeli ne kadardır?

2. Çiftçiye, şimdiye kadar ne miktar ödemede bulunulmuştur; bakiye borç ne kadardır ve ne zaman ödenecektir? Çünkü, çiftçilerimiz bunu özellikle bekliyorlar.

3. Çiftçi, alacağını alamaması karşısında ve yüksek devalüasyon nedeniyle de büyük zararlar görmüştür. Bu zararların telafi edilmesi için, telafi edici bir eködeme yapılması düşünülmekte midir?

Son sorumu soruyorum: Çiftçi, elinde olmayan çeşitli nedenlerle, tarım kredi kooperatifleri, Ziraat Bankası ve piyasaya olan borçlarını ödeyemediğinden dolayı icra tehdidi altındadır. Çiftçilerin borçlarına tahakkuk ettirilen çok yüksek orandaki faiz borçlarının affedilmesi düşünülüyor mu veya indirilmesi düşünülüyor mu; keza, borçları ertelemek gibi bir şey düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla, aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Birincisi şu: Türkiye'de, tüketimin üzerinde şeker üretimi olduğu bir gerçek; ancak, böyle olduğu halde, şeker ithaline izin veriliyor mu, şeker ithalatı yapılıyor mu? Bu, kendi çiftçimizin mağdur edilmesi ve kendi çiftçimize, üreticimize vurulan bir darbe değil mi?

Bir diğer sorum: Arkadaşım kısmen ifade ettiler; ama, farklı bir şekilde soracağım. Pancar üreticilerinden hâlâ paralarını alamayan insanlarımız var.

Üretim girdilerindeki giderek yükselen artış ve dövizin Türkiye'de, mesela 1 doların 1 300 000 liraya çıkmış olması, çiftçilerimizin reel manada büyük bir kayba uğradığının ifadesi; bu zararı nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz?

Üçüncü sorum: Pancar ekimine IMF istekli kota uygulamasına vermiş olduğunuz destek ve mücadele... Acaba, üretilen şekerin pazarlaması konusundaki çalışmalarınıza böyle bir mesai sarf etseydiniz, çiftçimiz açısından daha kârlı bir mesafe kat edilmez miydi?

Ayrıca, kota uygulayınca, pancar tarlalarına mısır ekimiyle ilgili bir çalışma var mı? Mısır ekiminde de kota uygulamayı düşünüyor musunuz?

Bir diğer sorum: Şimdi, pancar üreticisi hâlâ  paralarını alamıyor. Hükümetin taban fiyatlarını çok düşük tutması, gittikçe daralan kota uygulamaları, bir de pancar üreticilerine ısrarla paralarının ödenmemesi, acaba, pancar üretim alanlarının böyle bir baskıyla azaltılmasına mı yöneliktir? Eğer böyle ise, pancar üreticilerini tarımın hangi alanına yönlendirmeyi düşünüyorsunuz? Böyle değilse, çiftçiyi mağdur eden yukarıdaki maddeler üzerindeki ısrarın sebepleri nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Canbay, buyurun.

YAŞAR CANBAY (Malatya) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakana aşağıdaki sorumu arz ediyorum:

Bu kanunla, şeker üretimine kota gelmektedir. Türkiye'nin şeker üretiminin, dolayısıyla şekerpancarı üretiminin sınırlandırılmasını millî menfaatlarımıza uygun buluyor musunuz?

Önümüzdeki yıllarda nüfusun artması, dolayısıyla şeker talebinin artması durumunda, konulacak olan bu kotanın, gelecek nesilleri, Türkiye'nin geleceğini, şeker üretimi açısından, ipotek altına alacağını düşündünüz mü?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Yıldırım, buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımdan, aşağıdaki iki sorumun cevabını istiyorum.

1. Sıkıntı içinde olan çiftçiye pancar bedellerini ne zaman ödeyeceksiniz? Çiftçi sizden haber bekliyor.

2. Küçük çiftçinin pancar ekmesini sağlamak için, kota uygulanmadan, her çiftçiye 10 dekar pancar ektirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztek...

LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, aşağıdaki suallerimin Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız tarafından cevaplandırılmasına delaletinizi arz ederim.

Birinci sualim: Şekerpancarı fiyatlarını, ekimden önce -yani, 2001 yılı için- açıklamayı düşünüyor musunuz? Bunu, üreticilerin mağdur olmaması için özellikle cevaplandırmanızı istirham ediyorum.

İkinci sualim: 2001 yılında, üreticilerin şekerpancarı paralarının peşin ödenmesini düşünüyor musunuz? Mesela, buğdayda bu uygulandı; şekerpancarında da uygulanabileceğini düşünüyorum.

Üçüncü sualim: Avrupa Birliği ülkelerinde, tatlandırıcı üretimi, (A) kotası şeker üretiminin ortalama yüzde 3'ü kadardır; hatta, bazen, yüzde 2'si kadar olduğu söyleniyor. Ülkemizde ise, bu oran yüzde 10 kadardır. Hatta, kanunda, bunun Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 50 kadar artırılabileceği zikredilmektedir. Şekerpancarı ziraatıyla uğraşan çiftçilerimiz bu durumdan mağdur olacaktır. Bu oranı yüzde 5'e düşürmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Nidai Seven, buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetleri işçileri kadroya alınmıştı. Acaba, şeker fabrikalarında çalışan geçici işçiler kadroya alınacak mı? Bu konuda bilgi istiyorum.

Bir de, şeker fabrikalarıyla ilgili kota uygulaması ne zaman yapılmış, hangi tarihte ve o zaman hangi bakan baştaydı; onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Ayaydın, buyurun.

AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, sorum soruldu. Soru talebimi geri alıyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI  AHMET  KENAN  TANRIKULU  (İzmir)  -  Teşekkür  ederim Sayın Başkanım.

Soruların büyük bir çoğunluğu pancar üreticisine ödenecek ödemelerle ilgili. O yüzden, izninizle oradan başlamak istiyorum.

Pancar üreticilerine, her yıl, kesim bedel ödemelerinden yaklaşık bir yıl önce başlamak üzere, çapa, sulama ve söküm faaliyetlerinin yürütülmesine yönelik olarak aynî ve nakdî avanslar verilmektedir. Verilecek aynî ve nakdî avansların bedel ödemelerinin zamanları ve ilgili diğer hususlar ise, şekerpancarı yetiştirme sözleşmesinde yer almaktadır; yani, çiftçilerimiz, bu sözleşmeyi imzaladıklarında ödemelerin kendilerine ne zaman yapılacağından haberdar olmuş olmaktadırlar.

Nakdî avanslardan birinci avans -biz, buna "çapa avansı" diyoruz- nisan, mayıs, haziran aylarında; ikinci avans, sulama avansı, temmuz, ağustos aylarında; üçüncü avans, söküm avansı, eylül, ekim aylarında ödenmektedir. 2000 yılında, pancar üreticilerine, girdi ihtiyaçlarını karşılamak üzere haziran, ağustos ve ekim aylarında avans verilmiştir. 19 Haziran 2000, 14 Ağustos 2000 ve 24 Ekim 2000 tarihlerinde, ton başına 2 500 000 liradan, toplam 7 500 000 Türk Lirası avans ödemesi yapılmıştır. 2000 yılı avansları son yıllara göre daha erken tarihlerde ödenebilmiştir. 2001 yılı mart ayı itibariyle, bir önceki yılın aynı dönemine göre üreticiye verilen bir ton kota başına avans, 12 103 000 liradan 13 154 000 liraya yükseltilmiştir. 2000-2001 kampanya döneminde, üreticiden alınan 14 000 677 ton pancar karşılığında 525 trilyon lira bedel tahakkuk ettirilmiştir. Bugüne kadar, üreticilere, aynî ve nakdî avans olarak 165 trilyon ödenmiş olup, üreticilere ödenecek bakiye pancar bedeli -ki, yaklaşık 360 trilyon civarındadır- pancar üretim sözleşmesine göre, 2001 Nisan ayı sonuna kadar ödenmesi gerekmektedir.

Sayın Başkanım, bir diğer soru ithalatla ilgiliydi. Şu ana kadar, elimdeki verilere göre, 2000 yılında şeker ithalatı yapılmamıştır. Biraz geriye gidersek, 1998'de 5 000 ton, 1999'da 1 000 ton ithalat yapılmıştır. Yine, aynı yıllar itibariyle ihracatı da vermek istiyorum. 1998'de 279 000 ton, 1999'da 507 000 ton, 2000 yılında da 579 000 ton ihracat yapılmıştır.

 

Şeker ithaline ilişkin düzenlemeler ise, ülkemizin ithalat rejimi kararıyla yapılmaktadır. 2001 yılı için ithalatta, CIF bedelin yüzde 139,5'i oranında vergi uygulanmaktadır. Bu şartlarla eğer ithalat yapmak isteyen varsa, ithalatımız serbesttir.

Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları gereğince taahhüt edilen vergi oranları dışında, bazı tarife dışı engeller sebebiyle de ithalatın kısıtlanması tedbirleri yasaktır.

Sayın Başkanım, bir diğer konu, nişasta bazlı tatlandırıcılara getirilen kotayla ilgili yorumlardır. Avrupa Birliği şeker rejiminde, nişasta bazlı şekerlerden sadece izoglikoza sınır getirilmiştir. Glikoza kota getirilmemektedir Avrupa Birliğinde. Bizim tasarımızla getirilen yüzde 10 sınırı, hem glikoz hem de izoglikozu ihtiva etmektedir. Ülke şeker talebinin yüzde 10'u, şeker eşdeğeri olarak, yaklaşık 200 000 ton düzeyindedir. Dolayısıyla, bu oranın, şu anda, teorik kurulu kapasiteyi karşıladığı görülmektedir.

Geçici işçilerle ilgili olarak, bir değerli milletvekilimizin sorusunu da şöyle cevaplandırayım: 2 731 geçici işçiyle ilgili olarak, kadroya alınması konusunda bağlı olunan sendikayla mutabakata varılmış ve bu mutabakat, bir anlaşma taslağıyla Başbakanlığa iletilmiştir; şu anda, Başbakanlıkta inceleme safhasındadır. 

Kota uygulaması ise, 1998 yılında başlamış bir uygulamadır; o günden bugüne devam etmektedir.

Sayın Başkanım, benim tespit edebildiğim sorular bu kadar; kalanları da yazılı, izniniz olursa, cevaplandıracağım.

BAŞKAN - Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın Bakanımdan açıkça ne zaman ödeneceği planını bir öğrenebilir miyiz? Pek kesin cevap vermedi Sayın Bakan pancar çiftçisiyle ilgili.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan uygun gördüğü şekilde cevap verdi.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Nisan 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati : 20.08

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.