Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21                                 YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 58

 

76 ncı Birleşim

29 . 3 . 2001 Perşembe

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                                                                                                                Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın, Makedonya'da meydana gelen son olaylara ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına ve gübre ihtiyaçlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, esnafın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, (6/1221, 6/1226, 6/1227, 6/1228) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/339)

2. - Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, (6/1229) esas numa-ralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/340)

3. - Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın'ın, (6/1235) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/341)

C) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Murat Sökmenoğlu'nun, Türkiye İşveren Sendikaları Konfedarasyonu Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisini hedef alan sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572)

4. - Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı : 576)

5. - Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı : 577)

6. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591)

7. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

8. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607)

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün Tokat İlindeki projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/3647)

2. - Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen'in, OYAK'ın ticari ilişkilerde bulunduğu Fransız firmalara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3701)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te toplandı.

Devlet Bakanı Fikret Ünlü, İstanbul'un 2008 olimpiyat oyunları adaylığına ve yapılmakta olan çalışmalara ilişkin gündemdışı açıklamada bulundu; DSP İstanbul Milletvekili Bahri Sipahi, MHP Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş, FP İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, ANAP İstanbul Milletvekili İ. Sühan Özkan, DYP İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu da aynı konuda grupları adına görüşlerini belirttiler;

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız, çiftçilerin son günlerde yaşadıkları sorunlara,

Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım, Habur Gümrük Kapısında sınır ticaretinin kısıtlanması nedeniyle akaryakıt taşıyıcılarının ve patates üreticilerinin karşılaştıkları sorunlara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar;

İstanbul Milletvekili Ahmet Tan'ın, gazetecilikle ilgili son günlerde ortaya çıkan gelişmelere ve siyaset ile medya arasındaki ilişkilerde dikkat edilmesi gereken hususlara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen cevap verdi.

Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın (6/1150),

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1163), (6/1164), (6/1201),

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın (6/1192), (6/1203),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 54 arkadaşının, YÖK'ün Fatih Üniversitesi ile ilgili kararı konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187) okundu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Polonya ve

Singapur,

Parlamentolararası Dostluk Grupları Başkanlarının beraberlerinde birer parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretlerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Batı Avrupa Birliği Asamblesinin 2 - 3 Mayıs 2001 tarihlerinde Berlin'de düzenleyeceği "Avrupa Güvenlik Kavramını Yeniden Gözden Geçirme - Yeni Tehlikeleri Cevaplandırma" konulu uluslararası konferansla ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Millî Savunma Komisyonu Başkanı Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın icabet etmesine;

Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış Ticaret, Araştırma ve Enerji Komisyonunun 10 - 11 Nisan 2001 tarihlerinde Brüksel'de düzenleyeceği "Dışticaret, Gelişme ve Demokrasi" konulu seminerle ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonundan üç üyeyle icabet edilmesine;

İspanya Parlamentosunca 16 - 18 Mayıs 2001 tarihlerinde Madrid'de düzenlenecek "XII. EUREKA Parlamentolararası Konferansı"yla ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir parlamenter heyetle icabet edilmesine;

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan :

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, ertelendi;

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının (1/693) (S. Sayısı: 580) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

29 Mart 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.37'de son verildi.

Nejat Arseven

Başkanvekili

 

Yahya Akman

Şadan Şimşek

 

Şanlıurfa

Edirne

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

                                               II. – GELEN KÂĞITLAR                                        No. : 110

29.3.2001 PERŞEMBE

Tasarılar

1. - Türkiye Cumhuriyeti ile Filipinler Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/833) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.2001)

2. - Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU)  Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan  Kyoto ve Mınneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/834) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.2001)

Teklifler

1. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Bir İl Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/716) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2001)

2. - Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen'in; Kurban Derilerinin Gelirleri Hakkında Kanun Teklifi (2/717) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2001)

3. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın; 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Ek 35 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/718) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2001)

Tezkereler

1. - Batman Milletvekili Ataullah Hamidi'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/793) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

2. - Diyarbakır Milletvekili Abdülbaki Erdoğmuş'un  Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/794) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

3. - İstanbul Milletvekili Bahri Zengin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/795) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir İlindeki bazı karayolu projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1328) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

2. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir  - Bigadiç Devlet Hastanesi ek bina yapım projesine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1329) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

3. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir İlindeki bazı baraj  projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1330) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

4. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, memurların ücretlerinin iyileştirilmesi yönündeki çalışmalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1331) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

5. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir-Bandırma SSK Hastanesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi. (6/1332) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

6. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir  SSK Hastanesi ve Dispanser  projelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1333) (Başkanlığa geliş ta-rihi : 28.3.2001)

7. - Denizli Milletvekili Kemal Aykurt'un, MİT bölge başkanları için İstanbul'da villa kiralandığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1334) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir - Bigadiç İlçesindeki  bazı okul inşaatı  projelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3907) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

2. - Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, T.Ş.O.F. Başkanı tarafından kaydı silindiğini iddia edilen üyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3908) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

3. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürlüğünde bilgisayar ve gübre alımları ihalesinde yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3909) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

4. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, SSK primlerinin artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3910) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

5. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Dinç Bilgin'e ait şirketlere kredi verilip verilmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3911) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

6. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kapatılan vakıflara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3912) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

7. - Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, T.Ş.O.F.'nun petrol istasyonu ve tesislerinin tanıtım tabelalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi. (7/3913) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

8. - Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü öğrencilerine pedagojik formasyon verilmemesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3914) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

9. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İspirto ve  İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun metninde bulunan  bir ibareye ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3915) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

10. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, tüberküloz hastalığına karşı alınan tedbirlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3916) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

11. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Tanıtma Fonu'ndan aktarılan kaynaklara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/3917) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2001)

12. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kamu çalışanlarının ücretlerinin iyileştirilmesi yönünde yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3918) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

13. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Bakanlıkça yapılan yönetici seçme sınavına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3919) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

14. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Almanya-Berlin Turizm Fuarında açılan standlara ilişkin Turizm  Bakanından yazılı soru önergesi (7/3920) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

15. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, silah ihtiyacını karşılamak için açılan ihalelerle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3921) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

16. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan İlindeki bazı yol yapım projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân   Bakanından yazılı soru önergesi (7/3922) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

17. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, bir ABD firmasından işkence aletleri satın alındığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3923) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

18. - Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar'ın, Şanlıurfa, Adıyaman ve Diyarbakır'da meydana gelen sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3924) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

19. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, son beş yıldaki  yurtdışı tedavi giderlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3925) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

20. - Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Malatya-Hekimhan İlçesi Kocaözü Sağlık Ocağının doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3926) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

21. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, fındık üreticilerinin gübre ihtiyacına ve kredi borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3927) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

22.- Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, nişasta ve glikoz üreticileri ile şeker üreten fabrikaların üretimine ve ödedikleri vergi miktarlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3928) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

29 Mart 2001 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Levent MISTIKOĞLU(Hatay)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, efendim, 28 sayın üye şu anda Genel Kurul salonunda; rica ediyorum...

BAŞKAN - Sayın Başkanım, açtım; affedersiniz, daha evvel itiraz etseydiniz...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Size ve sizin takdirinize saygım sonsuzdur; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin asgarî 184 sayın üyeyle çalışması mecburiyeti vardır. Anayasanın 96 ncı maddesine göre. Şahsınıza ve zatınıza, saygımda zerre eksilme olmaksızın...

BAŞKAN - Estağfurullah efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...bunu arz ve ifade ediyorum zabıtlara geçmesi açısından.

BAŞKAN - Efendim, çok teşekkür ederim.

Durumun kritikliğinden dolayı, kendi inisiyatifimi kullandım. Arz ederim. Zatıâlileriniz de bu konuda hassassınız ve Fazilet Partisi Grubu da bugün bir açıklama yaptı. Onun için...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim...

BAŞKAN - Takdir zatıâlilerinizin; ama, bir kere ağzımızdan çıktı. Çok teşekkür ederiz efendim. Zabıtlara geçti.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tamam efendim, umarım...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Makedonya Cumhuriyetinde meydana gelen son olaylar hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Kemal Vatan'a aittir.

Sayın Vatan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın, Makedonya'da meydana gelen son olaylara ilişkin gündemdışı konuşması

KEMAL VATAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Makedonya'daki son olaylar konusunda bilgi arz etmek üzere gündemdışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Batı dillerinde Balkanlaşma diye bir kavram vardır. Bu kavram, girift, çok boyutlu ve iç içe geçmiş problemler yumağı manasına gelmektedir. Türklerin beşyüz yıldan fazla süren yönetimlerinde hoşgörünün ve farklılıkların korunarak bir arada yaşatıldığı Balkanlarda, 19 uncu Asrın ikinci yarısından beri isyanlar, suikastlar ve katliamlar iç içedir. Yarımada, içerisinde yaşadığımız yüzyılda, dünyanın en kanlı bölgelerinden birisidir.

Son yıllarda Bosna-Hersek ve Kosova'da yaşananları, işlenen cinayetleri, zulmü ve yüzbinlerce insanın, Müslümanın öldüğünü, milyonlarca insanın da yerinden yurdundan olduğunu tüm dünya ibretle izledi. Bosna'da devlet içinde devletler oluşturuldu, istikrara kavuşturulamadı. Kosova'da da belirsizlik devam etmektedir.

Yugoslavya'nın dağılma sürecinde, çok hassas dengelere rağmen, Makedonya, savaşmadan bağımsızlığını kazandı ve şimdiye kadar hiçbir karışıklığa sahne olmadı.

Makedonya, 25 330 kilometrekare yüzölçümlü, 2 100 000 nüfuslu; ancak, Balkanlarda jeost-ratejik konuma sahip küçük bir devlettir. Nüfusunun yarısını Ortodoks Makedonlar, diğer yarısını ise 750 000 civarında Müslüman Arnavutlar, 100 000 civarında Türkler ve diğer azınlıklar olan Müslüman Rom'lar, Müslüman Boşnaklar, Ulahlar, Sırplar, Yunanlar ve başka milliyetler oluşturmaktadır.

Sırbistan -Kosova- Makedonya sınırındaki Tanuşevci, Buyanovaç, Medvedye'yi içine alan, tampon bölge olan ve otorite boşluğu bulunan, Makedonya - Yunanistan karayolunun, ayrıca uluslararası demiryolunun da geçtiği ve uluslararası uyuşturucu trafiği ile kaçakçılık gibi yasadışı faaliyetlerin had safhada olduğu, Preşova Vadisi denilen bu bölgede, Kosova'dan gelen ve Makedonya'daki Arnavut gerillaların başlattığı silahlı çatışmalar, kısa sürede, Kosova sınırına 20 - 25 kilometre uzaklıkta bulunan Makedonya'nın ikinci büyük kenti ve yüzde 85'inin Müslüman Arnavutların yaşadığı -Osmanlı Türklerinin Kalkandelen dediği- Tetova Şehrine sıçradı ve halen, bu bölgede, Arnavut gerillalar ile Makedonya Ordusu arasında silahlı çarpışmalar sürmektedir.

Kalkandelen'den ve çatışmaların yayılmasından endişe edilen batı bölgedeki şehir, kasaba ve köylerden Müslüman Arnavutlar ve Türklerin, genelde, kadın ve çocukları kaçmakta ve daha önce Bosna ve Kosova savaşında olduğu gibi, Makedonya'da huzur sağlanana kadar, Türkiye'ye akrabalarının yanına gelmektedirler.

Ancak, Türkiye'ye gelen bu insanlarımızın, Bulgaristan'dan geçerken, Bulgar polisi tarafından, komşulukla ve insanlıkla bağdaşmayan davranışlarla karşılaştıklarını, yol boyunca sık sık durdurulduklarını, sorgulandıklarını ve paralarının dahi alındığını, bunları yaşayanlardan üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz.

Komşu ve dost Bulgaristan hükümeti ile meclisinin bu olumsuzluğu derhal ortadan kaldıracağını ümit ediyor ve bekliyoruz.

Makedonya'da başlayan çatışmaları henüz resmen hiçbir grup üstlenmedi; ancak, bu saldırıların Arnavut Ulusal Kurtuluş Ordusu tarafından yapıldığı... Nedeni de, Makedonya'da yaşayan Arnavutlara istenen hakların verilmemesidir.

Resmî olmayan açıklamalarla, çeşitli kesimler tarafından ifade edilen ve istenen bu haklardan bazıları, Tito zamanında Makedonya'da ve Kosova'da olduğu gibi, Arnavutların Makedonya Devletinin kurucu milleti olduğu, Arnavutça'nın resmî dil olması, üniversite de dahil eğitimin Arnavutça olması, sivil bürokraside ve orduda nüfus sayıları oranında üst düzeylerde görev verilmesi ki, bu istenen haklar, Tito zamanında gerek Makedonya'da, gerekse Kosova'da Türklere de tanınmakta idi. Bugün, gerek Makedonya, gerekse Kosova'da Müslüman Arnavutların bir kısmının istedikleri daha önceden kazanılmış bu hakları Türk kardeşlerine tanımadıkları hatırlanmalıdır ve evlenmelerle aile bağları da olan Türklere karşı asimilasyona kadar varan davranışları, Müslümanlıkla ve kardeşlikle asla bağdaşmamaktadır.

Makedonya'da, Arnavutların yukarıda açıklanan istekleri kabul edilmediği takdirde, federasyona gitmek istedikleri ve nihaî hayallerinin, Kosova merkezli "Büyük Arnavutluk" kurulması olgusu olduğu da ileri sürülmektedir.

Sayın milletvekilleri, hem Arnavutların hem de bölgedeki bütün milletlerin perspektifi "Büyük Avrupa Birliği" olmalıdır. Bölgedeki büyüklük hayalleri ancak bu şekilde gerçekleşir.

Sayın milletvekilleri, tüm bu olayların bize gösterdiği, Balkanların ciddî sorunların arifesinde olduğudur. Avrupa Birliği ve NATO da dahil, uluslararası örgütler Makedonya hükümetini desteklemekte, Avrupa Birliği Ortak Savunma ve Dışpolitika Yüksek Temsilcisi Javier Solana, Kalkandelen Kentinde, Arnavutlara, silahlı isyan yerine barışçı değişim yolunu seçmeleri ve silah bırakmaları çağrısı yaptı.

Makedonya'da, diplomasi yönünden hareketlilik devam ediyor. Makedonya'nın toprak bütünlüğünün korunması için uluslararası konsensüs var. Etnik grupların ayrılması çok tehlikeli. Ayrıca, Makedonya ordusunda da yüksek oranda Arnavut bulunmaktadır.

Makedonya koalisyon hükümetinde Arnavut partisi mevcut ve bakanları da bulunmakta; ancak, önceleri hükümetin kararsızlığı, bazı militan gruplarının faaliyetine zemin hazırladı. Şimdi, son günlerde hükümetin kararlı tutumuyla durum kontrol altındadır.

10 Nisanda ziyaretimize gelmesi programlanan Makedonya'dan Dostluk Grubu milletvekili heyeti, bu ziyareti mayıs ortasında yapmak istediklerini bildirdi.

Akşam, Üsküp'te millî takımımız ile Makedonya millî takımı arasında çok güzel bir maç izledik. Her iki centilmen takıma da başarılar dileriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu değerlendirmelerin ışığı altında, Türkiye'nin, Makedonya'nın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığının tartışma konusu yapılmaması yönündeki tavrını etkili olarak sürdürmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olurum; buyurun.

KEMAL VATAN (Devamla) - ... Yunanistan'ın Balkanlarda stratejisi olduğunu, ekonomik olarak Balkanlarda etkisinin çok arttığını ve artmakta olduğunu da göz önünde bulundurarak daha aktif bir rol oynaması gerekir; Avrasyanın ortasında önemli rol oynaması beklenen ve Balkan kimliği de olan Türkiye Cumhuriyetinin Balkanlara, Makedonya'ya özel önem vermesi gerekir ve böyle davranmamız, kendi güvenliğimiz ve bölgedeki önemimiz için, Türkiye Cumhuriyetinin aktif tutum almasını da zorunlu kılmaktadır. Bunu temin için, maddî-manevî gereken her türlü girişimin ve gayretlerin gösterilmesi şarttır.

Balkanlarda, Makedonya'da, Türkiye Cumhuriyetinin nöbetçileri ve elçileri olan Türk kardeşlerimizin oralarda muhafazası, hem Türkiyemizin hem de oralardaki akraba ve soydaşlarımızın menfaatınadır.

Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Vatan.

SUHA TANIK (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Tanık, bir şey mi ifade edeceksiniz efendim?

SUHA TANIK (İzmir) - Evet Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, sayın konuşmacı Kemal Vatan arkadaşıma, değindiği konuyla ilgili teşekkür etmek istiyorum.

Bugün yahut bu hafta, ben de gündemdışı söz istemiştim; fakat, bana sıra gelmedi. Balkanlarla ilgili, Makedonya'da yaşanan,  Arnavutluk'la yahut Arnavut uyruklu birtakım kimselerin terörist eylemlere karışmasıyla, Makedonya-Tetova'daki savaşla ilgili geçtiğimiz hafta Arnavutluk'ta olduğum için, Arnavutluk Cumhurbaşkanı Recep Meydani ile bu konuyu görüştüğüm için, Meclis Genel Kuruluna görüşmeler hakkında bilgi vermek istemiştim. DSP'den Esvet Hanım, MHP'den Ali Serdengeçti arkadaşımız, FP'den Abdüllatif Şener Bey ve bir de ben, dört kişiydik. Canlı, sıcağı sıcağına, Balkanlarda yaşanan, bir iç harbin geleceğini, ayak seslerini duyurduğu bir olay konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk defa bir konunun önünde gitmesi açısından, sizlere canlı bilgi getirdik. Bu konuyu Dışişleri Bakanıyla görüştük, Ulaştırma Bakanıyla görüştük, Cumhurbaşkanıyla görüştük ve bu konu, önümüzdeki nisan ayının son haftasında Avrupa Konseyi Genel Kurulunda tartışmaya açılacak. Türkiye'yi yakından ilgilendiren, düne kadar yaklaşık 50 000 civarında Arnavut'un Türkiye'ye iltica halinde, seyir halinde olduğunu bildiğimiz bu konularda Meclis Genel Kuruluna bilgi vermek istedim.

Belki, benim gibi milletvekili olarak görevini yapan arkadaşlardan önce, Sayın Dışişleri Bakanının, bu Genel Kurula, Balkanlarda yaşanan bu konu hakkında bilgi vermesi gerekirdi. Bu konuda, eğer hükümet, Dışişleri Bakanımız yahut gruplar uygun görürlerse, önümüzdeki günlerde bir genel görüşme açalım. Bu konu, fevkalade sıcak gelişmeler gösteriyor, tehlike çanları çalıyor; ama, tabiî ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizle ilgili bazı sıkıntılarımız var; ama, Dışişleriyle ilgili bu konuyu, muhakkak, Meclis Genel Kuruluna getirmemiz lazım. Sayın Kemal Vatan arkadaşımıza çok teşekkür ediyorum.

Bana da söz verdiğiniz için çok teşekkür eder, saygılar sunarım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konu anlaşılmıştır efendim; teşekkür ederim.

Gündemdışı ikinci söz, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları ile gübre ihtiyaçları hakkında söz isteyen Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'a aittir.

Sayın Elkatmış, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına ve gübre ihtiyaçlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün ülkemizin içerisinde bulunduğu şartları hepimiz biliyoruz. Gerçekten de çok kritik bir dönemeçten geçiyoruz. Tabiî ki, bu sıkıntılar, bu kriz, daha doğrusu iflas hali, kendiliğinden oluşmuş bir şey değildir. Özellikle, hükümetin yanlış ekonomik politikaları neticesinde, Türkiye, böyle bir çıkmaz içerisine girmiştir.

Şimdi, tabiî ki, hükümet beklemededir. Bu kriz çıkalı, aşağı yukarı kırk gün oldu. Kırk gündür, hiçbir ses yok. Sayın Kemal Derviş, yurt dışından, Amerika'dan, Dünya Bankasından, şuradan buradan para getirecek de nisan ayı içerisinde ekonomik programı açıklayacak; nisan sonlarında, birtakım yabancı kuruluşlar karar verecekler, bize para gönderecekler; o zaman da bu parayı içeride harcayacağız, durumumuzu düzelteceğiz.

Değerli arkadaşlar, bazı konular vardır ki, nisan sonuna kadar beklemesi dahi mümkün değil. Bu para gelir gelmez... O ayrı bir konu; ancak, bu para geldiğinde de gideceği yer bellidir. Bankaların içi doldurulacak, boşaltılan, birtakım insanlara hortumlanan bankaların içi doldurulacak; bu para, finans kesimi ve borsaya pompalanacak. Peki, geride kalanlar ne olacak; yani, nüfusun yüzde 45'ini oluşturan çiftçiler ne olacak? Onlardan bir haber yok, onlara verilecek bir şey yok. Esnaf ne olacak? Milyonlarca esnafımız var. Gerek çiftçilerimiz gerekse esnafımız kan ağlamaktadır. Bunların bu kadar beklemeye de tahammülü yoktur değerli milletvekilleri.

Bazı işler vardır ki, dışarıdan para beklemeye de gerek yok, bunu içeride halledebiliriz; işte, gübre meselesinde olduğu gibi, esnafın sıkıntılarının çözümünde olduğu gibi. Esnafa Bağ-Kur borçlarından dolayı haciz geliyor, SSK primleri yüzde 50'ye yakın artırılıyor. Kriz içerisindeyken bunların yapılması doğru değil; ama, konumuz gübre olduğu için, ben, gübreye gelmek istiyorum.

Şimdi, bahar aylarındayız. Şurada, on gün sonra gübre gelse de hiçbir işe yaramaz değerli arkadaşlar. Niçin yaramaz; çünkü, ekim-dikim zamanı geldi, geçiyor; hatta, bazı bölgelerimizde geçti. Bir kuraklık var. Geçen hafta yağmur oldu. Eğer çiftçinin elinde gübresi olmuş olsaydı, buğdayına bu gübreleri atacaktı.

Peki, niçin bu safhaya geldi gübre işi; hükümetin, özellikle de Sayın Tarım Bakanının biraz beceriksizliğinden, biraz da hükümet içerisindeki kavgadan ileri geldi. Ben, bunlara girmek istemiyorum.

Bakınız, Türkiye'nin gübre tüketimi, yıllık 6 milyon ton civarındadır. Geçen yıl, tarım kredi kooperatifleri, 1,5 milyon ton civarında gübre tüketiminde bulunmuş; 2001 yılı bahar dönemi için de, 800 000 ton ihtiyacı var. Bunun için ihaleye çıkmış, 330 000 ton üzerinden tarım kredi kooperatifleri ihaleye çıkmış; ancak, birtakım siyasî baskılar neticesinde, bu ihale şartları değiştirilmiş ve ihalede muhammen bedel 113 dolar olarak konulmuş. 113 dolar konulunca, gerek TÜGSAŞ gerekse Türkiye'deki diğer gübre fabrikaları bu ihaleye girememiş; yani, daha başından elenmiş; çünkü, TÜGSAŞ ile görüştüğümüzde, TÜGSAŞ yetkilileri diyor ki: "Biz, gübreyi zaten 136 dolara mal ediyoruz. Bunun üzerine 4 dolar da kâr koyduğumuz zaman, 140 dolar..." Şimdi, siz, 113 dolar muhammen bedel koyarsanız ve bunun da altında kıracaksın derseniz, tabiî ki bu olmaz ve neticede elenmiş. O zaman, bir firma bu ihaleyi kazanmış. Bu firmanın adını biliyoruz, kimlerin arkasında olduğunu da biliyoruz...

AHMET AYDIN (Samsun) - Söyle, söyle...

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Gelirseniz, söyleriz onu.

Yalnız, bu firma, gübre işinden hiç anlamadığı için, tabiatıyla, gübreyi getirememiş. TÜGSAŞ da, gübreyi, 136 doların altında vermeyeceğinden dolayı, bugünkü gübre sıkıntısı zuhur etti.

Değerli arkadaşlar, zaten, gübrede yıllık fiyat artışı, Sayın Bakanın ifadesine göre, yüzde 150 - 200 arasında değişmektedir. Gerçekten de, fiyatlar çok yükselmiştir. Şimdi, tarım kredi kooperatiflerinde, bu ihale neticesiz kaldığından, yani, ihaleyi alan firma gübreyi getiremediğinden dolayı, TÜGSAŞ ve diğer firmalar da, devletin diğer kuruluşları da devredışı bırakıldığından dolayı, tabiî ki, gübre sıkıntısı başgösterdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım; teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, tarım kredi kooperatiflerinin Hazineden 215 trilyon lira alacağı var. Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı da, geçen gün, burada, bir konuşmasında ifade ettiler. Şimdi, Hazine bu parayı vermiyor. Ziraat Bankası da bütün kredileri ve bütün plasmanları sıfırladığı için, dondurduğu için, tarım kredi kooperatiflerinin, çiftçiye vermek için gübre alacak parası yok. Keza, tarım kredi kooperatiflerinin, çiftçilerin üzerinde de 705 trilyon lira alacağı var; bu alacağının 450 trilyon lirası muaccel olmuş, yani, vadesi geçmiş ve dolayısıyla, tahsil için icraya müracaat etmiş. Çiftçi, şimdi bunun sıkıntısı içerisinde. Ondan dolayı, borcunu ödemediğinden dolayı çiftçiye gübre verilmiyor. Çiftçinin, gübresini, kendi peşin parasıyla alması da hiç mümkün değil; çünkü, buğdayın kaça satıldığını hep biliyoruz;, patates satılmadı, üzüm keza öyle, elinde kaldı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu şartlar altında, çiftçinin, gübre alması, parayla gübre alması mümkün değil. Tarım kredi kooperatiflerinin de gübre getirmesi, vermesi mümkün değil; zaten, 800 000 tona karşılık ancak 100 000 ton civarında bir gübre temin edebiliyor TÜGSAŞ'tan. O zaman, buradaki açık ne olacak? Bunun da, birkaç hafta içerisinde mutlak surette temin edilmesi gerekiyor. Bu sebeple, çiftçilerimiz büyük bir sıkıntı içerisinde; bu yıl, ekim-dikim yapamama tehlikesi içerisinde. Tabiî, çiftçinin ekim-dikim yapamaması demek, hem nüfusumuzun yüzde 45'i köylerde ikamet ettiği için bunların açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalması demek hem ülkenin büyük bir millî gelirden mahrum olması demek...

BAŞKAN - Sayın Elkatmış...

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, Ziraat Bankası özelleştirilecek. Peki, ne olacak o zaman; çiftçiye kim verecek?! Zaten verdiği de yok da... Buna bir tedbir bulunması lazım.

Yine, çiftçi borçları da büyük bir sıkıntı... Haciz tehdidi altında, gübre de alamıyor. Bu çiftçi borçlarının ertelenmesi, hiç değilse faizlerinin kaldırılarak, anaparanın alınması yönünde hükümetin acilen bir karar vermesi gerekiyor. Sayın Kemal Derviş'in de ifade ettiği gibi, yarın çok geç olabilir. Şurada 10-15 günlük bir süre kaldı, hatta geçti bile...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - O bakımdan, bu sorunun acilen çözülmesi gerektiğini ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Elkatmış, nerede hükümet?! Ortada bunu yapacak ne hükümet ne de bir şey var; hiçbir şey yok ki ortada.

BAŞKAN - Efendim, yerinizden konuşmayın; böyle bir usulümüz yok.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, bu hükümet nerede?!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aslında, hükümet olmadan gündemdışı konuşma da yaptırmamak lazım.

BAŞKAN - Efendim, yeni âdet çıkarmayalım; istirham ederim... Teamüllere göre idare edelim bu işi.

Üçüncü söz, esnafın sorunları hakkında söz isteyen, İzmir Milletvekili Işılay Saygın'a aittir.

Buyurun Sayın Saygın. (ANAP sıralarından alkışlar)

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Türkiye'de yangın var; kime anlatacak bunları Sayın Işılay Saygın?! Hükümet yok Sayın Başkan; nerede hükümet?!

BAŞKAN - Hükümet burada efendim; nerede Hükümet yok.

Buyurun Sayın Saygın.

3. - İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, esnafın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; toplumumuzun belkemiğini oluşturan esnafımızın sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün sayısı 4 milyonu aşan esnaf ve küçük sanatkârlarımız, bir avuç sermayesiyle, evindeki üç dört kişiyi, işyerindeki birkaç kişiyi, yoğun emek ve çabasıyla, aç bırakmama gayreti içerisindedir. Bunları yaparken, bir taraftan, üreterek ekonomiye katma değer sağlamakta, diğer taraftan, devletine, stopajdan elektriğe, vergiden telefona kadar birçok yoldan kaynak aktarmakta; ayrıca, ülkemizdeki işsiz ordusuna yeni işsizlerin katılmasına engel olarak, en azından, devletin yakasına "bana iş ver" diyerek sarılan yurttaş sayısını azaltmaktadır.

1994 yılındaki ekonomik krizle ağırlaşan esnafın sorunları, 1998 kriziyle, deprem felaketiyle devam etmiş, ekonomik istikrar programının yürürlüğe konulmasıyla da, katlanılan sıkıntı ve fedakârlıklar süreci altı yıldır süregelmiştir. Bu uzun ekonomik özveri dönemi, esnafımızın zaten son derece sınırlı düzeydeki dayanma gücünü kırmış; ayakta kalmayı başaranlar ise umutlu bekleyişle ve mevcut kaynaklarını tüketerek bir sonraki güne ulaşabilme çabasına girmiştir. Bugün, dayanma güçlerinin kalmadığını ve maalesef, kitleler halinde çok sayıda esnafımızın kepenk indirmeye başladığını hepimiz biliyoruz, görmekteyiz. Bugüne kadar büyük fedakârlıklara katlanan, dayanma gücünü de tüketmiş olan dargelirli toplumsal kesimlere yönelik rahatlatıcı bazı önlemlerin alınmasında mutlak zaruret olduğuna yürekten inanıyorum. Nitekim, hükümetimiz, reel ekonominin temsilcilerini bir araya getirerek sorunlarını ve çözüm yollarını araştırmış, bu konuda önemli bir adım atmıştır. Bilindiği gibi, vergi borçları taksite bağlanmıştır. Bu olumlu kararın SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını da kapsayacak şekilde genişletileceğine inanıyorum. Büyük fedakârlık yapan ve zor durumda olan esnafımızın taksite bağlanacak vergi, SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını zorlanmadan ödeyebilmeleri için hayat standardı uygulamasının, esnaf ve sanatkârlarımızla sınırlı olmak üzere, bir yıl süreyle ertelenmesi önerisine, ben, şahsen katılıyorum.

ANAP Bursa Milletvekilimiz Sayın Kenan Sönmez ve ANAP İstanbul Milletvekilimiz Aydın Ayaydın'ın hazırladığı kanun teklifi ve TESK tarafından hazırlanan ve Sanayi Bakanlığımıza iletilen hiper ve grossmarket olarak isimlendirilen büyük mağazaların bir çerçeve içine alınması konusundaki kanun teklifi, yakında Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilecektir.

Esnafımızın, uygulanan istikrar programı ve son günlerde patlak veren ekonomik kriz nedeniyle daha da daralan piyasalardaki yetersiz payına bir de büyük mağazaların ortak olmasının, zaten var olan sıkıntıları ağırlaştıran bir diğer önemli etken olduğuna inanıyorum. Bankaların aslî görevi olan finans sektörüne dönmeleri, hipermarketçilik, zeytincilik, telefonculuk yapmamaları için gerekli yasal düzenlemeler acilen yapılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; esnaf ve sanatkârlar, Türk toplumumuzun ortadireğidir. Ortadireği olmayan çadır nasıl yıkılırsa, ortadireği olmayan toplumlar da bir gün çökmeye mahkûmdur. Bunun içindir ki, toplumsal istikrar için vazgeçilmez bir unsur olduğunu bildiğimiz esnaf ve sanatkârlarımızın sahipsiz ve korumasız bırakılmaması gerektiğine inanıyorum. Bugün piyasaların içinde bulunduğu durgunluk döneminde, esnaf ve sanatkârlarımız, alacaklarını alamıyorlar, mallarını satamıyorlar, çok güç durumdalar.

Esnaf ve kefalet kooperatifleri kefaletiyle Türkiye Cumhuriyeti Halk Bankasından 1 ilâ 5 milyar sınırları içinde kredi kullanan ülkemizdeki 1 200 000 esnaf ve sanatkârımızdan, bankanın son aldığı kararla, kullandıkları kredinin yüzde 55'i olan faiz oranının mart ayı sonu itibariyle tasfiyesi istenmiş. Günü gelmemiş ve ödenmemiş faizlere yüzde 250, temerrüte düşenlere yüzde 500 faiz uygulanacağı kararı, açıkça, bu kesimin yok olması demektir. Esnaf ve sanatkârlara 31 Marta kadar tanınan ödeme süresi, kriz nedeniyle esnafın ödeme güçlüğünün artmasına sebep olmuştur. Bu nedenle, 31 Martta sona eren bu uygulamanın iki ay daha uzatılması esnafımızı rahatlatacaktır.

Esnafımızın güncel sorunlarının çözümü bağlamında, bugüne kadar katlandıkları fedakârlıklar göz önüne alındığında fazlasıyla hak ettiklerine inandığım katkı ve desteği, başta Yüce Meclisimizin ve hükümetimizin vereceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Bakan boşuna konuştu; cevap verecek hiç kimse yok!

BAŞKAN - Sayın Saygın, teşekkür ederim efendim.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - 25 milyon esnafımızın problemlerini dile getirdiği için Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Fakat, Sayın Bakanım, şu anda, yarın...

BAŞKAN - Sayın Bakan cevap vermedi; çünkü, Işılay Hanımefendi de bakanlık yaptığı için, hem hükümet adına hem milletvekili olarak konuşmuş oldu.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, yarın, 31 Mart 2001 tarihinde, Sayın Işılay Hanımın ifade ettikleri gibi, esnafın Halk Bankasına olan kredilerinin son günüdür. Acaba, sayın hükümet yetkilileri çıksa da, 31 Martta ne yapılacağı konusunda bir açıklamada bulunsa...

BAŞKAN - Efendim, hükümet meselelere vâkıf ve kendi vukufu içerisinde; 30 Martı aşmaya çalışıyor.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Gerçekten, Anadolu esnafı bu konuda çok sıkıntılı.

BAŞKAN - Esnafın yürüyüşü, sesi, hükümet tarafından duyulmuştur. Biz, Meclis olarak görevimizi tamamlayalım, onlar da kendi işlerini yapsın.

Teşekkür ediyorum.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler vardır; okutuyorum efendim:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, (6/1221, 6/1226, 6/1227, 6/1228) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/339)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 535, 540, 541 ve 542 nci sıralarında  yer alan (6/1221, 6/1226, 6/1227 ve 6/1228) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                         Reşat Doğru

                                                                                                              Tokat

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulur efendim; sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, (6/1229) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/340)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 543 üncü sırasında  yer alan (6/1229) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Ahmet Sünnetçioğlu

                                                                                                              Bursa

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. - Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın'ın, (6/1235) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/341)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 549 uncu sırasında  yer alan (6/1235) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 22.3.2001

                                                                                                    Mükremin Taşkın

                                                                                                            Nevşehir

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa henüz verilmediğinden, teklifin görüşülmesini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir efendim.

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarılarının müzakeresine başlayacağız.

4. - Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı : 576)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

5. - Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı : 577)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız

6. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 arkadaşının, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın aynı mahiyetteki kanun tekliflerinin müzakeresine başlayacağız.

7. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Yökseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

8. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607) (1)

BAŞKAN -.Hükümet?.. Burada.

Komisyon?.. Burada.

Komisyon raporu, malumunuz, 607 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştı.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 607 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda değişiklik yapan kanun tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bazı üniversitelerimizin kurulması için, zaman zaman, Meclise gelen kanun tasarıları veya teklifleri dolayısıyla, Türk yükseköğretimi üzerinde düşüncelerimizi ifade etme fırsatını ancak bulabiliyoruz.

Değerli milletvekilleri, ben, bu vesileyle, Türk yükseköğretiminin panoramik bir değerlendirmesini huzurlarınızda yapacağım. Türk yükseköğretiminin bir fotoğrafını çekerek, yapılması gerekenleri, eksiklikleri ve aksaklıkları huzurunuza getirmeye çalışacağım. Bildiğiniz gibi, şu anda, ülkemizde, 53'ü devlet üniversitesi olmak üzere 74 tane üniversitemiz bulunmaktadır. Bunlardan 21'i vakıf üniversitesi statüsündedir. Şu anda görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, yeni 3 vakıf üniversitesi kurulmasını öngörmektedir; bunlardan 2 tanesi İzmir'de, 1 tanesi İstanbul'dadır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de vakıf üniversitelerinin, maalesef, hemen hemen hepsine yakını, iki büyük şehrimizde toplanmış bulunmaktadır. Şu anda, halihazırda faaliyet gösteren 21 vakıf üniversitesinin 15'i İstanbul'da, 5'i Ankara'da ve 1 tanesi de Tarsus'ta bulunmaktadır. Vakıf üniversitelerinin yurt sathına yayılması ve ülkemizin diğer vilayetlerinde de kurulması, hizmet vermesi, en büyük temennimiz, arzumuzdur.

Şu anda, dünyada gelişmiş ülkelerdeki üniversite sayılarını göz önünde bulundurduğumuz zaman, bizim yükseköğretimimizin durumu biraz daha ortaya çıkmaktadır. Sayı itibariyle -bu kürsüden, her vesileyle söyledik- yani, kemiyet itibariyle, nicelik itibariyle üniversitelerimizde ciddî bir gelişme olduğu görülüyor; ancak, kalite itibariyle, yani, keyfiyet itibariyle, nitelik itibariyle aynı gelişmenin olduğunu söylemek pek mümkün değildir.

Amerika Birleşik Devletlerinde 2 320 tanesi üniversite ve kolej statüsünde bulunan 4 096 tane yükseköğretim kurumunun var olduğu; Japonya'da, 587'si üniversite, 3 546'sı uzmanlık veren yüksekokul olmak üzere, toplam 4 790 tane yükseköğretim kurumunun var olduğu göz önünde bulundurulursa, 65 milyon nüfusu olan Türkiye Cumhuriyet Devletinde, mevcut üniversitelerimizin yeterli olmadığı çok ayan beyan görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şu anda, yükseköğretimde öğrenim görmekte olan, aşağı yukarı 1,5 milyon öğrencimiz bulunmaktadır. Bu 1,5 milyon öğrencimize, 63 866 öğretim elemanı hizmet vermektedir, ders vermektedir veya eğitim öğretime yardımcı olmaktadır. 63 000 küsur olan öğretim elemanı içerisinde, sadece 22 000'i öğretim üyesi statüsündedir; yani, profesör, doçent ve yardımcı doçent kadrolarında bulunan öğretim üyelerimiz, bu yekûnun sadece üçte 1'lik bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu da, son derece düşük bir rakamdır. Öğretim üyeleri içerisinde de, 9 000 küsurluk sayılarıyla yardımcı doçentler, aslan payına sahiptir.

Vakıf üniversitelerimize baktığımız zaman, bu vakıf üniversitelerimizin bazılarının kadrolu eleman sayısı, neredeyse ciddî bir kursa bile yetemeyecek durumdadır. Bir çok üniversitemizde halen, 10 gibi, onlu rakamlarla ifade edilen kadrolu öğretim üyesi bulunmaktadır. Bu üniversitelerimizin, kısa bir süre içerisinde bu ihtiyaçlarını gidermelerini temenni ediyoruz. Aksi takdirde, üniversitelerimizde beklenen, istenen kaliteye ulaşmak pek mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bizim ülkemizde, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısına baktığımız zaman, yine, gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinin çok gerisinde olduğumuz anlaşılmaktadır. Yüksek Öğretim Kurulunun, 2000 yılı istatistiklerine göre verdiği rakamlara baktığımız zaman, lisans öğretiminde, öğretim üyesi başına düşen ortalama öğrenci sayısı 32; önlisansta, yani, iki yıllık okullarda ise 45'tir. Yalnız, bu rakam, bizim için aldatıcı olmasın; bazı branşlarda özellikle, bakınız, mesela, ilköğretimde, sınıf öğretmenliği branşında, 1 öğretim üyesine 416 öğrenci düşmektedir. Türkiye ortalaması 32 ve 45'tir; ama, şimdi, bakınız, bazı üniversitelerimizde, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısına baktığımız zaman, yükseköğretimimizin, öğretim üyesi açısından ne kadar zavallı durumda olduğu, bir kez daha göz önünde canlanacaktır. Daha önce de çeşitli vesilelerle söyledik, Türkiye'deki öğretim üyesi varlığının yüzde 75'i Ankara ve İstanbul'da toplanmıştır. Birçok gereksiz ve lüzumsuz işle uğraşan Yüksek Öğretim Kurulunun, bu işle öncelikli olarak ilgilenmesini temenni ederdik.

Türkiye'de norm kadro uygulaması başlattığını iftiharla söyleyen ve bunu diğer bakanlıklara da tavsiye eden Sayın Millî Eğitim Bakanımızın, bu norm kadro uygulamasını yükseköğretimde de uygulamasını biz arzu ederdik; ancak, ne yazık ki, dediğim gibi, bugün, Ankara Üniversitesinde veya İstanbul'daki herhangi bir üniversitenin bir bölümünde bulunan profesör sayısı, taşradaki birçok üniversitemizde bulunan toplam profesör sayısından fazladır; bu, hem fırsat eşitliği açısından hem de yetişmiş elemanlarımızdan azamî derecede istifade etme açısından son derece olumsuz bir durumdur. Bakınız, Osmangazi Üniversitesinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 349'dur, Süleyman Demirel Üniversitesinde bu sayı 326, Kocaeli'nde 285, Celal Bayar'da 226, Dumlupınar Üniversitesinde 187, Balıkesir'de 163, İzzet Baysal'da 152, Adnan Menderes'te 160, Kırıkkale Üniversitesinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 158'dir. Gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinde, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının 6 ile 20 arasında olduğu hesaplanırsa, göz önünde bulundurulursa, ülkemizde bu açıdan da sıkıntılı bir durum yaşadığımız göz önündedir.

Değerli arkadaşlarım, Anayasamız, kâr amaçlı olmamak üzere, vakıf üniversitelerinin kurulmasına müsaade etmiştir.

Değerli Başkan, salonda çok büyük gürültü olduğu için, bu konuşmanın bir anlamı olmadığı kanaatindeyim.

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Dinliyoruz, dinliyoruz Sayın Hocam...

BAŞKAN - Takdir, Yüce Parlamentonun efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Diğer ülkelerde, özel üniversitelerin ve vakıf üniversitelerinin yükseköğretimdeki paylarına baktığımız zaman -burada sizlere verdiğim bütün rakamlar, resmî rakamlardır, Yüksek Öğretim Kurulunun vermiş olduğu rakamlardır- yine, ülkemizde, bu anlamda ciddî bir gelişmenin olmadığı görülür. Bizim vakıf üniversitelerinin bütün üniversiteler içerisindeki payı hâlâ yüzde 4'tür. 74 tane üniversitemizin 21 tanesinin vakıf üniversitesi olduğu bizi aldatmamalıdır; çünkü, 1,5 milyon olan öğrenci sayımızın sadece 16 000 küsuru vakıf üniversitelerinde bulunmaktadır. Filipinler'de vakıf üniversitelerinin mevcut üniversite yapısındaki oranı yüzde 84, Kore'de 78, Japonya'da 76, Belçika'da 64, Amerika Birleşik Devletlerinde 60 iken, bizim ülkemizde, biraz önce de belirttiğim gibi, sadece yüzde 4 seviyesindedir ve mevcut 21 üniversitedeki bu 16 000 öğrencinin çoğunluğu, Bilkent, Yeditepe, İstanbul Bilgi, Başkent ve Fatih Üniversitelerinde bulunmaktadır; diğer üniversitelerimizin öğrenci sayıları bir hayli düşük seviyelerdedir.

Değerli arkadaşlarım, bizim ülkemizde, açıköğretim fakültesi, aslında, üniversiteye giremeyen gençleri bir çeşit oyalama aracı olarak kullanılmaktadır. Açıköğretim fakültesi, genellikle, devlet memuru olup da terfi edemeyen, derece, kademe alamayan, bulunduğu pozisyondan bir üst pozisyona geçemeyen insanların başvurduğu bir eğitim tarzıdır ve bu eğitim tarzı, genellikle, gelir düzeyi düşük olan, nüfusu çok ve genç olan ülkelerde başvurulan bir yöntemdir.

Örgüneğitim imkânı olduğu sürece, açıköğretim, aslında, tercih edilir bir öğretim tarzı değildir. Açıköğretimde en fazla pay sahibi olan ülkelere bakıyorsunuz; mesela, Ürdün, yükseköğretiminin yüzde 39'unu açıköğretimle yapıyor, Tayland'da bu oran 37,4, Türkiye'de 34,4, Sri Lanka'da 32,3, Arnavutluk'ta 31,2'dir. Gelişmiş Batı ülkelerinde açıköğretime bu derecede, bu oranda rağbet olmadığı görülmektedir.

Lisansüstü öğrenci açısından da vakıf üniversitelerimizin çok ciddî bir paya sahip olmadığı görülmektedir. Türkiye'de, toplam 53 000 küsur yüksek lisans öğrencisinin sadece 2 700'ü vakıf üniversitelerinde, 19 543 olan doktora öğrencisinin ise sadece ve sadece 230'u bu vakıf üniversitelerimizde doktora eğitimlerini yapmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, bu Parlamentoda, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı burada tezekkür edildi, üzerinde görüşmeler yapıldı. Bu Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2023 yılına kadar, Türkiye'ye yirmiüç yıllık bir perspektif çiziyordu ve orada şu deniliyordu: "Türkiye, 2023 yılında, kişi başına düşen gelirin 20 000 dolar olduğu ve Avrupa Birliği standartlarının yakalandığı bir ülke olacak." Tabiî, şu, hesaba katılmamıştı... Anadolu'da "eylen, ben de geleyim" diye bir ifade vardır. Biz, Avrupa Birliği ülkelerine diyeceğiz ki: Şu anda sizdeki ortalama 23 500'tür; ama, 2023 yılına kadar siz bizi bekleyin, biz 20 000 dolara varalım ve sizin seviyenize gelelim. Böyle bir şey olabilir mi?! Bizim gelirimiz 20 000 dolar düzeyine çıktığı zaman, onlarınınkinin 50 000'e ulaşmayacağını kim söyleyebilir?! Dolayısıyla, hedeflerin gerçekçi olarak çizilmesi lazım.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, Türkiye'nin 2005 yılındaki yükseköğretim durumu, bakın, şöyle tespit edilmektedir -Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları da bunu teyit ediyor- deniliyor ki: "2005 yılında yükseköğretimdeki çağ nüfus 5 362 000 olacaktır ve şu anda örgüneğitimde yüzde 19 olan okullaşma oranı yüzde 40'lara varacaktır." Şimdi, bu durumda, bizim, 2005 yılına kadar, Türkiye'deki şu anda mevcut olan lisans düzeyinde yüzde 45'lik, önlisansta yüzde 30'luk bir artış sağlamamız söz konusudur açıköğretim sabit kalsa bile. Şimdi, bu durumda, yani, 2005 yılında okullaşma oranı yüzde 40 olduğu zaman, bu, lisansta -dediğim gibi- örgün olarak yüzde 37'lik, önlisansta ise yüzde 195'lik yeni bir kapasite artırımını gerektirmektedir.

Peki, böyle bir şeye, lisansta, önlisansta bu kapasite artırımına ulaştığımız zaman doğacak olan öğretim üyesi ihtiyacını nasıl karşılayacağız 2005 yılına kadar? Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında bunun da hesapları yapılıyor, Yüksek Öğretim Kurulunun raporlarında bunun hesapları yapılmış. Biz, şu anda, öğretim üyesi başına düşen 32 olan öğrenci mevcudumuzu korusak bile, bizim, 2005 yılında ekstra 8 000 öğretim üyesine ihtiyacımız vardır. Bu rakamı biraz aşağıya çekip, bunu 25'e getirelim dersek, bu durumda, bizim, ekstra, yeniden, 17 000 öğretim üyesine ihtiyacımız vardır. Önlisansta ise, rakam 45'te kalsa bile, bizim 10 000 yeni öğretim elemanına; bu rakam 35'e indirilse, 14 000 öğretim elemanına, öğretim üyesine ihtiyacımız vardır. Bu rakamlara kısa sürede ulaşılması, Yüksek Öğretim Kurulunun bugünkü tarzıyla, bugünkü çabasıyla, bugünkü öğretim üyesi yetiştirme programıyla mümkün gibi görünmemektedir değerli arkadaşlarım.

Bakınız, bu ülkede öğretim üyesi yetiştirmenin değişik yolları ve kaynakları vardır. Bu ülke, yıllardan beri yurt dışına yüksek lisans ve doktora yaptırmak üzere, yani, öğretim üyesi yetiştirmek üzere, kıt olan kaynaklarını harcar, binlerce, milyonlarca dolar harcar, öğrenci gönderir. Bu konuda rekor, Doğru Yol Partisinin iktidarda olduğu 1993 yılındadır -yine bu, Yükseköğretim Kurulunun verdiği rakamlardır- bu dönemde, yüksek lisans veya doktora yapmak üzere, yurtdışına 1283 öğrenci gönderilmiştir. Bunlar, ÖSYM tarafından yapılan, yurtdışına gönderilen öğrencilere uygulanan "YLS" dediğimiz, yurtdışı lisan sınavı programlarına tabi tutulmuşlardır, objektif kıstaslara göre gönderilmişlerdir. Daha sonra, 1996 yılında, Yüksek Öğretim Kurulu, bu sınavı iptal etmiş "Öğretim Üyesi ve Araştırıcı Yetiştirme Kurulu" adı altında bir kurul kurmuştur. Bu kurul, 1996 yılından itibaren, öğrencileri mülakata tabi tutarak yurtdışına göndermektedir.

Değerli arkadaşlar, mülakat, beraberinde her zaman sübjektifliği getirir. Mülakatla öğrenci gönderdiğiniz zaman, objektif olmanız mümkün değildir. Nitekim, YÖK Araştırma Komisyonuna verilen ifadelerde, birçok öğretim üyesi, son derece keyfî bir şekilde yurtdışına öğrenci gönderildiğini, mesela Çanakkale Üniversitesinin eski rektörü Prof. Dr. Abdurrahman Güzel "mülakatla öğrenci gönderiliyor ve torpil diz boyu" diye bir ifade kullanıyor. Gönderilen birçok öğrenci "tarikatçıdır, falancıdır, filancıdır, filanlarla görüşüyor, filan gazeteyi okuyor, hayat tarzı şudur, dünya görüşü şudur" adı altında, yine sübjektif kıstaslara göre, yurt dışında doktora veya yüksek lisans eğitimini tamamlayamadan, Yüksek Öğretim Kurulu tarafından geri çağrılmıştır ve bu insanlar mağdur olmuşlardır.  Bunların birçoğu, yine YÖK Araştırma Komisyonuna müracaat etmiştir; bunların açtıkları davalar vardır, halen sürmekte olan davalar vardır.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce de belirttiğim gibi, yükseköğretim kurumlarımızın sayısını artırmak zorundayız; çünkü, Türkiye genç ve dinamik bir nüfusa sahiptir. Yükseköğretim kurumlarına girmek üzere, üniversiteye girmek üzere, anneler, babalar, o kıt olan kaynaklarını, paralarını, boğazından keserek, üniversiteye hazırlık için dershanelere vererek, üniversiteye öğrenci göndermek için çabalıyorlar; ancak, maalesef kontenjanlar son derece düşüktür.

Öte yandan, üniversiteye girdikten sonra bu çocuklarımızın eğitimiyle ilgili olarak harcadığımız paralar, ayırdığımız kaynak da, Batı Avrupa ülkeleriyle, gelişmiş ülkelerle mukayese edildiği zaman, sefalet sınırındadır. Nedir, bunlara şöyle bir bakalım: Mesela, Amerika Birleşik Devletlerinde 1 öğrenciye harcanan para, yıllık, dolar bazında 16 262, Avustralya'da 10 590, Almanya'da 8 897, Fransa'da 6 000 küsur dolarken, bakın Şili gibi bir ülkede 8 434 dolar harcanırken, Türkiye'de bu rakam, 1 886 dolar gibi komik bir rakamdır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, yükseköğretimde kişi başına düşen harcama en maksimum düzeyde, 1993 yılında, yine Doğru Yol Partisinin iktidarı döneminde gerçekleşmiştir -bu da YÖK'ün verdiği bir rakamdır- 1993 yılında, öğrenci başına harcanan 2 658 dolarla, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde rekor bir düzey elde edilmiştir.

Bizim, konsolide bütçeden yükseköğretim için ayırdığımız para, ne yazık ki, sadece yüzde 2,2 düzeyindedir. Bu, 1999 yılında bile yüzde 2,8 iken, 2000 yılında yüzde 2,2'ye düşmüştür. Gayri safî millî hâsılamızın ise yüzde 1'ini bile değil, yüzde 0,80'ini yükseköğretime harcayabiliyoruz.

Yine, bir mukayese olması için söylüyorum; 1991 ile 1997 arasında, Doğru Yol Partisinin koalisyonda bulunduğu yıllarda, Refahyol döneminde ve DYP-SHP hükümetleri döneminde, konsolide bütçeden yükseköğretime ayrılan pay yüzde 4,2 ile yüzde 3,1 arasında değişmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlarsanız memnun olurum efendim.

Buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Yüksek Öğretim Kurulu, istatistikî rakamlarla oynayarak, kamuoyunun gözünü boyayarak, yükseköğretimde çok ciddî bir bilimsel düzey yakaladığımız şeklinde beyanlarda bulunmaktadır; bu, inandırıcı değildir, doğru değildir. Bakınız, elimde veriler var -bunlar aynı zamanda Yüksek Öğretim Kurulunun verdiği verilerdir- SSCI,  yani, fen bilimleri alanındaki indekslere göre Türkiye 25 inci sırada, sosyal bilimler indeksine göre Türkiye 32 nci sırada, sanat ve insanî bilimler açısından da 38 inci sırada görülüyor. Yalnız, bu sıralama, ülkelerin nüfusu göz önünde bulundurularak yapılmış bir sarılama değildir. Nüfusu 2,5-3 milyon olan İsrail'in yaptığı yayımla, 65-70 milyon olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yapmış olduğu yayımları, eğer siz, aynı kategoride "biz şu kadar sayıda yapmışız; onlar da şu kadar sayıda yapmış" şeklinde sıralarsanız, bu, yanıltıcı bir sonuç doğurur. Nüfus oranına göre, biz, dünya bilimine yaptığımız katkı açısından 51 inci sıradayız. Bizim altımızda kimler var biliyor musunuz; bakınız, okuyorum altımızdakileri: Umman, Makedonya, Katar, Meksika, Suudi Arabistan, Kostarika, Brezilya vesair... Biz ne çekiyorsak -amiyane tabirle- kitabına uydurulmuş istatistiklerden çekiyoruz. Kimsenin, böyle, yükseköğretimde kalitenin zirvesine falan çıkıldığı şeklinde bir iddiaya hakkı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, kalite açısından yükseköğretim bu durumda iken, gelin, orada yapılan uygulamalar, üniversitenin demokratik yapısı, gerçekten orada akademik özgürlük ve yönetici atama, Yüksek Öğretim Kuruluşun işleyişi ve aksaklıklarıyla ilgili olarak, bundan sonraki maddeler üzerinde yapacağım konuşmalarda sizlere bazı bilgiler arz etmeye çalışacağım. Yüksek Öğretim Kurulu ve yükseköğretim meselesini bu Parlamentonun öncelikli olarak ele alması gerekir; bu, bizim önceliklerimiz arasında olmalıdır. Bu konuyu bilgilerinize sunar, saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çelik, teşekkür ederim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Murat Sökmenoğlu’nun, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisini hedef alan sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu arada, bir şeyi ifade etmek istiyorum. Türkiye İşveren Sendikası Başkanı, maalesef, Parlamentoya karşı, rejime karşı, hiç kendisine yakışmayan bir beyanatta bulunmuş. Milletvekili arkadaşlarım bana geldi; ben de, o arkadaşlarımın hislerine tercüman olarak ifade etmek istedim. "Birinci israf, Türkiye'de 550 adet lüzumsuz milletvekilidir" diyor.

Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin tecelligâhıdır, İşveren Sendikasının talimatıyla seçilen atanmışlar değildir efendim. (Alkışlar) Bu derecede Parlamentoyu israf gören, demokrasiyi de israf görmüştür. Rejime yönelik bir zihniyeti şiddetle kınadığımızı, 5 siyasî parti grubu adına, demokrasi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına ifade etmek istiyorum. (Alkışlar)

Herkes kendi görevini bilmeli; işçi işçiliğini, işveren işverenliğini, milletvekili de... Milletin nabzını tutan, onun hissiyatını ifade eden arkadaşlarımızı rencide etmek çok yanlıştır efendim.

Burada, milletvekillerinin yanında çalışan insanlara da dil uzatmak, onların hizmetlerini küçümsemek, onları hor görmek, bir zihniyetin, başka bir zihniyetin tezahürüdür. Onun için, bir kere daha, şiddetle, şahsım ve zatıâlileriniz adına Sayın Baydur'u kınıyorum efendim. (Alkışlar)

Teşekkür ederim.

Efendim, tasarı üzerindeki görüşmelerimize devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607) (Devam)

BAŞKAN - Söz sırası Anavatan Partisi Grubunda.

İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ayaydın; buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 607 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi, Partim ve şahsım adına saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk yükseköğretimi, son zamanlarda son derece önemli merhale kazanmıştır. Türk yükseköğretiminde eğitim görmek isteyen gençlerimizin sayısı da hızla büyümektedir. Devlet üniversitelerine alınacak öğrenci sayısının kısıtlı olması nedeniyle, vakıf üniversiteleri aracılığıyla özel üniversiteler kurulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 130 uncu maddesinde "çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur" denilmektedir.

Yine, aynı maddede "kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir" denilmektedir.

Her yıl 1,5 milyonu aşkın lise mezunu gencimizin üniversite sınavlarına girip, yükseköğretimde okumak istediklerini hepimiz biliyoruz; ancak, kapasitenin kısıtlı olması nedeniyle, bu gençlerimizden, ancak, sadece 200 000'e yakını üniversitelere girebilmektedir. Vakıf üniversiteleri, bir yandan, bu açığı kapamaya yönelik, bir bakımdan da, paralı üniversiteler açma girişiminde bulunmakta; ama, Anayasanın öngördüğü gibi, bu vakıf üniversitelerinin asıl amacı, kâr amacına yönelik olmayan, kaliteli insan işgücü yetiştiren üniversitelerin açılışına yönelik olmalıdır.

Bugün huzurunuza gelen yasa tasarısı, İstanbul'da, İstanbul Ticaret Odası Vakfı tarafından, İzmir'de, İzmir Ticaret Odası tarafından -İzmir Ekonomi Üniversitesi- ve yine İzmir'de, Selçuk Yaşar Vakfı tarafından kurulması düşünülen bir üniversite yasa tasarısıdır.

İstanbul Ticaret Odası, yıllardan beri Türk ekonomisine son derece önemli katkıları olan bir odamızdır, bir meslek örgütümüzdür. Hepimiz biliyoruz ki, İstanbul Ticaret Odasının yüzlerce üyesi tarafından ekonomiye katkı sağlanmaktadır. Halen, yaklaşık 50 öğretim üyesi -profesör ve doçentler- bu odanın bünyesinde -üniversite olmasa bile- kurmuş oldukları dışticaret enstitüsünde öğrenciler yetiştirmektedirler. Mevcut olan bu öğretim elemanı kapasitesi ve mevcut olan binalar, Türk yükseköğretimine önemli ölçüde katkı sağlayacak yeni bir üniversitenin temelini oluşturmaktadır; bunu destekliyoruz. Son derece başarılı hizmetler yapacağına ve kaliteli, nitelikli öğrenciler yetiştireceğine de inancımız tamdır.

Aynı şekilde, yine, İzmir Ticaret Odamızın önderliğinde, vakıf tarafından kurulması öngörülen üniversite, yine İstanbul Ticaret Odası gibi, tamamen, bilgi teknolojisinden faydalanmaya yönelik, nitelikli, gelişmiş ülkelerdeki üniversitelerin yapısına uygun öğrenci yetiştirecektir. Türk eğitimine, Türk yükseköğretimine ve Türk ekonomisine katkı sağlayacak yeni bir üniversitenin temeli atılmaktadır. Bu üniversitelerimizi desteklemek durumundayız, buna benzer üniversitelerimizi de desteklemek durumundayız; ancak, YÖK tarafından da, yeni vakıf üniversitelerinin kurulmasına ilişkin belli bir kriterin ortaya çıkarılması zorunludur; arzu edilenlere vakıf üniversitesi kurulmasını öngören izinleri vermek, istemediklerine vermemek gibi bir keyfiyetin de olmaması gerekmektedir. Vakıf üniversiteleri eğer kurulacaksa -ki, bunları desteklemek lazımdır, kurulmaları lazımdır- Yüksek Öğretimin, belli bir kriteri ortaya koyup, bu kriteri taşıyan vakıfların üniversite kurmalarına yeşil ışık yakmasının daha uygun olacağı düşüncesindeyim.

Bugün, Türkiye Cumhuriyetinde, devlet üniversiteleri olarak 53 adet üniversite vardır ve bu üniversitelerde 1 454 209 öğrencimiz eğitim görmektedir. Aynı şekilde, vakıf üniversitelerimiz olan 21 vakıf üniversitemizde 46 022 öğrenci eğitim görmekte; Türk yükseköğretiminde toplam 1 500 231 öğrencimiz eğitimine devam etmektedir; buna, Açıköğretim Fakültesine devam eden 326 571 öğrenci sayısını da eklediğimizde, Türkiye'de, kamu ve vakıf üniversitelerinde toplam 1 826 802 üniversite öğrencisi vardır. Ama, bu öğrencilerimizin büyük bir bölümü, okullarını bitirdikten sonra, diplomalarını aldıktan sonra iş bulamamaktadırlar.

Yine, son zamanlarda, devlet üniversitelerinde görev yapan öğretim üyelerinin büyük bir bölümünün vakıf üniversitelerine geçtiğini görmekteyiz. Bunun altında yatan nedense, devlet üniversitelerinde görev yapan öğretim üyelerimizin, profesörlerimizin ve doçentlerimizin özlük haklarının son derece yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer, nitelikli öğrenci yetiştirmek görevimiz ise, üniversitelerimizde kaliteli bir eğitim ve öğretim yapmayı arzuluyorsak, devlet üniversitelerinde görev yapan profesör ve doçentlerimizin özlük haklarını iyileştirmeye yönelik birtakım tedbirleri de almak durumundayız. Ne acıdır ki, Türkiye'de, bir profesör, bugün 650 dolar ücret almakta; ama, vakıf üniversitelerinde 2 000 ile 5 000 dolar arasında ücret almaktadır. Bu bakımdan, devlet üniversitelerimizdeki son derece özveriyle çalışan nitelikli öğretim üyelerimizin maaşlarını ve özlük haklarını iyileştirmeye yönelik birtakım tedbirleri almanın sırasının geldiğini de düşünmekteyim.

Gerek İstanbul Ticaret Odasının ve gerekse İzmir Ticaret Odasının bu üniversite girişimlerini kutluyorum. Bu konuda katkısı olan bu odalarımızın başkanlarına ve yöneticilerine teşekkür ediyorum. Bu iki üniversitemizin ve bundan sonra açılacak diğer vakıf üniversitelerimizin Türk ekonomisine olumlu katkılarının devam edeceğine inanıyorum ve bu üniversitelerde görev yapacak nitelikli ve kaliteli öğretim üyelerimizin sayısının da sürekli artacağını ümit ediyorum.

Bu vesileyle, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Meclisi tekrar saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ayaydın, teşekkür ederim efendim.

Efendim, şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisinde.

Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili Sayın Yusuf Kırkpınar; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kurulacak olan vakıf üniversitelerinin, ülkemize, Ege Bölgesine ve özellikle de İzmir'e son derece faydalı olacağı inancını taşıyorum. İzmir Ticaret Odasının öncülüğünde gerçekleşecek olan üniversite, Büyük Atatürk'ün muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma ülküsüne katkıda bulunacak temel taşlardan biri olacaktır.

Büyük Önder ve arkadaşları, millî devletin temellerini atarken, İzmir İktisat Kongresini gerçekleştirmişlerdir. Bilindiği gibi, Osmanlı idaresinden harabe halinde bir ülke, çok geri bir tarım, çok ilkel sanayi devralan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, iktisadî hayatın canlandırılması ve kalkınmanın başlaması için ne gibi tedbirler gerektiğini araştırmak amacıyla, şubat 1923'te bütün illerden gelen ve çeşitli sınıf ve zümreleri temsil eden 1 135 üyenin katıldığı İzmir İktisat Kongresini topladı.

Türk iktisadî ve toplumsal yapısının, çiftçi, tüccar, sanayici, işçi zümrelerini temsil eden İzmir İktisat Kongresi ve bu kongrede alınan kararlar, Türkiye'nin o dönemdeki iktisadî ve toplumsal yapısını yansıtır. Kongrede oluşan genel çizgi, 1931 yılına kadar cumhuriyetin politikasına hâkim olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görülüyor ki, millî devletin ekonomik çatısı İzmir'de oluşturulmuştur. Bu nedenle, İzmir'de, bir ekonomi üniversitesinin kurulması tarihsel süreçle doğru orantılı olacaktır. Eğitim kurumları ve yapısı yönünden bir yandan içerisinde yer aldığı sosyo-ekonomik sistemden önemli ölçüde etkilenirken, uzunca bir dönem sonunda da olsa, sistemi etkileyebilme olanağını elinde bulunduran bir alandır. Türkiye'de ekonomi eğitiminin başlangıcı Tanzimat dönemine kadar uzanır. Cumhuriyet döneminin başlarında, savaş döneminin sona ermesiyle birlikte, ülkenin en çok önem kazanan sorunları ekonomi ve eğitim oldu. Eğitim kurumlarının, tüccar, sanayici, çiftçi gibi serbest girişimci yetiştirmesi hedeflendi ve Batı tipi bir ekonominin yaratılması için çaba sarf edildi. 1930'lara gelindiğinde ise, liberal olmasa da, ekonomik düzenin kapita-lizm içerisinde kalmasını sağlayan devletçilik uygulamalarıyla birlikte ekonomi eğitimi de yeni bir açıdan değerlendirilmeye başlandı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısacası, ekonomi eğitimi tarihin her döneminde önemli olmuş ve çağa göre yenilikler yapılmıştır. Büyük Önder Atatürk'ün de belirttiği gibi ekonomik bağımsızlığı olmayan ülkenin, siyasî olarak da bağımsızlığı söz konusu olamaz. Bu nedenle, Türkiye'nin en önemli kentlerinden biri olan İzmir'de kurulacak olan iki üniversite, Yaşar Vakfının ve İzmir Ticaret Odası Vakfının kurmuş olduğu, ekonomi eğitimine yönelik bir yatırım, Türkiye'nin geleceğine yönelik bir yatırımdır. İzmir bunu her durumda hak etmiştir; Türk demokrasisinin mihenk taşı olduğu konusunda, sanırım, herkes, hemfikirdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İzmir'de üç tane devlet üniversitesi bulunmaktadır. Bunlar, Ege, Dokuz Eylül Üniversiteleri ile yüksek teknoloji enstitüleridir. Kurulacak olan bu iki üniversitenin, yani, gerek Yaşar Vakfının gerekse İzmir Ticaret Odası Vakfının iki üniversite daha ilavesiyle daha da güçleneceği kanısındayım. Devletin kısıtlı imkânlarına katkıda bulunacak olan bu kurum, İzmirli ticaret erbabının kuruluşu olan İzmir Ticaret Odasının kurduğu vakfın malı olacaktır. Eğitime ayırdıkları kaynaktan dolayı, İzmir Ticaret Odası Başkan ve yöneticilerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir İlimiz, son yıllarda, yatırım yoksulu bir yer haline gelmiştir. Tarih boyunca, Anadolu'da, İstanbul'dan sonra gelen bir ticaret merkezi halindeydi; ancak, yukarıda değindiğim gibi, İzmir'in ekonomisi yerinde saymıyor, geriye gidiyor; İzmir'in tüccar ve sanayicisi İstanbul'a gitmek zorunda bırakılıyor.

Kurulacak olan bu üniversiteler, yatırım ve eğitim olarak İzmir'e katkıda bulunacak, canlılık kazandıracaktır; İzmir'in kültür şehri olarak kendini tanıtmasına, konferanslar ve sempozyumlar merkezi haline gelmesine katkıda bulunma noktasında da sayısız faydalar sağlayacağı inancındayım. Diğer yandan, yıllarca özlemini çektiğimiz üniversite ile tüccar ve sanayici işbirliğinde sağlıklı bir adım atılmış olacaktır. Bu, İstanbul için de aynıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir İktisat Kongresinin sonuncusu da yaklaşık iki ay sonra yapılacaktır. İzmir'deki üniversitelerin, belediyelerin, sanayi ve ticaret odalarının katkılarıyla gerçekleşecek olan bu kongreye, hiç kuşku yok ki, akademik çevrelerin katkısı da büyük olacaktır. Bu yeni vakıf üniversiteleri de, gelecek iktisat kongrelerine hizmet verecek, ev sahipliği yapacak, İzmir'in son yıllardaki sanayi ve ticaret alanındaki durgunluğuna bir nebze de olsa çözüm getirecektir.

Yukarıda temas ettiğim gibi, İzmir, Türk demokrasi tarihinde lokomotif görevi üstlenmiş bir ilimizdir. Bu ilimizde kurulacak yeni üniversite ve fakülteler, hiç kuşku yok ki, eğitim ve ticaret ordumuza hayatın her alanında faydalar sağlayacaktır.

İzmir Ticaret Odası gibi asırlık kurumların girişimlerini desteklemek, teşvik etmek bizlere düşmektedir. Ülkemizin girdiği ekonomik sıkıntı, kurulacak böyle yerlerde bilimsel olarak analiz edilecek, ülkeye ciddî projeler sunulacaktır.

ASLAN POLAT (Erzurum)- Biraz da Aşkale'den bahset!

YUSUF KIRKPINAR (Devamla)- Ben, burada, bir kere daha, İzmir Ticaret Odasının Başkan ve yönetim kurulu üyelerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Türk ekonomisinin maruz kaldığı sıkıntıların yegâne çözüm yerlerinin bilimsel alanlar olduğuna, herhalde hepimiz inanmaktayız. Ayrıca, yine, İzmir'de kurulacak olan Yaşar üniversitesinin, İstanbul'da kurulacak olan Ticaret Odası Vakfının üniversitesinin ve bizim İzmir Ticaret Odasının üniversitesinin bütün milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Sözlerimi Büyük Önder Atatürk'ün yine İzmir'de yaptığı bir konuşmayla bitirmek istiyorum: "Siyasî, askerî muzafferiyetler ile tetviç edilmezlerse husule gelen zaferler payidar olamaz."

Bu duygu ve düşüncelerle, İzmir'in çağdaş bir kent olması için, önce İzmirlilerin gayretini bekliyor, sonra da sayın milletvekillerimizin desteklerini bekliyor ve hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kırkpınar.

Efendim, şimdi, söz sırası Fazilet Partisi Grubunda.

İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş Hocamız; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; efendim, Türkiye'de, yükseköğretimde, arz ve talep dengesizliği var. Hepimiz biliyoruz ki, 1 milyonu aşkın -rakamları vermeyeceğim; en güzel şekilde, Hüseyin Bey, uluslararası mukayese-ler yaparak verdi; yalnız kabaca hatırlatayım- gencimiz üniversiteye girmek ister; bunun birkaç yüz bini girer; gerisi birikir, birikir, geride bir baraj gibi olur; imkânı olanların kimisi Kıbrıs'a, kimisi Balkanlar'a, kimisi hatta Ortaasya üniversitelerine giderler. Öyleyse, kapasiteyi artıracak adımları, icraatı, hepimizin olumlu karşılaması gerekiyor; bunun tabiî bir neticesi olarak da bu 3 üniversitemizin kurulmasını biz de olumlu karşılıyoruz; özellikle de İzmir'de 2 üniversitenin kurulmasını; çünkü, özel üniversitelerimiz İstanbul'da yığıldı. Bunun çeşitli faydaları ve çeşitli mahzurları da ortaya çıktı. Türkiye'nin en önemli şehirlerinin başında gelen İzmir'de, işte Ankara'da, Antalya'da, Erzurum'da ve diğer yerlerde vakıf üniversiteleri açılması eğitim hizmetinin daha dengeli dağılması bakımından olumlu; fakat, bir şeyi unutmayalım! Ben rakamlara girecek değilim. Üniversite demek, ilmî ve humaniter değerlerin, beşeri değerlerin üniversal çapta, genişlikte yaşandığı, yaşatıldığı, eğitildiği yerlerdir. Yani, geliyor bütün mesele kaliteye dayanıyor. Eğer, üniversite açtığımızda yahut mevcut üniversitelerin idaresinde bu ana hedefi, yani kaliteyi kaçırdığımız andan itibaren ismi üniversite olur, üniversal hiçbir değeri kalmaz. Yani, batı Avrupa üniversitelerini kıstas almak mecburiyetindeyiz. Amerika'nın iyi üniversitelerini kıstas almalıyız -çünkü, Amerika'da başka türlü üniversiteler de var- Japonya'yı vesaireyi kıstas almalıyız. Öyleyse bütün bu egzersizde, buraya gelen tekliflerde ve konuyu bizim incelememizde buna dikkat etmemiz lazım.

Peki, burada bir problem mi var; yani, ben bundan niye bahsediyorum; böyle teorik bir şey mi söylemek ihtiyacındayım; hayır; ama, bir problem var ve bir tezat doğdu Türkiye'de. Bir taraftan milletimizin kökünde ve genlerinde mevcut olan hayırseverlik -ne güzel bir şey- şirketlerimiz, insanlarımız, şahıslarımız -bu bize tarihten gelen bir miras- yüksek eğitim müessesesi açıyor; tamam; ama, yine aynı ülkede YÖK'le uğraşıyoruz. Uğraşmış olmak için uğraşmak değil, problem var; işte, benim şehrimde, benim üniversitemde var. Yetişmiş hoca ilk bulduğu fırsatta devlet üniversitesini terk ediyor, kaçıyor, İstanbul'daki onbeş vakıf üniversitesinden birine birkaç misli maaşla geçiyor. Maaşlar da perişan bir durumda.  Her üniversiteye gidişimde birkaç doçent, genç profesör arkadaşım geliyor "hocam ne dersin biz de geçelim mi" diyor. Yani, "geçelim mi" derken vakıf üniversitesini kast ediyor. En yetişmiş hocalar, devlet üniversitelerini yavaş yavaş; ama, devamlı şekilde terk ediyor. Şimdi kuracağımız üniversitede de bunu gözden uzak tutmayalım! Aksi halde, YÖK idaresinde bazı arkadaşlarımız için, YÖK'ün bu tavrı, ilmî endişeler, ilmî hedefler, ilmî göstergeler artık fazla bir şey ifade etmiyor. Nedir; gelinmiş ve bir yere saplanılmıştır.

Hasbelkader, senelerce yükseköğretimin planlanmasından da sorumlu bir kardeşiniz olarak arz ediyorum. YÖK denen kurumun ilk şekillendiği yer Devlet Planlama Teşkilatıdır; ama, bu manada değil; ideolojiyle saplanan bir yerde hangi ilmi bekleyeceğiz?! İlme ideolojiyi karıştırdığımız anda netice eşittir demagoji; siyaseti, tarafsız olması gereken habere -TRT, gazeteler, medya vesaire- karıştırdığımız zaman netice eşittir propaganda; bu ideolojiyi vesaireyi adalete karıştırdığımız zaman netice eşittir vatandaşa zulüm; yani, beklenenin tam aksi neticeler hâsıl olur.

YÖK vakıasını, maalesef, bu kürsüde, bu mevzuda zikretmemin sebebi, yeni kurulacak üniversitelerimiz, vakıf üniversitelerimiz, Türkiye için bir ümittir, serbest insanlardır, kararların çoğunu kendileri alacaklar. Lütfen, YÖK'ün bugünkü demagojik, ideolojik, ilimden fevkalade uzaklaşmış tutumundan hiçbir zaman etki altında kalmasınlar. Peki, bu olabilir mi; olabilir.

Mütevelli heyetlerine baktım, mesela birisini inceledim -isim vermek istemem- bir tek akademisyen var, bir tane de yüksek lisans yapmış birisi var. Koca bir şehir; bu şehirde bir üniversite kurarken, akademik kariyerin bütün tecrübelerini edinmiş kişiler muhakkak vardır. İkinci bir şeyi hatırlatayım -yine isim vermek istemem- ekonomi, iktisat ve ticaret üniversitesi kuruyoruz; iktisadın ilişki halinde olduğu diğer ilim dalları var ve bunların başında da hukuk gelir; yani, tatbikata girecek iyi bir iktisatçının, hukukun bazı branşlarını bilmesi lazım, bunlar da okutulur; icra iflası bilecek, ticaret hukukunu bilecek, deniz ticaretini bilecek, hatta Anayasanın temel başlangıç hükümlerini bilecek ki, bunlar oralarda okutulur. Öyleyse, üniversite olduğuna göre, hukuk fakültesini düşünmek lazım; çünkü, hocalar gelir, o iktisat fakültesinde bunları okuturlar. Böylece, bunlar birbirini tamamlayan güçler haline gelir.

Tabiî, kalitenin en önemli bir diğer kıstası hoca... Üniversitenin seviyesi, hocanın seviyesine eşittir. Laboratuvarlar, deney yapma imkânları var. Kürsüye koyacağınız insan hangi formasyondan gelmiş, kendi alanında hangi yayınları yapmış yahut da gençtir, doktorasından derhal belli olur, jürisinden belli olur. Şimdi, burada, arkadaşlarımızın verdikleri bilgileri okudum, bir vakfımız "5 kişiyi göndereceğim" diyor. Vakfın daha önce çok kişiyi göndermesi lazımdı. Ben, bunu, bu rakama itiraz ettiğim için söylüyorum; daha fazla kişiyi göndermek lazım.

YÖK'ten ümit yok denecek kadar azaldı. Kıstas -bu idareden önce yurt dışında okuyan, doktora yapan öğrencilerin sayısı- koyalım. Mehmet Sağlam Bey -kendisi burada yok, onun için rahat konuşabilirim- büyük hamle yapmıştır. Biz, Devlet Planlamada her sene 300 kişiyi göndermeyi planlamış ve mütemadiyen göndermeye çalışmışızdır. Bugün eğer bir şeyler varsa, bazı hocalar bizi uluslararası platformlarda şerefle temsil ediyorlarsa, işte o 300 kişi; mütemadiyen gönderildi. Mehmet Sağlam Beyin bıraktığı zamanki -parti meselesi değil, ben o partiden de değilim- rakama bak, bugünkü rakama bak!

Bugün, ilim Batıda, bu gençler gidecekler, o hocaların önüne oturacaklar, o imtihanlara girecekler ve Türkiye'ye gelecekler. Bunların sayısını azalttınız mı, birdenbire seviye kaybedersiniz. Ben mesleğim icabı Anadolu'daki üniversitelere uğruyorum. Rektörler ve dekanlar bu konuda çok şikâyetçidirler; çünkü, hem gönderilmesi birtakım hususlara bağlanmıştır hem de mütemadiyen gitmiş olanlar şu veya bu sebeplerle geriye -malî sebeplerle değil- alınmıştır. Dolayısıyla, hocaların yetişmesi önemlidir. Artık, vakıf üniversitelerimiz, kendi göbeklerini, belki, kendileri kesecekler, bu YÖK sistemini yürütenler değişene kadar. Çünkü, vakıf üniversitesinin tek kaynağı, şu anda, devlet üniversiteleri; 700 dolar, 500 dolar alan hocaya veya doçente 3 000 dolar, 4 000 dolar ve-rerek, ancak oradan alabiliyor. Halbuki, yenilerinin gelmesi lazım.

Peki, YÖK?.. Tıkanmıştır. Bir sayın cumhurbaşkanımız, fevkalade, yanlış bir adımla, sistemin çözülüp, dinamiklerin işlemesini önlemiştir. Ondan sonra da işte komisyonlar, raporlar, araştırma önergeleri, inmeyen raporlar...

Öyleyse, bu üniversiteleri ben çok olumlu karşılıyorum, oyumuz müspet olmalıdır; ama, demeliyiz ki, kalite, kalite, kalite; Napolyon'un "para, para, para" dediği gibi. Bunu da beklemeyin bugünkü fanatik sistemden; bunlar saplandılar bir yere. Teferruatına girmek istemiyorum; ilim ve kıstaslar, yayınlar bir tarafa bırakıldı, başka şeylerle uğraşıyorlar. O iş kolay çünkü; O iş "attraktif" geliyor, o iş medyada bir inikâs buluyor; bazı yerlere, bazı şeylere "biz  şöyleyiz" deyip, yerlerini sağlamlaştırma yoluna gidiyorlar. Bir hocadan bu beklenir mi; bir akademisyen buna tenezzül eder mi; yayınıyla konuşur, tebliğiyle konuşur, uluslararası konferanslardaki başarısıyla konuşur bir hoca, idareci de olsa. Ha, onları bırakacağız.

Bu üniversiteleri tebrik ediyorum, hayırlı olsun; ama, yöneticilerden rica ediyorum, kendi göbeğinizi kendiniz kesmek mecburiyetindesiniz; gençlerimizi gönderin Almanya'ya, İngiltere'ye, Amerika'ya, Japonya'ya... Japonya'ya ben asistanlarımı gönderdim; en iyi şekilde yetişip geliyorlar. Dolayısıyla, hayırlı olsun diyorum Sayın Başkanım, kutluyorum.

YÖK'e bağımlı olmayın fikren ve ilmen.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Güler Aslan; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA GÜLER ASLAN (İzmir)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlarım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çağdaşlığın ve kalkınmanın temeli eğitim, sağlam bir gelecek ve çok yönlü kalkınma, eğitimle ve eğitimli insangücüyle orantılıdır. Bu nedenle, İzmir Ekonomi Üniversitesi ve Yaşar Üniversitesi, İstanbul Ticaret Üniversitesine desteklerinizi bekliyor, en derin saygılarımı sunuyorum.

Bizlere düşen görev, her ortamda, her zaman insana yapılan yatırımın en kârlı yatırım olduğunun bilincinde, eğitimin önemini, erdemini yeni kuşaklara sunmaktır. Bu doğrultuda, yeni eğitim kurumlarını gelecek kuşaklara kazandırmak için İzmir Yaşar Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi gibi kurumların faaliyete geçebilmeleri için gerekli olan desteği her konuda kendilerine vermek gerektiği düşüncesindeyim.

Yaşar Üniversitesi: "Yaşar Üniversitesi" adı altında, İzmir Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı tarafından, Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı, çağdaş kişileri yetiştirmeyi hedefleyen bir yükseköğretim kurumu olarak kurulmuştur. Adı geçen üniversite, rektörlüğe bağlı olarak, yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümler doğrultusunda öğretim verecektir.

İzmir Ekonomi Üniversitesi:İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı tarafından Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı, katılımcı, yaratıcı, girişimci kişileri yetiştirmeyi amaçlamaktadır.

Ege Bölgesi, tarım ürünleri, sanayi malları üretimi ve turizm alanında son 10 yılda büyük gelişmeler kaydetmiştir. Bu bölgenin en önemli illerinden birisi olan İzmir, son 10 yıl içinde en fazla iç göçe maruz kalmıştır. Normal olanların çok üzerinde nüfus artışına tanık olan İzmir, çeşitli yerel hizmetlerin yanı sıra, adalet, sağlık, eğitim gibi hizmetlere de büyük ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple, yükseköğretim ihtiyacını bir miktar da olsa giderebilmek için yeni oluşumlar gerekmektedir. Halen mevcut olan iki üniversiteye ek olarak, yeni üniversitelere de ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı giderebilecek devletimizin yükünü hafifletmek için, adı geçen vakıf üniversitelerine ihtiyaç vardır ve bu hizmet son derece isabetli olacaktır.

Bütün olarak programın amacı, güncel ve çağdaş kuram ve uygulama bilgilerini üniversitelere etkin bir şekilde yansıtıp, onların karar alıp uygulama ve liderlik yeteneklerini geliştirmeye yöneliktir.

İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı tarafından, "İstanbul Ticaret Üniversitesi" adı altında, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, çağdaş kişiler yetiştirmeyi hedefleyen -lise ve dengi bir öğrenime dayalı- yükseköğretim kurumu olarak kurulmuştur.

İzmir ve İstanbul Ticaret Odaları ve Selçuk Yaşar Vakıf Üniversitelerinin bu örnek davranışıyla, yukarıdaki kanun maddeleri, Anadolu şehirlerinin üniversite kurma heyecanını ve olasılığını artıracaktır. Bu tür örnek üniversitelerin çoğalması temennisiyle, en derin sevgi ve saygılarımı sunu-yorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 607 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarı her ne kadar yükseköğretim tasarısı ise de, tasarının genel gerekçesi son derece durağan olup, bu Meclisin huzuruna son yıllarda gelen tasarıların önsözlerinde tek bir yenileme olmadan, aynı klasik ve yılların gerisinde kalmış istatistik değerlerle Meclisimize sunulmuştur.

Örneğin, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, bu Meclisçe, Haziran 2000 tarihinde görüşülüp kabul edilmesine rağmen, tasarının genel gerekçesinde, hâlâ, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planından bahisle "...yükseköğretimde okullaşma oranı, yüzde 19'u örgün yükseköğretimde olmak üzere yüzde 31 olarak hedeflenmiştir" denilmektedir.

Halbuki, YÖK ve Millî Eğitim okul kapatmaktan, üniversite kapatmaktan ve okumak için güvendiği ve banisi saydığı devlet üniversitelerine gelmekten başka düşüncesi olmayan başörtülü kız öğrencilerle uğraşmaktan vakit bulup da, bırakın çağı okumayı, Meclisi ve geçen kanunları takip edebilseydi, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, 655 inci maddede, 1999-2000 öğretim yılında yüzde 18,7'si örgün öğretimde olmak üzere, toplam yüzde 27,8 okullaşma oranı olduğunu; bu alanda, örgün eğitimde okullaşma oranının yakalandığını, fakat, toplam eğitimde, hedeflerin önemli ölçüde gerisinde kalındığını; bugün için hedeflerin, geçen yedinci plan dönemi olmayıp, 2001-2005 yıllarını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Plan dönemi olacağını, buradaki hedeflerin de, Plan ve Bütçe Komisyonunda da belirtildiği üzere, yüksek lisans öğrencileri dahil, açık öğretimde yüzde 9, örgün öğretimde yüzde 28,3 ve toplam yükseköğretimde yüzde 37,3 olduğunu görür ve önümüzdeki beş yıllık hedeflerini 2000 yılında biten Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planına göre değil, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına göre yaparlardı.

Yine, Sayın Cumhurbaşkanının Meclis açılış konuşmasını iyice okusalardı "Eğitim sistemimiz, maddî kaynak yanında insan kaynağının da savurganca harcandığını göstermektedir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer verilen teknik personel arzı ve ihtiyacı projeksiyonuna göre, aralarında inşaat, elektrik, elektronik, petrol, jeoloji ve ziraat mühendislerinin de bulunduğu tam 10 alanda eğitimli işgücü fazlası vardır" ikazını dikkate alarak, bu tasarıyla, yeni açılması istenilen mühendislik ve ziraat fakülteleri yerine, yurt ihtiyaçlarına göre, daha çok ihtiyacımız olan fakültelerin açılmasına yönelirlerdi.

Örneğin, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu Raporunun 26 ncı sayfasında yer alan "üniversite giriş sınavlarında dereceye giren ilk 2 000 öğrencinin mühendislik eğitimini tercih etmesi, Türkiye için bir üstünlüğe dönüştürülebilir; ama, her şeyden önce, bu beyinlere verilecek eğitim ve öğretim içeriğine ve taşıyacağı yönlendirici öğelere bağlıdır. Bunun için, mühendis yetiştiren yükseköğretim kurumlarının değerlendirilerek, misyonlarının yeniden tanımlanmasına ihtiyaç vardır.

Enformasyon, bilgi çağı için gerekli olan disiplinlerle donanmış insan gücü yetiştirmek zorundayız. Örneğin, enformasyon, telekomünikasyon alanlarıyla ilgili insan kaynağımızı oluşturmak için, bugün üç ayrı disiplinde (yazılım, enformasyon ve bilgi teknolojileri ve donanım disiplinlerinde) verilen mühendislik öğrenimlerinin bir karmasına, bir başka deyişle, sayılan disiplinler arasında füzyon ve bu füzyonla yoğrulacak yeni bir mühendislik disiplinine, alanına yönelik bir mühendisliğe ihtiyaç vardır uyarısını dikkate alarak ve bu yeni mühendislik fakültelerinin kuruluşu için Meclisin huzuruna gelirlerdi. Yeni açılacak fakülteler arasında iletişim fakültelerinin çokluğu dikkati çekmektedir."

Yine, bu konuda ISO kalite ve ICO standartlar belgesini ülkemizde ilk olarak alan bir özel iletişim firmasının sahibi, bir dergiye verdiği mülakatta, ülkemizdeki iletişim fakültelerinin sayısının 17 olduğunu, bu fakültelerin yılda 8 000 civarında mezun verdiğini, açıköğretimi de kattığımızda bu rakamın 15 000'i bulabileceğini, oysa, sektörde eleman ihtiyacının 400-800 arasında değiştiğini, zaten, şu anda ihtiyaçtan fazla mezun olduğunu belirtmektedir. Yine, aynı şahıs, iletişim fakültelerinde verilen eğitimin çok yetersiz olduğunu, şu anda iletişim sektöründe çalışan iletişim mezunlarının oranının yüzde 5'i, yüzde 6'yı geçmediğini belirtmektedir.

Yüksekokul mezunlarının işsizliğinden, özel sektör kadar, Cumhurbaşkanımız da şikâyetçidir. Cumhurbaşkanımız, Meclisi açış konuşmasında aynen şöyle demektedir:

"Ülkemizde lise ve yüksekokul bitiren, yani, eğitimli gençler arasında işsizlik oranı, ülke ortalamasının çok üzerindedir. Gerçekten de, 2000 yılı verileriyle eğitimli gençler arasında işsizlik oranı yüzde 23,7'dir. Eksik istihdamla birlikte, bu oran, yüzde 31,6'ya yükselmektedir. Ülke ekonomisi, geçerli ücretten iş isteyen her üç eğitilmiş gençten birini işsiz bırakmaktadır. Bu, yalnız, gençleri kişiliksiz kılmakla kalmamakta, eğitime büyük paralar harcayan aileleri de yıkıma sürüklemektedir."

Okumuş gençlerin işsiz kalmasındaki en önemli etken, gençlerin iyi eğitilmemeleri, az okumaları ve yurt ekonomisinin azgelişmişilik düzeyidir. Gençlerin iyi eğitilmemelerinin sebebi, bütçeden eğitime yeterli ödeneğin ayrılmaması ve Fatih Üniversitesi örneğinde gördüğümüz gibi, açılan üniversitelerin sudan bahanelerle kapatılmak istenmesidir.

Bu konuda Cumhurbaşkanımız "2000 yılında eğitimin konsolide bütçe içindeki payı yüzde 9,3 ile son yirmi yılda eğitime konsolide bütçeden ayrılan payın en düşük olduğu yıl olmuştur" derken, eğitim yuvalarını kapatmayla ilgili olarak, DPT Yükseköğretim Özel İhtisas Komisyonu raporunda "eğitim bilimleri alanında mevcut olan bölümleri, o bölümlerin lisans programlarını kapatmayı emreden YÖK kararının bilimsel ve akademik bir dayanağını bulmak olanağı yoktur" denilmektedir.

Yine, eğitimin verim düşüklüğünde, öğrenci sayısı başına düşen öğretim görevlisi sayısının düşük olması, mesela, Almanya'da lisans eğitiminde 8 öğrenciye 1 öğretim üyesi, Belçika ve Hollanda'da 10 öğrenciye 1 öğretim elemanı düşerken, bu oran bizde 35 öğrenciye 1 öğretim elemanı şeklindedir. Yine, DPT Özel İhtisas Komisyonu raporunda belirtildiği gibi "YÖK tarafından yapılan hemen her istatistik verileri, üniversitelerdeki nicelik yönünden artışı göstermektedir. 477 öğrenciye düşen 1 öğretim elemanıyla yetişen ilkokul öğretmenleri ve okulöncesi öğretmenleri, önümüzdeki yıllarda meslek hayatlarına atıldıklarında, maalesef, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın eğitimlerinden sorumlu olacaklardır. Bu, son derece yetersizdir" denilmektedir. Buradan söyleyeceğimiz; YÖK'ün, öğrencilerin kılık ve kıyafetleriyle uğraşacağına, gençlerimizin kaliteli bir eğitim almalarıyla ilgilenmesidir.

Yine, aynı DPT raporunda "üniversitelerimizdeki eğitim programları, çağdaş teknoloji ve ülke koşullarına göre yeniden gözden geçirilmelidir. Piyasada aşırı mezunu olan ve iş olanakları kısıtlı bölümler (ziraat mühendisliği ve benzeri gibi) ve burada eğitim gören öğrencilere ülke millî gelirinden aktarılan payın heba olması önlenmelidir" diye, DPT âdeta figan etmekte; fakat, YÖK ve Millî Eğitim, maalesef, bu konuda getirdikleri bu tasarıyla bu ikazlara kulaklarını tıkamaktadırlar.

Yine, Devlet İstatistik Enstitüsü yayınlarında, YÖK ve Millî Eğitimin yıllar içerisindeki başarısızlığı gözler önüne serilmektedir. Örneğin, yükseköğretim kurumlarında okul başına düşen öğrenci sayısı 1923-1924 yıllarında 324, YÖK'ün kuruluş yılları olan 1981-1982 yıllarında 720 iken, 1997-1998 öğretim yılında 1 420 olmuştur. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, yine yükseköğretim kurumlarında 1923-1924 yıllarında 9, 1981-1982 yıllarında 11 iken, 1997-1998 yıllarında 24 olmuştur.

Kitap ve kütüphaneden yararlananların sayısı ise, 1995 yılında 22 478 000, 1996 yılında 27 766 000 iken ve yüzde 23,5 artış oranı varken, 1997'de bu oran yüzde 19,4 azalarak 22 376 000, 1998 yılında ise yüzde 9,2 azalarak 20 218 000 düşmüştür; yani, 28 Şubat baskıları sonucu, Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarında da belirtildiği gibi, öğrenciler, baskılardan vakit bulup kitap dahi okuyamamışlardır.

Kitap okuma gibi gazete ve dergi okuma sayısında da azalma olmuş, 1991'de toplam 3 033 gazete ve dergi yayımlanırken bu rakam, 1997'de 2 499 olmuştur. Devletin tüm verileri okumayan ve düşünmeyen bir toplum olmaya doğru hızla gitmekte olduğumuzu göstermektedir.

Yine, bu tasarıyla ve son olarak gelen tüm tasarılarla, genellikle 3 büyük ilimizde yeni üniversite açılışına ağırlık verilmekte, bu da gerek bilimde gerekse ekonomide bölgesel farklılığı artırmaktadır. Bu yığılmadan DPT de rahatsızlığını belirterek, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının 671 inci maddesinde, 1999-2000 öğretim yılında, üniversite öğrencilerinin yüzde 26'sının İstanbul, Ankara ve İzmir illerindeki üniversitelerde öğrenim görmesine rağmen, öğretim elemanlarının yüzde 50'sinin bu illerde bulunduğunu, bu sebeple, Anadolu'da yeni açılan üniversitelere yeterli hoca bulunamadığı için öğrencilerdeki eğitim farkının da gitgide büyüdüğünü ifade etmektedirler. Yine, DPT'nin amaç ve ilkeler bölümündeki politikalarla tek tip adam yetiştirmek için her türlü baskıyı deneyen YÖK ve Millî Eğitimin amaçları da çelişmektedir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, teşekkür edeceğinizi biliyorum; buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - DPT, eğitim sistemimizin temel amacının Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, demokratik değerlere bağlı, yeni fikirlere açık, kişisel sorumluluk duygusuna sahip, millî kültürünü özümsemiş, farklı kültürleri yorumlayabilen ve çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen bilgi çağı insanını yetiştirebilmeyi hedef almış iken, Avrupa Birliğine aday olduğumuz bugünlerde düşünmek hâlâ en büyük suç olarak görülmektedir.

Yine, Ulusal Programda, yerel dillerle eğitim konusunun çokça tartışıldığı bugünlerde...

BAŞKAN - Efendim, hani teşekkür edecektiniz?

ASLAN POLAT (Devamla) - Bitti, yarım sayfa kaldı.

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim...

ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN - Yani, her şeyi okumak mecburiyetinde değilsiniz.

ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır, öbür maddede de bitirebilirim; ama, şimdi bitireyim.

BAŞKAN - Efendim, buyurun bitirelim artık; istirham ediyorum.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın milletvekilleri, rahatsız olmayın, dinleyin; eğer, yanlışı varsa, siz düzeltin...

BAŞKAN - Onlar rahatsız olmadı efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bundan rahatsız olan Millî Eğitim; Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının tartışıldığı bugünlerde, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaki rakamlarla gelmezdi buraya.

BAŞKAN - Efendim, onlar rahatsız olmadı da zamandan tasarruf yapalım dedik, beceremedik. Buyurun, bitirin.

ASLAN POLAT (Devamla) - Yine, Ulusal Programda yerel dillerle eğitim konusunun çokça tartışıldığı bugünlerde, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun Yükseköğretim Özel İhtisas Komisyonu Raporundaki özellikle İngilizce'yle eğitim yapan üniversiteleri hedef alan şu görüşlerini de belirtmeden geçemeyeceğim: "Tüm (devlet ya da özel) eğitim dili, mutlaka Türkçe olmalıdır. Yabancı dille eğitim, İngiliz, Amerikan güdümüyle Türkiye'ye yapılmış en büyük hainliktir. Öyle eğitimle, sadece ezberci, özenli düşünmeyen, ayrıca kimliksiz, onursuz, sömürge ruhlu gençler ve hatta devlet adamları yetiştirilir. Atatürk'ün birinci ilkesi, eğitimin her düzeyde millî, dilinin kesinlikle Türkçe olmasıydı."

YÖK'ün bu konudaki görüşlerini de burada öğrenmek istediğimi belirtir, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

İkinci söz, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu'nda.

Sayın Hatiboğlu, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; 607 sıra sayılı tasarı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Başkanlığınızı ve Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, önce, zatıâlinize teşekkür etmek istiyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Parlamento, âdeta "şamar oğlanı" haline gelmiştir; üzülerek ifade ediyorum...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Doğru!..

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - 30 yıllık, bu Parlamentonun, zaman zaman seçilememek yoluyla -ki, doğaldır, demokrasinin tabiî neticesidir- ara vermiş olsam da ya da zaman zaman başkaları ara vermiş olsa da, bu Parlamentonun üyesiyim ve bu Parlamentoya güvenin ötesinde, hiçbir kurum, hiçbir kurul, Parlamento kadar, hatta onun nısfı kadar, hatta onun rubu kadar güvene layık değildir. (Alkışlar) Eğer farklı yorumlarsanız, farklı düşünürseniz, başka sistem aramanız lazım gelir. Başka sistem arayanlarla ben demokrasiyi niye tartışacakmışım. (Alkışlar) Gitsin, aradığı sistemin alternatifleriyle otursun, sabahtan akşama kadar, akşamdan sabaha kadar, rahmetli hocamı rahmetle anarak, hocamın ifadesiyle "dip sokağın avratları gibi kîl ü kal (dedikodu) etsin" dedikodu etsin dursunlar sabaha kadar, bırakın. (Alkışlar) Lütfen, bu Parlamentonun üzerinden elinizi çekiniz.

İstiklal Savaşını kazanmakla övünüyoruz değil mi?.. Elhamdülillah, böyle bir övünç sebebimiz vardır; ama, o İstiklal Savaşının kararını veren bu Parlamentodur, sevk ve idaresini yapan, komutanları eliyle, başta Mustafa Kemal ve diğer arkadaşları olmak üzere, komuta heyetiyle birlikte, efradıyla birlikte, kadınıyla birlikte, erkeğiyle birlikte, çocuğuyla birlikte, sabisiyle birlikte, yokluğuyla ve yoksulluğuyla birlikte...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - İşçisiyle, işvereniyle birlikte, hepsi...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bugüne kolayına mı gelindi zannediliyor. Oturuyor orada, ne olduğu, ne idüğü, ne yediği, ne vurduğu, ne çarptığı, ne çırptığı bilinmeyen herkes Parlamentoya yükleniyor. Off-shorea para kaptırıyor, beni suçluyor... Beni suçluyor... Benim günahım ne be mübarek adam?!. (Alkışlar) Bana sordun mu?...

BAŞKAN - Doğru; bravo!..

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bana sordun mu ya da ben bordroya bağlı genel vekâletle, milletimin verdiği vekâlet ile avukatlıktan gelecek vekâlet arasında tercih yapmaya kendimi mecbur sayıp, genel vekâleti tercih edip büromu kapattım ben ve bordroya bağlandım. (FP sıralarından alkışlar) Başka bir iş takip etmiyorum. Bordroya bağlandım, niye; çünkü, bu şerefli görevi bana -30 yıl yaptım avukatlığı, şerefli bir meslektir; ama- hiçbir dosyam, bu Parlamentonun şu saniyedeki hissettiğim hazzı, lezzeti, tadı, şerefi, payeyi hiçbir dosyam vermedi. Hiçbir dosyamın bedeli bu tatmini vermedi bana. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Onun için, lütfen, 70 milyon çok değerli kardeşime, benim milletime, benim insanıma sesleniyorum, Parlamentoya sahip çıkın. Zaten Parlamentoyu bir vesileyle safdışı etmek isteyen o kadar çok köşe başı bekleyicileri var ki!.. Yapmayın, biz, sizin temsilcileriniziz, yapmayın!..

Burada, tabiî, bir ufak iğne, izniniz olursa, yakamdan bir ufak topluiğne çıkarıp kendime batırmak istiyorum. Düşünüyorum, acaba biz, Parlamentoyu oluştururken, bize düşen görevi eksiksiz yapabildik mi ve mesela seçim kampanyalarımızda ölçülü konuşabildik mi? Yani, ben şu vaatte bulunuyorum, masaya yumruğumu şunu söyleyerek vuruyorum; ama, bu, parlamenter olarak benim görevim mi, benim bu konuda yetkim var mı diye düşünerek vaadimizi ona göre yaptık mı? Yoksa, biz kendimizi bir heyula gösterip; yani, minel arz, ilel asuman, ilessemâ ne varsa, hangi probleminiz varsa dünya, ahiret, bunun hepsine biz devayız dedik mi? Eğer, öyle dedikse en büyük vebale biz girdik. Çünkü, haklı olarak "benim insanım, benim köylüm, benim çiftçim - bu ifadeyi kullanırken 9 uncu Cumhurbaşkanının söylediği anlamda söylemiyorum- benim emeklim, benim insanım, benim esnafım, benim fakirim, benim öksüzüm, sokakta kalmış yavrularım... Sokak çocuğu demi-yorum, utanıyorum, hayır, onlar sokak çocuğu değildir, sokağa biz terk etmişiz, sahip çıkamadığımız için, sahip çıkamadığımız için.

Bu insanlar samimî insanlardır. Biz ne söylediysek, bunlar vekil efendilerdir, bunlar mebus efendilerdir, bunlar benim temsilcimdir, bunların her biri 80 000 insandır diye düşündü benim insanım; yanlış mı düşündü, hata mı etti ve bu ölçüyle güvendiler, her meselesine çare olduğumuzu zannettiler. Hayır, biz her meseleye çare değiliz, meselelere çare ararız; ama, her meselenin, bizde vardır çözümü, yargıda vardır çözümü, hükümette vardır çözümü, teknolojide vardır çözümü. Acaba, orada bir hata mı ettik diye zaman zaman düşünüyorum.

Sayın Başkan, özür diliyorum...

BAŞKAN - Estağfurullah efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bir başka şey daha; bu Parlamento, demokratik parlamenter sistemin yara aldığı günlere şahit oldu, hangi tepkiyi koydu?!

"Siyasî partiler demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır", Anayasada böyle denili-yor. Peki, bu vazgeçilmez unsuru kale alınmaz unsur haline getirdiler, getirdik, geldi, ne tepki koydu Parlamento?!

Onun için, - "eğri oturup doğru konuşalım" lafına hep karşıyımdır, öyle demiyorum; yani, doğru konuşacaksak doğru otururuz, doğru oturmanın ayıbı ne ki eğri oturup doğru konuşalım- doğru oturup doğru konuşalım, sahip çıkacağımız zaman sahip çıkmazsak, el, köşesinden kenarından tırtıklar, sonra da biri, "hadi kardeşim sen yazıhaneni aç, hadi kardeşim sen büronu aç, hadi kardeşim sen de çifte git" der. Buna fırsat vermeyelim, ne olursunuz. Partileri ve particiliği, bu meselede, Parlamentonun şahsı manevîsi, itibarı, geleceği ve ömrü, otoritesi söz konusu olduğu zaman, şu partililiğimizi, şu amblemlerimizi, ne olur bir kenara koyalım; bir şey olmaz, bizden gitmez, yine partilerimize gittiğimizde amblemimizi bağrımıza basalım.

Evet Sayın Başkan, üniversitelere gelecektik güya; ama, aşık ağlayan, dertli söyleyen olurmuş; çünkü, Parlamento olmazsa üniversite olmaz.

BAŞKAN - Bravo efendim!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Parlamento olmazsa hükümet olmaz. (Alkışlar) Parlamento olmazsa istiklal olmaz, istiklal! (Alkışlar) Onun için, beni bağışlayınız, ben İçtüzüğü bilmiyor değilim, konunun dışına çıkmanın müeyyidesini bilmiyor değilim; ama, ben zatı âlinizin müsamahasını da biliyorum...

BAŞKAN - Estağfurullah efendim, bu müsamaha değil, tam konunun bizatihi kendisi. ("Bravo Başkan" sesleri, alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; ben üniversiteler konusunda uzun uzun konuşacaktım; ama, bir şeyi vurgulayayım, bir tereddüdümüz var: 2809 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinde değişiklik yapıyoruz; bu değiştireceğimiz hüküm ne? Hemen, kısaca arz edeceğim, zannediyorum bir iki dakika lütfedersiniz.

Bakanlar Kurulu...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - O konulara girmeyelim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hiç girmeyelim diyorsunuz, tadını bozmayalım diyorsunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Peki efendim.

Efendim, mademki Parlamentoya saygı gösterilmesi lazım geldiğini heyecanla, canhıraş bir ifadeyle, arz ve takdim etmeye çalıştım, ona evvela kendim uymalıyım. Size uyuyor ve o konuya burada girmiyorum. (Alkışlar)

Saygı sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, teşekkür ederim efendim.

Ben teşekkür ederim efendim, çok önemli bir konuya değindiniz.

Bizi onlar değil, yani işverenler değil, bizi yüce millet beğenmeyebilir, değiştirebilir, sandıkta bırakır, boğar, başka bir sayın temsilciyi gönderir; ama, bu kürsü, bu Parlamento daima açık kalacaktır. İşverenler seçmedi bizi.

Saygılarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar)

Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLÂTI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN DEĞİŞTİRİLEREK KABULÜNE DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 28.3.1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun 10 uncu madde-sinin (c) ve (d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"c) Rektörlüğe bağlı Teknik Eğitim Fakültesi, Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi ve Meslekî Eğitim Fakültesi ile Meslekî Yaygın Eğitim Fakültesinin birleştirilmesiyle oluşturulan Meslekî Eğitim Fakültesinden;

"d) Rektörlüğe bağlı Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Çorum İlahiyat Fakültesi, Çorum Veteriner Fakültesi, Kastamonu Orman Fakültesi, Kırşehir Ziraat Fakültesi, Çorum İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, İnebolu Su Ürünleri Fakültesi, Çorum Mühendislik Fakültesi ile İletişim Fakültesinden;"

BAŞKAN - Efendim, 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sacit Günbey; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 607 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapan teklifin 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunu-yorum.

Muhterem arkadaşlar, bu tasarıyla bazı üniversitelerin bazı fakülteleri birleştiriliyor; bazı üniversitelere yeni fakülteler açılıyor ve 3 üncü maddesinde -en önemli maddesi olarak da bu maddeyi görüyorum- Bakanlar Kuruluna, fakülte, enstitü ve yüksekokul açma yetkisi, kapatma yetkisi veriliyor. Ayrıca,  2'si İzmir'de 1'i İstanbul'da olmak üzere, 2 vakıf üniversitesi ile 1 özel üniversitenin açılmasına müsaade ediyor.

Bu kanun tasarısına, partimiz, genel olarak, olumlu bakmaktadır ve olumlu oy kullanacağız; ancak, burada, bu tasarı görüşülürken, Yüksek Öğretim Kuruluyla ilgili birtakım görüşlerimizi de ifade etmek durumundayız.

Muhterem arkadaşlar, zannediyorum, bugün, Türkiye'de 70 civarında üniversitemiz var. Gelişmiş ülkelerde üniversite sayısı binlerle ifade edilmekte; yani, çok ileri ülkelerde 3 000 civarında üniversite olduğu ifade edilmektedir. Bu demektir ki, Türkiye, üniversite sayısı bakımından, maalesef, gelişmiş ülkelerin çok gerisindedir. Bu açığı kapatmak için, Türkiye, özel sektöre de, vakıf üniversitelerine de teşvik edici birtakım tedbirler getirmelidir; ancak, bu teşvik edici tedbirler getirilirken, biraz önce Yalçıntaş Hocamızın da söylediği gibi, kaliteyi düşürmeden, üniversitelerin üniversal özelliğini koruyacak kaliteyi muhafaza etmek kaydıyla, birtakım standartları da muhafaza etmek suretiyle, vakıf üniversitelerinin ve özel üniversitelerin önünü açacak birtakım tedbirlerin getirilmesi gerekir.

Bu konuda, Türkiye, geçmişte, maalesef acı bir tecrübe yaşamıştır. 1980'li yıllardan önce, 1970'li yıllarda, Türkiye'de birtakım özel üniversiteler, yüksekokullar vardı; fakat, bunlar bu kalite sorununa dikkat etmedikleri için kapanmak zorunda kalmışlardı.

Şimdi, bu vakıf üniversitelerinin teşvik edilmesini söylerken, görüyoruz ki, devlet üniversitelerinde, maalesef, öğretim elemanlarının sayısı gün geçtikçe azalmakta ve bu öğretim elemanları ve öğretim üyeleri süratle vakıf üniversitelerine kaymaktadır. Geçen aylar içerisinde, Sayın Millî Eğitim Bakanından sorduğum bir soru önergesinde, devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine 1 000 civarında öğretim üyesinin geçiş yapmış olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Buradaki sebeplerin incelenmesi gerekir.

Bence, bu sebepler içerisinde en önemli, başta gelen sebep, birincisi, öğretim üyelerine ödenen aylık gelirlerin yetersiz olmasıdır ve devlet üniversiteleri, öğretim üyelerine vakıf üniversitelerinden çok daha az ücret ödemektedir.

Bunun dışında, ikinci olarak gördüğüm husus ise, maalesef YÖK'ün başına getirilen öğretim üyesi, devlet üniversitelerinde daha fazla olmak üzere, özellikle üniversite öğretim üyelerine ve öğretim elemanlarına psikolojik baskı yapmaktadır; hatta, birtakım zoraki dayatmalar yapmaktadır. Bunu, bir örnekle ifade etmek gerekirse, bu YÖK Başkanı, hiçbir siyasî sorumluluğu olmamasına rağmen, halka karşı hiçbir sorumluluğu bulunmamasına rağmen -bu siyasî sorumluluk, Parlamentodaki, iktidar ve hükümet mensuplarının olmasına rağmen- bir genelge yayımlayarak, üniversite lojmanlarına başörtülü misafirlerin dahi girmesini yasaklamıştır; bırakın orada oturan insanları, üniversite lojmanlarına, başörtülü misafirlerin dahi girmesini yasaklamıştır.

Yine, bu YÖK Başkanı, maalesef, son günlerde, Türkiye'nin en seçkin üniversitelerinden birinin kapatılması için bir adım atmıştır; sübjektif kriterleri ortaya koymak suretiyle, bir adım atmıştır. Bu üniversite ki, ben bu üniversitenin tıp fakültesini çok yakinen izliyorum; bu tıp fakültesi, Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, hakikaten, Türkiye'de, en ciddî manada yayın yapan fakültelerden biridir; yayınları çok kalitelidir ve çok sayıda yayın yapmaktadır. Bu yayınların dışında, Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, modern cihazlarıyla, halka, en fazla sağlık hizmeti sunan kurumlardan biridir. Böyle ciddî bir müessesenin kapatılması, sübjektif sebeplerden dolayı kapatılması, bu YÖK Başkanına değil, bu siyasî iktidara fatura edilecektir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Günbey, 1 dakika daha eksüre veriyorum size; buyurun.

SACİT GÜNBEY (Devamla) - Efendim, teşekkür ederim.

Fatih Üniversitesiyle ilgili görüşlerimi ifade ettikten sonra şu hususu ifade etmek istiyorum: Şu anda, Ankara'da Diyarbakır'dan gelen bir grup öğrenci var, birkaç haftadan beri Ankara'da geziyorlar, Sayın Millî Eğitim Bakanımızla görüşmek istiyorlar; maalesef, bu görüşme imkânını elde edemediler. Bana da geldiler, birçok milletvekiline gittiler. Bunlar, Türkiye çapında, fen - edebiyat fakültesinin son sınıfında okuyan öğrenciler. Bunlar fakülteye girerken, bunlara "siz öğretmen olabilirsiniz" imtiyazı tanınmış olmasına rağmen, böyle bir hakları olmasına rağmen, pedagojik formasyon da almalarına rağmen, Sayın Millî Eğitim Bakanının bir talimatlı yazısıyla bu hakları ellerinden alınmıştır. Bu durumu düzeltmek için Sayın Millî Eğitim Bakanıyla görüşmek istiyorlar. Sadece imtihana girme haklarını talep ediyorlar; öğretmen olma değil, imtihana girme haklarını talep ediyorlar. Maalesef, bu görüşmeyi dahi, Sayın Millî Eğitim Bakanı çok görmektedir. Ben, buradan, özellikle Sayın Bakandan rica ediyorum; bu gençleri kabul buyursunlar, bunların dertlerini dinlesinler ve mümkünse, sorunlarını çözmelerini rica ediyorum.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'te.

Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın başkan, değerli milletvekilleri; 1 inci madde üzerindeki sözlerime geçmeden önce, bugün yaptığı bir basın toplantısında, Parlamentoya yönelik olarak yakışıksız sözler ifade ettiği bildirilen Sayın TİSK Başkanını ben de huzurunuzda kınadığımı ifade etmek istiyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Bizzat yaşadığım bir olayı anlatarak, Parlamentoya, halkın, milletin temsilcilerine yapılan haksızlığı, burada bir kez daha ifade etmek istiyorum. İstanbul Üniversitesinde bir panele konuşmacı olarak katılmıştım. Panelin sonundaki soru-cevap faslında, İstanbul Üniversitesinden, ismini vermek istemediğim bir sayın profesör bana bir soru sormak amacıyla söz istedi ve parmağını yüzüme karşı, âdeta tehditkâr bir şekilde sallayarak, bana şöyle bir soru sordu: "Sayın milletvekilim, açık yüreklilikle söyleyin; Türkiye Büyük Millet Meclisinde, memleket menfaatlarını kendi menfaatının üstünde tutan, özü sözü doğru, omurgası sağlam, gözünü budaktan sakınmayan, dürüst -vesaire- yüzde kaç milletvekili var?" Ben kendisine dedim ki: Sayın Hocam, ben bu yüzdeyi tayin edecek konumda değilim; ancak, İstanbul Üniversitesinin eski bir mensubu olarak şunu açık yüreklilikle ifade etmek isterim ki, ben orayı bilen birisi olarak söylüyorum ki, İstanbul Üniversitesinde bu saydığınız özelliklere sahip olan, bu vasıfları haiz olan ne kadar öğretim üyesi varsa, hangi oranda varsa, Parlamentoda onun kadar ve ondan fazla, bu özellikleri taşıyan insanımız vardır, milletvekilimiz vardır. Halkın temsilcilerini, halkın mümessillerini maskara etmek, madara etmek için, âdeta, ciddî bir gayret sarf eden bazı çevreler var.

Değerli arkadaşlarım, bizim memleketimiz, bugün, çok sıkıntılı günler yaşıyor. Bu sıkıntıları aşmamız için de Türkiye Büyük Millet Meclisi gereklidir ve bu Meclis, millî mücadeleyi yapan, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran bu Meclis, bu sıkıntıları da, elbirliğiyle, Allah'ın izniyle atlatacaktır; bu meselelere de çözüm getirecektir. Yeter ki, biz, kendi vazifelerimize, kendi sorumluluklarımıza sahip olalım. Parlamento da, siyaset kurumu da kendi kendisiyle yüzleşmelidir. Eğer, yüzleşmezsek, işte, bu şekilde, ararejim özlemcisi olan bazı insanların, böyle, dili uzar. Bunlar, 28 Şubat şakşakçısı olan insanlardır. Biz, bunlara fırsat vermemeliyiz. İcraatımızla ve ortaya koyduğumuz performansla bunların ağzını kapatmalıyız diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, bakınız, Sayın Başbakanın imzasını taşıyan bu tasarının gerekçesinde, üniversitelerin ekonomik, sosyal, kültürel ve yönetsel açılardan toplumların rehberi ve öncü olma fonksiyonlarından bahsediliyor. Demek ki, bu ülkede demokratikleşmenin olması için, gerçekten, standardı yüksek olan kalkınmış Batı Avrupa ülkelerindeki sosyal hayatın standardını yakalayabilmemiz için, kültürel değerlerimize biraz daha iyi sahip olabilmemiz için, üniversitelerimizin gerçek manada üniversite olması lazım; yani, ismindeki gibi, üniversal değerlerin esas olduğu, düşünce hürriyetinin olduğu, farklı görüşlere yer verilen, akademik özgürlüklerin en kâmil manada yaşandığı kurumlar olması lazım.

Bakınız, şu anda, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından YÖK üyesi olarak tayin edilen değerli bir profesör, İstanbul Üniversitesinin eski bir profesörü, Sayın Prof. Dr. Burhan Şenatalar YÖK ile ilgili olarak diyor ki: "YÖK, hesap verme sorumluluğu olmayan bir kuruluştur." Gerçekten, onaltı yıldır hiç kimse YÖK'ü denetlememiştir. YÖK, denetimden uzak olan bir kuruluştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milletinin temsilcisidir ve millet adına denetleme hakkına ve yetkisine sahiptir. Bakınız, aylardan beri, YÖK'le ilgili yapılmış olan bir araştırma raporu bile, ne yazık ki Genel Kurula indirilmiyor. Orada, Sayın YÖK Başkanıyla ilgili olarak 7 konuda suç duyurusunda bulunulmaktadır. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sayın Kemal Alemdaroğlu'yla ilgili 5 ayrı konuda suç duyurusunda bulunulmaktadır. Eğer, Parlamento bu denetim hakkını kullanmazsa, Sayın Kemal Gürüz ve benzerleri de, Parlamentoya ve milletin temsilcilerine kafa tutmaya devam edeceklerdir.

YÖK Denetleme Kurulu vardır; yalnız, YÖK Denetleme Kurulu, diğer üniversiteleri son derece keyfî olarak denetler ve yine, Sayın Burhan Şenatalar'ın ifadesiyle "denetim, silah olmuştur, beğenilmeyenlere karşı kullanılmaktadır" denilmektedir. İşte, son örnek, Fatih Üniversitesiyle ilgili olarak ortadadır.

Değerli milletvekilleri, bakınız, 11.3.1999'da yapılan bir denetimde, burada, Prof. Dr. Ahmet Çakır ve yine YÖK Denetleme Kurulu üyelerinden emekli tümgeneral Orhan Gençler'in imzası bulunmaktadır; Fatih Üniversitesine 13 maddede âdeta övgüler dizilmektedir; fakat, aynı YÖK Denetleme Kurulu, 14 gün sonraki bir raporunda, bu üniversitenin kapatılmasına gidecek bir rapor hazırlıyor ve bu üniversiteyi yerin dibine geçirmeye çalışıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlarsanız, israf olmaz.

Buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sürem dolduğu için, bundan sonraki maddeler üzerindeki konuşmalarım esnasında bu ibret tablosunu nazarlarınıza, huzurlarınıza getirmeye çalışacağım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubunda.

İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi, buyursunlar efendim.

ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu yasa tasarısını bütün Parlamento gönülden destekliyor; çünkü, biz, Türkiye'nin bugün içinde olduğu ortamda sistemin tıkandığını ve bir zihniyet değişiminin ve bu değişim sürecinin yeniden başlatılması gerektiğini biliyoruz. Türkiye'deki bu zihniyet değişikliği yeniden başlamazsa, bu sistemin tıkanıklığını aşmak ve sorunları çözmek de mümkün değil. Türkiye'nin ciddî bir değişim ve yenileşme ihtiyacı var.

Dünyadaki bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişme, internet altyapısındaki hızlı değişimler, kaçınılmaz olarak eğitimin önemini 1 numaraya getirdi. Kalkınmanın temel unsuru eğitim ve büyümenin, genç nüfustan, girişimci gücünden ve eğitimin niteliğinin değişmesinden geçtiği, artık çok açık bir gerçek. Bu anlamda, her şeyi devletten beklemek mümkün değil.

Mevcut üniversitelerimiz içinde, bugün de burada görüldüğü gibi, İzmir'de ve İstanbul'da kurulmaya çalışılan ekonomi üniversitesi, Yaşar Üniversitesi ve İstanbul Ticaret Üniversitesi ve diğer üniversiteler, bir birikimin ve deneyimin eğitime dönüşmesi biçiminde ele alınıyor. İzmir'in tarihten gelen ciddî bir birikimi var. Bu birikimi, bugün, gelecek nesillere taşımaya çalışan önemli bir tasarıyı görüşüyoruz; ama, bu tasarıyı görüştüğümüz bu dönemde, Türkiye'nin içinde olduğu şartlardan Parlamento ciddî bir eleştiriye tabi.

Şu kadar ufak bir bilgi vermeme izin verin. 1960'tan bu yana bütün dönemleri araştırdım; özellikle 1983 sonrasındaki Parlamento hayatında her dönem ortalama 350 yasa çıkarılmış. 18 Nisandan sonra Türkiye'de çıkarılan yasa sayısı, bugüne kadar 244; yani, dört yılda 350 yasa çıkaran Parlamentolar var. Ciddî ve bilimsel bu bilgiler Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünden alınabilir ve bir araştırma sonucu, bir Japon öğrencinin yaptığı bir araştırma var; kanunlar nasıl gerçekleşiyor, zaman süreleri itibariyle ve bugün, o 244 yasanın 86'sı ekonomik konularda.

Bu Parlamentoya haksızlık edildiğinin çok açık altını çizmek isterim. Parlamento, üstüne düşeni yapıyor. Burada üstüne düşeni yapmayan kimdir sorusunun cevabını hep beraber araştırmamız lazım; ama, biz, bu kadar süratle yasa yaptığımız için problem var. Bir yasayı iki kere yapmışız; bu, Bankacılık Kanunu. Malî sektörün içinde olduğu sıkıntıyı biliyoruz. Üçüncü defa yapacağız. Demek ki, biz, yasaları, burada, komisyonlarda veya hazırlıkta, Bakanlar Kurulundan geçen yasalar ciddî biçimde üzerinde çalışılmadan geldiği için sorun var. O yasalar, verimli olmalı. O yasalar, sorunları çözmeli. O yasalar, on yıl, yirmi yıl sonra bile kullanılabilir olmalı. Kamuoyu vicdanında aklanan yasalar geçirmemiz lazım.

Biz, demokrasinin, sadece Parlamentodan geçmediğini gayet iyi biliyoruz. 21 inci Yüzyılın yeni politikalarının temeli, katılımdan geçiyor; çağdaş, çoğulcu bir demokrasi anlayışından geçi-yor. Biz, sivil toplum örgütlerinin daha çok katkıda bulunmasını isteriz. Sivil toplum örgütleri, son derece ciddî biçimde, bu yasaların yapılmasında, çıkarılmasında yer almalılar. Biz, komisyonlara bütçe tahsis edip uzmanlardan görüş almalıyız, çalışmalıyız.

Değerli arkadaşlar, Bursa'dan, bana, dün, ev hanımları telefon etti; dediler ki "bugün, Türkiye sıkıntıda, Parlamentoda siz yeterince fedakârlık yapmıyorsunuz." Evet... Bugün 190 000 makam arabası var. Ben sesleniyorum Türkiye'nin bütün üst yönetimine: Makam arabalarını terk edelim. Tasarrufa, devletin üst yönetiminden başlayalım. Sivil toplum örgütleri de bu tasarrufa katılsın. Türkiye'de, toptan, millet olarak bir tasarruf seferberliği başlatalım; çünkü, bugünkü ekonomik krizden çıkmanın koşulu, bu Parlamentonun tartışılmasından çok, yeni bir bütçe hazırlığında harcama reformu yapmaktan geçiyor. Bir harcama reformu yapmamız lazım, tasarruf reformu yapmamız lazım, harcamalarımızı disipline almamız lazım, sorunun temeline bakmamız lazım.

Şimdi, burada, çok net biçimde bütün Türkiye, başta makam arabalarında olmak üzere -bütün toplumun bu konuda hassasiyeti var- tasarruf yapacak şekilde, herkes makam arabalarını bırakmalı, kendi arabalarıyla işine gidip gelmeli ve Türkiye bu anlamda bir tasarrufa öncülük etmelidir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

Bu anlamda, ben, hepinize teşekkür ederken, başta İzmir ve İstanbul'da kurulan ve Anadolu'nun diğer illerinde oluşturulan yeni kurumların, Türkiye'ye büyük katkı getireceğine inanıyorum.

Hepinize, çalışmalarınızdan dolayı ve bu hazırlığı yapan arkadaşlara, kurumlara, kuruluşlara teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

Grupları adına başka söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş 1 adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen 2809 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin her bendinin sonuna "fakültelerinden ibarettir" ifadesinin eklenmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Akif Gülle

 

Samsun

Amasya

 

Mehmet Özyol

Hüseyin Arı

 

Adıyaman

Konya

Hüseyin Kansu

 

 

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Arı. (FP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önerge üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 55 inci hükümetin, hepinizin bildiği gibi, ilk icraatı, sekiz yıllık kesintisiz eğitim olmuştu; fakat, o icraat, aynı zamanda, Türk millî eğitim sisteminde bir stratejik hataydı. Şöyle ki: O çağdışı eğitim sistemiyle, maalesef, insanların tercih hakkı ortadan kaldırıldı, meslek liseleri âdeta yok edildi; dolayısıyla, gençlerimiz, tek kalıp halinde, tek hedefe yönlendirildi. Burası neresi; üniversite kapıları. Dolayısıyla, her yıl üniversite kapılarında 1,5 milyon genç, âdeta yarış atı gibi yarıştırılıyor. Üniversitelerimizin kapasitesi, maalesef, henüz daha 200 000-250 000'dir. Bu gençlerin bu miktarını üniversiteye yerleştiriyoruz; kalan 1 milyon 200 bin gencimiz tekrar, üniversite kapılarından dönüyor. Bunların, elinde sanatları yok, zaten ülkemizin sıkıntısı olan istihdam kalabalığına, bunlar da dahil ediliyor ve bir moral bozukluğu...

İşte, bu kanun görüşülürken, ben, orada, en son konuşmayı yapmıştım ve o zamanki Yüce Heyetinizin milletvekili arkadaşlarıma "değerli milletvekilleri, bundan sonra, başta üniversitelerimiz olmak üzere, ülkenin bütün kurumları kışla düzenine geçecektir" demiştim; çünkü, o eğitimden maksat, tek tip eğitimdi, tek hedefe yönlendirmeydi.

Bu, çağdışı bir eğitim sistemiydi. Nitekim, öyle de oldu, ilk uygulama, bu kışla uygulaması İstanbul Üniversitesinde başladı, maalesef, bugün İstanbul Üniversitesi ve yurt sathındaki 71 üniversite âdeta kışla düzenine geçti ve kışla eğitimi görüyorlar. Bu bilim yuvaları, bilim ve teknolojiden uzak bir duruma geldi.

İşte, bu eğitim sistemimizin çarpıklığı nedeniyle, bakın, cumhuriyet kurulduğundan beri, yetmişyedi yıldan beri, bir bilim adamımız Nobel ödülü almış değildir daha; çünkü, üniversitelerimizde bilim ortamı, hür ortam kaybolmuştur.

Kışla düzeni, orduda, garnizonlarda uygulanan bir düzendir. Orada, hakikaten, o kurumun özelliği nedeniyle, tek tip insan yetiştirilir. Niçin; tek hedefe yönlendirilir, emir-komuta sistemi içerisinde, emir verildiği zaman, o askerlerin, bir bütün olarak hedefe taarruz etmesi için bu eğitim sistemi uygulanır; ama, siz, kışla düzenini, demokrasinin ruhuna aykırı olarak, hür ortam olması gereken, bilim ve teknolojinin gelişmesi gereken bu yuvalara uygulamaya kalkarsanız, bundan ne-tice alamazsınız.

Ayrıca, yine, bizim bir büyük yanlışlığımız, bütün ülkeler, eğitim programlarını, millî kültürleri üzerine bina ederler ki, netice alsınlar, millî hedeflerine sahip insanlar yetişsin; bunu da yapmıyoruz biz. Maalesef, bugün, millî kültürümüzden uzak bir eğitim sistemi uygulandığından, millî hedeflerimizi de şaşırmış durumdayız.

Değerli arkadaşlarım, bu nedenledir ki, vakıf üniversitelerinin önemi bir kat daha artmaktadır. Bugün, devlet üniversitelerimiz, maalesef, bilim yuvası olmaktan çıkmıştır. Hiç olmazsa, vakıf üniversiteleri, daha iyi imkânlar sağlayan, daha güzel bir ortam sağlayan bir bilim yuvası görünümündedir. Yalnız, devletin, buralara da müdahalesinin oldukça azaltılması gerekir. Onun için, ülkemizde bilimin yaygınlaşması ve üniversite kapasitesinin artırılması için, vakıf üniversiteleri elzemdir, zorunludur. Yalnız, bu üniversitelerimize müdahaleyi asgarî seviyede tutalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arı, teşekkür edeyim mi efendim?

HÜSEYİN ARI (Devamla) - Son cümlemi söyleyeceğim.

BAŞKAN - Siz son cümlenizi söyleyin, ben de son noktayı koyacağım; buyurun.

HÜSEYİN ARI (Devamla) - Hiç olmazsa, bu üniversitelerimiz, rekabet ortamı da yaratarak, Türk eğitim sistemimizin önünü açsın, demokrasinin önünü açsın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arı.

Efendim, komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim ittifaka.

Sayın milletvekilleri, yeni bir madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı ve teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddenin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım; komisyon, önergeye salt çoğunlukla, 21 üyeyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum efendim :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci çerçeve maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki 2 nolu çerçeve maddenin eklenmesi, 2 ve 3 nolu madde numaralarının 3 ve 4 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Sünnetçioğlu

Ahmet Demircan

 

Bursa

Samsun

 

Sabahattin Yıldız

Bekir Sobacı

 

Muş

Tokat

İlyas Arslan

 

 

Yozgat

 

 

Madde 2- Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun 20 nci maddesine (g) bendinden sonra gelmek üzer (h) bendi eklenmiş ve mevcut (h) bendi (ı), mevcut (ı) bendi de (j) bendi olarak değiştirilmiştir.

(h)- Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği, İletişim, Teknik Eğitim, Siyasal Bilgiler, İşletme fakültelerinden;

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz yok; katılamıyoruz.

BAŞKAN - O zaman, ben de işlemden kaldırıyorum efendim.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 2809 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b) Rektörlüğe bağlı Veteriner Fakültesi, Ziraat Fakültesi, Tıp Fakültesi, İlahiyat Fakültesi ve Hakkâri Eğitim Fakültesinden;"

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, saygıdeğer arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şu anda görüşmekte olduğumuz 607 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Bu maddeyle, 2809 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine, yani Van'daki Yüzüncü Yıl Üniversitemize bağlı olarak Hakkâri'de bir eğitim fakültesi kuruluyor. Esas itibariyle, bu fakültemiz, 12 Eylül 2000 tarihli kanun hükmünde kararnameyle kurulmuştu; fakat, hükümetin daha önce çıkarmış olduğu yetki yasasına dayalı olarak çıkarılmış olan bu kanun hükmünde kararname, Anayasa Mahkemesince iptal edilen yetki yasasından sonra iptal edilmişti. Dolayısıyla, daha önce, kanun hükmünde kararnameyle kurulmuş olan fakülte, şimdi, bir kanun hükmü olarak huzurlarımızdadır. Biz, her ilimizde ihtiyaç duyulduğu kadar fakültenin, daha önemlisi, üniversitelerimiz için altyapı olacak fakülte, yüksekokul ve enstitülerin kuruluşundan her zaman taraf olduk, yana olduk ve bu tasarıyı, bu yönüyle, parti olarak destekliyoruz.

Bugüne kadar, Bakanlar Kurulu kararıyla, sınırlı sayıda; yani, sadece üç fakülte kurulabilirken, yine, bu kanunla ihtiyaç duyulduğu kadar fakültenin, yüksekokulun ve enstitünün Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmasına imkân tanınıyor. Bir madde sonra; yani, 3 üncü maddede bu konu görüşülecek. Dolayısıyla, bu kanun devreye girdikten sonra -3 üncü maddesi inşallah burada kabul edilecek- kabul edildikten sonra, Bakanlar Kurulu, yeniden Meclis Genel Kurulunun onayına gerek kalmadan, kanun icap etmeden, fakülteleri, ihtiyaç olan, altyapısı hazır olan her ilde kurma imkânına kavuşacak.

Bizim, bu konuda yıllardır yaptığımız çalışmalar var. Birçok ilimizde fakülte altyapıları hazır, üniversite altyapıları hazır. Üniversiteyle ilgili, yine, komisyonlardan geçmiş olan bir kanun teklifi var. Hangi kriterlere bağlı olarak üniversitelerin kurulacağı o kanunla belirlenecek inşallah. Biz, bir an önce, bu tasarının da Meclis Genel Kuruluna getirilip, ihtiyaç duyulan her ilimize yeterli sayıda fakülte, yüksekokul ve enstitü kurulmasının yanında, yine, altyapısı hazır olan illerde acilen üniversitelerimizin kurulmasını arzu ediyoruz. Ki, benim bölgemde, üniversite altyapısı hazır olan birçok ilimizin olduğunu biliyorum; Giresun, Rize, Ordu, Sinop, Amasya gibi...

Değerli arkadaşlarım, tabiî, Türkiyemizde, bu tarzda hazır olan yerler var; bir an önce, hükümetin, bu kriterleri belirleyen bir kanun tasarısını da Genel Kurula getirmesini arzu ediyorum ve bu hususu desteklediğimizi, özellikle, bir kez daha hatırlatıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu konunun dışında, bugün için güncel olan çok önemli bir konu var. Türkiye'de, 1924 Anayasasıyla; yani, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşadığı dönemde, Türkiye Cumhuriyetinin ilk anayasası olan 1924 Anayasasıyla ortaya konulmuş olan bir hükmü, sizinle, tekrar hatırlayarak paylaşmak istiyorum.   -Sayın Başkanım, müsamahanızla- Bu hüküm şudur: "Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir." İşte burada, Sayın Başkanımızın arkasında, Meclis Genel Kurulumuzda bu ifade var. Ne demek bu; kayıtsız şartsız, hiçbir kayda, güce bağlı olmadan, bu yetki, bütünüyle millete aittir ve bu yetkinin kullanılmasıyla ilgili, 1924 Anayasasındaki hüküm, bu egemenlik hakkı, milletin yegâne ve hakikî temsilcisi olan -dikkatlerinizi çekiyorum arkadaşlar, tek ve hakikî temsilcisi olan- Meclis eliyle kullanılır. Bu yetkiyi kullanacak hiçbir güç, makam yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olacağım.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Ancak, 1960 ihtilalinden sonra bu hüküm değiştirilmiş arkadaşlar o günün seçilmemiş Meclisi tarafından; yine yazılmış "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" ancak, "Bu yetki, Anayasadaki kurallar çerçevesinde, Anayasadaki kurumlar eliyle kullanılır" denilmiş. O kurumları biliyorsunuz; MGK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, 1980'den sonra kurulan YÖK... Milletten yetki almadan, millet adına yetki kullanan kurumlar oluşmuş; daha ötesi, bugün, milletin yegâne ve hakiki temsilcisine dil uzatanlar çıkabiliyor.

Değerli arkadaşlar, bu Meclisi israf olarak görenlerin bu ülkede yaşamaya hakkı yoktur. (Alkışlar) Gitsinler, milletin yegâne ve hakiki temsilcisi olan bu Meclislerin olmadığı yerlerde yaşasınlar. Bu milletin yegâne ve hakiki temsilcisi olan bu Meclisin...

Değerli arkadaşlar, size bir rakam vermek istiyorum: Bu millete, bir yıl değil, beş yılda; yani, bir dönem, 550 arkadaşımın bu millete yükü sadece 66 trilyondur. Hesap ortada; ortalama 2 milyardan bir aylık 1,1 trilyon; bir yıllığı 13 trilyon; beş yıllığı 65-66 trilyon. Millete yükü 66 trilyon olan bu Meclisi israf olarak görenlerin -dikkatinizi çekiyorum- sadece bir günde bu millete yükü 100 trilyondur. (Alkışlar)

Esas problem, millete günlük 100 trilyon  yükü olanların, bu milletin sırtından kaldırılmasıdır. Biz, anamuhalefet olarak, iktidarın bu hususta yapacağı her çalışmaya, millet adına, sonuna kadar destek vermeye hazırız, yeter ki, iktidar bu konuda adım atsın. Burada şunu bir kez daha hatırlatıyorum: Milleti temsil eden, milletin yegâne ve hakiki temsilcilerine dil uzatmaya, değil dil uzatmak, bir tek kelime söylemeye hiç kimsenin hakkı olmadığını bir kez daha hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alçelik.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 2 nci maddesiyle Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı olarak Hakkâri'de bir eğitim fakültesi kurulması öngörülmektedir. Hakkârili hemşehrilerimiz, kardeşlerimiz daha fazlasına layıktırlar. Bunun hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz, Doğru Yol Partisi olarak YÖK kuruluna karşı değiliz. Üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayan, üniversitelerde standartları belirleyen ve denetimi sağlayan YÖK gibi bir kuruluş olmalıdır; ancak, bizim tenkit ettiğimiz bugünkü işleyiş tarzıdır. Biraz önce sizlere arz etmiştim, YÖK'ün, bu denetim mekanizmasını son derece keyfî olarak kullandığını ifade etmiş ve size bir belge göstermiştim; YÖK Denetleme Kurulunun iki değerli üyesi, Fatih Üniversitesinde 11.3.1999 tarihinde bir denetleme yapıyorlar ve bu denetleme sonucunda da bu üniversiteye, 13 madde halinde âdeta övgüler diziyorlar.

Bakınız, ben size birkaç maddesini okuyayım:

1. Her türlü personel, öğrenci ve demirbaş kayıtlarının usulüne uygun tutulduğu,

2. Bütçe hazırlama uygulamasının usulüne uygun yapıldığı ve ita amirinin bizzat rektör olduğu,

3. Üniversite gelirlerinin sadece üniversiteye harcandığı,

4. Tam olmamakla birlikte kampusun vakıf tarafından kısa zamanda tamamlanarak üniversiteye devredildiği,

5. Mütevelli heyette görev almış iki öğretim üyesinin tarafımızdan yapılan ikazla esas görevlerine döndüğü,

6. Öğrencilerin istifadesi için şimdilik yeterli bir kütüphane ve internet bağlantısına sahip olduğu,

7. 92 araştırma görevlisi alarak ileriye dönük ciddî bir adım atıldığı yolunda, 13 madde halinde üniversitede herhangi ciddî bir problem olmadığı tespit edilmiş ve Prof. Dr. Ahmet Çakır ve Emekli Tümgeneral Orhan Gençler'den oluşan bu denetleme kurulu, Fatih Üniversitesiyle ilgili olarak bu raporu hazırlamıştır.

Değerli milletvekilleri, tam 14 gün sonra, 25.3.1999 tarihinde de -yine aynı kişilerin hazırladığı- Fatih Üniversitesinin devlet yardımı alıp almayacağıyla ilgili bir rapor hazırlıyorlar ve bu raporda bakınız ne deniliyor: "Kamuoyunda, Fatih Üniversitesinin, Fethullah Gülen veya Fethullah Gülenciler tarafından kurulduğu bilinmektedir."

Değerli arkadaşlarım, Fatih Üniversitenin kim tarafından kurulduğu, Fethullah Gülen Hoca Efendinin buradaki desteği, buradaki tavsiyesi veya bu üniversitenin arkasında ne düzeyde olup olmadığını, ben, şahsen bilmiyorum; ama, bu üniversitemizin açılışı esnasında, başta, Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel olmak üzere, Sayın YÖK Başkanı bu üniversitedeydiler ve açılış esnasında, bu üniversiteyle ilgili olarak, son derece övücü sözler söylediler. Farz edin ki, Fethullah Gülen Hoca Efendi, bu üniversitenin kurulmasına önayak olmuştur; bu hoca efendinin, bir davadan dolayı veya kendisine isnat edilen bir suçtan dolayı yargılanıyor olması, onun, geçmişte yaptığı bütün güzel hizmetleri elimizin tersiyle bir kenara atmamızı veya bütün bunları tahrip etmemizi gerektirmez.

Bugün, İstanbul'da, Korkmaz Yiğit adına okul vardır; fakat, bildiğiniz gibi, Korkmaz Yiğit, bazı davalardan yargılanmaktadır. Biz, bu okulları kapatacak mıyız değerli milletvekilleri? Fethullah Gülen Hoca Efendi, bu üniversiteyi kurmasaydı da bir banka alıp içini boşaltsaydı acaba daha itibarlı bir iş mi yapmış olurdu?! Bunu, haksız buluyorum; bunu, son derece keyfî buluyorum

Değerli arkadaşlarım, bakınız, demokratik erdem, bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi hissetmeyen, tavrı, tarzı bizim gibi olmayan; hayatını bizim gibi tanzim etmeyen insanlar bile haksızlığa uğradıkları zaman, onları savunmayı gerektirir. Bu üniversite Fatih Üniversitesi değil de Bilgi Üniversitesi olsaydı veya Atılım Üniversitesi olsaydı, başka bir vakıf üniversitesi olsaydı, bizim, Doğru Yol Partisi olarak, tepkimiz, yine bu düzeyde olurdu ve bunun yanlışlığını, burada, tekrar tekrar dile getirirdik. Bu haksız tutumu kınıyorum.

O kadar indî yorumlar var ki, değerli arkadaşlar, bakınız, deniliyor ki "kampüsün modern görüntüsüne karşılık yurtlarda bir cemaat yurdu havası sezilmektedir" acaba bu yurtlardan hacı kokusu mu yükseliyor, nasıl seziliyor; ben, onu da anlamış değilim.

Efendim, burada, kadın doğum bölümünde, bir profesörün dışındaki bütün doktorların hepsi bayanmış. Bir kadın doğum bölümünde, doktorların bayan olmasından daha tabiî ne olabilir?

Öte yandan, görüntülerine göre, hastaneye, muayene veya tedavi için gelen hastaların çoğunun da cemaat mensubu veya yakınlarından oluştuğu değerlendirilmektedir. Yani, bunu anlamak, büsbütün mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, teşekkür ederseniz minnettar kalırım.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Fatih Üniversitesi Hastanesine giderseniz, diğer hastanelerde gördüğünüz bütün manzaraları orada da görürsünüz.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bunlar, son derece sübjektif, indî ve kesinlikle antidemokratik uygulamalar ve kararlardır. Bu denetleme kurulu üyeleri kimden bu talimatı alıyorlar doğrusu onu da merak ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Öbür maddede size yine söz vereceğim.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, bir cümle söyleyip, bitireceğim.

Halen YÖK üyesi bulunan Prof. Dr. Ramazan Evren "YÖK'te tartışma ortamı yoktur" demektedir. Sayın Başkan, âdeta, aldığı kararları genel kurulda dikte ettirmektedir; bu durumun düzeltilmesi bize bağlıdır.

Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, 2 nci madde üzerinde görüşmeler tamamlandı.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım. En aykırı önerge son önergedir; ona göre, okutup, işleme alacağım efendim.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin sonundaki "Hakkâri Eğitim Fakültesi"nden sonra gelmek üzere Dicle Üniversitesine bağlı olarak Batman Fen Edebiyat ve Veteriner Fakültesinin açılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Alaattin Sever Aydın

Musa Uzunkaya

 

Batman

Samsun

 

Nurettin Aktaş

Musa Demirci

 

Gaziantep

Sıvas

 

Sacit Günbey

Nevzat Yalçıntaş

 

Diyarbakır

İstanbul

Sayın Başkanlığına

 

 

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin sonuna "ve Tunceli Eğitim Fakültesinden" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kamer Genç

Yıldırım Ulupınar

 

Tunceli

İzmir

 

Metin Kocabaş

Oğuz Tezmen

 

Kahramanmaraş

Bursa

Ramazan Gül

 

 

Isparta

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin "Hakkâri Eğitim Fakültesinden" ibaresinden sonra gelmek üzere "Doğubayazıt Meslek Yüksekokulundan ve Yüksekova Meslek Yüksekokulundan" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Nezir Aydın

 

Van

Sakarya

 

Maliki Ejder Arvas

Aslan Polat

 

Van

Erzurum

 

Niyazi Yanmaz

Mehmet Çiçek

 

Şanlıurfa 

Yozgat

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçesini mi okutayım efendim?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Hür kürsü diyoruz, tabiî konuşacaksınız; buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemizle, Yüzüncü Yıl Üniversitesi bünyesinde Hakkâri Eğitim Fakültesinin dışında, 2 tane de meslek yüksekokulu kurulmasını teklif ediyoruz.

Bunlardan bir tanesi, 50 000 nüfusun üzerinde olan Yüksekova'dır. Yüksekova, hakikaten, gelişmişlik düzeyi olarak, bir yüksekokul açılmasına müsait bir yer.

Yine, aynı şekilde, Doğubayazıt'a, Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı bir meslek yüksekokulunun açılmasını teklif ediyoruz.

Teklif etmemizdeki amaç şu: Yüksekokul açıldığı zaman, oranın eğitim düzeyi yükseliyor. Efendim, arkadaşlarımız, tabiî, paradan bahsediyorlar; ama, bunlar, Yüzüncü Yıl Üniversitesine çok büyük bir yük getirmeyecektir. Ben, aynı zamanda, değerli rektörle de konuştum; o da, bu konularda teklifte bulundu; dedi ki: "Eğer, buralarda birer tane yüksekokul olursa, biz burayı ileride geliştiririz, çok ileride de, üniversite kurulmasına vesile olacak bir yol açılmış olur."

Ben, önergemi bu amaçla vermiş oldum; hepinizin desteğini bekliyorum.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Hükümetin ve Komisyon katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin sonuna "ve Tunceli Eğitim Fakültesinden" ibaresinin ilave edilmesini saygılarımızla dileriz.

                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                           (Tunceli)

                                                                                                        ve arkadaşları

BAŞKAN - Efendim, Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, Fırat Üniversitesi Tunceli İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi bugüne kadar eğitim ve öğretime başlayamamıştır. Bunun ye-rine, Millî Eğitim Bakanlığı, Eğitim Fakültesi kurulmasına ilişkin çalışmalarını sürdürmektedir; diğer bakanlıkların görüşünü oluşturmaya çalışmaktadır. Zaten, bu tasarının 3 üncü maddesinde, Bakanlar Kuruluna, Millî Eğitim Bakanlığının önerisiyle, yüksekokullar, fakülteler kurma yetkisi tanınmış olacaktır. O yetki çerçevesinde Tunceli Eğitim Fakültesi kurulması sonuçlandırılabilecektir.

Ayrıca, diğer arkadaşlarımızın önergelerindeki yüksekokul talepleri de, olanaklar dahilinde, yerine getirilecektir.

Bu önergeye bu yüzden katılamıyoruz.

Arz ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YÖK Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin bir tasarıda, Tunceli'de de bir eğitim fakültesinin kurulması konusunda bir önerge verdim.

Biliyorsunuz, daha iki gün önce, Tunceli, Hakkâri, Diyarbakır ve Şırnak'ta olağanüstü hali uzattık. Şimdi, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması konusunda bu yöre insanlarına büyük külfetler getiriyoruz; ama, yatırıma, eğitimsel faaliyetlere gelince de, her şeyi esirgiyoruz.

Şimdi, ben, Sayın Bakanımıza daha önce gittim, dedim ki, 1995 yılında Tunceli'de iktisadî ve idarî bilimler fakültesi kurulması konusu müzakere edildi ve Tunceli'de iktisadî ve idarî bilimler fakültesi kurulması kanunla kabul edildi; ama, maalesef, hükümet -bu hükümetin ne yaptığı da zaten belli değil- bugüne kadar, bunu, kurmadı. Tunceli'de birtakım eğitim faaliyetlerine bağlı olarak bu eğitim fakültesinin kurulması zorunluluğu vardır; yani, orada, Anadolu lisesi vardır, süper lise vardır, normal liseler vardır. Buradan mezun olan gençler, hiç olmazsa bu eğitim fakültesinde okuduktan sonra mezun olurlarsa -zaten, biliyorsunuz, çok dargelirli bir bölge Tunceli- yöreye büyük bir faydası olur. Ayrıca, Pülümür'de çok büyük bir bölge yatılı okulu kuruldu, tam teşkilatlı; bu okulu, bu eğitim fakültesini de orada kurmak mümkündür.

Aslında, hükümet, ülkenin ihtiyaçlarına uygun bir icraatta bulunmuyor. Mesela, Erzincan'da bir üniversite açılmasının tüm şartları var; ama, maalesef, bir türlü kurulmuyor Erzincan'a. Yani, Erzincan ile Tunceli, tabiî, çok yakın olduğu için, aralarında... Mesela, Erzincan üniversitesi kurulsa, oradan Tunceli'ye öğretim görevlilerinin rahat gidip gelmeleri mümkün; ama, nedense, işte, hükümetimiz, herhalde, belirli sayıda milletvekili olan yerlere hizmet getiriyor. Ben, bu kanunla, İzmir'de bir üniversite kurulmasına karşı değilim, tabiî ki, kurulsun; ama, biraz da, güneydoğu da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hudutları içerisindedir düşüncesine yer vererek buralarda da bir şey yapalım. Buralarda bütün temel hak ve özgürlükleri kaldırırken, buralarda zulüm rejimini uygularken, hiçbir yatırım yapmazken, biz de, o zaman, niye bu Parlamentoda bulunuyoruz; yani, biz de, bulunduğumuz yere bir hizmet getirmek için bulunuyoruz. O halde, sizler getiriyorsanız, biz de getirelim.

Ayrıca, inanmanızı istiyorum; oralarda, senelerdir, devletin bir yatırımı yok, özel kişinin de bir yatırımı yok. Hiç olmazsa, bu üniversiteler, fakülteler kanalıyla oralara öğrenciler gelmek suretiyle, ticarî hayata yaşamsal birtakım katkılar, artı değerler katabilirler. Bunlar şimdi katılmıyor. Sayın Bakan diyor ki "bakan kuracak." Canım, bakanın ne zaman, ne kuracağını bilemeyiz ki, kanunla kursak daha iyi. İşte, Meclisin karşısına gelmiş. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama yetkisini kullansın ve bu fakülteyi de buraya kursun. Bu itibarla, ben, bakanın, bu kısa zamanda böyle bir şey yapacağına da inanmıyorum. YÖK üyesi arkadaşımıza söyledik, kendileri de bahsettiler "evet, Tunceli'de eğitim fakültesinin kurulması konusunda yoğun bir çaba var" dediler. Yani, yoğun çaba derken, işlem tekemmül etmiş; etmişse, işte, tasarı da önümüzde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu ilave edelim. Tabiî, biz muhalefetten geldiğimiz için, herhalde, isteğimizi kabul etmiyorsu-nuz. Gerçekten, ülkemiz de çok sıkıntılı bir dönemde; bunu da kabul ediyoruz.

Ben, özellikle iktidar partisi milletvekillerine şu tavsiyede bulunuyorum: Beyler, ülke çok zor durumda. Yani, bakın, bu basınla, bu yayınla Türkiye... İnanmanızı istiyorum, eğer, aklımızı başımıza toplamazsak, eğer, oyunlara gelirsek, Türkiye'yi çok çok tehlikeli sonuçlara ulaştırırız.

Şimdi, Kemal Derviş'in gelme meselesi yanlıştı; ama, artık, iktidar partisi milletvekilleri olarak, geldiğine göre, buna da sahip çıkmak zorundasınız; aksi takdirde, başka sıkıntılarla karşı karşıya kalırsınız. Zaten, sizin için de, eğer, seçime gidilse -ben, size samimiyetle söylüyorum; hani, size doğruları gösteren bir muhalefet partisi milletvekili olarak söylüyorum, ülke, batak bir vaziyette, ekonomi çökmüş bir vaziyette- halka ne diyeceksiniz? Bir tek şansınız var; madem, bu kişiyi getirdiniz, bari, sahip çıkın da, daha yeni yeni ara rejimlere gitmeyelim.

Önergemi de kabul edeceğinize inanıyorum.

Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bu cümleden sonra zor kabul ederler; onu söyleyeyim size.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, sayalım Sayın Başkan, belki de kabul ederler... İyi sayalım.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun, ne istediniz?

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Ben anlamadım... İstediğinizi zannetmiyorum... Zannetmiyorum; çünkü, Grup Başkanvekilinizle lütfen bir konuşun.

Efendim, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Sayın Mahfuz Güler?..

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Evet, istiyorum efendim... İstiyorum efendim... İstiyorum...

BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin sonundaki "Hakkâri Eğitim Fakültesi'nden" sonra gelmek üzere Dicle Üniversitesine bağlı olarak Batman Fen, Edebiyat ve Veteriner Fakültesinin açılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                  Alaattin Sever Aydın

                                                                                                           (Batman)

                                                                                                        ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vermiş olduğum önerge ile Batman İline fen, edebiyat ve veteriner fakültesinin açılmasını arz ve talep etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce Parlamentoyu küçük düşürücü ifadeler kullanan kişileri burada şiddetle kınıyorum ve aynı zihniyetteki kişilerin de Fatih Üniversitesini kapatmak için uğraştıklarını da, maalesef, burada, günlerce izah etmemize rağmen, aynı zihniyet bildiğini okumaktadır. Ancak, şunu temenni ederim ki, aklıselim hâkim olacak ve yine, böyle üniversiteler açılacaktır.

Değerli milletvekilleri, Batman İli nüfusu 500 000'in üstünde olan bir ildir. Batman'da teknik eğitim fakültesi, iki yıllık meslek sağlık yüksekokulu ve sağlık meslek okulu mevcuttur. Bu okullarda da 900'ün üzerinde öğrenci mevcuttur. Batman'da üniversite açılması için her türlü altyapı hazırdır. Nitekim, fen ve edebiyat fakültesinin açılması için Dicle Üniversitesi Rektörlüğünden de talepte bulunulmuş ve bu yazı YÖK'e de gönderilmiştir. YÖK'le yaptığımız görüşmelerde, yine, Millî Eğitim Bakanıyla yaptığımız görüşmelerde, onlar da, Batman'ın, fakültelere ve üniversitelere layık bir il olduğunu, en kısa sürede fen ve edebiyat fakültesinin açılacağı sözünü vermişlerdir. Ben, bu sözü burada hatırlatmak istiyorum. Bu, bulunmaz bir fırsattır. Fen ve edebiyat fakültesinin açılması, veteriner fakültesinin açılması, Batman İlinde sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan olan zenginlikleri eğitim alanına da çekmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Batman'da 102 000'in üzerinde ilköğretim okulu öğrencisi mevcut; ortaöğretimde okuyan öğrenci sayısı 9 000 civarındadır. Toplam öğrenci sayısı 111 000 civarında. Yani, Batman İlinin yüzde 25'i şu anda okullarda okumaktadır. Bunun için, fakültelerin açılması, hakikaten çok zarurî bir hadisedir.

Değerli milletvekilleri, Batmanlılar, öğrencilerini başka illere gönderip okutamamaktadırlar. Bu hayat pahalılığı içerisinde herkes perişan vaziyettedir. Zaten, memur, işçi, esnaf, Bağ-Kurlu pe-rişan olmuş, çiftçi de perişan olmuştur; orada, özellikle tütünle uğraşan yüzde 60-70 oranındaki insan da perişan olmuştur. Bu insanlar hangi parayla çocuklarını başka yerde okutabilecekler? Bu, en önemli gerekçelerden birisidir.

Bakınız, biraz önce değerli bir arkadaşımız izah etti; faize günde 100 trilyon lira para verilmektedir. Bu 100 trilyonun yirmide 1'ini Batman'a verseniz, tahmin ederim ki, bu 2 üniversite de hemen olacak.

Ben burada şu sözü vermekteyim: Bütün altyapısı Batmanlılar tarafından hazırlanmıştır, arsası da hazırdır. Yeter ki, siz karar verin, her şey yolunda yürüyecektir, devlete de fazla külfete mal olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Batman İlinde fen ve edebiyat fakültesinin açılması, veteriner fakültesinin açılması -ki, veteriner fakültesinin açılmasıyla, özellikle doğu ve güneydoğuda ölmüş olan hayvancılığın tekrar canlandırılacağına da şahit olacaksınız-  hususunda hepinizin desteğini bekler, Yüce Parlamentoya saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair iki önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon, önergeye, salt çoğunlukla, yani 21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise önergeyi işlemden çekeceğim.

Şimdi, önergeleri tek tek okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasanın ek 7 nci maddesine, yeni kurulacak fakülteler bölümüne "Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi bünyesine Hukuk Fakültesi kurulması" hükmünün eklenmesini arz ederim. 29.3.2001

 

Ramazan Gül

Mehmet Sadri Yıldırım

 

Isparta

Eskişehir

 

Mehmet Gölhan

Hayri Kozakçıoğlu

 

Konya

İstanbul

Oğuz Tezmen

 

 

Bursa

 

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun çoğunluğu olmadığı için işleme koymuyorum efendim.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı kanunun 2 nci çerçeve maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 3 üncü çerçeve maddesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 6 ncı maddesinin (a) bendine "Mimarlık Fakültesi" ibaresi eklenmiştir.

 

Mustafa Niyazi Yanmaz

Cemil Çicek

 

Şanlıurfa

Ankara

 

Lütfi Yalman

Özkan Öksüz

 

Konya

Konya

 

Ahmet Demircan

Ahmet Karavar

 

Samsun

Şanlıurfa

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Çoğunluğumuz yok; katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi işleme koymuyorum.

3 üncü maddeye geçmeden evvel, 7 dakika, yani, saat 17.00'de toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum.

Teşekkür ederim.

Kapanma Saati : 16.54

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.05

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 76 ncı Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

607 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesini okutuyorum :

MADDE 3. - 2809 sayılı Kanunun ek 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ek Madde 30. - Bakanlar Kurulu, Yükseköğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığının öne-risi ile üniversitelere bağlı  olarak,  fakülte, enstitü ve yüksekokul kurmaya; bu birimlerle ilgili olarak birleştirmeye, kapatmaya, bağlantı ve isim değişikliği yapmaya yetkilidir."

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.

3 üncü madde üzerinde söz almış bulunuyorum. 3 üncü madde doğru bir maddedir; çünkü, şimdiye kadar, bu Meclisten, gerek üniversite kurulması gerekse fakülte kurulması yönünde kanunlar çıkıyordu. Bugünkü gündeme baktığımda, tam 38 adet, bu yönde kanun teklifi olduğunu tespit ettim; ayrıca, komisyonlarda da belki yüzlerce, bu şekilde teklif vardır; çünkü, her milletvekili, haklı olarak, kendi iline bir üniversite veya muhtelif fakülteler kurulmasını istiyor, arzu ediyor. Bizim de bu yönde arzularımız var; Nevşehir'e bir üniversite kurulması, yeni fakülteler kurulması yönünde tekliflerimiz var, diğer arkadaşlarımızın da var. Bu bakımdan, her seferinde buraya gelip yeni bir kanun çıkarılması ve birtakım gerilimlere neden olunması doğru değil. Bunun, Bakanlar Kuruluna, hükümete verilmesi çok doğru bir yaklaşımdır. Bu yönden, bu 3 üncü madde isabetli bir maddedir.

3 üncü maddede "fakülte ve yüksekokul kurmaya ve ilgili birimleri birleştirmeye, kapatmaya..." deniyor. Halbuki, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 7 nci maddesinin (d) bendinin ikinci fıkrasında da buna benzer bir yetki var. Zaten, Yüksek Öğretim Kurulu da bu yetkiye istinaden Fatih Üniversitesini kapatmıştır. İnşallah, YÖK'ün de elinden bu imkân, bu çıkarılacak kanunla alınmış olacaktır ve bu sebeple de, yine, Fatih Üniversitesinin kapatılmasını, hükümet, tasarı kanunlaştığı takdirde, bu madde gereğince geri alır diye düşünüyor ve bunu ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlar, kanunu da tabiî ki destekliyoruz; yalnız, burada bir hususu anlamakta zorluk çekiyorum. Birtakım vakıf üniversiteleri kuruluyor; güzeldir, kurulsun, bir diyeceğimiz yok; ancak, bu arada, devlet üniversiteleri ihmal ediliyor. Özellikle, devlet üniversitelerine gerekli desteğin verilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bugün, devlet üniversiteleri, gerçekten de -tabir belki biraz ağır kaçabilir - gerek maddî gerekse imkânlar yönünden çok perişan durumdadır. Buradaki çifte standardı kaldırmamız gerekiyor. Hükümetin ve Meclisin, devlet üniversitelerine gerekli önemi vermesi gerekir.

Yine, burada anlamakta zorluk çektiğim bir husus var. Bu vakıf üniversiteleri devamlı surette büyük şehirlere kuruluyor. Halbuki, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, Anadolu'da birçok şehirde üniversite yok ve her şehir de kendi iline üniversite kurulması için büyük gayretler içerisindedir. Mesela, Nevşehir'de bir üniversite kurulması için, Nevşehirli hemşerilerimiz, gerek Nevşehir'de yaşayan gerekse İstanbul, Ankara gibi diğer illerimizde yaşayan hemşerilerimiz büyük maddî fedakârlıklarda bulunmuşlardır ve değerleri trilyonlarca liraya baliğ olan yatırımlar yapmışlardır, binalar yapmışlardır. Şimdi bu binalardan bir kısmı açıldı, bir kısmı ise atıl vaziyette boş olarak duruyor.

Bu vakıf üniversiteleri, zaten tıkanma noktasına gelen büyük şehirlere değil de Anadolu'ya kaydırılsa, yani üniversitesi olmayan illere kaydırılsa, daha iyi olur diye düşünüyorum ve bunun için de böyle tasarılar veya böyle talepler gelirken, hükümetin -şimdi de, tabiî ki, 3 üncü maddeye göre hükümette olduğuna göre bu yetki- bir prensip kararı alıp, yeni kurulacak fakülte ve üniversiteleri, özellikle bu kırsal kesimlere, üniversitesi olmayan illere, Anadolu şehirlerine, azgelişmiş  şehirlerimize kaydırmasında büyük faydalar olacağını düşünüyorum.

Bu arada, şunu da belirtmek istiyorum: Nevşehir'e -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- bir üniversite kurulması için bütün Nevşehir halkı olarak gayretlerimiz var. Nevşehir bu iş için çok müsaittir; çünkü, altyapısı vardır; üç tane yüksekokul, bir tane fakülte vardır. Fen ve edebiyat fakültesinin de binası yapılmış, iki yıldır boş durmaktadır. Ayrıca, bu üniversite için 8 000 dönümlük arazi tahsis edilmiştir, tapusu vardır. Yine, yurt için -programda da vardır- 100 dönümden fazla, ayrıca bir yer tahsis edilmiştir. Turistik de bir yerdir. Kaldı ki, Damat İbrahim Paşa, Türkiye'ye ilk defa matbaayı getirerek, Türkiye'de bilimin, ilimin yükselmesine, gelişmesine katkıda bulunmuştur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Hiç değilse, Damat İbrahim Paşanın bu bilime, ilime yaptığı katkıdan dolayı, onun hatırasına, Nevşehir'e bir üniversite kurulması gerekir diye düşünüyorum ve bunu da, yetki hükümete geçtiğine göre, hükümetten özellikle talep ediyorum. Çünkü, Nevşehir UNESCO tarafından da koruma altında olan bir bölgedir, Kapadokya bölgesi olarak, turistik bir bölgemizdir. 20 000'in üzerinde yatak kapasitesi vardır ve yıldızlıdır, 5  yıldızlı, 4 yıldızlı oteller vardır. Bu bakımdan, aranan her türlü altyapı, vasıf, Nevşehir için geçerlidir. Uluslararası havalimanı vardır ve civarımızdaki bütün illere 70-80 kilometre, Ankara'ya da 280 kilometrelik bir mesafededir. Bu bakımdan Nevşehir'de, özellikle, şu anda, yapılıp da iki yıldır boş duran binanın fen ve edebiyat fakültesi olarak açılmasını hükümetten talep ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Elkatmış.

Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 3 üncü madde, 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda bazı değişiklikler öngörmektedir. Bildiğiniz gibi, 2809 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi, daha önce de, Bakanlar Kuruluna, sayısı 3'ü geçmemek şartıyla fakülte ve yüksekokul kurulması yetkisini veriyordu. Şimdi, bu maddeyle, bu yetki genişletilmiş, buraya enstitü kurma da ilave edilmiş. Ayrıca, bu birimlerle ilgili olarak "birleştirmeye, kapatmaya, bağlantı ve isim değişikliği yapmaya yetkilidir" şeklinde de bir yetki genişlemesi söz konusudur. Daha önce de Yüksek Öğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığının teklifi esastı, burada, bu da muhafaza edilmiş.

Değerli arkadaşlar, eğer, Yüksek Öğretim Kurulu, gerçekten bilimsel verilere, bilimsel kıstaslara, gerçek ihtiyaca göre hareket eden bir kuruluş olsaydı, Millî Eğitim Bakanlığını bu yönde bilgilendirip bunları teklif etmiş olsaydı, bunun yadırganacak bir tarafı olmazdı; ancak, maalesef, bugünkü YÖK'ün işleyişinde bunu görmek mümkün değildir.

Hatırlayacaksınız, geçen hafta bir arkadaşımız burada gündemdışı bir konuşma yaptı. Sayın Millî Eğitim Bakanı bu gündemdışı konuşmaya verdiği cevapta, Yüksek Öğretim Kurulunun almış olduğu kararı aynen burada okudu. Siyasetin ve icranın bu tavrını şahsen yadırgadığımı huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Sayın Millî Eğitim Bakanına, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 6 ncı maddesi, YÖK Genel Kurulunun toplantılarına katılma ve bu toplantılara başkanlık etme yetkisi vermiştir. Sayın Millî Eğitim Bakanı, bu yetkisini kullanabilir. Sayın Millî Eğitim Bakanı, mahkeme mübaşiri falan değildir; mahkeme mübaşiri gibi, burada Yüksek Öğretim Kurulunun aldığı kararını okumasını da anlamlı bulmuyorum.

Değerli milletvekilleri, akademik özgürlük, üniversitelerin ruhudur. Eğer, üniversitelerde akademik özgürlüğü  yok ederseniz, üniversiteyi yok edersiniz. Değişik üniversitelerden, değişik bilim adamlarının Yüksek Öğretim Kurulunun bugünkü uygulamalarıyla ilgili bazı değerlendirmelerini huzurunuzda okumak istiyorum.

Bakınız, Gazi Üniversitesinden Prof. Dr. Ayşegül Ataman diyor ki:"Hiçbir şeyi tartışamıyoruz, üniversitede tartışma yapılmıyor." Ve yine Gazi Üniversitesinden Prof. Dr. Tahir Hatiboğlu diyor ki:"YÖK diktatörlüğü vardır." Öte yandan, yine Tahir Hatiboğlu'nun bir ifadesi:"YÖK aleyhinde olmak bile sürgüne sebep olabiliyor." Mersin Üniversitesi profesörlerinden Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Zafer Üskül'ün bir ifadesi:"Rektörlere haddi aşan yetkiler verilmiştir. Özgürlüğü olmayan bir üniversite gerçek üniversite olabilir mi" diye devam ediyor.

Sadece bilim adamları bu konuda şikâyetçi değil. Bakınız, değişik kesimlerden, değişik dünya görüşlerine sahip olan gazete köşe yazarları bu konuda bazı tenkitler getiriyorlar. Mesela, Yeni Yüzyıl Gazetesinden Gülseren Ergezer bir yazısında diyor ki:"YÖK, Türkiye'nin yükseköğretim ha-yatını tam bir cendere içinde tutuyor. Özellikle, son yıllarda antidemokratik rejimlerde dahi örneğine rastlanmayacak ölçüde baskıcı bir tutum aldı yürüdü."

Sayın Murat Belge, Radikal Gazetesindeki köşesinde "YÖK hikâyesi" başlıklı yazısında "hep aynı bağlam, aynı konjonktür. Türkiye ya demokratikleşme yönünde adım atacak ya da antidemokratik yapısını güçlendirecek ve antidemokratikliğe öncülük eden bir  kuruluş, maalesef, YÖK, karşımızda bu vasfıyla duruyor."

Yine, Milliyet Gazetesinden Umur Talu'nun bir yazısından bir paragraf okuyorum:"Üniversite, tartışmanın, farklılıkların, kuşkunun, sorgulamanın en hayatî ortamı. Türkiye'nin bugünü ve geleceği açısından asıl vahim olan, üniversitenin bu işlevini, özgürlük ve adalet hassasını yitirmesiyken, 12 Eylül sonrasında üniversitenin sokulduğu cenderede rolü olan kurumların bugünkü temsilcilerinin tartışmasında saf tutmak zorunda değiliz ki" diyor.

Sayın Ahmet Taşgetiren'in yine bir ifadesi: "Eğer, Gürüz ve Alemdaroğlu gibi isimler cumhuriyet savunmasının sembolleri ise, ortada çok ciddî bir paradoks var demektir. Toplum nezdinde büyük tepkiler alan isimleri cumhuriyete yamamak kadar cumhuriyete yapılan haksızlık olamaz."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan...

BAŞKAN- Bir dakika efendim... Hür kürsü dedik de, elektronik hür değil!..

Buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, Atatürkçülük ve cumhuriyetçilik, bu ülkenin birleştirici, bütünleştirici, üzerinde mutabakata varıcı unsurları iken, böyle, diktacı, tek tipçi, dayatmacı insanlar, kendilerini cumhuriyetin ve Atatürkçülüğün savunucuları olarak ilan ederlerse, bu iki değerin de zarar göreceğini huzurunuzda belirtmek istiyorum.

Saygılar arz ediyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlandı.

Madde üzerinde 3 önerge vardır; önce, geliş sıralarına göre okutup, sonra, aykırılık derecele-rine göre işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

"Bakanlar Kurulu, Millî Eğitim Bakanının önerisiyle, üniversitelere bağlı olarak fakülte, yüksekokul ve enstitü kurmaya yetkilidir."

 

Musa Uzunkaya

Akif Gülle

 

Samsun

Amasya

 

Mehmet Özyol

Hüseyin Arı

 

Adıyaman

Konya

Hüseyin Kansu

 

 

İstanbul

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle değiştirilen 2809 sayılı Kanunun ek 30 uncu maddesine, birinci cümleden sonra gelmek üzere, aşağıdaki ifadenin ikinci cümle olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Emrehan Halıcı

Oktay Vural

 

Konya

İzmir

 

Zeki Çakan

Ahat Andican

 

Bartın

İstanbul

Vahit Kayrıcı

 

 

Çorum

 

 

"Bağlantı değişikliği yapılan birimlere ait kadrolar, taşınmazlar ve demirbaşlar, bir başka işleme gerek kalmadan bağlanılan üniversiteye aktarılmış sayılır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinde, ek 30 uncu maddesinin son cümlesindeki "bu birimlerle ilgili olarak" ibaresinden sonra gelmek üzere "birleştirmeye, düzenleme yapmaya, bağlantı ve isim değişikliği yapmaya yetkilidir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

 

Van

Erzurum

 

Fahrettin Kukaracı

Yaşar Canbay

 

Erzurum

Malatya

Mehmet Elkatmış

 

 

Nevşehir

 

 

BAŞKAN - Efendim, bu önerge, en aykırı önerge olduğu için işleme koyuyorum.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Önerge sahibi söz istiyor mu?

ASLAN POLAT (Erzurum) - İstiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bence, bu madde, tasarının en önemli maddelerinden biri. Bakanlar Kurulu, bu maddeyle, üniversite açma yetkisi aldığı gibi, üniversite kapatma yetkisi de almakta. Biz, burada, bu kapatma yetkisine itirazımızı dile getirmek istiyoruz ve bu kapatmanın olmamasını istiyoruz. Bunu neden istiyoruz; çünkü, artık, Türkiye'de son zamanlarda, üniversite kapatmak, okul kapatmak, eğitimle ilgili değildir ve bu, tamamen siyasî bir durumdur. Mesela, bugünlerde Fatih Üniversitesinin kapatılması gündemdedir. YÖK'ün kanunu buradadır, YÖK Başkanı burada değildir. Halbuki, bundan evvelki bütün görüşmelerde, YÖK Başkanı Meclise gelir, otururdu; ama, bugün, bu tartışmaların karşısına gelip cevap verecek bilimsel gücü kendinde görmediği için, Meclisin huzuruna gelmiyor. Neden gelmiyor; çünkü, buraya geldiğinde "Fatih Üniversitesini niye kapattın?" diye sorulduğunda cevap verecek durumu yok.

Mesela, bu haftaki Aktüel Dergisini açıp bakın, manşetinde "Gürüz'ün gürzü raporu düzeltti" diye açık açık yazdığını göreceksiniz. Bu Aktüel Dergisi, artık, dayanamıyor ve "bir tümgeneralle bir profesöre rapor düzenlettirildi" diye yazıyor. 15 gün evvel gitmişler, Fatih Üniversitesini son derece methetmişler, burada yazıyor; işte, laboratuvarları çok fazla, yurtları çok iyi, talebeleri çok iyi. Hatta, başörtülü öğrencileri de göremedik diye de özellikle yazmışlar; çok az gördük diye iftiharla yazıyorlar. 1999'da yazıyorlar. Aradan 15 gün geçiyor, 15 gün sonra bir rapor düzenliyorlar, ki, bu raporda, "buranın cemaat üniversitesi, cemaat yurdu olduğuna dair izlenim edindik" gibi, tamamen çağdaş hukuk düzenine aykırı; yani, hiçbir çağdaşlığı olmayan bir rapor düzenliyorlar ve o rapora istinaden, bir orman arazisine kurulmayan -kendileri para verip, devletten arazi alıp, devlete hediye eden, üniversite açan- bir üniversitenin, bir vehimle, bir zanla kapatılması isteniyor.

İşte, olayların bu kadar çağdışı olduğu bir yerde, ister istemez üniversite kapatmalara da bizim itirazlarımız olacaktır. Ben, o rapora imza atan, 15 gün arayla farklı 2 rapora imza atan bir tümgeneral ile bir profesörün, gelip, en azından Meclisi bilgilendirmesini isterim. Yani, 15 gün evvel "bu üniversite çok iyi" diyeceksin, 15 gün sonra geleceksin "benim edindiğim izlenimlere, benim edindiğim hislere göre bu üniversite çok kötü" diyeceksin... Bunun hiçbir bilimsel özelliği olmaz.

Bakın, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, Devlet Planlama Teşkilatı Yükseköğretim Özel İhtisas Komisyonu raporu var. Bu raporda, üniversitelerde öğretim üyesi başına düşen örgünöğretim öğrenci sayısının en küçük ve en büyük olduğu üniversiteler alınmış. Mesela, burada en çok öğrencisi olan; yani, en kalitesiz diyeceğim üniversiteler sayılmış; ama, bunların arasında Fatih Üniversitesinin adı yok. Ben, diğerlerinin ismini vermek istemiyorum.

Yine, geliyor, başka şekillerde, öğretim üyesi başına en küçük ve en büyük 5 üniversiteyi ele alıyor; yine burada Fatih Üniversitesi yok. Devlet Planlama Teşkilatının kriterlerini açın, bakın; hiçbir kriterde, Fatih Üniversitesinin bu duruma düştüğüne dair bir şeye rastlayamazsınız. Siz rastlayamazsınız; ama, YÖK'ün bir kararı gelir, üniversite kapatılır.

YÖK sadece üniversite kapatmıyor ki, eğitim fakültelerinde bölüm kapatıyor... İşte, yine bu raporda, Devlet Planlama Teşkilatı, eğitim fakültelerinin kapatılmasına itiraz ediyor ve "eğitim bilimleri alanında mevcut olan bölümleri, o bölümlerin lisans programlarını kapatmayı emreden YÖK kararının bilimsel ve akademik dayanağını bulmak mümkün değildir" diyor. Kim diyor; Devlet Planlama Teşkilatı. Daha yeni; yani, bir ay önce çıkan Devlet Planlama Teşkilatının raporlarında bu deniliyor.

Yine, Devlet Planlama Teşkilatının bu raporlarını açın; burada diyor ki... YÖK Kanununda, hiçbir şey tanımadan, üniversitelere, fakültelere, hangi ders programlarının okutulacağı, hangi kitapların okutulacağı gönderiliyor ve bu gönderdiği kararlar hiçbir değişikliğe uğramadan, hiçbir yasal gerekçe tanımadan, YÖK tarafından emrediliyor ve üniversiteler bu programları aynen uyguluyorlar.

Sayın milletvekilleri, öyle bir durum meydana gelmiştir ki, YÖK altında bir üniversite düşünün ki, okutacağı ders programını yapma hakkına sahip değil, okutacağı kitabı seçme hakkına sahip değil. YÖK, hiçbir kanunî dayanağı olmadığını bilmesine, kendisinin 1988 yılında "benim öyle bir şey yapmaya yetkim yok" demesine rağmen, "yetkim var" diye geliyor -burada varsa yanlış, Devlet Planlama Teşkilatı, işte, gelsin düzeltsinler- ders programlarını gönderiyor, bölüm kapatıyor, üniversite kapatıyor; ama, bir taraftan da geliyor "yeniden üniversite açalım" diyor. Niye yeniden üniversite açacağız; eğitime ihtiyacımız var. Peki, açılan üniversitelerin suçu ne? Hiçbir bilimsellikle alakası olmayan sudan sebeplerle...

Bir taraftan, bugün yaptığınız ekonomik uygulamalarla dolar çıkıyor 1 200 000 liraya, bir taraftan da açılmış olan üniversiteleri kapatmaya çalışıyorsunuz... Bunun bir tek mantığını bulamadığımız için, üniversitelerin, hele açılan üniversitelerin kapatılmasının bu maddeden çıkarılmasını istiyoruz; artık, kapatmak gibi böyle çağdışı şeyleri bırakın.

Sayın YÖK Başkanı da bu Meclise olan saygısından dolayı gelsin, şurada otursun ve milletvekillerinin yaptığı şu kadar tenkite bir cevap versin, dinleyelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim efendim.

Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

"Bakanlar Kurulu, Millî Eğitim Bakanının önerisiyle üniversitelere bağlı olarak fakülte, yüksekokul ve enstitü kurmaya yetkilidir."

                                                                                                     Musa Uzunkaya

                                                                                                           (Samsun)

                                                                                                        ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Zaten bu yetkisi var Bakanlar Kurulunun... Yani, var olan bir yetkiyi niye reddediyorlar, ben onu anlayamıyorum.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de, son günlerdeki gelişmeler karşısında, Yüce Parlamentomuzun onurunu zedeleyen, hem medya hem değişik kitle örgütlerinin tavır, beyan, davranış ve taleplerinin hukuk dışı, demokratik parlamenter sistem dışında bir anlayışı tedai ettiren, çağrışım yaptıran, daha da kötüsü, daha da vahimi, Türkiye'nin geçmişinde acı tecrübe olan ara dönemlere, rejimlere çağrının olumsuz sinyalleri olduğunu düşünerek, bir milletvekili arkadaşınız sıfatıyla, bu yanlış ve kasıtlı beyanların Yüce Parlamentomuz tarafından şiddetle protesto edilmesi gereğini düşünüyor; bu vesileyle saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, elbette, bizim, burada, medenice, hemen hemen birçok yasada ifade etmeye çalıştığımız gibi, Parlamentonun şahsiyetine uygun, mütenasip bir birlik, beraberlik; ama, toplumun bütün kesimlerinin tabiî arzularına, beklentilerine cevap verebilecek acil yasal düzenlemelerin yapılması gereğini de ısrarla ve defaatle vurguladık, vurgulamaya da devam edeceğiz.

Şimdi, bakın, bir mantık gelişiyor. Öyle bir mantık var ki, şu Parlamento ikiye ayrılmış. Yani, İngiltere'deki gibi Lordlar Kamarası, Avam Kamarası değil; aynı Parlamento içinde, kesin hatlarıyla kesilmiş -yeşil hat, kırmızı hat, ona ne derseniz deyiniz- iktidar cenahı, muhalefet cenahı... İktidar ne derse, muhalefet edilir; muhalefet neyi isterse, iktidar, çoğunluk olduğu için reddedilir. Bu düşünce ve bu yaklaşım, çok kere, sonucu itibariyle milletimizin hayrına olmayan, bugünkü ulaşılan, gelinen olumsuz ekonomik noktada da yaşandığı gibi, haksız ve yersiz ağır eleştirilere, tenkit ettiğimiz, kınadığımız eleştirilere sebep olmaktadır; çünkü, bizde gelişen mantık şu: Yürütme, yani, hükümet, yani, hükümet partileri -dün bir vesileyle, Halil Ağa örneğiyle burada anlattığım gibi- hükümet nasıl olsa doğru yapar diye, incelemeden "ret", "kabul", evet hayır yarışması gibi -tenzih ederim- böyle bir mantıkla, iktidardan geleni kabul; ama, muhalefetten gelmişse muhakkak reddedilir mantığıyla yaklaşıyor. Halbuki, iktidarlar, genellikle, bürokrasinin, yani, derin bürokrasinin, devlet bürokrasisinin, her iktidar değişiminde yerini hemen hemen değiştirmeyen, kişiler değişse bile yapısını değiştirmeyen, halkın üzerindeki baskı gücü durumunda olan birkısım oligarşik adacıkların, emir -belki biraz ağır bir ifade- arzu, talimat ve hazırladıkları yasa metinlerine bağlı kaldıkları için, iktidar halkın arzusuna değil, bürokrasinin arzusuna, onun ramına hareket ederken, muhalefet, genellikle halkın taleplerini seslendirmeye çalışıyor. Haddi zatında, öyledir öteden beri, muhalefetin arzuları hep halkla bütünleşir, iktidarsa halktan kopandır. Bunu, çıkın, sokaklarda görün hadiseyi, öyle olduğunu da göreceksiniz.

Şimdi, bu önergem, bir gerçeğin açık ifadesidir. Bakınız, YÖK -biraz sonra, 5 inci madde üzerinde parti olarak görüşlerimizi bendeniz arz ederken de söyleyeceğim- şu anda, Türkiye'nin anayasal, ama, Anayasayı en çok çiğneyen, kanunları çiğneyen, hukuk tanımayan, gücünü nereden aldığını bilmediğimiz -hani, adama "sen nereye bağlısın, filan ilçe nereye bağlı" demişler, "doğrudan Allah'a bağlıdır" demiş- doğrudan bir yerlere bağlı olan bir kurum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Dolayısıyla, 2547'ye göre, denetimler aracılığıyla üniversite kapatabiliyor, fakülte kapatabili-yor. Maalesef ve maatteessüf, biraz sonra vurgu yapacağım örneğinde olduğu gibi, Sayın Çelik'in defaatle burada arz ettiği, ifade ettiği gibi... Halbuki, bugün özel üniversiteleri de görüşüyoruz, bir taraftan kapatmayı tartışıyoruz, bu ne mantık, bu ne korkunç yaklaşım; ama öbür taraftan da hükümete bir yetki veriyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadar, ilgili 30 uncu maddede, zaten hükümetin fakülte, yüksekokul, enstitü açma yetkisi var. Şimdi, hep kafalarımız kapatmaya endekslendi ya, bir kapıdan daha yeni bir kapatma örneği getirmeye çalışıyoruz. Arkadaşlar, yazık ederiz. Hükümetler baskı altına girebilir; ama bir fakülte, üniversite kapanacaksa lütfen bu yetkiyi Parlamento üzerine alsın, ka-nunla kurulan üniversiteler kanunla kapatılır, kanunla kurulan fakülte kanunla kapatılır. Hükümete fakülte kurma yetkisi verelim, önergem çok açık; ama hükümet herhangi bir baskı altında kalır, bugün bu yetkiyi ona verirseniz, yarın tarihin vebalinden kurtulamazsınız diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum.

Efendim, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Efendim, müsaade eder misiniz. Bir dakika efendim... Bir dakika efendim... Bir dakika istirham ederim. Sayın Hatiboğlu ile görüşmediniz...

Bir dakika efendim... Ben sizi duymadım...

Üçüncü önergeyi okutuyorum.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hatiboğlu'nun vekilleri var burada; vekâlet vermiş olabilir Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz... Biliyorsunuz, değil mi, bugün, özel bir gün yaptık, bu özel günün de icabını yerine getireceğiz. 65 milyon şu anda bizi seyrediyor.

Bizi küçümseyenlere, bizi yok sayanlara, millî iradeye karşı gelenlere, sadece sözle değil, hareketlerimizle de cevap vermek icap eder. Onun için lütfedersiniz... (Alkışlar) Teşekkür ederim. (Alkışlar)

Buyurun okuyun efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle değiştirilen 2809 sayılı Kanunun ek 30 uncu maddesine, birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki ifadenin ikinci cümle olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                       Emrehan Halıcı

                                                                                                            (Konya)

                                                                                                        ve arkadaşları

"Bağlantı değişikliği yapılan birimlere ait kadrolar, taşınmazlar ve demirbaşlar, bir başka işleme gerek kalmadan bağlanılan üniversiteye aktarılmış sayılır."

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Efendim, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Bağlantı değişikliği nedeniyle kadro, taşınmaz ve demirbaşların devrinde bürokratik işlemlere gerek kalmaksızın aktarma yapılması zaman israfını önleyecektir. Böylece, bağlantı değişikliğinin sadece hukuken değil, fiilen de gerçekleşmesi çabuklaşacaktır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin kabul ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkan, karar yetersayısı...

BAŞKAN - ... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum:Kabul edenler... Etmeyenler...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge doğrultusunda madde kabul edilmiştir.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkanım, üç defadır karar yetersayısının aranılmasını istedim.

BAŞKAN - Oyladım efendim, kabul edilmiştir...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Ben üç defadır istedim Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Dedim efendim, "kabul edilmiştir" dedim...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Başkanım, tamam...

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 2809 sayılı Kanunun ek 47 nci maddesinin (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"f) Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsünden;"

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 607 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; he-pinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumları üniversiteler değiştirir. Dünyanın hiçbir yerinde eğitim düzeyi düşük, üretim gücü büyük olan bir toplum yoktur. Üretim gücünün görünmeyen en büyük ve en etkili kaynağı eğitimdir; bu kaynak da üniversitelerden beslenir.  Eğitim, insanı, insan da toplumu güçlendirir. Eğitimde yoksul olan bir ülke, her alanda yoksul olur. Yoksul ülkeler, eğitimde  yoksul oldukları için yoksuldur.

Üniversiteler, toplum ve devlet arasında uyum ve düzenin sağlanmasında vazgeçilmez bir işlev yüklenir. Türkiye'de olduğu gibi, üniversiteler, bu işlevlerini yitirirlerse, ülke yangın yerine döner. Maalesef, ülkemizde bütün üniversiteler, dayatmacı zihniyetin baskısı altında üretkenliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Üniversitelerin ne yapması ve nasıl çalışması gerektiğini YÖK belirliyor. Üniversiteler, artık, evrensel doğruları değil, YÖK'ün doğrularını öğretmek zorundadır. Bütün dünyada devletçiliğin iflas ettiği bir dönemde, YÖK, üniversiteleri devletleştirerek, Türk toplumunu ekonomik açıdan olduğu kadar, kültürel açıdan da büyük bir yoksulluğa itmektedir.

Değerli milletvekilleri, elimizdeki kanun tasarısının gerekçe bölümünde, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yükseköğretimde okullaşma oranının yüzde 31 olarak hedeflendiğini görmekteyiz. Bu da, önümüzdeki beş yıl içerisinde her yıl yeniden 100 000 kontenjanın eklenmesi demektir. Bu eklenecek 100 000 kontenjanın, 50 000'inin mevcut üniversiteler, geri kalan 50 000'inin de kurulacak olan üniversiteler yoluyla karşılanmasının düşünüldüğü ifade edilmektedir; ama, ne var ki, YÖK mantığıyla, yeni kurulacak üniversitelerimizin de, daha önce kurulan vakıf üniversiteleri gibi, bir tehdit altında olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. Zaten, ekonomik kriz içerisinde olan ülkemizde, özellikle vakıf üniversitelerinin dolar bazında öğrenci aldığı düşünülürse, imkânsızlık yüzünden öğrenci bulamayacak düzeyde oldukları, belki de ekonomik nedenle kapanmakla yüz yüze gelebilecekleri gerçeğini de unutmayalım.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerimizin içinde bulunduğu sorunlar çok büyüktür. Bunlardan bir tanesi de, Kılık Kıyafet Yönetmeliği nedeniyle üniversite kapılarında bekleyen genç kızlarımızdır. Bugün resmî ve gayriresmî birçok kişi tarafından çağdaş bulunmasa da, başörtüsü, Türkiye'de belli bir politik görüşün simgesi olmayıp, Anadolu kadınına ait genel bir giyim biçimidir. Başörtüsü takanlar arasında her siyasî görüşten insan vardır. Kaldı ki, Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan "Türklerde Giyecek ve Süslenme" isimli kitabın 5 inci cildi ile "Anadolu Giysileri" isimli eserde bulunan 235 resimden hepsinin başörtülü olması bu tespitin en güzel göstergelerinden bir tanesidir.

Bugünlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Şeref Salonunda Foto Muhabirleri Derneğinin sergilemiş olduğu bir fotoğraf sergisi vardır. Bu sergi, bir resimle başlamaktadır; Gazi Mustafa Kemal Paşanın, hanımı Latife Hanımla çektirmiş olduğu bir resim.

Değerli arkadaşlar, başörtüsü yasağını savunan birçok insanımızın, genelde, ortaya koymuş olduğu gerekçe, siyasî bir simge olduğu yolundadır. O zaman, ben, buradan öneriyorum. Gazi Mustafa Kemal Paşanın, hanımı Latife Hanımla çektirmiş olduğu resimdeki model, Türk kızlarımız için, Müslüman Türk hanımı için bir model oluştursun; onu da, herhalde, bir siyasî simge olarak değerlendirmek mümkün olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, Türk'ün geleneğinde olduğu gibi, Anayasamızda da "kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz " denilmektedir. Yine, 2547 sayılı YÖK Kanununun ek 17 nci maddesinde "yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, yükseköğretim kurumlarında kılık-kıyafet serbesttir" denilmektedir. Yürürlükteki kanunlar arasında kadın kıyafetiyle ilgili ne genel ne de özel bir kural bulunmamaktadır.

Diğer yandan, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerde de eğitim hakkının altı çizilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2 nci maddesinde "hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz" denilmektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 26 ncı maddesinde "herkes eğitim hakkına sahiptir" denilmektedir. Yine, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 13 üncü maddesinde "bu sözleşmeye taraf devletler herkese eğitim hakkı verir" denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde,     2 600 öğrenci, 77 günden beri sokakta. Kış günlerinde, öğretim yılının tam ortasında bu gençleri sokağa bırakmaya, kimin, ne hakkı vardır? Yetmişyedi günden beri hiçbir taşkınlığa ve kanunsuzluğa meydan vermeyen bu çocuklarımızın okumaktan başka bir niyetlerinin olmadığını artık niçin anlamıyoruz, niçin bu feryada kulak vermiyoruz, niçin bu çığlığı yüreklerimizde hissetmiyoruz?!

Mehmet Âkif'in ifadesiyle:

"Merhametin yok diyelim kendine,

Merhamet etmez misin evladına."

Bu, gerçekten her Türk vatandaşını üzmektedir.

BAŞKAN - Sayın Göksu, toparlar mısınız efendim.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, millet, bizden ümit beklemektedir, çözümü Mecliste aramaktadır. Biz de, milletin bu beklentilerine cevap vererek, bu dayatmacı zihniyete karşı, Meclis olarak, milletin hakkını, hukukunu korumak durumundayız.

Bakınız, ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik krizden, hükümet yetkililerince, sık sık Ulusal Kurtuluş Savaşı ruhuyla topyekûn bütün milletimizin destek ve katkılarıyla çıkılabileceğinin altı çizilmektedir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen tamamlayın efendim.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Yani, bu ekonomik krizden çıkmanın yolu, Ulusal Kurtuluş Savaşındaki ruhu tekrar bu milletin yüreğinde hissetmesidir denilmektedir. Milletin bu desteğini isteyenlerin, ona reva gördükleri haksızlıkları gözden geçirmesi lazımdır.

Sermayeyi renklere boyayarak kendi insanımızı korkutup sindiriyor, kurduğu üniversiteyi kapatmaya kalkıyorsunuz. Başını örten genç kızlarımızı okula sokmuyorsunuz. Bu ruh, böyle asla bir araya gelmez. Daha bunun gibi sayabileceğimiz nice dışlayıcı ve dayatmacı tavırlarla milletten istenilen destek elbette yerini bulmaz.

Bundan dolayı diyoruz ki, bırakın, bu millete dayak atmaktan vazgeçin, bu milletle bütünleşelim, göreceksiniz önümüzdeki bütün zorluklar aşılacak ve yine, Türkiye, tarihinde layık olduğu gibi en güzel yerini alacaktır.

Sözlerimi bitirirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'te.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir vücutta eğer, kalp, çok ciddî rahatsız ise, kılcal damarları tedavi ettirmenin veya kılcal damarlarla uğraşmanın çok anlamlı olmadığını düşünüyorum.

Yüksek Öğretim Kurulu -biz, hep konuştuğumuz için, belki, arkadaşlar kanıksamış olabilir, eski tabirle ülfet peyda etmiş olabilir; ama- bu müessese, uygulamalarıyla, önümüzde bir demokrasi ayıbı olarak bulunuyor.

YÖK, bir zabıta kuruluşu değildir değerli arkadaşlarım. Tevfik Fikret, Sultan Abdülhamit dönemindeki istibdadı anlatırken, "Sis" Şiirinin bir beytinde, bugünkü Türkçeyle, mealen diyor ki: "Ey, kuruntuların saldırıları sonucu hissetme duygusunu yitirmiş, vicdanlara uzatılan hafiye kulağı." Bir insanın ne söylediği önemsenmiyor, bir insanın hangi tür icraatlar yaptığı önemsenmiyor. Eğer bir ülkede, insanlar, vicdanî kanaatlerinden dolayı mahkûm ediliyorlarsa, o ülkede, demokrasiden, üniversal değerlerden söz etmek mümkün değildir.

YÖK, bir zabıta kuruluşu değil derken şunu kastediyorum: Bakınız, Marmara Üniversitesinin eski Rektörü Prof. Dr. Ömer Faruk Batırel, Pamukkale Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Arif Akşit, Çanakkale Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, önceden yazılan dilekçeler kendilerine âdeta dikte ettirilerek, önceden hazırlanan dilekçelere imza atmaları konusunda âdeta talimat verilerek, bu insanlar zorlanarak istifaya sevk edilmiştir. Bu, ancak, dünyanın, antidemokratik, diktacı ülkelerinde, polis teşkilatlarının yapabileceği bir şeydir. Bunu yadırgıyorum.

Bakınız, Taha Akyol, Milliyet Gazetesindeki köşesinde, Sayın YÖK Başkanına, Amerikan yazar Naum Çomski ve akademisyen arkadaşlarınca hazırlanmış olan "Soğuk Savaş ve Üniversite" isimli kitabı defalarca tavsiye etti. Bu kitap, Amerika'daki "Mc Carthy"ci dönemi anlatıyor ve bu dönemin, getirdiği, üniversite üzerinde estirdiği terörü anlatıyor, oradaki korkuları anlatıyor.

Bugün, Türkiye'deki üniversitelerde kaliteli öğretim üyesi bulamamamızın temel sebeplerinden birisi, öğretim elemanlarının doçentlik safhasına gelinceye kadar süreli tayine tabi tutulmalarıdır; yani, iki yılda bir, üç yılda bir bunların atamaları yenilenir. Vicdanî kanaatlerinden dolayı, yazdıklarından dolayı, bugün, YÖK'ün kabul etmediği, hoşlanmadığı, ideolojisini beğenmediği bir yazardan yaptığı alıntılardan dolayı, üniversitelerle bu insanların ilişkileri kesiliyor.

Biraz önce, değişik yazarların bazı görüşlerini okumuştum. Bakınız "YÖK Sorunu" başlıklı yazısında, Ali Bayramoğlu diyor ki: "Kim ne derse desin, YÖK sorunu, rektörlük seçimi meselesi, irtica, bölücülük vesaireyle ilgili bir sorun değil, tersine, bir demokrasi sorunu olarak karşımızdadır. Demokrasinin kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bu meseleye bigâne kalmamalı, kalamaz."

Yine, Sabah Gazetesinden Sayın Gülay Göktürk "YÖK'ün Gazabı" başlıklı yazısında diyor ki: "Ve hukukun üstünlüğü kavramı, YÖK'ün keyfîliğine karşı bir kez daha sınava giriyor. Hukukun üstünlüğü kavramı, YÖK'ün keyfî tutumu karşısında bir kez daha sınava giriyor."

Yine, Sayın Taha Akyol, bir yazısında: "Akademik hürriyetlere gelince; Gürüz, kanunların suç saydığı teokrasi ve bölücülüğün savunulamayacağını söylüyor. Suçu niye adalete teslim etmeyip de, hem savcı hem yargıç oluyorsunuz" diyor.

Değerli arkadaşlarım, üniversitede okumak, devletin vermiş olduğu bir servisi, bir hizmeti almaktır; tıpkı, bir insanın hastaneye gidip tedavi olması gibi... Hastaneye tedavi olmaya giden bir hanımefendiye "senin başın kapalıdır, ben seni tedavi edemem" denilmediği gibi, bir doktor bunu söylemediği gibi, bu, Hipokrat yeminine aykırı olduğu gibi, üniversite, bilimle uğraşır, kaliteyle uğraşır, evrensel değerlerin yerleşmesi için çaba harcar; insanları kılık ve kıyafetlerinden dolayı yargılamaz, mağdur etmez.

İnsan Hakları Komisyonu tarafından kurulan alt komisyon mensupları, biliyorsunuz, bir iki gün önce, Sayın Cumhurbaşkanını, bu, Marmara Üniversitesinde yaşanan rezaletle ilgili olarak ziyaret ettiler. Sayın Cumhurbaşkanının basına yansıyan ifadeleri eğer doğruysa -ben, bunların doğru olmamasını temenni ederim- Sayın Cumhurbaşkanımız, güya, demiş ki, efendim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, bitirmenizi rica edeceğim. Ayrıca, bir şey hatırlatacağım. Zatıâliniz Divan üyesisiniz. Sayın Cumhurbaşkanının burada cevap verme imkânı olmadığı için...

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, Sayın Cumhurbaşkanına bir şey söylemiyorum ki efendim.

BAŞKAN - Söylüyorsunuz.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Söylemiyorum.

BAŞKAN - O konuşmanın altı üstü vardır; malum...

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, şunu söylüyorum: Ben, Sayın Cumhurbaşkanının böyle bir söz söylememiş olmasını temenni ederim; ama, eğer, söylemişse, ben, millet adına, böyle bir söze de teessüf ettiğimi söylemek istiyorum.

Saygılarımla efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - O son cümlenizi zabıtlardan çıkarıyorum efendim. Sehven söylediğinizi sanıyorum, son kelimenizi.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sehven söylemedim.

BAŞKAN - Evet, sehven söylediniz; çıkardım efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Neyi çıkarıyorsunuz efendim?

BAŞKAN - Çıkardım efendim...

4 üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesinin "fen bilimleri ve sosyal bilimler enstitülerinden" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Akif Gülle

 

Samsun

Amasya

 

Mehmet Özyol

Hüseyin Arı

 

Adıyaman

Konya

 

Hüseyin Kansu

Mahmut Göksu

 

İstanbul

Adıyaman

BAŞKAN - Efendim, komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahibi konuşacak.

Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 4 üncü madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, biz, burada anayasal bir kurumun -Sayın Taha Akyol, 22.3.2001 günkü yazısıyla, başlık olarak "YÖK" diyor; ama, "Yüksek Öğrenim Komiserliği" diye tarif ediyor- "yüksek öğrenim komiserliği" diye basında tarif edilen bu anlayışın, Türkiye'ye getirdiği iç ve dış itibar açısından, toplumsal güven, sevgi ve saygı açısından, kurulmakta olan, kurulacak üniversitelerle, az önce tartıştığımız; ama maalesef kabul edilen, üniversite kapatma, fakülte kapatma, yüksekokul kapatma yetkisini, sanki bir YÖK yetmiyormuş gibi!.. Hani, bu, Timur'un filine benzedi, Hoca Nasreddin'in fili. Biz, YÖK'ten şikâyet ediyorduk; sağ olsun sayın hükümetimiz de bir kapatma yetkisi aldı; dedi ki: "YÖK yalnız kalmasın Sayın Gürüz kapatmada; kendisine biz refakat ederiz" Yani, yalnız bırakmadılar, sağ olsunlar! Zaten, ben, Sayın Bakanın onu yalnız bırakmayacağını da biliyordum; çünkü, daha önce, burada, Sayın Bakan YÖK Başkanını o kadar enteresan savundu ki!.. O kadar enteresan savundu ki!.. Sayın Bakan, bugün, Samsun'da bir fakülte açılışında; keşke orada değil de, burada olsaydı bu yasayla ilgili olarak.

Şimdi, Sayın Bakanımız neden savundu diyorum? Bakın "şu Yüce Parlamento" dedik ya demin -hepimiz de böyle söylüyoruz- elhak doğrudur bu söz. Hakikaten milletin vicdanıdır, egemenliğinin yegâne ifadesidir bu Parlamento. Şu veya bu şekilde, bu Parlamentoyu canlı, güçlü, diri ve birbirine saygılı; ama milletinden yeteri kadar saygı görebilecek bir kurum haline getirmek de görevimizdir. Sayın Başkan az önce söylediler ki: "İşte, sadece kavilde değil, fiilde de bu bugünkü birlikteliği gösterelim." Sayın Başkan, hep jesti muhalefet mi gösterir?! Bir gün de muhalefete siz bir jest gösterin; deyin ki: Yahu, şu önergenizi de -lütfen- kabul ediyoruz. Yani, ne olur, kıyamet mi kopar sayın hükümet, bir önergemizi kabul etseniz?! Tabiî, Meclis Başkanı sohbette, Komisyon sohbette, hükümet sohbette...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Onu tartışıyoruz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...dolayısıyla, burada konuşanı kim dinler?! Aziz millet, siz, bizi dinleyin, Parlamento istirahatta!..

Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, sohbette değildim; ama, diğer önergeleri tanzimle meşgulüm de ondan... 22 tane daha önerge var.

Buyurun konuşun siz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, demin dediniz ki: "Yani, bugün bir centilmenlik gösterisi yapılıyor...

BAŞKAN - Evet.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ... bunu fiiliyata dökelim."

Ben de diyorum ki, allahaşkına, hep mi değirmen nöbeti bize, düğün nöbeti size olacak. Biraz da düğüne biz katılalım; yani, bir gün de bizim teklifimize "evet" deyin allahaşkına. Deyin ki, şu önergeyi de kabul ettik. Mesela, deminki önerge, hakikaten, hayatî önemi haiz bir önergeydi ve çok yanlış yaptınız.

Hükümet, yarın, baskı altında, maalesef, kalabilir. Türkiye'de diyemezsiniz ki, baskı güçleri yok. Kalkıp, bir bakan, burada, ne yapayım elim kolum bağlı, YÖK'e bir şey diyemiyorum, falana bir şey diyemiyorum, yukarıya bir şey diyemiyorum diye ikide bir niye feryat ediyor?! O zaman, yiğitçe koyun tavrınızı. Meydanlarda da böyle konuşmuyordunuz üstelik.

Değerli arkadaşlar, dediğim gibi, hükümet, şimdi refik oldu. Kime; üniversite ve fakülte kapatmada Sayın Gürüz'e arkadaşlık edecek, onun refiki oldu; hayırlı olsun; ama, diyorum ki, zaten, bu Yüce Parlamentonun bir araştırma komisyonu vardı. Komisyon, raporunu hazırladı, Yüce Parlamentonun değerlendirmesine takdim etmek üzere, 400 sayfalık bir rapor sunuldu. Büyük bir ekseriyetle de rapor kabul edildi; zannediyorum, iki üç arkadaşımızın muhalefeti var. Haziran 2000 ve Mart 2001; yani, dokuz ay geçti, hâlâ bu rapor buraya gelmiyor.

Bakın, aksine, YÖK Genel Kurulunun, demin söyledim, 2547'nin 6 ncı maddesine göre, Sayın Bakan, Genel Kurulun başkanıdır. O gün, Sayın Bakan kalktı, YÖK Genel Kuruluna katıldılar ve dediler ki: "YÖK suçsuzdur." Kendileri avukat ya, savunmayı da yaptılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum...

YÖK'ün beraatına da karar verdi. Öyle bir karar ki, Parlamentoda da görüşülmesine gerek yok dedi âdeta.

Şimdi, Sayın Bakan orada YÖK genel kuruluna katılıyor ve "YÖK suçsuzdur" diyor, büyük bir savunma refleksiyle bu işi üstleniyor; ama, ne zaman ki, Fatih Üniversitesi hadisesi ortaya çıkıyor, Fatih Üniversitesiyle ilgili YÖK Genel Kurulunun toplantısına katılmıyor. Sadece, demin bir arkadaşımın deyimiyle, bir mübaşir gibi; ama, hukukçu sıfatıyla, bir parça da savunuculuğunu yapmak suretiyle, YÖK Genel Kurulunun aldığı kararı bize takdim ediyorlar ve bunu da savunmuş olmuyorlar. Dolayısıyla, belli ki, Sayın Bakan, kabineyi... Ama, çok yazık, çok üzülüyorum; dün söyledim, bu zabıtlar tarihe tercümanlık edecek ve "dur, beni dinle" diyecek. Yarın, her birinizin, bu milletin meydanlarında, bunlar önüne konur haberiniz olsun.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - YÖK'ün vebali de, icraatı da bu hükümetin, MHP'nin, ANAP'ın ve DSP'nin olacaktır; açık söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Dolayısıyla, önergemin kabulünü arz ediyor; Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

4 üncü madde üzerinde görüşmeler bitmiştir.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 5 inci maddeyi okutmadan evvel, Sayın Uzunkaya'nın bu maddeyle ilgili bir önergesi var. İçtüzüğün 87 nci maddesine göre önergeler, bir maddenin reddi -metinden çıkarılması- komisyona geri verilmesi, değiştirilmesi, metne ek ve geçici madde eklenmesi hakkında verilebilmektedir.

İşleme konulması istenilen önerge, bu niteliklere sahip olmadığından işleme konulmayacaktır; çünkü, madde okunup müzakeresi yapıldıktan sonra bu önergeyle ilgili olarak bir işlem yapılmaz.

Şimdi maddeyi okutuyorum efendim:

MADDE 5. - 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

"Yaşar Üniversitesi

EK MADDE 52. - İzmir'de Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tâbi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Yaşar Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Fen-Edebiyat Fakültesi,

b) İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi,

c) Mühendislik-Mimarlık Fakültesi,

d) İletişim Fakültesi,

e) Hukuk Fakültesi,

f) Meslek Yüksekokulu,

g) Yabancı Diller Yüksekokulu,

h) Fen Bilimleri Enstitüsü,

i) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

Oluşur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya.

Sayın Uzunkaya, şimdi de siz sohbet ediyorsunuz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Önergeyi tartışıyoruz...

BAŞKAN - Hayır efendim, önergeyi tartışmayalım. Maddeyi okuttuk, Fazilet Partisi Grubu adına konuşacaksınız; onun için sohbetinizi kestim.

Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkanım, önergemin neden kabul edilmediğinin gerekçesini konuşuyorduk.

BAŞKAN - Anladım efendim.

Buyurun.

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5 inci madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bu maddeyle, hakikaten, hayırlı hizmetler yapılacak. Nedir bu; bu maddenin, ek madde 52'de, İzmir'de, Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı tarafından bir vakıf üniversitesi kurulacak, ek madde 53'le İstanbul'da, İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı aracılığıyla yine bir özel vakıf üniversitesi kurulacak ve yine, ek madde 54'le de İzmir'de, İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı aracılığıyla bir diğer üniversite kurulmuş olacak. Tabiî, bendeniz, komisyon üyesi bir arkadaşınız olarak, komisyondaki tartışmalarda da, diğer arkadaşlarım gibi, sonuna kadar desteğimi kurulacak bu üniversitelere, bu maddelerin ve yasaların arkasına koyan bir arkadaşınızım; özellikle, özel üniversite kurulması hususunda... Ancak, bir üniversiteyle ilgili yukarıda rezervim, burada da itiraz şerhim var; yani, muhalefet şerhim var. Muhalefet şerhim de -gerekçesini belki burada sormak durumunda olan arkadaşlarımız olabilir- Selçuk Yaşar; yani, Yaşar Üniversitesiyle alakalı olan husus idi. Bu bilinen kitapçık, yukarıda bize tanıtım için dağıtılmıştı. Bu üniversiteyle alakalı itirazımızın bize göre ciddî nedenleri vardı. (DSP sıralarından "sana göre" sesleri)

Hayır, sadece bana göre değil. Orada, eğer komisyon üyesi arkadaşım konuşuyorsa, herhalde bilerek konuşuyor; ama, komisyon üyesi değilse bilmeyerek konuştuğunu zannediyorum.

Birinci defa, en ciddî itirazımız  -eğer "sana göre" diyen arkadaşımız, çok bilinçli bir şey söylemişse- bizim en büyük itirazımız, şu İzmir ve havalisindeki tüm şehirlerin, kasabaların Türkçe değil, Latin-Grekçe, Yunanca isimlerle tesmiye edilmesi olayıydı.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Uzunkaya, onu geri çevirdik, biliyorsunuz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Neticede, oradaki itirazımızla, bu çekildi. Tabiî, daha değişik birkısım yaklaşımlar oldu; yöresel bir üniversite gibi, Ege'nin kültürü gibi, farklı, yani bölgeselliği... Oysa ki, Anayasanın ruhuna, ilgili maddenin ruhuna da aykırıdır; çünkü, Türkiye'de millî eğitim mevzuatı, Türkiye Cumhuriyeti millî hudutlarının içerisinde yapılan eğitimin birliği ilkele-rini ihtiva eder. Dolayısıyla, şuradaki itiraz edilen "yöresellik" kavramı da, bilahara çekilmiş ve bu itirazla geri alınmıştır.

Bizim, esasen, daha çok itiraz ettiğimiz konulardan birisi de... Tabiî, ne derece doğrudur eğridir, bilmiyorum; ama, Sayın Çelik, daha önceki maddelerde de, burada ifade ettiler. Mesela, İstanbul'daki Fatih Üniversitesiyle alakalı deniliyor ki, efendim, bu üniversitenin açılışında falanın desteği var veya falanın selamı var. Rivayet odur ki, filanca hoca efendi, zatı muhterem, o açılışta veya temel atmada bulunmuşlar. Orada olduklarına göre, bu üniversite de -onlara yakındır- ona yakınsa, elcevap, bu üniversitenin kapatılması caizdir. Yani, bu, mantıkta -küçük önerme mi, büyük önerme mi, dilemma mı- hangi kuraldır bilmiyorum; ama, YÖK mantığıyla, böyle bir üniversiteyi kapatmak caizdir diye bir fetva çıktı Gürüz fetvahanesinden[!]

Velakin bakın, bir başka üniversiteyi açıyoruz. Mesela, bu üniversiteyi... Kimi açıyoruz... Ben, bugüne kadar gelen üniversitelerin arkasında hangi locaya mensup kim var, hangi Mason locasına mensuptur, hangi sosyalist kliğe mensuptur diye hiçbirisini aramadım, araştırmaya da gerek duymadım; araştırmayı da, zinhar, cehalet addederim; çünkü, bilime kurallarına göre hizmet edecek. Ancak, bir taraftan, üniversitede bir Fethullah Hocanın bulunmasını kapatma gerekçesi olarak görenler; öbür tarafta, 22.12.1999 tarihinde batıp, Merkez Bankası Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalardan birinin sahibi olan, Yaşarbankın sahibi olan ve devleti -o günkü rakamıyla ifade edileni söylüyorum- 694 trilyon borç altına sokan bir vatandaşımız... Asil... Benim asaletine en ufak bir itirazım yok, saygı da duyarım kişiliğine; ama, bir kıyas yapıyorum. Bir tarafta, belli bir cemaat diye suçlanan bir grup var, onun önünde, bugüne kadar suçu sübut bulmamış bir Hoca Efendi diye suçlanan bir zat var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Zannediyorum, diğer bentlerde de ben konuşacağım; ama...

BAŞKAN - Efendim, buyurun, siz bu bentte istediğiniz kadar konuşun; sonra, öbür bentte veririm...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, bir taraftan, dediğim gibi, 694 trilyon gitmiş; bu insana üniversite kur diyoruz. Kuralım, kurduralım; ama, kanaatimce bir şeyi de söylüyorum. Şimdi, bu millet, bize hesap sorar; derler ki, yahu arkadaş... İçinizden birisi yurt dışına çıkacak olsa, arabanızın önüne, sileceğin arasına bir trafik cezası raptedilse de o kâğıt kaybolsa, huduttan çıkarken çıkış polisi der ki, Maliye kayıtlarında vergi borcunuz var, yurt dışına çıkamazsınız. Bir müeyyide uyguluyor. Niye; trafik borcunuzdan dolayı, size yurt dışına uçuş yaptırmıyor; bir müeyyide uyguluyor. Halbuki, hiç alakası yok. Peki, ben diyorum ki şimdi, bu milletin bir vekili olarak: Evet, Sayın Selçuk Yaşar'a veya Yaşar üniversitesine böyle bir yolu açalım, hiçbir itirazım yok; ama, bir müeyyidesi olmalı. Arkadaş, şu batırdığın, yani, memleketin, milletin kesesine dokunan şu paraları, önce, şu Merkez Bankasına bir aktar, şu zararı bir telafi et; ondan sonra, vakfınla beraber onurlu bir üniversite profili çiz.

Şimdi, bunları niye söylüyorum size; neye oy vereceğinizi, nasıl vereceğinizi, kimlere, ne için oy verdiğinizi bilesiniz diye. Kararınız, vicdanlarınızın işidir. Bunu, yukarıda söyledim, bilahara olan maddelerde de söyleyeceğim. Selçuk Yaşar'la, uzaktan ve yakından en ufak bir problemi olan kişi değilim. Daha önce, burada, Sayın Maliye Bakanına da, bir konuda -belki, ifadem biraz tarizkâr oldu, ama- açık bir şey söyledim. Ben, bu milletin bir kuruş yetim hakkı, şu anda, açlığı depreşen çocuğuna bir yudum süt temin edemeyen annelerin, yavruların hakkı 694 trilyonlarla iç edi-lerek bir yerlere gittikten sonra, al sana ulufe olarak Çeşme'de de 5 milyon metrekare SİT alanında arazi diyecek vicdanı kendimde bulamadığım için, hem itiraz şerhimi, muhalefet şerhimi yazdım hem de bu konuda, özellikle... Ama, diğer iki ticaret odamızın üniversitelerine aynen katılıyorum, saygı duyuyorum. Diğer üniversitelerin de böyle bir tavır sergilemelerinin gereğini düşünüyorum; çünkü, diyorum ki, bunların kuracakları gibi -yani, İzmir Ticaret Odası, İstanbul Ticaret Odası- keşke, yarın, Ankara, Samsun ve diğerleri de böyle üniversite kursalar; çünkü, bu üniversitelerin, aynı zamanda taşraya dağılmasının da büyük yararları var; ancak...

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Peki Sayın Başkan.

Dolayısıyla, bu konudaki şerhimi ifade etmiş oldum.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Yıldırım Ulupınar'da. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarılarının 5 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasanın 130 uncu maddesi, kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, devletin gözetim ve denetiminde, kâr amaçlı olmamak üzere, vakıfların yükseköğretim kurumları kurabileceği hükmündedir. Bu hükümden faydalanarak, İstanbul'da 14, Ankara'da 5, Tarsus'ta da 1 üniversite olmak üzere, 20 üniversite kurulmuştur. Şimdi de, 3,5 milyona yakın nüfusuyla, tarımsal faaliyetlerde yarattığı 6,6 milyar dolarlık katmadeğeriyle, 5,1 milyar dolarlık ihracatıyla, ülke vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 7'sini tek başına yüklenen, bir liman ve kıyı kenti olan güzel İzmirimiz, iki üniversite isteğiyle karşınıza gelmektedir.

Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı tarafından Yaşar üniversitesi, İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı tarafından da İzmir ekonomisi üniversitesi kurulmak istenilmektedir. Bir İzmir temsilcisi olarak, İzmir Milletvekili olarak ve bir İzmirli olarak, öncelikle, bu iki kuruluşa teşekkürlerimi ve şükranlarımı bildirmek istiyorum. Selçuk Yaşar Grubunun Başkanı Sayın Selçuk Yaşar hakkın-da burada konuşulanlara çok fazla değinmek istemiyorum; ama, burada, bir üniversite kuruluyor ve bu üniversiteyi kuran her kim olursa olsun kendisine sonsuz teşekkürlerimi göndermek istiyorum ve burada temsilen bulunan İzmir Ticaret Odası Başkanının şahsında, tüm İzmir Ticaret Odasını ve yönetim kurulunu kutluyorum, böyle bir hizmeti İzmir'e getirdikleri için.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, yükseköğretim kurumları ya devlet tarafından ya da 130 uncu maddeyle, vakıflar tarafından kurulmaktadır. Vakıflar tarafından kurulan üniversitelere hiçbir şey söylemiyorum; istedikleri kadar, isteyen istediği kadar, gelsin, vakıf üniversitesi kursun. Bu ülkeye her kim eğitim ve öğretim hakkında hizmet getiriyorsa, kendisine teşekkürlerimi sunarım. Bundan sonra gelecek olan vakıf üniversitesine de, şahsım adına, olumlu oy kullanacağımı buradan beyan etmek isterim; ama, bu 130 uncu maddeye karşı, sanki kanuna karşı bir hile yapılıyormuş hissi var içimde. Nasıl bir hile? Vakıfların gerçek amacını ve kuruluş amacını ele alacak olursak, vakıflar, Türkiye'de, özellikle ihtiyacı olan insanlara hizmet etmek, karşılıklı hizmet amacıyla kurulmuş kurumlardır. Vakıflar adı altında kurulan üniversiteler, bu üniversitelerin devamını sağlamak amacıyla paralı eğitim yapmak mecburiyetindedirler; yani, hiçbir vakıf üniversitesi, vakıf üniversitesi olmasına rağmen, bedava eğitim getirmemektedir. Özel üniversite kurulamamasından dolayı, böyle bir sıkıntının halen mevcut olmasından dolayı, işadamlarımız, vakıf üniversitesi kurma yo-lunu tercih etme durumunda kalmaktadırlar. Onun için, sanki, bu tasarıya biraz hile karıştırılıyormuş gibi bir his var içimizde.

Bu üniversitelere hiçbir zaman karşı değilim; daha önce de beyan ettim. Bundan sonra gelecek vakıf üniversitelerine oy vereceğimi de beyan ettim. Gerçekten, bu ülkeye büyük faydaları var. En azından, hali vakti yerinde olan insanların kuracağı bu üniversitelerin, öğretim yükünün bir kısmını almasında çok büyük fayda var; ama, gelin, özel üniversite kurma yetkisini bu Meclisten geçirelim, anayasa değişikliği yapalım ve özel üniversite kurmayla ilgili kanunu bir an önce buradan çıka-ralım; hem bundan vergi alalım -biliyorsunuz, vakıflara verdiğimiz üniversitelerden dolayı vergi de alamıyoruz- hem istihdam yaratalım hem de döviz kazanalım. İnanıyorum ki, bugün, Türkiye'de, özel üniversite kurulması için kanun çıksa, işadamlarımız bu konuya çok itibar edecekler ve hem Türkî cumhuriyetlerinden hem de Ortadoğu'dan, eğitim için dışarıdan çok insan gelip, bu ülkeye döviz bırakacaktır.

Özelleştirme yapalım, Türkiye'nin üzerindeki kamburları atalım derken, eğitimin tamamını devletin üzerine yıkmanın çok büyük bir yanlış olduğunun da hepimiz bilincindeyiz. Gelin, bir an önce, bu yasayı değiştirip özel üniversiteleri kuralım, işadamlarımızı da, bu şekilde, vakıf üniversitesi kurma yoluna sevk etmeyelim, hem de vergi kazanalım bununla ilgili olarak.

DYP Grubu olarak, kurulacak olan tüm vakıf üniversitelerinin yanında olduğumuzu, her kim ve kişi olursa olsun, hangi kurum olursa olsun yanında olduğumuzu beyan ediyor; DYP ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür Ederim efendim.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 5 inci maddesinin ek madde 52'nin ilk cümlesinin "Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, üniversitesi olmayan illerden birinde Yaşar Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hüsamettin Korkutata

Özkan Öksuz

 

Bingöl

Konya

 

Mahfuz Güler

Fethullah Erbaş

 

Bingöl

Van

Fahrettin Kukaracı

 

 

Erzurum

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biz, vakıf üniversitesinin, vakfın temel yapısına uygun olması için böyle bir önerge verdik. Bu önergeden sonra bir önergem daha olacak ki, bu üç vakıf üniversitesinin, hiç üniversitesi olmayan illerde açılması şeklindedir; ama, buradaki temel amacımız, üniversitenin amacına uygun hale gelmesidir. Nedir bu; vakıf ne demek değerli arkadaşlar? Vakıf, fakir, fukara, kimsesiz, mutlak şekilde yardıma muhtaç -şöyle veya böyle yardıma muhtaç- insanlara hizmet etmesidir. Bu ülkede on binin üzerinde vakıf vardır; fakat, bunun belki dokuz bin küsuru, on bine yakını da, bana göre yoldan çıkmıştır; amacı fakire fukaraya yardım etmek değil. Herkes kendine göre bir rant yolu tutmuş gidiyor.

Ben, bu üniversitelerle ilgili söylemiyorum. Diğer arkadaşlarımın söylediği gibi, mutlaka üniversiteler kurulmasını istiyoruz; ama, ciddî şekilde, hakikaten muhtaç, kimsesiz insanlara elini uzatmasını istiyoruz. Bu üniversiteler, 5 000 dolara, 6 000 dolara öğrenci alıyorlar. Allahaşkına, bu vakıflar, fakirler için mi kuruluyor, zenginler için mi kuruluyor?!

Allah razı olsun; tabiî ki, bu illerin ticaret odaları üniversite kuruyorlar, çok güzel bir şey. Gelin, bunu Bingöl'e kurun; gelin, bunu Hakkâri'ye kurun; gelin, bunu muhtaç illere kurun; gelin, bu göçü durdurun; gelin, bu yoğunluğu durdurun. Buna hiçbir katkı yok. İzmir'in en güzel yerine, Ankara'nın en güzel yerine üniversite kur, sonra da orada kat karşılığı evler yap, Türkiye'ye sat. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar. Bütün vakıflarda bugün öyle. Millî Eğitimin bir vakfı var, Adalet Bakanlığının bir vakfı var, Kara Kuvvetlerinin vakfı var, Hava Kuvvetlerinin vakfı var, bilmem... Meclis de bir vakıf kursun milletten para toplasın. Herkes habire...

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Meclisin de var.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Meclisin de var, evet, unuttum; gerçekten, Meclisin de bir vakfı var.

Böyle şey olamaz değerli arkadaşlar. Vakıf, amacına uygun olarak kurulmalı, mutlaka ihtiyacı olan insanlar için hizmet vermelidir; ama, ben, burada, kesinlikle bu vakfın amacına uygun hareket etmediği inancı içindeyim. Bu değil, bundan önceki bütün vakıflar; yani, üniversite kuran vakıfların hiçbirisi gerçek amacına uygun olarak hizmet etmiyor. Bunların içinde belki Bakanlığın da bir kontenjanı var -Bakanlık burada kontenjan kullanıyor- ona da zengin çocuklarını gönderiyor. Sanıyorum, o kontenjanlara dahi fakir çocukları gitmiş değildir. Dolayısıyla, bugün Türkiye'de her zengin de çocuğunu gönderemiyor. Yani, zengin dediğin... Bir milletvekili, kendi maaşıyla çocuğunu üniversitede okutmakta gerçekten sıkıntı çekiyor. Herhalde en iyi durumda olanlardan birisi milletvekilidir; ama, kim okutuyor çocuklarını; çok daha zenginler.

İşte, bunun için diyorum ki, eğer, hakikaten bu illerde gerçekten hizmet yapılmak isteniyorsa, bugün doğu ve güneydoğuda -batıda da mutlaka bazı yerler vardır- yardıma muhtaç oradaki insanlar. Büyük bir israf oluyor. Biz, merkezden yönetiliyoruz. Hepimiz bu ülkenin yeniden yapılanmasının gerekliliğine inanıyoruz. Bu yapılanmanın başında da merkezî yönetim var. Her şey merkezden... Ankara, İstanbul, İzmir; Ankara, İstanbul, İzmir... O zaman, Türkiye'nin tamamı buralara göç etmeye başlıyor, ne trafiği çözebiliyoruz, ne insanlara yer verebiliyoruz, ne imar yapabiliyoruz, ne Meclis olarak etkin olabiliyoruz... Günde onbin kişi bizim kapımıza yığılıyor. E, bunun için, gelin, hizmetleri yayalım diyoruz. Hiç olmazsa, hayır için kurulan bu vakıflar hizmetleri yaysın; götürsün Bingöl'e, götürsün Hakkâri'ye, götürsün Bitlis'e, götürsün Bilecik'e -sanırım, Bilecik'te de üniversite yok- oraya veya başka illere götürsün, hiç olmazsa burada israf önlensin; çünkü, bir baba oğlunu Ankara'da okutamıyor; ama, kendi ilinde okutma imkânına sahip olabilir, gerçekten oradaki maliyeti kendisine çok daha düşük olacaktır; ama, şu anda, bunu yapabilmesi mümkün değil; çünkü, bir öğrencinin, Ankara'da veya İstanbul'da yurt parası, eğitim masrafı, gerçekten çekilir gibi değil. Bir memur bunu zaten yapamaz. Normal vatandaşın geliri de, memurun gelirinin çok çok altındadır. Dolayısıyla, biz, bir katkı sunamıyoruz.

Hiç olmazsa, gelin, vakıflara destek verelim. Devlet, para da versin, güç de versin; bu, boşa gitmez. Yani, bunları teşvik edelim; ama, bunları yayalım, bunlar gitsin, amaçlarına uygun şekilde hizmet etsin. Bu şekildeki hizmet kesin olarak hizmet değil. Arkadaşlar "öyle sanıyoruz" dediler; ben, gerçekten öyle diyorum. Rant elde etmek için, hava yapmak için, fors atmak için üniversite kurmaya çalışıyorlar; o da, amacının dışına çıkıyor.

Bugün arkadaşlarımız, YÖK'e atıp tuttular. Ben, YÖK'e hiçbir şey söylemiyorum değerli arkadaşlar. YÖK'ün bir kusuru yok. Eğer, kusur varsa, bu Meclisindir. Bu Meclis, YÖK'ün doğru dürüst hareket etmesini... Bu milletin menfaati neyi gerektiriyorsa, onu yapmakla mükelleftir. Millet adına hareket eden YÖK değil, bu Meclistir. Ha, eğer, YÖK, bugün, böyle hareket ediyorsa, bu Meclis böyle istiyor, bunu uygun görmüştür, YÖK de böyle yürüyor.

Trafik konusunda biz, YÖK Başkanını çağırdık, dedik ki "kardeşim, bu memlekette bir kanun var, kanun diyor ki, bütün ortaöğretim kurumlarında trafik dersi mecburidir, keyfî değil, mecburidir. Ne yapıyorsunuz; siz, bir tane öğretmen yetiştirmemişsiniz. -matematik için mecburiyet yok, fizik için, kimya için mecburiyet yok- Trafik Kanununda 125 inci maddeye göre bu mecburiyet var; ama, siz, bir tane öğretmen yetiştirmemişsiniz, görevinizi yapmamışsınız", dedi ki "siz, bizi, ikaz etseydiniz, söyleseydiniz, daha sert bir müeyyide koysaydınız"; ama, koymadık. Bunu koymak lazım değerli arkadaşlar.

Görevini ciddî şekilde yapmayan kim olursa olsun, Meclis, onu işletmek mecburiyetindedir; işlemiyorsa, gereği yapılmalıdır. Onun için, onların hiçbir suçu yoktur; suç, vebal bize aittir.

BAŞKAN - Sayın Korkutata...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - İnanıyorum ki, biz, ciddî şekilde, eğer görevimizi yapmak istiyorsak, bu önergeyle ve bundan sonraki önergelerle veya bundan sonra kurulacak bütün vakıflarla, her türlü...

BAŞKAN - Sayın Korkutata...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Ben, bütün gelirimin yarısını vermeye hazırım. Ne elde ediyorsam, yarısını, bugün vakfetmeye hazırım. Gelsin, o da, diğer illere gitsin ve muhtaç insanlara hizmet etsin.

Başkanım, çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum; desteğinizi bekliyorum. (FP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, hükümetin ve komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Ek 52 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek 52 nci madde kabul edilmiştir.

10 dakika ara veriyorum efendim.

Teşekkür ederim.

Kapanma Saati : 18.24

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.43

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 76 ncı Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

607 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı: 607) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 5 inci maddesine bağlı ek 53 üncü maddeyi okutuyorum:

İstanbul Ticaret Üniversitesi

EK MADDE 53. - İstanbul'da İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı tarafından 2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tâbi olmak üzere, kamu tüzelkişiliğine sahip İstanbul Ticaret Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Fen-Edebiyat Fakültesi,

b) Ticarî Bilimler Fakültesi,

c) Hukuk Fakültesi,

d) İletişim Fakültesi,

e) Mühendislik ve Tasarım Fakültesi,

f) Meslek Yüksekokulu,

g) Sosyal Bilimler Enstitüsü

h) Fen Bilimleri Enstitüsü,

i) Dış Ticaret Enstitüsünden

Oluşur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir önceki ek maddede de arz ettim; şahsen ve Grubumuz olarak, ticaret odalarımızın kurdurdukları vakıflarla hedefledikleri üniversite açma gayretlerini cidden tebrik ediyoruz. Dolayısıyla, bu iki üniversiteye de siyasal desteğimizi tümüyle vermekte olduğumuzu ifade edeyim; ancak, Yaşar Üniversitesiyle alakalı olan endişelerimi, tereddütlerimi ve Meclisin, özellikle yolsuzluklarla mücadele konusundaki sadakat anlayışını, deminki yapılan oylamada "evet" oylarınızla gölgelediğinizi, burada ifade etmek istiyorum.

Bunu, niye söylüyorum; tekrar, tarih bunun tanığı olsun diye. Sizler, banka batıran birilerinin yarın üniversite kurması için başka yolları da açtınız... Daha değişik yolsuzluklar için de, bunlar, emsal teşkil edebilir; çünkü, Türkiye'de çok enteresan bir mantık da geliştirildi... Ben, bütün özel üniversiteleri bu şekilde suçlamak istemiyorum, mutlaka, Türkiye'de yüzlerce özel üniversite kurulmalıdır. Hatta, bunlar, Sayın Korkutata'nın az önce söylediği gibi, Anadolu'ya yayılmalı; yani, Türkiye'nin belli illerine değil... Nedense, özel üniversiteler, Ankara, İzmir, İstanbul... Daha Anadolu'nun diğer bölgelerine sıçrayamadı, yavaş yavaş dağılacak umarız

Demin de söyledim, Çeşme'de 5 milyon metrekare SİT alanı istendi ve SİT alanı olduğuna dair mahkeme kararını da, Sayın Ahat Andican, daha önce, Komisyonda takdim ettiler; ama, ne yapıldı, bilmiyorum...

Şimdi, ben, hükümetten, hem İzmirlilerin tereddüdünü hem de aziz milletimizin bu konudaki tereddüdünü gidermek için "biz, kesinlikle, Yaşar Üniversitesine, Selçuk'ta belirlenen -burada, ha-ritada gösterilen- 5 milyon metrekarelik alanı vermeyeceğiz" diye, yani "bu yer onlara verilmeyecek" diye bir açıklama yapmalarını, doğrusu, beklerim. Aksi takdirde, bu yerin de, bu üniversiteye peşkeş çekileceği endişemi, bütün bu olumsuzlukların ardından, üstüne üstlük tabiriyle, böyle bir imkânın, böyle bir rantın, böyle bir üniversiteye takdim edilmiş olmasının, Meclisin mehabeti açısından doğru olmadığını, ifade ediyorum.

Keşke, üniversitelerde yaşanan bugünkü olumsuzlukları, Türkiye'de yaşanan olumsuzlukları giderebilecek birkısım bölümler de açabilmiş olsalar. Yani, demin hemen aklıma geldi; mesela, Türkiye'nin şu anda IMF'yle ilgili sorunları var, Dünya Bankasıyla ilgili sorunları var; bu üniversiteler, mademki, daha ziyade ticaret odalarımızın kurmakta olduğu üniversitelerdir, artık, Avrupa'yla ilişkilerle alakalı üniversitelerin veya fakültelerin kurulmasında yarar vardır. Acaba, burada... Yani, ben, hep temenni ediyorum, yukarıda, komisyonda da espriyle söyledim; keşke bugünkü Başbakanımız, keşke bugünkü bakanlarımız Amerika'dan ekonomi bakanı ithal edeceğine, bu üniversiteler daha önce açılsaydı da, şu ekonomiyle alakalı bölümlerden mezun devlet yöneticileri çıkmış olsaydı; yani, belki, enflasyonu biraz daha düşürürdü. O bakımdan, mesela, bir IMF'yle ilişkiler fakültesi, enflasyon canavarını yok etme fakültesi, insan hakları fakültesi, demokrasi ve insan hakları fakültesi, laiklik ve irticaı tanıtma fakültesi gibi fakülteler, acaba, bu üniversiteler içerisinde kurulabilir mi? Niçin bunu söylüyorum; değerli arkadaşlar, bakınız, az önce, bir öğrenciden bir faks, mektup geldi.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hep sana mı gönderiyorlar?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ee, size göndermezler kardeşim; bütün umutları kesildi sizden. Sayın Çalık, elbette sana göndermeyecek... (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim.

Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Yani, sana niye göndersin?.. İsterseniz, tarihini de göstereyim şuradan.

ARSLAN AYDAR (Kars) - Faksa benzemiyor.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Fotokopisini çektik.

Değerli arkadaşlar, bakın, öğrencinin ismini vermiyorum; Fatih Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulunda okuyan bir kızımız ve bu öğrenci, 6 Ekim 2000 tarihinde YÖK Denetleme Kurulu üyeleri Prof. Zafer Gören, Prof. Dr. Ahmet Çakır ve Prof. Dr. Saim Erdem'in kendisine sorduğu soruları anlatıyor, feryatla... Diyor ki: "Bizi içeriye tek tek alıyorlar. Bizden, önce, ayağa kalkmamızı isteyip, doğruyu söyleyeceğimize dair şerefimiz ve namusumuz üzerine yemin etmemizi istiyorlar; titrek sesle, korku içerisinde yemin ediyoruz." Bir kız öğrenci bunu söyleyen. "Ardından, peş peşe sorulara geçiliyor: 'Üniversitede türbanlı öğrenci var mı?' 'Hayır.' 'Yalan söyleme; bak, yemin ettin!..' Türbanlı öğrenciler içeriye alınmıyor, hocalar kesinlikle onları derse sokmuyor" diyor.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, toparlar mısınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bütünüyle beraber bir feryatname... Ve bu öğrenci "en ağır işkencelere maruz kaldık; peruk takanından, öğretmenlerin, hocaların, idarecilerin, hatta, okul aile birliğinin kendileriyle ilgilenip burs verip vermediğine kadar... Hatta, dahası var; ailen Türk ve Müslüman mı?.."

Arkadaşlar, bu hocalar ya Anayasayı bilmiyorlar ya hukuk tanımıyorlar. Şu Anayasanın 10 uncu maddesine göre, böyle bir profesörün, önce, profesörlükten ve YÖK'ten istifa etmesi lazım; gerçekten bu soruların sahibiyseler... İşte, iddia burada. Deniliyor ki: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırıma tabi tutulamaz."

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bu hoca, hangi yetkiyle "hangi dindensin, Türk müsün" diye sorabiliyor değerli arkadaşlar?

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum...

Anayasayı okumanıza gerek yok; sayın milletvekillerinin tümü ezbere biliyor bunu.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hayır, hadiseyi bilmiyorlar. Anayasayı biliyorlar da, uygulayan yok.

BAŞKAN - Hayır, Anayasayı okumayın.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bizim meselemiz bilmemekten değil, uygulamamaktan... Hukuk devleti olup olmadığımızı, artık, çocuklarımız sorguluyor.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim; sağ olun efendim.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, izninizle, Sayın Uzunkaya'nın yaptığı konuşmayla ilgili çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz... Anavatan Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi konuşacak, zatıâlinize sonra söz vereceğim.

Buyurun Sayın Çelebi.

ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben de kısa bir açıklama yapacağım.

Anayasa Mahkemesinin yeni kararına göre, hiç kimseye arazi tahsis edilmiyor. Bu üniversiteler, vakıf üniversiteleri, kendi imkânlarıyla bu üniversiteyi oluşturuyorlar ve o yörenin insanları bir araya gelerek, Türkiye'ye hizmet ediyor.

Türkiye'nin bir toprak bütünlüğü var ve bunu tartışmamızın, ülkenin bütünlüğünü tartışmamızın bir anlamı yok; bence, yararı da yok. Bu, bir birikimi olan, bu birikimi Türkiye'nin hizmetine sunmak isteyen iki vakfın yararlı bir çalışması.

O anlamda, bu açıklamayı yapma ihtiyacını duyuyorum ve ben, bu vakıf yöneticilerine de teşekkür ediyorum.

Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelebi.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, İzmir Milletvekilimiz Sayın Çelebi'nin de açıkladığı gibi, arazi tahsisleri Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiştir ve şu anda, herhangi bir tahsis yapılması söz konusu değildir. Ayrıca, Sayın Uzunkaya'nın sözünü ettiği arazinin SİT alanı olmadığına dair, Alaçatı Belediye Başkanlığının bir yazısı burada bulunmaktadır. Ben, Sayın Uzunkaya'ya bu yazıyı da takdim edeceğim.

BAŞKAN - Sayın Bakan teşekkür ederim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakan, mahkeme kararı var.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, mesele anlaşılmıştır.

Gruplar adına, başka söz isteyen?.. Yok.

Ek madde 53'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

1. - Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Murat Sökmenoğlu'nun, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisini hedef alan sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması (Devam)

BAŞKAN - 54 üncü maddeyi okutmadan evvel, biraz evvel, başta Sayın Hatiboğlu olmak üzere, diğer gruplardan, Türkiye İşveren Sendikası Başkanının konuşmasıyla ilgili cevap geldi; ama, ben, müsaade ederseniz, zabıtlara da geçsin, okuyacağım.

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Refik Baydur yaptığı basın toplantısı sırasında milletvekili sayısına ilişkin sözlerinin basına yanlış aksettiğini ifade edi-yor ve şöyle bir ifade de kullanıyor: "Bugün yaptığım basın toplantısında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin oturumlarında genelde 400 civarında milletvekili çalıştığına değinerek, geçmişteki milletvekili sayısı da dikkate alındığında, bugünkü 550 üye tamsayısının fazla olduğunu söyleyebileceğini ifade etmiştim. Bunun dışında, ne Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne de sayın üyelerinin vazgeçilmezliğine ve demokratik rejimin üstünlüğüne gölge düşürecek, ima yoluyla dahi, hiçbir beyanda bulunmadım. Esasen, gerek şahsım gerek Konfederasyonumuz, öteden beri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını ve demokrasi içindeki önemini titizlikle savunarak, bunun aksine görüşlere şiddetle karşı olmuştur" diyor.

Ben de, size bunu arz ederken, yalnız, 550 mi 400 mü olsun, bu salonda 400 kişi mi kalması gerekir; müsaade etsinler de biz bilelim. Tekrar ediyorum, herkes kendi işine baksın.

Teşekkür ederim efendim. (Alkışlar)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, canlı yayında, aynen şunu söyledi: "Lüzumsuz 550 milletvekili" dedi. Canlı yayında ben duydum. Kınıyorum onu. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerinin hassasiyetle durduğu bu konu, böylece açıklığa kavuşmuştur.

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) - Kendini anlatmaya çalışıyordu orada!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum; mesele hallolmuştur.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, ek madde 54'ü okutuyorum:

İzmir Ekonomi Üniversitesi

EK MADDE 54. - İzmir'de İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı tarafından 2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tâbi olmak üzere, kamu tüzelkişiliğine sahip İzmir Ekonomi Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Fen-Edebiyat Fakültesi,

b) İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi,

c) İletişim Fakültesi,

d) Yabancı Diller Yüksekokulu,

e) Turizm İşletmeciliği Yüksekokulu,

f) Banka ve Sigortacılık Yüksekokulu,

g) Moda ve Desinatörlük Yüksekokulu,

h) Meslek Yüksekokulu,

i) Sosyal Bilimler Enstitüsü,

j) Fen Bilimleri Enstitüsünden

Oluşur."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, az önce arz ettim; biz, bu ticaret odalarımızın, üniversite kurma konusundaki çalışmalarının emsalinin çoğalmasını diliyoruz; ama, sayın eski bakanımız eğer lütfeder bakarlarsa, bize komisyonda takdim edilen de talepnamedir. Doğrudur; belki, yukarıda Plan ve Bütçe Komisyonunda bu arsa tahsisinden vazgeçilmiş olabilir; ama, bakın, aynen şu tabir kullanılıyor -ben, tabiri, sadece kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum- deniliyor ki: "İzmir Çeşme'deki Alaçatı denilen mevkide yerin tahsisine kadar, biz, kendi kampusümüzde, yani, şu anda mevcut olan yerde eğiti-mimizi devam ettireceğiz. Üniversite, İzmir-Çeşme-Alaçatı mevkiinde bulunan arazi üzerinde kurulacaktır." Bakın, bu, kanunlaşmamış; henüz, Parlamentoda görüşülmemişti; komisyonda da görüşülmemişti. Bu metin, bize, komisyona geldiği gün takdim edildi; yani, sanki, bu yer verilmiş... Yani, evlat hazırlanmış, giyinmiş, kuşanmış, babaya diyor ki:"Baba, düğüne gideyim mi?" Niye soruyorsun bana, sen git... İlgili mütevelli heyetimiz, bu kadar kesenkes diyor ki: "Alaçatı mevkiinde bulanan arazi üzerinde kurulacaktır. Söz konusu arazi, Hazinenin uygun gördüğü şekilde üniversite tüzelkişiliğine tahsis edilecektir." "Edilmesini istiyoruz" demiyor; ben, okuduğumu anlayan birisiyim. Bundan ne anlıyorsunuz? Böyle bir yeri talep etmiyor; âdeta hükümete talimat veriyor. Eğer, Plan ve Bütçe Komisyonu, bunu, gerçekten reddettiyse veya olması gereken yapıldıysa, biz, elbette ki, buna müteşekkir oluruz; ancak -tekrar ediyorum- biz diyoruz ki: Gerçekten, bu tür üniversitelerin kurulması gereken yer Anadolu'dur. Vakfın amacı bellidir; vakıf, hayır amacıyla kurulur. Açık söylüyorum; burada bir endişe...

Bakın, vakıf üniversitelerinde okuyan çocuklarımızın hemen hemen tamamına yakını, beş binlerle, on binlerle ifade edilen dolar karşılığı okumaktadır ve fevkalade yüksek miktarlarda para ödenmektedir. Bu konuyu da kayıtlara girsin diye söylüyorum. Vakıf üniversitelerinin öğrencilerden alabileceği azamî paranın da, burada, kanunla belirlenmesinde yarar var. Bir maliyet gözetilmeli, kâr gözetilmemeli; ama, 3 000 dolara, 5 000 dolara, 6 000 dolara, yıllığına öğrenci okutan vakıf üniversiteleri var. Kaldı ki, onların, bedava, bilâücret okutması gereken limiti de birçoğunun okutmadığı konusunda da birkısım şaibeler vardır, dedikodular vardır.

Bütün bunlara rağmen, vakıf üniversitelerinin teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum; Anadolu'ya yayılmasının gerektiğine inanıyorum; ama, bu üniversitelerin rant amaçlı olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ankara'nın etrafında, bakın, vakıf üniversitelerinin alanları, kampusları, triplekslerin, dublekslerin en pahalı satıldığı yerlerdir; işyerlerinin en kıymetli olduğu yerlerdir. Ankara'da, beş yıldızlı sayılı otellere bakın, üniversitelerin arazisi içinde görebilirsiniz. Artık, üniversiteleri, birer meta aracı olmaktan çıkarmak, birer hizmet aracı haline getirmek lazım. Kimileri bunu kazanç için, kimileri bir ideoloji dayatma için kuruyorlarsa, yanlış yaparlar; ama, devlet zaten üniversite mantığı içerisinde.. Bir ideolojik dayatma...

Bakın, sabahtan beri bir şeyi burada konuşuyoruz: Efendim, üniversiteler... Bakın, ben ilahiyatçı bir arkadaşınızım, yıllarca Diyanette çalıştım, ilahiyat fakültelerinin çoğunun mezunları Diyanette hizmet ediyor. 3 500 öğretmen alınacağı ilan edildi, içinde tek bir tane ilahiyatçı yok; çünkü, ilahiyatçı öğretmen almıyorsunuz. Milletvekilli lojmanlarındaki Başkent İlköğretim Okulunda ilahiyatçı öğretmen olmadığı halde -Türkiye'nin her tarafında aynı sıkıntı var- bu öğretmeni dahi ilan etmedi bu Millî Eğitim Bakanı, bu hükümet; maalesef, bu hükümet diyorum; çünkü, vebaline ortaksınız. Dolayısıyla, zaten ilahiyatçı almıyorsunuz, bunlar gidebilirse Diyanete gidecek. Yani, Diyanetteki bir vaize hanım başını açıp da mı vaaz verecek; bir Kuran kursu öğretmeni başını açıp da mı Kuran dersi verecek? Hal böyle olmayacağına, Diyanette bunlar başı kapalı çalışacağına göre, nedir zorunuz, gayretiniz de veya bu YÖK'ün gayreti de ilahiyattaki çocuklarımıza "ille de başınızı açacaksınız..." diyerek yetmişyedi gündür dünyayı zehir ettiniz bu çocuklara. Sıkılmadan -oradaki bir kısım idareciler- teftişe takdim ediyorlar "işte size Marmara İlahiyat arz olunur" diyor, asker usulü selam veriyor bir dekanımız.

Değerli arkadaşlar, orası ilahiyat fakültesidir. Birilerinin teftişine arz edilmek!.. İçerisinde tek bir öğrenci bulunmayan bir ilahiyat fakültesini teftişe açmak, ancak bugünkü mantığa uygun bir dekana yakışır. "Bu ilahiyat fakültesinin 2 600 öğrencisi nerede" diye sormadılar mı?!

Efendim, deniyor ki: "İlahiyat fakültelerinde, üniversitelerde başı kapalı öğrenci olmasın."

Değerli arkadaşlar, bakın, bugünkü Sayın Başbakanın, bir zamanlar, bir Zaman Gazetesindeki bir beyanatından bir bölümü okuyarak sözlerimi bitirmek istiyorum. Orada diyor ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, ikmal ediyorum, müsamahanıza sığınarak bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, Sayın Başbakanın beyanatını niye okuyorsunuz?

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bir açıklamasını...

Müsaade buyurun...

BAŞKAN - Yani, lüzum yok; maddeyle ilgili konuşursunuz. Teşekkür edin minnettar kalacağım.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Zaman Gazetesinin 2.9.1989 tarihinde...

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, bugün herkes yaptı; gazetelerin isimlerini vererek reklam yapıyorsunuz. Buyurun, Başbakan ne söylediyse siz söyleyin.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hayır; belki kaynak güvensizdir diye...

BAŞKAN - Ziyanı yok efendim; siz söylersiniz, milletvekilinin güveni fazla.

Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başbakanın o günkü beyanatı: "Benim düşünceme göre ve dünyadaki uygulamalara göre, ilköğretimde kılık kıyafet belirlemesi mümkündür; ancak, yükseköğretim çağına gelmiş kimselere, gençlere, ahlak kuralları dışında kıyafet mecburiyeti veya sınırlama getirilemez; isteyen örter isteyen örtmez." Devam ediyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Müsaade buyurun efendim.

BAŞKAN - Müsaade etmiyorum efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bir cümle... Esas önemli cümle...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başbakanın konuşması devam ediyor "Bazı kimseler diyorlar ki: 'Biz, başörtüsüne karşı değiliz; ama, ideolojik nedenle başların örtülmesine karşıyız.' Ben de bu görüşe katılmıyorum. Demokrasi varsa, ideolojik nedenlerle bile söz konusu olsa, başlar örtülebilir." Kim diyor; 89'un Sayın Ecevit'i. Bugünkü Ecevit ne söylüyor; onu da siz söyleyin.

BAŞKAN - Onu öbür madde üzerinde söz aldığınızda anlatırsınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Saygılar sunuyorum Yüce Heyetinize. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 607 sıra sayılı tasarının ek 54 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kurulmuş ve kurulmakta olan üniversitelerde öğretim elemanı sıkıntısı çekilmektedir. Arkadaşlarımız, uzun bir zamandan beri dile getirdikleri hususlardan en mühim olanını herhalde burada ihmal ettiler; öğretim elemanlarının ücretlerinin düşük olması nedeniyle, bırakın kurulacak üniversitelere öğretim üyesi bulmak, kurulmuş olan üniversitelerde öğretim elemanı sıkıntısı çekilmektedir.

Kendi ilim olan Aksaray'da, daha önce, milletvekilleri olarak, bir üniversite kurulması için kanun teklifi vermiştik. Bu vesileyle, ben de kendi ilimin üniversite sorununu bir nebze de olsa dile getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Aksaray İlinde, bilindiği üzere, 5 000 dekar alan üzerinde bir üniversite kampusu, altyapısıyla birlikte hazır hale getirilmiştir. İlimize 5 yüksekokul ve 4 fakülte bulunmaktadır. Bu fakülte ve yüksekokullar Niğde Üniversitesine bağlı olarak eğitim ve öğretime devam etmektedir. Niğde Üniversitesi Kuruluş Kanununda kampus alanı olarak hem Niğde hem de Aksaray İli gösterilmiştir. Bu, sadece Niğde Üniversitesinin Kuruluş Kanununda mevcuttur.

Kampus alanı hazır olan Aksaray İlinde üniversite kurulması için bir ek madde ihdasıyla ilgili önerge vermiş bulunmaktayım. Bu husustaki teklif de basılı gündemde beklemektedir.

Görüşülmekte olan kurulacak üniversiteler kanunu tasarısına, Niğde Üniversitesinde halen altyapısı olan, 4 fakültesi, 5 yüksekokulu -bu 5 yüksekokulun 2'si dört yıllıktır- bulunan Aksaray İlinde de bir üniversite kurulması istikametinde bir ek 55 inci madde ilavesi hususundaki önerge biraz sonra ıttılaınıza sunulacak. Bu önergenin kabulü halinde...

BAŞKAN - Efendim, affedersiniz, maddeye gelin. Önergeyi henüz vermemişsiniz. Olmayan, hayalî, sanal önerge üzerinde konuşmayın.

MURAT AKIN (Devamla) - Maddeye geliyorum.

... 50 000 nüfuslu Aksaray İlini sevindirmiş olacaksınız.

Değerli milletvekilleri, önergem üzerinde konuşmuyorum. Aslında, üniversite öğretim üyelerinin maddî durumlarını dile getirmek istiyorum.

Bakınız, şubat ayı itibariyle bütçe kesinhesapları çıktı: 12 katrilyon 681 trilyon 565 milyar kümülatif olarak -ocak-şubat dahil- tahakkuk var; 7 katrilyon 292 milyar 477 milyon tahsilat var; tahakkukun yarısı tahsil edilmiş. Bu tahsilatın büyük bir kısmı, faiz ödemeleri için. 

Şimdi, kurulmuş ve kurulacak üniversitelerde öğretim elemanları -uzman arkadaşlarımız dahil- hiç denilecek bir maaş almaktadırlar.

Sayın Başkan, bunu dile getirmek için biraz zaman kazanmamız niye rahatsız etti?

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hiç rahatsız olmadım; üstelik de, 1 dakikanız var, zaman kazanmanıza lüzum yok, siz sürenizi kullanmadınız... Aşkolsun yani...

Niye bu kadar alıngansınız?.. Daha 1 dakikanız var, sözünüzü kesmedim, size bir şey söylemedim...

MURAT AKIN (Aksaray) - Baktım, rahatsız oluyorsunuz da...

BAŞKAN - Hiç efendim... Ne münasebet!.. Nasıl gördünüz arkadan, rahatsız olduğumu. Ücretlerle ilgili meselede rahatsız olmak için vicdansız olmak lazım. Rica ederim efendim... İstirham ederim... (MHP sıralarından alkışlar)

MURAT AKIN (Aksaray) - Sesiniz...

BAŞKAN - Yok, hiç... Allah için, bu konular üzerinde siyaset yapmayın.

Efendim, ek 54 üncü madde görüşmeleri bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çerçeve 5 inci maddeyi, kabul edilen ek 52, 53 ve 54 üncü maddelerle beraber oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Yeni bir madde ilavesine ilişkin, Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve arkadaşlarının, vakıf üniversitelerinin, ancak, üniversite olmayan illere kurulması, Aksaray Milletvekili Murat Akın ve arkadaşlarının Aksaray'da bir üniversite kurulmasına, Burdur Milletvekili Mustafa Örs ve arkadaşlarının Burdur Mehmet Âkif üniversitesi adıyla bir üniversite kurulması hakkında önergeleri vardır; ancak, malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklifin Komisyon metninde bulunmayan, ancak, tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan ve yeni bir madde ilavesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının hükmüdür.

Bu nedenle, komisyona soracağım; komisyon, önergeye, salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - 21 milletvekili olmayıp, çoğunluğu olmadığı için önergeleri işlemden kaldırıyorum efendim; böylece zabıtlara da geçti.

6 ncı maddeyi okutuyorum :

MADDE 6. - 12.9.2000 tarihli ve 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2, 4 ve 5 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun.(FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 6 ncı maddesiyle ilgili Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin çözüm bekleyen temel problemlerinden biri, hatta, en önemlisi, hiç şüphesiz, eğitim problemimizdir.Hatta, eğitim problemi, bütün problemlerimizin anasıdır diyebiliriz. Milletin temel ve genel problemlerini tek tek ele aldığımızda, her birisinin çözümünün eğitimden geçtiğini görürüz.

İmparatorluktan cumhuriyete geçerken iyi bir koordinasyonla bilgi ve kültür birikimimizi yeni nesillere taşıyamayışımız, asırlardan beri gelen medrese geleneğimizi ve tecrübelerimizi reorganize ederek üniversiteye intikal ettiremeyişimiz, bir kopukluk ve eğitim boşluğu meydana getirmiştir. 50 yıla yakın zamandan beri ülkemizde okuma-yazma seferberliği yürütülmüş; ama, maalesef, arzulanan sonuç alınamamıştır. Polis ve jandarma takibinde insanlar okullara götürülmüş, buna rağmen okuma-yazma oranı arzu edilen seviyeye ulaşamamıştır.

Ne gariptir ki, bugün üniversitelerimizde okumak için maddî ve manevî fedakârlıklara katlanarak üniversite kapılarına getirdiğimiz yavrularımızı, yine, polis ve jandarma müdahalesiyle üniversitelerden kovmaya çalışıyoruz, fakültelerden kovmaya çalışıyoruz. Bu çarpıklık, gayri millî eğitim programlarını okullarımızda ve üniversitelerimizde zorla uygulama gayreti, her yıl değiştirilen eğitim programları, ülkemiz insanının eğitimde kobay olarak kullanılması, sınama-yanılma yoluyla eğitimimizi programlamamız, farklı kültürlerde nesillerin yetişmesine sebep olmuş, nesiller böylelikle dejenere olmuştur.

Devlet üniversite açmış, aydın insan yetiştirmeyi hedeflemiş; ama, ne yazık ki, üniversitelerimizi anarşinin, terörün odağı olmaktan kurtaramamışız. Üniversitelerin, okumuş cahil insanların yetiştiği, anarşinin ve bölücülüğün planlandığı ve uygulandığı yer olması, maalesef, engellenememiştir. Üniversitelerimizde tek şablondan çıkmış insan yetiştirme hedeflenmiştir, o şablona uymayanlar cezalandırılmıştır.

Üniversiteler, hiçbir bilimsel araştırma yapılmadan, Batı'daki uygar devletlerin üniversite yönetim tecrübelerinden istifade edilmeden, millî bünyemiz gözönünde bulundurulmadan, baskıcı, çağdışı, gerici bir modelle yönetilmeye kalkılmaktadır.

Bu sebeple, YÖK, herkesin tartıştığı bir ucube haline gelmiştir. Bu teşkilattan öğretim üyeleri şikâyetçidir, öğrenciler şikâyetçidir, devlet şikâyetçidir, millet şikâyetçidir. YÖK, üniversite yönetimindeki özerkliği, bilim özerkliği olarak anlayıp uygulayacağına, lâyüsel, astığı astık, kestiği kestik bir anlayışla uygulamaktadır, üniversiteleri bu üslupla yönetmeye çalışmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, İngilizler, ülkelerinin gelişmişlik seviyesini ekonomilerine göre değerlendirmiyorlar; o ülkede basılan ilmî kitaplar ve dergilerin satış miktarlarına, üniversitelerdeki bilimsel, akademik araştırmaların sayılarına göre tasnif ediyorlar.

Şunu kesin olarak biliniz ki, parlamentosu üniversitelerinin bilimsel projeleriyle beslenmeyen bir ülkenin problemlerini çözmek mümkün değildir. İç ve dış problemlerimize bakınız; hangisinin çözümünde üniversiteler yanımızdadır?!. Ermeni yasa tasarısı Avrupa Parlamentosundan şakır şakır geçiyor. Kaç tane araştırma yaptı üniversitelerimiz?!. Bugün, Batı'da, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili 26 000 kitap yazılmıştır. Bizim ülkemizde ise, araştırmacılar, kendimizi savunacak sadece 35 tane kitabın varlığından bahsediyorlar.

Arşivlerimizdeki itirazı mümkün olmayan belgeleri dünya kamuoyuna kim taşıyacak?.. Laboratuarlarımızda yeni icatların yapıldığı, dünya şaheseri tiyatro, sinema eserlerinin yazıldığı, sergilendiği, bütün dünyada ismi duyulmuş şair, edip, romancı ve hikâyecilerin yetiştirildiği üniversitelerimiz nerede? Bu çalışmalar teşvik edileceğine, ideolojik saplantılara kurban ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çiçek, toparlar mısınız...

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bazı üniversitelerimizde, insanların kafalarının içiyle meşgul olunacağına, başörtüsüyle, etekle, pantolonla, şapkayla, sakalla, bıyıkla, vesaireyle uğraşıyoruz. Çağdışı, gayri insanî, zulme dayalı dayatmalarla öğretim üyelerinin görevlerine son veriliyor, öğrenciler hor görülüyor, okuldan atılıyor.

Eğitimin vakıflar aracılığıyla yapılıp, geliştirilmesini uygun buluyoruz. Özel üniversiteler açılmalı, eğitim kalitesi düşürülmeden, sayıları süratle çoğaltılmalıdır. Üniversite eğitimi Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar yayılmalıdır. Bir taraftan, üniversite açmaya çalışırken, öbür taraftan, sudan bahanelerle üniversiteler kapatılmamalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizdeki sanayileşme, çarpık yapılaşma eğitimde de sürmektedir. Üniversiteler, sanayileşme gibi, batıda, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgesinde âdeta yoğunlaşmıştır. Son zamanlarda, orta Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, Karadeniz Bölgesinde üniversiteler açılmaya başlamışsa da, yeterli değildir.

Bugün bir yığın üniversite açmak adına...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çiçek, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Çiçek, lütfen efendim...

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri...

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Yeniden mi başlayacaksın!..

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Yeniden başlamayacağım efendim...

Devedikeni ektiğimiz tarlalarda gül fidanı yetiştirmeyi beklemeyelim. Yetiştirdiğimiz nesiller bizim eserimizdir. Bu eserin karşısına geçelim; övünebilirsek, bu nesille övünelim.

Sözlerimi şu cümlelerle bitirmek istiyorum. "Benim düşündüğüm gibi düşünmüyorsan profesör olamazsın, bütün unvanlarını yok sayıyorum, benim düşündüğüm gibi yapmıyorsan, öğrencimiz de olamazsın" diyen anlayış terk edilmelidir. Ülke insanımızın, yavrularımızın eğitimi için okul, üniversite açan herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Bize bir harf öğretenlere ebedî köle olmanın fazilet olduğuna inanıyoruz. Bizi ve ülkemiz insanını cehaletten, karanlıktan, ilmin aydınlığına taşıyan şehitlerin seviyesinde Allah'tan mükâfat alan saygıdeğer öğretmenlerimizi ve öğretim üyelerimizi saygıyla selamlıyor, yeni nesillerin, onların eseri olduğunu yeniden hatırlatıyor, açılan üniversitelerimizin, ilgili vakıflarımıza, milletimize ve bütün insanlığa hizmete vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül'de.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 607 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesi hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

İlgili madde bir düzenleme maddesidir. 4617 sayılı Kanunla kaldırılmış kanun hükmündeki kararnameye ihtiyaç olmadığına ilişkin bir düzenleme maddesidir.

Değerli milletvekilleri, biraz evvel bir önerge vermiştik, hoşgörünüze sığınarak, bununla ilgili kısa bir bilgi arz etmek istiyorum. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi bünyesinde bir hukuk fakültesi açılması noktasında sizlerle çok kısa bir şeyi paylaştıktan sonra konuma geçeceğim.

Üniversite kurulmasının teşvik edildiği günümüzde, adı geçen üniversitemizde altyapı hizmetleri tam olup, her türlü eğitim, öğretim için araç, gereç ve binamız vardır ve bunu sizlerle paylaşıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler, bir toplumun kalkınmasında, yaratıcı insangücünün oluşturulmasında temel fonksiyonu olan kuruluşlardır. Bu kuruluşlar arttıkça, bilim yuvaları genişleyecek, büyüyecek ve cehaletle daha sağlıklı mücadele edilecektir. Bu açıdan bakıldığında, üniversiteler, bir toplumun geleceği, kalkınması, çağdaş uygarlığı yakalaması açısından büyük öneme sahiptir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şüphesiz, üniversitelerin sayısal olarak fazla olmalarının yanında, nitelikli ve başarılı bir eğitim vermeleri ve sürdürmeleri de çok önemlidir. Birer öğrenim kurumu olan üniversitelerin, bu çerçevede desteklenmeleri ve maddî olarak daha da güçlü hale getirilmeleri gereği açıktır ve önemlidir; çünkü, üniversiteler geliştikçe toplum da gelişecek ve kalkınmanın dinamiğini oluşturan insan unsuru daha da kaliteli hale gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce ifade ettiğim gibi, üniversitelerin ülkenin tüm bölgelerine yayılması ve gittikleri bölgenin sosyal yaşamına ve ekonomik durumuna katkıda bulunmaları da büyük önem arz etmektedir; çünkü, üniversite yenilik demektir, üniversite çağdaşlık demektir, kültür zenginliği demektir; ama, bunların olabilmesi açısından, üniversitelerin nitelikli personel kazanmaları ve yeterli araç gereçle donatılmaları gerekmektedir. Bugün, şöyle bir baktığımızda, Anadolu'daki üniversitelerimizin ciddî sorunlarla boğuştuklarını görmekteyiz. Özellikle, maddî kaynak sıkıntısı yanında, nitelikli eleman istihdam etme açısından da ciddî sorunlar yaşamaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şöyle bir hafızalarımızı yoklayalım. Bundan bir sene önce Türkiye'deki bütün üniversitelerin rektörleri Sayın Başbakanımızı ziyaret ederek, yaşadıkları maddî sorunlarını Sayın Başbakana anlatmış ve yardım istemişlerdi. Hatta Sayın Başbakan, bu konuda, kendilerine önemli değişiklikler yapılacağını, üniversite öğretim elemanlarının sorunlarının çözüleceğini ifade etmiş idi; ama, bakın bu olayın üzerinden aylar geçti, hatta bu konuda bir de kanun hükmünde kararname çıkartıldı, yine de bir değişiklik olmadı. Bir siyasî parti liderinin, en azından verdiği sözü tutması gerekmez mi? Sayın Ecevit, maalesef bu konuda havlu atmış, günlük olayların ezilmişliği karşısında hiçbir şey yapamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf üniversitelerinin de üniversiteler arasında ciddî ve giderek saygın bir konuma geldiklerini biliyoruz. Bu açıdan, ister vakıf olsun ister kamu üniversiteleri olsun desteklenmeli ve özendirilmelidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olacağım.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Çünkü, insana yapılan yatırımın en verimli yatırım olduğunu biliyoruz; ancak, devlet üniversitelerindeki ücret politikası yetersizliğinin devlet üniversitelerinde ciddî bir personel kaybına yol açtığını biliyoruz. Bunun da tehlikeli bir gelişme olduğunun altını çizmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahse konu olan Yaşar Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi Yasa Tasarısıyla, ülkemize binlerce mühendis, binlerce doktor, avukat ve öğretmen yetiştirilecektir.

Ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül.

Efendim, madde üzerinde 1 adet önerge vardır, okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı Yasa Tasarısının 6 ncı maddesinin kaldırılmasını arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Akif Gülle

 

 

Samsun

Amasya

 

 

Mehmet Özsoy

Hüseyin Arı

 

 

Adıyaman

Konya

 

 

Hüseyin Kansu

Mahmut Göksu

 

 

İstanbul

Adıyaman

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahiplerinden Sayın Göksu, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bugün, burada, başta üç vakıf üniversitesi olmak üzere, birtakım üniversitelerimize yeni fakültelerin eklenmesi hususunda müzakerelerde bulunduk. Elbette, okul açmaya, üniversite açmaya hepimiz talibiz. Zira, yapılan planlarda da, 1 milyonu aşkın gencimizin üniversitelerde okuyabilmesi için, yeni üniversitelerin açılması hedefi gösterilmiştir. Bu hedefe, canla başla koyulan İzmir Ticaret Odasını, İstanbul Ticaret Odasını tebrik ediyoruz; üniversitelerinin hayırlı olmasını diliyoruz. Bin bir emek ve nakitle, ayrıca vakit ayırarak bu güzel üniversiteyi açan insanlara iltifat ve ikram etmek gerekir. Dünya yansa bir tutam otu olmayanları çorak tarladan bahçeler oluşturan insanlara benzetirken, açılan üniversiteleri kapatmak gibi sudan birtakım bahanelere de katılmadığımızı beyan ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, açılan üç üniversiteden birisi Yaşar Üniversitesi. Böyle şaibeli bir üniversitenin açılmasına, Komisyonda, muhalefet şerhimizi koymuştuk. Banka batırmış birisinin bir üniversite açmakla gündeme gelmesine, orada komisyon üyesi olarak, burada da parti olarak karşı olduğumuzu beyan ettik. Burada, bu üniversite dışında diğer ikisinin açılmasına taraftar olduğumuzu belirtirken, bu üniversitenin açılmaması noktasında, Meclis olarak, kararın düzeltilmesini istiyoruz; değilse, muhalefet görevimizi yapmak, yine bize düşecektir.

Değerli arkadaşlarım, geçen hafta gündemdışı yapmış olduğum bir konuşmada, Fatih Üniversitesiyle ilgili YÖK'ün almış olduğu kararı kınamıştım. Sayın Bakan da çıktı, burada, YÖK'le ilişkisinin sadece bütçe bakımından Meclise karşı sorumlulukla sınırlı olduğunu söyledi. Oysaki, YÖK Kanununun 6 ncı maddesinde, Millî Eğitim Bakanının, dilediği zaman bu Kurula, Yüksek Öğretim Kuruluna katılıp, başkanlık edeceği ifade edilmektedir. Cumhuriyet hükümetinin bir bakanının, Millî Eğitim Bakanının, bir üniversitenin kapatılmasını onaylarcasına YÖK'ün gerekçesini burada okumasını doğrusu yadırgıyorum.

Değerli arkadaşlar, YÖK, vakıf üniversiteleri arasında çifte standart uygulamaktadır. Dolayısıyla, bakınız, Avrupa'da öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 13, Türkiye'de ortalama 40 kişi; ama, Fatih Üniversitesinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 10; yani, Batı standartlarını bile geçmiş bir üniversitenin kapatılmasına onay veren bir kafayla, Türkiye 21 inci Yüzyılda yerini alamaz; bu bilim çağında, iletişim çağında, bu yarışta geri kalır. Dolayısıyla, bu dayatmacı düşüncelere karşı olmamız lazım.

ANAP'lı bir üye arkadaşımız "sistem tıkandı, Türkiye'nin hızla bir değişime ihtiyacı var" dedi; doğrudur, biz de buna katılıyoruz. İşte, bu değişime, önce, Türkiye'nin ufkunu açacak üniversitelerin başında olan YÖK'le başlamamız lazım. Zira, artık dünyada devletçiliğin bittiği bir dönemde, YÖK'ün, tekrar üniversitelerin devletleştirilmesinin hiçbir mantığı da yoktur.

Değerli arkadaşlarım, burada, bir şeyin daha altını çizip sözlerimi bitirmek istiyorum. TİSK Başkanının Meclisin itibarını zedeler mahiyette vermiş olduğu demece, Sayın Başkanımız ve milletvekilleri tepkisini koydu. Bu zatın ismini, önce, 54 üncü hükümet döneminde kamuoyu tanıdı; beşli çete olarak çıktılar bunlar. O zamanki iktidar mensubu partilere olmadık şeyler söylediler; ama, ne var ki, o günkü muhalefet, onların siyaseti eleştiren, Parlamentoyu dışlayan bu tutumlarına karşı gerekli tavrı göstermedi. Bundan dolayı ben diyorum ki, artık, bundan böyle, siyasetçiler olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak, nereden gelirse gelsin, siyaseti dışlayan, Parlamentonun itibarını zedeleyen her türlü eylem ve söyleme elbirliğiyle karşı olmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Peki efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Buradan hareketle şuraya gelmek istiyorum. Açılan üniversiteler ve bugüne kadar açılmış olan vakıf üniversiteleri, YÖK'ün, Fatih Üniversitesi hakkında almış olduğu karara karşı elbirliğiyle karşı koymazlarsa, bugün Fatih Üniversitesine, yarın da onlara gelecektir. Dolayısıyla, YÖK'ün bu dayatmasına, sudan sebeplerle okulu kapatma bahanesine bütün vakıf üniversitelerinin karşı koymasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu.

Efendim, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Oylamaya geçmiştim efendim.

"Kabul edenler... Kabul etmeyenler..." dedim...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır Başkan, oylamaya geçmediniz.

BAŞKAN - Efendim, dedim, oylamaya geçtik.

Önerge kabul edilmemiştir efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan müsaade buyurur musunuz?

BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ben bir kanaatimi söylüyorum. Dünden beri Yaşar Üniversitesiyle alakalı, yukarıda da itirazım var, burada da; hükümet, kasıtlı olarak aynı yasanın içerisine paketledi getirdi.

Ben, vicdanen, kamu vicdanında da bu üniversitenin bunlardan ayrı mütalaa edilmesi gerektiğini düşünüyorum, yukarıda da söyledim. Hükümet, bir uyanıklıkla -tabir yerinde ise- hepsini beraber bir paket içinde getirdi. Yaşar Üniversitesine karşıyız, karşı olmak tavrımızı hukukî imkânlarımızla ortaya koyuyoruz. Bu da benim en tabiî yoklama talebi hakkımdır.

BAŞKAN - Oylamaya geçmiştim efendim. Çok affedersiniz, hata benimdir efendim.

Maddeyi oylarken istersiniz efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Yoklama talebi hakkımı...

Hayır, siz önergeyi oyladınız...

BAŞKAN - Efendim, önergeyi oylamıştım Sayın Uzunkaya, niye kavga ediyorsunuz benimle? İstirham ederim...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Pekâlâ, öbür maddede istiyorum o zaman. İnşallah unutmazsınız.

BAŞKAN - Rica ederim yani... Müsamahamı da biliyorsunuz istirham ederim. Muhalefet şeyini de biliyorsunuz...

Şimdi, maddeyi oylayacağım.

Karar yetersayısı mı istiyorsunuz efendim?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum efendim.

BAŞKAN - Efendim, 6 ncı maddeyi oylarınıza sunacağım.

Sayın Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkanım, bakın, ben tekrar ediyorum, üniversitelerin hepsinin açılmasına sonuna kadar taraftarım; ama, şu üniversiteye -şahsen hiçbir şey demiyorum- bir şaibe düşmüştür. Biz buradan böyle bir vizeyi verirsek, yarın maşeri vicdanda sorumlu olacağıma inandığım için, hem kişisel olarak hem de bana destek veren arkadaşlarımla, burada, hukukî, yasal, anayasal, İçtüzük gereği hakkımı kullanıyorum.

BAŞKAN - Takdir sizindir efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Erteleyebilirsem, mümkün olursa, memnun olurum.

BAŞKAN - Efendim, takdir sizindir...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Aksine çaresi var; hükümet ayırsın diğer yasaları olduğu gibi geçirsin, bütün gücümle...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben de, banka batıran bir kişiye üniversite kurma müsaadesinin verilmesine karşıyım.

Düşüncemi belirtmek için söylüyorum.

BAŞKAN - Anladım efendim...

Yoklama mı istiyorsunuz efendim?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Toplantı yetersayısı istiyoruz.

BAŞKAN - 20 kişi yoklama istiyorsunuz tabiî?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Şu anda karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Efendim, böyle pazarlıkla olur mu... "Yoklama istiyorum" dediniz, 20 kişi ayağa kalkın, yapayım yoklamayı...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Şu anda karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. Arkasından, gerekirse, toplantı yetersayısının aranılmasını da isteriz.

BAŞKAN - Peki efendim, karar yetersayısının aranılması istenmiştir.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunacağım, karar yetersayısı aranmaktadır.

Sayın Uzunkaya, bir centilmenlik anlaşmamız vardı. Bu itirazlarınızı peşinen söyleseydiniz, ben bunu yapmazdım.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu'yla bir anlaşmamız vardı. İtirazlarınızı o zaman yapsaydınız, yapmazdım.

Ben şahsen mahcup oldum, arkadaşlarıma karşı beni mahcup ettiniz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, bakınız... (FP sıralarından "geri al, geri al" sesleri)

BAŞKAN - Bakın, arkadaşlarıma karşı beni mahcup ettiniz.

Lütfen efendim...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ben yokum, çıkıyorum...

BAŞKAN - Sizi dışarıdan çağırıyorlar!

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ben protesto ediyorum, çıkıyorum.

BAŞKAN - Efendim, çok teşekkür ederim.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çok teşekkür ederim efendim, uzlaşma sanatı bu!

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Bu Kanunun 1 ve 2 nci maddeleri 12.9.2000 tarihinde, diğer hükümleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

8 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 8. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, 86 ncı maddeye göre, Sayın Yasin Hatiboğlu aleyhte söz istemişlerdir.

Sayın Hatiboğlu?.. Yoklar.

Lehte Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak; buyurun efendim.

2 dakika süre veriyorum efendim; ona göre, bilesiniz.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - 3 dakika olsun efendim.

BAŞKAN - 3 dakika vermem efendim, 2 dakika, hiç pazarlık yok.

Buyurun efendim.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlarım.

Gerçekten, ülkemize, özellikle eğitim camiamıza büyük yararlar sağlayacağına inandığım bir kanunu kabul etmiş bulunmaktayız. Özellikle 2 nci maddeden dolayı, Yüce Meclisin bütün üyele-rine, Hakkâri Milletvekili olarak, saygılarımı ve teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Türkiye'de, özellikle yükseköğrenim kesiminde büyük rahatlamalar yaratacağına inandığım bu kanunla, hem resmi üniversitelerimize -devlet üniversitelerimize- bağlı yeni fakülteler, enstitüler kurulmakta hem de 3 yeni vakıf üniversitesi kurulmaktadır.

Ayrıca, bundan böyle, Türkiye'de Yüksek Öğretim Kurulunun önerileri doğrultusunda, özellikle uygun gördükleri yerlerde ve Millî Eğitim Bakanlığının önerisiyle birlikte, Bakanlar Kurulunca, üniversitelere bağlı olarak fakülte, enstitü ve yüksekokul kurulması kanuna bağlanıyor. Dolayısıyla, bundan sonra bu konuların daha sağlıklı olacağına inanıyorum.

Ayrıca, Sayın Fethullah Erbaş arkadaşımıza da teşekkür ederiz. Yüksekova'da meslek yüksekokulu kurulması için bir önerge vermişti.  Ancak, halen mevcut, yürürlükteki mevzuata göre de iki yıllık meslek yüksekokulları, üniversite senatosunun teklifi ile YÖK'ün onayıyla kurulabilmektedir. Bu konuda, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sayın Rektörüyle bizler de görüşmüşüzdür. Kendi se-nato teklifleri olarak YÖK'e sunulacak. Yakın zamanda, Yüksekova'da bir meslek yüksekokulu kurulacağını da buradan, hemşerilerime müjdelemek istiyorum.

Böyle bir Kanunu gerçekleştirme konusunda, iktidarıyla muhalefetiyle, bugün, bir birliktelik sağlandığından dolayı da onur duymaktayım.

Bu duygularla, bu Kanunun ülkemize yararlı olmasını diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, size de teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bugün, vaktimiz dolmak üzeredir, bundan sonra başka bir tasarıya geçme imkânımız yoktur; ancak, Parlamentonun tümüne, uzlaşma kültürüne sahip olan muhalefetiyle ve iktidarıyla, teşekkür ediyorum. Bu tavrınızla, bizi hep tenkit edenlere bir cevap vermiş oldunuz. Parlamento Başkanı olarak, hepinize teşekkürlerimi sunuyorum efendim. (Alkışlar) 15 yasa 15 günde çıkar mı çıkmaz mı; uzlaşma kültürü olduğu zaman çıkar. Türk Milleti merak etmesin efendim.

Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 3 Nisan 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.39

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.