DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ CİLT : 58 76 ncı
Birleşim 29 . 3 . 2001 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın, Makedonya'da meydana gelen son
olaylara ilişkin gündemdışı konuşması 2. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, çiftçilerimizin Ziraat
Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına ve gübre
ihtiyaçlarına ilişkin gündemdışı konuşması 3. - İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, esnafın sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, (6/1221, 6/1226, 6/1227,
6/1228) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/339) 2. - Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, (6/1229) esas numa-ralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/340) 3. - Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın'ın, (6/1235) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/341) C) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. - Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Murat Sökmenoğlu'nun, Türkiye
İşveren Sendikaları Konfedarasyonu Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisini
hedef alan sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :
527) 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât,
Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572) 4. - Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları
Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı : 576) 5. - Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri
İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S.
Sayısı : 577) 6. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı :
591) 7. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili
Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar
Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) 8. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması
ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731,
1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607) V. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünün Tokat İlindeki projelerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/3647) 2. - Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen'in, OYAK'ın ticari ilişkilerde
bulunduğu Fransız firmalara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin
Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3701) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te toplandı. Devlet Bakanı Fikret Ünlü, İstanbul'un 2008 olimpiyat oyunları
adaylığına ve yapılmakta olan çalışmalara ilişkin gündemdışı açıklamada
bulundu; DSP İstanbul Milletvekili Bahri Sipahi, MHP Kütahya Milletvekili Seydi
Karakuş, FP İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, ANAP İstanbul Milletvekili İ.
Sühan Özkan, DYP İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu da aynı konuda
grupları adına görüşlerini belirttiler; Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız, çiftçilerin son günlerde
yaşadıkları sorunlara, Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım, Habur Gümrük Kapısında sınır
ticaretinin kısıtlanması nedeniyle akaryakıt taşıyıcılarının ve patates
üreticilerinin karşılaştıkları sorunlara, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar; İstanbul Milletvekili Ahmet Tan'ın, gazetecilikle ilgili son günlerde
ortaya çıkan gelişmelere ve siyaset ile medya arasındaki ilişkilerde dikkat
edilmesi gereken hususlara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Rüştü
Kâzım Yücelen cevap verdi. Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın (6/1150), Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1163), (6/1164), (6/1201), Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın (6/1192), (6/1203), Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu;
sözlü soruların geri verildiği bildirildi. İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 54 arkadaşının, YÖK'ün Fatih
Üniversitesi ile ilgili kararı konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/187) okundu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Polonya ve Singapur, Parlamentolararası Dostluk Grupları Başkanlarının beraberlerinde birer
parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretlerinin uygun görüldüğüne ilişkin
Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Batı Avrupa Birliği Asamblesinin 2 - 3 Mayıs 2001 tarihlerinde Berlin'de
düzenleyeceği "Avrupa Güvenlik Kavramını Yeniden Gözden Geçirme - Yeni
Tehlikeleri Cevaplandırma" konulu uluslararası konferansla ilgili davete
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Millî Savunma Komisyonu Başkanı Manisa
Milletvekili Hasan Gülay'ın icabet etmesine; Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış Ticaret, Araştırma ve Enerji
Komisyonunun 10 - 11 Nisan 2001 tarihlerinde Brüksel'de düzenleyeceği
"Dışticaret, Gelişme ve Demokrasi" konulu seminerle ilgili davete
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonundan üç üyeyle icabet
edilmesine; İspanya Parlamentosunca 16 - 18 Mayıs 2001 tarihlerinde Madrid'de
düzenlenecek "XII. EUREKA Parlamentolararası Konferansı"yla ilgili
davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir parlamenter heyetle icabet
edilmesine; İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan : TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, ertelendi; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının
(1/693) (S. Sayısı: 580) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildiği ve
kanunlaştığı açıklandı. 29 Mart 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.37'de son verildi. Nejat Arseven Başkanvekili
II. – GELEN KÂĞITLAR No. : 110 29.3.2001
PERŞEMBE Tasarılar 1. - Türkiye Cumhuriyeti ile Filipinler Cumhuriyeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/833) (Plan ve Bütçe ve
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.2001) 2. - Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik
Yapan Kyoto ve Mınneapolis Tam Yetkili
Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/834) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.2001) Teklifler 1. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Bir İl
Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/716) (İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2001) 2. - Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen'in; Kurban
Derilerinin Gelirleri Hakkında Kanun Teklifi (2/717) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2001) 3. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın;
14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Ek 35 inci Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/718) (Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
23.3.2001) Tezkereler 1. - Batman Milletvekili Ataullah Hamidi'nin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/793) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 27.3.2001) 2. - Diyarbakır Milletvekili Abdülbaki Erdoğmuş'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/794) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) 3. - İstanbul Milletvekili Bahri Zengin'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/795) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
27.3.2001) Sözlü Soru
Önergeleri 1. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir
İlindeki bazı karayolu projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1328) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 2. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün,
Balıkesir - Bigadiç Devlet Hastanesi ek
bina yapım projesine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1329)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) 3. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir
İlindeki bazı baraj projelerine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1330) (Başkanlığa
geliş tarihi : 27.3.2001) 4. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, memurların
ücretlerinin iyileştirilmesi yönündeki çalışmalara ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1331) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 5. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün,
Balıkesir-Bandırma SSK Hastanesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi. (6/1332) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 6. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün,
Balıkesir SSK Hastanesi ve
Dispanser projelerine ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1333) (Başkanlığa geliş
ta-rihi : 28.3.2001) 7. - Denizli Milletvekili Kemal Aykurt'un, MİT bölge
başkanları için İstanbul'da villa kiralandığı iddiasına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1334) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir
- Bigadiç İlçesindeki bazı okul
inşaatı projelerine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3907) (Başkanlığa geliş tarihi :
27.3.2001) 2. - Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, T.Ş.O.F.
Başkanı tarafından kaydı silindiğini iddia edilen üyelere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3908) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) 3. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Türkiye Tarım
Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürlüğünde bilgisayar ve gübre
alımları ihalesinde yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3909) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) 4. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, SSK
primlerinin artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3910) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) 5. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Dinç Bilgin'e
ait şirketlere kredi verilip verilmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3911) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) 6. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kapatılan
vakıflara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi
(7/3912) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) 7. - Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, T.Ş.O.F.'nun
petrol istasyonu ve tesislerinin tanıtım tabelalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi. (7/3913) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) 8. - Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü öğrencilerine
pedagojik formasyon verilmemesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3914) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) 9. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İspirto
ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun metninde bulunan bir ibareye ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3915) (Başkanlığa geliş tarihi :
28.3.2001) 10. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın,
tüberküloz hastalığına karşı alınan tedbirlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3916) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 11. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın,
Tanıtma Fonu'ndan aktarılan kaynaklara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/3917) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.3.2001) 12. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kamu
çalışanlarının ücretlerinin iyileştirilmesi yönünde yapılan çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3918) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 13. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Bakanlıkça yapılan yönetici seçme sınavına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3919) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 14. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın,
Almanya-Berlin Turizm Fuarında açılan standlara ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3920)
(Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 15. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, silah
ihtiyacını karşılamak için açılan ihalelerle ilgili iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3921) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 16. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın,
Erzincan İlindeki bazı yol yapım projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3922)
(Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 17. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, bir ABD
firmasından işkence aletleri satın alındığı iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3923) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 18. - Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar'ın,
Şanlıurfa, Adıyaman ve Diyarbakır'da meydana gelen sel felaketine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3924) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 19. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, son
beş yıldaki yurtdışı tedavi giderlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3925) (Başkanlığa geliş tarihi :
28.3.2001) 20. - Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın,
Malatya-Hekimhan İlçesi Kocaözü Sağlık Ocağının doktor ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3926) (Başkanlığa geliş tarihi :
28.3.2001) 21. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, fındık
üreticilerinin gübre ihtiyacına ve kredi borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3927) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) 22.- Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, nişasta ve glikoz
üreticileri ile şeker üreten fabrikaların üretimine ve ödedikleri vergi
miktarlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3928)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 14.00 29 Mart 2001
Perşembe BAŞKAN :
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Levent MISTIKOĞLU(Hatay) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı
Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, efendim, 28
sayın üye şu anda Genel Kurul salonunda; rica ediyorum... BAŞKAN - Sayın Başkanım, açtım; affedersiniz, daha
evvel itiraz etseydiniz... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Size ve sizin takdirinize
saygım sonsuzdur; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin asgarî 184 sayın üyeyle
çalışması mecburiyeti vardır. Anayasanın 96 ncı maddesine göre. Şahsınıza ve
zatınıza, saygımda zerre eksilme olmaksızın... BAŞKAN - Estağfurullah efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...bunu arz ve ifade ediyorum
zabıtlara geçmesi açısından. BAŞKAN - Efendim, çok teşekkür ederim. Durumun kritikliğinden dolayı, kendi inisiyatifimi
kullandım. Arz ederim. Zatıâlileriniz de bu konuda hassassınız ve Fazilet
Partisi Grubu da bugün bir açıklama yaptı. Onun için... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim... BAŞKAN - Takdir zatıâlilerinizin; ama, bir kere
ağzımızdan çıktı. Çok teşekkür ederiz efendim. Zabıtlara geçti. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tamam efendim, umarım... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce,
üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Makedonya Cumhuriyetinde meydana
gelen son olaylar hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Kemal Vatan'a
aittir. Sayın Vatan, buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın,
Makedonya'da meydana gelen son olaylara ilişkin gündemdışı konuşması KEMAL VATAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Makedonya'daki son olaylar konusunda bilgi arz etmek üzere
gündemdışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Batı dillerinde Balkanlaşma diye bir kavram vardır. Bu
kavram, girift, çok boyutlu ve iç içe geçmiş problemler yumağı manasına
gelmektedir. Türklerin beşyüz yıldan fazla süren yönetimlerinde hoşgörünün ve
farklılıkların korunarak bir arada yaşatıldığı Balkanlarda, 19 uncu Asrın
ikinci yarısından beri isyanlar, suikastlar ve katliamlar iç içedir. Yarımada,
içerisinde yaşadığımız yüzyılda, dünyanın en kanlı bölgelerinden birisidir. Son yıllarda Bosna-Hersek ve Kosova'da yaşananları,
işlenen cinayetleri, zulmü ve yüzbinlerce insanın, Müslümanın öldüğünü,
milyonlarca insanın da yerinden yurdundan olduğunu tüm dünya ibretle izledi.
Bosna'da devlet içinde devletler oluşturuldu, istikrara kavuşturulamadı.
Kosova'da da belirsizlik devam etmektedir. Yugoslavya'nın dağılma sürecinde, çok hassas dengelere
rağmen, Makedonya, savaşmadan bağımsızlığını kazandı ve şimdiye kadar hiçbir
karışıklığa sahne olmadı. Makedonya, 25 330 kilometrekare yüzölçümlü, 2 100 000
nüfuslu; ancak, Balkanlarda jeost-ratejik konuma sahip küçük bir devlettir.
Nüfusunun yarısını Ortodoks Makedonlar, diğer yarısını ise 750 000 civarında
Müslüman Arnavutlar, 100 000 civarında Türkler ve diğer azınlıklar olan
Müslüman Rom'lar, Müslüman Boşnaklar, Ulahlar, Sırplar, Yunanlar ve başka
milliyetler oluşturmaktadır. Sırbistan -Kosova- Makedonya sınırındaki Tanuşevci,
Buyanovaç, Medvedye'yi içine alan, tampon bölge olan ve otorite boşluğu
bulunan, Makedonya - Yunanistan karayolunun, ayrıca uluslararası demiryolunun
da geçtiği ve uluslararası uyuşturucu trafiği ile kaçakçılık gibi yasadışı
faaliyetlerin had safhada olduğu, Preşova Vadisi denilen bu bölgede, Kosova'dan
gelen ve Makedonya'daki Arnavut gerillaların başlattığı silahlı çatışmalar,
kısa sürede, Kosova sınırına 20 - 25 kilometre uzaklıkta bulunan Makedonya'nın
ikinci büyük kenti ve yüzde 85'inin Müslüman Arnavutların yaşadığı -Osmanlı
Türklerinin Kalkandelen dediği- Tetova Şehrine sıçradı ve halen, bu bölgede,
Arnavut gerillalar ile Makedonya Ordusu arasında silahlı çarpışmalar sürmektedir. Kalkandelen'den ve çatışmaların yayılmasından endişe
edilen batı bölgedeki şehir, kasaba ve köylerden Müslüman Arnavutlar ve
Türklerin, genelde, kadın ve çocukları kaçmakta ve daha önce Bosna ve Kosova
savaşında olduğu gibi, Makedonya'da huzur sağlanana kadar, Türkiye'ye
akrabalarının yanına gelmektedirler. Ancak, Türkiye'ye gelen bu insanlarımızın,
Bulgaristan'dan geçerken, Bulgar polisi tarafından, komşulukla ve insanlıkla
bağdaşmayan davranışlarla karşılaştıklarını, yol boyunca sık sık durdurulduklarını,
sorgulandıklarını ve paralarının dahi alındığını, bunları yaşayanlardan
üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Komşu ve dost Bulgaristan hükümeti ile meclisinin bu
olumsuzluğu derhal ortadan kaldıracağını ümit ediyor ve bekliyoruz. Makedonya'da başlayan çatışmaları henüz resmen hiçbir
grup üstlenmedi; ancak, bu saldırıların Arnavut Ulusal Kurtuluş Ordusu
tarafından yapıldığı... Nedeni de, Makedonya'da yaşayan Arnavutlara istenen
hakların verilmemesidir. Resmî olmayan açıklamalarla, çeşitli kesimler
tarafından ifade edilen ve istenen bu haklardan bazıları, Tito zamanında
Makedonya'da ve Kosova'da olduğu gibi, Arnavutların Makedonya Devletinin kurucu
milleti olduğu, Arnavutça'nın resmî dil olması, üniversite de dahil eğitimin
Arnavutça olması, sivil bürokraside ve orduda nüfus sayıları oranında üst
düzeylerde görev verilmesi ki, bu istenen haklar, Tito zamanında gerek
Makedonya'da, gerekse Kosova'da Türklere de tanınmakta idi. Bugün, gerek
Makedonya, gerekse Kosova'da Müslüman Arnavutların bir kısmının istedikleri
daha önceden kazanılmış bu hakları Türk kardeşlerine tanımadıkları
hatırlanmalıdır ve evlenmelerle aile bağları da olan Türklere karşı
asimilasyona kadar varan davranışları, Müslümanlıkla ve kardeşlikle asla
bağdaşmamaktadır. Makedonya'da, Arnavutların yukarıda açıklanan istekleri
kabul edilmediği takdirde, federasyona gitmek istedikleri ve nihaî
hayallerinin, Kosova merkezli "Büyük Arnavutluk" kurulması olgusu
olduğu da ileri sürülmektedir. Sayın milletvekilleri, hem Arnavutların hem de bölgedeki
bütün milletlerin perspektifi "Büyük Avrupa Birliği" olmalıdır.
Bölgedeki büyüklük hayalleri ancak bu şekilde gerçekleşir. Sayın milletvekilleri, tüm bu olayların bize
gösterdiği, Balkanların ciddî sorunların arifesinde olduğudur. Avrupa Birliği
ve NATO da dahil, uluslararası örgütler Makedonya hükümetini desteklemekte,
Avrupa Birliği Ortak Savunma ve Dışpolitika Yüksek Temsilcisi Javier Solana,
Kalkandelen Kentinde, Arnavutlara, silahlı isyan yerine barışçı değişim yolunu
seçmeleri ve silah bırakmaları çağrısı yaptı. Makedonya'da, diplomasi yönünden hareketlilik devam
ediyor. Makedonya'nın toprak bütünlüğünün korunması için uluslararası konsensüs
var. Etnik grupların ayrılması çok tehlikeli. Ayrıca, Makedonya ordusunda da
yüksek oranda Arnavut bulunmaktadır. Makedonya koalisyon hükümetinde Arnavut partisi mevcut
ve bakanları da bulunmakta; ancak, önceleri hükümetin kararsızlığı, bazı
militan gruplarının faaliyetine zemin hazırladı. Şimdi, son günlerde hükümetin
kararlı tutumuyla durum kontrol altındadır. 10 Nisanda ziyaretimize gelmesi programlanan
Makedonya'dan Dostluk Grubu milletvekili heyeti, bu ziyareti mayıs ortasında
yapmak istediklerini bildirdi. Akşam, Üsküp'te millî takımımız ile Makedonya millî
takımı arasında çok güzel bir maç izledik. Her iki centilmen takıma da
başarılar dileriz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu
değerlendirmelerin ışığı altında, Türkiye'nin, Makedonya'nın toprak bütünlüğü
ve bağımsızlığının tartışma konusu yapılmaması yönündeki tavrını etkili olarak
sürdürmesi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olurum; buyurun. KEMAL VATAN (Devamla) - ... Yunanistan'ın Balkanlarda
stratejisi olduğunu, ekonomik olarak Balkanlarda etkisinin çok arttığını ve
artmakta olduğunu da göz önünde bulundurarak daha aktif bir rol oynaması
gerekir; Avrasyanın ortasında önemli rol oynaması beklenen ve Balkan kimliği de
olan Türkiye Cumhuriyetinin Balkanlara, Makedonya'ya özel önem vermesi gerekir
ve böyle davranmamız, kendi güvenliğimiz ve bölgedeki önemimiz için, Türkiye
Cumhuriyetinin aktif tutum almasını da zorunlu kılmaktadır. Bunu temin için,
maddî-manevî gereken her türlü girişimin ve gayretlerin gösterilmesi şarttır. Balkanlarda, Makedonya'da, Türkiye Cumhuriyetinin
nöbetçileri ve elçileri olan Türk kardeşlerimizin oralarda muhafazası, hem
Türkiyemizin hem de oralardaki akraba ve soydaşlarımızın menfaatınadır. Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Vatan. SUHA TANIK (İzmir) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Tanık, bir şey mi ifade edeceksiniz
efendim? SUHA TANIK (İzmir) - Evet Sayın Başkanım, müsaade
ederseniz, sayın konuşmacı Kemal Vatan arkadaşıma, değindiği konuyla ilgili
teşekkür etmek istiyorum. Bugün yahut bu hafta, ben de gündemdışı söz istemiştim;
fakat, bana sıra gelmedi. Balkanlarla ilgili, Makedonya'da yaşanan, Arnavutluk'la yahut Arnavut uyruklu birtakım
kimselerin terörist eylemlere karışmasıyla, Makedonya-Tetova'daki savaşla
ilgili geçtiğimiz hafta Arnavutluk'ta olduğum için, Arnavutluk Cumhurbaşkanı
Recep Meydani ile bu konuyu görüştüğüm için, Meclis Genel Kuruluna görüşmeler
hakkında bilgi vermek istemiştim. DSP'den Esvet Hanım, MHP'den Ali Serdengeçti
arkadaşımız, FP'den Abdüllatif Şener Bey ve bir de ben, dört kişiydik. Canlı,
sıcağı sıcağına, Balkanlarda yaşanan, bir iç harbin geleceğini, ayak seslerini
duyurduğu bir olay konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk defa bir
konunun önünde gitmesi açısından, sizlere canlı bilgi getirdik. Bu konuyu
Dışişleri Bakanıyla görüştük, Ulaştırma Bakanıyla görüştük, Cumhurbaşkanıyla
görüştük ve bu konu, önümüzdeki nisan ayının son haftasında Avrupa Konseyi
Genel Kurulunda tartışmaya açılacak. Türkiye'yi yakından ilgilendiren, düne
kadar yaklaşık 50 000 civarında Arnavut'un Türkiye'ye iltica halinde, seyir
halinde olduğunu bildiğimiz bu konularda Meclis Genel Kuruluna bilgi vermek
istedim. Belki, benim gibi milletvekili olarak görevini yapan
arkadaşlardan önce, Sayın Dışişleri Bakanının, bu Genel Kurula, Balkanlarda
yaşanan bu konu hakkında bilgi vermesi gerekirdi. Bu konuda, eğer hükümet,
Dışişleri Bakanımız yahut gruplar uygun görürlerse, önümüzdeki günlerde bir
genel görüşme açalım. Bu konu, fevkalade sıcak gelişmeler gösteriyor, tehlike
çanları çalıyor; ama, tabiî ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizle
ilgili bazı sıkıntılarımız var; ama, Dışişleriyle ilgili bu konuyu, muhakkak,
Meclis Genel Kuruluna getirmemiz lazım. Sayın Kemal Vatan arkadaşımıza çok
teşekkür ediyorum. Bana da söz verdiğiniz için çok teşekkür eder, saygılar
sunarım Sayın Başkan. BAŞKAN - Konu anlaşılmıştır efendim; teşekkür ederim. Gündemdışı ikinci söz, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına
ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları ile gübre ihtiyaçları hakkında
söz isteyen Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'a aittir. Sayın Elkatmış, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. 2. - Nevşehir Milletvekili Mehmet
Elkatmış'ın, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine
olan borçlarına ve gübre ihtiyaçlarına ilişkin gündemdışı konuşması MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün ülkemizin içerisinde bulunduğu şartları hepimiz
biliyoruz. Gerçekten de çok kritik bir dönemeçten geçiyoruz. Tabiî ki, bu
sıkıntılar, bu kriz, daha doğrusu iflas hali, kendiliğinden oluşmuş bir şey
değildir. Özellikle, hükümetin yanlış ekonomik politikaları neticesinde,
Türkiye, böyle bir çıkmaz içerisine girmiştir. Şimdi, tabiî ki, hükümet beklemededir. Bu kriz çıkalı,
aşağı yukarı kırk gün oldu. Kırk gündür, hiçbir ses yok. Sayın Kemal Derviş,
yurt dışından, Amerika'dan, Dünya Bankasından, şuradan buradan para getirecek
de nisan ayı içerisinde ekonomik programı açıklayacak; nisan sonlarında,
birtakım yabancı kuruluşlar karar verecekler, bize para gönderecekler; o zaman
da bu parayı içeride harcayacağız, durumumuzu düzelteceğiz. Değerli arkadaşlar, bazı konular vardır ki, nisan
sonuna kadar beklemesi dahi mümkün değil. Bu para gelir gelmez... O ayrı bir
konu; ancak, bu para geldiğinde de gideceği yer bellidir. Bankaların içi
doldurulacak, boşaltılan, birtakım insanlara hortumlanan bankaların içi
doldurulacak; bu para, finans kesimi ve borsaya pompalanacak. Peki, geride
kalanlar ne olacak; yani, nüfusun yüzde 45'ini oluşturan çiftçiler ne olacak?
Onlardan bir haber yok, onlara verilecek bir şey yok. Esnaf ne olacak?
Milyonlarca esnafımız var. Gerek çiftçilerimiz gerekse esnafımız kan
ağlamaktadır. Bunların bu kadar beklemeye de tahammülü yoktur değerli
milletvekilleri. Bazı işler vardır ki, dışarıdan para beklemeye de gerek
yok, bunu içeride halledebiliriz; işte, gübre meselesinde olduğu gibi, esnafın
sıkıntılarının çözümünde olduğu gibi. Esnafa Bağ-Kur borçlarından dolayı haciz
geliyor, SSK primleri yüzde 50'ye yakın artırılıyor. Kriz içerisindeyken
bunların yapılması doğru değil; ama, konumuz gübre olduğu için, ben, gübreye
gelmek istiyorum. Şimdi, bahar aylarındayız. Şurada, on gün sonra gübre
gelse de hiçbir işe yaramaz değerli arkadaşlar. Niçin yaramaz; çünkü,
ekim-dikim zamanı geldi, geçiyor; hatta, bazı bölgelerimizde geçti. Bir
kuraklık var. Geçen hafta yağmur oldu. Eğer çiftçinin elinde gübresi olmuş
olsaydı, buğdayına bu gübreleri atacaktı. Peki, niçin bu safhaya geldi gübre işi; hükümetin,
özellikle de Sayın Tarım Bakanının biraz beceriksizliğinden, biraz da hükümet
içerisindeki kavgadan ileri geldi. Ben, bunlara girmek istemiyorum. Bakınız, Türkiye'nin gübre tüketimi, yıllık 6 milyon
ton civarındadır. Geçen yıl, tarım kredi kooperatifleri, 1,5 milyon ton
civarında gübre tüketiminde bulunmuş; 2001 yılı bahar dönemi için de, 800 000
ton ihtiyacı var. Bunun için ihaleye çıkmış, 330 000 ton üzerinden tarım kredi
kooperatifleri ihaleye çıkmış; ancak, birtakım siyasî baskılar neticesinde, bu
ihale şartları değiştirilmiş ve ihalede muhammen bedel 113 dolar olarak
konulmuş. 113 dolar konulunca, gerek TÜGSAŞ gerekse Türkiye'deki diğer gübre
fabrikaları bu ihaleye girememiş; yani, daha başından elenmiş; çünkü, TÜGSAŞ
ile görüştüğümüzde, TÜGSAŞ yetkilileri diyor ki: "Biz, gübreyi zaten 136
dolara mal ediyoruz. Bunun üzerine 4 dolar da kâr koyduğumuz zaman, 140
dolar..." Şimdi, siz, 113 dolar muhammen bedel koyarsanız ve bunun da
altında kıracaksın derseniz, tabiî ki bu olmaz ve neticede elenmiş. O zaman,
bir firma bu ihaleyi kazanmış. Bu firmanın adını biliyoruz, kimlerin arkasında
olduğunu da biliyoruz... AHMET AYDIN (Samsun) - Söyle, söyle... MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Gelirseniz, söyleriz onu. Yalnız, bu firma, gübre işinden hiç anlamadığı için,
tabiatıyla, gübreyi getirememiş. TÜGSAŞ da, gübreyi, 136 doların altında
vermeyeceğinden dolayı, bugünkü gübre sıkıntısı zuhur etti. Değerli arkadaşlar, zaten, gübrede yıllık fiyat artışı,
Sayın Bakanın ifadesine göre, yüzde 150 - 200 arasında değişmektedir. Gerçekten
de, fiyatlar çok yükselmiştir. Şimdi, tarım kredi kooperatiflerinde, bu ihale
neticesiz kaldığından, yani, ihaleyi alan firma gübreyi getiremediğinden
dolayı, TÜGSAŞ ve diğer firmalar da, devletin diğer kuruluşları da devredışı
bırakıldığından dolayı, tabiî ki, gübre sıkıntısı başgösterdi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım; teşekkür ederim. Değerli arkadaşlar, tarım kredi kooperatiflerinin
Hazineden 215 trilyon lira alacağı var. Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı da,
geçen gün, burada, bir konuşmasında ifade ettiler. Şimdi, Hazine bu parayı
vermiyor. Ziraat Bankası da bütün kredileri ve bütün plasmanları sıfırladığı
için, dondurduğu için, tarım kredi kooperatiflerinin, çiftçiye vermek için
gübre alacak parası yok. Keza, tarım kredi kooperatiflerinin, çiftçilerin
üzerinde de 705 trilyon lira alacağı var; bu alacağının 450 trilyon lirası
muaccel olmuş, yani, vadesi geçmiş ve dolayısıyla, tahsil için icraya müracaat
etmiş. Çiftçi, şimdi bunun sıkıntısı içerisinde. Ondan dolayı, borcunu
ödemediğinden dolayı çiftçiye gübre verilmiyor. Çiftçinin, gübresini, kendi
peşin parasıyla alması da hiç mümkün değil; çünkü, buğdayın kaça satıldığını
hep biliyoruz;, patates satılmadı, üzüm keza öyle, elinde kaldı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Efendim, lütfen... MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu
şartlar altında, çiftçinin, gübre alması, parayla gübre alması mümkün değil.
Tarım kredi kooperatiflerinin de gübre getirmesi, vermesi mümkün değil; zaten,
800 000 tona karşılık ancak 100 000 ton civarında bir gübre temin edebiliyor
TÜGSAŞ'tan. O zaman, buradaki açık ne olacak? Bunun da, birkaç hafta içerisinde
mutlak surette temin edilmesi gerekiyor. Bu sebeple, çiftçilerimiz büyük bir
sıkıntı içerisinde; bu yıl, ekim-dikim yapamama tehlikesi içerisinde. Tabiî,
çiftçinin ekim-dikim yapamaması demek, hem nüfusumuzun yüzde 45'i köylerde
ikamet ettiği için bunların açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalması demek hem
ülkenin büyük bir millî gelirden mahrum olması demek... BAŞKAN - Sayın Elkatmış... MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
şimdi, Ziraat Bankası özelleştirilecek. Peki, ne olacak o zaman; çiftçiye kim
verecek?! Zaten verdiği de yok da... Buna bir tedbir bulunması lazım. Yine, çiftçi borçları da büyük bir sıkıntı... Haciz
tehdidi altında, gübre de alamıyor. Bu çiftçi borçlarının ertelenmesi, hiç
değilse faizlerinin kaldırılarak, anaparanın alınması yönünde hükümetin acilen
bir karar vermesi gerekiyor. Sayın Kemal Derviş'in de ifade ettiği gibi, yarın
çok geç olabilir. Şurada 10-15 günlük bir süre kaldı, hatta geçti bile... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen... MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - O bakımdan, bu sorunun
acilen çözülmesi gerektiğini ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Elkatmış, nerede
hükümet?! Ortada bunu yapacak ne hükümet ne de bir şey var; hiçbir şey yok ki
ortada. BAŞKAN - Efendim, yerinizden konuşmayın; böyle bir
usulümüz yok. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, bu hükümet
nerede?! KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aslında, hükümet
olmadan gündemdışı konuşma da yaptırmamak lazım. BAŞKAN - Efendim, yeni âdet çıkarmayalım; istirham
ederim... Teamüllere göre idare edelim bu işi. Üçüncü söz, esnafın sorunları hakkında söz isteyen,
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'a aittir. Buyurun Sayın Saygın. (ANAP sıralarından alkışlar) RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Türkiye'de yangın var; kime
anlatacak bunları Sayın Işılay Saygın?! Hükümet yok Sayın Başkan; nerede
hükümet?! BAŞKAN - Hükümet burada efendim; nerede Hükümet yok. Buyurun Sayın Saygın. 3. - İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın,
esnafın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; toplumumuzun belkemiğini oluşturan esnafımızın sorunlarıyla
ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün sayısı 4
milyonu aşan esnaf ve küçük sanatkârlarımız, bir avuç sermayesiyle, evindeki üç
dört kişiyi, işyerindeki birkaç kişiyi, yoğun emek ve çabasıyla, aç bırakmama
gayreti içerisindedir. Bunları yaparken, bir taraftan, üreterek ekonomiye katma
değer sağlamakta, diğer taraftan, devletine, stopajdan elektriğe, vergiden
telefona kadar birçok yoldan kaynak aktarmakta; ayrıca, ülkemizdeki işsiz
ordusuna yeni işsizlerin katılmasına engel olarak, en azından, devletin
yakasına "bana iş ver" diyerek sarılan yurttaş sayısını
azaltmaktadır. 1994 yılındaki ekonomik krizle ağırlaşan esnafın
sorunları, 1998 kriziyle, deprem felaketiyle devam etmiş, ekonomik istikrar
programının yürürlüğe konulmasıyla da, katlanılan sıkıntı ve fedakârlıklar
süreci altı yıldır süregelmiştir. Bu uzun ekonomik özveri dönemi, esnafımızın
zaten son derece sınırlı düzeydeki dayanma gücünü kırmış; ayakta kalmayı
başaranlar ise umutlu bekleyişle ve mevcut kaynaklarını tüketerek bir sonraki
güne ulaşabilme çabasına girmiştir. Bugün, dayanma güçlerinin kalmadığını ve
maalesef, kitleler halinde çok sayıda esnafımızın kepenk indirmeye başladığını
hepimiz biliyoruz, görmekteyiz. Bugüne kadar büyük fedakârlıklara katlanan,
dayanma gücünü de tüketmiş olan dargelirli toplumsal kesimlere yönelik
rahatlatıcı bazı önlemlerin alınmasında mutlak zaruret olduğuna yürekten
inanıyorum. Nitekim, hükümetimiz, reel ekonominin temsilcilerini bir araya
getirerek sorunlarını ve çözüm yollarını araştırmış, bu konuda önemli bir adım
atmıştır. Bilindiği gibi, vergi borçları taksite bağlanmıştır. Bu olumlu
kararın SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını da kapsayacak şekilde genişletileceğine
inanıyorum. Büyük fedakârlık yapan ve zor durumda olan esnafımızın taksite
bağlanacak vergi, SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını zorlanmadan ödeyebilmeleri
için hayat standardı uygulamasının, esnaf ve sanatkârlarımızla sınırlı olmak
üzere, bir yıl süreyle ertelenmesi önerisine, ben, şahsen katılıyorum. ANAP Bursa Milletvekilimiz Sayın Kenan Sönmez ve ANAP
İstanbul Milletvekilimiz Aydın Ayaydın'ın hazırladığı kanun teklifi ve TESK
tarafından hazırlanan ve Sanayi Bakanlığımıza iletilen hiper ve grossmarket
olarak isimlendirilen büyük mağazaların bir çerçeve içine alınması konusundaki
kanun teklifi, yakında Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilecektir. Esnafımızın, uygulanan istikrar programı ve son
günlerde patlak veren ekonomik kriz nedeniyle daha da daralan piyasalardaki
yetersiz payına bir de büyük mağazaların ortak olmasının, zaten var olan
sıkıntıları ağırlaştıran bir diğer önemli etken olduğuna inanıyorum. Bankaların
aslî görevi olan finans sektörüne dönmeleri, hipermarketçilik, zeytincilik, telefonculuk
yapmamaları için gerekli yasal düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; esnaf ve
sanatkârlar, Türk toplumumuzun ortadireğidir. Ortadireği olmayan çadır nasıl
yıkılırsa, ortadireği olmayan toplumlar da bir gün çökmeye mahkûmdur. Bunun
içindir ki, toplumsal istikrar için vazgeçilmez bir unsur olduğunu bildiğimiz
esnaf ve sanatkârlarımızın sahipsiz ve korumasız bırakılmaması gerektiğine
inanıyorum. Bugün piyasaların içinde bulunduğu durgunluk döneminde, esnaf ve
sanatkârlarımız, alacaklarını alamıyorlar, mallarını satamıyorlar, çok güç
durumdalar. Esnaf ve kefalet kooperatifleri kefaletiyle Türkiye
Cumhuriyeti Halk Bankasından 1 ilâ 5 milyar sınırları içinde kredi kullanan
ülkemizdeki 1 200 000 esnaf ve sanatkârımızdan, bankanın son aldığı kararla,
kullandıkları kredinin yüzde 55'i olan faiz oranının mart ayı sonu itibariyle
tasfiyesi istenmiş. Günü gelmemiş ve ödenmemiş faizlere yüzde 250, temerrüte
düşenlere yüzde 500 faiz uygulanacağı kararı, açıkça, bu kesimin yok olması
demektir. Esnaf ve sanatkârlara 31 Marta kadar tanınan ödeme süresi, kriz
nedeniyle esnafın ödeme güçlüğünün artmasına sebep olmuştur. Bu nedenle, 31
Martta sona eren bu uygulamanın iki ay daha uzatılması esnafımızı
rahatlatacaktır. Esnafımızın güncel sorunlarının çözümü bağlamında,
bugüne kadar katlandıkları fedakârlıklar göz önüne alındığında fazlasıyla hak
ettiklerine inandığım katkı ve desteği, başta Yüce Meclisimizin ve
hükümetimizin vereceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Bakan boşuna konuştu;
cevap verecek hiç kimse yok! BAŞKAN - Sayın Saygın, teşekkür ederim efendim. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. RAMAZAN GÜL (Isparta) - 25 milyon esnafımızın
problemlerini dile getirdiği için Sayın Bakana teşekkür ediyoruz. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Fakat, Sayın Bakanım, şu anda,
yarın... BAŞKAN - Sayın Bakan cevap vermedi; çünkü, Işılay
Hanımefendi de bakanlık yaptığı için, hem hükümet adına hem milletvekili olarak
konuşmuş oldu. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, yarın, 31 Mart
2001 tarihinde, Sayın Işılay Hanımın ifade ettikleri gibi, esnafın Halk
Bankasına olan kredilerinin son günüdür. Acaba, sayın hükümet yetkilileri çıksa
da, 31 Martta ne yapılacağı konusunda bir açıklamada bulunsa... BAŞKAN - Efendim, hükümet meselelere vâkıf ve kendi
vukufu içerisinde; 30 Martı aşmaya çalışıyor. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Gerçekten, Anadolu esnafı bu
konuda çok sıkıntılı. BAŞKAN - Esnafın yürüyüşü, sesi, hükümet tarafından
duyulmuştur. Biz, Meclis olarak görevimizi tamamlayalım, onlar da kendi
işlerini yapsın. Teşekkür ediyorum. Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler
vardır; okutuyorum efendim: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun,
(6/1221, 6/1226, 6/1227, 6/1228) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergesi (4/339) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 535, 540,
541 ve 542 nci sıralarında yer alan
(6/1221, 6/1226, 6/1227 ve 6/1228) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri
alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Reşat
Doğru Tokat
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulur efendim; sözlü soru
önergesi geri verilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 2. - Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu'nun, (6/1229) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/340) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 543 üncü
sırasında yer alan (6/1229) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Ahmet
Sünnetçioğlu Bursa BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 3. - Nevşehir Milletvekili Mükremin
Taşkın'ın, (6/1235) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/341) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 549 uncu
sırasında yer alan (6/1235) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. 22.3.2001 Mükremin
Taşkın Nevşehir BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün
88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa henüz verilmediğinden, teklifin
görüşülmesini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının
müzakeresine başlayacağız. 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir efendim. Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma
Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız. 3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun
Tasarılarının müzakeresine başlayacağız. 4. - Emniyet Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve
Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı :
576) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL
Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5. - Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt
İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri
Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı : 577) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının
müzakeresine başlayacağız 6. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 arkadaşının, Anavatan Partisi Grup
Başkanvekili Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz
Aydoğan'ın aynı mahiyetteki kanun tekliflerinin müzakeresine başlayacağız. 7. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi
Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili
Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın
Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Yökseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda
Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakeresine başlıyoruz. 8. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı :
607) (1) BAŞKAN -.Hükümet?.. Burada. Komisyon?.. Burada. Komisyon raporu, malumunuz, 607 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştı. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 607 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda değişiklik yapan kanun tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum; Yüce Heyetinizi,
saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bazı üniversitelerimizin
kurulması için, zaman zaman, Meclise gelen kanun tasarıları veya teklifleri
dolayısıyla, Türk yükseköğretimi üzerinde düşüncelerimizi ifade etme fırsatını
ancak bulabiliyoruz. Değerli milletvekilleri, ben, bu vesileyle, Türk yükseköğretiminin
panoramik bir değerlendirmesini huzurlarınızda yapacağım. Türk
yükseköğretiminin bir fotoğrafını çekerek, yapılması gerekenleri, eksiklikleri
ve aksaklıkları huzurunuza getirmeye çalışacağım. Bildiğiniz gibi, şu anda,
ülkemizde, 53'ü devlet üniversitesi olmak üzere 74 tane üniversitemiz
bulunmaktadır. Bunlardan 21'i vakıf üniversitesi statüsündedir. Şu anda
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, yeni 3 vakıf üniversitesi kurulmasını
öngörmektedir; bunlardan 2 tanesi İzmir'de, 1 tanesi İstanbul'dadır. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de vakıf
üniversitelerinin, maalesef, hemen hemen hepsine yakını, iki büyük şehrimizde
toplanmış bulunmaktadır. Şu anda, halihazırda faaliyet gösteren 21 vakıf
üniversitesinin 15'i İstanbul'da, 5'i Ankara'da ve 1 tanesi de Tarsus'ta
bulunmaktadır. Vakıf üniversitelerinin yurt sathına yayılması ve ülkemizin
diğer vilayetlerinde de kurulması, hizmet vermesi, en büyük temennimiz,
arzumuzdur. Şu anda, dünyada gelişmiş ülkelerdeki üniversite
sayılarını göz önünde bulundurduğumuz zaman, bizim yükseköğretimimizin durumu
biraz daha ortaya çıkmaktadır. Sayı itibariyle -bu kürsüden, her vesileyle
söyledik- yani, kemiyet itibariyle, nicelik itibariyle üniversitelerimizde
ciddî bir gelişme olduğu görülüyor; ancak, kalite itibariyle, yani, keyfiyet
itibariyle, nitelik itibariyle aynı gelişmenin olduğunu söylemek pek mümkün
değildir. Amerika Birleşik Devletlerinde 2 320 tanesi üniversite
ve kolej statüsünde bulunan 4 096 tane yükseköğretim kurumunun var olduğu;
Japonya'da, 587'si üniversite, 3 546'sı uzmanlık veren yüksekokul olmak üzere,
toplam 4 790 tane yükseköğretim kurumunun var olduğu göz önünde bulundurulursa,
65 milyon nüfusu olan Türkiye Cumhuriyet Devletinde, mevcut üniversitelerimizin
yeterli olmadığı çok ayan beyan görülmektedir. Değerli arkadaşlarım, şu anda, yükseköğretimde öğrenim
görmekte olan, aşağı yukarı 1,5 milyon öğrencimiz bulunmaktadır. Bu 1,5 milyon
öğrencimize, 63 866 öğretim elemanı hizmet vermektedir, ders vermektedir veya
eğitim öğretime yardımcı olmaktadır. 63 000 küsur olan öğretim elemanı
içerisinde, sadece 22 000'i öğretim üyesi statüsündedir; yani, profesör, doçent
ve yardımcı doçent kadrolarında bulunan öğretim üyelerimiz, bu yekûnun sadece
üçte 1'lik bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu da, son derece düşük bir
rakamdır. Öğretim üyeleri içerisinde de, 9 000 küsurluk sayılarıyla yardımcı
doçentler, aslan payına sahiptir. Vakıf üniversitelerimize baktığımız zaman, bu vakıf
üniversitelerimizin bazılarının kadrolu eleman sayısı, neredeyse ciddî bir
kursa bile yetemeyecek durumdadır. Bir çok üniversitemizde halen, 10 gibi, onlu
rakamlarla ifade edilen kadrolu öğretim üyesi bulunmaktadır. Bu
üniversitelerimizin, kısa bir süre içerisinde bu ihtiyaçlarını gidermelerini
temenni ediyoruz. Aksi takdirde, üniversitelerimizde beklenen, istenen kaliteye
ulaşmak pek mümkün olmayacaktır. Değerli milletvekilleri, bizim ülkemizde, öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısına baktığımız zaman, yine, gelişmiş Batı Avrupa
ülkelerinin çok gerisinde olduğumuz anlaşılmaktadır. Yüksek Öğretim Kurulunun,
2000 yılı istatistiklerine göre verdiği rakamlara baktığımız zaman, lisans
öğretiminde, öğretim üyesi başına düşen ortalama öğrenci sayısı 32; önlisansta,
yani, iki yıllık okullarda ise 45'tir. Yalnız, bu rakam, bizim için aldatıcı
olmasın; bazı branşlarda özellikle, bakınız, mesela, ilköğretimde, sınıf
öğretmenliği branşında, 1 öğretim üyesine 416 öğrenci düşmektedir. Türkiye
ortalaması 32 ve 45'tir; ama, şimdi, bakınız, bazı üniversitelerimizde, öğretim
üyesi başına düşen öğrenci sayısına baktığımız zaman, yükseköğretimimizin,
öğretim üyesi açısından ne kadar zavallı durumda olduğu, bir kez daha göz
önünde canlanacaktır. Daha önce de çeşitli vesilelerle söyledik, Türkiye'deki
öğretim üyesi varlığının yüzde 75'i Ankara ve İstanbul'da toplanmıştır. Birçok
gereksiz ve lüzumsuz işle uğraşan Yüksek Öğretim Kurulunun, bu işle öncelikli
olarak ilgilenmesini temenni ederdik. Türkiye'de norm kadro uygulaması başlattığını iftiharla
söyleyen ve bunu diğer bakanlıklara da tavsiye eden Sayın Millî Eğitim
Bakanımızın, bu norm kadro uygulamasını yükseköğretimde de uygulamasını biz
arzu ederdik; ancak, ne yazık ki, dediğim gibi, bugün, Ankara Üniversitesinde
veya İstanbul'daki herhangi bir üniversitenin bir bölümünde bulunan profesör
sayısı, taşradaki birçok üniversitemizde bulunan toplam profesör sayısından
fazladır; bu, hem fırsat eşitliği açısından hem de yetişmiş elemanlarımızdan
azamî derecede istifade etme açısından son derece olumsuz bir durumdur.
Bakınız, Osmangazi Üniversitesinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı
349'dur, Süleyman Demirel Üniversitesinde bu sayı 326, Kocaeli'nde 285, Celal
Bayar'da 226, Dumlupınar Üniversitesinde 187, Balıkesir'de 163, İzzet Baysal'da
152, Adnan Menderes'te 160, Kırıkkale Üniversitesinde öğretim üyesi başına
düşen öğrenci sayısı 158'dir. Gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinde, öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısının 6 ile 20 arasında olduğu hesaplanırsa, göz
önünde bulundurulursa, ülkemizde bu açıdan da sıkıntılı bir durum yaşadığımız
göz önündedir. Değerli arkadaşlarım, Anayasamız, kâr amaçlı olmamak
üzere, vakıf üniversitelerinin kurulmasına müsaade etmiştir. Değerli Başkan, salonda çok büyük gürültü olduğu için,
bu konuşmanın bir anlamı olmadığı kanaatindeyim. NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Dinliyoruz, dinliyoruz
Sayın Hocam... BAŞKAN - Takdir, Yüce Parlamentonun efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Diğer ülkelerde, özel
üniversitelerin ve vakıf üniversitelerinin yükseköğretimdeki paylarına
baktığımız zaman -burada sizlere verdiğim bütün rakamlar, resmî rakamlardır,
Yüksek Öğretim Kurulunun vermiş olduğu rakamlardır- yine, ülkemizde, bu anlamda
ciddî bir gelişmenin olmadığı görülür. Bizim vakıf üniversitelerinin bütün
üniversiteler içerisindeki payı hâlâ yüzde 4'tür. 74 tane üniversitemizin 21
tanesinin vakıf üniversitesi olduğu bizi aldatmamalıdır; çünkü, 1,5 milyon olan
öğrenci sayımızın sadece 16 000 küsuru vakıf üniversitelerinde bulunmaktadır.
Filipinler'de vakıf üniversitelerinin mevcut üniversite yapısındaki oranı yüzde
84, Kore'de 78, Japonya'da 76, Belçika'da 64, Amerika Birleşik Devletlerinde 60
iken, bizim ülkemizde, biraz önce de belirttiğim gibi, sadece yüzde 4
seviyesindedir ve mevcut 21 üniversitedeki bu 16 000 öğrencinin çoğunluğu,
Bilkent, Yeditepe, İstanbul Bilgi, Başkent ve Fatih Üniversitelerinde
bulunmaktadır; diğer üniversitelerimizin öğrenci sayıları bir hayli düşük
seviyelerdedir. Değerli arkadaşlarım, bizim ülkemizde, açıköğretim
fakültesi, aslında, üniversiteye giremeyen gençleri bir çeşit oyalama aracı
olarak kullanılmaktadır. Açıköğretim fakültesi, genellikle, devlet memuru olup
da terfi edemeyen, derece, kademe alamayan, bulunduğu pozisyondan bir üst
pozisyona geçemeyen insanların başvurduğu bir eğitim tarzıdır ve bu eğitim
tarzı, genellikle, gelir düzeyi düşük olan, nüfusu çok ve genç olan ülkelerde
başvurulan bir yöntemdir. Örgüneğitim imkânı olduğu sürece, açıköğretim, aslında,
tercih edilir bir öğretim tarzı değildir. Açıköğretimde en fazla pay sahibi
olan ülkelere bakıyorsunuz; mesela, Ürdün, yükseköğretiminin yüzde 39'unu
açıköğretimle yapıyor, Tayland'da bu oran 37,4, Türkiye'de 34,4, Sri Lanka'da
32,3, Arnavutluk'ta 31,2'dir. Gelişmiş Batı ülkelerinde açıköğretime bu
derecede, bu oranda rağbet olmadığı görülmektedir. Lisansüstü öğrenci açısından da vakıf
üniversitelerimizin çok ciddî bir paya sahip olmadığı görülmektedir.
Türkiye'de, toplam 53 000 küsur yüksek lisans öğrencisinin sadece 2 700'ü vakıf
üniversitelerinde, 19 543 olan doktora öğrencisinin ise sadece ve sadece 230'u
bu vakıf üniversitelerimizde doktora eğitimlerini yapmaktadırlar. Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, bu Parlamentoda,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı burada tezekkür edildi, üzerinde görüşmeler
yapıldı. Bu Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2023 yılına kadar, Türkiye'ye
yirmiüç yıllık bir perspektif çiziyordu ve orada şu deniliyordu: "Türkiye,
2023 yılında, kişi başına düşen gelirin 20 000 dolar olduğu ve Avrupa Birliği
standartlarının yakalandığı bir ülke olacak." Tabiî, şu, hesaba
katılmamıştı... Anadolu'da "eylen, ben de geleyim" diye bir ifade
vardır. Biz, Avrupa Birliği ülkelerine diyeceğiz ki: Şu anda sizdeki ortalama
23 500'tür; ama, 2023 yılına kadar siz bizi bekleyin, biz 20 000 dolara varalım
ve sizin seviyenize gelelim. Böyle bir şey olabilir mi?! Bizim gelirimiz 20 000
dolar düzeyine çıktığı zaman, onlarınınkinin 50 000'e ulaşmayacağını kim
söyleyebilir?! Dolayısıyla, hedeflerin gerçekçi olarak çizilmesi lazım. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, Türkiye'nin
2005 yılındaki yükseköğretim durumu, bakın, şöyle tespit edilmektedir -Devlet
İstatistik Enstitüsünün rakamları da bunu teyit ediyor- deniliyor ki:
"2005 yılında yükseköğretimdeki çağ nüfus 5 362 000 olacaktır ve şu anda
örgüneğitimde yüzde 19 olan okullaşma oranı yüzde 40'lara varacaktır."
Şimdi, bu durumda, bizim, 2005 yılına kadar, Türkiye'deki şu anda mevcut olan
lisans düzeyinde yüzde 45'lik, önlisansta yüzde 30'luk bir artış sağlamamız söz
konusudur açıköğretim sabit kalsa bile. Şimdi, bu durumda, yani, 2005 yılında
okullaşma oranı yüzde 40 olduğu zaman, bu, lisansta -dediğim gibi- örgün olarak
yüzde 37'lik, önlisansta ise yüzde 195'lik yeni bir kapasite artırımını
gerektirmektedir. Peki, böyle bir şeye, lisansta, önlisansta bu kapasite
artırımına ulaştığımız zaman doğacak olan öğretim üyesi ihtiyacını nasıl
karşılayacağız 2005 yılına kadar? Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında bunun
da hesapları yapılıyor, Yüksek Öğretim Kurulunun raporlarında bunun hesapları
yapılmış. Biz, şu anda, öğretim üyesi başına düşen 32 olan öğrenci mevcudumuzu
korusak bile, bizim, 2005 yılında ekstra 8 000 öğretim üyesine ihtiyacımız
vardır. Bu rakamı biraz aşağıya çekip, bunu 25'e getirelim dersek, bu durumda,
bizim, ekstra, yeniden, 17 000 öğretim üyesine ihtiyacımız vardır. Önlisansta
ise, rakam 45'te kalsa bile, bizim 10 000 yeni öğretim elemanına; bu rakam 35'e
indirilse, 14 000 öğretim elemanına, öğretim üyesine ihtiyacımız vardır. Bu
rakamlara kısa sürede ulaşılması, Yüksek Öğretim Kurulunun bugünkü tarzıyla,
bugünkü çabasıyla, bugünkü öğretim üyesi yetiştirme programıyla mümkün gibi
görünmemektedir değerli arkadaşlarım. Bakınız, bu ülkede öğretim üyesi yetiştirmenin değişik
yolları ve kaynakları vardır. Bu ülke, yıllardan beri yurt dışına yüksek lisans
ve doktora yaptırmak üzere, yani, öğretim üyesi yetiştirmek üzere, kıt olan
kaynaklarını harcar, binlerce, milyonlarca dolar harcar, öğrenci gönderir. Bu
konuda rekor, Doğru Yol Partisinin iktidarda olduğu 1993 yılındadır -yine bu,
Yükseköğretim Kurulunun verdiği rakamlardır- bu dönemde, yüksek lisans veya
doktora yapmak üzere, yurtdışına 1283 öğrenci gönderilmiştir. Bunlar, ÖSYM
tarafından yapılan, yurtdışına gönderilen öğrencilere uygulanan "YLS"
dediğimiz, yurtdışı lisan sınavı programlarına tabi tutulmuşlardır, objektif
kıstaslara göre gönderilmişlerdir. Daha sonra, 1996 yılında, Yüksek Öğretim
Kurulu, bu sınavı iptal etmiş "Öğretim Üyesi ve Araştırıcı Yetiştirme
Kurulu" adı altında bir kurul kurmuştur. Bu kurul, 1996 yılından itibaren,
öğrencileri mülakata tabi tutarak yurtdışına göndermektedir. Değerli arkadaşlar, mülakat, beraberinde her zaman
sübjektifliği getirir. Mülakatla öğrenci gönderdiğiniz zaman, objektif olmanız
mümkün değildir. Nitekim, YÖK Araştırma Komisyonuna verilen ifadelerde, birçok
öğretim üyesi, son derece keyfî bir şekilde yurtdışına öğrenci gönderildiğini,
mesela Çanakkale Üniversitesinin eski rektörü Prof. Dr. Abdurrahman Güzel
"mülakatla öğrenci gönderiliyor ve torpil diz boyu" diye bir ifade
kullanıyor. Gönderilen birçok öğrenci "tarikatçıdır, falancıdır,
filancıdır, filanlarla görüşüyor, filan gazeteyi okuyor, hayat tarzı şudur,
dünya görüşü şudur" adı altında, yine sübjektif kıstaslara göre, yurt
dışında doktora veya yüksek lisans eğitimini tamamlayamadan, Yüksek Öğretim
Kurulu tarafından geri çağrılmıştır ve bu insanlar mağdur olmuşlardır. Bunların birçoğu, yine YÖK Araştırma
Komisyonuna müracaat etmiştir; bunların açtıkları davalar vardır, halen
sürmekte olan davalar vardır. Değerli arkadaşlarım, biraz önce de belirttiğim gibi,
yükseköğretim kurumlarımızın sayısını artırmak zorundayız; çünkü, Türkiye genç
ve dinamik bir nüfusa sahiptir. Yükseköğretim kurumlarına girmek üzere,
üniversiteye girmek üzere, anneler, babalar, o kıt olan kaynaklarını,
paralarını, boğazından keserek, üniversiteye hazırlık için dershanelere
vererek, üniversiteye öğrenci göndermek için çabalıyorlar; ancak, maalesef
kontenjanlar son derece düşüktür. Öte yandan, üniversiteye girdikten sonra bu
çocuklarımızın eğitimiyle ilgili olarak harcadığımız paralar, ayırdığımız
kaynak da, Batı Avrupa ülkeleriyle, gelişmiş ülkelerle mukayese edildiği zaman,
sefalet sınırındadır. Nedir, bunlara şöyle bir bakalım: Mesela, Amerika
Birleşik Devletlerinde 1 öğrenciye harcanan para, yıllık, dolar bazında 16 262,
Avustralya'da 10 590, Almanya'da 8 897, Fransa'da 6 000 küsur dolarken, bakın
Şili gibi bir ülkede 8 434 dolar harcanırken, Türkiye'de bu rakam, 1 886 dolar
gibi komik bir rakamdır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, yükseköğretimde kişi
başına düşen harcama en maksimum düzeyde, 1993 yılında, yine Doğru Yol
Partisinin iktidarı döneminde gerçekleşmiştir -bu da YÖK'ün verdiği bir
rakamdır- 1993 yılında, öğrenci başına harcanan 2 658 dolarla, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde rekor bir düzey elde edilmiştir. Bizim, konsolide bütçeden yükseköğretim için
ayırdığımız para, ne yazık ki, sadece yüzde 2,2 düzeyindedir. Bu, 1999 yılında
bile yüzde 2,8 iken, 2000 yılında yüzde 2,2'ye düşmüştür. Gayri safî millî
hâsılamızın ise yüzde 1'ini bile değil, yüzde 0,80'ini yükseköğretime
harcayabiliyoruz. Yine, bir mukayese olması için söylüyorum; 1991 ile
1997 arasında, Doğru Yol Partisinin koalisyonda bulunduğu yıllarda, Refahyol
döneminde ve DYP-SHP hükümetleri döneminde, konsolide bütçeden yükseköğretime
ayrılan pay yüzde 4,2 ile yüzde 3,1 arasında değişmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlarsanız memnun olurum efendim. Buyurun. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Yüksek
Öğretim Kurulu, istatistikî rakamlarla oynayarak, kamuoyunun gözünü boyayarak,
yükseköğretimde çok ciddî bir bilimsel düzey yakaladığımız şeklinde beyanlarda
bulunmaktadır; bu, inandırıcı değildir, doğru değildir. Bakınız, elimde veriler
var -bunlar aynı zamanda Yüksek Öğretim Kurulunun verdiği verilerdir-
SSCI, yani, fen bilimleri alanındaki
indekslere göre Türkiye 25 inci sırada, sosyal bilimler indeksine göre Türkiye
32 nci sırada, sanat ve insanî bilimler açısından da 38 inci sırada görülüyor.
Yalnız, bu sıralama, ülkelerin nüfusu göz önünde bulundurularak yapılmış bir
sarılama değildir. Nüfusu 2,5-3 milyon olan İsrail'in yaptığı yayımla, 65-70
milyon olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yapmış olduğu yayımları, eğer siz,
aynı kategoride "biz şu kadar sayıda yapmışız; onlar da şu kadar sayıda
yapmış" şeklinde sıralarsanız, bu, yanıltıcı bir sonuç doğurur. Nüfus
oranına göre, biz, dünya bilimine yaptığımız katkı açısından 51 inci sıradayız.
Bizim altımızda kimler var biliyor musunuz; bakınız, okuyorum altımızdakileri:
Umman, Makedonya, Katar, Meksika, Suudi Arabistan, Kostarika, Brezilya
vesair... Biz ne çekiyorsak -amiyane tabirle- kitabına uydurulmuş
istatistiklerden çekiyoruz. Kimsenin, böyle, yükseköğretimde kalitenin
zirvesine falan çıkıldığı şeklinde bir iddiaya hakkı yoktur. Değerli arkadaşlarım, kalite açısından yükseköğretim bu
durumda iken, gelin, orada yapılan uygulamalar, üniversitenin demokratik
yapısı, gerçekten orada akademik özgürlük ve yönetici atama, Yüksek Öğretim
Kuruluşun işleyişi ve aksaklıklarıyla ilgili olarak, bundan sonraki maddeler
üzerinde yapacağım konuşmalarda sizlere bazı bilgiler arz etmeye çalışacağım.
Yüksek Öğretim Kurulu ve yükseköğretim meselesini bu Parlamentonun öncelikli
olarak ele alması gerekir; bu, bizim önceliklerimiz arasında olmalıdır. Bu
konuyu bilgilerinize sunar, saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çelik, teşekkür ederim. III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. – Oturum
Başkanı TBMM Başkanı Vekili Murat Sökmenoğlu’nun, Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisini hedef alan sözlerini
kınadığına ilişkin açıklaması BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu arada, bir şeyi
ifade etmek istiyorum. Türkiye İşveren Sendikası Başkanı, maalesef,
Parlamentoya karşı, rejime karşı, hiç kendisine yakışmayan bir beyanatta
bulunmuş. Milletvekili arkadaşlarım bana geldi; ben de, o arkadaşlarımın
hislerine tercüman olarak ifade etmek istedim. "Birinci israf, Türkiye'de
550 adet lüzumsuz milletvekilidir" diyor. Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin
tecelligâhıdır, İşveren Sendikasının talimatıyla seçilen atanmışlar değildir
efendim. (Alkışlar) Bu derecede Parlamentoyu israf gören, demokrasiyi de israf
görmüştür. Rejime yönelik bir zihniyeti şiddetle kınadığımızı, 5 siyasî parti
grubu adına, demokrasi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına ifade etmek
istiyorum. (Alkışlar) Herkes kendi görevini bilmeli; işçi işçiliğini, işveren
işverenliğini, milletvekili de... Milletin nabzını tutan, onun hissiyatını
ifade eden arkadaşlarımızı rencide etmek çok yanlıştır efendim. Burada, milletvekillerinin yanında çalışan insanlara da
dil uzatmak, onların hizmetlerini küçümsemek, onları hor görmek, bir
zihniyetin, başka bir zihniyetin tezahürüdür. Onun için, bir kere daha,
şiddetle, şahsım ve zatıâlileriniz adına Sayın Baydur'u kınıyorum efendim.
(Alkışlar) Teşekkür ederim. Efendim, tasarı üzerindeki görüşmelerimize devam
ediyoruz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 8. –
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627,
1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607) (Devam) BAŞKAN - Söz sırası Anavatan Partisi Grubunda. İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ayaydın; buyurun
efendim. ANAP GRUBU ADINA AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 607 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi, Partim ve şahsım adına saygılarımla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türk yükseköğretimi, son
zamanlarda son derece önemli merhale kazanmıştır. Türk yükseköğretiminde eğitim
görmek isteyen gençlerimizin sayısı da hızla büyümektedir. Devlet
üniversitelerine alınacak öğrenci sayısının kısıtlı olması nedeniyle, vakıf
üniversiteleri aracılığıyla özel üniversiteler kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 130 uncu maddesinde
"çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve
ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime
dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve
danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden
oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet
tarafından kanunla kurulur" denilmektedir. Yine, aynı maddede "kanunda gösterilen usul ve
esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından,
Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir"
denilmektedir. Her yıl 1,5 milyonu aşkın lise mezunu gencimizin
üniversite sınavlarına girip, yükseköğretimde okumak istediklerini hepimiz
biliyoruz; ancak, kapasitenin kısıtlı olması nedeniyle, bu gençlerimizden,
ancak, sadece 200 000'e yakını üniversitelere girebilmektedir. Vakıf
üniversiteleri, bir yandan, bu açığı kapamaya yönelik, bir bakımdan da, paralı
üniversiteler açma girişiminde bulunmakta; ama, Anayasanın öngördüğü gibi, bu
vakıf üniversitelerinin asıl amacı, kâr amacına yönelik olmayan, kaliteli insan
işgücü yetiştiren üniversitelerin açılışına yönelik olmalıdır. Bugün huzurunuza gelen yasa tasarısı, İstanbul'da,
İstanbul Ticaret Odası Vakfı tarafından, İzmir'de, İzmir Ticaret Odası
tarafından -İzmir Ekonomi Üniversitesi- ve yine İzmir'de, Selçuk Yaşar Vakfı
tarafından kurulması düşünülen bir üniversite yasa tasarısıdır. İstanbul Ticaret Odası, yıllardan beri Türk ekonomisine
son derece önemli katkıları olan bir odamızdır, bir meslek örgütümüzdür.
Hepimiz biliyoruz ki, İstanbul Ticaret Odasının yüzlerce üyesi tarafından
ekonomiye katkı sağlanmaktadır. Halen, yaklaşık 50 öğretim üyesi -profesör ve
doçentler- bu odanın bünyesinde -üniversite olmasa bile- kurmuş oldukları
dışticaret enstitüsünde öğrenciler yetiştirmektedirler. Mevcut olan bu öğretim
elemanı kapasitesi ve mevcut olan binalar, Türk yükseköğretimine önemli ölçüde
katkı sağlayacak yeni bir üniversitenin temelini oluşturmaktadır; bunu
destekliyoruz. Son derece başarılı hizmetler yapacağına ve kaliteli, nitelikli
öğrenciler yetiştireceğine de inancımız tamdır. Aynı şekilde, yine, İzmir Ticaret Odamızın
önderliğinde, vakıf tarafından kurulması öngörülen üniversite, yine İstanbul
Ticaret Odası gibi, tamamen, bilgi teknolojisinden faydalanmaya yönelik,
nitelikli, gelişmiş ülkelerdeki üniversitelerin yapısına uygun öğrenci
yetiştirecektir. Türk eğitimine, Türk yükseköğretimine ve Türk ekonomisine
katkı sağlayacak yeni bir üniversitenin temeli atılmaktadır. Bu
üniversitelerimizi desteklemek durumundayız, buna benzer üniversitelerimizi de
desteklemek durumundayız; ancak, YÖK tarafından da, yeni vakıf
üniversitelerinin kurulmasına ilişkin belli bir kriterin ortaya çıkarılması
zorunludur; arzu edilenlere vakıf üniversitesi kurulmasını öngören izinleri
vermek, istemediklerine vermemek gibi bir keyfiyetin de olmaması gerekmektedir.
Vakıf üniversiteleri eğer kurulacaksa -ki, bunları desteklemek lazımdır,
kurulmaları lazımdır- Yüksek Öğretimin, belli bir kriteri ortaya koyup, bu
kriteri taşıyan vakıfların üniversite kurmalarına yeşil ışık yakmasının daha
uygun olacağı düşüncesindeyim. Bugün, Türkiye Cumhuriyetinde, devlet üniversiteleri
olarak 53 adet üniversite vardır ve bu üniversitelerde 1 454 209 öğrencimiz
eğitim görmektedir. Aynı şekilde, vakıf üniversitelerimiz olan 21 vakıf
üniversitemizde 46 022 öğrenci eğitim görmekte; Türk yükseköğretiminde toplam 1
500 231 öğrencimiz eğitimine devam etmektedir; buna, Açıköğretim Fakültesine
devam eden 326 571 öğrenci sayısını da eklediğimizde, Türkiye'de, kamu ve vakıf
üniversitelerinde toplam 1 826 802 üniversite öğrencisi vardır. Ama, bu
öğrencilerimizin büyük bir bölümü, okullarını bitirdikten sonra, diplomalarını
aldıktan sonra iş bulamamaktadırlar. Yine, son zamanlarda, devlet üniversitelerinde görev
yapan öğretim üyelerinin büyük bir bölümünün vakıf üniversitelerine geçtiğini
görmekteyiz. Bunun altında yatan nedense, devlet üniversitelerinde görev yapan
öğretim üyelerimizin, profesörlerimizin ve doçentlerimizin özlük haklarının son
derece yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer, nitelikli öğrenci
yetiştirmek görevimiz ise, üniversitelerimizde kaliteli bir eğitim ve öğretim
yapmayı arzuluyorsak, devlet üniversitelerinde görev yapan profesör ve
doçentlerimizin özlük haklarını iyileştirmeye yönelik birtakım tedbirleri de
almak durumundayız. Ne acıdır ki, Türkiye'de, bir profesör, bugün 650 dolar
ücret almakta; ama, vakıf üniversitelerinde 2 000 ile 5 000 dolar arasında
ücret almaktadır. Bu bakımdan, devlet üniversitelerimizdeki son derece
özveriyle çalışan nitelikli öğretim üyelerimizin maaşlarını ve özlük haklarını
iyileştirmeye yönelik birtakım tedbirleri almanın sırasının geldiğini de
düşünmekteyim. Gerek İstanbul Ticaret Odasının ve gerekse İzmir
Ticaret Odasının bu üniversite girişimlerini kutluyorum. Bu konuda katkısı olan
bu odalarımızın başkanlarına ve yöneticilerine teşekkür ediyorum. Bu iki
üniversitemizin ve bundan sonra açılacak diğer vakıf üniversitelerimizin Türk
ekonomisine olumlu katkılarının devam edeceğine inanıyorum ve bu
üniversitelerde görev yapacak nitelikli ve kaliteli öğretim üyelerimizin
sayısının da sürekli artacağını ümit ediyorum. Bu vesileyle, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına,
Yüce Meclisi tekrar saygılarımla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Ayaydın, teşekkür ederim efendim. Efendim, şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket
Partisinde. Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili Sayın
Yusuf Kırkpınar; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. Kurulacak olan vakıf üniversitelerinin, ülkemize, Ege
Bölgesine ve özellikle de İzmir'e son derece faydalı olacağı inancını
taşıyorum. İzmir Ticaret Odasının öncülüğünde gerçekleşecek olan üniversite,
Büyük Atatürk'ün muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma ülküsüne katkıda
bulunacak temel taşlardan biri olacaktır. Büyük Önder ve arkadaşları, millî devletin temellerini
atarken, İzmir İktisat Kongresini gerçekleştirmişlerdir. Bilindiği gibi,
Osmanlı idaresinden harabe halinde bir ülke, çok geri bir tarım, çok ilkel
sanayi devralan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, iktisadî hayatın canlandırılması
ve kalkınmanın başlaması için ne gibi tedbirler gerektiğini araştırmak amacıyla,
şubat 1923'te bütün illerden gelen ve çeşitli sınıf ve zümreleri temsil eden 1
135 üyenin katıldığı İzmir İktisat Kongresini topladı. Türk iktisadî ve toplumsal yapısının, çiftçi, tüccar,
sanayici, işçi zümrelerini temsil eden İzmir İktisat Kongresi ve bu kongrede
alınan kararlar, Türkiye'nin o dönemdeki iktisadî ve toplumsal yapısını
yansıtır. Kongrede oluşan genel çizgi, 1931 yılına kadar cumhuriyetin
politikasına hâkim olmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görülüyor ki,
millî devletin ekonomik çatısı İzmir'de oluşturulmuştur. Bu nedenle, İzmir'de,
bir ekonomi üniversitesinin kurulması tarihsel süreçle doğru orantılı
olacaktır. Eğitim kurumları ve yapısı yönünden bir yandan içerisinde yer aldığı
sosyo-ekonomik sistemden önemli ölçüde etkilenirken, uzunca bir dönem sonunda
da olsa, sistemi etkileyebilme olanağını elinde bulunduran bir alandır.
Türkiye'de ekonomi eğitiminin başlangıcı Tanzimat dönemine kadar uzanır.
Cumhuriyet döneminin başlarında, savaş döneminin sona ermesiyle birlikte,
ülkenin en çok önem kazanan sorunları ekonomi ve eğitim oldu. Eğitim
kurumlarının, tüccar, sanayici, çiftçi gibi serbest girişimci yetiştirmesi
hedeflendi ve Batı tipi bir ekonominin yaratılması için çaba sarf edildi.
1930'lara gelindiğinde ise, liberal olmasa da, ekonomik düzenin kapita-lizm
içerisinde kalmasını sağlayan devletçilik uygulamalarıyla birlikte ekonomi
eğitimi de yeni bir açıdan değerlendirilmeye başlandı. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısacası,
ekonomi eğitimi tarihin her döneminde önemli olmuş ve çağa göre yenilikler
yapılmıştır. Büyük Önder Atatürk'ün de belirttiği gibi ekonomik bağımsızlığı
olmayan ülkenin, siyasî olarak da bağımsızlığı söz konusu olamaz. Bu nedenle,
Türkiye'nin en önemli kentlerinden biri olan İzmir'de kurulacak olan iki
üniversite, Yaşar Vakfının ve İzmir Ticaret Odası Vakfının kurmuş olduğu,
ekonomi eğitimine yönelik bir yatırım, Türkiye'nin geleceğine yönelik bir
yatırımdır. İzmir bunu her durumda hak etmiştir; Türk demokrasisinin mihenk
taşı olduğu konusunda, sanırım, herkes, hemfikirdir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İzmir'de
üç tane devlet üniversitesi bulunmaktadır. Bunlar, Ege, Dokuz Eylül
Üniversiteleri ile yüksek teknoloji enstitüleridir. Kurulacak olan bu iki
üniversitenin, yani, gerek Yaşar Vakfının gerekse İzmir Ticaret Odası Vakfının
iki üniversite daha ilavesiyle daha da güçleneceği kanısındayım. Devletin
kısıtlı imkânlarına katkıda bulunacak olan bu kurum, İzmirli ticaret erbabının
kuruluşu olan İzmir Ticaret Odasının kurduğu vakfın malı olacaktır. Eğitime
ayırdıkları kaynaktan dolayı, İzmir Ticaret Odası Başkan ve yöneticilerimize
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir İlimiz,
son yıllarda, yatırım yoksulu bir yer haline gelmiştir. Tarih boyunca,
Anadolu'da, İstanbul'dan sonra gelen bir ticaret merkezi halindeydi; ancak,
yukarıda değindiğim gibi, İzmir'in ekonomisi yerinde saymıyor, geriye gidiyor;
İzmir'in tüccar ve sanayicisi İstanbul'a gitmek zorunda bırakılıyor. Kurulacak olan bu üniversiteler, yatırım ve eğitim
olarak İzmir'e katkıda bulunacak, canlılık kazandıracaktır; İzmir'in kültür
şehri olarak kendini tanıtmasına, konferanslar ve sempozyumlar merkezi haline
gelmesine katkıda bulunma noktasında da sayısız faydalar sağlayacağı
inancındayım. Diğer yandan, yıllarca özlemini çektiğimiz üniversite ile tüccar
ve sanayici işbirliğinde sağlıklı bir adım atılmış olacaktır. Bu, İstanbul için
de aynıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir İktisat
Kongresinin sonuncusu da yaklaşık iki ay sonra yapılacaktır. İzmir'deki
üniversitelerin, belediyelerin, sanayi ve ticaret odalarının katkılarıyla
gerçekleşecek olan bu kongreye, hiç kuşku yok ki, akademik çevrelerin katkısı
da büyük olacaktır. Bu yeni vakıf üniversiteleri de, gelecek iktisat
kongrelerine hizmet verecek, ev sahipliği yapacak, İzmir'in son yıllardaki
sanayi ve ticaret alanındaki durgunluğuna bir nebze de olsa çözüm getirecektir.
Yukarıda temas ettiğim gibi, İzmir, Türk demokrasi
tarihinde lokomotif görevi üstlenmiş bir ilimizdir. Bu ilimizde kurulacak yeni
üniversite ve fakülteler, hiç kuşku yok ki, eğitim ve ticaret ordumuza hayatın
her alanında faydalar sağlayacaktır. İzmir Ticaret Odası gibi asırlık kurumların
girişimlerini desteklemek, teşvik etmek bizlere düşmektedir. Ülkemizin girdiği
ekonomik sıkıntı, kurulacak böyle yerlerde bilimsel olarak analiz edilecek,
ülkeye ciddî projeler sunulacaktır. ASLAN POLAT (Erzurum)- Biraz da Aşkale'den bahset! YUSUF KIRKPINAR (Devamla)- Ben, burada, bir kere daha,
İzmir Ticaret Odasının Başkan ve yönetim kurulu üyelerine huzurlarınızda
teşekkür ediyorum. Türk ekonomisinin maruz kaldığı sıkıntıların yegâne
çözüm yerlerinin bilimsel alanlar olduğuna, herhalde hepimiz inanmaktayız.
Ayrıca, yine, İzmir'de kurulacak olan Yaşar üniversitesinin, İstanbul'da
kurulacak olan Ticaret Odası Vakfının üniversitesinin ve bizim İzmir Ticaret
Odasının üniversitesinin bütün milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Sözlerimi Büyük Önder Atatürk'ün yine İzmir'de yaptığı
bir konuşmayla bitirmek istiyorum: "Siyasî, askerî muzafferiyetler ile
tetviç edilmezlerse husule gelen zaferler payidar olamaz." Bu duygu ve düşüncelerle, İzmir'in çağdaş bir kent
olması için, önce İzmirlilerin gayretini bekliyor, sonra da sayın
milletvekillerimizin desteklerini bekliyor ve hepinize saygılar sunuyor,
teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kırkpınar. Efendim, şimdi, söz sırası Fazilet Partisi Grubunda. İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş Hocamız;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; efendim, Türkiye'de, yükseköğretimde, arz
ve talep dengesizliği var. Hepimiz biliyoruz ki, 1 milyonu aşkın -rakamları
vermeyeceğim; en güzel şekilde, Hüseyin Bey, uluslararası mukayese-ler yaparak
verdi; yalnız kabaca hatırlatayım- gencimiz üniversiteye girmek ister; bunun
birkaç yüz bini girer; gerisi birikir, birikir, geride bir baraj gibi olur;
imkânı olanların kimisi Kıbrıs'a, kimisi Balkanlar'a, kimisi hatta Ortaasya
üniversitelerine giderler. Öyleyse, kapasiteyi artıracak adımları, icraatı,
hepimizin olumlu karşılaması gerekiyor; bunun tabiî bir neticesi olarak da bu 3
üniversitemizin kurulmasını biz de olumlu karşılıyoruz; özellikle de İzmir'de 2
üniversitenin kurulmasını; çünkü, özel üniversitelerimiz İstanbul'da yığıldı.
Bunun çeşitli faydaları ve çeşitli mahzurları da ortaya çıktı. Türkiye'nin en
önemli şehirlerinin başında gelen İzmir'de, işte Ankara'da, Antalya'da,
Erzurum'da ve diğer yerlerde vakıf üniversiteleri açılması eğitim hizmetinin
daha dengeli dağılması bakımından olumlu; fakat, bir şeyi unutmayalım! Ben
rakamlara girecek değilim. Üniversite demek, ilmî ve humaniter değerlerin,
beşeri değerlerin üniversal çapta, genişlikte yaşandığı, yaşatıldığı,
eğitildiği yerlerdir. Yani, geliyor bütün mesele kaliteye dayanıyor. Eğer,
üniversite açtığımızda yahut mevcut üniversitelerin idaresinde bu ana hedefi,
yani kaliteyi kaçırdığımız andan itibaren ismi üniversite olur, üniversal
hiçbir değeri kalmaz. Yani, batı Avrupa üniversitelerini kıstas almak
mecburiyetindeyiz. Amerika'nın iyi üniversitelerini kıstas almalıyız -çünkü,
Amerika'da başka türlü üniversiteler de var- Japonya'yı vesaireyi kıstas
almalıyız. Öyleyse bütün bu egzersizde, buraya gelen tekliflerde ve konuyu
bizim incelememizde buna dikkat etmemiz lazım. Peki, burada bir problem mi var; yani, ben bundan niye
bahsediyorum; böyle teorik bir şey mi söylemek ihtiyacındayım; hayır; ama, bir
problem var ve bir tezat doğdu Türkiye'de. Bir taraftan milletimizin kökünde ve
genlerinde mevcut olan hayırseverlik -ne güzel bir şey- şirketlerimiz,
insanlarımız, şahıslarımız -bu bize tarihten gelen bir miras- yüksek eğitim
müessesesi açıyor; tamam; ama, yine aynı ülkede YÖK'le uğraşıyoruz. Uğraşmış
olmak için uğraşmak değil, problem var; işte, benim şehrimde, benim
üniversitemde var. Yetişmiş hoca ilk bulduğu fırsatta devlet üniversitesini
terk ediyor, kaçıyor, İstanbul'daki onbeş vakıf üniversitesinden birine birkaç
misli maaşla geçiyor. Maaşlar da perişan bir durumda. Her üniversiteye gidişimde birkaç doçent, genç profesör arkadaşım
geliyor "hocam ne dersin biz de geçelim mi" diyor. Yani,
"geçelim mi" derken vakıf üniversitesini kast ediyor. En yetişmiş
hocalar, devlet üniversitelerini yavaş yavaş; ama, devamlı şekilde terk ediyor.
Şimdi kuracağımız üniversitede de bunu gözden uzak tutmayalım! Aksi halde, YÖK
idaresinde bazı arkadaşlarımız için, YÖK'ün bu tavrı, ilmî endişeler, ilmî
hedefler, ilmî göstergeler artık fazla bir şey ifade etmiyor. Nedir; gelinmiş
ve bir yere saplanılmıştır. Hasbelkader, senelerce yükseköğretimin planlanmasından
da sorumlu bir kardeşiniz olarak arz ediyorum. YÖK denen kurumun ilk
şekillendiği yer Devlet Planlama Teşkilatıdır; ama, bu manada değil;
ideolojiyle saplanan bir yerde hangi ilmi bekleyeceğiz?! İlme ideolojiyi
karıştırdığımız anda netice eşittir demagoji; siyaseti, tarafsız olması gereken
habere -TRT, gazeteler, medya vesaire- karıştırdığımız zaman netice eşittir
propaganda; bu ideolojiyi vesaireyi adalete karıştırdığımız zaman netice
eşittir vatandaşa zulüm; yani, beklenenin tam aksi neticeler hâsıl olur. YÖK vakıasını, maalesef, bu kürsüde, bu mevzuda
zikretmemin sebebi, yeni kurulacak üniversitelerimiz, vakıf üniversitelerimiz,
Türkiye için bir ümittir, serbest insanlardır, kararların çoğunu kendileri
alacaklar. Lütfen, YÖK'ün bugünkü demagojik, ideolojik, ilimden fevkalade
uzaklaşmış tutumundan hiçbir zaman etki altında kalmasınlar. Peki, bu olabilir
mi; olabilir. Mütevelli heyetlerine baktım, mesela birisini inceledim
-isim vermek istemem- bir tek akademisyen var, bir tane de yüksek lisans yapmış
birisi var. Koca bir şehir; bu şehirde bir üniversite kurarken, akademik
kariyerin bütün tecrübelerini edinmiş kişiler muhakkak vardır. İkinci bir şeyi
hatırlatayım -yine isim vermek istemem- ekonomi, iktisat ve ticaret
üniversitesi kuruyoruz; iktisadın ilişki halinde olduğu diğer ilim dalları var
ve bunların başında da hukuk gelir; yani, tatbikata girecek iyi bir
iktisatçının, hukukun bazı branşlarını bilmesi lazım, bunlar da okutulur; icra
iflası bilecek, ticaret hukukunu bilecek, deniz ticaretini bilecek, hatta
Anayasanın temel başlangıç hükümlerini bilecek ki, bunlar oralarda okutulur.
Öyleyse, üniversite olduğuna göre, hukuk fakültesini düşünmek lazım; çünkü,
hocalar gelir, o iktisat fakültesinde bunları okuturlar. Böylece, bunlar
birbirini tamamlayan güçler haline gelir. Tabiî, kalitenin en önemli bir diğer kıstası hoca...
Üniversitenin seviyesi, hocanın seviyesine eşittir. Laboratuvarlar, deney yapma
imkânları var. Kürsüye koyacağınız insan hangi formasyondan gelmiş, kendi
alanında hangi yayınları yapmış yahut da gençtir, doktorasından derhal belli
olur, jürisinden belli olur. Şimdi, burada, arkadaşlarımızın verdikleri
bilgileri okudum, bir vakfımız "5 kişiyi göndereceğim" diyor. Vakfın
daha önce çok kişiyi göndermesi lazımdı. Ben, bunu, bu rakama itiraz ettiğim
için söylüyorum; daha fazla kişiyi göndermek lazım. YÖK'ten ümit yok denecek kadar azaldı. Kıstas -bu
idareden önce yurt dışında okuyan, doktora yapan öğrencilerin sayısı- koyalım.
Mehmet Sağlam Bey -kendisi burada yok, onun için rahat konuşabilirim- büyük
hamle yapmıştır. Biz, Devlet Planlamada her sene 300 kişiyi göndermeyi
planlamış ve mütemadiyen göndermeye çalışmışızdır. Bugün eğer bir şeyler varsa,
bazı hocalar bizi uluslararası platformlarda şerefle temsil ediyorlarsa, işte o
300 kişi; mütemadiyen gönderildi. Mehmet Sağlam Beyin bıraktığı zamanki -parti
meselesi değil, ben o partiden de değilim- rakama bak, bugünkü rakama bak! Bugün, ilim Batıda, bu gençler gidecekler, o hocaların
önüne oturacaklar, o imtihanlara girecekler ve Türkiye'ye gelecekler. Bunların
sayısını azalttınız mı, birdenbire seviye kaybedersiniz. Ben mesleğim icabı
Anadolu'daki üniversitelere uğruyorum. Rektörler ve dekanlar bu konuda çok
şikâyetçidirler; çünkü, hem gönderilmesi birtakım hususlara bağlanmıştır hem de
mütemadiyen gitmiş olanlar şu veya bu sebeplerle geriye -malî sebeplerle değil-
alınmıştır. Dolayısıyla, hocaların yetişmesi önemlidir. Artık, vakıf
üniversitelerimiz, kendi göbeklerini, belki, kendileri kesecekler, bu YÖK
sistemini yürütenler değişene kadar. Çünkü, vakıf üniversitesinin tek kaynağı,
şu anda, devlet üniversiteleri; 700 dolar, 500 dolar alan hocaya veya doçente 3
000 dolar, 4 000 dolar ve-rerek, ancak oradan alabiliyor. Halbuki, yenilerinin
gelmesi lazım. Peki, YÖK?.. Tıkanmıştır. Bir sayın cumhurbaşkanımız,
fevkalade, yanlış bir adımla, sistemin çözülüp, dinamiklerin işlemesini
önlemiştir. Ondan sonra da işte komisyonlar, raporlar, araştırma önergeleri,
inmeyen raporlar... Öyleyse, bu üniversiteleri ben çok olumlu karşılıyorum,
oyumuz müspet olmalıdır; ama, demeliyiz ki, kalite, kalite, kalite; Napolyon'un
"para, para, para" dediği gibi. Bunu da beklemeyin bugünkü fanatik
sistemden; bunlar saplandılar bir yere. Teferruatına girmek istemiyorum; ilim
ve kıstaslar, yayınlar bir tarafa bırakıldı, başka şeylerle uğraşıyorlar. O iş
kolay çünkü; O iş "attraktif" geliyor, o iş medyada bir inikâs
buluyor; bazı yerlere, bazı şeylere "biz
şöyleyiz" deyip, yerlerini sağlamlaştırma yoluna gidiyorlar. Bir
hocadan bu beklenir mi; bir akademisyen buna tenezzül eder mi; yayınıyla
konuşur, tebliğiyle konuşur, uluslararası konferanslardaki başarısıyla konuşur
bir hoca, idareci de olsa. Ha, onları bırakacağız. Bu üniversiteleri tebrik ediyorum, hayırlı olsun; ama,
yöneticilerden rica ediyorum, kendi göbeğinizi kendiniz kesmek
mecburiyetindesiniz; gençlerimizi gönderin Almanya'ya, İngiltere'ye,
Amerika'ya, Japonya'ya... Japonya'ya ben asistanlarımı gönderdim; en iyi şekilde
yetişip geliyorlar. Dolayısıyla, hayırlı olsun diyorum Sayın Başkanım,
kutluyorum. YÖK'e bağımlı olmayın fikren ve ilmen. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili
Sayın Güler Aslan; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA GÜLER ASLAN (İzmir)- Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik
Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları hakkında
Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi en
derin sevgi ve saygılarımla selamlarım. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çağdaşlığın ve
kalkınmanın temeli eğitim, sağlam bir gelecek ve çok yönlü kalkınma, eğitimle
ve eğitimli insangücüyle orantılıdır. Bu nedenle, İzmir Ekonomi Üniversitesi ve
Yaşar Üniversitesi, İstanbul Ticaret Üniversitesine desteklerinizi bekliyor, en
derin saygılarımı sunuyorum. Bizlere düşen görev, her ortamda, her zaman insana
yapılan yatırımın en kârlı yatırım olduğunun bilincinde, eğitimin önemini,
erdemini yeni kuşaklara sunmaktır. Bu doğrultuda, yeni eğitim kurumlarını
gelecek kuşaklara kazandırmak için İzmir Yaşar Üniversitesi ve İzmir Ekonomi
Üniversitesi gibi kurumların faaliyete geçebilmeleri için gerekli olan desteği
her konuda kendilerine vermek gerektiği düşüncesindeyim. Yaşar Üniversitesi: "Yaşar Üniversitesi" adı
altında, İzmir Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı tarafından, Atatürk İlke ve
İnkılaplarına bağlı, çağdaş kişileri yetiştirmeyi hedefleyen bir yükseköğretim
kurumu olarak kurulmuştur. Adı geçen üniversite, rektörlüğe bağlı olarak,
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümler doğrultusunda öğretim verecektir. İzmir Ekonomi Üniversitesi:İzmir Ticaret Odası Eğitim
ve Sağlık Vakfı tarafından Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı, katılımcı,
yaratıcı, girişimci kişileri yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Ege Bölgesi, tarım ürünleri, sanayi malları üretimi ve
turizm alanında son 10 yılda büyük gelişmeler kaydetmiştir. Bu bölgenin en
önemli illerinden birisi olan İzmir, son 10 yıl içinde en fazla iç göçe maruz
kalmıştır. Normal olanların çok üzerinde nüfus artışına tanık olan İzmir,
çeşitli yerel hizmetlerin yanı sıra, adalet, sağlık, eğitim gibi hizmetlere de
büyük ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple, yükseköğretim ihtiyacını bir miktar da
olsa giderebilmek için yeni oluşumlar gerekmektedir. Halen mevcut olan iki
üniversiteye ek olarak, yeni üniversitelere de ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı
giderebilecek devletimizin yükünü hafifletmek için, adı geçen vakıf
üniversitelerine ihtiyaç vardır ve bu hizmet son derece isabetli olacaktır. Bütün olarak programın amacı, güncel ve çağdaş kuram ve
uygulama bilgilerini üniversitelere etkin bir şekilde yansıtıp, onların karar
alıp uygulama ve liderlik yeteneklerini geliştirmeye yöneliktir. İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı
tarafından, "İstanbul Ticaret Üniversitesi" adı altında, Atatürk ilke
ve inkılaplarına bağlı, çağdaş kişiler yetiştirmeyi hedefleyen -lise ve dengi
bir öğrenime dayalı- yükseköğretim kurumu olarak kurulmuştur. İzmir ve İstanbul Ticaret Odaları ve Selçuk Yaşar Vakıf
Üniversitelerinin bu örnek davranışıyla, yukarıdaki kanun maddeleri, Anadolu
şehirlerinin üniversite kurma heyecanını ve olasılığını artıracaktır. Bu tür
örnek üniversitelerin çoğalması temennisiyle, en derin sevgi ve saygılarımı
sunu-yorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan. Gruplar adına konuşmalar bitmiştir. Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat;
buyurun efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 607 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde, şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Tasarı her ne kadar yükseköğretim tasarısı ise de,
tasarının genel gerekçesi son derece durağan olup, bu Meclisin huzuruna son
yıllarda gelen tasarıların önsözlerinde tek bir yenileme olmadan, aynı klasik
ve yılların gerisinde kalmış istatistik değerlerle Meclisimize sunulmuştur. Örneğin, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, bu
Meclisçe, Haziran 2000 tarihinde görüşülüp kabul edilmesine rağmen, tasarının
genel gerekçesinde, hâlâ, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planından bahisle
"...yükseköğretimde okullaşma oranı, yüzde 19'u örgün yükseköğretimde
olmak üzere yüzde 31 olarak hedeflenmiştir" denilmektedir. Halbuki, YÖK ve Millî Eğitim okul kapatmaktan,
üniversite kapatmaktan ve okumak için güvendiği ve banisi saydığı devlet
üniversitelerine gelmekten başka düşüncesi olmayan başörtülü kız öğrencilerle
uğraşmaktan vakit bulup da, bırakın çağı okumayı, Meclisi ve geçen kanunları
takip edebilseydi, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, 655 inci maddede,
1999-2000 öğretim yılında yüzde 18,7'si örgün öğretimde olmak üzere, toplam
yüzde 27,8 okullaşma oranı olduğunu; bu alanda, örgün eğitimde okullaşma
oranının yakalandığını, fakat, toplam eğitimde, hedeflerin önemli ölçüde
gerisinde kalındığını; bugün için hedeflerin, geçen yedinci plan dönemi
olmayıp, 2001-2005 yıllarını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Plan dönemi
olacağını, buradaki hedeflerin de, Plan ve Bütçe Komisyonunda da belirtildiği
üzere, yüksek lisans öğrencileri dahil, açık öğretimde yüzde 9, örgün öğretimde
yüzde 28,3 ve toplam yükseköğretimde yüzde 37,3 olduğunu görür ve önümüzdeki
beş yıllık hedeflerini 2000 yılında biten Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planına
göre değil, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına göre yaparlardı. Yine, Sayın Cumhurbaşkanının Meclis açılış konuşmasını
iyice okusalardı "Eğitim sistemimiz, maddî kaynak yanında insan kaynağının
da savurganca harcandığını göstermektedir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planında yer verilen teknik personel arzı ve ihtiyacı projeksiyonuna göre,
aralarında inşaat, elektrik, elektronik, petrol, jeoloji ve ziraat
mühendislerinin de bulunduğu tam 10 alanda eğitimli işgücü fazlası vardır"
ikazını dikkate alarak, bu tasarıyla, yeni açılması istenilen mühendislik ve
ziraat fakülteleri yerine, yurt ihtiyaçlarına göre, daha çok ihtiyacımız olan
fakültelerin açılmasına yönelirlerdi. Örneğin, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Bilim ve
Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu Raporunun 26 ncı sayfasında yer alan
"üniversite giriş sınavlarında dereceye giren ilk 2 000 öğrencinin
mühendislik eğitimini tercih etmesi, Türkiye için bir üstünlüğe
dönüştürülebilir; ama, her şeyden önce, bu beyinlere verilecek eğitim ve
öğretim içeriğine ve taşıyacağı yönlendirici öğelere bağlıdır. Bunun için,
mühendis yetiştiren yükseköğretim kurumlarının değerlendirilerek, misyonlarının
yeniden tanımlanmasına ihtiyaç vardır. Enformasyon, bilgi çağı için gerekli olan disiplinlerle
donanmış insan gücü yetiştirmek zorundayız. Örneğin, enformasyon,
telekomünikasyon alanlarıyla ilgili insan kaynağımızı oluşturmak için, bugün üç
ayrı disiplinde (yazılım, enformasyon ve bilgi teknolojileri ve donanım
disiplinlerinde) verilen mühendislik öğrenimlerinin bir karmasına, bir başka
deyişle, sayılan disiplinler arasında füzyon ve bu füzyonla yoğrulacak yeni bir
mühendislik disiplinine, alanına yönelik bir mühendisliğe ihtiyaç vardır
uyarısını dikkate alarak ve bu yeni mühendislik fakültelerinin kuruluşu için
Meclisin huzuruna gelirlerdi. Yeni açılacak fakülteler arasında iletişim
fakültelerinin çokluğu dikkati çekmektedir." Yine, bu konuda ISO kalite ve ICO standartlar belgesini
ülkemizde ilk olarak alan bir özel iletişim firmasının sahibi, bir dergiye
verdiği mülakatta, ülkemizdeki iletişim fakültelerinin sayısının 17 olduğunu,
bu fakültelerin yılda 8 000 civarında mezun verdiğini, açıköğretimi de
kattığımızda bu rakamın 15 000'i bulabileceğini, oysa, sektörde eleman
ihtiyacının 400-800 arasında değiştiğini, zaten, şu anda ihtiyaçtan fazla mezun
olduğunu belirtmektedir. Yine, aynı şahıs, iletişim fakültelerinde verilen
eğitimin çok yetersiz olduğunu, şu anda iletişim sektöründe çalışan iletişim
mezunlarının oranının yüzde 5'i, yüzde 6'yı geçmediğini belirtmektedir. Yüksekokul mezunlarının işsizliğinden, özel sektör
kadar, Cumhurbaşkanımız da şikâyetçidir. Cumhurbaşkanımız, Meclisi açış
konuşmasında aynen şöyle demektedir: "Ülkemizde lise ve yüksekokul bitiren, yani,
eğitimli gençler arasında işsizlik oranı, ülke ortalamasının çok üzerindedir.
Gerçekten de, 2000 yılı verileriyle eğitimli gençler arasında işsizlik oranı
yüzde 23,7'dir. Eksik istihdamla birlikte, bu oran, yüzde 31,6'ya
yükselmektedir. Ülke ekonomisi, geçerli ücretten iş isteyen her üç eğitilmiş
gençten birini işsiz bırakmaktadır. Bu, yalnız, gençleri kişiliksiz kılmakla
kalmamakta, eğitime büyük paralar harcayan aileleri de yıkıma
sürüklemektedir." Okumuş gençlerin işsiz kalmasındaki en önemli etken,
gençlerin iyi eğitilmemeleri, az okumaları ve yurt ekonomisinin azgelişmişilik
düzeyidir. Gençlerin iyi eğitilmemelerinin sebebi, bütçeden eğitime yeterli
ödeneğin ayrılmaması ve Fatih Üniversitesi örneğinde gördüğümüz gibi, açılan
üniversitelerin sudan bahanelerle kapatılmak istenmesidir. Bu konuda Cumhurbaşkanımız "2000 yılında eğitimin
konsolide bütçe içindeki payı yüzde 9,3 ile son yirmi yılda eğitime konsolide
bütçeden ayrılan payın en düşük olduğu yıl olmuştur" derken, eğitim
yuvalarını kapatmayla ilgili olarak, DPT Yükseköğretim Özel İhtisas Komisyonu
raporunda "eğitim bilimleri alanında mevcut olan bölümleri, o bölümlerin
lisans programlarını kapatmayı emreden YÖK kararının bilimsel ve akademik bir
dayanağını bulmak olanağı yoktur" denilmektedir. Yine, eğitimin verim düşüklüğünde, öğrenci sayısı
başına düşen öğretim görevlisi sayısının düşük olması, mesela, Almanya'da
lisans eğitiminde 8 öğrenciye 1 öğretim üyesi, Belçika ve Hollanda'da 10
öğrenciye 1 öğretim elemanı düşerken, bu oran bizde 35 öğrenciye 1 öğretim
elemanı şeklindedir. Yine, DPT Özel İhtisas Komisyonu raporunda belirtildiği
gibi "YÖK tarafından yapılan hemen her istatistik verileri,
üniversitelerdeki nicelik yönünden artışı göstermektedir. 477 öğrenciye düşen 1
öğretim elemanıyla yetişen ilkokul öğretmenleri ve okulöncesi öğretmenleri,
önümüzdeki yıllarda meslek hayatlarına atıldıklarında, maalesef, ülkemizin
geleceği olan çocuklarımızın eğitimlerinden sorumlu olacaklardır. Bu, son
derece yetersizdir" denilmektedir. Buradan söyleyeceğimiz; YÖK'ün,
öğrencilerin kılık ve kıyafetleriyle uğraşacağına, gençlerimizin kaliteli bir
eğitim almalarıyla ilgilenmesidir. Yine, aynı DPT raporunda "üniversitelerimizdeki
eğitim programları, çağdaş teknoloji ve ülke koşullarına göre yeniden gözden
geçirilmelidir. Piyasada aşırı mezunu olan ve iş olanakları kısıtlı bölümler
(ziraat mühendisliği ve benzeri gibi) ve burada eğitim gören öğrencilere ülke
millî gelirinden aktarılan payın heba olması önlenmelidir" diye, DPT âdeta
figan etmekte; fakat, YÖK ve Millî Eğitim, maalesef, bu konuda getirdikleri bu
tasarıyla bu ikazlara kulaklarını tıkamaktadırlar. Yine, Devlet İstatistik Enstitüsü yayınlarında, YÖK ve
Millî Eğitimin yıllar içerisindeki başarısızlığı gözler önüne serilmektedir.
Örneğin, yükseköğretim kurumlarında okul başına düşen öğrenci sayısı 1923-1924
yıllarında 324, YÖK'ün kuruluş yılları olan 1981-1982 yıllarında 720 iken,
1997-1998 öğretim yılında 1 420 olmuştur. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı,
yine yükseköğretim kurumlarında 1923-1924 yıllarında 9, 1981-1982 yıllarında 11
iken, 1997-1998 yıllarında 24 olmuştur. Kitap ve kütüphaneden yararlananların sayısı ise, 1995
yılında 22 478 000, 1996 yılında 27 766 000 iken ve yüzde 23,5 artış oranı
varken, 1997'de bu oran yüzde 19,4 azalarak 22 376 000, 1998 yılında ise yüzde
9,2 azalarak 20 218 000 düşmüştür; yani, 28 Şubat baskıları sonucu, Devlet
İstatistik Enstitüsü rakamlarında da belirtildiği gibi, öğrenciler, baskılardan
vakit bulup kitap dahi okuyamamışlardır. Kitap okuma gibi gazete ve dergi okuma sayısında da
azalma olmuş, 1991'de toplam 3 033 gazete ve dergi yayımlanırken bu rakam,
1997'de 2 499 olmuştur. Devletin tüm verileri okumayan ve düşünmeyen bir toplum
olmaya doğru hızla gitmekte olduğumuzu göstermektedir. Yine, bu tasarıyla ve son olarak gelen tüm tasarılarla,
genellikle 3 büyük ilimizde yeni üniversite açılışına ağırlık verilmekte, bu da
gerek bilimde gerekse ekonomide bölgesel farklılığı artırmaktadır. Bu
yığılmadan DPT de rahatsızlığını belirterek, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planının 671 inci maddesinde, 1999-2000 öğretim yılında, üniversite
öğrencilerinin yüzde 26'sının İstanbul, Ankara ve İzmir illerindeki
üniversitelerde öğrenim görmesine rağmen, öğretim elemanlarının yüzde 50'sinin
bu illerde bulunduğunu, bu sebeple, Anadolu'da yeni açılan üniversitelere
yeterli hoca bulunamadığı için öğrencilerdeki eğitim farkının da gitgide
büyüdüğünü ifade etmektedirler. Yine, DPT'nin amaç ve ilkeler bölümündeki
politikalarla tek tip adam yetiştirmek için her türlü baskıyı deneyen YÖK ve
Millî Eğitimin amaçları da çelişmektedir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, teşekkür edeceğinizi biliyorum;
buyurun efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - DPT, eğitim sistemimizin temel
amacının Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, düşünme, algılama ve problem
çözme yeteneği gelişmiş, demokratik değerlere bağlı, yeni fikirlere açık,
kişisel sorumluluk duygusuna sahip, millî kültürünü özümsemiş, farklı
kültürleri yorumlayabilen ve çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen bilgi çağı
insanını yetiştirebilmeyi hedef almış iken, Avrupa Birliğine aday olduğumuz
bugünlerde düşünmek hâlâ en büyük suç olarak görülmektedir. Yine, Ulusal Programda, yerel dillerle eğitim konusunun
çokça tartışıldığı bugünlerde... BAŞKAN - Efendim, hani teşekkür edecektiniz? ASLAN POLAT (Devamla) - Bitti, yarım sayfa kaldı. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım,
bitiriyorum. BAŞKAN - Yani, her şeyi okumak mecburiyetinde
değilsiniz. ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır, öbür maddede de
bitirebilirim; ama, şimdi bitireyim. BAŞKAN - Efendim, buyurun bitirelim artık; istirham
ediyorum. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın milletvekilleri, rahatsız
olmayın, dinleyin; eğer, yanlışı varsa, siz düzeltin... BAŞKAN - Onlar rahatsız olmadı efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Bundan rahatsız olan Millî
Eğitim; Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının tartışıldığı bugünlerde, Yedinci
Beş Yıllık Kalkınma Planındaki rakamlarla gelmezdi buraya. BAŞKAN - Efendim, onlar rahatsız olmadı da zamandan
tasarruf yapalım dedik, beceremedik. Buyurun, bitirin. ASLAN POLAT (Devamla) - Yine, Ulusal Programda yerel
dillerle eğitim konusunun çokça tartışıldığı bugünlerde, Prof. Dr. Oktay
Sinanoğlu'nun Yükseköğretim Özel İhtisas Komisyonu Raporundaki özellikle
İngilizce'yle eğitim yapan üniversiteleri hedef alan şu görüşlerini de
belirtmeden geçemeyeceğim: "Tüm (devlet ya da özel) eğitim dili, mutlaka
Türkçe olmalıdır. Yabancı dille eğitim, İngiliz, Amerikan güdümüyle Türkiye'ye
yapılmış en büyük hainliktir. Öyle eğitimle, sadece ezberci, özenli düşünmeyen,
ayrıca kimliksiz, onursuz, sömürge ruhlu gençler ve hatta devlet adamları
yetiştirilir. Atatürk'ün birinci ilkesi, eğitimin her düzeyde millî, dilinin
kesinlikle Türkçe olmasıydı." YÖK'ün bu konudaki görüşlerini de burada öğrenmek
istediğimi belirtir, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. İkinci söz, Çorum Milletvekili Sayın Yasin
Hatiboğlu'nda. Sayın Hatiboğlu, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Heyetin
değerli üyeleri; 607 sıra sayılı tasarı üzerinde, şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Başkanlığınızı ve Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, önce, zatıâlinize teşekkür etmek
istiyorum. BAŞKAN - Estağfurullah. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Parlamento, âdeta
"şamar oğlanı" haline gelmiştir; üzülerek ifade ediyorum... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Doğru!.. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - 30 yıllık, bu
Parlamentonun, zaman zaman seçilememek yoluyla -ki, doğaldır, demokrasinin
tabiî neticesidir- ara vermiş olsam da ya da zaman zaman başkaları ara vermiş
olsa da, bu Parlamentonun üyesiyim ve bu Parlamentoya güvenin ötesinde, hiçbir
kurum, hiçbir kurul, Parlamento kadar, hatta onun nısfı kadar, hatta onun rubu
kadar güvene layık değildir. (Alkışlar) Eğer farklı yorumlarsanız, farklı
düşünürseniz, başka sistem aramanız lazım gelir. Başka sistem arayanlarla ben
demokrasiyi niye tartışacakmışım. (Alkışlar) Gitsin, aradığı sistemin
alternatifleriyle otursun, sabahtan akşama kadar, akşamdan sabaha kadar,
rahmetli hocamı rahmetle anarak, hocamın ifadesiyle "dip sokağın avratları
gibi kîl ü kal (dedikodu) etsin" dedikodu etsin dursunlar sabaha kadar,
bırakın. (Alkışlar) Lütfen, bu Parlamentonun üzerinden elinizi çekiniz. İstiklal Savaşını kazanmakla övünüyoruz değil mi?..
Elhamdülillah, böyle bir övünç sebebimiz vardır; ama, o İstiklal Savaşının
kararını veren bu Parlamentodur, sevk ve idaresini yapan, komutanları eliyle,
başta Mustafa Kemal ve diğer arkadaşları olmak üzere, komuta heyetiyle
birlikte, efradıyla birlikte, kadınıyla birlikte, erkeğiyle birlikte, çocuğuyla
birlikte, sabisiyle birlikte, yokluğuyla ve yoksulluğuyla birlikte... AHMET İYİMAYA (Amasya) - İşçisiyle, işvereniyle
birlikte, hepsi... YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bugüne kolayına mı gelindi
zannediliyor. Oturuyor orada, ne olduğu, ne idüğü, ne yediği, ne vurduğu, ne
çarptığı, ne çırptığı bilinmeyen herkes Parlamentoya yükleniyor. Off-shorea
para kaptırıyor, beni suçluyor... Beni suçluyor... Benim günahım ne be mübarek
adam?!. (Alkışlar) Bana sordun mu?... BAŞKAN - Doğru; bravo!.. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bana sordun mu ya da ben
bordroya bağlı genel vekâletle, milletimin verdiği vekâlet ile avukatlıktan
gelecek vekâlet arasında tercih yapmaya kendimi mecbur sayıp, genel vekâleti
tercih edip büromu kapattım ben ve bordroya bağlandım. (FP sıralarından
alkışlar) Başka bir iş takip etmiyorum. Bordroya bağlandım, niye; çünkü, bu
şerefli görevi bana -30 yıl yaptım avukatlığı, şerefli bir meslektir; ama-
hiçbir dosyam, bu Parlamentonun şu saniyedeki hissettiğim hazzı, lezzeti, tadı,
şerefi, payeyi hiçbir dosyam vermedi. Hiçbir dosyamın bedeli bu tatmini vermedi
bana. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Onun için, lütfen, 70 milyon çok değerli kardeşime,
benim milletime, benim insanıma sesleniyorum, Parlamentoya sahip çıkın. Zaten
Parlamentoyu bir vesileyle safdışı etmek isteyen o kadar çok köşe başı
bekleyicileri var ki!.. Yapmayın, biz, sizin temsilcileriniziz, yapmayın!.. Burada, tabiî, bir ufak iğne, izniniz olursa, yakamdan
bir ufak topluiğne çıkarıp kendime batırmak istiyorum. Düşünüyorum, acaba biz,
Parlamentoyu oluştururken, bize düşen görevi eksiksiz yapabildik mi ve mesela
seçim kampanyalarımızda ölçülü konuşabildik mi? Yani, ben şu vaatte
bulunuyorum, masaya yumruğumu şunu söyleyerek vuruyorum; ama, bu, parlamenter
olarak benim görevim mi, benim bu konuda yetkim var mı diye düşünerek vaadimizi
ona göre yaptık mı? Yoksa, biz kendimizi bir heyula gösterip; yani, minel arz,
ilel asuman, ilessemâ ne varsa, hangi probleminiz varsa dünya, ahiret, bunun
hepsine biz devayız dedik mi? Eğer, öyle dedikse en büyük vebale biz girdik.
Çünkü, haklı olarak "benim insanım, benim köylüm, benim çiftçim - bu
ifadeyi kullanırken 9 uncu Cumhurbaşkanının söylediği anlamda söylemiyorum-
benim emeklim, benim insanım, benim esnafım, benim fakirim, benim öksüzüm,
sokakta kalmış yavrularım... Sokak çocuğu demi-yorum, utanıyorum, hayır, onlar
sokak çocuğu değildir, sokağa biz terk etmişiz, sahip çıkamadığımız için, sahip
çıkamadığımız için. Bu insanlar samimî insanlardır. Biz ne söylediysek,
bunlar vekil efendilerdir, bunlar mebus efendilerdir, bunlar benim
temsilcimdir, bunların her biri 80 000 insandır diye düşündü benim insanım;
yanlış mı düşündü, hata mı etti ve bu ölçüyle güvendiler, her meselesine çare
olduğumuzu zannettiler. Hayır, biz her meseleye çare değiliz, meselelere çare
ararız; ama, her meselenin, bizde vardır çözümü, yargıda vardır çözümü,
hükümette vardır çözümü, teknolojide vardır çözümü. Acaba, orada bir hata mı
ettik diye zaman zaman düşünüyorum. Sayın Başkan, özür diliyorum... BAŞKAN - Estağfurullah efendim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bir başka şey daha; bu
Parlamento, demokratik parlamenter sistemin yara aldığı günlere şahit oldu,
hangi tepkiyi koydu?! "Siyasî partiler demokratik siyasî hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır", Anayasada böyle denili-yor. Peki, bu vazgeçilmez
unsuru kale alınmaz unsur haline getirdiler, getirdik, geldi, ne tepki koydu
Parlamento?! Onun için, - "eğri oturup doğru konuşalım"
lafına hep karşıyımdır, öyle demiyorum; yani, doğru konuşacaksak doğru
otururuz, doğru oturmanın ayıbı ne ki eğri oturup doğru konuşalım- doğru oturup
doğru konuşalım, sahip çıkacağımız zaman sahip çıkmazsak, el, köşesinden
kenarından tırtıklar, sonra da biri, "hadi kardeşim sen yazıhaneni aç,
hadi kardeşim sen büronu aç, hadi kardeşim sen de çifte git" der. Buna
fırsat vermeyelim, ne olursunuz. Partileri ve particiliği, bu meselede,
Parlamentonun şahsı manevîsi, itibarı, geleceği ve ömrü, otoritesi söz konusu
olduğu zaman, şu partililiğimizi, şu amblemlerimizi, ne olur bir kenara
koyalım; bir şey olmaz, bizden gitmez, yine partilerimize gittiğimizde
amblemimizi bağrımıza basalım. Evet Sayın Başkan, üniversitelere gelecektik güya; ama,
aşık ağlayan, dertli söyleyen olurmuş; çünkü, Parlamento olmazsa üniversite
olmaz. BAŞKAN - Bravo efendim! YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Parlamento olmazsa hükümet
olmaz. (Alkışlar) Parlamento olmazsa istiklal olmaz, istiklal! (Alkışlar) Onun
için, beni bağışlayınız, ben İçtüzüğü bilmiyor değilim, konunun dışına çıkmanın
müeyyidesini bilmiyor değilim; ama, ben zatı âlinizin müsamahasını da
biliyorum... BAŞKAN - Estağfurullah efendim, bu müsamaha değil, tam
konunun bizatihi kendisi. ("Bravo Başkan" sesleri, alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; ben üniversiteler konusunda uzun uzun konuşacaktım; ama, bir
şeyi vurgulayayım, bir tereddüdümüz var: 2809 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinde
değişiklik yapıyoruz; bu değiştireceğimiz hüküm ne? Hemen, kısaca arz edeceğim,
zannediyorum bir iki dakika lütfedersiniz. Bakanlar Kurulu... MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - O konulara girmeyelim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hiç girmeyelim diyorsunuz,
tadını bozmayalım diyorsunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Peki efendim. Efendim, mademki Parlamentoya saygı gösterilmesi lazım
geldiğini heyecanla, canhıraş bir ifadeyle, arz ve takdim etmeye çalıştım, ona
evvela kendim uymalıyım. Size uyuyor ve o konuya burada girmiyorum. (Alkışlar) Saygı sunuyorum. BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, teşekkür ederim efendim. Ben teşekkür ederim efendim, çok önemli bir konuya
değindiniz. Bizi onlar değil, yani işverenler değil, bizi yüce
millet beğenmeyebilir, değiştirebilir, sandıkta bırakır, boğar, başka bir sayın
temsilciyi gönderir; ama, bu kürsü, bu Parlamento daima açık kalacaktır.
İşverenler seçmedi bizi. Saygılarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar) Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARI TEŞKİLÂTI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMENİN DEĞİŞTİRİLEREK KABULÜNE DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 28.3.1983 tarihli ve 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun 10 uncu madde-sinin (c) ve (d)
bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "c) Rektörlüğe bağlı Teknik Eğitim Fakültesi,
Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi ve
Meslekî Eğitim Fakültesi ile Meslekî Yaygın Eğitim Fakültesinin
birleştirilmesiyle oluşturulan Meslekî Eğitim Fakültesinden; "d) Rektörlüğe bağlı Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği
Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Çorum İlahiyat Fakültesi,
Çorum Veteriner Fakültesi, Kastamonu Orman Fakültesi, Kırşehir Ziraat
Fakültesi, Çorum İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, İnebolu Su Ürünleri
Fakültesi, Çorum Mühendislik Fakültesi ile İletişim Fakültesinden;" BAŞKAN - Efendim, 1 inci madde üzerinde, Fazilet
Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sacit Günbey; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 607 sıra
sayılı Yüksek Öğretim Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapan teklifin 1
inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunu-yorum. Muhterem arkadaşlar, bu tasarıyla bazı üniversitelerin
bazı fakülteleri birleştiriliyor; bazı üniversitelere yeni fakülteler açılıyor
ve 3 üncü maddesinde -en önemli maddesi olarak da bu maddeyi görüyorum-
Bakanlar Kuruluna, fakülte, enstitü ve yüksekokul açma yetkisi, kapatma yetkisi
veriliyor. Ayrıca, 2'si İzmir'de 1'i
İstanbul'da olmak üzere, 2 vakıf üniversitesi ile 1 özel üniversitenin
açılmasına müsaade ediyor. Bu kanun tasarısına, partimiz, genel olarak, olumlu
bakmaktadır ve olumlu oy kullanacağız; ancak, burada, bu tasarı görüşülürken,
Yüksek Öğretim Kuruluyla ilgili birtakım görüşlerimizi de ifade etmek
durumundayız. Muhterem arkadaşlar, zannediyorum, bugün, Türkiye'de 70
civarında üniversitemiz var. Gelişmiş ülkelerde üniversite sayısı binlerle
ifade edilmekte; yani, çok ileri ülkelerde 3 000 civarında üniversite olduğu
ifade edilmektedir. Bu demektir ki, Türkiye, üniversite sayısı bakımından,
maalesef, gelişmiş ülkelerin çok gerisindedir. Bu açığı kapatmak için, Türkiye,
özel sektöre de, vakıf üniversitelerine de teşvik edici birtakım tedbirler
getirmelidir; ancak, bu teşvik edici tedbirler getirilirken, biraz önce
Yalçıntaş Hocamızın da söylediği gibi, kaliteyi düşürmeden, üniversitelerin
üniversal özelliğini koruyacak kaliteyi muhafaza etmek kaydıyla, birtakım
standartları da muhafaza etmek suretiyle, vakıf üniversitelerinin ve özel
üniversitelerin önünü açacak birtakım tedbirlerin getirilmesi gerekir. Bu konuda, Türkiye, geçmişte, maalesef acı bir tecrübe
yaşamıştır. 1980'li yıllardan önce, 1970'li yıllarda, Türkiye'de birtakım özel
üniversiteler, yüksekokullar vardı; fakat, bunlar bu kalite sorununa dikkat
etmedikleri için kapanmak zorunda kalmışlardı. Şimdi, bu vakıf üniversitelerinin teşvik edilmesini
söylerken, görüyoruz ki, devlet üniversitelerinde, maalesef, öğretim
elemanlarının sayısı gün geçtikçe azalmakta ve bu öğretim elemanları ve öğretim
üyeleri süratle vakıf üniversitelerine kaymaktadır. Geçen aylar içerisinde,
Sayın Millî Eğitim Bakanından sorduğum bir soru önergesinde, devlet
üniversitelerinden vakıf üniversitelerine 1 000 civarında öğretim üyesinin
geçiş yapmış olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Buradaki sebeplerin incelenmesi
gerekir. Bence, bu sebepler içerisinde en önemli, başta gelen
sebep, birincisi, öğretim üyelerine ödenen aylık gelirlerin yetersiz olmasıdır
ve devlet üniversiteleri, öğretim üyelerine vakıf üniversitelerinden çok daha
az ücret ödemektedir. Bunun dışında, ikinci olarak gördüğüm husus ise,
maalesef YÖK'ün başına getirilen öğretim üyesi, devlet üniversitelerinde daha
fazla olmak üzere, özellikle üniversite öğretim üyelerine ve öğretim
elemanlarına psikolojik baskı yapmaktadır; hatta, birtakım zoraki dayatmalar
yapmaktadır. Bunu, bir örnekle ifade etmek gerekirse, bu YÖK Başkanı, hiçbir
siyasî sorumluluğu olmamasına rağmen, halka karşı hiçbir sorumluluğu
bulunmamasına rağmen -bu siyasî sorumluluk, Parlamentodaki, iktidar ve hükümet
mensuplarının olmasına rağmen- bir genelge yayımlayarak, üniversite
lojmanlarına başörtülü misafirlerin dahi girmesini yasaklamıştır; bırakın orada
oturan insanları, üniversite lojmanlarına, başörtülü misafirlerin dahi
girmesini yasaklamıştır. Yine, bu YÖK Başkanı, maalesef, son günlerde,
Türkiye'nin en seçkin üniversitelerinden birinin kapatılması için bir adım
atmıştır; sübjektif kriterleri ortaya koymak suretiyle, bir adım atmıştır. Bu
üniversite ki, ben bu üniversitenin tıp fakültesini çok yakinen izliyorum; bu
tıp fakültesi, Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, hakikaten, Türkiye'de, en
ciddî manada yayın yapan fakültelerden biridir; yayınları çok kalitelidir ve
çok sayıda yayın yapmaktadır. Bu yayınların dışında, Fatih Üniversitesi Tıp
Fakültesi, modern cihazlarıyla, halka, en fazla sağlık hizmeti sunan
kurumlardan biridir. Böyle ciddî bir müessesenin kapatılması, sübjektif
sebeplerden dolayı kapatılması, bu YÖK Başkanına değil, bu siyasî iktidara
fatura edilecektir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Günbey, 1 dakika daha eksüre veriyorum
size; buyurun. SACİT GÜNBEY (Devamla) - Efendim, teşekkür ederim. Fatih Üniversitesiyle ilgili görüşlerimi ifade ettikten
sonra şu hususu ifade etmek istiyorum: Şu anda, Ankara'da Diyarbakır'dan gelen
bir grup öğrenci var, birkaç haftadan beri Ankara'da geziyorlar, Sayın Millî
Eğitim Bakanımızla görüşmek istiyorlar; maalesef, bu görüşme imkânını elde
edemediler. Bana da geldiler, birçok milletvekiline gittiler. Bunlar, Türkiye
çapında, fen - edebiyat fakültesinin son sınıfında okuyan öğrenciler. Bunlar
fakülteye girerken, bunlara "siz öğretmen olabilirsiniz" imtiyazı
tanınmış olmasına rağmen, böyle bir hakları olmasına rağmen, pedagojik
formasyon da almalarına rağmen, Sayın Millî Eğitim Bakanının bir talimatlı
yazısıyla bu hakları ellerinden alınmıştır. Bu durumu düzeltmek için Sayın
Millî Eğitim Bakanıyla görüşmek istiyorlar. Sadece imtihana girme haklarını
talep ediyorlar; öğretmen olma değil, imtihana girme haklarını talep ediyorlar.
Maalesef, bu görüşmeyi dahi, Sayın Millî Eğitim Bakanı çok görmektedir. Ben,
buradan, özellikle Sayın Bakandan rica ediyorum; bu gençleri kabul buyursunlar,
bunların dertlerini dinlesinler ve mümkünse, sorunlarını çözmelerini rica
ediyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
(FP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van
Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'te. Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın başkan,
değerli milletvekilleri; 1 inci madde üzerindeki sözlerime geçmeden önce, bugün
yaptığı bir basın toplantısında, Parlamentoya yönelik olarak yakışıksız sözler
ifade ettiği bildirilen Sayın TİSK Başkanını ben de huzurunuzda kınadığımı
ifade etmek istiyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Bizzat yaşadığım bir olayı anlatarak, Parlamentoya,
halkın, milletin temsilcilerine yapılan haksızlığı, burada bir kez daha ifade
etmek istiyorum. İstanbul Üniversitesinde bir panele konuşmacı olarak
katılmıştım. Panelin sonundaki soru-cevap faslında, İstanbul Üniversitesinden,
ismini vermek istemediğim bir sayın profesör bana bir soru sormak amacıyla söz
istedi ve parmağını yüzüme karşı, âdeta tehditkâr bir şekilde sallayarak, bana
şöyle bir soru sordu: "Sayın milletvekilim, açık yüreklilikle söyleyin;
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, memleket menfaatlarını kendi menfaatının
üstünde tutan, özü sözü doğru, omurgası sağlam, gözünü budaktan sakınmayan,
dürüst -vesaire- yüzde kaç milletvekili var?" Ben kendisine dedim ki:
Sayın Hocam, ben bu yüzdeyi tayin edecek konumda değilim; ancak, İstanbul
Üniversitesinin eski bir mensubu olarak şunu açık yüreklilikle ifade etmek
isterim ki, ben orayı bilen birisi olarak söylüyorum ki, İstanbul
Üniversitesinde bu saydığınız özelliklere sahip olan, bu vasıfları haiz olan ne
kadar öğretim üyesi varsa, hangi oranda varsa, Parlamentoda onun kadar ve ondan
fazla, bu özellikleri taşıyan insanımız vardır, milletvekilimiz vardır. Halkın
temsilcilerini, halkın mümessillerini maskara etmek, madara etmek için, âdeta,
ciddî bir gayret sarf eden bazı çevreler var. Değerli arkadaşlarım, bizim memleketimiz, bugün, çok
sıkıntılı günler yaşıyor. Bu sıkıntıları aşmamız için de Türkiye Büyük Millet
Meclisi gereklidir ve bu Meclis, millî mücadeleyi yapan, Türkiye Cumhuriyeti
Devletini kuran bu Meclis, bu sıkıntıları da, elbirliğiyle, Allah'ın izniyle
atlatacaktır; bu meselelere de çözüm getirecektir. Yeter ki, biz, kendi
vazifelerimize, kendi sorumluluklarımıza sahip olalım. Parlamento da, siyaset
kurumu da kendi kendisiyle yüzleşmelidir. Eğer, yüzleşmezsek, işte, bu şekilde,
ararejim özlemcisi olan bazı insanların, böyle, dili uzar. Bunlar, 28 Şubat
şakşakçısı olan insanlardır. Biz, bunlara fırsat vermemeliyiz. İcraatımızla ve
ortaya koyduğumuz performansla bunların ağzını kapatmalıyız diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, bakınız, Sayın
Başbakanın imzasını taşıyan bu tasarının gerekçesinde, üniversitelerin
ekonomik, sosyal, kültürel ve yönetsel açılardan toplumların rehberi ve öncü
olma fonksiyonlarından bahsediliyor. Demek ki, bu ülkede demokratikleşmenin
olması için, gerçekten, standardı yüksek olan kalkınmış Batı Avrupa
ülkelerindeki sosyal hayatın standardını yakalayabilmemiz için, kültürel
değerlerimize biraz daha iyi sahip olabilmemiz için, üniversitelerimizin gerçek
manada üniversite olması lazım; yani, ismindeki gibi, üniversal değerlerin esas
olduğu, düşünce hürriyetinin olduğu, farklı görüşlere yer verilen, akademik
özgürlüklerin en kâmil manada yaşandığı kurumlar olması lazım. Bakınız, şu anda, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından YÖK
üyesi olarak tayin edilen değerli bir profesör, İstanbul Üniversitesinin eski
bir profesörü, Sayın Prof. Dr. Burhan Şenatalar YÖK ile ilgili olarak diyor ki:
"YÖK, hesap verme sorumluluğu olmayan bir kuruluştur." Gerçekten,
onaltı yıldır hiç kimse YÖK'ü denetlememiştir. YÖK, denetimden uzak olan bir
kuruluştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milletinin temsilcisidir ve
millet adına denetleme hakkına ve yetkisine sahiptir. Bakınız, aylardan beri,
YÖK'le ilgili yapılmış olan bir araştırma raporu bile, ne yazık ki Genel Kurula
indirilmiyor. Orada, Sayın YÖK Başkanıyla ilgili olarak 7 konuda suç
duyurusunda bulunulmaktadır. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sayın Kemal
Alemdaroğlu'yla ilgili 5 ayrı konuda suç duyurusunda bulunulmaktadır. Eğer,
Parlamento bu denetim hakkını kullanmazsa, Sayın Kemal Gürüz ve benzerleri de,
Parlamentoya ve milletin temsilcilerine kafa tutmaya devam edeceklerdir. YÖK Denetleme Kurulu vardır; yalnız, YÖK Denetleme
Kurulu, diğer üniversiteleri son derece keyfî olarak denetler ve yine, Sayın
Burhan Şenatalar'ın ifadesiyle "denetim, silah olmuştur, beğenilmeyenlere
karşı kullanılmaktadır" denilmektedir. İşte, son örnek, Fatih
Üniversitesiyle ilgili olarak ortadadır. Değerli milletvekilleri, bakınız, 11.3.1999'da yapılan
bir denetimde, burada, Prof. Dr. Ahmet Çakır ve yine YÖK Denetleme Kurulu
üyelerinden emekli tümgeneral Orhan Gençler'in imzası bulunmaktadır; Fatih
Üniversitesine 13 maddede âdeta övgüler dizilmektedir; fakat, aynı YÖK
Denetleme Kurulu, 14 gün sonraki bir raporunda, bu üniversitenin kapatılmasına
gidecek bir rapor hazırlıyor ve bu üniversiteyi yerin dibine geçirmeye
çalışıyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlarsanız, israf olmaz. Buyurun. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sürem dolduğu için, bundan
sonraki maddeler üzerindeki konuşmalarım esnasında bu ibret tablosunu
nazarlarınıza, huzurlarınıza getirmeye çalışacağım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubunda. İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi, buyursunlar
efendim. ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; bu yasa tasarısını bütün Parlamento gönülden destekliyor;
çünkü, biz, Türkiye'nin bugün içinde olduğu ortamda sistemin tıkandığını ve bir
zihniyet değişiminin ve bu değişim sürecinin yeniden başlatılması gerektiğini
biliyoruz. Türkiye'deki bu zihniyet değişikliği yeniden başlamazsa, bu sistemin
tıkanıklığını aşmak ve sorunları çözmek de mümkün değil. Türkiye'nin ciddî bir
değişim ve yenileşme ihtiyacı var. Dünyadaki bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişme,
internet altyapısındaki hızlı değişimler, kaçınılmaz olarak eğitimin önemini 1
numaraya getirdi. Kalkınmanın temel unsuru eğitim ve büyümenin, genç nüfustan,
girişimci gücünden ve eğitimin niteliğinin değişmesinden geçtiği, artık çok
açık bir gerçek. Bu anlamda, her şeyi devletten beklemek mümkün değil. Mevcut üniversitelerimiz içinde, bugün de burada
görüldüğü gibi, İzmir'de ve İstanbul'da kurulmaya çalışılan ekonomi
üniversitesi, Yaşar Üniversitesi ve İstanbul Ticaret Üniversitesi ve diğer
üniversiteler, bir birikimin ve deneyimin eğitime dönüşmesi biçiminde ele
alınıyor. İzmir'in tarihten gelen ciddî bir birikimi var. Bu birikimi, bugün,
gelecek nesillere taşımaya çalışan önemli bir tasarıyı görüşüyoruz; ama, bu
tasarıyı görüştüğümüz bu dönemde, Türkiye'nin içinde olduğu şartlardan
Parlamento ciddî bir eleştiriye tabi. Şu kadar ufak bir bilgi vermeme izin verin. 1960'tan bu
yana bütün dönemleri araştırdım; özellikle 1983 sonrasındaki Parlamento
hayatında her dönem ortalama 350 yasa çıkarılmış. 18 Nisandan sonra Türkiye'de
çıkarılan yasa sayısı, bugüne kadar 244; yani, dört yılda 350 yasa çıkaran
Parlamentolar var. Ciddî ve bilimsel bu bilgiler Kanunlar ve Kararlar
Müdürlüğünden alınabilir ve bir araştırma sonucu, bir Japon öğrencinin yaptığı
bir araştırma var; kanunlar nasıl gerçekleşiyor, zaman süreleri itibariyle ve
bugün, o 244 yasanın 86'sı ekonomik konularda. Bu Parlamentoya haksızlık edildiğinin çok açık altını
çizmek isterim. Parlamento, üstüne düşeni yapıyor. Burada üstüne düşeni
yapmayan kimdir sorusunun cevabını hep beraber araştırmamız lazım; ama, biz, bu
kadar süratle yasa yaptığımız için problem var. Bir yasayı iki kere yapmışız;
bu, Bankacılık Kanunu. Malî sektörün içinde olduğu sıkıntıyı biliyoruz. Üçüncü
defa yapacağız. Demek ki, biz, yasaları, burada, komisyonlarda veya hazırlıkta,
Bakanlar Kurulundan geçen yasalar ciddî biçimde üzerinde çalışılmadan geldiği
için sorun var. O yasalar, verimli olmalı. O yasalar, sorunları çözmeli. O
yasalar, on yıl, yirmi yıl sonra bile kullanılabilir olmalı. Kamuoyu vicdanında
aklanan yasalar geçirmemiz lazım. Biz, demokrasinin, sadece Parlamentodan geçmediğini
gayet iyi biliyoruz. 21 inci Yüzyılın yeni politikalarının temeli, katılımdan
geçiyor; çağdaş, çoğulcu bir demokrasi anlayışından geçi-yor. Biz, sivil toplum
örgütlerinin daha çok katkıda bulunmasını isteriz. Sivil toplum örgütleri, son
derece ciddî biçimde, bu yasaların yapılmasında, çıkarılmasında yer almalılar.
Biz, komisyonlara bütçe tahsis edip uzmanlardan görüş almalıyız, çalışmalıyız. Değerli arkadaşlar, Bursa'dan, bana, dün, ev hanımları
telefon etti; dediler ki "bugün, Türkiye sıkıntıda, Parlamentoda siz
yeterince fedakârlık yapmıyorsunuz." Evet... Bugün 190 000 makam arabası
var. Ben sesleniyorum Türkiye'nin bütün üst yönetimine: Makam arabalarını terk
edelim. Tasarrufa, devletin üst yönetiminden başlayalım. Sivil toplum örgütleri
de bu tasarrufa katılsın. Türkiye'de, toptan, millet olarak bir tasarruf
seferberliği başlatalım; çünkü, bugünkü ekonomik krizden çıkmanın koşulu, bu
Parlamentonun tartışılmasından çok, yeni bir bütçe hazırlığında harcama reformu
yapmaktan geçiyor. Bir harcama reformu yapmamız lazım, tasarruf reformu
yapmamız lazım, harcamalarımızı disipline almamız lazım, sorunun temeline
bakmamız lazım. Şimdi, burada, çok net biçimde bütün Türkiye, başta
makam arabalarında olmak üzere -bütün toplumun bu konuda hassasiyeti var-
tasarruf yapacak şekilde, herkes makam arabalarını bırakmalı, kendi
arabalarıyla işine gidip gelmeli ve Türkiye bu anlamda bir tasarrufa öncülük
etmelidir diye düşünüyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. Bu anlamda, ben, hepinize teşekkür ederken, başta İzmir
ve İstanbul'da kurulan ve Anadolu'nun diğer illerinde oluşturulan yeni
kurumların, Türkiye'ye büyük katkı getireceğine inanıyorum. Hepinize, çalışmalarınızdan dolayı ve bu hazırlığı
yapan arkadaşlara, kurumlara, kuruluşlara teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. Grupları adına başka söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde verilmiş 1 adet önerge vardır; okutup,
işleme koyacağım efendim: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci maddesiyle değiştirilen 2809 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin her
bendinin sonuna "fakültelerinden ibarettir" ifadesinin eklenmesini
arz ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Arı. (FP sıralarından alkışlar) HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; önerge üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, 55 inci hükümetin, hepinizin
bildiği gibi, ilk icraatı, sekiz yıllık kesintisiz eğitim olmuştu; fakat, o
icraat, aynı zamanda, Türk millî eğitim sisteminde bir stratejik hataydı. Şöyle
ki: O çağdışı eğitim sistemiyle, maalesef, insanların tercih hakkı ortadan
kaldırıldı, meslek liseleri âdeta yok edildi; dolayısıyla, gençlerimiz, tek
kalıp halinde, tek hedefe yönlendirildi. Burası neresi; üniversite kapıları.
Dolayısıyla, her yıl üniversite kapılarında 1,5 milyon genç, âdeta yarış atı
gibi yarıştırılıyor. Üniversitelerimizin kapasitesi, maalesef, henüz daha 200
000-250 000'dir. Bu gençlerin bu miktarını üniversiteye yerleştiriyoruz; kalan
1 milyon 200 bin gencimiz tekrar, üniversite kapılarından dönüyor. Bunların,
elinde sanatları yok, zaten ülkemizin sıkıntısı olan istihdam kalabalığına,
bunlar da dahil ediliyor ve bir moral bozukluğu... İşte, bu kanun görüşülürken, ben, orada, en son
konuşmayı yapmıştım ve o zamanki Yüce Heyetinizin milletvekili arkadaşlarıma
"değerli milletvekilleri, bundan sonra, başta üniversitelerimiz olmak
üzere, ülkenin bütün kurumları kışla düzenine geçecektir" demiştim; çünkü,
o eğitimden maksat, tek tip eğitimdi, tek hedefe yönlendirmeydi. Bu, çağdışı bir eğitim sistemiydi. Nitekim, öyle de
oldu, ilk uygulama, bu kışla uygulaması İstanbul Üniversitesinde başladı,
maalesef, bugün İstanbul Üniversitesi ve yurt sathındaki 71 üniversite âdeta
kışla düzenine geçti ve kışla eğitimi görüyorlar. Bu bilim yuvaları, bilim ve
teknolojiden uzak bir duruma geldi. İşte, bu eğitim sistemimizin çarpıklığı nedeniyle,
bakın, cumhuriyet kurulduğundan beri, yetmişyedi yıldan beri, bir bilim
adamımız Nobel ödülü almış değildir daha; çünkü, üniversitelerimizde bilim
ortamı, hür ortam kaybolmuştur. Kışla düzeni, orduda, garnizonlarda uygulanan bir
düzendir. Orada, hakikaten, o kurumun özelliği nedeniyle, tek tip insan
yetiştirilir. Niçin; tek hedefe yönlendirilir, emir-komuta sistemi içerisinde,
emir verildiği zaman, o askerlerin, bir bütün olarak hedefe taarruz etmesi için
bu eğitim sistemi uygulanır; ama, siz, kışla düzenini, demokrasinin ruhuna
aykırı olarak, hür ortam olması gereken, bilim ve teknolojinin gelişmesi
gereken bu yuvalara uygulamaya kalkarsanız, bundan ne-tice alamazsınız. Ayrıca, yine, bizim bir büyük yanlışlığımız, bütün
ülkeler, eğitim programlarını, millî kültürleri üzerine bina ederler ki, netice
alsınlar, millî hedeflerine sahip insanlar yetişsin; bunu da yapmıyoruz biz.
Maalesef, bugün, millî kültürümüzden uzak bir eğitim sistemi uygulandığından,
millî hedeflerimizi de şaşırmış durumdayız. Değerli arkadaşlarım, bu nedenledir ki, vakıf
üniversitelerinin önemi bir kat daha artmaktadır. Bugün, devlet
üniversitelerimiz, maalesef, bilim yuvası olmaktan çıkmıştır. Hiç olmazsa,
vakıf üniversiteleri, daha iyi imkânlar sağlayan, daha güzel bir ortam sağlayan
bir bilim yuvası görünümündedir. Yalnız, devletin, buralara da müdahalesinin
oldukça azaltılması gerekir. Onun için, ülkemizde bilimin yaygınlaşması ve
üniversite kapasitesinin artırılması için, vakıf üniversiteleri elzemdir,
zorunludur. Yalnız, bu üniversitelerimize müdahaleyi asgarî seviyede tutalım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arı, teşekkür edeyim mi efendim? HÜSEYİN ARI (Devamla) - Son cümlemi söyleyeceğim. BAŞKAN - Siz son cümlenizi söyleyin, ben de son noktayı
koyacağım; buyurun. HÜSEYİN ARI (Devamla) - Hiç olmazsa, bu
üniversitelerimiz, rekabet ortamı da yaratarak, Türk eğitim sistemimizin önünü
açsın, demokrasinin önünü açsın. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arı. Efendim, komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim ittifaka. Sayın milletvekilleri, yeni bir madde ihdasına dair bir
önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı ve teklife
konu kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı ve teklifle çok yakın
ilgisi bulunan bir maddenin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle,
önergeyi okutup komisyona soracağım; komisyon, önergeye salt çoğunlukla, 21
üyeyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım;
komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden
kaldıracağım. Şimdi, önergeyi okutuyorum efendim : Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci çerçeve maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki 2 nolu çerçeve maddenin
eklenmesi, 2 ve 3 nolu madde numaralarının 3 ve 4 olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Madde 2- Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun
20 nci maddesine (g) bendinden sonra gelmek üzer (h) bendi eklenmiş ve mevcut
(h) bendi (ı), mevcut (ı) bendi de (j) bendi olarak değiştirilmiştir. (h)- Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Ağaç İşleri
Endüstri Mühendisliği, İletişim, Teknik Eğitim, Siyasal Bilgiler, İşletme
fakültelerinden; BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz yok; katılamıyoruz. BAŞKAN - O zaman, ben de işlemden kaldırıyorum efendim. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 2809 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin (b)
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "b) Rektörlüğe bağlı Veteriner Fakültesi, Ziraat
Fakültesi, Tıp Fakültesi, İlahiyat Fakültesi ve Hakkâri Eğitim
Fakültesinden;" BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın
Başkanım, saygıdeğer arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şu anda
görüşmekte olduğumuz 607 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu maddeyle, 2809 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine,
yani Van'daki Yüzüncü Yıl Üniversitemize bağlı olarak Hakkâri'de bir eğitim
fakültesi kuruluyor. Esas itibariyle, bu fakültemiz, 12 Eylül 2000 tarihli
kanun hükmünde kararnameyle kurulmuştu; fakat, hükümetin daha önce çıkarmış
olduğu yetki yasasına dayalı olarak çıkarılmış olan bu kanun hükmünde
kararname, Anayasa Mahkemesince iptal edilen yetki yasasından sonra iptal
edilmişti. Dolayısıyla, daha önce, kanun hükmünde kararnameyle kurulmuş olan
fakülte, şimdi, bir kanun hükmü olarak huzurlarımızdadır. Biz, her ilimizde
ihtiyaç duyulduğu kadar fakültenin, daha önemlisi, üniversitelerimiz için
altyapı olacak fakülte, yüksekokul ve enstitülerin kuruluşundan her zaman taraf
olduk, yana olduk ve bu tasarıyı, bu yönüyle, parti olarak destekliyoruz. Bugüne kadar, Bakanlar Kurulu kararıyla, sınırlı
sayıda; yani, sadece üç fakülte kurulabilirken, yine, bu kanunla ihtiyaç
duyulduğu kadar fakültenin, yüksekokulun ve enstitünün Bakanlar Kurulu
kararıyla kurulmasına imkân tanınıyor. Bir madde sonra; yani, 3 üncü maddede bu
konu görüşülecek. Dolayısıyla, bu kanun devreye girdikten sonra -3 üncü maddesi
inşallah burada kabul edilecek- kabul edildikten sonra, Bakanlar Kurulu,
yeniden Meclis Genel Kurulunun onayına gerek kalmadan, kanun icap etmeden,
fakülteleri, ihtiyaç olan, altyapısı hazır olan her ilde kurma imkânına
kavuşacak. Bizim, bu konuda yıllardır yaptığımız çalışmalar var.
Birçok ilimizde fakülte altyapıları hazır, üniversite altyapıları hazır.
Üniversiteyle ilgili, yine, komisyonlardan geçmiş olan bir kanun teklifi var.
Hangi kriterlere bağlı olarak üniversitelerin kurulacağı o kanunla belirlenecek
inşallah. Biz, bir an önce, bu tasarının da Meclis Genel Kuruluna getirilip,
ihtiyaç duyulan her ilimize yeterli sayıda fakülte, yüksekokul ve enstitü
kurulmasının yanında, yine, altyapısı hazır olan illerde acilen
üniversitelerimizin kurulmasını arzu ediyoruz. Ki, benim bölgemde, üniversite
altyapısı hazır olan birçok ilimizin olduğunu biliyorum; Giresun, Rize, Ordu,
Sinop, Amasya gibi... Değerli arkadaşlarım, tabiî, Türkiyemizde, bu tarzda
hazır olan yerler var; bir an önce, hükümetin, bu kriterleri belirleyen bir
kanun tasarısını da Genel Kurula getirmesini arzu ediyorum ve bu hususu
desteklediğimizi, özellikle, bir kez daha hatırlatıyorum. Değerli arkadaşlar, bu konunun dışında, bugün için
güncel olan çok önemli bir konu var. Türkiye'de, 1924 Anayasasıyla; yani,
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşadığı dönemde,
Türkiye Cumhuriyetinin ilk anayasası olan 1924 Anayasasıyla ortaya konulmuş
olan bir hükmü, sizinle, tekrar hatırlayarak paylaşmak istiyorum. -Sayın Başkanım, müsamahanızla- Bu hüküm
şudur: "Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir." İşte burada, Sayın
Başkanımızın arkasında, Meclis Genel Kurulumuzda bu ifade var. Ne demek bu;
kayıtsız şartsız, hiçbir kayda, güce bağlı olmadan, bu yetki, bütünüyle millete
aittir ve bu yetkinin kullanılmasıyla ilgili, 1924 Anayasasındaki hüküm, bu
egemenlik hakkı, milletin yegâne ve hakikî temsilcisi olan -dikkatlerinizi
çekiyorum arkadaşlar, tek ve hakikî temsilcisi olan- Meclis eliyle kullanılır.
Bu yetkiyi kullanacak hiçbir güç, makam yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olacağım. TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Ancak, 1960 ihtilalinden
sonra bu hüküm değiştirilmiş arkadaşlar o günün seçilmemiş Meclisi tarafından;
yine yazılmış "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" ancak,
"Bu yetki, Anayasadaki kurallar çerçevesinde, Anayasadaki kurumlar eliyle
kullanılır" denilmiş. O kurumları biliyorsunuz; MGK, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, 1980'den sonra kurulan YÖK...
Milletten yetki almadan, millet adına yetki kullanan kurumlar oluşmuş; daha
ötesi, bugün, milletin yegâne ve hakiki temsilcisine dil uzatanlar çıkabiliyor.
Değerli arkadaşlar, bu Meclisi israf olarak görenlerin
bu ülkede yaşamaya hakkı yoktur. (Alkışlar) Gitsinler, milletin yegâne ve
hakiki temsilcisi olan bu Meclislerin olmadığı yerlerde yaşasınlar. Bu milletin
yegâne ve hakiki temsilcisi olan bu Meclisin... Değerli arkadaşlar, size bir rakam vermek istiyorum: Bu
millete, bir yıl değil, beş yılda; yani, bir dönem, 550 arkadaşımın bu millete
yükü sadece 66 trilyondur. Hesap ortada; ortalama 2 milyardan bir aylık 1,1
trilyon; bir yıllığı 13 trilyon; beş yıllığı 65-66 trilyon. Millete yükü 66
trilyon olan bu Meclisi israf olarak görenlerin -dikkatinizi çekiyorum- sadece
bir günde bu millete yükü 100 trilyondur. (Alkışlar) Esas problem, millete günlük 100 trilyon yükü olanların, bu milletin sırtından
kaldırılmasıdır. Biz, anamuhalefet olarak, iktidarın bu hususta yapacağı her
çalışmaya, millet adına, sonuna kadar destek vermeye hazırız, yeter ki, iktidar
bu konuda adım atsın. Burada şunu bir kez daha hatırlatıyorum: Milleti temsil
eden, milletin yegâne ve hakiki temsilcilerine dil uzatmaya, değil dil uzatmak,
bir tek kelime söylemeye hiç kimsenin hakkı olmadığını bir kez daha
hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alçelik. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın
Hüseyin Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 2 nci maddesiyle
Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı olarak Hakkâri'de bir eğitim fakültesi
kurulması öngörülmektedir. Hakkârili hemşehrilerimiz, kardeşlerimiz daha
fazlasına layıktırlar. Bunun hayırlı olmasını diliyorum. Değerli arkadaşlarım, biz, Doğru Yol Partisi olarak YÖK
kuruluna karşı değiliz. Üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayan,
üniversitelerde standartları belirleyen ve denetimi sağlayan YÖK gibi bir
kuruluş olmalıdır; ancak, bizim tenkit ettiğimiz bugünkü işleyiş tarzıdır.
Biraz önce sizlere arz etmiştim, YÖK'ün, bu denetim mekanizmasını son derece
keyfî olarak kullandığını ifade etmiş ve size bir belge göstermiştim; YÖK
Denetleme Kurulunun iki değerli üyesi, Fatih Üniversitesinde 11.3.1999
tarihinde bir denetleme yapıyorlar ve bu denetleme sonucunda da bu
üniversiteye, 13 madde halinde âdeta övgüler diziyorlar. Bakınız, ben size birkaç maddesini okuyayım: 1. Her türlü personel, öğrenci ve demirbaş kayıtlarının
usulüne uygun tutulduğu, 2. Bütçe hazırlama uygulamasının usulüne uygun
yapıldığı ve ita amirinin bizzat rektör olduğu, 3. Üniversite gelirlerinin sadece üniversiteye
harcandığı, 4. Tam olmamakla birlikte kampusun vakıf tarafından
kısa zamanda tamamlanarak üniversiteye devredildiği, 5. Mütevelli heyette görev almış iki öğretim üyesinin
tarafımızdan yapılan ikazla esas görevlerine döndüğü, 6. Öğrencilerin istifadesi için şimdilik yeterli bir
kütüphane ve internet bağlantısına sahip olduğu, 7. 92 araştırma görevlisi alarak ileriye dönük ciddî
bir adım atıldığı yolunda, 13 madde halinde üniversitede herhangi ciddî bir
problem olmadığı tespit edilmiş ve Prof. Dr. Ahmet Çakır ve Emekli Tümgeneral
Orhan Gençler'den oluşan bu denetleme kurulu, Fatih Üniversitesiyle ilgili
olarak bu raporu hazırlamıştır. Değerli milletvekilleri, tam 14 gün sonra, 25.3.1999
tarihinde de -yine aynı kişilerin hazırladığı- Fatih Üniversitesinin devlet
yardımı alıp almayacağıyla ilgili bir rapor hazırlıyorlar ve bu raporda bakınız
ne deniliyor: "Kamuoyunda, Fatih Üniversitesinin, Fethullah Gülen veya
Fethullah Gülenciler tarafından kurulduğu bilinmektedir." Değerli arkadaşlarım, Fatih Üniversitenin kim
tarafından kurulduğu, Fethullah Gülen Hoca Efendinin buradaki desteği, buradaki
tavsiyesi veya bu üniversitenin arkasında ne düzeyde olup olmadığını, ben,
şahsen bilmiyorum; ama, bu üniversitemizin açılışı esnasında, başta, Dokuzuncu
Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel olmak üzere, Sayın YÖK Başkanı bu
üniversitedeydiler ve açılış esnasında, bu üniversiteyle ilgili olarak, son
derece övücü sözler söylediler. Farz edin ki, Fethullah Gülen Hoca Efendi, bu
üniversitenin kurulmasına önayak olmuştur; bu hoca efendinin, bir davadan
dolayı veya kendisine isnat edilen bir suçtan dolayı yargılanıyor olması, onun,
geçmişte yaptığı bütün güzel hizmetleri elimizin tersiyle bir kenara atmamızı
veya bütün bunları tahrip etmemizi gerektirmez. Bugün, İstanbul'da, Korkmaz Yiğit adına okul vardır;
fakat, bildiğiniz gibi, Korkmaz Yiğit, bazı davalardan yargılanmaktadır. Biz,
bu okulları kapatacak mıyız değerli milletvekilleri? Fethullah Gülen Hoca
Efendi, bu üniversiteyi kurmasaydı da bir banka alıp içini boşaltsaydı acaba
daha itibarlı bir iş mi yapmış olurdu?! Bunu, haksız buluyorum; bunu, son
derece keyfî buluyorum Değerli arkadaşlarım, bakınız, demokratik erdem, bizim
gibi düşünmeyen, bizim gibi hissetmeyen, tavrı, tarzı bizim gibi olmayan;
hayatını bizim gibi tanzim etmeyen insanlar bile haksızlığa uğradıkları zaman,
onları savunmayı gerektirir. Bu üniversite Fatih Üniversitesi değil de Bilgi
Üniversitesi olsaydı veya Atılım Üniversitesi olsaydı, başka bir vakıf
üniversitesi olsaydı, bizim, Doğru Yol Partisi olarak, tepkimiz, yine bu
düzeyde olurdu ve bunun yanlışlığını, burada, tekrar tekrar dile getirirdik. Bu
haksız tutumu kınıyorum. O kadar indî yorumlar var ki, değerli arkadaşlar,
bakınız, deniliyor ki "kampüsün modern görüntüsüne karşılık yurtlarda bir
cemaat yurdu havası sezilmektedir" acaba bu yurtlardan hacı kokusu mu
yükseliyor, nasıl seziliyor; ben, onu da anlamış değilim. Efendim, burada, kadın doğum bölümünde, bir profesörün
dışındaki bütün doktorların hepsi bayanmış. Bir kadın doğum bölümünde,
doktorların bayan olmasından daha tabiî ne olabilir? Öte yandan, görüntülerine göre, hastaneye, muayene veya
tedavi için gelen hastaların çoğunun da cemaat mensubu veya yakınlarından
oluştuğu değerlendirilmektedir. Yani, bunu anlamak, büsbütün mümkün değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, teşekkür ederseniz minnettar
kalırım. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Fatih Üniversitesi
Hastanesine giderseniz, diğer hastanelerde gördüğünüz bütün manzaraları orada
da görürsünüz. Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bunlar, son derece
sübjektif, indî ve kesinlikle antidemokratik uygulamalar ve kararlardır. Bu
denetleme kurulu üyeleri kimden bu talimatı alıyorlar doğrusu onu da merak
ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Öbür maddede size yine söz vereceğim. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, bir cümle söyleyip,
bitireceğim. Halen YÖK üyesi bulunan Prof. Dr. Ramazan Evren
"YÖK'te tartışma ortamı yoktur" demektedir. Sayın Başkan, âdeta,
aldığı kararları genel kurulda dikte ettirmektedir; bu durumun düzeltilmesi
bize bağlıdır. Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, 2 nci madde üzerinde görüşmeler tamamlandı. Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım. En aykırı önerge son önergedir; ona göre,
okutup, işleme alacağım efendim. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2
nci maddesinin sonundaki "Hakkâri Eğitim Fakültesi"nden sonra gelmek
üzere Dicle Üniversitesine bağlı olarak Batman Fen Edebiyat ve Veteriner
Fakültesinin açılmasını arz ve teklif ederiz.
Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2
nci maddesinin sonuna "ve Tunceli Eğitim Fakültesinden" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2
nci maddesinin "Hakkâri Eğitim Fakültesinden" ibaresinden sonra
gelmek üzere "Doğubayazıt Meslek Yüksekokulundan ve Yüksekova Meslek
Yüksekokulundan" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Gerekçesini mi okutayım efendim? FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Konuşacağım efendim. BAŞKAN - Hür kürsü diyoruz, tabiî konuşacaksınız;
buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önergemizle, Yüzüncü Yıl Üniversitesi bünyesinde Hakkâri
Eğitim Fakültesinin dışında, 2 tane de meslek yüksekokulu kurulmasını teklif
ediyoruz. Bunlardan bir tanesi, 50 000 nüfusun üzerinde olan
Yüksekova'dır. Yüksekova, hakikaten, gelişmişlik düzeyi olarak, bir yüksekokul
açılmasına müsait bir yer. Yine, aynı şekilde, Doğubayazıt'a, Yüzüncü Yıl
Üniversitesine bağlı bir meslek yüksekokulunun açılmasını teklif ediyoruz. Teklif etmemizdeki amaç şu: Yüksekokul açıldığı zaman,
oranın eğitim düzeyi yükseliyor. Efendim, arkadaşlarımız, tabiî, paradan
bahsediyorlar; ama, bunlar, Yüzüncü Yıl Üniversitesine çok büyük bir yük
getirmeyecektir. Ben, aynı zamanda, değerli rektörle de konuştum; o da, bu
konularda teklifte bulundu; dedi ki: "Eğer, buralarda birer tane
yüksekokul olursa, biz burayı ileride geliştiririz, çok ileride de, üniversite
kurulmasına vesile olacak bir yol açılmış olur." Ben, önergemi bu amaçla vermiş oldum; hepinizin
desteğini bekliyorum. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Hükümetin ve Komisyon katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2
nci maddesinin sonuna "ve Tunceli Eğitim Fakültesinden" ibaresinin
ilave edilmesini saygılarımızla dileriz. Kamer
Genç (Tunceli) ve
arkadaşları BAŞKAN - Efendim, Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
Fırat Üniversitesi Tunceli İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi bugüne kadar
eğitim ve öğretime başlayamamıştır. Bunun ye-rine, Millî Eğitim Bakanlığı,
Eğitim Fakültesi kurulmasına ilişkin çalışmalarını sürdürmektedir; diğer
bakanlıkların görüşünü oluşturmaya çalışmaktadır. Zaten, bu tasarının 3 üncü
maddesinde, Bakanlar Kuruluna, Millî Eğitim Bakanlığının önerisiyle,
yüksekokullar, fakülteler kurma yetkisi tanınmış olacaktır. O yetki
çerçevesinde Tunceli Eğitim Fakültesi kurulması sonuçlandırılabilecektir. Ayrıca, diğer arkadaşlarımızın önergelerindeki
yüksekokul talepleri de, olanaklar dahilinde, yerine getirilecektir. Bu önergeye bu yüzden katılamıyoruz. Arz ederim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; YÖK Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin bir tasarıda,
Tunceli'de de bir eğitim fakültesinin kurulması konusunda bir önerge verdim. Biliyorsunuz, daha iki gün önce, Tunceli, Hakkâri,
Diyarbakır ve Şırnak'ta olağanüstü hali uzattık. Şimdi, temel hak ve
özgürlüklerin kısıtlanması konusunda bu yöre insanlarına büyük külfetler
getiriyoruz; ama, yatırıma, eğitimsel faaliyetlere gelince de, her şeyi
esirgiyoruz. Şimdi, ben, Sayın Bakanımıza daha önce gittim, dedim
ki, 1995 yılında Tunceli'de iktisadî ve idarî bilimler fakültesi kurulması
konusu müzakere edildi ve Tunceli'de iktisadî ve idarî bilimler fakültesi
kurulması kanunla kabul edildi; ama, maalesef, hükümet -bu hükümetin ne yaptığı
da zaten belli değil- bugüne kadar, bunu, kurmadı. Tunceli'de birtakım eğitim
faaliyetlerine bağlı olarak bu eğitim fakültesinin kurulması zorunluluğu
vardır; yani, orada, Anadolu lisesi vardır, süper lise vardır, normal liseler
vardır. Buradan mezun olan gençler, hiç olmazsa bu eğitim fakültesinde
okuduktan sonra mezun olurlarsa -zaten, biliyorsunuz, çok dargelirli bir bölge
Tunceli- yöreye büyük bir faydası olur. Ayrıca, Pülümür'de çok büyük bir bölge
yatılı okulu kuruldu, tam teşkilatlı; bu okulu, bu eğitim fakültesini de orada
kurmak mümkündür. Aslında, hükümet, ülkenin ihtiyaçlarına uygun bir
icraatta bulunmuyor. Mesela, Erzincan'da bir üniversite açılmasının tüm
şartları var; ama, maalesef, bir türlü kurulmuyor Erzincan'a. Yani, Erzincan
ile Tunceli, tabiî, çok yakın olduğu için, aralarında... Mesela, Erzincan
üniversitesi kurulsa, oradan Tunceli'ye öğretim görevlilerinin rahat gidip
gelmeleri mümkün; ama, nedense, işte, hükümetimiz, herhalde, belirli sayıda
milletvekili olan yerlere hizmet getiriyor. Ben, bu kanunla, İzmir'de bir
üniversite kurulmasına karşı değilim, tabiî ki, kurulsun; ama, biraz da,
güneydoğu da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hudutları içerisindedir düşüncesine
yer vererek buralarda da bir şey yapalım. Buralarda bütün temel hak ve
özgürlükleri kaldırırken, buralarda zulüm rejimini uygularken, hiçbir yatırım
yapmazken, biz de, o zaman, niye bu Parlamentoda bulunuyoruz; yani, biz de,
bulunduğumuz yere bir hizmet getirmek için bulunuyoruz. O halde, sizler
getiriyorsanız, biz de getirelim. Ayrıca, inanmanızı istiyorum; oralarda, senelerdir,
devletin bir yatırımı yok, özel kişinin de bir yatırımı yok. Hiç olmazsa, bu
üniversiteler, fakülteler kanalıyla oralara öğrenciler gelmek suretiyle, ticarî
hayata yaşamsal birtakım katkılar, artı değerler katabilirler. Bunlar şimdi
katılmıyor. Sayın Bakan diyor ki "bakan kuracak." Canım, bakanın ne
zaman, ne kuracağını bilemeyiz ki, kanunla kursak daha iyi. İşte, Meclisin
karşısına gelmiş. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama yetkisini kullansın ve bu
fakülteyi de buraya kursun. Bu itibarla, ben, bakanın, bu kısa zamanda böyle
bir şey yapacağına da inanmıyorum. YÖK üyesi arkadaşımıza söyledik, kendileri
de bahsettiler "evet, Tunceli'de eğitim fakültesinin kurulması konusunda
yoğun bir çaba var" dediler. Yani, yoğun çaba derken, işlem tekemmül
etmiş; etmişse, işte, tasarı da önümüzde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu
ilave edelim. Tabiî, biz muhalefetten geldiğimiz için, herhalde, isteğimizi
kabul etmiyorsu-nuz. Gerçekten, ülkemiz de çok sıkıntılı bir dönemde; bunu da
kabul ediyoruz. Ben, özellikle iktidar partisi milletvekillerine şu
tavsiyede bulunuyorum: Beyler, ülke çok zor durumda. Yani, bakın, bu basınla,
bu yayınla Türkiye... İnanmanızı istiyorum, eğer, aklımızı başımıza
toplamazsak, eğer, oyunlara gelirsek, Türkiye'yi çok çok tehlikeli sonuçlara
ulaştırırız. Şimdi, Kemal Derviş'in gelme meselesi yanlıştı; ama,
artık, iktidar partisi milletvekilleri olarak, geldiğine göre, buna da sahip
çıkmak zorundasınız; aksi takdirde, başka sıkıntılarla karşı karşıya
kalırsınız. Zaten, sizin için de, eğer, seçime gidilse -ben, size samimiyetle
söylüyorum; hani, size doğruları gösteren bir muhalefet partisi milletvekili
olarak söylüyorum, ülke, batak bir vaziyette, ekonomi çökmüş bir vaziyette-
halka ne diyeceksiniz? Bir tek şansınız var; madem, bu kişiyi getirdiniz, bari,
sahip çıkın da, daha yeni yeni ara rejimlere gitmeyelim. Önergemi de kabul edeceğinize inanıyorum. Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Bu cümleden sonra zor kabul ederler; onu söyleyeyim
size. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, sayalım Sayın Başkan,
belki de kabul ederler... İyi sayalım. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun, ne istediniz? MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Ben anlamadım... İstediğinizi zannetmiyorum...
Zannetmiyorum; çünkü, Grup Başkanvekilinizle lütfen bir konuşun. Efendim, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. Sayın Mahfuz Güler?.. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Evet, istiyorum efendim...
İstiyorum efendim... İstiyorum... BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 2
nci maddesinin sonundaki "Hakkâri Eğitim Fakültesi'nden" sonra gelmek
üzere Dicle Üniversitesine bağlı olarak Batman Fen, Edebiyat ve Veteriner
Fakültesinin açılmasını arz ve teklif ederiz. Alaattin
Sever Aydın (Batman) ve
arkadaşları BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vermiş olduğum
önerge ile Batman İline fen, edebiyat ve veteriner fakültesinin açılmasını arz
ve talep etmekteyiz. Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce
Parlamentoyu küçük düşürücü ifadeler kullanan kişileri burada şiddetle
kınıyorum ve aynı zihniyetteki kişilerin de Fatih Üniversitesini kapatmak için
uğraştıklarını da, maalesef, burada, günlerce izah etmemize rağmen, aynı
zihniyet bildiğini okumaktadır. Ancak, şunu temenni ederim ki, aklıselim hâkim
olacak ve yine, böyle üniversiteler açılacaktır. Değerli milletvekilleri, Batman İli nüfusu 500 000'in
üstünde olan bir ildir. Batman'da teknik eğitim fakültesi, iki yıllık meslek
sağlık yüksekokulu ve sağlık meslek okulu mevcuttur. Bu okullarda da 900'ün
üzerinde öğrenci mevcuttur. Batman'da üniversite açılması için her türlü
altyapı hazırdır. Nitekim, fen ve edebiyat fakültesinin açılması için Dicle
Üniversitesi Rektörlüğünden de talepte bulunulmuş ve bu yazı YÖK'e de
gönderilmiştir. YÖK'le yaptığımız görüşmelerde, yine, Millî Eğitim Bakanıyla
yaptığımız görüşmelerde, onlar da, Batman'ın, fakültelere ve üniversitelere
layık bir il olduğunu, en kısa sürede fen ve edebiyat fakültesinin açılacağı
sözünü vermişlerdir. Ben, bu sözü burada hatırlatmak istiyorum. Bu, bulunmaz
bir fırsattır. Fen ve edebiyat fakültesinin açılması, veteriner fakültesinin
açılması, Batman İlinde sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan olan
zenginlikleri eğitim alanına da çekmiş olacaktır. Değerli milletvekilleri, Batman'da 102 000'in üzerinde
ilköğretim okulu öğrencisi mevcut; ortaöğretimde okuyan öğrenci sayısı 9 000
civarındadır. Toplam öğrenci sayısı 111 000 civarında. Yani, Batman İlinin
yüzde 25'i şu anda okullarda okumaktadır. Bunun için, fakültelerin açılması,
hakikaten çok zarurî bir hadisedir. Değerli milletvekilleri, Batmanlılar, öğrencilerini
başka illere gönderip okutamamaktadırlar. Bu hayat pahalılığı içerisinde herkes
perişan vaziyettedir. Zaten, memur, işçi, esnaf, Bağ-Kurlu pe-rişan olmuş,
çiftçi de perişan olmuştur; orada, özellikle tütünle uğraşan yüzde 60-70
oranındaki insan da perişan olmuştur. Bu insanlar hangi parayla çocuklarını
başka yerde okutabilecekler? Bu, en önemli gerekçelerden birisidir. Bakınız, biraz önce değerli bir arkadaşımız izah etti;
faize günde 100 trilyon lira para verilmektedir. Bu 100 trilyonun yirmide 1'ini
Batman'a verseniz, tahmin ederim ki, bu 2 üniversite de hemen olacak. Ben burada şu sözü vermekteyim: Bütün altyapısı
Batmanlılar tarafından hazırlanmıştır, arsası da hazırdır. Yeter ki, siz karar
verin, her şey yolunda yürüyecektir, devlete de fazla külfete mal olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Batman İlinde fen ve edebiyat
fakültesinin açılması, veteriner fakültesinin açılması -ki, veteriner
fakültesinin açılmasıyla, özellikle doğu ve güneydoğuda ölmüş olan
hayvancılığın tekrar canlandırılacağına da şahit olacaksınız- hususunda hepinizin desteğini bekler, Yüce
Parlamentoya saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair iki
önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu
kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle,
önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon, önergeye, salt çoğunlukla, yani
21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise önergeyi işlemden çekeceğim.
Şimdi, önergeleri tek tek okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasanın ek 7 nci
maddesine, yeni kurulacak fakülteler bölümüne "Isparta Süleyman Demirel
Üniversitesi bünyesine Hukuk Fakültesi kurulması" hükmünün eklenmesini arz
ederim. 29.3.2001
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyonun çoğunluğu olmadığı için işleme
koymuyorum efendim. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı kanunun 2 nci çerçeve
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 3 üncü çerçeve maddesinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz. Madde 4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun
ek 6 ncı maddesinin (a) bendine "Mimarlık Fakültesi" ibaresi
eklenmiştir.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Çoğunluğumuz yok; katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Önergeyi işleme koymuyorum. 3 üncü maddeye geçmeden evvel, 7 dakika, yani, saat
17.00'de toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum. Teşekkür ederim. Kapanma Saati
: 16.54 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati
: 17.05 BAŞKAN :
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 76 ncı Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum. 607 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 8. –
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627,
1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının 3 üncü maddesini okutuyorum : MADDE 3. - 2809 sayılı Kanunun ek 30 uncu maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Ek Madde 30. - Bakanlar Kurulu, Yükseköğretim
Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığının öne-risi ile üniversitelere bağlı olarak,
fakülte, enstitü ve yüksekokul kurmaya; bu birimlerle ilgili olarak
birleştirmeye, kapatmaya, bağlantı ve isim değişikliği yapmaya
yetkilidir." BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. 3 üncü madde üzerinde söz almış bulunuyorum. 3 üncü
madde doğru bir maddedir; çünkü, şimdiye kadar, bu Meclisten, gerek üniversite
kurulması gerekse fakülte kurulması yönünde kanunlar çıkıyordu. Bugünkü gündeme
baktığımda, tam 38 adet, bu yönde kanun teklifi olduğunu tespit ettim; ayrıca,
komisyonlarda da belki yüzlerce, bu şekilde teklif vardır; çünkü, her
milletvekili, haklı olarak, kendi iline bir üniversite veya muhtelif fakülteler
kurulmasını istiyor, arzu ediyor. Bizim de bu yönde arzularımız var; Nevşehir'e
bir üniversite kurulması, yeni fakülteler kurulması yönünde tekliflerimiz var,
diğer arkadaşlarımızın da var. Bu bakımdan, her seferinde buraya gelip yeni bir
kanun çıkarılması ve birtakım gerilimlere neden olunması doğru değil. Bunun,
Bakanlar Kuruluna, hükümete verilmesi çok doğru bir yaklaşımdır. Bu yönden, bu
3 üncü madde isabetli bir maddedir. 3 üncü maddede "fakülte ve yüksekokul kurmaya ve
ilgili birimleri birleştirmeye, kapatmaya..." deniyor. Halbuki, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun 7 nci maddesinin (d) bendinin ikinci fıkrasında
da buna benzer bir yetki var. Zaten, Yüksek Öğretim Kurulu da bu yetkiye
istinaden Fatih Üniversitesini kapatmıştır. İnşallah, YÖK'ün de elinden bu
imkân, bu çıkarılacak kanunla alınmış olacaktır ve bu sebeple de, yine, Fatih
Üniversitesinin kapatılmasını, hükümet, tasarı kanunlaştığı takdirde, bu madde
gereğince geri alır diye düşünüyor ve bunu ümit ediyorum. Değerli arkadaşlar, kanunu da tabiî ki destekliyoruz;
yalnız, burada bir hususu anlamakta zorluk çekiyorum. Birtakım vakıf
üniversiteleri kuruluyor; güzeldir, kurulsun, bir diyeceğimiz yok; ancak, bu
arada, devlet üniversiteleri ihmal ediliyor. Özellikle, devlet üniversitelerine
gerekli desteğin verilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bugün, devlet
üniversiteleri, gerçekten de -tabir belki biraz ağır kaçabilir - gerek maddî
gerekse imkânlar yönünden çok perişan durumdadır. Buradaki çifte standardı
kaldırmamız gerekiyor. Hükümetin ve Meclisin, devlet üniversitelerine gerekli
önemi vermesi gerekir. Yine, burada anlamakta zorluk çektiğim bir husus var.
Bu vakıf üniversiteleri devamlı surette büyük şehirlere kuruluyor. Halbuki,
biraz evvel de ifade ettiğim gibi, Anadolu'da birçok şehirde üniversite yok ve
her şehir de kendi iline üniversite kurulması için büyük gayretler
içerisindedir. Mesela, Nevşehir'de bir üniversite kurulması için, Nevşehirli
hemşerilerimiz, gerek Nevşehir'de yaşayan gerekse İstanbul, Ankara gibi diğer
illerimizde yaşayan hemşerilerimiz büyük maddî fedakârlıklarda bulunmuşlardır
ve değerleri trilyonlarca liraya baliğ olan yatırımlar yapmışlardır, binalar
yapmışlardır. Şimdi bu binalardan bir kısmı açıldı, bir kısmı ise atıl
vaziyette boş olarak duruyor. Bu vakıf üniversiteleri, zaten tıkanma noktasına gelen
büyük şehirlere değil de Anadolu'ya kaydırılsa, yani üniversitesi olmayan
illere kaydırılsa, daha iyi olur diye düşünüyorum ve bunun için de böyle
tasarılar veya böyle talepler gelirken, hükümetin -şimdi de, tabiî ki, 3 üncü
maddeye göre hükümette olduğuna göre bu yetki- bir prensip kararı alıp, yeni
kurulacak fakülte ve üniversiteleri, özellikle bu kırsal kesimlere,
üniversitesi olmayan illere, Anadolu şehirlerine, azgelişmiş şehirlerimize kaydırmasında büyük faydalar
olacağını düşünüyorum. Bu arada, şunu da belirtmek istiyorum: Nevşehir'e
-biraz evvel de ifade ettiğim gibi- bir üniversite kurulması için bütün
Nevşehir halkı olarak gayretlerimiz var. Nevşehir bu iş için çok müsaittir;
çünkü, altyapısı vardır; üç tane yüksekokul, bir tane fakülte vardır. Fen ve
edebiyat fakültesinin de binası yapılmış, iki yıldır boş durmaktadır. Ayrıca,
bu üniversite için 8 000 dönümlük arazi tahsis edilmiştir, tapusu vardır. Yine,
yurt için -programda da vardır- 100 dönümden fazla, ayrıca bir yer tahsis
edilmiştir. Turistik de bir yerdir. Kaldı ki, Damat İbrahim Paşa, Türkiye'ye
ilk defa matbaayı getirerek, Türkiye'de bilimin, ilimin yükselmesine,
gelişmesine katkıda bulunmuştur... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Hiç değilse, Damat İbrahim Paşanın bu bilime, ilime
yaptığı katkıdan dolayı, onun hatırasına, Nevşehir'e bir üniversite kurulması
gerekir diye düşünüyorum ve bunu da, yetki hükümete geçtiğine göre, hükümetten
özellikle talep ediyorum. Çünkü, Nevşehir UNESCO tarafından da koruma altında
olan bir bölgedir, Kapadokya bölgesi olarak, turistik bir bölgemizdir. 20
000'in üzerinde yatak kapasitesi vardır ve yıldızlıdır, 5 yıldızlı, 4 yıldızlı oteller vardır. Bu
bakımdan, aranan her türlü altyapı, vasıf, Nevşehir için geçerlidir.
Uluslararası havalimanı vardır ve civarımızdaki bütün illere 70-80 kilometre,
Ankara'ya da 280 kilometrelik bir mesafededir. Bu bakımdan Nevşehir'de,
özellikle, şu anda, yapılıp da iki yıldır boş duran binanın fen ve edebiyat
fakültesi olarak açılmasını hükümetten talep ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Elkatmış. Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 3 üncü madde, 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda bazı değişiklikler öngörmektedir. Bildiğiniz gibi, 2809 sayılı
Kanunun 30 uncu maddesi, daha önce de, Bakanlar Kuruluna, sayısı 3'ü geçmemek
şartıyla fakülte ve yüksekokul kurulması yetkisini veriyordu. Şimdi, bu
maddeyle, bu yetki genişletilmiş, buraya enstitü kurma da ilave edilmiş.
Ayrıca, bu birimlerle ilgili olarak "birleştirmeye, kapatmaya, bağlantı ve
isim değişikliği yapmaya yetkilidir" şeklinde de bir yetki genişlemesi söz
konusudur. Daha önce de Yüksek Öğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığının
teklifi esastı, burada, bu da muhafaza edilmiş. Değerli arkadaşlar, eğer, Yüksek Öğretim Kurulu,
gerçekten bilimsel verilere, bilimsel kıstaslara, gerçek ihtiyaca göre hareket
eden bir kuruluş olsaydı, Millî Eğitim Bakanlığını bu yönde bilgilendirip
bunları teklif etmiş olsaydı, bunun yadırganacak bir tarafı olmazdı; ancak,
maalesef, bugünkü YÖK'ün işleyişinde bunu görmek mümkün değildir. Hatırlayacaksınız, geçen hafta bir arkadaşımız burada
gündemdışı bir konuşma yaptı. Sayın Millî Eğitim Bakanı bu gündemdışı konuşmaya
verdiği cevapta, Yüksek Öğretim Kurulunun almış olduğu kararı aynen burada
okudu. Siyasetin ve icranın bu tavrını şahsen yadırgadığımı huzurunuzda ifade
etmek istiyorum. Sayın Millî Eğitim Bakanına, 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun 6 ncı maddesi, YÖK Genel Kurulunun toplantılarına katılma ve bu
toplantılara başkanlık etme yetkisi vermiştir. Sayın Millî Eğitim Bakanı, bu
yetkisini kullanabilir. Sayın Millî Eğitim Bakanı, mahkeme mübaşiri falan
değildir; mahkeme mübaşiri gibi, burada Yüksek Öğretim Kurulunun aldığı
kararını okumasını da anlamlı bulmuyorum. Değerli milletvekilleri, akademik özgürlük,
üniversitelerin ruhudur. Eğer, üniversitelerde akademik özgürlüğü yok ederseniz, üniversiteyi yok edersiniz.
Değişik üniversitelerden, değişik bilim adamlarının Yüksek Öğretim Kurulunun
bugünkü uygulamalarıyla ilgili bazı değerlendirmelerini huzurunuzda okumak
istiyorum. Bakınız, Gazi Üniversitesinden Prof. Dr. Ayşegül Ataman
diyor ki:"Hiçbir şeyi tartışamıyoruz, üniversitede tartışma
yapılmıyor." Ve yine Gazi Üniversitesinden Prof. Dr. Tahir Hatiboğlu diyor
ki:"YÖK diktatörlüğü vardır." Öte yandan, yine Tahir Hatiboğlu'nun
bir ifadesi:"YÖK aleyhinde olmak bile sürgüne sebep olabiliyor."
Mersin Üniversitesi profesörlerinden Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Zafer
Üskül'ün bir ifadesi:"Rektörlere haddi aşan yetkiler verilmiştir.
Özgürlüğü olmayan bir üniversite gerçek üniversite olabilir mi" diye devam
ediyor. Sadece bilim adamları bu konuda şikâyetçi değil.
Bakınız, değişik kesimlerden, değişik dünya görüşlerine sahip olan gazete köşe
yazarları bu konuda bazı tenkitler getiriyorlar. Mesela, Yeni Yüzyıl
Gazetesinden Gülseren Ergezer bir yazısında diyor ki:"YÖK, Türkiye'nin
yükseköğretim ha-yatını tam bir cendere içinde tutuyor. Özellikle, son yıllarda
antidemokratik rejimlerde dahi örneğine rastlanmayacak ölçüde baskıcı bir tutum
aldı yürüdü." Sayın Murat Belge, Radikal Gazetesindeki köşesinde
"YÖK hikâyesi" başlıklı yazısında "hep aynı bağlam, aynı
konjonktür. Türkiye ya demokratikleşme yönünde adım atacak ya da antidemokratik
yapısını güçlendirecek ve antidemokratikliğe öncülük eden bir kuruluş, maalesef, YÖK, karşımızda bu
vasfıyla duruyor." Yine, Milliyet Gazetesinden Umur Talu'nun bir
yazısından bir paragraf okuyorum:"Üniversite, tartışmanın, farklılıkların,
kuşkunun, sorgulamanın en hayatî ortamı. Türkiye'nin bugünü ve geleceği
açısından asıl vahim olan, üniversitenin bu işlevini, özgürlük ve adalet
hassasını yitirmesiyken, 12 Eylül sonrasında üniversitenin sokulduğu cenderede
rolü olan kurumların bugünkü temsilcilerinin tartışmasında saf tutmak zorunda
değiliz ki" diyor. Sayın Ahmet Taşgetiren'in yine bir ifadesi: "Eğer,
Gürüz ve Alemdaroğlu gibi isimler cumhuriyet savunmasının sembolleri ise,
ortada çok ciddî bir paradoks var demektir. Toplum nezdinde büyük tepkiler alan
isimleri cumhuriyete yamamak kadar cumhuriyete yapılan haksızlık olamaz." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan... BAŞKAN- Bir dakika efendim... Hür kürsü dedik de,
elektronik hür değil!.. Buyurun. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Değerli arkadaşlarım,
Atatürkçülük ve cumhuriyetçilik, bu ülkenin birleştirici, bütünleştirici,
üzerinde mutabakata varıcı unsurları iken, böyle, diktacı, tek tipçi, dayatmacı
insanlar, kendilerini cumhuriyetin ve Atatürkçülüğün savunucuları olarak ilan
ederlerse, bu iki değerin de zarar göreceğini huzurunuzda belirtmek istiyorum. Saygılar arz ediyorum. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Çelik. Madde üzerinde görüşmeler tamamlandı. Madde üzerinde 3 önerge vardır; önce, geliş sıralarına
göre okutup, sonra, aykırılık derecele-rine göre işleme koyacağım: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 3
üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz. "Bakanlar Kurulu, Millî Eğitim Bakanının
önerisiyle, üniversitelere bağlı olarak fakülte, yüksekokul ve enstitü kurmaya
yetkilidir."
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle
değiştirilen 2809 sayılı Kanunun ek 30 uncu maddesine, birinci cümleden sonra
gelmek üzere, aşağıdaki ifadenin ikinci cümle olarak eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
"Bağlantı değişikliği yapılan birimlere ait kadrolar,
taşınmazlar ve demirbaşlar, bir başka işleme gerek kalmadan bağlanılan
üniversiteye aktarılmış sayılır." Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının
çerçeve 3 üncü maddesinde, ek 30 uncu maddesinin son cümlesindeki "bu
birimlerle ilgili olarak" ibaresinden sonra gelmek üzere
"birleştirmeye, düzenleme yapmaya, bağlantı ve isim değişikliği yapmaya
yetkilidir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Efendim, bu önerge, en aykırı önerge olduğu
için işleme koyuyorum. Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. Önerge sahibi söz istiyor mu? ASLAN POLAT (Erzurum) - İstiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun, efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Bence, bu madde, tasarının en önemli maddelerinden
biri. Bakanlar Kurulu, bu maddeyle, üniversite açma yetkisi aldığı gibi,
üniversite kapatma yetkisi de almakta. Biz, burada, bu kapatma yetkisine
itirazımızı dile getirmek istiyoruz ve bu kapatmanın olmamasını istiyoruz. Bunu
neden istiyoruz; çünkü, artık, Türkiye'de son zamanlarda, üniversite kapatmak,
okul kapatmak, eğitimle ilgili değildir ve bu, tamamen siyasî bir durumdur.
Mesela, bugünlerde Fatih Üniversitesinin kapatılması gündemdedir. YÖK'ün kanunu
buradadır, YÖK Başkanı burada değildir. Halbuki, bundan evvelki bütün
görüşmelerde, YÖK Başkanı Meclise gelir, otururdu; ama, bugün, bu tartışmaların
karşısına gelip cevap verecek bilimsel gücü kendinde görmediği için, Meclisin
huzuruna gelmiyor. Neden gelmiyor; çünkü, buraya geldiğinde "Fatih
Üniversitesini niye kapattın?" diye sorulduğunda cevap verecek durumu yok. Mesela, bu haftaki Aktüel Dergisini açıp bakın,
manşetinde "Gürüz'ün gürzü raporu düzeltti" diye açık açık yazdığını
göreceksiniz. Bu Aktüel Dergisi, artık, dayanamıyor ve "bir tümgeneralle
bir profesöre rapor düzenlettirildi" diye yazıyor. 15 gün evvel gitmişler,
Fatih Üniversitesini son derece methetmişler, burada yazıyor; işte,
laboratuvarları çok fazla, yurtları çok iyi, talebeleri çok iyi. Hatta,
başörtülü öğrencileri de göremedik diye de özellikle yazmışlar; çok az gördük
diye iftiharla yazıyorlar. 1999'da yazıyorlar. Aradan 15 gün geçiyor, 15 gün
sonra bir rapor düzenliyorlar, ki, bu raporda, "buranın cemaat
üniversitesi, cemaat yurdu olduğuna dair izlenim edindik" gibi, tamamen
çağdaş hukuk düzenine aykırı; yani, hiçbir çağdaşlığı olmayan bir rapor
düzenliyorlar ve o rapora istinaden, bir orman arazisine kurulmayan -kendileri
para verip, devletten arazi alıp, devlete hediye eden, üniversite açan- bir
üniversitenin, bir vehimle, bir zanla kapatılması isteniyor. İşte, olayların bu kadar çağdışı olduğu bir yerde,
ister istemez üniversite kapatmalara da bizim itirazlarımız olacaktır. Ben, o
rapora imza atan, 15 gün arayla farklı 2 rapora imza atan bir tümgeneral ile
bir profesörün, gelip, en azından Meclisi bilgilendirmesini isterim. Yani, 15
gün evvel "bu üniversite çok iyi" diyeceksin, 15 gün sonra geleceksin
"benim edindiğim izlenimlere, benim edindiğim hislere göre bu üniversite
çok kötü" diyeceksin... Bunun hiçbir bilimsel özelliği olmaz. Bakın, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, Devlet
Planlama Teşkilatı Yükseköğretim Özel İhtisas Komisyonu raporu var. Bu raporda,
üniversitelerde öğretim üyesi başına düşen örgünöğretim öğrenci sayısının en
küçük ve en büyük olduğu üniversiteler alınmış. Mesela, burada en çok öğrencisi
olan; yani, en kalitesiz diyeceğim üniversiteler sayılmış; ama, bunların
arasında Fatih Üniversitesinin adı yok. Ben, diğerlerinin ismini vermek
istemiyorum. Yine, geliyor, başka şekillerde, öğretim üyesi başına
en küçük ve en büyük 5 üniversiteyi ele alıyor; yine burada Fatih Üniversitesi
yok. Devlet Planlama Teşkilatının kriterlerini açın, bakın; hiçbir kriterde,
Fatih Üniversitesinin bu duruma düştüğüne dair bir şeye rastlayamazsınız. Siz
rastlayamazsınız; ama, YÖK'ün bir kararı gelir, üniversite kapatılır. YÖK sadece üniversite kapatmıyor ki, eğitim
fakültelerinde bölüm kapatıyor... İşte, yine bu raporda, Devlet Planlama
Teşkilatı, eğitim fakültelerinin kapatılmasına itiraz ediyor ve "eğitim
bilimleri alanında mevcut olan bölümleri, o bölümlerin lisans programlarını
kapatmayı emreden YÖK kararının bilimsel ve akademik dayanağını bulmak mümkün
değildir" diyor. Kim diyor; Devlet Planlama Teşkilatı. Daha yeni; yani,
bir ay önce çıkan Devlet Planlama Teşkilatının raporlarında bu deniliyor. Yine, Devlet Planlama Teşkilatının bu raporlarını açın;
burada diyor ki... YÖK Kanununda, hiçbir şey tanımadan, üniversitelere,
fakültelere, hangi ders programlarının okutulacağı, hangi kitapların
okutulacağı gönderiliyor ve bu gönderdiği kararlar hiçbir değişikliğe
uğramadan, hiçbir yasal gerekçe tanımadan, YÖK tarafından emrediliyor ve
üniversiteler bu programları aynen uyguluyorlar. Sayın milletvekilleri, öyle bir durum meydana gelmiştir
ki, YÖK altında bir üniversite düşünün ki, okutacağı ders programını yapma
hakkına sahip değil, okutacağı kitabı seçme hakkına sahip değil. YÖK, hiçbir
kanunî dayanağı olmadığını bilmesine, kendisinin 1988 yılında "benim öyle
bir şey yapmaya yetkim yok" demesine rağmen, "yetkim var" diye
geliyor -burada varsa yanlış, Devlet Planlama Teşkilatı, işte, gelsin
düzeltsinler- ders programlarını gönderiyor, bölüm kapatıyor, üniversite
kapatıyor; ama, bir taraftan da geliyor "yeniden üniversite açalım"
diyor. Niye yeniden üniversite açacağız; eğitime ihtiyacımız var. Peki, açılan
üniversitelerin suçu ne? Hiçbir bilimsellikle alakası olmayan sudan sebeplerle...
Bir taraftan, bugün yaptığınız ekonomik uygulamalarla
dolar çıkıyor 1 200 000 liraya, bir taraftan da açılmış olan üniversiteleri
kapatmaya çalışıyorsunuz... Bunun bir tek mantığını bulamadığımız için,
üniversitelerin, hele açılan üniversitelerin kapatılmasının bu maddeden
çıkarılmasını istiyoruz; artık, kapatmak gibi böyle çağdışı şeyleri bırakın. Sayın YÖK Başkanı da bu Meclise olan saygısından dolayı
gelsin, şurada otursun ve milletvekillerinin yaptığı şu kadar tenkite bir cevap
versin, dinleyelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkür ederim efendim. Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 3
üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz. "Bakanlar Kurulu, Millî Eğitim Bakanının
önerisiyle üniversitelere bağlı olarak fakülte, yüksekokul ve enstitü kurmaya
yetkilidir." Musa
Uzunkaya (Samsun) ve
arkadaşları BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Zaten bu yetkisi var Bakanlar
Kurulunun... Yani, var olan bir yetkiyi niye reddediyorlar, ben onu
anlayamıyorum. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de, son günlerdeki gelişmeler karşısında, Yüce
Parlamentomuzun onurunu zedeleyen, hem medya hem değişik kitle örgütlerinin
tavır, beyan, davranış ve taleplerinin hukuk dışı, demokratik parlamenter sistem
dışında bir anlayışı tedai ettiren, çağrışım yaptıran, daha da kötüsü, daha da
vahimi, Türkiye'nin geçmişinde acı tecrübe olan ara dönemlere, rejimlere
çağrının olumsuz sinyalleri olduğunu düşünerek, bir milletvekili arkadaşınız
sıfatıyla, bu yanlış ve kasıtlı beyanların Yüce Parlamentomuz tarafından
şiddetle protesto edilmesi gereğini düşünüyor; bu vesileyle saygılar sunuyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, elbette,
bizim, burada, medenice, hemen hemen birçok yasada ifade etmeye çalıştığımız
gibi, Parlamentonun şahsiyetine uygun, mütenasip bir birlik, beraberlik; ama,
toplumun bütün kesimlerinin tabiî arzularına, beklentilerine cevap verebilecek
acil yasal düzenlemelerin yapılması gereğini de ısrarla ve defaatle vurguladık,
vurgulamaya da devam edeceğiz. Şimdi, bakın, bir mantık gelişiyor. Öyle bir mantık var
ki, şu Parlamento ikiye ayrılmış. Yani, İngiltere'deki gibi Lordlar Kamarası,
Avam Kamarası değil; aynı Parlamento içinde, kesin hatlarıyla kesilmiş -yeşil
hat, kırmızı hat, ona ne derseniz deyiniz- iktidar cenahı, muhalefet cenahı...
İktidar ne derse, muhalefet edilir; muhalefet neyi isterse, iktidar, çoğunluk
olduğu için reddedilir. Bu düşünce ve bu yaklaşım, çok kere, sonucu itibariyle
milletimizin hayrına olmayan, bugünkü ulaşılan, gelinen olumsuz ekonomik
noktada da yaşandığı gibi, haksız ve yersiz ağır eleştirilere, tenkit
ettiğimiz, kınadığımız eleştirilere sebep olmaktadır; çünkü, bizde gelişen
mantık şu: Yürütme, yani, hükümet, yani, hükümet partileri -dün bir vesileyle,
Halil Ağa örneğiyle burada anlattığım gibi- hükümet nasıl olsa doğru yapar
diye, incelemeden "ret", "kabul", evet hayır yarışması gibi
-tenzih ederim- böyle bir mantıkla, iktidardan geleni kabul; ama, muhalefetten
gelmişse muhakkak reddedilir mantığıyla yaklaşıyor. Halbuki, iktidarlar,
genellikle, bürokrasinin, yani, derin bürokrasinin, devlet bürokrasisinin, her
iktidar değişiminde yerini hemen hemen değiştirmeyen, kişiler değişse bile
yapısını değiştirmeyen, halkın üzerindeki baskı gücü durumunda olan birkısım
oligarşik adacıkların, emir -belki biraz ağır bir ifade- arzu, talimat ve
hazırladıkları yasa metinlerine bağlı kaldıkları için, iktidar halkın arzusuna
değil, bürokrasinin arzusuna, onun ramına hareket ederken, muhalefet,
genellikle halkın taleplerini seslendirmeye çalışıyor. Haddi zatında, öyledir
öteden beri, muhalefetin arzuları hep halkla bütünleşir, iktidarsa halktan
kopandır. Bunu, çıkın, sokaklarda görün hadiseyi, öyle olduğunu da
göreceksiniz. Şimdi, bu önergem, bir gerçeğin açık ifadesidir.
Bakınız, YÖK -biraz sonra, 5 inci madde üzerinde parti olarak görüşlerimizi
bendeniz arz ederken de söyleyeceğim- şu anda, Türkiye'nin anayasal, ama,
Anayasayı en çok çiğneyen, kanunları çiğneyen, hukuk tanımayan, gücünü nereden
aldığını bilmediğimiz -hani, adama "sen nereye bağlısın, filan ilçe nereye
bağlı" demişler, "doğrudan Allah'a bağlıdır" demiş- doğrudan bir
yerlere bağlı olan bir kurum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. Dolayısıyla, 2547'ye göre, denetimler aracılığıyla
üniversite kapatabiliyor, fakülte kapatabili-yor. Maalesef ve maatteessüf,
biraz sonra vurgu yapacağım örneğinde olduğu gibi, Sayın Çelik'in defaatle
burada arz ettiği, ifade ettiği gibi... Halbuki, bugün özel üniversiteleri de
görüşüyoruz, bir taraftan kapatmayı tartışıyoruz, bu ne mantık, bu ne korkunç
yaklaşım; ama öbür taraftan da hükümete bir yetki veriyoruz. Değerli arkadaşlar, bugüne kadar, ilgili 30 uncu maddede,
zaten hükümetin fakülte, yüksekokul, enstitü açma yetkisi var. Şimdi, hep
kafalarımız kapatmaya endekslendi ya, bir kapıdan daha yeni bir kapatma örneği
getirmeye çalışıyoruz. Arkadaşlar, yazık ederiz. Hükümetler baskı altına
girebilir; ama bir fakülte, üniversite kapanacaksa lütfen bu yetkiyi Parlamento
üzerine alsın, ka-nunla kurulan üniversiteler kanunla kapatılır, kanunla
kurulan fakülte kanunla kapatılır. Hükümete fakülte kurma yetkisi verelim,
önergem çok açık; ama hükümet herhangi bir baskı altında kalır, bugün bu
yetkiyi ona verirseniz, yarın tarihin vebalinden kurtulamazsınız diyor, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum. Efendim, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir. Efendim, müsaade eder misiniz. Bir dakika efendim...
Bir dakika efendim... Bir dakika istirham ederim. Sayın Hatiboğlu ile
görüşmediniz... Bir dakika efendim... Ben sizi duymadım... Üçüncü önergeyi okutuyorum. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hatiboğlu'nun vekilleri var
burada; vekâlet vermiş olabilir Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz... Biliyorsunuz,
değil mi, bugün, özel bir gün yaptık, bu özel günün de icabını yerine
getireceğiz. 65 milyon şu anda bizi seyrediyor. Bizi küçümseyenlere, bizi yok sayanlara, millî iradeye
karşı gelenlere, sadece sözle değil, hareketlerimizle de cevap vermek icap
eder. Onun için lütfedersiniz... (Alkışlar) Teşekkür ederim. (Alkışlar) Buyurun okuyun efendim. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle
değiştirilen 2809 sayılı Kanunun ek 30 uncu maddesine, birinci cümleden sonra
gelmek üzere aşağıdaki ifadenin ikinci cümle olarak eklenmesini arz ve teklif
ederiz. Emrehan
Halıcı (Konya) ve
arkadaşları "Bağlantı değişikliği yapılan birimlere ait
kadrolar, taşınmazlar ve demirbaşlar, bir başka işleme gerek kalmadan
bağlanılan üniversiteye aktarılmış sayılır." BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Efendim, gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe : Bağlantı değişikliği nedeniyle kadro, taşınmaz ve
demirbaşların devrinde bürokratik işlemlere gerek kalmaksızın aktarma yapılması
zaman israfını önleyecektir. Böylece, bağlantı değişikliğinin sadece hukuken
değil, fiilen de gerçekleşmesi çabuklaşacaktır. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin kabul
ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkan, karar
yetersayısı... BAŞKAN - ... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum:Kabul edenler...
Etmeyenler... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Önerge doğrultusunda madde kabul edilmiştir. TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkanım, üç defadır
karar yetersayısının aranılmasını istedim. BAŞKAN - Oyladım efendim, kabul edilmiştir... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Ben üç defadır istedim
Sayın Başkanım... BAŞKAN - Dedim efendim, "kabul edilmiştir"
dedim... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Başkanım, tamam... BAŞKAN - 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - 2809 sayılı Kanunun ek 47 nci maddesinin (f)
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "f) Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsünden;" BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 607 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde
Grubum adına söz almış bulunmaktayım; he-pinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, toplumları üniversiteler
değiştirir. Dünyanın hiçbir yerinde eğitim düzeyi düşük, üretim gücü büyük olan
bir toplum yoktur. Üretim gücünün görünmeyen en büyük ve en etkili kaynağı
eğitimdir; bu kaynak da üniversitelerden beslenir. Eğitim, insanı, insan da toplumu güçlendirir. Eğitimde yoksul
olan bir ülke, her alanda yoksul olur. Yoksul ülkeler, eğitimde yoksul oldukları için yoksuldur. Üniversiteler, toplum ve devlet arasında uyum ve
düzenin sağlanmasında vazgeçilmez bir işlev yüklenir. Türkiye'de olduğu gibi,
üniversiteler, bu işlevlerini yitirirlerse, ülke yangın yerine döner. Maalesef,
ülkemizde bütün üniversiteler, dayatmacı zihniyetin baskısı altında
üretkenliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Üniversitelerin ne yapması ve
nasıl çalışması gerektiğini YÖK belirliyor. Üniversiteler, artık, evrensel
doğruları değil, YÖK'ün doğrularını öğretmek zorundadır. Bütün dünyada
devletçiliğin iflas ettiği bir dönemde, YÖK, üniversiteleri devletleştirerek,
Türk toplumunu ekonomik açıdan olduğu kadar, kültürel açıdan da büyük bir
yoksulluğa itmektedir. Değerli milletvekilleri, elimizdeki kanun tasarısının
gerekçe bölümünde, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yükseköğretimde
okullaşma oranının yüzde 31 olarak hedeflendiğini görmekteyiz. Bu da,
önümüzdeki beş yıl içerisinde her yıl yeniden 100 000 kontenjanın eklenmesi
demektir. Bu eklenecek 100 000 kontenjanın, 50 000'inin mevcut üniversiteler,
geri kalan 50 000'inin de kurulacak olan üniversiteler yoluyla karşılanmasının
düşünüldüğü ifade edilmektedir; ama, ne var ki, YÖK mantığıyla, yeni kurulacak
üniversitelerimizin de, daha önce kurulan vakıf üniversiteleri gibi, bir tehdit
altında olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. Zaten, ekonomik kriz içerisinde olan
ülkemizde, özellikle vakıf üniversitelerinin dolar bazında öğrenci aldığı
düşünülürse, imkânsızlık yüzünden öğrenci bulamayacak düzeyde oldukları, belki
de ekonomik nedenle kapanmakla yüz yüze gelebilecekleri gerçeğini de
unutmayalım. Değerli arkadaşlar, üniversitelerimizin içinde
bulunduğu sorunlar çok büyüktür. Bunlardan bir tanesi de, Kılık Kıyafet
Yönetmeliği nedeniyle üniversite kapılarında bekleyen genç kızlarımızdır. Bugün
resmî ve gayriresmî birçok kişi tarafından çağdaş bulunmasa da, başörtüsü,
Türkiye'de belli bir politik görüşün simgesi olmayıp, Anadolu kadınına ait
genel bir giyim biçimidir. Başörtüsü takanlar arasında her siyasî görüşten
insan vardır. Kaldı ki, Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan "Türklerde
Giyecek ve Süslenme" isimli kitabın 5 inci cildi ile "Anadolu
Giysileri" isimli eserde bulunan 235 resimden hepsinin başörtülü olması bu
tespitin en güzel göstergelerinden bir tanesidir. Bugünlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Şeref
Salonunda Foto Muhabirleri Derneğinin sergilemiş olduğu bir fotoğraf sergisi
vardır. Bu sergi, bir resimle başlamaktadır; Gazi Mustafa Kemal Paşanın, hanımı
Latife Hanımla çektirmiş olduğu bir resim. Değerli arkadaşlar, başörtüsü yasağını savunan birçok
insanımızın, genelde, ortaya koymuş olduğu gerekçe, siyasî bir simge olduğu
yolundadır. O zaman, ben, buradan öneriyorum. Gazi Mustafa Kemal Paşanın,
hanımı Latife Hanımla çektirmiş olduğu resimdeki model, Türk kızlarımız için,
Müslüman Türk hanımı için bir model oluştursun; onu da, herhalde, bir siyasî
simge olarak değerlendirmek mümkün olmayacaktır. Değerli arkadaşlar, Türk'ün geleneğinde olduğu gibi,
Anayasamızda da "kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz
" denilmektedir. Yine, 2547 sayılı YÖK Kanununun ek 17 nci maddesinde
"yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, yükseköğretim
kurumlarında kılık-kıyafet serbesttir" denilmektedir. Yürürlükteki
kanunlar arasında kadın kıyafetiyle ilgili ne genel ne de özel bir kural
bulunmamaktadır. Diğer yandan, tarafı olduğumuz uluslararası
sözleşmelerde de eğitim hakkının altı çizilmiştir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 2 nci maddesinde "hiç kimse eğitim hakkından yoksun
bırakılamaz" denilmektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 26 ncı
maddesinde "herkes eğitim hakkına sahiptir" denilmektedir. Yine,
Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin 13 üncü maddesinde "bu sözleşmeye taraf devletler herkese
eğitim hakkı verir" denilmektedir. Değerli milletvekilleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesinde, 2 600 öğrenci, 77
günden beri sokakta. Kış günlerinde, öğretim yılının tam ortasında bu gençleri
sokağa bırakmaya, kimin, ne hakkı vardır? Yetmişyedi günden beri hiçbir
taşkınlığa ve kanunsuzluğa meydan vermeyen bu çocuklarımızın okumaktan başka
bir niyetlerinin olmadığını artık niçin anlamıyoruz, niçin bu feryada kulak
vermiyoruz, niçin bu çığlığı yüreklerimizde hissetmiyoruz?! Mehmet Âkif'in ifadesiyle: "Merhametin yok diyelim kendine, Merhamet etmez misin evladına." Bu, gerçekten her Türk vatandaşını üzmektedir. BAŞKAN - Sayın Göksu, toparlar mısınız efendim. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, millet, bizden ümit
beklemektedir, çözümü Mecliste aramaktadır. Biz de, milletin bu beklentilerine
cevap vererek, bu dayatmacı zihniyete karşı, Meclis olarak, milletin hakkını,
hukukunu korumak durumundayız. Bakınız, ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik
krizden, hükümet yetkililerince, sık sık Ulusal Kurtuluş Savaşı ruhuyla
topyekûn bütün milletimizin destek ve katkılarıyla çıkılabileceğinin altı
çizilmektedir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen tamamlayın
efendim. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. Yani, bu ekonomik krizden çıkmanın yolu, Ulusal
Kurtuluş Savaşındaki ruhu tekrar bu milletin yüreğinde hissetmesidir
denilmektedir. Milletin bu desteğini isteyenlerin, ona reva gördükleri haksızlıkları
gözden geçirmesi lazımdır. Sermayeyi renklere boyayarak kendi insanımızı korkutup
sindiriyor, kurduğu üniversiteyi kapatmaya kalkıyorsunuz. Başını örten genç
kızlarımızı okula sokmuyorsunuz. Bu ruh, böyle asla bir araya gelmez. Daha
bunun gibi sayabileceğimiz nice dışlayıcı ve dayatmacı tavırlarla milletten
istenilen destek elbette yerini bulmaz. Bundan dolayı diyoruz ki, bırakın, bu millete dayak
atmaktan vazgeçin, bu milletle bütünleşelim, göreceksiniz önümüzdeki bütün
zorluklar aşılacak ve yine, Türkiye, tarihinde layık olduğu gibi en güzel
yerini alacaktır. Sözlerimi bitirirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van
Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'te. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir vücutta eğer, kalp, çok ciddî rahatsız ise, kılcal
damarları tedavi ettirmenin veya kılcal damarlarla uğraşmanın çok anlamlı
olmadığını düşünüyorum. Yüksek Öğretim Kurulu -biz, hep konuştuğumuz için,
belki, arkadaşlar kanıksamış olabilir, eski tabirle ülfet peyda etmiş olabilir;
ama- bu müessese, uygulamalarıyla, önümüzde bir demokrasi ayıbı olarak
bulunuyor. YÖK, bir zabıta kuruluşu değildir değerli arkadaşlarım.
Tevfik Fikret, Sultan Abdülhamit dönemindeki istibdadı anlatırken,
"Sis" Şiirinin bir beytinde, bugünkü Türkçeyle, mealen diyor ki:
"Ey, kuruntuların saldırıları sonucu hissetme duygusunu yitirmiş,
vicdanlara uzatılan hafiye kulağı." Bir insanın ne söylediği önemsenmiyor,
bir insanın hangi tür icraatlar yaptığı önemsenmiyor. Eğer bir ülkede,
insanlar, vicdanî kanaatlerinden dolayı mahkûm ediliyorlarsa, o ülkede,
demokrasiden, üniversal değerlerden söz etmek mümkün değildir. YÖK, bir zabıta kuruluşu değil derken şunu
kastediyorum: Bakınız, Marmara Üniversitesinin eski Rektörü Prof. Dr. Ömer
Faruk Batırel, Pamukkale Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Arif Akşit,
Çanakkale Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, önceden
yazılan dilekçeler kendilerine âdeta dikte ettirilerek, önceden hazırlanan
dilekçelere imza atmaları konusunda âdeta talimat verilerek, bu insanlar
zorlanarak istifaya sevk edilmiştir. Bu, ancak, dünyanın, antidemokratik,
diktacı ülkelerinde, polis teşkilatlarının yapabileceği bir şeydir. Bunu
yadırgıyorum. Bakınız, Taha Akyol, Milliyet Gazetesindeki köşesinde,
Sayın YÖK Başkanına, Amerikan yazar Naum Çomski ve akademisyen arkadaşlarınca
hazırlanmış olan "Soğuk Savaş ve Üniversite" isimli kitabı defalarca
tavsiye etti. Bu kitap, Amerika'daki "Mc Carthy"ci dönemi anlatıyor
ve bu dönemin, getirdiği, üniversite üzerinde estirdiği terörü anlatıyor,
oradaki korkuları anlatıyor. Bugün, Türkiye'deki üniversitelerde kaliteli öğretim
üyesi bulamamamızın temel sebeplerinden birisi, öğretim elemanlarının doçentlik
safhasına gelinceye kadar süreli tayine tabi tutulmalarıdır; yani, iki yılda
bir, üç yılda bir bunların atamaları yenilenir. Vicdanî kanaatlerinden dolayı,
yazdıklarından dolayı, bugün, YÖK'ün kabul etmediği, hoşlanmadığı, ideolojisini
beğenmediği bir yazardan yaptığı alıntılardan dolayı, üniversitelerle bu
insanların ilişkileri kesiliyor. Biraz önce, değişik yazarların bazı görüşlerini
okumuştum. Bakınız "YÖK Sorunu" başlıklı yazısında, Ali Bayramoğlu
diyor ki: "Kim ne derse desin, YÖK sorunu, rektörlük seçimi meselesi,
irtica, bölücülük vesaireyle ilgili bir sorun değil, tersine, bir demokrasi
sorunu olarak karşımızdadır. Demokrasinin kalbi olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu meseleye bigâne kalmamalı, kalamaz." Yine, Sabah Gazetesinden Sayın Gülay Göktürk
"YÖK'ün Gazabı" başlıklı yazısında diyor ki: "Ve hukukun
üstünlüğü kavramı, YÖK'ün keyfîliğine karşı bir kez daha sınava giriyor.
Hukukun üstünlüğü kavramı, YÖK'ün keyfî tutumu karşısında bir kez daha sınava
giriyor." Yine, Sayın Taha Akyol, bir yazısında: "Akademik
hürriyetlere gelince; Gürüz, kanunların suç saydığı teokrasi ve bölücülüğün
savunulamayacağını söylüyor. Suçu niye adalete teslim etmeyip de, hem savcı hem
yargıç oluyorsunuz" diyor. Değerli arkadaşlarım, üniversitede okumak, devletin
vermiş olduğu bir servisi, bir hizmeti almaktır; tıpkı, bir insanın hastaneye
gidip tedavi olması gibi... Hastaneye tedavi olmaya giden bir hanımefendiye
"senin başın kapalıdır, ben seni tedavi edemem" denilmediği gibi, bir
doktor bunu söylemediği gibi, bu, Hipokrat yeminine aykırı olduğu gibi,
üniversite, bilimle uğraşır, kaliteyle uğraşır, evrensel değerlerin yerleşmesi
için çaba harcar; insanları kılık ve kıyafetlerinden dolayı yargılamaz, mağdur
etmez. İnsan Hakları Komisyonu tarafından kurulan alt komisyon
mensupları, biliyorsunuz, bir iki gün önce, Sayın Cumhurbaşkanını, bu, Marmara
Üniversitesinde yaşanan rezaletle ilgili olarak ziyaret ettiler. Sayın
Cumhurbaşkanının basına yansıyan ifadeleri eğer doğruysa -ben, bunların doğru
olmamasını temenni ederim- Sayın Cumhurbaşkanımız, güya, demiş ki, efendim... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, bitirmenizi rica edeceğim.
Ayrıca, bir şey hatırlatacağım. Zatıâliniz Divan üyesisiniz. Sayın
Cumhurbaşkanının burada cevap verme imkânı olmadığı için... HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, Sayın Cumhurbaşkanına
bir şey söylemiyorum ki efendim. BAŞKAN - Söylüyorsunuz. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Söylemiyorum. BAŞKAN - O konuşmanın altı üstü vardır; malum... HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, şunu söylüyorum: Ben,
Sayın Cumhurbaşkanının böyle bir söz söylememiş olmasını temenni ederim; ama,
eğer, söylemişse, ben, millet adına, böyle bir söze de teessüf ettiğimi
söylemek istiyorum. Saygılarımla efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - O son cümlenizi zabıtlardan çıkarıyorum
efendim. Sehven söylediğinizi sanıyorum, son kelimenizi. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sehven söylemedim. BAŞKAN - Evet, sehven söylediniz; çıkardım efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Neyi çıkarıyorsunuz efendim? BAŞKAN - Çıkardım efendim... 4 üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır;
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının 4
üncü maddesinin "fen bilimleri ve sosyal bilimler enstitülerinden"
şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Efendim, komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Önerge sahibi konuşacak. Buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, 4 üncü madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, tabiî, biz, burada anayasal bir
kurumun -Sayın Taha Akyol, 22.3.2001 günkü yazısıyla, başlık olarak
"YÖK" diyor; ama, "Yüksek Öğrenim Komiserliği" diye tarif
ediyor- "yüksek öğrenim komiserliği" diye basında tarif edilen bu
anlayışın, Türkiye'ye getirdiği iç ve dış itibar açısından, toplumsal güven,
sevgi ve saygı açısından, kurulmakta olan, kurulacak üniversitelerle, az önce
tartıştığımız; ama maalesef kabul edilen, üniversite kapatma, fakülte kapatma,
yüksekokul kapatma yetkisini, sanki bir YÖK yetmiyormuş gibi!.. Hani, bu,
Timur'un filine benzedi, Hoca Nasreddin'in fili. Biz, YÖK'ten şikâyet
ediyorduk; sağ olsun sayın hükümetimiz de bir kapatma yetkisi aldı; dedi ki:
"YÖK yalnız kalmasın Sayın Gürüz kapatmada; kendisine biz refakat
ederiz" Yani, yalnız bırakmadılar, sağ olsunlar! Zaten, ben, Sayın Bakanın
onu yalnız bırakmayacağını da biliyordum; çünkü, daha önce, burada, Sayın Bakan
YÖK Başkanını o kadar enteresan savundu ki!.. O kadar enteresan savundu ki!..
Sayın Bakan, bugün, Samsun'da bir fakülte açılışında; keşke orada değil de,
burada olsaydı bu yasayla ilgili olarak. Şimdi, Sayın Bakanımız neden savundu diyorum? Bakın
"şu Yüce Parlamento" dedik ya demin -hepimiz de böyle söylüyoruz-
elhak doğrudur bu söz. Hakikaten milletin vicdanıdır, egemenliğinin yegâne
ifadesidir bu Parlamento. Şu veya bu şekilde, bu Parlamentoyu canlı, güçlü,
diri ve birbirine saygılı; ama milletinden yeteri kadar saygı görebilecek bir
kurum haline getirmek de görevimizdir. Sayın Başkan az önce söylediler ki:
"İşte, sadece kavilde değil, fiilde de bu bugünkü birlikteliği
gösterelim." Sayın Başkan, hep jesti muhalefet mi gösterir?! Bir gün de
muhalefete siz bir jest gösterin; deyin ki: Yahu, şu önergenizi de -lütfen-
kabul ediyoruz. Yani, ne olur, kıyamet mi kopar sayın hükümet, bir önergemizi kabul
etseniz?! Tabiî, Meclis Başkanı sohbette, Komisyon sohbette, hükümet
sohbette... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Onu tartışıyoruz. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...dolayısıyla, burada
konuşanı kim dinler?! Aziz millet, siz, bizi dinleyin, Parlamento
istirahatta!.. Değerli arkadaşlar... BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, sohbette değildim; ama, diğer
önergeleri tanzimle meşgulüm de ondan... 22 tane daha önerge var. Buyurun konuşun siz. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, demin dediniz
ki: "Yani, bugün bir centilmenlik gösterisi yapılıyor... BAŞKAN - Evet. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ... bunu fiiliyata
dökelim." Ben de diyorum ki, allahaşkına, hep mi değirmen nöbeti
bize, düğün nöbeti size olacak. Biraz da düğüne biz katılalım; yani, bir gün de
bizim teklifimize "evet" deyin allahaşkına. Deyin ki, şu önergeyi de
kabul ettik. Mesela, deminki önerge, hakikaten, hayatî önemi haiz bir önergeydi
ve çok yanlış yaptınız. Hükümet, yarın, baskı altında, maalesef, kalabilir.
Türkiye'de diyemezsiniz ki, baskı güçleri yok. Kalkıp, bir bakan, burada, ne
yapayım elim kolum bağlı, YÖK'e bir şey diyemiyorum, falana bir şey
diyemiyorum, yukarıya bir şey diyemiyorum diye ikide bir niye feryat ediyor?! O
zaman, yiğitçe koyun tavrınızı. Meydanlarda da böyle konuşmuyordunuz üstelik. Değerli arkadaşlar, dediğim gibi, hükümet, şimdi refik
oldu. Kime; üniversite ve fakülte kapatmada Sayın Gürüz'e arkadaşlık edecek,
onun refiki oldu; hayırlı olsun; ama, diyorum ki, zaten, bu Yüce Parlamentonun
bir araştırma komisyonu vardı. Komisyon, raporunu hazırladı, Yüce Parlamentonun
değerlendirmesine takdim etmek üzere, 400 sayfalık bir rapor sunuldu. Büyük bir
ekseriyetle de rapor kabul edildi; zannediyorum, iki üç arkadaşımızın
muhalefeti var. Haziran 2000 ve Mart 2001; yani, dokuz ay geçti, hâlâ bu rapor
buraya gelmiyor. Bakın, aksine, YÖK Genel Kurulunun, demin söyledim,
2547'nin 6 ncı maddesine göre, Sayın Bakan, Genel Kurulun başkanıdır. O gün,
Sayın Bakan kalktı, YÖK Genel Kuruluna katıldılar ve dediler ki: "YÖK
suçsuzdur." Kendileri avukat ya, savunmayı da yaptılar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum...
YÖK'ün beraatına da karar verdi. Öyle bir karar ki,
Parlamentoda da görüşülmesine gerek yok dedi âdeta. Şimdi, Sayın Bakan orada YÖK genel kuruluna katılıyor
ve "YÖK suçsuzdur" diyor, büyük bir savunma refleksiyle bu işi
üstleniyor; ama, ne zaman ki, Fatih Üniversitesi hadisesi ortaya çıkıyor, Fatih
Üniversitesiyle ilgili YÖK Genel Kurulunun toplantısına katılmıyor. Sadece,
demin bir arkadaşımın deyimiyle, bir mübaşir gibi; ama, hukukçu sıfatıyla, bir
parça da savunuculuğunu yapmak suretiyle, YÖK Genel Kurulunun aldığı kararı
bize takdim ediyorlar ve bunu da savunmuş olmuyorlar. Dolayısıyla, belli ki,
Sayın Bakan, kabineyi... Ama, çok yazık, çok üzülüyorum; dün söyledim, bu
zabıtlar tarihe tercümanlık edecek ve "dur, beni dinle" diyecek.
Yarın, her birinizin, bu milletin meydanlarında, bunlar önüne konur haberiniz olsun. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - YÖK'ün vebali de, icraatı da
bu hükümetin, MHP'nin, ANAP'ın ve DSP'nin olacaktır; açık söylüyorum. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Dolayısıyla, önergemin
kabulünü arz ediyor; Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. 4 üncü madde üzerinde görüşmeler bitmiştir. 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, 5 inci maddeyi okutmadan evvel,
Sayın Uzunkaya'nın bu maddeyle ilgili bir önergesi var. İçtüzüğün 87 nci
maddesine göre önergeler, bir maddenin reddi -metinden çıkarılması- komisyona
geri verilmesi, değiştirilmesi, metne ek ve geçici madde eklenmesi hakkında
verilebilmektedir. İşleme konulması istenilen önerge, bu niteliklere sahip
olmadığından işleme konulmayacaktır; çünkü, madde okunup müzakeresi yapıldıktan
sonra bu önergeyle ilgili olarak bir işlem yapılmaz. Şimdi maddeyi okutuyorum efendim: MADDE 5. - 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler
eklenmiştir. "Yaşar Üniversitesi EK MADDE 52. - İzmir'de Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim
Vakfı tarafından 2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin
hükümlerine tâbi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Yaşar Üniversitesi
adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak; a) Fen-Edebiyat Fakültesi, b) İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, c) Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, d) İletişim Fakültesi, e) Hukuk Fakültesi, f) Meslek Yüksekokulu, g) Yabancı Diller Yüksekokulu, h) Fen Bilimleri Enstitüsü, i) Sosyal Bilimler Enstitüsünden, Oluşur. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya. Sayın Uzunkaya, şimdi de siz sohbet ediyorsunuz. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Önergeyi tartışıyoruz... BAŞKAN - Hayır efendim, önergeyi tartışmayalım. Maddeyi
okuttuk, Fazilet Partisi Grubu adına konuşacaksınız; onun için sohbetinizi
kestim. Buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkanım, önergemin
neden kabul edilmediğinin gerekçesini konuşuyorduk. BAŞKAN - Anladım efendim. Buyurun. FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 5 inci madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Tabiî, bu maddeyle, hakikaten, hayırlı hizmetler
yapılacak. Nedir bu; bu maddenin, ek madde 52'de, İzmir'de, Selçuk Yaşar Spor
ve Eğitim Vakfı tarafından bir vakıf üniversitesi kurulacak, ek madde 53'le
İstanbul'da, İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı
aracılığıyla yine bir özel vakıf üniversitesi kurulacak ve yine, ek madde 54'le
de İzmir'de, İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı aracılığıyla bir diğer
üniversite kurulmuş olacak. Tabiî, bendeniz, komisyon üyesi bir arkadaşınız
olarak, komisyondaki tartışmalarda da, diğer arkadaşlarım gibi, sonuna kadar
desteğimi kurulacak bu üniversitelere, bu maddelerin ve yasaların arkasına
koyan bir arkadaşınızım; özellikle, özel üniversite kurulması hususunda...
Ancak, bir üniversiteyle ilgili yukarıda rezervim, burada da itiraz şerhim var;
yani, muhalefet şerhim var. Muhalefet şerhim de -gerekçesini belki burada
sormak durumunda olan arkadaşlarımız olabilir- Selçuk Yaşar; yani, Yaşar
Üniversitesiyle alakalı olan husus idi. Bu bilinen kitapçık, yukarıda bize
tanıtım için dağıtılmıştı. Bu üniversiteyle alakalı itirazımızın bize göre
ciddî nedenleri vardı. (DSP sıralarından "sana göre" sesleri) Hayır, sadece bana göre değil. Orada, eğer komisyon
üyesi arkadaşım konuşuyorsa, herhalde bilerek konuşuyor; ama, komisyon üyesi
değilse bilmeyerek konuştuğunu zannediyorum. Birinci defa, en ciddî itirazımız -eğer "sana göre" diyen
arkadaşımız, çok bilinçli bir şey söylemişse- bizim en büyük itirazımız, şu
İzmir ve havalisindeki tüm şehirlerin, kasabaların Türkçe değil, Latin-Grekçe,
Yunanca isimlerle tesmiye edilmesi olayıydı. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Uzunkaya, onu
geri çevirdik, biliyorsunuz. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Neticede, oradaki
itirazımızla, bu çekildi. Tabiî, daha değişik birkısım yaklaşımlar oldu;
yöresel bir üniversite gibi, Ege'nin kültürü gibi, farklı, yani bölgeselliği...
Oysa ki, Anayasanın ruhuna, ilgili maddenin ruhuna da aykırıdır; çünkü,
Türkiye'de millî eğitim mevzuatı, Türkiye Cumhuriyeti millî hudutlarının
içerisinde yapılan eğitimin birliği ilkele-rini ihtiva eder. Dolayısıyla,
şuradaki itiraz edilen "yöresellik" kavramı da, bilahara çekilmiş ve
bu itirazla geri alınmıştır. Bizim, esasen, daha çok itiraz ettiğimiz konulardan
birisi de... Tabiî, ne derece doğrudur eğridir, bilmiyorum; ama, Sayın Çelik,
daha önceki maddelerde de, burada ifade ettiler. Mesela, İstanbul'daki Fatih
Üniversitesiyle alakalı deniliyor ki, efendim, bu üniversitenin açılışında
falanın desteği var veya falanın selamı var. Rivayet odur ki, filanca hoca
efendi, zatı muhterem, o açılışta veya temel atmada bulunmuşlar. Orada
olduklarına göre, bu üniversite de -onlara yakındır- ona yakınsa, elcevap, bu
üniversitenin kapatılması caizdir. Yani, bu, mantıkta -küçük önerme mi, büyük
önerme mi, dilemma mı- hangi kuraldır bilmiyorum; ama, YÖK mantığıyla, böyle
bir üniversiteyi kapatmak caizdir diye bir fetva çıktı Gürüz fetvahanesinden[!]
Velakin bakın, bir başka üniversiteyi açıyoruz. Mesela,
bu üniversiteyi... Kimi açıyoruz... Ben, bugüne kadar gelen üniversitelerin
arkasında hangi locaya mensup kim var, hangi Mason locasına mensuptur, hangi
sosyalist kliğe mensuptur diye hiçbirisini aramadım, araştırmaya da gerek
duymadım; araştırmayı da, zinhar, cehalet addederim; çünkü, bilime kurallarına
göre hizmet edecek. Ancak, bir taraftan, üniversitede bir Fethullah Hocanın
bulunmasını kapatma gerekçesi olarak görenler; öbür tarafta, 22.12.1999
tarihinde batıp, Merkez Bankası Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalardan
birinin sahibi olan, Yaşarbankın sahibi olan ve devleti -o günkü rakamıyla
ifade edileni söylüyorum- 694 trilyon borç altına sokan bir vatandaşımız...
Asil... Benim asaletine en ufak bir itirazım yok, saygı da duyarım kişiliğine;
ama, bir kıyas yapıyorum. Bir tarafta, belli bir cemaat diye suçlanan bir grup
var, onun önünde, bugüne kadar suçu sübut bulmamış bir Hoca Efendi diye
suçlanan bir zat var... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Zannediyorum, diğer bentlerde
de ben konuşacağım; ama... BAŞKAN - Efendim, buyurun, siz bu bentte istediğiniz
kadar konuşun; sonra, öbür bentte veririm... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakınız, bir taraftan, dediğim gibi, 694 trilyon gitmiş; bu insana üniversite
kur diyoruz. Kuralım, kurduralım; ama, kanaatimce bir şeyi de söylüyorum.
Şimdi, bu millet, bize hesap sorar; derler ki, yahu arkadaş... İçinizden birisi
yurt dışına çıkacak olsa, arabanızın önüne, sileceğin arasına bir trafik cezası
raptedilse de o kâğıt kaybolsa, huduttan çıkarken çıkış polisi der ki, Maliye
kayıtlarında vergi borcunuz var, yurt dışına çıkamazsınız. Bir müeyyide
uyguluyor. Niye; trafik borcunuzdan dolayı, size yurt dışına uçuş yaptırmıyor;
bir müeyyide uyguluyor. Halbuki, hiç alakası yok. Peki, ben diyorum ki şimdi,
bu milletin bir vekili olarak: Evet, Sayın Selçuk Yaşar'a veya Yaşar
üniversitesine böyle bir yolu açalım, hiçbir itirazım yok; ama, bir müeyyidesi
olmalı. Arkadaş, şu batırdığın, yani, memleketin, milletin kesesine dokunan şu
paraları, önce, şu Merkez Bankasına bir aktar, şu zararı bir telafi et; ondan
sonra, vakfınla beraber onurlu bir üniversite profili çiz. Şimdi, bunları niye söylüyorum size; neye oy
vereceğinizi, nasıl vereceğinizi, kimlere, ne için oy verdiğinizi bilesiniz
diye. Kararınız, vicdanlarınızın işidir. Bunu, yukarıda söyledim, bilahara olan
maddelerde de söyleyeceğim. Selçuk Yaşar'la, uzaktan ve yakından en ufak bir
problemi olan kişi değilim. Daha önce, burada, Sayın Maliye Bakanına da, bir
konuda -belki, ifadem biraz tarizkâr oldu, ama- açık bir şey söyledim. Ben, bu
milletin bir kuruş yetim hakkı, şu anda, açlığı depreşen çocuğuna bir yudum süt
temin edemeyen annelerin, yavruların hakkı 694 trilyonlarla iç edi-lerek bir
yerlere gittikten sonra, al sana ulufe olarak Çeşme'de de 5 milyon metrekare
SİT alanında arazi diyecek vicdanı kendimde bulamadığım için, hem itiraz
şerhimi, muhalefet şerhimi yazdım hem de bu konuda, özellikle... Ama, diğer iki
ticaret odamızın üniversitelerine aynen katılıyorum, saygı duyuyorum. Diğer
üniversitelerin de böyle bir tavır sergilemelerinin gereğini düşünüyorum;
çünkü, diyorum ki, bunların kuracakları gibi -yani, İzmir Ticaret Odası,
İstanbul Ticaret Odası- keşke, yarın, Ankara, Samsun ve diğerleri de böyle
üniversite kursalar; çünkü, bu üniversitelerin, aynı zamanda taşraya
dağılmasının da büyük yararları var; ancak... BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Peki Sayın Başkan. Dolayısıyla, bu konudaki şerhimi ifade etmiş oldum. Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Yıldırım Ulupınar'da. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarılarının 5 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Partim ve şahsım
adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Anayasanın 130 uncu maddesi,
kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, devletin gözetim ve denetiminde, kâr
amaçlı olmamak üzere, vakıfların yükseköğretim kurumları kurabileceği
hükmündedir. Bu hükümden faydalanarak, İstanbul'da 14, Ankara'da 5, Tarsus'ta
da 1 üniversite olmak üzere, 20 üniversite kurulmuştur. Şimdi de, 3,5 milyona
yakın nüfusuyla, tarımsal faaliyetlerde yarattığı 6,6 milyar dolarlık
katmadeğeriyle, 5,1 milyar dolarlık ihracatıyla, ülke vergi gelirlerinin
yaklaşık yüzde 7'sini tek başına yüklenen, bir liman ve kıyı kenti olan güzel
İzmirimiz, iki üniversite isteğiyle karşınıza gelmektedir. Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı tarafından Yaşar
üniversitesi, İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı tarafından da İzmir
ekonomisi üniversitesi kurulmak istenilmektedir. Bir İzmir temsilcisi olarak,
İzmir Milletvekili olarak ve bir İzmirli olarak, öncelikle, bu iki kuruluşa
teşekkürlerimi ve şükranlarımı bildirmek istiyorum. Selçuk Yaşar Grubunun
Başkanı Sayın Selçuk Yaşar hakkın-da burada konuşulanlara çok fazla değinmek
istemiyorum; ama, burada, bir üniversite kuruluyor ve bu üniversiteyi kuran her
kim olursa olsun kendisine sonsuz teşekkürlerimi göndermek istiyorum ve burada
temsilen bulunan İzmir Ticaret Odası Başkanının şahsında, tüm İzmir Ticaret
Odasını ve yönetim kurulunu kutluyorum, böyle bir hizmeti İzmir'e getirdikleri
için. Değerli milletvekilleri, ülkemizde, yükseköğretim
kurumları ya devlet tarafından ya da 130 uncu maddeyle, vakıflar tarafından
kurulmaktadır. Vakıflar tarafından kurulan üniversitelere hiçbir şey
söylemiyorum; istedikleri kadar, isteyen istediği kadar, gelsin, vakıf
üniversitesi kursun. Bu ülkeye her kim eğitim ve öğretim hakkında hizmet
getiriyorsa, kendisine teşekkürlerimi sunarım. Bundan sonra gelecek olan vakıf
üniversitesine de, şahsım adına, olumlu oy kullanacağımı buradan beyan etmek
isterim; ama, bu 130 uncu maddeye karşı, sanki kanuna karşı bir hile
yapılıyormuş hissi var içimde. Nasıl bir hile? Vakıfların gerçek amacını ve
kuruluş amacını ele alacak olursak, vakıflar, Türkiye'de, özellikle ihtiyacı
olan insanlara hizmet etmek, karşılıklı hizmet amacıyla kurulmuş kurumlardır.
Vakıflar adı altında kurulan üniversiteler, bu üniversitelerin devamını
sağlamak amacıyla paralı eğitim yapmak mecburiyetindedirler; yani, hiçbir vakıf
üniversitesi, vakıf üniversitesi olmasına rağmen, bedava eğitim
getirmemektedir. Özel üniversite kurulamamasından dolayı, böyle bir sıkıntının
halen mevcut olmasından dolayı, işadamlarımız, vakıf üniversitesi kurma yo-lunu
tercih etme durumunda kalmaktadırlar. Onun için, sanki, bu tasarıya biraz hile
karıştırılıyormuş gibi bir his var içimizde. Bu üniversitelere hiçbir zaman karşı değilim; daha önce
de beyan ettim. Bundan sonra gelecek vakıf üniversitelerine oy vereceğimi de
beyan ettim. Gerçekten, bu ülkeye büyük faydaları var. En azından, hali vakti
yerinde olan insanların kuracağı bu üniversitelerin, öğretim yükünün bir
kısmını almasında çok büyük fayda var; ama, gelin, özel üniversite kurma
yetkisini bu Meclisten geçirelim, anayasa değişikliği yapalım ve özel
üniversite kurmayla ilgili kanunu bir an önce buradan çıka-ralım; hem bundan
vergi alalım -biliyorsunuz, vakıflara verdiğimiz üniversitelerden dolayı vergi
de alamıyoruz- hem istihdam yaratalım hem de döviz kazanalım. İnanıyorum ki,
bugün, Türkiye'de, özel üniversite kurulması için kanun çıksa, işadamlarımız bu
konuya çok itibar edecekler ve hem Türkî cumhuriyetlerinden hem de
Ortadoğu'dan, eğitim için dışarıdan çok insan gelip, bu ülkeye döviz
bırakacaktır. Özelleştirme yapalım, Türkiye'nin üzerindeki kamburları
atalım derken, eğitimin tamamını devletin üzerine yıkmanın çok büyük bir yanlış
olduğunun da hepimiz bilincindeyiz. Gelin, bir an önce, bu yasayı değiştirip
özel üniversiteleri kuralım, işadamlarımızı da, bu şekilde, vakıf üniversitesi
kurma yoluna sevk etmeyelim, hem de vergi kazanalım bununla ilgili olarak. DYP Grubu olarak, kurulacak olan tüm vakıf
üniversitelerinin yanında olduğumuzu, her kim ve kişi olursa olsun, hangi kurum
olursa olsun yanında olduğumuzu beyan ediyor; DYP ve şahsım adına, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür Ederim efendim. Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı yasa tasarısının
çerçeve 5 inci maddesinin ek madde 52'nin ilk cümlesinin "Selçuk Yaşar
Spor ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kurumlarına ilişkin
hükümlerine tabi olmak üzere, üniversitesi olmayan illerden birinde Yaşar
Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim? ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin
Korkutata; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; biz, vakıf üniversitesinin, vakfın temel yapısına uygun olması için
böyle bir önerge verdik. Bu önergeden sonra bir önergem daha olacak ki, bu üç
vakıf üniversitesinin, hiç üniversitesi olmayan illerde açılması şeklindedir;
ama, buradaki temel amacımız, üniversitenin amacına uygun hale gelmesidir.
Nedir bu; vakıf ne demek değerli arkadaşlar? Vakıf, fakir, fukara, kimsesiz,
mutlak şekilde yardıma muhtaç -şöyle veya böyle yardıma muhtaç- insanlara
hizmet etmesidir. Bu ülkede on binin üzerinde vakıf vardır; fakat, bunun belki
dokuz bin küsuru, on bine yakını da, bana göre yoldan çıkmıştır; amacı fakire
fukaraya yardım etmek değil. Herkes kendine göre bir rant yolu tutmuş gidiyor. Ben, bu üniversitelerle ilgili söylemiyorum. Diğer
arkadaşlarımın söylediği gibi, mutlaka üniversiteler kurulmasını istiyoruz;
ama, ciddî şekilde, hakikaten muhtaç, kimsesiz insanlara elini uzatmasını
istiyoruz. Bu üniversiteler, 5 000 dolara, 6 000 dolara öğrenci alıyorlar.
Allahaşkına, bu vakıflar, fakirler için mi kuruluyor, zenginler için mi
kuruluyor?! Allah razı olsun; tabiî ki, bu illerin ticaret odaları
üniversite kuruyorlar, çok güzel bir şey. Gelin, bunu Bingöl'e kurun; gelin,
bunu Hakkâri'ye kurun; gelin, bunu muhtaç illere kurun; gelin, bu göçü
durdurun; gelin, bu yoğunluğu durdurun. Buna hiçbir katkı yok. İzmir'in en
güzel yerine, Ankara'nın en güzel yerine üniversite kur, sonra da orada kat
karşılığı evler yap, Türkiye'ye sat. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar.
Bütün vakıflarda bugün öyle. Millî Eğitimin bir vakfı var, Adalet Bakanlığının
bir vakfı var, Kara Kuvvetlerinin vakfı var, Hava Kuvvetlerinin vakfı var,
bilmem... Meclis de bir vakıf kursun milletten para toplasın. Herkes habire... VAHİT KAYRICI (Çorum) - Meclisin de var. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Meclisin de var, evet,
unuttum; gerçekten, Meclisin de bir vakfı var. Böyle şey olamaz değerli arkadaşlar. Vakıf, amacına
uygun olarak kurulmalı, mutlaka ihtiyacı olan insanlar için hizmet vermelidir;
ama, ben, burada, kesinlikle bu vakfın amacına uygun hareket etmediği inancı
içindeyim. Bu değil, bundan önceki bütün vakıflar; yani, üniversite kuran
vakıfların hiçbirisi gerçek amacına uygun olarak hizmet etmiyor. Bunların
içinde belki Bakanlığın da bir kontenjanı var -Bakanlık burada kontenjan
kullanıyor- ona da zengin çocuklarını gönderiyor. Sanıyorum, o kontenjanlara
dahi fakir çocukları gitmiş değildir. Dolayısıyla, bugün Türkiye'de her zengin
de çocuğunu gönderemiyor. Yani, zengin dediğin... Bir milletvekili, kendi
maaşıyla çocuğunu üniversitede okutmakta gerçekten sıkıntı çekiyor. Herhalde en
iyi durumda olanlardan birisi milletvekilidir; ama, kim okutuyor çocuklarını;
çok daha zenginler. İşte, bunun için diyorum ki, eğer, hakikaten bu illerde
gerçekten hizmet yapılmak isteniyorsa, bugün doğu ve güneydoğuda -batıda da
mutlaka bazı yerler vardır- yardıma muhtaç oradaki insanlar. Büyük bir israf
oluyor. Biz, merkezden yönetiliyoruz. Hepimiz bu ülkenin yeniden yapılanmasının
gerekliliğine inanıyoruz. Bu yapılanmanın başında da merkezî yönetim var. Her
şey merkezden... Ankara, İstanbul, İzmir; Ankara, İstanbul, İzmir... O zaman,
Türkiye'nin tamamı buralara göç etmeye başlıyor, ne trafiği çözebiliyoruz, ne
insanlara yer verebiliyoruz, ne imar yapabiliyoruz, ne Meclis olarak etkin
olabiliyoruz... Günde onbin kişi bizim kapımıza yığılıyor. E, bunun için,
gelin, hizmetleri yayalım diyoruz. Hiç olmazsa, hayır için kurulan bu vakıflar
hizmetleri yaysın; götürsün Bingöl'e, götürsün Hakkâri'ye, götürsün Bitlis'e,
götürsün Bilecik'e -sanırım, Bilecik'te de üniversite yok- oraya veya başka
illere götürsün, hiç olmazsa burada israf önlensin; çünkü, bir baba oğlunu
Ankara'da okutamıyor; ama, kendi ilinde okutma imkânına sahip olabilir,
gerçekten oradaki maliyeti kendisine çok daha düşük olacaktır; ama, şu anda,
bunu yapabilmesi mümkün değil; çünkü, bir öğrencinin, Ankara'da veya
İstanbul'da yurt parası, eğitim masrafı, gerçekten çekilir gibi değil. Bir
memur bunu zaten yapamaz. Normal vatandaşın geliri de, memurun gelirinin çok
çok altındadır. Dolayısıyla, biz, bir katkı sunamıyoruz. Hiç olmazsa, gelin, vakıflara destek verelim. Devlet,
para da versin, güç de versin; bu, boşa gitmez. Yani, bunları teşvik edelim;
ama, bunları yayalım, bunlar gitsin, amaçlarına uygun şekilde hizmet etsin. Bu
şekildeki hizmet kesin olarak hizmet değil. Arkadaşlar "öyle
sanıyoruz" dediler; ben, gerçekten öyle diyorum. Rant elde etmek için,
hava yapmak için, fors atmak için üniversite kurmaya çalışıyorlar; o da,
amacının dışına çıkıyor. Bugün arkadaşlarımız, YÖK'e atıp tuttular. Ben, YÖK'e
hiçbir şey söylemiyorum değerli arkadaşlar. YÖK'ün bir kusuru yok. Eğer, kusur
varsa, bu Meclisindir. Bu Meclis, YÖK'ün doğru dürüst hareket etmesini... Bu
milletin menfaati neyi gerektiriyorsa, onu yapmakla mükelleftir. Millet adına
hareket eden YÖK değil, bu Meclistir. Ha, eğer, YÖK, bugün, böyle hareket
ediyorsa, bu Meclis böyle istiyor, bunu uygun görmüştür, YÖK de böyle yürüyor. Trafik konusunda biz, YÖK Başkanını çağırdık, dedik ki
"kardeşim, bu memlekette bir kanun var, kanun diyor ki, bütün ortaöğretim
kurumlarında trafik dersi mecburidir, keyfî değil, mecburidir. Ne yapıyorsunuz;
siz, bir tane öğretmen yetiştirmemişsiniz. -matematik için mecburiyet yok,
fizik için, kimya için mecburiyet yok- Trafik Kanununda 125 inci maddeye göre
bu mecburiyet var; ama, siz, bir tane öğretmen yetiştirmemişsiniz, görevinizi
yapmamışsınız", dedi ki "siz, bizi, ikaz etseydiniz, söyleseydiniz,
daha sert bir müeyyide koysaydınız"; ama, koymadık. Bunu koymak lazım
değerli arkadaşlar. Görevini ciddî şekilde yapmayan kim olursa olsun,
Meclis, onu işletmek mecburiyetindedir; işlemiyorsa, gereği yapılmalıdır. Onun
için, onların hiçbir suçu yoktur; suç, vebal bize aittir. BAŞKAN - Sayın Korkutata... HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - İnanıyorum ki, biz,
ciddî şekilde, eğer görevimizi yapmak istiyorsak, bu önergeyle ve bundan
sonraki önergelerle veya bundan sonra kurulacak bütün vakıflarla, her türlü... BAŞKAN - Sayın Korkutata... HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Ben, bütün gelirimin
yarısını vermeye hazırım. Ne elde ediyorsam, yarısını, bugün vakfetmeye
hazırım. Gelsin, o da, diğer illere gitsin ve muhtaç insanlara hizmet etsin. Başkanım, çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum;
desteğinizi bekliyorum. (FP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, hükümetin ve komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Ek 52 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Ek 52 nci madde kabul edilmiştir. 10 dakika ara veriyorum efendim. Teşekkür ederim. Kapanma Saati
: 18.24 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 18.43 BAŞKAN :
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 76 ncı Birleşimin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. 607 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 8. –
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627,
1/793, 1/794) (S. Sayısı: 607) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının 5 inci maddesine bağlı ek 53 üncü maddeyi
okutuyorum: İstanbul Ticaret Üniversitesi EK MADDE 53. - İstanbul'da İstanbul Ticaret Odası
Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı tarafından 2547 sayılı Kanunun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tâbi olmak üzere, kamu
tüzelkişiliğine sahip İstanbul Ticaret Üniversitesi adıyla bir vakıf
üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak; a) Fen-Edebiyat Fakültesi, b) Ticarî Bilimler Fakültesi, c) Hukuk Fakültesi, d) İletişim Fakültesi, e) Mühendislik ve Tasarım Fakültesi, f) Meslek Yüksekokulu, g) Sosyal Bilimler Enstitüsü h) Fen Bilimleri Enstitüsü, i) Dış Ticaret Enstitüsünden Oluşur. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bir önceki ek maddede de arz ettim; şahsen ve Grubumuz
olarak, ticaret odalarımızın kurdurdukları vakıflarla hedefledikleri üniversite
açma gayretlerini cidden tebrik ediyoruz. Dolayısıyla, bu iki üniversiteye de
siyasal desteğimizi tümüyle vermekte olduğumuzu ifade edeyim; ancak, Yaşar
Üniversitesiyle alakalı olan endişelerimi, tereddütlerimi ve Meclisin,
özellikle yolsuzluklarla mücadele konusundaki sadakat anlayışını, deminki
yapılan oylamada "evet" oylarınızla gölgelediğinizi, burada ifade
etmek istiyorum. Bunu, niye söylüyorum; tekrar, tarih bunun tanığı olsun
diye. Sizler, banka batıran birilerinin yarın üniversite kurması için başka
yolları da açtınız... Daha değişik yolsuzluklar için de, bunlar, emsal teşkil
edebilir; çünkü, Türkiye'de çok enteresan bir mantık da geliştirildi... Ben,
bütün özel üniversiteleri bu şekilde suçlamak istemiyorum, mutlaka, Türkiye'de
yüzlerce özel üniversite kurulmalıdır. Hatta, bunlar, Sayın Korkutata'nın az
önce söylediği gibi, Anadolu'ya yayılmalı; yani, Türkiye'nin belli illerine
değil... Nedense, özel üniversiteler, Ankara, İzmir, İstanbul... Daha
Anadolu'nun diğer bölgelerine sıçrayamadı, yavaş yavaş dağılacak umarız Demin de söyledim, Çeşme'de 5 milyon metrekare SİT
alanı istendi ve SİT alanı olduğuna dair mahkeme kararını da, Sayın Ahat
Andican, daha önce, Komisyonda takdim ettiler; ama, ne yapıldı, bilmiyorum... Şimdi, ben, hükümetten, hem İzmirlilerin tereddüdünü
hem de aziz milletimizin bu konudaki tereddüdünü gidermek için "biz,
kesinlikle, Yaşar Üniversitesine, Selçuk'ta belirlenen -burada, ha-ritada
gösterilen- 5 milyon metrekarelik alanı vermeyeceğiz" diye, yani "bu
yer onlara verilmeyecek" diye bir açıklama yapmalarını, doğrusu, beklerim.
Aksi takdirde, bu yerin de, bu üniversiteye peşkeş çekileceği endişemi, bütün
bu olumsuzlukların ardından, üstüne üstlük tabiriyle, böyle bir imkânın, böyle
bir rantın, böyle bir üniversiteye takdim edilmiş olmasının, Meclisin mehabeti
açısından doğru olmadığını, ifade ediyorum. Keşke, üniversitelerde yaşanan bugünkü olumsuzlukları,
Türkiye'de yaşanan olumsuzlukları giderebilecek birkısım bölümler de açabilmiş
olsalar. Yani, demin hemen aklıma geldi; mesela, Türkiye'nin şu anda IMF'yle
ilgili sorunları var, Dünya Bankasıyla ilgili sorunları var; bu üniversiteler,
mademki, daha ziyade ticaret odalarımızın kurmakta olduğu üniversitelerdir,
artık, Avrupa'yla ilişkilerle alakalı üniversitelerin veya fakültelerin
kurulmasında yarar vardır. Acaba, burada... Yani, ben, hep temenni ediyorum,
yukarıda, komisyonda da espriyle söyledim; keşke bugünkü Başbakanımız, keşke
bugünkü bakanlarımız Amerika'dan ekonomi bakanı ithal edeceğine, bu
üniversiteler daha önce açılsaydı da, şu ekonomiyle alakalı bölümlerden mezun
devlet yöneticileri çıkmış olsaydı; yani, belki, enflasyonu biraz daha
düşürürdü. O bakımdan, mesela, bir IMF'yle ilişkiler fakültesi, enflasyon
canavarını yok etme fakültesi, insan hakları fakültesi, demokrasi ve insan
hakları fakültesi, laiklik ve irticaı tanıtma fakültesi gibi fakülteler, acaba,
bu üniversiteler içerisinde kurulabilir mi? Niçin bunu söylüyorum; değerli
arkadaşlar, bakınız, az önce, bir öğrenciden bir faks, mektup geldi. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hep sana mı gönderiyorlar?! MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ee, size göndermezler
kardeşim; bütün umutları kesildi sizden. Sayın Çalık, elbette sana
göndermeyecek... (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim. Buyurun. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Yani, sana niye göndersin?..
İsterseniz, tarihini de göstereyim şuradan. ARSLAN AYDAR (Kars) - Faksa benzemiyor. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Fotokopisini çektik. Değerli arkadaşlar, bakın, öğrencinin ismini
vermiyorum; Fatih Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulunda okuyan bir kızımız ve
bu öğrenci, 6 Ekim 2000 tarihinde YÖK Denetleme Kurulu üyeleri Prof. Zafer
Gören, Prof. Dr. Ahmet Çakır ve Prof. Dr. Saim Erdem'in kendisine sorduğu soruları
anlatıyor, feryatla... Diyor ki: "Bizi içeriye tek tek alıyorlar. Bizden,
önce, ayağa kalkmamızı isteyip, doğruyu söyleyeceğimize dair şerefimiz ve
namusumuz üzerine yemin etmemizi istiyorlar; titrek sesle, korku içerisinde
yemin ediyoruz." Bir kız öğrenci bunu söyleyen. "Ardından, peş peşe
sorulara geçiliyor: 'Üniversitede türbanlı öğrenci var mı?' 'Hayır.' 'Yalan
söyleme; bak, yemin ettin!..' Türbanlı öğrenciler içeriye alınmıyor, hocalar
kesinlikle onları derse sokmuyor" diyor. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, toparlar mısınız. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, bütünüyle beraber bir feryatname...
Ve bu öğrenci "en ağır işkencelere maruz kaldık; peruk takanından,
öğretmenlerin, hocaların, idarecilerin, hatta, okul aile birliğinin
kendileriyle ilgilenip burs verip vermediğine kadar... Hatta, dahası var; ailen
Türk ve Müslüman mı?.." Arkadaşlar, bu hocalar ya Anayasayı bilmiyorlar ya
hukuk tanımıyorlar. Şu Anayasanın 10 uncu maddesine göre, böyle bir profesörün,
önce, profesörlükten ve YÖK'ten istifa etmesi lazım; gerçekten bu soruların
sahibiyseler... İşte, iddia burada. Deniliyor ki: "Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırıma tabi tutulamaz." BAŞKAN - Sayın Uzunkaya... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bu hoca, hangi yetkiyle
"hangi dindensin, Türk müsün" diye sorabiliyor değerli arkadaşlar? BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum... Anayasayı okumanıza gerek yok; sayın milletvekillerinin
tümü ezbere biliyor bunu. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hayır, hadiseyi bilmiyorlar.
Anayasayı biliyorlar da, uygulayan yok. BAŞKAN - Hayır, Anayasayı okumayın. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bizim meselemiz bilmemekten
değil, uygulamamaktan... Hukuk devleti olup olmadığımızı, artık, çocuklarımız
sorguluyor. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ederim; sağ olun efendim. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
izninizle, Sayın Uzunkaya'nın yaptığı konuşmayla ilgili çok kısa bir açıklama
yapmak istiyorum. BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz... Anavatan
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi konuşacak, zatıâlinize
sonra söz vereceğim. Buyurun Sayın Çelebi. ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; ben de kısa bir açıklama yapacağım. Anayasa Mahkemesinin yeni kararına göre, hiç kimseye
arazi tahsis edilmiyor. Bu üniversiteler, vakıf üniversiteleri, kendi
imkânlarıyla bu üniversiteyi oluşturuyorlar ve o yörenin insanları bir araya
gelerek, Türkiye'ye hizmet ediyor. Türkiye'nin bir toprak bütünlüğü var ve bunu
tartışmamızın, ülkenin bütünlüğünü tartışmamızın bir anlamı yok; bence, yararı
da yok. Bu, bir birikimi olan, bu birikimi Türkiye'nin hizmetine sunmak isteyen
iki vakfın yararlı bir çalışması. O anlamda, bu açıklamayı yapma ihtiyacını duyuyorum ve
ben, bu vakıf yöneticilerine de teşekkür ediyorum. Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelebi. Sayın Bakan, buyurun efendim. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
İzmir Milletvekilimiz Sayın Çelebi'nin de açıkladığı gibi, arazi tahsisleri
Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiştir ve şu anda, herhangi bir tahsis
yapılması söz konusu değildir. Ayrıca, Sayın Uzunkaya'nın sözünü ettiği
arazinin SİT alanı olmadığına dair, Alaçatı Belediye Başkanlığının bir yazısı
burada bulunmaktadır. Ben, Sayın Uzunkaya'ya bu yazıyı da takdim edeceğim. BAŞKAN - Sayın Bakan teşekkür ederim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakan, mahkeme kararı
var. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, mesele anlaşılmıştır. Gruplar adına, başka söz isteyen?.. Yok. Ek madde 53'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam) 1. - Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili
Murat Sökmenoğlu'nun, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanının
Türkiye Büyük Millet Meclisini hedef alan sözlerini kınadığına ilişkin
açıklaması (Devam) BAŞKAN - 54 üncü maddeyi okutmadan evvel, biraz evvel,
başta Sayın Hatiboğlu olmak üzere, diğer gruplardan, Türkiye İşveren Sendikası
Başkanının konuşmasıyla ilgili cevap geldi; ama, ben, müsaade ederseniz,
zabıtlara da geçsin, okuyacağım. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Yönetim
Kurulu Başkanı Refik Baydur yaptığı basın toplantısı sırasında milletvekili
sayısına ilişkin sözlerinin basına yanlış aksettiğini ifade edi-yor ve şöyle
bir ifade de kullanıyor: "Bugün yaptığım basın toplantısında, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin oturumlarında genelde 400 civarında milletvekili
çalıştığına değinerek, geçmişteki milletvekili sayısı da dikkate alındığında,
bugünkü 550 üye tamsayısının fazla olduğunu söyleyebileceğini ifade etmiştim.
Bunun dışında, ne Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne de sayın üyelerinin
vazgeçilmezliğine ve demokratik rejimin üstünlüğüne gölge düşürecek, ima
yoluyla dahi, hiçbir beyanda bulunmadım. Esasen, gerek şahsım gerek
Konfederasyonumuz, öteden beri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını ve
demokrasi içindeki önemini titizlikle savunarak, bunun aksine görüşlere
şiddetle karşı olmuştur" diyor. Ben de, size bunu arz ederken, yalnız, 550 mi 400 mü
olsun, bu salonda 400 kişi mi kalması gerekir; müsaade etsinler de biz bilelim.
Tekrar ediyorum, herkes kendi işine baksın. Teşekkür ederim efendim. (Alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, canlı yayında,
aynen şunu söyledi: "Lüzumsuz 550 milletvekili" dedi. Canlı yayında
ben duydum. Kınıyorum onu. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Büyük Millet Meclisinin sayın
üyelerinin hassasiyetle durduğu bu konu, böylece açıklığa kavuşmuştur. NAİL ÇELEBİ (Trabzon) - Kendini anlatmaya çalışıyordu
orada! BAŞKAN - Teşekkür ediyorum; mesele hallolmuştur. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı :
607) (Devam) BAŞKAN - Şimdi, ek madde 54'ü okutuyorum: İzmir Ekonomi Üniversitesi EK MADDE 54. - İzmir'de İzmir Ticaret Odası Eğitim ve
Sağlık Vakfı tarafından 2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumlarına
ilişkin hükümlerine tâbi olmak üzere, kamu tüzelkişiliğine sahip İzmir Ekonomi
Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak; a) Fen-Edebiyat Fakültesi, b) İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, c) İletişim Fakültesi, d) Yabancı Diller Yüksekokulu, e) Turizm İşletmeciliği Yüksekokulu, f) Banka ve Sigortacılık Yüksekokulu, g) Moda ve Desinatörlük Yüksekokulu, h) Meslek Yüksekokulu, i) Sosyal Bilimler Enstitüsü, j) Fen Bilimleri Enstitüsünden Oluşur." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, az önce arz ettim; biz, bu ticaret odalarımızın,
üniversite kurma konusundaki çalışmalarının emsalinin çoğalmasını diliyoruz;
ama, sayın eski bakanımız eğer lütfeder bakarlarsa, bize komisyonda takdim
edilen de talepnamedir. Doğrudur; belki, yukarıda Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
arsa tahsisinden vazgeçilmiş olabilir; ama, bakın, aynen şu tabir kullanılıyor
-ben, tabiri, sadece kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum- deniliyor ki:
"İzmir Çeşme'deki Alaçatı denilen mevkide yerin tahsisine kadar, biz,
kendi kampusümüzde, yani, şu anda mevcut olan yerde eğiti-mimizi devam
ettireceğiz. Üniversite, İzmir-Çeşme-Alaçatı mevkiinde bulunan arazi üzerinde
kurulacaktır." Bakın, bu, kanunlaşmamış; henüz, Parlamentoda
görüşülmemişti; komisyonda da görüşülmemişti. Bu metin, bize, komisyona geldiği
gün takdim edildi; yani, sanki, bu yer verilmiş... Yani, evlat hazırlanmış,
giyinmiş, kuşanmış, babaya diyor ki:"Baba, düğüne gideyim mi?" Niye
soruyorsun bana, sen git... İlgili mütevelli heyetimiz, bu kadar kesenkes diyor
ki: "Alaçatı mevkiinde bulanan arazi üzerinde kurulacaktır. Söz konusu
arazi, Hazinenin uygun gördüğü şekilde üniversite tüzelkişiliğine tahsis
edilecektir." "Edilmesini istiyoruz" demiyor; ben, okuduğumu
anlayan birisiyim. Bundan ne anlıyorsunuz? Böyle bir yeri talep etmiyor; âdeta
hükümete talimat veriyor. Eğer, Plan ve Bütçe Komisyonu, bunu, gerçekten
reddettiyse veya olması gereken yapıldıysa, biz, elbette ki, buna müteşekkir
oluruz; ancak -tekrar ediyorum- biz diyoruz ki: Gerçekten, bu tür
üniversitelerin kurulması gereken yer Anadolu'dur. Vakfın amacı bellidir;
vakıf, hayır amacıyla kurulur. Açık söylüyorum; burada bir endişe... Bakın, vakıf üniversitelerinde okuyan çocuklarımızın
hemen hemen tamamına yakını, beş binlerle, on binlerle ifade edilen dolar
karşılığı okumaktadır ve fevkalade yüksek miktarlarda para ödenmektedir. Bu
konuyu da kayıtlara girsin diye söylüyorum. Vakıf üniversitelerinin
öğrencilerden alabileceği azamî paranın da, burada, kanunla belirlenmesinde
yarar var. Bir maliyet gözetilmeli, kâr gözetilmemeli; ama, 3 000 dolara, 5 000
dolara, 6 000 dolara, yıllığına öğrenci okutan vakıf üniversiteleri var. Kaldı
ki, onların, bedava, bilâücret okutması gereken limiti de birçoğunun okutmadığı
konusunda da birkısım şaibeler vardır, dedikodular vardır. Bütün bunlara rağmen, vakıf üniversitelerinin teşvik
edilmesi gerektiğini düşünüyorum; Anadolu'ya yayılmasının gerektiğine
inanıyorum; ama, bu üniversitelerin rant amaçlı olmaması gerektiğini
düşünüyorum. Ankara'nın etrafında, bakın, vakıf üniversitelerinin alanları,
kampusları, triplekslerin, dublekslerin en pahalı satıldığı yerlerdir;
işyerlerinin en kıymetli olduğu yerlerdir. Ankara'da, beş yıldızlı sayılı
otellere bakın, üniversitelerin arazisi içinde görebilirsiniz. Artık,
üniversiteleri, birer meta aracı olmaktan çıkarmak, birer hizmet aracı haline
getirmek lazım. Kimileri bunu kazanç için, kimileri bir ideoloji dayatma için
kuruyorlarsa, yanlış yaparlar; ama, devlet zaten üniversite mantığı içerisinde..
Bir ideolojik dayatma... Bakın, sabahtan beri bir şeyi burada konuşuyoruz:
Efendim, üniversiteler... Bakın, ben ilahiyatçı bir arkadaşınızım, yıllarca
Diyanette çalıştım, ilahiyat fakültelerinin çoğunun mezunları Diyanette hizmet
ediyor. 3 500 öğretmen alınacağı ilan edildi, içinde tek bir tane ilahiyatçı
yok; çünkü, ilahiyatçı öğretmen almıyorsunuz. Milletvekilli lojmanlarındaki
Başkent İlköğretim Okulunda ilahiyatçı öğretmen olmadığı halde -Türkiye'nin her
tarafında aynı sıkıntı var- bu öğretmeni dahi ilan etmedi bu Millî Eğitim
Bakanı, bu hükümet; maalesef, bu hükümet diyorum; çünkü, vebaline ortaksınız.
Dolayısıyla, zaten ilahiyatçı almıyorsunuz, bunlar gidebilirse Diyanete
gidecek. Yani, Diyanetteki bir vaize hanım başını açıp da mı vaaz verecek; bir
Kuran kursu öğretmeni başını açıp da mı Kuran dersi verecek? Hal böyle
olmayacağına, Diyanette bunlar başı kapalı çalışacağına göre, nedir zorunuz,
gayretiniz de veya bu YÖK'ün gayreti de ilahiyattaki çocuklarımıza "ille
de başınızı açacaksınız..." diyerek yetmişyedi gündür dünyayı zehir
ettiniz bu çocuklara. Sıkılmadan -oradaki bir kısım idareciler- teftişe takdim
ediyorlar "işte size Marmara İlahiyat arz olunur" diyor, asker usulü
selam veriyor bir dekanımız. Değerli arkadaşlar, orası ilahiyat fakültesidir.
Birilerinin teftişine arz edilmek!.. İçerisinde tek bir öğrenci bulunmayan bir
ilahiyat fakültesini teftişe açmak, ancak bugünkü mantığa uygun bir dekana
yakışır. "Bu ilahiyat fakültesinin 2 600 öğrencisi nerede" diye
sormadılar mı?! Efendim, deniyor ki: "İlahiyat fakültelerinde,
üniversitelerde başı kapalı öğrenci olmasın." Değerli arkadaşlar, bakın, bugünkü Sayın Başbakanın,
bir zamanlar, bir Zaman Gazetesindeki bir beyanatından bir bölümü okuyarak
sözlerimi bitirmek istiyorum. Orada diyor ki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, ikmal
ediyorum, müsamahanıza sığınarak bitiriyorum. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, Sayın Başbakanın beyanatını
niye okuyorsunuz? MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bir açıklamasını... Müsaade buyurun... BAŞKAN - Yani, lüzum yok; maddeyle ilgili konuşursunuz.
Teşekkür edin minnettar kalacağım. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Zaman
Gazetesinin 2.9.1989 tarihinde... BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, bugün herkes yaptı;
gazetelerin isimlerini vererek reklam yapıyorsunuz. Buyurun, Başbakan ne
söylediyse siz söyleyin. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hayır; belki kaynak
güvensizdir diye... BAŞKAN - Ziyanı yok efendim; siz söylersiniz,
milletvekilinin güveni fazla. Buyurun. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başbakanın o günkü
beyanatı: "Benim düşünceme göre ve dünyadaki uygulamalara göre,
ilköğretimde kılık kıyafet belirlemesi mümkündür; ancak, yükseköğretim çağına
gelmiş kimselere, gençlere, ahlak kuralları dışında kıyafet mecburiyeti veya
sınırlama getirilemez; isteyen örter isteyen örtmez." Devam ediyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Müsaade buyurun efendim. BAŞKAN - Müsaade etmiyorum efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bir cümle... Esas önemli
cümle... BAŞKAN - Buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başbakanın konuşması
devam ediyor "Bazı kimseler diyorlar ki: 'Biz, başörtüsüne karşı değiliz;
ama, ideolojik nedenle başların örtülmesine karşıyız.' Ben de bu görüşe
katılmıyorum. Demokrasi varsa, ideolojik nedenlerle bile söz konusu olsa,
başlar örtülebilir." Kim diyor; 89'un Sayın Ecevit'i. Bugünkü Ecevit ne
söylüyor; onu da siz söyleyin. BAŞKAN - Onu öbür madde üzerinde söz aldığınızda
anlatırsınız. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Saygılar sunuyorum Yüce
Heyetinize. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Murat Akın;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 607 sıra sayılı tasarının ek 54 üncü maddesi üzerinde
söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, kurulmuş ve kurulmakta olan
üniversitelerde öğretim elemanı sıkıntısı çekilmektedir. Arkadaşlarımız, uzun
bir zamandan beri dile getirdikleri hususlardan en mühim olanını herhalde
burada ihmal ettiler; öğretim elemanlarının ücretlerinin düşük olması
nedeniyle, bırakın kurulacak üniversitelere öğretim üyesi bulmak, kurulmuş olan
üniversitelerde öğretim elemanı sıkıntısı çekilmektedir. Kendi ilim olan Aksaray'da, daha önce, milletvekilleri
olarak, bir üniversite kurulması için kanun teklifi vermiştik. Bu vesileyle,
ben de kendi ilimin üniversite sorununu bir nebze de olsa dile getirmek
istiyorum. Değerli milletvekilleri, Aksaray İlinde, bilindiği
üzere, 5 000 dekar alan üzerinde bir üniversite kampusu, altyapısıyla birlikte
hazır hale getirilmiştir. İlimize 5 yüksekokul ve 4 fakülte bulunmaktadır. Bu
fakülte ve yüksekokullar Niğde Üniversitesine bağlı olarak eğitim ve öğretime
devam etmektedir. Niğde Üniversitesi Kuruluş Kanununda kampus alanı olarak hem
Niğde hem de Aksaray İli gösterilmiştir. Bu, sadece Niğde Üniversitesinin
Kuruluş Kanununda mevcuttur. Kampus alanı hazır olan Aksaray İlinde üniversite
kurulması için bir ek madde ihdasıyla ilgili önerge vermiş bulunmaktayım. Bu
husustaki teklif de basılı gündemde beklemektedir. Görüşülmekte olan kurulacak üniversiteler kanunu
tasarısına, Niğde Üniversitesinde halen altyapısı olan, 4 fakültesi, 5
yüksekokulu -bu 5 yüksekokulun 2'si dört yıllıktır- bulunan Aksaray İlinde de
bir üniversite kurulması istikametinde bir ek 55 inci madde ilavesi hususundaki
önerge biraz sonra ıttılaınıza sunulacak. Bu önergenin kabulü halinde... BAŞKAN - Efendim, affedersiniz, maddeye gelin. Önergeyi
henüz vermemişsiniz. Olmayan, hayalî, sanal önerge üzerinde konuşmayın. MURAT AKIN (Devamla) - Maddeye geliyorum. ... 50 000 nüfuslu Aksaray İlini sevindirmiş
olacaksınız. Değerli milletvekilleri, önergem üzerinde konuşmuyorum.
Aslında, üniversite öğretim üyelerinin maddî durumlarını dile getirmek
istiyorum. Bakınız, şubat ayı itibariyle bütçe kesinhesapları
çıktı: 12 katrilyon 681 trilyon 565 milyar kümülatif olarak -ocak-şubat dahil-
tahakkuk var; 7 katrilyon 292 milyar 477 milyon tahsilat var; tahakkukun yarısı
tahsil edilmiş. Bu tahsilatın büyük bir kısmı, faiz ödemeleri için. Şimdi, kurulmuş ve kurulacak üniversitelerde öğretim
elemanları -uzman arkadaşlarımız dahil- hiç denilecek bir maaş almaktadırlar. Sayın Başkan, bunu dile getirmek için biraz zaman
kazanmamız niye rahatsız etti? Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Hiç rahatsız olmadım; üstelik de, 1 dakikanız
var, zaman kazanmanıza lüzum yok, siz sürenizi kullanmadınız... Aşkolsun
yani... Niye bu kadar alıngansınız?.. Daha 1 dakikanız var,
sözünüzü kesmedim, size bir şey söylemedim... MURAT AKIN (Aksaray) - Baktım, rahatsız oluyorsunuz
da... BAŞKAN - Hiç efendim... Ne münasebet!.. Nasıl gördünüz
arkadan, rahatsız olduğumu. Ücretlerle ilgili meselede rahatsız olmak için
vicdansız olmak lazım. Rica ederim efendim... İstirham ederim... (MHP
sıralarından alkışlar) MURAT AKIN (Aksaray) - Sesiniz... BAŞKAN - Yok, hiç... Allah için, bu konular üzerinde
siyaset yapmayın. Efendim, ek 54 üncü madde görüşmeleri bitmiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çerçeve 5 inci maddeyi, kabul edilen ek 52, 53 ve 54
üncü maddelerle beraber oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir efendim. Yeni bir madde ilavesine ilişkin, Bingöl Milletvekili
Hüsamettin Korkutata ve arkadaşlarının, vakıf üniversitelerinin, ancak,
üniversite olmayan illere kurulması, Aksaray Milletvekili Murat Akın ve
arkadaşlarının Aksaray'da bir üniversite kurulmasına, Burdur Milletvekili
Mustafa Örs ve arkadaşlarının Burdur Mehmet Âkif üniversitesi adıyla bir
üniversite kurulması hakkında önergeleri vardır; ancak, malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklifin Komisyon metninde bulunmayan, ancak,
tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan ve yeni bir madde ilavesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının
hükmüdür. Bu nedenle, komisyona soracağım; komisyon, önergeye,
salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım; komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi
işlemden kaldıracağım. Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - 21 milletvekili olmayıp, çoğunluğu olmadığı
için önergeleri işlemden kaldırıyorum efendim; böylece zabıtlara da geçti. 6 ncı maddeyi okutuyorum : MADDE 6. - 12.9.2000 tarihli ve 612 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 2, 4 ve 5 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun.(FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 6 ncı
maddesiyle ilgili Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ülkemizin çözüm bekleyen temel problemlerinden biri,
hatta, en önemlisi, hiç şüphesiz, eğitim problemimizdir.Hatta, eğitim problemi,
bütün problemlerimizin anasıdır diyebiliriz. Milletin temel ve genel
problemlerini tek tek ele aldığımızda, her birisinin çözümünün eğitimden
geçtiğini görürüz. İmparatorluktan cumhuriyete geçerken iyi bir
koordinasyonla bilgi ve kültür birikimimizi yeni nesillere taşıyamayışımız,
asırlardan beri gelen medrese geleneğimizi ve tecrübelerimizi reorganize ederek
üniversiteye intikal ettiremeyişimiz, bir kopukluk ve eğitim boşluğu meydana
getirmiştir. 50 yıla yakın zamandan beri ülkemizde okuma-yazma seferberliği
yürütülmüş; ama, maalesef, arzulanan sonuç alınamamıştır. Polis ve jandarma
takibinde insanlar okullara götürülmüş, buna rağmen okuma-yazma oranı arzu
edilen seviyeye ulaşamamıştır. Ne gariptir ki, bugün üniversitelerimizde okumak için
maddî ve manevî fedakârlıklara katlanarak üniversite kapılarına getirdiğimiz
yavrularımızı, yine, polis ve jandarma müdahalesiyle üniversitelerden kovmaya
çalışıyoruz, fakültelerden kovmaya çalışıyoruz. Bu çarpıklık, gayri millî
eğitim programlarını okullarımızda ve üniversitelerimizde zorla uygulama
gayreti, her yıl değiştirilen eğitim programları, ülkemiz insanının eğitimde
kobay olarak kullanılması, sınama-yanılma yoluyla eğitimimizi programlamamız,
farklı kültürlerde nesillerin yetişmesine sebep olmuş, nesiller böylelikle
dejenere olmuştur. Devlet üniversite açmış, aydın insan yetiştirmeyi
hedeflemiş; ama, ne yazık ki, üniversitelerimizi anarşinin, terörün odağı
olmaktan kurtaramamışız. Üniversitelerin, okumuş cahil insanların yetiştiği,
anarşinin ve bölücülüğün planlandığı ve uygulandığı yer olması, maalesef,
engellenememiştir. Üniversitelerimizde tek şablondan çıkmış insan yetiştirme
hedeflenmiştir, o şablona uymayanlar cezalandırılmıştır. Üniversiteler, hiçbir bilimsel araştırma yapılmadan,
Batı'daki uygar devletlerin üniversite yönetim tecrübelerinden istifade
edilmeden, millî bünyemiz gözönünde bulundurulmadan, baskıcı, çağdışı, gerici
bir modelle yönetilmeye kalkılmaktadır. Bu sebeple, YÖK, herkesin tartıştığı bir ucube haline
gelmiştir. Bu teşkilattan öğretim üyeleri şikâyetçidir, öğrenciler
şikâyetçidir, devlet şikâyetçidir, millet şikâyetçidir. YÖK, üniversite
yönetimindeki özerkliği, bilim özerkliği olarak anlayıp uygulayacağına,
lâyüsel, astığı astık, kestiği kestik bir anlayışla uygulamaktadır,
üniversiteleri bu üslupla yönetmeye çalışmaktadır. Saygıdeğer milletvekilleri, İngilizler, ülkelerinin
gelişmişlik seviyesini ekonomilerine göre değerlendirmiyorlar; o ülkede basılan
ilmî kitaplar ve dergilerin satış miktarlarına, üniversitelerdeki bilimsel,
akademik araştırmaların sayılarına göre tasnif ediyorlar. Şunu kesin olarak biliniz ki, parlamentosu
üniversitelerinin bilimsel projeleriyle beslenmeyen bir ülkenin problemlerini
çözmek mümkün değildir. İç ve dış problemlerimize bakınız; hangisinin çözümünde
üniversiteler yanımızdadır?!. Ermeni yasa tasarısı Avrupa Parlamentosundan
şakır şakır geçiyor. Kaç tane araştırma yaptı üniversitelerimiz?!. Bugün,
Batı'da, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili 26 000 kitap yazılmıştır. Bizim
ülkemizde ise, araştırmacılar, kendimizi savunacak sadece 35 tane kitabın
varlığından bahsediyorlar. Arşivlerimizdeki itirazı mümkün olmayan belgeleri dünya
kamuoyuna kim taşıyacak?.. Laboratuarlarımızda yeni icatların yapıldığı, dünya
şaheseri tiyatro, sinema eserlerinin yazıldığı, sergilendiği, bütün dünyada
ismi duyulmuş şair, edip, romancı ve hikâyecilerin yetiştirildiği
üniversitelerimiz nerede? Bu çalışmalar teşvik edileceğine, ideolojik
saplantılara kurban ediliyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çiçek, toparlar mısınız... MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bazı üniversitelerimizde,
insanların kafalarının içiyle meşgul olunacağına, başörtüsüyle, etekle,
pantolonla, şapkayla, sakalla, bıyıkla, vesaireyle uğraşıyoruz. Çağdışı, gayri
insanî, zulme dayalı dayatmalarla öğretim üyelerinin görevlerine son veriliyor,
öğrenciler hor görülüyor, okuldan atılıyor. Eğitimin vakıflar aracılığıyla yapılıp,
geliştirilmesini uygun buluyoruz. Özel üniversiteler açılmalı, eğitim kalitesi
düşürülmeden, sayıları süratle çoğaltılmalıdır. Üniversite eğitimi Anadolu'nun
en ücra köşelerine kadar yayılmalıdır. Bir taraftan, üniversite açmaya
çalışırken, öbür taraftan, sudan bahanelerle üniversiteler kapatılmamalıdır. Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizdeki sanayileşme,
çarpık yapılaşma eğitimde de sürmektedir. Üniversiteler, sanayileşme gibi,
batıda, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgesinde âdeta yoğunlaşmıştır. Son
zamanlarda, orta Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, Karadeniz Bölgesinde
üniversiteler açılmaya başlamışsa da, yeterli değildir. Bugün bir yığın üniversite açmak adına... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çiçek, teşekkür ediyorum efendim. Sayın Çiçek, lütfen efendim... MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Yeniden mi başlayacaksın!.. MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Yeniden başlamayacağım
efendim... Devedikeni ektiğimiz tarlalarda gül fidanı yetiştirmeyi
beklemeyelim. Yetiştirdiğimiz nesiller bizim eserimizdir. Bu eserin karşısına
geçelim; övünebilirsek, bu nesille övünelim. Sözlerimi şu cümlelerle bitirmek istiyorum. "Benim
düşündüğüm gibi düşünmüyorsan profesör olamazsın, bütün unvanlarını yok
sayıyorum, benim düşündüğüm gibi yapmıyorsan, öğrencimiz de olamazsın"
diyen anlayış terk edilmelidir. Ülke insanımızın, yavrularımızın eğitimi için
okul, üniversite açan herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Bize bir harf
öğretenlere ebedî köle olmanın fazilet olduğuna inanıyoruz. Bizi ve ülkemiz
insanını cehaletten, karanlıktan, ilmin aydınlığına taşıyan şehitlerin
seviyesinde Allah'tan mükâfat alan saygıdeğer öğretmenlerimizi ve öğretim
üyelerimizi saygıyla selamlıyor, yeni nesillerin, onların eseri olduğunu
yeniden hatırlatıyor, açılan üniversitelerimizin, ilgili vakıflarımıza,
milletimize ve bütün insanlığa hizmete vesile olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül'de. Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 607 sıra sayılı kanun tasarısının 6
ncı maddesi hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. İlgili madde bir düzenleme maddesidir. 4617 sayılı
Kanunla kaldırılmış kanun hükmündeki kararnameye ihtiyaç olmadığına ilişkin bir
düzenleme maddesidir. Değerli milletvekilleri, biraz evvel bir önerge vermiştik,
hoşgörünüze sığınarak, bununla ilgili kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.
Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi bünyesinde bir hukuk fakültesi açılması
noktasında sizlerle çok kısa bir şeyi paylaştıktan sonra konuma geçeceğim. Üniversite kurulmasının teşvik edildiği günümüzde, adı
geçen üniversitemizde altyapı hizmetleri tam olup, her türlü eğitim, öğretim
için araç, gereç ve binamız vardır ve bunu sizlerle paylaşıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler,
bir toplumun kalkınmasında, yaratıcı insangücünün oluşturulmasında temel
fonksiyonu olan kuruluşlardır. Bu kuruluşlar arttıkça, bilim yuvaları
genişleyecek, büyüyecek ve cehaletle daha sağlıklı mücadele edilecektir. Bu
açıdan bakıldığında, üniversiteler, bir toplumun geleceği, kalkınması, çağdaş
uygarlığı yakalaması açısından büyük öneme sahiptir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şüphesiz,
üniversitelerin sayısal olarak fazla olmalarının yanında, nitelikli ve başarılı
bir eğitim vermeleri ve sürdürmeleri de çok önemlidir. Birer öğrenim kurumu
olan üniversitelerin, bu çerçevede desteklenmeleri ve maddî olarak daha da
güçlü hale getirilmeleri gereği açıktır ve önemlidir; çünkü, üniversiteler
geliştikçe toplum da gelişecek ve kalkınmanın dinamiğini oluşturan insan unsuru
daha da kaliteli hale gelecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce ifade
ettiğim gibi, üniversitelerin ülkenin tüm bölgelerine yayılması ve gittikleri
bölgenin sosyal yaşamına ve ekonomik durumuna katkıda bulunmaları da büyük önem
arz etmektedir; çünkü, üniversite yenilik demektir, üniversite çağdaşlık
demektir, kültür zenginliği demektir; ama, bunların olabilmesi açısından,
üniversitelerin nitelikli personel kazanmaları ve yeterli araç gereçle
donatılmaları gerekmektedir. Bugün, şöyle bir baktığımızda, Anadolu'daki
üniversitelerimizin ciddî sorunlarla boğuştuklarını görmekteyiz. Özellikle,
maddî kaynak sıkıntısı yanında, nitelikli eleman istihdam etme açısından da
ciddî sorunlar yaşamaktadırlar. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şöyle bir hafızalarımızı
yoklayalım. Bundan bir sene önce Türkiye'deki bütün üniversitelerin rektörleri
Sayın Başbakanımızı ziyaret ederek, yaşadıkları maddî sorunlarını Sayın
Başbakana anlatmış ve yardım istemişlerdi. Hatta Sayın Başbakan, bu konuda,
kendilerine önemli değişiklikler yapılacağını, üniversite öğretim elemanlarının
sorunlarının çözüleceğini ifade etmiş idi; ama, bakın bu olayın üzerinden aylar
geçti, hatta bu konuda bir de kanun hükmünde kararname çıkartıldı, yine de bir
değişiklik olmadı. Bir siyasî parti liderinin, en azından verdiği sözü tutması
gerekmez mi? Sayın Ecevit, maalesef bu konuda havlu atmış, günlük olayların
ezilmişliği karşısında hiçbir şey yapamamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf
üniversitelerinin de üniversiteler arasında ciddî ve giderek saygın bir konuma
geldiklerini biliyoruz. Bu açıdan, ister vakıf olsun ister kamu üniversiteleri
olsun desteklenmeli ve özendirilmelidir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olacağım. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Çünkü, insana yapılan yatırımın
en verimli yatırım olduğunu biliyoruz; ancak, devlet üniversitelerindeki ücret
politikası yetersizliğinin devlet üniversitelerinde ciddî bir personel kaybına
yol açtığını biliyoruz. Bunun da tehlikeli bir gelişme olduğunun altını çizmek
isterim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahse konu olan
Yaşar Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi Yasa Tasarısıyla, ülkemize
binlerce mühendis, binlerce doktor, avukat ve öğretmen yetiştirilecektir. Ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül. Efendim, madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutuyorum : Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 607 sıra sayılı Yasa Tasarısının 6
ncı maddesinin kaldırılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Önerge sahiplerinden Sayın Göksu, buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bugün, burada, başta üç vakıf üniversitesi olmak üzere, birtakım
üniversitelerimize yeni fakültelerin eklenmesi hususunda müzakerelerde
bulunduk. Elbette, okul açmaya, üniversite açmaya hepimiz talibiz. Zira,
yapılan planlarda da, 1 milyonu aşkın gencimizin üniversitelerde okuyabilmesi
için, yeni üniversitelerin açılması hedefi gösterilmiştir. Bu hedefe, canla
başla koyulan İzmir Ticaret Odasını, İstanbul Ticaret Odasını tebrik ediyoruz;
üniversitelerinin hayırlı olmasını diliyoruz. Bin bir emek ve nakitle, ayrıca
vakit ayırarak bu güzel üniversiteyi açan insanlara iltifat ve ikram etmek
gerekir. Dünya yansa bir tutam otu olmayanları çorak tarladan bahçeler
oluşturan insanlara benzetirken, açılan üniversiteleri kapatmak gibi sudan
birtakım bahanelere de katılmadığımızı beyan ediyoruz. Değerli arkadaşlar, açılan üç üniversiteden birisi
Yaşar Üniversitesi. Böyle şaibeli bir üniversitenin açılmasına, Komisyonda,
muhalefet şerhimizi koymuştuk. Banka batırmış birisinin bir üniversite açmakla
gündeme gelmesine, orada komisyon üyesi olarak, burada da parti olarak karşı
olduğumuzu beyan ettik. Burada, bu üniversite dışında diğer ikisinin açılmasına
taraftar olduğumuzu belirtirken, bu üniversitenin açılmaması noktasında, Meclis
olarak, kararın düzeltilmesini istiyoruz; değilse, muhalefet görevimizi yapmak,
yine bize düşecektir. Değerli arkadaşlarım, geçen hafta gündemdışı yapmış
olduğum bir konuşmada, Fatih Üniversitesiyle ilgili YÖK'ün almış olduğu kararı
kınamıştım. Sayın Bakan da çıktı, burada, YÖK'le ilişkisinin sadece bütçe
bakımından Meclise karşı sorumlulukla sınırlı olduğunu söyledi. Oysaki, YÖK
Kanununun 6 ncı maddesinde, Millî Eğitim Bakanının, dilediği zaman bu Kurula,
Yüksek Öğretim Kuruluna katılıp, başkanlık edeceği ifade edilmektedir.
Cumhuriyet hükümetinin bir bakanının, Millî Eğitim Bakanının, bir üniversitenin
kapatılmasını onaylarcasına YÖK'ün gerekçesini burada okumasını doğrusu
yadırgıyorum. Değerli arkadaşlar, YÖK, vakıf üniversiteleri arasında
çifte standart uygulamaktadır. Dolayısıyla, bakınız, Avrupa'da öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısı 13, Türkiye'de ortalama 40 kişi; ama, Fatih
Üniversitesinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 10; yani, Batı
standartlarını bile geçmiş bir üniversitenin kapatılmasına onay veren bir
kafayla, Türkiye 21 inci Yüzyılda yerini alamaz; bu bilim çağında, iletişim
çağında, bu yarışta geri kalır. Dolayısıyla, bu dayatmacı düşüncelere karşı
olmamız lazım. ANAP'lı bir üye arkadaşımız "sistem tıkandı,
Türkiye'nin hızla bir değişime ihtiyacı var" dedi; doğrudur, biz de buna
katılıyoruz. İşte, bu değişime, önce, Türkiye'nin ufkunu açacak üniversitelerin
başında olan YÖK'le başlamamız lazım. Zira, artık dünyada devletçiliğin bittiği
bir dönemde, YÖK'ün, tekrar üniversitelerin devletleştirilmesinin hiçbir
mantığı da yoktur. Değerli arkadaşlarım, burada, bir şeyin daha altını
çizip sözlerimi bitirmek istiyorum. TİSK Başkanının Meclisin itibarını zedeler
mahiyette vermiş olduğu demece, Sayın Başkanımız ve milletvekilleri tepkisini
koydu. Bu zatın ismini, önce, 54 üncü hükümet döneminde kamuoyu tanıdı; beşli
çete olarak çıktılar bunlar. O zamanki iktidar mensubu partilere olmadık şeyler
söylediler; ama, ne var ki, o günkü muhalefet, onların siyaseti eleştiren,
Parlamentoyu dışlayan bu tutumlarına karşı gerekli tavrı göstermedi. Bundan
dolayı ben diyorum ki, artık, bundan böyle, siyasetçiler olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin üyeleri olarak, nereden gelirse gelsin, siyaseti dışlayan,
Parlamentonun itibarını zedeleyen her türlü eylem ve söyleme elbirliğiyle karşı
olmamız lazım. Değerli arkadaşlarım... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Peki efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Buradan hareketle şuraya
gelmek istiyorum. Açılan üniversiteler ve bugüne kadar açılmış olan vakıf
üniversiteleri, YÖK'ün, Fatih Üniversitesi hakkında almış olduğu karara karşı
elbirliğiyle karşı koymazlarsa, bugün Fatih Üniversitesine, yarın da onlara
gelecektir. Dolayısıyla, YÖK'ün bu dayatmasına, sudan sebeplerle okulu kapatma
bahanesine bütün vakıf üniversitelerinin karşı koymasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu. Efendim, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Oylamaya geçmiştim efendim. "Kabul edenler... Kabul etmeyenler..."
dedim... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır Başkan, oylamaya
geçmediniz. BAŞKAN - Efendim, dedim, oylamaya geçtik. Önerge kabul edilmemiştir efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan müsaade buyurur
musunuz? BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ben bir kanaatimi söylüyorum.
Dünden beri Yaşar Üniversitesiyle alakalı, yukarıda da itirazım var, burada da;
hükümet, kasıtlı olarak aynı yasanın içerisine paketledi getirdi. Ben, vicdanen, kamu vicdanında da bu üniversitenin
bunlardan ayrı mütalaa edilmesi gerektiğini düşünüyorum, yukarıda da söyledim.
Hükümet, bir uyanıklıkla -tabir yerinde ise- hepsini beraber bir paket içinde
getirdi. Yaşar Üniversitesine karşıyız, karşı olmak tavrımızı hukukî
imkânlarımızla ortaya koyuyoruz. Bu da benim en tabiî yoklama talebi hakkımdır. BAŞKAN - Oylamaya geçmiştim efendim. Çok affedersiniz,
hata benimdir efendim. Maddeyi oylarken istersiniz efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Yoklama talebi hakkımı... Hayır, siz önergeyi oyladınız... BAŞKAN - Efendim, önergeyi oylamıştım Sayın Uzunkaya,
niye kavga ediyorsunuz benimle? İstirham ederim... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Pekâlâ, öbür maddede istiyorum
o zaman. İnşallah unutmazsınız. BAŞKAN - Rica ederim yani... Müsamahamı da biliyorsunuz
istirham ederim. Muhalefet şeyini de biliyorsunuz... Şimdi, maddeyi oylayacağım. Karar yetersayısı mı istiyorsunuz efendim? MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum efendim. BAŞKAN - Efendim, 6 ncı maddeyi oylarınıza sunacağım. Sayın Uzunkaya... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkanım, bakın, ben
tekrar ediyorum, üniversitelerin hepsinin açılmasına sonuna kadar taraftarım;
ama, şu üniversiteye -şahsen hiçbir şey demiyorum- bir şaibe düşmüştür. Biz
buradan böyle bir vizeyi verirsek, yarın maşeri vicdanda sorumlu olacağıma
inandığım için, hem kişisel olarak hem de bana destek veren arkadaşlarımla,
burada, hukukî, yasal, anayasal, İçtüzük gereği hakkımı kullanıyorum. BAŞKAN - Takdir sizindir efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Erteleyebilirsem, mümkün
olursa, memnun olurum. BAŞKAN - Efendim, takdir sizindir... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Aksine çaresi var; hükümet
ayırsın diğer yasaları olduğu gibi geçirsin, bütün gücümle... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben de, banka
batıran bir kişiye üniversite kurma müsaadesinin verilmesine karşıyım. Düşüncemi belirtmek için söylüyorum. BAŞKAN - Anladım efendim... Yoklama mı istiyorsunuz efendim? MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Toplantı yetersayısı
istiyoruz. BAŞKAN - 20 kişi yoklama istiyorsunuz tabiî?.. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Şu anda karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Efendim, böyle pazarlıkla olur mu...
"Yoklama istiyorum" dediniz, 20 kişi ayağa kalkın, yapayım
yoklamayı... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Şu anda karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. Arkasından, gerekirse, toplantı yetersayısının
aranılmasını da isteriz. BAŞKAN - Peki efendim, karar yetersayısının aranılması
istenmiştir. 6 ncı maddeyi oylarınıza sunacağım, karar yetersayısı
aranmaktadır. Sayın Uzunkaya, bir centilmenlik anlaşmamız vardı. Bu
itirazlarınızı peşinen söyleseydiniz, ben bunu yapmazdım. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu'yla bir anlaşmamız vardı.
İtirazlarınızı o zaman yapsaydınız, yapmazdım. Ben şahsen mahcup oldum, arkadaşlarıma karşı beni
mahcup ettiniz. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, bakınız... (FP
sıralarından "geri al, geri al" sesleri) BAŞKAN - Bakın, arkadaşlarıma karşı beni mahcup
ettiniz. Lütfen efendim... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ben yokum, çıkıyorum... BAŞKAN - Sizi dışarıdan çağırıyorlar! MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ben protesto ediyorum,
çıkıyorum. BAŞKAN - Efendim, çok teşekkür ederim. 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çok teşekkür ederim efendim, uzlaşma sanatı bu! 7 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7. - Bu Kanunun 1 ve 2 nci maddeleri 12.9.2000
tarihinde, diğer hükümleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. 8 inci maddeyi okutuyorum : MADDE 8. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Efendim, 86 ncı maddeye göre, Sayın Yasin Hatiboğlu
aleyhte söz istemişlerdir. Sayın Hatiboğlu?.. Yoklar. Lehte Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak; buyurun
efendim. 2 dakika süre veriyorum efendim; ona göre, bilesiniz. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - 3 dakika olsun efendim. BAŞKAN - 3 dakika vermem efendim, 2 dakika, hiç
pazarlık yok. Buyurun efendim. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlarım. Gerçekten, ülkemize, özellikle eğitim camiamıza büyük
yararlar sağlayacağına inandığım bir kanunu kabul etmiş bulunmaktayız.
Özellikle 2 nci maddeden dolayı, Yüce Meclisin bütün üyele-rine, Hakkâri
Milletvekili olarak, saygılarımı ve teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Türkiye'de, özellikle yükseköğrenim kesiminde büyük
rahatlamalar yaratacağına inandığım bu kanunla, hem resmi üniversitelerimize
-devlet üniversitelerimize- bağlı yeni fakülteler, enstitüler kurulmakta hem de
3 yeni vakıf üniversitesi kurulmaktadır. Ayrıca, bundan böyle, Türkiye'de Yüksek Öğretim
Kurulunun önerileri doğrultusunda, özellikle uygun gördükleri yerlerde ve Millî
Eğitim Bakanlığının önerisiyle birlikte, Bakanlar Kurulunca, üniversitelere
bağlı olarak fakülte, enstitü ve yüksekokul kurulması kanuna bağlanıyor.
Dolayısıyla, bundan sonra bu konuların daha sağlıklı olacağına inanıyorum. Ayrıca, Sayın Fethullah Erbaş arkadaşımıza da teşekkür
ederiz. Yüksekova'da meslek yüksekokulu kurulması için bir önerge vermişti. Ancak, halen mevcut, yürürlükteki mevzuata
göre de iki yıllık meslek yüksekokulları, üniversite senatosunun teklifi ile
YÖK'ün onayıyla kurulabilmektedir. Bu konuda, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sayın
Rektörüyle bizler de görüşmüşüzdür. Kendi se-nato teklifleri olarak YÖK'e
sunulacak. Yakın zamanda, Yüksekova'da bir meslek yüksekokulu kurulacağını da
buradan, hemşerilerime müjdelemek istiyorum. Böyle bir Kanunu gerçekleştirme konusunda, iktidarıyla
muhalefetiyle, bugün, bir birliktelik sağlandığından dolayı da onur
duymaktayım. Bu duygularla, bu Kanunun ülkemize yararlı olmasını
diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, size de teşekkür ediyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, bugün, vaktimiz dolmak üzeredir,
bundan sonra başka bir tasarıya geçme imkânımız yoktur; ancak, Parlamentonun
tümüne, uzlaşma kültürüne sahip olan muhalefetiyle ve iktidarıyla, teşekkür
ediyorum. Bu tavrınızla, bizi hep tenkit edenlere bir cevap vermiş oldunuz.
Parlamento Başkanı olarak, hepinize teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
(Alkışlar) 15 yasa 15 günde çıkar mı çıkmaz mı; uzlaşma kültürü olduğu zaman
çıkar. Türk Milleti merak etmesin efendim. Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için 3 Nisan 2001 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 19.39 |
|