Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 57       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

75 inci Birleşim

28 . 3 . 2001 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün; İstanbul'un 2008 olimpiyat oyunları adaylığına ve yapılmakta olan çalışmalara ilişkin gündemdışı açıklaması ve DSP İstanbul Milletvekili Bahri Sipahi, MHP Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş, FP İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, ANAP İstanbul Milletvekili İ. Sühan Özkan, DYP İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun grupları adına konuşmaları

2. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, çiftçilerin son günlerde yaşadıkları sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

3. - İstanbul Milletvekili Ahmet Tan'ın, gazetecilikle ilgili son günlerde ortaya çıkan gelişmelere ve siyaset ile medya arasındaki ilişkilerde dikkat edilmesi gereken hususlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı

4. - Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, Habur Gümrük Ka-pısında sınır ticaretinin kısıtlanması nedeniyle akaryakıt taşıyıcılarının ve patates üreticilerinin karşılaştıkları sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın (6/1150) esas numa-ralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/333)

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1163) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/334)

3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1164) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/335)

4. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın (6/1192) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/336)

5. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1201) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/337)

6. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın (6/1203) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/338)

7. - Polonya Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Prof.Tadeusz Iwinski ve beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretlerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/788)

8. - Singapur Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Lew Syn Pau ve beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretlerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/789)

9. - Batı Avrupa Birliği Asamblesinin 2 - 3 Mayıs 2001 tarihlerinde Berlin'de düzenleyeceği "Avrupa Güvenlik Kavramını Yeniden Gözden Geçirme - Yeni Tehlikeleri Cevaplandırma" konulu uluslararası konferansla ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Millî Savunma Komisyonu Başkanı Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/790)

10. - Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış Ticaret, Araştırma ve Enerji Komisyonunun 10 - 11 Nisan 2001 tarihlerinde Brüksel'de düzenleyeceği "Dışticaret, Gelişme ve Demokrasi" konulu seminerle ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonundan üç üyeyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/791)

11. - İspanya Parlamentosunca 16 - 18 Mayıs 2001 tarihlerinde Madrid'de düzenlenecek "XII. EUREKA Parlamentolararası Konferansı"yla ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir parlamenter heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/ 792)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 54 arkadaşının, YÖK'ün Fatih Üniversitesi ile ilgili kararı konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu  (2/94,  2/232, 2/286,  2/307, 2/310,  2/311, 2/325, 2/442,  2/449) (S. Sayısı : 527)

2. - Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı : 580)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, SSK'nın sigorta prim ve alacaklarına ve belediyelerin borçlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3633)

2. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un ce-vabı (7/3692)

3. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 14 üncü maddesiyle getirilen kritere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3722)

4. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, deniz taşımacılığıyla ilgili altyapı yatırım çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/3747)

5. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale SSK Hastanesinin tomografi cihazı ihtiyacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3750)

6. - Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, Bursa İli İnegöl İlçesinin il olma talebine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3763)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde Ulusal Programa kadar uzanan Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimize,

Yozgat Milletvekili Lutfullah Kayalar, Türkiye'de siyasetin saygınlığına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar;

İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu'nun, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay cevap verdi.

Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan tasarının geri verildiği bildirildi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin Türkmenistan'a yapacağı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 25 inci sırasında yer alan 271 sıra sayılı Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporunun bu kısmın 12 nci sırasına, 161 inci sırasında yer alan 440 sıra sayılı Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporunun 13 üncü sırasına alınmasına;

27.3.2001 Salı günkü birleşimde, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmındaki (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesi ve 14 üncü sıraya kadar olan tasarı, teklif ve raporların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Genel Kurulun, 28.3.2001 Çarşamba ve 29.3.2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına, 28.3.2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerilerinin, görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

520 sıra sayılı YÖK Araştırma Komisyonu raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınarak, görüşmelerinin 3 Nisan 2001 Salı günü yapılmasına;

Basılı gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 230 uncu sırasında yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin, Küçük Çiftçilerin TC Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Borç Faizlerinin Bir Bölümünün Affı, İcra Takip İşlemlerinin Durdurulması ve Yeni Bir Ödeme Planına Bağlanmasına Dair Kanun Teklifinin gündemin aynı kısmının 14 üncü sırasına; 224 üncü sırasında yer alan, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 9 Arkadaşının, Küçük Esnaf ve Sanatkârlar ile Orta Boy İşletmelerin Bazı Borç Faizlerinin Sınırlandırılmasına Dair Kanun Teklifinin gündemin yine aynı kısmının 15 inci sırasına alınarak bir an önce görüşmelerinin sağlanmasına ilişkin FP Grubu önerisinin, görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Açıklandı.

Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2001 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi, görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ekonomiyi IMF'nin hatalı reçetelerine teslim ederek kötü yönetim sergilediği ve ekonomik çöküşe yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/10) gündeme alınması, görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

Gensoru önergesinin öngörüşmesi sırasında :

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz, İstanbul Milletvekili Tansu Çiller'in DYP Grubu adına yaptığı konuşmasında, kendisine ait olmayan beyanları dile getirmek suretiyle şahsına,

İstanbul Milletvekili Güneş Taner, Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in FP Grubu adına yaptığı konuşmasında, partisine,

Sataşmada bulunmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı (1/693) (S. Sayısı : 580) ile,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S. Sayısı : 433),

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/759) (S. Sayısı : 572),

Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı : 576),

Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/752) (S. Sayısı : 577),

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/728) (S. Sayısı : 591),

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592),

Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı: 607),

Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında  Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/758) (S. Sayısı : 609),

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayı-lı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı : 623),

İlişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporlarının (3/287, 3/430) (S. Sayıları : 271, 440) yapılan açık oylamaları sonucunda, kabul edildikleri ve adı geçen milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verildiği açıklandı.

28 Mart 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.47'de son verildi.

Nejat Arseven

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Yahya Akman

Şadan Şimşek

 

Şanlıurfa

Edirne

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

No. :110

II. - GELEN KÂĞITLAR

28.3.2001 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergesi

1. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 54 arkadaşının, YÖK'ün Fatih Üniversitesi ile ilgili kararı konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

28 Mart 2001 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75 inci Birleşimini açı-yorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, hükümet adına, Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün, İstanbul'un olimpiyat oyunlarına adaylığıyla ilgili bilgi vermek üzere söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce, İçtüzüğümüzün 59 uncu maddesine göre, bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra da, istemleri halinde, siyasî parti gruplarına ve grubu bulunmayan bir milletvekiline söz vereceğim.

Konuşma süreleri, siyasî parti grupları için 10 dakika, grubu bulunmayan milletvekili için ise 5 dakikadır.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün; İstanbul'un 2008 olimpiyat oyunları adaylığına ve yapılmakta olan çalışmalara ilişkin gündemdışı açıklaması ve DSP İstanbul Milletvekili Bahri Sipahi, MHP Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş, FP İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, ANAP İstanbul Milletvekili İ. Sühan Özkan, DYP İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun grupları adına konuşmaları

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2008 olimpiyat adaylığı için Yüce Meclisi bilgilendirmek amacıyla huzurunuzdayım; hepinize saygıyla selamlıyorum.

Olimpiyat oyunları 28 branşta dünya şampiyonalarının aynı zaman ve aynı mahalde yapılmasından çok öte, kültürel, çevresel boyutları olan bir dünya şöleni, dev bir spor organizasyonudur. Olimpiyat oyunları günümüzde dünyanın en büyük sportif ve kültürel festivali haline gelmiştir.

Olimpiyat düzenlemenin bir yönüyle nasıl kârlı bir iş olduğu, 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunlarına yapılan 2.4 milyar dolar yatırımla, tüm masraflar çıkarıldıktan sonra, kente 250 milyon dolar bir gelir kalması ve oyunların Güney Kaliforniya ekonomisine 25 000 kişilik istihdam ve yaklaşık 3.3 milyar dolarlık bir katkıda bulunması üzerine ortaya çıkmıştır.

Oyunları düzenlemek maddî kâr olmaktan öte, kente ve ülkeye büyük kazanımlar sağlamaktadır. 1988 Seul Olimpiyat Oyunlarından üç ay önce ve üç ay sonra yapılan uluslararası kamuoyu araştırmasında, Güney Kore sanayi mallarına ne kadar güveniyorsunuz sorusuna verilen cevabın, oyunlar sonrasında, 7 kat artış göstermesi de, olimpiyat oyunlarının, ülkenin imajı yanında, diğer alanlarda yaptığı olumlu etkiyi en iyi şekilde açıklamaktadır. Bu imaj gelişmesinden, gerek sanayi gerekse ihracat alanında ne kadar kazançlı çıkıldığı, 1964 Japonya ve 1988 Kore örnekleriyle de ortadadır.

Olimpiyat oyunları organize etmek için dört kez aday olup, kaybetmesine rağmen, yılmayan ve beşinci adaylığında 1992 Olimpiyat Oyunlarını alan Barselona kenti ise, oyunlardan önce denizle bağlantısı kesilmiş, altyapı problemleri ve spor tesisi eksiklikleri bulunan bir kent olarak değerlendirmekte idi. İspanyollar, ev sahipliği hakkında elde ettikleri 1986 yılından 1992 yılına kadar geçen altı yıllık hazırlık süresi içerisinde 8.3 milyar dolarlık yatırımla kentin tüm altyapı problemlerini çözmenin yanı sıra, inşa ettikleri yeni yollar, köprüler, parklar, oteller ve spor tesisleriyle Barselona kentini yeniden yaratmışlardır.

1996 Atlanta Olimpiyatlarına 197 ülkeden 10 600 sporcu, 5 500 antrenör ve idareci katılmış, 11 000 000 bilet satılmış ve 2.2 milyon izleyici, 3 000 saat dolayında, 26 spor dalında, 271 müsa-baka izlemiştir.

Yine, Atlanta oyunları sırasında 220 ülkede toplam 3 000 saat televizyon yayını yapılmış ve bunları aynı anda 4 milyar, toplam olarak da 20 milyar insan izlemiştir.

Sidney kentinde organize edilen 2000 Olimpiyatları etkilerine ilişkin yapılan araştırma sonuçlarına göre, 1994-2004 yılları arasında Avustralya'nın gayri safî millî hâsılasına 7,3 milyar Avustralya Doları eklenmiş ve oyunlar 150 000 kişilik ek iş istihdamı sağlamıştır. Demek ki, olimpiyatlar, bir yandan, ülkenin sporu, sporcusu ve spor tesisi altyapısına katkı sağlarken, ev sahipliğini üstlenecek ülkeye, milyarlarca dolarlık ekonomik hareketlenme, önemli yatırım, dış sermaye girişi, istihdam, turizm gelirleri, çok büyük boyutta ülke tanıtımı, imaj ve prestij kazanımları yaratmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemiz açısından bu kazanımlara belki de iki kat ihtiyaç bulunması nedeniyle Türkiye bu mücadelede yer almıştır.

Ülkemizde olimpizmi en iyi anlayan ve gençliğe devamlı telkin eden, sporu bir araç olarak kullanan "yurtta sulh, cihanda sulh" hedefine ulaşmayı amaç edinen, Büyük Önderimiz Atatürk'tür. 1924 yılının şubat ayında, 3 aylık cumhuriyetimizin mütevazı bütçesinden 17 000 lira tahsis ederek, Türk gençlerinin 1924 Paris Olimpiyatlarına resmen katılmasını sağlamıştır.

Şimdi ülkemize dönelim ve İstanbul'da olimpiyatların yapılması halinde beklenen kazançlara bir göz atalım. Olimpiyatların İstanbul'da en mükemmel şekilde yapılabilmesi için 1 milyar 172 milyon dolarlık tesis yatırımı yapılacaktır. Ayrıca, 1 milyar 95 milyon dolarlık da, ilgili kuruluşlarca, altyapı yatırımları karşılığında proje bazında yatırım yapılacaktır. Tüm bunların geriye dönüşü sağlandığı gibi, 19 milyon dolar da kâr elde edilecek ve yapılan tüm spor tesisleri de gençliğimizin kullanımına sunulacaktır. 2008'de ev sahipliği yapacak kente, 2002 yılından itibaren -taksitler halinde- televizyon yayın hakkı payı olarak 833 milyon ve sponsor programı payı olarak da 200 milyon dolar nakit ödeme yapılacağı bugünden kesinleşmiş durumdadır.

Tabiî ki, peşinde olduğumuz, birkaç milyon dolarlık bir kâr değildir. Olimpiyatların İstanbul'da yapılması halinde 180 000 kişilik istihdam yaratılmış olunacak, ülkemize yönelecek yabancı sermaye yatırımlarında önemli artışlar doğacaktır. Olimpiyatları kazanmak, Türkiye'nin, dışa açılmasını, entegrasyonunu, ekonomisini, tanıtımını, hatta demokratik hayatını ve görüntüsünü olumlu etkileyecek, siyasî, kültürel, ekonomik, sosyal yapımız ve tabiî ki, sporumuz açısından cumhuriyet döneminin en önemli fırsatlarından birisi oluşacaktır. Ancak, adaylığın temelinde, sadece sağlanacak maddî ve ekonomik kazançlar değil, sporcu nesiller yetişmesinde olimpiyatın hızlandırıcı etkisi yatmaktadır. Ülkemiz için, bu bir mega projedir, bir büyük toplumsal projedir.

Sporun, gençlerimizin bir yaşam biçimi olabilmesi için spor tesisleri altyapısına ihtiyacımız vardır ve adaylık, bu sürecin lokomotifi görevini üstlenmektedir. İstanbul'un olimpiyat adaylığı ve olimpiyat projesi, hem sporun, gençlerimiz için bir yaşam biçimine dönüştürülmesiyle hem de İstanbul'un mevcut sorunlarının çözümü ve yakın gelecekte yaşanabilir bir dünya kentine dönüşmesine yardımcı olmasıyla, maddîyattan öde kazanımları olan bir büyük projedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; İstanbul adaylığının en önemli kozlarından birisini dünyada tek örnek olan 3796 sayılı Olimpiyat Yasası oluşturmaktadır. Yasa marifetiyle, sadece finansal ve politik garantiler sağlanmakla kalınmamakta, Uluslararası Olimpiyat Komitesinin olimpiyat anlaşması Türk hukuk sistemine entegre edilerek, Uluslararası Olimpiyat Komitesi, hakları en üst seviyede garanti altına alınmaktadır. Bugün, Uluslararası Olimpiyat Komitesi, artık, bir kriter olarak adayların böyle bir yasa çıkarıp çıkaramayacaklarını sormaktadır. Yasa getirme koşulu, Türkiye tarafından, daha 1992 yılında karşılanmış ve adaylığımızın en güçlü kozlarından birisini oluşturmuştur. Yüce Meclisimize, bu yasa ve engin öngörüleri için en derin şükranlarımızı bir kez daha tekrarlamak istiyorum.

İstanbul'un olimpiyat adaylığıyla ilgili tüm hazırlık, yatırım ve çalışmalar, bu yasa kapsamında, kendisine verilen görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde, başkanı bulunduğum hazırlık ve düzenleme kurulu tarafından gerçekleştirilmektedir. İstanbul'un 2000 adaylığı için oluşturulmuş, 2004 adaylığı sırasında geliştirilmiş ve 2008 için uygulamasına geçilmiş Uluslararası Olimpiyat Komitesi, uluslararası federasyonlar ve millî olimpiyat komitelerinden oluşan olimpiyat ailesinin tüm gereksinim ve şartlarını karşılayan bir olimpiyat projesi mevcuttur.

İstanbul Olimpiyat Projesi, şehrin Avrupa ve Asya yakalarında, ana arterler üzerinde ve birbirlerine en fazla bir saat mesafede, 9 alan, 31 adet spor tesisi, Atatürk Olimpiyat Parkı, 10 000 sporcu ve 5 000 idareci, 15 000 medya mensubu ve 3 000'e yakın hakem ve gözlemcilerin ikamet ettirilecekleri olimpik köy, oyunları tarihinde inşa edilecek ve oyunlar sırasında kullanıldıktan sonra yasal sahiplerine devredilecek dairelerden oluşan toplukonutun, 40 000 konutluk Halkalı Toplukonut Projesinin son safhası, uluslararası basın ve yayın merkezi ve gençlik kampını kapsamaktadır; tüm unsurların lojistik bağlantı ve işlerliğinin tam olarak çözümlendiği bir projedir.

2000 ve 2004 oyunları adaylıklarından sonra, Hazırlık Düzenleme Kurulu, doğru stratejiler belirleyebilmek amacıyla, Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyeleri nezdinde, İstanbul'a oy vermeme nedenlerini araştırmıştır. Bu araştırma sonucunda, nedenlerin, İstanbul'un spor tesisi altyapısının yetersizliği ve büyük çaplı spor organizasyonları tecrübesinin bulunmaması olarak görüldüğü anlaşılmıştır. Bu saptamalar sonucu, stratejisini "vaatlerden gerçeklere" olarak belirleyen Hazırlık Düzenleme Kurulu, eski adaylıkta olduğu gibi, projeler yerine, bitirilmiş veya inşaatına başlanılmış tesislerle yarışta yer almak üzere, hedefini tesisleşme olarak saptamış ve tesisleri inşa eden yatırımcı bir kuruluş halini almıştır.

Küçükçekmece'de, hazine tahsisli 584 hektarlık alanda yapımına başlanan Atatürk Olimpiyat Parkı, başta 80 000 kişilik Atatürk Stadyumu olmak üzere, kentin mevcut ihtiyaçlarına cevap verecek 14 çok maksatlı spor tesisi ve halka açık spor alanlarını içermektedir. Olimpik stadyum dışında kalan 13 spor tesisi bilahara yapılacak ve tadilatlarla, uluslararası spor federasyonlarınca aranan şartlara cevap verebilen tesisler ve aynı zamanda, olimpiyatlar öncesi ve sonrasında ticarî ve kültürel aktivitelere açık fuar, kongre ve gösteri merkezleri, biyomekanik merkez ve spor hastanesi ve benzeri ticarî fonksiyonlu yapılandırmalarla, kendisini idame ettirecek gelirleri yaratacak şekilde; yani, sürdürülebilir nitelikte projelendirilmiştir. Park gerçekleştirildiğinde, yalnız Türk insanına değil, yabancı ülkelere sporcu, antrenör, eğitimci yetiştirmek için gerekli hizmetleri sunacak, çağdaş, Avrasya spor ve eğitim merkezi fonksiyonunu görecektir.

Tüm İstanbul halkının nefes alabileceği bir dinlence ve spor amaçlı rekreasyon alanı olarak hazırlanmakta olan Atatürk Olimpiyat Parkı, bir yandan, İstanbul'un spor altyapısında köklü bir iyileşme sağlarken, hem olimpik hem de kentsel alanda uzun ömürlü, planlı bir gelişme sağlayarak, istikbalde, olimpiyatlara ev sahipliğimizin garantisi olacaktır.

Atatürk Stadyumu, Olimpik Parkın en önemli unsuru ve itici gücüdür. Atatürk Stadyumu yatırımı yasal yetki ve sorumluluk çerçevesinde, Hazırlık Düzenleme Kurulu tarafından inşa edilmektedir. Büyük olasılıkla yıl sonunda açılışı yapılacaktır. Stadyumun 9 kulvarlı ana atletizm pisti yanında, 1 adet 24 000 metrekarelik ışıklandırılmış 8 kulvarlı atletizm antreman sahası ve 1 adet 15 000 metrekarelik 4 kulvarlı ısınma sahası vardır. Aranan her türde uluslararası normu fazlasıyla karşılayan, en üst düzeyde konfor ve teknoloji sunan bu çağdaş olimpik stat, sadece futbola değil, başta, temel spor olan atletizm olmak üzere, 12 spor branşı yanında, konferans, sergi ve konser gibi kültürel etkinlikler için de hizmet verecek komple bir olimpik tesisdir.

120 milyon dolar proje bedelli stadyum için, bugün itibariyle 90 milyon dolar tutarında yatırım fiilen gerçekleştirilmiştir. Altyapı bakımından, sadece stadın değil, parkın tamamı düşünülerek projelendirme yapılmıştır.

Hazırlık Düzenleme Kurulu, ayrıca, yasa görevi olan, İstanbul'un olimpik şartlara hazırlanması için, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü ve İstanbul Belediyesi gibi diğer kurumlarca inşaatlarına başlanmış uygun nitelikteki spor tesislerine malî ve teknik destek vermektedir. İstanbul'da 9 adet mevcut tesisin olimpik standartlarda modernizasyonu ikmal edilmiş, başta, Ataköy Spor Kompleksi kapsamında yer alan 22 000 kişilik çok amaçlı salon, açık ve kapalı yüzme havuzları dahil olmak üzere 12 yeni tesisin inşasına maddî katkıda bulunulmuş ve bu yatırımlar için, 30.12.2000 tarihi itibariyle, yaklaşık 49 milyon dolar tutarında kaynak ilgililere aktarılmıştır.

Tesis eksikliği yanında, İstanbul'un, dezavantajı olarak görülen büyük uluslararası spor organizasyonu tecrübe eksikliğini gidermek üzere, son üç yıl içerisinde, Hazırlık Düzenleme Kurulu tarafından, İstanbul'da çeşitli spor dallarında düzenlenen 8 dünya şampiyonası, 17 Avrupa şampiyonası ve 10 özel organizasyonun daha iyi icrasını teminen 12 milyon dolar maddî katkıda bulunulmuştur.

Akreditasyondan konaklamaya, güvenlikten sağlığa, ulaşımdan bilgi dağıtımına varana kadar birçok gerekli alanda bilgi ve tecrübeler edinilmiştir. Bunun en son ve en güzel örneklerini Ataköy Spor Kompleksi açık yüzme havuzunda, mükemmel bir organizasyonla, 43 Avrupa ülkesinden 1 558 sporcu, idareci ve 420 yabancı medya mensubunun katılımıyla yapılan ve Eurosporttan canlı yayınlanan 24 üncü Avrupa Yüzme, Atlama, Senkronize ve Maraton Yüzme Şampiyonasıdır. Dünyanın 128 ülkesinden 2000'in üzerinde sporcu ve idarecinin katılımlarıyla İstanbul'da, geçtiğimiz kasım ayında yapılan 34 üncü Dünya Satranç Olimpiyadı da bu yönde atılmış diğer önemli adımdır.

Hazırlık Düzenleme Kurulunun kurulduğu 1992 yılından 2000 yılı sonuna kadar toplam 160 milyon doların üzerinde olan harcamaların yüzde 86'sı spor tesisi yatırımlarına yönlendirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul, istekliliğini, kararlılığını ve tecrübesini ortaya koyarak üçüncü kez adaylığa başvurdu. Kanun gereği olduğu gibi, hükümet programında da yer alan İstanbul'un 2008 Olimpiyat Oyunları aday adaylığı için başvuru 2000 yılı mart ayında yapılmıştır. İstanbul'un adaylık sürecindeki kararlılığının ardında, sadece ülkemizin kazançlı çıkacağı gerçeği değil, bu özel kentin de olimpik harekete çok değerli katkılarda bulunabileceği inancı yatmaktadır. Olimpiyat Oyunlarının kökeni çok eskilere dayanmaktadır; ama, olimpizm, her şeyiyle gençlere, umuda ve geleceğe ilişkindir. Genç nüfusuyla İstanbul ve olimpizm arasında âdeta doğal bir uyum vardır ve ikisinin karışımı olan "olimpist" sözcüğü, bir kararlılığın, bir düşünce yapısının ifadesidir. Bu başvuru, soyut anlamda bir kent adına değil, bu kentte yaşayan 10 milyon olimpist adına iletilmiştir.

İstanbul 28 Ağustos  2000 tarihinde, Paris, Toronto, Osaka ve Pekin'le birlikte finalist kent seçilmiştir. Üçü G-7 ülkesi ve birisi de dünya devi Çin'in yanında Türkiyemizin de finalist kent seçilmiş olması, takdir edersiniz ki, ülkemiz adına çok gurur verici büyük bir başarıdır. Bu kararla, istanbul Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından, olimpiyat oyunlarını düzenleme kapasitesine sahip bir kent olarak kabul ve tescil edilmiş olunmaktadır.

Ev sahibi kentin seçiminde, proje fizibilitesi ve yeterliliği, proje içinde yer alan unsurların lojistik konumu, proje finansmanı, kültürel boyut, çevresel boyut, kentin ve ülkenin telekomünikasyon altyapısı, coğrafî konum, oyunların önerildiği takvim ve iklim koşulları, konaklama imkânları, güvenlik planı, sağlık planı, ulaşım planları, halk desteğinin seviyesi, uluslararası büyük çaplı sportif organizasyon kapasite ve deneyimi, spor geleneği, devlet desteğinin boyutu, ülkenin genel politik ve ekonomik durumu, Uluslararası Olimpiyat Komitesi haklarının koruma yöntemi ve garantiler, olimpiyatların kente katkısı ve o kentte yapılacak oyunların olimpik harekete katkısı gibi kriterlere bakılmaktadır.

Bu hususları yerinde denetlemek üzere Uluslararası Olimpiyat Komitesinin 17 uzmandan oluşan Değerlendirme Komisyonu, aday kentleri ziyaret ederek tetkik ve incelemelerde bulunmaktadır. Değerlendirme Komisyonunun İstanbul çalışma ziyareti 20-25 Mart 2000 tarihleri arasında gerçekleşmiştir.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi nezdindeki en önemli seçim kriterlerinden birisi de "toplum desteği"dir. 2000 yılında tarafımızdan yaptırılan son araştırmada bu oran yüzde 88 olarak bulunmuştur. Uluslararası Olimpiyat Komitesinin ise, bağımsız olarak yaptırdığı araştırmada bu oran yüzde 86 olarak bulunmuş ve Değerlendirme Komisyonu tarafından, finalistler arasında en yüksek olarak takdirle karşılanmış ve ilan edilmiştir.

Bu çok önemli ziyaret sırasında komisyon çalışmalarına, teknik olarak mükemmel bir hazırlık yapılmış, 67 kişilik Hazırlık Düzenleme Kurulu, profesyonel kadroları yanında, ilgili kamu kurumları, federasyonlar ve üniversitelerden oluşan çalışma ve yapılan sunumlara fiilen 208 uzman ve yetkili, gönüllü olarak katılmıştır. Yapılan sunumlar ve tüm tesislerin yerinde tetkikleriyle, komisyon birçok konuda aydınlatılmış, bazı tereddütler giderilmiş ve çok başarılı bir sınav verilmiştir.

Değerlendirme Komisyonunun İstanbul ziyareti için teknik olarak iyi hazırlık ve sunumlar yanında, önemli kriterler olan devlet desteği ve toplumsal katılımın görünür kılınması da önem arz etmekteydi. Bu yönden de gereken hassasiyet gösterilmiş ve Sayın Başbakan Yardımcımız Mesut Yılmaz Beyefendi olmak üzere, şahsım, İstanbul Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkanımız da dahil olmak üzere, yüksek düzeyde siyasî katılımla devletimizin desteği ortaya konulmuştur.

Çok önemli bir kriter olan halk desteğini göstermek üzere, kent, Büyükşehir Belediyesiyle koordineli olarak ışıklı, ışıksız bilboardlar ve afiş ve pankartlar, gönder ve kırlangıç bayraklar ve daha nice görsel malzemeyle donatılarak, halkımızın istekliliği de görünür kılınmıştır.

Burada değerli medyamızın desteğine de değinmeden geçemeyeceğim. Hem ziyaret öncesi hem de sırasında, Türk yazılı ve görsel medyası konuya bugüne dek görmediğimiz ölçüde önem ve destek vermiştir.

Değerlendirme Komisyonu raporu nisan-mayıs aylarında Uluslararası Olimpiyat Komitesine sunulacaktır. Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyelerinin kararlarında bu raporun büyük ağırlık taşıyacağı değerlendirilmektedir. 2008 oyunları evsahibi kentin seçimi, 13 Temmuz 2001 tarihinde, Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından Moskova'da gerçekleştirilecek 112 nci birleşiminde yapılacak oylama sonucunda belirlenecektir.

Önümüzdeki bu dört aylık süre içerisinde İstanbul'un olimpiyat adaylığı ve olimpiyat projesinin hayata geçirilmesindeki kararlılık ve toplumsal desteği görünür kılacak bir tanıtım ve lobi faaliyetinin etkin bir şekilde yapılabilmesini teminen 3796 sayılı Yasanın 4 üncü maddesine dayanılarak, 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'in başkanlığında İstanbul 2008 Tanıtım Grubu oluşturulmuştur. Değerlendirme Komisyonu raporunda yer alacak tespit ve değerlendirmelerin ışığında yeni stratejiler belirlenecek ve İstanbul 2008 Tanıtım Grubu çalışmalarıyla, tanıtım ve lobi faaliyetlerine girişilecektir. Hedef kitle, başta, Uluslararası Olimpiyat Komitesi olmak üzere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, açıyorum mikrofonunuzu efendim; lütfen, tamamlayın.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gerekli siyasî irade, finans, teşkilatlanma ve kapasiteyi haiz olduğumuz konusunda muhatapların ikna ve tatmin edilmesidir. Tanıtım ve lobi faaliyetlerinde siyasilerimiz, resmî kurumlarımız, medyamız, iç dünyamız, sivil toplum kuruluşları ve her ferdimizin kendine düşen bazda adaylığı desteklemesi, ülke genelinde ve ülke dışında gezi, konferans, organizasyonlar ve iş gezilerinde İstanbul adaylığının tanıtımı ve bilgi aktarımlarında bulunabilmek amacıyla işbirliği ve eşgüdümün sağlanması gerekmektedir

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen tamamlayınız.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Uluslararası platformlarda; bir yandan olimpiyat projemiz, İstanbul ve potansiyelleri, diğer taraftan, tarih, kültür ve sosyoekonomik açılardan Türkiye ve Türk insanı tanıtılırken "İstanbul'un tarihsel gelişim süreci içerisinde kazanmış olduğu ve insanlığın ortak bir mirasını ifade eden kültür ve tabiat varlıklarının, İstanbul olimpiyatları vasıtasıyla desteklenerek korunması" şeklinde sunulan olimpiyat adaylığımızın evrensel boyutu ile ülkenin genç ve dinamik yapısı ile yapabilirlikleri ispata çalışılacaktır.

İstanbul'un, ülkemizin potansiyeline olan inancımızla "Türkiye inanırsa, dünya inanır"diyoruz. 1960'lı yıllarda Meksika'nın, 1980'li yıllarda Kore halkının başarabildiği bir organizasyonun üstesinden, 2000'li yılların Türkiyesinin gelemeyeceğine inanmak mümkün değildir. Gereken, neler kazanacağımızın bilinciyle kendimize güvenmek ve bu millî davada el ele vermektir.

İstanbul'un olimpiyat adaylığına, toplumun tüm kesim ve örgütlü güçlerinin katılım ve desteğinin sağlanması, bunun bir "ulusal hedef" olduğunun dış dünyaya gösterilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, desteğiniz için teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun)- Sayın Bakan, siz inanıyor musunuz alabileceğine?

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Efendim, Sayın Bakanın, Yüce Heyetinize yapmış olduğu sunuşu üzerine, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bahri Sipahi; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul'un 2008 olimpiyat oyunları adaylığı ve olimpiyatların düzenlenmesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına, hepinizi saygıyla selamlarım.

Olimpiyat oyunları, olimpizm denen felsefenin, düşünce ve yaşam tarzının bir uygulama biçimidir. Modern olimpiyatların kurucusu Baron Pierre de Coubertin, 1894 yılında olimpizmi dünyaya şöyle açıklamıştır: "İnsanların birbirlerini sevmelerini istemek ütopik olabilir. Ancak, gençlerimizin tanışmalarını sağlarsak, karşılıklı saygı duymalarını temin edebiliriz. Bu suretle, dünyamız arzu edilen sulh ve sükûna kavuşur. Gelin, dört yılda bir olimpiyat oyunlarını düzenleyerek bunu temin edelim." İşte, bu felsefeyle, olimpiyat oyunları, bugünedek, her gün daha da güçlenerek yapılmaktadır.

20 nci Yüzyılda olan büyük gelişmeler, "izm" ile biten birçok düşünce tarzını değiştirdiği, hatta yok ettiği halde, olimpizm dimdik ayakta kalmıştır. Ülkemizde olimpizmi en iyi anlayan ve gençliğe devamlı telkin eden "yurtta sulh, cihanda sulh" hedefine ulaşmayı amaç edinen Ulu Önder Atatürk'tür. Örneğin, 1924 yılı Şubat ayında, üç aylık cumhuriyetimizin sınırlı bütçesinden 17 000 lira tahsis ederek, Türk gençlerinin 1924 Paris Oyunlarına resmen katılmasını sağlamıştır.

Olimpiyat oyunlarına adaylığımızın iki temel amacı vardır; birincisi, dünyanın en güzel metropollerinden biri olan İstanbul'u yeniden kazanmaktır. Bakınız, 1980'lerde Avrupa'nın en kirli ve sorunlu kentlerinden biri sayılan, denize küsmüş Barselona, yedi yılda nasıl bir değişim geçirmiştir. Adaylığın ikinci ve en önemli amacı, gençlerimize çağdaş spor imkânı yaratmaktır. Bunu, biz, bir vatan görevi addediyoruz.

Nüfusumuzun yüzde 50'sinden fazlası 25 yaşın altındadır. İlk ve ortaokulda okuyan öğrenci sayısı 16 milyon civarındadır. İlköğretimi örnek alacak olursak, yılda 200 yarım gün okula gidilmektedir. Bu çocuklar ki, yüzde 80'ini, ekonomik düzeyi düşük aile evlatlarıdır. Sadece İstanbul'da 5 milyonun üzerinde çocuk ve genciyle Avrupa'nın en genç demografik yapısına sahip olmak, esas hedefi ve amacı dünya gençliği olan olimpik hareket açısından önemlidir.

TEMA Vakfının çok haklı olarak ikaz ettikleri gibi, Türkiye, erozyon tehlikesiyle, yakın gelecekte çöl olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Belki, çoğumuzun gözünden kaçırdığı diğer bir gerçek ise, yakın gelecekte değil, şimdiden bir insan erozyonuna maruz kaldığımızdır. Dünyada, gelişmiş toplumlarca bilinen ve uygulanan en önemli eğitim araçlarından olan sporu, gençlerimizin, günlük yaşamının bir parçası haline getirememiş, sıhhatli, uyumlu, gelişmiş, kâmil insanlar olmaları yolundaki eğitimlerini tamamlayamamışken, gençler arasındaki suç, uyuşturucu ve kötü alışkanlıkların artma eğilimine neden şaşırmaktayız!..  Olimpiyatları çok istememizin temelinde, sadece, olimpiyat marifetiyle sağlanacak maddî, ekonomik kazançlar değil, işte, bu insan erozyonunun önüne geçilmesinde olimpiyatların katalizör görevi, hızlandırıcı etki yaratmasıdır.

Bakınız, Mustafa Kemal Atatürk bu konuda nasıl düşünüyor: "Efendiler, sizlerin ve sporcuların çalışmalarını, çeviklik ve maharetlerini uzun zamandan beri büyük bir dikkatle, zevkle izliyorum. Spordan yoksun olan bir gençlik, nasıl ki, vatan müdafaası sırasında etkili olamıyorsa, insan denen varlığın, kafa yapısı ne derece tekamül ederse etsin, bedenî, inkişaftan noksan ve yetersiz olursa, o vücut, o kafayı ileriye götüremez, taşıyamaz."

Olimpiyatların ekonomik analizini yapmadan, neden bu kadar insanla uğraşıyorsunuz diye sorabilirsiniz. İnanıyoruz ki, ekonomide de önemli unsur insandır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, olimpiyatların ekonomik analizini irdelersek, hakikaten, olimpiyat oyunları, günümüzde, dünyanın en büyük sportif ve kültürel festivali haline gelmiştir. Sayın Bakanımız, Atlanta ve Sidney kentlerinde organize edilen olimpiyatların istatistiklerinden bahsetti. Ben de, yalnızca 1996 Atlanta Olimpiyatları istatistiklerinin altını çizmekte yarar görüyorum. Bu olimpiyatlara, 197 ülkeden 10 600 sporcu, 5 500 antrenör ve idareci katılmış, 11 milyon bilet satılmış ve 2,2 milyon izleyici, yaklaşık 3 000 sahada, 26 spor dalında 271 müsabaka izlemiş, 1994 Lillehammer Kış Oyunlarının 6 katına, 1984 olimpiyatlarının 2 katına ulaşılmıştır.

Aslında, 1984 Los Angeles Olimpiyatlarından bu yana, giderek artan TV yayın hakları ve geliştirilen marketing ve sponsorluk programları sayesinde, olimpiyat düzenlemek kârlı bir iş olmuştur. Olimpiyatların proje bazında kârlı oluşu, diğer bir deyişle, oyunların düzenlenebilmesi için gerekli spor tesisleri ve organizasyonla ilgili diğer yatırımların önfinansmanının karşılanması halinde, yapılan tüm harcamaların fazlasıyla geri kazanılması nedeniyle, kentler ve yerel yönetimler tüm güçleriyle yarışmaktadırlar.

Yine, Atlanta oyunları sırasında TV yayınlarına gözatacak olursak, 220 ülkede 2 milyar insan tarafından izlenmiştir. Bu izlenme sayısı Türkiye ve İstanbul açısından ele alındığında, kazanımlarla, belki de 2 kere gerek duyulduğu bir gerçektir. Bu kazanımları satırbaşlarıyla tekrar edersek; olimpiyatların Türk gençliğine ve sporuna katkıları, İstanbul'un temel sorunlarının öncelik kazanarak, daha kısa sürede çözümüyle, yaşanabilir bir dünya kenti olmasında ne denli önemli bir araç olduğunu görebiliriz.

Rakamlarla, olimpiyat projelerinin ne denli önemli bir yatırım fırsatını ifade ettiği üzerinde duralım. Araştırmalara göre, olimpiyatın kazanılması halinde, hazırlık süresi olan yedi yıl içerisinde, toplam 180 000 kişilik bir istihdam yaratacak, Hazırlık ve Düzenleme Kurulu bütçesi dahilinde 1 milyar 535 milyon dolarlık yatırım ve 23 milyon dolar fazlasıyla 1 milyar 558 milyon dolar gelir elde edilecektir. Doğrudan yatırımlar yanında, ayrıca dolaylı yatırımlar sonucu gayri safî millî hâsılamıza 10 milyar dolar civarında bir ek katkı sağlaması mümkün olacaktır.

Normal turizm hareketi dışında 2,5 milyon ek turist ve ülkeye giren yabancı sermaye yatırımlarında önemli artışlar beklenmektedir. Sadece olimpiyat düzenlemiş olmanın, bir ülkenin imaj ve prestijini nasıl etkilediğini ve bundan, gerek reel sektörün ve gerek diğer sektörlerin ne kadar kazançlı çıktığını, bugüne kadar olimpiyat düzenlemiş olan ev sahibi ülkeleri göz önüne alarak değerlendirebiliriz.

Kazanımlar sadece proje bazında ve kentsel ölçekte kalmayıp, sosyal tüm alanlarda ortaya çıkmaktadır. Olimpiyatlara ev sahipliği yapan ülkenin sporuna, sporcusuna, gençliğine, spor tesisleri altyapısına, kentin spor dışındaki genel altyapısındaki ıslahına, kısaca, kentin kronikleşmiş sorunlarının birçoğuna çözüm getireceğinden, yalnızca kentler değil, devletler arasında da kıyasıya ve çetin bir mücadele sürmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbulumuz, 1999 yılında AGIT zirvesinde uluslararası organizasyon gücünü göstermiş, 2000 yılında 125 ülkenin katıldığı 34 üncü Dünya Satranç Olimpiyatlarına ev sahipliğinde Uluslararası Değerlendirme Komisyonundan tam not almıştır. Bununla da kalınmayarak, satranç olimpiyatından tüm karşılaşmalar internetten canlı olarak yayınlanarak dünyada bir ilk gerçekleştirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.

Lütfen teşekkür eder misiniz efendim, buyurun.

BAHRİ SİPAHİ (Devamla) - Son olarak, Uluslararası Olimpiyat Komitesinin 17 uzmandan oluşan Değerlendirme Komisyonunun İstanbulumuzda yaptığı incelemede, çok başarılı bir imtihan verilmiştir. Değerlendirme Komisyonunun İstanbul incelemesinde teknik olarak iyi hazırlık yapan, iyi sunumda bulunan, başta Sayın Bakanımız Fikret Ünlü'ye, valimize, büyükşehir belediye başkanımıza, olimpiyat komitesi üyelerine ve emeği geçen tüm emekçilere teşekkürlerimi arz ederim.

İki kıtanın birleştiği, üç imparatorluğa başkentlik yapmış, üç din ve 26 etnik kökenden insanların birlikte yüzyıllardır yaşadığı güzel İstanbulumuza 2008 olimpiyatları yakışır. Tüm dünya insanlarını ağırlamaktan, biz, Türk insanı olarak ve İstanbul olarak onur duyacağız. Bu inançla, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Seydi Karakuş.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 olimpiyatlarının İstanbul'da organize edilmesi için yapılan çalışmaların, yapılması gereken işlerin ve olimpiyatların kazandıracağı sonuçların neler olacağı konusunda Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, dünyadaki en büyük spor organizasyonu olarak kabul edilen olimpiyatlar, milattan önce 776 yılından milattan sonra 1896 yılına kadarki döneme antik olimpiyatlar, bu tarihten itibaren de modern olimpiyatlar olarak adlandırılmaktadır. Fransız Baron Pierre de Coubertin'in öncülüğüyle başlatılan modern olimpiyatlar, sadece 1916, 1940 ve 1944 yıllarında, Birinci ve İkinci Cihan Harbi sebebiyle yapılamamıştır. Avustralya'nın Sidney Şehrinde geçen yıl yapılan olimpiyatlar, modern olimpiyatların 27 ncisi olmuştur; 2004 yılında da Atina'da yapılacaktır. 2004 olimpiyatlarına talip olduğumuz gibi, 2008 olimpiyatlarının İstanbul'da yapılması konusunda, devletimiz ve hükümetimizin ilgili kurumları gerekli çalışmaları yapmışlar ve yapmaya devam etmektedirler. Kazanılamamasına rağmen, İstanbul 2004 olimpiyatlarına hazırlık için ayrılan kaynaklardan elde edilen gelirlerle, İstanbul'un tanıtımının yanında, değişik spor yatırımlarını gerçekleştirmiştir. Ali Sami Yen, Fenerbahçe Stadyumlarının yapımı olduğu gibi, Ataköy yüzme havuzunun inşası da yapılmıştır.

Sayın milletvekilleri, olimpiyat oyunları ülkeler arasında değil, sporcuların ferdî olarak kendi aralarında veya takımlar arasında yaptıkları müsabakalardır. Kuruluş esası, fizikî ve ahlakî gelişmeleri sağlamak, dünya gençliğinin birbirini tanımasına yardımcı olmak, barışın gerçekleşmesine katkıda bulunmak olimpiyatların ve olimpizm felsefesini oluşturmaktadır. Sporcunun bu başarısındaki hedefi de, daha kuvvetli, daha ileri ve daha yükseğe şeklindedir.

Değerli arkadaşlarım, geniş felsefî boyutu, yüksek tanıtım aracı olan ve ülkelerin gelişim göstergesini de ortaya koyan olimpiyatların ülkemizde gerçekleşmesi, zannederim, hepimizin arzusu olmalıdır. Olimpiyatların organize edildiği ülkede bir aylık sürede yüklü kazanç sağlanması, dört yıl boyunca dünyanın her yanında sürekli reklamının yapılması, binlerce kişiye iş sağlanması; ülkenin, çevresi, trafiğiyle modern bir hale getirileceği tartışmasız bir durumdur. Ayrıca, o ülkenin kendine güvenini artırdığı bilimsel çalışmalarda ortaya konulmuştur. Mesela, 1988 Seul Olimpiyatlarında, olimpiyat öncesi ve sonrası uluslararası kamuoyu araştırmalarında Güney Kore sanayi mallarına ne kadar güveniyorsunuz sorusuna verilen cevapta, olimpiyat sonrası 7 kat arttığı ortaya çıkmıştır. Sadece olimpiyatları düzenlemiş olmanın, bir ülkenin imaj ve prestijini nasıl etkilediği ve gerek sanayi ve gerekse ihracat yönünden ne kadar kazançlı çıkıldığı Kore ve Japonya örnekleriyle gözümüzün önündedir.

Sayın milletvekilleri, olimpiyatların ülkemizde yapılmış olması halinde, yukarıda bahsettiğim faydaların yanında, ülkemizin tanıtımı, geniş tesis gelişimi, sporda branş gelişimi ve sporcu sayısının artması, spor teknolojisinin gelişimi, sosyal hayat üzerindeki etkileri, psikolojik rahatlık, ulaşım ve güvenlik, sağlık organizasyonu, bilimsel ve akademik çalışmalarda artış, sosyal ve ekonomik iç hareketlilik, kültürel tanıtım, ekonomik getiri, reklam, tanıtım, turizmde gelişme, siyasî ve politik faydaları, itibar ve prestij kazanma, çevre koruma, şehircilik bilincinde gelişmeler, eğitime yönelik kazanımlar, teknik eleman sağlanarak organizasyon yeteneğinin artması.

Büyük ekonomik harcamalar sonucunda ve uzun yıllarda kazanılabilecek bu faydalara, olimpiyatların ülkemize alınabilmesi çalışmaları esnasında -şayet alınabilirse- dört beş yıllık hazırlık aşamasında bu sonuçlara daha kısa sürede ulaşılacaktır.

Dünya Olimpiyat Komitesinin, olimpiyat ülkesinden medya kuruluşları, 220-230 civarındaki -bu, Sidney Olimpiyatlarında 220'ydi- bu kuruluşların sayısı Sidney'de 15 000'di, 2004 ve 2008'de bu sayının daha da artacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca, sponsorlar, önerdikleri teminatları peşin olarak vermektedirler. Bazı olimpiyatlarda, mesela Los Angeles'ta 2 milyar dolar harcama yapılmış, 76 000 kişiye istihdam yaratılmıştır; Seul Olimpiyatlarında 3,6 milyar dolar gelir elde edilmiş, 336 000 kişiye istihdam sağlanmıştır; yine, Atlanta'da 3,5 milyar dolar gelir elde edilmiş, 84 000 kişiye iş temin edilmiştir. Görülüyor ki, sadece yayın organları kaynağı çoğunu karşılamaktadır. Uluslararası şirketlerin sponsorluğunun da iyi organize edilmesi halinde, olimpiyatların sağladığı faydalar çok ciddî boyutlarda olmaktadır; bunlar içinde uzun vadede getirecekleri faydalar ise ifade edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, sayılamayacak kadar getirileri olacak olimpiyat oyunlarının 2008 İstanbul'da yapılması halinde, gelişen dünya şartlarını da dikkate aldığımızda, bu rakamların çok üzerinde getirisi olacağı kaçınılmazdır. Devlet olarak bu konuda yapılan çalışmalar oldukça ciddî boyuttadır. Olimpiyatlarla ilgili tek yasa, bizde, daha önceki parlamenterlerimizce çıkarılmıştır.

2000-2004 İstanbul olimpiyatları için ev sahipliği şansını yakalayamayan ülkemizin, 2008 İstanbul olimpiyatları için girişimleri devam etmektedir. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Değerlendirme Komisyonunun 17 üyesi, 20-25 Mart 2001 tarihleri arasında İstanbul'u ziyaret edip raporlarını düzenlemişlerdir.

Komisyonun yaptığı incelemeler neticesinde, diğer 4 ülkeye göre avantajlarımız bulunmaktadır. Sadece, Yunanistan'la komşu olmamız -olimpiyatların, komşu ülkelere pek verilmeme gibi bir genel ilkesi söz konusu olduğundan- bir dezavantaj olarak değerlendirilebilir.

İstanbul halkına uygulanan ankette, olimpiyatların İstanbul'da yapılması arzusunun da yüzde 88 olması, ciddî bir puan olarak hesaba katılmaktadır.

2004 İstanbul olimpiyatlarının kazanılamamış olması şu sebeplere bağlanmıştır: O gün için siyasî istikrarın olmayışı, terör sorununun oluşu, İstanbul'da ulaşımın problem oluşu, şehre gelecek yüzbinlerce kişinin ulaşım sorununu yaşayacağı, Türkiye'nin yeni sporlara kapsamlı projeler hazırlamaması, bu sporlar için genel ifadeler kullanması. Bu konudaki Olimpiyat Kanununun uzun süreli uygulanıp uygulanamayacağı, Türkiye'nin hukuk yönünden güvensizliği dile getirilmiştir.

Bütün bunların yanında, Türkiye genelindeki görüşlerin temelinde, Avrupa Birliğine neden giremediyse, 2004 olimpiyatlarını da aynı sebeple alamadığı görüşü hakim olmakla beraber, Türkiye'de 180 000-200 000 kişiye istihdam sağlanacağı, yabancı sermaye yatırımcılarının artacağı, Türkiye bölgesine büyük ekonomik rantın olacağı sebebiyle engellendiği ve kararın siyasî olduğu görüşü hakim görüş olarak görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, 2004 olimpiyatlarının ülkemize istendiği dönemlerde görülen olumsuzlukların büyük çoğunluğu bugün ortadan kaldırılmış durumdadır. Bilhassa terör hadisesinin olmayışı, avantajların başında gelmektedir. Bunların yanında, İstanbul, hava ulaşımının kolaylaşması noktasında ikinci hava limanının yapılmış olması; deniz trafiği ile birlikte kara yollarının da her iki köprüden iki kıtayı bağlıyor olması; iki kıtayı bağlayan bir şehir olan İstanbul'un binlerce yıllık tari-hî zenginlikleri; iki kıtayı birleştiren Boğazı ve coğrafî durumu, mimarisi ve eserleriyle dünyanın sayılı kentleri arasında olup, pek çok büyük devlete başkentlik yapmış, sayısız medeniyete sahne olmuştur. Ayrıca, Doğu ile Batının birleştiği, kültürlerin buluştuğu, değişik din ve dilden insanın yaşadığı bir megapoldür. Değişik zenginliklere sahip İstanbul'un 2008 olimpiyatlarına ev sahipliği yapması en büyük arzumuzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karakuş.

SEYDİ KARAKUŞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Toparlıyorum değil, lütfen tamamlayın efendim.

Buyurun.

SEYDİ KARAKUŞ (Devamla) - Bu, değişik önyargılar sebebiyle ülkemize gelemeyen ve tanımadan karar veren diğer ülkeler insanlarının bizleri tanımasına büyük fırsat sağlamış olacaktır.

Bu sebeple, 2008 olimpiyatlarının ülkemizde yapılması, hem ekonomik hem siyasî hem de turistik açıdan büyük faydalar sağlayacaktır.

Bu konudaki çalışmalara katkıda bulunan, başta hükümetimiz olmak üzere, basın, Millî Olimpiyat Komitesi ve diğer kişi ve kuruluşlara teşekkür ediyor;  desteklenmesi konusunda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak var olduğumuzu söylüyoruz.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karakuş.

Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin çok değerli üyeleri; olimpiyatlarla ilgili, Fazilet Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere söz almış bulunuyor; hepinizi, hürmet ve saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye, 2008 yılı olimpiyatları için seçilen 5 aday ülkeden biridir. Ülkemizin olimpiyat için seçtiği slogan "kıtaların birleştiği İstanbul'da buluşalım" sloganıdır. Tarihte belki de ilk kez bir, olimpiyat organizasyonu, iki kıtada birden, aynı anda icra edilecektir.

Gönül, karşınıza, bu olimpiyatlara ev sahipliği yapacak bir ilin milletvekili olarak çıkmayı arzu ederdi; ama, olmadı.

Ümit ve gayretimiz odur ki, 2008 olimpiyatları güzel İstanbulumuzda gerçekleşir de, çok gecikmiş olan bir hayalimiz böylece tahakkuk etmiş olur.

Konuyu Meclis gündemine taşıyan ve tartışılmasını sağlayan Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Fikret Ünlü'ye de, bu vesileyle huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.

Geçmişi çok eskilere dayanan olimpiyat geleneği ulusları önce yarışmalarda bir araya getirmiş; gözlerde yakınlık, gönüllerde yakınlığı sağlamış, belki de, bu beraberlik ve yakınlık küreselleşme ve globalleşmeye zemin hazırlamış; olimpiyatlar sayesinde, uluslar, bir arada ve dostça yaşama zaruretinin farkına varmıştır.

Bir anlamda, olimpiyat organizasyonu, bir köy kadar küçülen ve avuç içine sığan günümüz dünyasının tabiî bir olgusu olarak algılanmalıdır. Olimpiyat organizasyonuna ev sahipliği yapan bir ülke, bir yandan yaygın bir tanıtım imkânına kavuşurken, diğer yandan da, milyarlarca dolara varan bir ticaret imkânına sahip olmaktadır.

Spor, insanın doğumundan ölümüne, hayatının her safhasında önemli bir yer tutan ya da tutması gereken en önemli aktivitelerden biridir. Sportif faaliyetler, kişinin sağlıklı ruh ve beden yapısına sahip olmada birinci derecede olumlu rol oynarken, onları topluma kazandırmada ve bireylerin toplumsallaşmasında en etkili evrensel araçlardan biridir. Aynı hedef ve heyecana kilitlenmiş olan -rekabet ortamında olsalar bile- kişiler, toplumsal ilişkilerin sağlıklı gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkı sağlamakta, birlik ve bütünlüğümüzü perçinleyen sosyal dokumuzun ilmiklerini sportif faaliyetler sağlamlaştırmaktadır.

İnsanlar, ister takım arkadaşı ister rakip olsunlar, ortak bir sevinç, ortak bir kaygı, ortak bir başarı etrafında kenetlenmeyi ve ortak bir duyguyu tatma ve başarmayı spor sayesinde gerçekleştirmekte ve geliştirmektedir.

Spor, temelde ferdîliğe dayanmakla birlikte, bu ferdîlik, aynı zamanda, içerisinde, toplumsallaşmayı da beraberinde getirmektedir.

Toplum sağlığını korumanın bir yolu da, fertlerin sportif faaliyetlere özendirilmesi ve bu faaliyetlere katılacaklara yeterli hizmet ve kaliteli tesislerin sunulmasıdır.

Spor, aynı zamanda, toplumsal stresin atıldığı ve psikososyal rahatlamanın sağlandığı güzel bir faaliyet türüdür. Genç insanların, çocukların ve delikanlıların artan enerjilerini, hem kendileri hem de toplum için yararlı istikametlere yönlendirerek onları zararlı faaliyetlerden alıkoymanın, uyuşturucu, alkol ve fuhuş gibi kötü alışkanlıklardan uzak tutmanın en güzel ve verimli yollarından biridir.

Gerek birey gerek toplum üzerinde bu kadar etkili olan sporun ülkemizdeki durumu ve konumuna baktığımızda, karamsar bir tabloyla karşı karşıya kaldığımız kendiliğinden anlaşılır. Bu tablo, bizim, devlet ve birey olarak spora ne kadar önem verdiğimizi ya da önem vermediğimizi apaçık ortaya koymaktadır.

İstanbul'da, sporun altyapı eksikliği, çarpık kentleşmeyle paralel olarak korkunç boyutlara ulaşmıştır. İstanbul'da tesisleşme alanı, metrekare olarak 27 596 418 metrekare olması gerekirken, mevcut durum 2 226 518 metrekaredir; yani, kişi başına 3 metrekare olması gereken spor alanı, maalesef, İstanbul'da 0,24 metrekaredir. Kişi başına, Amerika'da 40; İngiltere'de 24; Rusya'da 15,3; Almanya'da 9; İtalya'da 7,5 metrekarelik spor alanlı bulunduğu dikkate alınırsa, ülkemizin bu konuda ne kadar yaya kaldığı kendiliğinden anlaşılır.

1998 yılında yapılan bir araştırmanın sonucuna göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü emrinde bulunan spor salonu sayısı 25 iken, resmî kayıtlara geçen kahvehane sayısı 27 200'dür. 10 milyon nüfuslu İstanbul'da 400 000 kişiye 1 spor salonu hizmet verirken, 350 kişiye 1 kahvehane düşmektedir.

İstanbul genelinde spora tahsis edilen arazilerin toplamı 6 331 823 metrekaredir. Bu rakamın sadece yüzde 13'ü, yani 859 147 metrekaresi Anadolu yakasında bulunmaktadır. Bu toplam arazinin 5 004 099 metrekarelik kısmı, olimpiyat arazisi olarak, sadece Rumeli yakasına tahsis edilmiştir.

İstanbul için yapılan spor faaliyetlerinin tamamına Anadolu ve Avrupa yakası açısından baktığımızda ise, Anadolu yakası aleyhine sergilenen bir yanlışlığı görürüz. İstanbul metropolünün bütüne bakan planlamaların hemen tamamında, metropolün kuzeye doğru büyümesinin önlenmesi, Anadolu ve Rumeli yakasındaki büyümenin dengeli hale getirilmesi, Anadolu yakasında bütün İstanbul'u, hatta, bütün Anadolu'yu kuşatacak hizmet alanlarının önerildiği görülmektedir. Sabiha Gökçen Havaalanı, İTEP Projesi ve yeni kurulan üniversite alanlarıyla Anadolu yakası, nazım planlara göre yeni cazibe merkezi kılınmaya çalışılırken, olimpiyat planlamalarındaki bir tutarsızlık ve dengesizlik dikkatimizi çekmektedir. İki yaka arasında olması gereken entegrasyonu olumsuz yönde ve ciddî oranda etkileyecek bu yanlışlık, arapsaçına dönmüş İstanbul'un pek çok problemini çözümsüzlüğe mahkûm edecektir.

İstanbul'da yaşanan Boğaz trafiği, iki köprüye rağmen yetersiz kalmıştır. Bu ve benzeri olumsuzluklar, büyümenin Anadolu yakasına kaydırılmasındaki zarureti göstermektedir.

İstanbul'un Anadolu yakasında olması gereken spor tesisi 1 365 iken, bulunan tesis sayısı sadece 97'dir ve bunların pek çoğu da istenilen kalitede olmadığı gibi, futbol sahası olarak nitelenen önemli bir kısmı da sadece toprak sahadır.

Yine, yapılan araştırmalar göstermektedir ki, plansız ve hesapsız olarak inşaatına başlanan 420 civarındaki spor tesisinin inşaatı ya tamamen durmuş ya da ağır aksak devam eder gibi gözükmektedir.

Genel bütçe gelirleri üzerinden belediyelere ödenen paya, spor amaçlı yatırımlarda kullanılmak üzere 1 puanlık artış getirilmesi, problemlerin giderilmesinde ciddî gelişmeler sağlayabilir. Kaldı ki, 3289 ve 3700 sayılı Kanunlarda kendilerinin de beldelerinde sportif tesisler kurmak yükümlülüğü bulunan belediyeler bütçesinden Beden Terbiyesi ve Spor İl Müdürlüğü bütçesine belli oranda aktarma yapılması istenilmektedir. Merkezî idarece desteklenen belediyelerden böyle bir miktarın, tekrar, spor il müdürlüklerine aktarılmasının istenilmesi, bizce, bir tutarsızlıktır. Kaldı ki, belediyelerin, bölgelerinde kişi başına 10 metrekarelik yeşil alan oluşturmaları ve bu alanların yüzde 40 veya 45'inin spor alanı olarak düzenlenmesi mecburiyetinin getirilmesinin çözümü kolaylaştıracağı kanaatindeyiz. Bir yandan, spor alanları ve aktiviteleriyle ilgili konularda görev ve yetkilerin büyük ölçüde merkezî yönetimde toplanılması, diğer yandan, çarpık kentleşme neticesi sportif faaliyetler için kullanılacak alanların belirlenmesinde karşılaşılan zorluklar ve bunların yanı sıra, ekonomik yetersizlik, kısa vadede de olsa, toplumsal bir ihtiyaç olan spor alanları ve tesisinde yeterli düzeye gelinmesini imkânsız kılmıştır.

Olimpiyat, sportif yatırım, istihdam, turizm ve uluslararası tanıtım açısından dünyadaki en büyük organizasyondur. Böyle bir organizasyonun Türkiye'deki merkezi, elbette, İstanbul olmalıdır; fakat, bu organizasyona ait hazırlık faaliyetleri sürdürülürken yapılan planlama ve yatırımların, kullanılan slogana ters düştüğü gözükmektedir. İstanbul'un Avrupa yakasına 450 milyon dolarlık bir harcama planlanırken, Anadolu yakasına hiçbir tesis ve harcama düşünülmemiştir. Zaten, her zaman, Avrupa yakasından yana olan kalkınma ibresi, böylece, Avrupa yakasına daha da adaletsiz bir şekilde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gündüz, teşekkür ediyorum; lütfen tamamlayın efendim; mikrofonunuzu açıyorum, buyurun.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Onarım yapılacak tesisler açısından bakıldığında da durum aynıdır. Anadolu yakası için sadece Caddebostan'daki olimpik marinanın tadilatı düşünülmüştür. Bu rakamlar yalnızca olimpik spor tesisleri içindir. Konaklama, dinlenme ve eğlence için yapılması düşünülen yüz milyonlarca dolarlık diğer yatırımların da, yine, Avrupa yakasına kayması ayrı bir hadisedir.

Bütün bu gerçekler ışığında İstanbul'un iki yakasını bir araya getiren, iki kıta arasındaki eşitsizliği giderecek dengeli bir dağılım, hem ulaşımı kolaylaştıracak hem organizasyonu rahatlatacak hem de olimpiyat sonrası kullanımı yaygın hale getirecektir. Anadolu yakasında spor tesisi ve alanları konusundaki ihtiyaçlar yukarıda ortaya konulmuştur. Bayındırlık Bakanlığı ve Gençlik, Spor İl Müdürlüğü kriterlerine göre tespit edilen bu eksikliklerin ve dengesiz dağılımın bir an önce giderilmesi, yaşanabilir kentlere ve sağlıklı nesillere kavuşabilmek için gerekli olduğu kadar, Uluslararası Olimpiyat Komitesinin 2008 olimpiyatları için tercihlerini İstanbul'dan yana koymalarının sağlanması gerekir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Ben de teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Sühan Özkan; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 2008 İstanbul'un olimpiyat oyunları adaylığı konusundaki çalışmalarla ilgili Yüce Heyeti bilgilendiren Sayın Bakanımıza öncelikle teşekkür ediyorum. Bu cümleden, yapılan çalışmalar arasında, 21 Mart 2001 tarihi itibariyle Değerlendirme Komitesinin İstanbul'a yaptığı ziyarette, Olimpiyat Komitemizde görevli olan Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz, cumhuriyetin kuruluşundan üç ay sonra, kabinenin 170 nolu kararıyla, Türkiye'nin, Paris'te yapılan 1924 Olimpiyat Oyunlarına katılmasına karar verildiğini ifade etmişti. Bu sayede, olimpiyat fikri desteklenmiş ve o dönemde, o yoksul dönemde, Türkiye'nin kendini yeniden yapılandırmaya çalıştığı o kritik dönemlerde, o yoksulluklar içerisinde de Türk sporcuları için 17 000 lira tahsis edilerek, olimpiyat ruhunun, olimpiyat oyunlarının, bu fikrin, yani medenî alemde sporcuların birbirleriyle yarışarak insanlığın ve medeniyetin geliştirilebileceği fikrinin desteklenmesine başlanmıştır. Türkiye'nin olimpiyat geleneği, işte, o tarihte yapılan, bu 170 sayılı karar ve onun sonucunda alınan faaliyetlerle ilgilidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu konuda çok önemli bir fonksiyonu ifa etmiş ve şu anda, mevcut aday ülkeler arasında kendisine öncelik sağlayacak olan Olimpiyat Kanununu çıkararak, bu aday ülkeler arasındaki yarışta öncelik kazanmıştır.

Olimpiyat oyunları için 582 hektarlık hazine arazisinin bağışlandığı, bilinen bir gerçektir. Bunun değeri çok yüksek rakamlara varmaktadır ve olimpiyat hazırlıkları süresince de her türlü altyapının geliştirilmesi için çalışmaların sürdürüldüğü, biraz evvel, benden önce söz alan çok Değerli Bakanımız ve çok değerli grup sözcüleri tarafından da ifade edilmiştir.

Sayın Yılmaz'ın ifadesine göre -özellikle altını çizmek istiyorum- olimpiyatlar, sadece sporun şenlik kutlaması değildir; aynı zamanda, dünyanın en büyük organizasyonudur. Kentin altyapı gelişmelerini, sosyal gelişmelerini, dünyayla bütünleşmesini sağlayacaktır.

İstanbul'un en önemli yönlerinden biri, sosyal tarafıdır, medeniyetlerin beşiğidir, dünyanın en eski şehirlerinden biridir. Olimpiyatların burada yapılmasının, bundan sonraki olimpiyatın geleceği açısından da çok önemli bir dönüm noktası olacağı beklenmelidir.

Bugün, Türkiye'nin kültürel mirasının, dışarıdan gelen insanların olimpiyat faaliyetiyle göz önüne serileceği ve bundan sonrası için, yani, olimpiyat oyunlarının bundan sonraki geleneği için bir esin kaynağı olacağı düşünülmektedir ve bu, çok doğru bir tespittir. Şimdi, sonuç olarak, olimpiyatlar dünyasının bir parçası olmak, Türkiye'ye ve İstanbulumuza çok şeyler katacaktır.

Spor, günümüzün dünyasında ortak bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Medenî ülkeler, kendi vatandaşlarının fizik ve moral güçlerini artırabilmek, onları topluma faydalı, kötü ve zararlı alışkanlıklardan arındırılmış birer birey olarak yetiştirmeyi hedef seçmişlerdir. Bir ülkenin sosyal ve ekonomik olarak çağdaş ülkelerin yanında yer alabilmesinin koşullarından bir tanesi de, sportif faaliyetler ve bu faaliyetlere katılımdaki yüksekliktir. Olimpiyatları düzenleme isteği ve olimpizm düşüncesi, toplum içinde geliştirilip mutlaka yaygınlaştırılmalı ve bu, gelişmiş ülkeler ölçeğinde mutlaka öne alınmalıdır.

2008 olimpiyatlarının ülkemizde yapılmasını çok şiddetle arzu ediyoruz. Bunun için çalışmalar sürdürülmektedir. Ülkemizin tanıtılmasında, biraz evvel de ifade etmeye çalıştığım gibi, hiçbir maddî değerle ölçülemeyecek kadar büyük katkılar sağlayacaktır. Birçok konuda birçok yatırımın hayata geçirilmesine, istihdamın artmasına ve dış sermaye girişiyle ülkemizin prestij kazanmasına yardım edecektir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; yapılacak oylama sonucunda 2008 olimpiyatlarının İstanbul'da yapılmasına karar verilmesi halinde, bütün dünyanın gözü ülkemize çevrilecektir. Bunun getirileri, turizm açısından, yazılı-görsel medyanın Türkiye'ye ve özellikle İstanbul'a yoğunlaşması açısından ve diğer birçok konuda getireceği faydaları burada tek tek saymaya gerek görmüyorum; ama, birçok bakımdan İstanbul'un hayatını ve Türkiye'yi çok olumlu etkileyeceği izahtan varestedir.

Olimpiyatlara talip olan ülkelerde yapılan inceleme ve ortaya konulan kriterler iyi incelendiğinde, olayın, sadece sportif bir olay olmadığı görülecektir. Bu kriterler değerlendirilirken, proje fizibilitesi, yer yeterliliği, güvenlik konuları, kültürel boyutlar, iklim koşulları, sağlık, çevre, ulaşım, telekomünikasyon, barınma gibi çağdaş yaşam için gerekli bütün altyapı hizmetlerinin de kusursuz olarak yerine getirilmiş olması aranmaktadır. Katılım Ortaklığı Belgesi ve bu belge doğrultusunda hazırlayıp takdim ettiğimiz ulusal programın içeriği de, bu konudaki faaliyetimizde bize çok önemli katkılar sağlayacaktır.

Olimpiyat incelemesi için Türkiye'ye gelen heyet, sorduğu sualler arasında, yaptığı incelemeler arasında çok ilginç noktalara değinmiştir. Ülkemizde kaç din ve kaç halk olduğunu sormuştur; enflasyonun nasıl düşürüleceğini, finansman yapımızı, bütçemizin durumunu, hatta Suriye'yle su meselesine kadar, bu konularda alınan önlemler dahil, neler yapıldığını çok ciddî araştırmalar yaparak, çok detay suallerle irdelemeye, incelemeye çalışmışlardır. Bütün bunlar da, uygarlık projesi olarak, olimpiyatların, bir ülkede yapılması esnasında öne alınacak kriterler arasında, mutlaka ve mutlaka, uygar toplum projesinin temel şartlarının ele alınması gerektiği zorunluluğunu ortaya koymaktadır; ama, biz inanıyoruz ki, mevcut adaylar arasında, Olimpiyat Kanununa sahip tek ülke olarak bu konuda çok ciddî bir avantaja sahibiz.

Temmuz ayında 115 olimpiyat komitesi üyesinin katılımıyla Moskova'da yapılacak olan oylamada, İstanbul'la birlikte Pekin, Toronto, Osaka ve Paris yarışacaktır. Biz, bu yarışta, ipi göğüslemek üzere en şanslı ülke olduğumuzu düşünüyoruz ve ben inanıyorum ki, Gençlik ve Spor Bakanlığımızdan İstanbul'daki bütün birimlere kadar, bütün sivil inisiyatifler, odalar, dernekler, bütün teşkilatlar, bütün İstanbul halkı ve bütün Türkiye, bunun böyle olacağına gönülden inanmaktadır. Bunun göstergeleri de vardır: Kamuoyunda olimpiyatlarla ilgili destek yüzde 85'in üzerindedir. Mevcut adaylar arasında, Olimpiyat Kanununa sahip tek ülke Türkiye'dir. Yapılan ölçümlemelere, değerlendirmelere göre dünyanın en güvenli metropolüdür. Dünyada iki kıtayı birleştiren tek şehirdir. Tarihi ve uygarlıklarıyla, kendine özgü, dünyada eşi-emsali bulunmayan bir kültür mirasına sahiptir. Bu nedenlerle, 2008 olimpiyatları, mutlaka ve mutlaka, inşallah, İstanbul'da yapılacaktır.

Bu inançla, katkısı olan herkese teşekkürlerimi sunuyor; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Hayri Kozakçıoğlu; buyurun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2008 olimpiyatlarının İstanbul'da yapılmasıyla ilgili olarak Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce sizlere saygılar sunarım.

İstanbul, bilindiği gibi, daha önce, 2000 yılı olimpiyatlarına ve 2004 yılı olimpiyatlarına aday olmuştu. 2000 yılı olimpiyatlarına aday olduğu zaman, İstanbul'un aday hazırlık çalışmaları içerisinde, ben de Hazırlık ve Düzenleme Kurulu üyesiydim. O nedenle, bir ülkenin olimpiyat oyunlarını yapma hakkını kazanmasının yanında, olimpiyata hazırlanmanın, hatta, birinci barajı aşıp son tura kalan şehir pozisyonuna gelmenin bile kolay olmadığını, onun dahi belirli bir deneyim istediğini, olayı yaşayarak öğrendim.

Biz, İstanbul olarak 2000 olimpiyatlarında da şanslıydık, 2004 olimpiyatlarında da şanslıydık, şimdi, 2008 olimpiyatlarında da şanslıyız. Ancak, şunu kabul etmek lazım, olimpiyatlarda, gözle görülen, kâğıt üzerinde görülen, şehirler yarışıyor; ama, bu şehir perdesinin arkasına geçtiğiniz zaman, şehirlerin değil de ülkelerin yarıştığını görüyoruz. Bir ülkenin ekonomik gücü, ülkenin siyasî etkinliği, merkezî hükümetin projelere verdiği destek, ülkedeki genel sağlık hizmetleri, ülkedeki genel güvenlik konusu, konaklama imkânı, ulaşım imkânı, halkın desteği, projelerin güçlülüğü, spor tesislerinin yeterliliği veya belli süre içerisinde yetiştirme güvencesinin verilebilmesi... Bu, tabiî, sadece o kentin gücü değil, aynı zamanda merkezî hükümetin gücünün de olaya katılmasını etkiliyor.

Bütün bunların yanında şunu da kabul etmek lazım, eğer, 2008 olimpiyatlarını İstanbul alamazsa, aday olan şehirler içerisinde bazı konularda noksanlığından dolayı değildir, uluslararası bazı güçlerin, uluslararası bazı organizasyonların, uluslararası bazı ticarî ilişkilerin başka bir şehri tercih ettiğini de kabul etmek gerekir. İşte, bu nedenle, bu organizasyonları aşabilmek de bir yetenek, tecrübe, bu da bir siyasî güç meselesidir. Bu nedenle, siyasî güçlerin ve buna benzer diğer etkinliklerin karşılıklı çekişmesinden sonra, kentler, kesin olarak ortaya çıkmaktadır.

Şimdi, ülkemizin bu konuda en büyük avantajı, dünyada ilk kez olimpiyat konusunda bir kanun çıkarmış olmasıdır. O güne kadar, Uluslararası Olimpiyat Komitesi, ülkelerden böyle bir şey aramazdı, aranan standartlar arasında yoktu; ama, 1992 yılında bu Parlamento, SHP-DYP Koalisyonu zamanında bu kanunu çıkardı, bu kanunla ilgili düzenleme kurullarını kurdu, bu işi yürütecek olan kurula hükmî şahsiyet verdi, bunlara özel gelir imkânları sağladı; böylece, Parlamento olarak, merkezî yönetim olarak, genel anlamda devlet olarak, olimpiyatları desteklediğini, olimpiyatlara sahip çıktığını ortaya koymuş oldu. O tarihten sonra da, IOC dediğimiz Olimpiyat Komitesi, diğer ülkelerden de bu şartı arar hale gelmiştir.

Şimdi, İstanbul, neresinden bakarsanız bakın, esasında, diğer kentlerden çok daha avantajlıdır. Olimpiyatların 5 tane halkası var; sorduğunuz zaman, diyorlar ki, bu 5 halkanın her biri bir kıtayı temsil ediyor, olimpiyatlar kıtaları birleştiriyor. İstanbul, zaten, coğrafî olarak kıtaları birleştirmiş; ayrıca halkaya gerek yok, coğrafî olarak birleştirmiş.

Bir de, bugüne kadar, Müslüman nüfusun çoğunlukta bulunduğu bir ülkede olimpiyat yapılmamış. Oysaki, olimpiyatlar, hoşgörünün, muhtelif etnik dine ve dile mensup insanların bir arada, beraberce, sportmence yarışmalarının arenasıdır.

O halde, bu IOC üyelerinin, bunları da dikkate alması lazım.

Konaklama tesisi derseniz, incelediğiniz zaman -biliyorum- Barselona'nın, olimpiyatları yapma yetkisini, bu kararı aldığı gün yatak sayısı ne ise, bugün İstanbul'un yatak sayısı 2 mislidir. 2000 yılında da 2i misliydi ve Barselona, gelen konukların büyük bölümünü gemilerde yatırdı. Yani, o bakımdan, İstanbul, konaklama tesisinde de güvenlikte de ulaşımda da daha iyiydi. Bakın, 2000 olimpiyatları, dünyanın bir başka ucuna verildiği zaman, yapılan hesapta, hava ulaşımı bakımından İstanbul en avantajlıydı. İstanbul, dünyada, ortalama üçbuçuk saatte herkesin havayoluyla ulaşabileceği bir kent; ama, buna rağmen, İstanbul seçilmedi, bir başka yer seçildi.

O bakımdan, seçimlerde başka kıstaslar olduğu için, İstanbul seçilemiyorsa, İstanbul'un yetersizliğinden veya bu olimpiyat yarışını yürüten -seçilmiş veya seçilmemiş- görevlilerin bu işteki beceriksizliklerinden veya tecrübesizliklerinden değil, doğrudan doğruya, çok daha başka etkenlerin olaya girmesindendir. 2000 yılı olimpiyatlarının seçimi sırasında, Türkiye Cumhuriyetinin Sayın Başbakanı Çiller, kalktı gitti, Başbakan olarak gitti ve Atatürk'ten emanet kalan yat da gönderildi. Orada, Türkiye'nin reklamı da yapıldı, konuklar gereken şekilde ağırlandı ve bizzat başbakan tarafından ağırlandı; ama, buna rağmen, İstanbul'a 2000 yılı olimpiyatı verilmedi.

Bu nedenle, 2008 olimpiyatlarına çok iyi hazırlanmamız ve bunu bütün dünyaya iyi duyurmamız gerekiyor; ancak, bütün dünyaya duyurmak derken, rasgele bir propaganda değil, bütün dünyayı hedef alan bir propaganda değil... Şimdi, karşımızda 125 kişilik bir IOC heyeti var. Bunlar, 13 Temmuzda Moskova'da toplanacaklar. 125 kişiden 63'ünün oyunu alırsak, 2008 olimpiyatları gelebilir. Bu 125 kişiyle birlikte, bunları etkileyecek uluslararası federasyonlar, uluslararası spor adamlarının toplamı 1 500 kişidir. İşte, bu 1 500 kişiye yönelik, bu hedef kitleye yönelik, daha ziyade ikili temasların sürdürülmesi ve bunların ikna edilmesi gerekiyor. Bu 1 500 kişiyi etkileyecek diğer siyasî otoritelerin de etkilenmesi gerekiyor. Bu nedenle, bu olay, sadece spordan sorumlu Devlet Bakanlığının, sadece İstanbul'daki komitenin, sadece Dışişleri Bakanlığının meselesi değil. Bunda, onlar kadar, bir millî hedef olarak düşündüğümüz zaman, ithalatçının da üzerine düşen görev var, ihracatçı arkadaşın da üzerine düşen görev var, turizmcinin üzerine düşen görev var, diplomatların üzerine düşen görev var, politikacının üzerine düşen görev var, yurtdışına gidip gelen ve yurt dışında etkinliği bulunan herkesin üzerine düşen görev var. Bu görevi, millî bir görev olarak kabul eder, bunun üzerine bu şekilde gidersek, inanıyorum ki, İstanbul, 2008 olimpiyatlarını alabilir ve 2008 olimpiyatlarını da alabilecek bir güçtedir.

Şimdi, olimpiyatları almayı niye bu kadar istiyoruz, niçin istiyoruz? Gerek Sayın Bakan gerek benden önceki konuşmacılar da, olimpiyatların maddî avantajlarını tekrarladılar ve anlattılar. Olimpiyatlarda veya olimpiyat yapılacak kentte sadece spor tesisleri önemli değil; o kentte altyapı da önemli, o kentte ulaşım da önemli, o kentte haberleşme de önemli, konaklama tesisleri önemli, güvenlik önemli, ulaşımı, metrosu, underground'u, diğer hafif raylı sistemleri, bunlar da önemli ve çevre de önemli.

Hepimizin bildiği gibi, İstanbul, sağlıksız kentleşmenin bir örneği. Bu nedenle, bu sorunların hepsi üst üste yığılmış. Bu sorunları çözebilmek için, olimpiyat, İstanbul için bir ilaç olacaktır. İstanbul konusunda gündeme gelen olimpiyat meselesi, ilk kez, istanbul'da, çözümlerin, sorunların önüne geçmesini sağlayacaktır. Çözümler, sorunları aşacak; böylece, olimpiyat sayesinde, İstanbul, daha yaşanabilir bir kent haline gelecektir; çünkü, İstanbul'un hedefi, sıradan, normal bir kent değildir, İstanbul'un hedefi, dünya kenti olmaktır; Tokyo gibi, Londra gibi, borsasıyla, para ve bankasıyla, uluslararası kuruluşlarıyla, proje merkezleriyle, her tarafa giden ve gelen bankacılık ve para sistemleriyle bir dünya kenti olmaktır. İşte, bu dünya kenti olmada, olimpiyat bize yardımcı olacaktır, böyle bir katkı sağlayacaktır.

Bu nedenle, olimpiyatların İstanbul'da olması konusunda herkesin üzerine düşen görevi yapması gerektiğini belirtiyorum. Beni dinlediğiniz için çok çok teşekkür ediyorum. 2008 olimpiyatlarını, elbirliğiyle uğraştığımız takdirde, İstanbul'a getirmede başarılı olacağımıza da inanıyorum; ama, 2008 olmasa da, bu mücadeleye mutlaka devam edeceğiz ve İstanbul, olimpiyatları, mutlaka, en kısa zamanda Türk Milletiyle birlikte yaşayacaktır.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kozakçıoğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, ben de söz istemiştim, Sayın Bakana olimpiyatlarla ilgili çok kısa bir soru soracaktım.

BAŞKAN - Öyle bir usul yok efendim.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - 2008 olimpiyatlarının İstanbul'da olacağına inanıyor musunuz Sayın Bakan?

BAŞKAN - Gündemdışı ilk söz, çiftçilerimizin sorunları hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'a aittir.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız.

2. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, çiftçilerin son günlerde yaşadıkları sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin son günlerde yaşadığı sorunlarla ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlarım.

Bir tekerleme vardır, sorarlar: Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, bitti, kül oldu...

Şimdi, çiftçi soruyor: Gübre nerede? Tarım Bakanı bilir. Tarım Bakanına soruyorsunuz; işte, gübre fabrikalarından sorumlu ANAP'lı Devlet Bakanı bilir. ANAP'lı Devlet Bakanına soruyorsunuz, Başbakan bilir, hükümet bilir... Vatandaş soruyor: Başbakan nerede? Hükümet nerede? Yandı, bitti, kül oldu; Amerika'dan bir derviş geldi. Olan, çiftçimiz gübresiz kaldı. Bakınız, son iki üç haftadır Balıkesir'de yaptığım ziyaretlerde, Ayvalık-Altınova'daki patates üreticim, Gönen'deki buğday üreticim, pancar üreticim "gübre bulamıyoruz" diyorlar. Olay kadar vahim ki, iktidardaki partilerden birine mensup milletvekili arkadaşımız, geçen hafta yaptığı konuşmada "çiftçinin ihtiyacı olan gübreyi temin edememişlerdir ve bundan mütevellit sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Peki, zamanında gübre bulamayıp tarlasına atamayan çiftçinin zararını kim verecek, bu zarar nereden geliyor; işte bunu adama sorarlar" diye buradan hükümete ve ilgili bakanlara sormaktadır.

Aynı şekilde, bakıyoruz -sırf buralar değil- Ardahan'dan Saffet Kaya "gübre bulamıyor üreticiler" diyor. Bakıyoruz, Giresun'dan Rasim Zaimoğlu arkadaşımıza, Merkeze bağlı 45 köyün muhtarları "gübre yok" diye faks çekmiş. Fındık ihracatıyla 1 milyar dolar kazanırken Türkiye, şimdi, bundan da olacak. Dahası, Konya-Çumra'da, gübre kuyruğundaki kavgada iki çiftçimiz ölüyor ve bakıyoruz bugünkü Türkiye Gazetesinde "geçen yılki gübre paralarını ödeyemedik; ama, bu yıl gübreyi de bulamadık" diye yakınıyor çiftçilerimiz.

Şimdi, bunu sebebi ne; bunun en önemli sebebi koordinasyonsuzluk. Bir sayın bakan diyor ki -işte, burada- Sayın Başbakan emretti, arka odaya geçtik, konuştuk... Ee, sorarım: Bu çiftçinin hangi gün, ne zaman gübre kullanacağını bilmiyor musunuz? O zaman, niye, önceden, doğalgazıysa doğalgaz, gübreyse gübre tedarikini planlamıyorsunuz!.. Aslında, planlanıyor; ancak, Sayın Tarım Bakanı, Salur Bey diye bir firmaya, tarım kredilere baskı yaparak, gübre ihalesi verdiriyor ve bakı-yoruz, 10 Şubatta bir gazetede yazdı "Salur Bey kimin beyi" diye. Salur Bey, sadece, MHP'li Tarım Bakanlığında değil, MHP'li Sağlık Bakanlığında helikopter ihalesini de alıyor. Şimdi, sormak lazım -iğneden ipliğe derler ya- iğneden helikoptere, gübreye, Salur Bey firması hepsini yaparım diyor, hiçbir şey yapamıyor. Bunun tek özelliği, MHP'li bakanlıklardan ihale alması. 6 Kasımda kurulu-yor, 29 Kasımda "250 000 ton gübre getireceğim" diyor ve getiremiyor. İşte gördüğünüz üzere, çiftçi, gübresiz kalıyor.

Yirmi yıldır tarım kredilerde böyle bir problem yok. Tarım krediler, yirmi yıldır, çiftçiye zamanında gübre temin etmiştir.

Yine aynı şekilde, Doğru Yol Partisi iktidarları zamanında yüzde 50 destekleme varken, şimdi, bu, yüzde 10-15'e inmiş.

Çiftçinin sorunları sadece bu kadar değil. Tarım kredi faizleri, son zamanlarda yüzde 40'lardan yüzde 105'lere yükselmiştir. Artık köylerde insanlar, icraya tek tek değil, Kepsut-Piyade Köyü gibi, Susurluk-Gürece Köyü gibi, köy toptan icraya veriliyor. Bu, çiftçinin ayıbı değildir; zamanında parasını ödemeyen, zamanında primleri ödemeyen, faizleri aşırı miktarda yükselten ve düşük tabanfiyat veren bu hükümetin kabahatidir.

Sadece bu kadar da değil. Zeytinyağı üreticisi parasını alamıyor. Zaten yetersiz olan 28 senti, bırakın, ne zaman ödeyecekleri belli değil. Ayçiçeği  satışı bir yıl olmuş, hâlâ prim alacak; ekimde teslim edilen pancar bedelleri hâlâ ödenmemiş.

Son haftalarda, bu hükümetin olmadığına dair bir belge daha ortaya çıktı. Artık bu hükümet diyor ki "ben, bu vatandaşa hizmet veremem." Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı valilere emrediyor; valiler  kaymakamları, kaymakamlar muhtarları topluyor....

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim, mikrofonunuzu açıyorum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) -  "Asfalt yol, içmesuyu, kanalizasyon, okul mu istiyorsunuz; hayhay, o zaman parasını siz vereceksiniz." Köylü vatandaşlarımız, muhtarlarımız "eğer parasını biz vereceksek, size ne gerek var" diye soruyorlar.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; gübre eziyeti, 18 Mayıs 2000 tarihinde de vardı, şimdi de var. Bugüne kadar, gübre üreticilerini "tekel" olmakla kimse suçlamazken, Sayın Bakan, kendi beceriksizliğini, gübre üreticilerini "tekel" olmakla suçlayarak kapatmaya kalkıyor.

Şu kadarını söylemek istiyorum: Çiftçinin sorunlarını acilen çözün. Lütfen, çiftçinin isteklerine kulak verin. Eğer, çözemeyecekseniz, faizleri indiremeyecekseniz, çiftçinin üretim bedellerini ödeyemeyecekseniz, hiç olmazsa alacağını borcundan düşün de aşırı fahiş fiyatla zarar görmesin. Bunu da beceremiyorsanız, o zaman istifa edin, bu milletin yakasından düşün de çiftçi bir nefes alsın diyor, saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Gündemdışı ikinci söz, basındaki gelişmeler konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Ahmet Tan'a aittir.

Buyurun Sayın Tan.

3. - İstanbul Milletvekili Ahmet Tan'ın, gazetecilikle ilgili son günlerde ortaya çıkan gelişmelere ve siyaset ile medya arasındaki ilişkilerde dikkat edilmesi gereken hususlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı

AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gazetecilikle ilgili son günlerde ortaya çıkan gelişmeler konusunda son derece şahsî duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Siyaset ve medya et ile tırnak gibidir. Siyasal muhalefetin ortaya çıkmasından beri bu böyledir. Krallar, padişahlar bile gazeteye gereksinme duymuşlardır. Osmanlı ülkesinde ilk gazete, bundan tam 170 yıl önce, Takvim-i Vakayi adıyla Sultan II. Mahmut tarafından bir fermanla çıkarıldı. Bu fermanın ve Sultanın amacı, batılılaşma ıslahatına karşı direnci kırmak ve ıslahatları daha iyi anlatmaktı. O tarihten 29 sene sonra da ilk fikir gazetesi yayımlanmaya başladı, Tercüman-ı Ahval adıyla. Bu gazete de, aslında, bir muhalefet örgütlenmesiydi. Gazeteyi çıkaranlara, daha sonra, Namık Kemal gibi aydınlar da katıldı.

Özetle, gazeteler hep böyle olageldiler; yalnızca bize özgü değil, gazete hep siyasetle ve siyasetçiyle iç içe oldu. Dünyadaki gidişat da böyle; ama, geleneksel olarak gazetecilik de siyasetçilik de birer vur abalıya mesleği haline gelmiş durumda. İkisi de çok göz önündedir, ikisi de çok iddialıdır, insanlarla çok iç içe olmayı gerektirir. Siyasetçi, yönetme ve haksızlıkları düzeltme iddiasındadır; gazeteci ise, bütün haksızlıkları gözler önüne serme, halkın gözü, kulağı, hatta vicdanı olma iddiasındadır. Hak ve adaletin özenle ve özellikle ikisi de takipçisidir, iki sektörün mensupları da.

İddia bu kadar yüksek olunca, iki tarafın da çok dikkatli, çok tutarlı, çok onurlu, çok namuslu bir çizgide buluşması gerekiyor. Siyasetçi, gazeteciyi önünde bir engel olarak görme eğilimindedir. Gazeteci de, siyasetçinin zaaflarını, açıklarını, abartarak, büyüterek mesleğini icra etme peşindedir. Bu ikisi de ölçüyü kaçırdıklarında ortaya çıkan manzara, bugün Türkiye'nin sergilediği manzara olmaktadır. Bildiğiniz gibi, saygın bir kuruluşumuzun yaptığı bir çalışmada, itibar sıralamasında medya ve siyaset en alt tabakada, yerlerde sürünmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu iki kurum birbirine güvenmiyor; halk, ikisine birden güvenmiyor. Bunun faturasını medya da ödüyor, siyasetçi de ödüyor. Medya ödüyor; örneğin, 120 milyonluk Japonya'da günde 60 milyon gazete satılırken, 55 milyonluk İngiltere'de günde 25 milyonun üzerinde gazete satılırken, 70 milyona dayanan ulusumuzda, bütün promosyonlara rağmen, toplam tiraj 3 milyonu ancak bulmaktadır.

Gazete ve televizyon, hidrojen bombasından sonraki en güçlü icattır. Bu icatlar sayesinde iktidara gelinebiliyor, iktidardan uzaklaştırılabiliyor. Mayısta İtalya'da seçim var. Medya işvereni Berlusconi, mevcut iktidarı seçime zorladı ve büyük bir olasılıkla -yüzde 95 olasılıkla- mayısta başbakan olacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye, bir tünelden geçiyor. Bu geçiş sırasında kurumların birbirlerine karşı özenli olması gerekir. Siyasetçiye, gazeteciye duyulan güven ve saygınlık derece derece azaldı. Gazeteciler kendilerine sunulan 212 sayılı Kanuna -büyük bir güvenceydi, meslekî güvenceydi- sahip çıkamadılar. Daha yüksek ücretler, çok büyük rakamlar; dolayısıyla, bu haklarından vazgeçtiler, sendikalardan vazgeçtiler, örgütleriyle bütünleşemediler; sonunda da, bu yüksek dolarlı maaşlar dolayısıyla, yük olarak görüldükleri için, ilk fırsatta vazgeçilen öğeler haline geldiler.

Yaşadığımız kriz aynı zamanda bir fırsat, hem medyanın hem de siyasetin silkinip kendine gelme fırsatıdır. Bu iki alanda ne kadar hızlı toparlanırsak, bu, toplumun da, öteki alanlarda çabucak silkinmesine yol açacaktır. Bu iki mesleğin, topluma önderlik etme, örneklik etme görevleri vardır. Ayrıca, iki meslek de, işlevini ve birbirleriyle ilişkilerini yeniden tanımlamak zorundadırlar. Birbirlerini karalamaktan ve halkın deyimiyle birbirlerini yağlamaktan ülkenin çok zarar göreceği görülmektedir ve görülecektir.

Ülke bir kriz yaşıyor. Aslında bu kriz ekonomide görülüyor; ama, daha çok değerlerde yaşanı-yor, insanî değerlerde yaşanıyor. İşlerine son verilen arkadaşlarımız toplumdan kopmuş vaziyettedir; çünkü, gazetecilik, tıpkı politikacılık gibi, insanlarla bütünleşmeyi, toplumla bütünleşmeyi öngörür. Ekonomik krize bir günde varılmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tan, açıyorum mikrofonunuzu; lütfen, tamamlayın.

AHMET TAN (Devamla) - Sağ olun.

Medyanın, siyasetçiyi olur olmaz bahanelerle karalamaktan vazgeçmesi gerekiyor. Siyasetçi de, gazetecilerle, daha da önemlisi gazete sahipleriyle arasına mesafe koymak zorunda.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bendeniz, AGİT Parlamentosunda Grup Başkanıyım. Birçok uluslararası belgeye Türkiye adına imzalar atıyoruz, Türkiye adına onaylar veriyoruz. Son olarak,  medya-siyaset ilişkilerinin hızla düzeltilmesi, yeniden düzenlenmesi, sadece toplum için değil, kendi faziletimiz için değil, bu anlaşmalar gereği de... Bir iki örnek veriyorum: 1997'de imzacısı olduğumuz Varşova Zirvesi Bildirgesinde, medyanın tek elde toplanmasının, çoğulculuğu, demokrasiyi, insan haklarını, özellikle temel özgürlükleri ciddî biçimde tehlikeye atabileceği öngörülüyor. Buna karşı, parlamentoların ve hükümetlerin önlem almaları isteniyor. Aynı Bildirgenin 149 uncu maddesinde, medyanın tek elde toplanmasını engellemek için antikartel düzenlemeler gibi mevcut yasal düzenlemelerin gereğince uygulanması için hükümetler göreve çağrılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen, teşekkür eder misiniz...

AHMET TAN (Devamla) - Toparlıyorum efendim... İzninizle, son cümleyi söyleyeyim.

Günümüz koşullarında ve içinde bulunduğumuz bu krizde hızla silkinmeye ihtiyaç var. Bu silkinmenin de, medyada ve siyasette olması şart. Bu yüzden, sözü uzatmadan, işlerini kaybeden gazeteci arkadaşlarımıza toplumca sahip çıkılması inancıyla saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tan.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen; buyurun.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan arkadaşımızın yapmış olduğu konuşma üzeri-ne, ben de, hükümetimiz adına fikirlerimizi arz etmek üzere, huzurlarınıza geldim.

Klasik demokrasi değerlendirmelerinde dördüncü kuvvet olarak anılan, ancak, bugünkü işlevi itibariyle çok fazla önem kazanan, demokrasi ve insan hakları ile teknoloji alanında kaydedilen gelişmelere paralel olarak büyüyen medyamızın sorunlarının Mecliste gündeme getirilmesinden duyduğum memnuniyeti de ifade etmek istiyorum.

1980'lerden sonra ülkemizin yaşadığı yeni değişim dalgasının belirleyici unsurlarından biri de medyadır. Medya, küreselleşen dünyanın yeni değerlerini insanlarımıza anlatan, tanıtan ve Türkiye'nin dışarıya açılmasını kolaylaştıran bir işlev üstlenmiştir.

1980'li yıllarda kurduğumuz iletişim, ulaşım teknolojisinin altyapısının da getirdiği kolaylıklar sayesinde, bugün, 16 ulusal, 15 bölgesel, 229 yerel olmak üzere, toplam 260 televizyon; 36 ulusal, 108 bölgesel, 1036 yerel olmak üzere, toplam 1 180 radyo; 28 ulusal gazete, 800 civarında günlük yerel gazeteyle büyük bir sektör haline gelmiştir.

Ancak, ülkemizin bir süredir yaşadığı ekonomik krizden en fazla etkilenen sektörlerden biri de, maalesef, medya olmuştur. Pek çok basın mensubu, daralan ekonomik yapıdan etkilenmiş ve işini kaybetmiştir. Gazetelerin sayfa sayılarında ciddî ölçüde azalma olmuş; başta bölgesel ekler olmak üzere, kültürel ve diğer eklerin de yayımına son verilmiştir. Zaten arzu edilen seviyede olmayan toplam gazete satışları da, uzun yıllardan sonra, ilk defa 3 milyonun altına düşmüştür.

Karşımızda duran tablo, emekçisinden işverenine, siyasetçisinden vatandaşımıza kadar, hepimiz için sıkıntılı bir tablodur, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir tablodur.

Özellikle, medyadaki işten çıkarma sorununu yakından ve kaygıyla izlediğimi belirtmek istiyorum; fakat, inanıyorum ki, aynı zamanda demokrasinin de emekçileri olan basın mensupları, böyle sorunların tekrarını önleyecek yaklaşımı ve tutumu kendi içlerinde belirlemeyi başaracaklar, buna karşılık da, mesleğin etik değerlerine daha çok sahip çıkma başarısını gösterebileceklerdir.

Ben, bu vesileyle, önce, birkaç cümleyle, ifade özgürlüğünün en güzel kullanım şekli olan basın özgürlüğü ve sorunlarından bahsetmek istiyorum.

Biliyorsunuz, yürürlükteki Basın Kanunumuz 1950 tarihlidir. 1950 yılı, tıpkı, bugünlerde olduğu gibi, dünyanın yeniden şekillendiği, Türkiye'nin de kendi içinde kalıplarını ve kabuğunu kırarak, çoğulcu, özgürlükçü yeni yapılanmalara yöneldiği bir tarihtir.

5680 sayılı Basın Kanunu, çokpartili hayata geçişin doğurduğu ihtiyaçları karşılamak, bu alandaki hukuksal düzenlemeleri demokratikleştirmek ve özgür bir basın oluşturmak amacıyla hazırlanmış ve belli bir süre de bu amaca hizmet edebilmiştir. Ancak, kanun, daha sonra, bu amaçlara ters düşen ve basın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünü sınırlamayı hedef alan bazı değişikliklere uğramıştır. Basın özgürlüğünü zedeleyici son değişiklikler, 1980'li yılların başında yapılmıştır. Bu değişiklikle, bir yandan basın yoluyla işlenen suçlarda cezaî sorumluluk yaygınlaştırılmış ve cezalar artırılmış, öte yandan, idarenin yetkileri genişletilirken, ifade özgürlüğünün alanı da daraltılmıştır.

İçinde bulunduğumuz dönemde, hâlâ, bu yasaklayıcı, kısıtlayıcı hükümlerin yürürlükte kalması düşünülemez. Ülkemizin, ekonomik ve sosyal anlamda değişim sancıları yaşadığı bir aşamada, ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, öncelik ve ivedilik taşımaktadır.

Türkiye, öncelikle, basın alanında eskimiş, günün gerisinde kalmış mevzuattan kurtulmak zorundadır. Bakanlığım bağlı kuruluşu Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, bu anlayışla, diğer Batı demokrasilerindeki düzenlemelere uygun yeni bir basın kanunu taslağını, değerli profesör arkadaşlarımızın ve kendi uzmanlarının katkılarıyla hazırlamıştır.

Taslağı basın meslek kuruluşlarının görüşlerine sunacağız, görüşlerini de isteyeceğiz; sonra da, hükümetimize ve Yüce Heyetinize, Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceğiz.

Değerli arkadaşlarım, size, bu çalışmanın satırbaşlarından da kısaca söz etmek istiyorum.

Bu taslakta, daha özgür bir basın ortamı yaratmak amaçlanmaktadır. Basılmış yayınların dağıtımının engellenmesi, toplatılması ve yayınların kapatılmasına ilişkin eski yasada var olan düzenlemeler kaldırılmaktadır. Yine, makinelerin müsaderesi gibi antidemokratik uygulamalardan vazgeçilmektedir.

Bilgi edinme hakkını, demokrasinin ve bütünüyle toplum yaşamında saydamlığın temeli saydığımız için, yabancı yayınların yasaklanması konusunda idareye verilen kısıtlayıcı yetkilerin de kaldırılması amaçlanmaktadır.

Sansür niteliği taşıyan mevcut kanundaki tüm düzenlemelerden vazgeçilmektedir.

Haber kaynağını açıklamama hakkı da yasal güvenceye kavuşturulmaktadır.

Bütün bunları yaparken de, kişilerin şeref ve haysiyetinin korunması ve toplumun doğru bilgilendirilmesinin sağlanması yönünden büyük önem taşıyan cevap ve düzeltme hakkına işlerlik ve etkinlik kazandırılmaktadır.

Basın yoluyla işlenmiş suçlarda "başkasının fiilinden sorumluluk" gibi ilkel sorumluluk hallerinden vazgeçilmektedir ve eser sahibini sorumlu tutma yoluna gidilmektedir. Sadece, eser sahi-binin belli olmaması veya Türk mahkemelerinde yargılanamaması hallerinde yazı işleri müdürünün sorumluluğunu kabul etme esası getirilmektedir.

İnanıyoruz ki, böyle bir ortamda, basın mensubu arkadaşlarımız, düşüncelerini daha özgürce ifade edebilecekler, daha huzurlu bir ortamdan yararlanabileceklerdir.

Tabiî, bu taslak, şu anda, sadece görüşe açılıyor ve geniş bir konsensüs sonucunda kesin şeklini alması amaçlanmaktadır; önümüzdeki günlerde, basın meslek kuruluşlarıyla bu konuyu görüşmeye başlayacağız. Ancak, bu taslak, yine, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini, kişilerin onurlarını, gururlarını koruyacak şekilde de, gazetelere, gazetecilere mükellefiyetler getirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Basın Kanunu, ifade özgürlüğünün özel ve sınırlı bir alanını düzenlemektedir. İfade özgürlüğü açısından gazetecinin kamu gücü karşısında güvencelere sahip olması yetmez, çalıştığı kurum karşısında da güvenceye sahip olması zorunludur. Son zamanlarda basın dünyamızda yaşanan buhran, biraz önce de belirttiğim gibi, Türkiye'nin kabuk değiştirmesi sancılarından doğan ekonomik sorunlarımızın da bir sonucudur; ancak, basın dünyasındaki işsizleşmenin vahim boyutu, gazetecinin iş güvencesinin, aynı zamanda ifade özgürlüğünün de temel güvencelerinden biri olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu alanda yoğun bir örgütlenme eksikliği olduğu da ortadadır. Basında sendika anlayışının, çağdaş ve gerçekçi değerlerle birlikte yerleşmesi gerekmektedir. Bugün için uygulanmasında belirli güçlüklerle karşılaşılan; ancak, yönü bakımından temel bir nitelik taşıyan 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun uygulanması konusu, esas itibariyle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın uhdesinde bulunmaktadır. Bu yasanın günün koşullarında daha iyi uygulanması konusunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı arkadaşımın gerekli gayret içinde bulunduğundan eminim. Benim Bakanlığımın da, meslek kuruluşlarıyla irtibat halinde, uygulamanın daha etkin ve rasyonel bir düzeyde gerçekleşmesini sağlayacak önerilerini hazırlayarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza bir dosya olarak sunacağımızı belirtmek istiyorum.

Basın emekçilerinin, uzlaşma kültürü içinde, bağımsızlıklarını ve iş güvencelerini kuvvetlendirecek yeni formüllerin şekillendirilmesini de gerçekleştirecek çabayı göstermeleri lazım; bunu göstereceklerine inanıyorum. Hükümetimiz ve eminim ki, Yüce Meclisimiz de, bu süreçte onlara gerekli yardım ve kolaylığı gösterecektir. Basın sektöründeki işsizleşme sorununun çözümü amacıyla hazırlanan bir kanun teklifi de, bildiğiniz gibi, Meclisimizin Genel Kurul gündeminde bulunmaktadır. Siz değerli milletvekillerinin, yasama sürecinde yapacağınız önerilerle, basın çalışanlarının sorunlarının çözümü konusunda en doğru ve gerçekçi sonuca ulaşacağınıza inanıyorum; ama, bazı iyileştirme ve düzenlemelere ihtiyaç olduğunu da burada belirtmek istiyorum. Örneğin, gazete, radyo ve televizyon kuruluşlarında zorunlu kadro öngören bu kanun teklifi, aynı niteliği haiz dergi ve haber ajanslarını kapsam dışında tutmaktadır. Hem içerik hem de hukuk tekniği bağlamında bu teklifin üzerinde gerekli ciddiyetle çalışmalıyız.

Değerli arkadaşlarım, son olarak, bakanlığımızın gerçekleştirdiği bir başka çalışmadan da kısaca söz etmek istiyorum. Basın kartları yönetmeliği, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından yeniden düzenlenerek yürürlüğe girmiştir. Anadolu basınının hangi ekonomik güçlükler içerisinde bulunduğunu biliyorum. Güç koşullar içerisinde görev yaparak, demokrasinin çoğulculuğunun güvencesini oluşturuyorlar. Daha kolay çalışmalarını sağlamak amacıyla, bu yönetmelikte, kart hamili gazete sahiplerinin başka alanda iş yapmasına ilişkin yasak kaldırılmıştır. Yine, bu yönetmelikle, henüz yasal izin prosedürünü tamamlamamış, özel radyo ve televizyon çalışanlarının da basın kartı alabilmelerine imkân tanınmıştır.

Basın mensuplarının, basın kartı edinebilmek için bekledikleri süre kısaltılmış, sürekli kart alabilmeleri kolaylaştırılmıştır. Sarı basın kartının, resmî kimlik belgesi niteliği daha açık ve net bir şekilde vurgulanmıştır. Belirli süre kart taşımama cezası almış gazeteciler, bir defaya mahsus olmak üzere affedilmiştir.

Bütün bu çalışmaların her aşamasında basın meslek kuruluşlarının görüşlerinin alınmasına büyük özen gösterdik. Bundan böyle de aynı hassasiyeti göstereceğiz. Esasen bu tutumu da katılımcı demokrasinin bir gereği sayıyoruz.

Medya alanındaki yasal düzenlemeler, öncelikle medyanın etik değer anlayışıyla şekillenecektir. Samimî düşüncemiz, demokrasinin emekçileri basın mensuplarının kendilerinin ortaya koyacağı ilkelerin ağırlığının, siyasal yönetimlerin düzenleyici rolünün etkisinden daha fazla olmasıdır ve böyle olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, hepimizin tek tek, bireysel olarak, kendimizi, kurumlarımızın da kurumsal olarak kendilerini test ettiği bir dönemden geçiyoruz. Birlik ve beraberliğimizi daha da pekiştirmeli ve sağduyumuzu asla kaybetmemeliyiz. Bu ülke bizim, bu kurumlar bizim, bu insanlar da bizim insanlarımızdır. Sıkıntılarımızı, sorunlarımızı birlikte aşacağız. Bin yıllara dayanan tarihî mirasımız, aklımızı kullanmadaki toplumsal bilincimiz, zor günlerdeki dayanışma ruhumuz, geleceğe güvenle bakmamızın en büyük teminatıdır ve teminatı olmaya da devam edecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, Habur Gümrük Kapısındaki ticaret ve ihtisas gümrükleri hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım.

4. - Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, Habur Gümrük Kapısında sınır ticaretinin kısıtlanması nedeniyle akaryakıt taşıyıcılarının ve patates üreticilerinin karşılaştıkları sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mart 2001 tarihinde Tarım Bakanlığının çıkardığı bir tebliğ nedeniyle Habur'daki akaryakıt taşıyıcılarının ve İç Anadolu'daki patates üreticilerinin yaşayacağı sıkıntıları sizlerle paylaşmak üzere söz aldım; bu vesileyle, bana bu imkânı veren değerli Başkana ve siz değerli üyelere saygılar sunuyorum.

Sınır ticareti, ülkemizle kara komşusu olan ülkelerin sınır illeri arasında mal mübadelesi esasına dayanan bir ticaret şeklidir. İlk olarak 1979 yılında uygulanmaya başlanmış, kıyı ticareti, mücavir alan ve komşu il statüsüyle 23 ilde yürütülmeye çalışılmış, daha sonra 1996 yılında Avrupa Gümrük Birliğine girişimizden sonra bu alan daraltılmış, kıyı ticaretinden vazgeçilmiş, 13 ilde 14 gümrük kapısında bu uğraş sürdürülmeye çalışılmıştır.

Tabiî ki, ticaretin herkes için önemi var; ama, sınır ticaretinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu için bir farklı önemi var. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yoğun nüfus baskısı altında ekonomisini ayakta tutmaya çalışan bir bölgedir ve de bölgedeki ekonomik sorunun boyutunu belirtmek için, 1999 yılında fert başına düşen gayri safî yurtiçi hâsılasının ortalama değerinin 2 878 dolar olduğu bir ortamda, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bu değerin 1 700, Doğu Anadolu Bölgesinde ise 1 497 dolar olduğunu söylersem konuyu aydınlatmış olduğumu zannederim.

Değerli milletvekilleri, Türk toplumu, tarım toplumudur ve de sanayileşmemiş bir tarım toplumudur. İktisaden faal nüfusun yüzde 42 ilâ yüzde 53'ünün tarım sektöründe çalıştığını biliyoruz; sanayi sektöründe çalışanların oranı ise, yüzde 11,5'tir; ancak, bunun, doğu, güneydoğu için farklı bir anlamı var: Doğu Anadolu Bölgesinde, iktisaden faal nüfusun yüzde 79'u tarım sektöründe çalışır; Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise bu oran yüzde 63'tür ve ne yazık ki, bugün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde tarım dibe vurma noktasındadır, çok sorunludur, çok sıkıntılıdır. Bunun önemli nedenleri vardır; bunlardan bir tanesi, bölge koşullarının ve klasik yöntemle yürütülen tarımın bilimsellikten uzak oluşu yanında, onbeş onaltı yıldır taşıdığımız terör belasıdır, terör kâbusudur. Terörün yansıdığı en önemli alan yerleşim birimlerinin boşaltılması oldu; 1 779'u köy olmak üzere, 6 153 yerleşim birimi boşaldı; 55 000 hanede insanlar yerleşim birimlerini bırakmak zorunda kaldılar ve bu insanlar, bulundukları yerlerde üretici iken, gittikleri yerde tüketici, potansiyel sorunlu insanlar haline geldiler. Bu bölgeden önemli miktarda beyin ve sermaye göçü oldu ve hepsinden önemlisi, yayla ve de mera yasağı bölgedeki hayvancılığın sıfırlanma noktasına taşınmasına vesile oldu.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, 2 Ağustos 1990 tarihinde, Irak'ın Kuveyt'i işgalinden sonra, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 6 Ağustos 1990 yılında 661 sayılı Kararıyla Irak'a ambargo konuldu. Irak'a ambargo konulmasından, Irak'tan sonra en çok zarar gören ülkenin Türkiye olduğunu biliyoruz ve en çok zarar gören ülkelerin başında Irak'la 378 kilometre kara sınırı olan Türkiye gelmektedir. İşte, bütün bu olumsuzluklar bölgede işsizliği çığ gibi büyüttü ve terörden çekmediğini, bölge insanı, açlıktan çekti, yoksulluktan çekti ve işsizlikten çekti.

Bütün bu süreçte, bölge insanı için umut kapısı olan ve de umut ışığı olan bir sektör devreye girdi; sınır ticareti ve işte, 1992 yılında, bu nedenle devreye sokulan sınır ticareti ve 1615 sayılı Gümrük Yasası ve 1340 sayılı Gümrük Yönetmeliği çerçevesinde yürütülen, mutat, depo kapsamındaki akaryakıt akışı oldu. Bugün, bölgede, 54 000 kayıtlı araç, 200 000 aile ve 1 milyona yakın bir nüfus, geçimini bu koşullarda akaryakıt akışından ve sınır ticaretinden sağlamaktadır.

Sınır ticareti çerçevesindeki protokol gereği, Kuzey Irak'a giden araçlar, beraberlerinde 1 ton yük götürmek zorundadırlar ve bu götürülen yükün de büyük bir kısmı gıda maddelerinden oluşur. İşte, bu noktada, İç Anadolu'da patates üretimi yapan ve de olanakları, imkânları sınırlı olan bu üreticiler, bir umut ışığı olarak, Habur'dan ihraç edilecek patatesi gördüler, buldular. İşte, bu noktada, Sayın Bakanımızın, 1 Mart 2001 tarihinde yayımladığı tebliğ, her ne hikmetse, 53 gümrük kapısı içerisinde, Habur'u, ihraç edilecek gümrükler kapsamının, gıda maddelerinin ihraç edileceği, kontrolün yapılamayacağı gümrüklerin bir tanesi olarak seçti ve de bu kapsamın dışına çıkardı. Bu, bölgedeki, hem sınır ticareti ve akaryakıt akışını büyük ölçüde olumsuz etkileyecek hem de çok zor koşullarda malını değerlendirmeye çalışan patates üreticileri için çok önemli sorun ve sıkıntı olacak.

Bu konuda, Sayın Bakana intikal ettirilen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen, tamamlayın efendim.

Mikrofonunuzu açıyorum.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) - İç Anadolu'dan gelen heyetlerin Sayın Bakana arzları sırasında, Nevşehir'den, muhalefetin bir değerli milletvekilinin aktarımına göre, 8 Mart 2001 tarihinde Sayın Bakana atfen aktarılan bir söylemi size aktarmak istiyorum ve Sayın Bakana da iki sitemimi iletmek istiyorum; bunlardan biri, bölge insanı için bu kadar hayatî önemi olan, İç Anadolu insanı için bu kadar hayatî önemi olan bu sektörde yaratılacak sıkıntının gözden kaçmasıdır; ancak, Sayın Bakanın, en kısa süre içerisinde, bunu düzelteceğine inanıyorum; gözden kaçmış bir tasarruf olarak yorumlamak istiyorum.

Bir diğer önemli sitemim şu ki; Sayın Bakan, bu konuları tartışırken, Habur'daki ihracatın, Habur'daki akaryakıt akışının ve diğer işlerin önünün kesilmesi gerektiğini; çünkü, buradan, Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan bir şahsın, eski bir bakanın, buradan haraç aldığını söylediğini ifade eder sayın milletvekili.

Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Salih Yıldırım, hayatı boyunca haraç almamıştır, hayatı boyunca haram yememiştir, hayatı boyunca da beytülmala el uzatmamıştır. Dolaylı dolaysız, bugüne kadar, sınır ticareti çerçevesinde ve başka bir alanda, bir tek gram mal alışverişiyle ilgim olmamıştır. Dolaylı dolaysız, ne ben ve ne hiçbir yakınımın, bir tek litre akaryakıt akışıyla, satışıyla ilgim olmamıştır. Bunlarla alakalı en ufak bir şey tespit edildiğinde, kanıtlandığında, ben, evvela Yüce Ulusumdan ve sonra Yüce Parlamentodan özür dileyecek ve görevi bırakacağım; ama, bu kanıtlanmadığı takdirde, bu söylemi söyleyen, meslektaşım olan, değerli akademisyen ve Bakanımdan da bu özveriyi beklemek benim hakkımdır.

Bu duyarlılığıma tüm Meclisin sahip çıkacağını ümit ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler  vardır.

Sunuşları, kâtip üyenin oturarak yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İlk önergeyi okutuyorum:

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın (6/1150) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/333)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 468 inci sırasında yer alan (6/1150) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                        Abdullah Veli Seyda

                                              Şırnak

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1163) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/334)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 479 uncu sırasında yer alan (6/1163) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                             Musa Uzunkaya

                                            Samsun

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1164) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/335)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 480 inci sırasında yer alan (6/1164) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                             Musa Uzunkaya

                                            Samsun

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

4. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın (6/1192) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/336)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 506 ncı sırasında yer alan (6/1192) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Eyüp Fatsa

                                                Ordu

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

5. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1201) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/337)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 515 inci sırasında yer alan (6/1201) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                             Musa Uzunkaya

                                            Samsun

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

6. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın (6/1203) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/338)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 517 nci sırasında yer alan (6/1203) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Eyüp Fatsa

                                                Ordu

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 54 arkadaşının, YÖK'ün Fatih Üniversitesi ile ilgili kararı konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Avrupa Birliği yolunda hazırlanan Ulusal Programın açıklandığı şu günlerde Yükseköğretim Kurulu, başarılarıyla ülkemizdeki sayılı üniversitelerden birisi olan Fatih Üniversitesinin kademeli olarak kapatılması anlamına gelen kararıyla, keyfî ve hukukdışı uygulamalarına bir yenisini daha eklemiştir.

Çağdaş dünyada öğretim ve eğitimi koordine eden kişi ve kurumların başarısı, bilime ve ülkelerinin kalkınmasına yapmış oldukları katkılarıyla ölçülmektedir. Bu anlayışa kaynaklık eden en önemli unsur, akademik özgürlüğün olmasıdır.

Oysa, YÖK, Sayın Taha Akyol'un söylediği gibi, akademik özgürlükler üzerinde bir siyasî komiser gibi baskı yapmaktadır. Üniversitelerimiz, bu dayatmacı zihniyetin baskısı altında üretkenliklerini büyük ölçüde yitirmiştir. Basında da yer alan bir araştırmaya göre, 2000 yılında bilim alanında dünya ülkeleri arasında 51 inci sıradaki yerimizle, bazı üçüncü dünya ülkelerinin bile gerisinde kaldık.

YÖK, uluslararası yüksek standartları tutturmuş ve başarılara imza atmış olan Fatih Üniversitesini, hukukî dayanağı olmayan gerekçelerle, 16.3.2001 tarihinde, kademeli olarak kapatmak anlamına gelen, tarihî bir yanlışa imza atmıştır.

Sayın Kemal Gürüz başkanlığındaki YÖK'ün, totaliter, merkeziyetçi, yasakçı ve hukukdışı uygulamaları, TBMM'de oluşturulan üyesi bulunduğum YÖK Araştırma Komisyonunca hazırlanan raporda belgelenerek tescil edilmiştir. Bu raporda, Sayın Gürüz hakkında, görevi ihmal, suiistimal ve kötüye kullanması nedeniyle, TCK'nın ilgili maddelerince 7 ayrı suç duyurusunda bulunulmuştur.

Bu denli hukuk tanımaz uygulamaları yasama ve denetim mekanizmasının başı TBMM tarafından belgelenmiş olan Sayın Gürüz'ün başında bulunduğu YÖK, bu son kararıyla, bir yanda 4 000 civarında öğrenci ve 350 öğretim üyesini aileleriyle birlikte mağdur etmiş, diğer taraftan bilimsel özgürlüklere bir darbe daha vurmuştur.

Bu izahlarımızın ışığı altında, çağdışı böyle bir uygulamanın temelinde yatan sebeplerin tespit ve telafisi ile çözüm önerilerini teklif etmek üzere, Anayasanın ve İçtüzüğün ilgili hükümlerince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.                 28.3.2001

  1- Azmi Ateş

(İstanbul)

  2- Bülent Arınç

(Manisa)

  3- Abdullah Gül

(Kayseri)

  4- Ekrem Pakdemirli

(Manisa)

  5- Hüseyin Çelik

(Van)

  6- Zeki Ertugay

(Erzurum)

  7- Sebahattin Karakelle

(Erzincan)

  8- Mehmet Sağlam

(Kahramanmaraş)

  9- Cemil Çiçek

(Ankara)

10- Salih Kapusuz

(Kayseri)

11- Mehmet Ali Yavuz

(Konya)

12- Rıza Akçalı

(Manisa)

13- Meral Akşener

(Kocaeli)

14- Veysel Candan

(Konya)

15- Mehmet Bekâroğlu

(Rize)

16- Ahmet Kabil

(Rize)

17- Ali Coşkun

(İstanbul)

18- Işılay Saygın

(İzmir)

19- Kemal Albayrak

(Kırıkkale)

20- Mehmet Özyol

(Adıyaman)

21- Ayşe Nazlı Ilıcak

(İstanbul)

22- İrfan Gündüz

(İstanbul)

23- Tevhit Karakaya

(Erzincan)

24- Osman Aslan

(Diyarbakır)

25- Özkan Öksüz

(Konya)

26- Mehmet Altan Karapaşaoğlu

(Bursa)

27- İlyas Arslan

(Yozgat)

28- Nevzat Yalçıntaş

(İstanbul)

29- Mehmet Batuk

(Kocaeli)

30- Oya Akgönenç Muğisuddin

(Ankara)

31- Eyyüp Sanay

(Ankara)

32- Zeki Ergezen

(Bitlis)

33- Ahmet İyimaya

(Amasya)

34- Ayfer Yılmaz

(İçel)

35- Oğuz Tezmen

(Bursa)

36- İsmail Alptekin

(Bolu)

37- Kemal Kabataş

(Samsun)

38- Osman Pepe

(Kocaeli)

39- Eyüp Aşık

(Trabzon)

40- Nurettin Aktaş

(Gaziantep)

41- Hüseyin Arı

(Konya)

42- Osman Yumakoğulları

(İstanbul)

43- Mehmet Ali Şahin

(İstanbul)

44- Abdulbaki Erdoğmuş

(Diyarbakır)

45- Seyyit Haşim Haşimi

(Diyarbakır)

46- Zülfükar İzol

(Şanlıurfa)

47- Turhan Alçelik

(Giresun)

48- Ahmet Demircan

(Samsun)

49- Sait Açba

(Afyon)

50- Abdullah Veli Seyda

(Şırnak)

51- Latif Öztek

(Elazığ)

52- Hüseyin Karagöz

(Çankırı)

53- Ahmet Karavar

(Şanlıurfa)

54- Mahmut Göksu

(Adıyaman)

55- Şamil Ayrım

(İstanbul)

 

Gerekçe:

Yükseköğretim Genel  Kurulunun 16.3.2001 tarihindeki toplantısında Fatih Üniversitesine 2001-2002 eğitim ve öğretim yılında öğrenci alınmamasına dair kararın hiçbir hukukî dayanağı yoktur. Bu durum, karar metni okunduğunda açıkça görülecektir. İddiaların hepsi, aslı olmayan tereddütlere ve varsayımlara dayanmaktadır.

İddialar arasında "tahsisi taahhüt edilen mal varlığı, sürekli ikazlara rağmen, üniversite tüzelkişiliğine devredilmedi" denilmektedir.

Vakıf üniversitelerinin, kuruluş aşamasındaki ilgili mevzuat hükümlerine göre, gayrimenkul tahsis ve taahhütleri yeterli olup, mülkiyet sahibi olma şartı aranmamaktadır. Üniversiteyi kuran vakıf, gerekli taahhütleri sağlamış olup, bunların hangi mevzuat hükümlerine göre tescil edileceğini sorduğu Vakıflar Genel Müdürlüğü, 6.1.2000 tarih ve 323 sayılı cevabî yazıyla, yapılan tahsisin mevzuat hükümlerine uygun olduğunu, Fatih Üniversitesi tarafından yapılması gereken başka bir işleme gerek olmadığını vakfa bildirmiştir.

İddialar arasında yer alan üniversite yöneticilerine ve öğretim üyelerine yönelik irtica suçlamasının da hiçbir somut delili yoktur.

Bütün bunlar gibi, diğer iddiaları da hayal mahsulü olup, kasıtlı olarak ortaya atılmıştır.

Bilindiği gibi, Yükseköğretim Denetleme Kurulu üniversiteleri denetlemektedir. Denetleme Kurulu, Fatih Üniversitesinde 1999 yılında yapmış  olduğu inceleme neticesinde 11.3.1999 ve 25.3.1999 tarihli iki ayrı rapor hazırlamıştır. Her iki rapor da aynı heyet tarafından 25-26 Ocak 1999 tarihinde yapılan inceleme esas alınarak tanzim edilmiştir.

11.3.1999 tarihinde hazırlanan raporda, başta rektör olmak üzere, öğretim ve eğitim için gerekli olan her türlü imkânın mevcut olduğu ifade edilmektedir. Tespit edilen ufak tefek eksikliklerin tümü en kısa zamanda üniversite yönetimi tarafından giderilmiştir.

Buna karşı 25.3.1999 tarihinde üniversiteye devletten malî imkân temin etmesine referans için hazırlanan raporda ise, malî imkânların temin edilmemesi istikametinde, yani, olumsuz görüş bildirmiştir. Bu misal bile, Sayın Gürüz'ün güdümündeki Yükseköğretim Denetleme Kurulunun ne kadar yanlı ve kasıtlı davrandığını göstermektedir.

Yukarıdaki izahlarımızın ışığı altında, Fatih Üniversitesi üzerinde oynanan oyunların ortaya çıkarılması için böyle bir Meclis araştırması hazırlanmış ve heyetinizin huzuruna getirilmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclisi araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

7. - Polonya Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Prof.Tadeusz Iwinski ve beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretlerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/788)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31 Mart 2000 tarih ve 47 sayılı Kararıyla, Polonya Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Prof. Tadeusz Iwinski ve beraberinde bir Parlamento heyetinin 17-20 Nisan 2001 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

                        Murat Sökmenoğlu

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                 Başkanı Vekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

8. - Singapur Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Lew Syn Pau ve beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretlerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/789)

                                  27 Mart 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 7 Haziran 200 tarih ve 54 sayılı Kararıyla, Singapur Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Lew Syn Pau ve beraberindeki Parlamento Heyetinin 7-12 Nisan 2001 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

                        Murat Sökmenoğlu

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                 Başkanı Vekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının üç tezkeresi daha vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

9. - Batı Avrupa Birliği Asamblesinin 2 - 3 Mayıs 2001 tarihlerinde Berlin'de düzenleyeceği "Avrupa Güvenlik Kavramını Yeniden Gözden Geçirme - Yeni Tehlikeleri Cevaplandırma" konulu uluslararası konferansla ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Millî Savunma Komisyonu Başkanı Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/790)

                                  23 Mart 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Batı Avrupa Birliği Asamblesi, Geçici Avrupa Güvenliği ve Savunma Asamblesinin 2-3 Mayıs 2001 tarihlerinde Berlin'de düzenleyeceği "Avrupa Güvenlik Kavramını Yeniden Gözden Geçirme - Yeni Tehlikeleri Cevaplandırma" konulu uluslararası konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu Başkanı Manisa Milletvekili Hasan Gülay, Batı Avrupa Birliği Genel Sekreteri Colin Cameron tarafından 20 Mart 2001 tarihli yazıyla ismen davet edilmektedir.

Söz konusu davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Millî Savunma Komisyonu Başkanı Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın icabet etmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin üçüncü bendi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum :

10. - Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış Ticaret, Araştırma ve Enerji Komisyonunun 10 - 11 Nisan 2001 tarihlerinde Brüksel'de düzenleyeceği "Dışticaret, Gelişme ve Demokrasi" konulu seminerle ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonundan üç üyeyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/791)

                                  27 Mart 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dışişleri Bakanlığının 23.3.2001 tarih ve ABGM/ABEY-760.308-841 sayılı yazısında Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış Ticaret, Araştırma ve Enerji Komisyonu tarafından 10-11 Nisan 2001 tarihlerinde Brüksel'de "Dış Ticaret Gelişme ve Demokrasi" başlıklı bir seminer düzenleneceği bildirilmekte ve TBMM'nin ilgili komisyonundan üç üye davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                        Murat Sökmenoğlu

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                 Başkanı Vekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

11. - İspanya Parlamentosunca 16 - 18 Mayıs 2001 tarihlerinde Madrid'de düzenlenecek "XII. EUREKA Parlamentolararası Konferansı"yla ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir parlamenter heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/792)

                                  27 Mart 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İspanya Parlamento Başkanı Luisa Fernada Rudi Ubed, Sayın TBMM Başkanına muhatap mektubunda, 16-18 Mayıs 2001 tarihleri arasında Madrid'de düzenlenecek olan "Xll. EUREKA Parlamentolararası Konferansı"na Türkiye Büyük Millet Meclisini de bir parlamenter heyetle katılmaya davet etmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                        Murat Sökmenoğlu

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                 Başkanı Vekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

 

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442,  2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Değişiklik Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşülmesini erteliyoruz.

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporlarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

2. - Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı : 580) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

18 inci maddenin oylamasında kalınmıştı.

Şimdi, 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Fonların birleştirilmesi ve devri

MADDE 19 - Aynı şirkete ait fonları, şirketin talebi üzerine veya re'sen Kurul tarafından birleştirilebilir. Fon, ancak bir başka emeklilik yatırım fonu ile birleştirilebilir. Söz konusu birleştirmelere yönelik esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir.

Fon süresiz olarak kurulur. Kurul;

a) Şirketin bir yıl öncesinden fesih ihbarında bulunması,

b) Şirketin fon kurmaya ilişkin şartlarını kaybetmesi,

c) Şirketin malî bünyesinin zayıflaması nedeniyle bu Kanunun 14 üncü maddesi kapsamına alınması,

Hallerinde, fon mal varlığını bir başka şirkete Müsteşarlığın uygun görüşünü alarak devredebilir. Devir işlemlerine ilişkin esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi selamlıyorum.

Kişilerin ek tasarruflarının değerlendirildiği bireysel emeklilik planlarını görüşüyoruz. 1980'li yıllarda uygulanmaya başlayan liberal ekonomi politikaları, sermaye piyasalarını teşvik etmiş, tasarruf eğilimini artırmıştır; ancak, yasal düzenlemelerdeki eksiklikler, yatırımcıların büyük sıkıntılar yaşamasına yol açmıştır. Yaşanan banker faciaları, bazı banka ve aracı kuruluşların olumsuz izler bırakarak piyasadan silinmesi görüntüleri bugün düzeleceğine, artarak devam etmektedir. Bugün, içi boşaltılıp batan bankalardan bazılarının yöneticileri hakkında işlem yapılırken, bazılarının yöneticileri ve sahipleri hakkında hiçbir işlem yapılamamaktadır. Bu konuyu araştırmak ve denetlemek isteyen ülkemizin en üst makamı, denetleme denetlenemez mantığıyla, terbiyesizlikle suçlanmaktadır.

Bence, görüştüğümüz bu yasa tasarısı üzerinde söylenebilecek en iyimser söz, bu yasa tasarısının çok zamansız gündeme getirildiğidir. Ondört aydır uygulanan programın çöktüğü, hükümete olan güvenin yok olduğu, borsanın dibe vurduğu, faizlerin yükseldiği böyle bir ortamda, bu yasa tasarısının gerekçesine, şayet, siz "kamunun uzun vadeli borçlanma olanağını olumlu etkilemek, piyasadaki kısa vadeli spekülatif baskıları azaltmak" yazarsanız, zaten perişan durumda olan bu millet, bu fonu bütçe açıklarında kullanacağınızı, bu fonları borsada kullanacağınızı anlar,

                            

(1) 580 S. Sayılı Basmayazı 22.2.2001 tarihli 63 üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

borsanın bugünkü halini de göz önüne alarak, bireysel emekliliğin akıbetinin zorunlu tasarrufun akıbetinden kötü olacağını düşünür, bu sisteme de katılmaz.

Bu millet, ne yapılması gerektiğini iyi biliyor; ancak, kısa vadeli fedakârlıklarını adil bir biçimde paylaştıracağınız veya uzun vadeli çıkarlarını dürüstçe koruyacağınız konusunda size hiç, ama, hiç güvenmiyor. Zaten, güvendi de ne oldu? Ondört aydır bir program uyguluyordunuz. Bu programda işçi, köylü, esnaf, memur, emekli yok; kısacası, insan yok. Bu program, paradan para kazanma programıdır, IMF'ye ve Dünya Bankasına yapılan bir programdır, borç ödeme programıdır dediğimizde kızıyordunuz, Cottarelli dediğimizde ayağa fırlıyordunuz; çünkü, manşetlerdeki, tünelin ucu gözüktü, ekonomide bahar havası, istikrar, enflasyon aldatmacalarına kanıyordunuz.

Bu millet "ek vergi" dediniz, verdi; "kalıcı vergi" dediniz, katlandı; "hayat standardı" dediniz, ses çıkarmadı; "istikrar" dediniz, sustu. Bir gün önce "devalüasyon yok" dediniz, ertesi gün 60 milyon insan alım gücünü ve mal varlığını yüzde 40 kaybetti. Şayet gazetelere yansıyanlar doğruysa, Sayın Cumhurbaşkanı "çamurun üzerinde oturuyorsunuz, yargıya müdahale ediyorsunuz" dediyse, bunlar örtülebilir mi?! Neticede, bu kriz zaten vardı, o gün patladı diyebilir misiniz? Bir özür bile dilemeden suçu IMF ve Dünya Bankasına atmaya hakkınız var mı?! Şimdi, hiçbir şey olmamış gibi, bir süpermen bakanla bunca olayı kapatmak mümkün mü? Bu bakan, ondört ay önce de Amerika Birleşik Devletlerindeydi, yeni doğmadı ve yeni mezun da değil. Ondört ay önceki programa niye davet etmediniz de, bu millete bu kadar sıkıntıyı çektirdiniz? Gerçek süpermenleri yasaklı kılıp, ithal süpermenlerle bu işi çözmek mümkün değildir, bilesiniz.

"Ulusal Program" diyorsunuz, Meksika Merkez Bankası yöneticileriyle Meksika yöntemlerini konuşuyorsunuz. Yine, "Ulusal Program" diyerek, bir öncekinin ulusal olmadığını kabul ediyorsunuz. Özveriyi paylaşmak için halkı ikna etmeye çalışıyorsunuz. Zaten, hep, özveriyi halk yapmadı mı? Bu hükümet, zaten olmayan toplumsal desteğini ve inandırıcılığını kaybetmiştir. Yeni programı bu hükümetle sürdürmek mümkün değildir. Bu tasarının da zamanlaması, bu yüzden, son derece yanlıştır.

Üniversitelerin en önemli fonksiyonunun, ülkeye her alanda yetişmiş insan kazandırmak, ülkenin önünü açmak, projeleri sunmak olduğuna göre, içinde bulunduğumuz bu durum, üniversiteleriyle diyalog gerektirdiği halde, başarılı Fatih Üniversitesine yaptırım uyguluyorsunuz. Toplumsal destek böyle mi sağlanır?!

Bireysel emeklilik modeli Batı'da uygulanıyor, hem de başarılı olarak uygulanıyor derseniz, onlarda, millet hükümetine ve idarecisine güveniyor; bu bir. İkincisi, onların ekonomilerinin önünde devasa bir buzdağı var; o da global...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Sünnetçioğlu.

Lütfen, siz de teşekkür edin Genel Kurula.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - ...yaşlı sayısının artması ve genç nüfusun azalması; çalışan emekli oranı çalışanların aleyhine değişiyor. Ülkemizde ise, genç nüfus, hem de işsiz genç nüfus, hatta, üniversite mezunu işsiz genç nüfus hızla artmaktadır. Burada, öncelikle yatırım ve üretimin artırılması, işsize iş bulunması düşünülmelidir. İnsanlar, bugününü işsiz olarak emekli gibi geçirirken, 56 yaş sonrasının hesabını nasıl yapsın; insanlar, aç, işsiz gezerken prim ödemek için parayı nereden bulsun?!

Milletin olmayan işinden sağladığı olmayan tasarrufuna göz diktiniz ve bunun için de 20 milyar dolarlık bir hesap yaptınız. Bu  millet istese de buna katılım yapamaz. En iyisi, bu tasarıyla vakit kaybetmeden -nasıl olsa Meclisin gündemini Dünya Bankası ve IMF'den gelen görüşmeler doğrultusunda değiştireceğinizi sanıyorum- 15 Nisana kadar çıkarılması istenen 15 tasarının bir an önce Meclise getirilmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi, Partim ve şahsım adına selamlıyorum.

Tasarının 19 uncu maddesi, fonların birleştirilmesi ve devriyle ilgilidir. Emeklilik yatırım fonları süresiz olarak kurulmasına rağmen, bazı durumların gerçekleşmesi halinde, katılımcıların hak ve menfaatlarını korumak amacıyla, Koordinasyon Kurulunun belirleyeceği esaslar dahilinde, başka bir emeklilik şirketine devredilmesi hüküm altına alınmıştır. Bu tasarıyla, fonlardaki birikimlerin sermaye piyasası kurallarına göre değerlendirilerek, süre sonunda, biriken fonların toplu para ve emekli aylığı şeklinde ödenmesi sağlanmaktadır. Buna göre, emeklilik şirketinin bir yıl öncesinden fesih ihbarında bulunması, emeklilik şirketinin fon kurmaya ilişkin şartlarını kaybetmesi, emeklilik şirketinin malî bünyesinin zayıflaması durumunda gerekli önlemleri alması gibi hususlar yer almaktadır. Bu hususlarla, ekonomik istikrarsızlığın ve yüksek enflasyonun yaşandığı ülkemizde sisteme katılacak olan kişilerin korunması amaçlanmaktadır. Maddeye göre, bir sene önceden fesih ihbarında bulunulması ülkemiz şartlarında ne kadar mümkün, düşünmek gerekir.

Sizlere sormak istiyorum: Şimdi, hangi şirket bir sene sonrasını sağlıklı olarak görüyor? Bırakın bir sene sonrayı, bir ay sonrasını, hatta, bir gün sonrasını kimse göremiyor. Tabiî, bu önlemlerle bireysel emekliliğin teşvik edileceği zannediliyor.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, sigortacılık, finans sektörünün en önemli ayaklarından birisidir. Sigortacılık sektöründe düzenlemeler, 1994 yılından bu yana, kanun hükmünde kararnamelerle yapılmaktadır. Sigorta şirketleri de, yıllardır, kendilerini denetleyecek, olumsuz ortamlarda ve gelişmelerde sektöre anında müdahale edecek bir kuruluşa ihtiyaç duymaktadır; yani, sağlıklı bir sektör olması istenmektedir. Tüm bunların olması, elbette, tüketici için çok önemli, sektörün imajı için çok önemli. Şimdi mevcut sigorta şirketlerinin çok sağlıklı, çok güçlü olduğunu söylemek, olaylara tozpembe bakmak gibi olur. Durum böyleyken, bu sigorta şirketleri bu yasanın çıkmasını bekliyor. Bu kadar zayıf olan bu şirketlerin, yine, altyapıya benzer bir şirkete devredilmesi, ne kadar sürecek ve ne ölçüde çözüm olacak?

Değerli milletvekilleri, 22 Şubattan beri bu yasayı görüşüyoruz. Her ne kadar araya bayram tatili girse de, ülkedeki ekonomik sıkıntı bu yasanın uzamasına neden oldu, zamanlama çok iyi olmadı. Sonuç olarak, iyi işleyen bir emeklilik sistemi, emeklilik fonları için uygun bir düzenleyici çerçevenin yanı sıra, istikrarlı, sağlam ve etkili bir malî piyasa altyapısı gerektirmektedir.

Doğru Yol Partisi olarak, insanlarımıza yeterli emeklilik geliri sağlanmasına yönelik olarak, emeklilik sigortasında reform yapmayı zorunlu görüyoruz. Bireysel emeklilik buna yardımcı olacaktır. Gönüllü katılım esasına dayanan bu yasayı da destekliyoruz; ancak, tasarının, gerekli ortamı hazırlamadan, sadece verilen sözleri yerine getirme adına acele edilerek yasalaştırılmasının faturasını yine halkımız ödeyecektir.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Konukoğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 19 uncu maddesinin son fıkrasının sonuna "üyelerin reel hiçbir kayba uğramamasından şirket yöneticileri Müsteşarlığa, Müsteşarlık da üyelere karşı sorumludur" ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Maliki Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

Ali Oğuz

Fahrettin Kukaracı

 

Ankara

İstanbul

Erzurum

 

 

Fethullah Erbaş

 

 

 

Van

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Efendim, çoğunluğumuz yok, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, önerge sahipleri adına Sayın Uzunkaya, buyurun.(FP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 19 uncu madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim, baştan beri söylediğimiz bir husus var. Yasanın, fertlerin güvencesini sağlama konusunda güvenilir bir görüntüsü yok. Neye göre söylüyoruz bunu?.. Bir kere, hükümetin şu ana kadar uygulamaları... Belki, bir anlamda, cumhuriyet hükümetlerinin de bu konuda uygulamalarını masaya yatırmak mümkün. Mesela, memurlarımızın, devlet memurlarının bugüne kadar zorunlu tasarrufları, rakam olarak, yanılmıyorsam, 6 katrilyon civarındadır.

Şimdi, ben, Sayın Bakana, hükümeti temsilen o makamda oturan değerli bakanımıza soruyorum. Ekonomisttir kendileri aynı zamanda...

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Hukukçuyum.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hukukçu... Evet... Ama, sürekli, Orman Bakanı olarak bu yasayı temsil ettiler hükümet adına. Biz, iktisadiyatı da takip eden bir bakan olarak sizi tasavvur ettik. Bizatihi Orman Bakanı sıfatınızla değil, hükümet üyesi olarak buradasınız.

Şimdi soruyorum: 6 katrilyonluk bu kamu çalışanlarının, emekçilerinin devletteki alacağını ne zaman vereceksiniz? Buna olan güvenini vatandaşın... Şimdi soru... Ben, akabinde de bunun ceva-bını sizden intizar ediyorum. Umarım ki, vatandaş bu yasanıza destek versin.

Bakın, hem devletin hem de bizzat fertlerin kendi temel maaşlarından kesinti suretiyle, aynı sıkıntıyı, belayı, şimdi, SSK primlerinde, SSK çalışanlarına 1 Nisan şakası veya müjdesi olarak vereceksiniz.

6 katrilyonun hesabını, önce, bizatihî, emeğini veren insana ne zaman vereceğinizi söyleyin ki, emeksiz olarak kendilerinden alacağınız, Hazineye biriktireceğiniz, Hazinenin ısrarla takibini amade kıldığınız bu ödentiyi, bu birikimi, geriye dönebilecek bir birikim olarak, vatandaş, güvenlik içinde görsün.

Şu ana kadar, hükümetin, değil bu 6 katrilyonu, 1 katrilyon dahi memuruna, çalışanına, emekçisine, böyle bir güvence verme şansı yok. O bakımdan, biz diyoruz ki, hiç olmazsa, yasanın sonuna, bir reel kayba uğramamak; yani, yarın paranın değeri ne olacak... Bu hafta içinde, Ege Bölgesindeki bir vatandaşımıza, SSK emekli maaşı bağlanmış ve kendisine gönderilen yazıda "1 milyon liralık aylığınızı almak üzere dairemize geliniz" deniliyor. Evet, gazetelerin hemen hepsinde vardı; 1 milyon lira aylık veriyor... Şimdi, bunun reel olarak değeri nedir? Enteresan bir hadise. Vatandaş, 750 000 lira gidiş, 750 000 lira dönüş, 1,5 milyon lira yol masrafı yapacağım diyor. Gazetelerde çarşaf çarşaf yayımlandı. Sıhhat derecesini bilmiyorum;ama, hadise, medyada yayımlanan bir gerçek. Kaldı ki, benzeri örnekleri, daha önce, birkısım bankalara bağlı özel sigorta muamelesi yapanlarda da gördük. Kaldı ki, değerli arkadaşlar, bu yasayı Avrupa'yla, Batılılarla kıyaslamak oldukça zor.

Tabiatıyla, biz diyoruz ki, üyelerin reel hiçbir kayba uğramamasından, şirket yöneticileri müsteşarlığa -mademki bir şirket var, onlar reel kayıp açısından müsteşarlığa- müsteşarlık da doğrudan -madem bir devlet kurumudur; vatandaş aidat yatıracak- üye parası yatıracak, yarın emeklilik güvencesi altında olmayı uman vatandaşlara karşı -devletin bir kurumu olan müsteşarlık- sorumlu olsun diye temenni ediyoruz; ama, ben şunu da tekrar ifade edeyim: Bu hükümetimizin bu konuda verebileceği güven, itimat -az önce de arz ettim- görebildiğimiz kadarıyla, pek mümkün olmamaktadır. Nitekim, bugün bu hükümetin...

Bakın, elimde Danıştay 10 uncu Dairesinin bir kararı var; karar tarihi 20.6.2000. Tüm ORÜS çalışanlarının, Türkiye'de birçok ilde, özelleştirilen Orman Ürünleri Sanayii işçilerinin mağduriyeti vardı. Zannediyorum, konu, biraz da, dolayısıyla Sayın Bakanımızın daha önceden hem bilgilerinde hem de ilgi alanına girmektedir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Önergemi izah ettim...

BAŞKAN - Evet, önergenizi Genel Kurula izah ettiniz; teşekkür ediyorum efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Evet, ben teşekkür ediyorum; önergem istikametinde oy kullanmanızı bekliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

ALTINCI BÖLÜM

Denetim ve Bağımsız Dış Denetim

Denetim

MADDE 20. - Şirketin, fonların ve portföy yöneticileri ile saklayıcıların bu kanun kapsamındaki faaliyetleri en az yılda bir kez Müsteşarlık ve Kurul tarafından denetlenir.

Şirketin bu kanun çerçevesinde yürütülen emeklilik faaliyetleri ile sigortacılık faaliyetleri Müsteşarlığın denetimine tâbidir. Şirketin fonlarına, portföy yöneticilerine ve saklayıcılara ilişkin hesap ve işlemleri ise Kurulun denetimine tâbidir. Denetimlere ilişkin raporlar, konularına göre Müsteşarlık veya Kurul tarafından değerlendirilir ve sonuçlandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Osman Yumakoğulları; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıyla, yeni bir tasarruf sistemi ve atıl kalmış kaynakların ülke ekonomisine kazandırılması amaçlanmaktadır. En azından, tasarının şeklinde böyle bir görüntü söz konusudur.

Tasarının 20 nci maddesi, "Altıncı Bölümün "Denetim ve Bağımsız Dış Denetim" başlığı altında, bireysel emeklilik şirketlerinin ve emeklilik yatırım fonlarının denetimi hakkındadır.

Sabrınıza sığınarak, öncelikle, denetimle ilgili konuya girmeden önce, birkaç cümleyle bu tasarı hakkındaki fikrimizi arz etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının genel gerekçesinde, bu tasarının sanayileşmiş ülkelerde de uygulandığının altı çizilerek, bu tasarının makul sebeplerinden birisinde, bireysel emeklilik sistemine geçilmesinde, nüfusun yaşlanması gösterilmektedir. Bunun, ülkemiz için geçerli olmadığını özellikle belirtmek istiyorum. Allah'a şükürler olsun ki, ülkemizin çalışır ve aktif genç nüfusu, sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerden çok çok iyidir. Bu tasarının başka yönlerden faydaları varsa, bunlar gerekçe gösterilebilir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarının çıkarılmasında, bireylerin kendi tasarrufları üzerinde söz haklarının olması ve yatırım riski üstlenmeleri göz önüne alınmıştır.

Sayın milletvekilleri, lütfen, bu ülkenin halkı adına bir şeyler yapıyoruz, onlara şu kolaylıkları getiriyoruz diyerek harekete geçmeyelim. Yetmiş yıldır, bu ülkenin kalkınması, gelişmesi, çağdaş ülkelerin gelir seviyesine ulaşılması gecikmişse, bu, kesinlikle, çalışkan, fedakâr ve azimli halkımızın önünün hükümetler tarafından tıkanmasından kaynaklanmaktadır. Son on yıl içerisinde, Anadolu'nun her köşesinde küçük ekonomik birikimleriyle büyük yatırımlar yaparak, çok büyük eserler meydana getiren Anadolu insanını görmezden gelmeyelim.

Emeğiyle çalışan 3 milyon vatandaşımızdan "konut edindirme yardımı" adı altında, kendilerinin iradesi dışında alınan paraların akıbetini gördük. Sayın bakanlarımızdan birisi çıkıp da söylesin; çalışanın alınteri kurumadan enflasyonun üzerinde bir değerle bu paraların değerlendirildiğini, Türkiye Cumhuriyetinin şu hesabında bekletildiğini ve şu kadarının hak sahibinin kendisine konut yardımı olarak verildiğini belirtsin.

Yine, çalışanlardan "zorunlu tasarruf" adı altında toplanan paraların akıbetini bilen var mıdır? Enflasyonun altında bir değerle nemalandırılan bu paraların akıbetini ilgili bakan bile bilmemektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emekliliğe yönelik fonlar ile vatandaşlarımızın kenarda beklettiği altın, döviz cinsinden olan atıl kalmış kaynakların ekonomik hayata kazandırılması, ülke ekonomisi açısından çok önemlidir.

Bireysel emeklilik sistemi, gelişmiş ülkelerde geçerli olan bir sistemdir; ancak, bunu, devletin vatandaş adına tasarruf yapması ve de devlet güvencesinde olması, bizleri derin şüphelere götürmektedir.

Bireysel emeklilik sisteminde oluşturulacak fonların gayri safî yurtiçi hâsıladaki payı küçümsenmeyecek bir kaynaktır; ama, yine de, yukarıda arz ettiğim gibi, oluşacak bu fonların serbest piyasa ekonomisi şartlarına göre kullanılması, büyük parasal darboğazda bulunan belediyelerimiz başta olmak üzere, altyapı yatırımlarında kullanılması halinde büyük faydalar sağlayacaktır.

Sayın milletvekilleri, denetim ve bağımsız dış denetim konusuna geldiğimizde, hükümetin denetime ne kadar önem verdiğine, ne kadar bağımsız olacağına inanmak çok zordur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yumakoğulları, mikrofonunuzu açtım; lütfen tamamlayın efendim.

OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bireysel emeklilik sistemini yürütecek olan şirketlerin denetimi ve oluşacak fon ve portföy yöneticileriyle ilgili denetimi kapsayan madde olan 20 nci madde, bu tasarının en önemli maddesi olsa gerek.

2000 yılının ilk on ayında, hükümet, vatandaştan her türlü fedakârlık bekleyerek ve çoğunlukla halkımızın tersi istikametinde hareket ederek, birçok vergi çıkararak, ekonomiyi düzeltme ve enflasyonu düşürme adına para topladı. Ardından, 10 banka bunu hortumladı ve hükümetin, IMF'den birkaç milyar dolar alabilmek için halkı nasıl ezdiğini görüyoruz; ama, hükümet, batık bankaların açıklarını kapatmak için, gözünü kırpmadan, 12 milyar doları vermiş oldu.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkenin kıt kaynaklarıyla biriktirilip bütçeyi denkleştirmek için toplanan paraları hortumlayan bankalar, bu hükümetin denetimi altında değil miydi? Bu bankalar, Hazine denetiminde değil miydi? Bankalardaki yolsuzluğu aylar önce Hazineye bildiren yeminli murakıpların raporları sumenaltı edilmedi mi?!.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yumakoğulları.

OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar'ındır.

Buyurun Sayın Yöndar. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bireysel emeklilik şirketlerinin kurulması yanında, bu şirketlerin sağlıklı denetimi de büyük önem taşımaktadır. Kuşkusuz, denetimin sağlıklı olabilmesi için, bireysel emeklilik şirketlerinin, iç yapılarının güçlü olması ve dış denetime tabi saydam bir yapı oluşturması gerekmektedir.

Bu tasarının 20 nci maddesine göre, bireysel emeklilik şirketinin, fonların ve portföy yöneticileri ile saklayıcılarının bu kanun kapsamındaki faaliyetleri, Hazine Müsteşarlığı ve kurul tarafından denetlenebilecektir.  Yine bu maddeye göre, bu denetim, yılda en az bir kez yapılmak zorundadır. Bu düzenleme, ilke olarak doğrudur ve yerindedir; ama, bu denetimi, Hazine Müsteşarlığı, yapmazsa ne olacaktır? Hemen cevabını verelim; hiçbir şey olmayacaktır; yani, kanunu yazıyoruz; ama, yaptırımı yazmıyoruz. Böyle bir düzenlemenin, göstermelik bir düzenleme olduğu açıktır.

Bakınız, değerli milletvekilleri, Bankalar Kanununda, bankaların, bankalar yeminli murakıplarınca denetleneceği yazılıdır. Hepimiz biliyoruz, bankalar yeminli murakıplarının yazdığı raporlar sumenaltı edilmiştir. Bu hükümetin ilgili Bakanları, bu durumu çok iyi bilmektedirler. Yarın, aynı durum bireysel emeklilik şirketlerinde de yaşanırsa, sonuç acaba ne olacaktır?

Onun için, diyoruz ki, gelin, geçmişte yapılan hataları gelecekte yapmamak için daha ciddî çalışalım, bu tasarıyı daha sağlıklı bir hale getirelim ve ondan sonra yasalaştıralım; çünkü, sürekli olarak aynı hataları yapmanın faturası halka çıkmaktadır. Bu halk, bu millet, yapılan hataların fatu-rasını ödemekten artık bıkmıştır, usanmıştır. En son yaşanan ekonomik krizin faturasını, maalesef, yine bu yoksul halk ödemiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu maddenin getirdiği bir diğer denetim türü de, bağımsız dış denetimdir. Özellikle yatırımcıları korumak ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla getirilen bir denetim türüdür. Bu konuda denetim yapacak kuruluşları, yani, bağımsız dış denetim kuruluşlarını, Sermaye Piyasası Kurulu belirlemektedir; ancak, kurulun bu konuda çok duyarlı olduğunu söylemek mümkün değildir; çünkü, son olarak el konulan bankaları hangi dış denetim kuruluşlarının denetlediği kamuoyuna açıklanmadı. Oysa, bu bağımsız dış denetim kuruluşları, bu bankalarla ilgili olarak olumlu rapor vermişlerdi; ama, sonuç ortada... Sonuçta, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bu bankalara el koydu; şimdi, bunların faturası da halka çıkarıldı.

Bankaları denetleyen bağımsız dış denetim firmalarının sorumlulukları ne olacaktır? Yatırımcı yanıltılmıştır, halk yanıltılmıştır, devlet yanıltılmıştır. Sonuçta, kesin olarak kimse bir rakam verememiş; ancak, en iyi olasılıkla 11 milyar dolarlık yük, devlete, dolayısıyla, gerek geliri gerek harcaması gerekse serveti üzerinden vergi veren vatandaşa yüklenmiştir. Peki, bu yükün vebali kimindir; dış denetim firmalarının sorumluluğu nedir; halkın sırtına yüklenen yükün gizlenmesinde bu kuruluşların suçu hiç mi yoktur? Maliye Bakanlığı, bir vergi kaybı doğduğunda, eğer yeminli malî müşavir tasdiki varsa, yeminli malî müşavirden bütün vergi ve cezayı istemekte; polis, yeminli malî müşaviri hem de kelepçeyle teşhir ederek gözaltına almakta; hâkim tutuklamaktadır. Peki, dış denetim yaparak, bankalardan hortumlanan paralar hakkında yatırımcıya ve devlete bilgi vermeyen dış denetçinin sorumluluğu neden yoktur? Aynı şey, sigorta şirketleri için de olacaktır. Sigorta şirketleri hakkında müsteşarlık ve kurul denetim elemanınca düzenlenen raporları işleme koymayan bürokrat veya koydurmayan siyasetçiler için ağır cezalar getirilmelidir. Dış denetim şirketleri için de, yeminli malî müşavirlikte olduğu gibi, bir sorumluluk düşünülmelidir. Bizim bu konuda iki temel dileğimiz, dış denetim kuruluşlarının Sermaye Piyasası Kurulunca çok yakın takibe alınmaları ve sağlıklı bir raporlama sistemi getirilmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yöndar, lütfen tamamlayın.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, halen, Türkiye'de kamu kuruluşlarının denetiminde iyi puana sahip değiliz. Bu, denetim elemanlarına yapılan müdahalelerden kaynaklandığı gibi, denetim elemanlarına yeterli parayı vermediğimizden de kaynaklanmaktadır; çünkü, geçim sıkıntısı çeken kamu denetçisinden sağlıklı denetim yapmasını da bekleyemeyiz. Bir sistemin sağlıklı bir mecraya oturması, büyük ölçüde, sağlıklı denetime bağlıdır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, denetimin yapılması ve sürekli kılınması için getirilen yasal düzenlemelere karşı değiliz; hiçbir zaman da olamayız. Bizim en büyük dileğimiz, bu kuruluşların denetiminin ciddiyetle yapılmasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Parlamentoya saygılar sunar, yasanın milletimize hayırlı olmasını dilerim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yöndar.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır.

Önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 20 nci maddesinin sonundaki "müsteşarlık veya kurul tarafından değerlendirilir ve sonuçlandırılır" ibaresinin "müsteşarlık veya kurul tarafından değerlendirilir ve varsa suçlular hakkında yasal işlem yapılması sağlanır" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Maliki Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

Ali Oğuz

 

 

Ankara

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Efendim, madde genel denetimi içeriyor. Suçlar ve cezalar ayrı maddelerde öngörüldüğü için katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde, Sayın Uzunkaya; buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 20 nci madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, Sayın Bakanım hükümet adına beyanlarında "arkadan gelen maddelerde cezaî müeyyideler vardır, dolayısıyla bu maddede buna gerek yoktur" ifadesinde bulundular; ancak, bizim kanaatimize göre "müsteşarlık veya kurul tarafından değerlendirilir ve sonuçlandırılır" ibaresinin bir hüküm ifade etmesi lazım. Sonuçlandırmaktan ne kastedilmektedir; yani, lehinde veya aleyhinde; suçlu varsa cezalandırılıp cezalandırılmayacağının belirlenmesi lazım. O bakımdan, kanaatimize göre, burada, varsa suçluların cezalandırılması gereğine işaret edilmesini düşünüyoruz.

Kaldı ki, birçok maddede bu kayıtların ısrarla yer almasını arzu etmemizin sebebi de -açık söyleyeyim- milletin hükümete güveni olmadığı gibi, anamuhalefet partisi olarak bizim de hükümete güvenimiz yoktur; ne yasaları uygulamada, hatta -az önce örneklemeye çalıştığım- ne mahkeme kararlarını uygulamakta ne de vatandaşların hakkını, ferdî özlük haklarını takip konusunda hükümetin... Bu konuda, mesela az önce sordum, dedim ki: Sayın Bakanımız şu 6 katrilyonla ilgili bize bilgi lütfederler mi? Allahaşkına, şu hükümette...

Bakın, geçtiğimiz pazar günü ben Erzurum'daydım. (DSP sıralarından "Ne işin vardı?" sesi) Anadolu bizim değil mi?! Ne işin var olur mu?! Erzurum, Anadolu'nun bir vilayeti. Erzurum'u izledik. Hafta sonu -Anadolu'ya- İzmir'e, Aydın'a ve ardından Erzurum'a gittim. Her yerde insanlarda aynı feryat. Özellikle bir şeyi sordu;. dedim ki: 19 Şubatta Türkiye bir sendrom yaşadı, 21 Şubata "kara şubat" adını verdik, 22 şubatta da "aydınlık perşembe" geldi bu yasayla. 22 Şubattan bugüne, yani takriben 35 gündür bir yasayı tartışıyoruz -kalabalık bir topluluktu sordum, geçen hafta Mecliste sorduğum için aynı şeyi sordum- Allah aşkına, bu yasa sizi ilgilendiriyor mu, kimin alakası var bu yasayla, düşünen var mı böyle bir  bireysel emeklilik?..

Bakın, yeminle itiraf edebilirim, hem de benim yeminim... Kusura bakmasın, dün bir arkadaşımız, burada -çok saygı duyduğum bir arkadaşım- çok enteresan bir yemin etti; cidden üzüldüm.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Ne dedi?

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ne dediğini gayet iyi biliyor; ama, kendisini oldukça tanıdığım ve sevdiğim bir arkadaşımın yemini konusunda, endişe ederim ki, gruplar arasındaki şu andaki suçlamalar bile, bu yemini nakzedecek konumdadır. O bakımdan, ben, o anlamda değil, ama, samimiyetimle söylüyorum, tek bir Allah'ın kulu kalkıp da diyemedi ki, efendim, hayır, bu yasayı ben düşünüyorum, bir bireysel emeklilik... Yahu, sizin şu emeklilik sisteminizden hiçbir vatandaş memnun değil; bugüne kadar memnun ettiğiniz bir emekli gösterin bana, çalışan gösterin, çalışan...

Bakın, şu anda, SSK bekliyor. Neyi bekliyor; yeni 1 Nisan şakasını bekliyor, yüzde 50 zam yapacaksınız, SSK'lı işçileri de perişan edeceksiniz, SSK'lı işçi çalıştıran işverenleri de... Memleketi korkunç bir felakete hazırlıyorsunuz; ama, sizin, yasaları uygulama konusunda da güvenirliliğiniz yok.

Az önce söyledim; ben, bu vesileyle de tüm ORÜS mağdurlarına bu Yüce Parlamentonun kürsüsünden duyuruyorum: Danıştay 10. Dairesi, sizin lehinizde iki defa karar vermiştir. Kararı uygulamayan Başbakanlık Özelleştirme İdaresini mahkemeye verin; hem tazminat hem de ceza davası açabilirsiniz. Bu hükümet, artık yargıdan da, hukuktan da anlamıyor; yani, insanları bu derece mağdur etmeye... Karar tarihi 20.6.2000'dir. Kararın tekrar bozulması için, idare, yani Özelleştirme İdaresi, yargıya başvurmuş ve idarenin aleyhine, vatandaşın lehine, mağdurların lehine karar verdiği halde, dokuz aydır bu kararı uygulamayan bir hükümet var. Hukuk tanımayan bir hükümet olur mu?!. Kanun tanımayan bir hükümet olur mu?.. Kanun devleti diyoruz, hukuk devleti diyoruz; bunu uygulamayan...

Şimdi, siz, böyle güvencesi olmayan, arkası önü olmayan bir yasayla, kime umut vereceksiniz?.. Keşke umut verebilseydiniz, biz de size alkış tutsaydık. Otuzbeş gündür devam eden bir yasa -ne idiği belirsiz, tabir yerindeyse- kimden geldi Allah aşkına; soruyorum. IMF'nin raporuna baktım, 16 yasası arasında bu yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Bağımsız dış denetim

MADDE 21. - Şirketin malî yönden bağımsız dış denetiminin, bağımsız denetleme kuruluşları tarafından yılda en az bir kez yapılması zorunludur. Şirketin bağımsız dış denetimine ilişkin esas ve usuller Müsteşarlıkça belirlenir. Müsteşarlık, 1.6.1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî Müşavirlik Kanununa göre denetlemeye yetkili olanlar tarafından kurulacak kuruluşların kuruluş şartlarını ve çalışma esaslarını Türkiye Serbest Muhasebeci ve Malî Müşavirler ve Yeminli Malî Müşavirler Odaları Birliğinin görüşünü alarak belirler ve listeler halinde yayınlar. Fonların hesap ve işlemleri ayrıca, üçer aylık dönemler itibariyle bağımsız dış denetime tâbidir. Fonların bağımsız dış denetimine ilişkin esas ve usuller ise Kurul tarafından belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; he-pinizi hürmetle selamlıyorum.

Tasarının bu maddesi, bağımsız dış denetimin nasıl yapılacağını söylemektedir. Bağımsız dış denetimin, bağımsız denetleme kuruluşları tarafından yılda en az bir kez yapılması, bu maddeyle zorunlu hale gelmektedir. Yapılacak olan bağımsız dış denetime ilişkin esas ve usullerin Müsteşarlıkça belirleneceği burada ifade ediliyor. Müsteşarlık, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî Müşavirlik Kanununa göre denetlemeye yetkili olanlar tarafından kurulacak kuruluşların kuruluş şartlarını ve çalışma esaslarını, yine, aynı Odanın görüşü alınmak suretiyle belirler ve listeler halinde yayımlar diye ifade edilmektedir. Yine, fonların hesap ve işlemlerinin ayrıca üçer aylık dönemler itibariyle bağımsız dış denetime tabi tutulacağı, fonların bağımsız dış denetimine ilişkin esas ve usullerin de yine Kurul tarafından belirleneceği ifade edilmektedir. Madde, kısaca bunu ifade ediyor.

Değerli milletvekilleri, günlerdir, haftalardır, bu tasarıyı burada konuşuyoruz. Biraz önce sayın milletvekilimin de ifade ettiği gibi, bu tasarının, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu gündemle yakından uzaktan hiçbir alakası yok. Millet, sizden, bireysel emeklilik filan beklemiyor. Milletin sizden beklediği bir şey var... Millet şu anda perişan vaziyette, işyerleri kapanmış, işyerlerinden sürekli işçi çıkarılıyor, çalışanlar işsiz kalıyor; ekonomi yangın yerine dönmüş; millet geçim sıkıntısı derdinde inim inim inliyor; ama, siz hâlâ, burada haftalardır, bireysel emeklilik bireysel emeklilik deyip duruyorsunuz... Vatandaşın gündeminde böyle bir şey yok.

Bakınız, SSK primlerine yüzde 48 zam yapıldı; 1 Nisandan itibaren uygulamaya konulacak. Şimdi, esnaf ve sanayici, işveren, kara kara düşünüyor, bu yüzde 50'lik prim zammının altından nasıl kalkacağım diye; buna, çare bulmanız lazım. Bu getirdiğiniz sigorta primlerine zam, maliyetleri artırmayacak mı; işçi çıkışlarının artmasına sebebiyet vermeyecek mi; kayıtdışı işçiliği artırmayacak mı? Bütün bunların düşünülmesi ve burada bunların tedbirinin alınması lazım. Milletin sizden beklediği, iktidardan beklediği, Meclisten beklediği budur.

Bakınız, KOBİ'ler, üst üste yaşadığımız iki krizle on yıl geriye gitti ve bugün, sanayici dışarıya göç ediyor, sermeye dışarı gidiyor; gelin, buna çare bulun. Esnaf ve sanatkâr kan ağlıyor. Piyasalar tamamen durmuş. Şimdi, mart ayındayız, vergi ayındayız... Bu tedbirler alınmazsa, göreceksiniz, esnaf ve sanatkârdan, vergi mükelleflerinden, öyle, bütçeye koyduğunuz vergileri almanız mümkün olmayacak. O bakımdan, reel sektörün sorunlarına mutlaka el atmanız gerekir, bunun için burada bir şeyler yapmanız gerekir.

Esnaf ve sanatkâr, bugün, patlama noktasına geldi, yarın sokaklara çıkacak; ya duymuyorsunuz ya duymazlıktan geliyorsunuz. Bakın, elimde, Balıkesir Havran İlçesi Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanının bir faksı var. Orada "Türkiye'de 4 milyon esnaf var, biz perişan vaziyetteyiz. Bu batık bankaları biz batırmadık, yani bunun suçlusu biz değiliz. Bizim kredi hacmimiz, zaten toplam krediler içerisinde yüzde 3,5'tir; geriye kalan yüzde 90-yüzde 95'i kim kullanmıştır, bu kredileri kim ödememiştir; bunların hesabını sorun, faturayı bize çıkarmayın" diyor esnaf ve sanatkâr ve yine diyor ki "yeni ulusal programlarla, yeni ümitlerle bizim karşımıza ha bire çıkıyorsunuz; ama, biz, her seferinde hüsrana uğruyoruz. Siz, bunalıma girip çocuklarını öldüren babaları, evladını satan anneleri, işi bozulup intihar eden esnafları, toplumda şerefli bir yeri varken yalancı, üçkâğıtçı durumuna düşürülen insanları, Bağ-Kur borcundan dolayı hapse girenleri, icra dairelerinde yirmi yıllık birikimini kaybeden esnafları görmüyor musunuz?" Kime söylüyor; size söylüyor, iktidar partilerine söylüyor. Bunlar için buraya bir şeyler getirin de, bunlara çözüm bulalım. Ekliyor "biz, artık susmayacağız, ne pahasına olursa olsun korkmayacağız; kararlıyız, eyleme başlayacağız" diyor. Esnafın bir temsilcisi bunu söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özgün.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bunlara kulak verin, reel kesimin sorunlarına kulak verin ve bunlara çözüm getirin. Aksi takdirde, ileriki günler, özellikle iktidar partileri açısından çok sıkıntılı olacaktır diyorum.

Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özgün.

İkinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'ın.

Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 21 inci madde üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 21 inci maddede, şirketin dahilî denetimi dışında, ayrıca, bir de dış denetim şekli getirilmiştir. Dahilde denetim, Müsteşarlık ve Müsteşarlığa bağlı kurul tarafından yürütülmektedir. Haricî denetimin ise, yeminli malî müşavirler tarafından yapılması öngörülmektedir. Bilindiği üzere, şirketin, bir emeklilik faaliyeti bulunmakta; diğer bir faaliyeti de sigortacılık faaliyetidir. Emeklilik faaliyetinde, toplanan fonların şirket tarafından emeklilik sözleşmesi çerçevesinde alınan, katılımcılar adına bireysel emeklilik hesaplarında izlenen katkıların, riskin dağıtılması ve inançlı mülkiyet esasına göre işletilmesi amacıyla oluşturulan mal varlığıdır ki, bilindiği üzere, bu mal varlığını idare edecek fonun da tüzelkişiliği yoktur.

Dış denetimle, şirketin kendisi denetlendiği gibi -yılda bir defa- ayrıca, şirkete bağlı, tüzelkişiliği olmayan fonun da üçer aylık devrelerle denetimi öngörülmektedir. Fonun hesapları, üçer aylık bilanço ve kâr-zarar tablosu, vergi kanununa göre çıkarılması mecburî olduğu için, bu üçer aylık dönemler zarfında da, biraz önce ifade ettiğim gibi, fonun inançlı mülkiyet esasına göre idare edilip edilmediğinin denetimi yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, şirketlerin denetiminde herhangi bir sıkıntı yoktur. Şirketlerin, gerek kamu iktisadî teşekkülleri olsun gerek bankalar olsun -AŞ statüsündeki bankalar olsun- gerek özel şirketler olsun, denetimlerinde herhangi bir problem yoktur. Bilhassa, devlet kuruluşlarının denetiminde hazırlanan raporların uygulanıp uygulanmaması bir sıkıntı oluşturmaktadır. Son ekonomik krizde de görüldüğü üzere, Sayın Cumhurbaşkanı bankaların denetiminde hazırlanan raporların uygulanmaması konusunda dikkati çektiği için bir sıkıntı doğmuştur. Hazırlanan raporlar hep sumenaltı edilmiştir. Geçmişte, bu bankalar için toplanan mevduatlara fazla, çok fazla faiz haddi uygulanması suretiyle, bu mevduatların iade edilemeyeceği, geri tediye edilemeyeceği ve batacağı hususunda murakıpların hazırladığı raporlar zamanında uygulanmadığı için, hepinizce, hepimizce malum, 18-19 milyar dolar para batmıştır.

Değerli milletvekilleri, bilhassa, Hazine Müsteşarlığını temsilen bulunan Sayın Bakanımız, bu denetimden önce, çiftçilerin pancar paralarının ödenmesi için Hazine bürokratlarıyla bir istişare yaparsa, çiftçilerimiz yeni pancar ekim dönemine başlayacaklardır, başlamışlardır; ancak, geçen yıl alacakları olan pancar bedellerini halen alamamışlardır. Hiç değilse, Sayın Bakanımız -Hazineyi temsilen oturan Bakanımız- Hazine bürokratlarıyla bir istişare yapmak suretiyle, 4-5 milyona yakın pancar üreticisinin alacaklarını devlet tediye ederse, öderse, piyasadaki hem nakit sıkıntısı giderilmiş olur hem de çiftçimizin, milletimizin gündemi, şu Meclisin, Meclisi temsilen orada oturan Sayın Bakanımızın gündemiyle bütünleşmiş olur.

Değerli milletvekilleri, çiftçilerimiz hakikaten çok zor durumdadır; saçtıkları gübrenin büyük bir kısmı kum olarak çıkmaktadır. Çiftçilerimiz mustariptir. Çiftçilerimizin bu meselelerine, bu Meclisin bir hal yolu bulması lazım gelirken, bireysel emeklilik için vatandaşlardan toplanacak bu fonların, onbeş yirmi yıl sonra, tekrar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın efendim lütfen, açıyorum mikrofonunuzu; buyurun.

MURAT AKIN (Devamla) - ...vatandaşların mutluluğu için harcanması, bu vatandaşları şimdi mutlu etmiyor ki. Emekli Sandığından aylık alanların, Bağ-Kurdan aylık alanların sıkıntıları had safhaları aşmıştır. Daha bunların bu sıkıntılarını izale edecek yönde bu Meclis, bu hükümet çözüm bulmadan, özel şirketlerin, toplayacakları fonları, yirmi otuz yıl sonra tekrar bu insanlara vermesi, onların da bunu ümitle beklemesi ne derece sıhhatli olur?!

Dolayısıyla, bu yasanın, bu millet için hayırlı olması temennisiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 21 inci maddesinin sonundaki "kurul tarafından belirlenir" ibaresinin "ilgili bakanlık tarafından belirlenir" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Maliki Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

Ali Oğuz

 

 

Ankara

İstanbul

 

BAŞKAN - Önergeye komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunkaya. (FP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu değişiklik talebimizin amacı; açık olarak söyleyeyim, kurul; yani, Sermaye Piyasası Kuruluna havale edilen denetimin kurallarının belirlenmesi. Yani, denetim, bağımsız kurullar tarafından yapılsın; doğrudur; ancak, kuralları kim belirleyecek; onu da kurul belirleyecek; yani, buna siyasetteki yaklaşımı, spor deyimiyle, topu taca atmak diyelim. Yani, yarın başlarına bir hal gelirse bu vatandaşların "ne yapalım, kusura bakmayın, Sermaye Piyasası Kurulu kararları belirlemiş, biz de hiç farkına varmadık, dikkatimizden de kaçtı" diyecekler; tıpkı, burada, geçenlerde tartıştığımız ispirtolu içkiler yasasında olduğu gibi. Hâlâ, ne hükümetten ne Meclis Başkanlık Divanından, o gün burada sorduğum sorunun; yani, ilgili yasaya ilaveyi kimin, nerede, nasıl yaptığının cevabını alabilmiş değilim. Yasaya, fevkalade haksız, yersiz bir metin konuluyor Türkiye Büyük Millet Meclisinde, nerede konulduğu belli değil. Şimdi duydum ki, iktidara mensup partilerden bir milletvekili arkadaşımız konuyla ilgili bir yasa teklif hazırlamış. Günaydın!.. Neden günaydın diyorum; çünkü, ona da katılamayacaklar; dün kendi tekliflerine katılamayanların, bugün böyle bir teklife katılamayacakları, perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğu gibi belli; yani, yarın, buna da katılamayacaklar.

Şimdi, bu tasarıyla ilgili söylüyorum: Bu konuda da hükümet topu taca atmaktadır. Niye kuralları siz belirlemiyorsunuz? Kaide nedir?.. Yarın öbür gün takibatı, incelemesi, denetimi, vesairesi yapılacak kuralları niye siz belirlemiyorsunuz? "Ne yapalım, Sermaye Piyasası Kurulunun bürokratları -zaten, onların atanma usulleri de bellidir, imparatorluk gibi o kurul- o şekilde karar vermiştir, kararı da yerine getirmediklerine göre, bizim vebalimiz yoktur..." Kaldı ki, bu hükümetin -az önce de söyledim- kahir ekseriyetine rağmen gözünden kaçan teklifler, tasarılar buradan geçiyor, haberleri olmadığını söylüyorlar.

Tekrar ediyorum: İspirtolu içkilerle ilgili yasadaki değişiklik kimin? Bu hükümet, bunun hesabını millete vermelidir. Şu anda, trafik teröründe can veren, yanında iki tane, üç tane, beş tane boş bira şişesi, kutusu bulunan şoförün, trafik teröründe ölenlerin kanında bu hükümetin de vebali vardır böyle bir yasayı geçirmiş olmakla; çünkü, tüm petrol tesislerinde bira satımına imkân tanıdınız.

Dolayısıyla, bu konuda da ciddî bir yanlış yapmaktadır hükümet. Az önce de söyledim, hükümetiniz, maalesef, yasaları uygulama konusunda da fevkalade ilgisizdir.

Tekrar ediyorum, bakın, Samsun Bölge İdare Mahkemesinin 19.3.1997 tarih ve 478 sayılı -mahkemenin başlattığı ve en son ilgili mahkemenin Haziran 2000 tarihinde sonuçlandırdığı, vatandaşların lehine, Vezirköprü-ORÜS, Bafra-ORÜS ve Türkiye'deki diğerleri için örnek olacak-  kararını uygulamayan hükümet, açıkça hukuku, kanunları çiğniyor ve insanlara karşı suç işliyor.

MESS'in, geçenlerde bütün arkadaşlara gönderdiği bir yazı var; çok enteresan, bazen hoşuma gidiyor. Şimdi, bu tasarıda da aynı benzeri şeyler var. "El kesesinden sultanım, develer olsun kurbanım" diyor. Bu tavrıyla hükümet, şimdi, el kesesinden birilerine pazarlama yapacak; yani, bir kısım sermaye çevreleri, şirket adı altında, bankalar gibi zenginleştirilecek... Altında daha güzel bir ifade var, diyor ki, "Zorbalar, ancak yeter demesini bilenlere saygı duyar." Artık, bu milletin, özel olarak size "yeter" demesini bekliyorsanız, bilmiyorum; ama, lütfen, hükümet, hukuku uygulasın; lütfen insanlara saygılı olsun; lütfen, Parlamentoda, hangi yasanın, ne şekilde, nasıl görüşüldüğünün biraz dikkatine vakıf olsun, hiç olmazsa, değerli arkadaşlarımız ve yine lütfen hiç olmazsa, bu tasarıdaki kurula -yani, Sermaye Piyasası Kuruluna havale eden bu uygulamada- hükümet dışı bir mecra, siyasal sorumluluğu olmayan bir kuruluşa meselenin havale edilmesinden, muhtemelen gelecekteki vebalden kaçmaya kalkmasın diyor, önergemin lehinde oy vermenizi bekliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

YEDİNCİ BÖLÜM

Ceza Hükümleri

İdarî  suç ve cezalar

MADDE 22. - Konularına göre Müsteşarlık veya Kurul kararıyla ve gerekçesi belirtilmek suretiyle bu Kanuna tâbi gerçek ve tüzel kişilere, bu Kanunun;

a) 4 üncü maddesi hükümlerine aykırı emeklilik sözleşmesi düzenlenmesi halinde iki milyar lira,

b) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen aktarma yükümlülüğüne aykırılık halinde bir milyar lira,

c) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen yatırıma yönlendirme yükümlülüğüne aykırılık halinde bir milyar lira,

d) 6 ncı maddesinde öngörülen ödeme veya aktarma yükümlülüğüne aykırılık halinde bir milyar lira,

e) 6 ncı maddesinin son fıkrasında öngörülen tasdik yükümlülüğünün yerine getirilmeden sözleşmelerin uygulamaya konulması halinde iki milyar lira,

f) 7 nci maddesinde öngörülen katılımcı tarafından ödenecek giderler veya ücretler konusunda bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılık halinde bir milyar lira,

g) 10 uncu maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı olarak belirtilen kavramların kullanılması halinde beş milyar lira,

h) 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine aykırı olarak ilan ve reklam faaliyetinde bulunulması halinde on milyar lira,

ı)  10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen katılımcılara bilgi verilmesi yükümlülüğüne aykırılık halinde bir milyar lira,

j) 11 inci maddesinin birinci fıkrasında öngörülen sorumlulukların yerine getirilmemesi halinde iki milyar lira,

k) 11 inci maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine aykırı olarak aracılık faaliyetinde bulunulması veya aracılık hizmeti sağlanması hallerinde dört milyar lira,

l) 12 nci maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı olarak belirlenen nitelikleri haiz olmayan kişilerin çalıştırılması halinde on milyar lira,

m) 12 nci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde iki milyar lira,

n) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükümlerine aykırı olarak belirtilen kişilerin yasaklanan görevlerde çalıştırılması halinde on milyar lira

o) 13 üncü maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı olarak anasözleşme değişikliklerinin tescil edilmesi halinde on milyar lira,

p) 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı olarak malvarlıklarının devri veya bir başka şirketle birleştirilmesi halinde on milyar lira,

r) 21 inci maddesinde öngörülen bağımsız dış denetim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde on milyar lira,

s) Bakanlık, Müsteşarlık ve Kurul tarafından alınan kararlara, çıkarılan yönetmelik ve tebliğler ile yapılan diğer düzenlemelere uyulmaması halinde, yukarıdaki fıkralarda, sigortacılık mevzuatı ve sermaye piyasası mevzuatında öngörülmüş bir cezanın olmadığı hallerde bir milyar lira,

İdarî para cezası uygulanır.

Yukarıda belirtilen idarî cezaların uygulanmasından önce ilgili kuruluş veya kişilerin savunmaları alınır. Savunma istendiğine ilişkin yazının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde savunma verilmemesi halinde savunma hakkından feragat edildiği kabul edilir.

İdarî para cezalarının verilmesini gerektiren fiillerin tekrarı halinde, verilen para cezası iki katı, izleyen tekrarlarda üç katı artırılarak uygulanır. Bu cezaların verildiği tarihten itibaren iki yıl içinde idarî para cezasının verilmesini gerektiren aynı fiil işlenmediği takdirde önceki cezalar tekrarda esas alınmaz.

Bu maddeye göre ceza uygulama hakkı, aykırılığın vuku bulduğu tarihten itibaren beş yıllık zaman aşımına tâbidir.

Bu Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında  öngörülen suçu işleyenler hakkında kanunî kovuşturmaya geçilmekle birlikte, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Müsteşarlığın talebi üzerine valiliklerce bunların işyerleri geçici olarak kapatılır; ilan ve reklamları durdurulur ya da toplatılır.

Bu maddede belirtilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri gereğince vergi dairelerince tahsil olunur. Para cezalarında tüzel kişilerin sorumluluğu 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 65 inci maddesine göre tayin olunur.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, maddenin (p) bendinde hatalı bir yazılım var. "13 üncü maddesinin dördüncü fıkrası..." şeklinde değil "13 üncü maddesinin üçüncü fıkrası..." şeklinde olacak..

BAŞKAN - Evet efendim.

Maddeyi, bu redaksiyon değişikliğiyle görüşeceğiz.

Efendim, madde hakkında Fazilet Partisi Grubu adına görüşlerini ifade etmek üzere, Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Batuk; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısının 22 nci maddesi hakkında Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının söz konusu olan 22 nci maddesi, bireysel emeklilik şirketlerinin, yasa hükümlerini ihlal etmeleri halinde kendilerine uygulanacak para cezalarını belirlemektedir.

Değerli arkadaşlar, elbette, kurallara uymayanlara ceza uygulanması gerekmektedir. Yalnız, cezaların, yasa metinlerinde sıralanmış olması, yanlışların yapılmasının önüne geçmeye yetmemektedir. Öncelikle, uygulayıcıların iyi niyetleri ve kendilerine güven tesis etmiş olmaları gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, hükümetin, bu tasarıyı getirmesindeki sebep, insanlarımıza yeni bir emeklilik imkânı hazırlamaktan ziyade, kendisi için kolay borçlanma fonları oluşturmaya yönelik görülmektedir. Bu, doğrusu, insanımıza karşı bir yanıltıcı durumdur; hükümetin bunları açıkça ifade etmesi gerekir. Yasa tasarısının gerekçesinde de, zaten, bunları, doğrusu, bireysel emeklilik hakkında ciddî düzenlemeler yerine, kamunun uzun vadeli borçlanma imkânını olumlu etkileyeceği düşüncesiyle bu tasarıyı getirdiklerini ifade etmektedirler. Hatta, büyük altyapı yatırımları için fonlar ve imkânlar elde edeceğiz denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, artık, milletimiz bunlara güvenmemekte, bunlara olumlu yaklaşmamaktadır. Hükümetin, önce kendisine güven tesis etmesi lazım. Daha önce yapılan uygulamalar, milletin güvenini yitirmesine sebep olmuştur; zorunlu tasarruf kesintilerinin nereye gittiğini, konut edindirme yardımlarının nereye gittiğini bugün hep beraber üzülerek izliyoruz. MEYAK kesintilerinin, İYAK kesintilerinin, İLKSAN vurgunlarının, tasarruf bonosu skandallarının ardı arkası kesilmeyen ülkemizde bireysel emeklilik adı altında yeni vurgunların yapılmasına doğrusu gönlümüz razı olmaz.

Elbette, vatandaşlarımızın hali vakti yerinde olsa ve tekrar ikinci bir emeklilik imkânı elde edebilecek yapıda olsalar, hep beraber bunları gerçekleştirmek üzerimize bir görev olur, borç olur. Şimdi, evine ekmek götüremeyen insanların, ikinci bir emeklilik için nasıl prim ödeyebileceklerini düşünüyoruz?!

Değerli arkadaşlar, güven çok önemli dedim; özellikle sigortacılık, bankacılık, güven esasına dayanır. Siz, önce, hükümete ve hükümetin uygulamalarına güven tesis etmek zorundasınız. Yasada cezaları alt alta sıralamak, bu güveni tesis etmeye yetmez. Bankalarla ilgili yeterli ceza maddeleri yok muydu; elbette vardı. Her gün bir başka banka batarken, Fon tarafından bankalara el konulurken, öncesinde bu  cezalar hiç uygulanmamış, yaptırımlar uygulanmamış; vatandaş mağdur edilmiş durumdadır.

Arkadaşlar, biraz önce maddeyi dinlediniz; tamamen Türk Lirasıyla cezalar sıralanmakta, 1 milyar lira, 3 milyar lira, 5 milyar lira olarak. Bu tasarı, hükümetten çıktığından itibaren Genel Kurulumuza gelinceye kadar, zaten yüzde 50'ye yakın bu paralar değer kaybetti. Şimdi, Ceza Yasamızda zaman zaman görüyoruz; 50 000 lira ağır para cezası, 100 000 lira ağır para cezası gibi günümüzde değeri olmayan komiklikler yer almaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu cezaların, TÜFE ve TEFE'ye endekslenmesi, sabit değerlere endekslenmesi ve yanlış yapacak kişi ve kurumlar hakkında caydırıcı nitelikte olması gerekmektedir. Özellikle bu ceza miktarlarıyla ilgili sabit Türk parası yerine, bunların TÜFE veya TEFE'ye endekslenmesinin uygun olacağını düşünüyoruz.

Öncelikle, bu tasarının, hükümetin, piyasalara ve vatandaşlarımıza güven verdikten sonra bir işlevi olabileceğini düşünüyoruz. Bu haliyle, ne bireysel emeklilik için prim yatırabilecek insanımız var ne de buna yeterli güven duyacak kimse bulunmaktadır.

Tasarının hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Batuk.

Madde üzerinde ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs'e attir.

Buyurun Sayın Örs. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanun Tasarısı idarî suç ve cezalarını belirleyen 22 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısıyla oluşturulacak olan emeklilik yatırım fonlarında yer alacak piyasa araçlarıyla bunlara ilişkin sınırlamalar ve emeklilik şirketi tarafından kurulması zorunlu olan üç emeklilik yatırım fonuna ilişkin esas ve usuller, müsteşarlığın görüşü alınarak, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenecektir.

Kurulması öngörülen farklı portföy yapılarına sahip üç değişik yatırım fonu ile katılımcılara kendi risk getiri tercihlerine seçim hakkı sağlanması da, kanun tasarısında görüldüğü kadarıyla, getirilmektedir.

22 nci maddede belirlenmiş olan idarî para cezalarını da güncelliğini koruması için kıstasların belirlenmesi şarttır. Bu sayede, bu cezaların güncellik kazanmaları sağlanacaktır. Ayrıca, bu cezalarda asgarî ücrete bağlı artış oranları tespit edilen idarî para cezaları getirilmesi de daha mantıklı olacaktır. Uygulanacak para cezalarına ilişkin idarî itirazlar ve yargılama yerlerine yapılacak itirazlar maddelerde ayrıca düzenlendiği takdirde, daha sonra doğabilecek hukukî boşluklar ve aksamalar da ortadan kalkacaktır. Burada, ceza uygulama hakları da; aykırılıkların vuku bulduğu tarihten itibaren beş yıllık zamanaşımı uygulaması, ileride doğabilecek usulsüz uygulamalar da dikkate alınarak, yeniden düzenlenmelidir.

Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında "öngörülen suçu işleyenler hakkında kanunî kovuşturmaya geçilmekle birlikte, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, müsteşarlığın talebi üzerine, valiliklerce bunların işyerleri geçici olarak kapatılır, ilan ve reklamları durdurulur ya da toplatılır" ibareleri de ileride keyfî uygulamalara çanak tutulmasının önlenmesi açısından yeniden ele alınmalıdır. Ayrıca, cezaların tahsilatında uygulanan usuller bizce de uygun olabilir; ancak, bu tür cezaların ileride af kapsamı dışında tutulması için düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki önemli konulardan bir tanesi de, emeklilik fonu içtüzüğünde yer alacak yatırım araçlarına ilişkin sınırlamalardır. Emeklilik yatırım fonlarında hisse senetleri ile yabancı yatırımlara ilişkin sınırlamaların belirlenmesi ülke ekonomimiz açısından önem arz etmektedir. Bireysel emeklilik sisteminin kurulmasını müteakip ilk yıllarda yabancı yatırımlara ilişkin azamî oranların belirlenmesi ve zaman içerisinde fon varlıklarının miktarına bağlı olarak bu oranların da yumuşatılması uygun olacaktır.

Başlangıçta yaratılacak olan bireysel emeklilik fonlarının büyük kısmının yurt içerisinde kalması sağlanmalıdır.

Aynı şekilde, hisse senetlerine yapılacak yatırımların azamî oranlarının belirlenmesi de önemlidir. Hisse senetleri, uzun vadede reel getiri sağladıkları halde, kısa vadede getiri oranı en çok dalgalanan yatırım aracıdır. Bireylerin, risk-getiri farklarını yeterince anlamadan, tüm birikimlerini hisse senedi ağırlıklı emeklilik yatırım fonlarına yönlendirmeleri ve yatırım fonları arasındaki tercihlerini uzun vadeli getiri yerine kısa vadeli dalgalanmalara göre belirlemeleri, bu sistemin, uzun vadeli kurumsal yatırım aracı olma özelliğini azaltacaktır. Katılımcılarda, kısa vadeli dalgalanmalara göre bir fondan diğerine veya bir şirketten diğerine geçebilecek ve dolayısıyla, portföy yöneticilerinin, uzun vadeli portföy stratejileri oluşturmak yerine, kısa vadeli yatırım stratejileri oluşturmalarına neden olacaktır.

Yukarıdaki nedenlerden dolayı, fon-portföy sınırlamalarına ilişkin ilkeler ve fon portföyündeki varlıkların değerlendirilmesine ilişkin esasların koordinasyon kurulu tarafından düzenlenmesi uygun bir strateji olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıda gözardı edilen; fakat, arkadaşlarımızın değindiği bir konuyu tekrar ele almak istiyorum. Emeklilik sözleşmesi yapan katılımcılar, ödemeleri gereken tutarları ödemezler, ödemeleri gereken tarihten itibaren on yıl hesabını aramazlar ise, birikimlerinin altı ay içerisinde Merkez Bankasına aktarılması uygun görülmektedir. Merkez Bankasına aktarılan bu para, iki yıl hak sahibi veya mirasçıları tarafından aranmaz ise, Hazineye gelir kaydedilmesi öngörülmektedir. Bu iki yıllık süreçte de, bu paraya faiz uygulaması yapılmamaktadır. Yani, bankalardaki mevduatlara uygulanan sistemin benzeri bir uygulama söz konusudur. Vatandaş, onbeş ya da yirmi ay sonra başvurduğu takdirde, bu geçen sürede uğradığı zararın ne şekilde telafi edileceğinin düzenlemesinin yapılmasını ister. Bu tip haksızlıkların önlenmesi, birikimlere geçerli yasal faizin uygulanması ya da bu birikimlerin emeklilik hesaplarında işletilmesi sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak tekrar vurgulamak isterim ki, günümüzde devlete ve hükümetimize karşı halkımızda oluşan güvensizlik ortamları mutlaka giderilmeli ve sisteme gönül rahatlığıyla katılımlar teşvik edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Örs, mikrofonunuzu açtım efendim; lütfen, tamamlayın.

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Çünkü, halkımız, 1960'larda tasarruf bonosu, 1981 banker faciaları, dövizzedeler, off-shorezedeler, son günlerdeki banka ve finanszedeler, Tasarrufu Teşvik ile Konut Edindirme Fonu hüsranları ve süper emeklilik fiyaskolarını bizzat yaşamıştır. Bu nedenle, devlete ve sisteme güven tazelenmeli ve ekonomimize yeni, taze kaynak oluşturan bu sisteme işlerlik kazandırılmalıdır.

Toplanan fonların da reel ekonomi içerisinde kullanılması yerine Hazine borçlanmalarında kullanılmaları, millî ekonomiye beklenen faydayı getiremeyecektir. Bunların da düzenlenmesi şarttır. Oluşan fonların da, geçmiş yıllarda yurtdışı emeklilik fonlarına giden kaynaklarımız gibi, yine yurtdışına gitmesinin önüne geçilmeli, mutlaka yurtiçinde değerlendirilmesi sağlanmalıdır.

Siyasî istikrarın, ekonomik istikrarın ve sosyal istikrarın olmadığı böyle bir dönemde, halkımızın, kendi borçlarını ödeyemezken, çıkacak bu kanunun yararlı olacağı ve çıkacak bu kanun neticesinde para yatırarak bu sisteme gireceği kanaatinde değilim.

Bu düşüncelerle, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Örs.

Sayın milletvekilleri, 22 nci madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, aykırılıklarına göre işleme alacağım ve son okutacağım önerge en aykırı önerge olduğu için, okuttuktan sonra da işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 22 nci maddesindeki (g), (h), (l), (n), (o), (p), (r) fıkralarındaki suçları işleyenlere (s) fıkrasının sonundaki "idarî para cezası uygulanır" hükmünden sonra gelmek üzere "(g), (h), (l), (n), (o), (p) ve (r) fıkralarındaki suçları işleyenlere ise altı aydan iki yıla kadar hapis cezası uygulanır" ibaresinin ilavesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Maliki Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

Ali Oğuz

Fahrettin Kukaracı

 

Ankara

İstanbul

Erzurum

 

 

Fethullah Erbaş

 

 

 

Van

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinin (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

f) "7nci maddesinde öngörülen katılımcı tarafından ödenecek giderler veya ücretler konusunda bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılık halinde on milyar lira,"

 

Mehmet Batuk

Lütfi Yalman

Veysel Candan

 

Kocaeli

Konya

Konya

 

Yahya Akman

Mustafa Geçer

Sacit Günbey

 

Şanlıurfa

Hatay

Diyarbakır

BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum, aynı zamanda işleme de alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinin (h) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

h) "10 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine aykırı olarak ilan ve reklam faaliyetinde bulunulması halinde 25 milyar lira,"

 

Mehmet Batuk

Lütfi Yalman

Veysel Candan

 

Kocaeli

Konya

Konya

 

Yahya Akman

Mustafa Geçer

Sacit Günbey

 

Şanlıurfa

Hatay

Diyarbakır

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN BASRİ GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, tasarının 22 nci maddesinde,  idarî suç ve cezalar düzenlenmiştir.  Hapis cezasını  gerektiren adî suçlar,  kanunun 23 üncü maddesiyle düzenlenmektedir. Bu kanun tasarısında öngörülen para cezaları, 4421 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde, her yıl, yeniden değerlendirme oranı kadar artırılacaktır. Bu nedenle, tasarıda yer verilen para cezası miktarları için ayrıca artırıma yönelik düzenlemelere gerek duyulmamıştır

Bu yüzden, önergeye katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önerge üzerinde, görüşlerinizi ifade etmek üzere, Sayın Batuk; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısının 22 nci maddesinin (h) bendiyle ilgili bir değişiklik önergemiz söz konusu. Bu düzenleme, kamuoyunu yanıltıcı, gerçekdışı reklam faaliyetleriyle ilgili para cezasını düzenlemektedir. Elbette, reklam faaliyetleri, şirketlerin faaliyetleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Gerçekdışı, kamuoyunu yanıltıcı ve rekabete aykırı tanıtıcı faaliyetlerin, reklamların yapılmasının sakıncalarını, doğru olmadığını -elbette, kamuoyu yanıltıldığı için, haksız kazanç elde edildiği için- hep beraber ifade ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, günümüzde çok sıcak bir olay yaşıyoruz. Bankalar batırılıyor, hortumlanıyor. Batmış bankalar hakkında, banka sahipleri, banka idareleri, milletten, hâlâ reklam yoluyla para toplamaya, mevduat toplamaya devam ediyorlar. Çok sıcak bir gelişmedir, hatırlarsınız; iki yıl öncesinde Egebank reklamlarıyla, 100 doları, 100 markı olanlar bile 3 puan, 5 puan fazla gelir elde etmek, faiz almak için banka önünde kuyrukta bekleyerek paralarını yatırmaya çalıştılar. O tarihlerde bu banka hakkında çok sayıda raporun dikkate alınmadığını şimdi biliyoruz, şimdi öğrenmiş durumdayız. Bu bankanın sahipleri, patronları bunu bilmiyor muydu; elbette biliyorlardı, bile bile bu işlemleri yapıyorlardı.

Biraz önce de ifade ettim; cezaların alt alta sıralanması, yasalarda yer alması, yanlışların işlenmesine engel olamamaktadır. Uygulayıcıların, çok titiz bir şekilde, ahlaken de bu yanlışları engellemeye çalışan bir tavır içerisinde olmaları gerekmektedir.

Şimdi, bu yanıltıcı reklamların, kamuoyunu aldatıcı reklamların önüne geçmek için, sayın hükümet, tasarısında 10 milyar lira öngörmekteydi. Bu tasarı hükümetten çıktıktan sonra, bu 10 milyar lira, yaklaşık 5 milyar liraya inmiş durumdadır. Buradan çıktıktan sonra da ne zaman resmiyete gireceğini bilemiyoruz. Bir kez köşkten geri gelse, yine 6 ay daha geçer ve bu, 3 milyar liraya iner. Onun için, bu, cezaların caydırıcı olması temel prensibinden hareketle, bu tür, kamuoyunu yanıltan ve aynı sektörde iş yapan insanlar aleyhine, kendi lehine gelir elde etmeye çalışan kimselerin yeteri derecede cezalandırılması düşüncesiyle bu cezanın 25 milyar liraya çıkarılmasını teklif ediyoruz.

Yüce Genel Kurulun da bu teklifimize olumlu yaklaşacağını umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinin (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Mehmet Batuk

                                         (Kocaeli)

                                  ve arkadaşları

f) "7 nci maddesinde öngörülen katılımcı tarafından ödenecek giderler veya ücretler konusunda bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılık halinde on milyar lira,"

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri adına Mustafa Geçer; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 580 sıra sayılı yasa tasarısının 22 nci maddesinin (f) fıkrasının değiştirilmesiyle ilgili bir önergemiz var; bunun gerekçesi hakkında konuşmak istiyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, idarî para cezalarının düzenlenmesiyle ilgili 22 nci maddenin değişik bentlerinde ve yasanın değişik maddelerine aykırı davranan şirketler hakkında idarî para cezaları düzenlenmiştir. Vermiş olduğumuz önerge, 7 nci maddede öngörülen, katılımcı tarafından ödenecek giderlerin, ilanlarda, reklamlarda veya katılımcıyla yapılan, şirketle yapılan sözleşmelerde belirtilmemesi halinde uygulanacak cezalardır. 7 nci maddede belirtilen katılımcı tarafından ödenecek bu giderler veya diğer ödentilerin, giriş, aidat ve katkı payı olarak belirlendiğini görüyo-ruz. 7 nci maddeye göre, bu miktarlar, Sermaye Piyasası Kurulunun önerisiyle Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenecek.

Elbette ki, cezaların artırılması suç oranını azaltır; cezaların yüksekliğiyle suç oranı azalır; ters bir orantı vardır burada. Türkiye'nin şu andaki enflasyonist ortamı içerisinde de, bu şekilde giriş aidatı veya katkı paylarını, reklamlarında veya sözleşmelerinde derc etmeyen veya katılımcılara bildirmeyen firmalar hakkında, şirketler hakkında 1 milyar Türk Lirası ceza öngörülmüştür. Biz, bu cezanın 10 milyar lira olarak düzenlenmesini istiyoruz. Zira, Türkiye'deki enflasyonist ortamda, cezalar, sürekli aşınmaktadır; bu vesileyle, 1 milyar liranın değeri, birkaç sene içerisinde çok azalacaktır.

Sayın Bakanımız, gerçi, yeniden değerleme katsayısı oranında, bu maddî cezaların, para cezalarının artırılacağını ifade ettiler; ama, yeniden değerleme katsayılarının da, Türkiye'de mevcut olan enflasyon ve devalüasyon oranlarının altında belirlendiğini biz biliyoruz. Gerçi, 2000 yılında yüzde 56 olarak belirlendi bu; ama, piyasadaki var olan reel enflasyonun altında bir rakam olarak düşünüyoruz. Bu vesileyle, şu anda yeterli görülebilen bu cezanın, yeniden değerleme katsayılarıyla fiilî enflasyon arasında olumsuz farklar kadar, her yıl reel azalacağını düşünerek, en azından, burada matrah teşkil edecek miktarın, 10 milyar lira olmasını talep ediyoruz. İlerideki artışlar da, Türkiye'nin enflasyonist ortamı yenmesi nedeniyle, ileri bir sürede belki dengeye gelebilir diye, en azından, buradaki matrah teşkil edecek 1 milyar liranın 10 milyar lira olarak düzenlenmesini ve kötü niyetli şirketlerin, vatandaşlarımıza karşı güven ortamını bozucu faaliyetlerinden, reklamlarından cezalandırılarak, en azından, bu tip suçu oluşturacak fiillerden kaçınmalarını ve caymalarını sağlayacağı inancıyla, önergemizde, 1 milyar liranın 10 milyar lira olarak düzenlenmesini talep ediyoruz ve Sayın Heyetinizden, bunu desteklemesini bekliyor, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilme-miştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 22 nci maddesindeki (g), (h), (l), (n), (o), (p), (r) fıkralarındaki suçları işleyenlere; (s) fıkrasının sonundaki "idarî para cezası uygulanır" hükmünden sonra gelmek üzere "(g), (h), (l), (n), (o), (p) ve (r) fıkralarındaki suçları işleyenlere ise altı aydan iki yıla kadar hapis cezası uygulanır" ibaresinin ilavesini arz ederiz.

                             Musa Uzunkaya

                                         (Samsun)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önergeniz üzerinde konuşmak üzere buyurun Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 22 nci madde üzerindeki üçüncü değişiklik önergesi, yine arkadaşlarımla birlikte verdiğim benim önergem.

Bu madde, her ne kadar, idarenin idarî cezasını ihtiva ediyorsa da 23 üncü maddeyle bir iltibasını var saymamak lazım; çünkü, 23 üncü maddede tadat edilen suçlarla 22 nci maddede tadat edilen suçlar farklılık arz ediyor.

Şimdi, parasal ceza vereceğiz; parayı kim alacak? Açık söylüyorum, keşke kullanabilseniz bu parayı da vatandaş, kendisi, böyle bir yasa çıkarmadan size nesi varsa getirse verse; ama, ceza olarak alacağınız para da yine batık bankalara gidecek, başka yerlere gidecek. Dolayısıyla, kanaatimce, parasal cezanın yerine mahkûmiyet, yargı cezası getirmek suretiyle, caydırıcı olması yönünden, idarî ve yargı uygulamasını bu 22 nci maddede yapmak lazım. Benim bu değişiklik önergemde, bölümlerini zikrettiğim "g, h, l, n, o, p, r" fıkralarındaki hususların bu şekilde bir değişikliğe uğraması talebimiz var.

Tabiî, endişemiz, çok büyük ihtimaldir, tabiî, bu yasa belki geçecek, belki bugün Yüce Meclisten onaylanıp çıkacak, Resmî Gazetede yayımlanabilir, Anayasa Mahkemesine gider veya gitmez, geçmişte, bankaların benzeri kombinezonlar olur veya olmaz; ama, biz, bugüne kadar olan uygulamalarınızdan, esasen vatandaşın derdine derman olan çare üretme gibi bir anlayışınız bulunmadığından dolayı diyoruz ki, gelin, siz bu yasalarla Meclisin önünü tıkamak yerine, hakikaten toplumu rahatlatacak, toplumun içinde bulunduğu ekonomik bunalımdan kurtulmasını sağmayacak bir kısım çalışmalar yapın.

Bakın, iktidarınızda neler yapmışsınız: Bugünkü iktidarda, mesela, açlıktan buram buram peri-şan olmuş Anadolu insanının derdine derman olacak bir yasa getirecek misiniz? Şu size önerilen 15 tane yasa tasarısının içerisinde, fakir fukaranın, perişan ettiğiniz insanımızın derdine derman olacak bir yasa teklifi, IMF'nin dayattığı, önerdiği, bir yasa tasarısı var mı; hayır; bu yasa tasarılarının içerisinde böyle bir şey yok;  ama,  sizin uygulamanızda ne var;  mesela,  1998-2000 yılları arası, 57 nci hükümet dönemi fiyat artışları tablosu; görüyorsunuz; ekmek, 60 000 liradan 200 000 liraya, yüzde 130; simit, 50 000 liradan 150 000 liraya, yüzde 200; et, 2 150 000 liradan 4 800 000 liraya, yüzde 210; şeker, 50 kiloluk çuvalı 11 milyon liradan 35 milyon liraya, yüzde 304; çayın 1 kilogramı 525 000 liradan 3 milyon liraya, yüzde 308; un, 50 kilogramı 6 milyon liradan 12 500 000 liraya, yüzde 200; 1 litrelik ayçiçek yağı, 395 000 liradan 1 050 000 liraya; elektrik, 32 500 liradan 122 000 liraya, yüzde 375; telefon, 7 500 liradan 34 500 liraya, yüzde 460...

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, önergenizle ilgili konuşur musunuz lütfen.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, benim önergemin ihtiva ettiği, hedeflediği amaç, bu vatandaşların derdine derman olacak bir çare bu hükümet getirecek midir?

Değerli arkadaşlar, deminki madde görüşülürken de söyledim, bu yasa tasarısının bir tarafında olması gereken insanımız yok; yani, gerçek olması gereken insanımız yok. Bakın, Bağ-Kurlu var, feryat ediyor; bu yasa tasarısı kapsamına Bağ-Kurlu mu girecek; girmeyecek, sigortası var. Eşi Bağ-Kurlu olan, hanımını bireysel emeklilikten yararlandırmak isteyen, ayı aya ekleyemeyen vatandaş veya SSK'lı mı girecek?! Kim girecek allahaşkına?! Şunu, bir yetkili bana anlatsın allahaşkına. Şu hükümet partilerinden birisi çıksın, desin ki burada, efendim, bu yasanın muhatabı falan insanlardır; yani, mevcut emekliler değil herhalde, SSK'lı değil, Bağ-Kurlu değil, Bağ-Kur emeklileri veyahut da Emekli Sandığına, 657 sayılı Kanuna tabi olanlar değil! Kimler bunlar?!

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Devlet memurları girecek!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Devlet memurları sadakaya muhtaç, geçinemiyor; buna, nasıl, yeniden, eşine, çoluğuna çocuğuna böyle bir hak tanısın?! Yani, bu kadar hayalî bir yasa olur mu?! Mantığı ne, hedefi ne, kimden geldiği belli olmayan bir tasarı...

Dolayısıyla, diyoruz ki, siz perişan ettiğiniz bu insanların derdine çare bulun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - İşte, hayatı geçinilemez hale getiren bu hükümetin, hayatı geçinilir hale getirebilecek birkısım önerileri olsun, biz de bütünüyle beraber, muhalefet olarak, desteğimizi  de  verelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge, kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza, biraz önce Komisyonun ifade etmiş olduğu redaksiyon değişikliğiyle, sunuyorum: Maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Adlî suç ve cezalar

MADDE 23. - Bu Kanuna göre gereken izinleri almaksızın faaliyette bulunan veya ticaret unvanları ve her türlü belgeleri ve ilan ve reklamları ve kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda bu Kanunda belirtilen kuruluşların adını kullanan ya da 10 uncu madde hükümlerine aykırı olarak bu Kanunda düzenlenen faaliyetlerde bulundukları izlenimini yaratacak söz ve deyimleri kullanan gerçek kişiler ve tüzel kişilerin görevlileri hakkında fiile katılma derecelerine göre üç yıldan beş yıla kadar hapis ve altı milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası uygulanır. Ayrıca Müsteşarlığın talebi üzerine bu suçları işleyen kişilerin işyerlerinin sürekli veya bir yılı geçmemek üzere geçici olarak kapatılmasına, ilan ve reklamların durdurulması veya toplatılmasına mahkemece karar verilir.

Şirketin yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile imza yetkisini haiz mensupları, portföy yönetim şirketinin yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile imza yetkisini haiz mensupları, görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetimleri ve sorumlulukları altında bulunan şirkete ait para veya diğer varlıkları zimmetine geçirirlerse altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar ve kuruluşun uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.

Bu maddenin ikinci fıkrasında gösterilen suç, kuruluşu aldatacak ve fiilin açığa çıkmasını önleyecek her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmişse, faile oniki  yıldan aşağı olmamak üzere hapis ve meydana gelen zararın üç katı kadar ağır para cezası uygulanır. Ayrıca, meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur.

Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan cezalar; ceza kovuşturulmasına başlanmadan önce zararın tamamıyla ödenmiş olması halinde yarısı, ödemenin hükümden önce yapılması halinde ise üçte biri oranında indirilir.

Bu Kanunda gösterilen yetkili mercilerin ve denetim görevlilerinin istedikleri bilgi ve belgeleri vermeyen ya da denetim görevlilerinin görevlerini yapmalarına engel olan gerçek kişilerle tüzel kişilerin görevli ve ilgilileri hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası uygulanır.

Bu Kanuna tâbi gerçek ve tüzel kişilerin bu Kanunda gösterilen merciler ile denetim görevlilerine, mahkemelere ve diğer resmî dairelere hitaben düzenledikleri veya yayımladıkları belgelerde yapılan gerçeğe aykırı beyanlarından dolayı bunları veya bunların düzenlenmesine esas olan her türlü belgeleri imzalayanlar hakkında, görev ve ilgilerine ve fiile katılma derecelerine göre bir yıldan üç yıla kadar hapis ve altı milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası uygulanır.

Bu Kanuna tâbi kuruluşların itibarını kırabilecek veya servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olan ya da bu yolda asılsız haber yayanlar için bir yıldan üç yıla kadar  hapis ve iki milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur. Bu fiilin 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununda yazılı ya da radyo, televizyon, video, internet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ve benzer yayın araçlarından biri ile işlenmesi halinde bir yıldan üç yıla kadar hapis ve  sekiz milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur. İsimleri belirtilmese dahi bu Kanuna tâbi kuruluşların güvenilirliği konusunda kamuoyunda tereddüde yol açarak bu kuruluşların malî bünyelerinin olumsuz etkilenmesine neden olabilecek nitelikte asılsız haberleri yukarıda belirtilen araçlarla yayınlayanlara sekiz milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası uygulanır.

Bu Kanunun uygulanmasında ve uygulanmasının denetiminde görev alanlar, görevleri sırasında bu Kanun kapsamında faaliyet gösteren gerçek ve tüzel kişiler, bunların iştirakleri ve kuruluşları ile katılımcıya ait öğrendikleri sırları bu Kanuna ve özel kanunlarına göre yetkili olanlardan başkasına açıklayamazlar ve kendi yararlarına kullanamazlar. Bu yükümlülük bu kişilerin görevden ayrılmalarından sonra da devam eder. Bu yükümlülüğe uymayan kimseler için iki yıldan dört yıla kadar hapis ve dört milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur.

Bu Kanuna tâbi kuruluşların mensupları ve diğer görevlileri, sıfat ve görevleri dolayısıyla bu Kanuna tâbi kuruluşlara veya emeklilik sözleşmesi ile ilgili kişilere ait öğrendikleri sırları bu konuda kanunen açıkça yetkili kılınan mercilerden başkasına açıklayamazlar. Bu yükümlülük görevden ayrılmalarından sonra da devam eder. Bu madde hükmüne aykırı davrandığı tespit edilen kişiler için bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur.

Bu maddenin sekizinci ve dokuzuncu fıkralarında yazılı kişiler, öğrendikleri sırları kendileri ya da başkaları için yarar sağlamak amacıyla açıklarlarsa, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasına ve altı milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezasına mahkûm edilir ve fiilin önemine göre ilgili kuruluşlarda görev yapmaları geçici veya sürekli olarak yasaklanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Daha konuşmaya başlamadan, 22 saniye gitti Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Siz devam edin.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şu anda bu maddeyi hep beraber dinlediniz. Saate baktım -5 dakikalık konuşma hakkım var- maddenin sadece okunması 6 dakikayı geçti. Şimdi hangi paragraf üzerinde durmak gerekse, emin olun, 5 dakika konuşmaya ihtiyaç var; ama, toplamda, ben, 5 dakika konuşmakla sınırlıyım ve Sayın Başkanım da, sağ olsun, 22 saniye önce bu mikrofonu açtılar. Dolayısıyla, ben, Sayın Başkanımdan birazcık tolerans göstermesini istirham ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Alçelik, zaten, o sürenin daha fazlasını siz bu konuşmanızda geçtiniz.

TURHAN ALÇELİK (Devamla)-  Sayın Başkanım, görevinizi size hatırlatmak bakımından bu uyarıyı yapıyorum.

BAŞKAN- Siz, görevimi bana hatırlatmak durumunda değilsiniz!..

TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, yine de...

BAŞKAN- Ben, her milletvekili arkadaşıma gereken ilgiyi gösteriyorum, mikrofonunuzu da açıyorum. Ne yapmam gerekiyordu Sayın Alçelik?!.

TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan...

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının görüşmeleri sırasında, genelde, hükümet sıralarında, Sayın Orman Bakanımız oturdular. Şimdi de, bir başka değerli bakanımız oturuyorlar; ama, her iki bakan da bu kanunla ilgileri olmayan bakanlarımız.

Ben, buradan, öncelikle, çoğunlukla bu kürsüde, bu masada oturan Değerli Orman Bakanımıza kendi çalışanlarıyla ilgili bir kanun teklifimizin sırada beklediğini ve çalışanlar için mutlaka, acilen bu kürsüye, Genel Kurula bunu getirmesini özellikle hatırlatmak istiyorum.

BAŞKAN- 22 saniye de böyle gitti!..

TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Sayın Başkanım, bu madde, cezalar içeriyor. Saydım ne kadar ceza geliyor diye; bir sayfa yetmedi cezaları sıralamak için. Deveye sormuşlar "neden boynun eğri?" Bunu herkes bilir; ama, bir daha hatırlatmakta fayda var; bir 22 saniye de buna gitsin Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Nasıl uygun görürseniz!..

TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Demiş ki deve "nerem doğru!.."

BAŞKAN-  44 saniye de gidebilir!..

TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Maalesef, bu kanunun hiçbir yeri düzeltilebilecek durumda değil; her yerinde, devenin, maalesef, o atasözündeki durumu, hükmü icra ediliyor.

Sizler, bu kanunla, farzımuhal, bir sürü madde geçti, yanlışlar yaptınız; hükümet olarak, hükümet üyesi iktidar partilileri olarak yanlışlar yaptınız. Değerli arkadaşlar, diyorsunuz ki, iştirakçi yanlış yaparsa şu kadar hapis, şu kadar ceza. İşte, 12 yıldan az olmamak üzere de hapis var burada veya bu işi yürütecek şirket, eğer, şu şu şu yanlışları yaparsa şu kadar para cezası, şu kadar hapis... Kabul edelim ki, bunlar uygundur. Peki, siz, yarın, yüzbinlerce buna dahil olacak insanımız -ki, ben inanmıyorum, yüzbinlerce değil, belki, yüzlerce bile katılım olmayacak- bu katılımcılar, yarın bir zarar gördü; çünkü, hiçbir güvenceleri yok, bu kanuna "evet" diyen siz değerli iktidar milletvekili kardeşlerimin sorumluluğu ne olacak? Öncelikle bunun düzenlenmesi lazım ki, yanlış yapılmasın burada.

Değerli kardeşlerim, bakın, hükümet olarak, Türkiye'de istihdamı, ekonomiyi kurtarmak için acil önlemler paketinden bahsediyorsunuz. Şimdi, ben, bu maddeye bakıyorum, bu kanuna bakıyorum, siz, burada toplayacağınız cezalarla mı bu ekonomiyi düzelteceksiniz?

Değerli arkadaşlar, burada toplayacağınız cezalar, belki o şirket için sıkıntı olabilir; ama, sizin bu ülkeyi getirdiğiniz ekonomik duruma, emin olun, zerre kadar bir faydası olmaz, sadece, yeni mağdurlar oluşur. Ben, bunun için üzülüyorum.

Siz, bu kanunla çiftçiye hiçbir fayda sağlayamıyorsunuz; esnafa, emekliye hiçbir fayda sağlamıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Alçelik, açıyorum mikrofonunuzu, lütfen tamamlayın efendim.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakın, dün burada, çiftçiler için çok önemli bir kanun teklifi vardı; bir an önce görüşülsün arzu ettik. Anamuhalefet olarak biz, diğer muhalefet partisine mensup kardeşlerimle beraber, çiftçimizin acil sıkıntısına katkı sağlayalım ve sizin teklifiniz olarak biz de, bunu, buraya getiriyoruz dediğimizde, bir garip hal oldu "hayır" dediniz, "biz çiftçilerin durumunu düzeltmek istemiyoruz, esnafın durumunu düzeltmek istemiyoruz" dediniz.

NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Biz, şov yapmıyoruz, yapmak istiyoruz...

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Evet, maalesef!..

BAŞKAN - Müdahale etmeyin efendim, lütfen...

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Bir yetki almıştınız bu Meclisten, "çalışanımızın durumunu düzeltmek istiyoruz" diye buradan yetki aldınız, o yetkinin süresi bitti, yani, "çalışanın durumunu da düzeltmek istemiyoruz" dediniz.

Değerli arkadaşlar, bu kanun 10 sene, 20 sene, 30 sene ne olacağını içeriyor. Değerli arkadaşlar, bugün sıkıntı var. Bu ülkede bugün ateş var, insanlarımızın mutfağında ateş var. Gelin, insanımızın sıkıntısını, ülkedeki bu ateşi söndürecek kanunları yapalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik.

Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve aziz milletimi Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Tasarıda "Adlî suç ve cezalar" başlığı altında 23 üncü madde düzenlenmiş olup, buradaki suç ve cezalar, kapsamı yönünden bankacılık mevzuatına paralel olarak düzenlenmiştir. Her ne kadar, cezaların miktarı, Bankalar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşen olaylar dikkate alınarak, daha caydırıcı olmasını teminen artırılmış ve para cezalarında üst sınır kaldırılmış olmasına rağmen, halen cezalar yetersizdir; çünkü, hırsıza, dolandırıcıya, kötü niyetli insanlara, ceza caydırıcı olmadığı gibi, sık sık çıkarılan af yasaları da hırsıza ve dolandırıcıya âdeta taviz vermekte ve üstüne de yeteri kadar gidilmemektedir. Öyleyse, cezadan evvel, önemli olan, sistemin yaşaması için sistemin denetimine bakmak lazım; çünkü çok önemli. Bireysel emeklilik şirketlerini Bireysel Emeklilik Koordinasyon Kurulu denetleyecek, bu kurul ise bireysel emeklilik sistemine ilişkin faaliyetleri düzenlemek, denetlemek ve uygulamaları koordine etmek gibi görevleri yapa-caktır.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik sisteminin temel iki unsuru vardır; sermaye ve güven. Tasarı yanlış zamanda getirilmiştir. Ülkemizde, üç ay arayla 2 defa üst üste ekonomik deprem olduğu göz önünde bulundurulursa, bankaların battığı, vatandaşın mağdur olduğu ve yine şirketlerin kapandığı nazara alınırsa, tasarının hayata geçirilmesi ve yürümesi imkânsızdır. Öyleyse, halkın ve tüm toplumun hükümete güvenmediği bu durumda, yapılacak iş, önce hükümet kendine güvenmeli ve sonra iktidar parti milletvekilleri hükümete güvenmeli ve ondan sonra da muhalefetten ve halktan güven istemelidir.

Değerli milletvekilleri, hükümet, millete verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmediği gibi, çiftçiyi gübresiz bıraktığınız, mahsulüne ve malına hak ettiği ücreti vermediğiniz, faizleri yüzde 100'lere çıkararak, hatta, pancarı çok ekti diye cezalandırdığınız ve halen, altı ay evvel pancarını teslim etmesine rağmen bedelini vermediğiniz çiftçiyi nasıl ikna edeceksiniz?

Yok ettiğiniz hayvancıyı, bitirdiğiniz besiciyi, zorla ayakta duran ve yem fiyatlarını yüzde 100 artırdığınız ve bir litre sütün fiyatını 220 000 liradan 150 000-160 000 liraya düşürerek açlığa mahkum ettiğiniz sütçüyü ve yine, telefonla beni arayarak, ülkede tavukçulukla geçimini sağlayan, kümeslerini kapattırdığınız ve civcivlerin ölümüne sebebiyet verdiğiniz Bolu, Düzce, Balıkesir, Bandırma ve Eskişehir ile ilçelerinde ve kasabalarındaki ve tüm ülkedeki tavukçuları nasıl ikna edeceksiniz?

Sanayiciye ve esnafa ise yeteri kadar kredi vermediğiniz, ödeyemeyeceği kadar vergi yüklediğiniz ve faizleri yüzde 200'lere, yüzde 500'lere çıkararak ağır hasta ve komada olan sanayicinin ve esnafın ipini çekmek için 31 Martı beklediğiniz esnafı ve sanayiciyi, allahaşkına, nasıl ikna edeceksiniz?

Asgari ücretle geçimini sağlamaya çalışan, yarı gün aç duran asgarî ücretliyi, iş aramak için akşama kadar kapı kapı dolaşan işsizleri, zekâta muhtaç olan memur, emekli ve sürünen işçi emeklilerini nasıl ikna edeceksiniz?

Çünkü, milletin lehine hiçbir kanun çıkarmadınız. Ülkede hayat durmuş, millet inim inim inlerken halen vergi ve zam altında ezdiğiniz bu milleti nasıl ikna edeceksiniz?

Hayatı yüzde 100 pahalılaştırdınız, milleti perişan ettiniz. Yarınından endişeli ve ne yapacağını bilmeyen vatandaşı -ülkede hükümet boşluğu var, her şey ortada- nasıl ikna edeceksiniz?

İşte bu durumda, millet hükümete nasıl güvenecek; yani, halkın güvenini nasıl kazanacaksınız; millete doğruyu söyleyerek. Öyleyse, sayın hükümet, önce Türkiye Büyük Millet Meclisine kriz hakkında bilgi vermelisiniz ve halka, millete anlatmalı ve milletten özür dilemelisiniz. Sayın Başbakan, çıkıp, açıkça bugüne kadar yaptıklarının yanlış olduğunu söylemeli ve ondan sonra yeni programa destek istemelidir; ama, 13 dakikada değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, bir dakika... Mikrofonunuz açayım, ondan sonra devam edin.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Gerçi, yeni programın da eskisinin devamı olduğu açıktır; çünkü, bu programda, yine memleketin temeli olan çiftçi yok, vergisiyle ülkeyi ayakta tutan esnaf yok, ülkeyi kalkındıracak olan sanayici hiç yok, enflasyon altında ezilen, inim inim inleyen memur yok, sürünen ve ezilen emekliler yok. Öyleyse, siz, bu milleti nasıl ikna edeceksiniz, desteğini nasıl alacaksınız?! Hal böyleyken, bakanların kavgası sürerken, allahaşkına, millet, size nasıl güvenecek diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, 23 üncü madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutacağım ve en aykırı önerge olan son okuttuğum önergeden sonra da işlemine başlayacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 23 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "faaliyetlerde bulundukları izlenimini yaratacak söz ve deyimleri kullanan" ibaresi yerine "faaliyetlerde bulundukları kesin tespit edilen" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Maliki Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

Ali Oğuz

Fahrettin Kukaracı

 

Ankara

İstanbul

Erzurum

 

 

Fethullah Erbaş

 

 

 

Van

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 23 üncü maddesinin ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu fıkralarının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Şükrü Ünal

Rıza Ulucak

 

Van

Osmaniye

Ankara

 

Turhan Alçelik

Musa Uzunkaya

Özkan Öksüz

 

Giresun

Samsun

Konya

 

 

Aslan Polat

 

 

 

Erzurum

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, önergede belirtilen söz konusu suçlara bu tasarıda yer verilmesinin gerekçesi, bu suçlar için, Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinde öngörülen cezalardan daha ağır cezalara yer verilmiş olmasıdır; yani, daha ağır cezalar öngörülmektedir. Bu yüzden, önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde, önerge sahipleri adına  konuşacak?.. Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 23 üncü maddenin iki, üç, dört ve beşinci fıkraları, Türk Ceza Kanununun 202 nci maddesinin birinci, ikinci, üçüncü fıkralarını kapsamaktadır. Altıncı fıkrası Türk Ceza Kanununun 339 uncu maddesini,  yedinci fıkrası Basın Kanununu, sekizinci, dokuzuncu, onuncu fıkraları Türk Ceza Kanununun 198 inci maddesini kapsamaktadır. Bu haliyle yeni bir ceza kanunu yazmaya gerek yoktur. Zaten Ceza Kanunumuz da yakında Genel Kurulun gündemine geleceğinden bu fıkraların çıkarılmasının uygun olacağı görüşündeyiz.

BAŞKAN - Gerekçesini okutmuş olduğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 23 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "faaliyetlerde bulundukları izlenimini yaratacak söz ve deyimleri kullanan" ibaresi yerine "faaliyetlerde bulundukları kesin tespit edilen" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                             Musa Uzunkaya

                                         (Samsun)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmamış olduğu önerge üzerinde, Sayın Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 23 üncü madde üzerindeki değişiklik önergem üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, yani, hukuk açısından bakılınca, bilmiyorum "izlenim" tabiri sizde ne gibi bir izlenim uyandırıyor? Böyle bir izlenim uyandırmışsa, hakkında şöyle bir ceza verelim... Zaten, sizin bu muğlak ifadeleriniz, bu milleti laiklik adına, irtica adına, bilmem ne adına hepsinin yargılanmasına ve bütün toplumun da potansiyel suçlu olmasına neden olmuştur.

Arkadaşlar, izlenim tabiri, hukukta, bir ceza unsuru olarak, cezaya sebep olacak bir hüküm niteliğinde kullanılıyorsa, bu, fevkalade vahimdir, fevkalade tehlikelidir. Yani, açık bir hüküm koymanız gereken bir yerde "böyle bir izlenim uyandırıyorsa... Ne demek izlenim?! Yani, insanın tavrından izlenim alırsınız, konuşmasından, gülmesinden, tebessümünden... Böyle bir şey hukukta geçerli olur mu? Dolayısıyla, bizim burada önerimiz... Ama az önce örneklerini verdim, bu hükümet için bu izlenim de normal gelir, çünkü bu hükümetten farklı bir şeyin beklenmesi mümkün değil; niye mümkün değil; çünkü, bu hükümetin, haddizatında, -arkasında bilerek bilmeyerek oy kullanıp destek veren değerli grup mensubu arkadaşlarım kusura bakmasın ama- ne yaptığını siz bilmiyorsunuz; çünkü, onlara güveniyorsunuz; yani, neye güveniyorsunuz, herhalde bunlar sağlam bir yasa yapıp getirmişlerdir diyorsunuz.

Bakın, geçenlerde şu kitapçık TARİŞ tarafından hepinize gönderildi, Halil Ağa Gerçeği. Bu hükümetin durumu, Mustafa Kemal'in 1934 yılındaki Halil Ağa Gerçeğini anlatıyor. Hani, o Küçükçekmece tarafına gitmişti de sizin gibi, bizim gibi nasıl çıktığı farkına varılmayan yasaların çıktığı Meclisten, vergi yükü altında inim inim inlediği için iki öküzünden birini satıp öküzünün yanına merkebini takarak çift süren Halil Ağa var ya, işte Mustafa Kemal'in, onunla beraber Nuri Conker'le yaptığı bir yarenlik esnasında, o gün İstanbul'da köşke çağırıyor ve Mustafa Kemal, aynen, Halil Ağaya şunu söylüyor:

"Şimdi, bak beni dinle Halil Ağa, seni şu kadar üzmemin sebebi şunu anlatmak içindi" diyor. Ama sanki 1934'ten 2001'e hiçbir şey değişmemiş; parlamento mantığında değişmemiş, iktidar, muhalefet anlayışında değişmemiş, hukuku algılama ve yargılama, Mecliste neyi, ne için yaptığının farkına varma konusunda değişmemiş ve diyor ki; "şu gördüğün altı bay hükümettir... "

Yani, şimdi burada hükümeti temsil eden bir arkadaşımız var. O zaman, müteveffa merhum İnönü Başbakan, onu da çağırmış, altı bakan var. "...Biri başbakan ötekiler de bakan, memlekete göz kulak olacak, işleri evirip çevirecekler diye bu makama getirilmişler. Bir kanun gerekti mi, bu baylar hemen sıvanırlar, İsviçre'den mi olur, İtalya'dan mı olur, Fransa'dan mı, velhâsıl neredense bir kanun buluştururlar, Türkçeye çevirttirirler, sonra basıp imzaya gönderirler, Büyük Millet Meclisine. Bu Millet Meclisi dediğim de, şu alt baştan senin yanına kadar olan beyler..." diyor. Yani, şunlar, bu arkadaşlar...

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sen de dahil...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Evet evet, ben de; ama, ben hangi yasanın niçin çıktığını izliyorum, izlemeye çalışıyorum, dikkatinizi çekiyorum millet adına. Evet, ben de sizin aranızda bir arkadaşınızım.

"... Kanun bunlara gelir..." Aynen bakın, aynen...  "...bunlar da -yani milletvekilleri- 'elbette hükümet incelemiş, gerekeni düşünmüştür, benim ayrıca zorlamama gerek yok' derler ve kaldırırlar parmakları, olur sana bir kanun; ama, sonra bir de vergi memuru gelir, vergi borcundan Halil Ağanın öküzünü çeker alır, satar, Halil Ağa da, tarlasını, bir yanda merkep, bir yanda öküz, ırgalana ırgalana sürmeye çalışır; ama, üretim düşermiş, ekim zorlanırmış, kimin umurunda... Sonra ben bunları görürüm, işte içim kanar ve başlarım bu sofralarda oturmaya" diyor Mustafa Kemal; ne zaman; 1934 yılında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Allahaşkına! Bugünkü Parlamento mantığından farkı var mı değerli arkadaşlar...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Gelişme var sende...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Keşke sende gelişme olsa...

BAŞKAN - Efendim, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli Başkanım, hiçbir önergeme destek vermeyen bu arkadaşlar için, oylamada karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, hükümetin ve komisyonun katılmamış olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı...

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Oylamada karar yetersayısının aranılmasını istemiştim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Efendim?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkanım, zabıtlara da girdi, oylamada karar yetersayısının aranılmasını istemiştim...

BAŞKAN - Ben fark etmemişim, bir dahaki maddede bakalım efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Olmaz... Başka şeyleri fark ediyorsunuz Sayın Başkan...

BAŞKAN - 24 üncü maddeyi okutuyorum:

Kovuşturma usulü

MADDE 24. - Bu Kanunda belirtilen adlî cezalara ilişkin suçlardan dolayı kovuşturma yapılması, konularına göre Müsteşarlık veya Kurul tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulmasına bağlıdır. Bu başvuru ile Müsteşarlık veya Kurul aynı zamanda müdahil sıfatını kazanır. Cumhuriyet savcıları kovuşturmaya yer olmadığına karar verirlerse, Müsteşarlık veya Kurul, 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre kendisine tebliğ edilecek bu kararlara karşı itiraza yetkilidir.

Açılacak davalar ilgili kuruluşun merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ceza mahkemelerinde 8.6.1936 tarihli ve 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerine göre görülür. Bu yerde birden fazla asliye ceza mahkemesi bulunduğu takdirde bu davalara iki numaralı asliye ceza mahkemelerinde bakılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak ifade edecekler.

Buyurun Sayın Toprak.

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz Bireysel Emeklilik Tasarısı, aynı zamanda bir özel ceza kanunu tasarısıdır. Bir önceki maddede ifade edilen adlî suç ve cezaların nasıl kovuşturma yapılacağına ilişkin hususlar, üzerinde söz aldığım bu 24 üncü maddeyle düzenlenmektedir.

Bir önceki maddede adlî suç ve cezalar sayılırken, yeni oluşturulan faaliyet alanında usulsüzlük yapan, suiistimal eden kişilerle ilgili, üç yıl ile yirmi yıl arasında hapis cezası gerektiren fiiller ve suçlar sayılmaktadır. Bu anlamda, bu, bir özel ceza yasasıdır.

Şimdi, ben, düşünüyorum; mevcut sosyal güvenlik sisteminde Emekli Sandığı var, Bağ-Kur var, Sosyal Sigortalar Kurumu var. Bütçeden takviye edilen her üç sosyal güvenlik kurumu da, her yıl sonu itibariyle, çok büyük açıklar vermektedir. Mevcut sosyal güvenlik kurumlarında, sistemin işleyişinde yığınla usulsüzlüğü, suiistimali tespit edilen görevliler hakkında kayda değer hiçbir adlî kovuşturma yapılmış değil. Biz, bu sisteme, biraz ilaveyle, yeni bir sistem ekliyoruz, yeni cezalar getiriyoruz. Sistemin işletilmesini sağlayabilmek için ceza vermek ilkel bir anlayıştır, geçen yüzyıllara ait bir anlayıştır. Modern anlayışta, sistemin işletilmesi esastır. Bunun öne çıkarılması gerekirdi.

Dikkat ediyorum da, bu Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısı kimsenin ilgisini çekmiyor; ne sayın hükümetin ne iktidar partilerinin ne de muhalefet partilerinin ilgisini çekiyor. Yasak savma kabilinden, bir tasarı daha geçip gitse de kurtulsak, evimize gitsek deniliyor.

Tasarının bir yerinde, bireysel emeklilik sisteminin, devletin sosyal devlet anlayışına uygun bir sosyal güvenlik yapılanması olduğu ifade ediliyor. Tasarının genel gerekçesinin bir başka yerinde de, bu tasarının, gerçekte, altyapı yatırımları için fon oluşturmasının hedeflendiği ifade ediliyor. Bir uçtan bir uca hedef! Şecaat arz ederken, galiba gerçek amacımızı söylüyoruz burada. Lütfen, bunları çok net ifade edelim.

1988 yılından beri kesilen zorunlu tasarruf kesintileri var. Katrilyonlarca liraya ulaşmış bu pa-raların akıbeti şu an, belirsiz. Bu, memurların tasarruf fonunda biriken kesintilerin hangi kalemlerde harcandığını açıklayacak bir bakanı, lütfen, ben, göreve davet ediyorum. Şu ana kadar da bunu açıklayabilmiş bir bakanı, ben, henüz görmedim, nereye gittiği belirsiz. Bütçede bir yığın kara delik var; sosyal güvenlik sistemleri bu kara deliklerin büyüklerinden, yeni bir kara delik ekleniyor.

Ben inanıyorum ki, 1988'den beri memurlardan "zorunlu tasarruf kesintisi" diye alınan paralar, şu an saygın soyguncuların cebinde. Büyük bir kısmı onların cebinde ve onlar ellerini kollarını sallaya sallaya geziyor; biz, bu sistemin işletilebilmesi için ceza öngörüyoruz. Kime; vatandaşa...

Peki, bu sistemin işletilmesinde, onca yıldır, dünyalar kadar hatası olan, ihmali olan yönetimlerin hiç mi kusuru yok; kusuru olmasaydı bu batıklar olmazdı, var. Peki, yönetimlerin cezası ne; koskoca bir hiç. Tabiî, uygar ülkelerde sorumlular, sorumluluğun gereğini yerine getirir ve derhal görevi terk eder; bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ise, sorumluluk mevkiinde olan insanlarda çıt yok; yani, gerçek anlamıyla bir sorumsuzluk söz konusu.

Bu tasarıyla, yine birtakım emeklilik şirketleri kuruluyor. Benim, üç ay önce, Sayın Sanayi Bakanından sorduğum bir yazılı soruya verilen cevapta, 52 000 şirketin kapatıldığı ifade edilmişti. Demek ki, kapanmaya aday yeni emeklilik şirketleri, yine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Toprak, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, tamamlayın efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Görüştüğümüz tasarı, Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısı. Keşke bu tasarının adı kolektif emeklilik yasa tasarısı olsa ve sayın hükümet, bu tasarıyla kendini emekli edebilseydi, 70 milyon Türk Milletine en büyük iyiliği yapmış olurdu.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 580 sıra sayılı kanun tasarısının, 24 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi, saygıyla selamlıyorum.

Bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemi, gönüllü katılıma dayalı olduğu, bu sistemde devletin katkısı ve güvencesi olmadığı için, güven unsuru, burada çok önemlidir. Ancak, birbuçuk aydır yaşadığımız gelişmeler, maalesef, bu kanunu olumsuz etkileyecektir. Kanun çıkarken, daha başlangıcında büyük bir darbe yemiştir. Gerek bizim, gerek Fazilet Partisinin iyiniyetle verdiği ve kanun için faydalı olabilecek önergeler, dikkate dahi alınmadan reddedildi. Sisteme ne kadar çok kişi katılırsa ve ne kadar uzun süre sistemde kalırsa, sistem o kadar çok başarılı olacaktır. Siz, on sene yeter derken, biz yirmibeş sene prim yatırmak şartıyla emekli olunabilsin dedik, kabul etmediniz.

Değerli milletvekilleri, bu sistemde devlet katkısı yok; kişilerin, kendi gelirlerinden tasarruf yapmaları amaçlanıyor. Siz, illa bunlar olacak diye katı kurallar koyar ve bunda direnirseniz, buna kimse katılmaz; parasını, ya kendisi değerlendirir veya hiç tasarruf yapmaz. Bu katı anlayışla, sistem, zaten ölü doğacak. Buna, bir de, son günlerde hükümetin sebep olduğu sıkıntılar eklenince, başarı şansı kalmayacak.

Son günlerde, Sayın Başbakan, kendi dediklerini unutarak, her seferinde daha değişik fikirler söylemeye başladı. "Ekonomi çok iyiye gidiyor, istikrar programı başarılı, Türkiye kalkınıyor" diyen Sayın Başbakan, bu sefer "zaten ekonomi iyi değildi, program başarısız oldu" demeye başladı. "IMF'yle iyi anlaşıyoruz, ülke iyiye gidiyor" diyen Sayın Başbakan "IMF çağdışı" diyor; şimdi de, IMF'yle yeniden anlaşmak istiyor. Sanıyorum, yaş ve fizik olarak, artık, bu görevi yapmakta zorlanmaya başladı.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sana ne, be!..

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Kızmayın, sabırlı olun. Ben hekimim. Lütfen, hekimlere sorun bakalım, yapacak durumda mı? Milletvekili olarak, elbette söylemek durumundayım...

BAŞKAN - Sayın Konukoğlu...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sana mı kaldı söylemek?!

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bu şekilde bir idare olursa, bu sisteme kim güvenir, para yatırır arkadaşlar; bunu size soruyorum.

BAŞKAN - Buyurun, siz Genel Kurula hitap edin Sayın Konukoğlu.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Emeklilik fonları gibi uzun vadeli kaynakların, ulusal ekonomiler açısından, şok emici ve enflasyon düşürücü bir rol oynadığı kesindir; ancak, sistem, başlangıçta yeteri kadar özenli ve teşvik edici olarak düzenlenmediği için, orta ve uzun dönemde çıkmaza girme riski taşımaktadır. Sosyal güvenlik sistemimizin krizde olduğu bir dönemde, özel emeklilik sisteminin hatalı düzenlenmesi, fayda yerine zarar getirecektir. Zaten, bu sistem, ancak tasarruf yapabilecek imkânı olan ve yoksulluk sınırının üzerinde olan kişiler içindir. Bu da, en iyi gelire sahip olan yüzde 10'luk kesim içindir.

Sağlık Komisyonunda görüşülen tasarıyla getirilen teşvik, gelirin en fazla yüzde 10'u kadar olmaktadır. Bu da, cazip değildir; ancak, bireysel emeklilik yasasıyla, kamu sosyal güvenlik sistemlerinin olumsuz etkilenmemesi için gerekli dikkat ve özen gösterilmelidir. Diğer ülkelerde yaşanmış olumsuzluklar ve deneyimler göz önüne alınmalıdır.

Bakınız, Türkiye'de asgarî ücret alan bir kişi için ödenen toplam SSK primi 53 milyon liradır; tavandan ücret alanlar içinse, SSK primi 201 milyon liradır. Bu durumda, işveren ile işçi anlaşarak, tavandan ücret gösterme yerine, asgarî ücret gösterebilir; işveren, aradaki farkı, bireysel emeklilik sistemine öderse, hem işveren hem de işçi daha kârlı olur; SSK, prim; devlet de vergi kaybına uğrar. Bunun için, çok dikkatli olunmalı ve tam kontrol sağlanmalıdır.

Tasarının 24 üncü maddesiyle, kanundaki adlî cezalara ilişkin suçların kovuşturma usulü düzenlenmektedir. Benim bahsettiğim olay bu tasarıda düşünülmemiştir; çünkü, bu suçun tespiti de çok zordur; alan razı, veren razı olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, açıyorum mikrofonunuzu; lütfen tamamlayın efendim.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bu kanunun, güven sağlandığı ve katılım çok olduğu takdirde faydalı olacağına inanıyoruz; ancak, son gelişmelerden sonra güven ve katılımı sağlamak zor olacaktır.

Bütün bu düşüncelerden sonra, kanunun hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Konukoğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım ve en aykırı önerge olan son önergeyi okuttuktan sonra da işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 24 üncü maddesinin birinci fıkrası "kovuşturma yapılması konularına göre müsteşarlık veya kurul tarafından" ibaresi yerine "kovuşturma yapılması konularına göre şirketin üye veya üyeleriyle, müsteşarlık veya kurul tarafından" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Maliki Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

Ali Oğuz

 

 

Ankara

İstanbul

 

BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum:

Sayın Başkanlığa

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.

"Bu konuda yapılacak itirazlarda süre 30 gündür."

 

Kamer Genç

Murat Akın

İbrahim Konukoğlu

 

Tunceli

Aksaray

Gaziantep

 

Saffet Arıkan Bedük

Mustafa Örs

 

 

Ankara

Burdur

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, kovuşturma aşaması başladıktan sonra yapılacak itirazlar ve buna ilişkin süreler Ceza Usulü Muhakemeleri Kanununda öngörülmüştür. Bu nedenle, bu tasarıda, bu konuya ilişkin düzenlemeye yer verilmemiştir.

Önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde, önerge sahipleri adına, Tunceli Milletvekili Sayın Genç; bu-yurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maddede itirazla ilgili bir düzenleme var; ama, bu itirazın hangi süre içinde yapılacağı konusunda açık bir hüküm yok. Gerçi, Sayın Bakanımız açıkladı; ama, yine de, maddenin, eksiksiz olarak, uygulamada uygulayıcıları aydınlatacak şekilde düzenlenmesinin daha iyi olacağını düşünüyorum. Zaten, kanunlar, Genel Kurulda veyahut da komisyonlarda çok fazla enine boyuna tartışılmıyor. Bu itibarla, böyle bir açıklık getirilmesi konusunda bir önerge verdik. Bu madde, ceza hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili olduğu için, bir de çok önemsediğim bir iki konuya da bu vesileyle dokunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, aşağı yukarı 160 gündür, memleketimizde bu F tipi cezaevine giden kişilerin bir ölüm oruçları var. Ben, İnsan Hakları Komisyonunun cezaevleriyle ilgili alt komisyon üyesiyim; her partiden de alt komisyon üyelerimiz var. Bu insanlarla temas ettik. Bu insanların hiçbir düşüncesine katılmıyorum; ancak, şunu da vurgulamakta yarar var. 160 ıncı günde... Birkaç gün içinde çok büyük ölümler olabilir. İnsanız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir hukuk devletidir ve Avrupa standartlarını benimsemiş bir devlettir. Dolayısıyla, her yaşam tarzında, en azından Avrupa standartlarının olması gerektiğine inanıyorum.

Malumunuz, eskiden koğuşta yaşıyorlardı. Zaten tasvip edilmedi, (F) tipi cezaevlerine gönderildi; fakat, o sırada bir müdahale yapıldı. Sayın Başbakanımız, Adalet Bakanımız dedi ki: "Efendim, biz, bu projeyi durdurduk." Projeyi durdurdular. Bence, hiç müdahale etmeselerdi, onlar, ölüm oruçlarına devam etselerdi, kimsenin hakkı olmazdı; ama, bu uygulamadan sonra, müdahalelerden sonra, şimdi, tek kişilik hücrelerde 48 saat kalıyorlar. Çok önemli bu. Avrupa İşkenceyi Önleme Komisyonu Başkanları geldi, bizimle görüştü; dediler ki: "Şimdi, bizde de tek kişilik hücrelerde kalıyor hükümlüler veya mahkûmlar; fakat, gündüzleri, bunları, belirli bir toplulukta başka bir mekâna götürüyoruz." Yani, bir kişinin 48 saat aynı mekânda tek yaşaması insan hayatında çok tehlikelidir. Bu itibarla bunun düzeltilmesi gerektiğine inanıyoruz. Şimdi, Sayın Adalet Bakanıyla...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Başkanım, konuştuklarının bireysel emeklilikle ne alakası var?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, günde yüzlerce aile geliyor bize. Biz de insanız. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin insanlarıyız. Türkiye'de herkesin sorunlarını da dile getirmekte yarar var. Bazı arkadaşlarımız rahatsız olabilir; ama, bu aileler bize geliyor. Yani, ne yapalım?! Yarın öbür gün bu kadar insan ölürse, yani, sizin hükümetiniz, düşüncelerini tasvip etmediğimiz bu 300-400 insan ölürse, belki ilgilenmeyebilir; ama, ben bir milletvekili olarak, o komisyonun bir üyesi olarak düşüncelerimi söylemek istiyorum.

Adalet Bakanıyla konuşuyoruz, işte "cezaevlerini izleme hâkimliği tasarısı var, personelin eğitimi meselesi var; ayrıca da, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde değişiklik yapılması konusunda tasarı var, Bakanlar Kurulunda alt komisyon kurduk, işte gelirse çıkarırız" diyor. Bu konularda, bence, atılması gereken adımları atmak lazım; çünkü, tek kişilik bir odada 48 saat yaşamak, bugünkü yaşam koşullarıyla tasvip edilecek bir şey değildir.

Bence, Sayın Bakanın bu konuda bir şey yapması gerekir, hükümetin de bir adım atması lazım; ama, deniliyorsa, efendim, bunlar ölsünler, bizi ilgilendirmez, o, tabiî, hükümetin takdirinedir; ama, ben de bir milletvekili olarak, bu düşüncelerimi, burada, bu vesileyle dile getirmek zorunda kaldım. Çünkü, her gün aileler geliyor bize, bütün partilere geliyor bunlar. Tabiî,  48 saat aynı odada tek başına yaşamak, hakikaten tecrittir ve dünyada pek emsali yoktur; ancak, işte, tehlikeli insanlar, yani, hastalıklı, çevresi için tehlikeli olan insanlar için bu geçerlidir.

Nitekim, Sayın Bakanlık, 19 Aralıkta bu müdahalenin yapıldığı günden bugüne kadar hiçbir düzenleme de yapmamıştır. Ben, Sayın Bakana, mademki, siz, hani, "ölüm oruçlarını bıraksınlar, düzenleme yapacağız" diyorsunuz, bugüne kadar bırakanlara da bir şey yapmadınız diyorum.

Bu vesileyle, hem önergemi izah ettim hem de bu konuda bizim üzerimize, hakikaten, gelen giden insanların da, yani, işte, Parlamentoda bu dile gelmiyor şeklinde düşüncelerine de... Gerçi, istemeyerek dile getiriyorum, onu da bilmenizi istiyorum; ama, ne yapalım ki, çevremizden de bu konuda bize bir baskı var.

Bunları belirtmek için söz aldım.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 24 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "kovuşturma yapılması konularına göre müsteşarlık veya kurul tarafından" ibaresi yerine "kovuşturma yapılması konularına göre şirketin üye veya üyeleriyle, müsteşarlık veya kurul tarafından" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                             Musa Uzunkaya

                                         (Samsun)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, önergede yer alan "şirketin üye veya üyeleriyle" ifadesi açık değildir. Şirketin üyelerinden kasıt, yönetim kurulu üyeleriyse, bunların kendilerinin de soruşturma konusu olacağı bir fiilden dolayı kendilerini ihbar etmelerini beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Bu nedenle, başvuruda bulunma yetkisi, ilgili kamu otoritesine verilmiştir. Eğer "üye veya üyeleriyle" ifadesinden kasıt, katılımcılar ise; katılımcıların, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu kapsamında suç duyurusunda bulunma hakları saklıdır. Diğer bir ifadeyle, katılımcılar suç ihbarında bulunabileceklerdir.

Önergeye katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunkaya. (FP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemle ilgili Sayın Bakan açıklamada bulundular ve ilk defa da böyle bir açıklama şansımız oldu veya daha da açığı, dinleme şansımız oldu.

Doğrudur; benim burada kastım, şirketin yöneticileri değil, bizzat, yarın, mağdur olmalarından endişe duyduğumuz üyeleridir. Yani, siz, Ceza Kanununa göre böyle bir hakkı saklıdır dediğiniz, o da hukukî bir imkândır; ama, niye, bir tarafta telmihle, işaretle, insanları suçlu ilan ederken, diğer tarafta ise, kalkıp, yasanın içerisinde, çok açık bir şekilde "kurul tarafından" ibaresi yerine, "kovuşturma yapılması konularına göre şirketin üye veya üyeleriyle..." Yani, bunu, açık şekilde zikredelim. Vatandaş, benim, burada, aldatıldığına inandığı şirketi şikâyet etme, doğrudan doğruya hakkında ilgili yargı mercilerine müracaat etme hakkım vardır diye yasasında bunu görse de, böyle bir açıklık içinde hakkını takip etse, size, hükümet olarak daha fazla güvense...

Bakın, bizim, burada, bütün arzumuz ve çabamız, samimiyetle söylüyorum... Yani, bu yasanın muhatabını hâlâ bulamadım. Kimler olacak, bilmiyorum...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Allah ıslah etsin...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Çalık, muhtemelen, "Kocaeli'den çok buldum" diyor; yani, var mı öyle bir şey; yok böyle... Kocaeli'deki işçiler işlerini kaybediyor.

Değerli arkadaşlar, hadisenin muhatabı belli değil; ama, hiç olmazsa, güven açısından biraz güven telkin edin diyoruz. Bu hükümetin en büyük problemi, zaten, güvensizlik değil mi?! Bakın, dün bir gazetede "Destek çıksa da hava olumsuz Washington'da..." Amerikan Hazine Bakanlığından üst düzeyde bir yetkili bakın ne demiş: "İyi de bu hükümete nasıl güvenelim?" Yani, bu, bir güven bunalımıdır. Hiç olmazsa, yasaların metinlerine de bunu koyarsak... Üzülüyorum, bunları bu Mecliste söylemekten. Benim hükümetim niye gitsin de Amerika'dan, IMF'den, Dünya Bankasından, hem bir insan getirsin hem de gitsin onun vasıtasıyla tekrar para dilenmiş olsun. Bu tabir de bana fevkalade ağır geliyor; ama, hadisenin açıkça ifadesi, tercümesi bu. Ama, insanlar diyor ki, biz güvenemiyoruz. Kime; oradan gelen Dervişimize. Yani, bu hükümet, Derviş de getirdi olmadı. Dün gördük, bir gruba da bir peygamber gelmiş; yani, çok enteresan, bu hükümet, Derviş'le kurtaramadı, şimdi de bir peygamber çıktı bir grupta. Bıraksaydınız, kadıncağız konuşsaydı, belki kurtuluş çareleri, reçeteleri söyleyecekti size.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Size gönderelim...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hayır, bu hükümete peygamber de gelse... Bilmiyorum, inşallah ama... Bir hanım peygamber gelmiş bu hükümete...

Değerli arkadaşlar, "İyi de bu hükümete nasıl güvenelim? Ben şimdi nasıl kalkıp da 'bu hükümet kredi verilebilir bir hükümettir' diyebilirim? Dersem, nasıl inandırıcı olabilirim? Örneğin IMF'den son olarak 5 milyar dolar aldınız, ne oldu bu para?.." diye hesap soruyor size.

Değerli arkadaşlar, bu millet hesap soruyor.

EVREN BULUT (Edirne) - 50 milyar alacağız...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkasından devam ediyor "Ecevit hükümeti, arabayı dört ay içinde iki kere duvara toslattı" diyor Amerika Hazine Bakanlığından sorumlu bir yetkili. Arkadaşlar, bunu biz söylemiyoruz, şu anda kapısına gittiğiniz insanlar söylüyor. Biz ne diyoruz size; gelin, güvenilir olun; gelin, bu milletin size itimat edeceği bir şeyler yapın. En büyük sorun şu memlekette...

Bakın, öyle bir noktaya getirdiniz ki hadiseyi, Parlamentoya olan güveni de, maalesef ve maatteessüf, Parlamento içinden çıkmış olan bu hükümet sarsmış oldu. En büyük güvensizliği, siz kendi kendinize ilka ettiniz. Nedir o; yani 35, 36 bakanınız var, 350 kişilik grubunuz var -az önce de arz ettim, bugüne kadar çok kere söylendi- içinizde ekonomi profesörleri var, uzmanlar var; ama, ille bir derviş gelecek. Derviş, bizim insanımız, hoş geldi sefa geldi. Oraya gitmiş olmasından da, yirmibeş yıl orada hizmet etmiş olmasından da, Türk Milleti olarak, belki bir ayrı gurur, memnuniyet duyabiliriz; ama, hangi görevi yaptığı, niçin orada bulunduğu, hatta vatandaşlık konumu dahi şu Parlamentonun Genel Kurulunda değerlendirilebilmiş değildir. Kimdir Derviş; hakikaten Türk vatandaşı mıdır Amerika vatandaşı mıdır; çünkü, bu vatandaşlıkların da şu Parlamentoda, bu yasama döneminde çok vefasız, topluma ve seçmene saygısız bir şekilde tartışıldığını biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, ama, getirdiğiniz derviş de para etmedi. Yani, Amerika'ya vereceğiniz güven için, o da kâfi gelmedi. Dolayısıyla, biz diyoruz ki, hiç olmazsa, metne böyle bir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, az önceki talebim geçerlidir, arz ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Talebinizi bu sefer dikkate almayalım da Sayın Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bir önergemi kabul edin, talebimi geri alayım.

BAŞKAN - O, benim yetkimde değil efendim.

Müsaade buyurursanız, oylamaya geçeyim Sayın Uzunkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısı aranılması talebim geçerlidir Sayın Başkan.

Bu, benim, sadece şahsî talebimdir, önergelerimle alakalıdır.

Çok gerçekçi olduklarını ifade ettiğim halde, nereden geldi bu yasa tasarısı o zaman, değişmeyecek kadar, bu kadar üzerinde ayak diretilen bir metin?!

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, bir konuyu arz etmek istiyorum müsaadenizle.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Bireysel Emeklilik Tasarısının, bugün çıkması konusunda arkadaşlarımızla görüştük, buna ilişkin de bir tavrımızı sürdürüyoruz. Ancak, hatipler konuşurken -siz de mutlaka tespit etmişsinizdir- özellikle, arkada oturan bazı arkadaşlarımız, neredeyse bir kahvehane sohbeti içerisinde, gülerek, yüksek sesle, gayriciddî birtakım davranışlar içerisine giriyorlar; bu, Meclisin mehabetine yakışmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, böylesine laubali tavırları hiçbir zaman onaylamıyoruz. Eğer, bu tavırlarına dikkat etmezlerse, biz, hem karar yetersayısında hem toplantı yetersayısında, sadece bu kanunun bugün çıkması için gösterdiğimiz fedakârlıktan vazgeçeriz; arkadaşlarımız belki daha rahat ederler, sohbetlerini sürdürebilirler. Lütfen, ikaz ediniz.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Bu hassasiyetiniz, tabiî ki, Başkanlık tarafından da dikkat alınıyor, alınacaktır da. Söyledikleriniz de son derece doğrudur.

Eğer, Sayın Uzunkaya arkadaşımız da uygun görürse, sizin de ifade etmiş olduğunuz doğrultuda, bu karar yetersayısı konusunu tamamlayalım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Genel hükümlerin saklılığı

MADDE 25. - Bu Kanuna göre suç teşkil eden hareket ve fiiller başka kanunlara göre de cezayı gerektirdiği takdirde failleri hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesi uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, İstanbul Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez ifade edecekler efendim.

Buyurun Sayın Başeğmez. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu madde, cezaî müeyyideyi içeriyor. Şayet, gözden kaçmış bir durum varsa başka kanunlarda, başka cezalarda, onların da en ağırı uygulansın. Biz, burada, birtakım cezalar derpiş ettik; ama, burada olmayan yasalarda da ceza varsa, en ağırı uygulansın diye, şirketlerin yapabilecekleri suiistimallerin önüne geçmek için bir güvence maddesi konulmuş. Diyeceğimiz bir şey yok; ama, asıl diyeceğimiz temeldedir, işin esasındadır; o da şudur: Sağ olsun, bürokratlarımız, erinmemişler, üşenmemişler, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek, madde madde, fıkra fıkra, uzun bir kanun tasarısı çıkarmışlar, önümüze koymuşlar. Ben, bilmiyorum ama, ilgili bakanların bile, bunları bu kadar ayrıntıyla takip ettiklerini ya da enine boyuna incelediklerini sanmıyorum. Mecliste de, Bülent Beyin ifade ettiği gibi biraz önce, öyle, ceffelkalem, bu iş konuşularak geçiyor; konuşularak geçse iyi, haftalardır vaktimizi alıyor.

Şimdi, insanlarımızın bireysel emeklilik hakkını vermek için bir yasa çıkarıyoruz. Bunu şöyle bir misalle anlatmama izin veriniz: Bir yere bir dükkân açıyorsunuz. Bakıyorsunuz ki, dükkânın önünden hiç insan geçmiyor, yani, müşteri potansiyeli sıfır. Üç beş kişi geçiyor, onların da cebinde para yok. O üç beş kişinin hepsi müşteri olsa, bıraktığı paranın da hepsi kâr olsa, o dükkân batmaya mahkûm.

Bunu, şunun için arz etmeye çalışıyorum: Biz, Türkiye'de, insanlarımızın işsiz ve aşsız olduğunun idrakindeyiz. Bana bir iş ver de, ziyanı yok, sigortası olmasın; ziyanı yok, emekliliği olmasın; asgarî ücretin de altında olsun diyen milyonlarca insanımız varken, insanlarımızı bir emeklilik tercihiyle karşı karşıya bırakmamız, biraz lüks ve fantezi gibi geliyor; işin esası, işin temeli, doğru dürüst bir tercih imkânı da sunmuyor.

Mesela, çocuğunuzu özel okula gönderebilirsiniz. Devlet, hem devletin okulunda okutacaksın, arta kalan vaktin ve paran varsa özel okulda da okutacaksın dese, bunun mantığı olur mu?! Ee biraz olur; ama, maksadın eğitim almak, öğretim almak, okumaksa, işte özel sektör, işte devlet; buyur, hangisinde okuyorsan oku derseniz, bir imkân sunmuş olursunuz. Bu bireysel emeklilik konusunda da, böyle, gerçekten liberal bir takdim yok. Buyur kardeşim, ister SSK'ya ister Emekli Sandığına ister özel sektördeki emeklilik kurumlarına müracaat et, sosyal güvenliğini garantiye al gibi bir tercih yok, yani işin mantığı yok. Hizmet vermeyen, mensuplarına bırakın hizmeti, küçük düşüren, hakaret eden, iflas etmiş, batmış, yarın ne olacağı belli olmayan SSK'ya mecburî primlerini ödeyeceksin eğer işçiysen; ee paran varsa, keyfe keder, özel sektörde de olabilirsin. Ne anlamı var bunun?! Eğer tam bir alternatif sunabiliyorsanız... Diyelim, benim 500 işçim var. Anlaştım herhangi bir özel emeklilik kurumuyla; gel buraya kardeşim, ben işçilerimi sende sigorta edeceğim, ne gibi sağlık hizmeti vereceksin, ne gibi emeklilik hizmeti vereceksin, ayda, sana ne kadar prim ödeyeceğim? Eğer, SSK'dan daha iyi imkânlar sunuyorsa, onu serbestçe tercih hakkım varsa, devlet, onu güvenceye alsın, benim haklarımı da güvenceye alsın, ben, o tercihi kullanabileyim. Hayır; sen, bu batık yerde, bu istikbali meçhul yerde, bu zarar olan yerde, her gün de artırılan primlerle SSK'ya veya Emekli Sandığına mecbursun, sana da bir alternatif sunuyorum. Ben, bunun fazla mantıklı ve tutarlı olduğunu sanmıyorum.

Ceza meselesine gelince; başta da arz ettiğim gibi, olmayan işe ne ceza vereceksiniz? Şirketler kurulacak, şirketler adam toplayacak, mudi toplayacak. Bütün bunların Türkiye'ye bir açılım getireceğini sanmıyorum. Bir işi yaptığınız zaman, tam olarak yapmanız gerekir. Bireysel emeklilik, gerçekten, Türkiye'nin açılımına yol açar. İnsanlar, esasen, Türkiye'de başka sosyal güvenceler temin ediyor. Köydeyse buğdayını satıyor altın, inci, döviz falan alıyor, şehirdeyse emlak alıyor, arsa alı-yor, bir şekilde geleceğini garanti etme çabasında. Halkın emeklilik üzerinde fazlaca durmasının en büyük sebebi, hasta olursam gideyim, SSK hastanesinde muayene olayım, tedavi olayım diye düşünmesi. Daha ziyade sağlıkla ilgilidir emeklilik. Son yaşlarımda da, üç beş kuruş emeklilik parası elime geçsin... Bunu, eğer, daha iyi verebilecekse -ki, özel sektör, buna inanıyorum, verecektir- bunun önünü tam açın, iyi kontrol edin; ama, tam açın. İyi ki, sevindirici bir durum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başeğmez, açıyorum mikrofonunuzu efendim. Lütfen, tamamlayın; bu-yurun.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Biraz önce, ilgili bürokrat arkadaşlarla konuştum bu meseleyi; yani, bunun böyle bir mantığı var mı? Bunu hazmedebilirse Türkiye, buna geçiş yapabilirsek, bunun ideal olanı odur, ona da daha sonra yavaş yavaş geçeceğiz diye bir şey söylediler. Bu, beni biraz teselli ediyor. Aksi halde, gerçekten bir sürü şirket kur...

Kasko sigortası, devlet "evvela bana sigorta edeceksin, ondan sonra gider arabanı sigorta ettirebilirsin, o zaman işe yarar" derse mantığı olur mu bunun? Aynen öyle... Bunları tam bağımsız hale getirip, serbest çalışmasını sağlamadığımız müddetçe bu şirketlerin bir anlamı yok. Zaten, Türkiye'nin gündemi şu anda Parlamentonun dışında. Esasen, burada söylenilecek olan şudur: Nedir, neyle uğraşıyoruz, ne konuşuyoruz burada? Ulusal Ekonomik Program hazırlanıyor, dışarıda para aranıyor, dışarıda... Dışarıda insanlar feryat figan ediyor. Ben geçen gün Samsun'daydım, ondan önce Antalya'da. Halkın -çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerinin aldığı kredilerle ilgili- sorduğu tek şey var: "Önümüze senetler geliyor, temerrüt faizleri geliyor, bizden yüzde 200 faiz istiyorlar; bunu nasıl ödeyeceğiz?" Halk bunu soruyor. Halkın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Bitti mi efendim?..

BAŞKAN - Evet; bitti efendim.

Sayın Başeğmez, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - 25 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 25 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunarım.

Bireysel emeklilik şirketleri, kurulduktan sonra fon toplamaya başlayacaklar; yapılacak reklamları ve reklam harcamalarının boyutlarını şimdiden tahmin etmek mümkün. Büyük bir ihtimalle, bu alanda kıyasıya bir rekabet yaşanacak. Ancak, bizim dileğimiz, bu kanun uyarınca bireysel emeklilik sisteminden yararlanarak kendisine ikinci emeklilik maaşı almak isteyen kişilere yeterli güvence verilmesidir. Bir sistemde yeterli güvence yoksa, sistemin ölü doğacağı malumlarınızdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de, zaman zaman, bu alanda faaliyette bulunan şirketlerden vatandaşların ne kadar mağdur olduklarını gazete sayfalarında okuyoruz. "Seni emekli edeceğiz, sana iyi emekli maaşı vereceğiz" denilip, sonuçta, beklentilerin çok altında bir aylık bağlanıyor; çünkü, sade vatandaşa imzalatılan poliçenin neler getirip neler götürdüğünü bilmek neredeyse imkânsızdır. Böyle bir yapı içinde, dikkat ederseniz, uzun vadeli sigorta dalları gelişmemiş, maalesef, kısır kalmıştır.

Bunu şunun için anlatıyorum: Türkiye'de vatandaşların canı bu sigortacılık işinde çok yandı; o nedenle, yoğurdu üfleyerek yiyeceklerdir. Doğrusunu isterseniz, ben, kişisel olarak, Türk sigortacılık sektörünün, henüz böyle bir yapılanmayı kaldıracağını tahmin etmiyorum. Nitekim, bunu, sektörün önünde gelenleri de ısrarla vurguluyorlar.

Bankalar Yasası çok daha sıkı kurallar getirirken, bu bankaların içinin nasıl boşaltıldığını kamuoyu görüyor. Şimdi sormak istiyorum; bireysel emeklilik şirketlerinin içi boşaltılırsa acaba ne olacaktır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz madde, bir ceza maddesidir ve bu maddeye göre, bu kanuna göre suç sayılan bir fiil, başka kanunlara göre de suç sayılıyorsa, failleri hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesi uygulanacaktır. Yeni bir kanun çıkarıyoruz ve bu kanunda, bazı eylem ve işlemler için ceza hükümleri koyuyoruz. Ne yazık ki, koyduğumuz ceza yeterince caydırıcı olmuyor. Bunun yerine, bu kanunda suç sayılan bir fiil, başka kanunlara göre de suç sayılıyorsa, failleri hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesinin uygulanması öngörülüyor. Niçin diye sormak zorundayız; niçin en caydırıcı cezayı ve yaptırımı bu kanunda koymuyoruz? Bankaların içini boşaltanlar ne kadar cezalandırıldı? Kaçırdıklar mallar yanlarına kâr mı kaldı? Böyle bir eylemin yaptırımı neden caydırıcı olmuyor?.. Sigorta şirketlerinde de banka olayları yaşanmamalıdır.

Bu madde, aslında ne yapıldığının tam olarak bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Böyle önemli bir konuda sigorta şirketlerinde işlenebilecek her türlü suç tek tek tespit edilip, cezasının da en ağır şekilde konulması lazımdır.

Sistem, bir bütünlük içerisinde ele alınıp yasalaştırılmalıdır. Yoksa, o kanun, bu kanun dersek, ileride yargı aşamasını da geciktirmiş oluruz. Bu da, bankalarda olduğu gibi, toplumdaki adalet duygularını yaralayacak ve zedeleyecektir.

Az önce de belirttiğim gibi, sistemi bir bütün olarak ele alıp değerlendirmek çok önemlidir ve bunu yapmalıyız Bu açıkça şunu göstermektedir: Bu yasa tasarısı yeterli altyapı oluşturulmadan, belki sektördeki kurum ve kuruluşların   görüş ve önerileri alınmadan hazırlanıp, huzurunuza getirilmiştir. Nitekim, bu aceleciliği belli eden düzenlemelerden birisi de, maalesef, bu maddede yer almıştır. Aceleyle yapılan düzenlemelerde -bu maddede olduğu gibi- geniş ve belirsiz atıflarda bulunularak açıklar kapatılmaya çalışılır. Ne yazık ki, bu şekilde açıkların kapatılması da mümkün değildir; yarın sorun yaratmaması da mümkün değil.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dikkat ederseniz, mümkün olduğunca yapılanlara olumlu eleştiriler getirerek hükümetin dikkatini çektik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yöndar, buyurun tamamlayın.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çünkü, biz de biliyoruz ki, bu sistemde tasarrufa, yeni birikimlere ihtiyaç vardır; ancak, bunlar oldubittilerle değil, daha sağlıklı çalışmalar yapılarak düzenlensin, böylece vatandaşta güven oluşsun.

Sözlerime son verirken, tasarının milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yöndar.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni bir madde ihdasına dair önerge vardır. Önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla; yani, 13 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesinden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Sadri Yıldırım

Metin Kocabaş

Mehmet Gölhan

 

Eskişehir

Kahramanmaraş

Konya

 

Murat Akın

İlyas Yılmazyıldız

 

 

Aksaray

Balıkesir

 

Madde 26.- Bu kanunla, 09.12.1994 tarihli ve 4059 sayılı Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıkları Görev ve Teşkilatları Hakkında Kanununda Sigortacılık Genel Müdürlüğü ve Sigorta Denetleme Kuruluna verilen görev ve yetkiler ile 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununda Hazine Müsteşarlığına ve Sigorta Denetleme Kuruluna verilen görev ve yetkiler Sermaye Piyasası Kuruluna; 7397 sayılı Kanunda Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakana verilen görev ve yetkiler de Sermaye Piyasası Kurulunun bağlı olduğu Bakana devredilmiştir.

Sermaye Piyasası Kuruluna naklen geçecek olan Hazine Uzmanı, Sigorta Denetleme Uzmanı ve Aktüer unvanlarına sahip personel ile sigortacılık konusunda en az üç yıl deneyimli olmak koşuluyla Hazine Müsteşarlığında kadroları karşılık gösterilmek kaydıyla istihdam edilen 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi sözleşmeli personel Sermaye Piyasası Kurulu Uzmanı; Hazine Uzman Yardımcısı, Sigorta Denetleme Uzman Yardımcısı ve Aktüer Yardımcısı unvanlarına sahip personel Sermaye Piyasası Kurul Uzman Yardımcısı unvan, hak ve yetkilerine sahiptir.

Söz konusu personelin Kurula intibaklarına ilişkin esas ve usuller Hazine Müsteşarlığının uygun görüşü alınarak en geç üç ay içinde Kurul tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile belirlenir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Salt çoğunluğumuz yoktur efendim.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Şimdi, müteakip maddeyi; yani, 26 ncı maddeyi okutuyorum efendim:

SEKİZİNCİ BÖLÜM

Diğer Hükümler

Yönetmelikler

MADDE 26. - Bu Kanunda, Bakanlığın, Müsteşarlığın ve Kurulun belirlemeye yetkili kılındığı hususlar yönetmeliklerle düzenlenir. Bu Kanun kapsamında çıkarılacak yönetmelikler, Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde çıkarılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini İstanbul Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez ifade edecekler efendim.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime kaldığım yerden devam ediyorum.

Bu kanun çıktıktan itibaren, Müsteşarlık ve Bakanlık altı ay içinde ilgili yönetmelikleri de çıkaracak. Esasen, bu kanunun kendisi de, Hazine Müsteşarlığı tarafından bir yönetmelikle çıkarılabilirdi; bu kadar meşgul edilmemiz gerekmeyebilirdi.

Demin arz ettiğim husus, halkımız bizden alelacele, kendi yangın yerinin söndürülmesini talep ediyor. Kepenkler inmiş, bir gün siftah edememiş... Geçenlerde İstanbul'da deprem oldu -bunu, size, bu vesileyle arz edeyim, İstanbul halkına da geçmiş olsun diyorum- Güngören Sokağında bir esnaf bas bas bağırıyordu: "Yıkılsa da kurtulsak!.." Depremi talep eder hale geldi; çünkü, gırtlağına gelmiş. Tabiî, öfkeyle, tepkiyle... Tasvip edilecek bir durum değil; ama, bu adam manifatura dükkânı sahibi "akşama kadar 5 milyon liraya yalvar yakar bir etek sattım" diyor; "meğer, bir ayın içinde büyük tüpe ne kadar zam gelmiş haberim yok, 10 milyon liraya bir tüp aldım" diyor. Bana yemin verdirdi, çık kürsüde konuş "hiç mi vicdanınız yok, bir tüp 10 milyon eder mi diye bağır" dedi; ben, şimdi o görevimi yerine getiriyorum. Halkın, dükkânı, evi, sokağı, esnaf bu şekilde yanarken, biz, burada, gerçekten bir angaryayla meşgul ediliyorsak, ben, buna yazık oluyor diye düşünüyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, devlet, devlet baba, bir zamanların devlet babası halka ne diyordu; verin çocuklarınızı... Ne yapacaksın; sefere çıkacağım. Çocukları alıyordu, sefere çıkıyordu; ülkeler fethediyordu. Aldığı toprağı halka, ganimeti askere dağıtıyordu. Ben sizi böyle besleyeceğim... Yenilirse hep beraber acı çekiliyordu; yenilmezse, hep beraber fetihler yapılıp, sevinçler duyuluyordu. Sonra, devlet anlayışı değişti dünyada. İş yapacağım, fabrika kuracağım... Türkiye'de de öyle; Tuz Gölünden tuz, işte Sümerbankta bez üreteceğim, satacağım; siz de girin KİT'lere falan, size ekmek vereceğim, aş vereceğim; ben devlet babayım, sizi besleyeceğim... Dünya, bu anlayışı da geçti; biz, o arayı yanlış yaptık. Biz, karma ekonomi diye acayip bir ekonomik sisteme girdik. Karma ekonomide, devletin, özel sektörle kıyasıya rekabeti orta yere çıktı. Mensucat Santralde, işte, o Bezmenler bez üretirken, Sümerbank da hemen yanında bez üretiyordu; Sümerbank, devlet fabrikası olduğu için sigorta vermiyordu, vergi vermiyordu; ama, öteki adamın boğazı sıkılıyordu.

Şimdi, öyle bir noktaya geldi ki, ben, bu bezi, tuzu yapamam, üretemem; ey vatandaş, sen yap, üret, kazan, bana vergi ver, ben hizmetler yapayım; eyvallah!.. Biri nalbur dükkânı açtı, öbürü araba aldı, öbürü fabrika kurdu; fakat -devletin sözü ya, güvenilecek ya, biz çalışacağız, kazanacağız- böyle, canavar gibi çıktı karşısına. Sen misin sermayeye yatıran, sen misin müteşebbis olan, sen misin para koyan; bekle, güven, al, ben kâğıt satıyorum yüzde 200'le; senin sermayenin de, emeğinin de, teşebbüs gücünün de, hepsinin de hiçbir değeri yok diye özel sektörü ve girişimci Türk Halkını terörize etti. Şu anda çıkacak kanun da aynı şekilde... Buyurun efendiler, bireysel emeklilik şirketleri kurun, kuralım, karşısında heyula gibi duruyor; ben, seninle rekabet ederim, boğazını sıkarım, seni terörize ederim, tahrik ederim, yok ederim... Şu anda özel sektörün sermaye birikimi yapamamasının en büyük sebeplerinden biri budur; devlet, kendi müteşebbisiyle, devlet, kendi halkıyla yarışıyor. 100 milyar lira verip taksi plakası alan bir adam, 24 saat kelle koltukta, trafikte boğuşuyor; ama, 100 milyar liraya bu ülkede kâğıt alınıp kâğıt satılmak suretiyle trilyonlar kazanılabiliyor. İşin tuhaf tarafı, kâğıt alanlar da, kâğıt satanlar da neticede zarar ediyor, batıyor. Bugün öyle olmuştur; devlet battı kâğıt sattığı için, bankalar battı kâğıt aldığı için; çünkü, kâğıttan yağ çıkmıyor sevgili milletvekilleri!

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başeğmez.

Madde üzerinde ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 ncı madde üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, burada, düzenlenecek yönetmelikle ilgili hükümler yer almaktadır. Kanunun muhtelif maddelerinde, Müsteşarlığın, Bakanlığın ya da Kurulun belirleyeceği hususların yönetmelikle açıklanacağı ifade edilmektedir ki, kanun tasarısının 5 inci maddesi, katılımcıların ve şirketin hak ve yükümlülükleriyle ilgili kısmı; yine, 6 ncı madde, emekli olma ve emeklilik seçenekleriyle ilgili; yine, Kurulun uygun görüşü alınarak, Müsteşarlıkça belirlenecek hususlardır.

Tasarının 7 nci maddesinde, giriş aidatı, yönetim ve fon işletim giderleri, yine, Kurulun uygun görüşü alınmak suretiyle, Müsteşarlıkça belirlenecektir. Kuruldan maksat da, Sermaye Piyasası Kurulu olduğu hepinizce malum.

Madde 9, kuruluş izni ve faaliyet ruhsatı başvurularında istenecek belge ve bilgilerle ilgili esas hususlardır ki, bu da, yine, Kurulun uygun görüşüyle, Müsteşarlıkça belirlenecek hususlardır.

Madde 13, anasözleşme değişiklikleri, hisse, mal varlıklarının devri ve şirket birleşmeleriyle ilgili hususlar yer alıyor; yine, Sermaye Piyasası Kurulunun uygun görüşüyle, Hazine Müsteşarlığınca yönetmelikle belirlenecek hususlardır.

Emeklilik yatırım fonu ve içtüzüğüyle ilgili konular, madde 15; fonun faaliyete geçmesine ilişkin esaslar, madde 16; fonun mal varlığının fon portföyüne ve fon varlıklarına saklanmasına ilişkin ilkeler, madde 17; fon portföyünün yönetimi, madde 18; fonların birleşmesi ve devri, madde 19; bütün bu işlemler ise, Müsteşarlığın görüşü alınmak suretiyle, Kurulca belirlenecek. Daha önce, Kurulun görüşü alınmak suretiyle Müsteşarlıkça belirleniyordu, son tadat ettiğim maddeler, Müsteşarlığın görüşü alınmak suretiyle Kurulca belirlenecek.

Madde 16'daki husus ise, yeminli malî müşavirlerin görüşü alınmak suretiyle, Sermaye Piyasası Kurulunca... Şirketlerin iç ve dış denetimlerini, fonun, iç ve dış denetimine, esas ve usulleri belirlemeye ilişkin yönetmelik maddesi yer alacaktır.

Değerli milletvekilleri, benim seçim bölgem tarım bölgesidir, şekerpancarının üretildiği bir bölgedir. Biraz önce, maddeyle ilgili hususları, burada, kısa da olsa özetledim; ancak, benim seçmenlerim, şekerpancarı bedellerinin ne zaman ödeneceğine dair, hafta sonu gezilerimde bana sordular. Ben, biraz önce, hükümeti temsilen, Hazineden sorumlu Devlet Bakanının yerine oturan Sayın Orman Bakanına sormuştum, rica etmiştim. Şimdi de, aynı yere, Hazineyi temsilen, hükümeti temsilen, sosyal hizmetlerden sorumlu Devlet Bakanımız oturuyor. Ben, her ikisinden de istirham ediyorum; bu şekerpancarının bedelleri -bir yıl oldu; geçen yıl teslim edilen ve bu yıl, mart, en geç nisanın ilk haftalarında ödenmesi gereken şekerpancarının bedelleri- bir an evvel çiftçilere ödenirse, hiç olmazsa, piyasada nakit sıkıntısı giderilmiş olur. Seçim bölgem Sultanhanı, Esgil, Eşmekaya, Yenikent; hafta sonu hep buralardaydık. Dört gözle şekerpancarının bedellerini beklemekte seçmenlerim ve Türkiye'nin her yerinde, aynı şekilde, bu bekleyiş devam etmektedir. 4 milyona yakın şekerpancarı müstahsili vardır, Eskişehir dahil, Türkiye'nin her yerinde. Sayın hükümet, bunu gündemine alır, çiftçileri memnun ederse, hiç olmazsa, bundan yirmi yıl sonra gelecek hususu burada müzakere edeceğimize, bir hafta sonra yapılması gereken hususta hükümet bir karar alırsa, hem milletvekillerinin hem de Yüce Meclisin değeri daha da yücelecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 26 ncı maddesinin "bu Kanunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı ve Kurulun belirlemeye yetkili kılındığı hususlar yönetmeliklerle düzenlenir" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Maliki Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

Ali Oğuz

 

 

Ankara

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, tasarının 3 üncü maddesiyle kurulan Bireysel Emeklilik Danışma Kurulunun bir üyesi de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıdır; dolayısıyla, sisteme ilişkin politikanın belirlenmesi sürecinde söz konusu Bakanlığın görüşlerinden yararlanılacak ve bu görüşler, yapılacak düzenlemelere yansıtılacaktır. Bu nedenle, yönetmelikler, konularına göre, Müsteşarlık ve Kurul tarafından çıkarılacaktır. Önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önerge üzerinde, önerge sahipleri adına, Sayın Musa Uzunkaya; buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, belki, bu tasarı içerisinde en kısa madde metni bu. Maddelerde çok uzun bölümler, âdeta tüzük şeklinde, yönetmelik şeklinde açıklamalar yapılırken, burada, nedense, kendi ifadeleriyle "Bakanlığın, Müsteşarlığın ve Kurulun belirlemeye yetkili kılındığı hususlar yönetmelikle düzenlenir" hükmü içerisinde, haddi zatında, tasarının ilk maddesinde ifade ettikleri konuda, Bakanlıktan kastedilenin Hazineden sorumlu... "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan veya Bakanlığı" deniliyor. Hangi madde içerisinde olduğunu anlayamadım.

Bizim öteden beri söylediğimiz husus şuydu: Bu tasarıda, emekçilerin, çalışanların, alınteri akıtanların ve onların haklarını takip etmesi, savunması gerekenlerin ilgili olan bakanı yok; yani, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yok; çünkü, sizin gözünüzde para var; bir türlü ulaşamadığınız, bir türlü kavuşamadığınız; kavuşturup da bankalara çarptırdığınız; vurgunculara, talancılara teslim ettiğiniz...

İşte, az önce arkadaşım söyledi. Demin söyledim, ben de hafta sonu Erzurum'daydım. Erzurum'daki pancar üreticileri paralarını bekliyor. Sayın Köse, zannediyorum, kendileri, hac sonrası, herhalde Erzurum'a gittiler. Pancarcılar kendilerinden ne talepte bulundular, bilemiyorum; ama, pancar üretenler de perişan, bütün üretimle iştigal edenler, tütün parasını bekleyenler perişan; ama, siz, aldığınız paraları başka yerlere transferlerle meşgulsünüz. Burada da, bir bakanın isminin... Yani, ben anlayamadım doğrusu, nereye, hangi bakan?.. Yasada, "bakanlık" tabiri "Hazineden sorumlu Devlet Bakanı" diyorsunuz. Baştan beri itiraz ettik, birçok maddede dedik ki, ne olur, lütfen ve keremen, şu, sosyal güvenlikten sorumlu... Yahu, benim de işçim var, çalışanım var, emeklilik şöyle olur, böyle olur diye, az çok ilgilenen, bugünkü ilgilenmese bile, yarınkinin ilgilenebileceğini düşündüğünüz bir bakan, ola ki el atar diye, gelseniz de şuna Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da bu tüzük hazırlanırken ilgilenir; yani, belki, mağdurun, mazlumun hakkını korur diye, onu dahi zikretme gereği duymadınız.

Değerli arkadaşlar, samimiyetle söylüyorum, anladım, bu yasa, IMF'den gelmiş, büyük ihtimalle Dünya Bankası göndermiş ve harfi, noktası değişmeyeceği de kanıtlandı; yani, Meclis zabıtlarına da girdi; ama, siz bunlarla meşgul olacağınıza -dediğim gibi, işte, IMF'nin bakışı da ortada- gelin şu perişan olan memurun, işçinin -hayalî emeklilik üreteceğinize- çalışan emekçilerinizin hakkını bir takip edin. Bakın, Türkiye'de, Türk-İş'in hazırladığı raporda, geçim endeksi, asgarî geçim; 600 milyon diyor, açlık sınırı 200 milyon diyor. Küsuru var, ama ben düz rakam söylüyorum. Şimdi, Türk Büro-Sen'in hazırladığı çok geniş çaplı bir anket var, çalışma raporu var, çok ciddî bir rapor var, bütün parlamenter arkadaşlara gönderildi. 600 milyonun üzerinde kamuda çalışanlardan maaş alanın sayısı 5 820, yüzdesi yüzde 0,3; yani, geçim endeksinin üstünde sadece yüzde 0,3 oranında bir çalışanınız var. Türkiye'yi ekonomik olarak o kadar perişan hale getirdik ki, az önce değerli arkadaşım dedi ki "tüpgaza bu kadar korkunç zam olmuş, vatandaş, sadece bunu ifade et diyor" Tüpgaz öyle. İstanbul'da 250 000 liradan aldığınız Boğaz Köprüsü geçişini 1 500 000 liraya çıkardınız. Yani, kaç kata çıkardığınızı görmeniz için söylüyorum. Bakın, 163 milyon ile 200 milyon arası, bu memlekette maaş alanların sayısı 502 742 kişidir. Yani, siz, çalışanların yüzde 32,6'sını açlık sınırının altında tutuyorsunuz. Önce memurunuzu doyurmayı, memurunuzun alınterinin, emeğinin karşılığını vermeyi bir vicdanî sorumluluk olarak düşünün.

201 milyon ile 300 milyon arası maaş alanların rakamı ise, toplam 854 216'dır. Değerli arkadaşlar, yüzde 55,3; yüzde 32,6; toplam yüzde 88-90 oranında çalışanlarımız açlık sınırı çevresindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla)- Önce, siz, eğer gerçekten bir şeyler yapmak istiyorsanız, bu çalışan emekçilerin, devlette, kamuda hizmet verenlerin ekonomik durumunu düzeltin diyor, önergemin lehinde oy kullanmamız temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge, kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunda belirtilen yönetmelik ve tebliğler yürürlüğe girinceye kadar, yürürlükteki mevzuatın bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.

Bu Kanunun yayımı tarihinden önce, hayat branşında faaliyet gösteren ve yeni poliçe akdetme yetkisi olan sigorta şirketleri, bu Kanunun 8 inci maddesinde öngörülen şartları yerine getirmekle emeklilik şirketi statüsüne hak kazanırlar. Söz konusu şirketlere emeklilik  branşında ruhsat verilebilmesi için, bu Kanunun 9 uncu maddesinde öngörülen şartların yerine getirilmesi ve emeklilik branşı dışında kalan branşlara ilişkin yasal yükümlülüklerin tamamını karşılayacak yeterli teminatın gösterilmiş olması gerekir. Ayrıca, bu şirketlerin hastalık sigortası portföyünün sigortalıların tüm hak ve yükümlülüklerinin korunarak bu kanunun yayımı tarihinden itibaren iki yıl içerisinde devredilmesi şarttır. Hayat sigorta şirketlerinin "sigorta şirketi" statüsünden "emeklilik şirketi" statüsüne geçişine, bu şirketlere faaliyet ruhsatı verilmesinde aranılacak şartlara, portföy devri yükümlülüklerine ve diğer hususlara ilişkin esas ve usuller Müsteşarlıkça belirlenir.

Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında emeklilik şirketine dönüşecek şirketler, bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki yıl içinde; mevcut birikimli hayat sigortalılarının talep etmeleri ve sigortalıların bu kanunda öngörülen şartları haiz olmaları halinde, Müsteşarlıkça belirlenecek esas ve usullere göre, sigortalılarının birikimlerini tüm hak ve yükümlülükleri ile birlikte bireysel emeklilik sistemine aktarabilirler. Söz konusu birikimlerin aktarımı, her türlü vergi, resim ve harçtan müstesna olup, intibak ettirilen emeklilik sözleşmesi imzalamış  katılımcılardan sisteme giriş aidatı alınmaz ve masraf kesintileri yapılmaz.

Bu Kanunun yayımı tarihinden önce 21.121959 tarihli ve 7397 sayılı Kanuna göre tasdik edilmiş hayat sigortası tarifeleri ile bunlara ilişkin tablo, ilan, reklam ve broşürlerde bu kanunun 10 uncu maddesinde öngörülen kavramların yer alması halinde, söz konusu ifadelerin bu kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde değiştirilmesi zorunludur. Gerek görüldüğü takdirde bu süre Müsteşarlıkça bir yıldan fazla olmamak üzere uzatılabilir. Söz konusu değişikliklerin yapılmaması halinde, bu tarifelere istinaden yeni sözleşme akdedilemez ve bunlara ilişkin tablo, ilan, reklam ve broşürler kullanılamaz.

BAŞKAN - Geçici madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemini uzun bir süredir tartışıyoruz. Maddeler üzerinde, değerli arkadaşlarımız görüşlerini ifade ettiler; söylenmesi gerekenler söylendi, önergeler verildi. Son maddeyi konuşuyoruz; çünkü, son iki maddede konuşma imkânımız yok. Ben, belki, madde muhtevası içerisinde kalmadan; ama, genel gerekçe içerisinde çok önemli gördüğüm bir hususu arz etmek istiyorum.

Genel gerekçede bir cümle dikkatimi çekti: "Bu sistemde en önemli konu, güvenli bir ortamın yaratılmasıdır" denilmiş. Demek ki, bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sisteminde de güvenli bir ortam yaratılmazsa -olmazsa olmaz koşulu gibi görüyorum- bu kanunun başarılı olması mümkün değil. Bu, çok önemlidir; çünkü, toplumda ve hayatta güven esastır. Eğer, güvenli bir ortam ve karşılıklı itimat olmazsa, ne yapılan işten verim alınabilir ne işin bereketi ve tadı olur ne de başarı sağlanabilir.

Hayat, güven esasına dayalı; aile içerisinde güven olmalıdır, çocuklar, babalarına annelerine karşı, babalar çocuklarına karşı; eğitimde güven olmalıdır, öğrenci ve öğretmen ilişkisi içerisinde; işyerinde güven olmalıdır, çalışan ve çalıştıranlar açısından; devlet ile vatandaşı arasında da, güven, mutlaka olmalıdır. Karşılıklı güvenin sağlandığı toplumlarda, kurumların, kuralların çalıştığı ve herkesin önceden tabi olacakları esasları bildiği ortamlarda, zannediyorum ki, güven olur; güven de, arkasından, başarıyı ve istikrarı getirir.

Belki, genel gerekçe içerisinde yer alan bu cümle, güveni başka bir türlü yorumlamış; ama, benim anladığım budur; çünkü, bu kanunu Meclis çıkarıyor, Meclis uygulayacak, ait olduğu bakanlık itibariyle ve vatandaşlarımız, sosyal güvenlik içerisinde bir alternatif bularak, sosyal güvenliğin daha iyi sağlanması konusunda, Meclisin çıkardığı bir kanundan istifade edecekler.

Değerli arkadaşlarım, oysa, yaşadığımız toplum içerisinde, ülkemizde, güvenin iyice sarsıldığını, güven ortamının kaybolduğunu, acıyla görüyoruz. Yapılan anketlerde de, zaten, halkın devletine olan güveninin gittikçe sarsıldığını, siyasetin de bundan yara aldığını, Parlamentonun ve siyasî partilerin, siyasetçilerin halk nezdindeki itibar ve güvenlerinin, maalesef, iyice sarsıldığını görüyoruz.

Devlet -en çok yaşadığımız bugünkü ortamlar için söylüyorum- dövizinin nispetini belirlemiş, buna güvenen vatandaş mesken kredisi almış veya dışarıdan bir mal ithal etmiş; ama, bir süre sonra "hayır, bundan vazgeçtim" diyor, herkes perişan, intiharlar, çılgınlıklar arka arkaya geliyor.

Devletin vatandaşına güvenmediğini, bürokrasi içerisindeki pek çok engellerden görüyoruz. Devlet, sosyal devlet; ama, emeklilik yaşı bile siyasî iktidarlara göre değişiyor; yirmi seneyle başlıyor, yirmibeş seneyle, sonunda, 60 yaşa kadar dayanabiliyor.

Eğitim sistemi değişiyor, üniversitelere giriş sistemi bile değişiyor. Edebiyat fakültesinin 3 üncü sınıfına kadar gelmiş öğrenci, mezuniyetine bir yıl kalmış, elinden öğretmenlik hakkının alındığını görüyor.

Zorunlu tasarruf yapılmış; akıbeti belli değil. Memur Yardımlaşma Kurulu kurulmuş, ne olduğu belli değil, kimse hesabını da veremiyor. Vatandaşa "bankalara güven" diyoruz; bankalar, aynen çekler gibi bir itimat müessesesi; ama, bankalara güvenenler bankaların battığını görüyor.

İthalat-ihracat sistemi; kanunlar var, genelgeler var, yönetmelikler var; ama, dışarıdan mal ithal ediyor ithalatçı, ithal ederken tabi olacağı genelge farklı, gemi İstanbul veya İskenderun Limanına yanaşırken yeni bir genelge çıkmış, orada farklı bir uygulama var. İhracatçı da aynı şeylerle karşılaşıyor. "Bu kanun reformdur, aman çok dikkat et, bunun için çok çalıştık" diyoruz; ama, üç ay sonra, onu değiştirmek için yeni bir reformla karşımıza geliyoruz veya karşılarına geliyorlar.

Tasarruf teşvik fonları böyle olmuş, konut fonları böyle olmuş ve maalesef, bu ülkede yaşayan insanlar hiçbir şeye güvenmemeyi, her şeyden kuşku duymayı, âdeta prensip haline getirmişler. Bu da toplumun huzurunu kaçırıyor. İnsanlarımız, kendilerini yönetenlerin -bu, devlet olabilir, hükümet olabilir, bürokrasi olabilir- kendilerine yarın ne yapacağından emin değil, sabah kalktığında acaba neyle karşılaşacağım endişesi içerisinde. Milyonlarca insan bu endişeyle yaşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Arınç.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu, bizim mağduriyetimiz veya sizin kabahatiniz, bizim kabahatimiz veya sizin mağduriyetiniz değil; ama, ülke bu şartların içerisinde, toplum bu şartların içerisinde. Güven ortamını, devlet olarak, hükümet olarak, Parlamento olarak tesis etmeye mecburuz. Bu ortam tesis edilmedikten sonra, 20 tane bireysel emeklilik kanunu çıkarsak ve bunun adını en mükemmel reform olarak da koysak, muvaffak olmamız mümkün değil.

Bakın, bugün içinde yaşadığımız, bir kaostur. Şu anda kendisine görev verdiğimiz bir Sayın Bakanın Amerika'dan gönderdiği haberler, iktidar partilerine mensup yöneticiler tarafından, saat 17.00'de televizyonlarda tartışılırken, millet, yeni bir endişenin içerisine düşürüldü. Dolayısıyla, bu ülkenin dertlerini, meselelerini bilen insanlar olarak, siyasetçiler olarak görevimiz, bu ülkede huzur ve saadetle yaşamanın ortamını, devlete olan güveni; devletin, milletine hizmet eden bir unsur olduğunun şartlarını oluşturmalıyız. Sanıyorum ki, o zaman, çıkardığımız bütün kanunlar, bilerek çıkardığımız kanunlar olur ve vatandaş, kendi iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisinden, her zaman güven duyacağı ve karşılığında kendisine düşenleri yapacağı bir sorumluluk altına girer.

Bu kanun belki çıkıyor; ama, pek çok kanun çıkarken olmazsa olmaz koşulumuz, siyasetin de Parlamentonun da, üzerimize düşen sorumlulukları bilen insanlar olarak, ülkemizde bir huzur ve güven ortamını tesis etmesidir.

Bu ümitle hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde 2 adet önerge var; geliş sırasına göre okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Maliki Ejder Arvas

Rıza Ulucak

 

Samsun

Van

Ankara

 

Mustafa Geçer

Ali Oğuz

 

 

Hatay

İstanbul

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

"Bu kanunun yayımı tarihinden önce, hayat branşında faaliyet gösteren ve yeni poliçe akdetme yetkisi olan sigorta şirketleri, bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren beş yıl içerisinde başvurmak ve kanunun 8 inci maddesinde öngörülen şartları yerine getirmekle emeklilik şirketine dönüşürler. Söz konusu şirketlere emeklilik branşında ruhsat verilebilmesi için, bu kanunun 9 uncu maddesinde öngörülen şartların yerine getirilmesi ve emeklilik branşı dışında kalan branşlara ilişkin yasal yükümlülüklerin tamamını karşılayacak yeterli teminatın gösterilmiş olması gerekir. Ayrıca, bu şirketlerin hastalık sigortası portföyünün, sigortalıların tüm hak ve yükümlülüklerinin korunarak, emeklilik ruhsatının verildiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde devredilmesi şarttır. Hayat sigorta şirketlerinin "sigorta şirketi" statüsünden "emeklilik şirketi" sigortası statüsüne geçişine, bu şirketlere faaliyet ruhsatı verilmesinde aranılacak şartlara, portföy devri yükümlülüklerine ve diğer hususlara ilişkin esas ve usuller Müsteşarlıkça belirlenir.

Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında emeklilik şirketine dönüşen şirketler ile hayat branşında faaliyet gösteren ve yeni poliçe akdetme yetkisi olan sigorta şirketlerinden kurulacak emeklilik şirketine asgarî yüzde 10 payla kurucu ortak olanlar, mevcut birikimli hayat sigortalılarının talep etmeleri ve sigortalıların bu kanunda öngörülen şartları haiz olmaları halinde, Müsteşarlıkça belirlenecek esas ve usullere göre, sigortalıların birikimlerini tüm hak ve yükümlülükleri ile birlikte bireysel emeklilik sistemine aktarırlar. Söz konusu birikimlerin aktarımı, aktarım işleminin bu  kanunun yürürlük tarihinden itibaren beş yıl içerisinde gerçekleştirilmesi şartıyla, her türlü vergi, resim ve harçtan müstesna olup, intibak ettirilen ve emeklilik sözleşmesi  imzalanmış katılımcılardan sisteme giriş aidatı alınmaz ve masraf kesintileri yapılmaz."

                                 İ. Nami Çağan

                                 Orman Bakanı

BAŞKAN - Önergeleri aykırılık derecesine göre işleme koyacağım.

Aykırı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Musa Uzunkaya

                                         (Samsun)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim Sayın Uzunkaya'nın önergesine?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu geçici maddenin yasadan tamamen çıkarılmasını talep ediyoruz.

Talebimde şüpheleniyordum; ama, şüphemi teyit eden Sayın Çağan'ın da bir önergesini görünce, şüphem gitti, artık, mukni bir delille karşı karşıyayım ki, bu madde bir sipariş idi.  Bu işlerle iştigal eden, halen bu işleri yapan özel tavassut kuruluşlarından birileri, bu maddeyi ekmadde olarak buraya koydurup, yasanın kılıfına girmek istiyordu ki, Sayın Çağan'ın önergesi, zaten, konuyu da belgeliyor, teyit ediyor. Gerçekten, gördüğüm odur ki, bu yasa tasarısı, sadece, mevcut birkısım kuruluşlar ile muhtemel birkısım vurguncu kuruluşlara zemin hazırlıyor.

Birçok değişiklik önergemle huzurlarınıza çıktım ve son maddeye geldik. Vaktiyle, Hollanda'da -tıveydi kamır- Senato bölümüne bir ziyaretim olmuştu. Senato salonunda, hiç unutmuyorum, Meclis Başkanının arka tarafında bir resimde parmakla yukarı gösteriliyor, yukarıda ise bütün ülkelerin insanlarını sembol olarak anlatan resimler, figürler var. Mesela, bizim Yavuz'un da resmi orada bulunanlardan. Parmakla işaret ediliyor resimde; sorduk, neyi kastediyorsunuz bu resimle -yani, bizim hastanelerdeki işaret gibi- dediler ki, bu resim, siz bu Senato salonunda ne konuşursanız, bilin ki, dünya sizi dinliyor ve bu söz dünyada yankılanır, hiçbir zaman tarihten silinmez, zabıtlara kaydedilir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ben de söylüyorum ki, bu madde ve bu tasarıyla ilgili baştan beri  verdiğimiz önergeler ve sizin çoğunuzun, tasarı neyi ihtiva ediyor, hatta, sorsam sıra sayısı kaçtır diye -bağışlasın çok değerli arkadaşlarım- birçok arkadaşımın, sıra sayısının dahi ne olduğunu bilmediklerinden emin olduğum bu tasarının, yarın ne getireceğini de doğrusu bilmediklerine inanı-yorum; ama, tarihe kaydedilsin diye, şu zabıtlar gelecekte şahit olsun diye söylüyorum; eğer, sizin bu sigortanıza, hâlâ, güvenerek üye olmak isteyenler olur da, yarın mağdur olurlarsa, şu anda söylediklerimiz tecelli ederse, inanınız ki, kabirlerinizde dahi rahat edemezsiniz. Çünkü, bu yasanın, bugüne kadar örneklerinde olduğu gibi, mağdurlarının çok olacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız.

O bakımdan, diyoruz ki, şu ısmarlama geçici maddeleriniz... Zaten, ben, öteden beri kanunların şu sonlarına ilave edilen, zammedilen şu geçici maddelerine hep kuşkuyla bakarım.

Nitekim, Bütçe Kanununuzda da böyle bir maddeniz vardı, yanılmıyorsam ve o maddeniz de Anayasadan döndü. Belli bir kurumu, trilyonlarını affetmek isteyen bir hükümet ve ona destek veren bir parlamentosunuz. 100 trilyonu, bu milletin, fakir fukaranın 100 trilyonuna göz diken bir şebekeyi, bir müesseseyi korumak için, Bütçe Kanununun arkasına böyle bir madde talik ettiniz.

Şimdi, benzeri şeyi de, mevcut hayat sigortalarını bu kapsama sokmak, hatta, beş yılda...İşte, Sayın Çağan'ın önergesi, bilemiyorum, muhtemeldir ki -hükümetten geldiği için muhtemeldir- kabul buyuracaklardır ve böylece de sır bozulacaktır; demek ki, değişiklik önergeleri kabul edilebiliyormuş diye...

Değerli arkadaşlar, insaflı olalım. Bakın, bu Parlamento bizim, bu ülke bizim; bu millet bize güvenmiş, sizi, bizi, hepimizi, haklarını savunasınız diye bu Parlamentoya göndermiş, birilerine şirin görünesiniz diye değil.

Geçen gün,  bir arkadaşım,  burada "tribünlere oynuyorsun Sayın Uzunkaya" diye bana sa-taşıyor.

Arkadaşlar, efendim, localara oynamıyorum; tribünler, eğer, milletse, elbette, 70 milyonun hakkını savunmak benim hakkımdır, benim görevimdir. Elhamdülillah ki, ben, localara, birkısım kurumlara, kuruluşlara, hatta, birkısım sipariş yasalarla birkısım çevrelere oynamıyorum; bundan dolayı da Rabbime hamdediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasayı vicdan ölçüleri içerisinde iyi bir imbikten, süzgeçten geçirerek huzurlarınıza getirmeyen hükümet, arkasındaki kendi partilerine karşı da bana göre suçludur. Demin söylediğim o Halil Ağa gerçeği, sizin hayatınızda, âdeta, ciddî anlamda tetabuk arz ediyor.

Bunun giderilmesini umuyor, yasa, şayet çıkacaksa, mağdurlarının hiç olmazsa az olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyor, değişiklik talebimin kabulünü arz ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

"Bu kanunun yayımı tarihinden önce, hayat branşında faaliyet gösteren ve yeni poliçe akdetme yetkisi olan sigorta şirketleri, bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren beş yıl içerisinde başvurmak ve kanunun 8 inci maddesinde öngörülen şartları yerine getirmekle emeklilik şirketine dönüşürler. Söz konusu şirketlere emeklilik branşında ruhsat verilebilmesi için, bu kanunun 9 uncu maddesinde öngörülen şartların yerine getirilmesi ve emeklilik branşı dışında kalan branşlara ilişkin yasal yükümlülüklerin tamamını karşılayacak yeterli teminatın gösterilmiş olması gerekir. Ayrıca, bu şirketlerin hastalık sigortası portföyünün, sigortalıların tüm hak ve yükümlülüklerinin korunarak, emeklilik ruhsatının verildiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde devredilmesi şarttır. Hayat sigorta şirketlerinin "sigorta şirketi" statüsünden "emeklilik şirketi" sigortası statüsüne geçişine, bu şirketlere faaliyet ruhsatı verilmesinde aranılacak şartlara, portföy devri yükümlülüklerine ve diğer hususlara ilişkin esas ve usuller Müsteşarlıkça belirlenir.

Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında emeklilik şirketine dönüşen şirketler ile hayat branşında faaliyet gösteren ve yeni poliçe akdetme yetkisi olan sigorta şirketlerinden kurulacak emeklilik şirketine asgarî yüzde 10 payla kurucu ortak olanlar, mevcut birikimli hayat sigortalılarının talep etmeleri ve sigortalıların bu kanunda öngörülen şartları haiz olmaları halinde, Müsteşarlıkça belirlenecek esas ve usullere göre, sigortalıların birikimlerini tüm hak ve yükümlülükleri ile birlikte bireysel emeklilik sistemine aktarırlar. Söz konusu birikimlerin aktarımı, aktarım işleminin bu  kanunun yürürlük tarihinden itibaren beş yıl içerisinde gerçekleştirilmesi şartıyla, her türlü vergi, resim ve harçtan müstesna olup, intibak ettirilen ve emeklilik sözleşmesi imzalanmış katılımcılardan sisteme giriş aidatı alınmaz ve masraf kesintileri yapılmaz."

                                 İ. Nami Çağan

                                 Orman Bakanı

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Çoğunluğumuz yok; takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hayat sigorta şirketlerinin, tasarının mevcut halinde tanınan süre içerisinde dönüşüm işlemlerini gerçekleştirememesi ihtimali karşısında, sigortalılarının mağduriyetlerini engellemek ve hayat sigorta şirketlerine emeklilik şirketine dönüşüm işlemleri için yeterli süre tanımak amacıyla değişiklik teklifinde bulunulmuştur. Hayat sigorta şirketlerinin emeklilik şirketine dönüşümlerinde sigortalılara tanınan haklara ilave olarak, birkaç hayat sigorta şirketinin bir araya gelerek emeklilik şirketi kurmaları veya kurulacak emeklilik şirketine kurucu ortak olmalarına olanak sağlanarak, bu şirketlerin sigortalılarının da hak ve menfaatlarının korunması amaçlanmıştır.

BAŞKAN- Önergeyi oylarınıza...

TURHAN ALÇELİK (Giresun)- Sayın Başkan, bir hususu arz etmek istiyorum...

BAŞKAN- Buyurun Sayın Alçelik.

TURHAN ALÇELİK (Giresun)- Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Biraz önce, konuşmamda, Sayın Orman Bakanımızla ilgili Mecliste sırasını bekleyen bir husus olduğunu arz etmiştim. Orman Bakanlığı çalışanlarının durumlarının düzeltilmesiyle ilgili bir husustu.

Sayın Bakanımızın da şu anda, bu hususla ilgili, hükümet adına mı yoksa şahsı adına mı bir önerge verdiğini bilmiyorum. Tabiî, bunun açıklanması gerekirdi burada; hükümet adına mı verildi, yoksa Sayın Bakan kendi şahsı adına mı verdi bu önergeyi? Bu, bir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun)- Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

TURHAN ALÇELİK (Giresun)- İkinci husus şu Sayın Başkanım: Biz, bu tarzdaki bir önergenin uygun olmadığını düşünüyoruz; böyle bir çalışmaya kesinlikle onay vermiyoruz ve karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

MUSA UZUNKAYA (Samsun)- Ben, biraz önce, iyiniyet gösterip, karar yetersayısı aranılması isteğimi geri çekmiştim. Önergeyi geri çekmezseniz, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak)- Sayın milletvekili, bu Meclisi tehditle mi çalıştıracaksınız?!

BAŞKAN- Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısını da arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, önerge kabul edilmiştir. (FP sıralarından gürültüler)

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkan, nerede var karar yetersayısı?!.. Olmaz öyle şey!..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Yaptığınız fevkalade yanlış efendim.

BAŞKAN - Ne yanlışı?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Oylamayı bilgisayarla yapar mısınız..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Hani, nerede karar yetersayısı bu salonda?!..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ne demek yani, neresi tamam! Yani, milleti kör ve ahmak mı sanıyorsunuz?..

BAŞKAN - Efendim, arkadaşlarımız saydı, ben de, dikkat ettim, karar yetersayısı var.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, oylamaya itiraz edilmiştir, lütfen, oylamayı elektronik cihazla yapın. Sayın Başkan, hakkınız yok buna.

BAŞKAN - Kabul edilen değişiklik önergesi doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...Madde kabul edilmiştir.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, biraz önce, kürsüde, şahsınızın yönetimiyle ilgili uyarılarımın ne kadar haklı olduğunun kayıtlara geçmesini istiyorum.

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Alçelik.

27 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 27.- Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 28.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belli etmek üzere, Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Karslıoğlu söz istemişlerdir. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Karslıoğlu.

MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanun Tasarısıyla ilgili görüşlerimi ve oyumun rengini belirtmek üzere, şahsım adına söz aldım; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisin sayın üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Oyumun rengini belirtmekten kastım, tasarının kanunlaşması yönündeki tabiî ki, beyaz oy kullanacağım, yani, kabul oyu vereceğim; çünkü, bildiğiniz gibi, bu yasa tasarısı, gerek ilgili komisyonlarda gerekse Genel Kurulda çok özverili ve yoğun bir çalışma neticesi meydana gelmiştir.

Bu arada, birkaç konuya da değinmek istiyorum. Bireysel emeklilik sistemi, mevcut sosyal güvenlik sistemlerini... (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Peki, teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

III. - Y O K L A M A

(FP ve DYP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, toplantı yetersayısı yoktur; yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum...

Buyurun...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Toplantı yetersayısının aranılmasını istiyoruz. Evet, herkes ayakta.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, 20 kişi yok.

BAŞKAN - Adlarınızı tespit edeceğim efendim.

Tespit eder misiniz...

Var mı 20 kişi efendim?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, 20 kişi yok... (FP sıralarından gürültüler)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, işte 20 kişi, buyurun...Ne demek 20 kişi yok!

BAŞKAN - Arkadaşınız sayıyor. Herhalde 20 kişiyi saymak yeteneğine sahibiz değil mi?! (FP sıralarından gürültüler)

İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Biz de ayaktayız.

BAŞKAN - Efendim, şimdi kalktı arkadaşlarınız. Demin ayaktaki sayın milletvekili sayısı 14'tü.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır Sayın Başkan, lütfen... Bu millet burada ayakta. Buna hakkınız yok. Olur mu böyle şey canım?! Yani, siz mecbur musunuz bugün ille kanunu kanunsuz olarak geçirmeye?!

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, ben sadece, bu Meclisi İçtüzük hükümlerine göre yürütmeye mecburum.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - İçtüzüğe göre, gözlerinizi de açar bakarsınız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sizin önerilerinizle veya sizin empozelerinizle bu Meclisi yönetecek değilim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayar mısınız, 20 arkadaşımız var mı?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın, sayın... Evet...

BAŞKAN - Bakın, 20'yi bile kendiniz zor buluyorsunuz, arkadaki arkadaşınızı davet ediyorsunuz. (FP sıralarından gürültüler)

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, o kalkmıştı.

BAŞKAN - Demin 20 olduğunu iddia ediyorsunuz bir de. (FP sıralarından gürültüler)

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - 20 kişinin kalktığını söylüyoruz; doğru.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - DYP'yi yok mu sayıyorsunuz Sayın Başkan?! Öyle şey olur mu?!

BAŞKAN - Evet, nihayet 20 kişi oldu...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sizin bu ifadeniz bile yanlış Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen, ismini okuduğum arkadaşlarım elini kaldırmak suretiyle salonda bulunduklarını Divan Kâtibi arkadaşlarımıza göstersinler:

Sayın Uzunkaya?.. Burada.

Sayın Batuk?.. Burada.

Sayın Karagöz?.. Burada.

Sayın Arslan?.. Burada.

Sayın Ulucak?.. Burada.

Sayın Arı?.. Burada.

Sayın Çiçek?.. Burada.

Sayın Arvas?.. Burada.

Sayın Oğuz?.. Burada.

Sayın Kalkan?.. Burada.

Sayın Alçelik?.. Burada.

Sayın Seyda?.. Burada.

Sayın Özgün?.. Burada.

Sayın Karamollaoğlu?..Burada.

Sayın Gül?.. Burada.

Sayın Esen?.. Burada.

Sayın Gültepe?.. Burada.

Sayın Elkatmış?.. Burada.

Sayın Konukoğlu?.. Burada.

Sayın Kansu?.. Burada.

Sayın Adan?.. Burada.

Sayın Ercan?..

NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Ben yokum efendim.

BAŞKAN - Evet, siz yoksunuz.

Evet, 21 kişi.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylamasından önce yoklama talebinde bulunulmuştur.

Şimdi, elektronik cihazla yoklama yapacağım ve lütfen ismini okumuş olduğum bu 21 arkadaşım yoklamaya katılmasınlar; çünkü, kendilerini yoklamaya dahil edeceğim ve yoklama için...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - 10 dakika...

BAŞKAN - 15 dakika süre veriyorum.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Yarım saat verseydiniz Sayın Başkan!.. Yetişemezler!..

BAŞKAN - Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ne çabuk bitti 15 dakika?!

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı : 580) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarının tümü kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek üzere, 29 Mart 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.37

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.