DÖNEM : 21 CİLT : 57 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 75 inci
Birleşim 28 . 3 . 2001 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMA IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI
Konuşmalar 1. - Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün; İstanbul'un 2008 olimpiyat oyunları
adaylığına ve yapılmakta olan çalışmalara ilişkin gündemdışı açıklaması ve DSP
İstanbul Milletvekili Bahri Sipahi, MHP Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş, FP İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz, ANAP İstanbul Milletvekili İ. Sühan Özkan, DYP
İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun grupları adına konuşmaları 2. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, çiftçilerin son
günlerde yaşadıkları sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması 3. - İstanbul Milletvekili Ahmet Tan'ın, gazetecilikle ilgili son
günlerde ortaya çıkan gelişmelere ve siyaset ile medya arasındaki ilişkilerde
dikkat edilmesi gereken hususlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı
Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı 4. - Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, Habur Gümrük
Ka-pısında sınır ticaretinin kısıtlanması nedeniyle akaryakıt taşıyıcılarının
ve patates üreticilerinin karşılaştıkları sorunlara ilişkin gündemdışı
konuşması B) Tezkereler ve
Önergeler 1. - Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın (6/1150) esas numa-ralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/333) 2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1163) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/334) 3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1164) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/335) 4. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın (6/1192) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/336) 5. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/1201) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/337) 6. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın (6/1203) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/338) 7. - Polonya Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Prof.Tadeusz
Iwinski ve beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretlerinin uygun
görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/788) 8. - Singapur Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Lew Syn Pau ve
beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretlerinin uygun görüldüğüne
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/789) 9. - Batı Avrupa Birliği Asamblesinin 2 - 3 Mayıs 2001 tarihlerinde
Berlin'de düzenleyeceği "Avrupa Güvenlik Kavramını Yeniden Gözden Geçirme
- Yeni Tehlikeleri Cevaplandırma" konulu uluslararası konferansla ilgili
davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Millî Savunma Komisyonu Başkanı
Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/790) 10. - Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış Ticaret, Araştırma ve Enerji
Komisyonunun 10 - 11 Nisan 2001 tarihlerinde Brüksel'de düzenleyeceği
"Dışticaret, Gelişme ve Demokrasi" konulu seminerle ilgili davete
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonundan üç üyeyle icabet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/791) 11. - İspanya Parlamentosunca 16 - 18 Mayıs 2001 tarihlerinde Madrid'de
düzenlenecek "XII. EUREKA Parlamentolararası Konferansı"yla ilgili
davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir parlamenter heyetle icabet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/ 792) C) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 54 arkadaşının, YÖK'ün Fatih
Üniversitesi ile ilgili kararı konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/187) V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94,
2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. - Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları
(1/693) (S. Sayısı : 580) VI. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1. - Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, SSK'nın sigorta prim ve
alacaklarına ve belediyelerin borçlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3633) 2. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen
yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un ce-vabı
(7/3692) 3. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, 4562 sayılı Organize
Sanayi Bölgeleri Kanununun 14 üncü maddesiyle getirilen kritere ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3722) 4. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, deniz taşımacılığıyla
ilgili altyapı yatırım çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan
Mirzaoğlu'nun cevabı (7/3747) 5. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale SSK
Hastanesinin tomografi cihazı ihtiyacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3750) 6. - Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, Bursa İli İnegöl
İlçesinin il olma talebine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın
cevabı (7/3763) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı. İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde
Ulusal Programa kadar uzanan Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimize, Yozgat Milletvekili Lutfullah Kayalar, Türkiye'de siyasetin
saygınlığına, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar; İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu'nun, 27 Mart Dünya Tiyatrolar
Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay
cevap verdi. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi okundu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan tasarının geri
verildiği bildirildi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin Türkmenistan'a
yapacağı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi; Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 25 inci sırasında yer alan 271 sıra sayılı Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
raporunun bu kısmın 12 nci sırasına, 161 inci sırasında yer alan 440 sıra
sayılı Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon raporunun 13 üncü sırasına alınmasına; 27.3.2001 Salı günkü birleşimde, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi ile gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmındaki (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından
sonra kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin
görüşülmesi ve 14 üncü sıraya kadar olan tasarı, teklif ve raporların
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi, Kabul edildi. Genel Kurulun, 28.3.2001 Çarşamba ve 29.3.2001 Perşembe günleri
14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına, 28.3.2001 Çarşamba günü sözlü
soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek
önerilerinin, görüşmelerden sonra, kabul edildiği; 520 sıra sayılı YÖK Araştırma Komisyonu raporunun gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınarak, görüşmelerinin 3 Nisan 2001
Salı günü yapılmasına; Basılı gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 230 uncu sırasında yer alan, Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin, Küçük
Çiftçilerin TC Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Borç
Faizlerinin Bir Bölümünün Affı, İcra Takip İşlemlerinin Durdurulması ve Yeni
Bir Ödeme Planına Bağlanmasına Dair Kanun Teklifinin gündemin aynı kısmının 14
üncü sırasına; 224 üncü sırasında yer alan, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin
ve 9 Arkadaşının, Küçük Esnaf ve Sanatkârlar ile Orta Boy İşletmelerin Bazı
Borç Faizlerinin Sınırlandırılmasına Dair Kanun Teklifinin gündemin yine aynı
kısmının 15 inci sırasına alınarak bir an önce görüşmelerinin sağlanmasına
ilişkin FP Grubu önerisinin, görüşmelerden sonra, kabul edilmediği, Açıklandı. Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan
olağanüstü halin 30.3.2001 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle
uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi, görüşmelerden sonra, kabul edildi. Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili
Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan
Güven'in, ekonomiyi IMF'nin hatalı reçetelerine teslim ederek kötü yönetim
sergilediği ve ekonomik çöküşe yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/10) gündeme alınması,
görüşmelerden sonra, kabul edilmedi. Gensoru önergesinin öngörüşmesi sırasında : Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz, İstanbul
Milletvekili Tansu Çiller'in DYP Grubu adına yaptığı konuşmasında, kendisine
ait olmayan beyanları dile getirmek suretiyle şahsına, İstanbul Milletvekili Güneş Taner, Sivas Milletvekili Abdüllatif
Şener'in FP Grubu adına yaptığı konuşmasında, partisine, Sataşmada bulunmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı (1/693)
(S. Sayısı : 580) ile, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S. Sayısı : 433), Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilat, Görev ve
Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye (1/759) (S. Sayısı : 572), Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı : 576), Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme
Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye (1/752) (S. Sayısı : 577), Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/728) (S. Sayısı : 591), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592), Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793,
1/794) (S. Sayısı: 607), Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/758) (S.
Sayısı : 609), Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında 608 Sayı-lı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/724, 1/704, 2/68,
2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı : 623), İlişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon raporlarının (3/287, 3/430) (S. Sayıları : 271, 440)
yapılan açık oylamaları sonucunda, kabul edildikleri ve adı geçen
milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verildiği
açıklandı. 28 Mart 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.47'de son verildi.
No. :110 II. - GELEN
KÂĞITLAR 28.3.2001 Çarşamba Meclis
Araştırması Önergesi 1. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 54 arkadaşının,
YÖK'ün Fatih Üniversitesi ile ilgili kararı konusunda Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/187) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
14.00 28 Mart 2001
Çarşamba BAŞKAN:
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 75 inci Birleşimini açı-yorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Sayın milletvekilleri, hükümet adına, Devlet Bakanı
Fikret Ünlü'nün, İstanbul'un olimpiyat oyunlarına adaylığıyla ilgili bilgi
vermek üzere söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce, İçtüzüğümüzün 59 uncu
maddesine göre, bu talebi yerine getireceğim. Sayın Bakanın açıklamasından sonra da, istemleri
halinde, siyasî parti gruplarına ve grubu bulunmayan bir milletvekiline söz
vereceğim. Konuşma süreleri, siyasî parti grupları için 10 dakika,
grubu bulunmayan milletvekili için ise 5 dakikadır. Buyurun Sayın Bakan. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI
Konuşmalar 1. - Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün;
İstanbul'un 2008 olimpiyat oyunları adaylığına ve yapılmakta olan çalışmalara
ilişkin gündemdışı açıklaması ve DSP İstanbul Milletvekili Bahri Sipahi, MHP
Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş, FP İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, ANAP
İstanbul Milletvekili İ. Sühan Özkan, DYP İstanbul Milletvekili Hayri
Kozakçıoğlu'nun grupları adına konuşmaları DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; 2008 olimpiyat adaylığı için Yüce Meclisi bilgilendirmek
amacıyla huzurunuzdayım; hepinize saygıyla selamlıyorum. Olimpiyat oyunları 28 branşta dünya şampiyonalarının
aynı zaman ve aynı mahalde yapılmasından çok öte, kültürel, çevresel boyutları
olan bir dünya şöleni, dev bir spor organizasyonudur. Olimpiyat oyunları
günümüzde dünyanın en büyük sportif ve kültürel festivali haline gelmiştir. Olimpiyat düzenlemenin bir yönüyle nasıl kârlı bir iş
olduğu, 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunlarına yapılan 2.4 milyar dolar
yatırımla, tüm masraflar çıkarıldıktan sonra, kente 250 milyon dolar bir gelir
kalması ve oyunların Güney Kaliforniya ekonomisine 25 000 kişilik istihdam ve
yaklaşık 3.3 milyar dolarlık bir katkıda bulunması üzerine ortaya çıkmıştır. Oyunları düzenlemek maddî kâr olmaktan öte, kente ve
ülkeye büyük kazanımlar sağlamaktadır. 1988 Seul Olimpiyat Oyunlarından üç ay
önce ve üç ay sonra yapılan uluslararası kamuoyu araştırmasında, Güney Kore
sanayi mallarına ne kadar güveniyorsunuz sorusuna verilen cevabın, oyunlar
sonrasında, 7 kat artış göstermesi de, olimpiyat oyunlarının, ülkenin imajı
yanında, diğer alanlarda yaptığı olumlu etkiyi en iyi şekilde açıklamaktadır.
Bu imaj gelişmesinden, gerek sanayi gerekse ihracat alanında ne kadar kazançlı
çıkıldığı, 1964 Japonya ve 1988 Kore örnekleriyle de ortadadır. Olimpiyat oyunları organize etmek için dört kez aday
olup, kaybetmesine rağmen, yılmayan ve beşinci adaylığında 1992 Olimpiyat
Oyunlarını alan Barselona kenti ise, oyunlardan önce denizle bağlantısı
kesilmiş, altyapı problemleri ve spor tesisi eksiklikleri bulunan bir kent
olarak değerlendirmekte idi. İspanyollar, ev sahipliği hakkında elde ettikleri
1986 yılından 1992 yılına kadar geçen altı yıllık hazırlık süresi içerisinde
8.3 milyar dolarlık yatırımla kentin tüm altyapı problemlerini çözmenin yanı
sıra, inşa ettikleri yeni yollar, köprüler, parklar, oteller ve spor
tesisleriyle Barselona kentini yeniden yaratmışlardır. 1996 Atlanta Olimpiyatlarına 197 ülkeden 10 600 sporcu,
5 500 antrenör ve idareci katılmış, 11 000 000 bilet satılmış ve 2.2 milyon izleyici,
3 000 saat dolayında, 26 spor dalında, 271 müsa-baka izlemiştir. Yine, Atlanta oyunları sırasında 220 ülkede toplam 3
000 saat televizyon yayını yapılmış ve bunları aynı anda 4 milyar, toplam
olarak da 20 milyar insan izlemiştir. Sidney kentinde organize edilen 2000 Olimpiyatları
etkilerine ilişkin yapılan araştırma sonuçlarına göre, 1994-2004 yılları
arasında Avustralya'nın gayri safî millî hâsılasına 7,3 milyar Avustralya
Doları eklenmiş ve oyunlar 150 000 kişilik ek iş istihdamı sağlamıştır. Demek
ki, olimpiyatlar, bir yandan, ülkenin sporu, sporcusu ve spor tesisi
altyapısına katkı sağlarken, ev sahipliğini üstlenecek ülkeye, milyarlarca
dolarlık ekonomik hareketlenme, önemli yatırım, dış sermaye girişi, istihdam,
turizm gelirleri, çok büyük boyutta ülke tanıtımı, imaj ve prestij kazanımları
yaratmaktadır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemiz açısından
bu kazanımlara belki de iki kat ihtiyaç bulunması nedeniyle Türkiye bu
mücadelede yer almıştır. Ülkemizde olimpizmi en iyi anlayan ve gençliğe devamlı
telkin eden, sporu bir araç olarak kullanan "yurtta sulh, cihanda
sulh" hedefine ulaşmayı amaç edinen, Büyük Önderimiz Atatürk'tür. 1924
yılının şubat ayında, 3 aylık cumhuriyetimizin mütevazı bütçesinden 17 000 lira
tahsis ederek, Türk gençlerinin 1924 Paris Olimpiyatlarına resmen katılmasını
sağlamıştır. Şimdi ülkemize dönelim ve İstanbul'da olimpiyatların
yapılması halinde beklenen kazançlara bir göz atalım. Olimpiyatların
İstanbul'da en mükemmel şekilde yapılabilmesi için 1 milyar 172 milyon dolarlık
tesis yatırımı yapılacaktır. Ayrıca, 1 milyar 95 milyon dolarlık da, ilgili
kuruluşlarca, altyapı yatırımları karşılığında proje bazında yatırım
yapılacaktır. Tüm bunların geriye dönüşü sağlandığı gibi, 19 milyon dolar da
kâr elde edilecek ve yapılan tüm spor tesisleri de gençliğimizin kullanımına
sunulacaktır. 2008'de ev sahipliği yapacak kente, 2002 yılından itibaren
-taksitler halinde- televizyon yayın hakkı payı olarak 833 milyon ve sponsor
programı payı olarak da 200 milyon dolar nakit ödeme yapılacağı bugünden
kesinleşmiş durumdadır. Tabiî ki, peşinde olduğumuz, birkaç milyon dolarlık bir
kâr değildir. Olimpiyatların İstanbul'da yapılması halinde 180 000 kişilik
istihdam yaratılmış olunacak, ülkemize yönelecek yabancı sermaye yatırımlarında
önemli artışlar doğacaktır. Olimpiyatları kazanmak, Türkiye'nin, dışa
açılmasını, entegrasyonunu, ekonomisini, tanıtımını, hatta demokratik hayatını
ve görüntüsünü olumlu etkileyecek, siyasî, kültürel, ekonomik, sosyal yapımız
ve tabiî ki, sporumuz açısından cumhuriyet döneminin en önemli fırsatlarından
birisi oluşacaktır. Ancak, adaylığın temelinde, sadece sağlanacak maddî ve
ekonomik kazançlar değil, sporcu nesiller yetişmesinde olimpiyatın hızlandırıcı
etkisi yatmaktadır. Ülkemiz için, bu bir mega projedir, bir büyük toplumsal
projedir. Sporun, gençlerimizin bir yaşam biçimi olabilmesi için
spor tesisleri altyapısına ihtiyacımız vardır ve adaylık, bu sürecin lokomotifi
görevini üstlenmektedir. İstanbul'un olimpiyat adaylığı ve olimpiyat projesi,
hem sporun, gençlerimiz için bir yaşam biçimine dönüştürülmesiyle hem de
İstanbul'un mevcut sorunlarının çözümü ve yakın gelecekte yaşanabilir bir dünya
kentine dönüşmesine yardımcı olmasıyla, maddîyattan öde kazanımları olan bir
büyük projedir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; İstanbul
adaylığının en önemli kozlarından birisini dünyada tek örnek olan 3796 sayılı
Olimpiyat Yasası oluşturmaktadır. Yasa marifetiyle, sadece finansal ve politik
garantiler sağlanmakla kalınmamakta, Uluslararası Olimpiyat Komitesinin
olimpiyat anlaşması Türk hukuk sistemine entegre edilerek, Uluslararası
Olimpiyat Komitesi, hakları en üst seviyede garanti altına alınmaktadır. Bugün,
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, artık, bir kriter olarak adayların böyle bir
yasa çıkarıp çıkaramayacaklarını sormaktadır. Yasa getirme koşulu, Türkiye
tarafından, daha 1992 yılında karşılanmış ve adaylığımızın en güçlü kozlarından
birisini oluşturmuştur. Yüce Meclisimize, bu yasa ve engin öngörüleri için en
derin şükranlarımızı bir kez daha tekrarlamak istiyorum. İstanbul'un olimpiyat adaylığıyla ilgili tüm hazırlık,
yatırım ve çalışmalar, bu yasa kapsamında, kendisine verilen görev, yetki ve
sorumluluk çerçevesinde, başkanı bulunduğum hazırlık ve düzenleme kurulu
tarafından gerçekleştirilmektedir. İstanbul'un 2000 adaylığı için oluşturulmuş,
2004 adaylığı sırasında geliştirilmiş ve 2008 için uygulamasına geçilmiş
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, uluslararası federasyonlar ve millî olimpiyat
komitelerinden oluşan olimpiyat ailesinin tüm gereksinim ve şartlarını
karşılayan bir olimpiyat projesi mevcuttur. İstanbul Olimpiyat Projesi, şehrin Avrupa ve Asya
yakalarında, ana arterler üzerinde ve birbirlerine en fazla bir saat mesafede,
9 alan, 31 adet spor tesisi, Atatürk Olimpiyat Parkı, 10 000 sporcu ve 5 000
idareci, 15 000 medya mensubu ve 3 000'e yakın hakem ve gözlemcilerin ikamet
ettirilecekleri olimpik köy, oyunları tarihinde inşa edilecek ve oyunlar
sırasında kullanıldıktan sonra yasal sahiplerine devredilecek dairelerden
oluşan toplukonutun, 40 000 konutluk Halkalı Toplukonut Projesinin son safhası,
uluslararası basın ve yayın merkezi ve gençlik kampını kapsamaktadır; tüm
unsurların lojistik bağlantı ve işlerliğinin tam olarak çözümlendiği bir
projedir. 2000 ve 2004 oyunları adaylıklarından sonra, Hazırlık
Düzenleme Kurulu, doğru stratejiler belirleyebilmek amacıyla, Uluslararası
Olimpiyat Komitesi üyeleri nezdinde, İstanbul'a oy vermeme nedenlerini
araştırmıştır. Bu araştırma sonucunda, nedenlerin, İstanbul'un spor tesisi
altyapısının yetersizliği ve büyük çaplı spor organizasyonları tecrübesinin
bulunmaması olarak görüldüğü anlaşılmıştır. Bu saptamalar sonucu, stratejisini
"vaatlerden gerçeklere" olarak belirleyen Hazırlık Düzenleme Kurulu,
eski adaylıkta olduğu gibi, projeler yerine, bitirilmiş veya inşaatına
başlanılmış tesislerle yarışta yer almak üzere, hedefini tesisleşme olarak
saptamış ve tesisleri inşa eden yatırımcı bir kuruluş halini almıştır. Küçükçekmece'de, hazine tahsisli 584 hektarlık alanda
yapımına başlanan Atatürk Olimpiyat Parkı, başta 80 000 kişilik Atatürk
Stadyumu olmak üzere, kentin mevcut ihtiyaçlarına cevap verecek 14 çok maksatlı
spor tesisi ve halka açık spor alanlarını içermektedir. Olimpik stadyum dışında
kalan 13 spor tesisi bilahara yapılacak ve tadilatlarla, uluslararası spor
federasyonlarınca aranan şartlara cevap verebilen tesisler ve aynı zamanda,
olimpiyatlar öncesi ve sonrasında ticarî ve kültürel aktivitelere açık fuar,
kongre ve gösteri merkezleri, biyomekanik merkez ve spor hastanesi ve benzeri
ticarî fonksiyonlu yapılandırmalarla, kendisini idame ettirecek gelirleri
yaratacak şekilde; yani, sürdürülebilir nitelikte projelendirilmiştir. Park
gerçekleştirildiğinde, yalnız Türk insanına değil, yabancı ülkelere sporcu,
antrenör, eğitimci yetiştirmek için gerekli hizmetleri sunacak, çağdaş, Avrasya
spor ve eğitim merkezi fonksiyonunu görecektir. Tüm İstanbul halkının nefes alabileceği bir dinlence ve
spor amaçlı rekreasyon alanı olarak hazırlanmakta olan Atatürk Olimpiyat Parkı,
bir yandan, İstanbul'un spor altyapısında köklü bir iyileşme sağlarken, hem
olimpik hem de kentsel alanda uzun ömürlü, planlı bir gelişme sağlayarak,
istikbalde, olimpiyatlara ev sahipliğimizin garantisi olacaktır. Atatürk Stadyumu, Olimpik Parkın en önemli unsuru ve
itici gücüdür. Atatürk Stadyumu yatırımı yasal yetki ve sorumluluk
çerçevesinde, Hazırlık Düzenleme Kurulu tarafından inşa edilmektedir. Büyük
olasılıkla yıl sonunda açılışı yapılacaktır. Stadyumun 9 kulvarlı ana atletizm
pisti yanında, 1 adet 24 000 metrekarelik ışıklandırılmış 8 kulvarlı atletizm
antreman sahası ve 1 adet 15 000 metrekarelik 4 kulvarlı ısınma sahası vardır.
Aranan her türde uluslararası normu fazlasıyla karşılayan, en üst düzeyde
konfor ve teknoloji sunan bu çağdaş olimpik stat, sadece futbola değil, başta,
temel spor olan atletizm olmak üzere, 12 spor branşı yanında, konferans, sergi
ve konser gibi kültürel etkinlikler için de hizmet verecek komple bir olimpik
tesisdir. 120 milyon dolar proje bedelli stadyum için, bugün
itibariyle 90 milyon dolar tutarında yatırım fiilen gerçekleştirilmiştir.
Altyapı bakımından, sadece stadın değil, parkın tamamı düşünülerek
projelendirme yapılmıştır. Hazırlık Düzenleme Kurulu, ayrıca, yasa görevi olan,
İstanbul'un olimpik şartlara hazırlanması için, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü ve
İstanbul Belediyesi gibi diğer kurumlarca inşaatlarına başlanmış uygun
nitelikteki spor tesislerine malî ve teknik destek vermektedir. İstanbul'da 9
adet mevcut tesisin olimpik standartlarda modernizasyonu ikmal edilmiş, başta,
Ataköy Spor Kompleksi kapsamında yer alan 22 000 kişilik çok amaçlı salon, açık
ve kapalı yüzme havuzları dahil olmak üzere 12 yeni tesisin inşasına maddî
katkıda bulunulmuş ve bu yatırımlar için, 30.12.2000 tarihi itibariyle,
yaklaşık 49 milyon dolar tutarında kaynak ilgililere aktarılmıştır. Tesis eksikliği yanında, İstanbul'un, dezavantajı
olarak görülen büyük uluslararası spor organizasyonu tecrübe eksikliğini
gidermek üzere, son üç yıl içerisinde, Hazırlık Düzenleme Kurulu tarafından,
İstanbul'da çeşitli spor dallarında düzenlenen 8 dünya şampiyonası, 17 Avrupa
şampiyonası ve 10 özel organizasyonun daha iyi icrasını teminen 12 milyon dolar
maddî katkıda bulunulmuştur. Akreditasyondan konaklamaya, güvenlikten sağlığa,
ulaşımdan bilgi dağıtımına varana kadar birçok gerekli alanda bilgi ve
tecrübeler edinilmiştir. Bunun en son ve en güzel örneklerini Ataköy Spor
Kompleksi açık yüzme havuzunda, mükemmel bir organizasyonla, 43 Avrupa
ülkesinden 1 558 sporcu, idareci ve 420 yabancı medya mensubunun katılımıyla
yapılan ve Eurosporttan canlı yayınlanan 24 üncü Avrupa Yüzme, Atlama,
Senkronize ve Maraton Yüzme Şampiyonasıdır. Dünyanın 128 ülkesinden 2000'in
üzerinde sporcu ve idarecinin katılımlarıyla İstanbul'da, geçtiğimiz kasım
ayında yapılan 34 üncü Dünya Satranç Olimpiyadı da bu yönde atılmış diğer
önemli adımdır. Hazırlık Düzenleme Kurulunun kurulduğu 1992 yılından
2000 yılı sonuna kadar toplam 160 milyon doların üzerinde olan harcamaların
yüzde 86'sı spor tesisi yatırımlarına yönlendirilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul,
istekliliğini, kararlılığını ve tecrübesini ortaya koyarak üçüncü kez adaylığa
başvurdu. Kanun gereği olduğu gibi, hükümet programında da yer alan İstanbul'un
2008 Olimpiyat Oyunları aday adaylığı için başvuru 2000 yılı mart ayında
yapılmıştır. İstanbul'un adaylık sürecindeki kararlılığının ardında, sadece
ülkemizin kazançlı çıkacağı gerçeği değil, bu özel kentin de olimpik harekete
çok değerli katkılarda bulunabileceği inancı yatmaktadır. Olimpiyat Oyunlarının
kökeni çok eskilere dayanmaktadır; ama, olimpizm, her şeyiyle gençlere, umuda
ve geleceğe ilişkindir. Genç nüfusuyla İstanbul ve olimpizm arasında âdeta
doğal bir uyum vardır ve ikisinin karışımı olan "olimpist" sözcüğü,
bir kararlılığın, bir düşünce yapısının ifadesidir. Bu başvuru, soyut anlamda
bir kent adına değil, bu kentte yaşayan 10 milyon olimpist adına iletilmiştir. İstanbul 28 Ağustos
2000 tarihinde, Paris, Toronto, Osaka ve Pekin'le birlikte finalist kent
seçilmiştir. Üçü G-7 ülkesi ve birisi de dünya devi Çin'in yanında Türkiyemizin
de finalist kent seçilmiş olması, takdir edersiniz ki, ülkemiz adına çok gurur
verici büyük bir başarıdır. Bu kararla, istanbul Uluslararası Olimpiyat
Komitesi tarafından, olimpiyat oyunlarını düzenleme kapasitesine sahip bir kent
olarak kabul ve tescil edilmiş olunmaktadır. Ev sahibi kentin seçiminde, proje fizibilitesi ve
yeterliliği, proje içinde yer alan unsurların lojistik konumu, proje
finansmanı, kültürel boyut, çevresel boyut, kentin ve ülkenin telekomünikasyon
altyapısı, coğrafî konum, oyunların önerildiği takvim ve iklim koşulları,
konaklama imkânları, güvenlik planı, sağlık planı, ulaşım planları, halk
desteğinin seviyesi, uluslararası büyük çaplı sportif organizasyon kapasite ve
deneyimi, spor geleneği, devlet desteğinin boyutu, ülkenin genel politik ve
ekonomik durumu, Uluslararası Olimpiyat Komitesi haklarının koruma yöntemi ve
garantiler, olimpiyatların kente katkısı ve o kentte yapılacak oyunların
olimpik harekete katkısı gibi kriterlere bakılmaktadır. Bu hususları yerinde denetlemek üzere Uluslararası
Olimpiyat Komitesinin 17 uzmandan oluşan Değerlendirme Komisyonu, aday kentleri
ziyaret ederek tetkik ve incelemelerde bulunmaktadır. Değerlendirme
Komisyonunun İstanbul çalışma ziyareti 20-25 Mart 2000 tarihleri arasında
gerçekleşmiştir. Uluslararası Olimpiyat Komitesi nezdindeki en önemli
seçim kriterlerinden birisi de "toplum desteği"dir. 2000 yılında
tarafımızdan yaptırılan son araştırmada bu oran yüzde 88 olarak bulunmuştur.
Uluslararası Olimpiyat Komitesinin ise, bağımsız olarak yaptırdığı araştırmada
bu oran yüzde 86 olarak bulunmuş ve Değerlendirme Komisyonu tarafından,
finalistler arasında en yüksek olarak takdirle karşılanmış ve ilan edilmiştir. Bu çok önemli ziyaret sırasında komisyon çalışmalarına,
teknik olarak mükemmel bir hazırlık yapılmış, 67 kişilik Hazırlık Düzenleme
Kurulu, profesyonel kadroları yanında, ilgili kamu kurumları, federasyonlar ve
üniversitelerden oluşan çalışma ve yapılan sunumlara fiilen 208 uzman ve
yetkili, gönüllü olarak katılmıştır. Yapılan sunumlar ve tüm tesislerin yerinde
tetkikleriyle, komisyon birçok konuda aydınlatılmış, bazı tereddütler
giderilmiş ve çok başarılı bir sınav verilmiştir. Değerlendirme Komisyonunun İstanbul ziyareti için
teknik olarak iyi hazırlık ve sunumlar yanında, önemli kriterler olan devlet
desteği ve toplumsal katılımın görünür kılınması da önem arz etmekteydi. Bu
yönden de gereken hassasiyet gösterilmiş ve Sayın Başbakan Yardımcımız Mesut
Yılmaz Beyefendi olmak üzere, şahsım, İstanbul Valisi ve Büyükşehir Belediye
Başkanımız da dahil olmak üzere, yüksek düzeyde siyasî katılımla devletimizin
desteği ortaya konulmuştur. Çok önemli bir kriter olan halk desteğini göstermek
üzere, kent, Büyükşehir Belediyesiyle koordineli olarak ışıklı, ışıksız
bilboardlar ve afiş ve pankartlar, gönder ve kırlangıç bayraklar ve daha nice
görsel malzemeyle donatılarak, halkımızın istekliliği de görünür kılınmıştır. Burada değerli medyamızın desteğine de değinmeden
geçemeyeceğim. Hem ziyaret öncesi hem de sırasında, Türk yazılı ve görsel
medyası konuya bugüne dek görmediğimiz ölçüde önem ve destek vermiştir. Değerlendirme Komisyonu raporu nisan-mayıs aylarında
Uluslararası Olimpiyat Komitesine sunulacaktır. Uluslararası Olimpiyat Komitesi
üyelerinin kararlarında bu raporun büyük ağırlık taşıyacağı
değerlendirilmektedir. 2008 oyunları evsahibi kentin seçimi, 13 Temmuz 2001
tarihinde, Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından Moskova'da
gerçekleştirilecek 112 nci birleşiminde yapılacak oylama sonucunda
belirlenecektir. Önümüzdeki bu dört aylık süre içerisinde İstanbul'un
olimpiyat adaylığı ve olimpiyat projesinin hayata geçirilmesindeki kararlılık
ve toplumsal desteği görünür kılacak bir tanıtım ve lobi faaliyetinin etkin bir
şekilde yapılabilmesini teminen 3796 sayılı Yasanın 4 üncü maddesine
dayanılarak, 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'in başkanlığında
İstanbul 2008 Tanıtım Grubu oluşturulmuştur. Değerlendirme Komisyonu raporunda
yer alacak tespit ve değerlendirmelerin ışığında yeni stratejiler belirlenecek
ve İstanbul 2008 Tanıtım Grubu çalışmalarıyla, tanıtım ve lobi faaliyetlerine
girişilecektir. Hedef kitle, başta, Uluslararası Olimpiyat Komitesi olmak
üzere... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakan, açıyorum mikrofonunuzu efendim;
lütfen, tamamlayın. Buyurun efendim. DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Gerekli siyasî irade, finans, teşkilatlanma ve
kapasiteyi haiz olduğumuz konusunda muhatapların ikna ve tatmin edilmesidir.
Tanıtım ve lobi faaliyetlerinde siyasilerimiz, resmî kurumlarımız, medyamız, iç
dünyamız, sivil toplum kuruluşları ve her ferdimizin kendine düşen bazda
adaylığı desteklemesi, ülke genelinde ve ülke dışında gezi, konferans,
organizasyonlar ve iş gezilerinde İstanbul adaylığının tanıtımı ve bilgi
aktarımlarında bulunabilmek amacıyla işbirliği ve eşgüdümün sağlanması
gerekmektedir BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen tamamlayınız. DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım. Uluslararası platformlarda; bir yandan olimpiyat
projemiz, İstanbul ve potansiyelleri, diğer taraftan, tarih, kültür ve
sosyoekonomik açılardan Türkiye ve Türk insanı tanıtılırken "İstanbul'un
tarihsel gelişim süreci içerisinde kazanmış olduğu ve insanlığın ortak bir
mirasını ifade eden kültür ve tabiat varlıklarının, İstanbul olimpiyatları
vasıtasıyla desteklenerek korunması" şeklinde sunulan olimpiyat
adaylığımızın evrensel boyutu ile ülkenin genç ve dinamik yapısı ile
yapabilirlikleri ispata çalışılacaktır. İstanbul'un, ülkemizin potansiyeline olan inancımızla
"Türkiye inanırsa, dünya inanır"diyoruz. 1960'lı yıllarda
Meksika'nın, 1980'li yıllarda Kore halkının başarabildiği bir organizasyonun
üstesinden, 2000'li yılların Türkiyesinin gelemeyeceğine inanmak mümkün
değildir. Gereken, neler kazanacağımızın bilinciyle kendimize güvenmek ve bu
millî davada el ele vermektir. İstanbul'un olimpiyat adaylığına, toplumun tüm kesim ve
örgütlü güçlerinin katılım ve desteğinin sağlanması, bunun bir "ulusal
hedef" olduğunun dış dünyaya gösterilmesi bakımından büyük önem
taşımaktadır. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, desteğiniz için
teşekkür ediyorum. (Alkışlar) RASİM ZAİMOĞLU (Giresun)- Sayın Bakan, siz inanıyor
musunuz alabileceğine? BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan. Efendim, Sayın Bakanın, Yüce Heyetinize yapmış olduğu
sunuşu üzerine, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Bahri Sipahi; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; İstanbul'un 2008 olimpiyat oyunları adaylığı ve
olimpiyatların düzenlenmesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına, hepinizi saygıyla selamlarım. Olimpiyat oyunları, olimpizm denen felsefenin, düşünce
ve yaşam tarzının bir uygulama biçimidir. Modern olimpiyatların kurucusu Baron
Pierre de Coubertin, 1894 yılında olimpizmi dünyaya şöyle açıklamıştır:
"İnsanların birbirlerini sevmelerini istemek ütopik olabilir. Ancak,
gençlerimizin tanışmalarını sağlarsak, karşılıklı saygı duymalarını temin
edebiliriz. Bu suretle, dünyamız arzu edilen sulh ve sükûna kavuşur. Gelin,
dört yılda bir olimpiyat oyunlarını düzenleyerek bunu temin edelim." İşte,
bu felsefeyle, olimpiyat oyunları, bugünedek, her gün daha da güçlenerek
yapılmaktadır. 20 nci Yüzyılda olan büyük gelişmeler, "izm"
ile biten birçok düşünce tarzını değiştirdiği, hatta yok ettiği halde, olimpizm
dimdik ayakta kalmıştır. Ülkemizde olimpizmi en iyi anlayan ve gençliğe devamlı
telkin eden "yurtta sulh, cihanda sulh" hedefine ulaşmayı amaç edinen
Ulu Önder Atatürk'tür. Örneğin, 1924 yılı Şubat ayında, üç aylık
cumhuriyetimizin sınırlı bütçesinden 17 000 lira tahsis ederek, Türk
gençlerinin 1924 Paris Oyunlarına resmen katılmasını sağlamıştır. Olimpiyat oyunlarına adaylığımızın iki temel amacı
vardır; birincisi, dünyanın en güzel metropollerinden biri olan İstanbul'u
yeniden kazanmaktır. Bakınız, 1980'lerde Avrupa'nın en kirli ve sorunlu
kentlerinden biri sayılan, denize küsmüş Barselona, yedi yılda nasıl bir değişim
geçirmiştir. Adaylığın ikinci ve en önemli amacı, gençlerimize çağdaş spor
imkânı yaratmaktır. Bunu, biz, bir vatan görevi addediyoruz. Nüfusumuzun yüzde 50'sinden fazlası 25 yaşın
altındadır. İlk ve ortaokulda okuyan öğrenci sayısı 16 milyon civarındadır.
İlköğretimi örnek alacak olursak, yılda 200 yarım gün okula gidilmektedir. Bu
çocuklar ki, yüzde 80'ini, ekonomik düzeyi düşük aile evlatlarıdır. Sadece
İstanbul'da 5 milyonun üzerinde çocuk ve genciyle Avrupa'nın en genç demografik
yapısına sahip olmak, esas hedefi ve amacı dünya gençliği olan olimpik hareket
açısından önemlidir. TEMA Vakfının çok haklı olarak ikaz ettikleri gibi,
Türkiye, erozyon tehlikesiyle, yakın gelecekte çöl olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Belki, çoğumuzun gözünden kaçırdığı diğer bir gerçek ise, yakın
gelecekte değil, şimdiden bir insan erozyonuna maruz kaldığımızdır. Dünyada,
gelişmiş toplumlarca bilinen ve uygulanan en önemli eğitim araçlarından olan
sporu, gençlerimizin, günlük yaşamının bir parçası haline getirememiş,
sıhhatli, uyumlu, gelişmiş, kâmil insanlar olmaları yolundaki eğitimlerini
tamamlayamamışken, gençler arasındaki suç, uyuşturucu ve kötü alışkanlıkların
artma eğilimine neden şaşırmaktayız!..
Olimpiyatları çok istememizin temelinde, sadece, olimpiyat marifetiyle
sağlanacak maddî, ekonomik kazançlar değil, işte, bu insan erozyonunun önüne
geçilmesinde olimpiyatların katalizör görevi, hızlandırıcı etki yaratmasıdır. Bakınız, Mustafa Kemal Atatürk bu konuda nasıl
düşünüyor: "Efendiler, sizlerin ve sporcuların çalışmalarını, çeviklik ve
maharetlerini uzun zamandan beri büyük bir dikkatle, zevkle izliyorum. Spordan
yoksun olan bir gençlik, nasıl ki, vatan müdafaası sırasında etkili olamıyorsa,
insan denen varlığın, kafa yapısı ne derece tekamül ederse etsin, bedenî,
inkişaftan noksan ve yetersiz olursa, o vücut, o kafayı ileriye götüremez,
taşıyamaz." Olimpiyatların ekonomik analizini yapmadan, neden bu
kadar insanla uğraşıyorsunuz diye sorabilirsiniz. İnanıyoruz ki, ekonomide de
önemli unsur insandır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, olimpiyatların
ekonomik analizini irdelersek, hakikaten, olimpiyat oyunları, günümüzde,
dünyanın en büyük sportif ve kültürel festivali haline gelmiştir. Sayın
Bakanımız, Atlanta ve Sidney kentlerinde organize edilen olimpiyatların
istatistiklerinden bahsetti. Ben de, yalnızca 1996 Atlanta Olimpiyatları
istatistiklerinin altını çizmekte yarar görüyorum. Bu olimpiyatlara, 197
ülkeden 10 600 sporcu, 5 500 antrenör ve idareci katılmış, 11 milyon bilet
satılmış ve 2,2 milyon izleyici, yaklaşık 3 000 sahada, 26 spor dalında 271
müsabaka izlemiş, 1994 Lillehammer Kış Oyunlarının 6 katına, 1984
olimpiyatlarının 2 katına ulaşılmıştır. Aslında, 1984 Los Angeles Olimpiyatlarından bu yana,
giderek artan TV yayın hakları ve geliştirilen marketing ve sponsorluk
programları sayesinde, olimpiyat düzenlemek kârlı bir iş olmuştur.
Olimpiyatların proje bazında kârlı oluşu, diğer bir deyişle, oyunların
düzenlenebilmesi için gerekli spor tesisleri ve organizasyonla ilgili diğer
yatırımların önfinansmanının karşılanması halinde, yapılan tüm harcamaların
fazlasıyla geri kazanılması nedeniyle, kentler ve yerel yönetimler tüm
güçleriyle yarışmaktadırlar. Yine, Atlanta oyunları sırasında TV yayınlarına
gözatacak olursak, 220 ülkede 2 milyar insan tarafından izlenmiştir. Bu izlenme
sayısı Türkiye ve İstanbul açısından ele alındığında, kazanımlarla, belki de 2
kere gerek duyulduğu bir gerçektir. Bu kazanımları satırbaşlarıyla tekrar
edersek; olimpiyatların Türk gençliğine ve sporuna katkıları, İstanbul'un temel
sorunlarının öncelik kazanarak, daha kısa sürede çözümüyle, yaşanabilir bir
dünya kenti olmasında ne denli önemli bir araç olduğunu görebiliriz. Rakamlarla, olimpiyat projelerinin ne denli önemli bir
yatırım fırsatını ifade ettiği üzerinde duralım. Araştırmalara göre,
olimpiyatın kazanılması halinde, hazırlık süresi olan yedi yıl içerisinde,
toplam 180 000 kişilik bir istihdam yaratacak, Hazırlık ve Düzenleme Kurulu
bütçesi dahilinde 1 milyar 535 milyon dolarlık yatırım ve 23 milyon dolar fazlasıyla
1 milyar 558 milyon dolar gelir elde edilecektir. Doğrudan yatırımlar yanında,
ayrıca dolaylı yatırımlar sonucu gayri safî millî hâsılamıza 10 milyar dolar
civarında bir ek katkı sağlaması mümkün olacaktır. Normal turizm hareketi dışında 2,5 milyon ek turist ve
ülkeye giren yabancı sermaye yatırımlarında önemli artışlar beklenmektedir.
Sadece olimpiyat düzenlemiş olmanın, bir ülkenin imaj ve prestijini nasıl
etkilediğini ve bundan, gerek reel sektörün ve gerek diğer sektörlerin ne kadar
kazançlı çıktığını, bugüne kadar olimpiyat düzenlemiş olan ev sahibi ülkeleri
göz önüne alarak değerlendirebiliriz. Kazanımlar sadece proje bazında ve kentsel ölçekte
kalmayıp, sosyal tüm alanlarda ortaya çıkmaktadır. Olimpiyatlara ev sahipliği
yapan ülkenin sporuna, sporcusuna, gençliğine, spor tesisleri altyapısına,
kentin spor dışındaki genel altyapısındaki ıslahına, kısaca, kentin
kronikleşmiş sorunlarının birçoğuna çözüm getireceğinden, yalnızca kentler
değil, devletler arasında da kıyasıya ve çetin bir mücadele sürmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbulumuz, 1999
yılında AGIT zirvesinde uluslararası organizasyon gücünü göstermiş, 2000
yılında 125 ülkenin katıldığı 34 üncü Dünya Satranç Olimpiyatlarına ev
sahipliğinde Uluslararası Değerlendirme Komisyonundan tam not almıştır. Bununla
da kalınmayarak, satranç olimpiyatından tüm karşılaşmalar internetten canlı
olarak yayınlanarak dünyada bir ilk gerçekleştirmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi. Lütfen teşekkür eder misiniz efendim, buyurun. BAHRİ SİPAHİ (Devamla) - Son olarak, Uluslararası
Olimpiyat Komitesinin 17 uzmandan oluşan Değerlendirme Komisyonunun
İstanbulumuzda yaptığı incelemede, çok başarılı bir imtihan verilmiştir.
Değerlendirme Komisyonunun İstanbul incelemesinde teknik olarak iyi hazırlık
yapan, iyi sunumda bulunan, başta Sayın Bakanımız Fikret Ünlü'ye, valimize,
büyükşehir belediye başkanımıza, olimpiyat komitesi üyelerine ve emeği geçen
tüm emekçilere teşekkürlerimi arz ederim. İki kıtanın birleştiği, üç imparatorluğa başkentlik
yapmış, üç din ve 26 etnik kökenden insanların birlikte yüzyıllardır yaşadığı
güzel İstanbulumuza 2008 olimpiyatları yakışır. Tüm dünya insanlarını
ağırlamaktan, biz, Türk insanı olarak ve İstanbul olarak onur duyacağız. Bu
inançla, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kütahya
Milletvekili Sayın Seydi Karakuş. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 olimpiyatlarının İstanbul'da organize edilmesi
için yapılan çalışmaların, yapılması gereken işlerin ve olimpiyatların
kazandıracağı sonuçların neler olacağı konusunda Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlarım, dünyadaki en büyük spor
organizasyonu olarak kabul edilen olimpiyatlar, milattan önce 776 yılından
milattan sonra 1896 yılına kadarki döneme antik olimpiyatlar, bu tarihten
itibaren de modern olimpiyatlar olarak adlandırılmaktadır. Fransız Baron Pierre
de Coubertin'in öncülüğüyle başlatılan modern olimpiyatlar, sadece 1916, 1940
ve 1944 yıllarında, Birinci ve İkinci Cihan Harbi sebebiyle yapılamamıştır.
Avustralya'nın Sidney Şehrinde geçen yıl yapılan olimpiyatlar, modern
olimpiyatların 27 ncisi olmuştur; 2004 yılında da Atina'da yapılacaktır. 2004
olimpiyatlarına talip olduğumuz gibi, 2008 olimpiyatlarının İstanbul'da
yapılması konusunda, devletimiz ve hükümetimizin ilgili kurumları gerekli
çalışmaları yapmışlar ve yapmaya devam etmektedirler. Kazanılamamasına rağmen,
İstanbul 2004 olimpiyatlarına hazırlık için ayrılan kaynaklardan elde edilen
gelirlerle, İstanbul'un tanıtımının yanında, değişik spor yatırımlarını
gerçekleştirmiştir. Ali Sami Yen, Fenerbahçe Stadyumlarının yapımı olduğu gibi,
Ataköy yüzme havuzunun inşası da yapılmıştır. Sayın milletvekilleri, olimpiyat oyunları ülkeler
arasında değil, sporcuların ferdî olarak kendi aralarında veya takımlar
arasında yaptıkları müsabakalardır. Kuruluş esası, fizikî ve ahlakî gelişmeleri
sağlamak, dünya gençliğinin birbirini tanımasına yardımcı olmak, barışın
gerçekleşmesine katkıda bulunmak olimpiyatların ve olimpizm felsefesini
oluşturmaktadır. Sporcunun bu başarısındaki hedefi de, daha kuvvetli, daha
ileri ve daha yükseğe şeklindedir. Değerli arkadaşlarım, geniş felsefî boyutu, yüksek
tanıtım aracı olan ve ülkelerin gelişim göstergesini de ortaya koyan
olimpiyatların ülkemizde gerçekleşmesi, zannederim, hepimizin arzusu olmalıdır.
Olimpiyatların organize edildiği ülkede bir aylık sürede yüklü kazanç
sağlanması, dört yıl boyunca dünyanın her yanında sürekli reklamının yapılması,
binlerce kişiye iş sağlanması; ülkenin, çevresi, trafiğiyle modern bir hale
getirileceği tartışmasız bir durumdur. Ayrıca, o ülkenin kendine güvenini
artırdığı bilimsel çalışmalarda ortaya konulmuştur. Mesela, 1988 Seul
Olimpiyatlarında, olimpiyat öncesi ve sonrası uluslararası kamuoyu
araştırmalarında Güney Kore sanayi mallarına ne kadar güveniyorsunuz sorusuna
verilen cevapta, olimpiyat sonrası 7 kat arttığı ortaya çıkmıştır. Sadece
olimpiyatları düzenlemiş olmanın, bir ülkenin imaj ve prestijini nasıl
etkilediği ve gerek sanayi ve gerekse ihracat yönünden ne kadar kazançlı
çıkıldığı Kore ve Japonya örnekleriyle gözümüzün önündedir. Sayın milletvekilleri, olimpiyatların ülkemizde
yapılmış olması halinde, yukarıda bahsettiğim faydaların yanında, ülkemizin
tanıtımı, geniş tesis gelişimi, sporda branş gelişimi ve sporcu sayısının
artması, spor teknolojisinin gelişimi, sosyal hayat üzerindeki etkileri,
psikolojik rahatlık, ulaşım ve güvenlik, sağlık organizasyonu, bilimsel ve
akademik çalışmalarda artış, sosyal ve ekonomik iç hareketlilik, kültürel
tanıtım, ekonomik getiri, reklam, tanıtım, turizmde gelişme, siyasî ve politik
faydaları, itibar ve prestij kazanma, çevre koruma, şehircilik bilincinde
gelişmeler, eğitime yönelik kazanımlar, teknik eleman sağlanarak organizasyon
yeteneğinin artması. Büyük ekonomik harcamalar sonucunda ve uzun yıllarda
kazanılabilecek bu faydalara, olimpiyatların ülkemize alınabilmesi çalışmaları
esnasında -şayet alınabilirse- dört beş yıllık hazırlık aşamasında bu sonuçlara
daha kısa sürede ulaşılacaktır. Dünya Olimpiyat Komitesinin, olimpiyat ülkesinden medya
kuruluşları, 220-230 civarındaki -bu, Sidney Olimpiyatlarında 220'ydi- bu
kuruluşların sayısı Sidney'de 15 000'di, 2004 ve 2008'de bu sayının daha da
artacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca, sponsorlar, önerdikleri teminatları peşin
olarak vermektedirler. Bazı olimpiyatlarda, mesela Los Angeles'ta 2 milyar
dolar harcama yapılmış, 76 000 kişiye istihdam yaratılmıştır; Seul
Olimpiyatlarında 3,6 milyar dolar gelir elde edilmiş, 336 000 kişiye istihdam
sağlanmıştır; yine, Atlanta'da 3,5 milyar dolar gelir elde edilmiş, 84 000
kişiye iş temin edilmiştir. Görülüyor ki, sadece yayın organları kaynağı çoğunu
karşılamaktadır. Uluslararası şirketlerin sponsorluğunun da iyi organize
edilmesi halinde, olimpiyatların sağladığı faydalar çok ciddî boyutlarda
olmaktadır; bunlar içinde uzun vadede getirecekleri faydalar ise ifade
edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, sayılamayacak kadar getirileri
olacak olimpiyat oyunlarının 2008 İstanbul'da yapılması halinde, gelişen dünya
şartlarını da dikkate aldığımızda, bu rakamların çok üzerinde getirisi olacağı
kaçınılmazdır. Devlet olarak bu konuda yapılan çalışmalar oldukça ciddî
boyuttadır. Olimpiyatlarla ilgili tek yasa, bizde, daha önceki
parlamenterlerimizce çıkarılmıştır. 2000-2004 İstanbul olimpiyatları için ev sahipliği
şansını yakalayamayan ülkemizin, 2008 İstanbul olimpiyatları için girişimleri
devam etmektedir. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Değerlendirme Komisyonunun 17
üyesi, 20-25 Mart 2001 tarihleri arasında İstanbul'u ziyaret edip raporlarını
düzenlemişlerdir. Komisyonun yaptığı incelemeler neticesinde, diğer 4
ülkeye göre avantajlarımız bulunmaktadır. Sadece, Yunanistan'la komşu olmamız
-olimpiyatların, komşu ülkelere pek verilmeme gibi bir genel ilkesi söz konusu
olduğundan- bir dezavantaj olarak değerlendirilebilir. İstanbul halkına uygulanan ankette, olimpiyatların
İstanbul'da yapılması arzusunun da yüzde 88 olması, ciddî bir puan olarak
hesaba katılmaktadır. 2004 İstanbul olimpiyatlarının kazanılamamış olması şu
sebeplere bağlanmıştır: O gün için siyasî istikrarın olmayışı, terör sorununun
oluşu, İstanbul'da ulaşımın problem oluşu, şehre gelecek yüzbinlerce kişinin
ulaşım sorununu yaşayacağı, Türkiye'nin yeni sporlara kapsamlı projeler
hazırlamaması, bu sporlar için genel ifadeler kullanması. Bu konudaki Olimpiyat
Kanununun uzun süreli uygulanıp uygulanamayacağı, Türkiye'nin hukuk yönünden
güvensizliği dile getirilmiştir. Bütün bunların yanında, Türkiye genelindeki görüşlerin
temelinde, Avrupa Birliğine neden giremediyse, 2004 olimpiyatlarını da aynı
sebeple alamadığı görüşü hakim olmakla beraber, Türkiye'de 180 000-200 000
kişiye istihdam sağlanacağı, yabancı sermaye yatırımcılarının artacağı, Türkiye
bölgesine büyük ekonomik rantın olacağı sebebiyle engellendiği ve kararın
siyasî olduğu görüşü hakim görüş olarak görülmektedir. Sayın milletvekilleri, 2004 olimpiyatlarının ülkemize
istendiği dönemlerde görülen olumsuzlukların büyük çoğunluğu bugün ortadan
kaldırılmış durumdadır. Bilhassa terör hadisesinin olmayışı, avantajların
başında gelmektedir. Bunların yanında, İstanbul, hava ulaşımının kolaylaşması
noktasında ikinci hava limanının yapılmış olması; deniz trafiği ile birlikte
kara yollarının da her iki köprüden iki kıtayı bağlıyor olması; iki kıtayı
bağlayan bir şehir olan İstanbul'un binlerce yıllık tari-hî zenginlikleri; iki
kıtayı birleştiren Boğazı ve coğrafî durumu, mimarisi ve eserleriyle dünyanın
sayılı kentleri arasında olup, pek çok büyük devlete başkentlik yapmış, sayısız
medeniyete sahne olmuştur. Ayrıca, Doğu ile Batının birleştiği, kültürlerin
buluştuğu, değişik din ve dilden insanın yaşadığı bir megapoldür. Değişik
zenginliklere sahip İstanbul'un 2008 olimpiyatlarına ev sahipliği yapması en
büyük arzumuzdur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karakuş. SEYDİ KARAKUŞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Toparlıyorum değil, lütfen tamamlayın efendim.
Buyurun. SEYDİ KARAKUŞ (Devamla) - Bu, değişik önyargılar
sebebiyle ülkemize gelemeyen ve tanımadan karar veren diğer ülkeler
insanlarının bizleri tanımasına büyük fırsat sağlamış olacaktır. Bu sebeple, 2008 olimpiyatlarının ülkemizde yapılması,
hem ekonomik hem siyasî hem de turistik açıdan büyük faydalar sağlayacaktır. Bu konudaki çalışmalara katkıda bulunan, başta
hükümetimiz olmak üzere, basın, Millî Olimpiyat Komitesi ve diğer kişi ve
kuruluşlara teşekkür ediyor;
desteklenmesi konusunda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak var
olduğumuzu söylüyoruz. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karakuş. Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın İrfan Gündüz; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisimizin çok değerli üyeleri; olimpiyatlarla ilgili, Fazilet Partisi
Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere söz almış bulunuyor; hepinizi, hürmet
ve saygılarımla selamlıyorum. Türkiye, 2008 yılı olimpiyatları için seçilen 5 aday
ülkeden biridir. Ülkemizin olimpiyat için seçtiği slogan "kıtaların
birleştiği İstanbul'da buluşalım" sloganıdır. Tarihte belki de ilk kez
bir, olimpiyat organizasyonu, iki kıtada birden, aynı anda icra edilecektir. Gönül, karşınıza, bu olimpiyatlara ev sahipliği yapacak
bir ilin milletvekili olarak çıkmayı arzu ederdi; ama, olmadı. Ümit ve gayretimiz odur ki, 2008 olimpiyatları güzel
İstanbulumuzda gerçekleşir de, çok gecikmiş olan bir hayalimiz böylece tahakkuk
etmiş olur. Konuyu Meclis gündemine taşıyan ve tartışılmasını
sağlayan Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Fikret Ünlü'ye de, bu vesileyle
huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum. Geçmişi çok eskilere dayanan olimpiyat geleneği
ulusları önce yarışmalarda bir araya getirmiş; gözlerde yakınlık, gönüllerde
yakınlığı sağlamış, belki de, bu beraberlik ve yakınlık küreselleşme ve
globalleşmeye zemin hazırlamış; olimpiyatlar sayesinde, uluslar, bir arada ve
dostça yaşama zaruretinin farkına varmıştır. Bir anlamda, olimpiyat organizasyonu, bir köy kadar
küçülen ve avuç içine sığan günümüz dünyasının tabiî bir olgusu olarak
algılanmalıdır. Olimpiyat organizasyonuna ev sahipliği yapan bir ülke, bir
yandan yaygın bir tanıtım imkânına kavuşurken, diğer yandan da, milyarlarca
dolara varan bir ticaret imkânına sahip olmaktadır. Spor, insanın doğumundan ölümüne, hayatının her
safhasında önemli bir yer tutan ya da tutması gereken en önemli aktivitelerden
biridir. Sportif faaliyetler, kişinin sağlıklı ruh ve beden yapısına sahip
olmada birinci derecede olumlu rol oynarken, onları topluma kazandırmada ve
bireylerin toplumsallaşmasında en etkili evrensel araçlardan biridir. Aynı
hedef ve heyecana kilitlenmiş olan -rekabet ortamında olsalar bile- kişiler,
toplumsal ilişkilerin sağlıklı gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkı sağlamakta,
birlik ve bütünlüğümüzü perçinleyen sosyal dokumuzun ilmiklerini sportif
faaliyetler sağlamlaştırmaktadır. İnsanlar, ister takım arkadaşı ister rakip olsunlar,
ortak bir sevinç, ortak bir kaygı, ortak bir başarı etrafında kenetlenmeyi ve
ortak bir duyguyu tatma ve başarmayı spor sayesinde gerçekleştirmekte ve
geliştirmektedir. Spor, temelde ferdîliğe dayanmakla birlikte, bu
ferdîlik, aynı zamanda, içerisinde, toplumsallaşmayı da beraberinde
getirmektedir. Toplum sağlığını korumanın bir yolu da, fertlerin
sportif faaliyetlere özendirilmesi ve bu faaliyetlere katılacaklara yeterli
hizmet ve kaliteli tesislerin sunulmasıdır. Spor, aynı zamanda, toplumsal stresin atıldığı ve
psikososyal rahatlamanın sağlandığı güzel bir faaliyet türüdür. Genç
insanların, çocukların ve delikanlıların artan enerjilerini, hem kendileri hem
de toplum için yararlı istikametlere yönlendirerek onları zararlı
faaliyetlerden alıkoymanın, uyuşturucu, alkol ve fuhuş gibi kötü
alışkanlıklardan uzak tutmanın en güzel ve verimli yollarından biridir. Gerek birey gerek toplum üzerinde bu kadar etkili olan
sporun ülkemizdeki durumu ve konumuna baktığımızda, karamsar bir tabloyla karşı
karşıya kaldığımız kendiliğinden anlaşılır. Bu tablo, bizim, devlet ve birey
olarak spora ne kadar önem verdiğimizi ya da önem vermediğimizi apaçık ortaya
koymaktadır. İstanbul'da, sporun altyapı eksikliği, çarpık
kentleşmeyle paralel olarak korkunç boyutlara ulaşmıştır. İstanbul'da
tesisleşme alanı, metrekare olarak 27 596 418 metrekare olması gerekirken,
mevcut durum 2 226 518 metrekaredir; yani, kişi başına 3 metrekare olması
gereken spor alanı, maalesef, İstanbul'da 0,24 metrekaredir. Kişi başına,
Amerika'da 40; İngiltere'de 24; Rusya'da 15,3; Almanya'da 9; İtalya'da 7,5
metrekarelik spor alanlı bulunduğu dikkate alınırsa, ülkemizin bu konuda ne
kadar yaya kaldığı kendiliğinden anlaşılır. 1998 yılında yapılan bir araştırmanın sonucuna göre,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü emrinde bulunan
spor salonu sayısı 25 iken, resmî kayıtlara geçen kahvehane sayısı 27 200'dür.
10 milyon nüfuslu İstanbul'da 400 000 kişiye 1 spor salonu hizmet verirken, 350
kişiye 1 kahvehane düşmektedir. İstanbul genelinde spora tahsis edilen arazilerin
toplamı 6 331 823 metrekaredir. Bu rakamın sadece yüzde 13'ü, yani 859 147
metrekaresi Anadolu yakasında bulunmaktadır. Bu toplam arazinin 5 004 099
metrekarelik kısmı, olimpiyat arazisi olarak, sadece Rumeli yakasına tahsis
edilmiştir. İstanbul için yapılan spor faaliyetlerinin tamamına
Anadolu ve Avrupa yakası açısından baktığımızda ise, Anadolu yakası aleyhine
sergilenen bir yanlışlığı görürüz. İstanbul metropolünün bütüne bakan
planlamaların hemen tamamında, metropolün kuzeye doğru büyümesinin önlenmesi,
Anadolu ve Rumeli yakasındaki büyümenin dengeli hale getirilmesi, Anadolu
yakasında bütün İstanbul'u, hatta, bütün Anadolu'yu kuşatacak hizmet
alanlarının önerildiği görülmektedir. Sabiha Gökçen Havaalanı, İTEP Projesi ve
yeni kurulan üniversite alanlarıyla Anadolu yakası, nazım planlara göre yeni
cazibe merkezi kılınmaya çalışılırken, olimpiyat planlamalarındaki bir
tutarsızlık ve dengesizlik dikkatimizi çekmektedir. İki yaka arasında olması
gereken entegrasyonu olumsuz yönde ve ciddî oranda etkileyecek bu yanlışlık,
arapsaçına dönmüş İstanbul'un pek çok problemini çözümsüzlüğe mahkûm edecektir. İstanbul'da yaşanan Boğaz trafiği, iki köprüye rağmen
yetersiz kalmıştır. Bu ve benzeri olumsuzluklar, büyümenin Anadolu yakasına
kaydırılmasındaki zarureti göstermektedir. İstanbul'un Anadolu yakasında olması gereken spor
tesisi 1 365 iken, bulunan tesis sayısı sadece 97'dir ve bunların pek çoğu da
istenilen kalitede olmadığı gibi, futbol sahası olarak nitelenen önemli bir
kısmı da sadece toprak sahadır. Yine, yapılan araştırmalar göstermektedir ki, plansız
ve hesapsız olarak inşaatına başlanan 420 civarındaki spor tesisinin inşaatı ya
tamamen durmuş ya da ağır aksak devam eder gibi gözükmektedir. Genel bütçe gelirleri üzerinden belediyelere ödenen
paya, spor amaçlı yatırımlarda kullanılmak üzere 1 puanlık artış getirilmesi,
problemlerin giderilmesinde ciddî gelişmeler sağlayabilir. Kaldı ki, 3289 ve
3700 sayılı Kanunlarda kendilerinin de beldelerinde sportif tesisler kurmak
yükümlülüğü bulunan belediyeler bütçesinden Beden Terbiyesi ve Spor İl
Müdürlüğü bütçesine belli oranda aktarma yapılması istenilmektedir. Merkezî
idarece desteklenen belediyelerden böyle bir miktarın, tekrar, spor il
müdürlüklerine aktarılmasının istenilmesi, bizce, bir tutarsızlıktır. Kaldı ki,
belediyelerin, bölgelerinde kişi başına 10 metrekarelik yeşil alan
oluşturmaları ve bu alanların yüzde 40 veya 45'inin spor alanı olarak
düzenlenmesi mecburiyetinin getirilmesinin çözümü kolaylaştıracağı
kanaatindeyiz. Bir yandan, spor alanları ve aktiviteleriyle ilgili konularda
görev ve yetkilerin büyük ölçüde merkezî yönetimde toplanılması, diğer yandan,
çarpık kentleşme neticesi sportif faaliyetler için kullanılacak alanların
belirlenmesinde karşılaşılan zorluklar ve bunların yanı sıra, ekonomik
yetersizlik, kısa vadede de olsa, toplumsal bir ihtiyaç olan spor alanları ve
tesisinde yeterli düzeye gelinmesini imkânsız kılmıştır. Olimpiyat, sportif yatırım, istihdam, turizm ve
uluslararası tanıtım açısından dünyadaki en büyük organizasyondur. Böyle bir
organizasyonun Türkiye'deki merkezi, elbette, İstanbul olmalıdır; fakat, bu
organizasyona ait hazırlık faaliyetleri sürdürülürken yapılan planlama ve
yatırımların, kullanılan slogana ters düştüğü gözükmektedir. İstanbul'un Avrupa
yakasına 450 milyon dolarlık bir harcama planlanırken, Anadolu yakasına hiçbir
tesis ve harcama düşünülmemiştir. Zaten, her zaman, Avrupa yakasından yana olan
kalkınma ibresi, böylece, Avrupa yakasına daha da adaletsiz bir şekilde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gündüz, teşekkür ediyorum; lütfen
tamamlayın efendim; mikrofonunuzu açıyorum, buyurun. İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Onarım yapılacak tesisler
açısından bakıldığında da durum aynıdır. Anadolu yakası için sadece
Caddebostan'daki olimpik marinanın tadilatı düşünülmüştür. Bu rakamlar yalnızca
olimpik spor tesisleri içindir. Konaklama, dinlenme ve eğlence için yapılması
düşünülen yüz milyonlarca dolarlık diğer yatırımların da, yine, Avrupa yakasına
kayması ayrı bir hadisedir. Bütün bu gerçekler ışığında İstanbul'un iki yakasını
bir araya getiren, iki kıta arasındaki eşitsizliği giderecek dengeli bir
dağılım, hem ulaşımı kolaylaştıracak hem organizasyonu rahatlatacak hem de
olimpiyat sonrası kullanımı yaygın hale getirecektir. Anadolu yakasında spor
tesisi ve alanları konusundaki ihtiyaçlar yukarıda ortaya konulmuştur.
Bayındırlık Bakanlığı ve Gençlik, Spor İl Müdürlüğü kriterlerine göre tespit
edilen bu eksikliklerin ve dengesiz dağılımın bir an önce giderilmesi,
yaşanabilir kentlere ve sağlıklı nesillere kavuşabilmek için gerekli olduğu
kadar, Uluslararası Olimpiyat Komitesinin 2008 olimpiyatları için tercihlerini
İstanbul'dan yana koymalarının sağlanması gerekir. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz. İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Ben de teşekkür ediyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Sühan Özkan; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 2008 İstanbul'un olimpiyat oyunları
adaylığı konusundaki çalışmalarla ilgili Yüce Heyeti bilgilendiren Sayın
Bakanımıza öncelikle teşekkür ediyorum. Bu cümleden, yapılan çalışmalar
arasında, 21 Mart 2001 tarihi itibariyle Değerlendirme Komitesinin İstanbul'a
yaptığı ziyarette, Olimpiyat Komitemizde görevli olan Anavatan Partisi Genel
Başkanı Sayın Mesut Yılmaz, cumhuriyetin kuruluşundan üç ay sonra, kabinenin
170 nolu kararıyla, Türkiye'nin, Paris'te yapılan 1924 Olimpiyat Oyunlarına
katılmasına karar verildiğini ifade etmişti. Bu sayede, olimpiyat fikri
desteklenmiş ve o dönemde, o yoksul dönemde, Türkiye'nin kendini yeniden
yapılandırmaya çalıştığı o kritik dönemlerde, o yoksulluklar içerisinde de Türk
sporcuları için 17 000 lira tahsis edilerek, olimpiyat ruhunun, olimpiyat
oyunlarının, bu fikrin, yani medenî alemde sporcuların birbirleriyle yarışarak
insanlığın ve medeniyetin geliştirilebileceği fikrinin desteklenmesine başlanmıştır.
Türkiye'nin olimpiyat geleneği, işte, o tarihte yapılan, bu 170 sayılı karar ve
onun sonucunda alınan faaliyetlerle ilgilidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu
konuda çok önemli bir fonksiyonu ifa etmiş ve şu anda, mevcut aday ülkeler
arasında kendisine öncelik sağlayacak olan Olimpiyat Kanununu çıkararak, bu
aday ülkeler arasındaki yarışta öncelik kazanmıştır. Olimpiyat oyunları için 582 hektarlık hazine arazisinin
bağışlandığı, bilinen bir gerçektir. Bunun değeri çok yüksek rakamlara
varmaktadır ve olimpiyat hazırlıkları süresince de her türlü altyapının
geliştirilmesi için çalışmaların sürdürüldüğü, biraz evvel, benden önce söz
alan çok Değerli Bakanımız ve çok değerli grup sözcüleri tarafından da ifade
edilmiştir. Sayın Yılmaz'ın ifadesine göre -özellikle altını çizmek
istiyorum- olimpiyatlar, sadece sporun şenlik kutlaması değildir; aynı zamanda,
dünyanın en büyük organizasyonudur. Kentin altyapı gelişmelerini, sosyal
gelişmelerini, dünyayla bütünleşmesini sağlayacaktır. İstanbul'un en önemli yönlerinden biri, sosyal
tarafıdır, medeniyetlerin beşiğidir, dünyanın en eski şehirlerinden biridir.
Olimpiyatların burada yapılmasının, bundan sonraki olimpiyatın geleceği
açısından da çok önemli bir dönüm noktası olacağı beklenmelidir. Bugün, Türkiye'nin kültürel mirasının, dışarıdan gelen
insanların olimpiyat faaliyetiyle göz önüne serileceği ve bundan sonrası için,
yani, olimpiyat oyunlarının bundan sonraki geleneği için bir esin kaynağı
olacağı düşünülmektedir ve bu, çok doğru bir tespittir. Şimdi, sonuç olarak,
olimpiyatlar dünyasının bir parçası olmak, Türkiye'ye ve İstanbulumuza çok
şeyler katacaktır. Spor, günümüzün dünyasında ortak bir yaşam biçimi
haline gelmiştir. Medenî ülkeler, kendi vatandaşlarının fizik ve moral
güçlerini artırabilmek, onları topluma faydalı, kötü ve zararlı
alışkanlıklardan arındırılmış birer birey olarak yetiştirmeyi hedef
seçmişlerdir. Bir ülkenin sosyal ve ekonomik olarak çağdaş ülkelerin yanında
yer alabilmesinin koşullarından bir tanesi de, sportif faaliyetler ve bu
faaliyetlere katılımdaki yüksekliktir. Olimpiyatları düzenleme isteği ve
olimpizm düşüncesi, toplum içinde geliştirilip mutlaka yaygınlaştırılmalı ve
bu, gelişmiş ülkeler ölçeğinde mutlaka öne alınmalıdır. 2008 olimpiyatlarının ülkemizde yapılmasını çok
şiddetle arzu ediyoruz. Bunun için çalışmalar sürdürülmektedir. Ülkemizin
tanıtılmasında, biraz evvel de ifade etmeye çalıştığım gibi, hiçbir maddî
değerle ölçülemeyecek kadar büyük katkılar sağlayacaktır. Birçok konuda birçok
yatırımın hayata geçirilmesine, istihdamın artmasına ve dış sermaye girişiyle
ülkemizin prestij kazanmasına yardım edecektir. Sayın Başkan, değerli üyeler; yapılacak oylama
sonucunda 2008 olimpiyatlarının İstanbul'da yapılmasına karar verilmesi
halinde, bütün dünyanın gözü ülkemize çevrilecektir. Bunun getirileri, turizm
açısından, yazılı-görsel medyanın Türkiye'ye ve özellikle İstanbul'a
yoğunlaşması açısından ve diğer birçok konuda getireceği faydaları burada tek
tek saymaya gerek görmüyorum; ama, birçok bakımdan İstanbul'un hayatını ve
Türkiye'yi çok olumlu etkileyeceği izahtan varestedir. Olimpiyatlara talip olan ülkelerde yapılan inceleme ve
ortaya konulan kriterler iyi incelendiğinde, olayın, sadece sportif bir olay
olmadığı görülecektir. Bu kriterler değerlendirilirken, proje fizibilitesi, yer
yeterliliği, güvenlik konuları, kültürel boyutlar, iklim koşulları, sağlık,
çevre, ulaşım, telekomünikasyon, barınma gibi çağdaş yaşam için gerekli bütün
altyapı hizmetlerinin de kusursuz olarak yerine getirilmiş olması aranmaktadır.
Katılım Ortaklığı Belgesi ve bu belge doğrultusunda hazırlayıp takdim ettiğimiz
ulusal programın içeriği de, bu konudaki faaliyetimizde bize çok önemli
katkılar sağlayacaktır. Olimpiyat incelemesi için Türkiye'ye gelen heyet,
sorduğu sualler arasında, yaptığı incelemeler arasında çok ilginç noktalara
değinmiştir. Ülkemizde kaç din ve kaç halk olduğunu sormuştur; enflasyonun
nasıl düşürüleceğini, finansman yapımızı, bütçemizin durumunu, hatta Suriye'yle
su meselesine kadar, bu konularda alınan önlemler dahil, neler yapıldığını çok
ciddî araştırmalar yaparak, çok detay suallerle irdelemeye, incelemeye
çalışmışlardır. Bütün bunlar da, uygarlık projesi olarak, olimpiyatların, bir
ülkede yapılması esnasında öne alınacak kriterler arasında, mutlaka ve mutlaka,
uygar toplum projesinin temel şartlarının ele alınması gerektiği zorunluluğunu
ortaya koymaktadır; ama, biz inanıyoruz ki, mevcut adaylar arasında, Olimpiyat
Kanununa sahip tek ülke olarak bu konuda çok ciddî bir avantaja sahibiz. Temmuz ayında 115 olimpiyat komitesi üyesinin
katılımıyla Moskova'da yapılacak olan oylamada, İstanbul'la birlikte Pekin,
Toronto, Osaka ve Paris yarışacaktır. Biz, bu yarışta, ipi göğüslemek üzere en
şanslı ülke olduğumuzu düşünüyoruz ve ben inanıyorum ki, Gençlik ve Spor
Bakanlığımızdan İstanbul'daki bütün birimlere kadar, bütün sivil inisiyatifler,
odalar, dernekler, bütün teşkilatlar, bütün İstanbul halkı ve bütün Türkiye,
bunun böyle olacağına gönülden inanmaktadır. Bunun göstergeleri de vardır:
Kamuoyunda olimpiyatlarla ilgili destek yüzde 85'in üzerindedir. Mevcut adaylar
arasında, Olimpiyat Kanununa sahip tek ülke Türkiye'dir. Yapılan ölçümlemelere,
değerlendirmelere göre dünyanın en güvenli metropolüdür. Dünyada iki kıtayı
birleştiren tek şehirdir. Tarihi ve uygarlıklarıyla, kendine özgü, dünyada
eşi-emsali bulunmayan bir kültür mirasına sahiptir. Bu nedenlerle, 2008
olimpiyatları, mutlaka ve mutlaka, inşallah, İstanbul'da yapılacaktır. Bu inançla, katkısı olan herkese teşekkürlerimi
sunuyor; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Hayri Kozakçıoğlu;
buyurun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2008 olimpiyatlarının İstanbul'da yapılmasıyla
ilgili olarak Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce sizlere saygılar sunarım. İstanbul, bilindiği gibi, daha önce, 2000 yılı
olimpiyatlarına ve 2004 yılı olimpiyatlarına aday olmuştu. 2000 yılı
olimpiyatlarına aday olduğu zaman, İstanbul'un aday hazırlık çalışmaları
içerisinde, ben de Hazırlık ve Düzenleme Kurulu üyesiydim. O nedenle, bir
ülkenin olimpiyat oyunlarını yapma hakkını kazanmasının yanında, olimpiyata
hazırlanmanın, hatta, birinci barajı aşıp son tura kalan şehir pozisyonuna
gelmenin bile kolay olmadığını, onun dahi belirli bir deneyim istediğini, olayı
yaşayarak öğrendim. Biz, İstanbul olarak 2000 olimpiyatlarında da
şanslıydık, 2004 olimpiyatlarında da şanslıydık, şimdi, 2008 olimpiyatlarında
da şanslıyız. Ancak, şunu kabul etmek lazım, olimpiyatlarda, gözle görülen,
kâğıt üzerinde görülen, şehirler yarışıyor; ama, bu şehir perdesinin arkasına
geçtiğiniz zaman, şehirlerin değil de ülkelerin yarıştığını görüyoruz. Bir
ülkenin ekonomik gücü, ülkenin siyasî etkinliği, merkezî hükümetin projelere
verdiği destek, ülkedeki genel sağlık hizmetleri, ülkedeki genel güvenlik
konusu, konaklama imkânı, ulaşım imkânı, halkın desteği, projelerin güçlülüğü,
spor tesislerinin yeterliliği veya belli süre içerisinde yetiştirme
güvencesinin verilebilmesi... Bu, tabiî, sadece o kentin gücü değil, aynı
zamanda merkezî hükümetin gücünün de olaya katılmasını etkiliyor. Bütün bunların yanında şunu da kabul etmek lazım, eğer,
2008 olimpiyatlarını İstanbul alamazsa, aday olan şehirler içerisinde bazı
konularda noksanlığından dolayı değildir, uluslararası bazı güçlerin,
uluslararası bazı organizasyonların, uluslararası bazı ticarî ilişkilerin başka
bir şehri tercih ettiğini de kabul etmek gerekir. İşte, bu nedenle, bu
organizasyonları aşabilmek de bir yetenek, tecrübe, bu da bir siyasî güç
meselesidir. Bu nedenle, siyasî güçlerin ve buna benzer diğer etkinliklerin
karşılıklı çekişmesinden sonra, kentler, kesin olarak ortaya çıkmaktadır. Şimdi, ülkemizin bu konuda en büyük avantajı, dünyada
ilk kez olimpiyat konusunda bir kanun çıkarmış olmasıdır. O güne kadar,
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, ülkelerden böyle bir şey aramazdı, aranan
standartlar arasında yoktu; ama, 1992 yılında bu Parlamento, SHP-DYP Koalisyonu
zamanında bu kanunu çıkardı, bu kanunla ilgili düzenleme kurullarını kurdu, bu
işi yürütecek olan kurula hükmî şahsiyet verdi, bunlara özel gelir imkânları
sağladı; böylece, Parlamento olarak, merkezî yönetim olarak, genel anlamda
devlet olarak, olimpiyatları desteklediğini, olimpiyatlara sahip çıktığını
ortaya koymuş oldu. O tarihten sonra da, IOC dediğimiz Olimpiyat Komitesi,
diğer ülkelerden de bu şartı arar hale gelmiştir. Şimdi, İstanbul, neresinden bakarsanız bakın, esasında,
diğer kentlerden çok daha avantajlıdır. Olimpiyatların 5 tane halkası var;
sorduğunuz zaman, diyorlar ki, bu 5 halkanın her biri bir kıtayı temsil ediyor,
olimpiyatlar kıtaları birleştiriyor. İstanbul, zaten, coğrafî olarak kıtaları
birleştirmiş; ayrıca halkaya gerek yok, coğrafî olarak birleştirmiş. Bir de, bugüne kadar, Müslüman nüfusun çoğunlukta
bulunduğu bir ülkede olimpiyat yapılmamış. Oysaki, olimpiyatlar, hoşgörünün,
muhtelif etnik dine ve dile mensup insanların bir arada, beraberce, sportmence
yarışmalarının arenasıdır. O halde, bu IOC üyelerinin, bunları da dikkate alması
lazım. Konaklama tesisi derseniz, incelediğiniz zaman
-biliyorum- Barselona'nın, olimpiyatları yapma yetkisini, bu kararı aldığı gün
yatak sayısı ne ise, bugün İstanbul'un yatak sayısı 2 mislidir. 2000 yılında da
2i misliydi ve Barselona, gelen konukların büyük bölümünü gemilerde yatırdı.
Yani, o bakımdan, İstanbul, konaklama tesisinde de güvenlikte de ulaşımda da
daha iyiydi. Bakın, 2000 olimpiyatları, dünyanın bir başka ucuna verildiği
zaman, yapılan hesapta, hava ulaşımı bakımından İstanbul en avantajlıydı.
İstanbul, dünyada, ortalama üçbuçuk saatte herkesin havayoluyla ulaşabileceği
bir kent; ama, buna rağmen, İstanbul seçilmedi, bir başka yer seçildi. O bakımdan, seçimlerde başka kıstaslar olduğu için,
İstanbul seçilemiyorsa, İstanbul'un yetersizliğinden veya bu olimpiyat yarışını
yürüten -seçilmiş veya seçilmemiş- görevlilerin bu işteki beceriksizliklerinden
veya tecrübesizliklerinden değil, doğrudan doğruya, çok daha başka etkenlerin
olaya girmesindendir. 2000 yılı olimpiyatlarının seçimi sırasında, Türkiye
Cumhuriyetinin Sayın Başbakanı Çiller, kalktı gitti, Başbakan olarak gitti ve
Atatürk'ten emanet kalan yat da gönderildi. Orada, Türkiye'nin reklamı da
yapıldı, konuklar gereken şekilde ağırlandı ve bizzat başbakan tarafından
ağırlandı; ama, buna rağmen, İstanbul'a 2000 yılı olimpiyatı verilmedi. Bu nedenle, 2008 olimpiyatlarına çok iyi hazırlanmamız
ve bunu bütün dünyaya iyi duyurmamız gerekiyor; ancak, bütün dünyaya duyurmak
derken, rasgele bir propaganda değil, bütün dünyayı hedef alan bir propaganda
değil... Şimdi, karşımızda 125 kişilik bir IOC heyeti var. Bunlar, 13 Temmuzda
Moskova'da toplanacaklar. 125 kişiden 63'ünün oyunu alırsak, 2008 olimpiyatları
gelebilir. Bu 125 kişiyle birlikte, bunları etkileyecek uluslararası
federasyonlar, uluslararası spor adamlarının toplamı 1 500 kişidir. İşte, bu 1
500 kişiye yönelik, bu hedef kitleye yönelik, daha ziyade ikili temasların
sürdürülmesi ve bunların ikna edilmesi gerekiyor. Bu 1 500 kişiyi etkileyecek
diğer siyasî otoritelerin de etkilenmesi gerekiyor. Bu nedenle, bu olay, sadece
spordan sorumlu Devlet Bakanlığının, sadece İstanbul'daki komitenin, sadece
Dışişleri Bakanlığının meselesi değil. Bunda, onlar kadar, bir millî hedef
olarak düşündüğümüz zaman, ithalatçının da üzerine düşen görev var, ihracatçı
arkadaşın da üzerine düşen görev var, turizmcinin üzerine düşen görev var,
diplomatların üzerine düşen görev var, politikacının üzerine düşen görev var, yurtdışına
gidip gelen ve yurt dışında etkinliği bulunan herkesin üzerine düşen görev var.
Bu görevi, millî bir görev olarak kabul eder, bunun üzerine bu şekilde
gidersek, inanıyorum ki, İstanbul, 2008 olimpiyatlarını alabilir ve 2008
olimpiyatlarını da alabilecek bir güçtedir. Şimdi, olimpiyatları almayı niye bu kadar istiyoruz,
niçin istiyoruz? Gerek Sayın Bakan gerek benden önceki konuşmacılar da,
olimpiyatların maddî avantajlarını tekrarladılar ve anlattılar. Olimpiyatlarda
veya olimpiyat yapılacak kentte sadece spor tesisleri önemli değil; o kentte
altyapı da önemli, o kentte ulaşım da önemli, o kentte haberleşme de önemli,
konaklama tesisleri önemli, güvenlik önemli, ulaşımı, metrosu, underground'u,
diğer hafif raylı sistemleri, bunlar da önemli ve çevre de önemli. Hepimizin bildiği gibi, İstanbul, sağlıksız
kentleşmenin bir örneği. Bu nedenle, bu sorunların hepsi üst üste yığılmış. Bu
sorunları çözebilmek için, olimpiyat, İstanbul için bir ilaç olacaktır.
İstanbul konusunda gündeme gelen olimpiyat meselesi, ilk kez, istanbul'da,
çözümlerin, sorunların önüne geçmesini sağlayacaktır. Çözümler, sorunları
aşacak; böylece, olimpiyat sayesinde, İstanbul, daha yaşanabilir bir kent
haline gelecektir; çünkü, İstanbul'un hedefi, sıradan, normal bir kent
değildir, İstanbul'un hedefi, dünya kenti olmaktır; Tokyo gibi, Londra gibi,
borsasıyla, para ve bankasıyla, uluslararası kuruluşlarıyla, proje
merkezleriyle, her tarafa giden ve gelen bankacılık ve para sistemleriyle bir
dünya kenti olmaktır. İşte, bu dünya kenti olmada, olimpiyat bize yardımcı
olacaktır, böyle bir katkı sağlayacaktır. Bu nedenle, olimpiyatların İstanbul'da olması konusunda
herkesin üzerine düşen görevi yapması gerektiğini belirtiyorum. Beni
dinlediğiniz için çok çok teşekkür ediyorum. 2008 olimpiyatlarını, elbirliğiyle
uğraştığımız takdirde, İstanbul'a getirmede başarılı olacağımıza da inanıyorum;
ama, 2008 olmasa da, bu mücadeleye mutlaka devam edeceğiz ve İstanbul,
olimpiyatları, mutlaka, en kısa zamanda Türk Milletiyle birlikte yaşayacaktır. Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kozakçıoğlu. Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, ben de söz
istemiştim, Sayın Bakana olimpiyatlarla ilgili çok kısa bir soru soracaktım. BAŞKAN - Öyle bir usul yok efendim. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - 2008 olimpiyatlarının
İstanbul'da olacağına inanıyor musunuz Sayın Bakan? BAŞKAN - Gündemdışı ilk söz, çiftçilerimizin sorunları
hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'a aittir. Buyurun Sayın Yılmazyıldız. 2. - Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın, çiftçilerin son günlerde yaşadıkları sorunlara ilişkin
gündemdışı konuşması İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çiftçilerimizin son günlerde yaşadığı sorunlarla ilgili
gündemdışı söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlarım. Bir tekerleme vardır, sorarlar: Su nerede? İnek içti.
İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, bitti, kül oldu... Şimdi, çiftçi soruyor: Gübre nerede? Tarım Bakanı
bilir. Tarım Bakanına soruyorsunuz; işte, gübre fabrikalarından sorumlu ANAP'lı
Devlet Bakanı bilir. ANAP'lı Devlet Bakanına soruyorsunuz, Başbakan bilir,
hükümet bilir... Vatandaş soruyor: Başbakan nerede? Hükümet nerede? Yandı,
bitti, kül oldu; Amerika'dan bir derviş geldi. Olan, çiftçimiz gübresiz kaldı.
Bakınız, son iki üç haftadır Balıkesir'de yaptığım ziyaretlerde,
Ayvalık-Altınova'daki patates üreticim, Gönen'deki buğday üreticim, pancar
üreticim "gübre bulamıyoruz" diyorlar. Olay kadar vahim ki,
iktidardaki partilerden birine mensup milletvekili arkadaşımız, geçen hafta
yaptığı konuşmada "çiftçinin ihtiyacı olan gübreyi temin edememişlerdir ve
bundan mütevellit sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Peki, zamanında gübre bulamayıp
tarlasına atamayan çiftçinin zararını kim verecek, bu zarar nereden geliyor;
işte bunu adama sorarlar" diye buradan hükümete ve ilgili bakanlara
sormaktadır. Aynı şekilde, bakıyoruz -sırf buralar değil-
Ardahan'dan Saffet Kaya "gübre bulamıyor üreticiler" diyor.
Bakıyoruz, Giresun'dan Rasim Zaimoğlu arkadaşımıza, Merkeze bağlı 45 köyün
muhtarları "gübre yok" diye faks çekmiş. Fındık ihracatıyla 1 milyar
dolar kazanırken Türkiye, şimdi, bundan da olacak. Dahası, Konya-Çumra'da,
gübre kuyruğundaki kavgada iki çiftçimiz ölüyor ve bakıyoruz bugünkü Türkiye
Gazetesinde "geçen yılki gübre paralarını ödeyemedik; ama, bu yıl gübreyi
de bulamadık" diye yakınıyor çiftçilerimiz. Şimdi, bunu sebebi ne; bunun en önemli sebebi
koordinasyonsuzluk. Bir sayın bakan diyor ki -işte, burada- Sayın Başbakan
emretti, arka odaya geçtik, konuştuk... Ee, sorarım: Bu çiftçinin hangi gün, ne
zaman gübre kullanacağını bilmiyor musunuz? O zaman, niye, önceden,
doğalgazıysa doğalgaz, gübreyse gübre tedarikini planlamıyorsunuz!.. Aslında,
planlanıyor; ancak, Sayın Tarım Bakanı, Salur Bey diye bir firmaya, tarım
kredilere baskı yaparak, gübre ihalesi verdiriyor ve bakı-yoruz, 10 Şubatta bir
gazetede yazdı "Salur Bey kimin beyi" diye. Salur Bey, sadece, MHP'li
Tarım Bakanlığında değil, MHP'li Sağlık Bakanlığında helikopter ihalesini de
alıyor. Şimdi, sormak lazım -iğneden ipliğe derler ya- iğneden helikoptere,
gübreye, Salur Bey firması hepsini yaparım diyor, hiçbir şey yapamıyor. Bunun
tek özelliği, MHP'li bakanlıklardan ihale alması. 6 Kasımda kurulu-yor, 29
Kasımda "250 000 ton gübre getireceğim" diyor ve getiremiyor. İşte
gördüğünüz üzere, çiftçi, gübresiz kalıyor. Yirmi yıldır tarım kredilerde böyle bir problem yok.
Tarım krediler, yirmi yıldır, çiftçiye zamanında gübre temin etmiştir. Yine aynı şekilde, Doğru Yol Partisi iktidarları
zamanında yüzde 50 destekleme varken, şimdi, bu, yüzde 10-15'e inmiş. Çiftçinin sorunları sadece bu kadar değil. Tarım kredi
faizleri, son zamanlarda yüzde 40'lardan yüzde 105'lere yükselmiştir. Artık
köylerde insanlar, icraya tek tek değil, Kepsut-Piyade Köyü gibi,
Susurluk-Gürece Köyü gibi, köy toptan icraya veriliyor. Bu, çiftçinin ayıbı
değildir; zamanında parasını ödemeyen, zamanında primleri ödemeyen, faizleri
aşırı miktarda yükselten ve düşük tabanfiyat veren bu hükümetin kabahatidir. Sadece bu kadar da değil. Zeytinyağı üreticisi parasını
alamıyor. Zaten yetersiz olan 28 senti, bırakın, ne zaman ödeyecekleri belli
değil. Ayçiçeği satışı bir yıl olmuş,
hâlâ prim alacak; ekimde teslim edilen pancar bedelleri hâlâ ödenmemiş. Son haftalarda, bu hükümetin olmadığına dair bir belge
daha ortaya çıktı. Artık bu hükümet diyor ki "ben, bu vatandaşa hizmet
veremem." Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı valilere emrediyor;
valiler kaymakamları, kaymakamlar muhtarları
topluyor.... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim, mikrofonunuzu
açıyorum. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - "Asfalt yol, içmesuyu, kanalizasyon,
okul mu istiyorsunuz; hayhay, o zaman parasını siz vereceksiniz." Köylü
vatandaşlarımız, muhtarlarımız "eğer parasını biz vereceksek, size ne
gerek var" diye soruyorlar. Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; gübre eziyeti, 18
Mayıs 2000 tarihinde de vardı, şimdi de var. Bugüne kadar, gübre üreticilerini
"tekel" olmakla kimse suçlamazken, Sayın Bakan, kendi
beceriksizliğini, gübre üreticilerini "tekel" olmakla suçlayarak
kapatmaya kalkıyor. Şu kadarını söylemek istiyorum: Çiftçinin sorunlarını
acilen çözün. Lütfen, çiftçinin isteklerine kulak verin. Eğer,
çözemeyecekseniz, faizleri indiremeyecekseniz, çiftçinin üretim bedellerini
ödeyemeyecekseniz, hiç olmazsa alacağını borcundan düşün de aşırı fahiş fiyatla
zarar görmesin. Bunu da beceremiyorsanız, o zaman istifa edin, bu milletin
yakasından düşün de çiftçi bir nefes alsın diyor, saygılar sunuyorum. (DYP ve
FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız. Gündemdışı ikinci söz, basındaki gelişmeler konusunda
söz isteyen İstanbul Milletvekili Ahmet Tan'a aittir. Buyurun Sayın Tan. 3. - İstanbul Milletvekili Ahmet Tan'ın,
gazetecilikle ilgili son günlerde ortaya çıkan gelişmelere ve siyaset ile medya
arasındaki ilişkilerde dikkat edilmesi gereken hususlara ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; gazetecilikle ilgili son günlerde ortaya çıkan
gelişmeler konusunda son derece şahsî duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Siyaset ve medya et ile tırnak gibidir. Siyasal
muhalefetin ortaya çıkmasından beri bu böyledir. Krallar, padişahlar bile
gazeteye gereksinme duymuşlardır. Osmanlı ülkesinde ilk gazete, bundan tam 170
yıl önce, Takvim-i Vakayi adıyla Sultan II. Mahmut tarafından bir fermanla
çıkarıldı. Bu fermanın ve Sultanın amacı, batılılaşma ıslahatına karşı direnci
kırmak ve ıslahatları daha iyi anlatmaktı. O tarihten 29 sene sonra da ilk
fikir gazetesi yayımlanmaya başladı, Tercüman-ı Ahval adıyla. Bu gazete de,
aslında, bir muhalefet örgütlenmesiydi. Gazeteyi çıkaranlara, daha sonra, Namık
Kemal gibi aydınlar da katıldı. Özetle, gazeteler hep böyle olageldiler; yalnızca bize
özgü değil, gazete hep siyasetle ve siyasetçiyle iç içe oldu. Dünyadaki gidişat
da böyle; ama, geleneksel olarak gazetecilik de siyasetçilik de birer vur
abalıya mesleği haline gelmiş durumda. İkisi de çok göz önündedir, ikisi de çok
iddialıdır, insanlarla çok iç içe olmayı gerektirir. Siyasetçi, yönetme ve
haksızlıkları düzeltme iddiasındadır; gazeteci ise, bütün haksızlıkları gözler
önüne serme, halkın gözü, kulağı, hatta vicdanı olma iddiasındadır. Hak ve
adaletin özenle ve özellikle ikisi de takipçisidir, iki sektörün mensupları da.
İddia bu kadar yüksek olunca, iki tarafın da çok
dikkatli, çok tutarlı, çok onurlu, çok namuslu bir çizgide buluşması gerekiyor.
Siyasetçi, gazeteciyi önünde bir engel olarak görme eğilimindedir. Gazeteci de,
siyasetçinin zaaflarını, açıklarını, abartarak, büyüterek mesleğini icra etme
peşindedir. Bu ikisi de ölçüyü kaçırdıklarında ortaya çıkan manzara, bugün
Türkiye'nin sergilediği manzara olmaktadır. Bildiğiniz gibi, saygın bir
kuruluşumuzun yaptığı bir çalışmada, itibar sıralamasında medya ve siyaset en
alt tabakada, yerlerde sürünmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu iki kurum
birbirine güvenmiyor; halk, ikisine birden güvenmiyor. Bunun faturasını medya
da ödüyor, siyasetçi de ödüyor. Medya ödüyor; örneğin, 120 milyonluk Japonya'da
günde 60 milyon gazete satılırken, 55 milyonluk İngiltere'de günde 25 milyonun
üzerinde gazete satılırken, 70 milyona dayanan ulusumuzda, bütün promosyonlara
rağmen, toplam tiraj 3 milyonu ancak bulmaktadır. Gazete ve televizyon, hidrojen bombasından sonraki en
güçlü icattır. Bu icatlar sayesinde iktidara gelinebiliyor, iktidardan
uzaklaştırılabiliyor. Mayısta İtalya'da seçim var. Medya işvereni Berlusconi,
mevcut iktidarı seçime zorladı ve büyük bir olasılıkla -yüzde 95 olasılıkla-
mayısta başbakan olacak. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Türkiye, bir tünelden geçiyor. Bu geçiş sırasında kurumların birbirlerine karşı
özenli olması gerekir. Siyasetçiye, gazeteciye duyulan güven ve saygınlık
derece derece azaldı. Gazeteciler kendilerine sunulan 212 sayılı Kanuna -büyük
bir güvenceydi, meslekî güvenceydi- sahip çıkamadılar. Daha yüksek ücretler,
çok büyük rakamlar; dolayısıyla, bu haklarından vazgeçtiler, sendikalardan
vazgeçtiler, örgütleriyle bütünleşemediler; sonunda da, bu yüksek dolarlı
maaşlar dolayısıyla, yük olarak görüldükleri için, ilk fırsatta vazgeçilen
öğeler haline geldiler. Yaşadığımız kriz aynı zamanda bir fırsat, hem medyanın
hem de siyasetin silkinip kendine gelme fırsatıdır. Bu iki alanda ne kadar
hızlı toparlanırsak, bu, toplumun da, öteki alanlarda çabucak silkinmesine yol
açacaktır. Bu iki mesleğin, topluma önderlik etme, örneklik etme görevleri
vardır. Ayrıca, iki meslek de, işlevini ve birbirleriyle ilişkilerini yeniden
tanımlamak zorundadırlar. Birbirlerini karalamaktan ve halkın deyimiyle
birbirlerini yağlamaktan ülkenin çok zarar göreceği görülmektedir ve
görülecektir. Ülke bir kriz yaşıyor. Aslında bu kriz ekonomide
görülüyor; ama, daha çok değerlerde yaşanı-yor, insanî değerlerde yaşanıyor.
İşlerine son verilen arkadaşlarımız toplumdan kopmuş vaziyettedir; çünkü,
gazetecilik, tıpkı politikacılık gibi, insanlarla bütünleşmeyi, toplumla
bütünleşmeyi öngörür. Ekonomik krize bir günde varılmadı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tan, açıyorum mikrofonunuzu; lütfen,
tamamlayın. AHMET TAN (Devamla) - Sağ olun. Medyanın, siyasetçiyi olur olmaz bahanelerle
karalamaktan vazgeçmesi gerekiyor. Siyasetçi de, gazetecilerle, daha da
önemlisi gazete sahipleriyle arasına mesafe koymak zorunda. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bendeniz, AGİT
Parlamentosunda Grup Başkanıyım. Birçok uluslararası belgeye Türkiye adına
imzalar atıyoruz, Türkiye adına onaylar veriyoruz. Son olarak, medya-siyaset ilişkilerinin hızla düzeltilmesi,
yeniden düzenlenmesi, sadece toplum için değil, kendi faziletimiz için değil,
bu anlaşmalar gereği de... Bir iki örnek veriyorum: 1997'de imzacısı olduğumuz
Varşova Zirvesi Bildirgesinde, medyanın tek elde toplanmasının, çoğulculuğu,
demokrasiyi, insan haklarını, özellikle temel özgürlükleri ciddî biçimde
tehlikeye atabileceği öngörülüyor. Buna karşı, parlamentoların ve hükümetlerin
önlem almaları isteniyor. Aynı Bildirgenin 149 uncu maddesinde, medyanın tek
elde toplanmasını engellemek için antikartel düzenlemeler gibi mevcut yasal
düzenlemelerin gereğince uygulanması için hükümetler göreve çağrılıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen, teşekkür eder misiniz... AHMET TAN (Devamla) - Toparlıyorum efendim...
İzninizle, son cümleyi söyleyeyim. Günümüz koşullarında ve içinde bulunduğumuz bu krizde
hızla silkinmeye ihtiyaç var. Bu silkinmenin de, medyada ve siyasette olması
şart. Bu yüzden, sözü uzatmadan, işlerini kaybeden gazeteci arkadaşlarımıza
toplumca sahip çıkılması inancıyla saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tan. Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Devlet Bakanı
Sayın Rüştü Kâzım Yücelen; buyurun. DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan
arkadaşımızın yapmış olduğu konuşma üzeri-ne, ben de, hükümetimiz adına
fikirlerimizi arz etmek üzere, huzurlarınıza geldim. Klasik demokrasi değerlendirmelerinde dördüncü kuvvet
olarak anılan, ancak, bugünkü işlevi itibariyle çok fazla önem kazanan,
demokrasi ve insan hakları ile teknoloji alanında kaydedilen gelişmelere
paralel olarak büyüyen medyamızın sorunlarının Mecliste gündeme getirilmesinden
duyduğum memnuniyeti de ifade etmek istiyorum. 1980'lerden sonra ülkemizin yaşadığı yeni değişim
dalgasının belirleyici unsurlarından biri de medyadır. Medya, küreselleşen
dünyanın yeni değerlerini insanlarımıza anlatan, tanıtan ve Türkiye'nin
dışarıya açılmasını kolaylaştıran bir işlev üstlenmiştir. 1980'li yıllarda kurduğumuz iletişim, ulaşım
teknolojisinin altyapısının da getirdiği kolaylıklar sayesinde, bugün, 16
ulusal, 15 bölgesel, 229 yerel olmak üzere, toplam 260 televizyon; 36 ulusal,
108 bölgesel, 1036 yerel olmak üzere, toplam 1 180 radyo; 28 ulusal gazete, 800
civarında günlük yerel gazeteyle büyük bir sektör haline gelmiştir. Ancak, ülkemizin bir süredir yaşadığı ekonomik krizden
en fazla etkilenen sektörlerden biri de, maalesef, medya olmuştur. Pek çok
basın mensubu, daralan ekonomik yapıdan etkilenmiş ve işini kaybetmiştir.
Gazetelerin sayfa sayılarında ciddî ölçüde azalma olmuş; başta bölgesel ekler
olmak üzere, kültürel ve diğer eklerin de yayımına son verilmiştir. Zaten arzu
edilen seviyede olmayan toplam gazete satışları da, uzun yıllardan sonra, ilk
defa 3 milyonun altına düşmüştür. Karşımızda duran tablo, emekçisinden işverenine,
siyasetçisinden vatandaşımıza kadar, hepimiz için sıkıntılı bir tablodur,
üzerinde çok düşünülmesi gereken bir tablodur. Özellikle, medyadaki işten çıkarma sorununu yakından ve
kaygıyla izlediğimi belirtmek istiyorum; fakat, inanıyorum ki, aynı zamanda
demokrasinin de emekçileri olan basın mensupları, böyle sorunların tekrarını
önleyecek yaklaşımı ve tutumu kendi içlerinde belirlemeyi başaracaklar, buna
karşılık da, mesleğin etik değerlerine daha çok sahip çıkma başarısını
gösterebileceklerdir. Ben, bu vesileyle, önce, birkaç cümleyle, ifade
özgürlüğünün en güzel kullanım şekli olan basın özgürlüğü ve sorunlarından
bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz, yürürlükteki Basın Kanunumuz 1950
tarihlidir. 1950 yılı, tıpkı, bugünlerde olduğu gibi, dünyanın yeniden
şekillendiği, Türkiye'nin de kendi içinde kalıplarını ve kabuğunu kırarak,
çoğulcu, özgürlükçü yeni yapılanmalara yöneldiği bir tarihtir. 5680 sayılı Basın Kanunu, çokpartili hayata geçişin
doğurduğu ihtiyaçları karşılamak, bu alandaki hukuksal düzenlemeleri
demokratikleştirmek ve özgür bir basın oluşturmak amacıyla hazırlanmış ve belli
bir süre de bu amaca hizmet edebilmiştir. Ancak, kanun, daha sonra, bu amaçlara
ters düşen ve basın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünü sınırlamayı hedef
alan bazı değişikliklere uğramıştır. Basın özgürlüğünü zedeleyici son
değişiklikler, 1980'li yılların başında yapılmıştır. Bu değişiklikle, bir yandan
basın yoluyla işlenen suçlarda cezaî sorumluluk yaygınlaştırılmış ve cezalar
artırılmış, öte yandan, idarenin yetkileri genişletilirken, ifade özgürlüğünün
alanı da daraltılmıştır. İçinde bulunduğumuz dönemde, hâlâ, bu yasaklayıcı,
kısıtlayıcı hükümlerin yürürlükte kalması düşünülemez. Ülkemizin, ekonomik ve
sosyal anlamda değişim sancıları yaşadığı bir aşamada, ifade özgürlüğünün
önündeki engellerin kaldırılması, öncelik ve ivedilik taşımaktadır. Türkiye, öncelikle, basın alanında eskimiş, günün gerisinde
kalmış mevzuattan kurtulmak zorundadır. Bakanlığım bağlı kuruluşu Basın Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, bu anlayışla, diğer Batı demokrasilerindeki
düzenlemelere uygun yeni bir basın kanunu taslağını, değerli profesör
arkadaşlarımızın ve kendi uzmanlarının katkılarıyla hazırlamıştır. Taslağı basın meslek kuruluşlarının görüşlerine
sunacağız, görüşlerini de isteyeceğiz; sonra da, hükümetimize ve Yüce
Heyetinize, Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceğiz. Değerli arkadaşlarım, size, bu çalışmanın
satırbaşlarından da kısaca söz etmek istiyorum. Bu taslakta, daha özgür bir basın ortamı yaratmak
amaçlanmaktadır. Basılmış yayınların dağıtımının engellenmesi, toplatılması ve
yayınların kapatılmasına ilişkin eski yasada var olan düzenlemeler
kaldırılmaktadır. Yine, makinelerin müsaderesi gibi antidemokratik
uygulamalardan vazgeçilmektedir. Bilgi edinme hakkını, demokrasinin ve bütünüyle toplum
yaşamında saydamlığın temeli saydığımız için, yabancı yayınların yasaklanması
konusunda idareye verilen kısıtlayıcı yetkilerin de kaldırılması
amaçlanmaktadır. Sansür niteliği taşıyan mevcut kanundaki tüm
düzenlemelerden vazgeçilmektedir. Haber kaynağını açıklamama hakkı da yasal güvenceye
kavuşturulmaktadır. Bütün bunları yaparken de, kişilerin şeref ve
haysiyetinin korunması ve toplumun doğru bilgilendirilmesinin sağlanması
yönünden büyük önem taşıyan cevap ve düzeltme hakkına işlerlik ve etkinlik
kazandırılmaktadır. Basın yoluyla işlenmiş suçlarda "başkasının
fiilinden sorumluluk" gibi ilkel sorumluluk hallerinden vazgeçilmektedir
ve eser sahibini sorumlu tutma yoluna gidilmektedir. Sadece, eser sahi-binin
belli olmaması veya Türk mahkemelerinde yargılanamaması hallerinde yazı işleri
müdürünün sorumluluğunu kabul etme esası getirilmektedir. İnanıyoruz ki, böyle bir ortamda, basın mensubu
arkadaşlarımız, düşüncelerini daha özgürce ifade edebilecekler, daha huzurlu
bir ortamdan yararlanabileceklerdir. Tabiî, bu taslak, şu anda, sadece görüşe açılıyor ve
geniş bir konsensüs sonucunda kesin şeklini alması amaçlanmaktadır; önümüzdeki
günlerde, basın meslek kuruluşlarıyla bu konuyu görüşmeye başlayacağız. Ancak,
bu taslak, yine, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini, kişilerin onurlarını,
gururlarını koruyacak şekilde de, gazetelere, gazetecilere mükellefiyetler
getirmektedir. Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Basın
Kanunu, ifade özgürlüğünün özel ve sınırlı bir alanını düzenlemektedir. İfade
özgürlüğü açısından gazetecinin kamu gücü karşısında güvencelere sahip olması
yetmez, çalıştığı kurum karşısında da güvenceye sahip olması zorunludur. Son
zamanlarda basın dünyamızda yaşanan buhran, biraz önce de belirttiğim gibi,
Türkiye'nin kabuk değiştirmesi sancılarından doğan ekonomik sorunlarımızın da
bir sonucudur; ancak, basın dünyasındaki işsizleşmenin vahim boyutu,
gazetecinin iş güvencesinin, aynı zamanda ifade özgürlüğünün de temel
güvencelerinden biri olmasından kaynaklanmaktadır. Bu alanda yoğun bir örgütlenme eksikliği olduğu da
ortadadır. Basında sendika anlayışının, çağdaş ve gerçekçi değerlerle birlikte
yerleşmesi gerekmektedir. Bugün için uygulanmasında belirli güçlüklerle
karşılaşılan; ancak, yönü bakımından temel bir nitelik taşıyan 5953 sayılı
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanunun uygulanması konusu, esas itibariyle, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımızın uhdesinde bulunmaktadır. Bu yasanın günün koşullarında
daha iyi uygulanması konusunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı arkadaşımın
gerekli gayret içinde bulunduğundan eminim. Benim Bakanlığımın da, meslek
kuruluşlarıyla irtibat halinde, uygulamanın daha etkin ve rasyonel bir düzeyde
gerçekleşmesini sağlayacak önerilerini hazırlayarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımıza bir dosya olarak sunacağımızı belirtmek istiyorum. Basın emekçilerinin, uzlaşma kültürü içinde,
bağımsızlıklarını ve iş güvencelerini kuvvetlendirecek yeni formüllerin
şekillendirilmesini de gerçekleştirecek çabayı göstermeleri lazım; bunu
göstereceklerine inanıyorum. Hükümetimiz ve eminim ki, Yüce Meclisimiz de, bu
süreçte onlara gerekli yardım ve kolaylığı gösterecektir. Basın sektöründeki
işsizleşme sorununun çözümü amacıyla hazırlanan bir kanun teklifi de,
bildiğiniz gibi, Meclisimizin Genel Kurul gündeminde bulunmaktadır. Siz değerli
milletvekillerinin, yasama sürecinde yapacağınız önerilerle, basın
çalışanlarının sorunlarının çözümü konusunda en doğru ve gerçekçi sonuca
ulaşacağınıza inanıyorum; ama, bazı iyileştirme ve düzenlemelere ihtiyaç
olduğunu da burada belirtmek istiyorum. Örneğin, gazete, radyo ve televizyon
kuruluşlarında zorunlu kadro öngören bu kanun teklifi, aynı niteliği haiz dergi
ve haber ajanslarını kapsam dışında tutmaktadır. Hem içerik hem de hukuk
tekniği bağlamında bu teklifin üzerinde gerekli ciddiyetle çalışmalıyız. Değerli arkadaşlarım, son olarak, bakanlığımızın
gerçekleştirdiği bir başka çalışmadan da kısaca söz etmek istiyorum. Basın
kartları yönetmeliği, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından
yeniden düzenlenerek yürürlüğe girmiştir. Anadolu basınının hangi ekonomik
güçlükler içerisinde bulunduğunu biliyorum. Güç koşullar içerisinde görev
yaparak, demokrasinin çoğulculuğunun güvencesini oluşturuyorlar. Daha kolay
çalışmalarını sağlamak amacıyla, bu yönetmelikte, kart hamili gazete
sahiplerinin başka alanda iş yapmasına ilişkin yasak kaldırılmıştır. Yine, bu
yönetmelikle, henüz yasal izin prosedürünü tamamlamamış, özel radyo ve
televizyon çalışanlarının da basın kartı alabilmelerine imkân tanınmıştır. Basın mensuplarının, basın kartı edinebilmek için
bekledikleri süre kısaltılmış, sürekli kart alabilmeleri kolaylaştırılmıştır.
Sarı basın kartının, resmî kimlik belgesi niteliği daha açık ve net bir şekilde
vurgulanmıştır. Belirli süre kart taşımama cezası almış gazeteciler, bir defaya
mahsus olmak üzere affedilmiştir. Bütün bu çalışmaların her aşamasında basın meslek
kuruluşlarının görüşlerinin alınmasına büyük özen gösterdik. Bundan böyle de
aynı hassasiyeti göstereceğiz. Esasen bu tutumu da katılımcı demokrasinin bir
gereği sayıyoruz. Medya alanındaki yasal düzenlemeler, öncelikle medyanın
etik değer anlayışıyla şekillenecektir. Samimî düşüncemiz, demokrasinin
emekçileri basın mensuplarının kendilerinin ortaya koyacağı ilkelerin
ağırlığının, siyasal yönetimlerin düzenleyici rolünün etkisinden daha fazla
olmasıdır ve böyle olmalıdır. Değerli milletvekilleri, hepimizin tek tek, bireysel
olarak, kendimizi, kurumlarımızın da kurumsal olarak kendilerini test ettiği
bir dönemden geçiyoruz. Birlik ve beraberliğimizi daha da pekiştirmeli ve
sağduyumuzu asla kaybetmemeliyiz. Bu ülke bizim, bu kurumlar bizim, bu insanlar
da bizim insanlarımızdır. Sıkıntılarımızı, sorunlarımızı birlikte aşacağız. Bin
yıllara dayanan tarihî mirasımız, aklımızı kullanmadaki toplumsal bilincimiz,
zor günlerdeki dayanışma ruhumuz, geleceğe güvenle bakmamızın en büyük
teminatıdır ve teminatı olmaya da devam edecektir. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Gündemdışı üçüncü söz, Habur Gümrük Kapısındaki ticaret
ve ihtisas gümrükleri hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Mehmet Salih
Yıldırım'a aittir. Buyurun Sayın Yıldırım. 4. - Şırnak Milletvekili Mehmet Salih
Yıldırım'ın, Habur Gümrük Kapısında sınır ticaretinin kısıtlanması nedeniyle
akaryakıt taşıyıcılarının ve patates üreticilerinin karşılaştıkları sorunlara
ilişkin gündemdışı konuşması MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1 Mart 2001 tarihinde Tarım Bakanlığının çıkardığı bir tebliğ
nedeniyle Habur'daki akaryakıt taşıyıcılarının ve İç Anadolu'daki patates
üreticilerinin yaşayacağı sıkıntıları sizlerle paylaşmak üzere söz aldım; bu
vesileyle, bana bu imkânı veren değerli Başkana ve siz değerli üyelere saygılar
sunuyorum. Sınır ticareti, ülkemizle kara komşusu olan ülkelerin
sınır illeri arasında mal mübadelesi esasına dayanan bir ticaret şeklidir. İlk
olarak 1979 yılında uygulanmaya başlanmış, kıyı ticareti, mücavir alan ve komşu
il statüsüyle 23 ilde yürütülmeye çalışılmış, daha sonra 1996 yılında Avrupa
Gümrük Birliğine girişimizden sonra bu alan daraltılmış, kıyı ticaretinden
vazgeçilmiş, 13 ilde 14 gümrük kapısında bu uğraş sürdürülmeye çalışılmıştır. Tabiî ki, ticaretin herkes için önemi var; ama, sınır
ticaretinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu için bir farklı önemi var. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yoğun nüfus baskısı altında ekonomisini ayakta
tutmaya çalışan bir bölgedir ve de bölgedeki ekonomik sorunun boyutunu
belirtmek için, 1999 yılında fert başına düşen gayri safî yurtiçi hâsılasının
ortalama değerinin 2 878 dolar olduğu bir ortamda, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
bu değerin 1 700, Doğu Anadolu Bölgesinde ise 1 497 dolar olduğunu söylersem
konuyu aydınlatmış olduğumu zannederim. Değerli milletvekilleri, Türk toplumu, tarım toplumudur
ve de sanayileşmemiş bir tarım toplumudur. İktisaden faal nüfusun yüzde 42 ilâ
yüzde 53'ünün tarım sektöründe çalıştığını biliyoruz; sanayi sektöründe
çalışanların oranı ise, yüzde 11,5'tir; ancak, bunun, doğu, güneydoğu için
farklı bir anlamı var: Doğu Anadolu Bölgesinde, iktisaden faal nüfusun yüzde
79'u tarım sektöründe çalışır; Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise bu oran yüzde
63'tür ve ne yazık ki, bugün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde tarım dibe
vurma noktasındadır, çok sorunludur, çok sıkıntılıdır. Bunun önemli nedenleri
vardır; bunlardan bir tanesi, bölge koşullarının ve klasik yöntemle yürütülen
tarımın bilimsellikten uzak oluşu yanında, onbeş onaltı yıldır taşıdığımız
terör belasıdır, terör kâbusudur. Terörün yansıdığı en önemli alan yerleşim
birimlerinin boşaltılması oldu; 1 779'u köy olmak üzere, 6 153 yerleşim birimi
boşaldı; 55 000 hanede insanlar yerleşim birimlerini bırakmak zorunda kaldılar
ve bu insanlar, bulundukları yerlerde üretici iken, gittikleri yerde tüketici,
potansiyel sorunlu insanlar haline geldiler. Bu bölgeden önemli miktarda beyin
ve sermaye göçü oldu ve hepsinden önemlisi, yayla ve de mera yasağı bölgedeki
hayvancılığın sıfırlanma noktasına taşınmasına vesile oldu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, 2 Ağustos 1990
tarihinde, Irak'ın Kuveyt'i işgalinden sonra, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 6 Ağustos 1990 yılında 661 sayılı Kararıyla Irak'a ambargo konuldu.
Irak'a ambargo konulmasından, Irak'tan sonra en çok zarar gören ülkenin Türkiye
olduğunu biliyoruz ve en çok zarar gören ülkelerin başında Irak'la 378
kilometre kara sınırı olan Türkiye gelmektedir. İşte, bütün bu olumsuzluklar
bölgede işsizliği çığ gibi büyüttü ve terörden çekmediğini, bölge insanı,
açlıktan çekti, yoksulluktan çekti ve işsizlikten çekti. Bütün bu süreçte, bölge insanı için umut kapısı olan ve
de umut ışığı olan bir sektör devreye girdi; sınır ticareti ve işte, 1992
yılında, bu nedenle devreye sokulan sınır ticareti ve 1615 sayılı Gümrük Yasası
ve 1340 sayılı Gümrük Yönetmeliği çerçevesinde yürütülen, mutat, depo
kapsamındaki akaryakıt akışı oldu. Bugün, bölgede, 54 000 kayıtlı araç, 200 000
aile ve 1 milyona yakın bir nüfus, geçimini bu koşullarda akaryakıt akışından
ve sınır ticaretinden sağlamaktadır. Sınır ticareti çerçevesindeki protokol gereği, Kuzey
Irak'a giden araçlar, beraberlerinde 1 ton yük götürmek zorundadırlar ve bu
götürülen yükün de büyük bir kısmı gıda maddelerinden oluşur. İşte, bu noktada,
İç Anadolu'da patates üretimi yapan ve de olanakları, imkânları sınırlı olan bu
üreticiler, bir umut ışığı olarak, Habur'dan ihraç edilecek patatesi gördüler,
buldular. İşte, bu noktada, Sayın Bakanımızın, 1 Mart 2001 tarihinde
yayımladığı tebliğ, her ne hikmetse, 53 gümrük kapısı içerisinde, Habur'u,
ihraç edilecek gümrükler kapsamının, gıda maddelerinin ihraç edileceği,
kontrolün yapılamayacağı gümrüklerin bir tanesi olarak seçti ve de bu kapsamın
dışına çıkardı. Bu, bölgedeki, hem sınır ticareti ve akaryakıt akışını büyük
ölçüde olumsuz etkileyecek hem de çok zor koşullarda malını değerlendirmeye
çalışan patates üreticileri için çok önemli sorun ve sıkıntı olacak. Bu konuda, Sayın Bakana intikal ettirilen... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen, tamamlayın efendim. Mikrofonunuzu açıyorum. MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) - İç Anadolu'dan gelen
heyetlerin Sayın Bakana arzları sırasında, Nevşehir'den, muhalefetin bir
değerli milletvekilinin aktarımına göre, 8 Mart 2001 tarihinde Sayın Bakana
atfen aktarılan bir söylemi size aktarmak istiyorum ve Sayın Bakana da iki
sitemimi iletmek istiyorum; bunlardan biri, bölge insanı için bu kadar hayatî
önemi olan, İç Anadolu insanı için bu kadar hayatî önemi olan bu sektörde
yaratılacak sıkıntının gözden kaçmasıdır; ancak, Sayın Bakanın, en kısa süre
içerisinde, bunu düzelteceğine inanıyorum; gözden kaçmış bir tasarruf olarak
yorumlamak istiyorum. Bir diğer önemli sitemim şu ki; Sayın Bakan, bu
konuları tartışırken, Habur'daki ihracatın, Habur'daki akaryakıt akışının ve
diğer işlerin önünün kesilmesi gerektiğini; çünkü, buradan, Anavatan Partisi
Genel Başkan Yardımcısı olan bir şahsın, eski bir bakanın, buradan haraç
aldığını söylediğini ifade eder sayın milletvekili. Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Salih
Yıldırım, hayatı boyunca haraç almamıştır, hayatı boyunca haram yememiştir,
hayatı boyunca da beytülmala el uzatmamıştır. Dolaylı dolaysız, bugüne kadar,
sınır ticareti çerçevesinde ve başka bir alanda, bir tek gram mal alışverişiyle
ilgim olmamıştır. Dolaylı dolaysız, ne ben ve ne hiçbir yakınımın, bir tek
litre akaryakıt akışıyla, satışıyla ilgim olmamıştır. Bunlarla alakalı en ufak
bir şey tespit edildiğinde, kanıtlandığında, ben, evvela Yüce Ulusumdan ve
sonra Yüce Parlamentodan özür dileyecek ve görevi bırakacağım; ama, bu
kanıtlanmadığı takdirde, bu söylemi söyleyen, meslektaşım olan, değerli akademisyen
ve Bakanımdan da bu özveriyi beklemek benim hakkımdır. Bu duyarlılığıma tüm Meclisin sahip çıkacağını ümit
ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım. Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair
önergeler vardır. Sunuşları, kâtip üyenin oturarak yapması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İlk önergeyi okutuyorum: B) Tezkereler
ve Önergeler 1. - Şırnak Milletvekili Abdullah Veli
Seyda'nın (6/1150) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/333) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 468 inci
sırasında yer alan (6/1150) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Abdullah Veli Seyda Şırnak BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 2. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın (6/1163) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/334) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 479 uncu
sırasında yer alan (6/1163) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Musa Uzunkaya Samsun BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 3. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın (6/1164) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/335) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 480 inci
sırasında yer alan (6/1164) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Musa Uzunkaya Samsun BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 4. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın
(6/1192) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/336) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 506 ncı
sırasında yer alan (6/1192) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Eyüp Fatsa Ordu BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 5. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın (6/1201) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/337) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 515 inci
sırasında yer alan (6/1201) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Musa Uzunkaya Samsun BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 6. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın
(6/1203) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/338) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 517 nci
sırasında yer alan (6/1203) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Eyüp Fatsa Ordu BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Sayın milletvekilleri, bir Meclis araştırması önergesi
vardır; okutuyorum: C) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve
54 arkadaşının, YÖK'ün Fatih Üniversitesi ile ilgili kararı konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Avrupa Birliği yolunda hazırlanan Ulusal Programın
açıklandığı şu günlerde Yükseköğretim Kurulu, başarılarıyla ülkemizdeki sayılı
üniversitelerden birisi olan Fatih Üniversitesinin kademeli olarak kapatılması
anlamına gelen kararıyla, keyfî ve hukukdışı uygulamalarına bir yenisini daha
eklemiştir. Çağdaş dünyada öğretim ve eğitimi koordine eden kişi ve
kurumların başarısı, bilime ve ülkelerinin kalkınmasına yapmış oldukları
katkılarıyla ölçülmektedir. Bu anlayışa kaynaklık eden en önemli unsur,
akademik özgürlüğün olmasıdır. Oysa, YÖK, Sayın Taha Akyol'un söylediği gibi, akademik
özgürlükler üzerinde bir siyasî komiser gibi baskı yapmaktadır.
Üniversitelerimiz, bu dayatmacı zihniyetin baskısı altında üretkenliklerini
büyük ölçüde yitirmiştir. Basında da yer alan bir araştırmaya göre, 2000
yılında bilim alanında dünya ülkeleri arasında 51 inci sıradaki yerimizle, bazı
üçüncü dünya ülkelerinin bile gerisinde kaldık. YÖK, uluslararası yüksek standartları tutturmuş ve
başarılara imza atmış olan Fatih Üniversitesini, hukukî dayanağı olmayan
gerekçelerle, 16.3.2001 tarihinde, kademeli olarak kapatmak anlamına gelen,
tarihî bir yanlışa imza atmıştır. Sayın Kemal Gürüz başkanlığındaki YÖK'ün, totaliter,
merkeziyetçi, yasakçı ve hukukdışı uygulamaları, TBMM'de oluşturulan üyesi
bulunduğum YÖK Araştırma Komisyonunca hazırlanan raporda belgelenerek tescil
edilmiştir. Bu raporda, Sayın Gürüz hakkında, görevi ihmal, suiistimal ve
kötüye kullanması nedeniyle, TCK'nın ilgili maddelerince 7 ayrı suç duyurusunda
bulunulmuştur. Bu denli hukuk tanımaz uygulamaları yasama ve denetim
mekanizmasının başı TBMM tarafından belgelenmiş olan Sayın Gürüz'ün başında
bulunduğu YÖK, bu son kararıyla, bir yanda 4 000 civarında öğrenci ve 350
öğretim üyesini aileleriyle birlikte mağdur etmiş, diğer taraftan bilimsel
özgürlüklere bir darbe daha vurmuştur. Bu izahlarımızın ışığı altında, çağdışı böyle bir
uygulamanın temelinde yatan sebeplerin tespit ve telafisi ile çözüm önerilerini
teklif etmek üzere, Anayasanın ve İçtüzüğün ilgili hükümlerince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 28.3.2001
Gerekçe: Yükseköğretim Genel
Kurulunun 16.3.2001 tarihindeki toplantısında Fatih Üniversitesine 2001-2002
eğitim ve öğretim yılında öğrenci alınmamasına dair kararın hiçbir hukukî
dayanağı yoktur. Bu durum, karar metni okunduğunda açıkça görülecektir.
İddiaların hepsi, aslı olmayan tereddütlere ve varsayımlara dayanmaktadır. İddialar arasında "tahsisi taahhüt edilen mal
varlığı, sürekli ikazlara rağmen, üniversite tüzelkişiliğine devredilmedi"
denilmektedir. Vakıf üniversitelerinin, kuruluş aşamasındaki ilgili
mevzuat hükümlerine göre, gayrimenkul tahsis ve taahhütleri yeterli olup,
mülkiyet sahibi olma şartı aranmamaktadır. Üniversiteyi kuran vakıf, gerekli
taahhütleri sağlamış olup, bunların hangi mevzuat hükümlerine göre tescil
edileceğini sorduğu Vakıflar Genel Müdürlüğü, 6.1.2000 tarih ve 323 sayılı
cevabî yazıyla, yapılan tahsisin mevzuat hükümlerine uygun olduğunu, Fatih
Üniversitesi tarafından yapılması gereken başka bir işleme gerek olmadığını
vakfa bildirmiştir. İddialar arasında yer alan üniversite yöneticilerine ve
öğretim üyelerine yönelik irtica suçlamasının da hiçbir somut delili yoktur. Bütün bunlar gibi, diğer iddiaları da hayal mahsulü
olup, kasıtlı olarak ortaya atılmıştır. Bilindiği gibi, Yükseköğretim Denetleme Kurulu
üniversiteleri denetlemektedir. Denetleme Kurulu, Fatih Üniversitesinde 1999
yılında yapmış olduğu inceleme
neticesinde 11.3.1999 ve 25.3.1999 tarihli iki ayrı rapor hazırlamıştır. Her iki
rapor da aynı heyet tarafından 25-26 Ocak 1999 tarihinde yapılan inceleme esas
alınarak tanzim edilmiştir. 11.3.1999 tarihinde hazırlanan raporda, başta rektör
olmak üzere, öğretim ve eğitim için gerekli olan her türlü imkânın mevcut
olduğu ifade edilmektedir. Tespit edilen ufak tefek eksikliklerin tümü en kısa
zamanda üniversite yönetimi tarafından giderilmiştir. Buna karşı 25.3.1999 tarihinde üniversiteye devletten
malî imkân temin etmesine referans için hazırlanan raporda ise, malî imkânların
temin edilmemesi istikametinde, yani, olumsuz görüş bildirmiştir. Bu misal
bile, Sayın Gürüz'ün güdümündeki Yükseköğretim Denetleme Kurulunun ne kadar
yanlı ve kasıtlı davrandığını göstermektedir. Yukarıdaki izahlarımızın ışığı altında, Fatih
Üniversitesi üzerinde oynanan oyunların ortaya çıkarılması için böyle bir
Meclis araştırması hazırlanmış ve heyetinizin huzuruna getirilmiştir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclisi araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri
vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım. B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam) 7. - Polonya Parlamentolararası Dostluk
Grubu Başkanı Prof.Tadeusz Iwinski ve beraberinde bir parlamento heyetiyle
ülkemizi ziyaretlerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/788) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31
Mart 2000 tarih ve 47 sayılı Kararıyla, Polonya Parlamentolararası Dostluk
Grubu Başkanı Prof. Tadeusz Iwinski ve beraberinde bir Parlamento heyetinin
17-20 Nisan 2001 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgisine sunulur. Murat Sökmenoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. 8. - Singapur Parlamentolararası Dostluk
Grubu Başkanı Lew Syn Pau ve beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemizi
ziyaretlerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/789) 27 Mart 2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 7
Haziran 200 tarih ve 54 sayılı Kararıyla, Singapur Parlamentolararası Dostluk
Grubu Başkanı Lew Syn Pau ve beraberindeki Parlamento Heyetinin 7-12 Nisan 2001
tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgisine sunulur. Murat Sökmenoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının üç tezkeresi
daha vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. 9. - Batı Avrupa Birliği Asamblesinin 2 -
3 Mayıs 2001 tarihlerinde Berlin'de düzenleyeceği "Avrupa Güvenlik
Kavramını Yeniden Gözden Geçirme - Yeni Tehlikeleri Cevaplandırma" konulu
uluslararası konferansla ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen
Millî Savunma Komisyonu Başkanı Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın icabet
etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/790) 23 Mart 2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Batı Avrupa Birliği Asamblesi, Geçici Avrupa Güvenliği
ve Savunma Asamblesinin 2-3 Mayıs 2001 tarihlerinde Berlin'de düzenleyeceği
"Avrupa Güvenlik Kavramını Yeniden Gözden Geçirme - Yeni Tehlikeleri
Cevaplandırma" konulu uluslararası konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisi
Millî Savunma Komisyonu Başkanı Manisa Milletvekili Hasan Gülay, Batı Avrupa
Birliği Genel Sekreteri Colin Cameron tarafından 20 Mart 2001 tarihli yazıyla
ismen davet edilmektedir. Söz konusu davete Türkiye Büyük Millet Meclisini
temsilen Millî Savunma Komisyonu Başkanı Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın
icabet etmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin üçüncü bendi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Diğer tezkereyi okutuyorum : 10. - Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış Ticaret,
Araştırma ve Enerji Komisyonunun 10 - 11 Nisan 2001 tarihlerinde Brüksel'de
düzenleyeceği "Dışticaret, Gelişme ve Demokrasi" konulu seminerle
ilgili davete Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonundan üç üyeyle
icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/791) 27 Mart 2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Dışişleri Bakanlığının 23.3.2001 tarih ve
ABGM/ABEY-760.308-841 sayılı yazısında Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış
Ticaret, Araştırma ve Enerji Komisyonu tarafından 10-11 Nisan 2001 tarihlerinde
Brüksel'de "Dış Ticaret Gelişme ve Demokrasi" başlıklı bir seminer
düzenleneceği bildirilmekte ve TBMM'nin ilgili komisyonundan üç üye davet
edilmektedir. Söz konusu davete icabet edilmesi hususu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun
9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. Murat Sökmenoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 11. - İspanya Parlamentosunca 16 - 18
Mayıs 2001 tarihlerinde Madrid'de düzenlenecek "XII. EUREKA
Parlamentolararası Konferansı"yla ilgili davete Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen bir parlamenter heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/792) 27 Mart 2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna İspanya Parlamento Başkanı Luisa Fernada Rudi Ubed,
Sayın TBMM Başkanına muhatap mektubunda, 16-18 Mayıs 2001 tarihleri arasında
Madrid'de düzenlenecek olan "Xll. EUREKA Parlamentolararası
Konferansı"na Türkiye Büyük Millet Meclisini de bir parlamenter heyetle
katılmaya davet etmektedir. Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun
9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. Murat Sökmenoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü
soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir
Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442,
2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün
88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Değişiklik Tekliflerinin
görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden,
teklifin görüşülmesini erteliyoruz. Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
raporlarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. 2. - Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı
: 580) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. 18 inci maddenin oylamasında kalınmıştı. Şimdi, 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 19 uncu maddeyi okutuyorum: Fonların birleştirilmesi ve devri MADDE 19 - Aynı şirkete ait fonları, şirketin talebi
üzerine veya re'sen Kurul tarafından birleştirilebilir. Fon, ancak bir başka
emeklilik yatırım fonu ile birleştirilebilir. Söz konusu birleştirmelere
yönelik esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından
belirlenir. Fon süresiz olarak kurulur. Kurul; a) Şirketin bir yıl öncesinden fesih ihbarında
bulunması, b) Şirketin fon kurmaya ilişkin şartlarını kaybetmesi, c) Şirketin malî bünyesinin zayıflaması nedeniyle bu
Kanunun 14 üncü maddesi kapsamına alınması, Hallerinde, fon mal varlığını bir başka şirkete
Müsteşarlığın uygun görüşünü alarak devredebilir. Devir işlemlerine ilişkin
esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir. BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına,
Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi selamlıyorum. Kişilerin ek tasarruflarının değerlendirildiği bireysel
emeklilik planlarını görüşüyoruz. 1980'li yıllarda uygulanmaya başlayan liberal
ekonomi politikaları, sermaye piyasalarını teşvik etmiş, tasarruf eğilimini
artırmıştır; ancak, yasal düzenlemelerdeki eksiklikler, yatırımcıların büyük
sıkıntılar yaşamasına yol açmıştır. Yaşanan banker faciaları, bazı banka ve
aracı kuruluşların olumsuz izler bırakarak piyasadan silinmesi görüntüleri
bugün düzeleceğine, artarak devam etmektedir. Bugün, içi boşaltılıp batan
bankalardan bazılarının yöneticileri hakkında işlem yapılırken, bazılarının
yöneticileri ve sahipleri hakkında hiçbir işlem yapılamamaktadır. Bu konuyu
araştırmak ve denetlemek isteyen ülkemizin en üst makamı, denetleme
denetlenemez mantığıyla, terbiyesizlikle suçlanmaktadır. Bence, görüştüğümüz bu yasa tasarısı üzerinde
söylenebilecek en iyimser söz, bu yasa tasarısının çok zamansız gündeme
getirildiğidir. Ondört aydır uygulanan programın çöktüğü, hükümete olan güvenin
yok olduğu, borsanın dibe vurduğu, faizlerin yükseldiği böyle bir ortamda, bu
yasa tasarısının gerekçesine, şayet, siz "kamunun uzun vadeli borçlanma
olanağını olumlu etkilemek, piyasadaki kısa vadeli spekülatif baskıları
azaltmak" yazarsanız, zaten perişan durumda olan bu millet, bu fonu bütçe
açıklarında kullanacağınızı, bu fonları borsada kullanacağınızı anlar, (1) 580 S.
Sayılı Basmayazı 22.2.2001 tarihli 63 üncü Birleşim Tutanağına eklidir. borsanın bugünkü halini de göz önüne alarak, bireysel
emekliliğin akıbetinin zorunlu tasarrufun akıbetinden kötü olacağını düşünür,
bu sisteme de katılmaz. Bu millet, ne yapılması gerektiğini iyi biliyor; ancak,
kısa vadeli fedakârlıklarını adil bir biçimde paylaştıracağınız veya uzun
vadeli çıkarlarını dürüstçe koruyacağınız konusunda size hiç, ama, hiç
güvenmiyor. Zaten, güvendi de ne oldu? Ondört aydır bir program uyguluyordunuz.
Bu programda işçi, köylü, esnaf, memur, emekli yok; kısacası, insan yok. Bu
program, paradan para kazanma programıdır, IMF'ye ve Dünya Bankasına yapılan
bir programdır, borç ödeme programıdır dediğimizde kızıyordunuz, Cottarelli dediğimizde
ayağa fırlıyordunuz; çünkü, manşetlerdeki, tünelin ucu gözüktü, ekonomide bahar
havası, istikrar, enflasyon aldatmacalarına kanıyordunuz. Bu millet "ek vergi" dediniz, verdi;
"kalıcı vergi" dediniz, katlandı; "hayat standardı"
dediniz, ses çıkarmadı; "istikrar" dediniz, sustu. Bir gün önce
"devalüasyon yok" dediniz, ertesi gün 60 milyon insan alım gücünü ve
mal varlığını yüzde 40 kaybetti. Şayet gazetelere yansıyanlar doğruysa, Sayın
Cumhurbaşkanı "çamurun üzerinde oturuyorsunuz, yargıya müdahale
ediyorsunuz" dediyse, bunlar örtülebilir mi?! Neticede, bu kriz zaten
vardı, o gün patladı diyebilir misiniz? Bir özür bile dilemeden suçu IMF ve
Dünya Bankasına atmaya hakkınız var mı?! Şimdi, hiçbir şey olmamış gibi, bir
süpermen bakanla bunca olayı kapatmak mümkün mü? Bu bakan, ondört ay önce de
Amerika Birleşik Devletlerindeydi, yeni doğmadı ve yeni mezun da değil. Ondört
ay önceki programa niye davet etmediniz de, bu millete bu kadar sıkıntıyı
çektirdiniz? Gerçek süpermenleri yasaklı kılıp, ithal süpermenlerle bu işi
çözmek mümkün değildir, bilesiniz. "Ulusal Program" diyorsunuz, Meksika Merkez
Bankası yöneticileriyle Meksika yöntemlerini konuşuyorsunuz. Yine, "Ulusal
Program" diyerek, bir öncekinin ulusal olmadığını kabul ediyorsunuz.
Özveriyi paylaşmak için halkı ikna etmeye çalışıyorsunuz. Zaten, hep, özveriyi
halk yapmadı mı? Bu hükümet, zaten olmayan toplumsal desteğini ve
inandırıcılığını kaybetmiştir. Yeni programı bu hükümetle sürdürmek mümkün
değildir. Bu tasarının da zamanlaması, bu yüzden, son derece yanlıştır. Üniversitelerin en önemli fonksiyonunun, ülkeye her
alanda yetişmiş insan kazandırmak, ülkenin önünü açmak, projeleri sunmak
olduğuna göre, içinde bulunduğumuz bu durum, üniversiteleriyle diyalog
gerektirdiği halde, başarılı Fatih Üniversitesine yaptırım uyguluyorsunuz.
Toplumsal destek böyle mi sağlanır?! Bireysel emeklilik modeli Batı'da uygulanıyor, hem de
başarılı olarak uygulanıyor derseniz, onlarda, millet hükümetine ve idarecisine
güveniyor; bu bir. İkincisi, onların ekonomilerinin önünde devasa bir buzdağı
var; o da global... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Sünnetçioğlu. Lütfen, siz de teşekkür edin Genel Kurula. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - ...yaşlı sayısının
artması ve genç nüfusun azalması; çalışan emekli oranı çalışanların aleyhine
değişiyor. Ülkemizde ise, genç nüfus, hem de işsiz genç nüfus, hatta,
üniversite mezunu işsiz genç nüfus hızla artmaktadır. Burada, öncelikle yatırım
ve üretimin artırılması, işsize iş bulunması düşünülmelidir. İnsanlar, bugününü
işsiz olarak emekli gibi geçirirken, 56 yaş sonrasının hesabını nasıl yapsın;
insanlar, aç, işsiz gezerken prim ödemek için parayı nereden bulsun?! Milletin olmayan işinden sağladığı olmayan tasarrufuna
göz diktiniz ve bunun için de 20 milyar dolarlık bir hesap yaptınız. Bu millet istese de buna katılım yapamaz. En
iyisi, bu tasarıyla vakit kaybetmeden -nasıl olsa Meclisin gündemini Dünya
Bankası ve IMF'den gelen görüşmeler doğrultusunda değiştireceğinizi sanıyorum-
15 Nisana kadar çıkarılması istenen 15 tasarının bir an önce Meclise
getirilmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili
Sayın İbrahim Konukoğlu; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi, Partim ve şahsım adına
selamlıyorum. Tasarının 19 uncu maddesi, fonların birleştirilmesi ve
devriyle ilgilidir. Emeklilik yatırım fonları süresiz olarak kurulmasına
rağmen, bazı durumların gerçekleşmesi halinde, katılımcıların hak ve
menfaatlarını korumak amacıyla, Koordinasyon Kurulunun belirleyeceği esaslar
dahilinde, başka bir emeklilik şirketine devredilmesi hüküm altına alınmıştır.
Bu tasarıyla, fonlardaki birikimlerin sermaye piyasası kurallarına göre
değerlendirilerek, süre sonunda, biriken fonların toplu para ve emekli aylığı
şeklinde ödenmesi sağlanmaktadır. Buna göre, emeklilik şirketinin bir yıl
öncesinden fesih ihbarında bulunması, emeklilik şirketinin fon kurmaya ilişkin
şartlarını kaybetmesi, emeklilik şirketinin malî bünyesinin zayıflaması
durumunda gerekli önlemleri alması gibi hususlar yer almaktadır. Bu hususlarla,
ekonomik istikrarsızlığın ve yüksek enflasyonun yaşandığı ülkemizde sisteme
katılacak olan kişilerin korunması amaçlanmaktadır. Maddeye göre, bir sene
önceden fesih ihbarında bulunulması ülkemiz şartlarında ne kadar mümkün,
düşünmek gerekir. Sizlere sormak istiyorum: Şimdi, hangi şirket bir sene
sonrasını sağlıklı olarak görüyor? Bırakın bir sene sonrayı, bir ay sonrasını,
hatta, bir gün sonrasını kimse göremiyor. Tabiî, bu önlemlerle bireysel
emekliliğin teşvik edileceği zannediliyor. Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi,
sigortacılık, finans sektörünün en önemli ayaklarından birisidir. Sigortacılık
sektöründe düzenlemeler, 1994 yılından bu yana, kanun hükmünde kararnamelerle
yapılmaktadır. Sigorta şirketleri de, yıllardır, kendilerini denetleyecek,
olumsuz ortamlarda ve gelişmelerde sektöre anında müdahale edecek bir kuruluşa
ihtiyaç duymaktadır; yani, sağlıklı bir sektör olması istenmektedir. Tüm
bunların olması, elbette, tüketici için çok önemli, sektörün imajı için çok
önemli. Şimdi mevcut sigorta şirketlerinin çok sağlıklı, çok güçlü olduğunu
söylemek, olaylara tozpembe bakmak gibi olur. Durum böyleyken, bu sigorta
şirketleri bu yasanın çıkmasını bekliyor. Bu kadar zayıf olan bu şirketlerin,
yine, altyapıya benzer bir şirkete devredilmesi, ne kadar sürecek ve ne ölçüde
çözüm olacak? Değerli milletvekilleri, 22 Şubattan beri bu yasayı
görüşüyoruz. Her ne kadar araya bayram tatili girse de, ülkedeki ekonomik
sıkıntı bu yasanın uzamasına neden oldu, zamanlama çok iyi olmadı. Sonuç
olarak, iyi işleyen bir emeklilik sistemi, emeklilik fonları için uygun bir
düzenleyici çerçevenin yanı sıra, istikrarlı, sağlam ve etkili bir malî piyasa
altyapısı gerektirmektedir. Doğru Yol Partisi olarak, insanlarımıza yeterli
emeklilik geliri sağlanmasına yönelik olarak, emeklilik sigortasında reform
yapmayı zorunlu görüyoruz. Bireysel emeklilik buna yardımcı olacaktır. Gönüllü
katılım esasına dayanan bu yasayı da destekliyoruz; ancak, tasarının, gerekli
ortamı hazırlamadan, sadece verilen sözleri yerine getirme adına acele edilerek
yasalaştırılmasının faturasını yine halkımız ödeyecektir. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Konukoğlu. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge
vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 19
uncu maddesinin son fıkrasının sonuna "üyelerin reel hiçbir kayba
uğramamasından şirket yöneticileri Müsteşarlığa, Müsteşarlık da üyelere karşı
sorumludur" ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Efendim, çoğunluğumuz yok,
takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Katılmıyorsunuz. Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı
önerge üzerinde, önerge sahipleri adına Sayın Uzunkaya, buyurun.(FP
sıralarından alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Değerli Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; 19 uncu madde üzerinde verdiğimiz değişiklik
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bizim, baştan beri söylediğimiz bir
husus var. Yasanın, fertlerin güvencesini sağlama konusunda güvenilir bir
görüntüsü yok. Neye göre söylüyoruz bunu?.. Bir kere, hükümetin şu ana kadar
uygulamaları... Belki, bir anlamda, cumhuriyet hükümetlerinin de bu konuda
uygulamalarını masaya yatırmak mümkün. Mesela, memurlarımızın, devlet
memurlarının bugüne kadar zorunlu tasarrufları, rakam olarak, yanılmıyorsam, 6
katrilyon civarındadır. Şimdi, ben, Sayın Bakana, hükümeti temsilen o makamda
oturan değerli bakanımıza soruyorum. Ekonomisttir kendileri aynı zamanda... ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Hukukçuyum. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hukukçu... Evet... Ama,
sürekli, Orman Bakanı olarak bu yasayı temsil ettiler hükümet adına. Biz,
iktisadiyatı da takip eden bir bakan olarak sizi tasavvur ettik. Bizatihi Orman
Bakanı sıfatınızla değil, hükümet üyesi olarak buradasınız. Şimdi soruyorum: 6 katrilyonluk bu kamu çalışanlarının,
emekçilerinin devletteki alacağını ne zaman vereceksiniz? Buna olan güvenini
vatandaşın... Şimdi soru... Ben, akabinde de bunun ceva-bını sizden intizar
ediyorum. Umarım ki, vatandaş bu yasanıza destek versin. Bakın, hem devletin hem de bizzat fertlerin kendi temel
maaşlarından kesinti suretiyle, aynı sıkıntıyı, belayı, şimdi, SSK primlerinde,
SSK çalışanlarına 1 Nisan şakası veya müjdesi olarak vereceksiniz. 6 katrilyonun hesabını, önce, bizatihî, emeğini veren
insana ne zaman vereceğinizi söyleyin ki, emeksiz olarak kendilerinden
alacağınız, Hazineye biriktireceğiniz, Hazinenin ısrarla takibini amade
kıldığınız bu ödentiyi, bu birikimi, geriye dönebilecek bir birikim olarak,
vatandaş, güvenlik içinde görsün. Şu ana kadar, hükümetin, değil bu 6 katrilyonu, 1
katrilyon dahi memuruna, çalışanına, emekçisine, böyle bir güvence verme şansı
yok. O bakımdan, biz diyoruz ki, hiç olmazsa, yasanın sonuna, bir reel kayba
uğramamak; yani, yarın paranın değeri ne olacak... Bu hafta içinde, Ege
Bölgesindeki bir vatandaşımıza, SSK emekli maaşı bağlanmış ve kendisine
gönderilen yazıda "1 milyon liralık aylığınızı almak üzere dairemize
geliniz" deniliyor. Evet, gazetelerin hemen hepsinde vardı; 1 milyon lira
aylık veriyor... Şimdi, bunun reel olarak değeri nedir? Enteresan bir hadise.
Vatandaş, 750 000 lira gidiş, 750 000 lira dönüş, 1,5 milyon lira yol masrafı
yapacağım diyor. Gazetelerde çarşaf çarşaf yayımlandı. Sıhhat derecesini
bilmiyorum;ama, hadise, medyada yayımlanan bir gerçek. Kaldı ki, benzeri
örnekleri, daha önce, birkısım bankalara bağlı özel sigorta muamelesi
yapanlarda da gördük. Kaldı ki, değerli arkadaşlar, bu yasayı Avrupa'yla,
Batılılarla kıyaslamak oldukça zor. Tabiatıyla, biz diyoruz ki, üyelerin reel hiçbir kayba
uğramamasından, şirket yöneticileri müsteşarlığa -mademki bir şirket var, onlar
reel kayıp açısından müsteşarlığa- müsteşarlık da doğrudan -madem bir devlet
kurumudur; vatandaş aidat yatıracak- üye parası yatıracak, yarın emeklilik
güvencesi altında olmayı uman vatandaşlara karşı -devletin bir kurumu olan
müsteşarlık- sorumlu olsun diye temenni ediyoruz; ama, ben şunu da tekrar ifade
edeyim: Bu hükümetimizin bu konuda verebileceği güven, itimat -az önce de arz
ettim- görebildiğimiz kadarıyla, pek mümkün olmamaktadır. Nitekim, bugün bu
hükümetin... Bakın, elimde Danıştay 10 uncu Dairesinin bir kararı
var; karar tarihi 20.6.2000. Tüm ORÜS çalışanlarının, Türkiye'de birçok ilde,
özelleştirilen Orman Ürünleri Sanayii işçilerinin mağduriyeti vardı.
Zannediyorum, konu, biraz da, dolayısıyla Sayın Bakanımızın daha önceden hem
bilgilerinde hem de ilgi alanına girmektedir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Önergemi izah ettim... BAŞKAN - Evet, önergenizi Genel Kurula izah ettiniz;
teşekkür ediyorum efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Evet, ben teşekkür ediyorum;
önergem istikametinde oy kullanmanızı bekliyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Müteakip maddeyi okutuyorum: ALTINCI BÖLÜM Denetim ve Bağımsız Dış
Denetim Denetim MADDE 20. - Şirketin, fonların ve portföy yöneticileri
ile saklayıcıların bu kanun kapsamındaki faaliyetleri en az yılda bir kez
Müsteşarlık ve Kurul tarafından denetlenir. Şirketin bu kanun çerçevesinde yürütülen emeklilik
faaliyetleri ile sigortacılık faaliyetleri Müsteşarlığın denetimine tâbidir.
Şirketin fonlarına, portföy yöneticilerine ve saklayıcılara ilişkin hesap ve
işlemleri ise Kurulun denetimine tâbidir. Denetimlere ilişkin raporlar,
konularına göre Müsteşarlık veya Kurul tarafından değerlendirilir ve
sonuçlandırılır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Osman Yumakoğulları; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıyla, yeni
bir tasarruf sistemi ve atıl kalmış kaynakların ülke ekonomisine kazandırılması
amaçlanmaktadır. En azından, tasarının şeklinde böyle bir görüntü söz
konusudur. Tasarının 20 nci maddesi, "Altıncı Bölümün
"Denetim ve Bağımsız Dış Denetim" başlığı altında, bireysel emeklilik
şirketlerinin ve emeklilik yatırım fonlarının denetimi hakkındadır. Sabrınıza sığınarak, öncelikle, denetimle ilgili konuya
girmeden önce, birkaç cümleyle bu tasarı hakkındaki fikrimizi arz etmek
istiyorum. Sayın milletvekilleri, tasarının genel gerekçesinde, bu
tasarının sanayileşmiş ülkelerde de uygulandığının altı çizilerek, bu tasarının
makul sebeplerinden birisinde, bireysel emeklilik sistemine geçilmesinde,
nüfusun yaşlanması gösterilmektedir. Bunun, ülkemiz için geçerli olmadığını
özellikle belirtmek istiyorum. Allah'a şükürler olsun ki, ülkemizin çalışır ve
aktif genç nüfusu, sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerden çok çok iyidir. Bu
tasarının başka yönlerden faydaları varsa, bunlar gerekçe gösterilebilir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarının
çıkarılmasında, bireylerin kendi tasarrufları üzerinde söz haklarının olması ve
yatırım riski üstlenmeleri göz önüne alınmıştır. Sayın milletvekilleri, lütfen, bu ülkenin halkı adına
bir şeyler yapıyoruz, onlara şu kolaylıkları getiriyoruz diyerek harekete
geçmeyelim. Yetmiş yıldır, bu ülkenin kalkınması, gelişmesi, çağdaş ülkelerin
gelir seviyesine ulaşılması gecikmişse, bu, kesinlikle, çalışkan, fedakâr ve
azimli halkımızın önünün hükümetler tarafından tıkanmasından kaynaklanmaktadır.
Son on yıl içerisinde, Anadolu'nun her köşesinde küçük ekonomik birikimleriyle
büyük yatırımlar yaparak, çok büyük eserler meydana getiren Anadolu insanını
görmezden gelmeyelim. Emeğiyle çalışan 3 milyon vatandaşımızdan "konut
edindirme yardımı" adı altında, kendilerinin iradesi dışında alınan
paraların akıbetini gördük. Sayın bakanlarımızdan birisi çıkıp da söylesin;
çalışanın alınteri kurumadan enflasyonun üzerinde bir değerle bu paraların
değerlendirildiğini, Türkiye Cumhuriyetinin şu hesabında bekletildiğini ve şu
kadarının hak sahibinin kendisine konut yardımı olarak verildiğini belirtsin. Yine, çalışanlardan "zorunlu tasarruf" adı
altında toplanan paraların akıbetini bilen var mıdır? Enflasyonun altında bir
değerle nemalandırılan bu paraların akıbetini ilgili bakan bile bilmemektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emekliliğe yönelik
fonlar ile vatandaşlarımızın kenarda beklettiği altın, döviz cinsinden olan
atıl kalmış kaynakların ekonomik hayata kazandırılması, ülke ekonomisi
açısından çok önemlidir. Bireysel emeklilik sistemi, gelişmiş ülkelerde geçerli
olan bir sistemdir; ancak, bunu, devletin vatandaş adına tasarruf yapması ve de
devlet güvencesinde olması, bizleri derin şüphelere götürmektedir. Bireysel emeklilik sisteminde oluşturulacak fonların
gayri safî yurtiçi hâsıladaki payı küçümsenmeyecek bir kaynaktır; ama, yine de,
yukarıda arz ettiğim gibi, oluşacak bu fonların serbest piyasa ekonomisi
şartlarına göre kullanılması, büyük parasal darboğazda bulunan belediyelerimiz
başta olmak üzere, altyapı yatırımlarında kullanılması halinde büyük faydalar
sağlayacaktır. Sayın milletvekilleri, denetim ve bağımsız dış denetim
konusuna geldiğimizde, hükümetin denetime ne kadar önem verdiğine, ne kadar
bağımsız olacağına inanmak çok zordur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yumakoğulları, mikrofonunuzu açtım;
lütfen tamamlayın efendim. OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Bireysel emeklilik sistemini yürütecek olan şirketlerin
denetimi ve oluşacak fon ve portföy yöneticileriyle ilgili denetimi kapsayan
madde olan 20 nci madde, bu tasarının en önemli maddesi olsa gerek. 2000 yılının ilk on ayında, hükümet, vatandaştan her
türlü fedakârlık bekleyerek ve çoğunlukla halkımızın tersi istikametinde
hareket ederek, birçok vergi çıkararak, ekonomiyi düzeltme ve enflasyonu
düşürme adına para topladı. Ardından, 10 banka bunu hortumladı ve hükümetin,
IMF'den birkaç milyar dolar alabilmek için halkı nasıl ezdiğini görüyoruz; ama,
hükümet, batık bankaların açıklarını kapatmak için, gözünü kırpmadan, 12 milyar
doları vermiş oldu. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkenin kıt
kaynaklarıyla biriktirilip bütçeyi denkleştirmek için toplanan paraları
hortumlayan bankalar, bu hükümetin denetimi altında değil miydi? Bu bankalar,
Hazine denetiminde değil miydi? Bankalardaki yolsuzluğu aylar önce Hazineye
bildiren yeminli murakıpların raporları sumenaltı edilmedi mi?!. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yumakoğulları. OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - Teşekkür ederim. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde ikinci söz, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar'ındır. Buyurun Sayın Yöndar. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bireysel
emeklilik şirketlerinin kurulması yanında, bu şirketlerin sağlıklı denetimi de
büyük önem taşımaktadır. Kuşkusuz, denetimin sağlıklı olabilmesi için, bireysel
emeklilik şirketlerinin, iç yapılarının güçlü olması ve dış denetime tabi
saydam bir yapı oluşturması gerekmektedir. Bu tasarının 20 nci maddesine göre, bireysel emeklilik
şirketinin, fonların ve portföy yöneticileri ile saklayıcılarının bu kanun
kapsamındaki faaliyetleri, Hazine Müsteşarlığı ve kurul tarafından
denetlenebilecektir. Yine bu maddeye
göre, bu denetim, yılda en az bir kez yapılmak zorundadır. Bu düzenleme, ilke
olarak doğrudur ve yerindedir; ama, bu denetimi, Hazine Müsteşarlığı, yapmazsa
ne olacaktır? Hemen cevabını verelim; hiçbir şey olmayacaktır; yani, kanunu
yazıyoruz; ama, yaptırımı yazmıyoruz. Böyle bir düzenlemenin, göstermelik bir
düzenleme olduğu açıktır. Bakınız, değerli milletvekilleri, Bankalar Kanununda,
bankaların, bankalar yeminli murakıplarınca denetleneceği yazılıdır. Hepimiz
biliyoruz, bankalar yeminli murakıplarının yazdığı raporlar sumenaltı
edilmiştir. Bu hükümetin ilgili Bakanları, bu durumu çok iyi bilmektedirler.
Yarın, aynı durum bireysel emeklilik şirketlerinde de yaşanırsa, sonuç acaba ne
olacaktır? Onun için, diyoruz ki, gelin, geçmişte yapılan hataları
gelecekte yapmamak için daha ciddî çalışalım, bu tasarıyı daha sağlıklı bir
hale getirelim ve ondan sonra yasalaştıralım; çünkü, sürekli olarak aynı
hataları yapmanın faturası halka çıkmaktadır. Bu halk, bu millet, yapılan
hataların fatu-rasını ödemekten artık bıkmıştır, usanmıştır. En son yaşanan
ekonomik krizin faturasını, maalesef, yine bu yoksul halk ödemiştir. Değerli arkadaşlarım, bu maddenin getirdiği bir diğer
denetim türü de, bağımsız dış denetimdir. Özellikle yatırımcıları korumak ve
kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla getirilen bir denetim türüdür. Bu
konuda denetim yapacak kuruluşları, yani, bağımsız dış denetim kuruluşlarını,
Sermaye Piyasası Kurulu belirlemektedir; ancak, kurulun bu konuda çok duyarlı
olduğunu söylemek mümkün değildir; çünkü, son olarak el konulan bankaları hangi
dış denetim kuruluşlarının denetlediği kamuoyuna açıklanmadı. Oysa, bu bağımsız
dış denetim kuruluşları, bu bankalarla ilgili olarak olumlu rapor vermişlerdi;
ama, sonuç ortada... Sonuçta, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bu bankalara el
koydu; şimdi, bunların faturası da halka çıkarıldı. Bankaları denetleyen bağımsız dış denetim firmalarının
sorumlulukları ne olacaktır? Yatırımcı yanıltılmıştır, halk yanıltılmıştır,
devlet yanıltılmıştır. Sonuçta, kesin olarak kimse bir rakam verememiş; ancak,
en iyi olasılıkla 11 milyar dolarlık yük, devlete, dolayısıyla, gerek geliri
gerek harcaması gerekse serveti üzerinden vergi veren vatandaşa yüklenmiştir.
Peki, bu yükün vebali kimindir; dış denetim firmalarının sorumluluğu nedir;
halkın sırtına yüklenen yükün gizlenmesinde bu kuruluşların suçu hiç mi yoktur?
Maliye Bakanlığı, bir vergi kaybı doğduğunda, eğer yeminli malî müşavir tasdiki
varsa, yeminli malî müşavirden bütün vergi ve cezayı istemekte; polis, yeminli
malî müşaviri hem de kelepçeyle teşhir ederek gözaltına almakta; hâkim
tutuklamaktadır. Peki, dış denetim yaparak, bankalardan hortumlanan paralar
hakkında yatırımcıya ve devlete bilgi vermeyen dış denetçinin sorumluluğu neden
yoktur? Aynı şey, sigorta şirketleri için de olacaktır. Sigorta şirketleri
hakkında müsteşarlık ve kurul denetim elemanınca düzenlenen raporları işleme
koymayan bürokrat veya koydurmayan siyasetçiler için ağır cezalar
getirilmelidir. Dış denetim şirketleri için de, yeminli malî müşavirlikte
olduğu gibi, bir sorumluluk düşünülmelidir. Bizim bu konuda iki temel
dileğimiz, dış denetim kuruluşlarının Sermaye Piyasası Kurulunca çok yakın
takibe alınmaları ve sağlıklı bir raporlama sistemi getirilmesidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yöndar, lütfen tamamlayın. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, halen, Türkiye'de kamu kuruluşlarının denetiminde iyi puana
sahip değiliz. Bu, denetim elemanlarına yapılan müdahalelerden kaynaklandığı
gibi, denetim elemanlarına yeterli parayı vermediğimizden de kaynaklanmaktadır;
çünkü, geçim sıkıntısı çeken kamu denetçisinden sağlıklı denetim yapmasını da
bekleyemeyiz. Bir sistemin sağlıklı bir mecraya oturması, büyük ölçüde,
sağlıklı denetime bağlıdır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, denetimin yapılması
ve sürekli kılınması için getirilen yasal düzenlemelere karşı değiliz; hiçbir
zaman da olamayız. Bizim en büyük dileğimiz, bu kuruluşların denetiminin
ciddiyetle yapılmasıdır. Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Parlamentoya saygılar
sunar, yasanın milletimize hayırlı olmasını dilerim. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yöndar. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge
vardır. Önergeyi okutup, işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 20
nci maddesinin sonundaki "müsteşarlık veya kurul tarafından
değerlendirilir ve sonuçlandırılır" ibaresinin "müsteşarlık veya
kurul tarafından değerlendirilir ve varsa suçlular hakkında yasal işlem
yapılması sağlanır" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Efendim, madde
genel denetimi içeriyor. Suçlar ve cezalar ayrı maddelerde öngörüldüğü için
katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge üzerinde, Sayın Uzunkaya; buyurun
efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 20 nci madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi
hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, Sayın Bakanım hükümet adına beyanlarında
"arkadan gelen maddelerde cezaî müeyyideler vardır, dolayısıyla bu maddede
buna gerek yoktur" ifadesinde bulundular; ancak, bizim kanaatimize göre
"müsteşarlık veya kurul tarafından değerlendirilir ve
sonuçlandırılır" ibaresinin bir hüküm ifade etmesi lazım.
Sonuçlandırmaktan ne kastedilmektedir; yani, lehinde veya aleyhinde; suçlu
varsa cezalandırılıp cezalandırılmayacağının belirlenmesi lazım. O bakımdan,
kanaatimize göre, burada, varsa suçluların cezalandırılması gereğine işaret
edilmesini düşünüyoruz. Kaldı ki, birçok maddede bu kayıtların ısrarla yer
almasını arzu etmemizin sebebi de -açık söyleyeyim- milletin hükümete güveni
olmadığı gibi, anamuhalefet partisi olarak bizim de hükümete güvenimiz yoktur;
ne yasaları uygulamada, hatta -az önce örneklemeye çalıştığım- ne mahkeme
kararlarını uygulamakta ne de vatandaşların hakkını, ferdî özlük haklarını
takip konusunda hükümetin... Bu konuda, mesela az önce sordum, dedim ki: Sayın
Bakanımız şu 6 katrilyonla ilgili bize bilgi lütfederler mi? Allahaşkına, şu
hükümette... Bakın, geçtiğimiz pazar günü ben Erzurum'daydım. (DSP
sıralarından "Ne işin vardı?" sesi) Anadolu bizim değil mi?! Ne işin
var olur mu?! Erzurum, Anadolu'nun bir vilayeti. Erzurum'u izledik. Hafta sonu
-Anadolu'ya- İzmir'e, Aydın'a ve ardından Erzurum'a gittim. Her yerde
insanlarda aynı feryat. Özellikle bir şeyi sordu;. dedim ki: 19 Şubatta Türkiye
bir sendrom yaşadı, 21 Şubata "kara şubat" adını verdik, 22 şubatta
da "aydınlık perşembe" geldi bu yasayla. 22 Şubattan bugüne, yani
takriben 35 gündür bir yasayı tartışıyoruz -kalabalık bir topluluktu sordum,
geçen hafta Mecliste sorduğum için aynı şeyi sordum- Allah aşkına, bu yasa sizi
ilgilendiriyor mu, kimin alakası var bu yasayla, düşünen var mı böyle bir bireysel emeklilik?.. Bakın, yeminle itiraf edebilirim, hem de benim
yeminim... Kusura bakmasın, dün bir arkadaşımız, burada -çok saygı duyduğum bir
arkadaşım- çok enteresan bir yemin etti; cidden üzüldüm. İHSAN ÇABUK (Ordu) - Ne dedi? MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ne dediğini gayet iyi
biliyor; ama, kendisini oldukça tanıdığım ve sevdiğim bir arkadaşımın yemini
konusunda, endişe ederim ki, gruplar arasındaki şu andaki suçlamalar bile, bu
yemini nakzedecek konumdadır. O bakımdan, ben, o anlamda değil, ama,
samimiyetimle söylüyorum, tek bir Allah'ın kulu kalkıp da diyemedi ki, efendim,
hayır, bu yasayı ben düşünüyorum, bir bireysel emeklilik... Yahu, sizin şu
emeklilik sisteminizden hiçbir vatandaş memnun değil; bugüne kadar memnun
ettiğiniz bir emekli gösterin bana, çalışan gösterin, çalışan... Bakın, şu anda, SSK bekliyor. Neyi bekliyor; yeni 1
Nisan şakasını bekliyor, yüzde 50 zam yapacaksınız, SSK'lı işçileri de perişan
edeceksiniz, SSK'lı işçi çalıştıran işverenleri de... Memleketi korkunç bir
felakete hazırlıyorsunuz; ama, sizin, yasaları uygulama konusunda da
güvenirliliğiniz yok. Az önce söyledim; ben, bu vesileyle de tüm ORÜS
mağdurlarına bu Yüce Parlamentonun kürsüsünden duyuruyorum: Danıştay 10.
Dairesi, sizin lehinizde iki defa karar vermiştir. Kararı uygulamayan
Başbakanlık Özelleştirme İdaresini mahkemeye verin; hem tazminat hem de ceza
davası açabilirsiniz. Bu hükümet, artık yargıdan da, hukuktan da anlamıyor;
yani, insanları bu derece mağdur etmeye... Karar tarihi 20.6.2000'dir. Kararın
tekrar bozulması için, idare, yani Özelleştirme İdaresi, yargıya başvurmuş ve
idarenin aleyhine, vatandaşın lehine, mağdurların lehine karar verdiği halde,
dokuz aydır bu kararı uygulamayan bir hükümet var. Hukuk tanımayan bir hükümet
olur mu?!. Kanun tanımayan bir hükümet olur mu?.. Kanun devleti diyoruz, hukuk
devleti diyoruz; bunu uygulamayan... Şimdi, siz, böyle güvencesi olmayan, arkası önü olmayan
bir yasayla, kime umut vereceksiniz?.. Keşke umut verebilseydiniz, biz de size
alkış tutsaydık. Otuzbeş gündür devam eden bir yasa -ne idiği belirsiz, tabir
yerindeyse- kimden geldi Allah aşkına; soruyorum. IMF'nin raporuna baktım, 16
yasası arasında bu yok. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ben de teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Müteakip maddeyi okutuyorum: Bağımsız dış denetim MADDE 21. - Şirketin malî yönden bağımsız dış
denetiminin, bağımsız denetleme kuruluşları tarafından yılda en az bir kez
yapılması zorunludur. Şirketin bağımsız dış denetimine ilişkin esas ve usuller
Müsteşarlıkça belirlenir. Müsteşarlık, 1.6.1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest
Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî Müşavirlik
Kanununa göre denetlemeye yetkili olanlar tarafından kurulacak kuruluşların
kuruluş şartlarını ve çalışma esaslarını Türkiye Serbest Muhasebeci ve Malî
Müşavirler ve Yeminli Malî Müşavirler Odaları Birliğinin görüşünü alarak
belirler ve listeler halinde yayınlar. Fonların hesap ve işlemleri ayrıca, üçer
aylık dönemler itibariyle bağımsız dış denetime tâbidir. Fonların bağımsız dış
denetimine ilişkin esas ve usuller ise Kurul tarafından belirlenir. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; he-pinizi hürmetle selamlıyorum. Tasarının bu maddesi, bağımsız dış denetimin nasıl
yapılacağını söylemektedir. Bağımsız dış denetimin, bağımsız denetleme
kuruluşları tarafından yılda en az bir kez yapılması, bu maddeyle zorunlu hale
gelmektedir. Yapılacak olan bağımsız dış denetime ilişkin esas ve usullerin
Müsteşarlıkça belirleneceği burada ifade ediliyor. Müsteşarlık, 3568 sayılı
Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî
Müşavirlik Kanununa göre denetlemeye yetkili olanlar tarafından kurulacak
kuruluşların kuruluş şartlarını ve çalışma esaslarını, yine, aynı Odanın görüşü
alınmak suretiyle belirler ve listeler halinde yayımlar diye ifade
edilmektedir. Yine, fonların hesap ve işlemlerinin ayrıca üçer aylık dönemler
itibariyle bağımsız dış denetime tabi tutulacağı, fonların bağımsız dış
denetimine ilişkin esas ve usullerin de yine Kurul tarafından belirleneceği
ifade edilmektedir. Madde, kısaca bunu ifade ediyor. Değerli milletvekilleri, günlerdir, haftalardır, bu
tasarıyı burada konuşuyoruz. Biraz önce sayın milletvekilimin de ifade ettiği
gibi, bu tasarının, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu gündemle yakından
uzaktan hiçbir alakası yok. Millet, sizden, bireysel emeklilik filan
beklemiyor. Milletin sizden beklediği bir şey var... Millet şu anda perişan
vaziyette, işyerleri kapanmış, işyerlerinden sürekli işçi çıkarılıyor, çalışanlar
işsiz kalıyor; ekonomi yangın yerine dönmüş; millet geçim sıkıntısı derdinde
inim inim inliyor; ama, siz hâlâ, burada haftalardır, bireysel emeklilik
bireysel emeklilik deyip duruyorsunuz... Vatandaşın gündeminde böyle bir şey
yok. Bakınız, SSK primlerine yüzde 48 zam yapıldı; 1
Nisandan itibaren uygulamaya konulacak. Şimdi, esnaf ve sanayici, işveren, kara
kara düşünüyor, bu yüzde 50'lik prim zammının altından nasıl kalkacağım diye;
buna, çare bulmanız lazım. Bu getirdiğiniz sigorta primlerine zam, maliyetleri
artırmayacak mı; işçi çıkışlarının artmasına sebebiyet vermeyecek mi; kayıtdışı
işçiliği artırmayacak mı? Bütün bunların düşünülmesi ve burada bunların
tedbirinin alınması lazım. Milletin sizden beklediği, iktidardan beklediği,
Meclisten beklediği budur. Bakınız, KOBİ'ler, üst üste yaşadığımız iki krizle on
yıl geriye gitti ve bugün, sanayici dışarıya göç ediyor, sermeye dışarı
gidiyor; gelin, buna çare bulun. Esnaf ve sanatkâr kan ağlıyor. Piyasalar
tamamen durmuş. Şimdi, mart ayındayız, vergi ayındayız... Bu tedbirler
alınmazsa, göreceksiniz, esnaf ve sanatkârdan, vergi mükelleflerinden, öyle,
bütçeye koyduğunuz vergileri almanız mümkün olmayacak. O bakımdan, reel
sektörün sorunlarına mutlaka el atmanız gerekir, bunun için burada bir şeyler
yapmanız gerekir. Esnaf ve sanatkâr, bugün, patlama noktasına geldi,
yarın sokaklara çıkacak; ya duymuyorsunuz ya duymazlıktan geliyorsunuz. Bakın,
elimde, Balıkesir Havran İlçesi Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanının bir faksı
var. Orada "Türkiye'de 4 milyon esnaf var, biz perişan vaziyetteyiz. Bu
batık bankaları biz batırmadık, yani bunun suçlusu biz değiliz. Bizim kredi
hacmimiz, zaten toplam krediler içerisinde yüzde 3,5'tir; geriye kalan yüzde
90-yüzde 95'i kim kullanmıştır, bu kredileri kim ödememiştir; bunların hesabını
sorun, faturayı bize çıkarmayın" diyor esnaf ve sanatkâr ve yine diyor ki
"yeni ulusal programlarla, yeni ümitlerle bizim karşımıza ha bire
çıkıyorsunuz; ama, biz, her seferinde hüsrana uğruyoruz. Siz, bunalıma girip
çocuklarını öldüren babaları, evladını satan anneleri, işi bozulup intihar eden
esnafları, toplumda şerefli bir yeri varken yalancı, üçkâğıtçı durumuna
düşürülen insanları, Bağ-Kur borcundan dolayı hapse girenleri, icra
dairelerinde yirmi yıllık birikimini kaybeden esnafları görmüyor musunuz?"
Kime söylüyor; size söylüyor, iktidar partilerine söylüyor. Bunlar için buraya
bir şeyler getirin de, bunlara çözüm bulalım. Ekliyor "biz, artık susmayacağız,
ne pahasına olursa olsun korkmayacağız; kararlıyız, eyleme başlayacağız"
diyor. Esnafın bir temsilcisi bunu söylüyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Özgün. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bunlara kulak verin, reel
kesimin sorunlarına kulak verin ve bunlara çözüm getirin. Aksi takdirde,
ileriki günler, özellikle iktidar partileri açısından çok sıkıntılı olacaktır
diyorum. Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özgün. İkinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray
Milletvekili Sayın Murat Akın'ın. Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 21 inci madde üzerinde söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 21 inci maddede, şirketin
dahilî denetimi dışında, ayrıca, bir de dış denetim şekli getirilmiştir.
Dahilde denetim, Müsteşarlık ve Müsteşarlığa bağlı kurul tarafından
yürütülmektedir. Haricî denetimin ise, yeminli malî müşavirler tarafından
yapılması öngörülmektedir. Bilindiği üzere, şirketin, bir emeklilik faaliyeti
bulunmakta; diğer bir faaliyeti de sigortacılık faaliyetidir. Emeklilik
faaliyetinde, toplanan fonların şirket tarafından emeklilik sözleşmesi
çerçevesinde alınan, katılımcılar adına bireysel emeklilik hesaplarında izlenen
katkıların, riskin dağıtılması ve inançlı mülkiyet esasına göre işletilmesi
amacıyla oluşturulan mal varlığıdır ki, bilindiği üzere, bu mal varlığını idare
edecek fonun da tüzelkişiliği yoktur. Dış denetimle, şirketin kendisi denetlendiği gibi
-yılda bir defa- ayrıca, şirkete bağlı, tüzelkişiliği olmayan fonun da üçer
aylık devrelerle denetimi öngörülmektedir. Fonun hesapları, üçer aylık bilanço
ve kâr-zarar tablosu, vergi kanununa göre çıkarılması mecburî olduğu için, bu
üçer aylık dönemler zarfında da, biraz önce ifade ettiğim gibi, fonun inançlı
mülkiyet esasına göre idare edilip edilmediğinin denetimi yapılmaktadır. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, şirketlerin
denetiminde herhangi bir sıkıntı yoktur. Şirketlerin, gerek kamu iktisadî
teşekkülleri olsun gerek bankalar olsun -AŞ statüsündeki bankalar olsun- gerek
özel şirketler olsun, denetimlerinde herhangi bir problem yoktur. Bilhassa,
devlet kuruluşlarının denetiminde hazırlanan raporların uygulanıp uygulanmaması
bir sıkıntı oluşturmaktadır. Son ekonomik krizde de görüldüğü üzere, Sayın
Cumhurbaşkanı bankaların denetiminde hazırlanan raporların uygulanmaması
konusunda dikkati çektiği için bir sıkıntı doğmuştur. Hazırlanan raporlar hep
sumenaltı edilmiştir. Geçmişte, bu bankalar için toplanan mevduatlara fazla,
çok fazla faiz haddi uygulanması suretiyle, bu mevduatların iade edilemeyeceği,
geri tediye edilemeyeceği ve batacağı hususunda murakıpların hazırladığı
raporlar zamanında uygulanmadığı için, hepinizce, hepimizce malum, 18-19 milyar
dolar para batmıştır. Değerli milletvekilleri, bilhassa, Hazine
Müsteşarlığını temsilen bulunan Sayın Bakanımız, bu denetimden önce,
çiftçilerin pancar paralarının ödenmesi için Hazine bürokratlarıyla bir
istişare yaparsa, çiftçilerimiz yeni pancar ekim dönemine başlayacaklardır,
başlamışlardır; ancak, geçen yıl alacakları olan pancar bedellerini halen
alamamışlardır. Hiç değilse, Sayın Bakanımız -Hazineyi temsilen oturan
Bakanımız- Hazine bürokratlarıyla bir istişare yapmak suretiyle, 4-5 milyona
yakın pancar üreticisinin alacaklarını devlet tediye ederse, öderse, piyasadaki
hem nakit sıkıntısı giderilmiş olur hem de çiftçimizin, milletimizin gündemi,
şu Meclisin, Meclisi temsilen orada oturan Sayın Bakanımızın gündemiyle
bütünleşmiş olur. Değerli milletvekilleri, çiftçilerimiz hakikaten çok
zor durumdadır; saçtıkları gübrenin büyük bir kısmı kum olarak çıkmaktadır.
Çiftçilerimiz mustariptir. Çiftçilerimizin bu meselelerine, bu Meclisin bir hal
yolu bulması lazım gelirken, bireysel emeklilik için vatandaşlardan toplanacak
bu fonların, onbeş yirmi yıl sonra, tekrar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Tamamlayın efendim lütfen, açıyorum
mikrofonunuzu; buyurun. MURAT AKIN (Devamla) - ...vatandaşların mutluluğu için
harcanması, bu vatandaşları şimdi mutlu etmiyor ki. Emekli Sandığından aylık
alanların, Bağ-Kurdan aylık alanların sıkıntıları had safhaları aşmıştır. Daha
bunların bu sıkıntılarını izale edecek yönde bu Meclis, bu hükümet çözüm
bulmadan, özel şirketlerin, toplayacakları fonları, yirmi otuz yıl sonra tekrar
bu insanlara vermesi, onların da bunu ümitle beklemesi ne derece sıhhatli
olur?! Dolayısıyla, bu yasanın, bu millet için hayırlı olması
temennisiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Madde üzerinde 1 adet önerge vardır, okutup işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 21
inci maddesinin sonundaki "kurul tarafından belirlenir" ibaresinin
"ilgili bakanlık tarafından belirlenir" şeklinde değiştirilmesini arz
ederiz.
BAŞKAN - Önergeye komisyon katılıyor mu efendim? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunkaya. (FP sıralarından
alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bu değişiklik talebimizin amacı; açık olarak
söyleyeyim, kurul; yani, Sermaye Piyasası Kuruluna havale edilen denetimin
kurallarının belirlenmesi. Yani, denetim, bağımsız kurullar tarafından
yapılsın; doğrudur; ancak, kuralları kim belirleyecek; onu da kurul
belirleyecek; yani, buna siyasetteki yaklaşımı, spor deyimiyle, topu taca atmak
diyelim. Yani, yarın başlarına bir hal gelirse bu vatandaşların "ne
yapalım, kusura bakmayın, Sermaye Piyasası Kurulu kararları belirlemiş, biz de
hiç farkına varmadık, dikkatimizden de kaçtı" diyecekler; tıpkı, burada,
geçenlerde tartıştığımız ispirtolu içkiler yasasında olduğu gibi. Hâlâ, ne hükümetten
ne Meclis Başkanlık Divanından, o gün burada sorduğum sorunun; yani, ilgili
yasaya ilaveyi kimin, nerede, nasıl yaptığının cevabını alabilmiş değilim.
Yasaya, fevkalade haksız, yersiz bir metin konuluyor Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, nerede konulduğu belli değil. Şimdi duydum ki, iktidara mensup
partilerden bir milletvekili arkadaşımız konuyla ilgili bir yasa teklif
hazırlamış. Günaydın!.. Neden günaydın diyorum; çünkü, ona da katılamayacaklar;
dün kendi tekliflerine katılamayanların, bugün böyle bir teklife katılamayacakları,
perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğu gibi belli; yani, yarın, buna da
katılamayacaklar. Şimdi, bu tasarıyla ilgili söylüyorum: Bu konuda da
hükümet topu taca atmaktadır. Niye kuralları siz belirlemiyorsunuz? Kaide
nedir?.. Yarın öbür gün takibatı, incelemesi, denetimi, vesairesi yapılacak
kuralları niye siz belirlemiyorsunuz? "Ne yapalım, Sermaye Piyasası
Kurulunun bürokratları -zaten, onların atanma usulleri de bellidir,
imparatorluk gibi o kurul- o şekilde karar vermiştir, kararı da yerine
getirmediklerine göre, bizim vebalimiz yoktur..." Kaldı ki, bu hükümetin
-az önce de söyledim- kahir ekseriyetine rağmen gözünden kaçan teklifler,
tasarılar buradan geçiyor, haberleri olmadığını söylüyorlar. Tekrar ediyorum: İspirtolu içkilerle ilgili yasadaki
değişiklik kimin? Bu hükümet, bunun hesabını millete vermelidir. Şu anda,
trafik teröründe can veren, yanında iki tane, üç tane, beş tane boş bira
şişesi, kutusu bulunan şoförün, trafik teröründe ölenlerin kanında bu hükümetin
de vebali vardır böyle bir yasayı geçirmiş olmakla; çünkü, tüm petrol
tesislerinde bira satımına imkân tanıdınız. Dolayısıyla, bu konuda da ciddî bir yanlış yapmaktadır
hükümet. Az önce de söyledim, hükümetiniz, maalesef, yasaları uygulama
konusunda da fevkalade ilgisizdir. Tekrar ediyorum, bakın, Samsun Bölge İdare Mahkemesinin
19.3.1997 tarih ve 478 sayılı -mahkemenin başlattığı ve en son ilgili
mahkemenin Haziran 2000 tarihinde sonuçlandırdığı, vatandaşların lehine,
Vezirköprü-ORÜS, Bafra-ORÜS ve Türkiye'deki diğerleri için örnek olacak- kararını uygulamayan hükümet, açıkça hukuku,
kanunları çiğniyor ve insanlara karşı suç işliyor. MESS'in, geçenlerde bütün arkadaşlara gönderdiği bir
yazı var; çok enteresan, bazen hoşuma gidiyor. Şimdi, bu tasarıda da aynı
benzeri şeyler var. "El kesesinden sultanım, develer olsun kurbanım"
diyor. Bu tavrıyla hükümet, şimdi, el kesesinden birilerine pazarlama yapacak;
yani, bir kısım sermaye çevreleri, şirket adı altında, bankalar gibi
zenginleştirilecek... Altında daha güzel bir ifade var, diyor ki,
"Zorbalar, ancak yeter demesini bilenlere saygı duyar." Artık, bu
milletin, özel olarak size "yeter" demesini bekliyorsanız,
bilmiyorum; ama, lütfen, hükümet, hukuku uygulasın; lütfen insanlara saygılı
olsun; lütfen, Parlamentoda, hangi yasanın, ne şekilde, nasıl görüşüldüğünün
biraz dikkatine vakıf olsun, hiç olmazsa, değerli arkadaşlarımız ve yine lütfen
hiç olmazsa, bu tasarıdaki kurula -yani, Sermaye Piyasası Kuruluna havale eden
bu uygulamada- hükümet dışı bir mecra, siyasal sorumluluğu olmayan bir kuruluşa
meselenin havale edilmesinden, muhtemelen gelecekteki vebalden kaçmaya
kalkmasın diyor, önergemin lehinde oy vermenizi bekliyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 22 nci maddeyi okutuyorum: YEDİNCİ BÖLÜM Ceza Hükümleri İdarî suç ve
cezalar MADDE 22. - Konularına göre Müsteşarlık veya Kurul
kararıyla ve gerekçesi belirtilmek suretiyle bu Kanuna tâbi gerçek ve tüzel
kişilere, bu Kanunun; a) 4 üncü maddesi hükümlerine aykırı emeklilik
sözleşmesi düzenlenmesi halinde iki milyar lira, b) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen
aktarma yükümlülüğüne aykırılık halinde bir milyar lira, c) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen
yatırıma yönlendirme yükümlülüğüne aykırılık halinde bir milyar lira, d) 6 ncı maddesinde öngörülen ödeme veya aktarma
yükümlülüğüne aykırılık halinde bir milyar lira, e) 6 ncı maddesinin son fıkrasında öngörülen tasdik
yükümlülüğünün yerine getirilmeden sözleşmelerin uygulamaya konulması halinde
iki milyar lira, f) 7 nci maddesinde öngörülen katılımcı tarafından
ödenecek giderler veya ücretler konusunda bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılık
halinde bir milyar lira, g) 10 uncu maddesinin birinci fıkrası hükümlerine
aykırı olarak belirtilen kavramların kullanılması halinde beş milyar lira, h) 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine aykırı
olarak ilan ve reklam faaliyetinde bulunulması halinde on milyar lira, ı) 10 uncu
maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen katılımcılara bilgi verilmesi
yükümlülüğüne aykırılık halinde bir milyar lira, j) 11 inci maddesinin birinci fıkrasında öngörülen
sorumlulukların yerine getirilmemesi halinde iki milyar lira, k) 11 inci maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine aykırı
olarak aracılık faaliyetinde bulunulması veya aracılık hizmeti sağlanması
hallerinde dört milyar lira, l) 12 nci maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı
olarak belirlenen nitelikleri haiz olmayan kişilerin çalıştırılması halinde on
milyar lira, m) 12 nci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen
bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde iki milyar lira, n) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükümlerine aykırı
olarak belirtilen kişilerin yasaklanan görevlerde çalıştırılması halinde on
milyar lira o) 13 üncü maddesinin birinci fıkrası hükümlerine
aykırı olarak anasözleşme değişikliklerinin tescil edilmesi halinde on milyar
lira, p) 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine
aykırı olarak malvarlıklarının devri veya bir başka şirketle birleştirilmesi
halinde on milyar lira, r) 21 inci maddesinde öngörülen bağımsız dış denetim
yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde on milyar lira, s) Bakanlık, Müsteşarlık ve Kurul tarafından alınan
kararlara, çıkarılan yönetmelik ve tebliğler ile yapılan diğer düzenlemelere
uyulmaması halinde, yukarıdaki fıkralarda, sigortacılık mevzuatı ve sermaye
piyasası mevzuatında öngörülmüş bir cezanın olmadığı hallerde bir milyar lira, İdarî para cezası uygulanır. Yukarıda belirtilen idarî cezaların uygulanmasından
önce ilgili kuruluş veya kişilerin savunmaları alınır. Savunma istendiğine
ilişkin yazının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde savunma verilmemesi
halinde savunma hakkından feragat edildiği kabul edilir. İdarî para cezalarının verilmesini gerektiren fiillerin
tekrarı halinde, verilen para cezası iki katı, izleyen tekrarlarda üç katı
artırılarak uygulanır. Bu cezaların verildiği tarihten itibaren iki yıl içinde
idarî para cezasının verilmesini gerektiren aynı fiil işlenmediği takdirde
önceki cezalar tekrarda esas alınmaz. Bu maddeye göre ceza uygulama hakkı, aykırılığın vuku
bulduğu tarihten itibaren beş yıllık zaman aşımına tâbidir. Bu Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında öngörülen suçu işleyenler hakkında kanunî
kovuşturmaya geçilmekle birlikte, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
Müsteşarlığın talebi üzerine valiliklerce bunların işyerleri geçici olarak
kapatılır; ilan ve reklamları durdurulur ya da toplatılır. Bu maddede belirtilen idarî para cezaları 21.7.1953
tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri
gereğince vergi dairelerince tahsil olunur. Para cezalarında tüzel kişilerin
sorumluluğu 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 65 inci
maddesine göre tayin olunur. SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, maddenin (p)
bendinde hatalı bir yazılım var. "13 üncü maddesinin dördüncü
fıkrası..." şeklinde değil "13 üncü maddesinin üçüncü
fıkrası..." şeklinde olacak.. BAŞKAN - Evet efendim. Maddeyi, bu redaksiyon değişikliğiyle görüşeceğiz. Efendim, madde hakkında Fazilet Partisi Grubu adına
görüşlerini ifade etmek üzere, Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Batuk; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısının 22
nci maddesi hakkında Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının söz konusu olan 22 nci maddesi, bireysel
emeklilik şirketlerinin, yasa hükümlerini ihlal etmeleri halinde kendilerine
uygulanacak para cezalarını belirlemektedir. Değerli arkadaşlar, elbette, kurallara uymayanlara ceza
uygulanması gerekmektedir. Yalnız, cezaların, yasa metinlerinde sıralanmış
olması, yanlışların yapılmasının önüne geçmeye yetmemektedir. Öncelikle,
uygulayıcıların iyi niyetleri ve kendilerine güven tesis etmiş olmaları
gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, hükümetin, bu tasarıyı
getirmesindeki sebep, insanlarımıza yeni bir emeklilik imkânı hazırlamaktan
ziyade, kendisi için kolay borçlanma fonları oluşturmaya yönelik görülmektedir.
Bu, doğrusu, insanımıza karşı bir yanıltıcı durumdur; hükümetin bunları açıkça
ifade etmesi gerekir. Yasa tasarısının gerekçesinde de, zaten, bunları,
doğrusu, bireysel emeklilik hakkında ciddî düzenlemeler yerine, kamunun uzun
vadeli borçlanma imkânını olumlu etkileyeceği düşüncesiyle bu tasarıyı
getirdiklerini ifade etmektedirler. Hatta, büyük altyapı yatırımları için
fonlar ve imkânlar elde edeceğiz denilmektedir. Değerli arkadaşlar, artık, milletimiz bunlara
güvenmemekte, bunlara olumlu yaklaşmamaktadır. Hükümetin, önce kendisine güven
tesis etmesi lazım. Daha önce yapılan uygulamalar, milletin güvenini
yitirmesine sebep olmuştur; zorunlu tasarruf kesintilerinin nereye gittiğini,
konut edindirme yardımlarının nereye gittiğini bugün hep beraber üzülerek
izliyoruz. MEYAK kesintilerinin, İYAK kesintilerinin, İLKSAN vurgunlarının,
tasarruf bonosu skandallarının ardı arkası kesilmeyen ülkemizde bireysel
emeklilik adı altında yeni vurgunların yapılmasına doğrusu gönlümüz razı olmaz.
Elbette, vatandaşlarımızın hali vakti yerinde olsa ve
tekrar ikinci bir emeklilik imkânı elde edebilecek yapıda olsalar, hep beraber
bunları gerçekleştirmek üzerimize bir görev olur, borç olur. Şimdi, evine ekmek
götüremeyen insanların, ikinci bir emeklilik için nasıl prim ödeyebileceklerini
düşünüyoruz?! Değerli arkadaşlar, güven çok önemli dedim; özellikle
sigortacılık, bankacılık, güven esasına dayanır. Siz, önce, hükümete ve
hükümetin uygulamalarına güven tesis etmek zorundasınız. Yasada cezaları alt
alta sıralamak, bu güveni tesis etmeye yetmez. Bankalarla ilgili yeterli ceza
maddeleri yok muydu; elbette vardı. Her gün bir başka banka batarken, Fon
tarafından bankalara el konulurken, öncesinde bu cezalar hiç uygulanmamış, yaptırımlar uygulanmamış; vatandaş mağdur
edilmiş durumdadır. Arkadaşlar, biraz önce maddeyi dinlediniz; tamamen Türk
Lirasıyla cezalar sıralanmakta, 1 milyar lira, 3 milyar lira, 5 milyar lira
olarak. Bu tasarı, hükümetten çıktığından itibaren Genel Kurulumuza gelinceye
kadar, zaten yüzde 50'ye yakın bu paralar değer kaybetti. Şimdi, Ceza Yasamızda
zaman zaman görüyoruz; 50 000 lira ağır para cezası, 100 000 lira ağır para
cezası gibi günümüzde değeri olmayan komiklikler yer almaktadır. Değerli arkadaşlar, bu cezaların, TÜFE ve TEFE'ye
endekslenmesi, sabit değerlere endekslenmesi ve yanlış yapacak kişi ve kurumlar
hakkında caydırıcı nitelikte olması gerekmektedir. Özellikle bu ceza
miktarlarıyla ilgili sabit Türk parası yerine, bunların TÜFE veya TEFE'ye
endekslenmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Öncelikle, bu tasarının, hükümetin, piyasalara ve
vatandaşlarımıza güven verdikten sonra bir işlevi olabileceğini düşünüyoruz. Bu
haliyle, ne bireysel emeklilik için prim yatırabilecek insanımız var ne de buna
yeterli güven duyacak kimse bulunmaktadır. Tasarının hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Batuk. Madde üzerinde ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs'e attir. Buyurun Sayın Örs. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanun Tasarısı idarî suç ve cezalarını belirleyen 22 nci
maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım
ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun
tasarısıyla oluşturulacak olan emeklilik yatırım fonlarında yer alacak piyasa
araçlarıyla bunlara ilişkin sınırlamalar ve emeklilik şirketi tarafından
kurulması zorunlu olan üç emeklilik yatırım fonuna ilişkin esas ve usuller,
müsteşarlığın görüşü alınarak, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından
belirlenecektir. Kurulması öngörülen farklı portföy yapılarına sahip üç
değişik yatırım fonu ile katılımcılara kendi risk getiri tercihlerine seçim
hakkı sağlanması da, kanun tasarısında görüldüğü kadarıyla, getirilmektedir. 22 nci maddede belirlenmiş olan idarî para cezalarını
da güncelliğini koruması için kıstasların belirlenmesi şarttır. Bu sayede, bu
cezaların güncellik kazanmaları sağlanacaktır. Ayrıca, bu cezalarda asgarî
ücrete bağlı artış oranları tespit edilen idarî para cezaları getirilmesi de
daha mantıklı olacaktır. Uygulanacak para cezalarına ilişkin idarî itirazlar ve
yargılama yerlerine yapılacak itirazlar maddelerde ayrıca düzenlendiği
takdirde, daha sonra doğabilecek hukukî boşluklar ve aksamalar da ortadan
kalkacaktır. Burada, ceza uygulama hakları da; aykırılıkların vuku bulduğu
tarihten itibaren beş yıllık zamanaşımı uygulaması, ileride doğabilecek usulsüz
uygulamalar da dikkate alınarak, yeniden düzenlenmelidir. Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında
"öngörülen suçu işleyenler hakkında kanunî kovuşturmaya geçilmekle
birlikte, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, müsteşarlığın talebi üzerine,
valiliklerce bunların işyerleri geçici olarak kapatılır, ilan ve reklamları
durdurulur ya da toplatılır" ibareleri de ileride keyfî uygulamalara çanak
tutulmasının önlenmesi açısından yeniden ele alınmalıdır. Ayrıca, cezaların
tahsilatında uygulanan usuller bizce de uygun olabilir; ancak, bu tür cezaların
ileride af kapsamı dışında tutulması için düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki önemli
konulardan bir tanesi de, emeklilik fonu içtüzüğünde yer alacak yatırım
araçlarına ilişkin sınırlamalardır. Emeklilik yatırım fonlarında hisse
senetleri ile yabancı yatırımlara ilişkin sınırlamaların belirlenmesi ülke
ekonomimiz açısından önem arz etmektedir. Bireysel emeklilik sisteminin
kurulmasını müteakip ilk yıllarda yabancı yatırımlara ilişkin azamî oranların
belirlenmesi ve zaman içerisinde fon varlıklarının miktarına bağlı olarak bu
oranların da yumuşatılması uygun olacaktır. Başlangıçta yaratılacak olan bireysel emeklilik
fonlarının büyük kısmının yurt içerisinde kalması sağlanmalıdır. Aynı şekilde, hisse senetlerine yapılacak yatırımların
azamî oranlarının belirlenmesi de önemlidir. Hisse senetleri, uzun vadede reel
getiri sağladıkları halde, kısa vadede getiri oranı en çok dalgalanan yatırım
aracıdır. Bireylerin, risk-getiri farklarını yeterince anlamadan, tüm
birikimlerini hisse senedi ağırlıklı emeklilik yatırım fonlarına
yönlendirmeleri ve yatırım fonları arasındaki tercihlerini uzun vadeli getiri
yerine kısa vadeli dalgalanmalara göre belirlemeleri, bu sistemin, uzun vadeli
kurumsal yatırım aracı olma özelliğini azaltacaktır. Katılımcılarda, kısa
vadeli dalgalanmalara göre bir fondan diğerine veya bir şirketten diğerine
geçebilecek ve dolayısıyla, portföy yöneticilerinin, uzun vadeli portföy
stratejileri oluşturmak yerine, kısa vadeli yatırım stratejileri
oluşturmalarına neden olacaktır. Yukarıdaki nedenlerden dolayı, fon-portföy
sınırlamalarına ilişkin ilkeler ve fon portföyündeki varlıkların
değerlendirilmesine ilişkin esasların koordinasyon kurulu tarafından
düzenlenmesi uygun bir strateji olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıda
gözardı edilen; fakat, arkadaşlarımızın değindiği bir konuyu tekrar ele almak
istiyorum. Emeklilik sözleşmesi yapan katılımcılar, ödemeleri gereken tutarları
ödemezler, ödemeleri gereken tarihten itibaren on yıl hesabını aramazlar ise,
birikimlerinin altı ay içerisinde Merkez Bankasına aktarılması uygun
görülmektedir. Merkez Bankasına aktarılan bu para, iki yıl hak sahibi veya
mirasçıları tarafından aranmaz ise, Hazineye gelir kaydedilmesi
öngörülmektedir. Bu iki yıllık süreçte de, bu paraya faiz uygulaması
yapılmamaktadır. Yani, bankalardaki mevduatlara uygulanan sistemin benzeri bir
uygulama söz konusudur. Vatandaş, onbeş ya da yirmi ay sonra başvurduğu takdirde,
bu geçen sürede uğradığı zararın ne şekilde telafi edileceğinin düzenlemesinin
yapılmasını ister. Bu tip haksızlıkların önlenmesi, birikimlere geçerli yasal
faizin uygulanması ya da bu birikimlerin emeklilik hesaplarında işletilmesi
sağlanmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak
tekrar vurgulamak isterim ki, günümüzde devlete ve hükümetimize karşı
halkımızda oluşan güvensizlik ortamları mutlaka giderilmeli ve sisteme gönül
rahatlığıyla katılımlar teşvik edilmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Örs, mikrofonunuzu açtım efendim;
lütfen, tamamlayın. MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Çünkü, halkımız, 1960'larda
tasarruf bonosu, 1981 banker faciaları, dövizzedeler, off-shorezedeler, son
günlerdeki banka ve finanszedeler, Tasarrufu Teşvik ile Konut Edindirme Fonu
hüsranları ve süper emeklilik fiyaskolarını bizzat yaşamıştır. Bu nedenle,
devlete ve sisteme güven tazelenmeli ve ekonomimize yeni, taze kaynak oluşturan
bu sisteme işlerlik kazandırılmalıdır. Toplanan fonların da reel ekonomi içerisinde
kullanılması yerine Hazine borçlanmalarında kullanılmaları, millî ekonomiye
beklenen faydayı getiremeyecektir. Bunların da düzenlenmesi şarttır. Oluşan
fonların da, geçmiş yıllarda yurtdışı emeklilik fonlarına giden kaynaklarımız
gibi, yine yurtdışına gitmesinin önüne geçilmeli, mutlaka yurtiçinde
değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Siyasî istikrarın, ekonomik istikrarın ve sosyal
istikrarın olmadığı böyle bir dönemde, halkımızın, kendi borçlarını
ödeyemezken, çıkacak bu kanunun yararlı olacağı ve çıkacak bu kanun neticesinde
para yatırarak bu sisteme gireceği kanaatinde değilim. Bu düşüncelerle, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Örs. Sayın milletvekilleri, 22 nci madde üzerinde üç adet
önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım,
aykırılıklarına göre işleme alacağım ve son okutacağım önerge en aykırı önerge
olduğu için, okuttuktan sonra da işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 22
nci maddesindeki (g), (h), (l), (n), (o), (p), (r) fıkralarındaki suçları
işleyenlere (s) fıkrasının sonundaki "idarî para cezası uygulanır"
hükmünden sonra gelmek üzere "(g), (h), (l), (n), (o), (p) ve (r)
fıkralarındaki suçları işleyenlere ise altı aydan iki yıla kadar hapis cezası
uygulanır" ibaresinin ilavesini arz ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 22
nci maddesinin (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. f) "7nci maddesinde öngörülen katılımcı tarafından
ödenecek giderler veya ücretler konusunda bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılık
halinde on milyar lira,"
BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum, aynı zamanda işleme
de alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 22
nci maddesinin (h) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. h) "10 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine
aykırı olarak ilan ve reklam faaliyetinde bulunulması halinde 25 milyar
lira,"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?.. SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN BASRİ GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın
Başkan, tasarının 22 nci maddesinde,
idarî suç ve cezalar düzenlenmiştir.
Hapis cezasını gerektiren adî
suçlar, kanunun 23 üncü maddesiyle
düzenlenmektedir. Bu kanun tasarısında öngörülen para cezaları, 4421 sayılı
Yasa hükümleri çerçevesinde, her yıl, yeniden değerlendirme oranı kadar
artırılacaktır. Bu nedenle, tasarıda yer verilen para cezası miktarları için
ayrıca artırıma yönelik düzenlemelere gerek duyulmamıştır Bu yüzden, önergeye katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Önerge üzerinde, görüşlerinizi ifade etmek üzere, Sayın
Batuk; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Yasa
Tasarısının 22 nci maddesinin (h) bendiyle ilgili bir değişiklik önergemiz söz
konusu. Bu düzenleme, kamuoyunu yanıltıcı, gerçekdışı reklam faaliyetleriyle
ilgili para cezasını düzenlemektedir. Elbette, reklam faaliyetleri, şirketlerin
faaliyetleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Gerçekdışı, kamuoyunu
yanıltıcı ve rekabete aykırı tanıtıcı faaliyetlerin, reklamların yapılmasının
sakıncalarını, doğru olmadığını -elbette, kamuoyu yanıltıldığı için, haksız
kazanç elde edildiği için- hep beraber ifade ediyoruz. Değerli arkadaşlar, günümüzde çok sıcak bir olay
yaşıyoruz. Bankalar batırılıyor, hortumlanıyor. Batmış bankalar hakkında, banka
sahipleri, banka idareleri, milletten, hâlâ reklam yoluyla para toplamaya,
mevduat toplamaya devam ediyorlar. Çok sıcak bir gelişmedir, hatırlarsınız; iki
yıl öncesinde Egebank reklamlarıyla, 100 doları, 100 markı olanlar bile 3 puan,
5 puan fazla gelir elde etmek, faiz almak için banka önünde kuyrukta bekleyerek
paralarını yatırmaya çalıştılar. O tarihlerde bu banka hakkında çok sayıda
raporun dikkate alınmadığını şimdi biliyoruz, şimdi öğrenmiş durumdayız. Bu
bankanın sahipleri, patronları bunu bilmiyor muydu; elbette biliyorlardı, bile
bile bu işlemleri yapıyorlardı. Biraz önce de ifade ettim; cezaların alt alta
sıralanması, yasalarda yer alması, yanlışların işlenmesine engel olamamaktadır.
Uygulayıcıların, çok titiz bir şekilde, ahlaken de bu yanlışları engellemeye
çalışan bir tavır içerisinde olmaları gerekmektedir. Şimdi, bu yanıltıcı reklamların, kamuoyunu aldatıcı
reklamların önüne geçmek için, sayın hükümet, tasarısında 10 milyar lira
öngörmekteydi. Bu tasarı hükümetten çıktıktan sonra, bu 10 milyar lira,
yaklaşık 5 milyar liraya inmiş durumdadır. Buradan çıktıktan sonra da ne zaman
resmiyete gireceğini bilemiyoruz. Bir kez köşkten geri gelse, yine 6 ay daha
geçer ve bu, 3 milyar liraya iner. Onun için, bu, cezaların caydırıcı olması
temel prensibinden hareketle, bu tür, kamuoyunu yanıltan ve aynı sektörde iş
yapan insanlar aleyhine, kendi lehine gelir elde etmeye çalışan kimselerin
yeteri derecede cezalandırılması düşüncesiyle bu cezanın 25 milyar liraya
çıkarılmasını teklif ediyoruz. Yüce Genel Kurulun da bu teklifimize olumlu
yaklaşacağını umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 22
nci maddesinin (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Mehmet Batuk (Kocaeli) ve arkadaşları f) "7 nci maddesinde öngörülen katılımcı
tarafından ödenecek giderler veya ücretler konusunda bilgilendirme
yükümlülüğüne aykırılık halinde on milyar lira," BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet? DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Önerge sahipleri adına Mustafa Geçer; buyurun.
(FP sıralarından alkışlar) MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 580 sıra sayılı yasa tasarısının 22 nci maddesinin (f)
fıkrasının değiştirilmesiyle ilgili bir önergemiz var; bunun gerekçesi hakkında
konuşmak istiyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, idarî para cezalarının
düzenlenmesiyle ilgili 22 nci maddenin değişik bentlerinde ve yasanın değişik
maddelerine aykırı davranan şirketler hakkında idarî para cezaları
düzenlenmiştir. Vermiş olduğumuz önerge, 7 nci maddede öngörülen, katılımcı
tarafından ödenecek giderlerin, ilanlarda, reklamlarda veya katılımcıyla
yapılan, şirketle yapılan sözleşmelerde belirtilmemesi halinde uygulanacak
cezalardır. 7 nci maddede belirtilen katılımcı tarafından ödenecek bu giderler
veya diğer ödentilerin, giriş, aidat ve katkı payı olarak belirlendiğini
görüyo-ruz. 7 nci maddeye göre, bu miktarlar, Sermaye Piyasası Kurulunun
önerisiyle Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenecek. Elbette ki, cezaların artırılması suç oranını azaltır;
cezaların yüksekliğiyle suç oranı azalır; ters bir orantı vardır burada.
Türkiye'nin şu andaki enflasyonist ortamı içerisinde de, bu şekilde giriş
aidatı veya katkı paylarını, reklamlarında veya sözleşmelerinde derc etmeyen
veya katılımcılara bildirmeyen firmalar hakkında, şirketler hakkında 1 milyar
Türk Lirası ceza öngörülmüştür. Biz, bu cezanın 10 milyar lira olarak
düzenlenmesini istiyoruz. Zira, Türkiye'deki enflasyonist ortamda, cezalar,
sürekli aşınmaktadır; bu vesileyle, 1 milyar liranın değeri, birkaç sene
içerisinde çok azalacaktır. Sayın Bakanımız, gerçi, yeniden değerleme katsayısı
oranında, bu maddî cezaların, para cezalarının artırılacağını ifade ettiler;
ama, yeniden değerleme katsayılarının da, Türkiye'de mevcut olan enflasyon ve
devalüasyon oranlarının altında belirlendiğini biz biliyoruz. Gerçi, 2000
yılında yüzde 56 olarak belirlendi bu; ama, piyasadaki var olan reel
enflasyonun altında bir rakam olarak düşünüyoruz. Bu vesileyle, şu anda yeterli
görülebilen bu cezanın, yeniden değerleme katsayılarıyla fiilî enflasyon
arasında olumsuz farklar kadar, her yıl reel azalacağını düşünerek, en azından,
burada matrah teşkil edecek miktarın, 10 milyar lira olmasını talep ediyoruz.
İlerideki artışlar da, Türkiye'nin enflasyonist ortamı yenmesi nedeniyle, ileri
bir sürede belki dengeye gelebilir diye, en azından, buradaki matrah teşkil
edecek 1 milyar liranın 10 milyar lira olarak düzenlenmesini ve kötü niyetli
şirketlerin, vatandaşlarımıza karşı güven ortamını bozucu faaliyetlerinden,
reklamlarından cezalandırılarak, en azından, bu tip suçu oluşturacak fiillerden
kaçınmalarını ve caymalarını sağlayacağı inancıyla, önergemizde, 1 milyar
liranın 10 milyar lira olarak düzenlenmesini talep ediyoruz ve Sayın
Heyetinizden, bunu desteklemesini bekliyor, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilme-miştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 22
nci maddesindeki (g), (h), (l), (n), (o), (p), (r) fıkralarındaki suçları
işleyenlere; (s) fıkrasının sonundaki "idarî para cezası uygulanır"
hükmünden sonra gelmek üzere "(g), (h), (l), (n), (o), (p) ve (r)
fıkralarındaki suçları işleyenlere ise altı aydan iki yıla kadar hapis cezası
uygulanır" ibaresinin ilavesini arz ederiz. Musa Uzunkaya (Samsun) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Önergeniz üzerinde konuşmak üzere buyurun
Sayın Uzunkaya. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 22 nci madde üzerindeki üçüncü değişiklik önergesi,
yine arkadaşlarımla birlikte verdiğim benim önergem. Bu madde, her ne kadar, idarenin idarî cezasını ihtiva
ediyorsa da 23 üncü maddeyle bir iltibasını var saymamak lazım; çünkü, 23 üncü
maddede tadat edilen suçlarla 22 nci maddede tadat edilen suçlar farklılık arz
ediyor. Şimdi, parasal ceza vereceğiz; parayı kim alacak? Açık
söylüyorum, keşke kullanabilseniz bu parayı da vatandaş, kendisi, böyle bir
yasa çıkarmadan size nesi varsa getirse verse; ama, ceza olarak alacağınız para
da yine batık bankalara gidecek, başka yerlere gidecek. Dolayısıyla,
kanaatimce, parasal cezanın yerine mahkûmiyet, yargı cezası getirmek suretiyle,
caydırıcı olması yönünden, idarî ve yargı uygulamasını bu 22 nci maddede yapmak
lazım. Benim bu değişiklik önergemde, bölümlerini zikrettiğim "g, h, l, n,
o, p, r" fıkralarındaki hususların bu şekilde bir değişikliğe uğraması
talebimiz var. Tabiî, endişemiz, çok büyük ihtimaldir, tabiî, bu yasa
belki geçecek, belki bugün Yüce Meclisten onaylanıp çıkacak, Resmî Gazetede
yayımlanabilir, Anayasa Mahkemesine gider veya gitmez, geçmişte, bankaların
benzeri kombinezonlar olur veya olmaz; ama, biz, bugüne kadar olan
uygulamalarınızdan, esasen vatandaşın derdine derman olan çare üretme gibi bir
anlayışınız bulunmadığından dolayı diyoruz ki, gelin, siz bu yasalarla Meclisin
önünü tıkamak yerine, hakikaten toplumu rahatlatacak, toplumun içinde bulunduğu
ekonomik bunalımdan kurtulmasını sağmayacak bir kısım çalışmalar yapın. Bakın, iktidarınızda neler yapmışsınız: Bugünkü
iktidarda, mesela, açlıktan buram buram peri-şan olmuş Anadolu insanının
derdine derman olacak bir yasa getirecek misiniz? Şu size önerilen 15 tane yasa
tasarısının içerisinde, fakir fukaranın, perişan ettiğiniz insanımızın derdine
derman olacak bir yasa teklifi, IMF'nin dayattığı, önerdiği, bir yasa tasarısı
var mı; hayır; bu yasa tasarılarının içerisinde böyle bir şey yok; ama,
sizin uygulamanızda ne var;
mesela, 1998-2000 yılları arası,
57 nci hükümet dönemi fiyat artışları tablosu; görüyorsunuz; ekmek, 60 000
liradan 200 000 liraya, yüzde 130; simit, 50 000 liradan 150 000 liraya, yüzde
200; et, 2 150 000 liradan 4 800 000 liraya, yüzde 210; şeker, 50 kiloluk çuvalı
11 milyon liradan 35 milyon liraya, yüzde 304; çayın 1 kilogramı 525 000
liradan 3 milyon liraya, yüzde 308; un, 50 kilogramı 6 milyon liradan 12 500
000 liraya, yüzde 200; 1 litrelik ayçiçek yağı, 395 000 liradan 1 050 000
liraya; elektrik, 32 500 liradan 122 000 liraya, yüzde 375; telefon, 7 500
liradan 34 500 liraya, yüzde 460... BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, önergenizle ilgili konuşur
musunuz lütfen. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın,
benim önergemin ihtiva ettiği, hedeflediği amaç, bu vatandaşların derdine
derman olacak bir çare bu hükümet getirecek midir? Değerli arkadaşlar, deminki madde görüşülürken de
söyledim, bu yasa tasarısının bir tarafında olması gereken insanımız yok; yani,
gerçek olması gereken insanımız yok. Bakın, Bağ-Kurlu var, feryat ediyor; bu
yasa tasarısı kapsamına Bağ-Kurlu mu girecek; girmeyecek, sigortası var. Eşi
Bağ-Kurlu olan, hanımını bireysel emeklilikten yararlandırmak isteyen, ayı aya
ekleyemeyen vatandaş veya SSK'lı mı girecek?! Kim girecek allahaşkına?! Şunu,
bir yetkili bana anlatsın allahaşkına. Şu hükümet partilerinden birisi çıksın,
desin ki burada, efendim, bu yasanın muhatabı falan insanlardır; yani, mevcut
emekliler değil herhalde, SSK'lı değil, Bağ-Kurlu değil, Bağ-Kur emeklileri
veyahut da Emekli Sandığına, 657 sayılı Kanuna tabi olanlar değil! Kimler
bunlar?! MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Devlet memurları girecek! MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Devlet memurları sadakaya
muhtaç, geçinemiyor; buna, nasıl, yeniden, eşine, çoluğuna çocuğuna böyle bir
hak tanısın?! Yani, bu kadar hayalî bir yasa olur mu?! Mantığı ne, hedefi ne,
kimden geldiği belli olmayan bir tasarı... Dolayısıyla, diyoruz ki, siz perişan ettiğiniz bu
insanların derdine çare bulun... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - İşte, hayatı geçinilemez hale
getiren bu hükümetin, hayatı geçinilir hale getirebilecek birkısım önerileri
olsun, biz de bütünüyle beraber, muhalefet olarak, desteğimizi de
verelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge, kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza, biraz önce Komisyonun ifade etmiş
olduğu redaksiyon değişikliğiyle, sunuyorum: Maddeyi kabul edenler...
Etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir. 23 üncü maddeyi okutuyorum: Adlî suç ve cezalar MADDE 23. - Bu Kanuna göre gereken izinleri almaksızın
faaliyette bulunan veya ticaret unvanları ve her türlü belgeleri ve ilan ve
reklamları ve kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda bu Kanunda belirtilen
kuruluşların adını kullanan ya da 10 uncu madde hükümlerine aykırı olarak bu
Kanunda düzenlenen faaliyetlerde bulundukları izlenimini yaratacak söz ve
deyimleri kullanan gerçek kişiler ve tüzel kişilerin görevlileri hakkında fiile
katılma derecelerine göre üç yıldan beş yıla kadar hapis ve altı milyar liradan
az olmamak üzere ağır para cezası uygulanır. Ayrıca Müsteşarlığın talebi
üzerine bu suçları işleyen kişilerin işyerlerinin sürekli veya bir yılı
geçmemek üzere geçici olarak kapatılmasına, ilan ve reklamların durdurulması
veya toplatılmasına mahkemece karar verilir. Şirketin yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile imza
yetkisini haiz mensupları, portföy yönetim şirketinin yönetim kurulu başkanı ve
üyeleri ile imza yetkisini haiz mensupları, görevleri dolayısıyla kendilerine
tevdi olunan veya muhafazaları, denetimleri ve sorumlulukları altında bulunan
şirkete ait para veya diğer varlıkları zimmetine geçirirlerse altı yıldan oniki
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar ve kuruluşun uğradığı zararı
tazmine mahkûm edilirler. Bu maddenin ikinci fıkrasında gösterilen suç, kuruluşu
aldatacak ve fiilin açığa çıkmasını önleyecek her türlü hileli faaliyette
bulunmak suretiyle işlenmişse, faile oniki
yıldan aşağı olmamak üzere hapis ve meydana gelen zararın üç katı kadar
ağır para cezası uygulanır. Ayrıca, meydana gelen zararın ödenmemesi halinde
mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur. Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan
cezalar; ceza kovuşturulmasına başlanmadan önce zararın tamamıyla ödenmiş
olması halinde yarısı, ödemenin hükümden önce yapılması halinde ise üçte biri
oranında indirilir. Bu Kanunda gösterilen yetkili mercilerin ve denetim
görevlilerinin istedikleri bilgi ve belgeleri vermeyen ya da denetim
görevlilerinin görevlerini yapmalarına engel olan gerçek kişilerle tüzel
kişilerin görevli ve ilgilileri hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki
milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası uygulanır. Bu Kanuna tâbi gerçek ve tüzel kişilerin bu Kanunda
gösterilen merciler ile denetim görevlilerine, mahkemelere ve diğer resmî
dairelere hitaben düzenledikleri veya yayımladıkları belgelerde yapılan gerçeğe
aykırı beyanlarından dolayı bunları veya bunların düzenlenmesine esas olan her
türlü belgeleri imzalayanlar hakkında, görev ve ilgilerine ve fiile katılma
derecelerine göre bir yıldan üç yıla kadar hapis ve altı milyar liradan az
olmamak üzere ağır para cezası uygulanır. Bu Kanuna tâbi kuruluşların itibarını kırabilecek veya
servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olan ya da bu yolda asılsız
haber yayanlar için bir yıldan üç yıla kadar
hapis ve iki milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur.
Bu fiilin 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununda yazılı ya da radyo,
televizyon, video, internet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim
araçları ve benzer yayın araçlarından biri ile işlenmesi halinde bir yıldan üç
yıla kadar hapis ve sekiz milyar
liradan az olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur. İsimleri belirtilmese
dahi bu Kanuna tâbi kuruluşların güvenilirliği konusunda kamuoyunda tereddüde
yol açarak bu kuruluşların malî bünyelerinin olumsuz etkilenmesine neden
olabilecek nitelikte asılsız haberleri yukarıda belirtilen araçlarla
yayınlayanlara sekiz milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası
uygulanır. Bu Kanunun uygulanmasında ve uygulanmasının denetiminde
görev alanlar, görevleri sırasında bu Kanun kapsamında faaliyet gösteren gerçek
ve tüzel kişiler, bunların iştirakleri ve kuruluşları ile katılımcıya ait
öğrendikleri sırları bu Kanuna ve özel kanunlarına göre yetkili olanlardan
başkasına açıklayamazlar ve kendi yararlarına kullanamazlar. Bu yükümlülük bu
kişilerin görevden ayrılmalarından sonra da devam eder. Bu yükümlülüğe uymayan
kimseler için iki yıldan dört yıla kadar hapis ve dört milyar liradan az
olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur. Bu Kanuna tâbi kuruluşların mensupları ve diğer
görevlileri, sıfat ve görevleri dolayısıyla bu Kanuna tâbi kuruluşlara veya
emeklilik sözleşmesi ile ilgili kişilere ait öğrendikleri sırları bu konuda
kanunen açıkça yetkili kılınan mercilerden başkasına açıklayamazlar. Bu
yükümlülük görevden ayrılmalarından sonra da devam eder. Bu madde hükmüne
aykırı davrandığı tespit edilen kişiler için bir yıldan üç yıla kadar hapis ve
iki milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur. Bu maddenin sekizinci ve dokuzuncu fıkralarında yazılı
kişiler, öğrendikleri sırları kendileri ya da başkaları için yarar sağlamak
amacıyla açıklarlarsa, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasına ve altı milyar
liradan az olmamak üzere ağır para cezasına mahkûm edilir ve fiilin önemine
göre ilgili kuruluşlarda görev yapmaları geçici veya sürekli olarak yasaklanır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Daha konuşmaya başlamadan, 22 saniye gitti Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Siz devam edin. TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şu anda
bu maddeyi hep beraber dinlediniz. Saate baktım -5 dakikalık konuşma hakkım
var- maddenin sadece okunması 6 dakikayı geçti. Şimdi hangi paragraf üzerinde
durmak gerekse, emin olun, 5 dakika konuşmaya ihtiyaç var; ama, toplamda, ben,
5 dakika konuşmakla sınırlıyım ve Sayın Başkanım da, sağ olsun, 22 saniye önce
bu mikrofonu açtılar. Dolayısıyla, ben, Sayın Başkanımdan birazcık tolerans
göstermesini istirham ediyorum. BAŞKAN- Sayın Alçelik, zaten, o sürenin daha fazlasını
siz bu konuşmanızda geçtiniz. TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Sayın Başkanım, görevinizi size hatırlatmak bakımından bu uyarıyı
yapıyorum. BAŞKAN- Siz, görevimi bana hatırlatmak durumunda
değilsiniz!.. TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Ben teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım, yine de... BAŞKAN- Ben, her milletvekili arkadaşıma gereken ilgiyi
gösteriyorum, mikrofonunuzu da açıyorum. Ne yapmam gerekiyordu Sayın Alçelik?!. TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan... Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının görüşmeleri
sırasında, genelde, hükümet sıralarında, Sayın Orman Bakanımız oturdular. Şimdi
de, bir başka değerli bakanımız oturuyorlar; ama, her iki bakan da bu kanunla
ilgileri olmayan bakanlarımız. Ben, buradan, öncelikle, çoğunlukla bu kürsüde, bu
masada oturan Değerli Orman Bakanımıza kendi çalışanlarıyla ilgili bir kanun
teklifimizin sırada beklediğini ve çalışanlar için mutlaka, acilen bu kürsüye,
Genel Kurula bunu getirmesini özellikle hatırlatmak istiyorum. BAŞKAN- 22 saniye de böyle gitti!.. TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Sayın Başkanım, bu madde,
cezalar içeriyor. Saydım ne kadar ceza geliyor diye; bir sayfa yetmedi cezaları
sıralamak için. Deveye sormuşlar "neden boynun eğri?" Bunu herkes
bilir; ama, bir daha hatırlatmakta fayda var; bir 22 saniye de buna gitsin
Sayın Başkanım. BAŞKAN- Nasıl uygun görürseniz!.. TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Demiş ki deve "nerem
doğru!.." BAŞKAN- 44
saniye de gidebilir!.. TURHAN ALÇELİK (Devamla)- Maalesef, bu kanunun hiçbir
yeri düzeltilebilecek durumda değil; her yerinde, devenin, maalesef, o
atasözündeki durumu, hükmü icra ediliyor. Sizler, bu kanunla, farzımuhal, bir sürü madde geçti,
yanlışlar yaptınız; hükümet olarak, hükümet üyesi iktidar partilileri olarak
yanlışlar yaptınız. Değerli arkadaşlar, diyorsunuz ki, iştirakçi yanlış yaparsa
şu kadar hapis, şu kadar ceza. İşte, 12 yıldan az olmamak üzere de hapis var
burada veya bu işi yürütecek şirket, eğer, şu şu şu yanlışları yaparsa şu kadar
para cezası, şu kadar hapis... Kabul edelim ki, bunlar uygundur. Peki, siz,
yarın, yüzbinlerce buna dahil olacak insanımız -ki, ben inanmıyorum,
yüzbinlerce değil, belki, yüzlerce bile katılım olmayacak- bu katılımcılar,
yarın bir zarar gördü; çünkü, hiçbir güvenceleri yok, bu kanuna
"evet" diyen siz değerli iktidar milletvekili kardeşlerimin
sorumluluğu ne olacak? Öncelikle bunun düzenlenmesi lazım ki, yanlış yapılmasın
burada. Değerli kardeşlerim, bakın, hükümet olarak, Türkiye'de
istihdamı, ekonomiyi kurtarmak için acil önlemler paketinden bahsediyorsunuz.
Şimdi, ben, bu maddeye bakıyorum, bu kanuna bakıyorum, siz, burada
toplayacağınız cezalarla mı bu ekonomiyi düzelteceksiniz? Değerli arkadaşlar, burada toplayacağınız cezalar,
belki o şirket için sıkıntı olabilir; ama, sizin bu ülkeyi getirdiğiniz
ekonomik duruma, emin olun, zerre kadar bir faydası olmaz, sadece, yeni
mağdurlar oluşur. Ben, bunun için üzülüyorum. Siz, bu kanunla çiftçiye hiçbir fayda
sağlayamıyorsunuz; esnafa, emekliye hiçbir fayda sağlamıyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Alçelik, açıyorum mikrofonunuzu, lütfen
tamamlayın efendim. TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Bakın, dün burada, çiftçiler için çok önemli bir kanun
teklifi vardı; bir an önce görüşülsün arzu ettik. Anamuhalefet olarak biz,
diğer muhalefet partisine mensup kardeşlerimle beraber, çiftçimizin acil sıkıntısına
katkı sağlayalım ve sizin teklifiniz olarak biz de, bunu, buraya getiriyoruz
dediğimizde, bir garip hal oldu "hayır" dediniz, "biz
çiftçilerin durumunu düzeltmek istemiyoruz, esnafın durumunu düzeltmek
istemiyoruz" dediniz. NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Biz, şov yapmıyoruz, yapmak
istiyoruz... TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Evet, maalesef!.. BAŞKAN - Müdahale etmeyin efendim, lütfen... TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Bir yetki almıştınız bu
Meclisten, "çalışanımızın durumunu düzeltmek istiyoruz" diye buradan
yetki aldınız, o yetkinin süresi bitti, yani, "çalışanın durumunu da
düzeltmek istemiyoruz" dediniz. Değerli arkadaşlar, bu kanun 10 sene, 20 sene, 30 sene
ne olacağını içeriyor. Değerli arkadaşlar, bugün sıkıntı var. Bu ülkede bugün
ateş var, insanlarımızın mutfağında ateş var. Gelin, insanımızın sıkıntısını,
ülkedeki bu ateşi söndürecek kanunları yapalım diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik. Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik
Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde, Doğru
Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve aziz
milletimi Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Tasarıda "Adlî suç ve cezalar" başlığı
altında 23 üncü madde düzenlenmiş olup, buradaki suç ve cezalar, kapsamı
yönünden bankacılık mevzuatına paralel olarak düzenlenmiştir. Her ne kadar,
cezaların miktarı, Bankalar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşen
olaylar dikkate alınarak, daha caydırıcı olmasını teminen artırılmış ve para
cezalarında üst sınır kaldırılmış olmasına rağmen, halen cezalar yetersizdir;
çünkü, hırsıza, dolandırıcıya, kötü niyetli insanlara, ceza caydırıcı olmadığı
gibi, sık sık çıkarılan af yasaları da hırsıza ve dolandırıcıya âdeta taviz
vermekte ve üstüne de yeteri kadar gidilmemektedir. Öyleyse, cezadan evvel,
önemli olan, sistemin yaşaması için sistemin denetimine bakmak lazım; çünkü çok
önemli. Bireysel emeklilik şirketlerini Bireysel Emeklilik Koordinasyon Kurulu
denetleyecek, bu kurul ise bireysel emeklilik sistemine ilişkin faaliyetleri
düzenlemek, denetlemek ve uygulamaları koordine etmek gibi görevleri
yapa-caktır. Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik sisteminin
temel iki unsuru vardır; sermaye ve güven. Tasarı yanlış zamanda getirilmiştir.
Ülkemizde, üç ay arayla 2 defa üst üste ekonomik deprem olduğu göz önünde
bulundurulursa, bankaların battığı, vatandaşın mağdur olduğu ve yine
şirketlerin kapandığı nazara alınırsa, tasarının hayata geçirilmesi ve yürümesi
imkânsızdır. Öyleyse, halkın ve tüm toplumun hükümete güvenmediği bu durumda,
yapılacak iş, önce hükümet kendine güvenmeli ve sonra iktidar parti
milletvekilleri hükümete güvenmeli ve ondan sonra da muhalefetten ve halktan
güven istemelidir. Değerli milletvekilleri, hükümet, millete verdiği
sözlerin hiçbirini yerine getirmediği gibi, çiftçiyi gübresiz bıraktığınız,
mahsulüne ve malına hak ettiği ücreti vermediğiniz, faizleri yüzde 100'lere
çıkararak, hatta, pancarı çok ekti diye cezalandırdığınız ve halen, altı ay
evvel pancarını teslim etmesine rağmen bedelini vermediğiniz çiftçiyi nasıl
ikna edeceksiniz? Yok ettiğiniz hayvancıyı, bitirdiğiniz besiciyi, zorla
ayakta duran ve yem fiyatlarını yüzde 100 artırdığınız ve bir litre sütün
fiyatını 220 000 liradan 150 000-160 000 liraya düşürerek açlığa mahkum
ettiğiniz sütçüyü ve yine, telefonla beni arayarak, ülkede tavukçulukla
geçimini sağlayan, kümeslerini kapattırdığınız ve civcivlerin ölümüne sebebiyet
verdiğiniz Bolu, Düzce, Balıkesir, Bandırma ve Eskişehir ile ilçelerinde ve
kasabalarındaki ve tüm ülkedeki tavukçuları nasıl ikna edeceksiniz? Sanayiciye ve esnafa ise yeteri kadar kredi
vermediğiniz, ödeyemeyeceği kadar vergi yüklediğiniz ve faizleri yüzde
200'lere, yüzde 500'lere çıkararak ağır hasta ve komada olan sanayicinin ve
esnafın ipini çekmek için 31 Martı beklediğiniz esnafı ve sanayiciyi,
allahaşkına, nasıl ikna edeceksiniz? Asgari ücretle geçimini sağlamaya çalışan, yarı gün aç
duran asgarî ücretliyi, iş aramak için akşama kadar kapı kapı dolaşan
işsizleri, zekâta muhtaç olan memur, emekli ve sürünen işçi emeklilerini nasıl
ikna edeceksiniz? Çünkü, milletin lehine hiçbir kanun çıkarmadınız.
Ülkede hayat durmuş, millet inim inim inlerken halen vergi ve zam altında
ezdiğiniz bu milleti nasıl ikna edeceksiniz? Hayatı yüzde 100 pahalılaştırdınız, milleti perişan
ettiniz. Yarınından endişeli ve ne yapacağını bilmeyen vatandaşı -ülkede
hükümet boşluğu var, her şey ortada- nasıl ikna edeceksiniz? İşte bu durumda, millet hükümete nasıl güvenecek; yani,
halkın güvenini nasıl kazanacaksınız; millete doğruyu söyleyerek. Öyleyse,
sayın hükümet, önce Türkiye Büyük Millet Meclisine kriz hakkında bilgi
vermelisiniz ve halka, millete anlatmalı ve milletten özür dilemelisiniz. Sayın
Başbakan, çıkıp, açıkça bugüne kadar yaptıklarının yanlış olduğunu söylemeli ve
ondan sonra yeni programa destek istemelidir; ama, 13 dakikada değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yıldırım, bir dakika... Mikrofonunuz
açayım, ondan sonra devam edin. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Gerçi, yeni programın
da eskisinin devamı olduğu açıktır; çünkü, bu programda, yine memleketin temeli
olan çiftçi yok, vergisiyle ülkeyi ayakta tutan esnaf yok, ülkeyi kalkındıracak
olan sanayici hiç yok, enflasyon altında ezilen, inim inim inleyen memur yok,
sürünen ve ezilen emekliler yok. Öyleyse, siz, bu milleti nasıl ikna
edeceksiniz, desteğini nasıl alacaksınız?! Hal böyleyken, bakanların kavgası
sürerken, allahaşkına, millet, size nasıl güvenecek diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım. Sayın milletvekilleri, 23 üncü madde üzerinde 2 adet
önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutacağım ve en aykırı önerge
olan son okuttuğum önergeden sonra da işlemine başlayacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 23
üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "faaliyetlerde bulundukları
izlenimini yaratacak söz ve deyimleri kullanan" ibaresi yerine
"faaliyetlerde bulundukları kesin tespit edilen" şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 23
üncü maddesinin ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci,
dokuzuncu, onuncu fıkralarının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
önergede belirtilen söz konusu suçlara bu tasarıda yer verilmesinin gerekçesi,
bu suçlar için, Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinde öngörülen cezalardan
daha ağır cezalara yer verilmiş olmasıdır; yani, daha ağır cezalar
öngörülmektedir. Bu yüzden, önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge üzerinde, önerge sahipleri adına konuşacak?.. Yok. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 23 üncü maddenin iki, üç, dört ve beşinci
fıkraları, Türk Ceza Kanununun 202 nci maddesinin birinci, ikinci, üçüncü
fıkralarını kapsamaktadır. Altıncı fıkrası Türk Ceza Kanununun 339 uncu
maddesini, yedinci fıkrası Basın Kanununu,
sekizinci, dokuzuncu, onuncu fıkraları Türk Ceza Kanununun 198 inci maddesini
kapsamaktadır. Bu haliyle yeni bir ceza kanunu yazmaya gerek yoktur. Zaten Ceza
Kanunumuz da yakında Genel Kurulun gündemine geleceğinden bu fıkraların çıkarılmasının
uygun olacağı görüşündeyiz. BAŞKAN - Gerekçesini okutmuş olduğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 23
üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "faaliyetlerde bulundukları
izlenimini yaratacak söz ve deyimleri kullanan" ibaresi yerine
"faaliyetlerde bulundukları kesin tespit edilen" şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz. Musa Uzunkaya (Samsun) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak)- Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmamış olduğu önerge
üzerinde, Sayın Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 23 üncü madde üzerindeki değişiklik önergem üzerine
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, yani, hukuk açısından bakılınca, bilmiyorum
"izlenim" tabiri sizde ne gibi bir izlenim uyandırıyor? Böyle bir
izlenim uyandırmışsa, hakkında şöyle bir ceza verelim... Zaten, sizin bu muğlak
ifadeleriniz, bu milleti laiklik adına, irtica adına, bilmem ne adına hepsinin
yargılanmasına ve bütün toplumun da potansiyel suçlu olmasına neden olmuştur. Arkadaşlar, izlenim tabiri, hukukta, bir ceza unsuru
olarak, cezaya sebep olacak bir hüküm niteliğinde kullanılıyorsa, bu, fevkalade
vahimdir, fevkalade tehlikelidir. Yani, açık bir hüküm koymanız gereken bir
yerde "böyle bir izlenim uyandırıyorsa... Ne demek izlenim?! Yani, insanın
tavrından izlenim alırsınız, konuşmasından, gülmesinden, tebessümünden... Böyle
bir şey hukukta geçerli olur mu? Dolayısıyla, bizim burada önerimiz... Ama az
önce örneklerini verdim, bu hükümet için bu izlenim de normal gelir, çünkü bu
hükümetten farklı bir şeyin beklenmesi mümkün değil; niye mümkün değil; çünkü,
bu hükümetin, haddizatında, -arkasında bilerek bilmeyerek oy kullanıp destek
veren değerli grup mensubu arkadaşlarım kusura bakmasın ama- ne yaptığını siz
bilmiyorsunuz; çünkü, onlara güveniyorsunuz; yani, neye güveniyorsunuz,
herhalde bunlar sağlam bir yasa yapıp getirmişlerdir diyorsunuz. Bakın, geçenlerde şu kitapçık TARİŞ tarafından hepinize
gönderildi, Halil Ağa Gerçeği. Bu hükümetin durumu, Mustafa Kemal'in 1934
yılındaki Halil Ağa Gerçeğini anlatıyor. Hani, o Küçükçekmece tarafına gitmişti
de sizin gibi, bizim gibi nasıl çıktığı farkına varılmayan yasaların çıktığı
Meclisten, vergi yükü altında inim inim inlediği için iki öküzünden birini
satıp öküzünün yanına merkebini takarak çift süren Halil Ağa var ya, işte
Mustafa Kemal'in, onunla beraber Nuri Conker'le yaptığı bir yarenlik esnasında,
o gün İstanbul'da köşke çağırıyor ve Mustafa Kemal, aynen, Halil Ağaya şunu
söylüyor: "Şimdi, bak beni dinle Halil Ağa, seni şu kadar
üzmemin sebebi şunu anlatmak içindi" diyor. Ama sanki 1934'ten 2001'e
hiçbir şey değişmemiş; parlamento mantığında değişmemiş, iktidar, muhalefet
anlayışında değişmemiş, hukuku algılama ve yargılama, Mecliste neyi, ne için
yaptığının farkına varma konusunda değişmemiş ve diyor ki; "şu gördüğün
altı bay hükümettir... " Yani, şimdi burada hükümeti temsil eden bir arkadaşımız
var. O zaman, müteveffa merhum İnönü Başbakan, onu da çağırmış, altı bakan var.
"...Biri başbakan ötekiler de bakan, memlekete göz kulak olacak, işleri
evirip çevirecekler diye bu makama getirilmişler. Bir kanun gerekti mi, bu
baylar hemen sıvanırlar, İsviçre'den mi olur, İtalya'dan mı olur, Fransa'dan
mı, velhâsıl neredense bir kanun buluştururlar, Türkçeye çevirttirirler, sonra
basıp imzaya gönderirler, Büyük Millet Meclisine. Bu Millet Meclisi dediğim de,
şu alt baştan senin yanına kadar olan beyler..." diyor. Yani, şunlar, bu
arkadaşlar... ALİ GEBEŞ (Konya) - Sen de dahil... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Evet evet, ben de; ama, ben
hangi yasanın niçin çıktığını izliyorum, izlemeye çalışıyorum, dikkatinizi
çekiyorum millet adına. Evet, ben de sizin aranızda bir arkadaşınızım. "... Kanun bunlara gelir..." Aynen bakın,
aynen... "...bunlar da -yani
milletvekilleri- 'elbette hükümet incelemiş, gerekeni düşünmüştür, benim ayrıca
zorlamama gerek yok' derler ve kaldırırlar parmakları, olur sana bir kanun;
ama, sonra bir de vergi memuru gelir, vergi borcundan Halil Ağanın öküzünü
çeker alır, satar, Halil Ağa da, tarlasını, bir yanda merkep, bir yanda öküz,
ırgalana ırgalana sürmeye çalışır; ama, üretim düşermiş, ekim zorlanırmış,
kimin umurunda... Sonra ben bunları görürüm, işte içim kanar ve başlarım bu
sofralarda oturmaya" diyor Mustafa Kemal; ne zaman; 1934 yılında. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Allahaşkına! Bugünkü
Parlamento mantığından farkı var mı değerli arkadaşlar... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Gelişme var sende... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Keşke sende gelişme olsa... BAŞKAN - Efendim, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli Başkanım, hiçbir
önergeme destek vermeyen bu arkadaşlar için, oylamada karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, hükümetin ve komisyonun katılmamış
olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısı... BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Oylamada karar yetersayısının
aranılmasını istemiştim Sayın Başkanım. BAŞKAN - Efendim?.. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkanım, zabıtlara da
girdi, oylamada karar yetersayısının aranılmasını istemiştim... BAŞKAN - Ben fark etmemişim, bir dahaki maddede bakalım
efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Olmaz... Başka şeyleri fark
ediyorsunuz Sayın Başkan... BAŞKAN - 24 üncü maddeyi okutuyorum: Kovuşturma usulü MADDE 24. - Bu Kanunda belirtilen adlî cezalara ilişkin
suçlardan dolayı kovuşturma yapılması, konularına göre Müsteşarlık veya Kurul
tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulmasına bağlıdır.
Bu başvuru ile Müsteşarlık veya Kurul aynı zamanda müdahil sıfatını kazanır.
Cumhuriyet savcıları kovuşturmaya yer olmadığına karar verirlerse, Müsteşarlık
veya Kurul, 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa
göre kendisine tebliğ edilecek bu kararlara karşı itiraza yetkilidir. Açılacak davalar ilgili kuruluşun merkezinin bulunduğu
yerdeki asliye ceza mahkemelerinde 8.6.1936 tarihli ve 3005 sayılı Meşhud
Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerine göre görülür. Bu yerde birden fazla
asliye ceza mahkemesi bulunduğu takdirde bu davalara iki numaralı asliye ceza
mahkemelerinde bakılır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun
görüşlerini, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak ifade edecekler. Buyurun Sayın Toprak. FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz Bireysel Emeklilik Tasarısı, aynı
zamanda bir özel ceza kanunu tasarısıdır. Bir önceki maddede ifade edilen adlî
suç ve cezaların nasıl kovuşturma yapılacağına ilişkin hususlar, üzerinde söz
aldığım bu 24 üncü maddeyle düzenlenmektedir. Bir önceki maddede adlî suç ve cezalar sayılırken, yeni
oluşturulan faaliyet alanında usulsüzlük yapan, suiistimal eden kişilerle
ilgili, üç yıl ile yirmi yıl arasında hapis cezası gerektiren fiiller ve suçlar
sayılmaktadır. Bu anlamda, bu, bir özel ceza yasasıdır. Şimdi, ben, düşünüyorum; mevcut sosyal güvenlik
sisteminde Emekli Sandığı var, Bağ-Kur var, Sosyal Sigortalar Kurumu var.
Bütçeden takviye edilen her üç sosyal güvenlik kurumu da, her yıl sonu
itibariyle, çok büyük açıklar vermektedir. Mevcut sosyal güvenlik kurumlarında,
sistemin işleyişinde yığınla usulsüzlüğü, suiistimali tespit edilen görevliler
hakkında kayda değer hiçbir adlî kovuşturma yapılmış değil. Biz, bu sisteme,
biraz ilaveyle, yeni bir sistem ekliyoruz, yeni cezalar getiriyoruz. Sistemin
işletilmesini sağlayabilmek için ceza vermek ilkel bir anlayıştır, geçen yüzyıllara
ait bir anlayıştır. Modern anlayışta, sistemin işletilmesi esastır. Bunun öne
çıkarılması gerekirdi. Dikkat ediyorum da, bu Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısı
kimsenin ilgisini çekmiyor; ne sayın hükümetin ne iktidar partilerinin ne de
muhalefet partilerinin ilgisini çekiyor. Yasak savma kabilinden, bir tasarı
daha geçip gitse de kurtulsak, evimize gitsek deniliyor. Tasarının bir yerinde, bireysel emeklilik sisteminin,
devletin sosyal devlet anlayışına uygun bir sosyal güvenlik yapılanması olduğu
ifade ediliyor. Tasarının genel gerekçesinin bir başka yerinde de, bu
tasarının, gerçekte, altyapı yatırımları için fon oluşturmasının hedeflendiği
ifade ediliyor. Bir uçtan bir uca hedef! Şecaat arz ederken, galiba gerçek
amacımızı söylüyoruz burada. Lütfen, bunları çok net ifade edelim. 1988 yılından beri kesilen zorunlu tasarruf kesintileri
var. Katrilyonlarca liraya ulaşmış bu pa-raların akıbeti şu an, belirsiz. Bu,
memurların tasarruf fonunda biriken kesintilerin hangi kalemlerde harcandığını
açıklayacak bir bakanı, lütfen, ben, göreve davet ediyorum. Şu ana kadar da
bunu açıklayabilmiş bir bakanı, ben, henüz görmedim, nereye gittiği belirsiz.
Bütçede bir yığın kara delik var; sosyal güvenlik sistemleri bu kara deliklerin
büyüklerinden, yeni bir kara delik ekleniyor. Ben inanıyorum ki, 1988'den beri memurlardan
"zorunlu tasarruf kesintisi" diye alınan paralar, şu an saygın soyguncuların
cebinde. Büyük bir kısmı onların cebinde ve onlar ellerini kollarını sallaya
sallaya geziyor; biz, bu sistemin işletilebilmesi için ceza öngörüyoruz. Kime;
vatandaşa... Peki, bu sistemin işletilmesinde, onca yıldır, dünyalar
kadar hatası olan, ihmali olan yönetimlerin hiç mi kusuru yok; kusuru olmasaydı
bu batıklar olmazdı, var. Peki, yönetimlerin cezası ne; koskoca bir hiç. Tabiî,
uygar ülkelerde sorumlular, sorumluluğun gereğini yerine getirir ve derhal
görevi terk eder; bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ise, sorumluluk
mevkiinde olan insanlarda çıt yok; yani, gerçek anlamıyla bir sorumsuzluk söz
konusu. Bu tasarıyla, yine birtakım emeklilik şirketleri
kuruluyor. Benim, üç ay önce, Sayın Sanayi Bakanından sorduğum bir yazılı
soruya verilen cevapta, 52 000 şirketin kapatıldığı ifade edilmişti. Demek ki,
kapanmaya aday yeni emeklilik şirketleri, yine... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Toprak, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen,
tamamlayın efendim. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Teşekkür ediyorum. Görüştüğümüz tasarı, Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısı.
Keşke bu tasarının adı kolektif emeklilik yasa tasarısı olsa ve sayın hükümet,
bu tasarıyla kendini emekli edebilseydi, 70 milyon Türk Milletine en büyük
iyiliği yapmış olurdu. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Toprak. Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 580 sıra sayılı kanun tasarısının, 24 üncü
maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum
ve şahsım adına, Yüce Meclisi, saygıyla selamlıyorum. Bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemi, gönüllü
katılıma dayalı olduğu, bu sistemde devletin katkısı ve güvencesi olmadığı
için, güven unsuru, burada çok önemlidir. Ancak, birbuçuk aydır yaşadığımız
gelişmeler, maalesef, bu kanunu olumsuz etkileyecektir. Kanun çıkarken, daha
başlangıcında büyük bir darbe yemiştir. Gerek bizim, gerek Fazilet Partisinin
iyiniyetle verdiği ve kanun için faydalı olabilecek önergeler, dikkate dahi
alınmadan reddedildi. Sisteme ne kadar çok kişi katılırsa ve ne kadar uzun süre
sistemde kalırsa, sistem o kadar çok başarılı olacaktır. Siz, on sene yeter
derken, biz yirmibeş sene prim yatırmak şartıyla emekli olunabilsin dedik,
kabul etmediniz. Değerli milletvekilleri, bu sistemde devlet katkısı
yok; kişilerin, kendi gelirlerinden tasarruf yapmaları amaçlanıyor. Siz, illa
bunlar olacak diye katı kurallar koyar ve bunda direnirseniz, buna kimse
katılmaz; parasını, ya kendisi değerlendirir veya hiç tasarruf yapmaz. Bu katı
anlayışla, sistem, zaten ölü doğacak. Buna, bir de, son günlerde hükümetin
sebep olduğu sıkıntılar eklenince, başarı şansı kalmayacak. Son günlerde, Sayın Başbakan, kendi dediklerini
unutarak, her seferinde daha değişik fikirler söylemeye başladı. "Ekonomi
çok iyiye gidiyor, istikrar programı başarılı, Türkiye kalkınıyor" diyen
Sayın Başbakan, bu sefer "zaten ekonomi iyi değildi, program başarısız
oldu" demeye başladı. "IMF'yle iyi anlaşıyoruz, ülke iyiye
gidiyor" diyen Sayın Başbakan "IMF çağdışı" diyor; şimdi de,
IMF'yle yeniden anlaşmak istiyor. Sanıyorum, yaş ve fizik olarak, artık, bu
görevi yapmakta zorlanmaya başladı. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sana ne, be!.. İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Kızmayın, sabırlı olun.
Ben hekimim. Lütfen, hekimlere sorun bakalım, yapacak durumda mı? Milletvekili
olarak, elbette söylemek durumundayım... BAŞKAN - Sayın Konukoğlu... MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sana mı kaldı söylemek?! İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bu şekilde bir idare
olursa, bu sisteme kim güvenir, para yatırır arkadaşlar; bunu size soruyorum. BAŞKAN - Buyurun, siz Genel Kurula hitap edin Sayın
Konukoğlu. İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Emeklilik fonları gibi
uzun vadeli kaynakların, ulusal ekonomiler açısından, şok emici ve enflasyon
düşürücü bir rol oynadığı kesindir; ancak, sistem, başlangıçta yeteri kadar
özenli ve teşvik edici olarak düzenlenmediği için, orta ve uzun dönemde çıkmaza
girme riski taşımaktadır. Sosyal güvenlik sistemimizin krizde olduğu bir
dönemde, özel emeklilik sisteminin hatalı düzenlenmesi, fayda yerine zarar
getirecektir. Zaten, bu sistem, ancak tasarruf yapabilecek imkânı olan ve
yoksulluk sınırının üzerinde olan kişiler içindir. Bu da, en iyi gelire sahip
olan yüzde 10'luk kesim içindir. Sağlık Komisyonunda görüşülen tasarıyla getirilen
teşvik, gelirin en fazla yüzde 10'u kadar olmaktadır. Bu da, cazip değildir;
ancak, bireysel emeklilik yasasıyla, kamu sosyal güvenlik sistemlerinin olumsuz
etkilenmemesi için gerekli dikkat ve özen gösterilmelidir. Diğer ülkelerde
yaşanmış olumsuzluklar ve deneyimler göz önüne alınmalıdır. Bakınız, Türkiye'de asgarî ücret alan bir kişi için
ödenen toplam SSK primi 53 milyon liradır; tavandan ücret alanlar içinse, SSK
primi 201 milyon liradır. Bu durumda, işveren ile işçi anlaşarak, tavandan
ücret gösterme yerine, asgarî ücret gösterebilir; işveren, aradaki farkı,
bireysel emeklilik sistemine öderse, hem işveren hem de işçi daha kârlı olur;
SSK, prim; devlet de vergi kaybına uğrar. Bunun için, çok dikkatli olunmalı ve
tam kontrol sağlanmalıdır. Tasarının 24 üncü maddesiyle, kanundaki adlî cezalara
ilişkin suçların kovuşturma usulü düzenlenmektedir. Benim bahsettiğim olay bu
tasarıda düşünülmemiştir; çünkü, bu suçun tespiti de çok zordur; alan razı,
veren razı olacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, açıyorum mikrofonunuzu;
lütfen tamamlayın efendim. İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bu kanunun, güven
sağlandığı ve katılım çok olduğu takdirde faydalı olacağına inanıyoruz; ancak,
son gelişmelerden sonra güven ve katılımı sağlamak zor olacaktır. Bütün bu düşüncelerden sonra, kanunun hayırlı olması
dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Konukoğlu. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde iki adet önerge
vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım ve en aykırı önerge olan son
önergeyi okuttuktan sonra da işleme alacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 24
üncü maddesinin birinci fıkrası "kovuşturma yapılması konularına göre
müsteşarlık veya kurul tarafından" ibaresi yerine "kovuşturma
yapılması konularına göre şirketin üye veya üyeleriyle, müsteşarlık veya kurul
tarafından" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum: Sayın Başkanlığa Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 24
üncü maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini
saygılarımızla arz ederiz. "Bu konuda yapılacak itirazlarda süre 30
gündür."
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
kovuşturma aşaması başladıktan sonra yapılacak itirazlar ve buna ilişkin
süreler Ceza Usulü Muhakemeleri Kanununda öngörülmüştür. Bu nedenle, bu
tasarıda, bu konuya ilişkin düzenlemeye yer verilmemiştir. Önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge üzerinde, önerge sahipleri adına,
Tunceli Milletvekili Sayın Genç; bu-yurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; maddede itirazla ilgili bir düzenleme var; ama, bu itirazın
hangi süre içinde yapılacağı konusunda açık bir hüküm yok. Gerçi, Sayın
Bakanımız açıkladı; ama, yine de, maddenin, eksiksiz olarak, uygulamada
uygulayıcıları aydınlatacak şekilde düzenlenmesinin daha iyi olacağını
düşünüyorum. Zaten, kanunlar, Genel Kurulda veyahut da komisyonlarda çok fazla
enine boyuna tartışılmıyor. Bu itibarla, böyle bir açıklık getirilmesi
konusunda bir önerge verdik. Bu madde, ceza hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili
olduğu için, bir de çok önemsediğim bir iki konuya da bu vesileyle dokunmak
istiyorum. Değerli milletvekilleri, aşağı yukarı 160 gündür,
memleketimizde bu F tipi cezaevine giden kişilerin bir ölüm oruçları var. Ben,
İnsan Hakları Komisyonunun cezaevleriyle ilgili alt komisyon üyesiyim; her
partiden de alt komisyon üyelerimiz var. Bu insanlarla temas ettik. Bu
insanların hiçbir düşüncesine katılmıyorum; ancak, şunu da vurgulamakta yarar
var. 160 ıncı günde... Birkaç gün içinde çok büyük ölümler olabilir. İnsanız.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir hukuk devletidir ve Avrupa standartlarını
benimsemiş bir devlettir. Dolayısıyla, her yaşam tarzında, en azından Avrupa
standartlarının olması gerektiğine inanıyorum. Malumunuz, eskiden koğuşta yaşıyorlardı. Zaten tasvip
edilmedi, (F) tipi cezaevlerine gönderildi; fakat, o sırada bir müdahale
yapıldı. Sayın Başbakanımız, Adalet Bakanımız dedi ki: "Efendim, biz, bu
projeyi durdurduk." Projeyi durdurdular. Bence, hiç müdahale etmeselerdi,
onlar, ölüm oruçlarına devam etselerdi, kimsenin hakkı olmazdı; ama, bu
uygulamadan sonra, müdahalelerden sonra, şimdi, tek kişilik hücrelerde 48 saat
kalıyorlar. Çok önemli bu. Avrupa İşkenceyi Önleme Komisyonu Başkanları geldi,
bizimle görüştü; dediler ki: "Şimdi, bizde de tek kişilik hücrelerde
kalıyor hükümlüler veya mahkûmlar; fakat, gündüzleri, bunları, belirli bir
toplulukta başka bir mekâna götürüyoruz." Yani, bir kişinin 48 saat aynı
mekânda tek yaşaması insan hayatında çok tehlikelidir. Bu itibarla bunun düzeltilmesi
gerektiğine inanıyoruz. Şimdi, Sayın Adalet Bakanıyla... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Başkanım, konuştuklarının
bireysel emeklilikle ne alakası var?! KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, günde yüzlerce aile
geliyor bize. Biz de insanız. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin insanlarıyız.
Türkiye'de herkesin sorunlarını da dile getirmekte yarar var. Bazı
arkadaşlarımız rahatsız olabilir; ama, bu aileler bize geliyor. Yani, ne
yapalım?! Yarın öbür gün bu kadar insan ölürse, yani, sizin hükümetiniz,
düşüncelerini tasvip etmediğimiz bu 300-400 insan ölürse, belki
ilgilenmeyebilir; ama, ben bir milletvekili olarak, o komisyonun bir üyesi
olarak düşüncelerimi söylemek istiyorum. Adalet Bakanıyla konuşuyoruz, işte "cezaevlerini
izleme hâkimliği tasarısı var, personelin eğitimi meselesi var; ayrıca da,
Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde değişiklik yapılması konusunda
tasarı var, Bakanlar Kurulunda alt komisyon kurduk, işte gelirse
çıkarırız" diyor. Bu konularda, bence, atılması gereken adımları atmak
lazım; çünkü, tek kişilik bir odada 48 saat yaşamak, bugünkü yaşam koşullarıyla
tasvip edilecek bir şey değildir. Bence, Sayın Bakanın bu konuda bir şey yapması gerekir,
hükümetin de bir adım atması lazım; ama, deniliyorsa, efendim, bunlar ölsünler,
bizi ilgilendirmez, o, tabiî, hükümetin takdirinedir; ama, ben de bir
milletvekili olarak, bu düşüncelerimi, burada, bu vesileyle dile getirmek
zorunda kaldım. Çünkü, her gün aileler geliyor bize, bütün partilere geliyor
bunlar. Tabiî, 48 saat aynı odada tek
başına yaşamak, hakikaten tecrittir ve dünyada pek emsali yoktur; ancak, işte,
tehlikeli insanlar, yani, hastalıklı, çevresi için tehlikeli olan insanlar için
bu geçerlidir. Nitekim, Sayın Bakanlık, 19 Aralıkta bu müdahalenin
yapıldığı günden bugüne kadar hiçbir düzenleme de yapmamıştır. Ben, Sayın
Bakana, mademki, siz, hani, "ölüm oruçlarını bıraksınlar, düzenleme
yapacağız" diyorsunuz, bugüne kadar bırakanlara da bir şey yapmadınız
diyorum. Bu vesileyle, hem önergemi izah ettim hem de bu konuda
bizim üzerimize, hakikaten, gelen giden insanların da, yani, işte, Parlamentoda
bu dile gelmiyor şeklinde düşüncelerine de... Gerçi, istemeyerek dile
getiriyorum, onu da bilmenizi istiyorum; ama, ne yapalım ki, çevremizden de bu
konuda bize bir baskı var. Bunları belirtmek için söz aldım. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 24
üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "kovuşturma yapılması konularına göre
müsteşarlık veya kurul tarafından" ibaresi yerine "kovuşturma
yapılması konularına göre şirketin üye veya üyeleriyle, müsteşarlık veya kurul
tarafından" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz. Musa Uzunkaya (Samsun) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
önergede yer alan "şirketin üye veya üyeleriyle" ifadesi açık
değildir. Şirketin üyelerinden kasıt, yönetim kurulu üyeleriyse, bunların
kendilerinin de soruşturma konusu olacağı bir fiilden dolayı kendilerini ihbar
etmelerini beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Bu nedenle, başvuruda
bulunma yetkisi, ilgili kamu otoritesine verilmiştir. Eğer "üye veya
üyeleriyle" ifadesinden kasıt, katılımcılar ise; katılımcıların, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu kapsamında suç duyurusunda bulunma hakları saklıdır.
Diğer bir ifadeyle, katılımcılar suç ihbarında bulunabileceklerdir. Önergeye katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunkaya. (FP sıralarından
alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önergemle ilgili Sayın Bakan açıklamada bulundular ve ilk defa
da böyle bir açıklama şansımız oldu veya daha da açığı, dinleme şansımız oldu. Doğrudur; benim burada kastım, şirketin yöneticileri
değil, bizzat, yarın, mağdur olmalarından endişe duyduğumuz üyeleridir. Yani,
siz, Ceza Kanununa göre böyle bir hakkı saklıdır dediğiniz, o da hukukî bir
imkândır; ama, niye, bir tarafta telmihle, işaretle, insanları suçlu ilan
ederken, diğer tarafta ise, kalkıp, yasanın içerisinde, çok açık bir şekilde
"kurul tarafından" ibaresi yerine, "kovuşturma yapılması
konularına göre şirketin üye veya üyeleriyle..." Yani, bunu, açık şekilde
zikredelim. Vatandaş, benim, burada, aldatıldığına inandığı şirketi şikâyet
etme, doğrudan doğruya hakkında ilgili yargı mercilerine müracaat etme hakkım
vardır diye yasasında bunu görse de, böyle bir açıklık içinde hakkını takip
etse, size, hükümet olarak daha fazla güvense... Bakın, bizim, burada, bütün arzumuz ve çabamız,
samimiyetle söylüyorum... Yani, bu yasanın muhatabını hâlâ bulamadım. Kimler
olacak, bilmiyorum... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Allah ıslah etsin... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Çalık, muhtemelen,
"Kocaeli'den çok buldum" diyor; yani, var mı öyle bir şey; yok
böyle... Kocaeli'deki işçiler işlerini kaybediyor. Değerli arkadaşlar, hadisenin muhatabı belli değil;
ama, hiç olmazsa, güven açısından biraz güven telkin edin diyoruz. Bu hükümetin
en büyük problemi, zaten, güvensizlik değil mi?! Bakın, dün bir gazetede
"Destek çıksa da hava olumsuz Washington'da..." Amerikan Hazine
Bakanlığından üst düzeyde bir yetkili bakın ne demiş: "İyi de bu hükümete
nasıl güvenelim?" Yani, bu, bir güven bunalımıdır. Hiç olmazsa, yasaların
metinlerine de bunu koyarsak... Üzülüyorum, bunları bu Mecliste söylemekten.
Benim hükümetim niye gitsin de Amerika'dan, IMF'den, Dünya Bankasından, hem bir
insan getirsin hem de gitsin onun vasıtasıyla tekrar para dilenmiş olsun. Bu
tabir de bana fevkalade ağır geliyor; ama, hadisenin açıkça ifadesi, tercümesi
bu. Ama, insanlar diyor ki, biz güvenemiyoruz. Kime; oradan gelen Dervişimize.
Yani, bu hükümet, Derviş de getirdi olmadı. Dün gördük, bir gruba da bir
peygamber gelmiş; yani, çok enteresan, bu hükümet, Derviş'le kurtaramadı, şimdi
de bir peygamber çıktı bir grupta. Bıraksaydınız, kadıncağız konuşsaydı, belki
kurtuluş çareleri, reçeteleri söyleyecekti size. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Size gönderelim... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hayır, bu hükümete peygamber
de gelse... Bilmiyorum, inşallah ama... Bir hanım peygamber gelmiş bu
hükümete... Değerli arkadaşlar, "İyi de bu hükümete nasıl
güvenelim? Ben şimdi nasıl kalkıp da 'bu hükümet kredi verilebilir bir
hükümettir' diyebilirim? Dersem, nasıl inandırıcı olabilirim? Örneğin IMF'den son
olarak 5 milyar dolar aldınız, ne oldu bu para?.." diye hesap soruyor
size. Değerli arkadaşlar, bu millet hesap soruyor. EVREN BULUT (Edirne) - 50 milyar alacağız... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkasından devam ediyor
"Ecevit hükümeti, arabayı dört ay içinde iki kere duvara toslattı"
diyor Amerika Hazine Bakanlığından sorumlu bir yetkili. Arkadaşlar, bunu biz
söylemiyoruz, şu anda kapısına gittiğiniz insanlar söylüyor. Biz ne diyoruz
size; gelin, güvenilir olun; gelin, bu milletin size itimat edeceği bir şeyler
yapın. En büyük sorun şu memlekette... Bakın, öyle bir noktaya getirdiniz ki hadiseyi,
Parlamentoya olan güveni de, maalesef ve maatteessüf, Parlamento içinden çıkmış
olan bu hükümet sarsmış oldu. En büyük güvensizliği, siz kendi kendinize ilka
ettiniz. Nedir o; yani 35, 36 bakanınız var, 350 kişilik grubunuz var -az önce
de arz ettim, bugüne kadar çok kere söylendi- içinizde ekonomi profesörleri
var, uzmanlar var; ama, ille bir derviş gelecek. Derviş, bizim insanımız, hoş
geldi sefa geldi. Oraya gitmiş olmasından da, yirmibeş yıl orada hizmet etmiş
olmasından da, Türk Milleti olarak, belki bir ayrı gurur, memnuniyet
duyabiliriz; ama, hangi görevi yaptığı, niçin orada bulunduğu, hatta
vatandaşlık konumu dahi şu Parlamentonun Genel Kurulunda değerlendirilebilmiş
değildir. Kimdir Derviş; hakikaten Türk vatandaşı mıdır Amerika vatandaşı
mıdır; çünkü, bu vatandaşlıkların da şu Parlamentoda, bu yasama döneminde çok
vefasız, topluma ve seçmene saygısız bir şekilde tartışıldığını biliyoruz. Değerli arkadaşlar, ama, getirdiğiniz derviş de para
etmedi. Yani, Amerika'ya vereceğiniz güven için, o da kâfi gelmedi.
Dolayısıyla, biz diyoruz ki, hiç olmazsa, metne böyle bir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, az önceki
talebim geçerlidir, arz ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Talebinizi bu sefer dikkate almayalım da Sayın
Uzunkaya... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bir önergemi kabul edin,
talebimi geri alayım. BAŞKAN - O, benim yetkimde değil efendim. Müsaade buyurursanız, oylamaya geçeyim Sayın Uzunkaya. Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler...
Etmeyenler... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısı aranılması
talebim geçerlidir Sayın Başkan. Bu, benim, sadece şahsî talebimdir, önergelerimle
alakalıdır. Çok gerçekçi olduklarını ifade ettiğim halde, nereden
geldi bu yasa tasarısı o zaman, değişmeyecek kadar, bu kadar üzerinde ayak
diretilen bir metin?! BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, bir konuyu arz
etmek istiyorum müsaadenizle. BAŞKAN - Buyurun efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Bireysel Emeklilik Tasarısının,
bugün çıkması konusunda arkadaşlarımızla görüştük, buna ilişkin de bir
tavrımızı sürdürüyoruz. Ancak, hatipler konuşurken -siz de mutlaka tespit
etmişsinizdir- özellikle, arkada oturan bazı arkadaşlarımız, neredeyse bir
kahvehane sohbeti içerisinde, gülerek, yüksek sesle, gayriciddî birtakım
davranışlar içerisine giriyorlar; bu, Meclisin mehabetine yakışmaz. Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, böylesine laubali tavırları hiçbir zaman
onaylamıyoruz. Eğer, bu tavırlarına dikkat etmezlerse, biz, hem karar
yetersayısında hem toplantı yetersayısında, sadece bu kanunun bugün çıkması
için gösterdiğimiz fedakârlıktan vazgeçeriz; arkadaşlarımız belki daha rahat
ederler, sohbetlerini sürdürebilirler. Lütfen, ikaz ediniz. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Bu hassasiyetiniz,
tabiî ki, Başkanlık tarafından da dikkat alınıyor, alınacaktır da.
Söyledikleriniz de son derece doğrudur. Eğer, Sayın Uzunkaya arkadaşımız da uygun görürse,
sizin de ifade etmiş olduğunuz doğrultuda, bu karar yetersayısı konusunu
tamamlayalım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 25 inci maddeyi okutuyorum: Genel hükümlerin saklılığı MADDE 25. - Bu Kanuna göre suç teşkil eden hareket ve
fiiller başka kanunlara göre de cezayı gerektirdiği takdirde failleri hakkında
en ağır cezayı gerektiren kanun maddesi uygulanır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun
görüşlerini, İstanbul Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez ifade edecekler
efendim. Buyurun Sayın Başeğmez. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Söz konusu madde, cezaî müeyyideyi içeriyor. Şayet,
gözden kaçmış bir durum varsa başka kanunlarda, başka cezalarda, onların da en
ağırı uygulansın. Biz, burada, birtakım cezalar derpiş ettik; ama, burada
olmayan yasalarda da ceza varsa, en ağırı uygulansın diye, şirketlerin
yapabilecekleri suiistimallerin önüne geçmek için bir güvence maddesi konulmuş.
Diyeceğimiz bir şey yok; ama, asıl diyeceğimiz temeldedir, işin esasındadır; o
da şudur: Sağ olsun, bürokratlarımız, erinmemişler, üşenmemişler, en ince
ayrıntılarına kadar düşünerek, madde madde, fıkra fıkra, uzun bir kanun
tasarısı çıkarmışlar, önümüze koymuşlar. Ben, bilmiyorum ama, ilgili bakanların
bile, bunları bu kadar ayrıntıyla takip ettiklerini ya da enine boyuna
incelediklerini sanmıyorum. Mecliste de, Bülent Beyin ifade ettiği gibi biraz
önce, öyle, ceffelkalem, bu iş konuşularak geçiyor; konuşularak geçse iyi,
haftalardır vaktimizi alıyor. Şimdi, insanlarımızın bireysel emeklilik hakkını vermek
için bir yasa çıkarıyoruz. Bunu şöyle bir misalle anlatmama izin veriniz: Bir
yere bir dükkân açıyorsunuz. Bakıyorsunuz ki, dükkânın önünden hiç insan
geçmiyor, yani, müşteri potansiyeli sıfır. Üç beş kişi geçiyor, onların da
cebinde para yok. O üç beş kişinin hepsi müşteri olsa, bıraktığı paranın da
hepsi kâr olsa, o dükkân batmaya mahkûm. Bunu, şunun için arz etmeye çalışıyorum: Biz,
Türkiye'de, insanlarımızın işsiz ve aşsız olduğunun idrakindeyiz. Bana bir iş
ver de, ziyanı yok, sigortası olmasın; ziyanı yok, emekliliği olmasın; asgarî
ücretin de altında olsun diyen milyonlarca insanımız varken, insanlarımızı bir
emeklilik tercihiyle karşı karşıya bırakmamız, biraz lüks ve fantezi gibi
geliyor; işin esası, işin temeli, doğru dürüst bir tercih imkânı da sunmuyor. Mesela, çocuğunuzu özel okula gönderebilirsiniz.
Devlet, hem devletin okulunda okutacaksın, arta kalan vaktin ve paran varsa
özel okulda da okutacaksın dese, bunun mantığı olur mu?! Ee biraz olur; ama,
maksadın eğitim almak, öğretim almak, okumaksa, işte özel sektör, işte devlet;
buyur, hangisinde okuyorsan oku derseniz, bir imkân sunmuş olursunuz. Bu
bireysel emeklilik konusunda da, böyle, gerçekten liberal bir takdim yok. Buyur
kardeşim, ister SSK'ya ister Emekli Sandığına ister özel sektördeki emeklilik
kurumlarına müracaat et, sosyal güvenliğini garantiye al gibi bir tercih yok,
yani işin mantığı yok. Hizmet vermeyen, mensuplarına bırakın hizmeti, küçük
düşüren, hakaret eden, iflas etmiş, batmış, yarın ne olacağı belli olmayan
SSK'ya mecburî primlerini ödeyeceksin eğer işçiysen; ee paran varsa, keyfe
keder, özel sektörde de olabilirsin. Ne anlamı var bunun?! Eğer tam bir
alternatif sunabiliyorsanız... Diyelim, benim 500 işçim var. Anlaştım herhangi
bir özel emeklilik kurumuyla; gel buraya kardeşim, ben işçilerimi sende sigorta
edeceğim, ne gibi sağlık hizmeti vereceksin, ne gibi emeklilik hizmeti
vereceksin, ayda, sana ne kadar prim ödeyeceğim? Eğer, SSK'dan daha iyi
imkânlar sunuyorsa, onu serbestçe tercih hakkım varsa, devlet, onu güvenceye
alsın, benim haklarımı da güvenceye alsın, ben, o tercihi kullanabileyim.
Hayır; sen, bu batık yerde, bu istikbali meçhul yerde, bu zarar olan yerde, her
gün de artırılan primlerle SSK'ya veya Emekli Sandığına mecbursun, sana da bir
alternatif sunuyorum. Ben, bunun fazla mantıklı ve tutarlı olduğunu sanmıyorum.
Ceza meselesine gelince; başta da arz ettiğim gibi,
olmayan işe ne ceza vereceksiniz? Şirketler kurulacak, şirketler adam
toplayacak, mudi toplayacak. Bütün bunların Türkiye'ye bir açılım getireceğini
sanmıyorum. Bir işi yaptığınız zaman, tam olarak yapmanız gerekir. Bireysel
emeklilik, gerçekten, Türkiye'nin açılımına yol açar. İnsanlar, esasen,
Türkiye'de başka sosyal güvenceler temin ediyor. Köydeyse buğdayını satıyor
altın, inci, döviz falan alıyor, şehirdeyse emlak alıyor, arsa alı-yor, bir
şekilde geleceğini garanti etme çabasında. Halkın emeklilik üzerinde fazlaca
durmasının en büyük sebebi, hasta olursam gideyim, SSK hastanesinde muayene
olayım, tedavi olayım diye düşünmesi. Daha ziyade sağlıkla ilgilidir emeklilik.
Son yaşlarımda da, üç beş kuruş emeklilik parası elime geçsin... Bunu, eğer,
daha iyi verebilecekse -ki, özel sektör, buna inanıyorum, verecektir- bunun
önünü tam açın, iyi kontrol edin; ama, tam açın. İyi ki, sevindirici bir
durum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Başeğmez, açıyorum mikrofonunuzu
efendim. Lütfen, tamamlayın; bu-yurun. MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Biraz önce, ilgili
bürokrat arkadaşlarla konuştum bu meseleyi; yani, bunun böyle bir mantığı var
mı? Bunu hazmedebilirse Türkiye, buna geçiş yapabilirsek, bunun ideal olanı
odur, ona da daha sonra yavaş yavaş geçeceğiz diye bir şey söylediler. Bu, beni
biraz teselli ediyor. Aksi halde, gerçekten bir sürü şirket kur... Kasko sigortası, devlet "evvela bana sigorta
edeceksin, ondan sonra gider arabanı sigorta ettirebilirsin, o zaman işe
yarar" derse mantığı olur mu bunun? Aynen öyle... Bunları tam bağımsız
hale getirip, serbest çalışmasını sağlamadığımız müddetçe bu şirketlerin bir
anlamı yok. Zaten, Türkiye'nin gündemi şu anda Parlamentonun dışında. Esasen,
burada söylenilecek olan şudur: Nedir, neyle uğraşıyoruz, ne konuşuyoruz
burada? Ulusal Ekonomik Program hazırlanıyor, dışarıda para aranıyor,
dışarıda... Dışarıda insanlar feryat figan ediyor. Ben geçen gün Samsun'daydım,
ondan önce Antalya'da. Halkın -çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerinin aldığı
kredilerle ilgili- sorduğu tek şey var: "Önümüze senetler geliyor,
temerrüt faizleri geliyor, bizden yüzde 200 faiz istiyorlar; bunu nasıl
ödeyeceğiz?" Halk bunu soruyor. Halkın... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Bitti mi efendim?.. BAŞKAN - Evet; bitti efendim. Sayın Başeğmez, teşekkür ediyorum. BAŞKAN - 25 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 25 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. Bireysel emeklilik şirketleri, kurulduktan sonra fon
toplamaya başlayacaklar; yapılacak reklamları ve reklam harcamalarının
boyutlarını şimdiden tahmin etmek mümkün. Büyük bir ihtimalle, bu alanda
kıyasıya bir rekabet yaşanacak. Ancak, bizim dileğimiz, bu kanun uyarınca
bireysel emeklilik sisteminden yararlanarak kendisine ikinci emeklilik maaşı
almak isteyen kişilere yeterli güvence verilmesidir. Bir sistemde yeterli
güvence yoksa, sistemin ölü doğacağı malumlarınızdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de,
zaman zaman, bu alanda faaliyette bulunan şirketlerden vatandaşların ne kadar
mağdur olduklarını gazete sayfalarında okuyoruz. "Seni emekli edeceğiz,
sana iyi emekli maaşı vereceğiz" denilip, sonuçta, beklentilerin çok
altında bir aylık bağlanıyor; çünkü, sade vatandaşa imzalatılan poliçenin neler
getirip neler götürdüğünü bilmek neredeyse imkânsızdır. Böyle bir yapı içinde,
dikkat ederseniz, uzun vadeli sigorta dalları gelişmemiş, maalesef, kısır
kalmıştır. Bunu şunun için anlatıyorum: Türkiye'de vatandaşların
canı bu sigortacılık işinde çok yandı; o nedenle, yoğurdu üfleyerek
yiyeceklerdir. Doğrusunu isterseniz, ben, kişisel olarak, Türk sigortacılık
sektörünün, henüz böyle bir yapılanmayı kaldıracağını tahmin etmiyorum.
Nitekim, bunu, sektörün önünde gelenleri de ısrarla vurguluyorlar. Bankalar Yasası çok daha sıkı kurallar getirirken, bu
bankaların içinin nasıl boşaltıldığını kamuoyu görüyor. Şimdi sormak istiyorum;
bireysel emeklilik şirketlerinin içi boşaltılırsa acaba ne olacaktır? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz
madde, bir ceza maddesidir ve bu maddeye göre, bu kanuna göre suç sayılan bir
fiil, başka kanunlara göre de suç sayılıyorsa, failleri hakkında en ağır cezayı
gerektiren kanun maddesi uygulanacaktır. Yeni bir kanun çıkarıyoruz ve bu
kanunda, bazı eylem ve işlemler için ceza hükümleri koyuyoruz. Ne yazık ki,
koyduğumuz ceza yeterince caydırıcı olmuyor. Bunun yerine, bu kanunda suç
sayılan bir fiil, başka kanunlara göre de suç sayılıyorsa, failleri hakkında en
ağır cezayı gerektiren kanun maddesinin uygulanması öngörülüyor. Niçin diye
sormak zorundayız; niçin en caydırıcı cezayı ve yaptırımı bu kanunda
koymuyoruz? Bankaların içini boşaltanlar ne kadar cezalandırıldı? Kaçırdıklar
mallar yanlarına kâr mı kaldı? Böyle bir eylemin yaptırımı neden caydırıcı
olmuyor?.. Sigorta şirketlerinde de banka olayları yaşanmamalıdır. Bu madde, aslında ne yapıldığının tam olarak
bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Böyle önemli bir konuda sigorta
şirketlerinde işlenebilecek her türlü suç tek tek tespit edilip, cezasının da
en ağır şekilde konulması lazımdır. Sistem, bir bütünlük içerisinde ele alınıp
yasalaştırılmalıdır. Yoksa, o kanun, bu kanun dersek, ileride yargı aşamasını
da geciktirmiş oluruz. Bu da, bankalarda olduğu gibi, toplumdaki adalet
duygularını yaralayacak ve zedeleyecektir. Az önce de belirttiğim gibi, sistemi bir bütün olarak
ele alıp değerlendirmek çok önemlidir ve bunu yapmalıyız Bu açıkça şunu
göstermektedir: Bu yasa tasarısı yeterli altyapı oluşturulmadan, belki
sektördeki kurum ve kuruluşların görüş
ve önerileri alınmadan hazırlanıp, huzurunuza getirilmiştir. Nitekim, bu
aceleciliği belli eden düzenlemelerden birisi de, maalesef, bu maddede yer
almıştır. Aceleyle yapılan düzenlemelerde -bu maddede olduğu gibi- geniş ve
belirsiz atıflarda bulunularak açıklar kapatılmaya çalışılır. Ne yazık ki, bu
şekilde açıkların kapatılması da mümkün değildir; yarın sorun yaratmaması da
mümkün değil. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dikkat
ederseniz, mümkün olduğunca yapılanlara olumlu eleştiriler getirerek hükümetin
dikkatini çektik... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yöndar, buyurun tamamlayın. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Çünkü, biz de biliyoruz ki, bu sistemde tasarrufa, yeni
birikimlere ihtiyaç vardır; ancak, bunlar oldubittilerle değil, daha sağlıklı
çalışmalar yapılarak düzenlensin, böylece vatandaşta güven oluşsun. Sözlerime son verirken, tasarının milletimize hayırlı
ve uğurlu olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yöndar. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, yeni bir madde ihdasına dair
önerge vardır. Önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla; yani, 13 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise önergeyi
işlemden kaldıracağım. Şimdi, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik
Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesinden önce gelmek
üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 26.- Bu kanunla, 09.12.1994 tarihli ve 4059
sayılı Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıkları Görev ve Teşkilatları Hakkında
Kanununda Sigortacılık Genel Müdürlüğü ve Sigorta Denetleme Kuruluna verilen
görev ve yetkiler ile 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununda Hazine
Müsteşarlığına ve Sigorta Denetleme Kuruluna verilen görev ve yetkiler Sermaye
Piyasası Kuruluna; 7397 sayılı Kanunda Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakana verilen görev ve yetkiler de Sermaye Piyasası Kurulunun bağlı olduğu
Bakana devredilmiştir. Sermaye Piyasası Kuruluna naklen geçecek olan Hazine
Uzmanı, Sigorta Denetleme Uzmanı ve Aktüer unvanlarına sahip personel ile
sigortacılık konusunda en az üç yıl deneyimli olmak koşuluyla Hazine Müsteşarlığında
kadroları karşılık gösterilmek kaydıyla istihdam edilen 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununa tabi sözleşmeli personel Sermaye Piyasası Kurulu Uzmanı;
Hazine Uzman Yardımcısı, Sigorta Denetleme Uzman Yardımcısı ve Aktüer
Yardımcısı unvanlarına sahip personel Sermaye Piyasası Kurul Uzman Yardımcısı
unvan, hak ve yetkilerine sahiptir. Söz konusu personelin Kurula intibaklarına ilişkin esas
ve usuller Hazine Müsteşarlığının uygun görüşü alınarak en geç üç ay içinde
Kurul tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile belirlenir. BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu
efendim? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Salt çoğunluğumuz yoktur efendim. BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış
olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum. Şimdi, müteakip maddeyi; yani, 26 ncı maddeyi
okutuyorum efendim: SEKİZİNCİ BÖLÜM Diğer Hükümler Yönetmelikler MADDE 26. - Bu Kanunda, Bakanlığın, Müsteşarlığın ve
Kurulun belirlemeye yetkili kılındığı hususlar yönetmeliklerle düzenlenir. Bu
Kanun kapsamında çıkarılacak yönetmelikler, Kanunun yayımı tarihinden itibaren
en geç altı ay içerisinde çıkarılır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun
görüşlerini İstanbul Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez ifade edecekler
efendim. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime kaldığım yerden devam ediyorum. Bu kanun çıktıktan itibaren, Müsteşarlık ve Bakanlık
altı ay içinde ilgili yönetmelikleri de çıkaracak. Esasen, bu kanunun kendisi
de, Hazine Müsteşarlığı tarafından bir yönetmelikle çıkarılabilirdi; bu kadar
meşgul edilmemiz gerekmeyebilirdi. Demin arz ettiğim husus, halkımız bizden alelacele,
kendi yangın yerinin söndürülmesini talep ediyor. Kepenkler inmiş, bir gün
siftah edememiş... Geçenlerde İstanbul'da deprem oldu -bunu, size, bu vesileyle
arz edeyim, İstanbul halkına da geçmiş olsun diyorum- Güngören Sokağında bir
esnaf bas bas bağırıyordu: "Yıkılsa da kurtulsak!.." Depremi talep
eder hale geldi; çünkü, gırtlağına gelmiş. Tabiî, öfkeyle, tepkiyle... Tasvip
edilecek bir durum değil; ama, bu adam manifatura dükkânı sahibi "akşama
kadar 5 milyon liraya yalvar yakar bir etek sattım" diyor; "meğer,
bir ayın içinde büyük tüpe ne kadar zam gelmiş haberim yok, 10 milyon liraya
bir tüp aldım" diyor. Bana yemin verdirdi, çık kürsüde konuş "hiç mi
vicdanınız yok, bir tüp 10 milyon eder mi diye bağır" dedi; ben, şimdi o
görevimi yerine getiriyorum. Halkın, dükkânı, evi, sokağı, esnaf bu şekilde
yanarken, biz, burada, gerçekten bir angaryayla meşgul ediliyorsak, ben, buna
yazık oluyor diye düşünüyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, devlet, devlet baba, bir
zamanların devlet babası halka ne diyordu; verin çocuklarınızı... Ne
yapacaksın; sefere çıkacağım. Çocukları alıyordu, sefere çıkıyordu; ülkeler
fethediyordu. Aldığı toprağı halka, ganimeti askere dağıtıyordu. Ben sizi böyle
besleyeceğim... Yenilirse hep beraber acı çekiliyordu; yenilmezse, hep beraber
fetihler yapılıp, sevinçler duyuluyordu. Sonra, devlet anlayışı değişti
dünyada. İş yapacağım, fabrika kuracağım... Türkiye'de de öyle; Tuz Gölünden
tuz, işte Sümerbankta bez üreteceğim, satacağım; siz de girin KİT'lere falan,
size ekmek vereceğim, aş vereceğim; ben devlet babayım, sizi besleyeceğim...
Dünya, bu anlayışı da geçti; biz, o arayı yanlış yaptık. Biz, karma ekonomi
diye acayip bir ekonomik sisteme girdik. Karma ekonomide, devletin, özel
sektörle kıyasıya rekabeti orta yere çıktı. Mensucat Santralde, işte, o
Bezmenler bez üretirken, Sümerbank da hemen yanında bez üretiyordu; Sümerbank,
devlet fabrikası olduğu için sigorta vermiyordu, vergi vermiyordu; ama, öteki
adamın boğazı sıkılıyordu. Şimdi, öyle bir noktaya geldi ki, ben, bu bezi, tuzu
yapamam, üretemem; ey vatandaş, sen yap, üret, kazan, bana vergi ver, ben
hizmetler yapayım; eyvallah!.. Biri nalbur dükkânı açtı, öbürü araba aldı,
öbürü fabrika kurdu; fakat -devletin sözü ya, güvenilecek ya, biz çalışacağız,
kazanacağız- böyle, canavar gibi çıktı karşısına. Sen misin sermayeye yatıran,
sen misin müteşebbis olan, sen misin para koyan; bekle, güven, al, ben kâğıt
satıyorum yüzde 200'le; senin sermayenin de, emeğinin de, teşebbüs gücünün de,
hepsinin de hiçbir değeri yok diye özel sektörü ve girişimci Türk Halkını
terörize etti. Şu anda çıkacak kanun da aynı şekilde... Buyurun efendiler,
bireysel emeklilik şirketleri kurun, kuralım, karşısında heyula gibi duruyor;
ben, seninle rekabet ederim, boğazını sıkarım, seni terörize ederim, tahrik
ederim, yok ederim... Şu anda özel sektörün sermaye birikimi yapamamasının en
büyük sebeplerinden biri budur; devlet, kendi müteşebbisiyle, devlet, kendi
halkıyla yarışıyor. 100 milyar lira verip taksi plakası alan bir adam, 24 saat
kelle koltukta, trafikte boğuşuyor; ama, 100 milyar liraya bu ülkede kâğıt
alınıp kâğıt satılmak suretiyle trilyonlar kazanılabiliyor. İşin tuhaf tarafı,
kâğıt alanlar da, kâğıt satanlar da neticede zarar ediyor, batıyor. Bugün öyle
olmuştur; devlet battı kâğıt sattığı için, bankalar battı kâğıt aldığı için;
çünkü, kâğıttan yağ çıkmıyor sevgili milletvekilleri! Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başeğmez. Madde üzerinde ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun. DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 26 ncı madde üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, burada, düzenlenecek
yönetmelikle ilgili hükümler yer almaktadır. Kanunun muhtelif maddelerinde,
Müsteşarlığın, Bakanlığın ya da Kurulun belirleyeceği hususların yönetmelikle
açıklanacağı ifade edilmektedir ki, kanun tasarısının 5 inci maddesi,
katılımcıların ve şirketin hak ve yükümlülükleriyle ilgili kısmı; yine, 6 ncı
madde, emekli olma ve emeklilik seçenekleriyle ilgili; yine, Kurulun uygun
görüşü alınarak, Müsteşarlıkça belirlenecek hususlardır. Tasarının 7 nci maddesinde, giriş aidatı, yönetim ve
fon işletim giderleri, yine, Kurulun uygun görüşü alınmak suretiyle,
Müsteşarlıkça belirlenecektir. Kuruldan maksat da, Sermaye Piyasası Kurulu
olduğu hepinizce malum. Madde 9, kuruluş izni ve faaliyet ruhsatı
başvurularında istenecek belge ve bilgilerle ilgili esas hususlardır ki, bu da,
yine, Kurulun uygun görüşüyle, Müsteşarlıkça belirlenecek hususlardır. Madde 13, anasözleşme değişiklikleri, hisse, mal
varlıklarının devri ve şirket birleşmeleriyle ilgili hususlar yer alıyor; yine,
Sermaye Piyasası Kurulunun uygun görüşüyle, Hazine Müsteşarlığınca yönetmelikle
belirlenecek hususlardır. Emeklilik yatırım fonu ve içtüzüğüyle ilgili konular,
madde 15; fonun faaliyete geçmesine ilişkin esaslar, madde 16; fonun mal
varlığının fon portföyüne ve fon varlıklarına saklanmasına ilişkin ilkeler,
madde 17; fon portföyünün yönetimi, madde 18; fonların birleşmesi ve devri,
madde 19; bütün bu işlemler ise, Müsteşarlığın görüşü alınmak suretiyle,
Kurulca belirlenecek. Daha önce, Kurulun görüşü alınmak suretiyle Müsteşarlıkça
belirleniyordu, son tadat ettiğim maddeler, Müsteşarlığın görüşü alınmak
suretiyle Kurulca belirlenecek. Madde 16'daki husus ise, yeminli malî müşavirlerin
görüşü alınmak suretiyle, Sermaye Piyasası Kurulunca... Şirketlerin iç ve dış
denetimlerini, fonun, iç ve dış denetimine, esas ve usulleri belirlemeye
ilişkin yönetmelik maddesi yer alacaktır. Değerli milletvekilleri, benim seçim bölgem tarım
bölgesidir, şekerpancarının üretildiği bir bölgedir. Biraz önce, maddeyle
ilgili hususları, burada, kısa da olsa özetledim; ancak, benim seçmenlerim,
şekerpancarı bedellerinin ne zaman ödeneceğine dair, hafta sonu gezilerimde
bana sordular. Ben, biraz önce, hükümeti temsilen, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanının yerine oturan Sayın Orman Bakanına sormuştum, rica etmiştim. Şimdi
de, aynı yere, Hazineyi temsilen, hükümeti temsilen, sosyal hizmetlerden
sorumlu Devlet Bakanımız oturuyor. Ben, her ikisinden de istirham ediyorum; bu
şekerpancarının bedelleri -bir yıl oldu; geçen yıl teslim edilen ve bu yıl,
mart, en geç nisanın ilk haftalarında ödenmesi gereken şekerpancarının
bedelleri- bir an evvel çiftçilere ödenirse, hiç olmazsa, piyasada nakit
sıkıntısı giderilmiş olur. Seçim bölgem Sultanhanı, Esgil, Eşmekaya, Yenikent;
hafta sonu hep buralardaydık. Dört gözle şekerpancarının bedellerini beklemekte
seçmenlerim ve Türkiye'nin her yerinde, aynı şekilde, bu bekleyiş devam
etmektedir. 4 milyona yakın şekerpancarı müstahsili vardır, Eskişehir dahil,
Türkiye'nin her yerinde. Sayın hükümet, bunu gündemine alır, çiftçileri memnun
ederse, hiç olmazsa, bundan yirmi yıl sonra gelecek hususu burada müzakere
edeceğimize, bir hafta sonra yapılması gereken hususta hükümet bir karar
alırsa, hem milletvekillerinin hem de Yüce Meclisin değeri daha da yücelecektir. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın. Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup işleme
alacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 26
ncı maddesinin "bu Kanunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile
Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı ve Kurulun belirlemeye yetkili
kılındığı hususlar yönetmeliklerle düzenlenir" şeklinde değiştirilmesini
arz ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
tasarının 3 üncü maddesiyle kurulan Bireysel Emeklilik Danışma Kurulunun bir
üyesi de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıdır; dolayısıyla, sisteme ilişkin
politikanın belirlenmesi sürecinde söz konusu Bakanlığın görüşlerinden
yararlanılacak ve bu görüşler, yapılacak düzenlemelere yansıtılacaktır. Bu
nedenle, yönetmelikler, konularına göre, Müsteşarlık ve Kurul tarafından
çıkarılacaktır. Önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Önerge üzerinde, önerge sahipleri adına, Sayın Musa
Uzunkaya; buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî, belki, bu tasarı içerisinde en kısa madde metni bu.
Maddelerde çok uzun bölümler, âdeta tüzük şeklinde, yönetmelik şeklinde
açıklamalar yapılırken, burada, nedense, kendi ifadeleriyle "Bakanlığın,
Müsteşarlığın ve Kurulun belirlemeye yetkili kılındığı hususlar yönetmelikle
düzenlenir" hükmü içerisinde, haddi zatında, tasarının ilk maddesinde
ifade ettikleri konuda, Bakanlıktan kastedilenin Hazineden sorumlu...
"Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan veya Bakanlığı" deniliyor.
Hangi madde içerisinde olduğunu anlayamadım. Bizim öteden beri söylediğimiz husus şuydu: Bu
tasarıda, emekçilerin, çalışanların, alınteri akıtanların ve onların haklarını
takip etmesi, savunması gerekenlerin ilgili olan bakanı yok; yani, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı yok; çünkü, sizin gözünüzde para var; bir türlü
ulaşamadığınız, bir türlü kavuşamadığınız; kavuşturup da bankalara
çarptırdığınız; vurgunculara, talancılara teslim ettiğiniz... İşte, az önce arkadaşım söyledi. Demin söyledim, ben de
hafta sonu Erzurum'daydım. Erzurum'daki pancar üreticileri paralarını bekliyor.
Sayın Köse, zannediyorum, kendileri, hac sonrası, herhalde Erzurum'a gittiler.
Pancarcılar kendilerinden ne talepte bulundular, bilemiyorum; ama, pancar
üretenler de perişan, bütün üretimle iştigal edenler, tütün parasını
bekleyenler perişan; ama, siz, aldığınız paraları başka yerlere transferlerle
meşgulsünüz. Burada da, bir bakanın isminin... Yani, ben anlayamadım doğrusu,
nereye, hangi bakan?.. Yasada, "bakanlık" tabiri "Hazineden
sorumlu Devlet Bakanı" diyorsunuz. Baştan beri itiraz ettik, birçok
maddede dedik ki, ne olur, lütfen ve keremen, şu, sosyal güvenlikten sorumlu...
Yahu, benim de işçim var, çalışanım var, emeklilik şöyle olur, böyle olur diye,
az çok ilgilenen, bugünkü ilgilenmese bile, yarınkinin ilgilenebileceğini
düşündüğünüz bir bakan, ola ki el atar diye, gelseniz de şuna Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı da bu tüzük hazırlanırken ilgilenir; yani, belki, mağdurun,
mazlumun hakkını korur diye, onu dahi zikretme gereği duymadınız. Değerli arkadaşlar, samimiyetle söylüyorum, anladım, bu
yasa, IMF'den gelmiş, büyük ihtimalle Dünya Bankası göndermiş ve harfi, noktası
değişmeyeceği de kanıtlandı; yani, Meclis zabıtlarına da girdi; ama, siz
bunlarla meşgul olacağınıza -dediğim gibi, işte, IMF'nin bakışı da ortada-
gelin şu perişan olan memurun, işçinin -hayalî emeklilik üreteceğinize- çalışan
emekçilerinizin hakkını bir takip edin. Bakın, Türkiye'de, Türk-İş'in
hazırladığı raporda, geçim endeksi, asgarî geçim; 600 milyon diyor, açlık
sınırı 200 milyon diyor. Küsuru var, ama ben düz rakam söylüyorum. Şimdi, Türk
Büro-Sen'in hazırladığı çok geniş çaplı bir anket var, çalışma raporu var, çok
ciddî bir rapor var, bütün parlamenter arkadaşlara gönderildi. 600 milyonun
üzerinde kamuda çalışanlardan maaş alanın sayısı 5 820, yüzdesi yüzde 0,3;
yani, geçim endeksinin üstünde sadece yüzde 0,3 oranında bir çalışanınız var.
Türkiye'yi ekonomik olarak o kadar perişan hale getirdik ki, az önce değerli
arkadaşım dedi ki "tüpgaza bu kadar korkunç zam olmuş, vatandaş, sadece
bunu ifade et diyor" Tüpgaz öyle. İstanbul'da 250 000 liradan aldığınız
Boğaz Köprüsü geçişini 1 500 000 liraya çıkardınız. Yani, kaç kata çıkardığınızı
görmeniz için söylüyorum. Bakın, 163 milyon ile 200 milyon arası, bu memlekette
maaş alanların sayısı 502 742 kişidir. Yani, siz, çalışanların yüzde 32,6'sını
açlık sınırının altında tutuyorsunuz. Önce memurunuzu doyurmayı, memurunuzun
alınterinin, emeğinin karşılığını vermeyi bir vicdanî sorumluluk olarak
düşünün. 201 milyon ile 300 milyon arası maaş alanların rakamı
ise, toplam 854 216'dır. Değerli arkadaşlar, yüzde 55,3; yüzde 32,6; toplam
yüzde 88-90 oranında çalışanlarımız açlık sınırı çevresindedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla)- Önce, siz, eğer gerçekten bir
şeyler yapmak istiyorsanız, bu çalışan emekçilerin, devlette, kamuda hizmet
verenlerin ekonomik durumunu düzeltin diyor, önergemin lehinde oy kullanmamız
temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge, kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunda belirtilen yönetmelik ve
tebliğler yürürlüğe girinceye kadar, yürürlükteki mevzuatın bu Kanuna aykırı
olmayan hükümleri uygulanır. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce, hayat branşında
faaliyet gösteren ve yeni poliçe akdetme yetkisi olan sigorta şirketleri, bu
Kanunun 8 inci maddesinde öngörülen şartları yerine getirmekle emeklilik
şirketi statüsüne hak kazanırlar. Söz konusu şirketlere emeklilik branşında ruhsat verilebilmesi için, bu
Kanunun 9 uncu maddesinde öngörülen şartların yerine getirilmesi ve emeklilik
branşı dışında kalan branşlara ilişkin yasal yükümlülüklerin tamamını karşılayacak
yeterli teminatın gösterilmiş olması gerekir. Ayrıca, bu şirketlerin hastalık
sigortası portföyünün sigortalıların tüm hak ve yükümlülüklerinin korunarak bu
kanunun yayımı tarihinden itibaren iki yıl içerisinde devredilmesi şarttır. Hayat
sigorta şirketlerinin "sigorta şirketi" statüsünden "emeklilik
şirketi" statüsüne geçişine, bu şirketlere faaliyet ruhsatı verilmesinde
aranılacak şartlara, portföy devri yükümlülüklerine ve diğer hususlara ilişkin
esas ve usuller Müsteşarlıkça belirlenir. Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında emeklilik
şirketine dönüşecek şirketler, bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki yıl
içinde; mevcut birikimli hayat sigortalılarının talep etmeleri ve
sigortalıların bu kanunda öngörülen şartları haiz olmaları halinde,
Müsteşarlıkça belirlenecek esas ve usullere göre, sigortalılarının
birikimlerini tüm hak ve yükümlülükleri ile birlikte bireysel emeklilik
sistemine aktarabilirler. Söz konusu birikimlerin aktarımı, her türlü vergi,
resim ve harçtan müstesna olup, intibak ettirilen emeklilik sözleşmesi
imzalamış katılımcılardan sisteme giriş
aidatı alınmaz ve masraf kesintileri yapılmaz. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce 21.121959 tarihli ve
7397 sayılı Kanuna göre tasdik edilmiş hayat sigortası tarifeleri ile bunlara
ilişkin tablo, ilan, reklam ve broşürlerde bu kanunun 10 uncu maddesinde
öngörülen kavramların yer alması halinde, söz konusu ifadelerin bu kanunun
yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde değiştirilmesi zorunludur. Gerek
görüldüğü takdirde bu süre Müsteşarlıkça bir yıldan fazla olmamak üzere
uzatılabilir. Söz konusu değişikliklerin yapılmaması halinde, bu tarifelere
istinaden yeni sözleşme akdedilemez ve bunlara ilişkin tablo, ilan, reklam ve
broşürler kullanılamaz. BAŞKAN - Geçici madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemini uzun
bir süredir tartışıyoruz. Maddeler üzerinde, değerli arkadaşlarımız görüşlerini
ifade ettiler; söylenmesi gerekenler söylendi, önergeler verildi. Son maddeyi
konuşuyoruz; çünkü, son iki maddede konuşma imkânımız yok. Ben, belki, madde
muhtevası içerisinde kalmadan; ama, genel gerekçe içerisinde çok önemli
gördüğüm bir hususu arz etmek istiyorum. Genel gerekçede bir cümle dikkatimi çekti: "Bu
sistemde en önemli konu, güvenli bir ortamın yaratılmasıdır" denilmiş.
Demek ki, bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sisteminde de güvenli bir
ortam yaratılmazsa -olmazsa olmaz koşulu gibi görüyorum- bu kanunun başarılı
olması mümkün değil. Bu, çok önemlidir; çünkü, toplumda ve hayatta güven
esastır. Eğer, güvenli bir ortam ve karşılıklı itimat olmazsa, ne yapılan işten
verim alınabilir ne işin bereketi ve tadı olur ne de başarı sağlanabilir. Hayat, güven esasına dayalı; aile içerisinde güven
olmalıdır, çocuklar, babalarına annelerine karşı, babalar çocuklarına karşı;
eğitimde güven olmalıdır, öğrenci ve öğretmen ilişkisi içerisinde; işyerinde
güven olmalıdır, çalışan ve çalıştıranlar açısından; devlet ile vatandaşı
arasında da, güven, mutlaka olmalıdır. Karşılıklı güvenin sağlandığı
toplumlarda, kurumların, kuralların çalıştığı ve herkesin önceden tabi
olacakları esasları bildiği ortamlarda, zannediyorum ki, güven olur; güven de,
arkasından, başarıyı ve istikrarı getirir. Belki, genel gerekçe içerisinde yer alan bu cümle,
güveni başka bir türlü yorumlamış; ama, benim anladığım budur; çünkü, bu kanunu
Meclis çıkarıyor, Meclis uygulayacak, ait olduğu bakanlık itibariyle ve
vatandaşlarımız, sosyal güvenlik içerisinde bir alternatif bularak, sosyal
güvenliğin daha iyi sağlanması konusunda, Meclisin çıkardığı bir kanundan
istifade edecekler. Değerli arkadaşlarım, oysa, yaşadığımız toplum
içerisinde, ülkemizde, güvenin iyice sarsıldığını, güven ortamının
kaybolduğunu, acıyla görüyoruz. Yapılan anketlerde de, zaten, halkın devletine
olan güveninin gittikçe sarsıldığını, siyasetin de bundan yara aldığını, Parlamentonun
ve siyasî partilerin, siyasetçilerin halk nezdindeki itibar ve güvenlerinin,
maalesef, iyice sarsıldığını görüyoruz. Devlet -en çok yaşadığımız bugünkü ortamlar için
söylüyorum- dövizinin nispetini belirlemiş, buna güvenen vatandaş mesken
kredisi almış veya dışarıdan bir mal ithal etmiş; ama, bir süre sonra
"hayır, bundan vazgeçtim" diyor, herkes perişan, intiharlar,
çılgınlıklar arka arkaya geliyor. Devletin vatandaşına güvenmediğini, bürokrasi
içerisindeki pek çok engellerden görüyoruz. Devlet, sosyal devlet; ama,
emeklilik yaşı bile siyasî iktidarlara göre değişiyor; yirmi seneyle başlıyor,
yirmibeş seneyle, sonunda, 60 yaşa kadar dayanabiliyor. Eğitim sistemi değişiyor, üniversitelere giriş sistemi
bile değişiyor. Edebiyat fakültesinin 3 üncü sınıfına kadar gelmiş öğrenci,
mezuniyetine bir yıl kalmış, elinden öğretmenlik hakkının alındığını görüyor. Zorunlu tasarruf yapılmış; akıbeti belli değil. Memur
Yardımlaşma Kurulu kurulmuş, ne olduğu belli değil, kimse hesabını da
veremiyor. Vatandaşa "bankalara güven" diyoruz; bankalar, aynen
çekler gibi bir itimat müessesesi; ama, bankalara güvenenler bankaların
battığını görüyor. İthalat-ihracat sistemi; kanunlar var, genelgeler var,
yönetmelikler var; ama, dışarıdan mal ithal ediyor ithalatçı, ithal ederken
tabi olacağı genelge farklı, gemi İstanbul veya İskenderun Limanına yanaşırken
yeni bir genelge çıkmış, orada farklı bir uygulama var. İhracatçı da aynı
şeylerle karşılaşıyor. "Bu kanun reformdur, aman çok dikkat et, bunun için
çok çalıştık" diyoruz; ama, üç ay sonra, onu değiştirmek için yeni bir
reformla karşımıza geliyoruz veya karşılarına geliyorlar. Tasarruf teşvik fonları böyle olmuş, konut fonları
böyle olmuş ve maalesef, bu ülkede yaşayan insanlar hiçbir şeye güvenmemeyi,
her şeyden kuşku duymayı, âdeta prensip haline getirmişler. Bu da toplumun
huzurunu kaçırıyor. İnsanlarımız, kendilerini yönetenlerin -bu, devlet
olabilir, hükümet olabilir, bürokrasi olabilir- kendilerine yarın ne
yapacağından emin değil, sabah kalktığında acaba neyle karşılaşacağım endişesi
içerisinde. Milyonlarca insan bu endişeyle yaşıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Arınç. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ederim. Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu, bizim
mağduriyetimiz veya sizin kabahatiniz, bizim kabahatimiz veya sizin
mağduriyetiniz değil; ama, ülke bu şartların içerisinde, toplum bu şartların
içerisinde. Güven ortamını, devlet olarak, hükümet olarak, Parlamento olarak
tesis etmeye mecburuz. Bu ortam tesis edilmedikten sonra, 20 tane bireysel
emeklilik kanunu çıkarsak ve bunun adını en mükemmel reform olarak da koysak,
muvaffak olmamız mümkün değil. Bakın, bugün içinde yaşadığımız, bir kaostur. Şu anda
kendisine görev verdiğimiz bir Sayın Bakanın Amerika'dan gönderdiği haberler,
iktidar partilerine mensup yöneticiler tarafından, saat 17.00'de
televizyonlarda tartışılırken, millet, yeni bir endişenin içerisine düşürüldü.
Dolayısıyla, bu ülkenin dertlerini, meselelerini bilen insanlar olarak,
siyasetçiler olarak görevimiz, bu ülkede huzur ve saadetle yaşamanın ortamını,
devlete olan güveni; devletin, milletine hizmet eden bir unsur olduğunun
şartlarını oluşturmalıyız. Sanıyorum ki, o zaman, çıkardığımız bütün kanunlar,
bilerek çıkardığımız kanunlar olur ve vatandaş, kendi iradesini temsil eden
Türkiye Büyük Millet Meclisinden, her zaman güven duyacağı ve karşılığında
kendisine düşenleri yapacağı bir sorumluluk altına girer. Bu kanun belki çıkıyor; ama, pek çok kanun çıkarken
olmazsa olmaz koşulumuz, siyasetin de Parlamentonun da, üzerimize düşen
sorumlulukları bilen insanlar olarak, ülkemizde bir huzur ve güven ortamını
tesis etmesidir. Bu ümitle hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok. Madde üzerinde 2 adet önerge var; geliş sırasına göre
okutuyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının
geçici 1 inci maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 1 inci
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederim. "Bu kanunun yayımı tarihinden önce, hayat
branşında faaliyet gösteren ve yeni poliçe akdetme yetkisi olan sigorta
şirketleri, bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren beş yıl içerisinde
başvurmak ve kanunun 8 inci maddesinde öngörülen şartları yerine getirmekle
emeklilik şirketine dönüşürler. Söz konusu şirketlere emeklilik branşında
ruhsat verilebilmesi için, bu kanunun 9 uncu maddesinde öngörülen şartların
yerine getirilmesi ve emeklilik branşı dışında kalan branşlara ilişkin yasal
yükümlülüklerin tamamını karşılayacak yeterli teminatın gösterilmiş olması
gerekir. Ayrıca, bu şirketlerin hastalık sigortası portföyünün, sigortalıların
tüm hak ve yükümlülüklerinin korunarak, emeklilik ruhsatının verildiği tarihten
itibaren iki yıl içerisinde devredilmesi şarttır. Hayat sigorta şirketlerinin
"sigorta şirketi" statüsünden "emeklilik şirketi" sigortası
statüsüne geçişine, bu şirketlere faaliyet ruhsatı verilmesinde aranılacak
şartlara, portföy devri yükümlülüklerine ve diğer hususlara ilişkin esas ve
usuller Müsteşarlıkça belirlenir. Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında emeklilik
şirketine dönüşen şirketler ile hayat branşında faaliyet gösteren ve yeni
poliçe akdetme yetkisi olan sigorta şirketlerinden kurulacak emeklilik
şirketine asgarî yüzde 10 payla kurucu ortak olanlar, mevcut birikimli hayat
sigortalılarının talep etmeleri ve sigortalıların bu kanunda öngörülen şartları
haiz olmaları halinde, Müsteşarlıkça belirlenecek esas ve usullere göre,
sigortalıların birikimlerini tüm hak ve yükümlülükleri ile birlikte bireysel
emeklilik sistemine aktarırlar. Söz konusu birikimlerin aktarımı, aktarım
işleminin bu kanunun yürürlük
tarihinden itibaren beş yıl içerisinde gerçekleştirilmesi şartıyla, her türlü
vergi, resim ve harçtan müstesna olup, intibak ettirilen ve emeklilik
sözleşmesi imzalanmış katılımcılardan
sisteme giriş aidatı alınmaz ve masraf kesintileri yapılmaz." İ. Nami Çağan Orman Bakanı BAŞKAN - Önergeleri aykırılık derecesine göre işleme
koyacağım. Aykırı önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının
geçici 1 inci maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Musa Uzunkaya (Samsun) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim Sayın
Uzunkaya'nın önergesine? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak)- Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, bu geçici maddenin yasadan tamamen çıkarılmasını talep
ediyoruz. Talebimde şüpheleniyordum; ama, şüphemi teyit eden
Sayın Çağan'ın da bir önergesini görünce, şüphem gitti, artık, mukni bir
delille karşı karşıyayım ki, bu madde bir sipariş idi. Bu işlerle iştigal eden, halen bu işleri
yapan özel tavassut kuruluşlarından birileri, bu maddeyi ekmadde olarak buraya
koydurup, yasanın kılıfına girmek istiyordu ki, Sayın Çağan'ın önergesi, zaten,
konuyu da belgeliyor, teyit ediyor. Gerçekten, gördüğüm odur ki, bu yasa
tasarısı, sadece, mevcut birkısım kuruluşlar ile muhtemel birkısım vurguncu
kuruluşlara zemin hazırlıyor. Birçok değişiklik önergemle huzurlarınıza çıktım ve son
maddeye geldik. Vaktiyle, Hollanda'da -tıveydi kamır- Senato bölümüne bir
ziyaretim olmuştu. Senato salonunda, hiç unutmuyorum, Meclis Başkanının arka
tarafında bir resimde parmakla yukarı gösteriliyor, yukarıda ise bütün
ülkelerin insanlarını sembol olarak anlatan resimler, figürler var. Mesela,
bizim Yavuz'un da resmi orada bulunanlardan. Parmakla işaret ediliyor resimde;
sorduk, neyi kastediyorsunuz bu resimle -yani, bizim hastanelerdeki işaret
gibi- dediler ki, bu resim, siz bu Senato salonunda ne konuşursanız, bilin ki,
dünya sizi dinliyor ve bu söz dünyada yankılanır, hiçbir zaman tarihten
silinmez, zabıtlara kaydedilir. Değerli arkadaşlar, şimdi, ben de söylüyorum ki, bu
madde ve bu tasarıyla ilgili baştan beri
verdiğimiz önergeler ve sizin çoğunuzun, tasarı neyi ihtiva ediyor,
hatta, sorsam sıra sayısı kaçtır diye -bağışlasın çok değerli arkadaşlarım-
birçok arkadaşımın, sıra sayısının dahi ne olduğunu bilmediklerinden emin
olduğum bu tasarının, yarın ne getireceğini de doğrusu bilmediklerine
inanı-yorum; ama, tarihe kaydedilsin diye, şu zabıtlar gelecekte şahit olsun
diye söylüyorum; eğer, sizin bu sigortanıza, hâlâ, güvenerek üye olmak
isteyenler olur da, yarın mağdur olurlarsa, şu anda söylediklerimiz tecelli
ederse, inanınız ki, kabirlerinizde dahi rahat edemezsiniz. Çünkü, bu yasanın,
bugüne kadar örneklerinde olduğu gibi, mağdurlarının çok olacağı gerçeğiyle
karşı karşıyayız. O bakımdan, diyoruz ki, şu ısmarlama geçici
maddeleriniz... Zaten, ben, öteden beri kanunların şu sonlarına ilave edilen,
zammedilen şu geçici maddelerine hep kuşkuyla bakarım. Nitekim, Bütçe Kanununuzda da böyle bir maddeniz vardı,
yanılmıyorsam ve o maddeniz de Anayasadan döndü. Belli bir kurumu,
trilyonlarını affetmek isteyen bir hükümet ve ona destek veren bir
parlamentosunuz. 100 trilyonu, bu milletin, fakir fukaranın 100 trilyonuna göz
diken bir şebekeyi, bir müesseseyi korumak için, Bütçe Kanununun arkasına böyle
bir madde talik ettiniz. Şimdi, benzeri şeyi de, mevcut hayat sigortalarını bu
kapsama sokmak, hatta, beş yılda...İşte, Sayın Çağan'ın önergesi, bilemiyorum,
muhtemeldir ki -hükümetten geldiği için muhtemeldir- kabul buyuracaklardır ve
böylece de sır bozulacaktır; demek ki, değişiklik önergeleri kabul
edilebiliyormuş diye... Değerli arkadaşlar, insaflı olalım. Bakın, bu
Parlamento bizim, bu ülke bizim; bu millet bize güvenmiş, sizi, bizi, hepimizi,
haklarını savunasınız diye bu Parlamentoya göndermiş, birilerine şirin
görünesiniz diye değil. Geçen gün, bir
arkadaşım, burada "tribünlere
oynuyorsun Sayın Uzunkaya" diye bana sa-taşıyor. Arkadaşlar, efendim, localara oynamıyorum; tribünler,
eğer, milletse, elbette, 70 milyonun hakkını savunmak benim hakkımdır, benim
görevimdir. Elhamdülillah ki, ben, localara, birkısım kurumlara, kuruluşlara,
hatta, birkısım sipariş yasalarla birkısım çevrelere oynamıyorum; bundan dolayı
da Rabbime hamdediyorum. Değerli arkadaşlar, bu yasayı vicdan ölçüleri
içerisinde iyi bir imbikten, süzgeçten geçirerek huzurlarınıza getirmeyen
hükümet, arkasındaki kendi partilerine karşı da bana göre suçludur. Demin
söylediğim o Halil Ağa gerçeği, sizin hayatınızda, âdeta, ciddî anlamda tetabuk
arz ediyor. Bunun giderilmesini umuyor, yasa, şayet çıkacaksa,
mağdurlarının hiç olmazsa az olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyor,
değişiklik talebimin kabulünü arz ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 1 inci
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederim. "Bu kanunun yayımı tarihinden önce, hayat
branşında faaliyet gösteren ve yeni poliçe akdetme yetkisi olan sigorta
şirketleri, bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren beş yıl içerisinde
başvurmak ve kanunun 8 inci maddesinde öngörülen şartları yerine getirmekle
emeklilik şirketine dönüşürler. Söz konusu şirketlere emeklilik branşında
ruhsat verilebilmesi için, bu kanunun 9 uncu maddesinde öngörülen şartların
yerine getirilmesi ve emeklilik branşı dışında kalan branşlara ilişkin yasal
yükümlülüklerin tamamını karşılayacak yeterli teminatın gösterilmiş olması
gerekir. Ayrıca, bu şirketlerin hastalık sigortası portföyünün, sigortalıların
tüm hak ve yükümlülüklerinin korunarak, emeklilik ruhsatının verildiği tarihten
itibaren iki yıl içerisinde devredilmesi şarttır. Hayat sigorta şirketlerinin
"sigorta şirketi" statüsünden "emeklilik şirketi" sigortası
statüsüne geçişine, bu şirketlere faaliyet ruhsatı verilmesinde aranılacak
şartlara, portföy devri yükümlülüklerine ve diğer hususlara ilişkin esas ve
usuller Müsteşarlıkça belirlenir. Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında emeklilik
şirketine dönüşen şirketler ile hayat branşında faaliyet gösteren ve yeni
poliçe akdetme yetkisi olan sigorta şirketlerinden kurulacak emeklilik
şirketine asgarî yüzde 10 payla kurucu ortak olanlar, mevcut birikimli hayat sigortalılarının
talep etmeleri ve sigortalıların bu kanunda öngörülen şartları haiz olmaları
halinde, Müsteşarlıkça belirlenecek esas ve usullere göre, sigortalıların
birikimlerini tüm hak ve yükümlülükleri ile birlikte bireysel emeklilik
sistemine aktarırlar. Söz konusu birikimlerin aktarımı, aktarım işleminin
bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren
beş yıl içerisinde gerçekleştirilmesi şartıyla, her türlü vergi, resim ve
harçtan müstesna olup, intibak ettirilen ve emeklilik sözleşmesi imzalanmış
katılımcılardan sisteme giriş aidatı alınmaz ve masraf kesintileri
yapılmaz." İ. Nami Çağan Orman Bakanı BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Çoğunluğumuz yok; takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Hayat sigorta şirketlerinin, tasarının mevcut halinde
tanınan süre içerisinde dönüşüm işlemlerini gerçekleştirememesi ihtimali
karşısında, sigortalılarının mağduriyetlerini engellemek ve hayat sigorta
şirketlerine emeklilik şirketine dönüşüm işlemleri için yeterli süre tanımak
amacıyla değişiklik teklifinde bulunulmuştur. Hayat sigorta şirketlerinin
emeklilik şirketine dönüşümlerinde sigortalılara tanınan haklara ilave olarak,
birkaç hayat sigorta şirketinin bir araya gelerek emeklilik şirketi kurmaları
veya kurulacak emeklilik şirketine kurucu ortak olmalarına olanak sağlanarak,
bu şirketlerin sigortalılarının da hak ve menfaatlarının korunması
amaçlanmıştır. BAŞKAN- Önergeyi oylarınıza... TURHAN ALÇELİK (Giresun)- Sayın Başkan, bir hususu arz
etmek istiyorum... BAŞKAN- Buyurun Sayın Alçelik. TURHAN ALÇELİK (Giresun)- Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum. Biraz önce, konuşmamda, Sayın Orman Bakanımızla ilgili
Mecliste sırasını bekleyen bir husus olduğunu arz etmiştim. Orman Bakanlığı
çalışanlarının durumlarının düzeltilmesiyle ilgili bir husustu. Sayın Bakanımızın da şu anda, bu hususla ilgili,
hükümet adına mı yoksa şahsı adına mı bir önerge verdiğini bilmiyorum. Tabiî,
bunun açıklanması gerekirdi burada; hükümet adına mı verildi, yoksa Sayın Bakan
kendi şahsı adına mı verdi bu önergeyi? Bu, bir. MUSA UZUNKAYA (Samsun)- Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. TURHAN ALÇELİK (Giresun)- İkinci husus şu Sayın
Başkanım: Biz, bu tarzdaki bir önergenin uygun olmadığını düşünüyoruz; böyle
bir çalışmaya kesinlikle onay vermiyoruz ve karar yetersayısının aranılmasını
istiyoruz. Teşekkür ediyorum. MUSA UZUNKAYA (Samsun)- Ben, biraz önce, iyiniyet
gösterip, karar yetersayısı aranılması isteğimi geri çekmiştim. Önergeyi geri
çekmezseniz, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak)- Sayın
milletvekili, bu Meclisi tehditle mi çalıştıracaksınız?! BAŞKAN- Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar
yetersayısını da arayacağım. Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yetersayısı vardır, önerge kabul edilmiştir. (FP sıralarından gürültüler) TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkan, nerede var
karar yetersayısı?!.. Olmaz öyle şey!.. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Yaptığınız fevkalade yanlış
efendim. BAŞKAN - Ne yanlışı?.. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Oylamayı bilgisayarla yapar
mısınız.. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Hani, nerede karar
yetersayısı bu salonda?!.. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ne demek yani, neresi tamam!
Yani, milleti kör ve ahmak mı sanıyorsunuz?.. BAŞKAN - Efendim, arkadaşlarımız saydı, ben de, dikkat
ettim, karar yetersayısı var. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, oylamaya itiraz
edilmiştir, lütfen, oylamayı elektronik cihazla yapın. Sayın Başkan, hakkınız
yok buna. BAŞKAN - Kabul edilen değişiklik önergesi doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...Madde kabul
edilmiştir. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Buyurun efendim. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, biraz önce,
kürsüde, şahsınızın yönetimiyle ilgili uyarılarımın ne kadar haklı olduğunun
kayıtlara geçmesini istiyorum. BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Alçelik. 27 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 27.- Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren altı ay
sonra yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 28 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 28.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belli
etmek üzere, Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Karslıoğlu söz istemişlerdir. (DSP
sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Karslıoğlu. MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 580 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf
ve Yatırım Sistemi Kanun Tasarısıyla ilgili görüşlerimi ve oyumun rengini
belirtmek üzere, şahsım adına söz aldım; sözlerime başlamadan önce, Yüce
Meclisin sayın üyelerini saygıyla selamlıyorum. Oyumun rengini belirtmekten kastım, tasarının
kanunlaşması yönündeki tabiî ki, beyaz oy kullanacağım, yani, kabul oyu
vereceğim; çünkü, bildiğiniz gibi, bu yasa tasarısı, gerek ilgili komisyonlarda
gerekse Genel Kurulda çok özverili ve yoğun bir çalışma neticesi meydana
gelmiştir. Bu arada, birkaç konuya da değinmek istiyorum. Bireysel
emeklilik sistemi, mevcut sosyal güvenlik sistemlerini... (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) Peki, teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. III. - Y O K L A M A (FP ve DYP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, toplantı
yetersayısı yoktur; yoklama yapılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum... Buyurun... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Toplantı yetersayısının
aranılmasını istiyoruz. Evet, herkes ayakta. ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, 20 kişi yok. BAŞKAN - Adlarınızı tespit edeceğim efendim. Tespit eder misiniz... Var mı 20 kişi efendim? ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Yok Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, 20 kişi yok... (FP sıralarından
gürültüler) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, işte 20 kişi,
buyurun...Ne demek 20 kişi yok! BAŞKAN - Arkadaşınız sayıyor. Herhalde 20 kişiyi saymak
yeteneğine sahibiz değil mi?! (FP sıralarından gürültüler) İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Biz de ayaktayız. BAŞKAN - Efendim, şimdi kalktı arkadaşlarınız. Demin
ayaktaki sayın milletvekili sayısı 14'tü. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır Sayın Başkan, lütfen...
Bu millet burada ayakta. Buna hakkınız yok. Olur mu böyle şey canım?! Yani, siz
mecbur musunuz bugün ille kanunu kanunsuz olarak geçirmeye?! BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, ben sadece, bu Meclisi İçtüzük
hükümlerine göre yürütmeye mecburum. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - İçtüzüğe göre, gözlerinizi de
açar bakarsınız Sayın Başkan. BAŞKAN - Sizin önerilerinizle veya sizin
empozelerinizle bu Meclisi yönetecek değilim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) Sayar mısınız, 20 arkadaşımız var mı? MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın, sayın... Evet... BAŞKAN - Bakın, 20'yi bile kendiniz zor buluyorsunuz,
arkadaki arkadaşınızı davet ediyorsunuz. (FP sıralarından gürültüler) SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, o
kalkmıştı. BAŞKAN - Demin 20 olduğunu iddia ediyorsunuz bir de.
(FP sıralarından gürültüler) SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - 20 kişinin kalktığını
söylüyoruz; doğru. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - DYP'yi yok mu
sayıyorsunuz Sayın Başkan?! Öyle şey olur mu?! BAŞKAN - Evet, nihayet 20 kişi oldu... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sizin bu ifadeniz bile
yanlış Sayın Başkan. BAŞKAN - Lütfen, ismini okuduğum arkadaşlarım elini
kaldırmak suretiyle salonda bulunduklarını Divan Kâtibi arkadaşlarımıza
göstersinler: Sayın Uzunkaya?.. Burada. Sayın Batuk?.. Burada. Sayın Karagöz?.. Burada. Sayın Arslan?.. Burada. Sayın Ulucak?.. Burada. Sayın Arı?.. Burada. Sayın Çiçek?.. Burada. Sayın Arvas?.. Burada. Sayın Oğuz?.. Burada. Sayın Kalkan?.. Burada. Sayın Alçelik?.. Burada. Sayın Seyda?.. Burada. Sayın Özgün?.. Burada. Sayın Karamollaoğlu?..Burada. Sayın Gül?.. Burada. Sayın Esen?.. Burada. Sayın Gültepe?.. Burada. Sayın Elkatmış?.. Burada. Sayın Konukoğlu?.. Burada. Sayın Kansu?.. Burada. Sayın Adan?.. Burada. Sayın Ercan?.. NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Ben yokum efendim. BAŞKAN - Evet, siz yoksunuz. Evet, 21 kişi. Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylamasından
önce yoklama talebinde bulunulmuştur. Şimdi, elektronik cihazla yoklama yapacağım ve lütfen
ismini okumuş olduğum bu 21 arkadaşım yoklamaya katılmasınlar; çünkü,
kendilerini yoklamaya dahil edeceğim ve yoklama için... ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - 10 dakika... BAŞKAN - 15 dakika süre veriyorum. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Yarım saat verseydiniz
Sayın Başkan!.. Yetişemezler!.. BAŞKAN - Yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
vardır. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ne çabuk bitti 15 dakika?! V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. - Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı
: 580) (Devam) BAŞKAN - Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Tasarının tümü kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek üzere,
29 Mart 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati
: 19.37 |
|