DÖNEM : 21 CİLT : 57 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 73 üncü
Birleşim 22 . 3 . 2001 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz’ın, Avrupa
Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programa ilişkin
gündemdışı açıklaması ve DYP İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz, MHP Hatay
Milletvekili Mehmet Şandır, ANAP İstanbul Milletvekili A. Ahat Andican, FP
Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve DSP Adana Milletvekili Ali Tekin’in
Grupları adına konuşmaları 2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, YÖK’ün, Fatih
Üniversitesine 2000-2001 öğretim yılında öğrenci alınmamasıyla ilgili kararına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun
cevabı 3. – Manisa Milletvekili M. Necati Çetinkaya’nın, 18 Mart Çanakkale
Şehitlerini Anma Günü nedeniyle gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı 4. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman’ın, 18 Mart Çanakkale
Şehitlerini Anma Günü nedeniyle gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – TBMM Başkanı Ömer İzgi’nin, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve
Türkmenistan’a yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/781) 2. – Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye - Suriye Parlamentolararası
Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/782) C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak ve 29 arkadaşının, tarihteki Türk ve Ermeni ilişkileri konusunda
genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/18) 2. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs ve 20 arkadaşının, Burdur İlinin
bazı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186) V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun’un, Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu’nun, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven’in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) 2. – Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları
(1/693) (S. Sayısı: 580) VII. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan
Mirzaoğlu’nun cevabı (7/3462) 2. – Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın, Manisa İlinde yürütülen
yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun
cevabı (7/3676) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı. Yozgat Milletvekili Mesut Türker’in, Türklerin Ergenekon’dan çıkış günü
olan 21 Mart Nevruz Bayramına, Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner’in, 21 Mart Nevruz Bayramına ve
Aşık Veysel’in ölüm yıldönümüne, İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay; Adana Milletvekili İsmet Vursavuş’un, 21 Mart Dünya Ormancılık Gününe
ilişkin gündemdışı konuşmasına da Orman Bakanı İ. Nami Çağan, Cevap verdi. Manisa Milletvekili Hüseyin Akgül ve 22 arkadaşının, Türkiye’nin de
taraf olduğu Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşmenin
(RAMSAR) eklerinde sayılarak uluslararası koruma altına alınan Gediz Nehri’nin
incelenerek sulak alanlarla ilgili ulusal çevre stratejisi ve eylem planı
oluşturulması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/185)
okundu; önergenin, gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. Mardin Milletvekili Veysi Şahin’in (6/1137), Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un (6/1250), Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri
okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, ertelendi; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının
(1/693) (S. Sayısı : 580) görüşmelerine devam olunarak, 12 nci maddesine kadar
kabul edildiği açıklandı. 12 nci maddenin oylaması sırasında istem üzerine yapılan yoklamalar
sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 22
Mart 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere,
birleşime 16.45’te son verildi.
No. : 105 II. – GELEN
KÂĞITLAR 22. 3. 2001
PERŞEMBE Yazılı Soru
Önergeleri 1.– Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Kamu
bankalarının kullandırdığı kredilere ve görev zararına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3858) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001) 2.– Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın,
Erzincan-Kemah-Bozoğlak Bucağı yoluna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3859) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001) 3. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, YÖK
tarafından Fatih Üniversitesi hakkında alınan bazı kararlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3860) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001) 4.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, YÖK tarafından
Fatih Üniversitesi hakkında alınan bazı kararlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/3861) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001) 5.– İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, zorunlu deprem sigortasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3862) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001) 6.– İstanbul Milletvekili Mustafa Baş'ın, TRT'nin
yeniden yapılanma projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3863)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001) 7.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın,
YÖK tarafından Fatih Üniversitesi hakkında alınan bazı kararlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3864) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001) 8.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, TRT'nin reklam
giderlerine ve personel sayısına ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kazım
Yücelen) yazılı soru önergesi (7/3865) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001) 9.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Edirne İlinde
Mevlid merasimi yapılan bir binaya emniyet güçlerince baskın düzenlendiği
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3866) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2001) 10.– Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın,
1999-2001 yıllarında tabiî afet sebebiyle hangi il, ilçe ve beldelere fazla
çalışma ücreti veya tazminat ödendiğine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3867) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001) Genel Görüşme
Önergesi 1.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 29
arkadaşının, tarihteki Türk ve Ermeni İlişkileri konusunda Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/18) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) Meclis
Araştırması Önergesi 1.– Burdur Milletvekili Mustafa Örs ve 20 arkadaşının,
Burdur İlinin bazı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(l0/186) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 14.00 22 Mart 2001
Perşembe BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Mehmet AY (Gaziantep), Levent MISTIKOĞLU (Hatay) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 73 üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz. Sayın milletvekilleri, hükümet adına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın, Avrupa Birliği Müktesebatının
Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programla ilgili bilgi vermek üzere, İçtüzüğün 59
uncu maddesine göre, söz istemi vardır; gündeme geçmeden önce bu talebi yerine
getireceğim. Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri halinde,
siyasî parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz
vereceğim. Konuşma süreleri, siyasî parti grupları için 10, grubu
bulunmayan milletvekili için 5 dakikadır. Buyurun Sayın Başbakan Yardımcım. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
A. Mesut Yılmaz’ın, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal
Programa ilişkin gündemdışı açıklaması ve DYP İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz,
MHP Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, ANAP İstanbul Milletvekili A. Ahat
Andican, FP Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve DSP Adana Milletvekili
Ali Tekin’in Grupları adına konuşmaları DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ
(Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Hükümetimizin 19 Mart Pazartesi günü onaylamış olduğu
Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programımız
hakkında Yüce Meclisimize bilgi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu program, yoğun bir çalışma sonucunda ortaya
konulmuştur. Programın oluşturulmasında, hükümetimizin direktifi altında, tüm
kamu kurum ve kuruluşlarımızın katkıları ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri
dikkate alınmıştır. Dolayısıyla, program mümkün olan en geniş mutabakatı
yansıtmaktadır. Yüce Mecliste temsil edilen tüm siyasî partilerimizin, bu
noktaya gelinmesine katkılarını da şükranla ve teşekkürle vurgulamak isterim. Avrupa Birliğiyle yaklaşık kırk yıldır ortaklık
ilişkisi sürdürmekteyiz; ancak, tam üyeliğimizin gerçek perspektifi Aralık 1999
Helsinki Zirvesiyle açılmıştır. Helsinki Zirvesi, Türkiye'nin tam üyelik yolunu
açan bir fırsat penceresi yaratmıştır. Avrupa Birliği, kuruluşundan bu yana sürekli bir
genişleme ve derinleşme süreci yaşamaktadır. Önce 6'lar olarak başlayan
topluluk, şimdi 15'ler haline gelmiştir. Bugün ise, Avrupa Birliği, tarihinin
en büyük genişleme süreci içindedir. Merkezî ve Doğu Avrupa'da komünizmin
yıkılmasıyla birlikte, tüm bu ülkeler Avrupa Birliğine ve NATO'ya dahil olmak
için büyük bir yarış içine girmişlerdir. Yakın bir gelecekte Avrupa Birliğinin
yaklaşık 30 üyeli bir büyük ekonomik ve siyasî güç olarak, dünya sahnesinde çok
daha etkin bir rol oynaması beklenmektedir. Bu olgu, dünya dengelerini
değiştirecek yepyeni stratejik bir gelişme olacaktır. Avrupa Birliği, 1993 yılında merkezî ve Doğu Avrupa
ülkelerini üye yapma kararı alırken, bir strateji geliştirmiştir. Bu strateji
çerçevesinde, aday ülkelerden Avrupa Birliğinin benimsemiş olduğu temel
değerleri içeren kriterleri yerine getirmeleri istenmektedir. Kopenhag Kriterleri denen bu temel değerler, aslında
Avrupa Birliğinin temelini oluşturan kavramlardır. En basit tanımıyla bu
kriterler, aday ülkelerin demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı
ve tüm kurumlarıyla yerleşik ve işleyen bir serbest piyasa ekonomisi
koşullarını yerine getirmelerini öngörmektedir; yani, Avrupa Birliği, kendisini
yaratan bu temel değerlerin, aday ülkeler tarafından da aynen benimsenmesini ve
bir zaman dilimi içinde, bu kriterlere uygun gerekli düzenlemelerin yapılmasını
beklemektedir. 1993 yılından itibaren, bizim dışımızdaki 12 aday ülke,
Kopenhag Kriterlerini yerine getirmeyi taahhüt etmiş ve gerek siyasî gerek
ekonomik ve sosyal planda anayasal ve yasal değişiklikleri yapmaya
başlamışlardır. Bu nedenle de tam üyelik müzakerelerine başlama imkânına
kavuşmuşlardır. Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler, bu
müzakereleri tamamlamaya çok yaklaşmışlardır. Dolayısıyla, iki, üç yıl içinde,
Avrupa Birliği, ilk dalga tabir edilen bir genişleme sürecini yaşayacak, bunu
diğer aday ülkeler izleyecektir. Helsinki Zirvesinden sonra, Avrupa Birliği, diğer aday
ülkelere yapıldığı gibi, Türkiye için de bir katılım öncesi strateji
benimsemiştir. Bu stratejinin birinci ayağını oluşturan Katılım Ortaklığı
Belgesi, Nice(Nis) Zirvesinde uygun görülmüş ve en son 8 Martta onaylanmıştır. Stratejinin diğer ayağını oluşturan ve malî işbirliğini
içeren çerçeve yönetmelik de, keza geçtiğimiz günlerde onaylanmış
bulunmaktadır. Bu şekilde Avrupa Birliği, katılım öncesi dönemde kendisine
düşen yükümlülükleri yerine getirmiştir; ancak, biz, çerçeve yönetmelikteki
malî işbirliğinin, diğer aday ülkelere sağlanan malî imkânlarla orantılı bir hale
getirilmesini ve Türkiye'nin, artık, Akdeniz fonlarından değil, diğer aday
ülkelere uygulanan programlardan yararlandırılmasını gerekli görüyoruz. Bu
itibarla, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye ilişkin yükümlülüklerini daha gerçekçi
ve adaylığımızı destekleyici bir nitelikte sürdürmesi önem taşımaktadır. Türkiye, katılım öncesi stratejisini tamamlamak için
Ulusal Programını ortaya koymakla, kendi üzerine düşen yükümlülüğü yerine
getirmektedir. Bu programın oluşturulmasında, ülkemizin gerçekleri ve hükümetimizin
öncelikleri temel referanslarımız olmuştur. Türkiye'nin belli duyarlılıkları vardır; bunları
görmezlikten gelmek mümkün değildir. Hiçbir ülke, bizim gibi onbeş yıl süreyle
dışarıdan yoğun destekli ayrılıkçı bir terör olgusu yaşamamıştır, onbinlerce
vatandaşını teröre kurban vermemiştir. İçinde yaşadığımız jeostratejik ortam,
Türkiye'yi, sürekli tehditlere maruz bırakmaktadır. Ülkemizin toprak
bütünlüğünü, üniter yapısını, cumhuriyetimizin temel değerlerini en küçük bir
tehlikeye dahi atamayız. Bu itibarla, hassasiyetleri anlamak ve bunları
hepimizin duyarlılığı olarak görmek gerekir. Ulusal Program oluşturulurken, bu düşüncelerin yanı
sıra, ülkemizi çağdaş uygarlıkla buluşturmaya ve Türkiye'yi Avrupa Birliğinin
tam üyesi yapma hedefine de büyük özen gösterilmiştir. Türkiye'de hukukun
üstünlüğü, vatandaşlarımızın bireysel özgürlüklerden en geniş şekilde
yararlanması; düşünce ve ifade özgürlüğünün, elbette ki belli kriterler
altında, güvence altına alınması; bağımsız ve iyi işleyen bir yargı mekanizmasının
oluşturulması; kısacası, Türk demokrasisinin sağlam temellere oturtulması,
inanıyorum ki, bu Meclisteki herkesin ortak arzusu ve hedefidir. Bu program,
milletimiz adına egemenlik hakkını kullanan Yüce Meclisimizi üstün irade olarak
ortaya koyan bir programdır. Çokpartili siyasî hayata geçtiğimiz dönemden beri insan
hakları ve hukukun üstünlüğü, temel referanslarımız olmuştur. Bununla birlikte,
pek çok eksiğimizin olduğu da bir gerçektir. Soğuk savaş ve ideolojik
kutuplaşma dönemlerinden farklı olarak, bugünün dünyasında, bu eksiklikler
bütün dünya tarafından çok daha bariz bir şekilde görülmektedir. Türkiye, bir
Avrupa Birliği perspektifi olmasa dahi, kendi tarihine ve insanına saygısı,
cumhuriyetimizin kurucu felsefesine bağlılığıyla ve Yüce Atatürk'ün çağdaş
uygarlık hedefi doğrultusunda, bu eksikliklerini bir an önce gidermek
mecburiyetindedir; Ulusal Programı ortaya koymakla hükümetimiz, bu anlayış
doğrultusunda olduğunu göstermiştir. Daha düne kadar, yanı başımızdaki baskıcı,
dayatmacı, insan haklarını ve özgürlüklerini yok sayan totaliter sistemlerin,
bugün, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı temelinde çok
önemli atılımlar içine girmelerini memnunlukla karşılıyoruz. Bizim çok daha
köklü olan demokratik yapımızı süratle onararak, uygarlık yarışının en üst
sıralarında hak ettiğimiz yeri almamız tarihî bir görevdir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal
Programımızı oluşturmanın yanı sıra, bunu, bir an önce yaşama geçirmek
mecburiyetindeyiz; hükümetimiz, bu hususta da kararlıdır; ancak, bu, sadece
hükümete ait değil, Yüce Meclis çatısı altında bulunan tüm siyasî partilerimize
düşen ortak bir sorumluluktur. Ulusal Programımızı hazırlamak ve kabul etmek,
zor ve şerefli bir görevdi; ancak, asıl şeref, bu programı hayata geçirenlere
ait olacaktır. Bu programı hazırlamanın siyasî sorumluluğu taşıyan bir
kişi olarak, uygulamada, hem iç hem de dış kaynaklı güçlü engeller olduğunun
bilinmesini istiyorum. Ulusal Programı hazırlarken, Avrupalı bazı
siyasetçilerin Türkiye'nin adaylığını sorguladıklarını gördük. "Türkiye
Avrupa'ya tam üye olmasın, onunla sadece özel ilişki kuralım" diyen
kişilere rastladık. "Türkiye, zaten, Kopenhag kriterlerini yerine
getiremez" diye tahmin yürütenlerin beyanlarını okuduk. Ülkemizin Avrupa
Birliğine tam üyeliğini sadece belli bir iki konuya indirgeyip, tüm
dikkatlerini bunun üzerine yoğunlaştırma gayretlerine tanık olduk. Bunların
hepsi olmuştur ve biliniz ki bundan sonra da olacaktır. Bunun ötesinde Avrupa
Birliği konusuyla bağlantısı olmayan meseleler de karşımıza çıkarılacaktır.
Halkımızın tam üyeliğe duyduğu şevk ve arzuyu kırma denemeleri bundan sonra da
devam edecektir. İçeride de Avrupa Birliğine tam üye olan bir Türkiye'nin sahip
olacağı yeni yapılanmayı içine sindiremeyenler çıkacaktır. Bütün bu çabalara
rağmen, Türkiye'de sağduyu her zaman hâkim olmuştur. İyiniyet ve uzlaşmayla bir
Ulusal Program ortaya konmuştur. Türkiye'nin iç bünyesinde, Avrupa Birliğine
eleştirici şekilde yaklaşan kişi ve çevrelerin büyük kısmı aslında iyiniyetle
hareket etmektedir; ama gerçekler görüldükçe, bu tür engellerin kolaylıkla
aşılacağına inanıyorum. Ulusal Program çerçevesinde yapacağımız değişiklikler
ve gerçekleştireceğimiz reformların devletimizi ve millî birliğimizi zafiyete
uğratmayacağı, tam tersine çok daha güçlendireceği ortaya çıkacaktır. Bu program, vatandaşımızın daha iyi bir yaşam
seviyesine ulaşmasını, bölgeler ve kişiler arasındaki gelir dengesizliğinin
azaltılmasını, eğitimden sağlığa, üretimden tüketime kadar pek çok alanda Türk
insanının daha iyi ve kaliteli bir hizmet almasını hedeflemektedir; çalışan
kesimin sosyal güvencesinin artırılmasını, çiftçinin gelirle desteklenmesini,
arazi kayıt sisteminin getirilmesini öngörmektedir. Devlet-vatandaş ilişkisini,
vatandaş lehine düzenleyen ve kişi hak ve özgürlüklerini önplana çıkaran bir
programdan söz ediyorum. Bütün bunlar, yeni ve uygar bir Türkiye demektir.
Dünyayla her alanda rekabet gücüne ulaşmış bir Türkiye ufkunu açmak istiyoruz.
Ülkemizin küresel planda daha güçlü, daha etkin ve daha saygın bir konuma
gelmesini hedefliyoruz. İnanıyorum ki, bu hedefleri hepimiz paylaşıyoruz. Türk
siyaseti tüm karalamalara rağmen bu başarıyı ortaya koyacak ve ülkeyi daha
aydınlık bir geleceğe taşıyacaktır. Önümüzdeki dönemde yüzlerce yönetmeliği bir
kenara bırakacak olursak, Anayasamızın en az 10 maddesinde değişiklik yapmamız,
59 yeni yasa çıkarmamız ve 95 yasamızda da önemli değişiklikler yapmamız
gerekecektir. Partilerarası Anayasa Uyum Komisyonu başta olmak üzere,
bu anayasal ve yasal değişiklikler ile yeni yasaların çıkarılması hususunda
Yüce Meclisimizin çok kararlı bir çaba göstermesi gerekmektedir. Buna, bir de, orta vadede, yani azamî üç dört yıl
içinde yapacağımız çalışmalar eklenirse, Yüce Meclisimizi bekleyen görevin
büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır. Bu hususta, iktidar-muhalefet ayırımını bir kenara
iterek elbirliğiyle hareket etmemiz ve ortak bir tavır sergilememiz gerekir.
Yüce Meclisimizin böyle bir anlayış sergileyeceğine olan inancım tamdır. Bu duygularla, Yüce Meclisimizin tüm üyelerini saygı ve
sevgiyle bir kez daha selamlıyorum. Hükümetimizin ortaya koyduğu bu Ulusal Programı
elbirliğiyle, en kısa zamanda yaşama geçirme iradesini göstereceğimize
inanıyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (ANAP, DSP, MHP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz. Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın
Ayfer Yılmaz; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA AYFER YILMAZ (İçel) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz'ın yaptığı gündemdışı
konuşma çerçevesinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan ifade etmek istiyorum ki,
Türkiye'nin önündeki bir elli yıllık perspektifi sağlayacak olan böylesine bir
Ulusal Programın görüşme şekli ve ayrılan süre, hükümetin bu Programa verdiği
önemin önemli bir göstergesi olarak tarihlere geçecektir. (DYP sıralarından
alkışlar) Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle
bütünleşmesi yolunda ortaya çıkan irade, siyasî ve ekonomik olduğu kadar,
tarihî ve felsefî bir zemin üzerinde şekillenmiştir. Avrupa'yla bütünleşme hareketinin temeli olan ilkeler,
cumhuriyetimizin ilk yıllarından bu yana sürdürdüğümüz çağdaşlaşma ve
demokratikleşme hedefinin de temelini teşkil etmektedir. 1995 yılında gümrük birliğine geçişi başarıyla sağlayan
ülkemiz, 1999 Helsinki Zirvesinde aday ülke olarak ilan edilmesine rağmen,
Kopenhag siyasî kriterlerini yerine getirmekten çok uzak bulunduğu için
görüşmelere alınmamıştır. Bilindiği üzere, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam
üyeliği, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının güvence altına
alınması, Birlik rekabetine karşı koyabilecek, üyeliğin gerektirdiği
yükümlülükleri üstlenebilecek bir ekonomiye sahip olunması şeklinde özetlenen
Kopenhag Kriterlerini yerine getirmesiyle gerçekleşecektir; ancak, her şeyden
önce, bu Kopenhag Kriterlerinin siyasî kısımlarındaki gerçekleşmeye paralel,
insan hakları ve azınlıklar konusunda doğrulanabilir bir ilerleme sağlanması
konusundaki 2 Aralık 1999 tarihli Avrupa Parlamentosu kararı da önümüzdedir. Katılım Ortaklığı Belgesiyle, üyelik müzakerelerine
başlanabilmesi için Türkiye'den beklentiler, bir yol haritası ve takvim içinde
tarafımıza verilmiş, karşılığında, bunu yerine getirecek, örtüşecek bir ulusal
program ve uygulaması da bizim yükümlülüğümüz olarak ortaya çıkmıştır; ancak,
Helsinki sonrasında görüyoruz ki, Katılım Ortaklığı Belgesi karşısında, gerek
kendi içindeki uzlaşmazlıklar gerekse siyasî irade eksikliği ve
inisiyatifsizlik nedeniyle, ne yapacağını bilmez duruma düşen hükümet
ortakları, Ulusal Programın hazırlanmasında, tek çareyi, muğlak ifadelerin
arkasında süreyi uzatarak zamana yaymakta bulmuşlardır. Doğru Yol Partisi olarak, Helsinki Sonuç Bildirgesi ve
Katılım Ortaklığı Belgesiyle ilgili olarak bu kürsüden yaptığımız konuşmalarda,
tehlikelere işaret ederken, bu sürecin, ancak demokrasiye inanan, insan
haklarına saygılı, ulusal çıkarları en üst düzeyde savunacak aktif bir dış
politikayı yürütecek bir siyasî irade ve arkasındaki Meclis desteğiyle
olabileceğini ifade ettik. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği, dinamik bir
süreçtir. Biz, katılım sürecinde ilerlerken, onlar derinleşme ve gelişme
sürecinde yol almaktadırlar. Biz ise, Ulusal Program içinde de dahil olmak
üzere, olduğumuz yerden bir adım ötesini dahi göremeyecek konumdayız. Oysaki, 6
ana başlıktan oluşan Ulusal Program çerçevesinde, Avrupa Birliği mevzuatına
uyum için 4 000 adet tedbir alınacak, 94 yasa değiştirilecek , 89 yeni yasa
çıkarılacak. Ben, değerli milletvekillerimize sormak isterim. Bu 1
200 sayfalık Ulusal Programı, acaba, hepinizin okuması, özümsemesi ve bugün
karşımıza çıkan boyutunun ne olduğu konusunda hepimizin bir fikri var mı? Aslında, bugünkü sanal hükümet, Türkiye'nin büyük
değişim ve dönüşüm projesini gerçekleştirebilecek konum ve perspektiften çok
uzaktır. Bilinmesi gerekir ki, Avrupa Birliği kapısından girmek,
söylediklerimizle değil, yaptıklarımızla mümkün olacaktır. Kimse, dışarıdan
gelip, bunları bizim için yapmayacaktır. Değerli milletvekilleri, Ulusal Program bir taahhüt
metnidir. Bu taahhütler, Avrupa Birliğine uyum için yapılmış görünse de,
gerçekte, Türk halkına yapılmıştır; ancak, hükümet ortakları, bu taahhütlerin
teminatı olmaktan çok uzaktır. Ulusal Program, birçok yere deklare edildikten sonra
Meclisimize getirilmektedir. Millet adına yapılacak tasarruflarda Meclisin yeri
bu mudur?! Çağdaşlaşmayı, demokratikleşmeyi, demokratik temsilin
gerçekleştirildiği ve ulus iradesinin -yani egemenliğin- en somut ifadesi olan
bu kurumun devre dışı bırakılmasıyla mı sağlayacağınızı düşünüyorsunuz?! (DYP
sıralarından alkışlar) Şimdi, Ulusal Program diyorsunuz. Bu programda millet
nerede?! Eğer, millete doğrudan gidemediyseniz, milletin temsilcilerine,
muhalefetiyle birlikte, danışmayı hiç düşünmediniz mi?! (DYP sıralarından
alkışlar) Unutulmaması gerekir ki, Ulusal Program, kapsamı
itibariyle, beş yıllık kalkınma planlarının ötesinde bir anlam ifade etmekte,
sadece mutat bir gelişimi değil, etkilerini yaşamın en detay noktalarında dahi
hissettirecek yapısal bir dönüşümü gündeme getirmekte; diğer bir deyişle,
halkın yaşam biçimini belirlemekte ve bu konuda, bir anlamda, dünyayla
entegrasyonu sağlamaktadır. Değerli milletvekilleri, 10 dakikalık bir sürede Ulusal
Programın bir cümlesini bile ifade etmek son derece zordur;ancak, bilmemiz
gerekir ki, bu, tam üyelikle ilgili görüşmelerin başlaması için, bizim, bu
süreçte, siyasî kriterlere uyumumuz son derece önemlidir; ama, bu bölümde ne
yapıldığına baktığımız zaman, özellikle, ulusal hassasiyetimize ilişkin birçok
düzenlemenin gündeme gelmesi gerektiği bölümlerdeki muğlak ifadelerin, aslında
hedefimizle bağdaşmadığını görürüz. Düşünce ve ifade özgürlüğü, kültürel yaşam,
bireysel özgürlükler gibi konularda, önemi ortada bulunan bir yığın başlık
altında "öneriler mümkün olan en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulacaktır" ibaresinin kullanılması, bu programa, zamana
bırakılan taahhütler belgesi görünümünü vermektedir. Sadece bu cümlelerde mi
Meclisi hatırladınız, sormamız gerekir. (DYP sıralarından alkışlar) Bu programın ekonomik yapısı, Kıbrıs'la ilgili süreç,
bütün konular bizim ulusal hassasiyetlerimizdir; ancak, bugün, sadece
sorduğumuz soru, acaba Avrupa Komisyonu ve Parlamentosu bu metne ne diyecektir.
Bu metne diyeceğini bugün tartışmamıza gerek yok, yıl sonu geldiği zaman zaten
ilerleme raporunu hazırlayacaklar. O zaman, kalemimizi elimize alıp, Ulusal
Programı yeniden yazmak zorunda kalacağız. Değerli milletvekilleri, kısaca, önemli gördüğümüz,
programın uygulamasında ortaya çıkan süreç konusundaki çelişkilere dikkat
çekmek istiyorum. Beş yıllık bir perspektiften bahsediliyor. Gerçekte bu kadar
bir zamanımız var mı? Avrupa Birliği süre ve zamanda rahattır. Zamanı en iyi
şekilde değerlendirmek zorunda olan, ülke menfaatlarımız açısından, biziz.
Biziz bu programı öne çekecek olan. Dikkat etmemiz gereken, Avrupa Parlamentosu
seçimlerinden önce, 2003 yılında ilk genişleme olacak. Güney Kıbrıs'ın,
genişleme sürecindeki yeri ortaya çıkacak. Ege ve Kıbrıs konularında 2004
yılına kadar bir çözüm olmaması halinde, Lahey Adalet Divanı dayatmasıyla karşı
karşıya kalacağız. Ayrıca, 2004 yılında, Avrupa Birliği, yeni
parlamentosunda genişlemenin ikinci boyutunu ele alacak. Bu sürede görüşmeleri
başlamayan Türkiye, artık 2010'ların arkasında kendisine bir yer aramak zorunda
kalacak. Bugün, bir yabancı diplomatın dediği gibi "Ulusal
Program, Türkiye için bir kilometre taşı olacakken, bu anlayışla, erken üyelik
yolunda bir mezar taşına dönmüştür." Bu seslere iyi kulak verelim. Değerli milletvekilleri, en önemlisi, bu programı kim
uygulayacak? Beş yıllık bir süreyi kapsayacak, taahhüt niteliği taşıyan Ulusal
Programın, bugün için siyasî itibarı kaybolmuş bir hükümetçe, kendi dışında
kalan siyasî partilerin görüşlerini, katkı ve desteklerini alması, en azından,
programa bir ciddiyet sağlayacaktı. Aslında, Ulusal Programı açıklayan, biraz
önce Meclisimize sunan Sayın Başbakan Yardımcımızı bile tatmin etmeyen bu
program, uygulanabilirliği olmadığı gibi, uygulama niyetini de taşımamaktadır.
(DYP sıralarından alkışlar) Gümrük birliğinin gerçekleştirildiği 1995 yılında,
bugünkü Başbakanımızın yaptığı gümrük birliğine karşı konuşmalar henüz
hafızalarımızda. Bugün, bu samimiyetsizliğin gölgesinin de Ulusal Programa
yansıdığını görüyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, aynı anlayış,
Kopenhag Kriterlerinden biri olan, işleyen serbest piyasa ekonomisinin
kurallarını bir tarafa bırakmış, son dört yılda uyguladığı ekonomik
programlarla halkın neredeyse yüzde 90'ını yoksulluk sınırının altına itmiş,
rekabet edebilir bir ekonomiyi cezalandırmış, üreteni cezalandırmış ve ülkede,
tarihin en büyük ekonomik krizinin yaşanmasına neden olmuştur. (DYP
sıralarından alkışlar) Bundan da öte, alternatifsizliklerini ilan ederek,
aslında, demokrasiye inançsızlıklarını ifade eden hükümet ortakları, özünde,
demokratik kurumları devreden çıkarmış, sivil toplum örgütlerini susturarak,
halkın Meclise olan inancını yıkmışlardır. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak,
demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları alanında ve ekonomik gelişmişlik
düzeyinde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yılmaz, 2 dakika içerisinde toparlar
mısınız efendim. AYFER YILMAZ (Devamla) - ... insanımızı, çağın
standartlarına ulaştırmak amacıyla, Avrupa Birliğiyle tam üyeliği, kendi öz
değerlerimizle gerçekleştirmek için, gerek hükümet olduğumuz dönemlerde büyük
gayret ve cesaretle adımların atılmasına çalışılmış gerekse muhalefette, atılan
adımlara destek olunmuştur. Şimdi de aynı kararlılıktayız; ancak, ülkemizin bu
büyük değişim projesini, kendi öz değerlerimiz ve ulusal çıkarlarımızı
koruyarak uygulayabilmesi için, Meclisi harekete geçirmenin önünü açmak zorundayız. Artık, arkanızda halkın desteği kalmadı. Millet,
kendisi için yeni bir başlangıç aramaktadır. Millet ile Meclisini birleştirme
zamanı gelmiştir. Siyasî Partiler Kanunu, Seçim Yasası ve siyasî partilerin
harcamalarına ilişkin kuralları, gelin, hep birlikte Avrupa Birliği normlarına
çekelim öncelikle. (DYP sıralarından alkışlar) Gelin, demokrasi çarkını
işleterek, böylesine büyük bir projeyi zamana yaymak yerine, çıkarlarımıza
uygun şekil ve sürede gerçekleştirmek amacıyla, en başta, siyasî otoritenin
kendisini yenilemesini sağlayalım ve halka gidelim; halkın desteğini alarak,
yeni bir Meclis ve arkasında halkın desteği olan bir siyasî iradeyle, bu büyük
değişim ve dönüşüm projesini gerçekleştirelim. Hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Şandır... Buyurun Sayın Şandır. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) Süreniz 10 dakika. MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükümetimiz tarafından sunulan Türkiye Ulusal Programı
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım;
Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün,
Meclisimiz, tarihî günlerden birini yaşamaktadır. Hükümetimiz, ülkemizin
siyasî, sosyal ve ekonomik geleceğini derinden etkileyecek bir program
hazırlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, millet adına, bu programı
müzakereye başlamıştır. Gelecek günlerde, programda belirtilen hukukî
düzenlemeler, Meclisimizin komisyonlarında ve Genel Kurulumuzda yoğun bir
şekilde tartışılacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ümit ediyoruz
ki, bu program, hükümetimiz tarafından, toplumun tüm kesimlerine de arz
edilecektir. Tartışmalar sonucunda, milletimizin ortak aklı ve sağduyusuyla, bu
program, millî program haline dönüşecektir. Biz, milletin katılımını
önemsiyoruz. Toplum, kendi kaderine sahip çıkmalı, geleceğinin tanziminde
sorumluluk yüklenmelidir. Programda öngörülen uyum kanunları tanzim edilirken,
toplumun hassasiyetlerinin ve taleplerinin ortaya çıkması, bu programın
tanınması ve tartışılmasıyla mümkün olabilecektir. Programın hayata geçirilmesi
ve başarısı biraz da buna bağlıdır diye düşünüyorum. Bu yönde bir başlangıç
olması açısından, hükümetimizin Meclise bilgi vermesini önemsiyoruz. Bu
sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve müsaade ederseniz, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, 57 nci cumhuriyet hükümeti başta olmak üzere, bu
programa katkı veren tüm Bakanlıklara, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
yöneticilerine ve tüm sivil toplum kuruluşlarına teşekkür etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine
katılma irademiz, bu programla çok önemli bir aşamaya ulaşmıştır. Bu program,
Avrupa Birliğine bir taahhüdümüz olmaktan önce, kendimizle bir hesaplaşma
belgesidir de. Soru şudur: Yeni bir yüzyılın başlangıcında ve yeni bir dünya
düzeni kurulurken, küreselleşme denen bir olgu yaşanırken, Türkiye ve Türk
Milleti, tarihimizin ve coğrafyamızın bize yüklediği misyonu kavrayabilecek
midir? Kendisini kuşatan gerçeklere direnerek, oyalanarak daha ne kadar zaman
öldürecektir? Sahte korkuların bahanesinde, zamana daha ne kadar direnebiliriz?
Geçmişimize, geleceğimize, insanlığa karşı görevlerimizi ve sorumluluklarımızı
daha kaç nesil öteye erteleyeceğiz? Yapılması gerekeni yapmak iradesi, Türk insanı adına,
siz değerli milletvekillerinin uhdesinde bulunmaktadır. Alınterlerimizle tanzim
etmediğimiz, sorumluluk yüklenerek paylaşmadığımız "zaman", bizi
başkalarının insafına terk edecektir. Zamanın getirdiklerinden ve hazırlıklı
olanların taleplerinden canımız yansa da, şikâyete hakkımız olmayacaktır.
Türkiye Ulusal Programına, gerçekten, millî bir nitelik kazandırmak, sizlerin
bu salonda yapacağınız katkılara bağlıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
ile Türkiye ilişkileri, biliyorsunuz, 1959 yılında başlamıştır. Yaklaşık 42
yıldır, Türkiye, Avrupa Birliğine katılma iradesini devam ettiriyor. İki defa
kesintiye uğramasına rağmen, taraflar, hem Türkiye hem de Avrupa birbirlerinden
kopmamışlar; ekonomik, siyasî birlikte olma iradeleri, 1999 Aralık ayında,
Helsinki Liderler Zirvesinde Türkiye'nin adaylığının ilan edilmesiyle yeni bir
boyut kazanmıştır. Avrupa Birliği, Türkiye için Katılım Ortaklığı Belgesini ve
buna bağlı çerçeve yönetmeliğini kendi kurullarında onaylamıştır. Buna karşılık
da, Türkiye, kendi görüş ve şartlarını bir bütünlük içinde ve "Türkiye
Ulusal Programı" adıyla ilan etmiştir. Böylece, ekonomik ve siyasî olarak
bir araya gelmek ve çok üyeli bir birlik oluşturmak isteyen ülkeler olarak
karşılıklı şartlarını birbirlerine sunmuşlar, karşılıklı taahhütler ve
talepleri ortaya koymuşlardır. Önümüzde, çok uzun ve çok çetin bir müzakere
süreci başlamıştır. Taraflar, sorumluluk ve yükümlülükleri doğrultusunda
ilerleme sağlayacaklardır. Biz, meseleye, ak-kara gibi ikili tercih kıskacından
bakmıyoruz. Konu, Türkiye ve Avrupa'nın tarihi ve coğrafyasının dikte ettirdiği
bir gerçeklikte görülmelidir. Avrupa ve dünya barışı için Avrupa bütünleşmesi ve
Avrupa'nın siyasî ve ekonomik birliği, öncelikle Avrupalılar tarafından tarihî
bir zorunluluk olarak görülmektedir. Avrupa, yakın geçmişinde yaşamış olduğu ve
çok kanlı geçen, yaklaşık 80 milyon insanının kaybedilmesine sebep olan
savaşlar sonrasında bu bütünleşmeye veya birleşmeye, birliğe kendini mecbur
hissetmektedir. Ayrıca, yine Avrupa, küreselleşmenin tabiî bir sonucu
olarak çevre ülkelerde yaşanacak ekonomik ve siyasî krizler, askerî gelişmeler
karşısında, Avrupa Birliğinin genişlemesini de, yeni ülkeleri Avrupa Birliğine
katmayı da bir zorunluluk olarak görmektedir. 20 nci Yüzyılın son çeyreğinde yaşanan gelişmeler,
Türkiye'nin jeostratejik önemini artırmıştır. Artık, ülkemiz, bir köprü ülke
olmanın ötesine geçmiş, ülkelerin, kıtaların buluşma noktası ve bir merkez olma
fonksiyonunu kazanmıştır; AGİT toplantısı ve dünya liderleri İstanbul'da
buluşmuştur. Asrın en büyük oyunu olarak ifade edilen enerji
projelerinin terminal ülkesi, artık Türkiye'dir. Türkiye, terörist ülkeler ortasında, teröristle
mücadeleyi başarmayı önümüze koymuştur. Türkiye, siyasî istikrarı yakalamış; Türk toplumu
siyaset merkezini değiştirerek yeni yüzyıla yeni bir kararla girmiş, yeniden
yapılanma reformları bu istikrarın gücüyle hayata geçirilmeye başlanmıştır. Türkiye, her şeye rağmen, dünyanın ilk büyük 20
ekonomisi arasında bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu iki büyük varlık, bir kader çizgisinde,
bir kader kavşağında buluşmuş bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletlerin
işbirliğini şekillendiren birçok faktörler olabilir; ancak, tarih ve coğrafya
değişmez karinelerdir. Tarih, yaşanmıştır. Milletlerin şuuraltı, yaşanan
tarihle oluşmuştur. Günümüzde artık coğrafyaları değiştirmek de çok zorlaşmıştır.
Yeni bir vatan bulmak, siyasî hudutları değiştirmek imkânsız gibidir.
Jeopolitikte "coğrafya kaderdir" sözü, temel bir kuraldır. Avrupa ve Türkiye tarihi, Avrupa-Türkiye ilişkileri
tarihi, Türkiye ile Avrupa'yı birlikte olmaya kader ölçeğinde mecbur
tutmaktadır. Türkiye, yüzyıllardan beri Avrupa ile iç içedir. Özellikle son
yarım yüzyılda, bu ilişkiler, büyük yoğunluk kazanmıştır. Bu açıdan
bakıldığında, Türkiye'nin önünde Avrupa ile işbirliği yapmaktan başka bir
alternatif yoktur. Ayrıca, Türkiye, bir Türk dünyası ülkesidir; Karadeniz,
Kafkasya, Balkan, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve İslam ülkesidir; Avrasya olgusunun
merkezindedir. Tüm bu bölgesel sorumlulukları ve özel konumu, Avrupa Birliğine
alternatif değildir. Bize göre, Türkiye, hem Avrupa Birliğine girmelidir hem
de bölgesel sorumluluklarını yerine getirmelidir. Küreselleşen dünyada önemli
bir misyon Türkiye'yi beklemektedir. Bu sebeple, Türkiye'yi tek alternatife
mahkûm etmek veya mahkûm sanmak, gerçekçi bir değerlendirme olamaz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Avrupa
Birliğine girme kararını, öncelikle siyasî ve sosyal bir karar olarak
değerlendiriyoruz. Ekonomik tercihimizi, zaten, 1995 Gümrük Birliği
Antlaşmasıyla, Avrupalılar lehine çok bonkörce kullanmış durumdayız. Ayrıca,
birçok konuda zaten bir entegrasyon ileri düzeyde gerçekleşmiş bulunmaktadır.
Bir diğer ifadeyle, Türkiye-Avrupa ilişkileri ile Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerini ayrı ayrı değerlendirebiliriz. Biz, Avrupa Birliğine girme kararını, Türkiye'nin
muasır medeniyet seviyesine ulaşma kararı olarak görmekteyiz. Türkiye kendini,
Avrupa'nın aynasında görmeli ve orada mukayese etmelidir. Buradan bir şey daha söylemek gerekiyor. Avrupa da,
Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylığına yaklaşımında, kendisi için, bunu bir
ayna işlevi olarak görmelidir. Avrupa da, kendi kültüründen olmayanları
"öteki" olarak görmekten, "yabancılar" olarak görmekten,
hatta "hasım" olarak görmekten, Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylık
sürecinde bunu gösterecektir. Bunu, bir sorumluluk olarak, Avrupa'dan
beklemekteyiz. Türkiye, Avrupa'nın zencileri konumunda asla
olmayacaktır. Böyle bir zihniyetle, Avrupa'yla samimî, sağlıklı bir ilişki
kurmak mümkün değildir. Avrupa Birliğine girmek, ülkemize birçok şey
kazandıracaktır; ama, aksini savunanlar da olabilir, onlar da doğru olabilir. Biz, Türk milliyetçileri olarak, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, korkuların bizi kuşatmasına müsaade etmemeliyiz. (MHP
sıralarından alkışlar) Türk Milleti büyüktür. Yeniyi yapmak, yeniye başlamak
enerjisi ve iradesi, milletimizin büyüklük kaynağıdır. Türk Milleti, 4 000 yıldır, doğudan batıya yaklaşık 20
000 kilometre yol katederek, yüzlerce millet, kültür, halkla boğuşarak,
kaynaşarak... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 2 dakika içinde toparlar mısınız efendim. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...etkilenerek, etkileyerek
ve birçok defa ateşle imtihan edilerek bugünlere ulaşmıştır. Bugünlere, Türk
kimliğiyle ve egemen olarak ulaşmıştır. Bu kader çizgisinin sonsuza kadar uzanacağına inanıyoruz.
Türk milliyetçilerinin ruh dünyaları ve enerji kaynakları, bu kader çizgisine
imanlarıdır. Milletimizin değerlerini, eksiğiyle fazlasıyla
biliyoruz. Geçmişe takılıp kalmadan, günün sorunlarından yılmadan, sorumluluk
yüklenerek, çağın, aklın ve ilmin gerekleri doğrultusunda milletimizi geleceğe
taşımak iddiasını, siyasetimizin amacı yapıyoruz. 21 inci Yüzyılın başlangıcında, Avrupa Birliğine girmek
iddia ve kararımızı tebrik ediyorum; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Hazırlanan Ulusal Programda, ülkemizin içinde
bulunduğu, bölgenin getirdiği sorunlar doğrultusunda oluşan hassasiyetlerimiz
ve menfaatlarımız dikkatle korunmuştur. Kıbrıs'taki soydaşlarımızın eşit
egemenlik haklarını, Ege'deki egemenlik haklarımızı, ülkesi, milletiyle
bölünmez bütünlüğümüzü ve millî kimliğimizi hiç kimseyle tartışmayız.
Menfaatlar karşılıklıdır. Her türlü müzakereye açığız. Biz, bu programla, buna
açık olduğumuzu ifade ediyoruz. Değerli Başkanım ve saygıdeğer miletvekilleri; çok
onurlu bir görevin başlangıcındayız. Milletimizin geleceğini tanzim ediyoruz.
İşbirliği yapmalıyız. Bu şerefi, iktidar ve muhalefet olarak paylaşmalıyız.
Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştırmalıyız. Sorunların çözüm
yeri siyasettir. Sorumluluktan kaçamayız. Yapılması gerekenleri erteleyemeyiz. Aziz milletim, yeni bir döneme girerken, yegâne gücümüz
sizsiniz. Sizden aldığımız enerjiyle biz bu görevi başarıyla yapacağız. 57 nci
cumhuriyet hükümetinin hedefleri ve iddiaları devam etmektedir. İnşallah,
cumhuriyetimizin 100 üncü yılında, Avrupa Birliği üyesi, Avrasya'da lider ülke
Türkiye'yi birlikte gerçekleştireceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, ulusal
programın, ülkemize ve insanlığa hayırlı olmasını diliyor, Muhterem Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şandır. Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Ahat Andican; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 10 dakika. ANAP GRUBU ADINA A. AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık kırk yıldan bu yana devam etmekte
olan Avrupa Birliği katılım sürecinin çok önemli bir aşamasını görüşüyoruz. Hükümetimiz, bu hafta başında, Ulusal Programı
onaylayarak yürürlüğe sokmuş ve ülkemizin bu süreçteki yükümlülüklerini
belirten ayrıntılı bir yol haritasını, bir eylem planını önümüze koymuştur. Avrupa Birliğine giriş, Türkiye için neden önemlidir?
Bu sorunun cevabı, Avrupa Birliğinin kuruluş gerekçelerinin incelenmesiyle
kolaylıkla verilebilir. Avrupa Birliği, biliyorsunuz, Fransız eski
Cumhurbaşkanlarından De Gaulle'nin Atlantik'ten Ural'lara kadar Avrupaevi
hayalinin üzerine kurulmuş bir yapılanmadır. Başlangıç gerekçeleri de,
Avrupa'da çıkabilecek yeni bir savaşı engelleme, sınır çatışmalarını ortadan
kaldırma ve uluslarüstü bir blok yaratma arayışından kaynaklanmıştır. Böylece,
soğuksavaş döneminde Amerika ile Rusya arasında sıkışıp kalan Avrupa, kendisine
bir hayat alanı yaratma çabasına girmiştir. Soğuksavaşın sonlarına doğru, bu birliğe, siyasî ve
idarî birlik oluşturmak ve ortak savunma gücü yaratmak ilkelerinin de
eklenmesiyle, Avrupa Birliği, bugün, dünyamızdaki üç temel ekonomik bloktan
birisi haline dönüşmüştür. Daha da önemlisi, Avrupa Birliği içerisinde olan üye
ülkelerin hepsinde, kökleşmiş demokratik rejimler ortaya çıkmış, halkın refah
düzeyi yükselmiş ve bu ülkeler, tümü, rekabetçi ekonomiler haline
dönüşmüşlerdir. 2001 yılı bütçesinin kabulü sırasında huzurunuzda
yaptığım konuşmada, bir konuyu, bir hüküm cümlesini, altını çizerek vurgulamıştım.
Bunu, bu vesileyle, bugün yeniden huzurunuza getirmek istiyorum. Günümüzde
küresel ekonominin neredeyse dörtte 3'ü Kuzey Amerika, Avrupa Birliği ve
Pasifik Havzası bölgelerinin oluşturduğu bir üçgen içerisinde yoğunlaşmıştır ve
bu üçgen ekonomileri arasındaki karşılıklı bağımlılık, giderek artmaktadır.
Yukarıda belirtilen üçgen ülkeleri dışında kalan ülke ekonomileri, bu üçgen
içerisinde yer almadıkları sürece giderek marjinalleşecekler ve zenginlik
oluşturma sürecinin dışında kalacaklardır. Bunu söylemiştik. Kıran kırana bir rekabetinin yaşanacağı 21 inci
Yüzyılda, bir ülke, küresel aktör olmak istiyor ise, tüm kurum ve
kuruluşlarıyla gerçek bir demokrasiyi yerleştirmek, insan haklarına saygılı,
şeffaf bir hukuk devleti haline dönüşmek ve her türlü piyasa koşullarında
ekonomisini ayakta tutabilecek nitelikte rekabetçi bir yapıya sahip olmak
zorundadır. İşte, Avrupa Birliği, Türkiye'ye bu altyapıyı ve üstyapıyı
sağlaması açısından önemli bir süreç olarak karşımızda bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Birliğiyle ilişkilerimiz kırk yıllık bir süreci aşıyor ve üç temel dönemi var.
Birinci dönemde Türkiye'ye çok fazla yükümlülük yüklenmiş değil; ama, gümrük
birliği dönemiyle birlikte, gümrüklerimiz, yani, ekonomimiz rekabet açık hale
getirilmiştir. Biraz rekabetçi bir ortam,
bir imkân ortaya çıkmıştır; ama, Türkiye'nin zaten Avrupa'ya karşı
negatif olan ticaret açığını da giderek yoğunlaştırmıştır, artırmıştır. Bugün
de, bu negatif etkiler hâlâ devam etmektedir. Biraz önce, değerli Doğru Yol Partisi sözcüsü
arkadaşım, bu Ulusal Katılım Programının, Mecliste daha önce yoğun bir biçimde
tartışılmadığını söyledi. 1995'te, burada -bu Mecliste olan arkadaşlarım
hatırlayacaklar- gümrük birliği gibi Türkiye açısından tarihî önemi olan ve
yükümlülükleri her yıl neredeyse 8-10 milyar dolar negatif olan bir süreç,
burada, bu Mecliste tartışılmadan, o dönemdeki hükümet tarafından, yani,
SHP-DYP hükümeti tarafından kabul edilmiştir. Bir şeyi daha vurgulamak istiyorum. Bu kadar büyük, bu
kadar ağır bir yükümlülüğü getiren gümrük birliği süreci, normalde... Başka
hiçbir üye ülke, Avrupa Birliğine girmeden gümrük birliğine ortak olmamıştır.
Gümrük birliğine girme süreci, Avrupa tarafından takdir edilmeli, sonuçta bir
pazarlık yapılmalıydı; değil mi? O dönemde, gümrük birliğine karşı çıkanlar,
gümrük birliğinin kendisine karşı çıkmadılar; o dönemde, yeterince siyasî
pazarlık yapılmadığına karşı çıktılar. Onları ispatlayan şey de, 1997'de, 12-13
Aralıkta -nerede- Lüksemburg'da ortaya çıktı ve Türkiye, 1963'ün gerisine
götürülerek tam aday üye olma imkânı dahi ortadan kaldırıldı. Allah'tan, o
dönemde, hükümette olan ANAP-DSP koalisyonu, Avrupa Birliğiyle olan
ilişkilerini askıya alarak, dondurarak cevabını verdi ve bunun üzerine de,
işte, bugün yaşadığımız Helsinki süreci, daha sonra, Türkiye'nin tam üyeliğiyle
beraber devam etme imkânını buldu. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Tarihî gelişmeleri çok kolay unutmayalım ve tarihten de
ders çıkaralım. Bugün, tarihsel bir yol ayrımına geldik değerli arkadaşlarım.
Avrupa Birliğinin genişlemesi açısından çok önemli bir takvim noktası olan 2004
yılına kadar, Türkiye, kısa ve orta vadeli gereksinimlerini, koyduğu,
detaylandırdığı bu haritayı gerçekleştirmek zorundadır. Aksi takdirde, Türkiye,
değerli arkadaşlarım, krizlerin, bunalımların devam ettiği bir üçüncü dünya
ülkesi olma riskiyle, olma gerçeğiyle karşı karşıya kalacaktır. Kuşkusuz, bu,
kolay olmayacak; hiç kimse, kolay olduğunu söylemiyor. Eski Başkan Clinton'un burada söylediği şeyleri
hatırlayın. "Avrupa'nın içerisinde buna karşı olan insanlar var, kurumlar
var, siyasetçiler var; Avrupa'yı, hâlâ, dar bir anlamda tanımlıyorlar"
diyordu Clinton "Avrupa, bir coğrafya, bir nehir, bir dağ sınırı değildir;
Avrupa, bir fikirler manzumesidir" diyordu. Hatırlayın; "farklı
düşünce ve inançlardan ortaya gelmiş bir fikirler ve kültürler
manzumesidir" diyordu, doğru diyordu. Avrupa'da, buna karşı çıkan, Türkiye'nin
başarısız olmasını isteyen güçler var ve Türkiye, tanzimattan beri, Batılılaşma
adı altında bir arayış içerisinde, modernize arayışı içerisindedir, bunu
hepimiz biliyoruz; ama, ilk defa, Avrupa Birliği süreciyle, yani şu Ulusal Programla
beraber, artık, Batı sistemi ve o
sistemi oluşturan değerler manzumesi ile kendi tarihinin derinliklerinden
süzerek getirdiği değerlerini karşı karşıya getirebilecek ve bir uzlaşma
ortamını çıkarabilecek bir süreci başlatma imkânını bulmuştur. Bir diğer açıdan baktığımızda, Ulusal Program,
toplumumuz açısından da büyük önem taşıyor ve siyasetten bürokrasiye, iş dünyasından
sivil toplum örgütlerine ve sokaktaki sade vatandaşımıza kadar bütün toplumsal
kesimler, bugünkü yerleşik değerleriyle, yerleşik anlayışlarıyla yüzleşmek
zorundadırlar, toplumsal konumlarını yeniden değerlendirmek zorundadırlar,
sorgulamak zorundadırlar. Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, önümüzdeki dönemde,
bu sorgulamayı yapmayan, geçmişin devam etmesini isteyen, statünün devam
etmesini isteyenler ile buna karşı, bu büyük değişim sürecinin Türkiye'nin
hakkı olduğuna inanarak bunu destekleyenler arasında kaçınılmaz bir çatışma,
bir mücadele olacaktır. Burada, geri adım atmamak gerekmektedir. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, değişim ve gelişim için,
tarihî bir fırsat yakalamıştır. İç ve dış dinamiklerin kesiştiği bu noktada,
toplumumuzun hedefleriyle dış dünyanın beklentileri örtüşmektedir. Amacımız,
demokrasisini olgunlaştırmış, ekonomisini küresel rekabete dayanıklı hale
getirmiş ve siyasî gücünü yoğunlaştırmış bir Türkiye olmak zorundadır. Böylesi
bir Türkiye, hepinize garanti veriyorum ve hepiniz de rahatlıkla
değerlendireceksiniz, Avrupa'nın çekirdek ülkelerinin etrafında bir perifer
ülke olmayacaktır; böylesi bir ülke, Avrupa gücünün etkin bir ülkesi olacaktır;
böylesi bir Türkiye, Türk dünyasında hedefimiz olan büyük dönüşümün merkez
ülkesi, yönlendirici ve belirleyici ülkesi olacaktır ve etkin bir Türk
dünyasının oluşumuna da katkı sağlayacaktır. İslamla demokrasiyi ve laikliği
bağdaştırmış, geleneksel değerleriyle moderniteyi birleştirme becerisini
göstermiş bir Türkiye, Büyük Atatürk'ün kendi sözleriyle, bir diğer deyişle,
muasır medeniyet seviyesine ulaşmış bir Türkiye, İslam dünyasında da
yönlendirici bir ağırlık merkezi olmak durumundadır. Bu, kaçınılmaz bir
sonuçtur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Programla
birlikte Türkiye, her gecikmenin gelecekte ciddî bir maliyeti olacağı bir
döneme girmiş bulunmaktadır. Yüce Meclisimize, hükümetimize ve siyaset
kurumlarına büyük görev düşmektedir. Bu görev, Türkiye'nin vazgeçilemez
önceliklerini koruyarak, bu büyük değişim sürecinde öncülük etmek ve nihaî
hedefimizi yakalamak için gerekli zemini yaratmak olmalıdır. Yüce Meclis,
Ulusal Programda belirtilen yasal düzenlemeleri hızla gerçekleştirmelidir.
Ayrıca, bundan sonra çıkaracağı tüm yasaların da, Türkiye'nin önüne koyduğu
hedeflerle uyumlu olması gerektiği noktasında bir özen göstermelidir. Siyaset
kurumu ise, bu meseleyi kısır iç siyasî çekişmelerin malzemesi yapmamak
zorundadır; kendisini bu siyasî değişim sürecine uygun bir biçimde yeniden
yapılandırmak zorundadır. Türk toplumuyla ilişkilerini, Türk toplumuyla
homojenitesini devam ettirmek istiyorsa, siyaset kurumunun başka bir alternatifi
de yoktur... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 2 dakika içerisinde toparlar mısınız. Buyurun. A. AHAT ANDİCAN (Devamla) - Tamam Başkanım. ...ve eğer bunları gerçekleştiremiyorsa, Türk siyaseti,
Türk üst siyaset kurumları, Türkiye'yi layık olduğu yere taşıyamadıkları için,
gerek tarih önünde gerek gelecek nesiller önünde mahkûm olacaktır. Bu gerçeği
unutmamamız gerekmektedir. Konuşmamı noktalamadan önce, Avrupa Birliği sürecinden
sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın şahsında 57 nci hükümete
şükranlarımı sunmak istiyorum. Birbirinden bağımsız, neredeyse yüzlerce
kısıtlayıcı değişkenin etkili olduğu zor bir alanda çalışmışlardır ve böylesi
dar bir alanda çalışmalarına, iç ve dış baskılara uğramış olmalarına karşın,
Türkiye'nin önceliklerini koruyan, Türkiye'nin çıkarlarını gözeten ayrıntılı
bir eylem planını Türk Milletinin önüne koyma becerisini göstermişlerdir.
Kendilerine bundan sonraki dönemde gösterecekleri çabalar için şimdiden
başarılar diliyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Andican. Fazilet Partisi Grubu adına Sıvas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. FP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın takdim
ettiği Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal
Programı üzerinde, Fazilet Partisi görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Muhterem milletvekilleri, belki dikkatlerinizden
kaçmıştır; bir defa, bu programın başlığı bile şaşırtıcıdır. Avrupa, bizden,
ortaklık görüşmelerine başlamak için, müktesebatın üstlenilmesine öncelik
vermemizi istemiyor, bunu sonra da yapabilirsiniz diyor; görüşmelere başlamaya,
ancak, Avrupa'nın var oluşunun temelini meydana getiren demokrasi, insan
hakları, özgürlükler, hukukun üstün tutulması gibi temel prensiplerin,
Türkiye'de, sadece kanunlar çıkarılmasına, kararnameler çıkarılmasına göre
değil, işlerlik kazanmasına göre karar verecektir. Şimdi, siz, kanaatimize göre, konuya tersten
başlıyorsunuz; ama, bir şeyler yapmış intibaını da vermek istiyorsunuz,
özellikle, ülkenin bugünkü gündemini değiştirmek istiyorsunuz. Beyler, atı arabanın önüne bağlarlar, arkasına değil;
arkasına bağlarsanız, o at yemlenir
-üzülerek ifade ediyorum; ama- siz de, şu anda, bu yemlemelere çanak tutuyorsunuz.
Maalesef, üzülerek ifade ediyorum; ama, bu program,
güven vermiyor. Bizim güven verebilmemiz, çıkaracağımız kanunlarla veya
yönetmeliklerle sağlanamaz. Bu, bir zihniyet meselesidir. Eğer biz, Avrupa
Birliğine ciddî olarak katılmak istiyorsak, zihniyetimizin, dışarıda doğru
anlaşılması ve doğru zihniyete kavuşmamız icap eder. Halkın mutluluğu ve saadeti esastır. Siz, -üzülerek
ifade ediyorum yine ama- Avrupa Birliğine niçin girmek istediğinizi bile, uzun
uzun oturup düşündüğünüz kanaatini uyandırmıyorsunuz; bizde değil, Avrupa'da
uyandırmıyorsunuz. Siz zannediyorsunuz ki, biz, Avrupa Birliğine gireriz, hayat
standardımız yükselir, Batılı oluruz. Ama, bunun alt yapısı, maalesef, henüz
zihinlerimize yerleşmemiş; bunu üzülerek ifade ediyorum. Bunun sağlanabilmesi için, öncelikle kendi milletine
itibar etmek, güvenmek gerekir. Avrupa, kritik konuların tamamında referanduma
gider; bu, halka güvenin temelidir. Şu getirdiğiniz programın içerisinde, yeri
geldiğinde referanduma gidileceği konusunda bir cümleye rastlayamadım. Milletin değerlerini, inancını, kültürünü, içine
sindiremeyenler, milletin ıstırabını içinde hissetmeyenler, millete hizmet
edemezler ve maalesef, edemiyorlar. Milletle harp ederek millete hizmet
edilmez. Batı'da temel kaide, başaramayan kişilerin, siyasîlerin siyaset
arenasından çekilmesidir. Ülke yangın yerine döndü. Meclis çoğunluğuna
güvenerek, ısrarla ben burada kalacağım demek, bu millete zaten güven vermiyor,
Batıya hiç güven vermiyor. (FP sıralarından alkışlar) Batıyı bir tarafa
bırakın, Hindistan'a bir bakın. Orada, bir bakanla ilgili tek bir iddia bile, o
bakanın, kendisiyle ilgili ciddî bir değerlendirme olmamasına rağmen, nasıl
kenara çekildiğini gösteriyor. Ancak, bu programın ortaya koyduğu faydalı bir husus
var; o da şudur: Biz, Anayasamızda yazılmış olmasına rağmen, bugüne kadar bu
ülkenin hâlâ demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmadığını itiraf
ettik. Bu, başlangıç olarak iyi bir noktadır diye düşünüyorum. Muhterem arkadaşlarım, bu program, böyle bir öncelikler
tasnifi yapılmadığı için, bana, bir çorba intibaını doğurdu. Mesela, deniliyor
ki: "Sivil toplum örgütlerinin önü açılacak, bunlara değer
verilecek." Şimdi, soruyorum size: Meclise sevk ettiğiniz kanunlarda bile
vakıf müesseselerini ortadan âdeta kaldırmaya çalışırken, tatbikatta deprem
olduğunda harekete geçen, bütün bir ülkenin öncülüğünü yapan sivil toplum
örgütlerinin depremzedelere yardımını bile önlerken, siz, nasıl olacak da sivil
toplumun önünü açacaksınız?! (FP sıralarından alkışlar) Anayasada 1995 yılında birtakım değişiklikler yapıldı.
Memura siyasetle uğraşmanın önü açıldı; ama, şimdi siz fişlemeye girdiniz.
Babası bir siyasî partide üye olan bir genci işe almıyorsunuz; siz, demokrat
değilsiniz. Siz, demokrasiyi, hakikaten içinize sindirebilmiş değilsiniz. (FP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Israrla iki müfettişin raporuna dayanarak memurları
işten atmak için çaba sarf ettiğiniz şu kararnameler Çankaya köşkünden döndüğü
zaman, neredeyse, bir hükümet krizi oluyordu; şimdi onu Meclisten kanun olarak
çıkarmaya çalışıyorsunuz. Üzülerek ifade ediyorum; ama, bu tavrınız, bizi,
dışarıda, üzüntülü, hoş karşılanmayan -daha sert kelimeler kullanmak
istemediğim için söylüyorum- bir noktaya getiriyor. Türkiye'nin itibarını
zedeliyorsunuz. İnsanların eğitim ve inanç hakkı Anayasa tarafından
güvence altına alınmış; siz hâlâ insanların kılık kıyafetiyle ilgileniyorsunuz.
Kılık kıyafetinden dolayı bir insanının eğitim hakkını hangi hakla elinden
alabiliyorsunuz veya alanlara karşı hangi tedbiri alıyorsunuz? (FP sıralarından
alkışlar) YÖK, şimdi üniversite kapatıyor. Şimdi siz, bir
zamanlar partilerin kapatılmasını hukukî temele dayamak için -burada üzerine
basarak söylüyorum- güçleştirmek için değil, hukukî temele dayamak için üç defa
girişimde bulundunuz ve şimdi bekliyorsunuz; nerede icraatınız? Bu
tatbikatınızla siz, kimi kandıracaksınız allahaşkına?!. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - İrtica var diye ilkokul
kapatıyorlar, ilkokul!.. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - "312 nci maddeyi
özüne dokunmadan değiştireceğiz" diyorsunuz. 312 nci madde, bu Meclis
gündemine, sizler tarafından kaç kere getirildi; birileri haber gönderdiği
zaman eliniz ayağınız titriyor, kanunları geri çekiyorsunuz. (FP sıralarından
alkışlar) Mülkiyet hakkı, en temel insan haklarından bir
tanesidir. Siz, daha mülkiyet hakkına bile saygılı değilsiniz. Kurban bayramı
geliyor, insan, kendi derisini istediği kuruma vermek istiyor; yok,
veremezsiniz!.. Ne olacak; benim söylediğim yere vereceksiniz!.. Bu mu
demokrasi anlayışı?! Bu mu insan haklarına saygı?! Bunun için bir kanun yok;
bu, sadece sizin zihninizin yansıması idareye. (FP sıralarından alkışlar) Serbest dolaşım, zaten üzerinde duramadınız; ama,
piyasa ekonomisi diyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 2 dakika içinde toparlayınız. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Muhterem arkadaşlarım,
piyasa ekonomisi derken, siz, sermayeyi yeşile, sarıya, kırmızıya boyayarak
birtakım sermayedarlara özel itibar gösterirken, öbürlerinin önünü keserek,
serbest piyasa ekonomisini nasıl tatbik edeceksiniz?!. Siz, sadece
Avrupalıların Türkiye'de yatırım yapmalarına imkân vermek için mi serbest
piyasadan bahsediyorsunuz?!. Yurtta, faizsiz, hiçbir yük getirmeyen, doğrudan
yatırıma giden, istihdamı artıran ne kadar halk teşebbüsü varsa önünü kestiniz,
teşvik vermediniz, harp ettiniz. Sizin -üzülerek söylüyorum ama- temel insan
hakları konusunda verdiğiniz vaatlerden hiçbir tanesi ne bizi tatmin ediyor ne
bu milleti ne de, emin olun ki, yurt dışında ortak olmak istediğimiz ülkelerin
yöneticilerini. Muhterem arkadaşlarım, elbette, zaman kısa. Gönlümüz
isterdi ki, böyle bir zamanda, hakikaten, şu konuyu enine boyuna tartışalım. Ne
olurdu buraya hükümet bir genel görüşme için gelse, partilere yarımşar saat, en
azından 40 dakika, 1 saat zaman verseydi!.. Bu kadar ehemmiyet verdiği bir
konuda siz bunu yapacak cesarette bile değilsiniz. Meclisi
bilgilendirmiyorsunuz!.. Gayrimüslimlerin dinî vecibelerini yerine getirmeleri
için düzenlemelerden bahsediyorsunuz, Türkiye'de, burada yaşayan, yüzde 98'i
Müslüman olan, hadi tatbikatta yüzde 70'i Müslümanlığı yaşamak isteyen
insanların önünü kesiyorsunuz. Bir Yahudi, kendi çocuğunu 6 yaşında havraya
gönderip eğitebiliyor; bir Müslüman, 12 yaşını beklemek mecburiyetinde,
çocuğunu yaz ayında gönderebiliyor; bu, ne biçim inanç hürriyetine saygı?! (FP
sıralarından alkışlar) Partilerarası Anayasa Uyum Komisyonundan bahsettiniz.
Muhterem arkadaşlarım, Anayasa Uyum Komisyonu senelerdir çalışıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Efendim, son cümlenizi söyleyin; çünkü, süreyi
uzatmıyorum. Sayın Karamollaoğlu, uzatmayalım; yalnız, bu, son cümle olsun. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum;
sözlerimi tamamlıyorum. Ancak, bu komisyonun yapmış olduğu, üzerinde mutabakat
sağladığı kanunları bile Meclis gündemine getirmediniz. Gönlümüz, bu
söylediğiniz, vaat ettiğiniz hususların yerine getirilmesini istiyor. Sizlere,
emin olun, destek vereceğiz insan hakları, demokratikleşme konusunda
getireceğiniz kanun tasarılarında; ama, lütfen, beş sene sonra değil; eğer siz
isterseniz, biz size bu desteği verir, üç ayda Türkiye'yi Avrupa'nın en
demokrat ülkesi haline getiririz; hükümet olarak siz isteyin yeter ki!.. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karamollaoğlu. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Adana Milletvekili
Sayın Ali Tekin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin önümüzdeki yıllarda Avrupa Birliği tam
üyeliği için yapacağı siyasî ve ekonomik reformları özetleyen Ulusal Program
üzerinde DSP Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Partim
adına saygıyla selamlarım. Türkiye'nin 1963'te başlattığı, 1995'te güçlendirdiği
ve 1999'da Helsinki'de önemli bir ilerleme kaydettiği Avrupa ile bütünleşme
projesinin ayrıntıları, Bakanlar Kurulunca bu hafta başında kabul edilen
"Avrupa Birliği İçin Ulusal Program" adı verilen belgede ortaya
konulmuş bulunuyor. Öncelikle, bu belgenin hazırlanmasında yoğun emeği geçen
tüm bakanlıkların, kuruluşların ve de koordinatör kurum olarak Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin görevlilerini, yaptıkları bu başarılı çalışmadan dolayı
kutlamak istiyorum. Anımsayacaksınız, geçen yılın sonlarında, Avrupa
Birliği Türkiye için bir Katılım Ortaklığı Belgesi kabul ederek, ülkemizden,
tam üyelik yönünde ne tür reformlar yapması beklentisi içinde olduğunu ortaya
koymuştu. Ayrıca, Avrupa Birliği tarafı, bu yılın başlarında da bir çerçeve
yönetmelik, çerçeve tüzük kabul ederek, Türkiye'nin uyum süreci çalışmalarında
ne türlü malî imkânların ortaya konulacağının çerçevesini çizmişti. Bu noktada,
sıra, ülkemizin Ulusal Programını ortaya koymasına gelmişti. Ulusal Program, Türkiye'nin, kendi ulusal koşullarını
dikkate alarak -Avrupa Birliğinin her aday ülkeden yapmasını istediği Kopenhag
Kriterlerine uyum sağlamak için- neler yapacağını ve bu yaptıklarını hangi
öncelik sırasına göre yapacağını ortaya koyan bir belge. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten de,
Ulusal Programın analitik yapısında Kopenhag Kriterleri hemen göze
çarpmaktadır. 1993 yılında, Kopenhag'da, Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa
Birliğine üye olmak isteyen ülkelerin uyması gerektiğini bildirdiği birtakım
kriterler ortaya koymuştur. Kopenhag Kriterlerinin üç temel öğesi vardır: Birincisi, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları
ve azınlık haklarının sağlam kurumsal temellere bağlanmasıdır. İkincisi, serbest piyasa kurallarının uygulanıyor
olması ve aynı zamanda, AB içinden gelecek piyasa rekabetine dayanabilme
gücüdür. Üçüncüsü ise, üyeliğin yüklediği yeni sorumlulukları
yerine getirme yeteneğine sahip, etkin bir devlet aygıtının varlığını
gerektiriyor Kopenhag Kriterleri. Ülkemiz de, ortaya koyduğu Ulusal Programla, Kopenhag
Kriterleri bağlamında hangi konuları hangi zaman diliminde düzenleyeceğini
ortaya koydu. Gerçekten de, Ulusal Programa dikkatlice baktığımız zaman, bu
Ulusal Programın üç ana ekseninin olduğunu görüyoruz. Birinci eksende, devlet ile toplum arasında ve devlet
ile birey arasında söz konusu olan ilişkiler, toplumun ve bireyin daha fazla
hak, özgürlük ve sorumluluk kazanması biçiminde ortaya çıkıyor. Böylece,
Kopenhag Kriterlerinden "siyasî kriterler" kısmı özünde sağlanmış
oluyor. İkinci eksende, devlet-piyasa ilişkileri bağlamında,
piyasalara günümüzde olduğundan daha fazla egemenlik sağlayan, kaynakların
rekabet ortamı içerisinde etkin kullanımını hedefleyen bir çerçeve çiziliyor.
Bu biçimde de, Kopenhag ekonomik kriterini sağlamış oluyoruz. Ulusal Programımızın üçüncü ekseninde ise, siyasî ve
ekonomik kriterlere paralel bir biçimde, devletin kendi içerisinde değişimini
sağlayacak, devletin politika üretme ve uygulama kapasitesini yükselten
birtakım tedbirler alınmış. Böylece de, devlet kapasitesiyle ilgili Kopenhag
kriterinin yerine getirilmesi sağlanmış oluyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu radikal
değişiklikler gösteriyor ki, Türkiye'nin hazırladığı Ulusal Program, cumhuriyet
tarihimizin, gerçekten de, en iddialı, en kapsamlı demokratikleşme programı.
Ulusal Programın uygulanmasıyla, ülkemiz, gerçekten de, yönetim paradigmasında
önemli bir değişimi başarmış olacak. Böylesine iddialı, kapsamlı ve ayrıntılı bir programı
ortaya koyan siyasî iradeyi; yani, hükümetimizi kutlamak gerekiyor. Bu onurlu
görevi, gerçekten, hükümetimiz başarıyla yapmıştır. Aslında, Ulusal Program
hükümetin iradesi de sayılamaz; bu belge, Türkiye'nin ortak iradesini
yansıtmaktadır. Gerçekten de, bu program, bir yandan Avrupa Birliğinin
beklentilerini, bir yandan da Türkiye'nin hassasiyetlerini dengeli bir biçimde,
büyük bir uzlaşma ve oydaşma ruhu içerisinde ortaya koymuştur. Doğal olarak,
Ulusal Programın, herkesi eşit şekilde, aynı ölçüde memnun etmesi beklenemez;
bazıları yetersiz bulurken, bazıları, Türkiye koşullarında fazla ileri
gidildiğini düşünebilir. Bu iki anlayış da yanlış olmayabilir; ancak, eksiktir.
Bu tür değerlendirmeler, genellikle, yalnızca birkaç konuya takılıp belgenin
bir bütün olarak taşıdığı değeri görmemek anlamına gelir. Ayrıca, Ulusal Program, ileride yapılabilecek açıklığa
kavuşturmalara, somutlaştırmalara da elveren bir belgedir. Belgenin somut
içeriği kadar, hatta daha da önemli olarak, ülkemize vereceği yön önemlidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal olarak,
Ulusal Program, en güzel sözcüklerle de yazılmış olsa, asıl önemli olan, planın
uygulanmasıdır. Bu noktada, hem hükümetimize hem de Türkiye Büyük Millet
Meclisine önemli görevler düşüyor; çünkü, herkesin gerçekten acele etmeye
ihtiyacı vardır; ama, özellikle de hükümetin ve Meclisin acele etmesi gerekir. Avrupa Birliği, 2003 yılının başından başlayarak
hukuken, 2004 yılı içerisinde ise fiilen genişleyebilir. Bu genişlemeler henüz
başlamadan, ülkemizin üyelik müzakerelerine başlaması çok önemli. Bunu
sağlamamız için de, önümüzdeki bir birbuçuk yıl içerisinde, önemli bazı
konularda sağlam adımlar atabilmemiz gerekir. Özellikle kısa dönemde yapılacağı
belirtilen anayasal ve yasal düzeydeki bazı değişikliklerin, bir an önce
yapılması çok yararlı olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında,
yapılması planlanan değişikliklerin pek çoğu, yıllardır, Meclisimizin tozlu
raflarında ya da gündeminde yer alıyor. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hak
ve özgürlükleri gibi siyasî kriterlerle ilgili konuların pek çoğu, zaten,
Meclisimizin gündeminde. Aynı şekilde, ekonomik reformlar, sürekli,
Meclisimizin gündeminde oldu. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Ulusal
Program, devlet yönetiminde küresel standartların yakalanması için, bazı
reformların yapılması için, ülkemize, hükümetimize ve Meclisimize yeni bir
heyecan sağlayacaktır diye umuyoruz; ancak, bu kadar kapsamlı bir Ulusal
Programı uygulamak elbette kolay bir iş değildir. Burada, yalnızca hükümete
değil, Meclise de önemli bir sorumluluk düşüyor. İktidar ve muhalefet hepimiz,
fırsatçı siyaset anlayışlarını bir yana bırakarak, Ulusal Programın
gerektirdiği düzenlemeleri yaşama geçirmek için kolları sıvayalım. Kısacası,
Meclis olarak, zaman zaman ortaya koyduğumuz dinamizmi yeniden gösterebilelim.
Bu tavrımızla, AB ülkelerinde Türkiye'nin tam üyeliğine karşı çıkan çevrelerin
çabalarını da kadük bırakabiliriz. Yine bu tavrımızla, Avrupa'da Türkiye'nin
tam üyeliğini destekleyen, sayı ve etkinlikleri hiçbir zaman küçümsenmemesi
gereken kişi ve grupları da motive etmiş, onların ellerini de güçlendirmiş
olacağız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin
Avrupa Birliğine üyelik iddiası, bazılarının sandığı gibi, tamamıyla idealize
edilmiş yaklaşımların ürünü değildir. Gerçekte, bu tarihsel dönemeçte, Avrupa
Birliği ilişkilerimizin ilerlemesinde, çıkarlar, karşılıklı çıkarlar, hem de
derin karşılıklı çıkarlar söz konusudur. Dün de Sayın Başbakanımızın belirttiği
gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliği içerisinde yer alması, bir yandan Avrupa
Birliğinin Ortadoğu, Ortaasya, Kafkasya ve Balkanlara erişim gücünü artırırken,
diğer yandan da, Türkiye'nin bu bölgelerde var alan etkinliğini, yeni ve daha
yüksek düzeylere mutlaka çıkaracaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası
ilişkilerde belirleyici olan son analiz de ulusal çıkarlardır dedik; ancak, bu
çıkarların nasıl tanımlanıp, ne şekilde ölçüldüğü de çok değişkendir. Konuya bu
bağlamda baktığımızda; bu dönemde, Avrupa Birliği yönetimi, Avrupa Birliği
ülkeleri ve Türkiye arasında çıkar tanımlamalarında bir paralellik olduğunu
gözlemliyoruz. Bu paralelliğin verimli bir işbirliğine dönüşmesi için,
ülkemizin bir an önce Ulusal Programı yaşama geçirmesi büyük önem taşıyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk'ün
bizlere hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine, Atatürk'ün kurup bizlere
emanet ettiği bu ülkenin esenliğine, ulusal birliğine ve toprak bütünlüğüne en
küçük bir zarar gelmeden buna ulaşabileceğimize olan inancım tamdır. Ayrıca,
geçen yüzyılın başında Avrupa'nın yedi düveline karşı verilmiş olan bir
Kurtuluş Savaşını yönetmiş olan bu Yüce Meclisin, yeni yüzyılın başında bu kez
Avrupa ile çağdaş uygarlık düzeyinde buluşmayı sağlayacak geniş vizyona sahip
olduğuna olan inancım da tamdır. Ulusal Program, ulusumuza hayırlı olsun. Hükümetimize
ve Yüce Meclise, bu tarihî görevde başarılar diliyorum. Saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tekin. MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Sağlam, hangi konuda efendim?.. MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Yerimden bu konuda bir
şey söylemek istiyorum; yani, Avrupa Birliği konusunda. BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz yok. Lütfen... Böyle bir usul yok efendim; yani... MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, 60/4'e
göre, sadece iki dakika... Katkıda bulunmak için bir şey söylemek istiyorum. BAŞKAN - Yok efendim, yok... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, olumlu
katkıda bulunmak için... BAŞKAN - Şimdi, bakın; sayın konuşmacılara, bugün,
özellikle, konuşulan konunun önemine binaen, 1 dakika değil, 2 dakikayı aşan
sürelerde tolerans tanıdım. O nedenle, sizin Grubunuz adına konuşan değerli
konuşmacı arkadaşımıza da aynı toleransı gösterdim ve herkes, bütün gruplar,
grup sözcüleri marifetiyle görüşlerini ifade ettiler. Burada açıklamayı
gerektirir bir şey yok Sayın Sağlam. MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, açıklama
değil efendim, olumlu katkı... İki cümle söyleyeyim müsaade ederseniz.
İsterseniz kesin... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Olumlu bir katkı... BAŞKAN- Efendim, bunu prensip edinmeyelim lütfen. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın Başkan dün de
verdiniz. Dünkü tutanaklara bakın Sayın Başkan. BAŞKAN- Efendim, yok böyle bir şey. Sayın milletvekilleri, şimdi üç arkadaşıma gündemdışı
söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, YÖK ve Fatih Üniversitesinin
kapatılması hakkında söz isteminde bulunan Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'ya aittir. Buyurun Sayın Göksu. (FP sıralarından alkışlar) 2. – Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu’nun, YÖK’ün, Fatih Üniversitesine 2000-2001 öğretim
yılında öğrenci alınmamasıyla ilgili kararına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; üniversiteler, sosyal, politik ve ekonomik gelişmeler
ışığında, ülkemizin kalkınması için problemlere çözüm üretecek kurumlardır.
Üniversiteler, hür düşüncenin ve bilimsel gelişmenin temel taşıdır. Ne yazık
ki, son yıllarda YÖK'ün, baskı, dayatma ve antidemokratik anlayışı sonucu,
üniversitelerimiz, kendilerinden bekleneni verememiş ve birtakım kısır
çekişmelerin ve krizlerin mekânı olmuştur. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle
milyonlarca insanımız "açız ve açıktayız" diye bağırırken, devlet
erkini yanlış, taraflı ve kasıtlı olarak kullanan bazı kişi ve kurumlar,
birtakım siyasal ve sosyal krizlerin de sebebi olmaktadırlar. İşte bunun en
somut ve her zaman olduğu gibi en önde geleni, YÖK'tür. YÖK Genel Kurulu 16 Mart 2001 tarihinde yaptığı bir
toplantıda, Fatih Üniversitesine, 2001-2002 öğretim yılında öğrenci alınmaması
şeklinde bir ceza vermiştir. AB yolunda Ulusal Programın açıklandığı ve
toplumsal barışa en çok muhtaç olduğumuz bu günlerde, YÖK'ün, hukuk tanımayan,
çağdışı bir anlayışla, bir üniversitenin kapanmasına yol açacak bu tarihî
yanlışını kınıyorum. (FP sıralarından alkışlar) Bu kararı, millet adına,
uygarlık adına ve bilim adına, Millî Eğitim Komisyonunun bir üyesi olarak
teessüfle karşılıyorum. Kurulduğu günden bugüne hep tartışmanın odağında olan
YÖK, Kemal Gürüz'le birlikte, tek tipçi, merkeziyetçi, yasakçı ve yanlış
kararların ve uygulamaların odağı olmuştur. Her icraatıyla toplumu geren ve her
kesimin tepkisini alan YÖK ve malum Başkanı hakkında Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kurulan Meclis araştırması komisyonunun 400 sayfalık raporu Meclis
Başkanlığındadır. Bu rapor incelendiğinde, YÖK Başkanı ve bazı rektörler
hakkında, komisyon üyelerinin suç duyurusunda bulunduğunu görüyoruz. Buradan,
Sayın İzgi'ye sesleniyorum; Temmuz 2000 tarihinden beri Meclise gelmeyen bu
raporu derhal Meclise getirmesini, millet adına talep ediyorum. (FP
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, YÖK'ün Fatih Üniversitesi hakkında
aldığı bu karara mesnet teşkil eden iddialara, ilgililer gereken cevabı verdi.
Bu yanlış ve haksız kararın yargıdan döneceğine ve önümüzdeki yıl bu
üniversiteye öğrenci alınacağına elbette inanıyorum. Ancak, YÖK'ün, nasıl bir
üniversiteyi kapatmak istediğini görmenizi isterim. İşte, satırbaşlarıyla Fatih
Üniversitesi... Henüz beş yıl olmuş kurulalı. 20 vakıf üniversitemiz
içerisinde, kampusü olan 4 üniversiteden bir tanesidir. 35 200 metrekare kapalı
alana -eğitim ve öğretim alanı- 15 400 metrekare sosyal tesis inşa etmiş ve hizmete
sokmuş; 4 fakülte, onlarca bölüm, enstitü, yüksekokul, meslek yüksekokulu ve
programı vardır. 2000 yılında, 71 üniversitemiz arasında, öğretim üyesi başına
düşen bilimsel yayın sıralamasında 5 inci sıradadır. Fatih Üniversitesinin
yayımladığı ekonomi dergisi, kendi alanında yabancı indekslere giren ilk
dergidir. Ayrıca, vakıf üniversitelerinin pek çoğunda olmayan 54 tane
laboratuvarı vardır. Yine, sporda, yüzmede 3 altın madalya almış, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun cumhuriyetimizin 75 inci yıldönümünde
düzenlediği üniversitelerarası yarışmada ödül alan 9 üniversite öğrencisinden
7'si, Fatih Üniversitesi öğrencileridir. (FP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, bu karar çok yanlıştır. Sudan
bahanelerle önü kesilmeye çalışılan bu üniversitenin kapatılma kararının izahı
yoktur; zaten, YÖK'ten başka bunun taraftarı da yoktur. Bu "dünya
dönüyor" diyen Galileo'ye kilisenin verdiği cezayla eşdeğerdir. Değil
Türkiye'de dünya da bile tek bir örneği bulunmayan böyle bir karar, bizi gülünç
duruma düşürmüştür; ülkemizi böyle bir duruma düşürmeye hiç kimsenin hakkı
yoktur. Çağdaşlığı kendi tekelinde görüp, başkalarını mürteci yaftasıyla
damgalayanların gerçek yüzü, bu kararla
ortaya çıkmıştır. Değerli arkadaşlar, YÖK'e özenerek, Millî Eğitim
Bakanlığının da zaman zaman okul kapattığını, basından öğreniyoruz. Hem, daha
üç gün önce, öğretim yılının ortasında, Konya'da, Özel Elmas İlköğretim
Okulunun kapatılma teşebbüsünü, acaba, Sayın Millî Eğitim Bakanımız, bu millete
nasıl izah edecektir?! Eğer, biz, 21 inci Yüzyılda, çağdaş dünyada yerimizi
almak istiyorsak, bu, eğitimle olur, bilimle olur; okul kapatarak, öğrencileri
sokağa bırakarak, hiçbir yere varamayız. Değerli arkadaşlar, YÖK, Fatih Üniversitesi hakkında
aldığı kararla, Meclisi, hukuku, kanunları ve Anayasayı hiçe saymıştır.
Anayasanın 42 nci maddesinde "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamaz" deniliyor; ama, bu kararla, bir dahaki sene bu okula girecek
öğrencilerin eğitim hakkı gasp edilmiş oluyor. Bu Meclis, gensoruyla hükümet
düşürüyor, başbakanı görevden alıyor, bakanı alıyor; ama, YÖK başkanını
alamıyor; böyle bir antidemokratik uygulama olur mu arkadaşlar?! (FP
sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayınız Sayın Göksu. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu
karar, hastalara kızıp hastaneyi kapatmak gibi bir karardır. Zaten, politik
olduğunu, bir YÖK üyesi de ifade etmiştir. Buradan hükümete sesleniyorum:
YÖK'ün, üniversiteler üzerindeki keyfî, kanunsuz ve baskıcı icraatlarının
faturası siyasî iktidara çıkmaktadır; öğrencisi, öğretim üyesi, halkı ve
cumhurbaşkanıyla kavgalı olan bu şahsı, geliniz, görevden alınız ve YÖK'ün
yeniden yapılanması için öncülük ediniz. Yüce Meclisin değerli üyeleri, Kemal Gürüz'ü, onca
tartışma ve tavra rağmen, YÖK'ün başına, ısrar ve inatla ikinci kez atayan
Cumhurbaşkanının görev süresini uzatmayan bu Meclisin, YÖK'ün hukukdışı
uygulamalarına dur diyeceğini bekliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Gündemdışı konuşmayı yanıtlamak üzere, Millî
Eğitim Bakanımız Sayın Metin Bostancıoğlu. Buyurun Sayın Bostancıoğlu. (DSP sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Yüksek Öğretim Kurulu, yani kısaca YÖK,
Anayasanın 130, 131 inci maddeleriyle kurulmuş, görevleri bu maddelerde
sayılmış, bir anayasal kuruluştur. Bu kuruluşun sadece bütçesi bakımından, ben,
Millî Eğitim Bakanı olarak, Meclise karşı görevliyim. Bunun dışında bütün
yetkiler, Anayasada sayılan yetkiler, Anayasaya dayanılarak çıkarılan 2547
sayılı Yükseköğretim Yasasında sayılan yetkiler, bu kurulun yetkileridir. Bu kurulun
kimlerden oluştuğu, yine Anayasada belirtilmiştir. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değiştirelim Bakanım!.. MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Bu
kurulun görevleriyle birlikte sorumlulukları da Anayasada belirtilmiştir. İşte, Anayasayla kendisine görev verilen, sorumluluk
verilen ve denetleme yetkisi verilen Yüksek Öğretim Kurulu, Fatih
Üniversitesiyle ilgili bir araştırma yapmış ve bu araştırmanın sonunda bir
karar vermiştir. Ben, şimdi sizlere, bu karar hakkında bilgiler vereceğim. "İnceleme ve denetlemeler esnasında, Fatih
Üniversitesiyle ilgili, zaman zaman, mevzuata uygun olmayan durum ve
uygulamaların tespit edildiği, bu hususlarda üniversitenin zamanında
uyarıldığı; hatta, üniversite mütevelli heyet başkanının ve rektör vekilinin,
Yüksek Öğretim Yürütme Kurulunun 30 Haziran 2000 tarihinde yapılan toplantısına
bir yazıyla davet edilerek, tahsisi taahhüt edilen mal varlığının üniversite
tüzelkişiliğine devrinin tamamlanmaması ve irticaî tutum ve davranışlar
konusunda ikaz edildiği; en son olarak..." (FP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dinleyin lütfen!.. Bakın, konuşmacı arkadaşımız konuşmasını tamamladı. MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, sözümün başında, sizlere, karar hakkında bilgi
vereceğimi söyledim ve sizlere kararı okuyorum. (FP sıralarından gürültüler) ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Bakan, bu karar yanlış.
Siz, YÖK'ün sözcülüğünü yapıyorsunuz. Örnek gösterin. BAŞKAN - Sayın Coşkun, oturur musunuz efendim. Sayın Bakanım, siz buyurun, devam edin efendim. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
"...en son olarak, Yüksek Denetleme Kurulunun..." ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Bakan, YÖK'ün o söylediği
iddialara karşı örnek gösterin. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Lütfen... MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
Sayın Ali Coşkun, mütevelli heyeti
üyesi olduğunuz bu fakülteyle ilgili bilgi veriyorum. (FP sıralarından
gürültüler) ALİ COŞKUN (İstanbul) - Yalan iddialar... Siz de
sözcülük yapıyorsunuz. BAŞKAN - Sayın Coşkun, oturur musunuz. ALİ COŞKUN (İstanbul) - Gururla mütevelli heyeti
üyesiyim. Bunlar yalandır. BAŞKAN - Sayın Coşkun, oturur musunuz. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
"...en son olarak, Yüksek Denetleme Kuruluna yaptırılan inceleme ve
soruşturma sonucu düzenlenen 30 Şubat 2001 tarihli inceleme ve soruşturma
raporundan, bu hususların düzeltilmediğinin anlaşıldığı..." (FP
sıralarından gürültüler) TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Bakan, 30!.. BAŞKAN - Sayın Karakaya, yerinize oturur musunuz. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
"...konuya ilişkin, ekte, öteki mevcut bilgi ve belge, inceleme ve
soruşturma ve denetim raporlarının incelenmesi neticesinde, Fatih Üniversitesi
tarafından, kanun, yönetmelik ve belirlenen esaslara aykırı olarak, tahsisi
taahhüt edilen mal varlığının, sürekli ikazlara rağmen, üniversite
tüzelkişiliğine devir işleminin tamamlanmadığı; Yüksek Öğretim Kurulunun onayı
olmaksızın, uygulama ve araştırma merkezi açılıp yönetmelik yayımlandığı;
Yüksek Öğretim Kurulunun onayı olmaksızın "tıp fakültesi hastanesi"
adı altında, Konya Meram'da, Ankara Hoşdere'de "tıp fakültesi tıp
merkezi" adı altında da, Ankara Çankaya'da birimler açıldığı..." (FP
sıralarından "Yalan" sesleri, gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bilgilenmek istemiyor
musunuz?! Efendim,dinleyin; itirazınızı sonra yaparsınız. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
"...öğretim üyelerinin, istihdam, görevlendirme, atama ve yükseltilmesinde
usulsüz davranıldığı; Yüksek Öğretim Kurulunun olumlu görüşü alınmaksızın,
hatta, Yüksek Öğretim Kurulunun gerekçeli olumsuz görüşüne rağmen, 2547 sayılı
Yükseköğretim Yasasının 4 ve 5 inci maddelerinde yer alan amaç ve ilkeleri
benimsediği yolunda tereddütler bulunan bir kişinin rektör vekili olarak tayin
edildiği..." YAKUP BUDAK (Adana) - Ne demek tereddüt?.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
"...uyarılara rağmen bu kişinin görevini uzun süre fiilen sürdürmesinde
ısrar edildiği, akademik ve idarî personel ile öğrencilerin büyük bir bölümünün
siyasî ve ideolojik nedenlerle kılık kıyafet kurallarına aykırı davrandığı,
idarenin bunlara müsamaha gösterdiği ve bu durumun devam ettiği, idarenin,
irticaî eğilimli kişileri akademik ve idarî görevlere getirdiği, gerek kurum
içinde gerek kurum dışında öğrencilere laiklik karşıtı bir yaşam tarzının
telkin edildiği ve bu yönde olanaklar sağlandığı tespit edilmiştir." (FP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
"Yükseköğretim kurumlarından beklenen 2547 sayılı Kanunun 4 ve 5 inci
maddelerinde tanımlanan Atatürk devrimleri..." RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Atatürk'ün arkasına
saklanmayın. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
"...ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine dayalı öğrenciler
yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim ve öğretimdir." ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bu kadar da olmaz be! MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
"Ne var ki, biraz önce özetlediğim bu tespitler sonucunda, Fatih
Üniversitesinin mevcut yapısını koruduğu ve yukarıda belirtilen mevzuata
aykırılıkları gidermediği takdirde, bu amaç ve ilkelere rağmen, aykırı
nitelikte bir kuruma dönüşeceği kanaatine varılmış bulunmaktadır." AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Kim varıyor?.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -
Rapor okuyorum. "Ortaya çıkan bu sonuç muvacehesinde, Fatih
Üniversitesi Rektörlüğünün bu hususların düzeltilmesi yolunda uyarılmasına,
2001-2002 eğitim-öğretim yılı için bu üniversiteye öğrenci yerleştirilmesinin
yapılmamasına, bu kararı takip eden bir yıl içerisinde yukarıda belirlenen
hususların köklü bir şekilde düzeltilmediğinin tespit edilmesi halinde, 2547
sayılı Yükseköğretim Yasasının ek 11 inci maddesi ve Vakıf Yükseköğretim
Kurumları Yönetmeliğinin 22 nci maddesi uyarınca, üniversitenin faaliyetinin
durdurulacağının bildirilmesine karar verilmiştir." Bu karar, her idarî işlem gibi yargı denetimine
tabidir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.(DSP sıralarından
alkışlar; FP sıralarından "Kafaya bak, kafaya" sesleri) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bostancıoğlu. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Bakan, sen, Millî Eğitim
Bakanısın; Konya'da kaç tane okul kapattın!... Yuh sana be!.. İlkokul
kapatıyorsun... Yuh! BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... V. –
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. – İstanbul
Milletvekili Ali Coşkun’un, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun,
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, ismim geçti, söz
istiyorum. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Uşak'ta kaç tane okul
kapattınız!.. BAŞKAN - Efendim bir dakika... Arkadaşınız... ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Bakan bakanlık mı
yapıyor, YÖK'ün sözcüsü mü, yoksa avukatlık mı yapıyor?! Bu iddiaları ispat
edemezse, müfteridir, şerefsizdir!..
(FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DSP sıralarından
gürültüler) LÜTFİ YALMAN (Konya) - Kaç tane okul kapattın be!.. BAŞKAN - Sayın Coşkun... Bakın... Sayın Coşkun... ALİ COŞKUN (İstanbul) - Efendim, tamamen yalan...
"30 Şubat tarihli..." 30
Şubat diye bir tarih yoktur; tamamen yanlış rapordur, raporun son tarafı tahrif
edilmiştir; tamamen yanlıştır, söz istiyorum. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Coşkun, biraz daha... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Saygılı ol! BAŞKAN - Sayın Coşkun...(DSP ve FP sıralarından ayağa
kalkmalar, gürültüler) Efendim, bir dakika, oturur musunuz sayın
milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, oturur musunuz... Bir dakika
arkadaşlar... (DSP ve FP sıralarından gürültüler) MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Buraya değil, oraya söyle,
oraya!.. BAŞKAN - Siz de oturur musunuz arkadaşlar... Oturur
musunuz arkadaşlar... Sayın Coşkun, bir dakikanızı rica ediyorum. Arkadaşlar, oturur muyuz önce bir... (DSP ve FP
sıralarından gürültüler) Bakınız, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, biz, bu
Meclisin adabına uygun davranmak zorundayız. O nedenle... Sayın Coşkun, şahsınıza ilişkin bir sataşma mı var
efendim?.. (DSP sıralarından gürültüler) M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Sataşmayı o yaptı, ne
sataşması!.. ALİ COŞKUN (İstanbul) - İsmim geçti... (DSP
sıralarından gürültüler) YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Önce sözünü geri al! BAŞKAN - Efendim, bir dakika... (DSP ve FP sıralarından
gürültüler) Efendim, bir dakikanızı rica ediyorum. ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, ismim geçti;
lütfen.. Söz istiyorum... BAŞKAN - Ne konusunda isminiz geçti efendim?.. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Dinlemediniz mi Başkan! ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Bakan, ismimden
bahsetti... BAŞKAN - Evet, isminizden bahsedemez mi; efendim, bir
hakaret var mı, bir sataşma var mı şahsınıza? (FP sıralarından "Var
tabiî" sesleri) HÜSAMETTİN KORKUTATA(Bingöl) - Adı geçti... BAŞKAN - Ne konusunda efendim? (DSP ve FP sıralarından
gürültüler) Efendim, bir dakika... ALİ COŞKUN (İstanbul) - Efendim, ben mütevelli heyeti
üyesiyim; eğer, bunlar yanlışsa, benim de payım var demektir; bu iftiralara
cevap vermek istiyorum. Sayın Bakan, bakan olduğunu anlasın!.. (DSP
sıralarından "Otur yerine" sesleri) FARUK DEMİR (Ardahan) - Önce yerine otursun! MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yerinden konuşsun. BAŞKAN - Sayın Coşkun, Sayın Bakanımız, YÖK'ün aldığı
kararın metnini burada okuyacağını ifade etti ve o metni okudu. (FP
sıralarından "Yanlış" sesleri, gürültüler) Efendim, yanlış veya doğru; YÖK bir... (FP sıralarından
gürültüler) Efendim, Sayın Bakan... (FP sıralarından gürültüler)
Ama, arkadaşlar, hepiniz konuşursanız, Sayın Coşkun'a ne konuda söz vereceğimi
nereden bileceğim ben. Oturmazsanız... Böyle bir görüşme şekli yok yani. ALİ COŞKUN (İstanbul)- Söz verseydiniz, şimdiye kadar
açıklardım. BAŞKAN - Efendim, 2 dakikada cevaplandırın lütfen. (FP
sıralarından alkışlar; DSP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) Sayın Coşkun, siz buyurun, 1 dakika içinde
açıklayınız.(DSP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) MELDA BAYER (Ankara) - Sözünü geri alsın ondan sonra
söz verin. M.ZEKİ SEZER (Ankara) - Hakaret eden kendisi... Siz
nasıl söz veriyorsunuz... BAŞKAN- Efendim şahsıyla ilgili ifadeler geçti,
açıklama yapacak.(DSP sıralarından gürültüler) YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın bakana söylediği sözü
geri alsın. BAŞKAN - Efendim, bir dakika... ALİ COŞKUN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri... (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Coşkun, siz önce şu "şerefsiz"
kelimesini geri alır mısınız... ALİ COŞKUN (Devamla) - Lütfen dinleyin... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Neyi dinleyeceğiz! MEHMET EMREHAN
HALICI (Konya) - Önce özür dilesin... BAŞKAN - Arkadaşlar, bu Meclisi ben idare ediyorum;
oturur musunuz. ALİ COŞKUN (Devamla)- Siz, bu zihniyetle bu Meclise de
layık değilsiniz. (DSP sıralarından "Yuh" sesleri, ayağa kalkmalar,
gürültüler) (FP Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın DSP
sıralarına doğru yürümesi) BAŞKAN - Sayın İdare amirleri... Sayın idare
amirleri... Sayın idare amirleri... (DSP ve FP milletvekillerinin kürsü önünde
toplanmaları) Sayın milletvekilleri, oturmazsanız birleşime ara
vereceğim... (Gürültüler) Sayın milletvekilleri, saat 16.00'da toplanmak üzere,
birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 15.36 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati
: 16.03 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Mehmet AY (Gaziantep), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 73 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sayın Coşkun, şahsınıza yönelik herhangi bir sataşma
yok. Bakınız, Sayın Bostancıoğlu "Sayın Ali Coşkun, mütevelli heyeti üyesi
olduğunuz bu fakülteyle ilgili bilgi veriyorum" diyor. Siz de, gururla,
mütevelli heyeti üyesi olduğunuzu söylüyorsunuz; Sayın Bakanın YÖK'e ilişkin
kararının yalan olduğunu ifade ediyorsunuz. Doğru mu efendim?.. ALİ COŞKUN (İstanbul) - Evet. BAŞKAN- Ama, tüm bunlara rağmen, zatı âliniz, Genel
Kurula yakışmayacak, bir sayın üyeye yakışmayacak şekilde, Sayın Bakanı hedef
alarak "şerefsiz Bakan" ifadesini kullandınız. ALİ COŞKUN (İstanbul)- Şerefsiz Bakan demedim efendim. BAŞKAN- Burada var efendim. ALİ COŞKUN (İstanbul)- Efendim "Bu iddiaları ispat
edemeyenler müfteridir ve şerefsizdir" dedim. BAŞKAN- Efendim, şimdi, bu iddialar ve bu beyanınıza
ilişkin olmak üzere ve yeni bir sataşmaya ve tartışmaya sebebiyet vermeyecek
şekilde 1 dakika içinde lütfen toparlayınız. (FP sıralarından "1 dakika
yetmez" sesleri, alkışlar) V. –
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 1. – İstanbul
Milletvekili Ali Coşkun’un, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun,
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması (Devam) ALİ COŞKUN (İstanbul)- Sayın Başkan, anlayışınıza
teşekkür ederim. Sayın Meclis üyeleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum;
böyle bir olaya meydan verildiği için de üzüntülerimi belirtiyorum. Tekrar belirtiyorum: Ben, kişiyi ya da Bakanı hedef
almadım; ama, inanmanızı istiyorum ve eğer, hakikaten samimî isek -millet adına
karar verecek merci burasıdır- bir araştırma komisyonu kurarız ve araştırma
komisyonunda eğer, bu iddiaların bir tanesi doğru çıkarsa, ben, tekrar burada
özür dilerim ve gereği de yapılır. Değerli arkadaşlarım, basına yansıyan metni Sayın Bakan
burada aynen okudu; zaten, bu biliniyordu. Sorumlu kişiler, doğruluğuna
inandığı ve tahkik ettiği konuların sözcüsü olurlar. Sayın Bakan diyor ki:
"Benim yetkim yoktur." Yetkisi yoksa, neden burada söz alıyor?!. Ayrıca, zabıtlara tekrar baktım. Hiçbir takvimde 30
Şubat diye bir gün yoktur. Sayın Bakanın kastettiği raporun hayalî olduğu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Toparlayınız Sayın Coşkun. ALİ COŞKUN (Devamla)- Ya sürçülisan etti (FP
sıralarından alkışlar) ya da efendim böyle bir rapor yoktur. Kaldı ki, Vakıflar
Genel Müdürlüğünden bu binaların, gayrimenkullerin üniversiteye 20 yıllığına
tahsis edilip, 20 yıl sonra da, üniversite hayatı devam ediyorsa, bu tahsisin,
tekrar 20 yıl devam edeceğine dair onay alınmıştır ve YÖK'e bildirilmiştir. Üçüncü mesele, Rektör olarak atanan şahıs, YÖK'te uzun
yıllar üyelik yapmış bir arkadaştır ve kanuna göre, vakıf üniversiteleri,
rektörü kendisi tayin eder -eski YÖK Başkanımız da burada- herhangi bir onay
almaz; fakat, Sayın YÖK Başkanı kendi kadrosunu koymak için diretmiştir ve
kanunları çiğnemek istemiştir. Tamamen, aslı olmayan iddialarla, şu anda 4 000
civarında öğrencinin okuduğu ve dünya klasmanında beşinci sırada, en fazla
tebliğ yayınlayan, vakıf üniversiteleri arasında kampusü olan bir üniversiteyi
kapatmak için, beslenme damarlarını kesmek için, YÖK, yanlış bir yoldadır. Gönül arzu ederdi ki, Millî Eğitim Bakanımız, meseleye
sahip çıksın ve gerekli ikazı yapsın. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Coşkun. ALİ COŞKUN (Devamla) - Ama, YÖK Başkanı hakkında
yapılan araştırmada suç duyurusunda bulunuldu. Sayın Bakan, Mecliste, onu,
görüşülmeden, gitti, YÖK'e... BAŞKAN - Sayın Coşkun, efendim, o konuda arkadaşınız
açıklama yaptı, lütfen... Teşekkür eder misiniz efendim. ALİ COŞKUN (Devamla) - Çok teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, 18 Mart Çanakkale
Şehitlerini Anma Günü konusunda söz isteyen, Manisa Milletvekili Necati
Çetinkaya'ya aittir. Buyurun Sayın Çetinkaya. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR (Devam) 3. – Manisa
Milletvekili M. Necati Çetinkaya’nın, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü
nedeniyle gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa
Cumhur Ersümer’in cevabı M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; gönül isterdi ki, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma
Gününde, millî birlik ve bütünlüğün ruh haleti içinde şahlanan bir milletin
yekvücut olduğu bir günde, burada talihsiz bazı durumlar olmayaydı. Ben isterdim ki, Millî Eğitim Bakanı, Fatih
Üniversitesine yönelik olarak yapılan bir hareketin burada düzeltileceğini ve
düzeltilme merciinin de Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu haykıraydı ve
dolayısıyla, millî birlik ve bütünlüğünün yegane merceği ve merciinin burası
olduğunu söyleyerek o yanlışı yüzlerine çarpaydı; ama, yapmamıştır. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Maalesef, kapatmayı
savunuyor, kapatmayı!.. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Âdeta "kadı ola
davacı ve muzır ola şahit, böyle davanın hayrolunur mu seherinde" diyen
mütefekkiri hatırlattı bana. Değerli arkadaşlar, biraz önce, Avrupa Birliğine
girişin ulusal programı burada okundu ve Meclise bilgi verildi. Ben isterdim
ki, hükümet, burada ulusal programı dile getirdiğinde, fikirlerin ve
düşüncelerin gemlendiği bir yerde Avrupa Birliğine girilemeyeceğini, altını
çizerek haykıraydı. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Yapamazlar. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Ama, olmamıştır.
Fikirlere, düşüncelere, inanışlara gem vurarak, Avrupa Birliğine giremezsiniz.
Sizleri uyaran bir muhalefet liderine, yakışık almayan düşünce ve ifadelerle,
hele hele bir bakansanız, hele hele bir Dışişleri Bakanıysanız, onu dışarıda
küçük düşürecek sözler söyleyemezsiniz; müteşekkir olmanız gerekirdi; ama, bunu
yapamadınız. (DYP sıralarından alkışlar) Devlet adamlığı ancak bunu söyletir. Değerli arkadaşlar, bunu belirttikten sonra, ben, 18
Martın, bir topyekûn şahlanış günü olduğunu söylüyorum. Çanakkale Zaferi bir
büyük Türk destanıdır; yeni bir Haçlı ittifakına karşı, her şeyden yoksun olan
imanlı vatan evlatlarının göğsünü cesaretle siper etmeleridir. Bu zaferin
kahramanları, düşmana karşı; "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım." diyen ruh sahipleridir. (Alkışlar) Akıllarınca, boğazları geçerek, Müslüman Türkleri tarih
sayfasından sileceklerini sanarak, asrın en gelişmiş silahlarıyla Çanakkale'ye
taarruz eden düşmana karşı, aç, perişan; fakat, gönlü vatan sevgisiyle dopdolu,
Anadolu'nun her köşesinden gelen kahramanlar, ölürsem şehit, kalırsam gaziyim
ilahi müjdesiyle efsanevî kahramanları gölgede bırakacak şekilde
çarpışıyorlardı. Bu zaferin kahramanlarının her biri bir destanın
yiğitleriydi. Çanakkale'yi birkaç saat içinde geçeceğini zanneden düşmanın
mağrur başı, Seddülbahir kayalıklarına, Mehmet'in iman dolu göğsüne çarparak
eğilmiştir. ("Bravo" sesleri, alkışlar) İngilizlerin yenilmez donanması, 215 okkalık mermiyi
Allah diyerek kaldırıp, peşpeşe namluya yerleştiren Yenişehirli Seyyit
Çavuşların karşısında denizin dibini boylamıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, 1 dakika içinde toparlar
mısınız efendim. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Olur Sayın Başkanım. Hasan, Mevsufların, Ezine'nin Keçeli Köyünün kahraman
evladı Yahya Çavuş'un, Yozgatlı Kınalı Murat'ın, Pütürge'nin Çermik Köylüsü
Bilal ve Musa'nın, Kemahlı Üsteğmen Mustafa Asım'ın, 57 nci Alay Komutanı
Kurmay Yarbay Hüseyin Avni'nin ve daha nice 250 000 isimsiz kahramanın,
Müslüman Türk şehitlerinin ve gazilerinin Çanakkale Savaşını destanlaştıran ve
kalabalık bir topluluğu millet yapan büyük bir şuurun, büyük bir imanın
zaferidir Çanakkale. ("Bravo" sesleri, alkışlar) Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal "Çanakkale
Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir
misaldir" diyordu. Evet, Âkif, Çanakkale Zaferini, Anadolu-Bağdat
demiryolunun son durağı olan El Muazzam İstasyonunda gelen telgraftan
öğreniyordu. Hıçkırarak, sevincinden ağlar ve istasyonun arkasındaki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, izin
verir misiniz efendim. BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, biliyorsunuz süre
uzatmıyorum; teşekkür ederim efendim. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - ...istasyonun
arkasındaki koruluğa çekilir ve... BAŞKAN - Efendim, daha Mail Büyükerman'ın konuşması
var. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Tamamlıyorum efendim. ... der ki: "Vurulup tertemiz alnından uzanmış
yatıyor. Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor."
Ruhları şâd olsun; huzurlarında saygıyla eğiliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çetinkaya. Gündemdışı üçüncü söz, yine 18 Mart Çanakkale Zaferinin
yıldönümü hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Mail
Büyükerman'a aittir. (Alkışlar) Sayın Büyükerman, süreniz 5 dakika efendim. 4. – Eskişehir
Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman’ın, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü
nedeniyle gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa
Cumhur Ersümer’in cevabı MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Sayın Başkanını ve sayın üyelerini saygılarımla selamlıyorum.
18 Mart günü, çok hassas bir gündür. Devletin üst
kademesindeki kişiler, bu duygusal günler için daha temkinli davranmalı ve ona
göre beyanda bulunmalıdırlar. Basında okuduğumuz ve toplumu yanılgıya
düşürebilecek olan beyanları, bir talihsizlik olarak düşünmek lazım geliyor.
Çanakkale, hiçbir zaman düşman işgaline uğramamıştır ve orada 253 000 şehit,
düşmanı kumsalda çivilemiş ve içeriye sokmamıştır. Toplum, bunu böyle bilir ve
tarih de böyle yazar. Günlerden 11 Ağustos 1914. Osmanlı Vükela Meclisi, yani
Bakanlar Kurulu toplantı halindedir; Harbiye Nazırını beklerler. 33 yaşında,
Harbiye Nazırı, damadı şehriyarî (padişah damadı) ve onun vekili, başkumandan,
hürriyet timsali... Bütün bu vasıfları üstünde toplayan bir kişi, nihayet,
Bakanlar Kuruluna çıkar gelir. Bir imparatorluğun sonunu getirecek bu cümle çok
önemlidir; söylediği söz şudur: "Bir oğlumuz oldu" der Vükela
Meclisine. Hepsi şaşırırlar. En yakını olan Talat Beyin dahi -o zaman paşa
değildir, henüz sadrazam olmamıştır- bundan haberi yoktur ve Birinci Dünya
Harbine Osmanlının girdiğini haber verir. Tek kişiyle, koca bir imparatorluk
Birinci Dünya Harbine girmiş oluyor. Parti diktatörlüğünün de ötesinde, kişisel
diktatörlükler, işte, bir imparatorluğu böyle sona erdirir. Bunun sonunda, Birinci Dünya Harbinin bir sayfası olan
Çanakkale Savaşlarına geçmek isteriz. 19-20 Şubat 1915 tarihinde düşman
gemileri, Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını bütün gün, bütün gece bombardıman
ederler, perişan ederler ve bu, uzun zaman devam eder; nihayet, 13 Marta kadar
bu sürer. Diğer taraftan, mayın tarama gemileri de Boğaz'daki mayınları
toplarlar. Düşman başkumandanlığı, artık, Boğaz'a hücumun sırası geldiğini
düşünür ve 18 Mart günü, bütün Fransız ve İngiliz düşman filoları Boğaz'a doğru
yönelirler; ama, bilmedikleri bir olay vardır. Küçücük bir Nusretiye mayın
gemisi, Boğaz'ı, karanlıktan fırsat bularak, onların topladığı mayınların
aksine yeniden mayınlamıştır ve düşman gemileri, filoları, yüzde 30 bu
mayınlara çarparak, peş peşe denizin dibini boylarlar. Diğer taraftan,
tabyalardan atılan toplar da isabet eder ve düşman, 18 Mart günü büyük bir
hezimete uğrar. Artık deniz yoluyla Çanakkale'nin aşılamayacağını anlarlar. 12
Nisan günü Çanakkale'ye karadan hücum etmeyi düşünürler ve Mustafa Kemal'in
görev sahası olmadığı halde bunu fark eder ve 57 nci Alayı hemen Kocaçimen'e
çağırır ve onlara "size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Siz ve
ben ölesiye kadar arkamızdan birileri gelir" der. Gerçekten de, 57 nci
Alay tümüyle bu savaşta şehit olmuşlardır. Saygıyla, minnetle, şükranla
anıyoruz. Bundan sonra Birinci, İkinci, Üçüncü Kirte Savaşlarını
görürüz. Anafartalar, Arıburnu Savaşlarını görürüz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Büyükerman, 1 dakika içinde toparlar
mısınız efendim. Buyurun. MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) - Efendim, sonunda 253
000 Mehmetçik Çanakkale Savaşlarında şehit olmuştur, düşman da bir o kadar
kayıp vermiştir. Ancak, düşman Çanakkale'den geçememiş, İstanbul'a
ulaşamamıştır; ama, ne hazindir ki, Mondros Mütarekesiyle elini kolunu
sallayarak Franche Desperé beyaz ata binerek ve Türk Bayrağını çiğneyerek
İstanbul'a girmiştir. İstanbul artık Türkün değildir; ama, aradan geçen zamanda
Kurtuluş Savaşı başarıyla sona erer ve 30 Ağustos zaferinden sonra bugünkü
İstanbul yeniden fethedilir, düşman atılır. Bugünkü İstanbul, Fatih'in
fethettiği İstanbul değil, 30 Ağustos zaferiyle Mustafa Kemal'in kumandasında
Mehmetçiğin kanını akıtarak yeniden fethettiği İstanbul'dur. ("Bravo"
sesleri, alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) - "Ey şehit oğlu
şehit..." ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Başkanım şiir okuyor,
açın mikrofonunu. MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) - "...isteme
benden makber" BAŞKAN - Sayın Büyükerman, lütfen, teşekkür eder
misiniz efendim? MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) - "Ağuşunu açmış sana bakıyor peygamber." "Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın." "Kim bu cennet vatan için olmazki feda Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda"
("Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Büyükerman. Gündemdışı konuşmaya cevap verecek Sayın Bakan?.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Çanakkale) - Ben söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı, Çanakkale
Milletvekili Sayın Cumhur Ersümer, iki gündemdışı konuşmacı arkadaşımızın
konuşmalarını desteklemek ve yanıtlamak üzere kürsüdedirler. Buyurun Sayın Bakanım. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Çanakkale) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, Sayın Başkana, bu
nazik daveti için teşekkür ediyorum. Tabiî, benden önce konuşma yapan çok kıymetli
milletvekili arkadaşlarımız, gerçekten, milletimizin de, Meclisimizin de gerçek
duygularını dile getirdiler. 253 000 Türk evladının şehit yattığı ve bütün dünyanın
kutsal kabul ettiği bu topraklarda canını veren bu vatan evlatları, eminiz ki,
Türkiye'nin daha ileriye gidebilmesi, Türkiye'nin ilelebet hür ve bağımsız
kalabilmesi noktasında can verdikleri için hiçbir zaman pişman olmayacaklardır. Tabiî, Çanakkale şehitleriyle ilgili çok güzel şiirler
yazılmıştır; yürek koparan, insanı huşu içine sokan çok güzel mısralar
yazılmıştır; ancak, tabiî ki Çanakkale Savaşları denildiğinde hemen aklımıza
geliveren, yeniden Çanakkale'de doğduğu kabul edilen Mustafa Kemal'in, aradan
çok kısa bir süre geçtikten sonra, artık, savaşı değil barışı çağrıştıran,
Çanakkale'deki savaşlardan ders alınarak, bir daha, ulusların böylesine karşı
karşıya gelmesini engelleyecek sözleri olmuştur. Hem orada savaşacaksınız hem
gözünüzün önünde askerleriniz şehit olacak hem de ondan sonra bütün dünyaya
seslenip diyeceksiniz ki: "Ey bu topraklarda çocuklarını kaybetmiş analar,
gözyaşlarınızı dindiriniz. Artık, sizin çocuklarınız da bizim çocuklarımızla
birlikte koyun koyuna bu topraklarda yatmaktadır; onlar da artık bizim
çocuklarımız olmuştur." İşte, Atatürk'ün bu beyanı, Mustafa Kemal'in bu beyanı,
Çanakkale Savaşlarının Türk Milleti tarafından nasıl anlaşıldığının dünyaya
ilanı olmuştur. Ben, bu fırsatı bana verdikleri için, tekrar,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çanakkale'de canını
vermiş kıymetli şehitlerimizi rahmetle, tazimle bir kere daha anıyor, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım. SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, bu önemli gün
nedeniyle, Çanakkale Milletvekili olarak, ben de bir iki cümle söz etmek istiyorum. BAŞKAN - Çanakkale Milletvekili olarak, arkadaşlarımıza
teşekkür etmek ve Çanakkalelilerin ve Türk Ulusunun zaferini kutlamak için
Sayın Sadık Kırbaş'a söz veriyorum. Buyurun Sayın Kırbaş. ASLAN POLAT (Erzurum) - Çanakkale bütün Türkiye'nin,
hepimizin konuşması lazım. SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Gündem geçiyor; onun için, çok kısa bir mesaj vermek
istiyorum. Biraz önce Sayın Çetinkaya ve Sayın Büyükerman, günün
anlam ve önemini belirten çok veciz konuşmalar yaptılar; kendilerine teşekkür
ediyorum. Bu yıl, Çanakkale'deki 18 Mart deniz zaferiyle ilgili
törenler, geçen yıllara nazaran, çok büyük bir coşku içerisinde geçti.
Türkiye'nin her tarafından gelen insanlar vardı -Bayburt'tan, Kastamonu'dan-
gaziler vardı, öğrenciler vardı; bunlar, el ele yürüdüler. Çok güzel bir
birlik, beraberlik havası vardı. Bakanlarımız katıldılar, milletvekillerimiz
katıldılar; bir Çanakkale Milletvekili olarak onlara teşekkür ediyorum. Bu zafer, Türkiye'nin varlığı, Atatürk'ün doğuşu,
ulusal birlik ve bütünlüğümüz açısından çok önemli bir zaferdir. Şehitliklerde,
Edirnelisi, Ardahanlısı, Muğlalısı, Şırnaklısı, 15 yaşındaki, 19 yaşındaki
gençlerimiz yanyana yatıyorlar, koyun koyuna yatıyorlar ve bunlar, bizim ulusal
birliğimizin simgesi durumundadırlar. Onlar, bu vatan için kanlarını verdiler,
canlarını verdiler. Hepsini, rahmetle, şükranla anıyoruz; ruhları şad olsun
diyoruz. Teşekkür ederim Sayın Başkan. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kırbaş. Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER 1. – TBMM
Başkanı Ömer İzgi’nin, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’a
yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/781) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin,
Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan Parlamento Başkanlarının
vaki davetlerine icabet etmek üzere, beraberinde 5 milletvekilinden oluşan
Parlamento heyeti olduğu halde, söz konusu ülkelere resmî ziyarette bulunması
hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel Kurulun 28 Şubat
2001 tarihindeki 66 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir. Heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimler, adı geçen kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi daha vardır; okutup oylarınıza sunacağım: 2. – Türkiye
Büyük Millet Meclisinde Türkiye-Suriye Parlamentolararası Dostluk Grubunun
kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/782) 21 Mart 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22
Şubat 2001 tarih ve 74 sayılı kararı ile Türkiye-Suriye Parlamentolararası
Dostluk Grubunun kurulması uygun mütalaa edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, anılan
Dostluk Grubunun kurulması Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bir genel görüşme önergesi vardır; okutup bilgilerinize
sunacağım: C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak ve 29 arkadaşının, tarihteki Türk ve Ermeni
ilişkileri konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/18) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Millî politikaların, millet iradesinin tezahür ettiği
millî meclislerde oluşturulması zorunludur. Ülkemizin, özellikle son yıllarda,
uluslararası platformlarda her vesileyle önüne konulan Ermeni soykırımı
iddiaları konusunda spontan tepkiler, açıklamalar getirilmesi karşı tarafı ikna
etmemekte, bu konuda, gerek resmî makamların ve gerekse özel gayret sarf eden
kişi ve kuruluşların yararlı çalışmaları sonuç alıcı olamamakta, gerçekte
asılsız bir soykırım iddiasının Ermenilerce sıkça ve yalan yanlış bilgi ve
belgelerle dile getirilmesi sonucu, ülkemiz, gerek ABD ve gerekse birkısım AB
ülkeleri nezdinde aynı haksız suçlamalara muhatap olmakta, bu iddialara verilen
tepkiler yerinde olmakla birlikte yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan
Cumhuriyeti arasında, keza Türklerle Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkilerin
"tarihte Türk ve Ermeni ilişkileri" adı altında, objektif veriler ve
tarafsızlık ölçüleri içerisinde ele alınması, bu konuda her türlü siyasî
mülahazalardan uzak oluşturulacak millî bir politikanın, tüm dünya ülkelerine
"parlamento kararı" düzeyinde duyurulmasını temin edecek bir genel
görüşmenin TBMM'de yapılmasını, TC Anayasasının 98 ve İçtüzüğün 101 inci ve devamı maddeleri gereğince arz ve talep
ederiz. 27.02.2001 1. Ramazan
Toprak (Aksaray) 2. Bülent
Arınç (Manisa) 3. Dengir Mir
Mehmet Fırat (Adıyaman) 4. Latif Öztek
(Elazığ) 5. Veysel
Candan (Konya) 6. Ali Sezal
(Kahramanmaraş) 7. Ahmet
Sünnetçioğlu (Bursa) 8. Yakup Budak
(Adana) 9. Osman Aslan
(Diyarbakır) 10. Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 11. Hüseyin Kansu (İstanbul) 12. Ahmet Cemil Tunç (Elazığ) 13. Musa Demirci (Sıvas) 14. Yahya Akman (Şanlıurfa) 15. Temel Karamollaoğlu (Sıvas) 16. Mehmet Vecdi Gönül (Kocaeli) 17. Maliki Ejder Arvas (Van) 18. Kemal Albayrak (Kırıkkale) 19. Nevzat Yalçıntaş (İstanbul) 20. Nurettin Aktaş (Gaziantep) 21. Suat Pamukçu (Bayburt) 22. Bahri Zengin (İstanbul) 23. Mahfuz Güler (Bingöl) 24. Abdullah Veli Seyda (Şırnak) 25. Abdülkadir Aksu (İstanbul) 26. Remzi Çetin (Konya) 27. İsmail Alptekin (Bolu) 28. Salih Kapusuz (Kayseri) 29. Abdullah Gül (Kayseri) 30. İrfan Gündüz (İstanbul) Gerekçe özeti: Ülkemizin, özellikle son yıllarda içine düştüğü ekonomik, sosyal, siyasî çalkantılar nedeniyle, dış dünyadan
bakıldığında, önemli ölçüde yönetim zafiyeti bulunduğu görüntüsü, ülkemiz
üzerinde emeller besleyen ülkeler için iştah kabartıcı olmaktadır. Birkısım ülke parlamentolarında, 1915 sözde Ermeni
soykırımı iddiaları gündeme getirilmekte, iddiaların ertelenmesi karşılığında
ülkemizin temel politikalarından tavizler istenmekte, zaman zaman kısmî
çıkarlar elde etmelerine rağmen, bir süre sonra, aynı parlamentolarda, aynı
iddialar yeniden gündeme getirilmektedir. Uzun yıllardır ABD'de gündeme getirilen soykırım
iddiası, 2000 yılı içerisinde Senatoda kabul edilmiş; keza, bazı AB üyesi ülke
parlamentolarında da kabul edilmiş; son olarak, 18 Ocak 2001 tarihinde Fransız
Ulusal Meclisinde aynı iddia kabul edilmiştir. Fransız Başbakan L. Jospen, bizzat ordu komutanlığı
yapan generallerince itiraf edilen 1 milyon Cezayirlinin katliamı Meclis
gündemine getirildiğinde "Cezayir katliamını tarihçilere bırakalım"
demiş, asılsız Ermeni iddialarının ise, yasalaşmasında sakınca görmemiştir. Gelinen noktanın son olduğunu düşünmek, ne bugünü ne de
yarını görememektir. Şöyle ki, Avrupa Parlamentosu, 2000 yılında aldığı bir
kararın onuncu paragrafında, "Bu nedenle, Türk hükümeti ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine, Türk toplumunun önemli bir parçası olan Ermeni azınlığa, özellikle
bu azınlığın modern Türkiye Devletinin kurulmasından önce maruz kaldığı
soykırımı resmen kabul ederek yeni bir destek sağlamaları için çağrıda
bulunmaktadır" denilmiştir. Avrupa Parlamentosu bu kararıyla, gerek üye ülkelere
gerekse aday ülkelere önayak olmakta, Ermeni soykırım iddiasını kabul etmeleri
konusunda telkinde bulunmaktadır. Gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerekse Türkiye
Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne değin Türkler ile Ermeniler arasında
kardeşliğin fiilen yaşanıyor olmasına karşın, asılsız iddiaların yaygın şekilde
dile getirilmesinden amaçlanan şudur: İddiayı dillendiren birkısım Ermeniler 3T formülünü
hedef seçmişlerdir. Formülün açılımı şudur: Tanıtım, tazminat, toprak. Son yıllarda, yaşanan tarih değil, yazılan tarihler öne
çıkarılmakta, bu suretle birtakım diplomatik ve stratejik kazanımlar elde
edilmeye çalışılmakta, belli mesafeler de alınmaktadır. Tarih yazmak, yaşanan tarihe ve tarihçilere aittir.
Parlamentolar tarih yazma yerleri olmayıp, ülkelerin temel politikalarının
belirlendiği, millet iradesinin gerçekleştiği organlardır. Genel görüşmeyle amacımız, bazı yabancı ülke
parlamentoları gibi tarih yazmak değildir. Tarihte, Türkler ile Ermeniler arasındaki ilişkileri
tarihî belgelere dayalı, objektif yaklaşımlarla ele almak, 550 milletvekilinin
müştereken oluşturacağı millî politikamızı ve duyarlılığımızı parlamento kararı
düzeyinde tüm dünya ülkelerine duyurulması, bu yönde emeller besleyen ülkelerin
uyarılması amacımızdır. Alınacak karar, siyasî çıkarları adına tarih yazmaya
kalkışacak ülkeler için vazgeçirici olacaktır. BAŞKAN - Genel görüşme önergesi bilgilerinize sunulmuş
olup, gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutup,
bilgilerinize sunacağım: 2. – Burdur
Milletvekili Mustafa Örs ve 20 arkadaşının, Burdur İlinin bazı sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Burdur İlimiz, geçimini tarım, hayvancılık ve küçük
esnaflıkla sağlayan, sürekli göç veren, gelişmişlik düzeyi çok düşük bir
ilimizdir. Kamu ve özel sektör yatırımları da çok düşük seviyededir. Ayrıca,
komşu illerle kıyaslandığında, üniversitesi olmayan tek ildir. Bütün bu
nedenlerle, konuyla ilgili sıkıntıları araştırmak üzere Anayasamızın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 20.3.2001
Gerekçe: Burdur İli, ekonomisi tarım, hayvancılık ve çok küçük
esnaflıklara dayalı, Türkiyemiz ekonomisine bu alanlarda katkıda bulunan; ama,
kendi ekonomik durumu son üç dört yıldır çok kötüleşen ve de insanları
açlık-kıtlık noktasında olan, problemleri her geçen gün hızla artan bir
ilimizdir. İlimiz, Göller Bölgesinde Antalya, Denizli, Afyon,
Muğla ve Isparta İlleriyle çevrilidir; çoğu çevre iller olmak üzere devamlı göç
vermektedir. Sadece Antalya'da 130.000 Burdurlu yaşamaktadır. Nüfusu ve arazisi
en az olan ve bölgede üniversitesi olmayan tek ildir. Ekonomik yapısının zayıf
olması nedeniyle de Türkiye liglerinde futbol takımı bulunmayan illerimizden
biridir. Gayri safî yurtiçi hâsıla sıralamasında son ekonomik
krizlerden sonra 2000 dolar seviyelerindeki rakamla son sıralardadır. Nüfusun
tamamına yakını dargelirlidir. (Emekli, memur, esnaf, çiftçi, işçi gibi geliri
ayda 500 milyonun altında) İlçe yollarının yetersizliği yanında,
Denizli-Yeşilova-Burdur, Denizli-Yeşilova-Karamanlı-Tefenni-Antalya,
Burdur-Fethiye turistik yolları çok yetersiz ve standartların altındadır. Salda
Gölü ve etrafı ile turizme müsait olan Yeşilova İlçesi yeterince
değerlendirilememektedir. Bucak, Ağlasun, Gölhisar (Cbyria) İlçelerindeki antik
kentler harabe halinde olup, değerlendirilememektedir. 11 (onbir) ilçesinde ve
18 beldesinde yayla turizmi müsait olmasına rağmen, ekonomiye olacak
katkılarından faydalanılamamaktadır. İhtiyaç olan ikinci organize sanayi kurulamamıştır. Orman ürünleri, havuç, mermer, anason, tütün, soğan,
buğday, et, süt, pancar, gül, değişik sebzeler bölgede işletilip yeterince
değerlendirilememektedir. Yarım kalan baraj, gölet, sondaj gibi içme ve sulama
suyu ihtiyacını giderecek projeler, sıkıntıların artmasında önemli etkenlerdir.
Belediyelerin imar ve borç sorunları had safhada olup
sosyal patlamalara yol açacaktır. Köylerin içme, kullanma suyu ve kanalizasyon sorunları
maksimum seviyededir. İlimizde bir doğumevi yoktur. Temeli atılan bir
doğumevi inşaatı mevcuttur; fakat, ödenek verilmediğinden dolayı direkler
dikili durumda yıllardır ortada durmaktadır. Burdur nüfusu, yüzde 45 olan Türkiye ortalamasının çok
üzerindeki yüzde 80-85 oranında çiftçilik, hayvancılık, sütçülük, küçük
esnaflıkla geçimini sağlamaktadır. Son üç dört yıldır, bu kesim, açlık sınırına
yaklaşmıştır, çok zor durumdadır, sosyal patlamaya gebedir. Hiçbir ürüne
ihracat teşviki olmadığı gibi, ürettiği hiçbir şeyin maliyetini bile alamazken,
satın aldığı her şey (gübre, mazot, yem, tarımsal ilaç gibi) yan girdiler iki
yılda 4-5 kat artmış ve arada uçurumlar oluşmuştur. Bu kesimin her türlü
borcunu şu anda ödemesi mümkün değildir. Bu nedenle, acil kurtarma planı
yapılmalıdır. Çevre iller arasında üniversitesi olmayan tek ildir. Göçü önleyici tedbir alınması gerekmektedir. Nüfus
sayımlarındaki sürekli geriye doğru gidişi önlemek için kalkınmada öncelikli
iller arasına alınmalıdır. Burdur Valiliği İl Planlama Koordinasyon
Müdürlüğünün 24.01.2000 tarih ve 13/327 sayılı yazısıyla ilin kalkınmada öncelikli
iller kapsamına alınması gerektiği, bütün gerekçeleriyle ilgili makamlara
anlatılarak gerekli girişim yapılmıştır; ancak, bugüne kadar herhangi bir
çalışma olamamıştır. Ayrıca, bugünkü şartlar çok daha kötü, hatta vahimdir.
Nüfusu azalan iller, mutlaka kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınmalı ve
kriter, 1 inci sırada olmalıdır. İlimizde işsiz sayısı da çok yüksektir. Burdur İli asayiş yönünden iyi durumdadır. Karayolu, demiryolu, hava ulaşımı, ürettikleri ve
potansiyeliyle yatırıma müsait olmasına karşın hiçbir yatırımın olmayışı, her
gün göç vermesi, gerilemesi, fakirleşmesi, insanların borçlarını ödeyemez
duruma düşmesi ve belirttiğimiz diğer konulardan dolayı, Burdur İlimiz için,
Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim. Mustafa Örs Burdur BAŞKAN - Meclis araştırma önergesi bilgilerinize
sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. – İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) BAŞKAN - 10.01.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün
88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Değişiklik Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa henüz verilmediğinden, teklifin
görüşülmesini erteliyoruz. Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
raporlarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. 2. –
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S.
Sayısı: 580) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır. 12 nci maddenin
oylamasında kalınmıştı. Şimdi, 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Geçti; artık, bir sonrakinde istersiniz... ...Madde kabul edilmiştir. 13 üncü maddeyi okutuyorum: Anasözleşme değişiklikleri, hisse ve
malvarlıklarının devri ve şirket
birleşmeleri MADDE 13. - Şirketlerin anasözleşmelerinin
değiştirilmesinde Müsteşarlığın uygun görüşü aranır. Müsteşarlıkça uygun
görülmeyen değişiklik tasarıları genel kurulda görüşülemez. Sicil memuru,
Müsteşarlığın uygun görüşü olmaksızın anasözleşme değişikliklerini Ticaret
Siciline tescil edemez. Bir gerçek veya tüzel kişinin, şirketin sermayesinin
doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on veya fazlasını temsil eden payları
edinmesi ile bir ortağa ait payların şirket sermayesinin yüzde onunu, yüzde
yirmisini, yüzde otuzüçünü ya da yüzde ellisini aşması sonucunu doğuran hisse
edinimleri ile bir ortağa ait payların söz konusu oranların altına düşmesi
sonucunu doğuran hisse devirleri Bakanlığın iznine tâbidir. Oy hakkı edinilmesi
ile hisselerin rehnedilmesinde de bu hüküm uygulanır. Yönetim ve denetim
kurullarına üye belirleme imtiyazı veren veya intifa hakkı tanınan hisse
senetlerinin devri, yukarıdaki oransal sınırlara bakılmaksızın Bakanlığın
iznine tâbidir. Şirketin tüm aktif ve pasiflerini diğer bir emeklilik
şirketine devretmesi ya da bir veya birkaç emeklilik şirketi ile birleşmesi
Bakanlığın iznine tâbidir. Şirket sermayesinin yüzde on ve daha fazlasına sahip
olan tüzel kişilerin sermayesini doğrudan veya dolaylı olarak bu maddenin
ikinci fıkrasında belirtilen oranlar veya esaslar dahilinde el değiştirmesi
Bakanlığın iznine tâbidir. İzin devralan ortağın kurucularda aranan şartları
taşıması kaydıyla verilebilir. Bu fıkra hükmü tüzel kişi ortağın yönetim ve
denetimini belirleyen sermaye paylarının bir başka tüzel kişiye ait olması
halinde, gerçek kişi ortak ya da ortaklara ulaşıncaya kadar uygulanır. Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılan tescil
işlemleri hükümsüzdür. Şirkette hisse edinilmesine ve devrine, şirketin
malvarlıklarının devrine, şirket ortaklarının bu kanunda aranan nitelikleri
kaybetmeleri halinde temmettü hakkı hariç ortağa ait hakların kullanımına,
dolaylı pay sahipliğine, şirketlerin birleşmesine ve diğer hususlara ilişkin
esas ve usuller Kurulun uygun görüşü alınarak Müsteşarlıkça belirlenir. BAŞKAN - 13 üncü maddeyle ilgili olarak, Fazilet
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Aslan Polat konuşacaklar. Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Tasarının bu maddesinde, emeklilik şirketlerinin
sağlıklı çalışması için birtakım tedbirler alınıyor. Bunlar da nedir; şirket
hisseleri yüzde 10, 20, 30 gibi devredilirse Bakanlığın izni olsun deniliyor;
şirkette bir değişiklik yapılacaksa, Müsteşarlığın onayı alınarak Bakanlığın
izniyle yapılsın deniliyor ve burada, yine, şirkette intifa hakkı olacak hisse
senetlerini haiz olanlar için Bakanlığın görüşü alınsın deniliyor ve şirket
birleşmelerinde yine, Bakanlığın görüşünün alınmasından bahsediliyor. Bu görüşmelerde, bu maddenin bütün özelliği, işçi
şirketlerinin emniyetini sağlamak ve bu işçi şirketlerini bir kişinin veya bir
ailenin eline geçirerek, kendi menfaatına kullanarak, işçi şirketlerinin mağdur
olmasını, işçi şirketlerinin yanlış yere kullanılmasını ve buna fon yatıran
işçilerin sonunda da mağdur olmamasını önlemek için alınan birtakım
tedbirlerdir. Yalnız, biz, bunları, RTÜK Yasasından da biliyoruz ki, -RTÜK
Kanununda da buna benzer maddeler var- işte, yüzde 10'dan veya yüzde 20'den
fazla hissesi olan ihaleye giremez, banka ihalelerine giremez denilmesine
rağmen, RTÜK'de de, bir televizyon kanalına tek başına hâkim olan insanların,
hayali oyunlarla, bu RTÜK Yasasını nasıl deldiğini hep beraber bilmekteyiz. Bunu önlemenin en büyük yolu, esasında, şeffaflıktan
geçer; ancak şeffaf bir ülke haline gelebilirsek, hisse senetlerinde şeffaflığı
sağlayabilirsek, bunun da bir manası olur; fakat, esas burada, üzerinde durmak
istediğim konu kısaca şu: Şimdi, biz, şirketleri, esasında işçi şirketlerini;
yani, emekli olan insanların paralarını yatıracağı şirketlerde, onların ileride
mağdur olmamasını sağlıyorsak, evvela, o şirketlerin iyi çalışabilmesini temin
etmeliyiz. Nedir burada: Şimdi, Türkiye Cumhuriyetinde, bir hafta önce, bir
Başbakanının bir ifadesiyle, yüzde 40 fakirleşebilen bir ülkede, kim, bu
Türkiye'deki yönetime güvenerek, kırk sene sonra, otuz sene sonra emekli
olacağı şirkete güven içerisinde prim yatırıp emekli olabilir? Yani, bunun
esasına bakmak lazım. Bu şirketlerin, yine, sağlıklı çalışabilmesi için iki
şık lazımdır. Bunlar, biliyorsunuz, ek sigorta şirketleridir, zorunlu sigorta
şirketlerine ek olarak gelen şirketlerdir. Bu şirketlerin olabilmesi için...
Dünyada önemli görev görüyor bunlar; bilhassa, büyük finans burada toplanıyor;
ama, bunun toplanabilmesi için, ülkedeki millî gelir imkânının artmış olması
lazım. Bu şirketlerin çok geliştiği, Amerika, İngiltere, Danimarka ve Avrupa
ülkelerine baktığımız zaman, bunların hepsinde, fert başına millî gelirin 25
000 doların üzerinde olduğunu görürüz; ama, Türkiyemizde nasıldır? Türkiyemizde
-şu hükümet, koalisyon ortaklarının kendileri- Refahyol hükümeti döneminde fert
başına düşen 3 000 dolar olarak verilen gayri safî millî hâsılayı, siz, 2 500
dolara düşürdünüz. Yani, iyice fakirleştirdiğiniz bu ülkede, vatandaş neyi
artıracak da, bu bireysel emeklilik sigortası için para yatıracak; evvela bunu
bir düşünmek gerekir. Yani, şunun üzerine çok basarak konuşmak istiyorum, bu
şirketlerin çalışabilmesi için, Türkiye'de çalışan insanların, işçidir,
memurdur, esnaftır, küçük esnaftır, Bağ-Kurlulardır, yani, esnaf
kuruluşlarıdır, önce bunların hayatlarına yetecek bir meblağ olacak, o parayla
yaşayacak, hayatını devam ettirecek, oradan arta kalan parasını da getirip,
emekli olduğu zaman daha rahat yaşayabilmesi için bu şirketlere yatırması
lazım; ama, bunun için de, o ülkede yaşayan insanların hayat standartlarının,
en azından 10 000 doların üzerinde olan ülkelerde başarılı olduğu da bütün
Avrupa'da görülmektedir. Biz ne yaptık; bu hükümet sayesinde, fert başına 3 000
dolar olan gelirimizi daha da artıracağımıza, 3 500-4 000 dolara
çıkaracağımıza, 2 500 dolara düşürdünüz, birincisi bu. İkincisi, yine bu şirketlerin yürüyebilmesi için çok
önemli bir konu var, o da şudur: Şimdi, sizin, çalışanlar lehine birtakım
düzenlemeler yapmanız lazım. Bakın -ben demiyorum- Devlet Planlama Teşkilatı
diyor ki "mevcut sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatmak için
primlerin artırılması, emeklilik aylıklarının düşürülmesi, emekli olma
şartlarının zorlaştırılması sebebiyle, hayatı boyunca daha yüksek prim ödeyecek
olan bireylerin, emeklilik dönemine ulaştıklarında, kendilerinden bir önceki
kuşağa kıyasla daha düşük oranda bir emeklilik aylığına hak kazanacakları
anlaşılmaktadır." Ne zaman; sizin çıkardığınız son Sosyal Güvenlik
Yasasından sonra. Kim diyor; sizin hükümetinize bağlı Devlet Planlama Teşkilatı
Özel İhtisas Komisyonu diyor. Yani, diyor ki, bu hükümet, çıkardığı kanunla
çalışanları mağdur duruma düşürdü. Şimdi, siz, çalışanları mağdur duruma düşürdükten
sonra, çalışanlar, buradan ne kadar para biriktirip de buna yatırabilecekler,
bu da bir muamma. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Bu hükümet üç ortaklı
hükümetti, şimdi, dört ortaklı hükümet oldu. Şimdiye kadar Anasol-M hükümeti
diyorduk, şimdi, Anasol-M-D hükümeti meydana geldi ve Kemal Derviş, aslında, bu
hükümetin bütün iktisat politikasını tek başına belirliyor ve bunun gelirler
politikası diye yayımladığı kısımda şunu diyor: "İş çevreleri ve işçi
temsilcileriyle yoğun diyalog kurularak, ılımlı ücret ve fiyat artışları
sağlanacaktır." Şimdi, çalışanlara gelince ılımlı ücret; ama, iki gün
önce, siz, bu hükümet, hazine bonosunu satarken, yüzde 194 faizle bono
satacaksınız. Rant kesimine gelince yüzde 194; işçiye, memura gelince ılımlı
ücret artışı veya sıfır ücret artışı!.. Ee, şimdi, sizin bu zihniyetinizle, bu
artışlarınızla, çalışanlar ne para biriktirecekler ki, gelsinler bu şirketlere
ortak olsunlar. Şimdi, birtakım hayalî, işte, sanal demeyeyim, yaptığınız doğru
bu tekliflerle bunları korumaya çalışacaksınız. Esas, korumanın aslı, özü, o
işçi kesimini güçlendirmekten geçer. Hepinize saygılar sunarım. (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl
Milletvekili Necati Yöndar. Buyurun Sayın Yöndar. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 13 üncü maddesi üzerinde, Grubum adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, hepinize saygılar
sunarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsüde,
değerli konuşmacılar, Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısıyla ilgili görüşlerini
belirttiler. Bundan sonraki maddeler üzerinde de görüşlerini belirteceklerdir;
ancak, hemen belirtelim ki, bireysel emeklilik sistemi, bir ülkede, sağlıklı
bir fon yaratmak amacıyla kurulmaktadır; ancak, bu yasanın iyi çalışması için,
sistemin çok iyi kurulması ve denetimin sağlıklı yapılması gerekmektedir. Bu
maddede, hemen hemen tüm işlemlerde, tek yetkili organın Hazine Müsteşarlığı
olduğu görülüyor. Değerli milletvekilleri, elbette ki, bir bireysel
emeklilik şirketinde, anasözleşmede yapılacak değişikliklerle ilgili resmî
organın izninin gerçekleştirilmesi lazımdır. Ayrıca, ortaklardan birinin
hisselerindeki artışların da yakından izlenmesi çok iyi ve yerindedir; ancak,
gerçek hayata baktığımızda, kanunlarda yazılı olanın, her zaman hayata
geçirilmediğini görüyoruz; yani, bizler, burada, kanun yapıcı olarak, ne
yaparsak yapalım, sonuçta, uygulayıcı birimler, bu kanunları uygulayacaklar.
Eğer, uygulayıcı birimler, yasalarda yazılanları gözardı ederlerse, sistemde
ciddî zaaflar ortaya çıkmakta ve yolsuzluklar gündeme gelmektedir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu açıklamayı,
şunun için yapıyorum: Bankalar Kanununu açınız, göreceksiniz ki, benzer
düzenleme bu Kanunda da yer almaktadır; ama, insafla düşünelim; bugün, en
sorunlu sektör, bankacılık sektörüdür. Kamu bankaları denetimden kaçırılmıştır.
Yani, halkın, vatandaşın parasıyla kurulan devlet bankalarını, devlet
denetlemekten vazgeçmiştir. Şimdi, sormak isterim, böyle bir uygulama, acaba
dünyanın hangi ülkesinde vardır? Biz, burada, Bireysel Emeklilik Yasa
Tasarısını görüşüyoruz. Bu tasarı yasalaştıktan sonra, bankacılık sisteminde
yaşanan sorunların bu sistemde yaşanmayacağını kim garanti edebilir? Biz, Doğru
Yol Partisi olarak, bu yasa tasarısının sağlıklı bir altyapısının olduğuna
inanmıyoruz. Bu yasa tasarısı, yeterli çalışma yapılmadan, sırf IMF istiyor
diye, apar topar Yüce Meclise sevk edilmiştir; ama, böyle davranışların, Türk
Milletine maliyetinin hiç de düşük olmadığını, Bankalar Kanunu uygulamasında
maalesef gördük. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede,
ayrıca şu hükme de yer verilmiştir: "Şirket ortaklarının bu kanunda aranan
nitelikleri kaybetmeleri halinde, temettü hakkı hariç, ortağa ait hakların
kullanımına, dolaylı pay sahipliğine, şirketlerin birleşmesine ve diğer
hususlara ilişkin esas ve usuller, Kurulun uygun görüşü alınarak Müsteşarlıkça
belirlenir" denilmektedir. Değerli milletvekilleri, bu düzenlemenin iyi
çalışabilmesi, her şeyden önce, kurulun ve müsteşarlığın son derece iyi
donatılmasına bağlıdır. Kurul ve müsteşarlığın, iyi çalışan bir bilgi bankasına
sahip olması gerekmez mi? Ama, maalesef, bu konuda, gerek tasarıda gerekse
uygulamada görülen olumlu hiçbir işlem maalesef yoktur. Türk Ticaret Bankası olayında, devletin bilgisi
dahilinde olan olaylar ve ilişkiler dahi gözardı edilebilmiştir. Aynı şeyin
sigorta konusunda yaşanmaması için hangi önlem alınacaktır? Bu, araştırılmış
mıdır? Sigortacılık da, sonuç itibariyle bir finans işidir. Bankacılıkla
arasındaki farklar ekonomik etkileri açısından fazla değildir. Bu yüzden, özel
düzenlemeye, denetime tabi tutulmaktadır; ancak, yıllardır üzerinde çalışılan
bankacılık sektörü dahi, düzeltilebilmek bir yana dursun, memleketi batıracak
bir duruma gelmiştir. Ülkenin millî geliri bir günde yüzde 40 azalmış, borçları
yüzde 40 artmıştır. Önümüzdeki günlerde krizin etkisi reel sektör üzerinde
görüldükçe iflaslar ve işsizlik artacaktır. Ne yazık ki, bu hata ekonominin
düzelmesi için, bankacılık sektöründe gerekenden fazla toleranslı
davranılmasından kaynaklanmıştır. Bu sonucu da, yine, büyük iddialarla ortaya
çıkmış olan bu iktidar doğurmuştur. Aynı şekilde sonuçlarla karşılaşmamak için,
sigortacılık konusunda da çok daha dikkatli olunmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayınız efendim;
buyurun. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Biz, yasada yazılanların hayata geçirilmesinin
güçlüklerini şimdiden açıkça ortaya koyuyoruz. Doğru Yol Partisi olarak,
iyiniyetli olarak eleştiri yapıyoruz. Umarım, bizim bu eleştirilerimiz dikkate
alınır ve daha sağlıklı bir sistemin kurulması için çaba harcanır. Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Heyeti saygıyla
selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yöndar. Maddeyle ilgili bir önerge vardır, okutup işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 13 üncü maddesinin beşinci
fıkrasındaki "yüzde 10 daha fazla" ifadesinin "yüzde 20"
olarak değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılamıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Gerekçesini arz ve izah etmek üzere Sayın
Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakikadır. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 580 sıra sayılı bireysel emeklilik yasa tasarısının
13 üncü maddesiyle ilgili değişiklik önergem üzerinde söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, buradaki bizim istemimizi, az önce, Sayın Polat
ve değerli sözcü arkadaşım da ifade ettiler. Muhtemeldir ki, bankaların
pozisyonlarındaki benzerliği, bu maddede de, aynen, paralellik arz edecek
şekilde hazırlamış görünüyor hükümet ve dolayısıyla ilgili komisyon. Tıpkı
banka evliliklerinde olduğu gibi, şirket evlilikleri, bireysel ortaklıklar ve
tüzelkişilik ortaklıklarının katılım paylarının ne oranda aktarılması
gerektiğini anlatıyor bu madde. Biz, yüzde 10'un yüzde 20'ye çıkarılarak, ancak
bu miktarda olanlar için -ki, ilgili bakanlık, Hazine veya ilgili müsteşarlık
haline getirildi zaten yasada- bununla ilgili değişiklik yapılmasını arzu
ediyoruz; ancak, sürekli söylediğimiz bir husus var. Bir kere, bu tasarı, bütün
yönleriyle, içleri boşaltılan bankaları tedai ettiriyor; yani, özellikleri
itibariyle bu ve hükümet de bunu anlamış olacak ki -yani, daha açığı hükümet
partileri- dikkat ederseniz, bir haftayı geçti, hatta ikinci haftaya girdik, bu
tasarı tartışılıyor; hükümet, Parlamentoda gerekli çoğunluğu bulunduramıyor.
Şimdi, haklı olarak, kendilerince, bizim yoklama taleplerimizi tenkit
ediyorlar. Neticede, dün de, burada, saat 14.00'te başlayan Genel Kurul
çalışmaları 20.00'ye kadar devam edecekti. İstediğimiz yoklama, karar ve
toplantı yetersayıları, maalesef, hükümet tarafından çıkarılamadı. Bakın, ben,
açık bir şey söylüyorum, eğer hükümet bunu istese, iki partinin 5'er dakikalık
konuşma süresi var, 10 dakika, bir de önergeler var, 15 dakika, 5 dakika
aradaki fasılı kabul ediniz, 20 dakikada 1 madde, 1 saatte 3 madde, 5 saatte 15
maddenin geçmesi lazım. En azından, bugün dahi birçok maddenin geçmesi
gerekirken, muhtemeldir ki, biraz sonra isteyeceğimiz yoklamada, yine,
Parlamentoda yeterli sayı olmayacak. Bu, şunu gösteriyor: Siz, sokakta
yoksunuz, mağdur olan işçinin yanında değilsiniz, esnafın yanında değilsiniz,
halkın yanında değilsiniz; ama, Parlamentoda da değilsiniz; neredesiniz
allahaşkına?! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Bu millet soruyor, ben perişan oldum, yanımda yoksun...
İşçi perişan, yanında yoksun... Az önce tartışıldı, üniversite kapatılıyor,
yanında yoksunuz... Yürekli bir bakan olarak, meselenin haksızlık olduğunu
söyleyecek bir dirayet yok, Parlamento gücü yok; allahaşkına, neredesiniz siz?!
Yoksa, Derviş, bir tekke açtı da orada müritlik, birkısım halvet halinde
misiniz; onu da merak ediyoruz! Yani, özel bir halvet varsa, bilelim; gerçekten
milleti tatmin edecek bir halvet ise... FARUK DEMİR (Ardahan) -Bizde tekke yok, sizde... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Vallahi, tekke mi var sizde,
şeyh mi var sizde, bilmiyorum; ama, tekke de, derviş de sizde şu anda. Değerli arkadaşlar, bizim öyle bir tekke zaafımız yok;
tekke zaafımız olsaydı, yirmi beş senedir Amerika'da ikâmet eden bir derviş
getirirdik. Biz, Türkiye meselelerini buradan çözdük, milletin içinde ve bağrında
çözdük Ekonomi sorunlarını; IMF icazetli, Dünya Bankasından mezun ve mücaz
birisiyle çözmedik; geçmiş ile bugünü alın, kıyaslayın. Değerli arkadaşlar, samimî olarak soruyorum: Bu hükümet
nerede; bu hükümetin arkasındaki Parlamento nerede? Siz, bu tasarıyla bu
millete ne vereceksiniz; hiçbir şey veremezsiniz. Hani, bizim Cemal, Temel'e "duydun mu" demiş.
Temel "neyi?" diye sormuş. "Duymadın mı?" demiş Cemal.
"Ne var?" demiş. "Azrail uşak dağıtıyor" demiş Cemal, (Karadeniz'de "uşak" tabiri
"çocuk" anlamına kullanılır) Temel "ula, hiç inanma; bıraksın benim
çocuğumu bana, ondan çocuk istemiyorum" demiş. Siz, şimdi, milleti bırakın kendi haline; millet, sizden bireysel
emeklilik falan istemiyor. Bugüne kadar batırılan paraların gerçeği milletin
gözünün önünde; keşke toplayabilseniz; ama, millet, bırakın Azrail'den çocuk
istemeyi, kendi çocuğunu bıraksın, yeter diyor. Milleti hayatından bıktıran bir ekonomi uygulamasının
sonucunda, sizin bu millete verebileceğiniz fazla bir şey yok ve bunu, işte
Parlamentoda... BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, 1 dakika içerisinde toparlar
mısınız. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. 350 oya sahip bir iktidar olarak 15 dakikada -normal
saydım işte, 5'er dakikadan iki grup ve bir 5 dakika da benim konuşmamı
varsayarsak, 15 dakika- haydi diyelim 20 dakikada bir madde geçirmeniz lazım.
Niye geçmiyor; çünkü, siz de sahip değilsiniz; çünkü, siz de inanmıyorsunuz
buna. Bunu, milletin emekliliği için değil; ama... Vicdanlarınıza bakıyorsunuz,
inanıyorum... Belki, benim söylemek istediğimi haddizatında, siz, şurada
içinizden söylüyorsunuz. Açık söylüyorum, bunların böyle olduğunu
söylüyorsunuz; ama, iktidar, yani ne var diyor; yani talihte, kaderde... FARUK DEMİR (Ardahan) - Biz söylemiyoruz... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sizin söyleyip
söylemediğinizi... Yarın milletle hesaplaşırsınız, o beni çok da ilgilendirmiyor; ama, bir gerçek var,
o gerçek, şu andaki hükümetin portresidir, arkasındaki yapının siluetidir. Önergemin kabulünü arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısı arayacağım. Oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve 5 dakikalık
süre vereceğim. Bu arada, sisteme giremeyen arkadaşlarımız olursa, aynı
sürede pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini, o arada vekâleten oy
kullanacak Sayın Bakan var ise, hangi Bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve imzasını havi oy pusulalarını yine aynı süre içerisinde
Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyor ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, muhteşem bir çoğunlukla
maddemiz kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, büyük bir
ekseriyetleyi anlıyorum; ama, bu çoğunluğun ihtişamını anlamadım; bir ifade
buyurur musunuz? BAŞKAN - Sayın Bakanımızın oylama sırasındaki ifadesini
aynen buraya yansıtmak zorunda kaldım. "Bu muhteşem çoğunluk karşısında
tereddüdünüz var mı" dedi; "yok; ama, elektronik cihazla yaptım"
dedim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, Sayın Hükümetimizden
sâdır oldu ise, Ulusal Programın parçasıdır diye itiraz edemeyiz. BAŞKAN - Efendim, siz, kabul edersiniz. 14 üncü maddeyi okutuyorum: Malî bünyenin güçlendirilmesi MADDE 14. – Şirketin sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini
yerine getiremediğinin veya malî bünyesinin katılımcıların hak ve menfaatlerini
tehlikeye düşürecek düzeyde zayıflamakta olduğunun tespiti hallerinde Bakan,
şirketin yönetim kurulundan; a) Sermayenin artırılmasını, ödenmemiş kısmın
ödenmesini, sermayeye mahsuben ödeme yapılması için ortaklara çağrıda
bulunulmasını veya kâr dağıtımının durdurulmasını, b) İştiraklerin ve sabit değerlerin kısmen veya tamamen
elden çıkarılmasını veya elden çıkarılmasının durdurulmasını, yeni iştirak ve
sabit değerler edinilmemesini, c) Serbest varlıkların gösterilecek bir bankada bloke
edilmesini ve bu varlıklar üzerinde izinsiz tasarruf edilmemesini, d) Şirketin malî bünyesini düzeltmeye yönelik diğer
tedbirlerin alınmasını, İsteyebilir. Şirket, alınması talep edilen tedbirlerin bildiriminden
itibaren on iş günü içerisinde iyileştirme planını hazırlayıp Müsteşarlığa
göndermek zorundadır. İyileştirme planında öngörülen önlemlerin zamanında
alınmaması veya bu tedbirlerin uygulanmasına rağmen bu maddenin birinci fıkrasında
belirlenen hususların devam etmesi ya da şirketin malî bünyesindeki
zayıflamanın bu maddenin birinci fıkrasında yer alan safhaların uygulanması
durumunda dahi şirketin malî durumunun düzeltilmesine imkân bulunmadığının
tespit edilmesi hallerinde, Bakan; şirketin, a) Yeni sözleşme akdetme ve temdit yetkisini
kaldırmaya, b) Yönetim Kurulu üyelerinin tamamını veya bir kısmını
görevden alarak veya üye sayısını artırarak yönetim kuruluna üye atamaya, c) Fonlarını ve varsa diğer branşlara ait portföylerini
belirlenecek esaslar dahilinde diğer şirketlere devretmeye, d) Faaliyet ruhsatlarını iptal etmeye, e) İflasını istemeye, f) Gerekli görülen diğer tedbirleri almaya, Yetkilidir. BAŞKAN - 14 üncü maddeyle ilgili olarak, Fazilet
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Aslan Polat. Buyurun Sayın Polat. FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısında, yine,
şirketin sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getiremeyen veya malî
bünyesinin katılımcıların hak ve menfaatlarını tehlikeye düşürecek bir duruma
gelen şirketler üzerinde hükümetin yapacağı birtakım ihtarlar oluyor. İşte, bunlar, sermayeni artır, varlıklarını gösterecek
boyutlara getir, şirketin malî bünyesini düzeltmeye yönelik öngörülen diğer
tedbirleri al deniliyor. Bunun için de, 10 günlük bir süre tanınıyor ve bu
sürelerde bunun iyileştirilmesi isteniliyor. Eğer, bu yapılamayacaksa, şirketin
ya bir başka şirketle birleştirilmesini veya faaliyetten men edilmesini,
iflasını istemesini belirten bir maddedir. Şimdi, şunu açıkça burada söylemek istiyorum. Bu tip
olaylar doğrudur; ama, bu şirketler neden iflas etme durumuna geliyor? İki
şıktan dolayı geliyor -bunun üzerinde, bu hükümetin, biraz oturup da düşünmesi
lazım- bu şudur: Bir şirkette art niyet olabilir. Şirket alır bir payı; bugün,
bankalarda gördüğümüz gibi, gerçekten, banka boşaltmaları olabilir. Banka
boşaltmalarında şirket sahibi almıştır o bankadan krediyi, kendi şirketlerine
hayalî olarak götürmüştür; bankanın içini boşalttığı gibi, şirketlerde de
olabilir, yani, bu tip şirketler de olabilir. Bu tür şirketlerde, yani, art
niyetle içi boşaltılan birtakım şirketlerde, o yöneticilerin zayıflığından
dolayı, hükümetin, o yöneticileri değiştirmesi, onların yerlerine başkalarını
ataması, hatta, o şirketi başkalarıyla birleştirmesi doğrudur; ama, bir başka
doğru daha vardır: Bu tip şirketlerin iflas etmeleri, art niyetlilerden çok
daha fazla, en aşağı birkaç misli de, o andaki siyasî iktidarların yapmış
olduğu hatalardan dolayı da olmaktadır. Örneğin, biz, şu anda batan bankalarda
bunu çok rahat görebiliyoruz. Birtakım bankalar var ki, gerçekten, art
niyetleriyle parayı, krediyi alıp, kendi şirketlerine veriyorlar ve o bankaları
batırıyorlar; ama, birtakım bankalar da var ki, hiçbir art niyet olmadan,
devletin güvencesine dayanarak, yani, döviz kurunu ben 6 ay boyunca yüzde 10
artıracağım, gün gün, ay ay verilen ve taahhüt edilen, sürece taahhüt edilen,
kur garantisine güvenerek, adam, döviz bazında borçlanıyor; fakat, siz, bir gün
içerisinde "ben Cumhurbaşkanıyla kavga ettim, Cumhurbaşkanı bana hakaret
etti" diyorsunuz ve birden bire, Türkiye'de yüzde 30, yüzde 40 devalüasyona
sebep oluyorsunuz. Bunun üzerine, kurları dalgalanmaya bırakıyorsunuz; 675 000
lira olan dolar, birden bire 1 050 000 liraya çıkıyor ve birtakım bankalar da,
sırf sizin hatanızdan dolayı batıyor. O zaman, bu şirketlerin, 10 gün içerisinde
kendini düzeltemedi diye iflasını isteyen bu hükümet, kendi hatalarını da
gördüğü zaman ve hatalarını 10 günde değil de hiç düzeltemediği anda, orada
istifa etmesi gerekir; bu da, bu işin bir gerçeğidir. Şimdi, bunu, niye burada söylüyorum arkadaşlar; şunun
için söylüyorum: Sadece burada karşıdakini suçlamak kolaydır; ama, bir de,
burada, kendimize bakmak lazım; acaba, bu şirketlerin malî bünyelerinin
zayıflamasında bizim aldığımız tedbirlerin hiç mi rolü yok?! Yani, onu niye
söylüyorum; çünkü, bunu yapmadıktan sonra, bu şirketlerin, sürekli olarak,
böyle yöneticisini değiştirmekle falan başa çıkamayız ve bu fon şirketleri çok
önemli şirketlerdir. Bunlar, bir insanın emeklilik yaşında, artık, yeniden
çalışma şansını bulamayacağı zamanda, 65 yaşından sonra, 70, 75'inci yaşlarda
hayatını normal devam ettirebilmesi için para yatırdığı, oradan alacağı
primlerle hayatını yaşatacağını sanan insanların ortak olduğu şirketlerdir.
Onun için, bu şirketlere çok iyi dikkat etmemiz gerekmektedir ve bu aralarda,
bu şirketlerin iflas etmemesi için, en önemli faktör olarak, o ülkede
enflasyonu dizginlemek ve bir de, güvenilir olmak şarttır, güvenilir olmak...
Yani, bir şirket, size güvenerek bir yatırıma gittiği zaman, sizin hatanızdan
dolayı o şirketin batmaması gerekir diye düşünüyorum. Şimdi, Türkiyemize gelelim... Siz, bir günde yüzde 30,
yüzde 40 devalüasyon yapabiliyorsanız, girip bir hazine borçlanmasına yüzde 194
faizle para alabiliyorsanız, şimdi, yüzde 194 faizle devletin kredi aldığı bir
yerde, bir şirket, bir bankadan yüzde kaç faizle kredi alabilecektir; en az
yüzde 200-250 faizle kredi alacaktır. Yüzde 200-250 faizle kredi alan hangi
şirket ayakta durabilecektir? Bir de bunu düşünmek zorundayız. O zaman, sizin
yaptığınız bu hatalardan dolayı, sizin yapmış olduğunuz bu faiz
politikalarından dolayı batan şirketlerin günahını kim ödeyecektir? Yani, bir
de bunu düşünmek zorundayız; sadece başkalarını düşünmek zorunda değiliz. Bugün oturmuşuz, devlet yüzde 194 faizle borçlanmış;
gazeteleri açıyorsunuz, bayram var... Enflasyon yüzde 30, borçlanma faizi yüzde
194; bu bir zafer... Ya, bu dünyanın neresinde görüldü? Üç ay sonra, 98 gün
sonra, işte 2,2 katrilyon ve 1,1 katrilyonun toplamı olan 3,3 katrilyon para
için, yüzde 34 net faiziyle, 1 katrilyon faiz ödeyeceğiz. Bunu kim ödeyecek;
yine, bu işçi, bu memur ödeyecek. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, tamamlıyorum. BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayın. ASLAN POLAT (Devamla) - Bunu kim ödeyecek; biz
ödeyeceğiz, bu çalışanlar ödeyecekler. O zaman, bunlar, bunu ödeyecekleri zaman, işte şunu
düşünmek zorundayız: Esasında, bu şirketleri iflas ettirenler, o yöneticiler
kadar, o yöneticilerden çok daha fazla, bu siyasî iradedir; ama, siyasî iradeyi
biz yapamıyoruz... Zaten, yapamadığımız o kadar belli ki, Amerika'dan bir
arkadaşı başımıza getirdik, dedik ki "bu işi sen yürüt." Şimdi, ben bu hükümete bir şey sormak istiyorum...
Gelsin, lütfen, bir tane iktidar partisi milletvekili bana bunu izah etsin. Şu
program kimin programı; Sayın Derviş'in programı. Muvaffak olursa, Derviş
muvaffak olacak; muvaffak olmazsa, bu hükümet ona mâni olduğu için muvaffak
olamayacak olacak. Peki, ben, burada, MHP'lilere, haydi, isim vererek bir
soru soruyorum: Siz, bu programın neresindesiniz? Bu program muvaffak olursa,
Derviş muvaffak olacak; muvaffak olmazsa, siz -şu anda basın hep sizi
gösteriyor, hedef gösteriliyorsunuz- Derviş'e ayak bağı olduğunuz için program
yürümedi denilecek. Her halükârda siz ziyandasınız. Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar;
MHP sıralarından alkışlar [!]) BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Niğde
Milletvekili Sayın Doğan Baran. Buyurun Sayın Baran. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu
Tasarısıyla, bilindiği gibi, bireylerin gönüllü katılımlarına dayanan ve
tamamen bireysel emeklilik hesapları üzerine yapılan özel bir emeklilik
şirketidir. Ancak, bu özel emeklilik şirketi, kamu sosyal güvenlik
kuruluşlarının bir alternatifi şeklinde değil, bir yardımcısı şeklindedir.
Amacı da, kamu sosyal güvenlik kuruluşlarından emekli olanların almış oldukları
yaşlılık aylığına ilave bir ek ödemenin yapılmasıdır. Biz, Doğru Yol Partisi
olarak, bunun, çok zorunlu bir durum olduğuna inanıyoruz. Zaten -daha evvelki
konuşmamda da ifade ettiğim gibi- 51 inci hükümet zamanında -1995'te- Hazinenin
Dünya Bankası kredisiyle ILO'ya yapmış olduğu Türk sosyal güvenlik sistemiyle
ilgili araştırmada, üçüncü aşama olarak, o zaman, bireysel emeklilikten söz
edilmiş; ancak, zamanımız müsait olmadığı için, bunu, Genel Kurula intikal
ettirememiştik. Bu bakımdan, biz, bireysel emeklilik yasa tasarısını
destekliyoruz; ancak, ne var ki, galiba, bu bireysel emeklilik yasa tasarısının
gündeme gelmesinde büyük bir şanssızlık var; çünkü, değerli konuşmacılar,
sürekli olarak ve bugünün şartları altında -biraz da haklı olarak-
eleştiriyorlar. Toplumun her kesiminin çöktüğü; işçisiyle, esnafıyla,
memuruyla, KOBİ'siyle, sanayicisiyle, tüccarıyla çökmüş olduğu ve Türkiye
Cumhuriyetinin en büyük sosyal ve ekonomik çöküntüsünün yaşanmış olduğu bir
zamanda, kişilerin yeniden bir prim ödemek suretiyle böyle bir sigorta
şirketine üye olması biraz afakî görülüyor. Kaldı ki, 1 Nisandan itibaren, bildiğiniz gibi, prime
esas olan kazancın alt sınırı 150 milyondan 223 milyona, prime esas olan
kazancın üst sınırı 600 milyondan 892 milyona çıkıyor. Bu durum, gerek işçi
gerek işveren kesiminde fevkalade endişeli durumlar yaratmaktadır; zira, bir
taraftan yatırımı, bir taraftan üretimi, bir taraftan ihracatı ve bir taraftan
istihdamı engelleyecek niteliktedir; ama, buna rağmen, bu yasanın çıkarılması
şarttır ve kaçınılmazdır. Değerli milletvekilleri, şubat ayı itibariyle, en düşük
Bağ-Kur emeklisinin maaşı 94 milyondur; SSK emeklisinin maaşı 127 milyon ve
Emekli Sandığı emeklisinin maaşı ise 165 milyondur. Yine, bildiğiniz gibi,
açlık sınırı 200 milyon civarındadır. Bu, açlık sınırının da altındadır; yani,
bu, bir sefalet ücretidir. Oysa ki, yaşlılık aylığı, çalışanların gelecekte
umut bağlamış olduğu tek olgudur. Durum böyleyken, maalesef, 57 nci hükümet,
emekli yaş sınırını da daha yükseltmek suretiyle, emeklilerin mezardan önce
emekli olması yolunu âdeta tıkamıştır. Değerli milletvekilleri, tasarının 14 üncü maddesiyle,
sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerini şirketin yerine getirememesi
halinde veya malî bünyesinin zayıflamış olduğunun tespiti halinde tüm yetki
bakana, yani kime, siyasî otoriteye verilmektedir. Bakan, böyle bir durumda,
şirketin yönetim kurulundan gerekli önlemleri içeren bir iyileştirme planı
yapmasını ve bunu uygulamasını istemektedir. Bu iyileşme planının başarılı
olmaması halinde; yani, şirketin malî bünyesindeki zayıflık devam edecek
olursa, böyle bir durumda, bakan, doğrudan doğruya, şirketin yönetim kurulunun
bir kısmını veya tamamını iptal etmeye, şirketi iflas masasına yatırmaya,
şirketin emeklilik ruhsatını yine iptal etmeye ve yatırım fonlarını başka
şirketlere aktarmaya yetkilidir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Buyurun Sayın Baran, 1 dakika içerisinde
toparlayınız. DOĞAN BARAN (Devamla) - ...bir bakan buna yetkilidir. Bu, yanlıştır. Bunun geçmişte acı
örneklerini gördük; bankalar soyulurken, istifa eden müsteşarları gördük;
bankalar soyulurken, intihar eden bakanları gördük ve raporların sümen altı
edilerek, hortumlamayı seyir eden bakanları gördük ve yüzde 36 daha fazla vergi
almak suretiyle, bu fakir millete hortumun nasıl fatura edildiğini gördük. Değerli milletvekilleri, o nedenle, bu yetki için,
tamamen idarî ve malî yönden özerk, kamu tüzelkişiliğine sahip, tıpkı
bankalarda olduğu gibi, bireysel emekliliği düzenleyici ve denetleyici bir kurul gibi bir üst kurul oluşturulmasının
fevkalade yerinde olacağını ifade ediyor; bu duygularla, hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Maddeyle ilgili iki önerge vardır; geliş
sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 14
üncü maddesinin (d) fıkrasının sonundaki "isteyebilir" sözünün
"zorunlu olarak ister ve gerekli müeyyideleri uygular" şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz. Musa
Uzunkaya M. Zeki Okudan Fahrettin Kukaracı Samsun Antalya Erzurum Maliki Ejder
Arvas Rıza Ulucak Van Ankara BAŞKAN - Okutacağım ikinci önerge aynı zamanda en
aykırı önerge olduğu için, okuttuktan
sonra işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 14
üncü maddesinin (e) bendinin "Alınacak tedbirlerin bildiriminden itibaren
20 işgünü içerisinde iyileştirme planının hazırlanıp gönderilmesi"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ.NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, bu önergeyi vermemizdeki bizim ana gayemiz;
alınacak tedbirlerin bildiriminden itibaren on iş günü içerisinde iyileştirme
yapılması isteniyordu; biz, bunun yirmi gün olmasını istedik. Niye istedik;
bunu size söylemek istiyorum. Şimdi, birincisi, bugün, daha biraz önce, burada bir
konu görüşüldü. Neydi; bir üniversitenin kapatılmasıyla ilgiliydi. Neden bunu
söylemek istiyorum; biz, burada, hükümetin, siyasî yönde karar verirken, ciddî
ekonomik, ciddî olarak hukukî kararlar vermediğini bildiğimiz için, en azından,
bu on günlük süreyi yirmi güne çıkararak, karşı tarafın bir müddet kendini
hazırlamasına zaman ayırmak istiyoruz. Niye; bakın, çok açık söyleyeyim; şimdi,
Fatih Üniversitesinin kapatılmasının hangi gerekçesini ciddî buldunuz siz
burada?.. Şu Türkiye'de bilimsel yönden en kaliteli yayın yapan 5 tane vakıf
üniversitesinin bile... Ormanları mı talan edip de orada üniversite açmıştır?..
Bakın, ben size cevap veriyorum; devlet ormanlarının üzerine mi üniversite
kurmuştu bunlar?.. Bunların kurdukları kampusleri mi noksandı?.. Bunların
eğitim yayınları mı noksandı?.. Bunların neyi noksandı ki burada kapatılmaya
çalışıldı?.. Şimdi, siz, bu dönemlerde, böyle, hep insanı isyan
ettiren kararlar getiriyorsunuz. Bir zaman geldiniz, sermayeyi yeşil yaptınız.
Şurada gördük, Türkiye'nin ortasında en çok Avrupa'daki işçilerin ortak olduğu,
fakir insanların ortak olduğu sermayelere "yeşil sermaye" diye
yapmadığınız kalmadı. İhale için yatırdıkları nakit teminatlarını yıllarca geri
vermediniz adamlara ki, o sermayeyle kalkıp bir iş yapamasınlar. Ola ki, size güvenmediğimiz için, siz, bütün bu
konuları siyasî yaptığınız için, hiç olmazsa, karşı tarafın kendisini müdafaa
edeceği bir zaman olsun diye, bu zaman dilimini on günden yirmi güne çıkarmak
istiyoruz; bunun gerekçesi de budur. Sizin bütün yaptığınız icraatlara bakın; dönün, 28
Şubattan sonra yapılan icraatlara bakın... Aynı şekilde, birbiriyle rekabet
halinde olan iki firmanın, iki şirketin -bu da şirket çünkü, bunlar da şirket,
neticede şirket olacak- birisinin adını "yeşil sermaye" koyduğunuz
zaman, girdiği ihalelerden çıkardınız, verdiği nakit teminatları geri
ödemediniz, yapmadığınız zorluk ve zulüm kalmadı. İşte, bugün, Türkiye'de,
vakıf üniversitelerini, gelin, beraber, Meclis olarak, şu YÖK Başkanını da,
Kemal Gürüz'ü de başımıza alalım; beraber gidip, şu anda Türkiye'de eğitim
gören bütün vakıf üniversitelerini tek tek gezelim. Bakalım ki, bunların
hangisi orman arazileri üzerine üniversite kurmuşlar?.. Bunların hangileri kamu
arazileri üzerine üniversite kurmuşlar?.. Bunların hangilerinin kampusü daha
kötü?.. Bunların hangisinde eğitim kalitesiz yapılıyor?.. Bunların
hangisinde... BAŞKAN - Sayın Polat, biraz da önergenize gelir misiniz
efendim!.. ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, önerge üzerinde
konuşuyorum... Günü konuşuyorum. BAŞKAN - Günü değil önergeyi konuşacağız. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, tamamen önergeyle
ilgili konuşuyorum. Önergeyle, bunu, niye on günden yirmi güne çıkarıyoruz, onu
anlatıyorum ben size. Sizin yapmış olduğunuz haksızlıkları, bir an için, karşı
tarafı kontrpiyede bırakıp hemen kapatmaya gitmeyin diye anlatıyorum. Şimdi, sizde bir moda oldu; bir taraftan, "sekiz
yıllık eğitim" adı altında gelip halktan vergi topluyorsunuz, "eğitim
yapacağız" diyorsunuz, diğer taraftan da açılan liseleri, açılan
üniversiteleri kapatmaktan zevk duyuyorsunuz. Allahaşkına, bunu kime
anlatabilirsiniz? YÖK'ün Başkanı, "efendim, tereddüt duyulmuştur"
diyor. Yahu, tereddütten kapatılır mı?.. Bir mahkeme kararı olmadan, bir hukuk
kararı olmadan nasıl tereddütten kapatılır?.. Şirketlere gelelim... Şu son günlerde yapılanlara
bakın... Kaç gazetede okuduk. Onun için, ben şunu söylemek istiyorum netice
olarak: Diyoruz ki, sizin burada yapmış olduğunuz; evet, tedbir alınsın,
düzeltilsin, biz, bunun hepsine
katılıyoruz, kimsenin parası, fonu zayi olmasın, bunlara da katılıyoruz; ama,
bir şeyin üzerine basarak da konuşmak istiyoruz; siz bunları yaparken demokrat
olun, hukuka uyun. Hukuk bir gün size de lazım olur. Bir gün hukuk size de
lazım olur, burada siz de bizim gibi figan edersiniz. Şimdi, bunu niye söylüyorum, biliyor musunuz; şunun
için söylemek istiyorum: Neticede, siyasilere birtakım yetkiler verdiğimiz
zaman, bu ülkede, âdil olmadıkları için, kimse güvenemediği için, ben bu on
günlük sürenin az olduğunu, bunun en az yirmi olmasını; çünkü, o arada, belki,
o yirmi gün içerisinde, karşı tarafın da hakikaten bir hatası varsa,
düzeltmesini istiyorum. Çünkü, hemen "onu bulmadı, iflasını isterim; bunu
bulmadı, iflasını isterim" diyeceğinize, o şirketleri düzeltme yollarını
da arayın diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 14
üncü maddesinin (d) fıkrasının sonundaki "isteyebilir" sözünün
"zorunlu olarak ister ve gerekli müeyyideleri uygular" şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon?... SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge sahiplerinden Sayın Okudan; buyurun. MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Sayın Başkanım, Değerli
Bakanım, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan bireysel emeklilikle ilgili
kanun tasarısının "malî bünyenin güçlendirilmesi" başlıklı 14 üncü
maddesi, birtakım olumsuzlukların düzeltilmesine yöneliktir. Kanunlar yazılırken iyi niyetle yazıldığına inanıyoruz,
sizlerin iyi niyetle oy verdiğinize de inanıyorum. Hiçbirimiz, kanun kötü
çıksın diye çalışmaz; herkes, kanunu iyi bir şekilde çıkaralım der. Biz de bu
niyetle bu önergeyi verdik. Burada "şirketin sözleşmelerden doğan
yükümlülüklerini yerine getiremediğinin veya malî bünyesinin katılımcıların hak
ve menfaatlarını tehlikeye düşürecek düzeyde zayıflamakta olduğunun tespiti
hallerinde Bakan, şirketin yönetim kurulundan" deniyor. Bakan isteyecek. "Sermayenin artırılmasını, ödenmemiş kısmın
ödenmesini, sermayeye mahsuben ödeme yapılması için ortaklara çağrıda
bulunulmasını veya kâr dağıtımının durdurulmasını" yine Bakan
isteyebilecek. "İştiraklerin ve sabit değerlerin kısmen veya
tamamen elden çıkarılmasını veya elden çıkarılmasının durdurulmasını, yeni
iştirak ve sabit değerler edinilmemesini, Serbest varlıkların gösterilecek bir bankada bloke
edilmesini ve bu varlıklar üzerinde izinsiz tasarruf edilmemesini, Şirketin malî bünyesini düzeltmeye yönelik diğer
tedbirlerin alınmasını -ki, bu diğer tedbirler, zannediyorum, hukukî tedbirler-
isteyebilir." Bizim buradaki önergemiz "isteyebilir"
kelimesinin, "ister" olarak, "zorunlu olarak ister"
şeklinde değiştirilmesidir. "İsteyebilir" tabiri, bir tercih sebebidir,
yani istemeyebilir de; ama, isteyebilir de. Burada, böyle muğlak bir ifade var.
Buradaki muğlak ifadenin yerine "zorunlu olarak ister" deyip,
kurulmakta olan bu sigortanın daha sıhhatli çalışmasını ve daha güvenilir
olmasını sağlamak için, bu gibi bir değişikliğin yapılmasını istedik. Takdir sizin; oylarınızı iyi niyetle vereceğinize
inanıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Okudan. Sayın Komisyonun ve Sayın Hükümetin katılmadığı,
gerekçesini Sayın Okudan'dan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. III. –
YOKLAMA BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak, oylamadan
önce, toplantı yetersayısına ilişkin bir yoklama isteği var. İstekte bulunan
arkadaşların burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım: Sayın Yasin Hatiboğlu?.. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Ali Sezal?.. Burada. Sayın Aslan Polat?... Burada. Sayın Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada. Sayın Metin Kalkan?.. Burada. Sayın Rıza Ulucak?.. Burada. Sayın Fehim Adak?.. Burada. Sayın Sacit Günbey?.. Burada. Sayın Yaşar Canbay?.. Burada. Sayın Ahmet Karavar?.. Burada. Sayın Zeki Okudan?.. Burada. Sayın Azmi Ateş?.. Burada. Sayın Altan Karapaşaoğlu?.. Burada. Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada. Sayın Hüseyin Kansu?.. FETULLAH ERBAŞ (Van) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Mahmut Göksü?.. Burada. Sayın Murat Akın?.. Burada. Sayın Mustafa Örs?.. Burada. Sayın Mehmet Sadri Yıldırım?.. Burada. Sayın Zeki Çelik?.. Burada. Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada. Bu arkadaşlarımız sisteme girmesinler. Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
vardır; görüşmelere devam ediyoruz. VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 2. – Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı: 580)
(Devam) BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 15 inci maddeyi
okutuyorum: BEŞİNCİ BÖLÜM Emeklilik Yatırım Fonlarına İlişkin Düzenlemeler Emeklilik yatırım fonu ve fon içtüzüğü MADDE 15. – Fon, şirket tarafından emeklilik sözleşmesi
çerçevesinde alınan ve katılımcılar adına bireysel emeklilik hesaplarında
izlenen katkıların, riskin dağıtılması ve inançlı mülkiyet esaslarına göre
işletilmesi amacıyla oluşturulan malvarlığıdır. Fonun tüzel kişiliği yoktur.
Fon, bu kanunda yer alan amaçlar dışında kullanılamaz ve kurulamaz. Şirketin, fon içtüzüğü, emeklilik sözleşmesi ve Kurulca
belirlenecek diğer belgelerle birlikte, fon kurmak üzere Kurula başvurması
zorunludur. Kuruluş izni almak üzere yapılacak başvurularda istenilecek
şartlara ilişkin esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul
tarafından belirlenir. Fon içtüzüğü, katılımcı ile şirket, saklayıcı ve
portföy yöneticisi arasında fon portföyünün inançlı mülkiyet esaslarına göre
saklanmasını ve vekalet akdi hükümlerine göre yönetimini konu alan ve genel
işlem şartlarını içeren iltihaki bir sözleşmedir. Kurul tarafından uygun
görülen fon içtüzüğü notere onaylattırılmasından sonra, izin belgesi ile
birlikte altı iş günü içerisinde şirketin merkezinin bulunduğu yerin ticaret
siciline tescil için başvurulur ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilân
olunur. Fon içtüzüğüne yönelik esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü
alınarak Kurul tarafından belirlenir. BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Fazilet
Partisi Grubu adına Sayın Metin Kalkan,
Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Murat Akın söz istemişlerdir. Birleşime, saat 17.50'de toplanmak üzere, ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 17.44 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 17.50 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Mehmet AY (Gaziantep), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 73 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 2.– Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S.
Sayısı: 580) (Devam) BAŞKAN - Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet yerinde. 15 inci maddenin görüşmelerinde kalmıştık. 15 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan; buyurun. FP GRUBU ADINA SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay)- Sayın
Başkan, değerli Meclis üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısını getirdiğinden
dolayı, ben, iktidar partilerini ve bunda ısrar eden hükümeti, cesaretinden
dolayı takdir mi edeyim; yoksa, bilmediğinden inat ediyor, inadından dolayı mı
tebrik edeyim diye şaşırıyorum. ZEKİ EKER (Muş)- Teşekkür et, teşekkür!.. SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla)- Elbette, bunun
teşekkürünü alacaksınız!.. Yine, bir müddet sonra, burada oluşturduğunuz veya
oluşturacağınız para imkânlarının bir yerlere peşkeş çekildiği ve ertesinde bir
krizle karşı karşıya kalındığı ortamda, şimdiki gibi, kamuoyundan aldığınız
teşekkürlerden bir büyük demet teşekkür alacaksınız!.. Bu tasarı, gerçekten, Türkiye'de, ne zaman bir soygun,
bir kriz, bir bunalım, bir iflas ilanı olursa, hemen ardından, yeniden bir para
toplama veya bir yerlere parayı kanalize etme, yeniden, halkın elinde ne var ne
yoksa, ya cebri, vergi adı altında ya da böyle, ince vaatlerle, ileride çok
daha büyük paralar ödenecek hayalleriyle para toplama operasyonuna bu Meclis
alıştı. Daha önce, 10 bankanın 10 milyar dolarlık batma
olayından hemen sonra, burada, yeni vergi ve yeni zamlar çıkardık. Herhangi bir
felaket ekonomide kendini göstermeyiversin, burada, muhakkak, yeni bir havuz
oluşturma, deniz oluşturma veya boş çuvalları parayla doldurup yeniden onlar
üzerinde oynayıp, çuvalları alıp götürecek risk alanları oluşturuyor Meclis.
İktidarın bütün mesaisi buna harcanıyor ve Meclis de, şu anda, ülke bir uçtan
bir uca yanarken, maalesef, maalesef, buna alet oluyor. Bu sayısal çoğunluk, elbette, şu anda halkın, eğer
geçmişteki aldığınız sayısal çoğunlukla ki, buradaki, şu andaki temsiliniz
yeniden güncelleşebilse, yani sandıklaşabilse, böyle bir imkânınızın
kalmadığını belki siz de bildiğiniz için, ne yaparsak yapalım yine
destekleyeceğimiz ve desteklediğimiz holdinglerin yardımıyla bu işin de içinden
çıkarız düşüncenizin boş olduğunu göreceksiniz yakında. Siz, emeklilik yaşını yükseltip 65 yaşını getirirken,
burada, 20 senede özel emeklilik alanı oluşturuyorsunuz. Bunu da,
insanlarımızın çok daha refah ve müreffeh yaşamaları için yaptığınızı ifade
ediyorsunuz. Oysa, millet, günlük ekmeğini, herhangi bir şekilde, kazanmaktan
mahrum duruma düşürülmüşken, şimdi de kalkıp, ona, ileride, hayaller kurarak,
bir emeklilik çerçevesi çizmeniz, ne derece gerçekçi bir ekonomi anlayışına
sahip olduğunuzu gösteriyor. Bundan evvel de yapıldı bunlar; MEYAK, İYAK, Tasarrufu
Teşvik... Her türlü para toplama operasyonlarının nasıl sonuçlandığını,
toplanan paraların nasıl yok olma neticesiyle sonuçlandığını hep gördük. Bu da,
buna çok açık ve çok teşne bir madde. Bütün bunlara rağmen, neden ısrar
ediliyor; IMF'nin buyruğu... Daha bir hafta evvel IMF'nin çok çağdışı bir kurum
olduğunu ve hiçbir ülkeye hayır getirmediğini Sayın Başbakanımızın
ifadelerinden duyduk ve anladık ve bu maddeyi de, biz, bir müddet evvel çektik
gündemden, şimdi tekrar getirdik. Acaba, o buyruk çerçevesinden çıkma imkânımız
kalmadı mı ki, buyruğu verenler bunda ısrar ettiği için mecburen getiriyoruz? Arkadaşlar, bakın, sıkıntı öyle bir noktaya vardı ki,
bütün illerimizde mitingler, protestolar, topyekûn siyasete ve Meclise yönelik
itimatsızlık ayyuka çıkmaya başladı. Halk, bilhassa hükümete karşı son derece
öfkelendi ve kinlenmeye yönelik gelişmeler, her gün birkaç yerde daha kendisini
göstermektedir. Onun için, lütfen, yeni yeni vurgun alanları
oluşturarak, yeni krizlere sebep olacak, bazı kişilerin iştahını artıracak
böyle alanlar oluşturarak, halkı daha çok yoksullaştırma ve fakirleştirme
hareketlerimizden vazgeçelim. Bu idarenin, sistem olarak, gerçekten, iflas etmeyen
yeri kalmadı. Şimdi buna halk hiç inanmıyor. Neye güvenerek, devletin hangi
güvencesine... Bir emekli, maaşını bankamatikten çekemiyor duruma düşüyorsa,
devletin ödeme sistemi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Bir emekli, kendi
parasını, aylığını bankamatikten çekemez duruma düşüyorsa, siz, yeniden, neyin
özel emekliliğinin çerçevesini çiziyorsunuz? Onbeş yirmi yıl sonraki emekliye
hangi güvenceyi vereceksiniz de, vatandaş inanıp buraya para yatıracak?..
Elbette, siz de biliyorsunuz, bu kanun çıksa bile, bunun halk üzerinde hiçbir
inandırıcılığı olmayacağı için, buraya para yatırılmayacak veya kişisel
emeklilik şirketleri oluşmayacak; ama, illa da böyle bir emir verildi diye
devam etme mecburiyeti hissediyorsanız, 28 inci maddeye kadar devam edelim, bu
tasarıyı, en son "Bakanlar Kurulu yürütür" maddesinde bırakalım, hiç
olmazsa, yine çıkarmış oluruz; fakat, yürürlüğe girmesin diyorum. Meclisin, bir an evvel, ülkemizde, ekonomik olarak son
derece sıkıntılı ve zor durumdaki halkı kurtarmaya, ciddî çözümler getirmeye
başlamasını dileyerek, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili
Sayın Murat Akın; buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu
Tasarısının 15 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 15 inci madde, bireysel
emeklilik sisteminde, bireylerin ve varsa işverenlerin, çalışanlar adına
yapacakları katkıların, bireysel emeklilik hesabında, emeklilik yatırım fonu
olarak değerlendirilmesiyle ilgilidir. Maddeyle, bu fonda toplanan paraların,
mal varlığının, bir nevi, menkul sermaye piyasasından hisse senedi ve benzeri
aracı değerler almak suretiyle, en iyi şekilde nemalandırılması
getirilmektedir. Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, işçilerden
veya işverenlerden bir katkı payı alınması ve bu fonda toplanması... Bugün,
işverenler, esnaf ve diğerlerine şöyle baktığımızda, kıt sermayeleriyle üç dört
nüfusunu, işyerinde de birkaç kişiyi çalıştırmak için elinden gelen fedakârlığı
yapmaktadır. Ülkede uygulanmakta olan ekonomik program, işçiyi ve
işvereni öyle zor duruma sokmuştur ki, bir şeyler artırıp da daha sonra, yirmi
sene, otuz sene sonra ilave bir değer sahibi olması, bugünkü hayat şartları
altında mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, fonun tüzelkişiliği yok.
Şimdi, fon toplamış olduğu bu parayı, aracı kuruluşlardan hisse senedi almak
suretiyle nemalandırmayı düşündüğüne göre, uygulanmakta olan ekonomik istikrar
programının döviz kuru, faiz oranları ve hisse senetlerini günübirlik hangi
değerlere indirip çıkardığı malumdur. Bu piyasa şartları altında, bu hisse
senetlerinin, bu fonda nemalandırılması ne derece sıhhatli olacaktır. Finans kurumlarının iflas ettiği, bankaların
devletleştirildiği, devlet bankalarının üçünün, dördünün birleştirildiği
bugünkü şartlarda, hükümet, öyle bir program, öyle bir istikrar programı
uygulattırmıştır ki, kendi Merkez Bankasına sahip olamamıştır, kendi Merkez
Bankasına, bırakın bir fona... İşte, Dünya Bankasının, 22 Kasım 2000 tarihi itibariyle
olan krizle ilgili raporu yayımlandı. Merkez Bankasının, piyasaya, bankalara
hatalı likidite fonlamasıyla o krizin yaşandığını, artık Dünya Bankasının
Türkiye'de bulunan uzmanları rapor etti ve gazetelerde çıktı. Raporuna
baktığımızda, aynen, Merkez Bankasının likidite ihtiyacı olan bankalara değil
de; yani, zorda olan bankalara değil de tüm bankalara likidite enjekte etmesi
suretiyle, durumu çok iyi olan bankalar, bunu, dövizde ve başka alanlarda da
değerlendirerek piyasayı likitide sıkıntısına soktu diyor. Şimdi, şu hükümet,
kendi emri altında olan ve tüm bankaların babası sayılan Merkez Bankasını idare
etmekten aciz olduğu için, geçmişte iki krizin yaşandığı bir dönemde, ihtiyaç
sahibi olan insanların, kıt kanaat geçimlerinden kısarak "bireysel
emeklilik" adı altında şirketlere yatıracakları paraların -bu şirketlerin
de, tüzelkişiliği olmadan menkul sermaye piyasasından alacağı fonlarla- yirmi
yıl sonra ilave bir değere sahip olması, herhalde, sizin bu uyguladığınız
ekonomik program altında mümkün değildir; ama, ileride, daha istikrarlı bir
hükümet gelir, ekonomiyi bilen daha iyi bir hükümet gelir; belki, bu yazılı
metinler o zaman insanlar için faydalı hale gelebilir. Değerli milletvekilleri, hükümetin bir bakanının,
Konya'da bir bayramlaşmada, parti bayramlaşmasında ifade ettiğini tekrarlamak
istiyorum: (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Akın, 1 dakika içinde toparlayın. MURAT AKIN (Devamla) - "5 Nisan 1994'te, Sayın
Tansu Çiller, 3,5 milyar dolar döviz rezerviyle ülkeyi fevkalade iyi bir
noktaya getirdi; ama, biz, 23-25 milyar dolar döviz rezervimizle bunu
beceremedik" diyor. İşte, görüyorsunuz, Doğru Yol Partisinin hükümette... MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sen Sabah Gazetesini okudun
mu? MURAT AKIN (Devamla) - Konya'da söyledi... MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sabah Gazetesini okudun mu? MURAT AKIN (Devamla)- Hükümetteki beceri, hükümetteki
istikrar programının uygulanması, sadece, böyle yazılı metinlerle olmuyor.
Çiftçilerimiz zor durumda, görüyorsunuz. Çiftçilerimiz zor durumda, esnafımız
zor durumda, onlarla alakalı konuları burada müzakere etsek daha iyi olabilir;
ama, yine de, bu bireysel emekliliğin lehindeyiz ve bunun çıkmasını grup olarak
destekliyoruz; ama, bugünkü gündemimiz bu değil ve bu gündemle de bu milleti
rahatlatıcı ve bu milletin Meclisten olan beklentilerini yerine getirmiş
sayılmıyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. 15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir. 16 ncı maddeyi okutuyorum: Fonunun faaliyete geçmesine ilişkin esaslar MADDE 16.– Şirket, fon kuruluş izni tarihinden itibaren
en geç altı ay içerisinde Kurul tarafından belirlenen belgelerle birlikte
katılma belgelerinin kayda alınması talebiyle Kurula başvurmak zorundadır. Bu
süre içerisinde Kurula başvuru yapılmaması halinde, fon içtüzüğü şirket
tarafından ticaret sicilinden terkin ettirilir ve buna ilişkin belgeler terkini
takip eden altı iş günü içerisinde Kurula gönderilir. Fonun kayda alınma
başvurusunun Kurulca değerlendirilebilmesi için; a) Fon içtüzüğünün şirketin merkezinin bulunduğu yerin
ticaret siciline tescil ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmiş
olması, b) Yeterli mekân, teknik donanım ve örgütlenmenin
sağlanmış, fon hizmet biriminin ve fon kurulunun oluşturulmuş, iç denetim
sisteminin kurulmuş, personelin buna uygun görev ve sorumluluklarının
belirlenmiş olması ve bu konularda gerekli belgelerin hazırlanmış olması, c) Muhasebe kayıt ve belge sistemi ile düzenli iş akışı
ve haberleşmeyi sağlayacak teknik alt yapının kurulmuş olması, d) Fonlara ilişkin insan kaynaklarının belirlenmiş
olması, e) En az bir portföy yöneticisi ile portföy yönetim
sözleşmesinin imzalanmış olması, f) Şirketin bu Kanunda öngörülen kuruluş şartlarını
kaybetmemiş olması, Zorunludur. Kurulca yapılacak değerlendirme sonucu uygun görülen ve
fon içtüzüğünde yer alan, kurulacak olan asgarî üç fonun herbiri için ayrı ayrı
olmak üzere, şirketin ödenmiş sermayesinin
asgarî yirmide biri tutarındaki fon miktarına karşılık gelen pay sayısı
Kurul kaydına alınır ve fon portföyleri öncelikle bu paylara karşılık gelen
tutar ile oluşturulur. Katılımcılardan toplanan katkılar karşılığında verilecek
payların fon içtüzüğünde öngörülen tutara karşılık gelen payları aşması
halinde, yeni pay sayısının artırılması ve artırılan payların Kurul kaydına
alınması talebiyle Kurula başvurulur. Fonun Kurulca kayda alınması sırasında, fonun ihraç
değerinin en fazla binde biri oranında ücret alınır. Şirkete ve katılımcılara ait fondaki pay adedi, fon
miktarı, fonun faaliyet ilke ve esasları, örgüt yapısı, muhasebe, belge ve
kayıt düzeni, katılımcıların bilgilendirilmesi ve bunlara ilişkin esas ve
usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir. BAŞKAN - 16 ncı maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Mukadder Başeğmez; buyurun. (FP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. FP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 16 ncı madde üzerinde konuşacağım. 16 ncı
maddenin okunması 6 dakikayı buluyor; ama, ben, 5 dakika içinde, Partimizin ve
şahsımın görüşlerini arz etmeye çalışacağım. Şimdi burada ne yapıyoruz; günlerdir Meclis bireysel
emeklilik üzerine özel şirketlerin kurulup da faaliyet göstermesini sağlamaya
çalışıyor. Birsürü tüzük, madde... İşte genel müdür on yıl tecrübeli olacak, şu
kadar sekreter çalışacak, masayı böyle koyacağız, dükkânı böyle açacağız... Her
şey kanunla, madde madde, tüzük tüzük yapılmış; yani, bir özel şirket olacak,
birtakım mudiler taleplerde bulunacak, 56 yaşına kadar para yatıracak, sonra
emekli olacak. Bunun için niye bu kadar uğraşıyoruz, ne menfaatı var
devletin, milletin, doğrusu ben anlayabilmiş değilim. Belki, bu fonlardan biraz
ilave paralar gelecek, belki bunlar piyasada çalıştırılacak, belki kasaya
birkaç kuruş daha girecek diye mi? Onun yerine, mesela, alternatif, spor toto
şirketleri kurulsa, loto şirketleri kurulsa, oradan da fonlar toplanır, onun da
şu kadarını devlete alırız dersiniz, oradan da kârlı bir şeyler çıkar. Şimdi, kafayı, mantaliteyi değiştirmeden, Türkiye'de
ticarete, sanayie, işadamına, sanatçıya bakışımızı değiştirmeden, her türlü
kanunî güvence altında şirketler kursak dahi, akıbet meçhul görünüyor. Bu
ülkede -hiç kimseyi, hiçbir siyasî partiyi suçlamıyorum, hiçbir kimseye bir şey
demiyorum; ama, mantaliteyi sorgulamaya çalışıyorum- elli yıldır, yani aklım
yetti yeteli, elli bin insana her gün ekmek veren insanlara sövülüp
sayılmıştır. En büyük düşman işadamları filan... Yani, Koç'a, Sabancı'ya
sövmeyen fikir adamı, siyasetçi filan yoktur bu ülkede; dikkatinizi çekerim. Bu
ülkede öne çıkan kim varsa, ileri giden kim varsa, isterse türkü söylesin...
Geçenlerde İbrahim Tatlıses'i bile kelepçeyle götürüyorlardı; gel desen gelecek
adam; ama, ille burnunu sürteceksin, kelepçeyi takacaksın!.. Yarın bu şirketlere
de bu muamelenin yapılmayacağını kim garanti edebilir. Bakınız, işadamlarına, siyasetçilere, başbakanlık
yapmış Menderes'ten Özal'a, Çiller'den Yılmaz'a kadar, hatta Ecevit'e kadar,
refüze edilmemiş, aşağılanmamış, hakarete maruz kalmamış kim var bu ülkede!
Feodal yapılı ülkelerde ancak güç sahipleri saygı görebiliyor; işte, Irak'ta
Saddam'a herkes saygı gösterir... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Kaddafi'ye de... MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Tabiî, Kaddafi'ye de
gösterir, güç sahibiyse, elinde dipçiği varsa gösterir; ama, demokratik
ülkelerde iş yapan, şirket kuran, sanatçı, herkese saygı gösterilir, herkesin
burnu sürtülmez... Necip Fazıl'dan Nazım Hikmet'e kadar hapishane kapısından
geçirmediğimiz insan kalmadı bu ülkede! Size bir şey söyleyeyim: Şu ülkede özelleştirmeye
bulaşan, devletle bir iş yapan, alışveriş yapan hangi işadamı rezil rüsva
edilmedi?! Yarın bunların da rezil rüsva edilmeyeceği ne malum. Efendiler, vakıf üniversiteleri belli şartnamelere göre
kurulmadı mı bu ülkede. Şu kanuna, şu tüzüğe, şu kitaba göre üniversite
kuracaksın, talebe alacaksın, YÖK seni idare edecek... Bir bakıyorsun
"seni kapatıyorum." Niye? "Sende irtica kokuları var; sen yeşil
sermayesin, seni mahvedeceğim..." Partilerin bile manipüle edildiği;
"sen ileri geç, sen kapan, sen iktidar ol, sen başbakan ol, sen koalisyon
olmayacaksın, sen dışarıda kalacaksın" denildiği bir demokraside,
şirketler ne kadar liberal bir ortamda faaliyet gösterecek?! Bu paralar niye
toplanacak?! Yarın akıbeti ne olacak?! Doğrusu, biraz abesle iştigal gibi
geliyor bize bu maddelerle uğraşmak... Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler. DYP Grubu adına, Sayın Mustafa Örs; buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanun Tasarısının,
emeklilik yatırım fonunun faaliyete geçmesine ilişkin esaslarını belirleyen 16
ncı maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi sunmak üzere
söz almış bulunuyorum; şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla
oluşturulacak olan bireysel emeklilik sisteminde, bireylerin ve varsa
işverenlerinin çalışanları adına yapacakları katkılarla oluşturulacak bireysel
emeklilik hesaplarındaki kaynaklar, emeklilik yatırım fonu olarak
değerlendirilecektir. Bu fon, değişik sermaye piyasası araçlarından oluşan bir
yatırım şeklidir. Bu fonun kurucusu da sadece emeklilik branşında ruhsat alan
emeklilik şirketleridir. Dikkat edilirse, bu sistemin tamamen kişilerin
tasarrufuyla oluştuğu görülecektir. Buna, vergi teşviki dışında devletin bir
katkısı yoktur. Bu sistem sayesinde, istihdam ve ekonomik kalkınma artacaktır.
Katılım ne kadar fazla olursa, ülkeye katkısı da o kadar fazla olacaktır. Bu
nedenle, katılımcı ve emeklilik şirketleri bürokrasiye boğulmamalıdır. Devlet,
sadece, denetimleri sıkı yaparak, bu
sistemin, bankalardaki vurgun ve hortumlamaya dönmesini önlemek için her türlü
tedbiri almalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emeklilik
yatırım fonunu incelersek, bu fon, Kurul -yani, SPK- tarafından belirlenecek
sınırlamalar dahilinde, riskin dağıtılmasına yönelik değişik yatırım araçlarını
içermektedir. Sistemin yürümesi ve denetlenmesi de Hazineye bağlıdır. Çalışma
esas ve usullerini de Danışma Kurulu belirlemektedir. Bu kurulda, Hazine
Müsteşarı, Maliye Bakanlığı Müsteşarı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Müsteşarı ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenecek en az genel müdür
seviyesinde temsilci bulunacaktır. Bu kurul, en az, üç ayda bir toplanacaktır.
Günümüzdeki kriz ortamı gelecekte de devam ederse, bu kurulun toplanabilmesi
imkânsız hale gelebilir. Bunun yerine, işlemlerin Hazine Müsteşarlığı
tarafından yürütülmesi sağlanabilir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16 ncı maddeyle
kurulması öngörülen asgarî üç fonun her biri için ayrı ayrı olmak üzere ödenmiş
sermayenin 1/20'si tutarındaki fon miktarına karşılık gelen, pay miktarına
karşılık gelen miktarın kurul kaydına alınması belirlenmiştir. Bu hangi kritere
dayanılarak belirlenmiştir? Ayrıca, bu fonların kayda alınması sırasında, fonun
ihraç değerinin en fazla binde 1'i oranında ücret alınacağı belirtilmektedir.
Bu oran, kanaatimizce yüksek tutulmuştur; onbinde 1 olarak değiştirilirse,
şirketler üzerindeki yük azaltılacaktır. Emeklilik şirketlerinin kuruluşu için en az 10 trilyon
lira ödenmiş sermaye ve üç yıl içinde 10 trilyon lira daha ödeme gerektirmesi
uygun mütalaa edilebilir. Bu sayede, birçok basit ve uydurma şirketin kurulması
girişimleri de engellenmiş olacaktır. Ayrıca, yeni kurulacak şirketlerde sermaye oranının,
ileriki yıllarda enflasyon oranında artırılması gerekir. Bu şirketlerde
yöneticilik yapacaklarda, devleti daha önceleri zarara uğrattıkları tespit olunanların
yer almaları da engellenmelidir. Bu sayede, şirketler, yönetim olarak daha
güçlü olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16 ncı maddede
üzerinde duracağım bir diğer husus da "şirkete ve katılımcılara ait
fondaki pay adedi, fon miktarı, fonların faaliyet ilke ve esasları, örgüt
yapısı, muhasebe belge ve kayıt düzeni, katılımcıların bilgilendirilmesi ve
bunlara ilişkin esas ve usuller, müsteşarlığın uygun görüşü alınarak, Kurul
-yani, SPK- tarafından belirlenir" ibareleri yerine, kanunda açıkça
belirtilmesi daha uygun olacaktır. Bu, aynı zamanda, ileride doğabilecek
partizanca uygulamaların da önüne geçecektir. Burada, şirketler için, fon kuruluş izni tarihinden
itibaren en geç altı ay içerisinde, Kurul, yani, SPK tarafından belirlenen
belgelerle birlikte, faaliyete başlamak üzere katılma belgelerinin kayda
alınması talebiyle kurula başvurma zorunluluğu getirilmiştir. Yeni kurulacak
bir sistemde, şirketlerin altı aylık sürede bu sistemi yerleştirebilmeleri zor
görünmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak,
çıkarılacak kanunla fonlara işlerlik kazandırılmaktadır. Bazı banka ve
vakıfların emekli sandıklarının varlıkları devam edecek ve aynı amaçlarla
vakıflar kurulabilecektir. Şirketlerin el değiştirmesi, hisse devirleri
dikkatle izlenmelidir. Bu şirketlerdeki hisseler, emeklilik sözleşmesi
imzalamış bireylerin durumlarını tehlikeye atacak şekilde rehin edilmemeli,
izinsiz devir yapılmamalıdır. Bu şirketlerin yatırımcıları adına takasbankta
olan fonları şirket borcu olarak haczedilememeli ve teminat gösterilememelidir. Bütün bunlar dikkate alınarak yeniden düzenleme
yapıldığında, kanunun, her kesime hitap edeceği aşikârdır. Tabiî ki, bu kanunun ve diğer kanunların başarılı
olabilmesi, siyasî, ekonomik ve sosyal istikrara bağlıdır. Şu anda, olmayan bir
istikrarın bulunduğu bir dönemde, bu kanunun da başarılı olması ve vatandaşın
güvenerek para yatırması zor görülmektedir. Bu duygu ve düşüncelerle, sizleri ve aziz milletimizi,
şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Örs. Maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutup, işleme
alacağım. Önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 16
ncı maddesinin birinci fıkrasındaki "... en geç altı ay
içerisinde..." ifadesinin "... en geç üç ay içerisinde..."
şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun. (FP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ilgili tasarının 16 ncı maddesi üzerinde verdiğim
değişiklik önergem hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, burada amacımız şu: Burada "Şirket, fon
kuruluş izni tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde, kurul tarafından
belirlenen belgelerle birlikte faaliyete başlamak üzere katılma belgelerinin
kayda alınması talebiyle kurula başvurmak zorundadır" deniliyor. Süre altı
ay. Oysaki, bu işlemlerin başlangıcında, daha ilk başlangıcında altı aylık
süre... Bir taraftan, iki sene içerisinde 100 000 ortaklı bir şirket
istiyorsunuz -yani, bir taraftan 100 000 ortağınız olacak, böyle büyüklükte,
kapasitede bir şirket istiyorsunuz, bu şirket 100 000 kişiyi hissedar edecek,
100 000 ortağı olacak- öbür tarafta da, altı ay gibi bir müddetle, işi, daha
başlangıcında tolere ediyorsunuz. O bakımdan, hiç olmazsa, burada, işin realize
edilebilmesi, yani o sürede yetişmesi için, bu sürenin maksimum üç ayla
sınırlandırılmasının biraz daha gerçekçi olabileceği kanaatindeyim; ama, baştan
beri söylediğimiz bir şey var: Tabiî, bu yasanın esas amacı, vatandaşı
kollamak, çıkarlarını sağlamak, ona, gelecekte gerçekten güvenilir bir
emeklilik sağlamak mıdır? Bu olmadığını öteden beri söylüyoruz. Mesela, geçen gün, bir Sayın Bakanımız, dikkat ettim,
bir merasim vesilesiyle -daha açığı, gençlik ve spordan sorumlu Bakanımız-
zannediyorum, bir bölgedeki tesisleri ziyareti esnasında, bir sarmaşığın,
ilgili bahçıvan veya memur tarafından, görevli tarafından budanması esnasında
dikkatli budanmadığı için kuruduğunu gördü -medyada izlediniz, ben de medyada
izledim- Sayın Bakan hiddetlendi, ilgilileri çağırdı, "nerede bunu budayan
adam, bulun getirin" dedi ve Sayın Bakan bir ceza talimatı verdi; dedi ki:
"Bu sarmaşığın kurumasına sebep olan vatandaşa, iki ay maaş kesimi
cezası..." Değerli arkadaşlar, hukuk devletindeyiz tabiî... Ben,
ilgili vatandaşın avukatı falan değilim -tıpkı, az önce üzülerek izlediğim,
Sayın Millî Eğitim Bakanımızın, hiç üzerine düşmediği halde, YÖK'le ilgili
yaptığı savunmanın yersizliği gibi- böyle bir sorumluluğum yok; ama, ilgili
Bakanımızın, yani, Millî Eğitim Bakanımızın doğrudan kendisini ilgilendiren bir
konu vardı; keşke burada olsaydı... Yukarıda bir komisyonda kendisine de
sordum: Şu "Emanet Çeyiz" adlı kitap, Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından tavsiye edilmiş midir, edilmemiş midir ve bu kitap, Türkiye'ye
ihanetlerle dolu. İşte, bakın, şurada, sahife açık... Diyor ki bu kitap:
"Eğer yaz okumaları için kitap arayışı içerisindeyseniz, Kemal Yalçın'ın
'Emanet Çeyiz' adlı eserini öneririm. Yalçın, 1998 Kültür Bakanlığı Roman
Başarı Ödülü, Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödüllerini kazanan kitabında,
Türkiye'den Yunanistan'a gönderilenlerle ilgili" falan falan... Arkadaşlar, şu kitabı, değil ilkokul dördüncü sınıf...
Bakın, bu ilkokul dördüncü sınıf, Millî Eğitim Bakanlığı yayınlarıdır ve Sayın
Bakan YÖK'ü savunacağına... Şununla ilgili Bana verdiği çok enteresan bir cevap
var; cevabı da burada okumak isterdim, zamanınızı almak istemiyorum.
"Efendim" diyor "ilgili arkadaşlar yeterli..." Bakın, şurada, Millî Eğitimin 25 bürokratının gözünden
kaçmış da fark edememiş. Bakan "bundan sorumlu değiliz" diyor. Değerli arkadaşlar... AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Konuyla ne ilgisi var?! MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sizi hiçbir şey
ilgilendirmiyor ki zaten! Şu yasalar da sizden gelmedi! Dolayısıyla ne alakası
var?!. (FP sıralarından alkışlar) Yani, sizi Parlamento olarak ne
ilgilendiriyor, onu konuşalım. Şunu söylüyorum: Sayın Bakan, keşke, bu
yanlışların üzerine gidebilseydi, bunun hesabını sorabilseydi. Ermenileri
Fransa olayında haklı çıkaracak kadar haksız iddiaların bulunduğu, yırtılıp
atılacak bir kitabı okullara tavsiye eden bir Bakan... Dahası, içinde, hicap
duyulacak, çocuklarımıza, dördüncü sınıftaki değil, üniversite sonundaki
çocuklara tavsiye edemeyeceğiniz, en galiz küfür edebiyatlarının dolu olduğu
kitap -işte, şu işaretlediğim yerleri, merak edenler okuyabilirler- en ağır küfürlerin
içinde bulunduğu bir kitap... Değerli Bakan kalkıyor, YÖK'ü savunur mahiyette
"yok böyle bir şey" diyor. Arkadaşlar, biz, komisyonlarda benzeri
hadiseleri gördük. Bakın, hangi üniversiteler hangi şartlarda kuruluyor:
22.12.1999 tarihinde batan bir bankanın, 694 trilyon götüren bir bankanın
sahibi tarafından İzmir'de kurulmak istenilen bir üniversiteye sadece 5 milyon
metrekare SİT alanı toprak istenmiş, Millî Eğitim Bakanının baskısıyla Millî
Eğitim Komisyonundan geçmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - İsmi ne Sayın Uzunkaya,
ismi ne? MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Yaşar Üniversitesi... BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, önergenizle ilgili olursa... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şunu
söylüyorum: Demek ki, bir üniversite hakkında 5 milyon metrekare mahkeme
kararıyla tescil edilmiş birinci derecede SİT alanını, o Millî Eğitim Bakanı,
komisyondaki ağırlık ekibe zorluyor -parti gruplarına- ve elhamdülillah, şu
anda, hiç olmazsa, Plan ve Bütçede bekletiliyor; mücadele ettik, müdahale
ettik, onbeş gün durdurabildik. Demek ki, kanunsuzluğu, yerine göre, Bakan
savunabiliyor; ama, buraya gelince diyor ki: "Rektör böyle dedi, YÖK böyle
dedi; öyleyse bu karar doğru." Değerli arkadaşlar, işte, bütün icraat
budur. Şimdi, spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanımız, bir
sarmaşığı helak eden bir memura iki ay maaş kesimi ceza... Arkadaşlar, siz, şu
milletin bütçesini perişan ettiniz. Bir ağacı değil, millet ağacını
söndürdünüz. Millete ödeyeceğiniz hesabınız var mı, hangi hesabı
ödeyeceksiniz?! Kaldı ki, bu şirket, yarın, insanları batırırsa bunların
hakkını kim koruyacak? Değerli arkadaşlar, onun için, hiç olmazsa şu tarih
konusunda uyumlu bir yaklaşım sergilenmesini umuyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım, komisyon üyesi
olarak söz istiyorum 60 ıncı maddeye göre. BAŞKAN - Buyurun Sayın Çalık. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın
milletvekillerim; Sayın Uzunkaya'nın bahsettiği konu, Millî Eğitim Komisyonunda
gündeme geldi ve Sayın Bakana bu konuyla ilgili soruları sordular,. Sayın
Bakanım da çok açık ve net olarak soruları yanıtladı ve herkesin de orada
tatmin olduğu izlenimini aldık... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - ...ve gereken konunun üzerine
gidildiği ve hassasiyetle de incelendiği hususunda Sayın Bakanımız
komisyonumuza bilgi verdi ve gereği yapıldı. İkinci konu, İzmir'deki Yaşar Üniversitesine verilen
SİT alanıyla ilgili, Sayın Bakanım kimseye baskı yapmadı; kimseye, bu konuda
şunu illâ ki yapacaksınız dayatmasını da kesinlikle yapmadı. Siz sayın milletvekillerime arz ederim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan,
tarafıma bu konuda açıklama gönderdi. Bu kitapla ilgili ki, Ermeni tezlerini
-maalesef, üzülerek söylüyorum şu Mecliste- doğrulayan... BAŞKAN - Efendim... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne alaka?! MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Müsaade buyurun... ...doğrulayan iddiaları ihtiva eden bu kitabın... BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, bakınız, biz, önergeniz
üzerinde size konuşma hakkı verdik; ama, önergeyi bırakınız, başka bakanlıkları
ilgilendiren konularda... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bakanlığın yapması gerekenleri
söylüyorum, hükümetin yapması gereken şeyleri söylüyorum. BAŞKAN - Hayır efendim, onu ayrı konuda tartışırız. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza... ASLAN POLAT (Erzurum) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım. Maddeyi oylarınıza sunacağım. Oylamayı elektronik
cihazla yapacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Oylama için 5 dakikalık
süre vereceğim... MEHMET BATUK (Kocaeli) - 5 dakika az Ali Bey, 10 dakika
verin. BAŞKAN - 10 dakikalık süre vereceğim. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
vardır; madde kabul edilmiştir. 17 nci maddeyi okutuyorum: Fonun malvarlığına fon portföyüne ve fon varlıklarının
saklanmasına ilişkin ilkeler MADDE 17.– Fonun malvarlığı, şirketin bu Kanundan,
28.7.1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunundan, emeklilik
sözleşmesinden, fon içtüzüğünden ve ilgili mevzuattan doğan yükümlülüklerini
yerine getirmesi ve sorumluluğunu karşılaması dışında hiçbir amaçla
kullanılamaz. Fon malvarlığı rehnedilemez, teminat gösterilemez, üçüncü
şahıslar tarafından haczettirilemez ve iflas masasına dahil edilemez. Şirket, emeklilik sözleşmelerinde belirtilmek
koşuluyla, para ve sermaye piyasası araçlarından oluşan farklı portföy
yapılarına sahip Kurul tarafından belirlenen türlerden olmak üzere en az üç fon
kurmak zorundadır. Fon portföy sınırlamalarına ilişkin ilkeler, fon portföyünde
yer alacak Devlet iç borçlanma senetlerinin asgarî oranı ve yabancı menkul
kıymetlerin azamî oranı ile fon portföyündeki varlıkların değerlendirilmesine
ilişkin esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından
belirlenir. Fon portföyündeki varlıklar saklayıcı nezdinde
saklanır. Katılımcıların sahip oldukları ve fondaki katkılarını gösteren pay
adedi de saklayıcı nezdinde katılımcı bazında ve katılımcıların erişebileceği
şekilde izlenir. BAŞKAN - Madde üzerinde, FP Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu?.. Yok. Başka söz isteği?.. Yok. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi
Grubu adına... BAŞKAN - Efendim, grup başkanvekili arkadaşlarımız
bildirmezlerse, biz, bir şey yapamayız. Üç önerge vardır; önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra da aykırılık derecesine göre işleme alacağım: RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Efendim, grup başkanvekillerinin bildirmesi
gerekir; İçtüzük böyle. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Bir örf ve âdet vardır, bir
gelenek vardır burada Sayın Başkan; iki yıldan beri biz böyle görmekteyiz. BAŞKAN - Sayın milletvekilim, İçtüzük der ki, grubu
adına konuşacak konuşmacıyı grup başkanvekilleri belirler. Yok... Çağırıp
getirtecek halim mi var benim?!. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Herhalde gerçeklere aykırı
konuşmayacağız. BAŞKAN - Arkadaşlarımız burada olsa, başüstüne, niye
konuşturmayalım?.. Buyurun efendim:
22.3.2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasanın 17 nci
maddesinin en sonundaki "şekilde izlenir" sözcüklerinin önüne gelmek
üzere "bilgisayar ortamında" sözcüklerinin getirilmesini
bilgilerinize arz ederim.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 17
nci maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "Müsteşarlığın uygun görüşü
alınarak" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ederim.
BAŞKAN - Okutacağım son önerge en aykırı önerge olup,
okuttuktan sonra işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 17
nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin "Fon malvarlığı
rehnedilemez, teminat gösterilemez, üçüncü şahıslar tarafından haczettirilemez
ve iflas masasına dahil edilemez" ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Sayın önerge sahipleri gerekçeyi mi okuyalım? MEHMET BATUK (Kocaeli) - Gerekçe okunsun. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: İkinci cümlesinde fonun malvarlığının
haczedilmemesi, üçüncü şahısları zarara uğratmaktadır. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 17
nci maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "Müsteşarlığın uygun görüşü
alınarak" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya?.. Gerekçesini mi okuyalım? MEHMET BATUK (Kocaeli) - Gerekçe okunsun. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 2499 sayılı SPK ile sınırlı olan kurul ve
oluşacak şirketlerin, kurulun yanında, yeniden müsteşar görüşüne gerek
olmamalı, olsa olsa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görüşü aranmalıdır. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasanın 17 nci
maddesinin en sonundaki "şekilde izlenir" sözcüklerinin önüne gelmek
üzere "bilgisayar ortamında" sözcüklerinin getirilmesini
bilgilerinize arz ederim.
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu?.. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Konuşacağım Sayın
Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergeyi vermemizdeki amaç, ulaşım
imkânlarını kolaylaştırmak, çağın teknolojik imkânlarından yararlanmasını
milletimize temin etmekti. Gerçi, çok önemli değil, koysalar da olur koymasalar
da olur; zira, burada, ulaşma imkânının zorluklarından dolayı kandırılacak olan
veya yanıltılacak olan veyahut da yanılacak olan şahıs, vatandaştır, oraya o
parasını koyandır. Değerli arkadaşlar, bürokrat arkadaşlarımızın
itirazıyla bu konular gündeme gelebiliyor. Bürokrat arkadaşlarımız, Sermaye
Piyasası Yasasında buna benzer düzenlemeler var diyecekler; ama, bu memlekette,
bu ülkede, yasaların birbirleriyle uyum içerisinde uygulanmadığının en önemli
örneklerini yaşadık, gördük. Dolayısıyla, ben, arzu ettim ki, bu yasa
tasarısında da, bilgisayar ortamı içerisinde, vatandaşımız koyduğu parayı takip
edebilsin. Ayrıca, zaten, sonra, efendim, bu bankaların
şeffaflaştırılması lazım, bu sermaye hareketlerini yapanların
şeffaflaştırılması lazım, milletin parasını toplayıp da birtakım işler
yapanların şeffaflaştırılması lazım. O takdirde yolsuzluklar önlenebilecektir;
aksi takdirde, devamlı surette vatandaşın önüne engeller konulursa, sıkıntılar
konulursa, efendim, şu yasada vardı, oraya istinaden sorabilirsin denilirse,
vatandaş, daima aldatılmaya devam edilecektir. Bu anlayıştan ve mantaliteden
vazgeçmek lazım; vatandaşın her girişiminin önündeki engeli kaldırmak lazım. Burada, bu yasa tasarısı hazırlanırken, gerekçelerinde
birtakım doneler verilmiş, çeşitli ülkelerde bu fonun oluşturulmasıyla ilgili
kriterler verilmiş, gayri safî millî hâsılayla ilgili oranlar verilmiş; ama,
değerli arkadaşlar, şunu unutmamak lazım: Burada sayılan bu ülkelerde -yani, ne
İtalya'da ne Almanya'da ne Hollanda'da ne İngiltere'de ne Amerika Birleşik
Devletlerinde- vatandaşlar, ne banka yoluyla dolandırılıyorlar ne fonlar
yoluyla dolandırılıyorlar; üstelik de, o vatandaşların gelirleri, gayrisafî
millî hâsılaları, fert başına olan gelirleri, Türkiye'nin 10 katı, 15 katı, 20
katı. Değerli arkadaşlar, bu kadar yoksullaştırılmış bir
ülkede, şimdi, siz, bir fon oluşturuyorsunuz, bu fonun oluşumunda da birtakım
kriterler getiriyorsunuz. Mutlaka ve mutlaka, bu fonun oluşumu içerisindeki
şeffaflaşmayı engelleyici unsurların giderilmesi, kaldırılması lazım. Aksi
takdirde, milletimizin güvenini temin etmek suretiyle fon oluşturulamayacak. Sonra, bu fon oluşturulurken, oluşan bu fonun, mutlaka,
diğer ülkeler örnek alınarak, reel ekonomide kullanılmasını temin etmek lazım.
Burada, böyle bir kayıt yok; hangi ekonomik düzen içerisinde kullanılacak,
böyle bir kayıt yok. Reel ekonomiye mi kayacak, yoksa doğrudan doğruya rant
ekonomisine mi kayacak veya repolarda mı kullanılacak, faiz işlerinde mi
kullanılacak... Bunu söylerken, şu yanlış anlaşılmasın: Faize karşı olduğumuz
için bunu söylemiyoruz; ama, bu faiz yoluyla, bu milletin ne şekilde
dolandırılmış olduğunu hep beraber yaşadık. Bu kaynağın reel ekonomiye
yönlendirilmesi istikametinde tavır takınılması lazım. O zaman, reel ekonomimiz
güçlenecektir. Değerli arkadaşlar, ben, bu önergenin kabul edilmesini
bekliyordum. Burada talep ettiğimiz şey şuydu: Sadece, bilgisayar ortamında da
yayınlansın, bilgisayar ortamında da herkes takip edebilsin idi amacımız; ama,
biraz sonra, arkadaşlarımız diyecekler ki, efendim, bilmem hangi kanunda, hangi
yasada var bu. Değerli arkadaşlar, bir yasa bir yasadan sonra geldiği
zaman, bir önceki yasanın bazı aykırı maddelerini giderir. Bu, temel bir
prensiptir, temel bir kanundur, temel bir anlayıştır. Yarın, öbür gün birileri
çıkar ve efendim, en son çıkan yasa budur, dolayısıyla, böyle bir şey
bahsetmiyor burada, bir önceki yasanın amir hükmü batıldır, battaldır der,
çıkar işin içinden. Değerli arkadaşlar, bir de, bugünlerde, biliyorsunuz,
yeni bir ekonomik düzen, ekonomik program uygulanıyor. Bu programın uygulandığı
şu günlerde, bu yasa tasarısı, bu programın kesinleşmesinden sonra, Türkiye'nin
dışarıyla olan münasebetlerinin ekonomik yönden belirlenmesinden sonra buraya
getirilmeliydi, burada tartışılmalıydı. Burada, bir eksiklik vardır, bir
yanlışlık vardır, bir hata vardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, 1 dakika içerisinde
toparlar mısınız. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum
efendim. Bu hatadan henüz dönülmesi mümkündür. Ben derim ki:
Sayın Bakanımız Amerika'ya gitmiştir, Avrupa'ya gitmiştir; birtakım görüşmeler
yapılıyordur. Bu görüşmelerin neticesi mutlaka buraya aksettirilecektir,
intikal ettirilecektir. Hangi mantaliteyle, hangi anlayışla, hangi imkânlarla
ve ne şartlarla biz bu ekonomimizi düzelteceğiz tartışmasından sonra bu yasayı
görüşmemizde yarar vardır. Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karapaşaoğlu. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 17 nci madde kabul edilmiştir. 18 inci maddeyi okutuyorum: Fon portföyünün yönetimi MADDE 18.– Fon portföyü, portföy yöneticileri
tarafından yönetilir. Portföy yöneticileri, portföyü bu Kanun, 2499 sayılı
Sermaye Piyasası Kanunu, fon içtüzüğü, emeklilik sözleşmesi ve ilgili mevzuat
hükümlerine göre yönetmekle yükümlüdür. Alınacak portföy yönetim hizmetine
ilişkin esaslar bu konuda şirket ve portföy yöneticileri arasında yapılacak
portföy yönetim sözleşmesi ile belirlenir. Portföyün yönetim sözleşmesinin
Kurulca onaylanması zorunludur. Şirket, portföy yöneticilerinin, fon yönetiminde
gerekli özen ve basireti göstermemeleri, Kurulun portföy yöneticiliğine ilişkin
ilkelerine aykırı hareket etmeleri, malî bünyelerinin zayıfladığının tespit
edilmesi gibi durumlarda, portföy yönetim sözleşmesini feshedip, Kurulca
öngörülen başka portföy yöneticileri ile portföy yönetim sözleşmesi
imzalayabilir. Yukarıdaki koşulların varlığı halinde Kurul da portföy
yöneticilerinin değişmesini isteyebilir. Portföy yönetim sözleşmesine ilişkin
esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından
belirlenir. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Altan Karapaşaoğlu. Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakikadır. FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım affınıza ve hoşgörünüze
sığınarak; biraz da Meclis Başkanvekilimizi tenkit etmek istiyorum. Biraz önce arkadaşımız buradan sordu; dedi ki: "10
dakika bekleyecek misiniz Sayın Başkanım?" Başkanvekilimiz de
"bekleyeceğim" dedi. Onun üzerine dışarıya çıktık, 10 dakikalık
işimizi görüp gelelim diye; ama, bu arada beklemedi Sayın Başkanımız. Değerli
arkadaşlar, bir milletvekilinin, bir Meclis Başkanının sözünü milimetresine
kadar yerine getirmesi lazım; aksi takdirde, zihinlerde başka soru işaretleri
peyda olur. Kusura bakmayın... Bu benim en tabiî hakkımdı; 17 nci maddede
konuşacaktım, birtakım bilgileri kamuoyuna intikal ettirecektim, buna fırsat
olmadı. Gelelim 18 inci maddeye. BAŞKAN - Efendim, teknoloji gelişti; burada yeterli
sayı çıkınca ortaya, bir şey yapamıyoruz. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Efendim
"bekleyeceğim" dediniz, biz sizin sözünüze güvenerek çıktık... O,
ayrı iş. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, o zaman bizim
başkanımız da dışarıya çıkmıştı. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Hayır efendim,
tevil yok; net olacağız, net konuşacağız. Gelelim 18 inci maddeye. Değerli arkadaşlar, 18 inci maddede, kurulun ve portföy
yönetiminin birtakım yetkileri, dikkat etmeleri gereken hususlar belirtiliyor
ve burada da yaptırımlardan bahsediliyor. Yalnız, bir şey var bu tasarının
oluşumunda; o nedir. Değerli arkadaşlar, kurul oluşturuluyor. Bu kurulun
yetkilileri, devletin bazı bürokratlarından oluşuyor. Bu bürokratların
denetiminde de, fona birtakım talimatlar veriliyor. Şimdi, düşünün. İktidar
var. İktidar, bir fonun oluşturulması istikametinde devlet tahvilini veya başka
bir yatırımı gündemde tutmak istiyor veya gündeme getirmek istiyor; bürokratlara
baskı yapabilir, bürokratlar da fon yönetime baskı yapabilir. Bunlar olmaz
diyemezsiniz; çünkü, Türkiye'de gördük ve oldu. Dolayısıyla, fon yönetiminden
ziyade, bu kurulun daha özerk bir hale getirilmesi gerekirdi. Batı ülkelerinden
örnekler veriyoruz, çalışmalarından örnekler veriyoruz; ama, o örneklerin
içerisinde, Batı ülkelerinde oluşturulan birtakım yetkililerin daha özerk
olduğunu burada vurgulamamız lazımdı. Biraz önce, ekonomik programımızı yeniden
düzenliyoruz, bu düzenlemeden sonra bu tasarıyı getirelim derken, ekonomimizi
hangi rayın üzerine oturtacağız, ne şekilde şeffaflaştıracağız, vatandaşların
birikimlerini ve tasarruflarını hangi istikamette kullanacağımızı tespit
edeceğizleri bulduktan sonra, belirledikten sonra bu düzenlemeyi yapmak
lazımdı. Tekrar söylüyorum ve diyorum ki: Evet, bu tasarı bayağı ilerledi, son
maddelerine gelindi; ama, bu tasarı, görüşmeleri bitmeden geri çekilip,
programın görüşülmesi lazım. Gazetelerde okuyoruz; öncelikle görüşülecek
yasalar içerisinde Bankalar Kanununun ve SPK'nın bazı maddeleri yeniden
düzenlenecek. Bu kanunlar buradan yeni geçti, yeni görüşüldü, eski değil; ama,
uygulamada birtakım aksaklıkların olduğu derhal çıktı ortaya. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi, en azından biraz daha özerk bir hale
kavuşturulması lazımdı. O zaman, alacağı kararlar daha güven kazanacaktı,
güvenle donanmış olacaktı, vatandaşa biraz daha güven gelecekti. Siyasî bir kadronun atayacağı, bürokratlardan oluşacak
bir kurulun belirleyeceği istikamette, maalesef, milletimiz, şu anda
güvenemeyecektir; çünkü, başına gelen bu olumsuzluklar, başına gelen bu
fakirleşme olayı ve hadisesi, onları biraz daha dikkatli davranmaya sevk
edecek. Tekrar vurgulamak istiyorum, tekrar söylemek istiyorum.
Toplanan fonların, reel ekonomi yerine Hazine borçlanmalarında kullanılması
ihtimalinin giderilmesi lazım burada. Bu nasıl giderilecek; yöneticilerinin
özerk olmasıyla giderilecektir. Bu konuya tekrar dikkatinizi çekiyorum, tekrar ikaz
ediyorum. İnşallah, bu yasa tasarısı geri çekilir, yeniden görüşülür, ilgili
kurullarda görüşülür... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Buyurun. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Mesela, Plan ve
Bütçe Komisyonunda bu konu görüşülmemiştir, Plan ve Bütçe Komisyonunun yalnızca
bir raporu iliştirilmiştir. Halbuki, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda bir tasarı
geldiği zaman, çok dikkatli ve titiz bir şekilde tartışılır, görüşülür. Plan ve
Bütçe Komisyonumuzun üyeleri çok hassastı; gerekirse alt komisyonlar kurulur,
gerekirse grupların görüşleri alınır, gerekirse ilgili birimlerin görüşleri
alınır ondan sonra yasa düzenlenir. Bu tasarının, ekonomiyi ilgilendirdiği için, para
yönetimini ilgilendirdiği için Plan ve Bütçe Komisyonundan geçme mecburiyeti
vardır. Dolayısıyla, bu gereklilikle belki bu yasa tasarısı geri çekilirse
yerine getirilme imkânı bulunur der, saygılar sunarım. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Doğan
Baran konuşacaklar. Buyurun Sayın Baran. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının 18 inci maddesi üzerinde Grubum adına
görüşlerimi bildirmek üzere bulunduğum huzurunuzda, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Tasarının 18 inci maddesi, yatırım fonlarının
içtüzüğünün içeriği ve hukukî yapısını düzenlemeyle ilgilidir. Sermaye piyasası
araçlarından oluşan yatırım fonları, her bireysel emeklilik şirketi için en az
üç tane oluşmaktadır ve bu fonların yönetimi de, yine Sermaye Piyasası
Kurulundan yönetim yetkisi almış olan portföy yönetim şirketlerince
yönetilmektedir. Sadece bununla da yetinilmemekte, aynı zamanda bu iki şirket
arasında -hem bireysel emeklilik
şirketi hem de portföy yönetim şirketi arasında- bir yönetim sözleşmesi
yapılmakta ve bu da Sermaye Piyasası Kurulunca onaylanmaktadır. Ancak, eğer,
portföy yönetim şirket -yani, portföy yöneticileri- bu sözleşmeye aykırı
hareket edecek olurlarsa veyahut da bu yönetimi yaparken gerekli basireti ve
özeni göstermeyecek olurlarsa, ya da şirketin malî yapılanmasında bir
zayıflamaya neden olacak olurlarsa -yani, şirketin zarar etmesine sebep olacak
olurlarsa- bu durumda, bireysel emeklilik şirketi sözleşmeyi feshediyor ve
Sermaye Piyasası Kurulunun da onayını almak suretiyle, başka bir portföy
yönetim şirketiyle sözleşme yapıyor. Değerli milletvekilleri, portföy yönetim şirketinin
bireysel emeklilik şirketinin mal varlığını zimmetine geçirmesi halinde, çok
ağır para ve hapis cezaları getiriliyor; altı sene ile oniki sene arasında
değişen hapis cezaları ve zararın aşağı yukarı üç katına ulaşan para cezası. Bu
şekilde ağır müeyyideler getirilmiş olmasına rağmen, aynı portföy yönetim
şirketinin, bireysel emeklilik şirketini zarara uğratması halinde hiçbir cezaî
müeyyide getirilmiyor. Bize göre bu, büyük bir eksikliktir. Bunu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Baran. Madde üzerinde iki önerge vardır; geliş sırasına göre
okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 18
inci maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "Müsteşarlığın uygun
görüşü" ibaresinin yerine "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının uygun
görüşü" ifadesinin konmasını arz ederiz.
BAŞKAN -Diğer önergeyi okutuyorum: Okutacağım buikinci önerge, aynı zamanda en aykırı
önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 18
inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin "portföyün yönetim
sözleşmesinin Kurulca onaylanması zorunludur" fıkra metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ.NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Polat, siz mi açıklıyorsunuz... Buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Bu 18 inci madde fon yönetimiyle ilgili bir madde.
Burada, fonun iyi yönetilmesinden bahsediliyor. Bu, Sermaye Piyasası Kanunu,
fon içtüzüğü ve emeklilik sözleşmesi hükümlerine göre yapılacağından, bunu
yönetemeyenler hakkında değiştirilmesinden bahsediliyor. Biz de, bu konuda bir
önerge verdik. Şimdi, ben, size, bu konuda en önemli olan... Yani fon
yönetimi dediğimiz zaman, şirket yönetimleri dediğimiz zaman, ne zaman
yöneteceğiz bunları; bugün yöneteceğiz, yani bugünlerde ve devamlı da
yöneteceğiz. Bugünlerde ülkemizde en önemli konu nedir, bütün tartışmanın özü
nedir; bir de o konuda bir şey okuyacağım size; IMF programları. Yani, IMF
programlarını alıp da Türkiye'de uyguladığımız zaman, şirketlerimizin
yönetimine doğru iş mi yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz? Şimdi, burada, herkes
bir şey diyor. Peki, Türkiye Cumhuriyetinin bu konuda söz söylemesi icap eden
en büyük teşkilatı hangisidir; Devlet Planlama Teşkilatıdır. Devlet Planlama Teşkilatının 2001 yılında, yani bu yıl
yayınladığı ve IMF ile ilgili olan görüşlerini ben size iletmek istiyorum ve
bundan sonra da, bu hükümetin yapmış olduğu programla Devlet Planlama
Teşkilatının bu konudaki görüşlerinin uyuşup uyuşmadığına sizin karar vermenizi
isteyeceğim. Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatının, Türkiye'nin
stratejik olabilmesi ve Türk parasıyla hızlı kalkınabilmesiyle ilgili
yayınından -81 inci sayfa- okuyorum: "IMF kendisine üye ülkelerin dışticaretlerindeki
ödeme zorluklarını, tıkanıklıklarını aşmaları ve dışticaret açıklarını borçla
kapatabilmeleri için kredi veren ve bunun yanında, diğer üye ülkelere de destek
kredi vermeleri için yeşil ışık yakan ve tavsiyede bulunan bir kuruluştur. Ne
var ki, ithalat yapacak, yani, satın almada bulunacak üye ülke için kredi
verilirken, verilen krediyle ithalat yapılacak ülkenin, üretimi, istihdamı,
katmadeğeri, dış ödemeler dengesi artırılmaktadır. Şu halde, IMF, krediyi alana
olduğu kadar, ürünlerini satmakta ve dışticaret hacmini artırmakta zorluk çeken
üyelerine de destek vermiş, onlara pazar güvencesi sağlamış olmaktadır. Buradan
anlaşılacağı üzere, IMF kredilerinden krediyi alan ülkeden ziyade ürünlerini
satan ülke kazançlı çıkmaktadır. IMF kredisini alan ülkenin zamanı gelince
borcunu geri ödemek zorunda olduğuna ve borçlarını zamanında ödeyen ülkelere
mal satmak isteyen ülkelerin, IMF'nin tavsiyesi üzerine, doğrudan kendi
imkânlarıyla sanayi ve ticaret kredisi açtıklarına işaret etmekte yarar
vardır." Şimdi, en önemli noktasını okuyorum. Bilhassa bu kısmı sosyal
demokratların dinlemesini istiyorum; çünkü, onlara burada atıf var. Devlet
Planlama Teşkilatının yayımladığı bu kitabın 83 üncü sayfasında deniliyor ki:
"Ne var ki, alınan bu kredilerle yapılacak ithalat, her şeyden önce,
ithalat yapılan ülkeyi ve özel sektör kuruluşunu, ülkemize ve Türk özel sektörüne
nazaran üretim, istihdam, katmadeğer, teknoloji ve döviz açısından daha fazla
desteklemek, güçlü kılmak, bunun yanı sıra, ithalatçıları kayırmak anlamını
taşımaktadır." Sonunu okuyayım; vakit kalmıyor, vakit kalmaz sonra. BAŞKAN - Evet, biraz da önergenin gerekçesine
gelirseniz Sayın Polat... ASLAN POLAT (Devamla) - Gerekçesi bu. "Netice olarak, sanayi tesis edilirken ihtiyaç
duyulan ekipmanlar ile sanayi üretiminde kullanılan ham, yarı mamul, mamul
madde girdilerin yurt içinde, Türk sanayicilerine, rekabet şartlarında
ürettirilmesine uzak durularak, sanayileşmenin özellikle ithal ekipmanla
(dövizle, dışborçla) sürdürülmesinde ısrar edilmesi; böylece, kalkınmanın
IMF'nin ve başka ülkelerin vereceği dışborca kilitlenmesi ve bunun yanı sıra,
dışticaret açıklarının sürekli IMF kredileriyle kapatılması mecburiyetinde
kalınması, en başta, çağdaş Atatürkçü milliyetçilik açısından çok ciddî bir
kusur, yanlışlık teşkil etmektedir." Kim diyor bunu; Devlet Planlama
Teşkilatı diyor. Kime diyor; Başbakanı sosyal demokrat olan, ağırlığı sosyal
demokrat olan bir hükümetin uyguladığı programa diyor. İşte burada -alın
okuyun- çağdaş Atatürkçülüğe aykırıdır deniliyor. Diyen kim; Devlet Planlama
Teşkilatı. İkisinden biriyle tezat halindesiniz. Uyguladığınız politikaların,
Atatürkçülük açısından da yanlış olduğunuzu, sizin yönetiminizde bulunan bir
devlet kuruluşu diyor; açın bakın; yanlışsa ona söyleyin yanlışı, bana değil. Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 18
inci maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "müsteşarın uygun görüşü"
ibaresinin yerine, "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının uygun
görüşü" ifadesinin konulmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun. (FP sıralarından
alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bu önergeyi işleme
koymamanız lazım. Bu "Müsteşarlık" kelimesinin "Bakan"
olmayacağı yolunda 10 tane önerge geçti. Bir defa, Genel Kurul, bunun
"Bakanlık" değil de "Müsteşarlık" olması konusunda iradesini
beyan etmiş. Bu Meclisin kürsüsü, kasaba avukatlığı zihniyetiyle yönetilemez.
Olur mu yani... Bakın, bir önerge 10 defa oylanmaz sayın milletvekilleri. Daha
önce, Genel Kurul... Yani, açın okuyun biraz İçtüzüğü. BAŞKAN - Sayın Genç, birinde "Bakanlık"
diyor, birinde "Çalışma Bakanlığı" diyor. KAMER GENÇ (Tunceli) - Olay "müsteşarlık"
kelimesi; Genel Kurulda, maddelerde 10 tane önerge verildi, aynısını
oyluyorsunuz. BAŞKAN - Efendim, belki, hükümet görüşlerinde
değişiklik yapabilir. MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, bütün
avukatlar adına, kasabalarda çalışan bütün avukatlar adına, Kamer Genç'in bu
lafını protesto ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Estağfurullah efendim. Sayın Uzunkaya, siz buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; haddizatında, belki, Sayın Genç, bir noktada, kendi
açısından haklıdır. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben olsam bunu işleme koymam. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hayır, öyle bir hakkınız yok.
Niye yok; çünkü, haddizatında 28 maddelik bu yasada derseniz ki "bu
yasayla ilgili hükümleri Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı
yürütür" her maddede tadat ederseniz, her maddede de cevabını bulur.
Böyle, yasa tekniği içerisinde her maddede "müsteşarlık"
"müsteşarlık" derseniz, her maddede önünüze gelir. Siz, önce orayı
tenkit edin, hazırlanan yasanın metin şeklini... Değerli arkadaşlar, tabiî, burada, isteğimiz şu: Bakın,
az önce, Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşımız da ifade etti; maddede birkısım
ihmaller yavaş yavaş gündeme gelebiliyor. Yani, işte, şurada "şirket
portföy yöneticilerinin, fon yönetiminde gerekli özen ve basireti
göstermemeleri, Kurulun portföy yöneticiliğine ilişkin ilkelerine aykırı
hareket etmeleri, malî bünyelerinin zayıfladığının tespit edilmesi gibi"
deniliyor. Yavaş yavaş, şirket de oluştuktan sonra, zaafların belirdiği
noktada; yani, neticede, biz, esas parayı yatıracak o insanı arıyoruz. "En
iyi reklam hangisi" demişler -petrol için reklamda kullanacak- demiş ki:
"Pompanın başındaki insan." Şimdi, burada, meselenin sonundaki insan, kendisinden
para alacağınız, sigorta edeceğiniz... Tabiî, o vatandaş ne diyor... Bakın,
ben, bu hükümetin yerinde olsam -TRT'den sorumlu Devlet Bakanlığı siz de mi
değerli kardeşim; sizde- Sayın Rüştü Kâzım Yücelen, TRT'nin 5 tane kanalı var;
bu akşam talimat versinler -bugün bu tasarı bitmiyor- 5 kanaldan bir anket
yapın. Bakın, az önce, Samsun'dan, beni seçmenim arıyor "Allah aşkına,
siz, tıpkı, 1453'te İstanbul fethedilirken, Hıristiyanların, içeride 'melekler
dişi midir, erkek midir' tartışmasını yaptığı gibi tartışma yapıyorsunuz. Bu
hafta benim dükkânım kapandı, işyerime haciz konuldu, neyi
tartışıyorsunuz" diyor vatandaş. Gelin, vatandaşın derdine çare bulun.
Benim Samsun gibi bir ilimde 2 450 tane işyerini kapattınız. Siz, bugün...
Bakın, yine söylüyor; not aldım, az önce telefonla söylüyor "Allah aşkına,
neyi tartışıyorsunuz" diyor. Arkadaşlar, samimî söylüyorum, şu ana kadar yaptığım
bütün konuşmalardan dolayı da, hükümetten de, hükümet partilerinden de özür
dileyeceğim; yapsınlar anket, eğer, vatandaşın yüzde 30'u sizin bu yasanızın ne
olduğunu anlıyor ve yanında ise, gelip, yarın sizden özür dileyeceğim. Var mı
yüreğiniz?! Gelin, böyle bir anket yaptırın... Ama, bunun arkasında millet yok;
çünkü, milletin yine mağduriyeti var. Evet, birkısım paraları toplamak istiyorsunuz. Netice
ne olacak; netice, daha önce de bankalarda yaşananların aynısı olacak.
"Neden ağır cezalar burada da zikredilmiyor" deniliyor; doğrudur...
Halbuki, burada da aynı müeyyideleri uygulamak lazım. Biz, niye "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olan
zat bununla muhatap olsun" diyoruz; neticede, Türkiye'deki sigorta,
emeklilik işlemlerinin bağlı olduğu zemin orası... Ha, ben, ısrarla,
önergelerimde bunun üzerinde durdum; ama, iktidar partileri, ısrarla
"hayır, Hazine..." dediler; çünkü, iktidarın gözünde para, para,
para... Nereye gidecek para?! Arkadaşlar, bilirsiniz, ben doktor değilim; ama, kan
kanseri -Allah vermesin- bir yakınımı kaybettim. Yakınım olan hasta
hastanedeyken hemşireye geldi; dedi ki: "Yahu, bana her gün trombosit
yüklüyorsunuz." Doktorlar çok iyi bilir; günlük iki, üç, dört, beş
ünite... "Ne oluyor bu kanlara? Benim kilomdan fazla kan verdiniz; ama,
kan dayanmıyor." Hemşire dedi ki: "Teyze, vampir yutuyor,
vampir..." Değerli arkadaşlar, sizin arkanızda bankalar gibi
soygun vampirleri olduktan sonra, ne yaparsanız yapın, bu vatandaşın derdine
çare bulamazsınız. Bakın, bugün Bafra'dan bana bir faks geldi; diyor ki:
"Buna çare bulun." İşte, Bafra Ziraat Odası Başkanlığı bir faks
çekmiş. DAP 1846 cinsi gübre 2000 yılında 5 milyon lira, şimdi 13 500 000 bin
lira; artış yüzde 170. Kompoze 2020 cinsi gübre 2000 yılında 4 milyon lira iken
şimdi 11 milyon lira; artış yüzde 175. Nitrat 26 cinsi gübre 2000 yılında 3 100
000 bin lira iken şimdi 8 500 000 bin lira; artış yüzde 174. Nitrat 33 cinsi
gübre 2000 yılında 3 500 000 bin iken şimdi 9 milyon lira; artış yüzde 157. Ve
ziraî kredi faizleri yüzde 95, yüzde 110... Ama, ben arkadaşa dedim ki: Siz sevinin, devlet size
ziraî krediyi yüzde 110'la veriyor, oysaki, Hazine şu anda... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, biraz da önergeniz üzerinde
konuşursanız... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Konuştum Sayın Başkanım,
önergemle ilgili konuştum... Diyorum ki, bu yanlış. BAŞKAN - Ne alakası var efendim?! MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Aldığınızı ne yapacaksınız
diyorum; onu soruyorum. Bakın, geçtiğimiz bu günlerde Sabah Gazetesi manşet
çekmiş "Dervişin kehaneti" diye, büyük para bulmuş, kaç lira?..
Bakın, yine Sabah Gazetesi veriyor; yüzde 198 birleşik faizle, bir yılda
verdiğiniz para. Şimdi, birkısım odalar beyanat yayınlamışlar. Nedir
efendim: "Biz bunun arkasındayız; arkasında olmayanlar, ihanettedir"
Nedir?.. Bu yeni kurtarma operasyonu.
Elbette arkasındasınız. Buyursun hükümet açıklasın; şu 2,5 katrilyonluk bonoyu
kimlere sattılar, bu odaların ortaklarından kimler var bunun içerisinde? Bunun
arkasında halk yok; ama, bunu ödemenin kuyruğunda halk var. Güya sorsanız,
millet kuyruğa girmiş de bono alıyormuş!.. Hangi millet?!. Millet bir kuyruğa
girecek, bu bonoların faizlerini ödeme kuyruğuna girecek, milletin haberi
olsun. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bu yasayla da gelecek
olan paranın gideceği yer, bu açıklardır, bu sıkıntılardır. Hükümet büyük bir
vebal altındadır, sizler de vebal altındasınız. Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar) MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, şimdi
bakanlık mı olacak, müsteşarlık mı olacak; tam anlayamadık. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, bakın, Sayın Başeğmez de
anlayamadı "Bakanlık mı olacak, müsteşarlık mı" diyor. Demek ki, iyi
izah edememişsiniz. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. III. –
YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 18 inci maddeyi
oylayacağım; ancak, oylamadan önce yoklama isteği var. İstemde bulunan sayın
milletvekillerinin hazır bulunup bulunmadığını arayacağım. Sayın Fethullah Erbaş?.. Burada. Sayın Şükrü Ünal?.. LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Latif Öztek tekabbül ediyor. Sayın Osman Aslan?.. FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Kukaracı tekabbül ediyor. Sayın Karapaşaoğlu?.. YAKUP BUDAK (Adana) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Yakup Budak tekabbül ediyor. Anlaşılan, muhalefetin yoklama isteği de, iktidarın
gelişine benzedi!.. Sayın Osman Pepe?.. Burada. Sayın Ahmet Aydın?. BAHRİ ZENGİN (İstanbul) - Tekabbül ediyorum. Sayın İsmail Alptekin?.. Burada. Sayın Aslan Polat?.. Burada. Sayın Ahmet Demircan?.. Burada. Sayın Maliki Ejder Arvas?.. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Tekabbül ediyorum. BAŞKAN- Sayın Ergün Dağcıoğlu tekabbül ediyor. Sayın Rıza Ulucak?.. Burada. Sayın Turhan Alçelik?.. Burada. Sayın Mukadder Başeğmez?.. Burada. Sayın Ahmet Karavar?.. ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- Tekabbül ediyorum. BAŞKAN- Sayın Ali Sezal tekabbül ediyor. Sayın Özkan Öksüz?.. İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir)- Tekabbül ediyorum. BAŞKAN- Sayın İsmail Özgün tekabbül ediyor. Sayın Yahya Akman?.. Burada. Sayın Kamer Genç?.. Burada. Sayın Mehmet Sadri Yıldırım?.. Burada. Sayın Mustafa Örs?.. Burada. Sayın İbrahim Konukoğlu?.. Burada. Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada. Bu arkadaşlarımız sisteme girmesinler. Elektronik cihazla yoklama yapacağım. Yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
yoktur. 19.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati:19.15 Açılma Saati
: 19.20 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Mehmet AY (Gaziantep), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 73 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. III.– YOKLAMA BAŞKAN - Yoklama isteği vardı; o isteği yerine getireceğim. Yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim. Yoklamayı
elektronik cihazla yapacağım. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
yoktur. Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki gensoru önergesinin
görüşmelerini yapmak ve sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 27 Mart 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma
Saati: 19.25 |
|