Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 57       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

73 üncü Birleşim

22 . 3 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz’ın, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programa ilişkin gündemdışı açıklaması ve DYP İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz, MHP Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, ANAP İstanbul Milletvekili A. Ahat Andican, FP Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve DSP Adana Milletvekili Ali Tekin’in Grupları adına konuşmaları

2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, YÖK’ün, Fatih Üniversitesine 2000-2001 öğretim yılında öğrenci alınmamasıyla ilgili kararına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı

3. – Manisa Milletvekili M. Necati Çetinkaya’nın, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü nedeniyle gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

4. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman’ın, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü nedeniyle gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – TBMM Başkanı Ömer İzgi’nin, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’a yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/781)

2. – Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye - Suriye Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/782)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. –  Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 29 arkadaşının, tarihteki Türk ve Ermeni ilişkileri konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/18)

2. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs ve 20 arkadaşının, Burdur İlinin bazı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186)

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun’un, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527)

2. – Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı: 580)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun cevabı (7/3462)

2. – Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun cevabı (7/3676)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Yozgat Milletvekili Mesut Türker’in, Türklerin Ergenekon’dan çıkış günü olan 21 Mart Nevruz Bayramına,

Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner’in, 21 Mart Nevruz Bayramına ve Aşık Veysel’in ölüm yıldönümüne,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay;

Adana Milletvekili İsmet Vursavuş’un, 21 Mart Dünya Ormancılık Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına da Orman Bakanı İ. Nami Çağan,

Cevap verdi.

Manisa Milletvekili Hüseyin Akgül ve 22 arkadaşının, Türkiye’nin de taraf olduğu Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşmenin (RAMSAR) eklerinde sayılarak uluslararası koruma altına alınan Gediz Nehri’nin incelenerek sulak alanlarla ilgili ulusal çevre stratejisi ve eylem planı oluşturulması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/185) okundu; önergenin, gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Mardin Milletvekili Veysi Şahin’in (6/1137),

Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un (6/1250),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, ertelendi;

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının (1/693) (S. Sayısı : 580) görüşmelerine devam olunarak, 12 nci maddesine kadar kabul edildiği açıklandı.

12 nci maddenin oylaması sırasında istem üzerine yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 22 Mart 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 16.45’te son verildi.

 

 

Ali Ilıksoy

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Levent Mıstıkoğlu

 

Mehmet Ay

 

Hatay

 

Gaziantep

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                                                                                                                 No. : 105

II. – GELEN KÂĞITLAR

22. 3. 2001 PERŞEMBE

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Kamu bankalarının kullandırdığı kredilere ve görev zararına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3858) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

2.– Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan-Kemah-Bozoğlak Bucağı yoluna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3859) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

3. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, YÖK tarafından Fatih Üniversitesi hakkında alınan bazı kararlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3860) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

4.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, YÖK tarafından Fatih Üniversitesi hakkında alınan bazı kararlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3861) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

5.– İstanbul  Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, zorunlu deprem sigortasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3862) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

6.– İstanbul Milletvekili Mustafa Baş'ın, TRT'nin yeniden yapılanma projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3863) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

7.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, YÖK tarafından Fatih Üniversitesi hakkında alınan bazı kararlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3864) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

8.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, TRT'nin reklam giderlerine ve personel sayısına ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kazım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/3865) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

9.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Edirne İlinde Mevlid merasimi yapılan bir binaya emniyet güçlerince baskın düzenlendiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3866) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

10.– Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 1999-2001 yıllarında tabiî afet sebebiyle hangi il, ilçe ve beldelere fazla çalışma ücreti veya tazminat ödendiğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3867) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2001)

Genel Görüşme Önergesi

1.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 29 arkadaşının, tarihteki Türk ve Ermeni İlişkileri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/18) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001)

Meclis Araştırması Önergesi

1.– Burdur Milletvekili Mustafa Örs ve 20 arkadaşının, Burdur İlinin bazı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  bir Meclis araştırması  açılmasına ilişkin önergesi (l0/186) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

22 Mart 2001 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programla ilgili bilgi vermek üzere, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre, söz istemi vardır; gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri halinde, siyasî parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.

Konuşma süreleri, siyasî parti grupları için 10, grubu bulunmayan milletvekili için 5 dakikadır.

Buyurun Sayın Başbakan Yardımcım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz’ın, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programa ilişkin gündemdışı açıklaması ve DYP İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz, MHP Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, ANAP İstanbul Milletvekili A. Ahat Andican, FP Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve DSP Adana Milletvekili Ali Tekin’in Grupları adına konuşmaları

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Hükümetimizin 19 Mart Pazartesi günü onaylamış olduğu Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programımız hakkında Yüce Meclisimize bilgi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Bu program, yoğun bir çalışma sonucunda ortaya konulmuştur. Programın oluşturulmasında, hükümetimizin direktifi altında, tüm kamu kurum ve kuruluşlarımızın katkıları ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri dikkate alınmıştır. Dolayısıyla, program mümkün olan en geniş mutabakatı yansıtmaktadır. Yüce Mecliste temsil edilen tüm siyasî partilerimizin, bu noktaya gelinmesine katkılarını da şükranla ve teşekkürle vurgulamak isterim.

Avrupa Birliğiyle yaklaşık kırk yıldır ortaklık ilişkisi sürdürmekteyiz; ancak, tam üyeliğimizin gerçek perspektifi Aralık 1999 Helsinki Zirvesiyle açılmıştır. Helsinki Zirvesi, Türkiye'nin tam üyelik yolunu açan bir fırsat penceresi yaratmıştır.

Avrupa Birliği, kuruluşundan bu yana sürekli bir genişleme ve derinleşme süreci yaşamaktadır. Önce 6'lar olarak başlayan topluluk, şimdi 15'ler haline gelmiştir. Bugün ise, Avrupa Birliği, tarihinin en büyük genişleme süreci içindedir. Merkezî ve Doğu Avrupa'da komünizmin yıkılmasıyla birlikte, tüm bu ülkeler Avrupa Birliğine ve NATO'ya dahil olmak için büyük bir yarış içine girmişlerdir. Yakın bir gelecekte Avrupa Birliğinin yaklaşık 30 üyeli bir büyük ekonomik ve siyasî güç olarak, dünya sahnesinde çok daha etkin bir rol oynaması beklenmektedir. Bu olgu, dünya dengelerini değiştirecek yepyeni stratejik bir gelişme olacaktır.

Avrupa Birliği, 1993 yılında merkezî ve Doğu Avrupa ülkelerini üye yapma kararı alırken, bir strateji geliştirmiştir. Bu strateji çerçevesinde, aday ülkelerden Avrupa Birliğinin benimsemiş olduğu temel değerleri içeren kriterleri yerine getirmeleri istenmektedir.

Kopenhag Kriterleri denen bu temel değerler, aslında Avrupa Birliğinin temelini oluşturan kavramlardır. En basit tanımıyla bu kriterler, aday ülkelerin demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve tüm kurumlarıyla yerleşik ve işleyen bir serbest piyasa ekonomisi koşullarını yerine getirmelerini öngörmektedir; yani, Avrupa Birliği, kendisini yaratan bu temel değerlerin, aday ülkeler tarafından da aynen benimsenmesini ve bir zaman dilimi içinde, bu kriterlere uygun gerekli düzenlemelerin yapılmasını beklemektedir.

1993 yılından itibaren, bizim dışımızdaki 12 aday ülke, Kopenhag Kriterlerini yerine getirmeyi taahhüt etmiş ve gerek siyasî gerek ekonomik ve sosyal planda anayasal ve yasal değişiklikleri yapmaya başlamışlardır. Bu nedenle de tam üyelik müzakerelerine başlama imkânına kavuşmuşlardır. Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler, bu müzakereleri tamamlamaya çok yaklaşmışlardır. Dolayısıyla, iki, üç yıl içinde, Avrupa Birliği, ilk dalga tabir edilen bir genişleme sürecini yaşayacak, bunu diğer aday ülkeler izleyecektir.

Helsinki Zirvesinden sonra, Avrupa Birliği, diğer aday ülkelere yapıldığı gibi, Türkiye için de bir katılım öncesi strateji benimsemiştir. Bu stratejinin birinci ayağını oluşturan Katılım Ortaklığı Belgesi, Nice(Nis) Zirvesinde uygun görülmüş ve en son 8 Martta onaylanmıştır.

Stratejinin diğer ayağını oluşturan ve malî işbirliğini içeren çerçeve yönetmelik de, keza geçtiğimiz günlerde onaylanmış bulunmaktadır. Bu şekilde Avrupa Birliği, katılım öncesi dönemde kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirmiştir; ancak, biz, çerçeve yönetmelikteki malî işbirliğinin, diğer aday ülkelere sağlanan malî imkânlarla orantılı bir hale getirilmesini ve Türkiye'nin, artık, Akdeniz fonlarından değil, diğer aday ülkelere uygulanan programlardan yararlandırılmasını gerekli görüyoruz. Bu itibarla, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye ilişkin yükümlülüklerini daha gerçekçi ve adaylığımızı destekleyici bir nitelikte sürdürmesi önem taşımaktadır.

Türkiye, katılım öncesi stratejisini tamamlamak için Ulusal Programını ortaya koymakla, kendi üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmektedir. Bu programın oluşturulmasında, ülkemizin gerçekleri ve hükümetimizin öncelikleri temel referanslarımız olmuştur.

Türkiye'nin belli duyarlılıkları vardır; bunları görmezlikten gelmek mümkün değildir. Hiçbir ülke, bizim gibi onbeş yıl süreyle dışarıdan yoğun destekli ayrılıkçı bir terör olgusu yaşamamıştır, onbinlerce vatandaşını teröre kurban vermemiştir. İçinde yaşadığımız jeostratejik ortam, Türkiye'yi, sürekli tehditlere maruz bırakmaktadır. Ülkemizin toprak bütünlüğünü, üniter yapısını, cumhuriyetimizin temel değerlerini en küçük bir tehlikeye dahi atamayız. Bu itibarla, hassasiyetleri anlamak ve bunları hepimizin duyarlılığı olarak görmek gerekir.

Ulusal Program oluşturulurken, bu düşüncelerin yanı sıra, ülkemizi çağdaş uygarlıkla buluşturmaya ve Türkiye'yi Avrupa Birliğinin tam üyesi yapma hedefine de büyük özen gösterilmiştir. Türkiye'de hukukun üstünlüğü, vatandaşlarımızın bireysel özgürlüklerden en geniş şekilde yararlanması; düşünce ve ifade özgürlüğünün, elbette ki belli kriterler altında, güvence altına alınması; bağımsız ve iyi işleyen bir yargı mekanizmasının oluşturulması; kısacası, Türk demokrasisinin sağlam temellere oturtulması, inanıyorum ki, bu Meclisteki herkesin ortak arzusu ve hedefidir. Bu program, milletimiz adına egemenlik hakkını kullanan Yüce Meclisimizi üstün irade olarak ortaya koyan bir programdır.

Çokpartili siyasî hayata geçtiğimiz dönemden beri insan hakları ve hukukun üstünlüğü, temel referanslarımız olmuştur. Bununla birlikte, pek çok eksiğimizin olduğu da bir gerçektir. Soğuk savaş ve ideolojik kutuplaşma dönemlerinden farklı olarak, bugünün dünyasında, bu eksiklikler bütün dünya tarafından çok daha bariz bir şekilde görülmektedir. Türkiye, bir Avrupa Birliği perspektifi olmasa dahi, kendi tarihine ve insanına saygısı, cumhuriyetimizin kurucu felsefesine bağlılığıyla ve Yüce Atatürk'ün çağdaş uygarlık hedefi doğrultusunda, bu eksikliklerini bir an önce gidermek mecburiyetindedir; Ulusal Programı ortaya koymakla hükümetimiz, bu anlayış doğrultusunda olduğunu göstermiştir. Daha düne kadar, yanı başımızdaki baskıcı, dayatmacı, insan haklarını ve özgürlüklerini yok sayan totaliter sistemlerin, bugün, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı temelinde çok önemli atılımlar içine girmelerini memnunlukla karşılıyoruz. Bizim çok daha köklü olan demokratik yapımızı süratle onararak, uygarlık yarışının en üst sıralarında hak ettiğimiz yeri almamız tarihî bir görevdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Programımızı oluşturmanın yanı sıra, bunu, bir an önce yaşama geçirmek mecburiyetindeyiz; hükümetimiz, bu hususta da kararlıdır; ancak, bu, sadece hükümete ait değil, Yüce Meclis çatısı altında bulunan tüm siyasî partilerimize düşen ortak bir sorumluluktur. Ulusal Programımızı hazırlamak ve kabul etmek, zor ve şerefli bir görevdi; ancak, asıl şeref, bu programı hayata geçirenlere ait olacaktır.

Bu programı hazırlamanın siyasî sorumluluğu taşıyan bir kişi olarak, uygulamada, hem iç hem de dış kaynaklı güçlü engeller olduğunun bilinmesini istiyorum. Ulusal Programı hazırlarken, Avrupalı bazı siyasetçilerin Türkiye'nin adaylığını sorguladıklarını gördük. "Türkiye Avrupa'ya tam üye olmasın, onunla sadece özel ilişki kuralım" diyen kişilere rastladık. "Türkiye, zaten, Kopenhag kriterlerini yerine getiremez" diye tahmin yürütenlerin beyanlarını okuduk. Ülkemizin Avrupa Birliğine tam üyeliğini sadece belli bir iki konuya indirgeyip, tüm dikkatlerini bunun üzerine yoğunlaştırma gayretlerine tanık olduk. Bunların hepsi olmuştur ve biliniz ki bundan sonra da olacaktır. Bunun ötesinde Avrupa Birliği konusuyla bağlantısı olmayan meseleler de karşımıza çıkarılacaktır. Halkımızın tam üyeliğe duyduğu şevk ve arzuyu kırma denemeleri bundan sonra da devam edecektir. İçeride de Avrupa Birliğine tam üye olan bir Türkiye'nin sahip olacağı yeni yapılanmayı içine sindiremeyenler çıkacaktır. Bütün bu çabalara rağmen, Türkiye'de sağduyu her zaman hâkim olmuştur. İyiniyet ve uzlaşmayla bir Ulusal Program ortaya konmuştur. Türkiye'nin iç bünyesinde, Avrupa Birliğine eleştirici şekilde yaklaşan kişi ve çevrelerin büyük kısmı aslında iyiniyetle hareket etmektedir; ama gerçekler görüldükçe, bu tür engellerin kolaylıkla aşılacağına inanıyorum. Ulusal Program çerçevesinde yapacağımız değişiklikler ve gerçekleştireceğimiz reformların devletimizi ve millî birliğimizi zafiyete uğratmayacağı, tam tersine çok daha güçlendireceği ortaya çıkacaktır.

Bu program, vatandaşımızın daha iyi bir yaşam seviyesine ulaşmasını, bölgeler ve kişiler arasındaki gelir dengesizliğinin azaltılmasını, eğitimden sağlığa, üretimden tüketime kadar pek çok alanda Türk insanının daha iyi ve kaliteli bir hizmet almasını hedeflemektedir; çalışan kesimin sosyal güvencesinin artırılmasını, çiftçinin gelirle desteklenmesini, arazi kayıt sisteminin getirilmesini öngörmektedir. Devlet-vatandaş ilişkisini, vatandaş lehine düzenleyen ve kişi hak ve özgürlüklerini önplana çıkaran bir programdan söz ediyorum.

Bütün bunlar, yeni ve uygar bir Türkiye demektir. Dünyayla her alanda rekabet gücüne ulaşmış bir Türkiye ufkunu açmak istiyoruz. Ülkemizin küresel planda daha güçlü, daha etkin ve daha saygın bir konuma gelmesini hedefliyoruz. İnanıyorum ki, bu hedefleri hepimiz paylaşıyoruz. Türk siyaseti tüm karalamalara rağmen bu başarıyı ortaya koyacak ve ülkeyi daha aydınlık bir geleceğe taşıyacaktır. Önümüzdeki dönemde yüzlerce yönetmeliği bir kenara bırakacak olursak, Anayasamızın en az 10 maddesinde değişiklik yapmamız, 59 yeni yasa çıkarmamız ve 95 yasamızda da önemli değişiklikler yapmamız gerekecektir.

Partilerarası Anayasa Uyum Komisyonu başta olmak üzere, bu anayasal ve yasal değişiklikler ile yeni yasaların çıkarılması hususunda Yüce Meclisimizin çok kararlı bir çaba göstermesi gerekmektedir.

Buna, bir de, orta vadede, yani azamî üç dört yıl içinde yapacağımız çalışmalar eklenirse, Yüce Meclisimizi bekleyen görevin büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır.

Bu hususta, iktidar-muhalefet ayırımını bir kenara iterek elbirliğiyle hareket etmemiz ve ortak bir tavır sergilememiz gerekir. Yüce Meclisimizin böyle bir anlayış sergileyeceğine olan inancım tamdır.

Bu duygularla, Yüce Meclisimizin tüm üyelerini saygı ve sevgiyle bir kez daha selamlıyorum.

Hükümetimizin ortaya koyduğu bu Ulusal Programı elbirliğiyle, en kısa zamanda yaşama geçirme iradesini göstereceğimize inanıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (ANAP, DSP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Ayfer Yılmaz; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA AYFER YILMAZ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz'ın yaptığı gündemdışı konuşma çerçevesinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan ifade etmek istiyorum ki, Türkiye'nin önündeki bir elli yıllık perspektifi sağlayacak olan böylesine bir Ulusal Programın görüşme şekli ve ayrılan süre, hükümetin bu Programa verdiği önemin önemli bir göstergesi olarak tarihlere geçecektir. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle bütünleşmesi yolunda ortaya çıkan irade, siyasî ve ekonomik olduğu kadar, tarihî ve felsefî bir zemin üzerinde şekillenmiştir.

Avrupa'yla bütünleşme hareketinin temeli olan ilkeler, cumhuriyetimizin ilk yıllarından bu yana sürdürdüğümüz çağdaşlaşma ve demokratikleşme hedefinin de temelini teşkil etmektedir.

1995 yılında gümrük birliğine geçişi başarıyla sağlayan ülkemiz, 1999 Helsinki Zirvesinde aday ülke olarak ilan edilmesine rağmen, Kopenhag siyasî kriterlerini yerine getirmekten çok uzak bulunduğu için görüşmelere alınmamıştır.

Bilindiği üzere, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının güvence altına alınması, Birlik rekabetine karşı koyabilecek, üyeliğin gerektirdiği yükümlülükleri üstlenebilecek bir ekonomiye sahip olunması şeklinde özetlenen Kopenhag Kriterlerini yerine getirmesiyle gerçekleşecektir; ancak, her şeyden önce, bu Kopenhag Kriterlerinin siyasî kısımlarındaki gerçekleşmeye paralel, insan hakları ve azınlıklar konusunda doğrulanabilir bir ilerleme sağlanması konusundaki 2 Aralık 1999 tarihli Avrupa Parlamentosu kararı da önümüzdedir.

Katılım Ortaklığı Belgesiyle, üyelik müzakerelerine başlanabilmesi için Türkiye'den beklentiler, bir yol haritası ve takvim içinde tarafımıza verilmiş, karşılığında, bunu yerine getirecek, örtüşecek bir ulusal program ve uygulaması da bizim yükümlülüğümüz olarak ortaya çıkmıştır; ancak, Helsinki sonrasında görüyoruz ki, Katılım Ortaklığı Belgesi karşısında, gerek kendi içindeki uzlaşmazlıklar gerekse siyasî irade eksikliği ve inisiyatifsizlik nedeniyle, ne yapacağını bilmez duruma düşen hükümet ortakları, Ulusal Programın hazırlanmasında, tek çareyi, muğlak ifadelerin arkasında süreyi uzatarak zamana yaymakta bulmuşlardır.

Doğru Yol Partisi olarak, Helsinki Sonuç Bildirgesi ve Katılım Ortaklığı Belgesiyle ilgili olarak bu kürsüden yaptığımız konuşmalarda, tehlikelere işaret ederken, bu sürecin, ancak demokrasiye inanan, insan haklarına saygılı, ulusal çıkarları en üst düzeyde savunacak aktif bir dış politikayı yürütecek bir siyasî irade ve arkasındaki Meclis desteğiyle olabileceğini ifade ettik.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği, dinamik bir süreçtir. Biz, katılım sürecinde ilerlerken, onlar derinleşme ve gelişme sürecinde yol almaktadırlar. Biz ise, Ulusal Program içinde de dahil olmak üzere, olduğumuz yerden bir adım ötesini dahi göremeyecek konumdayız. Oysaki, 6 ana başlıktan oluşan Ulusal Program çerçevesinde, Avrupa Birliği mevzuatına uyum için 4 000 adet tedbir alınacak, 94 yasa değiştirilecek , 89 yeni yasa çıkarılacak.

Ben, değerli milletvekillerimize sormak isterim. Bu 1 200 sayfalık Ulusal Programı, acaba, hepinizin okuması, özümsemesi ve bugün karşımıza çıkan boyutunun ne olduğu konusunda hepimizin bir fikri var mı?

Aslında, bugünkü sanal hükümet, Türkiye'nin büyük değişim ve dönüşüm projesini gerçekleştirebilecek konum ve perspektiften çok uzaktır. Bilinmesi gerekir ki, Avrupa Birliği kapısından girmek, söylediklerimizle değil, yaptıklarımızla mümkün olacaktır. Kimse, dışarıdan gelip, bunları bizim için yapmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Ulusal Program bir taahhüt metnidir. Bu taahhütler, Avrupa Birliğine uyum için yapılmış görünse de, gerçekte, Türk halkına yapılmıştır; ancak, hükümet ortakları, bu taahhütlerin teminatı olmaktan çok uzaktır.

Ulusal Program, birçok yere deklare edildikten sonra Meclisimize getirilmektedir. Millet adına yapılacak tasarruflarda Meclisin yeri bu mudur?! Çağdaşlaşmayı, demokratikleşmeyi, demokratik temsilin gerçekleştirildiği ve ulus iradesinin -yani egemenliğin- en somut ifadesi olan bu kurumun devre dışı bırakılmasıyla mı sağlayacağınızı düşünüyorsunuz?! (DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Ulusal Program diyorsunuz. Bu programda millet nerede?! Eğer, millete doğrudan gidemediyseniz, milletin temsilcilerine, muhalefetiyle birlikte, danışmayı hiç düşünmediniz mi?! (DYP sıralarından alkışlar)

Unutulmaması gerekir ki, Ulusal Program, kapsamı itibariyle, beş yıllık kalkınma planlarının ötesinde bir anlam ifade etmekte, sadece mutat bir gelişimi değil, etkilerini yaşamın en detay noktalarında dahi hissettirecek yapısal bir dönüşümü gündeme getirmekte; diğer bir deyişle, halkın yaşam biçimini belirlemekte ve bu konuda, bir anlamda, dünyayla entegrasyonu sağlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, 10 dakikalık bir sürede Ulusal Programın bir cümlesini bile ifade etmek son derece zordur;ancak, bilmemiz gerekir ki, bu, tam üyelikle ilgili görüşmelerin başlaması için, bizim, bu süreçte, siyasî kriterlere uyumumuz son derece önemlidir; ama, bu bölümde ne yapıldığına baktığımız zaman, özellikle, ulusal hassasiyetimize ilişkin birçok düzenlemenin gündeme gelmesi gerektiği bölümlerdeki muğlak ifadelerin, aslında hedefimizle bağdaşmadığını görürüz. Düşünce ve ifade özgürlüğü, kültürel yaşam, bireysel özgürlükler gibi konularda, önemi ortada bulunan bir yığın başlık altında "öneriler mümkün olan en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacaktır" ibaresinin kullanılması, bu programa, zamana bırakılan taahhütler belgesi görünümünü vermektedir. Sadece bu cümlelerde mi Meclisi hatırladınız, sormamız gerekir. (DYP sıralarından alkışlar)

Bu programın ekonomik yapısı, Kıbrıs'la ilgili süreç, bütün konular bizim ulusal hassasiyetlerimizdir; ancak, bugün, sadece sorduğumuz soru, acaba Avrupa Komisyonu ve Parlamentosu bu metne ne diyecektir. Bu metne diyeceğini bugün tartışmamıza gerek yok, yıl sonu geldiği zaman zaten ilerleme raporunu hazırlayacaklar. O zaman, kalemimizi elimize alıp, Ulusal Programı yeniden yazmak zorunda kalacağız.

Değerli milletvekilleri, kısaca, önemli gördüğümüz, programın uygulamasında ortaya çıkan süreç konusundaki çelişkilere dikkat çekmek istiyorum. Beş yıllık bir perspektiften bahsediliyor. Gerçekte bu kadar bir zamanımız var mı? Avrupa Birliği süre ve zamanda rahattır. Zamanı en iyi şekilde değerlendirmek zorunda olan, ülke menfaatlarımız açısından, biziz. Biziz bu programı öne çekecek olan.

Dikkat etmemiz gereken, Avrupa Parlamentosu seçimlerinden önce, 2003 yılında ilk genişleme olacak. Güney Kıbrıs'ın, genişleme sürecindeki yeri ortaya çıkacak. Ege ve Kıbrıs konularında 2004 yılına kadar bir çözüm olmaması halinde, Lahey Adalet Divanı dayatmasıyla karşı karşıya kalacağız.

Ayrıca, 2004 yılında, Avrupa Birliği, yeni parlamentosunda genişlemenin ikinci boyutunu ele alacak. Bu sürede görüşmeleri başlamayan Türkiye, artık 2010'ların arkasında kendisine bir yer aramak zorunda kalacak.

Bugün, bir yabancı diplomatın dediği gibi "Ulusal Program, Türkiye için bir kilometre taşı olacakken, bu anlayışla, erken üyelik yolunda bir mezar taşına dönmüştür." Bu seslere iyi kulak verelim.

Değerli milletvekilleri, en önemlisi, bu programı kim uygulayacak? Beş yıllık bir süreyi kapsayacak, taahhüt niteliği taşıyan Ulusal Programın, bugün için siyasî itibarı kaybolmuş bir hükümetçe, kendi dışında kalan siyasî partilerin görüşlerini, katkı ve desteklerini alması, en azından, programa bir ciddiyet sağlayacaktı. Aslında, Ulusal Programı açıklayan, biraz önce Meclisimize sunan Sayın Başbakan Yardımcımızı bile tatmin etmeyen bu program, uygulanabilirliği olmadığı gibi, uygulama niyetini de taşımamaktadır. (DYP sıralarından alkışlar)

Gümrük birliğinin gerçekleştirildiği 1995 yılında, bugünkü Başbakanımızın yaptığı gümrük birliğine karşı konuşmalar henüz hafızalarımızda. Bugün, bu samimiyetsizliğin gölgesinin de Ulusal Programa yansıdığını görüyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, aynı anlayış, Kopenhag Kriterlerinden biri olan, işleyen serbest piyasa ekonomisinin kurallarını bir tarafa bırakmış, son dört yılda uyguladığı ekonomik programlarla halkın neredeyse yüzde 90'ını yoksulluk sınırının altına itmiş, rekabet edebilir bir ekonomiyi cezalandırmış, üreteni cezalandırmış ve ülkede, tarihin en büyük ekonomik krizinin yaşanmasına neden olmuştur. (DYP sıralarından alkışlar)

Bundan da öte, alternatifsizliklerini ilan ederek, aslında, demokrasiye inançsızlıklarını ifade eden hükümet ortakları, özünde, demokratik kurumları devreden çıkarmış, sivil toplum örgütlerini susturarak, halkın Meclise olan inancını yıkmışlardır. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları alanında ve ekonomik gelişmişlik düzeyinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, 2 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim.

AYFER YILMAZ (Devamla) - ... insanımızı, çağın standartlarına ulaştırmak amacıyla, Avrupa Birliğiyle tam üyeliği, kendi öz değerlerimizle gerçekleştirmek için, gerek hükümet olduğumuz dönemlerde büyük gayret ve cesaretle adımların atılmasına çalışılmış gerekse muhalefette, atılan adımlara destek olunmuştur. Şimdi de aynı kararlılıktayız; ancak, ülkemizin bu büyük değişim projesini, kendi öz değerlerimiz ve ulusal çıkarlarımızı koruyarak uygulayabilmesi için, Meclisi harekete geçirmenin önünü açmak  zorundayız.

Artık, arkanızda halkın desteği kalmadı. Millet, kendisi için yeni bir başlangıç aramaktadır. Millet ile Meclisini birleştirme zamanı gelmiştir. Siyasî Partiler Kanunu, Seçim Yasası ve siyasî partilerin harcamalarına ilişkin kuralları, gelin, hep birlikte Avrupa Birliği normlarına çekelim öncelikle. (DYP sıralarından alkışlar) Gelin, demokrasi çarkını işleterek, böylesine büyük bir projeyi zamana yaymak yerine, çıkarlarımıza uygun şekil ve sürede gerçekleştirmek amacıyla, en başta, siyasî otoritenin kendisini yenilemesini sağlayalım ve halka gidelim; halkın desteğini alarak, yeni bir Meclis ve arkasında halkın desteği olan bir siyasî iradeyle, bu büyük değişim ve dönüşüm projesini gerçekleştirelim.

Hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır...

Buyurun Sayın Şandır. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimiz tarafından sunulan Türkiye Ulusal Programı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Meclisimiz, tarihî günlerden birini yaşamaktadır. Hükümetimiz, ülkemizin siyasî, sosyal ve ekonomik geleceğini derinden etkileyecek bir program hazırlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, millet adına, bu programı müzakereye başlamıştır. Gelecek günlerde, programda belirtilen hukukî düzenlemeler, Meclisimizin komisyonlarında ve Genel Kurulumuzda yoğun bir şekilde tartışılacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ümit ediyoruz ki, bu program, hükümetimiz tarafından, toplumun tüm kesimlerine de arz edilecektir. Tartışmalar sonucunda, milletimizin ortak aklı ve sağduyusuyla, bu program, millî program haline dönüşecektir. Biz, milletin katılımını önemsiyoruz. Toplum, kendi kaderine sahip çıkmalı, geleceğinin tanziminde sorumluluk yüklenmelidir. Programda öngörülen uyum kanunları tanzim edilirken, toplumun hassasiyetlerinin ve taleplerinin ortaya çıkması, bu programın tanınması ve tartışılmasıyla mümkün olabilecektir. Programın hayata geçirilmesi ve başarısı biraz da buna bağlıdır diye düşünüyorum. Bu yönde bir başlangıç olması açısından, hükümetimizin Meclise bilgi vermesini önemsiyoruz. Bu sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve müsaade ederseniz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, 57 nci cumhuriyet hükümeti başta olmak üzere, bu programa katkı veren tüm Bakanlıklara, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği yöneticilerine ve tüm sivil toplum kuruluşlarına teşekkür etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine katılma irademiz, bu programla çok önemli bir aşamaya ulaşmıştır. Bu program, Avrupa Birliğine bir taahhüdümüz olmaktan önce, kendimizle bir hesaplaşma belgesidir de. Soru şudur: Yeni bir yüzyılın başlangıcında ve yeni bir dünya düzeni kurulurken, küreselleşme denen bir olgu yaşanırken, Türkiye ve Türk Milleti, tarihimizin ve coğrafyamızın bize yüklediği misyonu kavrayabilecek midir? Kendisini kuşatan gerçeklere direnerek, oyalanarak daha ne kadar zaman öldürecektir? Sahte korkuların bahanesinde, zamana daha ne kadar direnebiliriz? Geçmişimize, geleceğimize, insanlığa karşı görevlerimizi ve sorumluluklarımızı daha kaç nesil öteye erteleyeceğiz?

Yapılması gerekeni yapmak iradesi, Türk insanı adına, siz değerli milletvekillerinin uhdesinde bulunmaktadır. Alınterlerimizle tanzim etmediğimiz, sorumluluk yüklenerek paylaşmadığımız "zaman", bizi başkalarının insafına terk edecektir. Zamanın getirdiklerinden ve hazırlıklı olanların taleplerinden canımız yansa da, şikâyete hakkımız olmayacaktır. Türkiye Ulusal Programına, gerçekten, millî bir nitelik kazandırmak, sizlerin bu salonda yapacağınız katkılara bağlıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkileri, biliyorsunuz, 1959 yılında başlamıştır. Yaklaşık 42 yıldır, Türkiye, Avrupa Birliğine katılma iradesini devam ettiriyor. İki defa kesintiye uğramasına rağmen, taraflar, hem Türkiye hem de Avrupa birbirlerinden kopmamışlar; ekonomik, siyasî birlikte olma iradeleri, 1999 Aralık ayında, Helsinki Liderler Zirvesinde Türkiye'nin adaylığının ilan edilmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Avrupa Birliği, Türkiye için Katılım Ortaklığı Belgesini ve buna bağlı çerçeve yönetmeliğini kendi kurullarında onaylamıştır. Buna karşılık da, Türkiye, kendi görüş ve şartlarını bir bütünlük içinde ve "Türkiye Ulusal Programı" adıyla ilan etmiştir. Böylece, ekonomik ve siyasî olarak bir araya gelmek ve çok üyeli bir birlik oluşturmak isteyen ülkeler olarak karşılıklı şartlarını birbirlerine sunmuşlar, karşılıklı taahhütler ve talepleri ortaya koymuşlardır. Önümüzde, çok uzun ve çok çetin bir müzakere süreci başlamıştır. Taraflar, sorumluluk ve yükümlülükleri doğrultusunda ilerleme sağlayacaklardır.

Biz, meseleye, ak-kara gibi ikili tercih kıskacından bakmıyoruz. Konu, Türkiye ve Avrupa'nın tarihi ve coğrafyasının dikte ettirdiği bir gerçeklikte görülmelidir.

Avrupa ve dünya barışı için Avrupa bütünleşmesi ve Avrupa'nın siyasî ve ekonomik birliği, öncelikle Avrupalılar tarafından tarihî bir zorunluluk olarak görülmektedir. Avrupa, yakın geçmişinde yaşamış olduğu ve çok kanlı geçen, yaklaşık 80 milyon insanının kaybedilmesine sebep olan savaşlar sonrasında bu bütünleşmeye veya birleşmeye, birliğe kendini mecbur hissetmektedir.

Ayrıca, yine Avrupa, küreselleşmenin tabiî bir sonucu olarak çevre ülkelerde yaşanacak ekonomik ve siyasî krizler, askerî gelişmeler karşısında, Avrupa Birliğinin genişlemesini de, yeni ülkeleri Avrupa Birliğine katmayı da bir zorunluluk olarak görmektedir.

20 nci Yüzyılın son çeyreğinde yaşanan gelişmeler, Türkiye'nin jeostratejik önemini artırmıştır. Artık, ülkemiz, bir köprü ülke olmanın ötesine geçmiş, ülkelerin, kıtaların buluşma noktası ve bir merkez olma fonksiyonunu kazanmıştır; AGİT toplantısı ve dünya liderleri İstanbul'da buluşmuştur.

Asrın en büyük oyunu olarak ifade edilen enerji projelerinin terminal ülkesi, artık Türkiye'dir.

Türkiye, terörist ülkeler ortasında, teröristle mücadeleyi başarmayı önümüze koymuştur.

Türkiye, siyasî istikrarı yakalamış; Türk toplumu siyaset merkezini değiştirerek yeni yüzyıla yeni bir kararla girmiş, yeniden yapılanma reformları bu istikrarın gücüyle hayata geçirilmeye başlanmıştır.

Türkiye, her şeye rağmen, dünyanın ilk büyük 20 ekonomisi arasında bulunmaktadır.

Dolayısıyla, bu iki büyük varlık, bir kader çizgisinde, bir kader kavşağında buluşmuş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletlerin işbirliğini şekillendiren birçok faktörler olabilir; ancak, tarih ve coğrafya değişmez karinelerdir. Tarih, yaşanmıştır. Milletlerin şuuraltı, yaşanan tarihle oluşmuştur. Günümüzde artık coğrafyaları değiştirmek de çok zorlaşmıştır. Yeni bir vatan bulmak, siyasî hudutları değiştirmek imkânsız gibidir. Jeopolitikte "coğrafya kaderdir" sözü, temel bir kuraldır.

Avrupa ve Türkiye tarihi, Avrupa-Türkiye ilişkileri tarihi, Türkiye ile Avrupa'yı birlikte olmaya kader ölçeğinde mecbur tutmaktadır. Türkiye, yüzyıllardan beri Avrupa ile iç içedir. Özellikle son yarım yüzyılda, bu ilişkiler, büyük yoğunluk kazanmıştır. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye'nin önünde Avrupa ile işbirliği yapmaktan başka bir alternatif yoktur. Ayrıca, Türkiye, bir Türk dünyası ülkesidir; Karadeniz, Kafkasya, Balkan, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve İslam ülkesidir; Avrasya olgusunun merkezindedir. Tüm bu bölgesel sorumlulukları ve özel konumu, Avrupa Birliğine alternatif değildir.

Bize göre, Türkiye, hem Avrupa Birliğine girmelidir hem de bölgesel sorumluluklarını yerine getirmelidir. Küreselleşen dünyada önemli bir misyon Türkiye'yi beklemektedir. Bu sebeple, Türkiye'yi tek alternatife mahkûm etmek veya mahkûm sanmak, gerçekçi bir değerlendirme olamaz.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Avrupa Birliğine girme kararını, öncelikle siyasî ve sosyal bir karar olarak değerlendiriyoruz. Ekonomik tercihimizi, zaten, 1995 Gümrük Birliği Antlaşmasıyla, Avrupalılar lehine çok bonkörce kullanmış durumdayız. Ayrıca, birçok konuda zaten bir entegrasyon ileri düzeyde gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bir diğer ifadeyle, Türkiye-Avrupa ilişkileri ile Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini ayrı ayrı değerlendirebiliriz.

Biz, Avrupa Birliğine girme kararını, Türkiye'nin muasır medeniyet seviyesine ulaşma kararı olarak görmekteyiz. Türkiye kendini, Avrupa'nın aynasında görmeli ve orada mukayese etmelidir.

Buradan bir şey daha söylemek gerekiyor. Avrupa da, Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylığına yaklaşımında, kendisi için, bunu bir ayna işlevi olarak görmelidir. Avrupa da, kendi kültüründen olmayanları "öteki" olarak görmekten, "yabancılar" olarak görmekten, hatta "hasım" olarak görmekten, Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylık sürecinde bunu gösterecektir. Bunu, bir sorumluluk olarak, Avrupa'dan beklemekteyiz.

Türkiye, Avrupa'nın zencileri konumunda asla olmayacaktır. Böyle bir zihniyetle, Avrupa'yla samimî, sağlıklı bir ilişki kurmak mümkün değildir.

Avrupa Birliğine girmek, ülkemize birçok şey kazandıracaktır; ama, aksini savunanlar da olabilir, onlar da doğru olabilir.

Biz, Türk milliyetçileri olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, korkuların bizi kuşatmasına müsaade etmemeliyiz. (MHP sıralarından alkışlar)

Türk Milleti büyüktür. Yeniyi yapmak, yeniye başlamak enerjisi ve iradesi, milletimizin büyüklük kaynağıdır.

Türk Milleti, 4 000 yıldır, doğudan batıya yaklaşık 20 000 kilometre yol katederek, yüzlerce millet, kültür, halkla boğuşarak, kaynaşarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 2 dakika içinde toparlar mısınız efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...etkilenerek, etkileyerek ve birçok defa ateşle imtihan edilerek bugünlere ulaşmıştır. Bugünlere, Türk kimliğiyle ve egemen olarak ulaşmıştır.

Bu kader çizgisinin sonsuza kadar uzanacağına inanıyoruz. Türk milliyetçilerinin ruh dünyaları ve enerji kaynakları, bu kader çizgisine imanlarıdır.

Milletimizin değerlerini, eksiğiyle fazlasıyla biliyoruz. Geçmişe takılıp kalmadan, günün sorunlarından yılmadan, sorumluluk yüklenerek, çağın, aklın ve ilmin gerekleri doğrultusunda milletimizi geleceğe taşımak iddiasını, siyasetimizin amacı yapıyoruz.

21 inci Yüzyılın başlangıcında, Avrupa Birliğine girmek iddia ve kararımızı tebrik ediyorum; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Hazırlanan Ulusal Programda, ülkemizin içinde bulunduğu, bölgenin getirdiği sorunlar doğrultusunda oluşan hassasiyetlerimiz ve menfaatlarımız dikkatle korunmuştur. Kıbrıs'taki soydaşlarımızın eşit egemenlik haklarını, Ege'deki egemenlik haklarımızı, ülkesi, milletiyle bölünmez bütünlüğümüzü ve millî kimliğimizi hiç kimseyle tartışmayız. Menfaatlar karşılıklıdır. Her türlü müzakereye açığız. Biz, bu programla, buna açık olduğumuzu ifade ediyoruz.

Değerli Başkanım ve saygıdeğer miletvekilleri; çok onurlu bir görevin başlangıcındayız. Milletimizin geleceğini tanzim ediyoruz. İşbirliği yapmalıyız. Bu şerefi, iktidar ve muhalefet olarak paylaşmalıyız. Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştırmalıyız. Sorunların çözüm yeri siyasettir. Sorumluluktan kaçamayız. Yapılması gerekenleri erteleyemeyiz.

Aziz milletim, yeni bir döneme girerken, yegâne gücümüz sizsiniz. Sizden aldığımız enerjiyle biz bu görevi başarıyla yapacağız. 57 nci cumhuriyet hükümetinin hedefleri ve iddiaları devam etmektedir. İnşallah, cumhuriyetimizin 100 üncü yılında, Avrupa Birliği üyesi, Avrasya'da lider ülke Türkiye'yi birlikte gerçekleştireceğiz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, ulusal programın, ülkemize ve insanlığa hayırlı olmasını diliyor, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahat Andican; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

ANAP GRUBU ADINA A. AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık kırk yıldan bu yana devam etmekte olan Avrupa Birliği katılım sürecinin çok önemli bir aşamasını görüşüyoruz.

Hükümetimiz, bu hafta başında, Ulusal Programı onaylayarak yürürlüğe sokmuş ve ülkemizin bu süreçteki yükümlülüklerini belirten ayrıntılı bir yol haritasını, bir eylem planını önümüze koymuştur.

Avrupa Birliğine giriş, Türkiye için neden önemlidir? Bu sorunun cevabı, Avrupa Birliğinin kuruluş gerekçelerinin incelenmesiyle kolaylıkla verilebilir. Avrupa Birliği, biliyorsunuz, Fransız eski Cumhurbaşkanlarından De Gaulle'nin Atlantik'ten Ural'lara kadar Avrupaevi hayalinin üzerine kurulmuş bir yapılanmadır. Başlangıç gerekçeleri de, Avrupa'da çıkabilecek yeni bir savaşı engelleme, sınır çatışmalarını ortadan kaldırma ve uluslarüstü bir blok yaratma arayışından kaynaklanmıştır. Böylece, soğuksavaş döneminde Amerika ile Rusya arasında sıkışıp kalan Avrupa, kendisine bir hayat alanı yaratma çabasına girmiştir.

Soğuksavaşın sonlarına doğru, bu birliğe, siyasî ve idarî birlik oluşturmak ve ortak savunma gücü yaratmak ilkelerinin de eklenmesiyle, Avrupa Birliği, bugün, dünyamızdaki üç temel ekonomik bloktan birisi haline dönüşmüştür. Daha da önemlisi, Avrupa Birliği içerisinde olan üye ülkelerin hepsinde, kökleşmiş demokratik rejimler ortaya çıkmış, halkın refah düzeyi yükselmiş ve bu ülkeler, tümü, rekabetçi ekonomiler haline dönüşmüşlerdir.

2001 yılı bütçesinin kabulü sırasında huzurunuzda yaptığım konuşmada, bir konuyu, bir hüküm cümlesini, altını çizerek vurgulamıştım. Bunu, bu vesileyle, bugün yeniden huzurunuza getirmek istiyorum. Günümüzde küresel ekonominin neredeyse dörtte 3'ü Kuzey Amerika, Avrupa Birliği ve Pasifik Havzası bölgelerinin oluşturduğu bir üçgen içerisinde yoğunlaşmıştır ve bu üçgen ekonomileri arasındaki karşılıklı bağımlılık, giderek artmaktadır. Yukarıda belirtilen üçgen ülkeleri dışında kalan ülke ekonomileri, bu üçgen içerisinde yer almadıkları sürece giderek marjinalleşecekler ve zenginlik oluşturma sürecinin dışında kalacaklardır. Bunu söylemiştik.

Kıran kırana bir rekabetinin yaşanacağı 21 inci Yüzyılda, bir ülke, küresel aktör olmak istiyor ise, tüm kurum ve kuruluşlarıyla gerçek bir demokrasiyi yerleştirmek, insan haklarına saygılı, şeffaf bir hukuk devleti haline dönüşmek ve her türlü piyasa koşullarında ekonomisini ayakta tutabilecek nitelikte rekabetçi bir yapıya sahip olmak zorundadır. İşte, Avrupa Birliği, Türkiye'ye bu altyapıyı ve üstyapıyı sağlaması açısından önemli bir süreç olarak karşımızda bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz kırk yıllık bir süreci aşıyor ve üç temel dönemi var. Birinci dönemde Türkiye'ye çok fazla yükümlülük yüklenmiş değil; ama, gümrük birliği dönemiyle birlikte, gümrüklerimiz, yani, ekonomimiz rekabet açık hale getirilmiştir. Biraz rekabetçi bir ortam,  bir imkân ortaya çıkmıştır; ama, Türkiye'nin zaten Avrupa'ya karşı negatif olan ticaret açığını da giderek yoğunlaştırmıştır, artırmıştır. Bugün de, bu negatif etkiler hâlâ devam etmektedir.

Biraz önce, değerli Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşım, bu Ulusal Katılım Programının, Mecliste daha önce yoğun bir biçimde tartışılmadığını söyledi. 1995'te, burada -bu Mecliste olan arkadaşlarım hatırlayacaklar- gümrük birliği gibi Türkiye açısından tarihî önemi olan ve yükümlülükleri her yıl neredeyse 8-10 milyar dolar negatif olan bir süreç, burada, bu Mecliste tartışılmadan, o dönemdeki hükümet tarafından, yani, SHP-DYP hükümeti tarafından kabul edilmiştir.

Bir şeyi daha vurgulamak istiyorum. Bu kadar büyük, bu kadar ağır bir yükümlülüğü getiren gümrük birliği süreci, normalde... Başka hiçbir üye ülke, Avrupa Birliğine girmeden gümrük birliğine ortak olmamıştır. Gümrük birliğine girme süreci, Avrupa tarafından takdir edilmeli, sonuçta bir pazarlık yapılmalıydı; değil mi? O dönemde, gümrük birliğine karşı çıkanlar, gümrük birliğinin kendisine karşı çıkmadılar; o dönemde, yeterince siyasî pazarlık yapılmadığına karşı çıktılar. Onları ispatlayan şey de, 1997'de, 12-13 Aralıkta -nerede- Lüksemburg'da ortaya çıktı ve Türkiye, 1963'ün gerisine götürülerek tam aday üye olma imkânı dahi ortadan kaldırıldı. Allah'tan, o dönemde, hükümette olan ANAP-DSP koalisyonu, Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerini askıya alarak, dondurarak cevabını verdi ve bunun üzerine de, işte, bugün yaşadığımız Helsinki süreci, daha sonra, Türkiye'nin tam üyeliğiyle beraber devam etme imkânını buldu. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Tarihî gelişmeleri çok kolay unutmayalım ve tarihten de ders çıkaralım.

Bugün, tarihsel bir yol ayrımına geldik değerli arkadaşlarım. Avrupa Birliğinin genişlemesi açısından çok önemli bir takvim noktası olan 2004 yılına kadar, Türkiye, kısa ve orta vadeli gereksinimlerini, koyduğu, detaylandırdığı bu haritayı gerçekleştirmek zorundadır. Aksi takdirde, Türkiye, değerli arkadaşlarım, krizlerin, bunalımların devam ettiği bir üçüncü dünya ülkesi olma riskiyle, olma gerçeğiyle karşı karşıya kalacaktır. Kuşkusuz, bu, kolay olmayacak; hiç kimse, kolay olduğunu söylemiyor.

Eski Başkan Clinton'un burada söylediği şeyleri hatırlayın. "Avrupa'nın içerisinde buna karşı olan insanlar var, kurumlar var, siyasetçiler var; Avrupa'yı, hâlâ, dar bir anlamda tanımlıyorlar" diyordu Clinton "Avrupa, bir coğrafya, bir nehir, bir dağ sınırı değildir; Avrupa, bir fikirler manzumesidir" diyordu. Hatırlayın; "farklı düşünce ve inançlardan ortaya gelmiş bir fikirler ve kültürler manzumesidir" diyordu, doğru diyordu. Avrupa'da, buna karşı çıkan, Türkiye'nin başarısız olmasını isteyen güçler var ve Türkiye, tanzimattan beri, Batılılaşma adı altında bir arayış içerisinde, modernize arayışı içerisindedir, bunu hepimiz biliyoruz; ama, ilk defa, Avrupa Birliği süreciyle, yani şu Ulusal Programla beraber, artık, Batı sistemi  ve o sistemi oluşturan değerler manzumesi ile kendi tarihinin derinliklerinden süzerek getirdiği değerlerini karşı karşıya getirebilecek ve bir uzlaşma ortamını çıkarabilecek bir süreci başlatma imkânını bulmuştur.

Bir diğer açıdan baktığımızda, Ulusal Program, toplumumuz açısından da büyük önem taşıyor ve siyasetten bürokrasiye, iş dünyasından sivil toplum örgütlerine ve sokaktaki sade vatandaşımıza kadar bütün toplumsal kesimler, bugünkü yerleşik değerleriyle, yerleşik anlayışlarıyla yüzleşmek zorundadırlar, toplumsal konumlarını yeniden değerlendirmek zorundadırlar, sorgulamak zorundadırlar.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, bu sorgulamayı yapmayan, geçmişin devam etmesini isteyen, statünün devam etmesini isteyenler ile buna karşı, bu büyük değişim sürecinin Türkiye'nin hakkı olduğuna inanarak bunu destekleyenler arasında kaçınılmaz bir çatışma, bir mücadele olacaktır. Burada, geri adım atmamak gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, değişim ve gelişim için, tarihî bir fırsat yakalamıştır. İç ve dış dinamiklerin kesiştiği bu noktada, toplumumuzun hedefleriyle dış dünyanın beklentileri örtüşmektedir. Amacımız, demokrasisini olgunlaştırmış, ekonomisini küresel rekabete dayanıklı hale getirmiş ve siyasî gücünü yoğunlaştırmış bir Türkiye olmak zorundadır. Böylesi bir Türkiye, hepinize garanti veriyorum ve hepiniz de rahatlıkla değerlendireceksiniz, Avrupa'nın çekirdek ülkelerinin etrafında bir perifer ülke olmayacaktır; böylesi bir ülke, Avrupa gücünün etkin bir ülkesi olacaktır; böylesi bir Türkiye, Türk dünyasında hedefimiz olan büyük dönüşümün merkez ülkesi, yönlendirici ve belirleyici ülkesi olacaktır ve etkin bir Türk dünyasının oluşumuna da katkı sağlayacaktır. İslamla demokrasiyi ve laikliği bağdaştırmış, geleneksel değerleriyle moderniteyi birleştirme becerisini göstermiş bir Türkiye, Büyük Atatürk'ün kendi sözleriyle, bir diğer deyişle, muasır medeniyet seviyesine ulaşmış bir Türkiye, İslam dünyasında da yönlendirici bir ağırlık merkezi olmak durumundadır. Bu, kaçınılmaz bir sonuçtur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Programla birlikte Türkiye, her gecikmenin gelecekte ciddî bir maliyeti olacağı bir döneme girmiş bulunmaktadır. Yüce Meclisimize, hükümetimize ve siyaset kurumlarına büyük görev düşmektedir. Bu görev, Türkiye'nin vazgeçilemez önceliklerini koruyarak, bu büyük değişim sürecinde öncülük etmek ve nihaî hedefimizi yakalamak için gerekli zemini yaratmak olmalıdır. Yüce Meclis, Ulusal Programda belirtilen yasal düzenlemeleri hızla gerçekleştirmelidir. Ayrıca, bundan sonra çıkaracağı tüm yasaların da, Türkiye'nin önüne koyduğu hedeflerle uyumlu olması gerektiği noktasında bir özen göstermelidir. Siyaset kurumu ise, bu meseleyi kısır iç siyasî çekişmelerin malzemesi yapmamak zorundadır; kendisini bu siyasî değişim sürecine uygun bir biçimde yeniden yapılandırmak zorundadır. Türk toplumuyla ilişkilerini, Türk toplumuyla homojenitesini devam ettirmek istiyorsa, siyaset kurumunun başka bir alternatifi de yoktur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 2 dakika içerisinde toparlar mısınız.

Buyurun.

A. AHAT ANDİCAN (Devamla) - Tamam Başkanım.

...ve eğer bunları gerçekleştiremiyorsa, Türk siyaseti, Türk üst siyaset kurumları, Türkiye'yi layık olduğu yere taşıyamadıkları için, gerek tarih önünde gerek gelecek nesiller önünde mahkûm olacaktır. Bu gerçeği unutmamamız gerekmektedir.

Konuşmamı noktalamadan önce, Avrupa Birliği sürecinden sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın şahsında 57 nci hükümete şükranlarımı sunmak istiyorum. Birbirinden bağımsız, neredeyse yüzlerce kısıtlayıcı değişkenin etkili olduğu zor bir alanda çalışmışlardır ve böylesi dar bir alanda çalışmalarına, iç ve dış baskılara uğramış olmalarına karşın, Türkiye'nin önceliklerini koruyan, Türkiye'nin çıkarlarını gözeten ayrıntılı bir eylem planını Türk Milletinin önüne koyma becerisini göstermişlerdir. Kendilerine bundan sonraki dönemde gösterecekleri çabalar için şimdiden başarılar diliyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Andican.

Fazilet Partisi Grubu adına Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın takdim ettiği Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programı üzerinde, Fazilet Partisi görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Muhterem milletvekilleri, belki dikkatlerinizden kaçmıştır; bir defa, bu programın başlığı bile şaşırtıcıdır. Avrupa, bizden, ortaklık görüşmelerine başlamak için, müktesebatın üstlenilmesine öncelik vermemizi istemiyor, bunu sonra da yapabilirsiniz diyor; görüşmelere başlamaya, ancak, Avrupa'nın var oluşunun temelini meydana getiren demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukukun üstün tutulması gibi temel prensiplerin, Türkiye'de, sadece kanunlar çıkarılmasına, kararnameler çıkarılmasına göre değil, işlerlik kazanmasına göre karar verecektir.

Şimdi, siz, kanaatimize göre, konuya tersten başlıyorsunuz; ama, bir şeyler yapmış intibaını da vermek istiyorsunuz, özellikle, ülkenin bugünkü gündemini değiştirmek istiyorsunuz.

Beyler, atı arabanın önüne bağlarlar, arkasına değil; arkasına bağlarsanız,  o at yemlenir -üzülerek ifade ediyorum; ama- siz de, şu anda, bu yemlemelere çanak tutuyorsunuz.

Maalesef, üzülerek ifade ediyorum; ama, bu program, güven vermiyor. Bizim güven verebilmemiz, çıkaracağımız kanunlarla veya yönetmeliklerle sağlanamaz. Bu, bir zihniyet meselesidir. Eğer biz, Avrupa Birliğine ciddî olarak katılmak istiyorsak, zihniyetimizin, dışarıda doğru anlaşılması ve doğru zihniyete kavuşmamız icap eder.

Halkın mutluluğu ve saadeti esastır. Siz, -üzülerek ifade ediyorum yine ama- Avrupa Birliğine niçin girmek istediğinizi bile, uzun uzun oturup düşündüğünüz kanaatini uyandırmıyorsunuz; bizde değil, Avrupa'da uyandırmıyorsunuz. Siz zannediyorsunuz ki, biz, Avrupa Birliğine gireriz, hayat standardımız yükselir, Batılı oluruz. Ama, bunun alt yapısı, maalesef, henüz zihinlerimize yerleşmemiş; bunu üzülerek ifade ediyorum.

Bunun sağlanabilmesi için, öncelikle kendi milletine itibar etmek, güvenmek gerekir. Avrupa, kritik konuların tamamında referanduma gider; bu, halka güvenin temelidir. Şu getirdiğiniz programın içerisinde, yeri geldiğinde referanduma gidileceği konusunda bir cümleye rastlayamadım.

Milletin değerlerini, inancını, kültürünü, içine sindiremeyenler, milletin ıstırabını içinde hissetmeyenler, millete hizmet edemezler ve maalesef, edemiyorlar. Milletle harp ederek millete hizmet edilmez. Batı'da temel kaide, başaramayan kişilerin, siyasîlerin siyaset arenasından çekilmesidir. Ülke yangın yerine döndü. Meclis çoğunluğuna güvenerek, ısrarla ben burada kalacağım demek, bu millete zaten güven vermiyor, Batıya hiç güven vermiyor. (FP sıralarından alkışlar) Batıyı bir tarafa bırakın, Hindistan'a bir bakın. Orada, bir bakanla ilgili tek bir iddia bile, o bakanın, kendisiyle ilgili ciddî bir değerlendirme olmamasına rağmen, nasıl kenara çekildiğini gösteriyor.

Ancak, bu programın ortaya koyduğu faydalı bir husus var; o da şudur: Biz, Anayasamızda yazılmış olmasına rağmen, bugüne kadar bu ülkenin hâlâ demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmadığını itiraf ettik. Bu, başlangıç olarak iyi bir noktadır diye düşünüyorum.

Muhterem arkadaşlarım, bu program, böyle bir öncelikler tasnifi yapılmadığı için, bana, bir çorba intibaını doğurdu. Mesela, deniliyor ki: "Sivil toplum örgütlerinin önü açılacak, bunlara değer verilecek." Şimdi, soruyorum size: Meclise sevk ettiğiniz kanunlarda bile vakıf müesseselerini ortadan âdeta kaldırmaya çalışırken, tatbikatta deprem olduğunda harekete geçen, bütün bir ülkenin öncülüğünü yapan sivil toplum örgütlerinin depremzedelere yardımını bile önlerken, siz, nasıl olacak da sivil toplumun önünü açacaksınız?! (FP sıralarından alkışlar)

Anayasada 1995 yılında birtakım değişiklikler yapıldı. Memura siyasetle uğraşmanın önü açıldı; ama, şimdi siz fişlemeye girdiniz. Babası bir siyasî partide üye olan bir genci işe almıyorsunuz; siz, demokrat değilsiniz. Siz, demokrasiyi, hakikaten içinize sindirebilmiş değilsiniz. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Israrla iki müfettişin raporuna dayanarak memurları işten atmak için çaba sarf ettiğiniz şu kararnameler Çankaya köşkünden döndüğü zaman, neredeyse, bir hükümet krizi oluyordu; şimdi onu Meclisten kanun olarak çıkarmaya çalışıyorsunuz. Üzülerek ifade ediyorum; ama, bu tavrınız, bizi, dışarıda, üzüntülü, hoş karşılanmayan -daha sert kelimeler kullanmak istemediğim için söylüyorum- bir noktaya getiriyor. Türkiye'nin itibarını zedeliyorsunuz.

İnsanların eğitim ve inanç hakkı Anayasa tarafından güvence altına alınmış; siz hâlâ insanların kılık kıyafetiyle ilgileniyorsunuz. Kılık kıyafetinden dolayı bir insanının eğitim hakkını hangi hakla elinden alabiliyorsunuz veya alanlara karşı hangi tedbiri alıyorsunuz? (FP sıralarından alkışlar)

YÖK, şimdi üniversite kapatıyor. Şimdi siz, bir zamanlar partilerin kapatılmasını hukukî temele dayamak için -burada üzerine basarak söylüyorum- güçleştirmek için değil, hukukî temele dayamak için üç defa girişimde bulundunuz ve şimdi bekliyorsunuz; nerede icraatınız? Bu tatbikatınızla siz, kimi kandıracaksınız allahaşkına?!.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - İrtica var diye ilkokul kapatıyorlar, ilkokul!..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - "312 nci maddeyi özüne dokunmadan değiştireceğiz" diyorsunuz. 312 nci madde, bu Meclis gündemine, sizler tarafından kaç kere getirildi; birileri haber gönderdiği zaman eliniz ayağınız titriyor, kanunları geri çekiyorsunuz. (FP sıralarından alkışlar)

Mülkiyet hakkı, en temel insan haklarından bir tanesidir. Siz, daha mülkiyet hakkına bile saygılı değilsiniz. Kurban bayramı geliyor, insan, kendi derisini istediği kuruma vermek istiyor; yok, veremezsiniz!.. Ne olacak; benim söylediğim yere vereceksiniz!.. Bu mu demokrasi anlayışı?! Bu mu insan haklarına saygı?! Bunun için bir kanun yok; bu, sadece sizin zihninizin yansıması idareye. (FP sıralarından alkışlar)

Serbest dolaşım, zaten üzerinde duramadınız; ama, piyasa ekonomisi diyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 2 dakika içinde toparlayınız.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Muhterem arkadaşlarım, piyasa ekonomisi derken, siz, sermayeyi yeşile, sarıya, kırmızıya boyayarak birtakım sermayedarlara özel itibar gösterirken, öbürlerinin önünü keserek, serbest piyasa ekonomisini nasıl tatbik edeceksiniz?!. Siz, sadece Avrupalıların Türkiye'de yatırım yapmalarına imkân vermek için mi serbest piyasadan bahsediyorsunuz?!.

Yurtta, faizsiz, hiçbir yük getirmeyen, doğrudan yatırıma giden, istihdamı artıran ne kadar halk teşebbüsü varsa önünü kestiniz, teşvik vermediniz, harp ettiniz. Sizin -üzülerek söylüyorum ama- temel insan hakları konusunda verdiğiniz vaatlerden hiçbir tanesi ne bizi tatmin ediyor ne bu milleti ne de, emin olun ki, yurt dışında ortak olmak istediğimiz ülkelerin yöneticilerini.

Muhterem arkadaşlarım, elbette, zaman kısa. Gönlümüz isterdi ki, böyle bir zamanda, hakikaten, şu konuyu enine boyuna tartışalım. Ne olurdu buraya hükümet bir genel görüşme için gelse, partilere yarımşar saat, en azından 40 dakika, 1 saat zaman verseydi!.. Bu kadar ehemmiyet verdiği bir konuda siz bunu yapacak cesarette bile değilsiniz. Meclisi bilgilendirmiyorsunuz!..

Gayrimüslimlerin dinî vecibelerini yerine getirmeleri için düzenlemelerden bahsediyorsunuz, Türkiye'de, burada yaşayan, yüzde 98'i Müslüman olan, hadi tatbikatta yüzde 70'i Müslümanlığı yaşamak isteyen insanların önünü kesiyorsunuz. Bir Yahudi, kendi çocuğunu 6 yaşında havraya gönderip eğitebiliyor; bir Müslüman, 12 yaşını beklemek mecburiyetinde, çocuğunu yaz ayında gönderebiliyor; bu, ne biçim inanç hürriyetine saygı?! (FP sıralarından alkışlar)

Partilerarası Anayasa Uyum Komisyonundan bahsettiniz. Muhterem arkadaşlarım, Anayasa Uyum Komisyonu senelerdir çalışıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, son cümlenizi söyleyin; çünkü, süreyi uzatmıyorum. Sayın Karamollaoğlu, uzatmayalım; yalnız, bu, son cümle olsun.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum; sözlerimi tamamlıyorum.

Ancak, bu komisyonun yapmış olduğu, üzerinde mutabakat sağladığı kanunları bile Meclis gündemine getirmediniz. Gönlümüz, bu söylediğiniz, vaat ettiğiniz hususların yerine getirilmesini istiyor. Sizlere, emin olun, destek vereceğiz insan hakları, demokratikleşme konusunda getireceğiniz kanun tasarılarında; ama, lütfen, beş sene sonra değil; eğer siz isterseniz, biz size bu desteği verir, üç ayda Türkiye'yi Avrupa'nın en demokrat ülkesi haline getiririz; hükümet olarak siz isteyin yeter ki!..

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karamollaoğlu.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Tekin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin önümüzdeki yıllarda Avrupa Birliği tam üyeliği için yapacağı siyasî ve ekonomik reformları özetleyen Ulusal Program üzerinde DSP Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Partim adına saygıyla selamlarım.

Türkiye'nin 1963'te başlattığı, 1995'te güçlendirdiği ve 1999'da Helsinki'de önemli bir ilerleme kaydettiği Avrupa ile bütünleşme projesinin ayrıntıları, Bakanlar Kurulunca bu hafta başında kabul edilen "Avrupa Birliği İçin Ulusal Program" adı verilen belgede ortaya konulmuş bulunuyor. Öncelikle, bu belgenin hazırlanmasında yoğun emeği geçen tüm bakanlıkların, kuruluşların ve de koordinatör kurum olarak Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin görevlilerini, yaptıkları bu başarılı çalışmadan dolayı kutlamak istiyorum.

Anımsayacaksınız, geçen yılın sonlarında, Avrupa Birliği Türkiye için bir Katılım Ortaklığı Belgesi kabul ederek, ülkemizden, tam üyelik yönünde ne tür reformlar yapması beklentisi içinde olduğunu ortaya koymuştu. Ayrıca, Avrupa Birliği tarafı, bu yılın başlarında da bir çerçeve yönetmelik, çerçeve tüzük kabul ederek, Türkiye'nin uyum süreci çalışmalarında ne türlü malî imkânların ortaya konulacağının çerçevesini çizmişti. Bu noktada, sıra, ülkemizin Ulusal Programını ortaya koymasına gelmişti.

Ulusal Program, Türkiye'nin, kendi ulusal koşullarını dikkate alarak -Avrupa Birliğinin her aday ülkeden yapmasını istediği Kopenhag Kriterlerine uyum sağlamak için- neler yapacağını ve bu yaptıklarını hangi öncelik sırasına göre yapacağını ortaya koyan bir belge.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten de, Ulusal Programın analitik yapısında Kopenhag Kriterleri hemen göze çarpmaktadır. 1993 yılında, Kopenhag'da, Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Birliğine üye olmak isteyen ülkelerin uyması gerektiğini bildirdiği birtakım kriterler ortaya koymuştur. Kopenhag Kriterlerinin üç temel öğesi vardır:

Birincisi, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarının sağlam kurumsal temellere bağlanmasıdır.

İkincisi, serbest piyasa kurallarının uygulanıyor olması ve aynı zamanda, AB içinden gelecek piyasa rekabetine dayanabilme gücüdür.

Üçüncüsü ise, üyeliğin yüklediği yeni sorumlulukları yerine getirme yeteneğine sahip, etkin bir devlet aygıtının varlığını gerektiriyor Kopenhag Kriterleri.

Ülkemiz de, ortaya koyduğu Ulusal Programla, Kopenhag Kriterleri bağlamında hangi konuları hangi zaman diliminde düzenleyeceğini ortaya koydu. Gerçekten de, Ulusal Programa dikkatlice baktığımız zaman, bu Ulusal Programın üç ana ekseninin olduğunu görüyoruz.

Birinci eksende, devlet ile toplum arasında ve devlet ile birey arasında söz konusu olan ilişkiler, toplumun ve bireyin daha fazla hak, özgürlük ve sorumluluk kazanması biçiminde ortaya çıkıyor. Böylece, Kopenhag Kriterlerinden "siyasî kriterler" kısmı özünde sağlanmış oluyor.

İkinci eksende, devlet-piyasa ilişkileri bağlamında, piyasalara günümüzde olduğundan daha fazla egemenlik sağlayan, kaynakların rekabet ortamı içerisinde etkin kullanımını hedefleyen bir çerçeve çiziliyor. Bu biçimde de, Kopenhag ekonomik kriterini sağlamış oluyoruz.

Ulusal Programımızın üçüncü ekseninde ise, siyasî ve ekonomik kriterlere paralel bir biçimde, devletin kendi içerisinde değişimini sağlayacak, devletin politika üretme ve uygulama kapasitesini yükselten birtakım tedbirler alınmış. Böylece de, devlet kapasitesiyle ilgili Kopenhag kriterinin yerine getirilmesi sağlanmış oluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu radikal değişiklikler gösteriyor ki, Türkiye'nin hazırladığı Ulusal Program, cumhuriyet tarihimizin, gerçekten de, en iddialı, en kapsamlı demokratikleşme programı. Ulusal Programın uygulanmasıyla, ülkemiz, gerçekten de, yönetim paradigmasında önemli bir değişimi başarmış olacak.

Böylesine iddialı, kapsamlı ve ayrıntılı bir programı ortaya koyan siyasî iradeyi; yani, hükümetimizi kutlamak gerekiyor. Bu onurlu görevi, gerçekten, hükümetimiz başarıyla yapmıştır. Aslında, Ulusal Program hükümetin iradesi de sayılamaz; bu belge, Türkiye'nin ortak iradesini yansıtmaktadır. Gerçekten de, bu program, bir yandan Avrupa Birliğinin beklentilerini, bir yandan da Türkiye'nin hassasiyetlerini dengeli bir biçimde, büyük bir uzlaşma ve oydaşma ruhu içerisinde ortaya koymuştur. Doğal olarak, Ulusal Programın, herkesi eşit şekilde, aynı ölçüde memnun etmesi beklenemez; bazıları yetersiz bulurken, bazıları, Türkiye koşullarında fazla ileri gidildiğini düşünebilir. Bu iki anlayış da yanlış olmayabilir; ancak, eksiktir. Bu tür değerlendirmeler, genellikle, yalnızca birkaç konuya takılıp belgenin bir bütün olarak taşıdığı değeri görmemek anlamına gelir.

Ayrıca, Ulusal Program, ileride yapılabilecek açıklığa kavuşturmalara, somutlaştırmalara da elveren bir belgedir. Belgenin somut içeriği kadar, hatta daha da önemli olarak, ülkemize vereceği yön önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal olarak, Ulusal Program, en güzel sözcüklerle de yazılmış olsa, asıl önemli olan, planın uygulanmasıdır. Bu noktada, hem hükümetimize hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine önemli görevler düşüyor; çünkü, herkesin gerçekten acele etmeye ihtiyacı vardır; ama, özellikle de hükümetin ve Meclisin acele etmesi gerekir.

Avrupa Birliği, 2003 yılının başından başlayarak hukuken, 2004 yılı içerisinde ise fiilen genişleyebilir. Bu genişlemeler henüz başlamadan, ülkemizin üyelik müzakerelerine başlaması çok önemli. Bunu sağlamamız için de, önümüzdeki bir birbuçuk yıl içerisinde, önemli bazı konularda sağlam adımlar atabilmemiz gerekir. Özellikle kısa dönemde yapılacağı belirtilen anayasal ve yasal düzeydeki bazı değişikliklerin, bir an önce yapılması çok yararlı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, yapılması planlanan değişikliklerin pek çoğu, yıllardır, Meclisimizin tozlu raflarında ya da gündeminde yer alıyor. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlükleri gibi siyasî kriterlerle ilgili konuların pek çoğu, zaten, Meclisimizin gündeminde. Aynı şekilde, ekonomik reformlar, sürekli, Meclisimizin gündeminde oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Ulusal Program, devlet yönetiminde küresel standartların yakalanması için, bazı reformların yapılması için, ülkemize, hükümetimize ve Meclisimize yeni bir heyecan sağlayacaktır diye umuyoruz; ancak, bu kadar kapsamlı bir Ulusal Programı uygulamak elbette kolay bir iş değildir. Burada, yalnızca hükümete değil, Meclise de önemli bir sorumluluk düşüyor. İktidar ve muhalefet hepimiz, fırsatçı siyaset anlayışlarını bir yana bırakarak, Ulusal Programın gerektirdiği düzenlemeleri yaşama geçirmek için kolları sıvayalım. Kısacası, Meclis olarak, zaman zaman ortaya koyduğumuz dinamizmi yeniden gösterebilelim. Bu tavrımızla, AB ülkelerinde Türkiye'nin tam üyeliğine karşı çıkan çevrelerin çabalarını da kadük bırakabiliriz. Yine bu tavrımızla, Avrupa'da Türkiye'nin tam üyeliğini destekleyen, sayı ve etkinlikleri hiçbir zaman küçümsenmemesi gereken kişi ve grupları da motive etmiş, onların ellerini de güçlendirmiş olacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik iddiası, bazılarının sandığı gibi, tamamıyla idealize edilmiş yaklaşımların ürünü değildir. Gerçekte, bu tarihsel dönemeçte, Avrupa Birliği ilişkilerimizin ilerlemesinde, çıkarlar, karşılıklı çıkarlar, hem de derin karşılıklı çıkarlar söz konusudur. Dün de Sayın Başbakanımızın belirttiği gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliği içerisinde yer alması, bir yandan Avrupa Birliğinin Ortadoğu, Ortaasya, Kafkasya ve Balkanlara erişim gücünü artırırken, diğer yandan da, Türkiye'nin bu bölgelerde var alan etkinliğini, yeni ve daha yüksek düzeylere mutlaka çıkaracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası ilişkilerde belirleyici olan son analiz de ulusal çıkarlardır dedik; ancak, bu çıkarların nasıl tanımlanıp, ne şekilde ölçüldüğü de çok değişkendir. Konuya bu bağlamda baktığımızda; bu dönemde, Avrupa Birliği yönetimi, Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye arasında çıkar tanımlamalarında bir paralellik olduğunu gözlemliyoruz. Bu paralelliğin verimli bir işbirliğine dönüşmesi için, ülkemizin bir an önce Ulusal Programı yaşama geçirmesi büyük önem taşıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk'ün bizlere hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine, Atatürk'ün kurup bizlere emanet ettiği bu ülkenin esenliğine, ulusal birliğine ve toprak bütünlüğüne en küçük bir zarar gelmeden buna ulaşabileceğimize olan inancım tamdır. Ayrıca, geçen yüzyılın başında Avrupa'nın yedi düveline karşı verilmiş olan bir Kurtuluş Savaşını yönetmiş olan bu Yüce Meclisin, yeni yüzyılın başında bu kez Avrupa ile çağdaş uygarlık düzeyinde buluşmayı sağlayacak geniş vizyona sahip olduğuna olan inancım da tamdır.

Ulusal Program, ulusumuza hayırlı olsun. Hükümetimize ve Yüce Meclise, bu tarihî görevde başarılar diliyorum.

Saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tekin.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Sağlam, hangi konuda efendim?..

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Yerimden bu konuda bir şey söylemek istiyorum; yani, Avrupa Birliği konusunda.

BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz yok. Lütfen...

Böyle bir usul yok efendim; yani...

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, 60/4'e göre, sadece iki dakika... Katkıda bulunmak için bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Yok efendim, yok...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, olumlu katkıda bulunmak için...

BAŞKAN - Şimdi, bakın; sayın konuşmacılara, bugün, özellikle, konuşulan konunun önemine binaen, 1 dakika değil, 2 dakikayı aşan sürelerde tolerans tanıdım. O nedenle, sizin Grubunuz adına konuşan değerli konuşmacı arkadaşımıza da aynı toleransı gösterdim ve herkes, bütün gruplar, grup sözcüleri marifetiyle görüşlerini ifade ettiler. Burada açıklamayı gerektirir bir şey yok Sayın Sağlam.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, açıklama değil efendim, olumlu katkı... İki cümle söyleyeyim müsaade ederseniz. İsterseniz kesin...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Olumlu bir katkı...

BAŞKAN- Efendim, bunu prensip edinmeyelim lütfen.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın Başkan dün de verdiniz. Dünkü tutanaklara bakın Sayın Başkan. 

BAŞKAN- Efendim, yok böyle bir şey.

Sayın milletvekilleri, şimdi üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, YÖK ve Fatih Üniversitesinin kapatılması hakkında söz isteminde bulunan Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'ya aittir.

Buyurun Sayın Göksu. (FP sıralarından alkışlar)

2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, YÖK’ün, Fatih Üniversitesine 2000-2001 öğretim yılında öğrenci alınmamasıyla ilgili kararına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; üniversiteler, sosyal, politik ve ekonomik gelişmeler ışığında, ülkemizin kalkınması için problemlere çözüm üretecek kurumlardır. Üniversiteler, hür düşüncenin ve bilimsel gelişmenin temel taşıdır. Ne yazık ki, son yıllarda YÖK'ün, baskı, dayatma ve antidemokratik anlayışı sonucu, üniversitelerimiz, kendilerinden bekleneni verememiş ve birtakım kısır çekişmelerin ve krizlerin mekânı olmuştur.

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle milyonlarca insanımız "açız ve açıktayız" diye bağırırken, devlet erkini yanlış, taraflı ve kasıtlı olarak kullanan bazı kişi ve kurumlar, birtakım siyasal ve sosyal krizlerin de sebebi olmaktadırlar. İşte bunun en somut ve her zaman olduğu gibi en önde geleni, YÖK'tür.

YÖK Genel Kurulu 16 Mart 2001 tarihinde yaptığı bir toplantıda, Fatih Üniversitesine, 2001-2002 öğretim yılında öğrenci alınmaması şeklinde bir ceza vermiştir. AB yolunda Ulusal Programın açıklandığı ve toplumsal barışa en çok muhtaç olduğumuz bu günlerde, YÖK'ün, hukuk tanımayan, çağdışı bir anlayışla, bir üniversitenin kapanmasına yol açacak bu tarihî yanlışını kınıyorum. (FP sıralarından alkışlar) Bu kararı, millet adına, uygarlık adına ve bilim adına, Millî Eğitim Komisyonunun bir üyesi olarak teessüfle karşılıyorum.

Kurulduğu günden bugüne hep tartışmanın odağında olan YÖK, Kemal Gürüz'le birlikte, tek tipçi, merkeziyetçi, yasakçı ve yanlış kararların ve uygulamaların odağı olmuştur. Her icraatıyla toplumu geren ve her kesimin tepkisini alan YÖK ve malum Başkanı hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Meclis araştırması komisyonunun 400 sayfalık raporu Meclis Başkanlığındadır. Bu rapor incelendiğinde, YÖK Başkanı ve bazı rektörler hakkında, komisyon üyelerinin suç duyurusunda bulunduğunu görüyoruz. Buradan, Sayın İzgi'ye sesleniyorum; Temmuz 2000 tarihinden beri Meclise gelmeyen bu raporu derhal Meclise getirmesini, millet adına talep ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, YÖK'ün Fatih Üniversitesi hakkında aldığı bu karara mesnet teşkil eden iddialara, ilgililer gereken cevabı verdi. Bu yanlış ve haksız kararın yargıdan döneceğine ve önümüzdeki yıl bu üniversiteye öğrenci alınacağına elbette inanıyorum. Ancak, YÖK'ün, nasıl bir üniversiteyi kapatmak istediğini görmenizi isterim. İşte, satırbaşlarıyla Fatih Üniversitesi...

Henüz beş yıl olmuş kurulalı. 20 vakıf üniversitemiz içerisinde, kampusü olan 4 üniversiteden bir tanesidir. 35 200 metrekare kapalı alana -eğitim ve öğretim alanı- 15 400 metrekare sosyal tesis inşa etmiş ve hizmete sokmuş; 4 fakülte, onlarca bölüm, enstitü, yüksekokul, meslek yüksekokulu ve programı vardır. 2000 yılında, 71 üniversitemiz arasında, öğretim üyesi başına düşen bilimsel yayın sıralamasında 5 inci sıradadır. Fatih Üniversitesinin yayımladığı ekonomi dergisi, kendi alanında yabancı indekslere giren ilk dergidir. Ayrıca, vakıf üniversitelerinin pek çoğunda olmayan 54 tane laboratuvarı vardır. Yine, sporda, yüzmede 3 altın madalya almış, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun cumhuriyetimizin 75 inci yıldönümünde düzenlediği üniversitelerarası yarışmada ödül alan 9 üniversite öğrencisinden 7'si, Fatih Üniversitesi öğrencileridir. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu karar çok yanlıştır. Sudan bahanelerle önü kesilmeye çalışılan bu üniversitenin kapatılma kararının izahı yoktur; zaten, YÖK'ten başka bunun taraftarı da yoktur. Bu "dünya dönüyor" diyen Galileo'ye kilisenin verdiği cezayla eşdeğerdir. Değil Türkiye'de dünya da bile tek bir örneği bulunmayan böyle bir karar, bizi gülünç duruma düşürmüştür; ülkemizi böyle bir duruma düşürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Çağdaşlığı kendi tekelinde görüp, başkalarını mürteci yaftasıyla damgalayanların gerçek yüzü, bu kararla  ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, YÖK'e özenerek, Millî Eğitim Bakanlığının da zaman zaman okul kapattığını, basından öğreniyoruz. Hem, daha üç gün önce, öğretim yılının ortasında, Konya'da, Özel Elmas İlköğretim Okulunun kapatılma teşebbüsünü, acaba, Sayın Millî Eğitim Bakanımız, bu millete nasıl izah edecektir?!

Eğer, biz, 21 inci Yüzyılda, çağdaş dünyada yerimizi almak istiyorsak, bu, eğitimle olur, bilimle olur; okul kapatarak, öğrencileri sokağa bırakarak, hiçbir yere varamayız.

Değerli arkadaşlar, YÖK, Fatih Üniversitesi hakkında aldığı kararla, Meclisi, hukuku, kanunları ve Anayasayı hiçe saymıştır. Anayasanın 42 nci maddesinde "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" deniliyor; ama, bu kararla, bir dahaki sene bu okula girecek öğrencilerin eğitim hakkı gasp edilmiş oluyor. Bu Meclis, gensoruyla hükümet düşürüyor, başbakanı görevden alıyor, bakanı alıyor; ama, YÖK başkanını alamıyor; böyle bir antidemokratik uygulama olur mu arkadaşlar?! (FP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayınız Sayın Göksu.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu karar, hastalara kızıp hastaneyi kapatmak gibi bir karardır. Zaten, politik olduğunu, bir YÖK üyesi de ifade etmiştir. Buradan hükümete sesleniyorum: YÖK'ün, üniversiteler üzerindeki keyfî, kanunsuz ve baskıcı icraatlarının faturası siyasî iktidara çıkmaktadır; öğrencisi, öğretim üyesi, halkı ve cumhurbaşkanıyla kavgalı olan bu şahsı, geliniz, görevden alınız ve YÖK'ün yeniden yapılanması için öncülük ediniz.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, Kemal Gürüz'ü, onca tartışma ve tavra rağmen, YÖK'ün başına, ısrar ve inatla ikinci kez atayan Cumhurbaşkanının görev süresini uzatmayan bu Meclisin, YÖK'ün hukukdışı uygulamalarına dur diyeceğini bekliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmayı yanıtlamak üzere, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Metin Bostancıoğlu.

Buyurun Sayın Bostancıoğlu. (DSP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüksek Öğretim Kurulu, yani kısaca YÖK, Anayasanın 130, 131 inci maddeleriyle kurulmuş, görevleri bu maddelerde sayılmış, bir anayasal kuruluştur. Bu kuruluşun sadece bütçesi bakımından, ben, Millî Eğitim Bakanı olarak, Meclise karşı görevliyim. Bunun dışında bütün yetkiler, Anayasada sayılan yetkiler, Anayasaya dayanılarak çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasında sayılan yetkiler, bu kurulun yetkileridir.

 Bu kurulun kimlerden oluştuğu, yine Anayasada belirtilmiştir.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değiştirelim Bakanım!..

MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Bu kurulun görevleriyle birlikte sorumlulukları da Anayasada belirtilmiştir.

İşte, Anayasayla kendisine görev verilen, sorumluluk verilen ve denetleme yetkisi verilen Yüksek Öğretim Kurulu, Fatih Üniversitesiyle ilgili bir araştırma yapmış ve bu araştırmanın sonunda bir karar vermiştir. Ben, şimdi sizlere, bu karar hakkında bilgiler vereceğim.

"İnceleme ve denetlemeler esnasında, Fatih Üniversitesiyle ilgili, zaman zaman, mevzuata uygun olmayan durum ve uygulamaların tespit edildiği, bu hususlarda üniversitenin zamanında uyarıldığı; hatta, üniversite mütevelli heyet başkanının ve rektör vekilinin, Yüksek Öğretim Yürütme Kurulunun 30 Haziran 2000 tarihinde yapılan toplantısına bir yazıyla davet edilerek, tahsisi taahhüt edilen mal varlığının üniversite tüzelkişiliğine devrinin tamamlanmaması ve irticaî tutum ve davranışlar konusunda ikaz edildiği; en son olarak..." (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dinleyin lütfen!..

Bakın, konuşmacı arkadaşımız konuşmasını tamamladı.

MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, sözümün başında, sizlere, karar hakkında bilgi vereceğimi söyledim ve sizlere kararı okuyorum. (FP sıralarından gürültüler)

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Bakan, bu karar yanlış. Siz, YÖK'ün sözcülüğünü yapıyorsunuz. Örnek gösterin.

BAŞKAN - Sayın Coşkun, oturur musunuz efendim.

Sayın Bakanım, siz buyurun, devam edin efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - "...en son olarak, Yüksek Denetleme Kurulunun..."

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Bakan, YÖK'ün o söylediği iddialara karşı örnek gösterin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Lütfen...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Sayın Ali Coşkun,  mütevelli heyeti üyesi olduğunuz bu fakülteyle ilgili bilgi veriyorum. (FP sıralarından gürültüler)

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Yalan iddialar... Siz de sözcülük yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Coşkun, oturur musunuz.

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Gururla mütevelli heyeti üyesiyim. Bunlar yalandır.

BAŞKAN - Sayın Coşkun, oturur musunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - "...en son olarak, Yüksek Denetleme Kuruluna yaptırılan inceleme ve soruşturma sonucu düzenlenen 30 Şubat 2001 tarihli inceleme ve soruşturma raporundan, bu hususların düzeltilmediğinin anlaşıldığı..." (FP sıralarından gürültüler)

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Bakan, 30!..

BAŞKAN - Sayın Karakaya, yerinize oturur musunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - "...konuya ilişkin, ekte, öteki mevcut bilgi ve belge, inceleme ve soruşturma ve denetim raporlarının incelenmesi neticesinde, Fatih Üniversitesi tarafından, kanun, yönetmelik ve belirlenen esaslara aykırı olarak, tahsisi taahhüt edilen mal varlığının, sürekli ikazlara rağmen, üniversite tüzelkişiliğine devir işleminin tamamlanmadığı; Yüksek Öğretim Kurulunun onayı olmaksızın, uygulama ve araştırma merkezi açılıp yönetmelik yayımlandığı; Yüksek Öğretim Kurulunun onayı olmaksızın "tıp fakültesi hastanesi" adı altında, Konya Meram'da, Ankara Hoşdere'de "tıp fakültesi tıp merkezi" adı altında da, Ankara Çankaya'da birimler açıldığı..." (FP sıralarından "Yalan" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bilgilenmek istemiyor musunuz?!

Efendim,dinleyin; itirazınızı sonra yaparsınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - "...öğretim üyelerinin, istihdam, görevlendirme, atama ve yükseltilmesinde usulsüz davranıldığı; Yüksek Öğretim Kurulunun olumlu görüşü alınmaksızın, hatta, Yüksek Öğretim Kurulunun gerekçeli olumsuz görüşüne rağmen, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 4 ve 5 inci maddelerinde yer alan amaç ve ilkeleri benimsediği yolunda tereddütler bulunan bir kişinin rektör vekili olarak tayin edildiği..."

YAKUP BUDAK (Adana) - Ne demek tereddüt?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - "...uyarılara rağmen bu kişinin görevini uzun süre fiilen sürdürmesinde ısrar edildiği, akademik ve idarî personel ile öğrencilerin büyük bir bölümünün siyasî ve ideolojik nedenlerle kılık kıyafet kurallarına aykırı davrandığı, idarenin bunlara müsamaha gösterdiği ve bu durumun devam ettiği, idarenin, irticaî eğilimli kişileri akademik ve idarî görevlere getirdiği, gerek kurum içinde gerek kurum dışında öğrencilere laiklik karşıtı bir yaşam tarzının telkin edildiği ve bu yönde olanaklar sağlandığı tespit edilmiştir." (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - "Yükseköğretim kurumlarından beklenen 2547 sayılı Kanunun 4 ve 5 inci maddelerinde tanımlanan Atatürk devrimleri..."

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Atatürk'ün arkasına saklanmayın.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - "...ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine dayalı öğrenciler yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim ve öğretimdir."

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bu kadar da olmaz be!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - "Ne var ki, biraz önce özetlediğim bu tespitler sonucunda, Fatih Üniversitesinin mevcut yapısını koruduğu ve yukarıda belirtilen mevzuata aykırılıkları gidermediği takdirde, bu amaç ve ilkelere rağmen, aykırı nitelikte bir kuruma dönüşeceği kanaatine varılmış bulunmaktadır."

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Kim varıyor?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Rapor okuyorum.

"Ortaya çıkan bu sonuç muvacehesinde, Fatih Üniversitesi Rektörlüğünün bu hususların düzeltilmesi yolunda uyarılmasına, 2001-2002 eğitim-öğretim yılı için bu üniversiteye öğrenci yerleştirilmesinin yapılmamasına, bu kararı takip eden bir yıl içerisinde yukarıda belirlenen hususların köklü bir şekilde düzeltilmediğinin tespit edilmesi halinde, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının ek 11 inci maddesi ve Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 22 nci maddesi uyarınca, üniversitenin faaliyetinin durdurulacağının bildirilmesine karar verilmiştir."

Bu karar, her idarî işlem gibi yargı denetimine tabidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.(DSP sıralarından alkışlar; FP sıralarından "Kafaya bak, kafaya" sesleri)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bostancıoğlu.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Bakan, sen, Millî Eğitim Bakanısın; Konya'da kaç tane okul kapattın!... Yuh sana be!.. İlkokul kapatıyorsun... Yuh!

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar...

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun’un, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, ismim geçti, söz istiyorum.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Uşak'ta kaç tane okul kapattınız!..

BAŞKAN - Efendim bir dakika... Arkadaşınız...

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Bakan bakanlık mı yapıyor, YÖK'ün sözcüsü mü, yoksa avukatlık mı yapıyor?! Bu iddiaları ispat edemezse, müfteridir, şerefsizdir!..  (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DSP sıralarından gürültüler)

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Kaç tane okul kapattın be!..

BAŞKAN - Sayın Coşkun... Bakın... Sayın Coşkun...

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Efendim, tamamen yalan... "30 Şubat  tarihli..." 30 Şubat diye bir tarih yoktur; tamamen yanlış rapordur, raporun son tarafı tahrif edilmiştir; tamamen yanlıştır, söz istiyorum. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Coşkun, biraz daha...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Saygılı ol!

BAŞKAN - Sayın Coşkun...(DSP ve FP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)

Efendim, bir dakika, oturur musunuz sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, oturur musunuz... Bir dakika arkadaşlar... (DSP ve FP sıralarından gürültüler)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Buraya değil, oraya söyle, oraya!..

BAŞKAN - Siz de oturur musunuz arkadaşlar... Oturur musunuz arkadaşlar...

Sayın Coşkun, bir dakikanızı rica ediyorum.

Arkadaşlar, oturur muyuz önce bir... (DSP ve FP sıralarından gürültüler)

Bakınız, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, biz, bu Meclisin adabına uygun davranmak zorundayız. O nedenle...

Sayın Coşkun, şahsınıza ilişkin bir sataşma mı var efendim?.. (DSP sıralarından gürültüler)

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Sataşmayı o yaptı, ne sataşması!..

ALİ COŞKUN (İstanbul) - İsmim geçti... (DSP sıralarından gürültüler)

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Önce sözünü geri al!

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... (DSP ve FP sıralarından gürültüler)

Efendim, bir dakikanızı rica ediyorum.

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, ismim geçti; lütfen.. Söz istiyorum...

BAŞKAN - Ne konusunda isminiz geçti efendim?..

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Dinlemediniz mi Başkan!

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Bakan, ismimden bahsetti...

BAŞKAN - Evet, isminizden bahsedemez mi; efendim, bir hakaret var mı, bir sataşma var mı şahsınıza? (FP sıralarından "Var tabiî" sesleri)

HÜSAMETTİN KORKUTATA(Bingöl) - Adı geçti...

BAŞKAN - Ne konusunda efendim? (DSP ve FP sıralarından gürültüler) Efendim, bir dakika...

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Efendim, ben mütevelli heyeti üyesiyim; eğer, bunlar yanlışsa, benim de payım var demektir; bu iftiralara cevap vermek istiyorum. Sayın Bakan, bakan olduğunu anlasın!.. (DSP sıralarından "Otur yerine" sesleri)

FARUK DEMİR (Ardahan) - Önce yerine otursun!

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yerinden konuşsun.

BAŞKAN - Sayın Coşkun, Sayın Bakanımız, YÖK'ün aldığı kararın metnini burada okuyacağını ifade etti ve o metni okudu. (FP sıralarından "Yanlış" sesleri, gürültüler)

Efendim, yanlış veya doğru; YÖK bir... (FP sıralarından gürültüler)

Efendim, Sayın Bakan... (FP sıralarından gürültüler) Ama, arkadaşlar, hepiniz konuşursanız, Sayın Coşkun'a ne konuda söz vereceğimi nereden bileceğim ben. Oturmazsanız... Böyle bir görüşme şekli yok yani.

ALİ COŞKUN (İstanbul)- Söz verseydiniz, şimdiye kadar açıklardım.

BAŞKAN - Efendim, 2 dakikada cevaplandırın lütfen. (FP sıralarından alkışlar; DSP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Sayın Coşkun, siz buyurun, 1 dakika içinde açıklayınız.(DSP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MELDA BAYER (Ankara) - Sözünü geri alsın ondan sonra söz verin.

M.ZEKİ SEZER (Ankara) - Hakaret eden kendisi... Siz nasıl söz veriyorsunuz...

BAŞKAN- Efendim şahsıyla ilgili ifadeler geçti, açıklama yapacak.(DSP sıralarından gürültüler)

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın bakana söylediği sözü geri alsın.

BAŞKAN - Efendim, bir dakika...

ALİ COŞKUN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri... (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Coşkun, siz önce şu "şerefsiz" kelimesini geri alır mısınız...

ALİ COŞKUN (Devamla) - Lütfen dinleyin...

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Neyi dinleyeceğiz!

MEHMET  EMREHAN HALICI (Konya) - Önce özür dilesin...

BAŞKAN - Arkadaşlar, bu Meclisi ben idare ediyorum; oturur musunuz.

ALİ COŞKUN (Devamla)- Siz, bu zihniyetle bu Meclise de layık değilsiniz. (DSP sıralarından "Yuh" sesleri, ayağa kalkmalar, gürültüler)

(FP Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın DSP sıralarına doğru yürümesi)

BAŞKAN - Sayın İdare amirleri... Sayın idare amirleri... Sayın idare amirleri...

(DSP ve FP milletvekillerinin kürsü önünde toplanmaları)

Sayın milletvekilleri, oturmazsanız birleşime ara vereceğim... (Gürültüler)

Sayın milletvekilleri, saat 16.00'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.36

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.03

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sayın Coşkun, şahsınıza yönelik herhangi bir sataşma yok. Bakınız, Sayın Bostancıoğlu "Sayın Ali Coşkun, mütevelli heyeti üyesi olduğunuz bu fakülteyle ilgili bilgi veriyorum" diyor. Siz de, gururla, mütevelli heyeti üyesi olduğunuzu söylüyorsunuz; Sayın Bakanın YÖK'e ilişkin kararının yalan olduğunu ifade ediyorsunuz.

Doğru mu efendim?..

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Evet.

BAŞKAN- Ama, tüm bunlara rağmen, zatı âliniz, Genel Kurula yakışmayacak, bir sayın üyeye yakışmayacak şekilde, Sayın Bakanı hedef alarak "şerefsiz Bakan" ifadesini kullandınız.

ALİ COŞKUN (İstanbul)- Şerefsiz Bakan demedim efendim.

BAŞKAN- Burada var efendim.

ALİ COŞKUN (İstanbul)- Efendim "Bu iddiaları ispat edemeyenler müfteridir ve şerefsizdir" dedim.

BAŞKAN- Efendim, şimdi, bu iddialar ve bu beyanınıza ilişkin olmak üzere ve yeni bir sataşmaya ve tartışmaya sebebiyet vermeyecek şekilde 1 dakika içinde lütfen toparlayınız. (FP sıralarından "1 dakika yetmez" sesleri, alkışlar)

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun’un, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması (Devam)

ALİ COŞKUN (İstanbul)- Sayın Başkan, anlayışınıza teşekkür ederim.

Sayın Meclis üyeleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum; böyle bir olaya meydan verildiği için de üzüntülerimi belirtiyorum.

Tekrar belirtiyorum: Ben, kişiyi ya da Bakanı hedef almadım; ama, inanmanızı istiyorum ve eğer, hakikaten samimî isek -millet adına karar verecek merci burasıdır- bir araştırma komisyonu kurarız ve araştırma komisyonunda eğer, bu iddiaların bir tanesi doğru çıkarsa, ben, tekrar burada özür dilerim ve gereği de yapılır.

Değerli arkadaşlarım, basına yansıyan metni Sayın Bakan burada aynen okudu; zaten, bu biliniyordu. Sorumlu kişiler, doğruluğuna inandığı ve tahkik ettiği konuların sözcüsü olurlar. Sayın Bakan diyor ki: "Benim yetkim yoktur." Yetkisi yoksa, neden burada söz alıyor?!.

Ayrıca, zabıtlara tekrar baktım. Hiçbir takvimde 30 Şubat diye bir gün yoktur. Sayın Bakanın kastettiği raporun hayalî olduğu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Toparlayınız Sayın Coşkun.

ALİ COŞKUN (Devamla)- Ya sürçülisan etti (FP sıralarından alkışlar) ya da efendim böyle bir rapor yoktur. Kaldı ki, Vakıflar Genel Müdürlüğünden bu binaların, gayrimenkullerin üniversiteye 20 yıllığına tahsis edilip, 20 yıl sonra da, üniversite hayatı devam ediyorsa, bu tahsisin, tekrar 20 yıl devam edeceğine dair onay alınmıştır ve YÖK'e bildirilmiştir.

Üçüncü mesele, Rektör olarak atanan şahıs, YÖK'te uzun yıllar üyelik yapmış bir arkadaştır ve kanuna göre, vakıf üniversiteleri, rektörü kendisi tayin eder -eski YÖK Başkanımız da burada- herhangi bir onay almaz; fakat, Sayın YÖK Başkanı kendi kadrosunu koymak için diretmiştir ve kanunları çiğnemek istemiştir. Tamamen, aslı olmayan iddialarla, şu anda 4 000 civarında öğrencinin okuduğu ve dünya klasmanında beşinci sırada, en fazla tebliğ yayınlayan, vakıf üniversiteleri arasında kampusü olan bir üniversiteyi kapatmak için, beslenme damarlarını kesmek için, YÖK, yanlış bir yoldadır.

Gönül arzu ederdi ki, Millî Eğitim Bakanımız, meseleye sahip çıksın ve gerekli ikazı yapsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Coşkun.

ALİ COŞKUN (Devamla) - Ama, YÖK Başkanı hakkında yapılan araştırmada suç duyurusunda bulunuldu. Sayın Bakan, Mecliste, onu, görüşülmeden, gitti, YÖK'e...

BAŞKAN - Sayın Coşkun, efendim, o konuda arkadaşınız açıklama yaptı, lütfen...

Teşekkür eder misiniz efendim.

ALİ COŞKUN (Devamla) - Çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü konusunda söz isteyen, Manisa Milletvekili Necati Çetinkaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Çetinkaya. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

3. – Manisa Milletvekili M. Necati Çetinkaya’nın, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü nedeniyle gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; gönül isterdi ki, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Gününde, millî birlik ve bütünlüğün ruh haleti içinde şahlanan bir milletin yekvücut olduğu bir günde, burada talihsiz bazı durumlar olmayaydı.

Ben isterdim ki, Millî Eğitim Bakanı, Fatih Üniversitesine yönelik olarak yapılan bir hareketin burada düzeltileceğini ve düzeltilme merciinin de Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu haykıraydı ve dolayısıyla, millî birlik ve bütünlüğünün yegane merceği ve merciinin burası olduğunu söyleyerek o yanlışı yüzlerine çarpaydı; ama, yapmamıştır.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Maalesef, kapatmayı savunuyor, kapatmayı!..

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Âdeta "kadı ola davacı ve muzır ola şahit, böyle davanın hayrolunur mu seherinde" diyen mütefekkiri hatırlattı bana.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, Avrupa Birliğine girişin ulusal programı burada okundu ve Meclise bilgi verildi. Ben isterdim ki, hükümet, burada ulusal programı dile getirdiğinde, fikirlerin ve düşüncelerin gemlendiği bir yerde Avrupa Birliğine girilemeyeceğini, altını çizerek haykıraydı. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Yapamazlar.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Ama, olmamıştır. Fikirlere, düşüncelere, inanışlara gem vurarak, Avrupa Birliğine giremezsiniz. Sizleri uyaran bir muhalefet liderine, yakışık almayan düşünce ve ifadelerle, hele hele bir bakansanız, hele hele bir Dışişleri Bakanıysanız, onu dışarıda küçük düşürecek sözler söyleyemezsiniz; müteşekkir olmanız gerekirdi; ama, bunu yapamadınız. (DYP sıralarından alkışlar) Devlet adamlığı ancak bunu söyletir.

Değerli arkadaşlar, bunu belirttikten sonra, ben, 18 Martın, bir topyekûn şahlanış günü olduğunu söylüyorum. Çanakkale Zaferi bir büyük Türk destanıdır; yeni bir Haçlı ittifakına karşı, her şeyden yoksun olan imanlı vatan evlatlarının göğsünü cesaretle siper etmeleridir. Bu zaferin kahramanları, düşmana karşı;

"Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım."

diyen ruh sahipleridir. (Alkışlar)

Akıllarınca, boğazları geçerek, Müslüman Türkleri tarih sayfasından sileceklerini sanarak, asrın en gelişmiş silahlarıyla Çanakkale'ye taarruz eden düşmana karşı, aç, perişan; fakat, gönlü vatan sevgisiyle dopdolu, Anadolu'nun her köşesinden gelen kahramanlar, ölürsem şehit, kalırsam gaziyim ilahi müjdesiyle efsanevî kahramanları gölgede bırakacak şekilde çarpışıyorlardı.

Bu zaferin kahramanlarının her biri bir destanın yiğitleriydi. Çanakkale'yi birkaç saat içinde geçeceğini zanneden düşmanın mağrur başı, Seddülbahir kayalıklarına, Mehmet'in iman dolu göğsüne çarparak eğilmiştir. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

İngilizlerin yenilmez donanması, 215 okkalık mermiyi Allah diyerek kaldırıp, peşpeşe namluya yerleştiren Yenişehirli Seyyit Çavuşların karşısında denizin dibini boylamıştır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, 1 dakika içinde toparlar mısınız efendim.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Olur Sayın Başkanım.

Hasan, Mevsufların, Ezine'nin Keçeli Köyünün kahraman evladı Yahya Çavuş'un, Yozgatlı Kınalı Murat'ın, Pütürge'nin Çermik Köylüsü Bilal ve Musa'nın, Kemahlı Üsteğmen Mustafa Asım'ın, 57 nci Alay Komutanı Kurmay Yarbay Hüseyin Avni'nin ve daha nice 250 000 isimsiz kahramanın, Müslüman Türk şehitlerinin ve gazilerinin Çanakkale Savaşını destanlaştıran ve kalabalık bir topluluğu millet yapan büyük bir şuurun, büyük bir imanın zaferidir Çanakkale. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal "Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir" diyordu. Evet, Âkif, Çanakkale Zaferini, Anadolu-Bağdat demiryolunun son durağı olan El Muazzam İstasyonunda gelen telgraftan öğreniyordu. Hıçkırarak, sevincinden ağlar ve istasyonun arkasındaki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, izin verir misiniz efendim.

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, biliyorsunuz süre uzatmıyorum; teşekkür ederim efendim.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - ...istasyonun arkasındaki koruluğa çekilir ve...

BAŞKAN - Efendim, daha Mail Büyükerman'ın konuşması var.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

... der ki: "Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.

Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor." Ruhları şâd olsun; huzurlarında saygıyla eğiliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çetinkaya.

Gündemdışı üçüncü söz, yine 18 Mart Çanakkale Zaferinin yıldönümü hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Mail Büyükerman'a aittir. (Alkışlar)

Sayın Büyükerman, süreniz 5 dakika efendim.

4. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman’ın, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü nedeniyle gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanını ve sayın üyelerini saygılarımla selamlıyorum.

18 Mart günü, çok hassas bir gündür. Devletin üst kademesindeki kişiler, bu duygusal günler için daha temkinli davranmalı ve ona göre beyanda bulunmalıdırlar. Basında okuduğumuz ve toplumu yanılgıya düşürebilecek olan beyanları, bir talihsizlik olarak düşünmek lazım geliyor. Çanakkale, hiçbir zaman düşman işgaline uğramamıştır ve orada 253 000 şehit, düşmanı kumsalda çivilemiş ve içeriye sokmamıştır. Toplum, bunu böyle bilir ve tarih de böyle yazar.

Günlerden 11 Ağustos 1914. Osmanlı Vükela Meclisi, yani Bakanlar Kurulu toplantı halindedir; Harbiye Nazırını beklerler. 33 yaşında, Harbiye Nazırı, damadı şehriyarî (padişah damadı) ve onun vekili, başkumandan, hürriyet timsali... Bütün bu vasıfları üstünde toplayan bir kişi, nihayet, Bakanlar Kuruluna çıkar gelir. Bir imparatorluğun sonunu getirecek bu cümle çok önemlidir; söylediği söz şudur: "Bir oğlumuz oldu" der Vükela Meclisine. Hepsi şaşırırlar. En yakını olan Talat Beyin dahi -o zaman paşa değildir, henüz sadrazam olmamıştır- bundan haberi yoktur ve Birinci Dünya Harbine Osmanlının girdiğini haber verir. Tek kişiyle, koca bir imparatorluk Birinci Dünya Harbine girmiş oluyor. Parti diktatörlüğünün de ötesinde, kişisel diktatörlükler, işte, bir imparatorluğu böyle sona erdirir.

Bunun sonunda, Birinci Dünya Harbinin bir sayfası olan Çanakkale Savaşlarına geçmek isteriz. 19-20 Şubat 1915 tarihinde düşman gemileri, Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını bütün gün, bütün gece bombardıman ederler, perişan ederler ve bu, uzun zaman devam eder; nihayet, 13 Marta kadar bu sürer. Diğer taraftan, mayın tarama gemileri de Boğaz'daki mayınları toplarlar. Düşman başkumandanlığı, artık, Boğaz'a hücumun sırası geldiğini düşünür ve 18 Mart günü, bütün Fransız ve İngiliz düşman filoları Boğaz'a doğru yönelirler; ama, bilmedikleri bir olay vardır. Küçücük bir Nusretiye mayın gemisi, Boğaz'ı, karanlıktan fırsat bularak, onların topladığı mayınların aksine yeniden mayınlamıştır ve düşman gemileri, filoları, yüzde 30 bu mayınlara çarparak, peş peşe denizin dibini boylarlar. Diğer taraftan, tabyalardan atılan toplar da isabet eder ve düşman, 18 Mart günü büyük bir hezimete uğrar. Artık deniz yoluyla Çanakkale'nin aşılamayacağını anlarlar. 12 Nisan günü Çanakkale'ye karadan hücum etmeyi düşünürler ve Mustafa Kemal'in görev sahası olmadığı halde bunu fark eder ve 57 nci Alayı hemen Kocaçimen'e çağırır ve onlara "size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Siz ve ben ölesiye kadar arkamızdan birileri gelir" der. Gerçekten de, 57 nci Alay tümüyle bu savaşta şehit olmuşlardır. Saygıyla, minnetle, şükranla anıyoruz.

Bundan sonra Birinci, İkinci, Üçüncü Kirte Savaşlarını görürüz. Anafartalar, Arıburnu Savaşlarını görürüz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Büyükerman, 1 dakika içinde toparlar mısınız efendim.

Buyurun.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) - Efendim, sonunda 253 000 Mehmetçik Çanakkale Savaşlarında şehit olmuştur, düşman da bir o kadar kayıp vermiştir. Ancak, düşman Çanakkale'den geçememiş, İstanbul'a ulaşamamıştır; ama, ne hazindir ki, Mondros Mütarekesiyle elini kolunu sallayarak Franche Desperé beyaz ata binerek ve Türk Bayrağını çiğneyerek İstanbul'a girmiştir. İstanbul artık Türkün değildir; ama, aradan geçen zamanda Kurtuluş Savaşı başarıyla sona erer ve 30 Ağustos zaferinden sonra bugünkü İstanbul yeniden fethedilir, düşman atılır. Bugünkü İstanbul, Fatih'in fethettiği İstanbul değil, 30 Ağustos zaferiyle Mustafa Kemal'in kumandasında Mehmetçiğin kanını akıtarak yeniden fethettiği İstanbul'dur. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) - "Ey şehit oğlu şehit..."

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Başkanım şiir okuyor, açın mikrofonunu.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) - "...isteme benden makber"

BAŞKAN - Sayın Büyükerman, lütfen, teşekkür eder misiniz efendim?

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) -

"Ağuşunu açmış sana bakıyor peygamber."

"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın

Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın."

"Kim bu cennet vatan için olmazki feda

Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda" ("Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Büyükerman.

Gündemdışı konuşmaya cevap verecek Sayın Bakan?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ben söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı, Çanakkale Milletvekili Sayın Cumhur Ersümer, iki gündemdışı konuşmacı arkadaşımızın konuşmalarını desteklemek ve yanıtlamak üzere kürsüdedirler.

Buyurun Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, Sayın Başkana, bu nazik daveti için teşekkür ediyorum.

Tabiî, benden önce konuşma yapan çok kıymetli milletvekili arkadaşlarımız, gerçekten, milletimizin de, Meclisimizin de gerçek duygularını dile getirdiler.

253 000 Türk evladının şehit yattığı ve bütün dünyanın kutsal kabul ettiği bu topraklarda canını veren bu vatan evlatları, eminiz ki, Türkiye'nin daha ileriye gidebilmesi, Türkiye'nin ilelebet hür ve bağımsız kalabilmesi noktasında can verdikleri için hiçbir zaman pişman olmayacaklardır.

Tabiî, Çanakkale şehitleriyle ilgili çok güzel şiirler yazılmıştır; yürek koparan, insanı huşu içine sokan çok güzel mısralar yazılmıştır; ancak, tabiî ki Çanakkale Savaşları denildiğinde hemen aklımıza geliveren, yeniden Çanakkale'de doğduğu kabul edilen Mustafa Kemal'in, aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra, artık, savaşı değil barışı çağrıştıran, Çanakkale'deki savaşlardan ders alınarak, bir daha, ulusların böylesine karşı karşıya gelmesini engelleyecek sözleri olmuştur. Hem orada savaşacaksınız hem gözünüzün önünde askerleriniz şehit olacak hem de ondan sonra bütün dünyaya seslenip diyeceksiniz ki: "Ey bu topraklarda çocuklarını kaybetmiş analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Artık, sizin çocuklarınız da bizim çocuklarımızla birlikte koyun koyuna bu topraklarda yatmaktadır; onlar da artık bizim çocuklarımız olmuştur." İşte, Atatürk'ün bu beyanı, Mustafa Kemal'in bu beyanı, Çanakkale Savaşlarının Türk Milleti tarafından nasıl anlaşıldığının dünyaya ilanı olmuştur.

Ben, bu fırsatı bana verdikleri için, tekrar, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çanakkale'de canını vermiş kıymetli şehitlerimizi rahmetle, tazimle bir kere daha anıyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, bu önemli gün nedeniyle, Çanakkale Milletvekili olarak, ben de bir iki cümle söz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekili olarak, arkadaşlarımıza teşekkür etmek ve Çanakkalelilerin ve Türk Ulusunun zaferini kutlamak için Sayın Sadık Kırbaş'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Kırbaş.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Çanakkale bütün Türkiye'nin, hepimizin konuşması lazım.

SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla  selamlıyorum.

Gündem geçiyor; onun için, çok kısa bir mesaj vermek istiyorum.

Biraz önce Sayın Çetinkaya ve Sayın Büyükerman, günün anlam ve önemini belirten çok veciz konuşmalar yaptılar; kendilerine teşekkür ediyorum.

Bu yıl, Çanakkale'deki 18 Mart deniz zaferiyle ilgili törenler, geçen yıllara nazaran, çok büyük bir coşku içerisinde geçti. Türkiye'nin her tarafından gelen insanlar vardı -Bayburt'tan, Kastamonu'dan- gaziler vardı, öğrenciler vardı; bunlar, el ele yürüdüler. Çok güzel bir birlik, beraberlik havası vardı. Bakanlarımız katıldılar, milletvekillerimiz katıldılar; bir Çanakkale Milletvekili olarak onlara teşekkür ediyorum.

Bu zafer, Türkiye'nin varlığı, Atatürk'ün doğuşu, ulusal birlik ve bütünlüğümüz açısından çok önemli bir zaferdir. Şehitliklerde, Edirnelisi, Ardahanlısı, Muğlalısı, Şırnaklısı, 15 yaşındaki, 19 yaşındaki gençlerimiz yanyana yatıyorlar, koyun koyuna yatıyorlar ve bunlar, bizim ulusal birliğimizin simgesi durumundadırlar. Onlar, bu vatan için kanlarını verdiler, canlarını verdiler. Hepsini, rahmetle, şükranla anıyoruz; ruhları şad olsun diyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kırbaş.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – TBMM Başkanı Ömer İzgi’nin, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’a yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/781)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan Parlamento Başkanlarının vaki davetlerine icabet etmek üzere, beraberinde 5 milletvekilinden oluşan Parlamento heyeti olduğu halde, söz konusu ülkelere resmî ziyarette bulunması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel Kurulun 28 Şubat 2001 tarihindeki 66 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.

Heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler, adı geçen kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

 

 

Ömer İzgi

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

Adı Soyadı:

Seçim İli:

Beyhan Aslan

Denizli

Bedri Yaşar

Gümüşhane

Ali Günay

Hatay

Avni Doğan

Kahramanmaraş

Nihan İlgün

Tekirdağ

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

2. – Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye-Suriye Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/782)

                                                                                                  21 Mart 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22 Şubat 2001 tarih ve 74 sayılı kararı ile Türkiye-Suriye Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulması uygun mütalaa edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, anılan Dostluk Grubunun kurulması Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

 

 

 

Ömer İzgi

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 29 arkadaşının, tarihteki Türk ve Ermeni ilişkileri konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/18)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî politikaların, millet iradesinin tezahür ettiği millî meclislerde oluşturulması zorunludur. Ülkemizin, özellikle son yıllarda, uluslararası platformlarda her vesileyle önüne konulan Ermeni soykırımı iddiaları konusunda spontan tepkiler, açıklamalar getirilmesi karşı tarafı ikna etmemekte, bu konuda, gerek resmî makamların ve gerekse özel gayret sarf eden kişi ve kuruluşların yararlı çalışmaları sonuç alıcı olamamakta, gerçekte asılsız bir soykırım iddiasının Ermenilerce sıkça ve yalan yanlış bilgi ve belgelerle dile getirilmesi sonucu, ülkemiz, gerek ABD ve gerekse birkısım AB ülkeleri nezdinde aynı haksız suçlamalara muhatap olmakta, bu iddialara verilen tepkiler yerinde olmakla birlikte yetersiz kalmaktadır.

Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında, keza Türklerle Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkilerin "tarihte Türk ve Ermeni ilişkileri" adı altında, objektif veriler ve tarafsızlık ölçüleri içerisinde ele alınması, bu konuda her türlü siyasî mülahazalardan uzak oluşturulacak millî bir politikanın, tüm dünya ülkelerine "parlamento kararı" düzeyinde duyurulmasını temin edecek bir genel görüşmenin TBMM'de yapılmasını, TC Anayasasının 98 ve  İçtüzüğün 101 inci ve devamı maddeleri gereğince arz ve talep ederiz. 27.02.2001

  1. Ramazan Toprak (Aksaray)

  2. Bülent Arınç (Manisa)

  3. Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman)

  4. Latif Öztek (Elazığ)

  5. Veysel Candan (Konya)

  6. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

  7. Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

  8. Yakup Budak (Adana)

  9. Osman Aslan (Diyarbakır)

10. Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

11. Hüseyin Kansu (İstanbul)

12. Ahmet Cemil Tunç (Elazığ)

13. Musa Demirci (Sıvas)

14. Yahya Akman (Şanlıurfa)

15. Temel Karamollaoğlu (Sıvas)

16. Mehmet Vecdi Gönül (Kocaeli)

17. Maliki Ejder Arvas (Van)

18. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

19. Nevzat Yalçıntaş (İstanbul)

20. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

21. Suat Pamukçu (Bayburt)

22. Bahri Zengin (İstanbul)

23. Mahfuz Güler (Bingöl)

24. Abdullah Veli Seyda (Şırnak)

25. Abdülkadir Aksu (İstanbul)

26. Remzi Çetin (Konya)

27. İsmail Alptekin (Bolu)

28. Salih Kapusuz (Kayseri)

29. Abdullah Gül (Kayseri)

30. İrfan Gündüz (İstanbul)

Gerekçe özeti:

Ülkemizin, özellikle son  yıllarda içine düştüğü ekonomik, sosyal,

siyasî çalkantılar nedeniyle, dış dünyadan bakıldığında, önemli ölçüde yönetim zafiyeti bulunduğu görüntüsü, ülkemiz üzerinde emeller besleyen ülkeler için iştah kabartıcı olmaktadır.

Birkısım ülke parlamentolarında, 1915 sözde Ermeni soykırımı iddiaları gündeme getirilmekte, iddiaların ertelenmesi karşılığında ülkemizin temel politikalarından tavizler istenmekte, zaman zaman kısmî çıkarlar elde etmelerine rağmen, bir süre sonra, aynı parlamentolarda, aynı iddialar yeniden gündeme getirilmektedir.

Uzun yıllardır ABD'de gündeme getirilen soykırım iddiası, 2000 yılı içerisinde Senatoda kabul edilmiş; keza, bazı AB üyesi ülke parlamentolarında da kabul edilmiş; son olarak, 18 Ocak 2001 tarihinde Fransız Ulusal Meclisinde aynı iddia kabul edilmiştir.

Fransız Başbakan L. Jospen, bizzat ordu komutanlığı yapan generallerince itiraf edilen 1 milyon Cezayirlinin katliamı Meclis gündemine getirildiğinde "Cezayir katliamını tarihçilere bırakalım" demiş, asılsız Ermeni iddialarının ise, yasalaşmasında sakınca görmemiştir.

Gelinen noktanın son olduğunu düşünmek, ne bugünü ne de yarını görememektir. Şöyle ki, Avrupa Parlamentosu, 2000 yılında aldığı bir kararın onuncu paragrafında,

"Bu nedenle, Türk hükümeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk toplumunun önemli bir parçası olan Ermeni azınlığa, özellikle bu azınlığın modern Türkiye Devletinin kurulmasından önce maruz kaldığı soykırımı resmen kabul ederek yeni bir destek sağlamaları için çağrıda bulunmaktadır" denilmiştir.

Avrupa Parlamentosu bu kararıyla, gerek üye ülkelere gerekse aday ülkelere önayak olmakta, Ermeni soykırım iddiasını kabul etmeleri konusunda telkinde bulunmaktadır.

Gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerekse Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne değin Türkler ile Ermeniler arasında kardeşliğin fiilen yaşanıyor olmasına karşın, asılsız iddiaların yaygın şekilde dile getirilmesinden amaçlanan şudur:

İddiayı dillendiren birkısım Ermeniler 3T formülünü hedef seçmişlerdir. Formülün açılımı şudur: Tanıtım, tazminat, toprak.

Son yıllarda, yaşanan tarih değil, yazılan tarihler öne çıkarılmakta, bu suretle birtakım diplomatik ve stratejik kazanımlar elde edilmeye çalışılmakta, belli mesafeler de alınmaktadır.

Tarih yazmak, yaşanan tarihe ve tarihçilere aittir. Parlamentolar tarih yazma yerleri olmayıp, ülkelerin temel politikalarının belirlendiği, millet iradesinin gerçekleştiği organlardır.

Genel görüşmeyle amacımız, bazı yabancı ülke parlamentoları gibi tarih yazmak değildir.

Tarihte, Türkler ile Ermeniler arasındaki ilişkileri tarihî belgelere dayalı, objektif yaklaşımlarla ele almak, 550 milletvekilinin müştereken oluşturacağı millî politikamızı ve duyarlılığımızı parlamento kararı düzeyinde tüm dünya ülkelerine duyurulması, bu yönde emeller besleyen ülkelerin uyarılması amacımızdır.

Alınacak karar, siyasî çıkarları adına tarih yazmaya kalkışacak ülkeler için vazgeçirici olacaktır.

BAŞKAN - Genel görüşme önergesi bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:

2. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs ve 20 arkadaşının, Burdur İlinin bazı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Burdur İlimiz, geçimini tarım, hayvancılık ve küçük esnaflıkla sağlayan, sürekli göç veren, gelişmişlik düzeyi çok düşük bir ilimizdir. Kamu ve özel sektör yatırımları da çok düşük seviyededir. Ayrıca, komşu illerle kıyaslandığında, üniversitesi olmayan tek ildir. Bütün bu nedenlerle, konuyla ilgili sıkıntıları araştırmak üzere Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 20.3.2001

1. Mustafa Örs

(Burdur)

2. Nevzat Ercan

(Sakarya)

3. Ali Rıza Gönül

(Aydın)

4. Hüseyin Çelik

(Van)

5. Teoman Özalp

(Bursa)

6. Mehmet Sadri Yıldırım

(Eskişehir)

7. Saffet Arıkan Bedük

(Ankara)

8. Kamer Genç

(Tunceli)

9. İbrahim Konukoğlu

(Gaziantep)

10. Mehmet Gözlükaya

(Denizli)

11. Sevgi Esen

(Kayseri)

12. Doğan Baran

(Niğde)

13. İlyas Yılmazyıldız

(Balıkesir)

14. Ayvaz Gökdemir

(Erzurum)

15. Ali Naci Tuncer

(Trabzon)

16. Zeki Ertugay

(Erzurum)

17. Necati Yöndar

(Bingöl)

18. Mehmet Gölhan

(Konya)

19. Saffet Kaya

(Ardahan)

20. Musa Konyar

(Ağrı)

21. Erdoğan Sezgin

(Samsun)

 

Gerekçe:

Burdur İli, ekonomisi tarım, hayvancılık ve çok küçük esnaflıklara dayalı, Türkiyemiz ekonomisine bu alanlarda katkıda bulunan; ama, kendi ekonomik durumu son üç dört yıldır çok kötüleşen ve de insanları açlık-kıtlık noktasında olan, problemleri her geçen gün hızla artan bir ilimizdir.

İlimiz, Göller Bölgesinde Antalya, Denizli, Afyon, Muğla ve Isparta İlleriyle çevrilidir; çoğu çevre iller olmak üzere devamlı göç vermektedir. Sadece Antalya'da 130.000 Burdurlu yaşamaktadır. Nüfusu ve arazisi en az olan ve bölgede üniversitesi olmayan tek ildir. Ekonomik yapısının zayıf olması nedeniyle de Türkiye liglerinde futbol takımı bulunmayan illerimizden biridir.

Gayri safî yurtiçi hâsıla sıralamasında son ekonomik krizlerden sonra 2000 dolar seviyelerindeki rakamla son sıralardadır. Nüfusun tamamına yakını dargelirlidir. (Emekli, memur, esnaf, çiftçi, işçi gibi geliri ayda 500 milyonun altında)

İlçe yollarının yetersizliği yanında, Denizli-Yeşilova-Burdur, Denizli-Yeşilova-Karamanlı-Tefenni-Antalya, Burdur-Fethiye turistik yolları çok yetersiz ve standartların altındadır. Salda Gölü ve etrafı ile turizme müsait olan Yeşilova İlçesi yeterince değerlendirilememektedir.

Bucak, Ağlasun, Gölhisar (Cbyria) İlçelerindeki antik kentler harabe halinde olup, değerlendirilememektedir. 11 (onbir) ilçesinde ve 18 beldesinde yayla turizmi müsait olmasına rağmen, ekonomiye olacak katkılarından faydalanılamamaktadır.

İhtiyaç olan ikinci organize sanayi kurulamamıştır.

Orman ürünleri, havuç, mermer, anason, tütün, soğan, buğday, et, süt, pancar, gül, değişik sebzeler bölgede işletilip yeterince değerlendirilememektedir.

Yarım kalan baraj, gölet, sondaj gibi içme ve sulama suyu ihtiyacını giderecek projeler, sıkıntıların artmasında önemli etkenlerdir.

Belediyelerin imar ve borç sorunları had safhada olup sosyal patlamalara yol açacaktır.

Köylerin içme, kullanma suyu ve kanalizasyon sorunları maksimum seviyededir.

İlimizde bir doğumevi yoktur. Temeli atılan bir doğumevi inşaatı mevcuttur; fakat, ödenek verilmediğinden dolayı direkler dikili durumda yıllardır ortada durmaktadır.

Burdur nüfusu, yüzde 45 olan Türkiye ortalamasının çok üzerindeki yüzde 80-85 oranında çiftçilik, hayvancılık, sütçülük, küçük esnaflıkla geçimini sağlamaktadır. Son üç dört yıldır, bu kesim, açlık sınırına yaklaşmıştır, çok zor durumdadır, sosyal patlamaya gebedir. Hiçbir ürüne ihracat teşviki olmadığı gibi, ürettiği hiçbir şeyin maliyetini bile alamazken, satın aldığı her şey (gübre, mazot, yem, tarımsal ilaç gibi) yan girdiler iki yılda 4-5 kat artmış ve arada uçurumlar oluşmuştur. Bu kesimin her türlü borcunu şu anda ödemesi mümkün değildir. Bu nedenle, acil kurtarma planı yapılmalıdır.

Çevre iller arasında üniversitesi olmayan tek ildir.

Göçü önleyici tedbir alınması gerekmektedir. Nüfus sayımlarındaki sürekli geriye doğru gidişi önlemek için kalkınmada öncelikli iller arasına alınmalıdır. Burdur Valiliği İl Planlama Koordinasyon Müdürlüğünün 24.01.2000 tarih ve 13/327 sayılı yazısıyla ilin kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınması gerektiği, bütün gerekçeleriyle ilgili makamlara anlatılarak gerekli girişim yapılmıştır; ancak, bugüne kadar herhangi bir çalışma olamamıştır. Ayrıca, bugünkü şartlar çok daha kötü, hatta vahimdir. Nüfusu azalan iller, mutlaka kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınmalı ve kriter, 1 inci sırada olmalıdır.

İlimizde işsiz sayısı da çok yüksektir.

Burdur İli asayiş yönünden iyi durumdadır.

Karayolu, demiryolu, hava ulaşımı, ürettikleri ve potansiyeliyle yatırıma müsait olmasına karşın hiçbir yatırımın olmayışı, her gün göç vermesi, gerilemesi, fakirleşmesi, insanların borçlarını ödeyemez duruma düşmesi ve belirttiğimiz diğer konulardan dolayı, Burdur İlimiz için, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                   Mustafa Örs

                                                                             Burdur

BAŞKAN - Meclis araştırma önergesi bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527)

BAŞKAN - 10.01.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Değişiklik Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa henüz verilmediğinden, teklifin görüşülmesini erteliyoruz.

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporlarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 2.  – Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı: 580) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır. 

12  nci maddenin oylamasında kalınmıştı.

Şimdi, 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Geçti; artık, bir sonrakinde istersiniz...

...Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Anasözleşme değişiklikleri, hisse ve malvarlıklarının  devri ve şirket birleşmeleri

MADDE 13. - Şirketlerin anasözleşmelerinin değiştirilmesinde Müsteşarlığın uygun görüşü aranır. Müsteşarlıkça uygun görülmeyen değişiklik tasarıları genel kurulda görüşülemez. Sicil memuru, Müsteşarlığın uygun görüşü olmaksızın anasözleşme değişikliklerini Ticaret Siciline tescil edemez.

Bir gerçek veya tüzel kişinin, şirketin sermayesinin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on veya fazlasını temsil eden payları edinmesi ile bir ortağa ait payların şirket sermayesinin yüzde onunu, yüzde yirmisini, yüzde otuzüçünü ya da yüzde ellisini aşması sonucunu doğuran hisse edinimleri ile bir ortağa ait payların söz konusu oranların altına düşmesi sonucunu doğuran hisse devirleri Bakanlığın iznine tâbidir. Oy hakkı edinilmesi ile hisselerin rehnedilmesinde de bu hüküm uygulanır. Yönetim ve denetim kurullarına üye belirleme imtiyazı veren veya intifa hakkı tanınan hisse senetlerinin devri, yukarıdaki oransal sınırlara bakılmaksızın Bakanlığın iznine tâbidir.

Şirketin tüm aktif ve pasiflerini diğer bir emeklilik şirketine devretmesi ya da bir veya birkaç emeklilik şirketi ile birleşmesi Bakanlığın iznine tâbidir.

Şirket sermayesinin yüzde on ve daha fazlasına sahip olan tüzel kişilerin sermayesini doğrudan veya dolaylı olarak bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen oranlar veya esaslar dahilinde el değiştirmesi Bakanlığın iznine tâbidir. İzin devralan ortağın kurucularda aranan şartları taşıması kaydıyla verilebilir. Bu fıkra hükmü tüzel kişi ortağın yönetim ve denetimini belirleyen sermaye paylarının bir başka tüzel kişiye ait olması halinde, gerçek kişi ortak ya da ortaklara ulaşıncaya kadar uygulanır.

Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılan tescil işlemleri hükümsüzdür.

Şirkette hisse edinilmesine ve devrine, şirketin malvarlıklarının devrine, şirket ortaklarının bu kanunda aranan nitelikleri kaybetmeleri halinde temmettü hakkı hariç ortağa ait hakların kullanımına, dolaylı pay sahipliğine, şirketlerin birleşmesine ve diğer hususlara ilişkin esas ve usuller Kurulun uygun görüşü alınarak Müsteşarlıkça belirlenir.

BAŞKAN - 13 üncü maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Aslan Polat konuşacaklar.

Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının bu maddesinde, emeklilik şirketlerinin sağlıklı çalışması için birtakım tedbirler alınıyor. Bunlar da nedir; şirket hisseleri yüzde 10, 20, 30 gibi devredilirse Bakanlığın izni olsun deniliyor; şirkette bir değişiklik yapılacaksa, Müsteşarlığın onayı alınarak Bakanlığın izniyle yapılsın deniliyor ve burada, yine, şirkette intifa hakkı olacak hisse senetlerini haiz olanlar için Bakanlığın görüşü alınsın deniliyor ve şirket birleşmelerinde yine, Bakanlığın görüşünün alınmasından bahsediliyor.

Bu görüşmelerde, bu maddenin bütün özelliği, işçi şirketlerinin emniyetini sağlamak ve bu işçi şirketlerini bir kişinin veya bir ailenin eline geçirerek, kendi menfaatına kullanarak, işçi şirketlerinin mağdur olmasını, işçi şirketlerinin yanlış yere kullanılmasını ve buna fon yatıran işçilerin sonunda da mağdur olmamasını önlemek için alınan birtakım tedbirlerdir. Yalnız, biz, bunları, RTÜK Yasasından da biliyoruz ki, -RTÜK Kanununda da buna benzer maddeler var- işte, yüzde 10'dan veya yüzde 20'den fazla hissesi olan ihaleye giremez, banka ihalelerine giremez denilmesine rağmen, RTÜK'de de, bir televizyon kanalına tek başına hâkim olan insanların, hayali oyunlarla, bu RTÜK Yasasını nasıl deldiğini hep beraber bilmekteyiz.

Bunu önlemenin en büyük yolu, esasında, şeffaflıktan geçer; ancak şeffaf bir ülke haline gelebilirsek, hisse senetlerinde şeffaflığı sağlayabilirsek, bunun da bir manası olur; fakat, esas burada, üzerinde durmak istediğim konu kısaca şu: Şimdi, biz, şirketleri, esasında işçi şirketlerini; yani, emekli olan insanların paralarını yatıracağı şirketlerde, onların ileride mağdur olmamasını sağlıyorsak, evvela, o şirketlerin iyi çalışabilmesini temin etmeliyiz. Nedir burada: Şimdi, Türkiye Cumhuriyetinde, bir hafta önce, bir Başbakanının bir ifadesiyle, yüzde 40 fakirleşebilen bir ülkede, kim, bu Türkiye'deki yönetime güvenerek, kırk sene sonra, otuz sene sonra emekli olacağı şirkete güven içerisinde prim yatırıp emekli olabilir? Yani, bunun esasına bakmak lazım.

Bu şirketlerin, yine, sağlıklı çalışabilmesi için iki şık lazımdır. Bunlar, biliyorsunuz, ek sigorta şirketleridir, zorunlu sigorta şirketlerine ek olarak gelen şirketlerdir. Bu şirketlerin olabilmesi için... Dünyada önemli görev görüyor bunlar; bilhassa, büyük finans burada toplanıyor; ama, bunun toplanabilmesi için, ülkedeki millî gelir imkânının artmış olması lazım. Bu şirketlerin çok geliştiği, Amerika, İngiltere, Danimarka ve Avrupa ülkelerine baktığımız zaman, bunların hepsinde, fert başına millî gelirin 25 000 doların üzerinde olduğunu görürüz; ama, Türkiyemizde nasıldır? Türkiyemizde -şu hükümet, koalisyon ortaklarının kendileri- Refahyol hükümeti döneminde fert başına düşen 3 000 dolar olarak verilen gayri safî millî hâsılayı, siz, 2 500 dolara düşürdünüz. Yani, iyice fakirleştirdiğiniz bu ülkede, vatandaş neyi artıracak da, bu bireysel emeklilik sigortası için para yatıracak; evvela bunu bir düşünmek gerekir.

Yani, şunun üzerine çok basarak konuşmak istiyorum, bu şirketlerin çalışabilmesi için, Türkiye'de çalışan insanların, işçidir, memurdur, esnaftır, küçük esnaftır, Bağ-Kurlulardır, yani, esnaf kuruluşlarıdır, önce bunların hayatlarına yetecek bir meblağ olacak, o parayla yaşayacak, hayatını devam ettirecek, oradan arta kalan parasını da getirip, emekli olduğu zaman daha rahat yaşayabilmesi için bu şirketlere yatırması lazım; ama, bunun için de, o ülkede yaşayan insanların hayat standartlarının, en azından 10 000 doların üzerinde olan ülkelerde başarılı olduğu da bütün Avrupa'da görülmektedir. Biz ne yaptık; bu hükümet sayesinde, fert başına 3 000 dolar olan gelirimizi daha da artıracağımıza, 3 500-4 000 dolara çıkaracağımıza, 2 500 dolara düşürdünüz, birincisi bu.

İkincisi, yine bu şirketlerin yürüyebilmesi için çok önemli bir konu var, o da şudur: Şimdi, sizin, çalışanlar lehine birtakım düzenlemeler yapmanız lazım. Bakın -ben demiyorum- Devlet Planlama Teşkilatı diyor ki "mevcut sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatmak için primlerin artırılması, emeklilik aylıklarının düşürülmesi, emekli olma şartlarının zorlaştırılması sebebiyle, hayatı boyunca daha yüksek prim ödeyecek olan bireylerin, emeklilik dönemine ulaştıklarında, kendilerinden bir önceki kuşağa kıyasla daha düşük oranda bir emeklilik aylığına hak kazanacakları anlaşılmaktadır." Ne zaman; sizin çıkardığınız son Sosyal Güvenlik Yasasından sonra. Kim diyor; sizin hükümetinize bağlı Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonu diyor. Yani, diyor ki, bu hükümet, çıkardığı kanunla çalışanları mağdur duruma düşürdü.

Şimdi, siz, çalışanları mağdur duruma düşürdükten sonra, çalışanlar, buradan ne kadar para biriktirip de buna yatırabilecekler, bu da bir muamma.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bu hükümet üç ortaklı hükümetti, şimdi, dört ortaklı hükümet oldu. Şimdiye kadar Anasol-M hükümeti diyorduk, şimdi, Anasol-M-D hükümeti meydana geldi ve Kemal Derviş, aslında, bu hükümetin bütün iktisat politikasını tek başına belirliyor ve bunun gelirler politikası diye yayımladığı kısımda şunu diyor: "İş çevreleri ve işçi temsilcileriyle yoğun diyalog kurularak, ılımlı ücret ve fiyat artışları sağlanacaktır."

Şimdi, çalışanlara gelince ılımlı ücret; ama, iki gün önce, siz, bu hükümet, hazine bonosunu satarken, yüzde 194 faizle bono satacaksınız. Rant kesimine gelince yüzde 194; işçiye, memura gelince ılımlı ücret artışı veya sıfır ücret artışı!.. Ee, şimdi, sizin bu zihniyetinizle, bu artışlarınızla, çalışanlar ne para biriktirecekler ki, gelsinler bu şirketlere ortak olsunlar. Şimdi, birtakım hayalî, işte, sanal demeyeyim, yaptığınız doğru bu tekliflerle bunları korumaya çalışacaksınız. Esas, korumanın aslı, özü, o işçi kesimini güçlendirmekten geçer.

Hepinize saygılar sunarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Necati Yöndar.

Buyurun Sayın Yöndar. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 13 üncü maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, hepinize saygılar sunarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsüde, değerli konuşmacılar, Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısıyla ilgili görüşlerini belirttiler. Bundan sonraki maddeler üzerinde de görüşlerini belirteceklerdir; ancak, hemen belirtelim ki, bireysel emeklilik sistemi, bir ülkede, sağlıklı bir fon yaratmak amacıyla kurulmaktadır; ancak, bu yasanın iyi çalışması için, sistemin çok iyi kurulması ve denetimin sağlıklı yapılması gerekmektedir. Bu maddede, hemen hemen tüm işlemlerde, tek yetkili organın Hazine Müsteşarlığı olduğu görülüyor.

Değerli milletvekilleri, elbette ki, bir bireysel emeklilik şirketinde, anasözleşmede yapılacak değişikliklerle ilgili resmî organın izninin gerçekleştirilmesi lazımdır. Ayrıca, ortaklardan birinin hisselerindeki artışların da yakından izlenmesi çok iyi ve yerindedir; ancak, gerçek hayata baktığımızda, kanunlarda yazılı olanın, her zaman hayata geçirilmediğini görüyoruz; yani, bizler, burada, kanun yapıcı olarak, ne yaparsak yapalım, sonuçta, uygulayıcı birimler, bu kanunları uygulayacaklar. Eğer, uygulayıcı birimler, yasalarda yazılanları gözardı ederlerse, sistemde ciddî zaaflar ortaya çıkmakta ve yolsuzluklar gündeme gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu açıklamayı, şunun için yapıyorum: Bankalar Kanununu açınız, göreceksiniz ki, benzer düzenleme bu Kanunda da yer almaktadır; ama, insafla düşünelim; bugün, en sorunlu sektör, bankacılık sektörüdür. Kamu bankaları denetimden kaçırılmıştır. Yani, halkın, vatandaşın parasıyla kurulan devlet bankalarını, devlet denetlemekten vazgeçmiştir. Şimdi, sormak isterim, böyle bir uygulama, acaba dünyanın hangi ülkesinde vardır? Biz, burada, Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısını görüşüyoruz. Bu tasarı yasalaştıktan sonra, bankacılık sisteminde yaşanan sorunların bu sistemde yaşanmayacağını kim garanti edebilir? Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu yasa tasarısının sağlıklı bir altyapısının olduğuna inanmıyoruz. Bu yasa tasarısı, yeterli çalışma yapılmadan, sırf IMF istiyor diye, apar topar Yüce Meclise sevk edilmiştir; ama, böyle davranışların, Türk Milletine maliyetinin hiç de düşük olmadığını, Bankalar Kanunu uygulamasında maalesef gördük.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede, ayrıca şu hükme de yer verilmiştir: "Şirket ortaklarının bu kanunda aranan nitelikleri kaybetmeleri halinde, temettü hakkı hariç, ortağa ait hakların kullanımına, dolaylı pay sahipliğine, şirketlerin birleşmesine ve diğer hususlara ilişkin esas ve usuller, Kurulun uygun görüşü alınarak Müsteşarlıkça belirlenir" denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemenin iyi çalışabilmesi, her şeyden önce, kurulun ve müsteşarlığın son derece iyi donatılmasına bağlıdır. Kurul ve müsteşarlığın, iyi çalışan bir bilgi bankasına sahip olması gerekmez mi? Ama, maalesef, bu konuda, gerek tasarıda gerekse uygulamada görülen olumlu hiçbir işlem maalesef yoktur.

Türk Ticaret Bankası olayında, devletin bilgisi dahilinde olan olaylar ve ilişkiler dahi gözardı edilebilmiştir. Aynı şeyin sigorta konusunda yaşanmaması için hangi önlem alınacaktır? Bu, araştırılmış mıdır? Sigortacılık da, sonuç itibariyle bir finans işidir. Bankacılıkla arasındaki farklar ekonomik etkileri açısından fazla değildir. Bu yüzden, özel düzenlemeye, denetime tabi tutulmaktadır; ancak, yıllardır üzerinde çalışılan bankacılık sektörü dahi, düzeltilebilmek bir yana dursun, memleketi batıracak bir duruma gelmiştir. Ülkenin millî geliri bir günde yüzde 40 azalmış, borçları yüzde 40 artmıştır. Önümüzdeki günlerde krizin etkisi reel sektör üzerinde görüldükçe iflaslar ve işsizlik artacaktır. Ne yazık ki, bu hata ekonominin düzelmesi için, bankacılık sektöründe gerekenden fazla toleranslı davranılmasından kaynaklanmıştır. Bu sonucu da, yine, büyük iddialarla ortaya çıkmış olan bu iktidar doğurmuştur. Aynı şekilde sonuçlarla karşılaşmamak için, sigortacılık konusunda da çok daha dikkatli olunmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayınız efendim; buyurun.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biz, yasada yazılanların hayata geçirilmesinin güçlüklerini şimdiden açıkça ortaya koyuyoruz. Doğru Yol Partisi olarak, iyiniyetli olarak eleştiri yapıyoruz. Umarım, bizim bu eleştirilerimiz dikkate alınır ve daha sağlıklı bir sistemin kurulması için çaba harcanır.

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yöndar.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı  yasa tasarısının 13 üncü maddesinin beşinci fıkrasındaki "yüzde 10 daha fazla" ifadesinin "yüzde 20" olarak değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Şükrü Ünal

Eyyüp Sanay

 

Samsun

Osmaniye

Ankara

 

Mehmet Çiçek

 

Maliki Ejder Arvas

 

Yozgat

 

Van

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçesini arz ve izah etmek üzere Sayın Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 580 sıra sayılı bireysel emeklilik yasa tasarısının 13 üncü maddesiyle ilgili değişiklik önergem üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, buradaki bizim istemimizi, az önce, Sayın Polat ve değerli sözcü arkadaşım da ifade ettiler. Muhtemeldir ki, bankaların pozisyonlarındaki benzerliği, bu maddede de, aynen, paralellik arz edecek şekilde hazırlamış görünüyor hükümet ve dolayısıyla ilgili komisyon. Tıpkı banka evliliklerinde olduğu gibi, şirket evlilikleri, bireysel ortaklıklar ve tüzelkişilik ortaklıklarının katılım paylarının ne oranda aktarılması gerektiğini anlatıyor bu madde. Biz, yüzde 10'un yüzde 20'ye çıkarılarak, ancak bu miktarda olanlar için -ki, ilgili bakanlık, Hazine veya ilgili müsteşarlık haline getirildi zaten yasada- bununla ilgili değişiklik yapılmasını arzu ediyoruz; ancak, sürekli söylediğimiz bir husus var. Bir kere, bu tasarı, bütün yönleriyle, içleri boşaltılan bankaları tedai ettiriyor; yani, özellikleri itibariyle bu ve hükümet de bunu anlamış olacak ki -yani, daha açığı hükümet partileri- dikkat ederseniz, bir haftayı geçti, hatta ikinci haftaya girdik, bu tasarı tartışılıyor; hükümet, Parlamentoda gerekli çoğunluğu bulunduramıyor. Şimdi, haklı olarak, kendilerince, bizim yoklama taleplerimizi tenkit ediyorlar. Neticede, dün de, burada, saat 14.00'te başlayan Genel Kurul çalışmaları 20.00'ye kadar devam edecekti. İstediğimiz yoklama, karar ve toplantı yetersayıları, maalesef, hükümet tarafından çıkarılamadı. Bakın, ben, açık bir şey söylüyorum, eğer hükümet bunu istese, iki partinin 5'er dakikalık konuşma süresi var, 10 dakika, bir de önergeler var, 15 dakika, 5 dakika aradaki fasılı kabul ediniz, 20 dakikada 1 madde, 1 saatte 3 madde, 5 saatte 15 maddenin geçmesi lazım. En azından, bugün dahi birçok maddenin geçmesi gerekirken, muhtemeldir ki, biraz sonra isteyeceğimiz yoklamada, yine, Parlamentoda yeterli sayı olmayacak. Bu, şunu gösteriyor: Siz, sokakta yoksunuz, mağdur olan işçinin yanında değilsiniz, esnafın yanında değilsiniz, halkın yanında değilsiniz; ama, Parlamentoda da değilsiniz; neredesiniz allahaşkına?! (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Bu millet soruyor, ben perişan oldum, yanımda yoksun... İşçi perişan, yanında yoksun... Az önce tartışıldı, üniversite kapatılıyor, yanında yoksunuz... Yürekli bir bakan olarak, meselenin haksızlık olduğunu söyleyecek bir dirayet yok, Parlamento gücü yok; allahaşkına, neredesiniz siz?! Yoksa, Derviş, bir tekke açtı da orada müritlik, birkısım halvet halinde misiniz; onu da merak ediyoruz! Yani, özel bir halvet varsa, bilelim; gerçekten milleti tatmin edecek bir halvet ise...

FARUK DEMİR (Ardahan) -Bizde tekke yok, sizde...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Vallahi, tekke mi var sizde, şeyh mi var sizde, bilmiyorum; ama, tekke de, derviş de sizde şu anda.

Değerli arkadaşlar, bizim öyle bir tekke zaafımız yok; tekke zaafımız olsaydı, yirmi beş senedir Amerika'da ikâmet eden bir derviş getirirdik. Biz, Türkiye meselelerini buradan çözdük, milletin içinde ve bağrında çözdük Ekonomi sorunlarını; IMF icazetli, Dünya Bankasından mezun ve mücaz birisiyle çözmedik; geçmiş ile bugünü alın, kıyaslayın.

Değerli arkadaşlar, samimî olarak soruyorum: Bu hükümet nerede; bu hükümetin arkasındaki Parlamento nerede? Siz, bu tasarıyla bu millete ne vereceksiniz; hiçbir şey veremezsiniz.

Hani, bizim Cemal, Temel'e "duydun mu" demiş. Temel "neyi?" diye sormuş. "Duymadın mı?" demiş Cemal. "Ne var?" demiş. "Azrail uşak dağıtıyor" demiş Cemal,  (Karadeniz'de "uşak" tabiri "çocuk" anlamına kullanılır) Temel "ula, hiç inanma; bıraksın benim çocuğumu bana, ondan çocuk istemiyorum" demiş.  Siz, şimdi, milleti bırakın kendi haline; millet, sizden bireysel emeklilik falan istemiyor. Bugüne kadar batırılan paraların gerçeği milletin gözünün önünde; keşke toplayabilseniz; ama, millet, bırakın Azrail'den çocuk istemeyi, kendi çocuğunu bıraksın, yeter diyor.

Milleti hayatından bıktıran bir ekonomi uygulamasının sonucunda, sizin bu millete verebileceğiniz fazla bir şey yok ve bunu, işte Parlamentoda...

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

350 oya sahip bir iktidar olarak 15 dakikada -normal saydım işte, 5'er dakikadan iki grup ve bir 5 dakika da benim konuşmamı varsayarsak, 15 dakika- haydi diyelim 20 dakikada bir madde geçirmeniz lazım. Niye geçmiyor; çünkü, siz de sahip değilsiniz; çünkü, siz de inanmıyorsunuz buna. Bunu, milletin emekliliği için değil; ama... Vicdanlarınıza bakıyorsunuz, inanıyorum... Belki, benim söylemek istediğimi haddizatında, siz, şurada içinizden söylüyorsunuz. Açık söylüyorum, bunların böyle olduğunu söylüyorsunuz; ama, iktidar, yani ne var diyor; yani talihte, kaderde...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Biz söylemiyoruz...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sizin söyleyip söylemediğinizi... Yarın milletle hesaplaşırsınız, o beni  çok da ilgilendirmiyor; ama, bir gerçek var, o gerçek, şu andaki hükümetin portresidir, arkasındaki yapının siluetidir.

Önergemin kabulünü arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve 5 dakikalık süre vereceğim.

Bu arada, sisteme giremeyen arkadaşlarımız olursa, aynı sürede pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini, o arada vekâleten oy kullanacak Sayın Bakan var ise, hangi Bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını havi oy pusulalarını yine aynı süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyor ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, muhteşem bir çoğunlukla maddemiz kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, büyük bir ekseriyetleyi anlıyorum; ama, bu çoğunluğun ihtişamını anlamadım; bir ifade buyurur musunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakanımızın oylama sırasındaki ifadesini aynen buraya yansıtmak zorunda kaldım. "Bu muhteşem çoğunluk karşısında tereddüdünüz var mı" dedi; "yok; ama, elektronik cihazla yaptım" dedim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, Sayın Hükümetimizden sâdır oldu ise, Ulusal Programın parçasıdır diye itiraz edemeyiz.

BAŞKAN - Efendim, siz, kabul edersiniz.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Malî bünyenin güçlendirilmesi

MADDE 14. – Şirketin sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getiremediğinin veya malî bünyesinin katılımcıların hak ve menfaatlerini tehlikeye düşürecek düzeyde zayıflamakta olduğunun tespiti hallerinde Bakan, şirketin yönetim kurulundan;

a) Sermayenin artırılmasını, ödenmemiş kısmın ödenmesini, sermayeye mahsuben ödeme yapılması için ortaklara çağrıda bulunulmasını veya kâr dağıtımının durdurulmasını,

b) İştiraklerin ve sabit değerlerin kısmen veya tamamen elden çıkarılmasını veya elden çıkarılmasının durdurulmasını, yeni iştirak ve sabit değerler edinilmemesini,

c) Serbest varlıkların gösterilecek bir bankada bloke edilmesini ve bu varlıklar üzerinde izinsiz tasarruf edilmemesini,

d) Şirketin malî bünyesini düzeltmeye yönelik diğer tedbirlerin alınmasını,

İsteyebilir.

Şirket, alınması talep edilen tedbirlerin bildiriminden itibaren on iş günü içerisinde iyileştirme planını hazırlayıp Müsteşarlığa göndermek zorundadır.

İyileştirme planında öngörülen önlemlerin zamanında alınmaması veya bu tedbirlerin uygulanmasına rağmen bu maddenin birinci fıkrasında belirlenen hususların devam etmesi ya da şirketin malî bünyesindeki zayıflamanın bu maddenin birinci fıkrasında yer alan safhaların uygulanması durumunda dahi şirketin malî durumunun düzeltilmesine imkân bulunmadığının tespit edilmesi hallerinde, Bakan; şirketin,

a) Yeni sözleşme akdetme ve temdit yetkisini kaldırmaya,

b) Yönetim Kurulu üyelerinin tamamını veya bir kısmını görevden alarak veya üye sayısını artırarak yönetim kuruluna üye atamaya,

c) Fonlarını ve varsa diğer branşlara ait portföylerini belirlenecek esaslar dahilinde diğer şirketlere devretmeye,

d) Faaliyet ruhsatlarını iptal etmeye,

e) İflasını istemeye,

f) Gerekli görülen diğer tedbirleri almaya,

Yetkilidir.

BAŞKAN - 14 üncü maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Aslan Polat.

Buyurun Sayın Polat.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısında, yine, şirketin sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getiremeyen veya malî bünyesinin katılımcıların hak ve menfaatlarını tehlikeye düşürecek bir duruma gelen şirketler üzerinde hükümetin yapacağı birtakım ihtarlar oluyor.

İşte, bunlar, sermayeni artır, varlıklarını gösterecek boyutlara getir, şirketin malî bünyesini düzeltmeye yönelik öngörülen diğer tedbirleri al deniliyor. Bunun için de, 10 günlük bir süre tanınıyor ve bu sürelerde bunun iyileştirilmesi isteniliyor. Eğer, bu yapılamayacaksa, şirketin ya bir başka şirketle birleştirilmesini veya faaliyetten men edilmesini, iflasını istemesini belirten bir maddedir.

Şimdi, şunu açıkça burada söylemek istiyorum. Bu tip olaylar doğrudur; ama, bu şirketler neden iflas etme durumuna geliyor? İki şıktan dolayı geliyor -bunun üzerinde, bu hükümetin, biraz oturup da düşünmesi lazım- bu şudur: Bir şirkette art niyet olabilir. Şirket alır bir payı; bugün, bankalarda gördüğümüz gibi, gerçekten, banka boşaltmaları olabilir. Banka boşaltmalarında şirket sahibi almıştır o bankadan krediyi, kendi şirketlerine hayalî olarak götürmüştür; bankanın içini boşalttığı gibi, şirketlerde de olabilir, yani, bu tip şirketler de olabilir. Bu tür şirketlerde, yani, art niyetle içi boşaltılan birtakım şirketlerde, o yöneticilerin zayıflığından dolayı, hükümetin, o yöneticileri değiştirmesi, onların yerlerine başkalarını ataması, hatta, o şirketi başkalarıyla birleştirmesi doğrudur; ama, bir başka doğru daha vardır: Bu tip şirketlerin iflas etmeleri, art niyetlilerden çok daha fazla, en aşağı birkaç misli de, o andaki siyasî iktidarların yapmış olduğu hatalardan dolayı da olmaktadır. Örneğin, biz, şu anda batan bankalarda bunu çok rahat görebiliyoruz. Birtakım bankalar var ki, gerçekten, art niyetleriyle parayı, krediyi alıp, kendi şirketlerine veriyorlar ve o bankaları batırıyorlar; ama, birtakım bankalar da var ki, hiçbir art niyet olmadan, devletin güvencesine dayanarak, yani, döviz kurunu ben 6 ay boyunca yüzde 10 artıracağım, gün gün, ay ay verilen ve taahhüt edilen, sürece taahhüt edilen, kur garantisine güvenerek, adam, döviz bazında borçlanıyor; fakat, siz, bir gün içerisinde "ben Cumhurbaşkanıyla kavga ettim, Cumhurbaşkanı bana hakaret etti" diyorsunuz ve birden bire, Türkiye'de yüzde 30, yüzde 40 devalüasyona sebep oluyorsunuz. Bunun üzerine, kurları dalgalanmaya bırakıyorsunuz; 675 000 lira olan dolar, birden bire 1 050 000 liraya çıkıyor ve birtakım bankalar da, sırf sizin hatanızdan dolayı batıyor. O zaman, bu şirketlerin, 10 gün içerisinde kendini düzeltemedi diye iflasını isteyen bu hükümet, kendi hatalarını da gördüğü zaman ve hatalarını 10 günde değil de hiç düzeltemediği anda, orada istifa etmesi gerekir; bu da, bu işin bir gerçeğidir.

Şimdi, bunu, niye burada söylüyorum arkadaşlar; şunun için söylüyorum: Sadece burada karşıdakini suçlamak kolaydır; ama, bir de, burada, kendimize bakmak lazım; acaba, bu şirketlerin malî bünyelerinin zayıflamasında bizim aldığımız tedbirlerin hiç mi rolü yok?! Yani, onu niye söylüyorum; çünkü, bunu yapmadıktan sonra, bu şirketlerin, sürekli olarak, böyle yöneticisini değiştirmekle falan başa çıkamayız ve bu fon şirketleri çok önemli şirketlerdir. Bunlar, bir insanın emeklilik yaşında, artık, yeniden çalışma şansını bulamayacağı zamanda, 65 yaşından sonra, 70, 75'inci yaşlarda hayatını normal devam ettirebilmesi için para yatırdığı, oradan alacağı primlerle hayatını yaşatacağını sanan insanların ortak olduğu şirketlerdir. Onun için, bu şirketlere çok iyi dikkat etmemiz gerekmektedir ve bu aralarda, bu şirketlerin iflas etmemesi için, en önemli faktör olarak, o ülkede enflasyonu dizginlemek ve bir de, güvenilir olmak şarttır, güvenilir olmak... Yani, bir şirket, size güvenerek bir yatırıma gittiği zaman, sizin hatanızdan dolayı o şirketin batmaması gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, Türkiyemize gelelim... Siz, bir günde yüzde 30, yüzde 40 devalüasyon yapabiliyorsanız, girip bir hazine borçlanmasına yüzde 194 faizle para alabiliyorsanız, şimdi, yüzde 194 faizle devletin kredi aldığı bir yerde, bir şirket, bir bankadan yüzde kaç faizle kredi alabilecektir; en az yüzde 200-250 faizle kredi alacaktır. Yüzde 200-250 faizle kredi alan hangi şirket ayakta durabilecektir? Bir de bunu düşünmek zorundayız. O zaman, sizin yaptığınız bu hatalardan dolayı, sizin yapmış olduğunuz bu faiz politikalarından dolayı batan şirketlerin günahını kim ödeyecektir? Yani, bir de bunu düşünmek zorundayız; sadece başkalarını düşünmek zorunda değiliz.

Bugün oturmuşuz, devlet yüzde 194 faizle borçlanmış; gazeteleri açıyorsunuz, bayram var... Enflasyon yüzde 30, borçlanma faizi yüzde 194; bu bir zafer... Ya, bu dünyanın neresinde görüldü? Üç ay sonra, 98 gün sonra, işte 2,2 katrilyon ve 1,1 katrilyonun toplamı olan 3,3 katrilyon para için, yüzde 34 net faiziyle, 1 katrilyon faiz ödeyeceğiz. Bunu kim ödeyecek; yine, bu işçi, bu memur ödeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın  Başkan, müsaade ederseniz, tamamlıyorum.

BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayın.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bunu kim ödeyecek; biz ödeyeceğiz, bu çalışanlar ödeyecekler.

O zaman, bunlar, bunu ödeyecekleri zaman, işte şunu düşünmek zorundayız: Esasında, bu şirketleri iflas ettirenler, o yöneticiler kadar, o yöneticilerden çok daha fazla, bu siyasî iradedir; ama, siyasî iradeyi biz yapamıyoruz... Zaten, yapamadığımız o kadar belli ki, Amerika'dan bir arkadaşı başımıza getirdik, dedik ki "bu işi sen yürüt."

Şimdi, ben bu hükümete bir şey sormak istiyorum... Gelsin, lütfen, bir tane iktidar partisi milletvekili bana bunu izah etsin. Şu program kimin programı; Sayın Derviş'in programı. Muvaffak olursa, Derviş muvaffak olacak; muvaffak olmazsa, bu hükümet ona mâni olduğu için muvaffak olamayacak olacak.

Peki, ben, burada, MHP'lilere, haydi, isim vererek bir soru soruyorum: Siz, bu programın neresindesiniz? Bu program muvaffak olursa, Derviş muvaffak olacak; muvaffak olmazsa, siz -şu anda basın hep sizi gösteriyor, hedef gösteriliyorsunuz- Derviş'e ayak bağı olduğunuz için program yürümedi denilecek. Her halükârda siz ziyandasınız.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Doğan Baran.

Buyurun Sayın Baran. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısıyla, bilindiği gibi, bireylerin gönüllü katılımlarına dayanan ve tamamen bireysel emeklilik hesapları üzerine yapılan özel bir emeklilik şirketidir. Ancak, bu özel emeklilik şirketi, kamu sosyal güvenlik kuruluşlarının bir alternatifi şeklinde değil, bir yardımcısı şeklindedir. Amacı da, kamu sosyal güvenlik kuruluşlarından emekli olanların almış oldukları yaşlılık aylığına ilave bir ek ödemenin yapılmasıdır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bunun, çok zorunlu bir durum olduğuna inanıyoruz. Zaten -daha evvelki konuşmamda da ifade ettiğim gibi- 51 inci hükümet zamanında -1995'te- Hazinenin Dünya Bankası kredisiyle ILO'ya yapmış olduğu Türk sosyal güvenlik sistemiyle ilgili araştırmada, üçüncü aşama olarak, o zaman, bireysel emeklilikten söz edilmiş; ancak, zamanımız müsait olmadığı için, bunu, Genel Kurula intikal ettirememiştik.

Bu bakımdan, biz, bireysel emeklilik yasa tasarısını destekliyoruz; ancak, ne var ki, galiba, bu bireysel emeklilik yasa tasarısının gündeme gelmesinde büyük bir şanssızlık var; çünkü, değerli konuşmacılar, sürekli olarak ve bugünün şartları altında -biraz da haklı olarak- eleştiriyorlar. Toplumun her kesiminin çöktüğü; işçisiyle, esnafıyla, memuruyla, KOBİ'siyle, sanayicisiyle, tüccarıyla çökmüş olduğu ve Türkiye Cumhuriyetinin en büyük sosyal ve ekonomik çöküntüsünün yaşanmış olduğu bir zamanda, kişilerin yeniden bir prim ödemek suretiyle böyle bir sigorta şirketine üye olması biraz afakî görülüyor.

Kaldı ki, 1 Nisandan itibaren, bildiğiniz gibi, prime esas olan kazancın alt sınırı 150 milyondan 223 milyona, prime esas olan kazancın üst sınırı 600 milyondan 892 milyona çıkıyor. Bu durum, gerek işçi gerek işveren kesiminde fevkalade endişeli durumlar yaratmaktadır; zira, bir taraftan yatırımı, bir taraftan üretimi, bir taraftan ihracatı ve bir taraftan istihdamı engelleyecek niteliktedir; ama, buna rağmen, bu yasanın çıkarılması şarttır ve kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, şubat ayı itibariyle, en düşük Bağ-Kur emeklisinin maaşı 94 milyondur; SSK emeklisinin maaşı 127 milyon ve Emekli Sandığı emeklisinin maaşı ise 165 milyondur. Yine, bildiğiniz gibi, açlık sınırı 200 milyon civarındadır. Bu, açlık sınırının da altındadır; yani, bu, bir sefalet ücretidir. Oysa ki, yaşlılık aylığı, çalışanların gelecekte umut bağlamış olduğu tek olgudur. Durum böyleyken, maalesef, 57 nci hükümet, emekli yaş sınırını da daha yükseltmek suretiyle, emeklilerin mezardan önce emekli olması yolunu âdeta tıkamıştır.

Değerli milletvekilleri, tasarının 14 üncü maddesiyle, sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerini şirketin yerine getirememesi halinde veya malî bünyesinin zayıflamış olduğunun tespiti halinde tüm yetki bakana, yani kime, siyasî otoriteye verilmektedir. Bakan, böyle bir durumda, şirketin yönetim kurulundan gerekli önlemleri içeren bir iyileştirme planı yapmasını ve bunu uygulamasını istemektedir. Bu iyileşme planının başarılı olmaması halinde; yani, şirketin malî bünyesindeki zayıflık devam edecek olursa, böyle bir durumda, bakan, doğrudan doğruya, şirketin yönetim kurulunun bir kısmını veya tamamını iptal etmeye, şirketi iflas masasına yatırmaya, şirketin emeklilik ruhsatını yine iptal etmeye ve yatırım fonlarını başka şirketlere aktarmaya yetkilidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Baran, 1 dakika içerisinde toparlayınız.

DOĞAN BARAN (Devamla) -  ...bir bakan buna yetkilidir. Bu, yanlıştır. Bunun geçmişte acı örneklerini gördük; bankalar soyulurken, istifa eden müsteşarları gördük; bankalar soyulurken, intihar eden bakanları gördük ve raporların sümen altı edilerek, hortumlamayı seyir eden bakanları gördük ve yüzde 36 daha fazla vergi almak suretiyle, bu fakir millete hortumun nasıl fatura edildiğini gördük.

Değerli milletvekilleri, o nedenle, bu yetki için, tamamen idarî ve malî yönden özerk, kamu tüzelkişiliğine sahip, tıpkı bankalarda olduğu gibi, bireysel emekliliği düzenleyici ve denetleyici bir  kurul gibi bir üst kurul oluşturulmasının fevkalade yerinde olacağını ifade ediyor; bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Maddeyle ilgili iki önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 14 üncü maddesinin (d) fıkrasının sonundaki "isteyebilir" sözünün "zorunlu olarak ister ve gerekli müeyyideleri uygular" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

               Musa Uzunkaya M. Zeki Okudan     Fahrettin Kukaracı

            Samsun                   Antalya                  Erzurum

Maliki Ejder Arvas                                  Rıza Ulucak

                  Van                                                    Ankara

BAŞKAN - Okutacağım ikinci önerge aynı zamanda en aykırı önerge olduğu  için, okuttuktan sonra işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesinin (e) bendinin "Alınacak tedbirlerin bildiriminden itibaren 20 işgünü içerisinde iyileştirme planının hazırlanıp gönderilmesi" şeklinde değiştirilmesini arz  ve teklif ederiz.

 

Yasin Hatiboğlu

Ali Sezal

Zeki Çelik

 

Çorum

Kahramanmaraş

Ankara

 

Aslan Polat

 

Süleyman Metin Kalkan

 

Erzurum

 

Hatay

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ.NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu önergeyi vermemizdeki bizim ana gayemiz; alınacak tedbirlerin bildiriminden itibaren on iş günü içerisinde iyileştirme yapılması isteniyordu; biz, bunun yirmi gün olmasını istedik. Niye istedik; bunu size söylemek istiyorum.

Şimdi, birincisi, bugün, daha biraz önce, burada bir konu görüşüldü. Neydi; bir üniversitenin kapatılmasıyla ilgiliydi. Neden bunu söylemek istiyorum; biz, burada, hükümetin, siyasî yönde karar verirken, ciddî ekonomik, ciddî olarak hukukî kararlar vermediğini bildiğimiz için, en azından, bu on günlük süreyi yirmi güne çıkararak, karşı tarafın bir müddet kendini hazırlamasına zaman ayırmak istiyoruz. Niye; bakın, çok açık söyleyeyim; şimdi, Fatih Üniversitesinin kapatılmasının hangi gerekçesini ciddî buldunuz siz burada?.. Şu Türkiye'de bilimsel yönden en kaliteli yayın yapan 5 tane vakıf üniversitesinin bile... Ormanları mı talan edip de orada üniversite açmıştır?.. Bakın, ben size cevap veriyorum; devlet ormanlarının üzerine mi üniversite kurmuştu bunlar?.. Bunların kurdukları kampusleri mi noksandı?.. Bunların eğitim yayınları mı noksandı?.. Bunların neyi noksandı ki burada kapatılmaya çalışıldı?..

Şimdi, siz, bu dönemlerde, böyle, hep insanı isyan ettiren kararlar getiriyorsunuz. Bir zaman geldiniz, sermayeyi yeşil yaptınız. Şurada gördük, Türkiye'nin ortasında en çok Avrupa'daki işçilerin ortak olduğu, fakir insanların ortak olduğu sermayelere "yeşil sermaye" diye yapmadığınız kalmadı. İhale için yatırdıkları nakit teminatlarını yıllarca geri vermediniz adamlara ki, o sermayeyle kalkıp bir iş yapamasınlar.

Ola ki, size güvenmediğimiz için, siz, bütün bu konuları siyasî yaptığınız için, hiç olmazsa, karşı tarafın kendisini müdafaa edeceği bir zaman olsun diye, bu zaman dilimini on günden yirmi güne çıkarmak istiyoruz; bunun gerekçesi de budur.

Sizin bütün yaptığınız icraatlara bakın; dönün, 28 Şubattan sonra yapılan icraatlara bakın... Aynı şekilde, birbiriyle rekabet halinde olan iki firmanın, iki şirketin -bu da şirket çünkü, bunlar da şirket, neticede şirket olacak- birisinin adını "yeşil sermaye" koyduğunuz zaman, girdiği ihalelerden çıkardınız, verdiği nakit teminatları geri ödemediniz, yapmadığınız zorluk ve zulüm kalmadı. İşte, bugün, Türkiye'de, vakıf üniversitelerini, gelin, beraber, Meclis olarak, şu YÖK Başkanını da, Kemal Gürüz'ü de başımıza alalım; beraber gidip, şu anda Türkiye'de eğitim gören bütün vakıf üniversitelerini tek tek gezelim. Bakalım ki, bunların hangisi orman arazileri üzerine üniversite kurmuşlar?.. Bunların hangileri kamu arazileri üzerine üniversite kurmuşlar?.. Bunların hangilerinin kampusü daha kötü?.. Bunların hangisinde eğitim kalitesiz yapılıyor?.. Bunların hangisinde...

BAŞKAN - Sayın Polat, biraz da önergenize gelir misiniz efendim!..

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, önerge üzerinde konuşuyorum... Günü konuşuyorum.

BAŞKAN - Günü değil önergeyi konuşacağız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, tamamen önergeyle ilgili konuşuyorum. Önergeyle, bunu, niye on günden yirmi güne çıkarıyoruz, onu anlatıyorum ben size. Sizin yapmış olduğunuz haksızlıkları, bir an için, karşı tarafı kontrpiyede bırakıp hemen kapatmaya gitmeyin diye anlatıyorum.

Şimdi, sizde bir moda oldu; bir taraftan, "sekiz yıllık eğitim" adı altında gelip halktan vergi topluyorsunuz, "eğitim yapacağız" diyorsunuz, diğer taraftan da açılan liseleri, açılan üniversiteleri kapatmaktan zevk duyuyorsunuz. Allahaşkına, bunu kime anlatabilirsiniz? YÖK'ün Başkanı, "efendim, tereddüt duyulmuştur" diyor. Yahu, tereddütten kapatılır mı?.. Bir mahkeme kararı olmadan, bir hukuk kararı olmadan nasıl tereddütten kapatılır?..

Şirketlere gelelim... Şu son günlerde yapılanlara bakın... Kaç gazetede okuduk. Onun için, ben şunu söylemek istiyorum netice olarak: Diyoruz ki, sizin burada yapmış olduğunuz; evet, tedbir alınsın, düzeltilsin,  biz, bunun hepsine katılıyoruz, kimsenin parası, fonu zayi olmasın, bunlara da katılıyoruz; ama, bir şeyin üzerine basarak da konuşmak istiyoruz; siz bunları yaparken demokrat olun, hukuka uyun. Hukuk bir gün size de lazım olur. Bir gün hukuk size de lazım olur, burada siz de bizim gibi figan edersiniz.

Şimdi, bunu niye söylüyorum, biliyor musunuz; şunun için söylemek istiyorum: Neticede, siyasilere birtakım yetkiler verdiğimiz zaman, bu ülkede, âdil olmadıkları için, kimse güvenemediği için, ben bu on günlük sürenin az olduğunu, bunun en az yirmi olmasını; çünkü, o arada, belki, o yirmi gün içerisinde, karşı tarafın da hakikaten bir hatası varsa, düzeltmesini istiyorum. Çünkü, hemen "onu bulmadı, iflasını isterim; bunu bulmadı, iflasını isterim" diyeceğinize, o şirketleri düzeltme yollarını da arayın diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 14 üncü maddesinin (d) fıkrasının sonundaki "isteyebilir" sözünün "zorunlu olarak ister ve gerekli müeyyideleri uygular" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

 

 

Musa Uzunkaya

 

 

 

(Samsun)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon?...

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahiplerinden Sayın Okudan; buyurun.

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Sayın Başkanım, Değerli Bakanım, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan bireysel emeklilikle ilgili kanun tasarısının "malî bünyenin güçlendirilmesi" başlıklı 14 üncü maddesi, birtakım olumsuzlukların düzeltilmesine yöneliktir.

Kanunlar yazılırken iyi niyetle yazıldığına inanıyoruz, sizlerin iyi niyetle oy verdiğinize de inanıyorum. Hiçbirimiz, kanun kötü çıksın diye çalışmaz; herkes, kanunu iyi bir şekilde çıkaralım der. Biz de bu niyetle bu önergeyi verdik.

Burada "şirketin sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getiremediğinin veya malî bünyesinin katılımcıların hak ve menfaatlarını tehlikeye düşürecek düzeyde zayıflamakta olduğunun tespiti hallerinde Bakan, şirketin yönetim kurulundan" deniyor. Bakan isteyecek.

"Sermayenin artırılmasını, ödenmemiş kısmın ödenmesini, sermayeye mahsuben ödeme yapılması için ortaklara çağrıda bulunulmasını veya kâr dağıtımının durdurulmasını" yine Bakan isteyebilecek.

"İştiraklerin ve sabit değerlerin kısmen veya tamamen elden çıkarılmasını veya elden çıkarılmasının durdurulmasını, yeni iştirak ve sabit değerler edinilmemesini,

Serbest varlıkların gösterilecek bir bankada bloke edilmesini ve bu varlıklar üzerinde izinsiz tasarruf edilmemesini,

Şirketin malî bünyesini düzeltmeye yönelik diğer tedbirlerin alınmasını -ki, bu diğer tedbirler, zannediyorum, hukukî tedbirler- isteyebilir."

Bizim buradaki önergemiz "isteyebilir" kelimesinin, "ister" olarak, "zorunlu olarak ister" şeklinde değiştirilmesidir.

"İsteyebilir" tabiri, bir tercih sebebidir, yani istemeyebilir de; ama, isteyebilir de. Burada, böyle muğlak bir ifade var. Buradaki muğlak ifadenin yerine "zorunlu olarak ister" deyip, kurulmakta olan bu sigortanın daha sıhhatli çalışmasını ve daha güvenilir olmasını sağlamak için, bu gibi bir değişikliğin yapılmasını istedik.

Takdir sizin; oylarınızı iyi niyetle vereceğinize inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Okudan.

Sayın Komisyonun ve Sayın Hükümetin katılmadığı, gerekçesini Sayın Okudan'dan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak, oylamadan önce, toplantı yetersayısına ilişkin bir yoklama isteği var. İstekte bulunan arkadaşların burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Sayın Yasin Hatiboğlu?..

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Ali Sezal?.. Burada.

Sayın Aslan Polat?... Burada.

Sayın Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.

Sayın Metin Kalkan?.. Burada.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Fehim Adak?.. Burada.

Sayın Sacit Günbey?.. Burada.

Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.

Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

Sayın Zeki Okudan?.. Burada.

Sayın Azmi Ateş?.. Burada.

Sayın Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.

Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada.

Sayın Hüseyin Kansu?..

FETULLAH ERBAŞ (Van) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Mahmut Göksü?.. Burada.

Sayın Murat Akın?.. Burada.

Sayın Mustafa Örs?.. Burada.

Sayın Mehmet Sadri Yıldırım?.. Burada.

Sayın Zeki Çelik?.. Burada.

Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Bu arkadaşlarımız sisteme girmesinler.

Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı: 580) (Devam)

BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15  inci maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Emeklilik Yatırım Fonlarına İlişkin

Düzenlemeler

Emeklilik yatırım fonu ve fon içtüzüğü

MADDE 15. – Fon, şirket tarafından emeklilik sözleşmesi çerçevesinde alınan ve katılımcılar adına bireysel emeklilik hesaplarında izlenen katkıların, riskin dağıtılması ve inançlı mülkiyet esaslarına göre işletilmesi amacıyla oluşturulan malvarlığıdır. Fonun tüzel kişiliği yoktur. Fon, bu kanunda yer alan amaçlar dışında kullanılamaz ve kurulamaz.

Şirketin, fon içtüzüğü, emeklilik sözleşmesi ve Kurulca belirlenecek diğer belgelerle birlikte, fon kurmak üzere Kurula başvurması zorunludur. Kuruluş izni almak üzere yapılacak başvurularda istenilecek şartlara ilişkin esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir.

Fon içtüzüğü, katılımcı ile şirket, saklayıcı ve portföy yöneticisi arasında fon portföyünün inançlı mülkiyet esaslarına göre saklanmasını ve vekalet akdi hükümlerine göre yönetimini konu alan ve genel işlem şartlarını içeren iltihaki bir sözleşmedir. Kurul tarafından uygun görülen fon içtüzüğü notere onaylattırılmasından sonra, izin belgesi ile birlikte altı iş günü içerisinde şirketin merkezinin bulunduğu yerin ticaret siciline tescil için başvurulur ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilân olunur. Fon içtüzüğüne yönelik esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir.

BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına  Sayın Metin Kalkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Murat Akın söz istemişlerdir.

Birleşime, saat 17.50'de toplanmak üzere, ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.44

 

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.50

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.– Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı: 580) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet yerinde.

15 inci maddenin görüşmelerinde kalmıştık.

15 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan; buyurun.

FP GRUBU ADINA SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay)- Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısını getirdiğinden dolayı, ben, iktidar partilerini ve bunda ısrar eden hükümeti, cesaretinden dolayı takdir mi edeyim; yoksa, bilmediğinden inat ediyor, inadından dolayı mı tebrik edeyim diye şaşırıyorum.

ZEKİ EKER (Muş)- Teşekkür et, teşekkür!..

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla)- Elbette, bunun teşekkürünü alacaksınız!.. Yine, bir müddet sonra, burada oluşturduğunuz veya oluşturacağınız para imkânlarının bir yerlere peşkeş çekildiği ve ertesinde bir krizle karşı karşıya kalındığı ortamda, şimdiki gibi, kamuoyundan aldığınız teşekkürlerden bir büyük demet teşekkür alacaksınız!..

Bu tasarı, gerçekten, Türkiye'de, ne zaman bir soygun, bir kriz, bir bunalım, bir iflas ilanı olursa, hemen ardından, yeniden bir para toplama veya bir yerlere parayı kanalize etme, yeniden, halkın elinde ne var ne yoksa, ya cebri, vergi adı altında ya da böyle, ince vaatlerle, ileride çok daha büyük paralar ödenecek hayalleriyle para toplama operasyonuna bu Meclis alıştı.

Daha önce, 10 bankanın 10 milyar dolarlık batma olayından hemen sonra, burada, yeni vergi ve yeni zamlar çıkardık. Herhangi bir felaket ekonomide kendini göstermeyiversin, burada, muhakkak, yeni bir havuz oluşturma, deniz oluşturma veya boş çuvalları parayla doldurup yeniden onlar üzerinde oynayıp, çuvalları alıp götürecek risk alanları oluşturuyor Meclis. İktidarın bütün mesaisi buna harcanıyor ve Meclis de, şu anda, ülke bir uçtan bir uca yanarken, maalesef, maalesef, buna alet oluyor.

Bu sayısal çoğunluk, elbette, şu anda halkın, eğer geçmişteki aldığınız sayısal çoğunlukla ki, buradaki, şu andaki temsiliniz yeniden güncelleşebilse, yani sandıklaşabilse, böyle bir imkânınızın kalmadığını belki siz de bildiğiniz için, ne yaparsak yapalım yine destekleyeceğimiz ve desteklediğimiz holdinglerin yardımıyla bu işin de içinden çıkarız düşüncenizin boş olduğunu göreceksiniz yakında.

Siz, emeklilik yaşını yükseltip 65 yaşını getirirken, burada, 20 senede özel emeklilik alanı oluşturuyorsunuz. Bunu da, insanlarımızın çok daha refah ve müreffeh yaşamaları için yaptığınızı ifade ediyorsunuz. Oysa, millet, günlük ekmeğini, herhangi bir şekilde, kazanmaktan mahrum duruma düşürülmüşken, şimdi de kalkıp, ona, ileride, hayaller kurarak, bir emeklilik çerçevesi çizmeniz, ne derece gerçekçi bir ekonomi anlayışına sahip olduğunuzu gösteriyor. Bundan evvel de yapıldı bunlar; MEYAK, İYAK, Tasarrufu Teşvik... Her türlü para toplama operasyonlarının nasıl sonuçlandığını, toplanan paraların nasıl yok olma neticesiyle sonuçlandığını hep gördük. Bu da, buna çok açık ve çok teşne bir madde. Bütün bunlara rağmen, neden ısrar ediliyor; IMF'nin buyruğu...

Daha bir hafta evvel IMF'nin çok çağdışı bir kurum olduğunu ve hiçbir ülkeye hayır getirmediğini Sayın Başbakanımızın ifadelerinden duyduk ve anladık ve bu maddeyi de, biz, bir müddet evvel çektik gündemden, şimdi tekrar getirdik. Acaba, o buyruk çerçevesinden çıkma imkânımız kalmadı mı ki, buyruğu verenler bunda ısrar ettiği için mecburen getiriyoruz?

Arkadaşlar, bakın, sıkıntı öyle bir noktaya vardı ki, bütün illerimizde mitingler, protestolar, topyekûn siyasete ve Meclise yönelik itimatsızlık ayyuka çıkmaya başladı. Halk, bilhassa hükümete karşı son derece öfkelendi ve kinlenmeye yönelik gelişmeler, her gün birkaç yerde daha kendisini göstermektedir.

Onun için, lütfen, yeni yeni vurgun alanları oluşturarak, yeni krizlere sebep olacak, bazı kişilerin iştahını artıracak böyle alanlar oluşturarak, halkı daha çok yoksullaştırma ve fakirleştirme hareketlerimizden vazgeçelim.

Bu idarenin, sistem olarak, gerçekten, iflas etmeyen yeri kalmadı. Şimdi buna halk hiç inanmıyor. Neye güvenerek, devletin hangi güvencesine... Bir emekli, maaşını bankamatikten çekemiyor duruma düşüyorsa, devletin ödeme sistemi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Bir emekli, kendi parasını, aylığını bankamatikten çekemez duruma düşüyorsa, siz, yeniden, neyin özel emekliliğinin çerçevesini çiziyorsunuz? Onbeş yirmi yıl sonraki emekliye hangi güvenceyi vereceksiniz de, vatandaş inanıp buraya para yatıracak?.. Elbette, siz de biliyorsunuz, bu kanun çıksa bile, bunun halk üzerinde hiçbir inandırıcılığı olmayacağı için, buraya para yatırılmayacak veya kişisel emeklilik şirketleri oluşmayacak; ama, illa da böyle bir emir verildi diye devam etme mecburiyeti hissediyorsanız, 28 inci maddeye kadar devam edelim, bu tasarıyı, en son "Bakanlar Kurulu yürütür" maddesinde bırakalım, hiç olmazsa, yine çıkarmış oluruz; fakat, yürürlüğe girmesin diyorum.

Meclisin, bir an evvel, ülkemizde, ekonomik olarak son derece sıkıntılı ve zor durumdaki halkı kurtarmaya, ciddî çözümler getirmeye başlamasını dileyerek, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının 15 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 inci madde, bireysel emeklilik sisteminde, bireylerin ve varsa işverenlerin, çalışanlar adına yapacakları katkıların, bireysel emeklilik hesabında, emeklilik yatırım fonu olarak değerlendirilmesiyle ilgilidir. Maddeyle, bu fonda toplanan paraların, mal varlığının, bir nevi, menkul sermaye piyasasından hisse senedi ve benzeri aracı değerler almak suretiyle, en iyi şekilde nemalandırılması getirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, işçilerden veya işverenlerden bir katkı payı alınması ve bu fonda toplanması... Bugün, işverenler, esnaf ve diğerlerine şöyle baktığımızda, kıt sermayeleriyle üç dört nüfusunu, işyerinde de birkaç kişiyi çalıştırmak için elinden gelen fedakârlığı yapmaktadır.

Ülkede uygulanmakta olan ekonomik program, işçiyi ve işvereni öyle zor duruma sokmuştur ki, bir şeyler artırıp da daha sonra, yirmi sene, otuz sene sonra ilave bir değer sahibi olması, bugünkü hayat şartları altında mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, fonun tüzelkişiliği yok. Şimdi, fon toplamış olduğu bu parayı, aracı kuruluşlardan hisse senedi almak suretiyle nemalandırmayı düşündüğüne göre, uygulanmakta olan ekonomik istikrar programının döviz kuru, faiz oranları ve hisse senetlerini günübirlik hangi değerlere indirip çıkardığı malumdur. Bu piyasa şartları altında, bu hisse senetlerinin, bu fonda nemalandırılması ne derece sıhhatli olacaktır.

Finans kurumlarının iflas ettiği, bankaların devletleştirildiği, devlet bankalarının üçünün, dördünün birleştirildiği bugünkü şartlarda, hükümet, öyle bir program, öyle bir istikrar programı uygulattırmıştır ki, kendi Merkez Bankasına sahip olamamıştır, kendi Merkez Bankasına, bırakın bir fona...

İşte, Dünya Bankasının, 22 Kasım 2000 tarihi itibariyle olan krizle ilgili raporu yayımlandı. Merkez Bankasının, piyasaya, bankalara hatalı likidite fonlamasıyla o krizin yaşandığını, artık Dünya Bankasının Türkiye'de bulunan uzmanları rapor etti ve gazetelerde çıktı. Raporuna baktığımızda, aynen, Merkez Bankasının likidite ihtiyacı olan bankalara değil de; yani, zorda olan bankalara değil de tüm bankalara likidite enjekte etmesi suretiyle, durumu çok iyi olan bankalar, bunu, dövizde ve başka alanlarda da değerlendirerek piyasayı likitide sıkıntısına soktu diyor. Şimdi, şu hükümet, kendi emri altında olan ve tüm bankaların babası sayılan Merkez Bankasını idare etmekten aciz olduğu için, geçmişte iki krizin yaşandığı bir dönemde, ihtiyaç sahibi olan insanların, kıt kanaat geçimlerinden kısarak "bireysel emeklilik" adı altında şirketlere yatıracakları paraların -bu şirketlerin de, tüzelkişiliği olmadan menkul sermaye piyasasından alacağı fonlarla- yirmi yıl sonra ilave bir değere sahip olması, herhalde, sizin bu uyguladığınız ekonomik program altında mümkün değildir; ama, ileride, daha istikrarlı bir hükümet gelir, ekonomiyi bilen daha iyi bir hükümet gelir; belki, bu yazılı metinler o zaman insanlar için faydalı hale gelebilir.

Değerli milletvekilleri, hükümetin bir bakanının, Konya'da bir bayramlaşmada, parti bayramlaşmasında ifade ettiğini tekrarlamak istiyorum:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, 1 dakika içinde toparlayın.

MURAT AKIN (Devamla) - "5 Nisan 1994'te, Sayın Tansu Çiller, 3,5 milyar dolar döviz rezerviyle ülkeyi fevkalade iyi bir noktaya getirdi; ama, biz, 23-25 milyar dolar döviz rezervimizle bunu beceremedik" diyor. İşte, görüyorsunuz, Doğru Yol Partisinin hükümette...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sen Sabah Gazetesini okudun mu?

MURAT AKIN (Devamla) - Konya'da söyledi...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sabah Gazetesini okudun mu?

MURAT AKIN (Devamla)- Hükümetteki beceri, hükümetteki istikrar programının uygulanması, sadece, böyle yazılı metinlerle olmuyor. Çiftçilerimiz zor durumda, görüyorsunuz. Çiftçilerimiz zor durumda, esnafımız zor durumda, onlarla alakalı konuları burada müzakere etsek daha iyi olabilir; ama, yine de, bu bireysel emekliliğin lehindeyiz ve bunun çıkmasını grup olarak destekliyoruz; ama, bugünkü gündemimiz bu değil ve bu gündemle de bu milleti rahatlatıcı ve bu milletin Meclisten olan beklentilerini yerine getirmiş sayılmıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Fonunun faaliyete geçmesine ilişkin esaslar

MADDE 16.– Şirket, fon kuruluş izni tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde Kurul tarafından belirlenen belgelerle birlikte katılma belgelerinin kayda alınması talebiyle Kurula başvurmak zorundadır. Bu süre içerisinde Kurula başvuru yapılmaması halinde, fon içtüzüğü şirket tarafından ticaret sicilinden terkin ettirilir ve buna ilişkin belgeler terkini takip eden altı iş günü içerisinde Kurula gönderilir. Fonun kayda alınma başvurusunun Kurulca değerlendirilebilmesi için;

a) Fon içtüzüğünün şirketin merkezinin bulunduğu yerin ticaret siciline tescil ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmiş olması,

b) Yeterli mekân, teknik donanım ve örgütlenmenin sağlanmış, fon hizmet biriminin ve fon kurulunun oluşturulmuş, iç denetim sisteminin kurulmuş, personelin buna uygun görev ve sorumluluklarının belirlenmiş olması ve bu konularda gerekli belgelerin hazırlanmış olması,

c) Muhasebe kayıt ve belge sistemi ile düzenli iş akışı ve haberleşmeyi sağlayacak teknik alt yapının kurulmuş olması,

d) Fonlara ilişkin insan kaynaklarının belirlenmiş olması,

e) En az bir portföy yöneticisi ile portföy yönetim sözleşmesinin imzalanmış olması,

f) Şirketin bu Kanunda öngörülen kuruluş şartlarını kaybetmemiş olması,

Zorunludur.

Kurulca yapılacak değerlendirme sonucu uygun görülen ve fon içtüzüğünde yer alan, kurulacak olan asgarî üç fonun herbiri için ayrı ayrı olmak üzere, şirketin ödenmiş sermayesinin  asgarî yirmide biri tutarındaki fon miktarına karşılık gelen pay sayısı Kurul kaydına alınır ve fon portföyleri öncelikle bu paylara karşılık gelen tutar ile oluşturulur. Katılımcılardan toplanan katkılar karşılığında verilecek payların fon içtüzüğünde öngörülen tutara karşılık gelen payları aşması halinde, yeni pay sayısının artırılması ve artırılan payların Kurul kaydına alınması talebiyle Kurula başvurulur.

Fonun Kurulca kayda alınması sırasında, fonun ihraç değerinin en fazla binde biri oranında ücret alınır.

Şirkete ve katılımcılara ait fondaki pay adedi, fon miktarı, fonun faaliyet ilke ve esasları, örgüt yapısı, muhasebe, belge ve kayıt düzeni, katılımcıların bilgilendirilmesi ve bunlara ilişkin esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir.

BAŞKAN - 16 ncı maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Mukadder Başeğmez; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 16 ncı madde üzerinde konuşacağım. 16 ncı maddenin okunması 6 dakikayı buluyor; ama, ben, 5 dakika içinde, Partimizin ve şahsımın görüşlerini arz etmeye çalışacağım.

Şimdi burada ne yapıyoruz; günlerdir Meclis bireysel emeklilik üzerine özel şirketlerin kurulup da faaliyet göstermesini sağlamaya çalışıyor. Birsürü tüzük, madde... İşte genel müdür on yıl tecrübeli olacak, şu kadar sekreter çalışacak, masayı böyle koyacağız, dükkânı böyle açacağız... Her şey kanunla, madde madde, tüzük tüzük yapılmış; yani, bir özel şirket olacak, birtakım mudiler taleplerde bulunacak, 56 yaşına kadar para yatıracak, sonra emekli olacak.

Bunun için niye bu kadar uğraşıyoruz, ne menfaatı var devletin, milletin, doğrusu ben anlayabilmiş değilim. Belki, bu fonlardan biraz ilave paralar gelecek, belki bunlar piyasada çalıştırılacak, belki kasaya birkaç kuruş daha girecek diye mi? Onun yerine, mesela, alternatif, spor toto şirketleri kurulsa, loto şirketleri kurulsa, oradan da fonlar toplanır, onun da şu kadarını devlete alırız dersiniz, oradan da kârlı bir şeyler çıkar.

Şimdi, kafayı, mantaliteyi değiştirmeden, Türkiye'de ticarete, sanayie, işadamına, sanatçıya bakışımızı değiştirmeden, her türlü kanunî güvence altında şirketler kursak dahi, akıbet meçhul görünüyor. Bu ülkede -hiç kimseyi, hiçbir siyasî partiyi suçlamıyorum, hiçbir kimseye bir şey demiyorum; ama, mantaliteyi sorgulamaya çalışıyorum- elli yıldır, yani aklım yetti yeteli, elli bin insana her gün ekmek veren insanlara sövülüp sayılmıştır. En büyük düşman işadamları filan... Yani, Koç'a, Sabancı'ya sövmeyen fikir adamı, siyasetçi filan yoktur bu ülkede; dikkatinizi çekerim. Bu ülkede öne çıkan kim varsa, ileri giden kim varsa, isterse türkü söylesin... Geçenlerde İbrahim Tatlıses'i bile kelepçeyle götürüyorlardı; gel desen gelecek adam; ama, ille burnunu sürteceksin, kelepçeyi takacaksın!.. Yarın bu şirketlere de bu muamelenin yapılmayacağını kim garanti edebilir.

Bakınız, işadamlarına, siyasetçilere, başbakanlık yapmış Menderes'ten Özal'a, Çiller'den Yılmaz'a kadar, hatta Ecevit'e kadar, refüze edilmemiş, aşağılanmamış, hakarete maruz kalmamış kim var bu ülkede! Feodal yapılı ülkelerde ancak güç sahipleri saygı görebiliyor; işte, Irak'ta Saddam'a herkes saygı gösterir...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Kaddafi'ye de...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Tabiî, Kaddafi'ye de gösterir, güç sahibiyse, elinde dipçiği varsa gösterir; ama, demokratik ülkelerde iş yapan, şirket kuran, sanatçı, herkese saygı gösterilir, herkesin burnu sürtülmez... Necip Fazıl'dan Nazım Hikmet'e kadar hapishane kapısından geçirmediğimiz insan kalmadı bu ülkede!

Size bir şey söyleyeyim: Şu ülkede özelleştirmeye bulaşan, devletle bir iş yapan, alışveriş yapan hangi işadamı rezil rüsva edilmedi?! Yarın bunların da rezil rüsva edilmeyeceği ne malum.

Efendiler, vakıf üniversiteleri belli şartnamelere göre kurulmadı mı bu ülkede. Şu kanuna, şu tüzüğe, şu kitaba göre üniversite kuracaksın, talebe alacaksın, YÖK seni idare edecek... Bir bakıyorsun "seni kapatıyorum." Niye? "Sende irtica kokuları var; sen yeşil sermayesin, seni mahvedeceğim..." Partilerin bile manipüle edildiği; "sen ileri geç, sen kapan, sen iktidar ol, sen başbakan ol, sen koalisyon olmayacaksın, sen dışarıda kalacaksın" denildiği bir demokraside, şirketler ne kadar liberal bir ortamda faaliyet gösterecek?! Bu paralar niye toplanacak?! Yarın akıbeti ne olacak?! Doğrusu, biraz abesle iştigal gibi geliyor bize bu maddelerle uğraşmak...

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.

DYP Grubu adına, Sayın Mustafa Örs; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  görüşülmekte olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanun Tasarısının, emeklilik yatırım fonunun faaliyete geçmesine ilişkin esaslarını belirleyen 16 ncı maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla oluşturulacak olan bireysel emeklilik sisteminde, bireylerin ve varsa işverenlerinin çalışanları adına yapacakları katkılarla oluşturulacak bireysel emeklilik hesaplarındaki kaynaklar, emeklilik yatırım fonu olarak değerlendirilecektir. Bu fon, değişik sermaye piyasası araçlarından oluşan bir yatırım şeklidir. Bu fonun kurucusu da sadece emeklilik branşında ruhsat alan emeklilik şirketleridir.

Dikkat edilirse, bu sistemin tamamen kişilerin tasarrufuyla oluştuğu görülecektir. Buna, vergi teşviki dışında devletin bir katkısı yoktur. Bu sistem sayesinde, istihdam ve ekonomik kalkınma artacaktır. Katılım ne kadar fazla olursa, ülkeye katkısı da o kadar fazla olacaktır. Bu nedenle, katılımcı ve emeklilik şirketleri bürokrasiye boğulmamalıdır. Devlet, sadece,  denetimleri sıkı yaparak, bu sistemin, bankalardaki vurgun ve hortumlamaya dönmesini önlemek için her türlü tedbiri almalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emeklilik yatırım fonunu incelersek, bu fon, Kurul -yani, SPK- tarafından belirlenecek sınırlamalar dahilinde, riskin dağıtılmasına yönelik değişik yatırım araçlarını içermektedir. Sistemin yürümesi ve denetlenmesi de Hazineye bağlıdır. Çalışma esas ve usullerini de Danışma Kurulu belirlemektedir. Bu kurulda, Hazine Müsteşarı, Maliye Bakanlığı Müsteşarı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenecek en az genel müdür seviyesinde temsilci bulunacaktır. Bu kurul, en az, üç ayda bir toplanacaktır. Günümüzdeki kriz ortamı gelecekte de devam ederse, bu kurulun toplanabilmesi imkânsız hale gelebilir. Bunun yerine, işlemlerin Hazine Müsteşarlığı tarafından yürütülmesi sağlanabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16 ncı maddeyle kurulması öngörülen asgarî üç fonun her biri için ayrı ayrı olmak üzere ödenmiş sermayenin 1/20'si tutarındaki fon miktarına karşılık gelen, pay miktarına karşılık gelen miktarın kurul kaydına alınması belirlenmiştir. Bu hangi kritere dayanılarak belirlenmiştir?

Ayrıca, bu fonların kayda alınması sırasında, fonun ihraç değerinin en fazla binde 1'i oranında ücret alınacağı belirtilmektedir. Bu oran, kanaatimizce yüksek tutulmuştur; onbinde 1 olarak değiştirilirse, şirketler üzerindeki yük azaltılacaktır.

Emeklilik şirketlerinin kuruluşu için en az 10 trilyon lira ödenmiş sermaye ve üç yıl içinde 10 trilyon lira daha ödeme gerektirmesi uygun mütalaa edilebilir. Bu sayede, birçok basit ve uydurma şirketin kurulması girişimleri de engellenmiş olacaktır.

Ayrıca, yeni kurulacak şirketlerde sermaye oranının, ileriki yıllarda enflasyon oranında artırılması gerekir. Bu şirketlerde yöneticilik yapacaklarda, devleti daha önceleri zarara uğrattıkları tespit olunanların yer almaları da engellenmelidir. Bu sayede, şirketler, yönetim olarak daha güçlü olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16 ncı maddede üzerinde duracağım bir diğer husus da "şirkete ve katılımcılara ait fondaki pay adedi, fon miktarı, fonların faaliyet ilke ve esasları, örgüt yapısı, muhasebe belge ve kayıt düzeni, katılımcıların bilgilendirilmesi ve bunlara ilişkin esas ve usuller, müsteşarlığın uygun görüşü alınarak, Kurul -yani, SPK- tarafından belirlenir" ibareleri yerine, kanunda açıkça belirtilmesi daha uygun olacaktır. Bu, aynı zamanda, ileride doğabilecek partizanca uygulamaların da önüne geçecektir.

Burada, şirketler için, fon kuruluş izni tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde, Kurul, yani, SPK tarafından belirlenen belgelerle birlikte, faaliyete başlamak üzere katılma belgelerinin kayda alınması talebiyle kurula başvurma zorunluluğu getirilmiştir. Yeni kurulacak bir sistemde, şirketlerin altı aylık sürede bu sistemi yerleştirebilmeleri zor görünmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, çıkarılacak kanunla fonlara işlerlik kazandırılmaktadır. Bazı banka ve vakıfların emekli sandıklarının varlıkları devam edecek ve aynı amaçlarla vakıflar kurulabilecektir. Şirketlerin el değiştirmesi, hisse devirleri dikkatle izlenmelidir. Bu şirketlerdeki hisseler, emeklilik sözleşmesi imzalamış bireylerin durumlarını tehlikeye atacak şekilde rehin edilmemeli, izinsiz devir yapılmamalıdır. Bu şirketlerin yatırımcıları adına takasbankta olan fonları şirket borcu olarak haczedilememeli ve teminat gösterilememelidir.

Bütün bunlar dikkate alınarak yeniden düzenleme yapıldığında, kanunun, her kesime hitap edeceği aşikârdır.

Tabiî ki, bu kanunun ve diğer kanunların başarılı olabilmesi, siyasî, ekonomik ve sosyal istikrara bağlıdır. Şu anda, olmayan bir istikrarın bulunduğu bir dönemde, bu kanunun da başarılı olması ve vatandaşın güvenerek para yatırması zor görülmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, sizleri ve aziz milletimizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Örs.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 16 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki "... en geç altı ay içerisinde..." ifadesinin "... en geç üç ay içerisinde..." şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Maliki Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

 

Ali Oğuz

 

Ankara

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilgili tasarının 16 ncı maddesi üzerinde verdiğim değişiklik önergem hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, burada amacımız şu: Burada "Şirket, fon kuruluş izni tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde, kurul tarafından belirlenen belgelerle birlikte faaliyete başlamak üzere katılma belgelerinin kayda alınması talebiyle kurula başvurmak zorundadır" deniliyor. Süre altı ay. Oysaki, bu işlemlerin başlangıcında, daha ilk başlangıcında altı aylık süre... Bir taraftan, iki sene içerisinde 100 000 ortaklı bir şirket istiyorsunuz -yani, bir taraftan 100 000 ortağınız olacak, böyle büyüklükte, kapasitede bir şirket istiyorsunuz, bu şirket 100 000 kişiyi hissedar edecek, 100 000 ortağı olacak- öbür tarafta da, altı ay gibi bir müddetle, işi, daha başlangıcında tolere ediyorsunuz. O bakımdan, hiç olmazsa, burada, işin realize edilebilmesi, yani o sürede yetişmesi için, bu sürenin maksimum üç ayla sınırlandırılmasının biraz daha gerçekçi olabileceği kanaatindeyim; ama, baştan beri söylediğimiz bir şey var: Tabiî, bu yasanın esas amacı, vatandaşı kollamak, çıkarlarını sağlamak, ona, gelecekte gerçekten güvenilir bir emeklilik sağlamak mıdır? Bu olmadığını öteden beri söylüyoruz.

Mesela, geçen gün, bir Sayın Bakanımız, dikkat ettim, bir merasim vesilesiyle -daha açığı, gençlik ve spordan sorumlu Bakanımız- zannediyorum, bir bölgedeki tesisleri ziyareti esnasında, bir sarmaşığın, ilgili bahçıvan veya memur tarafından, görevli tarafından budanması esnasında dikkatli budanmadığı için kuruduğunu gördü -medyada izlediniz, ben de medyada izledim- Sayın Bakan hiddetlendi, ilgilileri çağırdı, "nerede bunu budayan adam, bulun getirin" dedi ve Sayın Bakan bir ceza talimatı verdi; dedi ki: "Bu sarmaşığın kurumasına sebep olan vatandaşa, iki ay maaş kesimi cezası..."

Değerli arkadaşlar, hukuk devletindeyiz tabiî... Ben, ilgili vatandaşın avukatı falan değilim -tıpkı, az önce üzülerek izlediğim, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın, hiç üzerine düşmediği halde, YÖK'le ilgili yaptığı savunmanın yersizliği gibi- böyle bir sorumluluğum yok; ama, ilgili Bakanımızın, yani, Millî Eğitim Bakanımızın doğrudan kendisini ilgilendiren bir konu vardı; keşke burada olsaydı... Yukarıda bir komisyonda kendisine de sordum: Şu "Emanet Çeyiz" adlı kitap, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından tavsiye edilmiş midir, edilmemiş midir ve bu kitap, Türkiye'ye ihanetlerle dolu. İşte, bakın, şurada, sahife açık... Diyor ki bu kitap: "Eğer yaz okumaları için kitap arayışı içerisindeyseniz, Kemal Yalçın'ın 'Emanet Çeyiz' adlı eserini öneririm. Yalçın, 1998 Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödüllerini kazanan kitabında, Türkiye'den Yunanistan'a gönderilenlerle ilgili" falan falan...

Arkadaşlar, şu kitabı, değil ilkokul dördüncü sınıf... Bakın, bu ilkokul dördüncü sınıf, Millî Eğitim Bakanlığı yayınlarıdır ve Sayın Bakan YÖK'ü savunacağına... Şununla ilgili Bana verdiği çok enteresan bir cevap var; cevabı da burada okumak isterdim, zamanınızı almak istemiyorum. "Efendim" diyor "ilgili arkadaşlar yeterli..."

Bakın, şurada, Millî Eğitimin 25 bürokratının gözünden kaçmış da fark edememiş. Bakan "bundan sorumlu değiliz" diyor.

Değerli arkadaşlar...

AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Konuyla ne ilgisi var?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sizi hiçbir şey ilgilendirmiyor ki zaten! Şu yasalar da sizden gelmedi! Dolayısıyla ne alakası var?!. (FP sıralarından alkışlar) Yani, sizi Parlamento olarak ne ilgilendiriyor, onu konuşalım. Şunu söylüyorum: Sayın Bakan, keşke, bu yanlışların üzerine gidebilseydi, bunun hesabını sorabilseydi. Ermenileri Fransa olayında haklı çıkaracak kadar haksız iddiaların bulunduğu, yırtılıp atılacak bir kitabı okullara tavsiye eden bir Bakan... Dahası, içinde, hicap duyulacak, çocuklarımıza, dördüncü sınıftaki değil, üniversite sonundaki çocuklara tavsiye edemeyeceğiniz, en galiz küfür edebiyatlarının dolu olduğu kitap -işte, şu işaretlediğim yerleri, merak edenler okuyabilirler- en ağır küfürlerin içinde bulunduğu bir kitap...

Değerli Bakan kalkıyor, YÖK'ü savunur mahiyette "yok böyle bir şey" diyor. Arkadaşlar, biz, komisyonlarda benzeri hadiseleri gördük. Bakın, hangi üniversiteler hangi şartlarda kuruluyor: 22.12.1999 tarihinde batan bir bankanın, 694 trilyon götüren bir bankanın sahibi tarafından İzmir'de kurulmak istenilen bir üniversiteye sadece 5 milyon metrekare SİT alanı toprak istenmiş, Millî Eğitim Bakanının baskısıyla Millî Eğitim Komisyonundan geçmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - İsmi ne Sayın Uzunkaya, ismi ne?

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Yaşar Üniversitesi...

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, önergenizle ilgili olursa...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şunu söylüyorum: Demek ki, bir üniversite hakkında 5 milyon metrekare mahkeme kararıyla tescil edilmiş birinci derecede SİT alanını, o Millî Eğitim Bakanı, komisyondaki ağırlık ekibe zorluyor -parti gruplarına- ve elhamdülillah, şu anda, hiç olmazsa, Plan ve Bütçede bekletiliyor; mücadele ettik, müdahale ettik, onbeş gün durdurabildik. Demek ki, kanunsuzluğu, yerine göre, Bakan savunabiliyor; ama, buraya gelince diyor ki: "Rektör böyle dedi, YÖK böyle dedi; öyleyse bu karar doğru." Değerli arkadaşlar, işte, bütün icraat budur.

Şimdi, spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanımız, bir sarmaşığı helak eden bir memura iki ay maaş kesimi ceza... Arkadaşlar, siz, şu milletin bütçesini perişan ettiniz. Bir ağacı değil, millet ağacını söndürdünüz. Millete ödeyeceğiniz hesabınız var mı, hangi hesabı ödeyeceksiniz?! Kaldı ki, bu şirket, yarın, insanları batırırsa bunların hakkını kim koruyacak?

Değerli arkadaşlar, onun için, hiç olmazsa şu tarih konusunda uyumlu bir yaklaşım sergilenmesini umuyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım, komisyon üyesi olarak söz istiyorum 60 ıncı maddeye göre.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çalık.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekillerim; Sayın Uzunkaya'nın bahsettiği konu, Millî Eğitim Komisyonunda gündeme geldi ve Sayın Bakana bu konuyla ilgili soruları sordular,. Sayın Bakanım da çok açık ve net olarak soruları yanıtladı ve herkesin de orada tatmin olduğu izlenimini aldık...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - ...ve gereken konunun üzerine gidildiği ve hassasiyetle de incelendiği hususunda Sayın Bakanımız komisyonumuza bilgi verdi ve gereği yapıldı.

İkinci konu, İzmir'deki Yaşar Üniversitesine verilen SİT alanıyla ilgili, Sayın Bakanım kimseye baskı yapmadı; kimseye, bu konuda şunu illâ ki yapacaksınız dayatmasını da kesinlikle yapmadı.

Siz sayın milletvekillerime arz ederim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan, tarafıma bu konuda açıklama gönderdi. Bu kitapla ilgili ki, Ermeni tezlerini -maalesef, üzülerek söylüyorum şu Mecliste- doğrulayan...

BAŞKAN - Efendim...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne alaka?!

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Müsaade buyurun...

...doğrulayan iddiaları ihtiva eden bu kitabın...

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, bakınız, biz, önergeniz üzerinde size konuşma hakkı verdik; ama, önergeyi bırakınız, başka bakanlıkları ilgilendiren konularda...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bakanlığın yapması gerekenleri söylüyorum, hükümetin yapması gereken şeyleri söylüyorum.

BAŞKAN - Hayır efendim, onu ayrı konuda tartışırız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunacağım. Oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim...

MEHMET BATUK (Kocaeli) - 5 dakika az Ali Bey, 10 dakika verin.

BAŞKAN - 10 dakikalık süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

      (Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Fonun malvarlığına fon portföyüne ve fon varlıklarının saklanmasına  ilişkin ilkeler

MADDE 17.– Fonun malvarlığı, şirketin bu Kanundan, 28.7.1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunundan, emeklilik sözleşmesinden, fon içtüzüğünden ve ilgili mevzuattan doğan yükümlülüklerini yerine getirmesi ve sorumluluğunu karşılaması dışında hiçbir amaçla kullanılamaz. Fon malvarlığı rehnedilemez, teminat gösterilemez, üçüncü şahıslar tarafından haczettirilemez ve iflas masasına dahil edilemez.

Şirket, emeklilik sözleşmelerinde belirtilmek koşuluyla, para ve sermaye piyasası araçlarından oluşan farklı portföy yapılarına sahip Kurul tarafından belirlenen türlerden olmak üzere en az üç fon kurmak zorundadır. Fon portföy sınırlamalarına ilişkin ilkeler, fon portföyünde yer alacak Devlet iç borçlanma senetlerinin asgarî oranı ve yabancı menkul kıymetlerin azamî oranı ile fon portföyündeki varlıkların değerlendirilmesine ilişkin esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir.

Fon portföyündeki varlıklar saklayıcı nezdinde saklanır. Katılımcıların sahip oldukları ve fondaki katkılarını gösteren pay adedi de saklayıcı nezdinde katılımcı bazında ve katılımcıların erişebileceği şekilde izlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, FP Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu?.. Yok.

Başka söz isteği?.. Yok.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına...

BAŞKAN - Efendim, grup başkanvekili arkadaşlarımız bildirmezlerse, biz, bir şey yapamayız.

Üç önerge vardır; önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra da aykırılık derecesine göre işleme alacağım:

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Efendim, grup başkanvekillerinin bildirmesi gerekir; İçtüzük böyle.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Bir örf ve âdet vardır, bir gelenek vardır burada Sayın Başkan; iki yıldan beri biz böyle görmekteyiz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilim, İçtüzük der ki, grubu adına konuşacak konuşmacıyı grup başkanvekilleri belirler. Yok... Çağırıp getirtecek halim mi var benim?!.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Herhalde gerçeklere aykırı konuşmayacağız.

BAŞKAN - Arkadaşlarımız burada olsa, başüstüne, niye konuşturmayalım?..

Buyurun efendim:

                                                                        22.3.2001

Türkiye Büyük Millet  Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasanın 17 nci maddesinin en sonundaki "şekilde izlenir" sözcüklerinin önüne gelmek üzere "bilgisayar ortamında" sözcüklerinin getirilmesini bilgilerinize arz ederim.

 

M. Altan Karapaşaoğlu

Musa Uzunkaya

Osman Pepe

 

Bursa

Samsun

Kocaeli

 

Şükrü Ünal

 

Fethullah Erbaş

 

Osmaniye

 

Van

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet  Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 17 nci maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ederim.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Maliki Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

 

Ali Oğuz

 

Ankara

 

İstanbul

BAŞKAN - Okutacağım son önerge en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet  Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 17 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin "Fon malvarlığı rehnedilemez, teminat gösterilemez, üçüncü şahıslar tarafından haczettirilemez ve iflas masasına dahil edilemez" ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

Ahmet Sünnetçioğlu

 

Van

Erzurum

Bursa

 

Ahmet Karavar

 

Mehmet Batuk

 

Şanlıurfa

 

Kocaeli

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın önerge sahipleri gerekçeyi mi okuyalım?

MEHMET BATUK (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: İkinci cümlesinde fonun malvarlığının haczedilmemesi, üçüncü şahısları zarara uğratmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 17 nci maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

 

 

 

Musa Uzunkaya

 

 

 

(Samsun)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya?..

Gerekçesini mi okuyalım?

MEHMET BATUK (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 2499 sayılı SPK ile sınırlı olan kurul ve oluşacak şirketlerin, kurulun yanında, yeniden müsteşar görüşüne gerek olmamalı, olsa olsa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görüşü aranmalıdır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasanın 17 nci maddesinin en sonundaki "şekilde izlenir" sözcüklerinin önüne gelmek üzere "bilgisayar ortamında" sözcüklerinin getirilmesini bilgilerinize arz ederim.

 

 

 

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

 

 

 

(Bursa)

 

 

 

ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu?..

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergeyi vermemizdeki amaç, ulaşım imkânlarını kolaylaştırmak, çağın teknolojik imkânlarından yararlanmasını milletimize temin etmekti. Gerçi, çok önemli değil, koysalar da olur koymasalar da olur; zira, burada, ulaşma imkânının zorluklarından dolayı kandırılacak olan veya yanıltılacak olan veyahut da yanılacak olan şahıs, vatandaştır, oraya o parasını koyandır.

Değerli arkadaşlar, bürokrat arkadaşlarımızın itirazıyla bu konular gündeme gelebiliyor. Bürokrat arkadaşlarımız, Sermaye Piyasası Yasasında buna benzer düzenlemeler var diyecekler; ama, bu memlekette, bu ülkede, yasaların birbirleriyle uyum içerisinde uygulanmadığının en önemli örneklerini yaşadık, gördük. Dolayısıyla, ben, arzu ettim ki, bu yasa tasarısında da, bilgisayar ortamı içerisinde, vatandaşımız koyduğu parayı takip edebilsin.

Ayrıca, zaten, sonra, efendim, bu bankaların şeffaflaştırılması lazım, bu sermaye hareketlerini yapanların şeffaflaştırılması lazım, milletin parasını toplayıp da birtakım işler yapanların şeffaflaştırılması lazım. O takdirde yolsuzluklar önlenebilecektir; aksi takdirde, devamlı surette vatandaşın önüne engeller konulursa, sıkıntılar konulursa, efendim, şu yasada vardı, oraya istinaden sorabilirsin denilirse, vatandaş, daima aldatılmaya devam edilecektir. Bu anlayıştan ve mantaliteden vazgeçmek lazım; vatandaşın her girişiminin önündeki engeli kaldırmak lazım.

Burada, bu yasa tasarısı hazırlanırken, gerekçelerinde birtakım doneler verilmiş, çeşitli ülkelerde bu fonun oluşturulmasıyla ilgili kriterler verilmiş, gayri safî millî hâsılayla ilgili oranlar verilmiş; ama, değerli arkadaşlar, şunu unutmamak lazım: Burada sayılan bu ülkelerde -yani, ne İtalya'da ne Almanya'da ne Hollanda'da ne İngiltere'de ne Amerika Birleşik Devletlerinde- vatandaşlar, ne banka yoluyla dolandırılıyorlar ne fonlar yoluyla dolandırılıyorlar; üstelik de, o vatandaşların gelirleri, gayrisafî millî hâsılaları, fert başına olan gelirleri, Türkiye'nin 10 katı, 15 katı, 20 katı.

Değerli arkadaşlar, bu kadar yoksullaştırılmış bir ülkede, şimdi, siz, bir fon oluşturuyorsunuz, bu fonun oluşumunda da birtakım kriterler getiriyorsunuz. Mutlaka ve mutlaka, bu fonun oluşumu içerisindeki şeffaflaşmayı engelleyici unsurların giderilmesi, kaldırılması lazım. Aksi takdirde, milletimizin güvenini temin etmek suretiyle fon oluşturulamayacak.

Sonra, bu fon oluşturulurken, oluşan bu fonun, mutlaka, diğer ülkeler örnek alınarak, reel ekonomide kullanılmasını temin etmek lazım. Burada, böyle bir kayıt yok; hangi ekonomik düzen içerisinde kullanılacak, böyle bir kayıt yok. Reel ekonomiye mi kayacak, yoksa doğrudan doğruya rant ekonomisine mi kayacak veya repolarda mı kullanılacak, faiz işlerinde mi kullanılacak... Bunu söylerken, şu yanlış anlaşılmasın: Faize karşı olduğumuz için bunu söylemiyoruz; ama, bu faiz yoluyla, bu milletin ne şekilde dolandırılmış olduğunu hep beraber yaşadık. Bu kaynağın reel ekonomiye yönlendirilmesi istikametinde tavır takınılması lazım. O zaman, reel ekonomimiz güçlenecektir.

Değerli arkadaşlar, ben, bu önergenin kabul edilmesini bekliyordum. Burada talep ettiğimiz şey şuydu: Sadece, bilgisayar ortamında da yayınlansın, bilgisayar ortamında da herkes takip edebilsin idi amacımız; ama, biraz sonra, arkadaşlarımız diyecekler ki, efendim, bilmem hangi kanunda, hangi yasada var bu.

Değerli arkadaşlar, bir yasa bir yasadan sonra geldiği zaman, bir önceki yasanın bazı aykırı maddelerini giderir. Bu, temel bir prensiptir, temel bir kanundur, temel bir anlayıştır. Yarın, öbür gün birileri çıkar ve efendim, en son çıkan yasa budur, dolayısıyla, böyle bir şey bahsetmiyor burada, bir önceki yasanın amir hükmü batıldır, battaldır der, çıkar işin içinden.

Değerli arkadaşlar, bir de, bugünlerde, biliyorsunuz, yeni bir ekonomik düzen, ekonomik program uygulanıyor. Bu programın uygulandığı şu günlerde, bu yasa tasarısı, bu programın kesinleşmesinden sonra, Türkiye'nin dışarıyla olan münasebetlerinin ekonomik yönden belirlenmesinden sonra buraya getirilmeliydi, burada tartışılmalıydı. Burada, bir eksiklik vardır, bir yanlışlık vardır, bir hata vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Bu hatadan henüz dönülmesi mümkündür. Ben derim ki: Sayın Bakanımız Amerika'ya gitmiştir, Avrupa'ya gitmiştir; birtakım görüşmeler yapılıyordur. Bu görüşmelerin neticesi mutlaka buraya aksettirilecektir, intikal ettirilecektir. Hangi mantaliteyle, hangi anlayışla, hangi imkânlarla ve ne şartlarla biz bu ekonomimizi düzelteceğiz tartışmasından sonra bu yasayı görüşmemizde yarar vardır.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karapaşaoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 17 nci madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Fon portföyünün yönetimi

MADDE 18.– Fon portföyü, portföy yöneticileri tarafından yönetilir. Portföy yöneticileri, portföyü bu Kanun, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, fon içtüzüğü, emeklilik sözleşmesi ve ilgili mevzuat hükümlerine göre yönetmekle yükümlüdür. Alınacak portföy yönetim hizmetine ilişkin esaslar bu konuda şirket ve portföy yöneticileri arasında yapılacak portföy yönetim sözleşmesi ile belirlenir. Portföyün yönetim sözleşmesinin Kurulca onaylanması zorunludur.

Şirket, portföy yöneticilerinin, fon yönetiminde gerekli özen ve basireti göstermemeleri, Kurulun portföy yöneticiliğine ilişkin ilkelerine aykırı hareket etmeleri, malî bünyelerinin zayıfladığının tespit edilmesi gibi durumlarda, portföy yönetim sözleşmesini feshedip, Kurulca öngörülen başka portföy yöneticileri ile portföy yönetim sözleşmesi imzalayabilir. Yukarıdaki koşulların varlığı halinde Kurul da portföy yöneticilerinin değişmesini isteyebilir. Portföy yönetim sözleşmesine ilişkin esas ve usuller Müsteşarlığın uygun görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım affınıza ve hoşgörünüze sığınarak; biraz da Meclis Başkanvekilimizi tenkit etmek istiyorum.

Biraz önce arkadaşımız buradan sordu; dedi ki: "10 dakika bekleyecek misiniz Sayın Başkanım?" Başkanvekilimiz de "bekleyeceğim" dedi. Onun üzerine dışarıya çıktık, 10 dakikalık işimizi görüp gelelim diye; ama, bu arada beklemedi Sayın Başkanımız. Değerli arkadaşlar, bir milletvekilinin, bir Meclis Başkanının sözünü milimetresine kadar yerine getirmesi lazım; aksi takdirde, zihinlerde başka soru işaretleri peyda olur. Kusura bakmayın... Bu benim en tabiî hakkımdı; 17 nci maddede konuşacaktım, birtakım bilgileri kamuoyuna intikal ettirecektim, buna fırsat olmadı. Gelelim 18 inci maddeye.

BAŞKAN - Efendim, teknoloji gelişti; burada yeterli sayı çıkınca ortaya, bir şey yapamıyoruz.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Efendim "bekleyeceğim" dediniz, biz sizin sözünüze güvenerek çıktık... O, ayrı iş.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, o zaman bizim başkanımız da dışarıya çıkmıştı.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Hayır efendim, tevil yok; net olacağız, net konuşacağız.

Gelelim 18 inci maddeye.

Değerli arkadaşlar, 18 inci maddede, kurulun ve portföy yönetiminin birtakım yetkileri, dikkat etmeleri gereken hususlar belirtiliyor ve burada da yaptırımlardan bahsediliyor. Yalnız, bir şey var bu tasarının oluşumunda; o nedir.

Değerli arkadaşlar, kurul oluşturuluyor. Bu kurulun yetkilileri, devletin bazı bürokratlarından oluşuyor. Bu bürokratların denetiminde de, fona birtakım talimatlar veriliyor. Şimdi, düşünün. İktidar var. İktidar, bir fonun oluşturulması istikametinde devlet tahvilini veya başka bir yatırımı gündemde tutmak istiyor veya gündeme getirmek istiyor; bürokratlara baskı yapabilir, bürokratlar da fon yönetime baskı yapabilir. Bunlar olmaz diyemezsiniz; çünkü, Türkiye'de gördük ve oldu. Dolayısıyla, fon yönetiminden ziyade, bu kurulun daha özerk bir hale getirilmesi gerekirdi. Batı ülkelerinden örnekler veriyoruz, çalışmalarından örnekler veriyoruz; ama, o örneklerin içerisinde, Batı ülkelerinde oluşturulan birtakım yetkililerin daha özerk olduğunu burada vurgulamamız lazımdı. Biraz önce, ekonomik programımızı yeniden düzenliyoruz, bu düzenlemeden sonra bu tasarıyı getirelim derken, ekonomimizi hangi rayın üzerine oturtacağız, ne şekilde şeffaflaştıracağız, vatandaşların birikimlerini ve tasarruflarını hangi istikamette kullanacağımızı tespit edeceğizleri bulduktan sonra, belirledikten sonra bu düzenlemeyi yapmak lazımdı.

Tekrar söylüyorum ve diyorum ki:  Evet, bu tasarı bayağı ilerledi, son maddelerine gelindi; ama, bu tasarı, görüşmeleri bitmeden geri çekilip, programın görüşülmesi lazım. Gazetelerde okuyoruz; öncelikle görüşülecek yasalar içerisinde Bankalar Kanununun ve SPK'nın bazı maddeleri yeniden düzenlenecek. Bu kanunlar buradan yeni geçti, yeni görüşüldü, eski değil; ama, uygulamada birtakım aksaklıkların olduğu derhal çıktı ortaya. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi, en azından biraz daha özerk bir hale kavuşturulması lazımdı. O zaman, alacağı kararlar daha güven kazanacaktı, güvenle donanmış olacaktı, vatandaşa biraz daha güven gelecekti.

Siyasî bir kadronun atayacağı, bürokratlardan oluşacak bir kurulun belirleyeceği istikamette, maalesef, milletimiz, şu anda güvenemeyecektir; çünkü, başına gelen bu olumsuzluklar, başına gelen bu fakirleşme olayı ve hadisesi, onları biraz daha dikkatli davranmaya sevk edecek.

Tekrar vurgulamak istiyorum, tekrar söylemek istiyorum. Toplanan fonların, reel ekonomi yerine Hazine borçlanmalarında kullanılması ihtimalinin giderilmesi lazım burada. Bu nasıl giderilecek; yöneticilerinin özerk olmasıyla giderilecektir.

Bu konuya tekrar dikkatinizi çekiyorum, tekrar ikaz ediyorum. İnşallah, bu yasa tasarısı geri çekilir, yeniden görüşülür, ilgili kurullarda görüşülür...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Mesela, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konu görüşülmemiştir, Plan ve Bütçe Komisyonunun yalnızca bir raporu iliştirilmiştir. Halbuki, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda bir tasarı geldiği zaman, çok dikkatli ve titiz bir şekilde tartışılır, görüşülür. Plan ve Bütçe Komisyonumuzun üyeleri çok hassastı; gerekirse alt komisyonlar kurulur, gerekirse grupların görüşleri alınır, gerekirse ilgili birimlerin görüşleri alınır ondan sonra yasa düzenlenir.

Bu tasarının, ekonomiyi ilgilendirdiği için, para yönetimini ilgilendirdiği için Plan ve Bütçe Komisyonundan geçme mecburiyeti vardır. Dolayısıyla, bu gereklilikle belki bu yasa tasarısı geri çekilirse yerine getirilme imkânı bulunur der, saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Doğan Baran konuşacaklar.

Buyurun Sayın Baran. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 18 inci maddesi üzerinde Grubum adına görüşlerimi bildirmek üzere bulunduğum huzurunuzda, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 18 inci maddesi, yatırım fonlarının içtüzüğünün içeriği ve hukukî yapısını düzenlemeyle ilgilidir. Sermaye piyasası araçlarından oluşan yatırım fonları, her bireysel emeklilik şirketi için en az üç tane oluşmaktadır ve bu fonların yönetimi de, yine Sermaye Piyasası Kurulundan yönetim yetkisi almış olan portföy yönetim şirketlerince yönetilmektedir. Sadece bununla da yetinilmemekte, aynı zamanda bu iki şirket arasında      -hem bireysel emeklilik şirketi hem de portföy yönetim şirketi arasında- bir yönetim sözleşmesi yapılmakta ve bu da Sermaye Piyasası Kurulunca onaylanmaktadır. Ancak, eğer, portföy yönetim şirket -yani, portföy yöneticileri- bu sözleşmeye aykırı hareket edecek olurlarsa veyahut da bu yönetimi yaparken gerekli basireti ve özeni göstermeyecek olurlarsa, ya da şirketin malî yapılanmasında bir zayıflamaya neden olacak olurlarsa -yani, şirketin zarar etmesine sebep olacak olurlarsa- bu durumda, bireysel emeklilik şirketi sözleşmeyi feshediyor ve Sermaye Piyasası Kurulunun da onayını almak suretiyle, başka bir portföy yönetim şirketiyle sözleşme yapıyor.

Değerli milletvekilleri, portföy yönetim şirketinin bireysel emeklilik şirketinin mal varlığını zimmetine geçirmesi halinde, çok ağır para ve hapis cezaları getiriliyor; altı sene ile oniki sene arasında değişen hapis cezaları ve zararın aşağı yukarı üç katına ulaşan para cezası. Bu şekilde ağır müeyyideler getirilmiş olmasına rağmen, aynı portföy yönetim şirketinin, bireysel emeklilik şirketini zarara uğratması halinde hiçbir cezaî müeyyide getirilmiyor. Bize göre bu, büyük bir eksikliktir.

Bunu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Baran.

Madde üzerinde iki önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 18 inci maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "Müsteşarlığın uygun görüşü" ibaresinin yerine "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının uygun görüşü" ifadesinin konmasını arz ederiz.

 

Musa Uzunkaya

Mustafa Geçer

Malili Ejder Arvas

 

Samsun

Hatay

Van

 

Rıza Ulucak

Ali Oğuz

Fahrettin Kukaracı

 

Ankara

İstanbul

Erzurum

 

 

Fethullah Erbaş

 

 

 

Van

 

BAŞKAN -Diğer önergeyi okutuyorum:

Okutacağım buikinci önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 18 inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin "portföyün yönetim sözleşmesinin Kurulca onaylanması zorunludur" fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Aslan Polat

Fethullah Erbaş

M. Altan Karapaşaoğlu

 

Erzurum

Van

Bursa

 

Rıza Ulucak

 

Latif Öztek

 

Ankara

 

Elazığ

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ.NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Polat, siz mi açıklıyorsunuz...

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu 18 inci madde fon yönetimiyle ilgili bir madde. Burada, fonun iyi yönetilmesinden bahsediliyor. Bu, Sermaye Piyasası Kanunu, fon içtüzüğü ve emeklilik sözleşmesi hükümlerine göre yapılacağından, bunu yönetemeyenler hakkında değiştirilmesinden bahsediliyor. Biz de, bu konuda bir önerge verdik.

Şimdi, ben, size, bu konuda en önemli olan... Yani fon yönetimi dediğimiz zaman, şirket yönetimleri dediğimiz zaman, ne zaman yöneteceğiz bunları; bugün yöneteceğiz, yani bugünlerde ve devamlı da yöneteceğiz. Bugünlerde ülkemizde en önemli konu nedir, bütün tartışmanın özü nedir; bir de o konuda bir şey okuyacağım size; IMF programları. Yani, IMF programlarını alıp da Türkiye'de uyguladığımız zaman, şirketlerimizin yönetimine doğru iş mi yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz? Şimdi, burada, herkes bir şey diyor. Peki, Türkiye Cumhuriyetinin bu konuda söz söylemesi icap eden en büyük teşkilatı hangisidir; Devlet Planlama Teşkilatıdır.

Devlet Planlama Teşkilatının 2001 yılında, yani bu yıl yayınladığı ve IMF ile ilgili olan görüşlerini ben size iletmek istiyorum ve bundan sonra da, bu hükümetin yapmış olduğu programla Devlet Planlama Teşkilatının bu konudaki görüşlerinin uyuşup uyuşmadığına sizin karar vermenizi isteyeceğim.

Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatının, Türkiye'nin stratejik olabilmesi ve Türk parasıyla hızlı kalkınabilmesiyle ilgili yayınından -81 inci sayfa- okuyorum:

"IMF kendisine üye ülkelerin dışticaretlerindeki ödeme zorluklarını, tıkanıklıklarını aşmaları ve dışticaret açıklarını borçla kapatabilmeleri için kredi veren ve bunun yanında, diğer üye ülkelere de destek kredi vermeleri için yeşil ışık yakan ve tavsiyede bulunan bir kuruluştur. Ne var ki, ithalat yapacak, yani, satın almada bulunacak üye ülke için kredi verilirken, verilen krediyle ithalat yapılacak ülkenin, üretimi, istihdamı, katmadeğeri, dış ödemeler dengesi artırılmaktadır. Şu halde, IMF, krediyi alana olduğu kadar, ürünlerini satmakta ve dışticaret hacmini artırmakta zorluk çeken üyelerine de destek vermiş, onlara pazar güvencesi sağlamış olmaktadır. Buradan anlaşılacağı üzere, IMF kredilerinden krediyi alan ülkeden ziyade ürünlerini satan ülke kazançlı çıkmaktadır. IMF kredisini alan ülkenin zamanı gelince borcunu geri ödemek zorunda olduğuna ve borçlarını zamanında ödeyen ülkelere mal satmak isteyen ülkelerin, IMF'nin tavsiyesi üzerine, doğrudan kendi imkânlarıyla sanayi ve ticaret kredisi açtıklarına işaret etmekte yarar vardır." Şimdi, en önemli noktasını okuyorum. Bilhassa bu kısmı sosyal demokratların dinlemesini istiyorum; çünkü, onlara burada atıf var. Devlet Planlama Teşkilatının yayımladığı bu kitabın 83 üncü sayfasında deniliyor ki: "Ne var ki, alınan bu kredilerle yapılacak ithalat, her şeyden önce, ithalat yapılan ülkeyi ve özel sektör kuruluşunu, ülkemize ve Türk özel sektörüne nazaran üretim, istihdam, katmadeğer, teknoloji ve döviz açısından daha fazla desteklemek, güçlü kılmak, bunun yanı sıra, ithalatçıları kayırmak anlamını taşımaktadır." Sonunu okuyayım; vakit kalmıyor, vakit kalmaz sonra.

BAŞKAN - Evet, biraz da önergenin gerekçesine gelirseniz Sayın Polat...

ASLAN POLAT (Devamla) - Gerekçesi bu.

"Netice olarak, sanayi tesis edilirken ihtiyaç duyulan ekipmanlar ile sanayi üretiminde kullanılan ham, yarı mamul, mamul madde girdilerin yurt içinde, Türk sanayicilerine, rekabet şartlarında ürettirilmesine uzak durularak, sanayileşmenin özellikle ithal ekipmanla (dövizle, dışborçla) sürdürülmesinde ısrar edilmesi; böylece, kalkınmanın IMF'nin ve başka ülkelerin vereceği dışborca kilitlenmesi ve bunun yanı sıra, dışticaret açıklarının sürekli IMF kredileriyle kapatılması mecburiyetinde kalınması, en başta, çağdaş Atatürkçü milliyetçilik açısından çok ciddî bir kusur, yanlışlık teşkil etmektedir." Kim diyor bunu; Devlet Planlama Teşkilatı diyor. Kime diyor; Başbakanı sosyal demokrat olan, ağırlığı sosyal demokrat olan bir hükümetin uyguladığı programa diyor. İşte burada -alın okuyun- çağdaş Atatürkçülüğe aykırıdır deniliyor. Diyen kim; Devlet Planlama Teşkilatı. İkisinden biriyle tezat halindesiniz. Uyguladığınız politikaların, Atatürkçülük açısından da yanlış olduğunuzu, sizin yönetiminizde bulunan bir devlet kuruluşu diyor; açın bakın; yanlışsa ona söyleyin yanlışı, bana değil.

Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı yasa tasarısının 18 inci maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "müsteşarın uygun görüşü" ibaresinin yerine, "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının uygun görüşü" ifadesinin konulmasını arz ederiz.

 

 

 

Musa Uzunkaya

 

 

 

(Samsun)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bu önergeyi işleme koymamanız lazım. Bu "Müsteşarlık" kelimesinin "Bakan" olmayacağı yolunda 10 tane önerge geçti. Bir defa, Genel Kurul, bunun "Bakanlık" değil de "Müsteşarlık" olması konusunda iradesini beyan etmiş. Bu Meclisin kürsüsü, kasaba avukatlığı zihniyetiyle yönetilemez. Olur mu yani... Bakın, bir önerge 10 defa oylanmaz sayın milletvekilleri. Daha önce, Genel Kurul... Yani, açın okuyun biraz İçtüzüğü.

BAŞKAN - Sayın Genç, birinde "Bakanlık" diyor, birinde "Çalışma Bakanlığı" diyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Olay "müsteşarlık" kelimesi; Genel Kurulda, maddelerde 10 tane önerge verildi, aynısını oyluyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, belki, hükümet görüşlerinde değişiklik yapabilir.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, bütün avukatlar adına, kasabalarda çalışan bütün avukatlar adına, Kamer Genç'in bu lafını protesto ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Estağfurullah efendim.

Sayın Uzunkaya, siz buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; haddizatında, belki, Sayın Genç, bir noktada, kendi açısından haklıdır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben olsam bunu işleme koymam.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hayır, öyle bir hakkınız yok. Niye yok; çünkü, haddizatında 28 maddelik bu yasada derseniz ki "bu yasayla ilgili hükümleri Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı yürütür" her maddede tadat ederseniz, her maddede de cevabını bulur. Böyle, yasa tekniği içerisinde her maddede "müsteşarlık" "müsteşarlık" derseniz, her maddede önünüze gelir. Siz, önce orayı tenkit edin, hazırlanan yasanın metin şeklini...

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada, isteğimiz şu: Bakın, az önce, Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşımız da ifade etti; maddede birkısım ihmaller yavaş yavaş gündeme gelebiliyor. Yani, işte, şurada "şirket portföy yöneticilerinin, fon yönetiminde gerekli özen ve basireti göstermemeleri, Kurulun portföy yöneticiliğine ilişkin ilkelerine aykırı hareket etmeleri, malî bünyelerinin zayıfladığının tespit edilmesi gibi" deniliyor. Yavaş yavaş, şirket de oluştuktan sonra, zaafların belirdiği noktada; yani, neticede, biz, esas parayı yatıracak o insanı arıyoruz. "En iyi reklam hangisi" demişler -petrol için reklamda kullanacak- demiş ki: "Pompanın başındaki insan."

Şimdi, burada, meselenin sonundaki insan, kendisinden para alacağınız, sigorta edeceğiniz... Tabiî, o vatandaş ne diyor... Bakın, ben, bu hükümetin yerinde olsam -TRT'den sorumlu Devlet Bakanlığı siz de mi değerli kardeşim; sizde- Sayın Rüştü Kâzım Yücelen, TRT'nin 5 tane kanalı var; bu akşam talimat versinler -bugün bu tasarı bitmiyor- 5 kanaldan bir anket yapın. Bakın, az önce, Samsun'dan, beni seçmenim arıyor "Allah aşkına, siz, tıpkı, 1453'te İstanbul fethedilirken, Hıristiyanların, içeride 'melekler dişi midir, erkek midir' tartışmasını yaptığı gibi tartışma yapıyorsunuz. Bu hafta benim dükkânım kapandı, işyerime haciz konuldu, neyi tartışıyorsunuz" diyor vatandaş. Gelin, vatandaşın derdine çare bulun. Benim Samsun gibi bir ilimde 2 450 tane işyerini kapattınız. Siz, bugün... Bakın, yine söylüyor; not aldım, az önce telefonla söylüyor "Allah aşkına, neyi tartışıyorsunuz" diyor.

Arkadaşlar, samimî söylüyorum, şu ana kadar yaptığım bütün konuşmalardan dolayı da, hükümetten de, hükümet partilerinden de özür dileyeceğim; yapsınlar anket, eğer, vatandaşın yüzde 30'u sizin bu yasanızın ne olduğunu anlıyor ve yanında ise, gelip, yarın sizden özür dileyeceğim. Var mı yüreğiniz?! Gelin, böyle bir anket yaptırın... Ama, bunun arkasında millet yok; çünkü, milletin yine mağduriyeti var.

Evet, birkısım paraları toplamak istiyorsunuz. Netice ne olacak; netice, daha önce de bankalarda yaşananların aynısı olacak. "Neden ağır cezalar burada da zikredilmiyor" deniliyor; doğrudur... Halbuki, burada da aynı müeyyideleri uygulamak lazım.

Biz, niye "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olan zat bununla muhatap olsun" diyoruz; neticede, Türkiye'deki sigorta, emeklilik işlemlerinin bağlı olduğu zemin orası... Ha, ben, ısrarla, önergelerimde bunun üzerinde durdum; ama, iktidar partileri, ısrarla "hayır, Hazine..." dediler; çünkü, iktidarın gözünde para, para, para... Nereye gidecek para?!

Arkadaşlar, bilirsiniz, ben doktor değilim; ama, kan kanseri -Allah vermesin- bir yakınımı kaybettim. Yakınım olan hasta hastanedeyken hemşireye geldi; dedi ki: "Yahu, bana her gün trombosit yüklüyorsunuz." Doktorlar çok iyi bilir; günlük iki, üç, dört, beş ünite... "Ne oluyor bu kanlara? Benim kilomdan fazla kan verdiniz; ama, kan dayanmıyor." Hemşire dedi ki: "Teyze, vampir yutuyor, vampir..."

Değerli arkadaşlar, sizin arkanızda bankalar gibi soygun vampirleri olduktan sonra, ne yaparsanız yapın, bu vatandaşın derdine çare bulamazsınız.

Bakın, bugün Bafra'dan bana bir faks geldi; diyor ki: "Buna çare bulun." İşte, Bafra Ziraat Odası Başkanlığı bir faks çekmiş. DAP 1846 cinsi gübre 2000 yılında 5 milyon lira, şimdi 13 500 000 bin lira; artış yüzde 170. Kompoze 2020 cinsi gübre 2000 yılında 4 milyon lira iken şimdi 11 milyon lira; artış yüzde 175. Nitrat 26 cinsi gübre 2000 yılında 3 100 000 bin lira iken şimdi 8 500 000 bin lira; artış yüzde 174. Nitrat 33 cinsi gübre 2000 yılında 3 500 000 bin iken şimdi 9 milyon lira; artış yüzde 157. Ve ziraî kredi faizleri yüzde 95, yüzde 110...

Ama, ben arkadaşa dedim ki: Siz sevinin, devlet size ziraî krediyi yüzde 110'la veriyor, oysaki, Hazine şu anda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, biraz da önergeniz üzerinde konuşursanız...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Konuştum Sayın Başkanım, önergemle ilgili konuştum... Diyorum ki, bu yanlış.

BAŞKAN - Ne alakası var efendim?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Aldığınızı ne yapacaksınız diyorum; onu soruyorum. Bakın, geçtiğimiz bu günlerde Sabah Gazetesi manşet çekmiş "Dervişin kehaneti" diye, büyük para bulmuş, kaç lira?.. Bakın, yine Sabah Gazetesi veriyor; yüzde 198 birleşik faizle, bir yılda verdiğiniz para.

Şimdi, birkısım odalar beyanat yayınlamışlar. Nedir efendim: "Biz bunun arkasındayız; arkasında olmayanlar, ihanettedir" Nedir?..  Bu yeni kurtarma operasyonu. Elbette arkasındasınız. Buyursun hükümet açıklasın; şu 2,5 katrilyonluk bonoyu kimlere sattılar, bu odaların ortaklarından kimler var bunun içerisinde? Bunun arkasında halk yok; ama, bunu ödemenin kuyruğunda halk var. Güya sorsanız, millet kuyruğa girmiş de bono alıyormuş!.. Hangi millet?!. Millet bir kuyruğa girecek, bu bonoların faizlerini ödeme kuyruğuna girecek, milletin haberi olsun.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bu yasayla da gelecek olan paranın gideceği yer, bu açıklardır, bu sıkıntılardır. Hükümet büyük bir vebal altındadır, sizler de vebal altındasınız.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, şimdi bakanlık mı olacak, müsteşarlık mı olacak; tam anlayamadık.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, bakın, Sayın Başeğmez de anlayamadı "Bakanlık mı olacak, müsteşarlık mı" diyor. Demek ki, iyi izah edememişsiniz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 18 inci maddeyi oylayacağım; ancak, oylamadan önce yoklama isteği var. İstemde bulunan sayın milletvekillerinin hazır bulunup bulunmadığını arayacağım.

Sayın Fethullah Erbaş?.. Burada.

Sayın Şükrü Ünal?..

LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Latif Öztek tekabbül ediyor.

Sayın Osman Aslan?..

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Kukaracı tekabbül ediyor.

Sayın Karapaşaoğlu?..

YAKUP BUDAK (Adana) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Yakup Budak tekabbül ediyor.

Anlaşılan, muhalefetin yoklama isteği de, iktidarın gelişine benzedi!..

Sayın Osman Pepe?.. Burada.

Sayın Ahmet Aydın?.

BAHRİ ZENGİN (İstanbul) - Tekabbül ediyorum.

Sayın İsmail Alptekin?.. Burada.

Sayın Aslan Polat?.. Burada.

Sayın Ahmet Demircan?.. Burada.

Sayın Maliki Ejder Arvas?..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Ergün Dağcıoğlu tekabbül ediyor.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Turhan Alçelik?.. Burada.

Sayın Mukadder Başeğmez?.. Burada.

Sayın Ahmet Karavar?..

ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Ali Sezal tekabbül ediyor.

Sayın Özkan Öksüz?..

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir)- Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN- Sayın İsmail Özgün tekabbül ediyor.

Sayın Yahya Akman?.. Burada.

Sayın Kamer Genç?.. Burada.

Sayın Mehmet Sadri Yıldırım?.. Burada.

Sayın Mustafa Örs?.. Burada.

Sayın İbrahim Konukoğlu?.. Burada.

Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada.

Bu arkadaşlarımız sisteme girmesinler.

Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur. 19.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati:19.15
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 19.20

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III.– YOKLAMA

BAŞKAN - Yoklama isteği vardı; o isteği yerine getireceğim.

Yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim. Yoklamayı elektronik cihazla yapacağım.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki gensoru önergesinin görüşmelerini yapmak ve sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 27 Mart 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.25

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.