Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 56       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

68 inci Birleşim

13 . 3 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - İzmir Milletvekili Güler Aslan'ın, Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve  Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı

2. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, İstiklâl Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve  Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın cevabı

3. - İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, İstiklâl Marşımızın ka-bulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve  Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın cevabı

4. - Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın; Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, İstiklâl Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

B) Çeşİtlİ İşler

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Cumhuriyeti Parlamentosu üyelerine Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

2. - Devlet Bakanlığı görevine atanan Kemal Derviş'in andiçmesi

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Açık bulunan Devlet Bakanlığına Kemal Derviş'in, Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince atanmış olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/774)

2. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/49) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/324 )

3. - Ankara Milletvekili Şevket Bülend Yahnici'nin, 5680 Sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/589) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/325)

4. - Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın, 5 ilçe ve Elbistanafşin Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/608) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/ 326 )

IV. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - 1 Mart 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 4 Mart 2001 tarihinde dağıtılan, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu hakkındaki (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına, gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 13 Mart 2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. - SÖYLEVLER

1. - Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in Genel Kurula hitaben konuşması

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Görüşmeler

1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 34 arkadaşının, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9)

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - ANAP  Grup  Başkanvekili  Bartın  Milletvekili  Zeki Çakan’ın, FP Grubu adına konuşan Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun konuşmasında Genel Başkanına ve Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, İstanbul Barosuna baskı uygulandığı iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3412)

2. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3456)

3. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir İlinde bir huzurevi açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/3317)

4. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Başbakanlığa bağlı fonlardan dernek ve vakıflara yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/3323)

5. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Fransızların Cezayir'de gerçekleştirdikleri soy kırıma ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/3397)

6. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3473)

7. - Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, üniversite ve özel hastanelere sevk edilen BAĞ-KUR'lu hastaların tedavi masraflarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3448)

8. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın, Bulgaristan'dan gelen soydaşlarımızın emekli maaşlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3384)

9. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir-Sarımsaklı denizi ve plajındaki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/3418)

10. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara

Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara,

İlişkin soruları ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/3455, 3481)

11. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 Mali Yılı Bütçesinden Erzincan İline ayrılan ödeneklere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3392)

12. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3496)

13. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın cevabı (7/3674)

14. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün ce-vabı (7/3475)

15. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/3487)

16. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, özel finans kurumlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın yazılı cevabı (7/3438)

17. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Meclis çalışmalarının TRT 3'ten yayımına son verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/3661)

18. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/3492)

19. -Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, TRT'nin yaptırdığı dizi filmlere ve yeni logo çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/3508)

20. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Ankara-Şereflikoçhisar Tekel Kayacık Tuz İşletmesi hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3394)

21. - Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, Hatay'daki vakıf eseri camilerinin onarımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3428)

22. - Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal'ın, Kahramanmaraş Ankara THY seferlerinin iptaline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3350)

23. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir'deki Reşitköy-Bahadınlı ve İvrindi-Gökçeyazı Barajları projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3382)

24. - Gaziantep Milletvekili Ali Özdemir'in, bakanlıkça Gaziantep'te yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3408)

25. - Adana Milletvekili Ali Gören'in, bölücü terör örgütleri ile mücadeleye ve 2001 yılı çalışma planlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3406)

26. - Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, sürücü kurslarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3429)

27. - İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman'ın, Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanı tarafından yazılan bir kitaba ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3503)

28. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, HADEP Silopi İlçe Başkanının kaybolduğu iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3420)

29. - Adana Milletvekili Ali Gören'in, Türkiye'de sözde Ermeni soykırımı yapıldığını ileri süren bir romanın öğrencilere tavsiye edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun ce-vabı (7/3440)

30. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Bakanlığın okullara tavsiye ettiği ve listeden çıkarttığı kitaplarla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3509)

31. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Bakanlığın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3510)

32. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3482)

33. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, sözde Ermeni soykırımı yapıldığını ileri süren bir kitabın öğrencilere önerildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3484)

34. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Evrim ve Darwinist teorisinin ülke eğitimindeki etkilerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3437)

35. - Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen'in, F-4 savaş uçaklarının modernizasyonu çalışmalarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3396)

36. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara,

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan'a yapılacak yatırımlara,

İlişkin soruları ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/3483,3498)

37. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman'daki diyaliz hastalarının sorunlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/3385)

38. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3489)

39. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3452)

40. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3472)

41. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3480)

42. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3499)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te toplanarak iki oturum yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 13 Mart 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 14.20'de son verildi.

Ali Ilıksoy

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Mehmet Batuk

Melda Bayer

 

Kocaeli

Ankara

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

No. : 97

II. -  GELEN KÂĞITLAR

2.3.2001 CUMA

Tasarılar

1. - Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/823) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.2001)

2. - Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/824) (Adalet ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.2001)

3. - 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/825) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.2001)

4. - Tahsil Edilemeyen Hazine Alacaklarının Silinmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/826) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.2001)

5. - Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü Değişikliğinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/827) (Çevre ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.2001)

Teklifler

1. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/693) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2001)

2. - Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/694)  (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.2.2001)

3. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve 11 Arkadaşının; Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/695)  (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.2.2001)

4. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış ve 7 Arkadaşının; 657 Sayılı Kanuna Tâbi Devlet Memurları ile Memur, İşçi ve Bağ-Kur Emeklilerine Yılda İki Defa Bayram İkramiyesi Adıyla Birer Maaş Tutarı İlave Ödeme Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/696)  (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.2001)

5. - Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız ve 13 Arkadaşının; Bir İlçe ve Bir İl Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/697)  (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.2001)

6. - Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın; Alanya Adı ile Bir İl ve 3 İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi  (2/698) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001)

Tezkere

1. - Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/773) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.2.2001)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin, Amasya-Gümüş Beldesindeki camilerin onarımına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/1285) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001)

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Güneydoğu Anadolu’da bölücü terör örgütünün propagandasına karşı önlem alınıp alınmadığına ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1286) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001)

3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, bir banka sahibinin soruşturma ifadesinde gazeteciler hakkındaki bazı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1287) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001)

4. - Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'ün, Kınalı-Tekirdağ karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1288) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001)

5. - Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, radyo ve televizyonlarda trafik eğitimi ile ilgili program yapılıp yapılmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) sözlü soru önergesi (6/1289) (Başkanlığa geliş tarihi :1.3.2001)

6. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, Nüfus Hizmetleri Güçlendirme Vakfının hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1290) (Başkanlığa geliş tarihi :1.3.2001)

7. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesi ve Halk Ekmek Fabrikasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1291) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001)

8. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, SSK hastanelerinden özel hastanelere yapılan sevklere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1292) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001)

9. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1293) (Başkanlığa geliş tarihi :1.3.2001)

10. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, Ermeni kilisesi sayısına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1294) (Başkanlığa geliş tarihi :1.3.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Turhan Tayan'ın, esnaf kredileri ve temerrüt faizlerinin yükseltilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/3773) (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

2. - Afyon Milletvekili Sait Açba'nın, 2000 yılında işyeri kapatan esnaflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3774) (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

3. - Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, galvanizli tel fiyatlarındaki artışa ve 2000 yılı inşaat birim fiyatlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3775) (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

4. - Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın, 19-21 Şubat arasında Merkez Bankasınca satılan dövize ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3776) (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

5. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Sinop-Merkez’de kesin kabulü yapılmadığı, genel eksik ve sağlık açısından sakıncalı bulunduğu halde öğrenim yapılan bir okula ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3777) (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

6. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sultanbeyli'de SSK hastanesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3778) (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

7. - Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un, Şanlıurfa-Birecik-Mezra Beldesinin atık su deresine ve kanalizasyon ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3779) (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

8. - Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un, Şanlıurfa-Birecik-Mezra Beldesinde atık su deresinin ıslahına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3780) (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

9. - Sivas Milletvekili Musa Demirci'nin, Sivas İlinde yapılacak kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3781) (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

10. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Atakule'deki işyeri kiralarına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3782)  (Başkanlığa geliş  tarihi : 1.3.2001)

No. : 98

12.3.2001 Pazartesİ

Rapor

1. - Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/802) (S. Sayısı : 624) (Dağıtma tarihi : 12.3.2001) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Şanlıurfa  Milletvekili  Yahya Akman'ın, Şanlıurfa'da yürütülen bazı projelere  ilişkin Turizm Bakanından  sözlü soru önergesi (6/1295) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001)

2.- Şanlıurfa  Milletvekili  Yahya Akman'ın, Kılık-Kıyafet Yönetmeliğine uymadıkları gerekçesiyle görevine son verilen öğretmenlere  ilişkin  Millî Eğitim  Bakanından  sözlü soru önergesi (6/1296) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001)

3. - Şanlıurfa  Milletvekili  Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Hilvan İlçesinde kamulaştırılan arazilerin bedellerine  ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından  sözlü soru önergesi (6/1297) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001)

4. - Şanlıurfa  Milletvekili  Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Şuaybşehri-Hanelba'rur yoluna  ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından  sözlü soru önergesi (6/1298) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Hatay Milletvekili  Metin Kalkan'ın, Başbakanlık Kriz Merkezine  ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3783) (Başkanlığa geliş  tarihi : 2.3.2001)

2. - Erzincan  Milletvekili Tevhit Karakaya'nın Erzincan İlindeki bazı yatırım projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3784) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001)

3. - Hatay Milletvekili  Metin Kalkan'ın,  THY Gaziantep-İstanbul seferinde dağıtılan gazetelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3785) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001)

4. - Gaziantep  Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, THY İstanbul-Gaziantep seferinde meydana gelen olaya ilişkin Ulaştırma Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3786) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001)

5. - Gaziantep  Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, THY İstanbul-Gaziantep seferinde meydana gelen olaya ilişkin İçişleri Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3787) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001)

6. - Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, illerde meydana gelen doğal afetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi  (7/3788) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

13 Mart 2001 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz efendim.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Dünya Kadınlar Günü hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Güler Aslan'a aittir.

Buyurun Sayın Aslan.(DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika efendim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - İzmir Milletvekili Güler Aslan'ın, Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve  Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı

GÜLER ASLAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Aynı zamanda, 12 Mart 1921'de kabul edilen İstiklal Marşımızın 80 inci yıldönümünü kutlamaktayız.  Ülke birlik bütünlüğünü, hürriyetini ve istiklalini perçinleyen bu simgenin, hepimize kutlu olması dileklerimle, en derin sevgi ve saygılarımla Yüce Meclisi selamlıyorum.

Kadınlar, 18 inci Yüzyıldan beri gerek siyasal ve hukuksal alanda gerekse toplumsal iş bölümü, eğitim ve üretim alanında, cinsiyet farkına dayalı eşitsizliklerin kaldırılması için mücadele etmektedir. Dünyada kadının durumuna bakıldığında, kadınerkek ayırımı gözetmeksizin eşitlik sağlanması yolundaki mücadelenin başlangıcı, Fransız Devriminin gerçekleştiği yıllara dayanır.

1791'de Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisinin yazarı O'ympe De Gouges, yazılarından dolayı giyotinle idam edilmiştir. Kadınlar, ellerinden alınana kadar, 1793'e kadar, gazete çıkararak ve dernek kurarak içinde bulundukları durumdan kurtulmak, seçme ve seçilme hakkına sahip olmak için yoğun mücadele vermişlerdir.

Eski Türklerde kadının durumuna bakıldığında ise, hatun olarak hakanın yanında yer alan, tam anlamıyla toplumda aktif yapıya sahip olan kadın, zamanla bazı kuralların da etkisiyle toplumdaki aktif yerini kaybetmiştir. Toplumda değerini analık vasfında bulmakta ve saygınlığını ancak bu kimlikle sağlamaktadır. Osmanlının ilk dönemlerinde özgür yaşayabilen kadın, İran ve Bizans etkileriyle özgürlüğünü kaybetmiş ve hareme kapatılmıştır. Üretim ve yaratım sadece erkeğe verilerek, Türk kadınının maddî olarak erkeğe bağlı kalması sağlanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 8 Martın Dünya Kadınlar Günü kabul edilmesine yol açan olay ise, 8 Mart 1857 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerinde ortaya çıkmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinin New York eyaletinde dokuma işçisi kadınların oniki saatten daha fazla çalıştırılmalarını ve aynı işi yapan erkeklere göre daha düşük ücret almalarını protesto amacıyla 8 Mart, 1857'de greve gittikleri gündür. Bu grev sırasında çıkan yangında çok sayıda kadın hayatını kaybetmiştir ve 8 Mart olaylı bir gün olarak hafızalarda yerini almıştır. 1910 yılında çeşitli ülkelerden katılan kadın kuruluşlarının bir araya geldiği Kadın Enternasyonali ve 1975 yılında da Birleşmiş Milletler, 8 Martı Dünya Kadınlar Günü olarak kabul etmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk hukuk devriminin temel taşlarından en büyüğü olarak nitelendirilen Türk Kanunu Medenîsi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 17 Şubat 1926'da kabul edilmiş, 4 Nisan 1926'da Resmî Gazetede yayımlanmış ve 4 Ekim 1926'da da yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla, Türk kadınları birçok hak ve özgürlüğe kavuşmuştur. Medenî Kanunun kabulü büyük reform niteliği taşımaktadır. Yürürlüğe girdiği ilk günden günümüze kadar çeşitli değişikliklere uğramış olan ve son şeklini alarak yakında yürürlüğe gireceği inancında olduğumuz Medenî Kanun, Türk kadınının bu alandaki mücadelesine bir miktar da olsa cevap verecektir.

Cumhuriyet, Türk adaletinin karışıklıktan, yokluktan ve ilkel durumundan kurtarılmasını, devrimin ve yüzyılımızın uygarlığının gereklerine uygun bir Türk Medenî Kanunu oluşturulmasını, uygulamaya geçirilmesini zorunlu hale getirmiştir. O günler için kadın haklarını en üst düzeyde savunduğunu iddia eden İsveç'te bile kadınların hakları kısıtlı kalmıştır. 1924'te kabul edilen Tevhidi Tedrisat Kanunu ile kız ve erkek öğrenciler aynı eğitim sistemi içine alınmış olup, 1928'de kız enstitüleri, 1945'te de olgunlaşma enstitüleri açılarak, Türk kadınının çağdaşlaşma yolundaki ilk adımları atılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde kadın erkek arasında tam bir eşitliğe inanan Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Atatürk "Muhterem mevkide her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyet: Türk kadınıdır" diyerek Türk kadınına vermiş olduğu değeri dile getirmiştir.

Türk erkeği ile Türk kadını Kurtuluş Savaşında aynı saflarda mücadele etmiş ve sonucunda Ulu Önder Atatürk'ün devrim yasalarıyla Türk kadını hak ettiği yere ulaşmıştır. Türk Ulusu, yaşadığımız dönemin gereklerine uygun olarak vücuda getirilmiş olan, sağlam ve akılla yoğrulmuş yeniliklere karşı çıkmamalıdır. Gelenek ve göreneklere körü körüne bağlı kalmak yerine, uygarlığın ilkelerini yerine getirmek gerekmektedir. Bunun bilinciyle her alanda haklarımızı korumak ve yeni haklar elde etmek için birlik ve beraberlik içinde bulunmak, biz Türk kadının görevidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLER ASLAN (Devamla) - Tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırarak, Atatürk ilke ve inkılapları ışığında, ülkemizi çağdaş ülkeler düzeyine eriştirmek yolunda elbirliğiyle çalışmalıyız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerek Parlamentodaki milletvekillerimizin gerekse sivil toplum kuruluşlarının ve katkıları bulunan tüm şahısların yoğun hizmetleri sayesinde, yeni Medenî Kanun Tasarısı uzun bir çalışma döneminden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Altkomisyonundan geçerek Adalet Komisyonunda 187 maddesi onaylanmış ve gerekli çalışmalar devam etmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunda yapılacak görüşmelerde siz sayın milletvekillerimizin desteğini bekler, bu vesileyle 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlar, en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, gündemdışı konuşmaya cevap  vermek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın Güler Aslan'ın gündemdışı yapmış olduğu konuşmaya cevap vermek üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin bildiği gibi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyadaki kadınların eşit haklar, eşit fırsatlar ve eşit olanaklara kavuşma mücadelesinin simgeleştiği bir gündür. Yaşadığımız dünyada, ülkeler arasındaki demokrasinin, çağdaşlaşma düzeyinin en başta gelen göstergesi, o ülkede kadınların ekonomik ve toplumsal yaşamdaki konumlarıdır.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla ülkemizdeki kadınlar, kadınlarla ilgili sivil toplum kuruluşları ve biraz önce de çok değerli milletvekilimiz Sayın Güler Aslan, ülkemizdeki kadınların durumunu, konumunu ortaya koydular ve Sayın Güler Aslan, bir kadın milletvekili olarak, kadınlarımızın ortak taleplerini dile getirdi.

Tüm dünyada ve ülkemizdeki kadınlar ne istiyor; öncelikle yasalar önünde erkeklerle eşit haklara sahip olmak istiyorlar; eğitim olanaklarından eşit fırsatlarla yararlanmak, eğitim seviyelerini yükseltmek istiyorlar; çocuklarıyla birlikte, nitelikli sağlık hizmeti istiyorlar; çalışma yaşamına daha çok katılmak ve kendi ayakları üzerinde, başkalarına muhtaç olmadan yaşamak istiyorlar; toplumsal yaşamda cinsiyet ayrımcılığına son verilmesi, kadınların gelişmesini engelleyen geleneksel anlayışların, zihniyetlerin değişmesini istiyorlar; siyasal yaşamda ve karar mekanizmalarında daha çok yer almak istiyorlar.

Bu istekleri, sadece kadınların isteği, bu sorunları, sadece kadınların sorunu olarak göremeyiz, görmemeliyiz; zira, ortaya konulan bu sorunlar, ülkemizin, kadın erkek herkesi ilgilendiren temel toplumsal sorunlarıdır.

Yasalar önünde eşitlik, bir insan hakları ve demokrasi sorunudur. Eğitemediğimiz kadın, ekonomi ve sosyal yaşamın dışında kalıyorsa, bu bir kalkınma sorunudur.

Bugün, ülkemizde, 12-15 yaş arası 10 000 kız çocuğumuzun evli olduğunu biliyoruz. Yine, 15-18 yaş arası 463 000 kız çocuğumuz evlidir. Çocuk yaşta evlendirilen kızlarımızın, birey olarak yaşadıkları fiziksel ve ruhsal olumsuzlukların yanında, ortaya çıkan mutsuz evlilikler, başta onların çocukları ve aile kurumuna olumsuz sonuçlarıyla hep birlikte uğraşıyoruz.

Ülkemizdeki evliliklerin yüzde 20'den fazlası akraba evliliğidir. Akraba evlilikleri sonucu doğan özürlü çocuklarımız hepimizin yüreklerini parçalıyor. Bugün uğraştığımız sokakta yaşayan çocuklar sorununun temelinde, eğitimsiz kadın ve erkeklerin oluşturduğu çok çocuklu aileler vardır. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kadın erkek eşitliğinin sağlanması ve kadınların toplumsal yaşamdaki statülerinin, konumlarının yükseltilmesi için temel koşul, yasalar önünde eşitliğin sağlanmasıdır. Bu yönde, ülkemizde, son yıllarda olumlu gelişmeler yaşanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, bayram heyecanı ve telaşı bitsin lütfen. Yerlerinize oturur musunuz; lütfen...

Efendim, sükûneti sağlayamazsak konuşamayız. Lütfen... Ayakta olan sayın milletvekilleri yerlerine otursunlar efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Bu konuda, ülkemizde, son yıllarda, olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. 1997 yılında uygulanmaya başlanan sekiz yıllık eğitim reformu uygulaması sonucu, ülkemizde,  kız çocuklarının okullaşmasında yüzde  70'e yakın bir artış sağlanmıştır.

Yine, şu anda, kadın erkek eşitliğinin sağlanması konusunda önemli bir yasal düzenleme olan Türk Medenî Kanunu Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda görüşülmektedir.

Hepimizin bildiği ve izlediği gibi, Türk Medenî Kanunu, yeni düzenlemesiyle, aile hukuku alanında devrim denilebilecek düzenlemeler getirmektedir ve tamamıyla, kadın erkek eşitliği anlayışıyla hazırlanmış, cinsel eşitlik anlayışıyla hazırlanmış ve kadın emeğine saygı temeline oturan bir yasal düzenlemedir. Bu yasal düzenlemenin, çok kısa sürede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaşmasını ve Türk kadınına, Türk insanına, 2001 yılı içerisinde armağan edilmesini beklemekteyiz.

Hepimizin bildiği gibi, Türk Medenî Kanunu tasarısı, kadınları, aile yaşamında, toplum yaşamında, tamamen erkeklerle eşit konuma getirmektedir. Bu konuyla ilgili tasarı maddeleri, Adalet Komisyonunda görüşülerek, benimsenmiştir.

Özellikle, Türk Medenî Kanununun bu yeni şeklinde, çok önemli bulduğumuz bir düzenleme de boşanma sonrası mal rejimiyle ilgili düzenlemedir. Şu anda, mevcut yasayla, kadın erkek, bir şekilde, ayrıldığı zaman, kadınlar ve çocuklar çok büyük mağduriyetler yaşamaktadırlar. Bu konuda bütün rahatsızlıklar, hem milletvekillerimize hem bakanlarımıza gelmekte ve sık sık da medyada yer almaktadır. Yeni yasal düzenleme, edinilmiş mallara katılım rejimini getirmektedir ve bu şekliyle, kadını korumayı amaçlamaktadır.

Hepimizin bildiği gibi, insanların varoluşundan bu yana, dünyadaki bütün zenginlikleri, bütün varlıkları kadın erkek, birlikte çalışarak meydana getirmişlerdir. Dolayısıyla, o zenginliklerin nimetlerinden birlikte ve eşit bir şekilde yararlanmak istemeleri, onların en doğal haklarıdır diye düşünmekteyim. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Adalet Komisyonumuzun bu konuda en doğru düzenlemeyi yapacağına inanmaktayım ve biraz önce söylediğim gibi, bu yasal düzenlemenin, Türkiye'nin çağdaşlaşması ve demokratikleşmesi açısından çok önemli bir adım olacağını düşünmekteyim. Daha sonra, yine diğer yasalarımızdaki kadın erkek eşitliğine aykırı, cinsiyet ayırımcılığı içeren bütün maddeler kaldırılmalıdır; bu konuda Adalet Bakanlığımızın çok yoğun bir çalışma içerisinde olduğunu biliyoruz.

Yine yapılması gereken bir düzenleme de, hepimizin bildiği gibi, değişen ekonomik ve sosyal koşullar, özellikle aile uyuşmazlıklarını çok karmaşık bir hale getirmektedir. Boşanmalarda, özellikle kadınlar ve çocuklar büyük mağduriyetler yaşamaktadırlar. Bu yüzden, aile hukuku alanında, boşanma alanında uyuşmazlıkları, davaları görmek üzere pedagogların, sosyologların, psikologların da görev alacağı ihtisas mahkemeleri olan aile mahkemelerinin bir an önce yasalaştırılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî ki, yasalar önünde eşitlik yetmiyor. Esas olan, bu yasalardaki eşitliğin ve verilen hakların uygulamaya ve kadınların, insanların yaşamına ne derece yansıdığıdır.

Yine biliyoruz ki, cumhuriyetle birlikte Türk kadını, dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki kadınların daha ötesinde haklar kazanmıştır; ancak, aradan geçen süre içerisinde, Türkiye, bugün için, bu konuda her ne kadar dünyadaki birçok ülkeden daha ileri olmakla beraber, gelişmiş dünya ülkeleriyle çok önemli farklılıklar yaşandığını da burada vurgulamak istiyorum. Yapılması gereken, eşitlik fikrinin tüm politika ve programlara yerleştirilmesi, eşitliğin sağlanması için kurumsal mekanizmaların kurulmasıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; toplumsal yaşamın en küçük birimi ailedir; aileyi de, bir eş olarak, anne olarak biçimlendiren kadındır. Ülkemizin gelişmesinin, kalkınmasının, kadın, erkek, tüm bireylerin eşit haklarla, eşit fırsatlarla ve eşit olanaklarla ekonomik, sosyal ve siyasal yaşama katılımlarına bağlı olduğunu düşünmekteyim.

Bundan birbuçuk ay kadar önce, İsveç'te, Avrupa Birliği üye ve aday ülkelerinin çalışma ve kadın ve aileden sorumlu bakanlarının katıldığı bir toplantıya katıldım. O toplantının ana teması, toplumsal refahın yükseltilmesi için, kadınların çalışma yaşamına daha çok katılması idi. Tabiî, bunun için de yapılması gereken, kadınların çalışma yaşamına katılmasını engelleyen nedenlerin ortadan kaldırılmasıydı. Başta eğitim olmak üzere ve yine, geleneksel olarak, kadını eve bağlayan çocuk, yaşlı, özürlülerle ilgili hizmetlerin genişletilmesiyle ilgili kararlar benimsendi. Yine, orada benimsenen bir başka karar da, bir başka düşünce de, kadın, çocuk, özürlü, yaşlılarla ilgili, diğer hizmetlerle ilgili, Avrupa Birliği üye ve aday ülkelerde ortak hedefler konulması ve bu konuda ortak programlar yapılmasıydı. Türkiye'de de, bu alanda, gerek kadın erkek eşitliği konusunda gerek kadın eğitimi konusunda gerek çocuklarla -başta kreş, okulöncesi eğitim olmak üzere- özürlülerle ve diğer sosyal hizmetlerle ilgili hizmetlerin daha da geliştirilmesi gerektiğini düşünmekteyim.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, ülkemiz ve tüm dünya kadınlarını saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, millî mücadelemizin ruhunu zengin Türkçemizin en güzel sözcükleriyle ifade eden İstiklâl Marşımız, 12 Mart 1921 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, zamanın Maarif Vekili rahmetli Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından 3 defa okunmuş ve milletvekilleri tarafından, ayakta, büyük bir heyecan ve gözyaşları içerisinde dinlenerek, alkışlarla kabul edilmişti, malumlarınız.

Kahraman Ordumuza ithaf ve Türkiye Büyük Millet Meclisine armağan edilen İstiklâl Marşımızın yazarı, millî şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy'u ve bestecisi merhum Zeki Üngör'ü rahmet, minnet ve şükranla anıyor, ruhları şad olsun diyorum. (Alkışlar)

Bu vesileyle, iki sayın milletvekiline söz vereceğim ve Sayın Bakan da cevap verecekler.

Bir hususu da arz etmek istiyorum.Sayın Bakan 59'a göre söz istemişti, bütün gruplara bu imkânı tanımak için; ancak, bugün gündemimiz çok yoğun; hem yemin töreni var hem de Azerbaycan Cumhurbaşkanımızın konuşması olduğu için, Sayın Bakandan rica ettik... Onun için, iki gruba söz veriyorum; malumaten arz ederim efendim.

Bu konuda, İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümü dolayısıyla, birinci söz, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'a aittir.

Buyurun Sayın Doğan. (FP sıralarından alkışlar)

2. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, İstiklal Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve  Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Marşımızın Yüce Meclisimizce kabul edilişinin 80 inci yıldönümü üzerinde konuşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime, Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Savaşının bütün şiddetiyle sürdüğü günlerde, 12 Mart 1921'de, büyük Türk şairi Mehmet Âkif Ersoy'un yazdığı İstiklal Marşı, Yüce Mecliste, ayakta alkışlanarak kabul edildi. İstiklal Marşımız, bir şiir, bir marş olmanın ötesinde, çok derin anlamlar ifade etmektedir. Bir millî mutabakat metnidir, milletimizin hassasiyetlerini en üst seviyede ifade etmektedir. Türk milletinin yüce ideallerini ifade eden, geleceğe bakışını keskin ifadelerle anlatan, Türk ruhunun, Türk vicdanının sesidir İstiklal Marşı. Türkiye Cumhuriyetini kuran anlayış, onu yaşatan iman, onu güçlendiren ışık, İstiklal Marşını oluşturan büyük ruhta gizlidir.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı, cumhuriyet kurulmadan iki yıl önce kabul edildi. İki yıl sonra kurulacak genç cumhuriyetin nasıl bir temel üzerinde kurulduğunu iyi kavramak istiyorsak İstiklal Marşını iyi anlamalıyız; çünkü, İstiklal Marşı, Türk Milletinin millî felsefesini ortaya koydu. Eğer, biz, o millî felsefeden saparsak, cumhuriyetin izahını birtakım vehimlere dayandırırsak, cumhuriyeti yüceltmek bir yana, bugün yaşadığımız paranoyalara saplanmaktan kurtulamayız. İstiklal Marşını kavramak, kendimize, geleceğimize, sosyal ve siyasal yapımıza, İstiklal Marşımızın ortaya koyduğu perspektiften bakmak, bugünümüzü de, geleceğimizi de doğru çizgide sürdürmemizi sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı bu toprağın sesidir; bu coğrafyanın imanının, kültürünün, kahramanlığının ifadesidir. Onun derin manasını kavramak ve gelecek kuşaklara kavratmak zorundayız. Esasen, bugün, Yüce Meclisimiz, bu önemli olayın 80 inci yıldönümünü özel bir programla kutlamalıydı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu önemli yıldönümünü devlet töreniyle kutlamalıydı. En azından, Sayın Millî Eğitim Bakanı gerçekten millî bir görev üstlenip, bu konuyu Yüce Mecliste dile getirip, her parti grubunun Yüce Mecliste görüş açıklamasına olanak sağlamalıydı; yazık ki, bunların hiçbiri olmadı. Galiba, kriz, sadece ekonomimizi vurmamış, biraz da idrakimizi vurmuş.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşının yazılmasında ve kabulünde devletin bütün önemli kurumlarının katkısı vardır. Zamanın Genelkurmay Başkanı rahmetli İsmet Paşa, hükümetten, bir istiklal marşı yazılmasını arz ediyor. O günkü Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu konudaki görevi Millî Eğitim Bakanına veriyor. Millî Eğitim Bakanı bir yarışma düzenliyor ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından yazılan İstiklal Marşı, Yüce Mecliste, dört kere üst üste okunduktan sonra ayakta alkışlanarak kabul ediliyor.

Bilindiği gibi, İstiklal Marşı, büyük şair Mehmet Âkif Ersoy tarafından başlığın hemen altına kendi el yazısıyla "Kahraman Ordumuza" ithafıyla Yüce Meclise sunulmuştur. Başta Yüce Meclisimiz olmak üzere bütün bu kurumlara, İstiklal Marşımızı sadece ayakta dinlemek değil, onu gelecek kuşaklara, bütün manasıyla, bütün derinliğiyle taşımak görevi verilmiştir; çünkü, o, büyük bir milletin sesidir; bir vicdanın, bir tarihin sesidir; Anadolu'dan başlayarak halka halka genişleyen bir coğrafyanın sesidir; kadre uğramış, işgale uğramış, zulme uğramış ne kadar mazlum topluluk varsa onların sesidir. O, bize, kendimizi hatırlatan sestir. O, bizi, dünyaya anlatan sestir. O, bizim sesimizdir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika...

BAŞKAN - İstemeseniz de vereceğim efendim; makine kapatıyor.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Evet.

Değerli milletvekilleri, içinde yaşadığımız günlerde, İstiklal Marşının yazıldığı mekân olan Taceddin Dergâhı, maalesef, devletin önemli bir grubunun tehdidi altındadır. Duvarını kazısan Âkif'ten bir hatıra, İstiklal Marşından bir mısra fışkıracak olan bu bina, Hacettepe Üniversitesinin beton duvarları arasında kıstırılmış durumdadır. Ayrıca, Âkif'i kavrayamamış, onun anlayışını içine sindirememiş, İstiklal Marşının ruhunu hazmedememiş bazı görevlilerin, bu tarihî mekânı yıkmak için çeşitli çalışmalar içinde oldukları sık sık dile getirilmektedir. Hem hükümet hem Yüce Meclis hem de milletin vekilleri olan bizler, İstiklal Marşımızın yazıldığı mekâna, millî şairimizin hatırasına sahip çıkmak zorundayız. Bu yıkım planı mutlaka engellenmelidir.

Sözlerimi, İstiklal Marşından bir bölümle bitiriyorum:

"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,

Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ!

Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

 

Ruhumun senden ilahî şudur ancak emeli:

Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli,

Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli-

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli"

Hepinize saygılar. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Cumhuriyeti Parlamentosu üyelerine Başkanlıkça “Hoşgeldiniz” denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu arada, kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti Parlamentosu sayın üyeleri salonumuzu teşrif etmişlerdir.

Arz ederim efendim. (Alkışlar)

Teşekkür ederim efendim.

Efendim, üçüncü söz, yine, İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümü münasebetiyle, İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'a aittir.

Sayın Okumuş, buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

3. - İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, İstiklal Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve  Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı

NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Marşının Mustafa Kemal'in Başkanlık ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilişinin 80 inci yıldönümü münasebetiyle söz almış bulunmaktayım; binaenaleyh, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Birinci Dünya Savaşında yenik sayılmamızdan dolayı, Batılı devletler, Anadolu'yu istila etmeye başlamışlardı. Anadolu, parsel parsel düşmanın eline düşmeye başlamıştı. Devletin payitahtı, yani, İstanbul düşman işgali altındaydı. Balkan savaşlarında başlayan yenilgi ve Türk topraklarının düşman eline geçmesi, Anadolu'yu da hızla kaybetme noktasına getirmişti. İşgal altındaki şehirler, kasabalar, köyler yakılıp yıkılıyor, Türk anaları, çoluk çocuk süngüden geçiriliyordu. İşte, böylesine korkunç bir manzara vardı o dönemin Anadolusunda. Ancak, başta Mustafa Kemal olmak üzere, dönemin önde gelen kahramanları, hemen her yerde düşmana karşı cepheler oluşturmuş, savunma birlikleri kurmuşlardı. Neticede, millî mücadele verilmiş ve onun külleri arasından; daha doğrusu, Osmanlının külleri arasından yeni bir devlet çıkmıştı; adına da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti denmişti. (Alkışlar)

İstiklal Marşı, destanlaşan millî mücadelenin marşıdır. Onun mısralarında, işgal sırasında yırtılan Türk Bayrağının figanı, düşman çizmeleriyle çiğnenen vatan topraklarının feryadı, namusu kirletilen Türk kadınının döktüğü yaşlar, öldürülen, yakılan yıkılan, asılan kesilen Türk evlatlarının sızlayan yaralarının iniltisi vardır.

Onun mısralarında, Türk Ordusunun kahramanlığı, erine tarlada olduğu kadar cephede de yardımcı olan cefakâr Türk kadınının, anasının umut dolu gayretleri vardır.

Onun mısralarında, bir milletin bütün sıkıntılarına, yoksulluğuna ve mazlumluğuna rağmen, tüm dünyaya meydan okuyuşu vardır.

Onun mısralarında, hür yaşama hakkını elinde tutmayı azmetmiş Türk Milletinin ebedî hürriyet ve istiklal aşkı, engin vatan sevgisi ve yine, Allah sevgisi vardır.

Onun mısralarında, yine, bu Yüce Türk Milletinin ebedî millet olma, sonsuza kadar da devlet olarak yaşama inancı vardır.

Onun için İstiklal Marşımız, millî mücadele tarihimizin en veciz ifadesidir; Türk askerinin ve milletinin kitabesidir.

Mustafa Kemal, bu İstiklal Marşını şöyle anlatıyor:

"Bu marş, bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu, ne unutmak ne de unutturmak lazımdır. İstiklal Marşında, istiklal davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır. Benim en beğendiğim yeri de burasıdır: 'Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal.' Benim, bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar, işte bunlardır. Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur.

Tarihe bakın, bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir. Dünya tarihinde, fasılasız, hürriyet ve istiklalini muhafaza ve müdafaa etmiş bir millet vardır; Türkler, İstiklal Marşının bu pasajını oluştururlar. Asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki, Türkün, Mete hikâyesinde olduğu gibi, her şeyi, hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir; fakat, hürriyeti asla. Bu pasajı her vakit tekrar ettirmek, bunun için lazımdır.

Bu demektir ki efendiler, Türkün hürriyetine dokunulamaz."

İşte, Atatürk'ün de çok veciz bir şekilde ifade ettiği İstiklal Marşının yazıldığı o dönemin, belki benzeri bir dönemin, bir sürecin içerisindeyiz. Türkiyemizi -gafiller demek istiyorum, iyiniyetle ifade etmek istiyorum- gafiller, yine bir kuşatmanın altında tutarak, belli bir çıkmaza doğru sürükleme gayreti içerisindedirler; ama, inanıyorum ki, bu Parlamentoda yerini almış bütün siyasî partilerimizin değerli temsilcileri başta olmak üzere, bu Parlamentoda bulunmayan, Türk siyasetinin, millet için hizmetle yola koyulmuş bütün partilerinin temsilcileri, bu milletin, bir daha, bu makus talihin içerisinde yerini almayacağını ve bu devletimizin de, hiçbir süfli emeller içerisinde birtakım prangalarla kuşatılmayacağını gayet iyi bilmektedirler ve bu millet, damarındaki kanın gereğini yeri-ne getirip, galebe çaldırıp her türlü sıkıntıyı aşacak ve inşallah, 21 inci Asra da damgasını vuracaktır.

Bu vesileyle, destanlaşan bu mücadelede eli silah tutan tutmayan, yazan yazmayan, ucundan kenarından en ufak hizmeti geçmiş olanlardan Allah razı olsun diyoruz. İyi ki, Mustafa Kemallerimiz var; iyi ki, yüce kahramanlarımız var; iyi ki, Mehmet Âkiflerimiz var ve iyi ki, Türk Milleti var.

Bu vesileyle, Türk mütefekkirlerinin önderliğinde, milletimizin yıllardır özlemle beklediği bir çalışmayı, dün, talimatlarıyla başlatan, az önce, Sayın Grup Başkanvekilimizin de bu kürsüden ifade ettiği, Taceddin Dergâhına el uzatıp, orayı, yıllarca arzu edildiği şekilde müze haline dönüştürebilme sözü veren Sayın Kültür Bakanımızı da kutluyorum. İnşallah, çalışmaları yoğunlaşacak ve Taceddin Dergâhı, Türk aydınının, mütefekkirinin arzu ettiği, milletimizin de gönül verdiği şekliyle müze haline gelecek; yine, o dergâhın etrafındaki o malum görüntüler de, mahkeme kararları yerine getirilerek ortadan kaldırılacaktır. İnşallah, Mehmet Âkif'in nesline; yani, Türk gençliğine, Allah yeniden böyle bir marşın yazdırılmayacağı süreçte, mutluluk ve barış dolu bir dönemi nasip eder ve Allah, bu millete, bir daha, İstiklal Marşını yazdıracak bir dönemi, sıkıntıyı yaşatmaz.

Bu vesileyle, bugün salonumuzu şereflendiren dost Azerbaycan'dan gelen milletvekili arkadaşlarımızın da, Karabağ gibi bir sıkıntıdan kurtularak, o Türk toprağına kavuşmalarını hep beraber arzu ettiğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Okumuş.

KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika efendim...

Müsaade ederseniz, bir karar almam lazım, aniden gelebilir Sayın Cumhurbaşkanı.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuk bulunan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Haydar Aliyev, Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir; bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4. - Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın; Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, İstiklal Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. (Alkışlar)

KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümünü ben de yürekten kutluyor ve konuyu gündeme getiren sayın milletvekillerimize en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

İstiklal Marşımızın gündeme gelmesi ile Mehmet Âkif'i anmak ve yaşamak, kuşkusuz ki, eşanlamlı kavramlar olarak değerlendirilmelidir. Bu vesileyle belirtmek isterim ki, dün, Bakanlığımız ile Mehmet Âkif Vakfı birlikte olarak, Birinci Meclis Binasında ve Türk Ocağı salonlarında sergi ve anma toplantılarıyla bu büyük olayı kutlamışlardır. Büyük Şairimizin edebî kişiliğiyle birlikte, İstiklal Marşımızın anlam ve değerini yansıtan konferanslar gerçekleştirilmiştir. Dün aldığımız bir kararla, İstiklal Marşımızın yazıldığı Taceddin Dergâhının, Bakanlığımızın denetim ve katkısıyla, Mehmet Âkif Müzesi haline getirilmesini kararlaştırmış bulunuyoruz. Bu amaçla, uzmanlarımızı, gereken projeleri hazırlamakla görevlendirdik; bu kararımızı Yüce Meclisin bilgilerine sunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. (Alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatırlanacağı gibi, 2 Ocakta, İstiklal Marşımızın Şairi Mehmet Âkif Ersoy'u gündeme getirerek, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasal partilerimizin tüm temsilcilerine, Mehmet Âkif Ersoy'u edebî kişiliği ve eserleriyle değerlendirme imkânı yaratılmış bulunmaktadır. Sayın milletvekillerimizce yapılan anma konuşmaları, geçmişten geleceğe uzanan bir kültürel değerler manzumesi olarak ve önemli bir belge niteliğiyle tarihimizdeki yerini almıştır.

Bütün bu görüşlerden ortaya çıkan sonuç: Mehmet Âkif'in, İstiklal Marşımızın Şairi olmasının yanı sıra, derin bilgisiyle, yaşadığı dönemin sosyal yapısını en iyi şekilde değerlendiren, vatan ve millet aşkını terennüm eden, ahlak ve erdemi öğütleyen ve bunu özel yaşamında da uygulayan bir kültür ve edebiyat dehası olması şeklinde özetlenebilir.

Mehmet Âkif'in, inançlarına içtenlikle bağlı, ulusal bağımsızlık mücadelesini, şiirleri ve düşünceleriyle ateşleyen, yenilikleri savunan, ulusal kahramanlıklarımızı destanlaştıran bir vatan şairi olarak halkımızın gönlünde onurlu yerini ebediyen kazanmış bulunmaktadır.

Mehmet Âkif'in, İstiklal Marşımıza ilham kaynağı oluşturan ulvi duygularının kökeninde, ulusumuzun özgürlük aşkıyla yoğrulmuş tarih bilinci yer almaktadır. Bu nedenledir ki, İstiklal Marşımız, içerdiği anlam ve ruh olarak bir edebî anıttır. Bağımsızlığı uğruna, en zor koşullarda, ölüm kalım mücadelesine girmiş ve başarıya ulaşmış olan Türk Milletinin hürriyet şarkısıdır. Bugün, İstiklal Marşımızın kabulünü ve onun büyük Şairi Mehmet Âkif'i anmakla, ulusal değerlerimize sahip çıkmamızın yeni ve güzel bir örneğini verdiğimize inanıyorum.

Ulusal bağımsızlığın ve birliğimizin sembolü olan İstiklal Marşımızın, Büyük Atatürk'ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinde, oybirliğiyle ve ayakta alkışlarla kabulünün üzerinden 80 yıl geçtikten sonra da, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu tarih bilinci içinde olmamızın çok büyük bir önem taşıdığını düşünüyorum. Bu duygularla, laik ve demokratik cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü, onun silah arkadaşlarını ve Millî Marşımızın Şairi ve millî mücadele ruhunun yaratıcısı Mehmet Akif Ersoy'u rahmetle anıyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığının, Devlet Bakanlığına yapılan atamayla ilgili bir tezkeresi vardır; okutuyorum efendim:

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Açık bulunan Devlet Bakanlığına Kemal Derviş'in, Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince atanmış olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/774)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 2 Mart 2001 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-02/3852 sayılı yazısı.

Açık bulunan Devlet Bakanlığına, Kemal Derviş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu maddesi gereğince atanmıştır.

Bilgilerinize sunarım.

                        Ahmet Necdet Sezer

                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Yüce Meclisin bilgilerine sunulmuştur efendim.

Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanlığına yeni atanmış bulunan ve milletvekili olmayan Sayın Kemal Derviş'i, Anayasanın 112 nci maddesi gereğince andiçmek üzere kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Derviş. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

B) Çeşİtlİ İşler (Devam)

2. - Devlet Bakanlığı görevine atanan Kemal Derviş'in andiçmesi

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - "Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim." (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Hayırlı, uğurlu olsun efendim.

Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce oku-tup, sonra oylarınıza sunacağım efendim.

IV. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - 1 Mart 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 4 Mart 2001 tarihinde dağıtılan, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu hakkındaki (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına, gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 13 Mart 2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12 Mart 2001 Pazartesi günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

M. Emrehan Halıcı

Oktay Vural

İbrahim Yaşar Dedelek

 

DSP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

ANAP Grup Başkanvekili

Öneri :

1 Mart 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 4 Mart 2001 tarihinde dağıtılan, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 13 Mart 2001 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneri üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Efendim, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum efendim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/49) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/324 )

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/49) esas nolu, 4.6.1999 tarihinde tarafımdan verilen Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını istiyorum. 22.11.2000

                              Rasim Zaimoğlu

                                           Giresun

BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Malumunuz, konuşma süreniz 5 dakika efendim.

Sayın Azerbaycan Cumhurbaşkanı gelirse, sözünüzü keseceğim.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Giresun İline Giresun Osman Ağa üniversitesi kurulması için verdiğim kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, 1992 yılından beri üzerinde durduğum Ordu-Giresun Havaalanı konusuna kısaca değinmek istiyorum. Sayın Başbakanımızı da, bu konuda, burada yakaladığım için ayrıca sevinçliyim; çünkü, Sayın Başbakanımıza, Or-Gi Havaalanı yapılması sürecinde... (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen efendim... İstirham ediyorum...

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Ben bir şey söylemedim; Sayın Başbakanımızı da...

BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başbakanımızı burada gördüğüm için mutlu olduğumu ifade ettim. Or-Gi Havaalanı konusunda Sayın Başbakanımıza iki defa mektup yazdım ve bunu burada gündeme getirmiştim. Bölge halkı adına, bölge milletvekilleri adına bir defa daha seslenmek istiyorum:

Bu bölge insanı, çözümünü, bu havaalanında görmektedir; bunu, kürsüden defalarca dile getirdim, yapılana kadar da bin defa dile getireceğim. Onun için, biz, Sayın Başbakanımızdan bu konuya el atmasını rica ediyoruz. Bu konu Sayın Başbakanımızın bilgisi dahilindedir ve ben, ikinci mektubu da bayramdan önce yazmıştım, şimdi mektubuma cevap bekliyorum, bir milletvekili olarak, bu hakkımı, ben, Sayın Başbakandan bekliyorum. İnşallah, Sayın Başbakan da bu müjdeli haberi bölge halkına verecektir diye inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, Giresun ve Ordu halkı, bir müspet cevap için günlerdir ve haftalardır beklemektedir. İnşallah, bu haberi biz alırız.

Şimdi, havaalanı konusu, aslında, yeni Bakanımızın da gündemindedir ve onun kontrolü altındadır; kendisine de buradan başarılar diliyoruz. İnşallah, Hazineden Sorumlu Bakan olduğu için, bu konuya el atarlar ve bunu beraberce çözerler diye inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, Giresun İlimizde bir üniversite kurulması konusu, Giresun Milletvekili olarak en büyük arzumdur. Değerli milletvekili arkadaşlarımızın da, 5 milletvekili arkadaşımızın da bu konuda önerileri vardır ve bunu desteklediklerini biliyorum; bütün Giresun halkı adına bunu sizden bekliyorum. Çünkü, Giresun'da, artık, hayat kalmamıştır. İnanın, bayramda oradaydım, Giresun ve Ordu, bugün, ölü şehir halindedir; bugün, Afrika ülkelerinde gördüğünüz açlık seviyesinde bir açlık vardır. Bugün, Türkiye'de kriz vardır; ama, Giresun'da deprem vardır, depremin odak merkezî de Giresun'dur.

Bunun iki tane çıkış yolu vardır; bir tanesi üniversitedir, bir diğeri turizmdir. Onun için, ben, seçildiğim günden beri, bu konuda girişimlerde bulundum. 1995 yılında "üniversitemi istiyorum" diye bir zirve yaptım. Bakın, bu üniversite, buraya hayat verecektir, buraya canlılık verecektir. Altyapı derseniz, altyapının tamamı hazırdır. 2 fakültesi ve 5 yüksekokuluyla, 800 dönüm arazisiyle her şey hazırdır. Öğretim üyeleri açısından da hiçbir sıkıntısı yoktur. Bugün, 113 öğretim üyesi ve 4 000'e yakın öğrencisiyle Giresun, altyapı olarak hazırdır. Ancak, Karadeniz'de tek bir üniversite vardır, o da, Trabzon'daki Karadeniz Teknik Üniversitedir; onun için, ben, Giresun'un bu hakkının mutlaka ve mutlaka verilmesini istiyorum. Sadece burada gündeme almanın da yeterli olmaması gerekir; hükümetin 350 üyesi tarafından, üniversite kurulacaksa, öncelikle, Giresun Üniversitesinin, mutlaka ve mutlaka kurulmasına karar verilmesi gerekir. .

Bakın, bugün...

BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu, toparlar mısınız efendim.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, 5 dakika bile olmadı... Toparlayacağım.

BAŞKAN - Efendim, otomatik saat çalışıyor; siz toparlayın lütfen. Rica ederim...Kafadan idare etmiyoruz burasını.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, gerçekten, biliyorum işinizin zorluğunu, memleketteki durumu, ekonomik durumları; ama, Osman Ağa, Giresun'un bir sembolüdür, Atatürk'ün, millî mücadele yıllarındaki çalışma arkadaşıdır ve Osman Ağa ismiyle Giresun'da bir üniversite kurulması bütün Giresunluların arzusudur, bütün Karadenizlilerin arzusudur. Onun için, ben inanıyorum ve güveniyorum ki, bu teklifim Mecliste kabul görür, Meclisin gündemine alınır ve değerli hükümetimiz, buna el atar, bu kriz döneminde, belki, bölgeye bir çözüm, ekonomik bir canlılık getirme açısından da çok önemli bir kararı almış olur.

Bu duygu ve düşüncelerle, bütün Meclisin olumlu oyunu bekliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Zaimoğlu.

Size, sayın bakan cevap verecek; ama, biraz sonra efendim, Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra.

Sayın Bakan, müsaade eder misiniz, daha sonra size söz vereceğim.

Sayın milletvekilleri, koridoru boşaltır mısınız...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, orada yuvarlak masa toplantısı yapıyorlar!..

BAŞKAN - Efendim, orada masa yok...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Ayaküstü yapıyorlar...

BAŞKAN - Efendim, konuk Cumhurbaşkanımız var; müsaade buyurun da...

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, dağıtın onları efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuk olarak bulunan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Haydar Aliyev şu anda Meclisimizi onurlandırmışlardır; kendilerine, Yüce Heyetiniz adına hoş geldiniz diyorum. (Ayakta alkışlar)

Sayın milletvekilleri, biraz önce alınan karar gereğince, Sayın Cumhurbaşkanını, konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Cumhurbaşkanım. (Ayakta alkışlar)

Hoş geldiniz Hörmetli Cumhurbaşkanım.

V. - SÖYLEVLER

1. - Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in Genel Kurula hitaben konuşması

 

AZERBAYCAN CUMHURBAŞKANI HAYDAR ALİYEV - Türkiye Cumhuriyetinin Hörmetli Böyük Millet Meclisi, hörmetli milletvekilleri, Hörmetli Sadr, hörmetli hanımlar ve cenaplar; men, sizi, Azerbaycan Halgı adınnan semimi galpten selamlıyram; size, Türkiye Cumhuriyetine, Türkiye Halgına, bütün gelecek işlerinizde uğurlar dilirem. (Alkışlar)

Menim, yeniden, Böyük Millet Meclisinde milletvekillerinin garşısında hitap etmek imkânı aldığıma göre, mene bu nesip olduğuna göre, men çok hoş baktım ve buna göre de teşekkür edirem. (Alkışlar)

Siz bilirsiniz ki, ben, dünen, Türkiye Cumhuriyetinin Prezidenti zatıâlilerini Hörmetli Ahmet Necdet Sezer'in devetiyle Türkiye'ye resmî sefere gelmişem.

Türkiye'ye sefer etmek benim üçün yeni bir şey değil; ancak, her defe Türkiye'ye gelende, özümü, çok bahtiyar hissedirem; özümü, öz vatanımdaki kibi hissedirem; özümü, gardaşlarımın arasında hissederim. (Alkışlar)

Dün ve bugün, biz, Türkiye- Azerbaycan dostluğu, gardaşlığı ve bu dostluk, gardaşlık alagelerinin inkişaf ettirilmesi için, birçok saylar gösterdik. Hörmetli Prezident Cenap Ahmet Necdet Sezer ile Hörmetli Başnazır Cenap Bülent Ecevit ile görüşler geçirttik. Bugün, ben, Başnazır Yardımcısı Hörmetli Devlet Bahçeli ile, Başnazır Yardımcısı Hörmetli Mesut Yılmaz ile, ve Genelkurmay Başkanı Hörmetli Hüseyin Kıvrıkoğlu ile, Türkiye'nin Hariciye Nazırı Hürmetli İsmail Cem ile de ayrıca görüşler geçirttim.

Bütün bu görüşlerimizin, danışıklarımızın, esas maksadı, yani, bunun ana haddi, Türkiye - Azerbaycan alagelerini daha da yüksek seviyeye kaldırmaktan ibarettir. Öten iller, bizim ülkelerimizin halklarımız arasında dostluk ve gardaşlık alageleri artmakta devam ediyor. Biz, artık, Türkiye - Azerbaycan stratejik partnörlük alageleri seviyesine gelip çatmışık. Bu, devletlerarası alagelerdir; ancak, halklarımızın arasındaki alagelerin tarihî de çok büyüktür ve onun giymeti de bundan artıktır; çünkü, biz, eyni köklere mensup olan halklarık, eyni millî manevî değerleri paylaşan, eyni dile, eyni dine mensup olan halklarık; biz, hamımız, bir kökten gelirik. (Alkışlar) Onun yerinde, bizim hamımızın fikri, zekâsı, bu köklerle bağlıdır ve biz, Azerbaycan'da, bizim halklarımızın mensup olduğu bu kökleri, millî manevî değerleri yüksek giymetlendiririh ve bu değerlere, bu tarihe daimi sadık olduğumuzu bir daha men beyan edirem. (Alkışlar)

Azerbaycan, devlet müstagilliği elde edenden sonra, Türkiye ile Azerbaycan arasında devletler arası alagalar yaranıptır ve dediğim gibi, bu alagalar ilbeyli inkişaf ediptir ve indi, stratejik partiyorluk seviyesine gelip çatıptır. Bizim için, Azerbaycan için, genç, müstagil, bağımsız bir ülke için bunun çok böyük ehemmiyeti var; çünkü, biz, Türkiye'ye tarihle bağlıyık. 20 nci Asırda da, bizim geçmişte, hele Azerbaycan'da Sovyet hâkimiyeti kurulmadan Türkiye'yle alagalarımız çok sık oluptur ve çok onlarla biz bir yerde olmuşuk. Sonra ise, Azerbaycan, devlet müstagilliğini elde eden kimin, Türkiye, Azerbaycan'ın istiklaliyetini dünyada tanıyan ilk devlet olmuştur ve Azerbaycan'a o vaktan daima destek vermiştir ve destek vermekte devam eder. Biz, yetmiş yıl birbirimizden ayrı düşmüşük. Biz, Sovyetler Birliğinde yaşamışık, Türkiye ise, müstagil devlet olarak öz yoluylan gedip inkişaf ediptir.

Her halkın her devletin çerçevesinde, özüne mahsus naliyetleri de var itkileri de var; ancak, Türkiye, o illerde de bizim için hem işe cazibedar olmuştur. Biz, o iller Türkiye ile bir başka alagalarımız olmasa da, hem işe Türkiye'nin heyatını dikkatle izlemişik, Türkiye'ni sevmişik, Türkiye'ni galbimizde saklamışık ve Türkiye'nen govuşmak arzusuyla yaşamışık ve nahiyette, on yıl bundan önce biz govuşmuşuk. (Alkışlar)

20 nci Asırda, Osmanlı İmparatorluğu dağılandan sonra, Türkiye, böyük, şerefli bir yol geçiptir. Ben, bugün, böyük memnuniyet hissiyle, burada, bu Mecliste, Böyük Millet Meclisinde hitap edirem ve Böyük Millet Meclisinin 80 illih tarihine öz hörmet ihtiramımı bildirirem; 80 il, müstagil devlet Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyetinin bütün heyatının meselelerini halleden Böyük Millet Meclisi...

Türkiye'de cumhuriyet gurulandan sonra, Türkiye böyük yol geçmiş, inkişaf etmiş; dünyanın iktisadî cihetlen inkişaf etmiş ülkelerinden biri olmuştur; güçlü, gudretli devlet olmuştur; demokratik, hukukî, laik devlet olmuştur ve dünyada özüne mahsus olan yerini tutmuştur. Bunlar hamısı, bizde, Azerbaycan'da, her bir Azerbaycanlılara büyük iftihar hissi doğurur ve aynı zamanda, Türkiye'nin cumhuriyet devrinde yaşadığı hayat, bizim için örnektir, bizim için tecrübe merkezidir, membağidir.

Bunları derken, tabiîdir ki, Türkiye Cumhuriyetinin hansı ağır şartlar içerisinde yarandığını unutma olmaz. Biz, Azerbaycan'da, bunu yüksek kiymetlendiririz. Bütün Türk dünyasının böyük şahsiyeti, böyük oğlu, beşer tarihinin meydana çıkardığı en büyük insanlardan biri Mustafa Kemal Atatürk'ün iradesiyle 1923 üncü yılda yer almış Türkiye Cumhuriyeti, o gadar güçlü temel esasında yer alıktır ki, o, artık, yetmişiki yildirki cumhuriyet gibi yaşıyır, inkişaf edir.

Türkiye'de bunu hamı gıymetlendirir; ama, bilmelisiniz ki, biz, gardaş olarak, dost olarak, belki de sizden de çok bunun gadrini bilirik, bunu kıymetlendiririk. (Alkışlar)

Biz Azerbaycan'da çok memnunuk ki, Türk Halkı, Türkiye Cumhuriyeti yaranannan Mustafa Kemal Atatürk'ün koyduğu yolla gidip ve bu yolda hemşe ona uğurlar getiriktir. Benden soruşanda ki, böyük Atatürk'ün Türk Halkına koyup gittiği irs neden ibarettir? Ben deyirem ki, bu irs o kadar böyüktür ki, hamsını ahat etmek mümkün değil; ancak, en böyük irs, onun yarattığı, kurduğu, yaşattığı ve bugün uğurla yaşayan Türkiye Cumhuriyetidir. (Alkışlar)

Eyni zamanda, böyük Atatürk'ün Türk Halkına koyduğu böyük irs kahraman, yenilmez Türk Ordusudur, Türk askeridir. (Alkışlar)

Mes, hem iktisadî inkişafına göre, hem harbî kudretine göre, imkânlarına göre Türkiye bu yetmiş yılda en ağır, çetin devirlerden geçerek yaşayıp inkişaf edip ve bütün Türkiye'nin aleyhine olan düşman kuvvelerin her birini, hamısının garsısnı uğurla alıptır.

Bana, bugün, Türkiye'nin tarihi hakkında size çok söz demek belki de garibe geler; çünkü, siz, bunu, benden yahşi bilirsiniz; ancak, ben, bunları söylüyorum, ona göre ki, Azerbaycan Halkının galbinde olan hissiyatları size çattırım ve bilesiniz ki, Mustafa Kemal Atatürk'ün yarattığı Türkiye, bir Türkiye Cumhuriyeti için değil, bütün Türk dünyası içindir, Azerbaycan içindir. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

Biz, Türkiye'nin bugünkü yüksek durumda olmasından çok böyük memnunluk hissediyorug ve hesap ederik ki, Türkiye, bundan sonra da, karşısında duran vazifelerin hamısını uğurla hayata geçirecektir ve tuttuğu yol ile demokratya yolu ile insan haklarının korunması yolu ile hikukî devlet yolu ile pazar iktisadiyat yoluyla uğurla ilerleyecektir.

Azerbaycan, genç müstagil devlettir. Siz bilirsiniz ki, 1918'de Azerbaycan, ilk defa devlet müstagilliğini elde etmiş; ancak, o vakt o devletin yaşaması mümkün olmamış, 23 aydan sonra o devlet sukut etmiştir. Ona göre de müstagilliği elde etme var. Osmanlı İmparatorluğunun dağıldığı zaman bir Türkiye Cumhuriyeti yaratma vardı; ama onu yaşatmak, onu inkişaf ettirmek, onun yaratılmasından da çetinidir. Siz bunu etmişsiniz ve bunu etmişsiniz, ona göre ki, siz, Mustafa Kemal Atatürk'ün irsine, O'nun vesiyetlerine, O'nun koyduğu yola sadık olmuşsunuz (Alkışlar)

Biz, yetmiş yıldan sonra, 1991 inci yılın sonunda, Azerbaycan'ın müstagilliğini, bağımsızlığını ilan ettik ve o zamandır ki, Sovyetler Birliği dağılırdı ve nihayet, Sovyetler Birliğinin dağılması hakkında beyanat verildi. Sovyetler Birliğinin dahlinde olan 15, beraber hüyuklu müstagil, yani müttefik respublikaların her biri, öz bağımsızlığını, istiglaliyetini ilan etti; Azerbaycan da ilan etti. Ancak, Azerbaycan, öz istiglaliyetini ilan ederken çok ağır, çok çetin bir şeraitte yaşıyordu. 1988 inci yıldan Ermenistan, hele Sovyetler ittifakının dahlinde olduğumuz zaman, Azerbaycan'ın torpak iddiasıyla çıkış etmiş, Azerbaycan'ın ayrılmaz hissesi olan Dağlık Karabağ'ı öz eline geçirtmeye ceh göstermiş ve neticede, sonra, onlar müeyyen uğurlar elde etmiş, muharebe başlamıştır ve 1991 inci yılın sonunda Azerbaycan devlet müstagilliğini ilan edende, artık, Azerbaycan torpaklarının bir kısmı Ermenistan tarafından işgal olunmuştur ve Azerbaycan'da muharebe gedirdir ve beyle bir zamanda, müstagilliği ilan edenden sonra, o müstagilliği koruyup saklamak, tasavvur edebilirsiniz ki, ne gadar çetin, ne gadar da ağır bir iş oluptu.

Doğrudur; bu illerde, biz, çok böyük sınaklardan keçtik, büyük tehlikelerden kurtardık; ancak, müstegilliğimizi koruduk, sakladık ve muhkemlendirdik. Azerbaycan'a bu barada -bizde bir söz  var- getirmedi; yani, bizim bu müstegilliği elde edende, başka Sovyetler Birliğine dahıl olmuş cumhuriyetlerde istikrar vardı, sabitlik vardı; ama, bizde sabitlik yok udu, eyni zamanda, Ermenistan'lan da savaş  vardı. Bunlar, Azerbaycan'a çok böyük zerbeler vurdu ve Ermenistan'ın, Azerbaycan torpaklarını işgal etmesinin sebepleri de ondan ibarettir ki:

Birinci; Ermenistan'a daha da çok yardım edildi, Sovyetler Birliği zamanında, ondan sonra da, bir neçe ülkelerden Ermeni diasporasından yardımlar edildi; ama, Azerbaycan'a hiçbir yardım edilmedi.

İkinci; Ermeniler bu zaman Dağlık Karabağ'ı ele geçirtmek için dahılde olan bütün zıddiyetleri aradan kaldırdılar, hamısı bir idea etrafında -Ermenice buna mihatsum deyidiler; yani, Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a birleştirilmesi- "mihatsum, mihatsum" sözü diyerek, hamısı birleşti; ama, Azerbaycan'da teessüftü ki, halk birleşebilmedi. Hâkimiyet uğrunda mübarzeler getti ve 1988 inci yıldan 1993 üncü yıla kadar dört defa hâkimiyet değişildi. Azerbaycan'da bezi siyasî kuvveler silahlı desteler yarattı ve bu silahlı destelerin hamısını seferber edip, cepheye gönderip, torpakları müdafaa etmeye vezne Azerbaycan'ın içerisinde hâkimiyet mübarzesi başladı ve zıddiyetler başladı. Bunlardan da Ermenistan çok meharetle istifade etti ve bunlar hamısı, son olarak, 1993'ün iyun ayında, yani haziran ayında, Azerbaycan'da vatandaş muharebesi yarattı. Vatandaş muharebesi, hem Azerbaycan'ın içinde gitti, ayrı ayrı silahlı desteler birbiriyle vuruşmaya başladı; çünkü, bu da cumhurbaşkanı olmak isteyir o da cumhurbaşkanı olmak isteyir, bu da cumhurbaşkanı olmak isteyir. Öbürsü tereften ise, Azerbaycan'ın bazı bölgelerinde bundan istifade ederek mesele, güney bölgesinde Dalışlar, orada bir Dalış cumhuriyeti yaratıp Moskova'ya müracaat ettiler ki "biz Rusya'ya katılmak isteyrik" yahut da ki, Azerbaycan'ın kuzeyinde Lezgiler var, onlar da bir cumhuriyet yaratmaya çalıştılar. Böyle bir zor durum 1993 üncü yılın Haziran ayında  başverdi; vatandaş muharebesi, ancak, halkımızı biz birleştirebildik ve bunun uhdesinden geldik; ama, bununla da iş bitmedi. Ondan sonra 1994 üncü yılda, bazı, hele evlerinde silahlar olan, silahlı desteler olan insanlar bir darbe yapmak istediler. Onda artık ben Cumhurbaşkanıydım,prizident -Cumhurbaşkanıyım; ama, halk, kalktı, buna imkân vermedi. 1995 inci yılın Mart ayında yeniden bir silahlı deste, bizim Dahili İşler Nazırı, yani, İçişler Bakanlığında olan bir silahlı deste yeniden bir darbe yapmak istedi; onun da karşılığını aldık. Tasavvur edin, 1991 inci yılın sonunda biz istiklaliyet elde  etmişiz, ama, 1995 inci yıla kadar da öyle darbelerle rastlaşmışız.

Bunlar tabiîdir ki, Azerbaycan'ın iktisadiyatına da zarar verdi ve Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının işgal olunmasına imkânlar yarattı ve bunların neticesinde Azerbaycan torpaklarının 20 faizi Ermenistan tarafından işgal olundu. Bu ağır muharebe zamanı, 1994 yılının May ayında, biz, Ermenistan'la ateşi yandırma hakkında saziş, anlaşma imzaladık. O vakten ateş yoktur altı yedi yıldır; ama, barış da yoktur. Biz, meseleyi barış yoluyla sulh yoluyla elde etmek istiyirik; ancak, Ermeniler, öz üstünlüğünle, yani, bizim torpakları işgal ettiklerine göre ve işgal edilmiş torpaklardan 1 milyon Azerbaycan'ı zorlan çıkardılar, onlar çadırlarda yaşıyorlar. Tasavvur edin, 7-8 il insan çadırda yaşasın; evini, eşiğini, her bir şeyini yitirmiş insan... Onlar, bundan istifade ederek, konstriktiv mulgeyden çekinirler.

Doğrudur; beynelmilal halk teşkilatlar kararlar kabul ediptir. Mesela, Birleşmiş Milletler Teşkilatının Güvenlik Konseyi karar kabul ediptir ki, Ermenistan, işgal olunmuş Azerbaycan torpaklarından çıkmalıdır; ama, Ermenistan bunu etmiyir.

AGİK 1992 nci yilde, Minsk Grubu yer alıktır. Türkiye de Minsk Grubu içindedir. Minsk Grubu, Ermenistan-Azerbaycan konfliktini sulh, barış yoluyla halletmek için yaradılıptır. Ancak, bu Minsk Grubu -indi onların eş başkanları Rusya'dır, Amerika'dır, bir de Fransa'dır- onlar da imdiye kadar bir iş görebilmiyipler; yani, bir neşe teklifleri ileri sürübler; biz, onları kabul etmişik; ama, Ermenistan kabul etmiyiptir ve biz, defelerle Amerika'ya da, Rusya'ya da, Fransa'ya da, diğerlerine de demişik ki, siz, Ermenistan'a yardımlar edirsiniz. Azerbaycan'a Amerika ambargo koyuktur. Siz, Ermenistan'a yardımlar edirsiniz. Ermenistan'a siz tesir edin; yani, baskı yapın ki, onlar, beynelmilal halk hukuk normalarına tabi olsunlar, işgal olmuş torpaklardan çıksınlar ve Dağlık Karabağ'ın da statüsünü, biz, beynelmilal halk hukuk normaları prensip esasında halledek. Ancak, onlar da bunu etmiyirler!

Son vaktlarda, bilirsiniz ki, ben, Ermenistan Prizidenti Koçaryan'la birçok görüşler geçirmişem, onbeş görüş geçirmişem. Çünkü, bunu, bize, yani meslehet gördüler. Amerika da, Rusya da, Fransa da, diğerleri de, ki, siz, bir görüşün, belki bu görüşler bir şey verir. İndi, görüşürük, hiçbir şey elde etmek mümkün olmur; ama, aynı zamanda, her biri der ki, Ermenistan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı, hansı razı da gelse, biz, onu destekleyeceğiz; ama, razı gelmek de mümkün değil. Çünkü, Ermenistan, bizim torpakları işgal edipdir, öz şartlarını koyuyor; ama, biz de o şartları kabul edebilmeliyik.

Bak, böyle bir devir biz yaşamışık; ama, bunlara bakmayarak, biz, 1995 inci yılda, Azerbaycan'da, dahilde istikrarı yarattık. Bütün o Azerbaycan'ın dahilinde olan ayrı ayrı kanunsuz silahlı desteleri aradan götürdük, ateşkesi temin ettik ve içtimaî, siyasî stabillik bizdeydi. İstikrar, Azerbaycan'da artık, 1995, 1996 ncı yıldan indi hükmü sürür ve bu zaman bize imkân verdi ki, biz, artık, Azerbaycan'ın iktisadiyatıyla meşgul olak; çünkü, Azerbaycan, öz devlet müstakilliğini ilan edende, beyan ediptir ki, Azerbaycan, demokrate yoluyla gelecek ve biz, demokrate yoluyla gelirik. Azerbaycan, hukukî devlet guracak; biz, hukukî devlet gururuk. Azerbaycan'da, bütün vicdan azatlığı, söz azatlığı, matbuat  azatlığı temin olacak; biz, bunu etmişik. Azerbaycan, dünyevî devlet olacak; biz bunu beyan etmişik -siz "laik" dersiniz, biz "dünyevî" derik- devlet olacak; biz, bunu etmişik. Bu yoldan gelirik ve bu yoldan da heç vakt dönmeyeceğiz.

Men size iki şey demek istirem: Birincisi, Azerbaycan, öz müstakilliğini bundan sonra heç vakt elinden vermeyecek (Alkışlar) ve tuttuğu yol ile, demokratya yoluyla, hukukî devlet, dünyevî devlet yoluyla, pazar iktisadîyatı yoluyla ilerleyecektir. (Alkışlar) Böyle bir ağır, çetin vaziyette, biz, 1996 ncı yıldan, artık, Azerbaycan'da, iktisadîyatı inkişaf ettirmeye başladık.

Sizin vaktinizi alıp, men, rakamlar göstermek istemirem; ancak, bizim hayata geçirttiğimiz ıslahatlar; iktisadî ıslahatlar, hukuk ıslahatları, sosyal ıslahatlar, siyasî ıslahatlar, özelleştirme, bunlar hamısı birlikte Azerbaycan'da iktisadîyatın inkişafını temin ediptir ve 1996 ncı yıla kadar, eğer, Azerbaycan'da il be il iktisadiyat enirdisi aşağıya düşürdü. Yani, her il, geçen ilden aşağıda olurdusa, imdi, 1996 ncı yıldan her il kalkır, kalkır, kalkır.

Biz, Azerbaycan'ın neft petrol strategyasını yarattık. 1994 üncü yılda bilirsiniz ki, Azerbaycan büyük bir kontrakt imzaladı ve o kontraktlan Azerbaycan'ın Hazer Denizinde olan neft yataklarının, Azerî çırak güneşli yataklarının 11 şirketle birlikte işlenmesine biz başladık. Bunu çok dünyada büyük aksiseda yarattı ve buna asrın kontratı adını verdiler ve biz bu işe başladık. 1997 nci yılda, artık, oradan biz neft hasıl ettik. Biz, onu ihraç edirik ve Bakü-Supsa neft borusuyla, Petrol Borusuyla Karadeniz'e Gürcistan'ın Supsa Limanına ihraç edirik, bir de Rusya'nın Novorossisk Limanına ihraç edirik; ancak, biz o vakıtta, o kontraktı imzalayanda da, esas ihraç borusu Bakü-Ceyhan borusunu orada karara almıştık ve öten illerde biz, bu varda işler görmüşük ve bilirsiniz ki, artık, bütün anlaşmalar imzalanıptır ve Bakü-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Ceyhan indideylik, Bakü-Tiflis-Ceyhan neft borusunun indi inşaatına başlanır. Bir 5-6 ay, yaginki, bu proje, mühendis işleri edecek, ondan sonra, işte, inşaat başlayacaktır ve hemen o dediğim neft yatağından, yalnız oradan, gelecekde 60 milyon ton neft hasıl olup, ihraç olunacaktır.

Türkiye, bizimle bu varda hem beraber olup, Birinci Bakü-Ceyhan neft borusu Türkiye üçün de bizim üçün de önemli olup, hem iktisadî noktai nazardan hem de siyasî noktai nazardan; çünkü, bu bizi strateji noktai nazardan birbirine bağlı olupdu; ama, birinci kontrakt imzalananda, orada, Türkiye'nin de payı vardı, çok azıdı; 1,75. Sonra, Türkiye dedi ki "bizim de payımızı artırın." Hörmetli Hanım Tansu Çiller, o vakıtlar bu varda bene müracaat etti, heyet gönderdi, Azerbaycan'ın payından 5 faiz, men karar kabul ettim, Türkiye'ye verdik. (Alkışlar)

Ama, bununla iş bitmedi. Sonra, ikinci kontrakt, Şahdeniz yatağı var. Biz bilirdik ki orada çok gaz var, doğalgaz; ama, ne gadar, bu gadar olduğunu bilmiyirdik. Bir kontrakt imzaladık. Onda, ben, Türkiye'yi davet ettim, dedim "gelin, burada sermaye goyun, 10 faiz de siz götürün." Hemen o kontratta 10 faiz Türkiye'nin payıdır.

Ondan sonra, 2 kontraktta da yine Türkiye'nin böyük payı var. 1,75 paydan -1994 üncü yılda- ben Türkiye'nin payını 35 faize galdırdım. (Alkışlar) Şimdi, Türk petroller şirketi Azerbaycan'da artık böyük bir petrol şirketi olupdur, petrol sahibi olupdur. Tahminen 460 milyon dolara kadar Türkiye sermaye koyup Azerbaycan'a; ama, o birinci kontrattan hemen o 6,75 payından artık 160 milyon dolar gelir alıktır, hele bu taze bir gelir almaya başlamışık, gelir alınacaktır.

Öbürleriyle indi Azerbaycan'da ne strageryası çok yükseklere kalkıktır, 20 kontrat imzalanıktır. Bunların hangısının için tahminen 60 milyar dolar sermaye koyulacaktır ve ne kadar petrol alınacak, ne kadar gaz alınacak, bunu indi demek mümkün değil; çünkü, eğer, biz Şahdeniz yatağından tahminen 400 milyar metreküp almak istediyse, indi 1 trilyondan artık oluktur.

Ona göre de indi Azerbaycan tek petrol yok, doğalgaz ülkesidir ve biz düşündük, bu gazi neydek; gazı da Türkiye'ye ihraç etmek lazımdır; çünkü, Türkiye'nin buna ihtiyacı var, bu bir. İkinci, Şahdeniz yatağında Türkiye'nin payı var, ona göre de Türkiye'ye ihraç etmek lazımdır ve ben memnunum ki, bizin apardığımız işler artık sona çattı. Dünen biz anlaşma imzaladık, hem hükümetlerarası anlaşma hem de ki algı-satgı hakkında anlaşma ki, Azerbaycan'ın gazı yine de Gürcistan üzerinden Türkiye'ye gelecektir. İlkin anlaşmada 6 milyar metreküp gaz gelecektir; ama, sonra, bunu 15-20 milyar metreküpe kaldırma var 

Bana vaktiyle dediler ki, Türkiye'nin 50 milyar metreküp gaza ihtiyacı var. İndi bunun büyük bir hissesini Azerbaycan temin eder ve temin edecektir. Burdan tabiidir ki, Azerbaycan gelirler götürecek, Türkiye oradan payından gelirler götürecek; ama, aynı zamanda, Türkiye'nin ihtiyaçları temin olunacaktır. Bu, bizim petrol (neft) strategyamızın beş altı yılda apardığı strategyanın neticesidir ve artık, Azerbaycan'a, son beş yılda tahminen 6 milyar dolar sermaye koyuluptur. Bilirsiniz, belki, sizin için 6 milyar dolar bir şey değil; çünkü, sizin ölçeğiniz böyüktür; ama, eğer, bizim bütçemiz 850 milyon dolardan ibarettirse, tasavvur edin 6 milyar dolar yatırım, sermaye, Azerbaycan için ne kadar böyük bir iştir. Bunun 50 faizi hemen enerji sektörüne koyuluptur; ama, 50 faizi ise bütün başka sektörlere koyuluptur. Yani, bizim iktisadiyatın inkişaf ettirilmesinde, birinci, bizim, ıslahatla torpakları biz gençlere payladık; indi, artık kentteserrufat mehsulları, yani etti, süttü, yağdı falan bizim problemimiz yoktur. Kentçiözübiliniyedir ve mehsul de artır.

Özelleştirme geçirtdik; bütün ticaret özelleştirildi, bütün başka sahaların çoku özelleştirildi. İndi, böyük fabrikalar, falanlar, onlar özelleştirilecektir. Bunların neticesinde, indi, Azerbaycan'ın, mesela ticareti 98 faiz özel sektördadır; kentteserrufat -siz tarım deyirsiniz- onun 98 faizi özel sektördadır; sanayi istihsalinin 40 faizi özel sektördadır; nakliyatta yük taşımalarının tahminen 60 faizi özel sektördadır. Yani, bir kısa zamanda, biz, birinci beş yılda yitirdik; çünkü, bunları yapabilmedik; ama, bu son beş yıl içerisinde çok süratle, hızla bunu ilerledik ve bunların neticesinde bizim iktisadiyatımız inkişaf etti ve indi, mesela, eğer götürsek, geçen yılın, yani 2000 inci yılın göstergelerini umumî tahıli mehsul 11 faiz artırdık, kentteserrufat mehsulları istihsali tahminen 9 faiz artırdık, sanayi istihsali tahminen 6 faiz artırdık. Eğer, geçmişte ilde, değil de, 20-25 faiz azalırsa, indi, biz, beş yıldaki ilbeyin artırırık; ama, Azerbaycan'ın potensiyalı böyüktür. Eğer, biz, bu topraklarımızı işgalden azat etsek. 1 milyon kaçgını, köçgünü biz yerlerine kaytarabilsek ve bu muharebe şeraitinden kurtulabilsek, Azerbaycan'ın iktisadiyatı çok inkişaf edecektir ve Türkiye'nin yakın dostu, gardaşı kimi, Azerbaycan daima Türkiye'ynen bütün sahalarda bir olacaktır, alakadar olacaktır. (Alkışlar)

Türkiye-Azerbaycan İktisadî Alakalar Komisyonu var, müşterek komisyon. Ben, o komisyonun bakanlarının hamısını bura getirdim. Onlar, bugün sabah, böyük bir toplantı geçirttiler ve aldığım bilgilere göre çok yahşi toplantı oluptur. Yarın, İstanbul'da işadamlarıynan görüşecekler. Orada da, bizim bu iktisadî alakalarin, yani, özel sektörle olan iktisadî alakalarin ne yollan, ne güzel inkişaf ettirilmesi meselelerine bakaceğim.

Ancak, bunlar, menim size dediğim hayatımızın müspet cihetleridir,  yani, pozitif cihetleridir; ama, negatif de çoktur. En negatif odur ki, biz, hele ki insanların hamısının yaşayışını lazım sevi-yeye kaldırabilmemişik. Biz de yoksullar da var, biz de çok ağır maddî veziyette yaşayan insanlar da var ve bu bazar iktisadiyatı; yani, piyasa ekonomisi. Bu, aynı zamanda, bizim cemiyette tepegeleştirme melegetiriktir. Bazıları zenginleşip, bazıları orta seviyede yaşıyor; ama, bazıları çok fakir, siz deyirsiniz, şerayikte yaşıyorlar. Bizim karşımızda duran mesele, bunların hamısını halletmekti, çözmekti ve ben inanırım ki, biz, bunları etmişik ve edeceyiz ve bütün bu alakalarımızda, biz, Türkiye'ynen bir yerdeyik. Türkiye, bizim için hem dosttu, hem gardaştı, hem dayak noktasıydı, hem arkadır. Bizim Kafkas Bölgesinde, bilirsiniz ki, durum çok iyi değil. Çünkü, Azerbaycan'ın komşularıyla, Ermenistan'la biz savaştayık, diğer komşularımızla münasebetlerimizde çok problemler var. Ona göre, biz, dünyada, bizim bir numaralı müttefikimiz, bir numaralı dostumuz Türkiye'dir. (Alkışlar)

Bizim, Türkiye'nin kömeğine de ihtiyacımız var. Yani iksitadî noktayı nazardan burada bizim bir problemimiz yoktur, il be il bizim bu işler gidir ve gidecektir; ancak, siyasî noktayı nazardan, strateji noktayı nazardan ve Ermenistan - Azerbaycan konfliktinin hallolması noktayı nazarından, bizim, Türkiye'nin yardımına çok köme ihtiyacımız var. Bu barda men dünen de, bugün de apardığım danışlıklarda durumu açık şekilde dedim. Men, son defa Paris'te Ermenistan Cumhurbaşkanıyla görüştüm, sonra birlikte biz, Chirac, Koçeryan, men görüştük, bazı varyantlara baktık; ama, o varyantların hiçbirisini biz kabul edebilmirik. Ona göre de, gerek Türkiye Minsk Kurpunun uzvi kimin, eyni zamanda bizim dostumuz, kardaşımız kimin, bir tek Azerbaycan için değil bu, bu Türkiye için de büyük tehlikedir, bütün Kafkas için de tehlikedir. Bunların hamısını aradan götürmek için biz birke faaliyette olmalıyık. Ermeniler, son vakıtlar, o bazı ülkelerin onlara ettiği yardıma göre, desteğe göre diasporasının güçlü olduğuna göre, artık çok... Biz de bir söz var, kuduruklar... Bilmiyorum, bu söz sizde var, yoksa yok... Var mı?.. ("Var, var" sesleri) Kuduruklar...

Mesela, onlar Fransa'da Parlamintte Türkiye'nin soykırımı hakkında karar çıkarttırdılar yahut da Amerika'nın Parlamintinde, bu Clinton devrinde, mesela orada artık ileriye gedildi, hâkimiyet değiştiğine göre, biraz duruldu. Başka ülkelerin, İtalyan Parlaminti de çıkardı. Biz bunların hamısına itiraz etmişik, protestimizi bildirmişik, her defa men beyanatlar vermişem, bizim Azerbaycan'ın Parlaminti, Millî Meclisi beyanatlar veriptir, Fransa'nın son gararı bizi çok hiddetlendirdi, bizi çok, çok rahatsız etti. Ona göre biz beyanatlar verdik, itirazlarımızı bildirdik. Men Paris'te olarken, Fransa'nın Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a, biz başbaşa konuşanda, ona özel itirazımı bildirdim, dedim "siz ne yapırsız, ne içün bunu  edirsiniz?" Sonra basın konferansında ona sual verdiler,o da bena dedi ki, "Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, öz bu barda narazlığını, rahatsızlığını, öz protestini bena veriptir; ancak, bu, tek benden hâsılı olan bir şey değil, Parlamintin işidir; ama, doğrudan da o bena başbaşa zohbette deyip ki, "ben, Türkiye'nin dostuyam, yirmi yıldır Türkiye'nin dostuyam, bu benim elimden gelmiyir; yani, ben bunun karşısını alabilmirem." Ne kadar samimîdir, samimî değildir bilmirem... (Alkışlar) Ama, bu sözleri o bena dediğine göre, ben de size çattıraram, Bu sözleri bena deyiptir. Mesela, Strazburg'da, biz, Avrupa Konseyine kabul olunanda, orada sual verdiler hemen, bu soykırım hakkında; suali de orada bir Azerbaycan gazetecisi vermiştir; ki, Koçaryan da buna bele bir anlaşılmaz cevap verdi. Ben ise dedim: "Fransa böyük devlettir, istediği kararı çıkardabiler; ama, Türkiye de böyük devlettir..." (Alkışlar) "... İmdiki zamanda, heçbir devletin, başga devletin içişlerine karışmak hakkı yoktur; ne içün Fransa edir! Fransa beynelhalk hukuk normalarını pozur." Koçaryan da oradaydı, basın konferansında, oradan dedi ki: "İndi biz Avrupa Konseyindeyik, indi biz demokratyadayık, ona göre bu mümkündür." Ben ona cevap verdim, dedim ki: "Bilirsiniz, birinci mümkün değil, ikinci, eğer siz hesap edirsiniz ki, seksenbeş sene bundan önce, güya Türkiye Ermeni'ye garşı soykırım ediptir -ama etmeyipdir- o  vakıt ne Avrupa Konseyi vardır ne de demokrasi vardır. O vakde olan şeyleri bugünlen ölçüşmek olmaz." Ben ona göre cevap verdim.

Yani, bizim burada... Biz Türkiye'nin yanındayık, Türkiye'neynen bir yerdeyik; ama, eynı zamanda, ben bunu da bildirmek istiyrem ki, bu kararların Türkiye'ye heçbir tehlikesi yoktur, heçbir rahatsızlık etmeyin, narahat olmayın, Türkiye böyük devlettir, Türkiye'nin güçlü ordusu var. (Alkışlar)

İmdi, bügün bena bilgi verirler ki, Kars Anlaşması var. Bilirsiniz, 1921 inci yılda Kars Anlaşması, orda Rusya'dır, Türkiye'dir, Azerbaycan'dır, anlaşma imzalayıplar ve o anlaşmanın 60 illiğidir ya 80 illiğidir, 80 ili tamamı... Ermenistan'da bazı Taşnaklar mesele kaldırırlar ki, Kars Anlaşmasını iptal etmek lazımdır, bu, Türkiye'nin doğu hissesi Ermenistan'ındır, Ermenistan'a verilmelidir, Nahcivan Ermenistan'a verilmelidir ve başka şeyler. Yani, onlar, bazı yerlerden destek aldıklarına göre, onlar, bucra yollara gedirler. Böyle bir zamanda, biz, daha da birleşmeliyik, daha da bir yerde olmalıyık, bunların hamısına lazımı cevaplar vermeliyik. (Alkışlar) Biz ise hesap edirik ki, heçbir Ermeniye karşı soykırım olmuyup; ama, Ermeniler, soykırımı yapıklar, hem Türkiye'de hem Azerbaycan'da. (Alkışlar) 1918 inci yılda, Ermeniler, Azerbaycan'da Azerbaycanlıları kırırdılar. Eğer, o vakları, Kâzım Karabekir Paşa Nahcivan'a gelmeseydi, eğer, Türkiye'nin Kafkas ordusu Bakü'ye gelmeseydi, belki de Ermeniler, Azerbaycanlıların hamısını soykırımınan yok edeceydiler. (Alkışlar) Hakikat budur; ama, bu tarihi -gelin, açık konuşak biz- biz, kamuoyuna, dünyaya çarptırabilmirik; ama, onlar edirler.

Yine de burada dost sohbeti gedir, ben, sizin vaktinizi belki alıram, ancak...

Mesela, Chirac, bana ne dedi "bilirsiniz, burada 600 000-700 000 Ermeni yaşıyor; yani, Fransa'da. Onlar, Fransa Parlamentin karşısına çadır kuruplar, oraya gelen parlament üyelerini, o çadıra tartıllar..." Onlar da oy almak istirler seçimlerde ve yakınlarda seçim olacaktır. "...Onlarla konuşurlar, onlar da gelir oy verir soykırımına." Ancak, o, bana dedi ki, "Fransa'da çok Türk de var, oldukça çok Türk var; ama, Türkler heçbir şey etmirler."

Amerika'da Ermeni diasporası var. Onlar, görürsünüz, her defa, hem Azerbaycan meselesini hem Türkiye meselesini kongrese kaldırırlar; ama, Amerika'da ne kadar Türkler var. Bes niye birleşmirler? Bizim de halklarımızın bir çatışmayan cihet ondan ibarettir ki, biz, gücümüzü birleştirmirik, biz, bu şeylerde ileriye düşmirik. Onlar ileriye düşür ve dünyanın içtimayatı aldatırlar; ama, bunlara bakmayarak, ben hesap edirem ki, hak, adalet bizim tarafımızdadır, Türkiye'nin tarafındadır, Azerbaycan'ın tarafındadır ve bundan sonra da böyle olacaktır. Biz, sadece bu hadiselerden ders almalıyık, bu hadiselerden netice çıkarmalıyık ve gücümüzü artırmalıyık, propagandamızı artırmalıyık ve devletlerimizi korumalıyık. Burada, yine de, Türkiye... Türkiye... Türkiye öndedir. (Alkışlar)

Aziz dostlar, biz, Azerbaycan'da, Türk dilli devletlerin tarihine, Türkiye'nin tarihine, Azerbaycan - Türkiye alakalarının tarihine büyük ehemmiyet veririk ve hususen Büyük Atatürk'ün irsinin öğrenilmesine; yani, araştırılmasına, ilmî cihetten taklit etmesine çok büyük önem veririk. Tabiidir ki, bu illarda, Türkiye'de, bu barda çok işler görülüktür; ama, hesap edirem ki, Büyük Atatürk'ün yarattığı ve bugünkü nesillere, gelecek nesillere koyduğu irs öyle büyük hazinedir ki, hele yüzyıl da bundan sonra o araştırmalar geçse de, onun hamısını ilim, kitap, başka yollarla meydana çıkarmak mümkün olmayacaktır. Ona göre de, ben, Azerbaycan'da ferman vermişem ve Azerbaycan'da, Atatürk irsinin ve Türk halklarının tarihinin araştırılması için yeni bir merkez yaratmışam ve bu merkezin de fahri başkanı Azerbaycan Presidentidir. (Alkışlar)

Güman edirem ki, biz, bu sahada da imkânlarımızı birleştirmeliyik. Azerbaycan'da çok böyük alimler var, Türkiye'de çok böyük alimler var; bunlar, öz saylarını birleştirmelidir, güçlerini birleştirmelidir ve biz, bundan sonra da, Türkiye'nin tarihi, Azerbaycan'ın tarihi, Türk dilli devletlerin tarihi, bunlar hakkında ve hususen Atatürk'ün irsi hakkında, daha da büyük eserler yaradıp, bugünkü nesillere ve gelecek nesillere çaktırmalıyız.

Aziz dostlar, men, çok memnunam ki, bugün, size, bu kürsüden hitap etmek bana nasip oluptur. Bu, menim için en hoşbak günlerden, hediyelerden biridir; çünkü, Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi, geçmişte de bizim hafızamızda, en yüksek bir kurum kimi oluptur. Ben, genç vakıtlarımda kitaplarda okuyordum Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi hakkında; ama, heyranlıkla okuyordum. Aynı zamanda düşünürdüm, ya Rab, men ne vakit bunu göreceğim, yoksa yok... Ama, men bunu gördüm. (Alkışlar) 1997 nci yılda, men, burada, sizin karşınızda hitap ettim, indi, yine, siz, bana bu imkânı verdiniz. Bunlara göre teşekkür edirem.

Bizim, parlamentler arası ilişkiler de inkişaf etmelidir. Hörmetli Başkanla, biz, bu arada sohbet ettik. Ben, onu ve Büyük Millet Meclisinin nümayende heyetini Azerbaycan'a davet ettim, Azerbaycan'ın Meclis Başkanı da buraya davet olunuptu, o da gelecektir; yani, bu imkânlardan da istifade etmişik ve istifade edeceğik.

Bir sözle: Türkiye-Azerbaycan dostluğu ebedîdir, sarsılmazdır. (Alkışlar) Azerbaycan Halkı, bu dostluğu, bu gardaşlığı yüksek giymetlendirir ve bunu, özü için en önemli bir hal hesap edir. Biz, bu dostluğa sadık olacağık; biz, hem işe siznen bir yerde olacağık ve inanıram ki, siz de, hem işe Azerbaycan'nan bir yerde olacaksınız, Azerbaycan'ın teklenmesine yol vermeyeceksiniz, Azerbaycan'ın ağır problemlerinin, hususen Ermenistan işgalından Azerbaycan'ın kurtulmasına, siz, öz imkânlarınızı istifade edeceksiniz.

Men size bir de teşekkür edirem ve deyerem ki, yaşasın Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi... (Alkışlar) Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!.. (Alkışlar) Yaşasın Büyük Atatürk'ün yoluyla giden Türk Halkı, Türkiye Cumhuriyeti! (Ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Cumhurbaşkanı.

Sayın milletvekilleri, İsviçre Parlamentosunda görüşülen, sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla verilen teklif reddedilmiştir, arz ederim efendim. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum efendim.

Teşekkür ederim.

Kapanma Saati : 16.55


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.13

BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Giresun Milletvekili  Rasim Zaimoğlu'nun,  Yüksek Öğretim  Kurumları  Teşkilâtı Hakkında 41 sayılı  Kanun Hükmünde  Kararnamenin Değiştirilerek  Kabulüne Dair  2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi üzerinde görüşme açmıştık.

Sayın Zaimoğlu konuşmuştu; Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı söz istemişti.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, affedersiniz, imzanız yoktu.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Bakandan sonra, o zaman, yerimden...

BAŞKAN - Sayın Bakandan sonra milletvekili olarak söz vereyim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. - Giresun Milletvekili  Rasim Zaimoğlu'nun,  Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı  Kanun Hükmünde  Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair  2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/49) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/324) (Devam)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili arkadaşlarımızdan birisi Or-Gi havaalanıyla ilgili bilgi ihtiyacı içerisinde olduğunu ifade ettiler. Sayın Başbakanımızın da burada bulunmasından dolayı memnuniyetlerini ve bu konudaki ilgilerini ifade ettiler.

Or-Gi havaalanı, konvansiyonel bir havaalanı olarak planlanmış, 45 metre genişlikte, 3 000 metre uzunlukta, yani, beynelmilel, milletlerarası nitelikte bir büyük havaalanı olarak planlanmıştır. Kredili olarak planlanmıştır. Bugüne kadar kredisi bulunamamıştır. Yap-işlet-devret formülü dahil her türlü formüle açık çalışmalar devam etmektedir. Dolayısıyla, Hazinemiz de bu konudaki işlemleri tamamlayamamıştır. Bu durum karşısında, aramalar bir netice vermemiştir ve hiçbir kuruluş, şu ana kadar, kredili veya yap-işlet-devret formülüyle bir müracaatta da bulunmamıştır; bulunduğu takdirde, bu manada bir değerlendirmeye açığız. Bu şikâyetlerin çoğalması üzerine, bizzat, teknik heyetle birlikte, ben, Ordu-Giresun havaalanının, Or-Gi havaalanının yapılacağı yere gittim, incelemelerde bulundum. Bunların hiçbirinden cevap alınamadığı takdirde, şu şekle dönüştürülmesi Bakanlığımızca planlanmıştır: Burada, milletlerarası bir havaalanı, o günkü şartlar içerisinde büyük planlanmıştır. Bölgenin ihtiyacını görebilecek nitelikte, masrafları azaltabilecek şekilde ve devletimizin imkânlarıyla yapılabilecek şekilde küçültülmek suretiyle bir havaalanı inşaatı düşünülmektedir. Bu konuda, tarafımdan, ilgililere talimat verilmiştir ve çalışmalar devam etmektedir.

Arz ediyorum, teşekkür ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Turhan Alçelik, buyurun.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Yerimden mi, yoksa kürsüden mi Sayın Başkan?

BAŞKAN - Buyurun efendim; bir milletvekiline söz vereceğim; Siz, Giresun milletvekili değil misiniz, teklifle ilgili konuşmuyor musunuz?

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Tabiî efendim.

BAŞKAN - Teklif, biliyorsunuz, yükseköğretim; havaalanı değil yani.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Biliyorum efendim, elbette efendim.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; önce, Sayın Başkanıma söz verdiği için teşekkür edi-yorum.

Burada, değerli arkadaşım Rasim Zaimoğlu Beyefendinin, Giresun İlimize bir üniversite kuruluşuyla ilgili kanun teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili hususu görüşüyoruz; ancak, bu husus görüşülürken, gerek konuşma içerisinde gerek biraz önce Sayın Bakanımızın ifadeleriyle, Ordu, Giresun İllerimize ait havaalanı konusunda da açıklama yapılmıştır; bu hususta da, eğer Sayın Başkanımın izni olursa, kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun.

Çok kısa, lütfen efendim.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Tabiî efendim.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde üniversiteleşmeyle ilgili çalışmalar, maalesef, belli bir noktada tıkanmıştır ve bugüne kadar birçok ilimiz altyapısını tamamladığı halde, hükümetin bu konuyu kendi gündemine almaması nedeniyle bir türlü sonuca ulaştırılamamıştır.

Değerli arkadaşlar, şu anda, Meclisimizin gündeminde, komisyonlarda kabul edilmiş olan iki adet kanun teklifi vardır; üniversitelerimizin ve fakültelerimizin kuruluşlarıyla ilgili tekliflerdir bunlar. Komisyonlardan geçen bu iki teklife göre, şu andaki mevcut kanuna göre, bir üniversite bünyesinde, Bakanlar Kurulu kararıyla, sadece üç fakülte kurulabildiği halde, komisyondan geçen şekliyle, Bakanlar Kurulu, her üniversiteye ihtiyaç duyduğu sayıda fakülte kurabilme yetkisi vermektedir. Hükümet üyesi partilerden ve özellikle hükümetten, bu konuyu sahiplenip, bir an önce buraya getirmesini, dolayısıyla, hangi ilin üniversite altyapısı olarak fakülte ihtiyacı varsa, bu fakültelerin, bir an önce, Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulması birinci talebim.

İkincisi, yine, komisyonlardan, üniversitelerin kuruluşuyla ilgili kriterleri belirleyen kanun teklifi de kabul edilip geçmiştir. Hangi kriterlere göre bir üniversite bir ilde kurulacaktır; bu kriterleri belirleyen tasarının da, bir an önce burada görüşülüp, kanunlaşması lazım. Burada da hükümete görev düşüyor. Eğer bu iki kanun Meclisten geçerse, birçok ilimizin bu konudaki ihtiyacı bir an önce karşılanmış olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Peki efendim.

Sonuç itibariyle, üniversite bekleyen, fakülte altyapısı ve üniversite altyapısı hazır olan illerdeki eğitimle ilgili bu ihtiyaç bir an önce karşılanmış olacaktır. Burada birincil derecede sorumlu olan ve görevli olan da iktidardır, iktidar partileridir, hükümettir. Özellikle, şu anda burada bizi dinlemekte, bizimle birlikte olan Sayın Başbakanımızdan, bu konunun bir an önce hükümetin gündemine alınması ricasında bulunmak istiyorum.

Sayın Başbakanım, bu konuyu, lütfen, bir an önce gündemimize alalım ve gündemimizden bu konu çıksın.

Diğer konuyu Sayın Bakan biraz önce burada ifade ettiler. Değerli arkadaşlar, şu anda, Sayın Başbakanın da imzası olan, Ordu-Giresun havaalanıyla ilgili çıkmış olan ve inşaatına Ordu-Giresun İllerinde bizzat yaşayanların katkısıyla başlanmış olan havaalanı inşaatı, maalesef, proje bazında değerlendirilir hale gelmiştir. Bu konunun da bir an önce neticeye kavuşturulması lazım.

Değerli arkadaşlar, iki il bir havaalanı istiyor ve yolcu kapasitesi de yeterlidir. Bu havaalanı için gerekli olan para, ödenek, bir günlük faize denktir; yani, bir günlük faizin parasıyla iki ile...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Alçelik, lütfen efendim...

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum efendim...

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Bir günlük faiz parasını eğer Ordu ve Giresun'a çok görüyorsanız, benim söyleyecek bir şeyim yok.

Sayın Başbakan,  bir husus da,  Giresun Limanı üç senedir sürüncemede; lütfen, bunu da biti-relim.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum efendim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilme-miştir.

İkinci önerge, Ankara Milletvekili Sayın Şevket Bülend Yahnici'nin; okutuyorum efendim:

3. - Ankara Milletvekili Şevket Bülend Yahnici'nin, 5680 Sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/589)  doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/325)

5.1.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

9.10.2000 tarihinde Başkanlığa sunmuş bulunduğum 5680 sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifim, 12.10.2000 tarihinden itibaren Anayasa Komisyonunda beklemektedir. (2/589 sayıyla)

İçtüzük 37 nci maddeye göre teklifimin doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.

                        Şevket Bülend Yahnici

                                            Ankara

BAŞKAN - Sayın Yahnici, konuşacak mısınız efendim?

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Evet efendim...

BAŞKAN - Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15.7.1950 tarihli 5680 sayılı Basın Kanununa iki ek madde eklenmesine dair bir kanun teklifini Başkanlığa vermiştim. İçtüzük 37 nci madde gereğince de bugün Genel Kurula inmiş bulunmaktadır.

Gazetecilik mesleği ve basın sektörünün, özellikle basın çalışanlarının, çok uzun zamandan beri büyük problemlerle karşı karşıya bulunduğu bir gerçektir. Belki, biz bu değişikliği yapmak suretiyle -konuyla ilgili gerekli pek çok anayasa ve kanun değişikliği olmasına rağmen- bu konuda çok büyük bir problemi halletmiş olamayacağız; ama, en azından, kısa vadeli de olsa, şimdilik de olsa, konuyu bazı noktaları itibariyle halletme yönünde bir adım atmış olacağız. Çünkü, anayasa ve kanun değişikliklerinin, sektörü sıkıntıya sokan tek faktör olmadığı da açıktır. Basın sektörüne bugün hâkim olan bir zihniyet, bugünkü basın sektörünün içinde bulunduğu halin ve basın çalışanlarının sıkıntılarının da müsebbibidir. Medya baronluğu haline gelen sektör, elde bulundurduğu kitle iletişim araçlarını bir güç olarak kullanmakta ve bu gücü, siyasî otorite üzerinde tehdit unsuru olarak yöneltebilmektedir; dolayısıyla, gazetecilik mesleği saygınlığını yitiren bir hale gelmekte, basında sendikal hak diye bir şey kalmamış durumda, sendika örgütlenmesi diye bir hadise basın mesleğinden silinmiş görünümdedir. Tarafsız ve doğru yayıncılık diye bir ilke de, maalesef, bu manzara içinde basın sektörünün kaybettiği bir değer haline gelmiştir. Sözün bu noktasında, bütün ömrünü, basın sektörünün bu değerleri yitirmemesi için, mücadele vererek yaşayan ve geçenlerde yitirdiğimiz Nezih Demirkent'i bir kere daha burada rahmetle anmak istiyorum. Dolayısıyla, basında gelinen noktada birkaç hadise, basın mesleğinin yaşamakta olduğu sıkıntı halindedir. Bunlar:

Stajyer gazeteci adı altında birçok kadrolu, kadrosuz gazeteci çalıştırılmaktadır. Bordro ile gerçek ücret farklılıkları oluşturulmuştur. 212 sayılı Kanunla çalıştırılması gereken gazetecilik mesleği mensupları, 1475 sayılı genel İş Yasası kapsamında çalıştırılmaktadırlar.

Sendikaya üye olan gazeteciler işten çıkarılmaktadır.

Ücret dengesizliği çok büyük boyutlardadır. Birkısım büyük yöneticiler ve büyük yazarlar, binlerce dolar karşılığı ücret alırken, haber yükü ağırlığını çekmekte olan gazeteci kardeşlerimiz, maalesef, çok düşük rakamlarla gazeteciliğe talim etmektedirler.

Gazeteciler aleyhine, bir gazetenin çıkardığını diğerinin almaması gibi bir patronlararası centilmenlik anlaşması yürürlüktedir.

Gazetecilik mesleğinde taşeronlaşma dediğimiz hadise, çok sayıda şirket kurmak suretiyle gazetecileri bu şirketlere dağıtarak çalıştırma şeklinde yürütülmektedir.

Bazı gazeteler, çalıştırdıkları gazeteciler açısından, iki tip sözleşmeyi bir anda uygulamaya koymaktadırlar: 212 sayılı Kanuna göre bir yandan sözleşme yapıp, diğer yandan da, serbest gazeteci telif sözleşmesi yapmaktadırlar ve tek hizmet sözleşmesiyle, bir insan, birden fazla organda, pek çok basın organında, televizyonda, gazetede, aynı grubun yayın organında çalıştırılmaktadır.

Bunlar, basın mesleğinde görülen büyük sıkıntılardır. En azından, taşeronlaşmanın önüne geçilmesi, istihdam imkânında bir genişleme sağlanması, çalışma hayatı, iş güvencesi sağlanması açısından, basın mesleğinde çalıştırılması zorunlu asgarî kadroların tespit edilmesinde büyük fayda vardır.

Her ne kadar RTÜK Kanununun 20 nci maddesi, belli sayıda gazeteci çalıştırma gibi bir şartı, basın mesleğine getirmişse de, uygulanmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Dolayısıyla, gerek RTÜK Kanununun 20 nci maddesinde belirtilen istikamette bir uygulamanın hayata geçirilmesi gerekse bu kanunun ek 2 maddesinin kabul edilmesi suretiyle, 212 sayılı Kanunda, 5953 sayılı Kanun uyarınca bir düzeltme yapılması, basın sektöründe bugün yaşanmakta olan sıkıntıları bir nebze de olsun azaltabilecektir. Basın sektörü, basın mesleği çalışanları, bir ameliyatlı hasta gibidir. Eğer ki, Meclis Genel Kurulumuz, bu kanunu kabul eder, komisyonlara alır, en azından o komisyonlarda ve Genel Kurulda üzerinde de gerekli düzenlemeleri yapmak suretiyle -ben demiyorum ki, bu haliyle bu kanun çıksın; yine, bunları konuşalım, sayıları konuşalım, kadroları görüşelim- eğer, bu kanun çıkarsa, en azından, basın mesleğiyle ilgili, bir nebze de olsa, ameliyatlı hastaya bir neşter vurmuş oluruz ümidiyle teklifi sundum; kabulünü Yüce Meclisten dilemekteyim.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bedük, buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın çalışanları hakkında verilmiş olan kanun teklifiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de, basın çalışanlarının sorunlarının çözümlenmesi istikametinde, benzerî bir kanun teklifini, daha evvel -uzun zamandan beri- vermiş ve maalesef, bugüne kadar komisyonda görüşülmemesini, özellikle üzülerek takip etmiştim. Bugün de, Değerli Yahnici, kanun teklifinin, 37 nci maddeye göre gündeme alınması hususundaki bu talebini gündeme getirdikten sonra, kendi teklifimi, tekrar, özellikle huzurlarınıza getirmek istedim.

Demokrasinin en önemli unsurlarından bir tanesi de basındır. Basın, devlet hayatında dördüncü organ olarak nitelendirilir. Demokratik standartlarımızın yükseltilmesi anahedefimiz olmalıdır ve öyledir. Bu standardizasyonda, hedeflerin en önemlisi basındır ve basın olmalıdır. Basının, bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatında önemli yeri vardır, katkısı da vardır. Basını, sadece bir patronaj anlayışı içerisinde kabul etmek fevkalade yanlıştır. Eğer, basın çalışanlarının sosyal güvenliklerini sağlamazsak, eğer basın çalışanlarının bir gece yatıp da, ertesi gün sabahleyin eline bir sarı zarf uzatmak suretiyle işten atılmasına göz yumar veya onunla ilgili birkısım düzenlemeler yapmazsak vicdan azabı çeker ve dolayısıyla, demokrasi standardımızı yükseltmeyle ilgili hedefimizi de gerçekleştirmemiş oluruz.

Sayın Başbakan, eski bir basın çalışanıdır. Ben, özellikle Sayın Başbakanımızın da bu salonda bulunmasını bir şans olarak değerlendiriyor ve sesleniyorum; diyorum ki: Siz, basın mensuplarının, basın çalışanlarının en büyük sıkıntısını çeken ve bunu yaşayan bir kişisiniz. O halde, bugün içerisinde bulunduğumuz şartlar itibariyle, ekonomik krizden de etkilenmesi sebebiyle... Mesela, Ankara'yla ilgili ek, ilaveler vardı. Orada, Ankara'nın sorunlarını ifade etmek, çözüm üretmek, yönlendirmek bakımından da fevkalade katkıları vardı; ama, yaşanan kriz sebebiyle, o ek, ilaveler tamamen kaldırıldı ve bununla birlikte de - altını çizerek belirtiyorum- 3 000'e yakın basın çalışanı, son zamanlarda işten atılmıştır. İşten atılmasının sebebi, sosyal güvenliklerinin olmamasıdır, güvencelerinin olmamasıdır. Eski bir idareci olarak söylüyorum. Bir gazetenin kapatılmasından sonra, çalışanları dışarıya atmışlardı. Size samimiyetimle ifade ediyorum ve özellikle burada açıklamak istiyorum; ismini vermeyeceğim. Bir basın çalışanının üç çocuğu vardı. Doğan çocuğuna süt alamadı. Alamadığı için de, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından ismini zikretmeden yardım etmek mecburiyetinde kaldım. Dolayısıyla, bu hatıramı, burada tekrar ifade ederken, ben, bu kanunlarımızın, bu tekliflerimizin, özellikle komisyonda öncelikle görüşülmesi hususunda Sayın Başbakanın ve hükümeti oluşturan siyasî parti liderlerinin, özellikle komisyondaki arkadaşlarımızı teşvik etmek ve onlara program bakımından da işaret vermek suretiyle öncelikle görüşülmesini ve basın çalışanlarının bilhassa, bu önemli konusunun çözümlenmesi istikametinde gayret göstermelerini diliyor ve 212 sayılı Kanunda yapılacak olan değişikliği desteklediğimi belirtiyorum. Şunu da belirtmek istiyorum: Özellike, 1475 sayılı Kanuna göre çalıştırılıyorlar. Değerli arkadaşlar, sendikaya giremiyorlar. Eğer, basın çalışanı sendikaya girerse, işten atılıyor. Bunu bilhassa biliniz. Onun için de, ben, zorunlu olarak, basın çalışanlarının sayısının yasayla belirlenmesi gerektiğini ve sendikalaşma haklarını özgürce gerçekleştirmelerini bir örgütlenme hakkı, bir insan hakkı olarak telakki edilmesini özellikle ifade ediyor ve bu yasa teklifimizin öncelikle görüşülmesi hususunda hem desteğimi belirtiyor hem de -diğer kanun teklifleriyle birlikte- biraz da öne alınmasını, öncelikle görüşülmesini talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Üçüncü önerge, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Kaya'nındır; okutuyorum:

4. - Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın, 5 İlçe ve Elbistanafşin Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/608), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/326)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Beş ilçe ve Elbistanafşin Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifim havale edildiği İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında bugüne kadar görüşülememiştir.

Kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                 Mehmet Kaya

                              Kahramanmaraş

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş'ın Elbistan ve Afşin İlçelerinin beraberce il olmaları hakkında kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili önergem üzerinde, huzurlarınızda söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygılarımla selamlıyorum.

Elbistan ve Afşin, Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerinin kesiştiği noktada yer alan iki ilçedir. Elbistan ve Afşin İlçeleri, denizden 1 150 metre yükseklikte, Elbistan-Afşin adıyla anılan, oldukça geniş bir ovada kurulmuş olan ilçelerdir. Bu ova, Türkiye'nin en büyük ovalarından biridir. Bu ova üzerinde Ceyhan, Hurma, Göksun, Söğütlü Nehirleri gibi su kaynakları mevcuttur. Bu kaynaklar üzerinde birçok baraj kurulmuş ve kurulması da planlanan su kaynaklarıdır.

Afşin İlçesi 146, Elbistan İlçesi ise Kahramanmaraş'a 160 kilometre uzaklıktadır. Coğrafî konum itibariyle komşu illere uzaklığı, Malatya'ya 125, Gaziantep'e 235, Kayseri'ye 265, Sıvas'a 300 kilometredir.

Elbistan-Afşin'in tarihi oldukça zengindir. Anadolu medeniyetlerinin birçoğu bu bölgede yaşamıştır. Birçok tarihî esere sahip olan Elbistan-Afşin'in tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Bölgede, Romalılar, Hititler, Frigyalılar, Selçuklular, Dulkadirliler ve Osmanlılardan kalan birçok kıymetli eserler mevcuttur.

Kahramanmaraş İline bağlı olan Elbistan ve Afşin İlçeleri, beraberce coğrafî, ekonomik ve kamu hizmetlerinin gerekleri bakımından il olmaya hazır ilçelerdir.

Elbistan-Afşin İlçelerinin  yüzölçümü  3 894 kilometrekare olup,  köyleriyle birlikte nüfusu 300 000'i aşmaktadır.

Anayasanın 126 ncı maddesinde Türkiye'nin merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere, illerin de diğer kademeli bölümlere ayrılacağı belirtilmiştir. 5442 sayılı İl İdaresi Kanununda da, diğer mülkî idarî bölümler ilçe, kasaba ve belde olarak sayılmış ve bunların kanunla kurulacağı hükme bağlanmıştır.

Bu hizmetlerin verimli ve etkili bir şekilde yürütülmesi, illerin ve ilçelerin coğrafî yapısı, ulaşım, haberleşme şartları ve nüfus yoğunluğuyla yakından ilgilidir. Coğrafî bütünlüğün bulunmadığı, nüfus yoğunluğuna paralel teşkilatların oluşturulamadığı, ulaşım ve haberleşmenin günün şartlarına uygun şekilde sağlanamadığı bölgelerde, diğer hizmetlerde de aksama oluşmaktadır.

Bu sebeple, mülkî idare taksimatında coğrafî yapı ve nüfus yoğunluğuna uygun değişiklikler yapılması faydalı görülmektedir.

Güvenlik kuvvetlerinin etkinliğinin daha da artırılması yönünden, Elbistan-Afşin'in il yapılması gerekliliği de ortaya çıkmıştır.

Mahallî idareler, ülke sınırları içinde yerleşmiş irili ufaklı insan topluluklarının (köy, kasaba, kent gibi) ortak ve yerel nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla belli bir hukuk düzeni içinde oluşturulmuş Anayasal kuruluşlardır.

Değerli milletvekilleri, Elbistan ve Afşin'in beraberce il olması, bölgeyi geliştirip kalkındıracak ve ülkemizin de yararına olacaktır. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin de gelişeceği göz önüne alınmalıdır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin gelişmesi diğer doğu illerine de yansıyacak ve böylece ülkemizin kalkınması daha da hızlanmış olacaktır.

Elbistan ve Afşin İlçelerinin il olması demek, o bölgeye daha fazla hizmet demektir, o bölgeye daha fazla güvenlik, daha fazla adalet, daha fazla iş sahası demektir. Böylece de, halkın işsizlik oranı büyük ölçüde azaltılmış olacaktır. Elbistan ve Afşin'in, Kahramanmaraş'a 160-170 kilometre uzak olmasından dolayı, bu ilçelerde olan herhangi bir terör, sağlık, adliye gibi konular için, halk 160-170 kilometre uzakta kalmaktadır. Bir terör olayı anında, güvenlik güçleri 160 kilometre uzakta olduğu için, müdahale zamanında yapılamamakta ve bir hayli gecikmektedir. İnsanlar, hastası olduğunda, mecburen, 170 kilometre yol gitmek zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenlerden dolayı halk, maddî sıkıntı çekmekte ve hizmete ulaşmakta zorlanmaktadır.

Elbistan ve Afşin beraberce il oldukları takdirde hizmet hızlanacak ve kalkınma daha da kolaylaşacaktır. Bölgede halk 170 kilometre yol gidebilmek için maddî imkânlarını bir hayli zorlamakta ve güçlük çekmektedir. Oysa, Elbistan ve Afşin il oldukları takdirde, hem halka yeni iş sahaları açılmış olacak hem daha fazla gelir getirecek hem de 160-170 kilometre yol gitmelerine gerek kalmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen toparlar mısınız efendim.

MEHMET KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Elbistan ve Afşin İlçeleri birçok bakımdan çevre yerleşim birimleri içinde üstün, büyük ve gelişmiş olduğu gibi, nüfus olarak da bu büyüklüğünü muhafaza etmektedir. Nüfustaki bu büyüklük, son zamanlarda hızla artmaktadır. Elbistan ve Afşin genç nüfusa sahip olan iki yerleşim merkezidir. Konumu itibariyle, yeni istihdam sahaları açmaya elverişli, değerli bir bölgedir.

Değerli milletvekilleri, Elbistan-Afşin'deki tarım, hayvancılık, inşaat sektörü ve sanayideki gelişmeye paralel olarak ticaret hayatında büyük çapta bir canlılık olmuştur. Ticaret hayatındaki bu canlanmaya hızla artan nüfusun katkılarını da unutmamak gerekmektedir. Elbistan-Afşin Termik Santrallerini, şeker fabrikası, un fabrikaları, tuğla fabrikaları, çeşitli birçok tekstil fabrikalarını sanayi kuruluşları arasında saymak mümkündür. İmalat kolları ise, kereste ve demir doğrama atölyeleri, mobilya imalathaneleri, mozaik tesisleri...

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen... 1,5 dakika da geçti efendim; lütfederseniz... Daha gensoru görüşeceğiz  bitene kadar.

MEHMET KAYA (Devamla) - Elbistan-Afşin linyit havzası, yaklaşık 120 kilometrekarelik bir alanı kapsayan Kışlaköy (A), Çöllolar (B), Afşin (C) ve Kuş Yakası (D) adı verilen dört ana sektör ile (E) ve (F) sektörlerinden oluşturulması planlanmış büyük bir santraller kompleksidir. Böylece, ülkemizin enerji üretimine büyük ölçüde kaynak sağlayacak bir komplekstir.

Konuşmama son verirken, Elbistan-Afşin ilçelerinin beraberce il olmaları hakkında 21 inci Dönem Yüce Meclisin desteğini bölge halkı olarak beklemekteyiz.

Bu vesileyle, Aziz Türk Milletini ve onun Yüce Meclisini saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Avni Doğan, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın, Beş İlçe ve Elbistanafşin Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre gündeme alınmasıyla ilgili önergesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.

Yüce Heyetin bildiği gibi, daha önce, biz, Elbistan adı altında bir il kurulması doğrultusunda bir kanun teklifi vermiştik; İçtüzüğün 37 nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine girmişti. Şimdi de, arkadaşımız, daha farklı içerikli bir önergeyle Meclisin huzuruna gelmiş bulunuyor.

Bir gerçek var. Bu gerçek, Türkiye'nin idarî yapısı üzerinde hükümetin, Yüce Meclisin, artık, uzun boylu bir düşünmesi gereğini ifade eden bir gerçek. Kahramanmaraş ile Elbistan arasındaki mesafe, Kahramanmaraş ile Afşin arasındaki mesafe 165 kilometre. Kahramanmaraş'ın bir ucundan öbür ucu 350 kilometre civarında. Yani, bu iki ilçenin bir şekilde Kahramanmaraş'tan ayrılması, Kahramanmaraş'ı küçültmüyor, Kahramanmaraş'ı bir yükten, büyük bir idarî sıkıntıdan kurtarıyor; onun bilinmesi lazım.

Afşin-Elbistan Ovası, Türkiye'nin dördüncü büyük ovası. Yalnız Elbistan, 100 000 merkez nüfusuyla, 170 000 çevre nüfusuyla Türkiye'nin 40 ilinden daha büyük. Buna Afşin'i eklerseniz -iki ilçenin birleştirilip il olması, zannediyorum, yeni bir uygulama olacak, Türkiye'de ilk uygulama olacak, ama, uygulanamaz bir şey değil, uygulanabilir- ikisini bir arada düşünürsek, Türkiye'nin 20 ilinden daha büyük bir il karşımıza çıkıyor.

Bir gerçek var; Elbistan tek başına, Afşin tek başına Türkiye'nin birçok ilinden, 30-40 ilinden daha büyük bir il görünümünde ve Türkiye'nin idarî yapısı içerisinde düşündüğünüz zaman, hizmetlerin o bölgede yarım olmasını, aksamasını sağlıyor.

Ayrıca, bir başka gerçek var; o bölgeye gidip de, o bölgeye il olma sözü vermeyen bir parti genel başkanı tanımıyorum ben. Elimde fotoğrafı var eski Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'in; bir muhtarın sırtına yazıyor "Elbistan ildir" diye. Muhtar o ceketi hâlâ saklıyor, o ceketin fotoğrafları var bizde. Bütün siyasî parti başkanları nedense oraya bu sözü veriyor; ama, bir türlü sözünü tutmuyor.

Türkiye'de birçok ilçe il yapıldı. Bizim çocukluğumuzda 67 il vardı, şu an 80'in üzerinde il var. Bir bakıyoruz, hepsi politik sebeplerle yapılmış. Artık, reel sebeplerle ilçelerin il yapılması lazım; politik sebeplerle değil, belediye başkanı öldüğü için değil, yarın orada yerel seçim olacağı için değil, reel sebeplerle... Bir standart koyup, o standarda göre ilçelerin il yapılması gerekiyor. Öyle zannediyorum ki, nasıl standart koyarsanız koyun, hem Elbistan tek başına hem Afşin tek başına bu standarda uyar.

Bu ova, Türkiye'nin en büyük termik santralına sahip, dünyanın en zengin kömür yataklarına sahip. Bunun da çok fazlasıyla belasını çekiyor     -açık söylüyorum- Elbistan, Afşin halkı, sülfürik asit teneffüs ediyor. Maalesef, hava kirliliğinin had safhada olduğu bir ova. Devlet, bu açıdan, ciddî bakmıyor.

Geçenlerde de gündeme getirdiğim gibi, Ceyhan Nehrini kurutma pahasına, Ceyhan Nehrinin doğduğu yerden su alınıyor.

Tabiî, bütün bunlar bir yana, bir hakkın teslim edilmesi lazım gelirse, o bölgede bir il yapılması gerekiyor Türkiye'nin güvenliği açısından. Daha önce MGK'da bu konu konuşuldu. MGK'da, Millî Güvenlik Konseyinde, oranın il yapılması konusunda konuşmalar olduğunu yakından biliyoruz; çünkü, terör -Türkiye'de- oradaki idarî boşluktan başlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, sadece 1 dakika...

Her siyasî parti gidip söz veriyor; nedense, sözünü tutmuyor, sözünde durmuyor. Reel sebepler, Afşin'in, Elbistan'ın ya da ikisinin bir araya getirilerek il yapılmasını Türkiye'ye dayatıyor, bize dayatıyor. Bu, hükümetin görevidir. Sayın Başbakan Yardımcımız Devlet Bahçeli burada. Birtakım sebeplerden dolayı, en fazla da Milliyetçi Hareket Partisinin, Sayın Devlet Bahçeli'nin, Elbistan'ı il yapmak, borcudur; çünkü, Elbistan, sadece Milliyetçi Hareket Partisine üç devre üst üste belediye başkanlığını vermiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin başkenti gözüyle bakılıyordu; ama, benim verdiğim önergeye Milliyetçi Hareket Partisi destek vermedi. Biz, Fazilet Partisi olarak, Prof. Dr. Mehmet Kaya'nın verdiği önergeye sonuna kadar destek veriyoruz, sonuna kadar takipçisiyiz.

Yüce Meclisi ve Milletvekilimiz Sayın Mehmet Kaya'yı saygılarla selamlıyorum.

Sağ olun Sayın Başkanım. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum efendim.

Alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 34 arkadaşının, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması hususunun görüşmelerine başlıyoruz.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Görüşmeler

1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 34 arkadaşının, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9)

BAŞKAN - Hükümet?... Burada.

Şimdi, daha önce bastırılıp, dağıtılan önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

57 nci hükümetin uyguladığı ekonomik politika ülkeyi durgunluk, işsizlik ve iktisadî gerileme ve hatta çöküş dönemine getirmiştir. Krizin birinin yaraları sarılmadan yenisi patlamaktadır. Hükümetin ülke ekonomisini yönetmekte başarısız olduğu ve ülkeyi adım adım bir iktisadî felakete götürdüğü görülmektedir.

Aşağıdaki gerekçeyle, 57 nci hükümet hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddesine göre gensoru açılmasını arz ve talep ederiz.

1 - Mehmet Bekâroğlu

(Rize)

2 - Teoman Rıza Güneri

(Konya)

3 - Musa Uzunkaya

(Samsun)

4 - Avni Doğan

(Kahramanmaraş)

5 - Cevat Ayhan

(Sakarya)

6 - Aslan Polat

(Erzurum)

7 - Lütfü Esengün

(Erzurum)

8 - İlyas Arslan

(Yozgat)

9 - Sacit Günbey

(Diyarbakır)

10 - Mahfuz Güler

(Bingöl)

11 - Yakup Budak

(Adana)

12 - Mehmet Batuk

(Kocaeli)

13 - Eyyüp Sanay

(Ankara)

14 - Mahmut Göksu

(Adıyaman)

15 - Maliki Ejder Arvas

(Van)

16 - Ali Oğuz

(İstanbul)

17 - Eyüp Fatsa

(Ordu)

18 - Latif Öztek

(Elazığ)

19 - Osman Aslan

(Diyarbakır)

20 - Yaşar Canbay

(Malatya)

21 - Ahmet Karavar

(Şanlıurfa)

22 - Tevhit Karakaya

(Erzincan)

23 - Mehmet Çiçek

(Yozgat)

24 - Şükrü Ünal

(Osmaniye)

25 - Ahmet Demircan

(Samsun)

26 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu

(Bursa)

27 - Turhan Alçelik

(Giresun)

28 - Ahmet Sünnetçioğlu

(Bursa)

29 - Fahrettin Kukaracı

(Erzurum)

30 - İsmail Özgün

(Balıkesir)

31 - Musa Demirci

(Sıvas)

32 - Mehmet Zeki Okudan

(Antalya)

33 - Temel Karamollaoğlu

(Sıvas)

34 - Bahri Zengin

(İstanbul)

35 - Mustafa Kamalak

(Kahramanmaraş)

 

Gensoru gerekçesi:

Son yıllarda durgunluk içine giren Türkiye ekonomisi her geçen gün kötüleşmekte ve krizler birbirini kovalamaktadır. Millî gelir 1997'de yüzde 8,3 artmış iken, artış 1998'de yüzde 3,9'a düşmüş ve 1999 yılında ise yüzde 6,4 küçülme olmuştur. Bu, elli yıldır görülmeyen bir gerilemedir.

2000 yılında uygulamaya konulan üç yıllık, IMF destekli, istikrar programıyla enflasyonun TEFE ve TÜFE olarak 2000 yılı sonunda yüzde 20-25, 2001 yılı sonunda yüzde 10-12 ve 2002 yılı sonunda da yüzde 5-7 mertebesine düşürülmesi hedef alınmıştı. Programın üç temel unsuru, kamu sektörü harcamalarının kısılması, yapısal reformlar ve döviz çıpasına bağlanmış sıkı döviz kuru politikasıdır. Bu çerçevede faizlerin de düşürülmesi hedef alınmıştır.

Hükümet, istikrar programını desteklemek gerekçesiyle tarım desteklerini azaltmış, tarım ürünleri taban fiyatlarını tespit ederken enflasyon sebebiyle maliyet artışlarını esas alacak yerde, hedef enflasyona göre fiyat tespit ederek çiftçi-köylü camiasını fakirleştirmiştir.

Hükümetin bu anlayışı memur ve emekliler için de uygulanmış, bu zümre de mağdur edilmiştir. Bugün, emekliler ve her seviyede kamu çalışanı fakirleşmiş ve günlük hayatını idame ettirmekte büyük zorluklarla karşılaşmaktadır.

Diğer taraftan, istikrar tedbirleri sebebi neticesinde insanların fakirleşmesiyle içtalep daralmış ve neticede esnaf ve iş hayatı gerilemiş, fabrikalar kapanmış, esnaf kepenk kapatmış, yüzbinlerce insan işsiz kalmış, işten çıkarılmıştır.

Daralan içpiyasaya paralel olarak ihracat gerilemiş, ithalat yüzde 40 artmıştır. Bunun neticesinde ihracata çalışan sektörler krize girerken, içpazar ithal malların istilasına maruz kalmıştır.

Türkiye'de bütün bu sıkıntılar yaşanırken, hükümet, çiftçi, esnaf, memur ve emekli camiasının, iş camiasının ve ihracatçıların feryatlarına kulak tıkayarak bu istikrar programının başarısı için taviz vermeden uygulamanın devam edeceğini beyan etmiştir; istikrar programını, insanı ezen bir şekilde uygulamaya devam etmiştir.

2000 yılı sonu itibariyle enflasyon hedefleri tutturulamamıştır. TEFE ve TÜFE yüzde 20-25 yerine yüzde 33-39 olmuştur. Sapma yüzde 13-14 mertebesindedir.

Enflasyon-döviz kuru makası açıldıkça, ihracat gerilemiş ve ithalat artmıştır. 2000 yılında, ihracat 27 milyar dolara ve ithalat 54 milyar dolara, dışticaret açığı ise 27 milyar dolara ulaşarak yeni bir rekor kırılmıştır.

2000 yılında ödenen faiz ise 33 milyar dolardır. Toplanan vergilerin tamamına yakını faiz ödemelerine gitmiştir.

Çekilen bunca sıkıntıya rağmen,  Kasım 2000'de ve Şubat 2001'de  yaşanan krizlerle yüzde 7 500'e kadar yükselen faizler, piyasadan kaçan milyarlarca dolar, batan bankaların getirdiği milyarlarca dolarlık yük, panik halinde piyasaların anormal şartlarda dalgalanması, program hakkında güvensizliği yaygınlaştırmış ve hükümete güveni sarsmıştır. Bugün gelinen nokta tam bir umutsuzluktur.

Kalkınmak, gelişmek, iş ve aş bulmak isteyen insanımız hüsrana uğramıştır. Milletimiz buna layık değildir. Kimse yarına umutla bakamamaktadır.

Türkiye bugünkü şartlarıyla güven vermediği için yatırım yapılamamakta, tersine, yatırımcılar, şartları müsait diğer ülkeleri tercih etmekte ve hatta, mevcut tesislerini bu ülkelere taşımaktadırlar. Fakirlik ve işsizlikle mücadele eden milletimiz iş ve aş beklerken, durum her geçen gün kötüleşmektedir.

Türkiye ekonomisini IMF güdümünde otomatiğe bağlamış hükümetin beceriksizliği ortadadır. Programın Türkiye şartlarına göre hazırlanması, büyümeyi ve üretimi esas alması gerekirken, küçülmeyi, durgunluğu ve gerilemeyi esas alan bir programın, her geçen gün, Türkiye'yi yeni iktisadî, sosyal ve siyasî krizlere sokacağı açıkça görülüyor. Netice olarak, hükümet, programı yönetememektedir.

Bütün bunların sorumlusu olan 57 nci hükümet hakkında gensoru açılması halinde, programdan ve uygulamadan kaynaklanan hatalar müzakere edilerek ortaya çıkacak ve siyasî sorumlular tespit edilecektir.

Gensoru talebimizin yukarıdaki gerekçeyle kabulünü arz ederiz.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bravo, çok güzel okudun!  Allah Allah... Yeni moda çıktı.

BAŞKAN - Efendim, 500 kelimeyi geçmesin diye, özetledi.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet adına 20'şer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Henüz, önerge sahibi olarak Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa, Doğru Yol Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş söz istemiştir. Şimdilik, daha başka söz isteyen olmadı.

Önerge sahibi olarak, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa'yı davet ediyorum; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partili arkadaşlarımızın 57 nci hükümet hakkında vermiş olduğu gensoru önergesi üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, çok tehlikeli ve sıkıntılı bir süreçten geçmektedir. Cumhuriyet ta-rihinin en ağır ekonomik ve sosyal çöküntüsü yaşanmaktadır. Antidemokratik usullerle kurdurulan 55, 56 ve 57 nci hükümetlerin uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalar, toplumun tüm kesimlerini perişan etmiştir.

İktisadî ve sosyal hayatımızda ne kadar güzellikler varsa, hepsi karartılmış, mahvedilmiştir. Sanayici, tüccar, esnaf, çiftçi, işçi, emekli, memur, işsizler feryat ediyor. İşsizlik, yoksulluk, icralar, hacizler kasıp kavuruyor. Millet bunaldı. İflaslar, intiharlar, cinayetler artarak devam ediyor. Ülkede yangın var, yangın. Tüm bu feryatlar karşısında hükümetten ses seda çıkmıyor. Hükümet duyarsız, sağır, aciz ve çaresizdir.

Değerli arkadaşlar, ekonomimizin üç önemli sorunu vardır:

1 - Kamu maliyesi açıkları. Devlet gelir ve giderlerini dengeleyememiş, açıklarını kapatabilmek için yüksek faizli iç ve dış borç yapma kolaylığını seçmiştir.

2 - Kaynakların verimli kullanılmaması. Ülkemizin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri harekete geçirilememiştir. Bu ülkenin, en iyi borç bulacak adamlara değil; unutulmamalıdır ki, en iyi kaynak üretecek yönetimlere ihtiyaçları vardır. (FP sıralarından alkışlar)

3 - Gelir dağılımındaki adaletsizlik. Ülkede sosyal sınıflar arasında uçurumlar meydana gelmiş, ülkenin bütün imkânları bir avuç rantiyeciye peşkeş çekilmiş, 10 milyon insanımız açlık, 20 milyon insanımız da yokluk sınırına itilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bir ülkede saymış olduğum bu meseleleri halletmek için iktidar olunur. Şimdi, buradan hükümete ve hükümeti oluşturan partilere seslenmek istiyorum: Siz nasıl bir hükümetsiniz; ülkeyi yönetecek programınız, planınız ve projeniz yok. Bütün ümidiniz, bir Derviş gelecek, ülkenin meselelerini çözecek... (FP sıralarından alkışlar) Ülke yönetiminden anlayışınız budur.

Değerli arkadaşlar, bu hükümetin karnesine baktığımızda, kötü rekorlar hükümeti olduğunu görürüz. Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde 27 milyar dolar dışticaret açığı yaşamamıştır; Türkiye'nin tarihinin hiçbir döneminde, faiz ödemeleri bütçelerinin yüzde 45'ine ulaşmamıştır; hiçbir dönemde gelir dağılımı bu kadar bozulmamıştır; hiçbir dönemde faizler yüzde 7 500'lere ulaşmamıştır; hiçbir dönemde hükümet ve bürokrasi bu kadar şaibe altında kalmamıştır; hiçbir dönemde, çiftçi, memur, esnaf, işçi ve sanayici bu kadar perişan olmamıştır; hiçbir dönemde, özelleştirme yapılırken 12 banka devletleştirilmemiştir; hiçbir dönemde polisler sokağa dökülmemiştir; hiçbir dönemde ülke bir gecede yüzde 40 fakirleştirilmemiştir; hiçbir dönemde dışpolitikada bu kadar acziyet yaşanmamıştır; hiçbir dönemde, bir yanda devalüasyon yapılırken, Merkez Bankasından, yandaşların hesabına 3,2 milyar dolar peşkeş çekilmemiştir; hiçbir dönemde, öteki Türkiye diye bu kadar yoksulluk ve sefalet yaşanmamıştır. Bütün bu rekorların sahibi, iftihar edebilirler ki, 57 nci hükümettir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, hükümeti oluşturan koalisyon partilerine baktığımızda, yaşanan bütün bu felaketler, koalisyonu oluşturan partilerin yapısıyla uyum arz etmektedir. Hükümetin DSP kanadı kriz çıkarmakla meşgul; devlet krizi, hükümet krizi, ekonomik kriz ve IMF krizi... Hükümetin küçük ortağı, yolsuzluklardan zaten sicili bozuk, cumhuriyet tarihinin yolsuzluklar yüzünden düşen ilk hükümeti olma onurunu taşımaktadır. MHP'ye gelince... Siz, olup bitenlerin, allahaşkına, neresindesiniz?! Var mısınız, yok musunuz?.. Ülke soyulurken sessiz kalmayı devlet adamı ciddiyetiyle nasıl bağdaştırıyorsunuz? Soygunlar karşısında susmak için mi milletten yetki aldınız? Siz, neden IMF'ye teslim oldunuz? Neden yapısal değişiklikleri yapmadınız? Özelleştirmeyi, neden ekonominin etkinliğini artırmak için yapmadınız? Neden, dışpolitikada, 2 milyonluk Ermenistan karşısında 70 milyonluk Türkiye Cumhuriyetini küçük düşürdünüz?

Değerli milletvekilleri, şimdi, yaşanan bütün bu felaketler karşısında, Sayın Başbakanın "IMF çağdışıdır" Sayın Yılmaz'ın "IMF bizi batırdı" demeleri, kendilerini, tarih önünde sorumluluktan kurtarmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, aslında, gelmiş olduğumuz bu vahim durumun sorumluları, 28 Şubatın sözde kurtarıcılarıdır, 55, 56 ve 57 nci hükümetlerin destekçileridir. Ülke, sayenizde felakete sürüklenmiştir; şimdi neredesiniz?! Hükümete ve sözde sivil inisiyatiflerin sahiplerine sesleniyorum: İşçiyi sattınız, esnafı sattınız, işvereni, üreticiyi sattınız; milleti aldattınız. Çarşıya, pazara, sokağa çıkın; sokaktaki insanların feryadına kulak verin; bu krizin sebepleri biziz deyin, milletten özür dileyin ve istifa edin! (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, hükümetin bir sayın bakanı "Erbakan Hoca doğru söylüyormuş; bu ülkeyi rantiyeciler soyuyormuş; biz, o zaman, bunu anlayamadık" diye itirafta bulunuyor. Şimdi, ben, Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, bunu nereden anlayacaksınız?! Siz, o zaman, rantiyecilerin çıkarlarına hizmet ediyor ve 54 üncü hükümete karşı rantiyecilerle beraber mücadele veriyordunuz. Eğer, sözlerinizde samimiyseniz, çıkın, 54 üncü hükümetten ve onun başbakanından özür dileyin! (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, olup biten bu felaketlerin tek sorumlusu 57 nci hükümettir; sorumluluğu bürokratlara yükleyemezsiniz. Ülkeyi, siz bu hale getirdiniz; ekonomiyi, siz çökerttiniz. Çıkardığınız krizlerle, ülkenin 2001 yılı bütçesi kadar -yaklaşık 50 katrilyon- bir yükü, dış ve içborçlarla bu milletin sırtına siz yüklediniz. IMF ve Dünya Bankasından aldığınız talimatlarla, ülkeyi, bir sömürge valisi anlayışıyla idare etmeye kalktınız. Cumhuriyeti, laikliği, demokrasiyi, insan haklarını bütün değerleri bu dönemde siz kirlettiniz. (FP sıralarından alkışlar) Siyaset, bu kadar kirliliği ve acizliği kaldıramaz. Bütün bunların sorumluluğu size aittir; bunun bedelini ödemek zorundasınız. Düşün milletin yakasından ve çekin gidin! (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, geçenlerde Portekiz'de çöken 110 senelik köprünün sorumluluğunu Portekiz Kamu Güvenlik Bakanı üstlendi ve siyasî etik gereği istifa etti. Siz ise, ülkenin ekonomisini çökerttiniz; hiçbir şey olmamış gibi yerinizde oturamazsınız; istifa etme erdemliliğini bile gösteremiyorsunuz. Bu ülkede, bankaların içini boşaltanların bir kısmı hapiste yatarken, Hazinenin içini boşaltanların iktidar koltuklarında oturmaya hakları yoktur. (FP sıralarından alkışlar)

Diyanet İşleri Başkanlığına, geçen cuma günü, yurt genelinde, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele hutbesi okuttunuz. Soruyorum; yolsuzluğu millet mi yapıyor ki, yolsuzluk hutbesini millete okuyorsunuz?! (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığını şimdi göreve davet ediyorum; asıl hutbeyi, yolsuzluğa bulaşmış kayınbiraderleri, kayınvalideleri, yeğenleri, kardeşleri ve yandaşları bünyesinde barındıran bu hükümete okumalısınız. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bir kere daha görülmüştür ki, bu hükümet, ülkeyi yönetmek ehliyet ve liyakatine sahip değildir; çare, 54 üncü hükümetin ekonomik ve sosyal politikalarını hayata geçirmektedir. "Alternatifimiz yok" diyorsunuz; alternatifiniz Fazilet Partisidir, biziz biz! (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bütün bunların sorumlusu olan 57 nci hükümet hakkında gensoru açılması halinde, programdan ve uygulamalardan kaynaklanan hatalar, müzakereler neticesinde ortaya çıkacak ve siyasî sorumlular tespit edilecektir.

Gensoru talebimizin, yukarıda saymış olduğum gerekçelerle kabulünü arz eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fatsa.

Efendim, şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş'ta.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu tarafından verilmiş olan gensoru önergesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Ocak 2000 tarihinden bu yana çok iddialı bir program uygulamasıyla ve bu programın, zaman zaman, olağanüstü abartılı sonuçlarıyla meşgul. "Fevkalade önemli bir program" diye Türk kamuoyuna takdim edildi, uygulaması başlatıldı. Bu program, Türkiye'de, alışılmışın ötesinde, bürokratik bir ekip, bürokratik bir grup tarafından yönetildi. Programın, resmî, görünür, siyasî açıdan bir sahibi yoktu. Programda, Merkez Bankası ve Hazine yönetimi ve bu kurumların başındaki değerli iki yönetici sorumluluk almıştı. Hükümet, sadece program uygulamasına yetki vermiş ve program uygulamasını yakından izlemiştir. Otuzaltı aylık bu programın hedefi, enflasyonu düşürmek, ülkeyi esenliğe kavuşturmak ve Türkiye'de yüzlerin gülmesini sağlamaktı. Hükümet bu artının peşindeydi, hükümet bu hayalin peşindeydi.

Bu programın nasıl başladığı, nasıl yönetildiği, hangi açılardan hatalı olduğu, niçin çöktüğü, bu çöküşte kimlerin sorumlu olduğu konusu bu vesileyle Yüce Meclisin gündemine gelmiş ve konuşulur olmuştur. Çünkü, bu otuzaltı aylık programın ondört aylık dönemi zar zor yaşanabilmiş ve program gerçekten çökmüş, ülke ekonomisi gerçekten çökmüştür.

Bu program nedir, nasıl uygulanmıştır, ne kadar hasar yaratmıştır; bütün bunları, içimiz sızlayarak, içimiz titreyerek izlemek, tespit etmek durumundayız; bu, hepimiz için bir görev haline gelmiştir.

Gelinen kritik noktadan nasıl çıkacağımız konusu, Türkiye'nin  yolunu nasıl aşabileceği konusu, bugün Türkiye'de yaşayan 65 milyonun günlük gailesi, günlük telaşı, günlük endişesi haline gelmiştir. Dolayısıyla, böylesine iddialı bir programın çöküşünün sonuçları, milleti temsil eden milletvekilleri olarak, milletin avukatları olarak hepimiz için çok özel bir görev, çok özel bir misyon.

Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, bu sorumlulukları, bu eksiklikleri ve bir anlamda bu hesabı vermenin yolunu yöntemini hep beraber araştırmak zorundayız.

Program uygulamasının kapsamına baktığınızda, kur politikası, faiz politikası, kamu maliyesinin iyileştirilmesi politikası, yapısal reformlarla ilgili ciddî iddialar var, ciddî hedefler var. Enflasyon takvime bağlanmış; enflasyon, nokta hedef haline getirilmiş; 2000 yılı sonunda yüzde 25'lik hedef var, bununla uyumlu sabit kur var; pact dediğimiz, bir banda bağlanmış, önceden ilan edilmiş kur sistemi var. Getirilen program, 8,5 milyon çalışanı, emekliyi, işçiyi yakından ilgilendiriyor; onların fakirleştirilmesini öngörüyor, satın alma güçlerinin kırılmasını öngörüyor ve 4 milyon işletmedeki esnafın kredilerinin kesilmesini, faizlerinin yükseltilmesini, ekonomik olarak daraltılmasını öngörüyor, tarımda çalışan 25 milyon insanın, her anlamda, bu sanal enflasyon hedefleri altında küçültülmesini, fakirleştirilmesini öngörüyor.

Elbette, böylesine toplumsal etkisi, böylesine herkesi ekonomik açıdan yakından ilgilendiren boyutları olan bir konunun, gerek iktidar partilerine mensup milletvekilleri gerekse bu Parlamento çatısı altında bulunan herkes tarafından, program yürürlüğe girdiği günden itibaren çok yakından izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekirdi. Bu değerlendirmenin yapılmadığını, Parlamentonun bilgilendirilmediğini, hükümet düzeyinde izlenmediğini, maalesef, yaşayarak gördük; ama, biz, iktidar partilerinin karşısında ve bu ülkenin sorunlarını saat saat izleyen sorumlu insanlar olarak, milletvekilleri olarak, parti olarak, bu programın ne anlama geldiğini satır satır, didik didik izleyerek değerlendirdik.

Değerli arkadaşlarım, 1999 yılı aralık ayında bu program uygulaması başlamadan önce, çerçevesini çizmeye çalıştığım programla ilgili olarak, Genel Başkanımız Profesör Sayın Tansu Çiller, bu programın ne olduğunu, ne olmadığını, bugünkü tabloyu ortaya koyacak şekilde Yüce Meclisin huzurunda bütün detayıyla açıklamıştır. Tarihe işaret etmek, not düşmek için tekrar okuyorum; lütfen, dinlemenizi istirham ediyorum:

"Bakın, Türkiye'nin önüne getirilen IMF reçetesi, bir Tablita programıdır. Bunun, yeni, devrimci falan hiçbir tarafı yoktur. Kaç ülkede şu ana kadar bu denendi biliyor musunuz, kaç ülkede? Söyleyeyim: 12 ülkede. Sabitleştirilmiş kurlar... 12 ülkede... Bu 12 ülkeden kaç tanesi başarılı oldu, kaç tanesi başarısız oldu biliyor musunuz bunu?.. 10 tanesi başarısız, 2 tanesi başarılı. O, 10 tane başarısız olanların da, acaba, reçeteyi doğru uygulamadıkları için mi başarısız olduğuna baktığınız zaman, hayır; bir büyük çoğunluğu tıpatıp uymuştur. Neden?.. Söyleyeyim: Çünkü, bu öyle bir olay ki, burada siz sabitleştiriyorsunuz... Burada ne yapıyorsunuz?.. Kurları sabitleştirdiniz, dövizi sabitleştirdiniz, o yetmedi, ne yapıyorsunuz?.. Diyorsunuz ki: 'Ayrıca, gelir politikasına geçeceğiz ve kirayı, diğer gelir politikası çerçevesinde, her şeyi de yüzde 25'e bağlıyor.

Dünya dışa açılıyor. Bakın, bu sistemlerde, ülkeler, içe kapanmaya   başladıkları için çöktüler; içe kapanmaya başladılar; yani, bu, açık bir ekonomi değil. Bunu yapmak o kadar kolay olsaydı herkes yapardı.

Başka ne var; bu ülkelerde ihracat, döviz kazancı ciddî olarak baltalanıyor, arkasından devalüasyon geliyor. Bu program, zaten, neyi ilan etmiş biliyor musunuz; onsekiz ay sonra yapılacak devalüasyonu. Şimdi, bu ne demek biliyor musunuz; bu, yeni bir dalga enflasyon, yeni bir dalga devalüasyon demek."

Değerli arkadaşlarım, otuzaltı ay sonrası için söylenmemiş bu laflar; program başlamadan, programın ne anlama geldiğini, uygulamasının sonuçlarının ne olacağının açık, net, kesin, doğru -hem teorik hem pratik açıdan- tespiti ve teşhisidir.

Evet, 28 Aralık 1999'da bu tespitler ışığında, muhalefetin ortaya koyduğu bu vizyon ve değerlendirme ışığında, başlatılan program uygulamasında ciddî yanlışlar vardı. Evet, Türkiye, ödeme-ler dengesinde büyük riskler üstlenmişti. Sabit kur sistemi, ihracatı ne hale getirdi, nasıl çökertti, ihracatta ne noktaya geldik; 14 milyar dolarlık açık 27 milyar dolara nasıl geldi; 2,8 milyar dolarlık cari işlemler açığı 9,3 milyar dolara nasıl geldi ve bu sürdürülemez açık, yabancı yatırımcıları, dışa açık Türk ekonomisini yakından izleyenleri, Türkiye'de anlatılan pembe sonuçlara bakmayanları nasıl etkiledi ve Türkiye'yi, Kasım 2000'de, Şubat 2001'de ne kadar büyük bir krizin, ne kadar derin bir krizin eşiğine getirdi!..

Türkiye, bugün, dış dengede çok ciddî bir sorunla karşı karşıya. Bugün, Türkiye'nin, dolarizasyon açısından çok önemli bir noktaya geldiğini biliyoruz. Türkiye, bugün, yaklaşık 100 milyar dolarlık bir döviz yükümlülüğüyle karşı karşıya ve Türkiye'de başka oyunlar oynadık bu program kapsamında. Değerli yöneticiler, siyasî kadroların, hükümetin olayı doğru kavramaması, olayı doğru değerlendirmemesi nedeniyle Türk malî sistemini nasıl çökerttiler!.. Bu program, hiçbir anlamda, olumsuz sonuçları itibariyle, bu kadar büyük bir enkaz, bu kadar büyük bir açık yaratamazdı, bunun için programlanmış olsaydı bile.

Bakın değerli arkadaşlarım, ne yaptı Hazine -biz işaret ettik- faizleri hızla indirdi, yüzde 30-35'lere çekti. Burada, değerli yöneticiler, devlet, faiz giderlerinde 20 milyar dolarlık tasarruftan söz ettiler; bu, alkışlandı; ama, gerisindeki mantık görülemedi. Evet, bugün o kâğıtları alanlar ve Hazineye 20 milyar dolarlık tasarruf imkânı sağlayanlar, bu kâğıtlarla baş başa kalmış durumdalar. Yani, devlet, kendi sistemindeki kurumları, bankaları, malî sistemi, dışarıdan sabit faizle yüksek miktarda döviz kredisi almaya, bunları Türk parasına yönlendirmeye, faizleri düşürmeye çalıştı; ama, üstlenilen faiz riski, yani, bugün faizlerin yüzde 1 000'lerde, 100'lerde, 200'lerde olduğu bir yerde, bu kâğıtların hiçbir değeri kalmamıştır; kamu bankaları dahil, sistemin elindeki bankaların, sistemin porföyündeki bankaların onlarca katrilyon zararı vardır ve peşinden gelen devalülasyon, bu zarara, kur riskinden doğan zararı, yani, yabancı para cinsinden mevcut borçları nedeniyle de, yüzde 40 bir ek yük getirmiştir. Bir sistemi batırmanın, bir ülkenin malî sistemini çökertmenin, yok etmenin başka bir adı, başka bir modeli olabilir mi değerli arkadaşlarım?!.

Evet, yani, bir hesabı göre, ilk hesaplara göre, hasarın önemli bir bölümü burada; Türk bankacılık sisteminde yaratılan hasar, 25 milyar doların üstünde. Bu kurumlar, bizim kurumlarımız; bu kurumlar, bu ülkeye lazım kurumlar; cumhuriyet döneminden bu yana yaratılmış, yeşertilmiş, teşvik edilmiş kurumları, bugün, devrilir, yok edilir, sistemden çıkarılır hale getirmişiz ve bütün bunlar olurken, ülkeyi yöneten hükümet, bu güzel hikâyeleri anlatan ekibe, kalkıp "bunlar ne anlama geliyor; bu, ne güzel hikâyedir; böyle ucuz, böyle kolay işler vardı da, niçin bugüne kadar yapmadınız?"diye sorma basiretini göstermemiştir. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, aynı şey, kamu finansman açıklarının daraltılmasında da gösterilmiştir; burada hepimizin ilgiyle izlediği bir bütçe makyajı, bir bütçe övünme tablosu yaratılmıştır. Evet, bütçe, faizdışı fazla vermiştir, 8 katrilyon ve 14 katrilyon yerine, 12,8 katrilyonluk açıkla kapanmıştır. Türkler, kendi masallarını kendileri anlatıp, kendileri dinlemiş ve alkışlamışlardır.

Evet, Türkiye'de, bugün, kamunun, yani, devlet adı altında, kamu adı altında faaliyet gösteren kurumların oluşmuş açıkları 50 katrilyonun üzerindedir değerli arkadaşlarım. Biz, 12 katrilyonu konuşuyoruz ve büyük başarı hikâyeleri anlatıyoruz. Üstelik, 12 katrilyonu da, bu memlekette akla gelen gelmeyen her şeyden olabildiğince vergi alarak sağladığımızı itiraf etmiyoruz. Ne olacak Türkiye'deki 12 katrilyon liralık bütçe açığıyla övüneceksiniz de, 50 katrilyonluk olayı görmeyeceksiniz... Elinizde, yönetiminizde olan kamu bankalarının yarattığı 20-25 milyar dolarlık açık ve kamu bankaları dışında, malî sektörde reform yapıyoruz diye büyük iddialarla ortaya koyduğumuz sistemde, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunu, Türkiye'nin zarar üreten ve Türkiye'nin en büyük tasfiye kurumu haline dönüştürdük. Nerede kaldı rehabilitasyon, nerede kaldı reform?! Ortada, bugün itibariyle, 35 milyar dolarlık kamu ve kamu kimliği altında faaliyet gösteren bankaların açıkları var, dev açıklar ve buna yeni gelecek açıklar, gerçekten, hepimizi ürkütecek boyutta.

Bu kadar kötümser olmak bizi mutlu etmiyor. Biz de bu ülkede yaşıyoruz, biz de bu ülkenin sorunlarının yükümlülüğünü taşıyoruz. Ama, yanlış program, yanlış uygulama, yanlış iletişim ve yönetimdeki basiret eksikliği, Türkiye'yi, maalesef, bu noktaya getirmiştir değerli arkadaşlarım.

Şimdi, size soruyorum değerli arkadaşlarım: 21 Şubatta, siyasî krizle birlikte 19 Şubatta ateşlediğiniz büyük çöküntü ve bu çöküntüyle beraber ortadan kalkmış bir program var; bu programın sonuçlarını, seçim bölgelerimizde çiftçilere, tütündeki üreticiye, buğday üreticisine, esnafa, tarımda çalışanlara, sanayicilere, bankacılara hangi gerekçeyle anlatacağız, nasıl izah edeceğiz; neyi yanlış yaptığımızı, ülke ekonomisini nasıl çökerttiğimizi hangi ifadelerle ortaya koyacağız?!. Gerçekten, hepimizin işi zor.

Şimdi geldiğimiz noktada başka sıkıntılar da var. Türkiye, yüzde 40 devalüasyonla, gerçekten, malî sistemi çökertti, reel sektörü çökertti. Reel sektörün yüzde 40 devalüasyondan kaybı -yaklaşık 30 milyar dolar üzerinden hesaplayın değerli arkadaşlarım- 12 milyar dolar Türk Lirası karşılığı. Bankacılık sektörünün 20 milyar dolar açığı var, zararları dışında bu açıktan gelen yüke bakın ve bundan sonra, bu sistemde, bankacısından tarımda uğraşınana, esnafına, sanayicisine kadar, yaşayan 65 milyon insanın bu programa ve bu program uygulamasıyla ülke ekonomisini bu noktaya getirenlere duyacağı güveni lütfen sorgulayın. Kimden güven duymasını bekliyoruz? Bu krizi kim yönetecek?..

Evet, yani, biraz, yabancıların çok ciddî olmadığını düşündüğüm ifadesiyle, ekonomi yönetimine yeni bir çar dahil edildi. Bir ünlü periyodikte böyle ifade ediliyor: "Türkiye'nin ekonomide yeni çarı" Evet, değerli bir yönetici, değerli bir iktisatçı; ama, Türkiye sorunlarından uzakta. Türkiye sorunlarının çok acil çözüme ihtiyacı var. Siyasî iradenin güçlü müdahalesine, bilgili müdahalesine ihtiyaç var; ama, bu irade, bu ciddî müdahale ihtiyacı, maalesef, ortada. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biz, bir krizi yönettik. 94 krizinin şartlarını biliyoruz. O krizin nereden geldiği biliniyor. 1987'den bu yana ısınan ekonominin getirdiği, maalesef, bir kur sorunuyla karşı karşıyaydık. Bu sorun çözüldü; ama, bu sorun çözülürken, Türkiye, ciddî bir programı, evet, bugün telaffuz edilmeye çalışılan ulusal bir programı kendisi hazırladı; bilgili, inançlı ekipleriyle hazırladı, Başbakan Sayın Çiller'in dirayetli yönetimiyle hazırladı. (DYP sıralarından alkışlar) Evet, bu program, çantada Amerika'ya gitti, IMF'nin de desteğini aldı; IMF tarafından hazırlanmadı, gerçek ve örnek bir ulusal programdır. Bugün aynı şeyi Türkiye yapmaya çalışıyor, inşallah başarılı olacak.

Evet, 1994'te karşı karşıya bulunduğumuz tabloda biz ne yaptık; üretimin önünü açtık, ihracatın önünü açtık. Biz, ekonominin üretim fazını öne çıkardık. Daralmadık, küçülmedik. 1995'te Türkiye ne yaptı; enflasyonu yüzde 148'den yüzde 65'e çekti; ülke, yüzde 8 oranında büyüdü. Ortada ders alınacak örnek bir uygulama var değerli arkadaşlarım. Türkiye bizim, sorunlar bizim, çözme yükümlülüğü de bize ait.

Buradan şuraya gelmek istiyorum: Her iki krizi de hükümet ateşledi. Sayın Başbakan, bu krizin öne alınmasında, maalesef, çok etkili oldu. Böylesi bir gündemi, bu tecrübede, bu birikimde bir Değerli Başbakanın yönetebilmesi gerekiyordu; ama, korkarım ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu büyük ekonomik kriz riskinin farkında değildi; bugün de ne kadar farkında olunduğu konusunda ciddî endişeler var değerli arkadaşlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

Burada şu sözlerle ifade etmek istiyorum; yanlış programın sorumlusu ortadadır. Yanlış program, yanlış seçim, yanlış uygulama, yeteri kadar izlememe, algılamama, bilmeme, yönetememe; bu, bir sorumluluk gerektirir. Bu sorumluluk, herkesten önce hükümete aittir; hükümet, bu sorumluluğun idraki içinde, Türk toplumundan özür dilemelidir ve hükümet, bu görevi yürütme konusunda gösterdiği bu kadar eksiden sonra istifa etmelidir. (DYP sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin kaderine el koyma tarihî yükümlülüğüyle karşı karşıyadır. Türkiye'de, bu hükümete ve bu programa olan güven sıfırlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Ve Türkiye bu güven sorununu aşmadan, bu boyuttaki ekonomik krizi karşılayacak, yönetecek gücü ve iradeyi Türkiye'de yaratamayacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün, günlük hesapların, günlük siyasetin dışında kalarak, gerçekten milletin kaderine müdahale ederek, Seçim Kanununda ve Siyasî Partiler Kanununda değişiklikleri gerçekleştirerek, seçimin yolunu açacak, Türkiye için gerekli, zorunlu siyasî istikrarı yaratacak ve milletin iradesini yeniden Meclise taşıyacak bir büyük girişimin içinde olmalıdır, yeni bir başlangıç için. Türkiye elden gidiyor, Türkiye gerçekten elden gidiyor. Türkiye, cumhuriyetten bu yana -benim tespitlerime göre- yaşanmış en ağır ekonomik krizin içinde; bunun için, yeni bir başlangıca, milletin tam yetkisini haiz güçlü bir iradeye, siyasî iradeye, bilen iradeye, güçlü iradeye ihtiyacı var; bunu milletten esirgemeyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kabataş.

Şimdi söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'nda.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümet hakkında verdiğimiz gensorunun öngörüşmesinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu hükümet siyaseten yoktur, toplum nezdinde ise çoktan düşmüştür. Olup bitenlerden sonra, sayısal çoğunluğun da bir anlamı kalmamıştır. Sayın Derviş'e "merhaba" diyorum, hoş gelmişler. Hoş gelmişler; ama, geldiği günden beri aramış olduğu siyasî ve toplumsal desteği bulamayacaklardır; çünkü, bu hükümetin siyasî bir karşılığı kalmamıştır. Hükümet siyaseten yok olurken, vatandaşın ocağına da incir ağacı dikmiştir. O nedenle, toplumsal destek aramak da beyhudedir.

Değerli milletvekilleri, bu hükümet derhal gitmelidir; Sayın Başbakan ve yardımcıları hemen şimdi görevi bırakmalıdırlar. Siz değerli milletvekilleri, iki yıl önce, 18 Nisan 1999'da milletin emanetini alan, millete namus ve şeref sözü vermiş olan sizler, bu hükümetin düşmesi için oy kullanmak zorundasınız.(FP sıralarından alkışlar) Çünkü, bu hükümet, ülkenin itibarını sıfırlamış, milletin onurunu kırmıştır. Bu hükümet, ekonomiyi batırmış, ülkeyi iflas ettirdikten sonra, şimdi de Türkiye'yi bir Dünya Bankası uzmanına teslim etmiştir.

Sayın Kemal Derviş bugün, bu kürsüden yemin ettiler. Bu şekilde anayasal formalite yerine getirilmiştir; ama, aynen mevcut hükümet gibi, bu işlemin de, Sayın Derviş'in de siyasî bir karşılığı yoktur, siyasî bir meşruiyeti yoktur.

Değerli milletvekilleri, ne tesadüf değil mi, dün 12 Marttı. Dün, 12 Mart müdahalesinin 30 uncu yılını idrak ettik. Sayın Ecevit hatırlarlar mı bilmiyorum; demokrasinin inkıtaya uğratıldığı, milletin reyleriyle seçilen milletvekillerinin devre dışı bırakıldığı, milletin onurunun kırıldığı, çarenin Meclisin dışında arandığı, Dünya Bankasından uzmanların getirildiği, hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, binlerce genç insanın, aydının işkence tezgâhlarından geçirildiği 12 Mart müdahalesinin 30 uncu yılıydı dün.

Peki, şimdi size soruyorum; ne oldu otuz yılda; kaç arpa boyu yol aldık? İşte yine Meclis devre dışı, işte yine milletin reyleriyle gelen milletvekilleri yok sayılıyor, işte yine Dünya Bankası uzmanları geldiler!..

Değerli milletvekilleri, sahi, hükümet niçin yerinde duruyor; bakanlar hâlâ koltuklarında niçin oturuyorlar; kırmızı plakalar, koruma orduları için mi?!.

Çay paralarını alamadığı için kurban kesemeyen, çocuğuna bayramlık ayakkabı alamayan Rizeliler, benim seçmenlerim bana sordular: "Biz, 550 kişiyi niçin Ankara'ya gönderdik? Aranızda bu işi yapacak bir kişi yok mu? Binlerce makam arabası, binlerce koruma, bu kadar bürokrat ne yapıyor Ankara'da?" dediler. Şimdi, bu soruyu, ben size soruyorum, İktidar partileri milletvekillerine soruyorum: 350 kişi arasında, Kemal Derviş'in işini yapacak bir kişi yok mu?! (FP ve DYP sıralarından "yok, yok" sesleri, alkışlar) Yoksa, niçin iktidardasınız, niçin sizi yok sayan bu iktidarı destekliyorsunuz; bu ne biçim iktidar yapmaktır?!

Değerli milletvekilleri, önce, 57 nci hükümet döneminde neler oldu bir göz atalım; bu canciğer kuzu dolması, uyum, uzlaşma ve istikrar hükümeti 20 ayda neler yapmış bir görelim. Bu hükümet, beş altı ay oyalandıktan sonra, 2000 yılında yürürlüğe konulan IMF destekli programıyla, sözde istikrar programıyla, 2000 yılı sonu için, TEFE ve TÜFE olarak yüzde 20 ve 25'lik hedef koymuştu. Bu programın üç temel unsuru; kamu harcamalarının kısılması, yapısal reformlar ve döviz çıpasına bağlanmış sıkı kur politikasıydı; faizler de bu şekilde düşürülecekti. Bu programda, insan yoktu değerli arkadaşlarım, toplum yoktu, toplum kesimlerinin temsilcileri yoktu, reel sektör yoktu, üretim, ihracat yoktu!

Değerli milletvekilleri, 18 Şubata gelmeden önce, 2000 yılı sonuna bakın, ne durumdayız:

Enflasyonda hedef tutmamıştır; TEFE ve TÜFE yüzde 20 ve 25 olarak hedeflenmişken, yüzde 33 ve 39 olmuştur; sapma yüzde 50'nin üzerindedir. Enflasyon-döviz kuru makası açıldıkça ihracat gerilemiş, ithalat artmıştır.

2000 yılında, dışticaret açığı 27 milyar dolardır; cari açık ise, 10 milyar dolardır; bu, cumhuriyet tarihinin rekorudur.

Bankacılık sektörüne zamanında müdahale edilmediğinden devlet bankalarının görev zararları ve peşkeş batık kredileri artmış, 30 milyar dolara ulaşmıştır. El konulan bankaların devlete maliyeti ise, 15 milyar dolara ulaşmıştır.

İşte, istikrar programını bahane eden hükümet, tarım desteklerini azaltmış, çiftçi, köylü fakirleştirilmiş; aynı politikalar nedeniyle, işçi, memur, emekliler açlık seviyesine itilmiştir. İhracatın düşmesi ve iç talebin daralması sonucunda, esnaf, iş yapamaz duruma düşmüştür. Neticede, 2000 yılında, Bağ-Kur primlerini bile ödeyemez duruma düşen 100 000 esnaf kepenk kapatmıştır, 25 000 şirket tasfiye olmuştur, yüzbinlerce kişi işsiz kalmıştır.

Reel sektör çökerken, rant ekonomisi devam etmiş, 2000 yılında 33 milyar dolar borç faizi ödenmiştir. Sayın Başbakan ve yardımcılarının dikkatine sunuyorum: Sizin uyguladığınız ekonomik istikrar programı rant ekonomisidir. İşte rakamlar: 1997 yılında, yani, Refahyol hükümetinin bütçesi uygulanırken faizlerin bütçe içindeki payı yüzde 28 iken 2000 yılında yüzde 45 olmuştur. Faizlerin vergi gelirleri içindeki payı 1997 yılında yüzde 48 iken, 2000 yılında yüzde 88 olmuştur. Sizin uyguladığınız istikrar programının ne anlama geldiğini gösterecek daha ilginç bir rakam vereyim size; faizlerin bütçe içindeki payı 1997 yılında yüzde 28 iken, personel ve sosyal güvenlik harcamalarının payı yüzde 26 idi; ama, bu rakam, yani, sizin hükümetiniz döneminde, 2000 yılında, bütçeden faizlere yüzde 45 pay ayırırken personel ve sosyal güvenliğe yüzde 28 pay ayırdınız. İşte, sizin programınızda ya da IMF programında toplumun, bireyin, sosyal devletin olmadığını gösteren rakamlar. İşte, sizin rantiye hükümeti. Sizin rantiye hükümeti olduğunuzu gösteren en güzel rakamlar.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, IMF programlarının uygulandığı diğer ülkelerde olduğu gibi, toplumsal baskılar artırıldı. Sokağa çıkan işçi coplandı, memur yerlerde sürüklendi, sendikacılar gözetim altına alındı, baroların yönetimleri feshedilmeye kalkıldı, dernekler, vakıflar kapatıldı, terör tırmanışa geçti, faili meçhuller, gözaltında kayıplar arttı, yargıçlar verdikleri kararlardan dolayı soruşturmaya tabi tutuldular, sürüldüler, yargıç güvencesi ve yargı bağımsızlığı zedelendi, eğitim özgürlüğü yok edildi. İlahiyat fakültelerinde bile başörtüsü yasağı uygulandı. AB için aday üyelik statüsü verilmesine rağmen, demokratikleşme için hiçbir adım atılmadı. Ulusal belge kuşa çevrildi. Avrupa'ya, gelmek istemiyoruz mesajı verildi.  Ya yolsuzluklar, vurgunlar, peşkeş özelleştirmeler, batan bankalar, paltoyla gidip ceketle geri gelenler, Enerji Bakanlığındaki komedi, tüm bürokratları soruşturulan, bir kısmı tutuklanan bakana verilen destek, savcıların haşlanması, cumhurbaşkanına diklenmeler, tapınak şövalyeleri, buffalo, kertenkele operasyonları, medya patronlarından fırça yemeler, kayınvalide kredileri, birader bankaları...

Değerli milletvekilleri, 2000 yılı sonunda Türkiye'nin manzarası budur. Milletin feryadını duymayan, reel sektörün imdat çağrılarını işitmeyen bir hükümet, ekonomisi ve siyaseti güven vermeyen bir ülke durumundayız. Uyum ve uzlaşma hükümeti, istikrar istikrar diyerek ülkeyi uçurumun başına çoktan getirmişti 2000 yılının başında. 19 Şubatta olanları anlamak için ise mantık kâfi gelmez.

Sayın Başbakanın kasım krizinin sonuçlarını, bankaların durumunu, iki gün sonra yapılacak borçlanmayı bilmesi gerekmez miydi?! Hadi bilmiyorsa, karıştırmışsa, yardımcılarının uyarması gerekmez miydi?! Trajikomik sahneler, titreyen sesler, devlet krizi ilanları, grup toplantıları, ayrıntılı MGK hikâyeleri, ağlaşan milletvekilleri... Sonra, yangın, deprem, çöküş, çıldıran rakamlar, manyaklaşan göstergeler. Ne yangını, ne depremi; tufan, tufan... (FP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar, DYP sıralarından alkışlar) Faiz yüzde 7 500, devalüasyon yüzde 45, borsa tabanda, millet perişan.

Değerli milletvekilleri, bu olup bitenler akıl dışıdır; komedinin, trajedinin, felaketin bir anlamı vardır; ama bu olup bitenler saçma kelimesiyle bile anlatılamaz.

Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanına kızacak ve kriz ilan edecek, uçurumun kenarına getirdiği koskoca bir ülkeyi uçurumdan aşağıya atacak ve oradan, aşağıdan yara bere içinde diyecek ki: "Hükümet görevinin başındadır, Derviş'i getirdim, ulusal program yapacağım, bana mecbursunuz, alternatifim yoktur." Bu durum, deli saçması değilse siz bir isim bulun değerli arkadaşlarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sizinki saçma. Böyle bir şey söylenmez Başbakana.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hangi hükümetten söz ediyoruz, ülkede hükümet filan yok. Ne diyor Sayın Ecevit "Biz yapmadık, IMF yaptı. IMF zaten çağdışı bir kuruluştur." Ya Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz ne diyor "IMF'nin programına harfiyen uyduk ve çöktük." Ya diğer ortak Sayın Bahçeli, o bir şey demiyor, susuyor. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Doğrudur, siz hiçbir şey yapmadınız. IMF'nin dediklerini aynen uyguladınız, kararları IMF aldı, yasaları IMF hazırladı, hangi yasaların hangi tarihlerde çıkartılacağını IMF söyledi, Meclis İçtüzüğünü bile IMF hazırladı. Söylediklerinizden bir tek bu doğru.

Peki, bu bir rezalet değil mi, bu bir komedi değil mi?! Hani bu ülke bağımsız bir ülkeydi, hani demokratik bir ülkeydi, hani siz demokrasilerin vazgeçilmez unsurları olan siyasî partilerdiniz, hem de demokratik solda, milliyetçi sağda,orta sağda!

Ne deniliyor Anayasada, ne deniliyor Siyasî Partiler Kanununda; demokratik sistemin, siyasî sistemin vazgeçilmez unsurları siyasî partiler, memleket için, ülke için çözüm üretir... Nerede sizin çözümünüz, nerede sizin programınız?! Madem bir şey bilmiyordunuz, madem bir çözümünüz yoktu, madem ekonomiyi IMF'ye, diğer konuları yerli ve yabancı bürokratlara havale edecektiniz, niçin milletin karşısına çıktınız, niçin dürüstlük, devlet adamlığı, erkeklik, asarız, yaparız, ederiz mavalları okudunuz?! Niçin millete yalan söylediniz?! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Geniş halk kitlelerini perişan ettiniz, rantiye sınıfına para yetiştirmek için işçiyi, memuru, çiftçiyi, emekliyi açlık sınırının altına ittiniz, ülkeyi küçülttünüz, 3 200 dolar olan kişi başına millî geliri 2 000 dolarlara çektiniz. Şimdi, hiçbir şey olmamış gibi davranacaksınız, öyle mi?! Milletin bir kolunu ve bacağını kestiniz, şimdi yine destek istiyorsunuz, diğer kolunu ve bacağını keseceksiniz, öyle mi?!

Değerli milletvekilleri, bu hükümet, Sayın Başbakan ve ortakları, bu milleti ne sanıyor?! Bu karikatür hükümet, milletin yarısını yok etmiş, milletin kaynaklarını birkaç bin rantiyeciye peşkeş çekmiş, şimdi tüm sorumluluğu IMF'e atacak öyle mi?! IMF programını sorumlu tutacak; ama, yine kendisi herhangi bir program yapmayacak... IMF yerine bir Dünya Bankası uzmanına işleri havale edecek... Bu zat Türkmüş, ABD vatandaşı değilmiş, işte bu Dünya Bankası uzmanı süpermiş, çok kredibilitesi olan bir adammış, çok para getirecekmiş, üstelik Sayın Başbakanın da eski danışmanıymış... Yapmayın arkadaşlar, böyle komedi olur mu!.. Siz ülkeyi batırdınız, insanımızı açlığa mahkûm ettiniz, itibarımızı beş paralık ettiniz, ülkemizde güven kalmadı, Ermenistan Kars ve Ardahan'ı istiyor, yarın Irak'ta, Kıbrıs'ta, Ege'de ne isteyeceklerini hiç kimse bilmiyor.

Başbakanın kriz takıntısı var; Demirel olmazsa kriz olur diyor, kararname olmazsa kriz olur, İçtüzük çıkmazsa kriz olur, Cumhurbaşkanı "yolsuzlukları örtmeyin" derse kriz olur... Her krizde ülke milyarlarca dolar kaybediyor. Kasım krizinde 5 milyar dolar gitti, şubat krizinde 25 milyar dolar... Peki, bu Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanına olduğu gibi, Sayın Derviş'i de beğenmezse, yeni krizler ortaya çıkarsa, o zaman ne yapacağız?! Bu ülkenin batıracak yeni bir 125 milyar doları var mı arkadaşlar?!

Sayın milletvekilleri -Sayın Ecevit'in ifadesiyle söylüyorum- iki adım ötesini görün. Sayın Başbakan "gidersem bunalım olur" diyor; peki, bu manzaranın dışında başka nasıl bir bunalım olabilir?!

Haydi programı IMF yaptı, tamam; ama, kim uyguladı?! Kime atacaksınız suçu?! Cottarelli'ye mi, Merkez Bankası Başkanına mı, Hazine Müsteşarına mı, yoksa Temizel'e mi?! Kimdir bu soygunun, bu talanın, bu iflasın siyasî sorumlusu?!

Ya diğer ortaklar; ANAP ve MHP?.. Sayın Yılmaz, "ekonomi bizim dışımızda, bizim suçumuz yok mu" diyeceksiniz?! Maliye Bakanlığı, vergiler, harcamalar, bütçe, özelleştirme kimin kontrolünde?! Çok pişkinsiniz Sayın Yılmaz! Sizi, mal varlıkları soruşturmasından tanıyoruz; "bütün genel başkanlar" diyerek sulandırdınız. Aynı şekilde, Enerji Bakanınız için "on yılda görev yapan tüm bakanlar" diyerek sulandırdınız. Şimdi "on yıldan beri görev yapan hükümetler" diyerek sulandırıyorsunuz. Bu on yılın beş yılında siz varsınız Sayın Yılmaz! Hortumlamalarda, geceyarısı banka pazarlıklarında, Mavi Akımlarda, hepsinde siz varsınız Sayın Yılmaz! Cumhuriyet tarihinde yolsuzluk iddialarıyla düşürülen tek hükümet sizin hükümetinizdir. "IMF'ye uyduk, çöktük" diyemezsiniz. Herkesi suçunuza ortak edemezsiniz. İktidar, şikâyet yeri değildir, çözüm merciidir. Kamu bankaları yıllardır sizin kontrolünüzde değil miydi; niçin düzeltmediniz?! Hepiniz sorumlusunuz; ama, en çok siz sorumlusunuz Sayın Yılmaz; çünkü, siz 28 Şubat Başbakanısınız... (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Çünkü siz, siyasetin tahrip olmasında en büyük rolü alan kişisiniz.

Ya Sayın Bahçeli, siz ne diyeceksiniz?! Niçin hiç konuşmuyorsunuz?! "Ekonomi DSP'ye bağlı, biz DSP ne derse onu yapıyoruz, onlar da ekonomiyi bilmiyorlarmış, batırdılar, bizim suçumuz yok" mu diyeceksiniz?! DPT sizin kontrolünüzde; ekonominin beyni DPT'dir. Rahmetli Özal Başbakanlık Müsteşarlığını alınca DPT'yi de istemişti. DPT, düşünür, planlar, diğerleri yapar. Sayın Bahçeli, siz düşünmüyor musunuz?! Dış Ticaret Müsteşarlığı size bağlı. 27 milyar dolarla, cumhuriyet tarihinin en büyük dışticaret açığı, 10 milyar dolarla, en büyük cari açık verildi. Bunda sizin sorumluluğunuz yok mu?! Ulaştırma Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, hepsi size bağlı, bunlar, reel sektörle ilgili. Reel sektör çöktü, şirketler iflas etti, 1 milyon insan işsiz kaldı; bunda sizin hiç sorumluluğunuz yok mu?! Hayır; hepiniz sorumlusunuz, hepiniz hesap vereceksiniz. Demokrasilerde sorumluluğun gereği istifadır; ama, siz demokrasiye inanmıyorsunuz.

Ne diyor Sayın Ecevit: "Alternatifim yoktur." Ne demek alternatifim yoktur! Siz, kral mısınız Sayın Ecevit?! Diktatör müsünüz?! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Kaldı ki, kralların da alternatifi vardır. Bunu, Sayın Ecevit diyor; ama, Sayın Yılmaz, sarkastik gülmesiyle, Sayın Bahçeli de derin sessizliği ve ciddî havasıyla onaylıyor. "Yeni program, ulusal program" deyip, bekliyorlar. Kim yapacak bu programı; Sayın Derviş mi; Dünya Bankası mı? Siz, nasıl hükümetsiniz?! Bir aydır, ülkede ne olacağı bilinmiyor, sizden tek bir kelime çıkmıyor. Sayın Derviş, yirmi sene Dünya Bankasında oturmuş, şimdi, gelecek, bu ülkede ulusal program yapacak öyle mi?! Güldürmeyin insanı! Siz, hükümet etmiyorsunuz; siz, sadece konu mankenisiniz, hem de alternatifsiz! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) ABD, bir yetkili gönderdi. Siz, yetkisiz ve kimliksiz, koltuklarınız ile kırmızı plakalarınıza yapıştınız. Bundan sonra, Sayın Ecevit'ten Başbakan olsa ne yazar olmasa ne yazar! (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, DYP sıralarından alkışlar) Derin bakan Kemal Derviş, siyasî tabanı Amerika'dır, dünya sermayesidir.

Sayın Bakan, hükümet adına orada oturuyor. Şimdi, ben, Sayın Bakana soruyorum. Ne söyleyecek; bütün ekonomiyi ben batırdım, yapamadım, şimdi personelin başına geçtim, memur kıyımlarıyla, sürgünleriyle uğraşacağım mı diyecek?! (FP sıralarından alkışlar)

MURAT AKIN (Aksaray) - Niye oturuyor?.. Niye oturuyor?..

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sizin alternatifiniz biziz, Fazilet Partisidir. Soygunun, talanın, hortumlamanın, rant ekonomisinin, tefeciliğin, paraya kat kat para kazandırmanın alternatifi biziz. (DSP sıralarından gürültüler) Yani, emektir, yani, alınteridir, yatırımdır, üretimdir, üretim ekonomisidir. İtiraf edin, kabul edin. Türkiye, 54 üncü hükümetin uygulamalarına dönmek zorundadır. Aklın yolu birdir.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Musluklarınız kapandı mı?!

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) -  Çare bellidir. Çare, üretimi teşviktir; sürekli borçlanma değil; hortumları keserek, kaynakları harekete geçirerek borçlanmayı azaltmaktır.

İç ve dışborçları 170 milyar dolar yaptınız. Getirmiş olduğunuz devalüasyonla millî gelir de o noktaya düştü. Borçlarıyla millî geliri eşitlenen bir ülkeden söz edilebilir mi? Bu ülkenin varlığından, ekonomisinden, bağımsızlığından söz edilebilir mi?

Hatırlıyor musunuz 54 üncü hükümet günlerini. Enflasyon düşüyor, devalüasyon yok, faizler düşüyor, dış borçlanma, iç borçlanma asgarî düzeyde, yeni vergi yok, memura, işçiye, emekliye zam var. Bütün bunları hatırlıyorsunuz, kaynak paketlerini, havuz sistemini hatırlıyorsunuz. Bunu, en çok Sayın Mesut Yılmaz hatırlar; çünkü, bu hükümet, kendisine kaynaklardan 13,5 milyar dolar ayırmıştı; ancak, hiç kimse itiraf etmiyor; sadece Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz...

Evet, Sayın Bakanım, haklısınız; ülkeyi 2 000-3 000 rantiye ile onların suç ortakları ve onlara yardım ve yataklık eden bu hükümet bu hale getirmiştir. Ülkenin kanı emildiği için millet ölüm döşeğindedir.

Son krizde de milletin kanını bunlar emdi. Bakmayın, ağaların "yüzde 40 fakirleştik" demele-rine, beylerin "başımızı suya soktuk, nefesi dayananlar kalacak" demelerine. Onların hortumları vardı; 21 Şubatta Merkez Bankasından 3,2 milyar doları onlar çektiler, 680 000 liraya aldıkları doları ertesi gün 1 200 000 liraya onlar sattılar, aynı gece, bir gecede yüzde 7 500 faizle onlar devlet bankalarına borç verdiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Sayın Bal bugün açıkladılar, 3 devlet bankasının gecelik 6 katrilyon lira borç aldığını söylediler. Buna göre, demek ki, rantiye sınıfı, o kriz günlerinde bir gecede 1,2 katrilyon lira, altı günde 7 katrilyon lira götürdü.

Evet, Sayın Bakanım, bu rantiyedir memleketi bu hale getiren. Bunlar değil mi ki, depremden bir gün sonra bir büyük holdingin üretmiş olduğu brandalara yüzde 400 zam yapan?

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin sorunu kolay para kazanmaya alışmış olan rantiye sınıfıdır. 1980'li yılların sonuna kadar yabancı lisansla kalitesiz mal üretip, gümrük duvarlarının arkasında, içeride pahalı satanlar, şimdi, devlete borç para vererek, milletin kanını emiyorlar.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; çare vardır. Öncelikle zihniyet değişecek; borç bulup, yandaşlara peşkeş çekme, paraya para kazandırma zihniyetini bırakacağız; kazanç, emekte, alınterinde, yatırımda, üretimde olacak. Bunun anlamı, büyümedir, istihdamdır, sefaletten kurtulmaktır. Çare, Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. Bu hükümet, derhal istifa etmelidir.

Öyle, uzmanları, Dünya Bankasından getirmeye gerek yok. Bunların hazırlayacakları programı, iktisat fakültesi üçüncü sınıf öğrencileri de hazırlar. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Burada, önemli olan siyasî krizdir, siyasî iradedir. Eğer bu Parlamento, bu siyasî iradeyi koyacak bir hükümet ortaya çıkaramıyorsa, demokrasilerde çare bellidir, millettir. Gelin, millete gidelim; acaba, bu millet, bu programı destekliyor mu, desteklemiyor mu, onu öğrenelim.

Değerli arkadaşlarım, bu duygu ve düşüncelerle, sayın milletvekillerinin, bu önergeyi destekleyeceklerine inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri... (FP sıralarından "Derviş gelsin" sesleri)

 BAŞKAN - Laf atmayın efendim, laf atmayın!.. Cumhuriyet hükümetinin herhangi bir bakanı, bu konuda cevap vermeye yetkili.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Derviş gelsin...

BAŞKAN - Lütfen efendim...

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Fazilet Partisi Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu ve 34 arkadaşı tarafından, 57 nci cumhuriyet hükümeti hakkında, uyguladığı ekonomik politikalarla ilgili olarak verilmiş olan gensoru önergesinin öngörüşmesi nedeniyle, hükümetimiz adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi, şahsım ve hükümetim adına, en içten saygılarımla selamlıyorum.

Bugün, Türkiye ekonomisi, ciddî ve kritik bir süreçten geçmektedir. Yaşamakta olduğumuz ekonomik  sorunları, yakın geçmişe ait sorunlar olarak görme yanılgısında olmamamız gerekmektedir. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye ekonomisi, 1980'li yıllardan bu yana, başta yüksek enflasyon olmak üzere, zaman zaman, pek çok istikrar bozucu dengesizliklerle karşı karşıya kalmıştır. Doğal olarak, bu duruma katkıda bulunan birçok etken bulunmaktadır. Son otuz yıldır süregelen enflasyon olgusu ve uzun yıllardan beri izlenen popülist politikaların ortaya çıkardığı yapısal sorunların yol açtığı makroekonomik dengesizlikler sonucunda, ülkemiz, istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme eğilimi yakalayamamıştır. Sermaye, üretken alanlardan, rant ekonomisine yönelmiş ve hızlı büyüme dönemlerini, keskin daralma dönemleri izlemiştir.

Yüksek enflasyon, toplam gelirin paylaşımını, sabit gelirliler ile ürettikleri mal ve hizmetin fi-yatını belirleyebilme gücüne sahip olmayan kesimler aleyhine değiştirmiştir. Bu süreçte gelir dağılımı bozulmuş, varlıklı kesim ile yoksul kesim arasındaki gelir dengesizliği giderek daha da büyümüştür.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Niye düzeltmedin; düzeltseydin...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sabit gelirler enflasyondan dolayı erimiş, fiyatlandırma politikalarında belirsizlik ortaya çıkmıştır. Ayrıca, enflasyonist süreçte oluşan yüksek faizler, kaynak dağılımını, yatırım, teknolojik gelişme ve üretim aleyhine bozarak verimsizliğe yol açmıştır.

Daha adil bir gelir dağılımı ve verimliliğin artırılması için, bu kısırdöngünün kırılması gerekmektedir. Bu nedenle, geniş halk kesimlerinin refahında olumlu bir gelişme sağlanabilmesi, yatırımcılar açısından ekonomideki belirsizliğin, nispî fiyat yapısındaki çarpıklıkların ortadan kaldırılabilmesi için, enflasyonun kalıcı şekilde düşürülmesine yönelik politikaların kararlılıkla sürdürülmesi büyük önem taşımaktadır.

Ekonomide verimlilik artırılmadan, kaynaklar etkin bir biçimde kullanılmadan, işgücü kalitesi yükseltilmeden ve dolayısıyla, istikrarlı bir büyüme eğilimi yakalanmadan, gelir dağılımının iyileştirilmesi de mümkün değildir.

Türkiye ekonomisindeki sorunların daha fazla ertelenemeyeceği bir noktada, hükümetimiz, cesur ve radikal kararlar alarak, geçmişte örneğine rastlanmayan, cumhuriyet tarihinin en kapsamlı enflasyonla mücadele ve yapısal uyum programını yürürlüğe koymuştur. Ekonominin düzlüğe çıkabilmesi için, yıllardır yapılması gereken, ancak, kısır siyasî kaygılar nedeniyle her zaman gözardı edilen önlemlere ilk kez hükümetimiz tarafından girişilmiştir. Programın üç yıllık uygulaması sonunda, ülke ekonomisinin düzlüğe çıkarılabilmesi için, enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesi, sürdürülemez hale gelen kamu finansmanında disiplin sağlanması, ekonominin, enflasyon, borç, faiz sarmalından kurtarılması, özelleştirmenin hızlandırılması ve pek çok yapısal sorunun kalıcı bir biçimde çözümlenmesi amaçlanmıştır.

Programın yaklaşık onbeş aylık uygulamasıyla ilgili sonuçları şöyle özetleyebilirim: Kamu finansmanı bakımından, 2000 yılında, hemen hemen tüm hedefler gerçekleştirilmiştir. Gelirler yüzde 78,3 artarken, giderlerdeki artış yüzde 65,9'da kalmıştır. Böylece, hedeflerin gerçekleşmesi bakımından, gelirlerde yüzde 3,6; vergi gelirlerinde yüzde 10,5 fazlasıyla başarı sağlanmış, harcamalar ise hedef civarında gerçekleşmiştir. Öngörülen faizdışı fazla hedefi yüzde 8,4 oranında aşılırken, bütçe açığı hedefinin 9,1 puan altında kalmıştır. Bu durum, kamu finansmanında disiplin için gösterdiğimiz çabaların sonucudur.

Programın uygulamaya başlanmasıyla, Türkiye, dışarıdan uygun koşullarda ve rahatlıkla borçlanabilen bir ülke konumuna gelmiştir. Kamu ve özel kesimin finansmanı için uzun vadeli ve düşük maliyetli borçlanma olanağına kavuşulmuştur. Dış kaynak faiz oranlarının ve enflasyonun ge-rilemesine katkı sağlamış, faiz oranlarının düşmesiyle iç borçlanma maliyeti önemli ölçüde azalmış ve vadeler uzamıştır. Borçlanmadaki bu olumlu gelişmeler, kamu finansmanında faiz giderlerinin azalması sonucunu doğurmuştur.

Geride bıraktığımız onbeş ayda enflasyonda da çok önemli başarılar elde edilmiştir. 2001 yılı şubat ayı sonu itibariyle, enflasyon, oniki aylık toptan eşya fiyatlarında yüzde 26,5; tüketici fiyatlarında yüzde 33,4 olmuştur. Buna göre, ocak ayından itibaren, enflasyon, toptan eşya fiyatlarında 1987 yılından bu yana, yani son ondört yılda ilk kez yüzde 30'un altına inmiştir. Geçen yıl şubat sonu itibariyle, enflasyonun, toptan eşya fiyatlarında yüzde 67,5, tüketici fiyatlarında yüzde 69,7 olduğu anımsanırsa, geldiğimiz nokta çok daha iyi anlaşılacaktır. Enflasyon konusunda bir karşılaştırma yapmak gerekirse, ocak ayı itibariyle gerçekleşen bir yıllık enflasyon, 1994 yılı nisan ayında gerçekleşen bir aylık enflasyondan daha düşüktür. Enflasyon değerlendirmesi bakımından önem taşıyan, kısaca çekirdek enflasyon adı verilen özel imalat sanayii fiyatlarındaki artış da, şubat ayı sonunda, geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık 35,7 puan gerileyerek yüzde 27,9'a düşmüştür.

Dünyada yaşanan ekonomik krizler, petrol fiyatlarındaki artış ve depremler nedeniyle 1999 yılında ekonomide görülen küçülme, 2000 yılında yerini, büyümeye bırakmıştır. Gayri safi millî hâsıla, 2000 yılının ilk dokuz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,4 artmıştır. Yıl sonunda büyümenin 5,7 seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Buna paralel olarak sanayi üretimi ve kapasite kullanım oranları da yıl boyunca yükselmiştir.

2000 yılında ihracat yüzde 2,8 artmıştır. İhracattaki artışın belli düzeyde kalması, büyük ölçüde, euronun dolar karşısında değer kaybetmesinden kaynaklanmıştır. İthalat ise, aynı dönemde yüzde 32,7 oranında artmıştır. İhracatın ara mallar ve tüketim malları, ithalatın sermaye ve ara mallar ağırlıklı olduğu görülmektedir.

2000 yılı turizm bakımından çok olumlu geçmiştir. Turizm gelirlerimiz, yüzde 46,7 oranında artarak 7,6 milyar dolar olmuştur. İhracattaki sınırlı, buna karşılık ithalattaki yüksek artış nedeniyle, 2000 yılında, cari işlemler dengesi, 9,7 milyar dolar açık vermiştir.

Hükümetimiz döneminde, aynı zamanda yapısal reformlarla ilgili pek çok düzenleme yapıldığını anımsatmak gerekir. Bunlar, bankacılık sistemini sağlıklı bir yapıya kavuşturmak amacıyla yapılan düzenlemeler ve BDDK'nın çalışmaya başlatılması, sosyal güvenlik reformu, gümrük reformu, uluslararası tahkimle ilgili Anayasa ve yasa değişiklikleri, iletişim sektörünün devlet imtiyazı olmaktan çıkarılmasıyla ilgili yasa, Sermaye Piyasası Yasası, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin özerkleştirilmesine ilişkin düzenleme, Organize Sanayi Bölgeleri Yasası, tarımda yeniden yapılandırmaya dönük düzenlemeler önem taşıyanlardan birkaçıdır. Ayrıca, son aylar içerisinde kamu bankalarının yeniden yapılandırılarak, özelleştirilmelerine olanak sağlayan yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. İktisadî devlet teşekküllerinin anonim şirket şeklinde kurulabilmesine olanak sağlayan yasa yürürlüğe konulmuştur. Elektrik piyasasında rekabet içinde çalışma koşullarını düzenleme amacıyla hazırlanan yasa çıkarılmıştır. 25 fonun tasfiyesini öngören yasa da yürürlüğe konulmuştur.

Görüldüğü gibi, 2000 yılı başından itibaren başlatılan ve üç yıllık bir süreyi kapsayan ekonomik programın onbeş aylık uygulama sonuçları genel olarak olumlu geçmiştir.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, niye battı?..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bu sonuçlar, dünyada ortaya çıkan ekonomik krizler ve 1999 yılında yaşadığımız iki büyük deprem...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Millet size gülüyor...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) -  ...ardından, dünya petrol fiyatlarında görülen olağanüstü artışların...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Niye batırdığınızı da söyleyin de...

BAŞKAN - Sakin olun efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - ...euronun dolar karşısında değer kaybetmesinin ve ülkemizde iki yıldan beri... (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sözünü kesmeyin Sayın Bakanın efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Derviş niye geldi?!. Niye getirdiniz o adamı?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Niye batırdığınızı söyleyin...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - ... süregelen gelen kuraklığın yarattığı olumsuz koşullara rağmen elde edilmiştir.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Bakanım, yeter açıklamalarınız, yeter...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bu süre içinde, konuşmamın başında belirttiğim program hedeflerinin gerçekleştirilmesi bakımından önemli gelişmeler sağlanmıştır. Biz, yaptıklarımızla yetinmiyoruz. Yapısal reformlarda daha fazlasını yapmak kararındayız...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hangi yapısal reform?!.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yaptıklarınızı millet biliyor...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Hükümetimizin onbeş aylık döneminde...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Neler getirdikleri belli...

BAŞKAN - Efendim, cumhuriyet hükümetinin kanaati bu; ille sizin gibi düşünmek mecburiyetinde değil. İstirham ederim efendim... Bırakın...

Sayın Bakan, buyurun efendim, siz devam edin.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bu kadar kanunu çıkardınız da ne hale getirdiniz...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hiç mi istifa aklınıza gelmiyor Sayın Bakan?

BAŞKAN - Efendim, böyle bir usul var mı? İstirham ederim... Yapmayın böyle şeyleri...

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Biz sizi dinledik efendim, siz de dinleyin...

Hükümetimizin onbeş aylık döneminde temel amacı, ekonomide verimsizlik ve israf kaynaklarını yok etmek olmuştur. Sosyal güvenlik kurumu haline dönüşmüş kamu ekonomik kuruluşlarının rehabilite edilmesi, maliyet-randıman anlayışından uzak kamu işletmelerinin çağdaş ilkelere göre çalışmasının sağlanması, bu amaçla kamu kesiminin mal ve hizmet üretiminden tümüyle çıkarılması, tekellerin yok edilerek rekabetçi piyasa ekonomisinin tüm kesimlere yaygınlaştırılması gibi başlatmış olduğumuz çalışmalarımızı ısrarla sürdürerek ekonomide verimsizliği yok etmemiz gerekmektedir.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Millet kan ağlıyor...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Küreselleşen dünyada giderek gelişen çok yönlü ekonomik ilişkiler nedeniyle ülkemizin dış bağlantıları olmadan bir program uygulaması düşünülemez.

Aralarında önerge sahibi milletvekillerinin de içinde bulunduğu pek çok hükümetin uygulamaları sonucunda ortaya çıkmış olan uzun yılların biriktirdiği çarpık yapıyı değiştirmek kolay değildir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Kim çarpıttı?! Bu hale kim getirdi?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Ekonomiyi yeniden yapılandırmadan, kalıcı sağlıklı bir büyüme ortamı oluşturmadan, halkımızın refah ve mutluluğunu artırmak mümkün de-ğildir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir çarpıklık var; ama, o çarpıklık nereden?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - 2000 yılı başında uygulamaya başladığımız program, enflasyonla mücadeleyi büyümeyle birlikte amaçlamıştır. Bütçe uyumu, yani, kamu finansmanında disiplin ile kredibilite, programın ilk temel ayağını oluşturmaktadır. Bütçe uyumu, konsolide kamu sektörü finansmanında faizdışı bir temel fazla yaratılmasını amaçlamıştır. Kredibilite ise, şeffaflık ve kararlılık temelleri üzerine oturtulmuştur. Kararlılığın, yapısal reformlar ve özelleştirme, yüklü bütçe önlemleri, önceden belirlenmiş döviz kuru, uygun gelirler politikası desteğiyle sağlanması öngörülmüştür.

Meclisimizin çalışma temposu, yapısal konulardaki duyarlılığı ve hükümetimizin karar alma ve uygulamada gösterdiği cesaret, tutarlılık ve hız, şeffaflıkla birleşince, 2000 yılı başında uygulamaya koyduğumuz dezenflasyon ve yeniden yapılanma programı, yurt içinde ve yurt dışında büyük bir güven ve kredibilite kazandı başlangıçta. Bu kredibilite sonucu ilk altı ayda Hazine tüm iç ve dış borçlanma programını fazlasıyla gerçekleştirdi, yurt dışında tarihin en uzun vadeli borçlanması (otuz yıl) gerçekleşti, yurtiçi borçlanmada geri dönüşlerin dörtte 3'ü kadar yeni borçlanma yapıldı, piyasada diğer sektörlere fon bırakıldı, Hazine bono faizleri yüzde 30'a kadar geriledi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik programın başlıca üç ayağı bulunmaktaydı; birincisi, para ve kur politikalarıyla enflasyonun düşürülmesi; ikincisi, kamu finansmanında disiplin ve istikrarın sağlanması; üçüncüsü ise, yapısal reformların ve özelleştirmenin gerçekleştirilmesiydi. Kur artışlarının yavaşlatılmasını öngören kur politikası, programın kredibilitesini sağlayan unsurlardaki olumsuz gelişmeler yanında esas olarak malî sistemdeki yapısal bozukluklar nedeniyle başarılı olamadı; ancak, Türk malî sistemindeki yapısal sorunlar, sadece bugünün sorunu değildir. Türk ekonomisi, yeterli kaynak mobilizasyonunu gerçekleştirememektedir. Bireysel tasarruflar kurumlaşamamakta, oluşan tasarruflar, reel yatırımlar ve sermaye piyasası yerine para piyasasına gitmektedir. Bunun sonucu, fon sahipleri, reel sektörden değil malî sektörden para kazanmaktadır. Bu nedenle, Türk malî piyasaları, yeterli genişlik ve derinliğe ulaşamamaktadır. Bir ülkede malî kesimin tümüne yakın bölümü bankacılık kesiminden oluşuyorsa, orada bir sorun var demektir. 200 milyar dolar gelir yaratan bir ekonomiyi, 140 milyar dolar aktifli bir bankacılık kesimi taşıyamıyorsa yine orada bir sorun var demektir.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Şubat krizine gelin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Çünkü, banka sisteminin sermayesi yetersizdir, aktif kalitesi bozuktur, dış pozisyon açıkları yüksektir, risk yönetiminde yanlışlıklar vardır. Bu yapı, tasarrufçudan yatırımcıya fon aktarma maliyetlerini yükseltmekte ve fon aktarımının kalitesini bozmaktadır. Bu durum, ekonomide verimsizliğin temel kaynaklarından biridir. Ekonomi, yeterli tasarruf potansiyelini sağlayamayınca dışkaynak ihtiyacı doğmakta ve bu ihtiyacın boyutu giderek büyümektedir. Gerek kasım gerek şubat ayında yaşanan ekonomik krizler, esas olarak, bankacılık sistemindeki yapısal bozukluklardan kaynaklandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla)- Genel olarak bankaların, özellikle de kamu bankaları ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda bulunan bankaların kaynak yetersizliği nedeniyle yüksek miktarda borçlanmak zorunda kalmaları, faizlerin olağanüstü yükselmesine ve bankacılık sisteminin tıkanmasına yol açtı; bu nedenle, şubat ayında dalgalı kur sistemine geçildi. Bu değişiklik, genel olarak, programın yenilenmesini gerektirmektedir. Hükümetimiz, yeni programın hazırlanması çalışmalarını sürdürmektedir.

MURAT AKIN (Aksaray) - Bu hazırlıktan ne zaman kurtulacak Sayın Bakan?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Ancak, nihai hedeflerde herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Gerçekleştirilecek olan reformlarla, malî kesimin kırılganlığı ve kriz yaratma riski ortadan kaldırılacaktır.

Bu arada, dalgalı kur sistemine geçilmesinin, özellikle ihracat üzerinde olumlu etkiler yapması beklenmektedir. Bu konuda, şimdiden bazı gelişmeler sağlanmaya başlamıştır. İhracatın artması ve ithalattaki artışın yavaşlaması, üretimi ve istihdamı canlandıracaktır. Böylece, kasım ayından itibaren ekonomide görülmeye başlanan daralmanın, yerini yeniden büyümeye bırakacağı tahmin edilmektedir.

Hükümetimizin temel amacı, enflasyonu tek haneli rakamlara düşürerek, kamu finansmanını disipline ederek, yapısal reformları kalıcı bir şekilde gerçekleştirerek sağlıklı bir ekonomik yapıyı oluşturmaktır. Geleceğe güvenle bakabilmek, kalkınma ve halkımızın refahı yönünden hak ettiğimiz düzeye çıkabilmek ve sosyal adaleti sağlayabilmek bakımından yapılması gerekenin de bu olduğuna inanıyoruz.

Bu konuda yapılabilecek tek şey, güvenirliliği artırmak, iç ve dış finansal piyasalarda kredibiliteyi daha güçlü bir biçimde kazanmaktır. Ekonomiyi yeniden yapılandırmadan, kalıcı, sağlıklı bir büyüme ortamı oluşturmadan, halkımızın refah ve mutluluğunu artırmak mümkün değildir.

Ekonominin refah yaratma potansiyelini ciddî ölçüde daraltabilecek benzer finansal olayların temelinde psikolojik duyarlılığın yatması nedeniyle, tekrar yaşanmaması için elbirliğiyle büyük çaba göstermemiz gerekmektedir. Türk ekonomisi, mevcut sorunlarını, hükümetimizin, işdünyamızın, sosyal kesimlerin ve ilgili kuruluşların kararlılığı, özverisi ve çabasıyla aşacak güce ve dinamizme sahiptir. İnanıyoruz ki, bu yolla, Türkiye'yi, dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına sokacak, daha çok üreten, daha verimli işleyen, daha çok kazandıran ve kazandığını hakça dağıtan bir ekonomik yapı ve işleyişe kavuşturacağız.

Ödün vermeden, kararlılıkla uygulamayı sürdüreceğimiz programımızın Türkiye ekonomisinde gerçekleştireceği yapısal dönüşümle birlikte, sürdürülebilir ve eşitlikçi bir büyüme ortamını hep birlikte yakalayacağımıza inanıyorum.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çakan; bir şey mi arz ettiniz efendim?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, biraz önce, Rize Milletvekili Sayın Bekâroğlu, gerek Anavatan Partisi Genel Başkanına gerekse Anavatan Partisi Grubuna iftiralarda...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Hayır; sataşma yok...

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim; ismen yaptınız yani.

Buyurun Sayın Çakan. Çok kısa...

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - ANAP Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, FP Grubu adına konuşan Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun konuşmasında Genel Başkanına ve Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetler hakkında gensoru verilir, Meclisin bir denetim görevidir; tabiî ki, her milletvekilinin -belirli sayıda- ve siyasî grubun da hakkıdır; ama, burada, gensoruyla ilgili yapılan konuşmalarda, afakî, iftira edici, gerçek dışı, hatta hakaret edici konuşmayı Sayın Bekâroğlu'nun kendisine iade ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Biz de size iade ediyoruz...

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Anavatan Partisinin, 1983'ten bu yana, Türkiye'de sergilediği ekonomik politikasını, bugün 5 siyasî parti grubu kabullenmiş ve siz de dahil, o serbest piyasa ekonomisini uygulayarak, bu ülke yönetiminde söz sahibi oldunuz, iktidar oldunuz.

MEHMET BEKÂROĞLU(Rize) - O ANAP'la sizin ne ilginiz var?!

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Dolayısıyla, ben, burada fazla konuşmak istemiyorum; ama, Rize Milletvekili Sayın Bekâroğlu'nu, söylediği bütün unsurları, bilgisiyle, belgesiyle, ispatlamaya davet ediyorum; ispatlayamadığı takdirde, kendisini müfteri ilan ediyorum ve kendisine geri iade edi-yorum.

Teşekkür ederim.(ANAP sıralarından alkışlar, FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Millet biliyor...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sokağa çık da konuş...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yine sataştı şimdi...Müfteri ilan etti...

BAŞKAN - "İspat edemedikten sonra" dedi efendim... İstirham ederim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, burası Resmî Gazete mi yani?!

BAŞKAN - Bitti efendim... Tamam...

 

 

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Görüşmeler (Devam)

1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 34 arkadaşının, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunuyorum: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!]) Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Mart 2001 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler.

Kapanma Saati : 19.10

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.