DÖNEM : 21 CİLT : 56 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 68 inci
Birleşim 13 . 3 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI
Konuşmalar 1. - İzmir Milletvekili Güler Aslan'ın, Dünya Kadınlar Gününe ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı
Hasan Gemici'nin cevabı 2. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, İstiklâl Marşımızın
kabulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın
cevabı 3. - İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, İstiklâl Marşımızın ka-bulünün
80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın cevabı 4. - Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın; Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, İstiklâl
Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşmalarına
cevabı B) Çeşİtlİ İşler 1. - Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Cumhuriyeti Parlamentosu
üyelerine Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi 2. - Devlet Bakanlığı görevine atanan Kemal Derviş'in andiçmesi C) Tezkereler ve
Önergeler 1. - Açık bulunan Devlet Bakanlığına Kemal Derviş'in, Anayasanın 109
uncu maddesi gereğince atanmış olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/774) 2. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifinin (2/49) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/324 ) 3. - Ankara Milletvekili Şevket Bülend Yahnici'nin, 5680 Sayılı Basın
Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/589) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/325) 4. - Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın, 5 ilçe ve Elbistanafşin
Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/608) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/ 326 ) IV. - ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ 1. - 1 Mart 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 4 Mart 2001
tarihinde dağıtılan, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına
sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu hakkındaki
(11/9) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmında yer almasına, gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 13 Mart 2001 Salı günkü birleşimde
yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi V. - SÖYLEVLER 1. - Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in Genel Kurula hitaben
konuşması VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Görüşmeler 1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 34 arkadaşının, uyguladıkları
ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan
Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/9) VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. - ANAP Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, FP Grubu adına konuşan Rize
Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun konuşmasında Genel Başkanına ve Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, İstanbul Barosuna baskı
uygulandığı iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün
cevabı (7/3412) 2. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3456) 3. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir İlinde bir
huzurevi açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Hasan Gemici'nin cevabı (7/3317) 4. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Başbakanlığa bağlı
fonlardan dernek ve vakıflara yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/3323) 5. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Fransızların
Cezayir'de gerçekleştirdikleri soy kırıma ilişkin Başbakandan sorusu ve
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/3397) 6. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3473) 7. - Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, üniversite ve özel
hastanelere sevk edilen BAĞ-KUR'lu hastaların tedavi masraflarına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3448) 8. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın, Bulgaristan'dan gelen
soydaşlarımızın emekli maaşlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3384) 9. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir-Sarımsaklı
denizi ve plajındaki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in
cevabı (7/3418) 10. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak
yatırımlara, İlişkin soruları ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/3455, 3481) 11. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 Mali Yılı
Bütçesinden Erzincan İline ayrılan ödeneklere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3392) 12. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3496) 13. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen
yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın
cevabı (7/3674) 14. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a
yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün ce-vabı
(7/3475) 15. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün
cevabı (7/3487) 16. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, özel finans kurumlarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın yazılı cevabı (7/3438) 17. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Meclis çalışmalarının TRT
3'ten yayımına son verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/3661) 18. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım
Yücelen'in cevabı (7/3492) 19. -Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, TRT'nin yaptırdığı dizi
filmlere ve yeni logo çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım
Yücelen'in cevabı (7/3508) 20. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Ankara-Şereflikoçhisar Tekel
Kayacık Tuz İşletmesi hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve
Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3394) 21. - Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, Hatay'daki vakıf eseri
camilerinin onarımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı
(7/3428) 22. - Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal'ın, Kahramanmaraş Ankara THY
seferlerinin iptaline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı
(7/3350) 23. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir'deki
Reşitköy-Bahadınlı ve İvrindi-Gökçeyazı Barajları projelerine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3382) 24. - Gaziantep Milletvekili Ali Özdemir'in, bakanlıkça Gaziantep'te
yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur
Ersümer'in cevabı (7/3408) 25. - Adana Milletvekili Ali Gören'in, bölücü terör örgütleri ile
mücadeleye ve 2001 yılı çalışma planlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3406) 26. - Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, sürücü kurslarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3429) 27. - İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman'ın, Emniyet Genel Müdürlüğü
Güvenlik Dairesi Başkanı tarafından yazılan bir kitaba ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3503) 28. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, HADEP Silopi İlçe
Başkanının kaybolduğu iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin
Tantan'ın cevabı (7/3420) 29. - Adana Milletvekili Ali Gören'in, Türkiye'de sözde Ermeni soykırımı
yapıldığını ileri süren bir romanın öğrencilere tavsiye edildiği iddialarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun ce-vabı (7/3440) 30. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Bakanlığın okullara tavsiye
ettiği ve listeden çıkarttığı kitaplarla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3509) 31. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Bakanlığın Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi öğretmeni açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3510) 32. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a
yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3482) 33. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, sözde Ermeni soykırımı
yapıldığını ileri süren bir kitabın öğrencilere önerildiği iddialarına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3484) 34. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Evrim ve Darwinist
teorisinin ülke eğitimindeki etkilerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3437) 35. - Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen'in, F-4 savaş uçaklarının
modernizasyonu çalışmalarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin
Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3396) 36. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a
yapılacak yatırımlara, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan'a
yapılacak yatırımlara, İlişkin soruları ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/3483,3498) 37. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman'daki diyaliz
hastalarının sorunlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı
(7/3385) 38. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet
Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3489) 39. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Tarım Reformu Genel
Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3452) 40. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü
Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3472) 41. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a
yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf
Gökalp'in cevabı (7/3480) 42. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, süt üreticilerinin sorunlarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı
(7/3499) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te toplanarak iki oturum yaptı. Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı
bulunmadığı anlaşıldığından, 13 Mart 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşime 14.20'de son verildi.
No. : 97 II. - GELEN KÂĞITLAR 2.3.2001 CUMA Tasarılar 1. - Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/823) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.2.2001) 2. - Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/824) (Adalet ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.2001) 3. - 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/825) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.2001) 4. - Tahsil Edilemeyen Hazine Alacaklarının Silinmesi
Hakkında Kanun Tasarısı (1/826) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.2.2001) 5. - Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal
Protokolü Değişikliğinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
(1/827) (Çevre ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.2.2001) Teklifler 1. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un; Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/693) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2001) 2. - Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/694) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
22.2.2001) 3. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve 11
Arkadaşının; Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve
Yeminli Malî Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/695) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 22.2.2001) 4. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış ve 7 Arkadaşının;
657 Sayılı Kanuna Tâbi Devlet Memurları ile Memur, İşçi ve Bağ-Kur Emeklilerine
Yılda İki Defa Bayram İkramiyesi Adıyla Birer Maaş Tutarı İlave Ödeme
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/696)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.2001) 5. - Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız ve 13
Arkadaşının; Bir İlçe ve Bir İl Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/697) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.2001) 6. - Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın; Alanya Adı
ile Bir İl ve 3 İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/698) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.3.2001) Tezkere 1. - Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı'nın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/773) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 28.2.2001) Sözlü Soru
Önergeleri 1. - Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin, Amasya-Gümüş
Beldesindeki camilerin onarımına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova)
sözlü soru önergesi (6/1285) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Güneydoğu
Anadolu’da bölücü terör örgütünün propagandasına karşı önlem alınıp
alınmadığına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1286) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, bir banka
sahibinin soruşturma ifadesinde gazeteciler hakkındaki bazı iddialarına ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1287) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.3.2001) 4. - Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'ün,
Kınalı-Tekirdağ karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1288) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 5. - Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, radyo ve
televizyonlarda trafik eğitimi ile ilgili program yapılıp yapılmadığına ilişkin
Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) sözlü soru önergesi (6/1289)
(Başkanlığa geliş tarihi :1.3.2001) 6. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, Nüfus
Hizmetleri Güçlendirme Vakfının hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1290) (Başkanlığa geliş tarihi :1.3.2001) 7. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul
Deniz Otobüsleri İşletmesi ve Halk Ekmek Fabrikasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1291) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 8. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, SSK
hastanelerinden özel hastanelere yapılan sevklere ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1292) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.3.2001) 9. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İşsizlik
Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1293) (Başkanlığa geliş tarihi :1.3.2001) 10. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, Ermeni
kilisesi sayısına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1294)
(Başkanlığa geliş tarihi :1.3.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Bursa Milletvekili Turhan Tayan'ın, esnaf
kredileri ve temerrüt faizlerinin yükseltilmesine ilişkin Devlet Bakanından
(Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/3773) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 2. - Afyon Milletvekili Sait Açba'nın, 2000 yılında
işyeri kapatan esnaflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3774)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 3. - Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, galvanizli
tel fiyatlarındaki artışa ve 2000 yılı inşaat birim fiyatlarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3775) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.3.2001) 4. - Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın, 19-21 Şubat
arasında Merkez Bankasınca satılan dövize ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3776) (Başkanlığa geliş
tarihi : 1.3.2001) 5. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Sinop-Merkez’de kesin kabulü yapılmadığı, genel eksik ve sağlık açısından
sakıncalı bulunduğu halde öğrenim yapılan bir okula ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3777) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 6. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sultanbeyli'de
SSK hastanesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3778) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 7. - Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un,
Şanlıurfa-Birecik-Mezra Beldesinin atık su deresine ve kanalizasyon ihtiyacına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3779)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 8. - Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un,
Şanlıurfa-Birecik-Mezra Beldesinde atık su deresinin ıslahına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3780) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 9. - Sivas Milletvekili Musa Demirci'nin, Sivas İlinde
yapılacak kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3781)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.3.2001) 10. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün,
Ankara-Atakule'deki işyeri kiralarına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova)
yazılı soru önergesi (7/3782)
(Başkanlığa geliş tarihi :
1.3.2001) No. : 98 12.3.2001 Pazartesİ Rapor 1. - Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/802) (S. Sayısı : 624) (Dağıtma tarihi : 12.3.2001) (GÜNDEME) Sözlü Soru
Önergeleri 1. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın,
Şanlıurfa'da yürütülen bazı projelere
ilişkin Turizm Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1295) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001) 2.- Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın,
Kılık-Kıyafet Yönetmeliğine uymadıkları gerekçesiyle görevine son verilen
öğretmenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1296) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001) 3. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın,
Şanlıurfa-Hilvan İlçesinde kamulaştırılan arazilerin bedellerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1297) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.3.2001) 4. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın,
Şanlıurfa-Şuaybşehri-Hanelba'rur yoluna
ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1298) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Başbakanlık Kriz Merkezine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3783) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001) 2. - Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya'nın Erzincan İlindeki bazı yatırım
projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3784) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.3.2001) 3. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, THY
Gaziantep-İstanbul seferinde dağıtılan gazetelere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/3785) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001) 4. - Gaziantep
Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, THY İstanbul-Gaziantep seferinde meydana
gelen olaya ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3786) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001) 5. - Gaziantep
Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, THY İstanbul-Gaziantep seferinde meydana
gelen olaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3787) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.3.2001) 6. - Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, illerde
meydana gelen doğal afetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3788) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.3.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 15.00 13 Mart 2001
Salı BAŞKAN :
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68 inci
Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz
efendim. Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Dünya Kadınlar Günü hakkında söz
isteyen İzmir Milletvekili Güler Aslan'a aittir. Buyurun Sayın Aslan.(DSP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakika efendim. III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI
Konuşmalar 1. - İzmir Milletvekili Güler Aslan'ın,
Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı GÜLER ASLAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Aynı zamanda, 12 Mart 1921'de kabul edilen İstiklal
Marşımızın 80 inci yıldönümünü kutlamaktayız.
Ülke birlik bütünlüğünü, hürriyetini ve istiklalini perçinleyen bu
simgenin, hepimize kutlu olması dileklerimle, en derin sevgi ve saygılarımla
Yüce Meclisi selamlıyorum. Kadınlar, 18 inci Yüzyıldan beri gerek siyasal ve
hukuksal alanda gerekse toplumsal iş bölümü, eğitim ve üretim alanında,
cinsiyet farkına dayalı eşitsizliklerin kaldırılması için mücadele etmektedir.
Dünyada kadının durumuna bakıldığında, kadınerkek ayırımı gözetmeksizin eşitlik
sağlanması yolundaki mücadelenin başlangıcı, Fransız Devriminin gerçekleştiği
yıllara dayanır. 1791'de Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisinin
yazarı O'ympe De Gouges, yazılarından dolayı giyotinle idam edilmiştir.
Kadınlar, ellerinden alınana kadar, 1793'e kadar, gazete çıkararak ve dernek
kurarak içinde bulundukları durumdan kurtulmak, seçme ve seçilme hakkına sahip
olmak için yoğun mücadele vermişlerdir. Eski Türklerde kadının durumuna bakıldığında ise, hatun
olarak hakanın yanında yer alan, tam anlamıyla toplumda aktif yapıya sahip olan
kadın, zamanla bazı kuralların da etkisiyle toplumdaki aktif yerini
kaybetmiştir. Toplumda değerini analık vasfında bulmakta ve saygınlığını ancak
bu kimlikle sağlamaktadır. Osmanlının ilk dönemlerinde özgür yaşayabilen kadın,
İran ve Bizans etkileriyle özgürlüğünü kaybetmiş ve hareme kapatılmıştır.
Üretim ve yaratım sadece erkeğe verilerek, Türk kadınının maddî olarak erkeğe
bağlı kalması sağlanmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 8 Martın Dünya
Kadınlar Günü kabul edilmesine yol açan olay ise, 8 Mart 1857 tarihinde Amerika
Birleşik Devletlerinde ortaya çıkmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinin New
York eyaletinde dokuma işçisi kadınların oniki saatten daha fazla
çalıştırılmalarını ve aynı işi yapan erkeklere göre daha düşük ücret almalarını
protesto amacıyla 8 Mart, 1857'de greve gittikleri gündür. Bu grev sırasında
çıkan yangında çok sayıda kadın hayatını kaybetmiştir ve 8 Mart olaylı bir gün
olarak hafızalarda yerini almıştır. 1910 yılında çeşitli ülkelerden katılan
kadın kuruluşlarının bir araya geldiği Kadın Enternasyonali ve 1975 yılında da
Birleşmiş Milletler, 8 Martı Dünya Kadınlar Günü olarak kabul etmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk hukuk
devriminin temel taşlarından en büyüğü olarak nitelendirilen Türk Kanunu
Medenîsi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 17 Şubat 1926'da kabul
edilmiş, 4 Nisan 1926'da Resmî Gazetede yayımlanmış ve 4 Ekim 1926'da da
yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla, Türk kadınları birçok hak ve özgürlüğe
kavuşmuştur. Medenî Kanunun kabulü büyük reform niteliği taşımaktadır.
Yürürlüğe girdiği ilk günden günümüze kadar çeşitli değişikliklere uğramış olan
ve son şeklini alarak yakında yürürlüğe gireceği inancında olduğumuz Medenî
Kanun, Türk kadınının bu alandaki mücadelesine bir miktar da olsa cevap
verecektir. Cumhuriyet, Türk adaletinin karışıklıktan, yokluktan ve
ilkel durumundan kurtarılmasını, devrimin ve yüzyılımızın uygarlığının
gereklerine uygun bir Türk Medenî Kanunu oluşturulmasını, uygulamaya
geçirilmesini zorunlu hale getirmiştir. O günler için kadın haklarını en üst
düzeyde savunduğunu iddia eden İsveç'te bile kadınların hakları kısıtlı
kalmıştır. 1924'te kabul edilen Tevhidi Tedrisat Kanunu ile kız ve erkek
öğrenciler aynı eğitim sistemi içine alınmış olup, 1928'de kız enstitüleri,
1945'te de olgunlaşma enstitüleri açılarak, Türk kadınının çağdaşlaşma
yolundaki ilk adımları atılmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde kadın
erkek arasında tam bir eşitliğe inanan Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu
Önder Atatürk "Muhterem mevkide her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir
mevcudiyet: Türk kadınıdır" diyerek Türk kadınına vermiş olduğu değeri
dile getirmiştir. Türk erkeği ile Türk kadını Kurtuluş Savaşında aynı
saflarda mücadele etmiş ve sonucunda Ulu Önder Atatürk'ün devrim yasalarıyla
Türk kadını hak ettiği yere ulaşmıştır. Türk Ulusu, yaşadığımız dönemin
gereklerine uygun olarak vücuda getirilmiş olan, sağlam ve akılla yoğrulmuş
yeniliklere karşı çıkmamalıdır. Gelenek ve göreneklere körü körüne bağlı kalmak
yerine, uygarlığın ilkelerini yerine getirmek gerekmektedir. Bunun bilinciyle
her alanda haklarımızı korumak ve yeni haklar elde etmek için birlik ve
beraberlik içinde bulunmak, biz Türk kadının görevidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) GÜLER ASLAN (Devamla) - Tüm eşitsizlikleri ortadan
kaldırarak, Atatürk ilke ve inkılapları ışığında, ülkemizi çağdaş ülkeler
düzeyine eriştirmek yolunda elbirliğiyle çalışmalıyız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerek
Parlamentodaki milletvekillerimizin gerekse sivil toplum kuruluşlarının ve
katkıları bulunan tüm şahısların yoğun hizmetleri sayesinde, yeni Medenî Kanun
Tasarısı uzun bir çalışma döneminden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet
Altkomisyonundan geçerek Adalet Komisyonunda 187 maddesi onaylanmış ve gerekli
çalışmalar devam etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunda
yapılacak görüşmelerde siz sayın milletvekillerimizin desteğini bekler, bu
vesileyle 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlar, en derin sevgi ve saygılarımı
sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
gündemdışı konuşmaya cevap vermek
istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın Güler Aslan'ın gündemdışı
yapmış olduğu konuşmaya cevap vermek üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Hepimizin bildiği gibi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm
dünyadaki kadınların eşit haklar, eşit fırsatlar ve eşit olanaklara kavuşma
mücadelesinin simgeleştiği bir gündür. Yaşadığımız dünyada, ülkeler arasındaki
demokrasinin, çağdaşlaşma düzeyinin en başta gelen göstergesi, o ülkede
kadınların ekonomik ve toplumsal yaşamdaki konumlarıdır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla ülkemizdeki
kadınlar, kadınlarla ilgili sivil toplum kuruluşları ve biraz önce de çok
değerli milletvekilimiz Sayın Güler Aslan, ülkemizdeki kadınların durumunu,
konumunu ortaya koydular ve Sayın Güler Aslan, bir kadın milletvekili olarak,
kadınlarımızın ortak taleplerini dile getirdi. Tüm dünyada ve ülkemizdeki kadınlar ne istiyor;
öncelikle yasalar önünde erkeklerle eşit haklara sahip olmak istiyorlar; eğitim
olanaklarından eşit fırsatlarla yararlanmak, eğitim seviyelerini yükseltmek
istiyorlar; çocuklarıyla birlikte, nitelikli sağlık hizmeti istiyorlar; çalışma
yaşamına daha çok katılmak ve kendi ayakları üzerinde, başkalarına muhtaç
olmadan yaşamak istiyorlar; toplumsal yaşamda cinsiyet ayrımcılığına son
verilmesi, kadınların gelişmesini engelleyen geleneksel anlayışların,
zihniyetlerin değişmesini istiyorlar; siyasal yaşamda ve karar mekanizmalarında
daha çok yer almak istiyorlar. Bu istekleri, sadece kadınların isteği, bu sorunları,
sadece kadınların sorunu olarak göremeyiz, görmemeliyiz; zira, ortaya konulan
bu sorunlar, ülkemizin, kadın erkek herkesi ilgilendiren temel toplumsal
sorunlarıdır. Yasalar önünde eşitlik, bir insan hakları ve demokrasi
sorunudur. Eğitemediğimiz kadın, ekonomi ve sosyal yaşamın dışında kalıyorsa,
bu bir kalkınma sorunudur. Bugün, ülkemizde, 12-15 yaş arası 10 000 kız
çocuğumuzun evli olduğunu biliyoruz. Yine, 15-18 yaş arası 463 000 kız
çocuğumuz evlidir. Çocuk yaşta evlendirilen kızlarımızın, birey olarak
yaşadıkları fiziksel ve ruhsal olumsuzlukların yanında, ortaya çıkan mutsuz
evlilikler, başta onların çocukları ve aile kurumuna olumsuz sonuçlarıyla hep
birlikte uğraşıyoruz. Ülkemizdeki evliliklerin yüzde 20'den fazlası akraba
evliliğidir. Akraba evlilikleri sonucu doğan özürlü çocuklarımız hepimizin
yüreklerini parçalıyor. Bugün uğraştığımız sokakta yaşayan çocuklar sorununun
temelinde, eğitimsiz kadın ve erkeklerin oluşturduğu çok çocuklu aileler
vardır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kadın erkek
eşitliğinin sağlanması ve kadınların toplumsal yaşamdaki statülerinin,
konumlarının yükseltilmesi için temel koşul, yasalar önünde eşitliğin
sağlanmasıdır. Bu yönde, ülkemizde, son yıllarda olumlu gelişmeler
yaşanmaktadır. BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika... Sayın milletvekilleri, bayram heyecanı ve telaşı bitsin
lütfen. Yerlerinize oturur musunuz; lütfen... Efendim, sükûneti sağlayamazsak konuşamayız. Lütfen...
Ayakta olan sayın milletvekilleri yerlerine otursunlar efendim. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Bu konuda,
ülkemizde, son yıllarda, olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. 1997 yılında
uygulanmaya başlanan sekiz yıllık eğitim reformu uygulaması sonucu,
ülkemizde, kız çocuklarının
okullaşmasında yüzde 70'e yakın bir
artış sağlanmıştır. Yine, şu anda, kadın erkek eşitliğinin sağlanması
konusunda önemli bir yasal düzenleme olan Türk Medenî Kanunu Tasarısı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda görüşülmektedir. Hepimizin bildiği ve izlediği gibi, Türk Medenî Kanunu,
yeni düzenlemesiyle, aile hukuku alanında devrim denilebilecek düzenlemeler
getirmektedir ve tamamıyla, kadın erkek eşitliği anlayışıyla hazırlanmış,
cinsel eşitlik anlayışıyla hazırlanmış ve kadın emeğine saygı temeline oturan
bir yasal düzenlemedir. Bu yasal düzenlemenin, çok kısa sürede, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yasalaşmasını ve Türk kadınına, Türk insanına, 2001 yılı
içerisinde armağan edilmesini beklemekteyiz. Hepimizin bildiği gibi, Türk Medenî Kanunu tasarısı,
kadınları, aile yaşamında, toplum yaşamında, tamamen erkeklerle eşit konuma
getirmektedir. Bu konuyla ilgili tasarı maddeleri, Adalet Komisyonunda
görüşülerek, benimsenmiştir. Özellikle, Türk Medenî Kanununun bu yeni şeklinde, çok
önemli bulduğumuz bir düzenleme de boşanma sonrası mal rejimiyle ilgili
düzenlemedir. Şu anda, mevcut yasayla, kadın erkek, bir şekilde, ayrıldığı
zaman, kadınlar ve çocuklar çok büyük mağduriyetler yaşamaktadırlar. Bu konuda
bütün rahatsızlıklar, hem milletvekillerimize hem bakanlarımıza gelmekte ve sık
sık da medyada yer almaktadır. Yeni yasal düzenleme, edinilmiş mallara katılım
rejimini getirmektedir ve bu şekliyle, kadını korumayı amaçlamaktadır. Hepimizin bildiği gibi, insanların varoluşundan bu
yana, dünyadaki bütün zenginlikleri, bütün varlıkları kadın erkek, birlikte
çalışarak meydana getirmişlerdir. Dolayısıyla, o zenginliklerin nimetlerinden
birlikte ve eşit bir şekilde yararlanmak istemeleri, onların en doğal
haklarıdır diye düşünmekteyim. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Adalet
Komisyonumuzun bu konuda en doğru düzenlemeyi yapacağına inanmaktayım ve biraz
önce söylediğim gibi, bu yasal düzenlemenin, Türkiye'nin çağdaşlaşması ve
demokratikleşmesi açısından çok önemli bir adım olacağını düşünmekteyim. Daha
sonra, yine diğer yasalarımızdaki kadın erkek eşitliğine aykırı, cinsiyet
ayırımcılığı içeren bütün maddeler kaldırılmalıdır; bu konuda Adalet
Bakanlığımızın çok yoğun bir çalışma içerisinde olduğunu biliyoruz. Yine yapılması gereken bir düzenleme de, hepimizin
bildiği gibi, değişen ekonomik ve sosyal koşullar, özellikle aile
uyuşmazlıklarını çok karmaşık bir hale getirmektedir. Boşanmalarda, özellikle
kadınlar ve çocuklar büyük mağduriyetler yaşamaktadırlar. Bu yüzden, aile
hukuku alanında, boşanma alanında uyuşmazlıkları, davaları görmek üzere
pedagogların, sosyologların, psikologların da görev alacağı ihtisas mahkemeleri
olan aile mahkemelerinin bir an önce yasalaştırılması gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî ki, yasalar
önünde eşitlik yetmiyor. Esas olan, bu yasalardaki eşitliğin ve verilen
hakların uygulamaya ve kadınların, insanların yaşamına ne derece yansıdığıdır. Yine biliyoruz ki, cumhuriyetle birlikte Türk kadını,
dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki kadınların daha ötesinde haklar kazanmıştır;
ancak, aradan geçen süre içerisinde, Türkiye, bugün için, bu konuda her ne
kadar dünyadaki birçok ülkeden daha ileri olmakla beraber, gelişmiş dünya
ülkeleriyle çok önemli farklılıklar yaşandığını da burada vurgulamak istiyorum.
Yapılması gereken, eşitlik fikrinin tüm politika ve programlara
yerleştirilmesi, eşitliğin sağlanması için kurumsal mekanizmaların
kurulmasıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; toplumsal yaşamın
en küçük birimi ailedir; aileyi de, bir eş olarak, anne olarak biçimlendiren
kadındır. Ülkemizin gelişmesinin, kalkınmasının, kadın, erkek, tüm bireylerin
eşit haklarla, eşit fırsatlarla ve eşit olanaklarla ekonomik, sosyal ve siyasal
yaşama katılımlarına bağlı olduğunu düşünmekteyim. Bundan birbuçuk ay kadar önce, İsveç'te, Avrupa Birliği
üye ve aday ülkelerinin çalışma ve kadın ve aileden sorumlu bakanlarının
katıldığı bir toplantıya katıldım. O toplantının ana teması, toplumsal refahın
yükseltilmesi için, kadınların çalışma yaşamına daha çok katılması idi. Tabiî,
bunun için de yapılması gereken, kadınların çalışma yaşamına katılmasını
engelleyen nedenlerin ortadan kaldırılmasıydı. Başta eğitim olmak üzere ve
yine, geleneksel olarak, kadını eve bağlayan çocuk, yaşlı, özürlülerle ilgili
hizmetlerin genişletilmesiyle ilgili kararlar benimsendi. Yine, orada
benimsenen bir başka karar da, bir başka düşünce de, kadın, çocuk, özürlü,
yaşlılarla ilgili, diğer hizmetlerle ilgili, Avrupa Birliği üye ve aday
ülkelerde ortak hedefler konulması ve bu konuda ortak programlar yapılmasıydı.
Türkiye'de de, bu alanda, gerek kadın erkek eşitliği konusunda gerek kadın
eğitimi konusunda gerek çocuklarla -başta kreş, okulöncesi eğitim olmak üzere-
özürlülerle ve diğer sosyal hizmetlerle ilgili hizmetlerin daha da
geliştirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum ve 8 Mart
Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, ülkemiz ve tüm dünya kadınlarını saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, millî mücadelemizin ruhunu
zengin Türkçemizin en güzel sözcükleriyle ifade eden İstiklâl Marşımız, 12 Mart
1921 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, zamanın Maarif Vekili rahmetli
Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından 3 defa okunmuş ve milletvekilleri
tarafından, ayakta, büyük bir heyecan ve gözyaşları içerisinde dinlenerek,
alkışlarla kabul edilmişti, malumlarınız. Kahraman Ordumuza ithaf ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine armağan edilen İstiklâl Marşımızın yazarı, millî şairimiz merhum
Mehmet Akif Ersoy'u ve bestecisi merhum Zeki Üngör'ü rahmet, minnet ve şükranla
anıyor, ruhları şad olsun diyorum. (Alkışlar) Bu vesileyle, iki sayın milletvekiline söz vereceğim ve
Sayın Bakan da cevap verecekler. Bir hususu da arz etmek istiyorum.Sayın Bakan 59'a göre
söz istemişti, bütün gruplara bu imkânı tanımak için; ancak, bugün gündemimiz
çok yoğun; hem yemin töreni var hem de Azerbaycan Cumhurbaşkanımızın konuşması
olduğu için, Sayın Bakandan rica ettik... Onun için, iki gruba söz veriyorum;
malumaten arz ederim efendim. Bu konuda, İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümü
dolayısıyla, birinci söz, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'a aittir. Buyurun Sayın Doğan. (FP sıralarından alkışlar) 2. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni
Doğan'ın, İstiklal Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması ve Kültür Bakanı M. İstemihan
Talay'ın cevabı AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstiklal Marşımızın Yüce Meclisimizce kabul edilişinin 80 inci
yıldönümü üzerinde konuşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime,
Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak başlıyorum. Değerli milletvekilleri, İstiklal Savaşının bütün
şiddetiyle sürdüğü günlerde, 12 Mart 1921'de, büyük Türk şairi Mehmet Âkif
Ersoy'un yazdığı İstiklal Marşı, Yüce Mecliste, ayakta alkışlanarak kabul
edildi. İstiklal Marşımız, bir şiir, bir marş olmanın ötesinde, çok derin
anlamlar ifade etmektedir. Bir millî mutabakat metnidir, milletimizin
hassasiyetlerini en üst seviyede ifade etmektedir. Türk milletinin yüce
ideallerini ifade eden, geleceğe bakışını keskin ifadelerle anlatan, Türk
ruhunun, Türk vicdanının sesidir İstiklal Marşı. Türkiye Cumhuriyetini kuran
anlayış, onu yaşatan iman, onu güçlendiren ışık, İstiklal Marşını oluşturan
büyük ruhta gizlidir. Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı, cumhuriyet
kurulmadan iki yıl önce kabul edildi. İki yıl sonra kurulacak genç cumhuriyetin
nasıl bir temel üzerinde kurulduğunu iyi kavramak istiyorsak İstiklal Marşını
iyi anlamalıyız; çünkü, İstiklal Marşı, Türk Milletinin millî felsefesini
ortaya koydu. Eğer, biz, o millî felsefeden saparsak, cumhuriyetin izahını
birtakım vehimlere dayandırırsak, cumhuriyeti yüceltmek bir yana, bugün
yaşadığımız paranoyalara saplanmaktan kurtulamayız. İstiklal Marşını kavramak,
kendimize, geleceğimize, sosyal ve siyasal yapımıza, İstiklal Marşımızın ortaya
koyduğu perspektiften bakmak, bugünümüzü de, geleceğimizi de doğru çizgide
sürdürmemizi sağlayacaktır. Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı bu toprağın
sesidir; bu coğrafyanın imanının, kültürünün, kahramanlığının ifadesidir. Onun
derin manasını kavramak ve gelecek kuşaklara kavratmak zorundayız. Esasen,
bugün, Yüce Meclisimiz, bu önemli olayın 80 inci yıldönümünü özel bir programla
kutlamalıydı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu önemli yıldönümünü devlet
töreniyle kutlamalıydı. En azından, Sayın Millî Eğitim Bakanı gerçekten millî
bir görev üstlenip, bu konuyu Yüce Mecliste dile getirip, her parti grubunun
Yüce Mecliste görüş açıklamasına olanak sağlamalıydı; yazık ki, bunların
hiçbiri olmadı. Galiba, kriz, sadece ekonomimizi vurmamış, biraz da idrakimizi
vurmuş. Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşının yazılmasında
ve kabulünde devletin bütün önemli kurumlarının katkısı vardır. Zamanın
Genelkurmay Başkanı rahmetli İsmet Paşa, hükümetten, bir istiklal marşı
yazılmasını arz ediyor. O günkü Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu
konudaki görevi Millî Eğitim Bakanına veriyor. Millî Eğitim Bakanı bir yarışma
düzenliyor ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından yazılan İstiklal Marşı, Yüce
Mecliste, dört kere üst üste okunduktan sonra ayakta alkışlanarak kabul
ediliyor. Bilindiği gibi, İstiklal Marşı, büyük şair Mehmet Âkif
Ersoy tarafından başlığın hemen altına kendi el yazısıyla "Kahraman
Ordumuza" ithafıyla Yüce Meclise sunulmuştur. Başta Yüce Meclisimiz olmak
üzere bütün bu kurumlara, İstiklal Marşımızı sadece ayakta dinlemek değil, onu
gelecek kuşaklara, bütün manasıyla, bütün derinliğiyle taşımak görevi
verilmiştir; çünkü, o, büyük bir milletin sesidir; bir vicdanın, bir tarihin
sesidir; Anadolu'dan başlayarak halka halka genişleyen bir coğrafyanın sesidir;
kadre uğramış, işgale uğramış, zulme uğramış ne kadar mazlum topluluk varsa
onların sesidir. O, bize, kendimizi hatırlatan sestir. O, bizi, dünyaya anlatan
sestir. O, bizim sesimizdir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika... BAŞKAN - İstemeseniz de vereceğim efendim; makine
kapatıyor. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Evet. Değerli milletvekilleri, içinde yaşadığımız günlerde,
İstiklal Marşının yazıldığı mekân olan Taceddin Dergâhı, maalesef, devletin
önemli bir grubunun tehdidi altındadır. Duvarını kazısan Âkif'ten bir hatıra,
İstiklal Marşından bir mısra fışkıracak olan bu bina, Hacettepe Üniversitesinin
beton duvarları arasında kıstırılmış durumdadır. Ayrıca, Âkif'i kavrayamamış,
onun anlayışını içine sindirememiş, İstiklal Marşının ruhunu hazmedememiş bazı
görevlilerin, bu tarihî mekânı yıkmak için çeşitli çalışmalar içinde oldukları
sık sık dile getirilmektedir. Hem hükümet hem Yüce Meclis hem de milletin
vekilleri olan bizler, İstiklal Marşımızın yazıldığı mekâna, millî şairimizin
hatırasına sahip çıkmak zorundayız. Bu yıkım planı mutlaka engellenmelidir. Sözlerimi, İstiklal Marşından bir bölümle bitiriyorum: "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda, Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ. Ruhumun senden ilahî şudur ancak emeli: Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli, Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli" Hepinize saygılar. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan. B) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. - Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan
Cumhuriyeti Parlamentosu üyelerine Başkanlıkça “Hoşgeldiniz” denilmesi BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu arada, kardeş
Azerbaycan Cumhuriyeti Parlamentosu sayın üyeleri salonumuzu teşrif
etmişlerdir. Arz ederim efendim. (Alkışlar) Teşekkür ederim efendim. Efendim, üçüncü söz, yine, İstiklal Marşımızın
kabulünün yıldönümü münasebetiyle, İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'a aittir.
Sayın Okumuş, buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar) A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR (Devam) 3. - İstanbul
Milletvekili Nazif Okumuş'un, İstiklal Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür
Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstiklal Marşının Mustafa Kemal'in Başkanlık ettiği Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul edilişinin 80 inci yıldönümü münasebetiyle söz
almış bulunmaktayım; binaenaleyh, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere, Birinci Dünya Savaşında yenik
sayılmamızdan dolayı, Batılı devletler, Anadolu'yu istila etmeye başlamışlardı.
Anadolu, parsel parsel düşmanın eline düşmeye başlamıştı. Devletin payitahtı,
yani, İstanbul düşman işgali altındaydı. Balkan savaşlarında başlayan yenilgi
ve Türk topraklarının düşman eline geçmesi, Anadolu'yu da hızla kaybetme
noktasına getirmişti. İşgal altındaki şehirler, kasabalar, köyler yakılıp
yıkılıyor, Türk anaları, çoluk çocuk süngüden geçiriliyordu. İşte, böylesine
korkunç bir manzara vardı o dönemin Anadolusunda. Ancak, başta Mustafa Kemal
olmak üzere, dönemin önde gelen kahramanları, hemen her yerde düşmana karşı
cepheler oluşturmuş, savunma birlikleri kurmuşlardı. Neticede, millî mücadele
verilmiş ve onun külleri arasından; daha doğrusu, Osmanlının külleri arasından
yeni bir devlet çıkmıştı; adına da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti denmişti.
(Alkışlar) İstiklal Marşı, destanlaşan millî mücadelenin marşıdır.
Onun mısralarında, işgal sırasında yırtılan Türk Bayrağının figanı, düşman
çizmeleriyle çiğnenen vatan topraklarının feryadı, namusu kirletilen Türk
kadınının döktüğü yaşlar, öldürülen, yakılan yıkılan, asılan kesilen Türk
evlatlarının sızlayan yaralarının iniltisi vardır. Onun mısralarında, Türk Ordusunun kahramanlığı, erine
tarlada olduğu kadar cephede de yardımcı olan cefakâr Türk kadınının, anasının
umut dolu gayretleri vardır. Onun mısralarında, bir milletin bütün sıkıntılarına,
yoksulluğuna ve mazlumluğuna rağmen, tüm dünyaya meydan okuyuşu vardır. Onun mısralarında, hür yaşama hakkını elinde tutmayı
azmetmiş Türk Milletinin ebedî hürriyet ve istiklal aşkı, engin vatan sevgisi
ve yine, Allah sevgisi vardır. Onun mısralarında, yine, bu Yüce Türk Milletinin ebedî
millet olma, sonsuza kadar da devlet olarak yaşama inancı vardır. Onun için İstiklal Marşımız, millî mücadele tarihimizin
en veciz ifadesidir; Türk askerinin ve milletinin kitabesidir. Mustafa Kemal, bu İstiklal Marşını şöyle anlatıyor: "Bu marş, bizim inkılabımızı anlatır,
inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu, ne unutmak ne de unutturmak lazımdır.
İstiklal Marşında, istiklal davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan
mısralar vardır. Benim en beğendiğim yeri de burasıdır: 'Hakkıdır, hür yaşamış
bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal.' Benim, bu
milletten asla unutmamasını istediğim mısralar, işte bunlardır. Hürriyet ve
istiklal aşkı bu milletin ruhudur. Tarihe bakın, bütün milletlerin bir esaret ve
hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir. Dünya tarihinde, fasılasız,
hürriyet ve istiklalini muhafaza ve müdafaa etmiş bir millet vardır; Türkler,
İstiklal Marşının bu pasajını oluştururlar. Asırlar boyunca söylenmeli ve bütün
yar ve ağyar anlamalıdır ki, Türkün, Mete hikâyesinde olduğu gibi, her şeyi,
hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir; fakat, hürriyeti asla. Bu
pasajı her vakit tekrar ettirmek, bunun için lazımdır. Bu demektir ki efendiler, Türkün hürriyetine
dokunulamaz." İşte, Atatürk'ün de çok veciz bir şekilde ifade ettiği
İstiklal Marşının yazıldığı o dönemin, belki benzeri bir dönemin, bir sürecin
içerisindeyiz. Türkiyemizi -gafiller demek istiyorum, iyiniyetle ifade etmek
istiyorum- gafiller, yine bir kuşatmanın altında tutarak, belli bir çıkmaza
doğru sürükleme gayreti içerisindedirler; ama, inanıyorum ki, bu Parlamentoda
yerini almış bütün siyasî partilerimizin değerli temsilcileri başta olmak
üzere, bu Parlamentoda bulunmayan, Türk siyasetinin, millet için hizmetle yola
koyulmuş bütün partilerinin temsilcileri, bu milletin, bir daha, bu makus
talihin içerisinde yerini almayacağını ve bu devletimizin de, hiçbir süfli
emeller içerisinde birtakım prangalarla kuşatılmayacağını gayet iyi
bilmektedirler ve bu millet, damarındaki kanın gereğini yeri-ne getirip, galebe
çaldırıp her türlü sıkıntıyı aşacak ve inşallah, 21 inci Asra da damgasını
vuracaktır. Bu vesileyle, destanlaşan bu mücadelede eli silah tutan
tutmayan, yazan yazmayan, ucundan kenarından en ufak hizmeti geçmiş olanlardan
Allah razı olsun diyoruz. İyi ki, Mustafa Kemallerimiz var; iyi ki, yüce
kahramanlarımız var; iyi ki, Mehmet Âkiflerimiz var ve iyi ki, Türk Milleti
var. Bu vesileyle, Türk mütefekkirlerinin önderliğinde,
milletimizin yıllardır özlemle beklediği bir çalışmayı, dün, talimatlarıyla
başlatan, az önce, Sayın Grup Başkanvekilimizin de bu kürsüden ifade ettiği,
Taceddin Dergâhına el uzatıp, orayı, yıllarca arzu edildiği şekilde müze haline
dönüştürebilme sözü veren Sayın Kültür Bakanımızı da kutluyorum. İnşallah,
çalışmaları yoğunlaşacak ve Taceddin Dergâhı, Türk aydınının, mütefekkirinin
arzu ettiği, milletimizin de gönül verdiği şekliyle müze haline gelecek; yine,
o dergâhın etrafındaki o malum görüntüler de, mahkeme kararları yerine
getirilerek ortadan kaldırılacaktır. İnşallah, Mehmet Âkif'in nesline; yani,
Türk gençliğine, Allah yeniden böyle bir marşın yazdırılmayacağı süreçte,
mutluluk ve barış dolu bir dönemi nasip eder ve Allah, bu millete, bir daha,
İstiklal Marşını yazdıracak bir dönemi, sıkıntıyı yaşatmaz. Bu vesileyle, bugün salonumuzu şereflendiren dost
Azerbaycan'dan gelen milletvekili arkadaşlarımızın da, Karabağ gibi bir
sıkıntıdan kurtularak, o Türk toprağına kavuşmalarını hep beraber arzu
ettiğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Okumuş. KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın
Başkan, söz istiyorum efendim. BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika efendim... Müsaade ederseniz, bir karar almam lazım, aniden
gelebilir Sayın Cumhurbaşkanı. Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuk bulunan
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Haydar Aliyev, Genel Kurula hitaben bir konuşma
yapmak istemişlerdir; bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4. - Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın;
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un,
İstiklal Marşımızın kabulünün 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşmalarına cevabı BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. (Alkışlar) KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın kabulünün 80 inci
yıldönümünü ben de yürekten kutluyor ve konuyu gündeme getiren sayın
milletvekillerimize en içten teşekkürlerimi sunuyorum. İstiklal Marşımızın gündeme gelmesi ile Mehmet Âkif'i
anmak ve yaşamak, kuşkusuz ki, eşanlamlı kavramlar olarak değerlendirilmelidir.
Bu vesileyle belirtmek isterim ki, dün, Bakanlığımız ile Mehmet Âkif Vakfı
birlikte olarak, Birinci Meclis Binasında ve Türk Ocağı salonlarında sergi ve
anma toplantılarıyla bu büyük olayı kutlamışlardır. Büyük Şairimizin edebî
kişiliğiyle birlikte, İstiklal Marşımızın anlam ve değerini yansıtan konferanslar
gerçekleştirilmiştir. Dün aldığımız bir kararla, İstiklal Marşımızın yazıldığı
Taceddin Dergâhının, Bakanlığımızın denetim ve katkısıyla, Mehmet Âkif Müzesi
haline getirilmesini kararlaştırmış bulunuyoruz. Bu amaçla, uzmanlarımızı,
gereken projeleri hazırlamakla görevlendirdik; bu kararımızı Yüce Meclisin
bilgilerine sunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. (Alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatırlanacağı
gibi, 2 Ocakta, İstiklal Marşımızın Şairi Mehmet Âkif Ersoy'u gündeme
getirerek, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasal partilerimizin tüm
temsilcilerine, Mehmet Âkif Ersoy'u edebî kişiliği ve eserleriyle değerlendirme
imkânı yaratılmış bulunmaktadır. Sayın milletvekillerimizce yapılan anma
konuşmaları, geçmişten geleceğe uzanan bir kültürel değerler manzumesi olarak
ve önemli bir belge niteliğiyle tarihimizdeki yerini almıştır. Bütün bu görüşlerden ortaya çıkan sonuç: Mehmet
Âkif'in, İstiklal Marşımızın Şairi olmasının yanı sıra, derin bilgisiyle,
yaşadığı dönemin sosyal yapısını en iyi şekilde değerlendiren, vatan ve millet
aşkını terennüm eden, ahlak ve erdemi öğütleyen ve bunu özel yaşamında da
uygulayan bir kültür ve edebiyat dehası olması şeklinde özetlenebilir. Mehmet Âkif'in, inançlarına içtenlikle bağlı, ulusal
bağımsızlık mücadelesini, şiirleri ve düşünceleriyle ateşleyen, yenilikleri
savunan, ulusal kahramanlıklarımızı destanlaştıran bir vatan şairi olarak
halkımızın gönlünde onurlu yerini ebediyen kazanmış bulunmaktadır. Mehmet Âkif'in, İstiklal Marşımıza ilham kaynağı
oluşturan ulvi duygularının kökeninde, ulusumuzun özgürlük aşkıyla yoğrulmuş
tarih bilinci yer almaktadır. Bu nedenledir ki, İstiklal Marşımız, içerdiği
anlam ve ruh olarak bir edebî anıttır. Bağımsızlığı uğruna, en zor koşullarda,
ölüm kalım mücadelesine girmiş ve başarıya ulaşmış olan Türk Milletinin
hürriyet şarkısıdır. Bugün, İstiklal Marşımızın kabulünü ve onun büyük Şairi
Mehmet Âkif'i anmakla, ulusal değerlerimize sahip çıkmamızın yeni ve güzel bir
örneğini verdiğimize inanıyorum. Ulusal bağımsızlığın ve birliğimizin sembolü olan
İstiklal Marşımızın, Büyük Atatürk'ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
oybirliğiyle ve ayakta alkışlarla kabulünün üzerinden 80 yıl geçtikten sonra
da, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu tarih bilinci içinde olmamızın çok
büyük bir önem taşıdığını düşünüyorum. Bu duygularla, laik ve demokratik
cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü, onun silah arkadaşlarını ve Millî
Marşımızın Şairi ve millî mücadele ruhunun yaratıcısı Mehmet Akif Ersoy'u
rahmetle anıyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığının, Devlet
Bakanlığına yapılan atamayla ilgili bir tezkeresi vardır; okutuyorum efendim: C) Tezkereler ve
Önergeler 1. - Açık bulunan Devlet Bakanlığına
Kemal Derviş'in, Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince atanmış olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/774) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İlgi: Başbakanlığın, 2 Mart 2001 tarihli ve
B.02.0.PPG.0.12-300-02/3852 sayılı yazısı. Açık bulunan Devlet Bakanlığına, Kemal Derviş, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu maddesi gereğince atanmıştır. Bilgilerinize sunarım. Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı BAŞKAN - Yüce Meclisin bilgilerine sunulmuştur efendim. Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanlığına yeni atanmış
bulunan ve milletvekili olmayan Sayın Kemal Derviş'i, Anayasanın 112 nci
maddesi gereğince andiçmek üzere kürsüye davet ediyorum. Buyurun Sayın Derviş. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) B) Çeşİtlİ İşler
(Devam) 2. - Devlet Bakanlığı görevine atanan
Kemal Derviş'in andiçmesi DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - "Devletin varlığı ve
bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve
şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik
Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur
ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından
ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten
ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine
andiçerim." (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Hayırlı, uğurlu olsun efendim. Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi
Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine
göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce oku-tup, sonra oylarınıza
sunacağım efendim. IV. -
ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ 1. - 1 Mart 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayımlanan ve 4 Mart 2001 tarihinde dağıtılan, uyguladıkları ekonomik
politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent
Ecevit ve Bakanlar Kurulu hakkındaki (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına,
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 13 Mart 2001
Salı günkü birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 12 Mart 2001 Pazartesi günü yaptığı
toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Öneri : 1 Mart 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 4
Mart 2001 tarihinde dağıtılan, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz
ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu
üyeleri hakkındaki (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu
maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel
Kurulun 13 Mart 2001 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneri üzerinde söz isteyen?.. Yok. Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Efendim, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş
doğrudan gündeme alma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım. İlk önergeyi okutuyorum efendim. III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam) C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 2. - Giresun Milletvekili Rasim
Zaimoğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Ek ve
Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/49) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/324 ) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (2/49) esas nolu, 4.6.1999 tarihinde tarafımdan verilen
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Ek ve
Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınmasını istiyorum. 22.11.2000 Rasim Zaimoğlu Giresun BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu, buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) Malumunuz, konuşma süreniz 5 dakika efendim. Sayın Azerbaycan Cumhurbaşkanı gelirse, sözünüzü
keseceğim. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Giresun İline Giresun Osman Ağa üniversitesi kurulması için
verdiğim kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlarken, 1992 yılından beri üzerinde
durduğum Ordu-Giresun Havaalanı konusuna kısaca değinmek istiyorum. Sayın
Başbakanımızı da, bu konuda, burada yakaladığım için ayrıca sevinçliyim; çünkü,
Sayın Başbakanımıza, Or-Gi Havaalanı yapılması sürecinde... (DSP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim... İstirham ediyorum... RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Ben bir şey söylemedim;
Sayın Başbakanımızı da... BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu, lütfen, Genel Kurula hitap
eder misiniz. RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başbakanımızı burada
gördüğüm için mutlu olduğumu ifade ettim. Or-Gi Havaalanı konusunda Sayın
Başbakanımıza iki defa mektup yazdım ve bunu burada gündeme getirmiştim. Bölge
halkı adına, bölge milletvekilleri adına bir defa daha seslenmek istiyorum: Bu bölge insanı, çözümünü, bu havaalanında görmektedir;
bunu, kürsüden defalarca dile getirdim, yapılana kadar da bin defa dile
getireceğim. Onun için, biz, Sayın Başbakanımızdan bu konuya el atmasını rica
ediyoruz. Bu konu Sayın Başbakanımızın bilgisi dahilindedir ve ben, ikinci
mektubu da bayramdan önce yazmıştım, şimdi mektubuma cevap bekliyorum, bir
milletvekili olarak, bu hakkımı, ben, Sayın Başbakandan bekliyorum. İnşallah,
Sayın Başbakan da bu müjdeli haberi bölge halkına verecektir diye inanıyorum. Değerli milletvekilleri, Giresun ve Ordu halkı, bir
müspet cevap için günlerdir ve haftalardır beklemektedir. İnşallah, bu haberi
biz alırız. Şimdi, havaalanı konusu, aslında, yeni Bakanımızın da
gündemindedir ve onun kontrolü altındadır; kendisine de buradan başarılar
diliyoruz. İnşallah, Hazineden Sorumlu Bakan olduğu için, bu konuya el atarlar
ve bunu beraberce çözerler diye inanıyorum. Sayın milletvekilleri, Giresun İlimizde bir üniversite
kurulması konusu, Giresun Milletvekili olarak en büyük arzumdur. Değerli
milletvekili arkadaşlarımızın da, 5 milletvekili arkadaşımızın da bu konuda
önerileri vardır ve bunu desteklediklerini biliyorum; bütün Giresun halkı adına
bunu sizden bekliyorum. Çünkü, Giresun'da, artık, hayat kalmamıştır. İnanın,
bayramda oradaydım, Giresun ve Ordu, bugün, ölü şehir halindedir; bugün, Afrika
ülkelerinde gördüğünüz açlık seviyesinde bir açlık vardır. Bugün, Türkiye'de
kriz vardır; ama, Giresun'da deprem vardır, depremin odak merkezî de
Giresun'dur. Bunun iki tane çıkış yolu vardır; bir tanesi
üniversitedir, bir diğeri turizmdir. Onun için, ben, seçildiğim günden beri, bu
konuda girişimlerde bulundum. 1995 yılında "üniversitemi istiyorum"
diye bir zirve yaptım. Bakın, bu üniversite, buraya hayat verecektir, buraya
canlılık verecektir. Altyapı derseniz, altyapının tamamı hazırdır. 2 fakültesi
ve 5 yüksekokuluyla, 800 dönüm arazisiyle her şey hazırdır. Öğretim üyeleri
açısından da hiçbir sıkıntısı yoktur. Bugün, 113 öğretim üyesi ve 4 000'e yakın
öğrencisiyle Giresun, altyapı olarak hazırdır. Ancak, Karadeniz'de tek bir
üniversite vardır, o da, Trabzon'daki Karadeniz Teknik Üniversitedir; onun
için, ben, Giresun'un bu hakkının mutlaka ve mutlaka verilmesini istiyorum.
Sadece burada gündeme almanın da yeterli olmaması gerekir; hükümetin 350 üyesi
tarafından, üniversite kurulacaksa, öncelikle, Giresun Üniversitesinin, mutlaka
ve mutlaka kurulmasına karar verilmesi gerekir. . Bakın, bugün... BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu, toparlar mısınız efendim. RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, 5 dakika
bile olmadı... Toparlayacağım. BAŞKAN - Efendim, otomatik saat çalışıyor; siz
toparlayın lütfen. Rica ederim...Kafadan idare etmiyoruz burasını. RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, gerçekten,
biliyorum işinizin zorluğunu, memleketteki durumu, ekonomik durumları; ama,
Osman Ağa, Giresun'un bir sembolüdür, Atatürk'ün, millî mücadele yıllarındaki
çalışma arkadaşıdır ve Osman Ağa ismiyle Giresun'da bir üniversite kurulması
bütün Giresunluların arzusudur, bütün Karadenizlilerin arzusudur. Onun için,
ben inanıyorum ve güveniyorum ki, bu teklifim Mecliste kabul görür, Meclisin
gündemine alınır ve değerli hükümetimiz, buna el atar, bu kriz döneminde,
belki, bölgeye bir çözüm, ekonomik bir canlılık getirme açısından da çok önemli
bir kararı almış olur. Bu duygu ve düşüncelerle, bütün Meclisin olumlu oyunu
bekliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Zaimoğlu. Size, sayın bakan cevap verecek; ama, biraz sonra
efendim, Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra. Sayın Bakan, müsaade eder misiniz, daha sonra size söz
vereceğim. Sayın milletvekilleri, koridoru boşaltır mısınız... HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, orada yuvarlak
masa toplantısı yapıyorlar!.. BAŞKAN - Efendim, orada masa yok... NECMİ HOŞVER (Bolu) - Ayaküstü yapıyorlar... BAŞKAN - Efendim, konuk Cumhurbaşkanımız var; müsaade
buyurun da... TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, dağıtın onları efendim. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuk olarak
bulunan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Haydar Aliyev şu anda Meclisimizi
onurlandırmışlardır; kendilerine, Yüce Heyetiniz adına hoş geldiniz diyorum.
(Ayakta alkışlar) Sayın milletvekilleri, biraz önce alınan karar
gereğince, Sayın Cumhurbaşkanını, konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet
ediyorum. Buyurun Sayın Cumhurbaşkanım. (Ayakta alkışlar) Hoş geldiniz Hörmetli Cumhurbaşkanım. V. - SÖYLEVLER 1. -
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in Genel Kurula hitaben konuşması AZERBAYCAN CUMHURBAŞKANI HAYDAR ALİYEV - Türkiye
Cumhuriyetinin Hörmetli Böyük Millet Meclisi, hörmetli milletvekilleri,
Hörmetli Sadr, hörmetli hanımlar ve cenaplar; men, sizi, Azerbaycan Halgı
adınnan semimi galpten selamlıyram; size, Türkiye Cumhuriyetine, Türkiye
Halgına, bütün gelecek işlerinizde uğurlar dilirem. (Alkışlar) Menim, yeniden, Böyük Millet Meclisinde
milletvekillerinin garşısında hitap etmek imkânı aldığıma göre, mene bu nesip
olduğuna göre, men çok hoş baktım ve buna göre de teşekkür edirem. (Alkışlar) Siz bilirsiniz ki, ben, dünen, Türkiye Cumhuriyetinin
Prezidenti zatıâlilerini Hörmetli Ahmet Necdet Sezer'in devetiyle Türkiye'ye
resmî sefere gelmişem. Türkiye'ye sefer etmek benim üçün yeni bir şey değil;
ancak, her defe Türkiye'ye gelende, özümü, çok bahtiyar hissedirem; özümü, öz
vatanımdaki kibi hissedirem; özümü, gardaşlarımın arasında hissederim.
(Alkışlar) Dün ve bugün, biz, Türkiye- Azerbaycan dostluğu,
gardaşlığı ve bu dostluk, gardaşlık alagelerinin inkişaf ettirilmesi için,
birçok saylar gösterdik. Hörmetli Prezident Cenap Ahmet Necdet Sezer ile
Hörmetli Başnazır Cenap Bülent Ecevit ile görüşler geçirttik. Bugün, ben,
Başnazır Yardımcısı Hörmetli Devlet Bahçeli ile, Başnazır Yardımcısı Hörmetli
Mesut Yılmaz ile, ve Genelkurmay Başkanı Hörmetli Hüseyin Kıvrıkoğlu ile,
Türkiye'nin Hariciye Nazırı Hürmetli İsmail Cem ile de ayrıca görüşler
geçirttim. Bütün bu görüşlerimizin, danışıklarımızın, esas
maksadı, yani, bunun ana haddi, Türkiye - Azerbaycan alagelerini daha da yüksek
seviyeye kaldırmaktan ibarettir. Öten iller, bizim ülkelerimizin halklarımız
arasında dostluk ve gardaşlık alageleri artmakta devam ediyor. Biz, artık, Türkiye
- Azerbaycan stratejik partnörlük alageleri seviyesine gelip çatmışık. Bu,
devletlerarası alagelerdir; ancak, halklarımızın arasındaki alagelerin tarihî
de çok büyüktür ve onun giymeti de bundan artıktır; çünkü, biz, eyni köklere
mensup olan halklarık, eyni millî manevî değerleri paylaşan, eyni dile, eyni
dine mensup olan halklarık; biz, hamımız, bir kökten gelirik. (Alkışlar) Onun
yerinde, bizim hamımızın fikri, zekâsı, bu köklerle bağlıdır ve biz,
Azerbaycan'da, bizim halklarımızın mensup olduğu bu kökleri, millî manevî
değerleri yüksek giymetlendiririh ve bu değerlere, bu tarihe daimi sadık
olduğumuzu bir daha men beyan edirem. (Alkışlar) Azerbaycan, devlet müstagilliği elde edenden sonra,
Türkiye ile Azerbaycan arasında devletler arası alagalar yaranıptır ve dediğim
gibi, bu alagalar ilbeyli inkişaf ediptir ve indi, stratejik partiyorluk
seviyesine gelip çatıptır. Bizim için, Azerbaycan için, genç, müstagil,
bağımsız bir ülke için bunun çok böyük ehemmiyeti var; çünkü, biz, Türkiye'ye
tarihle bağlıyık. 20 nci Asırda da, bizim geçmişte, hele Azerbaycan'da Sovyet
hâkimiyeti kurulmadan Türkiye'yle alagalarımız çok sık oluptur ve çok onlarla
biz bir yerde olmuşuk. Sonra ise, Azerbaycan, devlet müstagilliğini elde eden
kimin, Türkiye, Azerbaycan'ın istiklaliyetini dünyada tanıyan ilk devlet
olmuştur ve Azerbaycan'a o vaktan daima destek vermiştir ve destek vermekte
devam eder. Biz, yetmiş yıl birbirimizden ayrı düşmüşük. Biz, Sovyetler
Birliğinde yaşamışık, Türkiye ise, müstagil devlet olarak öz yoluylan gedip
inkişaf ediptir. Her halkın her devletin çerçevesinde, özüne mahsus
naliyetleri de var itkileri de var; ancak, Türkiye, o illerde de bizim için hem
işe cazibedar olmuştur. Biz, o iller Türkiye ile bir başka alagalarımız olmasa
da, hem işe Türkiye'nin heyatını dikkatle izlemişik, Türkiye'ni sevmişik,
Türkiye'ni galbimizde saklamışık ve Türkiye'nen govuşmak arzusuyla yaşamışık ve
nahiyette, on yıl bundan önce biz govuşmuşuk. (Alkışlar) 20 nci Asırda, Osmanlı İmparatorluğu dağılandan sonra,
Türkiye, böyük, şerefli bir yol geçiptir. Ben, bugün, böyük memnuniyet
hissiyle, burada, bu Mecliste, Böyük Millet Meclisinde hitap edirem ve Böyük
Millet Meclisinin 80 illih tarihine öz hörmet ihtiramımı bildirirem; 80 il,
müstagil devlet Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyetinin bütün
heyatının meselelerini halleden Böyük Millet Meclisi... Türkiye'de cumhuriyet gurulandan sonra, Türkiye böyük
yol geçmiş, inkişaf etmiş; dünyanın iktisadî cihetlen inkişaf etmiş
ülkelerinden biri olmuştur; güçlü, gudretli devlet olmuştur; demokratik,
hukukî, laik devlet olmuştur ve dünyada özüne mahsus olan yerini tutmuştur.
Bunlar hamısı, bizde, Azerbaycan'da, her bir Azerbaycanlılara büyük iftihar
hissi doğurur ve aynı zamanda, Türkiye'nin cumhuriyet devrinde yaşadığı hayat,
bizim için örnektir, bizim için tecrübe merkezidir, membağidir. Bunları derken, tabiîdir ki, Türkiye Cumhuriyetinin
hansı ağır şartlar içerisinde yarandığını unutma olmaz. Biz, Azerbaycan'da,
bunu yüksek kiymetlendiririz. Bütün Türk dünyasının böyük şahsiyeti, böyük
oğlu, beşer tarihinin meydana çıkardığı en büyük insanlardan biri Mustafa Kemal
Atatürk'ün iradesiyle 1923 üncü yılda yer almış Türkiye Cumhuriyeti, o gadar
güçlü temel esasında yer alıktır ki, o, artık, yetmişiki yildirki cumhuriyet
gibi yaşıyır, inkişaf edir. Türkiye'de bunu hamı gıymetlendirir; ama, bilmelisiniz
ki, biz, gardaş olarak, dost olarak, belki de sizden de çok bunun gadrini
bilirik, bunu kıymetlendiririk. (Alkışlar) Biz Azerbaycan'da çok memnunuk ki, Türk Halkı, Türkiye Cumhuriyeti
yaranannan Mustafa Kemal Atatürk'ün koyduğu yolla gidip ve bu yolda hemşe ona
uğurlar getiriktir. Benden soruşanda ki, böyük Atatürk'ün Türk Halkına koyup
gittiği irs neden ibarettir? Ben deyirem ki, bu irs o kadar böyüktür ki,
hamsını ahat etmek mümkün değil; ancak, en böyük irs, onun yarattığı, kurduğu,
yaşattığı ve bugün uğurla yaşayan Türkiye Cumhuriyetidir. (Alkışlar) Eyni zamanda, böyük Atatürk'ün Türk Halkına koyduğu
böyük irs kahraman, yenilmez Türk Ordusudur, Türk askeridir. (Alkışlar) Mes, hem iktisadî inkişafına göre, hem harbî kudretine
göre, imkânlarına göre Türkiye bu yetmiş yılda en ağır, çetin devirlerden
geçerek yaşayıp inkişaf edip ve bütün Türkiye'nin aleyhine olan düşman
kuvvelerin her birini, hamısının garsısnı uğurla alıptır. Bana, bugün, Türkiye'nin tarihi hakkında size çok söz
demek belki de garibe geler; çünkü, siz, bunu, benden yahşi bilirsiniz; ancak,
ben, bunları söylüyorum, ona göre ki, Azerbaycan Halkının galbinde olan
hissiyatları size çattırım ve bilesiniz ki, Mustafa Kemal Atatürk'ün yarattığı
Türkiye, bir Türkiye Cumhuriyeti için değil, bütün Türk dünyası içindir,
Azerbaycan içindir. ("Bravo" sesleri, alkışlar) Biz, Türkiye'nin bugünkü yüksek durumda olmasından çok
böyük memnunluk hissediyorug ve hesap ederik ki, Türkiye, bundan sonra da,
karşısında duran vazifelerin hamısını uğurla hayata geçirecektir ve tuttuğu yol
ile demokratya yolu ile insan haklarının korunması yolu ile hikukî devlet yolu
ile pazar iktisadiyat yoluyla uğurla ilerleyecektir. Azerbaycan, genç müstagil devlettir. Siz bilirsiniz ki,
1918'de Azerbaycan, ilk defa devlet müstagilliğini elde etmiş; ancak, o vakt o
devletin yaşaması mümkün olmamış, 23 aydan sonra o devlet sukut etmiştir. Ona
göre de müstagilliği elde etme var. Osmanlı İmparatorluğunun dağıldığı zaman
bir Türkiye Cumhuriyeti yaratma vardı; ama onu yaşatmak, onu inkişaf ettirmek,
onun yaratılmasından da çetinidir. Siz bunu etmişsiniz ve bunu etmişsiniz, ona
göre ki, siz, Mustafa Kemal Atatürk'ün irsine, O'nun vesiyetlerine, O'nun koyduğu
yola sadık olmuşsunuz (Alkışlar) Biz, yetmiş yıldan sonra, 1991 inci yılın sonunda,
Azerbaycan'ın müstagilliğini, bağımsızlığını ilan ettik ve o zamandır ki,
Sovyetler Birliği dağılırdı ve nihayet, Sovyetler Birliğinin dağılması hakkında
beyanat verildi. Sovyetler Birliğinin dahlinde olan 15, beraber hüyuklu
müstagil, yani müttefik respublikaların her biri, öz bağımsızlığını,
istiglaliyetini ilan etti; Azerbaycan da ilan etti. Ancak, Azerbaycan, öz
istiglaliyetini ilan ederken çok ağır, çok çetin bir şeraitte yaşıyordu. 1988
inci yıldan Ermenistan, hele Sovyetler ittifakının dahlinde olduğumuz zaman,
Azerbaycan'ın torpak iddiasıyla çıkış etmiş, Azerbaycan'ın ayrılmaz hissesi
olan Dağlık Karabağ'ı öz eline geçirtmeye ceh göstermiş ve neticede, sonra,
onlar müeyyen uğurlar elde etmiş, muharebe başlamıştır ve 1991 inci yılın
sonunda Azerbaycan devlet müstagilliğini ilan edende, artık, Azerbaycan
torpaklarının bir kısmı Ermenistan tarafından işgal olunmuştur ve Azerbaycan'da
muharebe gedirdir ve beyle bir zamanda, müstagilliği ilan edenden sonra, o
müstagilliği koruyup saklamak, tasavvur edebilirsiniz ki, ne gadar çetin, ne
gadar da ağır bir iş oluptu. Doğrudur; bu illerde, biz, çok böyük sınaklardan
keçtik, büyük tehlikelerden kurtardık; ancak, müstegilliğimizi koruduk,
sakladık ve muhkemlendirdik. Azerbaycan'a bu barada -bizde bir söz var- getirmedi; yani, bizim bu müstegilliği
elde edende, başka Sovyetler Birliğine dahıl olmuş cumhuriyetlerde istikrar
vardı, sabitlik vardı; ama, bizde sabitlik yok udu, eyni zamanda,
Ermenistan'lan da savaş vardı. Bunlar,
Azerbaycan'a çok böyük zerbeler vurdu ve Ermenistan'ın, Azerbaycan torpaklarını
işgal etmesinin sebepleri de ondan ibarettir ki: Birinci; Ermenistan'a daha da çok yardım edildi,
Sovyetler Birliği zamanında, ondan sonra da, bir neçe ülkelerden Ermeni
diasporasından yardımlar edildi; ama, Azerbaycan'a hiçbir yardım edilmedi. İkinci; Ermeniler bu zaman Dağlık Karabağ'ı ele
geçirtmek için dahılde olan bütün zıddiyetleri aradan kaldırdılar, hamısı bir
idea etrafında -Ermenice buna mihatsum deyidiler; yani, Dağlık Karabağ'ın
Ermenistan'a birleştirilmesi- "mihatsum, mihatsum" sözü diyerek,
hamısı birleşti; ama, Azerbaycan'da teessüftü ki, halk birleşebilmedi.
Hâkimiyet uğrunda mübarzeler getti ve 1988 inci yıldan 1993 üncü yıla kadar
dört defa hâkimiyet değişildi. Azerbaycan'da bezi siyasî kuvveler silahlı
desteler yarattı ve bu silahlı destelerin hamısını seferber edip, cepheye
gönderip, torpakları müdafaa etmeye vezne Azerbaycan'ın içerisinde hâkimiyet
mübarzesi başladı ve zıddiyetler başladı. Bunlardan da Ermenistan çok meharetle
istifade etti ve bunlar hamısı, son olarak, 1993'ün iyun ayında, yani haziran
ayında, Azerbaycan'da vatandaş muharebesi yarattı. Vatandaş muharebesi, hem
Azerbaycan'ın içinde gitti, ayrı ayrı silahlı desteler birbiriyle vuruşmaya
başladı; çünkü, bu da cumhurbaşkanı olmak isteyir o da cumhurbaşkanı olmak
isteyir, bu da cumhurbaşkanı olmak isteyir. Öbürsü tereften ise, Azerbaycan'ın
bazı bölgelerinde bundan istifade ederek mesele, güney bölgesinde Dalışlar,
orada bir Dalış cumhuriyeti yaratıp Moskova'ya müracaat ettiler ki "biz
Rusya'ya katılmak isteyrik" yahut da ki, Azerbaycan'ın kuzeyinde Lezgiler
var, onlar da bir cumhuriyet yaratmaya çalıştılar. Böyle bir zor durum 1993
üncü yılın Haziran ayında başverdi;
vatandaş muharebesi, ancak, halkımızı biz birleştirebildik ve bunun uhdesinden
geldik; ama, bununla da iş bitmedi. Ondan sonra 1994 üncü yılda, bazı, hele
evlerinde silahlar olan, silahlı desteler olan insanlar bir darbe yapmak istediler.
Onda artık ben Cumhurbaşkanıydım,prizident -Cumhurbaşkanıyım; ama, halk,
kalktı, buna imkân vermedi. 1995 inci yılın Mart ayında yeniden bir silahlı
deste, bizim Dahili İşler Nazırı, yani, İçişler Bakanlığında olan bir silahlı
deste yeniden bir darbe yapmak istedi; onun da karşılığını aldık. Tasavvur
edin, 1991 inci yılın sonunda biz istiklaliyet elde etmişiz, ama, 1995 inci yıla kadar da öyle darbelerle rastlaşmışız.
Bunlar tabiîdir ki, Azerbaycan'ın iktisadiyatına da
zarar verdi ve Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının işgal olunmasına imkânlar
yarattı ve bunların neticesinde Azerbaycan torpaklarının 20 faizi Ermenistan
tarafından işgal olundu. Bu ağır muharebe zamanı, 1994 yılının May ayında, biz,
Ermenistan'la ateşi yandırma hakkında saziş, anlaşma imzaladık. O vakten ateş
yoktur altı yedi yıldır; ama, barış da yoktur. Biz, meseleyi barış yoluyla sulh
yoluyla elde etmek istiyirik; ancak, Ermeniler, öz üstünlüğünle, yani, bizim
torpakları işgal ettiklerine göre ve işgal edilmiş torpaklardan 1 milyon
Azerbaycan'ı zorlan çıkardılar, onlar çadırlarda yaşıyorlar. Tasavvur edin, 7-8
il insan çadırda yaşasın; evini, eşiğini, her bir şeyini yitirmiş insan...
Onlar, bundan istifade ederek, konstriktiv mulgeyden çekinirler. Doğrudur; beynelmilal halk teşkilatlar kararlar kabul
ediptir. Mesela, Birleşmiş Milletler Teşkilatının Güvenlik Konseyi karar kabul
ediptir ki, Ermenistan, işgal olunmuş Azerbaycan torpaklarından çıkmalıdır;
ama, Ermenistan bunu etmiyir. AGİK 1992 nci yilde, Minsk Grubu yer alıktır. Türkiye
de Minsk Grubu içindedir. Minsk Grubu, Ermenistan-Azerbaycan konfliktini sulh,
barış yoluyla halletmek için yaradılıptır. Ancak, bu Minsk Grubu -indi onların
eş başkanları Rusya'dır, Amerika'dır, bir de Fransa'dır- onlar da imdiye kadar
bir iş görebilmiyipler; yani, bir neşe teklifleri ileri sürübler; biz, onları
kabul etmişik; ama, Ermenistan kabul etmiyiptir ve biz, defelerle Amerika'ya
da, Rusya'ya da, Fransa'ya da, diğerlerine de demişik ki, siz, Ermenistan'a
yardımlar edirsiniz. Azerbaycan'a Amerika ambargo koyuktur. Siz, Ermenistan'a
yardımlar edirsiniz. Ermenistan'a siz tesir edin; yani, baskı yapın ki, onlar,
beynelmilal halk hukuk normalarına tabi olsunlar, işgal olmuş torpaklardan
çıksınlar ve Dağlık Karabağ'ın da statüsünü, biz, beynelmilal halk hukuk
normaları prensip esasında halledek. Ancak, onlar da bunu etmiyirler! Son vaktlarda, bilirsiniz ki, ben, Ermenistan
Prizidenti Koçaryan'la birçok görüşler geçirmişem, onbeş görüş geçirmişem.
Çünkü, bunu, bize, yani meslehet gördüler. Amerika da, Rusya da, Fransa da,
diğerleri de, ki, siz, bir görüşün, belki bu görüşler bir şey verir. İndi,
görüşürük, hiçbir şey elde etmek mümkün olmur; ama, aynı zamanda, her biri der
ki, Ermenistan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı, hansı razı da gelse, biz, onu
destekleyeceğiz; ama, razı gelmek de mümkün değil. Çünkü, Ermenistan, bizim
torpakları işgal edipdir, öz şartlarını koyuyor; ama, biz de o şartları kabul
edebilmeliyik. Bak, böyle bir devir biz yaşamışık; ama, bunlara
bakmayarak, biz, 1995 inci yılda, Azerbaycan'da, dahilde istikrarı yarattık.
Bütün o Azerbaycan'ın dahilinde olan ayrı ayrı kanunsuz silahlı desteleri
aradan götürdük, ateşkesi temin ettik ve içtimaî, siyasî stabillik bizdeydi.
İstikrar, Azerbaycan'da artık, 1995, 1996 ncı yıldan indi hükmü sürür ve bu
zaman bize imkân verdi ki, biz, artık, Azerbaycan'ın iktisadiyatıyla meşgul
olak; çünkü, Azerbaycan, öz devlet müstakilliğini ilan edende, beyan ediptir
ki, Azerbaycan, demokrate yoluyla gelecek ve biz, demokrate yoluyla gelirik.
Azerbaycan, hukukî devlet guracak; biz, hukukî devlet gururuk. Azerbaycan'da,
bütün vicdan azatlığı, söz azatlığı, matbuat
azatlığı temin olacak; biz, bunu etmişik. Azerbaycan, dünyevî devlet
olacak; biz bunu beyan etmişik -siz "laik" dersiniz, biz
"dünyevî" derik- devlet olacak; biz, bunu etmişik. Bu yoldan gelirik
ve bu yoldan da heç vakt dönmeyeceğiz. Men size iki şey demek istirem: Birincisi, Azerbaycan,
öz müstakilliğini bundan sonra heç vakt elinden vermeyecek (Alkışlar) ve
tuttuğu yol ile, demokratya yoluyla, hukukî devlet, dünyevî devlet yoluyla,
pazar iktisadîyatı yoluyla ilerleyecektir. (Alkışlar) Böyle bir ağır, çetin
vaziyette, biz, 1996 ncı yıldan, artık, Azerbaycan'da, iktisadîyatı inkişaf
ettirmeye başladık. Sizin vaktinizi alıp, men, rakamlar göstermek
istemirem; ancak, bizim hayata geçirttiğimiz ıslahatlar; iktisadî ıslahatlar,
hukuk ıslahatları, sosyal ıslahatlar, siyasî ıslahatlar, özelleştirme, bunlar
hamısı birlikte Azerbaycan'da iktisadîyatın inkişafını temin ediptir ve 1996
ncı yıla kadar, eğer, Azerbaycan'da il be il iktisadiyat enirdisi aşağıya
düşürdü. Yani, her il, geçen ilden aşağıda olurdusa, imdi, 1996 ncı yıldan her
il kalkır, kalkır, kalkır. Biz, Azerbaycan'ın neft petrol strategyasını yarattık.
1994 üncü yılda bilirsiniz ki, Azerbaycan büyük bir kontrakt imzaladı ve o
kontraktlan Azerbaycan'ın Hazer Denizinde olan neft yataklarının, Azerî çırak
güneşli yataklarının 11 şirketle birlikte işlenmesine biz başladık. Bunu çok
dünyada büyük aksiseda yarattı ve buna asrın kontratı adını verdiler ve biz bu
işe başladık. 1997 nci yılda, artık, oradan biz neft hasıl ettik. Biz, onu
ihraç edirik ve Bakü-Supsa neft borusuyla, Petrol Borusuyla Karadeniz'e
Gürcistan'ın Supsa Limanına ihraç edirik, bir de Rusya'nın Novorossisk Limanına
ihraç edirik; ancak, biz o vakıtta, o kontraktı imzalayanda da, esas ihraç
borusu Bakü-Ceyhan borusunu orada karara almıştık ve öten illerde biz, bu varda
işler görmüşük ve bilirsiniz ki, artık, bütün anlaşmalar imzalanıptır ve
Bakü-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Ceyhan indideylik, Bakü-Tiflis-Ceyhan neft borusunun
indi inşaatına başlanır. Bir 5-6 ay, yaginki, bu proje, mühendis işleri edecek,
ondan sonra, işte, inşaat başlayacaktır ve hemen o dediğim neft yatağından,
yalnız oradan, gelecekde 60 milyon ton neft hasıl olup, ihraç olunacaktır. Türkiye, bizimle bu varda hem beraber olup, Birinci
Bakü-Ceyhan neft borusu Türkiye üçün de bizim üçün de önemli olup, hem iktisadî
noktai nazardan hem de siyasî noktai nazardan; çünkü, bu bizi strateji noktai
nazardan birbirine bağlı olupdu; ama, birinci kontrakt imzalananda, orada,
Türkiye'nin de payı vardı, çok azıdı; 1,75. Sonra, Türkiye dedi ki "bizim
de payımızı artırın." Hörmetli Hanım Tansu Çiller, o vakıtlar bu varda
bene müracaat etti, heyet gönderdi, Azerbaycan'ın payından 5 faiz, men karar
kabul ettim, Türkiye'ye verdik. (Alkışlar) Ama, bununla iş bitmedi. Sonra, ikinci kontrakt,
Şahdeniz yatağı var. Biz bilirdik ki orada çok gaz var, doğalgaz; ama, ne
gadar, bu gadar olduğunu bilmiyirdik. Bir kontrakt imzaladık. Onda, ben,
Türkiye'yi davet ettim, dedim "gelin, burada sermaye goyun, 10 faiz de siz
götürün." Hemen o kontratta 10 faiz Türkiye'nin payıdır. Ondan sonra, 2 kontraktta da yine Türkiye'nin böyük
payı var. 1,75 paydan -1994 üncü yılda- ben Türkiye'nin payını 35 faize
galdırdım. (Alkışlar) Şimdi, Türk petroller şirketi Azerbaycan'da artık böyük
bir petrol şirketi olupdur, petrol sahibi olupdur. Tahminen 460 milyon dolara
kadar Türkiye sermaye koyup Azerbaycan'a; ama, o birinci kontrattan hemen o
6,75 payından artık 160 milyon dolar gelir alıktır, hele bu taze bir gelir
almaya başlamışık, gelir alınacaktır. Öbürleriyle indi Azerbaycan'da ne strageryası çok
yükseklere kalkıktır, 20 kontrat imzalanıktır. Bunların hangısının için
tahminen 60 milyar dolar sermaye koyulacaktır ve ne kadar petrol alınacak, ne
kadar gaz alınacak, bunu indi demek mümkün değil; çünkü, eğer, biz Şahdeniz
yatağından tahminen 400 milyar metreküp almak istediyse, indi 1 trilyondan
artık oluktur. Ona göre de indi Azerbaycan tek petrol yok, doğalgaz
ülkesidir ve biz düşündük, bu gazi neydek; gazı da Türkiye'ye ihraç etmek
lazımdır; çünkü, Türkiye'nin buna ihtiyacı var, bu bir. İkinci, Şahdeniz
yatağında Türkiye'nin payı var, ona göre de Türkiye'ye ihraç etmek lazımdır ve
ben memnunum ki, bizin apardığımız işler artık sona çattı. Dünen biz anlaşma
imzaladık, hem hükümetlerarası anlaşma hem de ki algı-satgı hakkında anlaşma
ki, Azerbaycan'ın gazı yine de Gürcistan üzerinden Türkiye'ye gelecektir. İlkin
anlaşmada 6 milyar metreküp gaz gelecektir; ama, sonra, bunu 15-20 milyar
metreküpe kaldırma var Bana vaktiyle dediler ki, Türkiye'nin 50 milyar
metreküp gaza ihtiyacı var. İndi bunun büyük bir hissesini Azerbaycan temin
eder ve temin edecektir. Burdan tabiidir ki, Azerbaycan gelirler götürecek,
Türkiye oradan payından gelirler götürecek; ama, aynı zamanda, Türkiye'nin
ihtiyaçları temin olunacaktır. Bu, bizim petrol (neft) strategyamızın beş altı
yılda apardığı strategyanın neticesidir ve artık, Azerbaycan'a, son beş yılda
tahminen 6 milyar dolar sermaye koyuluptur. Bilirsiniz, belki, sizin için 6
milyar dolar bir şey değil; çünkü, sizin ölçeğiniz böyüktür; ama, eğer, bizim
bütçemiz 850 milyon dolardan ibarettirse, tasavvur edin 6 milyar dolar yatırım,
sermaye, Azerbaycan için ne kadar böyük bir iştir. Bunun 50 faizi hemen enerji
sektörüne koyuluptur; ama, 50 faizi ise bütün başka sektörlere koyuluptur.
Yani, bizim iktisadiyatın inkişaf ettirilmesinde, birinci, bizim, ıslahatla
torpakları biz gençlere payladık; indi, artık kentteserrufat mehsulları, yani
etti, süttü, yağdı falan bizim problemimiz yoktur. Kentçiözübiliniyedir ve
mehsul de artır. Özelleştirme geçirtdik; bütün ticaret özelleştirildi,
bütün başka sahaların çoku özelleştirildi. İndi, böyük fabrikalar, falanlar,
onlar özelleştirilecektir. Bunların neticesinde, indi, Azerbaycan'ın, mesela
ticareti 98 faiz özel sektördadır; kentteserrufat -siz tarım deyirsiniz- onun
98 faizi özel sektördadır; sanayi istihsalinin 40 faizi özel sektördadır;
nakliyatta yük taşımalarının tahminen 60 faizi özel sektördadır. Yani, bir kısa
zamanda, biz, birinci beş yılda yitirdik; çünkü, bunları yapabilmedik; ama, bu
son beş yıl içerisinde çok süratle, hızla bunu ilerledik ve bunların
neticesinde bizim iktisadiyatımız inkişaf etti ve indi, mesela, eğer götürsek,
geçen yılın, yani 2000 inci yılın göstergelerini umumî tahıli mehsul 11 faiz
artırdık, kentteserrufat mehsulları istihsali tahminen 9 faiz artırdık, sanayi
istihsali tahminen 6 faiz artırdık. Eğer, geçmişte ilde, değil de, 20-25 faiz
azalırsa, indi, biz, beş yıldaki ilbeyin artırırık; ama, Azerbaycan'ın
potensiyalı böyüktür. Eğer, biz, bu topraklarımızı işgalden azat etsek. 1
milyon kaçgını, köçgünü biz yerlerine kaytarabilsek ve bu muharebe şeraitinden
kurtulabilsek, Azerbaycan'ın iktisadiyatı çok inkişaf edecektir ve Türkiye'nin
yakın dostu, gardaşı kimi, Azerbaycan daima Türkiye'ynen bütün sahalarda bir
olacaktır, alakadar olacaktır. (Alkışlar) Türkiye-Azerbaycan İktisadî Alakalar Komisyonu var,
müşterek komisyon. Ben, o komisyonun bakanlarının hamısını bura getirdim. Onlar,
bugün sabah, böyük bir toplantı geçirttiler ve aldığım bilgilere göre çok yahşi
toplantı oluptur. Yarın, İstanbul'da işadamlarıynan görüşecekler. Orada da,
bizim bu iktisadî alakalarin, yani, özel sektörle olan iktisadî alakalarin ne
yollan, ne güzel inkişaf ettirilmesi meselelerine bakaceğim. Ancak, bunlar, menim size dediğim hayatımızın müspet
cihetleridir, yani, pozitif
cihetleridir; ama, negatif de çoktur. En negatif odur ki, biz, hele ki
insanların hamısının yaşayışını lazım sevi-yeye kaldırabilmemişik. Biz de
yoksullar da var, biz de çok ağır maddî veziyette yaşayan insanlar da var ve bu
bazar iktisadiyatı; yani, piyasa ekonomisi. Bu, aynı zamanda, bizim cemiyette
tepegeleştirme melegetiriktir. Bazıları zenginleşip, bazıları orta seviyede
yaşıyor; ama, bazıları çok fakir, siz deyirsiniz, şerayikte yaşıyorlar. Bizim
karşımızda duran mesele, bunların hamısını halletmekti, çözmekti ve ben
inanırım ki, biz, bunları etmişik ve edeceyiz ve bütün bu alakalarımızda, biz,
Türkiye'ynen bir yerdeyik. Türkiye, bizim için hem dosttu, hem gardaştı, hem
dayak noktasıydı, hem arkadır. Bizim Kafkas Bölgesinde, bilirsiniz ki, durum
çok iyi değil. Çünkü, Azerbaycan'ın komşularıyla, Ermenistan'la biz savaştayık,
diğer komşularımızla münasebetlerimizde çok problemler var. Ona göre, biz,
dünyada, bizim bir numaralı müttefikimiz, bir numaralı dostumuz Türkiye'dir.
(Alkışlar) Bizim, Türkiye'nin kömeğine de ihtiyacımız var. Yani
iksitadî noktayı nazardan burada bizim bir problemimiz yoktur, il be il bizim
bu işler gidir ve gidecektir; ancak, siyasî noktayı nazardan, strateji noktayı
nazardan ve Ermenistan - Azerbaycan konfliktinin hallolması noktayı nazarından,
bizim, Türkiye'nin yardımına çok köme ihtiyacımız var. Bu barda men dünen de,
bugün de apardığım danışlıklarda durumu açık şekilde dedim. Men, son defa
Paris'te Ermenistan Cumhurbaşkanıyla görüştüm, sonra birlikte biz, Chirac,
Koçeryan, men görüştük, bazı varyantlara baktık; ama, o varyantların
hiçbirisini biz kabul edebilmirik. Ona göre de, gerek Türkiye Minsk Kurpunun
uzvi kimin, eyni zamanda bizim dostumuz, kardaşımız kimin, bir tek Azerbaycan
için değil bu, bu Türkiye için de büyük tehlikedir, bütün Kafkas için de
tehlikedir. Bunların hamısını aradan götürmek için biz birke faaliyette
olmalıyık. Ermeniler, son vakıtlar, o bazı ülkelerin onlara ettiği yardıma
göre, desteğe göre diasporasının güçlü olduğuna göre, artık çok... Biz de bir
söz var, kuduruklar... Bilmiyorum, bu söz sizde var, yoksa yok... Var mı?..
("Var, var" sesleri) Kuduruklar... Mesela, onlar Fransa'da Parlamintte Türkiye'nin
soykırımı hakkında karar çıkarttırdılar yahut da Amerika'nın Parlamintinde, bu
Clinton devrinde, mesela orada artık ileriye gedildi, hâkimiyet değiştiğine
göre, biraz duruldu. Başka ülkelerin, İtalyan Parlaminti de çıkardı. Biz
bunların hamısına itiraz etmişik, protestimizi bildirmişik, her defa men
beyanatlar vermişem, bizim Azerbaycan'ın Parlaminti, Millî Meclisi beyanatlar
veriptir, Fransa'nın son gararı bizi çok hiddetlendirdi, bizi çok, çok rahatsız
etti. Ona göre biz beyanatlar verdik, itirazlarımızı bildirdik. Men Paris'te
olarken, Fransa'nın Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a, biz başbaşa konuşanda, ona
özel itirazımı bildirdim, dedim "siz ne yapırsız, ne içün bunu edirsiniz?" Sonra basın konferansında
ona sual verdiler,o da bena dedi ki, "Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, öz bu
barda narazlığını, rahatsızlığını, öz protestini bena veriptir; ancak, bu, tek
benden hâsılı olan bir şey değil, Parlamintin işidir; ama, doğrudan da o bena
başbaşa zohbette deyip ki, "ben, Türkiye'nin dostuyam, yirmi yıldır
Türkiye'nin dostuyam, bu benim elimden gelmiyir; yani, ben bunun karşısını
alabilmirem." Ne kadar samimîdir, samimî değildir bilmirem... (Alkışlar)
Ama, bu sözleri o bena dediğine göre, ben de size çattıraram, Bu sözleri bena
deyiptir. Mesela, Strazburg'da, biz, Avrupa Konseyine kabul olunanda, orada
sual verdiler hemen, bu soykırım hakkında; suali de orada bir Azerbaycan
gazetecisi vermiştir; ki, Koçaryan da buna bele bir anlaşılmaz cevap verdi. Ben
ise dedim: "Fransa böyük devlettir, istediği kararı çıkardabiler; ama,
Türkiye de böyük devlettir..." (Alkışlar) "... İmdiki zamanda, heçbir
devletin, başga devletin içişlerine karışmak hakkı yoktur; ne içün Fransa edir!
Fransa beynelhalk hukuk normalarını pozur." Koçaryan da oradaydı, basın
konferansında, oradan dedi ki: "İndi biz Avrupa Konseyindeyik, indi biz
demokratyadayık, ona göre bu mümkündür." Ben ona cevap verdim, dedim ki:
"Bilirsiniz, birinci mümkün değil, ikinci, eğer siz hesap edirsiniz ki,
seksenbeş sene bundan önce, güya Türkiye Ermeni'ye garşı soykırım ediptir -ama
etmeyipdir- o vakıt ne Avrupa Konseyi
vardır ne de demokrasi vardır. O vakde olan şeyleri bugünlen ölçüşmek
olmaz." Ben ona göre cevap verdim. Yani, bizim burada... Biz Türkiye'nin yanındayık,
Türkiye'neynen bir yerdeyik; ama, eynı zamanda, ben bunu da bildirmek istiyrem
ki, bu kararların Türkiye'ye heçbir tehlikesi yoktur, heçbir rahatsızlık
etmeyin, narahat olmayın, Türkiye böyük devlettir, Türkiye'nin güçlü ordusu
var. (Alkışlar) İmdi, bügün bena bilgi verirler ki, Kars Anlaşması var.
Bilirsiniz, 1921 inci yılda Kars Anlaşması, orda Rusya'dır, Türkiye'dir,
Azerbaycan'dır, anlaşma imzalayıplar ve o anlaşmanın 60 illiğidir ya 80
illiğidir, 80 ili tamamı... Ermenistan'da bazı Taşnaklar mesele kaldırırlar ki,
Kars Anlaşmasını iptal etmek lazımdır, bu, Türkiye'nin doğu hissesi
Ermenistan'ındır, Ermenistan'a verilmelidir, Nahcivan Ermenistan'a verilmelidir
ve başka şeyler. Yani, onlar, bazı yerlerden destek aldıklarına göre, onlar,
bucra yollara gedirler. Böyle bir zamanda, biz, daha da birleşmeliyik, daha da
bir yerde olmalıyık, bunların hamısına lazımı cevaplar vermeliyik. (Alkışlar)
Biz ise hesap edirik ki, heçbir Ermeniye karşı soykırım olmuyup; ama,
Ermeniler, soykırımı yapıklar, hem Türkiye'de hem Azerbaycan'da. (Alkışlar)
1918 inci yılda, Ermeniler, Azerbaycan'da Azerbaycanlıları kırırdılar. Eğer, o
vakları, Kâzım Karabekir Paşa Nahcivan'a gelmeseydi, eğer, Türkiye'nin Kafkas
ordusu Bakü'ye gelmeseydi, belki de Ermeniler, Azerbaycanlıların hamısını
soykırımınan yok edeceydiler. (Alkışlar) Hakikat budur; ama, bu tarihi -gelin,
açık konuşak biz- biz, kamuoyuna, dünyaya çarptırabilmirik; ama, onlar edirler.
Yine de burada dost sohbeti gedir, ben, sizin vaktinizi
belki alıram, ancak... Mesela, Chirac, bana ne dedi "bilirsiniz, burada
600 000-700 000 Ermeni yaşıyor; yani, Fransa'da. Onlar, Fransa Parlamentin
karşısına çadır kuruplar, oraya gelen parlament üyelerini, o çadıra
tartıllar..." Onlar da oy almak istirler seçimlerde ve yakınlarda seçim
olacaktır. "...Onlarla konuşurlar, onlar da gelir oy verir
soykırımına." Ancak, o, bana dedi ki, "Fransa'da çok Türk de var,
oldukça çok Türk var; ama, Türkler heçbir şey etmirler." Amerika'da Ermeni diasporası var. Onlar, görürsünüz,
her defa, hem Azerbaycan meselesini hem Türkiye meselesini kongrese
kaldırırlar; ama, Amerika'da ne kadar Türkler var. Bes niye birleşmirler? Bizim
de halklarımızın bir çatışmayan cihet ondan ibarettir ki, biz, gücümüzü
birleştirmirik, biz, bu şeylerde ileriye düşmirik. Onlar ileriye düşür ve dünyanın
içtimayatı aldatırlar; ama, bunlara bakmayarak, ben hesap edirem ki, hak,
adalet bizim tarafımızdadır, Türkiye'nin tarafındadır, Azerbaycan'ın
tarafındadır ve bundan sonra da böyle olacaktır. Biz, sadece bu hadiselerden
ders almalıyık, bu hadiselerden netice çıkarmalıyık ve gücümüzü artırmalıyık,
propagandamızı artırmalıyık ve devletlerimizi korumalıyık. Burada, yine de,
Türkiye... Türkiye... Türkiye öndedir. (Alkışlar) Aziz dostlar, biz, Azerbaycan'da, Türk dilli
devletlerin tarihine, Türkiye'nin tarihine, Azerbaycan - Türkiye alakalarının
tarihine büyük ehemmiyet veririk ve hususen Büyük Atatürk'ün irsinin
öğrenilmesine; yani, araştırılmasına, ilmî cihetten taklit etmesine çok büyük
önem veririk. Tabiidir ki, bu illarda, Türkiye'de, bu barda çok işler
görülüktür; ama, hesap edirem ki, Büyük Atatürk'ün yarattığı ve bugünkü
nesillere, gelecek nesillere koyduğu irs öyle büyük hazinedir ki, hele yüzyıl
da bundan sonra o araştırmalar geçse de, onun hamısını ilim, kitap, başka
yollarla meydana çıkarmak mümkün olmayacaktır. Ona göre de, ben, Azerbaycan'da
ferman vermişem ve Azerbaycan'da, Atatürk irsinin ve Türk halklarının tarihinin
araştırılması için yeni bir merkez yaratmışam ve bu merkezin de fahri başkanı
Azerbaycan Presidentidir. (Alkışlar) Güman edirem ki, biz, bu sahada da imkânlarımızı
birleştirmeliyik. Azerbaycan'da çok böyük alimler var, Türkiye'de çok böyük
alimler var; bunlar, öz saylarını birleştirmelidir, güçlerini birleştirmelidir
ve biz, bundan sonra da, Türkiye'nin tarihi, Azerbaycan'ın tarihi, Türk dilli
devletlerin tarihi, bunlar hakkında ve hususen Atatürk'ün irsi hakkında, daha
da büyük eserler yaradıp, bugünkü nesillere ve gelecek nesillere çaktırmalıyız. Aziz dostlar, men, çok memnunam ki, bugün, size, bu
kürsüden hitap etmek bana nasip oluptur. Bu, menim için en hoşbak günlerden,
hediyelerden biridir; çünkü, Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi, geçmişte de
bizim hafızamızda, en yüksek bir kurum kimi oluptur. Ben, genç vakıtlarımda
kitaplarda okuyordum Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi hakkında; ama,
heyranlıkla okuyordum. Aynı zamanda düşünürdüm, ya Rab, men ne vakit bunu
göreceğim, yoksa yok... Ama, men bunu gördüm. (Alkışlar) 1997 nci yılda, men,
burada, sizin karşınızda hitap ettim, indi, yine, siz, bana bu imkânı verdiniz.
Bunlara göre teşekkür edirem. Bizim, parlamentler arası ilişkiler de inkişaf
etmelidir. Hörmetli Başkanla, biz, bu arada sohbet ettik. Ben, onu ve Büyük
Millet Meclisinin nümayende heyetini Azerbaycan'a davet ettim, Azerbaycan'ın
Meclis Başkanı da buraya davet olunuptu, o da gelecektir; yani, bu imkânlardan
da istifade etmişik ve istifade edeceğik. Bir sözle: Türkiye-Azerbaycan dostluğu ebedîdir,
sarsılmazdır. (Alkışlar) Azerbaycan Halkı, bu dostluğu, bu gardaşlığı yüksek
giymetlendirir ve bunu, özü için en önemli bir hal hesap edir. Biz, bu dostluğa
sadık olacağık; biz, hem işe siznen bir yerde olacağık ve inanıram ki, siz de,
hem işe Azerbaycan'nan bir yerde olacaksınız, Azerbaycan'ın teklenmesine yol
vermeyeceksiniz, Azerbaycan'ın ağır problemlerinin, hususen Ermenistan
işgalından Azerbaycan'ın kurtulmasına, siz, öz imkânlarınızı istifade
edeceksiniz. Men size bir de teşekkür edirem ve deyerem ki, yaşasın
Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi... (Alkışlar) Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!..
(Alkışlar) Yaşasın Büyük Atatürk'ün yoluyla giden Türk Halkı, Türkiye
Cumhuriyeti! (Ayakta alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Cumhurbaşkanı. Sayın milletvekilleri, İsviçre Parlamentosunda
görüşülen, sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla verilen teklif reddedilmiştir, arz
ederim efendim. (Alkışlar) Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara
veriyorum efendim. Teşekkür ederim. Kapanma Saati
: 16.55 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
17.13 BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 68 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Giresun Milletvekili
Rasim Zaimoğlu'nun, Yüksek
Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun
ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu
Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin İçtüzüğün 37
nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi üzerinde
görüşme açmıştık. Sayın Zaimoğlu konuşmuştu; Hükümet adına, Ulaştırma
Bakanı söz istemişti. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, affedersiniz, imzanız yoktu. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Bakandan sonra, o
zaman, yerimden... BAŞKAN - Sayın Bakandan sonra milletvekili olarak söz
vereyim. III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam) 2. - Giresun
Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında
41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Ek ve
Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/49) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/324) (Devam) BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milletvekili arkadaşlarımızdan birisi Or-Gi
havaalanıyla ilgili bilgi ihtiyacı içerisinde olduğunu ifade ettiler. Sayın
Başbakanımızın da burada bulunmasından dolayı memnuniyetlerini ve bu konudaki
ilgilerini ifade ettiler. Or-Gi havaalanı, konvansiyonel bir havaalanı olarak
planlanmış, 45 metre genişlikte, 3 000 metre uzunlukta, yani, beynelmilel,
milletlerarası nitelikte bir büyük havaalanı olarak planlanmıştır. Kredili
olarak planlanmıştır. Bugüne kadar kredisi bulunamamıştır. Yap-işlet-devret
formülü dahil her türlü formüle açık çalışmalar devam etmektedir. Dolayısıyla,
Hazinemiz de bu konudaki işlemleri tamamlayamamıştır. Bu durum karşısında,
aramalar bir netice vermemiştir ve hiçbir kuruluş, şu ana kadar, kredili veya
yap-işlet-devret formülüyle bir müracaatta da bulunmamıştır; bulunduğu
takdirde, bu manada bir değerlendirmeye açığız. Bu şikâyetlerin çoğalması
üzerine, bizzat, teknik heyetle birlikte, ben, Ordu-Giresun havaalanının, Or-Gi
havaalanının yapılacağı yere gittim, incelemelerde bulundum. Bunların
hiçbirinden cevap alınamadığı takdirde, şu şekle dönüştürülmesi Bakanlığımızca
planlanmıştır: Burada, milletlerarası bir havaalanı, o günkü şartlar içerisinde
büyük planlanmıştır. Bölgenin ihtiyacını görebilecek nitelikte, masrafları
azaltabilecek şekilde ve devletimizin imkânlarıyla yapılabilecek şekilde
küçültülmek suretiyle bir havaalanı inşaatı düşünülmektedir. Bu konuda,
tarafımdan, ilgililere talimat verilmiştir ve çalışmalar devam etmektedir. Arz ediyorum, teşekkür ediyorum. (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Turhan Alçelik, buyurun. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Yerimden mi, yoksa kürsüden
mi Sayın Başkan? BAŞKAN - Buyurun efendim; bir milletvekiline söz
vereceğim; Siz, Giresun milletvekili değil misiniz, teklifle ilgili konuşmuyor
musunuz? TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Tabiî efendim. BAŞKAN - Teklif, biliyorsunuz, yükseköğretim; havaalanı
değil yani. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Biliyorum efendim, elbette
efendim. Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; önce, Sayın
Başkanıma söz verdiği için teşekkür edi-yorum. Burada, değerli arkadaşım Rasim Zaimoğlu Beyefendinin,
Giresun İlimize bir üniversite kuruluşuyla ilgili kanun teklifinin, İçtüzüğün
37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili hususu görüşüyoruz;
ancak, bu husus görüşülürken, gerek konuşma içerisinde gerek biraz önce Sayın
Bakanımızın ifadeleriyle, Ordu, Giresun İllerimize ait havaalanı konusunda da
açıklama yapılmıştır; bu hususta da, eğer Sayın Başkanımın izni olursa, kısa
bir bilgi arz etmek istiyorum. BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun. Çok kısa, lütfen efendim. TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Tabiî efendim. Değerli arkadaşlar, ülkemizde üniversiteleşmeyle ilgili
çalışmalar, maalesef, belli bir noktada tıkanmıştır ve bugüne kadar birçok
ilimiz altyapısını tamamladığı halde, hükümetin bu konuyu kendi gündemine
almaması nedeniyle bir türlü sonuca ulaştırılamamıştır. Değerli arkadaşlar, şu anda, Meclisimizin gündeminde,
komisyonlarda kabul edilmiş olan iki adet kanun teklifi vardır;
üniversitelerimizin ve fakültelerimizin kuruluşlarıyla ilgili tekliflerdir
bunlar. Komisyonlardan geçen bu iki teklife göre, şu andaki mevcut kanuna göre,
bir üniversite bünyesinde, Bakanlar Kurulu kararıyla, sadece üç fakülte
kurulabildiği halde, komisyondan geçen şekliyle, Bakanlar Kurulu, her
üniversiteye ihtiyaç duyduğu sayıda fakülte kurabilme yetkisi vermektedir.
Hükümet üyesi partilerden ve özellikle hükümetten, bu konuyu sahiplenip, bir an
önce buraya getirmesini, dolayısıyla, hangi ilin üniversite altyapısı olarak
fakülte ihtiyacı varsa, bu fakültelerin, bir an önce, Bakanlar Kurulu kararıyla
yürürlüğe konulması birinci talebim. İkincisi, yine, komisyonlardan, üniversitelerin
kuruluşuyla ilgili kriterleri belirleyen kanun teklifi de kabul edilip
geçmiştir. Hangi kriterlere göre bir üniversite bir ilde kurulacaktır; bu
kriterleri belirleyen tasarının da, bir an önce burada görüşülüp, kanunlaşması
lazım. Burada da hükümete görev düşüyor. Eğer bu iki kanun Meclisten geçerse,
birçok ilimizin bu konudaki ihtiyacı bir an önce karşılanmış olacak. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayın efendim. TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Peki efendim. Sonuç itibariyle, üniversite bekleyen, fakülte
altyapısı ve üniversite altyapısı hazır olan illerdeki eğitimle ilgili bu
ihtiyaç bir an önce karşılanmış olacaktır. Burada birincil derecede sorumlu
olan ve görevli olan da iktidardır, iktidar partileridir, hükümettir.
Özellikle, şu anda burada bizi dinlemekte, bizimle birlikte olan Sayın
Başbakanımızdan, bu konunun bir an önce hükümetin gündemine alınması ricasında
bulunmak istiyorum. Sayın Başbakanım, bu konuyu, lütfen, bir an önce
gündemimize alalım ve gündemimizden bu konu çıksın. Diğer konuyu Sayın Bakan biraz önce burada ifade
ettiler. Değerli arkadaşlar, şu anda, Sayın Başbakanın da imzası olan,
Ordu-Giresun havaalanıyla ilgili çıkmış olan ve inşaatına Ordu-Giresun
İllerinde bizzat yaşayanların katkısıyla başlanmış olan havaalanı inşaatı,
maalesef, proje bazında değerlendirilir hale gelmiştir. Bu konunun da bir an
önce neticeye kavuşturulması lazım. Değerli arkadaşlar, iki il bir havaalanı istiyor ve
yolcu kapasitesi de yeterlidir. Bu havaalanı için gerekli olan para, ödenek,
bir günlük faize denktir; yani, bir günlük faizin parasıyla iki ile... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Alçelik, lütfen efendim... TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum efendim... BAŞKAN - Çok teşekkür ederim. TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Bir günlük faiz parasını
eğer Ordu ve Giresun'a çok görüyorsanız, benim söyleyecek bir şeyim yok. Sayın Başbakan,
bir husus da, Giresun Limanı üç
senedir sürüncemede; lütfen, bunu da biti-relim. Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum efendim. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilme-miştir. İkinci önerge, Ankara Milletvekili Sayın Şevket Bülend
Yahnici'nin; okutuyorum efendim: 3. - Ankara
Milletvekili Şevket Bülend Yahnici'nin, 5680 Sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/589)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/325) 5.1.2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 9.10.2000 tarihinde Başkanlığa sunmuş bulunduğum 5680
sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifim, 12.10.2000
tarihinden itibaren Anayasa Komisyonunda beklemektedir. (2/589 sayıyla) İçtüzük 37 nci maddeye göre teklifimin doğrudan gündeme
alınması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim. Şevket Bülend Yahnici Ankara BAŞKAN - Sayın Yahnici, konuşacak mısınız efendim? ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Evet efendim... BAŞKAN - Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 15.7.1950 tarihli 5680 sayılı Basın Kanununa iki ek madde
eklenmesine dair bir kanun teklifini Başkanlığa vermiştim. İçtüzük 37 nci madde
gereğince de bugün Genel Kurula inmiş bulunmaktadır. Gazetecilik mesleği ve basın sektörünün, özellikle
basın çalışanlarının, çok uzun zamandan beri büyük problemlerle karşı karşıya
bulunduğu bir gerçektir. Belki, biz bu değişikliği yapmak suretiyle -konuyla
ilgili gerekli pek çok anayasa ve kanun değişikliği olmasına rağmen- bu konuda
çok büyük bir problemi halletmiş olamayacağız; ama, en azından, kısa vadeli de
olsa, şimdilik de olsa, konuyu bazı noktaları itibariyle halletme yönünde bir
adım atmış olacağız. Çünkü, anayasa ve kanun değişikliklerinin, sektörü
sıkıntıya sokan tek faktör olmadığı da açıktır. Basın sektörüne bugün hâkim
olan bir zihniyet, bugünkü basın sektörünün içinde bulunduğu halin ve basın
çalışanlarının sıkıntılarının da müsebbibidir. Medya baronluğu haline gelen
sektör, elde bulundurduğu kitle iletişim araçlarını bir güç olarak kullanmakta
ve bu gücü, siyasî otorite üzerinde tehdit unsuru olarak yöneltebilmektedir;
dolayısıyla, gazetecilik mesleği saygınlığını yitiren bir hale gelmekte,
basında sendikal hak diye bir şey kalmamış durumda, sendika örgütlenmesi diye
bir hadise basın mesleğinden silinmiş görünümdedir. Tarafsız ve doğru
yayıncılık diye bir ilke de, maalesef, bu manzara içinde basın sektörünün
kaybettiği bir değer haline gelmiştir. Sözün bu noktasında, bütün ömrünü, basın
sektörünün bu değerleri yitirmemesi için, mücadele vererek yaşayan ve
geçenlerde yitirdiğimiz Nezih Demirkent'i bir kere daha burada rahmetle anmak
istiyorum. Dolayısıyla, basında gelinen noktada birkaç hadise, basın mesleğinin
yaşamakta olduğu sıkıntı halindedir. Bunlar: Stajyer gazeteci adı altında birçok kadrolu, kadrosuz
gazeteci çalıştırılmaktadır. Bordro ile gerçek ücret farklılıkları
oluşturulmuştur. 212 sayılı Kanunla çalıştırılması gereken gazetecilik mesleği
mensupları, 1475 sayılı genel İş Yasası kapsamında çalıştırılmaktadırlar. Sendikaya üye olan gazeteciler işten çıkarılmaktadır. Ücret dengesizliği çok büyük boyutlardadır. Birkısım
büyük yöneticiler ve büyük yazarlar, binlerce dolar karşılığı ücret alırken,
haber yükü ağırlığını çekmekte olan gazeteci kardeşlerimiz, maalesef, çok düşük
rakamlarla gazeteciliğe talim etmektedirler. Gazeteciler aleyhine, bir gazetenin çıkardığını
diğerinin almaması gibi bir patronlararası centilmenlik anlaşması
yürürlüktedir. Gazetecilik mesleğinde taşeronlaşma dediğimiz hadise,
çok sayıda şirket kurmak suretiyle gazetecileri bu şirketlere dağıtarak
çalıştırma şeklinde yürütülmektedir. Bazı gazeteler, çalıştırdıkları gazeteciler açısından,
iki tip sözleşmeyi bir anda uygulamaya koymaktadırlar: 212 sayılı Kanuna göre
bir yandan sözleşme yapıp, diğer yandan da, serbest gazeteci telif sözleşmesi
yapmaktadırlar ve tek hizmet sözleşmesiyle, bir insan, birden fazla organda,
pek çok basın organında, televizyonda, gazetede, aynı grubun yayın organında
çalıştırılmaktadır. Bunlar, basın mesleğinde görülen büyük sıkıntılardır.
En azından, taşeronlaşmanın önüne geçilmesi, istihdam imkânında bir genişleme
sağlanması, çalışma hayatı, iş güvencesi sağlanması açısından, basın mesleğinde
çalıştırılması zorunlu asgarî kadroların tespit edilmesinde büyük fayda vardır. Her ne kadar RTÜK Kanununun 20 nci maddesi, belli
sayıda gazeteci çalıştırma gibi bir şartı, basın mesleğine getirmişse de,
uygulanmamaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Dolayısıyla, gerek
RTÜK Kanununun 20 nci maddesinde belirtilen istikamette bir uygulamanın hayata
geçirilmesi gerekse bu kanunun ek 2 maddesinin kabul edilmesi suretiyle, 212
sayılı Kanunda, 5953 sayılı Kanun uyarınca bir düzeltme yapılması, basın
sektöründe bugün yaşanmakta olan sıkıntıları bir nebze de olsun
azaltabilecektir. Basın sektörü, basın mesleği çalışanları, bir ameliyatlı
hasta gibidir. Eğer ki, Meclis Genel Kurulumuz, bu kanunu kabul eder,
komisyonlara alır, en azından o komisyonlarda ve Genel Kurulda üzerinde de
gerekli düzenlemeleri yapmak suretiyle -ben demiyorum ki, bu haliyle bu kanun
çıksın; yine, bunları konuşalım, sayıları konuşalım, kadroları görüşelim- eğer,
bu kanun çıkarsa, en azından, basın mesleğiyle ilgili, bir nebze de olsa,
ameliyatlı hastaya bir neşter vurmuş oluruz ümidiyle teklifi sundum; kabulünü
Yüce Meclisten dilemekteyim. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Bedük, buyurun efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; basın çalışanları hakkında verilmiş olan kanun teklifiyle
ilgili olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de, basın çalışanlarının sorunlarının çözümlenmesi
istikametinde, benzerî bir kanun teklifini, daha evvel -uzun zamandan beri-
vermiş ve maalesef, bugüne kadar komisyonda görüşülmemesini, özellikle üzülerek
takip etmiştim. Bugün de, Değerli Yahnici, kanun teklifinin, 37 nci maddeye
göre gündeme alınması hususundaki bu talebini gündeme getirdikten sonra, kendi
teklifimi, tekrar, özellikle huzurlarınıza getirmek istedim. Demokrasinin en önemli unsurlarından bir tanesi de
basındır. Basın, devlet hayatında dördüncü organ olarak nitelendirilir.
Demokratik standartlarımızın yükseltilmesi anahedefimiz olmalıdır ve öyledir.
Bu standardizasyonda, hedeflerin en önemlisi basındır ve basın olmalıdır.
Basının, bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatında önemli yeri vardır,
katkısı da vardır. Basını, sadece bir patronaj anlayışı içerisinde kabul etmek
fevkalade yanlıştır. Eğer, basın çalışanlarının sosyal güvenliklerini
sağlamazsak, eğer basın çalışanlarının bir gece yatıp da, ertesi gün sabahleyin
eline bir sarı zarf uzatmak suretiyle işten atılmasına göz yumar veya onunla
ilgili birkısım düzenlemeler yapmazsak vicdan azabı çeker ve dolayısıyla,
demokrasi standardımızı yükseltmeyle ilgili hedefimizi de gerçekleştirmemiş
oluruz. Sayın Başbakan, eski bir basın çalışanıdır. Ben,
özellikle Sayın Başbakanımızın da bu salonda bulunmasını bir şans olarak
değerlendiriyor ve sesleniyorum; diyorum ki: Siz, basın mensuplarının, basın
çalışanlarının en büyük sıkıntısını çeken ve bunu yaşayan bir kişisiniz. O halde,
bugün içerisinde bulunduğumuz şartlar itibariyle, ekonomik krizden de
etkilenmesi sebebiyle... Mesela, Ankara'yla ilgili ek, ilaveler vardı. Orada,
Ankara'nın sorunlarını ifade etmek, çözüm üretmek, yönlendirmek bakımından da
fevkalade katkıları vardı; ama, yaşanan kriz sebebiyle, o ek, ilaveler tamamen
kaldırıldı ve bununla birlikte de - altını çizerek belirtiyorum- 3 000'e yakın
basın çalışanı, son zamanlarda işten atılmıştır. İşten atılmasının sebebi,
sosyal güvenliklerinin olmamasıdır, güvencelerinin olmamasıdır. Eski bir
idareci olarak söylüyorum. Bir gazetenin kapatılmasından sonra, çalışanları
dışarıya atmışlardı. Size samimiyetimle ifade ediyorum ve özellikle burada
açıklamak istiyorum; ismini vermeyeceğim. Bir basın çalışanının üç çocuğu
vardı. Doğan çocuğuna süt alamadı. Alamadığı için de, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfından ismini zikretmeden yardım etmek mecburiyetinde kaldım.
Dolayısıyla, bu hatıramı, burada tekrar ifade ederken, ben, bu kanunlarımızın,
bu tekliflerimizin, özellikle komisyonda öncelikle görüşülmesi hususunda Sayın
Başbakanın ve hükümeti oluşturan siyasî parti liderlerinin, özellikle
komisyondaki arkadaşlarımızı teşvik etmek ve onlara program bakımından da
işaret vermek suretiyle öncelikle görüşülmesini ve basın çalışanlarının
bilhassa, bu önemli konusunun çözümlenmesi istikametinde gayret göstermelerini
diliyor ve 212 sayılı Kanunda yapılacak olan değişikliği desteklediğimi
belirtiyorum. Şunu da belirtmek istiyorum: Özellike, 1475 sayılı Kanuna göre
çalıştırılıyorlar. Değerli arkadaşlar, sendikaya giremiyorlar. Eğer, basın
çalışanı sendikaya girerse, işten atılıyor. Bunu bilhassa biliniz. Onun için
de, ben, zorunlu olarak, basın çalışanlarının sayısının yasayla belirlenmesi
gerektiğini ve sendikalaşma haklarını özgürce gerçekleştirmelerini bir
örgütlenme hakkı, bir insan hakkı olarak telakki edilmesini özellikle ifade
ediyor ve bu yasa teklifimizin öncelikle görüşülmesi hususunda hem desteğimi
belirtiyor hem de -diğer kanun teklifleriyle birlikte- biraz da öne alınmasını,
öncelikle görüşülmesini talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Üçüncü önerge, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet
Kaya'nındır; okutuyorum: 4. -
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın, 5 İlçe ve Elbistanafşin Adıyla Bir
İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/608), doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/326) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Beş ilçe ve Elbistanafşin Adıyla Bir İl Kurulması
Hakkında Kanun Teklifim havale edildiği İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarında bugüne kadar görüşülememiştir. Kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim. Saygılarımla. Mehmet Kaya Kahramanmaraş BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya. (MHP sıralarından
alkışlar) MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kahramanmaraş'ın Elbistan ve Afşin İlçelerinin beraberce il
olmaları hakkında kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasıyla ilgili önergem üzerinde, huzurlarınızda söz almış
bulunuyorum; hepinizi, saygılarımla selamlıyorum. Elbistan ve Afşin, Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu
Bölgelerinin kesiştiği noktada yer alan iki ilçedir. Elbistan ve Afşin
İlçeleri, denizden 1 150 metre yükseklikte, Elbistan-Afşin adıyla anılan,
oldukça geniş bir ovada kurulmuş olan ilçelerdir. Bu ova, Türkiye'nin en büyük
ovalarından biridir. Bu ova üzerinde Ceyhan, Hurma, Göksun, Söğütlü Nehirleri
gibi su kaynakları mevcuttur. Bu kaynaklar üzerinde birçok baraj kurulmuş ve
kurulması da planlanan su kaynaklarıdır. Afşin İlçesi 146, Elbistan İlçesi ise Kahramanmaraş'a
160 kilometre uzaklıktadır. Coğrafî konum itibariyle komşu illere uzaklığı,
Malatya'ya 125, Gaziantep'e 235, Kayseri'ye 265, Sıvas'a 300 kilometredir. Elbistan-Afşin'in tarihi oldukça zengindir. Anadolu
medeniyetlerinin birçoğu bu bölgede yaşamıştır. Birçok tarihî esere sahip olan
Elbistan-Afşin'in tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Bölgede, Romalılar,
Hititler, Frigyalılar, Selçuklular, Dulkadirliler ve Osmanlılardan kalan birçok
kıymetli eserler mevcuttur. Kahramanmaraş İline bağlı olan Elbistan ve Afşin
İlçeleri, beraberce coğrafî, ekonomik ve kamu hizmetlerinin gerekleri
bakımından il olmaya hazır ilçelerdir. Elbistan-Afşin İlçelerinin yüzölçümü 3 894
kilometrekare olup, köyleriyle birlikte
nüfusu 300 000'i aşmaktadır. Anayasanın 126 ncı maddesinde Türkiye'nin merkezî idare
kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin
gereklerine göre, illere, illerin de diğer kademeli bölümlere ayrılacağı
belirtilmiştir. 5442 sayılı İl İdaresi Kanununda da, diğer mülkî idarî bölümler
ilçe, kasaba ve belde olarak sayılmış ve bunların kanunla kurulacağı hükme
bağlanmıştır. Bu hizmetlerin verimli ve etkili bir şekilde
yürütülmesi, illerin ve ilçelerin coğrafî yapısı, ulaşım, haberleşme şartları
ve nüfus yoğunluğuyla yakından ilgilidir. Coğrafî bütünlüğün bulunmadığı, nüfus
yoğunluğuna paralel teşkilatların oluşturulamadığı, ulaşım ve haberleşmenin
günün şartlarına uygun şekilde sağlanamadığı bölgelerde, diğer hizmetlerde de
aksama oluşmaktadır. Bu sebeple, mülkî idare taksimatında coğrafî yapı ve
nüfus yoğunluğuna uygun değişiklikler yapılması faydalı görülmektedir. Güvenlik kuvvetlerinin etkinliğinin daha da artırılması
yönünden, Elbistan-Afşin'in il yapılması gerekliliği de ortaya çıkmıştır. Mahallî idareler, ülke sınırları içinde yerleşmiş irili
ufaklı insan topluluklarının (köy, kasaba, kent gibi) ortak ve yerel
nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla belli bir hukuk düzeni içinde
oluşturulmuş Anayasal kuruluşlardır. Değerli milletvekilleri, Elbistan ve Afşin'in beraberce
il olması, bölgeyi geliştirip kalkındıracak ve ülkemizin de yararına olacaktır.
Ayrıca, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin de gelişeceği göz önüne alınmalıdır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin gelişmesi diğer doğu illerine de yansıyacak ve
böylece ülkemizin kalkınması daha da hızlanmış olacaktır. Elbistan ve Afşin İlçelerinin il olması demek, o
bölgeye daha fazla hizmet demektir, o bölgeye daha fazla güvenlik, daha fazla
adalet, daha fazla iş sahası demektir. Böylece de, halkın işsizlik oranı büyük
ölçüde azaltılmış olacaktır. Elbistan ve Afşin'in, Kahramanmaraş'a 160-170
kilometre uzak olmasından dolayı, bu ilçelerde olan herhangi bir terör, sağlık,
adliye gibi konular için, halk 160-170 kilometre uzakta kalmaktadır. Bir terör
olayı anında, güvenlik güçleri 160 kilometre uzakta olduğu için, müdahale zamanında
yapılamamakta ve bir hayli gecikmektedir. İnsanlar, hastası olduğunda,
mecburen, 170 kilometre yol gitmek zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenlerden
dolayı halk, maddî sıkıntı çekmekte ve hizmete ulaşmakta zorlanmaktadır. Elbistan ve Afşin beraberce il oldukları takdirde
hizmet hızlanacak ve kalkınma daha da kolaylaşacaktır. Bölgede halk 170
kilometre yol gidebilmek için maddî imkânlarını bir hayli zorlamakta ve güçlük
çekmektedir. Oysa, Elbistan ve Afşin il oldukları takdirde, hem halka yeni iş
sahaları açılmış olacak hem daha fazla gelir getirecek hem de 160-170 kilometre
yol gitmelerine gerek kalmayacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen toparlar mısınız efendim. MEHMET KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, Elbistan ve Afşin İlçeleri
birçok bakımdan çevre yerleşim birimleri içinde üstün, büyük ve gelişmiş olduğu
gibi, nüfus olarak da bu büyüklüğünü muhafaza etmektedir. Nüfustaki bu
büyüklük, son zamanlarda hızla artmaktadır. Elbistan ve Afşin genç nüfusa sahip
olan iki yerleşim merkezidir. Konumu itibariyle, yeni istihdam sahaları açmaya
elverişli, değerli bir bölgedir. Değerli milletvekilleri, Elbistan-Afşin'deki tarım,
hayvancılık, inşaat sektörü ve sanayideki gelişmeye paralel olarak ticaret
hayatında büyük çapta bir canlılık olmuştur. Ticaret hayatındaki bu canlanmaya
hızla artan nüfusun katkılarını da unutmamak gerekmektedir. Elbistan-Afşin
Termik Santrallerini, şeker fabrikası, un fabrikaları, tuğla fabrikaları, çeşitli
birçok tekstil fabrikalarını sanayi kuruluşları arasında saymak mümkündür.
İmalat kolları ise, kereste ve demir doğrama atölyeleri, mobilya
imalathaneleri, mozaik tesisleri... BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen... 1,5 dakika da geçti
efendim; lütfederseniz... Daha gensoru görüşeceğiz bitene kadar. MEHMET KAYA (Devamla) - Elbistan-Afşin linyit havzası,
yaklaşık 120 kilometrekarelik bir alanı kapsayan Kışlaköy (A), Çöllolar (B),
Afşin (C) ve Kuş Yakası (D) adı verilen dört ana sektör ile (E) ve (F) sektörlerinden
oluşturulması planlanmış büyük bir santraller kompleksidir. Böylece, ülkemizin
enerji üretimine büyük ölçüde kaynak sağlayacak bir komplekstir. Konuşmama son verirken, Elbistan-Afşin ilçelerinin
beraberce il olmaları hakkında 21 inci Dönem Yüce Meclisin desteğini bölge
halkı olarak beklemekteyiz. Bu vesileyle, Aziz Türk Milletini ve onun Yüce
Meclisini saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Avni Doğan, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın, Beş İlçe ve
Elbistanafşin Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin İçtüzüğün 37
nci maddesine göre gündeme alınmasıyla ilgili önergesi hakkında konuşmak üzere
söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım. Yüce Heyetin bildiği gibi, daha önce, biz, Elbistan adı
altında bir il kurulması doğrultusunda bir kanun teklifi vermiştik; İçtüzüğün
37 nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine girmişti. Şimdi
de, arkadaşımız, daha farklı içerikli bir önergeyle Meclisin huzuruna gelmiş
bulunuyor. Bir gerçek var. Bu gerçek, Türkiye'nin idarî yapısı
üzerinde hükümetin, Yüce Meclisin, artık, uzun boylu bir düşünmesi gereğini
ifade eden bir gerçek. Kahramanmaraş ile Elbistan arasındaki mesafe,
Kahramanmaraş ile Afşin arasındaki mesafe 165 kilometre. Kahramanmaraş'ın bir
ucundan öbür ucu 350 kilometre civarında. Yani, bu iki ilçenin bir şekilde
Kahramanmaraş'tan ayrılması, Kahramanmaraş'ı küçültmüyor, Kahramanmaraş'ı bir
yükten, büyük bir idarî sıkıntıdan kurtarıyor; onun bilinmesi lazım. Afşin-Elbistan Ovası, Türkiye'nin dördüncü büyük ovası.
Yalnız Elbistan, 100 000 merkez nüfusuyla, 170 000 çevre nüfusuyla Türkiye'nin
40 ilinden daha büyük. Buna Afşin'i eklerseniz -iki ilçenin birleştirilip il
olması, zannediyorum, yeni bir uygulama olacak, Türkiye'de ilk uygulama olacak,
ama, uygulanamaz bir şey değil, uygulanabilir- ikisini bir arada düşünürsek,
Türkiye'nin 20 ilinden daha büyük bir il karşımıza çıkıyor. Bir gerçek var; Elbistan tek başına, Afşin tek başına
Türkiye'nin birçok ilinden, 30-40 ilinden daha büyük bir il görünümünde ve
Türkiye'nin idarî yapısı içerisinde düşündüğünüz zaman, hizmetlerin o bölgede
yarım olmasını, aksamasını sağlıyor. Ayrıca, bir başka gerçek var; o bölgeye gidip de, o
bölgeye il olma sözü vermeyen bir parti genel başkanı tanımıyorum ben. Elimde
fotoğrafı var eski Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'in; bir muhtarın
sırtına yazıyor "Elbistan ildir" diye. Muhtar o ceketi hâlâ saklıyor,
o ceketin fotoğrafları var bizde. Bütün siyasî parti başkanları nedense oraya
bu sözü veriyor; ama, bir türlü sözünü tutmuyor. Türkiye'de birçok ilçe il yapıldı. Bizim çocukluğumuzda
67 il vardı, şu an 80'in üzerinde il var. Bir bakıyoruz, hepsi politik
sebeplerle yapılmış. Artık, reel sebeplerle ilçelerin il yapılması lazım;
politik sebeplerle değil, belediye başkanı öldüğü için değil, yarın orada yerel
seçim olacağı için değil, reel sebeplerle... Bir standart koyup, o standarda
göre ilçelerin il yapılması gerekiyor. Öyle zannediyorum ki, nasıl standart
koyarsanız koyun, hem Elbistan tek başına hem Afşin tek başına bu standarda
uyar. Bu ova, Türkiye'nin en büyük termik santralına sahip,
dünyanın en zengin kömür yataklarına sahip. Bunun da çok fazlasıyla belasını
çekiyor -açık söylüyorum- Elbistan,
Afşin halkı, sülfürik asit teneffüs ediyor. Maalesef, hava kirliliğinin had
safhada olduğu bir ova. Devlet, bu açıdan, ciddî bakmıyor. Geçenlerde de gündeme getirdiğim gibi, Ceyhan Nehrini
kurutma pahasına, Ceyhan Nehrinin doğduğu yerden su alınıyor. Tabiî, bütün bunlar bir yana, bir hakkın teslim
edilmesi lazım gelirse, o bölgede bir il yapılması gerekiyor Türkiye'nin
güvenliği açısından. Daha önce MGK'da bu konu konuşuldu. MGK'da, Millî Güvenlik
Konseyinde, oranın il yapılması konusunda konuşmalar olduğunu yakından
biliyoruz; çünkü, terör -Türkiye'de- oradaki idarî boşluktan başlıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, sadece 1 dakika... Her siyasî parti gidip söz veriyor; nedense, sözünü
tutmuyor, sözünde durmuyor. Reel sebepler, Afşin'in, Elbistan'ın ya da ikisinin
bir araya getirilerek il yapılmasını Türkiye'ye dayatıyor, bize dayatıyor. Bu,
hükümetin görevidir. Sayın Başbakan Yardımcımız Devlet Bahçeli burada. Birtakım
sebeplerden dolayı, en fazla da Milliyetçi Hareket Partisinin, Sayın Devlet
Bahçeli'nin, Elbistan'ı il yapmak, borcudur; çünkü, Elbistan, sadece Milliyetçi
Hareket Partisine üç devre üst üste belediye başkanlığını vermiştir. Milliyetçi
Hareket Partisinin başkenti gözüyle bakılıyordu; ama, benim verdiğim önergeye
Milliyetçi Hareket Partisi destek vermedi. Biz, Fazilet Partisi olarak, Prof.
Dr. Mehmet Kaya'nın verdiği önergeye sonuna kadar destek veriyoruz, sonuna
kadar takipçisiyiz. Yüce Meclisi ve Milletvekilimiz Sayın Mehmet Kaya'yı
saygılarla selamlıyorum. Sağ olun Sayın Başkanım. (FP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum efendim. Alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz sayın milletvekilleri. Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 34 arkadaşının,
uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri
iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/9)
esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması hususunun
görüşmelerine başlıyoruz. VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Görüşmeler 1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu
ve 34 arkadaşının, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına
sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9) BAŞKAN - Hükümet?... Burada. Şimdi, daha önce bastırılıp, dağıtılan önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 57 nci hükümetin uyguladığı ekonomik politika ülkeyi
durgunluk, işsizlik ve iktisadî gerileme ve hatta çöküş dönemine getirmiştir.
Krizin birinin yaraları sarılmadan yenisi patlamaktadır. Hükümetin ülke
ekonomisini yönetmekte başarısız olduğu ve ülkeyi adım adım bir iktisadî
felakete götürdüğü görülmektedir. Aşağıdaki gerekçeyle, 57 nci hükümet hakkında
Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddesine göre gensoru açılmasını arz
ve talep ederiz.
Gensoru gerekçesi: Son yıllarda durgunluk içine giren Türkiye ekonomisi
her geçen gün kötüleşmekte ve krizler birbirini kovalamaktadır. Millî gelir
1997'de yüzde 8,3 artmış iken, artış 1998'de yüzde 3,9'a düşmüş ve 1999 yılında
ise yüzde 6,4 küçülme olmuştur. Bu, elli yıldır görülmeyen bir gerilemedir. 2000 yılında uygulamaya konulan üç yıllık, IMF
destekli, istikrar programıyla enflasyonun TEFE ve TÜFE olarak 2000 yılı
sonunda yüzde 20-25, 2001 yılı sonunda yüzde 10-12 ve 2002 yılı sonunda da
yüzde 5-7 mertebesine düşürülmesi hedef alınmıştı. Programın üç temel unsuru,
kamu sektörü harcamalarının kısılması, yapısal reformlar ve döviz çıpasına
bağlanmış sıkı döviz kuru politikasıdır. Bu çerçevede faizlerin de düşürülmesi
hedef alınmıştır. Hükümet, istikrar programını desteklemek gerekçesiyle
tarım desteklerini azaltmış, tarım ürünleri taban fiyatlarını tespit ederken
enflasyon sebebiyle maliyet artışlarını esas alacak yerde, hedef enflasyona
göre fiyat tespit ederek çiftçi-köylü camiasını fakirleştirmiştir. Hükümetin bu anlayışı memur ve emekliler için de
uygulanmış, bu zümre de mağdur edilmiştir. Bugün, emekliler ve her seviyede
kamu çalışanı fakirleşmiş ve günlük hayatını idame ettirmekte büyük zorluklarla
karşılaşmaktadır. Diğer taraftan, istikrar tedbirleri sebebi neticesinde
insanların fakirleşmesiyle içtalep daralmış ve neticede esnaf ve iş hayatı
gerilemiş, fabrikalar kapanmış, esnaf kepenk kapatmış, yüzbinlerce insan işsiz
kalmış, işten çıkarılmıştır. Daralan içpiyasaya paralel olarak ihracat gerilemiş,
ithalat yüzde 40 artmıştır. Bunun neticesinde ihracata çalışan sektörler krize
girerken, içpazar ithal malların istilasına maruz kalmıştır. Türkiye'de bütün bu sıkıntılar yaşanırken, hükümet,
çiftçi, esnaf, memur ve emekli camiasının, iş camiasının ve ihracatçıların
feryatlarına kulak tıkayarak bu istikrar programının başarısı için taviz
vermeden uygulamanın devam edeceğini beyan etmiştir; istikrar programını,
insanı ezen bir şekilde uygulamaya devam etmiştir. 2000 yılı sonu itibariyle enflasyon hedefleri
tutturulamamıştır. TEFE ve TÜFE yüzde 20-25 yerine yüzde 33-39 olmuştur. Sapma
yüzde 13-14 mertebesindedir. Enflasyon-döviz kuru makası açıldıkça, ihracat
gerilemiş ve ithalat artmıştır. 2000 yılında, ihracat 27 milyar dolara ve
ithalat 54 milyar dolara, dışticaret açığı ise 27 milyar dolara ulaşarak yeni
bir rekor kırılmıştır. 2000 yılında ödenen faiz ise 33 milyar dolardır.
Toplanan vergilerin tamamına yakını faiz ödemelerine gitmiştir. Çekilen bunca sıkıntıya rağmen, Kasım 2000'de ve Şubat 2001'de yaşanan krizlerle yüzde 7 500'e kadar
yükselen faizler, piyasadan kaçan milyarlarca dolar, batan bankaların getirdiği
milyarlarca dolarlık yük, panik halinde piyasaların anormal şartlarda
dalgalanması, program hakkında güvensizliği yaygınlaştırmış ve hükümete güveni
sarsmıştır. Bugün gelinen nokta tam bir umutsuzluktur. Kalkınmak, gelişmek, iş ve aş bulmak isteyen insanımız
hüsrana uğramıştır. Milletimiz buna layık değildir. Kimse yarına umutla
bakamamaktadır. Türkiye bugünkü şartlarıyla güven vermediği için
yatırım yapılamamakta, tersine, yatırımcılar, şartları müsait diğer ülkeleri
tercih etmekte ve hatta, mevcut tesislerini bu ülkelere taşımaktadırlar.
Fakirlik ve işsizlikle mücadele eden milletimiz iş ve aş beklerken, durum her
geçen gün kötüleşmektedir. Türkiye ekonomisini IMF güdümünde otomatiğe bağlamış
hükümetin beceriksizliği ortadadır. Programın Türkiye şartlarına göre
hazırlanması, büyümeyi ve üretimi esas alması gerekirken, küçülmeyi, durgunluğu
ve gerilemeyi esas alan bir programın, her geçen gün, Türkiye'yi yeni iktisadî,
sosyal ve siyasî krizlere sokacağı açıkça görülüyor. Netice olarak, hükümet,
programı yönetememektedir. Bütün bunların sorumlusu olan 57 nci hükümet hakkında
gensoru açılması halinde, programdan ve uygulamadan kaynaklanan hatalar
müzakere edilerek ortaya çıkacak ve siyasî sorumlular tespit edilecektir. Gensoru talebimizin yukarıdaki gerekçeyle kabulünü arz
ederiz. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bravo, çok güzel okudun! Allah Allah... Yeni moda çıktı. BAŞKAN - Efendim, 500 kelimeyi geçmesin diye, özetledi.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine
göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına
birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir. Konuşma süreleri, önerge sahibi için 10 dakika, gruplar
ve hükümet adına 20'şer dakikadır. Şimdi, söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini
okuyorum: Henüz, önerge sahibi olarak Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa, Doğru
Yol Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş söz istemiştir.
Şimdilik, daha başka söz isteyen olmadı. Önerge sahibi olarak, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp
Fatsa'yı davet ediyorum; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Fazilet Partili arkadaşlarımızın 57 nci hükümet hakkında
vermiş olduğu gensoru önergesi üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, ülkemiz, çok tehlikeli ve sıkıntılı
bir süreçten geçmektedir. Cumhuriyet ta-rihinin en ağır ekonomik ve sosyal
çöküntüsü yaşanmaktadır. Antidemokratik usullerle kurdurulan 55, 56 ve 57 nci
hükümetlerin uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalar, toplumun tüm
kesimlerini perişan etmiştir. İktisadî ve sosyal hayatımızda ne kadar güzellikler
varsa, hepsi karartılmış, mahvedilmiştir. Sanayici, tüccar, esnaf, çiftçi,
işçi, emekli, memur, işsizler feryat ediyor. İşsizlik, yoksulluk, icralar,
hacizler kasıp kavuruyor. Millet bunaldı. İflaslar, intiharlar, cinayetler
artarak devam ediyor. Ülkede yangın var, yangın. Tüm bu feryatlar karşısında
hükümetten ses seda çıkmıyor. Hükümet duyarsız, sağır, aciz ve çaresizdir. Değerli arkadaşlar, ekonomimizin üç önemli sorunu
vardır: 1 - Kamu maliyesi açıkları. Devlet gelir ve giderlerini
dengeleyememiş, açıklarını kapatabilmek için yüksek faizli iç ve dış borç yapma
kolaylığını seçmiştir. 2 - Kaynakların verimli kullanılmaması. Ülkemizin
yeraltı ve yerüstü zenginlikleri harekete geçirilememiştir. Bu ülkenin, en iyi
borç bulacak adamlara değil; unutulmamalıdır ki, en iyi kaynak üretecek
yönetimlere ihtiyaçları vardır. (FP sıralarından alkışlar) 3 - Gelir dağılımındaki adaletsizlik. Ülkede sosyal
sınıflar arasında uçurumlar meydana gelmiş, ülkenin bütün imkânları bir avuç
rantiyeciye peşkeş çekilmiş, 10 milyon insanımız açlık, 20 milyon insanımız da
yokluk sınırına itilmiştir. Değerli arkadaşlar, bir ülkede saymış olduğum bu
meseleleri halletmek için iktidar olunur. Şimdi, buradan hükümete ve hükümeti
oluşturan partilere seslenmek istiyorum: Siz nasıl bir hükümetsiniz; ülkeyi
yönetecek programınız, planınız ve projeniz yok. Bütün ümidiniz, bir Derviş
gelecek, ülkenin meselelerini çözecek... (FP sıralarından alkışlar) Ülke
yönetiminden anlayışınız budur. Değerli arkadaşlar, bu hükümetin karnesine
baktığımızda, kötü rekorlar hükümeti olduğunu görürüz. Türkiye, tarihinin
hiçbir döneminde 27 milyar dolar dışticaret açığı yaşamamıştır; Türkiye'nin
tarihinin hiçbir döneminde, faiz ödemeleri bütçelerinin yüzde 45'ine
ulaşmamıştır; hiçbir dönemde gelir dağılımı bu kadar bozulmamıştır; hiçbir
dönemde faizler yüzde 7 500'lere ulaşmamıştır; hiçbir dönemde hükümet ve
bürokrasi bu kadar şaibe altında kalmamıştır; hiçbir dönemde, çiftçi, memur,
esnaf, işçi ve sanayici bu kadar perişan olmamıştır; hiçbir dönemde,
özelleştirme yapılırken 12 banka devletleştirilmemiştir; hiçbir dönemde
polisler sokağa dökülmemiştir; hiçbir dönemde ülke bir gecede yüzde 40
fakirleştirilmemiştir; hiçbir dönemde dışpolitikada bu kadar acziyet
yaşanmamıştır; hiçbir dönemde, bir yanda devalüasyon yapılırken, Merkez
Bankasından, yandaşların hesabına 3,2 milyar dolar peşkeş çekilmemiştir; hiçbir
dönemde, öteki Türkiye diye bu kadar yoksulluk ve sefalet yaşanmamıştır. Bütün
bu rekorların sahibi, iftihar edebilirler ki, 57 nci hükümettir. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, hükümeti oluşturan koalisyon
partilerine baktığımızda, yaşanan bütün bu felaketler, koalisyonu oluşturan
partilerin yapısıyla uyum arz etmektedir. Hükümetin DSP kanadı kriz çıkarmakla
meşgul; devlet krizi, hükümet krizi, ekonomik kriz ve IMF krizi... Hükümetin
küçük ortağı, yolsuzluklardan zaten sicili bozuk, cumhuriyet tarihinin
yolsuzluklar yüzünden düşen ilk hükümeti olma onurunu taşımaktadır. MHP'ye
gelince... Siz, olup bitenlerin, allahaşkına, neresindesiniz?! Var mısınız, yok
musunuz?.. Ülke soyulurken sessiz kalmayı devlet adamı ciddiyetiyle nasıl
bağdaştırıyorsunuz? Soygunlar karşısında susmak için mi milletten yetki
aldınız? Siz, neden IMF'ye teslim oldunuz? Neden yapısal değişiklikleri
yapmadınız? Özelleştirmeyi, neden ekonominin etkinliğini artırmak için
yapmadınız? Neden, dışpolitikada, 2 milyonluk Ermenistan karşısında 70
milyonluk Türkiye Cumhuriyetini küçük düşürdünüz? Değerli milletvekilleri, şimdi, yaşanan bütün bu
felaketler karşısında, Sayın Başbakanın "IMF çağdışıdır" Sayın
Yılmaz'ın "IMF bizi batırdı" demeleri, kendilerini, tarih önünde
sorumluluktan kurtarmayacaktır. Değerli arkadaşlar, aslında, gelmiş olduğumuz bu vahim
durumun sorumluları, 28 Şubatın sözde kurtarıcılarıdır, 55, 56 ve 57 nci
hükümetlerin destekçileridir. Ülke, sayenizde felakete sürüklenmiştir; şimdi
neredesiniz?! Hükümete ve sözde sivil inisiyatiflerin sahiplerine sesleniyorum:
İşçiyi sattınız, esnafı sattınız, işvereni, üreticiyi sattınız; milleti
aldattınız. Çarşıya, pazara, sokağa çıkın; sokaktaki insanların feryadına kulak
verin; bu krizin sebepleri biziz deyin, milletten özür dileyin ve istifa edin!
(FP ve DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, hükümetin bir sayın bakanı
"Erbakan Hoca doğru söylüyormuş; bu ülkeyi rantiyeciler soyuyormuş; biz, o
zaman, bunu anlayamadık" diye itirafta bulunuyor. Şimdi, ben, Sayın Bakana
sormak istiyorum: Sayın Bakan, bunu nereden anlayacaksınız?! Siz, o zaman,
rantiyecilerin çıkarlarına hizmet ediyor ve 54 üncü hükümete karşı
rantiyecilerle beraber mücadele veriyordunuz. Eğer, sözlerinizde samimiyseniz,
çıkın, 54 üncü hükümetten ve onun başbakanından özür dileyin! (FP sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlar, olup biten bu felaketlerin tek
sorumlusu 57 nci hükümettir; sorumluluğu bürokratlara yükleyemezsiniz. Ülkeyi,
siz bu hale getirdiniz; ekonomiyi, siz çökerttiniz. Çıkardığınız krizlerle,
ülkenin 2001 yılı bütçesi kadar -yaklaşık 50 katrilyon- bir yükü, dış ve
içborçlarla bu milletin sırtına siz yüklediniz. IMF ve Dünya Bankasından
aldığınız talimatlarla, ülkeyi, bir sömürge valisi anlayışıyla idare etmeye
kalktınız. Cumhuriyeti, laikliği, demokrasiyi, insan haklarını bütün değerleri
bu dönemde siz kirlettiniz. (FP sıralarından alkışlar) Siyaset, bu kadar
kirliliği ve acizliği kaldıramaz. Bütün bunların sorumluluğu size aittir; bunun
bedelini ödemek zorundasınız. Düşün milletin yakasından ve çekin gidin! (FP
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, geçenlerde Portekiz'de çöken 110
senelik köprünün sorumluluğunu Portekiz Kamu Güvenlik Bakanı üstlendi ve siyasî
etik gereği istifa etti. Siz ise, ülkenin ekonomisini çökerttiniz; hiçbir şey
olmamış gibi yerinizde oturamazsınız; istifa etme erdemliliğini bile
gösteremiyorsunuz. Bu ülkede, bankaların içini boşaltanların bir kısmı hapiste
yatarken, Hazinenin içini boşaltanların iktidar koltuklarında oturmaya hakları
yoktur. (FP sıralarından alkışlar) Diyanet İşleri Başkanlığına, geçen cuma günü, yurt
genelinde, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele hutbesi okuttunuz. Soruyorum;
yolsuzluğu millet mi yapıyor ki, yolsuzluk hutbesini millete okuyorsunuz?! (FP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığını şimdi
göreve davet ediyorum; asıl hutbeyi, yolsuzluğa bulaşmış kayınbiraderleri,
kayınvalideleri, yeğenleri, kardeşleri ve yandaşları bünyesinde barındıran bu
hükümete okumalısınız. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar;
DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, bir kere daha görülmüştür ki, bu
hükümet, ülkeyi yönetmek ehliyet ve liyakatine sahip değildir; çare, 54 üncü
hükümetin ekonomik ve sosyal politikalarını hayata geçirmektedir.
"Alternatifimiz yok" diyorsunuz; alternatifiniz Fazilet Partisidir,
biziz biz! (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bütün bunların sorumlusu olan 57 nci hükümet hakkında
gensoru açılması halinde, programdan ve uygulamalardan kaynaklanan hatalar,
müzakereler neticesinde ortaya çıkacak ve siyasî sorumlular tespit edilecektir.
Gensoru talebimizin, yukarıda saymış olduğum
gerekçelerle kabulünü arz eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fatsa. Efendim, şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş'ta. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu tarafından verilmiş olan gensoru
önergesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye, Ocak 2000 tarihinden
bu yana çok iddialı bir program uygulamasıyla ve bu programın, zaman zaman,
olağanüstü abartılı sonuçlarıyla meşgul. "Fevkalade önemli bir
program" diye Türk kamuoyuna takdim edildi, uygulaması başlatıldı. Bu
program, Türkiye'de, alışılmışın ötesinde, bürokratik bir ekip, bürokratik bir
grup tarafından yönetildi. Programın, resmî, görünür, siyasî açıdan bir sahibi
yoktu. Programda, Merkez Bankası ve Hazine yönetimi ve bu kurumların başındaki
değerli iki yönetici sorumluluk almıştı. Hükümet, sadece program uygulamasına
yetki vermiş ve program uygulamasını yakından izlemiştir. Otuzaltı aylık bu
programın hedefi, enflasyonu düşürmek, ülkeyi esenliğe kavuşturmak ve
Türkiye'de yüzlerin gülmesini sağlamaktı. Hükümet bu artının peşindeydi,
hükümet bu hayalin peşindeydi. Bu programın nasıl başladığı, nasıl yönetildiği, hangi
açılardan hatalı olduğu, niçin çöktüğü, bu çöküşte kimlerin sorumlu olduğu
konusu bu vesileyle Yüce Meclisin gündemine gelmiş ve konuşulur olmuştur.
Çünkü, bu otuzaltı aylık programın ondört aylık dönemi zar zor yaşanabilmiş ve
program gerçekten çökmüş, ülke ekonomisi gerçekten çökmüştür. Bu program nedir, nasıl uygulanmıştır, ne kadar hasar
yaratmıştır; bütün bunları, içimiz sızlayarak, içimiz titreyerek izlemek,
tespit etmek durumundayız; bu, hepimiz için bir görev haline gelmiştir. Gelinen kritik noktadan nasıl çıkacağımız konusu,
Türkiye'nin yolunu nasıl aşabileceği
konusu, bugün Türkiye'de yaşayan 65 milyonun günlük gailesi, günlük telaşı,
günlük endişesi haline gelmiştir. Dolayısıyla, böylesine iddialı bir programın
çöküşünün sonuçları, milleti temsil eden milletvekilleri olarak, milletin avukatları
olarak hepimiz için çok özel bir görev, çok özel bir misyon. Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, bu sorumlulukları, bu
eksiklikleri ve bir anlamda bu hesabı vermenin yolunu yöntemini hep beraber
araştırmak zorundayız. Program uygulamasının kapsamına baktığınızda, kur
politikası, faiz politikası, kamu maliyesinin iyileştirilmesi politikası,
yapısal reformlarla ilgili ciddî iddialar var, ciddî hedefler var. Enflasyon
takvime bağlanmış; enflasyon, nokta hedef haline getirilmiş; 2000 yılı sonunda
yüzde 25'lik hedef var, bununla uyumlu sabit kur var; pact dediğimiz, bir banda
bağlanmış, önceden ilan edilmiş kur sistemi var. Getirilen program, 8,5 milyon
çalışanı, emekliyi, işçiyi yakından ilgilendiriyor; onların fakirleştirilmesini
öngörüyor, satın alma güçlerinin kırılmasını öngörüyor ve 4 milyon işletmedeki
esnafın kredilerinin kesilmesini, faizlerinin yükseltilmesini, ekonomik olarak
daraltılmasını öngörüyor, tarımda çalışan 25 milyon insanın, her anlamda, bu
sanal enflasyon hedefleri altında küçültülmesini, fakirleştirilmesini
öngörüyor. Elbette, böylesine toplumsal etkisi, böylesine herkesi
ekonomik açıdan yakından ilgilendiren boyutları olan bir konunun, gerek iktidar
partilerine mensup milletvekilleri gerekse bu Parlamento çatısı altında bulunan
herkes tarafından, program yürürlüğe girdiği günden itibaren çok yakından
izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekirdi. Bu değerlendirmenin yapılmadığını,
Parlamentonun bilgilendirilmediğini, hükümet düzeyinde izlenmediğini, maalesef,
yaşayarak gördük; ama, biz, iktidar partilerinin karşısında ve bu ülkenin
sorunlarını saat saat izleyen sorumlu insanlar olarak, milletvekilleri olarak,
parti olarak, bu programın ne anlama geldiğini satır satır, didik didik
izleyerek değerlendirdik. Değerli arkadaşlarım, 1999 yılı aralık ayında bu
program uygulaması başlamadan önce, çerçevesini çizmeye çalıştığım programla
ilgili olarak, Genel Başkanımız Profesör Sayın Tansu Çiller, bu programın ne
olduğunu, ne olmadığını, bugünkü tabloyu ortaya koyacak şekilde Yüce Meclisin
huzurunda bütün detayıyla açıklamıştır. Tarihe işaret etmek, not düşmek için
tekrar okuyorum; lütfen, dinlemenizi istirham ediyorum: "Bakın, Türkiye'nin önüne getirilen IMF reçetesi,
bir Tablita programıdır. Bunun, yeni, devrimci falan hiçbir tarafı yoktur. Kaç
ülkede şu ana kadar bu denendi biliyor musunuz, kaç ülkede? Söyleyeyim: 12
ülkede. Sabitleştirilmiş kurlar... 12 ülkede... Bu 12 ülkeden kaç tanesi
başarılı oldu, kaç tanesi başarısız oldu biliyor musunuz bunu?.. 10 tanesi
başarısız, 2 tanesi başarılı. O, 10 tane başarısız olanların da, acaba,
reçeteyi doğru uygulamadıkları için mi başarısız olduğuna baktığınız zaman,
hayır; bir büyük çoğunluğu tıpatıp uymuştur. Neden?.. Söyleyeyim: Çünkü, bu
öyle bir olay ki, burada siz sabitleştiriyorsunuz... Burada ne yapıyorsunuz?..
Kurları sabitleştirdiniz, dövizi sabitleştirdiniz, o yetmedi, ne
yapıyorsunuz?.. Diyorsunuz ki: 'Ayrıca, gelir politikasına geçeceğiz ve kirayı,
diğer gelir politikası çerçevesinde, her şeyi de yüzde 25'e bağlıyor. Dünya dışa açılıyor. Bakın, bu sistemlerde, ülkeler,
içe kapanmaya başladıkları için
çöktüler; içe kapanmaya başladılar; yani, bu, açık bir ekonomi değil. Bunu
yapmak o kadar kolay olsaydı herkes yapardı. Başka ne var; bu ülkelerde ihracat, döviz kazancı ciddî
olarak baltalanıyor, arkasından devalüasyon geliyor. Bu program, zaten, neyi
ilan etmiş biliyor musunuz; onsekiz ay sonra yapılacak devalüasyonu. Şimdi, bu
ne demek biliyor musunuz; bu, yeni bir dalga enflasyon, yeni bir dalga
devalüasyon demek." Değerli arkadaşlarım, otuzaltı ay sonrası için
söylenmemiş bu laflar; program başlamadan, programın ne anlama geldiğini,
uygulamasının sonuçlarının ne olacağının açık, net, kesin, doğru -hem teorik
hem pratik açıdan- tespiti ve teşhisidir. Evet, 28 Aralık 1999'da bu tespitler ışığında,
muhalefetin ortaya koyduğu bu vizyon ve değerlendirme ışığında, başlatılan
program uygulamasında ciddî yanlışlar vardı. Evet, Türkiye, ödeme-ler
dengesinde büyük riskler üstlenmişti. Sabit kur sistemi, ihracatı ne hale
getirdi, nasıl çökertti, ihracatta ne noktaya geldik; 14 milyar dolarlık açık
27 milyar dolara nasıl geldi; 2,8 milyar dolarlık cari işlemler açığı 9,3
milyar dolara nasıl geldi ve bu sürdürülemez açık, yabancı yatırımcıları, dışa
açık Türk ekonomisini yakından izleyenleri, Türkiye'de anlatılan pembe
sonuçlara bakmayanları nasıl etkiledi ve Türkiye'yi, Kasım 2000'de, Şubat
2001'de ne kadar büyük bir krizin, ne kadar derin bir krizin eşiğine getirdi!.. Türkiye, bugün, dış dengede çok ciddî bir sorunla karşı
karşıya. Bugün, Türkiye'nin, dolarizasyon açısından çok önemli bir noktaya
geldiğini biliyoruz. Türkiye, bugün, yaklaşık 100 milyar dolarlık bir döviz
yükümlülüğüyle karşı karşıya ve Türkiye'de başka oyunlar oynadık bu program
kapsamında. Değerli yöneticiler, siyasî kadroların, hükümetin olayı doğru
kavramaması, olayı doğru değerlendirmemesi nedeniyle Türk malî sistemini nasıl
çökerttiler!.. Bu program, hiçbir anlamda, olumsuz sonuçları itibariyle, bu
kadar büyük bir enkaz, bu kadar büyük bir açık yaratamazdı, bunun için
programlanmış olsaydı bile. Bakın değerli arkadaşlarım, ne yaptı Hazine -biz işaret
ettik- faizleri hızla indirdi, yüzde 30-35'lere çekti. Burada, değerli
yöneticiler, devlet, faiz giderlerinde 20 milyar dolarlık tasarruftan söz
ettiler; bu, alkışlandı; ama, gerisindeki mantık görülemedi. Evet, bugün o
kâğıtları alanlar ve Hazineye 20 milyar dolarlık tasarruf imkânı sağlayanlar,
bu kâğıtlarla baş başa kalmış durumdalar. Yani, devlet, kendi sistemindeki
kurumları, bankaları, malî sistemi, dışarıdan sabit faizle yüksek miktarda
döviz kredisi almaya, bunları Türk parasına yönlendirmeye, faizleri düşürmeye
çalıştı; ama, üstlenilen faiz riski, yani, bugün faizlerin yüzde 1 000'lerde,
100'lerde, 200'lerde olduğu bir yerde, bu kâğıtların hiçbir değeri kalmamıştır;
kamu bankaları dahil, sistemin elindeki bankaların, sistemin porföyündeki
bankaların onlarca katrilyon zararı vardır ve peşinden gelen devalülasyon, bu
zarara, kur riskinden doğan zararı, yani, yabancı para cinsinden mevcut
borçları nedeniyle de, yüzde 40 bir ek yük getirmiştir. Bir sistemi batırmanın,
bir ülkenin malî sistemini çökertmenin, yok etmenin başka bir adı, başka bir
modeli olabilir mi değerli arkadaşlarım?!. Evet, yani, bir hesabı göre, ilk hesaplara göre,
hasarın önemli bir bölümü burada; Türk bankacılık sisteminde yaratılan hasar,
25 milyar doların üstünde. Bu kurumlar, bizim kurumlarımız; bu kurumlar, bu
ülkeye lazım kurumlar; cumhuriyet döneminden bu yana yaratılmış, yeşertilmiş,
teşvik edilmiş kurumları, bugün, devrilir, yok edilir, sistemden çıkarılır hale
getirmişiz ve bütün bunlar olurken, ülkeyi yöneten hükümet, bu güzel hikâyeleri
anlatan ekibe, kalkıp "bunlar ne anlama geliyor; bu, ne güzel hikâyedir;
böyle ucuz, böyle kolay işler vardı da, niçin bugüne kadar
yapmadınız?"diye sorma basiretini göstermemiştir. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlarım, aynı şey, kamu finansman
açıklarının daraltılmasında da gösterilmiştir; burada hepimizin ilgiyle
izlediği bir bütçe makyajı, bir bütçe övünme tablosu yaratılmıştır. Evet,
bütçe, faizdışı fazla vermiştir, 8 katrilyon ve 14 katrilyon yerine, 12,8
katrilyonluk açıkla kapanmıştır. Türkler, kendi masallarını kendileri anlatıp,
kendileri dinlemiş ve alkışlamışlardır. Evet, Türkiye'de, bugün, kamunun, yani, devlet adı
altında, kamu adı altında faaliyet gösteren kurumların oluşmuş açıkları 50
katrilyonun üzerindedir değerli arkadaşlarım. Biz, 12 katrilyonu konuşuyoruz ve
büyük başarı hikâyeleri anlatıyoruz. Üstelik, 12 katrilyonu da, bu memlekette
akla gelen gelmeyen her şeyden olabildiğince vergi alarak sağladığımızı itiraf
etmiyoruz. Ne olacak Türkiye'deki 12 katrilyon liralık bütçe açığıyla
övüneceksiniz de, 50 katrilyonluk olayı görmeyeceksiniz... Elinizde,
yönetiminizde olan kamu bankalarının yarattığı 20-25 milyar dolarlık açık ve
kamu bankaları dışında, malî sektörde reform yapıyoruz diye büyük iddialarla
ortaya koyduğumuz sistemde, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunu,
Türkiye'nin zarar üreten ve Türkiye'nin en büyük tasfiye kurumu haline
dönüştürdük. Nerede kaldı rehabilitasyon, nerede kaldı reform?! Ortada, bugün
itibariyle, 35 milyar dolarlık kamu ve kamu kimliği altında faaliyet gösteren
bankaların açıkları var, dev açıklar ve buna yeni gelecek açıklar, gerçekten,
hepimizi ürkütecek boyutta. Bu kadar kötümser olmak bizi mutlu etmiyor. Biz de bu
ülkede yaşıyoruz, biz de bu ülkenin sorunlarının yükümlülüğünü taşıyoruz. Ama,
yanlış program, yanlış uygulama, yanlış iletişim ve yönetimdeki basiret
eksikliği, Türkiye'yi, maalesef, bu noktaya getirmiştir değerli arkadaşlarım. Şimdi, size soruyorum değerli arkadaşlarım: 21 Şubatta,
siyasî krizle birlikte 19 Şubatta ateşlediğiniz büyük çöküntü ve bu çöküntüyle
beraber ortadan kalkmış bir program var; bu programın sonuçlarını, seçim
bölgelerimizde çiftçilere, tütündeki üreticiye, buğday üreticisine, esnafa,
tarımda çalışanlara, sanayicilere, bankacılara hangi gerekçeyle anlatacağız,
nasıl izah edeceğiz; neyi yanlış yaptığımızı, ülke ekonomisini nasıl
çökerttiğimizi hangi ifadelerle ortaya koyacağız?!. Gerçekten, hepimizin işi
zor. Şimdi geldiğimiz noktada başka sıkıntılar da var.
Türkiye, yüzde 40 devalüasyonla, gerçekten, malî sistemi çökertti, reel sektörü
çökertti. Reel sektörün yüzde 40 devalüasyondan kaybı -yaklaşık 30 milyar dolar
üzerinden hesaplayın değerli arkadaşlarım- 12 milyar dolar Türk Lirası
karşılığı. Bankacılık sektörünün 20 milyar dolar açığı var, zararları dışında
bu açıktan gelen yüke bakın ve bundan sonra, bu sistemde, bankacısından tarımda
uğraşınana, esnafına, sanayicisine kadar, yaşayan 65 milyon insanın bu programa
ve bu program uygulamasıyla ülke ekonomisini bu noktaya getirenlere duyacağı
güveni lütfen sorgulayın. Kimden güven duymasını bekliyoruz? Bu krizi kim
yönetecek?.. Evet, yani, biraz, yabancıların çok ciddî olmadığını
düşündüğüm ifadesiyle, ekonomi yönetimine yeni bir çar dahil edildi. Bir ünlü
periyodikte böyle ifade ediliyor: "Türkiye'nin ekonomide yeni çarı"
Evet, değerli bir yönetici, değerli bir iktisatçı; ama, Türkiye sorunlarından
uzakta. Türkiye sorunlarının çok acil çözüme ihtiyacı var. Siyasî iradenin
güçlü müdahalesine, bilgili müdahalesine ihtiyaç var; ama, bu irade, bu ciddî
müdahale ihtiyacı, maalesef, ortada. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, biz, bir krizi yönettik. 94
krizinin şartlarını biliyoruz. O krizin nereden geldiği biliniyor. 1987'den bu
yana ısınan ekonominin getirdiği, maalesef, bir kur sorunuyla karşı
karşıyaydık. Bu sorun çözüldü; ama, bu sorun çözülürken, Türkiye, ciddî bir
programı, evet, bugün telaffuz edilmeye çalışılan ulusal bir programı kendisi
hazırladı; bilgili, inançlı ekipleriyle hazırladı, Başbakan Sayın Çiller'in
dirayetli yönetimiyle hazırladı. (DYP sıralarından alkışlar) Evet, bu program,
çantada Amerika'ya gitti, IMF'nin de desteğini aldı; IMF tarafından
hazırlanmadı, gerçek ve örnek bir ulusal programdır. Bugün aynı şeyi Türkiye
yapmaya çalışıyor, inşallah başarılı olacak. Evet, 1994'te karşı karşıya bulunduğumuz tabloda biz ne
yaptık; üretimin önünü açtık, ihracatın önünü açtık. Biz, ekonominin üretim
fazını öne çıkardık. Daralmadık, küçülmedik. 1995'te Türkiye ne yaptı;
enflasyonu yüzde 148'den yüzde 65'e çekti; ülke, yüzde 8 oranında büyüdü.
Ortada ders alınacak örnek bir uygulama var değerli arkadaşlarım. Türkiye
bizim, sorunlar bizim, çözme yükümlülüğü de bize ait. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Her iki krizi de
hükümet ateşledi. Sayın Başbakan, bu krizin öne alınmasında, maalesef, çok
etkili oldu. Böylesi bir gündemi, bu tecrübede, bu birikimde bir Değerli
Başbakanın yönetebilmesi gerekiyordu; ama, korkarım ki, Türkiye'nin içinde
bulunduğu büyük ekonomik kriz riskinin farkında değildi; bugün de ne kadar
farkında olunduğu konusunda ciddî endişeler var değerli arkadaşlarım. (DYP
sıralarından alkışlar) Burada şu sözlerle ifade etmek istiyorum; yanlış
programın sorumlusu ortadadır. Yanlış program, yanlış seçim, yanlış uygulama,
yeteri kadar izlememe, algılamama, bilmeme, yönetememe; bu, bir sorumluluk
gerektirir. Bu sorumluluk, herkesten önce hükümete aittir; hükümet, bu
sorumluluğun idraki içinde, Türk toplumundan özür dilemelidir ve hükümet, bu
görevi yürütme konusunda gösterdiği bu kadar eksiden sonra istifa etmelidir.
(DYP sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin kaderine el
koyma tarihî yükümlülüğüyle karşı karşıyadır. Türkiye'de, bu hükümete ve bu
programa olan güven sıfırlanmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Ve Türkiye bu güven sorununu
aşmadan, bu boyuttaki ekonomik krizi karşılayacak, yönetecek gücü ve iradeyi
Türkiye'de yaratamayacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün, günlük
hesapların, günlük siyasetin dışında kalarak, gerçekten milletin kaderine
müdahale ederek, Seçim Kanununda ve Siyasî Partiler Kanununda değişiklikleri
gerçekleştirerek, seçimin yolunu açacak, Türkiye için gerekli, zorunlu siyasî
istikrarı yaratacak ve milletin iradesini yeniden Meclise taşıyacak bir büyük
girişimin içinde olmalıdır, yeni bir başlangıç için. Türkiye elden gidiyor,
Türkiye gerçekten elden gidiyor. Türkiye, cumhuriyetten bu yana -benim
tespitlerime göre- yaşanmış en ağır ekonomik krizin içinde; bunun için, yeni
bir başlangıca, milletin tam yetkisini haiz güçlü bir iradeye, siyasî iradeye,
bilen iradeye, güçlü iradeye ihtiyacı var; bunu milletten esirgemeyelim. Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (DYP ve
FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kabataş. Şimdi söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Rize
Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'nda. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükümet hakkında verdiğimiz gensorunun öngörüşmesinde,
Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Aslında, bu hükümet siyaseten yoktur, toplum nezdinde
ise çoktan düşmüştür. Olup bitenlerden sonra, sayısal çoğunluğun da bir anlamı
kalmamıştır. Sayın Derviş'e "merhaba" diyorum, hoş gelmişler. Hoş
gelmişler; ama, geldiği günden beri aramış olduğu siyasî ve toplumsal desteği
bulamayacaklardır; çünkü, bu hükümetin siyasî bir karşılığı kalmamıştır.
Hükümet siyaseten yok olurken, vatandaşın ocağına da incir ağacı dikmiştir. O
nedenle, toplumsal destek aramak da beyhudedir. Değerli milletvekilleri, bu hükümet derhal gitmelidir;
Sayın Başbakan ve yardımcıları hemen şimdi görevi bırakmalıdırlar. Siz değerli
milletvekilleri, iki yıl önce, 18 Nisan 1999'da milletin emanetini alan,
millete namus ve şeref sözü vermiş olan sizler, bu hükümetin düşmesi için oy
kullanmak zorundasınız.(FP sıralarından alkışlar) Çünkü, bu hükümet, ülkenin itibarını
sıfırlamış, milletin onurunu kırmıştır. Bu hükümet, ekonomiyi batırmış, ülkeyi
iflas ettirdikten sonra, şimdi de Türkiye'yi bir Dünya Bankası uzmanına teslim
etmiştir. Sayın Kemal Derviş bugün, bu kürsüden yemin ettiler. Bu
şekilde anayasal formalite yerine getirilmiştir; ama, aynen mevcut hükümet
gibi, bu işlemin de, Sayın Derviş'in de siyasî bir karşılığı yoktur, siyasî bir
meşruiyeti yoktur. Değerli milletvekilleri, ne tesadüf değil mi, dün 12
Marttı. Dün, 12 Mart müdahalesinin 30 uncu yılını idrak ettik. Sayın Ecevit
hatırlarlar mı bilmiyorum; demokrasinin inkıtaya uğratıldığı, milletin
reyleriyle seçilen milletvekillerinin devre dışı bırakıldığı, milletin onurunun
kırıldığı, çarenin Meclisin dışında arandığı, Dünya Bankasından uzmanların
getirildiği, hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, binlerce genç insanın,
aydının işkence tezgâhlarından geçirildiği 12 Mart müdahalesinin 30 uncu
yılıydı dün. Peki, şimdi size soruyorum; ne oldu otuz yılda; kaç
arpa boyu yol aldık? İşte yine Meclis devre dışı, işte yine milletin reyleriyle
gelen milletvekilleri yok sayılıyor, işte yine Dünya Bankası uzmanları
geldiler!.. Değerli milletvekilleri, sahi, hükümet niçin yerinde
duruyor; bakanlar hâlâ koltuklarında niçin oturuyorlar; kırmızı plakalar,
koruma orduları için mi?!. Çay paralarını alamadığı için kurban kesemeyen,
çocuğuna bayramlık ayakkabı alamayan Rizeliler, benim seçmenlerim bana
sordular: "Biz, 550 kişiyi niçin Ankara'ya gönderdik? Aranızda bu işi
yapacak bir kişi yok mu? Binlerce makam arabası, binlerce koruma, bu kadar
bürokrat ne yapıyor Ankara'da?" dediler. Şimdi, bu soruyu, ben size
soruyorum, İktidar partileri milletvekillerine soruyorum: 350 kişi arasında,
Kemal Derviş'in işini yapacak bir kişi yok mu?! (FP ve DYP sıralarından "yok,
yok" sesleri, alkışlar) Yoksa, niçin iktidardasınız, niçin sizi yok sayan
bu iktidarı destekliyorsunuz; bu ne biçim iktidar yapmaktır?! Değerli milletvekilleri, önce, 57 nci hükümet döneminde
neler oldu bir göz atalım; bu canciğer kuzu dolması, uyum, uzlaşma ve istikrar
hükümeti 20 ayda neler yapmış bir görelim. Bu hükümet, beş altı ay oyalandıktan
sonra, 2000 yılında yürürlüğe konulan IMF destekli programıyla, sözde istikrar
programıyla, 2000 yılı sonu için, TEFE ve TÜFE olarak yüzde 20 ve 25'lik hedef
koymuştu. Bu programın üç temel unsuru; kamu harcamalarının kısılması, yapısal
reformlar ve döviz çıpasına bağlanmış sıkı kur politikasıydı; faizler de bu
şekilde düşürülecekti. Bu programda, insan yoktu değerli arkadaşlarım, toplum
yoktu, toplum kesimlerinin temsilcileri yoktu, reel sektör yoktu, üretim,
ihracat yoktu! Değerli milletvekilleri, 18 Şubata gelmeden önce, 2000
yılı sonuna bakın, ne durumdayız: Enflasyonda hedef tutmamıştır; TEFE ve TÜFE yüzde 20 ve
25 olarak hedeflenmişken, yüzde 33 ve 39 olmuştur; sapma yüzde 50'nin
üzerindedir. Enflasyon-döviz kuru makası açıldıkça ihracat gerilemiş, ithalat
artmıştır. 2000 yılında, dışticaret açığı 27 milyar dolardır; cari
açık ise, 10 milyar dolardır; bu, cumhuriyet tarihinin rekorudur. Bankacılık sektörüne zamanında müdahale edilmediğinden
devlet bankalarının görev zararları ve peşkeş batık kredileri artmış, 30 milyar
dolara ulaşmıştır. El konulan bankaların devlete maliyeti ise, 15 milyar dolara
ulaşmıştır. İşte, istikrar programını bahane eden hükümet, tarım
desteklerini azaltmış, çiftçi, köylü fakirleştirilmiş; aynı politikalar
nedeniyle, işçi, memur, emekliler açlık seviyesine itilmiştir. İhracatın
düşmesi ve iç talebin daralması sonucunda, esnaf, iş yapamaz duruma düşmüştür.
Neticede, 2000 yılında, Bağ-Kur primlerini bile ödeyemez duruma düşen 100 000
esnaf kepenk kapatmıştır, 25 000 şirket tasfiye olmuştur, yüzbinlerce kişi
işsiz kalmıştır. Reel sektör çökerken, rant ekonomisi devam etmiş, 2000
yılında 33 milyar dolar borç faizi ödenmiştir. Sayın Başbakan ve
yardımcılarının dikkatine sunuyorum: Sizin uyguladığınız ekonomik istikrar
programı rant ekonomisidir. İşte rakamlar: 1997 yılında, yani, Refahyol
hükümetinin bütçesi uygulanırken faizlerin bütçe içindeki payı yüzde 28 iken
2000 yılında yüzde 45 olmuştur. Faizlerin vergi gelirleri içindeki payı 1997
yılında yüzde 48 iken, 2000 yılında yüzde 88 olmuştur. Sizin uyguladığınız
istikrar programının ne anlama geldiğini gösterecek daha ilginç bir rakam
vereyim size; faizlerin bütçe içindeki payı 1997 yılında yüzde 28 iken,
personel ve sosyal güvenlik harcamalarının payı yüzde 26 idi; ama, bu rakam,
yani, sizin hükümetiniz döneminde, 2000 yılında, bütçeden faizlere yüzde 45 pay
ayırırken personel ve sosyal güvenliğe yüzde 28 pay ayırdınız. İşte, sizin
programınızda ya da IMF programında toplumun, bireyin, sosyal devletin
olmadığını gösteren rakamlar. İşte, sizin rantiye hükümeti. Sizin rantiye
hükümeti olduğunuzu gösteren en güzel rakamlar. Değerli milletvekilleri, öte yandan, IMF programlarının
uygulandığı diğer ülkelerde olduğu gibi, toplumsal baskılar artırıldı. Sokağa
çıkan işçi coplandı, memur yerlerde sürüklendi, sendikacılar gözetim altına
alındı, baroların yönetimleri feshedilmeye kalkıldı, dernekler, vakıflar
kapatıldı, terör tırmanışa geçti, faili meçhuller, gözaltında kayıplar arttı,
yargıçlar verdikleri kararlardan dolayı soruşturmaya tabi tutuldular,
sürüldüler, yargıç güvencesi ve yargı bağımsızlığı zedelendi, eğitim özgürlüğü
yok edildi. İlahiyat fakültelerinde bile başörtüsü yasağı uygulandı. AB için
aday üyelik statüsü verilmesine rağmen, demokratikleşme için hiçbir adım
atılmadı. Ulusal belge kuşa çevrildi. Avrupa'ya, gelmek istemiyoruz mesajı
verildi. Ya yolsuzluklar, vurgunlar,
peşkeş özelleştirmeler, batan bankalar, paltoyla gidip ceketle geri gelenler,
Enerji Bakanlığındaki komedi, tüm bürokratları soruşturulan, bir kısmı
tutuklanan bakana verilen destek, savcıların haşlanması, cumhurbaşkanına
diklenmeler, tapınak şövalyeleri, buffalo, kertenkele operasyonları, medya
patronlarından fırça yemeler, kayınvalide kredileri, birader bankaları... Değerli milletvekilleri, 2000 yılı sonunda Türkiye'nin
manzarası budur. Milletin feryadını duymayan, reel sektörün imdat çağrılarını
işitmeyen bir hükümet, ekonomisi ve siyaseti güven vermeyen bir ülke
durumundayız. Uyum ve uzlaşma hükümeti, istikrar istikrar diyerek ülkeyi
uçurumun başına çoktan getirmişti 2000 yılının başında. 19 Şubatta olanları
anlamak için ise mantık kâfi gelmez. Sayın Başbakanın kasım krizinin sonuçlarını, bankaların
durumunu, iki gün sonra yapılacak borçlanmayı bilmesi gerekmez miydi?! Hadi
bilmiyorsa, karıştırmışsa, yardımcılarının uyarması gerekmez miydi?! Trajikomik
sahneler, titreyen sesler, devlet krizi ilanları, grup toplantıları, ayrıntılı
MGK hikâyeleri, ağlaşan milletvekilleri... Sonra, yangın, deprem, çöküş,
çıldıran rakamlar, manyaklaşan göstergeler. Ne yangını, ne depremi; tufan,
tufan... (FP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar, DYP sıralarından
alkışlar) Faiz yüzde 7 500, devalüasyon yüzde 45, borsa tabanda, millet
perişan. Değerli milletvekilleri, bu olup bitenler akıl dışıdır;
komedinin, trajedinin, felaketin bir anlamı vardır; ama bu olup bitenler saçma
kelimesiyle bile anlatılamaz. Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanına kızacak ve kriz ilan
edecek, uçurumun kenarına getirdiği koskoca bir ülkeyi uçurumdan aşağıya atacak
ve oradan, aşağıdan yara bere içinde diyecek ki: "Hükümet görevinin
başındadır, Derviş'i getirdim, ulusal program yapacağım, bana mecbursunuz,
alternatifim yoktur." Bu durum, deli saçması değilse siz bir isim bulun
değerli arkadaşlarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sizinki saçma. Böyle
bir şey söylenmez Başbakana. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
hangi hükümetten söz ediyoruz, ülkede hükümet filan yok. Ne diyor Sayın Ecevit
"Biz yapmadık, IMF yaptı. IMF zaten çağdışı bir kuruluştur." Ya
Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz ne diyor "IMF'nin programına harfiyen
uyduk ve çöktük." Ya diğer ortak Sayın Bahçeli, o bir şey demiyor,
susuyor. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Doğrudur, siz hiçbir şey yapmadınız. IMF'nin
dediklerini aynen uyguladınız, kararları IMF aldı, yasaları IMF hazırladı,
hangi yasaların hangi tarihlerde çıkartılacağını IMF söyledi, Meclis İçtüzüğünü
bile IMF hazırladı. Söylediklerinizden bir tek bu doğru. Peki, bu bir rezalet değil mi, bu bir komedi değil mi?!
Hani bu ülke bağımsız bir ülkeydi, hani demokratik bir ülkeydi, hani siz
demokrasilerin vazgeçilmez unsurları olan siyasî partilerdiniz, hem de
demokratik solda, milliyetçi sağda,orta sağda! Ne deniliyor Anayasada, ne deniliyor Siyasî Partiler
Kanununda; demokratik sistemin, siyasî sistemin vazgeçilmez unsurları siyasî
partiler, memleket için, ülke için çözüm üretir... Nerede sizin çözümünüz,
nerede sizin programınız?! Madem bir şey bilmiyordunuz, madem bir çözümünüz
yoktu, madem ekonomiyi IMF'ye, diğer konuları yerli ve yabancı bürokratlara
havale edecektiniz, niçin milletin karşısına çıktınız, niçin dürüstlük, devlet
adamlığı, erkeklik, asarız, yaparız, ederiz mavalları okudunuz?! Niçin millete
yalan söylediniz?! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Geniş halk kitlelerini
perişan ettiniz, rantiye sınıfına para yetiştirmek için işçiyi, memuru,
çiftçiyi, emekliyi açlık sınırının altına ittiniz, ülkeyi küçülttünüz, 3 200
dolar olan kişi başına millî geliri 2 000 dolarlara çektiniz. Şimdi, hiçbir şey
olmamış gibi davranacaksınız, öyle mi?! Milletin bir kolunu ve bacağını
kestiniz, şimdi yine destek istiyorsunuz, diğer kolunu ve bacağını
keseceksiniz, öyle mi?! Değerli milletvekilleri, bu hükümet, Sayın Başbakan ve
ortakları, bu milleti ne sanıyor?! Bu karikatür hükümet, milletin yarısını yok
etmiş, milletin kaynaklarını birkaç bin rantiyeciye peşkeş çekmiş, şimdi tüm
sorumluluğu IMF'e atacak öyle mi?! IMF programını sorumlu tutacak; ama, yine
kendisi herhangi bir program yapmayacak... IMF yerine bir Dünya Bankası
uzmanına işleri havale edecek... Bu zat Türkmüş, ABD vatandaşı değilmiş, işte
bu Dünya Bankası uzmanı süpermiş, çok kredibilitesi olan bir adammış, çok para
getirecekmiş, üstelik Sayın Başbakanın da eski danışmanıymış... Yapmayın
arkadaşlar, böyle komedi olur mu!.. Siz ülkeyi batırdınız, insanımızı açlığa
mahkûm ettiniz, itibarımızı beş paralık ettiniz, ülkemizde güven kalmadı,
Ermenistan Kars ve Ardahan'ı istiyor, yarın Irak'ta, Kıbrıs'ta, Ege'de ne
isteyeceklerini hiç kimse bilmiyor. Başbakanın kriz takıntısı var; Demirel olmazsa kriz
olur diyor, kararname olmazsa kriz olur, İçtüzük çıkmazsa kriz olur,
Cumhurbaşkanı "yolsuzlukları örtmeyin" derse kriz olur... Her krizde
ülke milyarlarca dolar kaybediyor. Kasım krizinde 5 milyar dolar gitti, şubat
krizinde 25 milyar dolar... Peki, bu Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanına olduğu
gibi, Sayın Derviş'i de beğenmezse, yeni krizler ortaya çıkarsa, o zaman ne
yapacağız?! Bu ülkenin batıracak yeni bir 125 milyar doları var mı arkadaşlar?! Sayın milletvekilleri -Sayın Ecevit'in ifadesiyle
söylüyorum- iki adım ötesini görün. Sayın Başbakan "gidersem bunalım
olur" diyor; peki, bu manzaranın dışında başka nasıl bir bunalım
olabilir?! Haydi programı IMF yaptı, tamam; ama, kim uyguladı?!
Kime atacaksınız suçu?! Cottarelli'ye mi, Merkez Bankası Başkanına mı, Hazine
Müsteşarına mı, yoksa Temizel'e mi?! Kimdir bu soygunun, bu talanın, bu iflasın
siyasî sorumlusu?! Ya diğer ortaklar; ANAP ve MHP?.. Sayın Yılmaz,
"ekonomi bizim dışımızda, bizim suçumuz yok mu" diyeceksiniz?! Maliye
Bakanlığı, vergiler, harcamalar, bütçe, özelleştirme kimin kontrolünde?! Çok
pişkinsiniz Sayın Yılmaz! Sizi, mal varlıkları soruşturmasından tanıyoruz;
"bütün genel başkanlar" diyerek sulandırdınız. Aynı şekilde, Enerji
Bakanınız için "on yılda görev yapan tüm bakanlar" diyerek
sulandırdınız. Şimdi "on yıldan beri görev yapan hükümetler" diyerek
sulandırıyorsunuz. Bu on yılın beş yılında siz varsınız Sayın Yılmaz!
Hortumlamalarda, geceyarısı banka pazarlıklarında, Mavi Akımlarda, hepsinde siz
varsınız Sayın Yılmaz! Cumhuriyet tarihinde yolsuzluk iddialarıyla düşürülen
tek hükümet sizin hükümetinizdir. "IMF'ye uyduk, çöktük"
diyemezsiniz. Herkesi suçunuza ortak edemezsiniz. İktidar, şikâyet yeri
değildir, çözüm merciidir. Kamu bankaları yıllardır sizin kontrolünüzde değil
miydi; niçin düzeltmediniz?! Hepiniz sorumlusunuz; ama, en çok siz sorumlusunuz
Sayın Yılmaz; çünkü, siz 28 Şubat Başbakanısınız... (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Çünkü siz, siyasetin tahrip olmasında en büyük rolü alan kişisiniz. Ya Sayın Bahçeli, siz ne diyeceksiniz?! Niçin hiç
konuşmuyorsunuz?! "Ekonomi DSP'ye bağlı, biz DSP ne derse onu yapıyoruz,
onlar da ekonomiyi bilmiyorlarmış, batırdılar, bizim suçumuz yok" mu
diyeceksiniz?! DPT sizin kontrolünüzde; ekonominin beyni DPT'dir. Rahmetli Özal
Başbakanlık Müsteşarlığını alınca DPT'yi de istemişti. DPT, düşünür, planlar,
diğerleri yapar. Sayın Bahçeli, siz düşünmüyor musunuz?! Dış Ticaret
Müsteşarlığı size bağlı. 27 milyar dolarla, cumhuriyet tarihinin en büyük
dışticaret açığı, 10 milyar dolarla, en büyük cari açık verildi. Bunda sizin
sorumluluğunuz yok mu?! Ulaştırma Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, hepsi size bağlı, bunlar, reel sektörle ilgili. Reel sektör çöktü,
şirketler iflas etti, 1 milyon insan işsiz kaldı; bunda sizin hiç
sorumluluğunuz yok mu?! Hayır; hepiniz sorumlusunuz, hepiniz hesap
vereceksiniz. Demokrasilerde sorumluluğun gereği istifadır; ama, siz
demokrasiye inanmıyorsunuz. Ne diyor Sayın Ecevit: "Alternatifim yoktur."
Ne demek alternatifim yoktur! Siz, kral mısınız Sayın Ecevit?! Diktatör
müsünüz?! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Kaldı ki, kralların da alternatifi
vardır. Bunu, Sayın Ecevit diyor; ama, Sayın Yılmaz, sarkastik gülmesiyle,
Sayın Bahçeli de derin sessizliği ve ciddî havasıyla onaylıyor. "Yeni
program, ulusal program" deyip, bekliyorlar. Kim yapacak bu programı;
Sayın Derviş mi; Dünya Bankası mı? Siz, nasıl hükümetsiniz?! Bir aydır, ülkede
ne olacağı bilinmiyor, sizden tek bir kelime çıkmıyor. Sayın Derviş, yirmi sene
Dünya Bankasında oturmuş, şimdi, gelecek, bu ülkede ulusal program yapacak öyle
mi?! Güldürmeyin insanı! Siz, hükümet etmiyorsunuz; siz, sadece konu
mankenisiniz, hem de alternatifsiz! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) ABD, bir
yetkili gönderdi. Siz, yetkisiz ve kimliksiz, koltuklarınız ile kırmızı
plakalarınıza yapıştınız. Bundan sonra, Sayın Ecevit'ten Başbakan olsa ne yazar
olmasa ne yazar! (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, DYP
sıralarından alkışlar) Derin bakan Kemal Derviş, siyasî tabanı Amerika'dır,
dünya sermayesidir. Sayın Bakan, hükümet adına orada oturuyor. Şimdi, ben,
Sayın Bakana soruyorum. Ne söyleyecek; bütün ekonomiyi ben batırdım, yapamadım,
şimdi personelin başına geçtim, memur kıyımlarıyla, sürgünleriyle uğraşacağım
mı diyecek?! (FP sıralarından alkışlar) MURAT AKIN (Aksaray) - Niye oturuyor?.. Niye
oturuyor?.. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
sizin alternatifiniz biziz, Fazilet Partisidir. Soygunun, talanın,
hortumlamanın, rant ekonomisinin, tefeciliğin, paraya kat kat para
kazandırmanın alternatifi biziz. (DSP sıralarından gürültüler) Yani, emektir,
yani, alınteridir, yatırımdır, üretimdir, üretim ekonomisidir. İtiraf edin,
kabul edin. Türkiye, 54 üncü hükümetin uygulamalarına dönmek zorundadır. Aklın
yolu birdir. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Musluklarınız kapandı mı?! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Çare bellidir. Çare, üretimi teşviktir; sürekli borçlanma değil;
hortumları keserek, kaynakları harekete geçirerek borçlanmayı azaltmaktır. İç ve dışborçları 170 milyar dolar yaptınız. Getirmiş
olduğunuz devalüasyonla millî gelir de o noktaya düştü. Borçlarıyla millî
geliri eşitlenen bir ülkeden söz edilebilir mi? Bu ülkenin varlığından,
ekonomisinden, bağımsızlığından söz edilebilir mi? Hatırlıyor musunuz 54 üncü hükümet günlerini. Enflasyon
düşüyor, devalüasyon yok, faizler düşüyor, dış borçlanma, iç borçlanma asgarî
düzeyde, yeni vergi yok, memura, işçiye, emekliye zam var. Bütün bunları
hatırlıyorsunuz, kaynak paketlerini, havuz sistemini hatırlıyorsunuz. Bunu, en
çok Sayın Mesut Yılmaz hatırlar; çünkü, bu hükümet, kendisine kaynaklardan 13,5
milyar dolar ayırmıştı; ancak, hiç kimse itiraf etmiyor; sadece Devlet Bakanı
Sayın Mustafa Yılmaz... Evet, Sayın Bakanım, haklısınız; ülkeyi 2 000-3 000
rantiye ile onların suç ortakları ve onlara yardım ve yataklık eden bu hükümet
bu hale getirmiştir. Ülkenin kanı emildiği için millet ölüm döşeğindedir. Son krizde de milletin kanını bunlar emdi. Bakmayın,
ağaların "yüzde 40 fakirleştik" demele-rine, beylerin "başımızı
suya soktuk, nefesi dayananlar kalacak" demelerine. Onların hortumları
vardı; 21 Şubatta Merkez Bankasından 3,2 milyar doları onlar çektiler, 680 000
liraya aldıkları doları ertesi gün 1 200 000 liraya onlar sattılar, aynı gece,
bir gecede yüzde 7 500 faizle onlar devlet bankalarına borç verdiler. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Sayın Bal bugün açıkladılar,
3 devlet bankasının gecelik 6 katrilyon lira borç aldığını söylediler. Buna
göre, demek ki, rantiye sınıfı, o kriz günlerinde bir gecede 1,2 katrilyon
lira, altı günde 7 katrilyon lira götürdü. Evet, Sayın Bakanım, bu rantiyedir memleketi bu hale
getiren. Bunlar değil mi ki, depremden bir gün sonra bir büyük holdingin
üretmiş olduğu brandalara yüzde 400 zam yapan? Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin sorunu kolay para
kazanmaya alışmış olan rantiye sınıfıdır. 1980'li yılların sonuna kadar yabancı
lisansla kalitesiz mal üretip, gümrük duvarlarının arkasında, içeride pahalı
satanlar, şimdi, devlete borç para vererek, milletin kanını emiyorlar. Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; çare
vardır. Öncelikle zihniyet değişecek; borç bulup, yandaşlara peşkeş çekme,
paraya para kazandırma zihniyetini bırakacağız; kazanç, emekte, alınterinde,
yatırımda, üretimde olacak. Bunun anlamı, büyümedir, istihdamdır, sefaletten
kurtulmaktır. Çare, Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. Bu hükümet, derhal
istifa etmelidir. Öyle, uzmanları, Dünya Bankasından getirmeye gerek yok.
Bunların hazırlayacakları programı, iktisat fakültesi üçüncü sınıf öğrencileri
de hazırlar. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Burada, önemli olan siyasî krizdir, siyasî iradedir.
Eğer bu Parlamento, bu siyasî iradeyi koyacak bir hükümet ortaya çıkaramıyorsa,
demokrasilerde çare bellidir, millettir. Gelin, millete gidelim; acaba, bu
millet, bu programı destekliyor mu, desteklemiyor mu, onu öğrenelim. Değerli arkadaşlarım, bu duygu ve düşüncelerle, sayın
milletvekillerinin, bu önergeyi destekleyeceklerine inanıyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan, söz
istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri... (FP sıralarından "Derviş gelsin" sesleri) BAŞKAN - Laf
atmayın efendim, laf atmayın!.. Cumhuriyet hükümetinin herhangi bir bakanı, bu
konuda cevap vermeye yetkili. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Derviş gelsin... BAŞKAN - Lütfen efendim... Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Fazilet Partisi
Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu ve 34 arkadaşı tarafından, 57 nci
cumhuriyet hükümeti hakkında, uyguladığı ekonomik politikalarla ilgili olarak
verilmiş olan gensoru önergesinin öngörüşmesi nedeniyle, hükümetimiz adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi, şahsım ve hükümetim adına, en içten
saygılarımla selamlıyorum. Bugün, Türkiye ekonomisi, ciddî ve kritik bir süreçten
geçmektedir. Yaşamakta olduğumuz ekonomik
sorunları, yakın geçmişe ait sorunlar olarak görme yanılgısında
olmamamız gerekmektedir. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye ekonomisi, 1980'li
yıllardan bu yana, başta yüksek enflasyon olmak üzere, zaman zaman, pek çok
istikrar bozucu dengesizliklerle karşı karşıya kalmıştır. Doğal olarak, bu
duruma katkıda bulunan birçok etken bulunmaktadır. Son otuz yıldır süregelen enflasyon
olgusu ve uzun yıllardan beri izlenen popülist politikaların ortaya çıkardığı
yapısal sorunların yol açtığı makroekonomik dengesizlikler sonucunda, ülkemiz,
istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme eğilimi yakalayamamıştır. Sermaye,
üretken alanlardan, rant ekonomisine yönelmiş ve hızlı büyüme dönemlerini,
keskin daralma dönemleri izlemiştir. Yüksek enflasyon, toplam gelirin paylaşımını, sabit
gelirliler ile ürettikleri mal ve hizmetin fi-yatını belirleyebilme gücüne
sahip olmayan kesimler aleyhine değiştirmiştir. Bu süreçte gelir dağılımı
bozulmuş, varlıklı kesim ile yoksul kesim arasındaki gelir dengesizliği giderek
daha da büyümüştür. H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Niye düzeltmedin;
düzeltseydin... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sabit gelirler
enflasyondan dolayı erimiş, fiyatlandırma politikalarında belirsizlik ortaya
çıkmıştır. Ayrıca, enflasyonist süreçte oluşan yüksek faizler, kaynak
dağılımını, yatırım, teknolojik gelişme ve üretim aleyhine bozarak verimsizliğe
yol açmıştır. Daha adil bir gelir dağılımı ve verimliliğin
artırılması için, bu kısırdöngünün kırılması gerekmektedir. Bu nedenle, geniş
halk kesimlerinin refahında olumlu bir gelişme sağlanabilmesi, yatırımcılar
açısından ekonomideki belirsizliğin, nispî fiyat yapısındaki çarpıklıkların
ortadan kaldırılabilmesi için, enflasyonun kalıcı şekilde düşürülmesine yönelik
politikaların kararlılıkla sürdürülmesi büyük önem taşımaktadır. Ekonomide verimlilik artırılmadan, kaynaklar etkin bir
biçimde kullanılmadan, işgücü kalitesi yükseltilmeden ve dolayısıyla,
istikrarlı bir büyüme eğilimi yakalanmadan, gelir dağılımının iyileştirilmesi
de mümkün değildir. Türkiye ekonomisindeki sorunların daha fazla
ertelenemeyeceği bir noktada, hükümetimiz, cesur ve radikal kararlar alarak,
geçmişte örneğine rastlanmayan, cumhuriyet tarihinin en kapsamlı enflasyonla
mücadele ve yapısal uyum programını yürürlüğe koymuştur. Ekonominin düzlüğe
çıkabilmesi için, yıllardır yapılması gereken, ancak, kısır siyasî kaygılar
nedeniyle her zaman gözardı edilen önlemlere ilk kez hükümetimiz tarafından
girişilmiştir. Programın üç yıllık uygulaması sonunda, ülke ekonomisinin
düzlüğe çıkarılabilmesi için, enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesi,
sürdürülemez hale gelen kamu finansmanında disiplin sağlanması, ekonominin,
enflasyon, borç, faiz sarmalından kurtarılması, özelleştirmenin hızlandırılması
ve pek çok yapısal sorunun kalıcı bir biçimde çözümlenmesi amaçlanmıştır. Programın yaklaşık onbeş aylık uygulamasıyla ilgili
sonuçları şöyle özetleyebilirim: Kamu finansmanı bakımından, 2000 yılında,
hemen hemen tüm hedefler gerçekleştirilmiştir. Gelirler yüzde 78,3 artarken,
giderlerdeki artış yüzde 65,9'da kalmıştır. Böylece, hedeflerin gerçekleşmesi
bakımından, gelirlerde yüzde 3,6; vergi gelirlerinde yüzde 10,5 fazlasıyla
başarı sağlanmış, harcamalar ise hedef civarında gerçekleşmiştir. Öngörülen
faizdışı fazla hedefi yüzde 8,4 oranında aşılırken, bütçe açığı hedefinin 9,1
puan altında kalmıştır. Bu durum, kamu finansmanında disiplin için
gösterdiğimiz çabaların sonucudur. Programın uygulamaya başlanmasıyla, Türkiye, dışarıdan
uygun koşullarda ve rahatlıkla borçlanabilen bir ülke konumuna gelmiştir. Kamu
ve özel kesimin finansmanı için uzun vadeli ve düşük maliyetli borçlanma
olanağına kavuşulmuştur. Dış kaynak faiz oranlarının ve enflasyonun
ge-rilemesine katkı sağlamış, faiz oranlarının düşmesiyle iç borçlanma maliyeti
önemli ölçüde azalmış ve vadeler uzamıştır. Borçlanmadaki bu olumlu gelişmeler,
kamu finansmanında faiz giderlerinin azalması sonucunu doğurmuştur. Geride bıraktığımız onbeş ayda enflasyonda da çok
önemli başarılar elde edilmiştir. 2001 yılı şubat ayı sonu itibariyle,
enflasyon, oniki aylık toptan eşya fiyatlarında yüzde 26,5; tüketici
fiyatlarında yüzde 33,4 olmuştur. Buna göre, ocak ayından itibaren, enflasyon,
toptan eşya fiyatlarında 1987 yılından bu yana, yani son ondört yılda ilk kez
yüzde 30'un altına inmiştir. Geçen yıl şubat sonu itibariyle, enflasyonun,
toptan eşya fiyatlarında yüzde 67,5, tüketici fiyatlarında yüzde 69,7 olduğu
anımsanırsa, geldiğimiz nokta çok daha iyi anlaşılacaktır. Enflasyon konusunda
bir karşılaştırma yapmak gerekirse, ocak ayı itibariyle gerçekleşen bir yıllık
enflasyon, 1994 yılı nisan ayında gerçekleşen bir aylık enflasyondan daha
düşüktür. Enflasyon değerlendirmesi bakımından önem taşıyan, kısaca çekirdek
enflasyon adı verilen özel imalat sanayii fiyatlarındaki artış da, şubat ayı
sonunda, geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık 35,7 puan gerileyerek yüzde
27,9'a düşmüştür. Dünyada yaşanan ekonomik krizler, petrol fiyatlarındaki
artış ve depremler nedeniyle 1999 yılında ekonomide görülen küçülme, 2000
yılında yerini, büyümeye bırakmıştır. Gayri safi millî hâsıla, 2000 yılının ilk
dokuz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,4 artmıştır. Yıl sonunda
büyümenin 5,7 seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Buna paralel olarak
sanayi üretimi ve kapasite kullanım oranları da yıl boyunca yükselmiştir. 2000 yılında ihracat yüzde 2,8 artmıştır. İhracattaki
artışın belli düzeyde kalması, büyük ölçüde, euronun dolar karşısında değer
kaybetmesinden kaynaklanmıştır. İthalat ise, aynı dönemde yüzde 32,7 oranında
artmıştır. İhracatın ara mallar ve tüketim malları, ithalatın sermaye ve ara
mallar ağırlıklı olduğu görülmektedir. 2000 yılı turizm bakımından çok olumlu geçmiştir.
Turizm gelirlerimiz, yüzde 46,7 oranında artarak 7,6 milyar dolar olmuştur.
İhracattaki sınırlı, buna karşılık ithalattaki yüksek artış nedeniyle, 2000
yılında, cari işlemler dengesi, 9,7 milyar dolar açık vermiştir. Hükümetimiz döneminde, aynı zamanda yapısal reformlarla
ilgili pek çok düzenleme yapıldığını anımsatmak gerekir. Bunlar, bankacılık
sistemini sağlıklı bir yapıya kavuşturmak amacıyla yapılan düzenlemeler ve
BDDK'nın çalışmaya başlatılması, sosyal güvenlik reformu, gümrük reformu,
uluslararası tahkimle ilgili Anayasa ve yasa değişiklikleri, iletişim
sektörünün devlet imtiyazı olmaktan çıkarılmasıyla ilgili yasa, Sermaye
Piyasası Yasası, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin
özerkleştirilmesine ilişkin düzenleme, Organize Sanayi Bölgeleri Yasası,
tarımda yeniden yapılandırmaya dönük düzenlemeler önem taşıyanlardan
birkaçıdır. Ayrıca, son aylar içerisinde kamu bankalarının yeniden yapılandırılarak,
özelleştirilmelerine olanak sağlayan yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
İktisadî devlet teşekküllerinin anonim şirket şeklinde kurulabilmesine olanak
sağlayan yasa yürürlüğe konulmuştur. Elektrik piyasasında rekabet içinde
çalışma koşullarını düzenleme amacıyla hazırlanan yasa çıkarılmıştır. 25 fonun
tasfiyesini öngören yasa da yürürlüğe konulmuştur. Görüldüğü gibi, 2000 yılı başından itibaren başlatılan
ve üç yıllık bir süreyi kapsayan ekonomik programın onbeş aylık uygulama
sonuçları genel olarak olumlu geçmiştir. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, niye battı?.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bu sonuçlar,
dünyada ortaya çıkan ekonomik krizler ve 1999 yılında yaşadığımız iki büyük
deprem... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Millet size gülüyor... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - ...ardından, dünya petrol fiyatlarında
görülen olağanüstü artışların... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Niye batırdığınızı da söyleyin
de... BAŞKAN - Sakin olun efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - ...euronun dolar
karşısında değer kaybetmesinin ve ülkemizde iki yıldan beri... (DYP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sözünü kesmeyin Sayın Bakanın efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Derviş niye geldi?!. Niye
getirdiniz o adamı? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Niye batırdığınızı söyleyin...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - ... süregelen
gelen kuraklığın yarattığı olumsuz koşullara rağmen elde edilmiştir. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Bakanım, yeter
açıklamalarınız, yeter... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bu süre içinde,
konuşmamın başında belirttiğim program hedeflerinin gerçekleştirilmesi
bakımından önemli gelişmeler sağlanmıştır. Biz, yaptıklarımızla yetinmiyoruz.
Yapısal reformlarda daha fazlasını yapmak kararındayız... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hangi yapısal reform?!. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yaptıklarınızı millet
biliyor... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Hükümetimizin
onbeş aylık döneminde... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Neler getirdikleri belli... BAŞKAN - Efendim, cumhuriyet hükümetinin kanaati bu;
ille sizin gibi düşünmek mecburiyetinde değil. İstirham ederim efendim...
Bırakın... Sayın Bakan, buyurun efendim, siz devam edin. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bu kadar kanunu çıkardınız da
ne hale getirdiniz... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hiç mi istifa aklınıza gelmiyor
Sayın Bakan? BAŞKAN - Efendim, böyle bir usul var mı? İstirham
ederim... Yapmayın böyle şeyleri... Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Biz sizi dinledik
efendim, siz de dinleyin... Hükümetimizin onbeş aylık döneminde temel amacı,
ekonomide verimsizlik ve israf kaynaklarını yok etmek olmuştur. Sosyal güvenlik
kurumu haline dönüşmüş kamu ekonomik kuruluşlarının rehabilite edilmesi,
maliyet-randıman anlayışından uzak kamu işletmelerinin çağdaş ilkelere göre
çalışmasının sağlanması, bu amaçla kamu kesiminin mal ve hizmet üretiminden
tümüyle çıkarılması, tekellerin yok edilerek rekabetçi piyasa ekonomisinin tüm
kesimlere yaygınlaştırılması gibi başlatmış olduğumuz çalışmalarımızı ısrarla
sürdürerek ekonomide verimsizliği yok etmemiz gerekmektedir. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Millet kan ağlıyor... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Küreselleşen
dünyada giderek gelişen çok yönlü ekonomik ilişkiler nedeniyle ülkemizin dış
bağlantıları olmadan bir program uygulaması düşünülemez. Aralarında önerge sahibi milletvekillerinin de içinde
bulunduğu pek çok hükümetin uygulamaları sonucunda ortaya çıkmış olan uzun
yılların biriktirdiği çarpık yapıyı değiştirmek kolay değildir. TURHAN GÜVEN (İçel) - Kim çarpıttı?! Bu hale kim
getirdi?! DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Ekonomiyi yeniden
yapılandırmadan, kalıcı sağlıklı bir büyüme ortamı oluşturmadan, halkımızın
refah ve mutluluğunu artırmak mümkün de-ğildir. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir çarpıklık var; ama, o
çarpıklık nereden?! DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - 2000 yılı başında
uygulamaya başladığımız program, enflasyonla mücadeleyi büyümeyle birlikte
amaçlamıştır. Bütçe uyumu, yani, kamu finansmanında disiplin ile kredibilite,
programın ilk temel ayağını oluşturmaktadır. Bütçe uyumu, konsolide kamu
sektörü finansmanında faizdışı bir temel fazla yaratılmasını amaçlamıştır.
Kredibilite ise, şeffaflık ve kararlılık temelleri üzerine oturtulmuştur.
Kararlılığın, yapısal reformlar ve özelleştirme, yüklü bütçe önlemleri, önceden
belirlenmiş döviz kuru, uygun gelirler politikası desteğiyle sağlanması
öngörülmüştür. Meclisimizin çalışma temposu, yapısal konulardaki
duyarlılığı ve hükümetimizin karar alma ve uygulamada gösterdiği cesaret,
tutarlılık ve hız, şeffaflıkla birleşince, 2000 yılı başında uygulamaya
koyduğumuz dezenflasyon ve yeniden yapılanma programı, yurt içinde ve yurt
dışında büyük bir güven ve kredibilite kazandı başlangıçta. Bu kredibilite
sonucu ilk altı ayda Hazine tüm iç ve dış borçlanma programını fazlasıyla
gerçekleştirdi, yurt dışında tarihin en uzun vadeli borçlanması (otuz yıl)
gerçekleşti, yurtiçi borçlanmada geri dönüşlerin dörtte 3'ü kadar yeni
borçlanma yapıldı, piyasada diğer sektörlere fon bırakıldı, Hazine bono
faizleri yüzde 30'a kadar geriledi. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik
programın başlıca üç ayağı bulunmaktaydı; birincisi, para ve kur
politikalarıyla enflasyonun düşürülmesi; ikincisi, kamu finansmanında disiplin
ve istikrarın sağlanması; üçüncüsü ise, yapısal reformların ve özelleştirmenin
gerçekleştirilmesiydi. Kur artışlarının yavaşlatılmasını öngören kur
politikası, programın kredibilitesini sağlayan unsurlardaki olumsuz gelişmeler
yanında esas olarak malî sistemdeki yapısal bozukluklar nedeniyle başarılı
olamadı; ancak, Türk malî sistemindeki yapısal sorunlar, sadece bugünün sorunu
değildir. Türk ekonomisi, yeterli kaynak mobilizasyonunu
gerçekleştirememektedir. Bireysel tasarruflar kurumlaşamamakta, oluşan
tasarruflar, reel yatırımlar ve sermaye piyasası yerine para piyasasına
gitmektedir. Bunun sonucu, fon sahipleri, reel sektörden değil malî sektörden
para kazanmaktadır. Bu nedenle, Türk malî piyasaları, yeterli genişlik ve derinliğe
ulaşamamaktadır. Bir ülkede malî kesimin tümüne yakın bölümü bankacılık
kesiminden oluşuyorsa, orada bir sorun var demektir. 200 milyar dolar gelir
yaratan bir ekonomiyi, 140 milyar dolar aktifli bir bankacılık kesimi
taşıyamıyorsa yine orada bir sorun var demektir. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Şubat krizine gelin Sayın
Bakan. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Çünkü, banka
sisteminin sermayesi yetersizdir, aktif kalitesi bozuktur, dış pozisyon
açıkları yüksektir, risk yönetiminde yanlışlıklar vardır. Bu yapı,
tasarrufçudan yatırımcıya fon aktarma maliyetlerini yükseltmekte ve fon
aktarımının kalitesini bozmaktadır. Bu durum, ekonomide verimsizliğin temel
kaynaklarından biridir. Ekonomi, yeterli tasarruf potansiyelini sağlayamayınca
dışkaynak ihtiyacı doğmakta ve bu ihtiyacın boyutu giderek büyümektedir. Gerek
kasım gerek şubat ayında yaşanan ekonomik krizler, esas olarak, bankacılık
sistemindeki yapısal bozukluklardan kaynaklandı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla)- Genel olarak
bankaların, özellikle de kamu bankaları ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda
bulunan bankaların kaynak yetersizliği nedeniyle yüksek miktarda borçlanmak
zorunda kalmaları, faizlerin olağanüstü yükselmesine ve bankacılık sisteminin
tıkanmasına yol açtı; bu nedenle, şubat ayında dalgalı kur sistemine geçildi.
Bu değişiklik, genel olarak, programın yenilenmesini gerektirmektedir.
Hükümetimiz, yeni programın hazırlanması çalışmalarını sürdürmektedir. MURAT AKIN (Aksaray) - Bu hazırlıktan ne zaman
kurtulacak Sayın Bakan?! DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Ancak, nihai
hedeflerde herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Gerçekleştirilecek olan
reformlarla, malî kesimin kırılganlığı ve kriz yaratma riski ortadan
kaldırılacaktır. Bu arada, dalgalı kur sistemine geçilmesinin, özellikle
ihracat üzerinde olumlu etkiler yapması beklenmektedir. Bu konuda, şimdiden
bazı gelişmeler sağlanmaya başlamıştır. İhracatın artması ve ithalattaki
artışın yavaşlaması, üretimi ve istihdamı canlandıracaktır. Böylece, kasım
ayından itibaren ekonomide görülmeye başlanan daralmanın, yerini yeniden
büyümeye bırakacağı tahmin edilmektedir. Hükümetimizin temel amacı, enflasyonu tek haneli
rakamlara düşürerek, kamu finansmanını disipline ederek, yapısal reformları
kalıcı bir şekilde gerçekleştirerek sağlıklı bir ekonomik yapıyı oluşturmaktır.
Geleceğe güvenle bakabilmek, kalkınma ve halkımızın refahı yönünden hak
ettiğimiz düzeye çıkabilmek ve sosyal adaleti sağlayabilmek bakımından
yapılması gerekenin de bu olduğuna inanıyoruz. Bu konuda yapılabilecek tek şey, güvenirliliği
artırmak, iç ve dış finansal piyasalarda kredibiliteyi daha güçlü bir biçimde
kazanmaktır. Ekonomiyi yeniden yapılandırmadan, kalıcı, sağlıklı bir büyüme
ortamı oluşturmadan, halkımızın refah ve mutluluğunu artırmak mümkün değildir. Ekonominin refah yaratma potansiyelini ciddî ölçüde
daraltabilecek benzer finansal olayların temelinde psikolojik duyarlılığın
yatması nedeniyle, tekrar yaşanmaması için elbirliğiyle büyük çaba göstermemiz
gerekmektedir. Türk ekonomisi, mevcut sorunlarını, hükümetimizin, işdünyamızın,
sosyal kesimlerin ve ilgili kuruluşların kararlılığı, özverisi ve çabasıyla
aşacak güce ve dinamizme sahiptir. İnanıyoruz ki, bu yolla, Türkiye'yi,
dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına sokacak, daha çok üreten, daha verimli
işleyen, daha çok kazandıran ve kazandığını hakça dağıtan bir ekonomik yapı ve
işleyişe kavuşturacağız. Ödün vermeden, kararlılıkla uygulamayı sürdüreceğimiz
programımızın Türkiye ekonomisinde gerçekleştireceği yapısal dönüşümle
birlikte, sürdürülebilir ve eşitlikçi bir büyüme ortamını hep birlikte
yakalayacağımıza inanıyorum. Bu düşüncelerle, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.
(DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Çakan; bir şey mi arz ettiniz
efendim? ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, biraz önce, Rize
Milletvekili Sayın Bekâroğlu, gerek Anavatan Partisi Genel Başkanına gerekse
Anavatan Partisi Grubuna iftiralarda... BAŞKAN - Buyurun efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Hayır; sataşma yok... BAŞKAN - Efendim, istirham ederim; ismen yaptınız yani. Buyurun Sayın Çakan. Çok kısa... VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. - ANAP Grup Başkanvekili Bartın
Milletvekili Zeki Çakan’ın, FP Grubu adına konuşan Rize Milletvekili Mehmet
Bekâroğlu'nun konuşmasında Genel Başkanına ve Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükümetler hakkında gensoru verilir, Meclisin bir denetim
görevidir; tabiî ki, her milletvekilinin -belirli sayıda- ve siyasî grubun da
hakkıdır; ama, burada, gensoruyla ilgili yapılan konuşmalarda, afakî, iftira
edici, gerçek dışı, hatta hakaret edici konuşmayı Sayın Bekâroğlu'nun kendisine
iade ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Biz de size iade ediyoruz... ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Anavatan Partisinin, 1983'ten bu
yana, Türkiye'de sergilediği ekonomik politikasını, bugün 5 siyasî parti grubu
kabullenmiş ve siz de dahil, o serbest piyasa ekonomisini uygulayarak, bu ülke
yönetiminde söz sahibi oldunuz, iktidar oldunuz. MEHMET BEKÂROĞLU(Rize) - O ANAP'la sizin ne ilginiz
var?! ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Dolayısıyla, ben, burada fazla
konuşmak istemiyorum; ama, Rize Milletvekili Sayın Bekâroğlu'nu, söylediği
bütün unsurları, bilgisiyle, belgesiyle, ispatlamaya davet ediyorum;
ispatlayamadığı takdirde, kendisini müfteri ilan ediyorum ve kendisine geri
iade edi-yorum. Teşekkür ederim.(ANAP sıralarından alkışlar, FP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Millet biliyor... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sokağa çık da konuş... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yine sataştı
şimdi...Müfteri ilan etti... BAŞKAN - "İspat edemedikten sonra" dedi
efendim... İstirham ederim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, burası Resmî Gazete mi
yani?! BAŞKAN - Bitti efendim... Tamam... VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) Görüşmeler (Devam) 1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu
ve 34 arkadaşının, uyguladıkları ekonomik politikalarla ülkeyi kriz ortamına
sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9) (Devam) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakan Bülent Ecevit
ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu oylarınıza sunuyorum: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul
edenler... Kabul etmeyenler... (FP ve DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar [!]) Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Mart 2001 Çarşamba günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Hayırlı geceler. Kapanma Saati
: 19.10 |
|