Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 56       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

64 üncü Birleşim

23 . 2 . 2001 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, dışticaretteki gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı

2.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün,  Ankara İlinin genel sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Ardahan Milletvekili Faruk Demir'in, Ardahan İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İtalyan Senatosu Başkanvekili ve Avrupa-Akdeniz Kadın Parlamenterler Forumu Başkanının vaki daveti üzerine Malta'ya gidecek olan dört kadın parlamenterden oluşan Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/764)

2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle Türkiye'ye davetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/765)

3.- Sinop Milletvekili Yaşar Topçu'nun Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/318)

4.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A.Mesut Yılmaz'ın, temaslarda bulunmak üzere bir heyetle birlikte 10-12 Ocak 2001 tarihlerinde Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Cavit Kavak'ın da iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/766)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

1.- Kars Milletvekili İlhan Aküzüm ve 32 arkadaşının, Ermenilerin Kars İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve bölge üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178)

2.- Bitlis Milletvekili İbrahim Halil Oral ve 35 arkadaşının, Ermenilerin Bitlis İlinde yerli halka yapmış oldukları mezalimin araştırılması ve Bitlis üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/179)

3.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 31 arkadaşının, Adıyaman İli Besni İlçesindeki tarihî ve kültürel varlıkların korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (11/180)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı : 580)

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

4.- Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı: 572)

5.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576)

6.- Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577)

7.- Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

 9.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı: 607)

10.- Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609)

11.- Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/630) (S. Sayısı: 418)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, T.C Ziraat Bankasının son on yıllık görev zararlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/3404)

2.- Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, araç plaka ve basılı evrak gelirlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3421)

3.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın;

2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara,

- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın;

2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara

İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/3477, 3497)

4.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, vergi alacaklarına ve cezalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3279)

5.- Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, uluslararası toplantılara katılacak milletvekillerinin yabancı dil bilme zorunluluğuna uyulmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/3387)

6.- Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, TŞOF ve TESK'in bakanlık müfettişlerince incelemeye alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3434)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturum

İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan, tıp doktoru parlamenterler ile sınır illerimizin parlamenterlerinden oluşan heyetin Irak'a  yaptığı resmî ziyaretteki izlenimlerine,

Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey, Irak'a uygulanan ekonomik ambargo sonucunda halkta ve özellikle çocuklarda  ortaya çıkan sağlık sorunlarına,

Muğla Milletvekili Hasan Özyer, Muğla İlinin ekonomik ve sosyal sorunları ile alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S. Sayısı: 433),

Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararnameye (1/759) (S. Sayısı : 572),

Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında  611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576),

Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/752) (S. Sayısı: 577),

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye  (1/728) (S. Sayısı: 591),

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına ilişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592),

Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı: 607),

Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/758) (S. Sayısı: 609),

İlişkin  kanun tasarılarının görüşmeleri,  ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

 Ertelendi.

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının (1/693) (S. Sayısı: 580)  tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 5 inci maddesine kadar kabul edildi.

 

 

Nejat Arseven

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Hüseyin Çelik

 

Cahit Savaş Yazıcı

 

Van

 

İstanbul

 

Kâtip Üye

 

 Kâtip Üye

Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturum

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının (1/693) (S. Sayısı: 580) görüşmelerine devam olunarak, 6 ncı maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

ANAP Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, konuşmasında, Partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

İstem üzerine yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; alınan karar gereğince, 23.2.2001 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere,  birleşime 21.09'da son verildi.

 

 

Murat Sökmenoğlu

 

 

Başkanvekili

 

Hüseyin Çelik

 

Cahit Savaş Yazıcı

 

 

 

Van

 

İstanbul

 

 

Kâtip Üye                                                Kâtip Üye


                                                                                                           No. : 92

II. - GELEN KÂĞITLAR

23.2.2001 CUMA

Tasarı

1.- Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/822) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.2.2001)

Teklifler

1.- Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk ve 34 Arkadaşının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/689) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.2.2001)

2.- Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in; Sosyal Sigortalar Kanununun 77 nci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/690) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2001)

3.- Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında  Kanun Teklifi (2/691) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2001)

4.- Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız ve 16 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/692) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2001)

Raporlar

1.- Kişi Halleri Konusunda Milletlerarası Karşılıklı Bilgi Verilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/786) (S. Sayısı: 615) (Dağıtma tarihi: 23.2.2001) (GÜNDEME)

2.- Ahvali Şahsiye Belgelerinde Yer Alan Bilgilerin Kodlanmasına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/787) (S. Sayısı: 616) (Dağıtma tarihi: 23.2.2001) (GÜNDEME)

3.- Yaşam Belgesi Verilmesine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/788) (S. Sayısı: 617) (Dağıtma tarihi: 23.2.2001) (GÜNDEME)

4.- Ahvali Şahsiye Cüzdanlarının Tanınmasına ve Güncelleştirilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/799) (S. Sayısı: 618) (Dağıtma tarihi: 23.2.2001) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1.- Muğla Milletvekili Hasan Özyer'in, Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğine ilişkin Bayındırlık ve İskân bakanından sözlü soru önergesi (6/1259) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1.-  Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, yüksek öğrenim kurumlarında okutulan Evrim Teorisine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3729) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

2.- İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk'ün, öğretmenlerin yemin metninde yapılan değişikliğe ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3730) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.2.2001)

3.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, kabuklu ve iç ceviz pazarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/3731) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.2.2001)

4.- Tokat  Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, yetkileri ve birimleri Bakanlığa bağlanması düşünülen kuruluşlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3732) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

5.- Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Sayıştay'ın 2000 Yılı Malî Raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3733) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

6.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, belediyelere tabii afet sonrası yapılacak yardımlarla ilgili karara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3734) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

7.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Aksaray-Nevşehir karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3735) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

8.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, ÇAY-KUR personelinin maaşlarının zamanında ödenmemesine ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) yazılı soru önergesi  (7/3736) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

9.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Ankara-Pozantı-Aksaray otoyol projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3737) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

10.- Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu'nun, Kütahya'da depremden zarar gören bazı ilçelerin sorunlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3738) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

  11.- Samsun Milletvekili Erdoğan Sezgin'in, İstanbul-Laleli'nin tekrar turizme kazandırılması için proje olup olmadığına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3739) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

12.- Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, Türkiye Jokey Kulubünce düzenlenen at yarışlarındaki doping kontrollerine ilişkin Tarım  ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3740) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

13.- Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, baz istasyonlarının kontrol ve ölçümlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3741) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

14.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Avrupalı Göçmen Gençler Değişimi Projesi  kapsamında Türkiye'ye gelen Fas'lı gençlerin kabul edilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3742) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

15.- Tokat Milletvekili Ergün Dağcıoğlu'nun, Sayıştay'ın 2000 Yılı Malî Raporu hakkında yapılacak işleme ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3743) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

Meclis Araştırması  Önergeleri

1.- Kars Milletvekili   İlhan  Aküzüm ve 32 arkadaşının,  Ermenilerin  Kars İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve bölge  üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla   Anayasanın 98 inci,   İçtüzüğün 104  ve 105 inci   maddeleri uyarınca bir   Meclis araştırması   açılmasına ilişkin önergesi (10/178) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)

2.- Bitlis  Milletvekili   İbrahim Halil Oral  ve 35 arkadaşının,  Ermenilerin  Bitlis İlinde yerli halka yapmış oldukları mezalimin araştırılması ve Bitlis  üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla   Anayasanın 98 inci,   İçtüzüğün 104  ve 105 inci   maddeleri uyarınca bir   Meclis araştırması   açılmasına  ilişkin  önergesi  (10/179) (Başkanlığa  geliş tarihi: 22.2.2001)

3.- Adıyaman  Milletvekili   Mahmut Göksu   ve 31 arkadaşının, Adıyaman İli  Besni İlçesindeki tarihi ve kültürel varlıkların korunması için  alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla   Anayasanın 98 inci,   İçtüzüğün 104  ve 105 inci   maddeleri uyarınca bir   Meclis araştırması   açılmasına ilişkin önergesi (10/180) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

23 Şubat 2001 Cuma

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük  Millet  Meclisinin  64 üncü  Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur; birleşime, 14.20'de toplanmak üzere ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati : 14.05


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.20

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Birinci Oturumda yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi elektronik cihazla tekrar yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, dışticaretteki gelişmeler hakkında söz isteyen, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'a aittir.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, dışticaretteki gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; dış ticaretteki gelişmelerle ilgili Muhterem Heyetinize bilgi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Muhterem arkadaşlar, milletlerin zenginliği üretimle ve ticaretle olur. Tabiî, ticarette de esas olan, ihracattır, dışticaretin geliştirilmesi ve büyümesidir. İhracat, mal olarak olur, hizmet olarak olur; bunu yapanlar da zengin olurlar. Nitekim, dışticaretteki katmadeğer ağırlığına, üretimdeki katmadeğer ağırlığına ve teknolojik yapıya baktığımız zaman, kısaca şunu görüyoruz: Bakın, çalışan nüfus başına gayri safî yurtiçi hâsıla olarak aldığımız zaman, bu rakam, Belçika'da 65 600 dolardır -kişi başına bir yılda yapılan üretim- Almanya'da 59 800 dolardır, İtalya'da 57 200 dolardır, Yunanistan'da 31 000 dolardır, Türkiye'de, sadece 9 300 dolardır.

Tabiî, bu rakamlara baktığınız zaman, Türkiye'nin, katmadeğer bakımından, düşük olan mallarda üretim ağırlıklı olduğunu görüyorsunuz. Tabiî, katmadeğeri yüksek mallara yönelen ülkeler, sanayisini, teknolojisini o istikamette geliştiren ülkeler, çok süratli zengin olmaktadır. Nitekim, bu ülkelerin millî gelirine baktığınız zaman, 25 000 ile 30 000 dolar arasındadır; yani, katmadeğeri yüksek mallar üretenler ve gayri safî millî hâsılayı çalışan nüfusa böldüğünüz zaman yüksek değer elde eden ülkeler, bu noktadır.

Yine, bu ülkelerin ihracatlarına baktığınız zaman, Belçika'nın 180 milyar dolar, Almanya'nın 544 milyar dolar, İtalya'nın 242 milyar dolar ve Türkiye'nin, sadece 27 milyar dolardır. Yani, dışticarette hedefimizin, yüksek katmadeğerli mallara yönelmek olduğunun altını çizmek istiyorum.

Yine, bir bilgi olarak Muhterem Heyetinize arz etmek istediğim, dışticaretin teknoloji ağırlığına baktığımız zaman, bu da bir diğer göstergedir; yani, dışticaret mallarını, yüksek teknoloji ürünleri, orta teknoloji ürünleri ve düşük teknoloji ürünleri diye üçe ayırıp tasnif ettiğimiz zaman ve bu ürünlerde de ihracatın ithalatı karşılama oranına baktığımız zaman, biraz önce arz ettiğim sanayileşmiş ülkelerde bu oran 1 veya 1'den fazladır; yani, ihraç ettiği malların ithal ettiği mallara -teknolojik sınıflara göre- oranına baktığımız zaman, yüksektir; ama, Türkiye'ye baktığımız zaman, Türkiye'de bu rakamlarda yüksek teknoloji ürünlerinde, orta teknoloji ürünlerinde bizim sattığımız, aldığımızın yüzde 20'si kadardır; yani 5 alıyoruz, 1 satıyoruz demektir. Burada da, teknolojik farkımız ortaya çıkıyor.

Bizim, 1'den fazla olan dışticaret oranına baktığımız zaman, düşük teknoloji ürünlerinde; yani, inşaat demiri satıyoruz, hammadde satıyoruz, az işlenmiş malları satıyoruz;onun yerine, yüksek katmadeğerli, makine, teçhizat, bilgisayar vesaire gibi birtakım malları ithal ediyoruz; bu da, dışticaretin yapısı bakımından dikkate değer bir göstergedir.

Altını çizmek istediğim ikinci bir husus, Türkiye'nin dışticaret açıklarının giderek büyümesidir. Bilhassa, gümrük birliğine girdikten sonra, dışticaret açıklarımız -daha önceki yıllarda 8-10 milyar dolar mertebesinde olan dışticaret açıkları- 15-20 milyar dolar mertebesine ulaşmış bulunmaktadır. Bu geçtiğimiz 2000 yılında, kasım ayı sonu itibariyle, dışticaret açığı 25 milyar dolara ulaşmıştır ki, buna aralık rakamlarını da -bugünlerde belli olacak- ilave ettiğiniz zaman, muhtemelen, 2000 yılında Türkiye'nin dışticaret açığı 27-28 milyar dolar mertebesine ulaşacaktır ve ilk defa da, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 50'nin altına düşmüş bulunmaktadır; yani, bunlar, fevkalade vahim gelişmelerdir. Tabiî, bu gelişmelerin önüne geçmek, bu gelişmelerden kurtulmak, bu gelişmeleri Türkiye'nin ticaret dengesi bakımından lehine çevirmek, hükümetlerin en başta gelen görevlerinden biridir.

Muhterem arkadaşlar, tabiî, dışticaret, sadece bu rakamlar meselesi değildir. Tabiî, ticaretin katmadeğeri yüksek mallara yönelmesi için, hükümetlerin fevkalade dikkatli bir çalışma yürütmesi gerekmektedir. Hatta, bugüne kadar belki de yapılmayan yeni bir yönelişle, sektörler değil, alt sektörler değil, mal grupları seviyesinde, dışticareti yöneten kurumlarımızın, meslek kurumları dahil, ama, özellikle Dış Ticaret Müsteşarlığının, mal grupları seviyesinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayhan, açıyorum mikrofonunuzu; lütfen, tamamlar mısınız efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

İhracat kabiliyeti olan malların geliştirilmesi, selektif olarak bu sahalarda yatırımların desteklenmesi ve bu sahalarda -mal grupları seviyesine inerek ifade ediyorum- ihracatı mümkün kılacak olan tedbirlerin, baştan sona bir proje yönetimi şeklinde ele alınarak, her mal grubunda ve her bölge için, her ülke için, bu şekilde, fevkalade dinamik bir yaklaşım içerisinde olunması gerekmektedir. Tabiî, gümrüklerimizin de, ithal ve ihraç mal hareketlerini, online hatlarla, işadamlarının, meslek kurumlarının ve dışticareti yöneten ilgili kamu kurumlarının önüne anında getirilebilecek olan bir noktaya gelmiş olması lazım. Memnuniyetle ifade ediyorum, büyük bir kısmı otomasyona, bilgisayara geçti; ama, hâlâ daha geçmeyen kısımlar var. Merkezî sistemi de süratle tamamlayıp, bu sahada yatırımdan çekinmeden, Dış Ticaretin yönetiminde, hem meslek kurumlarının hem işadamlarının hem bu projeleri yöneten kişilerin hem de kamu kurumlarının önüne günlük bilgiyi, sıhhatli bilgiyi getirmek gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayhan...

CEVAT AYHAN (Devamla) - Bir cümleyle tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bugünkü sıkıntılarını aşmanın yolu, mutlaka ihracatı artırmaktır. Birinci meselemiz budur. İstikrar tedbirleriyle daralan içpiyasa karşısında tek nefes borusu, reel sektör için de insanlarımız için de çalışanlar için de ihracattır diyorum ve kısaca arz ettiğim bu hususlarda hükümete başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Gündemdışı konuşmaya hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'ın Türk dışticaretiyle ilgili yaptığı konuşma vesilesiyle, ben de yine dışticaretle ilgili bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Ayhan'a, dışticaret ve özellikle ihracat gibi ülke ekonomimiz açısından çok önemli bir konuyu, gerçekten de üzerinde durulması gereken noktaları öne çıkararak gündeme getirdiği için çok teşekkür ediyorum; ama, izin verirseniz, ilk önce -hemen hemen 2001 yılının ilk aylarında bulunuyoruz- ocak-kasım itibariyle ithalat ve tam yıl olarak da ihracatla ilgili aldığımız sonuçları, bilgi olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

İhracatçı Birliği rakamlarına göre -ki, Devlet İstatistik Enstitüsünün verdiği rakamlara birkaç aylık bir gecikmeyle çok yaklaşıyor- ihracat 27,2 milyar dolarlık bir düzeye ulaştı 2000 yılında; ithalat da, Sayın Ayhan'ın ifade ettiği gibi -ocak-kasım rakamları elimizde- 49,7 milyar dolar, dışticaret açığımız 25 milyar dolar civarında. Yıl sonu itibariyle, 2000 yılını esas alırsak, 27 milyar dolar civarında bir dışticaret açığı söz konusu olacak. Küçük bir nokta ama, hâlâ, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 50'lerin birazcık üzerinde, henüz altına düşmüş değil, 2000 yılı gibi ithalat açısından çok olağan sayılamayacağımız bir yılı idrak etmemiş olmamıza rağmen.

İhracatta belli başlı ciddî bazı problemlerimiz var. Bu problemleri, sizlerle, açık yüreklilikle paylaşmak mecburiyetindeyiz. İhracatı incelediğimiz zaman, ilk önce, sektörel açıdan bir bağımlığımızın olduğu ortaya çıkıyor. Tekstil, tekstil hammaddeleri ve tekstile dayalı konfeksiyon, hazır giyim toplam olarak 10 milyar doların üstünü geçen, 10-11 milyar dolarlık bir ihracat potansiyelimiz var. Tabiî bu, güzel bir rakam sektör açısından; ama, 27 milyar dolarlık ihracat yapan bir ülkenin bir tek sektöre bağımlı olarak 10 milyar dolara gelmesi, bazı açılardan da, bu sektör açısından da duyarlılık oluşturuyor.

İkincisi, Türkiye ekonomisinin, ihracat açısından çok ciddî bir bölgesel bağımlılığı var. Türkiye'nin toplam ihracatının yüzde 50'den fazlası Avrupa Birliği ve Euro Bölgesine, Avrupa Birliği artı EFTA ülkelerine yapılıyor. Bu da, bizi, bu söylediğimiz ekonomik entegrasyondaki iktisadî gelişmelere karşı ihracatımızı son derece duyarlı hale getiriyor. Bizim ne yapmamız lazım? Burada da, tek bir coğrafî bölgeye veya tek bir ekonomik birliğe, bağımlılığımızı ihracat açısından da azaltmamız lazım.

Üçüncü nokta, ihracatımızın teknik bir analizini yaptığımız zaman, Sayın Ayhan'ın gündeme getirdiği, biz ne satıyoruz, bu sattığımızdan katmadeğer olarak, ekonomi olarak ne elde ediyoruz meselesi çok önemli. Tespitler son derece doğrudur. Bu tespitlerin, bu yüce kürsüde ve sizin huzurunuzda ifade edilmesini, bizim bu konuları konuşmamızı fevkalade önemli buluyorum; kendisine de, bu konuda teşekkür ediyorum. Bizim, ekonomik konuları, zannediyorum ki, bu düzeyde ve bu derinlikte ele almamızda fayda var Türkiye ekonomisine katkıda bulunmak istiyorsak. Türkiye'nin, çok ciddî olarak, teknolojik yapısını değiştirerek, geliştirerek, katmadeğeri yüksek, daha yüksek teknoloji kullanan ürünleri üretip, satması lazım; yani, Türkiye ekonomisinin, satılan her ürün içindeki katmadeğerinin yüksek olması lazım.

Şu anda, ihracatımızı, bu açıdan da baktığımız zaman, tatminkâr görmemiz mümkün değil; ancak, yine de, eski dönemlere nazaran bizi biraz daha iyimser hale getirebilecek bazı gelişmelerin olduğunu da ifade etmem lazım.

2000 yılı rakamlarını size vermek istiyorum: Elektrik, elektronik sanayii ürünleri ihracatımız 2000 yılında yüzde 11,3 artmış, 2,8 milyar dolara ulaşmış. Taşıt araçları ve taşıt araçları yan sanayiine dayalı ihracatımız yüzde 5,95, yani, ortalama yüzde 6 civarında artmış ve 2,7 milyar dolara ulaşmış. Kimyevî maddeler ihracatımız da yüzde 7,1 oranında artarak 1,9 milyar dolara ulaşmış. Buna mukabil, maalesef,  tarım  ürünleri  ihracatımızda  önemli  bir  gerileme, yüzde 13  civarında bir gerileme var. Bu, aslında, Türkiye'nin genel ihracat kompozisyonuna baktığımız zaman, yüzeysel bir analiz yaptığımızda, bizi iyimserliğe götürebilir; ama, buna aldanmamak lazım. Tarım ürünlerimizin ihracatının payının azalması, diğer bölümlerdeki payın çok hızlı artışından değil, tarım sektörümüzdeki bünyesel problemlerden, üretim problemlerinden kaynaklanmaktadır; yani, dış pazarların talep ettiği, istediği, iyi fiyat verdiği ürünleri çok yetiştiremediğimizin bir işareti olarak algılamak lazım.

İthalatımızın da bir analizini yapmakta fayda var. Niçin, 1999'a oranla, 2000 yılında bu kadar ciddî bir dışticaret açığı verdik. Yani, ilk onbir aylık rakamlara göre 25 milyar dolar, yılsonu itibariyle, muhtemelen 27 milyar veya biraz üzerinde dışticaret açığımız var.

Değerli milletvekilleri, izin verirseniz, bu konuda rol oynayan faktörleri, son derece objektif olarak bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Birincisi, kur politikasıyla ilgili bir problemimiz var; yani, uyguladığımız ekonomik programın TL'yi değerlendirmesi, ihracatı güç ve zor hale getirdi; bunu söylememiz lazım, bu bir.

İkincisi, ithal ettiğimiz bazı ürünlerde çok ciddî fiyat artışları oldu. Nedir bu grup; mineral yakıtlar ve yağlar grubu dediğimiz 27 nci fasıl; yani, hampetrol ve doğalgazın da içinde olduğu fasılda, 1999'a göre faturamız, yüzde 9,5 daha az petrol ithal etmemize rağmen, 3,8 milyar dolar artmıştır. Kurdan kaybettiğimiz, özellikle Euro bölgesine ihracatta kurdan kaybettiğimiz rakam da 2,2 milyar dolardır. Bu ikisini topladığımız zaman, 1999'a rağmen, ekonomimizin performansında herhangi bir düşme olmamasına rağmen, ithalat faturamız 6 milyar dolar artmıştır.

Üçüncü önemli faktör, Türk ekonomi tarihine baktığımızda -ki, en yakın örneği 1994'tür- 1994'te eksi 6,1 - 6,2 civarında bir büyümemiz var. Hemen 1995 yılına bakıyoruz, ithalat birden bire yükselmiş; yani, negatif büyümeden sonraki yıl, o yılı takip eden yılda müthiş bir  ithalat talebi oluyor. 1999 yılında, hepimizin bildiği sebeplerden, yine yüzde 6 civarında ekonomimiz küçülünce, birikmiş olan ithal mallarına talep, iç piyasanın da canlanması sebebiyle, hemen yükselmiş. Demek ki, petrol ve petrole dayalı ürünlerdeki faturanın yükselmesi, kurdan kaybettiğimiz, kur politikasının ithalatı ucuz hale getirmesi ve bir evvelki yıldan birikmiş olan taleple birlikte böyle bir rakamla, böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.

Şimdi, ne yapacağız, ne yapmamız lazım? Sektörel ve bölgesel bağımlılığını, Türkiye ekonomisini ihracat açısından artırmamız lazım. Biz, komşularıyla ticaret yapmayan bir ülkeyiz. Mümkün olduğu kadar, dışpolitikamızın, bize bu alanda biraz daha geniş bir oyun alanı vermesi lazım. Komşu ülkeleriyle ticaret yapan bir ülke haline gelmemiz lazım. Bizim hükümete geldikten bu tarafa uyguladığımız politika budur ve 2000 yılında, son derece de başarılı sonuçlar aldık. Bu trend, inşallah, 2001 yılında da devam edecek.

Körfez ülkeleri, Kuzey Afrika ve Güney Afrika'yı içine alan ve onlarla bağlantılı geniş bir coğrafî alan üzerine özel bir politika uygulamaya başladık; bunu, 2001 yılında ortaya koyuyoruz. 2000 yılında, Amerika Birleşik Devletlerine olan ihracatımız, dolar kurunda çok fazla bir dezavantaj olmaması sebebiyle ve bizim de gayretlerimizin de katkısıyla önemli ölçüde arttı, çok ciddî bir pazar; yani, Türkiye ekonomisinin Amerika Birleşik Devletleri pazarına daha fazla mal satabilmesi, Türkiye ekonomisi açısından çok sağlıklı bir gösterge. Bu konudaki ısrarımızı sürdürmemiz lazım. Bunu yapabilmek için, çok ciddî ticaret heyetleri, fuar ve alım heyetleri programları düzenlemeye devam ediyoruz. Teknolojisi yüksek ürünler satmak fevkalade önemliyken, moda yaratmak, marka yaratmak ve nihaî pazarlarda son tüketiciye, aracıları mümkün olduğu kadar azaltarak ulaşmak da ülkenin sattığı üründen kazancını artıran başka yöntemler. Bunlara çok fazla önem veriyoruz. Elimizdeki kısıtlı imkânları, bu söylediğimiz tarzda ihracat yapmak isteyen ihracatçıların emrine sunuyoruz; bu da, zannediyorum ki, isabetli ve ısrarla takip edilmesi gereken bir konu.

Sayın Başkan, son bir nokta olarak da, tabiî, bugünkü ortamda, Türkiye'de ihracatçının yanında olan, hemen hemen tek bir müessese kaldı; o da Eximbank. 2000 yılında Eximbank 3,5 milyar dolar ihracat kredisi, 3 milyar dolar da sigorta teminatı sağlayarak, ihracatta 6,5 milyar dolarlık bir finansman sağladı. Bu, Türkiye toplam ihracatının yaklaşık yüzde 24'üne tekabül etmektedir. 2001 yılındaki hedefimiz 4,2 milyar dolar kredi, 3,3 milyar dolar sigorta, toplam 7,5 milyar dolarlık bir finansman; bunu sağlayacağız. 2000 yılında Türk Eximbank 1 milyar dolar Hazine garantisi olmadan dış piyasalarda sağlam ekonomik bünyesine güvenerek borçlandı; 981 milyon dolar da borç ödedi. Şu ana kadar 377 trilyon, yani, 558 milyon dolarlık bir ihracat finansmanı yeni yılda sağlamış bulunuyoruz. 22 Kasımda meydana gelen ekonomik sıkıntı sebebiyle dara düşen ihracatçılara bir nebze olsun ferahlık sağlayabilmek bakımından, onların muaccel hale gelmiş olan kredilerine bir aylık bir uzatma verdik. Bu uzatmanın, bizim, toplam kredi plasmanımızı daraltıcı etkisi yaklaşık 500 milyon dolar oldu. Bugün, aynı sıkıntıyla yine ihracatçımız karşı karşıya bulunmaktadır. Eximbank, bütün heyetiyle birlikte, elindeki malî imkanları riske atmadan nasıl bir katkıda bulunabilir, bunun bugün için araştırması içinde.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlamadan evvel bir hususu da bilgilerinize sunmak ve altını çizmek istiyorum izninizle; o da şu:  Türk ekonomisindeki  kirliliği  gündemden çıkarmak hepimizin görevi; burada hiç şüphe ve başka bir art niyet söz konusu olamaz. Kim yanlış yapıyorsa, kim kurallara aykırı bir şey yapıyorsa, bizim, onu, Türkiye ekonomisinin gündeminden çıkarma birinci görevimiz; ancak, biraz evvel arz ettiğim, dünya konjonktürünün Türkiye açısından en zor olduğu şartlarda dahi yüzde 1'lik bir ihracat artışını sağlayan, çok zor şartlar altında çalışan temiz, dürüst, Türkiye ekonomisine katkıda bulunan ihracatçıyı gayri meşru iş yapıyormuş şekilde lanse etmek, Türkiye ekonomisine yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bundan, Türkiye'de, bu konularda çalışan herkesin çok itinayla ve hassasiyetle kaçınması lazım. Bugün, ihracatçının bu şartlarda morale ihtiyacı var, desteğe ihtiyacı var; kösteklenmek akla getirilmeyecek bir şey. KDV iadelerini alabilmeli; dahilde işleme rejimiyle, dürüst ihracatçı, işlemlerini yapıp ticaretine devam edebilmeli.

Türkiye'de, bütün bu işlerle meşgul olan makamların, bu söylediğimiz konularda çok hassas olması, kötü ile iyiyi büyük bir hassasiyetle ayırması gerekir diye düşünüyorum. Vaktinizi çok aldım.

Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, Ankara İlinin genel sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'e aittir.

Buyurun Sayın Bedük. (DYP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün,  Ankara İlinin genel sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, öncelikle, Sayın Başkana, Ankara İlinin sorunlarıyla ilgili olarak söz verdiği için teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz ekonomik krizi ve sıkıntıları da düşünmek suretiyle, ekonomik konuları, hassasiyetimizin bir ifadesi olarak, bu kürsüye getirmedik; ancak, uygulanan ekonomik programın yanlışlığı, kur politikalarının değiştirilmesinden de anlaşıldığı gibi, aynı zamanda, yeni bir revizyona ihtiyaç olduğunu da sözlerim başında belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Ankara, en eski yerleşim birimlerinden bir tanesidir. İkibin yıllık geçmişe dayalı topraklar üzerinde kurulmuş olan bu şehir, gerçekten, cumhuriyetle birlikte Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının bize armağan ettiği başkent olmanın gururunu ve heyecanını yaşıyor. Ankaralılar, özellikle cumhuriyete ve cumhuriyetin kurucularına, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına şükran borçludur.

Ankara, bu ülkenin gururudur, bu milletin heyecanıdır. Yine, Ankara, bu bölgede, gerçekten, herkesin, hassasiyetle üzerinde durması gereken ve sorunlarıyla ilgilenmesi gereken bir şehirdir. Ankara demek, Hakkâri demektir; Ankara demek, Ağrı demek, Kars demek, Erzurum demektir; Ankara demek, Trabzon demek, Samsun demek, Edirne demektir. Ankara, özellikle, Uşak demektir, İzmir demektir, Antalya demektir; Ankara, Anadolu demektir. Dolayısıyla, Ankara deyince, sadece Ankara'yı, Ankara'nın şehir merkezini düşünmek suretiyle, değerlendirmek, fevkalade yanlıştır.

Ankara'ya Anadolu'nun her tarafından göç vardır. 4 milyon nüfusu olan Ankara, her yıl, 150 000 nüfusu, ilave olarak, kendi bağrında barındırmaktadır. Ankara, bütün bu şartlar içerisinde, özellikle, bir taraftan metropol il olması, bir taraftan bağlı ilçeleri olması, bir taraftan da gecekondu sorunuyla başbaşa olması sebebiyle, Anadolu'nun bütün sıkıntılarını yaşamaktadır.

Yine, eğer Ankara'nın ilçelerine gidilirse, Hakkâri'nin köylerindeki toprak dam ve kerpiç duvarla yapılmış olan binalarını görmek mümkündür.

Yine, Ankara'nın şehir merkezini düşündüğünüzde, okullarına gittiğiniz zaman, 80-90 öğrencinin bir sınıfta eğitim ve öğretim gördüğünü görmek mümkündür.

Bütün bu şartlar altında, geri kalmış yöreleri ve yine geniş hinterlandıyla, bugün, yönetilemeyecek duruma gelmiştir. Oysa, bugün, üzerinde hassasiyetle durulması gereken nokta, Avrupa Birliğine girecek olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Ankara'nın, başkentler arasında örnek sayılabilecek bir noktaya gelebilmesi için, birkısım altyapılarının ve yönetimle ilgili anlayışının ve mevzuat değişikliklerinin, mutlak suretle, yerine getirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Ankara'yı düşündüğünüzde ta Haymana'ya gidiyorsunuz, Haymana'nın dibinden buraya kadar şehir merkezî ulaşıyor ve yine, Temelli'den bu tarafa doğru geldiğinizde, keza, aynı şekilde, Ankara'nın şehir merkezinin çok geniş bir alana yayıldığını görüyorsunuz, Esenboğa'ya kadar ulaşıyor; ama, bütün bu şartlar altında, belediyeler, yeteri kadar hizmetlerini gerçekleştirememenin üzüntüsünü, özellikle taşıyor.

Ankara'nın sadece Batıkent'ine bakıyorsunuz, Batıkent'in nüfusu 200 000. 200 000 nüfuslu bir semtin yönetimi bir muhtar tarafından yapılıyor; acıdır ve fevkalade eksikliktir.

Yine, bir ilçesine bakıyorsunuz 800 000 küsur; bir ilçenin nüfusudur, buna karşı, alana bakıyorsunuz, Eskişehir Yolu üzerindeki Ümitköy'ü, Konutkent kısmını da dikkate alırsanız, taa buraya kadar olan kısmı sadece Çankaya İlçesinde görüyorsunuz. Yine öyle bir durumdayız ki, Çankaya, bir taraftan, Çayyolu'nu da kendi hudutları içerisinde olduğunu ifade etmek suretiyle  hak iddia ediyor, Yenimahalle de hak iddia edebiliyor; ama, görev olduğu zaman, maalesef, görevde aksamalar oluyor. Bütün bu şartlar altında, Ankara bir diplomasi şehridir, Ankara bir siyaset merkezidir, Ankara bir sanat ve kültür merkezidir, Ankara, aynı zamanda, başlangıçta olmayan; ama, daha sonra gelişen bir ticaret merkezidir; Ankara, şimdi, sanayileşmeye doğru da gitmiştir. Bütün bu şartlar altında genel politikadan etkilendiği gibi, yerel eksiklikleri de görmek mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bedük, mikrofonunuzu açıyorum; buyurun, tamamlayın efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Ankara'nın bir ulaşım sorunu vardır, özellikle metro sorunu vardır. Metroyu, özellikle, şu anda, Sincan'a yapıyorlar, teşekkür ediyoruz; ama, Çayyolu bölgesinde, Bilkent bölgesinde, Konutkent bölgesinde eğer metroyu yapmazsak, o zaman çok büyük bir eksiklik olur. Sabahları veya akşamları eğer geçmişseniz o yollardan, göreceksiniz ki, işçisiyle, memuruyla, emeklisiyle, şehir merkezine akın olmakta ve fakat, trafik sorunu sebebiyle işlerine geç gelmekte, aynı zamanda, maliyet unsurlarını da artırmaktadır. İşte, bu anlayış içerisinde, metro sorunu, mutlaka, çözümlenmesi lazım, desteklenmesi lazım.

Yine, yeni yerleşim birimlerinin yerlerine bakıyorsunuz, birbirleriyle, âdeta, bitişik nizamda inşaatlar yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, geniş bir alan, bol miktarda arazi var; fakat, ha-zineye ait arazilerin belediyelere devri suretiyle, geniş ve gerçek anlamıyla çağın şartlarına uygun şehirleşme anlayışını, mimarî anlayışını, maalesef, gerçekleştirmek mümkün olamamaktadır. İşte, onun içindir ki, sizlere ses-lenmek istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü ortama baktığımızda, biraz evvel ifade ettiğim gibi, mahalle sayısı belli; o sebeple, idarî taksimat yetersizdir. Kaymakamlıklara gitmesi gereken vatandaşlarımız, sabah gidip akşam ancak ulaşabilmektedir. Bu itibarla, bir Bahçelievler'i üç ilçeye bölmek; yani, diyelim ki, bir taraftan Ümitköy veya Bilimkent adı altında yeni bir ilçe gerçekleştirmek ve yine Çankaya'yı da Çankaya merkezi olarak muhafaza etmek, Temelli adı altında ayrı bir ilçenin kurulması, Batıkent adı altında ayrı bir ilçenin kurulması, Pursaklar adı altında ayrı bir ilçenin kurulması, hem şehir merkezinin ulaşım sorunu bakımından önemlidir hem de diğer sorunların çözümlenmesi bakımından fevkalade önemlidir.

Değerli arkadaşlar, ben, huzurlarınıza şunu getirmek istiyorum: Bakın, özellikle "kültür ve sanat merkezi" dedim. Bu ekonomik sıkıntı, şuradaki yoğun çalışmalarınız nedeniyle, sizleri, Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezindeki sergiye davet ediyorum. Ankaralı sanatseverler, Ankaralı sanatkârlar özellikle orada eserlerini sergiliyor ve sizi de bekliyorlar; gidin, gerçekten görmenizde fayda var. Ankara'ya gelecek olan gelecekteki diplomatların veya uluslararası ilişkilerdeki misafirlerimizin de, mutlak surette, bu alanda kendilerini  meşgul  edebilecekleri  yerlere  gitmeleri gerekiyor. Keza, Gölbaşı da aynı şekilde.

Değerli milletvekilleri, o sebeple, ben grup başkanvekillerine seslenmek istiyorum. Bir araştırma önergesi verdik. Bu araştırma önergesini vermemizin sebebi, Ankara'yı örnek başkent yapabilmek için acaba ne gibi tedbirler almak lazım, bunu araştırmak. Sadece yerel yönetimlere, sadece valiliklere bırakmak suretiyle, meseleyi tespit, teşhis ve tedavide yetersiz kalabiliyoruz. O sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, milletvekillerimiz olarak, Ankara'da yaşayan ve Ankara'nın havasını teneffüs eden sizlere özellikle seslenmek istiyorum; sizlerin de Başkente sahip çıkabilmeniz için, vermiş olduğumuz araştırma önergesinin bir an evvel, öncelikle görüşülmesinde yarar var. Sadece biz değil, bütün arkadaşlarımız, diğer partilerdeki arkadaşlarımız da araştırma önergesi verdiler; bunları birleştirmek suretiyle, bu konuya Meclis tarafından el atılması, geleceğe dönük projelerin belirlenmesi, bununla ilgili birkısım tespit ve çözüm önerilerinin Meclis tarafından belirlenip uygulamacıların yönlendirilmesi ve onlara sunulmasının yararı olduğu kanaatini özellikle taşıyorum.

BAŞKAN - Sayın Bedük, lütfen, tamamlar mısınız efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Müsaade ederseniz, son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN - Peki; buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Sayın Başkan, özellikle sizin de Ankara Milletvekili olmanız sebebiyle gösterdiğiniz anlayışa çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, şunu da söylemek istiyorum; tabiî ki, birkısım illerin kurulması; mesela Polatlı'da bir il kurulması, Koçhisar'da bir il kurulması, bütün bunlar var; ama, şuradan çıktığınız zaman, Nallıhan'a gittiğiniz zaman 2,5 saat sürüyor, yine buradan çıktığınızda Evren'e gittiğinizde 2,5 saat sürüyor. Böyle bir yönetim anlayışıyla, acaba, şu Ankara'nın bağlı ilçelerinin de, köylerinin de meselesini düzenlemek mümkün mü; mümkün değil.

Ben, kürsüye tam çıkacağım sırada, bana intikal eden bir konu var, özellikle hükümete seslenmek istiyorum. Tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarından dolayı Elmadağ'da, bugün, 890 kişi hakkında hapsen tazyik kararı alınmış. Bu konunun üzerine gidilmesinde fayda mütalaa ediyorum. Burada, lütfen, gerçekten, köylülerimizi, çiftçilerimizi düşünmek suretiyle, sadece orada değil, Polatlı'da, diğer ilçelerimizde de var -arkadaşlarımız yine kafa sallıyorlar- dolayısıyla, bu ekonomik sıkıntıyı köylümüze, çiftçimize, esnaf ve sanatkârımıza çektirmemek için gerekli tedbirlerin alınması hususunu bir kez daha ifade ediyor; Yüce Heyetinizi  saygıyla  selamlıyorum  ve teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Gündemdışı üçüncü söz, Ardahan İlinin kurtarılış yıldönümü nedeniyle söz isteyen, Ardahan Milletvekili Faruk Demir'e aittir.

Buyurun Sayın Demir. (DSP sıralarından alkışlar)

3.- Ardahan Milletvekili Faruk Demir'in, Ardahan İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ardahan İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 80 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve ekranları başındaki Ardahanlı hemşerilerimi saygıyla selamlıyorum.

3000 yıllık geçmişe sahip olan Ardahan, 1878 yılında yapılan Berlin Antlaşmasıyla savaş tazminatı olarak Ruslara bırakılmış, 1921 yılında tekrar Anadolu topraklarına katılmıştır. Cumhuriyetin ilanından hemen sonra, Ardahan 1926 yılında Kars İline bağlı bir ilçe haline getirilmiş, daha sonra 1992 yılında müktesep hakkını geri alarak, Türkiye Cumhuriyetinin 75 inci İli olmuştur. Çıldır, Damal, Göle, Hanak ve Posof İlçelerinden oluşan Ardahan İli, Doğu Anadolu Bölgesinin Kuzeydoğusunda 1 800 metre yükseklikte yer almaktadır. Doğusunda Gürcistan, güneydoğusunda Ermenistan devletleri, güneyinde Kars, güneybatısında Erzurum ve batısında Artvin illeri, sınırımızı teşkil etmektedir. Arazi yapısı bakımından ilimiz, Doğu Anadolu'nun en dağlık ve engebeli arazi yapısına sahiptir.

Bölgenin karasal iklime sahip olması ve dağlık arazi yapısının bulunmasının yanında, sosyal ve ekonomik yatırımlardan da yeterince pay alamaması, yöre halkının sürekli göç etmesine sebep olmuştur. Ancak, 1992 yılında Ardahan'ın il statüsüne kavuşması göçün azaldığını göstermektedir. Buna rağmen, Ardahan kadar Ardahanlının da diğer büyük şehirlerde yaşadığını ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ardahan ekonomisi, özellikle tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. İlimiz, arpa, buğday ziraatı açısından büyük bir potansiyele sahiptir. İl genelinde ortalama 44 000 ton buğday, 73 000 ton arpa üretilmektedir. Bununla birlikte, ne yazık ki, sulu tarıma henüz geçilememiştir.

Tarımdan ötesi, Ardahan'da susuz ve yolsuz köylerin mevcut olduğunu da burada yinelemek istiyorum. Toplam 1 800 kilometre köy yolu olan Ardahan'da, maalesef, 30 kilometrelik köy yolumuz asfalttır. Bu asfalt da, geçtiğimiz iki yıl içerisinde yapılmıştır.

Bu kadar sıkıntı içerisindeyken, Fransa Parlamentosunun sözde Ermeni soykırımı adı altında talihsiz kararı, Ermenistan'la sınır komşusu olan bölgenin yurttaşlarını üzmüş, sınır ticaretinin her bakımdan bölge ekonomisine getireceği canlılık ve ülkeler arası kardeşlik bağlarını geliştireceği bir olgu ortadan kalkmıştır.

Özellikle, Gürcistan'la olan Posof-Türkgözü sınır kapımızın daha rantabl hale getirilmesi ve açılması planlanan Türkiye-Gürcistan arasındaki, Ardahan'dan ikinci kapı olan Çıldır-Aktaş sınır kapısının bir an önce açılması, bölge insanının umutla beklediği bir olgudur.

Her ne kadar sorunlu, sıkıntılı bir bölge olsa da, hükümetimizin desteği, birçok sorunun zaman içerisinde aşılacağına olan inancımı artırmaktadır. Hükümetimizden aldığımız destekle, özellikle, Köy Hizmetleri araç parkının 2000 yılı içerisinde şekillendiğini ve köy yolu ve su sorununun halledilerek,  önümüzdeki iki üç yıl içerisinde yaşanılabilir bir Ardahan'a kavuşacağımız büyük umutlarını taşımaktayım. Bu yıl memleketimizde yaşanan kuraklıktan dolayı, köylülerimizin ve çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelenmesinde hükümetimizin göstermiş olduğu gayrete, Ardahan halkı ve Doğu Anadolu halkı  adına  tekrar teşekkür ediyorum. Ayrıca, Tarım Bakanlığımız ve hükümetimiz hayvancılığın desteklenmesi amacıyla geri dönüşsüz olan yem kredisini açmış olduğu için, hükümetimize tekrar teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şunu tekrar belirteyim ki, ekonomik kalkınma kadar sosyal ve kültürel kalkınma da büyük önem arz etmektedir. Toplumsal ve kültürel yaşamdaki hareketliliğe hız kazandırmak temel amaçlarımızdandır; bunu gerçekleştirme yolunda, spor salonları, kütüphane ve öğrenci yurtlarının, özellikle büyük bölümünün, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından her ilçede yapımına başlanılmış olmasından büyük mutluluk duyuyoruz; Ardahan halkı adına, Millî Eğitim Bakanlığına, bu desteğinden dolayı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK DEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

FARUK DEMİR (Devamla) - Benden önce konuşan Sayın Bedük, Ankara'nın sorunlarını çok güzel dile getirdi; fakat, henüz, sekiz dokuz yıllık il olan Ardahanımızı, ulusumuzun Anadolu topraklarına giriş yeri olarak da söyleyebiliriz; Çıldırlı Aşık Şenlik'in dediği gibi "Boğazlar boğazımız; fakat, Kars ve Ardahanda belkemiğimizdir." Gerçekten yüz akımız olan, bölgemize ilk giriş yeri olan Kars ve Ardahan'ın özel ilgiye ihtiyacı olduğunu, burada yinelemek istiyorum.

Ardahan halkına moral ve istihdam sağlayacağı göz önünde tutularak, ülkemize girmesi planlanan doğalgaz dönüşüm santralının Ardahan'da

kurulmasını, Ardahan halkı, büyük bir umutla beklemektedir.

Ayrıca, yıllardır bir efsane haline gelen, çok önemli bir akarsuyumuz olan Kura Nehri Projesi üzerinde düşünülen 4 adet barajımız vardır; bunlar, Durançam, Beşikkaya, Burmadere ve Köroğlu barajlarıdır. Elektrik ve sulamaya yönelik bu barajlarımızın bir an önce faaliyete geçirilmesini, Ardahan halkı büyük bir umutla beklemektedir.

Gürcistan'la olan sınır kapımızın, ikinci sınır kapımızın bir an önce açılmasını, Ardahan'ın bir çıkışı olarak görmekteyiz.

Ayrıca, kayak merkezinin istimlaki yapılmıştır; gerekli tesislerin bir an önce yapılmasını beklemekteyiz. Ardahan'ın, Türkiye'de, hiçbir yasadışı olaya bulaşmamış olan halkıyla, Türkiye Cumhuriyetinin yurtsever bir ili olarak, her zaman, ilgiye ve şefkate -yeni il olması sebebiyle- bütün illerimizden daha fazla ihtiyacı olduğunu, Sayın Başkan, buradan, sizler aracılığınızla, hükümetimize tekrar hatırlatıyoruz. İktidarımız döneminde yapılmış olanlara ve bizden önce yapılmış olanlara emeği geçen herkese saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

İlimizin kurtuluşunun 80 inci yıldönümünü kutlarken, Yüce Heyetinizi ve Başkanlığınızı saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İtalyan Senatosu Başkanvekili ve Avrupa-Akdeniz Kadın Parlamenterler Forumu Başkanının vaki daveti üzerine Malta'ya gidecek olan dört kadın parlamenterden oluşan Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/764)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İtalyan Senatosu Başkanvekili ve Avrupa-Akdeniz Kadın Parlamenterler Forumu Başkanı Ersilia Salvato'nun vaki davetine icabetle, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen 4 kadın parlamenterden oluşan heyetin "Avrupa-Akdeniz Kadın Parlamenterler Forumu"na katılmak üzere,  1-5 Mart 2001 tarihleri arasında Malta'ya gitmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca, Genel Kurulun 13 Şubat 2001 tarihli ve 57 nci Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Ayşe Gürocak

Ankara

 

Oya Akgönenç Muğisuddin

Ankara

 

Nesrin Ünal

Antalya

 

Işılay Saygın

İzmir

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle Türkiye'ye davetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/765)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 22 Şubat 2001 tarih ve 74 Sayılı Karı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ertuğrul Hasipoğlu ve beraberindeki bir Parlamento Heyetinin 25-28 Şubat 2001 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

        Ömer İzgi

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

1.- Kars Milletvekili İlhan Aküzüm ve 32 arkadaşının, Ermenilerin Kars İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve bölge üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1906-1922 yılları arasında, Batılı devletlerin teşviki ve yönlendirilmesi ile Kars ve civarında Ermenilerin halka yapmış oldukları mezalimin, mevcut arşiv belgeleriyle dünya kamuoyuna anlatılması ve bölge üzerinde, yine Ermeniler bahane edilerek meydana getirilmek istenen oyunlara karşı gerekli tedbirlerin alınması amacıyla, Anayasamızın 98 inci maddesi ve TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması hususunu arz ederiz.  22.2.2001

1- İlhan Aküzüm

 

(Kars)

2- Çetin Bilgir

 

(Kars)

3- Arslan Aydar

 

(Kars)

4- Nidai Seven

 

(Ağrı)

5- Ayhan Çevik

 

(Van)

6- Mehmet Nacar

 

(Kilis)

7- Mustafa Verkaya

 

(İstanbul)

8- Ahmet Erol Ersoy

 

(Yozgat)

9- Mihrali Aksu

 

(Erzincan)

10- Melek Denli Karaca

 

(Çorum)

11- Mehmet Kaya

 

(Kahramanmaraş)

12- Cezmi Polat

 

(Erzurum)

13- Süleyman Coşkuner

 

(Burdur)

14- Mehmet Arslan

 

(Ankara)

15- Hidayet Kılınç

 

(İçel)

16- Bekir Ongun

 

(Aydın)

17- Kemal Köse

 

(Kocaeli)

18- Hasan Basri Üstünbaş

 

(Kayseri)

19- Ali Halaman

 

(Adana)

20- Mustafa Haykır

 

(Kırşehir)

21- Adnan Fatin Özdemir

 

(Adana)

22- Birol Büyüköztürk

 

(Osmaniye)

23- Mükerrem Levent

 

(Niğde)

24- Mükremin Taşkın

 

(Nevşehir)

25- Metin Ergun

 

(Muğla)

26- Hasan Çalış

 

(Karaman)

27- Vedat Çınaroğlu

 

(Samsun)

28- Edip Özbaş

 

(Kahramanmaraş)

29- Ali Keskin

 

(Denizli)

30- Ali Güngör

 

(İçel)

31- Orhan Bıçakçıoğlu

 

(Trabzon)

32- Nesrin Ünal

 

(Antalya)

33- Ahmet Aydın

 

(Samsun)

Gerekçe:

Yüz yılı aşkın bir süredir, batılı devletler ve bazı komşu devletler tarafından zaman zaman gündeme getirilen, ancak, hiçbir şekilde unutturulmayan, sürekli, bölgedeki yaşayan insanların kanına girerek siyasî ve ekonomik çıkarlarına alet ettikleri; son iki yıldır da dünya kamuoyunun gündemine oturtulmaya çalışılan "Ermeni soykırımı" adlı emperyalist kokulu iftiranın geçmişinde, bugününde ve geleceğinde en önemli aktör olan, bu yüzden çok büyük acılar yaşayan yerlerin başında bulunan Kars ve civarında, bu konuda, geçmişte, hangi maksatlarla neler yapılmış ve ne yapılmak isteniyor? Bu sorunun cevabının tarihî boyutlarıyla ortaya çıkarılması ve bunun dünya kamuoyuna doğru olarak anlatılması şarttır. Her şeyden önce bu olayın bu şekilde çarpıtılarak, Türk Milletine hakarete dönüştürülmesinin, kime nasıl yararı olacağının ve bölgede meydana getirilmek istenen yeni olayların, geçmişte olduğu gibi, yine, bölge insanına zarar vereceğinin sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi ve bunun öncelikle sağduyulu Ermenilere anlatılmasının kaçınılmaz olduğu bir gerçektir.

Bu hadisenin başlaması, gelişmesi ve olayların oluş biçimi; tarih, yer ve oluş şekli bakımından iyi etüt edildiğinde çok açık olarak görülmektedir ki, bölgedeki bu meyandaki olaylar tamamen bölge dışındaki ülkelerin bizzat müdahaleleriyle meydana gelmiştir. Bu olaylar, bugün, bu konuya, özellikle Ermeni tezine açık veya kapalı destek veren ülkelerin bölgeye yönelik çıkarlarıyla paralellik arz eder şekilde, Bakü'den başlayıp Adana'ya uzanan bir tarihî ve coğrafî seyir izlemiştir. Bu olaylardan ötürü, bağımsız Batılı kaynakların o yıllarda belirttiğine göre 300 000, Ermeni kaynaklarına göre de 600 000 civarında Ermeni nüfusunun öldüğü, buna karşı, 500 000 asker olmak üzere 2 500 000 Müslüman'ın şehit olduğu bir gerçektir. Bugün, öldüğü iddia edilen 1 500 000 Ermeni, 1906 yılında Osmanlı sınırlarında yaşayan toplam 1 140 563, 1914 yılında yaşayan 1 229 007 ve 1917 tarihli İngiliz Salnamesine göre 1 056 000 olarak belgelenen Ermeni sayısından da çoktur. İddia edilen ölü sayısı, her halükârda, yaşayan nüfustan fazla olduğuna göre, iftiranın boyutu ve maksadı anlaşılmaktadır.

Bugün de bu olaylardan, başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere, bölgede yaşayan Ermeniler zarar görmektedir. Bu olayı kullanan ülkelerin hiçbir zararı söz konusu değildir; bilakis, siyasî malzeme yaparak birtakım çıkarlar sağlamak peşindedirler.

Oysaki, bu olayların yaşandığı bölgelerden biri olan Kars ve civarında, hâlâ insanların acıları dinmediği gibi, yeni acıların ve yaraların açılmasına yönelik çabaların yoğunlaşmasından ve tarihi ters çevirerek iftira edilmesinden büyük ıstırap duyulmaktadır.

Kars ve civarında, Müslüman nüfusun Ermeni nüfusundan az olması için burada yapılan katliam ve zulmün tek tek anlatılması saatler hatta günler sürer.Ancak, bunlardan birkaç örnek verecek olursak:

Şüregel ve Zaruşad kazalarında 34 köyün top ve makineli tüfekle tahrip edilerek halkın çoğunun katledildiği ve yağmalandığı,

Kosor ve Penek Nahiyelerine bağlı 31 köyü tamamen tahrip edilerek halkının çoğunun öldürüldüğü ve yağma edildiği,

Göle ve civarındaki köylerde 521 kişinin vahşice öldürüldüğü ve yağma edildiği,

Kars merkezden zorla göç ettirilen 35 000 kişinin hemen hemen tamamını öldürdükleri,

Sarıkamış ve köylerinde 1975 kişinin öldürüldüğü ve yağma edildiği,

Digor Nahiyesindeki 38 köyün tamamı yerle bir edilerek halkın büyük bölümünün katledildiği, bütün evlerin yağmalanıp geride kalanların yaralı aç, sefil terk edildikleri,

Ardahan ve civar köyleri tamamen tahrip edilerek ahalisinin katledildiği ve yağmalandığı,

Kağızman'da yine aynı şekilde katliam ve yağma yapıldığı...

Bu ve benzeri binlerce belgeli, şahitli olay orta yerde dururken, bazı ülkelerin, bu olayları tersyüz ederek ne yapmak istediklerinin ortaya konması ve gerekli tedbir neyi icap ettiriyorsa onun zamanında yapılması şart ve kaçınılmazdır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- Bitlis Milletvekili İbrahim Halil Oral ve 35 arkadaşının, Ermenilerin Bitlis İlinde yerli halka yapmış oldukları mezalimin araştırılması ve Bitlis üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/179)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1914-1918 yılları arasında Ermenilerin Bitlis ilinde Bitlis halkına yapmış oldukları mezalimin gün ışığına çıkarılması hususunun araştırılması ve Bitlis üzerindeki emellerine karşı alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- İbrahim Halil Oral

(Bitlis)

 

2- Nidai Seven

 

(Ağrı)

3- Osman Müderrisoğlu

(Antalya)

 

4- Vahit Kayırıcı

 

(Çorum)

5- Mücahit Himoğlu

 

(Erzurum)

6- Cemal Enginyurt

 

(Ordu)

7- Arslan Aydar

 

(Kars)

8- Armağan Yılmaz

(Uşak)

 

9- Ahmet Erol Ersoy

(Yozgat)

 

10- Mihrali Aksu

 

(Erzincan)

11- Mehmet Ceylan

(Sıvas)

 

12- Mustafa Zorlu

 

(Isparta)

13- Edip Safder Gaydalı

(Bitlis)

 

14- Nevzat Taner

 

(Kahramanmaraş)

15- Ali Uzunırmak

 

(Aydın)

16- Orhan Şen

 

(Bursa)

17- Bedri Yaşar

 

(Gümüşhane)

18- Nesrin Ünal

 

(Antalya)

19- Mehmet Şandır

(Hatay)

 

20- Mehmet Arslan

 

(Ankara)

21- Süleyman Coşkuner

(Burdur)

 

22- İrfan Keleş

 

(Çankırı)

23- Abdurrahman Küçük

(Ankara)

 

24- Reşat Doğru

 

(Tokat)

25- Mehmet Kaya

 

(Kahramanmaraş)

26- Mehmet Pak

 

(İstanbul)

27- Bozkurt Yaşar Öztürk

(İstanbul)

 

28- Aydın Gökmen

 

(Balıkesir)

29- Hasan Çalış

 

(Karaman)

30- Mükremin Taşkın

(Nevşehir)

 

31- Hasan Basri Üstünbaş

(Kayseri)

 

32- Seydi Karakuş

 

(Kütahya)

33- Müjdat Kayayerli

(Afyon)

 

34- Bekir Ongun

 

(Aydın)

35- Melek Denli Karaca

(Çorum)

 

36- Salih Erbeyin

 

(Denizli)

Gerekçe:

Son zamanlarda Ermeni soykırım iftiraları planlı bir şekilde sürdürülmekte, büyük katliamlara maruz kalan Türk Milleti dünya kamuoyunda mahkûm edilmeye çalışılmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı başlamadan, Rus Çarının vaatlerine kapılan Ermeni çeteleri intikam alayları kurarak doğu bölgemize dolmuş, ilk Ermeni ihtilâli de Bitlis'te yapılmıştır. 9 Şubat 1915 yılında Hizan İlçesi Karkar Nahiyesine tabi Sekür Köyü ve Hizan İlçe merkezine hücum ederek zapt etmeye çalışmışlardır. Jandarma ve ahalinin silahlı mukavemeti sonucunda 6 er şehit verilerek Hizan İlçemiz kuşatmadan kurtarılmıştır.

Ermeniler, Bitlis İlçemizin Çukur Nahiyesindeki halkın çoğunluğunu kılıçtan geçirerek, Bitlis'e yakın yere yerleştirilen pek çok köy ahalisi açlıktan ölmüş, ağır hasta çocuklar Bitlis hastanesinde vahşice öldürülmüş, katledilenlerin cesetleri köpeklere yedirilmiş, esir edilen kadın ve kızlara çukurlarda tecavüz edilerek ihtiyarlar yakılıp,  çocuklar  süngüyle  öldürülmüştür. Bitlis İlimiz Ahlat ve Adilcevaz ilçelerimizde de hunharca katliamlar yapılmıştır.

Bitlis ve ilçelerinde yaşayan binlerce insanımızın hunharca katledildiğini gören ve o günleri yaşayan birçok insanımız halen şans eseri hayatta bulunmaktadırlar.

Ermeniler yapmış olduğu katliamlarla yetinmemiş, son zamanlarda hukukî yollardan toprak ve tazminatlarını devamlı dile getirmeye devam etmektedirler. En önemlisi de Avrupa ülkelerinde yaşayan Ermeni cemaatlerinin dağılmış Ermeni diasporasının dinî ve manevî efsane etrafında birleştirme ideallerine Doğu Anadolu Bölgesi vatan gösterilmek suretiyle yeni bir boyut kazandırmaya çalışmaktadırlar.

Bu durumda, Ermenilerin Bitlis halkına yapmış oldukları mezalim ve tarihî gerçeklerin dünya kamuoyuna anlatılabilmesi için Ermeni Soykırım Müzesinin kurulması büyük bir fayda sağlayacağı gibi Doğu Anadolu Bölgesindeki siyasî emellerine karşı  alınacak tedbirler zaman kaybetmeden yerine gelmiş olacaktır.

Yine, Ermeniler her platformda Türkiye'ye baskı  yaptırmak için  bütün  okları Türkiye'ye çevirerek tarihî gerçekleri saptırmaya çalışmışlardır. Bu tarihî gerçeklerin ortaya çıkması, hem Ermeni soykırımı kararlarını kabul edenleri mahcup edecek hem de Ermenilerin gerçek yüzleri ortaya çıkmış olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Son önergeyi okutuyorum :

3.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 31 arkadaşının, Adıyaman İli Besni İlçesindeki tarihî ve kültürel varlıkların korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (11/180)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adıyaman İlimizin Besni İlçesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden birisidir ve pek çok tarihî ve kültürel eserlere sahiptir. Ancak, bugün, bu varlıklarımız yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bu sebeple, Adıyaman - Besni İlçesinde sahip olduğumuz tarihî ve  kültür değerlerimizin yok olmaması için alınması gereken tebdirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ederiz.

1- Mahmut Göksu

(Adıyaman)

2- Yasin Hatiboğlu

(Çorum)

3- Mehmet Özyol

(Adıyaman)

4- Dengir Mir Mehmet Fırat

(Adıyaman)

5- Yaşar Canbay

(Malatya)

6- Mehmet Ali Şahin

(İstanbul)

7- Mustafa Baş

(İstanbul)

8- Hüseyin Arı

(Konya)

9- Şükrü Ünal

(Osmaniye)

10- İsmail Alptekin

(Bolu)

11- Suat Pamukçu

(Bayburt)

12- Abdüllatif Şener

(Sıvas)

13- İlyas Arslan

(Yozgat)

14- Mehmet Batuk

(Kocaeli)

15- Sacit Günbey

(Diyarbakır)

16- Zeki Ünal

(Karaman)

17- Bekir Sobacı

(Tokat)

18- Metin Kalkan

(Hatay)

19- Mehmet Altan Karapaşaoğlu

(Bursa)

20- Osman Yumakoğulları

(İstanbul)

21- Hüseyin Kansu

(İstanbul)

22- Turhan Alçelik

(Giresun)

23- Mehmet Vecdi Gönül

(Kocaeli)

24- Maliki Ejder Arvas

(Van)

25- Ahmet Nurettin Aydın

(Siirt)

26- Azmi Ateş

(İstanbul)

27- Musa Demirci

(Sıvas)

28- Rıza Ulucak

(Ankara)

29- Ali Oğuz

(İstanbul)

30- Musa Uzunkaya

(Samsun)

31- Akif Gülle

(Amasya)

32- Latif Öztek

(Elazığ)

Gerekçe:

Adıyaman'ın Besni İlçesi Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Araştırmalara göre Besni'de ilk yerleşim yerleri korumaya ve savunmaya son derece elverişli bir yapı arz eden Besni Kalesi ve Değirmen Çayı yöresidir. Tarih sahnesinde Besni'nin ilk hâkimi Hititlerdir. Aynı dönemde yaşayan Hurriler M.Ö. 1400 yıllarında Besni'ye hâkim olmuşlar, ancak ilçede kalıcı izler bırakmamışlardır. Sonraları sırasıyla Babil, Urartu, Kummun Krallığı, Asurlar, Selakidler, Kommagene, Romalılar, Sasani gibi uygarlıkların etkisine girmiş, Hz. Ömer zamanında Besni'ye giren Müslümanlık, Emevi ve Abbasiler döneminde sistemli olarak yayılmıştır. Abbasilerden sonra Selçuklular, Memlükler, Dulkadiroğulları ve son olarak Mercidabık Savaşı sonunda Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.

Besni İlçesi 1954 yılına kadar Gaziantep'e bağlı bir ilçe iken, 1954 yılında Adıyaman'ın il olmasıyla Adıyaman'a bağlanmıştır.

Günümüze kadar çeşitli isimlerle anılan Besni, tarihte ilk defa Tavarih-i Emeviye devrinde "Hasen" ismi ile anılır. Bu da Arapça'da "güzel" anlamına gelir. Süryaniler devrinde de ismi yine "güzel yer" anlamına gelen Bathesna olarak kullanılmıştır. Besni'nin Müslüman olmasından sonra bu isim Arap kültürünün etkisiyle Behişti olarak değişmiştir. Bulunmaz yer, cennete eş manasına gelen Behişti 1350 yıllarında Bisni olarak şekil bulur. Bu isim Besni olarak günümüze gelmiştir.

Anadolu binlerce yıldan bu yana gelip geçen medeniyetlerin kalıntılarını barındırmış, kıskançlıkla koruyarak günümüze kadar taşımış eşsiz bölgelerden biridir. Kültürlerin yoğrulup hamur olduğu geniş bir kazan gibidir.

Tarihî geçmişi ve kültürel zenginliğiyle, Besni İlçeside, aynı özellikleri taşımaktadır. Konumu ve sahip olduğu tarıma elverişli arazileri dolayısıyla geçmişten günümüze değişik medeniyetlerin istilasına uğramış, değişik kültürlere harman yeri olmuştur. Son dönemde ise, konar göçer yaşayan Türkmenlere yurtluk yapmıştır. Evliya Çelebi'nin belirttiğine göre, Besni bölgesi Türkmen aşiretlerinin en çok bulunduğu bir yer olmuştur. 1691 yılındaki zorunlu iskândan sonra, Besni, tamamıyla bir Türk yurdu haline gelmiştir.

Adıyaman'ın batı istikâmetinde yer alan Besni, il merkezine 42 kilometre uzaklıkta ve 1 650 kilometrekare yüzölçümüne sahiptir.

Besni'de;

a) Arkeolojik SİT alanı:

1- Eski Besni Ören Yeri,

2- Sofraz Tümülüsü,

3- Sesönk Tümülüsü,

4-  Özbağlar Kaya Mezarları.

5- En son olarak Sofraz (Üçgöz) Beldesinde ZEUGMA'yı kıskandıracak bir anıt mezar daha bulunmuştur. Roma döneminde M.S. II nci Yüzyılda yapıldığı tahmin edilen anıt mezarlar, Kommagene Krallığının dinî başkenti olan Sofraz'da yapılan kazılarda gün yüzüne çıkmıştır.

b) Dinî ve Kültürel Yapılar:

1- Kızılcaoba Camii,

2- Kurşunlu Camii,

3- Alipaşa Camii,

4- Ulu Camii,

5- Hacı Ali Bey Camii,

c) Sivil Mimarî Yapılar:

1- Bekirbey Hamamı,

2- Meydan Hamamı.

d) Askeri Yapılar:

1- Besni Kalesi.

Kültürel kimlikleri konusunda kıskanç bir yapıya sahip olan Besnililer, kültürel benliklerini ve Besni İlçesine bağlılıklarını kaybetmeden bu varlıklarını korumaya çalışmaktadırlar. Ancak, buna rağmen, bu çok değerli kültür varlıklarımızın bakımı ve korunması için bir dizi tedbirin alınması amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Komisyondan bir istifa önergesi vardır, okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3.- Sinop Milletvekili Yaşar Topçu'nun Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/318)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Adalet Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğimi bilgilerinize arz ederim.                              22.2.2001

    Yaşar Topçu

               Sinop

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

4.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, temaslarda bulunmak üzere bir heyetle birlikte 10-12 Ocak 2001 tarihlerinde Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Cavit Kavak'ın da iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/766)

                                                                                                        22.2.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın, temaslarda bulunmak üzere bir heyetle birlikte 10-12 Ocak 2001 tarihlerinde Almanya'ya

yaptığı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Cavit Kavak'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

   Bülent Ecevit

         Başbakan

BAŞKAN- Kabul edenler...

KAMER GENÇ (Tunceli)- Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum; çünkü, bu gibi şeylerde, bakanların, hep böyle, keyfî olarak yanlarına aldıkları milletvekilleri...

BAŞKAN- Oylamaya geçtim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli)- İsim tam okunmadı...

BAŞKAN- Oylamaya geçtim efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli)-  Önerge tam okunmadı ki!..

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527)

BAŞKAN- 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair içtüzük tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa henüz verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporlarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı 580)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu İle Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

4.- Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı: 572)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname İle Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlayacağız.

5.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız

6.- Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

7.- Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Milli Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlayacağız.

9.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı: 607)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız.

10.- Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

BAŞKAN - Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

11.- Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/630) (S. Sayısı: 418) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 418 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri; 418 sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

                                              

(1) 418 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

Görüşmekte olduğumuz kanun, önemli bir kanundur. Şüphesiz, bu Parlamentoda görüştüğümüz her kanun önemlidir; ancak, konuşmama başlamadan önce, bir hususu dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Hayvan Islahı Kanunu, geçen yıl komisyonlarda görüşüldü, bu yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine geldi ve iki aydır her gün, her hafta, görüşüleceği varsayımıyla getiriliyor ve maalesef, görüşme bir türlü kısmet olmadı. En son bu hafta salı veya çarşamba günü görüşülecekti, sonra perşembe günü görüşülecekti; fakat, Bireysel Emeklilik Kanunu Tasarısı öne alındı ve dün, Bireysel Emeklilik Kanunu Tasarısı yarım kaldı, bugün de o kanunu görüşecektik.

Değerli milletvekilleri, tabiî ki, burada yasaları biz usul yerini bulsun diye görüşmüyoruz. Değerli Grup Başkanvekilimiz beni yoldan çağırdı; çünkü, bir saat öncesine kadar, bu Yüce Mecliste, bu kanun tasarısının şu saatte, bugün görüşüleceği belli değildi. Onun için, önceden, gündemin, sıranın belirlenmiş olması ve bu sıraya uyulması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine verdiği değerin ve üstlendiği fonksiyonun gereğidir.(DYP sıralarından alkışlar) Bu bakımdan, buna riayet edilmesini, özellikle gruplardan, grup başkanvekillerimizden istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun, esas olarak 7.6.1926 tarihli Islahı Hayvanat Kanunu ile 11 Nisan 1918 tarihli Damızlık Tiftik Keçilerinin Haricen Menî ve Teksiri Adadı Hakkındaki Kanunu yürürlükten kaldırarak, bugün artık ciddî bir ihtiyaç haline gelmiş olan ve günümüz şartlarına göre düzenlenmesi cidden zorunluluk haline gelmiş olan hususları ve düzenlemeleri içermektedir. Özellikle, genetik mühendisliğinin, gen mühendisliğinin, DNA teknolojisinin yaygınlaştığı ve en büyük uygulama alanı bulduğu tarım sektöründe ve hayvancılıkta, bugünün şartlarına göre, bu yeni bilimsel gelişmelerin ışığında, elbette ki çok önemli olan bu yasa tasarısının ele alınması, incelenmesi ve yeni düzenlemeler ortaya konulması çok büyük ehemmiyet arz etmektedir. Türkiye'nin gündeminde çok ciddî meseleler var, siyasî krizler yaşıyoruz, buna bağlı ekonomik krizler yaşıyoruz; onun için, Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı, bugünün gündemine pek uymuyor gibi görünüyor; ama, ekonomimizin önemli sektörlerinden biri olan hayvancılık açısından taşıdığı önemi dikkate alırsak, yarın için çok büyük ehemmiyet arz etmektedir. Çok gerekli bir kanundur, destekliyoruz. Bu kanun tasarısı, komisyonda da oybirliğiyle geçti, büyük bir mutabakatla geçti.

Bütün ülkelerde bu düzenlemeler önemlidir; ama, Türkiye için daha önemlidir; çünkü, bugün, hayvan varlığımızın çok büyük bir kısmı ıslaha muhtaçtır. Aşağı yukarı, Türkiye'de, koyunculuğumuzun, var olan koyun varlığımızın çok önemli bir kısmı, yüzde 95'i yerlidir ve ıslaha muhtaçtır. Yine, sığır varlığımızın sadece yüzde 36'sı kültür ırkıdır; geri kalan yüzde 64'lük kısmı, çağdaş standartlara uygun olmayan, düşük verimli ve yerli ırklardan oluşmaktadır. Bu bakımdan, bu kanun tasarısı, elbette ki önemlidir.

Bir başka husus, Türkiye'de, ekonominin birçok önemli sektöründe olduğu gibi, hayvancılıkta ve tarımda da en önemli handikaplarımızdan, en önemli problemlerimizden birisi, verim düşüklüğüdür. Bugün -geçen günlerde bir başka yasa vesilesiyle konuştuğumda da ifade etmiştim- sığır karkas ağırlığı Avrupa Birliği ülkelerinde 263 kilogram, süt verimi 4 500 kilogramdır. Türkiye'de ise karkas ağırlığı 153 kilogram, süt verimi, yani, hayvan başına yılda alınan süt miktarı da 1 610 kilogramdır. Tabiî, arada birkaç misli büyük bir fark bulunmaktadır. Yine, aynı verimler, Amerika Birleşik Devletlerinde, Avrupa Birliği ortalamasından da yüksektir. Bu bakımdan, verimliliğin artırılması da ıslaha, ıslah kanununa büyük ölçüde bağlıdır; onun için kanunu önemsiyoruz.

Yine, şu anda, elimizdeki mevcut kanun yetmişbeş yıllık bir yasadır ve yetmişyıllık bir yasanın günümüz ihtiyaçlarına cevap vermeyeceği gayet açıktır. Bu kanun tasarısı, ta Demirel hükümetleri zamanında, Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümet tasarısı olarak gelmiştir. Birçok kereler komisyonlarda benimsenmiş ve geçmiştir; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülememiştir. Bugün görüşülmüş olması, gerçekten, büyük bir memnuniyet ifade etmektedir.

Değerli milletvekilleri, daha önce de ifade etmiştim, Türkiye'de, ülkemizde, tarımsal üretim, bitkisel üretim ve hayvansal üretim olarak iki kategoriden oluşmaktadır ve bitkisel üretim, yıllardan beri, iyi kötü, az çok desteklenmektedir, desteklenmiştir. 57 nci hükümete kadar desteklenmiştir; hatta, 54 üncü hükümetin sona ermesiyle, âdeta, tarımdaki desteklemeler kaldırılmıştır; ama, yine de, cumhuriyetle birlikte, bitkisel ürün desteği yapılagelmiştir; fakat, hayvansal üretimde destek, maalesef, yeteri kadar yapılamamıştır. Bunu da bir parti taassubuyla, siyasî bir taassupla ifade etmiyorum. Hayvansal üretimde, 1995 Çiller hükümetleri döneminde ete ve süte verilen destekler ciddî desteklerdir. 1995 Bakanlar Kurulu kararıyla o günün 6 000 lira olan sütüne verilen destek miktarı yüzde 50'dir, aşağı yukarı  kilogram başına 4 500 lira destek primi verilmiştir, süt teşvik primi verilmiştir. Bu çok ciddî bir destektir ve bugün bu desteklerden eser kalmamıştır. Yine önceki dönemlerde, 1995 ve daha sonrası, özellikle hayvancılığın kriz içerisinde bulunduğu dikkate alınarak, bu ülkede tarımın ve hayvancılığın her zaman büyük problemleri olmuştur; ama, hükümetler, bu problemlerin hep farkında olmuş ve onun için öncelikle nüfusun çok önemli birkısmını barındıran bu sektörü desteksiz bırakmamıştır. O dönemlerde sıfır faizli kredilerle yüzde 20 faizli kredilerle hayvancılık desteklenmiştir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bugün birazcık hayvanımız kalmışsa, bugün azıcık üretim yapabiliyor isek, bu, o gün verilen desteklerin ayakta tuttuğu hayvancılık sayesindedir.

Değerli milletvekilleri, aşağı yukarı üç yıldan beri uygulanan politikalar sonucu, maalesef, tarım tasfiye edilmekte ve en büyük darbeyi de hayvancılık yemiştir. Biraz sonra rakamlarını arz edeceğim. Doğrusu, hayvan ıslahı kanununu uygulayabilmek için bu kanundan beklenen faydaları istihsal edebilmek için hayvanınızın olması gerekir, hayvancılıkla uğraşanınızın olması gerekir ve böyle bir sektörün olması gerekir. Eğer sektör çökmüşse, ıslahı, gen transferini, melezlemeyi hangi hayvan varlığına uygulayacaksınız...

Onun için, doğrusu, bu tasarıyı benimsemekle birlikte, bundan sonra ne kadar işe yarayacağı konusunda ciddî endişelerim var ve bundan sonra yasal düzenlemelerle yapılacak olan iyileştirmelerin, hayvancılığımıza çok fazla katkı sağlayacağı kanaatinde değilim; çünkü, alınan idarî kararlarla, hükümet tercihleriyle, tarım ve hayvancılık gözden çıkarılmış ve hayvancılık tasfiye edilmiştir.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - O kadar fazla değil, gerekli tedbirleri alıyoruz.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Şimdi Sayın Başkanım, yerinizden söylediğiniz ikazı dikkate alarak söylüyorum, durum o kadar açık ve vahim ki, inanın, hiçbir siyasî polemiği kaldırmayacak kadar, rakamlar, sizi de bizimle aynı düşünce noktasına getirecektir diye düşünüyorum.

Bakın, Türkiye'de, bir taraftan verim düşük, bir taraftan üretim yetersiz, bir taraftan toplumun sağlıklı bir beslenmeye kavuşabilmesi için çok ciddî bir açığı var ve ihtiyacı var. Türkiye'de açlık sınırındaki, sınırın altındaki insanlardan bahsetmiyorum, çok karamsar bir tablo da ortaya koymak istemiyorum; ama, bir iki bilimsel rakam vermek istiyorum: Bugün Türkiye'de, kişi başına et tüketimi 27 kilogram, Avrupa Birliğinde 87-90 kilogram; süt tüketimi Türkiye'de kişi başına 150-160 kilogram, Avrupa Birliğinde 350 kilogram; günlük protein içerisinde hayvansal proteinin oranı Türkiye'de 21 gram, Avrupa Birliğinde 60 gramın üzerinde.

Şimdi, bir taraftan verim düşük, bir taraftan toplumun ciddî manada ihtiyacı var, protein açığı var, et açığı var, süt açığı var ve bu ülkede 200 000 lira olan süt fiyatı, diğer bütün sektörlerde, diğer bütün ürünlerde -tarımsal ürünler hariç- ihtiyaç maddelerinde fiyatlar, enflasyonun üzerinde artarken, bu kadar açığa rağmen, süt fiyatı 150 000 liralara düşüyor. Bu, köylünün alınterini gasbetmek değil de, köylünün helal kazancını başka sektörlere, başka yerlere aktarmak değil de, haksızlık değil de nedir?! Verim düşük; ancak, pazarda büyük bir talep de var, ihtiyaç da var; ama, süt fiyatı düşüyor!

Bu arada, Bakanlar Kurulu, 18 Ocak 2001 tarih ve 24291 sayılı Resmî Gazetede yer alan kararıyla, üreticiyi değil, bu ürünleri değerlendiren sanayii teşvik ediyor ve onlara teşvik kredisi veriyor, işletme kredisi veriyor. Yani, üretici desteklenmiyor, üreticinin elinden yok pahasına alınan ürünleri, katmadeğer yaratarak soframıza getiren sektör ve sanayiciler destekleniyor. Elbette ki, sanayicimiz de desteklenmelidir; ama, bunun bir ölçüsü ve bunun bir adaleti olmalıdır.

Köylünün sütü 200 000 liradan 150 000 liraya düşüyor -ki 200 000 lira da, iki yıldan beri artmayan bir fiyattır, hatta üç yıldan beri 160 000, 120 000, 130 000 lira civarlarında dolaşıp durmuştur- ama, sizin sofranıza gelen pastörize sütün fiyatı 4 misli artmış olarak geliyor ve bugün, üretici, maalesef, 1 kilogram süt karşılığında, ancak 1 kilogram hayvan yemi alabilmektedir.

Şimdi, bu konuda haksızlık yapıp yapmadığımı, lütfen, kendiniz değerlendirin ve kendinize sorduğunuz sorunun cevabı olarak alın.

Bugün üretilen sütün yüzde 15'i Türkiye'de işleniyor.

Sayın Bakana sesleniyorum: Ziraat odaları seçimiyle ilgilendiği kadar, Türkiye'de gerçek bir üretici birliği, gerçek bir yetiştirici birliğinin kurulup da köylünün, üreticinin, kendi göbeğini kendisinin kesmesi ve siyaset ve partiler karşısında, ekonominin diğer sektörleri karşısında ezilmesini önleyen ve bu şekilde, hükümetler tarafından istismarını önleyen bir güç olmasını sağlasın.

Yetiştirici birlikleriyle ilgili olarak yasal düzenleme, geçtiğimiz hükümetlerimiz döneminde gerçekleştirilmiştir; ama, bugün, bu üreticilere moral verilmesi lazım, takviye edilmesi lazım, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması lazım ve üreticinin, çaresizlikten, sütünü Büyük Menderes'e, nehirlere dökmesine engel olunması lazım. Eğer, bu ülkede, Tarım Bakanlığı bu işi halledemiyorsa, Tarım Bakanının, esas, en önemli meselesi bu değilse, allahaşkına, nedir; onu, siz söyleyin! Zaman zaman, bu konuda çeşitli ifadeler, beyanlar oluyor. Açıkça söylüyorum. Bu, üretici adına hareket edildiğini söyleyerek, üreticiyi sahipsiz bırakmanın en kestirme yoludur ve üreticinin hakkını, hakkı olmayan kesimlere aktarmanın bir yoludur.

Bugün, elbette ki, Sayın Bakan, sanayicilerle toplantılar yapacak; ama, oraya verdiği ehemmiyet kadar bu üreticilere de ehemmiyet versin, bu üreticilerle de toplantılar yapsın, bu üreticilerin sorunlarını dinlesin ve o üreticilerin sesi olarak, bu Yüce Mecliste meseleleri dile getirsin. Zannediyorum, bu hükümet de, bir zamanların moda deyimiyle, herhalde, sadece zengini seviyor!

Değerli arkadaşlarım, bugün, et üretiminde artık, büyük bir yok oluş ve büyük bir üretimsizliğe gelinmiştir.

Doğu Anadolu Bölgesinde, milletvekili olduğum Erzurum'da, üç yıldan beri, Et ve Balık Kurumu bir tek hayvan kesmemiştir ve kapısı âdeta kilitlidir. Buradaki insanların en önemli meselesi, bırakın teşviki, bırakın desteği, bırakın yemini ucuzlatmayı -bunların zaten yapılması gerekirdi- ürettiği tertemiz etinin satılması için pazar beklemesidir. Bu pazar yoktur ve bugün, hayvancılığın, özellikle doğudaki hayvancılığın en temel problemlerinden biri, pazar ve fiyat problemidir. Bugün, gerçekten et fiyatları, maliyetleriyle mukayese edilemeyecek derecede düşüktür ve üretici, üretimden âdeta vazgeçmiştir.

Biraz önce, bir arkadaşım ifade etti. Bir ilçemizde, 30 000'in üzerinde olan besiye alınmış kuzu miktarı, bu rakamın küsuratı kadar bile kalmamıştır; 800 veya 1 000 civarında kaldı diyorlar. Yok pahasına elinden çıkarmış; çünkü, yem bulamıyor.

Daha önce, bu Yüce Mecliste ifade etmiştim. Bu ülkede, bir kilogram buğdayın fiyatı, en değersiz hayvan yemi sayılan, kalorisi, besin değeri en düşük olan samanın fiyatının altında kalmıştır.

Onun için, genel ekonomide revizyonlar, program düzeltmeleri yapılması düşünülüyorsa, öncelikle tarım sektöründeki bu dram düzeltilmelidir, tarım sektöründeki bu yok oluş engellenmelidir, bu haksızlık ortadan kaldırılmalıdır.

Türkiye'de, defalarca ifade ettik, icra kapısında olmayan köylü yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ertugay, açıyorum mikrofonunuzu, lütfen tamamlayın efendim. 

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Çok sayıda köylümüz, üreticimiz mahkemeliktir ve birçoğu da içeridedir, hapistedir. Bu insanlar için, ciddî bir yasal düzenleme yapılarak, bu borçlarının affedilmesi veya uygun şekilde taksitlendirilerek, esas parasının alınması, bu insanlara bahşedilmiş bir lütuf olmayacaktır, ancak hakları iade edilmiş olacaktır; çünkü, son birbuçuk yıldan beri, son üç yıldan beri uygulanan politikalar, köylüyü bu duruma düşürmüştür. Onun için, bu konudaki yasal düzenlemelerin derhal yapılmasını öneriyoruz ve hükümetin, bu konuyu, ekonomik tedbirler bazında öncelikle ele alınması gereken temel konu olarak değerlendirmesini istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, daha sonra maddeler üzerinde de görüşlerimi arz edeceğim. Zaman sınırlı; ancak, bu yasanın çıkması konusunda, bu tasarının yasalaşması konusunda gereken desteği vereceğimizi de ifade ettik; komisyonumuzda da, büyük bir ittifakla, oybirliğiyle kabul edilmiş bir tasarıydı, gerekli bir yasadır. Ancak, Türkiye'de, bugünkü problemimiz, yasalar değil, uygulamadır.

Uygulamada, üreticinin sesine kulak verilerek ve ortaya koyduğum, kısıtlı zaman içerisinde ortaya koymaya çalıştığım bu tablonun, gerçekten, iyi bir şekilde değerlendirilerek, yapılacak çalışmalarda, hükümet çalışmalarında, üreticiyle ilgili düzenlemelerin öncelikle ele alınmasını öneriyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 418 sıra sayılı, Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Türkiye'de, cumhuriyetin başlangıcından bu yana, kırsal alan ve şehir nüfusunu mukayese ettiğimiz zaman, her geçen yılda, kırsal alandan şehre doğru bir göçün varlığını hissediyoruz. Cumhuriyetin başlangıcında nüfusun yüzde 70-75'i kırsal alanda yaşarken, günümüzde, bu rakamın yüzde 35-40 seviyelerine gelmiş olmasına rağmen; yani, kırsal alanda yaşayan nüfus azalmış olmasına rağmen, kırsal alanda yaşayan insanların fakrü zaruret içerisinde bulunmuşluğuna çözüm sağlanamamıştır.

Kırsal alanda yaşayan nüfusun en önemli uğraş alanı tarım sektörüdür. Sektörün, temelde, iki alt üretim sektörü vardır; bu üretim sektörlerinin birincisi bitkisel üretim, öbürü hayvansal üretimdir. Benden önce söz alan konuşmacımız Sayın Ertugay'ın ifade ettiği gibi, gerçekten de, Türkiye'de, tarım sektörü denildiğinde, ilk planda, bitkisel üretim akla gelmiştir. Belki de, Türkiye'de tespit edilen tarım politikası -ki, eğer bu politikaysa- bitkisel üretim, ana üretim kolu, hayvansal üretim, bunun yan ürünlerini değerlendiren faaliyet koludur şeklinde algılanmaya esas teşkil eden bir tarım politikası olmuştur. Hal böyle olduğunda da, hayvancılık sektörü ve hayvansal üretim, varsa eğer bitkisel üretimin artıkları, bunu değerlendirmede kullanılan bir yan alan olarak söz konusu edilmiştir. Bunun en tipik göstergesi, Tarım Bakanlığımızın, 1995 yıllarına kadar, sürekli, istişare mahiyetinde kurmuş olduğu Araştırma Geliştirme Yüksek Kuruluna sunulan raporlarda kendisini göstermiştir. Bu raporlarda, en son 1992, 1993 yıllarında sunulan raporlarda öne konulan gösterge, toplam bitkisel üretim içerisinde, hayvansal üretime, hayvansal üretim için şart olan yem bitkisi üretimine ayrılan alan, toplam ekilebilir alanın yüzde 2,7'sini ve bu alanlarda üretilen bitkisel üretimin içinde hayvan yem bitkisinin, kaliteli kaba yemin üretim miktarının ise yüzde 2,9'unu aşmadığını göstermiştir. Bu durumda, özellikle, geviş getiren hayvan yetiştiriciliğinde olmazsa olmaz mahiyette olan kaliteli kaba yemin yüzde 3 düzeyinde üretilmiş olması, Türkiye'de ciddî bir yem açığının şekillenmesine sebep olmuştur.

Bu açık kapatılamadığı sürece, bu açık karşılanamadığı sürece, kaba yemde ana başvuru kaynağımız saman olmaktadır. Saman ise, bilimsel besleme mantığı içerisinde asla yem değildir. Sonuç itibariyle, hayvanın kaba yem ihtiyacının karşılanması samanla sağlandığı sürece, eksik kalan besin maddesi ihtiyacını sanayi yemiyle karşılamak zorunda kalırsınız ve sanayi yemi de, kaliteli kaba yeme göre üç dört misli pahalı olduğu için, elde ettiğiniz ürünün üretim maliyeti had safhada yükselecektir ve bu, iç pazarda, zaten gelir düzeyi düşük olan milletimizin hayvansal ürünlere olan talebinin, ihtiyacının karşılanmasında, gelir düzeyi yetersizliği nedeniyle, yeteri kadar, üretilen hayvansal ürüne talebi olmayacaktır; bunun sonunda da iç pazarda tıkanma söz konusu olacaktır.

Yine, üretim maliyetinin yukarıya çekilmiş olması durumunda, dış pazarda rekabet gücümüz had safhada aşağı seviyelere inmekte ve ihracatla uğraşan, hayvansal ürünlerin ihracatıyla uğraşan insanlarımızın bugün de gösterdikleri "aman, ihracatı teşvik edin; aman, ihracatta tıkanıyoruz" feryatlarıyla karşı karşıya kalmaktan ülkemizi ve kendimizi kurtaramayız.

Değerli milletvekilleri, akan zaman içerisinde gördüğümüz en önemli husus şu: Osmanlı döneminde, özellikle Osmanlının son yıllarında, savaşların en üst seviyeye çıktığı dönemlerde, hayvanların çeki gücünden yararlanmak üzere, damızlık hayvanları, güçlü hayvanları çekerek, kısırlaştırarak, sürülerden ayırarak savaş alanlarına sürmüşüzdür. Bunun sonunda, geriye kalan, damızlık özelliği olmayan cılız hayvanlar damızlık görevi gördükleri için, cumhuriyetin başlangıç yıllarında yaşadığımız en önemli problem, üretim kapasitesi, genetik kapasitesi düşük olan hayvanların damızlık hayvan olarak fonksiyon görmesine bağlı negatif seleksiyon olgusuyla karşılaşmışızdır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, cumhuriyetimizin kurucusu büyüklerimizin, problemi tespit etmesine bağlı olarak, damızlık hayvanların yurtdışından ithaliyle soruna çözüm aranmaya çalışılmıştır. Bu sırada, ıslah faaliyetlerinde esas olan, esas araç görevi gören sunî tohumlama faaliyetini de -bu noktaya dikkatinizi çekmek isterim- dünyada, Rusya'dan sonra ikinci sırada Türkiye kullanmaya başlamıştır; ancak, etkin bir şekilde kullanamadığımız için, 1935'li yıllarda başlayan ıslah faaliyetinden, bugün -benden önce konuşan Sayın Ertugay'ın da ifade ettiği gibi- sığır varlığı içerisinde toplam kültür ırkı ve melezlerinin oranı, kültür ırklarının oranı yüzde 36'da, melezleriyle beraber ıslah edilmişlik düzeyi yüzde 50'lerdedir.

Gerçekten, bir sığır ırkını ıslah etmeye başladığınız zaman ihtiyaç duyduğunuz süre maksimum 20 yıldır. 1930'lu yıllardan günümüze yetmiş yıl geçmiş olmasına rağmen ve bu yetmiş yıl içerisinde de en az üç tane yirmi yıl olmasına rağmen, yerli ırklarımızı ıslahta beceri ve başarıyı gösterememişizdir. Bunda -konuşmama başlarken ifade ettim- hayvancılığın, tarım sektörü içerisinde ikinci planda görülmesinin rolünün ve tarım politikasını tespit edenlerin ve uygulayanların, bu işi bilmeden, esaslı bir şekilde ele almadan, günü kurtarmaya yönelik politikalar uygulamaları nedeniyle başarılı olamadıklarını kabul etmek mecburiyetindeyiz. Bunu, kesinlikle, bir siyasî düşünce olarak ifade etmiyorum; işin gerçeği bu. Eğer, var olan hayvan varlığımızın, sığır varlığımızın yüzde 50'si hâlâ ilkel ırk niteliğinde ise, ıslahta başarılı olamamışsak, bunda, tespit edilip uygulanan tarım politikalarının, en önemli rol olarak görülmesi gerekir, en önemli engel olarak görülmesi gerekir.

Burada hedef, bu kanunla sağlanmak istenen hedef, özellikle, bugün içinde bulunduğumuz şartların da iyi değerlendirilmesi halinde, nereye varmamız gerektiği ve öne konulan Hayvan Islahı Kanununun önemini bir kere daha ortaya koyan bir hedef olması gerekir. Bu hedef nedir?..

Avrupa'da hayvan ıslah problemi kalmamıştır. Avrupalının bugün ulaşmak istediği seviye,  hayvanlarından daha yüksek verimi elde etmeye yöneliktir, daha üst seviyede verimi elde etmeye yöneliktir; ancak, özellikle sığır yetiştiriciliğinde yaşanan delidana paniği yüzünden, Türkiye'nin, damızlık ihtiyacını karşıladığı Avrupa'dan hayvan ithali yoluna gitme şansımız kalmamıştır. Belki, ilk  bakışta, damızlık temini yönünden bizi sıkıntıya sokan bir unsur olarak görülebilir; ancak, eğer, bugün önümüze konulan Hayvan Islahı Kanunu Tasarısının geçmesiyle, uygulanacak sağlıklı ve istikrarlı bir hayvancılık politikasıyla, hayvanlarımızı ıslah ettiğimiz takdirde, delidana riski olmayan ülkemizin hayvanlarının, dışarıya damızlık olarak satılması dahi gündeme gelecektir. Bu yüzden, Sayın Bakanı, konuyu önemli ve acil görerek, Meclise kadar taşımada gösterdiği gayret ve bu sırada, Tarım Komisyonumuzun göstermiş olduğu yoğun çaba nedeniyle kutlamak ve kendilerine teşekkür etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de ıslahta, temelde başarılı olamamamızın ana nedenlerinden bir tanesi, Hayvan Islah Kanunuyla beraber getirilen köy damızlıklarının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlayamamış olmamızdandır. Yıllarca yurt dışından hayvan ithal ettik. Bu ithalatlar sonunda Türkiye'ye farklı ırklardan damızlıklar girdi. Özellikle sığır ve koyun ırkları açısından ele alıyorum. Farklı ırklardan giren damızlıklar, ülkenin değişik bölgelerine, hayvanların adaptasyonu göz önüne alınarak dağıtımı yapıldı. Ancak -bugün de hâlâ yaşamaktayız- yurt dışından ithal edilen damızlıklardan elde edilen dişi materyalin damızlık olarak görülmesi, erkek materyalin ise doğrudan doğruya kasaba sevk edilme düşüncesiyle yetiştirilmesidir. Bugüne kadar gerçekleştirilen ıslah faaliyetleri içerisinde elde edilen erkek materyalin, damızlık hayvanlarla beraber ana uterusunda gelen erkek buzağıların köylere dağıtılması yerine kasaba sevk edilmesi, hayvan ıslahının başarılı bir şekilde gerçekleştirilememesinde en önemli rolü oynamıştır; bunu kabul etmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, tür ne olursa olsun, ırk ne olursa olsun, hayvan ıslahında temelde üç yöntem vardır. Bu üç ıslah yönteminden birincisi, kendi yerli ırklarımızı, verim kayıtlarını sıkı bir şekilde takip etmek suretiyle, en yüksek verimli bireyleri -erkek ve dişi olarak- seçerek, en yüksek verimi sağlayacak materyalin elde edilmesi doğrultusunda birleştirmeye dayanır. Bu, bilimsel adıyla, saf yetiştirme ve seleksiyonla ıslah yöntemidir. Türkiye'nin elinde bulunan yerli ırklarının genetik kapasitesi, özellikle süt verimi yönünden, sığırlarda yılda 700-800 litreyi  geçmeyen bir kapasitedir. En iyi şartlarda bu verim 1,5 tona çıkar; ancak, bugün dünyanın gelmiş olduğu seviyenin, 15 tonlu seviyeler olduğunu göz önüne alırsanız, artık, saf hayvan ırkı yetiştirme ve seleksiyonla ıslah yaparak verimleri yükseltmek ve bu yolla da, şiddetle, hızla artan nüfusun hayvansal ürüne olan ihtiyacını karşılamak gibi bir düşüncenin gerçekleşebileceğini düşünmek yanlış olur. İkincisi ise, beğenilmeyen bir ırkın beğenilen bir ırkla değiştirilmesidir; yani, yerli ırkları dışarı atarsınız, kesersiniz, yerine, yurtdışından getirdiğiniz materyali ikame edersiniz; bu ise, dünya üzerinde en pahalı ıslah yöntemidir. Üçüncüsü, ıslahta çevirme melezlemesi veya ticarî melezleme diye nitelendirdiğimiz melezleme yöntemidir ki, uygulanması gereken ve Türkiye'nin uygulayageldiği temel yöntem budur. Bunda esas faktör şudur: Elde edilen materyalin verimlerini çok iyi şekilde izlemek ve en yüksek verimleri damızlıkta tutmaya gayret göstermektir. İşte, bu, Hayvan Islahı Kanunu Tasarısında soykütüğü kavramıyla ortaya konulmak istenen ilkedir. Bu tasarı kanunlaştığında, damızlık hayvanların seçiminde rol oynayacak kayıt sistemine geçilecektir ki, hangi hayvanın hangi düzeyde verim verdiği ve hangi hayvanın hangi yüksek verimli hayvanla birleştirilmesi gerektiği ilkesi gerçekleşme şansını yakalayacaktır. Soykütüğü ve soykütüğüne dayalı yetiştiriciliğin de temel mantığı budur.

Değerli arkadaşlar, ucuz olan yöntem bu; ama, sıkı takip edilmesi gereken yöntemdir. Bu nedenle, Bakanlığımızın, tasarı kanunlaştıktan sonra gereken yönetmelikleri çıkararak ve teşviklerden soykütüğünde ulaşılması istenilen amaca bizi en iyi şekilde ulaştıracak yolu izlemede... Bu yolu izlerken, teşvikleri, bu yolu benimseyecek olan yetiştiricilerimize vermek kaydıyla amaca ulaşmada uygun bir araç olarak teşvik ve destekleri kullanabileceğimiz kanaatini taşıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce değinilen bir konuya ben de değinmek istiyorum. Sayın Ertugay konuşmasında, bir yandan, yurtdışına ihracat yapacak olan veya hayvansal ürünleri ülke içerisinde işleyerek yurtdışına pazarlayacak olan şirketlerin desteklendiğini ifade ederken, bu sırada, gerçek besiciyi, gerçek yetiştiriciyi desteklemek yerine, tüccarların desteklenmesinden yakındılar. Oysa, biraz sonra kullandığı ifadede de, pazar sıkıntısının olduğundan, iki seneden beri sütün litresinin 150 000 lirayı geçmediğinden bahsettiler. Gerçekten, bu iki nokta, hassas dengeler üzerine oturtulması gereken noktalardır. Eğer, hayvansal üretim veya başka üretim yapan üreticilerimizin, ürettiği ürünü, pazarda satma şansını yaratmazsanız, yani, alıcıyı yaratmazsanız, ürettiği mal elinde kalacaktır ve sonuçta da, değerlendirilmeyecektir; değerlendirme şansı olmadığı zaman da, hak ettiği fiyatı alamayacaktır. Bu nedenle, hayvansal ürünlerin işlenmesinde, pazarlanmasında ve yurtdışına ihracatında önemli görevler üstlenen işleme merkezlerinin, pazarlamacıların ve ihracatçıların ciddî boyutta desteklenmeleri şarttır.

Bugün, yumurta üreticileri ve tavuk eti üreticileri ciddî anlamda darboğazdadır. Bunların temel sıkıntısı, ihracatta tıkanmış olmalarıdır. Zira, yurtdışındaki pazarlarda bizim üretim maliyetimizin yüksekliğinden kaynaklanan rekabet gücü kaybına dayalı olarak ihracatı gerçekleştiremememiz ve üretilen malların, yurtiçinde de tüketilememesine bağlı olarak elde kalması söz konusudur, ki, bu nedenle, pazarlar tıkanmaktadır ve büyük üretim yapan şirketler ve holdingler ciddî olarak kriz içerisindedirler, batma noktasına yaklaşmış durumdadırlar.

Bu nedenle, bir yandan, üreticilerin mantıklı bir şekilde desteklenmesini sağlarken; diğer taraftan da, üreticilerin üretmiş olduğu malları pazarlayacak ve işleyecek olan aracı şirketlerin ve işleme merkezlerinin, tüccarlarımızın bir biçimde desteklenmesi, üretilen ürünün elde kalmaması açısından önem arz etmektedir.

Ben, görüşmekte olduğumuz Hayvan Islahı Kanunu Tasarısının, şimdiye kadar sağlanamayan hayvan ıslahının gerçekleşmesinde ciddî boyutta önemli rol oynayacağına yüzde yüz inanıyorum. Tarım Bakanlığımızın içerisinde bulundurduğu, bünyesinde çalıştırdığı bürokrat ve teknokratlar, yıllardan beri, deneyimli, tecrübeli insanlardır. Bu, deneyimli ve sektörde başarıyla çalışmış olan değerli ziraat mühendisi ve veteriner hekim arkadaşların gayretleriyle, hukukî altyapısını oluşturduktan sonra, hayvan ıslahında en kısa zamanda başarıya ulaşacağımıza inanıyorum. Bu inancımı destekleyen en önemli husus, Sayın Bakanımızın, hayvan yetiştiriciliğinde, konuşmama başlarken ifade ettiğim, kaba yem açığını kapatmaya yönelik tedbirleri almasıdır; zira, en hassas nokta olarak bu durumun görülmesi gerekir; çünkü, üretim maliyetinde en önemli faktör yemdir. Yemin, ucuz, sağlıklı ve sürekli şekilde temin edilebildiği hallerde, hayvancılık sektörünün, bir yandan, arzu edilen  miktarda  üretimi  sağlama  açısından,  diğer yandan, ucuza üretildiği için dış piyasalarda rekabet gücümüzü artırması açısından ve düşük gelirli insanlarımızın hak ettiği, alması gereken, beslenirken gerçekleştirmemiz gereken ve bunun anayasal bir zorunluluk olduğunu da göz önüne alarak, dengeli beslenmesi açısından tüketmesi gereken hayvansal ürünleri yeterli miktarda tüketmesinde üretim maliyetinin rolünü hepimiz takdir edecek durumdayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akcan, lütfen, tamamlar mısınız efendim.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

Bu vesileyle, Hayvan Islahı Kanunu Tasarısının, kanunlaştıktan sonra, ülkemize, Türkiye hayvancılığına, hayırlara vesile olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu adına Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşlerimi arz edeceğim; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, 1999 yılı aralık ayında Bakanlar Kurulunda görüşülerek tasarı haline gelmiş ve şubat ayında Meclise sevk edilen bu kanun tasarısını, 20 Nisan 2000 tarihinde, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuz, enine boyuna görüşmüştür. O zamanki Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanımız rahmetli Abdullah Turan Bilge Beyi burada yine rahmetle anıyorum; çünkü, onun başkanlığında toplanan komisyon, komisyon üyelerimizin yanı sıra, ziraat fakültelerimizin, veterinerlik fakültelerimizin konuyla ilgili hocalarını, Ziraat Mühendisleri Odasını, Veteriner Hekimler Odasını, Jokey Kulübü Başkanlığını, damızlık sığır yetiştirme konusundaki örgütlerin başkanlarını çağırmış, çok ciddî ve teknik bir çalışma sonucunda, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuz raporunu vermiş ve bu enine boyuna tartışılan genetik ilminin son verileri, teknolojik gelişmeleri de dikkate alınarak yapılan bu çalışma, fevkalade ciddî ve güzel bir çalışma olmuştur. Bu çalışmayı yapan komisyon üyesi arkadaşlarımıza, teknokratlara ve Tarım Bakanlığının değerli yöneticilerine, Anavatan Partisi Grubu adına teşekkürü bir borç biliyorum.

Değerli arkadaşlar, Kurtuluş Savaşından sonra, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, ziraatta ve hayvancılıkta ülkemizi ileri ülkeler düzeyine ulaştırmak konusunda arkadaşlarıyla birlikte büyük bir gayrete girişmişlerdir. Ziraatımızın ve hayvancılığımızın içinde bulunduğu ilkel durumu tespit etmişler ve ileri ülkelerdeki teknolojik gelişmeleri, yasal düzenlemeleri, örgütlenmeleri ülkeye getirmek, ziraat ve hayvancılıktaki verimi artırmak ve insanımızın bu birimlerden daha fazla yararlandırılmasını sağlamak için gösterdiği gayretler, hakikaten takdire şayandır. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının tabiî ki nihaî hedefi, o zaman, köylüyü efendi haline getirmekti. Tabiî, Kurtuluş Savaşından sonra başlayan bu gayretler, tüm cumhuriyet hükümetleri boyunca devam etmiştir. 1924 yılından itibaren başlayan hayvan ıslahına ilişkin çalışmalar, yine, bitkilerimizin ıslahına ilişkin çalışmalar o dönemlerde çok hızlanmış ve 1926 yılında Islahatı Hayvanat Kanunu çıkarılmış. O kanunla, biz, tüm cumhuriyet hükümetleri döneminde, bu ihtiyacı gidermek durumunda kalmışız. Tabiî ki, hayat durmuyor, değişen şartlar, genetik ilmindeki gelişmeler, teknolojik gelişmeler, nüfusun artması ve hayvansal ürünlere olan ihtiyacın daha çok artması, insanlara, daha az masrafla daha çok ürün; yani, daha çok et, daha çok süt, daha çok yumurta gibi ihtiyaçlara sevk etmiş ve insanoğlu, ben, ne yaparım da, daha fazla ürün elde ederim, daha az masrafla, daha çok ürün elde ederimi aramaya başlamıştır. Bunların sonucunda da, tabiî ki, cumhuriyetle birlikte, bizim, bugün, devlet üretme çiftlikleri dediğimiz, o zamanki adıyla haralar kurulmuş ve büyükbaş hayvanlarımızın yetiştirildiği haralar, küçükbaş hayvanlarımızın yetiştirildiği haralar, atların yetiştirildiği haralar, yine, kanatlı hayvanlarımızla, ipekböcekçiliğimizle ilişkili birimler kurulmuş ve Tarım Bakanlığımız, devlete ilişkin olarak, bu haralarda hayvan ıslahı çalışmaları yapmış ve belirli noktaya gelmiştir.

1949 yılına kadar tabiî tohumlamayla yapılan bu çalışmalar, yine, teknolojik gelişmelerle birlikte ve Türkiye'deki veterinerlik hizmetlerinin gelişmesi, veterinerlik alanında alınan mesafe gereği, 1949 yılından itibaren sunî tohumlama yolu açılmış, bu da, hayvancılığımızda önemli bir merhale olmuştur.

Ülkemizdeki yaygın haraların ismi anıldığında, hep belirli hayvanlar aklımıza gelir. Mesela, Bursa Karacabey Sultanbeyli denilince Arap atı yetiştiriciliği, Acıpayam Devlet Üretme Çiftliği denilince koyun üreticiliği akla gelir ve yine, bizim birtakım çiftlik ve haralarımızda da büyükbaş hayvan yetiştiriciliği yapılmaktadır.

Şimdi, tabiî, bu konudaki gelişmelere ayak uydurmamız gerekiyordu. Teknolojik gelişmeler, bu konuda alınan mesafe, yeni bir düzenlemeye ihtiyaç gösteriyordu. Her teknolojik gelişmenin arkasından bir hukukî boşluk doğar. Her teknolojik gelişmeyi hukukla dengelememiz gerekir, yeni sivil toplum örgütleriyle dengelememiz gerekir. 1926'dan bu yana bize yön veren kanun, artık, teknolojik gelişmelere ayak uyduramamış, yasal boşluk doğmuş; işte, bu nedenledir ki, bugün, 418 sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu Tasarısını görüşüyoruz ve artık, bundan sonra, bu kanunla çalışmalarımızı devam ettireceğiz.

Bu tasarıyla, her türlü hayvansal üretim ve bu üretimi etkili kılan faaliyetler ile ülkemizin hayvan varlığının verimlerini artırmak için yapılacak ıslah çalışmalarını düzenleyeceğiz. Bu kanunla, hayvanlarımızın genetik potansiyelini koruyacağız ve hayvansal üretimi ekonomik hale getireceğiz.

Yine bu kanunla, soy kütüğü kayıtlarını tutacağız, damızlık hayvanların sağlıklı, hijyenik koşullarda yetiştirilmesini, hastalıklardan korunmasını sağlayacağız ve bunu yapmayanlar hakkında da müeyyideler ortaya koyacağız.

Cumhuriyet döneminde, hep, devletin yaptığı bu faaliyeti özel teşebbüse açarak, özel teşebbüse imkân sağlayarak, teşvikler vererek,  hayvan ıslahı konusunda özel teşebbüsün dinamiklerinden faydalanmak ve hayvan ıslahı konusunda özel bir teşebbüs alanı yaratmak konusu da, yine bu kanunla yürürlüğe girmektedir ki, bu da, bu kanunun en önemli unsurlarından biridir diye düşünüyorum.

Bize göre dikkat edilmesi gereken husus, damızlık hayvanların ithalinde çok dikkat edilmeli ve hayvandan insana, hayvandan hayvana geçen hastalıklar konusunda çok dikkatli ve uyanık bulunulmalıdır ki, ülkemizi yeni hastalıklarla tanıştırmayalım. Bu nedenle, bizde var olan hayvan potansiyelini daha verimli hale getirmek için, hem yerli ürünlerimizden faydalanalım hem de çok dikkatli ve ciddî bir şekilde damızlık ithalini sağlayalım ve böylece, hayvansal ürünlerimizin artırılması noktasında gayret sarf edelim. Bunu bir disiplin içerisinde yapmak gerekiyordu, bu tasarı bunu sağlayacaktır.

Anavatan Partisi Grubu olarak bu yasa tasarısını destekliyor ve çok gecikmiş bir yasa olarak karşılıyoruz. Anavatan Partisi Grubu olarak, bu tasarının kanunlaşmasında gayret eden arkadaşlarımızın tümüne teşekkürü borç biliyoruz. Bu tasarının -ki, inşallah yasalaşacaktır- ülkemize, Türk çiftçisine, Türk hayvancılığına hayırlı olmasını diliyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Burhan Bıçakçıoğlu konuşacaklar.

Buyurun Sayın Bıçakçıoğlu. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Partim adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kanun tasarısının hazırlanmasında Komisyon Başkanı olan Genel Başkan Yardımcım Abdullah Turan Bilge'yi de rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmam biraz uzun, zaman kalır mı bilemiyorum; ama, konuşmamın içerisinde de yer yer değindiğim bazı konuları daha öncesinden açıklamak zaruretini hissediyorum.

Demokratik Sol Parti olarak 55, 56 ve 57 nci hükümette görev aldık. Türk hayvancılığı konusunda, herkes, müteaddit defalar bu kürsüde kendi görüşlerini ve yorumlarını aktardı. Ben, özellikle, ilk konuşmayı alan Doğru Yol Partili sayın milletvekili arkadaşımın bazı sözlerine atıfta bulunmak istiyorum. Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Özellikle övdü, 1994 yılında Türk çiftçisine sıfır faizli kredi verildi, 1995 yılında da Türk çiftçisine; yani, çiftçi demeyeyim, Türkiye'de hayvancılık yapan kesime yüzde 20 faizli kredi verildi. O yıllarda hepinizin hatırlayacağı gibi, özellikle 1994 yılında enflasyon yüzde 150 olmuştu; ama, faiz oranları, özellikle haziran ve eylül arasındaki üç ay için yüzde 50 netti; yani, yıllık ortalama faiz yüzde 300'dü. Bu dönemde, o zamanın parasıyla 1 milyar lira sıfır faizli kredi, Doğru Yol Partisi iktidarında üreticilere verildi. Bu, çok güzeldi ilk başta. Bu krediyi alanlardan biri de bendim. Ben, bir hayvan yetiştiricisiyim, sığır yetiştiricisiyim. Benim gibi, o yıllarda bu krediyi alanlar tespit edilsin. Şayet, bir kişi gösterirlerse bu krediden kâr ettik diyeni -gösterebileceklerini de sanmıyorum- en kısa zamanda bu ismi burada açıklamalarını istiyorum.

Bu kredi nasıl verildi arkadaşlar? Bizlere, çiftçiye, besiciye sıfır faizli, sanayiciye endeksli kredi verildi; biz, bir sözleşme yaptık, bize krediyi direkt hükümet vermedi, o zamanki hükümet vermedi, bizi, sanayiciler üzerinden, sanayicilere bağlayarak kredi verdiler. Yani, biz, krediyi o zamanki sanayicilerden aldık. Enflasyon yüzde 150 olduğu zamanda sıfır faizli kredi çok cazipti. Bizimle yapılan sözleşmede, Et ve Balık Kurumunun fiyatları üzerinden bir yıl sonra hayvanlarımızın alınacağı söylenildi. O yıl, Et ve Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumu özelleştirildi, yani, tüm fabrikalar kapatıldı. İyi hatırlıyorum, bir yıl önce Türkiye genelinde 36 000-37 000 liraydı karkas et fiyatı enflasyonun yüzde 150 olduğu bir ortamda; Et ve Balık Kurumu özelleştirildi, fiyatlar çakılı kaldı, alan da yok; bir yıl sonra biz yine sıfır faizli krediyle aldığımız hayvanları 35 000-36 000 liradan sattık; ama, biz hayvanları sattıktan -şimdi, bunlar hep tutanaklara geçiyor, yarın öbür gün araştırırlar, beni mahcup ederler diye söylüyorum; çok iyi hatırlıyorum, çünkü, tüm çiftçiler iflas etti- bir yıl sonra, Türkiye'de et fiyatı, kesim eti, bıçak fiyatı 72 000 lira oldu, yani, sıfır faizli kredi, bize yüzde 100'ün de üzerine, pahalıya geldi. Bir yıl sonra da yüzde 20 faizli kredi verdiler, sağ olsunlar, onda da, bizi, yine, bu şekilde mağdur ettiler.

Bunun dışında, 1996 yılına kadar, 1987-1995 yılları arasında, özellikle Doğru Yol Partisinin 1991'den sonraki iktidarlarında, Türkiye'ye, dışarıdan, ithal 273 000 tane damızlık sığır getirildi. Bu 273 000 sığırın hepsi -yüzde 1'i bile yaşamadı- üç beş yıl içinde öldü; çünkü, bu gelen hayvanlar sağlıksızdı. Nasıl seçtiler bunu, onu da açıklamak istiyorum, seçim yöntemini de açıklamak istiyorum: Şu bardağın fiyatı, özelliklerini bildirirsiniz, bir buzdolabı, bir televizyonun fiyatını bildirirsiniz ihale açarsınız, bir inşaatın fiyatını bildirirsiniz ihale açarsınız; ama, damızlık hayvanda ihale açılmaz; çünkü, gelen hayvanlar hiç doğum yapmamış, hiç sağılmamış hayvanlardır. Bu hayvanların, doğum yaptıktan sonra ne kadar süt vereceğini kimse  bilemez;  ama,  Avrupalı  bunu biliyor; çünkü, onların pedigri kayıtları Avrupalılarda var.

Bizim tüccarlarımız yahut da hayvan ithal edecek tüccarlarımız, devletin açık artırmasına çıktılar; en düşük fiyatı veren aldı, en düşük fiyatı veren, Avrupa'dan en kalitesiz hayvanı getirdi. Bu hayvanlar da Türkiye'ye uyum sağlamadı ve zaten verimleri de az olduğu için, en kalitesizi olduğu için, Türkiye'de bu 270 000 hayvan hastalandı, öldü; Türk hayvancılığı da geriye gitti. Bugünkü hayvancılığımızın sorunlarının temeli o zamandandır.

Şu anda, hayvancılık, kesinlikle, bir yılda, iki yılda kurtarılamaz. Bir hayvan, bir yıl sonra doğurur, yılda bir tane doğum yapar; bunun da yüzde 50'si dişi, yüzde 50'si erkektir. Doğuran hayvan ikibuçuk yıl sonra yavru yapar, yani, bir hayvanın yavrusundan bir hayvan alabilmek için beş yıl gerekir. Beş yılda da Türk hayvancılığı kalkınamaz.

Türkiye'de, 1996 yılına kadar büyükbaş hayvan sayısı ve varlığı istatistiklerde sürekli düştü; düştü diyorum, bu yıla kadar yurt dışından 270 000 hayvan gelmesine rağmen düştü; ama, 1996 yılından sonra hiç düşmedi, hiç dışarıdan da hayvan gelmedi; çünkü, Türk çiftçisi, hayvanına değer buldu  ve  bu  hayvanı  yetiştirdi.  Süt  fiyatları arttı; Türk çiftçisi, kendi kendine yaşar, ayakları üzerine basar hale geldi. 1996 yılından önce hayvan sayıları sürekli geriledi.

Ben şunu da söylüyorum: 273 000 hayvan gelince, Türkiye'deki süt fiyatları ve et fiyatları ucuzladı; köylü de, elindeki verimli süt hayvanını, sütü ucuz olduğu için, sattı. Bunun karşılığında, arkadaşım "süte ilk defa 4500 lira prim verdik" dedi;  yanlış,  5 000  lira  prim  verdiler; çok iyi biliyorum. Niye; Türk çiftçisini artık kurtaracak... Bunlar sunî tedbirlerdir. Bırakın, hayvancılar, köylüler kendi kendini geliştirir. Bunlar sizden kredi istemiyor. Geçen sene yazın, Tarım ve Köyişleri Bakanımızla, Sığır Yetiştiricileri Birliğinde -Türkiye'de 42 ilde örgütlü- toplantı yaptık. Birlikteki tüm çiftçilerin dediği "bize düşük faizli kredi vermeyin, biz, dışarıdan ithal hayvan istemiyoruz; bize normal faizli kredi verin; fakat, hayvancılık yapana kredi verin." 1994 yılında sıfır faizle kredi alanların yüzde 80'i hayvancılık yapmıyordu; krediyi aldılar, yattılar üstüne, Türk hayvancılığı da bu şekilde geriledi; 273 000 hayvan da gelince, Türkiye'deki hayvan sayısı -gelmesine rağmen- süratle azaldı; çünkü, herkes, hayvanını kasaba gönderdi, ben de dahil.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Siz ne iş yapıyorsunuz?

BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Ben her işi yapıyorum; hayvancıyım, hayvanlarım var 400 tane.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bunu bilelim de...

BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Hem besicilik, hem sütçülük yapıyorum; aynı zamanda da öğretmendim.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Besicilik yani?..

BAŞKAN - Buyurun, siz konuşmanıza devam edin.

BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Hayvancıyım, şu anda da hayvanlarım var. Ben, çiftçiyim arkadaşım; dışarıdan konuşmuyorum; ben, hayvan yetiştiriyorum; onun için, kaçak hayvan konusunda, tarım konusunda konuşan birçok arkadaşı, ben, birbuçuk yıldır dinliyorum.

Konuşmama başlıyorum.

Hayvancılığı batıran, Türkiye'de 1996 yılından önceki iktidarlardır. Bugün, çiftçiler ağlıyor diye herkes burada konuşuyor; ben çiftçiyim, ben konuşmuyordum; şimdi, ben de konuşuyorum,. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Evet, ben, sıfır faizli kredi de aldım, battım, bir tane çıkan varsa da, arkadaşlarımdan isim istiyorum.

Evet, şimdi, Hayvan Islahı Kanunuyla ilgili hazırladığım metni okuyorum; ama, özellikle bunu vurgulamak istedim.

Yazılı notumdan biraz çabuk okuyacağım; çünkü, bu Türk çiftçisini de ilgilendiriyor.

Şimdi, bu kanun, 1926 yılındaki Hayvanı Islahıyat Kanunu ile... Kanunun çıkış tarihini söylüyorum, 1334; çünkü, öyle yazıyor kanunda, 1334; yani, 1918 yılında çıkan Damızlık Tiftik Keçilerinin Harice Men-i İhraç ve Teksiri Adadî Hakkında Kanunları kaldırarak, yerine, 20 nci Yüzyıla yakışan bir kanun tasarısı... Burada şu anlaşılıyor: O yıllarda, 1926 yılında Atatürk'ün başında olduğu Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, Türk hayvancılığına ve köylüsüne verdiği önemi... Hatta, şu sözleri de var: "Milletin efendisi köylüdür."  Evet, köylüdür; o yıldan bu yıla köylüyü düşünen genelde pek olmamıştır ki, ancak, bu kanunu şimdi değiştirebiliyoruz. İnşallah, bu, çiftçimize, köylümüze ve özellikle hayvancılık yapan kesime hayırlı, uğurlu olur.

Hayvancılık, dünyanın bütün ülkeleri için önemli bir sektördür. Nite-kim, birçok ülkede yaşanan açlık, son günlerde Avrupa Birliği ülkelerinde sığırlarda görülen "delidana" hastalığına bağlı olarak ortaya çıkan çalkantılar, hayvancılıkla ilgili ürünlerin ticaretinin, zaman zaman, ülkeler, hatta kıtalararası çekişmeye neden olması, bu sektörün vazgeçilmez olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Gerçekten de, insanlığın hayvansal ürünlerden vazgeçmesi mümkün olmadığına göre, hayvansal üretimden vazgeçmek, başta ülke insanlarının gıda güvencesi olmak üzere, pek çok alanda ülkenin geleceğini başkalarının denetimine bırakmak demektir.

Bir ülke için, hayvancılığın, insanlara doğrudan besin maddeleri sağlamak yanında, çok değişik şekilde faydaları da vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Hayvancılık, yoğun işgücü kullanımı gerektirir; dolayısıyla da, çok sayıda çalışanın istihdamını, özellikle de yerinde istihdamını sağlayarak, bir yandan işsizliğin azalmasına, diğer yandan da, köyden kente göçün hızını düşürerek, hızlı göçten doğan birçok sorunun önlenmesine katkı sağlar.

Tarım işletmeleri içerisinde katmadeğer yaratarak, üreticilerin gelir ve refah düzeylerinin yükselmesini ve hatta, işletme içerisinde sermaye biriki-mini kolaylaştırır.

Bir başka değerlendirme de, imkânı olmayan alanlar değerlendirilerek ekonomiye katkı sağlanmasıdır.

Ayrıca, büyük yerleşim yerlerinden uzak alanlara yerleşilmesini de sağlar.

Başta, et, süt ve tekstil sanayii olmak üzere, hayvansal ürün işleyen sanayie hammadde sağlar.

Uygun koşullar yaratıldığında, ürünleri dünya pazarlarında her zaman alıcı bulur. Dolayısıyla, bir ihracat kaynağıdır.

Tarım makineleri ve karma yem sanayiine pazar yaratır. Yem bitkilerinin özellikleri nedeniyle, tarım alanlarının doğru ve etkin kullanımına olanak sağlar.

Türkiye'de hayvansal üretimin yapısı ve gelişimini ortaya koymadan bu hususta bir fikir birliği sağlamak, çözüm önermek, üretilen stratejilere taraftar bulmak oldukça zordur. Bu nedenle, öncelikle, Türkiye'de tarımsal yapının kısa bir değerlendirmesini yapmakta fayda vardır.

Türkiye'de tarım işletmelerinin ortalama arazi varlığı 50 dekar civarındadır. Bu değer oldukça küçüktür. İşletmelerin önemli bir bölümünde hem hayvansal üretim hem de tarımsal üretim değerlerinde, hayvansal üretim katkısı düşüktür. Ülkemizde toplam tarımsal gelir içerisinde hayvansal üretimin payı yüzde 25 civarındayken, bu oran, gelişmiş ülkelerde yüzde 70'tir.

Ülkemizde, halen, nüfusun büyük bir bölümü tarım sektöründedir. Toplam nüfusta tarımda çalışanların oranı Türkiye'de yüzde 45 civarındayken, bu değer gelişmiş ülkelerde yüzde 5 civarındadır. Bu durum, Türkiye'de tarımsal faaliyetlerde bulunmanın çok cazip olmasından değil, tarım dışı alanlarda yeterli istihdamın yaratılamamasından kaynaklanmaktadır.

Üretici örgütleri yeterince geliştirilmemiştir. Bu durum, çoğunluğu küçük işletmelerin işletme ölçeğinin küçüklüğünden kaynaklanan dezavantajlarının devam etmesine yol açmaktadır. Tarımdan diğer sektörlere sağlıklı bir yapı içerisinde nüfus çekilemediği sürece, bu dezavantajı azaltmak için en etkili yol, üretici örgütlenmesinin hayata geçirilmesidir. Son yıllarda iyice yoğunlaşan bu talebi karşılayabilmek için, üretici örgütleriyle ilgili yasa tasarısı şu anda hazırlanmaktadır; artı, Hayvan Islahı Yasa Tasarısı ve benzeri yasal düzenlemelerin hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayvansal üretimi artırmaya yönelik politikalar, toplumun tüm kesimlerine yarar sağlayacaktır. Günümüzde, başta üretici ve tüketiciler olmak üzere, sektörle ilgili tüm kesimler ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Bir bölümü her geçen gün ağırlaşan bu sorunlardan şöyle söz edebiliriz:

Türkiye'de kişi başına hayvansal ürünler üretimi yetersizdir. Örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına yılda 325 kilogram süt üretilirken, Türkiye'de bu değerlerin yarısı kadardır. Et söz konusu olduğunda, bu da Avrupa Birliği ülkelerine göre dörtte 1 oranındadır.

Türkiye'de üretim düşüklüğü, çoğu kez, üretici fiyatlarının yükselmesine de yansımaktadır; yani, üretim düşük olduğu halde, üretici fiyatları çoğu kez enflasyondan daha düşük bir artış gösterebilmiştir. Bunun nedeni, gayri kanunî yollardan, bazen de yasal prosedür tamamlanarak Türkiye'ye hayvan ve hayvansal ürünlerin sokulmasıdır. Bu olumsuzluklar ortadan kaldırılmazsa iç piyasa canlanmayacak, üretici, bugün olduğu gibi, piyasaya güvenini kaybedecek, fırsat bulduğu ilk anda da üretimden çıkacaktır. Böylece, Türkiye, sık sık girdiği üretim-tüketim-ithalat ve kaçakçılık kısır döngüsüne tekrar girecektir.

Gelişmiş ülkelerin hemen tamamında hayvancılık şu yolla veya bu yolla desteklenmektedir. Türkiye'de de zaman zaman, hayvancılığı desteklemek adına, birtakım teşebbüsler yapılmış ve halen de yapılmaktadır. Yalnız, bu teşebbüslerin çok büyük bir bölümünün öngörülen yararı sağlamadığı bilinmektedir. Bunda, hayvancılık adına ileri sürülen desteklerin, çoğu kez, bu alanlara da ulaşmadığını görmekteyiz; örneğin, demin konuşmamın başında verdiğim 1994 yılındaki olaylar.

Türkiye'de hayvan sayısında önemli değişimler olmaktadır. Örneğin, koyun ve keçi sayısı hızla azalmaktadır; sığır sayısı ise, önceleri azalmış, 1996 yılından beri azalmamaktadır. Üretim artışına bağlı olmayan ve özellikle et ve deri ürünlerini olumsuz etkileyen bu azalmanın fark edilmesi ve önlenmesi, ülkemiz için oldukça önemlidir. Bu yanlış, Türkiye'nin iddialı olabileceği iki üretim dalında; yani, koyun ve keçi yetiştiriciliğinde dünya pazarlarında var olma şansının temelli kaybolmasına yol açacaktır. Özellikle, et üretimi dikkate alındığında, herkes, koyun ve keçinin önemini anlamak ve uygun tedbirlerin hayata geçirilmesi için çaba harcamak zorundadır.

Türkiye'de, gelişmiş ülkelerle yarışabilen tek hayvancılık alt sektörü tavuk yetiştiriciliğidir; fakat, son yıllarda bu sektörde yaşanan sıkıntılar had safhaya varmış, ardı ardına iflaslar yaşanmaya başlanmıştır.

Türkiye'de kaba yem üretimine ayrılan alanlar, toplam ekilebilen alanların yüzde 2,5'i kadarken, bu alan, birçok gelişmiş ülkede, bunun 10 katına çıkmaktadır. Üreticiler, hemen her zaman yem fiyatlarının yüksekliğinden veya süt fiyatlarının azlığından şikâyet etmektedir. Örneğin, üretici bir kilogram süt sattığında, 2-2,5 kilogram fabrika yemi (kesif yem) satın alabiliyorsa, yemin veya sütün fiyatının ne olduğu o kadar önemli olmaz. Gelişmiş ülkelerde bunun kabul gören oranı, bir kilogram süt satıldığında, bir kilogram civarında fabrika yemi alınabilmesidir.

Yem pahalı, süt ucuz veya yem ucuz, süt pahalı olması, Türkiye hayvancılığı için önemli bir değer değildir; burada en önemli olan, 1 kilo sütün 1 kilo yem alabilmesidir.

Hayvansal ürün fiyatlarının düşük ya da yüksek olması yalnızca üreticiyi ilgilendirmez, tüketici de bu değişimlerden etkilenir. Ayrıca, tüketicilerin temel ilgisi, üreticinin ürünü kaç liradan sattığı değil, kendisinin ne ödediğidir. Örneğin, üretici 1 kilogram süt sattığında eline geçen para, bölgelere göre, 140 000 ile 175 000 lira civarındadır. Buna karşılık, Türkiye'de, tüketicilerin 1 kilogram dayanıklı sütü 700 000-750 000 liraya aldığını görmekteyiz. Avrupa Birliği ülkelerinde tüketiciler, genellikle, üreticinin eline geçen süt fiyatının 2 katı paraya süt ürünlerini alabilmektedir; ama, bugün, ülkemizde bu oran 4-5 katın üzerindedir. Yani, Avrupa ülkelerinde üreticinin 1'e sattığına tüketici 2 öderken, Türkiye'de üreticinin 1'e sattığına tüketici 4-5 katını ödemektedir.

Türkiye'de et ve süt -özellikle söylüyorum- sanayicileri üreticilere daha kolay olarak organize olmakta ve ortak hareket edebilmektedirler. Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu ve Et ve Balık Kurumunun özelleştirme adı altında elden çıkarılması da, sanayicileri bu konuda daha da cesaretlendirmiştir. Nitekim, sanayiciler, maliyetlerini azaltmak için, üreticilerden aldıkları sütün fiyatını geçen ay yüzde 20 civarında azaltmışlardır. Üreticiler de buna mahkûm edilmiştir. Bunun sorumlusu, üreticileri sanayicilere mahkûm eden 1994 yılındaki iktidardır; çünkü, elimizdeki Süt Endüstrisi Kurumu o zaman özelleştirilmiştir.

Bugün, size, birkaç bilgi notu vermek istiyorum: Özelleştirilen 32 süt fabrikasından sadece 13'ü faaliyetlerini sürdürmektedir. İstihdam yüzde 60 azalmış, işlenen süt miktarı da yüzde 19 dolayında azalmıştır. Daha da önemlisi, Burdur ve İzmir gibi süt fabrikaları özelleştirildikten sonra tamamen kapatılmışlardır. Yani, buraları alan sanayiciler, bu arsalara başka bir fabrika yapmışlardır, sütle ilgili değil.

Türkiye Süt Endüstrisi Kurumunun başına gelenler Et ve Balık Kurumu için de geçerlidir. Özelleştirilen 12 Et ve Balık Kurumu tesisinde istihdam yüzde 57, üretim yüzde 5 düşmüş; daha önemlisi, kapasite kullanımı da azalmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, hızla, üreticilerin kendi sanayi tesislerine sahip olmalarını sağlayacak politikaları geliştirmektir. Nitekim, bugün, birçok gelişmiş ülkede, üretilen ve işlenen sütün yüzde 40 ile yüzde 90'ı arasındaki bir kısmı, süt kooperatifleri sayesinde üretilip, işlenmekte ve pazarlanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen tamamlayın.

BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Ülkemizde, sektörde dengeyi sağlamak için, hiç olmazsa, üretilen sütün yüzde 20'sinin üretici örgütlerince işlenip pazarlanmasını sağlayacak önlemler alınmalıdır.

Üretici örgütleri, düşük faizli kredilerle desteklenmektedir. Doğru Yol Partisi Milletvekili arkadaşım konuşmuştu; şu anda, hayvancılığa ve süt teşvikine bir sürü kredi var, yurt dışından gelecek, Dünya Bankasının desteklediği krediler var. Ben, bu kredilerle, süt yetiştirici birliklerine de, bu konuda yardımcı olunmasını istiyorum.

Konuşmama diğer maddelerde -çünkü, fazla kaldı- devam etmek istiyorum. Hepinizi, saygılarla -şimdilik- selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bıçakçıoğlu.

Fazilet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın Latif Öztek; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçmiş devirlerde olduğu gibi, günümüzde de insanoğlunun en büyük sorunu ya da üzerinde en çok durduğu konu, gıda temini ve açlık sorunudur. Hızla artan dünya nüfusu, bu problemi daha da ağırlaştırmaktadır. İnsanoğlu, gıdasını, bitkisel ve hayvansal kökenli gıdalardan temin etmektedir. Hayvansal kökenli gıdaların, özellikle proteinlerin, besleme değeri yüksektir. Bu yüzden, dengeli beslenmede, her gün, belli miktarda hayvansal protein alınması gerekir. Dengeli beslenme için, gıdanın bol olması gerekir. Hayvansal üretimi artırmak için iki yol vardır: Birinci yol, hayvan sayısını artırmak; ikinci yol da, birim hayvan başına verimi artırmaktır.

Hayvan sayısı, istenildiği kadar artırılamaz; bu yüzden, hayvan sayısını artırma ile üretim artışı sağlama, oldukça sınırlıdır. Üretimde devamlılık arz eden artış, birim başına verimin artırılmasıyla mümkündür. Bu durum, genetik çalışmalara hız verilmesine ve ıslah çalışmalarının önplana çıkmasına sebep olmuştur.

Ülkemizde, hayvan ıslahının önemi, cumhuriyetimizin ilk kuruluş yıllarından itibaren anlaşılmış; bu amaçla, 7 Haziran 1926'da Islâhı Hayvanat Kanunu çıkarılarak, bilimsel anlamda ıslah çalışmaları başlamıştır.

Türkiye, 11 milyon civarında sığır ve 30 milyonun üzerindeki koyun sayısıyla, büyük bir hayvan varlığına sahiptir. Ülkemiz, son yıllarda, tavuk eti ve yumurta üretiminde, plan hedeflerini aşarak, büyük bir gelişme göstermesine rağmen, gerek kırmızı et ve gerekse süt üretiminde, arzu edilen üretim hedefine ulaşamamıştır. Alınacak etkin önlemlerle, et ve süt üretimi, kısa sürede 2-3 kat artırılabileceği gibi, tavuk eti ve yumurta üretimi de 2 katına çıkarılabilir. Türkiye, bu potansiyele sahiptir; ancak, yerli hayvanlarımızın genetik kapasitelerinin yetersiz olması; elverişsiz bakım, beslenme şartları ve sağlık hizmetlerinin yeterli olmayışı; bu arada, kaba ve karma yem teminindeki yetersizlik; ilaç, ahır, ağıl ve kümeslerin elverişsizliği; finans, pazarlama ve dışticarette uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, Türkiye, bu potansiyelinin, sadece yüzde 25-30'luk bir kısmından yararlanabilmektedir.

Hayvanlara yeterli beslenme, uygun barınak ve sağlık hizmetlerinin, kısaca, optimum çevre şartlarının sağlanması, şüphesiz, verimin belli düzeye yükselmesini sağlayabilecektir. Ancak, şartlar ne kadar elverişli olursa olsun, verim, hayvanın genetik potansiyeliyle sınırlı kalacaktır. Örneğin, işgücünden yararlanılan bir ata ne kadar iyi bakılırsa bakılsın, ne kadar antrenman yaptırılırsa yaptırılsın, bu at, aynı bakım şartlarındaki bir saf kan Arap atı ya da bir İngiliz atıyla yarışamaz ya da aynı şartlarda beslenen yerli ineklerimizden, holstein inekleri kadar süt alınamaz. Kısaca, hayvanın genetik kapasitesi, verimi belirleyici bir faktördür. Bu nedenle, hayvanların veriminin artırılmasında ıslah faaliyetleri büyük bir önem taşımaktadır.

Türkiye'de, gerek hayvancılıkta ve gerekse tarla ziraatında verimin zaman içerisinde arttığını söylemek mümkündür; ancak, verim, hâlâ, gelişmiş ülkelere göre oldukça düşüktür. Ülkemizde yetiştirilen büyükbaş hayvanlarda otuz kırk yıl önce 80 ile 100 kilogram civarında olan karkas ağırlığı, bugün 160-170 kilograma çıkmıştır. İleri ülkelerde bu değer 250 kilogramın üzerindedir. Yine, otuz kırk yıl önce 600 ile 800 kilogram civarında olan ineklerin  bir  laktasyondaki  ortalama süt verimi, bugün 1600-1700 kilograma yükselmiştir. Bu değer de, ileri ülkelerdeki 5 000-6 000 kilogram olan ortalama değerden çok düşüktür. Bu durum, ülkemizde, ıslah çalışmalarına daha fazla önem vermemiz gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Zira, sürekli olarak yurt dışından yüksek verimli hayvan ithal etmekle üretimimizi artıramayız. Millî üretimimizi artırmak için yurdumuzda ıslah çalışmalarını yapmamız gerekir. Başarılı ıslah çalışması için de yasal düzenleme yapmak, bir zarurettir.

Halen yürürlükte olan 904 sayılı Islâhı Hayvanat Kanununun ıslah çalışmalarının yürütülmesinde büyük rolü olmuştur; fakat, teknolojik ve bilimsel gelişmelerin süratle hayata geçirilme zorunluluğu, yeni maddelerin ihdas edilmesi gerçeğini ortaya koyduğu gibi, hükmünü kaybetmiş maddelerin elimine edilmesini de gerektirmiştir. Bu ihtiyaçla, ilk defa 1992'de, Sayın Süleyman Demirel'in Başbakanlığındaki hükümet döneminde hazırlanan Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş, 1996 yılında ise Sayın Pro. Dr. Necmettin Erbakan'ın Başbakanlığı döneminde, yani 54 üncü hükümet tarafından da Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş, bilahara, 55 inci hükümet döneminde de kanunlaşması için Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen tasarı, o zamanki Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda, üniversitelerimizin ziraat ve veteriner fakülteleri ile Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye ziraat odaları, yetiştirici birlikleri, Türkiye Jokey Kulübü ve konuyla ilgili diğer sivil toplum örgütü temsilcilerinin hem yazılı görüşleri alınarak hem de toplantılarımıza katılanların fikirleri alınarak olgunlaştırılmıştır.

18 Nisan 1999'da yapılan erken genel seçimler nedeniyle, komisyondan geçen tasarı, Yüce Parlamentoda görüşülememiştir. 21 inci Dönemde de 57 nci hükümet bu konuya önem vermiş ve tasarıyı, kanunlaşması için Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiştir.

Tasarı, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve Veteriner Fakültesinin bilim adamları ile konuyla ilgili kuruluş temsilcilerinin katılımı da sağlanarak yeniden görüşülmüş ve siz değerli üyelere dağıtılan metin ortaya çıkmıştır.

Burada bir hususu, özellikle ve altını çizerek belirtmek istiyorum. Gerek 20 nci Dönemde ve gerekse 21 inci Dönemde, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu, bugüne kadarki kanun tasarı ve tekliflerini görüşürken uyum halinde çalışmış ve örnek bir komisyon çalışması sergilemiştir. Hükümetin gönderdiği kanun tasarısı, komisyonumuzda titiz bir şekilde incelenip, en mükemmel hale gelmesi için gayret gösterilmiştir.

Geçen seneden beri Yüce Meclisin gündeminde bulunan; ancak, 57 nci hükümet, öncelikli kanunlar arasına almadığı için bugüne kadar görüşülmeyip bekletilen kanun tasarısı altı bölümden ibarettir. Yürütme ve yürürlük maddeleri dahil 23 madde ve 1 geçici madde bulunmaktadır. Birinci bölümde, kanunun amacı, kapsamı ve tanımlara yer verilmiştir.

İkinci bölümde 6 madde mevcuttur. Islah çalışmalarının düzenlenmesi ve yürütülmesinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yetkili kılındığının belirtildiği bu bölümdeki 4 üncü maddede, ıslah, yetiştirme ve pazarlama amacıyla kooperatif nitelikli birliklerin kurulabilmesine imkân verilmiştir. Bu birliklerin, gerek proje ve gerekse finansman yönünden desteklenerek hayvancılığımıza canlılık kazandırmaları imkânı getirilmiştir. Yine, bu bölümde, hayvan ıslahı millî komitesi kurulmasına imkân tanınmaktadır.

8 inci ve 9 uncu maddelerle, köy damızlıklarının temini ile bakım ve besleme masraflarını karşılamak üzere kaynak tahsisi ve damızlıkların köylere devredilmesi, hayvan ıslahı konusundaki çalışmaların, köylüye, düzenli bir biçimde intikalinin sağlanacağı muhakkaktır. Damızlıkların köylere devriyle hayvancılığımızdaki gelişme sürecinin hızlanacağı kanaatindeyim.

Üçüncü bölümde, tabiî tohumlama, sunî tohumlama, ticarî amaçla tohumlama ve yeni bir teknoloji olan embriyo transferinin uygulama esasları belirlenmiştir. Tasarıyla, bu faaliyetlerin, kamu kurum ve kuruluşları yanında, sunî tohumlama yapmak üzere, Bakanlıktan izin alan gerçek ve tüzelkişiler tarafından ücret mukabili yapılması imkânı getirilmektedir; yani, özel sektöre de bu alanda çalışma imkânı sağlanmaktadır.

Dördüncü bölüm üç maddeden ibarettir; ithalat, ihracat ile gen kaynaklarının korunması ve yeni ırkların tescili gibi konuları kapsamaktadır.

Beşinci bölüm dört maddeden ibarettir ve cezaî hükümler bu bölümde yer almaktadır.

Tasarının altıncı bölümünde çeşitli hükümlere yer verilmiştir. Burada, kanunun uygulanabilmesi için yönetmelik çıkarılacağı belirtilmekte ve yürürlükten kaldırılan kanunlar zikredilmektedir.

Değerli milletvekilleri, yetiştiricilerimizin yararına olan bu kanun tasarısını desteklediğimizi ve bir an önce kanunlaşmasını istediğimizi ifade ediyorum; ama, kanunun hayvancılığımızda var olan sorunların tümünü çözeceğini söylemiyorum.

Tarımsal üretimi artıralım. Kim artıracak; üretici, yetiştirici, yani çiftçi, köylü çalışacak ve tarımsal üretimi artıracak. Güçlü yetiştirici birlikleri olmadığı için, pazarlama dahil, her türlü sorunlarının çözümlerinde yalnız bırakılan çiftçi, ürünü para etmiyor ise, niçin çalışacak ve üretimi artıracak?!

Bakınız arkadaşlar, bunun örneğini, geçtiğimiz hafta, yani 14.2.2001 tarihinde televizyonlarda gördük. Daha önce litresi 200 000 Türk Lirası olan sütün fiyatı 150 000 Türk Lirasına düşürüldüğü için eylem yapan, sütlerini yollara döken Trakyalı çiftçileri hepiniz hatırlayınız. Yollara dökmek için süt üretilir mi; elbette üretilmez. Köylümüz kanaatkârdır, az kârla yetinir; ama, zararına üretim yapılamaz. Çiftçinin kâr etmesi için ürününü değer fiyatına satması veya ürününün para etmesi gerekir. Suyun litresinin 300 000 Türk Lirası olduğu Türkiye'de, eğer sütün litresi 150 000 Türk Lirasına satılıyorsa, çiftçinin kâr etmesi mümkün değildir.

Ürünün para etmesi için de mükemmel bir pazarlama sisteminin kurulması şarttır. Eğer, üreticiler, kendi aralarında anlaşarak, bu organizasyonu kuramıyorlarsa, devletin bu organizasyonu kurması şarttır. Yoksa, hiç kimse hayvancılık gibi zor ve meşakkatli bir işi yapmaz. Zaten, bu yüzdendir ki, ülkemizdeki tarım işletmeleri içerisindeki hayvancılıkla iştigal edenlerin sayısı azdır. Ülkemizdeki 4 091 000 civarındaki tarım işletmesinden sadece hayvancılıkla iştigal edenlerin sayısı 148 000'dir; yani, toplam tarım işletmelerinin yüzde 4'ü kadardır. Geri kalan işletmeler ise, bitkisel üretim ve bitkisel üretimin yanında hayvansal üretim yapmaktadırlar.

Hayvancılık ikinci plana itildiği için, hayvansal üretimden elde edilen gelirin toplam ziraî gelir içerisindeki payı düşüktür, yüzde 25-30 düzeyindedir. Gelişmiş ülkelerde ise bu oran yüzde 70-75 düzeyindedir. Gerekli önlemler alınarak, ülkemizde de bu oranın, hiç değilse, yüzde 50'lere yükseltilmesi gerekir.

Hep söylenir, Türkiye bir tarım ülkesidir. Evet, ülkemizde tarımla uğraşanların sayısı fazladır; ancak, üretim özlenen düzeyde değildir. On onbeş yıl öncesine kadar, dünyanın kendine yeterli 7-8 ülkesinden biri olan Türkiye, maalesef, bugün aynı durumda değildir. Önceleri, et, canlı hayvan, peynir ve benzeri ürünleri ihraç eden Türkiye, bugün, sayılan malları ithal ediyorsa, bufalo etleri yurdumuzda satılıyorsa, bunun sebebini aramak ve çözümünü bulmak gerekir. Bize göre bunun sebebi, uygulanan hatalı politikalardır.

Türk tarımını geliştirmek için yeni arayışlara girmeye gerek yoktur. Tarımı gelişmiş ülkelerin takip ettiği yolu, ülke şartlarına adapte etmemiz yeterlidir. Türkiye'nin kaynakları boldur; bu kaynakları harekete geçirecek olursak, bütün ekonomik ve sosyal sıkıntılarımızı aşacağımız kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, yetiştiricinin kâr edebilmesi için, hayvancılık tesisleri entegre olarak, yani, üreticiden tüketiciye kadar olan hattaki bütün işlemler birlikte ele alınmalıdır. Süt işleme tesisleri kurularak süte, et tesisleri kurularak da besi hayvanlarına pazar imkânı hazırlanmış olur. Eğer, bu tesisler bulunmazsa, pazarlama sorunu çözülemez ve süt üretiminde de, et üretiminde de arzu edilen hedefe ulaşılamaz. Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde, bitkisel ürünleri işleyen gıda sanayii yanında, et ve süt gibi hayvansal ürünleri işleyen gıda sanayii tesisleri de özel sektör tarafından kurulmuştur ve başarıyla da faaliyetlerini sürdürmektedir; ancak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile Karadeniz Bölgesi için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Et-Balık Kurumu tesisleri ile süt işleme tesisleri 1990'lı yıllarda özelleştirme kapsamına alınmış ve peyderpey özelleştirilmiştir. Özelleştirilen tesisler amacına uygun olarak çalıştırılamadığından çoğu zarar etmiş ve kapanmıştır. Süt işleme tesisleri ile Et-Balık Kurumu tesisleri, hayvancılığın gelişmesi için stratejik önemi olan tesislerdir. Evet, önemine binaen aynı cümleyi tekrarlıyorum; süt işleme tesisleri ile Et-Balık Kurumu tesisleri, havancılığın gelişmesi için stratejik önemi olan tesislerdir. Bu tesislerin özelleştirilmesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri için erken olmuştur; bu bölgelerde hayvancılık gerilemiştir.

Besi hayvancılığının en fazla gelişmiş olduğu illerden biri olan Elazığ'daki Et-Balık Kurumu tesisleri özelleştirildi. Tesisleri satın alan özel sektör aynı etkinlikte faaliyetini sürdüremediğinden, besicilerimiz, binbir emekle bakıp besledikleri hayvanlarının satışında sıkıntı çekmektedirler. Elazığ'da bu konuda başlatılan, besicilerimizin pazar sorunlarını çözümüne katkıda bulunacak olan hayvan ürünleri sanayi bölgesinin kuruluşu, maalesef, henüz tamamlanamamıştır. Bunun bir an önce tamamlanmasını 57 nci hükümetten talep ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, besiciler, besledikleri hayvanları çok kere maliyetine bile satamazken, yurt dışından getirilen ve menşei bilinmeyen etler yurdumuzda satılmıştır. Bu durum, hem besicilerimizin mağduriyetine sebep olmuş ve hayvancılığımızı geriletmiş hem de insan sağlığı için tehlike arz ettiğinden, toplumumuz et yemekten korkmaya başlamıştır. Pazarlama sorunu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki süt üreticilerinin de mağduriyetine sebep olmuş ve sonuçta hayvancılık bitme noktasına gelmiştir.

Endişemiz odur ki, IMF'nin isteklerini yerine getirme gayreti içinde olan 57 nci hükümetin sebep olduğu olumsuz şartlar, tabiat şartlarının da olumsuzluğuyla birleşirse -ekonomide olduğu gibi- Türkiye hayvancılığını da bitme noktasına getirir.

12 Şubat 2001 tarihinde Ankara'da yapılan, tarım il müdürlerinin katıldıkları, su ve toprak sempozyumundaki konuşmasında, Sayın Tarım Bakanımız, kuraklıktan dolayı 2001 yılında tarımsal üretimin düşeceğini belirterek, Türkiye'nin Afganistan'a dönmesinden endişe ettiklerini vurguluyorlardı. Ben de bu endişeye katılıyorum ve diyorum ki, 57 nci hükümet bu yanlış politikalarını sürdürdüğü sürece, ekonomi de kötüleşecek, kuraklık olmasa da, tarımsal üretim de düşecektir.

İyi bir şair, yazar, gazeteci ve hatip olan 57 nci hükümetin Başkanı ve diğer üyeleri, Türk tarımının özelliklerini iyi bilemeyebilirler; bu, doğaldır, yadırgamıyoruz; ama, Sayın Tarım Bakanımız, siz biliyorsunuz. Biz, görevimizi yapıyoruz, sizi uyarıyoruz; siz de, Sayın Başbakana ve diğer bakanlarımıza konunun önemini anlatarak, gerekli önlemlerin vakit geçirilmeden zamanında alınmasını temin ediniz. Yoksa, 57 nci hükümetin ihmalinin veya yanlış uygulamalarının cezasını millet olarak birlikte çekeriz.

Sosyal barışı bozulmuş, siyasî istikrarı bulunmayan ve ekonomik yönden sıkıntılı günler geçiren Türkiye, gıda ithalatçısı bir ülke konumuna da düşebilir; asıl felaket de o zaman olur. İnşallah, 57 nci hükümet uyarılarımızı dikkate alır ve gerekli önlemleri alarak tarımdaki kötü gidişe dur der ve milletimiz de sıkıntılı günler geçirmez.

Doğal afetlere karşı hayvancılığı ve diğer tarım ürünlerini kapsayacak şekilde, tarım sigortası kanununun da bir an önce çıkarılması gerektiğini, bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Evet, daha önceki konuşmalarımızda da bahsetmiştik; tarımsal kredilerde uygulanan faiz oranları oldukça yüksektir. Bu, bitkisel üretim için de hayvansal üretim için de söz konusudur. Bu faiz oranlarının düşürülmesi gerekir. Aksi halde, tarımla uğraşanların üretim yapmaları da, yine, çok zor olur; belki de mümkün olmayacaktır.

Fazilet Partisi olarak, görüşmekte olduğumuz Hayvan Islahı Kanunu Tasarısının, ülkemizin, 21 inci Yüzyıla hâkim olacak hayvansal protein zengini ülkeler arasına girmesini sağlamada etkili olacağına inanıyor; ülkemizin menfaatına olan bu kanunu destekliyoruz. Kanunun, tüm yetiştiricilerimize, çiftçilerimize, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çalışanlarına ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öztek.

Sayın Bakan, konuşacak mısınız efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Kısaca bir hususu açıklayabilir miyim?

BAŞKAN - Tabiî, buyurunuz...

Yerinizden mi konuşacaksınız?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Yerimden efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı üzerinde grupları adına söz alan değerli milletvekillerimizin önerileri, tarafımızdan değerlendirilecektir; ancak, bu kanunun, hayvancılığımızın gelişmesinde çok büyük bir önemi olacağını belirtmek istiyorum.

Müsaade ederseniz, biri iki hususa da açıklık getirmek istiyorum. 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde, bu kanun çıkana kadar da, özellikle Türk hayvancılığının geliştirilmesi için, ilk defa, damızlık süt sığırlarında soy kütüğü çalışması, ön soy kütüğü ve döl kontrol projeleri başlatılmıştır. Yine, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, damızlık yetiştiricilerinin desteklenmesi için Bakanlar Kurulumuzdan bir proje geçirilmiş ve bütün konuşmacıların üzerinde durduğu gibi, hayvancılığın temel girdisi olan yem desteği ve damızlık yetiştiricisinin kayıt altına alınan hayvanlarına destek verilmeye başlanmıştır. Şunu belirtmek istiyorum ki, ön soy kütüğü çalışmalarında, toplam olarak 500 000 baş hayvan kayıt altına alınmış ve 2002 yılının sonunda, Türkiye, damızlık hayvan ihtiyacını kendi kaynaklarından karşılayabilecek bir duruma gelecektir ve yine, 2003 yılı sonunda da, Türkiye, inanıyorum ki, damızlık hayvan ihraç edebilecek bir duruma gelecektir.

Yine, alınan tedbirlerle, yem bitkisi ekimi yapanlara, masraflarının yüzde 25'i karşılıksız olarak ödenmektedir. Damızlık Yetiştiricileri Birliği geliştirilmiş ve kayıt altına alınan hayvanlara, bu hayvanların pazarlanması sırasında, 120 milyon ilâ 240 milyon lira bir nakit para ödenmektedir ve bu, Türkiye'de ilk defa yürürlüğe konulan bir projedir.

Bizim temel amacımız, boşalmış olan ahırların tekrar doldurulmasıdır ve süt üreticisinin, kasaplık hayvan üreticisinin ürünlerini değerlendirebilmek için organizasyonlar oluşturmaya çalışıyoruz.

Bazı konuşmacılar tarafından, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak özel sektör temsilcileriyle, sanayicilerle daha fazla entegrasyona gitmemiz tenkit edildi. Şunu belirteyim ki, Türkiye'de, göreve geldikten bu tarafa, her birisi en az 100 baş olan 20 adet damızlık hayvan işletmesi kurdurulmuştur. Bugün, bu işletmelerde 4 500 adet hayvan kayıt altına alınmıştır ve buralardan da Türk köylüsünün damızlık ihtiyacı karşılanmaya çalışılmaktadır.

Yine, bir taraftan, Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu özelleştirilmiş  ve müteşebbislerimizi hayvancılık alanında yatırım yapmaya çekerek, ilk defa, büyük şirketler tarafından, Anadolu'da damızlık hayvan ve besicilik yatırımlarına başlanmış ve et ve süt işletmelerinin temeli de atılmaya başlanmıştır.

Çiftçinin geliri, her zaman, üretilen ürünlerin pazarlanması ve işlenmesinden geçer. Bu görüşten hareketle, doğal olarak, müteşebbisimizin ve gıda sanayicimizin de yanında olmaya devam edeceğiz.

Aldığımız tedbirlerle bugün, Aydın, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Edirne, İzmir, Kırklareli, Konya, Manisa, Tekirdağ, Şanlıurfa ve Aksaray damızlık hayvan satabilir duruma gelmiştir. Damızlık Yetiştiricileri Birliği her bakımdan desteklenmektedir, kendileriyle çok iyi bir çalışma ortamı oluşturulmuştur. Bakanlık ve Damızlık Yetiştiricileri Birliği koordineli çalışmaktadır. Maalesef, 2001 yılına geldiğimiz halde, uzun yıllardır üretici birlikleri yasası çıkmamasına rağmen, Bakanlık olarak, Damızlık Yetiştiricileri Birliğinin sıkıntılarını aşıyoruz ve onlarla çok koordineli bir şekilde çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Ben, görüşlerini bildiren tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyor ve  kanunun  hayırlı  olmasını diliyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 418 sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının genel gerekçesinden, hayvan soy kütüğü kayıtlarının tutulmasıyla ilgili maddelerin yeniden düzenlenmesi, yetiştiriciliğimizin örgütlenmesi, sunî tohumlama alanına özel sektörün girmesine imkân tanınması amacıyla tasarının hazırlandığı anlaşılmaktadır.

Yalnız et konusunda doktora yapan ve üniversite hayatında tarım konusunda önemli eserleri olduğunu bildiğimiz Sayın Bakanımızın, böyle önemli bir konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna sadece altı satırlık ve son derece sıradan bir genel gerekçeyle çıkmasını ise yadırgadığımızı buradan belirtmek isterim.

Hayvan ıslahı faaliyetleri, yetkililerin belirttiği üzere, hayvansal üretim sürecinde bilgi ve teknolojiye en açık ve en fazla ihtiyaç duyulan alandır. Genetik ıslah, hayvansal üretimin yoğun bilgi ve teknoloji talebi olan bir unsurdur. Dolayısıyla, ıslahı, hayvansal üretime bilgi ve teknoloji taşıyan bir yol olarak da değerlendirmek gerekir. Özet olarak, ıslahın esas fonksiyonu, üretimin temel birimi olan hayvanın genetik kapasitesini iyileştirme ve artırmadır. Bunun için tasarıda damızlık hayvanların soy kütüğü kayıt belgesi tutulmasına özel önem verilmektedir.

Yalnız, Sayın Bakan, basına yansıyan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizlere verdiği çeşitli cevaplarda "İran ve Irak sınırından yılda 550 trilyon TL değerinde 400 000-500 000 büyükbaş ile 4-5 milyon koyunun kontrolsüz girişi, yani kaçak girişiyle 200-250 trilyon liralık vergi kaybının yanında, geçişlerden pay alan PKK'ya da yılda 30 trilyon TL sağlanmaktadır" demektedir. Bu kaçak hayvan girişiyle çeşitli bulaşıcı hayvan hastalıklarının da ülkemize girdiği, yine Sayın Bakanın itiraflarıyla teyit edilmektedir.

Buna çözüm olarak, 10 Eylül 1999'dan itibaren, doğuda Ağrı, Van, Hakkâri dahil 5 ilden hayvan nakli ve hayvan pazarlarının kurulmasının yasaklandığı belirtilmektedir. Bu şekilde, kaçakçılığı önemli ölçüde önlemeye çalışırken, bu 5 ilin de ekonomik yönden yıkımına sebep olmuşlardır. Yalnız, yine de doğudaki illerde hayvan pazarlarına gidildiğinde, az da olsa canlı kaçak hayvanların gelip pazarlandığı da bir başka gerçektir. Zaten son günlerde ortaya çıkarılan bufalo kaçak etlerinin varlığı da, bu kaçakçılığın bir başka boyutunu gözler önüne sermektedir. Yine, Devlet Planlama Teşkilatının Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 1336 nolu başlıkta "Yedinci Plan döneminde hayvancılık üretiminin yıllık ortama yüzde 0,2 , ithalatın yüzde 22,5 , ihracatın ise yüzde 16,8 oranında azalacağı tahmin edilmektedir" denilmektedir. Burada da açıkça belirtilmektedir ki, hem hayvan üretimi azalıyor, hem ithalat azalıyor, nüfus ise artıyor. Bunun net ifadesi, aradaki açık kaçakçılıkla kapatılıyor demektir. Buradan söylemek istediğimiz, kaçakçılığın ekonomik yönden hayvancılığı yıkmasının yanında, hastalıklı ve menşei belli olmayan bu kaçak hayvan girişinin büyük boyutları karşısında bu kanunun önemli ölçüde zorluklarla karşılaşacağıdır.

Ülkemizde yerli hayvan yeminin düşük olması realitesi karşısında genetik ıslahı öngörmeden Türkiye'de yetiştirilen bütün genotiplerin kültür ırklarıyla değiştirilmesi yolunda bir uygulamaya geçilmek istenmiş; fakat, ithal edildikleri ülkelerde 5-8 ton süt verebilen sığırlardan Türkiye'de ancak 2-3 ton süt alınabilmesi karşısında bu yolun geçerli olamayacağı anlaşılmıştır.

Ülkemizde, 1960'lı yıllardan sonra melezleme çalışmalarına da başlanmış, melezlemede kültür ırkı boğalar yanında, yapay tohumlamadan da faydalanılmıştır; fakat, özellikle son yıllarda melezleme çalışmaları hız kesmiş, tekrar saf kültür ırkı ithalatı ve yetiştiriciliğine yönlendirilmiştir.

1986-1996 yılları arasında yaklaşık 300 000 baş gebe düve ithal edildikten sonra, ithalat önce yavaşlamış, daha sonra da bazı yeni düzenlemelere uyulması şartıyla serbest bırakılmıştır.

Ayrıca, sperm ithalatı hız kazanmış, devlet kuruluşlarına ek olarak bazı özel kuruluşlar da sperm üretimine katılmışlardır. Bunlara ek olarak üreticilerin örgütlenmelerine de önem verilmiş, yirmiye yakın ilde damızlık sığır yetiştiricileri birliği kurulmuştur.

Kültür ırkı, kültür ırk melezi, yerli genotip olarak bölgeler arasında da önemli farklar vardır. Kuzeydoğu Anadolu'da kültür ırkı yüzde 5,9 , kültür melezi yüzde 21,8 , yerli genotip yüzde 72,3 iken, Marmara Bölgesinde kültür ırkı yüzde 64,1 , kültür melezi yüzde 24,9 , yerli genotip yüzde 11,1'dir. Türkiye ortalaması ise, kültür ırkı yüzde 24,9 , kültür melezi yüzde 30,1 , yerli genotip yüzde 45'tir. Buradan da görülüyor ki, kültür ırkları, Kuzeydoğu Anadolu'da Türkiye ortalamasının çok altındayken, Marmara Bölgesinde bu oran Türkiye ortalamasının çok üzerindedir.

Hayvan ıslahı çalışmaları birçok alanda klasik ıslah yaklaşımları dışına taşmakta ve biyoteknolojik yaklaşımlar önem kazanmaya başlamaktadır. Bunun için, ülkemizin de genetik ve biyoteknoloji temelli iş ve uygulamalara katılımının bir zorunluluk olduğunu gören Bakanlık, bu tasarıyla sunî tohumlama, embriyo transferi ve diğer biyoteknolojik faaliyetler için yeni düzenlemeler getirmiştir; ki, bu düzenlemeler tarafımızdan da olumlu karşılanmaktadır.

Yine, uzmanlarca, hayvan ıslahı alanında yapılan çalışmaların etkinliğini artırmak için, ıslah çalışmalarının, yoğun bilgi ve teknoloji gerektirdiği, etkili bir organizasyona ihtiyaç  duyduğu da belirtilmektedir.

Yine, istatistiklere göre, 1993 yılında süt üretimi 8 392 000 ton, kırmızı et üretimi 1 002 000 ton iken, 1999 yılında süt üretimi yüzde 8 artarak 9 062 000 ton olurken, kırmızı et üretimi yüzde 11,67 azalarak 885 000 ton olmuştur. Bu da, 1990'lı yıllarda et üretimindeki gerilemenin ve yurda kaçak et girişinin istatistikî ispatıdır.

Yine, ülkemiz nüfusunun 1998 yılında yüzde 41,9'u tarım ve hayvancılıkla uğraşırken, tarım ve hayvancılık sektörümüzün gayri safî millî hâsıladan aldığı pay 1997 yılında yüzde 12,7'dir; yani, tarım kesimi çalışanları fert başına gayri safî yurtiçi hâsıladan, Türkiye ortalamalarına göre 3,5 kat kadar az pay almaktadırlar. Peki, bu tarım kesimi çalışanlarının ekonomik durumu bu kadar kötüyken, bu hükümet döneminde, 2001 yılı bütçesinden hayvancılığa, teşvik için, ne kadar ayrıldığını araştırdığımızda, karşımıza çıkan meblağın 50 trilyon TL olduğunu görüp, şaşırmamak içten bile değildir. Bir karşılaştırmayla, 19-21 Şubat tarihleri arasında, Sayın Başbakanın, Türkiye'yi, cumhuriyet tarihinin en karanlık günlerine taşıyan kriz ifadeleri sonucu meydana gelen yüzde 30'luk devalüasyonun, iç ve dışborç toplamımızın 160 milyar dolar civarında olduğu ve bunun faturasının ise sadece bu iki kalemde ülkemize 50 milyar dolar civarında olacağı düşünülürse, hayvancılığı teşvik için bütçeye konulan 50 trilyon TL'nin adını bile anmamak gerektiği ortaya çıkar.

Peki, tarım sektörünün 2000 yılı uygulamaları hakkında, İstanbul Ticaret Odası verileri ne diyor, bir de ona bakalım:

2000 yılı 10 aylık ihracatımızda tarım ve ormancılık ürünlerinde eksi yüzde 26,6 azalma olmuş,

2000 yılı 10 aylık ithalatımızda ise tarım ve ormancılık ürünlerinde yüzde 32,1 artış olmuştur.

Çiftçilik ve hayvancılıkta 1999 yılında eksi 5,6 gerileme olmuş; çiftçilik ve hayvancılıkta 2000 yılında ise eksi 5,6 gerileyen 1999 yılına göre ancak yüzde 1,17 artış olmuştur.

2000 Ocak-Kasım ayında yatırım teşvik belgelerinin tüm sektörler toplamı 6 604 milyon dolar iken, hayvancılık sektöründe verilen yatırım teşvik belgesinin tutarı 68,5 milyon dolardır; yani, tüm yatırım teşvik belgelerinin takriben yüzde 1'idir.

Devlet İstatistik Enstitüsünün 2000 Kasım ayı sonu itibariyle çiftçinin eline geçen fiyatlar endeksinin 12 aylık ortalamalarına göre, yüzde 40,3 arttığı; fakat, 2001 Ocak ayı verilerine göre, tüketici fiyatlarında 12 aylık ortalamalara göre artışın ise yüzde 52 olduğu; yani, çiftçilerin, 2000 yılında, 12 aylık ortalamalara göre yüzde 11,7 oranında fakirleştiği görülmektedir.

Erzurum Et ve Balık Kombinası verilerine göre ise durum daha da vahimdir: 29.3.2000 tarihinde, 60 randıman tosun ve toklu, 2 000 000 TL/kg iken, 22.2.2001 tarihinde 60 randıman tosun ve toklu 2 500 000 TL/kg olmuştur; yani, 11 ayda et fiyatlarındaki artış sadece yüzde 25 olmuştur; yani, 12 aylık ortalama tüketici fiyatları artışının sadece yarısı civarında olmuştur. Bunun ifadesi, çiftçi açlık sınırının altına itilmiştir.

Yabancı sermaye izinlerinin sektörel dağılımı ise, tüm sektörlerde 1 milyar 937 milyon dolar iken, tarım sektöründe 58,9 milyon dolar; yani, tüm sektörlerin 33'te 1'i olarak gerçekleşmiştir.

Yine tarım kesimi çalışanlarının Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının 1,7 katrilyona ulaştığı ve borcunu ödeyemeyen 608 000 çiftçinin yasal takibe alındığı, sadece Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları yüzünden, Erzurum'da, 70 merkezdeki muhtarın borcunu ödeyemediği için 10 günlük hapis cezası aldığını da size belirtmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, herhalde bitireceksiniz.

Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - 1 dakika müsaade ederseniz...

Bu rakamlar, son yüzde 30'luk devalüasyon öncesi rakamlardır. Son devalüasyonla, çiftçiler, yüzde 30 ilave fakirleşerek, açlık sınırının altına itilip, tam bir yaşam mücadelesi ve işsizlikle karşı karşıya kalmışlardır.

Son olarak, hayvancılığı destekleme hakkındaki Bakanlar Kurulu tebliğiyle, kaba yem karşılığı doğrudan destekleme ödemesi yapılan işletmelerde,

1- 1.11.2000 ile 31.12.2000 tarihleri arasındaki sürenin kısalığı,

2- Tarım il ve ilçe müdürlüklerinde çiftçilerin yeterince aydınlatılmayışı,

3- Uçan kuştan vergi alan hükümetin, bu sayede de vergi alacağından çekinen çiftçilerin gerçek hayvan varlıklarını belirtmemeleri,

4- Bazı üreticilerin de, gerçeğin çok üzerinde canlı hayvan varlığı olduğunun gösterilmesi,

5- Bazı ilçelerin bu yardımı almaları, bazılarının paralarını hâlâ alamamış olmaları sebebiyle, az da olsa, besicileri destekleyen bu tebliğin uygulanmasında önemli tatbikat hataları olmuştur.

Yine de, genel hatlarıyla olumlu gördüğümüz tasarının hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Numan Gültekin.

Buyurun Sayın Gültekin. (DSP sıralarından alkışlar)

NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 418 sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye ekonomisinin önemli bir ayağını, tabiî ki, aktif işgücünün yaklaşık yüzde 45'inin istihdam edildiği tarım ve hayvancılık sektörleri oluşturmaktadır. Türkiye, 27 milyon hektar ekili alan, 20 milyon hektar orman ve 12 milyon hektar mera alanları ve yaklaşık 50 milyon baş hayvan varlığıyla önemli bir tarım ve hayvancılık ülkesidir.

Tüm olumsuz gelişmelere rağmen, bu sektörler, cumhuriyet tarihimiz boyunca, ülkemiz ekonomik ve sosyal gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. Gıda gibi stratejik ürünleri üretmesi, istihdama ve millî gelire katkı sağlaması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacının sağlanmasına katkıda bulunması, ihracatımıza dolaylı ve doğrudan katkı sağlaması, doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilirlik esasları çerçevesinde yaşanılabilir bir çevrenin oluşturulması, ekolojik dengenin korunup, gelecek nesillere aktarılması bakımından değerlendirildiğinde, tarım ve hayvancılık sektörlerinin, çok fonksiyonlu ve vazgeçilmez sektörler olduğunu görürüz.

Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkelerde bitkisel ve hayvansal üretim, genelde dengeli olarak bir gelişim gösterir; hatta, hayvansal üretim, her zaman ağırlıklı bir sektör olarak ortaya çıkar. Halbuki, son yıllarda, ülkemizde, kendi içinde yetersiz olsa bile, bitkisel üretim sektörü daha çok desteklenmiş, hayvancılık sektörümüz tamamen ihmal edilmiş, bu sektörler içindeki payı ise yüzde 20-25'lerde kalmıştır.

Ülkemizde, insanlarımız, gıda tüketiminde, gelişmiş ülkelere göre 3-4 kat daha az hayvansal kökenli gıda tüketmektedirler. Bunun sonucu olarak da insanlarımızda dengesiz beslenmeye bağlı gelişme bozuklukları ortaya çıktığı gibi, çeşitli hastalıklara karşı da açık kapı bırakılmış olmaktadır. Bugün, ülkemizde kırmızı et tüketimi kişi başına yıllık yaklaşık 15 kilogram civarındadır; Avrupa Birliği ülkelerindeyse bu rakam 64 kilograma kadar çıkmaktadır. Süt ve süt ürünleri tüketimiyse ortalama 20-25 kilogram civarındadır.

İşte, 57 nci hükümetimiz, ülkemiz insanı için vazgeçilmez olan tarım ve hayvancılık sektörlerimizdeki bu olumsuz gelişmeleri ortadan kaldırmak ve Türkiye'nin, bu sektörlerdeki yeterince değerlendirilmeyen potansiyelini harekete geçirmek, kaynaklarını verimli, bilimsel ve dünyadaki gelişmelere uygun değerlendirmek üzere, hem hayvansal üretimi hem de bitkisel üretimi, devlet ve sivil toplum örgütlerini de yeniden organize edecek yasal düzenlemeleri yapma gayreti içerisindedir. Bu bağlamda, tarımsal reform ve tarımda yeniden yapılanma programı, 2000 yılı başından itibaren uygulamaya koyduğumuz istikrar programımızın önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Şu anda Genel Kurulumuzda görüşülmekte olan Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı da bu çalışmalarımızın önemli bir parçasıdır.

Hayvan ıslahı çalışmalarındaki esas amaç, birim hayvan başına alınan verimin artırılması, bunun, bilimsel metot ve kurarlarla, sürdürülebilir bir duruma getirilmesidir.

Hayvan ıslahının geçmişi, insanların dünyada varoluşlarının başlangıcına kadar uzanır. İnsanlar, evcilleştirdikleri hayvanların ürünlerini beslenmeleri için kullanmaya başladıklarında, bu olgunun önemini kavramışlardır.

Ülkemizde, cumhuriyet dönemi, her alanda olduğu gibi hayvancılık alanında da büyük atılımların yaşandığı bir dönem olmuştur. Zamanın kısıtlı imkânlarına rağmen, 1925 yılında, Karacabey'deki çiftlik hara haline dönüştürülmüş, daha  sonra  da  Çifteler,  Konya ve Çukurova haraları kurulmuştur.

1925 yılında Avusturya'dan ithal edilen Avusturya esmeri boğa ve inekler Karacabey harasına getirilerek, önceleri saf olarak yetiştirilmiş, daha sonra da Bursa, Balıkesir yörelerimizin yerli sığırı olan boz ırk ile çevirme melezlemesi yöntemiyle ve sunî tohumlama kullanılarak, Karacabey esmeri ırkı olarak da adlandırılan, Türkiye'nin koşullarına tam uyum sağlamış, kombine bir ırk elde edilmiştir. Yine, 1925 yılında, ülkemizde, bu amaçla sunî tohumlama uygulanmaya başlanmıştır.

Bilindiği üzere, 21 inci Yüzyıla girdiğimiz bugünlerde dünyada büyük bir değişim yaşanmaktadır. Bilgi toplumu olabilme yolundaki bu önemli değişimin yanında, hayvan ıslahı çalışmalarını da önemli ölçüde etkileyecek olan biyoteknoloji alanında önemli gelişmeler olmaktadır.

Görünen odur ki, biyoteknolojik yöntemler hayvan ıslahı çalışmalarına yeni bir yön verecektir. Son birkaç yıldır bu konuda yapılan genetik çalışmalar sonucu ortaya konulan genetik kopyalama yöntemi, bu çalışmaların habercisidir. Bu nedenle,  başta  sunî  tohumlama  olmak üzere, embriyo transferi, mikroenjeksiyon ve gen manipülasyonları gelişerek, gelecekte hayvan ıslahı çalışmalarına etkinlik kazandıracaklardır.

İşte yukarıda izah etmeye çalıştığım, hızla değişen ve gelişen günümüz şartlarında, 904 sayılı Islahatı Hayvanat Kanunumuz birçok yönüyle yetersiz kalmıştır.

Bu nedenle, 57 nci hükümetimiz tarafından hazırlanan, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuzca da, iktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekillerimizin, konuyla ilgili fakülte, meslek kuruluşları, yetiştirici birlikleri temsilcilerinin de katılımlarıyla yapılan samimî ve titiz çalışmalardan sonra, şimdi görüştüğümüz yeni Hayvan Islahı Yasası Tasarısı, Yüce Heyetinizin katkılarıyla kanunlaşması düşüncesiyle, Genel Kurulumuzun önüne getirilmiştir. İnanıyorum ki, Yüce Meclisimiz de, ülkemiz hayvancılığının hak ettiği potansiyele ulaşmasına önemli katkı sağlayacak düzenlemeleri taşıyan bu kanun tasarısının kanunlaşması için gerekli desteği verecektir.

Bu kanun tasarısıyla, değişen ve gelişen çağımızın şartlarına, bilimsel içerik ve anlatım dili yönüyle, uyum sağlanmış, her türlü hayvansal üretim ve üretim için etkili faaliyetler düzenlenmiş, yarış ve iş maksadıyla yetiştirilen hayvanların verimlerinin artırılması, evcil ve yabanî hayvanların gen kaynaklarının korunması, soykütüğü kayıtlarının tutulması, damızlıkların sağlıklı, hijyenik koşullarda yetiştirilmesi ve hastalıklardan âri bir şekilde üreticilere intikalini ve korunmasını sağlamak için gerekli düzenlemeler yapılmıştır; çift ve tek tırnaklı hayvanların yanında, kanatlı, suda yaşayan hayvanlar, arı ve ipekböceği ile her türden hayvanın ıslahına imkân sağlanmıştır.

Hayvan ıslahı çalışmalarında önemli yerleri olan, sunî tohumlama, tabiî tohumlama, embriyo transferi, genetik kopyalama ve diğer biyoteknolojik faaliyetler için gerekli düzenlemeler yapılmış, sunî tohumlamanın yaygınlaşması için, özel sektörün, bu konuda, daha aktif hale getirilmesi sağlanmıştır. Sunî tohumlama ve embriyo transferi yapan, tespit edilecek sayı ve oranlar üzerinden gebelik sağlayanlara ödenen prim miktarları artırılmış; ülkemizin, bögelerarası kalkınmışlık farkları göz önüne alınarak, bu konularda, kalkınmada öncelikli yörelerimizde çalışmayı özendirmek için, maddî olarak imkânlar sağlanmıştır. Yetiştiricilerin örgütlenmesi teşvik edilmiş, ıslah, yetiştirme ve pazarlama amacıyla, özel hukuk hükümlerine tabi kooperatif nitelikli birliklerin kurulması ve bu birliklerin de merkez birliği şeklinde örgütlenmeleri, bunların da, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre kooperatiflere sağlanan her türlü vergi ve harç muafiyetinden yararlanmaları kanun tasarısıyla sağlanmıştır.

Ülkemizde, hayvansal üretimi ve hayvan ıslahı çalışmalarını yönlendirecek kararlar almak, merkez birlikleri ile ıslah faaliyetlerinde bulunan özel sektördeki dayanışmayı güçlendirmek, merkez birliklerine yol gösterici faaliyetlerde bulunmak üzere, Hayvan Islah Millî Komitesi kurulması da bu yasa tasarısıyla sağlanmaktadır.

Ayrıca, bu yasa tasarısıyla, tüm bu çalışmalarla ilgili olarak, günümüz ve gelecekteki şartlar da göz önüne alınarak, cezaî müeyyideler, yaptırım gücü artırılarak yeniden düzenlenmiştir.

Bu arada, hayvancılık yapan vatandaşlarımıza buradan şunu da duyurmak istiyorum: Hayvancılığımızı desteklemek amacıyla, 57 nci hükümetimiz tarafından çıkarılan, 10 Mayıs 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Hayvancılığımızı Destekleme Kararnamesiyle, 2000-2004 yıllarını kapsayan süre içerisinde, yetiştiricilerimize 450 trilyon lira karşılıksız olarak aktarılacaktır.

Sonuç olarak, bu yasanın, köylümüze, çiftçimize, bu konuyla ilgili olan vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gültekin.

Sayın Bedük, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz efendim; buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ankara Valiliğim sırasında hazırlanmış olan bir rapordan iki soru soracağım; tayinim sebebiyle harekete geçirememiştim.

Nallıhan, Beypazarı, Ayaş ve Eskişehir'e uzanan vadi içerisindeki ipekböcekçiliği, Osmanlı saraylarının ihtiyaçlarını karşılayan ve ipek sanayiinde kullanılan önemli hammaddenin oluştuğu, yetiştirildiği yerdi. Sayın Bakan, sizin, bu bölgeyle ilgili, ipekböcekçiliğini geliştirmeye yönelik bir tespitiniz ve bununla ilgili bir projeniz var mı?

İkinci sorum: Ankara keçisi tiftiğinin İngiliz kumaşlarının hammaddesi olduğuna dair, bana intikal eden bilgiler vardı ve bu projeyi geliştirmeye çalışmıştım. Ankara keçisinin ıslahı ve geliştirilmesi ve İngiliz kumaşına benzer, sanayide kullanılmasına yönelik bir tespit, bir çalışmanız ve bir projeniz var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Çelik, buyurun efendim; siz de Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki soru sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, zatıâliniz Bakanlığa geldiğinizden itibaren, Van Tarım İl Müdürlüğüne, 4'ü asaleten, 5'i vekâleten olmak üzere 9 müdür atandı. Bu, hayvan ıslahını ortalama iki ayda bir müdür değiştirerek mi yapacaksınız?

İkinci sorum: Hayvancılık, Van'da önemli bir geçim kaynağıdır ve yanlış politikalardan dolayı, son yıllardaki yanlış uygulamalardan dolayı, Van'daki hayvancılık, âdeta, vurgun yemiştir. Bunu zatıâlinize iletmek üzere telefon ediyoruz; zatıâliniz, telefonlara nezaketen de olsa cevap vermiyorsunuz. Randevu talebinde defalarca bulunduğumuz halde randevu lütfetmiyorsunuz ve son olarak, zatıâlinize Genel Kurulda yazılı müracaatta bulundum, "olur" dediniz, yine randevu lütfetmediniz.

Bir bakanın millete verdiği önem, onun milletin vekillerine verdiği önemle ölçülür Değerli Bakanım. Acaba, zatıâlinizin o çok değerli, çok yüksek makamına erişmek için hangi tür merdivenler kullanmak lazım?! Onu arz ediyorum efendim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Ünal, buyurun efendim.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Değerli Bakanımdan şu sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Birinci sorum: Hayvanların ıslahında sunî tohumlama ve damızlık hayvan kadar, bitkilerde de verimli ve kaliteli tohum önemlidir. Ülkemizin güney bölgesinin sahil ve sahile yakın kısımlarında yerfıstığı tarımı önemli bir yer arz etmektedir. Ancak, son yıllarda, çiftçilerimiz, kaliteli ve anaç yerfıstığı tohumu bulamamaktadırlar ve bundan dolayı da verim hayli düşmüştür. Çiftçilerimize kaliteli ve anaç yerfıstığı tohumu yetiştirilmesi ve dağıtımı konusunda bir çalışmanız var mıdır?

İkinci sorum: Osmaniye'nin dağ köyleri işsizlikten dolayı hızla boşalmaktadır. Köylümüzün şehre göçünü önlemek için Bakanlık olarak bir çalışmanız var mıdır?

Son sorum: Osmaniyeli çiftçilerimizin şimdi de traktörleri haczedilmeye başlanmıştır. Hükümetiniz çiftçi borçlarıyla ilgili ilk adımı ne zaman atacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Aktaş, buyurun efendim.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, Sayın Bakandan aşağıdaki sorularımın cevaplarını arz ediyorum.

Malumunuz, hayvan ıslahıyla üretimin artması ile bir malın pazarlaması da en önemli konulardan bir tanesidir. Türkiye'de canlı hayvan yetiştiricilerini en fazla sıkıntıya sokan, bugün, pazarlama yollarının kapalı oluşudur. 1991 Aralığında Türkiye'de meydana gelen sığır vebasından dolayı, Suriye ve Körfez Kriziyle de Irak üzerinden hayvan ihracatı tamamen durma noktasına gelmiştir. Acaba, Sayın Bakanımız, bu FAO, Dünya Sağlık Teşkilatına bir müracaatta bulundu mu? Türkiye'de sığır vebası bitmiş midir; bitmişse, canlı hayvanların Suriye üzerinden Körfez ülkelerine transit taşınması için Suriye Tarım Bakanıyla acaba görüşüp 1991'den beri kapalı olan bu yolun açılmasına bir katkıları olacak mıdır?

İkinci sorum: Daha bu yollar kapalı değilken, canlı hayvan ihracatından, bilhassa Gaziantep'te İhracatçılar Birliğinden senede 400 milyon dolara yakın bir ihracat gerçekleşirken, maalesef, bugün, ihracat sıfır noktasındadır. Bir malın pazarlanması hususunda, Sayın Bakanımızın, gerek Suudî Arabistan yetkilileriyle ve gerekse Suriye yetkilileriyle görüşmek için bir çalışmaları var mıdır; varsa ne zaman yapacaklar?

Hayvancılığın geliştirilmesi açısından bu yolların behemehal açılması lazımdır; çünkü, üreticinin ürettiği mallar iç pazarda satılmamaktadır.

Bunu arz ediyorum. Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aktaş.

Efendim, malumunuz olduğu üzere, İçtüzüğümüze göre, soru-cevap süremiz 10 dakikayla sınırlıdır; dolayısıyla, Sayın Okudan ve Sayın Aydar'ın sorularını alamıyorum.

Sayın Bakan, sorulara 5 dakika içerisinde cevap verebilirsiniz efendim.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bedük'ün belirttiği ipekböcekçiliği konusu, evet, Türkiye'nin çok önemli bir hayvancılık alanı olan bu saha, özellikle son yıllarda gözardı edilmiş. Biz, şu anda, ipekböcekçiliği konusunda da projeleri hazırlıyoruz, uygulamaya da koyuyoruz ve Bursa İpekböcekçiliği Araştırma Enstitümüzü geliştirmek için de gerekli tedbirleri aldık. Ankara'daki belirttiğiniz havza için de proje oluşturulmuştur. Buradan, özellikle valilerimize de çok teşekkür ediyoruz; son bir yıldır, pek çok ilin valisi, tarım il müdürlüğü tarafından yapılan projelere özel idareden oldukça kaynak ayırmaktadırlar. Burada, tabiî, il genel meclisi üyelerine de teşekkür ediyorum.

Ankara keçisi de bu kapsam içerisinde, yine bu kanun içerisinde değerlendirilmiştir ve Ankara keçisinin ıslahı, elde edilen ürünlerin kumaş sanayiine uygunluğu yönündeki lif yapısının araştırılması, lif yapısının geliştirilmesi, hem uzunluk hem kalınlık hem mukavemet hem diğer kimyasal ve fiziksel kriterler açısından da ıslah ölçüsü olarak ele alınacaktır.

Evet, Ankara keçisi, maalesef, geçmiş yıllarda, genotip olarak yurt dışına çıkmış; ama, Yüce Yaradan öyle bir lütufkâr olmuş ki ülkemize, yurt dışına çıkan bu Ankara keçisi kılı Ankara'daki özelliğini kaybetmektedir.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - İklimden dolayı mı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - İklimden dolayı, çevre şartlarından dolayı. Bunun üzerinde özellikle duracağız ve kumaş sanayiinde kullanımı konusunda da projelerimizi oluşturuyoruz.

Sayın Çelik'e çok teşekkür ediyorum. Yalnız, Van Tarım İl Müdürlüğüne yapılan atamalar 9 müdür değildir. Bu göreve geldiğimiz zaman, oradaki bir soruşturmadan dolayı, idareci bazı arkadaşlarımızın teftiş kurulu raporlarından dolayı görevden ayrılmaları gerekmişti. Bu da, bizim göreve gelişimizden daha önce başlatılmıştı ve doğruydu. Bu nedenle, 2 müdür değişikliği olmuştur. Yalnız, o 9 müdür dediğiniz vekâletendir. Vekâleten baktığı için, vekâleten bir ay birisi bakar, ondan sonra da başka birisi vekâleten bakar.

Tabiî, bizim, Doğu Anadolu'ya, Güneydoğu Anadolu'ya yaptığımız tayinler, burada, biraz da tenkit edilmiştir; ancak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya tecrübeli, deneyimli, uzman arkadaşlarımızı atamaya devam edeceğiz ve Van'a da çok değerli bir  müdür  asaleten  atanmıştır; ümit ediyorum, kararnamesi de yakında köşkten imzalanır, çıkar ve yürürlüğe girer.

Telefonlarınıza çıkmıyorsam, ya Van'dayım ya Erzurum'dayım. Van'a iki kere gittim, yanımda göremedim sizi Hüseyin Bey. Keşke randevuyu Van'da isteseydiniz de, Van'da sizlerle birlikte, besicilerin, üreticilerin meselesini görüşseydik; yoksa, benim kapım değerli milletvekillerimize her zaman açıktır. 75 ili gezdim; köylerine ulaşıyorum, ilçelerine ulaşıyorum ve size de randevu vermezlik gibi bir saygısızlıkta bulunmam. Bunu da, özellikle burada belirtmek istiyorum.

Çiftçilerimizin tohum ihtiyacının karşılanması konusu, üzerinde en titizlikle durduğumuz hususlardan biridir. Özellikle, tohum yetiştiriciliğini, sertifikalı tohum geliştirme konusunda, yerfıstığından tüm diğer ürünlere kadar çalışıyoruz tohumsuz bırakmamak için.

Osmaniye İliyle ilgili olarak, özel bir ekip Tarım Bakanlığımızdan oluşturulmuş, Osmaniye İlinin tarımsal projelerinin oluşturulması konusunda titiz çalışmalar yapmışlardır. Geçtiğimiz yıllarda da, Osmaniye İli, özellikle kooperatifler bakımından desteklenmiş ve yürürlüğe koyduğumuz besiciyi destekleme, damızlık üreticisini destekleme konusunda da, Osmaniye İli, diğer illerimizle birlikte, tabiî ki, hak ettiği ölçüde desteklenmiştir. Bu desteklere de devam edilecektir; ancak, Osmaniye'nin özellikle bu dağlık bölgelerinde yaşayan çiftçilerimizin, üreticilerimizin sıkıntılarını yakinen biliyoruz ve bunu Genel Kurulda dile getirdiğiniz için, ben size, hassaten, tekrar teşekkür ediyorum.

Çiftçi borçları konusunu burada çok söyledim. Bizim çiftçi borçları konusundaki görüşümüz şudur: Çiftçinin borcu, özellikle, on yılın bir borcudur. Bu borçların üç yıla yayılarak, altışar aylık taksitlerle ödenmesi tarafımızdan teklif edilmiştir. Yine, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda bu yönde çalışması olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, birkısım çiftçi borçlarının affedilmesi, diğer bir kısmının da süreye yayılarak ödenmesi konusunda teklifi vardır; ancak, bu bir kaynak meselesidir. Ben, burada, uygulayıcı bir bakanlık olarak, Hazinenin imkânları eğer bu çiftçi borçlarının ertelenmesi için ayrılabilirse, tabiî ki, bu bizim istediğimizdir ve bunun takipçisi oluyoruz.

Sığır vebası 1991'de çıkmıştır -Sayın Aktaş'ın sorduğu soruya cevap olarak- ancak, Türkiye'de bugün sığır vebası tehlikesi yoktur. Doğrudur, son yıllarda, Suriye üzerinden yaptığımız canlı hayvan ihracatında çok büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Biz, bunları karşılıklı görüşmelerle aşmaya çalışıyoruz. Nitekim, 16 Ekim 2000 tarihinde Türkiye'de yaptığımız Gıda Günü vesilesiyle, ilk defa, Avrasya tarım bakanları toplantısı yapılmıştır.  Ortaasya ülkelerinin, Kafkas ülkelerinin, Kuzey Afrika ülkelerinin ve pek çok Afrika ülkesinin ve komşu ülkelerimizin tarım bakanları davet edilmiştir. Bu davetimize, 10'dan fazla tarım bakanı gelmiştir. Bunların içerisinde, Suriye Tarım Bakanı da bulunmaktadır; iki ülke açısından, kendisiyle, karşılıklı çok yararlı görüşmelerimiz olmuştur. Ben, Tarım Bakanının davetlisi olarak, mart ayı içerisinde Suriye'yi ziyaret edeceğim ve üzerinde duracağımız en önemli konulardan birisi de budur. Yine, Suudî Arabistan'la da bu konular görüşülüyor.

Teşekkür ediyor, saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Şimdi, bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.

Sayın Sünnetçioğlu?.. Burada.

Sayın Aydın?.. Burada.

Sayın Yanmaz?.. Burada.

Sayın Ünal?.. Burada.

Sayın Polat?.. Burada.

Sayın Yalman?.. Burada.

Sayın Geçer?.. Burada.

Sayın Okudan?.. Burada.

Sayın Ulucak?.. Burada.

Sayın Oğuz?.. Burada.

Sayın Alptekin?.. Burada.

Sayın Canbay?.. Burada.

Sayın Alçelik?.. Burada.

Sayın Sezal?.. Burada.

Sayın Ünal?.. Burada.

Sayın Esen?.. Burada.

Sayın Ercan?.. Burada.

Sayın Konukoğlu?.. Burada.

Sayın Şahin?.. Burada.

Efendim, yoklama için 2 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur; birleşime, 10 dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati : 17.42


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.50

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 64 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

418 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz; ancak, tasarının maddelerine geçilmesinden önce yoklama talep edilmişti ve yapılan yoklamada, toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Şimdi, tekrar yoklama yapacağım.

Yoklama için 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur; bulunma ihtimali de görünmüyor.

Alınan karar gereğince, Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkındaki gensoru önergesi ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Şubat 2001 Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati : 17.55

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.