DÖNEM : 21 CİLT : 56 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 64 üncü
Birleşim 23 . 2 . 2001 Cuma İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.- Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, dışticaretteki gelişmelere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı 2.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara İlinin genel sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması 3.- Ardahan Milletvekili Faruk Demir'in, Ardahan İlinin düşman
işgalinden kurtarılışının 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- İtalyan Senatosu Başkanvekili ve Avrupa-Akdeniz Kadın Parlamenterler
Forumu Başkanının vaki daveti üzerine Malta'ya gidecek olan dört kadın
parlamenterden oluşan Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/764) 2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanının
beraberinde bir parlamento heyetiyle Türkiye'ye davetlerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/765) 3.- Sinop Milletvekili Yaşar Topçu'nun Adalet Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/318) 4.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A.Mesut Yılmaz'ın, temaslarda
bulunmak üzere bir heyetle birlikte 10-12 Ocak 2001 tarihlerinde Almanya'ya
yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Cavit Kavak'ın da iştirak
etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/766) C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI 1.- Kars Milletvekili İlhan Aküzüm ve 32 arkadaşının, Ermenilerin Kars
İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve bölge üzerindeki
emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178) 2.- Bitlis Milletvekili İbrahim Halil Oral ve 35 arkadaşının,
Ermenilerin Bitlis İlinde yerli halka yapmış oldukları mezalimin araştırılması
ve Bitlis üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/179) 3.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 31 arkadaşının, Adıyaman İli
Besni İlçesindeki tarihî ve kültürel varlıkların korunması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (11/180) V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili
Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat
Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) 2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları
(1/693) (S. Sayısı : 580) 3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 4.- Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev
ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759)
(S. Sayısı: 572) 5.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları
Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576) 6.- Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri
İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S.
Sayısı: 577) 7.- Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı:
591) 8.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili
Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar
Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592) 9.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S.
Sayısı: 607) 10.- Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı:
609) 11.- Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (1/630) (S. Sayısı: 418) VI.- SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, T.C Ziraat Bankasının son on
yıllık görev zararlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı
(7/3404) 2.- Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, araç plaka ve basılı evrak
gelirlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı
(7/3421) 3.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın; 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara, - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın; 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/3477,
3497) 4.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, vergi alacaklarına ve
cezalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3279) 5.- Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, uluslararası toplantılara
katılacak milletvekillerinin yabancı dil bilme zorunluluğuna uyulmadığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin
cevabı (7/3387) 6.- Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, TŞOF ve TESK'in bakanlık
müfettişlerince incelemeye alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Sümer Oral'ın cevabı (7/3434) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı. Birinci ve İkinci Oturum İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan, tıp doktoru parlamenterler ile
sınır illerimizin parlamenterlerinden oluşan heyetin Irak'a yaptığı resmî ziyaretteki izlenimlerine, Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey, Irak'a uygulanan ekonomik ambargo
sonucunda halkta ve özellikle çocuklarda
ortaya çıkan sağlık sorunlarına, Muğla Milletvekili Hasan Özyer, Muğla İlinin ekonomik ve sosyal
sorunları ile alınması gereken önlemlere, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/53) (S. Sayısı: 433), Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve
Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/759) (S.
Sayısı : 572), Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
(1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576), Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme
Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye (1/752) (S. Sayısı: 577), Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/728) (S.
Sayısı: 591), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına ilişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592), Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793,
1/794) (S. Sayısı: 607), Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye (1/758) (S. Sayısı: 609), İlişkin kanun tasarılarının
görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi. Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının
(1/693) (S. Sayısı: 580) tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 5 inci maddesine kadar kabul edildi.
Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturum Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının
(1/693) (S. Sayısı: 580) görüşmelerine devam olunarak, 6 ncı maddesi üzerinde
bir süre görüşüldü. ANAP Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, konuşmasında, Partisine sataştığı iddiasıyla
bir konuşma yaptı. İstem üzerine yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; alınan karar gereğince, 23.2.2001 Cuma
günü saat 14.00'te toplanmak üzere,
birleşime 21.09'da son verildi.
Kâtip Üye Kâtip Üye No. : 92 II. - GELEN
KÂĞITLAR 23.2.2001
CUMA Tasarı 1.- Uzman Erbaş
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/822) (Millî Savunma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.2.2001) Teklifler 1.- Osmaniye
Milletvekili Birol Büyüköztürk ve 34 Arkadaşının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/689) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.2.2001) 2.- Rize
Milletvekili Ahmet Kabil'in; Sosyal Sigortalar Kanununun 77 nci Maddesine Bir
Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/690) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.2.2001) 3.- Rize Milletvekili
Ahmet Kabil'in; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Ek Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/691) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2001) 4.- Muş
Milletvekili Sabahattin Yıldız ve 16 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/692) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.2.2001) Raporlar 1.- Kişi Halleri
Konusunda Milletlerarası Karşılıklı Bilgi Verilmesine İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/786) (S. Sayısı: 615) (Dağıtma tarihi: 23.2.2001)
(GÜNDEME) 2.- Ahvali
Şahsiye Belgelerinde Yer Alan Bilgilerin Kodlanmasına İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/787) (S. Sayısı: 616) (Dağıtma tarihi: 23.2.2001)
(GÜNDEME) 3.- Yaşam Belgesi
Verilmesine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/788) (S. Sayısı:
617) (Dağıtma tarihi: 23.2.2001) (GÜNDEME) 4.- Ahvali
Şahsiye Cüzdanlarının Tanınmasına ve Güncelleştirilmesine İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/799) (S. Sayısı: 618) (Dağıtma tarihi: 23.2.2001)
(GÜNDEME) Sözlü Soru
Önergesi 1.- Muğla
Milletvekili Hasan Özyer'in, Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğine ilişkin
Bayındırlık ve İskân bakanından sözlü soru önergesi (6/1259) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.2.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1.- Diyarbakır
Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, yüksek öğrenim kurumlarında okutulan
Evrim Teorisine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3729)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) 2.- İstanbul
Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk'ün, öğretmenlerin yemin metninde yapılan
değişikliğe ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3730)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.2.2001) 3.- Tokat
Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, kabuklu ve iç ceviz pazarına ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/3731) (Başkanlığa geliş
tarihi : 22.2.2001) 4.- Tokat
Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, yetkileri ve birimleri Bakanlığa
bağlanması düşünülen kuruluşlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3732) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) 5.- Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun,
Sayıştay'ın 2000 Yılı Malî Raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3733) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) 6.- Ankara
Milletvekili M.Zeki Çelik'in, belediyelere tabii afet sonrası yapılacak
yardımlarla ilgili karara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3734) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) 7.- Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Aksaray-Nevşehir karayoluna ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3735) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.2.2001) 8.- Ankara
Milletvekili M.Zeki Çelik'in, ÇAY-KUR personelinin maaşlarının zamanında
ödenmemesine ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) yazılı soru
önergesi (7/3736) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.2.2001) 9.- Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Ankara-Pozantı-Aksaray otoyol projesine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3737)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) 10.- Kütahya
Milletvekili İsmail Karakuyu'nun, Kütahya'da depremden zarar gören bazı
ilçelerin sorunlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3738) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) 11.- Samsun Milletvekili Erdoğan Sezgin'in,
İstanbul-Laleli'nin tekrar turizme kazandırılması için proje olup olmadığına
ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3739) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.2.2001) 12.- Kırıkkale
Milletvekili Hacı Filiz'in, Türkiye Jokey Kulubünce düzenlenen at
yarışlarındaki doping kontrollerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3740) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.2.2001) 13.- Kırıkkale
Milletvekili Hacı Filiz'in, baz istasyonlarının kontrol ve ölçümlerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3741) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.2.2001) 14.- İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Avrupalı Göçmen Gençler Değişimi Projesi kapsamında Türkiye'ye gelen Fas'lı gençlerin
kabul edilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3742)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) 15.- Tokat
Milletvekili Ergün Dağcıoğlu'nun, Sayıştay'ın 2000 Yılı Malî Raporu hakkında
yapılacak işleme ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/3743) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- Kars Milletvekili
İlhan Aküzüm ve 32
arkadaşının, Ermenilerin Kars İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin
araştırılması ve bölge üzerindeki
emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) 2.- Bitlis
Milletvekili İbrahim Halil
Oral ve 35 arkadaşının, Ermenilerin
Bitlis İlinde yerli halka yapmış oldukları mezalimin araştırılması ve
Bitlis üzerindeki emellerine karşı
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/179) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) 3.- Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu ve 31 arkadaşının, Adıyaman İli Besni İlçesindeki tarihi ve kültürel
varlıkların korunması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
14.00 23 Şubat 2001
Cuma BAŞKAN:
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER:
Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 64 üncü Birleşimini açıyorum. III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 3 dakika süre veriyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum efendim. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
yoktur; birleşime, 14.20'de toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma Saati
: 14.05 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
14.20 BAŞKAN:
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER:
Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 64 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Birinci Oturumda yapılan yoklamada toplantı
yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi elektronik cihazla tekrar yoklama yapacağız. Yoklama için 3 dakika süre veriyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum efendim. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz
vereceğim. Gündemdışı ilk söz, dışticaretteki gelişmeler hakkında
söz isteyen, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'a aittir. Buyurun. (FP sıralarından alkışlar) IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.- Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın,
dışticaretteki gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Tunca
Toskay'ın cevabı CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem
üyeler; dış ticaretteki gelişmelerle ilgili Muhterem Heyetinize bilgi arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Muhterem arkadaşlar, milletlerin zenginliği üretimle ve
ticaretle olur. Tabiî, ticarette de esas olan, ihracattır, dışticaretin
geliştirilmesi ve büyümesidir. İhracat, mal olarak olur, hizmet olarak olur;
bunu yapanlar da zengin olurlar. Nitekim, dışticaretteki katmadeğer ağırlığına,
üretimdeki katmadeğer ağırlığına ve teknolojik yapıya baktığımız zaman, kısaca
şunu görüyoruz: Bakın, çalışan nüfus başına gayri safî yurtiçi hâsıla olarak
aldığımız zaman, bu rakam, Belçika'da 65 600 dolardır -kişi başına bir yılda
yapılan üretim- Almanya'da 59 800 dolardır, İtalya'da 57 200 dolardır,
Yunanistan'da 31 000 dolardır, Türkiye'de, sadece 9 300 dolardır. Tabiî, bu rakamlara baktığınız zaman, Türkiye'nin,
katmadeğer bakımından, düşük olan mallarda üretim ağırlıklı olduğunu
görüyorsunuz. Tabiî, katmadeğeri yüksek mallara yönelen ülkeler, sanayisini,
teknolojisini o istikamette geliştiren ülkeler, çok süratli zengin olmaktadır.
Nitekim, bu ülkelerin millî gelirine baktığınız zaman, 25 000 ile 30 000 dolar
arasındadır; yani, katmadeğeri yüksek mallar üretenler ve gayri safî millî
hâsılayı çalışan nüfusa böldüğünüz zaman yüksek değer elde eden ülkeler, bu
noktadır. Yine, bu ülkelerin ihracatlarına baktığınız zaman,
Belçika'nın 180 milyar dolar, Almanya'nın 544 milyar dolar, İtalya'nın 242
milyar dolar ve Türkiye'nin, sadece 27 milyar dolardır. Yani, dışticarette
hedefimizin, yüksek katmadeğerli mallara yönelmek olduğunun altını çizmek
istiyorum. Yine, bir bilgi olarak Muhterem Heyetinize arz etmek
istediğim, dışticaretin teknoloji ağırlığına baktığımız zaman, bu da bir diğer
göstergedir; yani, dışticaret mallarını, yüksek teknoloji ürünleri, orta
teknoloji ürünleri ve düşük teknoloji ürünleri diye üçe ayırıp tasnif ettiğimiz
zaman ve bu ürünlerde de ihracatın ithalatı karşılama oranına baktığımız zaman,
biraz önce arz ettiğim sanayileşmiş ülkelerde bu oran 1 veya 1'den fazladır;
yani, ihraç ettiği malların ithal ettiği mallara -teknolojik sınıflara göre-
oranına baktığımız zaman, yüksektir; ama, Türkiye'ye baktığımız zaman,
Türkiye'de bu rakamlarda yüksek teknoloji ürünlerinde, orta teknoloji
ürünlerinde bizim sattığımız, aldığımızın yüzde 20'si kadardır; yani 5
alıyoruz, 1 satıyoruz demektir. Burada da, teknolojik farkımız ortaya çıkıyor. Bizim, 1'den fazla olan dışticaret oranına baktığımız
zaman, düşük teknoloji ürünlerinde; yani, inşaat demiri satıyoruz, hammadde
satıyoruz, az işlenmiş malları satıyoruz;onun yerine, yüksek katmadeğerli,
makine, teçhizat, bilgisayar vesaire gibi birtakım malları ithal ediyoruz; bu
da, dışticaretin yapısı bakımından dikkate değer bir göstergedir. Altını çizmek istediğim ikinci bir husus, Türkiye'nin
dışticaret açıklarının giderek büyümesidir. Bilhassa, gümrük birliğine
girdikten sonra, dışticaret açıklarımız -daha önceki yıllarda 8-10 milyar dolar
mertebesinde olan dışticaret açıkları- 15-20 milyar dolar mertebesine ulaşmış
bulunmaktadır. Bu geçtiğimiz 2000 yılında, kasım ayı sonu itibariyle,
dışticaret açığı 25 milyar dolara ulaşmıştır ki, buna aralık rakamlarını da
-bugünlerde belli olacak- ilave ettiğiniz zaman, muhtemelen, 2000 yılında
Türkiye'nin dışticaret açığı 27-28 milyar dolar mertebesine ulaşacaktır ve ilk
defa da, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 50'nin altına düşmüş
bulunmaktadır; yani, bunlar, fevkalade vahim gelişmelerdir. Tabiî, bu
gelişmelerin önüne geçmek, bu gelişmelerden kurtulmak, bu gelişmeleri
Türkiye'nin ticaret dengesi bakımından lehine çevirmek, hükümetlerin en başta
gelen görevlerinden biridir. Muhterem arkadaşlar, tabiî, dışticaret, sadece bu
rakamlar meselesi değildir. Tabiî, ticaretin katmadeğeri yüksek mallara
yönelmesi için, hükümetlerin fevkalade dikkatli bir çalışma yürütmesi
gerekmektedir. Hatta, bugüne kadar belki de yapılmayan yeni bir yönelişle,
sektörler değil, alt sektörler değil, mal grupları seviyesinde, dışticareti
yöneten kurumlarımızın, meslek kurumları dahil, ama, özellikle Dış Ticaret
Müsteşarlığının, mal grupları seviyesinde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ayhan, açıyorum mikrofonunuzu; lütfen,
tamamlar mısınız efendim. CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim. İhracat kabiliyeti olan malların geliştirilmesi,
selektif olarak bu sahalarda yatırımların desteklenmesi ve bu sahalarda -mal
grupları seviyesine inerek ifade ediyorum- ihracatı mümkün kılacak olan
tedbirlerin, baştan sona bir proje yönetimi şeklinde ele alınarak, her mal
grubunda ve her bölge için, her ülke için, bu şekilde, fevkalade dinamik bir
yaklaşım içerisinde olunması gerekmektedir. Tabiî, gümrüklerimizin de, ithal ve
ihraç mal hareketlerini, online hatlarla, işadamlarının, meslek kurumlarının ve
dışticareti yöneten ilgili kamu kurumlarının önüne anında getirilebilecek olan
bir noktaya gelmiş olması lazım. Memnuniyetle ifade ediyorum, büyük bir kısmı
otomasyona, bilgisayara geçti; ama, hâlâ daha geçmeyen kısımlar var. Merkezî
sistemi de süratle tamamlayıp, bu sahada yatırımdan çekinmeden, Dış Ticaretin
yönetiminde, hem meslek kurumlarının hem işadamlarının hem bu projeleri yöneten
kişilerin hem de kamu kurumlarının önüne günlük bilgiyi, sıhhatli bilgiyi
getirmek gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ayhan... CEVAT AYHAN (Devamla) - Bir cümleyle tamamlıyorum
efendim. BAŞKAN - Buyurun efendim. CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bugünkü sıkıntılarını
aşmanın yolu, mutlaka ihracatı artırmaktır. Birinci meselemiz budur. İstikrar
tedbirleriyle daralan içpiyasa karşısında tek nefes borusu, reel sektör için de
insanlarımız için de çalışanlar için de ihracattır diyorum ve kısaca arz
ettiğim bu hususlarda hükümete başarılar diliyorum. Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Gündemdışı konuşmaya hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın
Tunca Toskay cevap vereceklerdir. Buyurun Sayın Bakan. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'ın
Türk dışticaretiyle ilgili yaptığı konuşma vesilesiyle, ben de yine
dışticaretle ilgili bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızda
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Ayhan'a, dışticaret ve özellikle ihracat gibi
ülke ekonomimiz açısından çok önemli bir konuyu, gerçekten de üzerinde
durulması gereken noktaları öne çıkararak gündeme getirdiği için çok teşekkür
ediyorum; ama, izin verirseniz, ilk önce -hemen hemen 2001 yılının ilk
aylarında bulunuyoruz- ocak-kasım itibariyle ithalat ve tam yıl olarak da
ihracatla ilgili aldığımız sonuçları, bilgi olarak sizlerle paylaşmak
istiyorum. İhracatçı Birliği rakamlarına göre -ki, Devlet
İstatistik Enstitüsünün verdiği rakamlara birkaç aylık bir gecikmeyle çok
yaklaşıyor- ihracat 27,2 milyar dolarlık bir düzeye ulaştı 2000 yılında;
ithalat da, Sayın Ayhan'ın ifade ettiği gibi -ocak-kasım rakamları elimizde-
49,7 milyar dolar, dışticaret açığımız 25 milyar dolar civarında. Yıl sonu
itibariyle, 2000 yılını esas alırsak, 27 milyar dolar civarında bir dışticaret
açığı söz konusu olacak. Küçük bir nokta ama, hâlâ, ihracatın ithalatı
karşılama oranı yüzde 50'lerin birazcık üzerinde, henüz altına düşmüş değil,
2000 yılı gibi ithalat açısından çok olağan sayılamayacağımız bir yılı idrak
etmemiş olmamıza rağmen. İhracatta belli başlı ciddî bazı problemlerimiz var. Bu
problemleri, sizlerle, açık yüreklilikle paylaşmak mecburiyetindeyiz. İhracatı
incelediğimiz zaman, ilk önce, sektörel açıdan bir bağımlığımızın olduğu ortaya
çıkıyor. Tekstil, tekstil hammaddeleri ve tekstile dayalı konfeksiyon, hazır
giyim toplam olarak 10 milyar doların üstünü geçen, 10-11 milyar dolarlık bir
ihracat potansiyelimiz var. Tabiî bu, güzel bir rakam sektör açısından; ama, 27
milyar dolarlık ihracat yapan bir ülkenin bir tek sektöre bağımlı olarak 10
milyar dolara gelmesi, bazı açılardan da, bu sektör açısından da duyarlılık
oluşturuyor. İkincisi, Türkiye ekonomisinin, ihracat açısından çok
ciddî bir bölgesel bağımlılığı var. Türkiye'nin toplam ihracatının yüzde 50'den
fazlası Avrupa Birliği ve Euro Bölgesine, Avrupa Birliği artı EFTA ülkelerine
yapılıyor. Bu da, bizi, bu söylediğimiz ekonomik entegrasyondaki iktisadî
gelişmelere karşı ihracatımızı son derece duyarlı hale getiriyor. Bizim ne
yapmamız lazım? Burada da, tek bir coğrafî bölgeye veya tek bir ekonomik
birliğe, bağımlılığımızı ihracat açısından da azaltmamız lazım. Üçüncü nokta, ihracatımızın teknik bir analizini
yaptığımız zaman, Sayın Ayhan'ın gündeme getirdiği, biz ne satıyoruz, bu
sattığımızdan katmadeğer olarak, ekonomi olarak ne elde ediyoruz meselesi çok
önemli. Tespitler son derece doğrudur. Bu tespitlerin, bu yüce kürsüde ve sizin
huzurunuzda ifade edilmesini, bizim bu konuları konuşmamızı fevkalade önemli
buluyorum; kendisine de, bu konuda teşekkür ediyorum. Bizim, ekonomik konuları,
zannediyorum ki, bu düzeyde ve bu derinlikte ele almamızda fayda var Türkiye
ekonomisine katkıda bulunmak istiyorsak. Türkiye'nin, çok ciddî olarak,
teknolojik yapısını değiştirerek, geliştirerek, katmadeğeri yüksek, daha yüksek
teknoloji kullanan ürünleri üretip, satması lazım; yani, Türkiye ekonomisinin,
satılan her ürün içindeki katmadeğerinin yüksek olması lazım. Şu anda, ihracatımızı, bu açıdan da baktığımız zaman,
tatminkâr görmemiz mümkün değil; ancak, yine de, eski dönemlere nazaran bizi
biraz daha iyimser hale getirebilecek bazı gelişmelerin olduğunu da ifade etmem
lazım. 2000 yılı rakamlarını size vermek istiyorum: Elektrik,
elektronik sanayii ürünleri ihracatımız 2000 yılında yüzde 11,3 artmış, 2,8
milyar dolara ulaşmış. Taşıt araçları ve taşıt araçları yan sanayiine dayalı
ihracatımız yüzde 5,95, yani, ortalama yüzde 6 civarında artmış ve 2,7 milyar
dolara ulaşmış. Kimyevî maddeler ihracatımız da yüzde 7,1 oranında artarak 1,9
milyar dolara ulaşmış. Buna mukabil, maalesef,
tarım ürünleri ihracatımızda önemli bir gerileme, yüzde 13 civarında bir gerileme var. Bu, aslında, Türkiye'nin genel
ihracat kompozisyonuna baktığımız zaman, yüzeysel bir analiz yaptığımızda, bizi
iyimserliğe götürebilir; ama, buna aldanmamak lazım. Tarım ürünlerimizin
ihracatının payının azalması, diğer bölümlerdeki payın çok hızlı artışından
değil, tarım sektörümüzdeki bünyesel problemlerden, üretim problemlerinden
kaynaklanmaktadır; yani, dış pazarların talep ettiği, istediği, iyi fiyat
verdiği ürünleri çok yetiştiremediğimizin bir işareti olarak algılamak lazım. İthalatımızın da bir analizini yapmakta fayda var.
Niçin, 1999'a oranla, 2000 yılında bu kadar ciddî bir dışticaret açığı verdik.
Yani, ilk onbir aylık rakamlara göre 25 milyar dolar, yılsonu itibariyle,
muhtemelen 27 milyar veya biraz üzerinde dışticaret açığımız var. Değerli milletvekilleri, izin verirseniz, bu konuda rol
oynayan faktörleri, son derece objektif olarak bilgilerinize arz etmek
istiyorum. Birincisi, kur politikasıyla ilgili bir problemimiz
var; yani, uyguladığımız ekonomik programın TL'yi değerlendirmesi, ihracatı güç
ve zor hale getirdi; bunu söylememiz lazım, bu bir. İkincisi, ithal ettiğimiz bazı ürünlerde çok ciddî
fiyat artışları oldu. Nedir bu grup; mineral yakıtlar ve yağlar grubu dediğimiz
27 nci fasıl; yani, hampetrol ve doğalgazın da içinde olduğu fasılda, 1999'a
göre faturamız, yüzde 9,5 daha az petrol ithal etmemize rağmen, 3,8 milyar
dolar artmıştır. Kurdan kaybettiğimiz, özellikle Euro bölgesine ihracatta
kurdan kaybettiğimiz rakam da 2,2 milyar dolardır. Bu ikisini topladığımız
zaman, 1999'a rağmen, ekonomimizin performansında herhangi bir düşme olmamasına
rağmen, ithalat faturamız 6 milyar dolar artmıştır. Üçüncü önemli faktör, Türk ekonomi tarihine
baktığımızda -ki, en yakın örneği 1994'tür- 1994'te eksi 6,1 - 6,2 civarında
bir büyümemiz var. Hemen 1995 yılına bakıyoruz, ithalat birden bire yükselmiş;
yani, negatif büyümeden sonraki yıl, o yılı takip eden yılda müthiş bir ithalat talebi oluyor. 1999 yılında,
hepimizin bildiği sebeplerden, yine yüzde 6 civarında ekonomimiz küçülünce,
birikmiş olan ithal mallarına talep, iç piyasanın da canlanması sebebiyle,
hemen yükselmiş. Demek ki, petrol ve petrole dayalı ürünlerdeki faturanın
yükselmesi, kurdan kaybettiğimiz, kur politikasının ithalatı ucuz hale
getirmesi ve bir evvelki yıldan birikmiş olan taleple birlikte böyle bir
rakamla, böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Şimdi, ne yapacağız, ne yapmamız lazım? Sektörel ve
bölgesel bağımlılığını, Türkiye ekonomisini ihracat açısından artırmamız lazım.
Biz, komşularıyla ticaret yapmayan bir ülkeyiz. Mümkün olduğu kadar,
dışpolitikamızın, bize bu alanda biraz daha geniş bir oyun alanı vermesi lazım.
Komşu ülkeleriyle ticaret yapan bir ülke haline gelmemiz lazım. Bizim hükümete
geldikten bu tarafa uyguladığımız politika budur ve 2000 yılında, son derece de
başarılı sonuçlar aldık. Bu trend, inşallah, 2001 yılında da devam edecek. Körfez ülkeleri, Kuzey Afrika ve Güney Afrika'yı içine
alan ve onlarla bağlantılı geniş bir coğrafî alan üzerine özel bir politika
uygulamaya başladık; bunu, 2001 yılında ortaya koyuyoruz. 2000 yılında, Amerika
Birleşik Devletlerine olan ihracatımız, dolar kurunda çok fazla bir dezavantaj
olmaması sebebiyle ve bizim de gayretlerimizin de katkısıyla önemli ölçüde
arttı, çok ciddî bir pazar; yani, Türkiye ekonomisinin Amerika Birleşik
Devletleri pazarına daha fazla mal satabilmesi, Türkiye ekonomisi açısından çok
sağlıklı bir gösterge. Bu konudaki ısrarımızı sürdürmemiz lazım. Bunu
yapabilmek için, çok ciddî ticaret heyetleri, fuar ve alım heyetleri programları
düzenlemeye devam ediyoruz. Teknolojisi yüksek ürünler satmak fevkalade
önemliyken, moda yaratmak, marka yaratmak ve nihaî pazarlarda son tüketiciye,
aracıları mümkün olduğu kadar azaltarak ulaşmak da ülkenin sattığı üründen
kazancını artıran başka yöntemler. Bunlara çok fazla önem veriyoruz. Elimizdeki
kısıtlı imkânları, bu söylediğimiz tarzda ihracat yapmak isteyen ihracatçıların
emrine sunuyoruz; bu da, zannediyorum ki, isabetli ve ısrarla takip edilmesi
gereken bir konu. Sayın Başkan, son bir nokta olarak da, tabiî, bugünkü
ortamda, Türkiye'de ihracatçının yanında olan, hemen hemen tek bir müessese
kaldı; o da Eximbank. 2000 yılında Eximbank 3,5 milyar dolar ihracat kredisi, 3
milyar dolar da sigorta teminatı sağlayarak, ihracatta 6,5 milyar dolarlık bir
finansman sağladı. Bu, Türkiye toplam ihracatının yaklaşık yüzde 24'üne tekabül
etmektedir. 2001 yılındaki hedefimiz 4,2 milyar dolar kredi, 3,3 milyar dolar
sigorta, toplam 7,5 milyar dolarlık bir finansman; bunu sağlayacağız. 2000
yılında Türk Eximbank 1 milyar dolar Hazine garantisi olmadan dış piyasalarda
sağlam ekonomik bünyesine güvenerek borçlandı; 981 milyon dolar da borç ödedi.
Şu ana kadar 377 trilyon, yani, 558 milyon dolarlık bir ihracat finansmanı yeni
yılda sağlamış bulunuyoruz. 22 Kasımda meydana gelen ekonomik sıkıntı sebebiyle
dara düşen ihracatçılara bir nebze olsun ferahlık sağlayabilmek bakımından,
onların muaccel hale gelmiş olan kredilerine bir aylık bir uzatma verdik. Bu
uzatmanın, bizim, toplam kredi plasmanımızı daraltıcı etkisi yaklaşık 500
milyon dolar oldu. Bugün, aynı sıkıntıyla yine ihracatçımız karşı karşıya
bulunmaktadır. Eximbank, bütün heyetiyle birlikte, elindeki malî imkanları
riske atmadan nasıl bir katkıda bulunabilir, bunun bugün için araştırması
içinde. Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlamadan evvel
bir hususu da bilgilerinize sunmak ve altını çizmek istiyorum izninizle; o da
şu: Türk ekonomisindeki kirliliği
gündemden çıkarmak hepimizin görevi; burada hiç şüphe ve başka bir art
niyet söz konusu olamaz. Kim yanlış yapıyorsa, kim kurallara aykırı bir şey
yapıyorsa, bizim, onu, Türkiye ekonomisinin gündeminden çıkarma birinci
görevimiz; ancak, biraz evvel arz ettiğim, dünya konjonktürünün Türkiye
açısından en zor olduğu şartlarda dahi yüzde 1'lik bir ihracat artışını
sağlayan, çok zor şartlar altında çalışan temiz, dürüst, Türkiye ekonomisine
katkıda bulunan ihracatçıyı gayri meşru iş yapıyormuş şekilde lanse etmek,
Türkiye ekonomisine yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bundan, Türkiye'de, bu
konularda çalışan herkesin çok itinayla ve hassasiyetle kaçınması lazım. Bugün,
ihracatçının bu şartlarda morale ihtiyacı var, desteğe ihtiyacı var;
kösteklenmek akla getirilmeyecek bir şey. KDV iadelerini alabilmeli; dahilde
işleme rejimiyle, dürüst ihracatçı, işlemlerini yapıp ticaretine devam
edebilmeli. Türkiye'de, bütün bu işlerle meşgul olan makamların, bu
söylediğimiz konularda çok hassas olması, kötü ile iyiyi büyük bir hassasiyetle
ayırması gerekir diye düşünüyorum. Vaktinizi çok aldım. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Gündemdışı ikinci söz, Ankara İlinin genel sorunları
hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'e aittir. Buyurun Sayın Bedük. (DYP sıralarından alkışlar) 2.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük'ün, Ankara İlinin genel
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, öncelikle, Sayın Başkana, Ankara
İlinin sorunlarıyla ilgili olarak söz verdiği için teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz ekonomik
krizi ve sıkıntıları da düşünmek suretiyle, ekonomik konuları, hassasiyetimizin
bir ifadesi olarak, bu kürsüye getirmedik; ancak, uygulanan ekonomik programın
yanlışlığı, kur politikalarının değiştirilmesinden de anlaşıldığı gibi, aynı
zamanda, yeni bir revizyona ihtiyaç olduğunu da sözlerim başında belirtmek
istiyorum. Değerli milletvekilleri, Ankara, en eski yerleşim
birimlerinden bir tanesidir. İkibin yıllık geçmişe dayalı topraklar üzerinde
kurulmuş olan bu şehir, gerçekten, cumhuriyetle birlikte Büyük Önder Mustafa
Kemal Atatürk ve arkadaşlarının bize armağan ettiği başkent olmanın gururunu ve
heyecanını yaşıyor. Ankaralılar, özellikle cumhuriyete ve cumhuriyetin
kurucularına, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına şükran borçludur. Ankara, bu ülkenin gururudur, bu milletin heyecanıdır.
Yine, Ankara, bu bölgede, gerçekten, herkesin, hassasiyetle üzerinde durması
gereken ve sorunlarıyla ilgilenmesi gereken bir şehirdir. Ankara demek, Hakkâri
demektir; Ankara demek, Ağrı demek, Kars demek, Erzurum demektir; Ankara demek,
Trabzon demek, Samsun demek, Edirne demektir. Ankara, özellikle, Uşak demektir,
İzmir demektir, Antalya demektir; Ankara, Anadolu demektir. Dolayısıyla, Ankara
deyince, sadece Ankara'yı, Ankara'nın şehir merkezini düşünmek suretiyle,
değerlendirmek, fevkalade yanlıştır. Ankara'ya Anadolu'nun her tarafından göç vardır. 4
milyon nüfusu olan Ankara, her yıl, 150 000 nüfusu, ilave olarak, kendi
bağrında barındırmaktadır. Ankara, bütün bu şartlar içerisinde, özellikle, bir
taraftan metropol il olması, bir taraftan bağlı ilçeleri olması, bir taraftan
da gecekondu sorunuyla başbaşa olması sebebiyle, Anadolu'nun bütün
sıkıntılarını yaşamaktadır. Yine, eğer Ankara'nın ilçelerine gidilirse, Hakkâri'nin
köylerindeki toprak dam ve kerpiç duvarla yapılmış olan binalarını görmek
mümkündür. Yine, Ankara'nın şehir merkezini düşündüğünüzde,
okullarına gittiğiniz zaman, 80-90 öğrencinin bir sınıfta eğitim ve öğretim
gördüğünü görmek mümkündür. Bütün bu şartlar altında, geri kalmış yöreleri ve yine
geniş hinterlandıyla, bugün, yönetilemeyecek duruma gelmiştir. Oysa, bugün,
üzerinde hassasiyetle durulması gereken nokta, Avrupa Birliğine girecek olan
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Ankara'nın, başkentler arasında örnek
sayılabilecek bir noktaya gelebilmesi için, birkısım altyapılarının ve
yönetimle ilgili anlayışının ve mevzuat değişikliklerinin, mutlak suretle,
yerine getirilmesi gerekmektedir. Değerli arkadaşlarım, Ankara'yı düşündüğünüzde ta
Haymana'ya gidiyorsunuz, Haymana'nın dibinden buraya kadar şehir merkezî
ulaşıyor ve yine, Temelli'den bu tarafa doğru geldiğinizde, keza, aynı şekilde,
Ankara'nın şehir merkezinin çok geniş bir alana yayıldığını görüyorsunuz,
Esenboğa'ya kadar ulaşıyor; ama, bütün bu şartlar altında, belediyeler, yeteri
kadar hizmetlerini gerçekleştirememenin üzüntüsünü, özellikle taşıyor. Ankara'nın sadece Batıkent'ine bakıyorsunuz,
Batıkent'in nüfusu 200 000. 200 000 nüfuslu bir semtin yönetimi bir muhtar
tarafından yapılıyor; acıdır ve fevkalade eksikliktir. Yine, bir ilçesine bakıyorsunuz 800 000 küsur; bir
ilçenin nüfusudur, buna karşı, alana bakıyorsunuz, Eskişehir Yolu üzerindeki
Ümitköy'ü, Konutkent kısmını da dikkate alırsanız, taa buraya kadar olan kısmı
sadece Çankaya İlçesinde görüyorsunuz. Yine öyle bir durumdayız ki, Çankaya,
bir taraftan, Çayyolu'nu da kendi hudutları içerisinde olduğunu ifade etmek
suretiyle hak iddia ediyor, Yenimahalle
de hak iddia edebiliyor; ama, görev olduğu zaman, maalesef, görevde aksamalar
oluyor. Bütün bu şartlar altında, Ankara bir diplomasi şehridir, Ankara bir
siyaset merkezidir, Ankara bir sanat ve kültür merkezidir, Ankara, aynı
zamanda, başlangıçta olmayan; ama, daha sonra gelişen bir ticaret merkezidir;
Ankara, şimdi, sanayileşmeye doğru da gitmiştir. Bütün bu şartlar altında genel
politikadan etkilendiği gibi, yerel eksiklikleri de görmek mümkündür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bedük, mikrofonunuzu açıyorum; buyurun,
tamamlayın efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
Ankara'nın bir ulaşım sorunu vardır, özellikle metro sorunu vardır. Metroyu,
özellikle, şu anda, Sincan'a yapıyorlar, teşekkür ediyoruz; ama, Çayyolu
bölgesinde, Bilkent bölgesinde, Konutkent bölgesinde eğer metroyu yapmazsak, o
zaman çok büyük bir eksiklik olur. Sabahları veya akşamları eğer geçmişseniz o
yollardan, göreceksiniz ki, işçisiyle, memuruyla, emeklisiyle, şehir merkezine
akın olmakta ve fakat, trafik sorunu sebebiyle işlerine geç gelmekte, aynı
zamanda, maliyet unsurlarını da artırmaktadır. İşte, bu anlayış içerisinde,
metro sorunu, mutlaka, çözümlenmesi lazım, desteklenmesi lazım. Yine, yeni yerleşim birimlerinin yerlerine
bakıyorsunuz, birbirleriyle, âdeta, bitişik nizamda inşaatlar yapılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, geniş bir alan, bol miktarda
arazi var; fakat, ha-zineye ait arazilerin belediyelere devri suretiyle, geniş
ve gerçek anlamıyla çağın şartlarına uygun şehirleşme anlayışını, mimarî
anlayışını, maalesef, gerçekleştirmek mümkün olamamaktadır. İşte, onun içindir
ki, sizlere ses-lenmek istiyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugünkü ortama baktığımızda, biraz evvel ifade ettiğim gibi,
mahalle sayısı belli; o sebeple, idarî taksimat yetersizdir. Kaymakamlıklara
gitmesi gereken vatandaşlarımız, sabah gidip akşam ancak ulaşabilmektedir. Bu
itibarla, bir Bahçelievler'i üç ilçeye bölmek; yani, diyelim ki, bir taraftan
Ümitköy veya Bilimkent adı altında yeni bir ilçe gerçekleştirmek ve yine
Çankaya'yı da Çankaya merkezi olarak muhafaza etmek, Temelli adı altında ayrı
bir ilçenin kurulması, Batıkent adı altında ayrı bir ilçenin kurulması,
Pursaklar adı altında ayrı bir ilçenin kurulması, hem şehir merkezinin ulaşım
sorunu bakımından önemlidir hem de diğer sorunların çözümlenmesi bakımından
fevkalade önemlidir. Değerli arkadaşlar, ben, huzurlarınıza şunu getirmek
istiyorum: Bakın, özellikle "kültür ve sanat merkezi" dedim. Bu
ekonomik sıkıntı, şuradaki yoğun çalışmalarınız nedeniyle, sizleri, Çankaya
Çağdaş Sanatlar Merkezindeki sergiye davet ediyorum. Ankaralı sanatseverler,
Ankaralı sanatkârlar özellikle orada eserlerini sergiliyor ve sizi de
bekliyorlar; gidin, gerçekten görmenizde fayda var. Ankara'ya gelecek olan
gelecekteki diplomatların veya uluslararası ilişkilerdeki misafirlerimizin de,
mutlak surette, bu alanda kendilerini
meşgul edebilecekleri yerlere
gitmeleri gerekiyor. Keza, Gölbaşı da aynı şekilde. Değerli milletvekilleri, o sebeple, ben grup
başkanvekillerine seslenmek istiyorum. Bir araştırma önergesi verdik. Bu
araştırma önergesini vermemizin sebebi, Ankara'yı örnek başkent yapabilmek için
acaba ne gibi tedbirler almak lazım, bunu araştırmak. Sadece yerel yönetimlere,
sadece valiliklere bırakmak suretiyle, meseleyi tespit, teşhis ve tedavide
yetersiz kalabiliyoruz. O sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
milletvekillerimiz olarak, Ankara'da yaşayan ve Ankara'nın havasını teneffüs
eden sizlere özellikle seslenmek istiyorum; sizlerin de Başkente sahip
çıkabilmeniz için, vermiş olduğumuz araştırma önergesinin bir an evvel,
öncelikle görüşülmesinde yarar var. Sadece biz değil, bütün arkadaşlarımız,
diğer partilerdeki arkadaşlarımız da araştırma önergesi verdiler; bunları
birleştirmek suretiyle, bu konuya Meclis tarafından el atılması, geleceğe dönük
projelerin belirlenmesi, bununla ilgili birkısım tespit ve çözüm önerilerinin
Meclis tarafından belirlenip uygulamacıların yönlendirilmesi ve onlara
sunulmasının yararı olduğu kanaatini özellikle taşıyorum. BAŞKAN - Sayın Bedük, lütfen, tamamlar mısınız efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Müsaade ederseniz, son
cümlemi söylüyorum. BAŞKAN - Peki; buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Sayın Başkan, özellikle
sizin de Ankara Milletvekili olmanız sebebiyle gösterdiğiniz anlayışa çok
teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar, şunu da söylemek istiyorum; tabiî
ki, birkısım illerin kurulması; mesela Polatlı'da bir il kurulması, Koçhisar'da
bir il kurulması, bütün bunlar var; ama, şuradan çıktığınız zaman, Nallıhan'a
gittiğiniz zaman 2,5 saat sürüyor, yine buradan çıktığınızda Evren'e
gittiğinizde 2,5 saat sürüyor. Böyle bir yönetim anlayışıyla, acaba, şu
Ankara'nın bağlı ilçelerinin de, köylerinin de meselesini düzenlemek mümkün mü;
mümkün değil. Ben, kürsüye tam çıkacağım sırada, bana intikal eden
bir konu var, özellikle hükümete seslenmek istiyorum. Tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarından dolayı Elmadağ'da, bugün, 890 kişi hakkında
hapsen tazyik kararı alınmış. Bu konunun üzerine gidilmesinde fayda mütalaa
ediyorum. Burada, lütfen, gerçekten, köylülerimizi, çiftçilerimizi düşünmek
suretiyle, sadece orada değil, Polatlı'da, diğer ilçelerimizde de var
-arkadaşlarımız yine kafa sallıyorlar- dolayısıyla, bu ekonomik sıkıntıyı
köylümüze, çiftçimize, esnaf ve sanatkârımıza çektirmemek için gerekli
tedbirlerin alınması hususunu bir kez daha ifade ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum ve teşekkür
ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bedük. Gündemdışı üçüncü söz, Ardahan İlinin kurtarılış
yıldönümü nedeniyle söz isteyen, Ardahan Milletvekili Faruk Demir'e aittir. Buyurun Sayın Demir. (DSP sıralarından alkışlar) 3.- Ardahan Milletvekili Faruk Demir'in,
Ardahan İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 80 inci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ardahan İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 80 inci
yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi ve ekranları başındaki Ardahanlı hemşerilerimi saygıyla
selamlıyorum. 3000 yıllık geçmişe sahip olan Ardahan, 1878 yılında
yapılan Berlin Antlaşmasıyla savaş tazminatı olarak Ruslara bırakılmış, 1921
yılında tekrar Anadolu topraklarına katılmıştır. Cumhuriyetin ilanından hemen
sonra, Ardahan 1926 yılında Kars İline bağlı bir ilçe haline getirilmiş, daha
sonra 1992 yılında müktesep hakkını geri alarak, Türkiye Cumhuriyetinin 75 inci
İli olmuştur. Çıldır, Damal, Göle, Hanak ve Posof İlçelerinden oluşan Ardahan
İli, Doğu Anadolu Bölgesinin Kuzeydoğusunda 1 800 metre yükseklikte yer
almaktadır. Doğusunda Gürcistan, güneydoğusunda Ermenistan devletleri,
güneyinde Kars, güneybatısında Erzurum ve batısında Artvin illeri, sınırımızı
teşkil etmektedir. Arazi yapısı bakımından ilimiz, Doğu Anadolu'nun en dağlık
ve engebeli arazi yapısına sahiptir. Bölgenin karasal iklime sahip olması ve dağlık arazi
yapısının bulunmasının yanında, sosyal ve ekonomik yatırımlardan da yeterince
pay alamaması, yöre halkının sürekli göç etmesine sebep olmuştur. Ancak, 1992
yılında Ardahan'ın il statüsüne kavuşması göçün azaldığını göstermektedir. Buna
rağmen, Ardahan kadar Ardahanlının da diğer büyük şehirlerde yaşadığını ifade
etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ardahan
ekonomisi, özellikle tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. İlimiz, arpa, buğday
ziraatı açısından büyük bir potansiyele sahiptir. İl genelinde ortalama 44 000
ton buğday, 73 000 ton arpa üretilmektedir. Bununla birlikte, ne yazık ki, sulu
tarıma henüz geçilememiştir. Tarımdan ötesi, Ardahan'da susuz ve yolsuz köylerin
mevcut olduğunu da burada yinelemek istiyorum. Toplam 1 800 kilometre köy yolu
olan Ardahan'da, maalesef, 30 kilometrelik köy yolumuz asfalttır. Bu asfalt da,
geçtiğimiz iki yıl içerisinde yapılmıştır. Bu kadar sıkıntı içerisindeyken, Fransa Parlamentosunun
sözde Ermeni soykırımı adı altında talihsiz kararı, Ermenistan'la sınır komşusu
olan bölgenin yurttaşlarını üzmüş, sınır ticaretinin her bakımdan bölge
ekonomisine getireceği canlılık ve ülkeler arası kardeşlik bağlarını
geliştireceği bir olgu ortadan kalkmıştır. Özellikle, Gürcistan'la olan Posof-Türkgözü sınır
kapımızın daha rantabl hale getirilmesi ve açılması planlanan Türkiye-Gürcistan
arasındaki, Ardahan'dan ikinci kapı olan Çıldır-Aktaş sınır kapısının bir an
önce açılması, bölge insanının umutla beklediği bir olgudur. Her ne kadar sorunlu, sıkıntılı bir bölge olsa da,
hükümetimizin desteği, birçok sorunun zaman içerisinde aşılacağına olan
inancımı artırmaktadır. Hükümetimizden aldığımız destekle, özellikle, Köy
Hizmetleri araç parkının 2000 yılı içerisinde şekillendiğini ve köy yolu ve su
sorununun halledilerek, önümüzdeki iki
üç yıl içerisinde yaşanılabilir bir Ardahan'a kavuşacağımız büyük umutlarını
taşımaktayım. Bu yıl memleketimizde yaşanan kuraklıktan dolayı, köylülerimizin
ve çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan
borçlarının ertelenmesinde hükümetimizin göstermiş olduğu gayrete, Ardahan halkı
ve Doğu Anadolu halkı adına tekrar teşekkür ediyorum. Ayrıca, Tarım
Bakanlığımız ve hükümetimiz hayvancılığın desteklenmesi amacıyla geri dönüşsüz
olan yem kredisini açmış olduğu için, hükümetimize tekrar teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şunu tekrar
belirteyim ki, ekonomik kalkınma kadar sosyal ve kültürel kalkınma da büyük
önem arz etmektedir. Toplumsal ve kültürel yaşamdaki hareketliliğe hız
kazandırmak temel amaçlarımızdandır; bunu gerçekleştirme yolunda, spor
salonları, kütüphane ve öğrenci yurtlarının, özellikle büyük bölümünün, Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından her ilçede yapımına başlanılmış olmasından büyük
mutluluk duyuyoruz; Ardahan halkı adına, Millî Eğitim Bakanlığına, bu
desteğinden dolayı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FARUK DEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. FARUK DEMİR (Devamla) - Benden önce konuşan Sayın
Bedük, Ankara'nın sorunlarını çok güzel dile getirdi; fakat, henüz, sekiz dokuz
yıllık il olan Ardahanımızı, ulusumuzun Anadolu topraklarına giriş yeri olarak
da söyleyebiliriz; Çıldırlı Aşık Şenlik'in dediği gibi "Boğazlar
boğazımız; fakat, Kars ve Ardahanda belkemiğimizdir." Gerçekten yüz akımız
olan, bölgemize ilk giriş yeri olan Kars ve Ardahan'ın özel ilgiye ihtiyacı
olduğunu, burada yinelemek istiyorum. Ardahan halkına moral ve istihdam sağlayacağı göz
önünde tutularak, ülkemize girmesi planlanan doğalgaz dönüşüm santralının
Ardahan'da kurulmasını, Ardahan halkı, büyük bir umutla
beklemektedir. Ayrıca, yıllardır bir efsane haline gelen, çok önemli
bir akarsuyumuz olan Kura Nehri Projesi üzerinde düşünülen 4 adet barajımız
vardır; bunlar, Durançam, Beşikkaya, Burmadere ve Köroğlu barajlarıdır.
Elektrik ve sulamaya yönelik bu barajlarımızın bir an önce faaliyete
geçirilmesini, Ardahan halkı büyük bir umutla beklemektedir. Gürcistan'la olan sınır kapımızın, ikinci sınır
kapımızın bir an önce açılmasını, Ardahan'ın bir çıkışı olarak görmekteyiz. Ayrıca, kayak merkezinin istimlaki yapılmıştır; gerekli
tesislerin bir an önce yapılmasını beklemekteyiz. Ardahan'ın, Türkiye'de,
hiçbir yasadışı olaya bulaşmamış olan halkıyla, Türkiye Cumhuriyetinin
yurtsever bir ili olarak, her zaman, ilgiye ve şefkate -yeni il olması
sebebiyle- bütün illerimizden daha fazla ihtiyacı olduğunu, Sayın Başkan,
buradan, sizler aracılığınızla, hükümetimize tekrar hatırlatıyoruz. İktidarımız
döneminde yapılmış olanlara ve bizden önce yapılmış olanlara emeği geçen
herkese saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. İlimizin kurtuluşunun 80 inci yıldönümünü kutlarken,
Yüce Heyetinizi ve Başkanlığınızı saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri
vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- İtalyan Senatosu Başkanvekili ve
Avrupa-Akdeniz Kadın Parlamenterler Forumu Başkanının vaki daveti üzerine
Malta'ya gidecek olan dört kadın parlamenterden oluşan Parlamento heyetinde yer
alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/764) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna İtalyan Senatosu Başkanvekili ve Avrupa-Akdeniz Kadın
Parlamenterler Forumu Başkanı Ersilia Salvato'nun vaki davetine icabetle,
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen 4 kadın parlamenterden oluşan heyetin
"Avrupa-Akdeniz Kadın Parlamenterler Forumu"na katılmak üzere, 1-5 Mart 2001 tarihleri arasında Malta'ya
gitmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca, Genel Kurulun 13 Şubat
2001 tarihli ve 57 nci Birleşiminde kabul edilmiştir. Anılan kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi
oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer tezkereyi okutuyorum: 2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhuriyet Meclisi Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle Türkiye'ye
davetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/765) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna TBMM Başkanlık Divanının 22 Şubat 2001 tarih ve 74
Sayılı Karı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı
Ertuğrul Hasipoğlu ve beraberindeki bir Parlamento Heyetinin 25-28 Şubat 2001
tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgisine sunulur. Ömer İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis araştırması önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup
bilgilerinize sunacağım. İlk önergeyi okutuyorum: C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI 1.- Kars Milletvekili İlhan Aküzüm ve 32
arkadaşının, Ermenilerin Kars İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin
araştırılması ve bölge üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 1906-1922 yılları arasında, Batılı devletlerin teşviki
ve yönlendirilmesi ile Kars ve civarında Ermenilerin halka yapmış oldukları
mezalimin, mevcut arşiv belgeleriyle dünya kamuoyuna anlatılması ve bölge
üzerinde, yine Ermeniler bahane edilerek meydana getirilmek istenen oyunlara
karşı gerekli tedbirlerin alınması amacıyla, Anayasamızın 98 inci maddesi ve
TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması hususunu arz ederiz. 22.2.2001
Gerekçe: Yüz yılı aşkın bir süredir, batılı devletler ve bazı
komşu devletler tarafından zaman zaman gündeme getirilen, ancak, hiçbir şekilde
unutturulmayan, sürekli, bölgedeki yaşayan insanların kanına girerek siyasî ve
ekonomik çıkarlarına alet ettikleri; son iki yıldır da dünya kamuoyunun
gündemine oturtulmaya çalışılan "Ermeni soykırımı" adlı emperyalist
kokulu iftiranın geçmişinde, bugününde ve geleceğinde en önemli aktör olan, bu
yüzden çok büyük acılar yaşayan yerlerin başında bulunan Kars ve civarında, bu
konuda, geçmişte, hangi maksatlarla neler yapılmış ve ne yapılmak isteniyor? Bu
sorunun cevabının tarihî boyutlarıyla ortaya çıkarılması ve bunun dünya
kamuoyuna doğru olarak anlatılması şarttır. Her şeyden önce bu olayın bu
şekilde çarpıtılarak, Türk Milletine hakarete dönüştürülmesinin, kime nasıl
yararı olacağının ve bölgede meydana getirilmek istenen yeni olayların,
geçmişte olduğu gibi, yine, bölge insanına zarar vereceğinin sağlıklı bir
şekilde değerlendirilmesi ve bunun öncelikle sağduyulu Ermenilere
anlatılmasının kaçınılmaz olduğu bir gerçektir. Bu hadisenin başlaması, gelişmesi ve olayların oluş
biçimi; tarih, yer ve oluş şekli bakımından iyi etüt edildiğinde çok açık
olarak görülmektedir ki, bölgedeki bu meyandaki olaylar tamamen bölge dışındaki
ülkelerin bizzat müdahaleleriyle meydana gelmiştir. Bu olaylar, bugün, bu
konuya, özellikle Ermeni tezine açık veya kapalı destek veren ülkelerin bölgeye
yönelik çıkarlarıyla paralellik arz eder şekilde, Bakü'den başlayıp Adana'ya
uzanan bir tarihî ve coğrafî seyir izlemiştir. Bu olaylardan ötürü, bağımsız
Batılı kaynakların o yıllarda belirttiğine göre 300 000, Ermeni kaynaklarına
göre de 600 000 civarında Ermeni nüfusunun öldüğü, buna karşı, 500 000 asker
olmak üzere 2 500 000 Müslüman'ın şehit olduğu bir gerçektir. Bugün, öldüğü
iddia edilen 1 500 000 Ermeni, 1906 yılında Osmanlı sınırlarında yaşayan toplam
1 140 563, 1914 yılında yaşayan 1 229 007 ve 1917 tarihli İngiliz Salnamesine göre
1 056 000 olarak belgelenen Ermeni sayısından da çoktur. İddia edilen ölü
sayısı, her halükârda, yaşayan nüfustan fazla olduğuna göre, iftiranın boyutu
ve maksadı anlaşılmaktadır. Bugün de bu olaylardan, başta Türkiye ve Azerbaycan
olmak üzere, bölgede yaşayan Ermeniler zarar görmektedir. Bu olayı kullanan
ülkelerin hiçbir zararı söz konusu değildir; bilakis, siyasî malzeme yaparak
birtakım çıkarlar sağlamak peşindedirler. Oysaki, bu olayların yaşandığı bölgelerden biri olan
Kars ve civarında, hâlâ insanların acıları dinmediği gibi, yeni acıların ve
yaraların açılmasına yönelik çabaların yoğunlaşmasından ve tarihi ters
çevirerek iftira edilmesinden büyük ıstırap duyulmaktadır. Kars ve civarında, Müslüman nüfusun Ermeni nüfusundan
az olması için burada yapılan katliam ve zulmün tek tek anlatılması saatler
hatta günler sürer.Ancak, bunlardan birkaç örnek verecek olursak: Şüregel ve Zaruşad kazalarında 34 köyün top ve makineli
tüfekle tahrip edilerek halkın çoğunun katledildiği ve yağmalandığı, Kosor ve Penek Nahiyelerine bağlı 31 köyü tamamen
tahrip edilerek halkının çoğunun öldürüldüğü ve yağma edildiği, Göle ve civarındaki köylerde 521 kişinin vahşice
öldürüldüğü ve yağma edildiği, Kars merkezden zorla göç ettirilen 35 000 kişinin hemen
hemen tamamını öldürdükleri, Sarıkamış ve köylerinde 1975 kişinin öldürüldüğü ve
yağma edildiği, Digor Nahiyesindeki 38 köyün tamamı yerle bir edilerek
halkın büyük bölümünün katledildiği, bütün evlerin yağmalanıp geride kalanların
yaralı aç, sefil terk edildikleri, Ardahan ve civar köyleri tamamen tahrip edilerek
ahalisinin katledildiği ve yağmalandığı, Kağızman'da yine aynı şekilde katliam ve yağma
yapıldığı... Bu ve benzeri binlerce belgeli, şahitli olay orta yerde
dururken, bazı ülkelerin, bu olayları tersyüz ederek ne yapmak istediklerinin
ortaya konması ve gerekli tedbir neyi icap ettiriyorsa onun zamanında yapılması
şart ve kaçınılmazdır. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Diğer önergeyi okutuyorum: 2.- Bitlis Milletvekili İbrahim Halil
Oral ve 35 arkadaşının, Ermenilerin Bitlis İlinde yerli halka yapmış oldukları
mezalimin araştırılması ve Bitlis üzerindeki emellerine karşı alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/179) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 1914-1918 yılları arasında Ermenilerin Bitlis ilinde
Bitlis halkına yapmış oldukları mezalimin gün ışığına çıkarılması hususunun
araştırılması ve Bitlis üzerindeki emellerine karşı alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104
ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe: Son zamanlarda Ermeni soykırım iftiraları planlı bir
şekilde sürdürülmekte, büyük katliamlara maruz kalan Türk Milleti dünya
kamuoyunda mahkûm edilmeye çalışılmaktadır. Birinci Dünya Savaşı başlamadan, Rus Çarının vaatlerine
kapılan Ermeni çeteleri intikam alayları kurarak doğu bölgemize dolmuş, ilk
Ermeni ihtilâli de Bitlis'te yapılmıştır. 9 Şubat 1915 yılında Hizan İlçesi
Karkar Nahiyesine tabi Sekür Köyü ve Hizan İlçe merkezine hücum ederek zapt
etmeye çalışmışlardır. Jandarma ve ahalinin silahlı mukavemeti sonucunda 6 er
şehit verilerek Hizan İlçemiz kuşatmadan kurtarılmıştır. Ermeniler, Bitlis İlçemizin Çukur Nahiyesindeki halkın
çoğunluğunu kılıçtan geçirerek, Bitlis'e yakın yere yerleştirilen pek çok köy
ahalisi açlıktan ölmüş, ağır hasta çocuklar Bitlis hastanesinde vahşice
öldürülmüş, katledilenlerin cesetleri köpeklere yedirilmiş, esir edilen kadın
ve kızlara çukurlarda tecavüz edilerek ihtiyarlar yakılıp, çocuklar
süngüyle öldürülmüştür. Bitlis
İlimiz Ahlat ve Adilcevaz ilçelerimizde de hunharca katliamlar yapılmıştır. Bitlis ve ilçelerinde yaşayan binlerce insanımızın
hunharca katledildiğini gören ve o günleri yaşayan birçok insanımız halen şans
eseri hayatta bulunmaktadırlar. Ermeniler yapmış olduğu katliamlarla yetinmemiş, son
zamanlarda hukukî yollardan toprak ve tazminatlarını devamlı dile getirmeye
devam etmektedirler. En önemlisi de Avrupa ülkelerinde yaşayan Ermeni
cemaatlerinin dağılmış Ermeni diasporasının dinî ve manevî efsane etrafında
birleştirme ideallerine Doğu Anadolu Bölgesi vatan gösterilmek suretiyle yeni
bir boyut kazandırmaya çalışmaktadırlar. Bu durumda, Ermenilerin Bitlis halkına yapmış oldukları
mezalim ve tarihî gerçeklerin dünya kamuoyuna anlatılabilmesi için Ermeni
Soykırım Müzesinin kurulması büyük bir fayda sağlayacağı gibi Doğu Anadolu
Bölgesindeki siyasî emellerine karşı
alınacak tedbirler zaman kaybetmeden yerine gelmiş olacaktır. Yine, Ermeniler her platformda Türkiye'ye baskı yaptırmak için bütün okları Türkiye'ye
çevirerek tarihî gerçekleri saptırmaya çalışmışlardır. Bu tarihî gerçeklerin
ortaya çıkması, hem Ermeni soykırımı kararlarını kabul edenleri mahcup edecek
hem de Ermenilerin gerçek yüzleri ortaya çıkmış olacaktır. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerini alacak, Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır. Son önergeyi okutuyorum : 3.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve
31 arkadaşının, Adıyaman İli Besni İlçesindeki tarihî ve kültürel varlıkların
korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (11/180) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Adıyaman İlimizin Besni İlçesi, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden birisidir ve pek çok tarihî ve kültürel
eserlere sahiptir. Ancak, bugün, bu varlıklarımız yok olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Bu sebeple, Adıyaman - Besni İlçesinde sahip olduğumuz
tarihî ve kültür değerlerimizin yok
olmaması için alınması gereken tebdirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın
98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ederiz.
Gerekçe: Adıyaman'ın Besni İlçesi Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
en eski yerleşim yerlerinden biridir. Araştırmalara göre Besni'de ilk yerleşim
yerleri korumaya ve savunmaya son derece elverişli bir yapı arz eden Besni
Kalesi ve Değirmen Çayı yöresidir. Tarih sahnesinde Besni'nin ilk hâkimi
Hititlerdir. Aynı dönemde yaşayan Hurriler M.Ö. 1400 yıllarında Besni'ye hâkim
olmuşlar, ancak ilçede kalıcı izler bırakmamışlardır. Sonraları sırasıyla
Babil, Urartu, Kummun Krallığı, Asurlar, Selakidler, Kommagene, Romalılar,
Sasani gibi uygarlıkların etkisine girmiş, Hz. Ömer zamanında Besni'ye giren
Müslümanlık, Emevi ve Abbasiler döneminde sistemli olarak yayılmıştır.
Abbasilerden sonra Selçuklular, Memlükler, Dulkadiroğulları ve son olarak
Mercidabık Savaşı sonunda Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Besni İlçesi 1954 yılına kadar Gaziantep'e bağlı bir
ilçe iken, 1954 yılında Adıyaman'ın il olmasıyla Adıyaman'a bağlanmıştır. Günümüze kadar çeşitli isimlerle anılan Besni, tarihte
ilk defa Tavarih-i Emeviye devrinde "Hasen" ismi ile anılır. Bu da
Arapça'da "güzel" anlamına gelir. Süryaniler devrinde de ismi yine
"güzel yer" anlamına gelen Bathesna olarak kullanılmıştır. Besni'nin
Müslüman olmasından sonra bu isim Arap kültürünün etkisiyle Behişti olarak
değişmiştir. Bulunmaz yer, cennete eş manasına gelen Behişti 1350 yıllarında
Bisni olarak şekil bulur. Bu isim Besni olarak günümüze gelmiştir. Anadolu binlerce yıldan bu yana gelip geçen
medeniyetlerin kalıntılarını barındırmış, kıskançlıkla koruyarak günümüze kadar
taşımış eşsiz bölgelerden biridir. Kültürlerin yoğrulup hamur olduğu geniş bir
kazan gibidir. Tarihî geçmişi ve kültürel zenginliğiyle, Besni
İlçeside, aynı özellikleri taşımaktadır. Konumu ve sahip olduğu tarıma
elverişli arazileri dolayısıyla geçmişten günümüze değişik medeniyetlerin
istilasına uğramış, değişik kültürlere harman yeri olmuştur. Son dönemde ise,
konar göçer yaşayan Türkmenlere yurtluk yapmıştır. Evliya Çelebi'nin
belirttiğine göre, Besni bölgesi Türkmen aşiretlerinin en çok bulunduğu bir yer
olmuştur. 1691 yılındaki zorunlu iskândan sonra, Besni, tamamıyla bir Türk
yurdu haline gelmiştir. Adıyaman'ın batı istikâmetinde yer alan Besni, il merkezine
42 kilometre uzaklıkta ve 1 650 kilometrekare yüzölçümüne sahiptir. Besni'de; a) Arkeolojik SİT alanı: 1- Eski Besni Ören Yeri, 2- Sofraz Tümülüsü, 3- Sesönk Tümülüsü, 4- Özbağlar
Kaya Mezarları. 5- En son olarak Sofraz (Üçgöz) Beldesinde ZEUGMA'yı
kıskandıracak bir anıt mezar daha bulunmuştur. Roma döneminde M.S. II nci
Yüzyılda yapıldığı tahmin edilen anıt mezarlar, Kommagene Krallığının dinî
başkenti olan Sofraz'da yapılan kazılarda gün yüzüne çıkmıştır. b) Dinî ve Kültürel Yapılar: 1- Kızılcaoba Camii, 2- Kurşunlu Camii, 3- Alipaşa Camii, 4- Ulu Camii, 5- Hacı Ali Bey Camii, c) Sivil Mimarî Yapılar: 1- Bekirbey Hamamı, 2- Meydan Hamamı. d) Askeri Yapılar: 1- Besni Kalesi. Kültürel kimlikleri konusunda kıskanç bir yapıya sahip
olan Besnililer, kültürel benliklerini ve Besni İlçesine bağlılıklarını
kaybetmeden bu varlıklarını korumaya çalışmaktadırlar. Ancak, buna rağmen, bu
çok değerli kültür varlıklarımızın bakımı ve korunması için bir dizi tedbirin
alınması amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Komisyondan bir istifa önergesi vardır, okutuyorum: B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam) 3.- Sinop Milletvekili Yaşar Topçu'nun
Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/318) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Üyesi bulunduğum Adalet Komisyonu üyeliğinden istifa
ettiğimi bilgilerinize arz ederim. 22.2.2001 Yaşar Topçu Sinop BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre
verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: 4.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
A. Mesut Yılmaz'ın, temaslarda bulunmak üzere bir heyetle birlikte 10-12 Ocak
2001 tarihlerinde Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili
Cavit Kavak'ın da iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/766) 22.2.2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın,
temaslarda bulunmak üzere bir heyetle birlikte 10-12 Ocak 2001 tarihlerinde
Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Cavit
Kavak'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN- Kabul edenler... KAMER GENÇ (Tunceli)- Karar yetersayısının aranılmasını
istiyorum; çünkü, bu gibi şeylerde, bakanların, hep böyle, keyfî olarak
yanlarına aldıkları milletvekilleri... BAŞKAN- Oylamaya geçtim Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)- İsim tam okunmadı... BAŞKAN- Oylamaya geçtim efendim. KAMER GENÇ (Tunceli)-
Önerge tam okunmadı ki!.. BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1.- İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) BAŞKAN- 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün
88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair içtüzük tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa henüz verilmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz. Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
raporlarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2.- Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı
580) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine
başlayacağız. 3.- Kamu Kurum
ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu İle Jandarma
Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 4.- Türk
Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S.
Sayısı: 572) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname İle Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları raporlarının
müzakerelerine başlayacağız. 5.- Emniyet
Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette
Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727,
1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL
Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız 6.- Millî
Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının
Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine
başlayacağız. 7.- Hâkimler
ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 arkadaşının; Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan
Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz
Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Milli Savunma ve Plan
ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlayacağız. 8.- Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni
Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın
Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda
Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakerelerine başlayacağız. 9.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627,
1/793, 1/794) (S. Sayısı: 607) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakerelerine başlayacağız. 10.-
Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. BAŞKAN - Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu Raporunun müzakerelerine başlıyoruz. 11.- Hayvan
Islahı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/630)
(S. Sayısı: 418) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 418 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 418
sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu
adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan
önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (1) 418 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Görüşmekte olduğumuz kanun, önemli bir kanundur.
Şüphesiz, bu Parlamentoda görüştüğümüz her kanun önemlidir; ancak, konuşmama
başlamadan önce, bir hususu dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Hayvan Islahı Kanunu, geçen yıl komisyonlarda
görüşüldü, bu yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine geldi ve iki aydır her
gün, her hafta, görüşüleceği varsayımıyla getiriliyor ve maalesef, görüşme bir
türlü kısmet olmadı. En son bu hafta salı veya çarşamba günü görüşülecekti,
sonra perşembe günü görüşülecekti; fakat, Bireysel Emeklilik Kanunu Tasarısı
öne alındı ve dün, Bireysel Emeklilik Kanunu Tasarısı yarım kaldı, bugün de o
kanunu görüşecektik. Değerli milletvekilleri, tabiî ki, burada yasaları biz
usul yerini bulsun diye görüşmüyoruz. Değerli Grup Başkanvekilimiz beni yoldan
çağırdı; çünkü, bir saat öncesine kadar, bu Yüce Mecliste, bu kanun tasarısının
şu saatte, bugün görüşüleceği belli değildi. Onun için, önceden, gündemin,
sıranın belirlenmiş olması ve bu sıraya uyulması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kendisine verdiği değerin ve üstlendiği fonksiyonun gereğidir.(DYP
sıralarından alkışlar) Bu bakımdan, buna riayet edilmesini, özellikle
gruplardan, grup başkanvekillerimizden istirham ediyorum. Değerli milletvekilleri, bu kanun, esas olarak 7.6.1926
tarihli Islahı Hayvanat Kanunu ile 11 Nisan 1918 tarihli Damızlık Tiftik
Keçilerinin Haricen Menî ve Teksiri Adadı Hakkındaki Kanunu yürürlükten
kaldırarak, bugün artık ciddî bir ihtiyaç haline gelmiş olan ve günümüz
şartlarına göre düzenlenmesi cidden zorunluluk haline gelmiş olan hususları ve
düzenlemeleri içermektedir. Özellikle, genetik mühendisliğinin, gen
mühendisliğinin, DNA teknolojisinin yaygınlaştığı ve en büyük uygulama alanı
bulduğu tarım sektöründe ve hayvancılıkta, bugünün şartlarına göre, bu yeni
bilimsel gelişmelerin ışığında, elbette ki çok önemli olan bu yasa tasarısının
ele alınması, incelenmesi ve yeni düzenlemeler ortaya konulması çok büyük
ehemmiyet arz etmektedir. Türkiye'nin gündeminde çok ciddî meseleler var,
siyasî krizler yaşıyoruz, buna bağlı ekonomik krizler yaşıyoruz; onun için,
Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı, bugünün gündemine pek uymuyor gibi görünüyor;
ama, ekonomimizin önemli sektörlerinden biri olan hayvancılık açısından
taşıdığı önemi dikkate alırsak, yarın için çok büyük ehemmiyet arz etmektedir.
Çok gerekli bir kanundur, destekliyoruz. Bu kanun tasarısı, komisyonda da oybirliğiyle
geçti, büyük bir mutabakatla geçti. Bütün ülkelerde bu düzenlemeler önemlidir; ama, Türkiye
için daha önemlidir; çünkü, bugün, hayvan varlığımızın çok büyük bir kısmı
ıslaha muhtaçtır. Aşağı yukarı, Türkiye'de, koyunculuğumuzun, var olan koyun
varlığımızın çok önemli bir kısmı, yüzde 95'i yerlidir ve ıslaha muhtaçtır.
Yine, sığır varlığımızın sadece yüzde 36'sı kültür ırkıdır; geri kalan yüzde
64'lük kısmı, çağdaş standartlara uygun olmayan, düşük verimli ve yerli
ırklardan oluşmaktadır. Bu bakımdan, bu kanun tasarısı, elbette ki önemlidir. Bir başka husus, Türkiye'de, ekonominin birçok önemli
sektöründe olduğu gibi, hayvancılıkta ve tarımda da en önemli
handikaplarımızdan, en önemli problemlerimizden birisi, verim düşüklüğüdür.
Bugün -geçen günlerde bir başka yasa vesilesiyle konuştuğumda da ifade
etmiştim- sığır karkas ağırlığı Avrupa Birliği ülkelerinde 263 kilogram, süt
verimi 4 500 kilogramdır. Türkiye'de ise karkas ağırlığı 153 kilogram, süt
verimi, yani, hayvan başına yılda alınan süt miktarı da 1 610 kilogramdır.
Tabiî, arada birkaç misli büyük bir fark bulunmaktadır. Yine, aynı verimler,
Amerika Birleşik Devletlerinde, Avrupa Birliği ortalamasından da yüksektir. Bu
bakımdan, verimliliğin artırılması da ıslaha, ıslah kanununa büyük ölçüde
bağlıdır; onun için kanunu önemsiyoruz. Yine, şu anda, elimizdeki mevcut kanun yetmişbeş yıllık
bir yasadır ve yetmişyıllık bir yasanın günümüz ihtiyaçlarına cevap vermeyeceği
gayet açıktır. Bu kanun tasarısı, ta Demirel hükümetleri zamanında, Türkiye
Büyük Millet Meclisine hükümet tasarısı olarak gelmiştir. Birçok kereler
komisyonlarda benimsenmiş ve geçmiştir; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülememiştir. Bugün görüşülmüş olması, gerçekten, büyük bir memnuniyet
ifade etmektedir. Değerli milletvekilleri, daha önce de ifade etmiştim,
Türkiye'de, ülkemizde, tarımsal üretim, bitkisel üretim ve hayvansal üretim
olarak iki kategoriden oluşmaktadır ve bitkisel üretim, yıllardan beri, iyi
kötü, az çok desteklenmektedir, desteklenmiştir. 57 nci hükümete kadar
desteklenmiştir; hatta, 54 üncü hükümetin sona ermesiyle, âdeta, tarımdaki
desteklemeler kaldırılmıştır; ama, yine de, cumhuriyetle birlikte, bitkisel
ürün desteği yapılagelmiştir; fakat, hayvansal üretimde destek, maalesef,
yeteri kadar yapılamamıştır. Bunu da bir parti taassubuyla, siyasî bir
taassupla ifade etmiyorum. Hayvansal üretimde, 1995 Çiller hükümetleri
döneminde ete ve süte verilen destekler ciddî desteklerdir. 1995 Bakanlar
Kurulu kararıyla o günün 6 000 lira olan sütüne verilen destek miktarı yüzde
50'dir, aşağı yukarı kilogram başına 4
500 lira destek primi verilmiştir, süt teşvik primi verilmiştir. Bu çok ciddî
bir destektir ve bugün bu desteklerden eser kalmamıştır. Yine önceki
dönemlerde, 1995 ve daha sonrası, özellikle hayvancılığın kriz içerisinde
bulunduğu dikkate alınarak, bu ülkede tarımın ve hayvancılığın her zaman büyük
problemleri olmuştur; ama, hükümetler, bu problemlerin hep farkında olmuş ve
onun için öncelikle nüfusun çok önemli birkısmını barındıran bu sektörü
desteksiz bırakmamıştır. O dönemlerde sıfır faizli kredilerle yüzde 20 faizli
kredilerle hayvancılık desteklenmiştir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da
bugün birazcık hayvanımız kalmışsa, bugün azıcık üretim yapabiliyor isek, bu, o
gün verilen desteklerin ayakta tuttuğu hayvancılık sayesindedir. Değerli milletvekilleri, aşağı yukarı üç yıldan beri
uygulanan politikalar sonucu, maalesef, tarım tasfiye edilmekte ve en büyük
darbeyi de hayvancılık yemiştir. Biraz sonra rakamlarını arz edeceğim. Doğrusu,
hayvan ıslahı kanununu uygulayabilmek için bu kanundan beklenen faydaları
istihsal edebilmek için hayvanınızın olması gerekir, hayvancılıkla
uğraşanınızın olması gerekir ve böyle bir sektörün olması gerekir. Eğer sektör
çökmüşse, ıslahı, gen transferini, melezlemeyi hangi hayvan varlığına
uygulayacaksınız... Onun için, doğrusu, bu tasarıyı benimsemekle birlikte,
bundan sonra ne kadar işe yarayacağı konusunda ciddî endişelerim var ve bundan
sonra yasal düzenlemelerle yapılacak olan iyileştirmelerin, hayvancılığımıza
çok fazla katkı sağlayacağı kanaatinde değilim; çünkü, alınan idarî kararlarla,
hükümet tercihleriyle, tarım ve hayvancılık gözden çıkarılmış ve hayvancılık
tasfiye edilmiştir. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - O kadar fazla değil, gerekli
tedbirleri alıyoruz. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Şimdi Sayın Başkanım,
yerinizden söylediğiniz ikazı dikkate alarak söylüyorum, durum o kadar açık ve
vahim ki, inanın, hiçbir siyasî polemiği kaldırmayacak kadar, rakamlar, sizi de
bizimle aynı düşünce noktasına getirecektir diye düşünüyorum. Bakın, Türkiye'de, bir taraftan verim düşük, bir
taraftan üretim yetersiz, bir taraftan toplumun sağlıklı bir beslenmeye
kavuşabilmesi için çok ciddî bir açığı var ve ihtiyacı var. Türkiye'de açlık
sınırındaki, sınırın altındaki insanlardan bahsetmiyorum, çok karamsar bir
tablo da ortaya koymak istemiyorum; ama, bir iki bilimsel rakam vermek
istiyorum: Bugün Türkiye'de, kişi başına et tüketimi 27 kilogram, Avrupa
Birliğinde 87-90 kilogram; süt tüketimi Türkiye'de kişi başına 150-160
kilogram, Avrupa Birliğinde 350 kilogram; günlük protein içerisinde hayvansal
proteinin oranı Türkiye'de 21 gram, Avrupa Birliğinde 60 gramın üzerinde. Şimdi, bir taraftan verim düşük, bir taraftan toplumun
ciddî manada ihtiyacı var, protein açığı var, et açığı var, süt açığı var ve bu
ülkede 200 000 lira olan süt fiyatı, diğer bütün sektörlerde, diğer bütün
ürünlerde -tarımsal ürünler hariç- ihtiyaç maddelerinde fiyatlar, enflasyonun
üzerinde artarken, bu kadar açığa rağmen, süt fiyatı 150 000 liralara düşüyor.
Bu, köylünün alınterini gasbetmek değil de, köylünün helal kazancını başka
sektörlere, başka yerlere aktarmak değil de, haksızlık değil de nedir?! Verim
düşük; ancak, pazarda büyük bir talep de var, ihtiyaç da var; ama, süt fiyatı
düşüyor! Bu arada, Bakanlar Kurulu, 18 Ocak 2001 tarih ve 24291
sayılı Resmî Gazetede yer alan kararıyla, üreticiyi değil, bu ürünleri
değerlendiren sanayii teşvik ediyor ve onlara teşvik kredisi veriyor, işletme
kredisi veriyor. Yani, üretici desteklenmiyor, üreticinin elinden yok pahasına
alınan ürünleri, katmadeğer yaratarak soframıza getiren sektör ve sanayiciler
destekleniyor. Elbette ki, sanayicimiz de desteklenmelidir; ama, bunun bir
ölçüsü ve bunun bir adaleti olmalıdır. Köylünün sütü 200 000 liradan 150 000 liraya düşüyor
-ki 200 000 lira da, iki yıldan beri artmayan bir fiyattır, hatta üç yıldan
beri 160 000, 120 000, 130 000 lira civarlarında dolaşıp durmuştur- ama, sizin
sofranıza gelen pastörize sütün fiyatı 4 misli artmış olarak geliyor ve bugün,
üretici, maalesef, 1 kilogram süt karşılığında, ancak 1 kilogram hayvan yemi
alabilmektedir. Şimdi, bu konuda haksızlık yapıp yapmadığımı, lütfen,
kendiniz değerlendirin ve kendinize sorduğunuz sorunun cevabı olarak alın. Bugün üretilen sütün yüzde 15'i Türkiye'de işleniyor. Sayın Bakana sesleniyorum: Ziraat odaları seçimiyle
ilgilendiği kadar, Türkiye'de gerçek bir üretici birliği, gerçek bir
yetiştirici birliğinin kurulup da köylünün, üreticinin, kendi göbeğini
kendisinin kesmesi ve siyaset ve partiler karşısında, ekonominin diğer
sektörleri karşısında ezilmesini önleyen ve bu şekilde, hükümetler tarafından
istismarını önleyen bir güç olmasını sağlasın. Yetiştirici birlikleriyle ilgili olarak yasal
düzenleme, geçtiğimiz hükümetlerimiz döneminde gerçekleştirilmiştir; ama,
bugün, bu üreticilere moral verilmesi lazım, takviye edilmesi lazım, gerekli
yasal düzenlemelerin yapılması lazım ve üreticinin, çaresizlikten, sütünü Büyük
Menderes'e, nehirlere dökmesine engel olunması lazım. Eğer, bu ülkede, Tarım
Bakanlığı bu işi halledemiyorsa, Tarım Bakanının, esas, en önemli meselesi bu
değilse, allahaşkına, nedir; onu, siz söyleyin! Zaman zaman, bu konuda çeşitli
ifadeler, beyanlar oluyor. Açıkça söylüyorum. Bu, üretici adına hareket
edildiğini söyleyerek, üreticiyi sahipsiz bırakmanın en kestirme yoludur ve
üreticinin hakkını, hakkı olmayan kesimlere aktarmanın bir yoludur. Bugün, elbette ki, Sayın Bakan, sanayicilerle
toplantılar yapacak; ama, oraya verdiği ehemmiyet kadar bu üreticilere de
ehemmiyet versin, bu üreticilerle de toplantılar yapsın, bu üreticilerin
sorunlarını dinlesin ve o üreticilerin sesi olarak, bu Yüce Mecliste meseleleri
dile getirsin. Zannediyorum, bu hükümet de, bir zamanların moda deyimiyle,
herhalde, sadece zengini seviyor! Değerli arkadaşlarım, bugün, et üretiminde artık, büyük
bir yok oluş ve büyük bir üretimsizliğe gelinmiştir. Doğu Anadolu Bölgesinde, milletvekili olduğum
Erzurum'da, üç yıldan beri, Et ve Balık Kurumu bir tek hayvan kesmemiştir ve
kapısı âdeta kilitlidir. Buradaki insanların en önemli meselesi, bırakın
teşviki, bırakın desteği, bırakın yemini ucuzlatmayı -bunların zaten yapılması
gerekirdi- ürettiği tertemiz etinin satılması için pazar beklemesidir. Bu pazar
yoktur ve bugün, hayvancılığın, özellikle doğudaki hayvancılığın en temel
problemlerinden biri, pazar ve fiyat problemidir. Bugün, gerçekten et
fiyatları, maliyetleriyle mukayese edilemeyecek derecede düşüktür ve üretici,
üretimden âdeta vazgeçmiştir. Biraz önce, bir arkadaşım ifade etti. Bir ilçemizde, 30
000'in üzerinde olan besiye alınmış kuzu miktarı, bu rakamın küsuratı kadar
bile kalmamıştır; 800 veya 1 000 civarında kaldı diyorlar. Yok pahasına elinden
çıkarmış; çünkü, yem bulamıyor. Daha önce, bu Yüce Mecliste ifade etmiştim. Bu ülkede,
bir kilogram buğdayın fiyatı, en değersiz hayvan yemi sayılan, kalorisi, besin
değeri en düşük olan samanın fiyatının altında kalmıştır. Onun için, genel ekonomide revizyonlar, program
düzeltmeleri yapılması düşünülüyorsa, öncelikle tarım sektöründeki bu dram
düzeltilmelidir, tarım sektöründeki bu yok oluş engellenmelidir, bu haksızlık
ortadan kaldırılmalıdır. Türkiye'de, defalarca ifade ettik, icra kapısında
olmayan köylü yok. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ertugay, açıyorum mikrofonunuzu, lütfen
tamamlayın efendim. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Tamamlıyorum efendim. Çok sayıda köylümüz, üreticimiz mahkemeliktir ve
birçoğu da içeridedir, hapistedir. Bu insanlar için, ciddî bir yasal düzenleme
yapılarak, bu borçlarının affedilmesi veya uygun şekilde taksitlendirilerek,
esas parasının alınması, bu insanlara bahşedilmiş bir lütuf olmayacaktır, ancak
hakları iade edilmiş olacaktır; çünkü, son birbuçuk yıldan beri, son üç yıldan
beri uygulanan politikalar, köylüyü bu duruma düşürmüştür. Onun için, bu
konudaki yasal düzenlemelerin derhal yapılmasını öneriyoruz ve hükümetin, bu
konuyu, ekonomik tedbirler bazında öncelikle ele alınması gereken temel konu
olarak değerlendirmesini istiyoruz. Değerli milletvekilleri, daha sonra maddeler üzerinde
de görüşlerimi arz edeceğim. Zaman sınırlı; ancak, bu yasanın çıkması
konusunda, bu tasarının yasalaşması konusunda gereken desteği vereceğimizi de
ifade ettik; komisyonumuzda da, büyük bir ittifakla, oybirliğiyle kabul edilmiş
bir tasarıydı, gerekli bir yasadır. Ancak, Türkiye'de, bugünkü problemimiz,
yasalar değil, uygulamadır. Uygulamada, üreticinin sesine kulak verilerek ve ortaya
koyduğum, kısıtlı zaman içerisinde ortaya koymaya çalıştığım bu tablonun,
gerçekten, iyi bir şekilde değerlendirilerek, yapılacak çalışmalarda, hükümet
çalışmalarında, üreticiyle ilgili düzenlemelerin öncelikle ele alınmasını
öneriyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay. Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan; buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 418 sıra sayılı, Hayvan
Islahı Kanunu Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. Türkiye'de, cumhuriyetin başlangıcından bu yana, kırsal
alan ve şehir nüfusunu mukayese ettiğimiz zaman, her geçen yılda, kırsal
alandan şehre doğru bir göçün varlığını hissediyoruz. Cumhuriyetin
başlangıcında nüfusun yüzde 70-75'i kırsal alanda yaşarken, günümüzde, bu
rakamın yüzde 35-40 seviyelerine gelmiş olmasına rağmen; yani, kırsal alanda
yaşayan nüfus azalmış olmasına rağmen, kırsal alanda yaşayan insanların fakrü
zaruret içerisinde bulunmuşluğuna çözüm sağlanamamıştır. Kırsal alanda yaşayan nüfusun en önemli uğraş alanı
tarım sektörüdür. Sektörün, temelde, iki alt üretim sektörü vardır; bu üretim
sektörlerinin birincisi bitkisel üretim, öbürü hayvansal üretimdir. Benden önce
söz alan konuşmacımız Sayın Ertugay'ın ifade ettiği gibi, gerçekten de,
Türkiye'de, tarım sektörü denildiğinde, ilk planda, bitkisel üretim akla gelmiştir.
Belki de, Türkiye'de tespit edilen tarım politikası -ki, eğer bu politikaysa-
bitkisel üretim, ana üretim kolu, hayvansal üretim, bunun yan ürünlerini
değerlendiren faaliyet koludur şeklinde algılanmaya esas teşkil eden bir tarım
politikası olmuştur. Hal böyle olduğunda da, hayvancılık sektörü ve hayvansal
üretim, varsa eğer bitkisel üretimin artıkları, bunu değerlendirmede kullanılan
bir yan alan olarak söz konusu edilmiştir. Bunun en tipik göstergesi, Tarım
Bakanlığımızın, 1995 yıllarına kadar, sürekli, istişare mahiyetinde kurmuş
olduğu Araştırma Geliştirme Yüksek Kuruluna sunulan raporlarda kendisini
göstermiştir. Bu raporlarda, en son 1992, 1993 yıllarında sunulan raporlarda
öne konulan gösterge, toplam bitkisel üretim içerisinde, hayvansal üretime,
hayvansal üretim için şart olan yem bitkisi üretimine ayrılan alan, toplam
ekilebilir alanın yüzde 2,7'sini ve bu alanlarda üretilen bitkisel üretimin
içinde hayvan yem bitkisinin, kaliteli kaba yemin üretim miktarının ise yüzde
2,9'unu aşmadığını göstermiştir. Bu durumda, özellikle, geviş getiren hayvan
yetiştiriciliğinde olmazsa olmaz mahiyette olan kaliteli kaba yemin yüzde 3
düzeyinde üretilmiş olması, Türkiye'de ciddî bir yem açığının şekillenmesine
sebep olmuştur. Bu açık kapatılamadığı sürece, bu açık karşılanamadığı
sürece, kaba yemde ana başvuru kaynağımız saman olmaktadır. Saman ise, bilimsel
besleme mantığı içerisinde asla yem değildir. Sonuç itibariyle, hayvanın kaba
yem ihtiyacının karşılanması samanla sağlandığı sürece, eksik kalan besin
maddesi ihtiyacını sanayi yemiyle karşılamak zorunda kalırsınız ve sanayi yemi
de, kaliteli kaba yeme göre üç dört misli pahalı olduğu için, elde ettiğiniz
ürünün üretim maliyeti had safhada yükselecektir ve bu, iç pazarda, zaten gelir
düzeyi düşük olan milletimizin hayvansal ürünlere olan talebinin, ihtiyacının
karşılanmasında, gelir düzeyi yetersizliği nedeniyle, yeteri kadar, üretilen
hayvansal ürüne talebi olmayacaktır; bunun sonunda da iç pazarda tıkanma söz
konusu olacaktır. Yine, üretim maliyetinin yukarıya çekilmiş olması
durumunda, dış pazarda rekabet gücümüz had safhada aşağı seviyelere inmekte ve
ihracatla uğraşan, hayvansal ürünlerin ihracatıyla uğraşan insanlarımızın bugün
de gösterdikleri "aman, ihracatı teşvik edin; aman, ihracatta
tıkanıyoruz" feryatlarıyla karşı karşıya kalmaktan ülkemizi ve kendimizi
kurtaramayız. Değerli milletvekilleri, akan zaman içerisinde
gördüğümüz en önemli husus şu: Osmanlı döneminde, özellikle Osmanlının son
yıllarında, savaşların en üst seviyeye çıktığı dönemlerde, hayvanların çeki
gücünden yararlanmak üzere, damızlık hayvanları, güçlü hayvanları çekerek,
kısırlaştırarak, sürülerden ayırarak savaş alanlarına sürmüşüzdür. Bunun
sonunda, geriye kalan, damızlık özelliği olmayan cılız hayvanlar damızlık
görevi gördükleri için, cumhuriyetin başlangıç yıllarında yaşadığımız en önemli
problem, üretim kapasitesi, genetik kapasitesi düşük olan hayvanların damızlık
hayvan olarak fonksiyon görmesine bağlı negatif seleksiyon olgusuyla
karşılaşmışızdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, cumhuriyetimizin kurucusu
büyüklerimizin, problemi tespit etmesine bağlı olarak, damızlık hayvanların
yurtdışından ithaliyle soruna çözüm aranmaya çalışılmıştır. Bu sırada, ıslah
faaliyetlerinde esas olan, esas araç görevi gören sunî tohumlama faaliyetini de
-bu noktaya dikkatinizi çekmek isterim- dünyada, Rusya'dan sonra ikinci sırada
Türkiye kullanmaya başlamıştır; ancak, etkin bir şekilde kullanamadığımız için,
1935'li yıllarda başlayan ıslah faaliyetinden, bugün -benden önce konuşan Sayın
Ertugay'ın da ifade ettiği gibi- sığır varlığı içerisinde toplam kültür ırkı ve
melezlerinin oranı, kültür ırklarının oranı yüzde 36'da, melezleriyle beraber
ıslah edilmişlik düzeyi yüzde 50'lerdedir. Gerçekten, bir sığır ırkını ıslah etmeye başladığınız
zaman ihtiyaç duyduğunuz süre maksimum 20 yıldır. 1930'lu yıllardan günümüze
yetmiş yıl geçmiş olmasına rağmen ve bu yetmiş yıl içerisinde de en az üç tane
yirmi yıl olmasına rağmen, yerli ırklarımızı ıslahta beceri ve başarıyı
gösterememişizdir. Bunda -konuşmama başlarken ifade ettim- hayvancılığın, tarım
sektörü içerisinde ikinci planda görülmesinin rolünün ve tarım politikasını
tespit edenlerin ve uygulayanların, bu işi bilmeden, esaslı bir şekilde ele
almadan, günü kurtarmaya yönelik politikalar uygulamaları nedeniyle başarılı
olamadıklarını kabul etmek mecburiyetindeyiz. Bunu, kesinlikle, bir siyasî
düşünce olarak ifade etmiyorum; işin gerçeği bu. Eğer, var olan hayvan
varlığımızın, sığır varlığımızın yüzde 50'si hâlâ ilkel ırk niteliğinde ise,
ıslahta başarılı olamamışsak, bunda, tespit edilip uygulanan tarım
politikalarının, en önemli rol olarak görülmesi gerekir, en önemli engel olarak
görülmesi gerekir. Burada hedef, bu kanunla sağlanmak istenen hedef,
özellikle, bugün içinde bulunduğumuz şartların da iyi değerlendirilmesi
halinde, nereye varmamız gerektiği ve öne konulan Hayvan Islahı Kanununun
önemini bir kere daha ortaya koyan bir hedef olması gerekir. Bu hedef nedir?.. Avrupa'da hayvan ıslah problemi kalmamıştır.
Avrupalının bugün ulaşmak istediği seviye,
hayvanlarından daha yüksek verimi elde etmeye yöneliktir, daha üst
seviyede verimi elde etmeye yöneliktir; ancak, özellikle sığır yetiştiriciliğinde
yaşanan delidana paniği yüzünden, Türkiye'nin, damızlık ihtiyacını karşıladığı
Avrupa'dan hayvan ithali yoluna gitme şansımız kalmamıştır. Belki, ilk bakışta, damızlık temini yönünden bizi
sıkıntıya sokan bir unsur olarak görülebilir; ancak, eğer, bugün önümüze
konulan Hayvan Islahı Kanunu Tasarısının geçmesiyle, uygulanacak sağlıklı ve
istikrarlı bir hayvancılık politikasıyla, hayvanlarımızı ıslah ettiğimiz
takdirde, delidana riski olmayan ülkemizin hayvanlarının, dışarıya damızlık
olarak satılması dahi gündeme gelecektir. Bu yüzden, Sayın Bakanı, konuyu
önemli ve acil görerek, Meclise kadar taşımada gösterdiği gayret ve bu sırada,
Tarım Komisyonumuzun göstermiş olduğu yoğun çaba nedeniyle kutlamak ve
kendilerine teşekkür etmek isterim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de
ıslahta, temelde başarılı olamamamızın ana nedenlerinden bir tanesi, Hayvan
Islah Kanunuyla beraber getirilen köy damızlıklarının etkin bir şekilde
kullanılmasını sağlayamamış olmamızdandır. Yıllarca yurt dışından hayvan ithal
ettik. Bu ithalatlar sonunda Türkiye'ye farklı ırklardan damızlıklar girdi.
Özellikle sığır ve koyun ırkları açısından ele alıyorum. Farklı ırklardan giren
damızlıklar, ülkenin değişik bölgelerine, hayvanların adaptasyonu göz önüne
alınarak dağıtımı yapıldı. Ancak -bugün de hâlâ yaşamaktayız- yurt dışından
ithal edilen damızlıklardan elde edilen dişi materyalin damızlık olarak
görülmesi, erkek materyalin ise doğrudan doğruya kasaba sevk edilme
düşüncesiyle yetiştirilmesidir. Bugüne kadar gerçekleştirilen ıslah
faaliyetleri içerisinde elde edilen erkek materyalin, damızlık hayvanlarla
beraber ana uterusunda gelen erkek buzağıların köylere dağıtılması yerine
kasaba sevk edilmesi, hayvan ıslahının başarılı bir şekilde
gerçekleştirilememesinde en önemli rolü oynamıştır; bunu kabul etmek
zorundayız. Değerli milletvekilleri, tür ne olursa olsun, ırk ne
olursa olsun, hayvan ıslahında temelde üç yöntem vardır. Bu üç ıslah
yönteminden birincisi, kendi yerli ırklarımızı, verim kayıtlarını sıkı bir
şekilde takip etmek suretiyle, en yüksek verimli bireyleri -erkek ve dişi
olarak- seçerek, en yüksek verimi sağlayacak materyalin elde edilmesi
doğrultusunda birleştirmeye dayanır. Bu, bilimsel adıyla, saf yetiştirme ve
seleksiyonla ıslah yöntemidir. Türkiye'nin elinde bulunan yerli ırklarının
genetik kapasitesi, özellikle süt verimi yönünden, sığırlarda yılda 700-800
litreyi geçmeyen bir kapasitedir. En
iyi şartlarda bu verim 1,5 tona çıkar; ancak, bugün dünyanın gelmiş olduğu
seviyenin, 15 tonlu seviyeler olduğunu göz önüne alırsanız, artık, saf hayvan
ırkı yetiştirme ve seleksiyonla ıslah yaparak verimleri yükseltmek ve bu yolla
da, şiddetle, hızla artan nüfusun hayvansal ürüne olan ihtiyacını karşılamak
gibi bir düşüncenin gerçekleşebileceğini düşünmek yanlış olur. İkincisi ise,
beğenilmeyen bir ırkın beğenilen bir ırkla değiştirilmesidir; yani, yerli
ırkları dışarı atarsınız, kesersiniz, yerine, yurtdışından getirdiğiniz
materyali ikame edersiniz; bu ise, dünya üzerinde en pahalı ıslah yöntemidir.
Üçüncüsü, ıslahta çevirme melezlemesi veya ticarî melezleme diye
nitelendirdiğimiz melezleme yöntemidir ki, uygulanması gereken ve Türkiye'nin
uygulayageldiği temel yöntem budur. Bunda esas faktör şudur: Elde edilen
materyalin verimlerini çok iyi şekilde izlemek ve en yüksek verimleri
damızlıkta tutmaya gayret göstermektir. İşte, bu, Hayvan Islahı Kanunu
Tasarısında soykütüğü kavramıyla ortaya konulmak istenen ilkedir. Bu tasarı
kanunlaştığında, damızlık hayvanların seçiminde rol oynayacak kayıt sistemine
geçilecektir ki, hangi hayvanın hangi düzeyde verim verdiği ve hangi hayvanın
hangi yüksek verimli hayvanla birleştirilmesi gerektiği ilkesi gerçekleşme
şansını yakalayacaktır. Soykütüğü ve soykütüğüne dayalı yetiştiriciliğin de
temel mantığı budur. Değerli arkadaşlar, ucuz olan yöntem bu; ama, sıkı
takip edilmesi gereken yöntemdir. Bu nedenle, Bakanlığımızın, tasarı kanunlaştıktan
sonra gereken yönetmelikleri çıkararak ve teşviklerden soykütüğünde ulaşılması
istenilen amaca bizi en iyi şekilde ulaştıracak yolu izlemede... Bu yolu
izlerken, teşvikleri, bu yolu benimseyecek olan yetiştiricilerimize vermek
kaydıyla amaca ulaşmada uygun bir araç olarak teşvik ve destekleri
kullanabileceğimiz kanaatini taşıyorum. Değerli arkadaşlar, biraz önce değinilen bir konuya ben
de değinmek istiyorum. Sayın Ertugay konuşmasında, bir yandan, yurtdışına
ihracat yapacak olan veya hayvansal ürünleri ülke içerisinde işleyerek
yurtdışına pazarlayacak olan şirketlerin desteklendiğini ifade ederken, bu
sırada, gerçek besiciyi, gerçek yetiştiriciyi desteklemek yerine, tüccarların
desteklenmesinden yakındılar. Oysa, biraz sonra kullandığı ifadede de, pazar
sıkıntısının olduğundan, iki seneden beri sütün litresinin 150 000 lirayı
geçmediğinden bahsettiler. Gerçekten, bu iki nokta, hassas dengeler üzerine
oturtulması gereken noktalardır. Eğer, hayvansal üretim veya başka üretim yapan
üreticilerimizin, ürettiği ürünü, pazarda satma şansını yaratmazsanız, yani,
alıcıyı yaratmazsanız, ürettiği mal elinde kalacaktır ve sonuçta da,
değerlendirilmeyecektir; değerlendirme şansı olmadığı zaman da, hak ettiği
fiyatı alamayacaktır. Bu nedenle, hayvansal ürünlerin işlenmesinde,
pazarlanmasında ve yurtdışına ihracatında önemli görevler üstlenen işleme
merkezlerinin, pazarlamacıların ve ihracatçıların ciddî boyutta desteklenmeleri
şarttır. Bugün, yumurta üreticileri ve tavuk eti üreticileri
ciddî anlamda darboğazdadır. Bunların temel sıkıntısı, ihracatta tıkanmış
olmalarıdır. Zira, yurtdışındaki pazarlarda bizim üretim maliyetimizin
yüksekliğinden kaynaklanan rekabet gücü kaybına dayalı olarak ihracatı
gerçekleştiremememiz ve üretilen malların, yurtiçinde de tüketilememesine bağlı
olarak elde kalması söz konusudur, ki, bu nedenle, pazarlar tıkanmaktadır ve
büyük üretim yapan şirketler ve holdingler ciddî olarak kriz içerisindedirler,
batma noktasına yaklaşmış durumdadırlar. Bu nedenle, bir yandan, üreticilerin mantıklı bir
şekilde desteklenmesini sağlarken; diğer taraftan da, üreticilerin üretmiş
olduğu malları pazarlayacak ve işleyecek olan aracı şirketlerin ve işleme
merkezlerinin, tüccarlarımızın bir biçimde desteklenmesi, üretilen ürünün elde
kalmaması açısından önem arz etmektedir. Ben, görüşmekte olduğumuz Hayvan Islahı Kanunu
Tasarısının, şimdiye kadar sağlanamayan hayvan ıslahının gerçekleşmesinde ciddî
boyutta önemli rol oynayacağına yüzde yüz inanıyorum. Tarım Bakanlığımızın
içerisinde bulundurduğu, bünyesinde çalıştırdığı bürokrat ve teknokratlar,
yıllardan beri, deneyimli, tecrübeli insanlardır. Bu, deneyimli ve sektörde
başarıyla çalışmış olan değerli ziraat mühendisi ve veteriner hekim
arkadaşların gayretleriyle, hukukî altyapısını oluşturduktan sonra, hayvan
ıslahında en kısa zamanda başarıya ulaşacağımıza inanıyorum. Bu inancımı
destekleyen en önemli husus, Sayın Bakanımızın, hayvan yetiştiriciliğinde,
konuşmama başlarken ifade ettiğim, kaba yem açığını kapatmaya yönelik
tedbirleri almasıdır; zira, en hassas nokta olarak bu durumun görülmesi
gerekir; çünkü, üretim maliyetinde en önemli faktör yemdir. Yemin, ucuz,
sağlıklı ve sürekli şekilde temin edilebildiği hallerde, hayvancılık
sektörünün, bir yandan, arzu edilen
miktarda üretimi sağlama
açısından, diğer yandan, ucuza
üretildiği için dış piyasalarda rekabet gücümüzü artırması açısından ve düşük
gelirli insanlarımızın hak ettiği, alması gereken, beslenirken
gerçekleştirmemiz gereken ve bunun anayasal bir zorunluluk olduğunu da göz
önüne alarak, dengeli beslenmesi açısından tüketmesi gereken hayvansal ürünleri
yeterli miktarda tüketmesinde üretim maliyetinin rolünü hepimiz takdir edecek
durumdayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Akcan, lütfen, tamamlar mısınız efendim. ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan. Bu vesileyle, Hayvan Islahı Kanunu Tasarısının,
kanunlaştıktan sonra, ülkemize, Türkiye hayvancılığına, hayırlara vesile
olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akcan. Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili
Sayın Beyhan Aslan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu adına Hayvan Islahı Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşlerimi arz edeceğim; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, 1999 yılı aralık
ayında Bakanlar Kurulunda görüşülerek tasarı haline gelmiş ve şubat ayında
Meclise sevk edilen bu kanun tasarısını, 20 Nisan 2000 tarihinde, Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonumuz, enine boyuna görüşmüştür. O zamanki Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Başkanımız rahmetli Abdullah Turan Bilge Beyi burada yine
rahmetle anıyorum; çünkü, onun başkanlığında toplanan komisyon, komisyon
üyelerimizin yanı sıra, ziraat fakültelerimizin, veterinerlik fakültelerimizin
konuyla ilgili hocalarını, Ziraat Mühendisleri Odasını, Veteriner Hekimler
Odasını, Jokey Kulübü Başkanlığını, damızlık sığır yetiştirme konusundaki
örgütlerin başkanlarını çağırmış, çok ciddî ve teknik bir çalışma sonucunda,
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuz raporunu vermiş ve bu enine boyuna
tartışılan genetik ilminin son verileri, teknolojik gelişmeleri de dikkate
alınarak yapılan bu çalışma, fevkalade ciddî ve güzel bir çalışma olmuştur. Bu
çalışmayı yapan komisyon üyesi arkadaşlarımıza, teknokratlara ve Tarım
Bakanlığının değerli yöneticilerine, Anavatan Partisi Grubu adına teşekkürü bir
borç biliyorum. Değerli arkadaşlar, Kurtuluş Savaşından sonra, Mustafa
Kemal Atatürk ve arkadaşları, ziraatta ve hayvancılıkta ülkemizi ileri ülkeler
düzeyine ulaştırmak konusunda arkadaşlarıyla birlikte büyük bir gayrete
girişmişlerdir. Ziraatımızın ve hayvancılığımızın içinde bulunduğu ilkel durumu
tespit etmişler ve ileri ülkelerdeki teknolojik gelişmeleri, yasal
düzenlemeleri, örgütlenmeleri ülkeye getirmek, ziraat ve hayvancılıktaki verimi
artırmak ve insanımızın bu birimlerden daha fazla yararlandırılmasını sağlamak
için gösterdiği gayretler, hakikaten takdire şayandır. Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşlarının tabiî ki nihaî hedefi, o zaman, köylüyü efendi haline
getirmekti. Tabiî, Kurtuluş Savaşından sonra başlayan bu gayretler, tüm
cumhuriyet hükümetleri boyunca devam etmiştir. 1924 yılından itibaren başlayan
hayvan ıslahına ilişkin çalışmalar, yine, bitkilerimizin ıslahına ilişkin
çalışmalar o dönemlerde çok hızlanmış ve 1926 yılında Islahatı Hayvanat Kanunu
çıkarılmış. O kanunla, biz, tüm cumhuriyet hükümetleri döneminde, bu ihtiyacı
gidermek durumunda kalmışız. Tabiî ki, hayat durmuyor, değişen şartlar, genetik
ilmindeki gelişmeler, teknolojik gelişmeler, nüfusun artması ve hayvansal
ürünlere olan ihtiyacın daha çok artması, insanlara, daha az masrafla daha çok
ürün; yani, daha çok et, daha çok süt, daha çok yumurta gibi ihtiyaçlara sevk
etmiş ve insanoğlu, ben, ne yaparım da, daha fazla ürün elde ederim, daha az
masrafla, daha çok ürün elde ederimi aramaya başlamıştır. Bunların sonucunda
da, tabiî ki, cumhuriyetle birlikte, bizim, bugün, devlet üretme çiftlikleri
dediğimiz, o zamanki adıyla haralar kurulmuş ve büyükbaş hayvanlarımızın
yetiştirildiği haralar, küçükbaş hayvanlarımızın yetiştirildiği haralar,
atların yetiştirildiği haralar, yine, kanatlı hayvanlarımızla,
ipekböcekçiliğimizle ilişkili birimler kurulmuş ve Tarım Bakanlığımız, devlete
ilişkin olarak, bu haralarda hayvan ıslahı çalışmaları yapmış ve belirli
noktaya gelmiştir. 1949 yılına kadar tabiî tohumlamayla yapılan bu
çalışmalar, yine, teknolojik gelişmelerle birlikte ve Türkiye'deki veterinerlik
hizmetlerinin gelişmesi, veterinerlik alanında alınan mesafe gereği, 1949
yılından itibaren sunî tohumlama yolu açılmış, bu da, hayvancılığımızda önemli
bir merhale olmuştur. Ülkemizdeki yaygın haraların ismi anıldığında, hep
belirli hayvanlar aklımıza gelir. Mesela, Bursa Karacabey Sultanbeyli denilince
Arap atı yetiştiriciliği, Acıpayam Devlet Üretme Çiftliği denilince koyun
üreticiliği akla gelir ve yine, bizim birtakım çiftlik ve haralarımızda da
büyükbaş hayvan yetiştiriciliği yapılmaktadır. Şimdi, tabiî, bu konudaki gelişmelere ayak uydurmamız
gerekiyordu. Teknolojik gelişmeler, bu konuda alınan mesafe, yeni bir
düzenlemeye ihtiyaç gösteriyordu. Her teknolojik gelişmenin arkasından bir
hukukî boşluk doğar. Her teknolojik gelişmeyi hukukla dengelememiz gerekir,
yeni sivil toplum örgütleriyle dengelememiz gerekir. 1926'dan bu yana bize yön
veren kanun, artık, teknolojik gelişmelere ayak uyduramamış, yasal boşluk
doğmuş; işte, bu nedenledir ki, bugün, 418 sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu
Tasarısını görüşüyoruz ve artık, bundan sonra, bu kanunla çalışmalarımızı devam
ettireceğiz. Bu tasarıyla, her türlü hayvansal üretim ve bu üretimi
etkili kılan faaliyetler ile ülkemizin hayvan varlığının verimlerini artırmak
için yapılacak ıslah çalışmalarını düzenleyeceğiz. Bu kanunla, hayvanlarımızın
genetik potansiyelini koruyacağız ve hayvansal üretimi ekonomik hale
getireceğiz. Yine bu kanunla, soy kütüğü kayıtlarını tutacağız,
damızlık hayvanların sağlıklı, hijyenik koşullarda yetiştirilmesini, hastalıklardan
korunmasını sağlayacağız ve bunu yapmayanlar hakkında da müeyyideler ortaya
koyacağız. Cumhuriyet döneminde, hep, devletin yaptığı bu
faaliyeti özel teşebbüse açarak, özel teşebbüse imkân sağlayarak, teşvikler
vererek, hayvan ıslahı konusunda özel
teşebbüsün dinamiklerinden faydalanmak ve hayvan ıslahı konusunda özel bir
teşebbüs alanı yaratmak konusu da, yine bu kanunla yürürlüğe girmektedir ki, bu
da, bu kanunun en önemli unsurlarından biridir diye düşünüyorum. Bize göre dikkat edilmesi gereken husus, damızlık
hayvanların ithalinde çok dikkat edilmeli ve hayvandan insana, hayvandan
hayvana geçen hastalıklar konusunda çok dikkatli ve uyanık bulunulmalıdır ki,
ülkemizi yeni hastalıklarla tanıştırmayalım. Bu nedenle, bizde var olan hayvan
potansiyelini daha verimli hale getirmek için, hem yerli ürünlerimizden
faydalanalım hem de çok dikkatli ve ciddî bir şekilde damızlık ithalini
sağlayalım ve böylece, hayvansal ürünlerimizin artırılması noktasında gayret
sarf edelim. Bunu bir disiplin içerisinde yapmak gerekiyordu, bu tasarı bunu
sağlayacaktır. Anavatan Partisi Grubu olarak bu yasa tasarısını
destekliyor ve çok gecikmiş bir yasa olarak karşılıyoruz. Anavatan Partisi
Grubu olarak, bu tasarının kanunlaşmasında gayret eden arkadaşlarımızın tümüne
teşekkürü borç biliyoruz. Bu tasarının -ki, inşallah yasalaşacaktır- ülkemize,
Türk çiftçisine, Türk hayvancılığına hayırlı olmasını diliyor ve Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan. Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili
Sayın Burhan Bıçakçıoğlu konuşacaklar. Buyurun Sayın Bıçakçıoğlu. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Partim adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu kanun tasarısının hazırlanmasında Komisyon Başkanı olan Genel
Başkan Yardımcım Abdullah Turan Bilge'yi de rahmetle anıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmam biraz
uzun, zaman kalır mı bilemiyorum; ama, konuşmamın içerisinde de yer yer
değindiğim bazı konuları daha öncesinden açıklamak zaruretini hissediyorum. Demokratik Sol Parti olarak 55, 56 ve 57 nci hükümette
görev aldık. Türk hayvancılığı konusunda, herkes, müteaddit defalar bu kürsüde
kendi görüşlerini ve yorumlarını aktardı. Ben, özellikle, ilk konuşmayı alan
Doğru Yol Partili sayın milletvekili arkadaşımın bazı sözlerine atıfta bulunmak
istiyorum. Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Özellikle övdü, 1994 yılında Türk
çiftçisine sıfır faizli kredi verildi, 1995 yılında da Türk çiftçisine; yani,
çiftçi demeyeyim, Türkiye'de hayvancılık yapan kesime yüzde 20 faizli kredi
verildi. O yıllarda hepinizin hatırlayacağı gibi, özellikle 1994 yılında
enflasyon yüzde 150 olmuştu; ama, faiz oranları, özellikle haziran ve eylül
arasındaki üç ay için yüzde 50 netti; yani, yıllık ortalama faiz yüzde 300'dü.
Bu dönemde, o zamanın parasıyla 1 milyar lira sıfır faizli kredi, Doğru Yol Partisi
iktidarında üreticilere verildi. Bu, çok güzeldi ilk başta. Bu krediyi
alanlardan biri de bendim. Ben, bir hayvan yetiştiricisiyim, sığır
yetiştiricisiyim. Benim gibi, o yıllarda bu krediyi alanlar tespit edilsin.
Şayet, bir kişi gösterirlerse bu krediden kâr ettik diyeni
-gösterebileceklerini de sanmıyorum- en kısa zamanda bu ismi burada
açıklamalarını istiyorum. Bu kredi nasıl verildi arkadaşlar? Bizlere, çiftçiye,
besiciye sıfır faizli, sanayiciye endeksli kredi verildi; biz, bir sözleşme
yaptık, bize krediyi direkt hükümet vermedi, o zamanki hükümet vermedi, bizi,
sanayiciler üzerinden, sanayicilere bağlayarak kredi verdiler. Yani, biz,
krediyi o zamanki sanayicilerden aldık. Enflasyon yüzde 150 olduğu zamanda
sıfır faizli kredi çok cazipti. Bizimle yapılan sözleşmede, Et ve Balık
Kurumunun fiyatları üzerinden bir yıl sonra hayvanlarımızın alınacağı
söylenildi. O yıl, Et ve Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumu özelleştirildi,
yani, tüm fabrikalar kapatıldı. İyi hatırlıyorum, bir yıl önce Türkiye
genelinde 36 000-37 000 liraydı karkas et fiyatı enflasyonun yüzde 150 olduğu
bir ortamda; Et ve Balık Kurumu özelleştirildi, fiyatlar çakılı kaldı, alan da
yok; bir yıl sonra biz yine sıfır faizli krediyle aldığımız hayvanları 35
000-36 000 liradan sattık; ama, biz hayvanları sattıktan -şimdi, bunlar hep
tutanaklara geçiyor, yarın öbür gün araştırırlar, beni mahcup ederler diye
söylüyorum; çok iyi hatırlıyorum, çünkü, tüm çiftçiler iflas etti- bir yıl
sonra, Türkiye'de et fiyatı, kesim eti, bıçak fiyatı 72 000 lira oldu, yani,
sıfır faizli kredi, bize yüzde 100'ün de üzerine, pahalıya geldi. Bir yıl sonra
da yüzde 20 faizli kredi verdiler, sağ olsunlar, onda da, bizi, yine, bu
şekilde mağdur ettiler. Bunun dışında, 1996 yılına kadar, 1987-1995 yılları
arasında, özellikle Doğru Yol Partisinin 1991'den sonraki iktidarlarında,
Türkiye'ye, dışarıdan, ithal 273 000 tane damızlık sığır getirildi. Bu 273 000
sığırın hepsi -yüzde 1'i bile yaşamadı- üç beş yıl içinde öldü; çünkü, bu gelen
hayvanlar sağlıksızdı. Nasıl seçtiler bunu, onu da açıklamak istiyorum, seçim
yöntemini de açıklamak istiyorum: Şu bardağın fiyatı, özelliklerini
bildirirsiniz, bir buzdolabı, bir televizyonun fiyatını bildirirsiniz ihale
açarsınız, bir inşaatın fiyatını bildirirsiniz ihale açarsınız; ama, damızlık
hayvanda ihale açılmaz; çünkü, gelen hayvanlar hiç doğum yapmamış, hiç
sağılmamış hayvanlardır. Bu hayvanların, doğum yaptıktan sonra ne kadar süt
vereceğini kimse bilemez; ama,
Avrupalı bunu biliyor; çünkü,
onların pedigri kayıtları Avrupalılarda var. Bizim tüccarlarımız yahut da hayvan ithal edecek
tüccarlarımız, devletin açık artırmasına çıktılar; en düşük fiyatı veren aldı,
en düşük fiyatı veren, Avrupa'dan en kalitesiz hayvanı getirdi. Bu hayvanlar da
Türkiye'ye uyum sağlamadı ve zaten verimleri de az olduğu için, en kalitesizi
olduğu için, Türkiye'de bu 270 000 hayvan hastalandı, öldü; Türk hayvancılığı
da geriye gitti. Bugünkü hayvancılığımızın sorunlarının temeli o zamandandır. Şu anda, hayvancılık, kesinlikle, bir yılda, iki yılda
kurtarılamaz. Bir hayvan, bir yıl sonra doğurur, yılda bir tane doğum yapar;
bunun da yüzde 50'si dişi, yüzde 50'si erkektir. Doğuran hayvan ikibuçuk yıl
sonra yavru yapar, yani, bir hayvanın yavrusundan bir hayvan alabilmek için beş
yıl gerekir. Beş yılda da Türk hayvancılığı kalkınamaz. Türkiye'de, 1996 yılına kadar büyükbaş hayvan sayısı ve
varlığı istatistiklerde sürekli düştü; düştü diyorum, bu yıla kadar yurt
dışından 270 000 hayvan gelmesine rağmen düştü; ama, 1996 yılından sonra hiç
düşmedi, hiç dışarıdan da hayvan gelmedi; çünkü, Türk çiftçisi, hayvanına değer
buldu ve bu hayvanı yetiştirdi.
Süt fiyatları arttı; Türk
çiftçisi, kendi kendine yaşar, ayakları üzerine basar hale geldi. 1996 yılından
önce hayvan sayıları sürekli geriledi. Ben şunu da söylüyorum: 273 000 hayvan gelince,
Türkiye'deki süt fiyatları ve et fiyatları ucuzladı; köylü de, elindeki verimli
süt hayvanını, sütü ucuz olduğu için, sattı. Bunun karşılığında, arkadaşım
"süte ilk defa 4500 lira prim verdik" dedi; yanlış, 5 000 lira
prim verdiler; çok iyi
biliyorum. Niye; Türk çiftçisini artık kurtaracak... Bunlar sunî tedbirlerdir.
Bırakın, hayvancılar, köylüler kendi kendini geliştirir. Bunlar sizden kredi
istemiyor. Geçen sene yazın, Tarım ve Köyişleri Bakanımızla, Sığır
Yetiştiricileri Birliğinde -Türkiye'de 42 ilde örgütlü- toplantı yaptık.
Birlikteki tüm çiftçilerin dediği "bize düşük faizli kredi vermeyin, biz,
dışarıdan ithal hayvan istemiyoruz; bize normal faizli kredi verin; fakat,
hayvancılık yapana kredi verin." 1994 yılında sıfır faizle kredi alanların
yüzde 80'i hayvancılık yapmıyordu; krediyi aldılar, yattılar üstüne, Türk
hayvancılığı da bu şekilde geriledi; 273 000 hayvan da gelince, Türkiye'deki
hayvan sayısı -gelmesine rağmen- süratle azaldı; çünkü, herkes, hayvanını
kasaba gönderdi, ben de dahil. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Siz ne iş yapıyorsunuz? BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Ben her işi yapıyorum;
hayvancıyım, hayvanlarım var 400 tane. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bunu bilelim de... BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Hem besicilik, hem
sütçülük yapıyorum; aynı zamanda da öğretmendim. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Besicilik yani?.. BAŞKAN - Buyurun, siz konuşmanıza devam edin. BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Hayvancıyım, şu anda da
hayvanlarım var. Ben, çiftçiyim arkadaşım; dışarıdan konuşmuyorum; ben, hayvan
yetiştiriyorum; onun için, kaçak hayvan konusunda, tarım konusunda konuşan
birçok arkadaşı, ben, birbuçuk yıldır dinliyorum. Konuşmama başlıyorum. Hayvancılığı batıran, Türkiye'de 1996 yılından önceki
iktidarlardır. Bugün, çiftçiler ağlıyor diye herkes burada konuşuyor; ben
çiftçiyim, ben konuşmuyordum; şimdi, ben de konuşuyorum,. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) Evet, ben, sıfır faizli kredi de aldım, battım, bir tane
çıkan varsa da, arkadaşlarımdan isim istiyorum. Evet, şimdi, Hayvan Islahı Kanunuyla ilgili
hazırladığım metni okuyorum; ama, özellikle bunu vurgulamak istedim. Yazılı notumdan biraz çabuk okuyacağım; çünkü, bu Türk
çiftçisini de ilgilendiriyor. Şimdi, bu kanun, 1926 yılındaki Hayvanı Islahıyat
Kanunu ile... Kanunun çıkış tarihini söylüyorum, 1334; çünkü, öyle yazıyor
kanunda, 1334; yani, 1918 yılında çıkan Damızlık Tiftik Keçilerinin Harice
Men-i İhraç ve Teksiri Adadî Hakkında Kanunları kaldırarak, yerine, 20 nci
Yüzyıla yakışan bir kanun tasarısı... Burada şu anlaşılıyor: O yıllarda, 1926
yılında Atatürk'ün başında olduğu Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, Türk
hayvancılığına ve köylüsüne verdiği önemi... Hatta, şu sözleri de var:
"Milletin efendisi köylüdür."
Evet, köylüdür; o yıldan bu yıla köylüyü düşünen genelde pek olmamıştır
ki, ancak, bu kanunu şimdi değiştirebiliyoruz. İnşallah, bu, çiftçimize,
köylümüze ve özellikle hayvancılık yapan kesime hayırlı, uğurlu olur. Hayvancılık, dünyanın bütün ülkeleri için önemli bir
sektördür. Nite-kim, birçok ülkede yaşanan açlık, son günlerde Avrupa Birliği
ülkelerinde sığırlarda görülen "delidana" hastalığına bağlı olarak
ortaya çıkan çalkantılar, hayvancılıkla ilgili ürünlerin ticaretinin, zaman
zaman, ülkeler, hatta kıtalararası çekişmeye neden olması, bu sektörün
vazgeçilmez olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Gerçekten de, insanlığın
hayvansal ürünlerden vazgeçmesi mümkün olmadığına göre, hayvansal üretimden
vazgeçmek, başta ülke insanlarının gıda güvencesi olmak üzere, pek çok alanda
ülkenin geleceğini başkalarının denetimine bırakmak demektir. Bir ülke için, hayvancılığın, insanlara doğrudan besin
maddeleri sağlamak yanında, çok değişik şekilde faydaları da vardır. Bunları
şöyle sıralayabiliriz: Hayvancılık, yoğun işgücü kullanımı gerektirir;
dolayısıyla da, çok sayıda çalışanın istihdamını, özellikle de yerinde
istihdamını sağlayarak, bir yandan işsizliğin azalmasına, diğer yandan da,
köyden kente göçün hızını düşürerek, hızlı göçten doğan birçok sorunun
önlenmesine katkı sağlar. Tarım işletmeleri içerisinde katmadeğer yaratarak,
üreticilerin gelir ve refah düzeylerinin yükselmesini ve hatta, işletme
içerisinde sermaye biriki-mini kolaylaştırır. Bir başka değerlendirme de, imkânı olmayan alanlar
değerlendirilerek ekonomiye katkı sağlanmasıdır. Ayrıca, büyük yerleşim yerlerinden uzak alanlara
yerleşilmesini de sağlar. Başta, et, süt ve tekstil sanayii olmak üzere,
hayvansal ürün işleyen sanayie hammadde sağlar. Uygun koşullar yaratıldığında, ürünleri dünya
pazarlarında her zaman alıcı bulur. Dolayısıyla, bir ihracat kaynağıdır. Tarım makineleri ve karma yem sanayiine pazar yaratır.
Yem bitkilerinin özellikleri nedeniyle, tarım alanlarının doğru ve etkin
kullanımına olanak sağlar. Türkiye'de hayvansal üretimin yapısı ve gelişimini
ortaya koymadan bu hususta bir fikir birliği sağlamak, çözüm önermek, üretilen
stratejilere taraftar bulmak oldukça zordur. Bu nedenle, öncelikle, Türkiye'de
tarımsal yapının kısa bir değerlendirmesini yapmakta fayda vardır. Türkiye'de tarım işletmelerinin ortalama arazi varlığı
50 dekar civarındadır. Bu değer oldukça küçüktür. İşletmelerin önemli bir
bölümünde hem hayvansal üretim hem de tarımsal üretim değerlerinde, hayvansal
üretim katkısı düşüktür. Ülkemizde toplam tarımsal gelir içerisinde hayvansal
üretimin payı yüzde 25 civarındayken, bu oran, gelişmiş ülkelerde yüzde 70'tir.
Ülkemizde, halen, nüfusun büyük bir bölümü tarım
sektöründedir. Toplam nüfusta tarımda çalışanların oranı Türkiye'de yüzde 45
civarındayken, bu değer gelişmiş ülkelerde yüzde 5 civarındadır. Bu durum,
Türkiye'de tarımsal faaliyetlerde bulunmanın çok cazip olmasından değil, tarım
dışı alanlarda yeterli istihdamın yaratılamamasından kaynaklanmaktadır. Üretici örgütleri yeterince geliştirilmemiştir. Bu
durum, çoğunluğu küçük işletmelerin işletme ölçeğinin küçüklüğünden kaynaklanan
dezavantajlarının devam etmesine yol açmaktadır. Tarımdan diğer sektörlere
sağlıklı bir yapı içerisinde nüfus çekilemediği sürece, bu dezavantajı azaltmak
için en etkili yol, üretici örgütlenmesinin hayata geçirilmesidir. Son yıllarda
iyice yoğunlaşan bu talebi karşılayabilmek için, üretici örgütleriyle ilgili
yasa tasarısı şu anda hazırlanmaktadır; artı, Hayvan Islahı Yasa Tasarısı ve
benzeri yasal düzenlemelerin hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayvansal
üretimi artırmaya yönelik politikalar, toplumun tüm kesimlerine yarar
sağlayacaktır. Günümüzde, başta üretici ve tüketiciler olmak üzere, sektörle
ilgili tüm kesimler ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Bir bölümü her geçen gün
ağırlaşan bu sorunlardan şöyle söz edebiliriz: Türkiye'de kişi başına hayvansal ürünler üretimi
yetersizdir. Örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına yılda 325 kilogram
süt üretilirken, Türkiye'de bu değerlerin yarısı kadardır. Et söz konusu
olduğunda, bu da Avrupa Birliği ülkelerine göre dörtte 1 oranındadır. Türkiye'de üretim düşüklüğü, çoğu kez, üretici
fiyatlarının yükselmesine de yansımaktadır; yani, üretim düşük olduğu halde,
üretici fiyatları çoğu kez enflasyondan daha düşük bir artış gösterebilmiştir.
Bunun nedeni, gayri kanunî yollardan, bazen de yasal prosedür tamamlanarak
Türkiye'ye hayvan ve hayvansal ürünlerin sokulmasıdır. Bu olumsuzluklar ortadan
kaldırılmazsa iç piyasa canlanmayacak, üretici, bugün olduğu gibi, piyasaya
güvenini kaybedecek, fırsat bulduğu ilk anda da üretimden çıkacaktır. Böylece,
Türkiye, sık sık girdiği üretim-tüketim-ithalat ve kaçakçılık kısır döngüsüne
tekrar girecektir. Gelişmiş ülkelerin hemen tamamında hayvancılık şu yolla
veya bu yolla desteklenmektedir. Türkiye'de de zaman zaman, hayvancılığı
desteklemek adına, birtakım teşebbüsler yapılmış ve halen de yapılmaktadır.
Yalnız, bu teşebbüslerin çok büyük bir bölümünün öngörülen yararı sağlamadığı
bilinmektedir. Bunda, hayvancılık adına ileri sürülen desteklerin, çoğu kez, bu
alanlara da ulaşmadığını görmekteyiz; örneğin, demin konuşmamın başında
verdiğim 1994 yılındaki olaylar. Türkiye'de hayvan sayısında önemli değişimler
olmaktadır. Örneğin, koyun ve keçi sayısı hızla azalmaktadır; sığır sayısı ise,
önceleri azalmış, 1996 yılından beri azalmamaktadır. Üretim artışına bağlı
olmayan ve özellikle et ve deri ürünlerini olumsuz etkileyen bu azalmanın fark
edilmesi ve önlenmesi, ülkemiz için oldukça önemlidir. Bu yanlış, Türkiye'nin iddialı
olabileceği iki üretim dalında; yani, koyun ve keçi yetiştiriciliğinde dünya
pazarlarında var olma şansının temelli kaybolmasına yol açacaktır. Özellikle,
et üretimi dikkate alındığında, herkes, koyun ve keçinin önemini anlamak ve
uygun tedbirlerin hayata geçirilmesi için çaba harcamak zorundadır. Türkiye'de, gelişmiş ülkelerle yarışabilen tek
hayvancılık alt sektörü tavuk yetiştiriciliğidir; fakat, son yıllarda bu
sektörde yaşanan sıkıntılar had safhaya varmış, ardı ardına iflaslar yaşanmaya
başlanmıştır. Türkiye'de kaba yem üretimine ayrılan alanlar, toplam
ekilebilen alanların yüzde 2,5'i kadarken, bu alan, birçok gelişmiş ülkede,
bunun 10 katına çıkmaktadır. Üreticiler, hemen her zaman yem fiyatlarının
yüksekliğinden veya süt fiyatlarının azlığından şikâyet etmektedir. Örneğin,
üretici bir kilogram süt sattığında, 2-2,5 kilogram fabrika yemi (kesif yem)
satın alabiliyorsa, yemin veya sütün fiyatının ne olduğu o kadar önemli olmaz.
Gelişmiş ülkelerde bunun kabul gören oranı, bir kilogram süt satıldığında, bir
kilogram civarında fabrika yemi alınabilmesidir. Yem pahalı, süt ucuz veya yem ucuz, süt pahalı olması,
Türkiye hayvancılığı için önemli bir değer değildir; burada en önemli olan, 1
kilo sütün 1 kilo yem alabilmesidir. Hayvansal ürün fiyatlarının düşük ya da yüksek olması
yalnızca üreticiyi ilgilendirmez, tüketici de bu değişimlerden etkilenir.
Ayrıca, tüketicilerin temel ilgisi, üreticinin ürünü kaç liradan sattığı değil,
kendisinin ne ödediğidir. Örneğin, üretici 1 kilogram süt sattığında eline
geçen para, bölgelere göre, 140 000 ile 175 000 lira civarındadır. Buna
karşılık, Türkiye'de, tüketicilerin 1 kilogram dayanıklı sütü 700 000-750 000
liraya aldığını görmekteyiz. Avrupa Birliği ülkelerinde tüketiciler,
genellikle, üreticinin eline geçen süt fiyatının 2 katı paraya süt ürünlerini
alabilmektedir; ama, bugün, ülkemizde bu oran 4-5 katın üzerindedir. Yani,
Avrupa ülkelerinde üreticinin 1'e sattığına tüketici 2 öderken, Türkiye'de
üreticinin 1'e sattığına tüketici 4-5 katını ödemektedir. Türkiye'de et ve süt -özellikle söylüyorum-
sanayicileri üreticilere daha kolay olarak organize olmakta ve ortak hareket
edebilmektedirler. Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu ve Et ve Balık Kurumunun
özelleştirme adı altında elden çıkarılması da, sanayicileri bu konuda daha da
cesaretlendirmiştir. Nitekim, sanayiciler, maliyetlerini azaltmak için,
üreticilerden aldıkları sütün fiyatını geçen ay yüzde 20 civarında
azaltmışlardır. Üreticiler de buna mahkûm edilmiştir. Bunun sorumlusu,
üreticileri sanayicilere mahkûm eden 1994 yılındaki iktidardır; çünkü,
elimizdeki Süt Endüstrisi Kurumu o zaman özelleştirilmiştir. Bugün, size, birkaç bilgi notu vermek istiyorum:
Özelleştirilen 32 süt fabrikasından sadece 13'ü faaliyetlerini sürdürmektedir.
İstihdam yüzde 60 azalmış, işlenen süt miktarı da yüzde 19 dolayında
azalmıştır. Daha da önemlisi, Burdur ve İzmir gibi süt fabrikaları
özelleştirildikten sonra tamamen kapatılmışlardır. Yani, buraları alan
sanayiciler, bu arsalara başka bir fabrika yapmışlardır, sütle ilgili değil. Türkiye Süt Endüstrisi Kurumunun başına gelenler Et ve
Balık Kurumu için de geçerlidir. Özelleştirilen 12 Et ve Balık Kurumu tesisinde
istihdam yüzde 57, üretim yüzde 5 düşmüş; daha önemlisi, kapasite kullanımı da
azalmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, hızla, üreticilerin kendi sanayi
tesislerine sahip olmalarını sağlayacak politikaları geliştirmektir. Nitekim,
bugün, birçok gelişmiş ülkede, üretilen ve işlenen sütün yüzde 40 ile yüzde
90'ı arasındaki bir kısmı, süt kooperatifleri sayesinde üretilip, işlenmekte ve
pazarlanmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen tamamlayın. BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Ülkemizde, sektörde
dengeyi sağlamak için, hiç olmazsa, üretilen sütün yüzde 20'sinin üretici
örgütlerince işlenip pazarlanmasını sağlayacak önlemler alınmalıdır. Üretici örgütleri, düşük faizli kredilerle
desteklenmektedir. Doğru Yol Partisi Milletvekili arkadaşım konuşmuştu; şu
anda, hayvancılığa ve süt teşvikine bir sürü kredi var, yurt dışından gelecek,
Dünya Bankasının desteklediği krediler var. Ben, bu kredilerle, süt yetiştirici
birliklerine de, bu konuda yardımcı olunmasını istiyorum. Konuşmama diğer maddelerde -çünkü, fazla kaldı- devam
etmek istiyorum. Hepinizi, saygılarla -şimdilik- selamlıyorum. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bıçakçıoğlu. Fazilet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın
Latif Öztek; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu
Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Geçmiş devirlerde olduğu gibi, günümüzde de
insanoğlunun en büyük sorunu ya da üzerinde en çok durduğu konu, gıda temini ve
açlık sorunudur. Hızla artan dünya nüfusu, bu problemi daha da
ağırlaştırmaktadır. İnsanoğlu, gıdasını, bitkisel ve hayvansal kökenli
gıdalardan temin etmektedir. Hayvansal kökenli gıdaların, özellikle
proteinlerin, besleme değeri yüksektir. Bu yüzden, dengeli beslenmede, her gün,
belli miktarda hayvansal protein alınması gerekir. Dengeli beslenme için,
gıdanın bol olması gerekir. Hayvansal üretimi artırmak için iki yol vardır:
Birinci yol, hayvan sayısını artırmak; ikinci yol da, birim hayvan başına
verimi artırmaktır. Hayvan sayısı, istenildiği kadar artırılamaz; bu
yüzden, hayvan sayısını artırma ile üretim artışı sağlama, oldukça sınırlıdır.
Üretimde devamlılık arz eden artış, birim başına verimin artırılmasıyla
mümkündür. Bu durum, genetik çalışmalara hız verilmesine ve ıslah
çalışmalarının önplana çıkmasına sebep olmuştur. Ülkemizde, hayvan ıslahının önemi, cumhuriyetimizin ilk
kuruluş yıllarından itibaren anlaşılmış; bu amaçla, 7 Haziran 1926'da Islâhı
Hayvanat Kanunu çıkarılarak, bilimsel anlamda ıslah çalışmaları başlamıştır. Türkiye, 11 milyon civarında sığır ve 30 milyonun
üzerindeki koyun sayısıyla, büyük bir hayvan varlığına sahiptir. Ülkemiz, son yıllarda,
tavuk eti ve yumurta üretiminde, plan hedeflerini aşarak, büyük bir gelişme
göstermesine rağmen, gerek kırmızı et ve gerekse süt üretiminde, arzu edilen
üretim hedefine ulaşamamıştır. Alınacak etkin önlemlerle, et ve süt üretimi,
kısa sürede 2-3 kat artırılabileceği gibi, tavuk eti ve yumurta üretimi de 2
katına çıkarılabilir. Türkiye, bu potansiyele sahiptir; ancak, yerli
hayvanlarımızın genetik kapasitelerinin yetersiz olması; elverişsiz bakım,
beslenme şartları ve sağlık hizmetlerinin yeterli olmayışı; bu arada, kaba ve
karma yem teminindeki yetersizlik; ilaç, ahır, ağıl ve kümeslerin
elverişsizliği; finans, pazarlama ve dışticarette uygulanan yanlış politikalar
nedeniyle, Türkiye, bu potansiyelinin, sadece yüzde 25-30'luk bir kısmından
yararlanabilmektedir. Hayvanlara yeterli beslenme, uygun barınak ve sağlık
hizmetlerinin, kısaca, optimum çevre şartlarının sağlanması, şüphesiz, verimin
belli düzeye yükselmesini sağlayabilecektir. Ancak, şartlar ne kadar elverişli
olursa olsun, verim, hayvanın genetik potansiyeliyle sınırlı kalacaktır.
Örneğin, işgücünden yararlanılan bir ata ne kadar iyi bakılırsa bakılsın, ne
kadar antrenman yaptırılırsa yaptırılsın, bu at, aynı bakım şartlarındaki bir
saf kan Arap atı ya da bir İngiliz atıyla yarışamaz ya da aynı şartlarda
beslenen yerli ineklerimizden, holstein inekleri kadar süt alınamaz. Kısaca,
hayvanın genetik kapasitesi, verimi belirleyici bir faktördür. Bu nedenle,
hayvanların veriminin artırılmasında ıslah faaliyetleri büyük bir önem
taşımaktadır. Türkiye'de, gerek hayvancılıkta ve gerekse tarla
ziraatında verimin zaman içerisinde arttığını söylemek mümkündür; ancak, verim,
hâlâ, gelişmiş ülkelere göre oldukça düşüktür. Ülkemizde yetiştirilen büyükbaş
hayvanlarda otuz kırk yıl önce 80 ile 100 kilogram civarında olan karkas
ağırlığı, bugün 160-170 kilograma çıkmıştır. İleri ülkelerde bu değer 250
kilogramın üzerindedir. Yine, otuz kırk yıl önce 600 ile 800 kilogram civarında
olan ineklerin bir laktasyondaki ortalama süt verimi, bugün 1600-1700 kilograma yükselmiştir. Bu
değer de, ileri ülkelerdeki 5 000-6 000 kilogram olan ortalama değerden çok
düşüktür. Bu durum, ülkemizde, ıslah çalışmalarına daha fazla önem vermemiz
gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Zira, sürekli olarak yurt dışından
yüksek verimli hayvan ithal etmekle üretimimizi artıramayız. Millî üretimimizi
artırmak için yurdumuzda ıslah çalışmalarını yapmamız gerekir. Başarılı ıslah
çalışması için de yasal düzenleme yapmak, bir zarurettir. Halen yürürlükte olan 904 sayılı Islâhı Hayvanat Kanununun
ıslah çalışmalarının yürütülmesinde büyük rolü olmuştur; fakat, teknolojik ve
bilimsel gelişmelerin süratle hayata geçirilme zorunluluğu, yeni maddelerin
ihdas edilmesi gerçeğini ortaya koyduğu gibi, hükmünü kaybetmiş maddelerin
elimine edilmesini de gerektirmiştir. Bu ihtiyaçla, ilk defa 1992'de, Sayın
Süleyman Demirel'in Başbakanlığındaki hükümet döneminde hazırlanan Hayvan
Islahı Kanunu Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş, 1996 yılında
ise Sayın Pro. Dr. Necmettin Erbakan'ın Başbakanlığı döneminde, yani 54 üncü
hükümet tarafından da Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilmiş, bilahara, 55 inci hükümet döneminde de kanunlaşması için
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen tasarı, o zamanki Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonunda, üniversitelerimizin ziraat ve veteriner fakülteleri ile
Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye ziraat odaları, yetiştirici birlikleri,
Türkiye Jokey Kulübü ve konuyla ilgili diğer sivil toplum örgütü
temsilcilerinin hem yazılı görüşleri alınarak hem de toplantılarımıza
katılanların fikirleri alınarak olgunlaştırılmıştır. 18 Nisan 1999'da yapılan erken genel seçimler
nedeniyle, komisyondan geçen tasarı, Yüce Parlamentoda görüşülememiştir. 21
inci Dönemde de 57 nci hükümet bu konuya önem vermiş ve tasarıyı, kanunlaşması
için Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiştir. Tasarı, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda, Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve Veteriner Fakültesinin bilim adamları ile
konuyla ilgili kuruluş temsilcilerinin katılımı da sağlanarak yeniden
görüşülmüş ve siz değerli üyelere dağıtılan metin ortaya çıkmıştır. Burada bir hususu, özellikle ve altını çizerek
belirtmek istiyorum. Gerek 20 nci Dönemde ve gerekse 21 inci Dönemde, Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu, bugüne kadarki kanun tasarı ve tekliflerini
görüşürken uyum halinde çalışmış ve örnek bir komisyon çalışması sergilemiştir.
Hükümetin gönderdiği kanun tasarısı, komisyonumuzda titiz bir şekilde
incelenip, en mükemmel hale gelmesi için gayret gösterilmiştir. Geçen seneden beri Yüce Meclisin gündeminde bulunan;
ancak, 57 nci hükümet, öncelikli kanunlar arasına almadığı için bugüne kadar
görüşülmeyip bekletilen kanun tasarısı altı bölümden ibarettir. Yürütme ve
yürürlük maddeleri dahil 23 madde ve 1 geçici madde bulunmaktadır. Birinci
bölümde, kanunun amacı, kapsamı ve tanımlara yer verilmiştir. İkinci bölümde 6 madde mevcuttur. Islah çalışmalarının
düzenlenmesi ve yürütülmesinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yetkili
kılındığının belirtildiği bu bölümdeki 4 üncü maddede, ıslah, yetiştirme ve
pazarlama amacıyla kooperatif nitelikli birliklerin kurulabilmesine imkân
verilmiştir. Bu birliklerin, gerek proje ve gerekse finansman yönünden
desteklenerek hayvancılığımıza canlılık kazandırmaları imkânı getirilmiştir.
Yine, bu bölümde, hayvan ıslahı millî komitesi kurulmasına imkân tanınmaktadır. 8 inci ve 9 uncu maddelerle, köy damızlıklarının temini
ile bakım ve besleme masraflarını karşılamak üzere kaynak tahsisi ve
damızlıkların köylere devredilmesi, hayvan ıslahı konusundaki çalışmaların,
köylüye, düzenli bir biçimde intikalinin sağlanacağı muhakkaktır. Damızlıkların
köylere devriyle hayvancılığımızdaki gelişme sürecinin hızlanacağı
kanaatindeyim. Üçüncü bölümde, tabiî tohumlama, sunî tohumlama, ticarî
amaçla tohumlama ve yeni bir teknoloji olan embriyo transferinin uygulama
esasları belirlenmiştir. Tasarıyla, bu faaliyetlerin, kamu kurum ve kuruluşları
yanında, sunî tohumlama yapmak üzere, Bakanlıktan izin alan gerçek ve
tüzelkişiler tarafından ücret mukabili yapılması imkânı getirilmektedir; yani,
özel sektöre de bu alanda çalışma imkânı sağlanmaktadır. Dördüncü bölüm üç maddeden ibarettir; ithalat, ihracat
ile gen kaynaklarının korunması ve yeni ırkların tescili gibi konuları
kapsamaktadır. Beşinci bölüm dört maddeden ibarettir ve cezaî hükümler
bu bölümde yer almaktadır. Tasarının altıncı bölümünde çeşitli hükümlere yer
verilmiştir. Burada, kanunun uygulanabilmesi için yönetmelik çıkarılacağı
belirtilmekte ve yürürlükten kaldırılan kanunlar zikredilmektedir. Değerli milletvekilleri, yetiştiricilerimizin yararına
olan bu kanun tasarısını desteklediğimizi ve bir an önce kanunlaşmasını
istediğimizi ifade ediyorum; ama, kanunun hayvancılığımızda var olan sorunların
tümünü çözeceğini söylemiyorum. Tarımsal üretimi artıralım. Kim artıracak; üretici,
yetiştirici, yani çiftçi, köylü çalışacak ve tarımsal üretimi artıracak. Güçlü
yetiştirici birlikleri olmadığı için, pazarlama dahil, her türlü sorunlarının
çözümlerinde yalnız bırakılan çiftçi, ürünü para etmiyor ise, niçin çalışacak
ve üretimi artıracak?! Bakınız arkadaşlar, bunun örneğini, geçtiğimiz hafta,
yani 14.2.2001 tarihinde televizyonlarda gördük. Daha önce litresi 200 000 Türk
Lirası olan sütün fiyatı 150 000 Türk Lirasına düşürüldüğü için eylem yapan,
sütlerini yollara döken Trakyalı çiftçileri hepiniz hatırlayınız. Yollara
dökmek için süt üretilir mi; elbette üretilmez. Köylümüz kanaatkârdır, az kârla
yetinir; ama, zararına üretim yapılamaz. Çiftçinin kâr etmesi için ürününü
değer fiyatına satması veya ürününün para etmesi gerekir. Suyun litresinin 300
000 Türk Lirası olduğu Türkiye'de, eğer sütün litresi 150 000 Türk Lirasına
satılıyorsa, çiftçinin kâr etmesi mümkün değildir. Ürünün para etmesi için de mükemmel bir pazarlama
sisteminin kurulması şarttır. Eğer, üreticiler, kendi aralarında anlaşarak, bu
organizasyonu kuramıyorlarsa, devletin bu organizasyonu kurması şarttır. Yoksa,
hiç kimse hayvancılık gibi zor ve meşakkatli bir işi yapmaz. Zaten, bu
yüzdendir ki, ülkemizdeki tarım işletmeleri içerisindeki hayvancılıkla iştigal
edenlerin sayısı azdır. Ülkemizdeki 4 091 000 civarındaki tarım işletmesinden
sadece hayvancılıkla iştigal edenlerin sayısı 148 000'dir; yani, toplam tarım
işletmelerinin yüzde 4'ü kadardır. Geri kalan işletmeler ise, bitkisel üretim
ve bitkisel üretimin yanında hayvansal üretim yapmaktadırlar. Hayvancılık ikinci plana itildiği için, hayvansal
üretimden elde edilen gelirin toplam ziraî gelir içerisindeki payı düşüktür,
yüzde 25-30 düzeyindedir. Gelişmiş ülkelerde ise bu oran yüzde 70-75
düzeyindedir. Gerekli önlemler alınarak, ülkemizde de bu oranın, hiç değilse,
yüzde 50'lere yükseltilmesi gerekir. Hep söylenir, Türkiye bir tarım ülkesidir. Evet,
ülkemizde tarımla uğraşanların sayısı fazladır; ancak, üretim özlenen düzeyde
değildir. On onbeş yıl öncesine kadar, dünyanın kendine yeterli 7-8 ülkesinden
biri olan Türkiye, maalesef, bugün aynı durumda değildir. Önceleri, et, canlı
hayvan, peynir ve benzeri ürünleri ihraç eden Türkiye, bugün, sayılan malları
ithal ediyorsa, bufalo etleri yurdumuzda satılıyorsa, bunun sebebini aramak ve
çözümünü bulmak gerekir. Bize göre bunun sebebi, uygulanan hatalı
politikalardır. Türk tarımını geliştirmek için yeni arayışlara girmeye
gerek yoktur. Tarımı gelişmiş ülkelerin takip ettiği yolu, ülke şartlarına
adapte etmemiz yeterlidir. Türkiye'nin kaynakları boldur; bu kaynakları
harekete geçirecek olursak, bütün ekonomik ve sosyal sıkıntılarımızı aşacağımız
kanaatindeyim. Değerli milletvekilleri, yetiştiricinin kâr edebilmesi
için, hayvancılık tesisleri entegre olarak, yani, üreticiden tüketiciye kadar
olan hattaki bütün işlemler birlikte ele alınmalıdır. Süt işleme tesisleri
kurularak süte, et tesisleri kurularak da besi hayvanlarına pazar imkânı
hazırlanmış olur. Eğer, bu tesisler bulunmazsa, pazarlama sorunu çözülemez ve
süt üretiminde de, et üretiminde de arzu edilen hedefe ulaşılamaz. Marmara, Ege
ve Akdeniz Bölgelerinde, bitkisel ürünleri işleyen gıda sanayii yanında, et ve
süt gibi hayvansal ürünleri işleyen gıda sanayii tesisleri de özel sektör
tarafından kurulmuştur ve başarıyla da faaliyetlerini sürdürmektedir; ancak,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile Karadeniz Bölgesi için aynı şeyleri
söylemek mümkün değil. Et-Balık Kurumu tesisleri ile süt işleme tesisleri
1990'lı yıllarda özelleştirme kapsamına alınmış ve peyderpey
özelleştirilmiştir. Özelleştirilen tesisler amacına uygun olarak
çalıştırılamadığından çoğu zarar etmiş ve kapanmıştır. Süt işleme tesisleri ile
Et-Balık Kurumu tesisleri, hayvancılığın gelişmesi için stratejik önemi olan
tesislerdir. Evet, önemine binaen aynı cümleyi tekrarlıyorum; süt işleme
tesisleri ile Et-Balık Kurumu tesisleri, havancılığın gelişmesi için stratejik
önemi olan tesislerdir. Bu tesislerin özelleştirilmesi, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgeleri için erken olmuştur; bu bölgelerde hayvancılık gerilemiştir. Besi hayvancılığının en fazla gelişmiş olduğu illerden
biri olan Elazığ'daki Et-Balık Kurumu tesisleri özelleştirildi. Tesisleri satın
alan özel sektör aynı etkinlikte faaliyetini sürdüremediğinden, besicilerimiz,
binbir emekle bakıp besledikleri hayvanlarının satışında sıkıntı
çekmektedirler. Elazığ'da bu konuda başlatılan, besicilerimizin pazar
sorunlarını çözümüne katkıda bulunacak olan hayvan ürünleri sanayi bölgesinin
kuruluşu, maalesef, henüz tamamlanamamıştır. Bunun bir an önce tamamlanmasını
57 nci hükümetten talep ediyoruz. Sayın milletvekilleri, besiciler, besledikleri
hayvanları çok kere maliyetine bile satamazken, yurt dışından getirilen ve
menşei bilinmeyen etler yurdumuzda satılmıştır. Bu durum, hem besicilerimizin
mağduriyetine sebep olmuş ve hayvancılığımızı geriletmiş hem de insan sağlığı
için tehlike arz ettiğinden, toplumumuz et yemekten korkmaya başlamıştır.
Pazarlama sorunu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki süt üreticilerinin de
mağduriyetine sebep olmuş ve sonuçta hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Endişemiz odur ki, IMF'nin isteklerini yerine getirme
gayreti içinde olan 57 nci hükümetin sebep olduğu olumsuz şartlar, tabiat
şartlarının da olumsuzluğuyla birleşirse -ekonomide olduğu gibi- Türkiye
hayvancılığını da bitme noktasına getirir. 12 Şubat 2001 tarihinde Ankara'da yapılan, tarım il
müdürlerinin katıldıkları, su ve toprak sempozyumundaki konuşmasında, Sayın
Tarım Bakanımız, kuraklıktan dolayı 2001 yılında tarımsal üretimin düşeceğini
belirterek, Türkiye'nin Afganistan'a dönmesinden endişe ettiklerini
vurguluyorlardı. Ben de bu endişeye katılıyorum ve diyorum ki, 57 nci hükümet
bu yanlış politikalarını sürdürdüğü sürece, ekonomi de kötüleşecek, kuraklık
olmasa da, tarımsal üretim de düşecektir. İyi bir şair, yazar, gazeteci ve hatip olan 57 nci
hükümetin Başkanı ve diğer üyeleri, Türk tarımının özelliklerini iyi
bilemeyebilirler; bu, doğaldır, yadırgamıyoruz; ama, Sayın Tarım Bakanımız, siz
biliyorsunuz. Biz, görevimizi yapıyoruz, sizi uyarıyoruz; siz de, Sayın
Başbakana ve diğer bakanlarımıza konunun önemini anlatarak, gerekli önlemlerin
vakit geçirilmeden zamanında alınmasını temin ediniz. Yoksa, 57 nci hükümetin
ihmalinin veya yanlış uygulamalarının cezasını millet olarak birlikte çekeriz. Sosyal barışı bozulmuş, siyasî istikrarı bulunmayan ve
ekonomik yönden sıkıntılı günler geçiren Türkiye, gıda ithalatçısı bir ülke
konumuna da düşebilir; asıl felaket de o zaman olur. İnşallah, 57 nci hükümet
uyarılarımızı dikkate alır ve gerekli önlemleri alarak tarımdaki kötü gidişe
dur der ve milletimiz de sıkıntılı günler geçirmez. Doğal afetlere karşı hayvancılığı ve diğer tarım
ürünlerini kapsayacak şekilde, tarım sigortası kanununun da bir an önce
çıkarılması gerektiğini, bir kez daha vurgulamak istiyorum. Evet, daha önceki konuşmalarımızda da bahsetmiştik;
tarımsal kredilerde uygulanan faiz oranları oldukça yüksektir. Bu, bitkisel
üretim için de hayvansal üretim için de söz konusudur. Bu faiz oranlarının
düşürülmesi gerekir. Aksi halde, tarımla uğraşanların üretim yapmaları da,
yine, çok zor olur; belki de mümkün olmayacaktır. Fazilet Partisi olarak, görüşmekte olduğumuz Hayvan
Islahı Kanunu Tasarısının, ülkemizin, 21 inci Yüzyıla hâkim olacak hayvansal
protein zengini ülkeler arasına girmesini sağlamada etkili olacağına inanıyor;
ülkemizin menfaatına olan bu kanunu destekliyoruz. Kanunun, tüm
yetiştiricilerimize, çiftçilerimize, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çalışanlarına
ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öztek. Sayın Bakan, konuşacak mısınız efendim? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Kısaca bir hususu açıklayabilir miyim? BAŞKAN - Tabiî, buyurunuz... Yerinizden mi konuşacaksınız? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Yerimden efendim. BAŞKAN - Buyurun efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı üzerinde grupları adına
söz alan değerli milletvekillerimizin önerileri, tarafımızdan
değerlendirilecektir; ancak, bu kanunun, hayvancılığımızın gelişmesinde çok
büyük bir önemi olacağını belirtmek istiyorum. Müsaade ederseniz, biri iki hususa da açıklık getirmek
istiyorum. 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde, bu kanun çıkana kadar da,
özellikle Türk hayvancılığının geliştirilmesi için, ilk defa, damızlık süt
sığırlarında soy kütüğü çalışması, ön soy kütüğü ve döl kontrol projeleri
başlatılmıştır. Yine, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, damızlık
yetiştiricilerinin desteklenmesi için Bakanlar Kurulumuzdan bir proje
geçirilmiş ve bütün konuşmacıların üzerinde durduğu gibi, hayvancılığın temel
girdisi olan yem desteği ve damızlık yetiştiricisinin kayıt altına alınan
hayvanlarına destek verilmeye başlanmıştır. Şunu belirtmek istiyorum ki, ön soy
kütüğü çalışmalarında, toplam olarak 500 000 baş hayvan kayıt altına alınmış ve
2002 yılının sonunda, Türkiye, damızlık hayvan ihtiyacını kendi kaynaklarından
karşılayabilecek bir duruma gelecektir ve yine, 2003 yılı sonunda da, Türkiye,
inanıyorum ki, damızlık hayvan ihraç edebilecek bir duruma gelecektir. Yine, alınan tedbirlerle, yem bitkisi ekimi yapanlara,
masraflarının yüzde 25'i karşılıksız olarak ödenmektedir. Damızlık
Yetiştiricileri Birliği geliştirilmiş ve kayıt altına alınan hayvanlara, bu
hayvanların pazarlanması sırasında, 120 milyon ilâ 240 milyon lira bir nakit
para ödenmektedir ve bu, Türkiye'de ilk defa yürürlüğe konulan bir projedir. Bizim temel amacımız, boşalmış olan ahırların tekrar
doldurulmasıdır ve süt üreticisinin, kasaplık hayvan üreticisinin ürünlerini
değerlendirebilmek için organizasyonlar oluşturmaya çalışıyoruz. Bazı konuşmacılar tarafından, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
olarak özel sektör temsilcileriyle, sanayicilerle daha fazla entegrasyona
gitmemiz tenkit edildi. Şunu belirteyim ki, Türkiye'de, göreve geldikten bu
tarafa, her birisi en az 100 baş olan 20 adet damızlık hayvan işletmesi
kurdurulmuştur. Bugün, bu işletmelerde 4 500 adet hayvan kayıt altına
alınmıştır ve buralardan da Türk köylüsünün damızlık ihtiyacı karşılanmaya
çalışılmaktadır. Yine, bir taraftan, Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi
Kurumu özelleştirilmiş ve
müteşebbislerimizi hayvancılık alanında yatırım yapmaya çekerek, ilk defa,
büyük şirketler tarafından, Anadolu'da damızlık hayvan ve besicilik yatırımlarına
başlanmış ve et ve süt işletmelerinin temeli de atılmaya başlanmıştır. Çiftçinin geliri, her zaman, üretilen ürünlerin
pazarlanması ve işlenmesinden geçer. Bu görüşten hareketle, doğal olarak,
müteşebbisimizin ve gıda sanayicimizin de yanında olmaya devam edeceğiz. Aldığımız tedbirlerle bugün, Aydın, Balıkesir, Bursa,
Çanakkale, Edirne, İzmir, Kırklareli, Konya, Manisa, Tekirdağ, Şanlıurfa ve
Aksaray damızlık hayvan satabilir duruma gelmiştir. Damızlık Yetiştiricileri
Birliği her bakımdan desteklenmektedir, kendileriyle çok iyi bir çalışma ortamı
oluşturulmuştur. Bakanlık ve Damızlık Yetiştiricileri Birliği koordineli
çalışmaktadır. Maalesef, 2001 yılına geldiğimiz halde, uzun yıllardır üretici
birlikleri yasası çıkmamasına rağmen, Bakanlık olarak, Damızlık Yetiştiricileri
Birliğinin sıkıntılarını aşıyoruz ve onlarla çok koordineli bir şekilde
çalışmalarımıza devam ediyoruz. Ben, görüşlerini bildiren tüm arkadaşlarıma teşekkür
ediyor ve kanunun hayırlı
olmasını diliyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat.
(FP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 418 sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Tasarının genel gerekçesinden, hayvan soy kütüğü kayıtlarının
tutulmasıyla ilgili maddelerin yeniden düzenlenmesi, yetiştiriciliğimizin
örgütlenmesi, sunî tohumlama alanına özel sektörün girmesine imkân tanınması
amacıyla tasarının hazırlandığı anlaşılmaktadır. Yalnız et konusunda doktora yapan ve üniversite
hayatında tarım konusunda önemli eserleri olduğunu bildiğimiz Sayın
Bakanımızın, böyle önemli bir konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna
sadece altı satırlık ve son derece sıradan bir genel gerekçeyle çıkmasını ise
yadırgadığımızı buradan belirtmek isterim. Hayvan ıslahı faaliyetleri, yetkililerin belirttiği
üzere, hayvansal üretim sürecinde bilgi ve teknolojiye en açık ve en fazla
ihtiyaç duyulan alandır. Genetik ıslah, hayvansal üretimin yoğun bilgi ve
teknoloji talebi olan bir unsurdur. Dolayısıyla, ıslahı, hayvansal üretime
bilgi ve teknoloji taşıyan bir yol olarak da değerlendirmek gerekir. Özet
olarak, ıslahın esas fonksiyonu, üretimin temel birimi olan hayvanın genetik
kapasitesini iyileştirme ve artırmadır. Bunun için tasarıda damızlık
hayvanların soy kütüğü kayıt belgesi tutulmasına özel önem verilmektedir. Yalnız, Sayın Bakan, basına yansıyan ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bizlere verdiği çeşitli cevaplarda "İran ve Irak
sınırından yılda 550 trilyon TL değerinde 400 000-500 000 büyükbaş ile 4-5
milyon koyunun kontrolsüz girişi, yani kaçak girişiyle 200-250 trilyon liralık
vergi kaybının yanında, geçişlerden pay alan PKK'ya da yılda 30 trilyon TL
sağlanmaktadır" demektedir. Bu kaçak hayvan girişiyle çeşitli bulaşıcı
hayvan hastalıklarının da ülkemize girdiği, yine Sayın Bakanın itiraflarıyla
teyit edilmektedir. Buna çözüm olarak, 10 Eylül 1999'dan itibaren, doğuda
Ağrı, Van, Hakkâri dahil 5 ilden hayvan nakli ve hayvan pazarlarının
kurulmasının yasaklandığı belirtilmektedir. Bu şekilde, kaçakçılığı önemli
ölçüde önlemeye çalışırken, bu 5 ilin de ekonomik yönden yıkımına sebep
olmuşlardır. Yalnız, yine de doğudaki illerde hayvan pazarlarına gidildiğinde,
az da olsa canlı kaçak hayvanların gelip pazarlandığı da bir başka gerçektir. Zaten
son günlerde ortaya çıkarılan bufalo kaçak etlerinin varlığı da, bu
kaçakçılığın bir başka boyutunu gözler önüne sermektedir. Yine, Devlet Planlama
Teşkilatının Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 1336 nolu başlıkta
"Yedinci Plan döneminde hayvancılık üretiminin yıllık ortama yüzde 0,2 ,
ithalatın yüzde 22,5 , ihracatın ise yüzde 16,8 oranında azalacağı tahmin
edilmektedir" denilmektedir. Burada da açıkça belirtilmektedir ki, hem
hayvan üretimi azalıyor, hem ithalat azalıyor, nüfus ise artıyor. Bunun net
ifadesi, aradaki açık kaçakçılıkla kapatılıyor demektir. Buradan söylemek
istediğimiz, kaçakçılığın ekonomik yönden hayvancılığı yıkmasının yanında,
hastalıklı ve menşei belli olmayan bu kaçak hayvan girişinin büyük boyutları karşısında
bu kanunun önemli ölçüde zorluklarla karşılaşacağıdır. Ülkemizde yerli hayvan yeminin düşük olması realitesi
karşısında genetik ıslahı öngörmeden Türkiye'de yetiştirilen bütün genotiplerin
kültür ırklarıyla değiştirilmesi yolunda bir uygulamaya geçilmek istenmiş;
fakat, ithal edildikleri ülkelerde 5-8 ton süt verebilen sığırlardan Türkiye'de
ancak 2-3 ton süt alınabilmesi karşısında bu yolun geçerli olamayacağı
anlaşılmıştır. Ülkemizde, 1960'lı yıllardan sonra melezleme
çalışmalarına da başlanmış, melezlemede kültür ırkı boğalar yanında, yapay
tohumlamadan da faydalanılmıştır; fakat, özellikle son yıllarda melezleme
çalışmaları hız kesmiş, tekrar saf kültür ırkı ithalatı ve yetiştiriciliğine
yönlendirilmiştir. 1986-1996 yılları arasında yaklaşık 300 000 baş gebe
düve ithal edildikten sonra, ithalat önce yavaşlamış, daha sonra da bazı yeni
düzenlemelere uyulması şartıyla serbest bırakılmıştır. Ayrıca, sperm ithalatı hız kazanmış, devlet
kuruluşlarına ek olarak bazı özel kuruluşlar da sperm üretimine katılmışlardır.
Bunlara ek olarak üreticilerin örgütlenmelerine de önem verilmiş, yirmiye yakın
ilde damızlık sığır yetiştiricileri birliği kurulmuştur. Kültür ırkı, kültür ırk melezi, yerli genotip olarak
bölgeler arasında da önemli farklar vardır. Kuzeydoğu Anadolu'da kültür ırkı
yüzde 5,9 , kültür melezi yüzde 21,8 , yerli genotip yüzde 72,3 iken, Marmara
Bölgesinde kültür ırkı yüzde 64,1 , kültür melezi yüzde 24,9 , yerli genotip
yüzde 11,1'dir. Türkiye ortalaması ise, kültür ırkı yüzde 24,9 , kültür melezi
yüzde 30,1 , yerli genotip yüzde 45'tir. Buradan da görülüyor ki, kültür
ırkları, Kuzeydoğu Anadolu'da Türkiye ortalamasının çok altındayken, Marmara
Bölgesinde bu oran Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. Hayvan ıslahı çalışmaları birçok alanda klasik ıslah
yaklaşımları dışına taşmakta ve biyoteknolojik yaklaşımlar önem kazanmaya
başlamaktadır. Bunun için, ülkemizin de genetik ve biyoteknoloji temelli iş ve
uygulamalara katılımının bir zorunluluk olduğunu gören Bakanlık, bu tasarıyla
sunî tohumlama, embriyo transferi ve diğer biyoteknolojik faaliyetler için yeni
düzenlemeler getirmiştir; ki, bu düzenlemeler tarafımızdan da olumlu
karşılanmaktadır. Yine, uzmanlarca, hayvan ıslahı alanında yapılan
çalışmaların etkinliğini artırmak için, ıslah çalışmalarının, yoğun bilgi ve
teknoloji gerektirdiği, etkili bir organizasyona ihtiyaç duyduğu da belirtilmektedir. Yine, istatistiklere göre, 1993 yılında süt üretimi 8
392 000 ton, kırmızı et üretimi 1 002 000 ton iken, 1999 yılında süt üretimi
yüzde 8 artarak 9 062 000 ton olurken, kırmızı et üretimi yüzde 11,67 azalarak
885 000 ton olmuştur. Bu da, 1990'lı yıllarda et üretimindeki gerilemenin ve
yurda kaçak et girişinin istatistikî ispatıdır. Yine, ülkemiz nüfusunun 1998 yılında yüzde 41,9'u tarım
ve hayvancılıkla uğraşırken, tarım ve hayvancılık sektörümüzün gayri safî millî
hâsıladan aldığı pay 1997 yılında yüzde 12,7'dir; yani, tarım kesimi
çalışanları fert başına gayri safî yurtiçi hâsıladan, Türkiye ortalamalarına
göre 3,5 kat kadar az pay almaktadırlar. Peki, bu tarım kesimi çalışanlarının
ekonomik durumu bu kadar kötüyken, bu hükümet döneminde, 2001 yılı bütçesinden
hayvancılığa, teşvik için, ne kadar ayrıldığını araştırdığımızda, karşımıza
çıkan meblağın 50 trilyon TL olduğunu görüp, şaşırmamak içten bile değildir.
Bir karşılaştırmayla, 19-21 Şubat tarihleri arasında, Sayın Başbakanın,
Türkiye'yi, cumhuriyet tarihinin en karanlık günlerine taşıyan kriz ifadeleri
sonucu meydana gelen yüzde 30'luk devalüasyonun, iç ve dışborç toplamımızın 160
milyar dolar civarında olduğu ve bunun faturasının ise sadece bu iki kalemde
ülkemize 50 milyar dolar civarında olacağı düşünülürse, hayvancılığı teşvik
için bütçeye konulan 50 trilyon TL'nin adını bile anmamak gerektiği ortaya
çıkar. Peki, tarım sektörünün 2000 yılı uygulamaları hakkında,
İstanbul Ticaret Odası verileri ne diyor, bir de ona bakalım: 2000 yılı 10 aylık ihracatımızda tarım ve ormancılık
ürünlerinde eksi yüzde 26,6 azalma olmuş, 2000 yılı 10 aylık ithalatımızda ise tarım ve
ormancılık ürünlerinde yüzde 32,1 artış olmuştur. Çiftçilik ve hayvancılıkta 1999 yılında eksi 5,6
gerileme olmuş; çiftçilik ve hayvancılıkta 2000 yılında ise eksi 5,6 gerileyen
1999 yılına göre ancak yüzde 1,17 artış olmuştur. 2000 Ocak-Kasım ayında yatırım teşvik belgelerinin tüm
sektörler toplamı 6 604 milyon dolar iken, hayvancılık sektöründe verilen
yatırım teşvik belgesinin tutarı 68,5 milyon dolardır; yani, tüm yatırım teşvik
belgelerinin takriben yüzde 1'idir. Devlet İstatistik Enstitüsünün 2000 Kasım ayı sonu
itibariyle çiftçinin eline geçen fiyatlar endeksinin 12 aylık ortalamalarına
göre, yüzde 40,3 arttığı; fakat, 2001 Ocak ayı verilerine göre, tüketici
fiyatlarında 12 aylık ortalamalara göre artışın ise yüzde 52 olduğu; yani,
çiftçilerin, 2000 yılında, 12 aylık ortalamalara göre yüzde 11,7 oranında
fakirleştiği görülmektedir. Erzurum Et ve Balık Kombinası verilerine göre ise durum
daha da vahimdir: 29.3.2000 tarihinde, 60 randıman tosun ve toklu, 2 000 000
TL/kg iken, 22.2.2001 tarihinde 60 randıman tosun ve toklu 2 500 000 TL/kg
olmuştur; yani, 11 ayda et fiyatlarındaki artış sadece yüzde 25 olmuştur; yani,
12 aylık ortalama tüketici fiyatları artışının sadece yarısı civarında
olmuştur. Bunun ifadesi, çiftçi açlık sınırının altına itilmiştir. Yabancı sermaye izinlerinin sektörel dağılımı ise, tüm
sektörlerde 1 milyar 937 milyon dolar iken, tarım sektöründe 58,9 milyon dolar;
yani, tüm sektörlerin 33'te 1'i olarak gerçekleşmiştir. Yine tarım kesimi çalışanlarının Ziraat Bankası ve
Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının 1,7 katrilyona ulaştığı ve
borcunu ödeyemeyen 608 000 çiftçinin yasal takibe alındığı, sadece Ziraat
Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları yüzünden, Erzurum'da, 70
merkezdeki muhtarın borcunu ödeyemediği için 10 günlük hapis cezası aldığını da
size belirtmek isterim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, herhalde bitireceksiniz. Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - 1 dakika müsaade ederseniz... Bu rakamlar, son yüzde 30'luk devalüasyon öncesi
rakamlardır. Son devalüasyonla, çiftçiler, yüzde 30 ilave fakirleşerek, açlık
sınırının altına itilip, tam bir yaşam mücadelesi ve işsizlikle karşı karşıya
kalmışlardır. Son olarak, hayvancılığı destekleme hakkındaki Bakanlar
Kurulu tebliğiyle, kaba yem karşılığı doğrudan destekleme ödemesi yapılan
işletmelerde, 1- 1.11.2000 ile
31.12.2000 tarihleri arasındaki sürenin kısalığı, 2- Tarım il ve
ilçe müdürlüklerinde çiftçilerin yeterince aydınlatılmayışı, 3- Uçan kuştan vergi alan hükümetin, bu sayede de vergi
alacağından çekinen çiftçilerin gerçek hayvan varlıklarını belirtmemeleri, 4- Bazı üreticilerin de, gerçeğin çok üzerinde canlı
hayvan varlığı olduğunun gösterilmesi, 5- Bazı ilçelerin bu yardımı almaları, bazılarının
paralarını hâlâ alamamış olmaları sebebiyle, az da olsa, besicileri destekleyen
bu tebliğin uygulanmasında önemli tatbikat hataları olmuştur. Yine de, genel hatlarıyla olumlu gördüğümüz tasarının
hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat. Şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Numan
Gültekin. Buyurun Sayın Gültekin. (DSP sıralarından alkışlar) NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 418 sıra sayılı Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı hakkında şahsım
adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Türkiye ekonomisinin önemli bir ayağını, tabiî ki,
aktif işgücünün yaklaşık yüzde 45'inin istihdam edildiği tarım ve hayvancılık
sektörleri oluşturmaktadır. Türkiye, 27 milyon hektar ekili alan, 20 milyon
hektar orman ve 12 milyon hektar mera alanları ve yaklaşık 50 milyon baş hayvan
varlığıyla önemli bir tarım ve hayvancılık ülkesidir. Tüm olumsuz gelişmelere rağmen, bu sektörler,
cumhuriyet tarihimiz boyunca, ülkemiz ekonomik ve sosyal gelişimine önemli
katkılar sağlamıştır. Gıda gibi stratejik ürünleri üretmesi, istihdama ve millî
gelire katkı sağlaması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacının sağlanmasına
katkıda bulunması, ihracatımıza dolaylı ve doğrudan katkı sağlaması, doğal
kaynakların korunması ve sürdürülebilirlik esasları çerçevesinde yaşanılabilir
bir çevrenin oluşturulması, ekolojik dengenin korunup, gelecek nesillere
aktarılması bakımından değerlendirildiğinde, tarım ve hayvancılık
sektörlerinin, çok fonksiyonlu ve vazgeçilmez sektörler olduğunu görürüz. Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkelerde bitkisel ve
hayvansal üretim, genelde dengeli olarak bir gelişim gösterir; hatta, hayvansal
üretim, her zaman ağırlıklı bir sektör olarak ortaya çıkar. Halbuki, son
yıllarda, ülkemizde, kendi içinde yetersiz olsa bile, bitkisel üretim sektörü
daha çok desteklenmiş, hayvancılık sektörümüz tamamen ihmal edilmiş, bu
sektörler içindeki payı ise yüzde 20-25'lerde kalmıştır. Ülkemizde, insanlarımız, gıda tüketiminde, gelişmiş
ülkelere göre 3-4 kat daha az hayvansal kökenli gıda tüketmektedirler. Bunun
sonucu olarak da insanlarımızda dengesiz beslenmeye bağlı gelişme bozuklukları
ortaya çıktığı gibi, çeşitli hastalıklara karşı da açık kapı bırakılmış
olmaktadır. Bugün, ülkemizde kırmızı et tüketimi kişi başına yıllık yaklaşık 15
kilogram civarındadır; Avrupa Birliği ülkelerindeyse bu rakam 64 kilograma
kadar çıkmaktadır. Süt ve süt ürünleri tüketimiyse ortalama 20-25 kilogram
civarındadır. İşte, 57 nci hükümetimiz, ülkemiz insanı için
vazgeçilmez olan tarım ve hayvancılık sektörlerimizdeki bu olumsuz gelişmeleri
ortadan kaldırmak ve Türkiye'nin, bu sektörlerdeki yeterince değerlendirilmeyen
potansiyelini harekete geçirmek, kaynaklarını verimli, bilimsel ve dünyadaki
gelişmelere uygun değerlendirmek üzere, hem hayvansal üretimi hem de bitkisel
üretimi, devlet ve sivil toplum örgütlerini de yeniden organize edecek yasal
düzenlemeleri yapma gayreti içerisindedir. Bu bağlamda, tarımsal reform ve
tarımda yeniden yapılanma programı, 2000 yılı başından itibaren uygulamaya
koyduğumuz istikrar programımızın önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Şu anda
Genel Kurulumuzda görüşülmekte olan Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı da bu
çalışmalarımızın önemli bir parçasıdır. Hayvan ıslahı çalışmalarındaki esas amaç, birim hayvan
başına alınan verimin artırılması, bunun, bilimsel metot ve kurarlarla,
sürdürülebilir bir duruma getirilmesidir. Hayvan ıslahının geçmişi, insanların dünyada
varoluşlarının başlangıcına kadar uzanır. İnsanlar, evcilleştirdikleri
hayvanların ürünlerini beslenmeleri için kullanmaya başladıklarında, bu olgunun
önemini kavramışlardır. Ülkemizde, cumhuriyet dönemi, her alanda olduğu gibi
hayvancılık alanında da büyük atılımların yaşandığı bir dönem olmuştur. Zamanın
kısıtlı imkânlarına rağmen, 1925 yılında, Karacabey'deki çiftlik hara haline
dönüştürülmüş, daha sonra da
Çifteler, Konya ve Çukurova
haraları kurulmuştur. 1925 yılında Avusturya'dan ithal edilen Avusturya
esmeri boğa ve inekler Karacabey harasına getirilerek, önceleri saf olarak
yetiştirilmiş, daha sonra da Bursa, Balıkesir yörelerimizin yerli sığırı olan
boz ırk ile çevirme melezlemesi yöntemiyle ve sunî tohumlama kullanılarak,
Karacabey esmeri ırkı olarak da adlandırılan, Türkiye'nin koşullarına tam uyum
sağlamış, kombine bir ırk elde edilmiştir. Yine, 1925 yılında, ülkemizde, bu
amaçla sunî tohumlama uygulanmaya başlanmıştır. Bilindiği üzere, 21 inci Yüzyıla girdiğimiz bugünlerde
dünyada büyük bir değişim yaşanmaktadır. Bilgi toplumu olabilme yolundaki bu
önemli değişimin yanında, hayvan ıslahı çalışmalarını da önemli ölçüde
etkileyecek olan biyoteknoloji alanında önemli gelişmeler olmaktadır. Görünen odur ki, biyoteknolojik yöntemler hayvan ıslahı
çalışmalarına yeni bir yön verecektir. Son birkaç yıldır bu konuda yapılan
genetik çalışmalar sonucu ortaya konulan genetik kopyalama yöntemi, bu
çalışmaların habercisidir. Bu nedenle,
başta sunî tohumlama
olmak üzere, embriyo transferi, mikroenjeksiyon ve gen manipülasyonları
gelişerek, gelecekte hayvan ıslahı çalışmalarına etkinlik kazandıracaklardır. İşte yukarıda izah etmeye çalıştığım, hızla değişen ve
gelişen günümüz şartlarında, 904 sayılı Islahatı Hayvanat Kanunumuz birçok
yönüyle yetersiz kalmıştır. Bu nedenle, 57 nci hükümetimiz tarafından hazırlanan,
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuzca da, iktidar ve muhalefet partilerine
mensup milletvekillerimizin, konuyla ilgili fakülte, meslek kuruluşları,
yetiştirici birlikleri temsilcilerinin de katılımlarıyla yapılan samimî ve
titiz çalışmalardan sonra, şimdi görüştüğümüz yeni Hayvan Islahı Yasası
Tasarısı, Yüce Heyetinizin katkılarıyla kanunlaşması düşüncesiyle, Genel
Kurulumuzun önüne getirilmiştir. İnanıyorum ki, Yüce Meclisimiz de, ülkemiz
hayvancılığının hak ettiği potansiyele ulaşmasına önemli katkı sağlayacak
düzenlemeleri taşıyan bu kanun tasarısının kanunlaşması için gerekli desteği
verecektir. Bu kanun tasarısıyla, değişen ve gelişen çağımızın
şartlarına, bilimsel içerik ve anlatım dili yönüyle, uyum sağlanmış, her türlü
hayvansal üretim ve üretim için etkili faaliyetler düzenlenmiş, yarış ve iş
maksadıyla yetiştirilen hayvanların verimlerinin artırılması, evcil ve yabanî
hayvanların gen kaynaklarının korunması, soykütüğü kayıtlarının tutulması,
damızlıkların sağlıklı, hijyenik koşullarda yetiştirilmesi ve hastalıklardan
âri bir şekilde üreticilere intikalini ve korunmasını sağlamak için gerekli
düzenlemeler yapılmıştır; çift ve tek tırnaklı hayvanların yanında, kanatlı,
suda yaşayan hayvanlar, arı ve ipekböceği ile her türden hayvanın ıslahına
imkân sağlanmıştır. Hayvan ıslahı çalışmalarında önemli yerleri olan, sunî
tohumlama, tabiî tohumlama, embriyo transferi, genetik kopyalama ve diğer
biyoteknolojik faaliyetler için gerekli düzenlemeler yapılmış, sunî
tohumlamanın yaygınlaşması için, özel sektörün, bu konuda, daha aktif hale
getirilmesi sağlanmıştır. Sunî tohumlama ve embriyo transferi yapan, tespit
edilecek sayı ve oranlar üzerinden gebelik sağlayanlara ödenen prim miktarları
artırılmış; ülkemizin, bögelerarası kalkınmışlık farkları göz önüne alınarak,
bu konularda, kalkınmada öncelikli yörelerimizde çalışmayı özendirmek için,
maddî olarak imkânlar sağlanmıştır. Yetiştiricilerin örgütlenmesi teşvik
edilmiş, ıslah, yetiştirme ve pazarlama amacıyla, özel hukuk hükümlerine tabi
kooperatif nitelikli birliklerin kurulması ve bu birliklerin de merkez birliği
şeklinde örgütlenmeleri, bunların da, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre
kooperatiflere sağlanan her türlü vergi ve harç muafiyetinden yararlanmaları
kanun tasarısıyla sağlanmıştır. Ülkemizde, hayvansal üretimi ve hayvan ıslahı
çalışmalarını yönlendirecek kararlar almak, merkez birlikleri ile ıslah
faaliyetlerinde bulunan özel sektördeki dayanışmayı güçlendirmek, merkez
birliklerine yol gösterici faaliyetlerde bulunmak üzere, Hayvan Islah Millî
Komitesi kurulması da bu yasa tasarısıyla sağlanmaktadır. Ayrıca, bu yasa tasarısıyla, tüm bu çalışmalarla ilgili
olarak, günümüz ve gelecekteki şartlar da göz önüne alınarak, cezaî
müeyyideler, yaptırım gücü artırılarak yeniden düzenlenmiştir. Bu arada, hayvancılık yapan vatandaşlarımıza buradan
şunu da duyurmak istiyorum: Hayvancılığımızı desteklemek amacıyla, 57 nci
hükümetimiz tarafından çıkarılan, 10 Mayıs 2000 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren Hayvancılığımızı Destekleme Kararnamesiyle,
2000-2004 yıllarını kapsayan süre içerisinde, yetiştiricilerimize 450 trilyon
lira karşılıksız olarak aktarılacaktır. Sonuç olarak, bu yasanın, köylümüze, çiftçimize, bu
konuyla ilgili olan vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gültekin. Sayın Bedük, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz
efendim; buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Ankara Valiliğim sırasında hazırlanmış olan bir
rapordan iki soru soracağım; tayinim sebebiyle harekete geçirememiştim. Nallıhan, Beypazarı, Ayaş ve Eskişehir'e uzanan vadi
içerisindeki ipekböcekçiliği, Osmanlı saraylarının ihtiyaçlarını karşılayan ve
ipek sanayiinde kullanılan önemli hammaddenin oluştuğu, yetiştirildiği yerdi.
Sayın Bakan, sizin, bu bölgeyle ilgili, ipekböcekçiliğini geliştirmeye yönelik
bir tespitiniz ve bununla ilgili bir projeniz var mı? İkinci sorum: Ankara keçisi tiftiğinin İngiliz
kumaşlarının hammaddesi olduğuna dair, bana intikal eden bilgiler vardı ve bu
projeyi geliştirmeye çalışmıştım. Ankara keçisinin ıslahı ve geliştirilmesi ve
İngiliz kumaşına benzer, sanayide kullanılmasına yönelik bir tespit, bir
çalışmanız ve bir projeniz var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Çelik, buyurun efendim; siz de Sayın Bakana
sorunuzu yöneltebilirsiniz. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Bakanıma iki soru sormak istiyorum. Sayın Bakanım, zatıâliniz Bakanlığa geldiğinizden
itibaren, Van Tarım İl Müdürlüğüne, 4'ü asaleten, 5'i vekâleten olmak üzere 9
müdür atandı. Bu, hayvan ıslahını ortalama iki ayda bir müdür değiştirerek mi
yapacaksınız? İkinci sorum: Hayvancılık, Van'da önemli bir geçim
kaynağıdır ve yanlış politikalardan dolayı, son yıllardaki yanlış
uygulamalardan dolayı, Van'daki hayvancılık, âdeta, vurgun yemiştir. Bunu
zatıâlinize iletmek üzere telefon ediyoruz; zatıâliniz, telefonlara nezaketen
de olsa cevap vermiyorsunuz. Randevu talebinde defalarca bulunduğumuz halde
randevu lütfetmiyorsunuz ve son olarak, zatıâlinize Genel Kurulda yazılı
müracaatta bulundum, "olur" dediniz, yine randevu lütfetmediniz. Bir bakanın millete verdiği önem, onun milletin
vekillerine verdiği önemle ölçülür Değerli Bakanım. Acaba, zatıâlinizin o çok
değerli, çok yüksek makamına erişmek için hangi tür merdivenler kullanmak
lazım?! Onu arz ediyorum efendim. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Sayın Ünal, buyurun efendim. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Değerli Bakanımdan şu sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum. Birinci sorum: Hayvanların ıslahında sunî tohumlama ve
damızlık hayvan kadar, bitkilerde de verimli ve kaliteli tohum önemlidir.
Ülkemizin güney bölgesinin sahil ve sahile yakın kısımlarında yerfıstığı tarımı
önemli bir yer arz etmektedir. Ancak, son yıllarda, çiftçilerimiz, kaliteli ve
anaç yerfıstığı tohumu bulamamaktadırlar ve bundan dolayı da verim hayli
düşmüştür. Çiftçilerimize kaliteli ve anaç yerfıstığı tohumu yetiştirilmesi ve
dağıtımı konusunda bir çalışmanız var mıdır? İkinci sorum: Osmaniye'nin dağ köyleri işsizlikten
dolayı hızla boşalmaktadır. Köylümüzün şehre göçünü önlemek için Bakanlık
olarak bir çalışmanız var mıdır? Son sorum: Osmaniyeli çiftçilerimizin şimdi de
traktörleri haczedilmeye başlanmıştır. Hükümetiniz çiftçi borçlarıyla ilgili
ilk adımı ne zaman atacaktır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Aktaş, buyurun efendim. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, Sayın
Bakandan aşağıdaki sorularımın cevaplarını arz ediyorum. Malumunuz, hayvan ıslahıyla üretimin artması ile bir
malın pazarlaması da en önemli konulardan bir tanesidir. Türkiye'de canlı
hayvan yetiştiricilerini en fazla sıkıntıya sokan, bugün, pazarlama yollarının
kapalı oluşudur. 1991 Aralığında Türkiye'de meydana gelen sığır vebasından
dolayı, Suriye ve Körfez Kriziyle de Irak üzerinden hayvan ihracatı tamamen
durma noktasına gelmiştir. Acaba, Sayın Bakanımız, bu FAO, Dünya Sağlık
Teşkilatına bir müracaatta bulundu mu? Türkiye'de sığır vebası bitmiş midir;
bitmişse, canlı hayvanların Suriye üzerinden Körfez ülkelerine transit
taşınması için Suriye Tarım Bakanıyla acaba görüşüp 1991'den beri kapalı olan
bu yolun açılmasına bir katkıları olacak mıdır? İkinci sorum: Daha bu yollar kapalı değilken, canlı
hayvan ihracatından, bilhassa Gaziantep'te İhracatçılar Birliğinden senede 400
milyon dolara yakın bir ihracat gerçekleşirken, maalesef, bugün, ihracat sıfır
noktasındadır. Bir malın pazarlanması hususunda, Sayın Bakanımızın, gerek Suudî
Arabistan yetkilileriyle ve gerekse Suriye yetkilileriyle görüşmek için bir
çalışmaları var mıdır; varsa ne zaman yapacaklar? Hayvancılığın geliştirilmesi açısından bu yolların
behemehal açılması lazımdır; çünkü, üreticinin ürettiği mallar iç pazarda
satılmamaktadır. Bunu arz ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aktaş. Efendim, malumunuz olduğu üzere, İçtüzüğümüze göre,
soru-cevap süremiz 10 dakikayla sınırlıdır; dolayısıyla, Sayın Okudan ve Sayın
Aydar'ın sorularını alamıyorum. Sayın Bakan, sorulara 5 dakika içerisinde cevap
verebilirsiniz efendim. Buyurun. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bedük'ün belirttiği
ipekböcekçiliği konusu, evet, Türkiye'nin çok önemli bir hayvancılık alanı olan
bu saha, özellikle son yıllarda gözardı edilmiş. Biz, şu anda, ipekböcekçiliği
konusunda da projeleri hazırlıyoruz, uygulamaya da koyuyoruz ve Bursa
İpekböcekçiliği Araştırma Enstitümüzü geliştirmek için de gerekli tedbirleri
aldık. Ankara'daki belirttiğiniz havza için de proje oluşturulmuştur. Buradan,
özellikle valilerimize de çok teşekkür ediyoruz; son bir yıldır, pek çok ilin
valisi, tarım il müdürlüğü tarafından yapılan projelere özel idareden oldukça
kaynak ayırmaktadırlar. Burada, tabiî, il genel meclisi üyelerine de teşekkür
ediyorum. Ankara keçisi de bu kapsam içerisinde, yine bu kanun
içerisinde değerlendirilmiştir ve Ankara keçisinin ıslahı, elde edilen
ürünlerin kumaş sanayiine uygunluğu yönündeki lif yapısının araştırılması, lif
yapısının geliştirilmesi, hem uzunluk hem kalınlık hem mukavemet hem diğer
kimyasal ve fiziksel kriterler açısından da ıslah ölçüsü olarak ele
alınacaktır. Evet, Ankara keçisi, maalesef, geçmiş yıllarda, genotip
olarak yurt dışına çıkmış; ama, Yüce Yaradan öyle bir lütufkâr olmuş ki
ülkemize, yurt dışına çıkan bu Ankara keçisi kılı Ankara'daki özelliğini
kaybetmektedir. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - İklimden dolayı mı? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
İklimden dolayı, çevre şartlarından dolayı. Bunun üzerinde özellikle duracağız
ve kumaş sanayiinde kullanımı konusunda da projelerimizi oluşturuyoruz. Sayın Çelik'e çok teşekkür ediyorum. Yalnız, Van Tarım
İl Müdürlüğüne yapılan atamalar 9 müdür değildir. Bu göreve geldiğimiz zaman,
oradaki bir soruşturmadan dolayı, idareci bazı arkadaşlarımızın teftiş kurulu
raporlarından dolayı görevden ayrılmaları gerekmişti. Bu da, bizim göreve
gelişimizden daha önce başlatılmıştı ve doğruydu. Bu nedenle, 2 müdür
değişikliği olmuştur. Yalnız, o 9 müdür dediğiniz vekâletendir. Vekâleten
baktığı için, vekâleten bir ay birisi bakar, ondan sonra da başka birisi
vekâleten bakar. Tabiî, bizim, Doğu Anadolu'ya, Güneydoğu Anadolu'ya
yaptığımız tayinler, burada, biraz da tenkit edilmiştir; ancak, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu'ya tecrübeli, deneyimli, uzman arkadaşlarımızı atamaya devam
edeceğiz ve Van'a da çok değerli bir müdür asaleten atanmıştır; ümit ediyorum, kararnamesi de
yakında köşkten imzalanır, çıkar ve yürürlüğe girer. Telefonlarınıza çıkmıyorsam, ya Van'dayım ya
Erzurum'dayım. Van'a iki kere gittim, yanımda göremedim sizi Hüseyin Bey. Keşke
randevuyu Van'da isteseydiniz de, Van'da sizlerle birlikte, besicilerin,
üreticilerin meselesini görüşseydik; yoksa, benim kapım değerli
milletvekillerimize her zaman açıktır. 75 ili gezdim; köylerine ulaşıyorum,
ilçelerine ulaşıyorum ve size de randevu vermezlik gibi bir saygısızlıkta
bulunmam. Bunu da, özellikle burada belirtmek istiyorum. Çiftçilerimizin tohum ihtiyacının karşılanması konusu,
üzerinde en titizlikle durduğumuz hususlardan biridir. Özellikle, tohum
yetiştiriciliğini, sertifikalı tohum geliştirme konusunda, yerfıstığından tüm
diğer ürünlere kadar çalışıyoruz tohumsuz bırakmamak için. Osmaniye İliyle ilgili olarak, özel bir ekip Tarım
Bakanlığımızdan oluşturulmuş, Osmaniye İlinin tarımsal projelerinin
oluşturulması konusunda titiz çalışmalar yapmışlardır. Geçtiğimiz yıllarda da,
Osmaniye İli, özellikle kooperatifler bakımından desteklenmiş ve yürürlüğe
koyduğumuz besiciyi destekleme, damızlık üreticisini destekleme konusunda da,
Osmaniye İli, diğer illerimizle birlikte, tabiî ki, hak ettiği ölçüde
desteklenmiştir. Bu desteklere de devam edilecektir; ancak, Osmaniye'nin
özellikle bu dağlık bölgelerinde yaşayan çiftçilerimizin, üreticilerimizin
sıkıntılarını yakinen biliyoruz ve bunu Genel Kurulda dile getirdiğiniz için,
ben size, hassaten, tekrar teşekkür ediyorum. Çiftçi borçları konusunu burada çok söyledim. Bizim
çiftçi borçları konusundaki görüşümüz şudur: Çiftçinin borcu, özellikle, on
yılın bir borcudur. Bu borçların üç yıla yayılarak, altışar aylık taksitlerle
ödenmesi tarafımızdan teklif edilmiştir. Yine, Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonunda bu yönde çalışması olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun,
birkısım çiftçi borçlarının affedilmesi, diğer bir kısmının da süreye yayılarak
ödenmesi konusunda teklifi vardır; ancak, bu bir kaynak meselesidir. Ben,
burada, uygulayıcı bir bakanlık olarak, Hazinenin imkânları eğer bu çiftçi
borçlarının ertelenmesi için ayrılabilirse, tabiî ki, bu bizim istediğimizdir
ve bunun takipçisi oluyoruz. Sığır vebası 1991'de çıkmıştır -Sayın Aktaş'ın sorduğu
soruya cevap olarak- ancak, Türkiye'de bugün sığır vebası tehlikesi yoktur.
Doğrudur, son yıllarda, Suriye üzerinden yaptığımız canlı hayvan ihracatında
çok büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Biz, bunları karşılıklı görüşmelerle aşmaya
çalışıyoruz. Nitekim, 16 Ekim 2000 tarihinde Türkiye'de yaptığımız Gıda Günü
vesilesiyle, ilk defa, Avrasya tarım bakanları toplantısı yapılmıştır. Ortaasya ülkelerinin, Kafkas ülkelerinin,
Kuzey Afrika ülkelerinin ve pek çok Afrika ülkesinin ve komşu ülkelerimizin
tarım bakanları davet edilmiştir. Bu davetimize, 10'dan fazla tarım bakanı
gelmiştir. Bunların içerisinde, Suriye Tarım Bakanı da bulunmaktadır; iki ülke
açısından, kendisiyle, karşılıklı çok yararlı görüşmelerimiz olmuştur. Ben,
Tarım Bakanının davetlisi olarak, mart ayı içerisinde Suriye'yi ziyaret
edeceğim ve üzerinde duracağımız en önemli konulardan birisi de budur. Yine,
Suudî Arabistan'la da bu konular görüşülüyor. Teşekkür ediyor, saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. III.- YOKLAMA BAŞKAN - Şimdi, bir yoklama talebi vardır. Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin
salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim. Sayın Sünnetçioğlu?.. Burada. Sayın Aydın?.. Burada. Sayın Yanmaz?.. Burada. Sayın Ünal?.. Burada. Sayın Polat?.. Burada. Sayın Yalman?.. Burada. Sayın Geçer?.. Burada. Sayın Okudan?.. Burada. Sayın Ulucak?.. Burada. Sayın Oğuz?.. Burada. Sayın Alptekin?.. Burada. Sayın Canbay?.. Burada. Sayın Alçelik?.. Burada. Sayın Sezal?.. Burada. Sayın Ünal?.. Burada. Sayın Esen?.. Burada. Sayın Ercan?.. Burada. Sayın Konukoğlu?.. Burada. Sayın Şahin?.. Burada. Efendim, yoklama için 2 dakika süre veriyorum ve
yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
yoktur; birleşime, 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati
: 17.42 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:
17.50 BAŞKAN:
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER:
Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 64 üncü Birleşimin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. 418 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz; ancak, tasarının maddelerine geçilmesinden
önce yoklama talep edilmişti ve yapılan yoklamada, toplantı yetersayısı
bulunamamıştı. III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Şimdi, tekrar yoklama yapacağım. Yoklama için 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
yoktur; bulunma ihtimali de görünmüyor. Alınan karar gereğince, Bayındırlık ve İskân Bakanı
Koray Aydın hakkındaki gensoru önergesi ile kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 27 Şubat 2001 Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati
: 17.55 |
|