Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 55       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

62 nci Birleşim

21 . 2 . 2001 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                     Sayfa       I.GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.GELEN KÂĞITLAR

III.BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kırşehir Milletvekili Mustafa Haykır’ın, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, Doğu Anadolu Bölgesinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Antalya Milletvekili Cengiz Doğan'ın, Antalya-Alanya karayoluna ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu ve 57 arkadaşının, Ermenilerin Erzurum İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve Erzurum üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi  amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/177)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin FP Grubu tezkeresi (4/317)

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Deprem konutları ile ilgili ihalelerin yapılış şekli ve altyapı hizmetlerinde uyguladığı politikalarla devleti zarara uğrattığı konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkındaki (11/8) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 27.2.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3. – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572)

4.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı : 576)

5. – Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı : 577)

6. – Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591)

7. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607)

9. – Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609)

10. – Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/819) (S. Sayısı : 610)

11. – Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S.Sayısı : 580)

12. – Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/538) (S.Sayısı : 402)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca'nın, Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Kanuna ilişkin Adalet Bakanından sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3328)

2. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Merkez Bankası Başkanı ve İdare Meclisi üyelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/3320)

3. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, mülki idare amirlerinin ücretlerine ve kamu kesiminde yaşanan ücret dengesizliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3334)

4. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, DFİF kaynaklı kredilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/3380)

5. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, 57 nci Hükümet döneminde TRT kurumuna alınan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/3427)

6. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/3495)

7. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon-Çobanlar İlçesinin çıraklık eğitim merkezi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3344)

8. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, özelleştirme kapsamına alınan Kırıkkale MKE Kurumunun çalışanlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3337)

9. – Bursa Milletvekili Kenan Sönmez'in, hiper ve süpermarketlerin kuruluşlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3386)

10. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa'da yapımı devam eden Evren Sanayi Sitesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3267)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak  üç oturum yaptı.

Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre, Hakkâri İlinde yapılan sınır ticaretinde karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken önlemlere,

Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner de, İzmir İktisat Kongresinin 78 inci yıldönümüne,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Ankara Milletvekili Mehmet Zeki Çelik'in, deprem bölgesindeki vatandaşların yaşadıkları sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın cevap verdi.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Nicole Fontaine ile Fas Temsilciler Meclisi Başkanı Abdelwahad Radi'nin vaki davetine istinaden 7-10 Şubat 2001 tarihleri arasında İkinci Avrupa - Akdeniz Parlamenter Forumuna katılacak olan TBMM Başkanvekili Ali Ilıksoy Başkanlığındaki 5 kişilik Parlamento heyetine katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Batman Milletvekili Faris Özdemir ve 24 arkadaşının, Güneydoğu Anadolu'daki tütün üreticilerinin sorunlarının araştırılarak;

Ağrı Milletvekili Nidai Seven ve 101 arkadaşının, Ermenilerin Ağrı İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve Ağrı Dağı üzerindeki emellerine karşı;

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/175), (10/176) ve

Konya Milletvekili Veysel Candan ve 30 arkadaşının, deprem konutlarıyla ilgili ihalelerin yapılış şekli ve altyapı hizmetlerinde uyguladığı yanlış politikalarla devleti zarara uğrattığı ve afet kararnameleriyle belediyeler arasında partizanlık yaptığı iddialarıyla Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/8),

Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacakları; Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı, gensoru önergesinin görüşülme gününün ise Danışma Kurulunca tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın (6/148),

Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin (6/1140),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

Kastamonu Milletvekili M. Hadi Dilekçi'nin, İğdir Adıyla Bir İlçe Kurulmasına İlişkin (2/305),

Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Şebinkarahisar Adı ile Bir İl Kurulması Hakkında (2/48),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, Kuzey Anadolu Fay Zonu Üzerinde Bulunan Yerleşim Alanlarında Depreme Karşı Alınması Gereken Tedbirler Hakkında (2/580),

Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan ve görüşmesi bugün yapılacak olan (11/7) esas numaralı gensoru önergesinden bazı milletvekillerinin imzalarını geri çektiklerine ilişkin önergeleri okundu; gensoru önergesinde yeterli imza kalmadığından, önergenin işlemden kaldırıldığı ve gündemden çıkarıldığı bildirildi.Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, ertelendi;

Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının (1/791) (S.Sayısı: 597) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Alınan karar gereğince, 21 Şubat 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.08'de son verildi.

Nejat Arseven

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Hüseyin Çelik

Cahit Savaş Yazıcı

 

Van

İstanbul

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                 II. – GELEN KÂĞITLAR                                    No. : 90

                                                   21.02.2001 ÇARŞAMBA                                

Yazılı Soru Önergeleri

 

 1. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, esnaf ve sanatkâr ile küçük ve orta ölçekli sanayicilerin kredi borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3703) (Başkanlığa geliş  tarihi : 20.2.2001)

2. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, TÜBİTAK'ın, bazı yayınlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/3704) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001)

3. – Hatay  Milletvekili Mustafa Geçer'in, vergi mükelleflerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3705) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001)

4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman - Merkez - Yollarbaşı ve Sudurağı belediyelerinin çöp kamyonu ve traktör ihtiyaçlarına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/3706) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001)

5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Mavi Akım Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3707) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001)

6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Ankara'da tıbbî malzeme üretiminde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3708) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001)

7. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Sincan İlçesindeki SSK Dispanserine  ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi  (7/3709) (Başkanlığa geliş ta-rihi : 20.2.2001)

8. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, trafik kazalarına ve alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3710) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001)

9. – Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in, Bitlis-Ahlat'da çiftçiye verilen gübre miktarının düşürülmesinin nedenine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3711) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu ve 57 arkadaşının, Ermenilerin Erzurum İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve Erzurum üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/177) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

21 Şubat 2001 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, esnaf ve sanatkârların sorunları hakkında söz isteyen Kırşehir Milletvekili Mustafa Haykır'a aittir.

Buyurun Sayın Haykır. (MHP sıralarından alkışlar)

III.BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kırşehir Milletvekili Mustafa Haykır’ın, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esnaf ve sanatkârın sorunlarıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere sayıları 4 milyonu bulan küçük esnaf ve sanatkârımız, bugün, bir avuç sermaye ile evinde 3-4 kişiyi, işyerinde de birkaç kişiyi yoğun emek ve çabayla aç bırakmamak gayreti içindedir. Bunları yaparken, bir tarafta üreterek ekonomiye katmadeğer yaratmak, diğer tarafta da işsiz sayısını azaltmak istemektedirler. Mevcut kaynakları tüketerek, bir sonraki güne ulaşabilme çabasına girmişlerdir.

Esnaf ve sanatkârımızın bugün bulunduğu nokta, diğer toplum kesimlerine nazaran çok daha olumsuzdur. Bilindiği gibi, esnaf ve sanatkârlar, geliri ancak geçimini temin etmeye yetecek kadar az olan bir meslek grubudur  Zaten, ekonomik konumları gereği güçlükle ayakta duran bu kesim, 1994 kriziyle başlayan süreçte, bugün maalesef yok olma noktasına gelmiştir.

Bugüne kadar büyük fedakârlıklara katlanan ve dayanma gücünü de tüketmiş bulunan esnaf ve sanatkârlarımızın ayakta kalabilmeleri için acilen desteklenmesi ve çözüm bekleyen sorunlarının çözümüne yönelik tedbirlerin alınması büyük önem taşımaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın acil çözüm bekleyen sorunları, başlıca, şunlardır:

Esnafın vergi borçlarının taksitlendirilmesi konusunda alınan olumlu kararın, SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını da kapsayacak şekilde genişletilmesi, esnaf ve sanatkârımız açısından son derece tutarlı ve tamamlayıcı bir önlem olacaktır.

Esnaf ve sanatkârımızın bir diğer önemli sorunu da, genelde hiper ve grosmarket olarak isimlendirilen büyük mağazaların haksız ve insafsız rekabetidir. Esnaf ve sanatkârımızın istikrar programı nedeniyle daralan piyasadaki yetersiz payına bir de bu büyük mağazaların ortak olması, bu kesimin zaten var olan sıkıntılarını ağırlaştıran bir diğer önemli etken olmuştur. Avrupa ülkelerinde titizlikle kent merkezlerinin dışında tutulan bu büyük alışveriş merkezleri, bugün, ülkemizin belli başlı kentlerinde mahalle aralarına kadar girmiştir. Bu durum, esnaf ve sanatkârımızın muhatap olduğu haksız rekabetin yanı sıra, çağdaş şehircilik anlayışına da aykırıdır. Bu nedenle, hiper ve grosmarketler olarak isimlendirilen büyük mağazaların kent merkezlerinde kurulmaları ve faaliyet göstermeleri önlenmelidir ve bu konuda, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına sunulan kanun tasarısı süratle yürürlüğe konmalıdır.

Esnaf ve sanatkârımızın finansman sorunu da, sıkça dile getirilen en önemli sorunlarından birisidir. 24 Şubat 2001 tarihinde yapılacak olan Türkiye Halk Bankası Genel Kurulu, bu bakımdan son derece önemlidir. Bu genel kurulda alınacak karar ve onaylanacak ana sözleşmeye göre, banka, ya üç yıllık yeniden yapılanma ve özelleştirme döneminde de esnaf ve sanatkârımızı desteklemeye devam edecektir ya da bu destekten tümüyle vazgeçecektir. Bu nedenle, Türkiye Halk Bankasının genel kurulunda alınacak kararlar, esnaf ve sanatkârımız açısından, bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır.

Bu noktadan hareketle, ülkemizde, esnaf, sanatkâr ve KOBİ'lere en büyük kredi desteği sağlayan kuruluş olan, bu kesimi destekleyen tek ve en önemli finans kurumu niteliği taşıyan Türkiye Halk Bankası, üç yıllık yeniden yapılanma ve özelleştirme döneminde esnaf ve sanatkârımızı desteklemeye devam etmelidir. Avrupa Birliğinin esnaf ve küçük işletmeleri özendirme modeli ve uygulamaları ülkemizde de yürürlüğe konmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, şahsım adına, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Haykır.

Gündemdışı ikinci söz, Doğu Anadolu Bölgesinin sorunları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (DYP sıralarından alkışlar)

2. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, Doğu Anadolu Bölgesinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, teşekkürler.

Doğu Anadolu'yla ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetimizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Doğu Anadolu deyince, bir dokunup bin ah işitmek lazım. Doğu Anadolu deyince, cefa akla gelmesi lazım. Doğu Anadolu deyince, yoksulluk ve yolsuzluk akla gelmesi lazım. Doğu Anadolu deyince, göç akla gelmesi lazım. Doğu Anadolu deyince, eğitimin problemleri akla gelmesi lazım. Doğu Anadolu deyince, hayvancılık akla gelmesi lazım ve yine, Doğu Anadolu deyince, sınır ticareti akla gelmesi lazım; ama, üzülerek söylüyorum ki, son dönemde, bizatihi, ikibuçuk yıl önceleri, buradan, bu kürsüden, Doğu Anadolu için müjde verenleri, yine, o günkü şartlarda, tekrar, bu kürsüden, Sayın Ecevit'in, Doğu Anadolu için "ben, 30 trilyon liralık bir yatırım paketini açıklayacağım" dediğini, Doğu Anadolu halkı izlemişti, Türkiye izlemişti. Nerede o paketler?!. Sayın Başbakana buradan sesleniyorum: Doğu Anadolu'nun kaderi mi bugünkü çektiği cefa, sıkıntı, oradaki göç?.. Hayır, kaderi değil, kaderi değil... İçimizde doğu milletvekillerimiz var, doğunun şartlarını çok iyi bilen arkadaşlarımız var ve yine, buradan, geçmiş dönemlerde, karşımda oturan çok değerli bakanımız Salih Yıldırım'ın da bu davadan müşteki olduğunu çok iyi biliyoruz.

Sınır ticaretini doğunun elinden gasp eden bu hükümete sesleniyorum: Doğuda bir yatırım mı var, doğuda bir fabrika mı var?.. Doğuda, zaten, hayvancılığı perişan eden bir anlayışınız söz konusu ve arkasından sınır ticaretini, Iğdırından, Ardahanından, Artvininden, Hakkarisinden, Şırnakından alıverdiniz ve doğunun kaderini perişan ettiniz. Bu tutumunuzla doğuyu yangın yerine çevirdiniz; aksini iddia etmeniz mümkün değil, mümkün değil. Uzaktan doğuyu yönetmek istiyorsunuz. Gemiyi karadan yönetmek istiyorsunuz ve bu manada da bu hükümetin anlayışı, doğudan, selden tomruk kaçırmak gibi bir olay. Bu hükümetin tuzu kokmuştur.

Şimdi, bir açıklama yapılıyor. Ne kadar esefle karşıladığımız bir açıklamadır. İşte, Bakanlar Kurulu bir deklarasyon yayınlıyor Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili, diyor ki "Sayın Cumhurbaşkanı özür dilemeli" Ben Bakanlar Kuruluna buradan sesleniyorum Bakanlar Kurulu, doğudan özür dilemeli, Türkiye'den özür dilemeli.

Doğunun hali bugün perişandır, esnafımız perişandır. Bugün, esnafımız siftahsız dükkan ka-patıyor, gerçekten onurunu kurtarmak için mücadele veriyor. Nerede sizin DAP projeniz? MHP'nin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli gelip, Erzurum'da güneydoğuyla ilgili, sekizinci beş yıllık kalkınma politikasıyla ilgili sözleri, vaatleri nerede? Hatırlatıyorum.

Bugün, bölgelerarası kalkınmada doğu en sonlarda, kamu yatırımlarında doğu en sonlarda, göçte en başlarda, eğitimde en sonlarda ve yine 55 inci, 56 ncı, 57 nci hükümetlerin buradan bir vaadi var, o vaadinde diyorlardı, sekiz yıllık eğitimde biz köylere kadar bilgisayar götüreceğiz diyordu, nerede? Bugün, köylerde öğretmenimiz yok. Bunlar, doğunun gerçeği arkadaşlar, bunlar, doğunun gerçeği. Bir iltifat olsun veya bir muhalefet anlayışıyla bunu asla seslendirmiyorum; bu, doğunun gerçeği; doğu yanıyor, Türkiye yanıyor.

Eğer Türkiye ekonomide iyiye gitmezse... Bugünkü anlayışınızla, Türkiye'yi, maalesef uçuruma sürüklediniz, yangın yerine sürüklediniz.

Bugün Ardahan ve doğu illeri gerçekten hasta yatağında yatıyor. Türkiye nezle olduğu zaman doğu hastadır, doğu hasta yatağında yatar; çünkü, doğunun kaderi her zaman maalesef üzüntüyle karşıladığımız gibi, perişandır. Şimdi, doğuda siz pancara kota getirdiniz, tütüne kota getirdiniz, peki, buradaki bu insanlar ne yapacak? Bu kotayı getirdiniz, buradaki insanların gerçekten geçim kaynağı ne olacak hiç sordunuz mu? Hiç sormadınız. Nedir, doğu kaderiyle başbaşa kalsın; ama, inşallah doğu ve Türkiye, bu noktada, bu yanlış politikalarınızı cezalandıracak.

Ben hükümete tekrar sesleniyorum. Diyorum ki, Anasol-M hükümeti tekrar aklını başına toplasın. Bakın, bir krizden dolayı aylık 118 trilyon liralık darbe yedik. O 118 trilyon liralık darbenin -devletin zirvesindeki kavga olmasaydı- yalnızca o 118 trilyon liralık bedelin onda 1'ini, yirmide 1'ini, yarısını doğuya gönderseydik, doğu, bugün istenilen noktaya gelecekti.

Ardahan'da Organize Sanayi Sitemiz var -organize sanayi sitelerine önem verilmesi lazım- hükümetin, bu trilyonluk yatırıma koyduğu ödenek ne biliyor musunuz; 1 milyon lira! Organize Sanayi Sitesine 1 milyon lira ödenek koymuş! Ayıptır kesinlikle!.. Bu, hiçbir şeye yakışmaz! Doğu Anadolu'yu bu şekilde ihmal edemezsiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, mikrofonunuzu açıyorum efendim, lütfen tamamlayın.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Başkan, Doğu Karadenize de gel.

SAFFET KAYA (Devamla) - Şimdi, söylediğiniz şekliyle, hükümetin eylem planı vardı, 107 maddelik eylem planınız vardı. Bunu, bu kürsüden seslendirdiniz, Sayın Başbakan seslendirdi; nerede doğu için bu eylem planınız? Gelin, burada halka hesap verin! Eylem planınız yok.

Yine, buradan, bu kürsüden halka hitap ettiğiniz şekliyle, söylediğiniz bir gerçek daha vardı -tabiî, afakî gerçekler- o da, köye dönüş projesi. Nerede bu köye dönüş projeniz?! Gelin, halka cevap verin. Doğu, göç veren bir bölgedir; bu göçten dolayı, köye dönüş projesiyle ilgili, bütçeden, mutlaka, yaklaşık olarak, 90 trilyon lira ödenek koyacağınızı söylediniz. Bu sözü verdiğiniz halde, koyduğunuz ödenek 3 trilyon liradır. Birisi çıksın yanlış olduğunu söylesin; ama, söyleyebilmesi mümkün değil.

Doğuyu iki yıldan beri perişan eden bu hükümete; doğuyu, sefalete, yokluğa, kaderiyle başbaşa bırakan bu hükümete tek seslenişim var: Kesinlikle ve kesinlikle, halkımız, yarınki günlerde size, artık, burada, muhalefet sıralarında da değil, locada yer gösterecek! Bunu kesinlikle unutmayın. (DYP sıralarından alkışlar) Kesinlikle, halkın karşısına çıkacak gücünüz yoktur! Tekrar söylüyorum, halk perişandır. Burada, bunun altını özellikle çiziyorum ve Doğu Anadolu'ya daha şefkatli bakılması noktasında hükümetin gayret göstereceğine inanmıyorum ama, umut ediyorum.

Sağ olun. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Alanya-Antalya Karayolu hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'a aittir.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, 60 ıncı maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydoğan.

3. – Antalya Milletvekili Cengiz Doğan'ın, Antalya-Alanya karayoluna ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın cevabı

CENGİZ AYDOĞAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli dinleyenler; Alanya-Antalya yolu hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Hızlı ve güvenli bir ulaşım hizmeti ekonomiye büyük katkı sağlamaktadır. Demokrat Parti zamanında, 1950'li yıllarda, iş makinelerinin gemilere doldurulup yolu olmayan bir yöreye, Alanya'ya götürülüp karaya çıkarılmasıyla bir yol inşa edildi, Antalya'ya ve Mersin'e doğru. Bu yol, yöreyi zenginleştirdi. Halk, öylesine minnet duydu ki, bugün dahi Demokrat Partilileri, saygı, sevgi, minnet ve Hakk'ın rahmetine kavuşanları rahmetle anmaktadır ve  her vesileyle de bu minnetlerini, her türlü ortamda ifade etmektedirler. Şimdi, Alanya-Antalya yolunun iyileştirilmesi de aynı minnet hislerini uyandıracak noktaya gelmiştir.

Alanya'dan başlatılarak Antalya ve Mersin istikametlerine doğru açılan bu yol, bölgenin can damarıdır. Verimli, verimsiz tarım topraklarını bin ümitle ve binbir zahmetle işleyen, gayretli Alanya, Manavgat, Serik, Gazipaşa, Anamur çiftçilerinin ürettikleri her türlü ürün (muz, portakal, limon, sera ürünleri, tahıl, pamuk) binlerce kamyonla, binbir çeşit telaş, kaygı, her şeyden önemlisi, umutla, bu yoldan geçirilerek, yurtdışı ve yurt içindeki tüketim merkezlerine ulaştırılır. Vaktinde yetiştirilemezse, helal alınterinin karşılığını -özellikle yaş sebze ve meyveciler başta olmak üzere- almak, maalesef, hemen hemen imkânsızdır.

Tarım kesimine böylesine önemli bir hizmeti sunmaya çalışan bu yol, aynı zamanda, hayatî önem taşıyan turistik bir yoldur. Antalya Havalimanından yurda giriş yapan 4 milyon turistin büyük bir bölümünü, bu yoldan geçirerek, ünlü Belek, Side, İncekum, Alanya gibi turistik merkezlere, Perge, Aspendos, Side, Alanya Kalesi gibi tarihî eserlere ve yine, çeşitli turlarla Efes, Pamukkale, Nevşehir, Ürgüp, Anamur Kalesi, Kemer, Kaş, Patara gibi pek çok önemli turistik yöreye ulaştırırız.

Bugün, sadece Alanya'nın yerleşik nüfusu 385 000, Manavgat'ınki  200 000'lere ulaşmıştır. Sadece Alanya'da 100 000 turistik yatak kapasitesine ulaşılmıştır. Yaz aylarında, Alanya, Manavgat, Side bölgesinin nüfusu milyonlarla ifade edilmektedir. Bütün bu nüfusun yemesi, içmesi, gezmesi, eğlenmesi ve hayat hakkıyla ilgili her türlü ortamdaki, her türlü trafik yüzde yüzüyle bu yolda cereyan etmektedir. Antalya ile Adana arasındaki 600 kilometrelik mesafede başkaca bir havaalanı yoktur, bölgede demiryolu hizmeti hiç yoktur, deniz ulaşımı ise yok denecek seviyededir. Dolayısıyla, her türlü ulaşım yüzde yüzüyle bu yolda cereyan etmektedir.

Bütün bu şartlar, günde 35 000-40 000'lerle ifade edilen yoğun bir trafiği ortaya çıkarmıştır. Ulaşım süresi uzamış, tehlikeli trafik kazaları meydana gelmiştir. Son beş yılda, 4 563 ölümlü kazada 244 kişi hayatını kaybetmiş, binlercesi yaralanmıştır. Avrupa'da "ölüm yolu" adıyla, kötü şöhrete sahip olan bir yol haline gelmiştir. Bu, bizim ülke olarak, can, imaj, prestij kaybımız kadar döviz kaybımız da demektir.

Biliyorsunuz, havaalanından konaklama tesislerine kadar olan mesafe ve ulaşım süresi arttıkça pazarlık gücümüz azalmakta, önemli turistik tesislerde çok önemli döviz kaybımız olmaktadır. 100 000 yatak kapasitesine ulaşan Alanya'da, büyük bir döviz kaybı söz konusudur. Bu kayba ve can kayıplarına artık tahammül yoktur.

Bugün, Alanya-Antalya yolu, 134 kilometrelik bir yol olarak 4 etap halinde hızla iyileştirilmektedir, duble yol haline getirilmektedir; ancak, çalışmalar yıllardır sürmekte, bir türlü sonuçlanmamaktadır; bugünkü ödenek sistemiyle sonuçlanması da hemen hemen imkânsızdır. Yapılması gereken, tıpkı Alanya civarında dördüncü kısımda yapıldığı gibi, kredili sistemle, bütün klasik ödenek sistemiyle çalışan bölümlerin takviye edilmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CENGİZ AYDOĞAN (Devamla) - 1 dakika verirseniz, toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

CENGİZ AYDOĞAN (Devamla) - Bugünkü bütçede, 6,4 trilyon lira civarında bir ödenek vardır ve yaklaşık, 14 milyon dolarlık bir ödenek daha kullanmak söz konusudur. Ancak, bunların da yetmeyeceği açıkça görülmektedir. Dolayısıyla, yapılan hazırlıklara uygun olarak, bir an önce, kredili sisteme geçilmesi ve bu yolun tamamlanması şarttır.

134 kilometrelik bu yolda, 5 tünel, 16 adet köprülü kavşak vardır. Ülkenin, bölgenin can damarıdır. Devletin yaptığı masrafı, döviz olarak geriye ödeyecek bir projedir.

Bu bölgesel projeden yola çıkarak bir hatırlatmam var: Bundan böyle, bizim, bütün yatırımlarda önceliği, parasını geriye döndürebilecek, masrafını geriye döndürebilecek projelere vermemiz şarttır. Yerinde, verimliliğine göre, nitelikli projelere önem ve öncelik vermeliyiz, parayı geriye döndürecek olan projelere önem vermeliyiz. Alanya - Antalya yolu projesi, parayı geriye döndürecek, hem de çok ihtiyacımız olan döviz cinsinden geriye döndürecek bir projedir.

Bu yolda emeği geçen herkesi minnetle, Hakk'ın rahmetine kavuşanları rahmetle, minnetle anıyorum.

Teşekkürlerimi, şükranlarımı ve bölge halkının teşekkürlerini sunuyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Antalya Milletvekilimiz Sayın Cengiz Aydoğan'ın yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlar, Antalya - Alanya yolu, 134 kilometre uzunluğunda bir yoldur; Antalya'nın 6 kilometre doğusunda Demokrasi Kavşağından başlayarak Alanya'ya kadar uzanmaktadır. Yol üzerinde, yolun standardını sağlamak üzere, 4 adet tünel, 16 adet de köprülü kavşak yapımı sürdürülmektedir. Hakikaten, üzerinde çok sayıda ilçe, belde bulunması ve bu yerleşim yerlerinin de aynı zamanda turizm bölgeleri olması dolayısıyla, Türkiye'nin önemli yol güzergâhlarından bir tanesidir.

Bakan olduğumuz ilk sıralarda, Türkiye'nin yol probleminin çözümüyle ilgili olarak, önemli yol arterlerinin önceliklerinin belirlenerek, bunlarla ilgili özel bir çalışma yapılması gerektiğini, yine, burada, sizlerin huzurlarında vurgulamıştım. O gün ilk söylediğimiz sözlere uygun olarak ve burada yaptığımız konuşmaya da uygun olarak, öncelikli yol olarak nitelendirdiğimiz Antalya-Alanya yolunu, geride bıraktığımız 2000 yılı içerisinde oldukça yoğun bir çalışma içerisinde geçirdik.

Her zaman söylüyorum; artık, Antalya-Alanya yolu, sadece Antalyalıları ilgilendiren bir yol olmaktan da çıkmıştır; çünkü, bu önemli turizm ilimize her yıl milyonlarca turistin geldiği düşünüldüğünde, o insanlar açısından, artık, Türkiye'nin, bir nevî prestij projesine dönüşmüştür; çünkü, beş sene evvel Antalya'ya gelen bir turist, beğendiği yöreye belli bir sene sonra tekrar geldiğinde, o yolun yapımının hâlâ sürdürülüyor olmasını görmesi, o şekilde görünmesi, o insanlar nezdinde, ülkemiz açısından itibar kaybettirmektedir. Bu bakımdan, öncelikli olarak yapımını öngörmüş olduğumuz bu yolda, bu yıl içerisinde, özellikle, millî bütçeden yapımı sürdürülen ikinci ve üçüncü kesimlerin kredili sisteme dönüştürülerek yolun yapılması yönünde uzun zamandan beri yaptığımız çalışmalar meyvesini vermiştir. Bu vesileyle, sayın milletvekilimizin burada yaptığı konuşma vesilesiyle de, bunu, kamuoyuna burada açıklamakta yarar görüyorum.

Kredili işe dönüştürülmesi yolunda, şu anda, YPK aşamasındadır. İnşallah, YPK işlemleri de tamamlandıktan sonra, yolun kredili hale dönüştürülüp, yine, Cenabı Allah nasip ederse, 2001 yılı sonunda bitirilerek hem yöre insanının hem ülke turizminin hizmetine sunulacağını burada belirtiyor, değerli arkadaşıma da teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Buyurun.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Doğu Anadolu'yla ilgili gündemdışı sözümün gereği bir devlet bakanımız veya bakanlarımızdan herhangi birinin doğu illeriyle ilgili problemlere yanıt vermesini beklerdim. Doğunun ciddî problemlerine karşın, mutlaka, değerli bakanlarımızdan birinin doğunun bugünkü problemlerini giderebilecek cevaplarını beklerdim; olmamasını özellikle kınıyorum.

BAŞKAN - Peki teşekkür ediyorum.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Hükümet yok mu, nerede hükümet?

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Kâtip üyenin sunuşları oturduğu yerden okuması hususunu değerli oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu ve 57 arkadaşının, Ermenilerin Erzurum İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve Erzurum üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi  amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/177)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1914-1918 yılları arasında Ermenilerin Erzurum İlinde Erzurum halkına yapmış oldukları mezalimin gün ışığına çıkarılması hususunun araştırılması ve Erzurum üzerindeki emellerine karşı alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

  1. Mücahit Himoğlu (Erzurum)

  2. Yücel Erdener (İstanbul)

  3. İsmail Köse (Erzurum)

  4. Nidai Seven (Ağrı)

  5. Mehmet Şandır (Hatay)

  6. Cezmi Polat (Erzurum)

  7. Sedat Çevik (Ankara)

  8. Mükerrem Levent (Niğde)

  9. Nazif Okumuş (İstanbul)

10. Hasan Kaya (Konya)

11. Cahit Tekelioğlu (İçel)

12. Aydın Gökmen (Balıkesir)

13. Mustafa Enöz (Manisa)

14. Mehmet Kaya (Kahramanmaraş)

15. Süleyman Coşkuner (Burdur)

16. Mehmet Arslan (Ankara)

17. Ali Gebeş (Konya)

18. Kürşat Eser (Aksaray)

19. Yusuf Kırkpınar (İzmir)

20. Cumali Durmuş (Kocaeli)

21. Salih Erbeyin (Denizli)

22. Nesrin Ünal (Antalya)

23. Hasari Güler (Adıyaman)

24. Reşat Doğru (Tokat)

25. Osman Müderrisoğlu (Antalya)

26. Mükremin Taşkın (Nevşehir)

27. Nail Çelebi (Trabzon)

28. Hasan Çalış (Karaman)

29. Seydi Karakuş (Kütahya)

30. Abbas Bozyel (Iğdır)

31. Lütfi Ceylan (Tokat)

32. Rıdvan Budak (İstanbul)

33. Mihrali Aksu (Erzincan)

34. Mustafa Gül (Elazığ)

35. Cemal Enginyurt (Ordu)

36.- Vahit Kayrıcı (Çorum)

37. İbrahim Halil Oral (Bitlis)

38. Mustafa Verkaya (İstanbul)

39. Birol Büyüköztürk (Osmaniye)

40. Ayhan Çevik (Van)

41. Mehmet Nacar (Kilis)

42. Sefer Ekşi (Kocaeli)

43. Ali Özdemir (Gaziantep)

44. Mehmet Nuri Tarhan (Hatay)

45. Süleyman Turan Çirkin (Hatay)

46. Mustafa Düz (İstanbul)

47. Namık Hakan Durhan (Malatya)

48. Hidayet Kılınç (İçel)

49. Mustafa Zorlu (Isparta)

50. Basri Coşkun (Malatya)

51. İrfan Keleş (Çankırı)

52. Ali Işıklar (Ankara)

53. Ali Uzunırmak (Aydın)

54. Osman Fevzi Zihnioğlu (Sakarya)

55. Hasan Hüseyin Balak (Tokat)

56. Mehmet Metanet Çulhaoğlu (Adana)

57. Hakkı Duran (Çankırı)

58. Bedri Yaşar (Gümüşhane)

Gerekçe :

Son zamanlarda Ermeni soykırım iftiraları planlı bir şekilde sürdürülmekte; büyük katliamlara maruz kalan Türk Milleti, dünya kamuoyunda mahkûm edilmeye çalışılmaktadır.

Halbuki, Birinci Dünya Savaşı başlamadan, Rus Çarının vaatlerine kapılan Ermeni çeteleri intikam alayları kurarak doğu bölgemize dolmuş; 1914-1915 kışında Rus ordusundaki Ermeni gönüllü taburları Erzurum'u işgal etmiştir. Ekim 1917'de Rus askerlerinin Erzurum'dan çekilmesiyle Erzurum ve çevresinde bulunan Ermeniler, Ruslardan kalan cephane ve silahlarla toplu katliamlar yaparak Erzurum halkını bir vahşetle karşı karşıya bırakmıştır.

Ermeniler, 1914-1918 yıllarında Erzurum ve çevresinde, Alaca, Yeşilyayla, Tepeköy, Yanıkdere, Ortabahçe, Çat-Yavi, Ilıca, Karaz (Kahramanlar), Mahanda (Börekli) daha birçok yerde kadın, erkek, çocuk, ihtiyar demeden diri diri yakmışlar, gebe kadınların karınlarını deşerek ceninleri dışarı çıkararak, mismarla yaralı bedenlerini direklere çakmışlar, kestikleri insanların vücutlarına cepler oymuşlar. Küçük çocukların karınlarını yarıp tuz doldurmuşlar, kafalarını kesip annelerinin karnına yerleştirmişler, karşı çıkan erkeklerin gözlerini oyup direklere çivilemişler, cami, mescit, medrese ve mereklere insanları toplayıp, üzerlerine gazyağı döktükleri mandaları ateşe vererek insanlarımızın üzerlerine salmak suretiyle toplu katliam yapmışlar.

Erzurum ve ilçelerinde yaşayan onbinlerce insanımızın hunharca katledişini gören ve o günü yaşayan birçok insan, Erzurum'da halen şans eseri hayatta bulunmaktadır.

Ermeniler yapmış olduğu katliamlarla yetinmemiş, son zamanlarda hukukî yollardan toprak ve tazminatlarını devamlı dile getirmeye devam etmektedirler.

En önemlisi de, Avrupa ülkelerinde yaşayan Ermeni cemaatlarının, dağılmış Ermeni diasporasının dinî ve manevî efsane etrafında birleştirme ideallerine Erzurum ve yöresi vatan gösterilmek suretiyle yeni bir boyut kazandırmaya çalışmaktadırlar.

Bu durumda, Ermenilerin Erzurum halkına yapmış oldukları mezalim ve tarihî gerçeklerin dünya kamuoyuna anlatılabilmesi için Ermenî soykırım müzesinin kurulması büyük bir fayda sağlayacağı gibi, Erzurum ve çevresi üzerindeki siyasî emellerine karşı alınacak tedbirler zaman kaybetmeden yerine gelmiş olacaktır.

Yine, Ermeniler, her platformda Türkiye'ye baskı yaptırmak için bütün okları Türkiye'ye çevi-rerek, tarihî gerçekleri saptırmaya çalışmışlardır. İşte, bu tarihî gerçeklerin ortaya çıkması,  hem Ermeni soykırımı kararlarını kabul edenleri mahcup edecek hem de Ermenilerin gerçek yüzleri ortaya çıkmış olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin FP Grubu tezkeresi (4/317)

                                        20.2.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi:  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Kanunlar ve Kararlar Daire Başkanlığının 16 Şubat 2001 tarih ve 9087 sayılı yazısı.

Değişen oranlar nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonu üye sayımızın yediye düşmesi sebebiyle, Komisyon üyelerimizden Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in istifası uygun görülmüştür.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Avni Doğan

                        FP Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce okutup, işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım:

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Deprem konutları ile ilgili ihalelerin yapılış şekli ve altyapı hizmetlerinde uyguladığı politikalarla devleti zarara uğrattığı konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkındaki (11/8) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 27.2.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulu önerisi

           No : 64     Tarih : 21.2.2001

20.1.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan deprem konutlarıyla ilgili ihalelerin yapılış şekli ve altyapı hizmetlerinde uyguladığı politikalarla devleti zarara uğrattığı konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkındaki (11/8) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 27.2.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Mehmet Emrehan Halıcı

 Mehmet Şandır

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Avni Doğan

Beyhan Aslan

 

FP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

Ali Rıza Gönül

 

 

DYP Grubu Başkanvekili

 

 

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, önerinin lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubunun vermiş olduğu bir gensoru önergesinin görüşme gününün belirlenmesiyle ilgili Danışma Kurulunca alınan bir öneri üzerine söz almış bulunuyorum.

Yalnız, benim sürem 5 dakika değil, 10 dakika; onu düzeltin de...

BAŞKAN - Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır düzeltin de, ona göre konuşayım.

BAŞKAN - Siz konuşmaya devam edin efendim, ben ilave edeceğim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, süremi düzeltin de ona göre konuşayım; yani, olur mu canım?.. Allah, Allah... Süre 10 dakika, 5 dakika veriyorsunuz.

Sayın Başkan, biraz önce, Meclisi açarken, Mecliste toplantı yetersayısı yoktu. Burada her milletvekilinin bir isteği var.

Değerli milletvekilleri, bizler milletvekiliyiz, biz zora başvuramayız. Bizim burada tek silahımız isteğimizdir, oyumuzdur. Diyoruz ki; "Sayın Başkan, yoklamayla aç." Bu, bizim doğal hakkımızdır. Burada mademki 550 milletvekili arkadaşımız var, bu 550 milletvekili gelmek zorundadır. Hele iktidar grubunun 350 milletvekili var; yani, 184 milletvekilini bulamayan bir iktidar grubu ve bunu şiddetle destekleyen bir Başkan olur mu?..

Biz ne yapalım Sayın Başkan; size sormak istiyorum?.. Bizim isteğimizin nazara alınması için tarafınıza nasıl bir hitapta bulunalım; lütfen, bize söyler misiniz? Ben oradan diyorum ki, Sayın Başkan, salonda toplantı yetersayısı yok; bizim isteğimizi nazara almıyorsunuz. Bundan daha kötü bir uygulama olur mu?..

Bakın, dün, burada, özellikle birtakım holdinglerin menfaatını koruyan önergeler verildi. Gerekçelerini okutmanız lazımken, okutmadınız; ondan sonra, onlar geçtikten sonra, benim ikazım üzerine okuttunuz. Yani, bu Meclis Başkanlığı, böyle keyfî yönetilecek bir makam değil ki. Burada oturmanın bir ağırlığı var, buranın bir değeri var, burası çok yüce bir makamdır. Ora Yüce Atatürk'ün kürsüsüdür. Orada oturan insanların, hiç olmazsa, en azından tarafsız şekilde davranması, en objektif şekilde davranması gerekir.

Dolayısıyla, yani, böyle keyfî davranırsanız... İlle tahrik ediyorsunuz bizi; yani, ille bağıralım, çağıralım, hakaret edelim birilerine, gidip tazminat davası açsınlar. Yeter artık... Gerçekten yoruldum. Burada haksızlıklara karşı mücadele etmekten yoruldum. Bu kadar keyfî bir Meclis yönetimi ve iktidarın yaptığı bu kadar keyfî bir uygulama şimdiye kadar görülmemiştir. Neticede de memleketi nereye getirdiği bellidir. Bugün, artık, memleketi ateş yakmış, külleri bile kalmamıştır memleketin; yani, yanacak bir malzeme de kalmamıştır Türkiye'de. Bugün ekonomi çökmüştür; insanlar aç, işsiz, çıplak ve hâlâ da, işte, bunları söylüyoruz, maalesef, kimsenin tındığı yok. Ne olacak bu memleketin hali, ben de bilmiyorum...

Şimdi, bu önergede -tabiî ki, Sayın Bayındırlık Bakanıyla ilgili gensoruda- birtakım keyfî uygulamalar dile getiriliyor. Bunun, bir an önce görüşülmesinde yarar var. Bakın, 1991 yılında, benim memleketimde deprem oldu; o deprem sırasında borçlanmalar oldu, o tarihten beri birtakım yerlere... Yani, çok büyük paralar da değil bunlar; işte, 7 milyar, 8 milyar civarında bir paralar, belki 15-20 konut bir yerde, 15-20 konut bir yerde... Bunların bir an önce tamamlanması lazım.

Şimdi, belediyelerin afet kapsamına alınması konusunda keyfî uygulamalar var. Hiç deprem olmayan, afet bölgesinde olmayan belediyeler afet kapsamına alınıyor. Mesela, benim ilimin Ovacık'ı da, Nazımiye'si de, Pülümür'ü de, Mazgirt'i de, Çemişgezek'i de, Hozat'ı da, bütün ilçeleri, deprem bölgesinde olduğu halde, her kimse, bir bakıyorsunuz, deprem bölgesi olmayan yerleri deprem bölgesine alıyorsunuz ve deprem bölgesi olan yerleri de almıyorsunuz; daha doğrusu, afet kapsamına almıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu memleket, gerçekten, ne çektiyse, keyfî yönetimden çekti. Ne çektiyse, hak ve adaletin ortadan kaldırılmasına yönelik iktidar uygulamalarından çekti. Yani, bugün, memleket cayır cayır yanıyor; bankalara bakın; borsa kapanmış, borsa işlemiyor; bankalar...

BAŞKAN - Sayın Genç, bir dakika dinler misiniz.

Size, bu öneri üzerinde söz verdim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Öneriyle ilgili; bakın, orada diyor ki...

BAŞKAN - Efendim, bir dakika...

Bana ve Divana, İçtüzüğe uygun davranmam gerektiğini ifade ediyorsunuz. Ben de, şimdi, size, İçtüzüğe uygun davranmanız gerektiğini ifade ediyorum. Lütfen, söz almış olduğunuz öneri üzerinde konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, öneri nedir; Meclisin çalışma usullerine öncelik verilmesini öngören bir öneridir. Bu Meclisin öncelikleri nedir, onun söylüyorum. Zaten, benim, buraya, kürsüye çıktığım zaman ağzımdan çıkan laf, sizi rahatsız ediyor; partinizi rahatsız ediyor; iktidarı rahatsız ediyor. Bana da katlanacaksınız arkadaşlar; ben de milletvekiliyim yahu!.. Ben de milletvekiliyim; ben de halkın dertlerini dile getirmek zorundayım.

EROL AL (İstanbul) - Senden başka milletvekili yok mu?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, bakın, bu memleket, bugün, tarihinin... Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulduğu tarihten bugüne kadar, iktidar, hükümet, başbakan, böyle bir hata, vahim hata işlememiştir. Bu memlekette böyle bir kavga meydana gelmemiştir ve devletin ve milletin kaybı, şu anda katrilyonlara varıyor; biz, Meclis olarak, bundan habersiziz, bunu bir tarafa iti-yoruz, Meclisin gündemine getirmiyoruz. Başbakanın gelip burada bize hesap vermesi lazım; yani, orada, çıkıp da, bu olay niye oldu... Hatta, bakın, Başbakanın, kriz doğduğu zaman, Çankaya Köşkünde bunu ilan etmesi lazımdı. İlan etmedi; çünkü, birtakım kişiler yandaşlarına tüyo verdiler; memlekette kriz çıktı, aman, borsaya yaptığınızı yapın, aldığınız dövizleri alın diye tüyolar gitti. Ondan sonra, Bakanlar Kuruluna geldi; oradan saklanıldı. Bunların hesabını, zamanında soracağız sayın milletvekilleri. Biz, nerede, nelerin döndüğünü bilen insanız, hisseden insanız. Çıksınlar... Niye, evvela o kriz çıktığı zaman kamuoyuna intikal ettirdiler. Eğer, kamuoyuna intikal ettirdilerse, niye anında ettirmediler; niye üç saat beklediler? O üç saatte, kim, kendi yandaşlarına tüyo verdi; hangi borsa aracı kurumları, borsada ne işlemler yaptı? Bunları, çıkıp burada söylemek zorundasınız. Aksi takdirde, bunların günahı, vebali ve sorumluluğu çoktur; ama, tabiî, bunları konuşmuyorsunuz...

MELDA BAYER (Ankara) - Siz konuşuyorsunuz!..

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunlar, memleketin can damarını ilgilendiren, hayatını ilgilendiren problemlerdir. Biz, bunları söyledikçe, tabiî... Çünkü, dokunuyor ya, birilerine ucu; birilerine dokunuyor; çünkü, bu memleketin felakete gittiği anı bilen, malzeme kullanarak bunların üzerinden rant toplayanlar var. Düşünebiliyor musunuz, memlekette kriz çıkıyor ve bu krizi, kendi yandaşlarına, perde arkasından tüyo verip de trilyonlar kazananlar var, katrilyonlar kazananlar var. Bunları dile getirdiğimiz zaman, Kamer Genç konuşuyor... Yahu, konuşacağım tabiî. Bu millet niye bana bu görevi verdi; niye bu görevi verdi?! (DSP sıralarından gürültüler)

Efendim, Başbakanınız gelsin, Başbakan Yardımcınız gelsin, burada konuşsun...

BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - ...bakalım, bunları nasıl söyleteceğim.

BAŞKAN - Sayın Genç, beni dinler misiniz lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, ben, sizi dinliyorum.

BAŞKAN - Sayın Genç, bir dakika lütfen...

KAMER GENÇ (Devamla) - Önergenin bir an önce görüşülmesinde yarar vardır.

Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Genç, altında Grup Başkanvekilinizin de imzası bulunan ve oybirliğiyle...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, lehinde konuştum...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... Ben konuşuyorum...

...huzura gelen öneri üzerinde söz aldınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet...

BAŞKAN - ...ve bu öneriyle ilgili bir kelime dahi konuşmadan, konuşmanızı tamamladınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Duymuyorsunuz... Siz duymuyorsunuz herhalde!..

Sayın Başkan, beni tahrik etmeye çalışıyorsunuz. Benim orada ne konuştuğum ortada. Lütfen, rica ediyorum; o kürsüde tarafsız olun. Tamam, siz, bir partinin milletvekilisiniz; ama, bu söylediklerimin ucu size de dokunuyor. Yani, tahammül edeceksiniz...

BAŞKAN - Sayın Genç, bu kürsünün ne kadar tarafsız olması gerektiğini, en az sizin kadar bilirim ve elimden geldiği kadar, bu hassasiyeti de, yönettiğim her oturumda göstermeye gayret ediyorum.

Lütfen... Çok rica ediyorum; biraz önceki o "tahrik" kelimesini, ben size söyleyebilirim belki; ama... Lütfen, rica ediyorum, beni, İçtüzüğün...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Niye isteğimi nazara almadınız? Genel Kurulu Niye yoklamayla açmadınız?

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... Konuşuyorum... Lütfen...

Yoklamayla açıp açmamak, benim takdirimdedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, değil...

BAŞKAN - Bir dakika efendim..

İçtüzük madde 57...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam...

BAŞKAN - "Başkan birleşimi açtıktan sonra, tereddüde düşerse yoklama yapar."

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ee, göz var... Göz var...

BAŞKAN - O göz, benim gözüm Sayın Genç; sizin değil...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Genel Kurulda, baktığınız zaman 10 kişi varsa, olur mu?!

BAŞKAN - Sayın Genç'in gözüyle görecek değilim, kendi gözlerimle göreceğim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - 1'i 5 göremezsin ki! Gözünüz 1'i 5 mi görecek?!

BAŞKAN - Lütfen, çok rica ediyorum; toplantının nezahetini bozmayın.

Bu Meclisin her dakikasının çok kıymetli olduğu, mutlaka çalışması gerektiği her platformda ifade edilmiyor mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet...

BAŞKAN - Ben de, elimden geldiği kadar, bu Meclisi çalıştırmak için gayret gösteriyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarında "Bravo" sesleri, alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Usulüne göre, İçtüzüğe göre yapın...

BAŞKAN - Biraz sonra oylama yapılacak. Eğer, burada, toplantı ya da karar yetersayısı yoksa, elinizde, İçtüzüğün vermiş olduğu imkânlar var; onları kullanırsınız, karar yetersayısının aranmasını istersiniz ve toplantıya ara verilir.

Lütfen...

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Meclisin kapanmasını istiyor zaten onlar.

BAŞKAN - Öneriyi tekrar okutuyorum:

Danışma Kurulu Önerisi

20.1.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan deprem konutlarıyla ilgili ihalelerin yapılış şekli ve altyapı hizmetlerinde uyguladığı politikalarla devleti zarara uğrattığı konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkındaki (11/8) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 27.2.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Mehmet Emrehan Halıcı

Mehmet Şandır

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Avni Doğan

Beyhan Aslan

 

FP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

Ali Rıza Gönül

 

 

DYP Grubu Başkanvekili

 

 

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım.

Buyurun:

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 21 Şubat 2001 Çarşamba günü yaptığı toplantıda; siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından ekteki müşterek önerilerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Emrehan Halıcı

Mehmet Şandır

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

Beyhan Aslan

 

 

ANAP Grubu Başkanvekili

 

 

Öneriler :

Genel Kurulun, 21 Şubat 2001 Çarşamba, 22 Şubat 2001 Perşembe, 23 Şubat 2001 Cuma, 27 Şubat 2001 Salı, 28 Şubat 2001 Çarşamba ve 1 Mart 2001 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması ve 27 Şubat 2001 Salı günü yapılacak gensoru önergesinin görüşmeleri dışında belirtilen günlerde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneri üzerinde, aleyhte Sayın Arınç; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ben de söz istiyorum.

BAŞKAN - Tabiî efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum. Üç partinin müşterek önerisi okundu, bu önerinin aleyhinde söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta -henüz bir hafta doldu- beraberce kararlaştırdığımız bir Danışma Kurulu önerisi getirilmiş ve kabul edilmişti. Bu öneride, iktidar ortağı partiler ile muhalefet partileri arasında bir uzlaşma olduğunu, makulde buluştuğumuzu, doğru olanı yaptığımızı söylemiş ve bunun hayırlı bir başlangıç olması temennisinde bulunmuştum; ama, bir hafta sonra bugün, yine eski önerilerini önümüze getirdiler. Geçen hafta söylediğim sözleri geri almayacağım; ama, bu, ibretlik bir hadisedir; henüz bir hafta dolmadan, arkadaşlarımız, yine, bu Meclisi 14.00-24.00 saatleri arasında on saat boyunca çalıştırmak üzere bir öneri getiriyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu önerilerle yapılmak istenilen zannediyorum şudur: İstediğimiz süratte kanunlar çıkmadı, saat 20.00 az geliyor, 24.00'e kadar çalışmalıyız; çünkü, bizim takvimimize aldığımız önemli tasarı ve teklifler var, onların görüşülmesi gerekiyor...

Değerli arkadaşlarım, biz, geçen hafta vardığımız uzlaşma içerisinde, şüphesiz, yeni İçtüzük uyarınca da, arkadaşlarımız maddeler üzerinde konuşuyor ve faydalı gördüğümüz önergelerle, çıkarılmak istenilen kanunların çok daha verimli ve kaliteli olması için gayret sarf ediyoruz. Bundan gocunmamak gerekir; bu, çalışma süresini uzatmak gibi bir niyetle de izah edilemez; bu, yapmamız gereken bir vazifedir. Maddeler üzerinde 5'er dakika konuşmakla, varsa birkaç maddeye önerge vermekle, Meclis çalışmaları aksatılmış sayılmamalı; dolayısıyla, saat 20.00'ye kadar yaptığımız çalışmada fazla kanun çıkmıyor diyerek, şimdi, on günlüğüne, saat 24.00'e kadar devam edecek bir çalışma süresi kabul ettirilmeye gayret ediliyor. Bu, hem takatımızın hem kanunlar üzerinde gereken ihtimamı göstermemizin bir engelidir. Şüphesiz, saat 14.00'te başlayan bir çalışmaya gece 24.00'e kadar aralıksız devam etmek insanüstü bir olaydır; zaten, zaman zaman karar yetersayısı da istenilmek suretiyle bu tespit edilmiş oluyor.

Değerli arkadaşlarım, iktidar ortağı partiler, 1 Martta kadar, özellikle birkaç tasarı üzerinde duruyorlar. Bunlardan birisi, Elektrik Piyasası Kanunu idi. Bildiğiniz gibi, dün akşam sonuçlandı, hayırlı olmasını diliyorum.

Bunun arkasından, henüz komisyonlardan gelmediği için görüşülemeyen Şeker Kanunu Tasarısı da, mutlaka sırasına girecektir.

Biraz sonra görüşmeye başlayacağımız Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı, arkadan bireysel emeklilikle ilgili kanun tasarısı ve diğerleri...

Bütün bunlar, IMF ile yapılan stand-by anlaşmasının ve kasım krizinden sonra ekniyet mektubuyla girdikleri taahhüdün bir sonucudur. Hükümet ortağı partiler "bunlar çıkarılacaktır, belli bir takvime bağlanmıştır, bunların çıkarılması zaruret halini almıştır" diyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bizim bunlara itirazımız var. Bu itirazlarımızı da, bu Genel Kurulda dile getirmeye çalışıyoruz; ama, bugün, bir başka vesileyle, bu konu üzerine tekrar dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bakınız, iki günden beri Türkiye'nin yaşadığı kriz, hemen hemen her şeyin önüne geçti. Millî Güvenlik Kurulu toplantısından sonra, Sayın Başbakanın açıklamaları ve o açıklamalar ekseninde cereyan eden konuşmalar ve olaylar, Türkiye'nin ekonomisine de, sosyal hayatına da, siyasetine de, maalesef, çok büyük zarar verdi. Bu zararın faturası şudur: Biraz evvel bir arkadaşımız söyleyince inanamamıştım; ama, rakama vurduğumuz zaman doğru çıkıyor.

Sayın Başkan, çok özür diliyorum; yani, bu uğultu içerisinde ne konuşmak, ne dinlemek mümkün değil. Arkadaşlarımızın, sohbetlerini ya kuliste yapmaları yararlı olur ya da konuşan hatibi nezaketen dinlemeleri doğru olur. Ben, yardımınızı istirham ediyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekili arkadaşlarım, lütfen, Genel Kurulu, hatibi dinlemeye davet ediyorum. Hakikaten, salonda çok uğultu var.

Buyurun Sayın Arınç.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bankada 15 trilyon parası olan birisinin, bir gecelik repo karşılığında aldığı para 1 trilyonun üzerindedir. Evet, yüzde 3000'lere varan gecelik faizlerle, 15 trilyonu, her nasılsa bankaya yatırmış olan birisi, bir gecede 1 trilyondan daha fazla para kazandı. Bu para, 65 milyondan çıktı; fakirden çıktı, yoksuldan, dul ve emekliden, yetimden, geçim sıkıntısı çeken insanlardan çıktı, halkımızdan çıktı. Borsa çöktü, arkasından 7,6 milyar doların iki gün içerisinde Hazineden kayıp gittiğini, döviz rezervlerinin döküldüğünü gördük. Yine, 1,5 katrilyon liralık bir borçlanmada yüzde 144 faizlerle, herhalde, Hazinenin zararı 50-60 trilyon lirayı buldu. Bütün bunlar hepimizin acısıdır, bundan ülke zarar görmektedir. Bizim bireysel emeklilikle, Elektrik Piyasası Kanunuyla, Şeker Kanunuyla, IMF'den gelmesini arzu ettiğimiz veya karşılıklı olarak taahhüt edilen maddî yardımın çok fazlasının uçması bir tarafa, ek vergilerle ve diğer özel vergilerle topladığımız paraların uçması bir tarafa, Türkiye, büyük imkânlardan ve maalesef kaynaklardan mahrum kaldı.

Bütün bunlarla şunu söyleyebilirim: Bir seneden fazla bir zaman oldu, biz, burada Bankacılık Kanununu çıkardık. Çok büyük bir reformdu bu, öyle takdim edilmişti; ama, nasıl bir reformsa, üç ay sonra bu sefer değiştirmek üzere getirdik. En sonunda çıktı ve o kanunun içerisinde bir kurul oluşturuldu; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu -tutanaklara bakınız, Fazilet Partili arkadaşlarımız, gerek komisyonlarda gerekse bu Mecliste yaptıkları konuşmalarda- ki, bu kurullar şimdi çokça oluşturuluyor, Elektrik Piyasası Kanunu içerisinde de bir başka kurul var, tarımla ilgili kanunlarda başka bir kurul var, şekerle ilgili tasarı gelecek, onda da başka bir kurul var. Şimdi, Türkiye'de, kurullar yönetimde âdeta söz sahibi olacaklar.

Bu kurulun üyelerini hükümet belirleyecekti "Meclis bu seçimi yapsın ve bu denetleme Meclis adına olsun" diye fikirler ortaya atıldı, "hayır, hükümet bu üyeleri seçecektir ve hükümet adına, bu düzenleme ve denetleme kurulu görev yapacaktır" diye konuşuldu ve kanun bu şekilde çıktı. Ne gariptir ki, kanunun çıkmasından itibaren takriben bir sene içerisinde bu kurulun üyeleri atanmadı. Gazetelere yazılanlar doğruysa, hükümet üyeleri arasında, bu kurulun üyelerinin kim olacağı noktasında ihtilaf vardı, bunun çözülmesi bir yılı aldı. Sonunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kuruldu, başında Demokratik Sol Parti eski Maliye Bakanı Sayın Temizel, Başkan Yardımcısı Anavatan Partili bir milletvekili değerli arkadaşımız, Plan ve Bütçe Komisyonu eski Başkanı ve birkısım akademisyenler, bu Kurulun üyesi oldular. Kişiliklerine, birikimlerine hiçbir diyeceğimiz yok; ancak, bu Kurulun üyelerinin, genelde bu üç partili koalisyon hükümetinin partilerine mensup olduklarını, en azından sempatizan olduklarını da söylemek mümkün; yapı, zaten, bunu, böyle gösteriyor.

Şuraya gelmek istiyorum: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, kendi açısından çalışmalar yapıyor, çok da faydalı çalışmalar yapıyor; birtakım bankaların batması karşılığında yapılması gerekenleri ortaya koymaya gayret ediyor; ama, kamu bankalarının denetlenmesine gelindiği zaman, kamu bankalarının denetlenmesinde, aynı kurumun, çok sağlıklı çalışmadığını görüyoruz.

Şüphesiz, Devlet Denetleme Kurulu, Anayasa içerisinde bir kurum olarak, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından harekete geçirilmiş, "kamu bankalarının görev zararlarını inceleyin, bu bankaların, hangi özel bankalarla ilişki içerisinde olduklarına bakın, bu bankalardan dönmeyen krediler hangi siyasilerin etkisiyle verilmiştir, onu da tespit edin" denilmişse, o Cumhurbaşkanına saygı duymak gerekir, teşekkür etmek gerekir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Devlet Denetleme Kurulunun kamu bankaları üzerinde denetleme ve soruşturma yapma yetkisi, o kanunun ilgili; yani, Devlet Denetleme Kurulunun kuruluşuyla ilgili kanunun 6 ncı maddesinde, zaten bir görev olarak verilmiştir. Dolayısıyla, şuraya geleceğim: Bugün de, pek çok kanun içerisinde kurullar oluşturuluyor. Eğer, bunlar da mevcut iktidarların kendi içinden yaptıkları atamalarla kurulur ve görevlerini bu şekilde yapmaya devam ederlerse, Türkiye'de yolsuzlukların önlemesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arınç, mikrofonu açıyorum, buyurun.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, öneriyle ilgili konuşmuyor Sayın Hatip.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Efendim, öneriyle o kadar ilgili ki... Çıkardığımız kanunlar için bunları söylüyorum, daha dikkatli olun diye söylüyorum, doğru olanı yapın diye söylüyorum.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz doğruyu söylemiyorsunuz.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanıyla yapılan görüşmelerde kimin terbiyedışı konuşma yaptığını, bugün, herkes çok iyi biliyor. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz yapıyorsunuz.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hayır, biz yapmıyoruz "sen" diye hitap eden, "nankör" diye hitap eden bir insan terbiyedışı konuşma yapıyor!

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz kendi siyasetinize âlet ediyorsunuz bunu...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Siz kendi halinize bakın!..

BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz yapıyorsunuz, siz yaptınız... Basın toplantısında yaptınız.

BAŞKAN - Sayın Halıcı...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Millî Güvenlik Kurulu toplantısında kimin terbiyedışı konuşma yaptığını bu millet çok iyi biliyor ve Sayın Cumhurbaşkanını o yüzden yüzde 90 destekliyor. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz, terbiyedışı konuşuyorsunuz; ayıp...

BAŞKAN - Sayın Arınç...

EROL AL (İstanbul) - Sayın Arınç, ayıp!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Keser misiniz Sayın Başkan. Süresi bitti.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eğer, Millî Güvenlik Kurulunda olanları ve bunun üzerindeki tartışmaları burada konuşursak, mahcup olacak olan bizler değiliz, sizlersiniz.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz, zaten mahcup oldunuz.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Sayın Arınç, teşekkür ediyorum; süreniz de tamamlandı. 1 dakika ilave sürenizi de kullandınız. Çok teşekkür ediyorum.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hemen bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkan.

Öyle, duygusal konuşmalarla, gözyaşı dökmekle Türkiye'nin gerçeklerini gözardı edemezsiniz. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Arınç...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu milletin fakirleştirilmesinin sebebi sizsiniz; bunun hesabını vereceksiniz. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri aleyhinde, Sayın Ali Rıza Gönül.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Otur yerine!.. (FP sıralarından gürültüler)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Bu hırsızlıkların, yolsuzlukların hesabını hepiniz vereceksiniz!..

BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Üslubuna dikkat et!.. Hem suçlu hem güçlü!..

BAŞKAN - Lütfen...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hepsinin hesabı görülecek!..

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Hayır; senin hesabın görülecek!

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hepsinin hesabı görülecek!.. Hesaptan korkmayın. Alnınız açıksa, gidin hesabını verin.

BAŞKAN - Sayın Arınç, siz, Grup Başkanvekilisiniz, lütfen...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - İlk seçimde localara çıkacaksınız!..

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Orada konuş, orada, orada...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Emrehan Bey, konuşma hakkınız var...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Orada konuş; millet dinlesin!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - 10 milyar dolar gitti...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Ağlayıp çıkacağınıza, orada konuşsaydınız!..

BAŞKAN - Sayın Arınç...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ekonomiyi felç ettiniz; utanmadan konuşuyorsunuz!..

BEKİR SOBACI (Tokat) - Şimdi, yeni vergiler getirmekten başka çareniz yok!

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bunun altından hiçbir kimse kurtaramaz sizi!.. Hiçbir kimse kurtaramaz.

BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayın. Sayın milletvekilleri...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sen orada konuş, orada...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Senden mi öğreneceğiz!..

BAŞKAN - Sayın Sezer...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bir daha toplum içine çıkamayacaksınız!.. Yazık bu milletin parasına...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Onu vatandaş bilir!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Arkadaşlar demokrasi var, buyurun konuşun.

BAŞKAN - Lütfen, karşılıklı konuşmayın efendim.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sabah Gazetesine manşet attırmak marifet değil; burada konuşun burada...

BAŞKAN - Sayın Sobacı... Sayın Sobacı...

Öneri üzerinde, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül; buyurun efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidar partisi gruplarınca getirilmiş olan önerinin aleyhinde söz aldım; düşüncelerimi Yüce Heyetinize arz edeceğim.

Tabiî ki, böyle karşılıklı atışmaya, tartışmaya, kanaatimce, hiç gerek yok; krizin nasıl çıktığını millet biliyor, kimin sebep olduğunu da biliyor, kimin terbiye dışı, terbiye içi konuştuğunu da bili-yor. O nedenle, burada karşılıklı tartışmak, karşılıklı atışmak suretiyle, meseleye bir çözüm bulmanın imkânı da yok.

Değerli arkadaşlar, getirilen öneriyle, bugünden başlamak üzere, perşembe, cuma, haftaya salı, Çarşamba, perşembe günleri Genel Kurulumuzun 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir.

Şimdi, ben, buradan, iktidar partisi Grup Başkanvekili arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Geçen hafta, yanılmıyorsam, 13 Şubat günü, Danışma Kurulunda, oybirliğiyle, yani, karşılıklı bir uzlaşmayla, görüşülecek konuların bir listesi yapılmış, sıralaması yapılmış ve çalışma saatleri üzerinde de bir mutabakat sağlanmış ve ortak bir öneriyle de, Genel Kurulun onayına sunulmuştu. Değerli arkadaşlarım, demek ki, ayın 16 sından bugün ayın 21'ine kadar bir hafta geçmiş. Siz, bir hafta sonra, bu uzlaşmayı, bu anlaşmayı bozuyorsunuz; bu saatler bize yetmiyor, biz, bu çalışma saatlerini 24.00'e kadar uzatacağız diyorsunuz; bunda bir yanlışlık var.

Şimdi, geçen haftaki çalışma imkânına ve çalışma şartlarına şöyle bir göz atıyorum: Meclisimiz 4 gün çalışmış, 4 günde 9 defa karar yetersayısı bulunmamış. En son, Cuma günü de, çalışma saatinin daha ortasına gelmeden, karar yetersayısı müteaddit kereler bulunmadığı için de, Meclis kapanmış.

Şimdi, bu yasa tasarılarını çıkarmak için, acaba, daha çok çalışma saatine mi ihtiyaç var veya iktidar partileri olarak, bu Meclisi çalıştırmakta gerekli dikkati, özeni, ihtimamı ve devamlılığı ye-rine getirmemekle, zamanı iyi kullanmadığınız mı sorusuna bir cevap bulmamız lazım önce.

Karar yetersayısını bulacak olan sizsiniz. Toplantı yetersayısını bulacak olan sizsiniz. Ortak bir uzlaşmayla getirilen çalışma saatleri içerisinde Mecliste yeterli çoğunluğu ve karar yetersayısını temin etmemekle, Meclisi çalıştırmayan, aslında, sizsiniz. Yani, şimdi, kalkıp bu zaman bize yetmiyor, 14.00 ile 19.00, 20.00 ile 24.00 saatleri arasında çalışacağız diye de, kamuoyuna, çok çalışmak istiyormuş mesajını vermeye hakkınız yok. Eğer benim bu söylediklerim doğru değilse, kayıtları incelediğiniz zaman bu gerçeği göreceksiniz.

Getirdiğiniz kanunlar belli; talimatla çıkarılması istenilen yasa tasarılarını gündeme koydunuz; ama, çiftçinin, esnafın derdine çare olacak yasa tasarı veya tekliflerine gözlerinizi kapatıyorsunuz.

Bu dönem bir şeyler değişti. Eskiden, muhalefet milletvekilleri ki, bu dönemde, yine, ısrarla, biz, muhalefet milletvekilleri ve Doğru Yol Partisi olarak, bu kürsüden "çiftçiyi perişan ettik" dediğimizde itiraz ediyordunuz, "esnaf perişan oldu" dediğimizde itiraz ediyordunuz; ama, bir şeyler değişti, geçen hafta, iktidar partisi gruplarından bir değerli milletvekili arkadaşımız çıktı, burada, çiftçinin halini, sanki, ağlaya ağlaya anlattı; bizim söylediğimiz, ısrarla vurguladığımız, ısrarla bu kürsüye getirdiğimiz meseleyi dile getirdi. Bugün, Kırşehir Milletvekili Sayın Haykır da, buradan, gayet objektif, gayet doğru, gayet haklı olarak, esnafın içerisinde bulunduğu şartları dile getirdi iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşımız.

Demek ki, artık, o hale gelmiş, iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız da, işçinin, memurun, çiftçinin, esnafın ne duruma düştüğünü buradan ifade etmeyi, söylemeyi bir görev kabul etmiş; ama, biliyoruz ki, bu kürsü, iktidarların veya iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın ağlama yeri değildir, şikâyet yeri değildir. İktidar, sorunlara çözüm bulur, eğer bulamıyorsa, iktidar partisine mensup milletvekilleri, bakanlarını, başbakanını, grup başkanvekillerini, yetkili arkadaşlarını uyarır ve sorunların çözümü için, tedbir alınması için gerekenin yapılmasını söyler ve icraat ortaya konulur.

Onun için, değerli arkadaşlarım, değişiklikler oldu, bir haller oldu, bizim söyleyeceğimiz sözleri, artık, iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız söyler hale geldi.

Ben, biraz evvel bu önerinin aleyhinde söz alan değerli grup başkanvekili arkadaşımızın sözlerine yürekten katılıyorum; evet... Ülkenin şu haline bakın. Nereden çıktığını, nasıl çıktığını he-pimizin bildiği, milletin bildiği bu krizin faturasını, yine, fakir fukara, çiftçi, esnaf, vergi ödeyen, işadamı, sanatkâr, bunlar çekecek.

Yani, biz, muhalefet olarak, bu kadar lafı, bu kürsüden dile getiremeyecek miyiz; bu doğruların altını çize çize, bunda yanlışsınız, bunda hatalı bir politika güdülmüştür, olmuşsa olmamışsa bir krizin tellallığı yapılmamalıydı demeyecek miyiz?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Söylüyorsunuz...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Evet, söyleyeceğiz...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Söylüyorsunuz işte...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Söyleyeceğiz tabiî...

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Memleketi bu hale siz getirdiniz!

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu hale getiren sizsiniz, dört yıldan beri iktidarda sizsiniz...

BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin... Çok rica ediyorum...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Dört yıldan beri iktidarda sizsiniz, bu memleketin ekonomisini bu hale getiren sizsiniz.

Evet, bir aylık yüzde kaç faizle Hazinenin borçlandığını biliyor musunuz? Vicdanınızda tartın, kimin ödeyeceğini düşünün bir defa... Borsa çökmüş, küçük tasarruf sahipleri mahvolmuş; bunu bir defa düşünün değerli arkadaşlarım... Muhalefet olarak biz bunları burada dile getirdiğimiz zaman, lütfen, daha anlayışlı, sabırlı olunuz; vicdanınızda ve beyinlerinizde sözlerimizin doğruluğu veya haklılığı konusunu veya yanlışlığı konusunu tartınız, ondan sonra bize söz atınız. (DYP sıralarından alkışlar)

Onun için, millet her şeyi biliyor, her şeyi görüyor; elbette, günü gelince, herkesin hakkını, hak ettiği kadar verecektir diye düşünüyoruz ve bu inancımızı da hiç kaybetmedik.

Bugünleri çok çok arayacağınıza inandığımı da bir kere daha ifade etmek ister, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, önerinin lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Önerinin lehinde, Sayın Halıcı; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Aslında, söz almayacaktım; ama, Sayın Arınç'ın açıklamalarından sonra, hem önergeyle ilgili hem de biraz önce burada yaşanılan konuşmalarla ilgili ve konuşma karşısında diğer milletvekillerinin hitaplarıyla ilgili bir cevap verme ve bir açıklama yapma ihtiyacı hissettim.

Öncelikle, önergemiz -Sayın Arınç'ın belirttiği gibi- geçtiğimiz hafta, Danışma Kurulunda, hem iktidar hem muhalefet partilerinin değerli temsilcileri bir araya gelerek, Meclisin çalışmasında önceden bir bilgi sahibi olunması ve bu bilgi doğrultusunda, tüm partilerin de, yasamaya daha fazla önem ve daha fazla katkılar verilmesi konusunda mutabakata vardık ve Danışma Kurulu öncesinde bir gayriresmî toplantı yaptık ve o toplantıda da, hangi yasaları öncelikle ele alacağımızı detaylı bir biçimde görüştük.

Öyle tahmin ediyorum ki, bütün partiler bu toplantıdan memnun oldular ve memnuniyetlerini dile getirdiler. Ertesi gün yaptığımız Danışma Kurulunda, tam bir mutabakatla, bir gün önce belirlediğimiz hususlarda anlaştığımızı Meclis Başkanımızın huzurunda ifade ettik ve imzaladık. O toplantıda -bizzat, ben, tutanaklara da geçtiği için söylemek istiyorum- hem sıralama açısından hem de süreler açısından önerimiz vardı. Sıralamada bir sorun olmadı; ancak, çalışma saatleriyle ilgili olarak, bizim daha önceki düşüncemiz, bayrama kadar, cumartesi, pazar ve pazartesi de dahil olmak üzere, 14.00-19.00 ve 20.00-24.00 saatleri arasında çalışma gibi bir önerimiz vardı; ancak, özellikle muhalefet partilerinin değerli temsilcileri, yasamayla ilgili plana uyumla yaklaşacaklarını ve önergeler de dahil olmak üzere, yasaların hızla Meclisten çıkma konusunda ellerinden gelen azamî özeni göstereceklerini bize vaat etmeleri üzerine; biz de, çalışma saatlerinde bir yumuşama yapılabilmesi hususunda kendileriyle mutabakat içerisinde olduk ve cumartesi, pazar, pazartesi çalışmalarının gerekli olmadığını; diğer günler için de, 14.00-19.00, 20.00-24.00 yerine, 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmanın yeterli olacağını kabul ettik; ancak, ben, şu hususu orada, Meclis Başkanımızın da huzurunda kesinlikle kendilerine ilettim: Eğer bu mutabakat, bugün, burada konuştuğumuz şekilde cereyan ederse, bir sorun olmaz; ama, Meclisin çalışması bir biçimde gecikirse -ki, bu gecikmeler, karar yetersayısı, yoklama talepleri veyahut da önergelerin çok fazla bir biçimde gündeme getirilmesi- böyle bir durumla karşı karşıya kalırsak, o zaman, Genel Kurul çalışma saatlerini değiştirme hakkımız saklıdır diye ifade etmiştim. Dolayısıyla, bugün bu öneriyi getirirken, daha önce sadık kaldığımız mutabakata aykırı bir durum olmadığını herkesin bilmesini istiyorum. Eğer itirazı olan var ise de, gene tutanaklara bakıldığı zaman, bizim böyle bir hakkımızı saklı tuttuğumuzu beyan ettiğimiz açıkça görülür.

Durum böyleyken, Danışma Kurulu önerisiyle ilgili önce mutabakat sağlamaya çalışan veyahut mutabakat sağladıktan sonra bunu bozan bir tarafmışız gibi takdim edilmemizi açıkçası doğru bulmuyorum.

Diğer konu; sıkça yaşanan, ama, yaşanmasını istemediğimizi defalarca dile getirdiğimiz konu şudur: Meclis İçtüzüğünün harfiyen uygulanması konusunda zaman zaman bütün partiler dileklerini burada ifade ediyorlar, biz de çok kez ifade ettik. Herhangi bir maddeyle ilgili söz alan değerli bir arkadaşımızın, o maddeyle ilgili konuşmamasının veyahut bir konuda lehte görüş bildirmek üzere söz alan bir milletvekilinin, lehte konuşur gibi yapıp, aslında, aleyhte konuşmasının, hem Meclisimize hem milletvekillerimize, dolayısıyla da milletimize yakışmayan bir tavır olduğu konusunda bir mutabakat sağlamış olduğumuzu zannediyor idim. Ancak, bugün gene cereyan eden bir olay bizi ümitsizliğe itmiştir. Danışma Kurulu önerisiyle ilgili söz alıp, çok kısa veya bazen hiç değinmeyip diğer konularla ilgili ve gerginlik yaratabilecek bir üslupla, çoğu zaman da yanlış ve içinde terbiye ve saygı sınırını aşan bir üslupla birbirimize hitap etmemizi, doğrusu, yadırgadığımı, kınadığımı ifade etmek istiyorum ve Meclis Başkanımıza, Başkanvekillerimize de, böyle bir tutum içerisinde olan milletvekillerimizi, kesinlikle Meclis İçtüzüğünü çalıştırarak uyarmasını, eğer, uyarıya rağmen aynı tavırlarını sürdürmeye devam ederlerse de Meclis İçtüzüğündeki diğer cezaları söz kesme veyahut Meclis dışına çıkarma hakkını kullanmaları gerektiğini hatırlatıyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Halıcı, beklenir!.. Şimdi, bundan sonra da Meclisten dışarıya çıkarın! Lütfen!..

MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Siz, İçtüzüğe uyma konusunda herhangi bir beis içinde misiniz Sayın Başkan?!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hepimizi atın dışarıya, gidelim!..

MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Bizim, burada isteğimiz, herkes İçtüzüğe uygun konuşsun...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Ne konuşacağımıza siz mi karar vereceksiniz!

MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Meclis gündeminde dile getirmek istediğiniz hususları ifade etmek için birçok vesile zaten buluyorsunuz.

Özellikle bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Sayın Arınç, sizinle beraber çeşitli Danışma Kurulu toplantılarına katılıyoruz; ancak, sizinle aldığımız bir karar, maalesef, partinizin diğer bir başkanvekilinin yönettiği bir grupta veya toplantıda yeterince uygulanmıyor ve belki, bunun da yarattığı bir gerginlik içerisindesiniz ve basın toplantılarında -bunu takip ediyoruz- hem partimize hem de Sayın Genel Başkanımıza terbiyeyi aşan, saygıyı aşan ve size yakıştıramadığım bir üslupla, maalesef, hitap ediyorsunuz. Ben, siz konuşurken sözünüzü kesme eğilimi içerisinde hiç olmak istemezdim; ama, yine, aynı tavrı kürsüde de yapınca, size bu hatırlatmayı yapmayı uygun gördüm. Sizi ikaz ediyorum... (FP sıralarından gürültüler)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sen kim oluyorsun da ikaz ediyorsun! Nasıl ikaz ediyorsun! Sen kim oluyorsun!

BAŞKAN - Sayın Halıcı, siz, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Bu ikazımın ne anlama geldiğini Sayın Arınç bilir; kötü niyetli bir ikaz değildir.

Meclisimiz, uyum içerisinde çalışmak zorundadır. Ekonomiyle ilgili konularda hepimizin hassas olması gerektiğini, zaman zaman dile getiriyoruz. Şu an, ülkemizin içinde bulunduğu durumda, uyum, uzlaşı ve nezaketle ilgili en ince örnekleri veren Başbakanımızın sizler tarafından takdir edilmesi gerekirken, bu üslubunuzu şiddetle kınıyorum.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sizi millet kınıyor.

MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Halıcı.

Öneri üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

BAŞKAN - Öneriyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Efendim, okutayım, oylamaya geçerken o talebinizi dikkate alacağım.

Öneriyi okutuyorum:

Öneriler:

Genel Kurulun, 21 Şubat 2001 Çarşamba, 22 Şubat 2001 Perşembe, 23 Şubat 2001 Cuma, 27 Şubat 2001 Salı, 28 Şubat 2001 Çarşamba ve 1 Mart 2001 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması ve 27 Şubat 2001 Salı günü yapılacak gensoru önergesinin görüşmeleri dışında belirtilen günlerde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısını arayacağım.

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527)

BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli ve 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İçtüzük tekliflerinin görüşülemeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa henüz verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.

2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3. – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı : 576)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5. – Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı : 577)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

6. – Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan aslan, Eskişehir Milletvekili Yaşar Dedelek ve Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

7. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlayacağız.

8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız.

9. – Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609)

Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

10. – Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/819) (S. Sayısı : 610) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 610 sıra sayısıyla basılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 610 sıra sayılı, Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, 25 adet fonun tasfiyesini öngörmektedir. Bu 25 adet fonun tasfiyesi yapılırken, fonlar içinde 1 bütçedışı fon söz konusudur, diğer 24'ü de bütçeiçi fonlardır. Tabiî, tasfiye edilen fonlardan bir tanesi, bir bakıma, fon niteliğinde olmayıp, Sermaye Piyasası Kurulunun bütçesi niteliğindedir ve bu "fon" adı da "hesap" şeklinde değiştirilmiş bulunmaktadır.

Mevcut tasarıyla tasfiye edilen fonların 4 tanesi katma bütçeli idarelere ait fonlardır. Bunlardan biri ÖSYM Fonudur, diğeri Federasyonlar Fonu, bir diğeri Özel İskân Fonudur, bir diğeri de Tarım Reformu Fonudur.

Tasfiye edilen bütçe içindeki diğer fonlar da, bakanlıklar bünyesinde yer alan fonlardır.

Bakanlıkların bünyesinde yer alıp da tasfiye edilen fonların bakanlıklara göre dağılımı şu şekildedir: Adalet Bakanlığında 1; İçişleri Bakanlığında, Bakanlıkta 2, Emniyet Genel Müdürlüğünde 1 olmak üzere toplam 3; Bayındırlık ve İskân Bakanlığında 2, Orman Bakanlığında 3, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında 2, Sanayi ve Ticaret Bakanlığında 2, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığında 1, Kültür Bakanlığında 2, Turizm Bakanlığında 1 ve Çevre Bakanlığında 1'dir.

Bu fonlara tahsis edilmiş olan 2001 yılı ödeneklerine baktığımızda, bu fonlara tahsis edilmiş olan ödenek miktarının da 176 trilyon lira olduğunu görürüz.

Üçüncü aşamada, bütçe içinde tasfiyesi düşünülen 16 fon vardır. Dolayısıyla, 2001 yılında, bütçe içindeki fonların tamamına tahsis edilen ödenek 925 trilyon liradır. Bunun 146 trilyon liralık bir kısmı da şu anda tasfiye edilen fonlara tekabül etmektedir.

Kaldırılması düşünülmeyen, yine hükümet tarafından kesinlikle kaldırılmayacağı tarzında açıklama yapılan fon sayısı da 7'dir. Bunlar: Destekleme Fiyat İstikrar Fonu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu, Sigorta Murakabe Kurulu Fonu, Savunma Sanayii Destekleme Fonu, Tanıtma Fonu, Tasarruf Mevzuatı Sigorta Fonu ve Özelleştirme Fonudur.

Fonların tasfiyesi, tamamıyla, IMF'ye verilen niyet mektubu çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Daha önce bir grup fon tasfiye edilmişti. Şimdi tasfiye edilecek 25 fona ilaveten, yakın bir gelecekte de, yine, verilen sözler çerçevesinde 16 fon tasfiye edilecektir.

Fonların kuruluşuna bakıldığında, fonlar, belirli amaçların gerçekleştirilmesi için belirli kaynaklardan toplanılan gelirlerin, yine belli kaynaklara tahsis edilmesi tarzında, kamu özel hesabı şeklinde işleyen kaynaklardır. Dolayısıyla, bütçenin yıllık olması prensibi ve bütçedeki belli ilkelerin uygulanması ve belirli hizmetlere tahsis ilkesinin olmaması, tahsis ilkesinin, bütçe çerçevesine uygulanamaması, pek çok kamu yatırımlarında süratle intikali engelleyen faktörlerin olması sonucunda, tabiî, kamu yönetimlerinde fon arayışı söz konusu olmuştur. Tabiî, belirli bir kamu hizmetine özel ve belirli kaynak tahsis etmek suretiyle, daha çabuk karar alabilmek, genel mevzuatın dışında daha az formaliteyle iş görebilmek, bir yıldan fazla süreçte gerçekleştirilecek hizmetlerin daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi açısından, şüphesiz, fonların yararlı yönleri vardır. Fon uygulamalarında, hükümetler, bir kısım kamu faaliyetleri için yeni ve bu faaliyet alanına tahsis edilmiş gelirler sağlayabilmişlerdir. Gelirlerin tahsil ve harcamasında, tamamıyla mevcut hukukî, malî mevzuatın dışında daha rahatlıkla hareket etmek suretiyle birtakım hizmetleri gerçekleştirmişlerdir.

Fonlar, bir bakıma, iki tarafı keskin bir kılıç gibidir. Gerçekten, ülke için iyi kullanılırsa, hayırlı alanlarda kullanılırsa, iyi niyetle kullanılırsa, şüphesiz, fonlardan, fonların işleyişinden daha yararlı sonuçlar elde edilebilir; ama, kötü kullanıldığı takdirde, yanlış kişilerin elinde olduğu takdirde, fonlar, âdeta, bir maymuncuk gibidir. Dolayısıyla, yolsuzlukların kapısının açılması açısından en önemli faktörlerdir. Geçmiş yıllardaki uygulamalara da baktığımızda, maalesef, fonların, daha çok, kötü niyetle kullanıldığını ve yolsuzluklara kapı aralanması açısından oldukça olumsuz yönleri olduğunu da açıkça ifade etmemiz gerekir.

Ülkemizdeki fon uygulamaları; tabiî, 1980 sonrası belki ağırlaşmıştır, yoğunlaşmıştır, ama, 1936'dan itibaren ülkemizde fon uygulamaları söz konusudur; ilk uygulama, 1936'da İstikrar Fonuyla başlatılmış bulunmaktadır. 1936-1979 yılları arasında 39 fon tesis edilmiştir; ama, bunlar, bugünkü anlamdaki fonlar değil, daha çok, hesap niteliğindeki fonlardır. 1980 yılında itibaren de, âdeta, Türkiye'de bir fon enflasyonu yaşanmıştır. Bazı rakamları veriyorum: 1980-1983 yılları arasında 23 fon tesis edilmiştir; 1984'de 14 fon, 1985'te 11 fon ve 1986-1990 arasında da 26 fon; yani, 10 yıllık bir dönem içinde tam 75 fon tesis edilmiştir daha önceki kurulan fonların niteliklerinden çok farklı bir biçimde.

1980 sonrası merkezi hükümetin gelir ve giderlerinin önemli bir kısmı, bütçe dışında oluşturulan birkısım kuruluşlarca, birimlerce "fon" adı altında, diğer adlar altında kullanıldığı görü-yoruz. 1980 sonrası kamu maliyesine bakıldığında, kaynak tahsisinde önemli bir fonksiyonu olan bütçenin kamu gelir ve giderlerini tam olarak yansıtmadığı, bütçe dışı harcamaların, araçların çoğaldığı, kapsamının büyüdüğü, Parlamento yetkilerinin bir kısmının yürütme organına devredildiği şeklinde birtakım olumsuzlukların ortaya çıktığını görürüz; yani, kısaca, malî disiplinin bozulduğunu açıkça görürüz.

Ülkemizde, 1980'li yıllarda, bütçe dışı fonlarla birlikte, âdeta çoklu bir Hazine sistemine geçilmiştir. Birkısım fonlara tüzelkişilik verilmek suretiyle, devletin tüzelkişiliği daha da parçalanmıştır. Tüzelkişilik verilen fonlar; Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme Fonu, Toplu Konut Fonu, Kamu Ortaklığı Fonu gibi idareler kendi adlarına rahatlıkla borçlanabilmişlerdir; yine, kendi adlarına bazı taşınmazları tapuda tescil ettirebilmişlerdir; yine, kendi adlarına, çeşitli şirketlerde kamu paylarına sahip olabilmişlerdir. Yani, Hazinenin yapması gereken fonksiyonların, maalesef, yeni ihdas edilen tüzelkişiliklerle birtakım fonlara tahsis edildiğini ve malî yapının gittikçe parçalandığını görmekteyiz. Tabiî, fonlar, öyle hızlı bir biçimde büyümüşlerdir ki, bunların, gayri safî millî hâsılaya oranına, toplam kamu gelirlerine oranına, konsolide bütçe gelirlerine oranına baktığımızda, gerçekten, rakamlar ürkütücüdür. Örneğin, 1987 yılında, fon kaynaklarının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 4,8 iken, 1990 yılında yüzde 6,4'e çıkmış, 1992 yılında da yüzde 6,1 şeklinde gerçekleşmiştir.

Fon kaynaklarının toplam kamu gelirlerine oranına baktığımızda, 1987'de yüzde 16,7'lik oran, 1990'da yüzde 23'e yükselmiş, 1992'de yüzde 22,8 olmuştur.

Fonların konsolide bütçe gelirleri karşısındaki durumuna baktığımızda, 1987 yılında yüzde 27-28 olan oran, 1992'de, yine, yüzde 27'lik oranı korumuş bulunmaktadır.

Fonların malî yapılarının çok büyük meblağlara ulaşması sonucu, âdeta, bir fon ekonomisinin oluştuğunu ve bunun, gerçekten, malî sistemde büyük kaygıları beraberinde getirdiğini, 1985'ten itibaren de, birtakım fonların kamu kesimi genel dengesine ilave edildiğini görüyoruz.

Tabiî, fonlarla ilgili tartışmaların bilhassa denetim noktasında yoğunlaşması ve Parlamento denetiminin dışında kalması nedeniyle, fonların Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine alınması için bir yasa teklifi yapılmış ve bu yasa gerçekleşmiş; ancak, bu yasa, 1988 yılında, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.

1988'den itibaren, artık, fonların disiplin altına alınması için bir uygulama başlatılmıştır; yani, fonlardan genel bütçeye kesinti uygulamaları başlatılmıştır.

1991'den itibaren, fonların tasfiyesi ve ıslahıyla ilgili birtakım çalışmalar başlatılmıştır. 1992 yılında, Bütçe Kanununa konulan bir hükümle, fonların Merkez Bankasında tek bir hesapta izlenmesi gibi bir tedbire de başvurulmuştur; ancak, köklü birtakım değişiklikler, 1993 ve 1994 yıllarında yapılmıştır. Bütçe Kanununa konulan bir hükümle, 1993 yılında 63 fon, 1994 yılında da 59 fon bütçe kapsamına alınmıştır.

Ülkemizde fon uygulamalarının en çok tartışılan yönü, şüphesiz, denetim yönüdür; pek çok alanın Parlamento denetimi dışında kalması nedeniyledir. Tabiî, sadece, fonlar açısından bu geçerli değildir, fonların yanı sıra, vakıflar, işletmeler, tesisler, hesaplar aracılığıyla denetimden ve şeffaflıktan uzaklaşmış olan bir malî yapı ortadadır.

Sadece, üç tip dolaysız harcamanın (bunlardan birincisi fonlar, ikincisi döner sermaye, üçüncüsü bağımsız kamu kuruluşları) genel bütçe harcamalarına oranı yüzde 25'tir. 3 100 civarında döner sermaye işletmesi olduğu düşünülürse, bazı döner sermaye harcamaları da, pek çok bakanlık bütçesini aşan harcamalar şeklindedir.

Fonlarla ilgili olarak Sayıştayın denetim kapsamına bakıldığında -bütçe kapsamı gibi, bu denetim kapsamının da oldukça dar olduğu görülür- toplam kamu harcamalarının yüzde 40'ı Sayıştay denetiminde kalabilmekte, yüzde 40'ı Başbakanlığa bağlı Denetleme Kurulu bünyesinde denetlenmekte, yüzde 20'sinde de dış denetim söz konusu olmamaktadır. Diğer bir ifadeyle, kamu harcamalarının yüzde 40'ı Parlamento denetimi dahilindedir, kamu harcamalarının yüzde 60'ı da, maalesef, Parlamento denetimi dışındadır, bir kısmı da yürütmenin denetimi altındadır.

2000 yılındaki DPT programına baktığımızda, 1999 yılı için kamu kesimi genel dengesine giren 11 fon ve iki hesabın toplam harcama tutarının 2,9 katrilyon olduğu görülmektedir. Bu, 1999 yılı bütçe gerçekleşmelerine göre oranlandığında, bu oranın yüzde 10 civarında olduğu görülür. Faizdışı harcamalar çerçevesinde bir oranlama yapıldığında, bu oranın da yüzde 17'ye ulaştığı görülür. Yine, kamu kesimi genel dengesi içinde yer alan, bütçeyle ilişkilendirilmeyen diğer rakamlar da dikkate alındığında, bu oranın yüzde 20'ye ulaştığı görülür.

Yine, fonlarla birlikte, döner sermayeli işletmeleri de dikkate aldığımız takdirde, toplam olarak, 1999 yılı bütçesinin yüzde 23-24'üne tekabül eden bir orana ulaşıldığını açıkça görmemiz mümkündür. 1999 yılı sonu itibariyle döner sermaye işletmelerinin toplam satış hâsılatı 2,2 milyar dolar civarında olup, toplam bütçe büyüklüğü içindeki yerinin de yüzde 3-4 civarında olduğu görülmektedir.

Tabiî, Parlamento denetimi dışında olan sadece fonlar değil, bir bakıma, yine denetim dışında kalan, çok önemli olan ve gerçekten ülke açısından, fonlar gibi, tasfiyesi yeniden gözden geçirilmesi gereken bir alan da vakıflardır, kamu kurumlarına bağlı vakıflardır. Dolayısıyla, bu vakıflar, bir bakıma, kamu kesiminde, bütçedeki birtakım katı ilkelerin dışında rahatlıkla harcama yapabilmek, bazı kamu harcamalarını yapabilmek; bu kamu harcamalarını yaparken de tamamıyla bütçe ilkeleri dışında, bütçe denetimi dışında bir harcama yapabilmek için kurulmuş olan vakıflardır. Bu vakıfların çoğu da bakanlıklara bağlıdır ve üstlendikleri hizmetlere baktığımızda, bu hizmetlerin maalesef paralı hale geldiğini ve bu vakıfların, bütçeyle ilişkilendirilmeksizin, elde ettikleri gelirleri diledikleri gibi harcadıkları şeklinde keyfî bir uygulamanın olduğunu da -bu arada- ifade etmemiz gerekir.

Örneğin, herhangi bir kırtasiyeciden 50 000 liraya alabileceğiniz bir dosyayı, 400 000 lirayı Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfına bağış olarak ödeyip eğer almazsanız, dava açamazsınız.

Yine, keza sabıkasızlık belgesiyle ilgili olarak, aynı vakfa 650 000 liralık bir bağış yapmazsanız, böyle bir belgeyi de alamazsınız.

Yine, nüfus kaydıyla ilgili belge alımında, nüfus idaresince işlemin bir an önce gerçekleştirilmesi için, daha çok, önünüze, fahiş fiyatla, faksla haberleşme seçeneği sunulur. Tabiî, bu seçenek, sizin işinize gelmez; ama, nüfusta kurulmuş olan vakfa, şayet 3 milyon lira ödediğiniz takdirde, bu hizmeti de rahatlıkla alabilirsiniz.

Yine, ehliyet ve ruhsat işlemlerinde de aynı tablo ortadadır.

Yine, tapu işlemlerinde de aynı tablo ortadadır.

Yani, Türkiye'deki vatandaşlar, kamu kurumlarına bağlı denetimden yoksun olan pek çok vakıf kanalıyla maalesef soyulmaktadırlar.

Türkiye'deki rüşvet ve yolsuzluk furyasından ortaya çıkan faturaları, vatandaş, bir taraftan vergi şeklinde ödemek durumunda iken, diğer taraftan da birtakım kamu hizmetlerini alırken, haksız bir biçimde, zoraki "bağış" adı altında birtakım kaynakları da ödemek zorunda kalmaktadır.

Türkiye'deki kamu kurumlarına bağlı vakıflar kanalıyla toplanan bağışlar, maalesef, Türkiye'de -bunun tam adı verilecek olursa- haraca dönüşmüş bulunmaktadır. Dolayısıyla, hükümetin, bu alanda çok ciddî adımlar atmasına ihtiyaç vardır. Bütün bu olanlara, Maliye Bakanlığının, maalesef seyirci olduğunu görüyoruz. Gelirler İdaresini Geliştirme Fonuna vergi gelirlerinden yüzde 1'lik bir pay aktarmak suretiyle, yine, bütçe dışında bunun rahatlıkla kullanıldığını görüyoruz.

Yine, vakıflar tarzındaki bu uygulamaların, belediyeler ve üniversiteler bazında da yoğun bir şekilde hayata geçirildiğini de açıkça görüyoruz. Yakın zamanda, burada, bir Meclis araştırması komisyonu, YÖK'le ilgili bir çalışma yaptı, üniversitedeki vakıflar masaya yatırıldı ve çok ciddî bir şekilde pek çok yolsuzluğun tespitleri yapıldı; ama, bugüne kadar, hükümetin, bu yolsuzluklar konusunda, diğer alanlarda olduğu gibi, ciddî adımlar atmadığını, maalesef, üzülerek görüyoruz. Şu anda, vakıflar alanında yapılması gereken şey, kesinlikle, hükümetin, eğer radikal tedbir alabiliyorsa, bu vakıfları tamamıyla devreden çıkarmasıdır. Bahsettiğim vakıflar, şüphesiz, kamu kurumları ve bakanlıklar bünyesinde, onlara bağlı olarak, bütçe denetimi dışında çalışan vakıflardır. Bunları devreden çıkarmaktır en radikal tedbir. Şayet bunu yapamıyorsa, buradaki gelir ve harcamaların, bütçe denetimi içine alınması, kesinlikle bir zorunluluktur. Ortada "istikrar programı" adı altında uygulanmakta olan bir program vardır. Bir bakıma, bu programın başarısı açısından, vakıflar alanında, söylediğim şekilde radikal bir tedbire başvurmak bir zorunluluktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, lütfen tamamlayın.

SAİT AÇBA (Devamla) - Şayet IMF'nin programında olsaydı, şüphesiz, hükümet, bugüne kadar böyle bir alanda adım atabilirdi; ama, IMF programında yoksa bile, gerçekten, tamamen dejenere olmuş, topladıkları bağışlar haraca dönüşmüş olan bu uygulamaların, acilen Türkiye'nin gündeminden çıkarılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Eğer, bugün, vakıflar, kamu kurumlarına bağlı vakıflar, gerçekten ciddî bir biçimde denetime tabi tutulursa, masaya yatırılırsa, ciddî anlamda yolsuzlukların kaynağı olduğu noktasında da ciddî bulguların olduğunu, pek çok yerden gelen bilgiler çerçevesinde, açıkça teşhis edebiliyoruz. Yani, Türkiye'de, maalesef, vakıflar alanı, tamamen Deli Dumrul hikayesine dönmüştür. Bu alanın da, temiz toplum çerçevesinde temizlenmesine, aslî fonksiyonuna dönüştürülmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Açba.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş'a aittir.

Buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk malî sisteminde "bütçe dışı fonlar" olarak adlandırılan ve uluslararası literatürde de "extra budgetary funds" olarak bilinen bir sistem, 1983 sonrası dönemde, Türk malî sistemi içinde özel olarak geliştirilmiş, teşvik edilmiş ve desteklenmiş bir sistem görüntüsü ortaya koymuştur. Bu fonların, fon sisteminin yaratılmasında, genişletilmesinde, sayılarının artırılmasında, o günkü iktidar anlayışının, o günkü hükümetlerin, şüphesiz, çok ileri boyuttaki hizmet heyecanı yatmaktadır. Her bakan, kendi bölgesinde, sorumlu olduğu bölgede hizmet etmek için yeni kaynaklar arayışı içinde olmuştur ve çok basit bir yaklaşımla, herkes, kendi bütçesini, her bakan kendi fonunu, kaynağını ve bu kaynak aracılığıyla da, hizmetler için harcama yapma imkânını araştırmıştır. Hükümet politikası gereği bu yaklaşım desteklenmiş ve 1990 yılı sonunda Türkiye'deki fon sayısı 104 adet seviyesine yükselmiş ve merkezî hükümetteki malî idare, bütçe birliği, hazine birliği ilkeleri çok ciddî ölçüde zedelenmiştir.

Fonlar, nakit bazında çalışan kuruluşlardır, organizasyonlardır. Fonların kendi gelirleri vardır ve kendi gelirleri, hesaplarında nakit olarak birikmektedir ve bu nakdin kullanımı, fon yönetiminde birinci derecede sorumlu olan, yetkili olan bakana aittir ve iş o kadar ileri bir boyuta gitmiştir ki, her bakanın cebinde birkaç tane fonun çek karnesi dolaşır hale gelmiştir. Türk malî sisteminde, devletin bir tek hazinesi yerine neredeyse irili ufaklı 104 ayrı hazinesi oluşmuştur. Bu, malî yönetime, malî sisteme verilebilecek en büyük hasardır, malî yönetimde yaratılmış en büyük kaostur. Herkesin kendi takdiri, herkesin kendi anlayışına göre kamu adına toplanan bu kaynaklar, bütçe gelirlerinden, bütçe dışı fonlardan her türlü hizmet karşılığı alınan bu kaynaklar, istenilen rahatlıkta ve istenilen anlayışta, her türlü malî disiplinden, birlik anlayışından uzak bir yapıda kullanılmıştır.

Türkiye'nin, 1990 sonrası dönemde kamu maliyesinde yaşadığı ileri boyuttaki açıkların ve kargaşanın, malî disiplini ve kurumsal yönetim anlayışını yok eden uygulamaların başında bu fon sistemi gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bunun böyle sürdürülmesi mümkün değildi. Dolayısıyla, 1992 yılında, dönemin Doğru Yol Partisi -SHP Hükümeti, bu olayı çok ciddî bir yaklaşımla ele almış ve fon sistemini 1992 yılında, hemen fonların tamamına yakınını bir ortak hesapta toplayarak, 1993 yılında da bütçenin içine taşımıştır. O günkü kararlarla bugün bütçe içine alınmış olan fonların 2000 yılındaki gelirleri, yaklaşık, 2,3 katrilyondur. Dolayısıyla, 2,3 katrilyonun 100'ü aşkın kişi ve kurum elinde kullanılması imtiyazı kaldırılmış, bu fonların gelirlerinin tamamına yakını bütçeye gelir olarak aktarılmış ve bütçe disiplini içine alınmıştır.

Bugün, bu fonların mutlaka görmek durumunda olduğu hizmetler var; bu hizmetler karşılığında da, devlet bütçesinde, yine, fon amaçlarına uygun olarak kullanılmak üzere, yeteri kadar ödenek ayrılmış; bütçe birliği, hazine birliği uygulaması gerçekleştirilmiştir. Bu, son yıllarda Türk malî sisteminde gerçekleştirilmiş en güçlü, en tutarlı, en doğru reform olmuştur.

Burada bir hususa işaret etmek istiyorum. 1993 yılında, IMF, bugün olduğu gibi, o gün de Türkiye'de idi -onlardan böyle bir teklif gelmemişti- ve biz bu projeyi anlattığımızda, IMF'nin bugünkü düzeydeki yetkilisi "herhalde maliyede ihtilal yapmayı düşünüyorsunuz" diye bize hafif tertip serzenişte bulunmuştu. "Evet, bu ihtilali biz yapacağız ve siz de sonuçlarını göreceksiniz" diyerek, IMF ile hafif gerilim yaratan bir tartışmaya da girdik. Şüphesiz, IMF, o gün bunu destekliyordu, bugün de destekliyor; bugün de desteklediği için bu tasarı, bugün, IMF takvimi içinde Genel Kurulun huzuruna gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, fonlarla ilgili düzenlemeler 1993 yılında tamamlanmıştır. IMF'nin, bugünkü takvime "fonların tasfiyesi" adı altında getirdiği düzenlemeler, fiilen malî açıdan sonucu olmayan birtakım düzenlemelerin, eski mevzuatta, kanunda ve kanun hükmünde kararnamelerde yer alan hükümlerin yürürlükten kaldırılmasından ibarettir. Dolayısıyla, IMF'nin programı gereği, IMF takvimi içerisinde, bu yıl ve bu ay içerisinde mutlaka çıkarılması öngörülen tasarının yürürlüğe girmesi halinde, malî açıdan, sisteme bir katkı gelmiyor, bir iyileştirme olmuyor; çünkü, bu uygulama, yani, fonların gelirlerinin devlet bütçesine alınması ve hizmetler için ödeneklerin bütçeden verilmesi uygulaması, 1993 yılında noktalanmıştır. 

Değerli arkadaşlarım, biz, sadece bir tasfiye hükmünü, IMF takviminde yer aldığı için, bugün, burada, Türkiye'nin önünde çok zor bir tablonun var olduğu, çok sıkıntılı saatlerin yaşandığı bir ortamda, bu tasfiye hükümlerini konuşuyor ve bir şekilde, IMF ödevi yapıyoruz. Şüphesiz, bu, faydadan ari değil, faydası olan, yerinde olan bir düzenleme; ama, ne kadar önceliklidir konusu, gerçekten, ortadadır. Biz, her şeye rağmen, IMF takviminin bir parçası da olsa, bu konuda, tasfiye olayına, tasfiye edilmiş bir uygulamaya hukukî açıdan da son noktayı koyuyor olmamız nedeniyle, bu tasarıyı, ilke olarak, destekliyoruz, doğru bir düzenlemedir diyoruz, aciliyeti olmayan, ancak, doğru olan bir düzenlemedir diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bugünkü sistemde, biz, hızla, fonların getirdiği malî sistemdeki kargaşayı ayıklamaya çalışırken, yepyeni bir kargaşa için yolu açmaya devam ediyoruz. Bugün, kaldırılan fonların yerine, benzer hizmetleri ya da benzer yaklaşımları ifa etmek üzere, çok sayıda döner sermaye ihdas ediyoruz. Düşünüyoruz veya kabul ediyoruz ki, her idarenin, her yöneticinin devlet dışında mutlaka bir cebi olsun, bu cebi de nakit yönden hiç açıkta kalmasın. Yani, bu nedenle, aklına gelen her idare, Türkiye Büyük Millet Meclisi zeminini de sonuna kadar kullanarak, bir çeşit devlet işletmeciliği olan döner sermayeciliği sonuna kadar kullanmaya ve her kurum da döner sermayelerle donanmaya devam ediyor.

Bu uygulamanın, Türk malî sisteminde kargaşadan öteye hiçbir sorunu çözmediğini biliyoruz; ama, her nedense, devlet ve devlet yöneticileri, devletin genel varlığından, hazinesinden ayrı, mutlaka, kendileri için bir ayrıcalık, kendi yönetimlerinde, gözetimlerinde ve yetkilerinde bir parasal kaynak olsun istiyorlar ve maalesef, hükümetler de, bu tür anlayışlar için Yüce Meclisin zeminini kullanarak, hızla yeni tür döner sermaye işletmeleri, döner sermayeler kurmayı bir hizmet olarak sürdürmeye devam ediyorlar. Bu ilke yanlıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu, fonlardan döner sermayelere geçiş, döner sermayelerden de vakıflara doğru yöneliş açısından, Türk malî idaresi, Türk vatandaşıyla ilişkileri açısından inanılmaz bir kargaşa yaratmış durumda.

Değerli arkadaşlarım, hepiniz seçim bölgelerinize gidiyorsunuz. Hepiniz muhtarları, sıradan vatandaşları, düşük gelirli grupları dinliyorsunuz. Ben, bir hafta önce dinlediğim bir olayı, sizlerle, bu vesileyle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, devletin yarattığı çeşitli kuruluşlar, vergi başta olmak üzere, vakıflar, dernekler, yardım sandıkları, dayanışma organizasyonları -her ne adla olursa olsun- her birisi, devletle işi olan vatandaşın önünü kesen ve vatandaştan mutlaka para talep eden kurumlar haline gelmiş.

Bir ilçede, bir arkadaşımız, bir köyün yöneticisi muhtar, ayçiçeği satışları nedeniyle kiloda 3 sent olarak oluşmuş alacağını, 10 milyon liralık alacağını, çok gecikerek ödenmiş alacağını almak için devlet kapılarından toplamak zorunda kaldığı kağıtlar nedeniyle, devletin oluşturduğu vakıflara, derneklere, tarım birliklerine, tapuya, nüfusa, aklınıza gelen ne kadar kuruluş varsa, sırayla, iki gün dolaşarak, 10 milyon lira ödemek zorunda olduğunu ifade etti. Bütün bunlar, vatandaş açısından, adı açıkça yazılmamış vergilendirmedir. Ziraat odasına gideceksiniz, orada sizden bir şey isteyecekler; peşinden tapu kaydı isteyecekler, devlet tarife koyacak "bir sayfalık tapu kaydının fotokopisinin çıkarılmasından 3 milyon lira alacaksınız" diye; peşinden Ziraat Bankasına gideceksiniz, peşinden Bağ-Kura gideceksiniz, ilişkiniz olmadığına dair!.. Doğrusu, dünyada hiçbir devlet organizasyonu, vatandaşını, malî açıdan kıskaca almak bakımından, böylesine mükemmel bir organizasyon kuramamıştır.

Biz, şunu öneriyoruz değerli arkadaşlarım; bu, hepimiz için, siyasî açıdan bir ödevdir: Lütfen, devletin, hizmet etmek üzere kurulduğunu, devlet kurumlarının, vatandaşa hizmet etmek için oluşturulduğunu, devlet tarafından finanse edildiğini kabul edelim. Her devlet kurumu, her devlet dairesi, bu mantık içinde, vatandaşa sunduğunu düşündüğü her hizmet için ek para talep ediyor, her ne adla olursa olsun. Artık, vatandaş bunalmış durumda; artık, vatandaş isyan etme noktasında.

Evet, belki bir gün şunu konuşacağız: "Türkiye cumhuriyeti vatandaşları, vergi dışında, vergi adı altında, çeşitli idarelere ek gelir kaynağı yaratmak için haraca tabi tutulmayacaktır." Bu şekilde bir kanun çıkarmamız lazım. (DYP sıralarından alkışlar) Bunların hepsinin adı, haraçtır. Evet, bu, devlet yöneticilerine ek para temin etmek için, rahat harcamaları için sağlanmış; yoksul vatandaşın cebinden aktarılan -1 milyon lira, 2 milyon lira , 5 milyon lira- her noktada önü kesilerek sağlanmış haraçtır. Lütfen, Yüce Meclisin değerli üyeleri, her partiden değerli arkadaşlarım; bu noktayı, çok önemle ve öncelikle gündeme getirelim. Bakın, bir tarafı tasfiye ediyorken, vatandaşa yansıması açısından, vatandaşa etkisi açısından fevkalade ağır yeni yükümlülükler koyuyoruz. Döner sermaye kuruluyor sağlık teşkilatında, mutlaka, bu sermayeyi ayakta tutacak olan, vatandaş; tapuda vakıf kuruyoruz, vatandaş; millî eğitime gidiyoruz, vatandaş; emniyete gidiyoruz, vatandaş... Yani, akla hayale sığmayacak, trilyonluk vakıflar yaratıyoruz devlet idaresinde ve bu trilyonları, vatandaş, devletle olan ilişkileri nedeniyle ödüyor. Vergide, gerçekten, ipin ucunu kaçırdık. Vatandaş, devlete karşı vergi yükümlülüğünü yerine getirmek için vergi dairesinden istediği iki sayfalık beyannameyi, milyon ödeyerek almak zorunda bırakılıyor. Bu, vergi mi, vergi ödeme yükümlülüğünün vergilendirilmesi mi?! Buralarda ölçülerin kaçtığını ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Fonlarla ilgili, bu, tasfiyeyle ilgili birkaç nokta daha var, onları da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugünkü fonlar içinde, bütçe dışında kalan ve devamında yarar gördüğümüz fonların başında, biliyorsunuz, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu geliyor. Bu fon aracılığıyla ve mahallindeki vakıflar aracılığıyla, gerçekten, ihtiyaç halinde olan, muhtaç olan vatandaşlarımıza hizmet götürme anlamında, çok iyi bir organizasyon yaratmış durumda Türk Devleti; ama, şuna işaret etmek istiyorum: Bugün, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun merkez idaresi, fonun varlıkları, parasal büyüklüğü açısından yeniden ele alınmayı gerektirecek bir noktadadır. 2000 yılında, Sosyal Yardımlaşma Fonunda nakit bazda biriken para 315 trilyon liradır değerli arkadaşlarım. 315 trilyon liralık bir kaynağı, bir devlet bakanı ve ona bağlı minicik bir sekretaryayla  yönetemezsiniz. Modern devlet için doğru olanı, bu vakıf sisteminin özünü bozmadan, yardım organizasyonunun özünü bozmadan, devlete yakışan şekilde, sosyal yardım teşkilatını, bu büyüklükte bir bütçeyle yeniden oluşturmaktan geçiyor. Buradaki dağıtım sistemi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun merkezdeki trilyonluk, yüzlerce trilyonluk hesabından kullanımları daha standart, daha doğru, daha rasyonel ölçülere bağlamak zorundadır Türk Devleti; yani, ortada, gerçekten, bir fon mantığının ve yardımlaşma için gerekli ihtiyaçların üstünde bir kaynak birikmektedir. Bugünün ölçülerinde 300 trilyon olan bu fonun yıllık geliri, gelecek yıl, muhtemelen, 450-500 trilyonu ve katrilyona doğru giden bir rakamı ifade ediyor. Artık, bu büyüklükte bir yardımın dağıtımını daha profesyonel bir organizasyona ve her ülkede, her devlette var olan bir sosyal yardım teşkilatına tevdi etmek ve bu yönde de tedbir almak durumundayız; bunu ifade edi-yorum, bunu temenni ediyorum. Bu tasarıda bunun yeri yok; ama, mademki, fon sistemini konuşu-yoruz, fon sisteminin ıslaha muhtaç yönleri olduğuna da işaret etmek istedim.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı -tekrar ifade ediyorum- özü itibariyle bizim desteklediğimiz bir tasarıdır. Biz, malî sistemden, malî sistemde ciddiyetten, disiplinden, rasyonellikten ve kaynak kullanımında verimden yanayız. Bizim daha önce icra ettiğimiz, ifa ettiğimiz operasyonun sadece tasfiyesi açısından bir adım niteliği taşıyan bu düzenleme, yine de, ülke için, yerinde ve faydalı bir düzenlemedir; ancak, IMF'nin ve IMF programında yaratılmış dev sorunların çözümünde ve sistemin önünün açılmasında önemli bir katkısı olmayacağından emin olmanızı ifade etmek istiyorum.

Tasarının ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, DSP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş.

Gruplar adına üçüncü söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Hanifi Tiryaki'ye ait.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı hususunda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 57 nci cumhuriyet hükümeti, Türkiye ekonomisinin makro dengelerinde ortaya çıkan olumsuz yapıyı düzeltmek için, orta vadeli ve kapsamlı bir programı ortaya koymuştur. Bu çerçevede, 2000-2002 dönemini kapsayan bir makroekonomik program, 2000 yılı başında uygulanmaya başlanılmıştır. Bu program, Uluslararası Para Fonu tarafından, üç yıllık süreyi kapsayacak olan stand-by anlaşmasıyla da desteklenmiştir. Temel amaç, üç yıllık bu dönem sonunda, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, reel faizleri aşağı çekmek, kamu finansman dengesini sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak, ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis etmek ve yapısal reformları hızla gerçekleştirmek olarak belirlenmiştir.

Bu kapsamda, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve 2001 yılı maliye politikasında, kamu kaynaklarının plan önceliklerine göre tahsisi, kaynakların etkin yönetimi ve denetimi, kamusal faaliyet alanı içinde yer alan bütçeyle ilgili bütün harcamaların bütçe içine alınması, saydamlığın artırılarak harcamalarda malî disiplinin sağlanması ve kamu açıklarının süratle düşürülmesi hedeflenmiştir. Bu hedefe ulaşmak için, bütçe içi fonlar

Tümüyle kaldırılarak, bütçe dışı fonlardan kuruluş amaçları doğrultusunda çalışmayanların tasfiye edilmesi, fonlara ek malî yükümlülükler getirilmemesi ve yeni fon kurulmayarak, faaliyete devam edecek olan bütçe dışı fonların ise denetiminde etkinliğin sağlanması hedeflenmiştir.

Fonlardan yürüttükleri hizmetlerden devamına ihtiyaç duyulanlar, ilgili kurum bütçelerinden bu amaçla açılacak tertiplere konulacak ödenekler ile bu kanun uyarınca açılması öngörülen özel tertiplere kaydedilecek özel ödeneklerle yürütülecektir. İlgili bakanlık ile Maliye Bakanlığı, müştereken hazırlayacakları esaslarla bu uygulamayı sağlayacaklardır.

Sayın milletvekilleri, fonların geçmişte hızlı karar alma ve uygulama kolaylığı sağlamaları nedeniyle oluşturulduğu ve faydalı hizmetlerin verilmesine imkân sağladığı doğrudur; ancak, günümüzde çoğunun işlevi bitmiş, bir bölümü amacından uzaklaşmış ve bütçe disiplinini ciddî bir şekilde bozar hale gelmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu maliyesinde, bütçenin, kamu sektörü faaliyetleri sonuçlarında üç farklı düzeyde bir etkiye sahip olduğu genel kabul görmektedir. Buna bakıldığında, toplam malî disiplin, stratejik önceliklere göre kaynakların dağıtımı ve kullanımı, programların gerçekleştirilmesi ve hizmetlerin sağlanmasında verimlilik ve etkinlik olduğu görülecektir.

Bu bağlamda, 1980 sonrası kamu maliyesinde ise, kaynak tahsisinde önemli işlevi olan bütçe yasasının, kamu gelir ve giderlerini tam yansıtamadığı, bütçe dışı araçların çoğaldığı ve kapsamın büyüdüğü, bazen Parlamentonun yetkilerinin bir kısmının yürütme organına devredildiği, bu nedenle malî disiplinin bozulduğu görülmektedir. Bu süreçte, malî sistemimizi bütçe birliğinin bozulması açısından en fazla etkileyen faktörlerden birisi de fon uygulamaları olmuştur.

1980'lerde bütçe dışına çıkarma eğilimlerinin malî aracı olan fonlar, bütçe açıklarının büyüme eğilimi gösterdiği 1990'lı yıllarda yarattıkları malî disiplinsizlik, konsolide bütçe büyüklükleri karşısında ulaştıkları boyutlar ve dış finans kurumlarının Türkiye'yle ilgili bilgileri takip edememeleri, 1980'li yıllardan sonra topladıkları kaynaklar ve faaliyet gösterdikleri alanlar itibariyle fonların bütçeyle yarışır duruma gelmesi sebebiyle fonların yeniden bütçe içine alınması; yani, fon sisteminin disiplin altına alınması ve bu suretle, kamu finansman sisteminin etkinliğinin artırılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Daha önce bütçe kapsamına alınmış olan fonlara 2001 yılı bütçesi ödenek cetvelinden 925 trilyonluk ödenek ayrıldığı hepimizin malumudur.

57 nci hükümetin 2000 yılında uygulamaya koyduğu ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programında da bu konuya yer verilmiş olup, fonlardan tasfiye edilmesi gerekenlerin belirlenerek, 2000 ve 2001 yıllarında kademeli olarak tasfiye edilmeleri öngörülmüştür. Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Hazine Müsteşarlığınca başlatılan çalışmalar çerçevesinde, ilk aşamada tasfiye edilmesi gereken 27 adet fon tespit edilmiş ve bunların tasfiyesine ilişkin hukukî süreç tamamlanmıştır. Bu defa, ikinci aşama olarak tasfiyesi öngörülen 21 bütçe içi, 4 bütçe dışı fona ilişkin görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı hazırlanmıştır. Böylece, tasfiye edilecek fonların 2001 yılı haziran ayına kadar tasfiyesi planlanmıştır. 2001 yılında, Hazine, tek hesabına ve büyük defter esasına dayalı bir entegre finansal bilgi sistemini uygulamaktadır.

Sayın milletvekilleri, fonlarla ilgili bu düzenlemeler yapılırken, bu tasarıda bulunmayan; ancak, önümüzdeki günlerde üzerinde çalışılacak Mera Fonunun ülkemiz hayvancılığı açısından önemini ve ülkenin ihtiyacı olduğunu ısrarla vurgulamak istiyorum. Ayrıca, bu tasarıda tasfiye edilecek fonların arasında bulunan Madencilik Fonu, 1.1.1993 tarihinde bütçe kapsamına alınmasına rağmen, verilen kredilerin ve faizlerin geri dönüşüyle işlevini sürdürmüş, madenciliğimize önemli katkıda bulunmuştur. Yaklaşık 2,8 trilyon dolar rezerv potansiyeli olan madencilik sektöründe üretimin artması ve işletmelerin sağlıklı faaliyetleri, ülkemiz için büyük önem arz etmektedir. Madenciliğimize gereken destek, mutlaka verilmelidir.

Sayın milletvekilleri, diğer taraftan, Devlet Planlama Teşkilatının fonlar konusundaki rakamsal ve hukukî birikiminin uluslararası kurumlar tarafından dahi kabul edildiği düşünüldüğünde, tasarı ve fonlarla ilgili işlemlerde Devlet Planlama Teşkilatından faydalanılmaması düşünülemez. Fonlara ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaya yetkili kılınan bakanlıkların açıklandığı maddede, Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu bakanlık yer almalıdır. Bu tasarıdaki geçici 1 inci maddede gerekli düzenlemenin yapılmasını gerekli olduğunu inanıyorum.

Ayrıca, tasfiye edilmesine karar verilen fonlardan bazıları, ilgili kuruluşlar bünyesinde kurulan döner sermaye işletmelerine devredilmektedir. Bunun, ileride sakıncalı hal almaması için Maliye ve Hazine gerekli tedbirleri almalıdır. Tasfiye edilecek fonlar listesinde yer alan ve dargelirli insanımızı, köylülerimizi ilgilendiren, şimdiye kadar olumlu hizmetlere vesile olan Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu, Ağaçlandırma Fonu gibi fonlar aracılığıyla verilen hizmetlerin aksatılmaması ve dargelirli vatandaşlarımızın, köylülerimizin mağduriyetine yol açılmaması için gerekli tedbirler, ilgili bakanlıklarca mutlaka alınmalı, gerekli ödenekler ayrılmalıdır. Ağaçlandırmanın ülkemiz açısından stratejik önemi ısrarla vurgulanmalı ve üzerinde durulmalıdır.

Tasarıda, tasfiye edilecek fonlarda görev yapan personelin mağduriyetine yol açmayacak tedbirlerin alınmış olması, olumludur.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi belirtir, 25 fonun tasfiyesi hakkındaki kanun tasarısının ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tiryaki.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili görüşlerimizi grup adına arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunmaktayım.

1980'li yıllardan itibaren hızla artan fon uygulamaları, malî disiplinin bozulmasına, bütçe birliğinin zedelenmesine ve kaynakların etkin kullanımından uzaklaşmasına yol açmıştır. Fonlar, geçmişte, hızlı karar alma ve uygulama kolaylığı sağlamaları nedeniyle oluşturulmuş; ancak, günümüzde, çoğunluğu işlevini yitirmiş ve fon uygulamaları da amacından uzaklaşmıştır. Fon uygulamasındaki maksat, daha seri hizmet edebilmek, bütçe kanunlarından ve DPT'nin yatırım planlarından uzakta yatırımları gerçekleştirebilmek amacıyla oluşturulmuş; fakat, uygulamaya baktığımızda, maalesef, birçok ilimizde, ilçemizde atılan temeller, hâlâ, temel seviyesinde kalmıştır, kaynak israfına yol açmıştır.

Diğer taraftan, bazı uygulamaların denetimin dışında gerçekleşmesinden dolayı da, birtakım usulsüzlüklerin yaşandığını hep birlikte bilmekteyiz. Fonların disipline edilmesi amacıyla, 1992 yılında, müşterek fon hesabı sistemi uygulamasına başlanılmıştır. Bu uygulamayı başlatırken, o yıllardaki, ekonomiden sorumlu olan bakan, Meclis kürsüsünden "devlet, devletin hesabını bilmiyor; ne kadar fon var, bu fonların hesapları nedir; biz, Hazine olarak çıkaramıyoruz" diyerek, şikâyette bulunmuş ve bu fonların merkezîleşmesinin gerektiğini, bütçe disiplini altına alınması gerektiğini vurgulamıştı.

Bu doğrultuda, 1993 yılında, fonların büyük bir bölümü bütçe kapsamı içerisine alınmıştır. Halen uygulanmakta olan fon sistemi çerçevesinde, fonların gelirleri bütçeye gelir kaydedilmekte; mevcut yükümlülükleri ise, genel ve katma bütçeli kuruluşlarca, her yıl, bütçe kanunları ve fonlar adına tahsis edilen bütçe ödeneklerinden yerine getirilmektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde, fonların zaman içerisinde tasfiye edilmesi ve yeni fonlar oluşturulmaması amaçlanmıştır.

2000 yılından itibaren hükümetimizce uygulanmakta olan ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programı kapsamında, bütçe gelir ve giderlerinde birliğin ve şeffaflığın artırılması amacıyla, bütçe kapsamı içerisinde bulunan tüm fonların, bütçe kapsamı dışındaki fonlardan ise kaldırılmasına karar verilenlerin tasfiye edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu doğrultuda, 2000 yılı içerisinde, 25'i bütçe içi, 2'si bütçe dışı olmak üzere, 27 fonun tasfiyesi gerçekleştirilmiştir. Görüşülmekte olan kanun tasarısıyla, 21'i bütçe içi, 4'ü bütçe dışı olmak üzere 25 fonun daha tasfiyesi öngörülmektedir.

Tasarıyla getirilen düzenlemelerle, fonların gelirleri, halen uygulanmakta olan sistemde olduğu gibi, bütçeye gelir kaydedilmeye devam edilecektir. Kaldırılan fonlar tarafından yürütülen hizmetlerin devamında fayda görülenlerle ilgili kurum ve kuruluşlar, bütçelerine bu amaçla konulacak ödeneklerle bu hizmetleri yapacaklar ve bu suretle, bütçe disiplinine katkı sağlanacaktır; fakat, 7 tane fon, fon olarak yaşamaya devam etmektedir. Bunların başında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, Türk Tanıtma Fonu gelmektedir.

Sonuç olarak, bu kanun tasarısıyla, görülmekte olan hizmetler, fonlar vasıtasıyla gerçekleşen hizmetler, gerçekleşmeye devam edecektir. Fonlar için toplanan gelirler, toplanmaya devam edilecek; fakat, toplanan bu gelirler, o genel müdürlüğün veya ilgili bakanlığın bütçesine gelir kaydedilecek veya yapılacak olan hizmet için özel ödenek olarak kaydedilecektir. Bu paralar, toplanan gelirler, bu amaçların dışında, fonun amaçlarının dışında kullanılmayacaktır; böylelikle, hizmetlerde bir aksamaya sebebiyet verilmeyecektir; gerek orman köylüleriyle ilgili olsun gerekse diğer ödeneklerle ilgili olsun. Toplanan tüm gelirlerin, fonun amaçları doğrultusunda kullanılması sağlanacaktır; fakat, bütçelemede ve hesaplamada şeffaflık sağlanmış olacak, bütçe disiplini gerçekleştirilecek ve yapılacak olan yatırımlar Devlet Planlama Teşkilatının yatırım programlarında, ilgili bakanlıklarla ve genel müdürlüklerle ilgili yer alacaktır. Bu uygulamalarla, Türkiye Cumhuriyetinin bütçesi daha ciddî bir muhasebe sistemi içinde, bütün kaynaklarını kapsayan bir muhasebe sistemine kavuşmuş olacaktır. Halkımızın ve ilgili kesimlerin hizmet alma açısından hiçbir kaybı olmayacaktır; bilakis, devletimize ve milletimize daha fazla bir fayda sağlayacaktır.

Bu nedenle, bu kanun tasarısının milletimize ve devletimize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yakın.

Tasarının tümü üzerindeki gruplar adına son konuşma Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas'a aittir.

Buyurun Sayın Nas. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Grubumun görüşlerini belirtmek üzere yüksek huzurlarınızdayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Benden önce söz alan değerli milletvekilleri, fonların tasfiyesiyle ilgili gerçekten çok önemli şeyler söylediler. Ben de, ağırlıklı olarak aynı görüşleri paylaştığımı belirtir, fonların tasfiyesiyle ilgili atacağımız adımda yeni sistemin şeffaflık üzerine kurulmasının hedeflendiğinin altını çizmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de en kapsamlı bütçe açığı kavramı kamu kesimi borçlanma gereğidir ve bu, yıllık programlarda yayımlanır. Konsolide bütçe açığı, kamu kesimi borçlanma gereğinin bir alt kalemidir. En kapsamlı olan kamu kesimi borçlanma gereği kavramı bile aslında kamunun tüm açıklarını kapsamaz; çünkü, kamu malî sisteminde oluşan birikmiş görev zararları stoku gibi malî birtakım aktiviteler, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yayımlanan kamu kesimi borçlanma gereği rakamları içinde yoktur. Dahası, Mecliste tartıştığımız bütçe de, kamu maliyesinin küçük bir bölümünü içerdiğinden, anlamlı bir politika aracı olma niteliğini maalesef yitirmiştir ve bu yapı, kaynakların etkin kullanımının en önemli engeli halindedir; bu nedenle, bu tasarı önemlidir. Bu tasarının yasalaşmasıyla, fonların tasfiyesi sürecinde ikinci aşama tamamlanmış olacaktır. Böylece, daha önce tasfiye edilen 25 bütçe içi, 2 bütçe dışı fona ilave olarak, 21'i bütçe içi, 4'ü ise bütçe dışı toplam 25 fon daha tasfiye edilecektir. Niyet mektubu uyarınca 2001 sonuna kadar tamamlanması gereken üçüncü aşamada ise, 15'i bütçe içi, 1'i bütçe dışı olmak üzere 16 fonun daha tasfiyesi öngörülmektedir; aralarında, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu, Tanıtma Fonu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve Savunma Sanayii Destekleme Fonunun da bulunduğu toplam 7 fon ise bundan sonra devam edecektir.

Sayın milletvekilleri, 1992 yılına kadar fonların büyük bir kısmı hiçbir dış denetime tabi değildi, bütçe dışı fonlarda hedef-sonuç karşılaştırması hiç yoktu, bütçe dışı malî ve benzeri harcamalar ve görev zararları, maalesef, halen aynı şekildedir. Fonların belirli bir malî disipline kavuşturulması adımı ilk olarak 1992 yılında atılmıştır. 1992 yılından itibaren, Merkez Bankası nezdinde müşterek fon hesabı açılarak, tüm fonların gelirleri bu hesaptan geçirilmeye başlanmıştır. 1993 yılında ise, fonların büyük bir kısmı bütçe kapsamına alınmıştır. 1 Ocak 2002'de yürürlüğe girmesi öngörülen bu tasarıyla önemli bir adım daha atılmış olacaktır. Bundan sonra yürürlükten kaldırılan fonların her türlü geliri genel bütçe geliri sayılacak, yasanın yürürlük tarihî itibariyle fonların nakit bakiyeleri Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlığına yatırılacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, 1980'li yıllardan itibaren uygulanan ve sayıları her geçen gün artan fonlar, bütçe birliğinin zedelenmesi sonucunu doğurmuştur; daha da önemlisi, çağdaş bir ekonominin ve yönetimin olmazsa olmaz koşulu olan şeffaflığı, saydamlığı sistem dışına itmiştir. Devletin malî şeffaflığı ya da saydamlığı konusunda birkaç yıldır süren tartışmalar, IMF ile yapılan stand-by anlaşmasıyla birlikte artmıştır. Devletin hesaplarının şeffaf olması ve dolayısıyla vatandaşına hesap verir konuma gelmesi diye tanımlanan şeffaflık, demokrasilerin olmazsa olmaz koşuludur.

Bu pencereden Türkiye'ye baktığımızda görünün manzara, maalesef, pek de iç açıcı değildir. Gerçek büyüklüğü belli olmayan, ancak kabaca, gayri safî millî hâsılanın yüzde 25'ine ulaşan bir kamu açığı; bu nedenle, başlanan; ama, sonu getirilemeyerek rafa kaldırılan enflasyonla mücadele programları, kamunun genişlemesiyle nefes alan bir özel sektör, yolsuzlukların artması ve buna paralel olarak sayıları artan ve yetkileri iç içe geçmiş denetim kurulları, bulanıklık endeksinde en kötü dört ülkeden biri olarak anılmak ve sonuçta da artan güven bunalımı. Bu liste daha da uzatılabilir. Sonuç?.. Sonuç, çok daha önemli: Verimliliğin bir hayli uzağında ve doğal olarak rekabet gücünü kaybetmiş bir ekonomi. Bizde şimdiye kadar olan, maalesef, budur. Devletin birden fazla defteri vardır. Fonların kaynak ve harcamalarındaki hızlı genişleme ve bütçeden karşılanmayan harcamaların giderek fon sistemine kaydırılması, malî disiplinin bozulmasına, bütçe birliğinin zedelenmesine ve kaynakların etkin kullanımı prensibinden uzaklaşılmasına yol açarak, maliye politikasının etkinliğini azaltmıştır.

Bakınız, gelişmiş ülkelerde hükümetlerin ve para politikası otoritelerin işi son derece kolaydır. Faiz oranlarını düşürüp yükseltmek, onlar için istikrarı korumaya yeter; çünkü, ekonomiye ilişkin tüm rakamlar bütçe içindedir ve bütçe disiplini söz konusudur. Alınan her ekonomik kararın, örneğin faiz seviyesinin etkilerini öngörmek ve hesaplamak mümkündür. Sapmalar en az seviyededir ve her şey öngörülebilir. Böyle bir ortamda, yatırımcı da, atacağı her adımın iktisadî sonucunu önceden hesaplayabilir. Bu tasarıyla, Türkiye'de, yapılmak istenen de budur.

Sayın milletvekilleri, parlamenter sistemde hesap verme sorumluluğunun ve şeffaflığın temelini bütçe mekanizması oluşturur. Bütçe ve onun denetimi, demokrasinin özünü oluşturan en önemli unsurdur. Tek ve merkezî hazine düzeni, genel olarak demokrasi talebinin arttığı dönemlerde güç kazanmakta, demokratik anlayıştan uzaklaşıldığında ise hazineler çoğalmaya başlamaktadır. Oysa, bizde bütçe içinde gerçekleşmesi gereken birçok faaliyet, bütçe dışında oluşturulan çok sayıda fon, vakıf, işletme ve hesaplar aracılığıyla yürütülmektedir. Öyle ki, sadece fonlar, döner sermaye ve bağımsız kuruluşların, genel bütçe harcamalarına oranı yüzde 25 civarındadır. Hesap verme sorumluluğu ve şeffaflık ise, bütçe mekanizması aracılığıyla gerçekleştiğinden bu mekanizmanın işlememesi, sorumsuz harcama ve işlemlerin ortaya çıkmasına ve birkısım işlemlerin gizli kalmasına ya da olduğundan farklı görünmesine yol açmaktadır. Şeffaflığın zayıf olduğu durumlarda, temsili demokrasilerin etkin bir şekilde işleyebilmesinin en önemli şartlarından biri yerine getirilmemiş olur; çünkü, demokrasilerde esas olan, vatandaşının devletini denetleyebilmesidir. Bu da, devletin vatandaşın çıkarına uygun bir şekilde davranmasının garantisidir. Vatandaş bunu seçimler yoluyla yapar; hükümetin yaptıklarına bakar, beğenmezse, gelecek seçimlerde oyunu başka partiye verir. Vatandaşın bu görevini doğru dürüst yapabilmesi için, hükümetin ne yaptığını doğru dürüst görebilmesi gerekir. Şeffaflık, bunu sağlamanın en önemli yoludur. Buna, işte, biz hesap verme sorumluluğu diyoruz.

Devletin vatandaşına hesap verme sorumluğu var. Şeffaflık, hesap verme sorumluğunu sağlayan en önemli, belki de tek araçtır. Devlet ise, bunu hazırladığı bütçesiyle, önce niyetini ortaya koyarak, sonra da nasıl kullanıldığını izlemesine fırsat vererek yapar. Şeffaflığın olmadığı yerde kamu, borçlanırken oldukça yüksek bir risk primi öder. Bu risk priminin bu kadar yüksek olmasının nedenlerinden bir tanesi, biraz önce söylediğim gibi şeffaflığın yokluğudur. Şeffaflığın olmamasının başka somut sonuçları da vardır. Öncelikle, bu risk primi nedeniyle devlet çok daha yüksek maliyetlerle borçlanmak zorunda kalır; çünkü, devletin raporlarının eksik olduğu, birden çok defterinin olduğu zaten piyasa tarafından bilinir. İlaveten, şeffaflık olmayınca, kamu hizmetlerinde etkinlik sağlanamaz. Hizmet sunumunda eksiklik olduğunu kamuoyu da bilir ki, bu da, çok büyük bir maliyettir; çünkü, sisteme olan güveni ve güven bunalımını artırır. Bu durum, vatandaşın bir bütün olarak devlete olan güvenini azaltır.

Sayın milletvekilleri, şeffaf olmayan bir sisteme malî disiplin getirmeye çalıştığınız zaman -ki, uyguladığımız bu program böyle bir programdır- bunu, çok maliyetli yapmak durumunda kalırsınız; çünkü, şeffaf olmayan sistemde hangi harcamanın daha etkin olacağını ve toplumsal refaha etki düzeyinin ne olacağını net olarak göremezsiniz. Böyle bir net bir tablo olmadığı için, önce yatırımlar kısılır; bu, sıkıntıları daha da artırır ve çoğu zaman iyiniyetle başlayan istikrar programlarının rafa kaldırılmasına neden olur. Bugün, 17 nci stand-by anlaşmasını, IMF programını uyguluyorsak, bunun da temelinde bu vardır.

Sayın milletvekilleri, bu nedenle, bu tasarıyla uyguladığımız üç yıllık programın önemli adamlarından birini daha atıyor ve ciddî sorunlarımızın başında gelen, kapsamı çok dar olan bütçenin kapsamını genişletiyoruz. Kuşkusuz bu adımı başkaları da izleyecek, haziran ayına kadar 16 fon daha bütçe içerisine alınacak.

Bu gerekçelerle, bu tasarıyı desteklediğimizi belirtir, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Nas.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunacağım...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, şahsım adına söz talebim vardı.

BAŞKAN - Sayın Aslan Polat, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; he-pinizi saygıyla selamlıyorum.

Fonlar, belirli bir amacın veya birbirine yakın amaçlar grubunun gerçekleştirilmesi için belirli kaynakların toplandığı ve harcandığı, bütçe bağlantılı veya tümüyle bütçe dışı kamusal nitelikli özel hesaplardır. Fonlar;

1. Bütçe içi fonlar (Kaynağını bütçeden alan, bütçede tertibi olan; ancak, ödeneğin kullanılmasında özelliği olan fonlardır)

2. Bütçe dışı fonlar (Genel olarak geliri ve gideri bütçeyle ilişkilendirilmeyen fonlardır)

3. Gizli fon da denilen; ancak, adı fon olmayan; fakat, uygulamalarla fon modelini taşıyan üç şekilde bulunmaktadır.

Fon uygulamaları 1980'li yıllarda amacını aşmış, kapsamı çok genişlemiştir. Fon uygulamasıyla, gelirleri belirli harcamalara tahsis etme ve bu kanaldan bütçe usulleri ve denetimi dışında harcama yapma düzeni yerleştirilmiştir. Ülkemizde 1980 yılından sonra hızla yaygınlaşan fon uygulamasıyla devlet, hemen hemen her alanda kaynak toplar hale gelmiştir. Böylece, ülkemizde, bilhassa 1980 sonrasında, gelirleri belirli amaçlara tahsis etmek ve bu şekilde, bütçe usulleri ve denetimi dışında harcama yapmak ilke olarak benimsenmiştir.

1990'lı yıllarda, 104 adede ulaşan fonlardan sadece 68 adedi idarî denetime tabidir; fakat, Parlamento denetimi dışındadır. 38 adet fon ise, Parlamento adına Sayıştay tarafından denetlenmektedir. Neticede, bu fon uygulaması, 1980-1990'lı yıllarda kronikleşen enflasyonun da, denetimsiz, şaibeli harcamaların da ana sebebi olmuştur.

Bu sebeple, tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılması sırasında, hükümet adına yapılan açıklamalarda, ilk aşamada tasfiye edilmesi gereken 27 adet fonun tespit edildiği ve bunların tasfiyelerine ilişkin hukukî sürecin tamamlandığı; ikinci aşama olarak, tasfiyesi öngörülen 21 bütçe içi, 4 bütçe dışı fona ilişkin olarak görüşülen bu tasarının hazırlandığı; üçüncü aşamada ise, geriye kalan bütçe dışı mera fonu ile bütçe içi 15 adet fonun tasfiyesini düzenleyen tasarının hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacağı belirtilmiştir.

Burada önemli olan, bu hükümeti teşkil eden iki partinin ortak olduğu Anasol-D hükümetlerince büyük bir reform olarak hazırlanan Mera Kanun Tasarısının finansmanı için öngörülen Mera Fonunun iki yıl geçmeden tasfiyesinin düşünülmesidir. 28 Şubat sonrası kurulan hükümetlerin, vergi kanunları, mera kanunları, 8 yıllık kesintisiz eğitim gibi büyük gürültüler koparan tasarılarının iki yıl geçmeden çökmesi ve işleyemez hale gelmesi, içlerinin ne kadar boş olduğunun en bariz ispatıdır.

Ülkemizde 1980 sonrası oluşturulan fonlar, siyasî iktidarların ekonomiye müdahale araçları olarak gelişim göstermişlerdir. İktidarlar, malî mevzuat ve bütçe uygulamaları dışına çıkarak, kendilerine geniş inisiyatif alanı açmaya çalışmıştır. Fonlar, kamu harcaması yapma imkânı verdiği için, kısa vadeli maliye politikası tedbirleri fonlar aracılığıyla yürütülebilmiştir. Ayrıca, fon gelirlerinin toplanmasında normal kamu gelirlerine oranla daha kısa sürede gelir elde edilmesi ve yatırımların yapılmasında yasal ve bürokratik engellerin azlığı da tercih sebebi olmuştur.

Fonların bu denetimsizliği ve artışına kamu malî yönetiminin yeniden yapılandırılması ve malî saydamlık, Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonu Raporunda da belirtilmekte ve şöyle denilmektedir: "1980'lerde bütçe dışına çıkma eğilimlerinin malî aracı olan fonlar, bütçe açıklarının büyüme eğilimi gösterdiği 1990'lı yıllarda yarattıkları malî disiplinsizlik, konsolide bütçe büyüklükleri karşısında ulaştıkları boyutlar ve dışfinansman kurumlarının Türkiye'yi izleme güçlüklerinden kaynaklanan tepkiler doğrultusunda fonların yeniden bütçe içine alınmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu doğrultudaki kararlılık, 1999 yılında IMF'ye sunulan niyet mektubunda da teyit edilmektedir. 1980'li yıllardan sonra topladıkları kaynaklar ve faaliyet gösterdikleri alanlar itibariyle, fonlar, bütçeyle yarışır duruma gelmişlerdir.

1999 yılı kamu kesimi genel dengesine giren 11 fon ve 2 hesabın toplam harcama tutarının yaklaşık 2,9 katrilyon TL olduğu görülmektedir. Bu ise, bütçe gerçekleşme tahmini olan 28,1 katrilyon TL'nin yaklaşık yüzde 10'una karşılık gelmektedir. Faiz dışı harcama tutarına olan oran esas alındığında, bu oran yüzde 17'lere çıkmaktadır. Kamu kesimi genel dengesi içinde yer alan ve bütçeyle ilişkilendirilmeyen fon rakamları da dikkate alındığında, ikinci oranın yüzde 20'lerin üzerine çıkacağı açık bir şekilde görülmektedir." Böyle denilerek, fonların büyüklüğüne ve denetimsizliğine açıkça işaret edilmektedir.

Bu konuda Gelirler Genel Müdürü, basına verdiği demeçte "2000 yılına girdiğimizde bütçe içerisinde 61 tane fon bulunmaktaydı. Bu fonların 2000 yılı bütçe büyüklüğü 1,4 katrilyon Türk Lirasıydı. 2000 yılında bunlardan 24 adedi kapatıldı. Kalan 37 adet fon ise, 2001 yılına devredilmiştir. 37 fonun 2001 yılı bütçe büyüklüğü 911 trilyon Türk Lirasıdır. 2001 yılına devreden bu fonların da, en geç, iki yıl içinde tasfiye edilmesi öngörülmektedir. Fonların kaldırılmasının temelinde, bunların harcama disiplinini bozuyor düşüncesi yatmaktadır" demektedir.

Fon denetimi bakımdan en büyük itirazlar Sayıştay mensuplarından gelmektedir. Sayıştayca, fonlar, denetim bakımından iki kısma ayrılmaktadır. Bunlar;

1. Sayıştay denetimine tabi fonlar,

2. Sayıştay denetimine tabi olmayan fonlardır.

2001 yılına girdiğimizde, ülkemizde 42'si bütçe içi, 15'i bütçe dışı, 57 adet fon bulunmaktaydı ve bu bütçe içi fonların 3'ü gizli fondur. Bu fonların 19 adedi Sayıştay denetimine tabi olup, 57 adet fonun 1/3'üne tekabül etmekteydi.

Sayıştay denetimine tabi fonların gelir toplamı 347 trilyon Türk Lirasıydı. Sayıştay denetimine tabi olmayan fonların gelir toplamı ise, bu rakamın takriben 3 katı civarında, 1 katrilyon 186 trilyon Türk Lirası civarındaydı. Buradan da görülüyor ki, Sayıştay denetimi dışındaki fonlar, gerek sayı gerekse miktar olarak Sayıştay denetimine tabi fonların 3 katı civarındadır.

İşte, denetim noksanlığı olan bu fonlar, son yılların sonu gelmeyen yolsuzluk ve usulsüz harcamalarının da ana kaynağını oluşturmaktadır. Fonların sürekli artması, çalışanları da önemli ölçüde mağdur etmiştir.

Şöyle ki, fonların sürekli olarak artırılmaları ücretlilerde net ve brüt farkının açılmasına sebep olmuş; bu da, çalışanların eline daha az ücret geçerken, emeği pahalı hale getirmiş; dolayısıyla, sermaye/yoğun teknolojileri aranır hale getirmiştir. Bu da, zaten, yatırımlardaki sürekli durgunluk sebebiyle artan işsizliğin önemli boyutlara sıçramasında etkili olmuştur.

Bu tasarıyla kaldırılan fonların büyük bölümü, çiftçiler ve belediyelerle ilgili fonlardır. Mesela, Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu, Çiftçi ve Kooperatifçiliği Eğitim ve Ödüllendirme Fonu, Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yardım Fonu, Kooperatifçilik Tanıtım ve Eğitim Fonu, Tütün Fonu, Belediyeler Fonu, Mahallî İdareler Fonu gibi fonlardır. IMF, bu hükümeti, sürekli olarak tarım kesimine verilen destek ve sübvansiyonlardan dolayı eleştirip, en kısa zamanda bu fon ve sübvansiyonlardan vazgeçmesini, ancak gerekli ödenekler bütçeye konarak tarım kesimine yardım yapılabileceğini söylemektedir. Halbuki, araştırmalar göstermektedir ki, tarıma dönük transferler abartılmaktadır.

Tüm sübvansiyonları ve tarım desteğini kaldıran hükümetin, bu yıl, 2001 yılı bütçesinden, hayvancılık için 50 trilyon, şekerpancarı için 135 trilyon, tütün için 190 trilyon TL olarak ayırdığı, ödenekler ile fonlardan elde edilecek desteği sağlamada son derece yetersiz kalacağı aşikârdır.

Yine, kaldırılmayacak fonlar arasında sayılan Tanıtma Fonu, Savunma Sanayii Destekleme Fonu Sayıştay denetimi dışında olup, bu fonların Sayıştay denetimi içerisine alınması, bugünkü durumlarının Anayasanın 160 ve 165 inci maddelerine aykırı olduğu da bir başka realitedir.

Yine, kamu malî yönetiminin yeniden yapılanması özel ihtisas komisyonu raporunda çok önemli bir güncel olaya işaret edilmektedir. Adı geçen komisyon raporunun 107 nci sayfasında "çağdaş dünyada her alandaki şeffaflık yaklaşımlarına paralel olarak denetim birimi organ ve kurumlarının yıllık faaliyetleri de kamuoyuna raporlanmaktadır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde Sayıştay, Parlamentolarına sundukları yıllık faaliyet raporlarıyla bir yıl içerisinde yaptıkları faaliyetlerini ve performanslarını bir anlamda kamuoyunun denetimine açmaktadırlar. Denetleyenlerin de denetime açık olması anlayışının ülkemizde henüz yerleşmemiş olması, alt komisyonumuzca bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir" denilmektedir.

İşte, DPT'nin alt komisyon raporunda bir eksiklik olarak tanımlanan ve bir çağdaşlık özlemi olarak ifade edilen denetleyenlerin de denetime açık olması ilkesini dile getirdiği için Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan tarafından eleştiri yağmuruna tutulmuş ve bu durum, cumhuriyet tarihimizin belki de en büyük yönetim krizine sebep olmuş ve altı saat içerisinde ülkemizden 7,3 milyar dolar döviz talebi olmuş, faiz olarak 1,5 katrilyon TL civarında fazla ödeme yapmamıza sebep olmuştur. İşin en acı yönü ise, bu faizi ödeyen kesimin halk tabakası olması, ücretine zam verilmeyen işçi ve memur olması; fazladan 1,5 katrilyon TL civarında faiz geliri elde eden kesimin ise, ülkenin kaymağını yiyen rant çevreleri olmasıdır.

2001 yılı bütçesinde gübre ve diğer fiilî sübvansiyonları, ürün destekleme, hayvancılık, şekerpancarı, doğrudan gelir desteği, tütün ofisi olarak tüm tarım kesimine 1 katrilyon 135 trilyon TL ancak ayıran bu hükümetin, Devlet Planlama Teşkilatınca da hazırlanan raporlarda, tüm medenî ülkelerde uygulanan, bizde de uygulanması tavsiye edilen bu denetim mekanizması devletin en üst makamınca uygulamaya konuluyor diye, cumhuriyet tarihimizin en büyük krizlerinden birini çıkarıp...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika verirseniz, bitireyim.

BAŞKAN - Süreniz tamamlandı Sayın Polat. Mikrofonunuz açayım; lütfen, siz de tamamlamaya çalışın.

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, bitiriyorum.

...tüm tarım kesimi çalışanları için bu yıl bütçeye konulan ödeneğin 1,5 katı kadar paranın altı saat içerisinde emekçilerden alınıp rantiyeye gitmesine sebep olması ve bu hükümetin Başbakanının da bir sosyal demokrat görüşte olması ise işin bir başka acı yönünü teşkil etmektedir.

Netice olarak, hükümet, fonları kaldırmadaki en önemli gerekçesini bütçe disiplini ve şeffaflık olarak açıklıyor; fakat, bütçe disiplinini, sadece çalışanlar, küçük esnaf ve çiftçiler için uyguluyor, denetimin ise sadece kendi dışında uygulanmasını istiyor.

Emekçilerin gözyaşları karşılığı düşürmeye çalıştığı enflasyon ortamında, sırf kendi hatalı uygulamaları dolayısıyla, 2000 yılı kasım ayı ve 19-20 Şubat 2001 krizleriyle, bütçede yüzde 22 olarak hesaplanan faizler yüzde 67 ve yüzde 144'lere çıkıyor. Şeffaflık ve denetim konusunda ise, 2000 ve 2001 yılında diğer yaptığı en önemli yatırımlar olan afet konutlarını ve afet yardımlarını Sayıştay denetiminden kaçırıyor; neticede, sadece Anayasanın kendisine tanıdığı denetim hakkını kullanmak isteyen Cumhurbaşkanına karşı cumhuriyet tarihinin en büyük devlet krizini çıkarmaktan geri kalmıyor.

Tasarının hayırlı olmasını diler; saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Sayın Masum Türker?.. Yok.

Sayın Mükerrem Levent?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Arayacağım efendim.

Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.42

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.00

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 62 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

610 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

10. – Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/819) (S. Sayısı :610) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunun oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Tasarısının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI FONLARIN TASFİYESİ HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE  1. - a) 14/6/1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân Kanununun ek 18, ek 21,  ek 29 , ek 30 ve ek 32 nci maddeleri ile ek 11 inci maddede geçen "özel fondan" ve "masrafları özel iskân fonundan karşılanmak suretiyle" ibareleri, Ek 22 nci maddesinde geçen "Özel İskân Fonundan" ibaresi, ek 24 üncü maddesinde geçen "Bu projeler için lüzumlu kredi özel iskân fonundan karşılanır" cümlesi,

b) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 64 üncü maddesi ile ek 3 üncü maddesi,

c) 18/2/1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesi,

d) 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun  83 üncü maddesinin  dördüncü  fıkrası ve 94 üncü maddesi,

e) 20/6/1977 tarihli ve 2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun  4, 5 ve 6 ncı maddeleri ile 7 nci maddesinin (A) bendi, 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen "bir fon saymanlığı" ibaresi,  ek 1 inci maddesinde geçen "2090 sayılı Kanunla kurulmuş fon hesabından temin edilerek" ibaresi ve geçici 1 inci maddesinde yer alan "2090 sayılı Yasayla kurulmuş fon hesabından temin edilerek" ibaresi,

f) 9/8/1983 tarihli ve 2873 sayılı Millî Parklar  Kanununun "Altıncı Bölüm"  başlığı ile 6 ncı maddesinin  (d) fıkrası,  17, 18 ve 19 uncu maddeleri ile 22 nci maddesinin (b) bendi,

g) 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun 18 ve 19 uncu maddeleri ile 14 üncü maddesinin ikinci fıkrası,

h) 22/11/1984 tarihli ve 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun 20, 21, 22 ve 23 üncü maddeleri,

ı) 26/2/1985 tarihli ve 3155 sayılı Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 24 üncü maddesinin ikinci fıkrası,

j)  4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununun  3 üncü maddesinde yer alan  "Madencilik Fonu" tanımı ile 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen "% 5'i Madencilik Fon iştiraki şeklinde" ve "fon iştiraki ise Etibank'a" ibareleri, üçüncü fıkrasında geçen "ve fon iştirakinin" ibaresi ve 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında, 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasında ve geçici 2 nci maddesinin onuncu fıkrasında geçen "Madencilik Fonuna" ibareleri ile geçici 7 nci maddesinde geçen "madencilik fon katkısı ve" ibaresi ile 34 üncü maddesi,

k)  21/5/1986 tarihli  ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 15 inci maddesi ile 16 ncı maddesinde yer alan "federasyonlar fonuna" ibaresi,

l) 28/5/1986 tarihli ve 3291 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan  "ve üretilen tütün mamullerinde kullanılan tütün cinslerine göre fon alınması ve bu  fonun  kullanma usul ve esasları"  ve "Bu fonun denetimi Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yapılır." ibareleri,

m) 27/5/1988 tarihli ve 3454 sayılı  Adalet Teşkilâtını Güçlendirme Fonu Kurulmasına Dair Kanun,

n) 11/1/1989 tarihli ve 3516 sayılı Ölçüler ve Ayar Kanununun 16 ncı maddesinin son fıkrası ile 18 inci maddesi,

o) 23/7/1995 tarihli ve 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanununun 9 ve 10 uncu maddesi,

Yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili görüşlerimizi iletmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, fon sisteminin malî düzenimiz içerisine getirildiğinden bugüne, bu fonların, zaman zaman çok önemli işlevler gördüğünü biliyoruz. Aslında çok iyi niyetlerle kurulmuş olan bu fonlar, belli dönemlerden sonra özelliklerini kaybetmişler, kötü amaçlara veyahut da yanlış uygulamalara alet olabilmişler ve şimdi de, IMF'nin talebiyle, bu fonlar kaldırılıyor. Aslında, geçtiğimiz dönemlerde, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu fonların kaldırılarak veya bütçe içerisine alınarak, bütçe disiplini altında kullanılması öngörülmüştü.

Fonlar, harcama politikalarının hata ve eksikliklerinin ifadesi olarak hayat bulmuşlar; ancak, fonların kullanılmaları istikametinde yürütülen yanlış uygulamalar ise, bu fonların artık gündemden kaldırılmasını gerektirmiş.

Değerli arkadaşlar, şu anda, kaldırılmak istenilen fonlarda, fon hesaplarında 176,5 trilyon para bulunuyor. Yürürlük maddeleriyle ilgili olarak önerge verilemeyeceğini düşünerek, o konuyla ilgili görüşümüzü de aktarmak istiyorum.

2002 yılının ocak ayında bu fonların kaldırılacağı, bu yasanın yürürlüğe gireceği ifade edili-yor. Bu 176,5 trilyonun ne yapılacağıyla ilgili bir düzenlemenin de, bu yasa tasarısı içerisinde görülmesi gerekiyordu.

Değerli arkadaşlar, madde çok uzun olduğu için, şu 5 dakika içerisinde, şöyle, çok önemli gördüğümüz bazı fonların teker teker irdelemesini yapalım:

Mesela, 6831 sayılı Orman Kanunuyla ilgili olarak 64 üncü madde kaldırılıyor; kaldırılan bu 64 üncü maddenin özelliği şu: Ağaçlandırma Fonu kurulmuştu, bu Ağaçlandırma Fonu kaldırılıyor. Ayrıca, aynı kanunun ek 3 üncü maddesi kaldırılıyor; bu da, fonun gelirleriyle ilgili düzenlemeleri içeriyordu. Ağaçlandırma, aslında, ülkemiz için çok önemli konulardan biri; ama, bu fon, uygun bir şekilde kullanılamadığı için veya harcama disiplinini bozduğu için kaldırılıyor.

Bunun dışında, 2090 sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 uncu maddeleri kaldırılıyor ki, bunlar, aslında bu kaldırılan fon, çok önemli bir fon. Bu kaldırılan fonun yerine neyin getirildiği veya neyin getirileceği, yasa tasarısı içerisinde belirlenmiş değil. Ülkemizde geçtiğimiz günlerde tabiî afetlerden zarar gören çiftçilerin konumu düşünülürse, bu fonun alternatifinin derhal yürürlüğe konulması veyahut da alternatifinin ne olacağının kamuoyuna, çiftçimize, en azından iletilmesi gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, söylememiz gereken, daha burada 7-8 tane, çitçiyi ilgilendiren fon var; fakat, teker teker hepsinin üzerinde durmamız mümkün değil; zira, zamanımız 5 dakika; ancak, söylemem gereken şudur: Bunların işlevlerinin yitirilmemesi lazım, bunların işlevlerinin sürdürülmesi lazım. Köylümüze, çiftçimize, bu kaldırdığımız fonların yerine size şu şekilde destekler gelecektir, şu şekilde yardımlar gelecektir diye ikazda bulunmamız gerekiyor veyahut da aydınlatma mahiyetinde bir bilgi vermemiz gerekiyor.

Fonların kaldırılması yerindedir; ancak, işlevlerinin muhafaza edilmesi lazımdır. İşlevlerinin nasıl, ne şekilde sürdürüleceğinin bilinmesi gerekir.

Bu duygu ve düşüncelerle, saygılarımı sunuyorum; bu yasanın da hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Doğru Yol Partisi Gurubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen...

Buyurun Sayın Tezmen. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerçekten, fon olayı, Türkiye'de, özellikle 1980'li yıllardan sonra çok yaygın bir şekilde Türk malî sistemine girmiş bir uygulamadır. Fonların kurulma ihtiyacı niçin hissedilmiştir, aslında ona bir bakmak lazım:

Genel bütçe sistemi ve ödenek dağıtım mekanizmaları nedeniyle, özellik arz eden bazı hizmetlerin yürütülmesi güçlük arz ediyordu. Devletin bütçe sınırlamaları, bütçe mekanizmaları, özellik arz eden bazı hizmetlerin etkin bir şekilde yürütülmesinde zorluklar çıkarıyordu. Onun için, spesifik alanlarda bazı fonlar oluşturuldu. Bu fonlar, bütçe gelirlerinden bir pay ayrılması suretiyle kurulmuş değildi; ayrıca, bütçe dışında olan bazı kaynaklar da bu fonlara tahsis edildi; çoğunlukla böyle yapıldı.

Bu fonlarla, ülke, çok önemli eserler kazandı. Bu fonlar, gerçekten, önemli fonksiyonları ifa etti; ama, fon sisteminin bazı açıkları vardı, bazı sıkıntıları vardı. Bu neydi; bir kere, fonların, mutlak surette çok seçilmiş alanlarla sınırlanması gerekirken, hemen hemen her bakanlık, kendisine, 1'den çok fon oluşturmaya başladı. İkincisi, bu fonlardaki kaynakların harcanmasında etkili bir denetim mekanizması getirilemedi. Bir diğer önemli konu da, devlet, kaynak ihtiyacındayken, piyasaya çıkıp dışarıdan büyük ölçüde borçlanma arayışındayken, yüksek faizler ödeyerek borçlanırken, fonlarda ciddî kaynaklar duruyordu ve bu kaynaklar başka amaçlarla kullanılıyordu.

İşte, bu malî disiplinsizliğin önlenmesi amacıyla, fon uygulamalarının sınırlandırılması ciddî bir gereksinim haline gelmiştir; çünkü cebinizde paranız var, ama öbür cebinizde para olmadığı için, siz, çıkıp piyasalardan para alıyorsunuz; belki, kendi paranızı, banka sistemi vasıtasıyla ya da aracı kurumlar vasıtasıyla alarak, kendi paranıza yüksek faiz ödüyorsunuz. Tabiî, bu sistemin devam etmesi mümkün değil, doğru da değil.

O yüzden, bu fon mekanizmalarının kaldırılması uygulaması, 1990'lı yıllarda öncelikle bütçe içine alınmak suretiyle kontrol altına alınmıştır ve fonların büyük ölçüde tasfiyesi ilke olarak doğrudur. Yalnız, bazı hizmet alanları var ki, fon, işin gereği olmaktadır. Niçin gereği olmaktadır: Bu fon olayı olmadığı zaman, sistemi çalıştıramazsınız, ciddî sıkıntılarla karşı karşıya kalırsınız; yani, kişiye dönük, öğrenci seçme yerleştirme sınavı gibi, hastanelerdeki bazı hizmetler gibi, doğrudan doğruya, gelen insanla bire bir ilişki içinde olan bazı hizmetlerin görülebilmesi için, bütçe dışında mekanizmalara ihtiyaç var. Şimdi "hepsini kaldırıyorum" dediğiniz anda, bu sefer bu hizmetin görülmesi aksayacaktır ve aksamaktadır da. Onun için ne yapılıyor: İşletmelerin başındaki kişiler, yönetici konumunda olan kişiler, fonları ellerinden gittiği zaman döner sermaye işletmesi kuruyorlar, döner sermaye vasıtasıyla hizmetleri görmeye çalışıyorlar ki, her geçen gün, devamlı surette, Meclise yeni yeni döner sermayeler kurulmasıyla ilgili teklifler gelmektedir, her geçen gün yeni yeni döner sermayelerle karşı karşıya kalıyoruz.

Bir diğer konu da, döner sermaye kuramadığınız zaman "özel hesap" adı altında bu kaynakları kullanmaya çalışıyorlar. Daha da ilginci, bu fonların başına bir kurul oluşturuluyor, her gelen yasayla bir kurul getiriliyor; bu kurulun emrinde de çok ciddî fonlar oluyor; işte Elektrik Enerjisi Piyasası Kurulu diyoruz, Türk Telekom Sektörünü Düzenleme Kurulu diyoruz. Bu kurulların elinde de çok ciddî kaynaklar oluşmaya başlamış durumda. Kesilen para cezalarından belli kaynaklar tahsis ediliyor; cirolardan, kuruluşların yaptığı satışlardan bu kurullara ciddî kaynaklar aktarılıyor. Peki, bunlar da bir anlamda fon değil mi?

( Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tezmen, mikrofonunuzu açıyorum, lütfen, tamamlayın efendim.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Bunlar da bir anlamda fon.

Bir taraftan "bazı sıkıntılar var" diyoruz, bakıyorsunuz öbür taraftan özerk nitelikte olan büyük kuruluşlarda çok ciddî kaynaklar oluşmuş. Bu sefer ne yapıyoruz: Ya bütçe kanunlarıyla ya da yerel vergi yasalarıyla bu kuruluşların elindeki paraların bir kısmı tekrar bütçeye gelir kaydedilmeye çalışılıyor. Yani, Türkiye'de, aslında, bu fon sisteminin, daha doğrusu genel bütçe sisteminin dışında özel mekanizmaları kurup sağlıklı çalıştıracak bir yapılanmaya girmemiz lazım. Yoksa "fonları kaldırıyoruz"demekle, aslında, kafamızı kumun içine sokuyoruz; çünkü, ortada bir hizmet varsa, bu da görülecektir. Bu olmadığı zaman, onları engelliyorsunuz; vakıflar kuruluyor, kapıdan her gelenin, devlet dairesinin içinden geçen her kişinin önüne bir makbuz konuluyor, para kesiliyor, vatandaştan milyonlarca lira para alınıyor; hiçbir yasal dayanağı yok. Bu sefer, bu vakıflar vasıtasıyla elde edilen kaynakların da ne yapıldığını hiç kimse bilmiyor, tamamen kontrol dışında kalı-yor. Yani, hükümetin, bu işi çok ciddî bir şekilde ele alıp dört başı mamur bir düzenlemeyle gelmesi lazım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.(DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tezmen.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Musa Uzunkaya

 

Van

Samsun

 

Nezir Aydın

Latif Öztek

 

Sakarya

Elazığ

Altan Karapaşaoğlu

 

 

Bursa

 

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim ?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -Hükümet ?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Sayın Başkan katılmıyoruz; çünkü, aynı amaca yönelik yeterli ödenek önümüzdeki yıl bütçesine konulacak.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmamış olduğu önerge üzerinde Sayın Fethullah Erbaş; buyurun.

FETHULLAH ERBAŞ (Van)- Sayın Başkan, Musa Bey konuşacak.

BAŞKAN - Sayın Musa Demirci; buyurun.(FP sıralarından alkışlar)

MUSA DEMİRCİ (Sıvas)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinin (e) bendi, 2090  sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunla alakalı kurulmuş olan fonun da kaldırılmasını öngörüyor.

Değerli milletvekilleri, çiftçiler, şayet, ekim ve dikim zamanlarında, mahsullerinde ve üretimde kullandıkları herhangi bir araçlarında zarar meydana gelirse, 5254 sayılı "Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanun" adı altında bir kanun var, o kanuna göre yardım alırlar; ya borçları ertelenir veya ödünç tohumluk verilir. Onun dışında, çiftçilere yardım edilebilecek bir başka kanun yoktur. Bu kanunun, yani 5254 sayılı Kanunun esprisi, tamamen, tohumluk yardımı yapmak ve yüzde 40'dan fazla bir zarar meydana gelmişse, gerekirse borcunun ertelenmesi veya kredi verilmesidir.

Ancak, 2090 sayılı Kanun, bu kanunun dışında bir kanun. Varsayınız ki hasat mevsimi geçmiş, varsayınız ki ekili dikili arazilerin tamamı hasat edilmiş; ama, bunun dışında bir bakıyorsunuz ki, çiftçinin ahırında, deposunda, samanlığında bir zarar olmasın veya traktörünün, yani üretimde kullandığı bir vasıtanın herhangi bir şekilde zarar görmesi halinde, işte, 2090 sayılı Kanun yürürlüğe girmektedir. Buna göre de, çiftçinin hiçbir kredi imkânı kalmamıştır; çiftçi, artık, üretimini devam ettiremeyecek duruma gelmiştir. O takdirde, çiftçiye maddî yardımın yapılması lazım. Bu kanunun esprisi bu.

Şimdi, biz, bunu kaldırdığımız zaman, işte diyelim ki, şu aydayız, şubat ayındayız, herhangi bir çiftçimizin mahsulüne yahut da ambarına, şuraya buraya bir zarar geldi; neyle ödeyeceksiniz? Kredi imkânı da yoktur. Kredi, zaten, bir borçtur ve faizli bir borçtur. Dolayısıyla, bu kanun, hakikaten, yerinde ve düşünülerek düzenlenmiştir. Zaten, bu kanunun gelirleri de, Tarım Bakanlığı bütçesinin yüzde 10'udur. Hatta, bu kanunu başka yerlerden desteklemek suretiyle, çiftçiyi daha büyük boyutlarda destekler hale getirmek lazım. Bu bakımdan, mutlaka, bu bendin iptal edilmesi lazım; yani, 2090 sayılı Kanunun hem yürürlükte kalması lazım hem fon gelirlerinin başka türlü, başka yerlerden mutlaka desteklenmesi gerekir. O bakımdan, çiftçilerimizin, düşünün ki, ekili dikili arazisi de yoktur, bir çiftçi arıcılık yapıyor ve bu, zarara uğradı; çiftçimizin, ekili dikili hiçbir varlığı yoktur, diyelim ki hayvancılık yapıyor, bunlar telef oldu; ne olacaktır, nasıl karşılayacaksınız? "Efendim, kredi veririz..." Kredi, bir borçtur; dolayısıyla, altından kalkamaz; önemli olan, karşılıksız olarak bir şeyler verip bu çiftçiyi kalkındırmak, aynı zamanda çiftçiliğine devam etmesini sağlamaktır.

Önergemizi bu vesileyle verdik; destekleneceğini umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Bakacağım, arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Efendim, önergenin oylamasını elektronik cihazla tekrarlayacağım.

2 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - 23/1/1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 10. - Sinema sanayi ve müzik sanatının gelişmesine katkıda bulunmak, sinema ve müzik sanatını desteklemek, tarihi ve kültürel zenginliklerin tanıtılması, fikrî haklara tecavüzün önlenmesi amacıyla kullanılmak üzere;

a) Yerli ve yabancı eserlerden alınacak kayıt ve tescil ücretleri,

b) Her film ve video kopyasından bandrol başına alınacak ücretler,

c) Her plak ve her ses kaseti başına alınacak ücretler,

d) 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 21 inci maddesinin (I) numa-ralı bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentleri uyarınca ayrılan paylar,

e) 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 44 üncü maddesi uyarınca ayrılan dörtte bir pay,

Kültür Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar bir yandan bütçeye özel gelir yazılır, diğer yandan Maliye Bakanlığınca aynı amaçlarla kullanılmak üzere Kültür Bakanlığı bütçesinde mevcut tertiplere ödenek veya yeni açılacak özel tertiplere özel ödenek olarak kaydedilir. Özel ödeneklerden kullanılmayan tutarları, ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

(a), (b) ve (c)  bentlerinde yazılı ücretler, her yıl Kültür Bakanlığınca belirlenir. Eğitim amacıyla hazırlanmış eserlerden kayıt ve tescil ücreti alınmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay...(FP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Sanay.

FP GRUBU ADINA EYYÜP SANAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi hakkında Grubumun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun 10 uncu maddesinin değiştirilmesiyle ilgili bir madde. Daha önce fon tarafından, sinema eserlerine, video ve müzik eserlerine teşvik amacıyla ve millî sinemayı geliştirmek amacıyla yardımda bulunuluyordu. Bu fon şimdi iptal edi-lerek ya da kaldırılarak, bunun yerine doğrudan doğruya gelirlerinin Kültür Bakanlığı Saymanlığı hesabına kaydedilerek, bunun, genel bütçe içerisinde Maliye Bakanlığında özel bir yerinin olması hükme bağlanıyor.

Ayrıca "yerli ve yabancı eserlerden alınacak kayıt ve tescil ücretleri, her film ve video kop-yasından bandrol başına alınacak ücretler, her plak ve her ses kaseti başına alınacak ücretler, doğrudan doğruya yine Kültür Bakanlığımız tarafından tespit edilir" deniliyor.

Hakikaten, kültür hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından birisi olan müzik ve sinema, nesiller arasındaki birtakım değerleri aktarması bakımından, köprü görevi görmesi bakımından önemlidir.

Ayrıca, bizde çok köklü bir sinema geleneği olmasına rağmen, özellikle, sinema şirketleri gelişmediğinden, bu şirketler sürekli olarak devlet tarafından korunmuştur, millî ya da ulusal sinemamız fonlar vasıtasıyla teşvik edilmiştir. Özellikle, radyo devrinden sonra, televizyonun ortaya çıkmasıyla sinemada görülen gerileme dikkate alınarak, bu fonlar oluşturulmuştur. Ben umuyorum ki, bu fonlar tamamen kaldırılmayarak, yine sinema ve müzik eserlerine -Maliye Bakanlığımızın denetimi altında- yardıma devam edilecektir; buradan çıkardığım anlam budur.

Yalnız, burada anlayamadığım şey, çözemediğim olay şu: Bu fonların kabul edilmesi sırasında, mutlaka bunların yanlışlıkları dile getirilmiş, kontrol edilemeyeceği ifade edilmiştir; ama, buna rağmen çıkarılmıştır. Hal böyle iken, aradan daha birkaç 10 yıl geçmeden, bu fonların tekrar kaldırılması düşündürücüdür ve ben, belli bir süre sonra fonların yeniden kurulmayacağına, ihdas edilmeyeceğine de garanti veremiyorum. Tekrar, yeni birtakım lobiler oluşacak; birtakım gruplar bakanlıklara gidip gelmek suretiyle, kontrol edilemeyen, çok rahatlıkla harcama imkânı olan fonlar yeniden oluşturulacak. Bunu da yaşarsak hep beraber göreceğiz.

Diğer yandan -kanun tasarısında da görülecektir- Plan ve Bütçe Komisyonunda, özellikle kamu kuruluşlarının vakıflarında büyük miktarda paraların biriktirildiği ifade edilmekte. Biz, bir yandan fonları kapatırken, değişik şekle sokarken veya kontrol altına alırken, kontroldan uzak olan vakıfları, özellikle kamu vakıflarını güçlendiriyoruz. Sanıyorum bazı bakanlıkların doğrudan doğruya vakıf kurmalarıyla ilgili kanun tasarıları bu Meclisin gündemine gelecektir, bunu da bili-yoruz.

O zaman, insana, kardeşim, sen bir yandan fonları kontrol altına almaya çalışıyorsun, bir yandan da her bakanlığa bir vakıf kurmaya çalışıyorsun, bu nasıl anlayıştır dendiği takdirde, hakikaten nasıl bir cevap verilecektir bunu da ben merak ediyorum.

Bununla birlikte, bu fonların bir disiplin altına alınmasının, bütçede birlik ve beraberliğin temin edilmesi yolunda atılan iyi bir adım olduğu kanaatindeyim ve bu fonların gerçek amaçlarında hizmet etmesi amacıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sanay, lütfen tamamlayın efendim.

EYYÜP SANAY (Devamla) - ...sanıyorum kapatılmaması düşünülen birkaç fon var. O fonların da, aynı şekilde diğer fonlarda olduğu gibi, mutlaka yeniden düzenlenmesi ve bir disiplin altına alınması büyük dileğimizdir.

Bu dilekle, Yüce Meclisi bir kere daha saygıyla selamlıyorum.(FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sanay.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, daha önce Müşterek Fon Hesabında toplanan ve bütçeye gelir yazılıp bilahara Kültür Bakanlığı Fon Saymanlığına aktarılan ve bu Fon Saymanlığı vasıtasıyla Kültür Bakanlığı tarafından harcanan bazı gelirlerin, bu kez, özel bir ödenek hesabına kaydedilmek suretiyle, yine Kültür Bakanlığı bütçesine gelir kaydedilmesi, aslında fazla bir değişiklik de getirmiyor; çünkü, bunun esası olan bu gelirin harcanmasını disipline etmek ve genel bütçe içerisinde ekonomik istikrar programının bir parçası olan fonların genel bütçeye aktarılması maksadı da tam elde edilmemiş oluyor. Diğer şekliyle, fon saymanlığına aktarılan bu gelirleri, Kültür Bakanlığı, yine bu fon saymanlığı vasıtasıyla harcıyordu; şimdi ise, Kültür Bakanlığının özel bir ödenek hesabına kaydedilmek suretiyle bu kalemden harcama yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, 2001 yılı bütçe tasarısı, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ve üç yıllık makro ekonomik istikrar programında öngörülen hedefler çerçevesinde enflasyonu daha aşağıya çekmek, faiz oranlarını düşürmek ve kamu kesiminin faiz dışı fazlasını yükseltmek suretiyle borç-faiz kısır döngüsünü kırmayı hedefleyen bir iktisadî politikanın aracı olarak hazırlanmıştı; bu, çok önemli. Borç-faiz kısır döngüsünü kırmayı hedefleyen... Şimdi, bu program çerçevesinde baktığımızda, dün, bugün için 3,9 katrilyonluk itfaya karşılık, geri ödemeye karşılık, 2,2 trilyona yakın bir hisse senedi ve devlet tahvili satışı gerçekleştirilmiş -yüzde 144 bileşik faizle- ve şu an itibariyle, gecelik faiz, yüzde 10 000'lere yükselmiştir. Şimdi, ekonomik programın en mühim unsuru olan, en mühim halledilmesi gereken mesele, faizleri düşürmek ve faizleri bütçe üzerinde yük olmaktan kurtarıp asgarî seviyelere indirmekken -ki, bu da, bütçede 6 katrilyon bir açık şekliyle bağlanmıştır- şimdi, bakıyoruz, bırakın tek hanelere, çift hanelere, üç hanelere, dört hanelere çıkmasını, neredeyse, hiç görülmemiş şekilde, gecelik faiz yüzde 10 000'lere çıkmıştır.

Bu çerçevede, bu fonların genel fon hesabından çıkarılıp, Kültür Bakanlığında özel bir ödeneğe kaydedilmesi, ekonomik istikrar programının netice vermesi ve ekonomiyi düzlüğe çıkarması açısından ne derece faydalı olacaktır? Ülke, son üç gün içerisinde, en derin krizini yaşamaktadır. Bu, en derin krizi atlatacak meselelerin burada müzakere edilmesi gerekir. Türk bankacılık siste-minin, bu sektörün, şu üç beş gün içerisinde fevkalade sıkıntıda olduğu hepimizce malum. Bu durum ne olacak? Bundan nasıl düzlüğe çıkılacak? Ekonomik istikrar programı diye bir şey kalmamıştır. Bizim, bundan sonra, böyle bir programdan, sözde bir programdan bahsetmemiz de, hayal âleminde dolaşmaktan başka bir şey değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayın efendim.

Buyurun.

MURAT AKIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, fonların ilgili bakanlıklar itibariyle özel ödenek hesabına aktarılması ya da o bakanlıkların dernek ve vakıflar vasıtasıyla değişik şekillerde tahsilatta bulunması, bütçe harcamaları içerisinde fevkalade bir önem arz etmemektedir; ama, buna rağmen, bütçe disiplini açısından faydalı olacağı düşüncesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen 3257 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (d) fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ede-riz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

 

Van

Erzurum

 

Latif Öztek

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

 

Elazığ

Bursa

Ali Oğuz

 

 

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Komisyon meşgul Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Önergeye katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Komisyon neye katılmadığını biliyor mu Sayın Başkan?

BAŞKAN - Biliyor efendim, biliyor.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Önerge elimizde var.

BAŞKAN - Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, tasarının bu maddesinde, sinema sanayi ve müzik sanatının gelişmesi için bir fon desteği konulmuştu, fon işte kanuna çevriliyor. Bunun 4 üncü maddesinde, sinema sanayi ve müzik sanatının gelişmesine para toplayan bentleri var (a), (b), (c), (d) diye; (d) bendinde "26.5.1981 ta-rihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 21 inci maddesinin (1) numaralı bendinin bir ve iki numaralı alt bentleri uyarınca ayrılan paylar" deniliyor. Biz, sadece (d) bendinin, yani buradaki payların metinden çıkmasını istiyoruz.

Bunun da sebebi şu zaten. Şimdi, o metin şu idi-eğlence vergisi diye bir vergi bu esasında- bilet-le girilen yerlerde, yerli film gösterilerinde kanunun ilk çıktığında yüzde 20 imiş, sonra yüzde 10'a düşmüş, yabancı film gösterilerinde yüzde 50 imiş, sonradan yüzde 10'a düşmüş. Tiyatro, opera, balede yüzde 5'miş sıfıra düşmüş, spor müsabakalarında, at yarışlarında, konserlerde yüzde 10 ve müşterek bahislerde yüzde 10 nispetinde bir vergi alınıyordu. Biz, vatandaşlardan bu vergiyi almayın, sanatı desteklemek için bir para lazımsa, bunu da bütçeye koyun diyoruz. Yani bir müzik için, bir sinema için, bir tiyatro için, buralara giden vatandaştan da, artık, bu yüzde 10, yüzde 5 vergileri de almayın, dediğimizin aslı bu. Buna bir miktar para ayrılıyordu; sanatın da desteklenmesi lazım, bunu da bütçeye koyun... Ne olacak; yani, şimdi, bu pay önemli bir pay değil ki. Sadece sizin, bu hükümetin, bugün Türkiye'ye verdiğiniz zarar... Repo şu anda 7 500'e çıktığına göre, evvelki gün, yani iki gün önce, Sayın Başbakan Cumhurbaşkanına küsmeden önce yüzde 40'tı, şimdi yüzde 7 500'e çıktı; yani, şöyle böyle 200 katı arttı.

Şimdi, Türkiye'ye bu kadar zarar vermişken, eğlenceye giden bir insandan vergi almasanız ne olur diye düşünüyoruz ve bunun haklı olduğu kanaatindeyiz.

Yalnız, ben bir şey söylemek istiyorum. Bu fon tasarısı görüşülürken olsun, Maliye Bakanlığıyla ilgili çok önemli tasarılar görüşülürken olsun, biz, hep Hazineden sorumlu devlet bakanını burada görmek istiyoruz; ama, nedense, hep -Plan ve Bütçe Komisyonunda da- Sayın Bakanım gelip burada oturuyor ve Hazineden sorumlu bakan burada oturmuyor. Biz isterdik ki, bugün de, buraya, fonlara bakan devlet bakanımız gelsin ve bize şu faizler hakkında, şu borsanın çöküşü hakkında biraz bilgi versin bir konuşması sırasında; çünkü, biraz da onunla ilgili bir konu; ama, dikkatimi çekiyor -Sayın Bakanımın hoşgörüsünü o da biliyor- kendisi gelip bir gün bize cevap vermedi. Arkadaşlar, ben arzu ederdim ki,  fonları falan görüşürken...

Bugün Türkiye'de ekonomi çöküyor. Ne demek?.. Yani, yüzde 7 500 faiz ne demek?! Şu memlekette, şu hükümet, çalışan insanlara bir sene içerisinde yüzde 12 zam verirken, emeğiyle çalışanlara yüzde 12 zam verirken, repoda faiz oranlarına 7 500 vermek ne demektir; parası olanlara, çalışandan 750 kat fazla rant dağıtmak demektir. Gelip bunun hesabını bir verin.

Ben işçilere sizi şikâyet ediyorum, siz sosyal demokratsınız, ben sizi şikâyet ediyorum; emekçilere sizi şikâyet ediyorum; bütün çalışanlara sizi şikâyet ediyorum. Siz, Başbakanın dün hissi olması, beş dakika hissine mağlup olması yüzünden Türkiye'yi batırdınız; borsa 10 000'den 7 100'e düştü.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ne alakası var!

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Sen hâlâ orada mısın?!

ASLAN POLAT (Devamla) - Onbeş dakika önce 7 100'dü, onbeş dakikada daha da düştüyse bilmiyorum. 7 150'ydi ben gelirken, onbeş dakika evvel baktım, repo faizi 7 500'lerdeydi.

BAŞKAN - Sayın Polat, önergenizle ilgili konuşur musunuz lütfen.

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, ben onunla ilgili konuşuyorum.

Şimdi, siz, burada, fonları kaldırıyorsunuz. Niye fonları kaldırıyorsunuz; şeffaf olacağız, bütçe dengesi sağlayacağız... Ne bütçe dengesi kaldı; bir laf ettiniz, bütçeyi mahvettiniz. Evet, doğru, fonları kaldırmanın ana gayesi ne; şeffaf olmak, bütçe dengesi sağlamak. Peki, bütçe dengesinde bile, ben, biraz evvel, size, Devlet Planlama Teşkilatının alt komisyon raporunu da okudum, orada ne diyordu: "Denetleyenin de denetlenmesi, Amerika'da olduğu gibi bizde de yapılmalıdır" Devlet Planlama Teşkilatı bu şekilde bir rapor tutuyor. E, Cumhurbaşkanının da dediği buydu. Sırf bunun için, kalkıp da, Türkiye'yi birbirine düşürmenin, bütün Türk ekonomisini çöktürmenin manası var mıydı?! Ha, ondan sonra bu kadar siniri bozulan insanlar bir sinemaya gittiği zaman, ondan da yüzde 10 vergi alacaksınız! Yahu, bırakın, adam hiç olmazsa gitsin sinemada bir rahatlasın, gülsün de rahatlasın veya bir spor müsabakasına gitsin de rahatlasın. Ondan bari vergi almayın, bilet fiyatlarını biraz düşürün de, hiç olmazsa adam bir eğlenceye gittiği zaman orada rahatlasın diye düşünüyorum. Zaten, getirdiğiniz bu vergi kanunlarıyla Türkiye'de üç bin, beş bin kişiye öyle bir hayat sağlıyorsunuz ki -televolelerde görülüyor- onların hayatlarını da görsün, adam ibret alsın, sosyaldemokratlara küssün ve bir daha da oy vermesin...

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 2/2/1981 tarihli ve 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun  değişik 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 1. - Genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden belediyelere % 6, il özel idarelerine % 1.12 nispetinde pay verilir.

Bu paylar, ek 2 nci madde hükümlerine göre aylık olarak hesaplanır, tahsil edilen ayı takip eden ay sonuna kadar İçişleri Bakanlığı emrinde ayrı ayrı hesaplara kaydolunmak üzere İller Bankasına yatırılır.

İller Bankasında her ay sonuna kadar toplanan belediyeler payı Banka tarafından İçişleri Bakanlığınca bildirilecek son genel nüfus sayımı sonuçlarına göre büyükşehir belediyeleri dışındaki belediyelere dağıtılır.

İller Bankasında her ay sonuna kadar toplanan il özel idare payı Banka tarafından İçişleri Bakanlığınca bildirilecek son genel nüfus sayımı sonuçlarına göre il özel idarelerine dağıtılır.

İller Bankası kendisine borçlu belediye ve il özel idarelerinin vadesi gelmiş borç taksitlerini genel bütçeden bu idarelere ayrılan paylardan kesmeye yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de, 1980'li yıllarda başlayan bu fon salgınıyla birlikte 75'e yakın fon kuruldu; bütçe denetimi dışında, bu paraların değişik yerlerde keyfî harcanmasına sebebiyet verebilecek bir kaynak oluşturulmuş oldu. Zaman içerisinde, bu uygulama, bütçe disiplinine aykırı olduğu, bütçede birlik prensibine aykırı olduğu için eleştirildi. Fonların bazıları, tabiî, faydalı işlevleri muhakkak yapmıştır; ama, prensip olarak da fonların kaldırılmasında fayda vardır.

Üzerinde durduğumuz 3 üncü maddede bazı fonlar kaldırılıyor. özellikle, belediyelere ve il özel idarelerine genel bütçe vergi gelirlerinden pay verilmesiyle ilgili 2380 sayılı Yasanın 1 inci maddesi değiştirilerek, burada, Belediyeler Fonu, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı nezdindeki Mahallî İdareler Fonu, İl Özel İdareler Fonu, yine İçişleri Bakanlığı nezdindeki Mahallî İdareler Fonu kaldırılmış oluyor.

Aslında, 2380 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin birinci fıkrasında "genel bütçeli vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden belediyelere yüzde 9,25, il özel idarelerine yüzde 1,70 nispetinde pay verilir" deniliyor; ama, bu, belediyelere ayrılan yüzde 9,25'lik fonun, yüzde 3'ü, Bayındırlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı nezdindeki fonlara aktarılarak, Belediye ve İl Özel İdareler fonunda toplanıp, yine oralara aktarılıyordu. Yani, burada, aslında, fonlar kaldırılmakla birlikte, 2380 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasındaki fonlar -demin saydığımız fonlar- kaldırılarak, şu andaki tasarının 3 üncü maddesinde, 2380 sayılı Yasanın 1 inci maddesi, "genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden belediyelere yüzde 6, il özel idarelerine yüzde 1,12 nispetinde pay verilir" şekline getiriliyor.

Dolayısıyla, burada, bütçe vergi gelirleri tahsilatı üzerinden belediyelere ayrılan yüzde 9,25'lik pay yüzde 6'ya, il özel idarelerine ayrılan pay yüzde 1,12'ye çekiliyor. Dolayısıyla, fonların kaldırılmasıyla belediyelere ayrılan pay, yüzde 3,25, il özel idarelerine ayrılan pay yüzde 0,58 oranında azaltılıyor.

Bu fonlar her ne kadar partizanca ve keyfî kullanılmış olsa bile, belediyelerimizin; yani, mahallî idarelerimizin, kamu hizmetlerinde parmak uçları mesafesinde vatandaşla temas halinde olduğu düşünülerek ve şu anda, binlerce belediyemizin müflis hale gelmesi de gözönünde bulundurularak, burada, bir fon azaltılması yapılıyor; ama, en kısa zamanda mahallî idareler yasasının çıkarılarak, belediyelerimize, bu bütçe gelirleri, gelir ve vergiler üzerinden, en azından yüzde 12'lik bir pay aktarılarak bunun izale edilmesini temenni ediyoruz; çünkü, belediyelerimiz, gerçekten, şu anda, Türkiye'de, kamu hizmetlerini en büyük alanlarda veren kuruluşlar olarak çok mağdur durumdalar. Tabiî, burada, bu maddeyle birlikte, belediyelere ve il özel idarelerine ayrılan fonlar kaldırılarak, genel vergi gelirleri tahsilatı üzerinden ayrılan miktar da azaltılmış oluyor; ama, işin ilginç bir tarafı, dün, yine Elektrik Piyasası Kanunu çıkarıldı; bu kanunda vatandaşa satılan elektrik fiyatı üzerinden TRT'ye ayrılan pay kaldırılmadı, bu, Bakanlar Kuruluna devredildi.

Oysaki, TRT'nin hizmetleriyle mahallî idarelerin hizmetleri yan yana getirildiği zaman, Türkiye'de, şu anda, serbest piyasa ekonomisinin de, serbest rekabete dayalı piyasa oluşturulması da öngörülmekle birlikte, TRT'nin verdiği hizmetler özel medya kuruluşlarının verdiği hizmetlerden çok fazla değildir. Şahsen, on yıldan bu yana TRT'nin yayınlarını dinlemiyorum.

Özbekistan, bir tarihte, Avrasya kanallarında, TRT kanalından yayınlanan yayınların ülkesinde izlenmesini, ahlakımızı bozuyor diye kaldırdı. TRT, herhalde, artık Türkiye'de bozacak ahlak bırakmadı. Hükümet de, aslında, Elektrik Piyasası Kanununda, vatandaşa satılan elektrik payı üzerinden alınan, aşağı yukarı TRT'ye 145 trilyon lira kaynak sağlayan bu fonu kaldırmadı; ama, şu anda, mahallî idarelere ayrılan fonun eksiltilmesi gibi bir duruma düşüyor.

Fonlar kaldırılacaksa, tamamı kaldırılabilir; ancak, fon dediğimiz şey, aslında yeni bir kaynak oluşturmamakta; biraz da ortadaki pastadan bir parça ayrılarak, karanlık alanlara çekilip, Meclis denetiminden, Parlamento denetiminden ve bütçe denetiminden uzak alanlarda keyfî kullanmaya sebebiyet vermektedir ve bunun için kaldırılması gerekir diyoruz. Ülkede üretilen bir pay varsa, bir vergi geliri varsa, bir bütçe geliri varsa, bunların da hizmet sağlayan kamu sektörüne, adil bir şe-kilde dağıtılmasından yanayız.

Burada, ben, tekrar ediyorum; bu belediye gelirleriyle ilgili, bugün, fonları azaltırken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın geçer, mikrofonu açıyorum; lütfen tamamlayın.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - En kısa zamanda mahallî idareler yasası çıkarılarak, belediyelerimizin rahatlatılmasından yanayız.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyor, bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, bu vesileyle, saygıyla selamlıyorum.

Biliyorsunuz, fonlar, 1992 ve 1993 yıllarında, Doğru Yol Partisi İktidarı döneminde, büyük ölçüde, genel bütçe kapsamına alınmıştı; ama, bazı fonlar, özellikle 25 fon henüz alınmamıştı. Bu 3 üncü maddeyle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı nezdindeki Belediyeler Fonu ve Mahallî İdareler Fonu ile İçişleri Bakanlığı nezdindeki İl Özel İdareleri Fonu ve Mahallî İdareler Fonu kaldırılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, fonlar, zamanın iktidarları tarafından, özellikle, Türkiye'nin idarî ve ekonomik yapısından kaynaklanan bir ihtiyaç olarak görülmüş; bürokratik engeller, merkeziyetçi idarî yapıdan kaynaklanan sorunlar nedeniyle, hizmetlerde etkinlik ve ve-rimlilik sağlamak amacıyla getirilmiştir; ama, şu var ki, dünyadaki yönetim standartlarına uygun da değildir. Bunu gören Doğru Yol Partisi İktidarı, fonları, genel bütçe içerisine almıştır; ama, burada, sorgulanması gereken bir şey vardır: Fonları genel bütçeye almakla sorunu çözüyor muyuz; örneğin, Türkiye'nin, bir merkeziyetçi idarî yapısı gerçeğini kaldırabiliyor muyuz? Bugün, merke-zimiz Ankara, para dağıtan bir merkez haline gelmiştir; hükümetimiz, daha doğrusu iktidarlar, idare, tamamen ekonomik bir hüviyet arz etmektedir; yani, şu var: Merkeziyetçi bir yapımız var, ekonomide merkeziyetçi bir yapımız var, yönetimde merkeziyetçi bir yapımız var; bu nedenle, tıkanmış bir sistemimiz var. Taşrada toplanan para Ankara'ya gönderiliyor; Ankara da, takdir yetkisi içerisinde, tekrar taşraya para gönderiyor. Yani, bu sorunu bile, özellikle, mahallî ve müşterek hizmetlerin, mahallinde toplanan gelirlerle karşılanması sorununu bile çözememiş bir Türkiye var.

Fonlar başlıbaşına bir sorundu, keyfî uygulamalara neden oluyordu, genel bütçeye bu nedenle alındı; ama, şimdi, bir örnek vermek istiyorum: Belediyelere yapılan yardımlar var. İçişleri Bakanlığı belediyelere yardım yapıyor, Bayındırlık Bakanlığı yapıyor, Maliye Bakanlığı yapıyor, Çevre Bakanlığı yapıyor, Devlet Planlama Teşkilatı yapıyor, Hazine Müsteşarlığı yapıyor. Yani, bunu genel bütçeye alsak da almasak da, merkezî idare tarafından, daha doğrusu, siyasî iktidarlar tarafından belediyelere yapılan yardımların siyasî olması ve siyasî iktidarların belediyeleri kollaması kaçınılmazdır. O halde, bu sorun, genel bütçeye almakla da çözülmüş olmuyor.

Yapılması gerekenler nedir; burada, mahallî idareler reformu apaçık ortadadır. Mahallî idare-ler reformu bu hükümetin programında vardır, bir yıl içerisinde yapılacağı ifade edilmiştir; ama, tasarı, bir türlü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu bırakın, İçişleri Komisyonuna dahi gelememiştir. Yani, sorunun çözümü, mahallî idareler reformunun bir an önce gerçekleşmesidir; ama, mahallî idareler reformunun önemini şu açıdan vurguluyorum: Türkiye'de, bugün karşılaşılan sorunlar içerisinde en önemlisi, yapısal reformların yapılmamasıdır. Yani, tıkanan bir Türkiye var; merkeziyetçi bir yapı var, ekonomiyi elinde tutan bir merkez var ve bu sorunlar çözülmediği sürece, sadece mahallî idareler reformu bile yeterli değildir.

Bugün karşılaştığımız sorunların en başında, bankacılık sisteminin özelleştirilmemesi yer almaktadır; dolayısıyla, bugünkü karşılaşılan sorunlarda -maalesef, üzücü bir durum- Türkiye kan kaybediyor. Türkiye, buradaki krizle, Güney Amerika'daki krize bile neden oluyor; çünkü, özellikle finans sorunu, maalesef, güven unsurunu öne almaktadır. Türkiye'de güven kaybolmuştur. Yine, üzülerek söylüyorum; ama, Sayın Başbakan konuşurken, bu konuşmanın, her cümlenin, hatta her kelimenin neye mal olacağını düşünememiştir ve Türkiye büyük bir krizin içerisine girmiştir. Bu krizden çıkmanın yolu, her şeyden önce -hepimiz kabul edelim, 350 çoğunluğumuz var; muhalefet de bu çoğunluğa destek vermeye hazır- yapısal reformlarımızı yapalım. 25 tane yasa tasarısı var; acil görüşülecek. Bunlar içerisinde, mahallî idareler reformu gibi yapısal reformlardan en önemli reform bile yok. Bu Meclis zamanını boşuna harcamamalı. Bu Meclis, yeni önergelerle gece saat 12.00'ye kadar çalışacak; ama, hiçbir yapısal reformu görüşmüyoruz. Yapısal reformlarımızı yapmadığımız sürece yine krizler devam edecek ve bu gerçek bizim yüzümüze vurmaya devam edecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen tamamlayın efendim.

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Şunu söylüyoruz: İktidarız, muhalefetiz; ama, yapısal reformlarımızı yapalım; hep beraber, ülke menfaatı için gecemizi gündüzümüze katalım. Doğrusu budur; doğruyu yapmadığımız sürece, bugün olduğu gibi, kriz çıkarırız; krizi çıkardıktan sonra da, maalesef, Sayın Cumhurbaşkanından medet umar hale geliriz; bunlar yanlıştır.

Hükümete tekrar şunu söylüyorum: Hükümetler programlı olmalı, planlı olmalı, gelecek viz-yonu olmalı. Gelecek vizyonumuz olmadığı sürece de krizler devam edecektir. Sebebini tekrar edi-yorum; ekonomide özelleşmeyi, idarede yerelleşmeyi sağlamadığımız sürece, maalesef, Türkiye yeni krizlere gebedir. Tekrar, Türkiye Büyük Millet Meclisinden beklediğimiz şudur: Geliniz, hep beraber, Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla taşıyacak yapısal reformları yapalım; çünkü, bu ülkenin geleceği, çocuklarımızın geleceği Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu doğrultuda alacağı kararlarla bağlıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı yasa tasarısının 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarele-rine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunu değiştiren çerçeve 3 üncü maddesinin Madde 1 birinci cümlesinin "genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden belediyelere yüzde 10, il özel idarelerine yüzde 2,5 nispetinde pay verilir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Mehmet Batuk

 

Van

Kocaeli

 

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Aslan Polat

 

Bursa

Erzurum

Ali Oğuz

 

 

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -    Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım efendim?

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Korkutata.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bizim, 610 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde verdiğimiz bu önerge, bugün, ülkenin, gerçekten kangren olmuş ve herkes tarafından da kabul edilen bir yarasına küçük bir merhem sürmekten başka bir şey değildir.

Zira, hakikaten, mahallî idareler, 1924'ten bu tarafa gittikçe payları azaltılarak bugüne kadar getirilmiştir. Halbuki, mahallî idarelerin yüklendiği fonksiyon ve görevler gittikçe artırılmıştır. Herkes, daha temiz caddeler, daha güzel şehirler, daha müreffeh bir hayat istiyor. Belediyeler de buna göre kendilerini ayarlamak mecburiyetinde zaten. Gerçekten, çok iyi hizmet edebilmek için çok iyi bir kaynağa ihtiyacı var ve bu kaynağı, bir türlü biz temin edememişiz. Bugün, Avrupa'nın birçok ülkesinde, değişik değişik yerlerde, mahallî idareler, kaynakların, yani, kamu kaynaklarının yüzde 50'sini kullanmaktadırlar, yüzde 40'ını kullanmaktadırlar, yüzde 30'unu kullanmaktadırlar, ama, bilhassa mahallî nitelikli hizmetlerin tamamını, ama kamu hizmetlerinin de hemen hemen yüzde 50'sini belediyeler, yani, mahallî idareler, il özel idaresiyle, belediyesiyle yerine getirmektedirler; ama, biz, ne yapmışız; 1924'te mahallî idareler bu kadar pay alırken, bunu, gitgide düşürmüşüz, 1981'de bir daha düşürmüşüz, 1985'te bir daha düşürmüşüz, bugün bir daha düşürüyoruz. Bu, çok acı bir şey.

Değerli arkadaşlar, insan üzülüyor bazen, hamasi konuşmak istemiyorum -sanki, kimsenin ayakta durması istenmiyor, her şey yatacak. Belediyeler bugün bas bas bağırıyor, diyorlar ki: "Ayakta duramıyoruz, hizmet edemiyoruz" biz ha bire merkezileşiyoruz... Biraz önce, komisyonda, Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı geldi; bir baktım, belediyelerin yetkileri ha bire merkeze doğru alınmaya başlandı. Mesela, biliyorsunuz, gerçekten, bugün, belediyelerdeki en büyük sorunlardan birisi, tabiî ki, taşımadır ve dolayısıyla, garajlardır. Bunların da yetkileri, bakıyorum, artık bakanlığa alınmaya başlanıyor. Şunu samimî olarak söylüyorum, büyük şehirlerdeki ufak tefek rantlara göz dikiliyor. Bu, çok acı bir şeydir.

Dolayısıyla, burada, işte, daha önce 9,75'ti 1981'lerde; 9,75 olan payını, biz, şimdi, getirmişiz, yüzde 6'lara dayandırmışız. Bazı fonlardan istifade ediyorlardı, o fonları da kesiyoruz. Biz, afet kararnamesiyle, belediyelerin buradaki payını da yüzde 4'e düşürmüşüz; yani, gerçek anlamda, bu, yüzde 4'e bugün düşmüştür. Yüzde 4'lere, bu belediyelerin herhangi bir şey yapmaları mümkün değildir. Birçok belediye kapısına kilit vuracak duruma gelmiştir ve gerçekten, kendi memurunun ve işçisinin dahi parasını ödeyemiyor. İşte, karşımızda Çankaya Belediyesi hemen; burada, işçileri aylardır kapıları dolaşıyor. Tanıdığımız üç beş hemşerimiz varsa, gelip, bizden, işte, üç aylığına, iki aylığına birkaç kuruş para talep eder hale geldi. Bunlar, artık, bu devlete 21 inci Asırda yakışmı-yor.

Evet, il özel idareleri yönünden de birkaç kelime söylemek istiyorum. İstanbul İl Özel İdaresi, Ankara İl Özel İdaresi, Bursa, İzmit; bunların durumu iyidir; ama, Bingöl'ün İl Özel İdaresi, Muş'un İl Özel İdaresi can çekişiyor, bilmem, Karadeniz'deki küçük yerlerin de il özel idareleri can çeki-yor; çünkü, buralarda hiçbir malî kaynak yok. Buradan gelecek 1,70'le   -zaten nüfusu da az, kendisine düşecek paranın hiçbir kıymeti yoktur- hiçbir fonksiyonu yerine getirmesi mümkün değildir. Gerçekten, bunlar da ciddî bir fonksiyon yerine getirmediği gibi, valiler, burada kendi gayretleriyle bir şeyler yapmaya çalışıyorlarsa da başarılı olamamaktadırlar; çünkü, para olmadan hiçbir şeyin olması mümkün değil.

 Dolayısıyla, onların payını da yüzde 2,5'e çıkaralım ve böylelikle, belki biraz daha fonksiyon-larını yerine getirebilirler demişiz. Bilhassa mahallî idarelere ayrılan payı, eğer, gerçekten, 21 inci Asırda artık yerinden yönetime geçmenin esas olduğuna inanıyorsak, bunu, Mahallî İdareler Kanunu öncesi, herkes programına yazmışsa, herkes kendi seçim beyannamesine yazmışsa, lütfen, inandırıcı olmak için, şurada hiç olmazsa yüzde 10'a, yüzde 9'a, yüzde 8'e çıkaralım. Biz 10 olarak teklif etmişiz; ama, bir noktada, birkaç kuruş artırmak şarttır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Korkutata, açıyorum mikrofonunuzu; buyurun.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Hiç olmazsa sizin kestiğiniz; yani, bu afet kararnamesiyle kestiğiniz para var. Bu nedir; fakir fukaranın gözyaşını, yetimin gözyaşını almışsınız havuzdan, biz iyilik yapıyoruz diye, ona buna vermişsiniz. Yazık günahtır. Bu, sizin yetkinizde olan bir para değil. O, Bingöl'deki yetimin parasıdır. Alıyorsunuz hovardalık yapmak için başka bir belediyeye veriyorsunuz. Yapmayın bunu.

Diyoruz ki, bunu telafi etmek için, gelin, bu miktarı birazcık artırın; hiç olmazsa bunu karşılamış olursunuz. Belki Allah sizi affeder; yoksa, çok ceza çekersiniz. Millet de çok sıkıntı çekiyor. Bu sıkıntının hafif azaltılması için bu önergeyi sunduk.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Korkutata.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeye geçeceğiz; ancak, görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesiyle, Yüksek Öğretim Kanununun 10 uncu maddesinde değişiklik öngörülmekte ve ayrıca, söz konusu kanuna bir geçici madde eklenmektedir. Başka bir anlatımla, aynı çerçeve maddeyle, bir kanunun bir maddesi değiştiriliyor ve aynı kanuna bir geçici madde ekleniyor.

Bu yazılış tekniğine göre, çerçeve 4 üncü maddeyle, bu maddede sözü edilen geçici 49 uncu maddeyi bir madde olarak görüşmemiz gerekiyor; ancak, kanaatime göre, bu düzenleme biçimi, hem kanun yazılış tekniğine hem de İçtüzüğümüzde öngörülen madde madde görüşme usulüne uygun düşmemektedir.

Başkanlık olarak, önce, çerçeve 4 üncü maddeyi okutacağım, görüşme dahil üzerindeki tüm işlemler bittikten sonra oylayacağım; sonra da, aynı şekilde, geçici 49 uncu maddenin işlemini yapacağım.

Maddeyi okutuyorum :

MADDE 4. - 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 10 uncu maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı maddeye aşağıdaki fıkralar ile bu Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"Merkez bu hizmetleri ücret veya bedel karşılığı yapar. Toplanan ücret veya bedeller Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinde oluşturulan döner sermaye işletmesinde toplanır."

"Döner sermaye işletmesinin ilk sermayesi bir trilyon liradır. Döner sermayeden elde edilen gelir fazlası her yılın sonunda döner sermaye işletmesinin sermayesine eklenebileceği gibi ertesi yılın döner sermaye gelirine de eklenebilir."

"Döner sermaye işletmesi, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir."

"Döner sermaye faaliyetlerinin gerektirdiği giderler ile Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi için gerekli her türlü harcamalar döner sermayeden yapılır. Döner sermaye işletmesinin faaliyet alanı, çalışma usul ve esasları, muhasebe usulleri ve diğer malî hususlar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile düzenlenir."

"Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinde görevli personele (işçiler hariç) Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine ÖSYM Başkanı tarafından personelin kurum çalışmalarına katkısı, sorumluluğu, kadro unvanı ve derecesi gibi kriterlere göre belirlenecek miktarda aylık maktu fazla mesai ücreti döner sermaye gelirlerinden ödenebilir."            

BAŞKAN - Bu madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkındaki Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, en içten duygularla selamlarım.

Söz konusu madde, ÖSYM Fonunun döner sermaye işletmesine dönüştürülmesini sağlamaktadır. Tasarıda, fon ortadan kaldırılmıyor; ama, daha rahat çalışabilir bir hale getiriliyor. Aslında, bu durum, tasarının geneli için de düşünülebilir. Bir taraftan fonlar tasfiye edilirken, diğer taraftan döner sermaye işletmeleri ve vakıfların yaygınlaştırılmasının, bir şekliyle önü açılmış oluyor. Bu durumda, tasarının genel amacı olarak ifade edilen devletin gelir ve giderlerinde birliğin ve şeffaflığın sağlanması amacının nasıl gerçekleşebileceğini anlamak pek de mümkün gözükmüyor.

Ayrıca, değişiklik, kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesindeki vakıf ve derneklerin, zaman zaman değişik şaibelere sebebiyet verecek boyutlara ulaşan nüfuz ve baskı kullanarak aldıkları yardımlar konusunda, ne hikmetse, yeni bir düzenleme getirme ihtiyacını da hissetmiyor.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, keşke ÖSYM çalışanlarının malî durumlarına katkı olabilecek ciddî bir düzenleme de düşünülebilmiş olsaydı. Bugün, ÖSYM bünyesinde, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının (A) maddesine tabi 250 civarında eleman, yine, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının (B) maddesine tabi, sözleşmeli 80 civarında eleman çalışmaktadır ki, maalesef, bunların durumları, içler acısı bir görünüm arz etmektedir.

Yürütülen oldukça kapsamlı iş hacmine rağmen, yirmibeş yıllık bu kurumda çalışan bir müdürün maaşı, sadece 360 milyon lira civarındadır. Kaldı ki, bu kurumun 2000 yılında, 2001 ÖSS geliri olarak adaylardan toplanan sadece sınav ücreti 17 trilyon civarındadır. Her ne kadar, tasarıyla, döner sermaye işletmesinden ÖSYM çalışanlarına fazla mesai ödeneceği, bir şekliyle ifade edilmiş olsa da, bahsettiğimiz mağduriyetin giderilmesinde yeter bir sonuç doğurabileceğini düşünmemiz de bir türlü mümkün değildir.

Hükümet, keşke, bazı yasalardaki acele tavrını -şu anda görüştüğümüz yasa tasarısı da buna dahildir- ÖSYM çalışanlarının da içerisinde bulunduğu milyonlarca devlet memurunun perişan halini düzeltmek için kullanabilse. Bu konuda Meclisten alınan, devlet memurlarının ekonomik ve sosyal durumlarını düzeltmekle ilgili yetki yasasından çıt çıkmıyor; unutuldu mu, bilemiyoruz. Verilen yüzde 10'luk maaş artışıyla, durumlarının düzeltildiği mi, yoksa, düşünülüyor. Her gün biraz daha artan çığlıklar, yükselen feryatlar, bir türlü, başka krizlerin önüne geçip vicdanlarda krizler oluşturamıyor, uygulamalarda cevap da bulamıyor. Ülkemizde, çiftçinin dayanabilecek hali kalmadı, esnafın içler acısı durumu ortada, her gün inen binlerce kepenk, ne hikmetse, görmemezlikten geliniyor, borcunu ödeyemeyen milyonlarca Bağ-Kur üyesi, mahkeme kuyruklarında; ama, bunların hiçbiri, hükümetin öncelikleri içerisinde bir türlü yer alamıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, üniversite ve ÖSYM sistemimiz hakkında da, bazı düşüncelerimi kısaca ifade etmek istiyorum. Dünyanın hiçbir yerinde rastlayamayacağımız bir üniversite yerleştirme sistemi uyguluyoruz. 1 500 000'e yakın gencimiz, her yıl bu sınavlara katılıyor; ancak, 200 000 civarında gencimizin yerleştirildiği bir sistemle, hiçbir gelişmiş ülkede de karşılaşmıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gülle, buyurun efendim, tamamlayın lütfen; açtım mikrofonunuzu.

AKİF GÜLLE (Devamla) - Önceden yönlendirme mekanizmalarını bir türlü oluşturamadığımızdan, ara insan gücünün yetişmesine gerekli önemi veremediğimizden milyonlarca gencimiz, maalesef, her yıl büyük bir ümit ve hayal kırıklığına uğruyor. Üniversiteye girmek kadar, mezun olduktan sonra iş bulamamanın da sancılarını hep beraber yaşıyor.

Evet, daha da öncelik vermemiz gereken konuların, gençlerimizin konuları, meseleleri, memurlarımızın meseleleri, çiftçilerimizin meseleleri, kepenk indiren esnafımızın meseleleri, kısaca, milyonlarca sessiz çoğunluğun meseleleri olduğunu bir kez daha hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülle.

Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül, buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, fon uygulaması, biraz evvel, değerli milletvekili arkadaşlarımın da ifade ettikleri gibi, 1983 yılında başlamış bir uygulamadır. Fonun amacı, belirli hizmetlere belirli paraların harcanmasına yöneliktir. Ülkemizde, aşağı yukarı 104 adet fon uygulaması mevcut idi. Daha sonra, bu fon uygulaması, malî disiplin ve amaçdışı kullanılmaları nedeniyle, 1992 yılında Merkez Bankasının disiplini altına alındı. Aslında, fon, ilk çıktığı yıllarda, iyi niyetle, uygulaması bir yıldan daha az harcamalar için ve ivedilikle harcanması lazım gelen paralar için konulmuştu; fakat, öyle bir hal aldı ki değerli milletvekilleri, bu fon uygulaması, amacından çıktı, âdeta, ilgili bakanların para kasası haline getirildi. Yani, daha açık bir tabirle, fon uygulaması, Türkiye'de bir suiistimal yuvası haline getirildi. Biz Doğru Yol Partisi olarak, bu fon uygulamasının sakıncalarını ve malî disipline aykırı olduğunu bilmemiz nedeniyle, 1992 senesinde, bunu Merkez Bankasının disiplini altına aldık; fakat, yeni getirilen mevcut tasarıyla IMF'nin direktifleri doğrultusunda fon uygulamalarının bir çekidüzen altına alınması noktasında, bir niyet mektubu içerisinde gündeme getirilmiş olması, bizim için üzüntü kaynağıdır. Oysa ki, hakikaten, fonların malî disiplin altına alınması; yani, devletin gelir ve giderine hâkim olması önemli bir konudur. Bugün, fon uygulaması, bu yasa tasarısıyla, aşağı yukarı bu 104 fondan 7 tanesi hariç hepsi kaldırılmaktadır. Bu kalan 7 fon için de, hakikaten, biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak olumlu bakıyoruz -bunu halk diliyle, halk tabiriyle fak-fuk-fonu, Savunma Sanayiini Destekleme Fonu, Başbakanlık Tanıtma Fonu gibi- fakat, bu fon kaynakları, fonların kaldırılmasından sonra, fonların tasfiye edilmesinden sonra, tekrar, Türk malî yapısına döner sermaye olarak, yeni bir sistem olarak getirilmektedir.

Aslında, fonun en büyük menfî tarafı, bütçe disiplinine uymaması; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminin dışında olması. Daha açık bir tabirle, Sayıştayın denetimi dışında olması bizim için, Türk malî sistemi için en büyük bir handikap; fakat, bu yeni getirilen, bu fonun yerine geti-rilen döner sermaye işletmelerinin bir olumlu yanı ise, Sayıştay denetimine tabi olmasıdır; yani, bu fon uygulamasının Sayıştay denetimine tabi olması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesinin ana prensipleri içerisinde bu konu içerisinde telaffuz edilmesi olumlu bir yaklaşımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gül, süreniz bitti; açıyorum mikrofonunuzu, lütfen, tamamlayın efendim.

Buyurun.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Ayrıca, Maliye Bakanlığının fon kaynaklarının yüzde 50'sine el koyabilmesi olumlu bir yaklaşımdır.

Biraz evvel arz ve ifade etmiş olduğum gibi, 4 üncü maddede, ÖSYM Fonunun döner serma-yeye çevrilmesi olayı vardır; yani, bundan sonra, ÖSYM Fonu değil, döner sermaye adı altında hizmet verecektir ve döner sermaye adı altında hizmet verirken de, fonun amacı doğrultusunda, ÖSYM Döner Sermayesine 1 trilyon lira para aktarılacaktır; aslında, bu da kâfi bir para değildir.

Bunun yanında, fonların tasfiye edilmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül.

Heyeti selamlayabilirsiniz efendim; açtım mikrofonunuzu.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Teşekkür ederim.

Ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül.

Sayın milletvekilleri, biraz önce, Yüce Heyetinizle paylaşmış olduğum Başkanlık görüşü doğrultusunda, madde üzerinde verilmiş bir adet hükümet önergesi vardır. Şimdi, bu önergeyi okutacağım ve işleme alacağım :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı tasarının 4 üncü madde çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

"MADDE 4- 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 10 uncu maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir."

                                 İ. Nami Çağan

                                 Orman Bakanı

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Çoğunluğumuz hazır olmadığından takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?.. Kendi önergesi...

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Evet.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin kendi vermiş olduğu önergenin gerekçesini -Yüce Heyetin bilgilenmesi açısından- okutuyorum efendim. 

Gerekçe :

Kanun tekniğine uygunluk açısından bu maddeyle düzenlenen geçici madde 49'un ayrı bir madde olarak düzenlenmesi ve madde çerçevesinin de bu doğrultuda değiştirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Bu değişiklikle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 49 uncu maddeyi okutuyorum :

"GEÇİCİ MADDE 49. - Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Fonunun her türlü gelir ve gideri, nakit bakiyesi, demirbaşları, kadrosuyla birlikte personeli, taşınır ve taşınmaz malvarlıkları, alacakları, borçları ve yükümlülükleri ÖSYM  Döner Sermaye İşletmesi'ne devredilmiştir. ÖSYM Döner Sermaye İşletmesi için ilk sermaye olarak öngörülen 1 trilyon lira, devredilen nakit bakiyesinden karşılanır.

BAŞKAN - Bu değişiklikten sonra, bu madde üzerinde söz talebi...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Dönen konuşacaklar.

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yaptığımız değişiklik, özellikle madde halinde baktığımızda, ÖSYM Fonunun kaldırılmasını ve ÖSYM Fonunun kaldırılmasından sonra mal varlıklarının, gelirlerinin ve bütün işlevlerinin ÖSYM Döner Sermayesine aktarılmasına ilişkin bir düzenlemeyi konuşuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, fonları, bugünkü sistem içerisine soktuğumuz günlerde, bu fonlar çok önemli işlevleri yerine getirsinler diye düzenledik; yani, o günkü hantal devlet yapısı içerisinde harcamaların yerinde ve zamanında yapılamadığı veya yeterli gelirlerinin olmadığı bir süreçte, bürokrasinin harcamaları çok sıkı tuttuğu bir süreçte, o harcamaların daha kolay, daha yerinde, daha yararlı, daha hızlı bir şekilde yerinde kullanılabilmesini sağlamak amacıyla bu fonlar büyük oranda o dönemde getirildi. Ancak, zaman içinde bu fon yönetimlerini beceremediğimiz, başaramadığımız için bu fon yönetimleri ciddî anlamda sulandı ve sulanan fon yönetimleriyle birlikte de, biz, artık bu fonların kaldırılmasına ilişkin yeni düzenlemeleri gündeme getirdik.

Değerli milletvekilleri, kısacası, biz neyi başaramıyorsak, neyi yönetmeyi başaramıyorsak, o başaramadığımız konudaki kurumların hepsini ortadan kaldırarak, yeni bir yöntem izliyoruz; yani, yönetemediğimizi ortadan kaldırarak, onun ortaya çıkardığı sonuçları da ortadan kaldırmış olu-yoruz.

Şimdi, fonları kaldırıyoruz, devletin gelir ve giderlerinin tanımlandığı bütçe içine bütün fonların gelirlerini alıyoruz. Bu fonların gelirlerini artık bundan sonra bütçeye kaydedeceğiz ve bütçede yeni bir hesap açılacak, bu paralar oradan kullanılacak; ama, ben görüyorum ki, bu paralar, bütçeye kaydedildiği zaman, artık bütçenin içerisinde, bütçe açıklarında kullanılacak ve bu fonların bugüne kadar getirdiği birtakım yararlı işler de yapılamayacak, ortada kalacak. Birçok insan, bu fonlar kaldırılırken "bu fon kalkıyor; ama, ben fon kaynaklı kredi kullanıyordum, artık bu fon kaynakları bütçeye aktarıldığına göre, bunu ben nasıl kullanacağım" diyor; ama, bu konuda da çok ciddî bir açıklık yoktur.

Şimdi, fonların kaldırılmasıyla birlikte -işte, bu maddede görüyoruz- hükümetimizin, yürütmemizin değerli bakanları, birer birer kendi teşkilat yasalarını getirip veya kendi teşkilat yasaları içerisinde yeni döner sermayeler kurmayı denemektedirler. Bugün, aşağı yukarı bütün bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine, bugüne kadar çalışmayan döner sermayelerinin tekrar işlerlik kazanması ve buralara kaynak aktarılmasıyla ilgili başvuruda bulunmaktadırlar. Yine görülüyor ki, fonlar kalkıyor; ama, fonların yerini alacak yeni döner sermayeler ortaya çıkıyor; yani, burada fonların tamamen kaldırılması söz konusu olmuyor ve fonların görevleri döner sermayelerle yerine getirilmeye çalışılıyor. Burada da, yine, ÖSYM Fonu kalkıyor, döner sermayeye devrediliyor ve oraya da 1 trilyon kaynak aktarılarak, bugünkü fonun gördüğü işlevleri, artık, bundan sonra oradaki döner sermaye fonu sağlayacak.

Değerli arkadaşlarım, onun için, burada, aslında, birçok alanda fonun gerekliliği kaçınılmaz görünmektedir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, önümüzdeki günlerde Şeker Yasa Tasarısı gelecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dönen, mikrofonunuzu açıyorum; buyurun, lütfen tamamlayınız efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

Şeker Yasa Tasarısında, iç piyasa ile dış piyasayı dengeleyebilmek için bir fon gerekli; fon olmazsa çalışmaz o yasa. Şimdi biz fonları tümden tasfiye ediyoruz; ama, orada bir fon da gerekli. Yani, burada gerekli olan fonları desteklemek; ama, gerçekten, artık yönetimi sulanmış; yani, toptancı bir anlayışla bunlara bakmamak ve yararlı olanlarını, ülkemiz adına, milletimiz adına kullanmak gerektiği kanısındayım.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Dönen.

Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyon raporunun geçici 49 uncu maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, fonlarla alakalı... Son senelerde, bütün bakanlıkların, bütün kamu kurumlarının oluşan fonların tasfiye edilmesi, merkezî hesapta teraküm ettirilmesi veya burada olduğu gibi, Yükseköğretim Kurulu ÖSYM'nin kendisine ait olan sermayesinin, servetinin, varlığının döner sermaye işletmesine devredilmesine dair bir çalışma var. Az önce, yasa 4 üncü maddenin devamı şeklinde zaten mütalaa edilmiş.

Zannımca, bu tasarı çalışması, biraz da alelacele hazırlanmış, çalakalem getirilen bir yasa görüntüsü verdi, Değerli DYP sözcüsü arkadaşımızın da demin söylediği gibi.

Merak ettiğimiz husus şudur: Hakikaten, bu fonların iptali ve döner sermayeye dönüşmesi ÖSYM'nin, yükseköğretimin sorunlarını, eğitim sorunlarını halletme konusunda ve yine, maddenin son bölümündeki ilk sermaye olarak öngörülen 1 trilyon liranın "devredilen nakit bakiyesinden karşılanır" sözcüğüyle de devredilecek paradan 1 trilyonun döner sermayeye aktarılması, bu kurumun, bugün, içinde bulunduğumuz eğitim sıkıntılarını gidermeye yeterli bir formül üretip üretemeyeceğini doğrusu hükümetin ne şekilde, konuyu, gelecek açısından değerlendirdiğini Yüce Heyetin takdirine arz ediyorum. Şu yönüyle: Bilindiği üzere, Türkiye'de, yükseköğrenim, gerek ÖSYM'nin konumu itibariyle gerekse yükseköğrenim kanununun bir önceki maddede değiştirilen işte bu Fon Yasası Tasarısı gereği yaptığı uygulamaların bugüne kadar Türk eğitim sistemini içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmadığı gibi, fonların döner sermayeye dönüşmesi de, birkısım kaynak kaçaklarının önüne geçileceği konusundaki güven ve itimat açısından halka yeteri kadar güven verdiğini söylemek oldukça zordur. Yani, fonu kaldırarak döner sermaye oluşturmanın, Türk maliyesine, bütçesine, ÖSYM'nin bütçesine, devlet bütçesine artı bir katkı getireceğini düşünmek oldukça zordur.

Değerli arkadaşlar, zaman zaman söylüyoruz, aslında, Türkiye'de tartışılması gereken eğitim sorunları içerisinde de... Bakın, dünkü bir gazetede "servis dehşeti" deniliyor. Mesela, ben, bu yüce kürsüden daha önce de ifade etmiştim; şurada "Sıvas'ta ilköğretim öğrencilerini taşıyan minibüsün şoförü anayola aniden çıkanca 7 öğrenci..." diyor. Bakınız, taşımalı eğitimin uygulandığı dönemden -siz, şimdi, bunu, fon değil de saymanlığa çevirin, döner sermayeye çevirin, özel kurum elemanlarıyla beraber aktarın taşıyın- bugüne kadar toplanan paraların, eğitim amacında kullanılamadığının, taşımalı eğitimde -ortaöğrenim açısından söylüyorum- heba edilmesinin yanında, onlarca çocuğumuzu, taşımalı eğitimin kurbanı haline getirdik. Yani, sizin, fon değişikliğiniz, eğitim sorunlarını çözmüyor, paraları bir kasadan bir başka kasaya aktarmanız, sorunları çözmüyor. Sabahtan beri değerli arkadaşlarımın ifade ettiği gibi, fonların iptaliyle, bugün... Türkiye'de iki gündür yaşanan ekonomik krizin faturasını telafi ve tedavi edecek, hakikaten, bir şey üretebiliyorsanız, gelin, gerçekten bunu acilen bugün burada görüşelim. Az önce bir arkadaşım ifade etti; sadece bir gecelik repo faizinin yüzde 7 000'lerin üzerine çıkmış olması, korkunç bir felaket. Yani, böyle bir konumda, sizin bu fonunuzda, bu döner sermayenizde 1 trilyon lira değil, 50 trilyon lira olsa ne yazardı, bunun ne faydası olacaktı; çünkü, bu parayı, bir gecede, birilerinin cebinden aldınız, birilerine aktarmış oldunuz.

Eğitim sorununu çözmenin yolu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, mikrofonuzu açtım efendim; buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Yine, bugün bir gazetede yer aldığı gibi "Türk, övün, çalış ve Jennifer'ı dinle" diyor. Efendim, Ricky Martin'in kasetlerini okullara tavsiye eden bir Millî Eğitim ve eğitim mantığında, Jennifer'ı dinleyerek yetişecek bir eğitim düzeninde, birkısım millî ve manevî değerlere bağlı kitapların Talim Terbiyece yasaklandığı; ama, bunların bantlarıyla, video kasetleriyle okullara tavsiye edildiği bir eğitim düzeninde, siz, neyi getirirseniz getiriniz, hangi döner sermayeyi kurarsanız kurunuz, bu sistemde, bu eğitim mantığında, hırsızlığın önüne geçmek, vurgunun önüne geçmek, böyle bir idare anlayışını, bırakınız telafi etmek, devleti yönetenleri tedavi etmek dahi mümkün değildir; çünkü, bu bir sağlıksızlığın sonucudur ve Türkiye sağlıksız bir yönetimin, sağlıksız bir ekonomi buhranının içerisindedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesiyle düzenlenen geçici madde 49'un tasarının 5 inci maddesi olarak kabulünü ve maddenin başına aşağıdaki çerçevenin eklenmesini arz ve teklif ederim.

"Madde 5.- Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir."

                                 İ. Nami Çağan

                                 Orman Bakanı

BAŞKAN - Komisyon?...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Takdire bırakı-yoruz.

BAŞKAN - Zaten hükümetin önergesi.

Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Tasarının 4 üncü madde çerçevesinde yapılan değişikliğe paralel olarak bu düzenlemenin de yapılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarıdaki 5 inci maddeyi 6 ncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 6. - a) 14/6/1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân Kanununun ek 10 uncu maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde, ek 25 inci maddesindeki "fon alacakları" ibaresi "alacaklar" şeklinde değiştirilmiş, ek 10 uncu maddeye son fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İskân edilecek kimselerin taşınmaz malları için özel kanunları gereğince veya kamulaştırma neticesinde kendilerine ödenecek bedeller (tezyidi bedeller dahil), ek 14 üncü  maddede düzenlenen yardımlar dışındaki diğer iskân yardımları ve borçlandırma bedellerinden mahsup edilmek ve iskân amacıyla kullanılmak üzere bir yandan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesine özel gelir yazılır ve  diğer yandan Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibe özel ödenek kaydedilir. Özel ödeneklerden kullanılmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek yazılır. Mahsup işlemi  Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine hazırlanacak esaslar dahilinde yapılır ve  artan kısım haksahiplerine geri verilecek paralar tertibinden iade edilir. "

"İskân edilecek kimselerin bu Kanun uyarınca borçlandırılması sonucunda yatıracakları miktarlar da iskân amacıyla kullanılmak üzere bir yandan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesine özel gelir yazılır ve  diğer yandan Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibe özel ödenek kaydedilir. Özel ödeneklerden kullanılmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek yazılır."

b) 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununa 3914 sayılı Kanunla eklenen Mükerrer 44 üncü maddenin 13 üncü fıkrasındaki "Çevre Kirliliğini Önleme Fonuna" ve "fona" ibareleri "Çevre Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına" şeklinde değiştirilmiş, 21 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"(I) numaralı bendin (1) ve (2) numaralı alt bentleri uyarınca yerli ve yabancı film gösterimlerinden  tahsil olunan vergi  gelirlerinin % 75'i Kültür Bakanlığı payı olarak ayrılır ve tahsilini takip eden ayın onbeşinci günü akşamına kadar Kültür Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Belediye Muhasipleri ve Hesap İşleri Müdürleri bu hükmün uygulanmasından idarî, malî ve cezaî açıdan sorumludurlar."

c) 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 28 ve 29 uncu maddelerinde yer alan "Fon" ibareleri "Özel Hesap" olarak değiştirilmiştir.

d) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 12 nci maddesinin  ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış,  dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kültür Bakanlığınca yapılacak aynî, nakdî ve teknik yardımlar ve verilecek kredilere ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Kredi geri dönüşleri Kültür Bakanlığınca takip edilir ve bütçeye gelir yazılır."

e) 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununun "Dördüncü Bölüm" başlığı ile 17,18 ve 19 uncu maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 24 üncü maddesinin (a) bendinin üçüncü paragrafında geçen "Çevre Kirliliğini Önleme Fonuna" ibaresi, "Çevre Bakanlığı Merkez Saymanlığı hesabına" şeklinde değiştirilmiş, aynı paragrafın son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

f) 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 8, 98 ve 107 nci maddeleri ile 108 inci maddesinde ve başlığında yer alan "Garanti Fonu" ibareleri ile "fon" ve "fon hesabı" ibareleri  "Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı" olarak, 91 inci maddesinin üçüncü fıkrası ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

" Sigorta yaptıranların, sigorta şirketlerine ödeyecekleri sigorta priminin tutarı üzerinden % 5'i oranındaki miktar, sigorta şirketi tarafından tahsil edildiği ayı takip eden ayın en geç  20'sine kadar İçişleri Bakanlığı Merkez Saymanlığı hesabına yatırılır. Yatırılan bu miktarlar, münhasıran trafik hizmetlerinde kullanılmak üzere,  Maliye Bakanlığınca bütçeye özel gelir ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine özel ödenek kaydedilir. Özel ödenek kaydedilen tutarlardan harcanmayan miktarlar, ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek yazılır."

g) 13/10/1983 tarihli  ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrası ile 35 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri ve 129 uncu maddesi yürürlükten kaldırılmış, 131 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Basılı kağıtlar  ve plakaların tespit edilen bedel üzerinden satışının federasyona sağladığı net gelirin % 60'ı,  her yıl Şubat ayı sonuna kadar İçişleri Bakanlığı Merkez Saymanlığı hesabına yatırılır. Yatırılan bu miktarlar, Emniyet Genel Müdürlüğü hizmetlerinde kullanılmak üzere,  Maliye Bakanlığınca bir yandan bütçeye özel gelir, diğer yandan Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde mevcut tertiplere ödenek ya da açılacak özel tertiplere özel ödenek kaydedilir. Gelirin kalanı Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonuna aittir. Özel ödenek kaydedilen tutarlardan harcanmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydedilir. Ad ve/veya soyad veya tescil edilmiş ticari unvan ihtiva eden plaka satışlarından elde edilen gelirler ile emniyet hizmetleri karşılığında tahsil edilmeleri Maliye Bakanlığınca uygun görülen diğer hizmet gelirleri hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır."

h) 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında   geçen  "% 5'i  Devlet  hakkı"  ibaresi "% 10'u Devlet hakkı" şeklinde , 12 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında, 15 inci maddesinin son fıkrasında, 17 nci maddesinin üçüncü fıkrasında, 20 nci maddesinin birinci fıkrasında, 29 uncu maddesinin  dördüncü fıkrasında, 36 ncı maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında, 37 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ve geçici 3 üncü maddesinde geçen "Madencilik Fonuna" ibareleri "bütçeye" şeklinde ,  22 nci maddesindeki "madencilik fonuna en fazla parayı bağışlayana ruhsat verilir" ibaresi " en yüksek bedeli ödemeyi taahhüt edene ruhsat verilir. Bu bedeller bütçeye özel gelir yazılır."  şeklinde, 35 inci maddesinde geçen "Madencilik Fonundan" ibaresi "Bakanlık bütçesinden" şeklinde,  Geçici 1 inci maddesinin 4 üncü fıkrasındaki "Madencilik Fonuna en fazla bağışta bulunan ruhsatı almaya hak kazanacaktır" ibaresi "en yüksek bedeli ödemeyi taahhüt eden ruhsat almaya hak kazanacaktır. Bu bedeller bütçeye özel gelir yazılır."  şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; he-pinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu maddeyle birtakım fonlar kaldırılıyor. Kaldırılan bu fonların birkısmının gelirleri bütçeye gelir olarak konacak deniyor ve konmayacak olanların da artık nasıl olacağı belli değil.

Şimdi, burada, birinci olarak kaldırılan "İskân edilecek kimselerin taşınmaz malları için özel kanunlar gereğince veya kamulaştırma neticesinde kendilerine ödenecek bedeller (tezyidi bedeller dahil), ek 14 üncü maddede düzenlenen yardımlar dışındaki..." diyor. Bu ek 14 üncü maddeye göre "iskân edilecek göçmen ve mülteciler sınırlarımızda yurt içerisinde gönderilecekleri yere kadar gümrüklerden muaf eşya ve hayvanlarla birlikte nakil, barındırma, yiyecek, yakacak ve tedavi"

c) Pek muhtaç durumda olanlar bir defaya mahsus olmak üzere yiyecek yardımlarından karşılıksız olarak faydalandırılırlar" şeklinde idi. Bunların dışındaki masrafları için, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden özel gelir kaydırılacak, yani fonda olan gelirler buraya kaydırılacak, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesine gelir  kaydedilecek deniyor; fakat, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kendi akaryakıtına bile para konmadıktan sonra; yani, buraya ne para konacağını ben hâlâ merak ediyorum; çünkü, hükümet, faizlere ödeyeceği paradan başka para kalmayacağı için buraya da para koyamayacak; dolayısıyla, bundan sonra iskân edilecek mülteciler için devlet ciddî bir yatırım yapamayacak demektir. Birincisi bu.

İkincisi; daha da önemli olanı, çevreyle ilgili var. Çevre Kirliliğini Önleme Fonu kaldırılıyor. Bir kısmı kalkıyor bunların ki, kalkanlar, mülga olanlar var. Bir kısmı da, bu sefer, Çevre Kirliliğini Önleme Fonu, Çevre Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına diye değiştiriliyor burada. 17, 18, 19 uncu maddeleri kaldırıyorlar. Burada kaldırmadıkları 24 üncü maddedeki o cezalardan alınacak bu paraları da buraya kaydedecekler deniliyor. Bu 24 üncü maddede de Çevre Vergisi vardı. Belediyelere Çevre Vergisinden gelecek vergilerin olduğu bu maddede "bu madde uyarınca tahsil edilen vergilerin yüzde 10'u, tahsili takip eden ayın 15 inci gününe kadar Çevre Kirliliğini Önleme Fonuna" deniliyordu. Şimdi bu fon yerine, Çevre Bakanlığı Merkez Saymanlığı gelmiş oldu. Yalnız burada önemli olan şu var: Bu Çevre Bakanlığının, bu fon neticesinde çok önemli hizmetleri vardı. Mesela neler vardı: Çevre kirliliğini önleyici araştırma faaliyetleri vardı, çevrenin temizlenmesi vardı, çevre kirliliğini önleme eğitim faaliyetleri vardı, personel yetiştirmesi vardı, teknoloji ve proje satın alması vardı, proje yarışması düzenlemesi vardı, arıtma tesisi yapacak olan gerçek ve tüzelkişilere kredi yardımı vardı -şimdi, bizim Erzurum Büyükşehir Belediyesinin de böyle bir yardım isteği olacaktı; ne olacak, onu merak ediyorum- çevre kirliliğini önleyici ve çevreyi iyileştirici faaliyetlerde kullanılacak olan her türlü araç gereç alımı; bu araçların bakım onarımı ile bu tür araç gereç yapımı için kurulacak tesis ve işletmeler vardı ki, belediyeler buradan en çok traktör yardımı, kamyon yardımı alıyordu; ama, şimdi, bunlar için gelecek kaynağı Çevre Bakanlığında keseceğiz. Bakanlığa, gereken bütçe konulacak mı? Ben hiç tahmin etmiyorum bütçenin konulacağını. Çünkü, ben değil, kimse tahmin etmiyor. Çünkü, bu hükümette para kalacak mı, onun parasını görelim diye düşünüyorum.

Bir de, burada madde 24'te, büyükşehir belediyesi hudutları içinde kalan sahillerimizde, boğaz-larımız, limanlarımız ve körfezlerimizde, göl ve akarsularımızda kirletme yapanlara büyükşehir belediyesi ceza keser; bu cezanın da yüzde 20'si büyükşehir belediyesine, yüzde 80'i Çevre Kirliliğini Önleme Fonuna aktarılıyordu. Bu kalıyor zaten de, bu fon, yine saymanlık olarak değiştiriliyor. Tabiî, burada da önemli bir şey var: Büyükşehir belediyelerine ben bu parayı yazıyorum; ama, aslan payını Çevre Bakanlığı alıyor diye itiraz ediyorlardı; ama, hiç olmazsa, yine bunun burada kalması bence doğru bir şey; bu, doğru.

Şimdi, bir de bunun devamında, trafik kanunlarında birtakım maddeler yine fona çevriliyor, bir kısmı kalkıyor. Burada da, yine "sigorta yaptıranlar sigorta şirketlerine ödedikleri sigorta primlerinin tutarı üzerinden yüzde 5 oranındaki miktar fona..." diyordu; fon yine, şimdi "sigorta şirketleri tarafından tahsil edilip, ayın başında, en geç 20'sine kadar İçişleri Bakanlığı Merkez Saymanlığına yatırılır" diye geçirilmiş.

Buradan daha da önemlisi madencilik konusu var; vakit kalmadı; ama, ondan da bahsetmek istiyorum. Madencilikle ilgili mevcut kanundaki yüzde 5 devlet hakkı hissesi, yüzde 10 devlet hakkı oluyor; çünkü, o şöyleydi eskiden: Kanunda, yüzde 5'i devlet hakkı yüzde 5'i Madencilik Fonu olarak ikiye ayrılırdı; iki 5'lik birleşince yüzde 10 devlet hakkı olarak madencilik sektöründen alınmış. Şimdi, madencilik sektöründe, bir ikincisi de, bu işletilmeyen sahalarda yeniden işletmeye geçildiği zaman ihale açılacağından bahsediyor. Daha önceki durumundaysa, Madencilik Fonuna en fazla parayı bağışlayana ruhsat veriliyordu. Şimdi, bu konu ise ihale ibresi "en yüksek bedeli ödeyenlere taahhüt eder ve ruhsat verilir" şeklinde değiştiriliyor. Bunlar düzenlemelerden ibaret oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha süre verirseniz hemen tamamlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Netice olarak şunu söylemek istiyorum: Bu madencilik konusu üzerinden biz fonu kaldırıyoruz; ama, madencilikte de bir çöküntü var; aynen, bugün, piyasalar nasıl çöküyorsa, Türkiye'de, madencilik, iki yıldan beri bu hükümetin elinde çöküyor. Mesela, 1999 Aralık ayına baktığımız zaman, madencilikte eksi 4,5 küçülme vardı; 2000 yılının Aralık ayında ise, 1999'un eksi 4,5 küçülen aralık ayına göre bile yüzde 10 küçülme var. Oniki aylık ortalama aldığımız zaman, 1999 senesinde, madencilikte, yüzde eksi 8,6 küçülme vardı; bu küçülen orana göre 2000 yılında, yine, eksi 4,5'lik bir küçülme var. Bu neyi gösteriyor; madencilik sektöründe ciddî bir kriz var ve bu madencilik sektörünün desteklenmesi lazım. Şimdi, madencilik sektörünü destekleyecek bu fonlar da böyle birtakım tırpanlara uğradıktan sonra, bu madencilik sektörü ne olacak diye düşünüyorum ve yine de, tasarının hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri; getirilen bu maddeyle, 2510 sayılı İskân Kanunu, 2464 sayılı Kanunda değişiklik yapan 3914 Sayılı Kanunla getirilen Çevre Kirliliğini Önleme Fonu, Sermaye Piyasası Kanunundaki fon, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda yer alan sigorta bedelleriyle ilgili fon ve 3213 sayılı Maden Kanunundaki maden hakkıyla ilgili fonlarda değişiklikler yapılmış.

Aslında, bunların hepsinin ayrı ayrı bir madde olarak gelmesi lazım; ama, komisyonlarımız, tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bunların ayrı ayrı maddeler olarak görüşülmesinden dolayı, herhalde, büyük bir zaman kaybı olduğunu hesaba kattıkları için, böyle, beş altı madde halinde gelmesi gereken maddeleri, bir madde olarak, şeklî bir madde olarak nazara alıyorlar.

Değerli milletvekilleri, burada, ben, özellikle iki fon üzerinde durmak istiyorum. 2510 sayılı İskân Kanununda yer alan fon; bunun, özellikle, Köye Dönüş Projesinin sağlanması konusunda sağlıklı olarak kullanılması lazım. Bizim bölgemizde, bu olağanüstü hal ve daha önceki terör olaylarında köylerini terk eden birçok insanımız köylerine dönmek istiyorlar; ama, tabiî, bütçe imkânsızlıkları nedeniyle, buraya sağlıklı bir ödenek konulamıyor. Biz, tabiî -ödenek de var mı yok mu- bu konuda, hükümet buraya ödenek artırsın demeye de dilimiz varmıyor; çünkü, ortada ciddî bir kriz var.

Ayrıca, bu madencilik fonuyla ilgili bir konu da, Maden Kanunundaki devlet hakkı yüzde 5'den yüzde 10'a çıkarılıyor. Bu da, özel bir statüye kavuşturuluyor; ancak, madencilerin bildirdiklerine göre, bunun maden üretimine çok büyük faydasının olduğu, yüzde 5 devlet hakkının yüzde 10'a çıkarılmasının bu faaliyeti çok menfi yönden etkileyeceği, 1989 yılında 30 milyon dolarlık ihracat varken, 2000 yılında 200 milyon doların üzerinde bir ihracat yapıldığı, böyle bir hakkın, böyle bir mükellefiyetin artırılmasıyla bu faaliyetin çok sekteye uğrayacağı vurgulanmış. Bence bu yerinde bir uyarıdır. Bunun nazara alınması gerektiğine inanıyorum.

Ayrıca da, tabiî, sigorta; yani, 2918 sayılı Kanuna göre sigorta edilen araçların bedeline yüzde 5 bir zam getiriliyor. Zaten, aslında bu sigorta bedelleri çok yüksek, bir de bu kanunla yeniden bir yüzde 5'lik, hakikaten, tabiî, çoğu da dargelirli olan insanlara ek bir külfet getiriliyor. Bunlar yerinde değil.

Değerli milletvekilleri, gerçekten inanmanızı istiyoruz ki, çok büyük bir şevksizlik ve isteksiz-lik içindeyiz. Yani, memleketimiz çok ciddi sıkıntı içinde. Bana göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, burada, bu kürsülerde halka bir umut verilmesi lazım. Hepimizin, sanki bir istiklal savaşındaki bir mücadele içindeymiş gibi halka bir umut vermemiz lazım.

Bakın, bugün bankalar parayı vermiyor vatandaşa. Vatandaşlarımızın paniğe kapılmaması lazım. Vatandaşların paniğe kapılmaması için bizim de bu halkın temsilcileri olarak kendilerine belirli birtakım umutlar vermemiz lazım. Bana göre, Sayın Cumhurbaşkanının, bütün parti liderlerini toplayıp, bu krizi, bir birlik havası yaratarak, ülkede paniklere yer vermeden bunu halletmemiz lazım. Bu çok önemli bir mesele.

Şimdi, vatandaşlarımızın da şunu bilmesi lazım: Paniğe kapılarak herkes bir yerlere saldırırsa ülke zarar görür, kendileri de zarar görür. Evvela, Meclisimizin, işte devletimizin bütün kurumlarının, sabır ve ülkeseverlik duygusunun gerektirdiği fedakârlık duyguları içinde hareket etmesi gerektiğini herkese tavsiye etmesi lazım.

Biz, bugün buralarda felaket tellallığı yapmak da istemiyoruz. Felaket var; fakat, tellallığını yapmak istemiyoruz; ama, burada da, artık, herkesin sorumluluk duyması lazım sayın milletvekilleri. Gerçekten, bu, artık, iktidar- muhalefet meselesi değil, millî bir mesele. Ülkenin tümünü ilgilendiren mesele. Ülke, var veya yok savaşı verebilecek bir noktaya gelmişken, biz, artık, millî birlik ruhu içinde, birbirimizi tenkit etmeden, birbirimize karşı barışçıl bir düşünce içinde, bu olayı buraya getirirken; işte, o geçici süreler içinde milyar dolarları kaldıranları da tespit etmek suretiyle... Yani bunlar da çok önemli... İşte, birileri, bir tüyo aldı, bir saat önce, iki saat önce milyar dolarlar kazandı. Bunlar, hesaplar incelendiği zaman ileride çıkacak; ama, önce bu ateşi söndürmemiz lazım; bunu hükümet başlatmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Özellikle hükümet bu basireti göstermek zorundadır.

Hakikaten ülkemiz zor durumdadır. İnsanlarımızın, yurtseverlik duygusuyla hareket etmesi lazımdır. Para el kiridir derler; bugün var, yarın yok. Biz, gidip de şuna buna el uzatacağımıza, kendi cebimizden, kendimiz fedakârlık yaparak, ülkemizi, en kısa zamanda selamete kavuşturursak daha isabetli hareket etmiş oluruz; bunu umut ediyorum. Biz de milletin temsilcileri olarak, hükümet, bu milletin hükümeti olarak; Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı olarak, bu meseleye, en seri şekilde, en süratli şekilde el atalım ve bunu çözelim. İnanıyorum ki, hepsinin de arzusu budur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Oylamaya geçtim efendim...

Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.56

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 62 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

610 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

10. – Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/819) (S. Sayısı : 610) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Komisyon?.. Burada.

Tasarının 7 nci maddesini okutuyorum :

MADDE 7. - 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 22 ve 23 üncü maddeleri ile 37 nci maddesinin (B) bendinin 1/a alt bendinde (a) yer alan "ve Turizmi Geliştirme Fonuna yatırılmasına ilişkin konular" ibaresi ile 1/b alt bendi yürürlükten kaldırılmış,  21 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Gelecek Yıllara Sari Taahhüt Yetkisi

Madde 21. - Turizm Bakanlığı, yurt dışı reklam ve fuar gibi turizm pazarlama işleri için yılı ödeneğinin % 50'sini geçmemek ve Maliye Bakanlığının uygun görüşünü almak kaydıyla gelecek yıllara sari taahhüt ve sözleşmeler  yapmaya yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bazı fonların tasfiyesi hakkındaki kanun tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, birkaç saniye önce, Meclisimiz çalışmaya başlamadan önce, kuliste, televizyondan haberler veriliyordu ve iktidarın birinci ortağı, en büyük ortağı DSP'nin sayın idare amiri haberlerde şunu söylüyordu: "Meclisimiz, çalışma süreleri ve çıkardığımız kanunlar olarak bir rekora imza atmıştır." Tabiî, arkasından şunu da söylemesi gerekiyordu: Bugünlerde bir rekora daha imza attı sayın hükümet; o da, bugün itibariyle, herhalde, reponun 7 500'leri bulması rekoru olsa gerek!

Biz, bugün, genellikle hep Meclisteydik; ama, dışarıdan aldığımız bilgilere, haberlere göre -çok üzücüdür; ama, gerçektir- bankalar ödeme yapmıyor, hatta kredi kartlarıyla bile işlem yapılamaz halde; Allah, sonumuzu hayırlı etsin! İnşallah...

Şimdi, biz, burada kanun yapıyoruz. Bir zamanlar fonlar konuldu; şimdi, fonları kaldırıyoruz. Tabiî, kanun ne şekilde olursa olsun, uygulayıcıları esastır, uygulama esastır. Bu fonları koyanlar, koydukları zaman mutlaka, haklı gerekçeleri vardı veya iyi niyetli gerekçeleri vardı "işte, hantal bürokrasiyi aşmanın yolu bu olacak; hızlı karar alma ve uygulama kolaylığı sağlayacak" diyorlardı. ve bu nedenlerle, fonlar oluşturulmuştu.

Şimdi, bugünde diyoruz ki, malî disiplini bozuyor, bütçe birliğini zedeliyor, kıt kaynakların etkin kullanımını engelliyor. Zaman zaman ne yapıyor; suiistimallere de sebep oluyor; hatta ve hatta, hiç ilgisi olmayan bazı idarenin bilgisi dışında kullanılıyor. Örnek olarak, geçen yıl yaşadığımız toplu konutla ilgili fon, hepinizin bildiği gibi, kullanım kolaylığı sebebiyle hiç alakası olmadığı halde bir valiliğimizin silah alımı ihalesinin kaynağı olarak kullanılabilmişti.

Şimdi, bütçeye bağlı veya bütçe dışı olmak üzere, fonlarımızın sayısı oldukça kabarık. Bu fonların birçoğu işlevini yitirmiş, bunu kabul etmek gerekiyor; bir kısmı amacından uzaklaşmış veya keyfî uygulamaların aracı olmuştur; fakat, tamamını aynı kategoriye sokmak oldukça zor. Son derece sağlıklı işleyen fonlar da vardı. Örnek olarak: Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonunu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu görebiliriz. Özellikle yerel yönetimlerde; yani, kaymakamlıklarımızda, valiliklerde, bu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun ne kadar büyük işlere yaradığını, iyi kullanıldığı zaman ne büyük hizmetlere vesile olduğunu hepimiz görmüşüzdür.

Bir de, Mera Kanunuyla kurulan Mera Fonu var ki, mutlaka, bu fonun da muhafaza edilmesi lazımdır. Hayvancılık yapanlar, geçim zorluğu içindedir. Sadece IMF'ye mahkûm olmamak için tasfiye ediyoruz diye, sakın ha, bu fonu tasfiye etmemek lazımdır. Aksi takdirde, milletimizi delidana, buffalo gibi ne idiği belli olmayan etlere mahkûm etmiş olabiliriz.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 7 nci maddeyle, Turizmi Geliştirme Fonu da yürürlükten kaldırılmaktadır. Gerçi, bu konuda, Sayın Turizm Bakanının sesini duymadık; yani, kalksın ya da kalkmasın, herhangi bir şey söylemedi; ama, bu fonların kalkması, 2000 yılının başından beri gündemdedir. Bu noktada, özellikle, 2000 yılının Haziran ayında, Sayın Çevre Bakanının isyanını, herhalde, gazetelerde, hep birlikte okumuşuzdur. Sayın Bakan diyordu ki "bana kimse bu kararnameyi imzalattıramaz; benim yerime sahte imza atılırsa, onu bilemem." Tabiî, o da niçin buna isyan ediyordu; fondaki paraların yüzde 10'unu kullandığı için.

Şimdi, çok enteresandır; hükümetimiz dengeleri bozuyor diye fonlardan şikâyet ediyor, he-pimiz şikâyet ediyoruz; ama, bir gerçek daha var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlarsanız, memnum olurum efendim.

NEZİR AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Yüzde 90 itibariyle söyleyebiliriz ki, bu fonları, hükümetler, hiçbir zaman, kendi işleyişiyle, kendi görevleriyle başbaşa bırakmadılar ki! Örneğin, geçen sene, her araba alandan, taşıt alandan 500 milyon civarında parayı Çevre Fonu diye kestik, aldınız; ama, ancak yüzde 10'unu ilgili bakan kullanabiliyor. Bunun yüzde 90'ı nereye gitti; Maliyeye gitti, yani, dolaylı bir vergi. Dolaylı olarak, bütün fonların hemen hemen tamamını, yüzde 90'ını Maliye kullanıyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, bir teşekkür etseniz efendim, öbür maddede de imkânınız var.

NEZİR AYDIN (Devamla) - Sayın Başkan size ve Sayın Genel Kurula teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'de.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçtik.

BAŞKAN - Vazgeçtiniz. Teşekkür ediyorum efendim.

Bir adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesiyle değiştirilen Turizmi Teşvik Kanununun 21 inci maddesine aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

İ. Yaşar Dedelek

Emrehan Halıcı

 

Eskişehir

Konya

 

Süleyman Coşkuner

Mehmet Şandır

 

Burdur

Hatay

Ömer Ertaş

 

 

Mardin

 

 

"Bakanlık bütçesinde yer alan tanıtma amaçlı ödeneklerden yıl sonu itibariyle kullanılmayan tutarları, ertesi yıl bütçesine aynı amaçla kullanılmak üzere devren ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz olmadığından, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutayım mı efendim?

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, önerge yanlış okundu galiba!

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ne oldu efendim?

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkan, yanlış önerge okundu.

BAŞKAN - Önerge yanlış okunmaz; nasıl yazdıysanız öyle okumuştur kâtip üyemiz.

Konuşacak mısınız efendim?..

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Bir daha okur musunuz?..

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN - İyi ama, böyle bir usulümüz yok.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Geri alıyorlar!..

BAŞKAN - Efendim, tabiî, bugün, yorgunluk var malumunuz... Efendim, meseleyi germeyelim...

Siz istemiyorsunuz değil mi; vazgeçtiniz...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - İstiyor musunuz?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Evet, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz; ama, önergede bir değişiklik mi oldu acaba, onu anlayamadık.

BAŞKAN - Gerekçesini, müsaade edin, okutayım; belki vazgeçersiniz. Dinlerseniz memnun olurum...

Buyurun.

Gerekçe: Turizm Bakanlığının yurtdışı tanıtım sezonu ekim-mayıs dönemini kapsamakta, bütçe yılı ile uyuşmamaktadır. Bu itibarla, hizmette devamlılığı sağlamak üzere, tanıtma ödeneklerinin reklam sezonuna paralel olarak kullanılabilmesi önerilmektedir.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, vazgeçtiniz herhalde?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Önergenin oylanması sırasında karar yetersayının aranılmasından vazgeçiyorum; fakat, maddenin tamamının oylanması sırasında karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Anlamadım efendim...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Maddenin oylanmasında karar yetersayısının aranılmasını istiyorum, önergede istemiyorum.

BAŞKAN - Yarım yarım olmaz; müsaade edin de, lütfedin, ben idare edeyim bu işi.

Hükümetin katıldığı ve Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Yapılan değişiklikle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN- Efendim, arz ettim size; yarım yarım olmaz bu iş. Lütfedin... Efendim, affedersiniz, kabul edilen... Yani, böyle bir usulümüz yok..

Sayın Uzunkaya, ben geldim diye mi yapıyorsunuz; aşkolsun yani!..

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ  MADDE 1. - A) Bu Kanun ile yürürlükten kaldırılan fonların gelirlerine ilişkin olarak;

a) Bu konularda yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar;

1. 28/5/1986 tarihli ve 3291 sayılı  Kanunun 17 nci maddesi uyarınca yabancı tütün ve siga-ralardan ithalat sırasında mülga Tütün Fonu adına alınan paralar,

2. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununun 18 inci maddesi birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca motorlu taşıt araçlarının fenni muayene ücretlerinin beşte biri oranında mülga Çevre Kirliliğini Önleme Fonu adına ayrıca tahsil edilen paralar,

3. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununun 18 inci maddesi birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca motorlu taşıt alım vergisi tutarının dörtte biri oranında mülga Çevre Kirliliğini Önleme Fonu adına ayrıca tahsil edilen paralar,

4. 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 22 nci maddesi uyarınca, turizm işletmelerine verilecek para cezaları ile hizmete katılma payı olarak mülga Turizm Hizmetlerini Geliştirme Fonu adına tahsil edilen paralar,

5.  4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununun 34 üncü maddesi uyarınca maden ithalat ve ihracatı üzerinden mülga Madencilik Fonu adına tahsil edilmekte olan fon kesintileri,

Bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümler çerçevesinde tahsil edilmeye devam edilir ve doğrudan bütçeye gelir yazılır.

b) Bu Kanunla yürürlükten kaldırılan fonlar için, 1.1.2002 tarihinden itibaren tahsil edilecek genel bütçe vergi, resim ve harç gelirlerinden pay ayrılmaz.

c)  (a) ve (b) bendlerinde belirtilenler dışındaki diğer her türlü fon gelirleri de Bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümlere göre tahsil edilmeye devam edilir. Ancak bu gelirler genel bütçe geliri addedilir ve tahsilatı yapan kurumlarca bütçeye gelir yazılmak üzere genel bütçe saymanlıklarına aktarılır. Gerektiğinde bu bent kapsamındaki gelirleri bir yandan genel bütçeye veya katma bütçelere özel gelir, diğer yandan fonların devamında yarar görülen hizmetlerinde kullanılmak üzere ilgili kuruluş bütçelerinde açılacak özel tertiplere Maliye Bakanlığınca özel ödenek kaydedilir. Özel ödeneklerden kullanılmayan miktarlar, ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydedilir.

d) Genel bütçeye veya kurum bütçelerine gelir yazılan fon gelirlerinin takip ve tahsili ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte Maliye Bakanlığınca da izlenir ve takip edilir. Bu gelirlerin takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.

B) Bu Kanun ve diğer şekillerde kaldırılan fonlarda istihdam edilmekte olan personelden;

a) Memurlar öncelikle fonların bağlı olduğu genel veya katma bütçeli idareye,  kurumlarının muvafakati ve ihtiyaç bulunması halinde de Devlet Personel Başkanlığınca belirlenecek diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki durumlarına uygun boş memur kadrolarına naklen atanırlar.

Söz konusu memurlar, durumlarına uygun bir kadroya atanıncaya kadar her türlü özlük haklarını ilgili kurum bütçesinden ödenmek üzere eski kadrolarına göre almaya devam ederler. Ancak, bu süre altı ayı geçemez. Durumlarına uygun yeni bir kadroya atananların almakta oldukları her türlü ödemeler dahil net aylık tutarı, eski kadrolarında en son ayda aldıkları her türlü ödemeler dahil net aylık tutarından az ise aradaki fark kapanıncaya kadar tazminat olarak ödenir.

b) Sözleşmeli personelden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel ve özel şartları taşıyanlar, istekleri halinde öncelikle fonların bağlı olduğu genel veya katma bütçeli ida-reye, kurumlarının muvafakati ve ihtiyaç bulunması halinde de Devlet Personel Başkanlığınca belirlenecek diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki durumlarına uygun boş memur kadrolarına üç ay içinde atanırlar.

Bunlar hakkında 3.11.1999 tarihli ve 4460 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin 2,3 ve 4 üncü fıkraları hükümleri uygulanır.

Bu Kanun hükümlerinden faydalanmak istemeyenler ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel ve özel şartları taşımayanların sözleşmeleri feshedilir.

c) Sürekli işçi kadrolarında görev yapan personel, fonların bağlı olduğu genel veya katma bütçeli idareye aynı statüde kadrolarıyla birlikte devredilir.

Bu Kanun hükümlerinden faydalanmak istemeyenlerin her türlü yasal hakları ödenerek kurumlarıyla ilişikleri kesilir.

d) Geçici işçi pozisyonlarındaki personel, fonların bağlı olduğu genel veya katma bütçeli ida-reye geçici işçi statüsünde pozisyonları ile birlikte devredilir.

Bu Kanun hükümlerinden faydalanmak istemeyenlerin her türlü yasal hakları ödenerek kurumlarıyla ilişikleri kesilir.

e) Bu Kanun ve diğer şekillerde kaldırılan fonlara ait kadro ve pozisyonlardan; bu Kanunun yayımı tarihinde boş olanlar ile yukarıdaki hükümlere göre atamaları yapılmış olan personelden boşalanlar, hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş olup, iptal edilen kadrolar 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellerin ilgili bölümünden çıkarılmıştır.

Bu Madde kapsamında memur kadrolarına atanacak personelin durumuna uygun unvan ve derece bulunmaması halinde, 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin son fıkrası dikkate alınmaksızın unvan ve derece değişikliği yapmaya ve mevcut memur kadrolarının yetersiz kalması halinde ise bu sayılar aşılmamak üzere yeni kadrolar ihdas ederek, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellere eklemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

C) Bu Kanunla veya diğer şekillerde kaldırılan fonların;

a)  Varsa demirbaşları ile taşınır ve taşınmaz tüm malları bağlı bulundukları kurum veya kuruluşa devredilir.

b)  Bu Kanunun yürürlük tarihi itibariyle mevcut nakit bakiyeleri ile alacaklarından yapılacak tahsilatları bir yandan bütçeye gelir veya özel gelir kaydetmeye, diğer yandan bütçelerinde mevcut tertiplere ödenek veya açılacak tertiplere özel ödenek olarak kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Özel ödenek kaydedilen tutarlardan harcanmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydedilir.

c)  Yürürlükten kaldırılan fonlardan kullandırılan kredilerin geri dönüşleri, ilgili mevzuat çerçevesindeki esas ve usuller dahilinde bağlı bulundukları kurumlar tarafından vade tarihleri itibariyle tahsil edilir ve ilgili kurumun merkez saymanlığı hesabına yatırılır.  Yatırılan bu miktarları gerektiğinde bütçeye gelir veya özel gelir, aynı amaçla kullanılmak üzere ilgili kurum bütçelerinde mevcut tertiplere ödenek veya açılacak tertiplere özel ödenek olarak kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Özel ödeneklerden kullanılmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydedilebilir. Zorunlu hallerde, kullandırılan kredilerin geri dönüşüne ilişkin vade ve faiz şartlarında değişiklik yapmaya, tahsili imkânsız hale gelenleri terkin etmeye Maliye Bakanlığının görüşü üzerine ilgili kurumlar yetkilidir.

Söz konusu fonlarla ilgili olarak bütçelerde açılacak tertiplerden veya özel tertiplerden kullandırılacak krediler için de bu fıkra hükmü uygulanabilir.

d) Yürüttükleri hizmetlerden devamına ihtiyaç duyulanlar ilgili kurum bütçelerinde bu amaçla açılacak tertiplere konulacak ödenekler ile bu Kanun uyarınca açılması öngörülen özel tertiplere kaydedilecek özel ödeneklerle yürütülür. Bu tertiplerden yapılacak harcamaların kapsamı ile harcama usulleri, kredi verilmesi gereken hallerde kredi verilmesinin şartları, vade ve faiz koşulları ile diğer hususlar, kaldırılan fonun bağlı olduğu bakanlık ile Maliye Bakanlığınca müştereken hazırlanıp yürürlüğe konulacak esaslar ile belirlenir. 

e) Yürürlükten kaldırılan fonlarla ilgili genel ve katma bütçelerden yapılacak harcamalarda verili emrine eklenecek belgeleri belirlemeye, gerektiğinde yeni hesaplar açmaya ve yardımcı defterler ihdas etmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

D) Bu Kanunla veya diğer şekillerde kaldırılan fonların tasfiyesine ilişkin olarak gerekli her türlü düzenlemeyi yapmaya ilgisine göre Maliye Bakanı ve/veya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik.

 Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri, 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, hükümetin ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programı çerçevesinde bu tasarı önümüze geldi; ama, bugün, çöken ekonomiyle yaşananları nasıl telafi edeceğimizi hesaba katarak onlara zaman ayırsaydık daha iyi olurdu diye düşünü-yorum.

İyi niyetle kurulan fonlar, malî disiplini bozduğu gerekçesiyle şimdi ortadan kaldırılıyor. Muhtelif kamu kurumlarında, genel bütçe uygulamaları içerisinde yürütülmesinde zorluk çekilen hizmetlerde kullanılmak üzere, zaman içinde fonlar kurulmuş ve harcama kolaylığı sebebiyle de süratle yayılmıştır. Uygulamada karşılaşılan keyfî harcamalar, onların kuruluş maksadı dışında kullanıldığını ortaya çıkarmıştır. Bazı fonların muhafazası düşünüldüğüne göre, fon müessesesinin faydasına hükümet de inanmaktadır.

Tasfiye edilmek istenen fonların kullanıldığı yerler ve yapılan hizmetler dikkate alındığında, tasfiye neticesinde bazı hizmetlerin de aksayacağı ortadadır. Mesela, Mera Fonu, Meclisin ittifakıyla, Mera Kanunuyla kurulmuş, bu fonla, meraların ihyası ve yeni meraların tahsisi kararlaştırılmıştır. 1950 yılından sonra, ülkemizde, tarımda mekanizasyonun artmasına paralel olarak, mera alanlarında düşüş hızla başladı ve 1948 yılında 38 milyon 900 bin hektar olan çayır mera alanı 12 milyon hektara inmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülke hayvancılığının geleceği ve insanımızın protein açığının korunması için Mera Fonu bir ümit olmuştu. Bu fonun gelirlerinin bütçeye aktarılması ve fonun kaldırılması ülke hayvancılığının geleceği açısından büyük bir tehlike arz edecektir.

Tasarıda, fonların gelirleriyle yürütülen hizmetlerin bütçe kaynaklarıyla yürütüleceği ifade edilmektedir. Bütçe vergi gelirlerinin yüzde 88'inin faiz ödemelerine gittiği bugünkü şartlarda, fon hizmetleri için bütçeden ödenek tahsisi zor görünmektedir. Bu bakımdan, hizmetlerde aksamalar olacaktır.

Bir taraftan fonlar tasfiye edilirken, döner sermaye ve güçlendirme vakıflarının yaygınlaşması tezat teşkil etmektedir. Kamu kurumlarının bünyesinde kurulan vakıf ve dernekler nüfuz ve baskı kullanarak yardım toplamaktadır.

Bir başka örnek: Maden Kanununun 14 üncü maddesine göre, her yıl, maden işletmecilerinden brüt kârlarının yüzde 5'i oranında fon katkı payı alınmakta ve fonda biriken bu meblağ, madencilere belirli şartlar ve bu kredi sirkülasyonuyla sektörün gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Madencilik sektörünün tek kredi kaynağı bu fondur. Kaldı ki, fon, yine madencilerin bilanço üzerinden ödedikleri yüzde 5 katkı paylarıyla oluşmaktadır. Yani devletin buraya bir katkısı yoktur; ama, bu kredi desteğiyle özellikle mermer sektöründe ihracat artışı sağlanmış ve bu arada Madencilik Fonu epey miktarda da vergi ödemiştir. Bu nedenlerden, Madencilik Fonunun diğer fonlardan ayrı kapsamda ele alınması gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, söz konusu tasarıda Madencilik Fonunun tasfiye edilmesine rağmen, madencilerden alınan yüzde 5 fon katkı payı kaldırılmamış, 14 üncü maddeye göre alınan bilanço brüt kârının yüzde 5 oranındaki devlet hakkı ödemeleri de yüzde 10'a çıkartılmıştır; yani, siz, madencilerin kendi imkânlarıyla oraya aktarmış olduğu ve ondan istifade etmek suretiyle kendi bünyesinde bir imkân sağladığı kısmı ortadan kaldırıyor, bunu vergi olarak, onlara yük olarak getiriyorsunuz.

2,9 trilyon dolarlık rezerv potansiyeli olan madencilik sektöründe üretim ve işletmeler hızla azalmakta ve çok zor şartlar altında faaliyet yapılmaktadır. Ülkemizin içerisinde bulunduğu darboğazın giderilmesinin, ancak, üretimi artırmakla mümkün olacağı malumunuzdur. Bu da, belirli kolaylıklar sağlanarak elde edilebilir. Devlet hakkının yüzde 10'a çıkarılması ek bir külfet getirecek ve can çekişmekte olan sektörün daha da erimesine neden olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sizin sözünüzü kesemem biliyorsunuz, onun için, toparlarsanız memnun olurum efendim.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Madencilik Fonunun tasfiyesi zorunluluğu var ise, fon katkı payının da kaldırılarak, devlet hakkının, mevcut yasada olduğu gibi yüzde 5 olarak bırakılması gerekmektedir diye düşünüyorum.

Bazı konuların yeniden değerlendirilmesi talebiyle saygılar sunuyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim teşekkür ederim.

Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde 1'i hükümete ait olmak üzere 4 adet önerge vardır; geliş sıralarına göre oku-tup, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının Geçici 1 inci maddesinin (C ) bendi, (b) alt bendi ile (D) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Aydın Tümen

 

Hatay

Ankara

 

Beyhan Aslan

Mükerrem Levent

 

Denizli

Niğde

Mehmet Hanifi Tiryaki

 

 

Gaziantep

 

 

"b) Bu kanunun yürürlük tarihi itibariyle mevcut nakit bakiyeleri ile alacaklarından yapılacak tahsilatlar bir yandan bütçeye gelir veya özel gelir, diğer yandan bütçelerinde mevcut tertiplere ödenek veya açılacak tertiplere Maliye Bakanlığınca özel ödenek olarak kaydedilir. Özel ödenek kaydedilen tutarlardan harcanmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydedilir.

D) Bu kanunla ve diğer şekillerde kaldırılan fonların tasfiyesine ilişkin olarak gerekli her türlü düzenlemeyi yapmaya, ilgisine göre Maliye Bakanı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanlar yetkilidir."

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, o önergeyi işleme koyabilir misiniz!.. İmza noksanı var. Sayın Şandır'ın adı var, imzası yok efendim.

BAŞKAN - Bakalım efendim...

Burada 5 imza var efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Nerede 5 imza var; Sayın Tümen, Sayın Aslan, Sayın Levent, Sayın Tiryaki; 5 incisi kim?

BAŞKAN - Mehmet Şandır var efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Nerede? İmzası var mı efendim?! Sayın Başkan, dikkat edelim... Rica ederim... Biz ne yaptığımızı biliyoruz efendim...

İmza atın da; tabiî, işleme nasıl koyacaksınız, onu da ben bilmiyorum.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının geçici madde 1- (d) fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki (f) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"f) Bu kanun uyarınca yürürlükten kaldırılan fonlardan ücret almakta olan geçici işçiler, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri halinde, bağlı bulundukları kuruluşlarda sürekli işçi kadrolarına atanırlar."

 

Fethullah Erbaş

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

 

Van

Bursa

 

Dengir  Mir Mehmet Fırat

Latif Öztek

 

Adıyaman

Elazığ

Ali Oğuz

 

 

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının geçici madde 1- (d) fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki (e) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"e) Bu kanun uyarınca yürürlükten kaldırılan fonlardan ücret almakta olan sözleşmeli perso-nel, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri halinde, bağlı bulundukları kuruluşlarda iki yılını dolduranlar asaleten, diğerleri aday memur olarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun atamayla ilgili şartları taşımaları halinde, bağlı bulundukları kuruluşlarda, durumlarına uygun kadrolara sınavsız olarak atanırlar."

 

Van

İstanbul

 

 

Mehm

Fethullah Erbaş

Mehmet Ali Şahin

et Altan Karapaşaoğlu

Dengir Mir Mehmet Fırat

 

 

 

Bursa

Adıyaman

 

Latif Öztek

 

 

 

Elazığ

 

 

 

BAŞKAN - Bu önergeyi okutup, işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinin (A) fıkrasının (c) bendine "belirtilenler" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve bu kanunla düzenleme yapılanlar" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Orman Bakanı

                                 İ. Nami Çağan

                                           İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Önerge hükümetin olduğuna göre, gerekçesini mi okutalım Sayın Bakan?

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Gerekçesini okutalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bazı fon gelirlerine ilişkin maddelerde özel düzenlemeler yapılmış olup, önerilen ibarenin tasarıya ilave edilmemesi halinde tereddütler ortaya çıkacaktır. Bu itibarla, bu tasarıyla özel düzenleme yapılan gelirlerin, bu bent kapsamı dışında tutulması önerilmektedir.

BAŞKAN - Hükümetten gelen, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, yerimden bir hususu söyleyebilir miyim?

BAŞKAN - Hayhay efendim, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, hükümet, bir kurumdur. Bir hükümetin bir önergesinin buraya gelebilmesi için, evvela Bakanlar Kuruluna gitmesi lazım.

BAŞKAN - Olur mu efendim!..

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir dakika efendim...

BAŞKAN - Peki, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani, kanun tasarıları, Bakanlar Kurulunda inceleniyor, sonra komisyona geliyor ve burada inceleniyor. Ben görüyorum ki, bazı bakanlar, burada, kendisiyle ilgili özel birtakım çabalar içerisindedir. Devlet yönetimi bu kadar gayriciddî olmaz. Yani, her bakan, buraya gelir de, grup başkanvekillerini görür, hükümetten gelen tasarıyı değiştirirse, bu, ciddî bir hükümetle bağdaşır mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - Efendim, özür dilerim; benim anlayışıma göre, hükümet, her zaman böyle bir hakka sahip...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, değil...

BAŞKAN - Efendim, sayın bakanlar...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, ciddî hükümet etmenin gereği budur. Bakanlar Kurulu, bir kanun tasarısını Bakanlar Kurulunda imzalıyor, komisyona gönderiyor, daha sonra, burada, komisyondan geçiyor; ama, bunlar, hakikaten, bu Türkiye'yi...

BAŞKAN - Sayın Genç, sayın bakanlar hükümete müteselsil kefildir, hükümetin içindedirler ve hükümet adına bir önerge veriyorlar. Adı da üstünde...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, hükümet adına vermiyor, hükümet adına olabilmesi için, bütün bakanların imzasının olması lazım.

BAŞKAN - Olur mu efendim öyle şey, istirham ederim!.. Peki efendim, bizim anlayışımız bu.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ama, bu memleketi ne hale getirdiklerini gördük... (DSP sıralarından "otur yerine" sesleri)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinin (C) bendi (b) alt bendi ile (d) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                               Mehmet Şandır

                                           (Hatay)

                                  ve arkadaşları

"b) Bu kanunun yürürlük tarihi itibariyle mevcut nakit bakiyeleri ile alacaklarından yapılacak tahsilatlar bir yandan bütçeye gelir veya özel gelir, diğer yandan bütçelerinde mevcut tertiplere ödenek veya açılacak tertiplere Maliye Bakanlığınca özel ödenek olarak kaydedilir. Özel ödenek kaydedilen tutarlardan harcanmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydedilir.

D) Bu kanunla ve diğer şekillerde kaldırılan fonların tasfiyesine ilişkin olarak gerekli her türlü düzenlemeyi yapmaya ilgisine göre Maliye Bakanı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlar yetkilidir.

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Çoğunluğumuz olmadığından takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, gerekçesini...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, gerekçesini okuyalım, bir dakika... Oylamadık...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam, okuyun.

BAŞKAN - Sayın Genç, niye böyle yapıyorsunuz?! Bitireyim işimi, ondan sonra efendim, o hakkınız var.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam, peki.

BAŞKAN - Size karışmıyorum... Belki geri alırsınız ben gerekçeyi okuyunca...

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Halen fonlarda yürütülen hizmetlerin aksatılmadan yürütülebilmesi için bütçe disiplini içerisinde özel bir hesaba ve tertiplere ödenek koymak suretiyle yürütülmesi zarurî görülmektedir.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve enflasyonla mücadele programı çerçevesinde, fonlarla ilgili düzenlemelerin yapılmasında Devlet Planlama Teşkilatı katkılarının faydalı olacağını düşünüyoruz. Hükümetin teklifi de bu yöndedir.

BAŞKAN - Efendim, gerekçeyi okuttum; karar yetersayısının aranılması isteğinizi geri aldınız mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Aldım...

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının geçici madde 1-(d) fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki (f) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"f) Bu kanun uyarınca yürürlükten kaldırılan fonlardan ücret almakta olan geçici işçiler, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri halinde, bağlı bulundukları kuruluşlarda sürekli işçi kadrolarına atanırlar.

                               Fethullah Erbaş

                                               (Van)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Efendim, önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?...

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Oğuz, gerekçeyi mi okutalım efendim?

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Hayhay efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Başbakanlığın 26.10.2000 tarihli protokolünde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile ek protokolle Orman Bakanlığında çalışan Bütçe (66) programından ücret alan tüm geçici veya mevsimlik işçilerin daimî işçi kadrolarına intibakları yapılmıştır. Fakat, Tarım Bakanlığına bağlı kurum bünyesindeki fondan maaş alan geçici işçiler bu kapsamın dışında kalmıştır. Fon kaldırılacağından, söz konusu bu elemanlar mağdur duruma düşeceklerdir.

Bazı kurumların yürütmekte oldukları çalışmalarda, Fondan maaş alan bu geçici işçiler, bilfiil arazide çalıştırılmaktadırlar. Bu nedenle de memur kadrolarına atandıkları takdirde arazi hizmetleri gibi görevlerde çalıştırılamayacaklarından, kurumların iş akışında aksamalar meydana gelecektir. Kurum bünyesinde oniki yıldır çalışan geçici işçi mevcut olup, özlük haklarının korunabilmesi, mevcut durumlarının iyileştirilmesi ve Anayasanın eşitlik ilkesi göz önüne alınarak daimî işçi kadrolarına intibakları uygun olacaktır.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının geçici madde 1-(d) fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki (e) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"e) Bu kanun uyarınca yürürlükten kaldırılan fonlardan ücret almakta olan sözleşmeli perso-nel, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri halinde, bağlı bulundukları kuruluşlarda iki yılını dolduranlar asaleten, diğerleri aday memur olarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun atamayla ilgili şartları taşımaları halinde, bağlı bulundukları kuruluşlarda, durumlarına uygun kadrolara sınavsız olarak atanırlar."

                               Fethullah Erbaş

                                               (Van)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Erbaş?.. Burada yok.

Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe :

Sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esaslar oluşturulurken kısa süreli bir çalışma temel alınmış ve özlük haklarına ilişkin düzenlemeler de buna göre oluşturulmuştur. Ancak, Bakanlar Kurulu kararının çıktığı 1978 yılından bugüne kadar geçen süre göz önüne alındığında, bu statünün kısa süreli olmadığı ve sürekli bir istihdam şekline dönüştüğü bir gerçektir. Dolayısıyla, özlük haklarının da uzun süreli istihdama cevap verecek hale getirilmesi gerekmektedir. Aynı işi yapan kişilerin farklı statülerde çalıştırılması, sosyolojik, ekonomik ve psikolojik açılardan rahatsızlık yaratmaktadır.

Tarım Bakanlığına bağlı kurum bünyesinde, Fondan ücret alan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun (4/B) maddesi kapsamında sözleşmeli personel çalıştırılmaktadır. Bu sözleşme şekli KİT ve diğer kurumlardaki sözleşme tipinden farklı olup, pek çok özlük haklarından yoksundur. Bu personelin ücretlerinin ödendiği Fon kaldırılacağından, söz konusu sözleşmeli statüsünde çalışanlar mağdur duruma düşecektir.

657 sayılı Kanunun (4/B) maddesi uyarınca, oniki yıldır çalışan sözleşmeli personel mevcut olup, uzun süredir bu kurumda çalışmış olmaları ve iş deneyimleri dikkate alınarak, özlük haklarının korunabilmesi ve mevcut durumlarının iyileştirilmesi için, durumlarına uygun kadrolara intibak ettirilmeleri gerekmektedir.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Efendim, kabul edilen iki önergeyle beraber maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, bir redaksiyon talebimiz vardı...

BAŞKAN - Buyurun efendim, açıklayın...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Geçici madde 1'in (A) bendinin (a) alt bendinin (4) numaralı fıkrasında "Turizmi Geliştirme Fonu" yazılması gerekirken, sehven "Turizm Hizmetlerini Geliştirme Fonu" yazılmış. Doğru olanı "Turizmi Geliştirme Fonu"dur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; bu uyarınız dikkate alınacak. 

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, bir düzeltme de ben yapmak istiyorum....

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Geçici 1 inci maddenin (A) bendinin (a) alt bendinin (2) numaralı fıkrasında "taşıt araçlarının" deniyor. Bu, ya taşıma aracıdır ya da taşıttır. "Taşıma araçlarının" olarak düzeltilmesi gerekir.

BAŞKAN - "Taşıma araçlarının" olarak düzeltilecek efendim, teşekkür ederim.

8 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 8 - Bu Kanun 1.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son maddeyi okutuyorum :

MADDE 9.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, tasarının tamamını oylamadınız daha. O zaman, ben, oyumun rengini belirtmek üzere, aleyhte söz istiyorum.

BAŞKAN - Aleyhte konuşmak üzere, buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - İsterseniz, önce lehte olanlar konuşsun, ondan sonra ben konuşayım.

BAŞKAN - Efendim, ben sizi çağırdım; size de cevap olur.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı fonların genel bütçe içerisine aktarılması ve bu fonların harcamalarının disiplin altına alınması, elbette ki, bizim istediğimiz ve arzu ettiğimiz bir durumdur; çünkü, devletin bütçesi bir olmalıdır, devletin bütün gelirleri bir havuzda toplanmalıdır, bu havuzdan harcamalar yapılmalıdır, bu havuzdan yapılacak harcamaların ciddî bir denetime tabi olması lazımdır. Yoksa, her bakanın emrine birtakım fonlar verdiğiniz takdirde, o bakan da o fonları getirir, kendi seçim bölgesi için, seçmeni için kullanır. Bu, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bir durumdur.

Bakın, daha önce yaptığım konuşmada dediğim gibi, Türkiye, ciddî bir sıkıntı içerisinde. Şu sıkıntıyı, biz, milletvekilleri olarak, şu aşamada, burada dile getirmek de istemiyoruz. İnanmanızı istiyorum, şevkimiz de kalmamıştır; âdeta, harpte mağlup olmuş bir ülkenin vatandaşının taşıdığı bir acı ve elem içerisindeyiz; bunu herkesin bilmesi lazım.

Gazetelerde, devletimizin başında olan Sayın Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında çıkan ve hakikaten, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak utandığımız ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve vatandaşlarına yakışmayan birtakım söylemler çıkıyor. Böyle bir ülke, bu kadar büyük  bir ülke, bu kadar onurlu bir ülke, dünyada bu kadar saygınlığı olan bir ülke, böyle, hakikaten, kelimelerle bile ifade etmeyi istemediğim, nahoş olan bir durumla karşı karşıya. Böyle nahoş bir durumla karşı karşıya olan bir ülkenin Parlamentosunun üyesiyiz.

Şimdi size soruyorum: Allahaşkına, sizin de bu akşam şevkiniz var mı, burada kalıp da çalışma şevkiniz var mı? (DSP sıralarından "Var, var..." sesleri)

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, siz gülüyorsunuz... Bu iş gerçekten çok ciddî bir olay.

Bakın, ben size şunu söyledim: Harpte mağlup olmuş bir ülkenin vatandaşının çekmesi gereken acı ve ıstırap içindeyim. Siz bunu anlayamayabilirsiniz; ama, biz, ulus olarak, Türk Halkı olarak, Türk Milleti olarak, bunu aşabilecek kudretteyiz, güçteyiz, kabiliyetteyiz ve nitelikteyiz. O halde, bakın, birbirimizi kırmanın zamanı değil; birleşerek, bir olarak, olaylar karşısında özveride bulunarak, birbirimizi suçlamayarak, bu olaya karşı mücadele etmek istiyoruz. O halde, değerli arkadaşlarım, bizim öncelikli görevimiz budur.

Bakın, bugün, dünyanın o kredi kuruluşları kredimizi de düşürdü, en güvensiz ülke haline soktu. O halde, biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşları, onun da üzerinde milletvekilleri ve parlamenterleri olarak, onun üzerinde hükümetimizle, Cumhurbaşkanımızla, bütün kurumlarımızla, evvela bu meseleyi halledelim.

Şimdi, burada bir kanun çıkarmışız. Biraz önce gördüm, bakanın birisi grupları geziyor; aman, bana bu avantajı tanıyın... Sayın milletvekilleri, inanmanızı istiyorum, isterseniz, bu gündemdeki bütün kanunları hiç okumadan oylayalım, kabul edelim; Türkiye'ye ne getirir?.. Onun söyleyeyim size.

Onun için, rica ediyorum, birbirimizi anlayalım. Bu ülke bizimdir, bu geminin içinde birlikte seyahat ediyoruz. Onun için, lütfen, birbirimizi anlayalım, öncelikle Türkiye'nin can alıcı meselesi olan problemlerin üzerine yürüyelim, onları çözelim.

Benim demek istediğim budur; ama, bu getirdiğiniz fonlar, gerçekten, bir yandan fonlarla ilgili meseleyi hallederken; kabul ediyorum; ama, öte taraftan da, yine "fon" adı altında Maliye Bakanlığına bir hesap açtırıyoruz, ilgili bakanın emrine veriyoruz. Yine, o fondaki keyfilikler, denetimsizlikler devam ediyor. Yani, meseleyi çözemiyoruz. Mesele, gerçekten, fonların kuruluşundaki amaçta öngörülen keyfiliklerin giderilmemesi. Bakın, Özal, 1983'te iktidara gelince, ülkeye yaptığı kötülüklerin en başındaki budur. Yani, getirdi, her bakanın emrine birtakım fonlar verdi ve o fonlardan yapılan harcamalar vatandaşın cebinden alındı ve onlar denetimsiz kaldı, birçok suiistimallerin kaynağı da bu oldu.

Şimdi, mesela, biraz önce 5 inci madde üzerinde konuşurken... Madenlerden alınan devlet hakkını yüzde 5'ten yüzde 10'a çıkardık. Bunun bir mantığı da yok; çünkü, madenciler diyor ki, bu bize, bu madencilik faaliyetinin sağlıklı yürütülmesi için elimize verilen bir imkândı; dolayısıyla, 1989'larda 30 milyon dolar ihracat yaparken, bu fonun bize sağladığı imkânlarla, özellikle mermer sanayiinde, biz, aşağı yukarı 200 milyon dolarlık ihracat yaptık...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, herhalde sürem bitti...

BAŞKAN - Bitti; ama, siz de toparlayacaksınız...

KAMER GENÇ (Devamla) - Evet.

Dolayısıyla, ülkeye faydalı oluyordu, bunu kaldırmayın diyoruz; ama, dinlenilmiyor, herkes istediği gibi kanun çıkarıyor. Yani, bu kanun tasarısı genel olarak iyi de olmasına rağmen, ama, bugünkü ortamda, artık, bu Parlamentonun, şu saatten sonra, kanun çıkarmak için elverişli bir moral değeri yok, yani bir moral havası yok. Biz, muhalefet olarak, inanınız ki, çıkıp, bu kürsüde konuşma moralini ve gücünü kendimizde bulamıyoruz.

Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Genç.

Lehte 3 arkadaşımız söz istemiştir; İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent.

Sayın Türker?..

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Masum Türker konuşmayacak efendim; Sayın Nidai Seven konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekili, 610 sıra sayılı kanun tasarısının çok olumlu olduğuna dair düşüncelerimi belirtmek istiyorum. Sadece, bugün, Türk ekonomisinde meydana gelen kriz için, milletvekilleri olarak, Türk Milletine, yatırımcılara, küçük tasarruf sahiplerine, bankacılara sesleniyorum: Bu, geçici bir olaydır. Bu meselenin bütün Parlamento olarak üstesinden geleceğiz. Herkesi bu konuda sağlıklı düşünmeye, sağduyuya davet ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP, DSP  ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Nidai Seven.

Efendim, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, böylece, tasarı kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporlarının müzakerelerine başla-yacağız.

11. - Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı : 580)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

12. - Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/538) (S. Sayısı : 402) (1)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 402 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 16.2.2001 tarihli 60 ıncı Birleşiminde alınan karar gereğince, İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilen bu kanun tasarısının yapılacak görüşme ve oylamalarında; tasarının 20'şer maddelik iki bölüm halinde görüşülmesi; tasarının tümü üzerinde gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; bölümler üzerinde, gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 10'ar dakika olması; bölümler üzerinde, gruplar, komisyon ve hükümetin birer, milletvekillerinin de bir önerge verebilmesi; maddeler okunmaksızın, sadece bölümlerinin ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde, o bölümün kabul edilen önergeyle birlikte oylanması kabul edilmiştir. Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Gündeminin iç kapağında yer almaktadır.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan'a aittir.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 402 sıra sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Fazilet Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, son yıl içerisinde, iktidarın ve muhalefetin her alanda anlaştığı bir kanun tasarısını konuşuyoruz. Bu dönemde, ilk defa, bir kanun, İçtüzüğün 91 inci maddesine göre, temel kanun olarak konuşuluyor. Gerçekten de, üzerinde durduğumuz tasarı, Türkiye'nin çok ciddî temel meselelerini çözen bir kanun tasarısıdır. Önemli bir boşluğu dolduruyor; 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun, artık, eskimiş, günümüz şartlarına uymayan bölümleri, bugünkü ihtiyaçları karşılayacak şekilde değiştiriliyor. Getirilen yeni düzenlemelerle de, yazarların, sanatçıların, fikir adamlarının haklarını koruyan yeni unsurlar taşıyor.

Bu önemli çalışmayı bir tasarı haline dönüştürüp Yüce Meclise getirdiğinden dolayı, Kültür Bakanlığına, özellikle Kültür Bakanına, Fazilet Partisi adına teşekkür ediyoruz.

Biz, Fazilet Partisi olarak, sırf muhalefet yapmak için muhalefet yapmamayı Türk siyasetine taşımak istiyoruz.

Buradan, Partim adına açıkça söylüyorum ki, elimizdeki tasarı gibi, ülkemiz için, fikir ha-yatımız için, ekonomik çıkarlarımız için, Türk siyasetinin normale dönmesi için faydalı her türlü teklifi, her türlü tasarıyı destekleyeceğiz. Türkiye'nin demokratikleşmesi, sözde değil gerçekten çağdaşlaşması, Anayasamızın ve yasalarımızın Avrupa Birliği standartlarına uydurulması yönündeki her türlü çabaya katkı sağlayacağız. İktidarın getirdiği her teklife karşı çıkmanın, ciddî muhalefet olmadığına inanıyoruz.

Görüşmekte olduğumuz tasarının fikir ve sanat hayatımıza önemli katkıları olduğunu, biraz önce söyledim. Ayrıca, bu tasarının, gerek Millî Eğitim Komisyonunda gerekse ilgili alt komisyonda görüşülmesi sırasında sergilenen uzlaşmacı tavır, siyasetimiz için önemli bir kazançtır. Tasarı, bugünkü haline, konuyla ilgilenen birçok sivil toplum örgütüyle görüşülerek getirilmiştir. Sayın Kültür Bakanının, komisyon üyesi milletvekillerini dikkatle dinlemesi ve bu konuda gerekli değişikliklerin yapılması konusunda oldukça esnek davranması, tasarının olgunlaşması açısından önemli katkılar sağlamıştır.

Değerli milletvekilleri, demokrasi, herkesin kendi düşüncesini serbestçe açıkladığı, onu, hiçbir korkuya kapılmadan savunduğu rejimin adıdır. Demokrasi, sanatın, sanatçının hiçbir kayıt ve şartla sınırlanmadan sanatını icra ettiği rejimin adıdır.

Herkesin kabul ettiği bir gerçek var; milletler, kültürüyle diğer milletlerden ayrılır; milletler, kültürüyle, sanatıyla, sinemasıyla ve özgün fikirleriyle diğer milletlere katkı sağlar. İnsanlığa en büyük hizmet, ona, fikrî açıdan, sanatsal açıdan yapılan katkıdır; çünkü, sanat, insanoğlunun sahici dilidir; yalansız, riyasız lisanıdır sanat, insanoğlunun. Yürekten, inançtan, saflıktan, insanın insana, insanın kendisini kuşatan çevreye, evrenin sonsuzluğuna, kendi bilinmezliğine yaptığı yolculuktan kopan estetik bir arayıştır sanat; insanı insan yapan gerçektir. Sanata kayıtsız kalamayız. Devlet olarak, millet olarak, milletin Meclisi olarak sanata kayıtsız kalamayız; fikir hayatına kayıtsız kalamayız; düşünceye kayıtsız kalamayız. Devlet olarak, millet olarak, milletin Meclisi olarak, sanata, fikre, özgürlüğe ve fikir hayatına katkı sağlamak durumundayız.

Görüşmekte olduğumuz tasarının, sanat hayatımıza ve sanat hayatımızın, fikir hayatımızın fedakâr emekçileri olan sanat adamlarına, fikir adamlarına rahatlık sağlayacağı inancıyla bu tasarıyı destekliyoruz.

İnanıyoruz ki, inanmak istiyoruz ki, bu tasarıdan sonra, fikir hayatımızı, sanat hayatımızı rahatlatacak başka düzenlemeler gelir. Mesela, sinema hakkında çalışmalar gelir. Sinemayla uğraşan sanatçıları rahatlatacak, güçlendirecek çalışmalar gelir. Sanatçılarımızı, şairlerimizi, fikir adamlarımızı havadan sudan sebeplerle hapse atmak, yasak koymak paranoyasından kurtuluruz. Türkiye Cumhuriyetinin ideologluğunu yapmış bir fikir adamının, Millî Eğitim Bakanlığınca yayımlanmış bir kitabından iki mısra şiir okuyan devlet adamlarını hapse atmak, ömür boyu siyasî yasak koymak ayıbından kurtuluruz. Sayın Kültür Bakanlığı ve hükümeti, bu yönde çalışmalar yapmaya davet ediyorum.

Ülkemizde, yıllardır, ekonomik kalkınma hızı saplantısı tek başına kalkınma, gelişme ölçüsü sayılmaktadır. Toplumun kültürel gelişmesi, genel anlamda sosyokültürel değişimin getirdiği sorunlar gözardı edilmektedir. Oysa, sosyoloji biliminin açık seçik ortaya koyduğu gibi, modern sınai ve iktisadî gelişme modellerinin, kültürel gelişmeyi, sanat ve fikir hayatındaki gelişmeyi yedeğine almadığı takdirde, toplumsal yapıda ciddî tahribatlar yaptığı bilinmektedir.

Değerli milletvekilleri, kültür, yaşayan bir varlıktır; vitrinlik, seyirlik bir malzeme olmayıp, hayatiyetin kaçınılmaz bir parçasıdır. Onun için, devlet, sınai ve iktisadî gelişmelerin tahrip ettiği sosyokültürel değerleri, birer vitrinlik unsur olarak görmek yerine, yaşatmak ve geliştirmek zorundadır. Kültürü geliştirmenin yolu, sanatçıya, fikir adamına, şaire, yazara yapılan destektir, onlara sağlanan özgürlüktür. Onları, ekmeğiyle boğuşan, geçimiyle boğuşan, yayıncının, kasetçinin eline düşmüş mağdurlar olmaktan kurtarmamız gerekir.

Sermayenin önemli bir güç olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Korsanlığın, tefeciliğin, çalışmadan kazanmanın ne demek olduğunu iyi bilen bir ülkede yaşıyoruz; ama, umutluyuz; sanatın gücünün, düşüncenin gücünün, özgürlüğün gücünün en büyük güç olarak kabul edildiği bir yeni yüzyıla giri-yoruz. Gelişen dünya, insanın zihninde ve anlayışında hızlı ve köklü sarsıntılara yol açıyor. Bu sarsıntıdan, bu değişimden kimse muaf değildir.

Girmekte olduğumuz yüzyılda, geçmişi yaşamaya kalksak da, geçmişle hesaplaşarak geleceğe yürümek, tüm anlayış koordinatlarımızı kuşatmış durumda. Bu değişimden herkes nasibini alıyor ve almaya devam edecektir. Bu, bir depremdir, bir zihniyet depremidir; bir toplumdan diğerine, bir kültürden diğerine, bir ideolojiden diğerine; tek fark, bu depremi algılayış biçimidir. İşte bu algılayış biçimi, toplumsal değişimi temsil ediyor. Değişim, insanoğlunun hiç değişmeyen gerçeğidir, engellenemeyen gerçeğidir. Bu gerçeği, sancısız, sıkıntısız gerçekleştirmenin yolu, fikir ve sanat hayatına önem vermekten geçer.

Değerli arkadaşlar, geçmişimiz, bu müthiş gerçeği gören devlet adamlarının ve devlet anlayışının örnekleriyle dolu olduğu için muhteşemdir. Tarihimizde Büyük Önder'in "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir" özdeyişini tasdik eden sanatçı devlet adamlarının, sanat ve sanatçıyı koruyan devlet anlayışının âdeta kurumsallaşmış örnekleri var. Bu Osmanlıda böyle, Selçukluda böyle. Sanatçılar, yazarlar, Cumhuriyetin Kurucusunun en yakın çevresini oluşturuyor. Nedim'den Baki'ye, Fuzulî'den Mehmet Akif'e uzanan şiir geleneği bu devlet anlayışı içerisinde oluşuyor. Mevlana'dan Yunus'a, Pir Sultan'a, Karacaoğlan'a uzanan insan sevgisi bu anlayış içerisinde gerçekleşiyor. Itrî bu anlayışın ürünü, Dede Efendi bu anlayışın ürünü, Mozart'ı etkileyen, Shopin'i etkileyen, Avrupa'nın bulutlu anlayışına gümbür gümbür Türk Marşını ilham eden büyük medeniyet bu anlayışın ürünü. Kim ne derse desin, Necip Fazıl da, Nazım Hikmet de bu gelenekten geliyor. Üzülerek söylüyorum ki, Atatürk'ten sonra devlet anlayışımız bu gelenekten köklü bir kopuşu ifade ediyor. Fikir hayatına, sanat hayatına hafiye gözüyle bakmanın, komp-rador gözüyle bakmanın, eğlencelik unsurlar gözüyle bakmanın kültürümüze yaptığı tahribat, kolay telafi edilecek bir tahribat değildir.

Batı'dan esen rüzgârlara konjonktürel övgüler düzen devlet adamları, keşke aynı övgüyü Avni Anıl'a, Hacı Arif Beye yapabilselerdi; keşke Ege'nin o serin, o yerli havasını Sezen Aksu kadar yürekten hissedebilselerdi; keşke sözleri Faruk Nafiz kadar Türkçe, sesleri Nida Tüfekçi kadar yerli olabilseydi; keşke hayranlığımız yapay, övgülerimiz mürai olmasaydı; keşke sanatçılarımız kadar, şairlerimiz kadar biz de kendi sesimizi arayabilseydik. Kalkınmanın yolu buydu, çağdaş olmanın yolu buydu, evrensel olmanın yolu buydu. Vivaldi'yi sevdiğimiz kadar kendimizi de sevebilseydik, bu kadar kaybımız olmayacaktı.

Kendimizi Atatürkçü ilan etmek yerine, ülkemize, milletimize Atatürk gibi bakabilseydik. Sanat eserlerimiz, fikir hayatımız, işportacıların, simsarların, sahte baskı yapanların elinde kalmazdı. Neyse ki, bugün, bunları, burada, milletin Meclisinde konuşuyor olmamız, bir kazançtır, bir kendine dönüştür.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, küreselleşen dünyayla yarışabilmek için siyasal, ekonomik ve kültürel yapısında köklü değişiklikler yapmak zorundadır. Bunun için, değerli düşünce adamı Nazif Gürdoğan'ın dediği gibi "ilk yapılması gereken, kültür ithal eden bir ülke konumundan, kültür ihraç eden bir ülke stratejisine geçmemiz gerekiyor." Kültür ihraç eden bir ülke konumuna gelmenin ilk şartı, vazgeçilmez şartı, öncelikle, kendi kültürümüze olan saygımızla başlar. Milletimizin kendi kültürüne olan saygısından kuşkumuz yoktur; kuşkumuz, içerisinde yaşadığımız sistemedir, hükümetedir, millî eğitim politikasınadır.

Değerli milletvekilleri, sağlıklı siyaset, sağlıklı ekonomi, sağlıklı kültürün peşinden gider. Kültür ile ekonomi, kültür ile siyaset iç içedir. Küçük kültürden büyük düşünce çıkmaz; küçük kültürden büyük siyaset çıkmaz; küçük kültürden büyük devlet çıkmaz, küçük kültürden güçlü endüstriyel atılım çıkmaz. Bu nedenle, fikir hayatımıza, sanat hayatımıza, bizi biz yapan kültürümüze ideolojilerin bizi sınırlayan mantığıyla bakmamalıyız. Yerli değerleri yok sayan bir mantıktan, evrensel ölçekleri es geçen bir akıldan, taklitçilik ile çağdaşlığı karıştıran ideolojik yaklaşımlardan ne fikir çıkar, ne sanat çıkar, ne de büyük düşünce çıkar. Çağımız, ordulardan çok, kültürlerin savaştığı bir çağdır. Soğuk savaş döneminin modelleri, taktikleri geçerliliğini yitirdi. Artık, kültür ve ekonomi, kültür ve siyaset arasındaki ilişkilerin irdelendiği bir çağa girdik. Geleceğin savaşını büyük kültürlerin, büyük fikirlerin kazanacağından kuşku yoktur. Bize düşen görev, fikir adamlarımıza, sanatçılarımıza kendi geleceğimiz için iyi imkânlar sağlamaktır. Bize  düşen görev, kendi kültürümüze, kendi değerlerimize, tarihten kopan zamanın süzgecinden geçmiş millî kültürümüze iyi sahip olmaktır. Sanatçılarımızı korumak, onların önünü açmak; onların, hem ekonomik açıdan hem de düşünce özgürlüğü açısından ufuklarındaki sınırları kaldırmaktır.

Bugün, bu açıdan, en azından bir katkı yaptığımız inancıyla, Fazilet Partisi adına Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Değerli emeklerinden dolayı Kültür Bakanımıza ayrıca, hem şahsım adına hem partim adına teşekkürler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ederim efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Nedim Bilgiç; buyurun. (DYP, FP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür hayatını düzenleyen 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi anlatacağım; grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4110 sayılı Kanun, 1995 yılında, yine, Yüce Meclisten çıkmış. O günün şartlarına göre fikir ve sanat hayatını düzenleyip, kültürümüzle ilgili geleceğe dönük ve geçmişten gelen kültür birikimini yeni nesillere aktarmak için 4110 sayılı Kanunla bir düzenleme yapılmış ve o günkü şartlarda, Doğru Yol Partisi de hükümette olduğu için bu kanun, o günün şartlarına göre düzenlenmiş ve bugüne kadar, 4110 sayılı Kanun, bu boşluğu doldurmaya çalışmış; fakat, zaman içerisinde gelişen ve değişen teknolojik şartlar, bu kanunun boşluğundan istifade ederek, emek sahibinin emeğinin gaspına yönelik birtakım çoğaltmalar, kopyalar ve emek sahibinin uzun yıllar emek vererek ortaya koymuş olduğu eseri ve eseriyle ilgili ortaya koymuş olduğu geniş kapsamlı çalışmaları bir çırpıda kopyalamak suretiyle veya çoğaltmak suretiyle, emeğin gasbı yolunda ve 4110 sayılı Kanunda birtakım açıklar ortaya çıkmış. O bakımdan, 5846 sayılı Kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin tasarı, Millî Eğitim Komisyonunda, bütün partilerden komisyon üyesi arkadaşlarla ve altkomisyonda, enine boyuna, aşağı yukarı üç aylık bir süre içerisinde konuşulmuş, görüşülmüş, tartışılmış, ülkenin şartlarına uygun şekle getirilmiş ve ittifakla, bu tasarı, Kültür Bakanlığının bürokratlarının ve Millî Eğitim Komisyonunun değerli üyelerinin katkılarıyla olgunlaştırılmak suretiyle Genel Kurulumuza getirilmiştir.

Bu tasarı, aşağı yukarı bir uzlaşma tasarısıdır; hemen hemen, bütün maddeleri üzerinde uzlaşılmış, tartışılarak en doğrusu, en iyisi yapılmaya çalışılmıştır. Buradaki esas amaç ve gaye, hak sahibinin, emek sahibinin hakkının gasbını önleyecek caydırıcı tedbirleri getirmektir, ki bu tasarıyla da, bunlar büyük ölçüde getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, teknolojideki gelişmelerin yansıtıldığı ve çağı yakalayan düzenlemelerin yapıldığı bu tasarının maddelerine ilişkin açıklamalardan önce, sizlere, kısaca, hak sahibini koruyan bu tasarı hakkında genel bilgi vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, kültür denince, milleti millet yapan esas unsurların başında kültürümüz gelir. Tabiî ki, üç kıtada, yediyüz yıl imparatorluk olarak hüküm sürmüş Osmanlının ve yine, daha önce 14 büyük Türk Devletinin ortaya koymuş olduğu çok geniş kapsamlı kültür günümüze kadar taşınmış ve bunu da yeni nesillere aktarmak için, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir köprü vazifesi görmektedir. Bugüne kadar kıvanç duyduğumuz bu eserlerden, sanatçının ortaya koymuş olduğu gerek şiir gerek sanat gerek edebî eserlerden, bugüne kadar taşıdığımız ve dünyanın her tarafında muhteşem sergilerle ortaya koyduğumuz, dünyanın gözü önüne serdiğimiz bu eserlerden muhteşem diye söz edilmiş ve bundan gurur duymuşuzdur. Bu, bizim mazideki eserlerimizin dünya kamuoyuna sunulması şeklinde olmuştur. Umut ediyoruz ki, bundan sonra da, cumhuriyet Türkiyesinin yeni yetişen gençliğinin, yazmak çizmek isteyen, emek veren insanlarımızın gayretlerini boşa çıkarmayarak, bunları da gelecek nesillere aktaracak ve bunların şevkini, bunların çalışma tarzını kolaylaştıracak ve bunlara, gelecekle ilgili umut verecek bu tasarı kanunlaştığı zaman, bundan sonraki nesiller için, cumhuriyet Türkiyesinin sanatçısı da, üretmek üzere, bu kanun tasarısının kendisine vermiş olduğu güvenle, yeni şevkle yeni yeni şeyler üretecek ve bunu, cumhuriyet Türkiyesi gelecek nesillere aktaracaktır.

Sayın milletvekilleri, yasalar, milletin refahını en üst düzeyde sağlamak amacıyla çıkarılmalıdır; sosyal devlet olmanın asgarî şartı budur. Sosyal adalet ve refah da, ancak bireylerin ürettiği kadar kazanması ve bu şevkle yeniden üretmesiyle sağlanır.

Bir yazar düşünün, uzun yıllar bütün birikimini bir eserle somutlaştırmış olsun. Bu yazarın malî hakları korunmazsa, ne olur; en basit anlamıyla, daha az telif ücreti alır ve bu nedenle de daha az kazanır. Kısacası, bir yazarın eseri üzerindeki malî haklarının güvence altına alınmaması, o yazarın geçim kaynağını da kurutmuş olur.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir kişinin geleceği nasıl teminat altına alınmalıdır; tabiî ki, en kutsal değer alan emeğin gasbı halinde verilecek yüksek cezalarla. Bu cezalar caydırıcılık sağlayacak ve böylelikle oluşan huzur ve güven ortamında eser sahibinin daha fazla üretmesi mümkün olacaktır. Bu tasarı, korsanlığı, layık olduğu şekilde; yani, en ağır biçimde cezalandıracak düzenlemeleri getirmektedir. Örneğin, 72 nci maddede yapılan düzenlemeyle, malî haklardan biri olan çoğaltma hakkının ihlal edilmesi halinde, 4 yıldan 6 yıla kadar hapis ve 50 milyar liraya kadar ağır para cezası uygulaması öngörülmüştür. Belki de, tasarının en can alıcı noktası budur.

Değerli arkadaşlarım, eser sahibinin manevî ve malî haklarını tümüyle koruyan, böylelikle, daha fazla ve nitelikli eserler üretilecek koşulları düzenleyen, yüksek cezalarla korsanlıkta caydırıcılık sağlayan ve her bireyi sanat değeri yüksek ürünler üretmeye teşvik eden bu tasarı, herkese emeğin ve üretmenin ne denli önemli bir faaliyet olduğunu da idrak ettirecektir. Emeğin de asla karşılıksız kalmayacağına dair bir güven ortamı oluşmasına katkıda bulunacaktır.

Eser sahibinin haklarını yaşadığı müddeçe ve ölümünden sonra 70 yıl boyunca koruyan, diğer mülkiyetler gibi fikrî çabanın da mülkiyete konu olduğu hususuna ilişkin hükümler içeren bu tasarı, eseri ve eser sahibini etkin bir şekilde korumak suretiyle, eserlerle geçmişi günümüze bağlayan ve günümüzden de geleceğe uzanan bir köprü oluşmasını sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda yer alan ve önemli olduğunu düşündüğüm bazı maddelere ilişkin fikirlerimi söyleyeceğim:

Bilindiği üzere, mevcut Kanunun 42 nci maddesi, eser sahipleri ile, komşu hak sahiplerinin, üyelerinin ortak çıkarlarını korumak ve 5846 sayılı Kanunla tanınmış haklarının takibini, alınacak ücretlerin tahsilini, hak sahiplerine dağıtımını sağlamak üzere, aynı anda birden fazla meslek birliği kurabileceklerini hükme bağlamaktadır. Madde metninde yapılan düzenlemelerde, demokratik ve katılımcı zihniyetle, aynı alanda birden fazla meslek derneklerinin kurulmasına imkân verilmektedir; fakat, bunların  da gelişigüzel kurulmasına mani olmak için birtakım kıstaslar, ölçüler geti-rilmiştir. Mutlaka ve mutlaka, aynı alanda birden fazla dernek olacaktır, meslek derneği olacaktır; fakat, önüne gelen bir dernek kurma imkânına sahip olamayacaktır: Çünkü, onları birtakım şartlara yasa bağlamıştır arkadaşlar.

Yine, madde metninin son fıkrasında yapılan düzenlemeyle, meslek birliklerinin daha etkin bir hak takibi yapabilmelerini sağlamak amacıyla, yabancı veya Türk uyruklu ayırımı yapılmaksızın bütün eser ve hak sahiplerinin haklarının, ülke içinde, yalnızca, meslek birlikleri aracılığıyla takip edilmesi öngörülmüştür. Bu fıkrada ayrıca, kurucu üyeler bakımından mevcut meslek birliklerinin statülerinde karışıklığa yol açmamak için bir geçiş hükmü düzenlenmiştir.

Mevcut kanunun "malî haklara tecavüz" halinde uygulanacak yaptırımları hükme bağlayan 72 nci maddede yapılan düzenlemeyle "dijital iletim" ifadesi de madde metnine eklenmiştir. Bu şe-kilde internet, yani, dijital  iletim aracılığıyla eserlerin izinsiz kullanımlarına da, 72 nci maddede öngörülen yaptırımların uygulanacağı hususu hükme bağlanmıştır.

Tasarıda, mevcut kanunun 81 inci maddesi yeniden düzenlenmiştir. Bu bağlamda, eser ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahiplerinin malî haklarından biri olan çoğaltma hakkının takip edilebilmesi ve eserlerin yasal olmayan yollarla çoğaltılmasının engellenmesi amacıyla, musikî ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunlu tutulmuştur. Ayrıca, kolay kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış nüshalarına da eser veya hak sahibinin talebi üzerine bandrol yapıştırılması zorunluluğu getirilmiştir.

Maddede yapılan düzenlemeyle, bandrol alınabilmesi için gerekli evraklar belirtilmiş, Kültür Bakanlığınca bastırılıp satılacak bu bandrollardan elde edilecek gelirlerin, fikrî mülkiyet sisteminin geliştirilmesi ile yurt içindeki ve yurt dışındaki kültür varlıklarının korunmasına yönelik faaliyetlerde kullanılacağı hükme bağlanmıştır.

Maddede, ayrıca, bandrol temini ve kullanımına ilişkin ihlal halleri de belirlenmiş ve bu ihlal hallerinin etkin bir şekilde takibinin yapılmasını sağlamak amacıyla, mülkî idare amirleri tarafından İçişleri, Maliye ve Kültür Bakanlıkları ile eser sahipleri veya bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri temsilcilerinden illerde bir komisyon oluşturulması hükme bağlanmıştır. Ayrıca, maddede belirtilen ihlal hallerinden birini işleyenler hakkında ağır hapis ve para cezaları öngörülmüştür.

Tasarıyla kanuna eklenmesi öngörülen 4 üncü ek madde, eser nüshaları üzerinde bulunan veya eserlerin topluma iletilmesi sonrasında görünen bilgilerin veya bu bilgileri içeren sayı veya kodların yetkisiz olarak değiştirilemeyeceğini veya ortadan kaldırılamayacağını hükme bağlamaktadır.

Teknolojinin hızla gelişmesi, paralelinde eserlerin topluma iletilmesi yöntemlerini de değiştirmiştir. Eserlerin somut kopyalar olarak bir materyal üzerinde kaydedilmiş şekilde (CD, DVD, kaset, matbu form vb. taşıyıcı ortam) veya radyo televizyon kuruluşları aracılığıyla veya internet ortamında bireylere iletilmesi mümkündür. Bu nedenle, eserlerin kopyaları üzerinde bulunan veya topluma iletilmesi sırasında görünen bilgilerin ve bu bilgilere ilişkin sayıların veya kodların da korunması önem arz etmektedir. Bu maddeyle eserlerin topluma sunulması ve iletilmesi sırasında eserlere ilişkin bilgilerin, eser sahipleri veya hak sahipleri tarafından belirlendiği şekliyle korunması amaçlanmıştır.

Tasarının yasalaşmasıyla, Avrupa Birliği üyeliği sürecinde fikrî haklar alanındaki mevzuatımızın uluslararası sözleşmeler ile Avrupa Birliği mevzuatına uyumlaştırılması sağlanacaktır.

Globalleşen dünyada iletişim imkânlarının artması, özellikle internet kullanımını yaygınlaştırmıştır. Tasarıda internet ortamında eserlerin satışına imkân veren, kısaca "elektronik ticaret" olarak adlandırılan ticarete ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Eserlerin internet ortamında satışı, tıpkı eserin somut kopyalar olarak satışı gibi değerlendirilmiş ve yayma haklarının, eser sahibi ya da izin verdiği hak sahiplerince kullanılması hükme bağlanmıştır.

Tasarı yasalaşırsa, kültür yaşamımıza, eser sahibinin ürettiğinin karşılığını alabileceği bir ortamı hazırlayacaktır. Makro düzeyde bakıldığında, fikir ve sanat eserleri üretim düzeyi yükselecektir.

Tasarının yasalaşmasıyla, korsan kullanımlara ağır cezalar uygulanacaktır. Bu sebeple, suçun cezasız kalamayacağı düşüncesi, toplumda genel olarak caydırıcılık sağlayacaktır.

Suçun cezasız kalamayacağına olan inanç artacak, toplumda güven ortamı sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek altkomisyon gerekse Millî Eğitim Komisyonu çalışmaları esnasında tespit ettiğim bir hususu da ifade etmek istiyorum. Son derece teknik konuları içeren ve ihtisaslaşmış bir alan bilgisini gerektiren böyle bir kanun, mutlaka ve mutlaka özel bir kurum, hatta bir enstitü tarafından tatbik edilmeli ve devamlı olarak kontrol edilmelidir.

O bakımdan, yine Kültür Bakanlığına bağlı bir enstitü kurulması da kurulumuzca uygun görülmüştür. Tabiî ki, Yüce Meclisin ve Kültür Bakanlığının ileride yapacağı bir çalışma, Yüce Heyete getirilirse, bu tasarı kanunlaştığı takdirde bunu yürütme imkânı çok daha rahat olacaktır. Millî kültürümüzü nesilden nesile aktarmak için sanat ve fikir hayatını düzenleyen bu tasarı, hakikaten çok ciddî ve önemli bir tasarıdır; kanunlaşması için bütün grupların ittifakla üzerinde durduğu bir tasarıdır. Önemle altını çiziyorum, hemen hemen hiçbir itiraz olmadan, bütün maddeler üzerinde ittifakla çıkarılmıştır . Umut ediyorum ki, bu tasarı kanunlaştıktan sonra, fikir ve kültür hayatımızı mutlaka derinliğine kucaklayacak ve üreten, emek sahibi, değerli eser sahibi, hak sahibi ve komşu hak sahiplerinin haklarını koruyacak, bundan sonra daha fazla üretmelerine, daha fazla çalışmalarına, şevkle, heyecanla çalışmalarına yardımcı olacaktır ve bir güvence getirecektir. Bu kanun tasarısıyla, hak sahibinin, emek sahibinin emeğinin sömürülmesine, mutlaka ve mutlaka mani olacak şartlar getirilmiştir.

Bu kanunun yüce milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bilgiç, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.26

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.39

BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 62 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

402 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12. - Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/538) (S. Sayısı : 402)    (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?... Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tümü üzerinde, gruplar adına konuşmalara devam ediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kültür, bir millete ait dil, din, ırk, örf ve âdetlerin, kısaca değerlerinin bütününü ifade eder. Kültür değişmesi değil, koruyarak gelişmesi isteğimizdir. Ancak, kültürün gelişerek, ilim, teknoloji, siyasî ve sosyal organizasyonun bütününü ifade eden bir medeniyete dahil olması için, bazı asgarî şartların oluşturulması da bir zarurettir. Ne yazık ki, ülkemizde tarihte ve kültürde devamlılığı sağlayacak şartların oluştuğundan söz etmemiz mümkün değildir. Bir kültür tarihinin yazılmamış olmasından hepimiz sorumluyuz.

Toplumların devamı için, geçmişine sahip çıkarak bir tarih şuuru oluşturmak, bunun yansımasında günümüzü değerlendirmek ve geçmişle günümüzün sentezinden ortaya çıkan tecrübelerle de geleceği oluşturmak esastır. Tarih, sebepler ve sonuçlar silsilesi halinde, önümüzde durmaktadır. Bize düşen, tarihin sadece şeref ve ihtişamlı dönemleriyle gurur duymak değil, bu dönemleri örnek alarak günümüzü değerlendirmek ve millet olarak geleceğimize yön vermektir.

Değerli arkadaşlarım, tarih bir bütündür. Bu sebeple tarihimizde örnek alınacak dönemler olduğu gibi, ders alınması gereken dönemler de vardır. Biz, tarihi, bir hikâyeler çağı olarak görmekten vazgeçip, doğrusu ve yanlışıyla günümüzden geleceğimize ışık tutacak bir olgu olarak algılamayı başardığımız gün, inanıyorum ki, ülke olarak yaşadığımız çağın da ötesine geçeceğiz. Kültürün önemi, işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Zira, kültür, dil, din gibi değerlerimizin yanı sıra, tarihî olguları da içinde barındıran bir bütündür.

Ne yazık ki, kültürümüzü oluşturan unsurların yeterince korunmamış olması, kültürde kopma dediğimiz hareketsizlik ve durağanlık dönemini de beraberinde getirmiştir. Kültür millî, medeniyet evrenseldir.

Böyle bir dönem, tarihî ve millî kimliğimize yabancılaşmaya sebep olabilir. Bu yabancılaşma, geçmişten habersiz, bugüne çözüm getirmeyen ve gelecekten umutsuz nesiller ortaya çıkması gibi ciddî bir netice doğurabilir. Böyle  bir durumla karşılaşmamak için hepimize düşen sorumluluk, sanat, edebiyat ve hayat tarzlarında millî kimliğimizi canlandıracak, yaşatacak ve devam ettirecek bir zemini hazırlamaktır.

Değerli milletvekilleri, bu zeminin en önemli yapı taşları, muhakkak ki, bir kültürün de vazgeçilmez unsurlarını oluşturan fikir ve sanat eserleridir. Kültürel zenginlik, bu eserlerin çeşitli-liğinde ve niteliğinde saklıdır.

Bir toplumun millet olduğunun en önemli delili, kendi estetik anlayışını oluşturduğu ve özünü  yansıtabildiği sanat dallarına sahip olması; kısaca, kendi üslubunu yaratmasıdır. Türk kültürü, neredeyse tarih kadar eski olan birikimi içinde böyle bir üslubu da barındırmaktadır.

Böylece, bir kültürün vazgeçilmez unsurları olarak tanımladığım fikir ve sanat eserleri daha da büyük önem kazanmaktadır; çünkü, kitleler arasında iletişim ihtiyacından doğan, sanatların ifade biçimleri olarak ortaya çıkan bu eserler, bir milleti birbirine yakınlaştıran, birleştirici nitelikteki fikrî ürünlerdir. Bu ürünlerin meydana getirilmesini ve korunmasını sağlayacak bir ortamın oluşturulması, millî kültürümüzün devam ettirilmesinin de bir teminatı olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bugün, millî kültürümüzü geçmiş ve gelecekle buluşturması ve medeniyet tarihinde hak ettiği yeri almasını sağlaması bakımından önemli hamlelerin gerçekleşti-rilmesini sağlayacak bir zemini yaratacağına inandığımız bir tasarıyı görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Bu bağlamda, Fikir ve Sanat Eserlerinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısıyla, Türkiye'de fikrî haklar alanında yeni bir sistem oluşturulmasına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı paralel düzenlemelerden bahsetmek istiyorum.

Bilindiği gibi, günümüzde gelişen teknolojiler, eserlerin tamamının veya bir kısmının istenilen şekilde, kısa bir süre içinde ve çok sayıda çoğaltılmasına imkân vermektedir. Bu sebeple, eser sahi-binin malî haklarından biri olan çoğaltma hakkını düzenleyen mevcut kanunun 22 nci maddesinde yapılan değişiklikle, bir eserin aslını veya kopyalarını, her ne şekilde olursa olsun, çoğaltma hakkının münhasıran eser sahibine ait olduğunun hükme bağlanması amaçlanmıştır.

Diğer taraftan, bu eserlerden, topluma açık yerlerde oynanması, çalınması veya gösterilmesi gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı, yine, mevcut kanunun temsil hakkını düzenleyen 24 üncü maddesine göre, eser sahibine aittir.

Eser sahibinin izniyle çoğaltılan eserlerin kaydedildiği önemli materyallerden birisi de, işaret, ses veya görüntü taşıyıcıları; yani, ses veya görüntü taşıyan kasetler, CD veya DVD gibi ortamlardır. Eserlerin, eser sahibinin izniyle bu ortamlar üzerine kaydedilmek suretiyle çoğaltılması gerekmektedir.

Ayrıca, yukarıda bahsi geçen 24 üncü madde dikkate alındığında, bu taşıyıcı ortamların topluma açık yerlerde kullanılmasının da, eser sahibinin iznine tabi olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Böylece, 22 nci ve 24 üncü maddelere paralel olarak yeniden düzenlenen 41 inci maddeyle, fikir ve sanat eserlerinin kaydedildiği işaret, ses veya görüntü taşıyıcılarının, girişi ücretli veya ücretsiz umuma açık yerlerde kullanılmak üzere bandrollenmesi zorunlu tutulmuştur. Bu band-rollerin verilmesi ise, kullanıcılar ile eser sahipleri veya ilgili eser sahipleri meslek birliği arasında temsil izni veren sözleşmenin yapılmış olması şartına bağlanmıştır.

Kısaca açıklamak gerekirse, umumi mahallerde kullanıma ilişkin bandroller, fikir ve sanat eserlerinin, eser sahibinin izniyle çoğaltıldıklarını ve umumi mahallerde temsil edilmelerine ilişkin sözleşmelerin de yapılmış olduğunu gösterecektir. Bu bandrollerin olmaması ise, eser sahibinin, kanunun 22 nci ve 24 üncü maddeleriyle belirlenmiş malî haklarına tecavüz olduğunu gösterecektir. Bu tür fiiller ise, yine, tasarıyla mevcut kanunun 72 nci maddesinde yapılan değişiklik uyarınca, ağır hapis ve yüksek para cezalarıyla cezalandırılacaktır.

Bahsettiğim bu değişikliklere paralel diğer bir düzenleme de, mevcut kanunun 81 inci maddesinde yapılmıştır. Söz konusu maddenin tamamının değiştirilmesiyle, musikî ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunlu tutulmuştur. Ayrıca, kolay kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış nüshalarına da, eser veya hak sahibinin talebi üzerine yapıştırılmasının zorunlu olduğu da hükme bağlanmıştır.

Bu maddede getirilen yeni bir düzenleme ise, mülkî idare amirleri tarafından, İçişleri, Maliye ve Kültür Bakanlıkları ile eser sahipleri veya eser sahipleriyle bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri temsilcilerinden illerde birer komisyon kurulacak olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, buraya kadar yaptığım açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bu tasarıyla bir sistem yerleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu, eser sahiplerinin ve eser sahipleriyle bağlantılı hak sahiplerinin haklarının en iyi şekilde korunmasını ve takip edilmesini sağlayacak bir sistemdir. Böyle bir sistemdeki en önemli unsurlardan birisi de, bu sistemin etkin bir şekilde işletilmesini ve devam ettirilmesini sağlayacak bir denetim mekanizmasıdır. Bu maddeyle illerde kurulması öngörülen komisyon, bu sistemin denetim mekanizmasını oluşturacaktır.

Yapıştırıldığı her bir nüsha üzerinde farklı bir seri numarası taşıması sebebiyle, fikir ve sanat eserlerinin eser sahibinin izniyle çoğaltıldıklarını gösteren bir etiket olan bandrolün kullanımının mecburî tutulması ve kullanım usul ve esaslarının belirlenmesi, eser sahibinin malî haklarından olan çoğaltma ve temsil haklarının korunmasında etkin bir önlemdir. Ancak, ülkemizin çok önemli sorunlarından birisi olarak uluslararası ilişkilerimizde bile gündeme gelen ve ulusal itibarımıza gölge düşüren korsan faaliyetlerin önlenmesi için, yasal ve korsan nüshayı ayırt edici niteliğiyle önem taşıyan bu işaretlerin kullanılmasının yanı sıra, bunların kullanımına ilişkin bir denetim yapılması ve buna bağlı yaptırımların da tespit edilmesi gerekir. Mevcut Kanunun 81 inci maddesinin tamamında yapılan bu değişiklik, hak koruma ve takip sisteminin etkin bir şekilde işletilmesini sağlayacak bir mekanizmanın oluşturmasını temin edecektir.

Değerli milletvekilleri, radyo ve televizyon gibi yayın kuruluşları tarafından kullanılan veya sanal ortamlarda kullanıma sunulan fikir ve sanat eserlerinin korunması ve kullanımlarıyla ilgili düzenlemeler, mevcut kanunun 25 inci ve 43 üncü maddelerinde gerçekleştirilen değişiklikler ve kanuna ilave edilen 4 üncü ek maddeyle yapılmıştır.

Mevcut Kanunun 25 inci maddesi, eser sahibinin malî haklarından olan radyoyla yayım hakkını düzenlemektedir. Bu maddede yapılan değişiklikler, yine, günümüz teknolojik gelişmeleri dikkate alınarak ve ileride olabilecek gelişmeler de gözardı edilmeksizin gerçekleştirilmiştir. Böylece, bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletilmesi hakkının münhasıran eser sahibine ait olduğu hükme bağlanmıştır. Ayrıca, bu eserlerin internet gibi sanal ortamlarda da sunumu, satışı veya başka şekillerde dağıtımına izin verme veya yasaklama hakkı eser sahibine tanınmıştır.

25 ve 43 üncü maddelerde gerçekleştirilen bu değişikliklerle paralellik arz eden başka bir düzenleme de, mevcut kanunun ilave edilen 4 üncü ek maddesiyle gerçekleştirilmiştir. Bu madde, eser sahibi, eser üzerindeki haklardan herhangi birinin sahibi veya eserin kullanımına ilişkin süre-ler ve şartlarla ilgili bilgilerin veya bu bilgileri içeren kodların değiştirilmeyeceğini ve aksi fiillere uygulanacak cezaları hükme bağlamaktadır. Bu şekilde, mesela, bir müzik eserinin tespit edildiği bir ses kaseti üzerinde bulunan eserin sahibine, yapımcısına ve icracısına ilişkin bilgilerin, hak sahiplerinin izni olmaksızın değiştirilmesi engellenecektir. Böyle bir koruma, fikir ve sanat eserlerinin izinsiz çoğaltım ve kullanımlarının tespit edilmesi, engellenmesi ve öngördüğü cezaî yaptırımlar dolayısıyla caydırıcı olması sebebiyle, korsan faaliyetlerle mücadelede etkinlik sağlayacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; birazdan maddelerini görüşmeye başlayacağımız bu kanun tasarısı, beş partinin sayın üyelerinin son derece özenli ve titiz çalışmalarının bir sonucudur. Tasarının bu haliyle yasalaşması halinde, Türkiye'de fikir ve sanat eseri sahipleri tarafından yıllardır özlenen bir ortamın yaratılması mümkün olacaktır. Fikir ve sanat eseri üreticileri bu sayede desteklenecek ve meydana getirdikleri eserler üzerindeki hakları korunacaktır. Emeğin, her ne şekilde olursa olsun korunacak olması, kişilerin yaratıcı çabalarının karşılığını alacaklarına ilişkin güvenin oluşturulmasını, Türk kültürünü zenginleştirecek eserlerin üretilmesini sağlayacaktır; millî birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek bir kültürel hareketlilik ortaya çıkacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama son vermeden önce, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun gereğince yürütülmesini teminen, fikrî mülkiyet hakları alanında, Kültür Bakanlığına bağlı veya ilgili kuruluş statüsünde bir enstitü veya kurum kurulması için gerekli yasal çalışmaların ivedilikle gerçekleştirilmesinin Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda temenni edildiğini de ifade etmek isterim. Böyle bir oluşum, Yüce Meclisimizin Türk kültürüne vermiş olduğu büyük bir hizmet olarak tarihe geçecektir. Teknolojik gelişmelerden istifade ederek, millî üslubu geliştiren eserlerin üretilmesini ve korunmasını kolaylaştıran hükümler içeren bu tasarı ve böyle bir kurumsal düzenlemenin gerçekleştirilmesi, Türk Milletinin, medeniyetler tarihinde hak ettiği yeri almasını da sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının hazırlanmasında, alt komisyon ve komisyon çalışmalarımızda yardımlarını esirgemeyen Kültür Bakanımıza ve onun bürokratlarına, ayrıca, sivil toplum teşkilatlarına teşekkür etmek istiyorum.

Sonuç olarak, Milliyetçi Hareket Partisi, emeğin karşılığını hak edenin alması için bu yasa tasarısına evet diyecektir. Yazarlarımız, sanatçılarımız, velhâsıl bu işlerle uğraşanların, artık, emekleri zayi olmayacak, hak eden alınteri sahipleri, aracılar, korsanlar, hak etmeyenler tarafından sömürülmeyecektir.

Bu yasa ülkemize ve milletimize hayırlı olsun der, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık'ta.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, ülkemizin, fikir ve sanat hayatı için, fikir ve sanat eserlerinin korunması için büyük önem taşımaktadır. Söz konusu kanun, fikir ve sanat eserleri sahiplerinin meydana getirdikleri eserler üzerinde sahip oldukları manevî ve malî hakları belirleyen, kullanım usullerini esaslara bağlayan ve bu esaslara aykırı kullanım hallerinde uygulanacak yaptırımları tespit eden çok önemli bir yasal düzenlemedir.

Aciliyet arz eden, ulusal gereksinim nedeniyle Kültür Bakanlığımız tarafından hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen değişiklik tasarısı, 26 maddeden ibaret olarak, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşülmeye başlanılmıştır. Komisyonun ilk birleşiminde, konunun önemi dikkate alınmış ve tasarı üzerinde daha kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır; bu maksatla bir alt komisyon kurulmuştur. Yüce Meclisimizde temsil edilen 5 siyasî partinin birer üyesinin yer aldığı alt komisyon, konuyu, büyük bir özen ve dikkat-le ele alma gereği duymuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizin de takdir edeceğiniz gibi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve bu kanunla ilgili yapılacak değişiklikler, kanunun kapsamı itibariyle oldukça geniş bir kitleyi ilgilendirmektedir. Bu gerçekten hareketle, alt komisyon, öncelikle, konunun, ilgili  kesimlerin görüşlerine açılması gerektiği kanaatine varmıştır. Beş aya yakın çalışmalar sürecinde teknik düzeyde gerçekleştirilen 17 toplantıda, kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra sivil toplum örgütlerinin görüşleri, konuya ilişkin önerileri ve eleştirileri titizlikle incelenmiştir. Nihayetinde, madde sayısı 26'dan 40'a çıkarılmış ve kanunun tamamını kapsayan değişiklikleri içeren bir tasarı metni oluşturulmuştur.

Söz konusu tasarı metninin alt komisyondan üst komisyona ittifakla intikal ettiğini özellikle belirtmek istiyorum. Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu da, çalışmalarında bu tasarıyı esas almış, bir madde daha eklemiş ve yine oybirliğiyle kabul ettiği bu metni Meclis Başkanlığına sunmuştur.

Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, her iki komisyonda da siyasî partilerimizin temsilcileri tarafından oybirliğiyle kabul edilmiştir. Ben, kendi adıma, Yüce Meclisimiz ve ülkemiz adına bundan kıvanç duymaktayım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere, tasarının geneli hakkında kısa bir bilgi sunmak istiyorum:

Eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ve özel bir çaba sonucu oluşturulan fikrî bir üründür. Meydana getirilmesi böylesine özel bir süreci gerektiren fikir ve sanat eserleri, çağımızın gelişen teknolojileriyle kolaylıkla kopyalanabilmekte, çoğaltılmakta, aynı anda farklı mekânlarda kullanıma sunulabilmektedir. Bu durum, toplumsal gelişmeye olumlu katkılar sağlamakla birlikte, eserin gerçek sahibinin haklarını da, her türlü kullanıma karşı korunmasız bırakmaktadır. Oysa, üretim, her ne şekilde olursa olsun, korunup desteklendiği takdirde çeşitlenir ve artar. Zihinsel bir çaba sonucu ortaya çıkan bir fikrin eserlerini de bu olgu dışında tutmak mümkün değildir.

Bu sebeple, tasarıda yapılan değişikliklerle, mevcut kanunda eser sahiplerine tanınan haklar konusunda bazı teknik düzenlemeler getirilmiştir. Örneğin, mevcut kanunun 22, 23 ve 25 inci maddelerinde, eserlerin son yıllarda yaygınlaşan elektronik ticarete konu olması veya internet gibi sanal ortamlarda topluma iletilmesi sırasında eser sahibinin malî haklarının korunmasını sağlayacak değişiklikler yapılmıştır.

Ayrıca, teknolojinin çoğaltıma ilişkin sonsuz olanaklar sunması, eserlerin izinsiz çoğaltılarak ticarete konu edilmesine ve haksız kazanç sağlanırken, eser sahibinin gelirinin de azalmasına neden olmaktadır. Bu durum, bir yandan fikir ve sanat üreticilerini zarara uğratırken, diğer yandan da kayıtdışı ekonomilerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

Bu nedenle, mevcut kanunda, eserlerin izinsiz çoğaltımını önleyecek, ayrıca ticarete konu edilen orijinal nüshaların sayısının takibini temin edecek değişiklikler yapılmıştır. Bu amaçla, mevcut kanunun 81 inci maddesi yeniden düzenlenmiş ve çoğaltılmış eser nüshalarında bandrol kullanımına ilişkin nüshalar ve ihlal halleri açıkça düzenlenmiştir.

Ayrıca, tasarıyla, eser veya hak sahiplerinin haklarını kasten ihlal edenler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis, 50 milyar liradan 150 milyar liraya kadar da ağır para cezası getirilmiştir. Burada amaçlanan, hem ekonomik suçun gerektiği ölçüde cezalandırılması hem de böyle bir düzenlemeyle ağır cezalar öngörülmesi nedeniyle suçlarda caydırıcılığın sağlanmasıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;  hepimizin bildiği gibi, bir kültürün en büyük zenginlik kaynağını, fikir ve sanat eserleri oluşturur. Bu eserler, kişisel unsurlar taşımasına karşın, toplumsal değerler içeren tarihsel belleklerdir. Bu sebeple, bu eserlerin derlenmesi ve bu eserlere ilişkin bilgilerin kayıt altına alınması, kültürel, tarihî ve ekonomik birçok fayda sağlar.

Fikir ve sanat eserlerinin her biri, oluşturduğu çevreyi, çağın koşullarını ve ait olduğu kültürü çeşitli biçimlerde yansıtan aynalardır. Bunların derlenerek muhafaza altına alınması, bir anlamda kişisel ve toplumsal tarihin bir arada muhafaza edilebilmesi demektir; kültürümüze ilişkin çok değerli unsurları, gelecek nesillere, geçmişten devraldıklarımızı ve bizim kattıklarımızı, beraber aktarmak demektir. İşte bu amaçla, tasarıda, çoğaltılmış fikir ve sanat eserlerinin derlenmesine ilişkin bir düzenleme de yapılmıştır.

Diğer taraftan, fikir ve sanat eserleri, her geçen gün, daha fazla ticarete konu olmaktadır. Bu eserlerin, eser sahiplerinin ve bunlara ilişkin malî hak, devir ve işlemlerinin kayıt altına alınması, öncelikle hak sahiplerinin haklarını izlemelerine büyük kolaylıklar sağlayacaktır.

Uzun vadede ise, Türkiye'de bugüne kadar hiç oluşturulmamış bir arşiv örneğinin ortaya çıkmasını temin edecektir. Böyle bir arşiv, hem eserlere ilişkin tüm bilgileri olduğu gibi muhafaza altına alacak hem de gelecekte Türk ticaret, tarih ve geleneğinin profilini ortaya çıkaracaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarı, ülkemizde bir sistem kurulması amacıyla atılmış önemli bir adımdır; fikir ve sanat eserlerini üretenlerin üretimden kaynaklanan haklarını ve bu hakları devrettikleri kişilerin de haklarını koruyacak, ülkemizin fikir ve sanat dünyasını destekleyip geliştirecek önemli bir aşamadır.

Sonuç olarak, özetle: Tüm konuşmacıların da belirttiği gibi, bu yasayla, kültür alanındaki kayıtdışı ekonomi kayıt altına alınacaktır. Yine bu yasayla, fikir emekçilerinin hakkı korunacaktır. Yine bu yasayla, korsan yayın büyük ölçüde engellenecektir ve meslek birlikleri daha aktif hale getirilecektir.

Bu kanun tasarısını gündeme getiren başta Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay ve çalışma arkadaşlarına şükranlarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. Yüce Meclisimizde yer alan 5 siyasî partimizin komisyonda görevli bulunan değerli üyeleri de, bu bilinçten hareketle, tasarının her aşamasında son derece olumlu katkılarda bulunmuşlardır ve Meclisimiz adına da, arkadaşlarımıza ve parti gruplarımıza, gösterdikleri uzlaşı örneğinden dolayı teşekkür ediyorum. Kendilerine şükranlarımızı ifade etmek istiyoruz.

Kanunun, milletimize, Kültür Bakanlığımıza ve kültürümüze hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Şimdi söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Yılmaz Karakoyunlu'da.

Buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Yeni İçtüzüğümüzü kabul ettikten sonra ilk temel kanun tartışması olarak Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu alıyoruz. Bu, gerçekten çok önemli bir temel kanun ve bu temel kanunun bu akşam burada sükûnet içerisinde müzakere edilmesi ve süratle kanunlaşması, muhalefetin göstermiş olduğu suhulete, yakınlığa, samimiyete bağlı olarak gerçekleşiyor. Dolayısıyla, cumhuriyetimizin zabıtlarına, bu kadar ehemmiyeti haiz bir kanunun bir an evvel yasalaşmasını teminde muhalefetin gösterdiği bu fevkalade olumlu katkıyı şükranla karşıladığımı belirtmek iste-rim. (Alkışlar)

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu değişiklik tasarısıyla ilgili olarak yapılmış hazırlıklar, 41 madde içerisinde, mevcut kanunun 44 maddesinde değişiklik öngörmekte, bazılarını değiştirmekte, bazılarına maddeler ilave etmekte, bazılarına fıkralar eklemekte ve böylelikle, kanunun derli toplu bir hale gelmesini amaçlamaktadır.

Bildiğiniz gibi, bizim tarihimizde, geçmişimizde, yaklaşık yüz seneden beri, telif hakları ödenmesine ilişkin mevzuat bulunur. Bu yüz senelik geleneğimiz içerisinde, bugün "temel kanun tartışmaları" başlığı altında ele aldığımız çok meselenin herhangi bir şekilde bir tedvine tabi tutulmamış olduğu dönemlerde, teliflerin ödenmesine ilişkin olarak fevkalade disiplinli kanun hükümleri mevcut idi. 1943 senesinde, İkinci Dünya Savaşından sonra, Türkiye'nin, telif haklarıyla ilgili olarak meselelerin derlenip toparlanması konusunda mevzuat boşluğunu giderme ihtiyacı, o tarihte, Yargıtayın içtihatlarıyla oluyordu. Münferit davalarda ortaya çıkmış ihtilafların halledilmesi sonunda verilmiş kararlar, kendi içerisinde içtihat kararlarına dönüştürülmek suretiyle, bir telif müessesesi öngörülüyor idi. O tarihteki tartışmalarda bile, kanunun adı, bugün tartışmakta olduğumuz kanun adı etrafında fevkalade ihtilaflıydı. Telif hakları veya müellif haklarını öngören kanun tasarıları getirilmesi şeklindeki hukuk müzakerelerinin sonucunda varılan karar, bunun, eser sahiplerinin haklarının korunmasına yönelik olması şeklindeydi. Dolayısıyla da, bugün, bu meseleyi müzakere ederken, elbette ki, bu kanun tasarısını hazırlayan, başta Kültür Bakanımız olmak üzere, Kültür Bakanlığının her kademesindeki değerli bürokratının emeğini, hakkını saygıyla ifade ediyor, teslim ediyoruz; ama, eğer, hakikaten bir temel kanun niteliği içerisinde mütalaa etmek durumundaysak, böyle birtakım düzenlemeler yerine, baştan, yeni baştan düzenlenmiş bir tek "fikir ve sanat eserleri" veya "eser yaratıcıları sahibi hakları" kanunu tasarısı getirilmesi daha isabetli olurdu diye düşünü-yorum.

Bu 5846 sayılı Kanun 1951 yılında kabul edildiği zaman, mevcut sistemin içerisinde son derece önemli düzenlemeleri derpiş etmişti ve fevkalade hak teslimleri getirmişti; ama, 4110 sayılı Kanunla 1995 senesinde yapılan tadillerle, o mevcut hukuk disiplinini âdeta pâymal ettik, yok ettik, perişan ettik. Dolayısıyla, bugün, şu mavi kitabın, yani 1951'de kabul edilen 5846 sayılı Kanunun sadece 1 inci maddesini açıp okumaya başladığınız anda, bütün hukukçuların parmak ısıracağı, bir hayret, tereddüt içerisinde bakacakları, hukuk disiplininden uzak bir madde haline geldiğini görürsünüz. Dolayısıyla, bugün, Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanmış ve komisyonlarda olgunlaştırılmış bu kanun tasarısının 1 inci maddesi ile 2 nci maddesine getirilmekte olan "Amaç", "Kapsam" tarifleri, hakikî manada, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda bulunması lazım gelen hükümleri kapsaması itibariyle de son derece olumlu değerlendirmeler ihtiva eder.

Değerli arkadaşlar, bütün bu gelişmelere rağmen, bu kanun tasarısının hâlâ eleştirilecek çok tarafı vardır; fakat, bu kanun tasarısının eleştirilecek olan tarafları çoktur derken, bunların aynı zamanda düzeltilebilme imkânlarını ve ihtimallerini de yine Meclis olarak birlikte tartışmalıyız, görüşlerimizi belirtmeliyiz ki, Kültür Bakanlığı, bundan sonra hazırlayacağı ya tüzük maddeleri içerisinde ya da biraz evvel ifade ettiğim gibi yepyeni bir kanun tasarısı hazırlığı içerisinde yer alacak şekilde, bu ihtilaflı noktaları bertaraf etmeli ve aydınlığa kavuşturmalıdır.

Değerli arkadaşlar, evvela, terminolojik olarak bazı noktalarda bu kanun tasarısının tariflerine katılmamın mümkün olmadığını ifade etmek zorundayım.

Değerli arkadaşlar, "sanatçı" kelimesi, isimden üretilmiş bir isimdir; yani, "sanat" kelimesinin, isim olarak, arkasına bir "-çı" ilave etmek suretiyle yeni bir kelime çıkardık ve bir "sanatçı" kelimesiyle, bu kelimenin herkes tarafından pervasızca ve sorumsuzca kullanılmasını hak sahibi haline getirdik. Dolayısıyla, eğer sanat açısından meseleye bakıyorsak, bunun bir yaratıcısı var, bir de icracısı var. Yine bunun Batı'daki terminolojik değerleriyle; ki, şimdi çok fazla kullanmayı meziyet telakki ederek aslına rücu etmek yerine, taklidine itibar etmek suretiyle kendimizi meselelerin vukufunda insanlar gibi gösteriyoruz. Bendenizi, şu anda kullanacağım bu kelimelerden ötürü affet-menizi rica ederek söyleyeceğim. Yaratıcısına "kompozitör" diyoruz, uygulayıcısına da "performer" diyoruz. Siz hiç gördünüz mü?!.. Yani, hem "icracı sanatçı" diye bir deyim söz konusu değil. Bir eserin icracısından söz etmek mümkündür. Elbette ki, bunun komisyondaki tartışmaları sırasında bir kere ben de iştirak etmiştim ve Sayın Komisyon Başkanımızın lütufkâr müsaadeleriyle 5 dakikanın içerisinde görüşlerimi özetlemek durumunda kalmıştım ve buna da işaret etmiştim. Kanun tasarısının çeşitli maddelerindeki tariflerde "icracı sanatçı" deyiminin isabetli bir tarif olmadığını iddia ediyorum. Dolayısıyla, bunu nasıl düzeltebiliriz veya Komisyonumuza yeniden redaksiyon yetkisi vermek suretiyle düzeltme imkânları bulabilir miyiz bulamaz mıyız, bu noktada da bir tereddüt ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bir kanunun haklarının tesliminde en tehlikeli kelime "anonim" kelimesidir. Çünkü, bir eser, yaratıcısı açısından eğer hak oluşturuyorsa veya bir hakkın talebini ihdas ediyorsa, o hakkın talebini ihdas eden hakkın tarifini "anonim" olarak takdim ederek teliften kaçınmanız mümkündür. Bu yüzden de bir sürü eserde, yaratıcısı adına "anonim" deyimi kullanılmak suretiyle telif mükellefiyetinden kaçmalar vardır. O itibarla "anonim" kelimesinin karşılığında hakları yok edilenlerin, yaratıcılar kesiminin tariflerinin çok iyi bir şekilde bu kanunda yer alması beklenirdi. Özellikle, bizim musikimizde ve halk musikimizde "derleyiciler ve kaynak kişiler" tarifi söz konusudur. Her ne kadar, bu kanun, çok isabetli bir düzenlemeyle kanunun eski haklarındaki "komşular" yerine, Roma'daki anlaşma statüsüne uygun bir deyimle "bağlantılı haklar" genel tarifi içerisinde kolaylıklar getirmeyi öngörmüşse de, yine "bağlantılı haklar" tarifinin içinde yer alması gerekli olan kaynak kişiler ve derleyici kişilere ilişkin hakların teslimi konusunda hiçbir sarahat içermemektedir.

Değerli arkadaşlar, üzerinde ısrarla durulması lazım gelen bir tasarı; mümkün olan azamî sürat-le geçiyorum; ancak, madde 1'den madde 21'e kadar birinci ve madde 21'den madde 41'e kadar olan ikinci tartışmalar eşiğinde de yine aynı konuşmalarda bazı meselelere temas edeceğim; fakat, geneli üzerinde bu görüşleri ifade etmek ihtiyacını duyuyorum.

Değerli arkadaşlar, sinema eserlerine ilişkin 3 üncü maddede, sinema eserleri konusunda, sanatçıların haklarına yönelik bir tedbir söz konusu değildir. Sinema sanatı, birden çok sanatçının müştereken sanat icra etmesi halinde meydana gelebilen bir eser tarifidir. Dolayısıyla, her birinin haklarının nasıl teslim edileceğine ilişkin düzenlemeleri mevcut kanun tasarısında göremiyoruz; ancak, Sayın Bakanımız bir vesileyle ifade ettikleri için, o müjdeli haberin muhtemel değerlerine şimdiden sığınarak söylüyorum, mutlak surette yeni bir sinema kanunu hazırlığı yapılmalı ve bu hazırlık içerisinde, sinema sanatçılarının telifine ilişkin hakları sarahate kavuşturulup tarifleri netleştirilmelidir.

4 üncü maddede, ilerlenen "işlenmeler ve derlemeler" mevcut kanundaki sadece "işlenmeler" başlığı altında olan maddeye yeni bir ilaveyle yeni bir açıklık getirmekle, meseleyi, daha sarih, daha anlaşılabilir ve hakları, daha kolay tarif edilebilir noktaya getirmiş durumdadır; ancak, bu maddeye ilişkin olarak da bir itirazda bulunmak zorundayım.

Bizim kanunumuz, mevcut 5846 sayılı Kanun, yine 4110 sayılı Kanunla tadil edilmiş olan esaslar da birlikte olmak üzere "derleme" kavramını "her biri kendinden bağımsız; ancak bağımsız hüviyetlerini muhafaza eden; fakat müşterek noktaya geldiğinde edebî değer ifade eden bir eserin yaratılmasıdır" şeklinde tarif eder. Dolayısıyla, burada derleyici, tek tek her biri bir kıymet ifade eden veya Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun genel tarifi itibariyle müellifinin hususiyetini yansıtan değerdeki eserlerin bir araya getirilmesi halidir ki, bu, biraz evvel söylediğimiz, bir eserin derlenmesi ve onun kaynak olarak kullanılmasından farklı bir tariftir. Dolayısıyla, bizim kanunumuz, şu getirilen tasarı da dahil olmak üzere, hâlâ hakları teslim edilmemiş sanatçıların bulunduğunu zımnen ifade ediyor demektir.

Diğer bir nokta da, kanunun 13 üncü maddesinde getirilen husustur.

Yine, değerli hukukçu arkadaşlarımızın çok kolaylıkla hemen takip edebilecekleri bir noktaya temas etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, hukukta bir ispat kolaylığını elde etmek başka bir şeydir, aksi ispat edilin-ceye kadar bir şeyin aidiyetini tarif etmek başka bir şeydir. Birinin adına "karine" diyoruz, ötekinin adına "hüküm" diyoruz. Dolayısıyla, birisinin karineden istifade etmesi, o hakkın aksini iddia edenin ispatına kadar sahipliğini ifade eder. Hükümle ispat kolaylığı sağlamak ise, bizzat gidip ifade edip mahkemede hakkının teslimini talep etmek olacak.

Şimdi, tasarının 7 nci maddesiyle kanunun 13 üncü maddesine getirilen değişiklikte, Kültür Bakanlığına gidip bunun tescilinin yaptırılması söz konusu edilmektedir. Bence burada "yaptırırlar" kelimesi "yaptırabilirler" olmalı; bir müsaadeye, bir ihtiyara talik edilmelidir. "Yaptırırlar" hükmünün getirilmesi, mecburiyet ifadesi olarak derpiş edildiği için, ileride birtakım ihtilafların doğmasına sebebiyet verebilecektir.

Bu arada, elbette ki çok önemli hususlardan biri de, tıpkı sınaî mülkiyette olduğu gibi, edebî ve sanat mülkiyetinin esaslarını da tescil edebileceğimiz bir patent enstitüsünün kurulması gerekir. Keşke, bu tasarı içerisinde bunu da derpiş edebilseydik, ancak, yine Sayın Bakanın ifadesine göre, ileride yapılacak hazırlıklarda Kültür Bakanlığı bünyesinde fikir ve sanat eserlerinin sahiplerinin eser aidiyetini tevsik edecek tescillerin yaptırılabileceği bir patent enstitüsünün kurulacağını da görmüş oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, tasarının 19 uncu maddesiyle kanunun 37 nci maddesindeki yapılan düzenleme, haber esaslı birtakım alıntıların Telif Eserleri Kanununa tabi olup olmadığı noktasındaki tereddütlerin açıklığa kavuşturulmasıdır. Bence, düzenleme son derece isabetli olmuştur; bu bahis de, zaman zaman eser sahipleri  ile yayıncılar arasında doğan ihtilafların giderilmesinde konuyu bütün unsurlarıyla ihtiva eden bir düzenlemedir. Burada da yine bir terminolojik ihtilaf noktası hissetmekte olduğumu ifade edeyim. Eski kanunda "röportaj mahiyetinde" deniliyordu, tasarıda ise "haber mahiyetinde" deniliyor. Röportaj ve haber, sadece iletişim sektörüyle ilgili terminolojik kullanımdır. Belki "bilgilendirme amacıyla" denilmek suretiyle yapılabilseydi, daha geniş kapsamlı ve daha az ihtilaflı olma ihtimali olan bir madde düzenlenmiş olacaktı.

Değerli arkadaşlar, kanunun 21 inci maddesiyle, esas itibariyle, bu mevcut kanunun 42 nci maddesinde bir değişiklik yapılmaktadır. Bu değişiklik, prensip itibariyle fevkalade doğrudur, isabetlidir. Dolayısıyla da, bu isabet çerçevesinde "meslek birlikleri" tartışması söz konusu edilmektedir. Meslek birlikleri, sanatçıların sanat alanlarına veya kanunun tayin ettiği tarifler itibariyle, sinema sanatı, edebiyat ve ilim eserleri, güzel sanatlar ve müzik eserleri olmak üzere teşekkül eden 4 grup altındaki meslek birliklerine, 4110 sayılı Kanunla, ikincisini, üçüncüsünü getirmek şeklinde bir düzenleme yapılmıştı. Zannederim, o zamanki Kültür Bakanlığının böyle bir konuda kendilerini çok serbest hissetmek ihtiyacının bir miktar da ideolojik değerlendirmelerinin etkileriyle düzenlenmiş olması, bu maddede istenmeyen yanlışlıklara sebebiyet vermişti. Dolayısıyla, biraz evvel kürsüde konuşan Doğru Yol Partisi sözcüsü değerli arkadaşımız Sayın Bilgiç'in ifade ettiği hususiyetin altını çizmekle beraber, yanına da küçük bir asteriks koymak ihtiyacını hissediyorum; o da şudur : Kültür meselelerinde, sanat meselelerinde, eğer meseleyi ucuza getirirseniz, üslubunuza seviye kazandırma ihtimaliniz kalmaz. Dolayısıyla, 4110 sayılı Kanunla yapılan, tadilde, bu mesele fevkalade yanlış düzenlenmiş idi.

Benim gönlümden geçenleri söylemek gerekirse; ben, her dalda, her başlık altında bir tek meslek birliğinin bulunması lazım geldiğine inanırım; ancak, her şeyin çok liberal olduğunu iddia ettiğimiz bir yerde rekabetçi olmanın getireceği avantajlardan da böylesine önemli bir kanundan istifade edecek sanatçılarımızın mahrum kalmaması gerektiğini de ifade ederim. Dolayısıyla, Sayın Bakanlığın düzenlemesini sağlıklı, isabetli bulduğumu, ancak, bir noktada eksiklik olduğunu belirtiyorum ve o eksikliğin telafisi için de, muhtemelen bütün parti gruplarının ittifak edeceği bir önergeyle değiştirmek ve kanunu daha olgun hale getirmek mümkündür. Onun da isabetli bir düzenleme olacağını, başta bu kanuna ta başından beri önemli ölçüde destek veren, suhulet gösteren muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımızın ve iktidar mensuplarının birlikte hareketlerinin isabetli olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, diğer bir madde, mevcut kanun içerisinde kamuya mal etme ile devletin faydalanma salahiyetini tarif eden maddeler arasındaki

bağlantılar yoluyla, bu kanunda, yine, telifleri ödenmek suretiyle bir sürü eserin gündeme geti-rilip yayınlanmasını sağlayan düzenlemelerin de çok sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Ancak, bir doğru düzenlemenin, kaçınılmaz şekilde bir yanlışlık getirebileceği ihtimaline de işaret etmek zorundayım. Vakit kısaldığı için, süratle meseleye temas etmek ihtiyacını hissediyorum; o da, band-rolle ilgili olan hükümlerdir.

Değerli arkadaşlar, telifin suiistimal edilmesinin son derece bol yolu vardır. Bunlardan bir tanesi de, bir eseri, sizin bilginiz dışında korsan çoğaltarak, kendilerine menfaat sağlamalarıdır. Bir eserin yaratılmasında emeği, alınteri, göznuru olan, sabahlara kadar çalışarak üreten, telif eden şahsın, yani sanatçının, eseri yaratanın hiçbir şekilde menfaatdar olmayacağı bir mekanizmayı, sırf ticarî bir menfaat için suiistimal eden sistemi önlemek, Kültür Bakanlığının en başta gelen görevlerinden biri olmalıydı ve Kültür Bakanlığı, bu konuda, işte bu söylediğimiz maddeyi; yani tasarının 33 üncü maddesini getirerek, mevcut kanunun 81 inci maddesinde önemli bir düzenleme yapmıştır.

Bu bandrol hikâyesinin Türkiye'de yeni olduğunu, kitaplarda bu bandrol işinin yürümeyeceğini, bunu başka herhangi bir sanat dalıyla birleştirmek suretiyle takdim etmenin isabetli olmayacağını hem basın yoluyla hem de kişisel temaslar yoluyla telkin eden birtakım görüşler ileriye sürüldü.

Değerli arkadaşlar, bu, fevkalade önemli bir noktadır ve bu nokta üzerinde ısrarla durulması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Müsaade edecek misiniz?

BAŞKAN - Estağfurullah efendim, müsaade sizin; ama, toparlarsanız minnettar kalırım.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Evet, dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu kanunla ilgili olarak en önemli maddede, mutlak surette bandrolün kaçınılmaz şart olduğunu öngören maddenin kanunlaşmasına destek vermeniz gerekecektir; Meclis olarak bir sanatçının hakkını teslim ettiğimizin en güzel örneklerinden bir tanesi bu olacaktır.

Değerli arkadaşlar, iki noktada eksiklik gördüğümü söylüyorum; o iki tane eksiklik noktasını da, bana verilmiş olan 30 saniye içerisinde özetleyeceğim.

Bunlardan birincisi şudur: İnternette haklar suiistimaline ilişkin herhangi bir düzenleme yok; dolayısıyla, bugün en yaygın şekilde kullanılan aletlerden, araçlardan biri olarak internetin, bu sistemin haklar suiistimaline alet edilmesi ihtimalini bertaraf edecek bir düzenlemeye ihtiyaç vardı, dikkate alınması isabetli olurdu.

Diğer bir nokta, bu kanun tasarısı sadece teliflere ilişkin düşünülmüştür. Telif, bildiğiniz gibi Arapça "ülfet" kökünden gelir, ancak, sadece birbiriyle uyuşur nitelikte olanların bir araya geti-rilmesidir; yani, uzlaşmadan farklıdır, mutabakat anlamında da değildir, müellifat anlamındadır; bir araya geldiği değerler önem taşır. Dolayısıyla, telifin, sadece parasal haklar eşdeğerini öngören ta-riflerde ele alınması, müellifin diğer haklarının saygıdeğer olmadığı izlenimini uyandırabilir. Bir müellif için en önemli olan nokta da, diğer haklarının kendisine teslim edilmesi, hele hele, bu kadar ehemmiyeti haiz bir temel kanun içeriğinde bu hakların tarif edilmesidir.

Sanırım, bundan sonraki görüşmelerde daha ayrıntılı olarak sizlere malumat arz edeceğim. Şu ana kadar arz ettiğim hususların büyük bir kısmına, Kültür Bakanlığı, bu kanuna dayalı olarak çıkaracağı tüzükte derpiş etmek suretiyle hal çaresi bulabilir.

Bu memlekete, çıkacak bu kanunun layık olduğunu düşünüyor ve herkese hayırlı olmasını diliyor, gecenin bu saatinde lütfedip beni dinlediğiniz için saygılarımı ve şükranlarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karakoyunlu.

Gruplar adına görüşmeler bitmiştir.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti, 77 yıllık bir süreç içinde, sanat eserlerinin yaratılması, fikirlerin korunması konusunda ciddî evrelerden geçmiştir. Bu evrelerden geçerken, özellikle, sanatla uğraşanların, fikir üretenlerin eserlerinin korunması yönünde belirli uğraşıların, belirli gayretlerin olduğunu bili-yoruz. Ancak, ne var ki, bütün bu yapılan çalışmalarda, sanat eseri üretenlerin ve fikir üretenlerin hakları bugüne kadar ciddî bir şekilde korunmamıştır. Bunun en tipik örneğini, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Kemal Sunal ile ilgili gerek bu kürsüde yapılan konuşmalarda gerekse televizyonlarda gördük. Bir sinema oyuncusunun oynadığı filmdeki telif hakkı, hiçbir zaman düzenlenmemiştir ve bir sinema oyuncusu yokluk içinde yaşlılığını geçirirken, çevirdiği filmi televizyonlarda ya da sinemalarda pazarlayıp ciddî para kazanan insanların varlığına rağmen, bu kişilerin korunması yönünde kimse gayret göstermemiştir. Bugün hâlâ çözülmemiş olan sinema oyuncularının bu hakları, aslında, geçmişte, yazarlar için çözülmemiştir, geçmişte, diğer insanlar için de çözülmemiştir.

Bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının fikir ve sanat haklarının tamamını koruduğunu söyleyemeyiz. Belirli maddelerine bakıldığı zaman, örneğin, bu kanun tasarısında, Türkiye Cumhuriyetinin önemli bir varlığı olan TRT'nin haklarını koruyacak bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Nedir o düzenleme; başka bir radyo veya televizyonun, TRT'deki yayınları yarın öbür gün kopya ettiği, arşivlerinden alıp kullandığı takdirde bir bedel ödemesi, bu fikir ve sanat hakkını Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sahip olduğu bir kuruma ait olan bu hakların ödenmesiyle ilgili bir düzenleme hâlâ eksiktir. Ama, bu düzenlemelerin tümünün bu yasa tasarısında gerçekleştirilmesini beklemek mümkün değildir. Neden geçekleştiremeyiz; işin hem siyasal yönü vardır, kurumların belirli bir şekilde değerlendirilmesi vardır hem de başka nedenler vardır.

Türkiye'de kültür ve sanat faaliyetlerinin oluşumunda düşünce hakkının korunması çok önemlidir. Bu düşüncenin ürettiği ürünler gelecek nesillere yansıtıldığı zaman bu düşünceleri üretenlerin katlandıkları fedakârlıkların da karşılığının ödenmesi büyük bir önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, fikir ve sanat haklarını korurken bir başka eksiklikten de burada söz etmek istiyorum; o da, yurt dışında kullanıldığı iddia edilen fikir ve sanat eserleriyle ilgili olarak belirli zümrelerin ülkemizde türediklerini ve bu gruplar adına belirli paralar aldıklarını, belirli faturalar kestiklerini ve bunların, belirli bir süreçte haksız bir kazanç olarak elde edildiğini de burada dile getirmek istiyorum. Bu haksız kazançlarla ilgili çeşitli önlemlerin alınarak, aynı zamanda bu fikir ve sanat eserlerinin oluşmasında, yayılmasında katkısı olanların hem haksız nedenlerle mağdur edilmeleri önlenmeli hem de gerçek fikir ve sanat eseri sahiplerinin hakları korunmalıdır.

Değerli milletvekilleri, fikir ve sanat eserleriyle ilgili olarak hakların korunması konusundaki bu kanun tasarısının, ülkemize hayırlı olmasını dilerken, sözlerime başlarken dile getirdiğim, başta, sinema oyuncuları olmak üzere, hakları korunmamış insanların haklarını da koruyacak gelecekteki düzenlemelerin yapılması dileğimi belirtir, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker.

Şimdi, söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik'te.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 402 sıra sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun Tasarısının geneli üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Fikir ve düşünce, en önemli sermayedir ve kültürle alakalıdır. Bir milletin sermayesi olmayabilir; ancak, düşünce ve fikir, her türlü sermayeyi oluşturur. Düşünce ve fikir, bir milletin en büyük hazinesidir. Medeniyet adına ne ortaya konmuşsa, hepsi düşünce ve fikirle ortaya konur. Bir milletin geri kalmasında en önemli unsur, düşünce ve fikir hayatının gelişmesinin önlenmesidir.

Bu nedenle, düşünce ve fikir dolayısıyla onun meydana getirdiği sanat ve kültür ne kadar özgürse, o milletler de o kadar gelişmişlerdir. Milletlerin özellikleri, kültür ve sanat hayatıyla ortaya çıkmaktadır. Başkalarının kültürünü benimsemek, kopya etmek, o milletlerin hegemonyasına girmekle aynı anlama gelmektedir. Onun için kültür, millîdir diyoruz. Bugün, Avrupa Birliği kapısında bekleyen Türkiye, hangi kültür ailesine mensup olduğunu, tarihin bu dönüm noktasında iyi düşünmek zorundadır.

Bundan yüzaltmışbir yıl önce ilan edilen Tanzimat Fermanından günümüze, Batı kültürü ile kendi kültürümüz arasındaki gerilimi yaşıyoruz. Yeni bilgi çağında, İnternetle ortaya çıkan kültür, dünyayı evrensel bir köye dönüştürürken, eski dünyada olduğu gibi ülkeler, güçleri oranında dünya kültürüne dahil oluyorlar.

Televizyonun karşısında, sinemada, tiyatroda, plastik sanatlarda, müzikte eğer sadece taklitle yetiniyor ve sadece hayranlık üretiyorsanız, sadece seyirciyseniz, evrensel kültüre bir katkınız olamıyorsa, bu, düşünce ve fikir hayatına önem verilmeyişindendir.

Değerli milletvekilleri, geçmiş hükümetlerin politikaları ile siyasî bağımsızlık politikamızı, ne yazık ki, kültür politikalarında koruyamadık. Şimdi, devletler, ekonomiler, uluslararası ilişkiler, artık, kimsenin önüne geçemeyeceği yeni bir tehdit altındadır. Ülkeler, ekonomik güçleri oranında kültürlerini dünya pazarına sürüyor ve toplumlar, kültürel dirençleri kadar mukavemet gösteriyorlar.

Uluslararası ilişkilerde de ekonomik ilişkilerde de kültüre göre belirleme yapılmaktadır. Yeni dünyada ya üreticisiniz ya da pasif tüketici. Türkiye hükümetleri, kültürel olarak dünyaya hangi katkıda bulunduklarının muhasebesini yapmak zorundadırlar. Ekonomik olarak dünya standartlarının neresindeysek, kültürel olarak da aynı yerdeyiz.

Değerli arkadaşlar, bu kürsüye çıkıp, bilimde, sanatta, edebiyatta dünya ölçüsündeki eserle-rimizi duyuracak, gururla duyuracak bir kültür politikamız yoktur.

Türkiye sınırlarını aşabilen yazarlarımız, aydınlarımız, burada özgürce üretim yapamadıklarını ifade ediyorlar. Cezaevlerindeki olayları bile aydınların müdahalesiyle durdurabileceğimizi umu-yoruz.

Bugün, üniversitelerimiz, bilim adamlarımız, tek tip, fabrikasyon bir insan tipi üretmek için, sadece ideoloji üretiyorlar. Üniversite rektörleri, bilimsel araştırmalarla, dünyada olay haline gelen incelemelerle değil, kılık kıyafet dayatmalarıyla gündeme geliyorlar.

İşte, bu utanç verici tablo, bir kültür politikasını gerektiriyor. Evet, kültür meselesi, Türkiye'de ideolojiktir; çünkü, çok netameli bir alandır.

Yurtdışına gidenler, yurt dışındaki yüzbinlerce insanımız, büyükelçiliklerimizden, kültür ataşelerimizden kültür alanında hangi hizmetleri alabiliyorlar? Kültür Bakanlığında olduğu gibi diğer bakanlıklar da, torpilli bürokratlarını yurt dışına gönderince, meseleyi hallettiklerini düşünü-yorlar; halbuki, olay böyle değildir.

Değerli milletvekilleri, kültür mirasımız, fikir ve sanat eserlerimiz, uluslararası antika mafyasının ticarî metaı haline gelmiştir. Banka hırsızları gibi tarihî eser kaçakçıları cirit atıyor. Bir de bakıyorsunuz ki, bir kütüphanede veya bir müzede olması gereken bir eser, kaçakçıların elinde dolaşıyor.

Eh, 77 yılda 77 defa millî eğitimde reform yaparsanız, eğitimi de, kültürü de katledersiniz, toplumu da yozlaştırırsınız.

Şu anda görüştüğümüz tasarı, milletimizin fikir ve sanatta ilerleme ihtiyacının getirdiği bir zarurettir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 42 nci maddesi, en son 1995 yılında değiştirildi; ancak, Türk fikir hayatında ortaya çıkan gelişmeler ve hareket, eserlerin tekrarına yarayan vasıtalardaki artma ve çeşitlilik, korsan yayınlar, eser sahiplerinin haklarının ihlali hallerinde verilecek cezaların yetersiz oluşu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun tekrar değiştirilmesini zarurî kılmıştır.

Tasarının 1 inci maddesiyle, eski kanunun 1 inci maddesi tamamen değiştirilmiş ve yerine "amaç" maddesi konulmuştur. Amaç maddesinde, bu kanunu amacının, manevî ve malî hakları belirlemek, korumak olduğu öngörülmüştür. Aynı hükme, kanun üzerinde "sahiplerinin maddî ve manevî menfaatları bu kanun dairesinde himaye görür" biçimindeki 13 üncü maddesinde yer ve-rilmektedir. Aynı hüküm, kanunun 20 nci maddesinde de değişik ifadelerle tekrarlanmaktadır. Bu itibarla, kanunun 13 ve 20 nci maddelerindeki hükümler karşısında tasarının 1 inci maddesinin gerekmediği ortaya çıkar.

Tasarının 2 nci maddesinde de, televizyon haber özetlerine benzeyen birtakım tanımlar bulunmaktadır. "Tanımlar" başlığı altındaki madde (1b) fıkrasının (b) bendinde "Eser sahibi: Eseri meydana getiren gerçek kişidir" hükmüne karşılık, yine, tasarının 5 inci maddesiyle kanun tamamen değiştirilmiş ve tasarıya, yeni 8 inci maddeyle "bir eserin sahibi onu meydana getirendir" hükmü konulmuştur. Görülüyor ki, bu ikinci tarifte eser sahibinin gerçek kişi olması aranmamıştır. Birbiriyle çelişen bu iki belirlemenin gerekçesini bulmak mümkün değildir.

Tasarının getirdiği diğer bir tanım da "işlenme eser" kavramıdır. Bu da, kanunun kaldırılmayan ve değiştirilmeyen 6 ncı maddesinin 1 inci fıkrasında vardı. Kavramların kısa ve bazen de uzun aralıklarla neden tekrarlandığını anlamak mümkün değildir.

Hazırlanan taslak bir yeni yasa değil iyileştirmedir. Bu tasarı birçok yenilik getirmekle birlikte, yakın bir zamanda, yeni bir düzenleme ihtiyacını doğuracaktır. Bunun kesin çözümü, kanunun, tamamen, yeniden ele alınmasıydı.

Değerli milletvekilleri, değerler evrensel olabilir; ama, kültür millî olmalıdır. Sanata, sanatkâra gereken değer verilmezse, meydana gelecek boşluğu dolduramazsınız. Fikir ve sanat eserlerinden bahsederken, değerli üstat Necip Fazıl'dan bahsetmemek haksızlık olur diye düşündüm. Bakınız, ne güzel ifade etmiş:

"Sular kıvrım kıvrım ırmağa gelir

Pervane dediğin çerağa gelir

Bülbül kovuldu mu dil bahçesinden

Gak gak karga

Vak vak kurbağa gelir."

Konsensüs halinde fikir ve sanat hayatımızı geliştirmeye yönelik kabul edilecek bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum efendim.

BAŞKAN - Efendim, daha oylamaya falan geçmedim, Sayın Uzunkaya'nın söz hakkı var.

Sayın Uzunkaya sual soracaksınız herhalde.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakandan şu suallerimi cevaplandırmasını arz ediyorum.

Evvela şunu ifade etmem gerekir ki, hakikaten Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi olarak ben de, hem alt komisyonda, hem komisyonda bu tasarının büyük bir ittifakla çıkmış olmasının ve bugün temel yasalar adı altında parlamentodan geçecek olmasının mutluluğu içerisindeyim ve bu nedenle bu yapı içerisinde Sayın Bakanımızın kişisel tutumunun da et-kili olduğunu ifade ediyor, kendilerini tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.

Ancak, Sayın Bakandan, ülkenin bir Kültür Bakanı olarak iki hususta sualim var.

Bunlardan birisi, bir televizyonumuzda son günlerde yayınlanmakta olan "Biri Bizi Gözetliyor" adı altındaki programın içeriği ve yapısı itibariyle ülkenin fikir, sanat, bilim dünyasına saygı duyan ilgili bir Bakan olarak, bu kişilerin, günlük fevkalade dejenere olmuş hayatlarının, farklı ekranlardan topluma yansıtılmasını, fikir ve sanat dünyamıza, ülke insanına saygı açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? İzleme, izletme, bir Bakan olarak konuyu takip etme ve gerekirse yasal işlem yaptırma konusunda bir eyleminiz, düşünceniz var mıdır? Ki, bu konuda toplumun büyük rahatsız-lığı vardır, bunu özellikle zatıâlinize ve Yüce Heyete de burada arz etmek istiyorum. Batı toplumlarında böyle şeylerin olması olağan olabilir; ama, bizim toplumumuzda, az önce de ifade edildi, medeniyetler farklıdır, kültürler farklıdır; birisinde enternasyonal düşünülebilir;ama, kültürler millîdir.

Sayın Bakanım, bir diğer konu da, şu elimdeki eser, 1998 yılında, Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü almış, yine 1998 Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü almış, yazarı bir Türk olan Kemal Yalçın'ın "Emanet Çeyiz" adlı eseridir. Bakanlık olarak, sizin bu esere Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü verişinizde etkili olan sebebin ne olduğunu doğrusu bilemedim; çünkü, ben-deniz bu eseri dikkatle okudum... Üstelik, Millî Eğitim Bakanlığı, ilkokullarda, dördüncü sınıf Türkçe kitabında, bu kitabı ilkokul öğrencilerine tavsiye etmiş. Ben şimdi sayfa numaralarını vereceğim. Mesela, bu kitabın içerisinde -samimiyetle söylüyorum- bir Anadolu insanına okutulama-yacak, dinletilemeyecek kadar galiz küfürlerin, hakaretlerin olduğu varsayılır, bilinirse, buna hem Kültür Bakanlığımızın ödül vermesini hem de Millî Eğitim Bakanımızın okullara tavsiye etmesini hayretle ve dehşetle izlediğimi burada ifade ederken, Sayın Bakanım, bu eseri okuyarak mı böyle bir ödül verdiniz veya Bakanlığınız bunu hangi nedenle ödüllendirdi? Çünkü, burada, Birinci Cihan Harbi döneminde Rumların ve Ermenilerin zulme uğratıldığını bizzat Kemal Yalçın iddia ediyor, birkısım ravileri aracılığıyla; yani, böyle bir kitap yazıldıktan sonra, Fransa'nın Ermenilerine ve Ermeni lobicilerine, kanaatimce gerek yok; ama, hayreti mucip, böyle bir eser yazılabilir, böyle bir eserin Millî Eğitim gibi bir bakanlık ve zatıâlinizin başında bulunduğu önemsediğim kişiliğiniz itibariyle, önemsediğim bir bakanlık tarafından tavsiye edilmesi veya ödüllendirilmesinin bilinmeyen bir başka sebebi var mıdır, izah ederseniz memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; "Biri Bizi Gözetliyor" adlı programı bugüne kadar şahsen izlemedim. Yalnız, Avrupa'daki programların da tartışmalar yarattığını ve orada da, o toplum yapısı içinde bile, belirli kesimlerden eleştiri aldığını biliyorum. Bunun temelinde, insan özel yaşamının daima mahrem olduğu ve toplumsal yaşamda, özel yaşamın mahremiyetine saygı gösterilmesi gerektiği inancının yattığını düşünüyorum. Takdir edersiniz ki, Kültür Bakanlığı olarak, radyo televizyon yayınlarıyla ilgili herhangi bir yaptırım yetkimiz yok; ancak, bu konuda denetim yetkisinin RTÜK'te olduğunu biliyoruz. Şu anda Sayın Milletvekilimiz olarak, Sayın Uzunkaya'nın, bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme getirmesi ve bizim de bu şekilde yaptığımız değerlendirme, RTÜK tarafından da dikkate alınabilecek bir değerlendirme olarak düşünülmelidir. Bu konunun, RTÜK'e de Bakanlığımız tarafından iletileceğini burada belirtmek istiyorum.

İkinci sorunuzun cevabına gelince: Kültür Bakanlığı, Bakanlık faaliyetleri arasında kendisi yayınlar yapmaktadır. Bu yayınlar, kültür hayatımızın değişik evreleriyle ilgili, genellikle ticarî niteliği olmayan; ama, topluma sunulması gereken kültürel değerleri yansıtmaktadır. Ancak, ülke-mizde, kişiler tarafından değişik alanlarda romanlar, kitaplar yayımlanmakta ve bunlar özel yayınevlerinde de basılmaktadır. Kültür Bakanlığının değerlendirme kurulları vardır; bu kurullardan bir tanesi, o yıl içerisinde yazılan değişik kitaplar, romanlar arasında, bu biraz önce belirttiğiniz kitabı da incelemiş ve birçok kademedeki ödüller arasında buna da başarı ödülü vermiştir.

Bu kitap, Bakanlığımız tarafından Bakanlığımıza ait bir kitap olarak yayınlanmamıştır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Doğan Kitapçılık... biliyorum.

KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Dolayısıyla, içeriğiyle ilgili olarak Bakanlığımızın herhangi bir sorumluluğu yoktur.

Kitabın geneliyle ilgili olarak da, hümanist bir yaklaşım içerisinde bir Türk ailesinin, Yunanistan'a göçen bir aileye, uzun yıllar, onların bıraktığı bir emanet çeyizi, daha sonra o aileyi bularak vermesi, iade etmesi gibi bir anlatımı yansıtmaktadır. Tabiî ki, tek tek arandığında, bu kitabın içerisinde, hoşa gitmeyen veya reddedilmesi gereken unsurlar da vardır; ama, genel anlamda, böyle bir Türk ailesinin, insancıl yaklaşımını konu alan ve bizi, bir anlamda yücelten bir değer olarak da sunan bir niteliği vardır.

Bir içsavaş ortamı içerisinde ortaya konan, bu biraz önce belirttiğiniz unsurları, tabiî ki, bizim kabul etmemiz mümkün değildir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakanım, dil olarak...

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim, mesele anlaşılmıştır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

 Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

 Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve tasarının maddelerine geçilmesi  kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Bu bölüm, 1 inci madde ilâ 20 nci maddeyi kapsamaktadır. Bu bölümde konuşma süreleri, grup-lar, komisyon ve hükümet için 10'ar dakikadır.

Birinci bölüm üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek söz istemiştir.

Buyurun Sayın Çiçek. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı hakkında Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonumuz, bu tasarıyla ilgili bütün grupların konsensüs sağladığı güzel bir çalışmayı sonuçlandırmıştır. Oluşturulan alt komisyonda, tasarının ilgi alanına giren bütün meslek birliklerinin, kurum ve kuruluşlarla ilgili şahısların aşağı yukarı tamamına yakınının görüşleri alınmış, itirazları değerlendirilmiştir. Bu kanun tasarısının hazırlanmasında meslek birliklerinin büyük katkısı olmuştur. Bu tasarı, Bakanlığımızla muhataplarının ittifaklarıyla çıkmıştır. Kültür Bakanlığımızın görüşleri ile meslek kuruluşlarının görüşleri telif edilmiş ve mutabakat sağlanarak kanun teklifi üst komisyona intikal ettirilmiştir. Alt komisyonda görev almış bir arkadaşınız olarak, yüzlerce, hatta binlerce ayrı görüş ve düşün, ciddî manada etüt edilerek, araştırılarak değerlendirilmiş ve kanun tasarısında görüşlerin değerlendirilmesi sonucunda yer alması temin edilmiştir. Kültür Bakanlığımızın görüşleriyle meslek kuruluşlarının görüşleri telif edilmiş, mutabakat sağlanmıştır. Üst komisyonumuzun ittifakının oluştuğu görüşlerle tasarı huzurunuza gelmiştir. Fazilet Partisi Grubunun görüşleri tasarıda yer aldığı için, Grubumuz, tasarıyı komisyondan geldiği şekliyle aynen kabul etmektedir. Bu sebeple, Grubumuzca, tasarının maddeleriyle ilgili değişiklik önergesi verilmeyecektir.

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun değiştirilen maddelerinde özetle şu hususlara yer verilmektedir: Eser sahibinin münhasır haklarından birisi olan çoğaltma hakkı ile ilgili düzenlemeler, mevcut Kanunun 22, 41 ve 81 inci maddelerinde değişiklikler yapılarak belirlenmiştir.

Radyo, televizyon gibi yayın kuruluşlarınca yayınlanan fikir ve sanat eserlerinin korunması ve kullanımları, eserlerin koruma süreleriyle ilgili düzenlemeler, eserlerin kayıt, tescil edilmesi, malî hakları kullanımı yetkilerinin takip edilmesi, eserlerle ilgili bilgilerin hak sahiplerinin belirledikleri şekilde korunmasının sağlanmasına ilişkin düzenlemeler, korsanlığın ve eserlerin yetkisiz kullanımının engellenmesi hususundaki düzenlemeler, mevcut Kanunun 20, 25 inci maddeleri arasında belirlenen eser sahiplerinin malî haklarına tecavüz hallerinde verilecek cezalar, Kanunun ilgili maddeleri gözden geçirilerek yeniden düzenlenmiştir ve caydırıcılık esası gözönünde bulundurulmak suretiyle cezalar ciddî manada artırılmıştır.

Kanunun değişen maddelerinin muhtevası, maddeler görüşülürken yapılan değişikliklerin ne olduğu sizlere arz edilecektir. Kanunun alt komisyonda ve Komisyonda görüşülmesi esnasında, her türlü anlayışı başarıyla sergileyen, muhalefetin görüşlerine kendi görüşü gibi sahip çıkan Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay Beye, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Ayrıca, millî kültürümüzün seçkin eserlerinin nadide örneklerinden biri olan Hattat Karahisarî'nin muhteşem elyazması Kur'an-ı Kerim'ini tıpkıbasım sistemiyle bastırıp milletimizin hizmetine sunduğu için, Bakanımıza teşekkürlerimi tekrar sunmak istiyorum.

Kütüphanelerimizin tozlu raflarında kalmış nice eserlerin hayatiyete geçirilmesinde Sayın Bakanımızın yeni hizmetlerini bekliyoruz.

Bu kanun tasarısının hazırlanmasında emeği geçen Kültür Bakanlığının değerli bürokratlarına da ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Kültür Bakanlığımız, milletimizin varlığının temel taşları olan millî kültürümüzün bütün değerlerini tespit etmek, korumak, geçmişi geleceğe bağlayan köprü olmak mecburiyetindedir.

Kültür, milletlerin varlığının, milletlerin yaşadığı maddî ve manevî hayatının tamamıdır. Milletlerin kültürü, o ulvî düşüncenin hayat haline getirilmesidir.

Türk Milletinin kültürü ise, milletimizin tarihinin derinliklerinden süzülerek getirdiği kutsal değerlerin tamamı, o değerlerin ışığında kurduğu müesseselerdir. Millî kültür, milletimizin hayat felsefesidir, edebiyatıdır, şiiridir, romanıdır, ezgisidir, türküsüdür, şarkısıdır. Milletimiz, ruhundaki güzellikleri, bunlarla sembolize etmiş ve nesilden nesile aktararak ebedileştirmiştir; millî mimarîmizde eşine rastlanmayacak güzellikte eserler meydana getirilmiştir; köprüler, çeşmeler, camiler, medreseler, evler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar inşa etmiş ve vakıf müesseseleriyle onları korumuş, sonraki nesillere intikal ettirmiştir.

Hayatın başlangıcından, doğumdan ölüme kadar yaşanan hayat içerisinde düşünce planından uygulamaya intikal eden her şey, kültür varlığımızın müesseselerini oluşturur. Çocuğun büyütüldüğü beşik, beşiğin başında söylenen ninni, çocuğun giyimi, kuşamı, oyunu, ona söylenen masal, tekerleme, her şey ama her şey, milletimizin kültür varlığıdır. Ölümden sonra kabrin başına dikilen taşın şekli ve üzerindeki sanat şaheseri yazılar kültür varlığımızın devamıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu manada, kültür varlığı milletimiz kadar zengin bir millet yeryüzünde yoktur. Anadolu, âdeta, bütün kültürlerin merkezidir. Dünyada, kültür varlığı milattan binlerce yıl öncesinden zamanımıza kadar gelmiş geçmiş bütün insanlığın dinlerinin, dillerinin, kültür ve medeniyetlerinin bu kadar geniş sergilendiği bir toprak parçasına rastlamak mümkün değildir. Anadolu, neredeyse, Hazreti Adem'den bu yana, bütün milletlerin uğradığı yer olmuştur. Herbirisinin kültür ve medeniyetinden parçaları ülkemizin her karış toprağında bulmak mümkündür.

Bu manada Anadolu bir kültür akvaryumudur; geçmişle zamanımızı, zamanımızla geleceği birbirine bağlayan medeniyet köprüsüdür. Bizim için hiçbir şey ifade etmediğini zannettiğimiz bir mağara, mağaranın içindeki bir şekil, kenardan, köşeden bulunmuş bir çömlek parçası ve benzeri şeyler, bugün, insanlık tarihine ışık tutmaktadır. Türk Milleti, kendinden önceki insanlardan devraldığı bu kültür ve medeniyetleri kendi potasında eriterek, ayrı bir güzellik vermiş ve insanlığın hizmetine, başarıyla sunmuştur, sunmaya devam etmektedir.

Devletimizin bu tarihî misyonunu, bugün, Kültür Bakanlığımız üstlenmiştir. Bunun için, fikir ve sanat eserlerimizin bu tarihî misyonu devam ettirebilecek şekilde düzenlenmesi, faydalı olmuştur.

Bakanlığımızdan ve Sayın Bakanımızdan şu hizmetlerin de gerçekleştirilmesini rica ediyorum: Anadolu topraklarımızı bize emanet eden beyliklerimizden Aydınoğlu Mehmet Beyin beylik merkezi -bugün, Ödemiş İlçemizin bir kasabasıdır; Birgi- Birgi'nin, UNESCO dünya miras listesi SİT alanı kapsamına alınarak tarihî yapısının bozulmadan yeniden düzenlenmesini; İstanbulumuzun fatihi Fatih Sultan Mehmet Hanın muhterem hocaları ve İstanbul'un fethinde maddî, manevî büyük katkısı olmuş, hocaların hocası, büyük alim Akşemseddin Hazretlerinin yurdu, kabrinin bulunduğu yer Bolu- Göynük ve Mudurnu İlçelerinin aynı statüde değerlendirilerek, milletimize, tarihe ve insanlığa kazandırılmasını; dünyanın dört bucağına yayılmış, Çin Seddinden Adriyatik sahillerine, Rus steplerinden Yemen'e, Afrika'ya, Amerika'ya kadar bütün ülkelerdeki kültür varlıklarımızın tek tek tespit edilerek envanterinin çıkarılmasını ve bizden sonraki nesillere intikal ettirilmesini arz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çıkarılacak kanunun, muhataplarına, ülkemize hayırlı olmasını niyaz ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen'de.

Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Tasarının birinci bölümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; hepinize iyi akşamlar diler, bu vesileyle saygılarımı sunarım.

Gerçekten, stresli günler yaşamamıza rağmen, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde fikir ve sanata ilişkin bu tasarının görüşülmesiyle hiç yorgunluk duymadığımızı ve büyük bir rahatlama içinde olduğumuzu ifade etmekten de kaçınmak istemiyorum.

Sizlerin de malumu olduğu üzere, her kanunun, belirli bir amaçla bir prosedür yolculuğu vardır. O amaç ki, toplumsal talebin ve bu konudaki ihtiyaçların birtakım kurallara bağlanması gereğinin zeminidir, temelidir.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinde, amacı anlatılarak, beklenen, özlenen ve günün sorunlarına çare bulunmak istenen bir kanunun çıkarılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu maddeyi okumanın bir tekrar olmadığını düşünüyorum: "Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevî ve malî haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir" denilmektedir.

Değerli üyeler, bu tasarıyla, öncelikle, Roma ve Bern Sözleşmelerinde değişiklik yapan Paris Metnine katılmamız sonrası ortaya çıkan uyumsuzlukları gidermek amaçlanmıştır. Diğer taraftan, toplumumuzun kültür ve sanatla ilgili kesimlerinin eleştirileri de göz önüne alınarak, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki boşluklar giderilmeye çalışılmaktadır.

Burada belirtmek gerekir ki, bu kanunla ilgili ilk değişiklik de, Doğru Yol Partisi tarafından, 1995 yılında gerçekleştirilmiştir; ancak, bilim ve teknikteki, özellikle iletişim sektöründeki başdöndürücü gelişme yeni bazı eksiklikleri ortaya çıkarmış ve yeni düzenleme ihtiyaçlarını da beraberinde getirmiştir. Özellikle imza konulan uluslararası sözleşmeler, mevcut yasal düzenlemeleri yeniden gözden geçirmeyi de zorunlu hale getirmiştir. İnanıyorum ki, bu tasarının yasalaşmasıyla, fikir ve sanata ilişkin eserler daha iyi korunabilecek ve bu konuda uzun zamandır gündemde olan bir ihtiyaç giderilecektir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; fikir ve sanat üretimimizin gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğu özellikle malumunuzdur. Gelin, meseleye, ta başlangıçtan, bir girişle başlayalım, meselenin ana unsurlarını tespit etmeye çalışalım. Değerli hocam Sayın Ayıter bir eserinde aynen şu değerlendirmeyi yapmıştır: "İnsan, insanlığın ortak kültür hazinesinin yaratıcısıdır. Bu hazineyi oluşturan fikir ve ürünlerin hukukça korunması, fikir ve sanat eserlerini himaye etmeyi amaçlayan yasalarla olur." İşte, insanlığın oluşturduğu bu kültür hayatı, sadece fikir ürünlerini yaratmadan ibaret değildir. Günümüz dünyasında basın, radyo, televizyon, baskıcılık, yayıncılık, kitap ticareti, tiyatro, konser gibi faaliyetler de kültür hayatımızın bir parçasıdır. Hem de özenilmesi gereken, korunması gereken ve çok ciddî yasal düzenlemeler yapılması gereken bir konudur.

Şöyle dönüp, toplumsal hayatımıza bir baktığımızda, kültür hayatının, insanlık tarihinin her çağında olduğundan daha yoğun yaşandığını, toplumları kitle haline getirdiğini, basın ve giysi endüstrisi kadar etkin bir biçimde toplumsal dalgalanmalara neden olduğunu ve bir kültür endüstrisini yarattığını görmek hemen mümkündür. Öyle ki, ürünü yaratıcısıyla, icra edeniyle, yayma teknikleriyle, çalışanı ve bu yoldan hayatlarını kazanan insanların sayısını düşündükçe, kültür endüstrisinin tüm endüstri içerisindeki o azametli payını görmek mümkündür.

Tespitler odur ki, gelişmiş toplumlarda tüm millî ekonominin önemli bir parçasını kültür ekonomisi oluşturmaktadır. Hatta bu husus, gelişmişlik çizgisinin belirlenmesinde bir ölçü de olmuştur.

Yaşanan bu gerçek, kültür hayatının kültür ekonomisine dönüşmesiyle, toplum yararı amaçlı bir hukukî düzenlemeyi de zarurî kılmıştır; ancak, işler bu kadar kolay değildir. Bir ülkede kültür hayatının gelişmesi için öncelikle fikir ve sanat adamının saygı görmesi gerekir. Her türlü emeğe, özellikle fikir emeğine gösterilen sevgi ve saygının derecesi, o toplumun ulaştığı düzeyin şaşmaz, yanılmaz bir göstergesidir; çünkü, emek ve fikir, sadece insanlığa hasredilmiş bir değerdir. Fikir ürünleri, sadece insanlığın zekâsından doğar. Artık dünyada kabul edilen bir gerçek vardır ki, o da, insanlığın, daha çok zihne, yaratıcı zihne ve onun ürünlerine muhtaç olduğudur.

Değerli milletvekilleri, konuya biraz da mevcut hukuk sistemimiz açısından bakmakta fayda görüyorum. Eser sahibinin bu denli kendisine bağlı ve kendi ürününün üzerindeki mutlak hakkı, yine mutlak bir anayasal güvence ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Bizim Anayasamızın 64 üncü maddesiyle bu güvence yaratılmıştır.

Anayasal güvenceyi zorlayan diğer bir unsur da, uluslararası sözleşmeler ve bu konudaki İnsan Hakları Bildirgesidir. Esasen, hukukî korunma ihtiyacı, tekniğin gelişmesi, matbaanın icadı ve eserlerin çok sayıda basılması imkânının doğuşuyla başlamıştır. Günümüzde ise, küreselleşmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak, fikir ve sanat eserlerinin ülke sınırları ötesinde de yayılma ve korunma ihtiyacı, ikili devlet anlaşmalarını gündemimize taşımıştır.

Ülkemizde fikir ve sanat alanlarında yeterince üretim yapılamamasının nedenlerinden bir tanesi de, fikir adamının veya sanatçının üretiminin maddî değerini bulmamasıdır. Fikir üretimi, sanat üretimi, bir gönül işi olarak binbir zorluk içerisinde yapılmaya çalışılmaktadır. Bu şartlar altında yapılan üretim de yeterince korunamamakta ve eserlerin taklitleri, kopyaları çıkarılmaktadır. Çok satan kitap veya kasetlerin daha orijinali çıkmadan, korsan taklitleri, vitrinleri, sokak sergilerini doldurmaktadır.

Fikir ve sanat ürünlerinin korunması için, bu tasarı gerekli altyapıyı kesin olarak sağlamaya çalışmaktadır. Sayın Karakoyunlu'nun çok kıymetli fikirleriyle burada daha da bilgilendiğimizi, olumlu bir muhalefet anlayışıyla, kendisinin eksik bulduğu hususlara aynen katıldığımı ben de ifade etmek istiyorum. Kendisinin sanat adına yapmış olduğu çalışmalara da buradan ayrıca teşekkür eder, saygılar sunarım.

Ancak, buna rağmen, Sayın Karakoyunlu'nun da belirttiği gibi, yasa tasarımızın henüz tam olarak korunmayı temin edemediğini birçok eksikleri de barındırdığını biliyorum; çünkü, bunlar da hukukî birtakım eksikliklerden doğmuştur; zaman içerisinde giderileceğini de ümit ediyorum.

Ben, bu vesileyle, tarihimizde sanat adına hizmet eden tüm sanatçılara -günümüzde ve geçmişte hizmet edenlere- buradan saygılarımı iletiyor, hepinize selamlar ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen.

Efendim, böylece, Birinci Bölüm üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Birinci Bölümü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci Bölüm üzerinde görüşmelere başlıyoruz. Bu bölüm 21 ilâ 41 inci maddeleri kapsamaktadır malumları olduğu veçhile. Bu bölümde de konuşma süreleri, gruplar, komisyon ve hükümet için 10'ar dakikadır.

İkinci Bölüm üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu'ya aittir.

Buyurun Sayın Göksu. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısının ikinci bölümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçen haftalarda, uzun İçtüzük tartışmaları yaşanmıştı. Bu yaşanan uzunca İçtüzük tartışmalarından sonra, temel yasalardan sayılan bu tasarının, muhalefetin de katkılarıyla uzlaşmayla geçmesi gerçekten sevindiricidir. Burada, iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, muhalefetin katkılarından dolayı teşekkür ederken, muhalefet partilerine mensup milletvekillerimiz de, malum olduğu üzere, Sayın Bakana ve bu konuda çalışma yapanlara teşekkür etmişlerdir. Demek ki, Meclisimizde, iktidar-muhalefet uzlaşabiliyor; milletimizin beklentisi de budur; bu, güzel bir manzara.

Bugün, biz, burada, kültür, sanat, fikir gibi gönül dünyamıza hitap eden güzel şeyler konuşu-yoruz. Keşke, bu güzel şeyleri, güzel bir günün akşamında konuşabilseydik; ama, bizler, burada, bu güzel şeyleri konuşurken, dışımızda, ülkemizde, bugün, maalesef, ekonomik bir yangın vardı. Elbette, bu yangının içerisinde olan insanlarımız elem taşırken, bizler, onlardan habersiz, bihaber olamazdık. Akşam televizyonda haberleri izledim; bugüne bir isim takmışlardı "kara çarşamba" diye. İşte, bu zor günde bu güzel şeyi konuşmak, inanın, bana sıkıntı vermektedir.

Buradan şunu söylüyorum: Ekonomimizi IMF'ye teslim ettik, memleketi bir yangına götürdü. İnşallah, kültür yozlaşmasının önüne geçerek, nesillerimizin yanlış istikametlere gitmesini engelleyecek her türlü tedbiri alır, onları, iyiye, güzele ve doğruya sevk ederiz diyorum. Bu anlamda, fikir ve sanat adamlarımıza sahip çıkacağımız, onlara birtakım haklarını teslim edeceğimiz bu tasarının da, bu güzel başlangıcın bir habercisi olduğu kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, kültür ve sanat, bir bakıma, o ülkenin uygarlık ölçüsüdür. Kültür ve sanat, bir ülkenin, toplumun ve onları oluşturan bireylerin geleneklerini, dil ve dinlerini, becerilerini, inancını düşünce yapısını ve eğitim sistemini yansıtmaktadır. Kültür ve sanat, insanlığın ortak varlığıdır; fikrî haklar yasası da, bu ortak varlığın, sanat ve sanatçının korunması yolunda, kamu ve özel sektörde titizlikle uyulması gereken çok önemli bir disiplindir.

Sanatın kültürel olgusunun yanı sıra, ülkesine ekonomik yararı da vardır. Bu ekonomik yarar, sanata yapılan yatırımla orantılı olarak ülke bütçesine ve bu yolda topluma yansıyabilir. Diğer yandan, sanatın uluslararası bir elçilik hizmeti yaptığı da gözardı edilmemelidir. Cumhuriyetimizi, uygarlık yarışında önce çıkarmak istiyorsak, kültür ve sanata sahip çıkmalıyız. Kültür ve sanatı koruyan fikir hakları yasası, bu nedenle önem kazanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı üzerinde konuşan arkadaşlarımız ittifakla çıktığını beyan etmekle beraber, bazı çekinceleri arkadaşlarımız söyledi, ben de temel görüşlerimi sizlere aktarmak istiyorum.

Madde metni, kanun metninde yer alan meslekî birliklerin kurulabilmesini öngörmektedir; ancak, meslek birliği kurulurken inisiyatif tamamen Kültür Bakanlığına ve Bakanlar Kuruluna bırakılmış durumdadır. Halbuki, özerk olarak kurulması düşünülen bir birliğin inisiyatifinin başka bir yere ait olması o birliği özerk olmaktan çıkarır ve bağlı kuruluş haline getirir. Dolayısıyla, bu madde hükmünde yer alan birlik ve federasyon gibi, demokratik ilkelere uygun, özgürlükçü, gelişimci anlayış, inisiyatifi Bakanlığa bırakan izin prosedürü ile hükümsüz kalmaktadır.

Yeni bir yüzyıla girdik. Bu yeni yüzyıl, daha çok özgürlüklerin konuşulacağı bir yüzyıl olacaktır. Biraz daha sivil anlayış, biraz daha sivil örgütlerin öne çıkması gerekiyor. Oysa, yeniden merkeze bağlı çalışma yöntemleri, özgür düşünceyi, özgürce yazabilmeyi engeller. Geliniz, sivilleşmeye daha çok imkân tanıyalım. Toplumun içerisindeki dernekler, vakıflar, işçi, memur sendikaları ve federasyonlar, bütün bunlar ve diğerleri sosyal yaşantımızın ve anlayışımızın zenginlikleridir. İnisiyatifin bütününü Kültür Bakanlığına ve Bakanlar Kurulana vermeyelim. Daha özerk bir anlayış getirelim. Gelişen dünya, özgürce konuşabilen bir dünya istiyor. Dünyaya açıldığımız şu günlerde, daha insancıl, daha çoğulcu, daha demokrat, daha özgür, daha evrensel normlar oluşturmalıyız. Kurumlar daha serbest, fertler daha kardeşçe yaşayabilir bir duruma getirilmelidir. İnanı-yorum ki, 2000'li yıllar ülkemiz açısından demokrat yıllar olacaktır.

Yasa tasarısı genelde uygun görülmekle birlikte, meslek birlikleri ve fikrî haklar konusunda, Kültür Bakanlığınca hazırlanacak olan tüzük ve yönetmenliklerin hazırlanmasında meslek birliklerinin de görüşlerinin alınması hususunda tasarıya ilave yapılması uygun olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyı vesile bilerek biraz da yok olan tarihimizin altını çizmek istiyorum.

Malum, insanlar artık yaşadıkları doğal ve kültürel çevreyle değerlendiriliyor.

İkibin yıllık bir tarihi kucaklayan Belkıs Harabeleri Birecik Barajının suları altında kaldı. Gaziantep'in sınırları içinde bulunan Zeugma Kenti, arkeologlar tarafından, İtalya'nın ünlü Pompei Kentiyle aynı değerde sayılıyor ve biz, bu eşsiz mirasımızı, çok yakında, baraj sularına bırakmış olduk. Batman'daki Hasankeyf de en muhteşem tarihî kalıntılardan biridir; orası da sular altında kalacaktır. Hasankeyf için yıllardır kampanyalar yapılıyor, tıpkı Zeugma Kenti gibi; ama, ne yazıktır ki, bu kampanyaları bizler değil, başkaları yapmakta. Elbette, bizden birileri de tarihe sahip çıkma mücadelesi veriyor; ama, sayıları çok az.

Anadolu toprakları, bizden önce onbinlerce yıl başka medeniyetlere de evsahipliği yaptı. Her köşesi buram buram tarih kokuyor; ama, nedendir, bu kokuyu hâlâ duyabilmiş değiliz.

İşte, Anadolumuzun buram buram tarih kokan yerlerinden birisi de Adıyaman İlimiz. Adıyaman deyince Nemrut Dağı akla gelmektedir. Adıyaman, tarihî bir mirasa sahiptir ve dünyanın sekizinci harikası Nemrut Adıyaman'dadır. Ayrıca, UNESCO'nun dünya kültür mirası listesine almış olduğu Nemrut'u, biz, Kültür Bakanlığı olarak, millet olarak korumak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, Dünya Anıtlar Vakfının belirlediği acilen korunması gereken 100 eser arasında yine Nemrut Dağı vardır. Eğer, Nemrut Dağını, biz, gerçekten koruyabilir, gelecek nesillere güzel bir şekilde teslim edersek, görevimizi yapmış olacağız. Ayrıca, oranın korunması, Adıyaman açısından turizm potansiyelinin artması demek olacaktır; bu da, Adıyamanımızın, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının gelişmesi demektir. Bu nedenle, bu dağın, bilimsel olarak restore edilmesi, korunması ve anıt mezarın açılması için Sayın Bakanımızdan, daha büyük bir performans beklemekteyiz.

Diğer bir olay, yine Adıyaman'da Besni İlçemiz var ki, Doğu Anadolu Bölgesinin en eski yerleşim birimlerindendir. Tarihi MÖ 1400 yıllarına kadar ulaşmaktadır. Günümüze kadar değişik isimler altında gelen bu isim, Besni, tarihte ilk defa Tavarih-i Emeviye devrinde Hasen ismiyle anılmış, bu da Arapçada "güzel" anlamına gelir.

Daha  sonraları, Besni'nin Müslüman olmasından sonra bu isim Arap kültürünün etkisiyle "Behişti" olarak değiştirilmiş, "bulunmaz yer", "cennete eş" anlamına gelmektedir. Behişti, 1350 yıllarında Bisni olarak şekil bulur. Bu isim "Besni" olarak günümüze kadar gelmiştir.

Anadolu, binlerce yıldan bu yana gelip geçen medeniyetlerin kalıntılarını barındırmış, kıskançlıkla koruyarak günümüze kadar taşımış eşsiz bölgelerden biridir. Kültürlerin yoğrulup hamur olduğu bir geniş kazan gibidir bu ilçemiz.

İşte, Sayın Bakanımızın da yine bu ilçemizdeki bu tarihî varlığa sahip çıkmamasını arzu etmekteyiz ki, en son olarak Zeugma'yı kıskandıracak bir anıtmezar bu ilçede bulunmuştur. Roma döneminde, yani MS 2 nci Yüzyılda yapıldığı tahmin edilen bu anıtmezarın Kommanege Krallığının dinî başkenti olan Sofraz'da yapıldığı tahmin edilmektedir. Besni İlçemizde arkeolojik SİT alanları, dinî ve kültürel yapılar, sivil mimarî yapılar ve askerî yapılar vardır. Sayın Bakanımızın ilgisini çekmesini arzu etmekteyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Göksu, teşekkür edeceksiniz; buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Ayrıca, Sayın Bakanımızdan son bir istirhamım, Adıyaman merkezde 1994 yılından beri yapımı devam eden kültür merkezimiz maalesef bitmemiştir, buraya el atmanızı, ayrıca Kâhta Kültür Merkezimiz hâlâ inşaat halinde, temel halindedir.

Yine, Besni'de 1996 yılından beri devam eden Ağustos 2000 itibariyle yüzde 85'i gerçekleşen Besni Kültür Merkezinin de bu sene bitirilmesini sizden talep ediyoruz.

Bu tasarının, fikir, kültür ve sanat adamlarına hayırlı olmasını diler, fikirlerin daha özgürce tartışıldığı ve konuşulduğu bir dünyanın gerçekleşmesi ümidiyle hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Göksu, teşekkür ederim efendim.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'te idi; ama, kendileri rahatsız, gelemiyor.

Sayın Karakoyunlu da imtina ettiler; kendilerine teşekkür ediyorum.

Madde hakkında verilmiş bir önerge vardır; okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 402 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesinin son fıkrasının son cümlesinin "Bu maddede geçen üyelik, kurucu üye sayısı ve üye tamsayısı gibi hususlar bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulmuş olan meslek birlikleri için de aranır. Bütün meslek birlikleri kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 6 ay içerisinde bu maddede getirilen esaslara uygun hale gelmek mecburiyetindedirler. Bu süre içinde bu şartı yerine getirmeyen meslek birlikleri 6 ay sonunda kendiliğinden dağılmış sayılır." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ede-riz.

 

İstemihan Talay

Avni Doğan

 

Kültür Bakanı

Kahramanmaraş

 

Emrehan Halıcı

Mehmet Şandır

 

Konya

Hatay

 

İ. Yaşar Dedelek

Ali Rıza Gönül

 

Eskişehir

Aydın

BAŞKAN - Efendim, bu önerge, hem hükümetin hem sayın milletvekillerinin olduğu için hükümete sormuyorum.

Komisyon?..

MİLLî EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - Efendim, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Evet.

Komisyonun takdire bıraktığı önergenin gerekçesini okutuyorum efendim:

Gerekçe :

Meslek birlikleri eser sahipleri ve 80 inci maddede hakları tanzim edilen eser sahiplerinin haklarıyla bağlantılı hak sahiplerinin malî haklarının idaresini sağlamak amacına yönelik faaliyet göstermek üzere kurulan birliklerdir. Söz konusu faaliyetlerin temeli, malî hakların takibi suretiyle üyelerinin eserlerinin kullanımlarından kaynaklanan gelirlerin tahsiline ve bunların üyelerine dağıtımının sağlanmasına dayanır. Bu takip sistemi, eserleri topluma ileten kuruluşlarla meslek birlikleri arasında yapılan sözleşmelerle yürütülmektedir. Bu sebeple, eserlerin kullanılmasından kaynaklanan gelirlerin tahsilinde bu gelirlerin hak sahiplerine dağıtımında ve hakların takibinde etkinlik sağlanması amacıyla maddede öngörülen kıstasların mevcut meslek birliklerinde de aranmasına, bu hükmün uygulanmasını teminen 6  aylık bir geçiş süresi tanınmasına ilişkin yukarıdaki metin önerilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim, teşekkür ederim.

Efendim maddeyi bu değişiklikle oylarınıza...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bölümü derseniz...

BAŞKAN - Efendim, bölümü de; 21 inci maddeye girecek bu; onu ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - Oylamaya geçmeden bir düzeltme yapabilir miyim?

BAŞKAN - Hay, hay efendim.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - Tasarının İkinci Bölümünde, çerçeve 31 inci maddeyle düzenlenen 77 nci maddenin 6 ncı satırında "kanıt" ibaresinin "kalıp" olarak değiştirilmesini arz ediyorum.

BAŞKAN - "Kalıp" olarak değişecek.

Bu düzeltmelerle İkinci Bölümü oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, İkinci Bölüm üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Kanunun tümünü oylayacaksınız...

BAŞKAN - Efendim, oylamayacağım; çünkü, 86'ya göre...

Sayın Hatiboğlu?..Yok.

Sayın Türker de konuşmayacak; teşekkür ediyorum.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oy birliğiyle kabul edilmiştir; hayırlı uğurlu olsun Sayın Bakanım. Bize gösterdiğiniz müsamahadan dolayı  bütün gruplara teşekkür ediyorum. (Alkışlar).

KÜLTÜR BAKANI M.İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN -Sayın Bakan, teşekkür etmek istiyor.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR BAKANI M.İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıyla ilgili olarak önerilerini, eleştirilerini sunan tüm sayın milletvekillerimize içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, bu yasanın olgunlaşmasında ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde oybirliğiyle kabul edilmesinde çok büyük emeği ve katkısı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi  Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun Sayın Başkan ve değerli üyelerine içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Ayrıca, bir dengeyi, uyumu ve uzlaşmayı yansıtan bu Yasanın, bir temel kanun olarak benimsenerek konuşulmasını mümkün kılan muhalefet partilerimizin sayın yöneticilerine ve tüm grup yöneticilerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerine, tekrar, şükranlarımı arz ediyorum.

Bu düşüncelerle, bu Yasanın, fikir ve sanat hayatımızı en iyi şekilde koruyup geliştireceğine ve bundan sonra ortaya çıkan yeni durumlarda da, sizlerin katkınızla gelişen bu durumları kapsayacak yeni düzenlemeleri yapma amacında olduğumuzu belirtiyor, tekrar, katkılarınıza teşekkür ediyor; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, çok teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzeredir; başka bir kanuna geçemeyiz, yarım kalmasın efendim.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Şubat 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Çok teşekkür ediyorum; hayırlı akşamlar diliyorum efendim.

Kapanma Saati : 23.35

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.