DÖNEM : 21 CİLT : 55 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 62 nci
Birleşim 21 . 2 . 2001 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. – GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Kırşehir Milletvekili Mustafa Haykır’ın, esnaf ve sanatkârların
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 2. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, Doğu Anadolu Bölgesinin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 3. – Antalya Milletvekili Cengiz Doğan'ın, Antalya-Alanya karayoluna
ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın
cevabı B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu ve 57 arkadaşının, Ermenilerin
Erzurum İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve Erzurum
üzerindeki emellerine karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/177) C) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in Plan ve Bütçe Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin FP Grubu tezkeresi (4/317) IV. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – Deprem konutları ile ilgili ihalelerin yapılış şekli ve altyapı
hizmetlerinde uyguladığı politikalarla devleti zarara uğrattığı konusunda
Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkındaki (11/8) esas numaralı gensoru
önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer
almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 27.2.2001 Salı
günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu Önerisi B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 3. – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât,
Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572) 4.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları
Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı : 576) 5. – Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri
İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S.
Sayısı : 577) 6. – Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı :
591) 7. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili
Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar
Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) 8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması
ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731,
1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı : 607) 9. – Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı :
609) 10. – Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/819) (S. Sayısı : 610) 11. – Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları
(1/693) (S.Sayısı : 580) 12. – Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/538) (S.Sayısı : 402) VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca'nın, Çiftçi Mallarının
Korunması Hakkındaki Kanuna ilişkin Adalet Bakanından sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3328) 2. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Merkez Bankası Başkanı ve
İdare Meclisi üyelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep
Önal'ın cevabı (7/3320) 3. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, mülki idare amirlerinin
ücretlerine ve kamu kesiminde yaşanan ücret dengesizliğine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3334) 4. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, DFİF kaynaklı kredilere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/3380) 5. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, 57 nci Hükümet döneminde
TRT kurumuna alınan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım
Yücelen'in cevabı (7/3427) 6. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan
İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in
cevabı (7/3495) 7. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon-Çobanlar İlçesinin
çıraklık eğitim merkezi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3344) 8. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, özelleştirme kapsamına
alınan Kırıkkale MKE Kurumunun çalışanlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3337) 9. – Bursa Milletvekili Kenan Sönmez'in, hiper ve süpermarketlerin
kuruluşlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun cevabı (7/3386) 10. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa'da
yapımı devam eden Evren Sanayi Sitesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3267) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı. Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre, Hakkâri İlinde yapılan sınır
ticaretinde karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken önlemlere, Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner de, İzmir İktisat Kongresinin 78
inci yıldönümüne, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Ankara Milletvekili Mehmet Zeki Çelik'in, deprem bölgesindeki
vatandaşların yaşadıkları sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşmasına Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın cevap verdi. Avrupa Parlamentosu Başkanı Nicole Fontaine ile Fas Temsilciler Meclisi
Başkanı Abdelwahad Radi'nin vaki davetine istinaden 7-10 Şubat 2001 tarihleri arasında
İkinci Avrupa - Akdeniz Parlamenter Forumuna katılacak olan TBMM Başkanvekili
Ali Ilıksoy Başkanlığındaki 5 kişilik Parlamento heyetine katılacak
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Batman Milletvekili Faris Özdemir ve 24 arkadaşının, Güneydoğu
Anadolu'daki tütün üreticilerinin sorunlarının araştırılarak; Ağrı Milletvekili Nidai Seven ve 101 arkadaşının, Ermenilerin Ağrı
İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin araştırılması ve Ağrı Dağı üzerindeki
emellerine karşı; Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/175), (10/176) ve Konya Milletvekili Veysel Candan ve 30 arkadaşının, deprem konutlarıyla
ilgili ihalelerin yapılış şekli ve altyapı hizmetlerinde uyguladığı yanlış
politikalarla devleti zarara uğrattığı ve afet kararnameleriyle belediyeler
arasında partizanlık yaptığı iddialarıyla Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray
Aydın hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/8), Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacakları; Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin öngörüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı, gensoru önergesinin görüşülme gününün ise Danışma
Kurulunca tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı. Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın (6/148), Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin (6/1140), Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri
okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi. Kastamonu Milletvekili M. Hadi Dilekçi'nin, İğdir Adıyla Bir İlçe
Kurulmasına İlişkin (2/305), Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Şebinkarahisar Adı ile Bir İl
Kurulması Hakkında (2/48), Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, Kuzey Anadolu Fay Zonu Üzerinde
Bulunan Yerleşim Alanlarında Depreme Karşı Alınması Gereken Tedbirler Hakkında
(2/580), Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri,
yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi. Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan ve
görüşmesi bugün yapılacak olan (11/7) esas numaralı gensoru önergesinden bazı
milletvekillerinin imzalarını geri çektiklerine ilişkin önergeleri okundu;
gensoru önergesinde yeterli imza kalmadığından, önergenin işlemden kaldırıldığı
ve gündemden çıkarıldığı bildirildi.Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri
alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, ertelendi; Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının (1/791) (S.Sayısı: 597) görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildiği ve kanunlaştığı
açıklandı. Alınan karar gereğince, 21 Şubat 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 20.08'de son verildi.
II. – GELEN
KÂĞITLAR No. : 90 21.02.2001
ÇARŞAMBA Yazılı Soru Önergeleri 1. – Hatay
Milletvekili Mustafa Geçer'in, esnaf ve sanatkâr ile küçük ve orta ölçekli
sanayicilerin kredi borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3703) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.2.2001) 2. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, TÜBİTAK'ın,
bazı yayınlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet
Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/3704) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001) 3. – Hatay
Milletvekili Mustafa Geçer'in, vergi mükelleflerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3705) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001) 4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman -
Merkez - Yollarbaşı ve Sudurağı belediyelerinin çöp kamyonu ve traktör
ihtiyaçlarına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/3706) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.2.2001) 5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Mavi Akım
Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3707) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001) 6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Ankara'da tıbbî
malzeme üretiminde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3708) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001) 7. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün,
Ankara-Sincan İlçesindeki SSK Dispanserine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3709) (Başkanlığa geliş ta-rihi :
20.2.2001) 8. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, trafik
kazalarına ve alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3710) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001) 9. – Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in,
Bitlis-Ahlat'da çiftçiye verilen gübre miktarının düşürülmesinin nedenine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3711) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.2.2001) Meclis Araştırması Önergesi 1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu ve 57
arkadaşının, Ermenilerin Erzurum İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin
araştırılması ve Erzurum üzerindeki emellerine karşı alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/177)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 14.00 21 Şubat 2001
Çarşamba BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER
: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 62 nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Yok Sayın Başkan. BAŞKAN - Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, esnaf ve sanatkârların sorunları
hakkında söz isteyen Kırşehir Milletvekili Mustafa Haykır'a aittir. Buyurun Sayın Haykır. (MHP sıralarından alkışlar) III. – BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Kırşehir Milletvekili Mustafa
Haykır’ın, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; esnaf ve sanatkârın sorunlarıyla ilgili şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere sayıları 4 milyonu bulan küçük esnaf ve
sanatkârımız, bugün, bir avuç sermaye ile evinde 3-4 kişiyi, işyerinde de
birkaç kişiyi yoğun emek ve çabayla aç bırakmamak gayreti içindedir. Bunları
yaparken, bir tarafta üreterek ekonomiye katmadeğer yaratmak, diğer tarafta da
işsiz sayısını azaltmak istemektedirler. Mevcut kaynakları tüketerek, bir
sonraki güne ulaşabilme çabasına girmişlerdir. Esnaf ve sanatkârımızın bugün bulunduğu nokta, diğer
toplum kesimlerine nazaran çok daha olumsuzdur. Bilindiği gibi, esnaf ve
sanatkârlar, geliri ancak geçimini temin etmeye yetecek kadar az olan bir
meslek grubudur Zaten, ekonomik konumları
gereği güçlükle ayakta duran bu kesim, 1994 kriziyle başlayan süreçte, bugün
maalesef yok olma noktasına gelmiştir. Bugüne kadar büyük fedakârlıklara katlanan ve dayanma
gücünü de tüketmiş bulunan esnaf ve sanatkârlarımızın ayakta kalabilmeleri için
acilen desteklenmesi ve çözüm bekleyen sorunlarının çözümüne yönelik
tedbirlerin alınması büyük önem taşımaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın acil
çözüm bekleyen sorunları, başlıca, şunlardır: Esnafın vergi borçlarının taksitlendirilmesi konusunda
alınan olumlu kararın, SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını da kapsayacak şekilde
genişletilmesi, esnaf ve sanatkârımız açısından son derece tutarlı ve
tamamlayıcı bir önlem olacaktır. Esnaf ve sanatkârımızın bir diğer önemli sorunu da,
genelde hiper ve grosmarket olarak isimlendirilen büyük mağazaların haksız ve
insafsız rekabetidir. Esnaf ve sanatkârımızın istikrar programı nedeniyle
daralan piyasadaki yetersiz payına bir de bu büyük mağazaların ortak olması, bu
kesimin zaten var olan sıkıntılarını ağırlaştıran bir diğer önemli etken olmuştur.
Avrupa ülkelerinde titizlikle kent merkezlerinin dışında tutulan bu büyük
alışveriş merkezleri, bugün, ülkemizin belli başlı kentlerinde mahalle
aralarına kadar girmiştir. Bu durum, esnaf ve sanatkârımızın muhatap olduğu
haksız rekabetin yanı sıra, çağdaş şehircilik anlayışına da aykırıdır. Bu
nedenle, hiper ve grosmarketler olarak isimlendirilen büyük mağazaların kent
merkezlerinde kurulmaları ve faaliyet göstermeleri önlenmelidir ve bu konuda,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığına sunulan kanun tasarısı süratle yürürlüğe
konmalıdır. Esnaf ve sanatkârımızın finansman sorunu da, sıkça dile
getirilen en önemli sorunlarından birisidir. 24 Şubat 2001 tarihinde yapılacak
olan Türkiye Halk Bankası Genel Kurulu, bu bakımdan son derece önemlidir. Bu
genel kurulda alınacak karar ve onaylanacak ana sözleşmeye göre, banka, ya üç
yıllık yeniden yapılanma ve özelleştirme döneminde de esnaf ve sanatkârımızı
desteklemeye devam edecektir ya da bu destekten tümüyle vazgeçecektir. Bu
nedenle, Türkiye Halk Bankasının genel kurulunda alınacak kararlar, esnaf ve
sanatkârımız açısından, bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Bu noktadan hareketle, ülkemizde, esnaf, sanatkâr ve
KOBİ'lere en büyük kredi desteği sağlayan kuruluş olan, bu kesimi destekleyen
tek ve en önemli finans kurumu niteliği taşıyan Türkiye Halk Bankası, üç yıllık
yeniden yapılanma ve özelleştirme döneminde esnaf ve sanatkârımızı desteklemeye
devam etmelidir. Avrupa Birliğinin esnaf ve küçük işletmeleri özendirme modeli
ve uygulamaları ülkemizde de yürürlüğe konmalıdır. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, şahsım
adına, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Haykır. Gündemdışı ikinci söz, Doğu Anadolu Bölgesinin
sorunları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'ya aittir. Buyurun Sayın Kaya. (DYP sıralarından alkışlar) 2. – Ardahan Milletvekili Saffet
Kaya'nın, Doğu Anadolu Bölgesinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, teşekkürler. Doğu Anadolu'yla ilgili gündemdışı söz almış
bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetimizi saygıyla ve sevgiyle
selamlıyorum. Doğu Anadolu deyince, bir dokunup bin ah işitmek lazım.
Doğu Anadolu deyince, cefa akla gelmesi lazım. Doğu Anadolu deyince, yoksulluk
ve yolsuzluk akla gelmesi lazım. Doğu Anadolu deyince, göç akla gelmesi lazım.
Doğu Anadolu deyince, eğitimin problemleri akla gelmesi lazım. Doğu Anadolu
deyince, hayvancılık akla gelmesi lazım ve yine, Doğu Anadolu deyince, sınır
ticareti akla gelmesi lazım; ama, üzülerek söylüyorum ki, son dönemde,
bizatihi, ikibuçuk yıl önceleri, buradan, bu kürsüden, Doğu Anadolu için müjde
verenleri, yine, o günkü şartlarda, tekrar, bu kürsüden, Sayın Ecevit'in, Doğu
Anadolu için "ben, 30 trilyon liralık bir yatırım paketini
açıklayacağım" dediğini, Doğu Anadolu halkı izlemişti, Türkiye izlemişti.
Nerede o paketler?!. Sayın Başbakana buradan sesleniyorum: Doğu Anadolu'nun
kaderi mi bugünkü çektiği cefa, sıkıntı, oradaki göç?.. Hayır, kaderi değil,
kaderi değil... İçimizde doğu milletvekillerimiz var, doğunun şartlarını çok
iyi bilen arkadaşlarımız var ve yine, buradan, geçmiş dönemlerde, karşımda
oturan çok değerli bakanımız Salih Yıldırım'ın da bu davadan müşteki olduğunu
çok iyi biliyoruz. Sınır ticaretini doğunun elinden gasp eden bu hükümete
sesleniyorum: Doğuda bir yatırım mı var, doğuda bir fabrika mı var?.. Doğuda,
zaten, hayvancılığı perişan eden bir anlayışınız söz konusu ve arkasından sınır
ticaretini, Iğdırından, Ardahanından, Artvininden, Hakkarisinden, Şırnakından
alıverdiniz ve doğunun kaderini perişan ettiniz. Bu tutumunuzla doğuyu yangın
yerine çevirdiniz; aksini iddia etmeniz mümkün değil, mümkün değil. Uzaktan
doğuyu yönetmek istiyorsunuz. Gemiyi karadan yönetmek istiyorsunuz ve bu manada
da bu hükümetin anlayışı, doğudan, selden tomruk kaçırmak gibi bir olay. Bu
hükümetin tuzu kokmuştur. Şimdi, bir açıklama yapılıyor. Ne kadar esefle
karşıladığımız bir açıklamadır. İşte, Bakanlar Kurulu bir deklarasyon
yayınlıyor Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili, diyor ki "Sayın Cumhurbaşkanı
özür dilemeli" Ben Bakanlar Kuruluna buradan sesleniyorum Bakanlar Kurulu,
doğudan özür dilemeli, Türkiye'den özür dilemeli. Doğunun hali bugün perişandır, esnafımız perişandır.
Bugün, esnafımız siftahsız dükkan ka-patıyor, gerçekten onurunu kurtarmak için
mücadele veriyor. Nerede sizin DAP projeniz? MHP'nin Genel Başkanı Sayın Devlet
Bahçeli gelip, Erzurum'da güneydoğuyla ilgili, sekizinci beş yıllık kalkınma
politikasıyla ilgili sözleri, vaatleri nerede? Hatırlatıyorum. Bugün, bölgelerarası kalkınmada doğu en sonlarda, kamu
yatırımlarında doğu en sonlarda, göçte en başlarda, eğitimde en sonlarda ve
yine 55 inci, 56 ncı, 57 nci hükümetlerin buradan bir vaadi var, o vaadinde
diyorlardı, sekiz yıllık eğitimde biz köylere kadar bilgisayar götüreceğiz
diyordu, nerede? Bugün, köylerde öğretmenimiz yok. Bunlar, doğunun gerçeği
arkadaşlar, bunlar, doğunun gerçeği. Bir iltifat olsun veya bir muhalefet
anlayışıyla bunu asla seslendirmiyorum; bu, doğunun gerçeği; doğu yanıyor, Türkiye
yanıyor. Eğer Türkiye ekonomide iyiye gitmezse... Bugünkü
anlayışınızla, Türkiye'yi, maalesef uçuruma sürüklediniz, yangın yerine
sürüklediniz. Bugün Ardahan ve doğu illeri gerçekten hasta yatağında
yatıyor. Türkiye nezle olduğu zaman doğu hastadır, doğu hasta yatağında yatar;
çünkü, doğunun kaderi her zaman maalesef üzüntüyle karşıladığımız gibi,
perişandır. Şimdi, doğuda siz pancara kota getirdiniz, tütüne kota getirdiniz,
peki, buradaki bu insanlar ne yapacak? Bu kotayı getirdiniz, buradaki insanların
gerçekten geçim kaynağı ne olacak hiç sordunuz mu? Hiç sormadınız. Nedir, doğu
kaderiyle başbaşa kalsın; ama, inşallah doğu ve Türkiye, bu noktada, bu yanlış
politikalarınızı cezalandıracak. Ben hükümete tekrar sesleniyorum. Diyorum ki, Anasol-M
hükümeti tekrar aklını başına toplasın. Bakın, bir krizden dolayı aylık 118
trilyon liralık darbe yedik. O 118 trilyon liralık darbenin -devletin
zirvesindeki kavga olmasaydı- yalnızca o 118 trilyon liralık bedelin onda
1'ini, yirmide 1'ini, yarısını doğuya gönderseydik, doğu, bugün istenilen
noktaya gelecekti. Ardahan'da Organize Sanayi Sitemiz var -organize sanayi
sitelerine önem verilmesi lazım- hükümetin, bu trilyonluk yatırıma koyduğu
ödenek ne biliyor musunuz; 1 milyon lira! Organize Sanayi Sitesine 1 milyon
lira ödenek koymuş! Ayıptır kesinlikle!.. Bu, hiçbir şeye yakışmaz! Doğu
Anadolu'yu bu şekilde ihmal edemezsiniz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kaya, mikrofonunuzu açıyorum efendim,
lütfen tamamlayın. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Başkan, Doğu Karadenize de
gel. SAFFET KAYA (Devamla) - Şimdi, söylediğiniz şekliyle,
hükümetin eylem planı vardı, 107 maddelik eylem planınız vardı. Bunu, bu
kürsüden seslendirdiniz, Sayın Başbakan seslendirdi; nerede doğu için bu eylem
planınız? Gelin, burada halka hesap verin! Eylem planınız yok. Yine, buradan, bu kürsüden halka hitap ettiğiniz
şekliyle, söylediğiniz bir gerçek daha vardı -tabiî, afakî gerçekler- o da,
köye dönüş projesi. Nerede bu köye dönüş projeniz?! Gelin, halka cevap verin.
Doğu, göç veren bir bölgedir; bu göçten dolayı, köye dönüş projesiyle ilgili,
bütçeden, mutlaka, yaklaşık olarak, 90 trilyon lira ödenek koyacağınızı
söylediniz. Bu sözü verdiğiniz halde, koyduğunuz ödenek 3 trilyon liradır.
Birisi çıksın yanlış olduğunu söylesin; ama, söyleyebilmesi mümkün değil. Doğuyu iki yıldan beri perişan eden bu hükümete;
doğuyu, sefalete, yokluğa, kaderiyle başbaşa bırakan bu hükümete tek seslenişim
var: Kesinlikle ve kesinlikle, halkımız, yarınki günlerde size, artık, burada,
muhalefet sıralarında da değil, locada yer gösterecek! Bunu kesinlikle
unutmayın. (DYP sıralarından alkışlar) Kesinlikle, halkın karşısına çıkacak
gücünüz yoktur! Tekrar söylüyorum, halk perişandır. Burada, bunun altını
özellikle çiziyorum ve Doğu Anadolu'ya daha şefkatli bakılması noktasında
hükümetin gayret göstereceğine inanmıyorum ama, umut ediyorum. Sağ olun. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Alanya-Antalya Karayolu
hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'a aittir. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, 60 ıncı maddeye göre
söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydoğan. 3. – Antalya Milletvekili Cengiz
Doğan'ın, Antalya-Alanya karayoluna ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın cevabı CENGİZ AYDOĞAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
değerli dinleyenler; Alanya-Antalya yolu hakkında söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum. Hızlı ve güvenli bir ulaşım hizmeti ekonomiye büyük
katkı sağlamaktadır. Demokrat Parti zamanında, 1950'li yıllarda, iş
makinelerinin gemilere doldurulup yolu olmayan bir yöreye, Alanya'ya götürülüp
karaya çıkarılmasıyla bir yol inşa edildi, Antalya'ya ve Mersin'e doğru. Bu
yol, yöreyi zenginleştirdi. Halk, öylesine minnet duydu ki, bugün dahi Demokrat
Partilileri, saygı, sevgi, minnet ve Hakk'ın rahmetine kavuşanları rahmetle
anmaktadır ve her vesileyle de bu minnetlerini,
her türlü ortamda ifade etmektedirler. Şimdi, Alanya-Antalya yolunun
iyileştirilmesi de aynı minnet hislerini uyandıracak noktaya gelmiştir. Alanya'dan başlatılarak Antalya ve Mersin
istikametlerine doğru açılan bu yol, bölgenin can damarıdır. Verimli, verimsiz
tarım topraklarını bin ümitle ve binbir zahmetle işleyen, gayretli Alanya,
Manavgat, Serik, Gazipaşa, Anamur çiftçilerinin ürettikleri her türlü ürün
(muz, portakal, limon, sera ürünleri, tahıl, pamuk) binlerce kamyonla, binbir
çeşit telaş, kaygı, her şeyden önemlisi, umutla, bu yoldan geçirilerek,
yurtdışı ve yurt içindeki tüketim merkezlerine ulaştırılır. Vaktinde
yetiştirilemezse, helal alınterinin karşılığını -özellikle yaş sebze ve
meyveciler başta olmak üzere- almak, maalesef, hemen hemen imkânsızdır. Tarım kesimine böylesine önemli bir hizmeti sunmaya
çalışan bu yol, aynı zamanda, hayatî önem taşıyan turistik bir yoldur. Antalya
Havalimanından yurda giriş yapan 4 milyon turistin büyük bir bölümünü, bu
yoldan geçirerek, ünlü Belek, Side, İncekum, Alanya gibi turistik merkezlere,
Perge, Aspendos, Side, Alanya Kalesi gibi tarihî eserlere ve yine, çeşitli
turlarla Efes, Pamukkale, Nevşehir, Ürgüp, Anamur Kalesi, Kemer, Kaş, Patara
gibi pek çok önemli turistik yöreye ulaştırırız. Bugün, sadece Alanya'nın yerleşik nüfusu 385 000,
Manavgat'ınki 200 000'lere ulaşmıştır.
Sadece Alanya'da 100 000 turistik yatak kapasitesine ulaşılmıştır. Yaz
aylarında, Alanya, Manavgat, Side bölgesinin nüfusu milyonlarla ifade edilmektedir.
Bütün bu nüfusun yemesi, içmesi, gezmesi, eğlenmesi ve hayat hakkıyla ilgili
her türlü ortamdaki, her türlü trafik yüzde yüzüyle bu yolda cereyan
etmektedir. Antalya ile Adana arasındaki 600 kilometrelik mesafede başkaca bir
havaalanı yoktur, bölgede demiryolu hizmeti hiç yoktur, deniz ulaşımı ise yok
denecek seviyededir. Dolayısıyla, her türlü ulaşım yüzde yüzüyle bu yolda
cereyan etmektedir. Bütün bu şartlar, günde 35 000-40 000'lerle ifade
edilen yoğun bir trafiği ortaya çıkarmıştır. Ulaşım süresi uzamış, tehlikeli
trafik kazaları meydana gelmiştir. Son beş yılda, 4 563 ölümlü kazada 244 kişi
hayatını kaybetmiş, binlercesi yaralanmıştır. Avrupa'da "ölüm yolu"
adıyla, kötü şöhrete sahip olan bir yol haline gelmiştir. Bu, bizim ülke
olarak, can, imaj, prestij kaybımız kadar döviz kaybımız da demektir. Biliyorsunuz, havaalanından konaklama tesislerine kadar
olan mesafe ve ulaşım süresi arttıkça pazarlık gücümüz azalmakta, önemli
turistik tesislerde çok önemli döviz kaybımız olmaktadır. 100 000 yatak
kapasitesine ulaşan Alanya'da, büyük bir döviz kaybı söz konusudur. Bu kayba ve
can kayıplarına artık tahammül yoktur. Bugün, Alanya-Antalya yolu, 134 kilometrelik bir yol
olarak 4 etap halinde hızla iyileştirilmektedir, duble yol haline
getirilmektedir; ancak, çalışmalar yıllardır sürmekte, bir türlü
sonuçlanmamaktadır; bugünkü ödenek sistemiyle sonuçlanması da hemen hemen
imkânsızdır. Yapılması gereken, tıpkı Alanya civarında dördüncü kısımda
yapıldığı gibi, kredili sistemle, bütün klasik ödenek sistemiyle çalışan
bölümlerin takviye edilmesidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CENGİZ AYDOĞAN (Devamla) - 1 dakika verirseniz,
toparlayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. CENGİZ AYDOĞAN (Devamla) - Bugünkü bütçede, 6,4 trilyon
lira civarında bir ödenek vardır ve yaklaşık, 14 milyon dolarlık bir ödenek
daha kullanmak söz konusudur. Ancak, bunların da yetmeyeceği açıkça
görülmektedir. Dolayısıyla, yapılan hazırlıklara uygun olarak, bir an önce,
kredili sisteme geçilmesi ve bu yolun tamamlanması şarttır. 134 kilometrelik bu yolda, 5 tünel, 16 adet köprülü
kavşak vardır. Ülkenin, bölgenin can damarıdır. Devletin yaptığı masrafı, döviz
olarak geriye ödeyecek bir projedir. Bu bölgesel projeden yola çıkarak bir hatırlatmam var:
Bundan böyle, bizim, bütün yatırımlarda önceliği, parasını geriye
döndürebilecek, masrafını geriye döndürebilecek projelere vermemiz şarttır.
Yerinde, verimliliğine göre, nitelikli projelere önem ve öncelik vermeliyiz,
parayı geriye döndürecek olan projelere önem vermeliyiz. Alanya - Antalya yolu projesi,
parayı geriye döndürecek, hem de çok ihtiyacımız olan döviz cinsinden geriye
döndürecek bir projedir. Bu yolda emeği geçen herkesi minnetle, Hakk'ın
rahmetine kavuşanları rahmetle, minnetle anıyorum. Teşekkürlerimi, şükranlarımı ve bölge halkının
teşekkürlerini sunuyorum. Sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan. Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Bayındırlık ve
İskân Bakanı Sayın Koray Aydın; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) -
Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Antalya Milletvekilimiz Sayın Cengiz
Aydoğan'ın yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere
huzurlarınızdayım. Değerli arkadaşlar, Antalya - Alanya yolu, 134
kilometre uzunluğunda bir yoldur; Antalya'nın 6 kilometre doğusunda Demokrasi
Kavşağından başlayarak Alanya'ya kadar uzanmaktadır. Yol üzerinde, yolun
standardını sağlamak üzere, 4 adet tünel, 16 adet de köprülü kavşak yapımı
sürdürülmektedir. Hakikaten, üzerinde çok sayıda ilçe, belde bulunması ve bu
yerleşim yerlerinin de aynı zamanda turizm bölgeleri olması dolayısıyla,
Türkiye'nin önemli yol güzergâhlarından bir tanesidir. Bakan olduğumuz ilk sıralarda, Türkiye'nin yol
probleminin çözümüyle ilgili olarak, önemli yol arterlerinin önceliklerinin
belirlenerek, bunlarla ilgili özel bir çalışma yapılması gerektiğini, yine,
burada, sizlerin huzurlarında vurgulamıştım. O gün ilk söylediğimiz sözlere
uygun olarak ve burada yaptığımız konuşmaya da uygun olarak, öncelikli yol
olarak nitelendirdiğimiz Antalya-Alanya yolunu, geride bıraktığımız 2000 yılı
içerisinde oldukça yoğun bir çalışma içerisinde geçirdik. Her zaman söylüyorum; artık, Antalya-Alanya yolu,
sadece Antalyalıları ilgilendiren bir yol olmaktan da çıkmıştır; çünkü, bu
önemli turizm ilimize her yıl milyonlarca turistin geldiği düşünüldüğünde, o
insanlar açısından, artık, Türkiye'nin, bir nevî prestij projesine dönüşmüştür;
çünkü, beş sene evvel Antalya'ya gelen bir turist, beğendiği yöreye belli bir
sene sonra tekrar geldiğinde, o yolun yapımının hâlâ sürdürülüyor olmasını
görmesi, o şekilde görünmesi, o insanlar nezdinde, ülkemiz açısından itibar
kaybettirmektedir. Bu bakımdan, öncelikli olarak yapımını öngörmüş olduğumuz bu
yolda, bu yıl içerisinde, özellikle, millî bütçeden yapımı sürdürülen ikinci ve
üçüncü kesimlerin kredili sisteme dönüştürülerek yolun yapılması yönünde uzun
zamandan beri yaptığımız çalışmalar meyvesini vermiştir. Bu vesileyle, sayın
milletvekilimizin burada yaptığı konuşma vesilesiyle de, bunu, kamuoyuna burada
açıklamakta yarar görüyorum. Kredili işe dönüştürülmesi yolunda, şu anda, YPK
aşamasındadır. İnşallah, YPK işlemleri de tamamlandıktan sonra, yolun kredili
hale dönüştürülüp, yine, Cenabı Allah nasip ederse, 2001 yılı sonunda
bitirilerek hem yöre insanının hem ülke turizminin hizmetine sunulacağını
burada belirtiyor, değerli arkadaşıma da teşekkür ediyorum. (Alkışlar) SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz? BAŞKAN - Buyurun. SAFFET KAYA (Ardahan) - Doğu Anadolu'yla ilgili
gündemdışı sözümün gereği bir devlet bakanımız veya bakanlarımızdan herhangi
birinin doğu illeriyle ilgili problemlere yanıt vermesini beklerdim. Doğunun
ciddî problemlerine karşın, mutlaka, değerli bakanlarımızdan birinin doğunun
bugünkü problemlerini giderebilecek cevaplarını beklerdim; olmamasını özellikle
kınıyorum. BAŞKAN - Peki teşekkür ediyorum. SAFFET KAYA (Ardahan) - Hükümet yok mu, nerede hükümet? BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula diğer sunuşları vardır. Kâtip üyenin sunuşları oturduğu yerden okuması hususunu
değerli oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutup
bilgilerinize sunacağım: B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu
ve 57 arkadaşının, Ermenilerin Erzurum İlinde yerli halka yaptıkları mezalimin
araştırılması ve Erzurum üzerindeki emellerine karşı alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/177) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 1914-1918 yılları arasında Ermenilerin Erzurum İlinde
Erzurum halkına yapmış oldukları mezalimin gün ışığına çıkarılması hususunun
araştırılması ve Erzurum üzerindeki emellerine karşı alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98 inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. 1. Mücahit
Himoğlu (Erzurum) 2. Yücel
Erdener (İstanbul) 3. İsmail Köse
(Erzurum) 4. Nidai Seven
(Ağrı) 5. Mehmet
Şandır (Hatay) 6. Cezmi Polat
(Erzurum) 7. Sedat Çevik
(Ankara) 8. Mükerrem
Levent (Niğde) 9. Nazif
Okumuş (İstanbul) 10. Hasan Kaya (Konya) 11. Cahit Tekelioğlu (İçel) 12. Aydın Gökmen (Balıkesir) 13. Mustafa Enöz (Manisa) 14. Mehmet Kaya (Kahramanmaraş) 15. Süleyman Coşkuner (Burdur) 16. Mehmet Arslan (Ankara) 17. Ali Gebeş (Konya) 18. Kürşat Eser (Aksaray) 19. Yusuf Kırkpınar (İzmir) 20. Cumali Durmuş (Kocaeli) 21. Salih Erbeyin (Denizli) 22. Nesrin Ünal (Antalya) 23. Hasari Güler (Adıyaman) 24. Reşat Doğru (Tokat) 25. Osman Müderrisoğlu (Antalya) 26. Mükremin Taşkın (Nevşehir) 27. Nail Çelebi (Trabzon) 28. Hasan Çalış (Karaman) 29. Seydi Karakuş (Kütahya) 30. Abbas Bozyel (Iğdır) 31. Lütfi Ceylan (Tokat) 32. Rıdvan Budak (İstanbul) 33. Mihrali Aksu (Erzincan) 34. Mustafa Gül (Elazığ) 35. Cemal Enginyurt (Ordu) 36.- Vahit Kayrıcı (Çorum) 37. İbrahim Halil Oral (Bitlis) 38. Mustafa Verkaya (İstanbul) 39. Birol Büyüköztürk (Osmaniye) 40. Ayhan Çevik (Van) 41. Mehmet Nacar (Kilis) 42. Sefer Ekşi (Kocaeli) 43. Ali Özdemir (Gaziantep) 44. Mehmet Nuri Tarhan (Hatay) 45. Süleyman Turan Çirkin (Hatay) 46. Mustafa Düz (İstanbul) 47. Namık Hakan Durhan (Malatya) 48. Hidayet Kılınç (İçel) 49. Mustafa Zorlu (Isparta) 50. Basri Coşkun (Malatya) 51. İrfan Keleş (Çankırı) 52. Ali Işıklar (Ankara) 53. Ali Uzunırmak (Aydın) 54. Osman Fevzi Zihnioğlu (Sakarya) 55. Hasan Hüseyin Balak (Tokat) 56. Mehmet Metanet Çulhaoğlu (Adana) 57. Hakkı Duran (Çankırı) 58. Bedri Yaşar (Gümüşhane) Gerekçe : Son zamanlarda Ermeni soykırım iftiraları planlı bir
şekilde sürdürülmekte; büyük katliamlara maruz kalan Türk Milleti, dünya
kamuoyunda mahkûm edilmeye çalışılmaktadır. Halbuki, Birinci Dünya Savaşı başlamadan, Rus Çarının
vaatlerine kapılan Ermeni çeteleri intikam alayları kurarak doğu bölgemize
dolmuş; 1914-1915 kışında Rus ordusundaki Ermeni gönüllü taburları Erzurum'u
işgal etmiştir. Ekim 1917'de Rus askerlerinin Erzurum'dan çekilmesiyle Erzurum
ve çevresinde bulunan Ermeniler, Ruslardan kalan cephane ve silahlarla toplu
katliamlar yaparak Erzurum halkını bir vahşetle karşı karşıya bırakmıştır. Ermeniler, 1914-1918 yıllarında Erzurum ve çevresinde,
Alaca, Yeşilyayla, Tepeköy, Yanıkdere, Ortabahçe, Çat-Yavi, Ilıca, Karaz
(Kahramanlar), Mahanda (Börekli) daha birçok yerde kadın, erkek, çocuk, ihtiyar
demeden diri diri yakmışlar, gebe kadınların karınlarını deşerek ceninleri
dışarı çıkararak, mismarla yaralı bedenlerini direklere çakmışlar, kestikleri
insanların vücutlarına cepler oymuşlar. Küçük çocukların karınlarını yarıp tuz
doldurmuşlar, kafalarını kesip annelerinin karnına yerleştirmişler, karşı çıkan
erkeklerin gözlerini oyup direklere çivilemişler, cami, mescit, medrese ve
mereklere insanları toplayıp, üzerlerine gazyağı döktükleri mandaları ateşe
vererek insanlarımızın üzerlerine salmak suretiyle toplu katliam yapmışlar. Erzurum ve ilçelerinde yaşayan onbinlerce insanımızın
hunharca katledişini gören ve o günü yaşayan birçok insan, Erzurum'da halen
şans eseri hayatta bulunmaktadır. Ermeniler yapmış olduğu katliamlarla yetinmemiş, son
zamanlarda hukukî yollardan toprak ve tazminatlarını devamlı dile getirmeye
devam etmektedirler. En önemlisi de, Avrupa ülkelerinde yaşayan Ermeni
cemaatlarının, dağılmış Ermeni diasporasının dinî ve manevî efsane etrafında
birleştirme ideallerine Erzurum ve yöresi vatan gösterilmek suretiyle yeni bir
boyut kazandırmaya çalışmaktadırlar. Bu durumda, Ermenilerin Erzurum halkına yapmış
oldukları mezalim ve tarihî gerçeklerin dünya kamuoyuna anlatılabilmesi için
Ermenî soykırım müzesinin kurulması büyük bir fayda sağlayacağı gibi, Erzurum
ve çevresi üzerindeki siyasî emellerine karşı alınacak tedbirler zaman
kaybetmeden yerine gelmiş olacaktır. Yine, Ermeniler, her platformda Türkiye'ye baskı
yaptırmak için bütün okları Türkiye'ye çevi-rerek, tarihî gerçekleri saptırmaya
çalışmışlardır. İşte, bu tarihî gerçeklerin ortaya çıkması, hem Ermeni soykırımı kararlarını kabul edenleri
mahcup edecek hem de Ermenilerin gerçek yüzleri ortaya çıkmış olacaktır. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Komisyondan istifa tezkeresi vardır; okutuyorum: C) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in
Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin FP Grubu tezkeresi
(4/317) 20.2.2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İlgi: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Kanunlar ve Kararlar Daire Başkanlığının 16
Şubat 2001 tarih ve 9087 sayılı yazısı. Değişen oranlar nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonu üye
sayımızın yediye düşmesi sebebiyle, Komisyon üyelerimizden Kütahya Milletvekili
Ahmet Derin'in istifası uygun görülmüştür. Gereğini saygılarımla arz ederim. Avni Doğan FP Grup Başkanvekili BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce okutup,
işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım: IV. –
ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – Deprem konutları ile ilgili
ihalelerin yapılış şekli ve altyapı hizmetlerinde uyguladığı politikalarla
devleti zarara uğrattığı konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın
hakkındaki (11/8) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 27.2.2001 Salı günkü birleşimde
yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu Önerisi Danışma Kurulu önerisi No : 64 Tarih : 21.2.2001 20.1.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı
tarihte dağıtılan deprem konutlarıyla ilgili ihalelerin yapılış şekli ve
altyapı hizmetlerinde uyguladığı politikalarla devleti zarara uğrattığı
konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkındaki (11/8) esas
numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 27.2.2001 Salı günkü
birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, önerinin lehinde
söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Fazilet Partisi Grubunun vermiş olduğu bir gensoru önergesinin görüşme gününün
belirlenmesiyle ilgili Danışma Kurulunca alınan bir öneri üzerine söz almış
bulunuyorum. Yalnız, benim sürem 5 dakika değil, 10 dakika; onu
düzeltin de... BAŞKAN - Buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır düzeltin de, ona göre
konuşayım. BAŞKAN - Siz konuşmaya devam edin efendim, ben ilave
edeceğim. KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, süremi düzeltin de
ona göre konuşayım; yani, olur mu canım?.. Allah, Allah... Süre 10 dakika, 5
dakika veriyorsunuz. Sayın Başkan, biraz önce, Meclisi açarken, Mecliste
toplantı yetersayısı yoktu. Burada her milletvekilinin bir isteği var. Değerli milletvekilleri, bizler milletvekiliyiz, biz
zora başvuramayız. Bizim burada tek silahımız isteğimizdir, oyumuzdur. Diyoruz
ki; "Sayın Başkan, yoklamayla aç." Bu, bizim doğal hakkımızdır.
Burada mademki 550 milletvekili arkadaşımız var, bu 550 milletvekili gelmek
zorundadır. Hele iktidar grubunun 350 milletvekili var; yani, 184 milletvekilini
bulamayan bir iktidar grubu ve bunu şiddetle destekleyen bir Başkan olur mu?.. Biz ne yapalım Sayın Başkan; size sormak istiyorum?..
Bizim isteğimizin nazara alınması için tarafınıza nasıl bir hitapta bulunalım;
lütfen, bize söyler misiniz? Ben oradan diyorum ki, Sayın Başkan, salonda
toplantı yetersayısı yok; bizim isteğimizi nazara almıyorsunuz. Bundan daha
kötü bir uygulama olur mu?.. Bakın, dün, burada, özellikle birtakım holdinglerin
menfaatını koruyan önergeler verildi. Gerekçelerini okutmanız lazımken,
okutmadınız; ondan sonra, onlar geçtikten sonra, benim ikazım üzerine
okuttunuz. Yani, bu Meclis Başkanlığı, böyle keyfî yönetilecek bir makam değil
ki. Burada oturmanın bir ağırlığı var, buranın bir değeri var, burası çok yüce
bir makamdır. Ora Yüce Atatürk'ün kürsüsüdür. Orada oturan insanların, hiç
olmazsa, en azından tarafsız şekilde davranması, en objektif şekilde davranması
gerekir. Dolayısıyla, yani, böyle keyfî davranırsanız... İlle
tahrik ediyorsunuz bizi; yani, ille bağıralım, çağıralım, hakaret edelim
birilerine, gidip tazminat davası açsınlar. Yeter artık... Gerçekten yoruldum.
Burada haksızlıklara karşı mücadele etmekten yoruldum. Bu kadar keyfî bir
Meclis yönetimi ve iktidarın yaptığı bu kadar keyfî bir uygulama şimdiye kadar
görülmemiştir. Neticede de memleketi nereye getirdiği bellidir. Bugün, artık,
memleketi ateş yakmış, külleri bile kalmamıştır memleketin; yani, yanacak bir
malzeme de kalmamıştır Türkiye'de. Bugün ekonomi çökmüştür; insanlar aç, işsiz,
çıplak ve hâlâ da, işte, bunları söylüyoruz, maalesef, kimsenin tındığı yok. Ne
olacak bu memleketin hali, ben de bilmiyorum... Şimdi, bu önergede -tabiî ki, Sayın Bayındırlık
Bakanıyla ilgili gensoruda- birtakım keyfî uygulamalar dile getiriliyor. Bunun,
bir an önce görüşülmesinde yarar var. Bakın, 1991 yılında, benim memleketimde
deprem oldu; o deprem sırasında borçlanmalar oldu, o tarihten beri birtakım
yerlere... Yani, çok büyük paralar da değil bunlar; işte, 7 milyar, 8 milyar
civarında bir paralar, belki 15-20 konut bir yerde, 15-20 konut bir yerde...
Bunların bir an önce tamamlanması lazım. Şimdi, belediyelerin afet kapsamına alınması konusunda
keyfî uygulamalar var. Hiç deprem olmayan, afet bölgesinde olmayan belediyeler
afet kapsamına alınıyor. Mesela, benim ilimin Ovacık'ı da, Nazımiye'si de,
Pülümür'ü de, Mazgirt'i de, Çemişgezek'i de, Hozat'ı da, bütün ilçeleri, deprem
bölgesinde olduğu halde, her kimse, bir bakıyorsunuz, deprem bölgesi olmayan
yerleri deprem bölgesine alıyorsunuz ve deprem bölgesi olan yerleri de almıyorsunuz;
daha doğrusu, afet kapsamına almıyorsunuz. Değerli milletvekilleri, bu memleket, gerçekten, ne
çektiyse, keyfî yönetimden çekti. Ne çektiyse, hak ve adaletin ortadan
kaldırılmasına yönelik iktidar uygulamalarından çekti. Yani, bugün, memleket
cayır cayır yanıyor; bankalara bakın; borsa kapanmış, borsa işlemiyor;
bankalar... BAŞKAN - Sayın Genç, bir dakika dinler misiniz. Size, bu öneri üzerinde söz verdim. KAMER GENÇ (Devamla) - Öneriyle ilgili; bakın, orada
diyor ki... BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Bana ve Divana, İçtüzüğe uygun davranmam gerektiğini
ifade ediyorsunuz. Ben de, şimdi, size, İçtüzüğe uygun davranmanız gerektiğini
ifade ediyorum. Lütfen, söz almış olduğunuz öneri üzerinde konuşun. KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, öneri nedir;
Meclisin çalışma usullerine öncelik verilmesini öngören bir öneridir. Bu
Meclisin öncelikleri nedir, onun söylüyorum. Zaten, benim, buraya, kürsüye
çıktığım zaman ağzımdan çıkan laf, sizi rahatsız ediyor; partinizi rahatsız
ediyor; iktidarı rahatsız ediyor. Bana da katlanacaksınız arkadaşlar; ben de
milletvekiliyim yahu!.. Ben de milletvekiliyim; ben de halkın dertlerini dile
getirmek zorundayım. EROL AL (İstanbul) - Senden başka milletvekili yok mu?! KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, bakın, bu memleket,
bugün, tarihinin... Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulduğu tarihten bugüne
kadar, iktidar, hükümet, başbakan, böyle bir hata, vahim hata işlememiştir. Bu
memlekette böyle bir kavga meydana gelmemiştir ve devletin ve milletin kaybı,
şu anda katrilyonlara varıyor; biz, Meclis olarak, bundan habersiziz, bunu bir
tarafa iti-yoruz, Meclisin gündemine getirmiyoruz. Başbakanın gelip burada bize
hesap vermesi lazım; yani, orada, çıkıp da, bu olay niye oldu... Hatta, bakın,
Başbakanın, kriz doğduğu zaman, Çankaya Köşkünde bunu ilan etmesi lazımdı. İlan
etmedi; çünkü, birtakım kişiler yandaşlarına tüyo verdiler; memlekette kriz
çıktı, aman, borsaya yaptığınızı yapın, aldığınız dövizleri alın diye tüyolar
gitti. Ondan sonra, Bakanlar Kuruluna geldi; oradan saklanıldı. Bunların
hesabını, zamanında soracağız sayın milletvekilleri. Biz, nerede, nelerin
döndüğünü bilen insanız, hisseden insanız. Çıksınlar... Niye, evvela o kriz
çıktığı zaman kamuoyuna intikal ettirdiler. Eğer, kamuoyuna intikal
ettirdilerse, niye anında ettirmediler; niye üç saat beklediler? O üç saatte,
kim, kendi yandaşlarına tüyo verdi; hangi borsa aracı kurumları, borsada ne
işlemler yaptı? Bunları, çıkıp burada söylemek zorundasınız. Aksi takdirde,
bunların günahı, vebali ve sorumluluğu çoktur; ama, tabiî, bunları
konuşmuyorsunuz... MELDA BAYER (Ankara) - Siz konuşuyorsunuz!.. KAMER GENÇ (Devamla) - Bunlar, memleketin can damarını
ilgilendiren, hayatını ilgilendiren problemlerdir. Biz, bunları söyledikçe,
tabiî... Çünkü, dokunuyor ya, birilerine ucu; birilerine dokunuyor; çünkü, bu
memleketin felakete gittiği anı bilen, malzeme kullanarak bunların üzerinden
rant toplayanlar var. Düşünebiliyor musunuz, memlekette kriz çıkıyor ve bu
krizi, kendi yandaşlarına, perde arkasından tüyo verip de trilyonlar kazananlar
var, katrilyonlar kazananlar var. Bunları dile getirdiğimiz zaman, Kamer Genç
konuşuyor... Yahu, konuşacağım tabiî. Bu millet niye bana bu görevi verdi; niye
bu görevi verdi?! (DSP sıralarından gürültüler) Efendim, Başbakanınız gelsin, Başbakan Yardımcınız
gelsin, burada konuşsun... BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç... KAMER GENÇ (Devamla) - ...bakalım, bunları nasıl
söyleteceğim. BAŞKAN - Sayın Genç, beni dinler misiniz lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, ben, sizi dinliyorum. BAŞKAN - Sayın Genç, bir dakika lütfen... KAMER GENÇ (Devamla) - Önergenin bir an önce
görüşülmesinde yarar vardır. Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Genç, altında Grup Başkanvekilinizin de
imzası bulunan ve oybirliğiyle... KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, lehinde konuştum... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... Ben
konuşuyorum... ...huzura gelen öneri üzerinde söz aldınız. KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet... BAŞKAN - ...ve bu öneriyle ilgili bir kelime dahi
konuşmadan, konuşmanızı tamamladınız. KAMER GENÇ (Tunceli) - Duymuyorsunuz... Siz
duymuyorsunuz herhalde!.. Sayın Başkan, beni tahrik etmeye çalışıyorsunuz. Benim
orada ne konuştuğum ortada. Lütfen, rica ediyorum; o kürsüde tarafsız olun.
Tamam, siz, bir partinin milletvekilisiniz; ama, bu söylediklerimin ucu size de
dokunuyor. Yani, tahammül edeceksiniz... BAŞKAN - Sayın Genç, bu kürsünün ne kadar tarafsız
olması gerektiğini, en az sizin kadar bilirim ve elimden geldiği kadar, bu
hassasiyeti de, yönettiğim her oturumda göstermeye gayret ediyorum. Lütfen... Çok rica ediyorum; biraz önceki o
"tahrik" kelimesini, ben size söyleyebilirim belki; ama... Lütfen,
rica ediyorum, beni, İçtüzüğün... KAMER GENÇ (Tunceli) - Niye isteğimi nazara almadınız?
Genel Kurulu Niye yoklamayla açmadınız? BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika...
Konuşuyorum... Lütfen... Yoklamayla açıp açmamak, benim takdirimdedir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, değil... BAŞKAN - Bir dakika efendim.. İçtüzük madde 57... KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam... BAŞKAN - "Başkan birleşimi açtıktan sonra,
tereddüde düşerse yoklama yapar." KAMER GENÇ (Tunceli) - Ee, göz var... Göz var... BAŞKAN - O göz, benim gözüm Sayın Genç; sizin değil... KAMER GENÇ (Tunceli) - Genel Kurulda, baktığınız zaman
10 kişi varsa, olur mu?! BAŞKAN - Sayın Genç'in gözüyle görecek değilim, kendi
gözlerimle göreceğim... KAMER GENÇ (Tunceli) - 1'i 5 göremezsin ki! Gözünüz 1'i
5 mi görecek?! BAŞKAN - Lütfen, çok rica ediyorum; toplantının
nezahetini bozmayın. Bu Meclisin her dakikasının çok kıymetli olduğu,
mutlaka çalışması gerektiği her platformda ifade edilmiyor mu? KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet... BAŞKAN - Ben de, elimden geldiği kadar, bu Meclisi
çalıştırmak için gayret gösteriyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarında
"Bravo" sesleri, alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Usulüne göre, İçtüzüğe göre
yapın... BAŞKAN - Biraz sonra oylama yapılacak. Eğer, burada,
toplantı ya da karar yetersayısı yoksa, elinizde, İçtüzüğün vermiş olduğu
imkânlar var; onları kullanırsınız, karar yetersayısının aranmasını istersiniz
ve toplantıya ara verilir. Lütfen... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Meclisin kapanmasını istiyor zaten
onlar. BAŞKAN - Öneriyi tekrar okutuyorum: Danışma Kurulu Önerisi 20.1.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı
tarihte dağıtılan deprem konutlarıyla ilgili ihalelerin yapılış şekli ve
altyapı hizmetlerinde uyguladığı politikalarla devleti zarara uğrattığı
konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkındaki (11/8) esas
numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 27.2.2001 Salı günkü
birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Anavatan Partisi Gruplarının İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek
bir önerileri vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım. Buyurun: B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 21 Şubat 2001 Çarşamba günü yaptığı
toplantıda; siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından ekteki
müşterek önerilerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler : Genel Kurulun, 21 Şubat 2001 Çarşamba, 22 Şubat 2001
Perşembe, 23 Şubat 2001 Cuma, 27 Şubat 2001 Salı, 28 Şubat 2001 Çarşamba ve 1
Mart 2001 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması
ve 27 Şubat 2001 Salı günü yapılacak gensoru önergesinin görüşmeleri dışında
belirtilen günlerde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Öneri üzerinde, aleyhte Sayın Arınç; buyurun.
(FP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ben de söz istiyorum. BAŞKAN - Tabiî efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, çalışmalarımızın hayırlı olmasını
diliyorum. Üç partinin müşterek önerisi okundu, bu önerinin aleyhinde söz
aldım. Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta -henüz bir hafta
doldu- beraberce kararlaştırdığımız bir Danışma Kurulu önerisi getirilmiş ve
kabul edilmişti. Bu öneride, iktidar ortağı partiler ile muhalefet partileri
arasında bir uzlaşma olduğunu, makulde buluştuğumuzu, doğru olanı yaptığımızı
söylemiş ve bunun hayırlı bir başlangıç olması temennisinde bulunmuştum; ama,
bir hafta sonra bugün, yine eski önerilerini önümüze getirdiler. Geçen hafta
söylediğim sözleri geri almayacağım; ama, bu, ibretlik bir hadisedir; henüz bir
hafta dolmadan, arkadaşlarımız, yine, bu Meclisi 14.00-24.00 saatleri arasında
on saat boyunca çalıştırmak üzere bir öneri getiriyorlar. Değerli arkadaşlarım, bu önerilerle yapılmak istenilen
zannediyorum şudur: İstediğimiz süratte kanunlar çıkmadı, saat 20.00 az
geliyor, 24.00'e kadar çalışmalıyız; çünkü, bizim takvimimize aldığımız önemli
tasarı ve teklifler var, onların görüşülmesi gerekiyor... Değerli arkadaşlarım, biz, geçen hafta vardığımız
uzlaşma içerisinde, şüphesiz, yeni İçtüzük uyarınca da, arkadaşlarımız maddeler
üzerinde konuşuyor ve faydalı gördüğümüz önergelerle, çıkarılmak istenilen
kanunların çok daha verimli ve kaliteli olması için gayret sarf ediyoruz.
Bundan gocunmamak gerekir; bu, çalışma süresini uzatmak gibi bir niyetle de
izah edilemez; bu, yapmamız gereken bir vazifedir. Maddeler üzerinde 5'er
dakika konuşmakla, varsa birkaç maddeye önerge vermekle, Meclis çalışmaları
aksatılmış sayılmamalı; dolayısıyla, saat 20.00'ye kadar yaptığımız çalışmada
fazla kanun çıkmıyor diyerek, şimdi, on günlüğüne, saat 24.00'e kadar devam
edecek bir çalışma süresi kabul ettirilmeye gayret ediliyor. Bu, hem
takatımızın hem kanunlar üzerinde gereken ihtimamı göstermemizin bir engelidir.
Şüphesiz, saat 14.00'te başlayan bir çalışmaya gece 24.00'e kadar aralıksız
devam etmek insanüstü bir olaydır; zaten, zaman zaman karar yetersayısı da
istenilmek suretiyle bu tespit edilmiş oluyor. Değerli arkadaşlarım, iktidar ortağı partiler, 1 Martta
kadar, özellikle birkaç tasarı üzerinde duruyorlar. Bunlardan birisi, Elektrik
Piyasası Kanunu idi. Bildiğiniz gibi, dün akşam sonuçlandı, hayırlı olmasını
diliyorum. Bunun arkasından, henüz komisyonlardan gelmediği için
görüşülemeyen Şeker Kanunu Tasarısı da, mutlaka sırasına girecektir. Biraz sonra görüşmeye başlayacağımız Bazı Fonların
Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı, arkadan bireysel emeklilikle ilgili kanun
tasarısı ve diğerleri... Bütün bunlar, IMF ile yapılan stand-by anlaşmasının ve
kasım krizinden sonra ekniyet mektubuyla girdikleri taahhüdün bir sonucudur.
Hükümet ortağı partiler "bunlar çıkarılacaktır, belli bir takvime
bağlanmıştır, bunların çıkarılması zaruret halini almıştır" diyorlar. Değerli arkadaşlarım, bizim bunlara itirazımız var. Bu
itirazlarımızı da, bu Genel Kurulda dile getirmeye çalışıyoruz; ama, bugün, bir
başka vesileyle, bu konu üzerine tekrar dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Bakınız, iki günden beri Türkiye'nin yaşadığı kriz, hemen hemen her şeyin önüne
geçti. Millî Güvenlik Kurulu toplantısından sonra, Sayın Başbakanın
açıklamaları ve o açıklamalar ekseninde cereyan eden konuşmalar ve olaylar,
Türkiye'nin ekonomisine de, sosyal hayatına da, siyasetine de, maalesef, çok
büyük zarar verdi. Bu zararın faturası şudur: Biraz evvel bir arkadaşımız
söyleyince inanamamıştım; ama, rakama vurduğumuz zaman doğru çıkıyor. Sayın Başkan, çok özür diliyorum; yani, bu uğultu
içerisinde ne konuşmak, ne dinlemek mümkün değil. Arkadaşlarımızın,
sohbetlerini ya kuliste yapmaları yararlı olur ya da konuşan hatibi nezaketen
dinlemeleri doğru olur. Ben, yardımınızı istirham ediyorum. BAŞKAN - Değerli milletvekili arkadaşlarım, lütfen,
Genel Kurulu, hatibi dinlemeye davet ediyorum. Hakikaten, salonda çok uğultu
var. Buyurun Sayın Arınç. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Değerli arkadaşlarım, bankada 15 trilyon parası olan
birisinin, bir gecelik repo karşılığında aldığı para 1 trilyonun üzerindedir.
Evet, yüzde 3000'lere varan gecelik faizlerle, 15 trilyonu, her nasılsa bankaya
yatırmış olan birisi, bir gecede 1 trilyondan daha fazla para kazandı. Bu para,
65 milyondan çıktı; fakirden çıktı, yoksuldan, dul ve emekliden, yetimden,
geçim sıkıntısı çeken insanlardan çıktı, halkımızdan çıktı. Borsa çöktü,
arkasından 7,6 milyar doların iki gün içerisinde Hazineden kayıp gittiğini,
döviz rezervlerinin döküldüğünü gördük. Yine, 1,5 katrilyon liralık bir
borçlanmada yüzde 144 faizlerle, herhalde, Hazinenin zararı 50-60 trilyon
lirayı buldu. Bütün bunlar hepimizin acısıdır, bundan ülke zarar görmektedir.
Bizim bireysel emeklilikle, Elektrik Piyasası Kanunuyla, Şeker Kanunuyla,
IMF'den gelmesini arzu ettiğimiz veya karşılıklı olarak taahhüt edilen maddî
yardımın çok fazlasının uçması bir tarafa, ek vergilerle ve diğer özel
vergilerle topladığımız paraların uçması bir tarafa, Türkiye, büyük imkânlardan
ve maalesef kaynaklardan mahrum kaldı. Bütün bunlarla şunu söyleyebilirim: Bir seneden fazla
bir zaman oldu, biz, burada Bankacılık Kanununu çıkardık. Çok büyük bir
reformdu bu, öyle takdim edilmişti; ama, nasıl bir reformsa, üç ay sonra bu
sefer değiştirmek üzere getirdik. En sonunda çıktı ve o kanunun içerisinde bir
kurul oluşturuldu; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu -tutanaklara
bakınız, Fazilet Partili arkadaşlarımız, gerek komisyonlarda gerekse bu
Mecliste yaptıkları konuşmalarda- ki, bu kurullar şimdi çokça oluşturuluyor,
Elektrik Piyasası Kanunu içerisinde de bir başka kurul var, tarımla ilgili
kanunlarda başka bir kurul var, şekerle ilgili tasarı gelecek, onda da başka
bir kurul var. Şimdi, Türkiye'de, kurullar yönetimde âdeta söz sahibi
olacaklar. Bu kurulun üyelerini hükümet belirleyecekti
"Meclis bu seçimi yapsın ve bu denetleme Meclis adına olsun" diye
fikirler ortaya atıldı, "hayır, hükümet bu üyeleri seçecektir ve hükümet
adına, bu düzenleme ve denetleme kurulu görev yapacaktır" diye konuşuldu
ve kanun bu şekilde çıktı. Ne gariptir ki, kanunun çıkmasından itibaren
takriben bir sene içerisinde bu kurulun üyeleri atanmadı. Gazetelere yazılanlar
doğruysa, hükümet üyeleri arasında, bu kurulun üyelerinin kim olacağı noktasında
ihtilaf vardı, bunun çözülmesi bir yılı aldı. Sonunda Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu kuruldu, başında Demokratik Sol Parti eski Maliye Bakanı Sayın
Temizel, Başkan Yardımcısı Anavatan Partili bir milletvekili değerli
arkadaşımız, Plan ve Bütçe Komisyonu eski Başkanı ve birkısım akademisyenler,
bu Kurulun üyesi oldular. Kişiliklerine, birikimlerine hiçbir diyeceğimiz yok;
ancak, bu Kurulun üyelerinin, genelde bu üç partili koalisyon hükümetinin partilerine
mensup olduklarını, en azından sempatizan olduklarını da söylemek mümkün; yapı,
zaten, bunu, böyle gösteriyor. Şuraya gelmek istiyorum: Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu, kendi açısından çalışmalar yapıyor, çok da faydalı çalışmalar
yapıyor; birtakım bankaların batması karşılığında yapılması gerekenleri ortaya
koymaya gayret ediyor; ama, kamu bankalarının denetlenmesine gelindiği zaman,
kamu bankalarının denetlenmesinde, aynı kurumun, çok sağlıklı çalışmadığını
görüyoruz. Şüphesiz, Devlet Denetleme Kurulu, Anayasa içerisinde
bir kurum olarak, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından harekete geçirilmiş,
"kamu bankalarının görev zararlarını inceleyin, bu bankaların, hangi özel
bankalarla ilişki içerisinde olduklarına bakın, bu bankalardan dönmeyen
krediler hangi siyasilerin etkisiyle verilmiştir, onu da tespit edin"
denilmişse, o Cumhurbaşkanına saygı duymak gerekir, teşekkür etmek gerekir. (FP
ve DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, Devlet Denetleme Kurulunun kamu
bankaları üzerinde denetleme ve soruşturma yapma yetkisi, o kanunun ilgili;
yani, Devlet Denetleme Kurulunun kuruluşuyla ilgili kanunun 6 ncı maddesinde,
zaten bir görev olarak verilmiştir. Dolayısıyla, şuraya geleceğim: Bugün de,
pek çok kanun içerisinde kurullar oluşturuluyor. Eğer, bunlar da mevcut
iktidarların kendi içinden yaptıkları atamalarla kurulur ve görevlerini bu
şekilde yapmaya devam ederlerse, Türkiye'de yolsuzlukların önlemesi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arınç, mikrofonu açıyorum, buyurun. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, öneriyle
ilgili konuşmuyor Sayın Hatip. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Efendim, öneriyle o kadar
ilgili ki... Çıkardığımız kanunlar için bunları söylüyorum, daha dikkatli olun
diye söylüyorum, doğru olanı yapın diye söylüyorum. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz doğruyu
söylemiyorsunuz. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanıyla yapılan
görüşmelerde kimin terbiyedışı konuşma yaptığını, bugün, herkes çok iyi
biliyor. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz yapıyorsunuz. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hayır, biz yapmıyoruz
"sen" diye hitap eden, "nankör" diye hitap eden bir insan
terbiyedışı konuşma yapıyor! MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz kendi siyasetinize
âlet ediyorsunuz bunu... BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Siz kendi halinize bakın!.. BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz yapıyorsunuz, siz
yaptınız... Basın toplantısında yaptınız. BAŞKAN - Sayın Halıcı... BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Millî Güvenlik Kurulu
toplantısında kimin terbiyedışı konuşma yaptığını bu millet çok iyi biliyor ve
Sayın Cumhurbaşkanını o yüzden yüzde 90 destekliyor. (FP sıralarından alkışlar)
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz, terbiyedışı
konuşuyorsunuz; ayıp... BAŞKAN - Sayın Arınç... EROL AL (İstanbul) - Sayın Arınç, ayıp!.. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Keser misiniz Sayın
Başkan. Süresi bitti. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eğer,
Millî Güvenlik Kurulunda olanları ve bunun üzerindeki tartışmaları burada
konuşursak, mahcup olacak olan bizler değiliz, sizlersiniz. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz, zaten mahcup
oldunuz. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım... BAŞKAN - Sayın Arınç, teşekkür ediyorum; süreniz de
tamamlandı. 1 dakika ilave sürenizi de kullandınız. Çok teşekkür ediyorum. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hemen bir cümleyle bitiriyorum
Sayın Başkan. Öyle, duygusal konuşmalarla, gözyaşı dökmekle
Türkiye'nin gerçeklerini gözardı edemezsiniz. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Arınç... BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu milletin
fakirleştirilmesinin sebebi sizsiniz; bunun hesabını vereceksiniz. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Öneri aleyhinde, Sayın Ali Rıza Gönül. M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Otur yerine!.. (FP
sıralarından gürültüler) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Bu hırsızlıkların,
yolsuzlukların hesabını hepiniz vereceksiniz!.. BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen... ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Üslubuna dikkat et!.. Hem suçlu
hem güçlü!.. BAŞKAN - Lütfen... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hepsinin hesabı görülecek!.. BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım... M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Hayır; senin hesabın
görülecek! BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hepsinin hesabı görülecek!..
Hesaptan korkmayın. Alnınız açıksa, gidin hesabını verin. BAŞKAN - Sayın Arınç, siz, Grup Başkanvekilisiniz,
lütfen... M. ZEKİ SEZER (Ankara) - İlk seçimde localara
çıkacaksınız!.. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Orada konuş, orada,
orada... ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Emrehan Bey, konuşma hakkınız
var... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Orada konuş; millet
dinlesin! BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - 10 milyar dolar gitti... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Ağlayıp çıkacağınıza, orada
konuşsaydınız!.. BAŞKAN - Sayın Arınç... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ekonomiyi felç ettiniz;
utanmadan konuşuyorsunuz!.. BEKİR SOBACI (Tokat) - Şimdi, yeni vergiler getirmekten
başka çareniz yok! MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bunun altından hiçbir kimse
kurtaramaz sizi!.. Hiçbir kimse kurtaramaz. BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayın. Sayın
milletvekilleri... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sen orada konuş, orada... M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Senden mi öğreneceğiz!.. BAŞKAN - Sayın Sezer... ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bir daha toplum içine
çıkamayacaksınız!.. Yazık bu milletin parasına... M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Onu vatandaş bilir!.. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Arkadaşlar demokrasi var,
buyurun konuşun. BAŞKAN - Lütfen, karşılıklı konuşmayın efendim. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sabah Gazetesine manşet attırmak
marifet değil; burada konuşun burada... BAŞKAN - Sayın Sobacı... Sayın Sobacı... Öneri üzerinde, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza
Gönül; buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İktidar partisi gruplarınca getirilmiş olan önerinin
aleyhinde söz aldım; düşüncelerimi Yüce Heyetinize arz edeceğim. Tabiî ki, böyle karşılıklı atışmaya, tartışmaya,
kanaatimce, hiç gerek yok; krizin nasıl çıktığını millet biliyor, kimin sebep
olduğunu da biliyor, kimin terbiye dışı, terbiye içi konuştuğunu da bili-yor. O
nedenle, burada karşılıklı tartışmak, karşılıklı atışmak suretiyle, meseleye
bir çözüm bulmanın imkânı da yok. Değerli arkadaşlar, getirilen öneriyle, bugünden
başlamak üzere, perşembe, cuma, haftaya salı, Çarşamba, perşembe günleri Genel
Kurulumuzun 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir. Şimdi, ben, buradan, iktidar partisi Grup Başkanvekili
arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Geçen hafta, yanılmıyorsam, 13 Şubat günü,
Danışma Kurulunda, oybirliğiyle, yani, karşılıklı bir uzlaşmayla, görüşülecek
konuların bir listesi yapılmış, sıralaması yapılmış ve çalışma saatleri
üzerinde de bir mutabakat sağlanmış ve ortak bir öneriyle de, Genel Kurulun
onayına sunulmuştu. Değerli arkadaşlarım, demek ki, ayın 16 sından bugün ayın
21'ine kadar bir hafta geçmiş. Siz, bir hafta sonra, bu uzlaşmayı, bu anlaşmayı
bozuyorsunuz; bu saatler bize yetmiyor, biz, bu çalışma saatlerini 24.00'e
kadar uzatacağız diyorsunuz; bunda bir yanlışlık var. Şimdi, geçen haftaki çalışma imkânına ve çalışma
şartlarına şöyle bir göz atıyorum: Meclisimiz 4 gün çalışmış, 4 günde 9 defa
karar yetersayısı bulunmamış. En son, Cuma günü de, çalışma saatinin daha
ortasına gelmeden, karar yetersayısı müteaddit kereler bulunmadığı için de,
Meclis kapanmış. Şimdi, bu yasa tasarılarını çıkarmak için, acaba, daha
çok çalışma saatine mi ihtiyaç var veya iktidar partileri olarak, bu Meclisi
çalıştırmakta gerekli dikkati, özeni, ihtimamı ve devamlılığı ye-rine
getirmemekle, zamanı iyi kullanmadığınız mı sorusuna bir cevap bulmamız lazım
önce. Karar yetersayısını bulacak olan sizsiniz. Toplantı
yetersayısını bulacak olan sizsiniz. Ortak bir uzlaşmayla getirilen çalışma
saatleri içerisinde Mecliste yeterli çoğunluğu ve karar yetersayısını temin
etmemekle, Meclisi çalıştırmayan, aslında, sizsiniz. Yani, şimdi, kalkıp bu
zaman bize yetmiyor, 14.00 ile 19.00, 20.00 ile 24.00 saatleri arasında
çalışacağız diye de, kamuoyuna, çok çalışmak istiyormuş mesajını vermeye
hakkınız yok. Eğer benim bu söylediklerim doğru değilse, kayıtları
incelediğiniz zaman bu gerçeği göreceksiniz. Getirdiğiniz kanunlar belli; talimatla çıkarılması
istenilen yasa tasarılarını gündeme koydunuz; ama, çiftçinin, esnafın derdine
çare olacak yasa tasarı veya tekliflerine gözlerinizi kapatıyorsunuz. Bu dönem bir şeyler değişti. Eskiden, muhalefet
milletvekilleri ki, bu dönemde, yine, ısrarla, biz, muhalefet milletvekilleri
ve Doğru Yol Partisi olarak, bu kürsüden "çiftçiyi perişan ettik"
dediğimizde itiraz ediyordunuz, "esnaf perişan oldu" dediğimizde
itiraz ediyordunuz; ama, bir şeyler değişti, geçen hafta, iktidar partisi
gruplarından bir değerli milletvekili arkadaşımız çıktı, burada, çiftçinin
halini, sanki, ağlaya ağlaya anlattı; bizim söylediğimiz, ısrarla
vurguladığımız, ısrarla bu kürsüye getirdiğimiz meseleyi dile getirdi. Bugün, Kırşehir
Milletvekili Sayın Haykır da, buradan, gayet objektif, gayet doğru, gayet haklı
olarak, esnafın içerisinde bulunduğu şartları dile getirdi iktidar partisine
mensup milletvekili arkadaşımız. Demek ki, artık, o hale gelmiş, iktidar partisine
mensup milletvekili arkadaşlarımız da, işçinin, memurun, çiftçinin, esnafın ne
duruma düştüğünü buradan ifade etmeyi, söylemeyi bir görev kabul etmiş; ama,
biliyoruz ki, bu kürsü, iktidarların veya iktidar partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımızın ağlama yeri değildir, şikâyet yeri değildir. İktidar,
sorunlara çözüm bulur, eğer bulamıyorsa, iktidar partisine mensup
milletvekilleri, bakanlarını, başbakanını, grup başkanvekillerini, yetkili
arkadaşlarını uyarır ve sorunların çözümü için, tedbir alınması için gerekenin
yapılmasını söyler ve icraat ortaya konulur. Onun için, değerli arkadaşlarım, değişiklikler oldu,
bir haller oldu, bizim söyleyeceğimiz sözleri, artık, iktidar partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımız söyler hale geldi. Ben, biraz evvel bu önerinin aleyhinde söz alan değerli
grup başkanvekili arkadaşımızın sözlerine yürekten katılıyorum; evet... Ülkenin
şu haline bakın. Nereden çıktığını, nasıl çıktığını he-pimizin bildiği,
milletin bildiği bu krizin faturasını, yine, fakir fukara, çiftçi, esnaf, vergi
ödeyen, işadamı, sanatkâr, bunlar çekecek. Yani, biz, muhalefet olarak, bu kadar lafı, bu kürsüden
dile getiremeyecek miyiz; bu doğruların altını çize çize, bunda yanlışsınız,
bunda hatalı bir politika güdülmüştür, olmuşsa olmamışsa bir krizin tellallığı
yapılmamalıydı demeyecek miyiz?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Söylüyorsunuz... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Evet, söyleyeceğiz... HASAN GÜLAY (Manisa) - Söylüyorsunuz işte... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Söyleyeceğiz tabiî... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Memleketi bu hale siz getirdiniz! ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu hale getiren sizsiniz,
dört yıldan beri iktidarda sizsiniz... BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin...
Çok rica ediyorum... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Dört yıldan beri iktidarda
sizsiniz, bu memleketin ekonomisini bu hale getiren sizsiniz. Evet, bir aylık yüzde kaç faizle Hazinenin
borçlandığını biliyor musunuz? Vicdanınızda tartın, kimin ödeyeceğini düşünün
bir defa... Borsa çökmüş, küçük tasarruf sahipleri mahvolmuş; bunu bir defa
düşünün değerli arkadaşlarım... Muhalefet olarak biz bunları burada dile
getirdiğimiz zaman, lütfen, daha anlayışlı, sabırlı olunuz; vicdanınızda ve
beyinlerinizde sözlerimizin doğruluğu veya haklılığı konusunu veya yanlışlığı
konusunu tartınız, ondan sonra bize söz atınız. (DYP sıralarından alkışlar) Onun için, millet her şeyi biliyor, her şeyi görüyor;
elbette, günü gelince, herkesin hakkını, hak ettiği kadar verecektir diye
düşünüyoruz ve bu inancımızı da hiç kaybetmedik. Bugünleri çok çok arayacağınıza inandığımı da bir kere
daha ifade etmek ister, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, önerinin
lehinde söz istiyorum. BAŞKAN - Önerinin lehinde, Sayın Halıcı; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Aslında, söz almayacaktım; ama, Sayın Arınç'ın
açıklamalarından sonra, hem önergeyle ilgili hem de biraz önce burada yaşanılan
konuşmalarla ilgili ve konuşma karşısında diğer milletvekillerinin hitaplarıyla
ilgili bir cevap verme ve bir açıklama yapma ihtiyacı hissettim. Öncelikle, önergemiz -Sayın Arınç'ın belirttiği gibi-
geçtiğimiz hafta, Danışma Kurulunda, hem iktidar hem muhalefet partilerinin
değerli temsilcileri bir araya gelerek, Meclisin çalışmasında önceden bir bilgi
sahibi olunması ve bu bilgi doğrultusunda, tüm partilerin de, yasamaya daha
fazla önem ve daha fazla katkılar verilmesi konusunda mutabakata vardık ve
Danışma Kurulu öncesinde bir gayriresmî toplantı yaptık ve o toplantıda da,
hangi yasaları öncelikle ele alacağımızı detaylı bir biçimde görüştük. Öyle tahmin ediyorum ki, bütün partiler bu toplantıdan
memnun oldular ve memnuniyetlerini dile getirdiler. Ertesi gün yaptığımız
Danışma Kurulunda, tam bir mutabakatla, bir gün önce belirlediğimiz hususlarda
anlaştığımızı Meclis Başkanımızın huzurunda ifade ettik ve imzaladık. O
toplantıda -bizzat, ben, tutanaklara da geçtiği için söylemek istiyorum- hem
sıralama açısından hem de süreler açısından önerimiz vardı. Sıralamada bir
sorun olmadı; ancak, çalışma saatleriyle ilgili olarak, bizim daha önceki
düşüncemiz, bayrama kadar, cumartesi, pazar ve pazartesi de dahil olmak üzere,
14.00-19.00 ve 20.00-24.00 saatleri arasında çalışma gibi bir önerimiz vardı;
ancak, özellikle muhalefet partilerinin değerli temsilcileri, yasamayla ilgili
plana uyumla yaklaşacaklarını ve önergeler de dahil olmak üzere, yasaların
hızla Meclisten çıkma konusunda ellerinden gelen azamî özeni göstereceklerini
bize vaat etmeleri üzerine; biz de, çalışma saatlerinde bir yumuşama
yapılabilmesi hususunda kendileriyle mutabakat içerisinde olduk ve cumartesi,
pazar, pazartesi çalışmalarının gerekli olmadığını; diğer günler için de,
14.00-19.00, 20.00-24.00 yerine, 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmanın
yeterli olacağını kabul ettik; ancak, ben, şu hususu orada, Meclis Başkanımızın
da huzurunda kesinlikle kendilerine ilettim: Eğer bu mutabakat, bugün, burada
konuştuğumuz şekilde cereyan ederse, bir sorun olmaz; ama, Meclisin çalışması
bir biçimde gecikirse -ki, bu gecikmeler, karar yetersayısı, yoklama talepleri
veyahut da önergelerin çok fazla bir biçimde gündeme getirilmesi- böyle bir
durumla karşı karşıya kalırsak, o zaman, Genel Kurul çalışma saatlerini
değiştirme hakkımız saklıdır diye ifade etmiştim. Dolayısıyla, bugün bu öneriyi
getirirken, daha önce sadık kaldığımız mutabakata aykırı bir durum olmadığını
herkesin bilmesini istiyorum. Eğer itirazı olan var ise de, gene tutanaklara bakıldığı
zaman, bizim böyle bir hakkımızı saklı tuttuğumuzu beyan ettiğimiz açıkça
görülür. Durum böyleyken, Danışma Kurulu önerisiyle ilgili önce
mutabakat sağlamaya çalışan veyahut mutabakat sağladıktan sonra bunu bozan bir
tarafmışız gibi takdim edilmemizi açıkçası doğru bulmuyorum. Diğer konu; sıkça yaşanan, ama, yaşanmasını
istemediğimizi defalarca dile getirdiğimiz konu şudur: Meclis İçtüzüğünün
harfiyen uygulanması konusunda zaman zaman bütün partiler dileklerini burada
ifade ediyorlar, biz de çok kez ifade ettik. Herhangi bir maddeyle ilgili söz
alan değerli bir arkadaşımızın, o maddeyle ilgili konuşmamasının veyahut bir
konuda lehte görüş bildirmek üzere söz alan bir milletvekilinin, lehte konuşur
gibi yapıp, aslında, aleyhte konuşmasının, hem Meclisimize hem
milletvekillerimize, dolayısıyla da milletimize yakışmayan bir tavır olduğu
konusunda bir mutabakat sağlamış olduğumuzu zannediyor idim. Ancak, bugün gene
cereyan eden bir olay bizi ümitsizliğe itmiştir. Danışma Kurulu önerisiyle
ilgili söz alıp, çok kısa veya bazen hiç değinmeyip diğer konularla ilgili ve
gerginlik yaratabilecek bir üslupla, çoğu zaman da yanlış ve içinde terbiye ve
saygı sınırını aşan bir üslupla birbirimize hitap etmemizi, doğrusu,
yadırgadığımı, kınadığımı ifade etmek istiyorum ve Meclis Başkanımıza,
Başkanvekillerimize de, böyle bir tutum içerisinde olan milletvekillerimizi,
kesinlikle Meclis İçtüzüğünü çalıştırarak uyarmasını, eğer, uyarıya rağmen aynı
tavırlarını sürdürmeye devam ederlerse de Meclis İçtüzüğündeki diğer cezaları
söz kesme veyahut Meclis dışına çıkarma hakkını kullanmaları gerektiğini
hatırlatıyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Halıcı, beklenir!..
Şimdi, bundan sonra da Meclisten dışarıya çıkarın! Lütfen!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Siz, İçtüzüğe uyma
konusunda herhangi bir beis içinde misiniz Sayın Başkan?! KAMER GENÇ (Tunceli) - Hepimizi atın dışarıya,
gidelim!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Bizim, burada
isteğimiz, herkes İçtüzüğe uygun konuşsun... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Ne konuşacağımıza siz mi karar
vereceksiniz! MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Meclis gündeminde
dile getirmek istediğiniz hususları ifade etmek için birçok vesile zaten
buluyorsunuz. Özellikle bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Sayın
Arınç, sizinle beraber çeşitli Danışma Kurulu toplantılarına katılıyoruz;
ancak, sizinle aldığımız bir karar, maalesef, partinizin diğer bir
başkanvekilinin yönettiği bir grupta veya toplantıda yeterince uygulanmıyor ve
belki, bunun da yarattığı bir gerginlik içerisindesiniz ve basın
toplantılarında -bunu takip ediyoruz- hem partimize hem de Sayın Genel
Başkanımıza terbiyeyi aşan, saygıyı aşan ve size yakıştıramadığım bir üslupla,
maalesef, hitap ediyorsunuz. Ben, siz konuşurken sözünüzü kesme eğilimi
içerisinde hiç olmak istemezdim; ama, yine, aynı tavrı kürsüde de yapınca, size
bu hatırlatmayı yapmayı uygun gördüm. Sizi ikaz ediyorum... (FP sıralarından
gürültüler) MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sen kim oluyorsun da ikaz
ediyorsun! Nasıl ikaz ediyorsun! Sen kim oluyorsun! BAŞKAN - Sayın Halıcı, siz, lütfen, Genel Kurula hitap
edin. MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Bu ikazımın ne anlama
geldiğini Sayın Arınç bilir; kötü niyetli bir ikaz değildir. Meclisimiz, uyum içerisinde çalışmak zorundadır.
Ekonomiyle ilgili konularda hepimizin hassas olması gerektiğini, zaman zaman
dile getiriyoruz. Şu an, ülkemizin içinde bulunduğu durumda, uyum, uzlaşı ve
nezaketle ilgili en ince örnekleri veren Başbakanımızın sizler tarafından
takdir edilmesi gerekirken, bu üslubunuzu şiddetle kınıyorum. SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sizi millet kınıyor. MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) - Yüce Meclisimizi
saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Halıcı. Öneri üzerinde başka söz talebi?.. Yok. BAŞKAN - Öneriyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım
efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Efendim, okutayım, oylamaya geçerken o
talebinizi dikkate alacağım. Öneriyi okutuyorum: Öneriler: Genel Kurulun, 21 Şubat 2001 Çarşamba, 22 Şubat 2001
Perşembe, 23 Şubat 2001 Cuma, 27 Şubat 2001 Salı, 28 Şubat 2001 Çarşamba ve 1
Mart 2001 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması
ve 27 Şubat 2001 Salı günü yapılacak gensoru önergesinin görüşmeleri dışında
belirtilen günlerde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek,
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum ve karar
yetersayısını arayacağım. Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır. Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı
: 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli ve 42 nci Birleşimde
İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İçtüzük tekliflerinin
görüşülemeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa henüz
verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız. 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma
Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 3. – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun
Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlayacağız. 4.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve
Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı :
576) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL
Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlayacağız. 5. – Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt
İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri
Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı : 577) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlayacağız. 6. – Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı : 591) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 arkadaşının; Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan
aslan, Eskişehir Milletvekili Yaşar Dedelek ve Antalya Milletvekili Cengiz
Aydoğan'ın aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan
ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 7. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi
Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili
Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın
Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda
Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakerelerine başlayacağız. 8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı :
607) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakerelerine başlayacağız. 9. – Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/758) (S. Sayısı : 609) Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758)
(S. Sayısı: 609) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz. 10. – Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/819) (S. Sayısı : 610) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 610 sıra sayısıyla basılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 610 sıra sayılı, Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, 25 adet fonun
tasfiyesini öngörmektedir. Bu 25 adet fonun tasfiyesi yapılırken, fonlar içinde
1 bütçedışı fon söz konusudur, diğer 24'ü de bütçeiçi fonlardır. Tabiî, tasfiye
edilen fonlardan bir tanesi, bir bakıma, fon niteliğinde olmayıp, Sermaye
Piyasası Kurulunun bütçesi niteliğindedir ve bu "fon" adı da
"hesap" şeklinde değiştirilmiş bulunmaktadır. Mevcut tasarıyla tasfiye edilen fonların 4 tanesi katma
bütçeli idarelere ait fonlardır. Bunlardan biri ÖSYM Fonudur, diğeri
Federasyonlar Fonu, bir diğeri Özel İskân Fonudur, bir diğeri de Tarım Reformu
Fonudur. Tasfiye edilen bütçe içindeki diğer fonlar da,
bakanlıklar bünyesinde yer alan fonlardır. Bakanlıkların bünyesinde yer alıp da tasfiye edilen
fonların bakanlıklara göre dağılımı şu şekildedir: Adalet Bakanlığında 1;
İçişleri Bakanlığında, Bakanlıkta 2, Emniyet Genel Müdürlüğünde 1 olmak üzere
toplam 3; Bayındırlık ve İskân Bakanlığında 2, Orman Bakanlığında 3, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığında 2, Sanayi ve Ticaret Bakanlığında 2, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığında 1, Kültür Bakanlığında 2, Turizm Bakanlığında 1 ve Çevre
Bakanlığında 1'dir. Bu fonlara tahsis edilmiş olan 2001 yılı ödeneklerine
baktığımızda, bu fonlara tahsis edilmiş olan ödenek miktarının da 176 trilyon
lira olduğunu görürüz. Üçüncü aşamada, bütçe içinde tasfiyesi düşünülen 16 fon
vardır. Dolayısıyla, 2001 yılında, bütçe içindeki fonların tamamına tahsis
edilen ödenek 925 trilyon liradır. Bunun 146 trilyon liralık bir kısmı da şu
anda tasfiye edilen fonlara tekabül etmektedir. Kaldırılması düşünülmeyen, yine hükümet tarafından
kesinlikle kaldırılmayacağı tarzında açıklama yapılan fon sayısı da 7'dir.
Bunlar: Destekleme Fiyat İstikrar Fonu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik
Fonu, Sigorta Murakabe Kurulu Fonu, Savunma Sanayii Destekleme Fonu, Tanıtma
Fonu, Tasarruf Mevzuatı Sigorta Fonu ve Özelleştirme Fonudur. Fonların tasfiyesi, tamamıyla, IMF'ye verilen niyet
mektubu çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Daha önce bir grup fon tasfiye
edilmişti. Şimdi tasfiye edilecek 25 fona ilaveten, yakın bir gelecekte de,
yine, verilen sözler çerçevesinde 16 fon tasfiye edilecektir. Fonların kuruluşuna bakıldığında, fonlar, belirli
amaçların gerçekleştirilmesi için belirli kaynaklardan toplanılan gelirlerin,
yine belli kaynaklara tahsis edilmesi tarzında, kamu özel hesabı şeklinde
işleyen kaynaklardır. Dolayısıyla, bütçenin yıllık olması prensibi ve bütçedeki
belli ilkelerin uygulanması ve belirli hizmetlere tahsis ilkesinin olmaması,
tahsis ilkesinin, bütçe çerçevesine uygulanamaması, pek çok kamu yatırımlarında
süratle intikali engelleyen faktörlerin olması sonucunda, tabiî, kamu
yönetimlerinde fon arayışı söz konusu olmuştur. Tabiî, belirli bir kamu
hizmetine özel ve belirli kaynak tahsis etmek suretiyle, daha çabuk karar
alabilmek, genel mevzuatın dışında daha az formaliteyle iş görebilmek, bir
yıldan fazla süreçte gerçekleştirilecek hizmetlerin daha etkin bir şekilde
gerçekleştirilmesi açısından, şüphesiz, fonların yararlı yönleri vardır. Fon
uygulamalarında, hükümetler, bir kısım kamu faaliyetleri için yeni ve bu
faaliyet alanına tahsis edilmiş gelirler sağlayabilmişlerdir. Gelirlerin tahsil
ve harcamasında, tamamıyla mevcut hukukî, malî mevzuatın dışında daha
rahatlıkla hareket etmek suretiyle birtakım hizmetleri gerçekleştirmişlerdir. Fonlar, bir bakıma, iki tarafı keskin bir kılıç
gibidir. Gerçekten, ülke için iyi kullanılırsa, hayırlı alanlarda kullanılırsa,
iyi niyetle kullanılırsa, şüphesiz, fonlardan, fonların işleyişinden daha yararlı
sonuçlar elde edilebilir; ama, kötü kullanıldığı takdirde, yanlış kişilerin
elinde olduğu takdirde, fonlar, âdeta, bir maymuncuk gibidir. Dolayısıyla,
yolsuzlukların kapısının açılması açısından en önemli faktörlerdir. Geçmiş
yıllardaki uygulamalara da baktığımızda, maalesef, fonların, daha çok, kötü
niyetle kullanıldığını ve yolsuzluklara kapı aralanması açısından oldukça
olumsuz yönleri olduğunu da açıkça ifade etmemiz gerekir. Ülkemizdeki fon uygulamaları; tabiî, 1980 sonrası belki
ağırlaşmıştır, yoğunlaşmıştır, ama, 1936'dan itibaren ülkemizde fon
uygulamaları söz konusudur; ilk uygulama, 1936'da İstikrar Fonuyla başlatılmış
bulunmaktadır. 1936-1979 yılları arasında 39 fon tesis edilmiştir; ama, bunlar,
bugünkü anlamdaki fonlar değil, daha çok, hesap niteliğindeki fonlardır. 1980
yılında itibaren de, âdeta, Türkiye'de bir fon enflasyonu yaşanmıştır. Bazı
rakamları veriyorum: 1980-1983 yılları arasında 23 fon tesis edilmiştir;
1984'de 14 fon, 1985'te 11 fon ve 1986-1990 arasında da 26 fon; yani, 10 yıllık
bir dönem içinde tam 75 fon tesis edilmiştir daha önceki kurulan fonların
niteliklerinden çok farklı bir biçimde. 1980 sonrası merkezi hükümetin gelir ve giderlerinin
önemli bir kısmı, bütçe dışında oluşturulan birkısım kuruluşlarca, birimlerce
"fon" adı altında, diğer adlar altında kullanıldığı görü-yoruz. 1980
sonrası kamu maliyesine bakıldığında, kaynak tahsisinde önemli bir fonksiyonu
olan bütçenin kamu gelir ve giderlerini tam olarak yansıtmadığı, bütçe dışı
harcamaların, araçların çoğaldığı, kapsamının büyüdüğü, Parlamento yetkilerinin
bir kısmının yürütme organına devredildiği şeklinde birtakım olumsuzlukların
ortaya çıktığını görürüz; yani, kısaca, malî disiplinin bozulduğunu açıkça
görürüz. Ülkemizde, 1980'li yıllarda, bütçe dışı fonlarla
birlikte, âdeta çoklu bir Hazine sistemine geçilmiştir. Birkısım fonlara
tüzelkişilik verilmek suretiyle, devletin tüzelkişiliği daha da parçalanmıştır.
Tüzelkişilik verilen fonlar; Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme Fonu,
Toplu Konut Fonu, Kamu Ortaklığı Fonu gibi idareler kendi adlarına rahatlıkla
borçlanabilmişlerdir; yine, kendi adlarına bazı taşınmazları tapuda tescil
ettirebilmişlerdir; yine, kendi adlarına, çeşitli şirketlerde kamu paylarına
sahip olabilmişlerdir. Yani, Hazinenin yapması gereken fonksiyonların,
maalesef, yeni ihdas edilen tüzelkişiliklerle birtakım fonlara tahsis
edildiğini ve malî yapının gittikçe parçalandığını görmekteyiz. Tabiî, fonlar,
öyle hızlı bir biçimde büyümüşlerdir ki, bunların, gayri safî millî hâsılaya
oranına, toplam kamu gelirlerine oranına, konsolide bütçe gelirlerine oranına
baktığımızda, gerçekten, rakamlar ürkütücüdür. Örneğin, 1987 yılında, fon
kaynaklarının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 4,8 iken, 1990 yılında
yüzde 6,4'e çıkmış, 1992 yılında da yüzde 6,1 şeklinde gerçekleşmiştir. Fon kaynaklarının toplam kamu gelirlerine oranına
baktığımızda, 1987'de yüzde 16,7'lik oran, 1990'da yüzde 23'e yükselmiş,
1992'de yüzde 22,8 olmuştur. Fonların konsolide bütçe gelirleri karşısındaki
durumuna baktığımızda, 1987 yılında yüzde 27-28 olan oran, 1992'de, yine, yüzde
27'lik oranı korumuş bulunmaktadır. Fonların malî yapılarının çok büyük meblağlara ulaşması
sonucu, âdeta, bir fon ekonomisinin oluştuğunu ve bunun, gerçekten, malî
sistemde büyük kaygıları beraberinde getirdiğini, 1985'ten itibaren de,
birtakım fonların kamu kesimi genel dengesine ilave edildiğini görüyoruz. Tabiî, fonlarla ilgili tartışmaların bilhassa denetim
noktasında yoğunlaşması ve Parlamento denetiminin dışında kalması nedeniyle,
fonların Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine alınması için bir yasa teklifi
yapılmış ve bu yasa gerçekleşmiş; ancak, bu yasa, 1988 yılında, Anayasa
Mahkemesince iptal edilmiştir. 1988'den itibaren, artık, fonların disiplin altına
alınması için bir uygulama başlatılmıştır; yani, fonlardan genel bütçeye
kesinti uygulamaları başlatılmıştır. 1991'den itibaren, fonların tasfiyesi ve ıslahıyla
ilgili birtakım çalışmalar başlatılmıştır. 1992 yılında, Bütçe Kanununa konulan
bir hükümle, fonların Merkez Bankasında tek bir hesapta izlenmesi gibi bir
tedbire de başvurulmuştur; ancak, köklü birtakım değişiklikler, 1993 ve 1994
yıllarında yapılmıştır. Bütçe Kanununa konulan bir hükümle, 1993 yılında 63
fon, 1994 yılında da 59 fon bütçe kapsamına alınmıştır. Ülkemizde fon uygulamalarının en çok tartışılan yönü,
şüphesiz, denetim yönüdür; pek çok alanın Parlamento denetimi dışında kalması
nedeniyledir. Tabiî, sadece, fonlar açısından bu geçerli değildir, fonların
yanı sıra, vakıflar, işletmeler, tesisler, hesaplar aracılığıyla denetimden ve
şeffaflıktan uzaklaşmış olan bir malî yapı ortadadır. Sadece, üç tip dolaysız harcamanın (bunlardan birincisi
fonlar, ikincisi döner sermaye, üçüncüsü bağımsız kamu kuruluşları) genel bütçe
harcamalarına oranı yüzde 25'tir. 3 100 civarında döner sermaye işletmesi
olduğu düşünülürse, bazı döner sermaye harcamaları da, pek çok bakanlık
bütçesini aşan harcamalar şeklindedir. Fonlarla ilgili olarak Sayıştayın denetim kapsamına
bakıldığında -bütçe kapsamı gibi, bu denetim kapsamının da oldukça dar olduğu
görülür- toplam kamu harcamalarının yüzde 40'ı Sayıştay denetiminde
kalabilmekte, yüzde 40'ı Başbakanlığa bağlı Denetleme Kurulu bünyesinde
denetlenmekte, yüzde 20'sinde de dış denetim söz konusu olmamaktadır. Diğer bir
ifadeyle, kamu harcamalarının yüzde 40'ı Parlamento denetimi dahilindedir, kamu
harcamalarının yüzde 60'ı da, maalesef, Parlamento denetimi dışındadır, bir
kısmı da yürütmenin denetimi altındadır. 2000 yılındaki DPT programına baktığımızda, 1999 yılı
için kamu kesimi genel dengesine giren 11 fon ve iki hesabın toplam harcama
tutarının 2,9 katrilyon olduğu görülmektedir. Bu, 1999 yılı bütçe
gerçekleşmelerine göre oranlandığında, bu oranın yüzde 10 civarında olduğu
görülür. Faizdışı harcamalar çerçevesinde bir oranlama yapıldığında, bu oranın
da yüzde 17'ye ulaştığı görülür. Yine, kamu kesimi genel dengesi içinde yer
alan, bütçeyle ilişkilendirilmeyen diğer rakamlar da dikkate alındığında, bu
oranın yüzde 20'ye ulaştığı görülür. Yine, fonlarla birlikte, döner sermayeli işletmeleri de
dikkate aldığımız takdirde, toplam olarak, 1999 yılı bütçesinin yüzde 23-24'üne
tekabül eden bir orana ulaşıldığını açıkça görmemiz mümkündür. 1999 yılı sonu
itibariyle döner sermaye işletmelerinin toplam satış hâsılatı 2,2 milyar dolar
civarında olup, toplam bütçe büyüklüğü içindeki yerinin de yüzde 3-4 civarında
olduğu görülmektedir. Tabiî, Parlamento denetimi dışında olan sadece fonlar
değil, bir bakıma, yine denetim dışında kalan, çok önemli olan ve gerçekten
ülke açısından, fonlar gibi, tasfiyesi yeniden gözden geçirilmesi gereken bir
alan da vakıflardır, kamu kurumlarına bağlı vakıflardır. Dolayısıyla, bu
vakıflar, bir bakıma, kamu kesiminde, bütçedeki birtakım katı ilkelerin dışında
rahatlıkla harcama yapabilmek, bazı kamu harcamalarını yapabilmek; bu kamu
harcamalarını yaparken de tamamıyla bütçe ilkeleri dışında, bütçe denetimi
dışında bir harcama yapabilmek için kurulmuş olan vakıflardır. Bu vakıfların
çoğu da bakanlıklara bağlıdır ve üstlendikleri hizmetlere baktığımızda, bu
hizmetlerin maalesef paralı hale geldiğini ve bu vakıfların, bütçeyle
ilişkilendirilmeksizin, elde ettikleri gelirleri diledikleri gibi harcadıkları
şeklinde keyfî bir uygulamanın olduğunu da -bu arada- ifade etmemiz gerekir. Örneğin, herhangi bir kırtasiyeciden 50 000 liraya
alabileceğiniz bir dosyayı, 400 000 lirayı Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Vakfına bağış olarak ödeyip eğer almazsanız, dava açamazsınız. Yine, keza sabıkasızlık belgesiyle ilgili olarak, aynı
vakfa 650 000 liralık bir bağış yapmazsanız, böyle bir belgeyi de alamazsınız. Yine, nüfus kaydıyla ilgili belge alımında, nüfus
idaresince işlemin bir an önce gerçekleştirilmesi için, daha çok, önünüze,
fahiş fiyatla, faksla haberleşme seçeneği sunulur. Tabiî, bu seçenek, sizin
işinize gelmez; ama, nüfusta kurulmuş olan vakfa, şayet 3 milyon lira
ödediğiniz takdirde, bu hizmeti de rahatlıkla alabilirsiniz. Yine, ehliyet ve ruhsat işlemlerinde de aynı tablo
ortadadır. Yine, tapu işlemlerinde de aynı tablo ortadadır. Yani, Türkiye'deki vatandaşlar, kamu kurumlarına bağlı
denetimden yoksun olan pek çok vakıf kanalıyla maalesef soyulmaktadırlar. Türkiye'deki rüşvet ve yolsuzluk furyasından ortaya
çıkan faturaları, vatandaş, bir taraftan vergi şeklinde ödemek durumunda iken,
diğer taraftan da birtakım kamu hizmetlerini alırken, haksız bir biçimde,
zoraki "bağış" adı altında birtakım kaynakları da ödemek zorunda
kalmaktadır. Türkiye'deki kamu kurumlarına bağlı vakıflar kanalıyla
toplanan bağışlar, maalesef, Türkiye'de -bunun tam adı verilecek olursa- haraca
dönüşmüş bulunmaktadır. Dolayısıyla, hükümetin, bu alanda çok ciddî adımlar
atmasına ihtiyaç vardır. Bütün bu olanlara, Maliye Bakanlığının, maalesef
seyirci olduğunu görüyoruz. Gelirler İdaresini Geliştirme Fonuna vergi
gelirlerinden yüzde 1'lik bir pay aktarmak suretiyle, yine, bütçe dışında bunun
rahatlıkla kullanıldığını görüyoruz. Yine, vakıflar tarzındaki bu uygulamaların, belediyeler
ve üniversiteler bazında da yoğun bir şekilde hayata geçirildiğini de açıkça
görüyoruz. Yakın zamanda, burada, bir Meclis araştırması komisyonu, YÖK'le
ilgili bir çalışma yaptı, üniversitedeki vakıflar masaya yatırıldı ve çok ciddî
bir şekilde pek çok yolsuzluğun tespitleri yapıldı; ama, bugüne kadar,
hükümetin, bu yolsuzluklar konusunda, diğer alanlarda olduğu gibi, ciddî
adımlar atmadığını, maalesef, üzülerek görüyoruz. Şu anda, vakıflar alanında
yapılması gereken şey, kesinlikle, hükümetin, eğer radikal tedbir alabiliyorsa,
bu vakıfları tamamıyla devreden çıkarmasıdır. Bahsettiğim vakıflar, şüphesiz,
kamu kurumları ve bakanlıklar bünyesinde, onlara bağlı olarak, bütçe denetimi
dışında çalışan vakıflardır. Bunları devreden çıkarmaktır en radikal tedbir.
Şayet bunu yapamıyorsa, buradaki gelir ve harcamaların, bütçe denetimi içine
alınması, kesinlikle bir zorunluluktur. Ortada "istikrar programı"
adı altında uygulanmakta olan bir program vardır. Bir bakıma, bu programın
başarısı açısından, vakıflar alanında, söylediğim şekilde radikal bir tedbire
başvurmak bir zorunluluktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim, lütfen tamamlayın. SAİT AÇBA (Devamla) - Şayet IMF'nin programında
olsaydı, şüphesiz, hükümet, bugüne kadar böyle bir alanda adım atabilirdi; ama,
IMF programında yoksa bile, gerçekten, tamamen dejenere olmuş, topladıkları
bağışlar haraca dönüşmüş olan bu uygulamaların, acilen Türkiye'nin gündeminden
çıkarılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Eğer, bugün, vakıflar, kamu
kurumlarına bağlı vakıflar, gerçekten ciddî bir biçimde denetime tabi
tutulursa, masaya yatırılırsa, ciddî anlamda yolsuzlukların kaynağı olduğu
noktasında da ciddî bulguların olduğunu, pek çok yerden gelen bilgiler
çerçevesinde, açıkça teşhis edebiliyoruz. Yani, Türkiye'de, maalesef, vakıflar
alanı, tamamen Deli Dumrul hikayesine dönmüştür. Bu alanın da, temiz toplum
çerçevesinde temizlenmesine, aslî fonksiyonuna dönüştürülmesine ihtiyaç
olduğunu düşünüyorum. Bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Açba. Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş'a aittir. Buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türk malî sisteminde
"bütçe dışı fonlar" olarak adlandırılan ve uluslararası literatürde
de "extra budgetary funds" olarak bilinen bir sistem, 1983 sonrası
dönemde, Türk malî sistemi içinde özel olarak geliştirilmiş, teşvik edilmiş ve
desteklenmiş bir sistem görüntüsü ortaya koymuştur. Bu fonların, fon sisteminin
yaratılmasında, genişletilmesinde, sayılarının artırılmasında, o günkü iktidar
anlayışının, o günkü hükümetlerin, şüphesiz, çok ileri boyuttaki hizmet
heyecanı yatmaktadır. Her bakan, kendi bölgesinde, sorumlu olduğu bölgede
hizmet etmek için yeni kaynaklar arayışı içinde olmuştur ve çok basit bir
yaklaşımla, herkes, kendi bütçesini, her bakan kendi fonunu, kaynağını ve bu
kaynak aracılığıyla da, hizmetler için harcama yapma imkânını araştırmıştır.
Hükümet politikası gereği bu yaklaşım desteklenmiş ve 1990 yılı sonunda
Türkiye'deki fon sayısı 104 adet seviyesine yükselmiş ve merkezî hükümetteki
malî idare, bütçe birliği, hazine birliği ilkeleri çok ciddî ölçüde
zedelenmiştir. Fonlar, nakit bazında çalışan kuruluşlardır,
organizasyonlardır. Fonların kendi gelirleri vardır ve kendi gelirleri,
hesaplarında nakit olarak birikmektedir ve bu nakdin kullanımı, fon yönetiminde
birinci derecede sorumlu olan, yetkili olan bakana aittir ve iş o kadar ileri
bir boyuta gitmiştir ki, her bakanın cebinde birkaç tane fonun çek karnesi
dolaşır hale gelmiştir. Türk malî sisteminde, devletin bir tek hazinesi yerine
neredeyse irili ufaklı 104 ayrı hazinesi oluşmuştur. Bu, malî yönetime, malî
sisteme verilebilecek en büyük hasardır, malî yönetimde yaratılmış en büyük
kaostur. Herkesin kendi takdiri, herkesin kendi anlayışına göre kamu adına
toplanan bu kaynaklar, bütçe gelirlerinden, bütçe dışı fonlardan her türlü
hizmet karşılığı alınan bu kaynaklar, istenilen rahatlıkta ve istenilen
anlayışta, her türlü malî disiplinden, birlik anlayışından uzak bir yapıda
kullanılmıştır. Türkiye'nin, 1990 sonrası dönemde kamu maliyesinde
yaşadığı ileri boyuttaki açıkların ve kargaşanın, malî disiplini ve kurumsal
yönetim anlayışını yok eden uygulamaların başında bu fon sistemi gelmektedir. Değerli arkadaşlarım, bunun böyle sürdürülmesi mümkün
değildi. Dolayısıyla, 1992 yılında, dönemin Doğru Yol Partisi -SHP Hükümeti, bu
olayı çok ciddî bir yaklaşımla ele almış ve fon sistemini 1992 yılında, hemen
fonların tamamına yakınını bir ortak hesapta toplayarak, 1993 yılında da
bütçenin içine taşımıştır. O günkü kararlarla bugün bütçe içine alınmış olan
fonların 2000 yılındaki gelirleri, yaklaşık, 2,3 katrilyondur. Dolayısıyla, 2,3
katrilyonun 100'ü aşkın kişi ve kurum elinde kullanılması imtiyazı kaldırılmış,
bu fonların gelirlerinin tamamına yakını bütçeye gelir olarak aktarılmış ve
bütçe disiplini içine alınmıştır. Bugün, bu fonların mutlaka görmek durumunda olduğu
hizmetler var; bu hizmetler karşılığında da, devlet bütçesinde, yine, fon
amaçlarına uygun olarak kullanılmak üzere, yeteri kadar ödenek ayrılmış; bütçe
birliği, hazine birliği uygulaması gerçekleştirilmiştir. Bu, son yıllarda Türk
malî sisteminde gerçekleştirilmiş en güçlü, en tutarlı, en doğru reform
olmuştur. Burada bir hususa işaret etmek istiyorum. 1993 yılında,
IMF, bugün olduğu gibi, o gün de Türkiye'de idi -onlardan böyle bir teklif
gelmemişti- ve biz bu projeyi anlattığımızda, IMF'nin bugünkü düzeydeki
yetkilisi "herhalde maliyede ihtilal yapmayı düşünüyorsunuz" diye
bize hafif tertip serzenişte bulunmuştu. "Evet, bu ihtilali biz yapacağız
ve siz de sonuçlarını göreceksiniz" diyerek, IMF ile hafif gerilim yaratan
bir tartışmaya da girdik. Şüphesiz, IMF, o gün bunu destekliyordu, bugün de
destekliyor; bugün de desteklediği için bu tasarı, bugün, IMF takvimi içinde
Genel Kurulun huzuruna gelmiştir. Değerli arkadaşlarım, fonlarla ilgili düzenlemeler 1993
yılında tamamlanmıştır. IMF'nin, bugünkü takvime "fonların tasfiyesi"
adı altında getirdiği düzenlemeler, fiilen malî açıdan sonucu olmayan birtakım
düzenlemelerin, eski mevzuatta, kanunda ve kanun hükmünde kararnamelerde yer
alan hükümlerin yürürlükten kaldırılmasından ibarettir. Dolayısıyla, IMF'nin
programı gereği, IMF takvimi içerisinde, bu yıl ve bu ay içerisinde mutlaka
çıkarılması öngörülen tasarının yürürlüğe girmesi halinde, malî açıdan, sisteme
bir katkı gelmiyor, bir iyileştirme olmuyor; çünkü, bu uygulama, yani, fonların
gelirlerinin devlet bütçesine alınması ve hizmetler için ödeneklerin bütçeden
verilmesi uygulaması, 1993 yılında noktalanmıştır. Değerli arkadaşlarım, biz, sadece bir tasfiye hükmünü,
IMF takviminde yer aldığı için, bugün, burada, Türkiye'nin önünde çok zor bir
tablonun var olduğu, çok sıkıntılı saatlerin yaşandığı bir ortamda, bu tasfiye
hükümlerini konuşuyor ve bir şekilde, IMF ödevi yapıyoruz. Şüphesiz, bu,
faydadan ari değil, faydası olan, yerinde olan bir düzenleme; ama, ne kadar
önceliklidir konusu, gerçekten, ortadadır. Biz, her şeye rağmen, IMF takviminin
bir parçası da olsa, bu konuda, tasfiye olayına, tasfiye edilmiş bir uygulamaya
hukukî açıdan da son noktayı koyuyor olmamız nedeniyle, bu tasarıyı, ilke
olarak, destekliyoruz, doğru bir düzenlemedir diyoruz, aciliyeti olmayan,
ancak, doğru olan bir düzenlemedir diyoruz. Değerli arkadaşlarım, bugünkü sistemde, biz, hızla,
fonların getirdiği malî sistemdeki kargaşayı ayıklamaya çalışırken, yepyeni bir
kargaşa için yolu açmaya devam ediyoruz. Bugün, kaldırılan fonların yerine,
benzer hizmetleri ya da benzer yaklaşımları ifa etmek üzere, çok sayıda döner
sermaye ihdas ediyoruz. Düşünüyoruz veya kabul ediyoruz ki, her idarenin, her
yöneticinin devlet dışında mutlaka bir cebi olsun, bu cebi de nakit yönden hiç
açıkta kalmasın. Yani, bu nedenle, aklına gelen her idare, Türkiye Büyük Millet
Meclisi zeminini de sonuna kadar kullanarak, bir çeşit devlet işletmeciliği
olan döner sermayeciliği sonuna kadar kullanmaya ve her kurum da döner
sermayelerle donanmaya devam ediyor. Bu uygulamanın, Türk malî sisteminde kargaşadan öteye
hiçbir sorunu çözmediğini biliyoruz; ama, her nedense, devlet ve devlet
yöneticileri, devletin genel varlığından, hazinesinden ayrı, mutlaka, kendileri
için bir ayrıcalık, kendi yönetimlerinde, gözetimlerinde ve yetkilerinde bir
parasal kaynak olsun istiyorlar ve maalesef, hükümetler de, bu tür anlayışlar
için Yüce Meclisin zeminini kullanarak, hızla yeni tür döner sermaye
işletmeleri, döner sermayeler kurmayı bir hizmet olarak sürdürmeye devam
ediyorlar. Bu ilke yanlıştır. Değerli arkadaşlarım, bu, fonlardan döner sermayelere
geçiş, döner sermayelerden de vakıflara doğru yöneliş açısından, Türk malî
idaresi, Türk vatandaşıyla ilişkileri açısından inanılmaz bir kargaşa yaratmış
durumda. Değerli arkadaşlarım, hepiniz seçim bölgelerinize
gidiyorsunuz. Hepiniz muhtarları, sıradan vatandaşları, düşük gelirli grupları
dinliyorsunuz. Ben, bir hafta önce dinlediğim bir olayı, sizlerle, bu vesileyle
paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, devletin yarattığı çeşitli
kuruluşlar, vergi başta olmak üzere, vakıflar, dernekler, yardım sandıkları,
dayanışma organizasyonları -her ne adla olursa olsun- her birisi, devletle işi
olan vatandaşın önünü kesen ve vatandaştan mutlaka para talep eden kurumlar
haline gelmiş. Bir ilçede, bir arkadaşımız, bir köyün yöneticisi
muhtar, ayçiçeği satışları nedeniyle kiloda 3 sent olarak oluşmuş alacağını, 10
milyon liralık alacağını, çok gecikerek ödenmiş alacağını almak için devlet
kapılarından toplamak zorunda kaldığı kağıtlar nedeniyle, devletin oluşturduğu
vakıflara, derneklere, tarım birliklerine, tapuya, nüfusa, aklınıza gelen ne
kadar kuruluş varsa, sırayla, iki gün dolaşarak, 10 milyon lira ödemek zorunda
olduğunu ifade etti. Bütün bunlar, vatandaş açısından, adı açıkça yazılmamış
vergilendirmedir. Ziraat odasına gideceksiniz, orada sizden bir şey
isteyecekler; peşinden tapu kaydı isteyecekler, devlet tarife koyacak "bir
sayfalık tapu kaydının fotokopisinin çıkarılmasından 3 milyon lira
alacaksınız" diye; peşinden Ziraat Bankasına gideceksiniz, peşinden
Bağ-Kura gideceksiniz, ilişkiniz olmadığına dair!.. Doğrusu, dünyada hiçbir
devlet organizasyonu, vatandaşını, malî açıdan kıskaca almak bakımından,
böylesine mükemmel bir organizasyon kuramamıştır. Biz, şunu öneriyoruz değerli arkadaşlarım; bu, hepimiz
için, siyasî açıdan bir ödevdir: Lütfen, devletin, hizmet etmek üzere
kurulduğunu, devlet kurumlarının, vatandaşa hizmet etmek için oluşturulduğunu,
devlet tarafından finanse edildiğini kabul edelim. Her devlet kurumu, her
devlet dairesi, bu mantık içinde, vatandaşa sunduğunu düşündüğü her hizmet için
ek para talep ediyor, her ne adla olursa olsun. Artık, vatandaş bunalmış
durumda; artık, vatandaş isyan etme noktasında. Evet, belki bir gün şunu konuşacağız: "Türkiye
cumhuriyeti vatandaşları, vergi dışında, vergi adı altında, çeşitli idarelere ek
gelir kaynağı yaratmak için haraca tabi tutulmayacaktır." Bu şekilde bir
kanun çıkarmamız lazım. (DYP sıralarından alkışlar) Bunların hepsinin adı,
haraçtır. Evet, bu, devlet yöneticilerine ek para temin etmek için, rahat
harcamaları için sağlanmış; yoksul vatandaşın cebinden aktarılan -1 milyon
lira, 2 milyon lira , 5 milyon lira- her noktada önü kesilerek sağlanmış
haraçtır. Lütfen, Yüce Meclisin değerli üyeleri, her partiden değerli
arkadaşlarım; bu noktayı, çok önemle ve öncelikle gündeme getirelim. Bakın, bir
tarafı tasfiye ediyorken, vatandaşa yansıması açısından, vatandaşa etkisi
açısından fevkalade ağır yeni yükümlülükler koyuyoruz. Döner sermaye kuruluyor
sağlık teşkilatında, mutlaka, bu sermayeyi ayakta tutacak olan, vatandaş;
tapuda vakıf kuruyoruz, vatandaş; millî eğitime gidiyoruz, vatandaş; emniyete
gidiyoruz, vatandaş... Yani, akla hayale sığmayacak, trilyonluk vakıflar
yaratıyoruz devlet idaresinde ve bu trilyonları, vatandaş, devletle olan
ilişkileri nedeniyle ödüyor. Vergide, gerçekten, ipin ucunu kaçırdık. Vatandaş,
devlete karşı vergi yükümlülüğünü yerine getirmek için vergi dairesinden
istediği iki sayfalık beyannameyi, milyon ödeyerek almak zorunda bırakılıyor.
Bu, vergi mi, vergi ödeme yükümlülüğünün vergilendirilmesi mi?! Buralarda ölçülerin
kaçtığını ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Fonlarla ilgili, bu, tasfiyeyle ilgili birkaç nokta
daha var, onları da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugünkü fonlar içinde, bütçe
dışında kalan ve devamında yarar gördüğümüz fonların başında, biliyorsunuz,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu geliyor. Bu fon aracılığıyla ve
mahallindeki vakıflar aracılığıyla, gerçekten, ihtiyaç halinde olan, muhtaç
olan vatandaşlarımıza hizmet götürme anlamında, çok iyi bir organizasyon
yaratmış durumda Türk Devleti; ama, şuna işaret etmek istiyorum: Bugün, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun merkez idaresi, fonun varlıkları,
parasal büyüklüğü açısından yeniden ele alınmayı gerektirecek bir noktadadır.
2000 yılında, Sosyal Yardımlaşma Fonunda nakit bazda biriken para 315 trilyon
liradır değerli arkadaşlarım. 315 trilyon liralık bir kaynağı, bir devlet
bakanı ve ona bağlı minicik bir sekretaryayla
yönetemezsiniz. Modern devlet için doğru olanı, bu vakıf sisteminin
özünü bozmadan, yardım organizasyonunun özünü bozmadan, devlete yakışan
şekilde, sosyal yardım teşkilatını, bu büyüklükte bir bütçeyle yeniden
oluşturmaktan geçiyor. Buradaki dağıtım sistemi, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonunun merkezdeki trilyonluk, yüzlerce trilyonluk
hesabından kullanımları daha standart, daha doğru, daha rasyonel ölçülere
bağlamak zorundadır Türk Devleti; yani, ortada, gerçekten, bir fon mantığının
ve yardımlaşma için gerekli ihtiyaçların üstünde bir kaynak birikmektedir.
Bugünün ölçülerinde 300 trilyon olan bu fonun yıllık geliri, gelecek yıl,
muhtemelen, 450-500 trilyonu ve katrilyona doğru giden bir rakamı ifade ediyor.
Artık, bu büyüklükte bir yardımın dağıtımını daha profesyonel bir organizasyona
ve her ülkede, her devlette var olan bir sosyal yardım teşkilatına tevdi etmek
ve bu yönde de tedbir almak durumundayız; bunu ifade edi-yorum, bunu temenni
ediyorum. Bu tasarıda bunun yeri yok; ama, mademki, fon sistemini konuşu-yoruz,
fon sisteminin ıslaha muhtaç yönleri olduğuna da işaret etmek istedim. Değerli arkadaşlarım, bu tasarı -tekrar ifade ediyorum-
özü itibariyle bizim desteklediğimiz bir tasarıdır. Biz, malî sistemden, malî
sistemde ciddiyetten, disiplinden, rasyonellikten ve kaynak kullanımında
verimden yanayız. Bizim daha önce icra ettiğimiz, ifa ettiğimiz operasyonun
sadece tasfiyesi açısından bir adım niteliği taşıyan bu düzenleme, yine de,
ülke için, yerinde ve faydalı bir düzenlemedir; ancak, IMF'nin ve IMF
programında yaratılmış dev sorunların çözümünde ve sistemin önünün açılmasında
önemli bir katkısı olmayacağından emin olmanızı ifade etmek istiyorum. Tasarının ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (DYP, DSP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş. Gruplar adına üçüncü söz, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Hanifi Tiryaki'ye ait. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi
Hakkında Kanun Tasarısı hususunda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, 57 nci cumhuriyet hükümeti,
Türkiye ekonomisinin makro dengelerinde ortaya çıkan olumsuz yapıyı düzeltmek
için, orta vadeli ve kapsamlı bir programı ortaya koymuştur. Bu çerçevede,
2000-2002 dönemini kapsayan bir makroekonomik program, 2000 yılı başında
uygulanmaya başlanılmıştır. Bu program, Uluslararası Para Fonu tarafından, üç
yıllık süreyi kapsayacak olan stand-by anlaşmasıyla da desteklenmiştir. Temel
amaç, üç yıllık bu dönem sonunda, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek,
reel faizleri aşağı çekmek, kamu finansman dengesini sağlıklı ve sürdürülebilir
bir yapıya kavuşturmak, ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis
etmek ve yapısal reformları hızla gerçekleştirmek olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve
2001 yılı maliye politikasında, kamu kaynaklarının plan önceliklerine göre
tahsisi, kaynakların etkin yönetimi ve denetimi, kamusal faaliyet alanı içinde
yer alan bütçeyle ilgili bütün harcamaların bütçe içine alınması, saydamlığın
artırılarak harcamalarda malî disiplinin sağlanması ve kamu açıklarının süratle
düşürülmesi hedeflenmiştir. Bu hedefe ulaşmak için, bütçe içi fonlar Tümüyle kaldırılarak, bütçe dışı fonlardan kuruluş
amaçları doğrultusunda çalışmayanların tasfiye edilmesi, fonlara ek malî
yükümlülükler getirilmemesi ve yeni fon kurulmayarak, faaliyete devam edecek
olan bütçe dışı fonların ise denetiminde etkinliğin sağlanması hedeflenmiştir. Fonlardan yürüttükleri hizmetlerden devamına ihtiyaç
duyulanlar, ilgili kurum bütçelerinden bu amaçla açılacak tertiplere konulacak
ödenekler ile bu kanun uyarınca açılması öngörülen özel tertiplere kaydedilecek
özel ödeneklerle yürütülecektir. İlgili bakanlık ile Maliye Bakanlığı,
müştereken hazırlayacakları esaslarla bu uygulamayı sağlayacaklardır. Sayın milletvekilleri, fonların geçmişte hızlı karar
alma ve uygulama kolaylığı sağlamaları nedeniyle oluşturulduğu ve faydalı
hizmetlerin verilmesine imkân sağladığı doğrudur; ancak, günümüzde çoğunun
işlevi bitmiş, bir bölümü amacından uzaklaşmış ve bütçe disiplinini ciddî bir
şekilde bozar hale gelmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu maliyesinde,
bütçenin, kamu sektörü faaliyetleri sonuçlarında üç farklı düzeyde bir etkiye
sahip olduğu genel kabul görmektedir. Buna bakıldığında, toplam malî disiplin,
stratejik önceliklere göre kaynakların dağıtımı ve kullanımı, programların
gerçekleştirilmesi ve hizmetlerin sağlanmasında verimlilik ve etkinlik olduğu
görülecektir. Bu bağlamda, 1980 sonrası kamu maliyesinde ise, kaynak
tahsisinde önemli işlevi olan bütçe yasasının, kamu gelir ve giderlerini tam
yansıtamadığı, bütçe dışı araçların çoğaldığı ve kapsamın büyüdüğü, bazen
Parlamentonun yetkilerinin bir kısmının yürütme organına devredildiği, bu
nedenle malî disiplinin bozulduğu görülmektedir. Bu süreçte, malî sistemimizi
bütçe birliğinin bozulması açısından en fazla etkileyen faktörlerden birisi de
fon uygulamaları olmuştur. 1980'lerde bütçe dışına çıkarma eğilimlerinin malî
aracı olan fonlar, bütçe açıklarının büyüme eğilimi gösterdiği 1990'lı yıllarda
yarattıkları malî disiplinsizlik, konsolide bütçe büyüklükleri karşısında
ulaştıkları boyutlar ve dış finans kurumlarının Türkiye'yle ilgili bilgileri
takip edememeleri, 1980'li yıllardan sonra topladıkları kaynaklar ve faaliyet
gösterdikleri alanlar itibariyle fonların bütçeyle yarışır duruma gelmesi
sebebiyle fonların yeniden bütçe içine alınması; yani, fon sisteminin disiplin
altına alınması ve bu suretle, kamu finansman sisteminin etkinliğinin
artırılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Daha önce bütçe kapsamına alınmış
olan fonlara 2001 yılı bütçesi ödenek cetvelinden 925 trilyonluk ödenek
ayrıldığı hepimizin malumudur. 57 nci hükümetin 2000 yılında uygulamaya koyduğu
ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programında da bu konuya yer verilmiş
olup, fonlardan tasfiye edilmesi gerekenlerin belirlenerek, 2000 ve 2001
yıllarında kademeli olarak tasfiye edilmeleri öngörülmüştür. Maliye Bakanlığı,
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Hazine Müsteşarlığınca başlatılan
çalışmalar çerçevesinde, ilk aşamada tasfiye edilmesi gereken 27 adet fon
tespit edilmiş ve bunların tasfiyesine ilişkin hukukî süreç tamamlanmıştır. Bu
defa, ikinci aşama olarak tasfiyesi öngörülen 21 bütçe içi, 4 bütçe dışı fona
ilişkin görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı hazırlanmıştır. Böylece, tasfiye
edilecek fonların 2001 yılı haziran ayına kadar tasfiyesi planlanmıştır. 2001
yılında, Hazine, tek hesabına ve büyük defter esasına dayalı bir entegre
finansal bilgi sistemini uygulamaktadır. Sayın milletvekilleri, fonlarla ilgili bu düzenlemeler
yapılırken, bu tasarıda bulunmayan; ancak, önümüzdeki günlerde üzerinde
çalışılacak Mera Fonunun ülkemiz hayvancılığı açısından önemini ve ülkenin
ihtiyacı olduğunu ısrarla vurgulamak istiyorum. Ayrıca, bu tasarıda tasfiye
edilecek fonların arasında bulunan Madencilik Fonu, 1.1.1993 tarihinde bütçe
kapsamına alınmasına rağmen, verilen kredilerin ve faizlerin geri dönüşüyle
işlevini sürdürmüş, madenciliğimize önemli katkıda bulunmuştur. Yaklaşık 2,8
trilyon dolar rezerv potansiyeli olan madencilik sektöründe üretimin artması ve
işletmelerin sağlıklı faaliyetleri, ülkemiz için büyük önem arz etmektedir.
Madenciliğimize gereken destek, mutlaka verilmelidir. Sayın milletvekilleri, diğer taraftan, Devlet Planlama
Teşkilatının fonlar konusundaki rakamsal ve hukukî birikiminin uluslararası
kurumlar tarafından dahi kabul edildiği düşünüldüğünde, tasarı ve fonlarla
ilgili işlemlerde Devlet Planlama Teşkilatından faydalanılmaması düşünülemez.
Fonlara ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaya yetkili kılınan bakanlıkların
açıklandığı maddede, Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu bakanlık yer
almalıdır. Bu tasarıdaki geçici 1 inci maddede gerekli düzenlemenin yapılmasını
gerekli olduğunu inanıyorum. Ayrıca, tasfiye edilmesine karar verilen fonlardan
bazıları, ilgili kuruluşlar bünyesinde kurulan döner sermaye işletmelerine
devredilmektedir. Bunun, ileride sakıncalı hal almaması için Maliye ve Hazine
gerekli tedbirleri almalıdır. Tasfiye edilecek fonlar listesinde yer alan ve
dargelirli insanımızı, köylülerimizi ilgilendiren, şimdiye kadar olumlu
hizmetlere vesile olan Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu, Ağaçlandırma Fonu
gibi fonlar aracılığıyla verilen hizmetlerin aksatılmaması ve dargelirli
vatandaşlarımızın, köylülerimizin mağduriyetine yol açılmaması için gerekli
tedbirler, ilgili bakanlıklarca mutlaka alınmalı, gerekli ödenekler
ayrılmalıdır. Ağaçlandırmanın ülkemiz açısından stratejik önemi ısrarla
vurgulanmalı ve üzerinde durulmalıdır. Tasarıda, tasfiye edilecek fonlarda görev yapan
personelin mağduriyetine yol açmayacak tedbirlerin alınmış olması, olumludur. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu tasarıya
olumlu oy vereceğimizi belirtir, 25 fonun tasfiyesi hakkındaki kanun
tasarısının ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tiryaki. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili
Sayın Gaffar Yakın; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım
adına saygıyla selamlarım. Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısıyla
ilgili görüşlerimizi grup adına arz etmek üzere huzurunuza gelmiş
bulunmaktayım. 1980'li yıllardan itibaren hızla artan fon
uygulamaları, malî disiplinin bozulmasına, bütçe birliğinin zedelenmesine ve
kaynakların etkin kullanımından uzaklaşmasına yol açmıştır. Fonlar, geçmişte,
hızlı karar alma ve uygulama kolaylığı sağlamaları nedeniyle oluşturulmuş;
ancak, günümüzde, çoğunluğu işlevini yitirmiş ve fon uygulamaları da amacından
uzaklaşmıştır. Fon uygulamasındaki maksat, daha seri hizmet edebilmek, bütçe
kanunlarından ve DPT'nin yatırım planlarından uzakta yatırımları
gerçekleştirebilmek amacıyla oluşturulmuş; fakat, uygulamaya baktığımızda,
maalesef, birçok ilimizde, ilçemizde atılan temeller, hâlâ, temel seviyesinde
kalmıştır, kaynak israfına yol açmıştır. Diğer taraftan, bazı uygulamaların denetimin dışında
gerçekleşmesinden dolayı da, birtakım usulsüzlüklerin yaşandığını hep birlikte
bilmekteyiz. Fonların disipline edilmesi amacıyla, 1992 yılında, müşterek fon
hesabı sistemi uygulamasına başlanılmıştır. Bu uygulamayı başlatırken, o
yıllardaki, ekonomiden sorumlu olan bakan, Meclis kürsüsünden "devlet,
devletin hesabını bilmiyor; ne kadar fon var, bu fonların hesapları nedir; biz,
Hazine olarak çıkaramıyoruz" diyerek, şikâyette bulunmuş ve bu fonların
merkezîleşmesinin gerektiğini, bütçe disiplini altına alınması gerektiğini
vurgulamıştı. Bu doğrultuda, 1993 yılında, fonların büyük bir bölümü
bütçe kapsamı içerisine alınmıştır. Halen uygulanmakta olan fon sistemi
çerçevesinde, fonların gelirleri bütçeye gelir kaydedilmekte; mevcut
yükümlülükleri ise, genel ve katma bütçeli kuruluşlarca, her yıl, bütçe
kanunları ve fonlar adına tahsis edilen bütçe ödeneklerinden yerine
getirilmektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde, fonların zaman içerisinde tasfiye
edilmesi ve yeni fonlar oluşturulmaması amaçlanmıştır. 2000 yılından itibaren hükümetimizce uygulanmakta olan
ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programı kapsamında, bütçe gelir ve
giderlerinde birliğin ve şeffaflığın artırılması amacıyla, bütçe kapsamı
içerisinde bulunan tüm fonların, bütçe kapsamı dışındaki fonlardan ise
kaldırılmasına karar verilenlerin tasfiye edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu
doğrultuda, 2000 yılı içerisinde, 25'i bütçe içi, 2'si bütçe dışı olmak üzere,
27 fonun tasfiyesi gerçekleştirilmiştir. Görüşülmekte olan kanun tasarısıyla,
21'i bütçe içi, 4'ü bütçe dışı olmak üzere 25 fonun daha tasfiyesi
öngörülmektedir. Tasarıyla getirilen düzenlemelerle, fonların gelirleri,
halen uygulanmakta olan sistemde olduğu gibi, bütçeye gelir kaydedilmeye devam
edilecektir. Kaldırılan fonlar tarafından yürütülen hizmetlerin devamında fayda
görülenlerle ilgili kurum ve kuruluşlar, bütçelerine bu amaçla konulacak
ödeneklerle bu hizmetleri yapacaklar ve bu suretle, bütçe disiplinine katkı
sağlanacaktır; fakat, 7 tane fon, fon olarak yaşamaya devam etmektedir.
Bunların başında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, Türk Tanıtma
Fonu gelmektedir. Sonuç olarak, bu kanun tasarısıyla, görülmekte olan
hizmetler, fonlar vasıtasıyla gerçekleşen hizmetler, gerçekleşmeye devam
edecektir. Fonlar için toplanan gelirler, toplanmaya devam edilecek; fakat,
toplanan bu gelirler, o genel müdürlüğün veya ilgili bakanlığın bütçesine gelir
kaydedilecek veya yapılacak olan hizmet için özel ödenek olarak
kaydedilecektir. Bu paralar, toplanan gelirler, bu amaçların dışında, fonun
amaçlarının dışında kullanılmayacaktır; böylelikle, hizmetlerde bir aksamaya
sebebiyet verilmeyecektir; gerek orman köylüleriyle ilgili olsun gerekse diğer
ödeneklerle ilgili olsun. Toplanan tüm gelirlerin, fonun amaçları doğrultusunda
kullanılması sağlanacaktır; fakat, bütçelemede ve hesaplamada şeffaflık
sağlanmış olacak, bütçe disiplini gerçekleştirilecek ve yapılacak olan
yatırımlar Devlet Planlama Teşkilatının yatırım programlarında, ilgili
bakanlıklarla ve genel müdürlüklerle ilgili yer alacaktır. Bu uygulamalarla,
Türkiye Cumhuriyetinin bütçesi daha ciddî bir muhasebe sistemi içinde, bütün
kaynaklarını kapsayan bir muhasebe sistemine kavuşmuş olacaktır. Halkımızın ve
ilgili kesimlerin hizmet alma açısından hiçbir kaybı olmayacaktır; bilakis,
devletimize ve milletimize daha fazla bir fayda sağlayacaktır. Bu nedenle, bu kanun tasarısının milletimize ve
devletimize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yakın. Tasarının tümü üzerindeki gruplar adına son konuşma
Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas'a aittir. Buyurun Sayın Nas. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde
Grubumun görüşlerini belirtmek üzere yüksek huzurlarınızdayım; bu vesileyle
Yüce Heyetinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Benden önce söz alan değerli milletvekilleri, fonların
tasfiyesiyle ilgili gerçekten çok önemli şeyler söylediler. Ben de, ağırlıklı
olarak aynı görüşleri paylaştığımı belirtir, fonların tasfiyesiyle ilgili
atacağımız adımda yeni sistemin şeffaflık üzerine kurulmasının hedeflendiğinin
altını çizmek isterim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de en
kapsamlı bütçe açığı kavramı kamu kesimi borçlanma gereğidir ve bu, yıllık
programlarda yayımlanır. Konsolide bütçe açığı, kamu kesimi borçlanma gereğinin
bir alt kalemidir. En kapsamlı olan kamu kesimi borçlanma gereği kavramı bile
aslında kamunun tüm açıklarını kapsamaz; çünkü, kamu malî sisteminde oluşan
birikmiş görev zararları stoku gibi malî birtakım aktiviteler, Devlet Planlama
Teşkilatı tarafından yayımlanan kamu kesimi borçlanma gereği rakamları içinde
yoktur. Dahası, Mecliste tartıştığımız bütçe de, kamu maliyesinin küçük bir
bölümünü içerdiğinden, anlamlı bir politika aracı olma niteliğini maalesef
yitirmiştir ve bu yapı, kaynakların etkin kullanımının en önemli engeli
halindedir; bu nedenle, bu tasarı önemlidir. Bu tasarının yasalaşmasıyla,
fonların tasfiyesi sürecinde ikinci aşama tamamlanmış olacaktır. Böylece, daha
önce tasfiye edilen 25 bütçe içi, 2 bütçe dışı fona ilave olarak, 21'i bütçe
içi, 4'ü ise bütçe dışı toplam 25 fon daha tasfiye edilecektir. Niyet mektubu
uyarınca 2001 sonuna kadar tamamlanması gereken üçüncü aşamada ise, 15'i bütçe
içi, 1'i bütçe dışı olmak üzere 16 fonun daha tasfiyesi öngörülmektedir;
aralarında, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu, Tanıtma Fonu, Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve Savunma Sanayii Destekleme Fonunun da bulunduğu
toplam 7 fon ise bundan sonra devam edecektir. Sayın milletvekilleri, 1992 yılına kadar fonların büyük
bir kısmı hiçbir dış denetime tabi değildi, bütçe dışı fonlarda hedef-sonuç
karşılaştırması hiç yoktu, bütçe dışı malî ve benzeri harcamalar ve görev
zararları, maalesef, halen aynı şekildedir. Fonların belirli bir malî disipline
kavuşturulması adımı ilk olarak 1992 yılında atılmıştır. 1992 yılından
itibaren, Merkez Bankası nezdinde müşterek fon hesabı açılarak, tüm fonların
gelirleri bu hesaptan geçirilmeye başlanmıştır. 1993 yılında ise, fonların
büyük bir kısmı bütçe kapsamına alınmıştır. 1 Ocak 2002'de yürürlüğe girmesi
öngörülen bu tasarıyla önemli bir adım daha atılmış olacaktır. Bundan sonra
yürürlükten kaldırılan fonların her türlü geliri genel bütçe geliri sayılacak,
yasanın yürürlük tarihî itibariyle fonların nakit bakiyeleri Maliye Bakanlığı
Merkez Saymanlığına yatırılacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepimizin bildiği
gibi, 1980'li yıllardan itibaren uygulanan ve sayıları her geçen gün artan
fonlar, bütçe birliğinin zedelenmesi sonucunu doğurmuştur; daha da önemlisi,
çağdaş bir ekonominin ve yönetimin olmazsa olmaz koşulu olan şeffaflığı,
saydamlığı sistem dışına itmiştir. Devletin malî şeffaflığı ya da saydamlığı
konusunda birkaç yıldır süren tartışmalar, IMF ile yapılan stand-by
anlaşmasıyla birlikte artmıştır. Devletin hesaplarının şeffaf olması ve
dolayısıyla vatandaşına hesap verir konuma gelmesi diye tanımlanan şeffaflık,
demokrasilerin olmazsa olmaz koşuludur. Bu pencereden Türkiye'ye baktığımızda görünün manzara,
maalesef, pek de iç açıcı değildir. Gerçek büyüklüğü belli olmayan, ancak
kabaca, gayri safî millî hâsılanın yüzde 25'ine ulaşan bir kamu açığı; bu
nedenle, başlanan; ama, sonu getirilemeyerek rafa kaldırılan enflasyonla
mücadele programları, kamunun genişlemesiyle nefes alan bir özel sektör,
yolsuzlukların artması ve buna paralel olarak sayıları artan ve yetkileri iç
içe geçmiş denetim kurulları, bulanıklık endeksinde en kötü dört ülkeden biri
olarak anılmak ve sonuçta da artan güven bunalımı. Bu liste daha da uzatılabilir.
Sonuç?.. Sonuç, çok daha önemli: Verimliliğin bir hayli uzağında ve doğal
olarak rekabet gücünü kaybetmiş bir ekonomi. Bizde şimdiye kadar olan,
maalesef, budur. Devletin birden fazla defteri vardır. Fonların kaynak ve
harcamalarındaki hızlı genişleme ve bütçeden karşılanmayan harcamaların giderek
fon sistemine kaydırılması, malî disiplinin bozulmasına, bütçe birliğinin
zedelenmesine ve kaynakların etkin kullanımı prensibinden uzaklaşılmasına yol
açarak, maliye politikasının etkinliğini azaltmıştır. Bakınız, gelişmiş ülkelerde hükümetlerin ve para
politikası otoritelerin işi son derece kolaydır. Faiz oranlarını düşürüp
yükseltmek, onlar için istikrarı korumaya yeter; çünkü, ekonomiye ilişkin tüm
rakamlar bütçe içindedir ve bütçe disiplini söz konusudur. Alınan her ekonomik
kararın, örneğin faiz seviyesinin etkilerini öngörmek ve hesaplamak mümkündür.
Sapmalar en az seviyededir ve her şey öngörülebilir. Böyle bir ortamda,
yatırımcı da, atacağı her adımın iktisadî sonucunu önceden hesaplayabilir. Bu
tasarıyla, Türkiye'de, yapılmak istenen de budur. Sayın milletvekilleri, parlamenter sistemde hesap verme
sorumluluğunun ve şeffaflığın temelini bütçe mekanizması oluşturur. Bütçe ve
onun denetimi, demokrasinin özünü oluşturan en önemli unsurdur. Tek ve merkezî
hazine düzeni, genel olarak demokrasi talebinin arttığı dönemlerde güç
kazanmakta, demokratik anlayıştan uzaklaşıldığında ise hazineler çoğalmaya
başlamaktadır. Oysa, bizde bütçe içinde gerçekleşmesi gereken birçok faaliyet,
bütçe dışında oluşturulan çok sayıda fon, vakıf, işletme ve hesaplar
aracılığıyla yürütülmektedir. Öyle ki, sadece fonlar, döner sermaye ve bağımsız
kuruluşların, genel bütçe harcamalarına oranı yüzde 25 civarındadır. Hesap
verme sorumluluğu ve şeffaflık ise, bütçe mekanizması aracılığıyla
gerçekleştiğinden bu mekanizmanın işlememesi, sorumsuz harcama ve işlemlerin
ortaya çıkmasına ve birkısım işlemlerin gizli kalmasına ya da olduğundan farklı
görünmesine yol açmaktadır. Şeffaflığın zayıf olduğu durumlarda, temsili
demokrasilerin etkin bir şekilde işleyebilmesinin en önemli şartlarından biri
yerine getirilmemiş olur; çünkü, demokrasilerde esas olan, vatandaşının
devletini denetleyebilmesidir. Bu da, devletin vatandaşın çıkarına uygun bir
şekilde davranmasının garantisidir. Vatandaş bunu seçimler yoluyla yapar;
hükümetin yaptıklarına bakar, beğenmezse, gelecek seçimlerde oyunu başka
partiye verir. Vatandaşın bu görevini doğru dürüst yapabilmesi için, hükümetin
ne yaptığını doğru dürüst görebilmesi gerekir. Şeffaflık, bunu sağlamanın en önemli
yoludur. Buna, işte, biz hesap verme sorumluluğu diyoruz. Devletin vatandaşına hesap verme sorumluğu var.
Şeffaflık, hesap verme sorumluğunu sağlayan en önemli, belki de tek araçtır.
Devlet ise, bunu hazırladığı bütçesiyle, önce niyetini ortaya koyarak, sonra da
nasıl kullanıldığını izlemesine fırsat vererek yapar. Şeffaflığın olmadığı
yerde kamu, borçlanırken oldukça yüksek bir risk primi öder. Bu risk priminin
bu kadar yüksek olmasının nedenlerinden bir tanesi, biraz önce söylediğim gibi
şeffaflığın yokluğudur. Şeffaflığın olmamasının başka somut sonuçları da
vardır. Öncelikle, bu risk primi nedeniyle devlet çok daha yüksek maliyetlerle
borçlanmak zorunda kalır; çünkü, devletin raporlarının eksik olduğu, birden çok
defterinin olduğu zaten piyasa tarafından bilinir. İlaveten, şeffaflık
olmayınca, kamu hizmetlerinde etkinlik sağlanamaz. Hizmet sunumunda eksiklik
olduğunu kamuoyu da bilir ki, bu da, çok büyük bir maliyettir; çünkü, sisteme
olan güveni ve güven bunalımını artırır. Bu durum, vatandaşın bir bütün olarak
devlete olan güvenini azaltır. Sayın milletvekilleri, şeffaf olmayan bir sisteme malî
disiplin getirmeye çalıştığınız zaman -ki, uyguladığımız bu program böyle bir
programdır- bunu, çok maliyetli yapmak durumunda kalırsınız; çünkü, şeffaf
olmayan sistemde hangi harcamanın daha etkin olacağını ve toplumsal refaha etki
düzeyinin ne olacağını net olarak göremezsiniz. Böyle bir net bir tablo
olmadığı için, önce yatırımlar kısılır; bu, sıkıntıları daha da artırır ve çoğu
zaman iyiniyetle başlayan istikrar programlarının rafa kaldırılmasına neden
olur. Bugün, 17 nci stand-by anlaşmasını, IMF programını uyguluyorsak, bunun da
temelinde bu vardır. Sayın milletvekilleri, bu nedenle, bu tasarıyla
uyguladığımız üç yıllık programın önemli adamlarından birini daha atıyor ve
ciddî sorunlarımızın başında gelen, kapsamı çok dar olan bütçenin kapsamını
genişletiyoruz. Kuşkusuz bu adımı başkaları da izleyecek, haziran ayına kadar
16 fon daha bütçe içerisine alınacak. Bu gerekçelerle, bu tasarıyı desteklediğimizi belirtir,
Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Nas. Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza
sunacağım... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, şahsım adına söz
talebim vardı. BAŞKAN - Sayın Aslan Polat, buyurun. (FP sıralarından
alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; he-pinizi
saygıyla selamlıyorum. Fonlar, belirli bir amacın veya birbirine yakın amaçlar
grubunun gerçekleştirilmesi için belirli kaynakların toplandığı ve harcandığı,
bütçe bağlantılı veya tümüyle bütçe dışı kamusal nitelikli özel hesaplardır.
Fonlar; 1. Bütçe içi fonlar (Kaynağını bütçeden alan, bütçede
tertibi olan; ancak, ödeneğin kullanılmasında özelliği olan fonlardır) 2. Bütçe dışı fonlar (Genel olarak geliri ve gideri
bütçeyle ilişkilendirilmeyen fonlardır) 3. Gizli fon da denilen; ancak, adı fon olmayan; fakat,
uygulamalarla fon modelini taşıyan üç şekilde bulunmaktadır. Fon uygulamaları 1980'li yıllarda amacını aşmış,
kapsamı çok genişlemiştir. Fon uygulamasıyla, gelirleri belirli harcamalara
tahsis etme ve bu kanaldan bütçe usulleri ve denetimi dışında harcama yapma
düzeni yerleştirilmiştir. Ülkemizde 1980 yılından sonra hızla yaygınlaşan fon
uygulamasıyla devlet, hemen hemen her alanda kaynak toplar hale gelmiştir.
Böylece, ülkemizde, bilhassa 1980 sonrasında, gelirleri belirli amaçlara tahsis
etmek ve bu şekilde, bütçe usulleri ve denetimi dışında harcama yapmak ilke
olarak benimsenmiştir. 1990'lı yıllarda, 104 adede ulaşan fonlardan sadece 68
adedi idarî denetime tabidir; fakat, Parlamento denetimi dışındadır. 38 adet
fon ise, Parlamento adına Sayıştay tarafından denetlenmektedir. Neticede, bu
fon uygulaması, 1980-1990'lı yıllarda kronikleşen enflasyonun da, denetimsiz,
şaibeli harcamaların da ana sebebi olmuştur. Bu sebeple, tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda
tartışılması sırasında, hükümet adına yapılan açıklamalarda, ilk aşamada
tasfiye edilmesi gereken 27 adet fonun tespit edildiği ve bunların
tasfiyelerine ilişkin hukukî sürecin tamamlandığı; ikinci aşama olarak,
tasfiyesi öngörülen 21 bütçe içi, 4 bütçe dışı fona ilişkin olarak görüşülen bu
tasarının hazırlandığı; üçüncü aşamada ise, geriye kalan bütçe dışı mera fonu
ile bütçe içi 15 adet fonun tasfiyesini düzenleyen tasarının hazırlanarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacağı belirtilmiştir. Burada önemli olan, bu hükümeti teşkil eden iki
partinin ortak olduğu Anasol-D hükümetlerince büyük bir reform olarak
hazırlanan Mera Kanun Tasarısının finansmanı için öngörülen Mera Fonunun iki
yıl geçmeden tasfiyesinin düşünülmesidir. 28 Şubat sonrası kurulan
hükümetlerin, vergi kanunları, mera kanunları, 8 yıllık kesintisiz eğitim gibi
büyük gürültüler koparan tasarılarının iki yıl geçmeden çökmesi ve işleyemez
hale gelmesi, içlerinin ne kadar boş olduğunun en bariz ispatıdır. Ülkemizde 1980 sonrası oluşturulan fonlar, siyasî
iktidarların ekonomiye müdahale araçları olarak gelişim göstermişlerdir.
İktidarlar, malî mevzuat ve bütçe uygulamaları dışına çıkarak, kendilerine
geniş inisiyatif alanı açmaya çalışmıştır. Fonlar, kamu harcaması yapma imkânı
verdiği için, kısa vadeli maliye politikası tedbirleri fonlar aracılığıyla
yürütülebilmiştir. Ayrıca, fon gelirlerinin toplanmasında normal kamu
gelirlerine oranla daha kısa sürede gelir elde edilmesi ve yatırımların
yapılmasında yasal ve bürokratik engellerin azlığı da tercih sebebi olmuştur. Fonların bu denetimsizliği ve artışına kamu malî
yönetiminin yeniden yapılandırılması ve malî saydamlık, Devlet Planlama
Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonu Raporunda da belirtilmekte ve şöyle
denilmektedir: "1980'lerde bütçe dışına çıkma eğilimlerinin malî aracı
olan fonlar, bütçe açıklarının büyüme eğilimi gösterdiği 1990'lı yıllarda
yarattıkları malî disiplinsizlik, konsolide bütçe büyüklükleri karşısında
ulaştıkları boyutlar ve dışfinansman kurumlarının Türkiye'yi izleme
güçlüklerinden kaynaklanan tepkiler doğrultusunda fonların yeniden bütçe içine
alınmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu doğrultudaki kararlılık, 1999 yılında
IMF'ye sunulan niyet mektubunda da teyit edilmektedir. 1980'li yıllardan sonra
topladıkları kaynaklar ve faaliyet gösterdikleri alanlar itibariyle, fonlar,
bütçeyle yarışır duruma gelmişlerdir. 1999 yılı kamu kesimi genel dengesine giren 11 fon ve 2
hesabın toplam harcama tutarının yaklaşık 2,9 katrilyon TL olduğu
görülmektedir. Bu ise, bütçe gerçekleşme tahmini olan 28,1 katrilyon TL'nin
yaklaşık yüzde 10'una karşılık gelmektedir. Faiz dışı harcama tutarına olan
oran esas alındığında, bu oran yüzde 17'lere çıkmaktadır. Kamu kesimi genel
dengesi içinde yer alan ve bütçeyle ilişkilendirilmeyen fon rakamları da
dikkate alındığında, ikinci oranın yüzde 20'lerin üzerine çıkacağı açık bir
şekilde görülmektedir." Böyle denilerek, fonların büyüklüğüne ve
denetimsizliğine açıkça işaret edilmektedir. Bu konuda Gelirler Genel Müdürü, basına verdiği demeçte
"2000 yılına girdiğimizde bütçe içerisinde 61 tane fon bulunmaktaydı. Bu
fonların 2000 yılı bütçe büyüklüğü 1,4 katrilyon Türk Lirasıydı. 2000 yılında
bunlardan 24 adedi kapatıldı. Kalan 37 adet fon ise, 2001 yılına
devredilmiştir. 37 fonun 2001 yılı bütçe büyüklüğü 911 trilyon Türk Lirasıdır.
2001 yılına devreden bu fonların da, en geç, iki yıl içinde tasfiye edilmesi
öngörülmektedir. Fonların kaldırılmasının temelinde, bunların harcama
disiplinini bozuyor düşüncesi yatmaktadır" demektedir. Fon denetimi bakımdan en büyük itirazlar Sayıştay
mensuplarından gelmektedir. Sayıştayca, fonlar, denetim bakımından iki kısma
ayrılmaktadır. Bunlar; 1. Sayıştay denetimine tabi fonlar, 2. Sayıştay denetimine tabi olmayan fonlardır. 2001 yılına girdiğimizde, ülkemizde 42'si bütçe içi,
15'i bütçe dışı, 57 adet fon bulunmaktaydı ve bu bütçe içi fonların 3'ü gizli
fondur. Bu fonların 19 adedi Sayıştay denetimine tabi olup, 57 adet fonun
1/3'üne tekabül etmekteydi. Sayıştay denetimine tabi fonların gelir toplamı 347
trilyon Türk Lirasıydı. Sayıştay denetimine tabi olmayan fonların gelir toplamı
ise, bu rakamın takriben 3 katı civarında, 1 katrilyon 186 trilyon Türk Lirası
civarındaydı. Buradan da görülüyor ki, Sayıştay denetimi dışındaki fonlar,
gerek sayı gerekse miktar olarak Sayıştay denetimine tabi fonların 3 katı
civarındadır. İşte, denetim noksanlığı olan bu fonlar, son yılların
sonu gelmeyen yolsuzluk ve usulsüz harcamalarının da ana kaynağını
oluşturmaktadır. Fonların sürekli artması, çalışanları da önemli ölçüde mağdur
etmiştir. Şöyle ki, fonların sürekli olarak artırılmaları
ücretlilerde net ve brüt farkının açılmasına sebep olmuş; bu da, çalışanların
eline daha az ücret geçerken, emeği pahalı hale getirmiş; dolayısıyla,
sermaye/yoğun teknolojileri aranır hale getirmiştir. Bu da, zaten,
yatırımlardaki sürekli durgunluk sebebiyle artan işsizliğin önemli boyutlara
sıçramasında etkili olmuştur. Bu tasarıyla kaldırılan fonların büyük bölümü,
çiftçiler ve belediyelerle ilgili fonlardır. Mesela, Orman Köylülerini
Kalkındırma Fonu, Çiftçi ve Kooperatifçiliği Eğitim ve Ödüllendirme Fonu, Tabiî
Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yardım Fonu, Kooperatifçilik Tanıtım ve
Eğitim Fonu, Tütün Fonu, Belediyeler Fonu, Mahallî İdareler Fonu gibi
fonlardır. IMF, bu hükümeti, sürekli olarak tarım kesimine verilen destek ve
sübvansiyonlardan dolayı eleştirip, en kısa zamanda bu fon ve sübvansiyonlardan
vazgeçmesini, ancak gerekli ödenekler bütçeye konarak tarım kesimine yardım
yapılabileceğini söylemektedir. Halbuki, araştırmalar göstermektedir ki, tarıma
dönük transferler abartılmaktadır. Tüm sübvansiyonları ve tarım desteğini kaldıran
hükümetin, bu yıl, 2001 yılı bütçesinden, hayvancılık için 50 trilyon,
şekerpancarı için 135 trilyon, tütün için 190 trilyon TL olarak ayırdığı,
ödenekler ile fonlardan elde edilecek desteği sağlamada son derece yetersiz
kalacağı aşikârdır. Yine, kaldırılmayacak fonlar arasında sayılan Tanıtma
Fonu, Savunma Sanayii Destekleme Fonu Sayıştay denetimi dışında olup, bu
fonların Sayıştay denetimi içerisine alınması, bugünkü durumlarının Anayasanın
160 ve 165 inci maddelerine aykırı olduğu da bir başka realitedir. Yine, kamu malî yönetiminin yeniden yapılanması özel
ihtisas komisyonu raporunda çok önemli bir güncel olaya işaret edilmektedir.
Adı geçen komisyon raporunun 107 nci sayfasında "çağdaş dünyada her
alandaki şeffaflık yaklaşımlarına paralel olarak denetim birimi organ ve
kurumlarının yıllık faaliyetleri de kamuoyuna raporlanmaktadır. Örneğin,
Amerika Birleşik Devletlerinde Sayıştay, Parlamentolarına sundukları yıllık
faaliyet raporlarıyla bir yıl içerisinde yaptıkları faaliyetlerini ve
performanslarını bir anlamda kamuoyunun denetimine açmaktadırlar.
Denetleyenlerin de denetime açık olması anlayışının ülkemizde henüz yerleşmemiş
olması, alt komisyonumuzca bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir"
denilmektedir. İşte, DPT'nin alt komisyon raporunda bir eksiklik
olarak tanımlanan ve bir çağdaşlık özlemi olarak ifade edilen denetleyenlerin
de denetime açık olması ilkesini dile getirdiği için Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın
Başbakan tarafından eleştiri yağmuruna tutulmuş ve bu durum, cumhuriyet
tarihimizin belki de en büyük yönetim krizine sebep olmuş ve altı saat
içerisinde ülkemizden 7,3 milyar dolar döviz talebi olmuş, faiz olarak 1,5
katrilyon TL civarında fazla ödeme yapmamıza sebep olmuştur. İşin en acı yönü
ise, bu faizi ödeyen kesimin halk tabakası olması, ücretine zam verilmeyen işçi
ve memur olması; fazladan 1,5 katrilyon TL civarında faiz geliri elde eden
kesimin ise, ülkenin kaymağını yiyen rant çevreleri olmasıdır. 2001 yılı bütçesinde gübre ve diğer fiilî
sübvansiyonları, ürün destekleme, hayvancılık, şekerpancarı, doğrudan gelir
desteği, tütün ofisi olarak tüm tarım kesimine 1 katrilyon 135 trilyon TL ancak
ayıran bu hükümetin, Devlet Planlama Teşkilatınca da hazırlanan raporlarda, tüm
medenî ülkelerde uygulanan, bizde de uygulanması tavsiye edilen bu denetim
mekanizması devletin en üst makamınca uygulamaya konuluyor diye, cumhuriyet
tarihimizin en büyük krizlerinden birini çıkarıp... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika
verirseniz, bitireyim. BAŞKAN - Süreniz tamamlandı Sayın Polat. Mikrofonunuz
açayım; lütfen, siz de tamamlamaya çalışın. ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, bitiriyorum. ...tüm tarım kesimi çalışanları için bu yıl bütçeye
konulan ödeneğin 1,5 katı kadar paranın altı saat içerisinde emekçilerden
alınıp rantiyeye gitmesine sebep olması ve bu hükümetin Başbakanının da bir
sosyal demokrat görüşte olması ise işin bir başka acı yönünü teşkil etmektedir. Netice olarak, hükümet, fonları kaldırmadaki en önemli
gerekçesini bütçe disiplini ve şeffaflık olarak açıklıyor; fakat, bütçe
disiplinini, sadece çalışanlar, küçük esnaf ve çiftçiler için uyguluyor,
denetimin ise sadece kendi dışında uygulanmasını istiyor. Emekçilerin gözyaşları karşılığı düşürmeye çalıştığı
enflasyon ortamında, sırf kendi hatalı uygulamaları dolayısıyla, 2000 yılı
kasım ayı ve 19-20 Şubat 2001 krizleriyle, bütçede yüzde 22 olarak hesaplanan
faizler yüzde 67 ve yüzde 144'lere çıkıyor. Şeffaflık ve denetim konusunda ise,
2000 ve 2001 yılında diğer yaptığı en önemli yatırımlar olan afet konutlarını
ve afet yardımlarını Sayıştay denetiminden kaçırıyor; neticede, sadece
Anayasanın kendisine tanıdığı denetim hakkını kullanmak isteyen Cumhurbaşkanına
karşı cumhuriyet tarihinin en büyük devlet krizini çıkarmaktan geri kalmıyor. Tasarının hayırlı olmasını diler; saygılar sunarım. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat. Sayın Masum Türker?.. Yok. Sayın Mükerrem Levent?.. Yok. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Karar yetersayısının
aranmasını istiyoruz. BAŞKAN - Arayacağım efendim. Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur. Birleşime 15 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati
: 16.42 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
17.00 BAŞKAN:
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER:
Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 62 nci Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum. 610 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 10. – Bazı
Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/819) (S. Sayısı :610) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Tasarının maddelerine geçilmesi hususunun oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yetersayısını
arayacağım. Tasarısının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı
vardır. 1 inci maddeyi okutuyorum: BAZI FONLARIN TASFİYESİ HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1. - a)
14/6/1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân Kanununun ek 18, ek 21, ek 29 , ek 30 ve ek 32 nci maddeleri ile ek
11 inci maddede geçen "özel fondan" ve "masrafları özel iskân
fonundan karşılanmak suretiyle" ibareleri, Ek 22 nci maddesinde geçen
"Özel İskân Fonundan" ibaresi, ek 24 üncü maddesinde geçen "Bu
projeler için lüzumlu kredi özel iskân fonundan karşılanır" cümlesi, b) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 64
üncü maddesi ile ek 3 üncü maddesi, c) 18/2/1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar
Vergisi Kanununun 17 nci maddesi, d) 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler
Kanununun 83 üncü maddesinin dördüncü
fıkrası ve 94 üncü maddesi, e) 20/6/1977 tarihli ve 2090 sayılı Tabii Afetlerden
Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun 4, 5 ve 6 ncı maddeleri ile 7 nci maddesinin
(A) bendi, 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen "bir fon
saymanlığı" ibaresi, ek 1 inci maddesinde
geçen "2090 sayılı Kanunla kurulmuş fon hesabından temin edilerek"
ibaresi ve geçici 1 inci maddesinde yer alan "2090 sayılı Yasayla kurulmuş
fon hesabından temin edilerek" ibaresi, f) 9/8/1983 tarihli ve 2873 sayılı Millî Parklar Kanununun "Altıncı Bölüm" başlığı ile 6 ncı maddesinin (d) fıkrası, 17, 18 ve 19 uncu maddeleri ile 22 nci maddesinin (b) bendi, g) 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun 18 ve 19 uncu maddeleri ile 14
üncü maddesinin ikinci fıkrası, h) 22/11/1984 tarihli ve 3083 sayılı Sulama Alanlarında
Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun 20, 21, 22 ve 23 üncü
maddeleri, ı) 26/2/1985 tarihli ve 3155 sayılı Tarım Reformu Genel
Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 24 üncü maddesinin ikinci
fıkrası, j) 4/6/1985
tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununun
3 üncü maddesinde yer alan
"Madencilik Fonu" tanımı ile 14 üncü maddesinin birinci
fıkrasında geçen "% 5'i Madencilik Fon iştiraki şeklinde" ve
"fon iştiraki ise Etibank'a" ibareleri, üçüncü fıkrasında geçen
"ve fon iştirakinin" ibaresi ve 10 uncu maddesinin dördüncü
fıkrasında, 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasında ve geçici 2 nci maddesinin
onuncu fıkrasında geçen "Madencilik Fonuna" ibareleri ile geçici 7
nci maddesinde geçen "madencilik fon katkısı ve" ibaresi ile 34 üncü
maddesi, k) 21/5/1986
tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 15 inci maddesi ile
16 ncı maddesinde yer alan "federasyonlar fonuna" ibaresi, l) 28/5/1986 tarihli ve 3291 sayılı Kanunun 17 nci
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
"ve üretilen tütün mamullerinde kullanılan tütün cinslerine göre
fon alınması ve bu fonun kullanma usul ve esasları" ve "Bu fonun denetimi Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yapılır." ibareleri, m) 27/5/1988 tarihli ve 3454 sayılı Adalet Teşkilâtını Güçlendirme Fonu
Kurulmasına Dair Kanun, n) 11/1/1989 tarihli ve 3516 sayılı Ölçüler ve Ayar
Kanununun 16 ncı maddesinin son fıkrası ile 18 inci maddesi, o) 23/7/1995 tarihli ve 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma
ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanununun 9 ve 10 uncu maddesi, Yürürlükten kaldırılmıştır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Bazı
Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili
görüşlerimizi iletmek üzere söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, fon sisteminin malî düzenimiz
içerisine getirildiğinden bugüne, bu fonların, zaman zaman çok önemli işlevler
gördüğünü biliyoruz. Aslında çok iyi niyetlerle kurulmuş olan bu fonlar, belli
dönemlerden sonra özelliklerini kaybetmişler, kötü amaçlara veyahut da yanlış
uygulamalara alet olabilmişler ve şimdi de, IMF'nin talebiyle, bu fonlar
kaldırılıyor. Aslında, geçtiğimiz dönemlerde, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu
fonların kaldırılarak veya bütçe içerisine alınarak, bütçe disiplini altında
kullanılması öngörülmüştü. Fonlar, harcama politikalarının hata ve eksikliklerinin
ifadesi olarak hayat bulmuşlar; ancak, fonların kullanılmaları istikametinde
yürütülen yanlış uygulamalar ise, bu fonların artık gündemden kaldırılmasını
gerektirmiş. Değerli arkadaşlar, şu anda, kaldırılmak istenilen
fonlarda, fon hesaplarında 176,5 trilyon para bulunuyor. Yürürlük maddeleriyle
ilgili olarak önerge verilemeyeceğini düşünerek, o konuyla ilgili görüşümüzü de
aktarmak istiyorum. 2002 yılının ocak ayında bu fonların kaldırılacağı, bu
yasanın yürürlüğe gireceği ifade edili-yor. Bu 176,5 trilyonun ne yapılacağıyla
ilgili bir düzenlemenin de, bu yasa tasarısı içerisinde görülmesi gerekiyordu. Değerli arkadaşlar, madde çok uzun olduğu için, şu 5
dakika içerisinde, şöyle, çok önemli gördüğümüz bazı fonların teker teker
irdelemesini yapalım: Mesela, 6831 sayılı Orman Kanunuyla ilgili olarak 64
üncü madde kaldırılıyor; kaldırılan bu 64 üncü maddenin özelliği şu:
Ağaçlandırma Fonu kurulmuştu, bu Ağaçlandırma Fonu kaldırılıyor. Ayrıca, aynı
kanunun ek 3 üncü maddesi kaldırılıyor; bu da, fonun gelirleriyle ilgili
düzenlemeleri içeriyordu. Ağaçlandırma, aslında, ülkemiz için çok önemli
konulardan biri; ama, bu fon, uygun bir şekilde kullanılamadığı için veya harcama
disiplinini bozduğu için kaldırılıyor. Bunun dışında, 2090 sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören
Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 uncu
maddeleri kaldırılıyor ki, bunlar, aslında bu kaldırılan fon, çok önemli bir
fon. Bu kaldırılan fonun yerine neyin getirildiği veya neyin getirileceği, yasa
tasarısı içerisinde belirlenmiş değil. Ülkemizde geçtiğimiz günlerde tabiî
afetlerden zarar gören çiftçilerin konumu düşünülürse, bu fonun alternatifinin
derhal yürürlüğe konulması veyahut da alternatifinin ne olacağının kamuoyuna,
çiftçimize, en azından iletilmesi gerekirdi. Değerli arkadaşlar, söylememiz gereken, daha burada 7-8
tane, çitçiyi ilgilendiren fon var; fakat, teker teker hepsinin üzerinde
durmamız mümkün değil; zira, zamanımız 5 dakika; ancak, söylemem gereken şudur:
Bunların işlevlerinin yitirilmemesi lazım, bunların işlevlerinin sürdürülmesi
lazım. Köylümüze, çiftçimize, bu kaldırdığımız fonların yerine size şu şekilde
destekler gelecektir, şu şekilde yardımlar gelecektir diye ikazda bulunmamız
gerekiyor veyahut da aydınlatma mahiyetinde bir bilgi vermemiz gerekiyor. Fonların kaldırılması yerindedir; ancak, işlevlerinin
muhafaza edilmesi lazımdır. İşlevlerinin nasıl, ne şekilde sürdürüleceğinin
bilinmesi gerekir. Bu duygu ve düşüncelerle, saygılarımı sunuyorum; bu
yasanın da hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu. Doğru Yol Partisi Gurubu adına, Bursa Milletvekili
Sayın Oğuz Tezmen... Buyurun Sayın Tezmen. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; gerçekten, fon olayı, Türkiye'de, özellikle 1980'li
yıllardan sonra çok yaygın bir şekilde Türk malî sistemine girmiş bir
uygulamadır. Fonların kurulma ihtiyacı niçin hissedilmiştir, aslında ona bir
bakmak lazım: Genel bütçe sistemi ve ödenek dağıtım mekanizmaları
nedeniyle, özellik arz eden bazı hizmetlerin yürütülmesi güçlük arz ediyordu.
Devletin bütçe sınırlamaları, bütçe mekanizmaları, özellik arz eden bazı
hizmetlerin etkin bir şekilde yürütülmesinde zorluklar çıkarıyordu. Onun için,
spesifik alanlarda bazı fonlar oluşturuldu. Bu fonlar, bütçe gelirlerinden bir
pay ayrılması suretiyle kurulmuş değildi; ayrıca, bütçe dışında olan bazı
kaynaklar da bu fonlara tahsis edildi; çoğunlukla böyle yapıldı. Bu fonlarla, ülke, çok önemli eserler kazandı. Bu
fonlar, gerçekten, önemli fonksiyonları ifa etti; ama, fon sisteminin bazı
açıkları vardı, bazı sıkıntıları vardı. Bu neydi; bir kere, fonların, mutlak
surette çok seçilmiş alanlarla sınırlanması gerekirken, hemen hemen her
bakanlık, kendisine, 1'den çok fon oluşturmaya başladı. İkincisi, bu fonlardaki
kaynakların harcanmasında etkili bir denetim mekanizması getirilemedi. Bir
diğer önemli konu da, devlet, kaynak ihtiyacındayken, piyasaya çıkıp dışarıdan büyük
ölçüde borçlanma arayışındayken, yüksek faizler ödeyerek borçlanırken, fonlarda
ciddî kaynaklar duruyordu ve bu kaynaklar başka amaçlarla kullanılıyordu. İşte, bu malî disiplinsizliğin önlenmesi amacıyla, fon
uygulamalarının sınırlandırılması ciddî bir gereksinim haline gelmiştir; çünkü
cebinizde paranız var, ama öbür cebinizde para olmadığı için, siz, çıkıp
piyasalardan para alıyorsunuz; belki, kendi paranızı, banka sistemi vasıtasıyla
ya da aracı kurumlar vasıtasıyla alarak, kendi paranıza yüksek faiz
ödüyorsunuz. Tabiî, bu sistemin devam etmesi mümkün değil, doğru da değil. O yüzden, bu fon mekanizmalarının kaldırılması
uygulaması, 1990'lı yıllarda öncelikle bütçe içine alınmak suretiyle kontrol
altına alınmıştır ve fonların büyük ölçüde tasfiyesi ilke olarak doğrudur.
Yalnız, bazı hizmet alanları var ki, fon, işin gereği olmaktadır. Niçin gereği
olmaktadır: Bu fon olayı olmadığı zaman, sistemi çalıştıramazsınız, ciddî
sıkıntılarla karşı karşıya kalırsınız; yani, kişiye dönük, öğrenci seçme
yerleştirme sınavı gibi, hastanelerdeki bazı hizmetler gibi, doğrudan doğruya,
gelen insanla bire bir ilişki içinde olan bazı hizmetlerin görülebilmesi için,
bütçe dışında mekanizmalara ihtiyaç var. Şimdi "hepsini kaldırıyorum"
dediğiniz anda, bu sefer bu hizmetin görülmesi aksayacaktır ve aksamaktadır da.
Onun için ne yapılıyor: İşletmelerin başındaki kişiler, yönetici konumunda olan
kişiler, fonları ellerinden gittiği zaman döner sermaye işletmesi kuruyorlar,
döner sermaye vasıtasıyla hizmetleri görmeye çalışıyorlar ki, her geçen gün,
devamlı surette, Meclise yeni yeni döner sermayeler kurulmasıyla ilgili
teklifler gelmektedir, her geçen gün yeni yeni döner sermayelerle karşı karşıya
kalıyoruz. Bir diğer konu da, döner sermaye kuramadığınız zaman
"özel hesap" adı altında bu kaynakları kullanmaya çalışıyorlar. Daha
da ilginci, bu fonların başına bir kurul oluşturuluyor, her gelen yasayla bir
kurul getiriliyor; bu kurulun emrinde de çok ciddî fonlar oluyor; işte Elektrik
Enerjisi Piyasası Kurulu diyoruz, Türk Telekom Sektörünü Düzenleme Kurulu
diyoruz. Bu kurulların elinde de çok ciddî kaynaklar oluşmaya başlamış durumda.
Kesilen para cezalarından belli kaynaklar tahsis ediliyor; cirolardan, kuruluşların
yaptığı satışlardan bu kurullara ciddî kaynaklar aktarılıyor. Peki, bunlar da
bir anlamda fon değil mi? ( Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tezmen, mikrofonunuzu açıyorum, lütfen,
tamamlayın efendim. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Bunlar da bir anlamda fon. Bir taraftan "bazı sıkıntılar var" diyoruz,
bakıyorsunuz öbür taraftan özerk nitelikte olan büyük kuruluşlarda çok ciddî
kaynaklar oluşmuş. Bu sefer ne yapıyoruz: Ya bütçe kanunlarıyla ya da yerel
vergi yasalarıyla bu kuruluşların elindeki paraların bir kısmı tekrar bütçeye
gelir kaydedilmeye çalışılıyor. Yani, Türkiye'de, aslında, bu fon sisteminin,
daha doğrusu genel bütçe sisteminin dışında özel mekanizmaları kurup sağlıklı
çalıştıracak bir yapılanmaya girmemiz lazım. Yoksa "fonları kaldırıyoruz"demekle,
aslında, kafamızı kumun içine sokuyoruz; çünkü, ortada bir hizmet varsa, bu da
görülecektir. Bu olmadığı zaman, onları engelliyorsunuz; vakıflar kuruluyor,
kapıdan her gelenin, devlet dairesinin içinden geçen her kişinin önüne bir
makbuz konuluyor, para kesiliyor, vatandaştan milyonlarca lira para alınıyor;
hiçbir yasal dayanağı yok. Bu sefer, bu vakıflar vasıtasıyla elde edilen
kaynakların da ne yapıldığını hiç kimse bilmiyor, tamamen kontrol dışında
kalı-yor. Yani, hükümetin, bu işi çok ciddî bir şekilde ele alıp dört başı
mamur bir düzenlemeyle gelmesi lazım. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.(DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tezmen. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge
vardır; önergeyi okutuyorum : Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı yasa tasarısının 1
inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim ? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN -Hükümet ?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Sayın Başkan
katılmıyoruz; çünkü, aynı amaca yönelik yeterli ödenek önümüzdeki yıl bütçesine
konulacak. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmamış olduğu önerge
üzerinde Sayın Fethullah Erbaş; buyurun. FETHULLAH ERBAŞ (Van)- Sayın Başkan, Musa Bey
konuşacak. BAŞKAN - Sayın Musa Demirci; buyurun.(FP sıralarından
alkışlar) MUSA DEMİRCİ (Sıvas)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinin (e) bendi,
2090 sayılı Tabiî Afetlerden Zarar
Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunla alakalı kurulmuş olan
fonun da kaldırılmasını öngörüyor. Değerli milletvekilleri, çiftçiler, şayet, ekim ve
dikim zamanlarında, mahsullerinde ve üretimde kullandıkları herhangi bir
araçlarında zarar meydana gelirse, 5254 sayılı "Muhtaç Çiftçilere Ödünç
Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanun" adı altında bir kanun var, o kanuna
göre yardım alırlar; ya borçları ertelenir veya ödünç tohumluk verilir. Onun
dışında, çiftçilere yardım edilebilecek bir başka kanun yoktur. Bu kanunun,
yani 5254 sayılı Kanunun esprisi, tamamen, tohumluk yardımı yapmak ve yüzde
40'dan fazla bir zarar meydana gelmişse, gerekirse borcunun ertelenmesi veya
kredi verilmesidir. Ancak, 2090 sayılı Kanun, bu kanunun dışında bir kanun.
Varsayınız ki hasat mevsimi geçmiş, varsayınız ki ekili dikili arazilerin
tamamı hasat edilmiş; ama, bunun dışında bir bakıyorsunuz ki, çiftçinin
ahırında, deposunda, samanlığında bir zarar olmasın veya traktörünün, yani
üretimde kullandığı bir vasıtanın herhangi bir şekilde zarar görmesi halinde, işte,
2090 sayılı Kanun yürürlüğe girmektedir. Buna göre de, çiftçinin hiçbir kredi
imkânı kalmamıştır; çiftçi, artık, üretimini devam ettiremeyecek duruma
gelmiştir. O takdirde, çiftçiye maddî yardımın yapılması lazım. Bu kanunun
esprisi bu. Şimdi, biz, bunu kaldırdığımız zaman, işte diyelim ki,
şu aydayız, şubat ayındayız, herhangi bir çiftçimizin mahsulüne yahut da
ambarına, şuraya buraya bir zarar geldi; neyle ödeyeceksiniz? Kredi imkânı da
yoktur. Kredi, zaten, bir borçtur ve faizli bir borçtur. Dolayısıyla, bu kanun,
hakikaten, yerinde ve düşünülerek düzenlenmiştir. Zaten, bu kanunun gelirleri
de, Tarım Bakanlığı bütçesinin yüzde 10'udur. Hatta, bu kanunu başka yerlerden
desteklemek suretiyle, çiftçiyi daha büyük boyutlarda destekler hale getirmek
lazım. Bu bakımdan, mutlaka, bu bendin iptal edilmesi lazım; yani, 2090 sayılı
Kanunun hem yürürlükte kalması lazım hem fon gelirlerinin başka türlü, başka
yerlerden mutlaka desteklenmesi gerekir. O bakımdan, çiftçilerimizin, düşünün
ki, ekili dikili arazisi de yoktur, bir çiftçi arıcılık yapıyor ve bu, zarara
uğradı; çiftçimizin, ekili dikili hiçbir varlığı yoktur, diyelim ki hayvancılık
yapıyor, bunlar telef oldu; ne olacaktır, nasıl karşılayacaksınız?
"Efendim, kredi veririz..." Kredi, bir borçtur; dolayısıyla, altından
kalkamaz; önemli olan, karşılıksız olarak bir şeyler verip bu çiftçiyi
kalkındırmak, aynı zamanda çiftçiliğine devam etmesini sağlamaktır. Önergemizi bu vesileyle verdik; destekleneceğini
umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Bakacağım, arayacağım efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Efendim, önergenin oylamasını elektronik cihazla
tekrarlayacağım. 2 dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN- Karar yetersayısı vardır; önerge kabul
edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Müteakip maddeyi okutuyorum : MADDE 2. - 23/1/1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema,
Video ve Müzik Eserleri Kanununun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 10. - Sinema sanayi ve müzik sanatının
gelişmesine katkıda bulunmak, sinema ve müzik sanatını desteklemek, tarihi ve
kültürel zenginliklerin tanıtılması, fikrî haklara tecavüzün önlenmesi amacıyla
kullanılmak üzere; a) Yerli ve yabancı eserlerden alınacak kayıt ve tescil
ücretleri, b) Her film ve video kopyasından bandrol başına
alınacak ücretler, c) Her plak ve her ses kaseti başına alınacak ücretler, d) 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri
Kanununun 21 inci maddesinin (I) numa-ralı bendinin (1) ve (2) numaralı alt
bentleri uyarınca ayrılan paylar, e) 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat
Eserleri Kanununun 44 üncü maddesi uyarınca ayrılan dörtte bir pay, Kültür Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına
yatırılır. Yatırılan bu tutarlar bir yandan bütçeye özel gelir yazılır, diğer
yandan Maliye Bakanlığınca aynı amaçlarla kullanılmak üzere Kültür Bakanlığı
bütçesinde mevcut tertiplere ödenek veya yeni açılacak özel tertiplere özel
ödenek olarak kaydedilir. Özel ödeneklerden kullanılmayan tutarları, ertesi yıl
bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. (a), (b) ve (c)
bentlerinde yazılı ücretler, her yıl Kültür Bakanlığınca belirlenir.
Eğitim amacıyla hazırlanmış eserlerden kayıt ve tescil ücreti alınmaz." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay...(FP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Sanay. FP GRUBU ADINA EYYÜP SANAY (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun
Tasarısının 2 nci maddesi hakkında Grubumun görüşlerini belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu madde, Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun 10
uncu maddesinin değiştirilmesiyle ilgili bir madde. Daha önce fon tarafından, sinema
eserlerine, video ve müzik eserlerine teşvik amacıyla ve millî sinemayı
geliştirmek amacıyla yardımda bulunuluyordu. Bu fon şimdi iptal edi-lerek ya da
kaldırılarak, bunun yerine doğrudan doğruya gelirlerinin Kültür Bakanlığı
Saymanlığı hesabına kaydedilerek, bunun, genel bütçe içerisinde Maliye
Bakanlığında özel bir yerinin olması hükme bağlanıyor. Ayrıca "yerli ve yabancı eserlerden alınacak kayıt
ve tescil ücretleri, her film ve video kop-yasından bandrol başına alınacak
ücretler, her plak ve her ses kaseti başına alınacak ücretler, doğrudan doğruya
yine Kültür Bakanlığımız tarafından tespit edilir" deniliyor. Hakikaten, kültür hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından
birisi olan müzik ve sinema, nesiller arasındaki birtakım değerleri aktarması
bakımından, köprü görevi görmesi bakımından önemlidir. Ayrıca, bizde çok köklü bir sinema geleneği olmasına
rağmen, özellikle, sinema şirketleri gelişmediğinden, bu şirketler sürekli
olarak devlet tarafından korunmuştur, millî ya da ulusal sinemamız fonlar vasıtasıyla
teşvik edilmiştir. Özellikle, radyo devrinden sonra, televizyonun ortaya
çıkmasıyla sinemada görülen gerileme dikkate alınarak, bu fonlar
oluşturulmuştur. Ben umuyorum ki, bu fonlar tamamen kaldırılmayarak, yine
sinema ve müzik eserlerine -Maliye Bakanlığımızın denetimi altında- yardıma
devam edilecektir; buradan çıkardığım anlam budur. Yalnız, burada anlayamadığım şey, çözemediğim olay şu:
Bu fonların kabul edilmesi sırasında, mutlaka bunların yanlışlıkları dile
getirilmiş, kontrol edilemeyeceği ifade edilmiştir; ama, buna rağmen
çıkarılmıştır. Hal böyle iken, aradan daha birkaç 10 yıl geçmeden, bu fonların
tekrar kaldırılması düşündürücüdür ve ben, belli bir süre sonra fonların
yeniden kurulmayacağına, ihdas edilmeyeceğine de garanti veremiyorum. Tekrar,
yeni birtakım lobiler oluşacak; birtakım gruplar bakanlıklara gidip gelmek
suretiyle, kontrol edilemeyen, çok rahatlıkla harcama imkânı olan fonlar
yeniden oluşturulacak. Bunu da yaşarsak hep beraber göreceğiz. Diğer yandan -kanun tasarısında da görülecektir- Plan
ve Bütçe Komisyonunda, özellikle kamu kuruluşlarının vakıflarında büyük
miktarda paraların biriktirildiği ifade edilmekte. Biz, bir yandan fonları
kapatırken, değişik şekle sokarken veya kontrol altına alırken, kontroldan uzak
olan vakıfları, özellikle kamu vakıflarını güçlendiriyoruz. Sanıyorum bazı
bakanlıkların doğrudan doğruya vakıf kurmalarıyla ilgili kanun tasarıları bu
Meclisin gündemine gelecektir, bunu da bili-yoruz. O zaman, insana, kardeşim, sen bir yandan fonları
kontrol altına almaya çalışıyorsun, bir yandan da her bakanlığa bir vakıf
kurmaya çalışıyorsun, bu nasıl anlayıştır dendiği takdirde, hakikaten nasıl bir
cevap verilecektir bunu da ben merak ediyorum. Bununla birlikte, bu fonların bir disiplin altına
alınmasının, bütçede birlik ve beraberliğin temin edilmesi yolunda atılan iyi
bir adım olduğu kanaatindeyim ve bu fonların gerçek amaçlarında hizmet etmesi
amacıyla... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Sanay, lütfen tamamlayın efendim. EYYÜP SANAY (Devamla) - ...sanıyorum kapatılmaması
düşünülen birkaç fon var. O fonların da, aynı şekilde diğer fonlarda olduğu
gibi, mutlaka yeniden düzenlenmesi ve bir disiplin altına alınması büyük
dileğimizdir. Bu dilekle, Yüce Meclisi bir kere daha saygıyla
selamlıyorum.(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sanay. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili
Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun
Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, daha önce Müşterek Fon
Hesabında toplanan ve bütçeye gelir yazılıp bilahara Kültür Bakanlığı Fon
Saymanlığına aktarılan ve bu Fon Saymanlığı vasıtasıyla Kültür Bakanlığı
tarafından harcanan bazı gelirlerin, bu kez, özel bir ödenek hesabına
kaydedilmek suretiyle, yine Kültür Bakanlığı bütçesine gelir kaydedilmesi,
aslında fazla bir değişiklik de getirmiyor; çünkü, bunun esası olan bu gelirin
harcanmasını disipline etmek ve genel bütçe içerisinde ekonomik istikrar
programının bir parçası olan fonların genel bütçeye aktarılması maksadı da tam
elde edilmemiş oluyor. Diğer şekliyle, fon saymanlığına aktarılan bu gelirleri,
Kültür Bakanlığı, yine bu fon saymanlığı vasıtasıyla harcıyordu; şimdi ise,
Kültür Bakanlığının özel bir ödenek hesabına kaydedilmek suretiyle bu kalemden
harcama yapılacaktır. Değerli milletvekilleri, 2001 yılı bütçe tasarısı,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ve üç yıllık makro ekonomik istikrar
programında öngörülen hedefler çerçevesinde enflasyonu daha aşağıya çekmek,
faiz oranlarını düşürmek ve kamu kesiminin faiz dışı fazlasını yükseltmek
suretiyle borç-faiz kısır döngüsünü kırmayı hedefleyen bir iktisadî politikanın
aracı olarak hazırlanmıştı; bu, çok önemli. Borç-faiz kısır döngüsünü kırmayı
hedefleyen... Şimdi, bu program çerçevesinde baktığımızda, dün, bugün için 3,9
katrilyonluk itfaya karşılık, geri ödemeye karşılık, 2,2 trilyona yakın bir
hisse senedi ve devlet tahvili satışı gerçekleştirilmiş -yüzde 144 bileşik
faizle- ve şu an itibariyle, gecelik faiz, yüzde 10 000'lere yükselmiştir.
Şimdi, ekonomik programın en mühim unsuru olan, en mühim halledilmesi gereken
mesele, faizleri düşürmek ve faizleri bütçe üzerinde yük olmaktan kurtarıp
asgarî seviyelere indirmekken -ki, bu da, bütçede 6 katrilyon bir açık şekliyle
bağlanmıştır- şimdi, bakıyoruz, bırakın tek hanelere, çift hanelere, üç
hanelere, dört hanelere çıkmasını, neredeyse, hiç görülmemiş şekilde, gecelik
faiz yüzde 10 000'lere çıkmıştır. Bu çerçevede, bu fonların genel fon hesabından
çıkarılıp, Kültür Bakanlığında özel bir ödeneğe kaydedilmesi, ekonomik istikrar
programının netice vermesi ve ekonomiyi düzlüğe çıkarması açısından ne derece
faydalı olacaktır? Ülke, son üç gün içerisinde, en derin krizini yaşamaktadır.
Bu, en derin krizi atlatacak meselelerin burada müzakere edilmesi gerekir. Türk
bankacılık siste-minin, bu sektörün, şu üç beş gün içerisinde fevkalade
sıkıntıda olduğu hepimizce malum. Bu durum ne olacak? Bundan nasıl düzlüğe
çıkılacak? Ekonomik istikrar programı diye bir şey kalmamıştır. Bizim, bundan
sonra, böyle bir programdan, sözde bir programdan bahsetmemiz de, hayal
âleminde dolaşmaktan başka bir şey değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Akın, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen,
konuşmanızı tamamlayın efendim. Buyurun. MURAT AKIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
fonların ilgili bakanlıklar itibariyle özel ödenek hesabına aktarılması ya da o
bakanlıkların dernek ve vakıflar vasıtasıyla değişik şekillerde tahsilatta
bulunması, bütçe harcamaları içerisinde fevkalade bir önem arz etmemektedir;
ama, buna rağmen, bütçe disiplini açısından faydalı olacağı düşüncesiyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge
vardır; önergeyi okutuyorum. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı yasa tasarısının
çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen 3257 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin
(d) fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ede-riz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Komisyon meşgul Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Önergeye katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Komisyon neye katılmadığını
biliyor mu Sayın Başkan? BAŞKAN - Biliyor efendim, biliyor. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Önerge elimizde var. BAŞKAN - Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından
alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, tasarının bu maddesinde, sinema sanayi ve müzik
sanatının gelişmesi için bir fon desteği konulmuştu, fon işte kanuna
çevriliyor. Bunun 4 üncü maddesinde, sinema sanayi ve müzik sanatının
gelişmesine para toplayan bentleri var (a), (b), (c), (d) diye; (d) bendinde
"26.5.1981 ta-rihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 21 inci
maddesinin (1) numaralı bendinin bir ve iki numaralı alt bentleri uyarınca
ayrılan paylar" deniliyor. Biz, sadece (d) bendinin, yani buradaki
payların metinden çıkmasını istiyoruz. Bunun da sebebi şu zaten. Şimdi, o metin şu idi-eğlence
vergisi diye bir vergi bu esasında- bilet-le girilen yerlerde, yerli film
gösterilerinde kanunun ilk çıktığında yüzde 20 imiş, sonra yüzde 10'a düşmüş,
yabancı film gösterilerinde yüzde 50 imiş, sonradan yüzde 10'a düşmüş. Tiyatro,
opera, balede yüzde 5'miş sıfıra düşmüş, spor müsabakalarında, at yarışlarında,
konserlerde yüzde 10 ve müşterek bahislerde yüzde 10 nispetinde bir vergi
alınıyordu. Biz, vatandaşlardan bu vergiyi almayın, sanatı desteklemek için bir
para lazımsa, bunu da bütçeye koyun diyoruz. Yani bir müzik için, bir sinema
için, bir tiyatro için, buralara giden vatandaştan da, artık, bu yüzde 10,
yüzde 5 vergileri de almayın, dediğimizin aslı bu. Buna bir miktar para
ayrılıyordu; sanatın da desteklenmesi lazım, bunu da bütçeye koyun... Ne
olacak; yani, şimdi, bu pay önemli bir pay değil ki. Sadece sizin, bu
hükümetin, bugün Türkiye'ye verdiğiniz zarar... Repo şu anda 7 500'e çıktığına
göre, evvelki gün, yani iki gün önce, Sayın Başbakan Cumhurbaşkanına küsmeden
önce yüzde 40'tı, şimdi yüzde 7 500'e çıktı; yani, şöyle böyle 200 katı arttı. Şimdi, Türkiye'ye bu kadar zarar vermişken, eğlenceye
giden bir insandan vergi almasanız ne olur diye düşünüyoruz ve bunun haklı
olduğu kanaatindeyiz. Yalnız, ben bir şey söylemek istiyorum. Bu fon tasarısı
görüşülürken olsun, Maliye Bakanlığıyla ilgili çok önemli tasarılar
görüşülürken olsun, biz, hep Hazineden sorumlu devlet bakanını burada görmek
istiyoruz; ama, nedense, hep -Plan ve Bütçe Komisyonunda da- Sayın Bakanım
gelip burada oturuyor ve Hazineden sorumlu bakan burada oturmuyor. Biz isterdik
ki, bugün de, buraya, fonlara bakan devlet bakanımız gelsin ve bize şu faizler
hakkında, şu borsanın çöküşü hakkında biraz bilgi versin bir konuşması sırasında;
çünkü, biraz da onunla ilgili bir konu; ama, dikkatimi çekiyor -Sayın Bakanımın
hoşgörüsünü o da biliyor- kendisi gelip bir gün bize cevap vermedi. Arkadaşlar,
ben arzu ederdim ki, fonları falan
görüşürken... Bugün Türkiye'de ekonomi çöküyor. Ne demek?.. Yani,
yüzde 7 500 faiz ne demek?! Şu memlekette, şu hükümet, çalışan insanlara bir
sene içerisinde yüzde 12 zam verirken, emeğiyle çalışanlara yüzde 12 zam
verirken, repoda faiz oranlarına 7 500 vermek ne demektir; parası olanlara,
çalışandan 750 kat fazla rant dağıtmak demektir. Gelip bunun hesabını bir
verin. Ben işçilere sizi şikâyet ediyorum, siz sosyal
demokratsınız, ben sizi şikâyet ediyorum; emekçilere sizi şikâyet ediyorum;
bütün çalışanlara sizi şikâyet ediyorum. Siz, Başbakanın dün hissi olması, beş
dakika hissine mağlup olması yüzünden Türkiye'yi batırdınız; borsa 10 000'den 7
100'e düştü. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ne alakası var! NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Sen hâlâ orada mısın?! ASLAN POLAT (Devamla) - Onbeş dakika önce 7 100'dü,
onbeş dakikada daha da düştüyse bilmiyorum. 7 150'ydi ben gelirken, onbeş
dakika evvel baktım, repo faizi 7 500'lerdeydi. BAŞKAN - Sayın Polat, önergenizle ilgili konuşur
musunuz lütfen. ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, ben onunla ilgili
konuşuyorum. Şimdi, siz, burada, fonları kaldırıyorsunuz. Niye
fonları kaldırıyorsunuz; şeffaf olacağız, bütçe dengesi sağlayacağız... Ne
bütçe dengesi kaldı; bir laf ettiniz, bütçeyi mahvettiniz. Evet, doğru, fonları
kaldırmanın ana gayesi ne; şeffaf olmak, bütçe dengesi sağlamak. Peki, bütçe
dengesinde bile, ben, biraz evvel, size, Devlet Planlama Teşkilatının alt
komisyon raporunu da okudum, orada ne diyordu: "Denetleyenin de
denetlenmesi, Amerika'da olduğu gibi bizde de yapılmalıdır" Devlet Planlama
Teşkilatı bu şekilde bir rapor tutuyor. E, Cumhurbaşkanının da dediği buydu.
Sırf bunun için, kalkıp da, Türkiye'yi birbirine düşürmenin, bütün Türk
ekonomisini çöktürmenin manası var mıydı?! Ha, ondan sonra bu kadar siniri
bozulan insanlar bir sinemaya gittiği zaman, ondan da yüzde 10 vergi
alacaksınız! Yahu, bırakın, adam hiç olmazsa gitsin sinemada bir rahatlasın,
gülsün de rahatlasın veya bir spor müsabakasına gitsin de rahatlasın. Ondan
bari vergi almayın, bilet fiyatlarını biraz düşürün de, hiç olmazsa adam bir
eğlenceye gittiği zaman orada rahatlasın diye düşünüyorum. Zaten, getirdiğiniz
bu vergi kanunlarıyla Türkiye'de üç bin, beş bin kişiye öyle bir hayat
sağlıyorsunuz ki -televolelerde görülüyor- onların hayatlarını da görsün, adam
ibret alsın, sosyaldemokratlara küssün ve bir daha da oy vermesin... Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Müteakip maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - 2/2/1981 tarihli ve 2380 sayılı Belediyelere
ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında
Kanunun değişik 1 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 1. - Genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı
toplamı üzerinden belediyelere % 6, il özel idarelerine % 1.12 nispetinde pay
verilir. Bu paylar, ek 2 nci madde hükümlerine göre aylık olarak
hesaplanır, tahsil edilen ayı takip eden ay sonuna kadar İçişleri Bakanlığı
emrinde ayrı ayrı hesaplara kaydolunmak üzere İller Bankasına yatırılır. İller Bankasında her ay sonuna kadar toplanan
belediyeler payı Banka tarafından İçişleri Bakanlığınca bildirilecek son genel
nüfus sayımı sonuçlarına göre büyükşehir belediyeleri dışındaki belediyelere
dağıtılır. İller Bankasında her ay sonuna kadar toplanan il özel
idare payı Banka tarafından İçişleri Bakanlığınca bildirilecek son genel nüfus
sayımı sonuçlarına göre il özel idarelerine dağıtılır. İller Bankası kendisine borçlu belediye ve il özel
idarelerinin vadesi gelmiş borç taksitlerini genel bütçeden bu idarelere
ayrılan paylardan kesmeye yetkilidir." BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına,
Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de,
1980'li yıllarda başlayan bu fon salgınıyla birlikte 75'e yakın fon kuruldu;
bütçe denetimi dışında, bu paraların değişik yerlerde keyfî harcanmasına
sebebiyet verebilecek bir kaynak oluşturulmuş oldu. Zaman içerisinde, bu
uygulama, bütçe disiplinine aykırı olduğu, bütçede birlik prensibine aykırı
olduğu için eleştirildi. Fonların bazıları, tabiî, faydalı işlevleri muhakkak
yapmıştır; ama, prensip olarak da fonların kaldırılmasında fayda vardır. Üzerinde durduğumuz 3 üncü maddede bazı fonlar
kaldırılıyor. özellikle, belediyelere ve il özel idarelerine genel bütçe vergi
gelirlerinden pay verilmesiyle ilgili 2380 sayılı Yasanın 1 inci maddesi
değiştirilerek, burada, Belediyeler Fonu, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
nezdindeki Mahallî İdareler Fonu, İl Özel İdareler Fonu, yine İçişleri
Bakanlığı nezdindeki Mahallî İdareler Fonu kaldırılmış oluyor. Aslında, 2380 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin birinci
fıkrasında "genel bütçeli vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden
belediyelere yüzde 9,25, il özel idarelerine yüzde 1,70 nispetinde pay
verilir" deniliyor; ama, bu, belediyelere ayrılan yüzde 9,25'lik fonun,
yüzde 3'ü, Bayındırlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı nezdindeki fonlara
aktarılarak, Belediye ve İl Özel İdareler fonunda toplanıp, yine oralara
aktarılıyordu. Yani, burada, aslında, fonlar kaldırılmakla birlikte, 2380
sayılı Yasanın 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasındaki fonlar -demin saydığımız
fonlar- kaldırılarak, şu andaki tasarının 3 üncü maddesinde, 2380 sayılı
Yasanın 1 inci maddesi, "genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı
üzerinden belediyelere yüzde 6, il özel idarelerine yüzde 1,12 nispetinde pay
verilir" şekline getiriliyor. Dolayısıyla, burada, bütçe vergi gelirleri tahsilatı
üzerinden belediyelere ayrılan yüzde 9,25'lik pay yüzde 6'ya, il özel
idarelerine ayrılan pay yüzde 1,12'ye çekiliyor. Dolayısıyla, fonların
kaldırılmasıyla belediyelere ayrılan pay, yüzde 3,25, il özel idarelerine
ayrılan pay yüzde 0,58 oranında azaltılıyor. Bu fonlar her ne kadar partizanca ve keyfî kullanılmış
olsa bile, belediyelerimizin; yani, mahallî idarelerimizin, kamu hizmetlerinde
parmak uçları mesafesinde vatandaşla temas halinde olduğu düşünülerek ve şu
anda, binlerce belediyemizin müflis hale gelmesi de gözönünde bulundurularak,
burada, bir fon azaltılması yapılıyor; ama, en kısa zamanda mahallî idareler
yasasının çıkarılarak, belediyelerimize, bu bütçe gelirleri, gelir ve vergiler
üzerinden, en azından yüzde 12'lik bir pay aktarılarak bunun izale edilmesini
temenni ediyoruz; çünkü, belediyelerimiz, gerçekten, şu anda, Türkiye'de, kamu
hizmetlerini en büyük alanlarda veren kuruluşlar olarak çok mağdur durumdalar.
Tabiî, burada, bu maddeyle birlikte, belediyelere ve il özel idarelerine
ayrılan fonlar kaldırılarak, genel vergi gelirleri tahsilatı üzerinden ayrılan
miktar da azaltılmış oluyor; ama, işin ilginç bir tarafı, dün, yine Elektrik
Piyasası Kanunu çıkarıldı; bu kanunda vatandaşa satılan elektrik fiyatı
üzerinden TRT'ye ayrılan pay kaldırılmadı, bu, Bakanlar Kuruluna devredildi. Oysaki, TRT'nin hizmetleriyle mahallî idarelerin
hizmetleri yan yana getirildiği zaman, Türkiye'de, şu anda, serbest piyasa
ekonomisinin de, serbest rekabete dayalı piyasa oluşturulması da öngörülmekle
birlikte, TRT'nin verdiği hizmetler özel medya kuruluşlarının verdiği
hizmetlerden çok fazla değildir. Şahsen, on yıldan bu yana TRT'nin yayınlarını
dinlemiyorum. Özbekistan, bir tarihte, Avrasya kanallarında, TRT
kanalından yayınlanan yayınların ülkesinde izlenmesini, ahlakımızı bozuyor diye
kaldırdı. TRT, herhalde, artık Türkiye'de bozacak ahlak bırakmadı. Hükümet de,
aslında, Elektrik Piyasası Kanununda, vatandaşa satılan elektrik payı üzerinden
alınan, aşağı yukarı TRT'ye 145 trilyon lira kaynak sağlayan bu fonu
kaldırmadı; ama, şu anda, mahallî idarelere ayrılan fonun eksiltilmesi gibi bir
duruma düşüyor. Fonlar kaldırılacaksa, tamamı kaldırılabilir; ancak,
fon dediğimiz şey, aslında yeni bir kaynak oluşturmamakta; biraz da ortadaki
pastadan bir parça ayrılarak, karanlık alanlara çekilip, Meclis denetiminden,
Parlamento denetiminden ve bütçe denetiminden uzak alanlarda keyfî kullanmaya
sebebiyet vermektedir ve bunun için kaldırılması gerekir diyoruz. Ülkede
üretilen bir pay varsa, bir vergi geliri varsa, bir bütçe geliri varsa,
bunların da hizmet sağlayan kamu sektörüne, adil bir şe-kilde dağıtılmasından
yanayız. Burada, ben, tekrar ediyorum; bu belediye gelirleriyle
ilgili, bugün, fonları azaltırken... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın geçer, mikrofonu açıyorum; lütfen
tamamlayın. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - En kısa zamanda mahallî
idareler yasası çıkarılarak, belediyelerimizin rahatlatılmasından yanayız. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyor, bu yasanın
hayırlı olmasını temenni ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili
Sayın Kemal Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü
maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi, bu vesileyle, saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz, fonlar, 1992 ve 1993 yıllarında, Doğru
Yol Partisi İktidarı döneminde, büyük ölçüde, genel bütçe kapsamına alınmıştı;
ama, bazı fonlar, özellikle 25 fon henüz alınmamıştı. Bu 3 üncü maddeyle,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı nezdindeki Belediyeler Fonu ve Mahallî İdareler
Fonu ile İçişleri Bakanlığı nezdindeki İl Özel İdareleri Fonu ve Mahallî
İdareler Fonu kaldırılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, fonlar, zamanın
iktidarları tarafından, özellikle, Türkiye'nin idarî ve ekonomik yapısından
kaynaklanan bir ihtiyaç olarak görülmüş; bürokratik engeller, merkeziyetçi
idarî yapıdan kaynaklanan sorunlar nedeniyle, hizmetlerde etkinlik ve
ve-rimlilik sağlamak amacıyla getirilmiştir; ama, şu var ki, dünyadaki yönetim
standartlarına uygun da değildir. Bunu gören Doğru Yol Partisi İktidarı,
fonları, genel bütçe içerisine almıştır; ama, burada, sorgulanması gereken bir
şey vardır: Fonları genel bütçeye almakla sorunu çözüyor muyuz; örneğin,
Türkiye'nin, bir merkeziyetçi idarî yapısı gerçeğini kaldırabiliyor muyuz?
Bugün, merke-zimiz Ankara, para dağıtan bir merkez haline gelmiştir;
hükümetimiz, daha doğrusu iktidarlar, idare, tamamen ekonomik bir hüviyet arz
etmektedir; yani, şu var: Merkeziyetçi bir yapımız var, ekonomide merkeziyetçi
bir yapımız var, yönetimde merkeziyetçi bir yapımız var; bu nedenle, tıkanmış
bir sistemimiz var. Taşrada toplanan para Ankara'ya gönderiliyor; Ankara da,
takdir yetkisi içerisinde, tekrar taşraya para gönderiyor. Yani, bu sorunu
bile, özellikle, mahallî ve müşterek hizmetlerin, mahallinde toplanan
gelirlerle karşılanması sorununu bile çözememiş bir Türkiye var. Fonlar başlıbaşına bir sorundu, keyfî uygulamalara
neden oluyordu, genel bütçeye bu nedenle alındı; ama, şimdi, bir örnek vermek
istiyorum: Belediyelere yapılan yardımlar var. İçişleri Bakanlığı belediyelere
yardım yapıyor, Bayındırlık Bakanlığı yapıyor, Maliye Bakanlığı yapıyor, Çevre
Bakanlığı yapıyor, Devlet Planlama Teşkilatı yapıyor, Hazine Müsteşarlığı
yapıyor. Yani, bunu genel bütçeye alsak da almasak da, merkezî idare
tarafından, daha doğrusu, siyasî iktidarlar tarafından belediyelere yapılan yardımların
siyasî olması ve siyasî iktidarların belediyeleri kollaması kaçınılmazdır. O
halde, bu sorun, genel bütçeye almakla da çözülmüş olmuyor. Yapılması gerekenler nedir; burada, mahallî idareler
reformu apaçık ortadadır. Mahallî idare-ler reformu bu hükümetin programında
vardır, bir yıl içerisinde yapılacağı ifade edilmiştir; ama, tasarı, bir türlü,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu bırakın, İçişleri Komisyonuna dahi
gelememiştir. Yani, sorunun çözümü, mahallî idareler reformunun bir an önce
gerçekleşmesidir; ama, mahallî idareler reformunun önemini şu açıdan
vurguluyorum: Türkiye'de, bugün karşılaşılan sorunlar içerisinde en önemlisi,
yapısal reformların yapılmamasıdır. Yani, tıkanan bir Türkiye var; merkeziyetçi
bir yapı var, ekonomiyi elinde tutan bir merkez var ve bu sorunlar çözülmediği
sürece, sadece mahallî idareler reformu bile yeterli değildir. Bugün karşılaştığımız sorunların en başında, bankacılık
sisteminin özelleştirilmemesi yer almaktadır; dolayısıyla, bugünkü karşılaşılan
sorunlarda -maalesef, üzücü bir durum- Türkiye kan kaybediyor. Türkiye,
buradaki krizle, Güney Amerika'daki krize bile neden oluyor; çünkü, özellikle
finans sorunu, maalesef, güven unsurunu öne almaktadır. Türkiye'de güven
kaybolmuştur. Yine, üzülerek söylüyorum; ama, Sayın Başbakan konuşurken, bu
konuşmanın, her cümlenin, hatta her kelimenin neye mal olacağını düşünememiştir
ve Türkiye büyük bir krizin içerisine girmiştir. Bu krizden çıkmanın yolu, her
şeyden önce -hepimiz kabul edelim, 350 çoğunluğumuz var; muhalefet de bu
çoğunluğa destek vermeye hazır- yapısal reformlarımızı yapalım. 25 tane yasa
tasarısı var; acil görüşülecek. Bunlar içerisinde, mahallî idareler reformu gibi
yapısal reformlardan en önemli reform bile yok. Bu Meclis zamanını boşuna
harcamamalı. Bu Meclis, yeni önergelerle gece saat 12.00'ye kadar çalışacak;
ama, hiçbir yapısal reformu görüşmüyoruz. Yapısal reformlarımızı yapmadığımız
sürece yine krizler devam edecek ve bu gerçek bizim yüzümüze vurmaya devam
edecek. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen
tamamlayın efendim. KEMAL ÇELİK (Devamla) - Şunu söylüyoruz: İktidarız,
muhalefetiz; ama, yapısal reformlarımızı yapalım; hep beraber, ülke menfaatı
için gecemizi gündüzümüze katalım. Doğrusu budur; doğruyu yapmadığımız sürece,
bugün olduğu gibi, kriz çıkarırız; krizi çıkardıktan sonra da, maalesef, Sayın
Cumhurbaşkanından medet umar hale geliriz; bunlar yanlıştır. Hükümete tekrar şunu söylüyorum: Hükümetler programlı
olmalı, planlı olmalı, gelecek viz-yonu olmalı. Gelecek vizyonumuz olmadığı
sürece de krizler devam edecektir. Sebebini tekrar edi-yorum; ekonomide
özelleşmeyi, idarede yerelleşmeyi sağlamadığımız sürece, maalesef, Türkiye yeni
krizlere gebedir. Tekrar, Türkiye Büyük Millet Meclisinden beklediğimiz şudur:
Geliniz, hep beraber, Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla taşıyacak yapısal reformları
yapalım; çünkü, bu ülkenin geleceği, çocuklarımızın geleceği Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu doğrultuda alacağı kararlarla bağlıdır. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik. Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı yasa tasarısının 2380
sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarele-rine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay
Verilmesi Hakkında Kanunu değiştiren çerçeve 3 üncü maddesinin Madde 1 birinci
cümlesinin "genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden
belediyelere yüzde 10, il özel idarelerine yüzde 2,5 nispetinde pay
verilir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya)
- Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge
üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım efendim? HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Ben konuşacağım Sayın
Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Korkutata. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bizim, 610 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde
verdiğimiz bu önerge, bugün, ülkenin, gerçekten kangren olmuş ve herkes
tarafından da kabul edilen bir yarasına küçük bir merhem sürmekten başka bir
şey değildir. Zira, hakikaten, mahallî idareler, 1924'ten bu tarafa
gittikçe payları azaltılarak bugüne kadar getirilmiştir. Halbuki, mahallî
idarelerin yüklendiği fonksiyon ve görevler gittikçe artırılmıştır. Herkes,
daha temiz caddeler, daha güzel şehirler, daha müreffeh bir hayat istiyor.
Belediyeler de buna göre kendilerini ayarlamak mecburiyetinde zaten. Gerçekten,
çok iyi hizmet edebilmek için çok iyi bir kaynağa ihtiyacı var ve bu kaynağı,
bir türlü biz temin edememişiz. Bugün, Avrupa'nın birçok ülkesinde, değişik
değişik yerlerde, mahallî idareler, kaynakların, yani, kamu kaynaklarının yüzde
50'sini kullanmaktadırlar, yüzde 40'ını kullanmaktadırlar, yüzde 30'unu
kullanmaktadırlar, ama, bilhassa mahallî nitelikli hizmetlerin tamamını, ama
kamu hizmetlerinin de hemen hemen yüzde 50'sini belediyeler, yani, mahallî
idareler, il özel idaresiyle, belediyesiyle yerine getirmektedirler; ama, biz,
ne yapmışız; 1924'te mahallî idareler bu kadar pay alırken, bunu, gitgide
düşürmüşüz, 1981'de bir daha düşürmüşüz, 1985'te bir daha düşürmüşüz, bugün bir
daha düşürüyoruz. Bu, çok acı bir şey. Değerli arkadaşlar, insan üzülüyor bazen, hamasi
konuşmak istemiyorum -sanki, kimsenin ayakta durması istenmiyor, her şey
yatacak. Belediyeler bugün bas bas bağırıyor, diyorlar ki: "Ayakta duramıyoruz,
hizmet edemiyoruz" biz ha bire merkezileşiyoruz... Biraz önce, komisyonda,
Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı geldi; bir baktım, belediyelerin yetkileri ha
bire merkeze doğru alınmaya başlandı. Mesela, biliyorsunuz, gerçekten, bugün,
belediyelerdeki en büyük sorunlardan birisi, tabiî ki, taşımadır ve dolayısıyla,
garajlardır. Bunların da yetkileri, bakıyorum, artık bakanlığa alınmaya
başlanıyor. Şunu samimî olarak söylüyorum, büyük şehirlerdeki ufak tefek
rantlara göz dikiliyor. Bu, çok acı bir şeydir. Dolayısıyla, burada, işte, daha önce 9,75'ti
1981'lerde; 9,75 olan payını, biz, şimdi, getirmişiz, yüzde 6'lara
dayandırmışız. Bazı fonlardan istifade ediyorlardı, o fonları da kesiyoruz.
Biz, afet kararnamesiyle, belediyelerin buradaki payını da yüzde 4'e
düşürmüşüz; yani, gerçek anlamda, bu, yüzde 4'e bugün düşmüştür. Yüzde 4'lere,
bu belediyelerin herhangi bir şey yapmaları mümkün değildir. Birçok belediye
kapısına kilit vuracak duruma gelmiştir ve gerçekten, kendi memurunun ve
işçisinin dahi parasını ödeyemiyor. İşte, karşımızda Çankaya Belediyesi hemen;
burada, işçileri aylardır kapıları dolaşıyor. Tanıdığımız üç beş hemşerimiz
varsa, gelip, bizden, işte, üç aylığına, iki aylığına birkaç kuruş para talep
eder hale geldi. Bunlar, artık, bu devlete 21 inci Asırda yakışmı-yor. Evet, il özel idareleri yönünden de birkaç kelime
söylemek istiyorum. İstanbul İl Özel İdaresi, Ankara İl Özel İdaresi, Bursa,
İzmit; bunların durumu iyidir; ama, Bingöl'ün İl Özel İdaresi, Muş'un İl Özel
İdaresi can çekişiyor, bilmem, Karadeniz'deki küçük yerlerin de il özel
idareleri can çeki-yor; çünkü, buralarda hiçbir malî kaynak yok. Buradan
gelecek 1,70'le -zaten nüfusu da az,
kendisine düşecek paranın hiçbir kıymeti yoktur- hiçbir fonksiyonu yerine
getirmesi mümkün değildir. Gerçekten, bunlar da ciddî bir fonksiyon yerine
getirmediği gibi, valiler, burada kendi gayretleriyle bir şeyler yapmaya
çalışıyorlarsa da başarılı olamamaktadırlar; çünkü, para olmadan hiçbir şeyin
olması mümkün değil. Dolayısıyla,
onların payını da yüzde 2,5'e çıkaralım ve böylelikle, belki biraz daha
fonksiyon-larını yerine getirebilirler demişiz. Bilhassa mahallî idarelere
ayrılan payı, eğer, gerçekten, 21 inci Asırda artık yerinden yönetime geçmenin
esas olduğuna inanıyorsak, bunu, Mahallî İdareler Kanunu öncesi, herkes
programına yazmışsa, herkes kendi seçim beyannamesine yazmışsa, lütfen,
inandırıcı olmak için, şurada hiç olmazsa yüzde 10'a, yüzde 9'a, yüzde 8'e
çıkaralım. Biz 10 olarak teklif etmişiz; ama, bir noktada, birkaç kuruş
artırmak şarttır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Korkutata, açıyorum mikrofonunuzu;
buyurun. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Hiç olmazsa sizin
kestiğiniz; yani, bu afet kararnamesiyle kestiğiniz para var. Bu nedir; fakir
fukaranın gözyaşını, yetimin gözyaşını almışsınız havuzdan, biz iyilik
yapıyoruz diye, ona buna vermişsiniz. Yazık günahtır. Bu, sizin yetkinizde olan
bir para değil. O, Bingöl'deki yetimin parasıdır. Alıyorsunuz hovardalık yapmak
için başka bir belediyeye veriyorsunuz. Yapmayın bunu. Diyoruz ki, bunu telafi etmek için, gelin, bu miktarı
birazcık artırın; hiç olmazsa bunu karşılamış olursunuz. Belki Allah sizi
affeder; yoksa, çok ceza çekersiniz. Millet de çok sıkıntı çekiyor. Bu
sıkıntının hafif azaltılması için bu önergeyi sunduk. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Korkutata. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeye geçeceğiz; ancak,
görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesiyle, Yüksek Öğretim Kanununun
10 uncu maddesinde değişiklik öngörülmekte ve ayrıca, söz konusu kanuna bir
geçici madde eklenmektedir. Başka bir anlatımla, aynı çerçeve maddeyle, bir
kanunun bir maddesi değiştiriliyor ve aynı kanuna bir geçici madde ekleniyor. Bu yazılış tekniğine göre, çerçeve 4 üncü maddeyle, bu
maddede sözü edilen geçici 49 uncu maddeyi bir madde olarak görüşmemiz
gerekiyor; ancak, kanaatime göre, bu düzenleme biçimi, hem kanun yazılış
tekniğine hem de İçtüzüğümüzde öngörülen madde madde görüşme usulüne uygun
düşmemektedir. Başkanlık olarak, önce, çerçeve 4 üncü maddeyi
okutacağım, görüşme dahil üzerindeki tüm işlemler bittikten sonra oylayacağım;
sonra da, aynı şekilde, geçici 49 uncu maddenin işlemini yapacağım. Maddeyi okutuyorum : MADDE 4. - 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yüksek
Öğretim Kanununun 10 uncu maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş, aynı maddeye aşağıdaki fıkralar ile bu Kanuna aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir. "Merkez bu hizmetleri ücret veya bedel karşılığı
yapar. Toplanan ücret veya bedeller Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezinde oluşturulan döner sermaye işletmesinde toplanır." "Döner sermaye işletmesinin ilk sermayesi bir
trilyon liradır. Döner sermayeden elde edilen gelir fazlası her yılın sonunda
döner sermaye işletmesinin sermayesine eklenebileceği gibi ertesi yılın döner
sermaye gelirine de eklenebilir." "Döner sermaye işletmesi, 1050 sayılı Muhasebei
Umumiye ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir." "Döner sermaye faaliyetlerinin gerektirdiği
giderler ile Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi için gerekli her türlü
harcamalar döner sermayeden yapılır. Döner sermaye işletmesinin faaliyet alanı,
çalışma usul ve esasları, muhasebe usulleri ve diğer malî hususlar Maliye
Bakanlığının uygun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak
bir yönetmelik ile düzenlenir." "Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinde görevli
personele (işçiler hariç) Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine ÖSYM Başkanı
tarafından personelin kurum çalışmalarına katkısı, sorumluluğu, kadro unvanı ve
derecesi gibi kriterlere göre belirlenecek miktarda aylık maktu fazla mesai
ücreti döner sermaye gelirlerinden ödenebilir." BAŞKAN - Bu madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına
Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, 610 sıra sayılı Bazı Fonların
Tasfiyesi Hakkındaki Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, en içten duygularla selamlarım. Söz konusu madde, ÖSYM Fonunun döner sermaye
işletmesine dönüştürülmesini sağlamaktadır. Tasarıda, fon ortadan
kaldırılmıyor; ama, daha rahat çalışabilir bir hale getiriliyor. Aslında, bu
durum, tasarının geneli için de düşünülebilir. Bir taraftan fonlar tasfiye
edilirken, diğer taraftan döner sermaye işletmeleri ve vakıfların
yaygınlaştırılmasının, bir şekliyle önü açılmış oluyor. Bu durumda, tasarının
genel amacı olarak ifade edilen devletin gelir ve giderlerinde birliğin ve
şeffaflığın sağlanması amacının nasıl gerçekleşebileceğini anlamak pek de
mümkün gözükmüyor. Ayrıca, değişiklik, kamu kurum ve kuruluşlarının
bünyesindeki vakıf ve derneklerin, zaman zaman değişik şaibelere sebebiyet
verecek boyutlara ulaşan nüfuz ve baskı kullanarak aldıkları yardımlar
konusunda, ne hikmetse, yeni bir düzenleme getirme ihtiyacını da hissetmiyor. Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, keşke
ÖSYM çalışanlarının malî durumlarına katkı olabilecek ciddî bir düzenleme de
düşünülebilmiş olsaydı. Bugün, ÖSYM bünyesinde, 657 sayılı Devlet Memurları
Yasasının (A) maddesine tabi 250 civarında eleman, yine, 657 sayılı Devlet
Memurları Yasasının (B) maddesine tabi, sözleşmeli 80 civarında eleman
çalışmaktadır ki, maalesef, bunların durumları, içler acısı bir görünüm arz
etmektedir. Yürütülen oldukça kapsamlı iş hacmine rağmen, yirmibeş
yıllık bu kurumda çalışan bir müdürün maaşı, sadece 360 milyon lira
civarındadır. Kaldı ki, bu kurumun 2000 yılında, 2001 ÖSS geliri olarak
adaylardan toplanan sadece sınav ücreti 17 trilyon civarındadır. Her ne kadar,
tasarıyla, döner sermaye işletmesinden ÖSYM çalışanlarına fazla mesai
ödeneceği, bir şekliyle ifade edilmiş olsa da, bahsettiğimiz mağduriyetin
giderilmesinde yeter bir sonuç doğurabileceğini düşünmemiz de bir türlü mümkün
değildir. Hükümet, keşke, bazı yasalardaki acele tavrını -şu anda
görüştüğümüz yasa tasarısı da buna dahildir- ÖSYM çalışanlarının da içerisinde
bulunduğu milyonlarca devlet memurunun perişan halini düzeltmek için
kullanabilse. Bu konuda Meclisten alınan, devlet memurlarının ekonomik ve
sosyal durumlarını düzeltmekle ilgili yetki yasasından çıt çıkmıyor; unutuldu
mu, bilemiyoruz. Verilen yüzde 10'luk maaş artışıyla, durumlarının düzeltildiği
mi, yoksa, düşünülüyor. Her gün biraz daha artan çığlıklar, yükselen feryatlar,
bir türlü, başka krizlerin önüne geçip vicdanlarda krizler oluşturamıyor,
uygulamalarda cevap da bulamıyor. Ülkemizde, çiftçinin dayanabilecek hali
kalmadı, esnafın içler acısı durumu ortada, her gün inen binlerce kepenk, ne
hikmetse, görmemezlikten geliniyor, borcunu ödeyemeyen milyonlarca Bağ-Kur
üyesi, mahkeme kuyruklarında; ama, bunların hiçbiri, hükümetin öncelikleri
içerisinde bir türlü yer alamıyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle,
üniversite ve ÖSYM sistemimiz hakkında da, bazı düşüncelerimi kısaca ifade
etmek istiyorum. Dünyanın hiçbir yerinde rastlayamayacağımız bir üniversite
yerleştirme sistemi uyguluyoruz. 1 500 000'e yakın gencimiz, her yıl bu
sınavlara katılıyor; ancak, 200 000 civarında gencimizin yerleştirildiği bir
sistemle, hiçbir gelişmiş ülkede de karşılaşmıyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gülle, buyurun efendim, tamamlayın
lütfen; açtım mikrofonunuzu. AKİF GÜLLE (Devamla) - Önceden yönlendirme mekanizmalarını
bir türlü oluşturamadığımızdan, ara insan gücünün yetişmesine gerekli önemi
veremediğimizden milyonlarca gencimiz, maalesef, her yıl büyük bir ümit ve
hayal kırıklığına uğruyor. Üniversiteye girmek kadar, mezun olduktan sonra iş
bulamamanın da sancılarını hep beraber yaşıyor. Evet, daha da öncelik vermemiz gereken konuların,
gençlerimizin konuları, meseleleri, memurlarımızın meseleleri, çiftçilerimizin
meseleleri, kepenk indiren esnafımızın meseleleri, kısaca, milyonlarca sessiz
çoğunluğun meseleleri olduğunu bir kez daha hatırlatıyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülle. Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta
Milletvekili Sayın Ramazan Gül, buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 610 sıra sayılı Bazı Fonların
Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, fon uygulaması, biraz evvel,
değerli milletvekili arkadaşlarımın da ifade ettikleri gibi, 1983 yılında
başlamış bir uygulamadır. Fonun amacı, belirli hizmetlere belirli paraların
harcanmasına yöneliktir. Ülkemizde, aşağı yukarı 104 adet fon uygulaması mevcut
idi. Daha sonra, bu fon uygulaması, malî disiplin ve amaçdışı kullanılmaları
nedeniyle, 1992 yılında Merkez Bankasının disiplini altına alındı. Aslında,
fon, ilk çıktığı yıllarda, iyi niyetle, uygulaması bir yıldan daha az harcamalar
için ve ivedilikle harcanması lazım gelen paralar için konulmuştu; fakat, öyle
bir hal aldı ki değerli milletvekilleri, bu fon uygulaması, amacından çıktı,
âdeta, ilgili bakanların para kasası haline getirildi. Yani, daha açık bir
tabirle, fon uygulaması, Türkiye'de bir suiistimal yuvası haline getirildi. Biz
Doğru Yol Partisi olarak, bu fon uygulamasının sakıncalarını ve malî disipline
aykırı olduğunu bilmemiz nedeniyle, 1992 senesinde, bunu Merkez Bankasının
disiplini altına aldık; fakat, yeni getirilen mevcut tasarıyla IMF'nin
direktifleri doğrultusunda fon uygulamalarının bir çekidüzen altına alınması
noktasında, bir niyet mektubu içerisinde gündeme getirilmiş olması, bizim için
üzüntü kaynağıdır. Oysa ki, hakikaten, fonların malî disiplin altına alınması;
yani, devletin gelir ve giderine hâkim olması önemli bir konudur. Bugün, fon
uygulaması, bu yasa tasarısıyla, aşağı yukarı bu 104 fondan 7 tanesi hariç
hepsi kaldırılmaktadır. Bu kalan 7 fon için de, hakikaten, biz, Doğru Yol
Partisi Grubu olarak olumlu bakıyoruz -bunu halk diliyle, halk tabiriyle
fak-fuk-fonu, Savunma Sanayiini Destekleme Fonu, Başbakanlık Tanıtma Fonu gibi-
fakat, bu fon kaynakları, fonların kaldırılmasından sonra, fonların tasfiye
edilmesinden sonra, tekrar, Türk malî yapısına döner sermaye olarak, yeni bir
sistem olarak getirilmektedir. Aslında, fonun en büyük menfî tarafı, bütçe disiplinine
uymaması; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminin dışında olması. Daha
açık bir tabirle, Sayıştayın denetimi dışında olması bizim için, Türk malî
sistemi için en büyük bir handikap; fakat, bu yeni getirilen, bu fonun yerine
geti-rilen döner sermaye işletmelerinin bir olumlu yanı ise, Sayıştay
denetimine tabi olmasıdır; yani, bu fon uygulamasının Sayıştay denetimine tabi
olması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesinin ana prensipleri içerisinde
bu konu içerisinde telaffuz edilmesi olumlu bir yaklaşımdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gül, süreniz bitti; açıyorum
mikrofonunuzu, lütfen, tamamlayın efendim. Buyurun. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Ayrıca, Maliye Bakanlığının fon
kaynaklarının yüzde 50'sine el koyabilmesi olumlu bir yaklaşımdır. Biraz evvel arz ve ifade etmiş olduğum gibi, 4 üncü
maddede, ÖSYM Fonunun döner serma-yeye çevrilmesi olayı vardır; yani, bundan
sonra, ÖSYM Fonu değil, döner sermaye adı altında hizmet verecektir ve döner
sermaye adı altında hizmet verirken de, fonun amacı doğrultusunda, ÖSYM Döner
Sermayesine 1 trilyon lira para aktarılacaktır; aslında, bu da kâfi bir para
değildir. Bunun yanında, fonların tasfiye edilmesi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül. Heyeti selamlayabilirsiniz efendim; açtım
mikrofonunuzu. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Teşekkür ederim. Ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül. Sayın milletvekilleri, biraz önce, Yüce Heyetinizle
paylaşmış olduğum Başkanlık görüşü doğrultusunda, madde üzerinde verilmiş bir
adet hükümet önergesi vardır. Şimdi, bu önergeyi okutacağım ve işleme alacağım
: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı tasarının 4 üncü
madde çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. "MADDE 4- 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 10 uncu maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir." İ. Nami Çağan Orman Bakanı BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Çoğunluğumuz hazır olmadığından takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. Kendi önergesi... ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Evet. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin kendi
vermiş olduğu önergenin gerekçesini -Yüce Heyetin bilgilenmesi açısından-
okutuyorum efendim. Gerekçe : Kanun tekniğine uygunluk açısından bu maddeyle
düzenlenen geçici madde 49'un ayrı bir madde olarak düzenlenmesi ve madde
çerçevesinin de bu doğrultuda değiştirilmesi gerekmektedir. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Bu değişiklikle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Geçici 49 uncu maddeyi okutuyorum : "GEÇİCİ MADDE 49. - Yükseköğretim Kurulu Öğrenci
Seçme ve Yerleştirme Merkezi Fonunun her türlü gelir ve gideri, nakit bakiyesi,
demirbaşları, kadrosuyla birlikte personeli, taşınır ve taşınmaz malvarlıkları,
alacakları, borçları ve yükümlülükleri ÖSYM
Döner Sermaye İşletmesi'ne devredilmiştir. ÖSYM Döner Sermaye İşletmesi
için ilk sermaye olarak öngörülen 1 trilyon lira, devredilen nakit bakiyesinden
karşılanır. BAŞKAN - Bu değişiklikten sonra, bu madde üzerinde söz
talebi... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Doğru Yol
Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Dönen konuşacaklar. BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun. DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yaptığımız değişiklik, özellikle madde halinde
baktığımızda, ÖSYM Fonunun kaldırılmasını ve ÖSYM Fonunun kaldırılmasından
sonra mal varlıklarının, gelirlerinin ve bütün işlevlerinin ÖSYM Döner
Sermayesine aktarılmasına ilişkin bir düzenlemeyi konuşuyoruz. Değerli arkadaşlarım, tabiî, fonları, bugünkü sistem
içerisine soktuğumuz günlerde, bu fonlar çok önemli işlevleri yerine
getirsinler diye düzenledik; yani, o günkü hantal devlet yapısı içerisinde
harcamaların yerinde ve zamanında yapılamadığı veya yeterli gelirlerinin
olmadığı bir süreçte, bürokrasinin harcamaları çok sıkı tuttuğu bir süreçte, o
harcamaların daha kolay, daha yerinde, daha yararlı, daha hızlı bir şekilde
yerinde kullanılabilmesini sağlamak amacıyla bu fonlar büyük oranda o dönemde
getirildi. Ancak, zaman içinde bu fon yönetimlerini beceremediğimiz,
başaramadığımız için bu fon yönetimleri ciddî anlamda sulandı ve sulanan fon
yönetimleriyle birlikte de, biz, artık bu fonların kaldırılmasına ilişkin yeni
düzenlemeleri gündeme getirdik. Değerli milletvekilleri, kısacası, biz neyi
başaramıyorsak, neyi yönetmeyi başaramıyorsak, o başaramadığımız konudaki
kurumların hepsini ortadan kaldırarak, yeni bir yöntem izliyoruz; yani,
yönetemediğimizi ortadan kaldırarak, onun ortaya çıkardığı sonuçları da ortadan
kaldırmış olu-yoruz. Şimdi, fonları kaldırıyoruz, devletin gelir ve
giderlerinin tanımlandığı bütçe içine bütün fonların gelirlerini alıyoruz. Bu
fonların gelirlerini artık bundan sonra bütçeye kaydedeceğiz ve bütçede yeni
bir hesap açılacak, bu paralar oradan kullanılacak; ama, ben görüyorum ki, bu
paralar, bütçeye kaydedildiği zaman, artık bütçenin içerisinde, bütçe
açıklarında kullanılacak ve bu fonların bugüne kadar getirdiği birtakım yararlı
işler de yapılamayacak, ortada kalacak. Birçok insan, bu fonlar kaldırılırken "bu
fon kalkıyor; ama, ben fon kaynaklı kredi kullanıyordum, artık bu fon
kaynakları bütçeye aktarıldığına göre, bunu ben nasıl kullanacağım" diyor;
ama, bu konuda da çok ciddî bir açıklık yoktur. Şimdi, fonların kaldırılmasıyla birlikte -işte, bu
maddede görüyoruz- hükümetimizin, yürütmemizin değerli bakanları, birer birer
kendi teşkilat yasalarını getirip veya kendi teşkilat yasaları içerisinde yeni
döner sermayeler kurmayı denemektedirler. Bugün, aşağı yukarı bütün bakanlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisine, bugüne kadar çalışmayan döner sermayelerinin
tekrar işlerlik kazanması ve buralara kaynak aktarılmasıyla ilgili başvuruda
bulunmaktadırlar. Yine görülüyor ki, fonlar kalkıyor; ama, fonların yerini
alacak yeni döner sermayeler ortaya çıkıyor; yani, burada fonların tamamen
kaldırılması söz konusu olmuyor ve fonların görevleri döner sermayelerle yerine
getirilmeye çalışılıyor. Burada da, yine, ÖSYM Fonu kalkıyor, döner sermayeye
devrediliyor ve oraya da 1 trilyon kaynak aktarılarak, bugünkü fonun gördüğü
işlevleri, artık, bundan sonra oradaki döner sermaye fonu sağlayacak. Değerli arkadaşlarım, onun için, burada, aslında,
birçok alanda fonun gerekliliği kaçınılmaz görünmektedir. Değerli milletvekilleri, bakınız, önümüzdeki günlerde
Şeker Yasa Tasarısı gelecek. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Dönen, mikrofonunuzu açıyorum; buyurun,
lütfen tamamlayınız efendim. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım. Şeker Yasa Tasarısında, iç piyasa ile dış piyasayı
dengeleyebilmek için bir fon gerekli; fon olmazsa çalışmaz o yasa. Şimdi biz
fonları tümden tasfiye ediyoruz; ama, orada bir fon da gerekli. Yani, burada
gerekli olan fonları desteklemek; ama, gerçekten, artık yönetimi sulanmış;
yani, toptancı bir anlayışla bunlara bakmamak ve yararlı olanlarını, ülkemiz
adına, milletimiz adına kullanmak gerektiği kanısındayım. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Dönen. Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyon raporunun geçici 49 uncu maddesi üzerinde, Fazilet
Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Tabiî, fonlarla alakalı... Son senelerde, bütün
bakanlıkların, bütün kamu kurumlarının oluşan fonların tasfiye edilmesi,
merkezî hesapta teraküm ettirilmesi veya burada olduğu gibi, Yükseköğretim
Kurulu ÖSYM'nin kendisine ait olan sermayesinin, servetinin, varlığının döner
sermaye işletmesine devredilmesine dair bir çalışma var. Az önce, yasa 4 üncü
maddenin devamı şeklinde zaten mütalaa edilmiş. Zannımca, bu tasarı çalışması, biraz da alelacele
hazırlanmış, çalakalem getirilen bir yasa görüntüsü verdi, Değerli DYP sözcüsü
arkadaşımızın da demin söylediği gibi. Merak ettiğimiz husus şudur: Hakikaten, bu fonların
iptali ve döner sermayeye dönüşmesi ÖSYM'nin, yükseköğretimin sorunlarını,
eğitim sorunlarını halletme konusunda ve yine, maddenin son bölümündeki ilk
sermaye olarak öngörülen 1 trilyon liranın "devredilen nakit bakiyesinden
karşılanır" sözcüğüyle de devredilecek paradan 1 trilyonun döner sermayeye
aktarılması, bu kurumun, bugün, içinde bulunduğumuz eğitim sıkıntılarını
gidermeye yeterli bir formül üretip üretemeyeceğini doğrusu hükümetin ne
şekilde, konuyu, gelecek açısından değerlendirdiğini Yüce Heyetin takdirine arz
ediyorum. Şu yönüyle: Bilindiği üzere, Türkiye'de, yükseköğrenim, gerek
ÖSYM'nin konumu itibariyle gerekse yükseköğrenim kanununun bir önceki maddede
değiştirilen işte bu Fon Yasası Tasarısı gereği yaptığı uygulamaların bugüne
kadar Türk eğitim sistemini içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmadığı gibi,
fonların döner sermayeye dönüşmesi de, birkısım kaynak kaçaklarının önüne
geçileceği konusundaki güven ve itimat açısından halka yeteri kadar güven
verdiğini söylemek oldukça zordur. Yani, fonu kaldırarak döner sermaye
oluşturmanın, Türk maliyesine, bütçesine, ÖSYM'nin bütçesine, devlet bütçesine
artı bir katkı getireceğini düşünmek oldukça zordur. Değerli arkadaşlar, zaman zaman söylüyoruz, aslında,
Türkiye'de tartışılması gereken eğitim sorunları içerisinde de... Bakın, dünkü
bir gazetede "servis dehşeti" deniliyor. Mesela, ben, bu yüce
kürsüden daha önce de ifade etmiştim; şurada "Sıvas'ta ilköğretim
öğrencilerini taşıyan minibüsün şoförü anayola aniden çıkanca 7
öğrenci..." diyor. Bakınız, taşımalı eğitimin uygulandığı dönemden -siz,
şimdi, bunu, fon değil de saymanlığa çevirin, döner sermayeye çevirin, özel
kurum elemanlarıyla beraber aktarın taşıyın- bugüne kadar toplanan paraların,
eğitim amacında kullanılamadığının, taşımalı eğitimde -ortaöğrenim açısından
söylüyorum- heba edilmesinin yanında, onlarca çocuğumuzu, taşımalı eğitimin
kurbanı haline getirdik. Yani, sizin, fon değişikliğiniz, eğitim sorunlarını
çözmüyor, paraları bir kasadan bir başka kasaya aktarmanız, sorunları çözmüyor.
Sabahtan beri değerli arkadaşlarımın ifade ettiği gibi, fonların iptaliyle,
bugün... Türkiye'de iki gündür yaşanan ekonomik krizin faturasını telafi ve tedavi
edecek, hakikaten, bir şey üretebiliyorsanız, gelin, gerçekten bunu acilen
bugün burada görüşelim. Az önce bir arkadaşım ifade etti; sadece bir gecelik
repo faizinin yüzde 7 000'lerin üzerine çıkmış olması, korkunç bir felaket.
Yani, böyle bir konumda, sizin bu fonunuzda, bu döner sermayenizde 1 trilyon
lira değil, 50 trilyon lira olsa ne yazardı, bunun ne faydası olacaktı; çünkü,
bu parayı, bir gecede, birilerinin cebinden aldınız, birilerine aktarmış
oldunuz. Eğitim sorununu çözmenin yolu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, mikrofonuzu açtım efendim;
buyurun. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Yine, bugün bir gazetede yer
aldığı gibi "Türk, övün, çalış ve Jennifer'ı dinle" diyor. Efendim,
Ricky Martin'in kasetlerini okullara tavsiye eden bir Millî Eğitim ve eğitim
mantığında, Jennifer'ı dinleyerek yetişecek bir eğitim düzeninde, birkısım
millî ve manevî değerlere bağlı kitapların Talim Terbiyece yasaklandığı; ama,
bunların bantlarıyla, video kasetleriyle okullara tavsiye edildiği bir eğitim
düzeninde, siz, neyi getirirseniz getiriniz, hangi döner sermayeyi kurarsanız
kurunuz, bu sistemde, bu eğitim mantığında, hırsızlığın önüne geçmek, vurgunun
önüne geçmek, böyle bir idare anlayışını, bırakınız telafi etmek, devleti
yönetenleri tedavi etmek dahi mümkün değildir; çünkü, bu bir sağlıksızlığın
sonucudur ve Türkiye sağlıksız bir yönetimin, sağlıksız bir ekonomi buhranının
içerisindedir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutup,
işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı tasarının 4 üncü
maddesiyle düzenlenen geçici madde 49'un tasarının 5 inci maddesi olarak
kabulünü ve maddenin başına aşağıdaki çerçevenin eklenmesini arz ve teklif
ederim. "Madde 5.- Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir." İ. Nami Çağan Orman Bakanı BAŞKAN - Komisyon?... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Takdire bırakı-yoruz. BAŞKAN - Zaten hükümetin önergesi. Önergenin gerekçesini okutuyorum: Gerekçe: Tasarının 4 üncü madde çerçevesinde yapılan
değişikliğe paralel olarak bu düzenlemenin de yapılması gerekmektedir. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Tasarıdaki 5 inci maddeyi 6 ncı madde olarak
okutuyorum: MADDE 6. - a) 14/6/1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân
Kanununun ek 10 uncu maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde, ek 25 inci
maddesindeki "fon alacakları" ibaresi "alacaklar" şeklinde
değiştirilmiş, ek 10 uncu maddeye son fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiştir. "İskân edilecek kimselerin taşınmaz malları için
özel kanunları gereğince veya kamulaştırma neticesinde kendilerine ödenecek
bedeller (tezyidi bedeller dahil), ek 14 üncü
maddede düzenlenen yardımlar dışındaki diğer iskân yardımları ve
borçlandırma bedellerinden mahsup edilmek ve iskân amacıyla kullanılmak üzere
bir yandan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesine özel gelir yazılır ve diğer yandan Maliye Bakanlığınca açılacak
özel tertibe özel ödenek kaydedilir. Özel ödeneklerden kullanılmayan miktarlar
ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek yazılır. Mahsup işlemi Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine
hazırlanacak esaslar dahilinde yapılır ve
artan kısım haksahiplerine geri verilecek paralar tertibinden iade
edilir. " "İskân edilecek kimselerin bu Kanun uyarınca
borçlandırılması sonucunda yatıracakları miktarlar da iskân amacıyla
kullanılmak üzere bir yandan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesine özel
gelir yazılır ve diğer yandan Maliye
Bakanlığınca açılacak özel tertibe özel ödenek kaydedilir. Özel ödeneklerden
kullanılmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek
yazılır." b) 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri
Kanununa 3914 sayılı Kanunla eklenen Mükerrer 44 üncü maddenin 13 üncü
fıkrasındaki "Çevre Kirliliğini Önleme Fonuna" ve "fona"
ibareleri "Çevre Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına"
şeklinde değiştirilmiş, 21 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "(I) numaralı bendin (1) ve (2) numaralı alt
bentleri uyarınca yerli ve yabancı film gösterimlerinden tahsil olunan vergi gelirlerinin % 75'i Kültür Bakanlığı payı
olarak ayrılır ve tahsilini takip eden ayın onbeşinci günü akşamına kadar
Kültür Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Belediye
Muhasipleri ve Hesap İşleri Müdürleri bu hükmün uygulanmasından idarî, malî ve
cezaî açıdan sorumludurlar." c) 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası
Kanununun 28 ve 29 uncu maddelerinde yer alan "Fon" ibareleri
"Özel Hesap" olarak değiştirilmiştir. d) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun 12 nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış, dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Kültür Bakanlığınca yapılacak aynî, nakdî ve
teknik yardımlar ve verilecek kredilere ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle
düzenlenir. Kredi geri dönüşleri Kültür Bakanlığınca takip edilir ve bütçeye
gelir yazılır." e) 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununun
"Dördüncü Bölüm" başlığı ile 17,18 ve 19 uncu maddeleri yürürlükten
kaldırılmış, 24 üncü maddesinin (a) bendinin üçüncü paragrafında geçen
"Çevre Kirliliğini Önleme Fonuna" ibaresi, "Çevre Bakanlığı Merkez
Saymanlığı hesabına" şeklinde değiştirilmiş, aynı paragrafın son cümlesi
yürürlükten kaldırılmıştır. f) 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanununun 8, 98 ve 107 nci maddeleri ile 108 inci maddesinde ve başlığında yer
alan "Garanti Fonu" ibareleri ile "fon" ve "fon
hesabı" ibareleri "Karayolu
Trafik Garanti Sigortası Hesabı" olarak, 91 inci maddesinin üçüncü fıkrası
ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. " Sigorta yaptıranların, sigorta şirketlerine
ödeyecekleri sigorta priminin tutarı üzerinden % 5'i oranındaki miktar, sigorta
şirketi tarafından tahsil edildiği ayı takip eden ayın en geç 20'sine kadar İçişleri Bakanlığı Merkez
Saymanlığı hesabına yatırılır. Yatırılan bu miktarlar, münhasıran trafik
hizmetlerinde kullanılmak üzere, Maliye
Bakanlığınca bütçeye özel gelir ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine özel
ödenek kaydedilir. Özel ödenek kaydedilen tutarlardan harcanmayan miktarlar,
ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek yazılır." g) 13/10/1983 tarihli
ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 26 ncı maddesinin üçüncü
fıkrası ile 35 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri ve
129 uncu maddesi yürürlükten kaldırılmış, 131 inci maddesinin üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Basılı kağıtlar
ve plakaların tespit edilen bedel üzerinden satışının federasyona
sağladığı net gelirin % 60'ı, her yıl
Şubat ayı sonuna kadar İçişleri Bakanlığı Merkez Saymanlığı hesabına yatırılır.
Yatırılan bu miktarlar, Emniyet Genel Müdürlüğü hizmetlerinde kullanılmak
üzere, Maliye Bakanlığınca bir yandan
bütçeye özel gelir, diğer yandan Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde mevcut
tertiplere ödenek ya da açılacak özel tertiplere özel ödenek kaydedilir.
Gelirin kalanı Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonuna aittir. Özel
ödenek kaydedilen tutarlardan harcanmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren
gelir ve ödenek kaydedilir. Ad ve/veya soyad veya tescil edilmiş ticari unvan
ihtiva eden plaka satışlarından elde edilen gelirler ile emniyet hizmetleri
karşılığında tahsil edilmeleri Maliye Bakanlığınca uygun görülen diğer hizmet
gelirleri hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır." h) 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununun 14
üncü maddesinin birinci fıkrasında
geçen "% 5'i Devlet
hakkı" ibaresi "% 10'u
Devlet hakkı" şeklinde , 12 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü
fıkralarında, 15 inci maddesinin son fıkrasında, 17 nci maddesinin üçüncü
fıkrasında, 20 nci maddesinin birinci fıkrasında, 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında, 36 ncı maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkralarında, 37 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ve geçici
3 üncü maddesinde geçen "Madencilik Fonuna" ibareleri
"bütçeye" şeklinde , 22 nci
maddesindeki "madencilik fonuna en fazla parayı bağışlayana ruhsat
verilir" ibaresi " en yüksek bedeli ödemeyi taahhüt edene ruhsat
verilir. Bu bedeller bütçeye özel gelir yazılır." şeklinde, 35 inci maddesinde geçen
"Madencilik Fonundan" ibaresi "Bakanlık bütçesinden"
şeklinde, Geçici 1 inci maddesinin 4
üncü fıkrasındaki "Madencilik Fonuna en fazla bağışta bulunan ruhsatı
almaya hak kazanacaktır" ibaresi "en yüksek bedeli ödemeyi taahhüt
eden ruhsat almaya hak kazanacaktır. Bu bedeller bütçeye özel gelir yazılır." şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; he-pinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, bu maddeyle birtakım fonlar kaldırılıyor.
Kaldırılan bu fonların birkısmının gelirleri bütçeye gelir olarak konacak
deniyor ve konmayacak olanların da artık nasıl olacağı belli değil. Şimdi, burada, birinci olarak kaldırılan "İskân
edilecek kimselerin taşınmaz malları için özel kanunlar gereğince veya
kamulaştırma neticesinde kendilerine ödenecek bedeller (tezyidi bedeller
dahil), ek 14 üncü maddede düzenlenen yardımlar dışındaki..." diyor. Bu ek
14 üncü maddeye göre "iskân edilecek göçmen ve mülteciler sınırlarımızda
yurt içerisinde gönderilecekleri yere kadar gümrüklerden muaf eşya ve
hayvanlarla birlikte nakil, barındırma, yiyecek, yakacak ve tedavi" c) Pek muhtaç durumda olanlar bir defaya mahsus olmak
üzere yiyecek yardımlarından karşılıksız olarak faydalandırılırlar"
şeklinde idi. Bunların dışındaki masrafları için, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünden özel gelir kaydırılacak, yani fonda olan gelirler buraya
kaydırılacak, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesine gelir kaydedilecek deniyor; fakat, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün kendi akaryakıtına bile para konmadıktan sonra; yani, buraya
ne para konacağını ben hâlâ merak ediyorum; çünkü, hükümet, faizlere ödeyeceği
paradan başka para kalmayacağı için buraya da para koyamayacak; dolayısıyla,
bundan sonra iskân edilecek mülteciler için devlet ciddî bir yatırım
yapamayacak demektir. Birincisi bu. İkincisi; daha da önemli olanı, çevreyle ilgili var.
Çevre Kirliliğini Önleme Fonu kaldırılıyor. Bir kısmı kalkıyor bunların ki,
kalkanlar, mülga olanlar var. Bir kısmı da, bu sefer, Çevre Kirliliğini Önleme
Fonu, Çevre Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına diye değiştiriliyor
burada. 17, 18, 19 uncu maddeleri kaldırıyorlar. Burada kaldırmadıkları 24 üncü
maddedeki o cezalardan alınacak bu paraları da buraya kaydedecekler deniliyor.
Bu 24 üncü maddede de Çevre Vergisi vardı. Belediyelere Çevre Vergisinden
gelecek vergilerin olduğu bu maddede "bu madde uyarınca tahsil edilen
vergilerin yüzde 10'u, tahsili takip eden ayın 15 inci gününe kadar Çevre
Kirliliğini Önleme Fonuna" deniliyordu. Şimdi bu fon yerine, Çevre
Bakanlığı Merkez Saymanlığı gelmiş oldu. Yalnız burada önemli olan şu var: Bu
Çevre Bakanlığının, bu fon neticesinde çok önemli hizmetleri vardı. Mesela
neler vardı: Çevre kirliliğini önleyici araştırma faaliyetleri vardı, çevrenin
temizlenmesi vardı, çevre kirliliğini önleme eğitim faaliyetleri vardı,
personel yetiştirmesi vardı, teknoloji ve proje satın alması vardı, proje
yarışması düzenlemesi vardı, arıtma tesisi yapacak olan gerçek ve tüzelkişilere
kredi yardımı vardı -şimdi, bizim Erzurum Büyükşehir Belediyesinin de böyle bir
yardım isteği olacaktı; ne olacak, onu merak ediyorum- çevre kirliliğini
önleyici ve çevreyi iyileştirici faaliyetlerde kullanılacak olan her türlü araç
gereç alımı; bu araçların bakım onarımı ile bu tür araç gereç yapımı için
kurulacak tesis ve işletmeler vardı ki, belediyeler buradan en çok traktör
yardımı, kamyon yardımı alıyordu; ama, şimdi, bunlar için gelecek kaynağı Çevre
Bakanlığında keseceğiz. Bakanlığa, gereken bütçe konulacak mı? Ben hiç tahmin
etmiyorum bütçenin konulacağını. Çünkü, ben değil, kimse tahmin etmiyor. Çünkü,
bu hükümette para kalacak mı, onun parasını görelim diye düşünüyorum. Bir de, burada madde 24'te, büyükşehir belediyesi
hudutları içinde kalan sahillerimizde, boğaz-larımız, limanlarımız ve
körfezlerimizde, göl ve akarsularımızda kirletme yapanlara büyükşehir
belediyesi ceza keser; bu cezanın da yüzde 20'si büyükşehir belediyesine, yüzde
80'i Çevre Kirliliğini Önleme Fonuna aktarılıyordu. Bu kalıyor zaten de, bu
fon, yine saymanlık olarak değiştiriliyor. Tabiî, burada da önemli bir şey var:
Büyükşehir belediyelerine ben bu parayı yazıyorum; ama, aslan payını Çevre
Bakanlığı alıyor diye itiraz ediyorlardı; ama, hiç olmazsa, yine bunun burada
kalması bence doğru bir şey; bu, doğru. Şimdi, bir de bunun devamında, trafik kanunlarında
birtakım maddeler yine fona çevriliyor, bir kısmı kalkıyor. Burada da, yine
"sigorta yaptıranlar sigorta şirketlerine ödedikleri sigorta primlerinin
tutarı üzerinden yüzde 5 oranındaki miktar fona..." diyordu; fon yine,
şimdi "sigorta şirketleri tarafından tahsil edilip, ayın başında, en geç
20'sine kadar İçişleri Bakanlığı Merkez Saymanlığına yatırılır" diye
geçirilmiş. Buradan daha da önemlisi madencilik konusu var; vakit
kalmadı; ama, ondan da bahsetmek istiyorum. Madencilikle ilgili mevcut
kanundaki yüzde 5 devlet hakkı hissesi, yüzde 10 devlet hakkı oluyor; çünkü, o
şöyleydi eskiden: Kanunda, yüzde 5'i devlet hakkı yüzde 5'i Madencilik Fonu
olarak ikiye ayrılırdı; iki 5'lik birleşince yüzde 10 devlet hakkı olarak
madencilik sektöründen alınmış. Şimdi, madencilik sektöründe, bir ikincisi de,
bu işletilmeyen sahalarda yeniden işletmeye geçildiği zaman ihale açılacağından
bahsediyor. Daha önceki durumundaysa, Madencilik Fonuna en fazla parayı
bağışlayana ruhsat veriliyordu. Şimdi, bu konu ise ihale ibresi "en yüksek
bedeli ödeyenlere taahhüt eder ve ruhsat verilir" şeklinde değiştiriliyor.
Bunlar düzenlemelerden ibaret oluyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha
süre verirseniz hemen tamamlıyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Netice olarak şunu söylemek
istiyorum: Bu madencilik konusu üzerinden biz fonu kaldırıyoruz; ama,
madencilikte de bir çöküntü var; aynen, bugün, piyasalar nasıl çöküyorsa,
Türkiye'de, madencilik, iki yıldan beri bu hükümetin elinde çöküyor. Mesela,
1999 Aralık ayına baktığımız zaman, madencilikte eksi 4,5 küçülme vardı; 2000
yılının Aralık ayında ise, 1999'un eksi 4,5 küçülen aralık ayına göre bile
yüzde 10 küçülme var. Oniki aylık ortalama aldığımız zaman, 1999 senesinde,
madencilikte, yüzde eksi 8,6 küçülme vardı; bu küçülen orana göre 2000 yılında,
yine, eksi 4,5'lik bir küçülme var. Bu neyi gösteriyor; madencilik sektöründe
ciddî bir kriz var ve bu madencilik sektörünün desteklenmesi lazım. Şimdi,
madencilik sektörünü destekleyecek bu fonlar da böyle birtakım tırpanlara
uğradıktan sonra, bu madencilik sektörü ne olacak diye düşünüyorum ve yine de,
tasarının hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısının 6
ncı maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri; getirilen bu maddeyle, 2510
sayılı İskân Kanunu, 2464 sayılı Kanunda değişiklik yapan 3914 Sayılı Kanunla
getirilen Çevre Kirliliğini Önleme Fonu, Sermaye Piyasası Kanunundaki fon, 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununda yer alan sigorta bedelleriyle ilgili fon ve
3213 sayılı Maden Kanunundaki maden hakkıyla ilgili fonlarda değişiklikler
yapılmış. Aslında, bunların hepsinin ayrı ayrı bir madde olarak
gelmesi lazım; ama, komisyonlarımız, tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
bunların ayrı ayrı maddeler olarak görüşülmesinden dolayı, herhalde, büyük bir
zaman kaybı olduğunu hesaba kattıkları için, böyle, beş altı madde halinde
gelmesi gereken maddeleri, bir madde olarak, şeklî bir madde olarak nazara
alıyorlar. Değerli milletvekilleri, burada, ben, özellikle iki fon
üzerinde durmak istiyorum. 2510 sayılı İskân Kanununda yer alan fon; bunun,
özellikle, Köye Dönüş Projesinin sağlanması konusunda sağlıklı olarak
kullanılması lazım. Bizim bölgemizde, bu olağanüstü hal ve daha önceki terör
olaylarında köylerini terk eden birçok insanımız köylerine dönmek istiyorlar;
ama, tabiî, bütçe imkânsızlıkları nedeniyle, buraya sağlıklı bir ödenek
konulamıyor. Biz, tabiî -ödenek de var mı yok mu- bu konuda, hükümet buraya ödenek
artırsın demeye de dilimiz varmıyor; çünkü, ortada ciddî bir kriz var. Ayrıca, bu madencilik fonuyla ilgili bir konu da, Maden
Kanunundaki devlet hakkı yüzde 5'den yüzde 10'a çıkarılıyor. Bu da, özel bir
statüye kavuşturuluyor; ancak, madencilerin bildirdiklerine göre, bunun maden
üretimine çok büyük faydasının olduğu, yüzde 5 devlet hakkının yüzde 10'a
çıkarılmasının bu faaliyeti çok menfi yönden etkileyeceği, 1989 yılında 30
milyon dolarlık ihracat varken, 2000 yılında 200 milyon doların üzerinde bir
ihracat yapıldığı, böyle bir hakkın, böyle bir mükellefiyetin artırılmasıyla bu
faaliyetin çok sekteye uğrayacağı vurgulanmış. Bence bu yerinde bir uyarıdır.
Bunun nazara alınması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca da, tabiî, sigorta; yani, 2918 sayılı Kanuna
göre sigorta edilen araçların bedeline yüzde 5 bir zam getiriliyor. Zaten,
aslında bu sigorta bedelleri çok yüksek, bir de bu kanunla yeniden bir yüzde
5'lik, hakikaten, tabiî, çoğu da dargelirli olan insanlara ek bir külfet
getiriliyor. Bunlar yerinde değil. Değerli milletvekilleri, gerçekten inanmanızı istiyoruz
ki, çok büyük bir şevksizlik ve isteksiz-lik içindeyiz. Yani, memleketimiz çok
ciddi sıkıntı içinde. Bana göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, burada, bu
kürsülerde halka bir umut verilmesi lazım. Hepimizin, sanki bir istiklal
savaşındaki bir mücadele içindeymiş gibi halka bir umut vermemiz lazım. Bakın, bugün bankalar parayı vermiyor vatandaşa.
Vatandaşlarımızın paniğe kapılmaması lazım. Vatandaşların paniğe kapılmaması
için bizim de bu halkın temsilcileri olarak kendilerine belirli birtakım
umutlar vermemiz lazım. Bana göre, Sayın Cumhurbaşkanının, bütün parti
liderlerini toplayıp, bu krizi, bir birlik havası yaratarak, ülkede paniklere
yer vermeden bunu halletmemiz lazım. Bu çok önemli bir mesele. Şimdi, vatandaşlarımızın da şunu bilmesi lazım: Paniğe
kapılarak herkes bir yerlere saldırırsa ülke zarar görür, kendileri de zarar
görür. Evvela, Meclisimizin, işte devletimizin bütün kurumlarının, sabır ve
ülkeseverlik duygusunun gerektirdiği fedakârlık duyguları içinde hareket etmesi
gerektiğini herkese tavsiye etmesi lazım. Biz, bugün buralarda felaket tellallığı yapmak da
istemiyoruz. Felaket var; fakat, tellallığını yapmak istemiyoruz; ama, burada
da, artık, herkesin sorumluluk duyması lazım sayın milletvekilleri. Gerçekten,
bu, artık, iktidar- muhalefet meselesi değil, millî bir mesele. Ülkenin tümünü
ilgilendiren mesele. Ülke, var veya yok savaşı verebilecek bir noktaya
gelmişken, biz, artık, millî birlik ruhu içinde, birbirimizi tenkit etmeden,
birbirimize karşı barışçıl bir düşünce içinde, bu olayı buraya getirirken;
işte, o geçici süreler içinde milyar dolarları kaldıranları da tespit etmek
suretiyle... Yani bunlar da çok önemli... İşte, birileri, bir tüyo aldı, bir
saat önce, iki saat önce milyar dolarlar kazandı. Bunlar, hesaplar incelendiği
zaman ileride çıkacak; ama, önce bu ateşi söndürmemiz lazım; bunu hükümet
başlatmalı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) - Özellikle hükümet bu basireti
göstermek zorundadır. Hakikaten ülkemiz zor durumdadır. İnsanlarımızın,
yurtseverlik duygusuyla hareket etmesi lazımdır. Para el kiridir derler; bugün
var, yarın yok. Biz, gidip de şuna buna el uzatacağımıza, kendi cebimizden,
kendimiz fedakârlık yaparak, ülkemizi, en kısa zamanda selamete kavuşturursak
daha isabetli hareket etmiş oluruz; bunu umut ediyorum. Biz de milletin
temsilcileri olarak, hükümet, bu milletin hükümeti olarak; Cumhurbaşkanı,
Cumhurbaşkanı olarak, bu meseleye, en seri şekilde, en süratli şekilde el atalım
ve bunu çözelim. İnanıyorum ki, hepsinin de arzusu budur. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç. Maddeyi oylarınıza sunuyorum... ASLAN POLAT (Erzurum) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Oylamaya geçtim efendim... Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 18.56 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 20.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 62 nci Birleşimin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. 610 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 10. – Bazı
Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/819) (S. Sayısı : 610) (Devam) BAŞKAN - Hükümet?.. Burada. Komisyon?.. Burada. Tasarının 7 nci maddesini okutuyorum : MADDE 7. - 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi
Teşvik Kanununun 22 ve 23 üncü maddeleri ile 37 nci maddesinin (B) bendinin 1/a
alt bendinde (a) yer alan "ve Turizmi Geliştirme Fonuna yatırılmasına
ilişkin konular" ibaresi ile 1/b alt bendi yürürlükten kaldırılmış, 21 inci maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Gelecek Yıllara Sari Taahhüt Yetkisi Madde 21. - Turizm Bakanlığı, yurt dışı reklam ve fuar
gibi turizm pazarlama işleri için yılı ödeneğinin % 50'sini geçmemek ve Maliye
Bakanlığının uygun görüşünü almak kaydıyla gelecek yıllara sari taahhüt ve
sözleşmeler yapmaya yetkilidir. BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına
Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bazı fonların tasfiyesi
hakkındaki kanun tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Muhterem arkadaşlar, birkaç saniye önce, Meclisimiz
çalışmaya başlamadan önce, kuliste, televizyondan haberler veriliyordu ve
iktidarın birinci ortağı, en büyük ortağı DSP'nin sayın idare amiri haberlerde
şunu söylüyordu: "Meclisimiz, çalışma süreleri ve çıkardığımız kanunlar
olarak bir rekora imza atmıştır." Tabiî, arkasından şunu da söylemesi
gerekiyordu: Bugünlerde bir rekora daha imza attı sayın hükümet; o da, bugün
itibariyle, herhalde, reponun 7 500'leri bulması rekoru olsa gerek! Biz, bugün, genellikle hep Meclisteydik; ama, dışarıdan
aldığımız bilgilere, haberlere göre -çok üzücüdür; ama, gerçektir- bankalar
ödeme yapmıyor, hatta kredi kartlarıyla bile işlem yapılamaz halde; Allah,
sonumuzu hayırlı etsin! İnşallah... Şimdi, biz, burada kanun yapıyoruz. Bir zamanlar fonlar
konuldu; şimdi, fonları kaldırıyoruz. Tabiî, kanun ne şekilde olursa olsun,
uygulayıcıları esastır, uygulama esastır. Bu fonları koyanlar, koydukları zaman
mutlaka, haklı gerekçeleri vardı veya iyi niyetli gerekçeleri vardı "işte,
hantal bürokrasiyi aşmanın yolu bu olacak; hızlı karar alma ve uygulama
kolaylığı sağlayacak" diyorlardı. ve bu nedenlerle, fonlar oluşturulmuştu.
Şimdi, bugünde diyoruz ki, malî disiplini bozuyor,
bütçe birliğini zedeliyor, kıt kaynakların etkin kullanımını engelliyor. Zaman
zaman ne yapıyor; suiistimallere de sebep oluyor; hatta ve hatta, hiç ilgisi
olmayan bazı idarenin bilgisi dışında kullanılıyor. Örnek olarak, geçen yıl
yaşadığımız toplu konutla ilgili fon, hepinizin bildiği gibi, kullanım
kolaylığı sebebiyle hiç alakası olmadığı halde bir valiliğimizin silah alımı
ihalesinin kaynağı olarak kullanılabilmişti. Şimdi, bütçeye bağlı veya bütçe dışı olmak üzere,
fonlarımızın sayısı oldukça kabarık. Bu fonların birçoğu işlevini yitirmiş,
bunu kabul etmek gerekiyor; bir kısmı amacından uzaklaşmış veya keyfî
uygulamaların aracı olmuştur; fakat, tamamını aynı kategoriye sokmak oldukça
zor. Son derece sağlıklı işleyen fonlar da vardı. Örnek olarak: Destekleme ve
Fiyat İstikrar Fonunu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu
görebiliriz. Özellikle yerel yönetimlerde; yani, kaymakamlıklarımızda,
valiliklerde, bu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun ne kadar
büyük işlere yaradığını, iyi kullanıldığı zaman ne büyük hizmetlere vesile
olduğunu hepimiz görmüşüzdür. Bir de, Mera Kanunuyla kurulan Mera Fonu var ki,
mutlaka, bu fonun da muhafaza edilmesi lazımdır. Hayvancılık yapanlar, geçim
zorluğu içindedir. Sadece IMF'ye mahkûm olmamak için tasfiye ediyoruz diye,
sakın ha, bu fonu tasfiye etmemek lazımdır. Aksi takdirde, milletimizi
delidana, buffalo gibi ne idiği belli olmayan etlere mahkûm etmiş olabiliriz. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 7 nci
maddeyle, Turizmi Geliştirme Fonu da yürürlükten kaldırılmaktadır. Gerçi, bu
konuda, Sayın Turizm Bakanının sesini duymadık; yani, kalksın ya da kalkmasın,
herhangi bir şey söylemedi; ama, bu fonların kalkması, 2000 yılının başından
beri gündemdedir. Bu noktada, özellikle, 2000 yılının Haziran ayında, Sayın
Çevre Bakanının isyanını, herhalde, gazetelerde, hep birlikte okumuşuzdur.
Sayın Bakan diyordu ki "bana kimse bu kararnameyi imzalattıramaz; benim yerime
sahte imza atılırsa, onu bilemem." Tabiî, o da niçin buna isyan ediyordu;
fondaki paraların yüzde 10'unu kullandığı için. Şimdi, çok enteresandır; hükümetimiz dengeleri bozuyor
diye fonlardan şikâyet ediyor, he-pimiz şikâyet ediyoruz; ama, bir gerçek daha
var... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlarsanız, memnum olurum efendim. NEZİR AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Yüzde 90 itibariyle söyleyebiliriz ki, bu fonları,
hükümetler, hiçbir zaman, kendi işleyişiyle, kendi görevleriyle başbaşa
bırakmadılar ki! Örneğin, geçen sene, her araba alandan, taşıt alandan 500
milyon civarında parayı Çevre Fonu diye kestik, aldınız; ama, ancak yüzde
10'unu ilgili bakan kullanabiliyor. Bunun yüzde 90'ı nereye gitti; Maliyeye
gitti, yani, dolaylı bir vergi. Dolaylı olarak, bütün fonların hemen hemen
tamamını, yüzde 90'ını Maliye kullanıyordu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aydın, bir teşekkür etseniz efendim,
öbür maddede de imkânınız var. NEZİR AYDIN (Devamla) - Sayın Başkan size ve Sayın
Genel Kurula teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Aydın. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'de. TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçtik. BAŞKAN - Vazgeçtiniz. Teşekkür ediyorum efendim. Bir adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı kanun tasarısının
çerçeve 7 nci maddesiyle değiştirilen Turizmi Teşvik Kanununun 21 inci
maddesine aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Bakanlık bütçesinde yer alan tanıtma amaçlı
ödeneklerden yıl sonu itibariyle kullanılmayan tutarları, ertesi yıl bütçesine
aynı amaçla kullanılmak üzere devren ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı
yetkilidir." BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz olmadığından, takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutayım mı efendim? MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, önerge yanlış
okundu galiba! MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Ne oldu efendim? MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkan, yanlış önerge
okundu. BAŞKAN - Önerge yanlış okunmaz; nasıl yazdıysanız öyle
okumuştur kâtip üyemiz. Konuşacak mısınız efendim?.. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Bir daha okur musunuz?.. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bir dakika... BAŞKAN - İyi ama, böyle bir usulümüz yok. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Geri alıyorlar!.. BAŞKAN - Efendim, tabiî, bugün, yorgunluk var
malumunuz... Efendim, meseleyi germeyelim... Siz istemiyorsunuz değil mi; vazgeçtiniz... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - İstiyor musunuz?.. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Evet, karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz; ama, önergede bir değişiklik mi oldu acaba, onu
anlayamadık. BAŞKAN - Gerekçesini, müsaade edin, okutayım; belki
vazgeçersiniz. Dinlerseniz memnun olurum... Buyurun. Gerekçe: Turizm Bakanlığının yurtdışı tanıtım sezonu
ekim-mayıs dönemini kapsamakta, bütçe yılı ile uyuşmamaktadır. Bu itibarla,
hizmette devamlılığı sağlamak üzere, tanıtma ödeneklerinin reklam sezonuna
paralel olarak kullanılabilmesi önerilmektedir. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, vazgeçtiniz herhalde?.. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Önergenin oylanması sırasında
karar yetersayının aranılmasından vazgeçiyorum; fakat, maddenin tamamının
oylanması sırasında karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Anlamadım efendim... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Maddenin oylanmasında karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum, önergede istemiyorum. BAŞKAN - Yarım yarım olmaz; müsaade edin de, lütfedin,
ben idare edeyim bu işi. Hükümetin katıldığı ve Komisyonun takdire bıraktığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir efendim. Yapılan değişiklikle maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN- Efendim, arz ettim size; yarım yarım olmaz bu
iş. Lütfedin... Efendim, affedersiniz, kabul edilen... Yani, böyle bir usulümüz
yok.. Sayın Uzunkaya, ben geldim diye mi yapıyorsunuz;
aşkolsun yani!.. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1.
- A) Bu Kanun ile yürürlükten kaldırılan fonların gelirlerine ilişkin olarak; a) Bu konularda yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar; 1. 28/5/1986 tarihli ve 3291 sayılı Kanunun 17 nci maddesi uyarınca yabancı
tütün ve siga-ralardan ithalat sırasında mülga Tütün Fonu adına alınan paralar,
2. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununun 18
inci maddesi birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca motorlu taşıt araçlarının
fenni muayene ücretlerinin beşte biri oranında mülga Çevre Kirliliğini Önleme
Fonu adına ayrıca tahsil edilen paralar, 3. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununun 18
inci maddesi birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca motorlu taşıt alım vergisi
tutarının dörtte biri oranında mülga Çevre Kirliliğini Önleme Fonu adına ayrıca
tahsil edilen paralar, 4. 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik
Kanununun 22 nci maddesi uyarınca, turizm işletmelerine verilecek para cezaları
ile hizmete katılma payı olarak mülga Turizm Hizmetlerini Geliştirme Fonu adına
tahsil edilen paralar, 5. 4/6/1985
tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununun 34 üncü maddesi uyarınca maden ithalat
ve ihracatı üzerinden mülga Madencilik Fonu adına tahsil edilmekte olan fon
kesintileri, Bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümler çerçevesinde
tahsil edilmeye devam edilir ve doğrudan bütçeye gelir yazılır. b) Bu Kanunla yürürlükten kaldırılan fonlar için,
1.1.2002 tarihinden itibaren tahsil edilecek genel bütçe vergi, resim ve harç
gelirlerinden pay ayrılmaz. c) (a) ve (b)
bendlerinde belirtilenler dışındaki diğer her türlü fon gelirleri de Bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümlere göre tahsil edilmeye devam edilir. Ancak bu
gelirler genel bütçe geliri addedilir ve tahsilatı yapan kurumlarca bütçeye
gelir yazılmak üzere genel bütçe saymanlıklarına aktarılır. Gerektiğinde bu
bent kapsamındaki gelirleri bir yandan genel bütçeye veya katma bütçelere özel
gelir, diğer yandan fonların devamında yarar görülen hizmetlerinde kullanılmak
üzere ilgili kuruluş bütçelerinde açılacak özel tertiplere Maliye Bakanlığınca
özel ödenek kaydedilir. Özel ödeneklerden kullanılmayan miktarlar, ertesi yıl
bütçesine devren gelir ve ödenek kaydedilir. d) Genel bütçeye veya kurum bütçelerine gelir yazılan
fon gelirlerinin takip ve tahsili ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte Maliye
Bakanlığınca da izlenir ve takip edilir. Bu gelirlerin takip ve tahsilinde 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. B) Bu Kanun ve diğer şekillerde kaldırılan fonlarda
istihdam edilmekte olan personelden; a) Memurlar öncelikle fonların bağlı olduğu genel veya
katma bütçeli idareye, kurumlarının
muvafakati ve ihtiyaç bulunması halinde de Devlet Personel Başkanlığınca
belirlenecek diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki durumlarına uygun boş memur
kadrolarına naklen atanırlar. Söz konusu memurlar, durumlarına uygun bir kadroya
atanıncaya kadar her türlü özlük haklarını ilgili kurum bütçesinden ödenmek
üzere eski kadrolarına göre almaya devam ederler. Ancak, bu süre altı ayı
geçemez. Durumlarına uygun yeni bir kadroya atananların almakta oldukları her
türlü ödemeler dahil net aylık tutarı, eski kadrolarında en son ayda aldıkları
her türlü ödemeler dahil net aylık tutarından az ise aradaki fark kapanıncaya
kadar tazminat olarak ödenir. b) Sözleşmeli personelden 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununda belirtilen genel ve özel şartları taşıyanlar, istekleri halinde
öncelikle fonların bağlı olduğu genel veya katma bütçeli ida-reye, kurumlarının
muvafakati ve ihtiyaç bulunması halinde de Devlet Personel Başkanlığınca
belirlenecek diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki durumlarına uygun boş memur
kadrolarına üç ay içinde atanırlar. Bunlar hakkında 3.11.1999 tarihli ve 4460 sayılı
Kanunun 1 inci maddesinin 2,3 ve 4 üncü fıkraları hükümleri uygulanır. Bu Kanun hükümlerinden faydalanmak istemeyenler ile 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel ve özel şartları
taşımayanların sözleşmeleri feshedilir. c) Sürekli işçi kadrolarında görev yapan personel,
fonların bağlı olduğu genel veya katma bütçeli idareye aynı statüde
kadrolarıyla birlikte devredilir. Bu Kanun hükümlerinden faydalanmak istemeyenlerin her
türlü yasal hakları ödenerek kurumlarıyla ilişikleri kesilir. d) Geçici işçi pozisyonlarındaki personel, fonların
bağlı olduğu genel veya katma bütçeli ida-reye geçici işçi statüsünde
pozisyonları ile birlikte devredilir. Bu Kanun hükümlerinden faydalanmak istemeyenlerin her
türlü yasal hakları ödenerek kurumlarıyla ilişikleri kesilir. e) Bu Kanun ve diğer şekillerde kaldırılan fonlara ait
kadro ve pozisyonlardan; bu Kanunun yayımı tarihinde boş olanlar ile yukarıdaki
hükümlere göre atamaları yapılmış olan personelden boşalanlar, hiçbir işleme
gerek kalmaksızın iptal edilmiş olup, iptal edilen kadrolar 190 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellerin ilgili bölümünden çıkarılmıştır. Bu Madde kapsamında memur kadrolarına atanacak
personelin durumuna uygun unvan ve derece bulunmaması halinde, 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin son
fıkrası dikkate alınmaksızın unvan ve derece değişikliği yapmaya ve mevcut
memur kadrolarının yetersiz kalması halinde ise bu sayılar aşılmamak üzere yeni
kadrolar ihdas ederek, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellere
eklemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. C) Bu Kanunla veya diğer şekillerde kaldırılan
fonların; a) Varsa
demirbaşları ile taşınır ve taşınmaz tüm malları bağlı bulundukları kurum veya
kuruluşa devredilir. b) Bu Kanunun
yürürlük tarihi itibariyle mevcut nakit bakiyeleri ile alacaklarından yapılacak
tahsilatları bir yandan bütçeye gelir veya özel gelir kaydetmeye, diğer yandan
bütçelerinde mevcut tertiplere ödenek veya açılacak tertiplere özel ödenek
olarak kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Özel ödenek kaydedilen tutarlardan
harcanmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydedilir. c) Yürürlükten
kaldırılan fonlardan kullandırılan kredilerin geri dönüşleri, ilgili mevzuat
çerçevesindeki esas ve usuller dahilinde bağlı bulundukları kurumlar tarafından
vade tarihleri itibariyle tahsil edilir ve ilgili kurumun merkez saymanlığı
hesabına yatırılır. Yatırılan bu
miktarları gerektiğinde bütçeye gelir veya özel gelir, aynı amaçla kullanılmak
üzere ilgili kurum bütçelerinde mevcut tertiplere ödenek veya açılacak
tertiplere özel ödenek olarak kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Özel ödeneklerden
kullanılmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydedilebilir.
Zorunlu hallerde, kullandırılan kredilerin geri dönüşüne ilişkin vade ve faiz
şartlarında değişiklik yapmaya, tahsili imkânsız hale gelenleri terkin etmeye
Maliye Bakanlığının görüşü üzerine ilgili kurumlar yetkilidir. Söz konusu fonlarla ilgili olarak bütçelerde açılacak
tertiplerden veya özel tertiplerden kullandırılacak krediler için de bu fıkra
hükmü uygulanabilir. d) Yürüttükleri hizmetlerden devamına ihtiyaç
duyulanlar ilgili kurum bütçelerinde bu amaçla açılacak tertiplere konulacak ödenekler
ile bu Kanun uyarınca açılması öngörülen özel tertiplere kaydedilecek özel
ödeneklerle yürütülür. Bu tertiplerden yapılacak harcamaların kapsamı ile
harcama usulleri, kredi verilmesi gereken hallerde kredi verilmesinin şartları,
vade ve faiz koşulları ile diğer hususlar, kaldırılan fonun bağlı olduğu
bakanlık ile Maliye Bakanlığınca müştereken hazırlanıp yürürlüğe konulacak
esaslar ile belirlenir. e) Yürürlükten kaldırılan fonlarla ilgili genel ve
katma bütçelerden yapılacak harcamalarda verili emrine eklenecek belgeleri
belirlemeye, gerektiğinde yeni hesaplar açmaya ve yardımcı defterler ihdas
etmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir. D) Bu Kanunla veya diğer şekillerde kaldırılan fonların
tasfiyesine ilişkin olarak gerekli her türlü düzenlemeyi yapmaya ilgisine göre
Maliye Bakanı ve/veya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi
Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik. Buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri, 610 sıra sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi
Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, hükümetin
ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programı çerçevesinde bu tasarı
önümüze geldi; ama, bugün, çöken ekonomiyle yaşananları nasıl telafi
edeceğimizi hesaba katarak onlara zaman ayırsaydık daha iyi olurdu diye
düşünü-yorum. İyi niyetle kurulan fonlar, malî disiplini bozduğu
gerekçesiyle şimdi ortadan kaldırılıyor. Muhtelif kamu kurumlarında, genel
bütçe uygulamaları içerisinde yürütülmesinde zorluk çekilen hizmetlerde
kullanılmak üzere, zaman içinde fonlar kurulmuş ve harcama kolaylığı sebebiyle
de süratle yayılmıştır. Uygulamada karşılaşılan keyfî harcamalar, onların
kuruluş maksadı dışında kullanıldığını ortaya çıkarmıştır. Bazı fonların
muhafazası düşünüldüğüne göre, fon müessesesinin faydasına hükümet de
inanmaktadır. Tasfiye edilmek istenen fonların kullanıldığı yerler ve
yapılan hizmetler dikkate alındığında, tasfiye neticesinde bazı hizmetlerin de
aksayacağı ortadadır. Mesela, Mera Fonu, Meclisin ittifakıyla, Mera Kanunuyla
kurulmuş, bu fonla, meraların ihyası ve yeni meraların tahsisi
kararlaştırılmıştır. 1950 yılından sonra, ülkemizde, tarımda mekanizasyonun
artmasına paralel olarak, mera alanlarında düşüş hızla başladı ve 1948 yılında
38 milyon 900 bin hektar olan çayır mera alanı 12 milyon hektara inmiştir. Değerli milletvekilleri, ülke hayvancılığının geleceği
ve insanımızın protein açığının korunması için Mera Fonu bir ümit olmuştu. Bu
fonun gelirlerinin bütçeye aktarılması ve fonun kaldırılması ülke
hayvancılığının geleceği açısından büyük bir tehlike arz edecektir. Tasarıda, fonların gelirleriyle yürütülen hizmetlerin
bütçe kaynaklarıyla yürütüleceği ifade edilmektedir. Bütçe vergi gelirlerinin
yüzde 88'inin faiz ödemelerine gittiği bugünkü şartlarda, fon hizmetleri için
bütçeden ödenek tahsisi zor görünmektedir. Bu bakımdan, hizmetlerde aksamalar
olacaktır. Bir taraftan fonlar tasfiye edilirken, döner sermaye ve
güçlendirme vakıflarının yaygınlaşması tezat teşkil etmektedir. Kamu
kurumlarının bünyesinde kurulan vakıf ve dernekler nüfuz ve baskı kullanarak
yardım toplamaktadır. Bir başka örnek: Maden Kanununun 14 üncü maddesine
göre, her yıl, maden işletmecilerinden brüt kârlarının yüzde 5'i oranında fon
katkı payı alınmakta ve fonda biriken bu meblağ, madencilere belirli şartlar ve
bu kredi sirkülasyonuyla sektörün gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Madencilik
sektörünün tek kredi kaynağı bu fondur. Kaldı ki, fon, yine madencilerin
bilanço üzerinden ödedikleri yüzde 5 katkı paylarıyla oluşmaktadır. Yani
devletin buraya bir katkısı yoktur; ama, bu kredi desteğiyle özellikle mermer
sektöründe ihracat artışı sağlanmış ve bu arada Madencilik Fonu epey miktarda
da vergi ödemiştir. Bu nedenlerden, Madencilik Fonunun diğer fonlardan ayrı
kapsamda ele alınması gerekir diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, söz konusu tasarıda Madencilik
Fonunun tasfiye edilmesine rağmen, madencilerden alınan yüzde 5 fon katkı payı
kaldırılmamış, 14 üncü maddeye göre alınan bilanço brüt kârının yüzde 5
oranındaki devlet hakkı ödemeleri de yüzde 10'a çıkartılmıştır; yani, siz,
madencilerin kendi imkânlarıyla oraya aktarmış olduğu ve ondan istifade etmek
suretiyle kendi bünyesinde bir imkân sağladığı kısmı ortadan kaldırıyor, bunu
vergi olarak, onlara yük olarak getiriyorsunuz. 2,9 trilyon dolarlık rezerv potansiyeli olan madencilik
sektöründe üretim ve işletmeler hızla azalmakta ve çok zor şartlar altında
faaliyet yapılmaktadır. Ülkemizin içerisinde bulunduğu darboğazın
giderilmesinin, ancak, üretimi artırmakla mümkün olacağı malumunuzdur. Bu da,
belirli kolaylıklar sağlanarak elde edilebilir. Devlet hakkının yüzde 10'a
çıkarılması ek bir külfet getirecek ve can çekişmekte olan sektörün daha da
erimesine neden olacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sizin sözünüzü kesemem biliyorsunuz, onun
için, toparlarsanız memnun olurum efendim. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Madencilik Fonunun tasfiyesi zorunluluğu var ise, fon
katkı payının da kaldırılarak, devlet hakkının, mevcut yasada olduğu gibi yüzde
5 olarak bırakılması gerekmektedir diye düşünüyorum. Bazı konuların yeniden değerlendirilmesi talebiyle
saygılar sunuyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim teşekkür ederim. Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde 1'i hükümete ait olmak üzere 4 adet
önerge vardır; geliş sıralarına göre oku-tup, aykırılık derecelerine göre
işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Genel Kurulda görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi
Hakkında Kanun Tasarısının Geçici 1 inci maddesinin (C ) bendi, (b) alt bendi
ile (D) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"b) Bu kanunun yürürlük tarihi itibariyle mevcut
nakit bakiyeleri ile alacaklarından yapılacak tahsilatlar bir yandan bütçeye
gelir veya özel gelir, diğer yandan bütçelerinde mevcut tertiplere ödenek veya
açılacak tertiplere Maliye Bakanlığınca özel ödenek olarak kaydedilir. Özel
ödenek kaydedilen tutarlardan harcanmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren
gelir ve ödenek kaydedilir. D) Bu kanunla ve diğer şekillerde kaldırılan fonların
tasfiyesine ilişkin olarak gerekli her türlü düzenlemeyi yapmaya, ilgisine göre
Maliye Bakanı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu bakanlar yetkilidir." TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, o önergeyi işleme
koyabilir misiniz!.. İmza noksanı var. Sayın Şandır'ın adı var, imzası yok
efendim. BAŞKAN - Bakalım efendim... Burada 5 imza var efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Nerede 5 imza var; Sayın Tümen,
Sayın Aslan, Sayın Levent, Sayın Tiryaki; 5 incisi kim? BAŞKAN - Mehmet Şandır var efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Nerede? İmzası var mı efendim?!
Sayın Başkan, dikkat edelim... Rica ederim... Biz ne yaptığımızı biliyoruz
efendim... İmza atın da; tabiî, işleme nasıl koyacaksınız, onu da
ben bilmiyorum. BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında
Kanun Tasarısının geçici madde 1- (d) fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki
(f) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz. "f) Bu kanun uyarınca yürürlükten kaldırılan
fonlardan ücret almakta olan geçici işçiler, bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri halinde, bağlı bulundukları
kuruluşlarda sürekli işçi kadrolarına atanırlar."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında
Kanun Tasarısının geçici madde 1- (d) fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki
(e) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz. "e) Bu kanun uyarınca yürürlükten kaldırılan
fonlardan ücret almakta olan sözleşmeli perso-nel, bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri halinde, bağlı bulundukları
kuruluşlarda iki yılını dolduranlar asaleten, diğerleri aday memur olarak, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun atamayla ilgili şartları taşımaları halinde,
bağlı bulundukları kuruluşlarda, durumlarına uygun kadrolara sınavsız olarak
atanırlar."
BAŞKAN - Bu önergeyi okutup, işleme koyacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 610 sıra sayılı kanun tasarısının
geçici 1 inci maddesinin (A) fıkrasının (c) bendine "belirtilenler"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve bu kanunla düzenleme yapılanlar"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Orman Bakanı İ. Nami Çağan İstanbul BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Önerge hükümetin olduğuna göre, gerekçesini mi
okutalım Sayın Bakan? ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Gerekçesini
okutalım Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bazı fon gelirlerine ilişkin maddelerde özel
düzenlemeler yapılmış olup, önerilen ibarenin tasarıya ilave edilmemesi halinde
tereddütler ortaya çıkacaktır. Bu itibarla, bu tasarıyla özel düzenleme yapılan
gelirlerin, bu bent kapsamı dışında tutulması önerilmektedir. BAŞKAN - Hükümetten gelen, Komisyonun takdire bıraktığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, yerimden bir
hususu söyleyebilir miyim? BAŞKAN - Hayhay efendim, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, hükümet, bir
kurumdur. Bir hükümetin bir önergesinin buraya gelebilmesi için, evvela
Bakanlar Kuruluna gitmesi lazım. BAŞKAN - Olur mu efendim!.. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir dakika efendim... BAŞKAN - Peki, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani, kanun tasarıları, Bakanlar
Kurulunda inceleniyor, sonra komisyona geliyor ve burada inceleniyor. Ben
görüyorum ki, bazı bakanlar, burada, kendisiyle ilgili özel birtakım çabalar
içerisindedir. Devlet yönetimi bu kadar gayriciddî olmaz. Yani, her bakan,
buraya gelir de, grup başkanvekillerini görür, hükümetten gelen tasarıyı
değiştirirse, bu, ciddî bir hükümetle bağdaşır mı Sayın Başkan? BAŞKAN - Efendim, özür dilerim; benim anlayışıma göre,
hükümet, her zaman böyle bir hakka sahip... KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, değil... BAŞKAN - Efendim, sayın bakanlar... KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, ciddî hükümet etmenin
gereği budur. Bakanlar Kurulu, bir kanun tasarısını Bakanlar Kurulunda
imzalıyor, komisyona gönderiyor, daha sonra, burada, komisyondan geçiyor; ama,
bunlar, hakikaten, bu Türkiye'yi... BAŞKAN - Sayın Genç, sayın bakanlar hükümete müteselsil
kefildir, hükümetin içindedirler ve hükümet adına bir önerge veriyorlar. Adı da
üstünde... KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, hükümet adına vermiyor,
hükümet adına olabilmesi için, bütün bakanların imzasının olması lazım. BAŞKAN - Olur mu efendim öyle şey, istirham ederim!..
Peki efendim, bizim anlayışımız bu. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ama, bu memleketi
ne hale getirdiklerini gördük... (DSP sıralarından "otur yerine"
sesleri) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Genel Kurulda görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi
Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinin (C) bendi (b) alt bendi ile
(d) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Şandır (Hatay) ve arkadaşları "b) Bu kanunun yürürlük tarihi itibariyle mevcut
nakit bakiyeleri ile alacaklarından yapılacak tahsilatlar bir yandan bütçeye
gelir veya özel gelir, diğer yandan bütçelerinde mevcut tertiplere ödenek veya
açılacak tertiplere Maliye Bakanlığınca özel ödenek olarak kaydedilir. Özel
ödenek kaydedilen tutarlardan harcanmayan miktarlar ertesi yıl bütçesine devren
gelir ve ödenek kaydedilir. D) Bu kanunla ve diğer şekillerde kaldırılan fonların
tasfiyesine ilişkin olarak gerekli her türlü düzenlemeyi yapmaya ilgisine göre
Maliye Bakanı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakanlar yetkilidir. BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Çoğunluğumuz olmadığından takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, gerekçesini... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Efendim, gerekçesini okuyalım, bir dakika...
Oylamadık... KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam, okuyun. BAŞKAN - Sayın Genç, niye böyle yapıyorsunuz?!
Bitireyim işimi, ondan sonra efendim, o hakkınız var. KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam, peki. BAŞKAN - Size karışmıyorum... Belki geri alırsınız ben
gerekçeyi okuyunca... Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe : Halen fonlarda yürütülen hizmetlerin aksatılmadan
yürütülebilmesi için bütçe disiplini içerisinde özel bir hesaba ve tertiplere
ödenek koymak suretiyle yürütülmesi zarurî görülmektedir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve enflasyonla
mücadele programı çerçevesinde, fonlarla ilgili düzenlemelerin yapılmasında
Devlet Planlama Teşkilatı katkılarının faydalı olacağını düşünüyoruz. Hükümetin
teklifi de bu yöndedir. BAŞKAN - Efendim, gerekçeyi okuttum; karar
yetersayısının aranılması isteğinizi geri aldınız mı? KAMER GENÇ (Tunceli) - Aldım... BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
efendim. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında
Kanun Tasarısının geçici madde 1-(d) fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki
(f) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz. "f) Bu kanun uyarınca yürürlükten kaldırılan
fonlardan ücret almakta olan geçici işçiler, bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri halinde, bağlı bulundukları
kuruluşlarda sürekli işçi kadrolarına atanırlar. Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Efendim, önergeye Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?... ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Sayın Oğuz, gerekçeyi mi okutalım efendim? ALİ OĞUZ (İstanbul) - Hayhay efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe : Başbakanlığın 26.10.2000 tarihli protokolünde, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü ile ek protokolle Orman Bakanlığında çalışan Bütçe (66) programından
ücret alan tüm geçici veya mevsimlik işçilerin daimî işçi kadrolarına
intibakları yapılmıştır. Fakat, Tarım Bakanlığına bağlı kurum bünyesindeki
fondan maaş alan geçici işçiler bu kapsamın dışında kalmıştır. Fon
kaldırılacağından, söz konusu bu elemanlar mağdur duruma düşeceklerdir. Bazı kurumların yürütmekte oldukları çalışmalarda,
Fondan maaş alan bu geçici işçiler, bilfiil arazide çalıştırılmaktadırlar. Bu
nedenle de memur kadrolarına atandıkları takdirde arazi hizmetleri gibi
görevlerde çalıştırılamayacaklarından, kurumların iş akışında aksamalar meydana
gelecektir. Kurum bünyesinde oniki yıldır çalışan geçici işçi mevcut olup,
özlük haklarının korunabilmesi, mevcut durumlarının iyileştirilmesi ve
Anayasanın eşitlik ilkesi göz önüne alınarak daimî işçi kadrolarına intibakları
uygun olacaktır. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir efendim. Müteakip önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında
Kanun Tasarısının geçici madde 1-(d) fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki
(e) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz. "e) Bu kanun uyarınca yürürlükten kaldırılan
fonlardan ücret almakta olan sözleşmeli perso-nel, bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri halinde, bağlı bulundukları
kuruluşlarda iki yılını dolduranlar asaleten, diğerleri aday memur olarak, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun atamayla ilgili şartları taşımaları halinde,
bağlı bulundukları kuruluşlarda, durumlarına uygun kadrolara sınavsız olarak
atanırlar." Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon?... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Sayın Erbaş?.. Burada yok. Önergenin gerekçesini okutuyorum: Gerekçe : Sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esaslar
oluşturulurken kısa süreli bir çalışma temel alınmış ve özlük haklarına ilişkin
düzenlemeler de buna göre oluşturulmuştur. Ancak, Bakanlar Kurulu kararının
çıktığı 1978 yılından bugüne kadar geçen süre göz önüne alındığında, bu
statünün kısa süreli olmadığı ve sürekli bir istihdam şekline dönüştüğü bir
gerçektir. Dolayısıyla, özlük haklarının da uzun süreli istihdama cevap verecek
hale getirilmesi gerekmektedir. Aynı işi yapan kişilerin farklı statülerde
çalıştırılması, sosyolojik, ekonomik ve psikolojik açılardan rahatsızlık
yaratmaktadır. Tarım Bakanlığına bağlı kurum bünyesinde, Fondan ücret
alan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun (4/B) maddesi kapsamında sözleşmeli
personel çalıştırılmaktadır. Bu sözleşme şekli KİT ve diğer kurumlardaki
sözleşme tipinden farklı olup, pek çok özlük haklarından yoksundur. Bu
personelin ücretlerinin ödendiği Fon kaldırılacağından, söz konusu sözleşmeli
statüsünde çalışanlar mağdur duruma düşecektir. 657 sayılı Kanunun (4/B) maddesi uyarınca, oniki yıldır
çalışan sözleşmeli personel mevcut olup, uzun süredir bu kurumda çalışmış
olmaları ve iş deneyimleri dikkate alınarak, özlük haklarının korunabilmesi ve
mevcut durumlarının iyileştirilmesi için, durumlarına uygun kadrolara intibak
ettirilmeleri gerekmektedir. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Efendim, kabul edilen iki önergeyle beraber maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, bir redaksiyon talebimiz vardı... BAŞKAN - Buyurun efendim, açıklayın... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Geçici madde 1'in (A) bendinin (a) alt bendinin (4) numaralı
fıkrasında "Turizmi Geliştirme Fonu" yazılması gerekirken, sehven
"Turizm Hizmetlerini Geliştirme Fonu" yazılmış. Doğru olanı
"Turizmi Geliştirme Fonu"dur. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; bu uyarınız dikkate
alınacak. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
bir düzeltme de ben yapmak istiyorum.... BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Geçici 1 inci
maddenin (A) bendinin (a) alt bendinin (2) numaralı fıkrasında "taşıt
araçlarının" deniyor. Bu, ya taşıma aracıdır ya da taşıttır. "Taşıma
araçlarının" olarak düzeltilmesi gerekir. BAŞKAN - "Taşıma araçlarının" olarak
düzeltilecek efendim, teşekkür ederim. 8 inci maddeyi okutuyorum : MADDE 8 - Bu Kanun 1.1.2002 tarihinden geçerli olmak
üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Son maddeyi okutuyorum : MADDE 9.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun
efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, tasarının tamamını
oylamadınız daha. O zaman, ben, oyumun rengini belirtmek üzere, aleyhte söz
istiyorum. BAŞKAN - Aleyhte konuşmak üzere, buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) - İsterseniz, önce lehte olanlar
konuşsun, ondan sonra ben konuşayım. BAŞKAN - Efendim, ben sizi çağırdım; size de cevap
olur. Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bazı fonların genel bütçe içerisine aktarılması ve bu fonların
harcamalarının disiplin altına alınması, elbette ki, bizim istediğimiz ve arzu
ettiğimiz bir durumdur; çünkü, devletin bütçesi bir olmalıdır, devletin bütün
gelirleri bir havuzda toplanmalıdır, bu havuzdan harcamalar yapılmalıdır, bu
havuzdan yapılacak harcamaların ciddî bir denetime tabi olması lazımdır. Yoksa,
her bakanın emrine birtakım fonlar verdiğiniz takdirde, o bakan da o fonları
getirir, kendi seçim bölgesi için, seçmeni için kullanır. Bu, devlet
ciddiyetiyle bağdaşmayan bir durumdur. Bakın, daha önce yaptığım konuşmada dediğim gibi,
Türkiye, ciddî bir sıkıntı içerisinde. Şu sıkıntıyı, biz, milletvekilleri
olarak, şu aşamada, burada dile getirmek de istemiyoruz. İnanmanızı istiyorum,
şevkimiz de kalmamıştır; âdeta, harpte mağlup olmuş bir ülkenin vatandaşının
taşıdığı bir acı ve elem içerisindeyiz; bunu herkesin bilmesi lazım. Gazetelerde, devletimizin başında olan Sayın
Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında çıkan ve hakikaten, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları olarak utandığımız ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve
vatandaşlarına yakışmayan birtakım söylemler çıkıyor. Böyle bir ülke, bu kadar
büyük bir ülke, bu kadar onurlu bir
ülke, dünyada bu kadar saygınlığı olan bir ülke, böyle, hakikaten, kelimelerle
bile ifade etmeyi istemediğim, nahoş olan bir durumla karşı karşıya. Böyle
nahoş bir durumla karşı karşıya olan bir ülkenin Parlamentosunun üyesiyiz. Şimdi size soruyorum: Allahaşkına, sizin de bu akşam
şevkiniz var mı, burada kalıp da çalışma şevkiniz var mı? (DSP sıralarından
"Var, var..." sesleri) BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, siz gülüyorsunuz... Bu
iş gerçekten çok ciddî bir olay. Bakın, ben size şunu söyledim: Harpte mağlup olmuş bir
ülkenin vatandaşının çekmesi gereken acı ve ıstırap içindeyim. Siz bunu
anlayamayabilirsiniz; ama, biz, ulus olarak, Türk Halkı olarak, Türk Milleti
olarak, bunu aşabilecek kudretteyiz, güçteyiz, kabiliyetteyiz ve nitelikteyiz.
O halde, bakın, birbirimizi kırmanın zamanı değil; birleşerek, bir olarak,
olaylar karşısında özveride bulunarak, birbirimizi suçlamayarak, bu olaya karşı
mücadele etmek istiyoruz. O halde, değerli arkadaşlarım, bizim öncelikli
görevimiz budur. Bakın, bugün, dünyanın o kredi kuruluşları kredimizi de
düşürdü, en güvensiz ülke haline soktu. O halde, biz, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin vatandaşları, onun da üzerinde milletvekilleri ve parlamenterleri
olarak, onun üzerinde hükümetimizle, Cumhurbaşkanımızla, bütün kurumlarımızla,
evvela bu meseleyi halledelim. Şimdi, burada bir kanun çıkarmışız. Biraz önce gördüm,
bakanın birisi grupları geziyor; aman, bana bu avantajı tanıyın... Sayın
milletvekilleri, inanmanızı istiyorum, isterseniz, bu gündemdeki bütün
kanunları hiç okumadan oylayalım, kabul edelim; Türkiye'ye ne getirir?.. Onun
söyleyeyim size. Onun için, rica ediyorum, birbirimizi anlayalım. Bu
ülke bizimdir, bu geminin içinde birlikte seyahat ediyoruz. Onun için, lütfen,
birbirimizi anlayalım, öncelikle Türkiye'nin can alıcı meselesi olan
problemlerin üzerine yürüyelim, onları çözelim. Benim demek istediğim budur; ama, bu getirdiğiniz
fonlar, gerçekten, bir yandan fonlarla ilgili meseleyi hallederken; kabul
ediyorum; ama, öte taraftan da, yine "fon" adı altında Maliye
Bakanlığına bir hesap açtırıyoruz, ilgili bakanın emrine veriyoruz. Yine, o
fondaki keyfilikler, denetimsizlikler devam ediyor. Yani, meseleyi çözemiyoruz.
Mesele, gerçekten, fonların kuruluşundaki amaçta öngörülen keyfiliklerin
giderilmemesi. Bakın, Özal, 1983'te iktidara gelince, ülkeye yaptığı
kötülüklerin en başındaki budur. Yani, getirdi, her bakanın emrine birtakım
fonlar verdi ve o fonlardan yapılan harcamalar vatandaşın cebinden alındı ve
onlar denetimsiz kaldı, birçok suiistimallerin kaynağı da bu oldu. Şimdi, mesela, biraz önce 5 inci madde üzerinde
konuşurken... Madenlerden alınan devlet hakkını yüzde 5'ten yüzde 10'a
çıkardık. Bunun bir mantığı da yok; çünkü, madenciler diyor ki, bu bize, bu
madencilik faaliyetinin sağlıklı yürütülmesi için elimize verilen bir imkândı;
dolayısıyla, 1989'larda 30 milyon dolar ihracat yaparken, bu fonun bize
sağladığı imkânlarla, özellikle mermer sanayiinde, biz, aşağı yukarı 200 milyon
dolarlık ihracat yaptık... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, herhalde sürem
bitti... BAŞKAN - Bitti; ama, siz de toparlayacaksınız... KAMER GENÇ (Devamla) - Evet. Dolayısıyla, ülkeye faydalı oluyordu, bunu kaldırmayın
diyoruz; ama, dinlenilmiyor, herkes istediği gibi kanun çıkarıyor. Yani, bu
kanun tasarısı genel olarak iyi de olmasına rağmen, ama, bugünkü ortamda,
artık, bu Parlamentonun, şu saatten sonra, kanun çıkarmak için elverişli bir
moral değeri yok, yani bir moral havası yok. Biz, muhalefet olarak, inanınız
ki, çıkıp, bu kürsüde konuşma moralini ve gücünü kendimizde bulamıyoruz. Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Genç. Lehte 3 arkadaşımız söz istemiştir; İstanbul
Milletvekili Sayın Masum Türker, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven, Niğde
Milletvekili Sayın Mükerrem Levent. Sayın Türker?.. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Konuşmayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Masum Türker konuşmayacak efendim; Sayın
Nidai Seven konuşacak. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekili,
610 sıra sayılı kanun tasarısının çok olumlu olduğuna dair düşüncelerimi
belirtmek istiyorum. Sadece, bugün, Türk ekonomisinde meydana gelen kriz için,
milletvekilleri olarak, Türk Milletine, yatırımcılara, küçük tasarruf
sahiplerine, bankacılara sesleniyorum: Bu, geçici bir olaydır. Bu meselenin
bütün Parlamento olarak üstesinden geleceğiz. Herkesi bu konuda sağlıklı
düşünmeye, sağduyuya davet ediyorum. Saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Nidai Seven. Efendim, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Efendim, böylece, tasarı kanunlaşmıştır. Sayın milletvekilleri, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonları raporlarının müzakerelerine başla-yacağız. 11. - Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı
: 580) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz. 12. - Fikir ve
Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/538) (S.
Sayısı : 402) (1) BAŞKAN- Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 402 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 16.2.2001 tarihli
60 ıncı Birleşiminde alınan karar gereğince, İçtüzüğün 91 inci maddesi
kapsamında değerlendirilen bu kanun tasarısının yapılacak görüşme ve
oylamalarında; tasarının 20'şer maddelik iki bölüm halinde görüşülmesi;
tasarının tümü üzerinde gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak
konuşmaların 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; bölümler
üzerinde, gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 10'ar
dakika olması; bölümler üzerinde, gruplar, komisyon ve hükümetin birer,
milletvekillerinin de bir önerge verebilmesi; maddeler okunmaksızın, sadece
bölümlerinin ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin
kabulü halinde, o bölümün kabul edilen önergeyle birlikte oylanması kabul
edilmiştir. Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Gündeminin iç
kapağında yer almaktadır. Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu
adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan'a aittir. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 402 sıra sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı hakkında,
Fazilet Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, son yıl içerisinde, iktidarın ve
muhalefetin her alanda anlaştığı bir kanun tasarısını konuşuyoruz. Bu dönemde,
ilk defa, bir kanun, İçtüzüğün 91 inci maddesine göre, temel kanun olarak
konuşuluyor. Gerçekten de, üzerinde durduğumuz tasarı, Türkiye'nin çok ciddî
temel meselelerini çözen bir kanun tasarısıdır. Önemli bir boşluğu dolduruyor;
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun, artık, eskimiş, günümüz
şartlarına uymayan bölümleri, bugünkü ihtiyaçları karşılayacak şekilde değiştiriliyor.
Getirilen yeni düzenlemelerle de, yazarların, sanatçıların, fikir adamlarının
haklarını koruyan yeni unsurlar taşıyor. Bu önemli çalışmayı bir tasarı haline dönüştürüp Yüce
Meclise getirdiğinden dolayı, Kültür Bakanlığına, özellikle Kültür Bakanına,
Fazilet Partisi adına teşekkür ediyoruz. Biz, Fazilet Partisi olarak, sırf muhalefet yapmak için
muhalefet yapmamayı Türk siyasetine taşımak istiyoruz. Buradan, Partim adına açıkça söylüyorum ki, elimizdeki
tasarı gibi, ülkemiz için, fikir ha-yatımız için, ekonomik çıkarlarımız için,
Türk siyasetinin normale dönmesi için faydalı her türlü teklifi, her türlü
tasarıyı destekleyeceğiz. Türkiye'nin demokratikleşmesi, sözde değil gerçekten
çağdaşlaşması, Anayasamızın ve yasalarımızın Avrupa Birliği standartlarına
uydurulması yönündeki her türlü çabaya katkı sağlayacağız. İktidarın getirdiği
her teklife karşı çıkmanın, ciddî muhalefet olmadığına inanıyoruz. Görüşmekte olduğumuz tasarının fikir ve sanat
hayatımıza önemli katkıları olduğunu, biraz önce söyledim. Ayrıca, bu
tasarının, gerek Millî Eğitim Komisyonunda gerekse ilgili alt komisyonda
görüşülmesi sırasında sergilenen uzlaşmacı tavır, siyasetimiz için önemli bir
kazançtır. Tasarı, bugünkü haline, konuyla ilgilenen birçok sivil toplum
örgütüyle görüşülerek getirilmiştir. Sayın Kültür Bakanının, komisyon üyesi
milletvekillerini dikkatle dinlemesi ve bu konuda gerekli değişikliklerin
yapılması konusunda oldukça esnek davranması, tasarının olgunlaşması açısından
önemli katkılar sağlamıştır. Değerli milletvekilleri, demokrasi, herkesin kendi
düşüncesini serbestçe açıkladığı, onu, hiçbir korkuya kapılmadan savunduğu
rejimin adıdır. Demokrasi, sanatın, sanatçının hiçbir kayıt ve şartla
sınırlanmadan sanatını icra ettiği rejimin adıdır. Herkesin kabul ettiği bir gerçek var; milletler,
kültürüyle diğer milletlerden ayrılır; milletler, kültürüyle, sanatıyla,
sinemasıyla ve özgün fikirleriyle diğer milletlere katkı sağlar. İnsanlığa en
büyük hizmet, ona, fikrî açıdan, sanatsal açıdan yapılan katkıdır; çünkü,
sanat, insanoğlunun sahici dilidir; yalansız, riyasız lisanıdır sanat,
insanoğlunun. Yürekten, inançtan, saflıktan, insanın insana, insanın kendisini
kuşatan çevreye, evrenin sonsuzluğuna, kendi bilinmezliğine yaptığı yolculuktan
kopan estetik bir arayıştır sanat; insanı insan yapan gerçektir. Sanata
kayıtsız kalamayız. Devlet olarak, millet olarak, milletin Meclisi olarak
sanata kayıtsız kalamayız; fikir hayatına kayıtsız kalamayız; düşünceye
kayıtsız kalamayız. Devlet olarak, millet olarak, milletin Meclisi olarak,
sanata, fikre, özgürlüğe ve fikir hayatına katkı sağlamak durumundayız. Görüşmekte olduğumuz tasarının, sanat hayatımıza ve
sanat hayatımızın, fikir hayatımızın fedakâr emekçileri olan sanat adamlarına,
fikir adamlarına rahatlık sağlayacağı inancıyla bu tasarıyı destekliyoruz. İnanıyoruz ki, inanmak istiyoruz ki, bu tasarıdan
sonra, fikir hayatımızı, sanat hayatımızı rahatlatacak başka düzenlemeler
gelir. Mesela, sinema hakkında çalışmalar gelir. Sinemayla uğraşan sanatçıları
rahatlatacak, güçlendirecek çalışmalar gelir. Sanatçılarımızı, şairlerimizi,
fikir adamlarımızı havadan sudan sebeplerle hapse atmak, yasak koymak
paranoyasından kurtuluruz. Türkiye Cumhuriyetinin ideologluğunu yapmış bir
fikir adamının, Millî Eğitim Bakanlığınca yayımlanmış bir kitabından iki mısra
şiir okuyan devlet adamlarını hapse atmak, ömür boyu siyasî yasak koymak
ayıbından kurtuluruz. Sayın Kültür Bakanlığı ve hükümeti, bu yönde çalışmalar
yapmaya davet ediyorum. Ülkemizde, yıllardır, ekonomik kalkınma hızı saplantısı
tek başına kalkınma, gelişme ölçüsü sayılmaktadır. Toplumun kültürel gelişmesi,
genel anlamda sosyokültürel değişimin getirdiği sorunlar gözardı edilmektedir.
Oysa, sosyoloji biliminin açık seçik ortaya koyduğu gibi, modern sınai ve
iktisadî gelişme modellerinin, kültürel gelişmeyi, sanat ve fikir hayatındaki
gelişmeyi yedeğine almadığı takdirde, toplumsal yapıda ciddî tahribatlar
yaptığı bilinmektedir. Değerli milletvekilleri, kültür, yaşayan bir varlıktır;
vitrinlik, seyirlik bir malzeme olmayıp, hayatiyetin kaçınılmaz bir parçasıdır.
Onun için, devlet, sınai ve iktisadî gelişmelerin tahrip ettiği sosyokültürel
değerleri, birer vitrinlik unsur olarak görmek yerine, yaşatmak ve geliştirmek
zorundadır. Kültürü geliştirmenin yolu, sanatçıya, fikir adamına, şaire, yazara
yapılan destektir, onlara sağlanan özgürlüktür. Onları, ekmeğiyle boğuşan,
geçimiyle boğuşan, yayıncının, kasetçinin eline düşmüş mağdurlar olmaktan
kurtarmamız gerekir. Sermayenin önemli bir güç olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Korsanlığın, tefeciliğin, çalışmadan kazanmanın ne demek olduğunu iyi bilen bir
ülkede yaşıyoruz; ama, umutluyuz; sanatın gücünün, düşüncenin gücünün,
özgürlüğün gücünün en büyük güç olarak kabul edildiği bir yeni yüzyıla
giri-yoruz. Gelişen dünya, insanın zihninde ve anlayışında hızlı ve köklü
sarsıntılara yol açıyor. Bu sarsıntıdan, bu değişimden kimse muaf değildir. Girmekte olduğumuz yüzyılda, geçmişi yaşamaya kalksak
da, geçmişle hesaplaşarak geleceğe yürümek, tüm anlayış koordinatlarımızı
kuşatmış durumda. Bu değişimden herkes nasibini alıyor ve almaya devam
edecektir. Bu, bir depremdir, bir zihniyet depremidir; bir toplumdan diğerine,
bir kültürden diğerine, bir ideolojiden diğerine; tek fark, bu depremi
algılayış biçimidir. İşte bu algılayış biçimi, toplumsal değişimi temsil
ediyor. Değişim, insanoğlunun hiç değişmeyen gerçeğidir, engellenemeyen
gerçeğidir. Bu gerçeği, sancısız, sıkıntısız gerçekleştirmenin yolu, fikir ve
sanat hayatına önem vermekten geçer. Değerli arkadaşlar, geçmişimiz, bu müthiş gerçeği gören
devlet adamlarının ve devlet anlayışının örnekleriyle dolu olduğu için
muhteşemdir. Tarihimizde Büyük Önder'in "Sanatsız kalan bir milletin hayat
damarlarından biri kopmuş demektir" özdeyişini tasdik eden sanatçı devlet
adamlarının, sanat ve sanatçıyı koruyan devlet anlayışının âdeta kurumsallaşmış
örnekleri var. Bu Osmanlıda böyle, Selçukluda böyle. Sanatçılar, yazarlar,
Cumhuriyetin Kurucusunun en yakın çevresini oluşturuyor. Nedim'den Baki'ye, Fuzulî'den
Mehmet Akif'e uzanan şiir geleneği bu devlet anlayışı içerisinde oluşuyor.
Mevlana'dan Yunus'a, Pir Sultan'a, Karacaoğlan'a uzanan insan sevgisi bu
anlayış içerisinde gerçekleşiyor. Itrî bu anlayışın ürünü, Dede Efendi bu
anlayışın ürünü, Mozart'ı etkileyen, Shopin'i etkileyen, Avrupa'nın bulutlu
anlayışına gümbür gümbür Türk Marşını ilham eden büyük medeniyet bu anlayışın
ürünü. Kim ne derse desin, Necip Fazıl da, Nazım Hikmet de bu gelenekten
geliyor. Üzülerek söylüyorum ki, Atatürk'ten sonra devlet anlayışımız bu
gelenekten köklü bir kopuşu ifade ediyor. Fikir hayatına, sanat hayatına hafiye
gözüyle bakmanın, komp-rador gözüyle bakmanın, eğlencelik unsurlar gözüyle
bakmanın kültürümüze yaptığı tahribat, kolay telafi edilecek bir tahribat değildir.
Batı'dan esen rüzgârlara konjonktürel övgüler düzen
devlet adamları, keşke aynı övgüyü Avni Anıl'a, Hacı Arif Beye yapabilselerdi;
keşke Ege'nin o serin, o yerli havasını Sezen Aksu kadar yürekten
hissedebilselerdi; keşke sözleri Faruk Nafiz kadar Türkçe, sesleri Nida Tüfekçi
kadar yerli olabilseydi; keşke hayranlığımız yapay, övgülerimiz mürai
olmasaydı; keşke sanatçılarımız kadar, şairlerimiz kadar biz de kendi sesimizi
arayabilseydik. Kalkınmanın yolu buydu, çağdaş olmanın yolu buydu, evrensel
olmanın yolu buydu. Vivaldi'yi sevdiğimiz kadar kendimizi de sevebilseydik, bu
kadar kaybımız olmayacaktı. Kendimizi Atatürkçü ilan etmek yerine, ülkemize,
milletimize Atatürk gibi bakabilseydik. Sanat eserlerimiz, fikir hayatımız,
işportacıların, simsarların, sahte baskı yapanların elinde kalmazdı. Neyse ki,
bugün, bunları, burada, milletin Meclisinde konuşuyor olmamız, bir kazançtır,
bir kendine dönüştür. Değerli arkadaşlar, Türkiye, küreselleşen dünyayla
yarışabilmek için siyasal, ekonomik ve kültürel yapısında köklü değişiklikler
yapmak zorundadır. Bunun için, değerli düşünce adamı Nazif Gürdoğan'ın dediği
gibi "ilk yapılması gereken, kültür ithal eden bir ülke konumundan, kültür
ihraç eden bir ülke stratejisine geçmemiz gerekiyor." Kültür ihraç eden
bir ülke konumuna gelmenin ilk şartı, vazgeçilmez şartı, öncelikle, kendi
kültürümüze olan saygımızla başlar. Milletimizin kendi kültürüne olan saygısından
kuşkumuz yoktur; kuşkumuz, içerisinde yaşadığımız sistemedir, hükümetedir,
millî eğitim politikasınadır. Değerli milletvekilleri, sağlıklı siyaset, sağlıklı
ekonomi, sağlıklı kültürün peşinden gider. Kültür ile ekonomi, kültür ile
siyaset iç içedir. Küçük kültürden büyük düşünce çıkmaz; küçük kültürden büyük
siyaset çıkmaz; küçük kültürden büyük devlet çıkmaz, küçük kültürden güçlü
endüstriyel atılım çıkmaz. Bu nedenle, fikir hayatımıza, sanat hayatımıza, bizi
biz yapan kültürümüze ideolojilerin bizi sınırlayan mantığıyla bakmamalıyız.
Yerli değerleri yok sayan bir mantıktan, evrensel ölçekleri es geçen bir
akıldan, taklitçilik ile çağdaşlığı karıştıran ideolojik yaklaşımlardan ne
fikir çıkar, ne sanat çıkar, ne de büyük düşünce çıkar. Çağımız, ordulardan
çok, kültürlerin savaştığı bir çağdır. Soğuk savaş döneminin modelleri,
taktikleri geçerliliğini yitirdi. Artık, kültür ve ekonomi, kültür ve siyaset
arasındaki ilişkilerin irdelendiği bir çağa girdik. Geleceğin savaşını büyük
kültürlerin, büyük fikirlerin kazanacağından kuşku yoktur. Bize düşen görev,
fikir adamlarımıza, sanatçılarımıza kendi geleceğimiz için iyi imkânlar
sağlamaktır. Bize düşen görev, kendi
kültürümüze, kendi değerlerimize, tarihten kopan zamanın süzgecinden geçmiş
millî kültürümüze iyi sahip olmaktır. Sanatçılarımızı korumak, onların önünü
açmak; onların, hem ekonomik açıdan hem de düşünce özgürlüğü açısından
ufuklarındaki sınırları kaldırmaktır. Bugün, bu açıdan, en azından bir katkı yaptığımız
inancıyla, Fazilet Partisi adına Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli emeklerinden dolayı Kültür Bakanımıza ayrıca, hem şahsım adına hem
partim adına teşekkürler sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ederim efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili
Sayın Mahmut Nedim Bilgiç; buyurun. (DYP, FP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kültür hayatını düzenleyen 5846 sayılı Fikir
ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun
Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi anlatacağım; grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. 4110 sayılı Kanun, 1995 yılında, yine, Yüce Meclisten
çıkmış. O günün şartlarına göre fikir ve sanat hayatını düzenleyip,
kültürümüzle ilgili geleceğe dönük ve geçmişten gelen kültür birikimini yeni
nesillere aktarmak için 4110 sayılı Kanunla bir düzenleme yapılmış ve o günkü
şartlarda, Doğru Yol Partisi de hükümette olduğu için bu kanun, o günün şartlarına
göre düzenlenmiş ve bugüne kadar, 4110 sayılı Kanun, bu boşluğu doldurmaya
çalışmış; fakat, zaman içerisinde gelişen ve değişen teknolojik şartlar, bu
kanunun boşluğundan istifade ederek, emek sahibinin emeğinin gaspına yönelik
birtakım çoğaltmalar, kopyalar ve emek sahibinin uzun yıllar emek vererek
ortaya koymuş olduğu eseri ve eseriyle ilgili ortaya koymuş olduğu geniş
kapsamlı çalışmaları bir çırpıda kopyalamak suretiyle veya çoğaltmak suretiyle,
emeğin gasbı yolunda ve 4110 sayılı Kanunda birtakım açıklar ortaya çıkmış. O
bakımdan, 5846 sayılı Kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin
tasarı, Millî Eğitim Komisyonunda, bütün partilerden komisyon üyesi
arkadaşlarla ve altkomisyonda, enine boyuna, aşağı yukarı üç aylık bir süre
içerisinde konuşulmuş, görüşülmüş, tartışılmış, ülkenin şartlarına uygun şekle
getirilmiş ve ittifakla, bu tasarı, Kültür Bakanlığının bürokratlarının ve
Millî Eğitim Komisyonunun değerli üyelerinin katkılarıyla olgunlaştırılmak
suretiyle Genel Kurulumuza getirilmiştir. Bu tasarı, aşağı yukarı bir uzlaşma tasarısıdır; hemen
hemen, bütün maddeleri üzerinde uzlaşılmış, tartışılarak en doğrusu, en iyisi
yapılmaya çalışılmıştır. Buradaki esas amaç ve gaye, hak sahibinin, emek
sahibinin hakkının gasbını önleyecek caydırıcı tedbirleri getirmektir, ki bu
tasarıyla da, bunlar büyük ölçüde getirilmiştir. Değerli arkadaşlarım, teknolojideki gelişmelerin
yansıtıldığı ve çağı yakalayan düzenlemelerin yapıldığı bu tasarının
maddelerine ilişkin açıklamalardan önce, sizlere, kısaca, hak sahibini koruyan
bu tasarı hakkında genel bilgi vermek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, kültür denince, milleti millet
yapan esas unsurların başında kültürümüz gelir. Tabiî ki, üç kıtada, yediyüz
yıl imparatorluk olarak hüküm sürmüş Osmanlının ve yine, daha önce 14 büyük
Türk Devletinin ortaya koymuş olduğu çok geniş kapsamlı kültür günümüze kadar
taşınmış ve bunu da yeni nesillere aktarmak için, Türk Milleti ve Türkiye
Cumhuriyeti Devleti bir köprü vazifesi görmektedir. Bugüne kadar kıvanç duyduğumuz
bu eserlerden, sanatçının ortaya koymuş olduğu gerek şiir gerek sanat gerek
edebî eserlerden, bugüne kadar taşıdığımız ve dünyanın her tarafında muhteşem
sergilerle ortaya koyduğumuz, dünyanın gözü önüne serdiğimiz bu eserlerden
muhteşem diye söz edilmiş ve bundan gurur duymuşuzdur. Bu, bizim mazideki
eserlerimizin dünya kamuoyuna sunulması şeklinde olmuştur. Umut ediyoruz ki,
bundan sonra da, cumhuriyet Türkiyesinin yeni yetişen gençliğinin, yazmak
çizmek isteyen, emek veren insanlarımızın gayretlerini boşa çıkarmayarak,
bunları da gelecek nesillere aktaracak ve bunların şevkini, bunların çalışma
tarzını kolaylaştıracak ve bunlara, gelecekle ilgili umut verecek bu tasarı
kanunlaştığı zaman, bundan sonraki nesiller için, cumhuriyet Türkiyesinin
sanatçısı da, üretmek üzere, bu kanun tasarısının kendisine vermiş olduğu güvenle,
yeni şevkle yeni yeni şeyler üretecek ve bunu, cumhuriyet Türkiyesi gelecek
nesillere aktaracaktır. Sayın milletvekilleri, yasalar, milletin refahını en
üst düzeyde sağlamak amacıyla çıkarılmalıdır; sosyal devlet olmanın asgarî
şartı budur. Sosyal adalet ve refah da, ancak bireylerin ürettiği kadar
kazanması ve bu şevkle yeniden üretmesiyle sağlanır. Bir yazar düşünün, uzun yıllar bütün birikimini bir
eserle somutlaştırmış olsun. Bu yazarın malî hakları korunmazsa, ne olur; en
basit anlamıyla, daha az telif ücreti alır ve bu nedenle de daha az kazanır.
Kısacası, bir yazarın eseri üzerindeki malî haklarının güvence altına
alınmaması, o yazarın geçim kaynağını da kurutmuş olur. Değerli arkadaşlarım, böyle bir kişinin geleceği nasıl
teminat altına alınmalıdır; tabiî ki, en kutsal değer alan emeğin gasbı halinde
verilecek yüksek cezalarla. Bu cezalar caydırıcılık sağlayacak ve böylelikle
oluşan huzur ve güven ortamında eser sahibinin daha fazla üretmesi mümkün
olacaktır. Bu tasarı, korsanlığı, layık olduğu şekilde; yani, en ağır biçimde
cezalandıracak düzenlemeleri getirmektedir. Örneğin, 72 nci maddede yapılan
düzenlemeyle, malî haklardan biri olan çoğaltma hakkının ihlal edilmesi halinde,
4 yıldan 6 yıla kadar hapis ve 50 milyar liraya kadar ağır para cezası
uygulaması öngörülmüştür. Belki de, tasarının en can alıcı noktası budur. Değerli arkadaşlarım, eser sahibinin manevî ve malî
haklarını tümüyle koruyan, böylelikle, daha fazla ve nitelikli eserler
üretilecek koşulları düzenleyen, yüksek cezalarla korsanlıkta caydırıcılık
sağlayan ve her bireyi sanat değeri yüksek ürünler üretmeye teşvik eden bu
tasarı, herkese emeğin ve üretmenin ne denli önemli bir faaliyet olduğunu da
idrak ettirecektir. Emeğin de asla karşılıksız kalmayacağına dair bir güven
ortamı oluşmasına katkıda bulunacaktır. Eser sahibinin haklarını yaşadığı müddeçe ve ölümünden
sonra 70 yıl boyunca koruyan, diğer mülkiyetler gibi fikrî çabanın da mülkiyete
konu olduğu hususuna ilişkin hükümler içeren bu tasarı, eseri ve eser sahibini
etkin bir şekilde korumak suretiyle, eserlerle geçmişi günümüze bağlayan ve
günümüzden de geleceğe uzanan bir köprü oluşmasını sağlayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda yer
alan ve önemli olduğunu düşündüğüm bazı maddelere ilişkin fikirlerimi
söyleyeceğim: Bilindiği üzere, mevcut Kanunun 42 nci maddesi, eser
sahipleri ile, komşu hak sahiplerinin, üyelerinin ortak çıkarlarını korumak ve
5846 sayılı Kanunla tanınmış haklarının takibini, alınacak ücretlerin
tahsilini, hak sahiplerine dağıtımını sağlamak üzere, aynı anda birden fazla
meslek birliği kurabileceklerini hükme bağlamaktadır. Madde metninde yapılan
düzenlemelerde, demokratik ve katılımcı zihniyetle, aynı alanda birden fazla
meslek derneklerinin kurulmasına imkân verilmektedir; fakat, bunların da gelişigüzel kurulmasına mani olmak için
birtakım kıstaslar, ölçüler geti-rilmiştir. Mutlaka ve mutlaka, aynı alanda
birden fazla dernek olacaktır, meslek derneği olacaktır; fakat, önüne gelen bir
dernek kurma imkânına sahip olamayacaktır: Çünkü, onları birtakım şartlara yasa
bağlamıştır arkadaşlar. Yine, madde metninin son fıkrasında yapılan
düzenlemeyle, meslek birliklerinin daha etkin bir hak takibi yapabilmelerini
sağlamak amacıyla, yabancı veya Türk uyruklu ayırımı yapılmaksızın bütün eser
ve hak sahiplerinin haklarının, ülke içinde, yalnızca, meslek birlikleri
aracılığıyla takip edilmesi öngörülmüştür. Bu fıkrada ayrıca, kurucu üyeler
bakımından mevcut meslek birliklerinin statülerinde karışıklığa yol açmamak
için bir geçiş hükmü düzenlenmiştir. Mevcut kanunun "malî haklara tecavüz" halinde
uygulanacak yaptırımları hükme bağlayan 72 nci maddede yapılan düzenlemeyle
"dijital iletim" ifadesi de madde metnine eklenmiştir. Bu şe-kilde
internet, yani, dijital iletim
aracılığıyla eserlerin izinsiz kullanımlarına da, 72 nci maddede öngörülen
yaptırımların uygulanacağı hususu hükme bağlanmıştır. Tasarıda, mevcut kanunun 81 inci maddesi yeniden
düzenlenmiştir. Bu bağlamda, eser ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı
hak sahiplerinin malî haklarından biri olan çoğaltma hakkının takip
edilebilmesi ve eserlerin yasal olmayan yollarla çoğaltılmasının engellenmesi
amacıyla, musikî ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan
yayınlara bandrol yapıştırılması zorunlu tutulmuştur. Ayrıca, kolay
kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış nüshalarına da eser veya hak
sahibinin talebi üzerine bandrol yapıştırılması zorunluluğu getirilmiştir. Maddede yapılan düzenlemeyle, bandrol alınabilmesi için
gerekli evraklar belirtilmiş, Kültür Bakanlığınca bastırılıp satılacak bu
bandrollardan elde edilecek gelirlerin, fikrî mülkiyet sisteminin
geliştirilmesi ile yurt içindeki ve yurt dışındaki kültür varlıklarının korunmasına
yönelik faaliyetlerde kullanılacağı hükme bağlanmıştır. Maddede, ayrıca, bandrol temini ve kullanımına ilişkin
ihlal halleri de belirlenmiş ve bu ihlal hallerinin etkin bir şekilde takibinin
yapılmasını sağlamak amacıyla, mülkî idare amirleri tarafından İçişleri, Maliye
ve Kültür Bakanlıkları ile eser sahipleri veya bağlantılı hak sahipleri meslek
birlikleri temsilcilerinden illerde bir komisyon oluşturulması hükme
bağlanmıştır. Ayrıca, maddede belirtilen ihlal hallerinden birini işleyenler
hakkında ağır hapis ve para cezaları öngörülmüştür. Tasarıyla kanuna eklenmesi öngörülen 4 üncü ek madde,
eser nüshaları üzerinde bulunan veya eserlerin topluma iletilmesi sonrasında
görünen bilgilerin veya bu bilgileri içeren sayı veya kodların yetkisiz olarak
değiştirilemeyeceğini veya ortadan kaldırılamayacağını hükme bağlamaktadır. Teknolojinin hızla gelişmesi, paralelinde eserlerin
topluma iletilmesi yöntemlerini de değiştirmiştir. Eserlerin somut kopyalar
olarak bir materyal üzerinde kaydedilmiş şekilde (CD, DVD, kaset, matbu form
vb. taşıyıcı ortam) veya radyo televizyon kuruluşları aracılığıyla veya
internet ortamında bireylere iletilmesi mümkündür. Bu nedenle, eserlerin
kopyaları üzerinde bulunan veya topluma iletilmesi sırasında görünen bilgilerin
ve bu bilgilere ilişkin sayıların veya kodların da korunması önem arz etmektedir.
Bu maddeyle eserlerin topluma sunulması ve iletilmesi sırasında eserlere
ilişkin bilgilerin, eser sahipleri veya hak sahipleri tarafından belirlendiği
şekliyle korunması amaçlanmıştır. Tasarının yasalaşmasıyla, Avrupa Birliği üyeliği
sürecinde fikrî haklar alanındaki mevzuatımızın uluslararası sözleşmeler ile
Avrupa Birliği mevzuatına uyumlaştırılması sağlanacaktır. Globalleşen dünyada iletişim imkânlarının artması,
özellikle internet kullanımını yaygınlaştırmıştır. Tasarıda internet ortamında
eserlerin satışına imkân veren, kısaca "elektronik ticaret" olarak
adlandırılan ticarete ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Eserlerin internet
ortamında satışı, tıpkı eserin somut kopyalar olarak satışı gibi
değerlendirilmiş ve yayma haklarının, eser sahibi ya da izin verdiği hak
sahiplerince kullanılması hükme bağlanmıştır. Tasarı yasalaşırsa, kültür yaşamımıza, eser sahibinin
ürettiğinin karşılığını alabileceği bir ortamı hazırlayacaktır. Makro düzeyde
bakıldığında, fikir ve sanat eserleri üretim düzeyi yükselecektir. Tasarının yasalaşmasıyla, korsan kullanımlara ağır
cezalar uygulanacaktır. Bu sebeple, suçun cezasız kalamayacağı düşüncesi,
toplumda genel olarak caydırıcılık sağlayacaktır. Suçun cezasız kalamayacağına olan inanç artacak,
toplumda güven ortamı sağlanacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek
altkomisyon gerekse Millî Eğitim Komisyonu çalışmaları esnasında tespit ettiğim
bir hususu da ifade etmek istiyorum. Son derece teknik konuları içeren ve
ihtisaslaşmış bir alan bilgisini gerektiren böyle bir kanun, mutlaka ve mutlaka
özel bir kurum, hatta bir enstitü tarafından tatbik edilmeli ve devamlı olarak
kontrol edilmelidir. O bakımdan, yine Kültür Bakanlığına bağlı bir enstitü
kurulması da kurulumuzca uygun görülmüştür. Tabiî ki, Yüce Meclisin ve Kültür
Bakanlığının ileride yapacağı bir çalışma, Yüce Heyete getirilirse, bu tasarı
kanunlaştığı takdirde bunu yürütme imkânı çok daha rahat olacaktır. Millî
kültürümüzü nesilden nesile aktarmak için sanat ve fikir hayatını düzenleyen bu
tasarı, hakikaten çok ciddî ve önemli bir tasarıdır; kanunlaşması için bütün
grupların ittifakla üzerinde durduğu bir tasarıdır. Önemle altını çiziyorum,
hemen hemen hiçbir itiraz olmadan, bütün maddeler üzerinde ittifakla
çıkarılmıştır . Umut ediyorum ki, bu tasarı kanunlaştıktan sonra, fikir ve
kültür hayatımızı mutlaka derinliğine kucaklayacak ve üreten, emek sahibi,
değerli eser sahibi, hak sahibi ve komşu hak sahiplerinin haklarını koruyacak,
bundan sonra daha fazla üretmelerine, daha fazla çalışmalarına, şevkle,
heyecanla çalışmalarına yardımcı olacaktır ve bir güvence getirecektir. Bu
kanun tasarısıyla, hak sahibinin, emek sahibinin emeğinin sömürülmesine,
mutlaka ve mutlaka mani olacak şartlar getirilmiştir. Bu kanunun yüce milletimize hayırlı olmasını diliyor,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bilgiç, teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati : 21.26 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati:
21.39 BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 62 nci Birleşimin
Dördüncü Oturumunu açıyorum. 402 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 12. - Fikir ve
Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/538) (S.
Sayısı : 402) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?... Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Tümü üzerinde, gruplar adına konuşmalara devam
ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk; buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kültür, bir millete ait dil, din, ırk, örf ve
âdetlerin, kısaca değerlerinin bütününü ifade eder. Kültür değişmesi değil,
koruyarak gelişmesi isteğimizdir. Ancak, kültürün gelişerek, ilim, teknoloji,
siyasî ve sosyal organizasyonun bütününü ifade eden bir medeniyete dahil olması
için, bazı asgarî şartların oluşturulması da bir zarurettir. Ne yazık ki,
ülkemizde tarihte ve kültürde devamlılığı sağlayacak şartların oluştuğundan söz
etmemiz mümkün değildir. Bir kültür tarihinin yazılmamış olmasından hepimiz
sorumluyuz. Toplumların devamı için, geçmişine sahip çıkarak bir
tarih şuuru oluşturmak, bunun yansımasında günümüzü değerlendirmek ve geçmişle
günümüzün sentezinden ortaya çıkan tecrübelerle de geleceği oluşturmak esastır.
Tarih, sebepler ve sonuçlar silsilesi halinde, önümüzde durmaktadır. Bize
düşen, tarihin sadece şeref ve ihtişamlı dönemleriyle gurur duymak değil, bu
dönemleri örnek alarak günümüzü değerlendirmek ve millet olarak geleceğimize
yön vermektir. Değerli arkadaşlarım, tarih bir bütündür. Bu sebeple
tarihimizde örnek alınacak dönemler olduğu gibi, ders alınması gereken dönemler
de vardır. Biz, tarihi, bir hikâyeler çağı olarak görmekten vazgeçip, doğrusu
ve yanlışıyla günümüzden geleceğimize ışık tutacak bir olgu olarak algılamayı
başardığımız gün, inanıyorum ki, ülke olarak yaşadığımız çağın da ötesine
geçeceğiz. Kültürün önemi, işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Zira, kültür,
dil, din gibi değerlerimizin yanı sıra, tarihî olguları da içinde barındıran
bir bütündür. Ne yazık ki, kültürümüzü oluşturan unsurların yeterince
korunmamış olması, kültürde kopma dediğimiz hareketsizlik ve durağanlık
dönemini de beraberinde getirmiştir. Kültür millî, medeniyet evrenseldir. Böyle bir dönem, tarihî ve millî kimliğimize
yabancılaşmaya sebep olabilir. Bu yabancılaşma, geçmişten habersiz, bugüne
çözüm getirmeyen ve gelecekten umutsuz nesiller ortaya çıkması gibi ciddî bir
netice doğurabilir. Böyle bir durumla
karşılaşmamak için hepimize düşen sorumluluk, sanat, edebiyat ve hayat
tarzlarında millî kimliğimizi canlandıracak, yaşatacak ve devam ettirecek bir
zemini hazırlamaktır. Değerli milletvekilleri, bu zeminin en önemli yapı
taşları, muhakkak ki, bir kültürün de vazgeçilmez unsurlarını oluşturan fikir
ve sanat eserleridir. Kültürel zenginlik, bu eserlerin çeşitli-liğinde ve
niteliğinde saklıdır. Bir toplumun millet olduğunun en önemli delili, kendi
estetik anlayışını oluşturduğu ve özünü
yansıtabildiği sanat dallarına sahip olması; kısaca, kendi üslubunu
yaratmasıdır. Türk kültürü, neredeyse tarih kadar eski olan birikimi içinde
böyle bir üslubu da barındırmaktadır. Böylece, bir kültürün vazgeçilmez unsurları olarak
tanımladığım fikir ve sanat eserleri daha da büyük önem kazanmaktadır; çünkü,
kitleler arasında iletişim ihtiyacından doğan, sanatların ifade biçimleri
olarak ortaya çıkan bu eserler, bir milleti birbirine yakınlaştıran,
birleştirici nitelikteki fikrî ürünlerdir. Bu ürünlerin meydana getirilmesini
ve korunmasını sağlayacak bir ortamın oluşturulması, millî kültürümüzün devam
ettirilmesinin de bir teminatı olacaktır. Sayın milletvekilleri, bugün, millî kültürümüzü geçmiş
ve gelecekle buluşturması ve medeniyet tarihinde hak ettiği yeri almasını
sağlaması bakımından önemli hamlelerin gerçekleşti-rilmesini sağlayacak bir
zemini yaratacağına inandığımız bir tasarıyı görüşmek üzere toplanmış
bulunuyoruz. Bu bağlamda, Fikir ve Sanat Eserlerinin Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısıyla, Türkiye'de fikrî haklar alanında
yeni bir sistem oluşturulmasına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı paralel
düzenlemelerden bahsetmek istiyorum. Bilindiği gibi, günümüzde gelişen teknolojiler,
eserlerin tamamının veya bir kısmının istenilen şekilde, kısa bir süre içinde
ve çok sayıda çoğaltılmasına imkân vermektedir. Bu sebeple, eser sahi-binin
malî haklarından biri olan çoğaltma hakkını düzenleyen mevcut kanunun 22 nci
maddesinde yapılan değişiklikle, bir eserin aslını veya kopyalarını, her ne
şekilde olursa olsun, çoğaltma hakkının münhasıran eser sahibine ait olduğunun
hükme bağlanması amaçlanmıştır. Diğer taraftan, bu eserlerden, topluma açık yerlerde
oynanması, çalınması veya gösterilmesi gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı,
yine, mevcut kanunun temsil hakkını düzenleyen 24 üncü maddesine göre, eser
sahibine aittir. Eser sahibinin izniyle çoğaltılan eserlerin
kaydedildiği önemli materyallerden birisi de, işaret, ses veya görüntü
taşıyıcıları; yani, ses veya görüntü taşıyan kasetler, CD veya DVD gibi
ortamlardır. Eserlerin, eser sahibinin izniyle bu ortamlar üzerine kaydedilmek
suretiyle çoğaltılması gerekmektedir. Ayrıca, yukarıda bahsi geçen 24 üncü madde dikkate
alındığında, bu taşıyıcı ortamların topluma açık yerlerde kullanılmasının da,
eser sahibinin iznine tabi olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Böylece, 22 nci
ve 24 üncü maddelere paralel olarak yeniden düzenlenen 41 inci maddeyle, fikir
ve sanat eserlerinin kaydedildiği işaret, ses veya görüntü taşıyıcılarının,
girişi ücretli veya ücretsiz umuma açık yerlerde kullanılmak üzere
bandrollenmesi zorunlu tutulmuştur. Bu band-rollerin verilmesi ise,
kullanıcılar ile eser sahipleri veya ilgili eser sahipleri meslek birliği
arasında temsil izni veren sözleşmenin yapılmış olması şartına bağlanmıştır. Kısaca açıklamak gerekirse, umumi mahallerde kullanıma
ilişkin bandroller, fikir ve sanat eserlerinin, eser sahibinin izniyle
çoğaltıldıklarını ve umumi mahallerde temsil edilmelerine ilişkin sözleşmelerin
de yapılmış olduğunu gösterecektir. Bu bandrollerin olmaması ise, eser
sahibinin, kanunun 22 nci ve 24 üncü maddeleriyle belirlenmiş malî haklarına
tecavüz olduğunu gösterecektir. Bu tür fiiller ise, yine, tasarıyla mevcut
kanunun 72 nci maddesinde yapılan değişiklik uyarınca, ağır hapis ve yüksek para
cezalarıyla cezalandırılacaktır. Bahsettiğim bu değişikliklere paralel diğer bir
düzenleme de, mevcut kanunun 81 inci maddesinde yapılmıştır. Söz konusu
maddenin tamamının değiştirilmesiyle, musikî ve sinema eserlerinin çoğaltılmış
nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunlu
tutulmuştur. Ayrıca, kolay kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış
nüshalarına da, eser veya hak sahibinin talebi üzerine yapıştırılmasının
zorunlu olduğu da hükme bağlanmıştır. Bu maddede getirilen yeni bir düzenleme ise, mülkî
idare amirleri tarafından, İçişleri, Maliye ve Kültür Bakanlıkları ile eser
sahipleri veya eser sahipleriyle bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri
temsilcilerinden illerde birer komisyon kurulacak olmasıdır. Değerli milletvekilleri, buraya kadar yaptığım
açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bu tasarıyla bir sistem yerleştirilmesi
amaçlanmaktadır. Bu, eser sahiplerinin ve eser sahipleriyle bağlantılı hak
sahiplerinin haklarının en iyi şekilde korunmasını ve takip edilmesini
sağlayacak bir sistemdir. Böyle bir sistemdeki en önemli unsurlardan birisi de,
bu sistemin etkin bir şekilde işletilmesini ve devam ettirilmesini sağlayacak
bir denetim mekanizmasıdır. Bu maddeyle illerde kurulması öngörülen komisyon, bu
sistemin denetim mekanizmasını oluşturacaktır. Yapıştırıldığı her bir nüsha üzerinde farklı bir seri
numarası taşıması sebebiyle, fikir ve sanat eserlerinin eser sahibinin izniyle
çoğaltıldıklarını gösteren bir etiket olan bandrolün kullanımının mecburî
tutulması ve kullanım usul ve esaslarının belirlenmesi, eser sahibinin malî
haklarından olan çoğaltma ve temsil haklarının korunmasında etkin bir önlemdir.
Ancak, ülkemizin çok önemli sorunlarından birisi olarak uluslararası
ilişkilerimizde bile gündeme gelen ve ulusal itibarımıza gölge düşüren korsan
faaliyetlerin önlenmesi için, yasal ve korsan nüshayı ayırt edici niteliğiyle
önem taşıyan bu işaretlerin kullanılmasının yanı sıra, bunların kullanımına
ilişkin bir denetim yapılması ve buna bağlı yaptırımların da tespit edilmesi
gerekir. Mevcut Kanunun 81 inci maddesinin tamamında yapılan bu değişiklik, hak
koruma ve takip sisteminin etkin bir şekilde işletilmesini sağlayacak bir
mekanizmanın oluşturmasını temin edecektir. Değerli milletvekilleri, radyo ve televizyon gibi yayın
kuruluşları tarafından kullanılan veya sanal ortamlarda kullanıma sunulan fikir
ve sanat eserlerinin korunması ve kullanımlarıyla ilgili düzenlemeler, mevcut
kanunun 25 inci ve 43 üncü maddelerinde gerçekleştirilen değişiklikler ve
kanuna ilave edilen 4 üncü ek maddeyle yapılmıştır. Mevcut Kanunun 25 inci maddesi, eser sahibinin malî
haklarından olan radyoyla yayım hakkını düzenlemektedir. Bu maddede yapılan
değişiklikler, yine, günümüz teknolojik gelişmeleri dikkate alınarak ve ileride
olabilecek gelişmeler de gözardı edilmeksizin gerçekleştirilmiştir. Böylece,
bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını işaret, ses veya görüntü nakline
yarayan araçlarla umuma iletilmesi hakkının münhasıran eser sahibine ait olduğu
hükme bağlanmıştır. Ayrıca, bu eserlerin internet gibi sanal ortamlarda da
sunumu, satışı veya başka şekillerde dağıtımına izin verme veya yasaklama hakkı
eser sahibine tanınmıştır. 25 ve 43 üncü maddelerde gerçekleştirilen bu
değişikliklerle paralellik arz eden başka bir düzenleme de, mevcut kanunun
ilave edilen 4 üncü ek maddesiyle gerçekleştirilmiştir. Bu madde, eser sahibi,
eser üzerindeki haklardan herhangi birinin sahibi veya eserin kullanımına
ilişkin süre-ler ve şartlarla ilgili bilgilerin veya bu bilgileri içeren
kodların değiştirilmeyeceğini ve aksi fiillere uygulanacak cezaları hükme
bağlamaktadır. Bu şekilde, mesela, bir müzik eserinin tespit edildiği bir ses
kaseti üzerinde bulunan eserin sahibine, yapımcısına ve icracısına ilişkin
bilgilerin, hak sahiplerinin izni olmaksızın değiştirilmesi engellenecektir.
Böyle bir koruma, fikir ve sanat eserlerinin izinsiz çoğaltım ve
kullanımlarının tespit edilmesi, engellenmesi ve öngördüğü cezaî yaptırımlar
dolayısıyla caydırıcı olması sebebiyle, korsan faaliyetlerle mücadelede
etkinlik sağlayacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; birazdan
maddelerini görüşmeye başlayacağımız bu kanun tasarısı, beş partinin sayın
üyelerinin son derece özenli ve titiz çalışmalarının bir sonucudur. Tasarının
bu haliyle yasalaşması halinde, Türkiye'de fikir ve sanat eseri sahipleri
tarafından yıllardır özlenen bir ortamın yaratılması mümkün olacaktır. Fikir ve
sanat eseri üreticileri bu sayede desteklenecek ve meydana getirdikleri eserler
üzerindeki hakları korunacaktır. Emeğin, her ne şekilde olursa olsun korunacak
olması, kişilerin yaratıcı çabalarının karşılığını alacaklarına ilişkin güvenin
oluşturulmasını, Türk kültürünü zenginleştirecek eserlerin üretilmesini
sağlayacaktır; millî birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek bir kültürel
hareketlilik ortaya çıkacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama son
vermeden önce, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun gereğince yürütülmesini
teminen, fikrî mülkiyet hakları alanında, Kültür Bakanlığına bağlı veya ilgili
kuruluş statüsünde bir enstitü veya kurum kurulması için gerekli yasal
çalışmaların ivedilikle gerçekleştirilmesinin Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonunda temenni edildiğini de ifade etmek isterim. Böyle bir oluşum,
Yüce Meclisimizin Türk kültürüne vermiş olduğu büyük bir hizmet olarak tarihe
geçecektir. Teknolojik gelişmelerden istifade ederek, millî üslubu geliştiren
eserlerin üretilmesini ve korunmasını kolaylaştıran hükümler içeren bu tasarı
ve böyle bir kurumsal düzenlemenin gerçekleştirilmesi, Türk Milletinin,
medeniyetler tarihinde hak ettiği yeri almasını da sağlayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının
hazırlanmasında, alt komisyon ve komisyon çalışmalarımızda yardımlarını
esirgemeyen Kültür Bakanımıza ve onun bürokratlarına, ayrıca, sivil toplum
teşkilatlarına teşekkür etmek istiyorum. Sonuç olarak, Milliyetçi Hareket Partisi, emeğin
karşılığını hak edenin alması için bu yasa tasarısına evet diyecektir.
Yazarlarımız, sanatçılarımız, velhâsıl bu işlerle uğraşanların, artık, emekleri
zayi olmayacak, hak eden alınteri sahipleri, aracılar, korsanlar, hak
etmeyenler tarafından sömürülmeyecektir. Bu yasa ülkemize ve milletimize hayırlı olsun der,
hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk. Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına,
Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık'ta. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz tasarı, ülkemizin, fikir ve sanat
hayatı için, fikir ve sanat eserlerinin korunması için büyük önem taşımaktadır.
Söz konusu kanun, fikir ve sanat eserleri sahiplerinin meydana getirdikleri
eserler üzerinde sahip oldukları manevî ve malî hakları belirleyen, kullanım
usullerini esaslara bağlayan ve bu esaslara aykırı kullanım hallerinde
uygulanacak yaptırımları tespit eden çok önemli bir yasal düzenlemedir. Aciliyet arz eden, ulusal gereksinim nedeniyle Kültür
Bakanlığımız tarafından hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen
değişiklik tasarısı, 26 maddeden ibaret olarak, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonunda görüşülmeye başlanılmıştır. Komisyonun ilk birleşiminde,
konunun önemi dikkate alınmış ve tasarı üzerinde daha kapsamlı bir çalışma
yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır; bu maksatla bir alt komisyon
kurulmuştur. Yüce Meclisimizde temsil edilen 5 siyasî partinin birer üyesinin
yer aldığı alt komisyon, konuyu, büyük bir özen ve dikkat-le ele alma gereği
duymuştur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizin de takdir
edeceğiniz gibi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve bu kanunla ilgili yapılacak
değişiklikler, kanunun kapsamı itibariyle oldukça geniş bir kitleyi
ilgilendirmektedir. Bu gerçekten hareketle, alt komisyon, öncelikle, konunun,
ilgili kesimlerin görüşlerine açılması
gerektiği kanaatine varmıştır. Beş aya yakın çalışmalar sürecinde teknik
düzeyde gerçekleştirilen 17 toplantıda, kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra
sivil toplum örgütlerinin görüşleri, konuya ilişkin önerileri ve eleştirileri
titizlikle incelenmiştir. Nihayetinde, madde sayısı 26'dan 40'a çıkarılmış ve
kanunun tamamını kapsayan değişiklikleri içeren bir tasarı metni
oluşturulmuştur. Söz konusu tasarı metninin alt komisyondan üst
komisyona ittifakla intikal ettiğini özellikle belirtmek istiyorum. Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu da, çalışmalarında bu tasarıyı esas
almış, bir madde daha eklemiş ve yine oybirliğiyle kabul ettiği bu metni Meclis
Başkanlığına sunmuştur. Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, her iki komisyonda
da siyasî partilerimizin temsilcileri tarafından oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Ben, kendi adıma, Yüce Meclisimiz ve ülkemiz adına bundan kıvanç duymaktayım. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere, tasarının
geneli hakkında kısa bir bilgi sunmak istiyorum: Eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ve özel bir çaba
sonucu oluşturulan fikrî bir üründür. Meydana getirilmesi böylesine özel bir
süreci gerektiren fikir ve sanat eserleri, çağımızın gelişen teknolojileriyle
kolaylıkla kopyalanabilmekte, çoğaltılmakta, aynı anda farklı mekânlarda
kullanıma sunulabilmektedir. Bu durum, toplumsal gelişmeye olumlu katkılar
sağlamakla birlikte, eserin gerçek sahibinin haklarını da, her türlü kullanıma
karşı korunmasız bırakmaktadır. Oysa, üretim, her ne şekilde olursa olsun,
korunup desteklendiği takdirde çeşitlenir ve artar. Zihinsel bir çaba sonucu
ortaya çıkan bir fikrin eserlerini de bu olgu dışında tutmak mümkün değildir. Bu sebeple, tasarıda yapılan değişikliklerle, mevcut
kanunda eser sahiplerine tanınan haklar konusunda bazı teknik düzenlemeler
getirilmiştir. Örneğin, mevcut kanunun 22, 23 ve 25 inci maddelerinde,
eserlerin son yıllarda yaygınlaşan elektronik ticarete konu olması veya
internet gibi sanal ortamlarda topluma iletilmesi sırasında eser sahibinin malî
haklarının korunmasını sağlayacak değişiklikler yapılmıştır. Ayrıca, teknolojinin çoğaltıma ilişkin sonsuz olanaklar
sunması, eserlerin izinsiz çoğaltılarak ticarete konu edilmesine ve haksız
kazanç sağlanırken, eser sahibinin gelirinin de azalmasına neden olmaktadır. Bu
durum, bir yandan fikir ve sanat üreticilerini zarara uğratırken, diğer yandan
da kayıtdışı ekonomilerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, mevcut kanunda, eserlerin izinsiz
çoğaltımını önleyecek, ayrıca ticarete konu edilen orijinal nüshaların
sayısının takibini temin edecek değişiklikler yapılmıştır. Bu amaçla, mevcut
kanunun 81 inci maddesi yeniden düzenlenmiş ve çoğaltılmış eser nüshalarında
bandrol kullanımına ilişkin nüshalar ve ihlal halleri açıkça düzenlenmiştir. Ayrıca, tasarıyla, eser veya hak sahiplerinin haklarını
kasten ihlal edenler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis, 50 milyar
liradan 150 milyar liraya kadar da ağır para cezası getirilmiştir. Burada
amaçlanan, hem ekonomik suçun gerektiği ölçüde cezalandırılması hem de böyle
bir düzenlemeyle ağır cezalar öngörülmesi nedeniyle suçlarda caydırıcılığın
sağlanmasıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, bir kültürün en
büyük zenginlik kaynağını, fikir ve sanat eserleri oluşturur. Bu eserler,
kişisel unsurlar taşımasına karşın, toplumsal değerler içeren tarihsel
belleklerdir. Bu sebeple, bu eserlerin derlenmesi ve bu eserlere ilişkin
bilgilerin kayıt altına alınması, kültürel, tarihî ve ekonomik birçok fayda
sağlar. Fikir ve sanat eserlerinin her biri, oluşturduğu
çevreyi, çağın koşullarını ve ait olduğu kültürü çeşitli biçimlerde yansıtan
aynalardır. Bunların derlenerek muhafaza altına alınması, bir anlamda kişisel
ve toplumsal tarihin bir arada muhafaza edilebilmesi demektir; kültürümüze
ilişkin çok değerli unsurları, gelecek nesillere, geçmişten devraldıklarımızı
ve bizim kattıklarımızı, beraber aktarmak demektir. İşte bu amaçla, tasarıda,
çoğaltılmış fikir ve sanat eserlerinin derlenmesine ilişkin bir düzenleme de
yapılmıştır. Diğer taraftan, fikir ve sanat eserleri, her geçen gün,
daha fazla ticarete konu olmaktadır. Bu eserlerin, eser sahiplerinin ve bunlara
ilişkin malî hak, devir ve işlemlerinin kayıt altına alınması, öncelikle hak
sahiplerinin haklarını izlemelerine büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Uzun vadede ise, Türkiye'de bugüne kadar hiç
oluşturulmamış bir arşiv örneğinin ortaya çıkmasını temin edecektir. Böyle bir
arşiv, hem eserlere ilişkin tüm bilgileri olduğu gibi muhafaza altına alacak
hem de gelecekte Türk ticaret, tarih ve geleneğinin profilini ortaya
çıkaracaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarı,
ülkemizde bir sistem kurulması amacıyla atılmış önemli bir adımdır; fikir ve
sanat eserlerini üretenlerin üretimden kaynaklanan haklarını ve bu hakları
devrettikleri kişilerin de haklarını koruyacak, ülkemizin fikir ve sanat
dünyasını destekleyip geliştirecek önemli bir aşamadır. Sonuç olarak, özetle: Tüm konuşmacıların da belirttiği
gibi, bu yasayla, kültür alanındaki kayıtdışı ekonomi kayıt altına alınacaktır.
Yine bu yasayla, fikir emekçilerinin hakkı korunacaktır. Yine bu yasayla,
korsan yayın büyük ölçüde engellenecektir ve meslek birlikleri daha aktif hale
getirilecektir. Bu kanun tasarısını gündeme getiren başta Kültür
Bakanımız Sayın İstemihan Talay ve çalışma arkadaşlarına şükranlarımı
sunuyorum, teşekkür ediyorum. Yüce Meclisimizde yer alan 5 siyasî partimizin
komisyonda görevli bulunan değerli üyeleri de, bu bilinçten hareketle,
tasarının her aşamasında son derece olumlu katkılarda bulunmuşlardır ve
Meclisimiz adına da, arkadaşlarımıza ve parti gruplarımıza, gösterdikleri
uzlaşı örneğinden dolayı teşekkür ediyorum. Kendilerine şükranlarımızı ifade
etmek istiyoruz. Kanunun, milletimize, Kültür Bakanlığımıza ve
kültürümüze hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Çalık. Şimdi söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Yılmaz Karakoyunlu'da. Buyurun efendim. ANAP GRUBU ADINA YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Yeni İçtüzüğümüzü kabul ettikten sonra ilk temel kanun
tartışması olarak Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu alıyoruz. Bu, gerçekten çok
önemli bir temel kanun ve bu temel kanunun bu akşam burada sükûnet içerisinde
müzakere edilmesi ve süratle kanunlaşması, muhalefetin göstermiş olduğu
suhulete, yakınlığa, samimiyete bağlı olarak gerçekleşiyor. Dolayısıyla,
cumhuriyetimizin zabıtlarına, bu kadar ehemmiyeti haiz bir kanunun bir an evvel
yasalaşmasını teminde muhalefetin gösterdiği bu fevkalade olumlu katkıyı
şükranla karşıladığımı belirtmek iste-rim. (Alkışlar) Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu değişiklik tasarısıyla ilgili olarak yapılmış hazırlıklar, 41
madde içerisinde, mevcut kanunun 44 maddesinde değişiklik öngörmekte,
bazılarını değiştirmekte, bazılarına maddeler ilave etmekte, bazılarına
fıkralar eklemekte ve böylelikle, kanunun derli toplu bir hale gelmesini
amaçlamaktadır. Bildiğiniz gibi, bizim tarihimizde, geçmişimizde,
yaklaşık yüz seneden beri, telif hakları ödenmesine ilişkin mevzuat bulunur. Bu
yüz senelik geleneğimiz içerisinde, bugün "temel kanun tartışmaları"
başlığı altında ele aldığımız çok meselenin herhangi bir şekilde bir tedvine
tabi tutulmamış olduğu dönemlerde, teliflerin ödenmesine ilişkin olarak
fevkalade disiplinli kanun hükümleri mevcut idi. 1943 senesinde, İkinci Dünya
Savaşından sonra, Türkiye'nin, telif haklarıyla ilgili olarak meselelerin
derlenip toparlanması konusunda mevzuat boşluğunu giderme ihtiyacı, o tarihte,
Yargıtayın içtihatlarıyla oluyordu. Münferit davalarda ortaya çıkmış
ihtilafların halledilmesi sonunda verilmiş kararlar, kendi içerisinde içtihat
kararlarına dönüştürülmek suretiyle, bir telif müessesesi öngörülüyor idi. O
tarihteki tartışmalarda bile, kanunun adı, bugün tartışmakta olduğumuz kanun
adı etrafında fevkalade ihtilaflıydı. Telif hakları veya müellif haklarını
öngören kanun tasarıları getirilmesi şeklindeki hukuk müzakerelerinin sonucunda
varılan karar, bunun, eser sahiplerinin haklarının korunmasına yönelik olması
şeklindeydi. Dolayısıyla da, bugün, bu meseleyi müzakere ederken, elbette ki,
bu kanun tasarısını hazırlayan, başta Kültür Bakanımız olmak üzere, Kültür Bakanlığının
her kademesindeki değerli bürokratının emeğini, hakkını saygıyla ifade ediyor,
teslim ediyoruz; ama, eğer, hakikaten bir temel kanun niteliği içerisinde
mütalaa etmek durumundaysak, böyle birtakım düzenlemeler yerine, baştan, yeni
baştan düzenlenmiş bir tek "fikir ve sanat eserleri" veya "eser
yaratıcıları sahibi hakları" kanunu tasarısı getirilmesi daha isabetli
olurdu diye düşünü-yorum. Bu 5846 sayılı Kanun 1951 yılında kabul edildiği zaman,
mevcut sistemin içerisinde son derece önemli düzenlemeleri derpiş etmişti ve
fevkalade hak teslimleri getirmişti; ama, 4110 sayılı Kanunla 1995 senesinde
yapılan tadillerle, o mevcut hukuk disiplinini âdeta pâymal ettik, yok ettik,
perişan ettik. Dolayısıyla, bugün, şu mavi kitabın, yani 1951'de kabul edilen
5846 sayılı Kanunun sadece 1 inci maddesini açıp okumaya başladığınız anda,
bütün hukukçuların parmak ısıracağı, bir hayret, tereddüt içerisinde
bakacakları, hukuk disiplininden uzak bir madde haline geldiğini görürsünüz.
Dolayısıyla, bugün, Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanmış ve komisyonlarda
olgunlaştırılmış bu kanun tasarısının 1 inci maddesi ile 2 nci maddesine
getirilmekte olan "Amaç", "Kapsam" tarifleri, hakikî
manada, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda bulunması lazım gelen hükümleri
kapsaması itibariyle de son derece olumlu değerlendirmeler ihtiva eder. Değerli arkadaşlar, bütün bu gelişmelere rağmen, bu
kanun tasarısının hâlâ eleştirilecek çok tarafı vardır; fakat, bu kanun
tasarısının eleştirilecek olan tarafları çoktur derken, bunların aynı zamanda
düzeltilebilme imkânlarını ve ihtimallerini de yine Meclis olarak birlikte
tartışmalıyız, görüşlerimizi belirtmeliyiz ki, Kültür Bakanlığı, bundan sonra
hazırlayacağı ya tüzük maddeleri içerisinde ya da biraz evvel ifade ettiğim
gibi yepyeni bir kanun tasarısı hazırlığı içerisinde yer alacak şekilde, bu ihtilaflı
noktaları bertaraf etmeli ve aydınlığa kavuşturmalıdır. Değerli arkadaşlar, evvela, terminolojik olarak bazı
noktalarda bu kanun tasarısının tariflerine katılmamın mümkün olmadığını ifade
etmek zorundayım. Değerli arkadaşlar, "sanatçı" kelimesi,
isimden üretilmiş bir isimdir; yani, "sanat" kelimesinin, isim
olarak, arkasına bir "-çı" ilave etmek suretiyle yeni bir kelime
çıkardık ve bir "sanatçı" kelimesiyle, bu kelimenin herkes tarafından
pervasızca ve sorumsuzca kullanılmasını hak sahibi haline getirdik.
Dolayısıyla, eğer sanat açısından meseleye bakıyorsak, bunun bir yaratıcısı
var, bir de icracısı var. Yine bunun Batı'daki terminolojik değerleriyle; ki,
şimdi çok fazla kullanmayı meziyet telakki ederek aslına rücu etmek yerine,
taklidine itibar etmek suretiyle kendimizi meselelerin vukufunda insanlar gibi
gösteriyoruz. Bendenizi, şu anda kullanacağım bu kelimelerden ötürü
affet-menizi rica ederek söyleyeceğim. Yaratıcısına "kompozitör" diyoruz,
uygulayıcısına da "performer" diyoruz. Siz hiç gördünüz mü?!.. Yani,
hem "icracı sanatçı" diye bir deyim söz konusu değil. Bir eserin
icracısından söz etmek mümkündür. Elbette ki, bunun komisyondaki tartışmaları
sırasında bir kere ben de iştirak etmiştim ve Sayın Komisyon Başkanımızın
lütufkâr müsaadeleriyle 5 dakikanın içerisinde görüşlerimi özetlemek durumunda
kalmıştım ve buna da işaret etmiştim. Kanun tasarısının çeşitli maddelerindeki
tariflerde "icracı sanatçı" deyiminin isabetli bir tarif olmadığını iddia
ediyorum. Dolayısıyla, bunu nasıl düzeltebiliriz veya Komisyonumuza yeniden
redaksiyon yetkisi vermek suretiyle düzeltme imkânları bulabilir miyiz bulamaz
mıyız, bu noktada da bir tereddüt ifade ediyorum. Değerli arkadaşlar, bir kanunun haklarının tesliminde
en tehlikeli kelime "anonim" kelimesidir. Çünkü, bir eser, yaratıcısı
açısından eğer hak oluşturuyorsa veya bir hakkın talebini ihdas ediyorsa, o
hakkın talebini ihdas eden hakkın tarifini "anonim" olarak takdim
ederek teliften kaçınmanız mümkündür. Bu yüzden de bir sürü eserde, yaratıcısı
adına "anonim" deyimi kullanılmak suretiyle telif mükellefiyetinden
kaçmalar vardır. O itibarla "anonim" kelimesinin karşılığında hakları
yok edilenlerin, yaratıcılar kesiminin tariflerinin çok iyi bir şekilde bu
kanunda yer alması beklenirdi. Özellikle, bizim musikimizde ve halk musikimizde
"derleyiciler ve kaynak kişiler" tarifi söz konusudur. Her ne kadar,
bu kanun, çok isabetli bir düzenlemeyle kanunun eski haklarındaki
"komşular" yerine, Roma'daki anlaşma statüsüne uygun bir deyimle
"bağlantılı haklar" genel tarifi içerisinde kolaylıklar getirmeyi
öngörmüşse de, yine "bağlantılı haklar" tarifinin içinde yer alması
gerekli olan kaynak kişiler ve derleyici kişilere ilişkin hakların teslimi
konusunda hiçbir sarahat içermemektedir. Değerli arkadaşlar, üzerinde ısrarla durulması lazım
gelen bir tasarı; mümkün olan azamî sürat-le geçiyorum; ancak, madde 1'den
madde 21'e kadar birinci ve madde 21'den madde 41'e kadar olan ikinci
tartışmalar eşiğinde de yine aynı konuşmalarda bazı meselelere temas edeceğim;
fakat, geneli üzerinde bu görüşleri ifade etmek ihtiyacını duyuyorum. Değerli arkadaşlar, sinema eserlerine ilişkin 3 üncü
maddede, sinema eserleri konusunda, sanatçıların haklarına yönelik bir tedbir
söz konusu değildir. Sinema sanatı, birden çok sanatçının müştereken sanat icra
etmesi halinde meydana gelebilen bir eser tarifidir. Dolayısıyla, her birinin
haklarının nasıl teslim edileceğine ilişkin düzenlemeleri mevcut kanun
tasarısında göremiyoruz; ancak, Sayın Bakanımız bir vesileyle ifade ettikleri
için, o müjdeli haberin muhtemel değerlerine şimdiden sığınarak söylüyorum,
mutlak surette yeni bir sinema kanunu hazırlığı yapılmalı ve bu hazırlık içerisinde,
sinema sanatçılarının telifine ilişkin hakları sarahate kavuşturulup tarifleri
netleştirilmelidir. 4 üncü maddede, ilerlenen "işlenmeler ve
derlemeler" mevcut kanundaki sadece "işlenmeler" başlığı altında
olan maddeye yeni bir ilaveyle yeni bir açıklık getirmekle, meseleyi, daha
sarih, daha anlaşılabilir ve hakları, daha kolay tarif edilebilir noktaya
getirmiş durumdadır; ancak, bu maddeye ilişkin olarak da bir itirazda bulunmak
zorundayım. Bizim kanunumuz, mevcut 5846 sayılı Kanun, yine 4110
sayılı Kanunla tadil edilmiş olan esaslar da birlikte olmak üzere
"derleme" kavramını "her biri kendinden bağımsız; ancak bağımsız
hüviyetlerini muhafaza eden; fakat müşterek noktaya geldiğinde edebî değer
ifade eden bir eserin yaratılmasıdır" şeklinde tarif eder. Dolayısıyla,
burada derleyici, tek tek her biri bir kıymet ifade eden veya Fikir ve Sanat
Eserleri Kanununun genel tarifi itibariyle müellifinin hususiyetini yansıtan
değerdeki eserlerin bir araya getirilmesi halidir ki, bu, biraz evvel
söylediğimiz, bir eserin derlenmesi ve onun kaynak olarak kullanılmasından
farklı bir tariftir. Dolayısıyla, bizim kanunumuz, şu getirilen tasarı da dahil
olmak üzere, hâlâ hakları teslim edilmemiş sanatçıların bulunduğunu zımnen
ifade ediyor demektir. Diğer bir nokta da, kanunun 13 üncü maddesinde
getirilen husustur. Yine, değerli hukukçu arkadaşlarımızın çok kolaylıkla
hemen takip edebilecekleri bir noktaya temas etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, hukukta bir ispat kolaylığını elde
etmek başka bir şeydir, aksi ispat edilin-ceye kadar bir şeyin aidiyetini tarif
etmek başka bir şeydir. Birinin adına "karine" diyoruz, ötekinin
adına "hüküm" diyoruz. Dolayısıyla, birisinin karineden istifade
etmesi, o hakkın aksini iddia edenin ispatına kadar sahipliğini ifade eder.
Hükümle ispat kolaylığı sağlamak ise, bizzat gidip ifade edip mahkemede
hakkının teslimini talep etmek olacak. Şimdi, tasarının 7 nci maddesiyle kanunun 13 üncü
maddesine getirilen değişiklikte, Kültür Bakanlığına gidip bunun tescilinin
yaptırılması söz konusu edilmektedir. Bence burada "yaptırırlar"
kelimesi "yaptırabilirler" olmalı; bir müsaadeye, bir ihtiyara talik
edilmelidir. "Yaptırırlar" hükmünün getirilmesi, mecburiyet ifadesi
olarak derpiş edildiği için, ileride birtakım ihtilafların doğmasına sebebiyet
verebilecektir. Bu arada, elbette ki çok önemli hususlardan biri de,
tıpkı sınaî mülkiyette olduğu gibi, edebî ve sanat mülkiyetinin esaslarını da
tescil edebileceğimiz bir patent enstitüsünün kurulması gerekir. Keşke, bu
tasarı içerisinde bunu da derpiş edebilseydik, ancak, yine Sayın Bakanın
ifadesine göre, ileride yapılacak hazırlıklarda Kültür Bakanlığı bünyesinde
fikir ve sanat eserlerinin sahiplerinin eser aidiyetini tevsik edecek
tescillerin yaptırılabileceği bir patent enstitüsünün kurulacağını da görmüş
oluyoruz. Değerli arkadaşlar, tasarının 19 uncu maddesiyle
kanunun 37 nci maddesindeki yapılan düzenleme, haber esaslı birtakım
alıntıların Telif Eserleri Kanununa tabi olup olmadığı noktasındaki
tereddütlerin açıklığa kavuşturulmasıdır. Bence, düzenleme son derece isabetli
olmuştur; bu bahis de, zaman zaman eser sahipleri ile yayıncılar arasında doğan ihtilafların giderilmesinde konuyu
bütün unsurlarıyla ihtiva eden bir düzenlemedir. Burada da yine bir
terminolojik ihtilaf noktası hissetmekte olduğumu ifade edeyim. Eski kanunda
"röportaj mahiyetinde" deniliyordu, tasarıda ise "haber
mahiyetinde" deniliyor. Röportaj ve haber, sadece iletişim sektörüyle
ilgili terminolojik kullanımdır. Belki "bilgilendirme amacıyla"
denilmek suretiyle yapılabilseydi, daha geniş kapsamlı ve daha az ihtilaflı
olma ihtimali olan bir madde düzenlenmiş olacaktı. Değerli arkadaşlar, kanunun 21 inci maddesiyle, esas
itibariyle, bu mevcut kanunun 42 nci maddesinde bir değişiklik yapılmaktadır.
Bu değişiklik, prensip itibariyle fevkalade doğrudur, isabetlidir. Dolayısıyla
da, bu isabet çerçevesinde "meslek birlikleri" tartışması söz konusu
edilmektedir. Meslek birlikleri, sanatçıların sanat alanlarına veya kanunun
tayin ettiği tarifler itibariyle, sinema sanatı, edebiyat ve ilim eserleri,
güzel sanatlar ve müzik eserleri olmak üzere teşekkül eden 4 grup altındaki
meslek birliklerine, 4110 sayılı Kanunla, ikincisini, üçüncüsünü getirmek
şeklinde bir düzenleme yapılmıştı. Zannederim, o zamanki Kültür Bakanlığının
böyle bir konuda kendilerini çok serbest hissetmek ihtiyacının bir miktar da
ideolojik değerlendirmelerinin etkileriyle düzenlenmiş olması, bu maddede
istenmeyen yanlışlıklara sebebiyet vermişti. Dolayısıyla, biraz evvel kürsüde
konuşan Doğru Yol Partisi sözcüsü değerli arkadaşımız Sayın Bilgiç'in ifade
ettiği hususiyetin altını çizmekle beraber, yanına da küçük bir asteriks koymak
ihtiyacını hissediyorum; o da şudur : Kültür meselelerinde, sanat
meselelerinde, eğer meseleyi ucuza getirirseniz, üslubunuza seviye kazandırma
ihtimaliniz kalmaz. Dolayısıyla, 4110 sayılı Kanunla yapılan, tadilde, bu
mesele fevkalade yanlış düzenlenmiş idi. Benim gönlümden geçenleri söylemek gerekirse; ben, her
dalda, her başlık altında bir tek meslek birliğinin bulunması lazım geldiğine
inanırım; ancak, her şeyin çok liberal olduğunu iddia ettiğimiz bir yerde
rekabetçi olmanın getireceği avantajlardan da böylesine önemli bir kanundan
istifade edecek sanatçılarımızın mahrum kalmaması gerektiğini de ifade ederim.
Dolayısıyla, Sayın Bakanlığın düzenlemesini sağlıklı, isabetli bulduğumu,
ancak, bir noktada eksiklik olduğunu belirtiyorum ve o eksikliğin telafisi için
de, muhtemelen bütün parti gruplarının ittifak edeceği bir önergeyle
değiştirmek ve kanunu daha olgun hale getirmek mümkündür. Onun da isabetli bir
düzenleme olacağını, başta bu kanuna ta başından beri önemli ölçüde destek
veren, suhulet gösteren muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımızın ve
iktidar mensuplarının birlikte hareketlerinin isabetli olacağını düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, diğer bir madde, mevcut kanun
içerisinde kamuya mal etme ile devletin faydalanma salahiyetini tarif eden
maddeler arasındaki bağlantılar yoluyla, bu kanunda, yine, telifleri
ödenmek suretiyle bir sürü eserin gündeme geti-rilip yayınlanmasını sağlayan
düzenlemelerin de çok sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Ancak, bir doğru
düzenlemenin, kaçınılmaz şekilde bir yanlışlık getirebileceği ihtimaline de
işaret etmek zorundayım. Vakit kısaldığı için, süratle meseleye temas etmek
ihtiyacını hissediyorum; o da, band-rolle ilgili olan hükümlerdir. Değerli arkadaşlar, telifin suiistimal edilmesinin son
derece bol yolu vardır. Bunlardan bir tanesi de, bir eseri, sizin bilginiz
dışında korsan çoğaltarak, kendilerine menfaat sağlamalarıdır. Bir eserin yaratılmasında
emeği, alınteri, göznuru olan, sabahlara kadar çalışarak üreten, telif eden
şahsın, yani sanatçının, eseri yaratanın hiçbir şekilde menfaatdar olmayacağı
bir mekanizmayı, sırf ticarî bir menfaat için suiistimal eden sistemi önlemek,
Kültür Bakanlığının en başta gelen görevlerinden biri olmalıydı ve Kültür
Bakanlığı, bu konuda, işte bu söylediğimiz maddeyi; yani tasarının 33 üncü
maddesini getirerek, mevcut kanunun 81 inci maddesinde önemli bir düzenleme
yapmıştır. Bu bandrol hikâyesinin Türkiye'de yeni olduğunu,
kitaplarda bu bandrol işinin yürümeyeceğini, bunu başka herhangi bir sanat
dalıyla birleştirmek suretiyle takdim etmenin isabetli olmayacağını hem basın
yoluyla hem de kişisel temaslar yoluyla telkin eden birtakım görüşler ileriye
sürüldü. Değerli arkadaşlar, bu, fevkalade önemli bir noktadır
ve bu nokta üzerinde ısrarla durulması gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Müsaade edecek misiniz? BAŞKAN - Estağfurullah efendim, müsaade sizin; ama,
toparlarsanız minnettar kalırım. YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Evet, dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, bu kanunla ilgili olarak en önemli maddede, mutlak surette
bandrolün kaçınılmaz şart olduğunu öngören maddenin kanunlaşmasına destek
vermeniz gerekecektir; Meclis olarak bir sanatçının hakkını teslim ettiğimizin
en güzel örneklerinden bir tanesi bu olacaktır. Değerli arkadaşlar, iki noktada eksiklik gördüğümü
söylüyorum; o iki tane eksiklik noktasını da, bana verilmiş olan 30 saniye
içerisinde özetleyeceğim. Bunlardan birincisi şudur: İnternette haklar
suiistimaline ilişkin herhangi bir düzenleme yok; dolayısıyla, bugün en yaygın
şekilde kullanılan aletlerden, araçlardan biri olarak internetin, bu sistemin
haklar suiistimaline alet edilmesi ihtimalini bertaraf edecek bir düzenlemeye
ihtiyaç vardı, dikkate alınması isabetli olurdu. Diğer bir nokta, bu kanun tasarısı sadece teliflere
ilişkin düşünülmüştür. Telif, bildiğiniz gibi Arapça "ülfet" kökünden
gelir, ancak, sadece birbiriyle uyuşur nitelikte olanların bir araya
geti-rilmesidir; yani, uzlaşmadan farklıdır, mutabakat anlamında da değildir,
müellifat anlamındadır; bir araya geldiği değerler önem taşır. Dolayısıyla,
telifin, sadece parasal haklar eşdeğerini öngören ta-riflerde ele alınması,
müellifin diğer haklarının saygıdeğer olmadığı izlenimini uyandırabilir. Bir
müellif için en önemli olan nokta da, diğer haklarının kendisine teslim
edilmesi, hele hele, bu kadar ehemmiyeti haiz bir temel kanun içeriğinde bu
hakların tarif edilmesidir. Sanırım, bundan sonraki görüşmelerde daha ayrıntılı
olarak sizlere malumat arz edeceğim. Şu ana kadar arz ettiğim hususların büyük
bir kısmına, Kültür Bakanlığı, bu kanuna dayalı olarak çıkaracağı tüzükte
derpiş etmek suretiyle hal çaresi bulabilir. Bu memlekete, çıkacak bu kanunun layık olduğunu
düşünüyor ve herkese hayırlı olmasını diliyor, gecenin bu saatinde lütfedip
beni dinlediğiniz için saygılarımı ve şükranlarımı arz ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karakoyunlu. Gruplar adına görüşmeler bitmiştir. Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker,
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti, 77 yıllık bir süreç içinde, sanat
eserlerinin yaratılması, fikirlerin korunması konusunda ciddî evrelerden
geçmiştir. Bu evrelerden geçerken, özellikle, sanatla uğraşanların, fikir
üretenlerin eserlerinin korunması yönünde belirli uğraşıların, belirli gayretlerin
olduğunu bili-yoruz. Ancak, ne var ki, bütün bu yapılan çalışmalarda, sanat
eseri üretenlerin ve fikir üretenlerin hakları bugüne kadar ciddî bir şekilde
korunmamıştır. Bunun en tipik örneğini, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Kemal
Sunal ile ilgili gerek bu kürsüde yapılan konuşmalarda gerekse televizyonlarda
gördük. Bir sinema oyuncusunun oynadığı filmdeki telif hakkı, hiçbir zaman
düzenlenmemiştir ve bir sinema oyuncusu yokluk içinde yaşlılığını geçirirken,
çevirdiği filmi televizyonlarda ya da sinemalarda pazarlayıp ciddî para kazanan
insanların varlığına rağmen, bu kişilerin korunması yönünde kimse gayret
göstermemiştir. Bugün hâlâ çözülmemiş olan sinema oyuncularının bu hakları,
aslında, geçmişte, yazarlar için çözülmemiştir, geçmişte, diğer insanlar için
de çözülmemiştir. Bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının fikir ve
sanat haklarının tamamını koruduğunu söyleyemeyiz. Belirli maddelerine
bakıldığı zaman, örneğin, bu kanun tasarısında, Türkiye Cumhuriyetinin önemli
bir varlığı olan TRT'nin haklarını koruyacak bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Nedir o düzenleme; başka bir radyo veya televizyonun, TRT'deki yayınları yarın
öbür gün kopya ettiği, arşivlerinden alıp kullandığı takdirde bir bedel
ödemesi, bu fikir ve sanat hakkını Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sahip
olduğu bir kuruma ait olan bu hakların ödenmesiyle ilgili bir düzenleme hâlâ
eksiktir. Ama, bu düzenlemelerin tümünün bu yasa tasarısında
gerçekleştirilmesini beklemek mümkün değildir. Neden geçekleştiremeyiz; işin
hem siyasal yönü vardır, kurumların belirli bir şekilde değerlendirilmesi
vardır hem de başka nedenler vardır. Türkiye'de kültür ve sanat faaliyetlerinin oluşumunda
düşünce hakkının korunması çok önemlidir. Bu düşüncenin ürettiği ürünler
gelecek nesillere yansıtıldığı zaman bu düşünceleri üretenlerin katlandıkları
fedakârlıkların da karşılığının ödenmesi büyük bir önem arz etmektedir. Değerli milletvekilleri, fikir ve sanat haklarını
korurken bir başka eksiklikten de burada söz etmek istiyorum; o da, yurt
dışında kullanıldığı iddia edilen fikir ve sanat eserleriyle ilgili olarak
belirli zümrelerin ülkemizde türediklerini ve bu gruplar adına belirli paralar
aldıklarını, belirli faturalar kestiklerini ve bunların, belirli bir süreçte
haksız bir kazanç olarak elde edildiğini de burada dile getirmek istiyorum. Bu
haksız kazançlarla ilgili çeşitli önlemlerin alınarak, aynı zamanda bu fikir ve
sanat eserlerinin oluşmasında, yayılmasında katkısı olanların hem haksız
nedenlerle mağdur edilmeleri önlenmeli hem de gerçek fikir ve sanat eseri
sahiplerinin hakları korunmalıdır. Değerli milletvekilleri, fikir ve sanat eserleriyle
ilgili olarak hakların korunması konusundaki bu kanun tasarısının, ülkemize
hayırlı olmasını dilerken, sözlerime başlarken dile getirdiğim, başta, sinema
oyuncuları olmak üzere, hakları korunmamış insanların haklarını da koruyacak
gelecekteki düzenlemelerin yapılması dileğimi belirtir, saygılarımı sunarım.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker. Şimdi, söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik'te. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; 402 sıra sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun Tasarısının
geneli üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım. Fikir ve düşünce, en önemli sermayedir ve kültürle
alakalıdır. Bir milletin sermayesi olmayabilir; ancak, düşünce ve fikir, her
türlü sermayeyi oluşturur. Düşünce ve fikir, bir milletin en büyük hazinesidir.
Medeniyet adına ne ortaya konmuşsa, hepsi düşünce ve fikirle ortaya konur. Bir
milletin geri kalmasında en önemli unsur, düşünce ve fikir hayatının
gelişmesinin önlenmesidir. Bu nedenle, düşünce ve fikir dolayısıyla onun meydana
getirdiği sanat ve kültür ne kadar özgürse, o milletler de o kadar
gelişmişlerdir. Milletlerin özellikleri, kültür ve sanat hayatıyla ortaya
çıkmaktadır. Başkalarının kültürünü benimsemek, kopya etmek, o milletlerin
hegemonyasına girmekle aynı anlama gelmektedir. Onun için kültür, millîdir
diyoruz. Bugün, Avrupa Birliği kapısında bekleyen Türkiye, hangi kültür
ailesine mensup olduğunu, tarihin bu dönüm noktasında iyi düşünmek zorundadır. Bundan yüzaltmışbir yıl önce ilan edilen Tanzimat
Fermanından günümüze, Batı kültürü ile kendi kültürümüz arasındaki gerilimi
yaşıyoruz. Yeni bilgi çağında, İnternetle ortaya çıkan kültür, dünyayı evrensel
bir köye dönüştürürken, eski dünyada olduğu gibi ülkeler, güçleri oranında
dünya kültürüne dahil oluyorlar. Televizyonun karşısında, sinemada, tiyatroda, plastik
sanatlarda, müzikte eğer sadece taklitle yetiniyor ve sadece hayranlık
üretiyorsanız, sadece seyirciyseniz, evrensel kültüre bir katkınız olamıyorsa,
bu, düşünce ve fikir hayatına önem verilmeyişindendir. Değerli milletvekilleri, geçmiş hükümetlerin
politikaları ile siyasî bağımsızlık politikamızı, ne yazık ki, kültür
politikalarında koruyamadık. Şimdi, devletler, ekonomiler, uluslararası
ilişkiler, artık, kimsenin önüne geçemeyeceği yeni bir tehdit altındadır.
Ülkeler, ekonomik güçleri oranında kültürlerini dünya pazarına sürüyor ve
toplumlar, kültürel dirençleri kadar mukavemet gösteriyorlar. Uluslararası ilişkilerde de ekonomik ilişkilerde de
kültüre göre belirleme yapılmaktadır. Yeni dünyada ya üreticisiniz ya da pasif
tüketici. Türkiye hükümetleri, kültürel olarak dünyaya hangi katkıda
bulunduklarının muhasebesini yapmak zorundadırlar. Ekonomik olarak dünya
standartlarının neresindeysek, kültürel olarak da aynı yerdeyiz. Değerli arkadaşlar, bu kürsüye çıkıp, bilimde, sanatta,
edebiyatta dünya ölçüsündeki eserle-rimizi duyuracak, gururla duyuracak bir
kültür politikamız yoktur. Türkiye sınırlarını aşabilen yazarlarımız,
aydınlarımız, burada özgürce üretim yapamadıklarını ifade ediyorlar.
Cezaevlerindeki olayları bile aydınların müdahalesiyle durdurabileceğimizi
umu-yoruz. Bugün, üniversitelerimiz, bilim adamlarımız, tek tip,
fabrikasyon bir insan tipi üretmek için, sadece ideoloji üretiyorlar.
Üniversite rektörleri, bilimsel araştırmalarla, dünyada olay haline gelen
incelemelerle değil, kılık kıyafet dayatmalarıyla gündeme geliyorlar. İşte, bu utanç verici tablo, bir kültür politikasını
gerektiriyor. Evet, kültür meselesi, Türkiye'de ideolojiktir; çünkü, çok
netameli bir alandır. Yurtdışına gidenler, yurt dışındaki yüzbinlerce
insanımız, büyükelçiliklerimizden, kültür ataşelerimizden kültür alanında hangi
hizmetleri alabiliyorlar? Kültür Bakanlığında olduğu gibi diğer bakanlıklar da,
torpilli bürokratlarını yurt dışına gönderince, meseleyi hallettiklerini
düşünü-yorlar; halbuki, olay böyle değildir. Değerli milletvekilleri, kültür mirasımız, fikir ve
sanat eserlerimiz, uluslararası antika mafyasının ticarî metaı haline
gelmiştir. Banka hırsızları gibi tarihî eser kaçakçıları cirit atıyor. Bir de
bakıyorsunuz ki, bir kütüphanede veya bir müzede olması gereken bir eser,
kaçakçıların elinde dolaşıyor. Eh, 77 yılda 77 defa millî eğitimde reform yaparsanız,
eğitimi de, kültürü de katledersiniz, toplumu da yozlaştırırsınız. Şu anda görüştüğümüz tasarı, milletimizin fikir ve
sanatta ilerleme ihtiyacının getirdiği bir zarurettir. Fikir ve Sanat Eserleri
Kanununun 42 nci maddesi, en son 1995 yılında değiştirildi; ancak, Türk fikir
hayatında ortaya çıkan gelişmeler ve hareket, eserlerin tekrarına yarayan
vasıtalardaki artma ve çeşitlilik, korsan yayınlar, eser sahiplerinin
haklarının ihlali hallerinde verilecek cezaların yetersiz oluşu, Fikir ve Sanat
Eserleri Kanununun tekrar değiştirilmesini zarurî kılmıştır. Tasarının 1 inci maddesiyle, eski kanunun 1 inci
maddesi tamamen değiştirilmiş ve yerine "amaç" maddesi konulmuştur.
Amaç maddesinde, bu kanunu amacının, manevî ve malî hakları belirlemek, korumak
olduğu öngörülmüştür. Aynı hükme, kanun üzerinde "sahiplerinin maddî ve
manevî menfaatları bu kanun dairesinde himaye görür" biçimindeki 13 üncü
maddesinde yer ve-rilmektedir. Aynı hüküm, kanunun 20 nci maddesinde de değişik
ifadelerle tekrarlanmaktadır. Bu itibarla, kanunun 13 ve 20 nci maddelerindeki
hükümler karşısında tasarının 1 inci maddesinin gerekmediği ortaya çıkar. Tasarının 2 nci maddesinde de, televizyon haber
özetlerine benzeyen birtakım tanımlar bulunmaktadır. "Tanımlar"
başlığı altındaki madde (1b) fıkrasının (b) bendinde "Eser sahibi: Eseri
meydana getiren gerçek kişidir" hükmüne karşılık, yine, tasarının 5 inci
maddesiyle kanun tamamen değiştirilmiş ve tasarıya, yeni 8 inci maddeyle
"bir eserin sahibi onu meydana getirendir" hükmü konulmuştur.
Görülüyor ki, bu ikinci tarifte eser sahibinin gerçek kişi olması aranmamıştır.
Birbiriyle çelişen bu iki belirlemenin gerekçesini bulmak mümkün değildir. Tasarının getirdiği diğer bir tanım da "işlenme
eser" kavramıdır. Bu da, kanunun kaldırılmayan ve değiştirilmeyen 6 ncı
maddesinin 1 inci fıkrasında vardı. Kavramların kısa ve bazen de uzun
aralıklarla neden tekrarlandığını anlamak mümkün değildir. Hazırlanan taslak bir yeni yasa değil iyileştirmedir.
Bu tasarı birçok yenilik getirmekle birlikte, yakın bir zamanda, yeni bir
düzenleme ihtiyacını doğuracaktır. Bunun kesin çözümü, kanunun, tamamen,
yeniden ele alınmasıydı. Değerli milletvekilleri, değerler evrensel olabilir;
ama, kültür millî olmalıdır. Sanata, sanatkâra gereken değer verilmezse,
meydana gelecek boşluğu dolduramazsınız. Fikir ve sanat eserlerinden
bahsederken, değerli üstat Necip Fazıl'dan bahsetmemek haksızlık olur diye
düşündüm. Bakınız, ne güzel ifade etmiş: "Sular kıvrım kıvrım ırmağa gelir Pervane dediğin çerağa gelir Bülbül kovuldu mu dil bahçesinden Gak gak karga Vak vak kurbağa gelir." Konsensüs halinde fikir ve sanat hayatımızı
geliştirmeye yönelik kabul edilecek bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik. KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum efendim. BAŞKAN - Efendim, daha oylamaya falan geçmedim, Sayın
Uzunkaya'nın söz hakkı var. Sayın Uzunkaya sual soracaksınız herhalde. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Evet. BAŞKAN - Buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle
Sayın Bakandan şu suallerimi cevaplandırmasını arz ediyorum. Evvela şunu ifade etmem gerekir ki, hakikaten Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi olarak ben de, hem alt
komisyonda, hem komisyonda bu tasarının büyük bir ittifakla çıkmış olmasının ve
bugün temel yasalar adı altında parlamentodan geçecek olmasının mutluluğu
içerisindeyim ve bu nedenle bu yapı içerisinde Sayın Bakanımızın kişisel
tutumunun da et-kili olduğunu ifade ediyor, kendilerini tebrik ediyorum,
teşekkür ediyorum. Ancak, Sayın Bakandan, ülkenin bir Kültür Bakanı olarak
iki hususta sualim var. Bunlardan birisi, bir televizyonumuzda son günlerde
yayınlanmakta olan "Biri Bizi Gözetliyor" adı altındaki programın
içeriği ve yapısı itibariyle ülkenin fikir, sanat, bilim dünyasına saygı duyan
ilgili bir Bakan olarak, bu kişilerin, günlük fevkalade dejenere olmuş
hayatlarının, farklı ekranlardan topluma yansıtılmasını, fikir ve sanat
dünyamıza, ülke insanına saygı açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? İzleme,
izletme, bir Bakan olarak konuyu takip etme ve gerekirse yasal işlem yaptırma
konusunda bir eyleminiz, düşünceniz var mıdır? Ki, bu konuda toplumun büyük
rahatsız-lığı vardır, bunu özellikle zatıâlinize ve Yüce Heyete de burada arz
etmek istiyorum. Batı toplumlarında böyle şeylerin olması olağan olabilir; ama,
bizim toplumumuzda, az önce de ifade edildi, medeniyetler farklıdır, kültürler
farklıdır; birisinde enternasyonal düşünülebilir;ama, kültürler millîdir. Sayın Bakanım, bir diğer konu da, şu elimdeki eser,
1998 yılında, Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü almış, yine 1998 Abdi İpekçi
Dostluk ve Barış Ödülü almış, yazarı bir Türk olan Kemal Yalçın'ın "Emanet
Çeyiz" adlı eseridir. Bakanlık olarak, sizin bu esere Kültür Bakanlığı
Roman Başarı Ödülü verişinizde etkili olan sebebin ne olduğunu doğrusu
bilemedim; çünkü, ben-deniz bu eseri dikkatle okudum... Üstelik, Millî Eğitim
Bakanlığı, ilkokullarda, dördüncü sınıf Türkçe kitabında, bu kitabı ilkokul
öğrencilerine tavsiye etmiş. Ben şimdi sayfa numaralarını vereceğim. Mesela, bu
kitabın içerisinde -samimiyetle söylüyorum- bir Anadolu insanına okutulama-yacak,
dinletilemeyecek kadar galiz küfürlerin, hakaretlerin olduğu varsayılır,
bilinirse, buna hem Kültür Bakanlığımızın ödül vermesini hem de Millî Eğitim
Bakanımızın okullara tavsiye etmesini hayretle ve dehşetle izlediğimi burada
ifade ederken, Sayın Bakanım, bu eseri okuyarak mı böyle bir ödül verdiniz veya
Bakanlığınız bunu hangi nedenle ödüllendirdi? Çünkü, burada, Birinci Cihan
Harbi döneminde Rumların ve Ermenilerin zulme uğratıldığını bizzat Kemal Yalçın
iddia ediyor, birkısım ravileri aracılığıyla; yani, böyle bir kitap yazıldıktan
sonra, Fransa'nın Ermenilerine ve Ermeni lobicilerine, kanaatimce gerek yok;
ama, hayreti mucip, böyle bir eser yazılabilir, böyle bir eserin Millî Eğitim
gibi bir bakanlık ve zatıâlinizin başında bulunduğu önemsediğim kişiliğiniz
itibariyle, önemsediğim bir bakanlık tarafından tavsiye edilmesi veya
ödüllendirilmesinin bilinmeyen bir başka sebebi var mıdır, izah ederseniz
memnun olurum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın Bakan, buyurun efendim. KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; "Biri Bizi Gözetliyor" adlı programı
bugüne kadar şahsen izlemedim. Yalnız, Avrupa'daki programların da tartışmalar
yarattığını ve orada da, o toplum yapısı içinde bile, belirli kesimlerden
eleştiri aldığını biliyorum. Bunun temelinde, insan özel yaşamının daima mahrem
olduğu ve toplumsal yaşamda, özel yaşamın mahremiyetine saygı gösterilmesi
gerektiği inancının yattığını düşünüyorum. Takdir edersiniz ki, Kültür Bakanlığı
olarak, radyo televizyon yayınlarıyla ilgili herhangi bir yaptırım yetkimiz
yok; ancak, bu konuda denetim yetkisinin RTÜK'te olduğunu biliyoruz. Şu anda
Sayın Milletvekilimiz olarak, Sayın Uzunkaya'nın, bu konuyu Türkiye Büyük
Millet Meclisinde gündeme getirmesi ve bizim de bu şekilde yaptığımız
değerlendirme, RTÜK tarafından da dikkate alınabilecek bir değerlendirme olarak
düşünülmelidir. Bu konunun, RTÜK'e de Bakanlığımız tarafından iletileceğini
burada belirtmek istiyorum. İkinci sorunuzun cevabına gelince: Kültür Bakanlığı,
Bakanlık faaliyetleri arasında kendisi yayınlar yapmaktadır. Bu yayınlar,
kültür hayatımızın değişik evreleriyle ilgili, genellikle ticarî niteliği
olmayan; ama, topluma sunulması gereken kültürel değerleri yansıtmaktadır.
Ancak, ülke-mizde, kişiler tarafından değişik alanlarda romanlar, kitaplar
yayımlanmakta ve bunlar özel yayınevlerinde de basılmaktadır. Kültür
Bakanlığının değerlendirme kurulları vardır; bu kurullardan bir tanesi, o yıl
içerisinde yazılan değişik kitaplar, romanlar arasında, bu biraz önce
belirttiğiniz kitabı da incelemiş ve birçok kademedeki ödüller arasında buna da
başarı ödülü vermiştir. Bu kitap, Bakanlığımız tarafından Bakanlığımıza ait bir
kitap olarak yayınlanmamıştır. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Doğan Kitapçılık... biliyorum.
KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) -
Dolayısıyla, içeriğiyle ilgili olarak Bakanlığımızın herhangi bir sorumluluğu
yoktur. Kitabın geneliyle ilgili olarak da, hümanist bir
yaklaşım içerisinde bir Türk ailesinin, Yunanistan'a göçen bir aileye, uzun
yıllar, onların bıraktığı bir emanet çeyizi, daha sonra o aileyi bularak
vermesi, iade etmesi gibi bir anlatımı yansıtmaktadır. Tabiî ki, tek tek
arandığında, bu kitabın içerisinde, hoşa gitmeyen veya reddedilmesi gereken
unsurlar da vardır; ama, genel anlamda, böyle bir Türk ailesinin, insancıl
yaklaşımını konu alan ve bizi, bir anlamda yücelten bir değer olarak da sunan
bir niteliği vardır. Bir içsavaş ortamı içerisinde ortaya konan, bu biraz
önce belirttiğiniz unsurları, tabiî ki, bizim kabul etmemiz mümkün değildir. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakanım, dil olarak... BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim, mesele anlaşılmıştır.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Bu bölüm, 1 inci madde ilâ 20 nci maddeyi
kapsamaktadır. Bu bölümde konuşma süreleri, grup-lar, komisyon ve hükümet için
10'ar dakikadır. Birinci bölüm üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek söz istemiştir. Buyurun Sayın Çiçek. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı hakkında
Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonumuz, bu tasarıyla ilgili bütün grupların konsensüs
sağladığı güzel bir çalışmayı sonuçlandırmıştır. Oluşturulan alt komisyonda,
tasarının ilgi alanına giren bütün meslek birliklerinin, kurum ve kuruluşlarla
ilgili şahısların aşağı yukarı tamamına yakınının görüşleri alınmış, itirazları
değerlendirilmiştir. Bu kanun tasarısının hazırlanmasında meslek birliklerinin
büyük katkısı olmuştur. Bu tasarı, Bakanlığımızla muhataplarının ittifaklarıyla
çıkmıştır. Kültür Bakanlığımızın görüşleri ile meslek kuruluşlarının görüşleri
telif edilmiş ve mutabakat sağlanarak kanun teklifi üst komisyona intikal
ettirilmiştir. Alt komisyonda görev almış bir arkadaşınız olarak, yüzlerce,
hatta binlerce ayrı görüş ve düşün, ciddî manada etüt edilerek, araştırılarak
değerlendirilmiş ve kanun tasarısında görüşlerin değerlendirilmesi sonucunda
yer alması temin edilmiştir. Kültür Bakanlığımızın görüşleriyle meslek
kuruluşlarının görüşleri telif edilmiş, mutabakat sağlanmıştır. Üst
komisyonumuzun ittifakının oluştuğu görüşlerle tasarı huzurunuza gelmiştir.
Fazilet Partisi Grubunun görüşleri tasarıda yer aldığı için, Grubumuz, tasarıyı
komisyondan geldiği şekliyle aynen kabul etmektedir. Bu sebeple, Grubumuzca,
tasarının maddeleriyle ilgili değişiklik önergesi verilmeyecektir. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun
değiştirilen maddelerinde özetle şu hususlara yer verilmektedir: Eser sahibinin
münhasır haklarından birisi olan çoğaltma hakkı ile ilgili düzenlemeler, mevcut
Kanunun 22, 41 ve 81 inci maddelerinde değişiklikler yapılarak belirlenmiştir. Radyo, televizyon gibi yayın kuruluşlarınca yayınlanan
fikir ve sanat eserlerinin korunması ve kullanımları, eserlerin koruma
süreleriyle ilgili düzenlemeler, eserlerin kayıt, tescil edilmesi, malî hakları
kullanımı yetkilerinin takip edilmesi, eserlerle ilgili bilgilerin hak
sahiplerinin belirledikleri şekilde korunmasının sağlanmasına ilişkin
düzenlemeler, korsanlığın ve eserlerin yetkisiz kullanımının engellenmesi
hususundaki düzenlemeler, mevcut Kanunun 20, 25 inci maddeleri arasında
belirlenen eser sahiplerinin malî haklarına tecavüz hallerinde verilecek
cezalar, Kanunun ilgili maddeleri gözden geçirilerek yeniden düzenlenmiştir ve
caydırıcılık esası gözönünde bulundurulmak suretiyle cezalar ciddî manada
artırılmıştır. Kanunun değişen maddelerinin muhtevası, maddeler
görüşülürken yapılan değişikliklerin ne olduğu sizlere arz edilecektir. Kanunun
alt komisyonda ve Komisyonda görüşülmesi esnasında, her türlü anlayışı
başarıyla sergileyen, muhalefetin görüşlerine kendi görüşü gibi sahip çıkan
Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay Beye, huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Ayrıca, millî kültürümüzün seçkin eserlerinin nadide
örneklerinden biri olan Hattat Karahisarî'nin muhteşem elyazması Kur'an-ı
Kerim'ini tıpkıbasım sistemiyle bastırıp milletimizin hizmetine sunduğu için,
Bakanımıza teşekkürlerimi tekrar sunmak istiyorum. Kütüphanelerimizin tozlu raflarında kalmış nice
eserlerin hayatiyete geçirilmesinde Sayın Bakanımızın yeni hizmetlerini
bekliyoruz. Bu kanun tasarısının hazırlanmasında emeği geçen Kültür
Bakanlığının değerli bürokratlarına da ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, Kültür Bakanlığımız,
milletimizin varlığının temel taşları olan millî kültürümüzün bütün değerlerini
tespit etmek, korumak, geçmişi geleceğe bağlayan köprü olmak mecburiyetindedir. Kültür, milletlerin varlığının, milletlerin yaşadığı
maddî ve manevî hayatının tamamıdır. Milletlerin kültürü, o ulvî düşüncenin
hayat haline getirilmesidir. Türk Milletinin kültürü ise, milletimizin tarihinin
derinliklerinden süzülerek getirdiği kutsal değerlerin tamamı, o değerlerin
ışığında kurduğu müesseselerdir. Millî kültür, milletimizin hayat felsefesidir,
edebiyatıdır, şiiridir, romanıdır, ezgisidir, türküsüdür, şarkısıdır.
Milletimiz, ruhundaki güzellikleri, bunlarla sembolize etmiş ve nesilden nesile
aktararak ebedileştirmiştir; millî mimarîmizde eşine rastlanmayacak güzellikte
eserler meydana getirilmiştir; köprüler, çeşmeler, camiler, medreseler, evler,
hanlar, hamamlar, kervansaraylar inşa etmiş ve vakıf müesseseleriyle onları
korumuş, sonraki nesillere intikal ettirmiştir. Hayatın başlangıcından, doğumdan ölüme kadar yaşanan
hayat içerisinde düşünce planından uygulamaya intikal eden her şey, kültür
varlığımızın müesseselerini oluşturur. Çocuğun büyütüldüğü beşik, beşiğin
başında söylenen ninni, çocuğun giyimi, kuşamı, oyunu, ona söylenen masal,
tekerleme, her şey ama her şey, milletimizin kültür varlığıdır. Ölümden sonra
kabrin başına dikilen taşın şekli ve üzerindeki sanat şaheseri yazılar kültür
varlığımızın devamıdır. Saygıdeğer milletvekilleri, bu manada, kültür varlığı
milletimiz kadar zengin bir millet yeryüzünde yoktur. Anadolu, âdeta, bütün
kültürlerin merkezidir. Dünyada, kültür varlığı milattan binlerce yıl
öncesinden zamanımıza kadar gelmiş geçmiş bütün insanlığın dinlerinin,
dillerinin, kültür ve medeniyetlerinin bu kadar geniş sergilendiği bir toprak
parçasına rastlamak mümkün değildir. Anadolu, neredeyse, Hazreti Adem'den bu
yana, bütün milletlerin uğradığı yer olmuştur. Herbirisinin kültür ve
medeniyetinden parçaları ülkemizin her karış toprağında bulmak mümkündür. Bu manada Anadolu bir kültür akvaryumudur; geçmişle
zamanımızı, zamanımızla geleceği birbirine bağlayan medeniyet köprüsüdür. Bizim
için hiçbir şey ifade etmediğini zannettiğimiz bir mağara, mağaranın içindeki
bir şekil, kenardan, köşeden bulunmuş bir çömlek parçası ve benzeri şeyler,
bugün, insanlık tarihine ışık tutmaktadır. Türk Milleti, kendinden önceki
insanlardan devraldığı bu kültür ve medeniyetleri kendi potasında eriterek,
ayrı bir güzellik vermiş ve insanlığın hizmetine, başarıyla sunmuştur, sunmaya
devam etmektedir. Devletimizin bu tarihî misyonunu, bugün, Kültür
Bakanlığımız üstlenmiştir. Bunun için, fikir ve sanat eserlerimizin bu tarihî
misyonu devam ettirebilecek şekilde düzenlenmesi, faydalı olmuştur. Bakanlığımızdan ve Sayın Bakanımızdan şu hizmetlerin de
gerçekleştirilmesini rica ediyorum: Anadolu topraklarımızı bize emanet eden
beyliklerimizden Aydınoğlu Mehmet Beyin beylik merkezi -bugün, Ödemiş İlçemizin
bir kasabasıdır; Birgi- Birgi'nin, UNESCO dünya miras listesi SİT alanı
kapsamına alınarak tarihî yapısının bozulmadan yeniden düzenlenmesini;
İstanbulumuzun fatihi Fatih Sultan Mehmet Hanın muhterem hocaları ve
İstanbul'un fethinde maddî, manevî büyük katkısı olmuş, hocaların hocası, büyük
alim Akşemseddin Hazretlerinin yurdu, kabrinin bulunduğu yer Bolu- Göynük ve
Mudurnu İlçelerinin aynı statüde değerlendirilerek, milletimize, tarihe ve
insanlığa kazandırılmasını; dünyanın dört bucağına yayılmış, Çin Seddinden
Adriyatik sahillerine, Rus steplerinden Yemen'e, Afrika'ya, Amerika'ya kadar
bütün ülkelerdeki kültür varlıklarımızın tek tek tespit edilerek envanterinin
çıkarılmasını ve bizden sonraki nesillere intikal ettirilmesini arz ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çıkarılacak
kanunun, muhataplarına, ülkemize hayırlı olmasını niyaz ediyor, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çiçek. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen'de. Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Tasarının birinci bölümü üzerinde, Doğru
Yol Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış
bulunmaktayım; hepinize iyi akşamlar diler, bu vesileyle saygılarımı sunarım. Gerçekten, stresli günler yaşamamıza rağmen, bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde fikir ve sanata ilişkin bu tasarının
görüşülmesiyle hiç yorgunluk duymadığımızı ve büyük bir rahatlama içinde
olduğumuzu ifade etmekten de kaçınmak istemiyorum. Sizlerin de malumu olduğu üzere, her kanunun, belirli
bir amaçla bir prosedür yolculuğu vardır. O amaç ki, toplumsal talebin ve bu
konudaki ihtiyaçların birtakım kurallara bağlanması gereğinin zeminidir,
temelidir. Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinde,
amacı anlatılarak, beklenen, özlenen ve günün sorunlarına çare bulunmak istenen
bir kanunun çıkarılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu maddeyi okumanın bir
tekrar olmadığını düşünüyorum: "Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat
eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya
yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram
yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo
televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevî ve malî haklarını
belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen
esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir"
denilmektedir. Değerli üyeler, bu tasarıyla, öncelikle, Roma ve Bern
Sözleşmelerinde değişiklik yapan Paris Metnine katılmamız sonrası ortaya çıkan
uyumsuzlukları gidermek amaçlanmıştır. Diğer taraftan, toplumumuzun kültür ve
sanatla ilgili kesimlerinin eleştirileri de göz önüne alınarak, 5846 sayılı
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki boşluklar giderilmeye çalışılmaktadır. Burada belirtmek gerekir ki, bu kanunla ilgili ilk
değişiklik de, Doğru Yol Partisi tarafından, 1995 yılında gerçekleştirilmiştir;
ancak, bilim ve teknikteki, özellikle iletişim sektöründeki başdöndürücü
gelişme yeni bazı eksiklikleri ortaya çıkarmış ve yeni düzenleme ihtiyaçlarını
da beraberinde getirmiştir. Özellikle imza konulan uluslararası sözleşmeler,
mevcut yasal düzenlemeleri yeniden gözden geçirmeyi de zorunlu hale
getirmiştir. İnanıyorum ki, bu tasarının yasalaşmasıyla, fikir ve sanata
ilişkin eserler daha iyi korunabilecek ve bu konuda uzun zamandır gündemde olan
bir ihtiyaç giderilecektir. Sayın Başkan, değerli üyeler; fikir ve sanat
üretimimizin gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğu özellikle malumunuzdur.
Gelin, meseleye, ta başlangıçtan, bir girişle başlayalım, meselenin ana
unsurlarını tespit etmeye çalışalım. Değerli hocam Sayın Ayıter bir eserinde
aynen şu değerlendirmeyi yapmıştır: "İnsan, insanlığın ortak kültür
hazinesinin yaratıcısıdır. Bu hazineyi oluşturan fikir ve ürünlerin hukukça
korunması, fikir ve sanat eserlerini himaye etmeyi amaçlayan yasalarla
olur." İşte, insanlığın oluşturduğu bu kültür hayatı, sadece fikir
ürünlerini yaratmadan ibaret değildir. Günümüz dünyasında basın, radyo,
televizyon, baskıcılık, yayıncılık, kitap ticareti, tiyatro, konser gibi
faaliyetler de kültür hayatımızın bir parçasıdır. Hem de özenilmesi gereken,
korunması gereken ve çok ciddî yasal düzenlemeler yapılması gereken bir
konudur. Şöyle dönüp, toplumsal hayatımıza bir baktığımızda,
kültür hayatının, insanlık tarihinin her çağında olduğundan daha yoğun
yaşandığını, toplumları kitle haline getirdiğini, basın ve giysi endüstrisi
kadar etkin bir biçimde toplumsal dalgalanmalara neden olduğunu ve bir kültür
endüstrisini yarattığını görmek hemen mümkündür. Öyle ki, ürünü yaratıcısıyla,
icra edeniyle, yayma teknikleriyle, çalışanı ve bu yoldan hayatlarını kazanan
insanların sayısını düşündükçe, kültür endüstrisinin tüm endüstri içerisindeki
o azametli payını görmek mümkündür. Tespitler odur ki, gelişmiş toplumlarda tüm millî
ekonominin önemli bir parçasını kültür ekonomisi oluşturmaktadır. Hatta bu
husus, gelişmişlik çizgisinin belirlenmesinde bir ölçü de olmuştur. Yaşanan bu gerçek, kültür hayatının kültür ekonomisine
dönüşmesiyle, toplum yararı amaçlı bir hukukî düzenlemeyi de zarurî kılmıştır;
ancak, işler bu kadar kolay değildir. Bir ülkede kültür hayatının gelişmesi
için öncelikle fikir ve sanat adamının saygı görmesi gerekir. Her türlü emeğe,
özellikle fikir emeğine gösterilen sevgi ve saygının derecesi, o toplumun
ulaştığı düzeyin şaşmaz, yanılmaz bir göstergesidir; çünkü, emek ve fikir,
sadece insanlığa hasredilmiş bir değerdir. Fikir ürünleri, sadece insanlığın
zekâsından doğar. Artık dünyada kabul edilen bir gerçek vardır ki, o da,
insanlığın, daha çok zihne, yaratıcı zihne ve onun ürünlerine muhtaç olduğudur.
Değerli milletvekilleri, konuya biraz da mevcut hukuk
sistemimiz açısından bakmakta fayda görüyorum. Eser sahibinin bu denli
kendisine bağlı ve kendi ürününün üzerindeki mutlak hakkı, yine mutlak bir
anayasal güvence ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Bizim Anayasamızın 64
üncü maddesiyle bu güvence yaratılmıştır. Anayasal güvenceyi zorlayan diğer bir unsur da,
uluslararası sözleşmeler ve bu konudaki İnsan Hakları Bildirgesidir. Esasen,
hukukî korunma ihtiyacı, tekniğin gelişmesi, matbaanın icadı ve eserlerin çok
sayıda basılması imkânının doğuşuyla başlamıştır. Günümüzde ise,
küreselleşmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak, fikir ve sanat eserlerinin ülke
sınırları ötesinde de yayılma ve korunma ihtiyacı, ikili devlet anlaşmalarını
gündemimize taşımıştır. Ülkemizde fikir ve sanat alanlarında yeterince üretim
yapılamamasının nedenlerinden bir tanesi de, fikir adamının veya sanatçının
üretiminin maddî değerini bulmamasıdır. Fikir üretimi, sanat üretimi, bir gönül
işi olarak binbir zorluk içerisinde yapılmaya çalışılmaktadır. Bu şartlar
altında yapılan üretim de yeterince korunamamakta ve eserlerin taklitleri,
kopyaları çıkarılmaktadır. Çok satan kitap veya kasetlerin daha orijinali
çıkmadan, korsan taklitleri, vitrinleri, sokak sergilerini doldurmaktadır. Fikir ve sanat ürünlerinin korunması için, bu tasarı
gerekli altyapıyı kesin olarak sağlamaya çalışmaktadır. Sayın Karakoyunlu'nun
çok kıymetli fikirleriyle burada daha da bilgilendiğimizi, olumlu bir muhalefet
anlayışıyla, kendisinin eksik bulduğu hususlara aynen katıldığımı ben de ifade
etmek istiyorum. Kendisinin sanat adına yapmış olduğu çalışmalara da buradan
ayrıca teşekkür eder, saygılar sunarım. Ancak, buna rağmen, Sayın Karakoyunlu'nun da belirttiği
gibi, yasa tasarımızın henüz tam olarak korunmayı temin edemediğini birçok
eksikleri de barındırdığını biliyorum; çünkü, bunlar da hukukî birtakım
eksikliklerden doğmuştur; zaman içerisinde giderileceğini de ümit ediyorum. Ben, bu vesileyle, tarihimizde sanat adına hizmet eden
tüm sanatçılara -günümüzde ve geçmişte hizmet edenlere- buradan saygılarımı
iletiyor, hepinize selamlar ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen. Efendim, böylece, Birinci Bölüm üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi, Birinci Bölümü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. İkinci Bölüm üzerinde görüşmelere başlıyoruz. Bu bölüm
21 ilâ 41 inci maddeleri kapsamaktadır malumları olduğu veçhile. Bu bölümde de
konuşma süreleri, gruplar, komisyon ve hükümet için 10'ar dakikadır. İkinci Bölüm üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu
adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu'ya aittir. Buyurun Sayın Göksu. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısının ikinci bölümü üzerinde, Fazilet
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, geçen haftalarda, uzun İçtüzük
tartışmaları yaşanmıştı. Bu yaşanan uzunca İçtüzük tartışmalarından sonra,
temel yasalardan sayılan bu tasarının, muhalefetin de katkılarıyla uzlaşmayla
geçmesi gerçekten sevindiricidir. Burada, iktidar partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımız, muhalefetin katkılarından dolayı teşekkür ederken, muhalefet
partilerine mensup milletvekillerimiz de, malum olduğu üzere, Sayın Bakana ve
bu konuda çalışma yapanlara teşekkür etmişlerdir. Demek ki, Meclisimizde,
iktidar-muhalefet uzlaşabiliyor; milletimizin beklentisi de budur; bu, güzel
bir manzara. Bugün, biz, burada, kültür, sanat, fikir gibi gönül
dünyamıza hitap eden güzel şeyler konuşu-yoruz. Keşke, bu güzel şeyleri, güzel
bir günün akşamında konuşabilseydik; ama, bizler, burada, bu güzel şeyleri
konuşurken, dışımızda, ülkemizde, bugün, maalesef, ekonomik bir yangın vardı.
Elbette, bu yangının içerisinde olan insanlarımız elem taşırken, bizler,
onlardan habersiz, bihaber olamazdık. Akşam televizyonda haberleri izledim;
bugüne bir isim takmışlardı "kara çarşamba" diye. İşte, bu zor günde
bu güzel şeyi konuşmak, inanın, bana sıkıntı vermektedir. Buradan şunu söylüyorum: Ekonomimizi IMF'ye teslim
ettik, memleketi bir yangına götürdü. İnşallah, kültür yozlaşmasının önüne
geçerek, nesillerimizin yanlış istikametlere gitmesini engelleyecek her türlü
tedbiri alır, onları, iyiye, güzele ve doğruya sevk ederiz diyorum. Bu anlamda,
fikir ve sanat adamlarımıza sahip çıkacağımız, onlara birtakım haklarını teslim
edeceğimiz bu tasarının da, bu güzel başlangıcın bir habercisi olduğu
kanaatindeyim. Değerli milletvekilleri, kültür ve sanat, bir bakıma, o
ülkenin uygarlık ölçüsüdür. Kültür ve sanat, bir ülkenin, toplumun ve onları
oluşturan bireylerin geleneklerini, dil ve dinlerini, becerilerini, inancını
düşünce yapısını ve eğitim sistemini yansıtmaktadır. Kültür ve sanat,
insanlığın ortak varlığıdır; fikrî haklar yasası da, bu ortak varlığın, sanat
ve sanatçının korunması yolunda, kamu ve özel sektörde titizlikle uyulması
gereken çok önemli bir disiplindir. Sanatın kültürel olgusunun yanı sıra, ülkesine ekonomik
yararı da vardır. Bu ekonomik yarar, sanata yapılan yatırımla orantılı olarak
ülke bütçesine ve bu yolda topluma yansıyabilir. Diğer yandan, sanatın
uluslararası bir elçilik hizmeti yaptığı da gözardı edilmemelidir.
Cumhuriyetimizi, uygarlık yarışında önce çıkarmak istiyorsak, kültür ve sanata
sahip çıkmalıyız. Kültür ve sanatı koruyan fikir hakları yasası, bu nedenle
önem kazanmaktadır. Değerli arkadaşlar, bu tasarı üzerinde konuşan
arkadaşlarımız ittifakla çıktığını beyan etmekle beraber, bazı çekinceleri
arkadaşlarımız söyledi, ben de temel görüşlerimi sizlere aktarmak istiyorum. Madde metni, kanun metninde yer alan meslekî
birliklerin kurulabilmesini öngörmektedir; ancak, meslek birliği kurulurken
inisiyatif tamamen Kültür Bakanlığına ve Bakanlar Kuruluna bırakılmış
durumdadır. Halbuki, özerk olarak kurulması düşünülen bir birliğin
inisiyatifinin başka bir yere ait olması o birliği özerk olmaktan çıkarır ve
bağlı kuruluş haline getirir. Dolayısıyla, bu madde hükmünde yer alan birlik ve
federasyon gibi, demokratik ilkelere uygun, özgürlükçü, gelişimci anlayış,
inisiyatifi Bakanlığa bırakan izin prosedürü ile hükümsüz kalmaktadır. Yeni bir yüzyıla girdik. Bu yeni yüzyıl, daha çok
özgürlüklerin konuşulacağı bir yüzyıl olacaktır. Biraz daha sivil anlayış,
biraz daha sivil örgütlerin öne çıkması gerekiyor. Oysa, yeniden merkeze bağlı
çalışma yöntemleri, özgür düşünceyi, özgürce yazabilmeyi engeller. Geliniz,
sivilleşmeye daha çok imkân tanıyalım. Toplumun içerisindeki dernekler,
vakıflar, işçi, memur sendikaları ve federasyonlar, bütün bunlar ve diğerleri
sosyal yaşantımızın ve anlayışımızın zenginlikleridir. İnisiyatifin bütününü Kültür
Bakanlığına ve Bakanlar Kurulana vermeyelim. Daha özerk bir anlayış getirelim.
Gelişen dünya, özgürce konuşabilen bir dünya istiyor. Dünyaya açıldığımız şu
günlerde, daha insancıl, daha çoğulcu, daha demokrat, daha özgür, daha evrensel
normlar oluşturmalıyız. Kurumlar daha serbest, fertler daha kardeşçe
yaşayabilir bir duruma getirilmelidir. İnanı-yorum ki, 2000'li yıllar ülkemiz
açısından demokrat yıllar olacaktır. Yasa tasarısı genelde uygun görülmekle birlikte, meslek
birlikleri ve fikrî haklar konusunda, Kültür Bakanlığınca hazırlanacak olan
tüzük ve yönetmenliklerin hazırlanmasında meslek birliklerinin de görüşlerinin
alınması hususunda tasarıya ilave yapılması uygun olacaktır. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyı vesile bilerek
biraz da yok olan tarihimizin altını çizmek istiyorum. Malum, insanlar artık yaşadıkları doğal ve kültürel
çevreyle değerlendiriliyor. İkibin yıllık bir tarihi kucaklayan Belkıs Harabeleri
Birecik Barajının suları altında kaldı. Gaziantep'in sınırları içinde bulunan
Zeugma Kenti, arkeologlar tarafından, İtalya'nın ünlü Pompei Kentiyle aynı
değerde sayılıyor ve biz, bu eşsiz mirasımızı, çok yakında, baraj sularına
bırakmış olduk. Batman'daki Hasankeyf de en muhteşem tarihî kalıntılardan
biridir; orası da sular altında kalacaktır. Hasankeyf için yıllardır
kampanyalar yapılıyor, tıpkı Zeugma Kenti gibi; ama, ne yazıktır ki, bu
kampanyaları bizler değil, başkaları yapmakta. Elbette, bizden birileri de
tarihe sahip çıkma mücadelesi veriyor; ama, sayıları çok az. Anadolu toprakları, bizden önce onbinlerce yıl başka
medeniyetlere de evsahipliği yaptı. Her köşesi buram buram tarih kokuyor; ama,
nedendir, bu kokuyu hâlâ duyabilmiş değiliz. İşte, Anadolumuzun buram buram tarih kokan yerlerinden
birisi de Adıyaman İlimiz. Adıyaman deyince Nemrut Dağı akla gelmektedir.
Adıyaman, tarihî bir mirasa sahiptir ve dünyanın sekizinci harikası Nemrut
Adıyaman'dadır. Ayrıca, UNESCO'nun dünya kültür mirası listesine almış olduğu
Nemrut'u, biz, Kültür Bakanlığı olarak, millet olarak korumak durumundayız. Değerli arkadaşlar, Dünya Anıtlar Vakfının belirlediği
acilen korunması gereken 100 eser arasında yine Nemrut Dağı vardır. Eğer,
Nemrut Dağını, biz, gerçekten koruyabilir, gelecek nesillere güzel bir şekilde
teslim edersek, görevimizi yapmış olacağız. Ayrıca, oranın korunması, Adıyaman
açısından turizm potansiyelinin artması demek olacaktır; bu da, Adıyamanımızın,
ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının gelişmesi demektir. Bu nedenle, bu
dağın, bilimsel olarak restore edilmesi, korunması ve anıt mezarın açılması
için Sayın Bakanımızdan, daha büyük bir performans beklemekteyiz. Diğer bir olay, yine Adıyaman'da Besni İlçemiz var ki,
Doğu Anadolu Bölgesinin en eski yerleşim birimlerindendir. Tarihi MÖ 1400
yıllarına kadar ulaşmaktadır. Günümüze kadar değişik isimler altında gelen bu
isim, Besni, tarihte ilk defa Tavarih-i Emeviye devrinde Hasen ismiyle anılmış,
bu da Arapçada "güzel" anlamına gelir. Daha sonraları,
Besni'nin Müslüman olmasından sonra bu isim Arap kültürünün etkisiyle
"Behişti" olarak değiştirilmiş, "bulunmaz yer",
"cennete eş" anlamına gelmektedir. Behişti, 1350 yıllarında Bisni
olarak şekil bulur. Bu isim "Besni" olarak günümüze kadar gelmiştir. Anadolu, binlerce yıldan bu yana gelip geçen
medeniyetlerin kalıntılarını barındırmış, kıskançlıkla koruyarak günümüze kadar
taşımış eşsiz bölgelerden biridir. Kültürlerin yoğrulup hamur olduğu bir geniş
kazan gibidir bu ilçemiz. İşte, Sayın Bakanımızın da yine bu ilçemizdeki bu
tarihî varlığa sahip çıkmamasını arzu etmekteyiz ki, en son olarak Zeugma'yı
kıskandıracak bir anıtmezar bu ilçede bulunmuştur. Roma döneminde, yani MS 2
nci Yüzyılda yapıldığı tahmin edilen bu anıtmezarın Kommanege Krallığının dinî
başkenti olan Sofraz'da yapıldığı tahmin edilmektedir. Besni İlçemizde
arkeolojik SİT alanları, dinî ve kültürel yapılar, sivil mimarî yapılar ve askerî
yapılar vardır. Sayın Bakanımızın ilgisini çekmesini arzu etmekteyim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Göksu, teşekkür edeceksiniz; buyurun. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Ayrıca, Sayın Bakanımızdan son
bir istirhamım, Adıyaman merkezde 1994 yılından beri yapımı devam eden kültür
merkezimiz maalesef bitmemiştir, buraya el atmanızı, ayrıca Kâhta Kültür
Merkezimiz hâlâ inşaat halinde, temel halindedir. Yine, Besni'de 1996 yılından beri devam eden Ağustos
2000 itibariyle yüzde 85'i gerçekleşen Besni Kültür Merkezinin de bu sene
bitirilmesini sizden talep ediyoruz. Bu tasarının, fikir, kültür ve sanat adamlarına hayırlı
olmasını diler, fikirlerin daha özgürce tartışıldığı ve konuşulduğu bir
dünyanın gerçekleşmesi ümidiyle hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Göksu, teşekkür ederim efendim. Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Van
Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'te idi; ama, kendileri rahatsız, gelemiyor. Sayın Karakoyunlu da imtina ettiler; kendilerine teşekkür
ediyorum. Madde hakkında verilmiş bir önerge vardır; okutup
işleme alıyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 402 sıra sayılı kanun tasarısının
çerçeve 21 inci maddesinin son fıkrasının son cümlesinin "Bu maddede geçen
üyelik, kurucu üye sayısı ve üye tamsayısı gibi hususlar bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce kurulmuş olan meslek birlikleri için de aranır. Bütün
meslek birlikleri kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 6 ay içerisinde bu
maddede getirilen esaslara uygun hale gelmek mecburiyetindedirler. Bu süre
içinde bu şartı yerine getirmeyen meslek birlikleri 6 ay sonunda kendiliğinden
dağılmış sayılır." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ede-riz.
BAŞKAN - Efendim, bu önerge, hem hükümetin hem sayın
milletvekillerinin olduğu için hükümete sormuyorum. Komisyon?.. MİLLî EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - Efendim, çoğunluğumuz olmadığı için takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN - Evet. Komisyonun takdire bıraktığı önergenin gerekçesini
okutuyorum efendim: Gerekçe : Meslek birlikleri eser sahipleri ve 80 inci maddede
hakları tanzim edilen eser sahiplerinin haklarıyla bağlantılı hak sahiplerinin
malî haklarının idaresini sağlamak amacına yönelik faaliyet göstermek üzere
kurulan birliklerdir. Söz konusu faaliyetlerin temeli, malî hakların takibi
suretiyle üyelerinin eserlerinin kullanımlarından kaynaklanan gelirlerin
tahsiline ve bunların üyelerine dağıtımının sağlanmasına dayanır. Bu takip
sistemi, eserleri topluma ileten kuruluşlarla meslek birlikleri arasında yapılan
sözleşmelerle yürütülmektedir. Bu sebeple, eserlerin kullanılmasından
kaynaklanan gelirlerin tahsilinde bu gelirlerin hak sahiplerine dağıtımında ve
hakların takibinde etkinlik sağlanması amacıyla maddede öngörülen kıstasların
mevcut meslek birliklerinde de aranmasına, bu hükmün uygulanmasını teminen 6 aylık bir geçiş süresi tanınmasına ilişkin
yukarıdaki metin önerilmiştir. BAŞKAN - Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim, teşekkür ederim. Efendim maddeyi bu değişiklikle oylarınıza... KAMER GENÇ (Tunceli) - Bölümü derseniz... BAŞKAN - Efendim, bölümü de; 21 inci maddeye girecek
bu; onu ifade etmek istedim. Teşekkür ederim. MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - Oylamaya geçmeden bir düzeltme yapabilir miyim? BAŞKAN - Hay, hay efendim. MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - Tasarının İkinci Bölümünde, çerçeve 31 inci
maddeyle düzenlenen 77 nci maddenin 6 ncı satırında "kanıt"
ibaresinin "kalıp" olarak değiştirilmesini arz ediyorum. BAŞKAN - "Kalıp" olarak değişecek. Bu düzeltmelerle İkinci Bölümü oylarınıza sunuyorum :
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Efendim, İkinci Bölüm üzerindeki görüşmeler de
tamamlanmıştır. KAMER GENÇ (Tunceli) - Kanunun tümünü oylayacaksınız... BAŞKAN - Efendim, oylamayacağım; çünkü, 86'ya göre... Sayın Hatiboğlu?..Yok. Sayın Türker de konuşmayacak; teşekkür ediyorum. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum : Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oy birliğiyle kabul edilmiştir; hayırlı uğurlu olsun
Sayın Bakanım. Bize gösterdiğiniz müsamahadan dolayı bütün gruplara teşekkür ediyorum. (Alkışlar). KÜLTÜR BAKANI M.İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan,
müsaade eder misiniz? BAŞKAN -Sayın Bakan, teşekkür etmek istiyor. Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar) KÜLTÜR BAKANI M.İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; tasarıyla ilgili olarak önerilerini, eleştirilerini
sunan tüm sayın milletvekillerimize içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, bu
yasanın olgunlaşmasında ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde oybirliğiyle kabul
edilmesinde çok büyük emeği ve katkısı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonunun Sayın Başkan ve değerli üyelerine içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, bir dengeyi, uyumu ve uzlaşmayı yansıtan bu
Yasanın, bir temel kanun olarak benimsenerek konuşulmasını mümkün kılan
muhalefet partilerimizin sayın yöneticilerine ve tüm grup yöneticilerine,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerine, tekrar, şükranlarımı arz
ediyorum. Bu düşüncelerle, bu Yasanın, fikir ve sanat hayatımızı
en iyi şekilde koruyup geliştireceğine ve bundan sonra ortaya çıkan yeni
durumlarda da, sizlerin katkınızla gelişen bu durumları kapsayacak yeni
düzenlemeleri yapma amacında olduğumuzu belirtiyor, tekrar, katkılarınıza
teşekkür ediyor; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakanım, çok teşekkür ediyorum efendim. Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzeredir;
başka bir kanuna geçemeyiz, yarım kalmasın efendim. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
22 Şubat 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Çok teşekkür ediyorum; hayırlı akşamlar diliyorum
efendim. Kapanma Saati : 23.35 |
|