DÖNEM : 21 CİLT : 52 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 42 nci
Birleşim 10 . 1 . 2001 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI
Konuşmalar 1.- Afyon Milletvekili Mehmet Telek'in, geçici işçi sorununa ilişkin
gündemdışı konuşması 2.- İstanbul Milletvekili Yücel Erdener'in, tarımsal üretimin ve
eğitimin 155 inci yıldönümünde tarımın durumuna ilişkin gündemdışı konuşması 3.- Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ün, Avrupa Güvenlik ve Savunma
Kimliği Projesine ilişkin gündemdışı
konuşması B) Tezkereler ve
Önergeler 1.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/553) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/275) 2.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/1035) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/276) 3.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/917) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/277) 4.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/918) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/278) 5.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/919) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/279) 6.- Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin Genel Kurulda
görüşülmeyen komisyon metninin 13 ilâ 51 inci maddelerinin Komisyona geri
verilmesine ilişkin tezkeresi (3/736) V.- ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ 1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) 2.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94,
2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442,
2/449) (S. Sayısı : 527) 3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
4.- Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/789) (S. Sayısı : 568) VII.- SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1.- Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, Doğu ve Güneydoğunun sorunları
konusunda 57. Hükümet programında yer alan projelere ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3130) 2.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Marmara depreminden sonra
"Sizin de Bir Kardeş Aileniz Olsun" kampanyasına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3199) 3.- Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Çayırhan Orta Anadolu Linyit
İşletmelerinin TEAŞ'a devrine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3105) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu Saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı. Adana Milletvekili İsmet Vursavuş, Adana'nın düşman işgalinden
kurtarılışının 79 uncu yıldönümüne, İstanbul Milletvekili Ahmet Çakar, 18 Ocak 2001 tarihinde Fransa Ulusal
Meclisinde ele alınacağı söylenen sözde Ermeni soykırımıyla ilgili yasa
tasarısına, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, spor terörüne ilişkin
gümdemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Fikret Ünlü cevap verdi. Fransa Ulusal Meclisinin gündemine alındığı öğrenilen sözde Ermeni
soykırımı tasarısının Türk Ulusunu derinden yaraladığına; bu tasarının oy
kaygısıyla verilmiş bir tasarı olduğuna; tarihin tahrif edilmesine ve
önyargılara dayandığına; tarihçilerin gerçekleri ifade etme özgürlüğü ve
çabasının bir kanunla engellenmeye çalışıldığına; TBMM'nin, ulusal
parlamentoların, akademik tarih tartışmalarına taraf olarak katılmalarının,
savcı ve yargıç görevi üstlenerek bir ulusun tarihini karalamalarının
görevleriyle bağdaşmadığı görüşünde olduğuna; tarihin, ulusların aralarında
nefret yaratmak için kullanılmaması gerektiğine; Fransa Ulusal
Meclisindeki bu girişimin uzun ve
onurlu bir geçmişe sahip olan Türk-Fransız
dostluk ilişkilerine ve iki ülke arasındaki örnek işbirliğine gölge
düşürdüğüne; bu gibi girişimleri destekleyen Ermenistan'ın ulusal menfaatının
Türkiye ile çatışmaktan değil iyi ilişkiler kurmaktan geçtiğine ilişkin, DSP,
MHP, FP, ANAP ve DYP Grup Başkanvekillerinin ortak önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu ve ittifakla
benimsenen bu önerge gereğinin Başkanlıkça yerine getirileceği
bildirildi. Orman Bakanı İ. Nami Çağan'ın, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın
gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 18 ve 134 üncü sıralarında bulunan
sorularına birlikte cevap vereceğine ilişkin önergesi okundu; gereğinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. TBMM Başkanvekili Nejat Arseven'in, İsveç Parlamentosu Başkan Yardımcısı
Anders Björck'ün davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul
edildi. Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in, Küçük Esnaf ve Sanatkârlar ile
Orta Boy İşletmelerin, Bazı Borç Faizlerinin Sınırlanmasına, Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair
2809 Sayılı Kanuna Bir Madde Eklenmesine, Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, İdarî Yargılama Usulü Kanununda
Değişiklik Yapılmasına, İlişkin Kanun Tekliflerinin (2/490), (2/506), (2/337), İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmalarına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildi. Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının: 1 inci sırasında bulunan (6/486), 2 nci sırasında bulunan (6/487),
3 üncü sırasında bulunan (6/488), 4 üncü sırasında bulunan (6/490), 5 inci sırasında bulunan (6/491), 6 ncı sırasında bulunan (6/492), 7 nci sırasında bulunan (6/494), 8 inci sırasında bulunan (6/498), 9 uncu sırasında bulunan (6/501), Esas numaralı sözlü soruların, üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadıklarından yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden
çıkarıldıkları açıklandı; 10 uncu sırasında bulunan
(6/508), 14 üncü sırasında bulunan (6/512),
16 ncı sırasında bulunan (6/514),
17 nci sırasında bulunan (6/515),
20 nci sırasında bulunan (6/524),
21 inci sırasında bulunan (6/525),
22 nci sırasında bulunan (6/526),
23 üncü sırasında bulunan (6/527),
26 ncı sırasında bulunan (6/531),
27 nci sırasında bulunan (6/533),
29 uncu sırasında bulunan (6/535),
31 inci sırasında bulunan (6/537),
36 ncı sırasında bulunan (6/544),
39 uncu sırasında bulunan (6/549),
40 ıncı sırasında bulunan (6/552),
Esas numaralı sözlü
sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından, ertelendi 11 inci sırasında bulunan (6/509), 12 nci sırasında bulunan (6/510),
13 üncü sırasında bulunan (6/511),
15 inci sırasında bulunan (6/513),
19 uncu sırasında bulunan (6/520),
24 üncü sırasında bulunan (6/528),
25 inci sırasında bulunan (6/529), 28 inci sırasında bulunan (6/534),
30 uncu sırasında bulunan (6/536),
32 nci sırasında bulunan (6/539),
33 üncü sırasında bulunan (6/540),
34 üncü sırasında bulunan (6/542),
35 inci sırasında bulunan (6/543),
Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı cevap
verdi; 28 inci sıradaki soruda, soru sahibi karşı görüşünü açıkladı. 18 inci sırasında bulunan (6/516), 134 üncü sırasında bulunan (6/666),
Esas numaralı sözlü sorulara, Orman Bakanı İ. Nami Çağan; 37 nci sırasında bulunan (6/547),
38 inci sırasında bulunan (6/548),
Esas numaralı sözlü sorulara da TBMM Başkanvekili Mehmet Vecdi Gönül, Cevap verdiler. Eskişehir Milletvekili İbrahim
Yaşar Dedelek, Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, konuşmasında, Grubuna
sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmında yer alan ve öngörüşmelerine devam olunan Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır ve 31
arkadaşının, tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/10) kabul edildi. Kurulacak komisyonun : 13 üyeden teşekkül etmesi, Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
tarihinden başlamak üzere, üç ay olması, Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması, Kabul edildi. 10 Ocak 2001 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
19.06'da son verildi.
No. :61 II. - GELEN KÂĞITLAR 10.1.2001 ÇARŞAMBA Sözlü Soru Önergeleri 1.- Mardin Milletvekili Veysi
Şahin'in, Bankalar operasyonuna ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1137) (Bakanlığa geliş tarihi:
9.1.2001) 2.- Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün, gözaltına alındıktan sonra
serbest bırakılan ve yeniden gözaltına alınıp tutuklananlara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1138) (Bakanlığa geliş tarihi:
9.1.2001) 3.- Bingöl Milletvekili Necati
Yöndar'ın, eski Başbakan A. Mesut
Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1139)
(Bakanlığa geliş tarihi: 9.1.2001) 4.- Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin, Bankalar operasyonuna ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1140) (Bakanlığa geliş tarihi:
9.1.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1.-Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın, Bakanlığın 2000 Malî
Yılı Bütçesinden ve yardım fonlarından belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3275) (Bakanlığa geliş tarihi: 9.1.2001) 2.- Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın, Balıkesir İlindeki
belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3276) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2001) 3.- Gaziantep Milletvekili
Nurettin Aktaş'ın, Gaziantep-Nizip
İlçesinde hidroelektrik santralı inşası için kamulaştırılan arazilerin
bedellerine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3277) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.1.2001) 4.- Gaziantep Milletvekili
Nurettin Aktaş'ın, Gaziantep-Nizip İlçesinde otoyol inşası için kamulaştırılan
arazilerin bedellerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3278) (Bakanlığa geliş tarihi: 9.1.2001) 5.- Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, vergi alacaklarına ve cezalarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3279) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2001) 6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, Boğaz Köprüsü
geçiş ücretlerine yapılan zamma ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3280) ( Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 10 Ocak 2001 Çarşamba BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara),
Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci Birleşimini açıyorum. III. - YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama yapacağım. Yoklama için 3 dakika süre veriyorum efendim. AYDIN TÜMEN (Ankara) - 5 dakika olsun Sayın Başkan. BAŞKAN - 3 çıktı ağzımızdan efendim, 3 dakika süre veriyorum. BEKİR ONGUN (Aydın) - Yetişemiyorlar Sayın Başkan, 5 dakika olsun. BAŞKAN - Zapta ne geçmişse o. Yoklama talebi var efendim, ne yapalım. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - 15 dakika ara verelim Sayın Başkan. BAŞKAN - 15.30'a kadar ara veriyorum efendim. Kapanma Saati : 15.08 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.30 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara),
Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. - YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tekrar yoklama yapacağım. Yoklama için 3 dakika süre vereceğim efendim. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı yetersayısı temin edilmiştir efendim. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, geçici işçi sorunu hakkında söz isteyen Afyon
Milletvekili Mehmet Telek'e aittir. Buyurun Sayın Telek. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Telek, süreniz 5 dakikadır. IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.- Afyon Milletvekili Mehmet Telek’in,
geçici işçi sorununa ilişkin gündemdışı konuşması MEHMET TELEK (Afyon) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; bilindiği
üzere, 26 Ekim 2000 tarihinde, hükümet ile Türk-İş Başkanlığı arasında varılan
mutabakat ve sonrasında imzalanan protokolle, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri
ve Tarım Bakanlığında çalışan 44 000 işçi, bilahara, Orman Bakanlığında çalışan 5 000 işçi olmak üzere,
yaklaşık 49 000 işçiye kadro imkânı sağlanmıştır; bu nedenle, hükümeti
kutluyor, senelerdir kadro hayaliyle yaşayıp kadrosuna kavuşan işçi
kardeşlerimize de hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Ancak, Türkiye'de, yaklaşık, 170 000 geçici işçi çalışmaktadır; bu işçi
kardeşlerimizin de bir plan dahilinde ve zaman içerisinde kadrolu hale geçmesi
en büyük temennimizdir. Kurumlarda çalışan geçici işçilerin, işlerinde tecrübeli olmaları
nedeniyle o kuruma daha verimli olacakları unutulmamalı ve onlara öncelik
tanınmalıdır. Geçici işçi sorunu, birçok sanayi dalıyla birlikte şeker sanayiinin
temel sorunlarından birisidir. İktisadî açıdan altıncı büyük sanayi kuruluşumuz
olan şeker sanayii, 26'sı aktif 1'i montaj halinde 27 şeker fabrikası, 5 makine
fabrikası başta olmak üzere, toplam 36 fabrika, tarım işletmesi ve yurdun her
yöresine dağılmış binlerce bölge şefliğiyle ülke ekonomisine katkıda
bulunmaktadır. Buna rağmen, çalışan işçi sayısı, genel müdürlük ve idarî
birimler ile ziraat bölge şeflikleri de dahil olmak üzere 7 676'dır. Avrupa'da
eşit fizikî büyüklüğe, ancak çok daha ileri teknolojiye sahip fabrikalarda bile
bu rakamın çok üstünde daimî işçi çalıştırıldığı, incelendiğinde açıkça görülmektedir.
Ayrıca, üretilen ton başına düşen daimî işçi sayısı da ülkemizde düşüktür. Sayın milletvekilleri, ülkemiz şeker sanayii, bu çok az sayıda daimî
işçinin ve 16 105 geçici işçinin olağanüstü çalışmasıyla ayakta durmaktadır.
Kampanya dönemlerinde, hafta tatili bile yapılmadan üç vardiya şeklinde
çalışılmakta, ülkemizin en temel hammaddesi ve gıda maddesi olan, kimyadan
ilaca, hayvancılıktan gıdaya kadar hemen hemen tüm sektörlerde kullanılan ve
alternatifi olmayan şeker üretilmeye devam edilmektedir. Geçici işçiler,
fabrikaların idarî bölümleri de dahil, her alanda hizmet üretmeye devam
etmektedirler. Yaptığımız incelemeler, şeker fabrikalarında, sürekli eksilen kadrolar
nedeniyle sağlıklı bir revizyon yapılamadığını da ortaya koymaktadır. Bunun
sonucunda, şeker üretiminde fire oranı artmakta ve üretimde verimlilik
düşmektedir. Hazinenin, geçici işçilerin adet ve çalışma sürelerine yönelik adam/ ay
sayısını yetersiz belirlemesi de hem revizyon hem de şeker üretiminde kayıplara
neden olmaktadır. Öte yandan, mevcut daimî
işçilerin yüzde 50'si emeklilik sürelerini de doldurmuşlardır. Bunların
emekli olmaları halinde, kadrolarda büyük bir boşluk olacağı da açıktır. İncelemelerimiz ile ilgili kuruluşlardan aldığımız bilgiler, şeker
sanayiinde, uzun süreli işlerde çalışan yaklaşık 5 bin işçinin daimî kadroya
alınmasının, fire oranını yüzde 3 azaltacağını ortaya koymuştur. Bunun
sonucunda, şeker üretiminde yaklaşık 60 000 ton artış sağlanabilecektir. Zaten
sekiz ay çalışan bu işçilerin daimî kadroya alınarak dört ay daha
çalıştırılmalarının maliyeti 16 trilyon 167 milyar tutacak; ancak, şeker
üretimindeki artıştan dolayı, mevcut şeker satış fiyatı üzerinden 22 trilyon
260 milyar ekgelir elde edilmiş olacak ve üretim maliyeti düşmüş olacaktır. Kısa ve açık şekilde söylemek gerekirse, hem işçilerimiz senelerdir
bekledikleri kadroya kavuşacak hem de devletimiz gelir sağlamış olacaktır. Çalışma barışını tehdit eden bir gelişme de, yukarıda belirttiğimiz
işyerlerinde 49 000 işçiye kadro sağlanırken, şeker sanayii işçilerinin gözardı
edilmiş olmasıdır. Bu nedenle, başta Sayın Bakanımız olmak üzere, hükümetin, şeker sanayii
işçilerinin daimi kadro meselesine ivedilikle çözüm bulacağını umuyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Telek, teşekkür ederim. Sayın Bakan cevap verecek mi? Yok. Gündemdışı ikinci söz, ziraî öğretimin 155 inci yıldönümü nedeniyle söz
isteyen İstanbul Milletvekili Yücel Erdener'e aittir. Buyurun Sayın Erdener. (DSP sıralarından alkışlar) 2.- İstanbul Milletvekili Yücel
Erdener'in, tarımsal üretimin ve eğitimin 155 inci yıldönümünde tarımın
durumuna ilişkin gündemdışı konuşması YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Türkiye'de tarımsal öğretimin ve eğitimin 155
inci yıldönümünde tarım: Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde yüzellibeş yıl evvel
bugün, tarımsal eğitim başlamıştır. Türk tarımına emeği geçen ve halen bu
uğurda bildiklerini yurt tarımsal geleceğine taşımak için çaba sarf eden,
ölerek aramızdan ayrılan, yurdumuzun en ücra köşesinde hizmet vermiş, adları
unutulmuş tüm tarımcıları şükranla anıyor, uğraşıları ve inançları önünde
saygıyla eğiliyorum. Türkiye'nin 1999 yılında Avrupa Birliğine aday gösterilmesi, tarım
politikasına yeni bir boyut kazandırmıştır. Serbest ticaret normlarını bütün
dünyada egemen kılmayı amaçlayan ve 1995'te yürürlüğe giren Dünya Ticaret
Örgütü Kuruluş Anlaşması ve eki anlaşmalar (Uruguay Turu Nihaî Senedi gibi)
küreselleşmenin kurumsallaşması yönünde atılan önemli adımlardan biridir. Dünya Ticaret Örgütü Tarım Anlaşması ve Avrupa Birliğiyle yakınlaşma söz
konusu olunca, bu, yeni tarım politikaları saptama zorunluluğunu da
getirmektedir. Küreselleşme çağın bir gerçeğidir; ondan uzak durmak neredeyse
olanak dışıdır; ancak, küreselleşmenin, Dünya Ticaret Örgütüyle bağını göz
önünde tutarak, bu ilişkiyi, sömürülmeden kendi ülkemiz çıkarına götürmek,
hükümetimizin ulusal görevi olmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Birliğinin ortak tarım
politikasına ilişkin seçenekleri incelenir ise: 1 - Dünya Ticaret Örgütünün Tarım Anlaşmasına uyum göstermek, ancak
ortak tarım politikasına yönelik yükümlülük üstlenmemek, 2 - Hem Dünya Ticaret Örgütünün Tarım Anlaşmasına hem Avrupa Birliğinin
ortak tarım politikasına uyum sağlamak, 3 - Avrupa Birliğine tam üyelik, 4 - Tam üye olmadan Avrupa Birliği ile tarımda gümrük birliği sağlamak. İşte, karşımıza çıkan bu seçenekler, ülkemiz yararları açısından
araştırılmalı ve somut öneriler ortaya konulmalıdır. Avrupa Birliğinin Lüksemburg Zirvesinde (Aralık 1977) alınan kararlar
doğrultusunda hazırlanıp Cardiff Zirvesinde (1998) kabul edilerek Türkiye'ye
resmen iletilen "Türkiye İçin Avrupa Stratejisi" başlıklı belgede: 1 - Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki tarım ürünlerinin serbest
dolaşımı yeniden hedef olarak gösterilmektedir. 2 - Bu hedefe varabilmek için, Türkiye'nin ortak tarım politikasını
üstlenmesi gerektiği, bu amaçla Birliğin Türkiye'yi destekleyeceği
belirtilmekte; Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri için öngörülene benzer, üç aşamalı bir planın izlenmesi de
önerilmektedir. 3- Planın ilk aşamasında tarafların, tarım politikalarına ilişkin
ayrıntılı bilgi değişiminde bulunmaları, ikinci aşamada, ayrıntıların
karşılıklı tartışılması, en sonunda, uygulanan politikalar arasındaki farkları
gösteren bir belgenin hazırlanması öngörülmektedir. 4- Topluluğun teknik ve malî yardımının önemli olduğu, bu amaçla,
Türkiye'nin önceliklerini içeren bir liste hazırlanmasından sonra, teknik
yardım programının saptanabilmesi de belirtilmektedir. İşte bu belge, yeni müzakere sürecini başlatmıştır. Bugüne kadar
strateji belgesinde sözü edilen birinci aşamalar da tamamlanmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarımsal seçenek politikalarını iki
gruba ayırabiliriz. Bunlardan ilki, üretken politikalar; diğeri, dağılım
politikalarıdır. Bu gruba, fiyat endeksleri, fark ödemeleri, sınır
müdahaleleri, girdi sübvansiyonları, sübvansiyonlu krediler gibi, ekonominin
diğer kesimlerinden tarımsal üreticilere varlık ve gelir transfer eden
politikalar dahildir. 1999 yılına kadar uygulanan bu politikaların, bugün,
Dünya Ticaret Örgütü tarafından, sürdürülmemesi de istenmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de uygulanan tarım
politikası amaçları, uzun dönemli perspektiften yoksundur. Uzun dönemdeki amaç,
sektörde üretkenliği artırmak gereğidir. Bunun için toprak verimini artırıcı,
ülke koşullarına uygun üretim tekniklerini araştırma, geliştirme ve sonuçlarını
uygulama faaliyetleridir. İşte, 2001 yılında ülkemiz için öngörülen önerileri şöyle
sıralayabiliriz: 1- Taban fiyatı ve destekleme alımlarına son verilmelidir. 2- Sulama suyuna verilen desteğin zaman içinde azaltılması
istenmektedir. Yukarıdaki bu iki öneriyi, bugünkü koşullarda desteklemediğimi söylemek
isterim. 3- Yeni teknoloji transferi konularının izlenmesi; araştırma yapabilecek
kurumlar, üniversiteler, TÜBİTAK, bakanlıklara bağlı araştırma enstitüleri... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. YÜCEL ERDENER (Devamla) - ...sivil toplum örgütleri çalışmaları göz önünde
bulundurulmalıdır. Bu öneriye herkesin katıldığını düşünüyorum. 4- Kırsal kesimin yaşam düzeyini yükseltmek amacıyla, sulama
yatırımlarına önem verilmeli. Eski Köyişleri Bakanlığının ve Toprak Su Genel
Müdürlüğünün yeniden kurularak etkinliğinin artırılması, Ziraî Mücadele Genel
Müdürlüğü ile Su Ürünleri ve ayrıca, Gıda İşleri Genel Müdürlüğünün yeniden
hizmete geçmesi, bizce de olumlu bir düşüncedir. 5- Bölgesel kalkınma projelerinin tasarlanması ve yürürlüğe konulması
gerekmektedir. 6- Kooperatiflere verilen desteğin sürdürülmesi, bizce de uygun bir
öneridir. 7- Çevre desteği önemsenmelidir.Bundan anlaşılan da, bozulan tarımsal
kaynakların yeniden kazandırılması, tuzlanmanın önüne geçilmesi, tarım
alanlarında erozyonla mücadele, kimyasal kirlenme, toprağın doğal verim
kaybının önüne geçilmesi, çayır ve meraların iyileştirilmesi, bu alanlardaki
doğal bitki örtüsü zenginliğinin yeniden kazanılması, katıldığımız önerilerdir.
İşte, bu istenen düşüncelere gönülden katıldığımı ve eleştirilerimi
sunduğumu, burada açıkça belirtmek istiyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; küreselleşme, en çok, gelişmekte
olan ülkelerde tarımı vurmaktadır. 1970'li yıllarda Türkiye de, tarımda kendi
kendine yeten ülkeler arasında anılıyordu. 1980'li yıllarda bu durumun
değiştiği apaçık ortadadır. Avrupa Birliğinin serbest dolaşım kuralları
gereğince tüm sübvansiyonlar ve ithalattaki kısıtlamanın kaldırılması da
istenmektedir. Koşul olarak fiyatlar serbest oluşacak ve tarımdaki düşük
gelirlilere sübvansiyon verilecek; ama, bu, belli bir ürünü artırmaya
yönelik olmayacaktır. İşte, sonuçta bu
gibi önerilere alternatif öneriler üretmek şart olup, önerilerin sonucunu takip
etmek mecburiyeti de doğacaktır. Son çağın önemli bir gelişmesi, genetik devrimidir. Bu devrim, tarım
alanında da önemli bir etki yaratmaktadır. Harika tohumlar ve sonuçlar
ülkemizin yüz akı olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerle
arasındaki fark, tarım alanında, her alandan daha büyüktür.Genetik devrimle, bu
fark daha da büyümeye başlamıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime son verirken, tarımsal
eğitimin ve öğrenimin 155 inci yıldönümünde tarım konusu hiç göz ardı edilmeden
ciddî bir şekilde ele alınmalı ve tüm ulusumuza bu özellik anlatılmalıdır. İşte
biz tarımcılara düşen görev, ulusumuzun aydın geleceklerde ilerlemesini takip
etmek, sonuçları dünya standartlarına taşımaktır. İşte, sevgili tarımcılar, eğitimimizin ve öğrenimimizin 155 inci yılını
bu şartlar altında kutluyor, tarımla uğraşan başta köylülerimiz, çiftçilerimiz
olmak üzere, hepinizin emeğinin önplana çıkarılması ve ürünlerinden emeklerinin
karşılığını alması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. Sevgiyle kalınız efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Bakan, cevap vermeyeceksiniz herhalde. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın
milletvekiline çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Bakan tarımcılar adına teşekkür ettiler efendim. Gündemdışı üçüncü söz, Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği Projesi
hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Abdullah Gül'e aittir. Sayın Gül, buyurun. (FP sıralarından alkışlar) 3.- Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ün,
Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği Projesine
ilişkin gündemdışı konuşması ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün, önemli bir konu ve millî bir meseleyle ilgili söz aldım;
söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar, dikkatinize getirmek istediğim konu, Avrupa güvenlik
ve savunma kimliğiyle ilgili gelişmeler ve bu çerçeve içerisinde Türkiye'nin
çıkarlarının ve menfaatlarının korunması ve bu yönde siyasetin, siyasî
partilerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu büyük projeye, ülke çıkarları
çerçevesinde destek vermesiyle ilgilidir. Avrupa savunması ve güvenliğiyle ilgili konuların tartışıldığı
"Batı Avrupa Birliği" dediğimiz BAB Parlamenterler Asamblesinin bir
üyesi olarak, oradaki tartışmalara yakından katılan ve takip eden bir
arkadaşınız olarak, bu konuyu bugün burada bir kez daha dile getirmek istedim. Bildiğiniz gibi, Avrupa'nın savunmasıyla ilgili gelişmeler, sadece
Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde değil, Amerika Birleşik Devletlerinde,
NATO'nun diğer üye ülkelerinde ve Türkiye'de çok tartışmalara sebep olmakta,
hatta, birçok müttefik ülke, çeşitli çıkar çatışmaları sebebiyle karşı karşıya
da gelmektedir. Bu çerçeve içerisinde, şüphesiz ki, NATO'nun da tam üyesi olan
Türkiye, bu konuyu çok yakından takip etmekte ve bu konuya çok büyük bir önem
vermektedir. Aslında, bütün bu meseleler, Washington'da yapılan NATO zirvesinde
ortaya çıkmıştır ve NATO çerçevesinde geliştirilen yeni bir konsept içerisinde
iki önemli konunun ortaya çıktığı görülmüştür. Bunlardan biri, NATO'yu tehdit
eden yeni unsurlar karşısında alınacak tedbirler; diğeri ise, Avrupa'daki
gelişmelerdir. Özellikle son yıllarda Bosna-Hersek'te, Kosova'da ve Avrupa'nın diğer
bölgelerinde yaşanan gerginlikler ve buralardaki çatışmalara Avrupa Birliğinin
veya Avrupa'nın kendi imkânlarıyla müdahale edip, bunları önleyememesi ve
katliamları durduramaması karşısında Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde
NATO'nun yaptığı faaliyetler, bu yeni konsepti ortaya çıkarmıştır. Bu
operasyonlar çerçevesi içerisinde ortaya çıkan bir konu da, Avrupa Birliğinin
ve Avrupa Birliğine üye olan ülkelerin yetersizliği, NATO imkânlarını
kullanmadığı takdirde, Avrupa'da çıkacak birçok karışıklıkları bastırma
gücünden uzak olduğudur. İşte, bu çerçeve içerisinde "nasıl olur da,
Amerika Birleşik Devletlerinin içine girmediği, ama, NATO imkânlarını
kullanarak Avrupa Birliği, Avrupa'daki bu gelişmelere müdahil olabilir"
çerçevesi içerisindedir Avrupa'nın yeni savunma kimliği üzerine yapılan
konuşmalar. Burada ortaya çıkan konu da şudur: Acil bir müdahale gücü
oluşturulmalıdır ve 60 000 civarında askeri olmalıdır. Bunlar, Birleşmiş
Milletlerin sınır çatışmaları veya barış gücü çerçevesinde yaptığı çeşitli
müdahaleler gibi işleri Avrupa Birliği adına yapmalıdır, insanî yardımlar
şeklinde yapmalıdır veyahut da bazı operasyonlarda kullanılmalıdır. İşte, tartışma; bu iş nasıl olacaktır, karar mekanizmalarında kararlar
nasıl alınacaktır, politik ve savunma meseleleri tespit edilirken, kimler buna
müdahil olacaktır?.. Avrupa Birliği, kendi ordusunu ortaya çıkarıyor havası içerisinde olduğu
için, Avrupa Birliğine tam üye olmayan ülkeleri bu işin içerisine sokmama
eğilimindedir; ama, bunu yaparken de, NATO'nun bütün güçlerini kullanacağından
dolayı, Türkiye, ister istemez, bu konuda iki arada kalmaktadır. NATO'nun tam
üyesi olarak bütün imkânları kullanılacaktır ve kendisi de bu işte bağımlı hale
gelecektir; ama, karar mekanizmalarında olmayacaktır. Buna, Türkiye'deki mesul
kurumlar, gerek Genelkurmay Başkanlığı gerek Dışişleri Bakanlığımız ve şüphesiz
ki hükümetimiz, gerekli tepkiyi göstermiştir, buna karşı gerekli savunmalar
ortaya konulmuştur Brüksel'de ve tavır alınmıştır. Bu tavrın millî bir tavır
olduğu kanaatindeyim ve bu tavrı hep beraber, hepimizin sonuna kadar
desteklediği... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ABDULLAH GÜL (Devamla)- Sayın Başkan... BAŞKAN- Buyurun. ABDULLAH GÜL (Devamla)- Bu mesele karşısında, Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve bütün siyasî partiler ve siyasetçiler olarak, bütün ağırlığımızı
koymamız gerekir. Burada, tabiî, hükümete bir teşekkür etmede borcumuz vardır.
Hatırlayacaksınız, 1980 sonrası, Yunanistan'ın, NATO'nun askerî safından
çekilmesi kararından sonra, Yunanistan'ın, tekrar NATO'ya dönüşündeki kolaylık,
Türkiye tarafından bu sefer, Batı Avrupa Birliğinin bu savunma ordusu söz
konusu olduğunda yerine getirilmemiştir. O zaman, olağanüstü bir dönemi yaşayan
Türkiye, elindeki bu büyük kozu çok basit bir şekilde, hiçbir karşılık almadan
harcamıştır; fakat, bugün, gerek Amerika Birleşik Devletlerinin baskısı gerekse
Avrupa Birliğinin diğer talepleri karşısında hükümet kesin bir tavır koymuştur
ve buna "hayır" demiştir. Bu mesele, şüphesiz ki, Türkiye açısından
çok önemlidir; çünkü, dünyada kriz bölgeleri ortaya konulduğunda, NATO
çerçevesinde yapılan çalışmalarda 16 kriz bölgesinin 13'ünün Türkiye'yi çok
ilgilendirdiği düşünülürse, Avrupa Birliği çerçevesinde kurulacak bu ordunun da
bu bölgelere müdahalesi söz konusu olduğu düşünülürse ve Türkiye'nin de karar
mekanizmalarında olmadığı dikkate alınırsa, Türkiye'nin buradaki kararlılığının
ve Türkiye'nin buradaki kesin tavrının ne kadar doğru olduğunu hep beraber
göreceğiz. O bakımdan, bu tip meseleler, hepimizin meselesidir. Türkiye, sadece iç
meselelerle, sadece iç siyasî gelişmelerle uğraşıp, bu büyük projeleri ihmal
ederse, siyasetçiler olarak bizler bunu ihmal eder ve bu konuları hiç tartışmaz
ve gündeme getirmezsek, o zaman, şüphesiz ki, büyük bir zaaf taşıyor hale
düşeriz ve böyle büyük millî meselelerde gerek kamuoyunun gerekse Türkiye Büyük
Millet Meclisinin desteğini arkasında bulmayan hükümet, ister istemez, ortaya
koyacağı tavırda farklı bir güç bulacaktır. O açıdan, hepimizin yapması gereken
şey, böyle bir büyük konuda, böyle millî bir meselede hükümete ve Türkiye'nin
bu projesine tam destek vermemizdir. Sayın Başkana, bana bu söz hakkını verdiği için ayrıca teşekkür
ediyorum. Sağ olun. (FP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, sözlü soruların geri alınmasına dair önergeler
vardır; ayrı ayrı okutacağım: B) Tezkereler ve
Önergeler 1.- Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu'nun (6/553) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/275) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 16 ncı sırasında yer alan
(6/553) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Ahmet
Sünnetçioğlu Bursa BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. 2.- Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu'nun (6/1035) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/276) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 419 uncu sırasında yer alan
(6/1035) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Ahmet Sünnetçioğlu Bursa BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim. 3.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın
(6/917) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/277) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 325 inci
sırasında yer alan (6/917) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Murat Akın Aksaray BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim. 4.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın
(6/918) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/278) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 326 ncı
sırasında yer alan (6/918) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Murat Akın Aksaray BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim. 5.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın
(6/919) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/279) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 327 nci
sırasında yer alan (6/919) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Murat Akın Aksaray BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim. Anayasa Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutuyorum efendim: 6.- Anayasa Komisyonu Başkanlığının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifinin Genel Kurulda görüşülmeyen komisyon metninin 13 ilâ 51 inci
maddelerinin Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/736) 9 Ocak 2001 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin Genel Kurulda görüşülmeyen, Komisyon
metninin 13 ilâ 51 inci maddelerinin İçtüzüğün 88 inci maddesi gereğince
Komisyona geri verilmesini arz ederim. Saygılarımla. Turhan Tayan Bursa Anayasa Komisyonu Başkanı BAŞKAN - Gündemin 3 üncü sırasında bulunan teklifin
görüşülmeyen maddeleri, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, bir defaya mahsus olmak
üzere Komisyona geri verilmiştir. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
müşterek önerileri vardır. Önce tümünü okutup işleme alacağım, sonra da ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım efendim: V.- ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ 1.- Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 10 Ocak 2001 Çarşamba günü (bugün)
yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ve teklif ederiz. Aydın Tümen Oktay Vural Beyhan
Aslan DSP Grup
Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili Öneriler: 1 - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 217 nci sırasında yer alan 568 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 131 inci sırasında yer alan 398 sıra
sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 206 ncı sırasında yer alan 549 sıra
sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 61 inci sırasında yer alan 202 sıra
sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 24 üncü sırasında yer alan 216 sıra
sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 205 sıra
sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 134 üncü sırasında yer alan 406 sıra
sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 31 inci sırasında yer alan 418 sıra
sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 153 üncü sırasında yer alan 438 sıra
sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 30 uncu sırasında yer alan 402 sıra
sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 140 ıncı sırasında yer alan 413 sıra
sayılı kanun tasarısı ve kanun teklifinin 14 üncü sırasına alınması
önerilmiştir. 2 - Genel Kurulun 10 Ocak 2001 Çarşamba günü 15.00-19.00, 20.00-23.00,
11 Ocak 2001 Perşembe günü de 13.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında
çalışması, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakika
ile sınırlandırılması, 10 Ocak 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi
önerilmiştir. BAŞKAN - Söz isteyen var mı efendim? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Aleyhte Sayın Gönül, buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün 10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Günü. Demokrasimizin yerleşmesinde ve
gelişmesinde büyük pay sahibi olan çalışan gazetecilerin gününü kutluyorum,
bayramlarını kutluyorum; kendilerine, sağlık ve esenlik dileklerimle birlikte
başarılar temenni ediyorum. Değerli arkadaşlar, iktidar partileri gruplarınca getirilen öneriyi hep
birlikte dinledik. Tabiî, geçmiş günlerde de, muhalefet partilerinin sözcüleri
olarak bu kürsüden çok kereler ifade ettik; ama, bir türlü iktidar partisi
gruplarını böyle bir alışkanlıktan kurtaramamanın hem üzüntüsünü duyuyoruz hem
de kendilerinin bu konudaki ısrarlarına bir türlü anlam veremiyoruz. Bugün saat
10.00'da yapılan Danışma Kurulu toplantısında, Meclis gündeminin tekrar
değiştirilmek istendiği belirtildi ve öneri olarak da, şu an, Genel Kurulda
bunu görüşüyoruz. Değerli milletvekilleri, geçmişteki -takriben geçmiş bir ay
içerisindeki- önerilere baktığımızda, 14 Kasım 2000 tarihinde yine bir öneri
getirilmiş; getirilen kanun tasarıları ve tekliflerinden bir kısmı halen
gündemin ilk maddelerinde yer almaktadır. Arkasından 20 Kasım 2000 tarihinde,
bir hafta sonra 27 Kasım 2000 tarihinde, 8 Aralık 2000 tarihinde, 20 Aralık
2000 tarihinde olmak üzere, takriben bir ay içerisinde beş defa Meclis
gündemiyle oynanmıştır. Şimdi, getirdiğiniz her öneriyle, Meclis gündemini
tespit ediyorsunuz. "Ön sıralara konulmasında fayda görüyoruz"
gerekçesiyle gündemin ilk sıralarına aldırdığınız kanun tasarı ve tekliflerini
yasalaştıramadan, yeni bir öneriyle, başka kanun tasarılarını getiriyorsunuz.
Yani, eğer, siz, bir öneriyle, Meclis gündeminin ilk sıralarına
yerleştirdiğiniz kanun tasarılarını, toplum hayatımız için, milletimiz için
faydalı görüyorsanız ve ön sıraya alıyorsanız, bir hafta sonra getirdiğiniz
ikinci bir öneriyle, diğer kanun tasarılarını, bu yasalaşmamış tasarıların
önüne koymanızın sebebini anlatamazsınız ve izah edemezsiniz. Eğer, çok
önemliyse, öncelikle, getirmiş olduğunuz, ön sıraya yerleştirdiğiniz kanun
tasarı ve tekliflerini yasalaştırırsınız, ondan sonra, ülkenin elzem gördüğü,
toplumun gerekli gördüğü yasa tasarı ve tekliflerini, yeni bir öneriyle Meclis
gündemine taşır, ön sıraya koyar, görüşür ve yasalaştırırsınız. Halbuki, hiç bu ilkeye dikkat
etmiyorsunuz. Mesela, bugün, gündemin 1 inci, 2 nci ve 3 üncü sıralarında
yer alan kanun tasarılarını, yanılmıyorsam, 14 Kasım 2000 tarihli önerinizle
getirdiniz ve bunların, 1 inci, 2 nci, 3 üncü sıralardaki yeri hâlâ duruyor. 1
inci sıradakinin ya bir maddesi görüşüldü veya hiç görüşülmedi, 2 nci sıradaki
zannediyorum görüşülüyor, 3 üncü sırada yer alan Meclis İçtüzüğü değişiklik
teklifinin daha 10 uncu veya 11 inci maddesine geldik. Eğer, Meclis İçtüzüğü
önemli değilse niye getirdiniz, niye görüşmeleri başlattınız? Gerekli ve elzem
ise Genel Kurulumuzun daha verimli, daha etkin çalışması açısından faydalı
görüyorsanız, niye bunu yarım bırakıp şimdi başka kanun tasarılarını gündemin
ilk sırasına getiriyorsunuz? Değerli milletvekilleri, muhalefetin bu öneriye karşı çıkmasını lütfen
yadırgamayınız. Aksi bir kanaat ve düşünceyle veya bir başka amaç için bu
sözlerle karşı çıktığımızı da lütfen düşünmeyiniz. Biz, Meclisin çalışmasında,
düzeni, verimliliği getirecek olan Meclis İçtüzüğü değişikliğinin bir an evvel
yasalaşması için gayret ediyoruz. Haa, bunun için çalışma saatlerimiz yetersiz
diyorsanız, çalışma saatlerinize genellikle biz itiraz etmedik. BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) - Biz çalışıyoruz. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Efendim, sadece siz çalışıyor değilsiniz;
çalışmalarınızdan dolayı tabiî ki milletimiz sizlere teşekkür ediyor; ama,
unutmayınız ki, muhalefet grupları sizden daha fazla, çok çalışıyor. Niye; önce
yasa tasarı ve tekliflerini burada sonuna kadar takip ediyor, olumlu katkılarda
bulunmak için gayret ediyor, ayrıca, bir de denetim görevini takip ediyor. BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) - Sağolun, teşekkür ederiz. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Evet, denetim görevinin de gereklerini yerine
getirebilmek için gayret ediyor. Onun için herhalde sizin hak ettiğiniz
teşekkürden daha fazla muhalefet partilerinin ve gruplarının da teşekkürü hak
ettiğine inandığımı ifade etmek isterim. Şimdi, bizim teklifimiz şu. Gelin, bu sırayı bozmayın. Bu sıra içerisinde
1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddelerde yer almış olan bu kanun tasarılarını
tamamlayalım, Meclisimizi daha çalışır hale getirelim, artık sürüncemede kalmış
olan bu tasarıları bir an evvel toplumumuzun hizmetine sunalım diye bir görüş
ifade ediyoruz. Yoksa, elbette, bunları bitirdikten sonra, gerek sizin
getireceğiniz öneriler veya bizim tekliflerimizle oluşacak yeni bir Meclis
gündeminde mutabakat sağlayabileceğimiz kanaatindeyiz. Bugün, burada okunan öneride, çok önemli bir yer işgal eden, barolarımızı,
avukatlarımızı ve büyük bir camiayı yakından ilgilendiren Avukatlık Yasasıyla
ilgili tasarı var. Bunu, getirdiniz 11 inci sıraya koydunuz; ama, size
"bunu niye 11 inci sıraya koydunuz" diye sorarken, 91 nci maddenin
çizdiği çerçeve içerisinde, önümüzdeki haftaya alınır ise, biz de gerekli
çalışmamızı tamamlayıp, olumlu baktığımızı ifade edersek, çok önemli olan bu
yasa tasarısının bir an evvel kanunlaşmasını sağlayabileceğimizi ifade ettik.
Çok önemli ise, niye 1 inci sıraya koymadınız?! Niye 11 inci sıraya koydunuz?!
Veya bizim bu teklifimizi olumlu görüyorsanız, bunu, bu hafta, 11 inci sıraya
getirip gündeme taşımanın bir manası yok. Ee, gelecek hafta da, 11 inci sıradan
1 inci sıraya taşımanın bir anlamı kalmaz. Bunları ifade etmek istiyoruz. Değerli milletvekilleri, iktidar gruplarımızın, bu şekildeki, her hafta
olağan hale gelmiş olan Meclis gündemini yeniden tanzim girişimlerinin
yanlışlığını bu sözlerimle vurgulamak istiyorum; çünkü, muhalefet partileri
olarak -mutlaka katkımızın olacağına inandığınıza da inanıyorum- bizim önümüzü
görmemize mâni oluyorsunuz. Ha, diyebilirsiniz ki: "Zaten Türkiye'de kim
önünü görebiliyor ki, siz önünüzü göreceksiniz." Doğru; kimse önünü
görmediği için, muhalefet partileri de önünü görmüş, görmemiş, çok önem
taşımıyor herhalde ki, her hafta yeni tasarıları böylece Meclis gündemine
getirmektesiniz. Mesela, getirdiğiniz bu önerinin içerisinde, yazılı gündemin
alt sıralarında yer almış olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 10 dakikalık süreniz bitti efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Selamlayayım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Mesela, esnaf ve sanatkârlarımız,
çiftçilerimizle ilgili, geniş halk yığınlarının vergi borçlarının faizlerinin
ertelenmesiyle ilgili kanun teklifleri var. Bunları getirmiş olsanız, tabiî ki,
yürekten bunlara destek veririz. Geniş halk yığınlarının, bugün ekonomik
sıkıntı içerisindeki bu insanların dertlerine çare bulunması konusundaki bu
girişiminize katkıda bulunmak isteriz. O nedenle, biz, bu öneriye sıcak bakmıyoruz, bu öneriyi olumlu
görmüyoruz. Aleyhte oy vereceğimizi belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gönül. Aleyhte ikinci söz, Sayın Avni Doğan'ın. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken, dün kaybettiğimiz, eski milletvekili, devlet eski bakanı,
Yeni Parti eski Genel Başkanı, arkadaşımız, dostumuz, büyük devlet adamı Yusuf
Bozkurt Özal'a Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum. Değerli arkadaşlar, ben uzun konuşmayacağım; çünkü, Danışma Kuruluna
gidip de ittifak sağlanamayan konular hakkında, yıllardır, hep rutin şeyler
söyleniyor. Söyleniyor; ama, değişen bir şey yok, hiçbir şey değişmiyor. Eğer,
uzlaşma sağlanamamışsa, iktidar partileri bir öneri getiriyorlar. Muhalefet
konuşuyor, iktidar konuşuyor; ama, neticede, iktidarın istediği doğrultuda
gündem belirleniyor; yani, yıllardır bunu tekrar edip duruyoruz. Konuşmalar çok
fazla bir şey değiştirmiyor, bir anlam ifade etmiyor. Benim söylemek istediğim şey şu: Yapılan şey, İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre yapılıyor. İçtüzüğün 19 uncu maddesi, Danışma Kuruluna, gündemi
değiştirme yetkisi veriyor, o teklifi Meclise getirme yetkisi veriyor; ama,
öyle zannediyorum ki, bu 19 uncu madde tespit edilirken ya da İçtüzüğe
geçirilirken, böyle, her hafta Meclis gündeminin değiştirilmesi maksadı
güdülmemiştir. Eğer, biz, her hafta Meclis gündemini değiştirirsek -ki, öyle yapıyoruz; yani, özellikle bu
dönem hep böyle yapılıyor- basılı gündemin de çok fazla anlamı kalmıyor. Şimdi, gerçekten, bu Meclis, yaptığı işin ciddiyetini idrak etmek
durumunda. Mesela, bundan önceki Danışma Kurulu önerileriyle Meclis gündemi
değiştirildi; ama, o gündemde önceliğe alınan kanun tasarılarının bir iki
tanesi hariç hiçbirisi gerçekleşmedi. Onlar gerçekleşmeden gündem yeniden
değiştiriliyor. Ben, burada, gündemin ön sıralarına alınan on kanun tasarısı
hakkında, onların önceliği hakkında bir şey söylemek istemiyorum. Gündeme
geldiğinde, arkadaşlar Grubumuzun görüşlerini bu konuda açıklayacaklar. Benim kanaatim, Meclis İçtüzüğünün 19 uncu maddesi, acil görüşülmesi
gereken konuları tespit etme imkânını bize veriyor; yani, böyle, aklımıza
estikçe, canımız sıkıldıkça şu gündemi bir değiştirelim imkânını bize vermiyor.
Bunu iktidar partilerinin alışkanlık haline getirmemesi lazım. Benim eleştirim
bu döneme değil; bu, hep böyle yapılıyor. Yani, yıllardır, bu, hep böyle
yapılıyor. Mesela, geçen Danışma Kurulunda öncelik verdiğimiz tasarıları şimdi
niye görüşmüyoruz?! Bugün gündeme getireceğimiz tasarılar ne oldu da onun önüne
geçti?! Çünkü, onları öne alırken, bu tasarılar basılı gündemde vardı. Ne oldu
da, şimdi, onları, arka plana itmek durumunda kaldık?! Doğrusu ben de merak
ediyorum. Elbette, iktidarın bir düşündüğü var. Değerli arkadaşlar, Fazilet Partisi, muhalefet yapan bir parti değil.
Burada, bütün Türkiye görüyor ki, doğru bildiği konularda hükümeti destekliyor;
yanlış bildiği konularda hükümeti ikaz ediyor. Zaten siyasette, iktidarların
görevi yanlış yapmamaktır, doğru yapmaktır; muhalefetin görevi de, her şeye
muhalefet etmek değildir, yanlış yaptırmama gayreti içerisinde olmaktır. Bizim
yapmaya çalıştığımız budur. İktidar partilerimiz biliyor ki, biz, bundan önceki
birçok Danışma Kurulunda iktidarın getirdiği gündem belirleme önerilerini haklı
bulduk, doğru bulduk, destekledik. Zannediyorum, iki aydır, ilk defa, bir
Danışma Kurulu önerisine karşı çıkıyoruz. Aslında, iktidarın da oturup bir
düşünmesi lazım. Bunlar, şimdiye kadar çok az karşı çıktılar, bu defa niye
karşı çıkıyorlar diye düşünmesi lazım. Muhalefetin görevi, getirilen her konuya
muhalefet etmek değil; ama, iktidarın görevi de muhalefetin istediği her şeyi
reddetmek olmamalı. Zannediyorum, çağdaş siyasetin temel koşullarından birisinin de bu olması gerektiğini söylüyor;
hepinize saygılar sunu-yorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan. Lehte, Sayın Beyhan Aslan, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
iktidar partilerinin önerileriyle, bugün Danışma Kurulu toplantısını yaptık ve
Genel Kurula bir öneri getirdik. Burada konuşan arkadaşlarımızın tenkitlerinden
biri, daha önce yapılan Danışma Kurulu toplantılarında öne aldığınız kanun
tasarılarını görüşmeden, tekrar, hangi gerekçeyle başka tasarıları öne
alıyorsunuz iddiasıydı. Bir kere, şu anda kanun tasarı ve tekliflerinde 1 inci sırada bulunan
konu, kanun hükmünde kararnamedir; İçtüzük gereği 1 inci sıradadır. 2 inci
sıradaki Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa ilişkin konuyu da zaten
görüştük, sadece oylaması kaldı ve bugün bunun oylamasını yapacağımızı, bunu
bitireceğimizi Danışma Kurulunda muhalefet temsilcisi arkadaşlarımıza da
ilettik. 3 üncü sıradaki konu ise, İçtüzüktü. Anayasa Komisyonumuz İçtüzüğü
geri çekti. Dolayısıyla, biz, daha önce ele aldığımız konuları görüşmemiş
değiliz. Daha sonra da dokunulmazlıklar vardı; ama -ki, daha önce,
muhalefetteki arkadaşlarımız, iktidar da oldular, hükümet de oldular-
hükümetin, acil gördüğü, ciddî gördüğü konuları Meclise getirip, onların öne
alınması gibi bir geleneği her zaman vardır. Bu düşüncelerle, biz de, öteden
beri üzerinde durulan, Sağlık Bakanlığımızın üzerinde durduğu döner sermayeye
ilişkin kanun tasarısını, yine, tekelleşmeyi önleyici kanun tasarısını, çocuk
haklarının kullanılmasına ve Uluslararası Denizcilik Örgütü Sözleşmesine
ilişkin iki uluslararası anlaşmayı ve Tarım Bakanlığımızın ve İçişleri
Bakanlığımızın önem verdiği, öteden beri grup başkanvekillerinden rica ettiği
konuları, bizler, burada, önceliğini, önemini dikkate alarak sıraladık.
Hatırladığım kadarıyla, toplantı sırasında da muhalefetteki arkadaşlarımıza
"sizin önerileriniz varsa, onları da dikkate alabiliriz" diye bir
sual de açıldı. Biz burada oy çoğunluğuna dayanarak bir gündem tespiti
noktasında değil, Türkiye Büyük Millet Meclisini dikkate alarak, muhalefeti de
dikkate alarak bir gündem tayini cihetine gitmeyi uygun buluyoruz ve bu konuda
da, toplantılarda, muhalefeti temsilen katılan grup başkanvekili
arkadaşlarımızın her zaman fikirlerine saygı göstermişizdir, kendi tekliflerini
dikkate almışızdır. Mesela, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve bunun
değiştirilmesi hakkında, bütün siyasî parti grupları iki yıldan bu yana
konuşurlar ve özellikle, bugün de, yine, Fazilet Partisindeki arkadaşımız bunun
üzerinde durdu. Bu kanunun çıkması gerektiğini, bu konuda büyük boşluk olmaması
gerektiğini söyledi; aynı fikirdeyiz ve aldık. Sonra, Avukatlık Kanunu ile ilgili tasarıyı niye 11 inci maddeye
aldınız, madem bütün meslektaşlarımızı, avukatlarımızı ilgilendiren bu konuyu
niye 1 inci sıraya almadınız şeklindeki tenkite gelince: Bizim, tabiî, bu
konuyu gündeme getirmemiz, bu noktaya almamız bile bir gelişmedir; ancak, bizim
şu önerimiz de vardır: Tabiî, bu yasa 98 maddedir. 98 maddelik bir kanunun
maddelerini tek tek görüşmek Meclisin uzun zamanını alacaktır. Biz muhalefet
partilerine daha geçen yıl önerdik, yine öneriyoruz; eğer İçtüzüğümüzün 91 inci
maddesine göre temel kanun kabul edip görüşmeyi kabul ederlerse, bu kanunu
önümüzdeki hafta görüşmeye hazırız. Bu konuda ben arkadaşlarımızın hassas
olduğunu görüyorum ve niçin bunu görüşmüyoruz şeklindeki bu tenkiti de alıp
kabul ediyorum, fevkalade ciddî buluyorum. Bu durum, herhalde önümüzdeki hafta
bu tasarıyı görüşeceğimiz yönünde bize ışık veriyor. Bu nedenle, biz, bu grup önerisiyle hükümetin, toplumun öncelikli
konuları olduğu noktasında bir görüş birliği içerisindeyiz. Bu nedenle, Genel
Kurula bunu takdim ediyoruz ve oylarınızla destekleyerek, bu gündemin ve
çalışma sürelerinin tespiti konusundaki düşüncelerimize katılacağınızı umuyoruz
ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür ederim efendim. Sayın Köse, söz istiyor musunuz? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır efendim. İştirak ediyoruz. BAŞKAN - Peki efendim. Lehte başka söz isteyen yok. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - İstersiniz efendim; maddeyi okutalım... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Geçiyorsunuz ama... BAŞKAN - Yok, hayır, ben onun farkındayım, bana geldi. Öneriyi okutuyorum: 1 - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 217 nci sırasında yer alan 568 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 131 inci sırasında yer alan 398 sıra
sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 206 ncı sırasında yer alan 549 sıra
sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 61 inci sırasında yer alan 202 sıra
sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 24 üncü sırasında yer alan 216 sıra
sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 205 sıra
sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 134 üncü sırasında yer alan 406 sıra
sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 31 inci sırasında yer alan 418 sıra
sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 153 üncü sırasında yer alan 438 sıra
sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 30 uncu sırasında yer alan 402 sıra
sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 140 ıncı sırasında yer alan 413 sıra
sayılı kanun tasarısı ve kanun teklifinin 14 üncü sırasına alınması
önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi, elektronik cihazla oylarınıza sunacağım efendim. Oylama için 3 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Efendim, karar yetersayısı yoktur; birleşime, 10 dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati : 16.33 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.47 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Şadan
ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 42 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu
açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. V.- ÖNERİLER (Devam) A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ (Devam) 1.- Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam) BAŞKAN - Birinci önerinin oylaması yapılmış, karar yetersayısı
bulunamamıştı. Şimdi, öneriyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Oylama için 3 dakika süre veriyorum efendim. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır. Birinci öneri kabul edilmiştir. İkinci öneriyi okutup oylarınıza sunacağım: Genel Kurulun 10 ocak 2001 Çarşamba günü 15.00-1900 ve 20.00-23.00; 11
Ocak 2001 Perşembe günü de 13.00-19.00 ve 20.00-23.00 saatleri arasında
çalışması; tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru ve cevap işlemlerinin 10
dakikayla sınırlandırılması; 10 Ocak 2001 Çarşamba günü sözlü soruların
görüşülmemesi önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz. Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/650, 1/679) (S.
Sayısı : 517) (1) (1) 517 S. Sayılı Basmayazı 28.6.2000 tarihli 121 inci
Birleşim tutanağına eklidir. BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde. Tasarının 4 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, gruplar adına söz isteyen?.. Yok. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Var efendim... BAŞKAN - Benim önümde yok
efendim... Yazılı gönderin... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, Fazilet Partisi Grubu adına
Sayın Musa Uzunkaya konuşacaklar. BAŞKAN - Grup başkanvekili, şimdi söz istiyor efendim. Ben önümdekini
okumakla mükellefim Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Musa Uzunkaya, buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Size gönderildiğini biliyorum. BAŞKAN - Hayır efendim, boş... Kanunlar Müdürlüğümüz, bu konuda çok
titizdir efendim. Gönderildiği sanılmıştır; ama, gönderilmemiştir. Buyurun. FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 517 sıra sayılı, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarılarının yürürlük maddesi olan 5 inci
maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle şahsım ve Grubum adına, Yüksek Heyetinizi saygıyla selamlıyor, biraz
sonra kanunlaşacak olan yasanın, üniversitelerimize, ilim dünyamıza ve tüm
ülkemize hayırlar getirmesini niyaz ediyorum. Değerli arkadaşlar, genelde, yasaların yürürlük ve yürütme maddeleri
üzerinde gruplar ve hatta şahıslar adına konuşmak âdetten değildir. Hele, böyle
çok güzel amaçlar ihtiva eden üniversite, fakülte ve yüksekokul gibi ilim ve
irfan dünyamızı aydınlatacak bir alanda, beşikten mezara kadar ilmin
öğrenilmesini amaç edinen bir misyon ve onun sözcülerinin, zaman israfı
anlamına gelecek böyle bir maksatla kürsüye çıkmamış olduğunu düşüneceğinizi
ümit etmekteyim. Bu yasayla, birkısım üniversitelerimize yeni bölümler ve fakülteler
açılacak, hatta bazılarında da, örneğin Başkent Üniversitesine bağlı açılması
hedeflenen Avrupa Birliği Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Transplantasyon ve
Gen Bilimleri Enstitüsü, Yanık, Yangın ve Doğal Afetler Enstitüsü gibi günün ve
çağın şartlarını çok iyi takip eden bilimsel açılım ve yaklaşıma karşı çıkmak
şöyle dursun, bu çalışmanın öncülerini, onların birer temsilcileri olarak,
bizim, tebrik etmek görevimizdir. Binaenaleyh, başta Başkent Üniversitesi
Rektörü Prof, Dr. Sayın Mehmet Haberal olmak üzere, bu bilimsel
atılımın tüm öncülerini tebrik ediyor, takdir ve şükran
duygularımı burada ifade
ediyorum. Bizim, burada ısrarla üzerinde durmak istediğimiz husus, üniversitelerin
birer bilim yuvası olmak şuurundan uzak, keyfîliğin, baskının, dayatmanın, tek
tipçiliğin egemen olduğu kurumlar haline getirilmiş olmasından duyduğumuz
endişeleri burada sizinle paylaşmaktır. Düşünmek lazım; Bedir Muharebesinde,
harp sonucu alınan, okuma yazma bilen esirlere, okuma yazma öğretecekleri 10'ar
şahıs karşılığında hürriyetlerini verme anlayışı, çağın hangi döneminde ve
hangi düşünce atmosferinde söz konusu olabilmiştir? Ondört asır evvel, biraz
önce cephede kendisiyle çarpıştığı düşmanıyla karşı karşıya gelen bir inancı
düşünün ki, mağlup olduktan sonra, düşmanları elinde esir, ona ilim ve eğitim
adına güveniyor, öğretmenlik veriyor, genç ve ihtiyar insanını eğitmesi için
çarpıştığı esir edilen düşmanına bile teslim ediyor. Ne için; aydınlatmak, çağı
ve geleceği aydınlatmak adına, savaştığı düşmanına bile öğretmenlik mukabili
hürriyet veriyor. Şimdi soruyorum, Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alev
Erkilet Başer'in, yetkili kurul tarafından üzerinde doktora çalışması yapması
uygun görülüp, kabul edilen "Ortadoğu'da Modernleşme ve İslamî
Hareketler" adlı doktora tezinin dört yıl sonra iptal edilerek, hem
doktorasının hem de doçentliğinin geçersiz sayılması sonucu öğretim üyeliğine
son verilmesini hangi çağdaş mantıkla mukayese edebilirsiniz? Sayısız rektörü,
birçok dekanı, onlarca öğretim üyesi ve görevlisini istifaya, emekli olmaya ve
kurum değiştirmeye zorlayan çağın bu karanlık zihniyetini millet adına protesto
ediyor, ülkemizin en saygın ilahiyatçılarından, fıkıh ve İslam hukuku otoritesi
Prof. Dr. Hayrettin Karaman Bey'in dahi, istifayla, emeklilik sürecine itilmesi
olayını, Bedir'in öğretmenlik sıfatı kazandırılmış esirlerine yapılan muamele
karşısında, bu güzide ilim adamlarını ilimden, aydınlatmadan ve öğretmenlikten
uzaklaştıran 21 inci Yüzyılın sözde aydınlarıyla, Ortaçağın o günkü İslam
adesesinden ilme bakışını kıyasladığımda, doğrusu, ilim adına, olumsuz bir çağı
paylaşmamın üzüntüsünü itiraf etmek zorundayım. Ne garip tecellidir ki, Türkiye, aydınına kıyan, aydınlarını susturan ve
onları zulmün alkışlayıcısı haline getiren bir kaosun içerisine itilmiştir.
Bugün Meclisimizin salonlarının birisinde, İstiklal Marşımızın mübdii Mehmet
Akif sergisi açılmış olup, geçtiğimiz günlerde de, bu yüce Parlamentoda,
ölümünün 64 üncü senei devriyesiyle bir anma yapılmıştı. Onun da şiirinde ifade
ettiği gibi, "Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem." Aydınları, kalkıp, bugün, geçmişine söven, gelenin keyfi için alkış
tutturan bir hale getirdik. Alimlerin, aydınların, akademisyenlerin, üniversite
hocalarının cesur ve yürekli olması lazım gelir. Konjonktürden etkilenen,
rüzgâra göre yelken değiştiren, akan suda sürüklenen aydınlardan bu millet bir
şey kazanmaz; aksine, çok şey kaybeder ve kaybetmiştir de. Türkiye'nin, kanaatimce, bugün, en önemli sorunu, şu anda siyasal açıdan
da yaşadığımız en ciddî açmazı, aydınlarının gafleti değil; üzülerek
söylüyorum, bir kısmının ihanete varan bu eksiklikleridir, bu yanlışlarıdır.
Ülke aydınları mutlaka bu gafletten, bu yanlışlardan kurtarılmak zorundadır. Akademik çalışmalar, bilimsel verimlilik ve meslekî üretim açısından
kıyaslanınca, Türk üniversitelerinin Batı üniversiteleri karşısındaki durumu
nedir? Uluslararası bilimsel kongre veya dergilerde sunulan tebliğ veya
yayımlar ne kadardır? Dahası, köylülerimize, köylerimize, mahallelerimize,
sokak ve caddelerimize varıncaya kadar yediden yetmişe bu ülkenin insanlarına
noeli tanıttık, yılbaşlarında noeli hatırlattık; ama, belki yüzyıllar var ki,
Nobel hasretini çektik; Nobel'le, bir tek bilim adamımızı, fikir adamımızı
maalesef, tanıştıramadık. Evet, bugün yaşanan çılgınlık ve sefahat anlayışı,
bizi, bu türlü bilimsel yarışta, sanatta, fende, tıpta, estetikte, edebiyatta
ve bilimin hiçbir alanında Nobel'e götüremedi ve bu çağdışı kafayla da
götürmesi mümkün değildir. Türkiye, bu realiteleri görerek, gerçeğe yönelik bir
bilim anlayışına sahip olmak zorundadır. Eğitimde görev ve sorumluluk, hukukdışılığa varacak birkısım yanlış ve
dayatmalarda ısrar etmek değil, dünyanın müşterek anlayışına, yukarıda örneğini
verdiğim, Ortaçağı aydınlatan ilim mantığına yönelmeyi gerektirir. Sayın Millî Eğitim Bakanımın, burada, müsaadenizle, birkaç hususta
dikkatlerini çekmek istiyorum. Birkısım idarecileriniz, Bakanlık merkez
kuruluşlarınız da dahil olmak üzere, yanlı ve yanlış yönlü, sizi, gelecekte,
maşerî vicdanda yargılatabilecek bir sorumluluğa itiyor olabilirler. Bir
hemşeriniz olarak, sizi bu konuda ikaz etmek zorundayım. Merkezdeki birçok uygulamalarınız, daha önce de soru önergelerimde dile
getirdiğim gibi, Talim ve Terbiye Kurulunun, okullarda okunmasını yasakladığı
ve daha önce var olan tavsiyeyi kaldırdığı kitaplar ile Kurul bünyesinde, 15
yıldır, etrafındaki yüzlerce insanın cuma namazı kılabildiği resmî onaylı ve
müsaadeli mescidin akıl almaz entrikalarla kapatılması, biliniz ki, siyasal
hayatınızda, sizi de, partinizi de zora sokacaktır. Dine ve dindara saygılı
parti olma iddianızın arkasından, böyle bir olumsuzluk ve böyle bir yanlışlık
yapmamalıydı. Daha üç gün önce, Zonguldak'ta bir ilköğretim okuluna gönderilen 14 ton
bozulmuş, etrafı rahatsız edici kuru incirlerin perişan halini televizyonlardan
hep beraber izledik. Bakanlık ve taşra bürokratlarınız, bu çürümüş ve kokuşmuş
incirleri satın alarak mı devleti zarara uğrattılar; yoksa, satın aldıktan
sonra çürüterek mi? Ama, her iki halde de devleti zarara uğratan, belki de
çocuklarımızın sağlığıyla oynayan bu bürokrasi anlayışınızın sorgulanması
gerekirken, sizin bürokratlarınız başka şeylerle meşgul oluyorlar. Örnek mi
istiyorsunuz Sayın Bakanım; şu Bartın Millî Eğitim Müdürünüz Mehmet Gümüş ve
benzeri idarecilerinize, bulundukları şehirlerde bürokraside çalışan; yani,
devlet memurlarından çocukları imam-hatiplerde okuyanların valiliklere
fişlenmesi görevini, bu yüksek ispiyonculuk ahlakını kim öğretti? Dünyanın
neresinde görülmüş, devletin, anayasanın ve kanunların çerçevesinde eğitim
yapan bir okulda çocuğunu okuttu diye, herhangi bir kamu görevlisinin yakın
gözetim, denetim ve takibe alınmış olması? Hele hele, bunların kız çocuklarının
başı örtülüyse, ebeveynlerini de tecziye edin mantığını, bu tefessüh etmiş
ahlak anlayışını, hangi eğitim sistemi sundu?. Sayın Bakanım, elbette, bürokrasiyi de, eğitimi de... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, bitirirseniz memnun olurum. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanımın, burada, özellikle ele alınmasının sebebi şudur: Tabiî
"bu yasayı hükümet yürütür" deniliyor. Haddi zatında temenni ederdik ki, bu yasaları hükümet yürütmüş
olsun; hükümet adına da, burada, elbette, bu işle ilgilenecek bakanımız, Sayın
Millî Eğitim Bakanımızdır. Millî Eğitim Bakanımızın, ilgili komisyonun da bir
üyesi, bir arkadaşınız olarak, bu konuda, merkezî idaredeki arkadaşlarıyla,
taşradaki arkadaşlarının ve personelinin, konjonktür ve rüzgâr etkisi altında
kalarak insanları sıkıntıya sokmak değil, gerçekten, Millî Eğitimin sorunlarını
halletme konusunda, gayretini beklemek, elbette ki, hakkımızdır. Temenni ediyoruz ki, Sayın Bakanımız ve hükümetimiz, bundan önceki
birçok yasada olduğu gibi "Bakanlar Kurulu yürütür" dediğimiz halde,
birçok bakanlıklara ait yasalar, örneğin, Millî Eğitimle ilgili yasalar, YÖK
tarafından, hükümetin uygulamasına fırsat vermeyecek bir mantıkla
uygulanmıştır. En son örneğini öğrenci af yasasında gördük. Dolayısıyla, YÖK'ü
ve ilgili kurumları, buradan... BAŞKAN - Efendim... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Bakanımızı buradan ikaz ediyorum. Sayın
Bakanın, yasanın yürütülmesinde sahabetini umuyor ve yasanın hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Şahısları adına, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın. GAFFAR YAKIN (Afyon) - Konuşmuyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki. Uşak Milletvekili Sayın Mehmet Yaşar Ünal, buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz tasarının son maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Elbette fazla vakit kaybetmek istemiyoruz; ama, bazı konulara, kısa da
olsa, değinmekte yarar görüyorum. Bu, tüm konuşmacıların da kabul ettiği gibi,
gerçekten, hayırlı bir yasadır ve eğitim müesseseleri açacaktır; yüksekokullar,
bazı enstitüler, bazı fakülteler açacaktır. Bu konu burada görüşülürken, özellikle iki görüş ortaya çıktı; illerinde
bir üniversite olmayan illerin milletvekilleri
özellikle bunu istemekte,
oradaki halkın isteklerini
burada dile getirmektedirler. Biliyoruz ki, illerimizin gelişmesinde, kültürel, sosyal ve ekonomik
yönden, artık, üniversiteler bir öncü görevini görmektedir. O nedenle de, ben,
bu isteklerin hepsinin haklı olduğuna inanıyorum. Öte yandan, bir üniversite açıldığı zaman, eğer gerekli altyapı, eleman,
öğretim görevlileri sayısı yeterli değilse, tabiî, burada da eğitimin kalitesi
düşebilir; fakat, şunu gözden uzak tutmayalım: Bir ilimizde üniversite
açılacağı zaman, hiçbir zaman sıfır üzerinden bir üniversite açmak akla
gelmemelidir. Biliyoruz ki, birçok ilde, en az birkaç fakülte, yüksekokul halen
vardır ve komşu bir ildeki başka bir üniversiteye bağlı olarak da görevini
yapmaktadır, eğitim ve öğretimini sürdürmektedir. Bu illerimizde, eğer gerekli
altyapı tamamlanırsa, az sayıda yüksekokul ya da fakülte ilavesiyle bağımsız
üniversiteler kurulabilir. Bu yönde de, Türkiye'nin bir atağa ihtiyacı olduğuna
inanıyorum. Bazı illerimizde ise zaten altyapı tamamlanmıştır. Ben, kendi ilim olan
Uşak'ı burada örnek vermek istiyorum. Oylarınızla bu yasa çıktığı takdirde,
biz, iktisadî ve ticarî bilimler fakültesini de kazanıyoruz; böylece, 4
fakültemiz olmuş olacak. Bunun yanında, Uşak İlimizde 7 adet de yüksekokul
vardır ve halen, bu saydığım fakülteler eğitim ve öğretimlerine devam
etmektedirler. Dolayısıyla, sadece bir tabela vererek de, bazı illerimizde bu
başlatılabilecektir; ondan sonra, diğer eksiklerin tamamlanması ve kalitenin
artırılması, artık, bizim görevimiz olacaktır. Bunun yanında, üniversitelerimizde görev yapmakta olan yetişmiş elemanların,
öğretim elemanlarının sayılarının az olmasını ya da maddî yetersizlikler
nedeniyle özel üniversitelere geçmelerini de bir şekilde normal kabul ediyoruz;
fakat, bize düşen görev, bunu kabullenmek yerine, eğitim ve öğretimde görev
yapan insanlarımızın hak ettikleri özlük haklarını ve maaşların artırılmasını
da öncelikli hedeflerimiz arasına koymalıyız. Tabiî ki, bu, maddiyatla oluyor.
Türkiye ekonomisinin düzeldiği ölçüde de, ben, hükümetimizin bu konuda çok
hassas davranacağından eminim. Sadece üniversitelerde görevli olanlar değil,
diğer kamu görevlileri de, elbette, bu son üç yıldaki sıkıntının içindedirler
ve bunu çekiyorlar. Tabiî ki, bu, yirmi yıllık bir birikimin sonucu. İnşallah,
57 nci hükümet de, ekonomiyi yoluna koyarak, bunları çözmek yolunda önemli
adımlar atacaktır. Bunun yanında, taşra illerimizde bir üniversite açıldığı zaman,
özellikle, oraya kaydını yaptıran öğrencilerin barınacakları bir yurdun,
devletin bir yurdunun da olması gerekiyor. Bu konuda Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumumuzun değerli çalışmaları var; fakat, buraya daha fazla kaynak
aktararak, sadece okul binaları yapmak değil, en az, yurtların da bunun
paralelinde gerçekleştirilmesi için gerekli yatırımın yapılması gerekmektedir. Açılacak olan bu fakültelerin, yüksekokulların hayırlı olmasını
diliyorum ve tüm illerimizin de ileride
bağımsız birer üniversiteye
kavuşmaları dileğiyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal. Efendim, söz sırası, Uşak Milletvekili Sayın Hasan Özgöbek'te. Buyurun Sayın Özgöbek. (DSP sıralarından alkışlar) HASAN ÖZGÖBEK (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2809
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, biraz sonra, mevcut 3
üniversitemiz bünyesinde yeni fakülteler ve yeni enstitüler kurulmuş olacak. Şu
andaki tasarıyla, bu yeni kurulacak olan fakülte ve enstitüler, sadece kurulsun
deyip de kurulan fakülte ve enstitüler değildir. Bunlar, mensup oldukları
üniversite bünyesinde ihtiyaç duyulmuş, gerekli altyapısı hazırlanmış, gerekli
akademik personeli, fizikî şartları hazırlanmış, daha sonra YÖK'e ve Millî
Eğitim Bakanlığına ihtiyaç olarak bildirilmiş ve kanun tasarısı şeklinde bugün
karşımıza gelmiş ve burada da bu ihtiyaca binaen kanunlaşarak kurulacak olan
fakülte ve enstitülerdir. Bunlar ihtiyaçtan kurulacaktır diyoruz, bu şekilde kurulan fakültelerle
beraber illerdeki, üniversite bulunan iller dışında da, bazı illerimizde
fakülteler ve yüksekokullar mevcut hale gelmektedirler. Mevcut hale gelen bu
fakülte ve yüksekokullar, o illerde üniversite özlemini dile getirmektedir.
Ancak, bir ilde, bir fakülte ya da bir yüksekokul açılması, o ilde üniversite
açılması anlamına da gelmemelidir; çünkü, bir fakülte ya da bir yüksekokulla
üniversite açılması demek, eğitim ve öğretim kalitesini bir anlamda düşürmek
anlamına gelir. Bu nedenle, bu tür illerimizde üniversite kurulabilmesi
açısından gerekli şartlar, kriterler bir an önce belirlenmeli, bunları
belirleyen bir çerçeve kanun çıkarılmalı ve buna bağlı olarak da, o illerde bu
kriterleri sağlama yönünde çalışma yapacak komiteler kurulmalı; bu komiteler,
bu şartları sağladığında da, o illerde üniversite kurulmasıyla ilgili zorluklar
önlerinden kaldırılmalıdır. İnşallah, bu tasarıdan sonra Millî Eğitim Bakanlığımız bizim karşımıza,
bu kriterleri içeren bir kanun tasarısı getirecek ve bu kürsüden, birçok
arkadaşımızın dile getirdiği, kendi illerinde üniversite kurulmasıyla ilgili
talepleri de, en azından bir ödev olarak öncelikle o ile verilecek, daha sonra
ödevini yapan ile de buradan üniversite kurulması konusunda engel
çıkmayacaktır. Bu kanun tasarısıyla beraber Uşak'ta da bir fakülte kurulmaktadır. Bu
vesileyle, ayrıca teşekkürlerimi sunuyor, kanunun Yüce Milletimize hayırlı
olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Özgöbek. Efendim, şimdi suallere geçiyoruz. Sayın İrfan Keleş, buyurun efendim. İRFAN KELEŞ (Çankırı)- Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımdan
aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istiyorum efendim. 1- Her yıl 4 000 ilâ 6 000 kişiyi trafik kazalarında kaybettiğimiz
malumunuzdur. Trafik kazalarının nedenlerini araştıran komisyonun,
üniversitelerimizde trafik mühendisliği bölümünün konulmasını teklif etmesine
karşılık, YÖK tarafından bu teklifin uygun görülmediği bilinmektedir. Bu konuda
Bakanlığımızın bir çalışması var mıdır? 2- Ortaöğretim kurumlarında, malumunuz olduğu gibi, trafik dersleri,
branş öğretmenlerinin dışındaki öğretmen arkadaşlarımız tarafından
okutulmaktadır. Bu bakımdan, konunun daha iyi öğretilebilmesi bakımından eğitim
fakültelerimizde bir trafik bölümü açılması düşünülüyor mu? 3- Çankırı'da bir üniversitenin her türlü altyapısının oluştuğu, Sayın
Bakanımızın da malumudur. Bakanlığımızın, Çankırı Üniversitesi konusunda bir
çalışması var mıdır? Arz ederim. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN- Sayın Çabuk, buyurun. İHSAN ÇABUK (Ordu)- Sayın Başkan, aracılığınızla, Millî Eğitim Bakanı
Sayın Metin Bostancıoğlu'na bir sorum var. Sayın Bakanım, seçim bölgem olan Ordu İlinde bulunan yüksekokul ve
fakültelerin bir kısmı, Trabzon'da bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesine,
diğer bir kısmı ise, Samsun'da bulunan 19 Mayıs Üniversitesine bağlıdır. Bu
fakülteleri bir üniversitede birleştirmek mümkün değil midir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN- Ben teşekkür ederim. Sayın Zaimoğlu, buyurun. RASİM ZAİMOĞLU (Giresun)- Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma
bir soru sormak istiyorum. Sayın Bakanım, bildiğiniz üzere, Giresun'da altyapı olarak üniversiteye
ve yüksekokullara müsait bir imkân var ve Giresun, senelerdir, bu konuda çok
duyarlı ve beklemektedir. Hükümetinizden, bir üniversite kurmasını, üniversite
kuramıyorsanız, hiç olmazsa, fakülte veya yüksekokul açmasını, bütün Giresun
halkı, sizlerden beklemektedir. Bu konuda, acaba, bir çalışmanız var mı;
Giresun'da yüksekokul veya en azından, fakülte kurmayı düşünüyor musunuz? Bu
sorumu, Sayın Bakanın aydınlatmasını rica ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Bakan, buyurun efendim. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkanım,
kıymetli milletvekili arkadaşlarım; trafik mühendisliği bölümünün
üniversitelerde kurulup kurulmaması konusunda herhangi bir çalışmam mevcut
değil. Nitekim, eğitim fakültelerinde de, ana bilim dallarında eğitim
verilmektedir; matematik, Türkçe, fen bilgisi, sosyal bilgisi, bir de okul
öncesi rehberlik gibi... Trafik bölümü, son zamanlarda tartışmaya açılmıştır;
inanıyorum ki, bu tartışmalardan iyi bir sonuca varılacaktır. Çankırı üniversitesi, Ordu'da fakültelerin bağlarının değiştirilmesi ve
Giresun'da fakülte veya yüksekokul kurulup kurulmaması konusundaysa, bundan
önceki oturumlarda sözünü ettiğim şekilde, çalışmalar tamamlandığında sağlıklı
bir sonuca varılacaktır; çünkü, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi için şu
tanımlamayı yaptım: "Doğuda Ordu, batıda Sinop, güneyde Amasya, bir bölge
üniversitesi olmuştur" dedim. Bölge üniversitesi olarak devam mı edeceğiz,
yoksa, bu illerde birer üniversite mi kuracağız; buna hep birlikte karar
vereceğiz. Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; Sayın Mehmet Ali Şahin'in daha
önce sorduğu soruya cevap hazırlamıştım; fakat, kendisi yok; cevap veremiyorum.
Muş Milletvekili arkadaşım Zeki Eker, Muş Eğitim Fakültesinin, kurulma
kararının mevcut olmasına rağmen, eğitime açılmamış olduğunu söylemişti; onun
da müjdesini veriyorum; Muş Eğitim Fakültesi, 2001-2002 eğitim öğretim yılında
öğrenci alacaktır. Gerekli çalışmalar sürdürülmektedir. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehte söz isteyen, Afyon Milletvekili
Sayın Gaffar Yakın. Buyurun Sayın Yakın. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kanunla, uzun bir zaman alsa da, Afyon'a, Uşak'a, Nevşehir'e, Kayseri'ye yeni
fakülteler kazandırdık. Ayrıca, Başkent Üniversitesi, daha iyi bir sağlık hizmeti verebilmek
için yeni fakülteler kurdu. Hem devlet üniversitelerinin hem de vakıf üniversitelerinin,
Türkiye'deki eğitimin, Türkiye'deki gelişmişliğin, çağdaşlığın artması için bu
güzel katkılarını sağlayan tüm milletvekillerine, çoğunlukla, daha büyük ve
ağırlıkla muhalefet milletvekillerine, vermiş oldukları bu destekten dolayı,
hepinize ayrı ayrı teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yakın. Aleyhte, Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak. Buyurun Sayın Parlak. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin saygıdeğer
üyeleri; 23 sene fiilen eğitim kurumlarında çalışan bir öğretmen olarak aleyhte
söz almak gerçekten zor bir şey; ama, düşüncelerimi ifade etmekten de geri
kalmam mümkün değildi. Çünkü, bu görüştüğümüz yasa tasarısı, 2000 yılının Mart
ayında Yüce Meclise sunulmuş, Haziran ayında Genel Kurulumuzda görüşülmeye
başlanmış; bu arada, bitmeden, hükümete geniş bir yetki verilmiştir, kanun
hükmünde kararname çıkarma doğrultusunda. Özellikle, sağ olsunlar, Sayın
Bakanımız başta olmak üzere, 57 nci hükümet -bizim bir kanun teklifimiz vardı;
Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı olarak Hakkâri'de bir eğitim fakültesi
kurulmasını önermiştik- 12 eylülde yürürlüğe giren 612 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyi -5 maddelik, 2 de yürütme ve yürürlük maddelerinden ibaret olan
kararname- bizim kanun teklifini de kapsayan bir kararnameyi çıkardılar. Ancak, bildiğimiz gibi, Anayasa Mahkemesi, önce temel yetki kanununu
iptal etti, bunun arkasından da bütün bu kanun hükmünde kararnameler iptal
edildi. 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 10 Kasım 2000 tarihli Resmî
Gazetede yayımlanarak iptal edildiği bildirildi; hükümete altı aylık süre
verildi. Bugün 10 Ocak; 10 Kasımdan bugüne iki ay geçti; Sayın Bakanım, dört
ayımız kaldı. Bu arada, biz, kanun teklifimizin doğrudan gündeme alınmasını yüce
huzurunuza getirdik; hepinize minnettarız; iktidarıyla muhalefetiyle bize
destek verdiniz ve Meclis gündeminin 202 nci sırasında; ama, eğer, hükümet, el
atıp öne almazsa, 21 inci Dönem biter; ama, bizim bu kanun teklifimizin gündeme
alınması mümkün olmaz. Şimdi, bakıyoruz, bu kanun tasarısının 1 inci maddesi, kanun hükmünde
kararnamenin 2 nci maddesi; 2 nci maddesi, kanun hükmünde kararnamenin 4 üncü
maddesi; 3 üncü maddesi de, kanun hükmünde kararnamenin 5 inci maddesini
kapsamış durumda. Hükümetin aldığı yetki kanunu içerisinde de kanunlaşmıştır. Sayın Bakanım, bu kanun hükmünde kararnamenin 1 inci ve 3 üncü maddeleri
açıkta kaldı. Bizim kanun teklifimiz, zatıâliniz başta olmak üzere, yerinde
görülmüştür ki, kanun hükmünde kararnamede yer almış. Özellikle şunu vurgulamak için aleyhte söz aldım: Bu dört aylık süre
dolmadan, acaba, bizim kanun teklifimizi öne almak için bir girişiminiz mi
olacak; yoksa, buna benzer bir kanun tasarısı mı gelecek? Bu konuda bize
yardımcı olmanızı sizden istirham ediyoruz; çünkü, hükümet olarak, bu hizmeti,
bölgeye... Bir de, ayrıca, kanun hükmünde kararnamede, 1 inci maddede, çok sayıda
ilimizde fakülte ve yükseköğrenim kurumu kurulması öngörülmüştür. Bunların da,
süre dolmadan kanunlaşmasını sizden istirham etmek üzere buraya çıkmış
bulunuyorum. Aleyhte söz almama rağmen, bu kanun tasarısının, ülkemize, milletimize
ve fakülte kurulacak olan illere hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan,
bir açıklama yapabilir miyim? BAŞKAN - Buyurunuz efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan,
Sayın Evliya Parlak'ın üzerinde durduğu konu, Plan ve Bütçe Komisyonumuz
tarafından da dikkatle inceleniyor. Umuyorum, sorunu, çok kısa bir süre
içerisinde, kendilerinin arzu ettikleri istikamette çözeceğiz. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Böylece tasarı kabul edilmiş, kanunlaşmıştır; hayırlı olsun Sayın
Bakanım. İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un, Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy'un, Konya Milletvekili Ömer İzgi'nin ve Ankara
Milletvekili Nejat Arseven'in, İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu. 2.- İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Rapor komisyonca geri alındığından, görüşmelerine devam
edemiyoruz. Sayın milletvekilleri, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşülmesine başlayacağız. 3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Alınan karar gereğince, "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen İşler" kısmının 4 üncü sırasına alınan, Sağlık
Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumlarıyla Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine
Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşülmesine başlıyoruz. 4.- Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye
Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporları (1/789) (S. Sayısı : 568) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Anavatan Partisi Grubu adına
Afyon Milletvekili Sayın İbrahim Özsoy... (ANAP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Özsoy. ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumları ve rehabilitasyon
tesislerine dönersermaye verilmesi ve 190 sayılı Kanun Kuvvetinde Kararnamede
yapılacak değişiklik hakkındaki kanun tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi
Grubunun görüşlerini arz etmek için söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, dönersermayeden pay almak, tabir caizse, ödeme
yapılması ne zaman başlamıştır, nasıl devam etmektedir, niçin değiştirme
durumuyla karşı karşıya kaldık; onlara bir göz atmakta fayda var. Daha sonra da
bu kanun tasarısıyla neler getirilmek istenmektedir ve ne gibi değişikliklerle
karşı karşıyayız; onları incelemek gerekir. Dönersermayeden pay almak veya
ödeme (1) 568 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. yapmak
amacıyla dönersermayeli sağlık kuruluşlarında 1989'da 375 sayılı bir kanun
kuvvetinde kararname yayımlanır; bu kararnameyle, 1961'de yürürlüğe giren 209
sayılı Kanunun 5 inci maddesine bir ekfıkra eklenir; orada denir ki, dönersermayeli
sağlık kuruluşlarında çalışanların katkılarıyla elde edilen gelirin bir kısmı
idarî sınıflar, yardımcı sağlık personeline yüzde 50, diğer personele de yüzde
100'ü aşmamak üzere ödeme yapılır ve bu
kanun kuvvetinde kararnameyle yapılan kanun değişikliği, 30.1.1990 tarihinde,
bakanlıkça yapılan bir genelgeyle duyurulur. İlk zamanlar, hastanelerde
"nasıl bir ödeme yapılacaktır" diye bir tereddüt doğar. Dolayısıyla,
başhekimin başkanlığında, başhekim yardımcısı, hastane müdürü ve başhemşireden
müteşekkil bir heyetle, çalışanların disiplin durumları, çalışma durumları,
verimlilikleri de göz önüne alınmak suretiyle, senelik maaşları, tazminatları
ve diğer yan ödemeleri hesap edilerek, muayyen ücretler ödenmeye başlar; fakat,
bu, öyle bir ana gelir ki, verilen paralar pek tatmin edici olmaz. Hepinizin bildiği gibi, sağlık çalışanlarının en büyük sorunlarından
birisi de, ekonomik sıkıntısıdır, özlük haklarındaki sıkıntıdır, meslekî
icraatlarındaki sıkıntılardır. Bunu, 2001 bütçesi konuşmalarında hemen hemen
tüm konuşmacılar dile getirmeye çalıştı ve "Türkiye'deki sağlık
sisteminde, sağlık hizmetleri sunan, şikâyetçi durumunda" dediler. Niye
şikâyetçi; ekonomik sıkıntı içerisinde olduğu için. Niye şikâyetçi; özlük
haklarını alamadıkları için şikâyetçi. Niye şikâyetçi; meslekî sorunları
giderilemediği için şikâyetçi. Peki, hizmeti sunanlar şikâyetçi de, hizmeti alanlar şikâyetçi değil mi;
hizmeti alanlar da şikâyetçi. Niye şikâyetçi; kaliteli, eşit, adaletli ve
sürekli, ayağına kadar getirilen hizmet olmadığı için, hizmet verilemediği için
şikayetçidir. Dolayısıyla, gerek hizmet sunanları tatmin ederek, az da olsa döner
sermayeden paylarını artırarak... Bu, son zamanlarda, 746 hastanenin hemen
hemen birçok kısmında yürürlüğe sokulan, vardiya sistemindeki çalışanların
büyük bir bölümüne daha fazla vermek suretiyle, hem sistemi oturtmak hem de
çalışmasının karşılığını ödemek gayesiyle getirilmiştir. Dolayısıyla, vardiya sisteminde çalışanların hepsine değil, özellikle
acil servislerde, diyalizde, yanıkta ve yoğun bakımda çalışanlara, diğerlerine
nazaran yüzde 50 daha fazla ödeme yapılmak suretiyle, onların, hem ekonomik
sıkıntılarına bir nefes aldırmak hem de daha fazla randıman alabilmek amacı
güdülmüştür. Peki, döner sermayeyle ilgili bu kanun tasarısı kanunlaştığında,
sadece döner sermaye paylarını artırmak mı gayesidir; hayır, bazı yenilikler de
getirmektedir. Biliyorsunuz, Anayasanın 56 ncı maddesiyle, halkın ruh ve vücut
sağlığının sağlaması, Sağlık Bakanlığına yüklenmiştir, görevlendirilmiştir.
Sağlık Bakanlığı, bunu, birinci basamak sağlık hizmetlerini yerine getirerek
yürütmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin de, 1961'de kanunu kabul
edilmiş, 1963'de Varto'da tatbikata, hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmesiyle ortaya çıkan, şu anda, Türkiye'nin hemen
hemen her yerine dağılmış olan 5 689 sağlık ocağı, 11 743 sağlık evi, 78 halk
sağlığı laboratuvarıyla yürütülmektedir. Buralarda yürütülen hizmetler
karşılıksızdır, ücretsizdir. İşte, bu kanun tasarısıyla, benim anladığıma göre,
her ilde bir döner sermaye saymanlığı kurularak, oradan elde edilen gelirlerle,
orada çalışanlara da bir miktar döner sermayeden pay verilecek, dolayısıyla,
onlar da rahat ettirilecektir. Bugün, hastanede çalışanların bir kısmının muayenehanesi vardır; ama,
kamuoyunda yanlış bir de fikir vardır. Kamuoyunda, her doktorun muayenehanesi,
her muayenehanesi olan doktorun da para kazandığı zannedilmektedir. Aslında,
doktorların yüzde 78'inin muayenehanesi yoktur; diğer kalanlarının da yüzde
10'u falan, işte, geçinebilecek şekilde para kazanmaktadır. Dolayısıyla, bu
kanunun bir özelliği de, işinin başında oturmak, işini disiplinize etmek ve
hastanedeki her türlü çalışmadan haberdar olabilmek için, muayenehanesi olmayan
veya muayenehane çalıştırmak istemeyen başhekimlere yüzde 200'e kadar döner
sermaye ödemesi yapılmasını getirmektedir; bu da, bir yeniliktir, bir
teşviktir. Ayrıca, 100 yatağın üstündeki -ki, 746 hastanemiz vardır; bunların bir
kısmı eğitim hastanesidir- eğitim hastanelerine de şef, şef yardımcısı ve
uzmanlara, 1989'da bazı maddeleri yürürlükten kaldırılan tam gün yasasında
olduğu gibi -bu, eğitim hastanelerinde ve bazı üniversitelerimizde, tıp
fakültelerinde tatbik edilmektedir ve bunu Anadolu'ya da yaygınlaştırmak için-
saat 16.00'dan sonra, geliri döner sermayeye kaydedilmek üzere, özel muayene
yetkisi getirilmektedir. Dolayısıyla, doktor, muayenehanede Gelir Vergisiyle,
hasta sahibiyle, hastayı getirenle vesaireyle uğraşacağına, acil vakaların
dışında, saat 16.00'dan sonra, kendisine tahsis edilecek özel bir yerde
hastalarını kabul edebilecek ve onlara yararlı hizmetler verebilecektir. Buradaki gaye, vardiya sistemini oturtmaktır. Vardiya sistemi niçin
getirilmiştir; vardiya sistemi, hastanelerdeki yığılmayı önlemek, şikâyetleri
azaltmak için getirilmiştir. Yani, 1'den fazla uzman olan branşlarda, öğleden
evvel ve öğleden sonra geceyarısına kadar iki vardiya şeklinde çalışma sistemi
getirilmiştir; ondan sonrası zaten acile girmektedir. Dolayısıyla, bazı hastane
başhekimlerinin -basından takip ettiğimiz kadarıyla- verdiği beyanatlarla, vardiya
sisteminden yüzde 15 oranında bir gelir artımı olmaktadır. Bazı sivil toplum
örgütlerinin ifadelerine göre de, sistem tam oturmamıştır denilmektedir. Ben, o
münakaşaya, o tartışmaya girmek istemiyorum, benim demek istediğim şu: Bakanlığım
sırasında ve 55 inci hükümette yaptırdığımız bir araştırmada, hastane
polikliniğine müracaat eden 100 hastadan 60'ının sağlık ocaklarında tedavi
edilebilecek hastalığa musab oldukları; geriye kalan yüzde 40'ından yüzde 10'luk
bölümünün ise Anadolu hastanelerinde tedavi edilebileceği; diğer kısımlarının
ise, ancak eğitim hastanesi, araştırma hastanesi veya refe-rans hastanelerinde
ileri tetkikle tedavisinin gerektiği tarzında bir sonuç ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla,
biz, periferde; yani, kırsal kesimde, 5 689 sağlık ocağımızdan, 78 halk sağlığı
laboratuvarımızdan ve bir o kadar da ana çocuk sağlığı merkezlerinden, üreme
sağlığı merkezlerinden, diğer dispanserlerden de faydalanarak bu yığılmaları
önleyebiliriz. Yani, sağlık ocaklarına vereceğimiz değer, sağlık ocaklarını
çalıştırır haline getirmemiz, sağlık ocaklarının fonksiyonu ve işlevi
sırasında, hasta muayenesinin de öncelik olduğu tespit edilir ve teyit edilirse;
dolayısıyla, sağlık ocağında birçok hasta hastaneye gitmekten kurtulmuş olur. İşte, bu kanun tasarısında anlayamadığımız nokta burada
düğümlenmektedir. Anayasanın 56 ncı maddesinin yorumu içinde, ücretsiz olduğunu
zannettiğimiz ve kurulduğu günden beri, 1961'den beri, 224 sayılı Kanun
muvacehesinde sağlık hizmetleri yürütülürken, her ile bir döner sermaye saymanı
atamak ve yerleştirmek suretiyle, acaba, sağlık ocaklarındaki hizmetler de
parasal bir değerlendirmeye mi tabi tutulacaktır? Bu kanunda açıklık yoktur,
Sağlık Bakanlığının yetkisine bırakılmıştır; ama, aşılama, bağışıklama vesaire
gibi, devletin birinci görevi arasında olan, özelleştirilemeyen, ihale
edilemeyen, başka bir müessese veya kuruma verilemeyen hizmetler, sağlık
ocaklarında, yine, ücretsiz olarak devam etmelidir diye düşünüyorum. Bu arada, bu kanunla beraber, döner sermayeler ile özellikle, vardiya sisteminin oturması
sağlanacaktır. Tespit edilen vardiya sistemi, bunu halen hayata geçiren
hastanelerde iş hacmini de artıracak, iş verimliliğini de artıracak, kaliteyi
de yükseltecek; dolayısıyla, doktorun hastaya zaman ayırmasına fırsat
bulunacak, hasta da, doktorun huzurunda hastalığı hakkında bilgi almış, tatmin
olmuş olarak ayrılacaktır. Yoksa, bugün yapıldığı gibi, hastanelerin polikliniklerinde
sabahın 5'inden itibaren yazılan 50, 60, 100 hastaya bir uzman hekimin, ancak
"neyin var, neren ağrıyor?" dedikten sonra reçete yazmasıyla bu
hizmetlerin yürüyeceği kanaatinde değilim. Artık, Türk halkı bilinçlenmiştir, vücudunu tanımaktadır. Dolayısıyla,
hastalığına çare aramak için her türlü parasal ve diğer imkânlarını
kullanmaktadır. Biz bir zamanlar köylere, kırsal kesime, sağlık ocaklarına
pratisyen hekim bulamazken, şimdi gönderiyoruz, ama, vatandaş, artık, uzman
hekim istiyor; ilçelerde uzman hekimden çok, doçent, profesör görmek istiyor ve
onlara muayene olmak istiyor ve teknolojiden faydalanmak istiyor. Bugün
medyanın, basınımızın sağlık konusunda yaptığı yayınlar, halkımızın sağlık
konusunda bilinçlenmesine fevkalade yaramıştır. Onun için, Türk Halkı, artık,
derdine çare bulabilmek için, her türlü imkânını, neyi varsa, kullanmaktadır,
her vesileyle de oralara müracaat etmektedir. Bu kanun tasarısının bir diğer çelişkisini daha ifade etmek istiyorum.
Bu çelişki, aslında, kanundan kaynaklanmamaktadır ve bugünkü tatbikatta da bu
böyledir. Döner sermaye saymanları, Sağlık Bakanlığının teklifiyle Maliye
Bakanlığınca atanmaktadır, yani, saymanlar, Maliye Bakanının memurudur. Bu,
1050 sayılı Muhasebei Umumi Kanununun
16 ncı maddesi ve Maliye Bakanlığının 178 sayılı Teşkilat Yasasından
kaynaklanmaktadır. Bu yasa, döner sermaye saymanlığının açılması, kapatılması
yetkisini Maliye Bakanlığına vermektedir. Burada, döner sermaye saymanı,
veznedar, yardımcısı Maliye Bakanının memurudur; sicilini o doldurmaktadır,
maaşını döner sermayeden almaktadır, izinlerini o vermektedir, çalışmasındaki
verimliliği hastane başhekimi devam ettirmektedir. Bir, iki başlılık devam
etmektedir. Bunun, bu kanun çerçevesi içerisinde hallolacağı kanaatini izhar
ediyorum. Ayrıca, her ilde açılacak ve büyük şehirlerde imkân nispetinde daha
fazla açılacak döner sermaye saymanlıkları ve sağlık personeli eksikliğini
kapatabilmek için, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yapılacak değişiklikle
9 110 kadro ihdası sağlanacaktır. Bunun 6 000'i hemşiredir, 1 000'i sağlık
memurudur, 900'ü şofördür, veri hazırlama memurudur, şudur, budur; ama,
gereklidir, ihtiyaç vardır ve şu anda da pek çok yerde bu açık devam
etmektedir. Açık olduğu müddetçe, sağlık hizmetleri aksamakta, sağlık
hizmetleri aksadığı müddetçe de her gün medyada ve televizyonda bunlar
abartılarak, sağlık rezaleti veya sağlık skandalı olarak verilmektedir. O yüzden, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu tasarıya, hem sağlık
çalışanlarına -az da olsa ekonomik sıkıntıdan kurtarılacağı için- döner
sermayeden ödeme yapılmasına hem de 9 110 kadronun Sağlık Bakanlığı emrine
verilmesine destek veriyoruz. Kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özsoy. Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili
Sayın Sacit Günbey'de; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 568 sıra sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile
Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü
üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri, sözlerimin başında, kanun tasarısının isminin
-muhtemelen yanlış yazılmış olmasından dolayı- düzeltilmesi gerektiğini ifade
ediyorum. Burada yer alan "Tesislerine Verilecek Döner Sermaye"
ifadesinde "Tesislerde Çalışanlara Verilecek Döner Sermaye" diye bir
düzeltmenin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bugün, ülkemizde, sağlık hizmetlerinden yoğun şekilde şikayet vardır. Bu
sağlık hizmetlerinin yetersizliğini muhtemelen hepimiz kabul etmekteyiz.
Maalesef, sağlık hizmetlerini verenler de sağlık hizmetini alanlar da
durumlarından memnun değillerdir. Bunun en önemli nedeni, sağlık alanındaki
organizasyon bozuklukları, yetkilerin merkezde toplanması, bütçeden sağlığa
ayrılan payın yetersizliği, sağlık şemsiyesinin tüm ihtiyaç sahibi
vatandaşlarımızı kapsamamasıdır. Sağlık konusundaki olumsuzlukların faturası, çoğunlukla sağlık
çalışanlarına kesilmekte ve sık sık, sağlık çalışanlarıyla vatandaşlar karşı
karşı gelmektedir. Geçen gün, İstanbul'da, bir doktora hücum edildiğini,
dövüldüğünü ve tip olaylara basınımızda sık sık rastlandığı, bir sağlık
çalışanı olarak her zaman bilgimiz dahilindedir ve biliyoruz. Sağlık personelinin, maalesef, maaşları da yetersizdir. Çok uzun, yorucu
ve masraflı bir eğitimden sonra doktor olan, gün aşırı nöbet tutan, en ağır
işten daha çok efor gerektiren bir mesaiye sahip olan bir doktorun aylık geliri
300 milyon lira civarındadır. Bir hemşirenin aylık geliri ise 200 milyon lira
civarındadır. Ankara'da, aylık kiraların ortalama 200 milyon lira olduğunu
düşünürseniz, canımızı teslim ettiğimiz sağlık çalışanlarının morallerinin ve
çalışma verimlerinin ne olabileceğini yeniden düşünmemiz gerekir. Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizde sağlık için ayrılan bütçe de,
maalesef, çok yetersizdir. Kişi başına sağlık harcaması Amerika Birleşik
Devletleri'nde 1 914 dolar, İtalya'da 1 100 dolar, Yunanistan'da 735 dolar,
Almanya'da 1 830 dolarken, maalesef, Türkiye'de bu rakam, Amerika'dakinin onda
1'inden daha az olup, 187 dolardır. Sağlığa ayrılan pay yetersiz olduğu gibi, sağlık organizasyonu da,
maalesef, yetersizdir ve bugün sağlık konusundaki aksamaların en önemli
sebeplerinden biri de, sağlık organizasyonundaki bozukluktur. Örneğin, sağlık
imkânlarımızın yüzde 40'lık bölümü üç büyük şehrimizde toplanmıştır.
Nüfusumuzun yüzde 20'si sağlık güvencesinden yoksundur. Sağlık standartlarımız da, halen, gelişmemiş ülkelerin düzeyindedir.
Örneğin, bebek ölüm hızı binde 35 civarında olup, bu rakam, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde 2 kat civarında, yani binde 70 civarındadır. Yani, ülkemizde
canlı doğan 1 000 bebekten 35'i veya 70'i bebeklik döneminde önlenebilir
hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. Çocuklarımızın önemli bir kısmı da,
ishal, zatürree, beslenme bozukluğu, bulaşıcı hastalıklar, aşılanamama gibi
önlenebilir hastalıklardan hayatlarını kaybetmektedirler. Gebelerin yüzde
32'si, doğum öncesi sağlık bakımı alamamaktadır. Doğudaki çocukların yüzde 30'u, batıdaki çocuklarımızın da yüzde 10'u,
kronik beslenme bozukluğu içerisindedir. Bu kronik beslenme bozukluğu,
çocuklarımızda sadece bedensel gelişmede gerilik değil, aynı zamanda zihinsel
gelişmede de geriliklere sebep olmaktadır. Tabiî, bunun sonucu olarak da, bu
çocuklarımız, ülkemizin kalkınmasında, batıdaki çocuklar kadar yeterince
faydalı olamamaktadırlar. Bugün, ülkemizin nüfusunun yüzde 78'i yoksulluk
sınırının altında yaşamaktadır, yüzde 40'ı da açlık sınırının altında
yaşamaktadır. Ülkemizde, 20 milyon civarında korunmaya muhtaç çocuk, 100 000 civarında
da sokak çocuğu mevcuttur. Ülkemizde 3,5 milyon civarında çalışan çocuk vardır.
Bu rakam, toplam işgücünün yüzde 17'si kadardır. Bunların çoğu, sağlığa zararlı
ve ağır işlerde çalışmaktadırlar. Çalışan çocuklarımızın yüzde 30'u okula
gidememektedir ve bu çalışan çocuklarımızın,
maalesef, yüzde 25'i de hasta veya çalıştıkları işyerinde
yaralanmışlardır. Her gün, 3 000 çocuğumuz ve gencimiz sigaraya ve uyuşturucuya
başlamaktadır. Türkiye'de, sigaraya başlama yaşı, maalesef, 11'e düşmüştür; bu,
çok kötü bir rakam. Her gün 120 civarında çift boşanmakta, yılda en az 2 000 civarında
intihar vakasına rastlanmaktadır. Mahkemelerde yargılanan çocuk sayısı 12 000'i aşmıştır. Türkiye'de okuma-yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 14'tür. Nüfusumuzun yüzde 15'i ya çok zengin veya zengindir. Bu grupta, kişi
başına düşen aylık gelir -aylık diyorum- 7 000 dolar civarındayken, yoksul
aileler, ülke kaynaklarının ancak yüzde 6'sını kullanabilmektedir ve bunlarda
kişi başına düşen ortalama yıllık gelir 500 dolar civarındadır; yani, zengin
kesimde aylık gelir 7 000 dolar civarındayken, yoksul kesimde yıllık gelir 500
dolar civarındadır. Muhterem milletvekilleri, bütün bu olumsuzlukların, saydığım bu
rakamların bu kanunla ne alakası var diyebilirsiniz. Bu kanunla alakası var.
Evet, yıllardan beri izlenen ve özellikle 57 nci hükümet döneminde acımasızca
uygulanan IMF merkezli ekonomik politikalar, maalesef, ülkemizi bu duruma
getirmiştir. 55 inci, 56 ncı ve özellikle 57 nci hükümetler döneminde, halkın
refah seviyesini artıran hiçbir kanun bu Meclisten geçirilmemiştir. Buna
rağmen, bu Meclisten, 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetler döneminde, beş defa,
Vergi Kanunu çıkarılmıştır ve korkuyoruz ki, bu dönem içerisinde, yeni vergi
kanunlarını da, bu hükümet, Parlamentonun önüne getirecektir. IMF'nin dayattığı sermayeyi, bankaları, rantiyecileri ilgilendiren ve
onları koruyan kanunlar, her seferinde, her gün bu Meclisten kolaylıkla
çıkmaktadır. Ekonomik ve sosyal dengeler ülkemizde alabildiğine bozulmuş,
zengin daha zengin, fakir daha fakir hale gelmiştir. Sağlık güvencesi kanunu
zaruret olmasına rağmen bir türlü çıkarılamamaktadır. Eğer, bu sağlık güvencesi
kanunu çıkarılmış olsaydı, bugün Parlamentonun önüne getirilen ve doktorların
çalışma mesailerini değerlendiren bu kanunu desteklememiz mümkün olabilirdi;
ancak, sağlık güvencesi kanunu çıkarılmadan bu kanunun getirilmesi, yeni bir
vergi anlamına gelmektedir. Bu kanunda fakir halk daha fazla ezilecek ve sağlık
vergisi kanunu gibi, bu kanun mütalaa edilecektir. Yani, hükümet, sağlık
bütçesine yeterince kaynak ayıramadığı için, sağlık çalışanlarının ekonomik
durumunu düzeltemediği için, burada, bu çalışanların ekonomik durumlarını
düzeltmek amacıyla halkın cebine elini uzatmıştır ve döner sermayeden sağlık
çalışanlarının ekonomik durumunu düzeltmeye gayret etmektedir. Burada, bunun,
sağlık bütçesinin yetersizliğinden veya bütçenin yetersizliğinden olduğunu
düşünmekteyiz. Gerçek anlamda, sosyal devlet anlayışında, devlet sağlığı ve eğitimi sübvanse
eder; yani diğer hizmetlere belki sübvansiyon gerekmez; ama, ülkedeki bütün
insanların eğitimden ve sağlıktan parasız yararlanmaya hakları vardır. Bunun
için kaynağımız yok diyorsanız ben size kaynak da göstereceğim. Bakın, bütçenin
yarısından fazlası rantiyecilere akıyor, rantiyeciye aktarılan, faizciye
aktarılan gelirler, batık bankalara tahsis edilen kaynaklar ve maalesef,
1997'den itibaren artan yolsuzluk ve hırsızlıklara giden paralar bu amaçlar
için, eğitim için, sağlık için harcanabilse, belki, bugün, burada bu kanun
tasarısını görüşmeyeceğiz. Bu kanun düzeltilmediği takdirde, özellikle sağlık ocaklarında, fakir
halk ile sağlık çalışanları karşı karşıya gelecek ve her gün, sağlık
çalışanıyla, doktoruyla, hemşiresiyle vatandaş yaka paça olacaklardır. Düşünün
ki, bir köyde, bir beldede, bir doktor, sürekli, gelen hastalara, makbuz
keseceksin, döner sermayeye para ödeyeceksin, gece nöbette veya gece
hastalandığı zaman geldiğinde bu makbuzu kesmediğin takdirde seni muayene
etmeyeceğim diyecek. Bu, olacak iş mi! Fakir kesimin gittiği ilk basamak hizmeti sağlık ocaklarıdır. Bu,
Türkiye'de, şimdiye kadar hiçbir sağlık bakanı tarafından düşünülmemiş,
Türkiye'nin gündemine getirilmemiş, acımasızca bir kanun tasarısıdır
arkadaşlar. Özel fiş kestirmeyen hastalar, hastanelerde mesai sonrasına kadar
bekletilecekler; bekleyin, 16.00'dan sonra size bakacağız, 16.00'dan sonra da,
fiş keserseniz size bakacağız denilecek.
Özel fiş kestirenler ile özel fiş kestirmeyenler arasında farklı
muameleler, farklı odalar, farklı ameliyatlar ve buna benzer birtakım
farklılıklar ortaya çıkacaktır. Bu, sınıf farklılıklarını getirecektir
Türkiye'de; sağlıkta sınıf farklılıklarını ilk defa Türkiye'nin gündemine
getirecektir. Bu bakımdan da, bu kanun tasarısının, sosyal adalete uygun
düşmediğini ifade etmek istiyorum. Bir de, bu kanunun en önemli özelliklerinden biri, kanun, tam manasıyla
net değil, açık değil, birçok uygulama, Sağlık Bakanlığının hazırlayacağı
yönetmeliklere bırakılmıştır; yani, bir yetki kanunu gibi, Sağlık Bakanlığına,
yönetmelikle, uygulayacağı bu kanunun alanında geniş bir şekilde yetki takdiri
verilmektedir. Bu da, bir nevî yetki kanunudur. Bu kanunun en sakat
noktalarından biri de budur. Muhterem arkadaşlar, şimdi, geçen gün, bir DSP milletvekili arkadaşımın
da şahit olduğu bir sağlık olayından bahsetmek istiyorum. Gece saat 1
civarında, bir tanıdık, bir yakınının, ağır derecede trafik kazası geçirdiğini;
ancak, yer olmadığı gerekçesiyle hastaneye kabul edilmediğini ve benim yardım
etmemi istediler. Ben de, kalktım, hastaneye gittim; bir DSP'li milletvekili
arkadaşımız da oradaydı. Hakikaten, hastanede yer yoktu, hastanede yer olmadığı
için, hastayı yatırma imkânı da yoktu. Yani, orada, vatandaşlarla doktorlar,
hasta yatırma konusunda çok ciddî bir gerilim yaşıyorlardı. Ben, bu duruma
inandığım için, diğer hastaneleri de dolaştım, araştırdım; maalesef, diğer
hastanelerde de, ağır derecede beyin kanaması geçiren, beyin travması geçiren
hastamı yatırma imkânı bulamadım ve hastam, birkaç gün sonra, o ilk gittiği
hastanede vefat etti. Nerede vefat etti; bir sedye üzerinde vefat etti
arkadaşlar. Ankara'da durum bu iken, siz, taşrada, bu kanunu çıkarırsanız, hangi
verimi alacaksınız; bu kanunla, hangi sağlık aksaklığını düzelteceksiniz; ben
merak ediyorum! Bu tasarının sakat taraflarından biri de, bu hükümetin, işte
"devleti küçülteceğiz, özelleştirme yapacağız" iddialarına rağmen,
Sağlık Bakanlığına, yeniden 9 000 kadro tahsis edilmesidir. Şimdi, devleti
küçültecekseniz, özelleştirme yapacaksanız -belki hemşire ihtiyacını
karşılayabilirsiniz- diğer kadroları, özelleştirdiğiniz kurumlardan buraya
nakledebilirsiniz, eğer ihtiyacınız varsa, 9 000'den fazla kadro... Zaten, bu
yıl içerisinde Sağlık Bakanlığına 40 000 civarında kadro tahsis edildi; şimdi
de 9 000'den fazla kadronun tahsis edilmesini, ben, devletin küçülmesi değil,
devletin büyümesi olarak mütalaa ediyorum. Bakın, Diyarbakır'dan Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı, Ticaret Odası
Başkanı ve Ticaret Borsası Başkanı bana bugün bir faks göndermişler, faksta
"Diyarbakır'da, özelleştirme kapsamında, Bağlar Semtinde Ziraat Bankası
kapatılıyor" deniliyor. Bugün, Bağlar Semti, 300 000-400 000 nüfuslu bir
semt; hemen yanında Kayapınar Beldesi var, onbinlerce emekli buradan maaş
alıyor. Burayı, eleman tasarruf edeceğiz diye kapatıyorsunuz veya Diyarbakır'ın
Çüngüş İlçesinde PTT şubesini, eleman tasarruf edeceğiz diye kapatıyorsunuz.
Sağlık Bakanlığına, yeniden, 9 000'den fazla personel alıyorsunuz; bunu anlamak
mümkün mü saygıdeğer arkadaşlarım?! Saygıdeğer milletvekilleri, 57 nci hükümetin en önemli handikaplarından
biri de, maalesef, muhalefetin ikaz ve tenkitlerine kulaklarını kapamış
olmasıdır. Bu, çok tehlikeli bir durumdur. Burada, çoğunluğunuza dayanarak,
bizim yapacağımız olumlu tenkitleri ve yol göstermeleri dikkate almıyorsunuz.
Sivil toplum örgütlerinin yapmış olduğu gösterileri, eylemleri, ikazları,
Kızılay'da yürüyüşlerini dikkate almıyorsunuz. Sendikaların, bu meyanda yapmış
oldukları yürüyüşleri, ikazları dikkate almıyorsunuz. Muhterem arkadaşlar, bu, çok tehlikeli bir gidiştir. Siz, muhalefeti,
sivil toplum örgütlerini, sendikaları dikkate almazsanız ve toplumda sosyal ve
ekonomik dengeleri de IMF reçeteleriyle süratle bozarsanız, korkarım ki,
önümüzdeki günlerde, ülkemizde çok ciddî sosyal patlamalar olacaktır ve
korkarım ki, illegal örgütler, Türkiye'de artacaktır ve illegal örgütler
faaliyetlerini artıracaklardır. Maalesef, bunların işaretlerini de görmekteyiz.
Benim temennim, muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin ikazlarını, iktidarın
dikkate almasıdır ve benim tavsiyem ve temennim, bu acımasızca uygulanan IMF
reçetelerinden bir an önce vazgeçilmesi, sosyal içerikli politikaların,
ekonomik, sosyal dengeleri düzeltecek politikaların hayata geçirilmesidir. Şimdi, bakıyorsunuz, maalesef, sağlıkta, eşit olmayan bir uygulama daha
var, herkesin yeşil kartı yok! Yeşil kartı olanlar da devlet hastanelerinin
dışında teşhis ve tedavi imkânlarına sahip değiller. Üniversitelerle
anlaşmaları yok. SSK'lı çalışanlar veya SSK'dan emekli olanlar üniversite
hastanelerine sevk edilemiyorlar. Bağ-Kurlular, üniversite hastanelerine sevk
edilmiyorlar. Bu, fırsat eşitliğini engelleyen en önemli nedenlerden biridir. Muhterem milletvekilleri, konuşmamı burada tamamlıyor; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Çıkacak olan bu kanunun da düzeltilerek çıkarılmasını temenni
ediyor ve hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günbey. Efendim, şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Doğan Baran;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıdan anlaşıldığı gibi, sağlık
personelinin maaşlarında bir iyileştirme yapılması öngörülmektedir. Vardiyalı
sistemin uygulandığı hastanelerde, özellikle acil servislerinde, yanık, yoğun
bakım, diyaliz, ameliyathane gibi servislerinde çalışan sağlık personelinin
döner sermayeden almış olduğu katkıların artırılmasını ve bu arada, sayıları,
aşağı yukarı 18 000'i bulan ve birinci basamak sağlık hizmetlerini oluşturan
koruyucu sağlık hizmetleri, ayakta teşhis ve tedavi hizmetlerini veren sağlık
ocakları, ana çocuk sağlığı merkezleri ve halk sağlığı la-boratuvarı gibi
sağlık hizmetlerinin döner sermaye kapsamına alınmasını ve 9 110 kadro ihdasını
öngörmektedir. Ancak, buradaki kadro, kadro karşılığı personel değil, döner
sermayenin gelirleriyle istihdam edilecek personelle ilgilidir. Değerli milletvekilleri, hükümetin uyguladığı ekonomik politikadan,
maalesef, hekimler de nasibini almıştır. Geçim sıkıntısı çeken bir kamu
görevlisinin başarılı olması, elbette ki mümkün değildir. Eğer bu kamu
görevlisi, insan sağlığıyla uğraşıyorsa ve hata hakkı da yoksa, bu durum, daha
da çok önemlidir; çünkü, sağlık, olmazsa olmaz koşuldur, bir insan hakkıdır. Bugün, dünyada, gelişmiş ülkeler dahi, sağlık hizmetinin en iyisini
verebilmek için, sürekli olarak sağlık hizmetlerinde yeniden yapılandırmaya
gitmektedir ve özellikle, dünyanın en zor uygulanan, en zor yürütülen ve en zor
programlanan, günün 24 saati sürekli olan ve her türlü hastalık riskine açık
olan sağlık hizmetini uygulayan hekimlerimizin, maalesef, almış oldukları düşük
ücret, toplumumuzun sağlık hizmetine vermiş olduğu önemin de âdeta bir
göstergesi niteliğindedir. Şöyle ifade etmek gerekirse, hekimlerimiz, bugün, ikinci, hatta üçüncü
bir ek iş yapmak zorunda ve mecburiyetinde kalmışlardır. Bugünkü düşük ücret
sistemiyle, en temel ihtiyaçlarını karşılamaları ve bilimsel gelişmeleri takip
etmeleri mümkün değildir. Ömrü stresle geçen ve hizmeti, Allah rızası için
değil de, hizmeti mukaddes bir görev olarak kabul eden doktorlarımızın, bu
şekilde, böyle, geçim sıkıntısı çekmesi, kendilerinden beklenilen görevi de
yerine getirmesinin mümkün olmadığının en gerçek nedeni olmaktadır. İşte, bu nedenle, bugün, mevcut sistem içerisinde, hekimlerimizin özlük
haklarının iyileştirilmesi ve iş riski tazminatının, özel hizmet tazminatının
ve ek göstergelerinin günün şartlarına uygun bir şekilde iyileştirilmesi mümkün
bile olsa -ki, böyle bir şey mümkün değildir; çünkü, hükümetin maaş ve
ücretlere uygulamış olduğu iyileştirme, hepinizce, hepimizce malumdur-
getirilecek olan bu iyileştirme radikal bir çözüm değildir ve sağlık
personelinin, hâlâ, 657 sayılı Yasa kapsamında tutulmasının izahı, bize göre,
hiç mümkün değildir. Değerli arkadaşlarım, eğer, Türkiye'de, hâlâ, hizmeti sunan ile hizmeti
finanse eden birbirinden ayrılmamışsa; Türkiye'de, hâlâ, devlet, muhtaç olan
kişileri değil de hizmeti finanse ediyorsa ve Türkiye'de, hâlâ, en çok ölüm,
önlenebilir ve tedavi edilebilir hastalıklardan oluşuyorsa ve hastaneler de
etkinlik ve verimlilik esasına göre yönetilmiyorsa; yani, işletmeye
dönüştürülmemişse, kendi gelirleriyle kendi giderlerini karşılayamıyorsa,
personelini, istediği personeli sözleşmeli olarak çalıştıramıyorsa, idarî ve
malî yönden özerk kamu tüzelkişiliğine sahip değilse ve rekabete açık değilse
ve hastaları baş tacı yapmıyorsa, sadece hekimlerin özlük haklarını
iyileştirmekle bu mesele halledilmiş olmaz. Döner sermaye kapsamının genişletilerek, sağlık personeline az da olsa
bir imkânın verilmesi, bir palyatif tedbirdir. Oysaki, sağlık, sosyal bir
sektördür; palyatif tedbirlerle, günübirlik politikalarla yürütülmesi mümkün
olmayan bir sektördür. Burada, bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum: En uç kesimde sağlık
hizmeti veren sağlık ocaklarında döner sermayenin uygulanması halinde, bu
kesimde belirli ve sabit bir geliri olmayan, gelişigüzel bir kazancı olan ve
sağlık güvencesi kapsamında da olmayan insanlarımızın, asıl, orada bu hizmetten
yararlanması icap eder; yani, sağlık hizmetinden yararlanması gereken kesim,
ödeme gücü olmayan kesimdir. Ödeme gücü olmayan kesim, sağlık hizmetine en çok
ihtiyacı olan kesimdir. Buralara kadar döner sermayeyi sokmak suretiyle, bir
zamanlar "paran yoksa, öl" politikasını yeniden hortlatmanın anlamını
ben anlayamıyorum değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlarım, sadece hekimlerin özlük haklarını iyileştirmekle
bu iş bitmez. Hizmeti sunan hekimlerin yanı sıra hizmetten yararlanan
hastaların da hakları vardır. Bugün, sosyal güvenlik sisteminde üç basamaklı
bir reform uygulamasına geçilmişken, hâlâ, daha, sağlık reformunun Meclise getirilememesi,
fevkalade üzücü bir durumdur. Âdeta, döner sermaye uygulamasını yaygın hale
getirmekle, geçici vergilerin kalıcı vergilere dönüştüğü yetmiyormuş gibi,
vatandaştan, hekimlerin özlük haklarını iyileştireceğim diye, bir sağlık
vergisi alır gibi, ille bu tedavinin ücretini ödeyeceksin demek, sosyal devlete
pek yakışan bir durum değildir. Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, radikal çözüm, sağlık reformunu
getirmektir. Radikal çözüm, Anayasanın öngördüğü gibi, herkesin sağlık
hizmetinden eşit ve etkili bir şekilde yararlanabilmesi için, herkesin doğuştan
sosyal güvence hakkını kazanabilmesi için ve herkesin sağlık hizmetinden
istediği şekilde istifade edebilmesini sağlamak için, sadece hastaneleri bu
şekilde vardiyalı sisteme getirmek yetmez. Vardiyalı sistem, ikili değil üçlü
dahi olsa kafi gelmez. Ne için vardiyalı sistemi hastanelerde uyguluyoruz; orada hasta
birikmesini önlemek için, hastane kapılarının, eza kapısı, cefa kapısı olmasını
önlemek için. Onun için vardiyalı sistemi yapıyoruz. Sabah 8'den 16.00'ya kadar
mesai, 16.00'dan 23.00 kadar mesai. İsterseniz, 23.00'ten sabaha kadar üçlü
vardiyayı da uygulayın. Önemli olan... Hastanelere gelen hasta, kendi başına
müracaat etmez. Hastanelere sevkli hasta gelir, hastanelere yatması icap eden
hasta gelir. Birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmezseniz, etkili bir
sevk sistemini oluşturmazsanız, o zaman, sağlık ocaklarına gitmesi gereken
hastalar, hastanelere gider. Siz, bataklık dururken sivrisinekle
uğraşıyorsunuz. Bugün, hastanelere gelen hastaların yüzde 90'ı, birinci basamak
sağlık hizmetlerinde tedavisi mümkün olan hastalardır. O bakımdan, vardiya
usulünü uygulamak suretiyle bir sisteme gideceğinize, hastanelerdeki kuyrukları
ortadan kaldıracağım diye bu şekilde bir uygulamaya gideceğinize, birinci
basamak sağlık hizmetlerini güçlendirin, etkili bir sevk sistemini getirin,
hastaneleri rekabete açın, hastaneleri işletmelere dönüştürün ve ondan sonra
da, sağlık güvencesi olmayan, ödeme gücü olmayan insanları sağlık güvencesi
altına alın; o zaman, hizmeti sunan hekimler de, hizmetten yararlanan hastalar
da bu sistemden memnun kalır. Bize göre, çözüm, radikal çözüm, köklü bir sağlık reformunu getirmektir;
ama, reform, kolay bir şey değildir. Reform, cesaret ister; reform, siyasî
kararlılık ister. Sağlık reformunu getirecek cesareti bu hükümette görmediğimi
ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baran. Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğru'da. Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Rehabilitasyon
Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini anlatmak üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağlıklı yaşamak, en temel insan haklarından biridir. Ülkelerin idare
sistemleri ne olursa olsun, devletlerin, bu gerçekten hareketle, vatandaşlarına
yeterli sağlık hizmeti sunabilmek için imkânları ölçüsünde çeşitli çalışmalar
yapmaları gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğu günden itibaren, sağlık yönünden
çok başarılı çalışmalar yapmıştır. Yıkılan, birçok kaynağı ortadan kaldırılan
ve yetişmiş insangücü büyük oranda kaybolan bu ülkede, kim ne derse desin,
küçümsenmeyecek epey mesafeler alınmıştır. Her hükümetin programının büyük bölümünü, sağlık ve ona verilecek
çalışmalar oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkelerin bile sağlığa ayrılacak
finansmanda karşılaştığı sıkıntılar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, içinde bulunduğu tüm sıkıntılara rağmen hatırı sayılır
oranda bir payı, insanlarımızın sağlığı için ayırmıştır. Ancak, Amerika
Birleşik Devletlerinde, sağlık sisteminde devletin karşıladığı finansmanı
artırarak gelir düzeyi düşük insanların sağlık sorunlarının giderileceğini
söyleyerek iktidara gelen Bill Clinton bile, bu iddialarından vazgeçme durumuna
gelmişti. 21 inci Yüzyıl, insana, çevreye ve teknolojiye değer veren yönetim ve
organizasyon çağı olacaktır. Ülkemizde, artık, tüm insanlara yüksek kaliteli,
etkili, verimli, erişilebilir, kişisel özelliklerden etkilenmeyen, insan
onuruna yakışır bir sağlık sistemi kurmak gerekmektedir. Bugün, bütün dünyada,
sağlık alanındaki hizmetlerin yeterli sayılabilmesi için kabul gören ortak
özellikler vardır. Bu ortak özellikler herkes tarafından kabul edilmelidir.
Günümüzde modern sağlık hizmeti anlayışına göre, bu hizmetler, planlanıp,
öncelik, hasta insanların talebine değil, insanların hastalanmamalarını
sağlamak olarak değerlendirilmektedir. Koruyucu sağlık hizmetleri devletin aslî görevlerindendir. Bebeklerin
aşılama ve takibi, gebe takibi, aile planlaması hizmetleri, ağız ve diş sağlığı
hizmetleri, sağlık alanındaki öncelikleri gösterir. Bebek ölüm oranı
düşürülmeden, gebe takibini iyi yapmadan, ileri, gelişmiş ülkeler seviyesine
gelinmeyecektir. Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, yerel yönetimler, Yeşilay ve benzeri
gönüllü kuruluşlar da, sağlık konusunda beraber hareket etmelidir. Sağlıkta,
insan hasta olmadan alınacak olan tedbirler başlangıç teşkil eder. Ülkemizde gözden kaçan bir konu da yerel yönetimlerin bu konudaki
çalışmalarıdır. Toplum sağlığı açısından çok önemli olan kanalizasyon yapımı,
dere ıslahı, zararlı haşere mücadelesi, içmesularının kullanımı ve temizlenmesi
dikkatle takip edilmelidir. Bulaşıcı hastalıklarla mücadele de, toplum sağlığını
ilgilendiren konuların başında gelmektedir. Ayrıca, ülkemizde 50'den fazla işçi
çalıştıran işyerlerinde sağlık personeli bulundurma zorunluluğu vardır; ama, ne
yazık ki, şu ana kadar bu da tam olarak sağlanmış değildir. İşçi sağlığı için,
iş güvenliğinin sağlanması için bu konunun önemi üzerinde durmak istiyorum. Yarınların mutlu, kalkınmış ve lider Türkiye'sine ulaşmak, ancak,
sağlıklı insanlarla başarılabilecektir. İnsanlarımızın sağlıklarının
korunmasında ve hastalandıklarında tedavilerinde en çağdaş yöntemlerin
uygulanması en başta gelen görevlerimiz olmaktadır. Devletimiz hiçbir mevki,
makam, unvan farkı gözetmeden, hiçbir ayırım yapmadan, azamî seviyede hizmet
götürmektedir. Her vatandaşımıza sağlık hizmeti götürmek, öncelikli konular
arasındadır. Ülkemizin sağlık sistemindeki gerçekleri, ekonomik durumumuzu
insanlarımıza doğru olarak anlatmak zorundayız. Devletimizin, ülkemizin sağlık
yönünden içinde bulunduğu tabloyu çok iyi bilmek zorundayız. Durumun
tespitiyle, başka uygulamadan ve farklılıklar gözetildikten sonra, sonuca
rahatça ulaşılır. Sağlık alanında, artık, devlet tekelinin ortadan kaldırılmasının zamanı
gelmiş ve geçmektedir. İşte, bu durumda da özelleştirme tablosuyla karşı
karşıya kalınmaktadır. Şu anda, ülkemizde, hastanelerimizin bazı bölümlerinde
özelleştirmeye doğru gidilme de vardır, özellikle, temizlik ihalelerinde olsun
veyahut yemek ihalelerinde olsun, bu, ortaya konularak, oradaki insanlarımıza
farklı bir hizmet verilmeye çalışılmaktadır; ama, ben, bunun da yeterli olduğu
kanaatinde değilim. Özellikle, röntgen hizmetlerinde olsun, laboratuvar
hizmetlerinde olsun, hasta bakım hizmetlerinin de özelleştirilmesi noktasında,
belki birtakım şeylerin yapılacağı kanaatindeyim. Ülkemizde, şu anda Sağlık Bakanlığının yapmaya çalıştığı "sosyal
güvencesi olmayan tek vatandaş kalmayacaktır" sloganının, Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından süratle sağlanmasını da bekliyoruz. 2000 yılında
yeşil kartlı hasta sayısı 10 milyon civarındadır. Bu, ülke nüfusumuzun aşağı
yukarı yüzde 14,9'unu göstermektedir; fakat, yeşil kartla, Fakir Fukara
Fonlarıyla sağlık problemlerinin çözülemediği de herkes tarafından görülmüştür. Şu anda sağlık ocağı, dispanser, devlet hastanesi içinde 210 000
civarında personel hizmet vermektedir. Yüzde 77'si personel maaşlarına giden
bütçemizin, aşağı yukarı 2001 yılındaki miktarı 1 katrilyon 280 trilyon
civarındadır. Bu rakamlar, genel bütçenin 2,66'sını göstermektedir. Bu pay, çok
az olmasına rağmen, Bakanlığınızca en iyi şekilde kullanılacağına da kanaatimiz
tamdır. Şu anda, hizmet alanın da hizmet verenin de farklı düşündüğü bir
tabloyla karşı karşıyayız; ancak, son zamanlarda, devlet hastanelerimiz ve
sağlık ocaklarımızda büyük bir kabuk değişimi olduğunu da görmek mümkündür.
İnsanlarımıza yakışır fizikî mekânları olan hastane ortamları yapılmaya
çalışılmaktadır. Hasta yatağından polikliniğine kadar, bundan iki sene öncesine
göre, ülkemizin her yerinde, farklı bir değişim ve iyileştirme vardır. Aşağı
yukarı, bu tabloyu, hastanelerimizin hepsinde görmemiz de mümkündür. Hatta, bu
görünen tablo, bazı yerlerde, özel hastanelerden daha farklı bir görünüm arz
etmekte; özellikle, ilçelerimizde ve doğu ve güneydoğudaki bazı illerimizde
farklı bir görünüm arz etmektedir. Ancak, sağlık personelinin içerisinde bulunduğu yaşam ve çalışma
şartlarını da iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Ambülans geç geldiği zaman
bile sorumlunun doktor olarak değerlendirildiği bu ortamda, acaba, sağlığımızı
emanet ettiğimiz bu insanlara ne kadar değer veriyoruz? Hiçbir doktor,
hastasına kötülük etmez; teşhisinde zorlansa bile, ona zarar vermek istemez. Bu
insanlara, acaba, ne kadar maaş veriyor, insanca yaşamalarını sağlıyoruz?.. 300
milyon maaş alan uzman hekimlere, sağlığımızın tüm sorumluluklarını yüklüyoruz.
Bu adaletsizliğin giderilmesi gerekmektedir. Bu insanların toplumdaki sosyal
konumları icabı, gereken ilginin gösterilmesi gerekir. Ayrıca, gece gündüz
demeden, hizmette beraber çalışan, hastabakıcılardan ebesine, teknisyenine,
hemşiresine kadar, tüm sağlık personelinin durumunu iyileştirmeliyiz. Sağlık hizmetleri arzının etkinliği, sağlıklı insangücünün önemiyle
ilgilidir. Nitelikli insangücünün yaratılabilmesi için, sağlık personelinin
eğitimi, denetimi, bunların fonksiyonel ve coğrafî açıdan optimum dağılımı,
teknolojik gelişmeleri izleyebilmeleri ve uygun bir ücret sisteminin sağlanması
önem taşır. Ayrıca, yetiştirilmiş sağlıklı insangücünün, beyin göçü sebebiyle,
başka ülkelere transferinin önlenmesi için, gereken önlemler de alınmalıdır.
Son yıllardaki, ekonomi alanında atılan adımlar, yüksek enflasyon durumu,
sağlığa ayrılan bütçenin az oluşu, sağlık personelini ek iş yapma durumuna sevk
etmiştir. Kamu sağlık kurumlarında çalışan kişilerin reel ücretlerinin
geriletilmesi, çalıştığı ortamdan memnun olmayan vasıfsız kitle ortaya
çıkarmıştır. Sayın milletvekilleri, bir konunun üzerinde durulması gerekir. Çoğunun
altyapısının kötü olduğu tıp fakültesi sayısı, ülkemizde, ne yazık ki 47'yi
bulmuştur. Bir yandan öğretim elemanı sıkıntısı çekilirken, bir yandan da,
yılda birkaç ders dışında eğitim vermeyen öğretim elemanı olan birçok tıp
fakültesi hastanemiz vardır. Birçok tıp fakültemizde, bu tablonun artık geriye
döndürülmesi gerekir. Bu, üniversitelerimiz için kanayan büyük bir yaradır.
Özellikle tıp fakültelerimizin büyük illerde olanlarında, büyük oranda, doçent
olsun, profesör olsun, büyük sayıda elemanları vardır; ama, özellikle, doğudaki
veyahut İç Anadolu Bölgesindeki birtakım tıp fakültelerinde de bu öğretim
üyelerini bulamıyoruz. Öyle bir sistem getirilmelidir ki, özellikle, öğretim üyelerimizin
doçent veyahut da profesör olma durumlarında, bu insanlarımızın, belirli bir
sene, iki sene veyahut üç sene gibi, o bölgelerde, yani kalkınmaya çalışan o
tıp fakültesi hastanelerimizde görev almalarının sağlanması gerekir diye
düşünüyorum. Bu hizmeti, diğer bölümler için de yapabiliriz; ama, özellikle,
bizim, tıpla ilgili insan yetiştiren ve insan sağlığına değer vermiş olduğumuz
bu ortamda, bunun da önemli bir konu olarak altını çizmek istiyorum. Türkiye'deki bir hekimin maaşı, İngiltere'deki meslektaşlarının maaşının
ancak onbeşte 1'idir. Uzman ve pratisyen hekimlerin maaşlarında, yıllara göre
önemli bir yıpranma söz konusudur. Aynı tabloyu, ebe, hemşire ve sağlık
memurlarında da görmekteyiz. Sağlık personeli, yıldan yıla fakirleşmeye doğru
gitmektedir. 2000 yılı verilerine göre, pratisyen hekimler 260 dolar, 300 dolar
civarında maaş alırken, ebe ve hemşirelerimiz de 150 dolar civarında ücret
almaktadırlar. Sayın milletvekilleri, bunların yanında, önemli bir konu da şudur:
Sağlık çalışanı, çalıştığı ortamlardan dolayı, birçok risk faktörüyle karşı
karşıyadır. Ameliyathanede çalışan personelinden hemşiresine, doktoruna kadar,
tüm personel, kan yoluyla bulaşan hastalıklara yakalanma riski çok yüksek olan
bir gruptur. Özellikle, eline iğne batmayan veyahut da bisturiyle kesilmeyen
sağlık personeli yok gibidir. Sağlık personelinin hepatit hastalığı geçirmiş
olma oranı, toplumun diğer kesimlerinden çok yüksektir. Bu oran yüzde 17,9 ile
yüzde 52,9 arasındadır. Hepatit sonucu, bilindiği gibi, siroz veya karaciğer
kanseri, arkadan gelebilir. Bunun yanında, son zamanlarda, sağlık çalışanında,
ilaç tedavisine dirençli olan, verem gibi birtakım hastalıkların da yoğun bir
şekilde görülmekte olduğunu görüyoruz ve bu sıklık oranının da artmakta
olduğunu görüyoruz. Ayrıca, sağlık çalışanları, anestezik ilaçlarla beraber birçok kimyasal
risk faktörüne de maruz kalmaktadır. Bu durum, karaciğer hastalığının yanı sıra
erken doğum, düşük doğum ağırlıklı bebek gibi yan etkiler de yaratmaktadır. Her yerde kullanılmaya başlanılan radyasyon yayan aletler de, sağlık
çalışanlarının karşısında çok büyük bir risk faktörü olarak durmaktadır.
Özellikle de bu konunun üzerinde durulması gerekir; çünkü, tomografi veyahut da
konvansiyonel röntgen cihazlarında çalışan personel de, bu yönde birtakım
sıkıntıyla karşı karşıyadır. Çalışma süresi uzunluğu, sürekli hastalıklı ortamda bulunma, fizikî
ortamın bozukluğu, güvenlik sorunları ve ekonomik yetersizlik, önemli sorunlar
arasında görülmektedir. Son günlerde, bir de, devamlı gündeme gelen, hasta yakınlarının sağlık
personeline sözlü ve fizikî sataşmaları da, üzerinde durulması gereken
konuların başında gelmektedir. Bu da, devletimizin, özellikle sağlık personeli
olarak, bu konuda ciddî ve gerekli önlemleri alması gerektiğini göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, sağlık sistemimiz ve sağlık
hizmetlerimiz, yıllardır belirli sıkıntılar içinde bulunmaktaydı. Sağlık
hizmetlerinde, yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu gibi, fiilî düzenlemelere
ve bu hizmeti veren personelle ilgili iyileştirmelere de ihtiyaç duyulmaktadır.
Sağlık Bakanlığımızın da, yukarıda arz ettiğim çerçevede kapsamlı çalışmalar
yapması, gerçekten mutluluk vericidir. Fiilî düzenleme kapsamında,
Bakanlığımız, hizmet alanını genişletmekte, hizmetin ulaşabilirliğini
artırmakta ve hizmetten yararlanmayan kesimlere de hizmet vermeye
çalışmaktadır. Bunun en güzel örneklerinden biri de hastanelerimizde uygulanan
vardiya sistemiyle sergilenmiştir. Hastanelerimizde atıl durumda bulunan malzeme, altyapı ve işgücü faal
hale getirilmiş ve vatandaşlarımızın hastanelerde yaşadıkları yığılmaların
önüne geçilmiştir. Ayrıca, gündüz çalışan vatandaşın akşam hastaneye gelmesi sağlanmakla,
işgücü kaybı önlenerek, genel ekonomimize de katkı sağlanmıştır. Bu sistemin
uygulanması, aynı zamanda, hastanelerimizin sağladığı gelirleri de önemli bir
biçimde artırmıştır; bu da, hastanelerimizin genel gelişimlerine büyük katkı
sağlamıştır. Ülkemizde bulunan kamu hastanelerinin genel sağlık politikalarının
geliştirilmesi doğrultusunda, hastanelerimizin kendi kendine yetebilirliğinin
sağlanması da büyük bir gelişme olmuştur. Hastanelerimizin büyük kısmı, artık,
kendi ayakları üstünde durmakta, finansal girdilerini artırmakta ve tüm
harcamalarını karşılar duruma gelmektedir; bu durum, gerçekten, sistemimiz
açısından fevkalade önemlidir; ancak, bu gelişmelere paralel olarak, sağlık
personelinin özlük haklarının geliştirilmesi sistemin kalıcılığı açısından da
büyük yarar sağlamaktadır. Bilindiği gibi, 4.1 1961 tarih ve 209 sayılı, Sağlık Bakanlığına Bağlı
Sağlık Kurumları ile Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye
Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin 27.6.1989 ve 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle eklenen üçüncü fıkrası gereği personele verilen eködeme
neticesinde döner sermaye gelirlerinde büyük artışlar sağlanmıştır. Bugün,
Bakanlığımıza bağlı yataklı tedavi kurumlarının 1998 yılı toplam döner sermaye
gelirleri 185,8 trilyon, toplam gideri ise 168,9 trilyon olarak
gerçekleşmiştir. Yıllara göre gelir artışları ise, 1997-1998 arasında yüzde
125,8 olarak gerçekleşirken, 1998-1999 Temmuz itibariyle artışın yüzde 114,
1999 sonu itibariyle de artışın yüzde 135 civarında olduğu görülmektedir; 2000
yılında ise, bu oranın, yeni düzenlemelerle, yeşilkartın artan yüküne karşılık,
yüzde 170'ler civarında olması beklenmektedir. Yukarıda ortaya konulan verilerin ortaya koyduğu döner sermaye
gelirlerindeki artış eğilimi, kaydedilen olumlu gelişmelerin yanında, tıp
ilminde ve tıp teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak, hastanelerimizde
uygulamaya konulan ileri tetkik, tanı ve tedavi yöntemlerinin yanı sıra,
personele verilmekte olan eködemelerle doğru orantılı olarak hastane
kaçaklarının önlenmesi ve bunun da döner sermaye gelirlerine olumlu yönde
yansımasından olmaktadır. Ayrıca, bağlı yataklı tedavi kurumlarında çalışmaların 24 saat ve zor
şartlar altında sürdürüldüğü düşünülürse, yapılacak personel düzenlemelerinin
önemi daha iyi görülecektir. Bunun yanında, normal mesai dışındaki hizmetlerle, acil vakaların
muayene ve tedavisi, acil ameliyat ve müdahalelerin yapılması ile yatmakta olan
hastaların bakımlarının devamı sağlanmaktadır. Uygulamaya konulan vardiya sistemiyle, mesai saatleri dışında etkin
olarak verilemeyen hizmetlerde etkinlik ve süreklilik sağlanacaktır.
Poliklinik, laboratuvar, röntgen ve görüntüleme merkezleri gibi, muayene ve
teşhis ünitelerinde görülen aşırı birikim ve yığılmaların önüne
geçilecektir. Hekimlerin, hastalarına
daha fazla zaman ayırabilmesi ve bunun da, hizmetin kalitesini olumlu yönde
etkilemesi sağlanacaktır. Dışarıya
sevklerin asgarîye indirilmesi sağlanacaktır. Yüksek maliyetli yatırımlar olan
röntgen, MR, tomografi gibi cihazlar atıl durumdan kurtarılacak ve bunların da
rantabl şekilde çalışması sağlanacaktır. Uzman ve nitelikli insan gücünden optimum düzeyde yararlanılması
sağlanarak, hastanelerimizin döner sermaye gelirleri -iki üç kat gibi- daha
fazla artırılmış olacaktır. Ancak, bu uygulamanın başarıya ulaşmasında, sağlık
hizmetlerinin özelliği nedeniyle, gece ve gündüz büyük özveri, üstün çaba ve
gayret gösteren sağlık personelinin motivasyonu büyük önem arz etmektedir. Bu
nedenle, yüzde 50 ve yüzde 100 olan döner sermayeden eködeme oranlarının
artırılması ve ikinci vardiyada fiilen çalıştığı günler için fazla ödeme
yapılması, personeli daha fazla teşvik etmiş olacaktır. Diğer taraftan, işletmeden birinci derecede sorumlu olan başhekimlerin,
mesailerinin tamamını kurumda geçirmelerini, organizasyonu tam yapmalarını,
hatta mesai dışı çalışmalarını teminen muayenehanesi olmayan başhekimlere daha
fazla eködeme verilmesi, sistemin idamesi açısından vazgeçilmez bir durumdur. Bütün bunların yanında, normal mesai ve vardiya saatleri dışında ayrıca
vardiya sisteminin uygulanmadığı hastanelerin atıl durumdan kurtarılmasının ve
özel tarifeli sağlık hizmeti sunumunun gerçekleştirilmesinin ve bu hizmeti
gerçekleştiren personele de, bu suretle verilecek hizmetlerin belirli bir
kısmının teşvik edici gelir olarak verilmesinin, hizmetin etkinliği ve
sürekliliğiyle döner sermaye gelirlerinin artırılması bakımından faydalı
olacağı düşünülmüştür. Ayrıca, her zaman olduğu gibi, koruyucu sağlık hizmetleri, yeni gelen
kanunla da ücretsiz bir durumda olacaktır. Sağlık ocaklarımız, özellikle
koruyucu sağlık hizmetlerinde çok büyük bir rol üstlenmişlerdir. Bundan dolayı
da koruyucu sağlık hizmetlerinde de bu
noktada ücretsiz tablosu devam edecektir. Ayrıca, hepimizin de malumu olduğu gibi, daha önceleri sağlık
ocaklarımızda, dernekler olsun, vakıflar olsun çeşitli yönlerden muayene
esnasında para kesilme durumu vardı. İnanıyorum ki, bu gelen kanunla beraber
sağlık ocaklarımızda Bağ-Kurlu olan insanlarımızdan veyahut da emekli olan
insanlarımızdan para kesilmeyecek, direkt olarak kendilerinin sağlık
güvencesindeki karnelerinden bu para tahsil edilmiş olacaktır. Değerli milletvekilleri, ancak, bu güzel gelişmelerin yanında,
Bakanlığımızın başka bir kurumu olan temel sağlık hizmetlerinde çalışan sağlık
personeli için de acilen bir önlem alınması ve sağlık personelinin iç huzurla
görev yapacağı bir malî kazanca kavuşturulması gerekmektedir. Yine, Bakanlığımızın çok güzel bir çalışması olan, bundan yaklaşık altı
ay veyahut da yedi sekiz ay önce ortaya konan sağlık sandığı kanun tasarısından
bahsetmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, hükümetlerin veyahut da Sağlık Bakanlarımızın
aşağı yukarı hepsinin gündeminde olmuştur: "Genel sağlık sigortası
getirilecek, sağlık güvencesi olmayan insanlar sağlık güvencesine
kavuşturulacaktır" denilmiştir; ama, aşağı yukarı, bu hükümet zamanında
getirilen sağlık sandığı kanun tasarısıyla bu konunun üzerinde ciddî şekilde
durulmaktadır. Sağlık sandığı kanun tasarısı şu anda kamuoyunun gündemine
sunulmuştur; ama, inanıyorum ki, önümüzdeki günlerde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Doğru, buyurun. REŞAT DOĞRU (Devamla) - ...yüzde 15-20 civarında sosyal güvencesi
olmayan insanlarımıza da hizmet verecek olan bu sistem Türkiye Büyük Millet
Meclisimizin gündemine gelecektir. Artık, bunun da belli bir sisteme
oturtulmasının zamanı gelmiştir. Çeşitli yönlerden, işte, yeşil kartlarla olsun
veyahut da fakir fukara fonlarıyla olsun, bunların yapılmasının durumu artık
geçmektedir; çünkü, bunların da artık bu konuyu çözmediği görülmüştür; ama,
yeniden bir sistem getirecek olan geçici tedbirlerin ortadan kaldırıldığı bu
sağlık sandığı kanun tasarısının da Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
süratle getirilmesi gerekmektedir diye düşünüyorum. Bu kanunun, özellikle
ülkemize, daha sonra sağlık
çalışanlarına hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Mustafa
Güven Karahan; buyurun. DSP GRUBU ADINA MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gündemimizdeki 568 sıra sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye
Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiyemizde, kamu çalışanlarının büyük bir
çoğunluğunun, zor koşullar altında, yaşam mücadelesi içerisinde olduklarını
söylemek yanlış bir düşünce değildir. Özellikle yönetici kadrosunda yer almayan
genel idare hizmetleri, sağlık ve yardımcı sağlık hizmetleri, eğitim ve öğretim
hizmetleri ve teknik hizmetler sınıfına mensup olan memurlar, uzman ve
pratisyen hekimler, eczacı ve diş hekimleri, hemşireler, teknisyenler, mühendis
ve mimarlar ve öğretmenler büyük geçim sıkıntısı içerisinde bulunmaktadırlar. Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, 57 nci hükümetimiz, 2000 yılının
son günlerinde, kamu çalışanlarının idarî, malî ve sosyal haklarının
iyileştirilmesi için yetki almıştı. Hükümetimizin, aldığı yetkiyle, biraz önce
mesleklerini belirttiğim kamu çalışanlarının özlük haklarını düzenleyeceğine
olan inancım sonsuzdur. Yoksa, daha önceleri yapıldığı gibi, yine, yalnız bazı
meslek gruplarının özlük haklarına ağırlık verilirse, adaletsizlik daha da
büyümüş olacaktır. Örneğin, bugün, 1'in 4'ündeki bir uzman hekim 400 milyon Türk Lirası
aylık alırken, yine 1'in 4'ündeki bir hâkim veya bir savcı 1 milyar ve üzerinde
maaş almaktadır. Yeni Yetki Yasasıyla, yine, bazı meslekler düşünülüp, genel
idare hizmetleri, sağlık ve yardımcı sağlık hizmetleri, öğretmenler, mühendis
ve mimarlar düşünülmezse, gerçekten sosyal patlamalara gidecek olaylar ortaya
çıkabilecektir. Değerli arkadaşlarım, gündemimizdeki tasarı, sağlık personelinin aylık
ücretlerinin iyileştirilmesi konusunda palyatif önlemleri içermektedir; ama,
aylık ücretlerde geçim zorluğu içindeki sağlık personelinin, az da olsa, geçim yönünden
rahatlamasına yol açacak olumlu bir çalışmadır. Bu düzenlemenin arkasından,
kalıcı ve kapsamlı düzenlemelerin gündemimize getirilerek, güzel ülkemizin
sağlık sorunlarının kökünden çözüme kavuşacağı günleri özlemle beklemekteyim.
57 nci hükümetimizin bunu başaracağına da gönülden inanıyorum. Değerli arkadaşlarım, gündemimizdeki 568 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci maddesiyle 209 sayılı Kanunun 5 inci maddesine fıkralar eklenmektedir. Bu
fıkralarda "personelin katkısıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinden;
o birimde görevli yardımcı hizmetler ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına
dahil personele bunların bir yılda alacakları aylık (ek gösterge dahil) yan
ödeme ve her türlü tazminat (makam ve temsil tazminatı hariç) tutarının -daha
önceki kanunda yüzde 50'si olan oran- yüzde 80'ini" olarak
değiştirilmiştir. Ancak, uygulanacak olan oranlar; a) Vardiyalı çalışma sistemi uygulanan hastanelerde normal günlük
çalışma saatleri dışında ikinci vardiyada yürütülen hizmetler kapsamında fiilen
çalışılan günler için yüzde 30'una, b) Yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz,
ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık personeline (tabipler hariç,
anestezi uzmanı ve asistanları dahil) yüzde 50'sine, c) Muayenehane açmayan hastane başhekimlerine yüzde 200'üne, Kadar fazlasıyla tespit edilebilir." Bu şekilde önemli sayılabilecek uygulama yenilikleri getirilmektedir. Ayrıca, en az 100 ve üzerindeki yatak sayısına sahip hastaneler ile
eğitim hastanelerinde, mesai saatinin bitimi olan saat 16.00'dan sonra özel
sağlık hizmetlerinin verilebilmesine olanak sağlanmaktadır. Bu, gerçekten cesur
bir uygulamadır; hatta, reformist bir uygulama da denilebilir. Bu, kanun
tasarısının, bana göre, mihenk noktasıdır; gerçekten, geçim sıkıntısı çeken ve
çalışma ortamının zorluk ve yoğunluğundan boğulan hekimlerimizin ekonomik
sıkıntılarının ortadan kaldırılmasına yardımcı olacak bir düzenlemedir. Değerli arkadaşlarım, gündemimizdeki 568 sıra sayılı kanun tasarısının
geçici 2 nci maddesiyle "Sağlık Bakanlığına bağlı il düzeyindeki mevcut
döner sermayeli işletmelerden 1999 yılı gayri safî gelirleri 1 trilyon liranın
altında olanlar, Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak birleştirilir ve birinci
basamak sağlık hizmeti sunan kurum ve kuruluşlardaki Ana Çocuk Sağlığı, Sağlık
Ocağı ve Halk Sağlığı Laboratuvarları gibi koruyucu sağlık hizmetleri dışında
kalan tedavi hizmetlerini de kapsamak üzere her ilde bir adet döner sermayeli
işletme kurulur" hükmü getirilmektedir. Geçici maddenin başlangıcındaki "1999 yılı gayri safi gelirleri 1
trilyon liranın altında olanlar" ibaresinin yerine "100 veya 200
yataklı hastaneler" ibaresinin gelmesinin daha uygun olacağı inancındayım. Değerli arkadaşlarım, konservatif de olsa, Sağlık Bakanlığı, bağlı
kuruluşları ile Bakanlık sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık
hizmetleri, yardımcı sağlık hizmetleri ve yardımcı hizmet sınıflarına mensup
olan çalışanların aylık ücretlerinde bu kanunla iyileşme sağlanacaktır. Bu kanunun, ülkemize ve sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını diler,
hepinizi saygıyla selamlarım.(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan, çok teşekkür ederim. Efendim, çalışma süremiz dolmuştur. Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 18.45 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 20.00 BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Şadan
ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 42 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu
açıyorum. 568 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 4.- Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye
Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları
(1/789) (S. Sayısı: 568) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde, gruplar adına konuşmalar
bitmişti. Şimdi, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun
efendim. (FP ve DSP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 568 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım. Tasarının genel gerekçesinde, Türkiye çapında tüm hastanelerde vardiyalı
sisteme geçilmiş olduğu, hastane personelinin özverili çalışmasına mukabil hak
ettikleri ücreti alamadıkları, bunun için de, bu tasarıyla, döner sermaye
işletmelerinden aktarılacak ücretle sağlık personelinin maaşlarında yapılacak
iyileştirmenin hizmetin kalitesini artıracağı ve kaynak israfını önlemek için
her ilde bir adet döner sermaye işletmesi kurulması, il düzeyindeki mevcut
döner sermaye işletmelerinin birleştirilmesi, ancak, büyük illerde gerek
görüldüğünde birden fazla döner sermaye işletmesinin kurulabileceği
belirtilmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan değişiklikle, il düzeyindeki mevcut
döner sermayeli işletmelerden 1999 yılı gayri safî gelirleri 1 trilyon TL'nin
altında olanların Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak birleştirileceği; döner
sermaye işletmelerinin birleştirme ve kuruluş işlemleri tasarıda 31.12.2001
iken, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sağlık Bakanlığının performansı dikkate
alınarak, bu sürede bu işlemi tamamlayamayacağı göz önüne alınmış ve
31.12.2002'ye kadar süre verilmiştir. Bu hükümetçe, komisyonlara sevk edilen diğer tasarılarda olduğu gibi bu
tasarıda da, yine, şu an çalışanlara döner sermayeden ne veriliyor parasal
olarak, ne kadarı ne oranda iyileştirme alıyor, tasarıyla ek getirilen nedir,
bu meblağ ülke genelinde ne gibi bir miktara ulaşacaktır diye hiçbir bilgi
olmadığı gibi, komisyonda da milletvekillerine ciddî ve doyurucu bir bilgi
verilememiştir. Bu tasarı, sadece, sağlık personelinin yurt çapındaki eylemleri
akabinde, alelacele getirilmiş bir tasarıdır. Tasarıyla, ayrıca, döner sermayeden istihdam edilmek üzere 9 110 adet
kadro ihdas edilmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda tasarının tümü üzerinde
yapılan görüşmelerde, eğer kamu çalışanlarının maaşlarında bir düzenleme
yapılacaksa, bunun tüm kamu çalışanlarını kapsayacak bir paket içerisinde
düşünülmesi, ülkemizde döner sermaye sisteminin mutlaka gözden geçirilmesi
gerektiği, bir yandan fon sistemi tavsiye edilirken diğer yandan döner
sermayenin yaygınlaştırılmasının çelişkili bir uygulama olduğu, bütçenin
birliği ilkesini ihlal ettiği, ücreti döner sermayeden karşılamak üzere kadro
ihdas etmenin yanlış bir uygulama olduğu, mevcut personel rejimi içerisinde
döner sermayelerin kadro ihtiyaçlarının giderilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu sorulara cevap veren Sayın Bakan, yeni ihdas edilen kadroların,
ancak, ücret ödeyebilecek geliri olan döner sermayelerde çalıştırılacağını
belirtmiştir. İşte, bizce, bu noktada, Bakanlık önemli bir hata yapmaktadır;
çünkü, bizzat Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye'deki sağlık verilerini
belirtirken, ülkemizde 807 kişiye bir hekim, 384 kişiye bir hastane yatağı
düştüğünü belirtmekte ve daha da önemlisi "1999 yılı itibariyle hasta
yataklarının yüzde 38'i, hekimlerin ise yüzde 40'ı nüfusun yüzde 25,6'sının
yaşadığı üç büyük ilde bulunmaktadır" demektedir; yani, üç büyük ilde
iskân edilen nüfusun Türkiye ortalamasına göre yüzde 60 fazlası doktor istihdam
edilmektedir. Bu uygulamayla bu illerdeki döner sermaye gelirleri diğer illerden fazla
olacağı için, bu ihdas edilecek kadrolar da genellikle bu illerde istihdam
edilecek olup, sağlık personeli dengesizliği, büyük iller lehine artarak
büyüyecektir. Yine, DPT verilerine göre, ülke genelinde yatak kullanım oranı yüzde 59
iken, bu oran ilçe hastanelerinde yüzde 25'in altındadır. Bunun en önemli
sebebi, ilçelerde doktor ve yardımcı sağlık personelinin dengeli dağıtılmaması
ile araç gereç noksanlığıdır. Örneğin, bir ilçeye cerrah tayin ediliyor, anestezi uzmanı olmuyor; ebe
veya hemşire oluyor, kadın-doğum uzmanı olmuyor. Bir de, artık, ilçeleri illere
bağlayan yollar ile vasıtalar eskiye göre gelişince, vatandaş ilçede yetersiz
sağlık hizmeti alacağına, şehirdeki hastanelere gitmeyi tercih etmekte, bu da
problemleri giderek büyütmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu hükümet gerçekten sağlık
personeli ücretlerini iyileştirmeyi düşünüyor ise, öncelikle genel bütçeden
sağlık personeline yeterli bir ücret ayırmalıdır. Bugün, Türkiye Kamu Çalışanları Sendikasının yaptırdığı araştırmaya
göre, Aralık 2000 itibariyle 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 629
milyon TL, açlık sınırının ise 200 milyon TL olduğu ülkemizde, eğer, siz bir
doktora 350-400 milyon TL gibi yoksulluk sınırının altında, açlık sınırının
biraz üzerinde ücret öderseniz, bu sorunu öyle döner sermaye işletmeleri
gelirleriyle çözemezsiniz; çünkü, aslolan, asıl maaştır. Yan ödemeler hiçbir zaman asıl maaşı geçmemeli ve alınan ücretin
hizmetin ve görevin bir karşılığı olduğu ilkesinden asla uzaklaşılmamalıdır. Bu bütçeyle faize 16 katrilyon 680 trilyon TL, Millî Savunma Bakanlığına
ise 5 katrilyon 126 trilyon TL ayırır; yine, bu yıl, 10 milyar dolarlık silah
alacağını belirtir; fakat, sağlık hizmetlerine sadece 1 katrilyon 280 trilyon
TL ayırırsanız, sağlık hizmetlerini ve sağlık sorununu çözemezsiniz. Bu
hükümetin, Sağlık Bakanlığı bütçesi dahil, tüm yatırımcı bakanlık bütçelerinin
bu bütçede belirtilen bu yetersiz ödemeleri ve tüm kamu çalışanlarına vaat
ettiği hayalî yüzde 18 ücret artışını dahi ödeyebileceği kanaatinde değiliz;
çünkü, bu hükümet -2001 yılı bütçesiyle en çok övündüğü kalem olan- bütçe
içerisinde, 2000 yılı içerisinde 21 katrilyon 132 trilyon TL faiz öderken, 2001
yılında bunu 16 katrilyon 680 trilyon TL'ye düşüreceğim diye övünüyordu ve
faizlerde 4,5 katrilyon civarında bir kısıntı yapacağım diye sürekli övünüyordu
Maliye Bakanı. Fakat, son hazine borçlanmaları gösterdi ki, bütçe içerisinde
hazine borçlanmaları faiz oranları ortalama yüzde 22'ye göre hesaplanmış
olmasına rağmen, hükümet, son bir hafta önce yüzde 67'yle, yani, hesaplarının
tam 3 misli fazla fiyatlarla borçlanma yaptı. Bu da, eğer böyle gider ise, tüm
bütçe gelirlerinin -vergiler de dahil- borç faizlerine ancak yeteceğini
göstermekte; ayrıca, sadece kamu bankaları görev zararları 20 milyar değil 35
milyar dolar olduğuna göre, ücretlilere yüzde 18 zam vermesini bile hayalî
görmekteyim. Çünkü, bu hükümet ücretlilere yüzde 18 zam verirken, bono
faizlerini yüzde 67 olarak belirliyor; yani, çalışanın 4 katını faizciye
ödemektedir ve bundan çekinmemektedir. Bu durumda da, bu paraları, bütün bütçe
gelirlerini faizlere ödeyeceği için, ne sağlık hizmetlerine ne yatırımlara ne
de çalışanlara bir para kalmayacaktır. Bu da işin gerçek yönüdür. Bu hükümet bütçede gösterdiği ödeneği ayırabilse dahi, Sağlık
Bakanlığına ayırdığı pay, bütçenin sadece yüzde 2,6'sıdır. Bu oranları dünya
ülkeleriyle karşılaştırır isek, Almanya'da Sağlık Bakanlığına bütçenin yüzde
17'si ayrılırken, toplam sağlık harcaması gayrisafî millî hâsılanın yüzde
10,5'i, kişi başına sağlık harcaması da 3 036 dolar; Amerika Birleşik
Devletlerinde Sağlık Bakanlığı bütçesi, tüm bütçenin yüzde 19'u, toplam sağlık
harcaması gayrisafî millî hâsılanın yüzde 14,2'si, kişi başına sağlık harcaması
3 708 dolardır. Türkiye'de, Sağlık Bakanlığı bütçesi 1996'da yüzde 3 iken,
şimdi yüzde 2,6'ya düşürdünüz siz; toplam sağlık harcamalarının gayri safî
millî hâsılaya oranı yüzde 3,7, kişi başına sağlık harcaması ise 108 dolardır. Yine, Sağlık Bakanlığı 1990 verilerine göre, kaynaklarının -harcamaların
tümünü 100 kabul edersek- yüzde 83'ü genel bütçeden, yüzde 10'u döner sermaye
harcamalarından, yüzde 7'si de fon harcamalarından karşılanmaktaydı. 1996
yılında ise, genel bütçe harcamaları yüzde 83'ten yüzde 73'e düştü, döner
sermaye harcamaları ise yüzde 10'dan yüzde 25'e çıktı, fon harcamaları yüzde
7'den yüzde 2'ye düştü. Buradan görülüyor ki, gelişen ülkeler, halktan topladıkları vergilerini
sağlık hizmetlerine ayırır iken, örneğin, Almanya, bütçesinin 17'sini ayırır
iken, biz yüzde 3'ünü bile ayıramıyoruz. Almanya'da, sağlık harcamalarına, kişi
başına 3 036 dolar harcanırken, biz, 108 dolar ancak harcayabiliyoruz; fakat,
dünyanın en güçlü ikinci helikopter filolarını kuruyoruz diye övünüp, tipik bir
Ortadoğu ülkesi olduğumuzu gösteriyoruz. Yine, ülkemizde, genel bütçeden sağlık harcamalarına ayırdığımız oran,
yıllara göre düşmektedir. Bunu, döner sermayeyle kapatmaya çalışıyoruz ki, bu,
aslında, yanlış bir uygulamadır; esas olan, genel bütçeden sağlığa ayıracağımız
meblağı yükseltmektir. Sağlık eğitimi kalitesini artırabilmek için, eğitimcilerin, daha çok
para kazanmak için özel hasta bakma telaşına düşmediği, öğrencisiyle daha çok
ilgilendiği bir tıp eğitimi verilebilmelidir. Hekimlerimizin ise, tek bir
kurumda, full-time ve iyi bir ücretle çalışmaları sağlanmalıdır. Hastanedeki
işi ile muayenehanesi arasında ikilemde kalan çoğu hekim, muayenehanesini
düşünmekten hastalarına gerekli ilgiyi gösterememektedir. Onun için, aslolan, hekimlere, genel bütçeden, yeterli bir ücret
verebilmektir. Bir de, çalışanlara ana ücret olarak asıl maaşı değil de döner
sermayeye yüklemiyorsak, döner sermayelerin daha çok kâr edebilmek için daha
çok tetkik, daha çok ultrason, daha çok röntgen ve laboratuvar tetkiklerine
yöneleceğini, bunun da hem hastalara hem de hastaların sigorta kurumları
vasıtasıyla devlete ilave ve önemli bir yük getireceğini dikkate almamız
gerekecektir. Yine, döner sermayelerin illerde birleştirilmesiyle, il bazında,
bilhassa sağlık merkezlerindeki personelin bazıları arasında "biz
çalışıyoruz kırsal kesimdeki çalışmıyor,
bizden onlara ücret gidi-yor" diye bir iç huzursuzluğa sebebiyet
vereceği endişemizi de burada belirtmek isterim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum. BAŞKAN - Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Netice olarak, bu tasarının, ülkemize ve sağlık
personeline hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. İkinci söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'te. Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ben, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
vatandaşlarını koruyacak bir hükümet arıyorum. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) İnanmıyorsunuz değil mi?! Şurada, şu Alman Elçiliğinin önüne gidin,
günde 1 000-1 500 Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı, vize almak için bir
hafta bekliyor ve açıkta bekliyor. Bir Ankara Belediyesi, oraya bir barınak
kurmuyor. Dışişleri Bakanını arıyorum; bir gün gitsin, bir nota versin, desin
ki: "Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarıdır. Sizin
vatanınızda sizin vatandaşlarınıza başkaları nasıl muamele yapıyorsa, gelin, siz
de, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde Türk vatandaşlarına öyle muamele
yapın." Bunu, eğer merak edenler varsa, bir sabah, Alman Elçiliğinin,
Avusturya Elçiliğinin önüne gidip görsünler. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin vatandaşı değil midir?! Bu hükümet ne yapıyor; hükümet, başını kuma
sokmuş, bir şey görmüyor. (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, Sayın Başbakan "cezaevi operasyonlarını çok az zayiatla
geçirdik" diyor. Bu operasyonlarda 32 vatandaş ölüyor, 3 güvenlik
görevlisi şehit oluyor; bu mu az zayiat?! Biz, alt komisyon olarak gidiyoruz,
Sayın Başbakan ve Sayın Adalet Bakanı diyor ki: "Biz, bu projeyi
uygulamıyoruz." İçişleri Bakanı çıkıyor, diyor ki: "Biz, bir seneden
beri bu projeyi uygulamak için uğraşıyoruz." Hükümet içerisinde böyle bir çelişki olur mu sayın milletvekilleri?!
Böyle bir hükümet olur mu?! Ben, şimdi, bu hükümete sormak istiyorum: Ey
hükümet, siz, hangi olayda istifa ediyorsunuz? Deyin ki... Yani, kıyamet
kopunca mı istifa edeceksiniz, yoksa, ne olunca istifa edeceksiniz? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ne istifası yahu?! KAMER GENÇ (Devamla) - Ne oluyorsa bu memlekette, çok rahat oturuyorlar.
Şimdi, bir döner sermaye kanunu getirmişler... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ne ilgisi var?! Kanun üzerinde konuş. KAMER GENÇ (Devamla) - Rica ediyorum dinleyin; benim sözümü de şey
etmeyin... Çıkar burada konuşursunuz. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kanun üzerinde konuşsun Sayın Başkan. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kanun üzerinde konuşuyor zaten. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın. KAMER GENÇ (Devamla) - Döner sermaye kanunu getirmişler; nedir; efendim,
bir pratisyen doktora veya bir mütehassıs doktora, 300 milyon lira yerine,
işte, parasını artıracağız... Peki, Sayın Başbakan diyor ki: "Memurlara
vereceğim; ama, paramız yok." Paranız yok mu; ben, size o kadar kaynak
göstereyim ki... Bu enerji ihalelerinde 510 milyon dolar, yani, 340 trilyon
lira parayı almamak için, belirli yandaşlarınızı boyuna erteliyorsunuz;
mukaveleleri erteliyorsunuz, almıyorsunuz, kanun getireceksiniz... Mavi akımdan
sonra, bir beyaz enerji çıktı ortaya. Bu beyaz enerji... BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, konuya gelsin... KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bu, hükümetin genel politikasıdır.
Burada, tümü üzerinde genel politika... BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç... ALİ GEBEŞ (Konya) - Sağlığa gel, sağlığa... Sağlıkla ilgili konuşun
Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) - Niye gelir... BAŞKAN - Sayın Genç... KAMER GENÇ (Devamla) - Onu söylüyorum efendim... BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç... SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Konumuz sağlık Sayın Genç. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, madde üzerinde konuşsun. Ne
ilgisi var?!. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, var diyorum. Bakın, bu döner sermayeye
gerek yok, devletin kaynakları var. BAŞKAN - Efendim, siz... KAMER GENÇ (Devamla) - Rica ediyorum... Efendim, sözümü kesmeyin... Rica
ediyorum... BAŞKAN - Sayın Genç, siz, konuya bir dönün efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, yani, bir doktora, hemşireye para vermek
için döner sermayeye ihtiyaç yok. Sayın Başbakan diyor ki: "Biz, devlet memurlarına vereceğiz parayı;
ama, elimizde kaynak yok." Ben kaynağı söyleyeyim. Bakın Sayın Başkan, üç
gündür bu memleket, demokrasi var mıdır yok mudur, militarizm var mıdır yok
muduru tartışıyor. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, konuya gelsin. BAŞKAN - Efendim, konuya dönün. KAMER GENÇ (Devamla) - Gecenin bu saatinde tartışılacak konu... BAŞKAN - Dersimiz demokrasi değil efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Bu beyaz enerji olayının suiistimal boyutu
kimdir?.. ALİ GEBEŞ (Konya) - Konumuz sağlık. KAMER GENÇ (Devamla) - Evvela, Sayın Ecevit, Mesut Yılmaz'ı her gün
koltuklarının altına alıyordu, kurtarıyordu; hâlâ, burada da alıp kurtarmaya
çalışıyor. Efendim, bu iş... BAŞKAN - Sayın Genç, konuya dönmezseniz sözünüzü kesmek mecburiyetinde
kalacağım. KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, ben bu olayla ilgili konuşuyorum. BAŞKAN - Efendim, demokrasinin sağlığı başka, konuştuğumuz sağlık başka. KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bakın, rica ediyorum... Ben, şimdi,
olayın özüne geleceğim; ama, yani, siz ille... BAŞKAN - Siz özüne gelin efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, ben, şimdi, çıkıp, burada her zaman,
Türküm, doğruyum, çalışkanım diyemem ki kardeşim yahu! Yani, rica ediyorum
canım! (DYP, FP sıralarından alkışlar; DSP ve MHP sıralarından gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - İtiraz mı var? KAMER GENÇ (Devamla) - Var mı?!.
Ben sizlerden daha fazla Türküm, doğruyum, çalışkanım; daha ne?!. (DYP
ve FP sıralarından alkışlar) MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Hadi canım sende! KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer ben böyle olmasam, çıkıp da hırsızların,
suiistimalcilerin üzerine gider miyim?! MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Amacını söyle. KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, bu memleket,
eğer demokrasi varsa... "Siyaset kurumu zedeleniyor" diyor. Birileri
eğer suiistimal yapıyorsa bu suiistimalleri ortaya çıkarmak niye siyaset
kurumunu zedelesin, niye demokrasiyi zedelesin? Bilakis siyaset kurumu güçlenir
burada. Şimdi, bu kanunla döner sermaye getiriliyor. Çok yaranız var. Bakın,
rica ediyorum... (DSP sıralarından gürültüler) Sayın Başkan, bunların müdahalesini kesiyor musunuz efendim? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, yine ortalığı karıştırmak
istiyor. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, müdahale eder misiniz. KAMER GENÇ (Devamla) - Niye karıştırayım efendim; milletvekiliyim ben,
milletin hakkını arıyorum, milletin cebinden çalınan paraların hesabını
soruyorum. (DSP sıralarından gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kendi sıralarına bak. ALİ RAZI GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Genç... KAMER GENÇ (Devamla) - Benim insanlarım inim inim inlerken onun hesabını
soruyorum. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Genç... KAMER GENÇ (Devamla) - Benim Tuncelimde, daha, iki mütehassıs doktor
var... BAŞKAN - Sayın Genç... KAMER GENÇ (Devamla) - Benim sağlık ocağına... Öğretmenim maaş almıyor,
polisim maaş almıyor. Bu memlekette suiistimaller almış gitmiş... BAŞKAN - Sayın Genç, konuya gelmezseniz sözünüzü kesmek mecburiyetinde
kalacağım. KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer suiistimallerin hesabı sorulamazsa, böyle
eften püften kanunlarla ne olur efendim?! (DSP sıralarından gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sözünü keser misiniz Sayın Başkan?! BAŞKAN - Efendim, lütfen... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan... KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, sözümü keserseniz kesin yani. Ben, şimdi
çıkacağım, basına da söyleyeceğim. Sayın Başkan, siz bu suiistimalcilerin ortağı mısınız?! Rica ediyorum
efendim. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, kimsenin suiistimalin üzerinde oturmaya niyeti yok. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bakın, ben diyorum ki, döner sermaye
kanununun çıkmasına gerek yok. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Genç, kimse de buraya, bu makama çamurlu yollardan gelmiş
değil. Lütfen sözünüzü düzeltin. KAMER GENÇ (Devamla) - Ne dedim? Anlamadım... BAŞKAN - Çamurlu yollardan gelmiş değiliz. KAMER GENÇ (Devamla) - "Çamurlu" demedim efendim; hayır, öyle
bir şey demedim. BAŞKAN - "Suiistimalin üzerinde oturamazsınız" diyorsunuz
efendim; istirham ederim!.. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, suiistimalleri... Lütfen... Türkiye
Büyük Millet Meclisi kürsüsü, milletin kürsüsüdür. BAŞKAN - Efendim, lütfen... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İftira kürsüsü değil. KAMER GENÇ (Devamla) - Burada bizi susturarak... Yani, bu gerçekleri
söyleyemezsiniz. Ben sizin Başbakanınızın, Başbakan Yardımcınızın yerinde olsaydım,
istifa ederdim. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, ne yapınca sözünü
keseceksiniz?! KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, bu memlekette İçişleri Bakanına güven yok,
jandarma tahkikat yapıyor. Savcı da söylüyor bunu, "İçişleri Bakanının
haberi olmadığı halde benim haberim var" diyor. Bunlar az bir şey mi bir
sivil hükümete karşı duyulan?!. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Konuya gelir misiniz. KAMER GENÇ (Devamla) - İçişleri Bakanının başında bulunduğu polis
teşkilatında, siyasî hesaplarla bunu kullanıyor. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
gürültüler) (Başkan tarafından hatibin mikrofonu kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Siyasî hesaplar yapamıyorsunuz... (Gürültüler) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım... KAMER GENÇ (Devamla) - Genel Kurulda ifadeyi önlemek için birtakım
insanların arkasına da saklanılıyor. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yeter be Kamer Bey! BAŞKAN - Sözünüzü kestim efendim; 66 ncı maddeye göre yetkimi kullandım,
sözünüzü kestim efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, milletin hakkını aramaya geldim buraya; siz,
milletin hakkını gasp ediyorsunuz; cebinde parası, sermayesi olan insanları
koruyorsunuz. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Millet dinliyor, bağırma. BAŞKAN - Sayın Genç, sözünüzü kestim efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, benim sözümü kesme. Rica
ederim... BAŞKAN - Nasıl kesmem efendim!.. KAMER GENÇ (Devamla) - Burada, şu kanunun özünü... BAŞKAN - Sayın Genç, ben, zatıâlinize sözü verdim; siz, ikazlarıma
rağmen konuya dönmüyorsunuz. Sağlıkla ilgili bir konuşma yapıyoruz efendim,
enerjiyle ilgili mi yapıyoruz. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım... Lütfen... KAMER GENÇ (Devamla) - Sağlıkla ilgili nasıl bir konuşma yapılacak?!
Sağlıkla ilgili; ancak, ülke menfaati söz konusu olunca... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, sayın konuşmacının sözü devamlı
kesiliyor... BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Çok titizlikle takip ediyorum,
Sayın Genç konuşurken çok da dikkatli dinliyorum efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Biz de dinliyoruz Sayın Başkanım; ama, Türkiye
gerçeğinin bir parçasını anlatıyor. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, gündemdışı söz alır, Türkiye gerçeğini burada anlatır
ve kimse de sözünü kesmez. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, yani, Sayın Genç'in bu
söylediklerinin aksi mümkün mü?! Yolsuzluk yok mu, hırsızlık yok mu, soruşturma
yok mu?! (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Tofaşı mı anlatıyorsun? BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 20.30'da toplanmak üzere, oturumu
kapatıyorum efendim. Kapanma Saati: 20.22 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 20.30 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Şadan
ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 42 nci Birleşimin Beşinci Oturumunu
açıyorum. 568 sıra sayılı kanun tasarısı
üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz efendim. VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 4.- Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye
Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı: 568) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, beni konuşturmadınız. Tasarıyla
ilgili konuşacağım efendim... Rica ediyorum... 4 dakikam kalmıştı, o 4 dakikayı
konuşacağım. BAŞKAN - Sayın Genç, sadece bu konu üzerinde konuşacaksanız, o hakkınızı
kullandıracağım... İstirham ediyorum efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Tabiî, konu üzerinde konuşacağım efendim. BAŞKAN - Buyurun; ama, lütfen, tekrar bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Ben sizin sözünüzü keserken edep duyuyorum; çünkü, siz, burada, benden evvel
Başkanvekilliği yaptınız. Onun için, istirham edeceğim efendim... Buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, size saygı duyuyorum. BAŞKAN - Estağfurullah efendim, ben size saygı duyuyorum... KAMER GENÇ (Devamla) - Her neyse; mikrofonu açın da... BAŞKAN - Buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, gerçekten, kendimi çok büyük bir sıkıntı
içinde hissediyorum. Ülkemizin sıkıntısı ortada; sokağa çıktığımız zaman,
insanların dile getirdiği acılar ortada; bir milletvekili olarak halkın
arasında gezdiğimiz zaman, milletin bize anlattığı acılar ortada... Bütün
bunlar buradayken, gözlerimizin gördüğü gerçeklere gözlerimizi nasıl
kapattırmaya çalışıyorlar?! İktidar grubu sabırlı olur, iktidar grubu korkmaz;
çünkü, onlar iktidardır. Bizim zamanımızda, iktidarda olduğumuz zaman, iktidar
gruplarına hakaret edildiği zaman bile susardık ki, kanunlar çıksın. Onlar
varsa... Bizim öyle bir niyetimiz de yok; biz sadece burada halkın menfaatına
olan şeyi söylüyoruz. Şimdi, Sayın Bakan bir döner sermaye kanunu tasarısı getirmiş; ben,
döner sermayeye ihtiyaç yok; çünkü, devletin birçok kaynağı boşa gidiyor
diyorum. Dolayısıyla, mesela, hani enerji ihalelerinde alınması gereken bir 510
milyon dolar var, 340 trilyon ediyor, onu getirin, Sağlık Bakanlığı bütçesinin
üçte 1'ini bununla karşılarsınız diyoruz. Şimdi, bu döner sermaye niye
geliyor: Fonlar kaldırıldı; fonlar kaldırılınca, bu defa bakanlar,
kendilerine yeni arpalık düzenleri getirmeye çalışıyorlar. Çünkü, bakan, döner
sermayeden istediği kadar parayı harcayabilir ve kontrole tabi değil. Eskiden
fonlar vardı; başbakanlar, bakanlar, yahu işte şuraya şu kadar milyar, şuraya
şu kadar milyar, şuraya şu kadar milyar diye para dağıtıyorlardı. İşte, Sayın
Tansu Çiller Başbakan olunca, bu fonları bütçeye aldı... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Ödenek o... KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, ödeneğe dayanmıyor ki, biliyorsunuz
yani, ben maliyeciyim, kendim maliyeciyim. Şimdi, Sayın Bakan getirmiş, birçok bakan daha getirecek bu döner
sermaye kurulmasına dair... Vatandaşa ek külfetler, ek vergiler konulmak
suretiyle birçok paralar toplanacak; bakanlar, siyasî iradeleri doğrultusunda,
denetimsiz kullanacak. Ayrıca, burada 9 000 küsur kadro geliyor. Bu 9 000 kişi,
nasıl kadro alacak?.. Göreceğiz, bu 9 000 kişi nasıl kullanılacak. Bakın, daha
önce Sayın Bakan 37 000 kişilik kadro aldı... SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Onun içinde Sayın Başkan... KAMER GENÇ (Devamla) - Neyse, içinde dışında, göreceğiz. İçinde olsa,
niye buna giriyor.?! İçinde olsa, niye bunun içine giriyor?! Bakın, benim ilimde şu anda 3 mütehassıs doktor var. Geçen gün Ovacık
Yeşilyazı'dan telefon eden bir vatandaş "bizim sağlık ocağımıza ilk defa
bir ebe geldi; bir tansiyon aleti yok, hiçbir alet yok" diyor. Yani,
Tunceli'nin hiçbir sağlık ocağı açık değil; eskiden, terör nedeniyle kapandı ve
şimdi ne sağlık personeli gönderiliyor, ne de o sağlık ocaklarına bir malzeme
gönderiliyor. Ha, şimdi, bu suiistimaller önlense, bunlar rahatlıkla temin
edilebilir. Ayrıca, Sayın Bakan, dileriz, yarın da göreceksiniz, inşallah, belli bir
ideolojinin insanları buraya doldurulmaz ve yine dileriz ki, kamu
hizmetlilerinin göreve alınmasındaki objektif kurallar gereği bir imtihan
açarsınız ve bu imtihanı da tarafsız insanlar yapar, kendi yandaşlarınızı
Bakanlığa doldurmazsınız. Ayrıca, Sağlık Bakanlığının bugün en büyük ihtiyacı, özellikle, geri
kalmış yörelerin doktor ihtiyacıdır, hemşire ihtiyacıdır. Şimdi, siz, bu
kanunla, bu yörelere sağlık personeli gönderebilir misiniz; benim Tuncelime
mütehassıs doktor gönderebilir misiniz; gönderemiyorsunuz. Bunun tedbirini
alın. Onlar da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşıdır. Böyle kanunlarla
ihtiyaçlar giderilmez. Böyle kanunlarla, ancak, işte, yandaşlara birtakım
arpalıklar tesis edilebilir. Bizim isteğimiz, 21 inci Yüzyıla girerken, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin her kademesindeki insanların; yöneticisiyle, bakanıyla,
milletvekiliyle, vatandaşıyla, artık, çağdaş normlara uygun bir olgunluk ve
dürüstlük içinde her şeye bakmaları, artık "bendendir, sendendir,
ondandır" dememeleri, ülke içinde yaşayan tüm vatandaşlara aynı gözle,
aynı eşitlikte aynı uzaklıkta bakmalarıdır; bu, gerekiyor. Bu kanunun ben esasına da karşıyım; çünkü, bir arpalık kanunudur, birçok
suiistimallere sebebiyet verecektir. Yarın, alınan 9 000 kadro, keyfî ve siyasî
amaçlarla kullanılacaktır. Başka maddeler üzerinde de zaten söz aldım, söz hakkım var; ama, şunu bilmeniz gerekir ki,
bugün Almanya'da deli danadan dolayı iki bakan istifa etti; ama, bizde üç
gündür Türkiye kamuoyunu sarsan "demokrasi var mıdır yok mudur"
dedirten askerle sivili karşı karşıya getiren bir olay var; bir bakan var,
Başbakan Yardımcısı çıkıyor yiğitlik yapıyor; ama, hiç kimseden ses çıkmıyor.
Şu Meclis, hangi gün, Türkiye'nin bu çok önemli suiistimal olaylarına el
koyacak; onu Sayın Başkandan da özellikle rica ediyorum. Sayın Başkan, yani, bu
Meclis, eğer, böyle suiistimalleri bir tarafa atar da, hep böyle eften püften
meselelerle ilgilenirse, Türkiye'yi, nasıl yani çağdaş medeniyet seviyesine,
çağdaş bir ortama yetiştireceğiz, nasıl buna kavuşacağız?! Bunları söylemeye
çalışı-yoruz; ama, sizler... Bakın, mesela, bugün bir gazetede diyor ki: "Bu Enerji Bakanı bir daire
almış burada." BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç... KAMER GENÇ (Devamla) - Almış mı almamış mı; Bakanın, bunu, hemen gelip
burada açıklaması lazım. BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç... KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan... Arada bir şey söyleyelim canım...
BAŞKAN - 5 dakikanız doldu efendim. KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, arada ufak tefek bir şey söyleyelim. BAŞKAN - Hayır efendim! 5 dakikanız doldu. KAMER GENÇ (Devamla) - Ağzımıza fermuar vurmayın... Peki; saygılar sunarım.(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Genç, zatıâliniz de biliyorsunuz ki, bu konularda, bizim
denetim görevimiz var. Siz milletvekilisiniz; getirirsiniz araştırma önergesi,
araştırılır. Siz de milletvekilisiniz efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bakın... BAŞKAN - Hayır, yani bu, Başkanlığı direkt alakadar etmediği için, onu
arz etmeye çalıştım. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, biraz toleranslı olmanız lazım.
Kanunun tümü üzerinde, hükümetlerin genel politikası müzakere edilir. Efendim, maddelere geçilmesini oylayacaksanız, karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Tabiî efendim. Toleransım, diğer partiler tarafından da, maalesef, tenkit unsuru
oluyor. Biraz aşırı tolerans gösterdiğim için mi oluyor, bilemiyorum efendim. Sayın Bakan söz istediler. Buyurun.(MHP sıralarından alkışlar) SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlık kurumlarında ve rehabilitasyon kurumlarında döner
sermaye uygulamasıyla ilgili getirdiğimiz kanun tasarısı üzerinde benden önce
konuşan tüm hatiplere teşekkür ediyorum. Özellikle -bu yasa tasarısı- 57 nci hükümet göreve geldikten sonra,
sağlık kurumlarında yapılan birkısım düzenlemelerden sonra, döner sermaye
gelirlerinde, daha önce mevcut olan düzeyden en az 2 ya da 3 kat daha fazla
gelir temini sağlanmıştır. Şu anda, Türkiye'de, 36 ilde 65 hastanede, gece saat
24.00'e kadar, uzman hekimler marifetiyle sağlık hizmeti verilebilmektedir. Benden önce konuşan birkısım hatipler, bazı endişelerini dile
getirdiler. Uygulamaya ışık tutması bakımından ifade etmek istiyorum: Bu yasa
tasarısında, hastanın hekimini seçebilme hakkını kullanması için, eğitim
hastanelerindeki şeflerin de, hastanede mesai sonrası hasta bakabilmeleri ve
hastanede ameliyat yapabilmelerine imkân sağlıyoruz. Bugün, apartman tipi özel hastanelerde, gece saat 24.00'e kadar ameliyat
yapılabiliyor. Yine, cumartesi, pazar günleri, bu özel kurumlarda ameliyat
yapılabiliyor; ancak, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde, saat 16.00'dan sonra
normal mesaiye ara veriliyordu. Eğer, devletin bu kurumlara yaptığı yatırımların karşılığını
isteyeceksek, benden önce konuşan sayın eski bakanların ifade ettiği gibi birer
sağlık işletmesine dönüşmesini sağlayacaksak, bunun yolu, çalışanların
ödüllendirilmesi, çalışmanın teşvik edilmesi, hizmet kalitesinin yükseltilmesi
ve hasta memnuniyetinin önplana çıkarılmasıdır. Bu çerçevede başlatılan vardiya
sistemiyle, bugün için bir bilgi vermek istiyorum: İzmir Atatürk Eğitim
Hastanesinin Temmuz 2000 yılında döner sermaye geliri 650 milyar lira iken, iki
ay sonra, Eylül 2000 tarihi itibariyle, 1 trilyon 700 milyara çıkmıştır. Bu,
yönetim, sadece bir başhekim değişikliğiyle sağlanan bir iştir. Vardiya
sistemi, daha önce başlamıştı bu hastanede. Burada, yöneticinin kabiliyeti,
yöneticinin kaçakları önleyebilme gayreti ve kurumunu çalıştırabilme erki bu
neticeyi sağlamıştır. Bazı hatiplerin ifade ettiği gibi, o hastanenin
başhekimi, bir siyasal kimliği olan kişi değildir; mesleğini en iyi şekilde ifa
edeceğine inandığım ve hastanede başarılı bir hizmet üreteceği sözünü aldıktan
sonra göreve getirdiğim bir kişidir ve bu başarı sağlanmıştır. Değerli milletvekilleri, biz göreve geldiğimizde, hastanelerin harcama
yetkisi 33 trilyon lira civarındaydı. 2000 yılı için bu miktar 100 trilyon
olmuştur. 2001 yılı hedefi, biz, 300 trilyon bekliyoruz; ancak, hastanelere 200
trilyon lira harcama yetkisi verilmiştir. Biliyorsunuz, 37 000 kadro tahsis
edildi Sağlık Bakanlığına ve bunun yüzde 40'ı 2000 yılı içinde serbest
bırakıldı. Bu kadroların tamamı, kalkınmada öncelikli yörelerde istihdam
edilebiliyor. Bugün, İstanbul'da, sağlık personeli doluluk oranı yüzde 34'ler
civarındadır. Son iki yılda, 7 000 civarında sağlık personeli, ebe, hemşire
emekli olmuştur ve hizmet verimi aşağı düşmektedir. Bugün getirilen tasarıyla, döner sermayenin arpalık olarak kullanılması
söz konusu değildir. Döner Sermaye Yasa Tasarısına göre, döner sermayelerin
yüzde 50'sine kadarı, hastane tarafından kullanılabilir, harcanabilir, diğeri
devlete gelir kaydedilir. Bu yüzde 50'lik oranın da yüzde 35'i sağlık
çalışanlarına veriliyor idi. Biz, vardiya sistemine geçildikten sonra,
Bakanlığa tanınan yetkiyle, bu oranı yüzde 50'ye çıkarabildik. Ancak, yoğun
bakım servislerinde, diyaliz ünitelerinde, yeni doğan çocuk servislerinde, acil
serviste, kalp pompasında çalışan birçok personel, ciddî, özverili hizmet
üretiyorlar. Ağır işte çalışan bu arkadaşlarımıza verilen ücret, maalesef,
tatmin edici değil; bunun aksine, bu kişiler, hastalık riski alabilme
şanssızlığına da sahiptiler. Şimdi, onların durumunun iyileştirilmesi yönünde
bir teklif getiriyoruz. Yine, döner sermaye gelirlerinden Sağlık Bakanlığına dönen bir kuruş
para yoktur. Benden önce üç eski Sağlık Bakanımız konuştu, onlar da biliyorlar
ki, Sağlık Bakanlığı bütçeleri veya 3418 sayılı Yasayla hastaneler
destekleniyor. Hastanelerden Sağlık Bakanlığına bir dönüş söz konusu değildir;
Bakanın, hastane döner sermayeleri üzerinde bir tasarruf yetkisi yoktur.
Dolayısıyla, bunun bir arpalık haline dönüştürülebilmesi, mantıken, hukuken ve
kanunen mümkün değildir. Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle son bir yıl içinde 32 yeni
hastanemiz hizmete girmiştir. Şu anda 600 civarında, devam eden, ama, Türkiye
gerçeklerine göre de çok iyi planlanmamış yatırımlarımız vardır; yüzde 80,
yüzde 90 seviyesine gelmiş, bitirilmeyi bekleyen sağlık ocaklarımız,
hastanelerimiz vardır. Bir taraftan da, onarıma muhtaç, eskimiş, yeni
teknolojiye ihtiyacı olan hastanelerimiz var. Biz, daha önceki yıllarda, yıllık
döner sermayesi 2 trilyon lira olan bir hastaneyi 20 trilyon liralık bir döner
sermayeye kavuşturduğumuz anda, eğitim hastanelerimizin tamamında tomografi,
MR, anjiyo gibi, gelişmiş teknolojilerin yerleştirilmesi lazım. Bugün, Nazilli
Devlet Hastanemiz kendi tomografisini alabiliyor, Elazığ Devlet Hastanemiz
kendi tomografisini alabili-yor, bir başka hastanemiz kiralama yöntemiyle buna
kavuşabiliyor. Bir ortopedi protezi 800 milyon lira gibi yüksek rakamlarla
hastanelerimize girerken, bugün 270 milyon liraya, iyi eller marifetiyle
girebiliyor. Kaçaklar azaltılmaya çalışılmış, kaynaklar verimli kullanılmaya
çalışılmıştır. Sayın Genç'in vilayetinde diyaliz merkezinin kurulması gereği vardır. Şu
anda, Türkiye'de 81 ilimizde de diyaliz merkezi kurulması için, sadece 2 ilin
-Şırnak ile Tunceli İllerimizin- problemi var. Bununla ilgili para 2000 yılı
içinde gönderildiği halde -Sayın Genç "senin adamın, benim adamım"
diyor ama- hâlâ, o ilin sağlık müdürü, bununla ilgili yatırımı yapmamış, o
parayı kullanmamıştır. Dolayısıyla, maalesef, Tunceli hâlâ bir diyaliz
merkezine kavuşamamıştır. (MHP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Doktor yok, doktor!.. SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Biz, burada yaptığımız bütçe
konuşmasında, 152 merkezde diyaliz ünitesinin faal olduğunu söyledik, 81
ilimizde faal olduğunu söyledik; ama, ne yazık ki, o gün tahsis edilen parayla,
bugün Tunceli'de halen diyaliz merkezi faaliyete geçirilememiştir. Dolayısıyla, bürokratın çalıştırılması, bürokratın yönlendirilmesi,
mahallî yöneticiler kadar, milletvekillerimizin ilgileri veya Bakanlığın
gayretleriyle mümkün olabiliyor. Bugün, Türkiye'nin her köşesinde devam eden
inşaatlarla bire bir doğrudan ilgili olduğumu söyleyebilirim. Bugün, dün gece
Kocaeli Hastanesinde rüşvet aldığı iddiasıyla suçüstü yapıldığı söylenen bir
hekimin dramını, bütün Türkiye seyretti. Bir gerçeği milletin gözünden uzak tutamayız. Bugüne kadar,
hekimlerimizin, şu ya da bu şekilde hastalardan para aldığı, Türkiye'nin
gerçeğidir. 1980 yılı ihtilal sonrası Sağlık Bakanının ifadesi var "gidin
Anadolu'ya, para kazanın" diyor. Anadolu'da, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu meri değil mi; nasıl para kazanacaklar?! Devleti yönetenler, para
kazanmanın meşru yollarını tarif etmezlerse, o zaman, bu sıkıntılar devam eder
ve çok özverili, zor şartlarda çalışan birçok hekim arkadaşımız da, yüz
kızartıcı suç işlemişçesine bu durumlara düşer. Gerçekten rüşvetçi bir arkadaşımız olsaydı, o ameliyatı yapmadan evvel o
parayı almış olurdu. Zaman zaman komplolar, zaman zaman bu tür yeteneksizlikler
veya aymazlıklar bu sonuçlara götürebiliyor. "Peki, bu yasa tasarısıyla ne getiriyorsunuz..." Hastayı
"ille de muayenehaneme gel, orada bana para ver, ondan sonra yatırayım,
devletin yatağına gir" uygulamasından kurtarmaya çalışıyoruz. Mesai
sonrası surtime çalışmayla, bugün, üniversitede uygulanan türden bir çalışmayı
getiriyoruz. Hasta "beni şu klinik şefi ameliyat etsin" diyorsa,
ödeme gücü de varsa, o ödeme gücünü, bıçak parası veya başka bir isim altında
hekimin cebine değil, devletin resmî makbuzuyla döner sermayeye kaydettirsin,
vergilendirilmiş meşru bir gelir olarak biz onun belli bir payını hekim
arkadaşımıza, diğer sağlık çalışanlarımıza döndürelim istiyoruz; yani, sağlık
çalışanlarının, meşruiyet dışı kazanç sağlıyor gibi görünmesine engel olmaya
çalışıyoruz; ama, şu gerçeği ifade etmeden de geçemeyeceğim: Bir ameliyatın 500
milyon liraya, 1 milyar liraya yapıldığı bir ülkede, biz, devlet hastanemizde
çalışan 25 yıllık bir operatöre, bugüne kadar 350 milyon, şimdi ise 420 milyon
lira maaş veriyoruz. Profesör titrini almış, hayatında hiç ameliyat yapmamış,
genel cerrahi titrine sahip insanlar, üniversitelerimizde, diğer profesörlerle
denk ücret alıyorlar. Bu yasa tasarısı, çalışan ile çalışmayanı ayırt eden bir
yasa tasarısıdır; çalışmayı özendiren, kaliteli hizmeti özendiren, hastayı
hekime yönlendiren veya hastaya hekimi seçme şansı veren bir yasa tasarısıdır.
Yoksa, buradan temin edilecek gelirlerle bakanlara arpalık temini asla söz konusu
değildir; kaldı ki, kanunlarımız da buna cevaz vermiyor. Değerli milletvekilleri, bir şeyi net olarak ifade etmek istiyorum:
Surtime çalışmasında veya vardiya sisteminde, bir hekimimizin bundan evvel
geçen iki yıl içinde baktığı ortalama hasta sayısı veya yaptığı ameliyat
sayısı, bir standart olarak kabul edilecektir. Bir genel cerrah, bulunduğu
hastanenin yatak kapasitesi veya il veya ilçenin hasta potansiyeli göz önüne
alındığında, bir yıl içinde 100 ameliyat yapıyorsa, bu 100 ameliyat, gündüz
yapması gereken ameliyat sayısıdır. Mesai sonrası yapacağı ameliyatlarla bu 100
endeksini dolduramazsa, döner sermayeye para kesilse dahi, o para, o hekime
dönmeyecektir. Amaç, her hekimimizden standart bir hizmeti temin edebilmektir.
Bu standart hizmet sonrası, bunun üstünde yapabileceği bir hizmet varsa, döner
sermayeli surtime bir hizmet oluşturuyorsa, elbette bu fazla mesaiyi
muayenehanesinde veya özel hastanede yapabilecekken devlet hastanesinde
yapıyorsa, bunun karşılığını almalıdır. Bu da, vergilendirilmiş, meşru ve
dürüst bir kazançtır. Bunu da, hekimlerimizden esirgememek lazım. Değerli milletvekilleri, sağlık finansmanını sağlayan kurumlarımızın
kaynaklarının israf edilmemesi, iyi kullanılabilmesi için, bazı hatiplerin
ifade ettiği gibi, aşırı röntgen tetkiki, tomografi tetkiki, laboratuvar
tetkiki istenmemesi için belli tedbirler getiriyoruz. Hem temel sağlık hizmetlerinde tanı ve tedavi kriterleriyle
ilgili bilim adamları çalışıyor hem de tedavi kurumlarında şu anda 500 öğretim
üyesi, tanı ve tedavi protokollerini hazırlıyor. A hastalığını düşünüyorsanız
hangi tetkikleri istemelisiniz; bununla ilgili sıra ne olmalı; eksik tetkik
istememeniz gerekiyorsa, bunun için ne yapmalısınız; her hekimin cebinde bir
kitapçığı olacak. Bugün, gelişmiş Batı toplumlarında, 180 ile 270 arasında
değişen, tanı ve tedavi kriterleri tanımlanmıştır. Bunun da, bizim
hastanelerimizde, hekimlerimizin elinde bulunması gerekir. Bu tanı ve tedavi kriterleri tamamlandıktan sonra, A hastalığı teşhisi
konulmuşsa, o hastalıkla ilgili hangi reçeteler, ilaçlar yazılmalı, bunun da
standardının olması lazım. Niçin; ezbere yazılan ilaçlar, gereksiz yazılan
ilaçlar, tedaviyi tamamlamayan ilaçlar, belli süre kullanılmayan ilaçlar, hem
hastalıkta rezistans (direnç) oluşturuyor hem tedavide başarısızlığı getiriyor
hem de hastane hastane dolaşan hastalarda sıkıntılara sebep oluyor. Üçüncü aşaması da, akılcı, rasyonel ilaç kullanımıdır. Son dönemde, 30
hastanemizle ilgili, internet sayfasında yayınlanan bir ilaç ihalesi yaptık.
Bu, merkezî bir ihale değildir. Hastanelerimizin ihtiyaçlarını, bilgisayar
ortamında talep ettik. Bu bilgisayar ortamından gelen istekler üst üste
biriktiğinde, 39 trilyonluk bir ihale ortaya çıktı. İlk etapta, bunun 28
trilyonluk bölümünün ihalesi dün tamamlandı ve orada, hastanelerimiz için
alınan ilaçlar, fabrika fiyatlarından yüzde 33 daha aşağı bir fiyatla
alınmıştır. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu,
kaynakların rasyonel kullanılmasıdır. Evet, zaman zaman bu kürsüden, Sağlık
Bakanlığına ayrılan payın, yüzde 2,66'lık payın düşük olduğunu söylüyoruz; ama,
kaçaklarımızı önlemek, kaynaklarımızı düzenli kullanmak ve yeni kaynaklar
yaratmak için elimizden gelen çabaları gösteriyoruz. Özellikle bir şeyi ifade etmek istiyorum: 224 sayılı Yasa, koruyucu
sağlık hizmetlerinin tamamen ücretsiz olduğunu ifade eder. Biz de, her yıl, 11
milyon dolar civarında, 7 çeşit aşıya para veri-yoruz; bunun içinde, kızamık,
hepatit, difteri, boğmaca, BCG gibi aşılarımız var ve bunların tamamı da,
sağlık ocaklarımızda, ana çocuk sağlığı merkezlerimizde, dispanserlerimizde
bedava yapılıyor. Tüberkülozlu vakalarımız için, 1 trilyon liralık -dirençli
vakalar için- tüberküloz ilacı aldık, 900 milyar liralık da klasik ilaçları
aldık. Şu anda, tüm tüberkülozlu vakaların tedaviden kaçmaması, tüberkülozun
kontrol altına alınabilmesi, belli düzeye düşürülebilmesi için, bütün ilaçlar
bedava verilmektedir. Özellikle çevrenizde bulunan tüberkülozlu vakaları buna
yönlendirmeniz, Türkiye'nin geleceği bakımından çok ciddî önem arz etmektedir. Bunu niçin söylüyorum; belli hastalıkların kontrol edilmesi ve koruyucu
sağlık hizmetlerinin ücretsiz olduğunu ifade etmek için söylüyorum. Ancak,
dünyada tedavi yöntemlerinde belli değişimler sağlandı. Bugün Batılıların
"home terapi" dediği, evde tedavi yöntemleri uygulanmaya başlandı.
Sanatoryumlar, hastalığı bulaştıran konumdalar; koğuşlarda yatan hastalar,
birbirine hastalık bulaştırıyor. O halde, sağlık ocağındaki doktorum,
tüberkülozluyu gidip evinde tedavi edebilmeli. İşte, temel sağlık hizmeti veren
kurumların, tedavi edici hizmetleri içinde bulunan, ameliyat olanın
pansumanının yapılması, kronik hastanın evinde tedavisinin verilmesi gibi
işlerin meşruiyet dışı gelir teminine dönüşmemesi için, orada belli düzeyde döner sermaye kurulması teklifiyle geliyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - ..."113 sistemi" diye
düşündüğümüz bir sistemle, bu tedaviyi evde sürdürmeye çalışacağız. Bütün
çabamız, Türkiye'nin kaynaklarını çarçur etmeden, israf etmeden veya Sayın
Genç'in ifade ettiği gibi arpalıklar oluşturmadan, Türk Halkını sağlıklı
kılabilmek ve geleceğe mutlu ve güvenle bakabilmesini sağlamak içindir. Biz, 57 nci hükümet olarak, tüm yolsuzlukların en şiddetle üzerine gidildiği bir dönemi yaşıyor ve yaşatıyoruz. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - O yolsuzluklar kimin zamanında oldu?! SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - O yolsuzlukların kimin zamanında
olduğunu Sayın Genç çok iyi biliyorlar. (MHP sıralarından alkışlar) Bu yolsuzlukların üzerine gidiliyor, 10 ayrı operasyon yapılmıştır. Bu
yapılan operasyonlar devam edecektir, kararlılıkla devam edecektir ve 57 nci
hükümet, yolsuzlukları kamufle eden, örten değil, herkesin rahatça
tartışabileceği ortam hazırlayan bir hükümettir. Sayın Genç de, o yolu
kullanarak, bu kürsüde, rahatlıkla, istediği polemiği yapabiliyor ve
düşüncelerini ifade edebiliyor. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, müdahale edin, konuşmacı konuyla
ilgili konuşsun... SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; en güzel şey, şurada, iktidarıyla muhalefetiyle, bu hür ve
bağımsız, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ifade eden bir
kürsüde, filtresiz, kimseden çekinmeden, herkesin, düşüncelerini ifade edebilme
şansını kullanabilmesidir. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Bakanım, 16 arkadaşımızın bu kürsüde
yaptığı konuşmalardan dolayı partimiz kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya... SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Demokrasi kurallar rejimidir,
parti kapatma davaları da açılır. BAŞKAN - Sayın Bakan... SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Sizler elele verirsiniz, 69 uncu
maddeyi değiştirirsiniz, bu meseleyi de bitirirsiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Buyurun. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Sayın
Bakanın biraz evvelki konuşmasını teyiden ve ilavede bulunmak için söz aldım. Gerçekten, Türkiye'de, eğer devletin kaynakları çarçur ediliyorsa ve devletin
imkânları birtakım insanlara peşkeş çekiliyorsa, Sayın Bakanın dediği gibi, biz
Doğru Yol Partisi olarak, bu soruşturma, bu inceleme ve bu araştırmalar nereye
kadar gidiyorsa, oraya kadar gitmelidir, hangi döneme rastlıyorsa, o dönemin
hesabı da verilmelidir diyoruz. Teşekkür ederim, sağ olun. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim; anlaşılmıştır. Biraz evvel bir arkadaşımız orada "neye göre söz verdiniz"
dedi, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre verdim efendim. Son söz milletvekilinindir; buyurun Sayın Türker. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Türker sizden evvel istemişti efendim. Söz isteyenlerin sırasını okuyorum efendim: Sayın Aslan Polat, Sayın Kamer Genç, Sayın Masum Türker, Sayın Sacit
Günbey. Buyurun Sayın Türker. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, bugün, önemli bir ilki daha gündeme
getirdi. Eğer dikkat edildiyse, parti grupları adına söz alan arkadaşlar, daha
önce o parti adına bakanlık görevinde bulunmuş ya da hekimlik görevinde
bulunmuş kişilerdir. Demek ki, sağlık meselesine, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, çok üst düzeyden bakıp, en alt kademedeki vatandaşımıza kadar çözüm
üretmeliyiz. Eğer, biz burada kendimizi kaybedip, Sağlık Bakanlığı adına
görüştüğümüz döner sermayeyi, "döner kebap" diye düşünürsek, sağlık
sorunları yıllarca biriktiği gibi, çözülmeden gitmeye devam eder!.. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla ne getirilmek isteniyor; acaba,
getirilmek istenen, sonuçta, amacına ulaşacak mı; amacına ulaşması için, başka
yapılması gereken hususlar var mı? Meseleye, ilk önce, sağlık ekonomisi açısından bakmak gerekir. Sağlık
ekonomisi açısından baktığımız zaman, Türkiye'de, özellikle yılların
biriktirdiği bu sorunlar, dağ gibi büyümüş bu sorunlar, öylesine bir kabuk
bağlamış ki, sağlık sorunu, Türkiye'de, her vatandaş için, çözülmesi gerektiği
zaman çok pahalı çözülen bir sorun haline gelmiştir. Maliyetleri pahalı, bu
konuda yetiştirilen elemanın mal oluş bedeli pahalı ve elde edilen sonuçlar da
zaman zaman, sağlığı yeterli bir şekilde koruyamayacak noktalara gelmiştir. Gelmiş ve geçmiş bütün bakanlar, sağlık sorununu çözmek konusunda, büyük
bir gayret göstermişlerdir; ama, ne var ki, daha cumhuriyetin kuruluşunda,
yeterli bir sağlık kadrosuna sahip olmayan ülkemiz, istediği kadar, bu konuda
eleman yetiştirsin, kaynak aktarsın, koşulların da elvermemesi nedeniyle,
kaynakların önemli bir kısmı, sonuca ulaşamadan, belirli bir ölçüde, önemli
badirelerin atlanmasıyla karşılanmıştır. Başka ülkelerde yaşanmayan -trahomadan
tutun, tüberküloz vakalarından tutun- tüm vakalardan, bu ülke büyük nasibini
almıştır. Ama, özellikle, benim kuşağımda olanların çok iyi bildiği bir husus
var ki, Türkiye, uzun bir süre, yeterli doktor olmadan gençlerini büyütmüştür. Burada, çıkıp konuşmak kolaydır. Yaşayan bir kişi olarak söylüyorum.
Yaşadığım şehirde, Mardin'de göz doktoru yoktu. Onaltı yaşında, İstanbul'a,
seyahat için geldiğimde, doktor muayenesinde öngörülen numara eksi 3,5'ti;
yani, burada, bu sağlık sorununun nasıl çözülmesi gerektiğini, daha 0,10'da
çözülmesi gereken bir ortam yerine, eksi 3,5'e kadar ulaştıktan sonra
çözülmesini yaşamış ve o günden beri sağlığın salt ekonomisiyle, insan kaynağı
dağılımıyla ele alınmasını yaşamış bir kişiyim. Değerli arkadaşlar, burada, sağlığı konuşmuyorsak, Başbakanın, Bakanın
açtığı yolda yolsuzluklar yakalanıyor da bahane edip tartışıyorsak, bugüne
kadar sağlığı tartışmaktan kaçtığımız içindir. Bu sorunları bunun için
yaşıyoruz. Siz var mısınız, bu konuda konuşalım, sağlığı çözelim. Nasıl
çözelim? Biraz evvel, Sayın Bakan bir ihaleden söz etti. İlaç alınmış. Ben,
burada, Sayın Bakana seslenmek istiyorum. Lütfen, yüzde 33 indirim gibi, ilaç
firmalarının sundukları kutulardaki kapsülleri ve tabletleri de ayarlasınlar;
yani, bu ilaçları yüzde 33 ucuz almışsınızdır; ama, geçmiş yıllarda olduğu
gibi, ilaç firması, hâlâ kullanılması gereken 20 tablet yerine 30 tableti
pazarlıyorsa ve 10 tablet evde atılmaya mahkûm kalıyorsa, yine aynı pahalılık
devam ediyordur. Değerli milletvekilleri, sağlık hizmetleri ülkemizde üniversiteler
tarafından görülüyor -orada döner sermaye sistemi kurulmuş- sosyal güvenlik
kurumları hastanelerimizde ciddî bir şekilde görülüyor. Kimi kurumlar, Millî
Eğitim, polis teşkilatları gibi kurumlar, kendi özel hastanelerini zaman
içerisinde oluşturmuşlar. Kurum hastaneleri dışında geriye iki tür hastane
kalıyor: Devlet hastanesi ve özel hastaneler. Hastaneler, sağlık hizmetlerinde güven üzerine kurulması gereken
kurumlardır. Eğer orada yeterli güven tesis edilmemişse, istediğiniz kadar
hastaneyi kurun, o hasta, o güvensizlik nedeniyle yine başka bir yere gitme
ihtiyacı hissedecek, kendisini tedavi eden hekimin yetersizliğini
tartışacaktır. Peki, hekim hakikaten yetersiz mi? Bu ülkede yeterli hekim yok
mu? Değerli milletvekilleri, şu anda size hitap ederken, Doğru Yol Partisi
Grubundan başlayıp, Fazilet Partisi, Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket
Partisi ve Demokratik Sol Parti Grubunda, aramızda sağlık profesörleri var. Bu
sağlık profesörleri, Türkiye'de, sağlığın ne denli önemli olduğunu çok iyi
algılamış, zamanında da bunun hizmetini vermiş kişilerdir. Şimdi, bu sağlık
profesörlerimizin bu Parlamentoda bulunduğu dönemde, önemli bir işlevin ikinci
adımı gerçekleştiriliyor. Gelmiş geçmiş tüm bakanların ilk beyanatları şöyleydi:
"Hastaneleri, 24 saat çalışan, vardiyalı bir hastane haline
getireceğim." Ama, yeterli koşullar olmuyordu, yeterli siyasî istikrar
olmuyordu. İyi niyetlerine rağmen, hatta geceyarısı hastaneleri, yalnız
oturduğu şehirdeki değil başka şehirlerdeki hastaneleri denetleyen bu değerli
bakanlarımızın isteklerine rağmen, bu, ciddî bir şekilde regüle edilemiyordu.
Şimdi regüle edildi; ama, önemli olan, bu regüle edilen düzenin, bundan sonra
devam edebilmesidir. Edebilmesi için, işte, o doktor kimlikli, bu işi çok iyi
bilen bakanlarımızın zamanında dile getirdiği gibi, sağlık çalışanlarının da
ekonomik imkânlarını iyileştirmek zorundayız. Eğer bir hizmet mensubu pahalı yetişiyorsa,
hem ülkeye hem kendisine mal oluşu yüksekse, o kişinin, böylesine bir işlevde,
ciddî bir şekilde, sağlık hizmetini yerine getirmesi gerekir. Değerli milletvekilleri, çıkaracağımız bu kanunla, sağlık hizmetlerinde,
vardiyalı çalışmanın yanısıra, mesai saatleri dışında ve Sayın Bakanımızın çok
ciddî bir şekilde altını çizerek belirttiği gibi, hekimlere, kapasitesi
uyarınca yapması gereken muayene ve ameliyatlar sonrası yapılacak çalışmalar
için fazla mesai verilmesiyle, bundan sonra,
sağlık sorunlarının çözülmesinde, sağlık çalışanlarının bireysel
katkılarının da devreye girmesi gereken bir döneme girilmiş oluyor. Değerli milletvekilleri, sağlıkta teknoloji çok gelişiyor. Daha son
günlerde, bir haberde, yapılan araştırmalar sonrası, kemoterapi tedavilerinde
saç dökülmeleri engellenecekmiş... Kim bilir, bilmediğimiz daha neler
yansıyacak ya da yansımamış; ama, gönül ister ki, bu gazete haberini okuduğumuz
zaman inanmak yerine "doğru mudur" diye soracağımız, her ailenin
başvuracağı bir doktoru olsun; böylelikle, bizleri çeşitli şekillerde yanıltan
haberlere inanmak yerine, her gün paylaştığımız bir doktorumuz olsun.
Dileğimiz, bu aile doktorluğu konusunda, burada ben konuşurken tebessüm eden
hocalarımızın, hemen yanı başındaki bazı milletvekillerine "bundan sonra,
ben senin bu çatı altındaki aile doktorunum" demesidir. Bu bir örnek olur;
her doktor, belirli bir ailenin doktoru olur. Çıkacak bu yasayla sağlık çalışanlarına sağlanacak olanakların daha da
artması dileğiyle ve Bakanlığın bu konuda gerekli önlemleri alması dileğiyle
saygılar sunuyorum, sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını temenni ediyorum.
(DSP, MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker. Şimdi sıra sorulara geldi. Sayın Doğru?.. Yok. Sayın Ali Gebeş, buyurun efendim. ALİ GEBEŞ (Konya) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan... Bildiğiniz gibi, kalkınmada öncelikli yörelere doktor atamalarını
yapıyoruz. Bakanımızın, bunu ilçeler bazında değerlendirme çalışması vardı. Ne
aşamada; onu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Nidai Seven, buyurun efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu
soruları sormak istiyorum. Sayın Bakanım, gerek Ağrı'ya doktor gönderme konusunda gerekse sağlık
personeli gönderme konusunda sizin göstermiş olduğunuz gayretlerden dolayı çok
teşekkür ederim; ancak, Ağrı devamlı kuraya alınmakla birlikte, kurada çıkan
doktor arkadaşların Ağrı'ya gitmediği ve istifa ettiği görülmektedir. Birbuçuk
sene içerisinde hemen hemen yirmiye yakın uzman doktor istifa etmiş, Ağrı'ya
gitmemiştir. Şu anda, Ağrı ve ilçelerinde birkısım hastanelerin yataklı olması
durumunda da hastanelerin çalışmadığı, uzman doktorun bulunmadığı
görülmektedir. Sizin ve sağlık Bakanlığında çalışan yetkili arkadaşların ne
kadar ilgi gösterdiğini biliyoruz; ancak, Ağrı'ya uzman doktor gönderilmesi
konusunda mecburî hizmeti veya özellikli bir kura yapmayı düşünüyor musunuz? Bir de, bu arada, sağlık sektöründeki tüm doktorlar bizi dinlerken
Türkiye'ye bir mesaj vermek istiyorum. Doktor arkadaşlara sesleniyorum: Ağrı'ya
giden ağlar; ama, Ağrı'dan dönenler daha çok ağlar. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Döner sermaye kanununu çıkarırsanız Sayın Bakan dediklerinizi yapacak
herhalde efendim. Ben cevaplamış oldum Sayın Bakanım. Sayın Ulupınar, buyurun. YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkanım, delaletinizle sorumu Sayın
Bakana sormak istiyorum. Yoğun bakımda ve acil serviste çalışan personele verilen döner sermaye
payı artırılıyor. Burada, anestezist ve asistanlara verilirken diğer doktorlara
verilmiyor, orada çalışan uzmanlar bundan faydalanamıyor. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz Sayın Bakanım? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Ramazan Gül, buyurun. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanıma
soru sormak istiyorum. Bu tasarıyla, sağlık çalışanlarının hangilerinin ekonomik durumu
düzeltilmektedir? Ayrıca, Sağlık Bakanlığının merkezde çalışan personelinin durumu ne
olmaktadır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Gül gibi sorarsanız, birkaç kişiye daha söz verme imkânım
olacak. Sayın Mahmut Göksu, buyurun. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakana
arz ediyorum. Sayın Bakanım, binlerce sağlık meslek lisesi mezunu genç tayin
beklemekte. Bakanlığınızın sağlık meslek lisesi mezunu kaç personele ihtiyacı
var; bugüne kadar kaç tanesi atandı? Ataması yapılıp da şu anda askerde olan
gençlerimiz var. Bunların hakkı mahfuz mu; yani, askerden döndükten sonra bu
arkadaşlarımız atandığı yerde göreve başlayabilecekler mi? Diğer bir sualim: Bakanlığınızdan muvafakat alıp, başka bakanlığa geçmek
isteyen personele muvafakat veriyor musunuz? Üçüncü ve son sorum: Sayın Bakanım, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
birçok sorunları var; başta da sağlık. Zatıâlinize, sanıyorum bir yıl önce,
20-25 doğu ve güneydoğu milletvekilinin imzasıyla, Malatya Turgut Özal Tıp
Merkezinin, fizikî altyapı, teçhizat donanımı ve uzman personel takviyesiyle
bölgenin hizmetine sunulmasını arzu etmiştik. O zaman demiştiniz ki:
"Burası üniversitenin." Şimdi, üniversite verir, vermez; bunu
halledecek olan zatıâlinizdir. Her ile tam donanımlı bir hastane yapın desek,
bütçe imkânları buna elvermiyor. Malatya'daki Turgut Özal Tıp Merkezinin, bütün
Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanına hizmet edebilmesi için üniversiteyle
irtibata geçip, yöre halkına hizmet vermesi noktasında bir çalışmanız var mı
veya olacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Sayın Cahit Yazıcı, buyurun. CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakanımıza bir soru sormak istiyorum. Bu kanun tasarısının yararlı olduğuna kesinlikle inanıyorum; ancak,
Millî Eğitimde de benzer sorunlar var, poliste de benzer sorunlar var. Yarın
öbür gün, Millî Eğitimdeki öğretmenlerimiz de, biz özel dersi evlerimizde değil
de, okullarımızda döner sermayeyle vermek istiyoruz derlerse ya da
polislerimiz, akşamları detektiflik ya da koruma görevi yapalım ya da kamudaki
şoförlerimiz, akşamları taksi işletelim gibi önerilerle gelirse, onlara nasıl
cevap vereceğiz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın Mustafa Gül, buyurun. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakandan şu
sorularımın cevaplandırılmasını istirham ediyorum. 1 - Bu getirilmekte olan kanun tasarısıyla, özellikle kırsal kesimdeki
doktor ve diğer sağlık personeli ihtiyacı karşılanabilecek mi? 2 - Üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlanması konusunda ne
düşünüyorsunuz? 3 - Sağlık Bakanlığının, benim bildiğim kadarıyla, bir vakfı var. Bu
vakıf aracılığıyla, bir vakıf üniversitesi, daha doğrusu, tıp ağırlıklı, sağlık
ağırlıklı bir üniversite kurmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk, buyurun efendim. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın
Bakanımdan sormak istiyorum. 57 nci hükümetin başlatmış olduğu yolsuzlukla mücadele ışığı altında,
tam sekiz yıldır İstanbul-Ümraniye'de inşaatı devam eden devlet hastanesi,
Sayın Bakanımın süresi içerisinde tamamlanmak üzere. Acaba, mart ayında
tamamlanması düşünülen Ümraniye Devlet Hastanesinin işlevi, işlerliği ne zaman
başlayacaktır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Ali Rıza Gönül, buyurun efendim. Çok kısa sorarsanız cevabını da alacaksınız. Buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanın
cevaplandırmasını istediğim soruları arz ediyorum. Türkiye'nin yaşamakta olduğu siyasî ve ekonomik sorunlar hepimizin
malumudur. Bu ekonomik krizden fevkalade etkilenen kesimlerden bir tanesi de
sağlık personeli ve özellikle doktorlarımızdır. Bu personelin ve
doktorlarımızın, gerek iktidar partisi gruplarını gerekse muhalefet partisi
gruplarını ziyaretlerinde, sorunlarını ciddî boyutlarla bizlere arz etmiş
olmaları nedeniyle, bir konunun özellikle soru haline getirilip, Sayın Bakan
tarafından cevaplandırılmasını talep etme zorunluluğum doğmuştur. BAŞKAN - Sorar mısınız efendim?.. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, tabiî ki, soracağım; izin verirseniz,
öncelikle bu konuyu arz etmem lazım Genel Kurulumuza. Sayın Bakan, ekonomik sıkıntıları nedeniyle yürüyüş yapan, gösteri yapan
çeşitli ve değişik kesimler gibi, doktorlar ve sağlık personeli de maaş
yetersizliği nedeniyle sokağa döküldüler. Bunu televizyonlardan izledik,
basında da gördük ve okuduk. Bu tasarı acaba doktorların ve sağlık personelinin
bu demokratik tepkileri sonucu mu Genel Kurulumuza ve Yüce Meclise gelmiştir
diye kafamızda bir soru doğmuştur; çünkü, bu tasarının Meclise sevk ediliş
tarihi 7.12.2000'dir; yani, aynı tarihlere tekabül etmektedir. Bu nedenle, doktorların ve sağlık personelinin maaş, ücret ve yaşam
şartlarını bu tasarıyla düzeltebileceğiniz kanaatinde misiniz ve bu konuda
kesin bir söz ifade edebilir misiniz? Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, buyurun. SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, bugün İstanbul Şirinevler'de vuku bulan bir olay
dolayısıyla iki polis memurumuz saldırıya uğramıştır... BAŞKAN - Efendim, susarsanız, Sayın Bakanın cevaplarını da
alacaksınız... SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Bu polis memurlarımızdan biri
yaralı... BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika efendim... Efendim, lütfen... Soru sordunuz, Sayın Bakan da cevap veriyor;
dinleyin... Buyurun Sayın Bakanım. SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün İstanbul Şirinevler'de bir polis aracına silahlı saldırı
olmuş, maalesef, iki polis memurumuz yaralanmıştır. Bunlardan polis memuru
Haşim Kıyak şehit olmuştur; ailesine başsağlığı diliyorum, polis camiasına
başsağlığı diliyorum. Bu tür olayların, artık, Türkiye'de görülmemesini,
özellikle Parlamentonun da bu meseleye ciddî olarak sahip çıkmasını diliyorum
efendim. Sayın Başkan, sorulan soruların birçoğuna kısaca cevap vermek istiyorum.
Ağrı'ya giden doktorlar kuraya uymuyor denildi. Bu konuda, Devlet Personel
Başkanlığına gönderdiğimiz bir yazıda, Türkiye'de kalkınma bölgelerini, ilçeler
esas alınarak yeniden düzenlemeyi planlıyoruz. Kalkınmada öncelikli yöreler
yerine, Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı 6 sosyal gelişmişlik dilimine göre
yeniden gözden geçirmeyi planlıyoruz. Devlet Personel Başkanlığı da kabul
ederse, sağlık göstergeleri bakımından, atamaya, 6 ncı bölgeden başlanarak,
yeni mezun doktorları göreve başlatarak, bu şekilde, doktor bulunmayan
yörelere, pratisyen ve uzman hekim temini yoluna gitmeyi planlıyoruz.
Zannediyorum, o bölgede başlayanlara da özendirici bazı -malî veya TUS'a
girişle ilgili- tedbirler getireceğiz. Sayın Gül, hangi personele ücret artışı etki ediyor; merkez teşkilatına
da bir katkısı olacak mı dedi. Bu döner sermayeyle ilgili olduğu için, Sağlık
Bakanlığı merkez teşkilatı bundan istifade etmemektedir. Sayın Göksu, askerlik dönüşü aynı yerde işe başlanmak istenildiğinden
bahsetti. Evet, atanmış doktorlarımız, askerlik dönüşü aynı yerlerde göreve
başlayacaklar. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sağlık meslek lisesi mezunları Sayın Bakan... SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırakkale) - Sağlık meslek lisesi mezunları
için de geçerli efendim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Yani, ataması yapılanlar, askerlik dönüşü aynı
yere mi?.. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım. Sayın Bakan cevaplıyor. SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırakkale) - Aynı yere başlayabilir efendim.
Yine, Malatya üniversite hastanesinin Sağlık Bakanlığı tarafından
kullanılıp kullanılamayacağı soruldu. Bu, tabiî üniversite rektörlüğümüzün
vereceği karardır. Elbette, böyle bir imkân varsa binayı paylaşmak isteriz. Biz
orada hizmet vermek isteriz; ama, aynı binada bize bu imkânı tanırlar mı onu
bilemiyorum, araştıracağım. Sayın Yazıcı, özel dershanelerde de döner sermaye oluştursak;
öğretmenlere de bu imkânı sağlayabilir miyiz dedi. Özel dershaneler bu işi
yapıyor zaten. Sağlık mesleğiyle ilgili özellikle hekimlerle ilgili kanunlar,
bugünün kanunları değil; serbest meslek icra etmeleriyle ilgili düzenleme
nedeniyle bu mümkün. Maalesef, o meslek grupları için bu mümkün değil. Sayın Gül, kırsal kesimdeki hekim ihtiyacını karşılayabilecek mi dedi.
Evet, bu yasa tasarısıyla sağlıkocaklarına tedavi edici hizmetlerle ilgili
gelen döner sermaye, sağlıkocağından hastaneye taşınmayı engelleyebilecektir
diye düşünüyorum. Üniversite hastaneleri Sağlık Bakanlığına bağlanabilir mi; bu, bizi aşan
bir konu; o, Yüksek Öğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığıyla yapılacak
görüşmeler sonrası olabilir. Bunu da doğru bulmam; hastanenin çeşitli ellerde
yönetilmesi, rekabeti oluşturur, doğrusu odur. Sayın Öztürk, Ümraniye Hastanesinin bitirilebilmesi Sağlık Bakanlığı
kaynaklarına bağlı değil, müteahhidin gayretine bağlı. Eğer, müteahhit gayretli
davranırsa, biz, Mayıs 2001 içinde onu açabiliriz efendim. Sayın Gönül "ekonomik krizden en çok sağlık personeli
etkilenmiştir; acaba, bu yasa tasarısı sağlık çalışanlarının demokratik
tepkileri sonucu mu geldi" diyorlar. Biliyorsunuz, yasa tasarısı
teklifleri çeşitli birimlere görüşleri sorulmak üzere gönderilir ve belli bir
prosedürü takip eder. 26 Haziran 2000 tarihinde Maliye Bakanlığının görüşü
geldikten sonra yasa tasarısı gündeme alınmıştır. Tasarının öne alınması için
gayretlerimiz, bu olaylar olmadan önce başlamış ve grup başkanvekilleriyle
temaslarımız o yönde sürmüştür. Bunu ifade etmek isterim. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını
istiyorum. BAŞKAN - Biliyorum efendim, biliyorum. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, başka zaman, oylamayı makineyle
yapıyorsunuz; sonra, Divanda, iktidardan üç kişi var... BAŞKAN - Sayın Genç, siz, sorulara geçmeden evvel istediğiniz için, ben
saymıştım. Siz ikinci kere istediğinizde, 135 kişi vardı. KAMER GENÇ (Tunceli) - O makamda tarafsız davranmak lazım. Hesabınıza
geldiği zaman elektronik cihazla yapıyorsunuz, hesabınıza gelmediği zaman
yapmıyorsunuz; olmaz... BAŞKAN - Efendim, Kâtip Üyenin maddeyi oturarak okuması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: SAĞLIK VE SOSYAL YARDIM BAKANLIĞINA BAĞLI SAĞLIK
KURUMLARI İLE ESENLENDİRME (REHABİLİTASYON) TESİSLERİNE VERİLECEK DÖNER SERMAYE
HAKKINDA KANUNUN ADI VE BAZI MADDELERİ İLE 190 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMENİN EKİ CETVELLERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1. - 4.1.1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon)Tesislerine
Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir. "Personelin katkısıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinden; o
birimde görevli yardımcı hizmetler ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına dahil
personele bunların bir yılda alacakları aylık (ek gösterge dahil) yan ödeme ve
her türlü tazminat (makam ve temsil tazminatı hariç) tutarının % 80'ini, diğer
personele ise % 100'ünü aşmamak üzere ek ödeme yapılabilir. Ancak uygulanacak oranlar; a)Vardiyalı çalışma sistemi uygulanan hastanelerde normal günlük çalışma
saatleri dışında ikinci vardiyada yürütülen hizmetler kapsamında fiilen
çalışılan günler için % 30'una, b) Yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz,
ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık personeline (tabipler hariç,
anestezi uzmanı ve asistanları dahil) % 50'sine, c) Muayenehane açmayan hastane başhekimlerine % 200'üne, Kadar fazlasıyla tespit edilebilir. Bu şekilde yapılacak ek ödemelerin
oran, esas ve usulleri Sağlık Bakanlığınca belirlenir. Sağlık Bakanlığı talep ve hizmet özelliklerini dikkate alarak eğitim
hastaneleri ve en az 100 yatağa sahip hastanelerde şef, şef yardımcısı ve
uzmanlar tarafından acil vakalar hariç olmak ve saat 16.00'dan önce olmamak
üzere mesai saatleri dışında özel sağlık hizmetleri verebilir. Bu hizmetlerden
elde edilen ücretler döner sermayeye gelir kaydedilir. Bu hizmetlerde görev
alacak personele döner sermayeden yapılacak ek ödemelerin oranı, esas ve
usulleri ile hizmet ücret tarifesi Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine
Sağlık Bakanlığınca belirlenir. Personelin katkısıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinden, o birimde
görevli personele yapılacak ek ödeme toplamı, (ilgili birimin cari yıldaki)
döner sermaye gelirinin % 50'sini aşamaz." BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Antalya
Milletvekili Sayın Zeki Okudan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bugün, sağlığımızın bir problemini daha çözmek için
çaba sarf ediyoruz, mesai harcıyoruz. Gecenin şu saatinde, çok kıymetli
vakitlerimizi, bu meselenin çözümüyle ilgili çalışmalar için harcıyoruz. İlkönce, hekimlerimizin nasıl yetiştiğine bir göz atalım. 1974 yılından
bu tarafa, hatta biraz daha eskiye gidelim, 1970'li yıllardan 1990'lı yıllara
kadar, Türkiye, en iyi beyinlerini hekim yapmak için harcadı. Türkiye'nin en
iyi beyinleri, 1970 yılından 1990 yılına kadar hekimlik mesleğini seçti,
seçtirildi ve bu hekimler, maalesef verimli olarak kullanılamadılar. Türkiye,
bu beyinlerden yeteri kadar faydalanamadı. Nasıl mı; uzman yetişen doktor,
doğuda en ücra bir köşedeki sağlık merkezine genel cerrah olarak tayin edildi
ve değerlendirilmeye çalışıldı. Köyün imamı, köyün ilköğretim okulu müdürü ve
köyün doktoru, bu çocuk, orada akşama kadar satranç oynadı. Neticede, bu
arkadaşlar atıl vaziyette, mecburî hizmet kanunlarıyla oralarda oyalandılar,
vakit geçirdiler. Peki, bunları çalıştırmak için ne yapmak lazımdı? Bir
düzenleme gerekiyordu. Türkiye'nin hakikaten kaynak sıkıntısı olduğu belli. Türkiye'nin kaynak
sıkıntısı olmasa bile, Türkiye bütçesinin yüzde 50'sini sağlık personeline,
Sağlık Bakanlığına verseniz bile, yaptığı iş karşılığında ücret ödemezseniz,
haksız ödeme yaparsanız sağlık sorununu çözemezsiniz, o beyinleri
çalıştıramazsınız, o beyinlerden istifa etmeniz mümkün değildir. O yüzden,
hani, derler ya "marifet iltifata tabidir." Eğer siz, iltifat
etmezseniz, çalıştırma yapamazsınız. Döner sermaye yasasının eğer bu bakımdan
değerlendirilmesi söz konusu ise, bu kanun doğru olarak çıkacaktır; ancak, biz,
geçmişte bazı döner sermaye uygulamalarıyla ilgili çeşitli aksaklıkların
olduğunu gördük. Ne gibi? Diyelim döner sermayeyle ilgili bir gelir elde
edeceksiniz ve hekimlere vereceksiniz. Döner sermaye gelirlerinin düşük olduğu
bölgelere nasıl hekim göndereceksiniz? Oradaki çalışan hekimin suçu ne? Siz,
bunu bakanlık olarak zorla göndereceksiniz ve hekimi orada zorla
çalıştıracaksınız; eh, o da o kadar çalışır. O yüzden, mutlaka döner sermaye
gelirlerinin düşük olduğu bölgelerde, hekim istihdam edilmesi gereken yerlerde
de, bir başka şekilde kaynak elde edilip, oraya hekimin gönderilmesi lazım.
Biz, bu konuda, geçmişte biraz kafa yorduk, 31.5.2000 tarihinde hekimlerin malî
durumunun düzeltilmesiyle ilgili bir kanun teklifi hazırladık. Hazırladığımız
kanun teklifinde, Maliye Bakanlığına belki bir miktar külfet getirecekti; ama,
hekim dağılımını daha radikal, daha rasyonel olarak yapacaktı. Neyse, gündeme
alınmadı, herhalde, sırası gelince alınır. Şimdi, geçmişte, döner sermaye toplandı ve toplanan bu döner sermayenin
dağıtımında sıkıntı oldu. Eş dost gruplarına, puanlandırmayla en yüksek puanlar
verilerek onlara iltifat edildi; başhekime yakın olanlara veya başhekimin eş dost
grubuyla yakınlığı olanlara döner sermayeden bol miktarda pay verdiler.
Bunların içerisinde hemşerileri de sayabilirsiniz. Hemşeri olan -başhekimin
hemşerisidir- sempati duyulan insanlar daha fazla puan aldı ve objektif kriterlerden
uzak kalındı. O yüzden, hekimlerin bir kısmı bu işten memnunken, bir kısmı
memnun olmadı. Protokol defterlerine bakılarak çalışma takibi yapılamadı,
ameliyathane defterlerine bakılarak çalışma takibi yapılamadı ve tedavi
defterlerine bakılarak hemşerilerin emekleri değerlendirilemedi. Yine, başhekim "ben borçlandım, borçlandığım için de döner
sermayeyi dağıtamayacağım" diyor. Siz, istediğiniz kadar yasa çıkarın,
istediğiniz kadar döner sermayeyle ilgili gelir artırıcı tedbirler alın, eğer
başhekim uygun görmediyse yapacağınız bir şey yok, dağıtamayacak. Onun için,
mutlaka, buna da bir tedbir almak lazım; bu, yanlış uygulamaydı. Tabiî,
başhekim, harcamaları bir türlü bitirmiyor; bir de, işin o tarafı var. Şimdi, icap nöbetleri ve hastanede kalındığı zaman, mutlaka, nöbete
kalanların, objektif kriterlere dayanılarak puanlamasının yapılıp,
ücretlerinin, en azından döner sermayeden düşen kısmının en iyi şekilde
ayarlanması gerekir. Bunun için de, bizce en iyi kriter, kıstas, Türkiye
Tabipler Birliğinin hazırlamış olduğu o skaladır; onun, mutlaka, gözardı
edilmeden, hiçbir hekimi darıltmayacak, gücendirmeyecek şekilde ve hatta teşvik
edecek şekilde uygulanması gerekir. Şimdi, protokol defterlerine bakıyorsunuz, sayılar 800'lerde gidiyor,
bir daha bakıyorsunuz, ertesi gün 1 800 olmuş, daha ertesi gün 3 800 olmuş.
Protokol sayılarına bakılarak değil de, defterde hastaların bizzat sayılarak
tespit edilip, hekimin hakkının yenilmemesi, kimisine de fazla ücret
verilmemesi gerekir. Döner sermaye gelirlerinin verilmesinin yanı sıra, hekimlere, ayrıca
fiilî hizmetin de verilmesi gerekirdi. Daha önce hazırlamış olduğumuz kanun
teklifinde bunu da belirtmiştik; yani, fiilî hizmet, veterinerlere, askerlere,
polislere ve diğer bazı meslek gruplarına özellikle veriliyor; ama, hekimlerde
fiilî hizmet yoktur. Hekimler, hastalıklarla bire bir karşı karşıyadır. Siz,
hiç, kuduzlu hastayı ellemeyi düşünür müsünüz; ama, hekim düşünmek zorunda;
hiç, sarılıklı hastayla tokalaşmayı ister misiniz; hekimler, bulaşıcı hastalıkların
hepsiyle iç içedir, hepsine mutlaka dokunmak zorundadır, bundan kaçamaz. O
zaman, bunun bedeli olarak, hiç olmazsa, teselli olarak, fiilî hizmet
tazminatının da mutlaka verilmesi ve gözardı edilmemesi gerekir. Hekime sarılık
hastalığı bulaşsa, hekimin canını, bu vereceğimiz döner sermaye bedeli
karşılamaz muhakkak; ama, bu bir tesellidir, bir teşviktir, bunu esirgememek,
hatta en iyi şekilde düzenlemek gerekir. Bir hasta, doktordan veya hastaneden ne ister; hastanede kuyrukta
beklememek ister, tedavisinin süratli yapılmasını ister, hastayla doktor
arasında para ilişkisinin kaldırılmasını ister ve daha önemlisi periferde bir
ambulansın deposunda benzin ister arkadaşlar. Yılan sokmuş bir çocuk, sağlık
ocağındaki ambulansta benzin olmadığı için hastaneye yetiştirilemedi -yetişse
de belki ölecekti; ama- öldü. Burada kusur arandı, kusur, benzin!..
Düşünebiliyor musunuz, ambulansta benzin yok. Niye; kaynak yok. Niye; işte,
toplanan paranın bir kısmı oraya aktarılamadığı için, belki birazcık da
dolaşıklık var, işin o tarafı ayrı; ama, bir benzin sıkıntısı söz konusuysa,
sağlık teşkilâtının, ne yapıp yapıp, mutlaka bir kaynak bulması gerekirdi. Değerli arkadaşlar, tabiî ki, doktorun ne istediği de önemli. Doktor,
tayin politikasının düzenli çalışmasını ve kalıcı olmasını ister. Biz, mecburî
hizmet kanunlarının çıkarıldığı günleri yaşadık. Tam gün yasasını yaşadım ben.
Tam gün yasası çıktı, bütün hastanelerdeki hekimler boşaldı ve asistan
arkadaşları Anadolu'daki hekim açığını gidermek için görevlendirdiler. Bu
arkadaşlar ellerinden geldiği kadar çalıştı ve o sıkışık dönem atlatılmaya
çalışıldı. Arkasından, bir mecburî hizmet kanunu çıkarıldı; iki sene, üç sene,
dört sene derken o da yozlaştı. Öyle bir sistem kurulmalıydı ki, bu kurulan
sistemin, hiçbir zaman yozlaşmayacak ve değişmeyecek bir sistem olması
gerekirdi. Şimdi, bu gelir dağılımını düzeltecek, daha doğrusu yaptığı iş karşılığı
ücret alma politikasının oturtulması halinde, hekimi mecbur etmeden, önüne
listeyi sererek, tayinini, çalışacağı yeri kendisinin seçmesi sağlanmalı. Ancak
bu şekilde hekimler gittiği yerde kalıcı olabilir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ZEKİ OKUDAN (Devamla) - Milletin adına konuşacağız efendim. Arkadaşlar, bir de, hastanelerde vatandaşlarımızın oluşturduğu
kuyrukların eritilmesi için, reçeteleri yazdırmak için, bir digoksin yazdırmak
için, kırk kişilik bir hasta kuyruğunun arkasına, kardiyoloji polikliniğine
gelmiş bir hasta, aynı işi sağlık ocağında yaptırabilirdi, yaptırmalıydı. Efendim, bu kanun, çıkacak yönetmeliklere bağlı olmakla beraber,
memleketimizin hayrına olması düşüncesiyle, bizim, Sağlık Komisyonunda da
olumlu baktığımız; ancak, aksayacak tarafları yönüyle endişelerimizin bulunduğu
bir kanundur. Parası olmayan bir kişiyi, döner sermaye gelirlerini artırmak
için sıkboğaz edecek bir kanun olmaması dileğiyle, ayağının çamuruyla, elinin
yağıyla, pasıyla acil servise gelmiş bir kişinin parasızlığı nedeniyle
hastaneye kabul edilmemesinin önlenmesi kaydı şartıyla, bu kanuna olumlu
baktığımızı ifade etmek istiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hayırlı uğurlu olsun efendim. Sağ olun. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Okudan. Efendim, şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kütahya
Milletvekili Sayın İsmail Karakuyu'da. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; gerçekten sağlık sisteminin Türkiye'de allak bullak
olduğu bir yapılanma içerisinde getirilen kanun tasarısının 1 inci maddesi
üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Şimdi, getirilen tasarının 1 inci maddesinde, vardiyalı çalışma sistemi
uygulanan hastanelerde, yoğun bakım, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil
serviste çalışan sağlık personeli ile muayenehane açmayan hastane
başhekimlerine döner sermaye gelirlerinden pay alacak bir düzenleme
getirilmektedir. Ana amacımız bu. Şimdi, bugün, Türkiye'de haklı olarak beyaz uyarı eylemlerinin yapıldığı
ve sağlık personelinin büyük sıkıntılar içerisinde bulunduğu ve bunları
iyileştirici tedbirlerin; yani, sağlık personelinin daha rahat edeceği
tedbirlerin alınması yönüyle çıkarılacak her kanun çok önemlidir, hatta
zaruridir. Ancak, bütün bunlar adaletli olmalı, küskün yaratmamalı ve gerçekten
tatminkâr olmalıdır. Çünkü, bugün, sağlık sisteminde iki ana unsurun -yani
sağlık hizmeti alanlar ve sağlık hizmeti verenler- her ikisinin de huzursuz
olduğu bir ortamda, sağlık sisteminin kökünden değişiklik icap ettirdiği bir
yapı içerisinde ve bütün sistemi değiştirecek her türlü kanunun hazır olduğu
bir ortamda bu tür palyatif tedbirlerle olaya yaklaşıldığını görüyoruz. Tabiî, olaya sağlık personeli yönünden baktığımız zaman, sağlık
personelinin bir bölümüne iyileştirici birtakım tedbirler getiriyor kanunumuz;
bir kısmına hiçbir şey getirmiyor. Karşımızda küskünler ordusu yaratılacak,
beyaz uyarı eylemleri, daha hızlı şekilde, tekrar tekrar devam edecek endişemiz
var. Çünkü, sistemin temeli bozulmuş. Bu sistemin temelini değiştirmek için 3
ayrı kanun teklifi hazırlanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş. Bu
3 kanun teklifinin, yani, nedir diye baktığımız zaman, aile hekimliği kanunu
teklifinin, finans kurumları kanunu teklifinin ve sağlık işletmeleri kanunu
teklifinin, hazır olan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen kanun
tekliflerinin, çıkarılıp, Türkiye'de sağlık sisteminin değiştirilmesini,
palyatif tedbirlerin ötesinde, kalıcı, bu tür, sistemin oturtulması yönüyle
Sağlık Bakanlığından ve Sağlık Bakanlığı yetkililerinden adım atmasını bekliyor
idik. Vardiyalı sistemde hizmet yapan hastanelerimizdeki personelimize
iyileştirme getirecek veya getirmesi düşünülen bu kanun tasarısının 1 inci
maddesine baktığımız zaman, görüyoruz ki, personelin katkılarıyla elde edilen
döner sermaye gelirleri, belirli oranlarda personele dağıtılıyor. Bu
gelirlerden hak talep eden başkaları da var; yoğun bakım, doğumhane, yeni
doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık
personeline, parantez açılıyor, tabipler hariç... Burada hizmet yapan uzman
tabiplerimiz de var. Birilerine bir şey verirken, birilerine bir şey vermezsin;
üstelik, bazı spesifik konularda, bazı özel konularda hizmet veren personele
verirsin, diğerlerine vermezsin... Değerli arkadaşlarım, bakın, benim endişem şu; benim, Türkiye açısından,
ülke açısından, sağlık yönüyle endişem şu: Türkiye'de büyük bir yara var; siz,
ne kadar kapatmaya çalışırsanız çalışın, siz, ne kadar bu tür palyatif
tedbirlerle birilerine bir şey vermeye çalışırsanız çalışın, Türkiye'de bir
ıstırap var, sağlık ıstırabı var. Peki, bu sağlık ıstırabının çözümü için,
bunun içerisine bir şeyler getiriliyor mu; getiriliyor; diyelim ki, sağlık
ocakları çalıştırılacak... Peki, bunun yanında, Sayın Bakanım, aile hekimliği
kanun teklifini getirseydik ve aile hekimliliği kanun teklifine de - kanun
teklifi hazır, Türkiye Büyük Millet Meclisine inmiş- hükümet sahiplenseydi,
Türkiye açısından, ülke daha yarar görmez miydi? Ne olacaktı; vatandaşlardan,
aile hekimlerine müracaat edenler... Bir aile hekiminin 3 000 civarında kişiye
ulaşma imkânı var. Hastaları muayene etme, artı, hastalıktan korunma gibi
birtakım görevler üstlenecek aile hekimliğine... Belki sağlık ocaklarına
işlerlik kazandıralım, sağlık ocaklarında döner sermayeler kuralım ve sağlık
ocaklarını, illerimizde kurduğumuz döner sermayelerle birleştirelim yerine, bu
tür bir yaklaşımla sağlık sistemine yaklaşılsaydı daha olumlu olabilirdi.
Şimdi, ne olacak biliyor musunuz -sağlık ocağına giden insanlar, şu ana kadar
ücretsiz tedavi oluyorlardı- sağlık ocaklarına gelenlerden ücret alınacak;
yine, halkın üzerine, halkın beline, omurgalarına bir şey daha vurulacak. Peki, döner sermaye gelirlerini, kim, nereden temin edecek; halktan
temin edecek. Peki, bunun yerine, yani, halktan temin edip sağlık personeline
verme yerine -inanır mısınız, bu, sağlık personelini de bir noktada rencide
edici bir hadisedir- finans kanununu çıkarsaydık, hazır olan finans kanun
teklifinde sağlık sigortasını getirseydik, artık, Türkiye'de, insanların
gelirlerinin belirli olduğu, devletin belli bir noktada desteklediği, ama,
kurumu değil, kişiyi desteklediği finans kanun teklifini getirseydik, belki de,
yarın, iktidar kanadı, hiç ümit etmediğimiz, Sağlık Bakanlığı birçok tenkitlere
uğramayacaktı, ülke kazanacaktı. Keşke bunu sahiplenseydiniz de, Türkiye'de,
sağlık reformunun temellerini bu iktidar zamanında atabilmenin şerefine nail
olabilseydiniz. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, palyatif tedbirler bizi nereye kadar götürecek? Ne
olacak; bu tasarının 1 inci maddesinde kimilerine yüzde 80 vereceğiz,
kimilerine yüzde 10 vereceğiz, kimilerine yüzde 30 vereceğiz, kimilerini,
mesela, tabipleri çıkaracağız, orada görev yapan tabip arkadaşlarımız var,
onları çıkaracağız buradan; anestezi uzmanı asistanlar dahil diyeceğiz. Hepsi,
bu görevleri ve bu sorumlulukları üzerlerine alırken, gerçekten, büyük özveri
gösteren bu insanlarımızdan birileri alacak birileri de almayacak. Şimdi
denilecek ki, en büyük sosyal deprem, adaletsizlikten doğan sosyal depremdir.
Arkadaşlarımız bu kanun tasarısını oylayacaklar şimdi; sosyaldemokratlar
diyecekler adlarına. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Kim o sosyaldemokratlar?.. İSMAİL KARAKUYU (Devamla) - Sosyaldemokratlar diyecekler; ama, adaletin
nerede olduğu nerede olmadığı hususunda da, gerçekten... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Demokratik Sol diyeceksin, sosyaldemokratlar Meclisin dışında kaldı. İSMAİL KARAKUYU (Devamla) - ...çok ciddî şekilde düşünmeleri gerektiği
inancı içindeyim. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir konu, bugün, ücret politikaları,
hekimlik mesleğini ve toplum sağlığını zedeleyecek nitelikte ise, şimdi, hekim
mesleğini zedeleyecek şekilde ise... Bakın, döner sermayeler nasıl toplanacak? Hepimiz biliyoruz döner
sermayelerin nasıl oluştuğunu. Döner sermayeler, yapılan hizmet karşılığı
sağlık işletmelerinin... Bir üçüncü kanunumuzdu bu sağlık işletmeleri. Sağlık
işletmeleri adı altında... O kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisine indirilen
kanunu, tekrar burada görüşme imkânımız olsaydı, döner sermaye türü işletmelere
gerek kalmayacaktı. Birtakım arkadaşlarımız, şu anda, burada derler ki:
Birtakım şeyler hazır da, bu hazır olan şeyler madem köklü değişiklikler
yapacak Türkiye'de, biz bunları niçin getirmedik, niçin getirilmedi, bunlar
niçin olmuyor?.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Karakuyu, toparlarsanız memnun olurum efendim. İSMAİL KARAKUYU (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bence, çok çok önemli
bir konuda, herkesin yakındığı, herkesin sıkıntı duyduğu bir konuda, bugün bu saatlerde,
sağlıkla ilgili, biraz önce arkadaşlarımızı dinlerken burada, tasarıyla ilgili
methiyeler döşenirken, keşke öyle olabilseydi, keşke tasarıda, gerçekten,
hepimizi rahatlatıcı, o beyaz önlüklüleri, o çilekeş sağlık personelini, o
doktorlarımızı, alınterlerini, emeklerini akıtan o insanları biraz rahatlatıcı
şeyler olsaydı, burada hep beraber alkış tutacaktık; fakat, birtakım
arkadaşımızın olayın vahametinin farkında olmadığını görüyorum ben şahsen. O
zaman, diyoruz ki, birine bir şey verelim, verdiğimiz şey hiç olmazsa iyidir,
birazcık vermiş olalım, birazcık bir şey katalım. Sayın Bakanımın bu noktada
iyi niyetli yaklaştığını düşünüyorum. Biraz bir şey verelim, birilerine bir şey
katalım... Doğru da, sen birine bir şey katarken, Türkiye'de yeni küskünler,
yeni küskün insanlar ve yeni birtakım olumsuzluklar yaratma noktasında olursak,
o zaman yanlış olacağı kanaati içerisindeyim ben. Değerli arkadaşlarım, bakın "rehabilitasyon" denildi, başka
bir ifadeyle "esenlendirme" denildi başlıkta. Bu da bunu karşılamıyor
zaten. Bu tasarı, benim anladığım kadarıyla "rehabilitasyon"
kelimesini "esenlendirme" olarak değiştiriyor. Yarın daha büyük
olaylar çıkabilir. Ancak, birtakım kişiler buradan yararlanırlar, gerçekten
yararlanırlar; ama, halktan alınır, birtakım kişilere bir şeyler verilir. BAŞKAN - Sayın Karakuyu... İSMAİL KARAKUYU (Devamla) - Ben, bu tasarının düzeltilerek
geçirildiğinde millet açısından hayırlı olacağını düşünüyorum, değiştirilmezse
de, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Gruplar adına başka söz yok. Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. Sayın Bakanım alınmasın da bize, burada biraz önce konuşurken, kendisini
çok başarılı bir bakan olarak tanıttı, birçok iş yaptığını söyledi. Şimdi, ben, sizin karnenizi Devlet Planlama Teşkilatından okuyorum Sayın
Bakanım. Devlet Planlama Teşkilatı, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, 710
uncu maddede diyor ki: "Sağlık insan gücünün ve altyapısının yurt düzeyine
dengesiz dağılımı, kuruluşlar ve hizmet basamakları arasındaki koordinasyon ve
işbirliği eksikliği devam etmektedir. Koruyucu sağlık hizmetlerine gerekli
öncelik verilememiş ve bu hizmetlerin, temel sağlık hizmetleriyle birlikte,
yaygın, sürekli ve etkili sunulması sağlanamamıştır." 713 üncü maddede diyor ki: "Hızlı kentleşmeyle birlikte artan kentli nüfusun birinci
basamak sağlık hizmeti talebini karşılayacak etkin bir model geliştirilememiş
ve aile hekimliği uygulamasına geçilememiştir." 714 üncü maddede diyor ki: "Hizmet kademeleri arasında etkin bir
hasta sevk sistemi kurulamamış, sigorta kapsamındaki kişilere hekim ve hastane
seçme hakkı sağlanamamıştır." Sayın Bakanım, ben, bu DPT'nin raporunu okusam, hemen sizi sınıfta
bırakmamız lazım. Ama, diyeceksin ki, yahu, o kadar tenkit ettiğiniz YÖK
Başkanı bile öğrencilere bir sınav hakkı veriyor, sen bize sınav hakkı
tanımayacak mısın? Haydi, sınıfı geç diye sana bir hak tanıyalım da, bunları
düzelt. Yani, DPT bile seni beğenmiyor... Bak, size ait Bakanı... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Polat, yani, sayın hükümet geçti mi
sınıfı?!. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Bakan, bakın, yine, DPT Kamu Yönetiminin
İyileştirilmesi Özel İhtisas Komisyonu Raporunda deniliyor ki: "Devlet,
kamu kaynaklarını, eğitim ve sağlık alanlarında etkinlik gösteren özel kesim
kuruluşlarına çeşitli şekillerde transfer ederek -vergi muafiyeti, indirimi,
faizsiz kredi, düşük faizli kredi ve bunun gibi- aktarmak yerine, kaynakları
devlet okulları ve sağlık kuruluşlarına yönlendirerek, hizmetten yararlananlar
açısından fırsat eşitliği sağlanmasına özen göstermelidir." Bunu DSP'liler
de iyi dinlesin, sosyal demokratlığın gereğidir bu. Şimdi, sizi, bizzat sizin Genel Başkanınızın bağlı olduğu Devlet
Planlama Teşkilatı beğenmiyor. Ha, o beğenmeyince, ben beğenmek zorunda mıyım;
ben, hiç zorunda değilim; o beğenmezse, ben hiç beğenmem. Sayın Bakanım, bakın, size bir şey daha söyleyeyim: Yine, Devlet
Planlama Teşkilatı diyor ki -bu çok önemli- 1994 -1995 öğretim yılında 25 olan
tıp fakültelerinin sayısı, 1998-1999 öğretim yılında 45'e yükselirken, bu
dönemde yeni kayıtlı olan öğrenci sayısı 5 087'den 4 514'e düşmüştür; yani,
yeniden üniversite açıyoruz; ama, öğrenci sayımız azalıyor. Niye azalıyor?..
Gayet basit; şimdi, burada, bakın, bugün Kamu-Sen'in açıklaması var
"Yoksulluk sınırı 629 milyon lira, açlık sınırı 200 milyon lira"
diyor. Bu, devletin en önemli kamu sektörüdür. Bu da, sizin MHP'lilerin kurduğu
bir sendika esasında. Eski genel başkanları şimdi milletvekili. Şimdi, bunların
dediği, yoksulluk sınırının az üzerinde, 350 milyon lira bir doktora para
verirsen, kimse de tıp fakültesine gidip de 6 sene okuma ihtiyacını hissetmez.
Onun için, siz, burada gelip bir şey diyorsunuz; bakın, milleti
yanıltıyorsunuz. Efendim, ben ilaç kullanımında kaçakları önledim... Bu, senin
vazifen... Zaten bu senin vazifen. Ama, senin bir vazifen daha var Sayın Bakanım; bakın, Avrupa ülkelerinde
-burada rakamları var, ben verdim- Almanya'da bütçenin yüzde 17'si sağlık
hizmetine ayrılırken, bizde 2.66'sı ayrılıyorsa -oran olarak diyorum- orada bir
hata var diyorum. Amerika'da, bu yüzde 19 olursa, siz de bunu yüzde 3'ten
2.6'ya düşürüyorsanız; hatanız bu, siz bunu düzeltin. Siz, hem burada, bütçe
içerisinde, sağlığa ayrılan kaynağı artıracaksınız hem de kaçakları
önleyeceksiniz. Kaçakları önlemek aslî vazifeniz; yani, bu memlekette doğruyum
dürüstüm demek bir erdemliktir; ama, bu bir marifet değildir ki, zaten herkesin
öyle olması lazım. Sizin esas vazifeniz bütçe içerisindeki kaynakları
artırmaktır. Bunları artırmaya çalıştığınız zaman, gelir bizden aferin
alırsınız. Şimdi, siz, yine bir şey daha diyorsunuz... Bakın, sizi tenkit edeyim.
Erzurum Atatürk Üniversitesinden bir hoca, bir doçent hanım bize bir yazı
göndermiş. Diyor ki "1995 yılında Yüksek Sağlık Şurasında, 185/1 sayılı
karara göre, ülkemizdeki hemşire, ebe ve sağlık memuru eğitimi yalnızca
üniversitelerde yapılacaktır" Fakat, siz, 20 Ekim 2000 tarihinde Yüksek
Sağlık Şurasında hemşire, ebe ve sağlık memuru eğitiminin yeniden Sağlık
Bakanlığı tarafından ve lise düzeyinde verilmesi girişimi hareketlerine
başladınız ve geriye döndünüz. Şimdi, herkes gider Mersin'e, siz gidersiniz
tersine!.. Yani, herkes sağlık eğitiminde kaliteyi artırmaya çalışırken,
üniversite seviyesine getirmeye çalışırken, siz, bunu tekrar sağlık okulları
seviyesine indiriyorsunuz ve üniversite hocaları da sizi burada tenkit ediyor
ve bu yaptığınız yanlış diyor. Ben de aynı kanaatteyim, yaptığınız yanlış. MUSTAFA GÜL (Elazığ)- Yanlış olmadığını ben sana sonra izah edeceğim. ASLAN POLAT (Devamla)- Senin hocan da seni tenkit ediyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Devamla)- Sayın Başkanım, bakın, bir şey daha
söyleyeceğim:. Burada, sayın bakanlar geliyorlar, hep, "bizde sağlıkta
yüzde 87'si sigorta kapsamındadır" diyorlar; yani, sağlık güvencesindedir;
ama, yine devletin yaptığı bir araştırmaya göre, ILO standartlarına göre,
ülkemizde, sadece, sigortalıların yüzde 58'i sosyal güvenlik kapsamında
sayılıyor. Yani, bizdeki yüzde 87 dediğiniz rakamın yüzde 42'sinin, yarıya
yakınının sağlık kapsamını, sigorta kapsamını ILO şartları kabul etmiyor. Öyle
sağlık sigortası olmaz, onları düzeltin diyor. İşte, biz, size bu ev ödevlerini veriyoruz ve bu ev ödevlerini yapın,
doğru dürüst gelin, o zaman Sağlık Bakanlığı olarak sizin durumunuzu biz değerlendirelim
diyoruz. Yoksa, öyle, ben, dört tane ilaç alımında üstünlük sağladım, onu
sağladım demekle bu işin içinden çıkamazsınız diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Polat. Efendim, ikinci söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'te. KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Döner
Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesinde değişiklik yapılmasına İlişkin
tasarının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlarım. Değerli milletvekilleri, tabiî, bizim, biraz önce tümü üzerinde
yaptığımız konuşmalarda, maalesef, konuşma özgürlüğümüz elimizden alındı,
konuşmamızı yapamadık. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) Canım, lütfen karışmayın yahu!..Allah Allah!.. Burada öyle laflar
atıyorsunuz ki... Yarın halkın karşısında konuşacağız... Evvela, konuşmama başlamadan önce, İstanbul'da şehit edilen polis
kardeşimize Tanrı'dan rahmet diliyorum, ailesine gerçekten sabırlar diliyorum,
yaralı arkadaşımıza da acil şifalar diliyorum. Bunu herkesin bilmesi lazım,
başta Parlamentonun bilmesi lazım. Bu ülkede insanların barış içinde yaşaması
lazım, insanların birbirini anlaması lazım. Bu memleketin kaynaklarını,
birileri alıp cebine doldurur da öteki bakmaz; her kesimin aklını başına
toplaması lazım. Her gün, televizyonlar, güzel güzel kızları gösteriyor;
Anadolu'da, bunları seyreden, bu memlekette nasıl lüks içerisinde yaşayan
insanların olduğunu gören insanlar var; ekmek bulamayan insanlar var; bir de
iktidardakilerin suiistimallerini gören insanlar var. Şimdi, böyle bir düzende,
insanlar, bir de, hele, Meclis kürsüsünde konuşmazsa, o zaman, ne olacak bu
memleketin hali? Susturmakla insanı bir yere mi geleceksiniz? Geçen gün, nükleer enerjinin iptali konusunda, Sayın Başbakan "bunu
kabul etmiyorum; içime sinmiyor" dedi. Sayın Mesut Yılmaz "Sayın
Başbakanım, kabul etmeyelim; ama, her birisine 25-30 milyon dolar verelim"
dedi. 30 milyon dolar ne biliyor musunuz; 20 trilyon eder; üç tanesine 60
trilyon... Yani, 60 trilyonu -böyle büyük konuşuyorsunuz- örtülü ödenekten
verdi mi vermedi mi; gelip, burada, hesap vermeleri lazım. Başbakan da demiyor
ki, "ya, bu, Mesut, sen bunların muhasebesini mi tuttun 30 milyon dolar
vermemiz gerekiyor?" Demiyor kimse; yani, herkesin ağzına fermuar
çekilmiş; çıkıp, burada söyleyince, insanlar kızıyor. Şimdi, bu kanun tasarısıyla ne getiriliyor; bu kanun tasarısıyla
getirilen, sağlık hizmetlerine yeni bir vergidir. Personelin katkısıyla...
Yani, gideceksiniz hastaneye, bir hizmet verilecek size. O hizmete özel
birtakım vergi alınacak, giderken makbuz kesilecek Sayın Bakanın dediğine göre.
İşte, ameliyat yapılacak; o ameliyatta, Sayın Bakan diyor ki, bıçak parası
alınmayacak. Eğer, siz, bu kanunla bıçak parasını almayı keserseniz, tebrik
ederim; her tasarrufunuzu da, çıkar, burada methederim. Ben, şununla, onun
önleneceğini, kesinlikle kabul etmiyorum. Değerli milletvekilleri, bakın, yanlış anlaşılmasın, ben, gerçekten,
hastanede çalışan -gerek özel çalışan- sağlık hizmeti gören ebe, hemşire,
doktor, hizmetli, bunların çok zor görevler gördüğünü, çok büyük sıkıntılar
içerisinde olduğunu biliyorum. Bu getirilen tasarıyla, bunlara pek fazla bir
şey verilmiyor. Ne olacak; işte, yan göstergeleri de atıyorsunuz, yüzde 80'e
kadar; belli yerlerde, muayenehane açmayan başhekime de yüzde 200'e kadar...
Peki, muayenehane açmayan öteki mütehassıs doktora niye yüzde 200'e kadar
vermiyorsun? Ayrıca, bu oranları da Sağlık Bakanı belirleyecek. Sağlık Bakanı
bu oranları belirlerken, kişiye göre mi belirleyecek, yoksa, genel düzenleyici
nitelikte bir genelge mi çıkaracak; onu da burada söylemiyor. Sayın Bakan, biraz önce, benim konuşmama cevap verirken -ben "bu
döner sermaye bir arpalık kanunudur" demiştim- dedi ki: "Efendim,
yüzde 50'ye kadar oradan vereceğiz." Tabiî ki, başhekime, hangi Sağlık
Bakanı derse, bir emir verirse, başhekim yerine getirmeyecek?! Diyecek ki:
"Şu hizmete şu kadar masraf yap, göster, getir." Bunlar çok kolay,
Türkiye'de olan şeyler. Türkiye'de, bir defa, sorumluluk duygusu gelişmemiş; Türkiye'de,
insanlarda sorumluluk duygusu gelişmemiş. Bir devlet malının kullanılmasında
insanlar sorumluluk duymuyor; duymuyor işte... Duymayınca, sanki... Hani, zaten
boşuna dememişler "devletin malı deniz, yemeyen domuz." Bu, bir
gerçeğin de ifadesidir. Maalesef, işte, böyle bir uygulamayla, Türkiye'de çok
karşılaşmak mümkün. Ayrıca, bu şeyler yapılırken; yani, bir nispet de yok; kamuda sağlık
hizmeti yapan personel arasında çok sağlıklı, dengeli bir şey de yok. Alt
kademedeki insanlara yüzde 30 bir artış miktarı... Yani, şimdi, bugün,
mütehassıs bir doktorun aldığı 300 milyon civarında galiba; buna yüzde 80 zam
yapsan ne olacak; yine kurtarıyor mu? Bugünkü açlık sınırına bile gelmiyor bir
doktorun maaşı. Hele o hemşirelerin... Mesela, zaman zaman işimiz oluyor; yoğun
bakımda çalışan o hemşire kardeşlerimizin, o hizmetlilerin çektiği acı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Her an bulaşıcı bir hastalıkla karşı karşıya olan
bu insanlara, devletin en büyük maaşı ödemesi lazım. Sonra, orada görev yapan
polisi var, bekçisi var; bu insanlara da bu paradan vermek lazım. Yani, bir kanun tasarısı getiriliyor -hep, bu Meclisin zamanı boşa
harcanıyor- böyle, 1 maddelik, 2 maddelik; halbuki... Yani, siz, eğer,
hakikaten, devleti yönetebilecek doğru dürüst bilgiye, beceriye, kabiliyete
sahipseniz, ciddî bir araştırma yapın, ciddî birtakım kanun tasarıları getirin,
şu Meclisten çıksın. Yoksa, böyle, 1 maddelik, 2 maddelik getiriyorsunuz, onun
da çoğunun ne anlama geldiği belli değil ve böylece, hakikaten, halkı
kandırmaya çalışıyorsunuz. Yazık, bugün öğretmenin, polisin, adliyedeki memurun
aldığı maaş... Cezaevlerine gittik, o cezaevindeki insanların içinde yaşadığı
sefaletten, insan olduğumuza utanıyoruz. Yani, o kadar... Mesela, bu F tipi
cezaevlerine, geçici görevlerle, 100-150 civarında gardiyan nakledilmiş,
adamlar kan ağlıyor. Devletin insanları bunlar. Bu insanlar bizim insanımız. Bu
Türkiye'nin imkânları var, bunlara yardım elini uzatalım. Gelin, bu konuda bir
araştırma yapalım. Her kamu görevlisinin içinde bulunduğu statü, kaç lira maaş
alıyor?.. 180 milyon lirayla gardiyan görev yapıyor. Eee, ondan sonra, bu adam
doğru dürüst görev yapabilir mi? Görülüyor ki, Türkiye çok kötü yönetiliyor,
çok olaylardan habersiz yönetiliyor. Burada, bir hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin salonunda
bulunması lazım. Eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümet saygılıysa, bu
sıralarda oturması lazım. Ben 20 senedir bu Parlamentonun çatısı altında görev
yapıyorum. Hiçbir dönem, bu Bakanlar Kurulu sandalyeleri bu kadar boş kalmadı.
Bunu bilmenizi istiyorum. Eğer, Parlamentoya saygı duyulmasının sağlanması
isteniyorsa, bu saygıyı önce hükümet göstermelidir, gelip burada oturmalıdır.
Haa, akşamları, devletin işleri varsa... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Herkes görevini yapıyor Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) - Bir defa, senin aklın ermez böyle şeylere. Senin
aklın ermez yahu (DYP ve FP sıralarından gülüşmeler, alkışlar) Hükümet bu Parlamentoya saygı duyuyorsa evvela gelip bu salonda otursun. Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Genç, geçen seferkini telafi için 2,5 dakika eksüre
verdim. Teşekkür ediyorum efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Zaten yarısı öyle geçti. (Gülüşmeler) BAŞKAN - Efendim, neyse... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın
Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın
Başkan, 1 inci maddedeki "ve Sosyal Yardım" ibaresinin çıkarılmasını talep
ediyoruz. (FP sıralarından "önerge var mı?" sesleri) BAŞKAN - Efendim, daha sorular var. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Teknik
bilgi Efendim. Yani, bunun çıkarılmasını talep ediyoruz. 356 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle çıkarıldığından "ve Sosyal Yardım" ibaresinin
metinden çıkarılmasını talep ediyoruz. BAŞKAN - Efendim, oylamadan önce dikkate alacağız; daha sorular var. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o, redaksiyon değil, önergeyle
olur. BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun; önce soruları soralım; sırayla bu
iş... Niye böyle yapıyorsunuz? Buyurun Sayın Ulupınar. YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakana
şu sorumu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, fakir ve yoksul vatandaşların
yaşadığı kenar mahalle ve köylerdeki sağlık ocaklarını paralı hale
getiriyorsunuz. Eğer, bir vatandaşın parası yoksa, bu vatandaş ne yapacak? Daha
önceki imkânını da elinden alıyorsunuz; bir. Bir de, eğer atlamadıysam, Sayın Bakanım, bundan önce, yoğun bakımda ve
acil serviste çalışan personele verilen döner sermayenin artırılmasıyla ilgili
bir soru sormuştum; buna da cevap alamadım. Her ikisine birden cevap alırsam
teşekkür ederim, sağ olun. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Göksu, buyurun efendim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakana arz
ediyorum. Sayın Bakanım, bu yasayla, bundan böyle, sağlık personelinin malî imkâna
kavuşacağını anlıyoruz. Bu döner sermayenin gelir kalemleri nelerdir, bunları
teker teker sayar mısınız? İkinci sorum: Bundan sonra, hekim ve hasta arasındaki yasal olmayan
parasal ilişki, bu yasayla beraber ortadan kalkacak mı? Yani, özellikle altını
çiziyorum "bıçak parası" veya "muayenehaneme gel" gibi
davetler olacak mı? Üçüncü sorum: Biliyorsunuz, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur dışında, bu
ülkede karnı aç, sırtı yırtık olan, sırtı sökük olan gariban vatandaşlarımız
var; bunlar yeşil kartla geliyor ve hastaneler bunları gönüllü kabul etmiyor.
Bu yasayla, fakir, sefalet içerisinde yaşayan bu vatandaşlarımıza
ameliyatlarında bir katkı sağlanacak mı, yardımcı olunacak mı? Dördüncü sorum: Genelde, tayin olan ebe ve hemşireler, merkez sağlık
ocaklarında, ilçe ve il merkezlerinde toplanıyor, kırsal kesime gitmiyorlar.
Bunların kırsal kesime -ki, sağlık ocakları boş durumda- gitmesi için herhangi
bir tedbiriniz var mı? Son sorum: Adıyaman Devlet Hastanesinin acil servis bölümü inşaat
halinde, bu yıl bitirmeyi düşünüyor musunuz? Yine, Kâhta'da kapasiteyi artırıcı devlet hastanesinin inşaatı devam
ediyor, ne zaman bitireceksiniz? Gölbaşı, Besni ve diğer ilçelerimizde de uzman doktor eksikliği var;
buralara uzman doktor noktasında bu yıl tayin yapacak mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakandan şu
suallerimin cevabını arz ediyorum: Bir kere, döner sermayeden hak alabilecek doktorlarımız, özel
muayenehaneleri bulunması halinde de bundan yararlanabilecekler mi? İkinci bir sorum: Sağlık ocaklarındaki personelimiz, özellikle kırsal
kesimlerdeki sağlık ocaklarında görevli -az önce bir arkadaşımız da bunu sordu-
personel ve doktorlarımız döner sermayeden yararlanacaksa, bu demektir ki,
oradaki insanlarımızdan da ücret alınacak. Böylece, devletin bedava getirmesi
gereken, özellikle kırsal kesimdeki, sosyalizasyon bölgelerindeki insanlarımıza
sağlık hizmeti, bir bedel karşılığı verilmiş olmayacak mıdır? Bir diğer sorum: Tasarının başlığındaki "esenlendirme"
kelimesinin "rehabilitasyon" yerine... Ben bir tıpçı değilim; ama,
vatandaş Havza'daki fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezine gidecek. Bu
merkeze "esenlendirme merkezi" mi diyeceğiz, böyle orijinal bir isim
verilmiş mi, yoksa bu, yasaya ilk defa, böyle, TDK tarafından gönderilmiş,
sipariş edilmiş bir kelime midir; bunu da merak ediyorum. Ayrıca, Samsun Onkoloji Hastanesi ile Bafra'da inşaatı üç yıldır devam
eden devlet hastanesi inşaatı büyük bir durgunluk içerisinde. Onkoloji
Hastanesiyle ilgili bir bilgi verebilirler mi? Ladik Devlet Hastanesi inşaatına bu sene başlanacağını vaat etmiştiniz,
bir önceki sualime cevap olarak; 2001 yılında Ladik Devlet Hastanesine
hakikaten ödenek ayrıldı mı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Topaloğlu... Efendim, kısa ve öz sorarsanız, Sayın Bakan da cevap verme imkânını
bulur. NAZİF TOPALOĞLU (Muğla) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma
şu soruları sormak istiyorum: Önlisans mezunu sağlık memuru, ebe ve
hemşirelerin intibakları yapılmış mıdır? İntibakları yapıldıysa, öğretmen,
ziraat teknisyeni ve imamlarda olduğu gibi, ekgöstergeleri neden
değiştirilmemiştir? Bu durum, aynı konumda olan değişik meslek grupları
arasında adaletsizlik oluşturmaktadır; örneğin, sağlıkçılarda 1 500, diğer
mesleklerde 2 200 gibi. Önlisans mezunu ebe, hemşire, sağlık memurlarının,
diğer önlisans mezunu meslek gruplarında olduğu gibi, ekgöstergeleri ne zaman
değiştirilecek? Bu adaletsizliğin düzeltilmesi düşünülüyor mu? Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Reşat Doğru. REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımızdan
öğrenmek istiyorum: Tokat Devlet Hastanesi, 1933 yılında yapılmıştır. O günden
bugüne kadar çok güzel hizmetler veren bir hastanedir. Ancak, hastanemiz, eski
bir hastane olması dolayısıyla, devamlı olarak tamir edilmektedir. 910 000
civarında bir nüfusa sahip olan Tokat'ta, Tokatlılar, geçen dönemde ödenek
olmaması münasebetiyle, temeli atılmayan yeni bir hastanenin temelinin ne zaman
atılacağını öğrenmek istemektedirler. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, Sayın Bakan, biraz önce yaptığı konuşmada "Tunceli'de
diyaliz merkezi yok" dedi. Burada personel olmadığı için kurulmamış; bunun
kurulması konusunda ne gayret sarf edecektir? Şimdi, Tunceli'de mütehassıs doktor sayısı 3. Aslında, normal olarak bir
heyetin teşekkül edebilmesi için 20 civarında mütehassıs doktor olması lazım.
Tayin ediliyor, gitmiyor... Peki, buradaki insanlar, hem büyük miktarda
güvenlik güçleri de var, burası ayrıca, terör bölgesi de olduğuna göre,
öncelikle buraya mütehassıs doktorların hepsinin gönderilmesi gerekmiyor mu?
Bunu nasıl sağlayacak Sayın Bakan? Tunceli'nin yine birçok sağlık ocağı, köylerdeki ve ilçelere bağlı
sağlık ocaklarının hiçbirisinde doktor, hemşire yok. Yani, belki, son bir iki
tane sağlık ocağına hemşire gönderildi; ama, hiçbir malzeme gönderilmiyor.
Yani, bir pansuman malzemesi veya bir tansiyon aleti, buna benzer hiçbir şey
gönderilmiyor; bunları kısa zamanda gönderecekler midir? Bütün ilçelerimizin hiçbirisinde dişçi yok. Özellikle, her gittiğimizde,
insanlar bizden dişçi istiyorlar; bu ilçelere bir dişçi gönderilecek mi? Son olarak, Sayın Bakan, Tunceli'ye, sağlık hizmetlerine harcanan
parayla, Sağlık Bakanlığı olarak Türkiye'deki diğer illere harcanan paraların
bir listesini bana göndermeyi düşünüyor mu? Saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Batuk, son söz sizin; buyurun. MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakandan şu
sorularımın cevabını almak istiyorum: Birinci sorum: 17 Ağustos ve 12 Ekim depremlerinden sonra, Dünya Bankası
tarafından deprem bölgesindeki sağlık hizmetleri için 200 milyon dolar özel
tahsisli kredi söz konusu idi. Bu kredinin, bölgedeki sağlık hizmetlerine
harcanmayıp bütçe açıkları için kullanıldığı yönünde bilgiler bulunmaktadır. Bu
bilgilerle ilgili Sayın Bakan açıklama yaparsa memnun olurum. İkincisi: yarım milyondan fazla insanın yaşadığı Kocaeli İlimizin Gebze
İlçesinde, bundan yedi yıl önce temeli atılan Gebze Devlet Hastanesinin
inşaatı, son yaptığım ziyaret sırasında görebildiğim kadarıyla yüzde 50'ler
seviyesine ulaşmamıştı. Gebze Devlet Hastanesi için ayrılan ödenek nedir? Sayın
Bakanın bu hastaneye özel ilgisi olacak mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Buyurun Sayın Bakan, iki dakika süreniz var. SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, soruların
birçoğuna yazılı cevap vermeyi düşünüyorum. Özellikle, Sayın Genç'e ifade ettiğim şey, Tunceli'ye tesis kuruluşu
için gönderilen paralar, diyaliz merkezinin kuruluşu için kullanılmamıştır;
ancak, oradan diyaliz kursu için personel beklenmektedir. İlgili sağlık müdürü
henüz bu gayreti göstermemiştir, personel bekliyoruz; ama, öncelikle, o paranın
kullanılması ve tesisin kurulması lazım. Özellikle, Tokat Devlet Hastanesiyle ilgili, bu yıl ihalesi yapılacak
diye söyleyebilirim. Gebze Devlet Hastanesi 500 yataklı bir hastanedir, onun bu
yıl için bitirilebilmesi mümkün değil; ama, 3418'den ciddî oranda ödenek
göndermeyi planlıyorum. Diğer sorulara yazılı cevap vermeyi düşünüyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN -Teşekkür ederim efendim. Sayın Mahfuz Güler... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - 2 nci madde üzerinde söz istedim. BAŞKAN - Ama, niye şimdi bastınız efendim... Madde üzerinde 1 adet önerge vardır efendim. Önergeyi okutuyorum: Meclis Başkanlığına Görüşülmekte olan 568 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
(b) bendinde bulunan "tabipler hariç" ibaresinin çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu? SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutsak efendim... İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Söz almak istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki; buyurun. İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 568
sıra sayılı tasarının 1 inci maddesinde, yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan süt
çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık
personeline (tabipler hariç, anestezi uzmanı ve asistanları dahil) yüzde
50'sine kadar döner sermaye artırımı imkânı sağlanıyor. Sayın Bakan ve sağlıkla ilgilenenler bilmektedir ki, koroner yoğun bakım
servisleri vardır. Burada, özellikle ihtisas veren hastanelerde bir kardiyoloji
uzmanı da nöbet tutar. Asistanı, döner sermayeden fazla pay alırken, aynı şekilde,
orada çalışan koroner kardiyoloji uzmanı, bu kanuna göre, döner sermayeden
fazla pay alamayacaktır. Yine, kardiyovasküler cerrahi yoğun bakım adı altında
çalışan yoğun bakım üniteleri vardır. Ameliyat olan ve yoğun bakım gerektiren
hasta orada yatarken, bazı kritik hastalarda, kardiyovasküler cerrahi
uzmanları, yani, kalp cerrahisi uzmanları da bunun başında bekler. Yine, orada,
bir asistan, ücret alırken, bir anestezist, döner sermayeden fazla pay alırken,
bunlar da alamayacaktır. Aynı şekilde, yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde, zaman zaman kan
değişimi gerekir. İhtisas veren bir hastane olsa da, vermeyen bir hastane olsa
da, bu kan değişimini, bir çocuk hastalıkları uzmanı yapar. Orada, bir asistan
böyle bir farkı alırken, uzman alamayacaktır. Yine, doğumhanede, özellikle ihtisas vermeyen hastanelerde, eğer, bir
kadın doğum uzmanı nöbet tutuyorsa, orada doğum yaptırıyorsa, orada çalışan
personel, müstahdem, hemşire, ebe ek döner sermaye alırken, doğum hastalıkları
uzmanı, bu farkı alamayacaktır. Aynı şekilde, büyük hastanelerde acil servisler vardır. Bazı
hastanelerimizde, acilin içerisinde ameliyathane de vardır. Bu ameliyathanede
çalışan anestezi uzmanı -gündüz ve gece için konuşu-yorum- döner sermayeden
fazla oranda pay alırken, aynı acil cerrahide çalışan genel cerrahi uzmanı veya
başka bir cerrahi uzmanı, bu payı alamayacaktır. Ben, bu nedenle bu önergeyi
verdim; takdir Yüce Meclisindir. Aynı işte çalışan bir uzman bu farkı alamazken, bir asistana fark
verilmektedir. Bu yanlışın düzeltilmesi gayesiyle bu önergeyi verdim;
desteğinizi bekliyorum. Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, önergeyi... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, önergenin oylanması esnasında karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Uygulayacağım tabiî efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Hükümet önergeye katılsaydı istemezdim; ama,
katılmadığı için istiyorum. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Kamer Genç, sağlık personelinin Tunceli'ye
gitmesini istemiyor; bunun kayıtları geçmesini istiyorum. BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza tekrar sunacağım ve
oylamayı elektronik cihazla yapacağım. Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir, karar yetersayısı vardır. Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında yer alan "ve Sosyal Yardım"
ibaresinin metinden çıkarılması Komisyon tarafından teknik bakımdan
istenilmektedir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o öyle olmaz; önerge okunsun. BAŞKAN - Maddeyi, bu redaksiyon istemiyle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Öyle redaksiyon olmaz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Başkanım, itiraz edeceğinizi bildiğim için, sizin
zamanınızda da, böyle bir uygulama, teknik bakımdan olduğu için... KAMER GENÇ (Tunceli) - Maddeden kelime çıkarmak olmaz... BAŞKAN - Efendim, arz edeyim. Türkiye Cumhuriyetinde Sağlık Bakanlığı mı var; Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı mı var?! KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana ne canım; Bakanlık kendi ismini bilmiyorsa,
beni mi öğreteceğim! BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan yapmamış; rica ederim. Yüce Mecliste bütün
partilerin üyesi var; istirham ederim yani... (MHP sıralarından alkışlar)
Yapmayın allahaşkınıza... 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 209 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir. EK MADDE 2. - Döner sermaye işletmelerinin saymanlık hizmetleri, Maliye
Bakanlığınca kurulacak döner sermaye saymanlığı ve Maliye Bakanlığınca atanacak
sayman ve saymanlık personeli tarafından yürütülür. Maliye Bakanlığınca kadro tahsis
edilerek atama yapılıncaya kadar saymanlık işlemlerinin bir aksamaya meydan
verilmeden yürütülebilmesi için Sağlık Bakanlığınca sayman dışında yeteri kadar
personel görevlendirilerek saymanlık hizmeti yürütülür. BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili
Sayın Mahfuz Güler; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, sözlerimin başında,
İstanbul'da şehit düşen polisimize Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine
başsağlığı diliyorum, yaralı polis kardeşlerime de Allah'tan acil şifalar
temenni ediyorum. Sağlık Bakanlığının hazırladığı, 568 sıra sayılı Yasa Tasarısının 2 nci
maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının hazırladığı bu tasarı,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşüldüğü sırada, ana
çocuk sağlığı, sağlık ocağı ve halk sağlığı laboratuvarları gibi koruyucu
sağlık hizmetleri veren birimlerin, eskiden olduğu gibi; yani, şu anda devam
ettiği şekliyle, halka ücretsiz olarak sağlık hizmetini sunması
kararlaştırılmıştı. Bizim, Sağlık Komisyonunda oybirliğiyle kabul ettiğimiz 2
nci maddede aynen şöyle denilmektedir: "Sağlık Bakanlığına bağlı il
düzeyindeki mevcut döner sermayeli işletmeler birleştirilir ve birinci basamak
sağlık hizmeti sunan kurum ve kuruluşlardaki ana çocuk sağlığı, sağlık ocağı ve
halk sağlığı laboratuvarları gibi koruyucu sağlık hizmetleri dışında kalan
tedavi hizmetlerini de kapsamak üzere her ilde bir adet döner sermayeli işletme
kurulur. Sosyal güvencesi olmayanlar arasında ödeme gücü olmadığı
belirlenenlerden ücret alınmaz. Sosyal güvenlik kurumlarına tabi olanlardan
bağlı olduğu sosyal güvenlik kuruluşundan tahsil edilmek üzere, ücret alınır.
Sosyal güvenlik kurumlarından yapılacak tahsilata ilişkin yöntem Sağlık
Bakanlığı ile ilgili bakanlıklar arasında imzalanacak protokollerle belirlenir.
Büyük illerde Sağlık Bakanlığının teklifi ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü
üzerine birden fazla döner sermaye işletmesi kurulabilir." Ancak, her ne hikmetse, bizim Komisyonumuzda, Sayın Bakanın da katıldığı
bu madde, bu şekliyle oybirliğiyle onaylandığı halde, kabul edildiği halde,
Plan ve Bütçe Komisyonunda, sağlık ocaklarının bundan böyle ücretli hale gelmesi
anlamına gelecek şekilde değiştirilmesi akıl ve mantık işi değildir. Bunu,
kabullenmemiz de tasvip etmemiz de mümkün değildir. Bakınız, bu 2 nci madde -demin, arkadaşımızın da okuduğu gibi- Plan ve
Bütçe Komisyonunda şu hale getirilmiştir: "Döner sermaye işletmelerinin
saymanlık hizmetleri, Maliye Bakanlığınca kurulacak döner sermaye saymanlığı ve
Maliye Bakanlığınca atanacak sayman ve saymanlık personeli tarafından
yürütülür. Maliye Bakanlığınca kadro tahsis edilerek atama yapılıncaya kadar
saymanlık işlemlerinin bir aksamaya meydan verilmeden yürütülebilmesi için
Sağlık Bakanlığınca sayman dışında yeteri kadar personel görevlendirilerek
saymanlık hizmeti yürütülür." Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açık ve net olarak ifade
ediyorum, sağlık ocaklarının pa-ralı hale gelmesini düşünmek, zaten çok zor
durumda olan vatandaşımızı daha da perişan hale getirecektir. Bu haliyle
hastanelerde tedavi olamazken; devlet hastanelerinde kurulan derneklere, çok
cüzî miktarlardaki makbuz karşılığı muayene ve tetkiklerini yaptıramazken,
şimdi, kalkıyor, bu hizmetleri paralı hale getirmeye çalışıyoruz. Bunun vebali
büyüktür. Esasen, hükümetin getirdiği, Sağlık Bakanlığının da hazırladığı tasarıda
böyle bir madde yokken, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu madde üzerinde
değişiklik yapılmasını anlamak da mümkün değildir. Ancak, Sayın Bakan, yaptığımız görüşmede, sağlık ocaklarını paralı hale
getirmek istemediklerini, burada yanlış bir anlamanın olduğunu söylemişlerdir.
Biz, iyi niyetli, gayretli çalışmalarıyla hizmet veren Sayın Bakandan, bu
konunun açıklığa kavuşturulmasını bekliyor, bunun düzeltilmesi gerektiğine
inanıyoruz. Esasen, Anayasaya göre de, aksi bir düzenlemenin yapılması mümkün
değildir. Benim kişisel kanaatim, bu maddenin önergelerle düzeltilerek, bu
muğlak ifadenin açıklığa kavuşturulması şarttır ve gereklidir diye düşünüyorum.
Yeri gelmişken, şunu da vurgulamak istiyorum: Aslında, sağlıkla ilgili
bir tasarıda, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun esas komisyon
olması gerekirken, Plan ve Bütçe Komisyonunun esas komisyon, Sağlık
Komisyonunun ise tali komisyon olması doğru bir uygulama da değildir. Bu yetki
kargaşasının, İçtüzük değişikliği sırasında mutlaka düzeltilmesi gerektiğine
inanıyorum. Biz, anamuhalefet partisi olarak, bugüne kadar, Sağlık Bakanlığının
getirdiği her olumlu tasarıya destek verdik. Bakınız, bu tasarıyla, sağlık
çalışanlarımızın, doktor, hemşire, ebe, sağlık memuru, laboratuvar teknisyeni
ve diğer bütün yardımcı sağlık personelinin ücretlerinin artırılması talep
edilmektedir. Biz, bütün bu iyileştirmelere, Sağlık Komisyonunda destek verdik
ve her zaman destek vermeye de hazırız. Bizim inancımıza göre, bugün, bir uzman
hekimin aldığı 350 milyon lira, çok düşük bir ücrettir ve bu ücretin mutlaka
artırılması, iyileştirmelerin vakit geçirilmeden yapılması gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya standartlarına
bakıldığında, gelişmiş ülkelerin sağlık hizmetlerine bakıldığında, ülkemizdeki
sağlık hizmetlerinin bu standartların çok altında olduğu görülecektir. Sağlık
personelinin ücret politikası, mutlaka, zaman geçirilmeden ele alınmalı ve
çağın gereklerine uygun hale getirilmelidir. Bu yasa tasarısıyla, sağlık çalışanlarının ücretlerinde bir nebze de
olsa bir iyileştirme yapılacağından, bu yasa tasarısına destek vereceğimizi
ifade ediyor, bu vesileyle yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce
Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Güler, teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın İbrahim
Konukoğlu'nda. Sayın Konukoğlu da süreyi aynı şekilde kullanırsa, Allah'ın inayetiyle,
bu maddeyi bitirip kapatırız efendim. DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, bugün kaybettiğimiz polisimizin
ailesine başsağlığı, bu şehidimiz için de Allah'tah rahmet diliyorum. Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumlarıyla ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunu-yorum; grubum ve
şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Kanunun gerekçesinde, hastanelerde vardiyalı sisteme geçildiği,
hastanelerin 24 saat hizmet verdiği ve sağlık personelinin özverili
çalışmalarına karşı hak ettikleri ücreti almadıkları ifade edilmektedir;
doğrudur. Yalnız, sağlık personeli, vardiyalı sistemden önce de özveriyle
çalışmaktaydı. Sağlık personelinin gecesi, gündüzü, bayramı, tatili yoktur. 24 saat
nöbet tutar, sonra, çalışmaya yine devam eder. Sağlık personelinin yorgunum,
moralim bozuk demeye hakkı yoktur. Her zaman, hastasına gerekli müdahaleyi,
zaman ve mesai gözetmeden yapmak zorundadır. 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununda devlet memurlarının çalışma süresi haftada 40 saatken, 2368 sayılı
Kanunla, sağlık personelinin çalışma süresi haftada 45 saat olarak
belirlenmiştir. Buna rağmen, hekimlerin gerçek çalışma süresi daha da uzundur.
Gerçek çalışma süresi içinde nöbet, çağırılmalar ve icapçılığı da göz önüne
almak gerekir. Uzun çalışma, düzensiz çalışma, acil ve beklenmeyen durumlar
nedeniyle son anda ortaya çıkabilen değişiklikler, göreve çağırılmalar, acil
çağırılmalar ve icapçılık, hastanede çalışanların iş dışındaki yaşamlarında da
büyük bir strese yol açmaktadır. Sağlık çalışanları, bütün bu zorlukların yanında, yaptıkları iş
nedeniyle de risklere maruzdur. Bunlar, enfeksiyon hastalıkları, AIDS, Hepatit
B ve C gibi hastalıklar ve meslekte olan stres ve ilaç alışkanlıklarıdır.
Sağlıkta çalışanlardan, bütün bu olumsuzluklara rağmen, özveriyle çalışma
istenilmektedir; doğrudur, sağlık çalışanları özveriyle çalışmalıdır; ama,
devlet de, hak edilen ücreti vermelidir. 2001 yılında yapılan zamlarla beraber
8 inci derecenin 3 üncü kademesindeki bir pratisyen hekim 320 milyon, 1 inci
derecenin 2 nci kademesindeki bir uzman hekim ise 425 milyon maaş alacaktır. Bu
maaşlar, 4 kişilik ailenin bile geçimini sağlamaktan uzaktır. Bu maaşların
düşük olduğu kabul edilerek, bu kanun teklifi getirilmiştir. Maaşların
artırılması fikri doğru olmakla beraber yöntem yanlıştır. Bu şekilde bir maaş
artışının, hem devamlılığı yoktur, hem de emekliye faydası olmayacaktır.
Ayrıca, döner sermaye geliri az olan küçük hastanelerde de bu sağlık
çalışanlarına bir faydası görülemeyecektir. Yine, getirilen kanun tasarısıyla, yoğun bakım, yanık, diyaliz,
ameliyathane, doğumhane, yeni doğan ve acil serviste çalışan sağlık personeli
ile muayenehane açmayan başhekimlere döner sermayeden yapılan ödeme tutarları
artırılmaktadır. Bunların dışındaki bölümlerde çalışan doktor, hemşire ve
sağlık personelinde ise artış söz konusu değildir. Bu personel de, diğerleri
gibi yoğun bir tempoda ve risk altında çalışmasını sürdürmektedir. Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla tüm sağlık ocaklarında
yapılacak tedavi hizmetleri paralı hale getirilmektedir. Bu kanundan sonra
sağlık ocağında fakir ve yoksul bir hastanın, eğer yeşil kartı yoksa, muayene
ve tedavi olma şansı ortadan kalkmaktadır. Geçen yıl Sağlık Bakanlığı 37 500 yeni kadro almıştı. Bu kadro ile
özellikle doktor, ebe ve hemşire olmayan sağlık kuruluşlarının eksiği
tamamlanacaktı. Görüyoruz ki, bu kadrolar kullanılmadan personel ihtiyacını
karşılamak üzere 9 100 yeni kadro ihdas edilmektedir. Sağlık Bakanlığında
personel dağılımı zaten dengesizdir. Bu kanunla, personel yığılımı olan büyük
şehirlere 9 100 personel daha
alınacaktır. Doktorsuz, ebesiz, hemşiresiz sağlık kuruluşlarında durum
değişmeyecektir. Bu durumda, döner sermaye imkânları kullanılarak, istenilen
yere daha fazla personel alma imkânı, hem de imtihan yapılmadan, devlet
memurluk sınavına girmeden sağlanmaktadır, yaratılmaktadır. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Nereden çıkarıyorsun!.. İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Öyle... Sayın Bakan söyledi. Döner sermaye
imkânlarıyla kadro dışı alınacak, sözleşmeli olarak alınacak; tabiî ki
imtihansız olarak alınacak. Sayın milletvekilleri, Anayasamızın 56 ncı maddesi, herkesin sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu, devletin herkesin hayatını
beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla görevli olduğunu ifade
etmektedir. Bu kanunla, devlet, bu görevini de ihmal etmektedir. Bilindiği gibi, ülkemizde SSK ve Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık
kuruluşlarında çalışanlar pe-rişan ve mağdur durumdadır. Buralara bağlı olarak
çalışan personel, çalışma şartlarından, maaşının düşüklüğünden ve özlük
haklarının verilmeyişinden dolayı şikâyetçidir. Bu kanunla, bu kötü şartların hangisi düzeltilecektir... Hasta da
şikâyetçidir, beklediği kuyruklardan şikâyetçidir, hakkı olan insanca davranışı
göremediği, hızlı ve yeterli tedavi alamadığı için şikâyetçidir. Peki, bu kanun
bunların hangisini düzeltecektir, hangi soruna çare olacaktır? Sağlık
Bakanlığı, bu palyatif tedbirler yerine köklü çözümler üretmelidir. Sayın milletvekilleri, Türk insanı, artık, ulaşılabilir, kolay ve
kaliteli sağlık hizmetine kavuşturulmalıdır. Sağlık Bakanlığı, bunları çözmeye
zaman ayırmalıdır. Ülkemizde yaşayan insanlarımızın büyük bir çoğunluğu sağlık güvencesine
zaten sahiptir; ancak, bu hizmetin de kalitesi yetersizdir. Kalan insanlarımız
da, hızla, sağlık güvencesi kapsamına alınmalıdır. Bunun için, bu güvenceye
sahip olmayan insanlardan, ekonomik durumu iyi olanlardan prim alınarak, yoksul
olanların ise priminin devlet tarafından ödenmesiyle genel sağlık sigortası
hızla yürürlüğe konulmalıdır. Zaten, yoksul ve fakir olan 9,5 milyon yeşil
kartlının tedavi gideri, yetersiz de olsa, devlet tarafından karşılanmaktadır.
Devlet, artık, hastaneleri sübvanse etmek ye-rine, fakir ve yoksul
vatandaşlarının sağlık sigortasını ödemelidir. Birinci basamak sağlık hizmeti veren sağlık ocakları ve dispanserlerin
standardı yükseltilmelidir. Bu merkezlere, elektrokardiyografi, laboratuvar
aletleri gibi cihazların alınmasıyla, bu merkezlerde bazı rutin tetkiklerin
yapılmasıyla, hastaların bu merkezlere güveni artacaktır. Böylece, hastane
kapılarındaki yığılmalar da azaltılmış olacaktır. Sayın milletvekilleri, ülkemizde, artık, aile hekimliği müessesesinin
kurulma zamanı gelmiştir. Pratisyen hekimler, aile hekimliği için
yönlendirilmelidir. Her ailenin bir aile hekimi olmalı, dileyen, aile hekimini,
dilediği zamanda değiştirebilmelidir. Aile hekimi de, kendisine ne kadar hasta
kaydederse o kadar çok kazanacağı için, hastalara fazlasıyla ilgi ve hizmet
sağlayacaktır. Acil durumda, aile hekimi, hastayı hastaneye sevk edecek ve onun
verdiği bilgiler doğrultusunda da hızla tedaviye başlanacaktır. Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler hızla özerk hale getirilmelidir.
Bunların yönetim kurulları tarafından gelir-gider dengeleri sağlanmalı, bu
sağlık işletmeleri, ihtiyaçlarına göre personel alır veya çıkarır hale
getirilmelidir. BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, toparlar mısınız efendim. İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Böylece, diğer hastanelerle de rekabet
imkânı sağlanmış olacaktır. Sayın milletvekilleri, gerek SSK'da gerek Sağlık Bakanlığı
hastanelerinde rekabet ortamı yoktur. Hizmeti nasıl verirse versinler, SSK'lı
hasta SSK hastanesine gitmeye mecburdur. Aynı şekilde, Bağ-Kurlu, devlet memuru
ve yeşil kartlı da, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelere gitmek zorundadır. Bu
hastanelere giden hastanın hekim seçme şansı da yoktur. Hangi hekime verilirse,
o hekime tedavi olmak zorundadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Bitirirseniz memnun olurum efendim; maddeyi bitirmek istiyorum
çünkü. İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; herkesin sağlık sigortasına ve
sağlık güvencesine kavuşmasından sonra, isteyen, istediği sağlık kuruluşunda
tedavi olur, hekimini ve tedavi olmak istediği yeri kendi seçer. Böylece,
sağlık kuruluşları arasında rekabet artar, kalite yükselir, hizmet ucuzlar. Bu
imkânlar sağlandıktan sonra sağlık ocakları ücretli hale gelecek olsaydı, biz
de bu kanun tasarısına destek olurduk; ancak, genel sağlık sigortası çıkmadan
böyle bir uygulama, özellikle periferde yer olan sağlık ocaklarına başvuran
halkımıza zarar verecektir. Zamanım dolduğu için, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor; konuşmama daha
sonra devam edeceğimi belirtiyorum. BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, teşekkür ederim efendim. Gruplar adına konuşmalar bitmiştir. Şahısları adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Sağlık
Bakanlığında döner sermayelerin güçlendirilmesi ve çalışanların döner
sermayeden elde edecekleri hakların genişletilmesiyle ilgili düzenleme getiren
kanun tasarısının 2 nci maddesinde şahsen söz almış bulunuyorum. Bu tasarıyla, bildiğiniz gibi, döner sermayede çalışanlara ekgelir temin
edilmektedir. Hastanelerde de, doktorlar tarafından özel sağlık hizmeti verilme
imkânı getirilmektedir; yani, muayenehane açıp, dışarıda ameliyat yapacağına,
saat 16.00'dan sonra olmak şartıyla, devletin hastanelerinde de özel
hastalarını kabul etmek ve onları tedavi etmek, gerekli olan hizmetleri yapma
imkânı getirilmektedir. Döner sermayeden verilecek pay da yüzde 50
yükseltilmektedir. Üzerinde konuştuğum 2 nci madde, döner sermayeyle ilgili düzenleme
getirmektedir. Bu maddede, Maliye Bakanlığının tasvibiyle, il seviyesinde, 1999
yılı gayri safî geliri 1 trilyonun altında olan illerde döner sermayelerin
birleştirilme hükmü getirilmekte; büyük illerde birden çok döner sermaye
kurulma imkânı getirilmektedir. Tabiî, bunlar, esas itibariyle, sağlık
hizmetinde çalışan personelin, mesaisinin daha fazlasını sağlık hizmetlerine
tahsis etmesi, hem mevcut olan sağlık kuruluşlarının, yatırımlarının,
teçhizatının daha randımanlı, daha yüksek verimle; yani, günlük kullanma
kapasitesi itibariyle kapasitesinin yükseltilmesi bakımından faydalı bir
düzenlemedir; ancak, bizim, burada, öncelikle istediğimiz husus, bu sağlık
camiasının genel olarak ücretlerinin iyileştirilmesidir. Şimdi döner sermayeden
faydalanacak olanlarda bir iyileşme getiriyoruz; ama, diğerlerinde
getiremiyoruz. Sağlık camiasının öncelikle bir bütün olarak ele alınıp,
bunların ücretlerinin çalışılabilir, yaşanabilir bir seviyeye getirilmesidir.
Bu camia, biliyorsunuz, geçenlerde, yürüyüş yaptı, boykot yaptı, birtakım
gösterilerle kendi taleplerini ortaya koymuş bulunmaktadır. Hükümete de bir yetki kanunu verdik. Bu yetki kanununda, tabiî, sağlık
personelinin, mühendislerin, teknik elemanların, idarecilerin, üniversite
hocalarının, öğretmenlerin, birtakım özel meslek ve ihtisas sahibi kişilerin,
kamuda çalışanların özlük haklarını geliştirici istikamette, süratle bunu
kullanması lazım. Tatilden önce verdiğimiz yetkiyi yanlış istikamette
kullanmaya yöneldi ve o, olmadı; tabiî, hükümet de müteessir, biz de
müteessiriz o yetkinin yanlış istikamette kullanılması tavrından; ama, şimdi,
son verilen yetkinin, süratle, kamu çalışanlarının, özellikle biraz önce arz
ettiğim sahalarda çalışanların durumunun iyileştirilmesi için kullanılması
lazım; ancak, tabiî, bu yetmez; genel olarak memurların durumunun
iyileştirilmesi lazım, devletin çalıştırdığı kişilerin karnını doyurması lazım.
İşin esası budur. Bayram vesilesiyle bulunduğum bir ilde, memurlarla görüşürken, bakın şu
tabloya değerli milletvekilleri. Onbeş yıllık, lise mezunu -ki, genellikle
memurlarımızın büyük çoğunluğu hep orta ve lise tahsili seviyesindedir- bir
memurun eline geçen para, bugün 165 milyon ile 185 milyon lira arasındadır. 165
milyon, 180 milyon lira... Nereye harcar bunu? En az 50 milyon lira kira verir
küçük bir ilde, ilçede olsa. Yakıt ayda 15 milyon lira; iki ton kömür, bir ton
odun alsa, ortalama 15 milyon lira yakıt gideri tutar -senede takriben 200 milyon lira- telefon gideri 10 milyon
lira, su gideri 5 milyon lira, elektrik gideri 10 milyon lira, eder 90 milyon
lira. Geriye ne kaldı; gıdası için, beslenmesi için, giyimi için, eğitimi için,
ufak tefek sağlık harcamaları için 75 milyon lira ile 90 milyon lira arasında
bir para kaldı. Bu memurların birçoğu, çoluk çocuklarına bakamıyorlar aylık
gelirleriyle ve çoluk çocuklarını, kayınpederlerine, başka yerlere emanet edip,
kendileri ayakta durmaya çalışıyorlar. Bizim hükümetten talebimiz şudur -ben, bunu, geçenlerde, yetki kanununun
müzakeresinde de arz ettim muhterem üyelere- hükümetin, bir kere, bütün devlet
memurlarına, seyyanen -yüzde olarak değil, seyyanen- 50 milyon lira zam yapması
lazım; yani, 1 milyar lira maaş alan da 50 milyon lira alacak, 150 milyon, 170
milyon lira alan da 50 milyon lira alacak. Bir kere, küçük maaşlı memurların
durumlarının iyileştirilmesi lazım. Bu, 2001 yılı içindir. 2002 yılı için de,
100 milyon lira ilave getirip, bir kere, en az memur maaşını, ayda 1 000 mark
seviyesine, 300 milyon lira seviyesine getirmek lazım. Eğer bu insanları
çalıştıracaksak, bu kurumları bunlar yönetecekse, bu hizmetleri bunlar
yapacaksa, oralarda, hiç olmazsa geçinebilecekleri asgari bir gelire sahip
olmaları lazımdır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfeder toparlarsanız minnettar kalacağım. CEVAT AYHAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. Yani, hükümetin, öncelikle bunu dikkate alması lazım. Kamu çalışanlarının,
bugün, Türkiye genelinde sıkıntısı budur. Emekliliğinde geçinemiyor, çalışırken
geçinemiyor; yani, üniversite mezunu, normal yirmi yıllık bir devlet memuru,
okuyan bir - iki çocuğu varsa, emin olun, çocuklarının masrafını karşılamaktan
acizdir. Bugün, hangi lisede, hangi üniversitede okutursanız okutun, dışarıda
okuyorsa, bunun, 50 ilâ 100 milyon liralık bir eğitim gideri vardır. Nereden
karşılayacak bunu? Bu sefaleti memurlarımız yaşıyor, bu sıkıntıyı memurlarımız
yaşıyor. Bu yılki bütçede, ek vergilerden, aşağı yukarı 1,6 katrilyon liralık bir
gelir var. İnşallah istikrarlı şekilde devam eder; fazla olan, muhtemel
masraflar için maliyenin rezervde tuttuğu bu gelirin, bu memurların
maaşlarının, geçimlerinin iyileştirilmesi için kullanılması lazımdır. Bu, bir
ıstıraptır. Kulaklarımıza geliyor, gözlerimizin önüne geliyor. Bunu çözmek
lazım. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Söz sırası, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'te. Buyurun efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, 2 dakika var efendim. BAŞKAN - Efendim, 55'e göre uzatacağım; siz konuşmayacak mısınız? KAMER GENÇ (Tunceli) - Peki... Ben, Sadri Beye devrediyorum. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Ben talep etmiştim, orada var; Kamer
Bey bana devretti. BAŞKAN - Nerede var efendim? MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Gönderdik efendim, deminki şeyle... BAŞKAN - Buyurun efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 568 sıra sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile
Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun Tasarısının 2
nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize
saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı, insan sağlığı için
çok önemlidir. Sağlık hizmeti, adalet, eğitim, savunma gibi, devletin temel
görevlerinden biridir. Devlet, öncelikli olarak, vatandaşlarına yeterli ve
kaliteli bir sağlık hizmeti vermek zorundadır. Türkiye'de sağlık sorunlarını iki bölümde ele alalım: Birincisi,
personel bakımından... Anayasamızın 56 ncı maddesine göre, herkes, sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Devlet, herkesin hayatını, beden
ve ruh sağlığını korumak mecburiyetindedir diyerek, sağlığın önemini ve
devletin temel görevi olduğunu belirtmiştir. Yine, Anayasamız, devletin sosyal
devlet olduğunu kabul ettiğine göre, bu tasarı, sağlıkta çalışanlar arasında
dahi eşitsizlik ve adaletsizlik meydana getirmektedir. Yani, bugün, ülkemizde,
devletin yeterli ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunduğunu söylemek mümkün
değildir. Sağlık sistemimiz büyük sorunlar ve sıkıntılar içerisindedir. Sağlık
hizmetlerinden de kimse memnun değildir. BAŞKAN - Sayın Yıldırım, bir dakika efendim... Sayın milletvekilleri... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, süreyi uzatacaksanız, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kendi adamınız konuşuyor, bırak da konuşsun... BAŞKAN - Efendim, madde bitimine kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Sayın efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, sağlıklı bir sayım yapma imkânı
yok. BAŞKAN - Yaparız efendim; üç kişiyiz... İstirham ederim... Efendim, madde bitimine kadar sürenin uzatılması, oylarınızla kabul
edilmiştir. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Teşekkür ediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - "Kabul edenler" dediniz;
"etmeyenler" demediniz. BAŞKAN - Kabul edenler dedim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Teşekkür ederim.(Gülüşmeler) Haklıya haklı; bir şey diyemem. Buyurun. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Efendim, artık, sürenin takdirini size
bırakıyorum. BAŞKAN - Efendim, buyurun, rica ederim... Pazarlık yapmayın bu saatten
sonra; konuşun konuşacağınız kadar. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Anayasamız, devletin sosyal devlet
olduğunu kabul ettiğine göre, bu tasarı, sağlıkta çalışanlar arasında dahi
eşitsizlik ve adaletsizlik meydana getirmektedir. Yani, bugün, ülkemizde,
devletin yeterli ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunduğunu söylemek mümkün
değildir. Sağlık sistemimiz, büyük sorunlar ve sıkıntılar içerisindedir. Sağlık
hizmetlerinden de kimse memnun değildir; çünkü, insanlarımıza sağlık hizmeti
verecek olan sağlıkçılar çok zor şartlar altında çalışmaktadırlar. Doktorlar
mağdur. Hele, sağlık sektörünün belkemiğini teşkil eden, hatta, onlar olmadan
sağlık hizmeti verilemeyen hemşireler daha da mağdur. Zor şartlar altında,
köylerde, kasabalarda görev yapan ebeler, tüm sağlık teknisyenleri ve sağlık
memurları da onlardan daha fazla mağdur. Öyleyse, tüm sağlıkta çalışanların
durumunu düzeltmek mecburiyetindeyiz. Değerli milletvekilleri, sağlıkta çalışanların karnını doyurmadan,
durumunu iyileştirmeden, siz, bu personelden, doktorundan, hemşiresinden,
ebesinden, sağlık memurlarından, teknisyenlerinden, laborantlarından ve hasta
bakıcılarından hastaya bakmasını nasıl isteyebilirsiniz?! İyi düşünün! Hatta,
müsaade ederseniz, değil sağlıkta çalışanlar, ben, tüm kamuda çalışanların
durumunu iyileştirelim diyorum; çünkü, ayırım olmasın. Değerli milletvekilleri, sağlık sorunlarını bir de vatandaş bakımından
ele alalım. Burada durum daha da vahim. Hasta olan vatandaşımız, hastaneye
gitmektense ölmeyi tercih ediyor; çünkü, vatandaşın, sağlık masraflarını
ödeyecek gücü yoktur. Kuyruklarda çektiği çile, vatandaşı bıktırmış durumdadır.
Buna kökten çare bulmamız gerekir. Sosyal güvencesi olanların, yeşil kartı
olanların dışında, bir de yeşil kartı olmayan, yani hiçbir sosyal güvencesi
olmayan fakir vatandaşlarımız var. Ülkemizde, nüfusumuzun yüzde 20-25'i
civarındaki insanlarımız bu durumdadır. Esas mesele de, sorunlar da
bunlardadır. Hastanelerde rehin kalan, hatta doğum yaptıysa çocuğunu rehin
bırakan insanlar bunlardır. Bunların durumuna çare bulmak gerekir; ama,
Bakanlığa ayrılan bu bütçeyle imkânsız görüyorum. Buna rağmen, ben, yine diyorum ki, sayın hükümet, sağlığa çare bulun.
Avrupa Birliğine gireceğimiz sırada, insanların perişan olmasını ve
hastanelerde rehin kalmasını önleyin. Bakınız, bu hususta, Doğru Yol Partisinin
sağlık reform tasarısı verilmişti; ama, görüşmek mümkün olmadı. Gelin, bu
tasarıyı görüşelim ve çıkaralım diyorum. Sayın Bakanım, Plan ve Bütçe Komisyonunda da arz etmiştim; Eskişehir'de
otuz sene evvel yapılmış bir devlet hastanesi var. Nüfus, merkezde 485 000
olmuş; halen tek hastane! Bu da yeterli değil. Ben, ayrıca, Tepebaşı bölgesine
de bir hastane yapılmasını istiyorum. Yine, Eskişehir'de 64 mahalle var... BAŞKAN - Sayın Yıldırım, toparlar mısınız efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Yeteri kadar sağlık ocağı yoktur.
Eskişehir'in Sivrihisar ve Çifteler İlçeleri hariç, diğer ilçelerde hastane
yoktur; ancak, Seyitgazi, Alpu, Sarıcakaya İlçelerinde, yapımı beş altı senedir
devam eden hastaneler, halen açılamamış ve faaliyete geçememiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kesildi) BAŞKAN - Efendim, 7 dakika oldu... 1,5 dakikasını oylamaya saydık... MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Efendim, çare sağlıkta nedir diye
sorarsanız, bütçe yetersizdir, Sağlık Bakanlığı bütçesine en az yüzde 10 pay
ayrılmalıdır. Türkiye'de sağlık sektörünün gerçekçi ve samimî bir planlamaya
ihtiyacı vardır. Herkese sağlık sigortası kapsamında sağlık hizmetinden
yararlanma hakkı sağlanmalıdır. Bölgelere yeteri kadar sağlık ocağı ve hastane
açılmalıdır. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan fakir fukaraya bedava tedavi olma imkânı
tanınmasını diliyor, Yüce Heyetinize ve bizi izleyen vatandaşlarıma da, Doğru
Yol Partisi ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Tabiî, sözü, Doğru Yol Partisi adına değil, şahsınız adına aldığınıza
göre... MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Alışkanlık Sayın Başkanım. BAŞKAN - Aslını inkâr eden haramzade; ben bir şey demedim ki... Efendim, madde üzerinde görüşmeler tamamlandı. Şimdi sorulara geçiyoruz. Sayın Güler, buyurun. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanımıza
aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum; teşekkür ederim efendim. Birinci sorum: Sayın Bakanım, Bingöl Devlet Hastanesinde hâlâ beyin
cerrahı uzmanı, radyoloji uzmanı, biyokimya ve mikrobiyoloji ile intaniye
uzmanı bulunmamaktadır. Çok ihtiyaç duyulan bu uzman hekimler ne zaman
atanacaklardır? İkinci sorum: Bingöl'e bağlı Solhan İlçemiz devlet hastanesi, Genç
İlçemiz devlet hastanesi, Karlıova ve Kiğı İlçelerimizdeki devlet
hastanelerinin hiçbirinde uzman hekim bulunmamaktadır. Bu ilçelerimize uzman
hekim veya hekim ne zaman atanacaktır? Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Sayın Dayanıklı, buyurun efendim. BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın
Bakanıma aşağıdaki sorumu yöneltmek istiyorum. Döner sermayeleri yöneten saymanlıklarda kalifiye eleman bulma konusunda
zorluklar yaşadığımızı biliyoruz. Örneğin, Sağlık Bakanlığında 1 270 küsur
saymanlık kadrosu olmasına rağmen, 470 adeti hâlâ boşmuş. Maliye Bakanlığı, her
biri ayrı ayrı ihale yapan tıbbî malzeme, ilaç alımı yapan döner sermayelerin
birleştirilmesini talep ediyor. Amaçları, herhalde, burada yaşa-nabilecek
usulsüzlükleri önlemek. Kanuna göre, saymanlıklar, Sağlık Bakanlığı teklifi
üzerine birleştirilecek deniyor; temennimiz de o yöndedir. Acaba, Sağlık
Bakanlığına bağlı döner sermayelerde yapılan tüm ihalelerin (ilaç, teçhizat,
malzeme alma vesaire) internet ortamında yapılması konusunda bir çalışmanız var
mı Sayın Bakanım? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Sayın Çulhaoğlu, buyurun. MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) - Sayın Başkanım, müsaadenizle, bir
tabirin düzeltilmesi için söz aldım. Söz aldığım dakikalarda burada olan Sayın Kamer Genç, saygıdeğer
arkadaşımız, Sayın Bakanımıza 1 inci maddede bir soru sormuş idi ve bu soruyu
sorarken, sehven kullandığına inandığım ve zabıtlara geçmesi açısından
"dişçi" tabirinin "diş hekimi" olarak düzeltilmesini
isteyecektim; ama, kendisi burada yok; artık, zabıtlara geçmesi açısından
sizden istiyorum. Sağ olun. BAŞKAN - Anlaşılmıştır efendim; teşekkür ederim. Sayın Hasan Akgün?.. Yok. Sayın Zorlu, buyurun. MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma
bir soru sormak istiyorum. İnşallah, şimdiki, çıkaracağımız kanunla, sağlık personelinin dertlerine
bir nebze olsun çare bulabileceğiz. Benim sorum şu: Birçok kurumda yıpranma payı veriliyor. Sağlık
çalışanları da, birçok bulaşıcı hastalıkla mücadele ediyor, insan sağlığıyla
ilgileniyor. Acaba doktorlarımıza, hemşirelerimize veya -sadece, şu anda,
röntgen teknisyenlerine veriliyor- diğer sağlık çalışanlarına da yıpranma
payını vermeyi düşünüyor muyuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Enginyurt, buyurun; son sual sizin. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana
sorumu sormadan evvel, İstanbul'da şehit edilen polislerimize Cenabı Allah'tan
rahmet dilemek istiyorum. Sayın Bakan, inşallah, yarın çıkacak olan bu kanunla, binlerce insan,
gerçekten, bu hayat standartlarında, en azından, kısmî de olsa bir rahatlama
içerisine girecek. Lakin, bu kanun tasarısında, sağlık personelinin de bu Döner
Sermaye Kanunundan istifade etmesi yolunda bir çalışma olamaz mıydı ya da
bunlar da istifade edecek mi? Çünkü, öyle zannediyorum, hemşireler, doktorlar
bu kanundan istifade ediyorlar; ama, sağlık memuru olarak, işte, döner
sermayede görev yapanlar, eczanelerde görev yapanlar, bu yasadan istifade
edecekler mi? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Bakan, yazılı mı cevap verecesiniz? SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Evet, yazılı cevap vereceğim
Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Ek madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Ek madde 2 kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 2 nci maddeye, 2 yeni ek
madde eklenmesine dair iki önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu
kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı ve teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme
açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının hükmüdür. Bu
nedenle, önergeyi oku-tup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım;
komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden
kaldıracağım. Şimdi, önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 568 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesine, ek
madde 3 olarak aşağıdaki maddenin ilave edilmesini arz ederim.
Teklif edilen: Ek Madde 3. - Tamamen serbest çalışan hekimler, Sağlık Bakanlığına bağlı
hastanelerde döner sermayeye katkı sağlamak suretiyle teşhis ve tedavi
hizmetlerine katılabilir. BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, Komisyonumuzun çoğunluğu olmadığı için katılmıyoruz. BAŞKAN - Efendim, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılamadığından,
önergeyi işleme koymuyorum. Diğer önerge de aynı mahiyette ve aynı kapsamda olduğu için onu da
işleme koymuyorum efendim. Şimdi, 2 nci çerçeve maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Çok teşekkür ederim. Efendim, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, alınan
karar gereğince, 11 Ocak 2001 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 23.15 |
|