Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 52       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

42 nci Birleşim

10 . 1 . 2001 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Afyon Milletvekili Mehmet Telek'in, geçici işçi sorununa ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Yücel Erdener'in, tarımsal üretimin ve eğitimin 155 inci yıldönümünde tarımın durumuna ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ün, Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği Projesine  ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/553) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/275)

2.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/1035) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/276)

3.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/917) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/277)

4.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/918) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/278)

5.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/919) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/279)

6.- Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin Genel Kurulda görüşülmeyen komisyon metninin 13 ilâ 51 inci maddelerinin Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/736)

V.- ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517)

2.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu  (2/94,  2/232,  2/286,  2/307,  2/310,  2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4.- Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı : 568)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, Doğu ve Güneydoğunun sorunları konusunda 57. Hükümet programında yer alan projelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3130)

2.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Marmara depreminden sonra "Sizin de Bir Kardeş Aileniz Olsun" kampanyasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3199)

3.- Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Çayırhan Orta Anadolu Linyit İşletmelerinin TEAŞ'a devrine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3105)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu Saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Adana Milletvekili İsmet Vursavuş, Adana'nın düşman işgalinden kurtarılışının 79 uncu yıldönümüne,

İstanbul Milletvekili Ahmet Çakar, 18 Ocak 2001 tarihinde Fransa Ulusal Meclisinde ele alınacağı söylenen sözde Ermeni soykırımıyla ilgili yasa tasarısına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, spor terörüne ilişkin gümdemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Fikret Ünlü cevap verdi.

Fransa Ulusal Meclisinin gündemine alındığı öğrenilen sözde Ermeni soykırımı tasarısının Türk Ulusunu derinden yaraladığına; bu tasarının oy kaygısıyla verilmiş bir tasarı olduğuna; tarihin tahrif edilmesine ve önyargılara dayandığına; tarihçilerin gerçekleri ifade etme özgürlüğü ve çabasının bir kanunla engellenmeye çalışıldığına; TBMM'nin, ulusal parlamentoların, akademik tarih tartışmalarına taraf olarak katılmalarının, savcı ve yargıç görevi üstlenerek bir ulusun tarihini karalamalarının görevleriyle bağdaşmadığı görüşünde olduğuna; tarihin, ulusların aralarında nefret yaratmak için kullanılmaması gerektiğine; Fransa Ulusal Meclisindeki  bu girişimin uzun ve onurlu bir geçmişe sahip olan Türk-Fransız  dostluk ilişkilerine ve iki ülke arasındaki örnek işbirliğine gölge düşürdüğüne; bu gibi girişimleri destekleyen Ermenistan'ın ulusal menfaatının Türkiye ile çatışmaktan değil iyi ilişkiler kurmaktan geçtiğine ilişkin, DSP, MHP, FP, ANAP ve DYP Grup Başkanvekillerinin ortak önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu ve ittifakla  benimsenen bu önerge gereğinin Başkanlıkça yerine getirileceği bildirildi.

Orman Bakanı İ. Nami Çağan'ın, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 18 ve 134 üncü sıralarında bulunan sorularına birlikte cevap vereceğine ilişkin önergesi okundu; gereğinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. 

TBMM Başkanvekili Nejat Arseven'in, İsveç Parlamentosu Başkan Yardımcısı Anders Björck'ün davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in, Küçük Esnaf ve Sanatkârlar ile Orta Boy İşletmelerin, Bazı Borç Faizlerinin Sınırlanmasına,

Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Madde Eklenmesine,

Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, İdarî Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına,

İlişkin Kanun Tekliflerinin (2/490), (2/506), (2/337),  İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmalarına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Gündemin  "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/486),

2 nci sırasında bulunan (6/487),   

3 üncü sırasında bulunan (6/488),

4 üncü sırasında bulunan (6/490),

5 inci sırasında bulunan (6/491),

6 ncı sırasında bulunan (6/492),

7 nci sırasında bulunan (6/494),

8 inci sırasında bulunan (6/498),

9 uncu sırasında bulunan (6/501),

Esas numaralı sözlü soruların, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları açıklandı;

10 uncu sırasında bulunan  (6/508),

14 üncü sırasında bulunan (6/512),   

16 ncı sırasında bulunan (6/514),   

17 nci sırasında bulunan (6/515),   

20 nci sırasında bulunan (6/524),   

21 inci sırasında bulunan (6/525),   

22 nci sırasında bulunan (6/526),   

23 üncü sırasında bulunan (6/527),   

26 ncı sırasında bulunan (6/531),   

27 nci sırasında bulunan (6/533),   

29 uncu sırasında bulunan (6/535),   

31 inci sırasında bulunan (6/537),   

36 ncı sırasında bulunan (6/544),   

39 uncu sırasında bulunan (6/549), 

40 ıncı sırasında bulunan (6/552),     

 

Esas numaralı  sözlü sorular,  ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır  bulunmadıklarından,  ertelendi

11 inci sırasında bulunan (6/509),

12 nci sırasında bulunan (6/510),   

13 üncü sırasında bulunan (6/511),   

15 inci sırasında bulunan (6/513),   

19 uncu sırasında bulunan (6/520),   

24 üncü sırasında bulunan (6/528),   

25 inci sırasında bulunan (6/529),

28 inci sırasında bulunan (6/534),    

30 uncu sırasında bulunan (6/536),   

32 nci sırasında bulunan (6/539),   

33 üncü sırasında bulunan (6/540),   

34 üncü sırasında bulunan (6/542),   

35 inci sırasında bulunan (6/543),   

Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı cevap verdi; 28 inci sıradaki soruda, soru sahibi karşı görüşünü açıkladı.

18 inci sırasında bulunan (6/516),

134 üncü sırasında bulunan (6/666),   

Esas numaralı sözlü sorulara, Orman Bakanı İ. Nami Çağan;

37 nci sırasında bulunan (6/547),   

38 inci sırasında bulunan (6/548),   

Esas numaralı sözlü sorulara da TBMM Başkanvekili Mehmet Vecdi Gönül,

Cevap verdiler.

Eskişehir Milletvekili  İbrahim Yaşar Dedelek, Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, konuşmasında, Grubuna sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan ve öngörüşmelerine devam olunan Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır  ve 31 arkadaşının, tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10) kabul edildi.

Kurulacak komisyonun :

13 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

10 Ocak 2001 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.06'da son verildi.

Murat Sökmenoğlu

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Şadan Şimşek

Melda Bayer

 

Edirne

Ankara

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Cahit Savaş Yazıcı

 

 

İstanbul

 

 

Kâtip Üye

 

 


No. :61

II. - GELEN KÂĞITLAR

10.1.2001  ÇARŞAMBA

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Mardin  Milletvekili Veysi Şahin'in, Bankalar operasyonuna ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1137) (Bakanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)

2.- Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün, gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan ve  yeniden  gözaltına alınıp  tutuklananlara ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1138) (Bakanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)

3.- Bingöl  Milletvekili Necati Yöndar'ın,  eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner ile ilgili bazı iddialara ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1139) (Bakanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)

4.- Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin,  Bankalar operasyonuna ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1140) (Bakanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1.-Balıkesir  Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın,  Bakanlığın 2000 Malî Yılı Bütçesinden ve yardım fonlarından belediyelere yapılan yardımlara ilişkin  Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/3275) (Bakanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)

2.- Balıkesir  Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın,  Balıkesir İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3276) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)

3.- Gaziantep  Milletvekili Nurettin Aktaş'ın,  Gaziantep-Nizip İlçesinde hidroelektrik santralı inşası için kamulaştırılan arazilerin bedellerine  ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3277) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)

4.- Gaziantep  Milletvekili Nurettin Aktaş'ın,  Gaziantep-Nizip  İlçesinde otoyol inşası için kamulaştırılan arazilerin bedellerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3278) (Bakanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)

5.- Erzincan  Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, vergi alacaklarına ve cezalarına   ilişkin  Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3279) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, Boğaz   Köprüsü  geçiş ücretlerine yapılan zamma ilişkin  Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3280)  ( Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

10 Ocak 2001 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum efendim.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - 5 dakika olsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - 3 çıktı ağzımızdan efendim, 3 dakika süre veriyorum.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Yetişemiyorlar Sayın Başkan, 5 dakika olsun.

BAŞKAN - Zapta ne geçmişse o.

Yoklama talebi var efendim, ne yapalım.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - 15 dakika ara verelim Sayın Başkan.

BAŞKAN - 15.30'a kadar ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 15.08


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.30

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tekrar yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı temin edilmiştir efendim.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, geçici işçi sorunu hakkında söz isteyen Afyon Milletvekili Mehmet Telek'e aittir.

Buyurun Sayın Telek. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Telek, süreniz 5 dakikadır.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Afyon Milletvekili Mehmet Telek’in, geçici işçi sorununa ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET TELEK (Afyon) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; bilindiği üzere, 26 Ekim 2000 tarihinde, hükümet ile Türk-İş Başkanlığı arasında varılan mutabakat ve sonrasında imzalanan protokolle, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri ve Tarım Bakanlığında çalışan 44 000 işçi, bilahara, Orman  Bakanlığında çalışan 5 000 işçi olmak üzere, yaklaşık 49 000 işçiye kadro imkânı sağlanmıştır; bu nedenle, hükümeti kutluyor, senelerdir kadro hayaliyle yaşayıp kadrosuna kavuşan işçi kardeşlerimize de hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Ancak, Türkiye'de, yaklaşık, 170 000 geçici işçi çalışmaktadır; bu işçi kardeşlerimizin de bir plan dahilinde ve zaman içerisinde kadrolu hale geçmesi en büyük temennimizdir.

Kurumlarda çalışan geçici işçilerin, işlerinde tecrübeli olmaları nedeniyle o kuruma daha verimli olacakları unutulmamalı ve onlara öncelik tanınmalıdır.

Geçici işçi sorunu, birçok sanayi dalıyla birlikte şeker sanayiinin temel sorunlarından birisidir. İktisadî açıdan altıncı büyük sanayi kuruluşumuz olan şeker sanayii, 26'sı aktif 1'i montaj halinde 27 şeker fabrikası, 5 makine fabrikası başta olmak üzere, toplam 36 fabrika, tarım işletmesi ve yurdun her yöresine dağılmış binlerce bölge şefliğiyle ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Buna rağmen, çalışan işçi sayısı, genel müdürlük ve idarî birimler ile ziraat bölge şeflikleri de dahil olmak üzere 7 676'dır. Avrupa'da eşit fizikî büyüklüğe, ancak çok daha ileri teknolojiye sahip fabrikalarda bile bu rakamın çok üstünde daimî işçi çalıştırıldığı, incelendiğinde açıkça görülmektedir. Ayrıca, üretilen ton başına düşen daimî işçi sayısı da ülkemizde düşüktür.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz şeker sanayii, bu çok az sayıda daimî işçinin ve 16 105 geçici işçinin olağanüstü çalışmasıyla ayakta durmaktadır. Kampanya dönemlerinde, hafta tatili bile yapılmadan üç vardiya şeklinde çalışılmakta, ülkemizin en temel hammaddesi ve gıda maddesi olan, kimyadan ilaca, hayvancılıktan gıdaya kadar hemen hemen tüm sektörlerde kullanılan ve alternatifi olmayan şeker üretilmeye devam edilmektedir. Geçici işçiler, fabrikaların idarî bölümleri de dahil, her alanda hizmet üretmeye devam etmektedirler.

Yaptığımız incelemeler, şeker fabrikalarında, sürekli eksilen kadrolar nedeniyle sağlıklı bir revizyon yapılamadığını da ortaya koymaktadır. Bunun sonucunda, şeker üretiminde fire oranı artmakta ve üretimde verimlilik düşmektedir.

Hazinenin, geçici işçilerin adet ve çalışma sürelerine yönelik adam/ ay sayısını yetersiz belirlemesi de hem revizyon hem de şeker üretiminde kayıplara neden olmaktadır. Öte yandan, mevcut daimî  işçilerin yüzde 50'si emeklilik sürelerini de doldurmuşlardır. Bunların emekli olmaları halinde, kadrolarda büyük bir boşluk olacağı da açıktır.

İncelemelerimiz ile ilgili kuruluşlardan aldığımız bilgiler, şeker sanayiinde, uzun süreli işlerde çalışan yaklaşık 5 bin işçinin daimî kadroya alınmasının, fire oranını yüzde 3 azaltacağını ortaya koymuştur. Bunun sonucunda, şeker üretiminde yaklaşık 60 000 ton artış sağlanabilecektir. Zaten sekiz ay çalışan bu işçilerin daimî kadroya alınarak dört ay daha çalıştırılmalarının maliyeti 16 trilyon 167 milyar tutacak; ancak, şeker üretimindeki artıştan dolayı, mevcut şeker satış fiyatı üzerinden 22 trilyon 260 milyar ekgelir elde edilmiş olacak ve üretim maliyeti düşmüş olacaktır.

Kısa ve açık şekilde söylemek gerekirse, hem işçilerimiz senelerdir bekledikleri kadroya kavuşacak hem de devletimiz gelir sağlamış olacaktır.

Çalışma barışını tehdit eden bir gelişme de, yukarıda belirttiğimiz işyerlerinde 49 000 işçiye kadro sağlanırken, şeker sanayii işçilerinin gözardı edilmiş olmasıdır.

Bu nedenle, başta Sayın Bakanımız olmak üzere, hükümetin, şeker sanayii işçilerinin daimi kadro meselesine ivedilikle çözüm bulacağını umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Telek, teşekkür ederim.

Sayın Bakan cevap verecek mi? Yok.

Gündemdışı ikinci söz, ziraî öğretimin 155 inci yıldönümü nedeniyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Yücel Erdener'e aittir.

Buyurun Sayın Erdener. (DSP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Yücel Erdener'in, tarımsal üretimin ve eğitimin 155 inci yıldönümünde tarımın durumuna ilişkin gündemdışı konuşması

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Türkiye'de tarımsal öğretimin ve eğitimin 155 inci yıldönümünde tarım:

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde yüzellibeş yıl evvel bugün, tarımsal eğitim başlamıştır. Türk tarımına emeği geçen ve halen bu uğurda bildiklerini yurt tarımsal geleceğine taşımak için çaba sarf eden, ölerek aramızdan ayrılan, yurdumuzun en ücra köşesinde hizmet vermiş, adları unutulmuş tüm tarımcıları şükranla anıyor, uğraşıları ve inançları önünde saygıyla eğiliyorum.

Türkiye'nin 1999 yılında Avrupa Birliğine aday gösterilmesi, tarım politikasına yeni bir boyut kazandırmıştır. Serbest ticaret normlarını bütün dünyada egemen kılmayı amaçlayan ve 1995'te yürürlüğe giren Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve eki anlaşmalar (Uruguay Turu Nihaî Senedi gibi) küreselleşmenin kurumsallaşması yönünde atılan önemli adımlardan biridir.

Dünya Ticaret Örgütü Tarım Anlaşması ve Avrupa Birliğiyle yakınlaşma söz konusu olunca, bu, yeni tarım politikaları saptama zorunluluğunu da getirmektedir. Küreselleşme çağın bir gerçeğidir; ondan uzak durmak neredeyse olanak dışıdır; ancak, küreselleşmenin, Dünya Ticaret Örgütüyle bağını göz önünde tutarak, bu ilişkiyi, sömürülmeden kendi ülkemiz çıkarına götürmek, hükümetimizin ulusal görevi olmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Birliğinin ortak tarım politikasına ilişkin seçenekleri incelenir ise:

1 - Dünya Ticaret Örgütünün Tarım Anlaşmasına uyum göstermek, ancak ortak tarım politikasına yönelik yükümlülük üstlenmemek,

2 - Hem Dünya Ticaret Örgütünün Tarım Anlaşmasına hem Avrupa Birliğinin ortak tarım politikasına uyum sağlamak,

3 - Avrupa Birliğine tam üyelik,

4 - Tam üye olmadan Avrupa Birliği ile tarımda gümrük birliği sağlamak.

İşte, karşımıza çıkan bu seçenekler, ülkemiz yararları açısından araştırılmalı ve somut öneriler ortaya konulmalıdır.

Avrupa Birliğinin Lüksemburg Zirvesinde (Aralık 1977) alınan kararlar doğrultusunda hazırlanıp Cardiff Zirvesinde (1998) kabul edilerek Türkiye'ye resmen iletilen "Türkiye İçin Avrupa Stratejisi" başlıklı belgede:

1 - Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki tarım ürünlerinin serbest dolaşımı yeniden hedef olarak gösterilmektedir.

2 - Bu hedefe varabilmek için, Türkiye'nin ortak tarım politikasını üstlenmesi gerektiği, bu amaçla Birliğin Türkiye'yi destekleyeceği belirtilmekte; Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri için öngörülene benzer, üç  aşamalı bir planın izlenmesi de önerilmektedir.

3- Planın ilk aşamasında tarafların, tarım politikalarına ilişkin ayrıntılı bilgi değişiminde bulunmaları, ikinci aşamada, ayrıntıların karşılıklı tartışılması, en sonunda, uygulanan politikalar arasındaki farkları gösteren bir belgenin hazırlanması öngörülmektedir.

4- Topluluğun teknik ve malî yardımının önemli olduğu, bu amaçla, Türkiye'nin önceliklerini içeren bir liste hazırlanmasından sonra, teknik yardım programının saptanabilmesi de belirtilmektedir.

İşte bu belge, yeni müzakere sürecini başlatmıştır. Bugüne kadar strateji belgesinde sözü edilen birinci aşamalar da tamamlanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarımsal seçenek politikalarını iki gruba ayırabiliriz. Bunlardan ilki, üretken politikalar; diğeri, dağılım politikalarıdır. Bu gruba, fiyat endeksleri, fark ödemeleri, sınır müdahaleleri, girdi sübvansiyonları, sübvansiyonlu krediler gibi, ekonominin diğer kesimlerinden tarımsal üreticilere varlık ve gelir transfer eden politikalar dahildir. 1999 yılına kadar uygulanan bu politikaların, bugün, Dünya Ticaret Örgütü tarafından, sürdürülmemesi de istenmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de uygulanan tarım politikası amaçları, uzun dönemli perspektiften yoksundur. Uzun dönemdeki amaç, sektörde üretkenliği artırmak gereğidir. Bunun için toprak verimini artırıcı, ülke koşullarına uygun üretim tekniklerini araştırma, geliştirme ve sonuçlarını uygulama faaliyetleridir.

İşte, 2001 yılında ülkemiz için öngörülen önerileri şöyle sıralayabiliriz:

1- Taban fiyatı ve destekleme alımlarına son verilmelidir.

2- Sulama suyuna verilen desteğin zaman içinde azaltılması istenmektedir.

Yukarıdaki bu iki öneriyi, bugünkü koşullarda desteklemediğimi söylemek isterim.

3- Yeni teknoloji transferi konularının izlenmesi; araştırma yapabilecek kurumlar, üniversiteler, TÜBİTAK, bakanlıklara bağlı araştırma enstitüleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YÜCEL ERDENER (Devamla) - ...sivil toplum örgütleri çalışmaları göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu öneriye herkesin katıldığını düşünüyorum.

4- Kırsal kesimin yaşam düzeyini yükseltmek amacıyla, sulama yatırımlarına önem verilmeli. Eski Köyişleri Bakanlığının ve Toprak Su Genel Müdürlüğünün yeniden kurularak etkinliğinin artırılması, Ziraî Mücadele Genel Müdürlüğü ile Su Ürünleri ve ayrıca, Gıda İşleri Genel Müdürlüğünün yeniden hizmete geçmesi, bizce de olumlu bir düşüncedir.

5- Bölgesel kalkınma projelerinin tasarlanması ve yürürlüğe konulması gerekmektedir.

6- Kooperatiflere verilen desteğin sürdürülmesi, bizce de uygun bir öneridir.

7- Çevre desteği önemsenmelidir.Bundan anlaşılan da, bozulan tarımsal kaynakların yeniden kazandırılması, tuzlanmanın önüne geçilmesi, tarım alanlarında erozyonla mücadele, kimyasal kirlenme, toprağın doğal verim kaybının önüne geçilmesi, çayır ve meraların iyileştirilmesi, bu alanlardaki doğal bitki örtüsü zenginliğinin yeniden kazanılması, katıldığımız önerilerdir.

İşte, bu istenen düşüncelere gönülden katıldığımı ve eleştirilerimi sunduğumu, burada açıkça belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; küreselleşme, en çok, gelişmekte olan ülkelerde tarımı vurmaktadır. 1970'li yıllarda Türkiye de, tarımda kendi kendine yeten ülkeler arasında anılıyordu. 1980'li yıllarda bu durumun değiştiği apaçık ortadadır. Avrupa Birliğinin serbest dolaşım kuralları gereğince tüm sübvansiyonlar ve ithalattaki kısıtlamanın kaldırılması da istenmektedir. Koşul olarak fiyatlar serbest oluşacak ve tarımdaki düşük gelirlilere sübvansiyon verilecek; ama, bu, belli bir ürünü artırmaya yönelik  olmayacaktır. İşte, sonuçta bu gibi önerilere alternatif öneriler üretmek şart olup, önerilerin sonucunu takip etmek mecburiyeti de doğacaktır.

Son çağın önemli bir gelişmesi, genetik devrimidir. Bu devrim, tarım alanında da önemli bir etki yaratmaktadır. Harika tohumlar ve sonuçlar ülkemizin yüz akı olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerle arasındaki fark, tarım alanında, her alandan daha büyüktür.Genetik devrimle, bu fark daha da büyümeye başlamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime son verirken, tarımsal eğitimin ve öğrenimin 155 inci yıldönümünde tarım konusu hiç göz ardı edilmeden ciddî bir şekilde ele alınmalı ve tüm ulusumuza bu özellik anlatılmalıdır. İşte biz tarımcılara düşen görev, ulusumuzun aydın geleceklerde ilerlemesini takip etmek, sonuçları dünya standartlarına taşımaktır.

İşte, sevgili tarımcılar, eğitimimizin ve öğrenimimizin 155 inci yılını bu şartlar altında kutluyor, tarımla uğraşan başta köylülerimiz, çiftçilerimiz olmak üzere, hepinizin emeğinin önplana çıkarılması ve ürünlerinden emeklerinin karşılığını alması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Sevgiyle kalınız efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, cevap vermeyeceksiniz herhalde.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın milletvekiline çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan tarımcılar adına teşekkür ettiler efendim.

Gündemdışı üçüncü söz, Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği Projesi hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Abdullah Gül'e aittir.

Sayın Gül, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

3.- Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ün, Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği Projesine  ilişkin gündemdışı konuşması

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, önemli bir konu ve millî bir meseleyle ilgili söz aldım; söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, dikkatinize getirmek istediğim konu, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğiyle ilgili gelişmeler ve bu çerçeve içerisinde Türkiye'nin çıkarlarının ve menfaatlarının korunması ve bu yönde siyasetin, siyasî partilerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu büyük projeye, ülke çıkarları çerçevesinde destek vermesiyle ilgilidir.

Avrupa savunması ve güvenliğiyle ilgili konuların tartışıldığı "Batı Avrupa Birliği" dediğimiz BAB Parlamenterler Asamblesinin bir üyesi olarak, oradaki tartışmalara yakından katılan ve takip eden bir arkadaşınız olarak, bu konuyu bugün burada bir kez daha dile getirmek istedim.

Bildiğiniz gibi, Avrupa'nın savunmasıyla ilgili gelişmeler, sadece Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde değil, Amerika Birleşik Devletlerinde, NATO'nun diğer üye ülkelerinde ve Türkiye'de çok tartışmalara sebep olmakta, hatta, birçok müttefik ülke, çeşitli çıkar çatışmaları sebebiyle karşı karşıya da gelmektedir. Bu çerçeve içerisinde, şüphesiz ki, NATO'nun da tam üyesi olan Türkiye, bu konuyu çok yakından takip etmekte ve bu konuya çok büyük bir önem vermektedir.

Aslında, bütün bu meseleler, Washington'da yapılan NATO zirvesinde ortaya çıkmıştır ve NATO çerçevesinde geliştirilen yeni bir konsept içerisinde iki önemli konunun ortaya çıktığı görülmüştür. Bunlardan biri, NATO'yu tehdit eden yeni unsurlar karşısında alınacak tedbirler; diğeri ise, Avrupa'daki gelişmelerdir.

Özellikle son yıllarda Bosna-Hersek'te, Kosova'da ve Avrupa'nın diğer bölgelerinde yaşanan gerginlikler ve buralardaki çatışmalara Avrupa Birliğinin veya Avrupa'nın kendi imkânlarıyla müdahale edip, bunları önleyememesi ve katliamları durduramaması karşısında Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde NATO'nun yaptığı faaliyetler, bu yeni konsepti ortaya çıkarmıştır. Bu operasyonlar çerçevesi içerisinde ortaya çıkan bir konu da, Avrupa Birliğinin ve Avrupa Birliğine üye olan ülkelerin yetersizliği, NATO imkânlarını kullanmadığı takdirde, Avrupa'da çıkacak birçok karışıklıkları bastırma gücünden uzak olduğudur. İşte, bu çerçeve içerisinde "nasıl olur da, Amerika Birleşik Devletlerinin içine girmediği, ama, NATO imkânlarını kullanarak Avrupa Birliği, Avrupa'daki bu gelişmelere müdahil olabilir" çerçevesi içerisindedir Avrupa'nın yeni savunma kimliği üzerine yapılan konuşmalar.

Burada ortaya çıkan konu da şudur: Acil bir müdahale gücü oluşturulmalıdır ve 60 000 civarında askeri olmalıdır. Bunlar, Birleşmiş Milletlerin sınır çatışmaları veya barış gücü çerçevesinde yaptığı çeşitli müdahaleler gibi işleri Avrupa Birliği adına yapmalıdır, insanî yardımlar şeklinde yapmalıdır veyahut da bazı operasyonlarda kullanılmalıdır.

İşte, tartışma; bu iş nasıl olacaktır, karar mekanizmalarında kararlar nasıl alınacaktır, politik ve savunma meseleleri tespit edilirken, kimler buna müdahil olacaktır?..

Avrupa Birliği, kendi ordusunu ortaya çıkarıyor havası içerisinde olduğu için, Avrupa Birliğine tam üye olmayan ülkeleri bu işin içerisine sokmama eğilimindedir; ama, bunu yaparken de, NATO'nun bütün güçlerini kullanacağından dolayı, Türkiye, ister istemez, bu konuda iki arada kalmaktadır. NATO'nun tam üyesi olarak bütün imkânları kullanılacaktır ve kendisi de bu işte bağımlı hale gelecektir; ama, karar mekanizmalarında olmayacaktır. Buna, Türkiye'deki mesul kurumlar, gerek Genelkurmay Başkanlığı gerek Dışişleri Bakanlığımız ve şüphesiz ki hükümetimiz, gerekli tepkiyi göstermiştir, buna karşı gerekli savunmalar ortaya konulmuştur Brüksel'de ve tavır alınmıştır. Bu tavrın millî bir tavır olduğu kanaatindeyim ve bu tavrı hep beraber, hepimizin sonuna kadar desteklediği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH GÜL (Devamla)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Buyurun.

ABDULLAH GÜL (Devamla)- Bu mesele karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bütün siyasî partiler ve siyasetçiler olarak, bütün ağırlığımızı koymamız gerekir. Burada, tabiî, hükümete bir teşekkür etmede borcumuz vardır. Hatırlayacaksınız, 1980 sonrası, Yunanistan'ın, NATO'nun askerî safından çekilmesi kararından sonra, Yunanistan'ın, tekrar NATO'ya dönüşündeki kolaylık, Türkiye tarafından bu sefer, Batı Avrupa Birliğinin bu savunma ordusu söz konusu olduğunda yerine getirilmemiştir. O zaman, olağanüstü bir dönemi yaşayan Türkiye, elindeki bu büyük kozu çok basit bir şekilde, hiçbir karşılık almadan harcamıştır; fakat, bugün, gerek Amerika Birleşik Devletlerinin baskısı gerekse Avrupa Birliğinin diğer talepleri karşısında hükümet kesin bir tavır koymuştur ve buna "hayır" demiştir. Bu mesele, şüphesiz ki, Türkiye açısından çok önemlidir; çünkü, dünyada kriz bölgeleri ortaya konulduğunda, NATO çerçevesinde yapılan çalışmalarda 16 kriz bölgesinin 13'ünün Türkiye'yi çok ilgilendirdiği düşünülürse, Avrupa Birliği çerçevesinde kurulacak bu ordunun da bu bölgelere müdahalesi söz konusu olduğu düşünülürse ve Türkiye'nin de karar mekanizmalarında olmadığı dikkate alınırsa, Türkiye'nin buradaki kararlılığının ve Türkiye'nin buradaki kesin tavrının ne kadar doğru olduğunu hep beraber göreceğiz.

O bakımdan, bu tip meseleler, hepimizin meselesidir. Türkiye, sadece iç meselelerle, sadece iç siyasî gelişmelerle uğraşıp, bu büyük projeleri ihmal ederse, siyasetçiler olarak bizler bunu ihmal eder ve bu konuları hiç tartışmaz ve gündeme getirmezsek, o zaman, şüphesiz ki, büyük bir zaaf taşıyor hale düşeriz ve böyle büyük millî meselelerde gerek kamuoyunun gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisinin desteğini arkasında bulmayan hükümet, ister istemez, ortaya koyacağı tavırda farklı bir güç bulacaktır. O açıdan, hepimizin yapması gereken şey, böyle bir büyük konuda, böyle millî bir meselede hükümete ve Türkiye'nin bu projesine tam destek vermemizdir.

Sayın Başkana, bana bu söz hakkını verdiği için ayrıca teşekkür ediyorum.

Sağ olun. (FP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, sözlü soruların geri alınmasına dair önergeler vardır; ayrı ayrı okutacağım:

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/553) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/275)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 16 ncı sırasında yer alan (6/553) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

             Ahmet Sünnetçioğlu

               Bursa

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

2.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/1035) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/276)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 419 uncu sırasında yer alan (6/1035) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                            Ahmet Sünnetçioğlu

                                             Bursa

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim.

3.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/917) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/277)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 325 inci sırasında yer alan (6/917) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Murat Akın

                                          Aksaray

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim.

4.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/918) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/278)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 326 ncı sırasında yer alan (6/918) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Murat Akın

                                          Aksaray

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim.

5.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/919) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/279)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 327 nci sırasında yer alan (6/919) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Murat Akın

                                          Aksaray

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim.

Anayasa Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum efendim:

6.- Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin Genel Kurulda görüşülmeyen komisyon metninin 13 ilâ 51 inci maddelerinin Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/736)

9 Ocak 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin Genel Kurulda görüşülmeyen, Komisyon metninin 13 ilâ 51 inci maddelerinin İçtüzüğün 88 inci maddesi gereğince Komisyona geri verilmesini arz ederim.

Saygılarımla.

                                 Turhan Tayan

                                             Bursa

                                          Anayasa Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Gündemin 3 üncü sırasında bulunan teklifin görüşülmeyen maddeleri, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, bir defaya mahsus olmak üzere Komisyona geri verilmiştir.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri vardır. Önce tümünü okutup işleme alacağım, sonra da ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım efendim:

V.- ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 10 Ocak 2001 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Aydın Tümen Oktay Vural         Beyhan Aslan

DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Öneriler:

1 - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 217 nci sırasında yer alan 568 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 131 inci sırasında yer alan 398 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 206 ncı sırasında yer alan 549 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 61 inci sırasında yer alan 202 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 24 üncü sırasında yer alan 216 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 205 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 134 üncü sırasında yer alan 406 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 31 inci sırasında yer alan 418 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 153 üncü sırasında yer alan 438 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 30 uncu sırasında yer alan 402 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 140 ıncı sırasında yer alan 413 sıra sayılı kanun tasarısı ve kanun teklifinin 14 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

2 - Genel Kurulun 10 Ocak 2001 Çarşamba günü 15.00-19.00, 20.00-23.00, 11 Ocak 2001 Perşembe günü de 13.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışması, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakika ile sınırlandırılması, 10 Ocak 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Söz isteyen var mı efendim?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aleyhte Sayın Gönül, buyurun efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Günü. Demokrasimizin yerleşmesinde ve gelişmesinde büyük pay sahibi olan çalışan gazetecilerin gününü kutluyorum, bayramlarını kutluyorum; kendilerine, sağlık ve esenlik dileklerimle birlikte başarılar temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, iktidar partileri gruplarınca getirilen öneriyi hep birlikte dinledik. Tabiî, geçmiş günlerde de, muhalefet partilerinin sözcüleri olarak bu kürsüden çok kereler ifade ettik; ama, bir türlü iktidar partisi gruplarını böyle bir alışkanlıktan kurtaramamanın hem üzüntüsünü duyuyoruz hem de kendilerinin bu konudaki ısrarlarına bir türlü anlam veremiyoruz. Bugün saat 10.00'da yapılan Danışma Kurulu toplantısında, Meclis gündeminin tekrar değiştirilmek istendiği belirtildi ve öneri olarak da, şu an, Genel Kurulda bunu görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, geçmişteki -takriben geçmiş bir ay içerisindeki- önerilere baktığımızda, 14 Kasım 2000 tarihinde yine bir öneri getirilmiş; getirilen kanun tasarıları ve tekliflerinden bir kısmı halen gündemin ilk maddelerinde yer almaktadır. Arkasından 20 Kasım 2000 tarihinde, bir hafta sonra 27 Kasım 2000 tarihinde, 8 Aralık 2000 tarihinde, 20 Aralık 2000 tarihinde olmak üzere, takriben bir ay içerisinde beş defa Meclis gündemiyle oynanmıştır. Şimdi, getirdiğiniz her öneriyle, Meclis gündemini tespit ediyorsunuz. "Ön sıralara konulmasında fayda görüyoruz" gerekçesiyle gündemin ilk sıralarına aldırdığınız kanun tasarı ve tekliflerini yasalaştıramadan, yeni bir öneriyle, başka kanun tasarılarını getiriyorsunuz. Yani, eğer, siz, bir öneriyle, Meclis gündeminin ilk sıralarına yerleştirdiğiniz kanun tasarılarını, toplum hayatımız için, milletimiz için faydalı görüyorsanız ve ön sıraya alıyorsanız, bir hafta sonra getirdiğiniz ikinci bir öneriyle, diğer kanun tasarılarını, bu yasalaşmamış tasarıların önüne koymanızın sebebini anlatamazsınız ve izah edemezsiniz. Eğer, çok önemliyse, öncelikle, getirmiş olduğunuz, ön sıraya yerleştirdiğiniz kanun tasarı ve tekliflerini yasalaştırırsınız, ondan sonra, ülkenin elzem gördüğü, toplumun gerekli gördüğü yasa tasarı ve tekliflerini, yeni bir öneriyle Meclis gündemine taşır, ön sıraya koyar, görüşür ve yasalaştırırsınız.  Halbuki, hiç bu ilkeye dikkat etmiyorsunuz.  Mesela, bugün,  gündemin 1 inci, 2 nci ve 3 üncü sıralarında yer alan kanun tasarılarını, yanılmıyorsam, 14 Kasım 2000 tarihli önerinizle getirdiniz ve bunların, 1 inci, 2 nci, 3 üncü sıralardaki yeri hâlâ duruyor. 1 inci sıradakinin ya bir maddesi görüşüldü veya hiç görüşülmedi, 2 nci sıradaki zannediyorum görüşülüyor, 3 üncü sırada yer alan Meclis İçtüzüğü değişiklik teklifinin daha 10 uncu veya 11 inci maddesine geldik. Eğer, Meclis İçtüzüğü önemli değilse niye getirdiniz, niye görüşmeleri başlattınız? Gerekli ve elzem ise Genel Kurulumuzun daha verimli, daha etkin çalışması açısından faydalı görüyorsanız, niye bunu yarım bırakıp şimdi başka kanun tasarılarını gündemin ilk sırasına getiriyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, muhalefetin bu öneriye karşı çıkmasını lütfen yadırgamayınız. Aksi bir kanaat ve düşünceyle veya bir başka amaç için bu sözlerle karşı çıktığımızı da lütfen düşünmeyiniz. Biz, Meclisin çalışmasında, düzeni, verimliliği getirecek olan Meclis İçtüzüğü değişikliğinin bir an evvel yasalaşması için gayret ediyoruz. Haa, bunun için çalışma saatlerimiz yetersiz diyorsanız, çalışma saatlerinize genellikle biz itiraz etmedik.

BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) - Biz çalışıyoruz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Efendim, sadece siz çalışıyor değilsiniz; çalışmalarınızdan dolayı tabiî ki milletimiz sizlere teşekkür ediyor; ama, unutmayınız ki, muhalefet grupları sizden daha fazla, çok çalışıyor. Niye; önce yasa tasarı ve tekliflerini burada sonuna kadar takip ediyor, olumlu katkılarda bulunmak için gayret ediyor, ayrıca, bir de denetim görevini takip ediyor.

BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) - Sağolun, teşekkür ederiz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Evet, denetim görevinin de gereklerini yerine getirebilmek için gayret ediyor. Onun için herhalde sizin hak ettiğiniz teşekkürden daha fazla muhalefet partilerinin ve gruplarının da teşekkürü hak ettiğine inandığımı ifade etmek isterim.

Şimdi, bizim teklifimiz şu. Gelin, bu sırayı bozmayın. Bu sıra içerisinde 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddelerde yer almış olan bu kanun tasarılarını tamamlayalım, Meclisimizi daha çalışır hale getirelim, artık sürüncemede kalmış olan bu tasarıları bir an evvel toplumumuzun hizmetine sunalım diye bir görüş ifade ediyoruz. Yoksa, elbette, bunları bitirdikten sonra, gerek sizin getireceğiniz öneriler veya bizim tekliflerimizle oluşacak yeni bir Meclis gündeminde mutabakat sağlayabileceğimiz kanaatindeyiz.

Bugün, burada okunan öneride, çok önemli bir yer işgal eden, barolarımızı, avukatlarımızı ve büyük bir camiayı yakından ilgilendiren Avukatlık Yasasıyla ilgili tasarı var. Bunu, getirdiniz 11 inci sıraya koydunuz; ama, size "bunu niye 11 inci sıraya koydunuz" diye sorarken, 91 nci maddenin çizdiği çerçeve içerisinde, önümüzdeki haftaya alınır ise, biz de gerekli çalışmamızı tamamlayıp, olumlu baktığımızı ifade edersek, çok önemli olan bu yasa tasarısının bir an evvel kanunlaşmasını sağlayabileceğimizi ifade ettik. Çok önemli ise, niye 1 inci sıraya koymadınız?! Niye 11 inci sıraya koydunuz?! Veya bizim bu teklifimizi olumlu görüyorsanız, bunu, bu hafta, 11 inci sıraya getirip gündeme taşımanın bir manası yok. Ee, gelecek hafta da, 11 inci sıradan 1 inci sıraya taşımanın bir anlamı kalmaz. Bunları ifade etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, iktidar gruplarımızın, bu şekildeki, her hafta olağan hale gelmiş olan Meclis gündemini yeniden tanzim girişimlerinin yanlışlığını bu sözlerimle vurgulamak istiyorum; çünkü, muhalefet partileri olarak -mutlaka katkımızın olacağına inandığınıza da inanıyorum- bizim önümüzü görmemize mâni oluyorsunuz. Ha, diyebilirsiniz ki: "Zaten Türkiye'de kim önünü görebiliyor ki, siz önünüzü göreceksiniz." Doğru; kimse önünü görmediği için, muhalefet partileri de önünü görmüş, görmemiş, çok önem taşımıyor herhalde ki, her hafta yeni tasarıları böylece Meclis gündemine getirmektesiniz. Mesela, getirdiğiniz bu önerinin içerisinde, yazılı gündemin alt sıralarında yer almış olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 10 dakikalık süreniz bitti efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Selamlayayım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Mesela, esnaf ve sanatkârlarımız, çiftçilerimizle ilgili, geniş halk yığınlarının vergi borçlarının faizlerinin ertelenmesiyle ilgili kanun teklifleri var. Bunları getirmiş olsanız, tabiî ki, yürekten bunlara destek veririz. Geniş halk yığınlarının, bugün ekonomik sıkıntı içerisindeki bu insanların dertlerine çare bulunması konusundaki bu girişiminize katkıda bulunmak isteriz.

O nedenle, biz, bu öneriye sıcak bakmıyoruz, bu öneriyi olumlu görmüyoruz.

Aleyhte oy vereceğimizi belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gönül.

Aleyhte ikinci söz, Sayın Avni Doğan'ın.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, dün kaybettiğimiz, eski milletvekili, devlet eski bakanı, Yeni Parti eski Genel Başkanı, arkadaşımız, dostumuz, büyük devlet adamı Yusuf Bozkurt Özal'a Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum.

Değerli arkadaşlar, ben uzun konuşmayacağım; çünkü, Danışma Kuruluna gidip de ittifak sağlanamayan konular hakkında, yıllardır, hep rutin şeyler söyleniyor. Söyleniyor; ama, değişen bir şey yok, hiçbir şey değişmiyor. Eğer, uzlaşma sağlanamamışsa, iktidar partileri bir öneri getiriyorlar. Muhalefet konuşuyor, iktidar konuşuyor; ama, neticede, iktidarın istediği doğrultuda gündem belirleniyor; yani, yıllardır bunu tekrar edip duruyoruz. Konuşmalar çok fazla bir şey değiştirmiyor, bir anlam ifade etmiyor.

Benim söylemek istediğim şey şu: Yapılan şey, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre yapılıyor. İçtüzüğün 19 uncu maddesi, Danışma Kuruluna, gündemi değiştirme yetkisi veriyor, o teklifi Meclise getirme yetkisi veriyor; ama, öyle zannediyorum ki, bu 19 uncu madde tespit edilirken ya da İçtüzüğe geçirilirken, böyle, her hafta Meclis gündeminin değiştirilmesi maksadı güdülmemiştir. Eğer, biz, her hafta Meclis gündemini değiştirirsek  -ki, öyle yapıyoruz; yani, özellikle bu dönem hep böyle yapılıyor- basılı gündemin de çok fazla anlamı kalmıyor.

Şimdi, gerçekten, bu Meclis, yaptığı işin ciddiyetini idrak etmek durumunda. Mesela, bundan önceki Danışma Kurulu önerileriyle Meclis gündemi değiştirildi; ama, o gündemde önceliğe alınan kanun tasarılarının bir iki tanesi hariç hiçbirisi gerçekleşmedi. Onlar gerçekleşmeden gündem yeniden değiştiriliyor. Ben, burada, gündemin ön sıralarına alınan on kanun tasarısı hakkında, onların önceliği hakkında bir şey söylemek istemiyorum. Gündeme geldiğinde, arkadaşlar Grubumuzun görüşlerini bu konuda açıklayacaklar.

Benim kanaatim, Meclis İçtüzüğünün 19 uncu maddesi, acil görüşülmesi gereken konuları tespit etme imkânını bize veriyor; yani, böyle, aklımıza estikçe, canımız sıkıldıkça şu gündemi bir değiştirelim imkânını bize vermiyor. Bunu iktidar partilerinin alışkanlık haline getirmemesi lazım. Benim eleştirim bu döneme değil; bu, hep böyle yapılıyor. Yani, yıllardır, bu, hep böyle yapılıyor. Mesela, geçen Danışma Kurulunda öncelik verdiğimiz tasarıları şimdi niye görüşmüyoruz?! Bugün gündeme getireceğimiz tasarılar ne oldu da onun önüne geçti?! Çünkü, onları öne alırken, bu tasarılar basılı gündemde vardı. Ne oldu da, şimdi, onları, arka plana itmek durumunda kaldık?! Doğrusu ben de merak ediyorum. Elbette, iktidarın bir düşündüğü var.

Değerli arkadaşlar, Fazilet Partisi, muhalefet yapan bir parti değil. Burada, bütün Türkiye görüyor ki, doğru bildiği konularda hükümeti destekliyor; yanlış bildiği konularda hükümeti ikaz ediyor. Zaten siyasette, iktidarların görevi yanlış yapmamaktır, doğru yapmaktır; muhalefetin görevi de, her şeye muhalefet etmek değildir, yanlış yaptırmama gayreti içerisinde olmaktır. Bizim yapmaya çalıştığımız budur. İktidar partilerimiz biliyor ki, biz, bundan önceki birçok Danışma Kurulunda iktidarın getirdiği gündem belirleme önerilerini haklı bulduk, doğru bulduk, destekledik. Zannediyorum, iki aydır, ilk defa, bir Danışma Kurulu önerisine karşı çıkıyoruz. Aslında, iktidarın da oturup bir düşünmesi lazım. Bunlar, şimdiye kadar çok az karşı çıktılar, bu defa niye karşı çıkıyorlar diye düşünmesi lazım. Muhalefetin görevi, getirilen her konuya muhalefet etmek değil; ama, iktidarın görevi de muhalefetin istediği her şeyi reddetmek olmamalı. Zannediyorum, çağdaş siyasetin temel koşullarından  birisinin de bu olması gerektiğini söylüyor; hepinize saygılar sunu-yorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Lehte, Sayın Beyhan Aslan, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; iktidar partilerinin önerileriyle, bugün Danışma Kurulu toplantısını yaptık ve Genel Kurula bir öneri getirdik. Burada konuşan arkadaşlarımızın tenkitlerinden biri, daha önce yapılan Danışma Kurulu toplantılarında öne aldığınız kanun tasarılarını görüşmeden, tekrar, hangi gerekçeyle başka tasarıları öne alıyorsunuz iddiasıydı.

Bir kere, şu anda kanun tasarı ve tekliflerinde 1 inci sırada bulunan konu, kanun hükmünde kararnamedir; İçtüzük gereği 1 inci sıradadır. 2 inci sıradaki Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa ilişkin konuyu da zaten görüştük, sadece oylaması kaldı ve bugün bunun oylamasını yapacağımızı, bunu bitireceğimizi Danışma Kurulunda muhalefet temsilcisi arkadaşlarımıza da ilettik. 3 üncü sıradaki konu ise, İçtüzüktü. Anayasa Komisyonumuz İçtüzüğü geri çekti. Dolayısıyla, biz, daha önce ele aldığımız konuları görüşmemiş değiliz. Daha sonra da dokunulmazlıklar vardı; ama -ki, daha önce, muhalefetteki arkadaşlarımız, iktidar da oldular, hükümet de oldular- hükümetin, acil gördüğü, ciddî gördüğü konuları Meclise getirip, onların öne alınması gibi bir geleneği her zaman vardır. Bu düşüncelerle, biz de, öteden beri üzerinde durulan, Sağlık Bakanlığımızın üzerinde durduğu döner sermayeye ilişkin kanun tasarısını, yine, tekelleşmeyi önleyici kanun tasarısını, çocuk haklarının kullanılmasına ve Uluslararası Denizcilik Örgütü Sözleşmesine ilişkin iki uluslararası anlaşmayı ve Tarım Bakanlığımızın ve İçişleri Bakanlığımızın önem verdiği, öteden beri grup başkanvekillerinden rica ettiği konuları, bizler, burada, önceliğini, önemini dikkate alarak sıraladık. Hatırladığım kadarıyla, toplantı sırasında da muhalefetteki arkadaşlarımıza "sizin önerileriniz varsa, onları da dikkate alabiliriz" diye bir sual de açıldı. Biz burada oy çoğunluğuna dayanarak bir gündem tespiti noktasında değil, Türkiye Büyük Millet Meclisini dikkate alarak, muhalefeti de dikkate alarak bir gündem tayini cihetine gitmeyi uygun buluyoruz ve bu konuda da, toplantılarda, muhalefeti temsilen katılan grup başkanvekili arkadaşlarımızın her zaman fikirlerine saygı göstermişizdir, kendi tekliflerini dikkate almışızdır. Mesela, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve bunun değiştirilmesi hakkında, bütün siyasî parti grupları iki yıldan bu yana konuşurlar ve özellikle, bugün de, yine, Fazilet Partisindeki arkadaşımız bunun üzerinde durdu. Bu kanunun çıkması gerektiğini, bu konuda büyük boşluk olmaması gerektiğini söyledi; aynı fikirdeyiz ve aldık.

Sonra, Avukatlık Kanunu ile ilgili tasarıyı niye 11 inci maddeye aldınız, madem bütün meslektaşlarımızı, avukatlarımızı ilgilendiren bu konuyu niye 1 inci sıraya almadınız şeklindeki tenkite gelince: Bizim, tabiî, bu konuyu gündeme getirmemiz, bu noktaya almamız bile bir gelişmedir; ancak, bizim şu önerimiz de vardır: Tabiî, bu yasa 98 maddedir. 98 maddelik bir kanunun maddelerini tek tek görüşmek Meclisin uzun zamanını alacaktır. Biz muhalefet partilerine daha geçen yıl önerdik, yine öneriyoruz; eğer İçtüzüğümüzün 91 inci maddesine göre temel kanun kabul edip görüşmeyi kabul ederlerse, bu kanunu önümüzdeki hafta görüşmeye hazırız. Bu konuda ben arkadaşlarımızın hassas olduğunu görüyorum ve niçin bunu görüşmüyoruz şeklindeki bu tenkiti de alıp kabul ediyorum, fevkalade ciddî buluyorum. Bu durum, herhalde önümüzdeki hafta bu tasarıyı görüşeceğimiz yönünde bize ışık veriyor.

Bu nedenle, biz, bu grup önerisiyle hükümetin, toplumun öncelikli konuları olduğu noktasında bir görüş birliği içerisindeyiz. Bu nedenle, Genel Kurula bunu takdim ediyoruz ve oylarınızla destekleyerek, bu gündemin ve çalışma sürelerinin tespiti konusundaki düşüncelerimize katılacağınızı umuyoruz ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür ederim efendim.

Sayın Köse, söz istiyor musunuz?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır efendim. İştirak ediyoruz.

BAŞKAN - Peki efendim. Lehte başka söz isteyen yok.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - İstersiniz efendim; maddeyi okutalım...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Geçiyorsunuz ama...

BAŞKAN - Yok, hayır, ben onun farkındayım, bana geldi.

Öneriyi okutuyorum:

1 - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 217 nci sırasında yer alan 568 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 131 inci sırasında yer alan 398 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 206 ncı sırasında yer alan 549 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 61 inci sırasında yer alan 202 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 24 üncü sırasında yer alan 216 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 205 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 134 üncü sırasında yer alan 406 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 31 inci sırasında yer alan 418 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 153 üncü sırasında yer alan 438 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 30 uncu sırasında yer alan 402 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 140 ıncı sırasında yer alan 413 sıra sayılı kanun tasarısı ve kanun teklifinin 14 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi, elektronik cihazla oylarınıza sunacağım efendim.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Efendim, karar yetersayısı yoktur; birleşime, 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.33

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.47

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 42 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ (Devam)

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam)

BAŞKAN - Birinci önerinin oylaması yapılmış, karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır.

Birinci öneri kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutup oylarınıza sunacağım:

Genel Kurulun 10 ocak 2001 Çarşamba günü 15.00-1900 ve 20.00-23.00; 11 Ocak 2001 Perşembe günü de 13.00-19.00 ve 20.00-23.00 saatleri arasında çalışması; tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru ve cevap işlemlerinin 10 dakikayla sınırlandırılması; 10 Ocak 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) (1)

                           

(1) 517 S. Sayılı Basmayazı 28.6.2000 tarihli 121 inci Birleşim tutanağına eklidir.

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Tasarının 4 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, gruplar adına söz isteyen?.. Yok.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Var efendim...

BAŞKAN -  Benim önümde yok efendim... Yazılı gönderin...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Musa Uzunkaya konuşacaklar.

BAŞKAN - Grup başkanvekili, şimdi söz istiyor efendim. Ben önümdekini okumakla mükellefim

Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Musa Uzunkaya, buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Size gönderildiğini biliyorum.

BAŞKAN - Hayır efendim, boş... Kanunlar Müdürlüğümüz, bu konuda çok titizdir efendim. Gönderildiği sanılmıştır; ama, gönderilmemiştir.

Buyurun.

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 517 sıra sayılı, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarılarının yürürlük maddesi olan 5 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle şahsım ve Grubum adına, Yüksek Heyetinizi saygıyla selamlıyor, biraz sonra kanunlaşacak olan yasanın, üniversitelerimize, ilim dünyamıza ve tüm ülkemize hayırlar getirmesini niyaz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, genelde, yasaların yürürlük ve yürütme maddeleri üzerinde gruplar ve hatta şahıslar adına konuşmak âdetten değildir. Hele, böyle çok güzel amaçlar ihtiva eden üniversite, fakülte ve yüksekokul gibi ilim ve irfan dünyamızı aydınlatacak bir alanda, beşikten mezara kadar ilmin öğrenilmesini amaç edinen bir misyon ve onun sözcülerinin, zaman israfı anlamına gelecek böyle bir maksatla kürsüye çıkmamış olduğunu düşüneceğinizi ümit etmekteyim.

Bu yasayla, birkısım üniversitelerimize yeni bölümler ve fakülteler açılacak, hatta bazılarında da, örneğin Başkent Üniversitesine bağlı açılması hedeflenen Avrupa Birliği Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Transplantasyon ve Gen Bilimleri Enstitüsü, Yanık, Yangın ve Doğal Afetler Enstitüsü gibi günün ve çağın şartlarını çok iyi takip eden bilimsel açılım ve yaklaşıma karşı çıkmak şöyle dursun, bu çalışmanın öncülerini, onların birer temsilcileri olarak, bizim, tebrik etmek görevimizdir. Binaenaleyh, başta Başkent Üniversitesi Rektörü Prof, Dr. Sayın Mehmet Haberal olmak üzere, bu  bilimsel  atılımın  tüm öncülerini  tebrik ediyor,  takdir ve şükran  duygularımı  burada ifade ediyorum.

Bizim, burada ısrarla üzerinde durmak istediğimiz husus, üniversitelerin birer bilim yuvası olmak şuurundan uzak, keyfîliğin, baskının, dayatmanın, tek tipçiliğin egemen olduğu kurumlar haline getirilmiş olmasından duyduğumuz endişeleri burada sizinle paylaşmaktır. Düşünmek lazım; Bedir Muharebesinde, harp sonucu alınan, okuma yazma bilen esirlere, okuma yazma öğretecekleri 10'ar şahıs karşılığında hürriyetlerini verme anlayışı, çağın hangi döneminde ve hangi düşünce atmosferinde söz konusu olabilmiştir? Ondört asır evvel, biraz önce cephede kendisiyle çarpıştığı düşmanıyla karşı karşıya gelen bir inancı düşünün ki, mağlup olduktan sonra, düşmanları elinde esir, ona ilim ve eğitim adına güveniyor, öğretmenlik veriyor, genç ve ihtiyar insanını eğitmesi için çarpıştığı esir edilen düşmanına bile teslim ediyor. Ne için; aydınlatmak, çağı ve geleceği aydınlatmak adına, savaştığı düşmanına bile öğretmenlik mukabili hürriyet veriyor.

Şimdi soruyorum, Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alev Erkilet Başer'in, yetkili kurul tarafından üzerinde doktora çalışması yapması uygun görülüp, kabul edilen "Ortadoğu'da Modernleşme ve İslamî Hareketler" adlı doktora tezinin dört yıl sonra iptal edilerek, hem doktorasının hem de doçentliğinin geçersiz sayılması sonucu öğretim üyeliğine son verilmesini hangi çağdaş mantıkla mukayese edebilirsiniz? Sayısız rektörü, birçok dekanı, onlarca öğretim üyesi ve görevlisini istifaya, emekli olmaya ve kurum değiştirmeye zorlayan çağın bu karanlık zihniyetini millet adına protesto ediyor, ülkemizin en saygın ilahiyatçılarından, fıkıh ve İslam hukuku otoritesi Prof. Dr. Hayrettin Karaman Bey'in dahi, istifayla, emeklilik sürecine itilmesi olayını, Bedir'in öğretmenlik sıfatı kazandırılmış esirlerine yapılan muamele karşısında, bu güzide ilim adamlarını ilimden, aydınlatmadan ve öğretmenlikten uzaklaştıran 21 inci Yüzyılın sözde aydınlarıyla, Ortaçağın o günkü İslam adesesinden ilme bakışını kıyasladığımda, doğrusu, ilim adına, olumsuz bir çağı paylaşmamın üzüntüsünü itiraf etmek zorundayım.

Ne garip tecellidir ki, Türkiye, aydınına kıyan, aydınlarını susturan ve onları zulmün alkışlayıcısı haline getiren bir kaosun içerisine itilmiştir. Bugün Meclisimizin salonlarının birisinde, İstiklal Marşımızın mübdii Mehmet Akif sergisi açılmış olup, geçtiğimiz günlerde de, bu yüce Parlamentoda, ölümünün 64 üncü senei devriyesiyle bir anma yapılmıştı. Onun da şiirinde ifade ettiği gibi,

"Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem."

Aydınları, kalkıp, bugün, geçmişine söven, gelenin keyfi için alkış tutturan bir hale getirdik. Alimlerin, aydınların, akademisyenlerin, üniversite hocalarının cesur ve yürekli olması lazım gelir. Konjonktürden etkilenen, rüzgâra göre yelken değiştiren, akan suda sürüklenen aydınlardan bu millet bir şey kazanmaz; aksine, çok şey kaybeder ve kaybetmiştir de.

Türkiye'nin, kanaatimce, bugün, en önemli sorunu, şu anda siyasal açıdan da yaşadığımız en ciddî açmazı, aydınlarının gafleti değil; üzülerek söylüyorum, bir kısmının ihanete varan bu eksiklikleridir, bu yanlışlarıdır. Ülke aydınları mutlaka bu gafletten, bu yanlışlardan kurtarılmak zorundadır.

Akademik çalışmalar, bilimsel verimlilik ve meslekî üretim açısından kıyaslanınca, Türk üniversitelerinin Batı üniversiteleri karşısındaki durumu nedir? Uluslararası bilimsel kongre veya dergilerde sunulan tebliğ veya yayımlar ne kadardır? Dahası, köylülerimize, köylerimize, mahallelerimize, sokak ve caddelerimize varıncaya kadar yediden yetmişe bu ülkenin insanlarına noeli tanıttık, yılbaşlarında noeli hatırlattık; ama, belki yüzyıllar var ki, Nobel hasretini çektik; Nobel'le, bir tek bilim adamımızı, fikir adamımızı maalesef, tanıştıramadık. Evet, bugün yaşanan çılgınlık ve sefahat anlayışı, bizi, bu türlü bilimsel yarışta, sanatta, fende, tıpta, estetikte, edebiyatta ve bilimin hiçbir alanında Nobel'e götüremedi ve bu çağdışı kafayla da götürmesi mümkün değildir. Türkiye, bu realiteleri görerek, gerçeğe yönelik bir bilim anlayışına sahip olmak zorundadır.

Eğitimde görev ve sorumluluk, hukukdışılığa varacak birkısım yanlış ve dayatmalarda ısrar etmek değil, dünyanın müşterek anlayışına, yukarıda örneğini verdiğim, Ortaçağı aydınlatan ilim mantığına yönelmeyi gerektirir.

Sayın Millî Eğitim Bakanımın, burada, müsaadenizle, birkaç hususta dikkatlerini çekmek istiyorum. Birkısım idarecileriniz, Bakanlık merkez kuruluşlarınız da dahil olmak üzere, yanlı ve yanlış yönlü, sizi, gelecekte, maşerî vicdanda yargılatabilecek bir sorumluluğa itiyor olabilirler. Bir hemşeriniz olarak, sizi bu konuda ikaz etmek zorundayım.

Merkezdeki birçok uygulamalarınız, daha önce de soru önergelerimde dile getirdiğim gibi, Talim ve Terbiye Kurulunun, okullarda okunmasını yasakladığı ve daha önce var olan tavsiyeyi kaldırdığı kitaplar ile Kurul bünyesinde, 15 yıldır, etrafındaki yüzlerce insanın cuma namazı kılabildiği resmî onaylı ve müsaadeli mescidin akıl almaz entrikalarla kapatılması, biliniz ki, siyasal hayatınızda, sizi de, partinizi de zora sokacaktır. Dine ve dindara saygılı parti olma iddianızın arkasından, böyle bir olumsuzluk ve böyle bir yanlışlık yapmamalıydı.

Daha üç gün önce, Zonguldak'ta bir ilköğretim okuluna gönderilen 14 ton bozulmuş, etrafı rahatsız edici kuru incirlerin perişan halini televizyonlardan hep beraber izledik. Bakanlık ve taşra bürokratlarınız, bu çürümüş ve kokuşmuş incirleri satın alarak mı devleti zarara uğrattılar; yoksa, satın aldıktan sonra çürüterek mi? Ama, her iki halde de devleti zarara uğratan, belki de çocuklarımızın sağlığıyla oynayan bu bürokrasi anlayışınızın sorgulanması gerekirken, sizin bürokratlarınız başka şeylerle meşgul oluyorlar. Örnek mi istiyorsunuz Sayın Bakanım; şu Bartın Millî Eğitim Müdürünüz Mehmet Gümüş ve benzeri idarecilerinize, bulundukları şehirlerde bürokraside çalışan; yani, devlet memurlarından çocukları imam-hatiplerde okuyanların valiliklere fişlenmesi görevini, bu yüksek ispiyonculuk ahlakını kim öğretti? Dünyanın neresinde görülmüş, devletin, anayasanın ve kanunların çerçevesinde eğitim yapan bir okulda çocuğunu okuttu diye, herhangi bir kamu görevlisinin yakın gözetim, denetim ve takibe alınmış olması? Hele hele, bunların kız çocuklarının başı örtülüyse, ebeveynlerini de tecziye edin mantığını, bu tefessüh etmiş ahlak anlayışını, hangi eğitim sistemi sundu?.

Sayın Bakanım, elbette, bürokrasiyi de, eğitimi de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, bitirirseniz memnun olurum.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımın, burada, özellikle ele alınmasının sebebi şudur: Tabiî "bu yasayı hükümet yürütür" deniliyor. Haddi zatında temenni  ederdik ki, bu yasaları hükümet yürütmüş olsun; hükümet adına da, burada, elbette, bu işle ilgilenecek bakanımız, Sayın Millî Eğitim Bakanımızdır. Millî Eğitim Bakanımızın, ilgili komisyonun da bir üyesi, bir arkadaşınız olarak, bu konuda, merkezî idaredeki arkadaşlarıyla, taşradaki arkadaşlarının ve personelinin, konjonktür ve rüzgâr etkisi altında kalarak insanları sıkıntıya sokmak değil, gerçekten, Millî Eğitimin sorunlarını halletme konusunda, gayretini beklemek, elbette ki, hakkımızdır.

Temenni ediyoruz ki, Sayın Bakanımız ve hükümetimiz, bundan önceki birçok yasada olduğu gibi "Bakanlar Kurulu yürütür" dediğimiz halde, birçok bakanlıklara ait yasalar, örneğin, Millî Eğitimle ilgili yasalar, YÖK tarafından, hükümetin uygulamasına fırsat vermeyecek bir mantıkla uygulanmıştır. En son örneğini öğrenci af yasasında gördük. Dolayısıyla, YÖK'ü ve ilgili kurumları, buradan...

BAŞKAN - Efendim...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Bakanımızı buradan ikaz ediyorum. Sayın Bakanın, yasanın yürütülmesinde sahabetini umuyor ve yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahısları adına, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın.

GAFFAR YAKIN (Afyon) - Konuşmuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki.

Uşak Milletvekili Sayın Mehmet Yaşar Ünal, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının son maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elbette fazla vakit kaybetmek istemiyoruz; ama, bazı konulara, kısa da olsa, değinmekte yarar görüyorum. Bu, tüm konuşmacıların da kabul ettiği gibi, gerçekten, hayırlı bir yasadır ve eğitim müesseseleri açacaktır; yüksekokullar, bazı enstitüler, bazı fakülteler açacaktır.

Bu konu burada görüşülürken, özellikle iki görüş ortaya çıktı; illerinde bir üniversite olmayan illerin milletvekilleri  özellikle bunu istemekte,  oradaki halkın isteklerini  burada dile getirmektedirler.

Biliyoruz ki, illerimizin gelişmesinde, kültürel, sosyal ve ekonomik yönden, artık, üniversiteler bir öncü görevini görmektedir. O nedenle de, ben, bu isteklerin hepsinin haklı olduğuna inanıyorum.

Öte yandan, bir üniversite açıldığı zaman, eğer gerekli altyapı, eleman, öğretim görevlileri sayısı yeterli değilse, tabiî, burada da eğitimin kalitesi düşebilir; fakat, şunu gözden uzak tutmayalım: Bir ilimizde üniversite açılacağı zaman, hiçbir zaman sıfır üzerinden bir üniversite açmak akla gelmemelidir. Biliyoruz ki, birçok ilde, en az birkaç fakülte, yüksekokul halen vardır ve komşu bir ildeki başka bir üniversiteye bağlı olarak da görevini yapmaktadır, eğitim ve öğretimini sürdürmektedir. Bu illerimizde, eğer gerekli altyapı tamamlanırsa, az sayıda yüksekokul ya da fakülte ilavesiyle bağımsız üniversiteler kurulabilir. Bu yönde de, Türkiye'nin bir atağa ihtiyacı olduğuna inanıyorum.

Bazı illerimizde ise zaten altyapı tamamlanmıştır. Ben, kendi ilim olan Uşak'ı burada örnek vermek istiyorum. Oylarınızla bu yasa çıktığı takdirde, biz, iktisadî ve ticarî bilimler fakültesini de kazanıyoruz; böylece, 4 fakültemiz olmuş olacak. Bunun yanında, Uşak İlimizde 7 adet de yüksekokul vardır ve halen, bu saydığım fakülteler eğitim ve öğretimlerine devam etmektedirler. Dolayısıyla, sadece bir tabela vererek de, bazı illerimizde bu başlatılabilecektir; ondan sonra, diğer eksiklerin tamamlanması ve kalitenin artırılması, artık, bizim görevimiz olacaktır.

Bunun yanında, üniversitelerimizde görev yapmakta olan yetişmiş elemanların, öğretim elemanlarının sayılarının az olmasını ya da maddî yetersizlikler nedeniyle özel üniversitelere geçmelerini de bir şekilde normal kabul ediyoruz; fakat, bize düşen görev, bunu kabullenmek yerine, eğitim ve öğretimde görev yapan insanlarımızın hak ettikleri özlük haklarını ve maaşların artırılmasını da öncelikli hedeflerimiz arasına koymalıyız. Tabiî ki, bu, maddiyatla oluyor. Türkiye ekonomisinin düzeldiği ölçüde de, ben, hükümetimizin bu konuda çok hassas davranacağından eminim. Sadece üniversitelerde görevli olanlar değil, diğer kamu görevlileri de, elbette, bu son üç yıldaki sıkıntının içindedirler ve bunu çekiyorlar. Tabiî ki, bu, yirmi yıllık bir birikimin sonucu. İnşallah, 57 nci hükümet de, ekonomiyi yoluna koyarak, bunları çözmek yolunda önemli adımlar atacaktır.

Bunun yanında, taşra illerimizde bir üniversite açıldığı zaman, özellikle, oraya kaydını yaptıran öğrencilerin barınacakları bir yurdun, devletin bir yurdunun da olması gerekiyor. Bu konuda Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumumuzun değerli çalışmaları var; fakat, buraya daha fazla kaynak aktararak, sadece okul binaları yapmak değil, en az, yurtların da bunun paralelinde gerçekleştirilmesi için gerekli yatırımın yapılması gerekmektedir.

Açılacak olan bu fakültelerin, yüksekokulların hayırlı olmasını diliyorum ve tüm illerimizin de ileride  bağımsız birer üniversiteye  kavuşmaları dileğiyle,  hepinizi saygıyla  selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Efendim, söz sırası, Uşak Milletvekili Sayın Hasan Özgöbek'te.

Buyurun Sayın Özgöbek. (DSP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZGÖBEK (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, biraz sonra, mevcut 3 üniversitemiz bünyesinde yeni fakülteler ve yeni enstitüler kurulmuş olacak. Şu andaki tasarıyla, bu yeni kurulacak olan fakülte ve enstitüler, sadece kurulsun deyip de kurulan fakülte ve enstitüler değildir. Bunlar, mensup oldukları üniversite bünyesinde ihtiyaç duyulmuş, gerekli altyapısı hazırlanmış, gerekli akademik personeli, fizikî şartları hazırlanmış, daha sonra YÖK'e ve Millî Eğitim Bakanlığına ihtiyaç olarak bildirilmiş ve kanun tasarısı şeklinde bugün karşımıza gelmiş ve burada da bu ihtiyaca binaen kanunlaşarak kurulacak olan fakülte ve enstitülerdir.

Bunlar ihtiyaçtan kurulacaktır diyoruz, bu şekilde kurulan fakültelerle beraber illerdeki, üniversite bulunan iller dışında da, bazı illerimizde fakülteler ve yüksekokullar mevcut hale gelmektedirler. Mevcut hale gelen bu fakülte ve yüksekokullar, o illerde üniversite özlemini dile getirmektedir. Ancak, bir ilde, bir fakülte ya da bir yüksekokul açılması, o ilde üniversite açılması anlamına da gelmemelidir; çünkü, bir fakülte ya da bir yüksekokulla üniversite açılması demek, eğitim ve öğretim kalitesini bir anlamda düşürmek anlamına gelir. Bu nedenle, bu tür illerimizde üniversite kurulabilmesi açısından gerekli şartlar, kriterler bir an önce belirlenmeli, bunları belirleyen bir çerçeve kanun çıkarılmalı ve buna bağlı olarak da, o illerde bu kriterleri sağlama yönünde çalışma yapacak komiteler kurulmalı; bu komiteler, bu şartları sağladığında da, o illerde üniversite kurulmasıyla ilgili zorluklar önlerinden kaldırılmalıdır.

İnşallah, bu tasarıdan sonra Millî Eğitim Bakanlığımız bizim karşımıza, bu kriterleri içeren bir kanun tasarısı getirecek ve bu kürsüden, birçok arkadaşımızın dile getirdiği, kendi illerinde üniversite kurulmasıyla ilgili talepleri de, en azından bir ödev olarak öncelikle o ile verilecek, daha sonra ödevini yapan ile de buradan üniversite kurulması konusunda engel çıkmayacaktır.

Bu kanun tasarısıyla beraber Uşak'ta da bir fakülte kurulmaktadır. Bu vesileyle, ayrıca teşekkürlerimi sunuyor, kanunun Yüce Milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Özgöbek.

Efendim, şimdi suallere geçiyoruz.

Sayın İrfan Keleş, buyurun efendim.

İRFAN KELEŞ (Çankırı)- Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımdan aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istiyorum efendim.

1- Her yıl 4 000 ilâ 6 000 kişiyi trafik kazalarında kaybettiğimiz malumunuzdur. Trafik kazalarının nedenlerini araştıran komisyonun, üniversitelerimizde trafik mühendisliği bölümünün konulmasını teklif etmesine karşılık, YÖK tarafından bu teklifin uygun görülmediği bilinmektedir. Bu konuda Bakanlığımızın bir çalışması var mıdır?

2- Ortaöğretim kurumlarında, malumunuz olduğu gibi, trafik dersleri, branş öğretmenlerinin dışındaki öğretmen arkadaşlarımız tarafından okutulmaktadır. Bu bakımdan, konunun daha iyi öğretilebilmesi bakımından eğitim fakültelerimizde bir trafik bölümü açılması düşünülüyor mu?

3- Çankırı'da bir üniversitenin her türlü altyapısının oluştuğu, Sayın Bakanımızın da malumudur. Bakanlığımızın, Çankırı Üniversitesi konusunda bir çalışması var mıdır?

Arz ederim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Çabuk, buyurun.

İHSAN ÇABUK (Ordu)- Sayın Başkan, aracılığınızla, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu'na bir sorum var.

Sayın Bakanım, seçim bölgem olan Ordu İlinde bulunan yüksekokul ve fakültelerin bir kısmı, Trabzon'da bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesine, diğer bir kısmı ise, Samsun'da bulunan 19 Mayıs Üniversitesine bağlıdır. Bu fakülteleri bir üniversitede birleştirmek mümkün değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Ben teşekkür ederim.

Sayın Zaimoğlu, buyurun.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun)- Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, bildiğiniz üzere, Giresun'da altyapı olarak üniversiteye ve yüksekokullara müsait bir imkân var ve Giresun, senelerdir, bu konuda çok duyarlı ve beklemektedir. Hükümetinizden, bir üniversite kurmasını, üniversite kuramıyorsanız, hiç olmazsa, fakülte veya yüksekokul açmasını, bütün Giresun halkı, sizlerden beklemektedir. Bu konuda, acaba, bir çalışmanız var mı; Giresun'da yüksekokul veya en azından, fakülte kurmayı düşünüyor musunuz? Bu sorumu, Sayın Bakanın aydınlatmasını rica ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; trafik mühendisliği bölümünün üniversitelerde kurulup kurulmaması konusunda herhangi bir çalışmam mevcut değil.

Nitekim, eğitim fakültelerinde de, ana bilim dallarında eğitim verilmektedir; matematik, Türkçe, fen bilgisi, sosyal bilgisi, bir de okul öncesi rehberlik gibi... Trafik bölümü, son zamanlarda tartışmaya açılmıştır; inanıyorum ki, bu tartışmalardan iyi bir sonuca varılacaktır.

Çankırı üniversitesi, Ordu'da fakültelerin bağlarının değiştirilmesi ve Giresun'da fakülte veya yüksekokul kurulup kurulmaması konusundaysa, bundan önceki oturumlarda sözünü ettiğim şekilde, çalışmalar tamamlandığında sağlıklı bir sonuca varılacaktır; çünkü, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi için şu tanımlamayı yaptım: "Doğuda Ordu, batıda Sinop, güneyde Amasya, bir bölge üniversitesi olmuştur" dedim. Bölge üniversitesi olarak devam mı edeceğiz, yoksa, bu illerde birer üniversite mi kuracağız; buna hep birlikte karar vereceğiz.

Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; Sayın Mehmet Ali Şahin'in daha önce sorduğu soruya cevap hazırlamıştım; fakat, kendisi yok; cevap veremiyorum.

Muş Milletvekili arkadaşım Zeki Eker, Muş Eğitim Fakültesinin, kurulma kararının mevcut olmasına rağmen, eğitime açılmamış olduğunu söylemişti; onun da müjdesini veriyorum; Muş Eğitim Fakültesi, 2001-2002 eğitim öğretim yılında öğrenci alacaktır. Gerekli çalışmalar sürdürülmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehte söz isteyen, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın.

Buyurun Sayın Yakın. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla, uzun bir zaman alsa da, Afyon'a, Uşak'a, Nevşehir'e, Kayseri'ye yeni fakülteler kazandırdık.

Ayrıca, Başkent Üniversitesi, daha iyi bir sağlık hizmeti verebilmek için yeni fakülteler kurdu.

Hem devlet üniversitelerinin hem de vakıf üniversitelerinin, Türkiye'deki eğitimin, Türkiye'deki gelişmişliğin, çağdaşlığın artması için bu güzel katkılarını sağlayan tüm milletvekillerine, çoğunlukla, daha büyük ve ağırlıkla muhalefet milletvekillerine, vermiş oldukları bu destekten dolayı, hepinize ayrı ayrı teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yakın.

Aleyhte, Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak.

Buyurun Sayın Parlak.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; 23 sene fiilen eğitim kurumlarında çalışan bir öğretmen olarak aleyhte söz almak gerçekten zor bir şey; ama, düşüncelerimi ifade etmekten de geri kalmam mümkün değildi. Çünkü, bu görüştüğümüz yasa tasarısı, 2000 yılının Mart ayında Yüce Meclise sunulmuş, Haziran ayında Genel Kurulumuzda görüşülmeye başlanmış; bu arada, bitmeden, hükümete geniş bir yetki verilmiştir, kanun hükmünde kararname çıkarma doğrultusunda. Özellikle, sağ olsunlar, Sayın Bakanımız başta olmak üzere, 57 nci hükümet -bizim bir kanun teklifimiz vardı; Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı olarak Hakkâri'de bir eğitim fakültesi kurulmasını önermiştik- 12 eylülde yürürlüğe giren 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi -5 maddelik, 2 de yürütme ve yürürlük maddelerinden ibaret olan kararname- bizim kanun teklifini de kapsayan bir kararnameyi çıkardılar.

Ancak, bildiğimiz gibi, Anayasa Mahkemesi, önce temel yetki kanununu iptal etti, bunun arkasından da bütün bu kanun hükmünde kararnameler iptal edildi. 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 10 Kasım 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak iptal edildiği bildirildi; hükümete altı aylık süre verildi. Bugün 10 Ocak; 10 Kasımdan bugüne iki ay geçti; Sayın Bakanım, dört ayımız kaldı.

Bu arada, biz, kanun teklifimizin doğrudan gündeme alınmasını yüce huzurunuza getirdik; hepinize minnettarız; iktidarıyla muhalefetiyle bize destek verdiniz ve Meclis gündeminin 202 nci sırasında; ama, eğer, hükümet, el atıp öne almazsa, 21 inci Dönem biter; ama, bizim bu kanun teklifimizin gündeme alınması mümkün olmaz.

Şimdi, bakıyoruz, bu kanun tasarısının 1 inci maddesi, kanun hükmünde kararnamenin 2 nci maddesi; 2 nci maddesi, kanun hükmünde kararnamenin 4 üncü maddesi; 3 üncü maddesi de, kanun hükmünde kararnamenin 5 inci maddesini kapsamış durumda. Hükümetin aldığı yetki kanunu içerisinde de kanunlaşmıştır.

Sayın Bakanım, bu kanun hükmünde kararnamenin 1 inci ve 3 üncü maddeleri açıkta kaldı. Bizim kanun teklifimiz, zatıâliniz başta olmak üzere, yerinde görülmüştür ki, kanun hükmünde kararnamede yer almış.

Özellikle şunu vurgulamak için aleyhte söz aldım: Bu dört aylık süre dolmadan, acaba, bizim kanun teklifimizi öne almak için bir girişiminiz mi olacak; yoksa, buna benzer bir kanun tasarısı mı gelecek? Bu konuda bize yardımcı olmanızı sizden istirham ediyoruz; çünkü, hükümet olarak, bu hizmeti, bölgeye... Bir de, ayrıca, kanun hükmünde kararnamede, 1 inci maddede, çok sayıda ilimizde fakülte ve yükseköğrenim kurumu kurulması öngörülmüştür. Bunların da, süre dolmadan kanunlaşmasını sizden istirham etmek üzere buraya çıkmış bulunuyorum.

Aleyhte söz almama rağmen, bu kanun tasarısının, ülkemize, milletimize ve fakülte kurulacak olan illere hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Evliya Parlak'ın üzerinde durduğu konu, Plan ve Bütçe Komisyonumuz tarafından da dikkatle inceleniyor. Umuyorum, sorunu, çok kısa bir süre içerisinde, kendilerinin arzu ettikleri istikamette çözeceğiz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Böylece tasarı kabul edilmiş, kanunlaşmıştır; hayırlı olsun Sayın Bakanım.

İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un, Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy'un, Konya Milletvekili Ömer İzgi'nin ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in, İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu.

 

 

2.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Rapor komisyonca geri alındığından, görüşmelerine devam edemiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşülmesine başlayacağız.

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen İşler" kısmının 4 üncü sırasına alınan, Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumlarıyla Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşülmesine başlıyoruz.

4.- Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/789) (S. Sayısı : 568) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Anavatan Partisi Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın İbrahim Özsoy... (ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özsoy.

ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumları ve rehabilitasyon tesislerine dönersermaye verilmesi ve 190 sayılı Kanun Kuvvetinde Kararnamede yapılacak değişiklik hakkındaki kanun tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dönersermayeden pay almak, tabir caizse, ödeme yapılması ne zaman başlamıştır, nasıl devam etmektedir, niçin değiştirme durumuyla karşı karşıya kaldık; onlara bir göz atmakta fayda var. Daha sonra da bu kanun tasarısıyla neler getirilmek istenmektedir ve ne gibi değişikliklerle karşı karşıyayız; onları incelemek gerekir. Dönersermayeden pay almak veya ödeme

                             

(1) 568 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

yapmak amacıyla dönersermayeli sağlık kuruluşlarında 1989'da 375 sayılı bir kanun kuvvetinde kararname yayımlanır; bu kararnameyle, 1961'de yürürlüğe giren 209 sayılı Kanunun 5 inci maddesine bir ekfıkra eklenir; orada denir ki, dönersermayeli sağlık kuruluşlarında çalışanların katkılarıyla elde edilen gelirin bir kısmı idarî sınıflar, yardımcı sağlık personeline yüzde 50, diğer personele de yüzde 100'ü aşmamak üzere ödeme yapılır  ve bu kanun kuvvetinde kararnameyle yapılan kanun değişikliği, 30.1.1990 tarihinde, bakanlıkça yapılan bir genelgeyle duyurulur. İlk zamanlar, hastanelerde "nasıl bir ödeme yapılacaktır" diye bir tereddüt doğar. Dolayısıyla, başhekimin başkanlığında, başhekim yardımcısı, hastane müdürü ve başhemşireden müteşekkil bir heyetle, çalışanların disiplin durumları, çalışma durumları, verimlilikleri de göz önüne alınmak suretiyle, senelik maaşları, tazminatları ve diğer yan ödemeleri hesap edilerek, muayyen ücretler ödenmeye başlar; fakat, bu, öyle bir ana gelir ki, verilen paralar pek tatmin edici olmaz.

Hepinizin bildiği gibi, sağlık çalışanlarının en büyük sorunlarından birisi de, ekonomik sıkıntısıdır, özlük haklarındaki sıkıntıdır, meslekî icraatlarındaki sıkıntılardır. Bunu, 2001 bütçesi konuşmalarında hemen hemen tüm konuşmacılar dile getirmeye çalıştı ve "Türkiye'deki sağlık sisteminde, sağlık hizmetleri sunan, şikâyetçi durumunda" dediler. Niye şikâyetçi; ekonomik sıkıntı içerisinde olduğu için. Niye şikâyetçi; özlük haklarını alamadıkları için şikâyetçi. Niye şikâyetçi; meslekî sorunları giderilemediği için şikâyetçi.

Peki, hizmeti sunanlar şikâyetçi de, hizmeti alanlar şikâyetçi değil mi; hizmeti alanlar da şikâyetçi. Niye şikâyetçi; kaliteli, eşit, adaletli ve sürekli, ayağına kadar getirilen hizmet olmadığı için, hizmet verilemediği için şikayetçidir.

Dolayısıyla, gerek hizmet sunanları tatmin ederek, az da olsa döner sermayeden paylarını artırarak... Bu, son zamanlarda, 746 hastanenin hemen hemen birçok kısmında yürürlüğe sokulan, vardiya sistemindeki çalışanların büyük bir bölümüne daha fazla vermek suretiyle, hem sistemi oturtmak hem de çalışmasının karşılığını ödemek gayesiyle getirilmiştir.

Dolayısıyla, vardiya sisteminde çalışanların hepsine değil, özellikle acil servislerde, diyalizde, yanıkta ve yoğun bakımda çalışanlara, diğerlerine nazaran yüzde 50 daha fazla ödeme yapılmak suretiyle, onların, hem ekonomik sıkıntılarına bir nefes aldırmak hem de daha fazla randıman alabilmek amacı güdülmüştür. Peki, döner sermayeyle ilgili bu kanun tasarısı kanunlaştığında, sadece döner sermaye paylarını artırmak mı gayesidir; hayır, bazı yenilikler de getirmektedir.

Biliyorsunuz, Anayasanın 56 ncı maddesiyle, halkın ruh ve vücut sağlığının sağlaması, Sağlık Bakanlığına yüklenmiştir, görevlendirilmiştir. Sağlık Bakanlığı, bunu, birinci basamak sağlık hizmetlerini yerine getirerek yürütmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin de, 1961'de kanunu kabul edilmiş, 1963'de Varto'da tatbikata, hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesiyle ortaya çıkan, şu anda, Türkiye'nin hemen hemen her yerine dağılmış olan 5 689 sağlık ocağı, 11 743 sağlık evi, 78 halk sağlığı laboratuvarıyla yürütülmektedir. Buralarda yürütülen hizmetler karşılıksızdır, ücretsizdir. İşte, bu kanun tasarısıyla, benim anladığıma göre, her ilde bir döner sermaye saymanlığı kurularak, oradan elde edilen gelirlerle, orada çalışanlara da bir miktar döner sermayeden pay verilecek, dolayısıyla, onlar da rahat ettirilecektir.

Bugün, hastanede çalışanların bir kısmının muayenehanesi vardır; ama, kamuoyunda yanlış bir de fikir vardır. Kamuoyunda, her doktorun muayenehanesi, her muayenehanesi olan doktorun da para kazandığı zannedilmektedir. Aslında, doktorların yüzde 78'inin muayenehanesi yoktur; diğer kalanlarının da yüzde 10'u falan, işte, geçinebilecek şekilde para kazanmaktadır. Dolayısıyla, bu kanunun bir özelliği de, işinin başında oturmak, işini disiplinize etmek ve hastanedeki her türlü çalışmadan haberdar olabilmek için, muayenehanesi olmayan veya muayenehane çalıştırmak istemeyen başhekimlere yüzde 200'e kadar döner sermaye ödemesi yapılmasını getirmektedir; bu da, bir yeniliktir, bir teşviktir.

Ayrıca, 100 yatağın üstündeki -ki, 746 hastanemiz vardır; bunların bir kısmı eğitim hastanesidir- eğitim hastanelerine de şef, şef yardımcısı ve uzmanlara, 1989'da bazı maddeleri yürürlükten kaldırılan tam gün yasasında olduğu gibi -bu, eğitim hastanelerinde ve bazı üniversitelerimizde, tıp fakültelerinde tatbik edilmektedir ve bunu Anadolu'ya da yaygınlaştırmak için- saat 16.00'dan sonra, geliri döner sermayeye kaydedilmek üzere, özel muayene yetkisi getirilmektedir. Dolayısıyla, doktor, muayenehanede Gelir Vergisiyle, hasta sahibiyle, hastayı getirenle vesaireyle uğraşacağına, acil vakaların dışında, saat 16.00'dan sonra, kendisine tahsis edilecek özel bir yerde hastalarını kabul edebilecek ve onlara yararlı hizmetler verebilecektir.

Buradaki gaye, vardiya sistemini oturtmaktır. Vardiya sistemi niçin getirilmiştir; vardiya sistemi, hastanelerdeki yığılmayı önlemek, şikâyetleri azaltmak için getirilmiştir. Yani, 1'den fazla uzman olan branşlarda, öğleden evvel ve öğleden sonra geceyarısına kadar iki vardiya şeklinde çalışma sistemi getirilmiştir; ondan sonrası zaten acile girmektedir. Dolayısıyla, bazı hastane başhekimlerinin -basından takip ettiğimiz kadarıyla- verdiği beyanatlarla, vardiya sisteminden yüzde 15 oranında bir gelir artımı olmaktadır. Bazı sivil toplum örgütlerinin ifadelerine göre de, sistem tam oturmamıştır denilmektedir. Ben, o münakaşaya, o tartışmaya girmek istemiyorum, benim demek istediğim şu: Bakanlığım sırasında ve 55 inci hükümette yaptırdığımız bir araştırmada, hastane polikliniğine müracaat eden 100 hastadan 60'ının sağlık ocaklarında tedavi edilebilecek hastalığa musab oldukları; geriye kalan yüzde 40'ından yüzde 10'luk bölümünün ise Anadolu hastanelerinde tedavi edilebileceği; diğer kısımlarının ise, ancak eğitim hastanesi, araştırma hastanesi veya refe-rans hastanelerinde ileri tetkikle tedavisinin gerektiği tarzında bir sonuç ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla, biz, periferde; yani, kırsal kesimde, 5 689 sağlık ocağımızdan, 78 halk sağlığı laboratuvarımızdan ve bir o kadar da ana çocuk sağlığı merkezlerinden, üreme sağlığı merkezlerinden, diğer dispanserlerden de faydalanarak bu yığılmaları önleyebiliriz. Yani, sağlık ocaklarına vereceğimiz değer, sağlık ocaklarını çalıştırır haline getirmemiz, sağlık ocaklarının fonksiyonu ve işlevi sırasında, hasta muayenesinin de öncelik olduğu tespit edilir ve teyit edilirse; dolayısıyla, sağlık ocağında birçok hasta hastaneye gitmekten kurtulmuş olur.

İşte, bu kanun tasarısında anlayamadığımız nokta burada düğümlenmektedir. Anayasanın 56 ncı maddesinin yorumu içinde, ücretsiz olduğunu zannettiğimiz ve kurulduğu günden beri, 1961'den beri, 224 sayılı Kanun muvacehesinde sağlık hizmetleri yürütülürken, her ile bir döner sermaye saymanı atamak ve yerleştirmek suretiyle, acaba, sağlık ocaklarındaki hizmetler de parasal bir değerlendirmeye mi tabi tutulacaktır? Bu kanunda açıklık yoktur, Sağlık Bakanlığının yetkisine bırakılmıştır; ama, aşılama, bağışıklama vesaire gibi, devletin birinci görevi arasında olan, özelleştirilemeyen, ihale edilemeyen, başka bir müessese veya kuruma verilemeyen hizmetler, sağlık ocaklarında, yine, ücretsiz olarak devam etmelidir diye düşünüyorum.

Bu arada, bu kanunla beraber, döner sermayeler ile  özellikle, vardiya sisteminin oturması sağlanacaktır. Tespit edilen vardiya sistemi, bunu halen hayata geçiren hastanelerde iş hacmini de artıracak, iş verimliliğini de artıracak, kaliteyi de yükseltecek; dolayısıyla, doktorun hastaya zaman ayırmasına fırsat bulunacak, hasta da, doktorun huzurunda hastalığı hakkında bilgi almış, tatmin olmuş olarak ayrılacaktır. Yoksa, bugün yapıldığı gibi, hastanelerin polikliniklerinde sabahın 5'inden itibaren yazılan 50, 60, 100 hastaya bir uzman hekimin, ancak "neyin var, neren ağrıyor?" dedikten sonra reçete yazmasıyla bu hizmetlerin yürüyeceği kanaatinde değilim.

Artık, Türk halkı bilinçlenmiştir, vücudunu tanımaktadır. Dolayısıyla, hastalığına çare aramak için her türlü parasal ve diğer imkânlarını kullanmaktadır. Biz bir zamanlar köylere, kırsal kesime, sağlık ocaklarına pratisyen hekim bulamazken, şimdi gönderiyoruz, ama, vatandaş, artık, uzman hekim istiyor; ilçelerde uzman hekimden çok, doçent, profesör görmek istiyor ve onlara muayene olmak istiyor ve teknolojiden faydalanmak istiyor. Bugün medyanın, basınımızın sağlık konusunda yaptığı yayınlar, halkımızın sağlık konusunda bilinçlenmesine fevkalade yaramıştır. Onun için, Türk Halkı, artık, derdine çare bulabilmek için, her türlü imkânını, neyi varsa, kullanmaktadır, her vesileyle de oralara müracaat etmektedir.

Bu kanun tasarısının bir diğer çelişkisini daha ifade etmek istiyorum. Bu çelişki, aslında, kanundan kaynaklanmamaktadır ve bugünkü tatbikatta da bu böyledir. Döner sermaye saymanları, Sağlık Bakanlığının teklifiyle Maliye Bakanlığınca atanmaktadır, yani, saymanlar, Maliye Bakanının memurudur. Bu, 1050 sayılı  Muhasebei Umumi Kanununun 16 ncı maddesi ve Maliye Bakanlığının 178 sayılı Teşkilat Yasasından kaynaklanmaktadır. Bu yasa, döner sermaye saymanlığının açılması, kapatılması yetkisini Maliye Bakanlığına vermektedir. Burada, döner sermaye saymanı, veznedar, yardımcısı Maliye Bakanının memurudur; sicilini o doldurmaktadır, maaşını döner sermayeden almaktadır, izinlerini o vermektedir, çalışmasındaki verimliliği hastane başhekimi devam ettirmektedir. Bir, iki başlılık devam etmektedir. Bunun, bu kanun çerçevesi içerisinde hallolacağı kanaatini izhar ediyorum.

Ayrıca, her ilde açılacak ve büyük şehirlerde imkân nispetinde daha fazla açılacak döner sermaye saymanlıkları ve sağlık personeli eksikliğini kapatabilmek için, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yapılacak değişiklikle 9 110 kadro ihdası sağlanacaktır. Bunun 6 000'i hemşiredir, 1 000'i sağlık memurudur, 900'ü şofördür, veri hazırlama memurudur, şudur, budur; ama, gereklidir, ihtiyaç vardır ve şu anda da pek çok yerde bu açık devam etmektedir. Açık olduğu müddetçe, sağlık hizmetleri aksamakta, sağlık hizmetleri aksadığı müddetçe de her gün medyada ve televizyonda bunlar abartılarak, sağlık rezaleti veya sağlık skandalı olarak verilmektedir.

O yüzden, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu tasarıya, hem sağlık çalışanlarına -az da olsa ekonomik sıkıntıdan kurtarılacağı için- döner sermayeden ödeme yapılmasına hem de 9 110 kadronun Sağlık Bakanlığı emrine verilmesine destek veriyoruz.

Kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özsoy.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sacit Günbey'de; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 568 sıra sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, sözlerimin başında, kanun tasarısının isminin -muhtemelen yanlış yazılmış olmasından dolayı- düzeltilmesi gerektiğini ifade ediyorum.

Burada yer alan "Tesislerine Verilecek Döner Sermaye" ifadesinde "Tesislerde Çalışanlara Verilecek Döner Sermaye" diye bir düzeltmenin yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Bugün, ülkemizde, sağlık hizmetlerinden yoğun şekilde şikayet vardır. Bu sağlık hizmetlerinin yetersizliğini muhtemelen hepimiz kabul etmekteyiz. Maalesef, sağlık hizmetlerini verenler de sağlık hizmetini alanlar da durumlarından memnun değillerdir. Bunun en önemli nedeni, sağlık alanındaki organizasyon bozuklukları, yetkilerin merkezde toplanması, bütçeden sağlığa ayrılan payın yetersizliği, sağlık şemsiyesinin tüm ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızı kapsamamasıdır.

Sağlık konusundaki olumsuzlukların faturası, çoğunlukla sağlık çalışanlarına kesilmekte ve sık sık, sağlık çalışanlarıyla vatandaşlar karşı karşı gelmektedir. Geçen gün, İstanbul'da, bir doktora hücum edildiğini, dövüldüğünü ve tip olaylara basınımızda sık sık rastlandığı, bir sağlık çalışanı olarak her zaman bilgimiz dahilindedir ve biliyoruz.

Sağlık personelinin, maalesef, maaşları da yetersizdir. Çok uzun, yorucu ve masraflı bir eğitimden sonra doktor olan, gün aşırı nöbet tutan, en ağır işten daha çok efor gerektiren bir mesaiye sahip olan bir doktorun aylık geliri 300 milyon lira civarındadır. Bir hemşirenin aylık geliri ise 200 milyon lira civarındadır. Ankara'da, aylık kiraların ortalama 200 milyon lira olduğunu düşünürseniz, canımızı teslim ettiğimiz sağlık çalışanlarının morallerinin ve çalışma verimlerinin ne olabileceğini yeniden düşünmemiz gerekir.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizde sağlık için ayrılan bütçe de, maalesef, çok yetersizdir. Kişi başına sağlık harcaması Amerika Birleşik Devletleri'nde 1 914 dolar, İtalya'da 1 100 dolar, Yunanistan'da 735 dolar, Almanya'da 1 830 dolarken, maalesef, Türkiye'de bu rakam, Amerika'dakinin onda 1'inden daha az olup, 187 dolardır.

Sağlığa ayrılan pay yetersiz olduğu gibi, sağlık organizasyonu da, maalesef, yetersizdir ve bugün sağlık konusundaki aksamaların en önemli sebeplerinden biri de, sağlık organizasyonundaki bozukluktur. Örneğin, sağlık imkânlarımızın yüzde 40'lık bölümü üç büyük şehrimizde toplanmıştır. Nüfusumuzun yüzde 20'si sağlık güvencesinden yoksundur.

Sağlık standartlarımız da, halen, gelişmemiş ülkelerin düzeyindedir. Örneğin, bebek ölüm hızı binde 35 civarında olup, bu rakam, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 2 kat civarında, yani binde 70 civarındadır. Yani, ülkemizde canlı doğan 1 000 bebekten 35'i veya 70'i bebeklik döneminde önlenebilir hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. Çocuklarımızın önemli bir kısmı da, ishal, zatürree, beslenme bozukluğu, bulaşıcı hastalıklar, aşılanamama gibi önlenebilir hastalıklardan hayatlarını kaybetmektedirler. Gebelerin yüzde 32'si, doğum öncesi sağlık bakımı alamamaktadır.

Doğudaki çocukların yüzde 30'u, batıdaki çocuklarımızın da yüzde 10'u, kronik beslenme bozukluğu içerisindedir. Bu kronik beslenme bozukluğu, çocuklarımızda sadece bedensel gelişmede gerilik değil, aynı zamanda zihinsel gelişmede de geriliklere sebep olmaktadır. Tabiî, bunun sonucu olarak da, bu çocuklarımız, ülkemizin kalkınmasında, batıdaki çocuklar kadar yeterince faydalı olamamaktadırlar. Bugün, ülkemizin nüfusunun yüzde 78'i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır, yüzde 40'ı da açlık sınırının altında yaşamaktadır.

Ülkemizde, 20 milyon civarında korunmaya muhtaç çocuk, 100 000 civarında da sokak çocuğu mevcuttur. Ülkemizde 3,5 milyon civarında çalışan çocuk vardır. Bu rakam, toplam işgücünün yüzde 17'si kadardır. Bunların çoğu, sağlığa zararlı ve ağır işlerde çalışmaktadırlar. Çalışan çocuklarımızın yüzde 30'u okula gidememektedir ve bu çalışan çocuklarımızın,  maalesef, yüzde 25'i de hasta veya çalıştıkları işyerinde yaralanmışlardır.

Her gün, 3 000 çocuğumuz ve gencimiz sigaraya ve uyuşturucuya başlamaktadır. Türkiye'de, sigaraya başlama yaşı, maalesef, 11'e düşmüştür; bu, çok kötü bir rakam.

Her gün 120 civarında çift boşanmakta, yılda en az 2 000 civarında intihar vakasına rastlanmaktadır.

Mahkemelerde yargılanan çocuk sayısı 12 000'i aşmıştır.

Türkiye'de okuma-yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 14'tür.

Nüfusumuzun yüzde 15'i ya çok zengin veya zengindir. Bu grupta, kişi başına düşen aylık gelir -aylık diyorum- 7 000 dolar civarındayken, yoksul aileler, ülke kaynaklarının ancak yüzde 6'sını kullanabilmektedir ve bunlarda kişi başına düşen ortalama yıllık gelir 500 dolar civarındadır; yani, zengin kesimde aylık gelir 7 000 dolar civarındayken, yoksul kesimde yıllık gelir 500 dolar civarındadır.

Muhterem milletvekilleri, bütün bu olumsuzlukların, saydığım bu rakamların bu kanunla ne alakası var diyebilirsiniz. Bu kanunla alakası var. Evet, yıllardan beri izlenen ve özellikle 57 nci hükümet döneminde acımasızca uygulanan IMF merkezli ekonomik politikalar, maalesef, ülkemizi bu duruma getirmiştir. 55 inci, 56 ncı ve özellikle 57 nci hükümetler döneminde, halkın refah seviyesini artıran hiçbir kanun bu Meclisten geçirilmemiştir. Buna rağmen, bu Meclisten, 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetler döneminde, beş defa, Vergi Kanunu çıkarılmıştır ve korkuyoruz ki, bu dönem içerisinde, yeni vergi kanunlarını da, bu hükümet, Parlamentonun önüne getirecektir.

IMF'nin dayattığı sermayeyi, bankaları, rantiyecileri ilgilendiren ve onları koruyan kanunlar, her seferinde, her gün bu Meclisten kolaylıkla çıkmaktadır. Ekonomik ve sosyal dengeler ülkemizde alabildiğine bozulmuş, zengin daha zengin, fakir daha fakir hale gelmiştir. Sağlık güvencesi kanunu zaruret olmasına rağmen bir türlü çıkarılamamaktadır. Eğer, bu sağlık güvencesi kanunu çıkarılmış olsaydı, bugün Parlamentonun önüne getirilen ve doktorların çalışma mesailerini değerlendiren bu kanunu desteklememiz mümkün olabilirdi; ancak, sağlık güvencesi kanunu çıkarılmadan bu kanunun getirilmesi, yeni bir vergi anlamına gelmektedir. Bu kanunda fakir halk daha fazla ezilecek ve sağlık vergisi kanunu gibi, bu kanun mütalaa edilecektir. Yani, hükümet, sağlık bütçesine yeterince kaynak ayıramadığı için, sağlık çalışanlarının ekonomik durumunu düzeltemediği için, burada, bu çalışanların ekonomik durumlarını düzeltmek amacıyla halkın cebine elini uzatmıştır ve döner sermayeden sağlık çalışanlarının ekonomik durumunu düzeltmeye gayret etmektedir. Burada, bunun, sağlık bütçesinin yetersizliğinden veya bütçenin yetersizliğinden olduğunu düşünmekteyiz.

Gerçek anlamda, sosyal devlet anlayışında, devlet sağlığı ve eğitimi sübvanse eder; yani diğer hizmetlere belki sübvansiyon gerekmez; ama, ülkedeki bütün insanların eğitimden ve sağlıktan parasız yararlanmaya hakları vardır. Bunun için kaynağımız yok diyorsanız ben size kaynak da göstereceğim. Bakın, bütçenin yarısından fazlası rantiyecilere akıyor, rantiyeciye aktarılan, faizciye aktarılan gelirler, batık bankalara tahsis edilen kaynaklar ve maalesef, 1997'den itibaren artan yolsuzluk ve hırsızlıklara giden paralar bu amaçlar için, eğitim için, sağlık için harcanabilse, belki, bugün, burada bu kanun tasarısını görüşmeyeceğiz.

Bu kanun düzeltilmediği takdirde, özellikle sağlık ocaklarında, fakir halk ile sağlık çalışanları karşı karşıya gelecek ve her gün, sağlık çalışanıyla, doktoruyla, hemşiresiyle vatandaş yaka paça olacaklardır. Düşünün ki, bir köyde, bir beldede, bir doktor, sürekli, gelen hastalara, makbuz keseceksin, döner sermayeye para ödeyeceksin, gece nöbette veya gece hastalandığı zaman geldiğinde bu makbuzu kesmediğin takdirde seni muayene etmeyeceğim diyecek. Bu, olacak iş mi!

Fakir kesimin gittiği ilk basamak hizmeti sağlık ocaklarıdır. Bu, Türkiye'de, şimdiye kadar hiçbir sağlık bakanı tarafından düşünülmemiş, Türkiye'nin gündemine getirilmemiş, acımasızca bir kanun tasarısıdır arkadaşlar.

Özel fiş kestirmeyen hastalar, hastanelerde mesai sonrasına kadar bekletilecekler; bekleyin, 16.00'dan sonra size bakacağız, 16.00'dan sonra da, fiş keserseniz size bakacağız denilecek. 

Özel fiş kestirenler ile özel fiş kestirmeyenler arasında farklı muameleler, farklı odalar, farklı ameliyatlar ve buna benzer birtakım farklılıklar ortaya çıkacaktır. Bu, sınıf farklılıklarını getirecektir Türkiye'de; sağlıkta sınıf farklılıklarını ilk defa Türkiye'nin gündemine getirecektir. Bu bakımdan da, bu kanun tasarısının, sosyal adalete uygun düşmediğini ifade etmek istiyorum.

Bir de, bu kanunun en önemli özelliklerinden biri, kanun, tam manasıyla net değil, açık değil, birçok uygulama, Sağlık Bakanlığının hazırlayacağı yönetmeliklere bırakılmıştır; yani, bir yetki kanunu gibi, Sağlık Bakanlığına, yönetmelikle, uygulayacağı bu kanunun alanında geniş bir şekilde yetki takdiri verilmektedir. Bu da, bir nevî yetki kanunudur. Bu kanunun en sakat noktalarından biri de budur.

Muhterem arkadaşlar, şimdi, geçen gün, bir DSP milletvekili arkadaşımın da şahit olduğu bir sağlık olayından bahsetmek istiyorum. Gece saat 1 civarında, bir tanıdık, bir yakınının, ağır derecede trafik kazası geçirdiğini; ancak, yer olmadığı gerekçesiyle hastaneye kabul edilmediğini ve benim yardım etmemi istediler. Ben de, kalktım, hastaneye gittim; bir DSP'li milletvekili arkadaşımız da oradaydı. Hakikaten, hastanede yer yoktu, hastanede yer olmadığı için, hastayı yatırma imkânı da yoktu. Yani, orada, vatandaşlarla doktorlar, hasta yatırma konusunda çok ciddî bir gerilim yaşıyorlardı. Ben, bu duruma inandığım için, diğer hastaneleri de dolaştım, araştırdım; maalesef, diğer hastanelerde de, ağır derecede beyin kanaması geçiren, beyin travması geçiren hastamı yatırma imkânı bulamadım ve hastam, birkaç gün sonra, o ilk gittiği hastanede vefat etti. Nerede vefat etti; bir sedye üzerinde vefat etti arkadaşlar.

Ankara'da durum bu iken, siz, taşrada, bu kanunu çıkarırsanız, hangi verimi alacaksınız; bu kanunla, hangi sağlık aksaklığını düzelteceksiniz; ben merak ediyorum!

Bu tasarının sakat taraflarından biri de, bu hükümetin, işte "devleti küçülteceğiz, özelleştirme yapacağız" iddialarına rağmen, Sağlık Bakanlığına, yeniden 9 000 kadro tahsis edilmesidir. Şimdi, devleti küçültecekseniz, özelleştirme yapacaksanız -belki hemşire ihtiyacını karşılayabilirsiniz- diğer kadroları, özelleştirdiğiniz kurumlardan buraya nakledebilirsiniz, eğer ihtiyacınız varsa, 9 000'den fazla kadro... Zaten, bu yıl içerisinde Sağlık Bakanlığına 40 000 civarında kadro tahsis edildi; şimdi de 9 000'den fazla kadronun tahsis edilmesini, ben, devletin küçülmesi değil, devletin büyümesi olarak mütalaa ediyorum.

Bakın, Diyarbakır'dan Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı, Ticaret Odası Başkanı ve Ticaret Borsası Başkanı bana bugün bir faks göndermişler, faksta "Diyarbakır'da, özelleştirme kapsamında, Bağlar Semtinde Ziraat Bankası kapatılıyor" deniliyor. Bugün, Bağlar Semti, 300 000-400 000 nüfuslu bir semt; hemen yanında Kayapınar Beldesi var, onbinlerce emekli buradan maaş alıyor. Burayı, eleman tasarruf edeceğiz diye kapatıyorsunuz veya Diyarbakır'ın Çüngüş İlçesinde PTT şubesini, eleman tasarruf edeceğiz diye kapatıyorsunuz. Sağlık Bakanlığına, yeniden, 9 000'den fazla personel alıyorsunuz; bunu anlamak mümkün mü saygıdeğer arkadaşlarım?!

Saygıdeğer milletvekilleri, 57 nci hükümetin en önemli handikaplarından biri de, maalesef, muhalefetin ikaz ve tenkitlerine kulaklarını kapamış olmasıdır. Bu, çok tehlikeli bir durumdur. Burada, çoğunluğunuza dayanarak, bizim yapacağımız olumlu tenkitleri ve yol göstermeleri dikkate almıyorsunuz. Sivil toplum örgütlerinin yapmış olduğu gösterileri, eylemleri, ikazları, Kızılay'da yürüyüşlerini dikkate almıyorsunuz. Sendikaların, bu meyanda yapmış oldukları yürüyüşleri, ikazları dikkate almıyorsunuz.

Muhterem arkadaşlar, bu, çok tehlikeli bir gidiştir. Siz, muhalefeti, sivil toplum örgütlerini, sendikaları dikkate almazsanız ve toplumda sosyal ve ekonomik dengeleri de IMF reçeteleriyle süratle bozarsanız, korkarım ki, önümüzdeki günlerde, ülkemizde çok ciddî sosyal patlamalar olacaktır ve korkarım ki, illegal örgütler, Türkiye'de artacaktır ve illegal örgütler faaliyetlerini artıracaklardır. Maalesef, bunların işaretlerini de görmekteyiz. Benim temennim, muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin ikazlarını, iktidarın dikkate almasıdır ve benim tavsiyem ve temennim, bu acımasızca uygulanan IMF reçetelerinden bir an önce vazgeçilmesi, sosyal içerikli politikaların, ekonomik, sosyal dengeleri düzeltecek politikaların hayata geçirilmesidir.

Şimdi, bakıyorsunuz, maalesef, sağlıkta, eşit olmayan bir uygulama daha var, herkesin yeşil kartı yok! Yeşil kartı olanlar da devlet hastanelerinin dışında teşhis ve tedavi imkânlarına sahip değiller. Üniversitelerle anlaşmaları yok. SSK'lı çalışanlar veya SSK'dan emekli olanlar üniversite hastanelerine sevk edilemiyorlar. Bağ-Kurlular, üniversite hastanelerine sevk edilmiyorlar. Bu, fırsat eşitliğini engelleyen en önemli nedenlerden biridir.

Muhterem milletvekilleri, konuşmamı burada tamamlıyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çıkacak olan bu kanunun da düzeltilerek çıkarılmasını temenni ediyor ve hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günbey.

Efendim, şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Doğan Baran; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıdan anlaşıldığı gibi, sağlık personelinin maaşlarında bir iyileştirme yapılması öngörülmektedir. Vardiyalı sistemin uygulandığı hastanelerde, özellikle acil servislerinde, yanık, yoğun bakım, diyaliz, ameliyathane gibi servislerinde çalışan sağlık personelinin döner sermayeden almış olduğu katkıların artırılmasını ve bu arada, sayıları, aşağı yukarı 18 000'i bulan ve birinci basamak sağlık hizmetlerini oluşturan koruyucu sağlık hizmetleri, ayakta teşhis ve tedavi hizmetlerini veren sağlık ocakları, ana çocuk sağlığı merkezleri ve halk sağlığı la-boratuvarı gibi sağlık hizmetlerinin döner sermaye kapsamına alınmasını ve 9 110 kadro ihdasını öngörmektedir. Ancak, buradaki kadro, kadro karşılığı personel değil, döner sermayenin gelirleriyle istihdam edilecek personelle ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, hükümetin uyguladığı ekonomik politikadan, maalesef, hekimler de nasibini almıştır. Geçim sıkıntısı çeken bir kamu görevlisinin başarılı olması, elbette ki mümkün değildir. Eğer bu kamu görevlisi, insan sağlığıyla uğraşıyorsa ve hata hakkı da yoksa, bu durum, daha da çok önemlidir; çünkü, sağlık, olmazsa olmaz koşuldur, bir insan hakkıdır.

Bugün, dünyada, gelişmiş ülkeler dahi, sağlık hizmetinin en iyisini verebilmek için, sürekli olarak sağlık hizmetlerinde yeniden yapılandırmaya gitmektedir ve özellikle, dünyanın en zor uygulanan, en zor yürütülen ve en zor programlanan, günün 24 saati sürekli olan ve her türlü hastalık riskine açık olan sağlık hizmetini uygulayan hekimlerimizin, maalesef, almış oldukları düşük ücret, toplumumuzun sağlık hizmetine vermiş olduğu önemin de âdeta bir göstergesi niteliğindedir.

Şöyle ifade etmek gerekirse, hekimlerimiz, bugün, ikinci, hatta üçüncü bir ek iş yapmak zorunda ve mecburiyetinde kalmışlardır. Bugünkü düşük ücret sistemiyle, en temel ihtiyaçlarını karşılamaları ve bilimsel gelişmeleri takip etmeleri mümkün değildir. Ömrü stresle geçen ve hizmeti, Allah rızası için değil de, hizmeti mukaddes bir görev olarak kabul eden doktorlarımızın, bu şekilde, böyle, geçim sıkıntısı çekmesi, kendilerinden beklenilen görevi de yerine getirmesinin mümkün olmadığının en gerçek nedeni olmaktadır.

İşte, bu nedenle, bugün, mevcut sistem içerisinde, hekimlerimizin özlük haklarının iyileştirilmesi ve iş riski tazminatının, özel hizmet tazminatının ve ek göstergelerinin günün şartlarına uygun bir şekilde iyileştirilmesi mümkün bile olsa -ki, böyle bir şey mümkün değildir; çünkü, hükümetin maaş ve ücretlere uygulamış olduğu iyileştirme, hepinizce, hepimizce malumdur- getirilecek olan bu iyileştirme radikal bir çözüm değildir ve sağlık personelinin, hâlâ, 657 sayılı Yasa kapsamında tutulmasının izahı, bize göre, hiç mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, eğer, Türkiye'de, hâlâ, hizmeti sunan ile hizmeti finanse eden birbirinden ayrılmamışsa; Türkiye'de, hâlâ, devlet, muhtaç olan kişileri değil de hizmeti finanse ediyorsa ve Türkiye'de, hâlâ, en çok ölüm, önlenebilir ve tedavi edilebilir hastalıklardan oluşuyorsa ve hastaneler de etkinlik ve verimlilik esasına göre yönetilmiyorsa; yani, işletmeye dönüştürülmemişse, kendi gelirleriyle kendi giderlerini karşılayamıyorsa, personelini, istediği personeli sözleşmeli olarak çalıştıramıyorsa, idarî ve malî yönden özerk kamu tüzelkişiliğine sahip değilse ve rekabete açık değilse ve hastaları baş tacı yapmıyorsa, sadece hekimlerin özlük haklarını iyileştirmekle bu mesele halledilmiş olmaz.

Döner sermaye kapsamının genişletilerek, sağlık personeline az da olsa bir imkânın verilmesi, bir palyatif tedbirdir. Oysaki, sağlık, sosyal bir sektördür; palyatif tedbirlerle, günübirlik politikalarla yürütülmesi mümkün olmayan bir sektördür.

Burada, bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum: En uç kesimde sağlık hizmeti veren sağlık ocaklarında döner sermayenin uygulanması halinde, bu kesimde belirli ve sabit bir geliri olmayan, gelişigüzel bir kazancı olan ve sağlık güvencesi kapsamında da olmayan insanlarımızın, asıl, orada bu hizmetten yararlanması icap eder; yani, sağlık hizmetinden yararlanması gereken kesim, ödeme gücü olmayan kesimdir. Ödeme gücü olmayan kesim, sağlık hizmetine en çok ihtiyacı olan kesimdir. Buralara kadar döner sermayeyi sokmak suretiyle, bir zamanlar "paran yoksa, öl" politikasını yeniden hortlatmanın anlamını ben anlayamıyorum değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, sadece hekimlerin özlük haklarını iyileştirmekle bu iş bitmez. Hizmeti sunan hekimlerin yanı sıra hizmetten yararlanan hastaların da hakları vardır. Bugün, sosyal güvenlik sisteminde üç basamaklı bir reform uygulamasına geçilmişken, hâlâ, daha, sağlık reformunun Meclise getirilememesi, fevkalade üzücü bir durumdur. Âdeta, döner sermaye uygulamasını yaygın hale getirmekle, geçici vergilerin kalıcı vergilere dönüştüğü yetmiyormuş gibi, vatandaştan, hekimlerin özlük haklarını iyileştireceğim diye, bir sağlık vergisi alır gibi, ille bu tedavinin ücretini ödeyeceksin demek, sosyal devlete pek yakışan bir durum değildir.

Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, radikal çözüm, sağlık reformunu getirmektir. Radikal çözüm, Anayasanın öngördüğü gibi, herkesin sağlık hizmetinden eşit ve etkili bir şekilde yararlanabilmesi için, herkesin doğuştan sosyal güvence hakkını kazanabilmesi için ve herkesin sağlık hizmetinden istediği şekilde istifade edebilmesini sağlamak için, sadece hastaneleri bu şekilde vardiyalı sisteme getirmek yetmez. Vardiyalı sistem, ikili değil üçlü dahi olsa kafi gelmez.

Ne için vardiyalı sistemi hastanelerde uyguluyoruz; orada hasta birikmesini önlemek için, hastane kapılarının, eza kapısı, cefa kapısı olmasını önlemek için. Onun için vardiyalı sistemi yapıyoruz. Sabah 8'den 16.00'ya kadar mesai, 16.00'dan 23.00 kadar mesai. İsterseniz, 23.00'ten sabaha kadar üçlü vardiyayı da uygulayın. Önemli olan... Hastanelere gelen hasta, kendi başına müracaat etmez. Hastanelere sevkli hasta gelir, hastanelere yatması icap eden hasta gelir. Birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmezseniz, etkili bir sevk sistemini oluşturmazsanız, o zaman, sağlık ocaklarına gitmesi gereken hastalar, hastanelere gider. Siz, bataklık dururken sivrisinekle uğraşıyorsunuz. Bugün, hastanelere gelen hastaların yüzde 90'ı, birinci basamak sağlık hizmetlerinde tedavisi mümkün olan hastalardır. O bakımdan, vardiya usulünü uygulamak suretiyle bir sisteme gideceğinize, hastanelerdeki kuyrukları ortadan kaldıracağım diye bu şekilde bir uygulamaya gideceğinize, birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirin, etkili bir sevk sistemini getirin, hastaneleri rekabete açın, hastaneleri işletmelere dönüştürün ve ondan sonra da, sağlık güvencesi olmayan, ödeme gücü olmayan insanları sağlık güvencesi altına alın; o zaman, hizmeti sunan hekimler de, hizmetten yararlanan hastalar da bu sistemden memnun kalır.

Bize göre, çözüm, radikal çözüm, köklü bir sağlık reformunu getirmektir; ama, reform, kolay bir şey değildir. Reform, cesaret ister; reform, siyasî kararlılık ister. Sağlık reformunu getirecek cesareti bu hükümette görmediğimi ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baran.

Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru'da.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini anlatmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlıklı yaşamak, en temel insan haklarından biridir. Ülkelerin idare sistemleri ne olursa olsun, devletlerin, bu gerçekten hareketle, vatandaşlarına yeterli sağlık hizmeti sunabilmek için imkânları ölçüsünde çeşitli çalışmalar yapmaları gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğu günden itibaren, sağlık yönünden çok başarılı çalışmalar yapmıştır. Yıkılan, birçok kaynağı ortadan kaldırılan ve yetişmiş insangücü büyük oranda kaybolan bu ülkede, kim ne derse desin, küçümsenmeyecek epey mesafeler alınmıştır.

Her hükümetin programının büyük bölümünü, sağlık ve ona verilecek çalışmalar oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkelerin bile sağlığa ayrılacak finansmanda karşılaştığı sıkıntılar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, içinde bulunduğu tüm sıkıntılara rağmen hatırı sayılır oranda bir payı, insanlarımızın sağlığı için ayırmıştır. Ancak, Amerika Birleşik Devletlerinde, sağlık sisteminde devletin karşıladığı finansmanı artırarak gelir düzeyi düşük insanların sağlık sorunlarının giderileceğini söyleyerek iktidara gelen Bill Clinton bile, bu iddialarından vazgeçme durumuna gelmişti.

21 inci Yüzyıl, insana, çevreye ve teknolojiye değer veren yönetim ve organizasyon çağı olacaktır. Ülkemizde, artık, tüm insanlara yüksek kaliteli, etkili, verimli, erişilebilir, kişisel özelliklerden etkilenmeyen, insan onuruna yakışır bir sağlık sistemi kurmak gerekmektedir. Bugün, bütün dünyada, sağlık alanındaki hizmetlerin yeterli sayılabilmesi için kabul gören ortak özellikler vardır. Bu ortak özellikler herkes tarafından kabul edilmelidir. Günümüzde modern sağlık hizmeti anlayışına göre, bu hizmetler, planlanıp, öncelik, hasta insanların talebine değil, insanların hastalanmamalarını sağlamak olarak değerlendirilmektedir.

Koruyucu sağlık hizmetleri devletin aslî görevlerindendir. Bebeklerin aşılama ve takibi, gebe takibi, aile planlaması hizmetleri, ağız ve diş sağlığı hizmetleri, sağlık alanındaki öncelikleri gösterir. Bebek ölüm oranı düşürülmeden, gebe takibini iyi yapmadan, ileri, gelişmiş ülkeler seviyesine gelinmeyecektir.

Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, yerel yönetimler, Yeşilay ve benzeri gönüllü kuruluşlar da, sağlık konusunda beraber hareket etmelidir. Sağlıkta, insan hasta olmadan alınacak olan tedbirler başlangıç teşkil eder.

Ülkemizde gözden kaçan bir konu da yerel yönetimlerin bu konudaki çalışmalarıdır. Toplum sağlığı açısından çok önemli olan kanalizasyon yapımı, dere ıslahı, zararlı haşere mücadelesi, içmesularının kullanımı ve temizlenmesi dikkatle takip edilmelidir. Bulaşıcı hastalıklarla mücadele de, toplum sağlığını ilgilendiren konuların başında gelmektedir. Ayrıca, ülkemizde 50'den fazla işçi çalıştıran işyerlerinde sağlık personeli bulundurma zorunluluğu vardır; ama, ne yazık ki, şu ana kadar bu da tam olarak sağlanmış değildir. İşçi sağlığı için, iş güvenliğinin sağlanması için bu konunun önemi üzerinde durmak istiyorum.

Yarınların mutlu, kalkınmış ve lider Türkiye'sine ulaşmak, ancak, sağlıklı insanlarla başarılabilecektir. İnsanlarımızın sağlıklarının korunmasında ve hastalandıklarında tedavilerinde en çağdaş yöntemlerin uygulanması en başta gelen görevlerimiz olmaktadır. Devletimiz hiçbir mevki, makam, unvan farkı gözetmeden, hiçbir ayırım yapmadan, azamî seviyede hizmet götürmektedir. Her vatandaşımıza sağlık hizmeti götürmek, öncelikli konular arasındadır. Ülkemizin sağlık sistemindeki gerçekleri, ekonomik durumumuzu insanlarımıza doğru olarak anlatmak zorundayız. Devletimizin, ülkemizin sağlık yönünden içinde bulunduğu tabloyu çok iyi bilmek zorundayız. Durumun tespitiyle, başka uygulamadan ve farklılıklar gözetildikten sonra, sonuca rahatça ulaşılır.

Sağlık alanında, artık, devlet tekelinin ortadan kaldırılmasının zamanı gelmiş ve geçmektedir. İşte, bu durumda da özelleştirme tablosuyla karşı karşıya kalınmaktadır. Şu anda, ülkemizde, hastanelerimizin bazı bölümlerinde özelleştirmeye doğru gidilme de vardır, özellikle, temizlik ihalelerinde olsun veyahut yemek ihalelerinde olsun, bu, ortaya konularak, oradaki insanlarımıza farklı bir hizmet verilmeye çalışılmaktadır; ama, ben, bunun da yeterli olduğu kanaatinde değilim. Özellikle, röntgen hizmetlerinde olsun, laboratuvar hizmetlerinde olsun, hasta bakım hizmetlerinin de özelleştirilmesi noktasında, belki birtakım şeylerin yapılacağı kanaatindeyim.

Ülkemizde, şu anda Sağlık Bakanlığının yapmaya çalıştığı "sosyal güvencesi olmayan tek vatandaş kalmayacaktır" sloganının, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından süratle sağlanmasını da bekliyoruz. 2000 yılında yeşil kartlı hasta sayısı 10 milyon civarındadır. Bu, ülke nüfusumuzun aşağı yukarı yüzde 14,9'unu göstermektedir; fakat, yeşil kartla, Fakir Fukara Fonlarıyla sağlık problemlerinin çözülemediği de herkes tarafından görülmüştür.

Şu anda sağlık ocağı, dispanser, devlet hastanesi içinde 210 000 civarında personel hizmet vermektedir. Yüzde 77'si personel maaşlarına giden bütçemizin, aşağı yukarı 2001 yılındaki miktarı 1 katrilyon 280 trilyon civarındadır. Bu rakamlar, genel bütçenin 2,66'sını göstermektedir. Bu pay, çok az olmasına rağmen, Bakanlığınızca en iyi şekilde kullanılacağına da kanaatimiz tamdır.

Şu anda, hizmet alanın da hizmet verenin de farklı düşündüğü bir tabloyla karşı karşıyayız; ancak, son zamanlarda, devlet hastanelerimiz ve sağlık ocaklarımızda büyük bir kabuk değişimi olduğunu da görmek mümkündür. İnsanlarımıza yakışır fizikî mekânları olan hastane ortamları yapılmaya çalışılmaktadır. Hasta yatağından polikliniğine kadar, bundan iki sene öncesine göre, ülkemizin her yerinde, farklı bir değişim ve iyileştirme vardır. Aşağı yukarı, bu tabloyu, hastanelerimizin hepsinde görmemiz de mümkündür. Hatta, bu görünen tablo, bazı yerlerde, özel hastanelerden daha farklı bir görünüm arz etmekte; özellikle, ilçelerimizde ve doğu ve güneydoğudaki bazı illerimizde farklı bir görünüm arz etmektedir.

Ancak, sağlık personelinin içerisinde bulunduğu yaşam ve çalışma şartlarını da iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Ambülans geç geldiği zaman bile sorumlunun doktor olarak değerlendirildiği bu ortamda, acaba, sağlığımızı emanet ettiğimiz bu insanlara ne kadar değer veriyoruz? Hiçbir doktor, hastasına kötülük etmez; teşhisinde zorlansa bile, ona zarar vermek istemez. Bu insanlara, acaba, ne kadar maaş veriyor, insanca yaşamalarını sağlıyoruz?.. 300 milyon maaş alan uzman hekimlere, sağlığımızın tüm sorumluluklarını yüklüyoruz. Bu adaletsizliğin giderilmesi gerekmektedir. Bu insanların toplumdaki sosyal konumları icabı, gereken ilginin gösterilmesi gerekir. Ayrıca, gece gündüz demeden, hizmette beraber çalışan, hastabakıcılardan ebesine, teknisyenine, hemşiresine kadar, tüm sağlık personelinin durumunu iyileştirmeliyiz.

Sağlık hizmetleri arzının etkinliği, sağlıklı insangücünün önemiyle ilgilidir. Nitelikli insangücünün yaratılabilmesi için, sağlık personelinin eğitimi, denetimi, bunların fonksiyonel ve coğrafî açıdan optimum dağılımı, teknolojik gelişmeleri izleyebilmeleri ve uygun bir ücret sisteminin sağlanması önem taşır. Ayrıca, yetiştirilmiş sağlıklı insangücünün, beyin göçü sebebiyle, başka ülkelere transferinin önlenmesi için, gereken önlemler de alınmalıdır. Son yıllardaki, ekonomi alanında atılan adımlar, yüksek enflasyon durumu, sağlığa ayrılan bütçenin az oluşu, sağlık personelini ek iş yapma durumuna sevk etmiştir. Kamu sağlık kurumlarında çalışan kişilerin reel ücretlerinin geriletilmesi, çalıştığı ortamdan memnun olmayan vasıfsız kitle ortaya çıkarmıştır.

Sayın milletvekilleri, bir konunun üzerinde durulması gerekir. Çoğunun altyapısının kötü olduğu tıp fakültesi sayısı, ülkemizde, ne yazık ki 47'yi bulmuştur. Bir yandan öğretim elemanı sıkıntısı çekilirken, bir yandan da, yılda birkaç ders dışında eğitim vermeyen öğretim elemanı olan birçok tıp fakültesi hastanemiz vardır. Birçok tıp fakültemizde, bu tablonun artık geriye döndürülmesi gerekir. Bu, üniversitelerimiz için kanayan büyük bir yaradır. Özellikle tıp fakültelerimizin büyük illerde olanlarında, büyük oranda, doçent olsun, profesör olsun, büyük sayıda elemanları vardır; ama, özellikle, doğudaki veyahut İç Anadolu Bölgesindeki birtakım tıp fakültelerinde de bu öğretim üyelerini bulamıyoruz.

Öyle bir sistem getirilmelidir ki, özellikle, öğretim üyelerimizin doçent veyahut da profesör olma durumlarında, bu insanlarımızın, belirli bir sene, iki sene veyahut üç sene gibi, o bölgelerde, yani kalkınmaya çalışan o tıp fakültesi hastanelerimizde görev almalarının sağlanması gerekir diye düşünüyorum. Bu hizmeti, diğer bölümler için de yapabiliriz; ama, özellikle, bizim, tıpla ilgili insan yetiştiren ve insan sağlığına değer vermiş olduğumuz bu ortamda, bunun da önemli bir konu olarak altını çizmek istiyorum.

Türkiye'deki bir hekimin maaşı, İngiltere'deki meslektaşlarının maaşının ancak onbeşte 1'idir. Uzman ve pratisyen hekimlerin maaşlarında, yıllara göre önemli bir yıpranma söz konusudur. Aynı tabloyu, ebe, hemşire ve sağlık memurlarında da görmekteyiz. Sağlık personeli, yıldan yıla fakirleşmeye doğru gitmektedir. 2000 yılı verilerine göre, pratisyen hekimler 260 dolar, 300 dolar civarında maaş alırken, ebe ve hemşirelerimiz de 150 dolar civarında ücret almaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, bunların yanında, önemli bir konu da şudur: Sağlık çalışanı, çalıştığı ortamlardan dolayı, birçok risk faktörüyle karşı karşıyadır. Ameliyathanede çalışan personelinden hemşiresine, doktoruna kadar, tüm personel, kan yoluyla bulaşan hastalıklara yakalanma riski çok yüksek olan bir gruptur. Özellikle, eline iğne batmayan veyahut da bisturiyle kesilmeyen sağlık personeli yok gibidir. Sağlık personelinin hepatit hastalığı geçirmiş olma oranı, toplumun diğer kesimlerinden çok yüksektir. Bu oran yüzde 17,9 ile yüzde 52,9 arasındadır. Hepatit sonucu, bilindiği gibi, siroz veya karaciğer kanseri, arkadan gelebilir. Bunun yanında, son zamanlarda, sağlık çalışanında, ilaç tedavisine dirençli olan, verem gibi birtakım hastalıkların da yoğun bir şekilde görülmekte olduğunu görüyoruz ve bu sıklık oranının da artmakta olduğunu görüyoruz.

Ayrıca, sağlık çalışanları, anestezik ilaçlarla beraber birçok kimyasal risk faktörüne de maruz kalmaktadır. Bu durum, karaciğer hastalığının yanı sıra erken doğum, düşük doğum ağırlıklı bebek gibi yan etkiler de yaratmaktadır.

Her yerde kullanılmaya başlanılan radyasyon yayan aletler de, sağlık çalışanlarının karşısında çok büyük bir risk faktörü olarak durmaktadır. Özellikle de bu konunun üzerinde durulması gerekir; çünkü, tomografi veyahut da konvansiyonel röntgen cihazlarında çalışan personel de, bu yönde birtakım sıkıntıyla karşı karşıyadır.

Çalışma süresi uzunluğu, sürekli hastalıklı ortamda bulunma, fizikî ortamın bozukluğu, güvenlik sorunları ve ekonomik yetersizlik, önemli sorunlar arasında görülmektedir.

Son günlerde, bir de, devamlı gündeme gelen, hasta yakınlarının sağlık personeline sözlü ve fizikî sataşmaları da, üzerinde durulması gereken konuların başında gelmektedir. Bu da, devletimizin, özellikle sağlık personeli olarak, bu konuda ciddî ve gerekli önlemleri alması gerektiğini göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, sağlık sistemimiz ve sağlık hizmetlerimiz, yıllardır belirli sıkıntılar içinde bulunmaktaydı. Sağlık hizmetlerinde, yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu gibi, fiilî düzenlemelere ve bu hizmeti veren personelle ilgili iyileştirmelere de ihtiyaç duyulmaktadır. Sağlık Bakanlığımızın da, yukarıda arz ettiğim çerçevede kapsamlı çalışmalar yapması, gerçekten mutluluk vericidir. Fiilî düzenleme kapsamında, Bakanlığımız, hizmet alanını genişletmekte, hizmetin ulaşabilirliğini artırmakta ve hizmetten yararlanmayan kesimlere de hizmet vermeye çalışmaktadır. Bunun en güzel örneklerinden biri de hastanelerimizde uygulanan vardiya sistemiyle sergilenmiştir.

Hastanelerimizde atıl durumda bulunan malzeme, altyapı ve işgücü faal hale getirilmiş ve vatandaşlarımızın hastanelerde yaşadıkları yığılmaların önüne geçilmiştir.

Ayrıca, gündüz çalışan vatandaşın akşam hastaneye gelmesi sağlanmakla, işgücü kaybı önlenerek, genel ekonomimize de katkı sağlanmıştır. Bu sistemin uygulanması, aynı zamanda, hastanelerimizin sağladığı gelirleri de önemli bir biçimde artırmıştır; bu da, hastanelerimizin genel gelişimlerine büyük katkı sağlamıştır.

Ülkemizde bulunan kamu hastanelerinin genel sağlık politikalarının geliştirilmesi doğrultusunda, hastanelerimizin kendi kendine yetebilirliğinin sağlanması da büyük bir gelişme olmuştur. Hastanelerimizin büyük kısmı, artık, kendi ayakları üstünde durmakta, finansal girdilerini artırmakta ve tüm harcamalarını karşılar duruma gelmektedir; bu durum, gerçekten, sistemimiz açısından fevkalade önemlidir; ancak, bu gelişmelere paralel olarak, sağlık personelinin özlük haklarının geliştirilmesi sistemin kalıcılığı açısından da büyük yarar sağlamaktadır.

Bilindiği gibi, 4.1 1961 tarih ve 209 sayılı, Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin 27.6.1989 ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle eklenen üçüncü fıkrası gereği personele verilen eködeme neticesinde döner sermaye gelirlerinde büyük artışlar sağlanmıştır. Bugün, Bakanlığımıza bağlı yataklı tedavi kurumlarının 1998 yılı toplam döner sermaye gelirleri 185,8 trilyon, toplam gideri ise 168,9 trilyon olarak gerçekleşmiştir. Yıllara göre gelir artışları ise, 1997-1998 arasında yüzde 125,8 olarak gerçekleşirken, 1998-1999 Temmuz itibariyle artışın yüzde 114, 1999 sonu itibariyle de artışın yüzde 135 civarında olduğu görülmektedir; 2000 yılında ise, bu oranın, yeni düzenlemelerle, yeşilkartın artan yüküne karşılık, yüzde 170'ler civarında olması beklenmektedir.

Yukarıda ortaya konulan verilerin ortaya koyduğu döner sermaye gelirlerindeki artış eğilimi, kaydedilen olumlu gelişmelerin yanında, tıp ilminde ve tıp teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak, hastanelerimizde uygulamaya konulan ileri tetkik, tanı ve tedavi yöntemlerinin yanı sıra, personele verilmekte olan eködemelerle doğru orantılı olarak hastane kaçaklarının önlenmesi ve bunun da döner sermaye gelirlerine olumlu yönde yansımasından olmaktadır.

Ayrıca, bağlı yataklı tedavi kurumlarında çalışmaların 24 saat ve zor şartlar altında sürdürüldüğü düşünülürse, yapılacak personel düzenlemelerinin önemi daha iyi görülecektir.

Bunun yanında, normal mesai dışındaki hizmetlerle, acil vakaların muayene ve tedavisi, acil ameliyat ve müdahalelerin yapılması ile yatmakta olan hastaların bakımlarının devamı sağlanmaktadır.

Uygulamaya konulan vardiya sistemiyle, mesai saatleri dışında etkin olarak verilemeyen hizmetlerde etkinlik ve süreklilik sağlanacaktır. Poliklinik, laboratuvar, röntgen ve görüntüleme merkezleri gibi, muayene ve teşhis ünitelerinde görülen aşırı birikim ve yığılmaların önüne geçilecektir.  Hekimlerin, hastalarına daha fazla zaman ayırabilmesi ve bunun da, hizmetin kalitesini olumlu yönde etkilemesi sağlanacaktır.  Dışarıya sevklerin asgarîye indirilmesi sağlanacaktır. Yüksek maliyetli yatırımlar olan röntgen, MR, tomografi gibi cihazlar atıl durumdan kurtarılacak ve bunların da rantabl şekilde çalışması sağlanacaktır.

Uzman ve nitelikli insan gücünden optimum düzeyde yararlanılması sağlanarak, hastanelerimizin döner sermaye gelirleri -iki üç kat gibi- daha fazla artırılmış olacaktır. Ancak, bu uygulamanın başarıya ulaşmasında, sağlık hizmetlerinin özelliği nedeniyle, gece ve gündüz büyük özveri, üstün çaba ve gayret gösteren sağlık personelinin motivasyonu büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, yüzde 50 ve yüzde 100 olan döner sermayeden eködeme oranlarının artırılması ve ikinci vardiyada fiilen çalıştığı günler için fazla ödeme yapılması, personeli daha fazla teşvik etmiş olacaktır.

Diğer taraftan, işletmeden birinci derecede sorumlu olan başhekimlerin, mesailerinin tamamını kurumda geçirmelerini, organizasyonu tam yapmalarını, hatta mesai dışı çalışmalarını teminen muayenehanesi olmayan başhekimlere daha fazla eködeme verilmesi, sistemin idamesi açısından vazgeçilmez bir durumdur.

Bütün bunların yanında, normal mesai ve vardiya saatleri dışında ayrıca vardiya sisteminin uygulanmadığı hastanelerin atıl durumdan kurtarılmasının ve özel tarifeli sağlık hizmeti sunumunun gerçekleştirilmesinin ve bu hizmeti gerçekleştiren personele de, bu suretle verilecek hizmetlerin belirli bir kısmının teşvik edici gelir olarak verilmesinin, hizmetin etkinliği ve sürekliliğiyle döner sermaye gelirlerinin artırılması bakımından faydalı olacağı düşünülmüştür.

Ayrıca, her zaman olduğu gibi, koruyucu sağlık hizmetleri, yeni gelen kanunla da ücretsiz bir durumda olacaktır. Sağlık ocaklarımız, özellikle koruyucu sağlık hizmetlerinde çok büyük bir rol üstlenmişlerdir. Bundan dolayı da koruyucu sağlık hizmetlerinde  de bu noktada ücretsiz tablosu devam edecektir.

Ayrıca, hepimizin de malumu olduğu gibi, daha önceleri sağlık ocaklarımızda, dernekler olsun, vakıflar olsun çeşitli yönlerden muayene esnasında para kesilme durumu vardı. İnanıyorum ki, bu gelen kanunla beraber sağlık ocaklarımızda Bağ-Kurlu olan insanlarımızdan veyahut da emekli olan insanlarımızdan para kesilmeyecek, direkt olarak kendilerinin sağlık güvencesindeki karnelerinden bu para tahsil edilmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, ancak, bu güzel gelişmelerin yanında, Bakanlığımızın başka bir kurumu olan temel sağlık hizmetlerinde çalışan sağlık personeli için de acilen bir önlem alınması ve sağlık personelinin iç huzurla görev yapacağı bir malî kazanca kavuşturulması gerekmektedir.

Yine, Bakanlığımızın çok güzel bir çalışması olan, bundan yaklaşık altı ay veyahut da yedi sekiz ay önce ortaya konan sağlık sandığı kanun tasarısından bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hükümetlerin veyahut da Sağlık Bakanlarımızın aşağı yukarı hepsinin gündeminde olmuştur: "Genel sağlık sigortası getirilecek, sağlık güvencesi olmayan insanlar sağlık güvencesine kavuşturulacaktır" denilmiştir; ama, aşağı yukarı, bu hükümet zamanında getirilen sağlık sandığı kanun tasarısıyla bu konunun üzerinde ciddî şekilde durulmaktadır. Sağlık sandığı kanun tasarısı şu anda kamuoyunun gündemine sunulmuştur; ama, inanıyorum ki, önümüzdeki günlerde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Devamla) - ...yüzde 15-20 civarında sosyal güvencesi olmayan insanlarımıza da hizmet verecek olan bu sistem Türkiye Büyük Millet Meclisimizin gündemine gelecektir. Artık, bunun da belli bir sisteme oturtulmasının zamanı gelmiştir. Çeşitli yönlerden, işte, yeşil kartlarla olsun veyahut da fakir fukara fonlarıyla olsun, bunların yapılmasının durumu artık geçmektedir; çünkü, bunların da artık bu konuyu çözmediği görülmüştür; ama, yeniden bir sistem getirecek olan geçici tedbirlerin ortadan kaldırıldığı bu sağlık sandığı kanun tasarısının da Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine süratle getirilmesi gerekmektedir diye düşünüyorum.

Bu kanunun,  özellikle ülkemize,  daha sonra sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Mustafa Güven Karahan; buyurun.

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gündemimizdeki 568 sıra sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiyemizde, kamu çalışanlarının büyük bir çoğunluğunun, zor koşullar altında, yaşam mücadelesi içerisinde olduklarını söylemek yanlış bir düşünce değildir. Özellikle yönetici kadrosunda yer almayan genel idare hizmetleri, sağlık ve yardımcı sağlık hizmetleri, eğitim ve öğretim hizmetleri ve teknik hizmetler sınıfına mensup olan memurlar, uzman ve pratisyen hekimler, eczacı ve diş hekimleri, hemşireler, teknisyenler, mühendis ve mimarlar ve öğretmenler büyük geçim sıkıntısı içerisinde bulunmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, 57 nci hükümetimiz, 2000 yılının son günlerinde, kamu çalışanlarının idarî, malî ve sosyal haklarının iyileştirilmesi için yetki almıştı. Hükümetimizin, aldığı yetkiyle, biraz önce mesleklerini belirttiğim kamu çalışanlarının özlük haklarını düzenleyeceğine olan inancım sonsuzdur. Yoksa, daha önceleri yapıldığı gibi, yine, yalnız bazı meslek gruplarının özlük haklarına ağırlık verilirse, adaletsizlik daha da büyümüş olacaktır.

Örneğin, bugün, 1'in 4'ündeki bir uzman hekim 400 milyon Türk Lirası aylık alırken, yine 1'in 4'ündeki bir hâkim veya bir savcı 1 milyar ve üzerinde maaş almaktadır. Yeni Yetki Yasasıyla, yine, bazı meslekler düşünülüp, genel idare hizmetleri, sağlık ve yardımcı sağlık hizmetleri, öğretmenler, mühendis ve mimarlar düşünülmezse, gerçekten sosyal patlamalara gidecek olaylar ortaya çıkabilecektir.

Değerli arkadaşlarım, gündemimizdeki tasarı, sağlık personelinin aylık ücretlerinin iyileştirilmesi konusunda palyatif önlemleri içermektedir; ama, aylık ücretlerde geçim zorluğu içindeki sağlık personelinin, az da olsa, geçim yönünden rahatlamasına yol açacak olumlu bir çalışmadır. Bu düzenlemenin arkasından, kalıcı ve kapsamlı düzenlemelerin gündemimize getirilerek, güzel ülkemizin sağlık sorunlarının kökünden çözüme kavuşacağı günleri özlemle beklemekteyim. 57 nci hükümetimizin bunu başaracağına da gönülden inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gündemimizdeki 568 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle 209 sayılı Kanunun 5 inci maddesine fıkralar eklenmektedir. Bu fıkralarda "personelin katkısıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinden; o birimde görevli yardımcı hizmetler ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına dahil personele bunların bir yılda alacakları aylık (ek gösterge dahil) yan ödeme ve her türlü tazminat (makam ve temsil tazminatı hariç) tutarının -daha önceki kanunda yüzde 50'si olan oran- yüzde 80'ini" olarak değiştirilmiştir.

Ancak, uygulanacak olan oranlar;

a) Vardiyalı çalışma sistemi uygulanan hastanelerde normal günlük çalışma saatleri dışında ikinci vardiyada yürütülen hizmetler kapsamında fiilen çalışılan günler için yüzde 30'una,

b) Yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık personeline (tabipler hariç, anestezi uzmanı ve asistanları dahil) yüzde 50'sine,

c) Muayenehane açmayan hastane başhekimlerine yüzde 200'üne,

Kadar fazlasıyla tespit edilebilir."

Bu şekilde önemli sayılabilecek uygulama yenilikleri getirilmektedir.

Ayrıca, en az 100 ve üzerindeki yatak sayısına sahip hastaneler ile eğitim hastanelerinde, mesai saatinin bitimi olan saat 16.00'dan sonra özel sağlık hizmetlerinin verilebilmesine olanak sağlanmaktadır. Bu, gerçekten cesur bir uygulamadır; hatta, reformist bir uygulama da denilebilir. Bu, kanun tasarısının, bana göre, mihenk noktasıdır; gerçekten, geçim sıkıntısı çeken ve çalışma ortamının zorluk ve yoğunluğundan boğulan hekimlerimizin ekonomik sıkıntılarının ortadan kaldırılmasına yardımcı olacak bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlarım, gündemimizdeki 568 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 2 nci maddesiyle "Sağlık Bakanlığına bağlı il düzeyindeki mevcut döner sermayeli işletmelerden 1999 yılı gayri safî gelirleri 1 trilyon liranın altında olanlar, Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak birleştirilir ve birinci basamak sağlık hizmeti sunan kurum ve kuruluşlardaki Ana Çocuk Sağlığı, Sağlık Ocağı ve Halk Sağlığı Laboratuvarları gibi koruyucu sağlık hizmetleri dışında kalan tedavi hizmetlerini de kapsamak üzere her ilde bir adet döner sermayeli işletme kurulur" hükmü getirilmektedir.

Geçici maddenin başlangıcındaki "1999 yılı gayri safi gelirleri 1 trilyon liranın altında olanlar" ibaresinin yerine "100 veya 200 yataklı hastaneler" ibaresinin gelmesinin daha uygun olacağı inancındayım.

Değerli arkadaşlarım, konservatif de olsa, Sağlık Bakanlığı, bağlı kuruluşları ile Bakanlık sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık hizmetleri, yardımcı sağlık hizmetleri ve yardımcı hizmet sınıflarına mensup olan çalışanların aylık ücretlerinde bu kanunla iyileşme sağlanacaktır.

Bu kanunun, ülkemize ve sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım.(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, çok teşekkür ederim.

Efendim, çalışma süremiz dolmuştur.

Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.45


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 42 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

568 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler  ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/789) (S. Sayısı: 568) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde, gruplar adına konuşmalar bitmişti.

Şimdi, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (FP ve DSP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 568 sıra sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının genel gerekçesinde, Türkiye çapında tüm hastanelerde vardiyalı sisteme geçilmiş olduğu, hastane personelinin özverili çalışmasına mukabil hak ettikleri ücreti alamadıkları, bunun için de, bu tasarıyla, döner sermaye işletmelerinden aktarılacak ücretle sağlık personelinin maaşlarında yapılacak iyileştirmenin hizmetin kalitesini artıracağı ve kaynak israfını önlemek için her ilde bir adet döner sermaye işletmesi kurulması, il düzeyindeki mevcut döner sermaye işletmelerinin birleştirilmesi, ancak, büyük illerde gerek görüldüğünde birden fazla döner sermaye işletmesinin kurulabileceği belirtilmektedir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan değişiklikle, il düzeyindeki mevcut döner sermayeli işletmelerden 1999 yılı gayri safî gelirleri 1 trilyon TL'nin altında olanların Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak birleştirileceği; döner sermaye işletmelerinin birleştirme ve kuruluş işlemleri tasarıda 31.12.2001 iken, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sağlık Bakanlığının performansı dikkate alınarak, bu sürede bu işlemi tamamlayamayacağı göz önüne alınmış ve 31.12.2002'ye kadar süre verilmiştir.

Bu hükümetçe, komisyonlara sevk edilen diğer tasarılarda olduğu gibi bu tasarıda da, yine, şu an çalışanlara döner sermayeden ne veriliyor parasal olarak, ne kadarı ne oranda iyileştirme alıyor, tasarıyla ek getirilen nedir, bu meblağ ülke genelinde ne gibi bir miktara ulaşacaktır diye hiçbir bilgi olmadığı gibi, komisyonda da milletvekillerine ciddî ve doyurucu bir bilgi verilememiştir. Bu tasarı, sadece, sağlık personelinin yurt çapındaki eylemleri akabinde, alelacele getirilmiş bir tasarıdır.

Tasarıyla, ayrıca, döner sermayeden istihdam edilmek üzere 9 110 adet kadro ihdas edilmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda tasarının tümü üzerinde yapılan görüşmelerde, eğer kamu çalışanlarının maaşlarında bir düzenleme yapılacaksa, bunun tüm kamu çalışanlarını kapsayacak bir paket içerisinde düşünülmesi, ülkemizde döner sermaye sisteminin mutlaka gözden geçirilmesi gerektiği, bir yandan fon sistemi tavsiye edilirken diğer yandan döner sermayenin yaygınlaştırılmasının çelişkili bir uygulama olduğu, bütçenin birliği ilkesini ihlal ettiği, ücreti döner sermayeden karşılamak üzere kadro ihdas etmenin yanlış bir uygulama olduğu, mevcut personel rejimi içerisinde döner sermayelerin kadro ihtiyaçlarının giderilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Bu sorulara cevap veren Sayın Bakan, yeni ihdas edilen kadroların, ancak, ücret ödeyebilecek geliri olan döner sermayelerde çalıştırılacağını belirtmiştir. İşte, bizce, bu noktada, Bakanlık önemli bir hata yapmaktadır; çünkü, bizzat Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye'deki sağlık verilerini belirtirken, ülkemizde 807 kişiye bir hekim, 384 kişiye bir hastane yatağı düştüğünü belirtmekte ve daha da önemlisi "1999 yılı itibariyle hasta yataklarının yüzde 38'i, hekimlerin ise yüzde 40'ı nüfusun yüzde 25,6'sının yaşadığı üç büyük ilde bulunmaktadır" demektedir; yani, üç büyük ilde iskân edilen nüfusun Türkiye ortalamasına göre yüzde 60 fazlası doktor istihdam edilmektedir.

Bu uygulamayla bu illerdeki döner sermaye gelirleri diğer illerden fazla olacağı için, bu ihdas edilecek kadrolar da genellikle bu illerde istihdam edilecek olup, sağlık personeli dengesizliği, büyük iller lehine artarak büyüyecektir.

Yine, DPT verilerine göre, ülke genelinde yatak kullanım oranı yüzde 59 iken, bu oran ilçe hastanelerinde yüzde 25'in altındadır. Bunun en önemli sebebi, ilçelerde doktor ve yardımcı sağlık personelinin dengeli dağıtılmaması ile araç gereç noksanlığıdır.

Örneğin, bir ilçeye cerrah tayin ediliyor, anestezi uzmanı olmuyor; ebe veya hemşire oluyor, kadın-doğum uzmanı olmuyor. Bir de, artık, ilçeleri illere bağlayan yollar ile vasıtalar eskiye göre gelişince, vatandaş ilçede yetersiz sağlık hizmeti alacağına, şehirdeki hastanelere gitmeyi tercih etmekte, bu da problemleri giderek büyütmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu hükümet gerçekten sağlık personeli ücretlerini iyileştirmeyi düşünüyor ise, öncelikle genel bütçeden sağlık personeline yeterli bir ücret ayırmalıdır.

Bugün, Türkiye Kamu Çalışanları Sendikasının yaptırdığı araştırmaya göre, Aralık 2000 itibariyle 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 629 milyon TL, açlık sınırının ise 200 milyon TL olduğu ülkemizde, eğer, siz bir doktora 350-400 milyon TL gibi yoksulluk sınırının altında, açlık sınırının biraz üzerinde ücret öderseniz, bu sorunu öyle döner sermaye işletmeleri gelirleriyle çözemezsiniz; çünkü, aslolan, asıl maaştır.

Yan ödemeler hiçbir zaman asıl maaşı geçmemeli ve alınan ücretin hizmetin ve görevin bir karşılığı olduğu ilkesinden asla uzaklaşılmamalıdır.

Bu bütçeyle faize 16 katrilyon 680 trilyon TL, Millî Savunma Bakanlığına ise 5 katrilyon 126 trilyon TL ayırır; yine, bu yıl, 10 milyar dolarlık silah alacağını belirtir; fakat, sağlık hizmetlerine sadece 1 katrilyon 280 trilyon TL ayırırsanız, sağlık hizmetlerini ve sağlık sorununu çözemezsiniz. Bu hükümetin, Sağlık Bakanlığı bütçesi dahil, tüm yatırımcı bakanlık bütçelerinin bu bütçede belirtilen bu yetersiz ödemeleri ve tüm kamu çalışanlarına vaat ettiği hayalî yüzde 18 ücret artışını dahi ödeyebileceği kanaatinde değiliz; çünkü, bu hükümet -2001 yılı bütçesiyle en çok övündüğü kalem olan- bütçe içerisinde, 2000 yılı içerisinde 21 katrilyon 132 trilyon TL faiz öderken, 2001 yılında bunu 16 katrilyon 680 trilyon TL'ye düşüreceğim diye övünüyordu ve faizlerde 4,5 katrilyon civarında bir kısıntı yapacağım diye sürekli övünüyordu Maliye Bakanı. Fakat, son hazine borçlanmaları gösterdi ki, bütçe içerisinde hazine borçlanmaları faiz oranları ortalama yüzde 22'ye göre hesaplanmış olmasına rağmen, hükümet, son bir hafta önce yüzde 67'yle, yani, hesaplarının tam 3 misli fazla fiyatlarla borçlanma yaptı. Bu da, eğer böyle gider ise, tüm bütçe gelirlerinin -vergiler de dahil- borç faizlerine ancak yeteceğini göstermekte; ayrıca, sadece kamu bankaları görev zararları 20 milyar değil 35 milyar dolar olduğuna göre, ücretlilere yüzde 18 zam vermesini bile hayalî görmekteyim. Çünkü, bu hükümet ücretlilere yüzde 18 zam verirken, bono faizlerini yüzde 67 olarak belirliyor; yani, çalışanın 4 katını faizciye ödemektedir ve bundan çekinmemektedir. Bu durumda da, bu paraları, bütün bütçe gelirlerini faizlere ödeyeceği için, ne sağlık hizmetlerine ne yatırımlara ne de çalışanlara bir para kalmayacaktır. Bu da işin gerçek yönüdür.

Bu hükümet bütçede gösterdiği ödeneği ayırabilse dahi, Sağlık Bakanlığına ayırdığı pay, bütçenin sadece yüzde 2,6'sıdır. Bu oranları dünya ülkeleriyle karşılaştırır isek, Almanya'da Sağlık Bakanlığına bütçenin yüzde 17'si ayrılırken, toplam sağlık harcaması gayrisafî millî hâsılanın yüzde 10,5'i, kişi başına sağlık harcaması da 3 036 dolar; Amerika Birleşik Devletlerinde Sağlık Bakanlığı bütçesi, tüm bütçenin yüzde 19'u, toplam sağlık harcaması gayrisafî millî hâsılanın yüzde 14,2'si, kişi başına sağlık harcaması 3 708 dolardır. Türkiye'de, Sağlık Bakanlığı bütçesi 1996'da yüzde 3 iken, şimdi yüzde 2,6'ya düşürdünüz siz; toplam sağlık harcamalarının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3,7, kişi başına sağlık harcaması ise 108 dolardır.

Yine, Sağlık Bakanlığı 1990 verilerine göre, kaynaklarının -harcamaların tümünü 100 kabul edersek- yüzde 83'ü genel bütçeden, yüzde 10'u döner sermaye harcamalarından, yüzde 7'si de fon harcamalarından karşılanmaktaydı. 1996 yılında ise, genel bütçe harcamaları yüzde 83'ten yüzde 73'e düştü, döner sermaye harcamaları ise yüzde 10'dan yüzde 25'e çıktı, fon harcamaları yüzde 7'den yüzde 2'ye düştü.

Buradan görülüyor ki, gelişen ülkeler, halktan topladıkları vergilerini sağlık hizmetlerine ayırır iken, örneğin, Almanya, bütçesinin 17'sini ayırır iken, biz yüzde 3'ünü bile ayıramıyoruz. Almanya'da, sağlık harcamalarına, kişi başına 3 036 dolar harcanırken, biz, 108 dolar ancak harcayabiliyoruz; fakat, dünyanın en güçlü ikinci helikopter filolarını kuruyoruz diye övünüp, tipik bir Ortadoğu ülkesi olduğumuzu gösteriyoruz.

Yine, ülkemizde, genel bütçeden sağlık harcamalarına ayırdığımız oran, yıllara göre düşmektedir. Bunu, döner sermayeyle kapatmaya çalışıyoruz ki, bu, aslında, yanlış bir uygulamadır; esas olan, genel bütçeden sağlığa ayıracağımız meblağı yükseltmektir.

Sağlık eğitimi kalitesini artırabilmek için, eğitimcilerin, daha çok para kazanmak için özel hasta bakma telaşına düşmediği, öğrencisiyle daha çok ilgilendiği bir tıp eğitimi verilebilmelidir. Hekimlerimizin ise, tek bir kurumda, full-time ve iyi bir ücretle çalışmaları sağlanmalıdır. Hastanedeki işi ile muayenehanesi arasında ikilemde kalan çoğu hekim, muayenehanesini düşünmekten hastalarına gerekli ilgiyi gösterememektedir.

Onun için, aslolan, hekimlere, genel bütçeden, yeterli bir ücret verebilmektir. Bir de, çalışanlara ana ücret olarak asıl maaşı değil de döner sermayeye yüklemiyorsak, döner sermayelerin daha çok kâr edebilmek için daha çok tetkik, daha çok ultrason, daha çok röntgen ve laboratuvar tetkiklerine yöneleceğini, bunun da hem hastalara hem de hastaların sigorta kurumları vasıtasıyla devlete ilave ve önemli bir yük getireceğini dikkate almamız gerekecektir.

Yine, döner sermayelerin illerde birleştirilmesiyle, il bazında, bilhassa sağlık merkezlerindeki personelin bazıları arasında "biz çalışıyoruz kırsal kesimdeki çalışmıyor,  bizden onlara ücret gidi-yor" diye bir iç huzursuzluğa sebebiyet vereceği endişemizi de burada belirtmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Netice olarak, bu tasarının, ülkemize ve sağlık personeline hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

İkinci söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'te.

Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarını koruyacak bir hükümet arıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) İnanmıyorsunuz değil mi?! Şurada, şu Alman Elçiliğinin önüne gidin, günde 1 000-1 500 Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı, vize almak için bir hafta bekliyor ve açıkta bekliyor. Bir Ankara Belediyesi, oraya bir barınak kurmuyor. Dışişleri Bakanını arıyorum; bir gün gitsin, bir nota versin, desin ki: "Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarıdır. Sizin vatanınızda sizin vatandaşlarınıza başkaları nasıl muamele yapıyorsa, gelin, siz de, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde Türk vatandaşlarına öyle muamele yapın." Bunu, eğer merak edenler varsa, bir sabah, Alman Elçiliğinin, Avusturya Elçiliğinin önüne gidip görsünler. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı değil midir?! Bu hükümet ne yapıyor; hükümet, başını kuma sokmuş, bir şey görmüyor. (DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Başbakan "cezaevi operasyonlarını çok az zayiatla geçirdik" diyor. Bu operasyonlarda 32 vatandaş ölüyor, 3 güvenlik görevlisi şehit oluyor; bu mu az zayiat?! Biz, alt komisyon olarak gidiyoruz, Sayın Başbakan ve Sayın Adalet Bakanı diyor ki: "Biz, bu projeyi uygulamıyoruz." İçişleri Bakanı çıkıyor, diyor ki: "Biz, bir seneden beri bu projeyi uygulamak için uğraşıyoruz."

Hükümet içerisinde böyle bir çelişki olur mu sayın milletvekilleri?! Böyle bir hükümet olur mu?! Ben, şimdi, bu hükümete sormak istiyorum: Ey hükümet, siz, hangi olayda istifa ediyorsunuz? Deyin ki... Yani, kıyamet kopunca mı istifa edeceksiniz, yoksa, ne olunca istifa edeceksiniz?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ne istifası yahu?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ne oluyorsa bu memlekette, çok rahat oturuyorlar.

Şimdi, bir döner sermaye kanunu getirmişler...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ne ilgisi var?! Kanun üzerinde konuş.

KAMER GENÇ (Devamla) - Rica ediyorum dinleyin; benim sözümü de şey etmeyin... Çıkar burada konuşursunuz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kanun üzerinde konuşsun Sayın Başkan.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kanun üzerinde konuşuyor zaten.

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın.

KAMER GENÇ (Devamla) - Döner sermaye kanunu getirmişler; nedir; efendim, bir pratisyen doktora veya bir mütehassıs doktora, 300 milyon lira yerine, işte, parasını artıracağız... Peki, Sayın Başbakan diyor ki: "Memurlara vereceğim; ama, paramız yok." Paranız yok mu; ben, size o kadar kaynak göstereyim ki... Bu enerji ihalelerinde 510 milyon dolar, yani, 340 trilyon lira parayı almamak için, belirli yandaşlarınızı boyuna erteliyorsunuz; mukaveleleri erteliyorsunuz, almıyorsunuz, kanun getireceksiniz... Mavi akımdan sonra, bir beyaz enerji çıktı ortaya. Bu beyaz enerji...

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, konuya gelsin...

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bu, hükümetin genel politikasıdır. Burada, tümü üzerinde genel politika...

BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç...

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sağlığa gel, sağlığa... Sağlıkla ilgili konuşun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Niye gelir...

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Onu söylüyorum efendim...

BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç...

SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Konumuz sağlık Sayın Genç.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, madde üzerinde konuşsun. Ne ilgisi var?!.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, var diyorum. Bakın, bu döner sermayeye gerek yok, devletin kaynakları var.

BAŞKAN - Efendim, siz...

KAMER GENÇ (Devamla) - Rica ediyorum... Efendim, sözümü kesmeyin... Rica ediyorum...

BAŞKAN - Sayın Genç, siz, konuya bir dönün efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, yani, bir doktora, hemşireye para vermek için döner sermayeye ihtiyaç yok.

Sayın Başbakan diyor ki: "Biz, devlet memurlarına vereceğiz parayı; ama, elimizde kaynak yok." Ben kaynağı söyleyeyim. Bakın Sayın Başkan, üç gündür bu memleket, demokrasi var mıdır yok mudur, militarizm var mıdır yok muduru tartışıyor.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, konuya gelsin.

BAŞKAN - Efendim, konuya dönün.

KAMER GENÇ (Devamla) - Gecenin bu saatinde tartışılacak konu...

BAŞKAN - Dersimiz demokrasi değil efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu beyaz enerji olayının suiistimal boyutu kimdir?..

ALİ GEBEŞ (Konya) - Konumuz sağlık.

KAMER GENÇ (Devamla) - Evvela, Sayın Ecevit, Mesut Yılmaz'ı her gün koltuklarının altına alıyordu, kurtarıyordu; hâlâ, burada da alıp kurtarmaya çalışıyor.

Efendim, bu iş...

BAŞKAN - Sayın Genç, konuya dönmezseniz sözünüzü kesmek mecburiyetinde kalacağım.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, ben bu olayla ilgili konuşuyorum.

BAŞKAN - Efendim, demokrasinin sağlığı başka, konuştuğumuz sağlık başka.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bakın, rica ediyorum... Ben, şimdi, olayın özüne geleceğim; ama, yani, siz ille...

BAŞKAN - Siz özüne gelin efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, ben, şimdi, çıkıp, burada her zaman, Türküm, doğruyum, çalışkanım diyemem ki kardeşim yahu! Yani, rica ediyorum canım! (DYP, FP sıralarından alkışlar; DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - İtiraz mı var?

KAMER GENÇ (Devamla) - Var mı?!.  Ben sizlerden daha fazla Türküm, doğruyum, çalışkanım; daha ne?!. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Hadi canım sende!

KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer ben böyle olmasam, çıkıp da hırsızların, suiistimalcilerin üzerine gider miyim?!

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Amacını söyle.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, bu memleket, eğer demokrasi varsa... "Siyaset kurumu zedeleniyor" diyor. Birileri eğer suiistimal yapıyorsa bu suiistimalleri ortaya çıkarmak niye siyaset kurumunu zedelesin, niye demokrasiyi zedelesin? Bilakis siyaset kurumu güçlenir burada.

Şimdi, bu kanunla döner sermaye getiriliyor. Çok yaranız var. Bakın, rica ediyorum... (DSP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, bunların müdahalesini kesiyor musunuz efendim?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, yine ortalığı karıştırmak istiyor.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Niye karıştırayım efendim; milletvekiliyim ben, milletin hakkını arıyorum, milletin cebinden çalınan paraların hesabını soruyorum. (DSP sıralarından gürültüler)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kendi sıralarına bak.

ALİ RAZI GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Benim insanlarım inim inim inlerken onun hesabını soruyorum. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Benim Tuncelimde, daha, iki mütehassıs doktor var...

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Benim sağlık ocağına... Öğretmenim maaş almıyor, polisim maaş almıyor. Bu memlekette suiistimaller almış gitmiş...

BAŞKAN - Sayın Genç, konuya gelmezseniz sözünüzü kesmek mecburiyetinde kalacağım.

KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer suiistimallerin hesabı sorulamazsa, böyle eften püften kanunlarla ne olur efendim?! (DSP sıralarından gürültüler)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sözünü keser misiniz Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, sözümü keserseniz kesin yani. Ben, şimdi çıkacağım, basına da söyleyeceğim.

Sayın Başkan, siz bu suiistimalcilerin ortağı mısınız?! Rica ediyorum efendim. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, kimsenin suiistimalin üzerinde oturmaya niyeti yok.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bakın, ben diyorum ki, döner sermaye kanununun çıkmasına gerek yok. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Genç, kimse de buraya, bu makama çamurlu yollardan gelmiş değil. Lütfen sözünüzü düzeltin.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ne dedim? Anlamadım...

BAŞKAN - Çamurlu yollardan gelmiş değiliz.

KAMER GENÇ (Devamla) - "Çamurlu" demedim efendim; hayır, öyle bir şey demedim.

BAŞKAN - "Suiistimalin üzerinde oturamazsınız" diyorsunuz efendim; istirham ederim!..

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, suiistimalleri... Lütfen... Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsü, milletin kürsüsüdür.

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İftira kürsüsü değil.

KAMER GENÇ (Devamla) - Burada bizi susturarak... Yani, bu gerçekleri söyleyemezsiniz.

Ben sizin Başbakanınızın, Başbakan Yardımcınızın yerinde olsaydım, istifa ederdim. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, ne yapınca sözünü keseceksiniz?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, bu memlekette İçişleri Bakanına güven yok, jandarma tahkikat yapıyor. Savcı da söylüyor bunu, "İçişleri Bakanının haberi olmadığı halde benim haberim var" diyor. Bunlar az bir şey mi bir sivil hükümete karşı duyulan?!. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Konuya gelir misiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) - İçişleri Bakanının başında bulunduğu polis teşkilatında, siyasî hesaplarla bunu kullanıyor. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

(Başkan tarafından hatibin mikrofonu kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Siyasî hesaplar yapamıyorsunuz... (Gürültüler)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım...

KAMER GENÇ (Devamla) - Genel Kurulda ifadeyi önlemek için birtakım insanların arkasına da saklanılıyor.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yeter be Kamer Bey!

BAŞKAN - Sözünüzü kestim efendim; 66 ncı maddeye göre yetkimi kullandım, sözünüzü kestim efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, milletin hakkını aramaya geldim buraya; siz, milletin hakkını gasp ediyorsunuz; cebinde parası, sermayesi olan insanları koruyorsunuz. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Millet dinliyor, bağırma.

BAŞKAN - Sayın Genç, sözünüzü kestim efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, benim sözümü kesme. Rica ederim...

BAŞKAN - Nasıl kesmem efendim!..

KAMER GENÇ (Devamla) - Burada, şu kanunun özünü...

BAŞKAN - Sayın Genç, ben, zatıâlinize sözü verdim; siz, ikazlarıma rağmen konuya dönmüyorsunuz. Sağlıkla ilgili bir konuşma yapıyoruz efendim, enerjiyle ilgili mi yapıyoruz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım... Lütfen...

KAMER GENÇ (Devamla) - Sağlıkla ilgili nasıl bir konuşma yapılacak?! Sağlıkla ilgili; ancak, ülke menfaati söz konusu olunca...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, sayın konuşmacının sözü devamlı kesiliyor...

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Çok titizlikle takip ediyorum, Sayın Genç konuşurken çok da dikkatli dinliyorum efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Biz de dinliyoruz Sayın Başkanım; ama, Türkiye gerçeğinin bir parçasını anlatıyor. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, gündemdışı söz alır, Türkiye gerçeğini burada anlatır ve kimse de sözünü kesmez.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, yani, Sayın Genç'in bu söylediklerinin aksi mümkün mü?! Yolsuzluk yok mu, hırsızlık yok mu, soruşturma yok mu?! (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Tofaşı mı anlatıyorsun?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 20.30'da toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum efendim.

Kapanma Saati: 20.22


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.30

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 42 nci Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.

568 sıra sayılı kanun tasarısı  üzerindeki  görüşmelere kaldığımız  yerden devam  ediyoruz efendim.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı: 568) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, beni konuşturmadınız. Tasarıyla ilgili konuşacağım efendim... Rica ediyorum... 4 dakikam kalmıştı, o 4 dakikayı konuşacağım.

BAŞKAN - Sayın Genç, sadece bu konu üzerinde konuşacaksanız, o hakkınızı kullandıracağım... İstirham ediyorum efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tabiî, konu üzerinde konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun; ama, lütfen, tekrar bir sataşmaya meydan vermeyelim. Ben sizin sözünüzü keserken edep duyuyorum; çünkü, siz, burada, benden evvel Başkanvekilliği yaptınız. Onun için, istirham edeceğim efendim...

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, size saygı duyuyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah efendim, ben size saygı duyuyorum...

KAMER GENÇ (Devamla) - Her neyse; mikrofonu açın da...

BAŞKAN - Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, gerçekten, kendimi çok büyük bir sıkıntı içinde hissediyorum. Ülkemizin sıkıntısı ortada; sokağa çıktığımız zaman, insanların dile getirdiği acılar ortada; bir milletvekili olarak halkın arasında gezdiğimiz zaman, milletin bize anlattığı acılar ortada... Bütün bunlar buradayken, gözlerimizin gördüğü gerçeklere gözlerimizi nasıl kapattırmaya çalışıyorlar?! İktidar grubu sabırlı olur, iktidar grubu korkmaz; çünkü, onlar iktidardır. Bizim zamanımızda, iktidarda olduğumuz zaman, iktidar gruplarına hakaret edildiği zaman bile susardık ki, kanunlar çıksın. Onlar varsa... Bizim öyle bir niyetimiz de yok; biz sadece burada halkın menfaatına olan şeyi söylüyoruz.

Şimdi, Sayın Bakan bir döner sermaye kanunu tasarısı getirmiş; ben, döner sermayeye ihtiyaç yok; çünkü, devletin birçok kaynağı boşa gidiyor diyorum. Dolayısıyla, mesela, hani enerji ihalelerinde alınması gereken bir 510 milyon dolar var, 340 trilyon ediyor, onu getirin, Sağlık Bakanlığı bütçesinin üçte 1'ini bununla karşılarsınız diyoruz.

Şimdi, bu döner sermaye niye  geliyor: Fonlar kaldırıldı; fonlar kaldırılınca, bu defa bakanlar, kendilerine yeni arpalık düzenleri getirmeye çalışıyorlar. Çünkü, bakan, döner sermayeden istediği kadar parayı harcayabilir ve kontrole tabi değil. Eskiden fonlar vardı; başbakanlar, bakanlar, yahu işte şuraya şu kadar milyar, şuraya şu kadar milyar, şuraya şu kadar milyar diye para dağıtıyorlardı. İşte, Sayın Tansu Çiller Başbakan olunca, bu fonları bütçeye aldı...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Ödenek o...

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, ödeneğe dayanmıyor ki, biliyorsunuz yani, ben maliyeciyim, kendim maliyeciyim.

Şimdi, Sayın Bakan getirmiş, birçok bakan daha getirecek bu döner sermaye kurulmasına dair... Vatandaşa ek külfetler, ek vergiler konulmak suretiyle birçok paralar toplanacak; bakanlar, siyasî iradeleri doğrultusunda, denetimsiz kullanacak. Ayrıca, burada 9 000 küsur kadro geliyor. Bu 9 000 kişi, nasıl kadro alacak?.. Göreceğiz, bu 9 000 kişi nasıl kullanılacak. Bakın, daha önce Sayın Bakan 37 000 kişilik kadro aldı...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Onun içinde Sayın Başkan...

KAMER GENÇ (Devamla) - Neyse, içinde dışında, göreceğiz. İçinde olsa, niye buna giriyor.?! İçinde olsa, niye bunun içine giriyor?!

Bakın, benim ilimde şu anda 3 mütehassıs doktor var. Geçen gün Ovacık Yeşilyazı'dan telefon eden bir vatandaş "bizim sağlık ocağımıza ilk defa bir ebe geldi; bir tansiyon aleti yok, hiçbir alet yok" diyor. Yani, Tunceli'nin hiçbir sağlık ocağı açık değil; eskiden, terör nedeniyle kapandı ve şimdi ne sağlık personeli gönderiliyor, ne de o sağlık ocaklarına bir malzeme gönderiliyor. Ha, şimdi, bu suiistimaller önlense, bunlar rahatlıkla temin edilebilir.

Ayrıca, Sayın Bakan, dileriz, yarın da göreceksiniz, inşallah, belli bir ideolojinin insanları buraya doldurulmaz ve yine dileriz ki, kamu hizmetlilerinin göreve alınmasındaki objektif kurallar gereği bir imtihan açarsınız ve bu imtihanı da tarafsız insanlar yapar, kendi yandaşlarınızı Bakanlığa doldurmazsınız.

Ayrıca, Sağlık Bakanlığının bugün en büyük ihtiyacı, özellikle, geri kalmış yörelerin doktor ihtiyacıdır, hemşire ihtiyacıdır. Şimdi, siz, bu kanunla, bu yörelere sağlık personeli gönderebilir misiniz; benim Tuncelime mütehassıs doktor gönderebilir misiniz; gönderemiyorsunuz. Bunun tedbirini alın. Onlar da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşıdır. Böyle kanunlarla ihtiyaçlar giderilmez. Böyle kanunlarla, ancak, işte, yandaşlara birtakım arpalıklar tesis edilebilir. Bizim isteğimiz, 21 inci Yüzyıla girerken, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin her kademesindeki insanların; yöneticisiyle, bakanıyla, milletvekiliyle, vatandaşıyla, artık, çağdaş normlara uygun bir olgunluk ve dürüstlük içinde her şeye bakmaları, artık "bendendir, sendendir, ondandır" dememeleri, ülke içinde yaşayan tüm vatandaşlara aynı gözle, aynı eşitlikte aynı uzaklıkta bakmalarıdır; bu, gerekiyor.

Bu kanunun ben esasına da karşıyım; çünkü, bir arpalık kanunudur, birçok suiistimallere sebebiyet verecektir. Yarın, alınan 9 000 kadro, keyfî ve siyasî amaçlarla kullanılacaktır.

Başka maddeler üzerinde de zaten söz aldım, söz  hakkım var; ama, şunu bilmeniz gerekir ki, bugün Almanya'da deli danadan dolayı iki bakan istifa etti; ama, bizde üç gündür Türkiye kamuoyunu sarsan "demokrasi var mıdır yok mudur" dedirten askerle sivili karşı karşıya getiren bir olay var; bir bakan var, Başbakan Yardımcısı çıkıyor yiğitlik yapıyor; ama, hiç kimseden ses çıkmıyor. Şu Meclis, hangi gün, Türkiye'nin bu çok önemli suiistimal olaylarına el koyacak; onu Sayın Başkandan da özellikle rica ediyorum. Sayın Başkan, yani, bu Meclis, eğer, böyle suiistimalleri bir tarafa atar da, hep böyle eften püften meselelerle ilgilenirse, Türkiye'yi, nasıl yani çağdaş medeniyet seviyesine, çağdaş bir ortama yetiştireceğiz, nasıl buna kavuşacağız?! Bunları söylemeye çalışı-yoruz; ama, sizler...

Bakın, mesela, bugün bir gazetede diyor ki: "Bu Enerji Bakanı bir daire almış burada."

BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Almış mı almamış mı; Bakanın, bunu, hemen gelip burada açıklaması lazım.

BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan... Arada bir şey söyleyelim canım...

BAŞKAN - 5 dakikanız doldu efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, arada ufak tefek bir şey söyleyelim.

BAŞKAN - Hayır efendim! 5 dakikanız doldu.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ağzımıza fermuar vurmayın...

Peki; saygılar sunarım.(DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Genç, zatıâliniz de biliyorsunuz ki, bu konularda, bizim denetim görevimiz var. Siz milletvekilisiniz; getirirsiniz araştırma önergesi, araştırılır. Siz de milletvekilisiniz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bakın...

BAŞKAN - Hayır, yani bu, Başkanlığı direkt alakadar etmediği için, onu arz etmeye çalıştım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, biraz toleranslı olmanız lazım. Kanunun tümü üzerinde, hükümetlerin genel politikası müzakere edilir.

Efendim, maddelere geçilmesini oylayacaksanız, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Tabiî efendim.

Toleransım, diğer partiler tarafından da, maalesef, tenkit unsuru oluyor. Biraz aşırı tolerans gösterdiğim için mi oluyor, bilemiyorum efendim.

Sayın Bakan söz istediler.

Buyurun.(MHP sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık kurumlarında ve rehabilitasyon kurumlarında döner sermaye uygulamasıyla ilgili getirdiğimiz kanun tasarısı üzerinde benden önce konuşan tüm hatiplere teşekkür ediyorum.

Özellikle -bu yasa tasarısı- 57 nci hükümet göreve geldikten sonra, sağlık kurumlarında yapılan birkısım düzenlemelerden sonra, döner sermaye gelirlerinde, daha önce mevcut olan düzeyden en az 2 ya da 3 kat daha fazla gelir temini sağlanmıştır. Şu anda, Türkiye'de, 36 ilde 65 hastanede, gece saat 24.00'e kadar, uzman hekimler marifetiyle sağlık hizmeti verilebilmektedir.

Benden önce konuşan birkısım hatipler, bazı endişelerini dile getirdiler. Uygulamaya ışık tutması bakımından ifade etmek istiyorum: Bu yasa tasarısında, hastanın hekimini seçebilme hakkını kullanması için, eğitim hastanelerindeki şeflerin de, hastanede mesai sonrası hasta bakabilmeleri ve hastanede ameliyat yapabilmelerine imkân sağlıyoruz.

Bugün, apartman tipi özel hastanelerde, gece saat 24.00'e kadar ameliyat yapılabiliyor. Yine, cumartesi, pazar günleri, bu özel kurumlarda ameliyat yapılabiliyor; ancak, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde, saat 16.00'dan sonra normal mesaiye ara veriliyordu.

Eğer, devletin bu kurumlara yaptığı yatırımların karşılığını isteyeceksek, benden önce konuşan sayın eski bakanların ifade ettiği gibi birer sağlık işletmesine dönüşmesini sağlayacaksak, bunun yolu, çalışanların ödüllendirilmesi, çalışmanın teşvik edilmesi, hizmet kalitesinin yükseltilmesi ve hasta memnuniyetinin önplana çıkarılmasıdır. Bu çerçevede başlatılan vardiya sistemiyle, bugün için bir bilgi vermek istiyorum: İzmir Atatürk Eğitim Hastanesinin Temmuz 2000 yılında döner sermaye geliri 650 milyar lira iken, iki ay sonra, Eylül 2000 tarihi itibariyle, 1 trilyon 700 milyara çıkmıştır. Bu, yönetim, sadece bir başhekim değişikliğiyle sağlanan bir iştir. Vardiya sistemi, daha önce başlamıştı bu hastanede. Burada, yöneticinin kabiliyeti, yöneticinin kaçakları önleyebilme gayreti ve kurumunu çalıştırabilme erki bu neticeyi sağlamıştır. Bazı hatiplerin ifade ettiği gibi, o hastanenin başhekimi, bir siyasal kimliği olan kişi değildir; mesleğini en iyi şekilde ifa edeceğine inandığım ve hastanede başarılı bir hizmet üreteceği sözünü aldıktan sonra göreve getirdiğim bir kişidir ve bu başarı sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, biz göreve geldiğimizde, hastanelerin harcama yetkisi 33 trilyon lira civarındaydı. 2000 yılı için bu miktar 100 trilyon olmuştur. 2001 yılı hedefi, biz, 300 trilyon bekliyoruz; ancak, hastanelere 200 trilyon lira harcama yetkisi verilmiştir. Biliyorsunuz, 37 000 kadro tahsis edildi Sağlık Bakanlığına ve bunun yüzde 40'ı 2000 yılı içinde serbest bırakıldı. Bu kadroların tamamı, kalkınmada öncelikli yörelerde istihdam edilebiliyor. Bugün, İstanbul'da, sağlık personeli doluluk oranı yüzde 34'ler civarındadır. Son iki yılda, 7 000 civarında sağlık personeli, ebe, hemşire emekli olmuştur ve hizmet verimi aşağı düşmektedir.

Bugün getirilen tasarıyla, döner sermayenin arpalık olarak kullanılması söz konusu değildir. Döner Sermaye Yasa Tasarısına göre, döner sermayelerin yüzde 50'sine kadarı, hastane tarafından kullanılabilir, harcanabilir, diğeri devlete gelir kaydedilir. Bu yüzde 50'lik oranın da yüzde 35'i sağlık çalışanlarına veriliyor idi. Biz, vardiya sistemine geçildikten sonra, Bakanlığa tanınan yetkiyle, bu oranı yüzde 50'ye çıkarabildik. Ancak, yoğun bakım servislerinde, diyaliz ünitelerinde, yeni doğan çocuk servislerinde, acil serviste, kalp pompasında çalışan birçok personel, ciddî, özverili hizmet üretiyorlar. Ağır işte çalışan bu arkadaşlarımıza verilen ücret, maalesef, tatmin edici değil; bunun aksine, bu kişiler, hastalık riski alabilme şanssızlığına da sahiptiler. Şimdi, onların durumunun iyileştirilmesi yönünde bir teklif getiriyoruz.

Yine, döner sermaye gelirlerinden Sağlık Bakanlığına dönen bir kuruş para yoktur. Benden önce üç eski Sağlık Bakanımız konuştu, onlar da biliyorlar ki, Sağlık Bakanlığı bütçeleri veya 3418 sayılı Yasayla hastaneler destekleniyor. Hastanelerden Sağlık Bakanlığına bir dönüş söz konusu değildir; Bakanın, hastane döner sermayeleri üzerinde bir tasarruf yetkisi yoktur. Dolayısıyla, bunun bir arpalık haline dönüştürülebilmesi, mantıken, hukuken ve kanunen mümkün değildir.

Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle son bir yıl içinde 32 yeni hastanemiz hizmete girmiştir. Şu anda 600 civarında, devam eden, ama, Türkiye gerçeklerine göre de çok iyi planlanmamış yatırımlarımız vardır; yüzde 80, yüzde 90 seviyesine gelmiş, bitirilmeyi bekleyen sağlık ocaklarımız, hastanelerimiz vardır. Bir taraftan da, onarıma muhtaç, eskimiş, yeni teknolojiye ihtiyacı olan hastanelerimiz var. Biz, daha önceki yıllarda, yıllık döner sermayesi 2 trilyon lira olan bir hastaneyi 20 trilyon liralık bir döner sermayeye kavuşturduğumuz anda, eğitim hastanelerimizin tamamında tomografi, MR, anjiyo gibi, gelişmiş teknolojilerin yerleştirilmesi lazım. Bugün, Nazilli Devlet Hastanemiz kendi tomografisini alabiliyor, Elazığ Devlet Hastanemiz kendi tomografisini alabili-yor, bir başka hastanemiz kiralama yöntemiyle buna kavuşabiliyor. Bir ortopedi protezi 800 milyon lira gibi yüksek rakamlarla hastanelerimize girerken, bugün 270 milyon liraya, iyi eller marifetiyle girebiliyor. Kaçaklar azaltılmaya çalışılmış, kaynaklar verimli kullanılmaya çalışılmıştır.

Sayın Genç'in vilayetinde diyaliz merkezinin kurulması gereği vardır. Şu anda, Türkiye'de 81 ilimizde de diyaliz merkezi kurulması için, sadece 2 ilin -Şırnak ile Tunceli İllerimizin- problemi var. Bununla ilgili para 2000 yılı içinde gönderildiği halde -Sayın Genç "senin adamın, benim adamım" diyor ama- hâlâ, o ilin sağlık müdürü, bununla ilgili yatırımı yapmamış, o parayı kullanmamıştır. Dolayısıyla, maalesef, Tunceli hâlâ bir diyaliz merkezine kavuşamamıştır. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Doktor yok, doktor!..

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Biz, burada yaptığımız bütçe konuşmasında, 152 merkezde diyaliz ünitesinin faal olduğunu söyledik, 81 ilimizde faal olduğunu söyledik; ama, ne yazık ki, o gün tahsis edilen parayla, bugün Tunceli'de halen diyaliz merkezi faaliyete geçirilememiştir.

Dolayısıyla, bürokratın çalıştırılması, bürokratın yönlendirilmesi, mahallî yöneticiler kadar, milletvekillerimizin ilgileri veya Bakanlığın gayretleriyle mümkün olabiliyor. Bugün, Türkiye'nin her köşesinde devam eden inşaatlarla bire bir doğrudan ilgili olduğumu söyleyebilirim. Bugün, dün gece Kocaeli Hastanesinde rüşvet aldığı iddiasıyla suçüstü yapıldığı söylenen bir hekimin dramını, bütün Türkiye seyretti.

Bir gerçeği milletin gözünden uzak tutamayız. Bugüne kadar, hekimlerimizin, şu ya da bu şekilde hastalardan para aldığı, Türkiye'nin gerçeğidir. 1980 yılı ihtilal sonrası Sağlık Bakanının ifadesi var "gidin Anadolu'ya, para kazanın" diyor. Anadolu'da, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu meri değil mi; nasıl para kazanacaklar?! Devleti yönetenler, para kazanmanın meşru yollarını tarif etmezlerse, o zaman, bu sıkıntılar devam eder ve çok özverili, zor şartlarda çalışan birçok hekim arkadaşımız da, yüz kızartıcı suç işlemişçesine bu durumlara düşer.

Gerçekten rüşvetçi bir arkadaşımız olsaydı, o ameliyatı yapmadan evvel o parayı almış olurdu. Zaman zaman komplolar, zaman zaman bu tür yeteneksizlikler veya aymazlıklar bu sonuçlara götürebiliyor.

"Peki, bu yasa tasarısıyla ne getiriyorsunuz..." Hastayı "ille de muayenehaneme gel, orada bana para ver, ondan sonra yatırayım, devletin yatağına gir" uygulamasından kurtarmaya çalışıyoruz. Mesai sonrası surtime çalışmayla, bugün, üniversitede uygulanan türden bir çalışmayı getiriyoruz. Hasta "beni şu klinik şefi ameliyat etsin" diyorsa, ödeme gücü de varsa, o ödeme gücünü, bıçak parası veya başka bir isim altında hekimin cebine değil, devletin resmî makbuzuyla döner sermayeye kaydettirsin, vergilendirilmiş meşru bir gelir olarak biz onun belli bir payını hekim arkadaşımıza, diğer sağlık çalışanlarımıza döndürelim istiyoruz; yani, sağlık çalışanlarının, meşruiyet dışı kazanç sağlıyor gibi görünmesine engel olmaya çalışıyoruz; ama, şu gerçeği ifade etmeden de geçemeyeceğim: Bir ameliyatın 500 milyon liraya, 1 milyar liraya yapıldığı bir ülkede, biz, devlet hastanemizde çalışan 25 yıllık bir operatöre, bugüne kadar 350 milyon, şimdi ise 420 milyon lira maaş veriyoruz. Profesör titrini almış, hayatında hiç ameliyat yapmamış, genel cerrahi titrine sahip insanlar, üniversitelerimizde, diğer profesörlerle denk ücret alıyorlar. Bu yasa tasarısı, çalışan ile çalışmayanı ayırt eden bir yasa tasarısıdır; çalışmayı özendiren, kaliteli hizmeti özendiren, hastayı hekime yönlendiren veya hastaya hekimi seçme şansı veren bir yasa tasarısıdır. Yoksa, buradan temin edilecek gelirlerle bakanlara arpalık temini asla söz konusu değildir; kaldı ki, kanunlarımız da buna cevaz vermiyor.

Değerli milletvekilleri, bir şeyi net olarak ifade etmek istiyorum: Surtime çalışmasında veya vardiya sisteminde, bir hekimimizin bundan evvel geçen iki yıl içinde baktığı ortalama hasta sayısı veya yaptığı ameliyat sayısı, bir standart olarak kabul edilecektir. Bir genel cerrah, bulunduğu hastanenin yatak kapasitesi veya il veya ilçenin hasta potansiyeli göz önüne alındığında, bir yıl içinde 100 ameliyat yapıyorsa, bu 100 ameliyat, gündüz yapması gereken ameliyat sayısıdır. Mesai sonrası yapacağı ameliyatlarla bu 100 endeksini dolduramazsa, döner sermayeye para kesilse dahi, o para, o hekime dönmeyecektir. Amaç, her hekimimizden standart bir hizmeti temin edebilmektir. Bu standart hizmet sonrası, bunun üstünde yapabileceği bir hizmet varsa, döner sermayeli surtime bir hizmet oluşturuyorsa, elbette bu fazla mesaiyi muayenehanesinde veya özel hastanede yapabilecekken devlet hastanesinde yapıyorsa, bunun karşılığını almalıdır. Bu da, vergilendirilmiş, meşru ve dürüst bir kazançtır. Bunu da, hekimlerimizden esirgememek lazım.

Değerli milletvekilleri, sağlık finansmanını sağlayan kurumlarımızın kaynaklarının israf edilmemesi, iyi kullanılabilmesi için, bazı hatiplerin ifade ettiği gibi, aşırı röntgen tetkiki, tomografi tetkiki, laboratuvar tetkiki istenmemesi için belli tedbirler getiriyoruz.  Hem temel sağlık hizmetlerinde tanı ve tedavi kriterleriyle ilgili bilim adamları çalışıyor hem de tedavi kurumlarında şu anda 500 öğretim üyesi, tanı ve tedavi protokollerini hazırlıyor. A hastalığını düşünüyorsanız hangi tetkikleri istemelisiniz; bununla ilgili sıra ne olmalı; eksik tetkik istememeniz gerekiyorsa, bunun için ne yapmalısınız; her hekimin cebinde bir kitapçığı olacak. Bugün, gelişmiş Batı toplumlarında, 180 ile 270 arasında değişen, tanı ve tedavi kriterleri tanımlanmıştır. Bunun da, bizim hastanelerimizde, hekimlerimizin elinde bulunması gerekir.

Bu tanı ve tedavi kriterleri tamamlandıktan sonra, A hastalığı teşhisi konulmuşsa, o hastalıkla ilgili hangi reçeteler, ilaçlar yazılmalı, bunun da standardının olması lazım. Niçin; ezbere yazılan ilaçlar, gereksiz yazılan ilaçlar, tedaviyi tamamlamayan ilaçlar, belli süre kullanılmayan ilaçlar, hem hastalıkta rezistans (direnç) oluşturuyor hem tedavide başarısızlığı getiriyor hem de hastane hastane dolaşan hastalarda sıkıntılara sebep oluyor.

Üçüncü aşaması da, akılcı, rasyonel ilaç kullanımıdır. Son dönemde, 30 hastanemizle ilgili, internet sayfasında yayınlanan bir ilaç ihalesi yaptık. Bu, merkezî bir ihale değildir. Hastanelerimizin ihtiyaçlarını, bilgisayar ortamında talep ettik. Bu bilgisayar ortamından gelen istekler üst üste biriktiğinde, 39 trilyonluk bir ihale ortaya çıktı. İlk etapta, bunun 28 trilyonluk bölümünün ihalesi dün tamamlandı ve orada, hastanelerimiz için alınan ilaçlar, fabrika fiyatlarından yüzde 33 daha aşağı bir fiyatla alınmıştır. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu, kaynakların rasyonel kullanılmasıdır. Evet, zaman zaman bu kürsüden, Sağlık Bakanlığına ayrılan payın, yüzde 2,66'lık payın düşük olduğunu söylüyoruz; ama, kaçaklarımızı önlemek, kaynaklarımızı düzenli kullanmak ve yeni kaynaklar yaratmak için elimizden gelen çabaları gösteriyoruz.

Özellikle bir şeyi ifade etmek istiyorum: 224 sayılı Yasa, koruyucu sağlık hizmetlerinin tamamen ücretsiz olduğunu ifade eder. Biz de, her yıl, 11 milyon dolar civarında, 7 çeşit aşıya para veri-yoruz; bunun içinde, kızamık, hepatit, difteri, boğmaca, BCG gibi aşılarımız var ve bunların tamamı da, sağlık ocaklarımızda, ana çocuk sağlığı merkezlerimizde, dispanserlerimizde bedava yapılıyor. Tüberkülozlu vakalarımız için, 1 trilyon liralık -dirençli vakalar için- tüberküloz ilacı aldık, 900 milyar liralık da klasik ilaçları aldık. Şu anda, tüm tüberkülozlu vakaların tedaviden kaçmaması, tüberkülozun kontrol altına alınabilmesi, belli düzeye düşürülebilmesi için, bütün ilaçlar bedava verilmektedir. Özellikle çevrenizde bulunan tüberkülozlu vakaları buna yönlendirmeniz, Türkiye'nin geleceği bakımından çok ciddî önem arz etmektedir.

Bunu niçin söylüyorum; belli hastalıkların kontrol edilmesi ve koruyucu sağlık hizmetlerinin ücretsiz olduğunu ifade etmek için söylüyorum. Ancak, dünyada tedavi yöntemlerinde belli değişimler sağlandı. Bugün Batılıların "home terapi" dediği, evde tedavi yöntemleri uygulanmaya başlandı. Sanatoryumlar, hastalığı bulaştıran konumdalar; koğuşlarda yatan hastalar, birbirine hastalık bulaştırıyor. O halde, sağlık ocağındaki doktorum, tüberkülozluyu gidip evinde tedavi edebilmeli. İşte, temel sağlık hizmeti veren kurumların, tedavi edici hizmetleri içinde bulunan, ameliyat olanın pansumanının yapılması, kronik hastanın evinde tedavisinin verilmesi gibi işlerin meşruiyet dışı gelir teminine dönüşmemesi için,  orada belli düzeyde döner sermaye  kurulması teklifiyle geliyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - ..."113 sistemi" diye düşündüğümüz bir sistemle, bu tedaviyi evde sürdürmeye çalışacağız. Bütün çabamız, Türkiye'nin kaynaklarını çarçur etmeden, israf etmeden veya Sayın Genç'in ifade ettiği gibi arpalıklar oluşturmadan, Türk Halkını sağlıklı kılabilmek ve geleceğe mutlu ve güvenle bakabilmesini sağlamak içindir.

Biz,  57 nci hükümet olarak,  tüm yolsuzlukların en şiddetle  üzerine gidildiği  bir dönemi yaşıyor ve yaşatıyoruz. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - O yolsuzluklar kimin zamanında oldu?!

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - O yolsuzlukların kimin zamanında olduğunu Sayın Genç çok iyi biliyorlar. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu yolsuzlukların üzerine gidiliyor, 10 ayrı operasyon yapılmıştır. Bu yapılan operasyonlar devam edecektir, kararlılıkla devam edecektir ve 57 nci hükümet, yolsuzlukları kamufle eden, örten değil, herkesin rahatça tartışabileceği ortam hazırlayan bir hükümettir. Sayın Genç de, o yolu kullanarak, bu kürsüde, rahatlıkla, istediği polemiği yapabiliyor ve düşüncelerini ifade edebiliyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, müdahale edin, konuşmacı konuyla ilgili konuşsun...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en güzel şey, şurada, iktidarıyla muhalefetiyle, bu hür ve bağımsız, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ifade eden bir kürsüde, filtresiz, kimseden çekinmeden, herkesin, düşüncelerini ifade edebilme şansını kullanabilmesidir.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Bakanım, 16 arkadaşımızın bu kürsüde yaptığı konuşmalardan dolayı partimiz kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Demokrasi kurallar rejimidir, parti kapatma davaları da açılır.

BAŞKAN - Sayın Bakan...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Sizler elele verirsiniz, 69 uncu maddeyi değiştirirsiniz, bu meseleyi de bitirirsiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Sayın Bakanın biraz evvelki konuşmasını teyiden ve ilavede bulunmak için söz aldım.

Gerçekten, Türkiye'de, eğer devletin kaynakları çarçur ediliyorsa ve devletin imkânları birtakım insanlara peşkeş çekiliyorsa, Sayın Bakanın dediği gibi, biz Doğru Yol Partisi olarak, bu soruşturma, bu inceleme ve bu araştırmalar nereye kadar gidiyorsa, oraya kadar gitmelidir, hangi döneme rastlıyorsa, o dönemin hesabı da verilmelidir diyoruz.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim; anlaşılmıştır.

Biraz evvel bir arkadaşımız orada "neye göre söz verdiniz" dedi, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre verdim efendim.

Son söz milletvekilinindir; buyurun Sayın Türker.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Türker sizden evvel istemişti efendim.

Söz isteyenlerin sırasını okuyorum efendim:

Sayın Aslan Polat, Sayın Kamer Genç, Sayın Masum Türker, Sayın Sacit Günbey.

Buyurun Sayın Türker.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, bugün, önemli bir ilki daha gündeme getirdi. Eğer dikkat edildiyse, parti grupları adına söz alan arkadaşlar, daha önce o parti adına bakanlık görevinde bulunmuş ya da hekimlik görevinde bulunmuş kişilerdir. Demek ki, sağlık meselesine, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, çok üst düzeyden bakıp, en alt kademedeki vatandaşımıza kadar çözüm üretmeliyiz. Eğer, biz burada kendimizi kaybedip, Sağlık Bakanlığı adına görüştüğümüz döner sermayeyi, "döner kebap" diye düşünürsek, sağlık sorunları yıllarca biriktiği gibi, çözülmeden gitmeye devam eder!..

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla ne getirilmek isteniyor; acaba, getirilmek istenen, sonuçta, amacına ulaşacak mı; amacına ulaşması için, başka yapılması gereken hususlar var mı?

Meseleye, ilk önce, sağlık ekonomisi açısından bakmak gerekir. Sağlık ekonomisi açısından baktığımız zaman, Türkiye'de, özellikle yılların biriktirdiği bu sorunlar, dağ gibi büyümüş bu sorunlar, öylesine bir kabuk bağlamış ki, sağlık sorunu, Türkiye'de, her vatandaş için, çözülmesi gerektiği zaman çok pahalı çözülen bir sorun haline gelmiştir. Maliyetleri pahalı, bu konuda yetiştirilen elemanın mal oluş bedeli pahalı ve elde edilen sonuçlar da zaman zaman, sağlığı yeterli bir şekilde koruyamayacak noktalara gelmiştir.

Gelmiş ve geçmiş bütün bakanlar, sağlık sorununu çözmek konusunda, büyük bir gayret göstermişlerdir; ama, ne var ki, daha cumhuriyetin kuruluşunda, yeterli bir sağlık kadrosuna sahip olmayan ülkemiz, istediği kadar, bu konuda eleman yetiştirsin, kaynak aktarsın, koşulların da elvermemesi nedeniyle, kaynakların önemli bir kısmı, sonuca ulaşamadan, belirli bir ölçüde, önemli badirelerin atlanmasıyla karşılanmıştır. Başka ülkelerde yaşanmayan -trahomadan tutun, tüberküloz vakalarından tutun- tüm vakalardan, bu ülke büyük nasibini almıştır. Ama, özellikle, benim kuşağımda olanların çok iyi bildiği bir husus var ki, Türkiye, uzun bir süre, yeterli doktor olmadan gençlerini büyütmüştür.

Burada, çıkıp konuşmak kolaydır. Yaşayan bir kişi olarak söylüyorum. Yaşadığım şehirde, Mardin'de göz doktoru yoktu. Onaltı yaşında, İstanbul'a, seyahat için geldiğimde, doktor muayenesinde öngörülen numara eksi 3,5'ti; yani, burada, bu sağlık sorununun nasıl çözülmesi gerektiğini, daha 0,10'da çözülmesi gereken bir ortam yerine, eksi 3,5'e kadar ulaştıktan sonra çözülmesini yaşamış ve o günden beri sağlığın salt ekonomisiyle, insan kaynağı dağılımıyla ele alınmasını yaşamış bir kişiyim.

Değerli arkadaşlar, burada, sağlığı konuşmuyorsak, Başbakanın, Bakanın açtığı yolda yolsuzluklar yakalanıyor da bahane edip tartışıyorsak, bugüne kadar sağlığı tartışmaktan kaçtığımız içindir. Bu sorunları bunun için yaşıyoruz. Siz var mısınız, bu konuda konuşalım, sağlığı çözelim. Nasıl çözelim?

Biraz evvel, Sayın Bakan bir ihaleden söz etti. İlaç alınmış. Ben, burada, Sayın Bakana seslenmek istiyorum. Lütfen, yüzde 33 indirim gibi, ilaç firmalarının sundukları kutulardaki kapsülleri ve tabletleri de ayarlasınlar; yani, bu ilaçları yüzde 33 ucuz almışsınızdır; ama, geçmiş yıllarda olduğu gibi, ilaç firması, hâlâ kullanılması gereken 20 tablet yerine 30 tableti pazarlıyorsa ve 10 tablet evde atılmaya mahkûm kalıyorsa, yine aynı pahalılık devam ediyordur.

Değerli milletvekilleri, sağlık hizmetleri ülkemizde üniversiteler tarafından görülüyor -orada döner sermaye sistemi kurulmuş- sosyal güvenlik kurumları hastanelerimizde ciddî bir şekilde görülüyor. Kimi kurumlar, Millî Eğitim, polis teşkilatları gibi kurumlar, kendi özel hastanelerini zaman içerisinde oluşturmuşlar. Kurum hastaneleri dışında geriye iki tür hastane kalıyor: Devlet hastanesi ve özel hastaneler.

Hastaneler, sağlık hizmetlerinde güven üzerine kurulması gereken kurumlardır. Eğer orada yeterli güven tesis edilmemişse, istediğiniz kadar hastaneyi kurun, o hasta, o güvensizlik nedeniyle yine başka bir yere gitme ihtiyacı hissedecek, kendisini tedavi eden hekimin yetersizliğini tartışacaktır. Peki, hekim hakikaten yetersiz mi? Bu ülkede yeterli hekim yok mu?

Değerli milletvekilleri, şu anda size hitap ederken, Doğru Yol Partisi Grubundan başlayıp, Fazilet Partisi, Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Demokratik Sol Parti Grubunda, aramızda sağlık profesörleri var. Bu sağlık profesörleri, Türkiye'de, sağlığın ne denli önemli olduğunu çok iyi algılamış, zamanında da bunun hizmetini vermiş kişilerdir. Şimdi, bu sağlık profesörlerimizin bu Parlamentoda bulunduğu dönemde, önemli bir işlevin ikinci adımı gerçekleştiriliyor.

Gelmiş geçmiş tüm bakanların ilk beyanatları şöyleydi: "Hastaneleri, 24 saat çalışan, vardiyalı bir hastane haline getireceğim." Ama, yeterli koşullar olmuyordu, yeterli siyasî istikrar olmuyordu. İyi niyetlerine rağmen, hatta geceyarısı hastaneleri, yalnız oturduğu şehirdeki değil başka şehirlerdeki hastaneleri denetleyen bu değerli bakanlarımızın isteklerine rağmen, bu, ciddî bir şekilde regüle edilemiyordu. Şimdi regüle edildi; ama, önemli olan, bu regüle edilen düzenin, bundan sonra devam edebilmesidir. Edebilmesi için, işte, o doktor kimlikli, bu işi çok iyi bilen bakanlarımızın zamanında dile getirdiği gibi, sağlık çalışanlarının da ekonomik imkânlarını iyileştirmek zorundayız. Eğer bir hizmet mensubu pahalı yetişiyorsa, hem ülkeye hem kendisine mal oluşu yüksekse, o kişinin, böylesine bir işlevde, ciddî bir şekilde, sağlık hizmetini yerine getirmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, çıkaracağımız bu kanunla, sağlık hizmetlerinde, vardiyalı çalışmanın yanısıra, mesai saatleri dışında ve Sayın Bakanımızın çok ciddî bir şekilde altını çizerek belirttiği gibi, hekimlere, kapasitesi uyarınca yapması gereken muayene ve ameliyatlar sonrası yapılacak çalışmalar için fazla mesai verilmesiyle, bundan sonra,  sağlık sorunlarının çözülmesinde, sağlık çalışanlarının bireysel katkılarının da devreye girmesi gereken bir döneme girilmiş oluyor.

Değerli milletvekilleri, sağlıkta teknoloji çok gelişiyor. Daha son günlerde, bir haberde, yapılan araştırmalar sonrası, kemoterapi tedavilerinde saç dökülmeleri engellenecekmiş... Kim bilir, bilmediğimiz daha neler yansıyacak ya da yansımamış; ama, gönül ister ki, bu gazete haberini okuduğumuz zaman inanmak yerine "doğru mudur" diye soracağımız, her ailenin başvuracağı bir doktoru olsun; böylelikle, bizleri çeşitli şekillerde yanıltan haberlere inanmak yerine, her gün paylaştığımız bir doktorumuz olsun. Dileğimiz, bu aile doktorluğu konusunda, burada ben konuşurken tebessüm eden hocalarımızın, hemen yanı başındaki bazı milletvekillerine "bundan sonra, ben senin bu çatı altındaki aile doktorunum" demesidir. Bu bir örnek olur; her doktor, belirli bir ailenin doktoru olur.

Çıkacak bu yasayla sağlık çalışanlarına sağlanacak olanakların daha da artması dileğiyle ve Bakanlığın bu konuda gerekli önlemleri alması dileğiyle saygılar sunuyorum, sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını temenni ediyorum. (DSP, MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker.

Şimdi sıra sorulara geldi.

Sayın Doğru?.. Yok.

Sayın Ali Gebeş, buyurun efendim.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan...

Bildiğiniz gibi, kalkınmada öncelikli yörelere doktor atamalarını yapıyoruz. Bakanımızın, bunu ilçeler bazında değerlendirme çalışması vardı. Ne aşamada; onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Nidai Seven, buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, gerek Ağrı'ya doktor gönderme konusunda gerekse sağlık personeli gönderme konusunda sizin göstermiş olduğunuz gayretlerden dolayı çok teşekkür ederim; ancak, Ağrı devamlı kuraya alınmakla birlikte, kurada çıkan doktor arkadaşların Ağrı'ya gitmediği ve istifa ettiği görülmektedir. Birbuçuk sene içerisinde hemen hemen yirmiye yakın uzman doktor istifa etmiş, Ağrı'ya gitmemiştir. Şu anda, Ağrı ve ilçelerinde birkısım hastanelerin yataklı olması durumunda da hastanelerin çalışmadığı, uzman doktorun bulunmadığı görülmektedir. Sizin ve sağlık Bakanlığında çalışan yetkili arkadaşların ne kadar ilgi gösterdiğini biliyoruz; ancak, Ağrı'ya uzman doktor gönderilmesi konusunda mecburî hizmeti veya özellikli bir kura yapmayı düşünüyor musunuz?

Bir de, bu arada, sağlık sektöründeki tüm doktorlar bizi dinlerken Türkiye'ye bir mesaj vermek istiyorum. Doktor arkadaşlara sesleniyorum: Ağrı'ya giden ağlar; ama, Ağrı'dan dönenler daha çok ağlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Döner sermaye kanununu çıkarırsanız Sayın Bakan dediklerinizi yapacak herhalde efendim.

Ben cevaplamış oldum Sayın Bakanım.

Sayın Ulupınar, buyurun.

YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkanım, delaletinizle sorumu Sayın Bakana sormak istiyorum.

Yoğun bakımda ve acil serviste çalışan personele verilen döner sermaye payı artırılıyor. Burada, anestezist ve asistanlara verilirken diğer doktorlara verilmiyor, orada çalışan uzmanlar bundan faydalanamıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz Sayın Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Ramazan Gül, buyurun.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanıma soru sormak istiyorum.

Bu tasarıyla, sağlık çalışanlarının hangilerinin ekonomik durumu düzeltilmektedir?

Ayrıca, Sağlık Bakanlığının merkezde çalışan personelinin durumu ne olmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Gül gibi sorarsanız, birkaç kişiye daha söz verme imkânım olacak.

Sayın Mahmut Göksu, buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakana arz ediyorum.

Sayın Bakanım, binlerce sağlık meslek lisesi mezunu genç tayin beklemekte. Bakanlığınızın sağlık meslek lisesi mezunu kaç personele ihtiyacı var; bugüne kadar kaç tanesi atandı? Ataması yapılıp da şu anda askerde olan gençlerimiz var. Bunların hakkı mahfuz mu; yani, askerden döndükten sonra bu arkadaşlarımız atandığı yerde göreve başlayabilecekler mi?

Diğer bir sualim: Bakanlığınızdan muvafakat alıp, başka bakanlığa geçmek isteyen personele muvafakat veriyor musunuz?

Üçüncü ve son sorum: Sayın Bakanım, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin birçok sorunları var; başta da sağlık. Zatıâlinize, sanıyorum bir yıl önce, 20-25 doğu ve güneydoğu milletvekilinin imzasıyla, Malatya Turgut Özal Tıp Merkezinin, fizikî altyapı, teçhizat donanımı ve uzman personel takviyesiyle bölgenin hizmetine sunulmasını arzu etmiştik. O zaman demiştiniz ki: "Burası üniversitenin." Şimdi, üniversite verir, vermez; bunu halledecek olan zatıâlinizdir. Her ile tam donanımlı bir hastane yapın desek, bütçe imkânları buna elvermiyor. Malatya'daki Turgut Özal Tıp Merkezinin, bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanına hizmet edebilmesi için üniversiteyle irtibata geçip, yöre halkına hizmet vermesi noktasında bir çalışmanız var mı veya olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.

Sayın Cahit Yazıcı, buyurun.

CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.

Bu kanun tasarısının yararlı olduğuna kesinlikle inanıyorum; ancak, Millî Eğitimde de benzer sorunlar var, poliste de benzer sorunlar var. Yarın öbür gün, Millî Eğitimdeki öğretmenlerimiz de, biz özel dersi evlerimizde değil de, okullarımızda döner sermayeyle vermek istiyoruz derlerse ya da polislerimiz, akşamları detektiflik ya da koruma görevi yapalım ya da kamudaki şoförlerimiz, akşamları taksi işletelim gibi önerilerle gelirse, onlara nasıl cevap vereceğiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Mustafa Gül, buyurun.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakandan şu sorularımın cevaplandırılmasını istirham ediyorum.

1 - Bu getirilmekte olan kanun tasarısıyla, özellikle kırsal kesimdeki doktor ve diğer sağlık personeli ihtiyacı karşılanabilecek mi?

2 - Üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlanması konusunda ne düşünüyorsunuz?

3 - Sağlık Bakanlığının, benim bildiğim kadarıyla, bir vakfı var. Bu vakıf aracılığıyla, bir vakıf üniversitesi, daha doğrusu, tıp ağırlıklı, sağlık ağırlıklı bir üniversite kurmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan sormak istiyorum.

57 nci hükümetin başlatmış olduğu yolsuzlukla mücadele ışığı altında, tam sekiz yıldır İstanbul-Ümraniye'de inşaatı devam eden devlet hastanesi, Sayın Bakanımın süresi içerisinde tamamlanmak üzere. Acaba, mart ayında tamamlanması düşünülen Ümraniye Devlet Hastanesinin işlevi, işlerliği ne zaman başlayacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Ali Rıza Gönül, buyurun efendim.

Çok kısa sorarsanız cevabını da alacaksınız.

Buyurun efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanın cevaplandırmasını istediğim soruları arz ediyorum.

Türkiye'nin yaşamakta olduğu siyasî ve ekonomik sorunlar hepimizin malumudur. Bu ekonomik krizden fevkalade etkilenen kesimlerden bir tanesi de sağlık personeli ve özellikle doktorlarımızdır. Bu personelin ve doktorlarımızın, gerek iktidar partisi gruplarını gerekse muhalefet partisi gruplarını ziyaretlerinde, sorunlarını ciddî boyutlarla bizlere arz etmiş olmaları nedeniyle, bir konunun özellikle soru haline getirilip, Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını talep etme zorunluluğum doğmuştur.

BAŞKAN - Sorar mısınız efendim?..

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, tabiî ki, soracağım; izin verirseniz, öncelikle bu konuyu arz etmem lazım Genel Kurulumuza.

Sayın Bakan, ekonomik sıkıntıları nedeniyle yürüyüş yapan, gösteri yapan çeşitli ve değişik kesimler gibi, doktorlar ve sağlık personeli de maaş yetersizliği nedeniyle sokağa döküldüler. Bunu televizyonlardan izledik, basında da gördük ve okuduk. Bu tasarı acaba doktorların ve sağlık personelinin bu demokratik tepkileri sonucu mu Genel Kurulumuza ve Yüce Meclise gelmiştir diye kafamızda bir soru doğmuştur; çünkü, bu tasarının Meclise sevk ediliş tarihi 7.12.2000'dir; yani, aynı tarihlere tekabül etmektedir.

Bu nedenle, doktorların ve sağlık personelinin maaş, ücret ve yaşam şartlarını bu tasarıyla düzeltebileceğiniz kanaatinde misiniz ve bu konuda kesin bir söz ifade edebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bugün İstanbul Şirinevler'de vuku bulan bir olay dolayısıyla iki polis memurumuz saldırıya uğramıştır...

BAŞKAN - Efendim, susarsanız, Sayın Bakanın cevaplarını da alacaksınız...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Bu polis memurlarımızdan biri yaralı...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika efendim...

Efendim, lütfen... Soru sordunuz, Sayın Bakan da cevap veriyor; dinleyin...

Buyurun Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İstanbul Şirinevler'de bir polis aracına silahlı saldırı olmuş, maalesef, iki polis memurumuz yaralanmıştır. Bunlardan polis memuru Haşim Kıyak şehit olmuştur; ailesine başsağlığı diliyorum, polis camiasına başsağlığı diliyorum. Bu tür olayların, artık, Türkiye'de görülmemesini, özellikle Parlamentonun da bu meseleye ciddî olarak sahip çıkmasını diliyorum efendim.

Sayın Başkan, sorulan soruların birçoğuna kısaca cevap vermek istiyorum. Ağrı'ya giden doktorlar kuraya uymuyor denildi. Bu konuda, Devlet Personel Başkanlığına gönderdiğimiz bir yazıda, Türkiye'de kalkınma bölgelerini, ilçeler esas alınarak yeniden düzenlemeyi planlıyoruz. Kalkınmada öncelikli yöreler yerine, Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı 6 sosyal gelişmişlik dilimine göre yeniden gözden geçirmeyi planlıyoruz. Devlet Personel Başkanlığı da kabul ederse, sağlık göstergeleri bakımından, atamaya, 6 ncı bölgeden başlanarak, yeni mezun doktorları göreve başlatarak, bu şekilde, doktor bulunmayan yörelere, pratisyen ve uzman hekim temini yoluna gitmeyi planlıyoruz. Zannediyorum, o bölgede başlayanlara da özendirici bazı -malî veya TUS'a girişle ilgili-  tedbirler getireceğiz.

Sayın Gül, hangi personele ücret artışı etki ediyor; merkez teşkilatına da bir katkısı olacak mı dedi. Bu döner sermayeyle ilgili olduğu için, Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı bundan istifade etmemektedir.

Sayın Göksu, askerlik dönüşü aynı yerde işe başlanmak istenildiğinden bahsetti. Evet, atanmış doktorlarımız, askerlik dönüşü aynı yerlerde göreve başlayacaklar.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sağlık meslek lisesi mezunları Sayın Bakan...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırakkale) - Sağlık meslek lisesi mezunları için de geçerli efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Yani, ataması yapılanlar, askerlik dönüşü aynı yere mi?..

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım. Sayın Bakan cevaplıyor.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırakkale) - Aynı yere başlayabilir efendim.

Yine, Malatya üniversite hastanesinin Sağlık Bakanlığı tarafından kullanılıp kullanılamayacağı soruldu. Bu, tabiî üniversite rektörlüğümüzün vereceği karardır. Elbette, böyle bir imkân varsa binayı paylaşmak isteriz. Biz orada hizmet vermek isteriz; ama, aynı binada bize bu imkânı tanırlar mı onu bilemiyorum, araştıracağım.

Sayın Yazıcı, özel dershanelerde de döner sermaye oluştursak; öğretmenlere de bu imkânı sağlayabilir miyiz dedi. Özel dershaneler bu işi yapıyor zaten. Sağlık mesleğiyle ilgili özellikle hekimlerle ilgili kanunlar, bugünün kanunları değil; serbest meslek icra etmeleriyle ilgili düzenleme nedeniyle bu mümkün. Maalesef, o meslek grupları için bu mümkün değil.

Sayın Gül, kırsal kesimdeki hekim ihtiyacını karşılayabilecek mi dedi. Evet, bu yasa tasarısıyla sağlıkocaklarına tedavi edici hizmetlerle ilgili gelen döner sermaye, sağlıkocağından hastaneye taşınmayı engelleyebilecektir diye düşünüyorum.

Üniversite hastaneleri Sağlık Bakanlığına bağlanabilir mi; bu, bizi aşan bir konu; o, Yüksek Öğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığıyla yapılacak görüşmeler sonrası olabilir. Bunu da doğru bulmam; hastanenin çeşitli ellerde yönetilmesi, rekabeti oluşturur, doğrusu odur.

Sayın Öztürk, Ümraniye Hastanesinin bitirilebilmesi Sağlık Bakanlığı kaynaklarına bağlı değil, müteahhidin gayretine bağlı. Eğer, müteahhit gayretli davranırsa, biz, Mayıs 2001 içinde onu açabiliriz efendim.

Sayın Gönül "ekonomik krizden en çok sağlık personeli etkilenmiştir; acaba, bu yasa tasarısı sağlık çalışanlarının demokratik tepkileri sonucu mu geldi" diyorlar. Biliyorsunuz, yasa tasarısı teklifleri çeşitli birimlere görüşleri sorulmak üzere gönderilir ve belli bir prosedürü takip eder. 26 Haziran 2000 tarihinde Maliye Bakanlığının görüşü geldikten sonra yasa tasarısı gündeme alınmıştır. Tasarının öne alınması için gayretlerimiz, bu olaylar olmadan önce başlamış ve grup başkanvekilleriyle temaslarımız o yönde sürmüştür. Bunu ifade etmek isterim.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Biliyorum efendim, biliyorum.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, başka zaman, oylamayı makineyle yapıyorsunuz; sonra, Divanda, iktidardan üç kişi var...

BAŞKAN - Sayın Genç, siz, sorulara geçmeden evvel istediğiniz için, ben saymıştım. Siz ikinci kere istediğinizde, 135 kişi vardı.

KAMER GENÇ (Tunceli) - O makamda tarafsız davranmak lazım. Hesabınıza geldiği zaman elektronik cihazla yapıyorsunuz, hesabınıza gelmediği zaman yapmıyorsunuz; olmaz...

BAŞKAN - Efendim, Kâtip Üyenin maddeyi oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SAĞLIK VE SOSYAL YARDIM BAKANLIĞINA BAĞLI SAĞLIK KURUMLARI İLE ESENLENDİRME (REHABİLİTASYON) TESİSLERİNE VERİLECEK DÖNER SERMAYE HAKKINDA KANUNUN ADI VE BAZI MADDELERİ İLE 190 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN EKİ CETVELLERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 4.1.1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon)Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Personelin katkısıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinden; o birimde görevli yardımcı hizmetler ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına dahil personele bunların bir yılda alacakları aylık (ek gösterge dahil) yan ödeme ve her türlü tazminat (makam ve temsil tazminatı hariç) tutarının % 80'ini, diğer personele ise % 100'ünü aşmamak üzere ek ödeme yapılabilir.

Ancak uygulanacak oranlar;

a)Vardiyalı çalışma sistemi uygulanan hastanelerde normal günlük çalışma saatleri dışında ikinci vardiyada yürütülen hizmetler kapsamında fiilen çalışılan günler için % 30'una,

b) Yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık personeline (tabipler hariç, anestezi uzmanı ve asistanları dahil) % 50'sine,

c) Muayenehane açmayan hastane başhekimlerine % 200'üne,

Kadar fazlasıyla tespit edilebilir. Bu şekilde yapılacak ek ödemelerin oran, esas ve usulleri Sağlık Bakanlığınca belirlenir.

Sağlık Bakanlığı talep ve hizmet özelliklerini dikkate alarak eğitim hastaneleri ve en az 100 yatağa sahip hastanelerde şef, şef yardımcısı ve uzmanlar tarafından acil vakalar hariç olmak ve saat 16.00'dan önce olmamak üzere mesai saatleri dışında özel sağlık hizmetleri verebilir. Bu hizmetlerden elde edilen ücretler döner sermayeye gelir kaydedilir. Bu hizmetlerde görev alacak personele döner sermayeden yapılacak ek ödemelerin oranı, esas ve usulleri ile hizmet ücret tarifesi Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Sağlık Bakanlığınca belirlenir.

Personelin katkısıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinden, o birimde görevli personele yapılacak ek ödeme toplamı, (ilgili birimin cari yıldaki) döner sermaye gelirinin % 50'sini aşamaz."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Zeki Okudan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, sağlığımızın bir problemini daha çözmek için çaba sarf ediyoruz, mesai harcıyoruz. Gecenin şu saatinde, çok kıymetli vakitlerimizi, bu meselenin çözümüyle ilgili çalışmalar için harcıyoruz.

İlkönce, hekimlerimizin nasıl yetiştiğine bir göz atalım. 1974 yılından bu tarafa, hatta biraz daha eskiye gidelim, 1970'li yıllardan 1990'lı yıllara kadar, Türkiye, en iyi beyinlerini hekim yapmak için harcadı. Türkiye'nin en iyi beyinleri, 1970 yılından 1990 yılına kadar hekimlik mesleğini seçti, seçtirildi ve bu hekimler, maalesef verimli olarak kullanılamadılar. Türkiye, bu beyinlerden yeteri kadar faydalanamadı. Nasıl mı; uzman yetişen doktor, doğuda en ücra bir köşedeki sağlık merkezine genel cerrah olarak tayin edildi ve değerlendirilmeye çalışıldı. Köyün imamı, köyün ilköğretim okulu müdürü ve köyün doktoru, bu çocuk, orada akşama kadar satranç oynadı. Neticede, bu arkadaşlar atıl vaziyette, mecburî hizmet kanunlarıyla oralarda oyalandılar, vakit geçirdiler. Peki, bunları çalıştırmak için ne yapmak lazımdı? Bir düzenleme gerekiyordu.

Türkiye'nin hakikaten kaynak sıkıntısı olduğu belli. Türkiye'nin kaynak sıkıntısı olmasa bile, Türkiye bütçesinin yüzde 50'sini sağlık personeline, Sağlık Bakanlığına verseniz bile, yaptığı iş karşılığında ücret ödemezseniz, haksız ödeme yaparsanız sağlık sorununu çözemezsiniz, o beyinleri çalıştıramazsınız, o beyinlerden istifa etmeniz mümkün değildir. O yüzden, hani, derler ya "marifet iltifata tabidir." Eğer siz, iltifat etmezseniz, çalıştırma yapamazsınız. Döner sermaye yasasının eğer bu bakımdan değerlendirilmesi söz konusu ise, bu kanun doğru olarak çıkacaktır; ancak, biz, geçmişte bazı döner sermaye uygulamalarıyla ilgili çeşitli aksaklıkların olduğunu gördük. Ne gibi? Diyelim döner sermayeyle ilgili bir gelir elde edeceksiniz ve hekimlere vereceksiniz. Döner sermaye gelirlerinin düşük olduğu bölgelere nasıl hekim göndereceksiniz? Oradaki çalışan hekimin suçu ne? Siz, bunu bakanlık olarak zorla göndereceksiniz ve hekimi orada zorla çalıştıracaksınız; eh, o da o kadar çalışır. O yüzden, mutlaka döner sermaye gelirlerinin düşük olduğu bölgelerde, hekim istihdam edilmesi gereken yerlerde de, bir başka şekilde kaynak elde edilip, oraya hekimin gönderilmesi lazım. Biz, bu konuda, geçmişte biraz kafa yorduk, 31.5.2000 tarihinde hekimlerin malî durumunun düzeltilmesiyle ilgili bir kanun teklifi hazırladık. Hazırladığımız kanun teklifinde, Maliye Bakanlığına belki bir miktar külfet getirecekti; ama, hekim dağılımını daha radikal, daha rasyonel olarak yapacaktı. Neyse, gündeme alınmadı, herhalde, sırası gelince alınır.

Şimdi, geçmişte, döner sermaye toplandı ve toplanan bu döner sermayenin dağıtımında sıkıntı oldu. Eş dost gruplarına, puanlandırmayla en yüksek puanlar verilerek onlara iltifat edildi; başhekime yakın olanlara veya başhekimin eş dost grubuyla yakınlığı olanlara döner sermayeden bol miktarda pay verdiler. Bunların içerisinde hemşerileri de sayabilirsiniz. Hemşeri olan -başhekimin hemşerisidir- sempati duyulan insanlar daha fazla puan aldı ve objektif kriterlerden uzak kalındı. O yüzden, hekimlerin bir kısmı bu işten memnunken, bir kısmı memnun olmadı. Protokol defterlerine bakılarak çalışma takibi yapılamadı, ameliyathane defterlerine bakılarak çalışma takibi yapılamadı ve tedavi defterlerine bakılarak hemşerilerin emekleri değerlendirilemedi.

Yine, başhekim "ben borçlandım, borçlandığım için de döner sermayeyi dağıtamayacağım" diyor. Siz, istediğiniz kadar yasa çıkarın, istediğiniz kadar döner sermayeyle ilgili gelir artırıcı tedbirler alın, eğer başhekim uygun görmediyse yapacağınız bir şey yok, dağıtamayacak. Onun için, mutlaka, buna da bir tedbir almak lazım; bu, yanlış uygulamaydı. Tabiî, başhekim, harcamaları bir türlü bitirmiyor; bir de, işin o tarafı var.

Şimdi, icap nöbetleri ve hastanede kalındığı zaman, mutlaka, nöbete kalanların, objektif kriterlere dayanılarak puanlamasının yapılıp, ücretlerinin, en azından döner sermayeden düşen kısmının en iyi şekilde ayarlanması gerekir. Bunun için de, bizce en iyi kriter, kıstas, Türkiye Tabipler Birliğinin hazırlamış olduğu o skaladır; onun, mutlaka, gözardı edilmeden, hiçbir hekimi darıltmayacak, gücendirmeyecek şekilde ve hatta teşvik edecek şekilde uygulanması gerekir.

Şimdi, protokol defterlerine bakıyorsunuz, sayılar 800'lerde gidiyor, bir daha bakıyorsunuz, ertesi gün 1 800 olmuş, daha ertesi gün 3 800 olmuş. Protokol sayılarına bakılarak değil de, defterde hastaların bizzat sayılarak tespit edilip, hekimin hakkının yenilmemesi, kimisine de fazla ücret verilmemesi gerekir.

Döner sermaye gelirlerinin verilmesinin yanı sıra, hekimlere, ayrıca fiilî hizmetin de verilmesi gerekirdi. Daha önce hazırlamış olduğumuz kanun teklifinde bunu da belirtmiştik; yani, fiilî hizmet, veterinerlere, askerlere, polislere ve diğer bazı meslek gruplarına özellikle veriliyor; ama, hekimlerde fiilî hizmet yoktur. Hekimler, hastalıklarla bire bir karşı karşıyadır. Siz, hiç, kuduzlu hastayı ellemeyi düşünür müsünüz; ama, hekim düşünmek zorunda; hiç, sarılıklı hastayla tokalaşmayı ister misiniz; hekimler, bulaşıcı hastalıkların hepsiyle iç içedir, hepsine mutlaka dokunmak zorundadır, bundan kaçamaz. O zaman, bunun bedeli olarak, hiç olmazsa, teselli olarak, fiilî hizmet tazminatının da mutlaka verilmesi ve gözardı edilmemesi gerekir. Hekime sarılık hastalığı bulaşsa, hekimin canını, bu vereceğimiz döner sermaye bedeli karşılamaz muhakkak; ama, bu bir tesellidir, bir teşviktir, bunu esirgememek, hatta en iyi şekilde düzenlemek gerekir.

Bir hasta, doktordan veya hastaneden ne ister; hastanede kuyrukta beklememek ister, tedavisinin süratli yapılmasını ister, hastayla doktor arasında para ilişkisinin kaldırılmasını ister ve daha önemlisi periferde bir ambulansın deposunda benzin ister arkadaşlar. Yılan sokmuş bir çocuk, sağlık ocağındaki ambulansta benzin olmadığı için hastaneye yetiştirilemedi -yetişse de belki ölecekti; ama- öldü. Burada kusur arandı, kusur, benzin!.. Düşünebiliyor musunuz, ambulansta benzin yok. Niye; kaynak yok. Niye; işte, toplanan paranın bir kısmı oraya aktarılamadığı için, belki birazcık da dolaşıklık var, işin o tarafı ayrı; ama, bir benzin sıkıntısı söz konusuysa, sağlık teşkilâtının, ne yapıp yapıp, mutlaka bir kaynak bulması gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, tabiî ki, doktorun ne istediği de önemli. Doktor, tayin politikasının düzenli çalışmasını ve kalıcı olmasını ister. Biz, mecburî hizmet kanunlarının çıkarıldığı günleri yaşadık. Tam gün yasasını yaşadım ben. Tam gün yasası çıktı, bütün hastanelerdeki hekimler boşaldı ve asistan arkadaşları Anadolu'daki hekim açığını gidermek için görevlendirdiler. Bu arkadaşlar ellerinden geldiği kadar çalıştı ve o sıkışık dönem atlatılmaya çalışıldı. Arkasından, bir mecburî hizmet kanunu çıkarıldı; iki sene, üç sene, dört sene derken o da yozlaştı. Öyle bir sistem kurulmalıydı ki, bu kurulan sistemin, hiçbir zaman yozlaşmayacak ve değişmeyecek bir sistem olması gerekirdi.

Şimdi, bu gelir dağılımını düzeltecek, daha doğrusu yaptığı iş karşılığı ücret alma politikasının oturtulması halinde, hekimi mecbur etmeden, önüne listeyi sererek, tayinini, çalışacağı yeri kendisinin seçmesi sağlanmalı. Ancak bu şekilde hekimler gittiği yerde kalıcı olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Devamla) - Milletin adına konuşacağız efendim.

Arkadaşlar, bir de, hastanelerde vatandaşlarımızın oluşturduğu kuyrukların eritilmesi için, reçeteleri yazdırmak için, bir digoksin yazdırmak için, kırk kişilik bir hasta kuyruğunun arkasına, kardiyoloji polikliniğine gelmiş bir hasta, aynı işi sağlık ocağında yaptırabilirdi, yaptırmalıydı.

Efendim, bu kanun, çıkacak yönetmeliklere bağlı olmakla beraber, memleketimizin hayrına olması düşüncesiyle, bizim, Sağlık Komisyonunda da olumlu baktığımız; ancak, aksayacak tarafları yönüyle endişelerimizin bulunduğu bir kanundur. Parası olmayan bir kişiyi, döner sermaye gelirlerini artırmak için sıkboğaz edecek bir kanun olmaması dileğiyle, ayağının çamuruyla, elinin yağıyla, pasıyla acil servise gelmiş bir kişinin parasızlığı nedeniyle hastaneye kabul edilmemesinin önlenmesi kaydı şartıyla, bu kanuna olumlu baktığımızı ifade etmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hayırlı uğurlu olsun efendim.

Sağ olun. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Okudan.

Efendim, şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın İsmail Karakuyu'da.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten sağlık sisteminin Türkiye'de allak bullak olduğu bir yapılanma içerisinde getirilen kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, getirilen tasarının 1 inci maddesinde, vardiyalı çalışma sistemi uygulanan hastanelerde, yoğun bakım, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık personeli ile muayenehane açmayan hastane başhekimlerine döner sermaye gelirlerinden pay alacak bir düzenleme getirilmektedir. Ana amacımız bu.

Şimdi, bugün, Türkiye'de haklı olarak beyaz uyarı eylemlerinin yapıldığı ve sağlık personelinin büyük sıkıntılar içerisinde bulunduğu ve bunları iyileştirici tedbirlerin; yani, sağlık personelinin daha rahat edeceği tedbirlerin alınması yönüyle çıkarılacak her kanun çok önemlidir, hatta zaruridir. Ancak, bütün bunlar adaletli olmalı, küskün yaratmamalı ve gerçekten tatminkâr olmalıdır. Çünkü, bugün, sağlık sisteminde iki ana unsurun -yani sağlık hizmeti alanlar ve sağlık hizmeti verenler- her ikisinin de huzursuz olduğu bir ortamda, sağlık sisteminin kökünden değişiklik icap ettirdiği bir yapı içerisinde ve bütün sistemi değiştirecek her türlü kanunun hazır olduğu bir ortamda bu tür palyatif tedbirlerle olaya yaklaşıldığını görüyoruz.

Tabiî, olaya sağlık personeli yönünden baktığımız zaman, sağlık personelinin bir bölümüne iyileştirici birtakım tedbirler getiriyor kanunumuz; bir kısmına hiçbir şey getirmiyor. Karşımızda küskünler ordusu yaratılacak, beyaz uyarı eylemleri, daha hızlı şekilde, tekrar tekrar devam edecek endişemiz var. Çünkü, sistemin temeli bozulmuş. Bu sistemin temelini değiştirmek için 3 ayrı kanun teklifi hazırlanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş. Bu 3 kanun teklifinin, yani, nedir diye baktığımız zaman, aile hekimliği kanunu teklifinin, finans kurumları kanunu teklifinin ve sağlık işletmeleri kanunu teklifinin, hazır olan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen kanun tekliflerinin, çıkarılıp, Türkiye'de sağlık sisteminin değiştirilmesini, palyatif tedbirlerin ötesinde, kalıcı, bu tür, sistemin oturtulması yönüyle Sağlık Bakanlığından ve Sağlık Bakanlığı yetkililerinden adım atmasını bekliyor idik.

Vardiyalı sistemde hizmet yapan hastanelerimizdeki personelimize iyileştirme getirecek veya getirmesi düşünülen bu kanun tasarısının 1 inci maddesine baktığımız zaman, görüyoruz ki, personelin katkılarıyla elde edilen döner sermaye gelirleri, belirli oranlarda personele dağıtılıyor. Bu gelirlerden hak talep eden başkaları da var; yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık personeline, parantez açılıyor, tabipler hariç... Burada hizmet yapan uzman tabiplerimiz de var. Birilerine bir şey verirken, birilerine bir şey vermezsin; üstelik, bazı spesifik konularda, bazı özel konularda hizmet veren personele verirsin, diğerlerine vermezsin...

Değerli arkadaşlarım, bakın, benim endişem şu; benim, Türkiye açısından, ülke açısından, sağlık yönüyle endişem şu: Türkiye'de büyük bir yara var; siz, ne kadar kapatmaya çalışırsanız çalışın, siz, ne kadar bu tür palyatif tedbirlerle birilerine bir şey vermeye çalışırsanız çalışın, Türkiye'de bir ıstırap var, sağlık ıstırabı var. Peki, bu sağlık ıstırabının çözümü için, bunun içerisine bir şeyler getiriliyor mu; getiriliyor; diyelim ki, sağlık ocakları çalıştırılacak... Peki, bunun yanında, Sayın Bakanım, aile hekimliği kanun teklifini getirseydik ve aile hekimliliği kanun teklifine de - kanun teklifi hazır, Türkiye Büyük Millet Meclisine inmiş- hükümet sahiplenseydi, Türkiye açısından, ülke daha yarar görmez miydi? Ne olacaktı; vatandaşlardan, aile hekimlerine müracaat edenler... Bir aile hekiminin 3 000 civarında kişiye ulaşma imkânı var. Hastaları muayene etme, artı, hastalıktan korunma gibi birtakım görevler üstlenecek aile hekimliğine... Belki sağlık ocaklarına işlerlik kazandıralım, sağlık ocaklarında döner sermayeler kuralım ve sağlık ocaklarını, illerimizde kurduğumuz döner sermayelerle birleştirelim yerine, bu tür bir yaklaşımla sağlık sistemine yaklaşılsaydı daha olumlu olabilirdi. Şimdi, ne olacak biliyor musunuz -sağlık ocağına giden insanlar, şu ana kadar ücretsiz tedavi oluyorlardı- sağlık ocaklarına gelenlerden ücret alınacak; yine, halkın üzerine, halkın beline, omurgalarına bir şey daha vurulacak.

Peki, döner sermaye gelirlerini, kim, nereden temin edecek; halktan temin edecek. Peki, bunun yerine, yani, halktan temin edip sağlık personeline verme yerine -inanır mısınız, bu, sağlık personelini de bir noktada rencide edici bir hadisedir- finans kanununu çıkarsaydık, hazır olan finans kanun teklifinde sağlık sigortasını getirseydik, artık, Türkiye'de, insanların gelirlerinin belirli olduğu, devletin belli bir noktada desteklediği, ama, kurumu değil, kişiyi desteklediği finans kanun teklifini getirseydik, belki de, yarın, iktidar kanadı, hiç ümit etmediğimiz, Sağlık Bakanlığı birçok tenkitlere uğramayacaktı, ülke kazanacaktı. Keşke bunu sahiplenseydiniz de, Türkiye'de, sağlık reformunun temellerini bu iktidar zamanında atabilmenin şerefine nail olabilseydiniz. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, palyatif tedbirler bizi nereye kadar götürecek? Ne olacak; bu tasarının 1 inci maddesinde kimilerine yüzde 80 vereceğiz, kimilerine yüzde 10 vereceğiz, kimilerine yüzde 30 vereceğiz, kimilerini, mesela, tabipleri çıkaracağız, orada görev yapan tabip arkadaşlarımız var, onları çıkaracağız buradan; anestezi uzmanı asistanlar dahil diyeceğiz. Hepsi, bu görevleri ve bu sorumlulukları üzerlerine alırken, gerçekten, büyük özveri gösteren bu insanlarımızdan birileri alacak birileri de almayacak. Şimdi denilecek ki, en büyük sosyal deprem, adaletsizlikten doğan sosyal depremdir. Arkadaşlarımız bu kanun tasarısını oylayacaklar şimdi; sosyaldemokratlar diyecekler adlarına.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Kim o sosyaldemokratlar?..

İSMAİL KARAKUYU (Devamla) - Sosyaldemokratlar diyecekler; ama, adaletin nerede olduğu nerede olmadığı hususunda da, gerçekten...

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Demokratik Sol diyeceksin,  sosyaldemokratlar Meclisin dışında kaldı.

İSMAİL KARAKUYU (Devamla) - ...çok ciddî şekilde düşünmeleri gerektiği inancı içindeyim.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir konu, bugün, ücret politikaları, hekimlik mesleğini ve toplum sağlığını zedeleyecek nitelikte ise, şimdi, hekim mesleğini zedeleyecek şekilde ise...

Bakın, döner sermayeler nasıl toplanacak? Hepimiz biliyoruz döner sermayelerin nasıl oluştuğunu. Döner sermayeler, yapılan hizmet karşılığı sağlık işletmelerinin... Bir üçüncü kanunumuzdu bu sağlık işletmeleri. Sağlık işletmeleri adı altında... O kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisine indirilen kanunu, tekrar burada görüşme imkânımız olsaydı, döner sermaye türü işletmelere gerek kalmayacaktı. Birtakım arkadaşlarımız, şu anda, burada derler ki: Birtakım şeyler hazır da, bu hazır olan şeyler madem köklü değişiklikler yapacak Türkiye'de, biz bunları niçin getirmedik, niçin getirilmedi, bunlar niçin olmuyor?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karakuyu, toparlarsanız memnun olurum efendim.

İSMAİL KARAKUYU (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bence, çok çok önemli bir konuda, herkesin yakındığı, herkesin sıkıntı duyduğu bir konuda, bugün bu saatlerde, sağlıkla ilgili, biraz önce arkadaşlarımızı dinlerken burada, tasarıyla ilgili methiyeler döşenirken, keşke öyle olabilseydi, keşke tasarıda, gerçekten, hepimizi rahatlatıcı, o beyaz önlüklüleri, o çilekeş sağlık personelini, o doktorlarımızı, alınterlerini, emeklerini akıtan o insanları biraz rahatlatıcı şeyler olsaydı, burada hep beraber alkış tutacaktık; fakat, birtakım arkadaşımızın olayın vahametinin farkında olmadığını görüyorum ben şahsen. O zaman, diyoruz ki, birine bir şey verelim, verdiğimiz şey hiç olmazsa iyidir, birazcık vermiş olalım, birazcık bir şey katalım. Sayın Bakanımın bu noktada iyi niyetli yaklaştığını düşünüyorum. Biraz bir şey verelim, birilerine bir şey katalım... Doğru da, sen birine bir şey katarken, Türkiye'de yeni küskünler, yeni küskün insanlar ve yeni birtakım olumsuzluklar yaratma noktasında olursak, o zaman yanlış olacağı kanaati içerisindeyim ben.

Değerli arkadaşlarım, bakın "rehabilitasyon" denildi, başka bir ifadeyle "esenlendirme" denildi başlıkta. Bu da bunu karşılamıyor zaten. Bu tasarı, benim anladığım kadarıyla "rehabilitasyon" kelimesini "esenlendirme" olarak değiştiriyor. Yarın daha büyük olaylar çıkabilir. Ancak, birtakım kişiler buradan yararlanırlar, gerçekten yararlanırlar; ama, halktan alınır, birtakım kişilere bir şeyler verilir.

BAŞKAN - Sayın Karakuyu...

İSMAİL KARAKUYU (Devamla) - Ben, bu tasarının düzeltilerek geçirildiğinde millet açısından hayırlı olacağını düşünüyorum, değiştirilmezse de, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına başka söz yok.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Bakanım alınmasın da bize, burada biraz önce konuşurken, kendisini çok başarılı bir bakan olarak tanıttı, birçok iş yaptığını söyledi.

Şimdi, ben, sizin karnenizi Devlet Planlama Teşkilatından okuyorum Sayın Bakanım. Devlet Planlama Teşkilatı, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, 710 uncu maddede diyor ki: "Sağlık insan gücünün ve altyapısının yurt düzeyine dengesiz dağılımı, kuruluşlar ve hizmet basamakları arasındaki koordinasyon ve işbirliği eksikliği devam etmektedir. Koruyucu sağlık hizmetlerine gerekli öncelik verilememiş ve bu hizmetlerin, temel sağlık hizmetleriyle birlikte, yaygın, sürekli ve etkili sunulması sağlanamamıştır."

713 üncü maddede diyor ki: "Hızlı kentleşmeyle  birlikte artan kentli nüfusun birinci basamak sağlık hizmeti talebini karşılayacak etkin bir model geliştirilememiş ve aile hekimliği uygulamasına geçilememiştir."

714 üncü maddede diyor ki: "Hizmet kademeleri arasında etkin bir hasta sevk sistemi kurulamamış, sigorta kapsamındaki kişilere hekim ve hastane seçme hakkı sağlanamamıştır."

Sayın Bakanım, ben, bu DPT'nin raporunu okusam, hemen sizi sınıfta bırakmamız lazım. Ama, diyeceksin ki, yahu, o kadar tenkit ettiğiniz YÖK Başkanı bile öğrencilere bir sınav hakkı veriyor, sen bize sınav hakkı tanımayacak mısın? Haydi, sınıfı geç diye sana bir hak tanıyalım da, bunları düzelt. Yani, DPT bile seni beğenmiyor...

Bak, size ait Bakanı...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Polat, yani, sayın hükümet geçti mi sınıfı?!.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Bakan, bakın, yine, DPT Kamu Yönetiminin İyileştirilmesi Özel İhtisas Komisyonu Raporunda deniliyor ki: "Devlet, kamu kaynaklarını, eğitim ve sağlık alanlarında etkinlik gösteren özel kesim kuruluşlarına çeşitli şekillerde transfer ederek -vergi muafiyeti, indirimi, faizsiz kredi, düşük faizli kredi ve bunun gibi- aktarmak yerine, kaynakları devlet okulları ve sağlık kuruluşlarına yönlendirerek, hizmetten yararlananlar açısından fırsat eşitliği sağlanmasına özen göstermelidir." Bunu DSP'liler de iyi dinlesin, sosyal demokratlığın gereğidir bu.

Şimdi, sizi, bizzat sizin Genel Başkanınızın bağlı olduğu Devlet Planlama Teşkilatı beğenmiyor. Ha, o beğenmeyince, ben beğenmek zorunda mıyım; ben, hiç zorunda değilim; o beğenmezse, ben hiç beğenmem.

Sayın Bakanım, bakın, size bir şey daha söyleyeyim: Yine, Devlet Planlama Teşkilatı diyor ki -bu çok önemli- 1994 -1995 öğretim yılında 25 olan tıp fakültelerinin sayısı, 1998-1999 öğretim yılında 45'e yükselirken, bu dönemde yeni kayıtlı olan öğrenci sayısı 5 087'den 4 514'e düşmüştür; yani, yeniden üniversite açıyoruz; ama, öğrenci sayımız azalıyor. Niye azalıyor?.. Gayet basit; şimdi, burada, bakın, bugün Kamu-Sen'in açıklaması var "Yoksulluk sınırı 629 milyon lira, açlık sınırı 200 milyon lira" diyor. Bu, devletin en önemli kamu sektörüdür. Bu da, sizin MHP'lilerin kurduğu bir sendika esasında. Eski genel başkanları şimdi milletvekili. Şimdi, bunların dediği, yoksulluk sınırının az üzerinde, 350 milyon lira bir doktora para verirsen, kimse de tıp fakültesine gidip de 6 sene okuma ihtiyacını hissetmez. Onun için, siz, burada gelip bir şey diyorsunuz; bakın, milleti yanıltıyorsunuz. Efendim, ben ilaç kullanımında kaçakları önledim... Bu, senin vazifen... Zaten bu senin vazifen.

Ama, senin bir vazifen daha var Sayın Bakanım; bakın, Avrupa ülkelerinde -burada rakamları var, ben verdim- Almanya'da bütçenin yüzde 17'si sağlık hizmetine ayrılırken, bizde 2.66'sı ayrılıyorsa -oran olarak diyorum- orada bir hata var diyorum. Amerika'da, bu yüzde 19 olursa, siz de bunu yüzde 3'ten 2.6'ya düşürüyorsanız; hatanız bu, siz bunu düzeltin. Siz, hem burada, bütçe içerisinde, sağlığa ayrılan kaynağı artıracaksınız hem de kaçakları önleyeceksiniz. Kaçakları önlemek aslî vazifeniz; yani, bu memlekette doğruyum dürüstüm demek bir erdemliktir; ama, bu bir marifet değildir ki, zaten herkesin öyle olması lazım. Sizin esas vazifeniz bütçe içerisindeki kaynakları artırmaktır. Bunları artırmaya çalıştığınız zaman, gelir bizden aferin alırsınız.

Şimdi, siz, yine bir şey daha diyorsunuz... Bakın, sizi tenkit edeyim. Erzurum Atatürk Üniversitesinden bir hoca, bir doçent hanım bize bir yazı göndermiş. Diyor ki "1995 yılında Yüksek Sağlık Şurasında, 185/1 sayılı karara göre, ülkemizdeki hemşire, ebe ve sağlık memuru eğitimi yalnızca üniversitelerde yapılacaktır" Fakat, siz, 20 Ekim 2000 tarihinde Yüksek Sağlık Şurasında hemşire, ebe ve sağlık memuru eğitiminin yeniden Sağlık Bakanlığı tarafından ve lise düzeyinde verilmesi girişimi hareketlerine başladınız ve geriye döndünüz. Şimdi, herkes gider Mersin'e, siz gidersiniz tersine!.. Yani, herkes sağlık eğitiminde kaliteyi artırmaya çalışırken, üniversite seviyesine getirmeye çalışırken, siz, bunu tekrar sağlık okulları seviyesine indiriyorsunuz ve üniversite hocaları da sizi burada tenkit ediyor ve bu yaptığınız yanlış diyor. Ben de aynı kanaatteyim, yaptığınız yanlış.

MUSTAFA GÜL (Elazığ)- Yanlış olmadığını ben sana sonra izah edeceğim.

ASLAN POLAT (Devamla)- Senin hocan da seni tenkit ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Devamla)- Sayın Başkanım, bakın, bir şey daha söyleyeceğim:. Burada, sayın bakanlar geliyorlar, hep, "bizde sağlıkta yüzde 87'si sigorta kapsamındadır" diyorlar; yani, sağlık güvencesindedir; ama, yine devletin yaptığı bir araştırmaya göre, ILO standartlarına göre, ülkemizde, sadece, sigortalıların yüzde 58'i sosyal güvenlik kapsamında sayılıyor. Yani, bizdeki yüzde 87 dediğiniz rakamın yüzde 42'sinin, yarıya yakınının sağlık kapsamını, sigorta kapsamını ILO şartları kabul etmiyor. Öyle sağlık sigortası olmaz, onları düzeltin diyor.

İşte, biz, size bu ev ödevlerini veriyoruz ve bu ev ödevlerini yapın, doğru dürüst gelin, o zaman Sağlık Bakanlığı olarak sizin durumunuzu biz değerlendirelim diyoruz. Yoksa, öyle, ben, dört tane ilaç alımında üstünlük sağladım, onu sağladım demekle bu işin içinden çıkamazsınız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Polat.

Efendim, ikinci söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'te.

KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesinde değişiklik yapılmasına İlişkin tasarının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bizim, biraz önce tümü üzerinde yaptığımız konuşmalarda, maalesef, konuşma özgürlüğümüz elimizden alındı, konuşmamızı yapamadık. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Canım, lütfen karışmayın yahu!..Allah Allah!.. Burada öyle laflar atıyorsunuz ki... Yarın halkın karşısında konuşacağız...

Evvela, konuşmama başlamadan önce, İstanbul'da şehit edilen polis kardeşimize Tanrı'dan rahmet diliyorum, ailesine gerçekten sabırlar diliyorum, yaralı arkadaşımıza da acil şifalar diliyorum. Bunu herkesin bilmesi lazım, başta Parlamentonun bilmesi lazım. Bu ülkede insanların barış içinde yaşaması lazım, insanların birbirini anlaması lazım. Bu memleketin kaynaklarını, birileri alıp cebine doldurur da öteki bakmaz; her kesimin aklını başına toplaması lazım. Her gün, televizyonlar, güzel güzel kızları gösteriyor; Anadolu'da, bunları seyreden, bu memlekette nasıl lüks içerisinde yaşayan insanların olduğunu gören insanlar var; ekmek bulamayan insanlar var; bir de iktidardakilerin suiistimallerini gören insanlar var. Şimdi, böyle bir düzende, insanlar, bir de, hele, Meclis kürsüsünde konuşmazsa, o zaman, ne olacak bu memleketin hali? Susturmakla insanı bir yere mi geleceksiniz?

Geçen gün, nükleer enerjinin iptali konusunda, Sayın Başbakan "bunu kabul etmiyorum; içime sinmiyor" dedi. Sayın Mesut Yılmaz "Sayın Başbakanım, kabul etmeyelim; ama, her birisine 25-30 milyon dolar verelim" dedi. 30 milyon dolar ne biliyor musunuz; 20 trilyon eder; üç tanesine 60 trilyon... Yani, 60 trilyonu -böyle büyük konuşuyorsunuz- örtülü ödenekten verdi mi vermedi mi; gelip, burada, hesap vermeleri lazım. Başbakan da demiyor ki, "ya, bu, Mesut, sen bunların muhasebesini mi tuttun 30 milyon dolar vermemiz gerekiyor?" Demiyor kimse; yani, herkesin ağzına fermuar çekilmiş; çıkıp, burada söyleyince, insanlar kızıyor.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla ne getiriliyor; bu kanun tasarısıyla getirilen, sağlık hizmetlerine yeni bir vergidir. Personelin katkısıyla... Yani, gideceksiniz hastaneye, bir hizmet verilecek size. O hizmete özel birtakım vergi alınacak, giderken makbuz kesilecek Sayın Bakanın dediğine göre. İşte, ameliyat yapılacak; o ameliyatta, Sayın Bakan diyor ki, bıçak parası alınmayacak. Eğer, siz, bu kanunla bıçak parasını almayı keserseniz, tebrik ederim; her tasarrufunuzu da, çıkar, burada methederim. Ben, şununla, onun önleneceğini, kesinlikle kabul etmiyorum.

Değerli milletvekilleri, bakın, yanlış anlaşılmasın, ben, gerçekten, hastanede çalışan -gerek özel çalışan- sağlık hizmeti gören ebe, hemşire, doktor, hizmetli, bunların çok zor görevler gördüğünü, çok büyük sıkıntılar içerisinde olduğunu biliyorum. Bu getirilen tasarıyla, bunlara pek fazla bir şey verilmiyor. Ne olacak; işte, yan göstergeleri de atıyorsunuz, yüzde 80'e kadar; belli yerlerde, muayenehane açmayan başhekime de yüzde 200'e kadar... Peki, muayenehane açmayan öteki mütehassıs doktora niye yüzde 200'e kadar vermiyorsun? Ayrıca, bu oranları da Sağlık Bakanı belirleyecek. Sağlık Bakanı bu oranları belirlerken, kişiye göre mi belirleyecek, yoksa, genel düzenleyici nitelikte bir genelge mi çıkaracak; onu da burada söylemiyor.

Sayın Bakan, biraz önce, benim konuşmama cevap verirken -ben "bu döner sermaye bir arpalık kanunudur" demiştim- dedi ki: "Efendim, yüzde 50'ye kadar oradan vereceğiz." Tabiî ki, başhekime, hangi Sağlık Bakanı derse, bir emir verirse, başhekim yerine getirmeyecek?! Diyecek ki: "Şu hizmete şu kadar masraf yap, göster, getir." Bunlar çok kolay, Türkiye'de olan şeyler.

Türkiye'de, bir defa, sorumluluk duygusu gelişmemiş; Türkiye'de, insanlarda sorumluluk duygusu gelişmemiş. Bir devlet malının kullanılmasında insanlar sorumluluk duymuyor; duymuyor işte... Duymayınca, sanki... Hani, zaten boşuna dememişler "devletin malı deniz, yemeyen domuz." Bu, bir gerçeğin de ifadesidir. Maalesef, işte, böyle bir uygulamayla, Türkiye'de çok karşılaşmak mümkün.

Ayrıca, bu şeyler yapılırken; yani, bir nispet de yok; kamuda sağlık hizmeti yapan personel arasında çok sağlıklı, dengeli bir şey de yok. Alt kademedeki insanlara yüzde 30 bir artış miktarı... Yani, şimdi, bugün, mütehassıs bir doktorun aldığı 300 milyon civarında galiba; buna yüzde 80 zam yapsan ne olacak; yine kurtarıyor mu? Bugünkü açlık sınırına bile gelmiyor bir doktorun maaşı. Hele o hemşirelerin... Mesela, zaman zaman işimiz oluyor; yoğun bakımda çalışan o hemşire kardeşlerimizin, o hizmetlilerin çektiği acı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Her an bulaşıcı bir hastalıkla karşı karşıya olan bu insanlara, devletin en büyük maaşı ödemesi lazım. Sonra, orada görev yapan polisi var, bekçisi var; bu insanlara da bu paradan vermek lazım.

Yani, bir kanun tasarısı getiriliyor -hep, bu Meclisin zamanı boşa harcanıyor- böyle, 1 maddelik, 2 maddelik; halbuki... Yani, siz, eğer, hakikaten, devleti yönetebilecek doğru dürüst bilgiye, beceriye, kabiliyete sahipseniz, ciddî bir araştırma yapın, ciddî birtakım kanun tasarıları getirin, şu Meclisten çıksın. Yoksa, böyle, 1 maddelik, 2 maddelik getiriyorsunuz, onun da çoğunun ne anlama geldiği belli değil ve böylece, hakikaten, halkı kandırmaya çalışıyorsunuz. Yazık, bugün öğretmenin, polisin, adliyedeki memurun aldığı maaş...

Cezaevlerine gittik, o cezaevindeki insanların içinde yaşadığı sefaletten, insan olduğumuza utanıyoruz. Yani, o kadar... Mesela, bu F tipi cezaevlerine, geçici görevlerle, 100-150 civarında gardiyan nakledilmiş, adamlar kan ağlıyor. Devletin insanları bunlar. Bu insanlar bizim insanımız. Bu Türkiye'nin imkânları var, bunlara yardım elini uzatalım. Gelin, bu konuda bir araştırma yapalım. Her kamu görevlisinin içinde bulunduğu statü, kaç lira maaş alıyor?.. 180 milyon lirayla gardiyan görev yapıyor. Eee, ondan sonra, bu adam doğru dürüst görev yapabilir mi? Görülüyor ki, Türkiye çok kötü yönetiliyor, çok olaylardan habersiz yönetiliyor.

Burada, bir hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin salonunda bulunması lazım. Eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümet saygılıysa, bu sıralarda oturması lazım. Ben 20 senedir bu Parlamentonun çatısı altında görev yapıyorum. Hiçbir dönem, bu Bakanlar Kurulu sandalyeleri bu kadar boş kalmadı. Bunu bilmenizi istiyorum. Eğer, Parlamentoya saygı duyulmasının sağlanması isteniyorsa, bu saygıyı önce hükümet göstermelidir, gelip burada oturmalıdır. Haa, akşamları, devletin işleri varsa...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Herkes görevini yapıyor Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bir defa, senin aklın ermez böyle şeylere. Senin aklın ermez yahu (DYP ve FP sıralarından gülüşmeler, alkışlar)

Hükümet bu Parlamentoya saygı duyuyorsa evvela gelip bu salonda otursun.

Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Genç, geçen seferkini telafi için 2,5 dakika eksüre verdim.

Teşekkür ediyorum efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Zaten yarısı öyle geçti. (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Efendim, neyse...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, 1 inci maddedeki "ve Sosyal Yardım" ibaresinin çıkarılmasını talep ediyoruz. (FP sıralarından "önerge var mı?" sesleri)

BAŞKAN - Efendim, daha sorular var.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Teknik bilgi Efendim. Yani, bunun çıkarılmasını talep ediyoruz. 356 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle çıkarıldığından "ve Sosyal Yardım" ibaresinin metinden çıkarılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - Efendim, oylamadan önce dikkate alacağız; daha sorular var.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o, redaksiyon değil, önergeyle olur.

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun; önce soruları soralım; sırayla bu iş... Niye böyle yapıyorsunuz?

Buyurun Sayın Ulupınar.

YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakana şu sorumu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, fakir ve yoksul vatandaşların yaşadığı kenar mahalle ve köylerdeki sağlık ocaklarını paralı hale getiriyorsunuz. Eğer, bir vatandaşın parası yoksa, bu vatandaş ne yapacak? Daha önceki imkânını da elinden alıyorsunuz; bir.

Bir de, eğer atlamadıysam, Sayın Bakanım, bundan önce, yoğun bakımda ve acil serviste çalışan personele verilen döner sermayenin artırılmasıyla ilgili bir soru sormuştum; buna da cevap alamadım. Her ikisine birden cevap alırsam teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Göksu, buyurun efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakana arz ediyorum.

Sayın Bakanım, bu yasayla, bundan böyle, sağlık personelinin malî imkâna kavuşacağını anlıyoruz. Bu döner sermayenin gelir kalemleri nelerdir, bunları teker teker sayar mısınız?

İkinci sorum: Bundan sonra, hekim ve hasta arasındaki yasal olmayan parasal ilişki, bu yasayla beraber ortadan kalkacak mı? Yani, özellikle altını çiziyorum "bıçak parası" veya "muayenehaneme gel" gibi davetler olacak mı?

Üçüncü sorum: Biliyorsunuz, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur dışında, bu ülkede karnı aç, sırtı yırtık olan, sırtı sökük olan gariban vatandaşlarımız var; bunlar yeşil kartla geliyor ve hastaneler bunları gönüllü kabul etmiyor. Bu yasayla, fakir, sefalet içerisinde yaşayan bu vatandaşlarımıza ameliyatlarında bir katkı sağlanacak mı, yardımcı olunacak mı?

Dördüncü sorum: Genelde, tayin olan ebe ve hemşireler, merkez sağlık ocaklarında, ilçe ve il merkezlerinde toplanıyor, kırsal kesime gitmiyorlar. Bunların kırsal kesime -ki, sağlık ocakları boş durumda- gitmesi için herhangi bir tedbiriniz var mı?

Son sorum: Adıyaman Devlet Hastanesinin acil servis bölümü inşaat halinde, bu yıl bitirmeyi düşünüyor musunuz?

Yine, Kâhta'da kapasiteyi artırıcı devlet hastanesinin inşaatı devam ediyor, ne zaman bitireceksiniz?

Gölbaşı, Besni ve diğer ilçelerimizde de uzman doktor eksikliği var; buralara uzman doktor noktasında bu yıl tayin yapacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakandan şu suallerimin cevabını arz ediyorum:

Bir kere, döner sermayeden hak alabilecek doktorlarımız, özel muayenehaneleri bulunması halinde de bundan yararlanabilecekler mi?

İkinci bir sorum: Sağlık ocaklarındaki personelimiz, özellikle kırsal kesimlerdeki sağlık ocaklarında görevli -az önce bir arkadaşımız da bunu sordu- personel ve doktorlarımız döner sermayeden yararlanacaksa, bu demektir ki, oradaki insanlarımızdan da ücret alınacak. Böylece, devletin bedava getirmesi gereken, özellikle kırsal kesimdeki, sosyalizasyon bölgelerindeki insanlarımıza sağlık hizmeti, bir bedel karşılığı verilmiş olmayacak mıdır?

Bir diğer sorum: Tasarının başlığındaki "esenlendirme" kelimesinin "rehabilitasyon" yerine... Ben bir tıpçı değilim; ama, vatandaş Havza'daki fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezine gidecek. Bu merkeze "esenlendirme merkezi" mi diyeceğiz, böyle orijinal bir isim verilmiş mi, yoksa bu, yasaya ilk defa, böyle, TDK tarafından gönderilmiş, sipariş edilmiş bir kelime midir; bunu da merak ediyorum.

Ayrıca, Samsun Onkoloji Hastanesi ile Bafra'da inşaatı üç yıldır devam eden devlet hastanesi inşaatı büyük bir durgunluk içerisinde. Onkoloji Hastanesiyle ilgili bir bilgi verebilirler mi?

Ladik Devlet Hastanesi inşaatına bu sene başlanacağını vaat etmiştiniz, bir önceki sualime cevap olarak; 2001 yılında Ladik Devlet Hastanesine hakikaten ödenek ayrıldı mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Topaloğlu...

Efendim, kısa ve öz sorarsanız, Sayın Bakan da cevap verme imkânını bulur.

NAZİF TOPALOĞLU (Muğla) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum: Önlisans mezunu sağlık memuru, ebe ve hemşirelerin intibakları yapılmış mıdır? İntibakları yapıldıysa, öğretmen, ziraat teknisyeni ve imamlarda olduğu gibi, ekgöstergeleri neden değiştirilmemiştir? Bu durum, aynı konumda olan değişik meslek grupları arasında adaletsizlik oluşturmaktadır; örneğin, sağlıkçılarda 1 500, diğer mesleklerde 2 200 gibi. Önlisans mezunu ebe, hemşire, sağlık memurlarının, diğer önlisans mezunu meslek gruplarında olduğu gibi, ekgöstergeleri ne zaman değiştirilecek? Bu adaletsizliğin düzeltilmesi düşünülüyor mu?

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Reşat Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımızdan öğrenmek istiyorum: Tokat Devlet Hastanesi, 1933 yılında yapılmıştır. O günden bugüne kadar çok güzel hizmetler veren bir hastanedir. Ancak, hastanemiz, eski bir hastane olması dolayısıyla, devamlı olarak tamir edilmektedir. 910 000 civarında bir nüfusa sahip olan Tokat'ta, Tokatlılar, geçen dönemde ödenek olmaması münasebetiyle, temeli atılmayan yeni bir hastanenin temelinin ne zaman atılacağını öğrenmek istemektedirler.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, Sayın Bakan, biraz önce yaptığı konuşmada "Tunceli'de diyaliz merkezi yok" dedi. Burada personel olmadığı için kurulmamış; bunun kurulması konusunda ne gayret sarf edecektir?

Şimdi, Tunceli'de mütehassıs doktor sayısı 3. Aslında, normal olarak bir heyetin teşekkül edebilmesi için 20 civarında mütehassıs doktor olması lazım. Tayin ediliyor, gitmiyor... Peki, buradaki insanlar, hem büyük miktarda güvenlik güçleri de var, burası ayrıca, terör bölgesi de olduğuna göre, öncelikle buraya mütehassıs doktorların hepsinin gönderilmesi gerekmiyor mu? Bunu nasıl sağlayacak Sayın Bakan?

Tunceli'nin yine birçok sağlık ocağı, köylerdeki ve ilçelere bağlı sağlık ocaklarının hiçbirisinde doktor, hemşire yok. Yani, belki, son bir iki tane sağlık ocağına hemşire gönderildi; ama, hiçbir malzeme gönderilmiyor. Yani, bir pansuman malzemesi veya bir tansiyon aleti, buna benzer hiçbir şey gönderilmiyor; bunları kısa zamanda gönderecekler midir?

Bütün ilçelerimizin hiçbirisinde dişçi yok. Özellikle, her gittiğimizde, insanlar bizden dişçi istiyorlar; bu ilçelere bir dişçi gönderilecek mi?

Son olarak, Sayın Bakan, Tunceli'ye, sağlık hizmetlerine harcanan parayla, Sağlık Bakanlığı olarak Türkiye'deki diğer illere harcanan paraların bir listesini bana göndermeyi düşünüyor mu?

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Batuk, son söz sizin; buyurun.

MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakandan şu sorularımın cevabını almak istiyorum:

Birinci sorum: 17 Ağustos ve 12 Ekim depremlerinden sonra, Dünya Bankası tarafından deprem bölgesindeki sağlık hizmetleri için 200 milyon dolar özel tahsisli kredi söz konusu idi. Bu kredinin, bölgedeki sağlık hizmetlerine harcanmayıp bütçe açıkları için kullanıldığı yönünde bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgilerle ilgili Sayın Bakan açıklama yaparsa memnun olurum.

İkincisi: yarım milyondan fazla insanın yaşadığı Kocaeli İlimizin Gebze İlçesinde, bundan yedi yıl önce temeli atılan Gebze Devlet Hastanesinin inşaatı, son yaptığım ziyaret sırasında görebildiğim kadarıyla yüzde 50'ler seviyesine ulaşmamıştı. Gebze Devlet Hastanesi için ayrılan ödenek nedir? Sayın Bakanın bu hastaneye özel ilgisi olacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.

Buyurun Sayın Bakan, iki dakika süreniz var.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, soruların birçoğuna yazılı cevap vermeyi düşünüyorum.

Özellikle, Sayın Genç'e ifade ettiğim şey, Tunceli'ye tesis kuruluşu için gönderilen paralar, diyaliz merkezinin kuruluşu için kullanılmamıştır; ancak, oradan diyaliz kursu için personel beklenmektedir. İlgili sağlık müdürü henüz bu gayreti göstermemiştir, personel bekliyoruz; ama, öncelikle, o paranın kullanılması ve tesisin kurulması lazım.

Özellikle, Tokat Devlet Hastanesiyle ilgili, bu yıl ihalesi yapılacak diye söyleyebilirim. Gebze Devlet Hastanesi 500 yataklı bir hastanedir, onun bu yıl için bitirilebilmesi mümkün değil; ama, 3418'den ciddî oranda ödenek göndermeyi planlıyorum.

Diğer sorulara yazılı cevap vermeyi düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -Teşekkür ederim efendim.

Sayın Mahfuz Güler...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - 2 nci madde üzerinde söz istedim.

BAŞKAN - Ama, niye şimdi bastınız efendim...

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır efendim.

Önergeyi okutuyorum:

Meclis Başkanlığına

Görüşülmekte olan 568 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (b) bendinde bulunan "tabipler hariç" ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

İbrahim Konukoğlu

Doğan Baran

Saffet Arıkan Bedük

 

Gaziantep

Niğde

Ankara

 

İsmail Karakuyu

Yener Yıldırım

 

 

Kütahya

Ordu

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutsak efendim...

İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Söz almak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki; buyurun.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 568 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesinde, yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık personeline (tabipler hariç, anestezi uzmanı ve asistanları dahil) yüzde 50'sine kadar döner sermaye artırımı imkânı sağlanıyor.

Sayın Bakan ve sağlıkla ilgilenenler bilmektedir ki, koroner yoğun bakım servisleri vardır. Burada, özellikle ihtisas veren hastanelerde bir kardiyoloji uzmanı da nöbet tutar. Asistanı, döner sermayeden fazla pay alırken, aynı şekilde, orada çalışan koroner kardiyoloji uzmanı, bu kanuna göre, döner sermayeden fazla pay alamayacaktır. Yine, kardiyovasküler cerrahi yoğun bakım adı altında çalışan yoğun bakım üniteleri vardır. Ameliyat olan ve yoğun bakım gerektiren hasta orada yatarken, bazı kritik hastalarda, kardiyovasküler cerrahi uzmanları, yani, kalp cerrahisi uzmanları da bunun başında bekler. Yine, orada, bir asistan, ücret alırken, bir anestezist, döner sermayeden fazla pay alırken, bunlar da alamayacaktır.

Aynı şekilde, yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde, zaman zaman kan değişimi gerekir. İhtisas veren bir hastane olsa da, vermeyen bir hastane olsa da, bu kan değişimini, bir çocuk hastalıkları uzmanı yapar. Orada, bir asistan böyle bir farkı alırken, uzman alamayacaktır.

Yine, doğumhanede, özellikle ihtisas vermeyen hastanelerde, eğer, bir kadın doğum uzmanı nöbet tutuyorsa, orada doğum yaptırıyorsa, orada çalışan personel, müstahdem, hemşire, ebe ek döner sermaye alırken, doğum hastalıkları uzmanı, bu farkı alamayacaktır.

Aynı şekilde, büyük hastanelerde acil servisler vardır. Bazı hastanelerimizde, acilin içerisinde ameliyathane de vardır. Bu ameliyathanede çalışan anestezi uzmanı -gündüz ve gece için konuşu-yorum- döner sermayeden fazla oranda pay alırken, aynı acil cerrahide çalışan genel cerrahi uzmanı veya başka bir cerrahi uzmanı, bu payı alamayacaktır. Ben, bu nedenle bu önergeyi verdim; takdir Yüce Meclisindir.

Aynı işte çalışan bir uzman bu farkı alamazken, bir asistana fark verilmektedir. Bu yanlışın düzeltilmesi gayesiyle bu önergeyi verdim; desteğinizi bekliyorum.

Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, önergeyi...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, önergenin oylanması esnasında karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Uygulayacağım tabiî efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hükümet önergeye katılsaydı istemezdim; ama, katılmadığı için istiyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Kamer Genç, sağlık personelinin Tunceli'ye gitmesini istemiyor; bunun kayıtları geçmesini istiyorum.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza tekrar sunacağım ve oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir, karar yetersayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında yer alan "ve Sosyal Yardım" ibaresinin metinden çıkarılması Komisyon tarafından teknik bakımdan istenilmektedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o öyle olmaz; önerge okunsun.

BAŞKAN - Maddeyi, bu redaksiyon istemiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Öyle redaksiyon olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, itiraz edeceğinizi bildiğim için, sizin zamanınızda da, böyle bir uygulama, teknik bakımdan olduğu için...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Maddeden kelime çıkarmak olmaz...

BAŞKAN - Efendim, arz edeyim.

Türkiye Cumhuriyetinde Sağlık Bakanlığı mı var; Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı mı var?!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana ne canım; Bakanlık kendi ismini bilmiyorsa, beni mi öğreteceğim!

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan yapmamış; rica ederim. Yüce Mecliste bütün partilerin üyesi var; istirham ederim yani... (MHP sıralarından alkışlar) Yapmayın allahaşkınıza...

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 209 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

EK MADDE 2. - Döner sermaye işletmelerinin saymanlık hizmetleri, Maliye Bakanlığınca kurulacak döner sermaye saymanlığı ve Maliye Bakanlığınca atanacak sayman ve saymanlık personeli tarafından yürütülür. Maliye Bakanlığınca kadro tahsis edilerek atama yapılıncaya kadar saymanlık işlemlerinin bir aksamaya meydan verilmeden yürütülebilmesi için Sağlık Bakanlığınca sayman dışında yeteri kadar personel görevlendirilerek saymanlık hizmeti yürütülür.

BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, sözlerimin başında, İstanbul'da şehit düşen polisimize Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum, yaralı polis kardeşlerime de Allah'tan acil şifalar temenni ediyorum.

Sağlık Bakanlığının hazırladığı, 568 sıra sayılı Yasa Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının hazırladığı bu tasarı, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşüldüğü sırada, ana çocuk sağlığı, sağlık ocağı ve halk sağlığı laboratuvarları gibi koruyucu sağlık hizmetleri veren birimlerin, eskiden olduğu gibi; yani, şu anda devam ettiği şekliyle, halka ücretsiz olarak sağlık hizmetini sunması kararlaştırılmıştı. Bizim, Sağlık Komisyonunda oybirliğiyle kabul ettiğimiz 2 nci maddede aynen şöyle denilmektedir: "Sağlık Bakanlığına bağlı il düzeyindeki mevcut döner sermayeli işletmeler birleştirilir ve birinci basamak sağlık hizmeti sunan kurum ve kuruluşlardaki ana çocuk sağlığı, sağlık ocağı ve halk sağlığı laboratuvarları gibi koruyucu sağlık hizmetleri dışında kalan tedavi hizmetlerini de kapsamak üzere her ilde bir adet döner sermayeli işletme kurulur. Sosyal güvencesi olmayanlar arasında ödeme gücü olmadığı belirlenenlerden ücret alınmaz. Sosyal güvenlik kurumlarına tabi olanlardan bağlı olduğu sosyal güvenlik kuruluşundan tahsil edilmek üzere, ücret alınır. Sosyal güvenlik kurumlarından yapılacak tahsilata ilişkin yöntem Sağlık Bakanlığı ile ilgili bakanlıklar arasında imzalanacak protokollerle belirlenir. Büyük illerde Sağlık Bakanlığının teklifi ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine birden fazla döner sermaye işletmesi kurulabilir."

Ancak, her ne hikmetse, bizim Komisyonumuzda, Sayın Bakanın da katıldığı bu madde, bu şekliyle oybirliğiyle onaylandığı halde, kabul edildiği halde, Plan ve Bütçe Komisyonunda, sağlık ocaklarının bundan böyle ücretli hale gelmesi anlamına gelecek şekilde değiştirilmesi akıl ve mantık işi değildir. Bunu, kabullenmemiz de tasvip etmemiz de mümkün değildir.

Bakınız, bu 2 nci madde -demin, arkadaşımızın da okuduğu gibi- Plan ve Bütçe Komisyonunda şu hale getirilmiştir: "Döner sermaye işletmelerinin saymanlık hizmetleri, Maliye Bakanlığınca kurulacak döner sermaye saymanlığı ve Maliye Bakanlığınca atanacak sayman ve saymanlık personeli tarafından yürütülür. Maliye Bakanlığınca kadro tahsis edilerek atama yapılıncaya kadar saymanlık işlemlerinin bir aksamaya meydan verilmeden yürütülebilmesi için Sağlık Bakanlığınca sayman dışında yeteri kadar personel görevlendirilerek saymanlık hizmeti yürütülür."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açık ve net olarak ifade ediyorum, sağlık ocaklarının pa-ralı hale gelmesini düşünmek, zaten çok zor durumda olan vatandaşımızı daha da perişan hale getirecektir. Bu haliyle hastanelerde tedavi olamazken; devlet hastanelerinde kurulan derneklere, çok cüzî miktarlardaki makbuz karşılığı muayene ve tetkiklerini yaptıramazken, şimdi, kalkıyor, bu hizmetleri paralı hale getirmeye çalışıyoruz. Bunun vebali büyüktür.

Esasen, hükümetin getirdiği, Sağlık Bakanlığının da hazırladığı tasarıda böyle bir madde yokken, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu madde üzerinde değişiklik yapılmasını anlamak da mümkün değildir.

Ancak, Sayın Bakan, yaptığımız görüşmede, sağlık ocaklarını paralı hale getirmek istemediklerini, burada yanlış bir anlamanın olduğunu söylemişlerdir. Biz, iyi niyetli, gayretli çalışmalarıyla hizmet veren Sayın Bakandan, bu konunun açıklığa kavuşturulmasını bekliyor, bunun düzeltilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Esasen, Anayasaya göre de, aksi bir düzenlemenin yapılması mümkün değildir. Benim kişisel kanaatim, bu maddenin önergelerle düzeltilerek, bu muğlak ifadenin açıklığa kavuşturulması şarttır ve gereklidir diye düşünüyorum.

Yeri gelmişken, şunu da vurgulamak istiyorum: Aslında, sağlıkla ilgili bir tasarıda, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun esas komisyon olması gerekirken, Plan ve Bütçe Komisyonunun esas komisyon, Sağlık Komisyonunun ise tali komisyon olması doğru bir uygulama da değildir. Bu yetki kargaşasının, İçtüzük değişikliği sırasında mutlaka düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.

Biz, anamuhalefet partisi olarak, bugüne kadar, Sağlık Bakanlığının getirdiği her olumlu tasarıya destek verdik. Bakınız, bu tasarıyla, sağlık çalışanlarımızın, doktor, hemşire, ebe, sağlık memuru, laboratuvar teknisyeni ve diğer bütün yardımcı sağlık personelinin ücretlerinin artırılması talep edilmektedir. Biz, bütün bu iyileştirmelere, Sağlık Komisyonunda destek verdik ve her zaman destek vermeye de hazırız. Bizim inancımıza göre, bugün, bir uzman hekimin aldığı 350 milyon lira, çok düşük bir ücrettir ve bu ücretin mutlaka artırılması, iyileştirmelerin vakit geçirilmeden yapılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya standartlarına bakıldığında, gelişmiş ülkelerin sağlık hizmetlerine bakıldığında, ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin bu standartların çok altında olduğu görülecektir. Sağlık personelinin ücret politikası, mutlaka, zaman geçirilmeden ele alınmalı ve çağın gereklerine uygun hale getirilmelidir.

Bu yasa tasarısıyla, sağlık çalışanlarının ücretlerinde bir nebze de olsa bir iyileştirme yapılacağından, bu yasa tasarısına destek vereceğimizi ifade ediyor, bu vesileyle yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Güler, teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın İbrahim Konukoğlu'nda.

Sayın Konukoğlu da süreyi aynı şekilde kullanırsa, Allah'ın inayetiyle, bu maddeyi bitirip kapatırız efendim.

DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, bugün kaybettiğimiz polisimizin ailesine başsağlığı, bu şehidimiz için de Allah'tah rahmet diliyorum.

Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumlarıyla ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunu-yorum; grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun gerekçesinde, hastanelerde vardiyalı sisteme geçildiği, hastanelerin 24 saat hizmet verdiği ve sağlık personelinin özverili çalışmalarına karşı hak ettikleri ücreti almadıkları ifade edilmektedir; doğrudur. Yalnız, sağlık personeli, vardiyalı sistemden önce de özveriyle çalışmaktaydı.

Sağlık personelinin gecesi, gündüzü, bayramı, tatili yoktur. 24 saat nöbet tutar, sonra, çalışmaya yine devam eder. Sağlık personelinin yorgunum, moralim bozuk demeye hakkı yoktur. Her zaman, hastasına gerekli müdahaleyi, zaman ve mesai gözetmeden yapmak zorundadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda devlet memurlarının çalışma süresi haftada 40 saatken, 2368 sayılı Kanunla, sağlık personelinin çalışma süresi haftada 45 saat olarak belirlenmiştir. Buna rağmen, hekimlerin gerçek çalışma süresi daha da uzundur. Gerçek çalışma süresi içinde nöbet, çağırılmalar ve icapçılığı da göz önüne almak gerekir. Uzun çalışma, düzensiz çalışma, acil ve beklenmeyen durumlar nedeniyle son anda ortaya çıkabilen değişiklikler, göreve çağırılmalar, acil çağırılmalar ve icapçılık, hastanede çalışanların iş dışındaki yaşamlarında da büyük bir strese yol açmaktadır.

Sağlık çalışanları, bütün bu zorlukların yanında, yaptıkları iş nedeniyle de risklere maruzdur. Bunlar, enfeksiyon hastalıkları, AIDS, Hepatit B ve C gibi hastalıklar ve meslekte olan stres ve ilaç alışkanlıklarıdır. Sağlıkta çalışanlardan, bütün bu olumsuzluklara rağmen, özveriyle çalışma istenilmektedir; doğrudur, sağlık çalışanları özveriyle çalışmalıdır; ama, devlet de, hak edilen ücreti vermelidir. 2001 yılında yapılan zamlarla beraber 8 inci derecenin 3 üncü kademesindeki bir pratisyen hekim 320 milyon, 1 inci derecenin 2 nci kademesindeki bir uzman hekim ise 425 milyon maaş alacaktır. Bu maaşlar, 4 kişilik ailenin bile geçimini sağlamaktan uzaktır. Bu maaşların düşük olduğu kabul edilerek, bu kanun teklifi getirilmiştir. Maaşların artırılması fikri doğru olmakla beraber yöntem yanlıştır. Bu şekilde bir maaş artışının, hem devamlılığı yoktur, hem de emekliye faydası olmayacaktır. Ayrıca, döner sermaye geliri az olan küçük hastanelerde de bu sağlık çalışanlarına bir faydası görülemeyecektir.

Yine, getirilen kanun tasarısıyla, yoğun bakım, yanık, diyaliz, ameliyathane, doğumhane, yeni doğan ve acil serviste çalışan sağlık personeli ile muayenehane açmayan başhekimlere döner sermayeden yapılan ödeme tutarları artırılmaktadır. Bunların dışındaki bölümlerde çalışan doktor, hemşire ve sağlık personelinde ise artış söz konusu değildir. Bu personel de, diğerleri gibi yoğun bir tempoda ve risk altında çalışmasını sürdürmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla tüm sağlık ocaklarında yapılacak tedavi hizmetleri paralı hale getirilmektedir. Bu kanundan sonra sağlık ocağında fakir ve yoksul bir hastanın, eğer yeşil kartı yoksa, muayene ve tedavi olma şansı ortadan kalkmaktadır.

Geçen yıl Sağlık Bakanlığı 37 500 yeni kadro almıştı. Bu kadro ile özellikle doktor, ebe ve hemşire olmayan sağlık kuruluşlarının eksiği tamamlanacaktı. Görüyoruz ki, bu kadrolar kullanılmadan personel ihtiyacını karşılamak üzere 9 100 yeni kadro ihdas edilmektedir. Sağlık Bakanlığında personel dağılımı zaten dengesizdir. Bu kanunla, personel yığılımı olan büyük şehirlere  9 100 personel daha alınacaktır. Doktorsuz, ebesiz, hemşiresiz sağlık kuruluşlarında durum değişmeyecektir. Bu durumda, döner sermaye imkânları kullanılarak, istenilen yere daha fazla personel alma imkânı, hem de imtihan yapılmadan, devlet memurluk sınavına girmeden sağlanmaktadır, yaratılmaktadır.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Nereden çıkarıyorsun!..

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Öyle... Sayın Bakan söyledi. Döner sermaye imkânlarıyla kadro dışı alınacak, sözleşmeli olarak alınacak; tabiî ki imtihansız olarak alınacak.

Sayın milletvekilleri, Anayasamızın 56 ncı maddesi, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu, devletin herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla görevli olduğunu ifade etmektedir. Bu kanunla, devlet, bu görevini de ihmal etmektedir.

Bilindiği gibi, ülkemizde SSK ve Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarında çalışanlar pe-rişan ve mağdur durumdadır. Buralara bağlı olarak çalışan personel, çalışma şartlarından, maaşının düşüklüğünden ve özlük haklarının verilmeyişinden dolayı şikâyetçidir.

Bu kanunla, bu kötü şartların hangisi düzeltilecektir... Hasta da şikâyetçidir, beklediği kuyruklardan şikâyetçidir, hakkı olan insanca davranışı göremediği, hızlı ve yeterli tedavi alamadığı için şikâyetçidir. Peki, bu kanun bunların hangisini düzeltecektir, hangi soruna çare olacaktır? Sağlık Bakanlığı, bu palyatif tedbirler yerine köklü çözümler üretmelidir.

Sayın milletvekilleri, Türk insanı, artık, ulaşılabilir, kolay ve kaliteli sağlık hizmetine kavuşturulmalıdır. Sağlık Bakanlığı, bunları çözmeye zaman ayırmalıdır.

Ülkemizde yaşayan insanlarımızın büyük bir çoğunluğu sağlık güvencesine zaten sahiptir; ancak, bu hizmetin de kalitesi yetersizdir. Kalan insanlarımız da, hızla, sağlık güvencesi kapsamına alınmalıdır. Bunun için, bu güvenceye sahip olmayan insanlardan, ekonomik durumu iyi olanlardan prim alınarak, yoksul olanların ise priminin devlet tarafından ödenmesiyle genel sağlık sigortası hızla yürürlüğe konulmalıdır. Zaten, yoksul ve fakir olan 9,5 milyon yeşil kartlının tedavi gideri, yetersiz de olsa, devlet tarafından karşılanmaktadır. Devlet, artık, hastaneleri sübvanse etmek ye-rine, fakir ve yoksul vatandaşlarının sağlık sigortasını ödemelidir.

Birinci basamak sağlık hizmeti veren sağlık ocakları ve dispanserlerin standardı yükseltilmelidir. Bu merkezlere, elektrokardiyografi, laboratuvar aletleri gibi cihazların alınmasıyla, bu merkezlerde bazı rutin tetkiklerin yapılmasıyla, hastaların bu merkezlere güveni artacaktır. Böylece, hastane kapılarındaki yığılmalar da azaltılmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde, artık, aile hekimliği müessesesinin kurulma zamanı gelmiştir. Pratisyen hekimler, aile hekimliği için yönlendirilmelidir. Her ailenin bir aile hekimi olmalı, dileyen, aile hekimini, dilediği zamanda değiştirebilmelidir. Aile hekimi de, kendisine ne kadar hasta kaydederse o kadar çok kazanacağı için, hastalara fazlasıyla ilgi ve hizmet sağlayacaktır. Acil durumda, aile hekimi, hastayı hastaneye sevk edecek ve onun verdiği bilgiler doğrultusunda da hızla tedaviye başlanacaktır.

Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler hızla özerk hale getirilmelidir. Bunların yönetim kurulları tarafından gelir-gider dengeleri sağlanmalı, bu sağlık işletmeleri, ihtiyaçlarına göre personel alır veya çıkarır hale getirilmelidir.

BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, toparlar mısınız efendim.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Böylece, diğer hastanelerle de rekabet imkânı sağlanmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, gerek SSK'da gerek Sağlık Bakanlığı hastanelerinde rekabet ortamı yoktur. Hizmeti nasıl verirse versinler, SSK'lı hasta SSK hastanesine gitmeye mecburdur. Aynı şekilde, Bağ-Kurlu, devlet memuru ve yeşil kartlı da, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelere gitmek zorundadır. Bu hastanelere giden hastanın hekim seçme şansı da yoktur. Hangi hekime verilirse, o hekime tedavi olmak zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bitirirseniz memnun olurum efendim; maddeyi bitirmek istiyorum çünkü.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; herkesin sağlık sigortasına ve sağlık güvencesine kavuşmasından sonra, isteyen, istediği sağlık kuruluşunda tedavi olur, hekimini ve tedavi olmak istediği yeri kendi seçer. Böylece, sağlık kuruluşları arasında rekabet artar, kalite yükselir, hizmet ucuzlar. Bu imkânlar sağlandıktan sonra sağlık ocakları ücretli hale gelecek olsaydı, biz de bu kanun tasarısına destek olurduk; ancak, genel sağlık sigortası çıkmadan böyle bir uygulama, özellikle periferde yer olan sağlık ocaklarına başvuran halkımıza zarar verecektir.

Zamanım dolduğu için, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor; konuşmama daha sonra devam edeceğimi belirtiyorum.

BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.

Şahısları adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Sağlık Bakanlığında döner sermayelerin güçlendirilmesi ve çalışanların döner sermayeden elde edecekleri hakların genişletilmesiyle ilgili düzenleme getiren kanun tasarısının 2 nci maddesinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Bu tasarıyla, bildiğiniz gibi, döner sermayede çalışanlara ekgelir temin edilmektedir. Hastanelerde de, doktorlar tarafından özel sağlık hizmeti verilme imkânı getirilmektedir; yani, muayenehane açıp, dışarıda ameliyat yapacağına, saat 16.00'dan sonra olmak şartıyla, devletin hastanelerinde de özel hastalarını kabul etmek ve onları tedavi etmek, gerekli olan hizmetleri yapma imkânı getirilmektedir. Döner sermayeden verilecek pay da yüzde 50 yükseltilmektedir.

Üzerinde konuştuğum 2 nci madde, döner sermayeyle ilgili düzenleme getirmektedir. Bu maddede, Maliye Bakanlığının tasvibiyle, il seviyesinde, 1999 yılı gayri safî geliri 1 trilyonun altında olan illerde döner sermayelerin birleştirilme hükmü getirilmekte; büyük illerde birden çok döner sermaye kurulma imkânı getirilmektedir. Tabiî, bunlar, esas itibariyle, sağlık hizmetinde çalışan personelin, mesaisinin daha fazlasını sağlık hizmetlerine tahsis etmesi, hem mevcut olan sağlık kuruluşlarının, yatırımlarının, teçhizatının daha randımanlı, daha yüksek verimle; yani, günlük kullanma kapasitesi itibariyle kapasitesinin yükseltilmesi bakımından faydalı bir düzenlemedir; ancak, bizim, burada, öncelikle istediğimiz husus, bu sağlık camiasının genel olarak ücretlerinin iyileştirilmesidir. Şimdi döner sermayeden faydalanacak olanlarda bir iyileşme getiriyoruz; ama, diğerlerinde getiremiyoruz. Sağlık camiasının öncelikle bir bütün olarak ele alınıp, bunların ücretlerinin çalışılabilir, yaşanabilir bir seviyeye getirilmesidir. Bu camia, biliyorsunuz, geçenlerde, yürüyüş yaptı, boykot yaptı, birtakım gösterilerle kendi taleplerini ortaya koymuş bulunmaktadır.

Hükümete de bir yetki kanunu verdik. Bu yetki kanununda, tabiî, sağlık personelinin, mühendislerin, teknik elemanların, idarecilerin, üniversite hocalarının, öğretmenlerin, birtakım özel meslek ve ihtisas sahibi kişilerin, kamuda çalışanların özlük haklarını geliştirici istikamette, süratle bunu kullanması lazım. Tatilden önce verdiğimiz yetkiyi yanlış istikamette kullanmaya yöneldi ve o, olmadı; tabiî, hükümet de müteessir, biz de müteessiriz o yetkinin yanlış istikamette kullanılması tavrından; ama, şimdi, son verilen yetkinin, süratle, kamu çalışanlarının, özellikle biraz önce arz ettiğim sahalarda çalışanların durumunun iyileştirilmesi için kullanılması lazım; ancak, tabiî, bu yetmez; genel olarak memurların durumunun iyileştirilmesi lazım, devletin çalıştırdığı kişilerin karnını doyurması lazım. İşin esası budur.

Bayram vesilesiyle bulunduğum bir ilde, memurlarla görüşürken, bakın şu tabloya değerli milletvekilleri. Onbeş yıllık, lise mezunu -ki, genellikle memurlarımızın büyük çoğunluğu hep orta ve lise tahsili seviyesindedir- bir memurun eline geçen para, bugün 165 milyon ile 185 milyon lira arasındadır. 165 milyon, 180 milyon lira... Nereye harcar bunu? En az 50 milyon lira kira verir küçük bir ilde, ilçede olsa. Yakıt ayda 15 milyon lira; iki ton kömür, bir ton odun alsa, ortalama 15 milyon lira yakıt gideri tutar     -senede takriben 200 milyon lira- telefon gideri 10 milyon lira, su gideri 5 milyon lira, elektrik gideri 10 milyon lira, eder 90 milyon lira. Geriye ne kaldı; gıdası için, beslenmesi için, giyimi için, eğitimi için, ufak tefek sağlık harcamaları için 75 milyon lira ile 90 milyon lira arasında bir para kaldı. Bu memurların birçoğu, çoluk çocuklarına bakamıyorlar aylık gelirleriyle ve çoluk çocuklarını, kayınpederlerine, başka yerlere emanet edip, kendileri ayakta durmaya çalışıyorlar.

Bizim hükümetten talebimiz şudur -ben, bunu, geçenlerde, yetki kanununun müzakeresinde de arz ettim muhterem üyelere- hükümetin, bir kere, bütün devlet memurlarına, seyyanen -yüzde olarak değil, seyyanen- 50 milyon lira zam yapması lazım; yani, 1 milyar lira maaş alan da 50 milyon lira alacak, 150 milyon, 170 milyon lira alan da 50 milyon lira alacak. Bir kere, küçük maaşlı memurların durumlarının iyileştirilmesi lazım. Bu, 2001 yılı içindir. 2002 yılı için de, 100 milyon lira ilave getirip, bir kere, en az memur maaşını, ayda 1 000 mark seviyesine, 300 milyon lira seviyesine getirmek lazım. Eğer bu insanları çalıştıracaksak, bu kurumları bunlar yönetecekse, bu hizmetleri bunlar yapacaksa, oralarda, hiç olmazsa geçinebilecekleri asgari bir gelire sahip olmaları lazımdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfeder toparlarsanız minnettar kalacağım.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Yani, hükümetin, öncelikle bunu dikkate alması lazım. Kamu çalışanlarının, bugün, Türkiye genelinde sıkıntısı budur. Emekliliğinde geçinemiyor, çalışırken geçinemiyor; yani, üniversite mezunu, normal yirmi yıllık bir devlet memuru, okuyan bir - iki çocuğu varsa, emin olun, çocuklarının masrafını karşılamaktan acizdir. Bugün, hangi lisede, hangi üniversitede okutursanız okutun, dışarıda okuyorsa, bunun, 50 ilâ 100 milyon liralık bir eğitim gideri vardır. Nereden karşılayacak bunu? Bu sefaleti memurlarımız yaşıyor, bu sıkıntıyı memurlarımız yaşıyor.

Bu yılki bütçede, ek vergilerden, aşağı yukarı 1,6 katrilyon liralık bir gelir var. İnşallah istikrarlı şekilde devam eder; fazla olan, muhtemel masraflar için maliyenin rezervde tuttuğu bu gelirin, bu memurların maaşlarının, geçimlerinin iyileştirilmesi için kullanılması lazımdır. Bu, bir ıstıraptır. Kulaklarımıza geliyor, gözlerimizin önüne geliyor. Bunu çözmek lazım.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Söz sırası, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'te.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, 2 dakika var efendim.

BAŞKAN - Efendim, 55'e göre uzatacağım; siz konuşmayacak mısınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Peki... Ben, Sadri Beye devrediyorum.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Ben talep etmiştim, orada var; Kamer Bey bana devretti.

BAŞKAN - Nerede var efendim?

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Gönderdik efendim, deminki şeyle...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 568 sıra sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı, insan sağlığı için çok önemlidir. Sağlık hizmeti, adalet, eğitim, savunma gibi, devletin temel görevlerinden biridir. Devlet, öncelikli olarak, vatandaşlarına yeterli ve kaliteli bir sağlık hizmeti vermek zorundadır.

Türkiye'de sağlık sorunlarını iki bölümde ele alalım: Birincisi, personel bakımından... Anayasamızın 56 ncı maddesine göre, herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığını korumak mecburiyetindedir diyerek, sağlığın önemini ve devletin temel görevi olduğunu belirtmiştir. Yine, Anayasamız, devletin sosyal devlet olduğunu kabul ettiğine göre, bu tasarı, sağlıkta çalışanlar arasında dahi eşitsizlik ve adaletsizlik meydana getirmektedir. Yani, bugün, ülkemizde, devletin yeterli ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunduğunu söylemek mümkün değildir.

Sağlık sistemimiz büyük sorunlar ve sıkıntılar içerisindedir. Sağlık hizmetlerinden de kimse memnun değildir.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, bir dakika efendim...

Sayın milletvekilleri...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, süreyi uzatacaksanız, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kendi adamınız konuşuyor, bırak da konuşsun...

BAŞKAN - Efendim, madde bitimine kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Sayın efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, sağlıklı bir sayım yapma imkânı yok.

BAŞKAN - Yaparız efendim; üç kişiyiz... İstirham ederim...

Efendim, madde bitimine kadar sürenin uzatılması, oylarınızla kabul edilmiştir. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - "Kabul edenler" dediniz; "etmeyenler" demediniz.

BAŞKAN - Kabul edenler dedim.

Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Teşekkür ederim.(Gülüşmeler)

Haklıya haklı; bir şey diyemem.

Buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Efendim, artık, sürenin takdirini size bırakıyorum.

BAŞKAN - Efendim, buyurun, rica ederim... Pazarlık yapmayın bu saatten sonra; konuşun konuşacağınız kadar.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Anayasamız, devletin sosyal devlet olduğunu kabul ettiğine göre, bu tasarı, sağlıkta çalışanlar arasında dahi eşitsizlik ve adaletsizlik meydana getirmektedir. Yani, bugün, ülkemizde, devletin yeterli ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunduğunu söylemek mümkün değildir. Sağlık sistemimiz, büyük sorunlar ve sıkıntılar içerisindedir. Sağlık hizmetlerinden de kimse memnun değildir; çünkü, insanlarımıza sağlık hizmeti verecek olan sağlıkçılar çok zor şartlar altında çalışmaktadırlar. Doktorlar mağdur. Hele, sağlık sektörünün belkemiğini teşkil eden, hatta, onlar olmadan sağlık hizmeti verilemeyen hemşireler daha da mağdur. Zor şartlar altında, köylerde, kasabalarda görev yapan ebeler, tüm sağlık teknisyenleri ve sağlık memurları da onlardan daha fazla mağdur. Öyleyse, tüm sağlıkta çalışanların durumunu düzeltmek mecburiyetindeyiz.

Değerli milletvekilleri, sağlıkta çalışanların karnını doyurmadan, durumunu iyileştirmeden, siz, bu personelden, doktorundan, hemşiresinden, ebesinden, sağlık memurlarından, teknisyenlerinden, laborantlarından ve hasta bakıcılarından hastaya bakmasını nasıl isteyebilirsiniz?! İyi düşünün! Hatta, müsaade ederseniz, değil sağlıkta çalışanlar, ben, tüm kamuda çalışanların durumunu iyileştirelim diyorum; çünkü, ayırım olmasın.

Değerli milletvekilleri, sağlık sorunlarını bir de vatandaş bakımından ele alalım. Burada durum daha da vahim. Hasta olan vatandaşımız, hastaneye gitmektense ölmeyi tercih ediyor; çünkü, vatandaşın, sağlık masraflarını ödeyecek gücü yoktur. Kuyruklarda çektiği çile, vatandaşı bıktırmış durumdadır. Buna kökten çare bulmamız gerekir. Sosyal güvencesi olanların, yeşil kartı olanların dışında, bir de yeşil kartı olmayan, yani hiçbir sosyal güvencesi olmayan fakir vatandaşlarımız var. Ülkemizde, nüfusumuzun yüzde 20-25'i civarındaki insanlarımız bu durumdadır. Esas mesele de, sorunlar da bunlardadır. Hastanelerde rehin kalan, hatta doğum yaptıysa çocuğunu rehin bırakan insanlar bunlardır. Bunların durumuna çare bulmak gerekir; ama, Bakanlığa ayrılan bu bütçeyle imkânsız görüyorum.

Buna rağmen, ben, yine diyorum ki, sayın hükümet, sağlığa çare bulun. Avrupa Birliğine gireceğimiz sırada, insanların perişan olmasını ve hastanelerde rehin kalmasını önleyin. Bakınız, bu hususta, Doğru Yol Partisinin sağlık reform tasarısı verilmişti; ama, görüşmek mümkün olmadı. Gelin, bu tasarıyı görüşelim ve çıkaralım diyorum.

Sayın Bakanım, Plan ve Bütçe Komisyonunda da arz etmiştim; Eskişehir'de otuz sene evvel yapılmış bir devlet hastanesi var. Nüfus, merkezde 485 000 olmuş; halen tek hastane! Bu da yeterli değil. Ben, ayrıca, Tepebaşı bölgesine de bir hastane yapılmasını istiyorum. Yine, Eskişehir'de 64 mahalle var...

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, toparlar mısınız efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Yeteri kadar sağlık ocağı yoktur. Eskişehir'in Sivrihisar ve Çifteler İlçeleri hariç, diğer ilçelerde hastane yoktur; ancak, Seyitgazi, Alpu, Sarıcakaya İlçelerinde, yapımı beş altı senedir devam eden hastaneler, halen açılamamış ve faaliyete geçememiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kesildi)

BAŞKAN - Efendim, 7 dakika oldu... 1,5 dakikasını oylamaya saydık...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Efendim, çare sağlıkta nedir diye sorarsanız, bütçe yetersizdir, Sağlık Bakanlığı bütçesine en az yüzde 10 pay ayrılmalıdır. Türkiye'de sağlık sektörünün gerçekçi ve samimî bir planlamaya ihtiyacı vardır. Herkese sağlık sigortası kapsamında sağlık hizmetinden yararlanma hakkı sağlanmalıdır. Bölgelere yeteri kadar sağlık ocağı ve hastane açılmalıdır.

Hiçbir sosyal güvencesi olmayan fakir fukaraya bedava tedavi olma imkânı tanınmasını diliyor, Yüce Heyetinize ve bizi izleyen vatandaşlarıma da, Doğru Yol Partisi ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Tabiî, sözü, Doğru Yol Partisi adına değil, şahsınız adına aldığınıza göre...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Alışkanlık Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Aslını inkâr eden haramzade; ben bir şey demedim ki...

Efendim, madde üzerinde görüşmeler tamamlandı.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

Sayın Güler, buyurun.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanımıza aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum; teşekkür ederim efendim.

Birinci sorum: Sayın Bakanım, Bingöl Devlet Hastanesinde hâlâ beyin cerrahı uzmanı, radyoloji uzmanı, biyokimya ve mikrobiyoloji ile intaniye uzmanı bulunmamaktadır. Çok ihtiyaç duyulan bu uzman hekimler ne zaman atanacaklardır?

İkinci sorum: Bingöl'e bağlı Solhan İlçemiz devlet hastanesi, Genç İlçemiz devlet hastanesi, Karlıova ve Kiğı İlçelerimizdeki devlet hastanelerinin hiçbirinde uzman hekim bulunmamaktadır. Bu ilçelerimize uzman hekim veya hekim ne zaman atanacaktır?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.

Sayın Dayanıklı, buyurun efendim.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanıma aşağıdaki sorumu yöneltmek istiyorum.

Döner sermayeleri yöneten saymanlıklarda kalifiye eleman bulma konusunda zorluklar yaşadığımızı biliyoruz. Örneğin, Sağlık Bakanlığında 1 270 küsur saymanlık kadrosu olmasına rağmen, 470 adeti hâlâ boşmuş. Maliye Bakanlığı, her biri ayrı ayrı ihale yapan tıbbî malzeme, ilaç alımı yapan döner sermayelerin birleştirilmesini talep ediyor. Amaçları, herhalde, burada yaşa-nabilecek usulsüzlükleri önlemek. Kanuna göre, saymanlıklar, Sağlık Bakanlığı teklifi üzerine birleştirilecek deniyor; temennimiz de o yöndedir. Acaba, Sağlık Bakanlığına bağlı döner sermayelerde yapılan tüm ihalelerin (ilaç, teçhizat, malzeme alma vesaire) internet ortamında yapılması konusunda bir çalışmanız var mı Sayın Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.

Sayın Çulhaoğlu, buyurun.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) - Sayın Başkanım, müsaadenizle, bir tabirin düzeltilmesi için söz aldım.

Söz aldığım dakikalarda burada olan Sayın Kamer Genç, saygıdeğer arkadaşımız, Sayın Bakanımıza 1 inci maddede bir soru sormuş idi ve bu soruyu sorarken, sehven kullandığına inandığım ve zabıtlara geçmesi açısından "dişçi" tabirinin "diş hekimi" olarak düzeltilmesini isteyecektim; ama, kendisi burada yok; artık, zabıtlara geçmesi açısından sizden istiyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN - Anlaşılmıştır efendim; teşekkür ederim.

Sayın Hasan Akgün?.. Yok.

Sayın Zorlu, buyurun.

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum.

İnşallah, şimdiki, çıkaracağımız kanunla, sağlık personelinin dertlerine bir nebze olsun çare bulabileceğiz.

Benim sorum şu: Birçok kurumda yıpranma payı veriliyor. Sağlık çalışanları da, birçok bulaşıcı hastalıkla mücadele ediyor, insan sağlığıyla ilgileniyor. Acaba doktorlarımıza, hemşirelerimize veya -sadece, şu anda, röntgen teknisyenlerine veriliyor- diğer sağlık çalışanlarına da yıpranma payını vermeyi düşünüyor muyuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Enginyurt, buyurun; son sual sizin.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana sorumu sormadan evvel, İstanbul'da şehit edilen polislerimize Cenabı Allah'tan rahmet dilemek istiyorum.

Sayın Bakan, inşallah, yarın çıkacak olan bu kanunla, binlerce insan, gerçekten, bu hayat standartlarında, en azından, kısmî de olsa bir rahatlama içerisine girecek. Lakin, bu kanun tasarısında, sağlık personelinin de bu Döner Sermaye Kanunundan istifade etmesi yolunda bir çalışma olamaz mıydı ya da bunlar da istifade edecek mi? Çünkü, öyle zannediyorum, hemşireler, doktorlar bu kanundan istifade ediyorlar; ama, sağlık memuru olarak, işte, döner sermayede görev yapanlar, eczanelerde görev yapanlar, bu yasadan istifade edecekler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Bakan, yazılı mı cevap verecesiniz?

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Evet, yazılı cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Ek madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 2 kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 2 nci maddeye, 2 yeni ek madde eklenmesine dair iki önerge vardır.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı ve teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi oku-tup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 568 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesine, ek madde 3 olarak aşağıdaki maddenin ilave edilmesini arz ederim.

                 

Suat Pamukçu

Yaşar Canbay

Mahfuz Güler

 

 

Bayburt

Malatya

Bingöl

 

Sacit Günbey

Yahya Akman

Avni Doğan

 

Diyarbakır

Şanlıurfa

Kahramanmaraş

 

Turhan Alçelik

Latif Öztek

 

 

Giresun

Elazığ

 

Teklif edilen:

Ek Madde 3. - Tamamen serbest çalışan hekimler, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde döner sermayeye katkı sağlamak suretiyle teşhis ve tedavi hizmetlerine katılabilir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun çoğunluğu olmadığı için katılmıyoruz.

BAŞKAN - Efendim, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılamadığından, önergeyi işleme koymuyorum.

Diğer önerge de aynı mahiyette ve aynı kapsamda olduğu için onu da işleme koymuyorum efendim.

Şimdi, 2 nci çerçeve maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Çok teşekkür ederim.

Efendim, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, alınan karar gereğince, 11 Ocak 2001 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.15

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.