Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular



DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 50

 

33 üncü Birleşim

16 . 12 . 2000 Cumartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – 8.12.2000 tarih ve 4610 sayılı, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunun, Anayasanın 104 üncü maddesine göre bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/720)

2. – Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/461) (S. Sayısı : 55) geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/721)

3. – Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/459) (S. Sayısı : 519) geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/722)

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdare-ler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764, 1/765, 1/740, 3/642, 1/741, 3/643) (S. Sayıları : 552, 553, 554, 555)

A) KÜLTÜR BAKANLIĞI

1. – Kültür Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Kültür Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – İçişleri Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – İçişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Emniyet Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1. – Jandarma Genel Komutanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. – Sağlık Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sağlık Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

IV. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – DYP Grup Başkanvekili Turhan Güven’in, MHPGrubu adına konuşan Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu’nun GenelBaşkanlarına ve Partilerine sataşması nedeniyle konuşması

2. – MHP Grup Başkanvekili İsmail Köse’nin, DYPGrup Başkanvekili Turhan Güven’in sataşma sebebiyle yaptığı konuşmasının yanlış anlamalara neden olabileceği iddiasıyla konuşması

 

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak dört oturum yaptı.

Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre’nin, (6/926) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayısı : 552, 553, 554, 555) görüşmelerine devam olunarak;

Millî Savunma Bakanlığı

Ulaştırma Bakanlığı

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

Orman Bakanlığı

Orman Genel Müdürlüğü

2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları, aynı bakanlıklar ile Orman Genel Müdürlüğü ve Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.

29 Mayıs-15 Haziran 2000 Tarihleri arasında Cenevre’de yapılan 88 inci Uluslararası Çalışma Teşkilâtı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen 183 sayılı “Çalışan Kadınların Analığının Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine İlişkin Sözleşme” ile aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye Kararıyla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Uluslararası Çalışma Teşkilâtı Anayasası gereğince, tezkere eki üzerinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan tarafından Genel Kurula bilgi verildi.

Alınan karar gereğince, 16 Aralık 2000 Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 22.24’te son verildi.

 

 

 

Nejat Arseven

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Mehmet Ay

Hüseyin Çelik

 

Gaziantep

Van

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Sebahattin Karakelle

 

 

Erzincan

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.00

16 Aralık 2000 Cumartesi

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Mehmet BATUK (Kocaeli), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşimini açı-yorum.

2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının, 8.12.2000 tarihli ve 4610 sayılı Kanunu geri gönderdiğine dair bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

II. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – 8.12.2000 tarih ve 4610 sayılı, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunun, Anayasanın 104 üncü maddesine göre bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/720)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 09 Aralık 2000 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-8039/19643 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisince 08.12.2000 gününde kabul edilen 4610 sayılı "23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun" incelenmiştir.

1. Yasanın 1 inci maddesinin birinci fıkrası, 23 Nisan 1999 gününe kadar işlenen suçlar nedeniyle verilen ölüm cezalarının yerine getirilmeyeceğine ilişkindir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, duraksamaya yol açacak, çelişkili ve karmaşık bir düzenleme öngörülmektedir. Bu fıkranın birinci bendinde, müebbet ağır hapis cezasına hükümlü olanların çekmeleri gereken toplam cezalarından, şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilenlerin toplam hükümlülük süresinden, bir defaya mahsus, on yıl indirileceği belirtilmektedir. Aynı fıkranın ikinci bendinde, yapılan bendinde, yapılan on yıllık indirimden sonra, ceza süresi ya da hükümlülük süresi dolmuş olanların, iyi halli olup olmadıklarına bakılmaksızın, derhal; tabi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezaları on yıldan fazla olanları ise, fazla olan cezalarını çektikten sonra şartla salıverilecekleri kurala bağlanmıştır.

"Tabi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezalardan" söylemiyle, on yıllık indirim hesaba katılmadan şartla salıvermeden yararlanmak için çekilmesi gerekli ceza süresinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Buna göre, hükümlünün on yıllık ceza indiriminden başka, süresi dolduğunda, ayrıca şartla salıverilmeden de yararlanacağı, dolayısıyla, on yıllık indirim süresinin koşulsuz bir af niteliğinde olduğu sonucuna varılmaktadır. Ancak, bu sonuç, on yıllık indirimle hükümlülük süresi dolmuş olanların şartsız salıverilmeleri yerine şartla salıverilmelerinin öngörülmüş olmasıyla bağdaşmamaktadır.

Yasanın 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasında, üst sınırı on yılı geçmeyen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaları gerektiren suçlardan dolayı, hakkında hazırlık ya da son soruşturma açılmış ya da hüküm verilip de kesinleşmemiş sanıkların davalarının açılmasının ya da kesin hükme bağlanmasının erteleneceği öngörülmüştür.

Yukarıda açıklanan duruma göre, yasada üçlü bir sistem oluşturulduğu anlaşılmaktadır :

(a) Hükümlülük sürelerinden on yıllık indirim yapılmasına karşın, çekmeleri gereken cezalar on yıldan fazla olanlar, on yıllık indirimden yararlanacakları gibi, çekilmesi gerekli ceza süresini tamamladıklarında, şartla salıvermeden de yararlanacaklardır.

(b) On yıllık indirim yapıldıktan sonra hükümlülük süresi dolanlar, maddeye göre hükümlülük süreleri dolmasına karşın şartla salıverme rejimine tabi kılınacaklardır.

(c) Cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen bir suç nedeniyle hakkında soruşturma başlatılanlar için de, dava açılması ya da davanın kesin hükme bağlanması ertelenecektir.

İlk iki sistemde çekilmesi gerekli ceza süresinin kısaltılması, üçüncü sistemde cezanın hiç çekilmemesi amaçlanmakla birlikte, bu sonuca, ilkinde, afla; ikincisinde, ceza indirimi sonucu şartla salıvermeden yararlanmak için çekilmesi gerekli ceza süresinde indirim yapılmasıyla; üçüncüsünde, davaların ertelenmesine olanak sağlanarak ulaşılmak istenilmiştir.

2. 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının, 08.04.1991 gününe kadar işlenen suçların failleri açısından şartla salıvermeden yararlanabilmek için çekilmesi gerekli ceza süresi konusunda, suç türüne göre farklı düzenlemeler öngörülmüş olması, Anayasa Mahkemesince iptal nedeni sayılmıştır.

Anayasa Mahkemesinin 19.07.1991 günlü, E.1991/22, K.1991/15 sayılı ve 19.09.2000 günlü, E.1999/39, K.2000/23 sayılı Kararlarında şu değerlendirmeler yapılmıştır:

Suçlu, topluma uyum zorlukları gösteren ve uyumsuzluğunu suç işlemekle açığa vuran kimsedir. Cezanın caydırıcılığı ve suçlunun toplumla uyum sağlayabilmesi, başka bir deyişle, topluma yeniden kazandırılması, ceza politikasının temel ilkesini oluşturur. Toplumun suça verdiği önem ve suçun ağırlığı, cezanın farklılaştırılmasına ya da ağırlaştırılmasına esas olur. Bu husus, devletin cezalandırma politikasına uygun olarak, yasa koyucunun bu konudaki değerlendirmesine ve takdirine göre belirlenir.

Yasa koyucu, kuşkusuz, Anayasanın ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı da gözeterek, hangi eylemlerin suç sayılacağını ve bunlara verilecek cezanın türü ve süresi ile artırım ve indirim nedenlerini saptayabileceği gibi, kimi suçları işleyenler için şartla salıverme ve erteleme adı altında düzenlemeler de öngörebilir.

Şartla salıverme, cezanın çektirilmesinin kişiselleştirilmesi, başka bir deyişle, cezaevindeki tutum ve davranışlarıyla topluma uyum sağlayabileceği izlenimini veren hükümlünün ödüllendirilmesidir.

Şartla salıverme, infaz hukukuyla ilgili bir kavramdır. Cezanın infazı, işlenen suçun türüne bağlı olmaksızın, suçlunun topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden kazandırılmasını amaçlar.

Bu amacın gerçekleştirilmesi, suça bağlı olmadan, ayrı bir programın uygulanmasını gerektirir. Tüm çabalar, suçlunun uyumsuzluğuna neden olan psikolojik, çevresel, sosyal ve kişisel etkenlerin belirli bir infaz programı içinde giderilerek, suça yeniden yönelmesini önlemektir. Bu program, suça göre değil, suçlunun infaz süresince gösterdiği davranışlarına ve gözlenen iyi durumuna göre düzenlenecektir. Bu da infazın, mahkûmların işledikleri suçlara göre bir ayırıma gidilmeden, aynı esaslara ve belirli bir programa göre yapılmasını ve sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı süre ceza alan iki hükümlüden birinin, sırf suçunun türü nedeniyle daha uzun ceza çektikten sonra şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurmakta ve bu iki mahkûm arasında eşitsizliğe neden olmaktadır.

Böylece, infaz süresince eşit ve aynı durumda bulunan mahkûmlar arasında ayırım yapılması, Anayasanın hukuk devleti ve yasa önünde eşitlik ilkelerine uygun düşmemektedir.

Aynı gerekçelerin bu yasa yönünden de geçerli olması söz konusudur.

Anayasanın 87 nci maddesinde, 14 üncü maddedeki eylemlerden dolayı hüküm giyenler ayrık olmak üzere, genel ve özel af ilanına karar vermek yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ilişkin olduğu belirtilmiştir. Affın kapsamını belirlemek, kimi suçları işleyenleri aftan yararlandırırken, kimilerini ayrık tutmak ya da daha az yararlandırmak, yasa koyucunun takdirine bırakılmıştır. takdirine bırakılmıştır. Ancak, bu yetki kullanılırken, cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan "toplumun huzuru", "adalet anlayışı" ve "hukuk devleti" kavramlarının ve herkesin yasalar önünde eşit olup, kimseye ayrıcalık tanınmayacağı ilkesinin gözden uzak tutulmaması, affın adil ve dengeli sonuçlar vermesine, suçtan zarar görenlerin olabildiğince incitilmemesine ve yapılan düzenlemenin Anayasaya uygun olmasına özen gösterilmesi gerekmektedir.

Buna karşın, yasanın, aşağıdaki hukuka aykırı ve çelişkili kuralları kapsadığı görülmektedir:

a) Yasanın 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının (a) bendinde, Anayasanın 14 üncü maddesi kapsamında olması nedeniyle affedilmeyecek suç niteliğinde olan, Türk Ceza Yasasının 125, 157, 161, 162, 168, 171 ve 172 nci maddeleri ayrık tutulmuştur.

Ancak, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının, cumhuriyetin niteliklerini, siyasal, sosyal ve ekonomik düzenini değiştirmeyi, devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan örgütleri kuranların, yönetenlerin ve devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü bozmayı hedef alan propaganda yapanların cezalandırılmasını öngören kuralları, ayrıklık kapsamına alınmamıştır.

b) Yasadaki önemli bir çelişki, eylemlerin ağırlığı nedeniyle kamu düzenini bozup, kamu vicdanını incitici nitelikte olan ve karşılığında idam cezası öngörülen Türk Ceza Yasasının 450 inci maddesi; müebbet ağır hapis cezası öngören 374, 382, 439, 449 ve 499 uncu maddeleri; 24 ve 30 yıl ağır hapis cezası öngörülen 448, 451, 452, 468, 470, 471, 497 nci maddelerinin yasa kapsamına alınmasına karşılık, Türk Ceza Yasasının birinci fıkrasında yedi günden altı aya, ikinci fıkrasında altı aydan iki yıla kadar hapis cezası, üçüncü fıkrasında yalnızca para yaptırımı öngörülen tehdit suçuna ilişkin 191 inci, ilk fıkrasında iki aydan altı aya kadar, ikinci fıkrasında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülen firara ilişkin 298 inci maddeleri gibi kısa süreli hürriyeti bağlayıcı yaptırım öngören Türk Ceza Yasasının çok sayıda kuralı kapsam dışında bırakılmıştır.

c) Yasadaki bir başka çelişki, benzer nitelikte suçları birlikte kapsam dışında tutması ya da kapsam içine alması gerekirken, farklı uygulamalar öngörülmüş olmasıdır.

Türk Ceza Yasasının, ırza geçme ya da ırza tasaddi eylemleri nedeniyle mağdurun ölümüne sebebiyet veren faile müebbet ağır hapis cezası öngörülen 418 inci maddesi kapsam dışında bırakılırken, kaçırılan kimsenin ölümüne neden olanlar için müebbet ağır hapis cezası yaptırımı öngörülen 439 uncu maddeye aykırı davrananların yasadan yararlanmaları sağlanmıştır.

Yine, Türk Ceza Yasasının 240 ıncı maddesi kapsam dışında olduğu için, memuriyet görevini kötüye kullananlar aftan yararlanamayacak; buna karşılık, nüfuz ve tesir altında karar veren yargıçlar, 233 üncü madde kapsamı içinde olduğu için yasadan yararlanabileceklerdir.

Yasada buna benzer çelişkiler içeren pek çok örnek vardır.

3. Yasanın 1 inci maddesinin dördüncü bendinde, üst sınırı on yılı geçmeyen cezaları gerektiren suçlarda, dava açılması ve kesin hükme bağlanması ertelenmekte; ancak, ilgililere, istemeleri durumunda yargılanmalarının sürdürülüp aklanmaları olanağı tanınmaktadır.

4. Yasanın 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının birinci bendinde, davanın açılması ve kesin hükme bağlanmasının erteleneceği; ikinci bendinde de, yeniden başka bir suç işlenmesi durumunda erteleme konusu suç için dava açılacağı ya da daha önce açılmış bulunan davanın sürdürüleceği belirtilmiştir.

Kapsamdaki tüm suçlar yönünden yasada öngörülen "davanın ertelenmesi" kavramı, hukukumuza ilk kez getirilmektedir. Ancak, yasada, davanın ertelenmesinin koşulları belirlenmemiş, diğer yasa kurallarıyla uyumu gözetilmemiştir. Bu nedenle, düzenleme, uygulamada farklılıklar ve eşitsizlikler yaratabilecektir. Bu da, yargıya büyük yük getirecek ve adalete duyulan güvenin yıpranmasına neden olacaktır.

Ayrıca, davanın ertelenmesi, yasanın diğer düzenlemeleriyle de uyum içinde bulunmamaktadır. Gerçekten, yasanın 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında, hükümlülük süresi toplamından on yıl indirim yapılması öngörülürken, dördüncü fıkrasında, bir kişi hakkında suçlamayla ilgili maddelerdeki ceza süreleri toplamına bir sınırlama getirilmeden açılan davaların tümünün ertelenmesi olanağı yaratılmaktadır. Böylece, kural, davası erken biten ve hükmü kesinleşen aleyhine sonuç doğuracaktır.

5. Yasanın 1 inci maddesinin dokuzuncu fıkrasında, haklarında yakalama, tutuklama ya da mahkûmiyet kararı bulunup da firar halinde olanların, madde hükmünden yararlanmaları, bir ay içinde "resmî mercilere başvurup teslim olma" koşuluna bağlanmıştır.

Bu kural, Türk Ceza Yasasının 229 uncu maddesi uyarınca, yalnızca sorgusunun yapılması için hakkında gıyabi tutuklama kararı verilen ve bu durumdan haberi olmaması nedeniyle altı aylık mahkûmiyeti bulunan ve belki de beraat edebilecek kişinin, bir ay içinde başvurmadığı için yasadan ya-rarlanamamasına neden olacaktır.

6. Yasanın 1 inci maddesinin altıncı fıkrasında, daha önce şartla salıverme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananların, madde hükümlerinden yararlanamayacakları belirtilmiştir.

Geçmişte, birkaç günlük cezayı gerektiren bir suçtan dolayı şartla salıverme ya da af hükümlerinden yararlananların, bu yasa hükümlerinden yararlanamamaları, hukuka uygun düşmemektedir.

Ayrıca, iyi halli olmamaları nedeniyle şartla salıvermeden yararlanamayanlar yasa kapsamına girerken, bu kuralla, iyi halli olmaları nedeniyle şartla salıverilenler yasadan yararlanamamaktadır. Olumsuzluğun ödüllendirildiği bir haksızlık ortaya çıkmaktadır.

7. Yasanın 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde, Türk Ceza Yasası ile Askerî Ceza Yasasında öngörülen suçlardan kapsam dışında bırakılanlar belirtilmiştir.

Yasanın 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının (a) bendinde, Türk Ceza Yasasının 240 ıncı maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu, kapsam dışında bırakılmıştır. Ne var ki, görevi savsaklama ya da görevi kötüye kullanma suçunu askerî suç durumuna getiren Askerî Ceza Yasasının 144 üncü maddesi, yasanın 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının (b) bendinde, Askerî Ceza Yasasıyla ilgili kapsam dışı bırakılan maddeler arasında sayılmadığından, askerî yargıya bağlı kişilerin işledikleri görevi kötüye kullanma suçu, kapsama alınmış olmaktadır.

Türk Ceza Yasasının 456 ncı maddesinde düzenlenen "müessir fiil" ve 452 nci maddesinde düzenlenen "kastı aşan adam öldürme" suçları, 4610 sayılı Yasa kapsamına alınmıştır.

Buna koşut olarak, Askerî Ceza Yasasının 117 nci maddesinde düzenlenen "asta müessir fiil" suçu, yasa kapsamına alınmıştır. Ancak, Türk Ceza Yasasının, müessir fiilin nitelikli durumlarını düzenleyen 456 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile Askerî Ceza Yasasının, kastı aşan adam öldürmeyi düzenleyen 118 inci maddeleri, kapsam dışı bırakılmıştır.

8. Yasada, kapsam dışında bırakılanlar yönünden nasıl bir ölçüt kullanıldığı ya da değerlendirme yapıldığı saptanamamıştır. Yapılan incelemede, ceza süresi, hukuksal yarar, ihlal edilen değer ve konu yönünden bir sıralama ya da tercih ölçütüne rastlanılamamıştır. Böylece, yasada, hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırı düzenlemelere yer verilmiştir.

Ayrıca, yasa koyucunun, suç türünden, suçlunun kişiliğinden ayrı, kesinleşmiş hükümden önceki evreye dönük suça ve suçluya göre uygulanma öngörmesi, şartla salıverme ve erteleme kavramlarının hukuksal nitelikleriyle bağdaşmamaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, yasa, Anayasanın eşitlik ilkesine, hukuka, adalete, toplumun huzurunu sağlamaya yönelik değildir ve toplum vicdanını incitecek içeriktedir. Cezaevlerinin mevcudunun azaltılması gibi hukuksal değerden yoksun düşüncelerle af yetkisinin kullanılması, toplumda adalete ve yasalara duyulan güveni azaltır.

Böyle bir yasanın yayımlanması "devletin temeli adalettir" inancını yok edecek, toplum düzenini bozacak ve yurttaşların adalete olan güvenini sarsacaktır.

Bu nedenle, 4610 sayılı Yasa yayımlanmayarak, Anayasanın 104 üncü maddesi gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmek üzere ekte geri gönderilmiştir.

                        Ahmet Necdet Sezer

                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, kanun tasarılarının geri verilmesine dair tezkereleri vardır, okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

İlk tezkereyi okutuyorum :

2. – Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/461) (S. Sayısı : 55) geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/721)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 4/31999 tarihli ve B.02.0.KKG.0.11/101-1311/1113 sayılı yazımız.

İlgide kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan, Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre geri verilmesini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum :

3. – Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/459) (S. Sayısı : 519) geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/722)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 9.2.1999 tarih ve B.02.0.KKG.0.11/101-1447/704 sayılı yazımız.

İlgi yazımızla Başkanlığınıza sunulan Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesi gereğince geri gönderilmesini arz ederim.

                                 Bülent Ecevit

                                        Başbakan

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemde bulunan kanun tasarıları hükümete geri verilmiştir.

Şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Program uyarınca, bugün, iki tur görüşme yapacağız.

Dokuzuncu tur görüşmelere başlıyoruz.

Dokuzuncu turda, Kültür Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleri yer almaktadır.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER

l. – 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları : 552, 553, 554, 555) (1)

A) KÜLTÜR BAKANLIĞI

1. – Kültür Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Kültür Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– İçişleri Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – İçişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2.– Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1. – Jandarma Genel Komutanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, bu turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar, sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan sayın milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.

Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır; cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bittiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bu hususu özellikle bilgilerinize sunuyorum.

Dokuzuncu turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum :

Grupları adına : Anavatan Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner, Adana Milletvekili Musa Öztürk; Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Celal Adan, İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu; Fazilet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün, Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel, Çankırı Milletvekili İrfan Keleş, Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca, Malatya Milletvekili Basri Coşkun, Bayburt Milletvekili Şaban Kardeş, Adıyaman Milletvekili Hasari Güler; Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız, Ankara Milletvekili Zeki Sezer, Muş Milletvekili Zeki Eker, İstanbul Milletvekili Bahri Sipahi.

Şahsı adına: Lehinde, Konya Milletvekili Remzi Çetin; aleyhinde, Ankara Milletvekili Zeki Çelik, İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman.

İlk söz, ANAP Grubu adına, Sayın Agâh Oktay Güner'e aittir.

Sayın Grup Başkanvekilim, süreleri eşit mi paylaşacaklar efendim?

BEYHAN ASLAN (Denizli) - 18 Dakika Sayın Güner konuşacak, kalan süreyi Musa Bey kullanacak.

BAŞKAN - Peki. Agâh Bey, kendi isteğiyle süresini bitirdikten sonra kürsüden inecek...  Ben, 30 dakikalık süreyi başlatıyorum.

Buyurun Sayın Güner.

ANAP GRUBU ADINA AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Kültür Bakanlığı bütçesi hakkında Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Kültür Bakanlığımızın bütçesi, geçen yıl, bu Yüce Mecliste görüşülürken ifade ettiğimiz samimî gerçeklerin diğer grupların sayın sözcüleri tarafından da benimsendiğini ve samimiyetle paylaşıldığını görmüştüm. O gün, Yüce Meclis huzurunda ortak kanaat olarak ifade edilen gerçekleri, hafızalarımızı tazelemesi açısından şöyle özetleyebiliriz :

Öncelikle, Kültür Bakanlığı, fevkalade önemli hizmetleri olan ve olması gereken bir bakanlıktır. Kalkınmanın iki kanadı vardır; birisi, millî kültür; ikincisi, ekonomik stratejilerdir.

Millî dokunun güçlendirilmesi, tarih şuuruna sahip olunması, dilimizin korunması ve geliştirilmesi, musikimizin geniş vatandaş topluluklarına ulaştırılması, tarihî zenginliklerimizin korunması, güzel sanatların her dalında öncü çalışmalara girilmesi, ancak, Kültür Bakanlığının özlenen güce ve bu güce dayanan kimliğe kavuşmasıyla mümkündür.

Bir yıl geçti; yeni bütçeyle karşı karşıyayız. Ne yazık ki, Kültür Bakanlığıyla ilgili, hükümet çapında, bütçe kaynaklarını artırıcı, geliştirici, beklediğimiz adımlar atılmamıştır, atılamamıştır. Bütçe Komisyonuna ifade edilen tenkit, takdir ve birtakım çare beyanlarına rağmen, Bakanlık, yine çok dar maddî şartların içerisindedir.

Değerli arkadaşlarım, bu darlığı aşma yönünde, Bakanlıkça döner sermayeye ağırlık verilmesi güzel bir adımdır; ancak, bunun, özlenenin yanında bir ümit zerresi kaldığını ifade etmek de gerçeğin beyanıdır. Bakanlığımızın sade döner sermayeyle sınırlı kalmayıp, uluslararası kuruluşlardan, hamiyet sahibi yerli çevrelerden destekleyici yardımlar sağlaması da, yine, güzel teşebbüslerdir.

Sayın Bakanın, 2001 malî yılı bütçesini sunuş konuşması metni, bütün maddî yetersizliklere rağmen, genel bütçenin içerisinde binde 3,2 yer verilen kaynak yetersizliğine rağmen, yapılanları ve yapılmak istenenleri isabetle özetliyor.

Öncelikle, Kültür Bakanlığımızın web sitesi çok önemli bir adımdır. Koroların, tiyatroların, yurdun her köşesine hizmet vermek için koşmaları takdire şayandır. Sergi çalışmaları, dikkatle ta-kibi gereken bir bilgi zenginliğidir. Huzurunuzda bütün bu aziz sanatçıları şükranla selamlıyorum.

Zeugma Antik Kentiyle ilgili gayretleri dikkatle takip ettim. Aziz milletimiz, tarih boyunca, hâkim olduğu bütün coğrafyalarda, ortak üslubu, hangi dine, hangi medeniyete ait olursa olsun, ta-rihî eserlere saygı göstermek biçiminde ifadesini bulmuştur.

Bu üslupla biz, hâkim olduğumuz coğrafyalardaki bütün tarihî eserleri koruduk. Hıristiyan Bizans döneminde ise, Roma devrine ait bütün heykellerin başları kırıldı; omuz hizasındaki gövdeler ikiye bölünerek, restorasyon çalışmalarında, kale ve sur bentlerinin tamirinde kullanıldı. Ankara Kalesinde, bunun en yakınımızdaki örneğini görüyoruz ve kitabelerden bunu tespit ediyoruz. Ne Selçuklu ve ne de Osmanlı asırlarında böyle bir tahribat yaşanmamıştır. Ne yazık ki, kamuoyumuz, Zeugma'ya gösterdiği ilgiyi Hasankeyf’e gösterememiştir. Dicle'nin kıyısında, Anadolu'ya gelen Selçukluların ve sonraki bütün istila güçlerinin eser bıraktığı bu muhteşem ve fakat virane tarih zenginliği, sular altına sessizce terk edilebilme yolundadır. Başlıbaşına bu örnek bile, içerisinde bulunduğumuz kültür buhranını bize yeterince gösterecek güçtedir.

Halbuki, cumhuriyetin kuruluşuyla Atatürk, çok ciddî bir biçimde dünya üzerindeki Türkoloji araştırmalarına sahip çıkmıştır. Türk Ocaklarının yeniden kurulması ve Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti ile Türk Dilini Tetkik Cemiyetlerinin teşkil edilmesi,  devlete hâkim olan o  günkü temel felsefeyi göstermesi açısından çok dikkate şayandır. Tarihe dönüşle, daha doğrusu, tarihi araştırmalara dönüşle, köklerimize inmek ve nasıl bir millet olduğumuzu, kurduğumuz medeniyetlerin sırlarını  araştırmak amaç edinilmiştir.

Aziz arkadaşlarım, o yılların kasaba şartlarındaki Ankarasında, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi binasının haşmetli yapısı ve itinayla seçilmiş bilim adamları kadrosu, Türk toplumunun, imparatorluktan millî devlete geçme yolundaki kararlı iradeyle yönlendirilmesinin tam bir ifadesidir.

Tarih kitaplarında, milletin tanımı, önemi, tarihî gelişimi, Türklerin yüksek medeniyet ve kültür hayatları, sanat ve estetik alanındaki eserleri yer alıyordu. Bir büyük romantizm, bir büyük millî heyecan vardı; kahvehanelerde toplanan vatandaşlar, Onuncu Yıl Marşını büyük bir heyecanla söylüyorlardı; ancak, Atatürk'ün vakitsiz ölümü, Kemalist ideoloji romantizm çizgisinden Anadolu'yu ekonomik alanda kalkındıracak zaman dilimine geldiğinde, ne yazık ki, son buldu. Atatürk'ten sonra gelenler, onun şahsına değil, fikirlerine karşı olanların, özellikle bürokraside ve tesirli noktalarda yer alması, milletin kendi köklerine dönme hareketine son verdi; kendini kendinde arama yerine karşı, Yunan ve Latin köklerine dönülmesi gündeme geldi.

Bu Grekoromen tezinin nirengi noktası, kültürde hümanizma akımıdır. Bu tezin taraftarlarına göre, yeryüzünde tek medeniyet ve tek kültür vardır; Grekolatin kültürü. Türkiye'nin kültür davası, bu Grekolatin tezi savunanlara göre, sistemli bir tercüme faaliyeti, bizden önceki milletlerin bu yoldaki gayretleri ve tarihimizi bu yolda yorumlamak şeklinde ciddî bir çalışma içerisine girildi. Ancak, ne yazık ki, bu çalışmaların sonunda, bugün içerisine geldiğimiz Zeugma'yı kurtarırken, Hasankeyf'i terk ettiğimiz kültür buhranında yaşar olduk.

Değerli arkadaşlarım, Grekolatin kültürünü savunanlar, siyasî iradenin de kendilerine desteğiyle, Kemalist ideolojinin tarihî Türk kodlarından çıkarılmasını ve Grekoromen kaynaklara yönelinmesini sağladılar. Böylece, tarih ve kültür kitapları, daha çok rönesans ve reform hareketlerine ayrıldı. Latin-Yunan hümanizması ayrıntılı bir biçimde ele alınarak, Ortaasya Türk kültürüne, Selçuklu ve Osmanlı medeniyet hamlelerine, hümanizmanın zirvesi olan Türk mistik düşüncesine, edebiyatına, sanatına, tasavvuf kültürüne gerekli ölçüde yer verilmedi. Artık, adı, Türk Dil Kurumu olan müessese de, Türk dili ve gramer yapısını, Grekolatin dil anlayışına uygun olarak, devrik cümleye çevirme gayretleriyle dil tahribatını hızlandırdı.

Hiç şüphesiz, bugün karşısında bulunduğumuz sosyal buhran, ekonomik buhran, kültür buhranı karşısında, öncelikle devleti yönetenler, üniversiteler, düşünenler ve bütün aydınlar, ciddî bir biçimde, mazinin kültür politikalarındaki yanlışları görmek ve bizi kültür buhranına sokan sebepleri iyi tahlil etmek zorundadırlar.

Avrupa Birliği, öncelikle bir kültür şuuru ve kültür hareketidir. Avrupa Birliğini sadece ekonomik planda ele almak, bilgi yetersizliğinden öte bir mana ifade etmez. Batı medeniyeti için en uygun sömürünün veya kontrol mekanizmasının ne olduğunu aramak ayrı bir iştir; ama, bugün bizim yapacağımız, Türkiye'de sağlam bir millî kültür dirilişinin yollarını araştırmaktır. Önemli olan, yerli kültürün, bunlarla kolayca yön değiştirecek şekilde zayıf kalmasını önlemektir. Batı medeniyetini almak ve benimsemek isteyen bütün ülkelerin ortak özellikleri, kültürlerinin, henüz böyle bir medeniyetten gelecek bozucu tesirlere direnecek kadar sağlam olmayışıdır. Emperyalizmin en acımasız olanının, kültür emperyalizmi olduğunu unutmayalım. Bir toplumun kültür hayatıyla, kültür değerlerine sahip olma şuuruyla, kültür şahsiyetiyle, bütün kurumlarının yakın irtibatı vardır. Millî dilini iyi bilmeyen, millî dilini hor gören, tarihinden ve dolayısıyla tarih şuurundan mahrum, edebiyatını tanımayan, muhteşem halk kültüründen nasipsiz, ikinci dünya anlayışı ilahî hesap inancı olmadığı için, tüketim gücüne kavuşma yolunda her vasıtayı meşru ve mübah sayan bir sermaye sınıfıyla ülkenin sanayileşmesi mümkün olabilir mi?! Bugün Türkiye'de, eğer sanayi tesisleri varsa, bunların hepsinin temelinde millî işadamı olma sancısının yattığını iyi görelim.

Değerli arkadaşlarım, ünlü Amerikalı zengin Rockefeller'in bir çığ gibi büyüyen serveti karşısında, arkadaşı ve danışmanı olan Gates, ona şöyle sesleniyor: "Sevgili Rockefeller, servetin bir çığ gibi büyüyor. Bunu, büyümesinden daha çok dağıtmazsanız..." Dikkat buyurun, "Bunu, büyümesinden daha çok dağıtmazsanız, bu servet, çocuklarınızı, torunlarınızı ve öncelikle sizi ezecektir."

Yine, Japon sanayi devriminin üst zengini Toshiba, ünlü aktör Peter Ustinov'a, ayda sadece 400 yenle geçindiğini; bu mütevazı hayatın sebebi sorulduğunda ise, aşırı israf ve lüksün Japon kültürünü bozabileceğini ifade ediyor.

Batı'nın ve Doğu'nun büyük sermayesi, sadece kâr değil, aynı zamanda kendi mukaddeslerine uygun çalışmayla başarıyı aramıştır. Türkiye'de birkısım sermayedarların "haydan gelen huya gider" diyerek, lüks, çılgın, her türlü ahlak ölçüsünün ötesindeki tüketimlerini, Toshiba'nın sözleri karşısında değerlendirmemiz icap ettiği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlarım, bizim şu an bile içerisinden çıkmaya çırpındığımız ekonomik buhranın aktörleri, milletin manevî yapısına yabancı, millî ve manevî değerler sisteminin düşmanı, sorumsuz, şuursuz, vurguncu türünden kapitalistler ve onları başıboş bırakan birkısım sorumsuz yöneticilerdir.

Her millet için, kendi millî gayeleri, en büyük ahlakî gerçektir. Bu gerçeğe, ancak şuurlu kültür hamleleriyle ulaşılabilir. Kültür Bakanlığının bu yoldaki bütün faaliyetlerini, müzelerden yayıncılığa kadar, takdirle karşılıyoruz. Bu meyanda, Pierre Loti'nin, "Türkiye İçin Mektuplar", Müstakimzade Süleyman Saadettin Efendinin "Mecelletül Nisap" adlı eserlerinin tıpkıbasımı, "Derviş Çeyizi" ve Hattat Karahisarî'nin yazdığı Kur'an-ı Kerim'in tıpkıbasımı, fevkalade tebrike layık gayretlerdir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, yurdun her köşesine, Bakanlık, mütevazı maddî imkânlarıyla yardıma koşuyor; heykel talepleri karşılanıyor. Balıkesir'in Susurluk'un da Şehitler Anıtı dikildi; Sındırgı, Şerif Pehlivan Heykeline kavuştu; Karapürçek, Atatürk Anıtını açtı. Balıkesirliler, bu gayretleri eser halinde kendilerine sunan Sayın Bakanı ve Bakanlık kadrolarını şükranla yâd edecekler.

Değerli arkadaşlarım, 16 ncı Asır, bir Türk asrıdır. Viyana önlerinden İran'a, İran'dan Hindistan'a kadar bütün hanedanlar Türk'tür. Bu muhteşem asırda, sadece, güçlü bir ekonomiye dayanan askerlikle değil, mimarîde, musikide, edebiyatta zirveye ulaşılmış ve Muhteşem Kanunî'nin talebiyle, Kahahisarî, bu Kur'an-ı Kerim şaheserini Türk hat sanatının zirvesi denilmeye layık bir üslupla yazmıştır. Eseri, mutlaka görmenizi, incelemenizi istirham ediyorum. 415 yıl önce yazılan bu eserin, 2 360 koltuk tezhibi vardır. Türk süsleme sanatlarının zirve değerlerini bünyesine almıştır. Bu eser sebebiyle, Sayın Bakanı, bakanlık kadrolarını, Güzel Sanatlar Genel Müdürü Sayın Mehmet Özel'i, Topkapı Sarayı Müdürü Sayın Filiz Çağman'ı gönülden tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, Kültür Bakanlığına, her zaman, sorumluluk iradesi hâkim olmamış, bazen popülist yaklaşımlar iktidara gelebilmiştir. Bakanlığın maddî kaynakları düşünülmeden, Türkiye'nin her köşesine dev çaplı kültür binalarının temelleri atılmış ve sonra, 3 trilyonluk, 5 trilyonluk projelere yılda 75 milyar, 100 milyar ödenek ayrılarak, tamamen bu iş bir israf vasıtası olmuştur. Balıkesir de, bu talihsiz yatırımlardan birini 10 yılı aşkın zamandır bünyesinde taşıyor. Sayın Bakandan istirhamım, bütün maddî kaynakları toplayarak, yılda, hiç olmazsa, 1 veya 2 kültür binasını bitirmek ve bu 100'er milyar, 75'er milyar paraların eriyip gitmesini önlemektir.

Değerli arkadaşlarım, hızla gelişen teknoloji, bilgi iletişim sistemleri, televizyon ve göze hitap eden diğer bütün araçlar, dünyayı çok hızlı bir kültür hareketine ve güçlü kültürlerin istilasına açık hale getirmiştir. İşte bu noktada, Türkiye'nin, karşısında bulunduğu tehlikeyi çok iyi görmesi gerekiyor. Avrupa Birliği, son bir belge gönderdi. Bu, tam bir dayatmadır. Sadece, milletimizi değil, yönetenleri de şaşkınlığa götürdü. Şu anda millet, bu yoldaki gelişmelerle ilgili fevkalade ciddî endişeler içerisindedir. Kıbrıs konusunda, kararlı ve şahsiyetli bir tavırla "hayır" denildi; ancak, Avrupa Birliği Belgesi, âdeta mağlup olmuş, donanmaları batırılmış, bütün vatan köşeleri işgal edilmiş bir esir millete talimat verme niteliği taşımaktadır. Bunun, uluslararası diplomatik nezaketle alakası yoktur ve bütün dünya şunu iyi bilmelidir, Türk Milleti, tarihin her devrinde görüldüğü gibi, medenî dünyayla ilişkilerini geliştirecek; ama, asla ve asla, hiçbir gücün kölesi olmayacaktır. (Alkışlar)

Bu noktada, Türkiye içerisinde yaşayan aziz insanlarımızın büyük bir çoğunluğunun, asla ve kata, etnik bir ayrışma talep etmediğini, Avrupa Birliğinin ise, kendi kuruluş felsefesine zıt bir biçimde, Türkiye'de etnik ayrışmaları körüklediğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki alt kültürler, üst kültürden büsbütün ayrı ve farklı değildir. Üst kültür, pek tabiî olarak, her birinden ayrı bir renk almıştır. Etnik çözülmenin, hiçbir topluma faydası yoktur. Hele, Birleşik Avrupa ideali etrafında yeni bir yapılanmaya giden Avrupa Birliğinin kendi bindiği dalı kesmesinin iyiniyetle izahı mümkün değildir. Bütün bu gelişmeler, Türkiye'nin çevresindeki komşularının millî ideolojilerine dayalı kültür siyasetleri ve uzun vadeli stratejik hedefleri de göz önüne alınırsa, Kültür Bakanlığımızın ne derece önemli sorumluluklar taşıdığını, tartışmasız bir biçimde gözler önüne sermektedir.

Biz, kalkınmayı, sadece ekonomik stratejilerle değil, ekonomik stratejilerin yanında, bir kartal kanadı gibi, kültür hamleleriyle ela aldığımız zaman erişebileceğimiz bir hedef bilmeliyiz. Kalkınmayı, sadece ekonominin rakamları içinde sanmak, insanı ve onun kültür dünyasını ihmal etmek, tek kanadı kırık bir uçağın yere çakılması sonucunu verir ve uçağın havalandığını asla göremezsiniz.

Bütün bu tespitlerin ışığında, Kültür Bakanlığı bütçesinin milletimize verimli hizmetler sunmasını, Bakanlık personeline sağlıklı ve huzurlu çalışma şartları temin etmesini diliyor, muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Güner.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA MUSA ÖZTÜRK (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

İçgüvenliğin sağlanması, kamu düzeni ve genel ahlakın korunması, mülkî idare bölümlerinin kurulması ve düzenlenmesiyle ilgili çalışmaların yapılması, mahallî idarelerin yönlendirilmesi, kaçakçılığın men ve takibi, yurt sathında sivil savunma, nüfus ve vatandaşlık hizmetlerinin yürütülmesi, bildiğiniz gibi, İçişleri Bakanlığının sorumluluğuna verilmiş görevlerdir. Hizmet alanının genişliği, niteliği ve teşkilat yapısıyla İçişleri Bakanlığı, her zaman gündemde olan ve kamuoyunun yakından takip ettiği bir bakanlıktır. Devletimizin temel taşlarından en önemlisidir.

Öncelikle ve izninizle, bir görevi yerine getirmek istiyorum. Bir meslektaşı olarak şahsî, ama, daha da önemlisi, milletimizin duygularına tercüman olduğuma inanarak, başarılı çalışmalarını gururla takdir ettiğimiz Sayın Bakanımıza takdirlerimizi ve tebriklerimizi sunuyor (ANAP sıralarından alkışlar) ve yine, kendilerinin şahsında, polisimizden jandarmamıza, mülkî amirlerimizden diğer Bakanlık görevlilerine kadar tüm personeli yürekten kutluyor, bu kutsal görevi yerine getirirken, canlarını vermekte bir an bile tereddüt etmeyen aziz şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum. (Alkışlar)

Ülkemiz ve halkımızın ihtiyaç ve beklentilerine kulak vererek, büyük bir kararlılıkla yürütülen mücadelede sağlanan bu başarıyı, toplumun her kesiminin takdirle karşılamasından ve yine, sağlanan bu başarı sayesinde, halkımızın, devletimize olan güveninin her geçen gün arttığını görmekten ayrı bir haz ve memnuniyet duyduğumuzu da ayrıca vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz üzere, ülkemiz, hassas bir coğrafyada bulunmaktadır. Bu özelliği dolayısıyla, uluslararası ilişkilerin odaklandığı bir bölgededir. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birleştiği üçgenin ortasında olan ülkemiz, jeopolitik konumu itibariyle, tarihi boyunca stratejik önemini hep koruyagelmiştir.

Tarihî gelişimi, coğrafî konumu ve sahip olduğu jeopolitiği itibariyle komşularımızın ve dünya politikasında söz sahibi olmak isteyen diğer ülkelerin daima ilgi odağı olmuştur.

Ülkemiz üzerinde kötü emelleri olanlar, yıllardır terörü destekleyerek ve kullanarak amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardır; fakat, güvenlik kuvvetlerimizin başarılı ve özverili mücadelesi, onların heveslerini kursaklarında bırakmıştır. Bugün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, büyük şehirlerimizde, kısaca, ülkemizin dört bir köşesinde sağlanan huzur ve güven ortamı herkesin malumudur.

Onbeş yılı aşkın bir süreden beri, halkımıza ve devletimize karşı acımasızca eylemler gerçekleştiren bölücü terör örgütü, etkisiz hale getirilmiştir; ancak, yurt içinde etkisiz hale getirilen ve bölücü başının yakalanmasıyla önemli bir darbe yiyen bölücü terör örgütü, toparlanabilmek, örgütsel faaliyetlerini aktif hale getirebilmek amacıyla yeni taktik arayışları içerisindedir -bunu da unutmamak lazım- ve Türkiye gündemine geldiği günden itibaren, sürdürdüğü silahlı eylem ve bölücü fikirleri içeren taleplerini hâlâ devam ettirmekte, yurt dışındaki faaliyetleri ve silahlı yapılanması sürdürülmektedir. Bu vesileyle, bölücü örgütün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde sağlanan huzur ve güven ortamını bozmaya dönük  terör eylemlerine yeniden yönelmek için fırsat kolladığının ve bunun, asla atlanılmaması gereken bir tehlike olarak önümüzde durduğunun altını çizmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; insanların ve devletlerin en önemli ihtiyacı, güvenliktir. İnsanların güvenliğinin olmadığı ya da tehlikede olduğu, yani, bir başka manada varlığının tehdit edildiği toplumlarda, kargaşa ve anarşinin hüküm süreceği açıktır. Böyle bir noktadan hareketle, güvenliğimizi sağlayan Emniyet Teşkilatımızın ne durumda olduğunu, bu vesileyle bir kez daha ve bir de ben, bilgilerinize sunmak istiyorum. Ülkemizin bölünmez bütünlüğünü, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlayan polis teşkilatımız, bu görevini 165 357 personelle yürütmektedir. Avrupa standartlarına göre 250 kişiye 1 polis düşerken, biz de yaklaşık 423 kişiye 1 polis memuru düşmektedir. Bir yandan eleman eksikliği, diğer yandan yaşanan yoğun terörle mücadele ve sınırlı teknik imkânlara karşı polisimizin başarısının bir tek izahı vardır ve bu da, büyük bir cesaret ve alkışlanacak bir vatan sevgisidir; bunun ötesinde başka bir şey aramamak lazım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; polis teşkilatımızın tamamını büyük bir içtenlik ve aralarından gelmiş olmanın gururuyla ve Yüce Meclisimizin de duygularının bu doğrultuda olduğuna inanarak, bir kez daha tebrik etmeme izin vermenizi rica ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu arada, son günlerde yaşadığımız bazı olaylara da değinmek istiyorum. Başarıyla uygulanan ekonomik istikrar programı, Avrupa Birliğine üyelik süreci içinde yürütülen faaliyetler...

MURAT AKIN (Aksaray) - Bu olmadı işte!.. "Başarıyla uygulanan" olmadı... İyi başladın da...

MUSA ÖZTÜRK (Devamla) - Murat Bey, o, üç sene sürecek; dur bakalım, görelim, daha birinci senesindeyiz.

Yolsuzluk ve suiistimallere karşı mücadeledeki kararlılık ve nihayet ülkede sağlanan huzur ve güven ortamı, bazı şer çevrelerini rahatsız etmiştir. Gaflet içindeki bu menfaat çevreleri, emellerini gerçekleştirecek ortamı tekrar oluşturabileceklerini zannederek, son günlerde, değişik, tahrikkâr ve provokatif faaliyetlere yönelmişlerdir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü görevlilerini taşıyan servis otobüsüne yapılan menfur saldırı olayı sonrasında, arkadaşlarının şehit düşmesinin yarattığı psikolojik atmosferden istifade etmeyi hiç atlamayan bu şer çevrelerinin, bu fırsatı iyi değerlendirdiklerini kabul etmek durumunda olduğumuzu itiraf etmeliyiz. Bazı çevik kuvvet personeli tarafından yapılan yürüyüş ve davranışlar, bu provokasyonun sonucudur. Aslında, amaç, apaçık ortadadır. Polisin, son dönemde, halk nezdinde gittikçe artan itibarını, güven duygusunu ve yükselen imajını zedelemek.

Sözlerimin, polisimizin bu tür bir davranışını tasvip ettiğim manasında anlaşılmaması gerektiğinin altını, özellikle çizmek istiyorum. Bakanlığımız, gerekli tahkikatı zaten başlatmış bulunmaktadır. Suçlular ve disiplinsizler, gerektiği gibi, yasalar çerçevesinde değerlendirilip cezalandırılacaktır. Söylemek istediğim, bundan sonra da olabilecek bu tür provokasyonlara karşı, hem teşkilat hem de millet olarak uyanık olmamız lazımdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; daha nitelikli, etkin ve verimli bir güvenlik hizmeti istemek halkımızın hakkıdır; ama, bunu sağlamak için, Sayın MİT Müsteşarının da açıkladığı gibi, iç istihbarat İçişleri Bakanlığına devredilmeli ve bunun için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır; o da burada yapılmalıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen ek geçici 54 üncü madde ve 3201 sayılı Kanunu değiştiren 2261 sayılı Kanunda belirtildiği üzere Emniyet Teşkilatı Personel Kanunu mutlaka Meclisten çıkarılmalı ve bu kanun, polisin tüm özlük haklarını kapsamalıdır.

Emniyet Teşkilatı Kanununda değişiklik yapılması için çıkarılan ve Anayasa Mahkemesince iptal edilen 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Mecliste yasalaştırılarak, yeni malî haklar verilmek suretiyle, emeklilik özendirilmeli ve bu suretle, Emniyet Teşkilatındaki emniyet müdürü yığılması önlenmelidir.

Polisin eğitim ve öğretimine özel bir önem verilerek, branşlara göre polis okulları açılması sağlanmalı ve eğitimin kalitesi yükseltilmelidir. Bu konuda, polis yükseköğretim kurumları hakkında çıkarılan ve Anayasa Mahkemesince iptal edilen 610 sayılı Kanun hükmündeki kararnamenin Mecliste yasalaşması sağlanmalıdır. Polisimizin çalışma şartları yeniden düzenlenmeli; çalışma şartlarının iyileştirilmesi için, alınacak personele kadro verilmelidir. Emniyet hizmetleri sınıfında görevli personel ile diğer personelin ücretleri günün şartlarına göre yeniden gözden geçirilmelidir ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öztürk, 2 dakika içinde toparlayınız.

MUSA ÖZTÜRK (Devamla) - ...çok düşük olan ekgöstergeler artırılmalıdır. Yüksek tahsilli polis memurunun ekgöstergesi 800, emniyet müdürün ekgöstergesi 3000'dir. Bu ekgöstergeler 657'ye tabi bazı hizmet sınıflarında görevli bulunan diğer memurlarda daha yüksektir. Bu yılın ocak ayında polisimizin aldığı aylık ücretin dolar olarak hesaplanması halinde, şu tabloyla karşı karşıya kalıyoruz: Şu anda polisin aylık ücretinde yüzde 35 artış dahi olsa, bu artış, polisimizin Ocak 1999 tarihinde aldığı aylık ücretindeki kaybı karşılayacak durumda dahi değildir. Oysa, yapılmak istenen artış, sadece yüzde 10'dur. Çok güç koşullarda hizmetini yürüten polisimizi, görev açısından, diğer kamu görevlileriyle karşılaştırmak mümkün değildir. Bu nedenle, polisimizin maaşına ek bir düzenleme yapılarak, ücretlerin mutlaka artırılması sağlanmalıdır. Aksi halde, polisimiz, çalışma şartlarının ağırlığının yanı sıra, ekonomik yönden de çok güç durumda kalacak ve hizmetini yürütmekte zorlanacaktır.

Bu vesileyle, son günlerde polislerle ilgili hadiseye de değinecek olursak, bununla ilgili gerekli tahkikat zaten yapılıyor, bu tahkikat yapıldıktan sonra, netice olarak, polisin de, bir insan olarak zaman zaman hata yaptığını, ama, bu hatanın da bir cezasının olduğunu bilmesi lazım; ama, polisin birtakım problemlerinin olduğunu da bilmek, bu problemlere parmak basmak ve mutlaka bu problemlerin tedavi cihetine gidilmesi lazım.

Ben, bu vesileyle, başta Başkanımız olmak üzere, bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum; bu bütçenin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Öztürk.

Doğru Yol Partisi Grubu adına iki konuşmacı var; süreyi eşit mi kullanacaklar Sayın Başkan?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Evet, eşit kullanacaklar.

BAŞKAN - İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan'a aittir.

Buyurun Sayın Adan. (DYP sıralarından alkışlar)

1 dakika kala uyaracağım, ona göre Sayın Adan.

DYP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılı bütçe kanun tasarısının Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bin yıllık devlet geleneğine sahip bir ülkede, devlet kültürünü, devlet etme kültürünü böylesine yozlaştırmış, yok etmiş bir hükümetin kültür politikalarını tartışmak ne işe yarayacaktır; takdirlerinize bırakıyorum.

Eğer, kültür, bir toplumun birlikte yaşamasını sağlayan esasları teşkil ediyorsa, Türk toplumunu bir arada tutan faktörlerin başında, devlet fikri gelir; devlete olan güveni ve sadakati gelir. Siz, bunları birer birer yok ettiniz.

Kendinizin bile sahip çıkmadığı, her ortağın, ayrı ayrı, içine sindiremediğini ifade ettiği ve nereden geldiği belli olmayan bir af yasasıyla, halkın, hukuka, yargıya, adalete olan inancını yok ettiniz.

Sayenizde, devletin her kurumu, ayrı ayrı noktalardan görüş bildirmeye başladı. Siz, her konuşana kafa sallayarak, devletin ciddiyetini, saygınlığını yok ettiniz.

Kızılay Meydanında bir yıldır feryat eden toplum kesimlerini duymazdan gelirken, cezaevlerinde, teröristlerle, aracılar göndererek, anlaşma zeminleri aradınız; taviz üzerine taviz verdiniz. Nerede bir devlet ve halk düşmanı varsa, onlara karşı boynunuz kıldan ince.

Buradan, asgarî müştereklere dayalı bir yaşama kültürü çıkmaz. Buradan, sadece kaos kültürü çıkar "altta kalanın canı çıksın" kültürü doğar.

Bir ülkede, düşünün ki, suçlular, devlet idaresine müdahale edebiliyor; yargıya güven kalmamış; hukuk, devlet eliyle dumura uğratılıyor; banka hesaplarını hortumcular tutuyor; vatandaşın parası, kapanın elinde kalıyor; akşam zengin yatan, sabah fakir kalkıyor. Vatandaşları için, hayatın bu alanında paranoya üretin bir devletin, opera ve balesini konuşsak ne olacak konuşmasak ne olacak?!

Değerli milletvekilleri, tabiî, cemiyet hayatımızın esasını teşkil eden kültür, önemli bir olaydır ve bizim de kültürümüzü tarif eden bir tek kültür vardır; o da, Türk kültürüdür ve millî kültür, millet olarak kendisinin tarifini bulur. Sosyoloji bilimi, milleti, genel olarak "ortak bir kültür etrafında toplanan topluluklara verilen ad" olarak tarif eder. Bizim ülkemizde, tek kültür kabul ettiğimiz Türk kültürü ve bunun dışında mahallî ve etnik kültürler vardır. Bizi bir arada tutan temel kültür olan Türk kültürü, mahallî ve etnik kültürleri de kendi içerisine alacak şekilde kendisini tamamlamıştır. Eğer, siz, mahallî ve etnik kültürleri Türk kültürüne eşit hale getirmek isterseniz, federatif kültürlerin doğmasına sebep olursunuz ve bu da, federatif devletlerin doğmasına sebebiyet teşkil eder.

Değerli milletvekilleri, Türk Milletinin her günden daha fazla birliğe, beraberliğe ihtiyaç hissettiği bugünlerde, bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyetini oluşturan toplumsal sözleşmenin temelinde, ülkede yaşayan bütün insanların eşitlik ilkesi vardır. Geçen yetmişyedi yıllık şu cumhuriyet döneminde, zaman zaman, millî şef ve demokratik olmayan idareler, demokrasiyle idare edilen dönemler olmasına rağmen, hiç kimse, mahallî yapısına göre, etnik yapısına göre bir muameleye tabi tutulmamıştır. Etnik ayırımcılık, Türk Milletinin tanımadığı bir kavramdır; çünkü, Türk Milleti kavramı, hem Türkiye Cumhuriyetini oluşturan kamusal iradede hem devletin hukukî yapısında hem de İmparatorluk sonrası yeni devletin oluşmasına etki eden fikrî harekette, etnik bir kavram değil, sosyolojik bir kavramdır.

Üzülerek ifade etmek isterim ki, zaman zaman konjonktürel dalgalanmaların önüne çıkan, fikrî derinlikten yoksun, siyasî ve devletimizi yönetme noktasında imkân sahibi olanlar, toplumumuzun derinliklerinden, temel değerlerinden habersiz birtakım değerlendirmeler yapma gafletine düşmüşlerdir; geçenlerde bir siyasîmizin, Diyarbakır'da "Avrupa Birliği Diyarbakır'dan geçer" ifadesini kullanma talihsizliği gibi.

Değerli milletvekilleri, millî kültürümüzün temelinde İslam kültürü vardır. İslam kültürü, Müslüman bir toplum için hiç kurumayacak berrak bir memba gibidir. Bu kültürü doğru anlatıp doğru yaşatırsak, İslamın inceltici ruhunu, hoşgörüyü, araştırmayı, disiplinli çalışmayı, muhtaç olduğumuz manevî iklimi buradan telafi edebiliriz. Doldurulması gereken manevî çukurları bu kaynakla doldurabiliriz. İslam ve Müslümanlık, bizim tarihî ve sosyolojik bir gerçeğimizdir. Bunu inkâr etmek, hem kendimizi hem de tarihimizi inkârdır. Laiklik kavramı ile İslamı iki ayrı kutba çekmenin kimseye bir faydası yoktur.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi üyesi, daha sonra Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Cumhurbaşkanımızı, kamuoyu çok iyi tanımıyordu; ama, Cumhurbaşkanımızın iki uygulaması oldu: Birincisi, YÖK'ün rektörler kararnamesini geri çevirmek; bir diğer konu ise, memurlarla ilgili kanun hükmünde kararnameyi geri çevirmek. Her iki icraatıyla, hele, özellikle bu af yasasını da dün geri çevirmekle, kamuoyunda yüzde 80 - 90 civarında bir destek sağladığını görüyoruz.

Burada önemli olan hadise, laiklik, farklı düşünceleri bir arada yaşa-tabilen tercihin adı olmasına rağmen, ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti Dev-letini yönetenler veya yönetme noktasında iddia sahibi olanlar, Türkiye'nin bazı kurumlarının başında gaflet içerisinde bulunanlar, başörtülü 5 - 10 çocuğu üniversiteye sokmamakla cumhuriyeti koruyacaklarını zannediyorlar. Hatta, kendi memuruna düşman, kendi memurunu takip eden ve bu memurundan kurtulduğu zaman Türkiye'nin kurtuluşuna öncülük yapacağına inananların, bugün, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu gafleti, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu sıkıntıları, ne yazık ki, iyi tahlil edememiş olduklarını görüyoruz.

Türkiye'nin değerleriyle bütünleşmiş olan dinamiklerle savaşarak, Türkiye'nin elde edeceği hiçbir anlayış, hiçbir mantık yoktur. Kimseyi, düşüncelerinden, yaşama biçiminden, giyiminden kuşamından, yani kişisel tercihlerinden dolayı yargılamamayı öğreneceğiz; aksi takdirde, bugün çözülmüş gibi gördüğümüz problemlerimizi, yarın yine karşımızda bulacağız.

Değerli milletvekilleri, Batılılaşacağım diye, modernleşeceğim diye, garip, yok edici bir taklitçiliğe soyunmanın kimseye bir faydası yoktur. Millî kültürümüz, millî benliğimiz, bundan büyük zarar görür ve görmeye devam edecektir. Bugün, toplumun yaşadığı sevgisizlik ortamının gerçek kaynağı da, bu yok edici taklitçiliktir.

Kıymetli arkadaşlarım, bu konuda hamaset yapmak, en son düşüneceğimiz şey olmalıdır. Toplumun yaşadığı bu en ciddî tehdidi görmezden ge-lemeyiz. Ortada bir arıza var ve bu arıza, her gün başka alanları etkileyerek büyüyor. Toplumun geçmişi ile geleceği, onları bir araya getirecek asgarî müşterekleri buluşturmakta zorlanıyorsa, bu probleme sırtımızı dönemeyiz. Yok olan bir teknolojiyi, yeniden, hatta daha üstün tesis edebiliriz; fakat, yok olan bir kültürü var etmenin güçlüğü tarihle sabittir. Tarihten bugüne yok olan topluluk ve kültürlerin sonunu hazırlayan ana gerçeği tahlil ederseniz, karşınıza, bugün dile getirdiğimiz arızanın çıkacağını görürüz. Bir milleti millet yapan, onu ayakta tutan kültür ve değerleri yaşatmanın, onları yok etmekten daha zor olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu noktada, Kültür Bakanlığı her şey midir; elbette hayır. Sorumluluk taşımayan bir medyanın, dejenerasyon karşısında duyarsız bir entelektüel dünyanın ve "biz nereye gidiyoruz" sorusunu yüksek sesle sormayan bir toplumun, yaşanan erozyondaki payı büyüktür. Hiç kimse, hiçbir kurum, bu manada kendini sorumsuz hissedemez.

Bugün, artık, evlerimizde, ailemizin en çok konuşan ferdi televizyonlarımız. Buradan, televizyon yönetici ve sahiplerine sesleniyorum: Bakınız, televizyon kanalları, sanki planlanmış bir dejenerasyonun unsuru gibi çalışıyor. Sizin böyle bir amacınız olmayabilir; fakat, durumdan vazife çıkarmak zorundasınız. "Halk bunlardan hoşlanıyor" mantığı, kolaycılıktan öte, külliyen yanlış bir mantıktır. Toplum dünkü kadar homojen değil; başka kültürleri almaya, gerek birey gerekse toplum için zaaf sayılacak etkilere açık. Tercihinizi, bu açıklığı sömürmekten yana değil, kapatmaktan yana kullanmalısınız.

Geçtiğimiz günlerde, değerli RTÜK Başkanının Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı feveran, doğru bir feverandı. Aynen şunları söylüyordu: Televizyonların daha çok izlenmenin yo-lunu seviyesizliğe prim vererek bulmasından, ekranlardan evlerin içine şiddet ve müstehcenlik püskürtülmesinden, birkaç yüz kişinin yoz ilişkileri, gece âlemleri sanki toplumun genelinin yaşantısıymış gibi, her gün saatlerce ballandıra ballandıra anlatılmasından, ünlü kişilerin en mahrem sırlarının kamerayla röntgencilik anlayışıyla deşifre edilmesinden, sonuç olarak, geleneksel Türk aile yapısının temeline âdeta dinamit yerleştirilmesinden mustaripti Sayın Başkan.

Aydınlar da bu vebalden kaçamazlar kıymetli arkadaşlar; onlar da toplumun önünde olmalı; bu millete yön verecek toplumsal kodlamalarda üzerlerine düşen görev büyüktür. Toplum gerçekleştirdikten sonra yorum yapmanın hiçbir manası yoktur. Önemli olan, taarruzdan önce kalkanları kaldırmaktır. Aydınlar "bu ülkenin neden hâlâ sağlam bir demokratik kültürü yok" sorusundan kaçamazlar. Siyasetçiler de aynı sorudan kaçamazlar. 1960'da, 1971'de, 1980'de, 28 Şubatta sessiz kalanların, darbecilerle, cuntacılarla işbirliği yapanların, demokrasi kelimesini ağızlarına bile almaya hakları yoktur. Türkiye'de bugün hâlâ sağlam bir demokratik kültürümüz yoksa, sebep, demokrasiden istifade edip, zora geldiğinde bırakıp kaçanlardır. 28 Şubat dayatmasına teslim olan siyasî iradeler, bugün "28 Şubat, bizi, halk indinde çok hırpalıyor" diye ifadeler kullanmaktadırlar; ama, o gün, demokrasi mücadelesinde direnç gösterenler vardı. Çok açık bir ifadeyle söylemek isterim ki,1960 yılında rahmetli Adnan Menderes asılırken Cumhuriyet Halk Partisine demokrasi gerekli değil miydi?!

Bugün, zaman zaman gazetelerde okuyoruz. Fazilet Partisi kapatılsın diye birtakım iddialar ortaya atıldığında, siyasî partilerin, Fazilet kapandıktan sonra oylarını nasıl paylaşacağı heyecanı, hezeyanı iki yüzlü bir demokrat kimliği ortaya çıkarmaktadır.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Leş kargaları...

CELAL ADAN (Devamla) - Bunun hiç kimseye faydası yoktur. Halkın kurduğu partileri ancak halk kapatmalıdır. (FP sıralarından alkışlar)

İki yüzlü demokrasiden kurtulmadıkça, demokrasi kültürümüzü onurlu bir şekilde temsil etmedikçe, Türkiye'de yapılabilecek şeylerin bizi ne kadar büyük sıkıntıya düşüreceğinin altını çizmek gerekmektedir. İşte, geçen günlerde büyük hararetle alkışladığınız af tasarısı, Türk Halkının yüzde 90'ının karşı çıkmasına rağmen, sırf değişik iradelere teslim olmuş siyaset yapılanmasının Türkiye'yi ne kadar güç durumda bıraktığını, bizleri ne kadar güç durumda bıraktığını ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla, bu iki yüzlü demokratlardan Türkiye'nin kurtulması, iki yüzlü demokrat yapıdan Türkiye'nin kurtulması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ideolojileri kuran da, yaşatan da kültürdür. Kurtuluş Savaşını yürüten Kuvayı Milliye'nin de, cumhuriyeti yaşatan iradenin de ideolojisi aynı kültürlerden beslendi. Cumhuriyet, tesadüfen tesis edilmiş bir ideoloji değildir. Cumhuriyeti kuran temel değerleri çok fazla anlatmaya gerek yok; ama, ana bir başlık vermek gerekirse, Zağnos Paşa Camiinde hutbe veren, Hacı Bektaşı Velide dergâh kuran "muktedir olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur" diyen ruh, cumhuriyeti kuran ruhtur. Cumhuriyetin kurulduğu dönemlerde, belki bundan bir sene evvel, iki sene evvel, hatta bugün bile, eğer İstiklal Marşının sekizinci kıtası olmamış olsaydı, İstiklal Marşında sekizinci kıta olmamış olsaydı da, birileri çıkıp sekizinci kıtayı söyleseydi, tutuklanıp hapishanelere atılacağına inandığımız, veciz bir ifadeyle "bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli, ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli" inancı ve ruhu, cumhuriyeti kuran temel esasları teşkil etmiştir.

Cumhuriyet, kendisi de dahil, her türlü sömürüden azadedir. Biraz evvel bahsini ettiğim bozuk sistem, sadece ideoloji değil, devlet ve millet kültürünü tahrip etmektedir.

BAŞKAN - Sayın Adan, son 1 dakikanız...

Buyurun.

CELAL ADAN (Devamla) - Biz, aşağı yukarı on beş yirmi gün evveline kadar, Türkiye'de bir sistemden bahsediyorduk; ama, son on beş gündür Türkiye'de bir sistemin olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Milletin devlete, devletin millete güveni yoksa ve bu ülkede her dönem en çok ihtiyaç duyulan şey istikrar oluyorsa, problemi, hâlâ tam olarak tesis edemediğimiz demokrasi kültürümüzde aramak, bizim açımızdan bir keyfîyet değil, zorunluluktur. Yanlışların hepsi gözümüzün önündedir. Adaletsiz bir bölüşüm, hukukdışı keyfî ve gayri ahlakî düzenlemelerle inim inim inleyen bir toplum var karşımızda.

"Devlet ve siyaset bu yozlaşmanın neresinde" sorusunun cevabı hazırdır. Aslında, devlet ve siyaset, bu hayatın da, bu yozlaşmanın da tam ortasındadır. İdare, bugün bulunduğu noktada, dağınık, kontrolsüz, sahipsiz bir resim vermektedir. Bu acı resmi, daha fazla taşıyamayız. Şayet, devlet, kendisine bir görev tarifi yapacak ve düşünceler karşısında illa ki bir taraf olacaksa, bu, bizi ayakta tutan dinamikleri besleyen ve koruyan, yaşanan maddî ve manevî çöküşe son verecek bir taraftarlık olmalıdır, kültürü empoze eden güçlere ve devletlere karşı açık tavır ve tedbir almaktır.

Bakınız, uzunca bir süre "Adriyatik'ten Çin Seddine" hamasetiyle avunduk durduk. Geldiğimiz noktada, bu bölgelerde, kimse büyük iddialar taşıdığımızı söyleyemez. Bugün, ata yurdumuzda iddiası olanlar, Ruslar, Çinliler, Amerikalılar, Almanlar. Yılların verdiği hasreti bitirmeden yaşadığımız bu mağlubiyet, aslında bize yeter, artar bile. Yetmiş yıldır komünist rejimin çürütmeye çalıştığı ruha, taze bir nefes üfleyemedik. Yılların biriktirdiği kültürel açlığı doyuramadık. Oralarda açılan özel Türk okullarını bile, basit hesaplara alet ettik. Moral bozmak istemiyorum, mağlubiyet sözünü de ağzıma almak istemiyorum; fakat, yaşanan gerçekleri de görmezden gelemiyorum. Eğer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti "Allah bir, ülke bölünmez" diye temel formatını oluşturan değerlerle bütünleşerek Türk Halkının karşısına siyasetçi çıksa, hem dışborcumuzu hem içborcumuzu tasfiye edebilecek hem de 250 milyona yakın insanın Türkçe konuştuğu ve bu ülkeyi Kâbe diye gördüğü Türk dünyasıyla bütünleşirsek, Türkiye, hem Avrupa Birliğine girer hem çağdaşlaşır ve bu dünyada onurlu bir dünya devleti olma özelliğini taşır.

Bu temel değerlerle, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum ve dün Afyonumuzda cereyan eden deprem münasebetiyle ölenlere rahmet diliyorum, milletimize başsağlığı diliyorum. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Adan.

Sayın Kozakçıoğlu, buyurun.

Efendim, ben, saati çalıştırdıktan sonra süre işliyor; ona arkadaşlarımızın hassasiyet göstermelerini özellikle istiyorum.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Yolda da işliyor Sayın Başkan.

DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sizlere takdim etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce hepinize saygılar sunarım.

Son yirmidört saat içerisinde, ülkemizin Orta Anadolu bölgesinde meydana gelen ve can kaybına neden olan deprem nedeniyle, başta Orta Anadolu bölgesindeki insanlarımız olmak üzere, tüm milletimize geçmiş olsun diyorum, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar niyaz ediyorum.

Ben sizlere, İçişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak, devletin temel örgütleriyle birlikte yeniden ele alınıp düzenlenmesi gereken ve uzun zamandan beri beklediğimiz iyileştirme hareketlerini kısaca vurgulamak istiyorum.

İçişleri Bakanlığı, benden önce konuşmacı arkadaşlarımın da belirttiği gibi, görevinin niteliği, görevlerinin çeşitliliği ve çok geniş sahada hizmet vermesi nedeniyle, ayrıca, bünyesinde bulundurduğu kurumlar nedeniyle de, gerçekten, günün 24 saatinde insanımıza hitap eden, günün 24 saatinde insanımızla karşı karşıya bulunan görevlileri çalıştıran temel bakanlıklardan bir tanesidir.

Bu Bakanlık bütçesi görüşülürken, ben size, devletimizin artık yeniden yapılanması gerektiğini vurgulamak istiyorum; çünkü, devleti yeniden yapılandırmanın içerisinde, merkezî yönetimle birlikte, yerel yönetimler de var. Devleti yeniden yapılandırmayı planlamadan, yerel yönetimleri planlayamazsınız.

Hükümeti oluşturan 57 nci koalisyon protokolünün "koalisyon hedefleri" bölümünde de aynı görüşe yer verilmiştir. "Koalisyon hedefleri " bölümünün "kamu yönetimi" kısmında "hükümetimiz, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasında kararlıdır" denilmek suretiyle, hükümetin de bu olayı ciddiye aldığı ve kısa zamanda kararlaştırarak uygulamaya koyacağı hedef olarak alınmıştır. Bizimle birlikte bütün ülkemiz de bunu dört gözle beklemektedir.

Aynı koalisyon protokolünün "öncelikli yasalar" bölümünde "yerel yönetimlerin yetkilerini genişletici, kaynaklarını artırıcı ve denetimlerini daha etkili kılıcı yasa bir yıl içinde çıkarılacaktır" denilmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım takdir ederler ki, bu bir yıl geçeli bir hayli zaman olmuştur. Yerel yöneticiler ve ülkemizin tamamı, yerel yönetim reformunu, yerel yönetimlerin yeniden düzenlenmesini dört gözle beklemektedirler. Bu, tabiî ki, sadece İçişleri Bakanının halledebileceği, ortaya koyabileceği bir olay değildir. İçişleri Bakanıyla birlikte, esasında, tüm hükümetin elbirliğiyle bunu ele alması ve Parlamentonun da, bir görüş birliği içerisinde, en kısa zamanda, yerel yönetim reformunu gerçekleştirmesi lazım.

Yerel yönetim reformu ve devletin yeniden yapılandırılmasındaki amacımız, kastımız şudur: Artık merkezî yönetim çok fazla hantal hale gelmiştir. Merkezî yönetimde, merkeziyetçilik, anormal şekilde artmıştır. Böyle olunca da, zaman kaybı, kaynak kaybı, sorunların zamanında giderilememesi, her gün onbin vatandaşın Büyük Millet Meclisi kapısından içeri girerek parlamenterlerin veya politikacıların arkasında koşar hale gelmesi, bunun, görünen, ağır ve gerçekten kısa zamanda giderilmesi gereken sonuçlarıdır.

Merkezî yönetim, görev ve yetkilerinin bir bölümünü, kaynaklarıyla birlikte, yerel yönetimlere devretmelidir, yerel yönetimlerle birlikte meslek odalarına devretmelidir, yerel yönetimlerle birlikte sivil toplum örgütlerine de devretmelidir. Böylece, son çağda, son çağın yirmibeş yılında ortaya çıkan yeni demokratik devlet anlayışı, artık, ülkemizde yerleşmelidir; yani, katılımcı, şeffaf ve gerçekten demokrasinin çalıştığı bir sistem. Eğer bir ülkede demokratik kitle örgütleri kuruluyorsa -ama, kurulması yetmiyor- yerel ve merkezî yöneticiler demokratik kitle örgütlerine danışarak karar almak zorunda olduklarını hissediyorlarsa, kararları onlarla beraber paylaşıyorlarsa ve demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, meslekî kuruluşların yönetimde payları varsa, sorumlulukları varsa, orada gerçek demokrasi var demektir. İşte, biz de, gerçek demokrasiye hızla gitmek için, bu kurumları süratle devreye sokmak, asırdan beri gelen kanunlarımızı yenilemek zorundayız. Özel İdare Kanunu Osmanlı zamanından gelmektedir, Belediye Kanununun tarihi 1930'dur, Köy Kanunumuzun tarihi 1924'tür.

Yine de şunu şükranla belirtmek istiyorum ki, bu kanunlar, zamanında, çok iyi düzenlenmiştir, gerçekten çok iyi tertiplenmiştir, hatta bugünkü demokratik anlayıştan daha fazla onlara yetki veren bir anlayışa sahiptir. O nedenle, bu yasalar bugüne kadar ayakta kalmıştır; ama, artık bunların hızla giderilmesi ve hızla yeni devlet anlayışının ülkemize oturması gerekmektedir.

İçişleri Bakanlığımızın ele alacağı bir diğer konu da, mahalle muhtarları meselesidir. Mahalle muhtarlığı, devletin temelinde görev yapan, bir yönüyle halkın temsilcisi, bir yönüyle de devletin oradaki temsilcisi olan bir kuruluştur. Mahalle muhtarlığı, belediye içerisinde genel yönetimde gerçek yerini almalı ve mahallenin gerçek temsilcisi sıfatıyla birlikte görev ve sorumluluğu da üstlenmelidir.

Son günlerde meydana gelen olaylar nedeniyle polise, mutlaka, ağırlıklı olarak değinmemiz gerekiyor. Türkiye'de polisin görevi, gereğinden çok daha fazladır. Şöyle sıralayabiliriz: Klasik görevlerin yanında, yani can güvenliğinin, ırz ve namusu korumanın, dirlik ve düzenliği sağlamanın yanında, polis neler yapıyor; büyükşehirlerde pek çok koruma görevleri var; kritik malzeme üreten depoları koruyor, havalimanlarını koruyor, demiryollarını koruyor, İstanbul'daki Boğaziçi Köprüsünü koruyor, alışveriş merkezlerini koruyor, müzeleri, sanayi tesislerini, sergileri koruyor, üniversitelerde güvenlik önlemi alıyor, vakıfların, siyasî partilerin kongrelerinde kapılarda görev yapıyor; bunu daha da çok artırmak mümkün. Yani, nerede insanımız varsa, orada, polise, ağırlıklı olarak görev vermişiz. Polis, vatandaşla o kadar çok karşı karşıya gelmiş ki, bütün sorunları halleden merci, her olaya müdahale eden bir güç haline gelmiş.

Dünyanın pek çok yerinde polis böyle kullanılmıyor. Özel güvenlik teşkilatları var. İstanbul Boğaziçi Köprüsünü niye polis koruyor? İstanbul Boğaziçi Köprüsü para kazanan bir kuruluş. Binlerce lise mezunu da iş bekliyor. Süratle, özel güvenlik teşkilatı kurulmalı, boğaz köprülerinin korunması onlara verilmeli ve polis tasarruf edilmeli. Bir taraftan polis sayıca yetmiyor, bir taraftan da polisi her yerde bol bol kullanıyoruz. Büyük alışveriş merkezleri, üniversiteler, pazar yerleri, özel güvenlik teşkilatını kurmalı. Buna ilaveten bir de, özel polis teşkilatı kurulmalı. İçişleri Bakanlığı denetiminde, silahlı bölümü olan, silahsız bölümü olan özel polis teşkilatı kurulmalı. Kendisinin korunmasını isteyen veya kendisi hakkında önlem alınmasını isteyen, işyerinde önlem alınmasını isteyen kuruluşun, bedelini ödemek suretiyle, özel güvenlik polisinden yararlanması lazım. Efendim, falanca stadyumda bir konser düzenlenecek; konseri düzenleyenin amacı para kazanmak; ama, iki satırlık bir yazıyla güvenlik önlemi istenildiği zaman, 1 000 polis, içeride, bomba araması dahil, görev yapıyor, 300 trafik polisi de dışarıda görev yapıyor; diğer hizmetler ister istemez aksıyor. Bu nedenle, artık, bu kanunlar süratle devreye girmeli ve polis sistemi yeniden düzenlenmeli.

Polis çalışma sistemi, çalışma saatleri yeniden düzenlenirken, polisin görev şartları, görev koşulları ile yaşam şartları ve ekonomik durumunun da yeniden düzenlenmesi lazım. Haftada 76 saat mesai yapan, her türlü toplum olayına müdahale eden polisin ne gibi bir stres içerisinde bulunduğu ve aybaşına kadar, aldığı aylığıyla geçinemeyen polisin ne tür psikoloji içerisinde bulunduğunu, artık, herkesin iyi takdir etmesi lazım.

Son olaylarda, polis şudur budur demek belki çok kolay olur; ama, perdenin arkasını görmek, o gençleri sokağa çıkaran nedenlerin neler olduğunu iyi değerlendirmek lazım. Meseleyi hukukî yönden, zaten, yetkili merciler inceliyorlar; buradan kalkıp da, polis şunu yapmıştır bunu yapmıştır demenin gereği yok. Bence, bu yürüyüşü bir vesile sayarak, polisle ilgili, ister ekonomik ister çalışma şartları ister yeniden düzenleme olsun, bütün mevzuatı yeniden gözden geçirmeliyiz. Bence, bu yürüyüşün böylece bir iyi tarafı çıkmalı ve bunun da bir katkısı olması lazım.

Bunun yanında, ülkenin çok büyük coğrafî alanında hizmet veren jandarma teşkilatı ile denizlerimizde görev yapan ve geçen gün görevinin çeşidi artan, çevre sorunlarından Telsiz Kanununun uygulanmasına kadar görevleri olan Sahil Güvenlik Komutanlığının da, gelişen teknolojilere göre güçlendirilmesi, daha hızlı hizmet yapabilir hale de mutlaka getirilmesi gerekmektedir.

Bu arada, devleti temsil görevini yüklenen mülkî idare amirlerimiz var; valiler ve kaymakamlar. Bunların ekonomik durumları da, son zamanlarda düzenlenen yasalarla birlikte, gitgide aleyhe dönmüştür. Devleti temsil eden, hükümeti temsil eden, her bakanın ayrı ayrı bölgedeki vekili, mümessili durumunda bulunan bu arkadaşlarımızın aldıkları makam tazminatının yeniden düzenlenmesi lazım. Her birinin yeteri miktarda makam tazminatı alması lazım. Birine verilmesi, birine verilmemesi ve sanki birisi devlet temsil ediyormuş gibi yorumlanması, mutlaka sorunlar yaratmaktadır.

Kaymakam arkadaşlarımızın bir bölümü temsil ödeneği almamaktadır; oysa, hepsi hükümeti temsil etmektedir. Bunların kadrolarına göre, bunların maaş durumlarına göre değil de, bunların hükümeti temsil ettiği görüşünden hareket ederek, bunların, mülkî idare amirlerinin, ekonomik durumlarının, makam tazminatı, özel hizmet tazminatı ve temsil tazminatlarının yeniden gözden geçirilmesinin büyük yararı olacağı ve bunları daha büyük şevkle hizmete sevk edebileceği görüşünde olduğumu, özellikle belirtmek istiyorum.

Bu arada, uzun zamandan beri gündemde olması gereken, ama gerçekleştirilemeyen bir olay var; adlî polis meselesi. Adlî polis meselesi ile cezaevlerinin dıştan korunması meselesini, artık, süratle ele almamız lazım. Bakın, cezaevlerini dışarıdan jandarma koruyor, içeride kendine göre bir güvenlik sistemi var veya personel sistemi var. Bu ikibaşlılık, her iki bakanlık tarafından da, yıllardan beri şikâyet ediliyor. Eğer cezaevi korunacaksa, içiyle dışıyla birlikte, tek bir güvenlik örgütü tarafından korunmalıdır ve bunun muhatabı da, bunun bağlı olduğu makam da, cezaevinin bağlı olduğu savcılıktır. Bu olayı, bu şekilde, hızla düzenlememiz lazım ve savcılarla beraber çalışacak adlî polisin mutlaka kurulmasında; adlî polisin, savcılarla beraber çalışması ve her sanığın, her suçlunun, her müracaat sahibinin ifadesinin, savcının denetiminde, savcının nezaretinde, imkân varsa savcılar tarafından, imkân yoksa, savcının talimatıyla adlî polis tarafından alınmasında ve yürütülmesinde büyük yarar vardır. Savcının talimatı olmadan, hiç kimsenin, polis tarafından yakalanması, polis tarafından gözaltına alınması gibi bir konuyu ortadan kaldırdığımız zaman, polis de rahatlayacaktır, insanımız da rahatlayacaktır, işkence iddiaları gibi, efrada suimuamele gibi iddiaların büyük bölümü de ortadan kalkmış olacaktır.

Bu arada, Sivil Savunma Örgütü var; uzun zamandan beri o da, gerçekten himmet bekliyor. Depremler olduğu zaman, su baskınları olduğu zaman, afetler olduğu zaman aklımıza geliyor; ama, ortalık sütliman olduğu zaman, bu örgütü unutuyoruz. Dünyanın pek çok yerinde, sivil savunma örgütleri, itfaiyelerle beraber düzenlenmiştir. Bizde, itfaiye, yerel hizmet olarak düşünülmüş, belediyelere verilmiş; ama, sivil savunma hizmetini, mükellefler marifetiyle, vatandaşlara verdiğimiz ek görevler marifetiyle değil, bu işi görev kabul eden, Türkiye'nin her yerinde bölge müdürlükleri bulunan, afet zamanı dışında başka görevlerde çalışan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kozakçıoğlu, 2 dakika içerisinde toparlayınız efendim.

Buyurun.

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Afet görevleri dışında, boş durmayıp, hizmet içi eğitimle birlikte diğer görevleri ifa eden; ama, afet anında düğmeye bastığınız zaman, afet bölgesine yetişebilecek bir sivil savunma örgütünü kurmamız lazım. Bizim, bugüne kadar uğraştığımız, çalıştığımız, kurduğumuz örgüt, afet bölgesinin elemanları afete müdahale edecek!.. Düşünebiliyor musunuz, zaten, çoluğuyla çocuğuyla afete maruz kalmış, yakınını afette kaybetmiş veya kendisi zaten afetzede olmuş kişilere "sen onları bırak, kendi aileni, çocuğunu bırak, gel bakalım, başka yerlerde çalış" diyoruz. Bu, tabiî ki pratikte mümkün değil. Bu nedenle, en yakın bölgelerden, aracıyla, gereciyle, personeliyle süratle gelerek afetlere müdahale edebilecek hızlı bir sistemi kurup, bunu gündeme getirmemiz gerekmektedir.

Bir diğer önemli olay, iç istihbarat meselesidir. Şimdi, Türkiye'de olan her olayı Sayın İçişleri Bakanına ve Bakanlık mensuplarına soruyoruz. Demek ki, yasalara göre de, Türkiye'de meydana gelen her türlü olaydan, güvenlikten İçişleri Bakanı sorumlu, o halde, alınacak önlemlere, yapılacak her türlü operasyonlara temel teşkil eden iç istihbaratın da İçişleri Bakanının emrinde, denetiminde olması, iç istihbarat hizmet birimlerinin doğrudan doğruya İçişleri Bakanına bağlanması lazım. Bu, hiçbir örgütü veya kurumu tenkit amacıyla söylenmemiştir; ama, artık, Türkiye'de, her taşın yerli yerine oturması gerekmektedir. Bunları yaparken de, kesinlikle, iktidar ve muhalefet olarak bir ayırımımız da yoktur. İktidardan gelecek, bu ülke insanının yararına olacak ve gerçekten, daha çağdaş, daha demokratik bir yönetimi bu ülkeye getirecek olan her türlü teklifi destekleriz, her türlü teklifin gerçekleşmesi için, her türlü çalışmayı yapmaya da, ortak olmaya da hazır olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.

Bu bütçenin İçişleri Bakanlığı personeline, bu bütçenin ülkemize hayırlar getirmesini candan temenni ediyorum. Başta Sayın Bakan olmak üzere, Bakanlığın bütün mensuplarının başarılarının devamı ve başarılı çalışmalarıyla ülkemize daha iyi hizmetler vermesi temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kozakçıoğlu.

Fazilet Partisi Grubu adına, ilk olarak Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan konuşacaklardır.

Sayın Doğan, üç konuşmacı var; süreyi eşit mi kullanacaksınız?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Eşit kullanacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki efendim. 30 dakikalık süreyi vereceğim.

Buyurun Sayın Doğan. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 malî yılı Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşmek üzere Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım.

Ülkemizin İç Anadolu Bölgesinde, Afyon civarında meydana gelen depremden dolayı milletimizin üzüntülerini partimiz adına paylaşıyoruz, depremzedelere geçmiş olsun diliyoruz, bir daha inşallah memleketimize böyle bir afet gelmez.

Değerli arkadaşlar, hepimizin kabul ettiği, herkesin kabul ettiği bir gerçek var, insan, kültür üreten bir varlık. İnsanoğlu kültür üretir ve ürettiği bu kültürün zemininde yaşar, bu kültürün içerisinde yaşar, onunla birlikte yaşar. İnsan geliştikçe kültür gelişir, kültür geliştikçe insan gelişir. İnsanın birlikte kültür üretimi, zaman içerisinde insanlararası topluluklararası farklılaşmaları meydana getirir. Bu farklılaşmalar, bu farklı hale gelmeler zaman içerisinde milletleri oluşturur. Her milleti bir diğer milletten ayıran tek temel şey kültürdür. Biz, buna millî kültür diyoruz. Dünyada terminoloji olarak, dünyanın bunlara bakışı da bu ayırıma millî kültürler olarak bakış biçiminde tezahür ediyor; yani, bir milleti diğer milletten onun millî kültürü ayırıyor. Her millî kültür yeryüzünde bir renktir, bunu, önce kabul etmek lazım. Nasıl, tabiatta renkler varsa, yedi renk varsa, bu yedi rengin tonları varsa, her millî kültür de dünyada bir renktir. Onun eksikliğine yeryüzü tahammül edemez, onun eksikliği insanlığın bir eksikliğidir, bunu çok iyi bilmemiz gerekiyor. Milletlere düşen görev hem diğer milletlerle olan ortak paydalarını geliştirip güçlendirmek hem de kendi renklerini geliştirip güçlendirmektir. Bu görevi yerine getiremeyen milletler, tarih boyunca, ya yok olmuşlar ya da zillet içerisinde yaşamaya mahkûm olmuşlardır.

Türk Milleti, zengin bir millî kültüre sahip millettir. Varlığının devamının, bu zengin kültürü koruyup geliştirmekle doğru orantılı olduğunu iyi bilen bir millettir Türk Milleti. Gerçi, Dokuzuncu Senfoni dinleyip, Mozart'ı dinleyip "işte çağdaş Türkiye" diye masa yumruklayan cumhurbaşkanları gördü bu millet. Dokuzuncu Senfoninin çok büyük sanat şaheseri olduğu bir yana -elbette, çok büyük bir sanat şaheseridir, bir kilise müziğidir Dokuzuncu Senfoni, dinî bir müziktir- şimdi, ne olacak da, onu dinleyince biz çağdaş olacağız. Mesela, Yunus Emre'nin bir ilahisini dinlesek, Hacı Arif Bey'den bir şarkı dinlesek, acaba, çağdışı mı oluruz?! Şimdi, bu toptancı kafa yapısının Türk kültürüne çok ciddî zararlar verdiğini açıkça söylememiz gerekiyor. Elbette, Mozart büyük bir sanatçıdır, Dokuzuncu Senfoni çok büyük sanat şaheseridir; ama, bir milleti çağdaş yapmaya yetmez, hele, çağdaş olmanın gereği olarak Batı musikisi dinlemeyi eğer şart koşarsanız, siz çağdışı olursunuz.

Değerli milletvekilleri, kültürel bütünlüğünü koruyamayan hiçbir millet, üniter bütünlüğünü koruyamaz. Bakın, altını çizerek söylüyorum, kültürel bütünlüğünü koruyamayan hiçbir millet, üniter bütünlüğünü koruyamaz. Geçmişte, Sovyet Rusya'nın bir siyasî rejim dayatıcısı olduğu kadar, bir kültür dayatıcısı olduğunu da dünya birlikte yaşadı. Sovyetler Birliğinin kültür dayatıcısı olması, Avrupa'da, kültür adamlarının, millî kültürün daha kesin, daha keskin olarak farkına varmalarını sağladı.

Biz, şimdi bir başka olguyla karşı karşıyayız, başka bir gerçekle karşı karşıyayız, kaçamayacağımız bir gerçek; küreselleşme, globalleşme dediğimiz gerçek, ayrıca, yolumuzun Avrupa Birliğine doğru devam ediyor olması... Bu küreselleşme gerçeği, dünyanın çok çeşitli ülkelerinde kültür adamlarını düşündürmeye başladı, acaba millî kültürler yok mu oluyor. Tabiî, millî kültürler yok olmaz; çünkü, millî kültürlerin yok olması demek, insanlığın yok olması demektir, yalnız bir milletin değil, insanlığın yok olması demektir. İnsanlığı güçlü yapan, insanlığı farklı yapan, insanlığı dinamik yapan millî kültürlerdir, milletlerarası farklılıklardır. Yani, tek tip bir insan, 28 şubat politikasının, 28 şubat sürecinin meydana getirmeye çalıştığı tek tip bir insan, yalnız bir ülkede bile gerçekleştirilemez, bırakın dünyayı..., Dünyada, milletler var olacak, milletlerarası farklılıklar olacak, millî kültürlerarası farklılıklar olacak, kültürlerarası alışverişler olacak, kültürel değişimler de olacaktır. Kültürel değişime hiçbir kimse engel olamaz; ancak, ben, cebren kültür değiştiririm diyen her zihniyet iflas eder. Tarihte, ani kültür değişimlerine, cebrî kültür değişimlerine dayanabilen hiçbir millet yoktur, her millet de, bu tür tavırlara karşı direniş göstermiştir, işte Türk Milleti de, böyle bir direnişi bugünlerde sergiliyor eğer dikkat edilirse.

Toplumsal çözülme, kesinlikle kültürel çözülmeyle başlar. Şimdi, Türkiye'de, Türkçede, dünyanın hiçbir dilinde olmayan bir kelime duymaya başladık, evrensel kültür. Bu, dünyanın hiçbir dilinde yok, Almancada yok, İngilizcede yok, bizim gazino solcularının dilinden düşmüyor bu, evrensel kültür.

Değerli arkadaşlar, evrensel kültür olmaz, evrensel değerler olur. Evlenmek evrensel bir değerdir, dünyanın her yerinde insanlar evlenir. Kızılderililer evlenir, zenciler evlenir; Ruslar evlenir, Hintliler evlenir, Türkler evlenir, bu, bir evrensel değerdir, insan olan her yerde vardır; ama, herkes, her topluluk başka türlü evlenir. İşte, bu da, kültür dediğimiz şeydir.

Şimdi, efendim, birisi, geçenlerde dedi ki : "Benim hanımın bir caz konseri var, gel de dinle, bir evrensel musiki dinle." Yahu, dehşet bir şey!.. Aslında, o da, bir ülkenin, bir milletin millî kültürünün bir unsurudur; evrensel falan da değildir. Evrensel olan musikinin kendisidir, evrensel olan sanatın kendisidir, şiirin kendisidir; ama, müsaade edin, Türk musikisi başka olsun, Hint musikisi başka olsun; Arap musikisi başka olsun; devlet olarak da, başkalarının musikisini, başkalarının sanat anlayışını, başkalarının kılığını, kıyafetini bize dayatmayın. (FP sıralarından alkışlar) Böyle çağdaşlık olmaz, bundan çağdaşlık olmaz. Her şeyden önce bunu, Mozart'ı bize dayatırsanız, Mozart'a saygısızlık etmiş olursunuz. Alman musikisini bize zorla dayatırsanız, Almanlara saygısızlık etmiş olursunuz, sanata saygısızlık etmiş olursunuz. Bu millet, nasıl bir geçmişten geliyorsa, nasıl bir tarihten geliyorsa, sanatını öyle yapacak, kültürünü öyle oluşturacaktır. Eğer bizim türkülerimizde hüzün varsa, eğer bizim şiirlerimizde, şarkılarımızda hüzün varsa, hasret varsa, Faruk Nafiz'den, Fuzulî'ye kadar bütün şairlerimiz, gurbet diyorsa, bu millet, tarihinde bir göçü yaşadığı için, tarihinde bir hasreti yaşadığı için; tarihinde acıları yaşadığı için, tarihinde savaşları yaşadığı içindir. Hüznü bizim şiirimizden zorla kovabilir misiniz; bizim musikimizden zorla kovabilir misiniz?

BAŞKAN - Sayın Doğan, son dakikanız efendim.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu topraklar, zengin bir kültüre, bu toprağın altı da, zengin bir arkeolojik kültüre sahiptir. Onların hepsi bizimdir. Aslında, zamanım olsa başka şeyler konuşacaktım ama, Sayın Bakana teşekkür ediyorum; yurtdışına kaçırılan arkeolojik mirasımızın takibini yaptığı için. Avrupa'nın her müzesinde Anadolu'dan kopartılmış bir tarihî eser vardır. Onları ait oldukları topraklara taşımak bizim namus borcumuz; bizim şeref borcumuz. Her bakanımız bunu takip etmelidir.

Değerli arkadaşlar, son yıllarda, üzülerek söylüyorum, Türkiye'de, sanki farklı kültürler varmış gibi bir anlayış sürüp gidiyor. Bakın, Türkiye'de bir tek kültür vardır. Yalnız Türkiye'de değil, bu kültür, Balkanlardan Çin'e kadar uzanan Kuzey Afrika'ya kadar mührünü vuran önemli bir kültürdür; bunun adı, Türk millî kültürüdür. (Alkışlar) Kürt, Türk, Çerkez, Laz, Çeçen, bunu, bin yıl içerisinde hep birlikte oluşturduk.

Alevî kültürüdür, Bektaşi kültürüdür, bilmem ne kültürüdür, bu tür yapma, başkalarının empoze ettiği, başkalarının bilinçle empoze ettiği, şuurla empoze ettiği, bu ülkeye, geçmişte çok yaşadığı acı tecrübeleri bir daha yaşatmak için empoze ettiği bu yanlış tavırlardan kaçınmak zorundayız. Özellikle devlet kaçınacak; özellikle Kültür Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı kaçınacak.

Bizim kültürümüzün mayası İslamiyet'tir. Bütün kültür bilimciler şunu söyler, yalnız bizim kültürümüz için değil, dünyanın bütün kültürlerinin, ama, bütün kültürlerinin tek kaynağı, ilk kaynağı dinlerdir. Bu, benim sözüm değil, Partimi kimse mürteci diye falan suçlamasın; bunu Eliot söylüyor. Evet, altını çizerek söylüyorum, bütün kültürlerin hareket noktası dinlerdir. Bizim millî kültürümüzün temel kaynağı, esas kaynağı, esas mayası da İslamiyettir.

BAŞKAN - Sayın Doğan, sürenizi 3 dakika aştınız; bilgilerinize sunarım.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Peki; ben, arkadaşlarımdan çok özür diliyorum; saate yanlış bakmışım...

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Esengün, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Doğan'ı zevkle dinlerken, maalesef, bu çarpık düzenlemeden dolayı sözünü kesmek ve başka bir konuya geçmek mecburiyetinde kaldık; bu bütçe görüşmelerinin böyle olmaması lazım. Farzımuhal, Kültür Bakanlığı bir bölümde görüşülmeli, bütün partiler, Kültür Bakanlığı üzerinde düşüncelerini ifade etmeli; sonra, bir başka bütçeye geçilmeli. Şimdi, Sayın Doğan'ı, kültür politikamızla ilgili gerçekten zevkle izlerken, dinlerken, ben, şimdi gelip, size, polisten, emniyetten, içişlerinden bahsedeceğim; biraz sonra bir başka arkadaş, tekrar, kültür konusuna gelecek. Bu görüşmelerin daha yararlı olması için, bunun düzeltilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubumuz adına düşüncelerimi açıklayacağım; sözümün hemen başında, görevi başında şehit olan, şehit edilen bütün güvenlik görevlilerimizi rahmetle anıyorum; özellikle daha geçen hafta aracın taranması suretiyle şehit edilen polis kardeşlerimizi rahmetle anıyor, bütün milletimize ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, vakit, fevkalade kısa; mümkün mertebe, düşüncelerimi kısa ve özet olarak arz edeceğim.

İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde çok şey söylemek mümkün; ama, öncelikle, Türkiye'nin halini dile getirmemiz lazım. Türkiye, bugün, maalesef, bir yolsuzluklar, hırsızlıklar ülkesi haline gelmiş durumda. O kadar büyük çapta yolsuzluklar yapılmış ki, operasyon üzerine operasyon düzenleniyor; ama, bir türlü sonu gelmiyor ve her operasyona bir isim takılıyor. Gözaltına alınanlar, tutuklananlar, hayalî ihracatlar, banka hortumlamaları, naylon faturalar; sonuçta da, devlet hazinesinin soyulması, hırsızların, yolsuzların kasalarına gitmesi.

Operasyonlarda sanıklar ele geçiriliyor; ama, herkesin ortak bir dileği var; bu işler, bütün bu yolsuzluklar, bütün dayanaklarıyla, bütün bağlantılarıyla ortaya çıkarılsın. Bürokraside, siyasette yolsuzlukların uzantısı nedir; kim kime destek olmuştur, göz yummuştur, kim görevini ihmal veya suiistimal etmiştir, rüşvet, ihtilâs, irtikâp; bütün bunların sonu nereye varıyor, derinlerde kimler var; bütün bunların ortaya çıkarılmasını, milletimiz, hararetle, heyecanla bekliyor. Yoksa, operasyonlar belli bir çerçevede kalırsa, bu işin asıl bağlantıları meydana çıkarılmazsa, maalesef, kamuoyu tatmin olmaz, bu suçlar da uzar gider. Son günlerde operasyonların durduğunu, polis eylemlerinin öne çıkarıldığını da üzüntüyle izliyoruz, endişeyle izliyoruz.

Tabiî, bütün bu operasyonlar yapılırken, akla şu sual geliyor: Bütün bu suçlar işlenirken devlet nerede, emniyet nerede, güvenlik güçleri nerede? 4 000 civarında kaçak Mercedes gümrüklerden geçerken nerede yetkililer, görevliler? Bankalar hortumlanırken, yıllar süren bütün bu yolsuzluklar yapılırken, niçin, öncelikle tedbir alınmıyor, niçin bu işler sona bırakılıyor ve sonuçta da "şu kadar suçlu ele geçti" deniliyor. Suçluların ele geçirilmesi fevkalade önemli; ama, daha da önemlisi, suçlara mani olmak, suçu, daha başlarken, failiyle birlikte, delilleriyle birlikte ortaya çıkarmak.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlar, ülkemize yakışmayan manzaralar, Türkiye'ye yakışmayan manzaralar. Türkiye, demokratikleşmek mecburiyetinde, başkaca çıkar yol yok. Anayasada bu yolda yapılması gereken değişikliklerin süratle yapılması lazım. Anayasayı bir tarafa bırakın, birçok yasada değişiklik yapmak suretiyle demokratikleşmede, insan haklarında mesafe alabiliriz. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu çağdışı bir yasadır; bunun, süratle değiştirilmesi lazım. Memurların coplanmasını, okul önlerinde öğrencilerin coplanmasını artık görmek istemiyoruz. Siyasî parti toplantılarında emniyet kameralarını artık görmek istemiyoruz. Milletvekilleri, parti yöneticileri, her türlü toplantıda, polislerin tuttuğu zabıtlara, çektiği kameralara, videolara muhatap oluyor; yazıktır, Türkiye'ye yakışmaz bütün bunlar. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakana hitap ediyorum: Siyasileri izlemekten vazgeçin. İmkânlarınızı, gücünüzü, siyasilere, parti mensuplarına değil, çete mensuplarına, hırsızlara, banka soyguncularına yöneltin. Siyasilerin konuşmalarından bu memlekete zarar gelmez.

Muhterem milletvekilleri, değerli arkadaşlar; son günlerde, bugüne kadar görmediğimiz bir tabloyla karşılaştık; polisler ayaklandı, yürüdüler, kimse engel olamadı, toplum olarak hayretle ve üzüntüyle izledik. Sayın İçişleri Bakanı, emniyet müdürleri protesto edildi, hükümet protesto edildi. Tabiî, bütün bu olaylardan sonra, hükümetin, hâlâ, istifa etmemiş olmasını hayretle izliyoruz.

Bakınız, bu konuda Sayın Ecevit ne diyor: "İnsanın aklına bir yerlerden düğmeye basıldığı olasılığı geliyor. Polisler, zaman zaman, duygularına kapılabilirler, tepki duyabilirler; fakat, izinsiz olarak sokaklara dökülürlerse, işler çığırından çıkar." Bunu, Sayın Başbakan ifade ediyor.

Sayın Başbakana soruyoruz : Sayın Başbakan, düğmeye basılan bir yerleri açıklamak zorundasınız. Bir yerler neresidir? Düğmeye kimler basmıştır? Düğmeye basılan yer ve düğmeye basanlar hükümetin egemenlik alanı dışında mıdır? Hükümetin bunlara gücü yetmemekte midir? Eğer sözümüz geçmiyor, gücümüz çatmıyor diyorsanız, koltukta niçin oturuyorsunuz? (FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, olayları tasvip etmek kesinlikle doğru değil. Ancak, sebeplerini iyi tespit etmek, bu yanlış gidişatın önüne geçecek tedbirleri almak mecburiyeti var. Ancak, bu hükümetin de bu noktada hiçbir şey yapması, maalesef, mümkün değil.

Bu polislerin en önemli sorunu ekonomiktir. 300 milyon lira maaşla, İstanbul'da ev kirası verip aile geçindirmek zorunda kalan bir polis memurunun bir gün patlayacağını önceden tahmin etmek gerekirdi. Karda kışta, trafikte, toplumsal olaylarda canı pahasına görev yapan polisin, karnının doyması, çoluk çocuğunun nafakasını düşünmemesi, kafasının rahat olması lazım. Bu olayların tekerrür etmemesi için yapılacak tek şey, polisin alınterinin karşılığını, emeğinin hakkını vermektir. Faize verdiğiniz paraları polise verin, morali de düzelir, olaylar da son bulur.

Değerli arkadaşlar, tabiî ki, bir önemli nokta da, polisin silahlandırılması, kullandığı silahlar. 50 000'den fazla polisin belinde, bugün, sadece, Kırıkkale tabancası var. Otomatik silahlar niçin toplandı? Teröristte, anarşistte her türlü silah varken, polise Kırıkkale tabancasıyla görev yaptırmak haksızlıktır.

Değerli arkadaşlar, mahallî idarelerin üzerinde durmamız lazım, daha birçok konu var; ama, vakit alabildiğine daraldı. Ben, özet olarak, birer cümle halinde şunları ifade etmek istiyorum: Mahallî idareler yasa tasarısını muhakkak Meclise getirin, yasalaştıralım.

Belediyeler hakkında yaptığınız partizanca tutumdan vazgeçin. Şu Afet Kararnamesi, bu hükümetin yüzkarasıdır. Afete uğramayan bölgeye afetten yardım yapın, öteki belediyenin hakkını alın, ötekine verin.

SSK borçlarından dolayı belediye başkanlarının maaşlarının haczi, ev eşyalarının haczi, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen, utanç verici bir uygulamadır. O zaman, sayın bakanların da, sayın genel müdürlerin de, devlet borçlarından dolayı maaşlarının haczi hatıra gelir, ev eşyalarının haczi hatıra gelir; bu, devlet uygulamasına yakışmaz.

BAŞKAN - Sayın Esengün, süreyi 2 dakika aştınız.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Kurban bayramı geliyor. Sayın Bakanım, kurban derisine el atmaktan lütfen vazgeçin. Milletin ibadet için kestiği ve istediği yere vermek durumunda olduğu, anayasal teminat altında olan mülkiyet hakkının bir uygulaması olan ve uygulamada, yargısız zoralım haline dönüştürülen kurban derilerine tecavüzden vazgeçin.

"Kıyım yasası" diye Meclise getirdiğiniz o yasayı, inşallah -bayram ertesine attınız- hiç getirmezsiniz. Şu anda İçişleri Bakanlığında, biliyoruz, kaymakamlar, çeşitli görevliler, bu yasadan dolayı tedirgin durumdalar ve bu yasanın da -herkes tarafından ifade ediliyor- ilk hedefi, mütedeyyin, vatansever, çalışkan kaymakamlar, hâkimler, savcılar. Bunun vebalinin altından kalkamazsınız.

Ben, sözümü burada bitirmek mecburiyetindeyim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe, İçişleri Bakanlığı camiasına, Jandarmamıza, Emniyetimize hayırlı olsun diyorum; hürmetlerimi arz ediyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Esengün.

Sayın Korkutata, buyurun.

Siz, 7 dakikada çok iş başarırsınız Sayın Korkutata.

FP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) -Ben, size inanıyor, güveniyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Partim adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Yaklaşmakta olan Ramazan Bayramı dolayısıyla bütün vatandaşlarımızın ve İslam âleminin bayramını kutluyorum. Yine, Afyon'da meydana gelen depremden dolayı bütün vatandaşlara ve ülkemize başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, içişleri denince, akla, ülkenin bütünü geliyor, valisiyle, kaymakamıyla, muhtarıyla, il genel meclisiyle, ülkenin tamamı geliyor. Dünyada, ülkenin tamamına hitap eden, alanı bu kadar geniş olan, başka bir bakanlık da yoktur ve dünyada, bu kadar merkeziyetçi bir başka ülke de yoktur. Zaten bu asırda, artık ülkeler yönetimleri yerinden yapıyor. Yerinden yönetimler daha katılımcı, daha gerçekçi, daha isabetli karar almakta, daha tasarrufçu ve daha hızlı olmaktadır.

 Maalesef bizim ülkemizde de, yıllar yılıdır yazarı, çizeri, siyasetçisi, siyasî partisi, herkes bu ülkenin artık yeniden yapılanması gerektiğine inandığını basa basa söylüyor; ama, ne acıdır ki, İçişleri Komisyonunda müteaddit defalar, bütün partilerin de ittifakı sağlanmak suretiyle, bir tasarı hazırlandığı halde, bu Meclise gönderildiği halde ve şu anda da var olduğu halde, sonradan da yine, yeni İçişleri Bakanıyla birlikte tasarılar on defa elden geçtiği halde, bir türlü bu Genel Kurula getirmek nasip olmadı. Hani, Sayın Başbakan "düğmeye bir yerden basılıyor" diyorya, bana göre bir yerden değil, birkaç yerden basılıyor; ama, nasıl basıldığını biz de bilmiyoruz; bunu bulmak da iktidarın görevidir.

Gerçekten var; ama, ben şunu söylemek istiyorum ki, evet, bu ülkenin yeniden yapılanmasını istemeyen kronikleşmiş hastalar vardır ve yıllar yılıdır vardır. Nasıl; takatsiz siyasetçiler bunların başında geliyor, yetkileri eline geçirmiş, imparator gibi kullanan kurum ve kuruluşlar bunun başında geliyor, küçülen; fakat, çelikleşen bir devletten çok, yetkileri kendi elinde olan, kargaşa içinde olsa dahi kendisinin inisiyatifinde olan bir devlet isteyenler bunun başında geliyor. Yine, kargaşadan istifade eden ve karanlık dehlizlerde kendilerine rahatlıkla yol bulan insanlar bu yasanın çıkmasını istemiyor. Yani, bu ülkenin hep merkezden yönetilmesini, yetkilerin ellerinde olmasını ve her yere onların talimat vermesini isterler. Onlar, onlar olmasa bu ülke batar şeklinde imaj yaratmasını bilenlerdir. Ayrıca, bu insanlar, Meclis içinde ve Meclis dışında bu konuyu dillendiren insanları zaman zaman vatan hainliğiyle dahi itham etmektedirler.

Değerli arkadaşlar, bu asırda, artık, bürokratik devletten demokratik devlete geçmek mecburiyetindeyiz; kendimizden yönetim değil, yerinden yönetime geçmek mecburiyetindeyiz. Aklın yolu birdir, bütün dünya da böyle hareket etmektedir. On yıldır dünyanın birçok yerel yönetimini, komisyon olarak da, şahsım olarak da tetkik ettik; bütün dünyada artık herkes yerinden yönetime değer veriyor.

Yerinden yönetimin getirdiği çok farklı bir şey de şudur : yerel yönetimler aynı zamanda siyasetin okuludur, anasıdır. Burada, il genel meclislerinde, belediye meclislerinde siyasî terbiye alanlar, merkezî hükümetlere geldikleri zaman da daha çok başarılı olurlar; ama, bu, maalesef bizim ülkemizde bir türlü kabul edilemiyor.

Değerli arkadaşlar, bizim ülkemiz, kargaşadan, sıkıntıdan çok çeken bir ülke. Evet, yüzlerce milyar dolar paramız havaya atıldı. Ben, bu vesileyle, doğu ve güneydoğuda meydana gelen ciddî sıkıntılardan sonra, 1999 yılında, seçim sonrası dedim ki, bu memlekette, artık, nispî bir huzur var; ama, bu huzurun devam edebilmesi, kalıcı olması için, mutlak şekilde, bu bölgenin, bu Meclis tarafından kurulan bir komisyon marifetiyle...

BAŞKAN -  Sayın Korkutata, bir dakikanızı rica edeyim.

Arkadaşlar, çalışma süremizin sonuna geldik; Sayın Korkutata'nın konuşmasının bitimine kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Korkutata.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Baş-kanım.

Bir araştırma komisyonu kurulması talebim oldu. Önergeyi hazırladım; sağ olsun, bütün partiler imzaladı. MHP'deki arkadaşlar "biz de buna katılı-yoruz, sonra imzalarız" dediler; bunu, Meclise verdik; 21.10.1999; bütün siyasî partiler de imzaladılar. Burada diyoruz ki: Artık, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, bölge kalkınma valiliğine dönüşmelidir. Bu bölgenin sorunları ciddî olarak tespit edilmelidir. Bu ülkede, yüzde 50'ler nispetinde işsizlik var; eğer, korucular çıkarılırsa... Bu ülkede, millî gelir, değişik illerde, 454'ten 1 000-1 200 dolara kadar çıkıyor; ciddî sıkıntılar var; yıllar yılıdır yatırım yapılamadı. O zaman, şimdi, bir şeyler yapalım, kalıcı bir şeyler yapalım ve bir daha, burada, terör, ülkenin her tarafını göz yaşına boğmasın. Gerçekten, yapılanlar yapılmış; hizmet yapılacak durum şu anda bölgede var; fakat, bugüne kadar, ne acıdır ki, gündemdışı bir iki konuşmama rağmen ve zaman zaman hatırlatmama rağmen, bir türlü, bu önerge ele alınmadı. Bu önergenin, bir an önce ele alınması şarttır.

Değerli arkadaşlar, zaman çok az; fakat, söylenmesi gereken çok şey var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Korkutata, 2 dakika içerisinde toparlayınız efendim.

Buyurun.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, birincisi, acaba asayiş berkemal mi diyoruz; fakat, maalesef, kırmızı ışık yanıyor; hiç de berkemal değil; çünkü, yollar belli, yürüyenler belli, hapishaneler belli, çeteler belli; çeşitli sıkıntılarımız var; üstüne üstlük, polisler yürüyor. Bu, ne Adalet Bakanının ne de İçişleri Bakanının kusuru değildir; bu, bir yapılanma sorunudur; yeniden yapılanma olmadıkça, bu sorunlar zaman zaman olacaktır ve bize de pahalıya mal olacaktır.

Değerli arkadaşlar, süremin sonunda, mutlak şekilde, hiçbir arkadaşın değinmediği bir konuya değinmek istiyorum.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Trafik...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Evet; trafik konusu. Gerçekten, günde 20 insanın hayatını kaybettiği ciddî bir terörle karşı karşıyayız; ama, ne hükümetimiz ne Meclisimiz ne ülkemiz ne insanımız, buna yeterince önem vermiyor; bunu açıkça söylüyorum. Zira, Maliye Bakanlığı, kanun emredici olmasına rağmen, bu fona ayrılan paranın yüzde 10'unu vermiyor; 1999 yılında, 30 trilyon-31 trilyona yakın paranın, ancak 980 milyarını veriyor; olmaz, kabul edilemez bir şey.

Bunun yanında, yine, bugün, 125 inci madde, kesin olarak, orta dereceli okullara ders konulmasını emretmiş; okulların tamamında yoktur, bir kısmında vardır. Bu da yetmiyormuş gibi, bu dersi verecek hiçbir insan, bu ülkede, üniversiteler tarafından yetiştirilmemiştir; acı bir şey. Herkes, gidip, ilkokul öğrencisine, ortaokul öğrencisine, bilse dahi, ders veremez; ancak, yetişmiş öğretmenler buna ders verebilir; buna, polis de veremez, bilen insan da veremez. Bunu, kendileriyle de, müteaddit defalar konuştum; ama, yeni yeni...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum; çok önemli. Ülke trafiğiyle ilgili tek kelime...

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, dersini tamamlasın...

BAŞKAN - Efendim, benim prensibim...

Teşekkür ediyorum.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Ben, belki duyarlar diye, şunu söylemek istiyorum, söylüyorum. Bayram geliyor, bütün vatandaşlarımız yollarda dikkatli olsun hem kendilerini hem de karşıdaki insanları korusun.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Korkutata.

Saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 13.06

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Mehmet BATUK (Kocaeli), Melda BAYER (Ankara)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764, 1/765, 1/740, 3/642, 1/741, 3/643) (S. Sayıları : 552, 553, 554, 555) (Devam)

A) KÜLTÜR BAKANLIĞI (Devam)

1. – Kültür Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Kültür Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. – İçişleri Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – İçişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. – Emniyet Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1. – Jandarma Genel Komutanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Dokuzuncu turda, ANAP, DYP ve Fazilet Partisi grupları adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına 6 konuşmacı arkadaşımız var.

Süreler 5'er dakika mı efendim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Eşit efendim.

BAŞKAN - Ben, arkadaşlarımdan özellikle rica ediyorum; çünkü, 30 dakika içerisinde bölündüğünde 5 dakikalık süreler hassas; bu 5 dakikalık süreye riayet etmelerini; çünkü, uzatmanın fazla sıkıntı yaratacağını düşünüyorum. O nedenle, takip eden arkadaşımızın da hazır olmasını özellikle istirham ediyorum.

Konuşma sırasını söylüyorum: Abbas Bozyel, İrfan Keleş, Melek Karaca, Basri Coşkun, Şaban Kardeş, Hasari Güler.

İlk söz, Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel'e aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bozyel, süreniz 5 dakika; sizi uyaracağım.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepi-nizi saygıyla selamlıyorum.

Türk kültürünü, dünyadaki hâkim mevcut kültürlerin üzerine çıkarma mücadelesini veren Mustafa Kemal Atatürk, Mart 1923'te yaptığı konuşmada aynen şunları söylemiştir: "Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela, bizim, kendi benliğimize ve milletimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün ef'al ve hareketimizle gösterelim. Bilelim ki, millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin esiridir ve asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yaklaşık ikiyüz yıldır, doğu, batı ve bütün değişik medeniyetlerin kültür, siyasî, ekonomik ve askerî taarruzlarına muhatap olmuş milletimiz, bugün de aynı zihniyetlerle karşı karşıyadır. Sadece metotlarını değiştiren bu yabancı, müdahaleci zihniyetler karşısında ancak millî kültürümüzün yaratacağı güçlü fikir ve mefkûrelerle bize kazandıracağı millî şahsiyet ve hassasiyetle ayakta kalır ve mutlu oluruz.

Her türlü kopyacılık ve taklitçilik, millet gerçeğimize ihanettir. Gelişmek ve mutlu olmak sırrını, başkalarının dünyasını ısrarla araştırmak yerine, kendi mukaddeslerimize, kendi kavrayışlarımıza dönerek, büyük bir millî kültür hareketi başlatarak çözeriz. Çağdaşlaşmak, asla, insanın, millî-manevî ikliminden uzaklaşıp, kendini reddedip başka medeniyetlerin istek, arzu ve menfaatlarını gerçekleştirmek demek değildir.

Sayın Başkan değerli milletvekilleri, kültür, geçmiş nesillerin sonrakilere miras bıraktıkları bir millî ve manevî değerler bütünü ise, bizim de, yarınlara neler bırakacağımızın hesabını iyi yapmamız gerekiyor. Şayet, bir millet varsa, bir kültür ve tarih olacaktır. Tarihini ve kültürünü yaşatamayan milletlerin ömrü az olur. Öyle ise, binlerce yıllık Türk tarihini ve kültürünü hiçe sayan, yok sayan dahilî, haricî bütün güçlere karşı devletimiz, Türkiyemizde çağdaş bir millî kültürün teşekkülü ve kuvvetlendirilmesi yolunda öncülük etmelidir; çünkü, devlet, milletimizce kabullenilmiş, asırların süzgecinden geçerek bu günlere kadar getirdiği hem devlet idaresinde hem millet hayatında çok mühim olan bu zenginliklerini korumak ve kollamak mecburiyetindedir.

Dolayısıyla, milletin kendini adaletle idare etme, kendini tehlikelerden muhafaza kılmak ve saire gibi maksatlarla organize olarak kurduğu sosyal müesseseler bütünü olan devletimizin kurumlarından biri olan Kültür Bakanlığı, bir taraftan, Türk Milletinin kaynaklarına uzanabildiğimiz her çağda ve coğrafyada yarattığı fikir, sanat, edebiyat gibi eserlerini milletin hizmetine sunarken, diğer taraftan, kültürümüzün gelişmesine ve beslenmesine faydalı olabilecek bütün eserleri, malzemeleri, yaşayan nesillerimizin istifadesine sunmalıdır. Böyle bir kültür politikası, devleti meydana getiren bütün kurumların da yolunu aydınlatıcı bir görev üstlenmiş olur ve  aynı zamanda, millî kültür siyasetimiz, hem milletimizin bütün fertlerini kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde millî şuur ve ülküler etrafında toplama hassasiyetini ve çalışmasını uygulamalı, hem de milletimizi, dünya milletleri içinde, diğer milletlerle eşit haklara sahip, onurlu, itibarlı bir mevkide, millî birlik içinde yüceltmeyi daimî bir gaye ve hedef bilmelidir.

Bunun da öncelikle ve ehemmiyetli olanı da kuşkusuz ki, dil müşterekliğidir. Milletin bölünmezliği, bölünmeyen diliyle sağlanır. Tarihi, kültürü her şeyi onunla yaşar. Milletin birliği, bir olan diliyle kaimdir. Dolayısıyla, Türk Milletinin bayrağı, vatanı, dini, devleti, ezanı, Kur'anı, tarihi nasıl birse, dili de birdir.

Bu noktada bir diğer önemli husus, "dilde sadeleştirme" adı altında, güzel Türkçemizin fakirleşmesine asla müsaade etmemeliyiz. Çünkü, dilden koparılan her kelime, beraberinde yüzlerce yıllık hazineyi götürür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Milleti, çok köklü bir tarihe ve çok yüklü bir kültür birikimine sahiptir; çok geniş bir coğrafyayı kendisine yurt edinmiştir...

BAŞKAN - Sayın Bozyel, son dakikanız, bitiyor efendim.

ABBAS BOZYEL (Devamla) - Kültürümüzün muhtevalarını işlerken, yorumlarken ve zenginleştirirken bu temel karakterlere müracaat etmek gerekir. Bu münasebetle, kültürümüzün ve tarihimizin bin yıldır yurt edindiği Anadolu topraklarının ötesindeki Türkistan ve Azerbaycan'ı asla unutmamalıyız. Türkistan diyarından kopup, Azerbaycan üzerinden geldiğimiz ve vatanlaştırdığımız Anadolu'nun, yani, bizlerin tarihî ve kültürel kökleri, hayat damarları, kaynakları oradadır. Oralar bizim şahdamarımızdır; ideallerimizi süsleyen Türk millî mefkûresinin  temel taşlarıdır.

Türkiye dışındaki Türk cumhuriyetleri ve topluluklarıyla ve Avrupa'daki vatandaşlarımızla her türlü kültürel münasebetleri kurmalıyız temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Keleş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Son konuşmacıya süre bırakırsanız sevinirim.

MHP GRUBU ADINA İRFAN KELEŞ (Çankırı)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, bugün müzakerelerini yaptığımız Kültür Bakanlığının bütçesi hakkında görüşlerimizi ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Bu arada, depremde hayatını kaybeden aziz vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Bir milletin kendine özgü değerlerini, yani, millî kültürünü muhafaza ederek, onu, tabiî şekilde geliştirerek medenî dünyada yerini alması gerekir. Bu bakımdan, din, dil, ahlâk, tarih, sanat, dünya görüşü gibi unsurlar, bir milletin kültürünü teşkil eder, ancak bu unsurların korunmasıyla millet hayatı yabancılaşmaktan korunmuş olur. Bu değerler, aynı zamanda, diğer milletlerden farklılığımızı da ortaya koymaktadır. Kültürümüz, milletimizi bir taraftan geçmişe bağlarken diğer taraftan da geleceğe taşımaktadır. Coğrafyayı vatan yapan, şehit kanlarıyla birlikte, o topraklar üzerindeki kültür varlıklarımızdır. Hangi türden olursa olsun, bu eserler korunmadan, onlara sahip çıkmadan, vatandan söz edilemez. Anadolu'dan Balkanlar'a kadar, hangi ilimize gidersek gidelim, sanat eserlerimiz Türk çocuklarının geçmişle bağ kurmasının en önemli belgeleridir. Bu sanat eserlerimizi korumak hepimizin görevidir.

Ancak, Kültür Bakanlığımızdan sanatın ve sanatçılarımızın korunması ve desteklenmesi konusunda daha etkin çalışmalar bekliyoruz; yurtiçi ve yurtdışındaki eserlerimizin öksüz bırakılmamasını diliyoruz. Son yıllarda sıkça tartışılan ve gündemden düşmeyen yeni dünya düzeni ve küreselleşme gibi kavramlar, yeni siyasî ve sosyal modeller oluşturma çabalarının birer ifadesidir.

Nitekim, gelişmiş ülkeler, küreselleşme sürecinde kendi kimliklerini koruyarak dünyaya daha fazla açılma, dünya ticaret hacminden daha fazla pay kapma peşindeyken, Türkiye gibi ülkelere, bunun tersi aşılanmaya çalışılmaktadır. Millî bağımsızlık yerine, bağımlılık; hükümranlık haklarından, yeni dünya düzeni uğruna fedakârlık, anadilimiz Türkçe gibi, temel kültür unsurlarından uzaklaşma veya bunları yozlaştırma, üniter devlet yapımızı zedeleme, idarî yapımızda eyalet sistemi gibi, garip yapılanma örneklerinin telaffuz edilmeye başlanması, bu çerçeve içerisinde mütalaa edilmelidir.

Son zamanlarda ortaya konulan ve ülkemiz için önemli bir tür tehlike unsuru haline gelen kültür mozaiği yakıştırmaları, maalesef, birtakım aydın ve politikacılar tarafından dile getirilmektedir. Halbuki, bu niteleme, Türkiye gerçeğiyle hiç bağdaşmamaktadır. Mozaik özelliği taşıyan bir toplumun sosyal yapısında, milletleşme süreci gerçekleşemez.

Ülkemiz açısından meseleye baktığımızda, sadece iman bakımından değil, taşını toprağını şehit kanlarıyla yoğurduğumuz, Müslüman Türk kültürünü nakış nakış işlediğimiz bu vatanın mozaik olduğunu iddia etmek, ilme de, akla da ters düşmektedir. Bu iddia sahipleri, gaflet içinde değillerse, hıyanet içindedirler. Bazı kafası karışık aydınların, Türk kültürünü, mozaik bir kültür olarak görmelerine müsaade edemeyiz. Elbette, kültürler arasında alışverişler olmuştur; ancak, ta-rihin en eski milleti ve en eski kültürlerinden biri olan Türk kültürü, tarihin hiçbir döneminde millilik vasfını kaybetmemiştir. Dalından kopmuş bir yaprağın akıbetini rüzgârın tayin ettiği gibi, bu mozaik kafalı aydınlar da, dün Rusçuydu, bugün de Batılı olmuşlardır.

Biz, kökü mazide olan atiyiz.

BAŞKAN - Sayın Keleş, son dakikanızı geçiyorsunuz.

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Gıdamızı köklerimizden alacak, milletimizin sorunlarını da aklın ve ilmin aydınlık ışığında çözeceğiz. 2000'li yıllara girerken, çağın gerisinde kalamayız. İlimde, teknikte, medeniyet yarışında en ileri ülkeler seviyesine gelmek zorundayız.

Milletçe, Avrupa Birliğine girme noktasına geldik. Avrupa Birliğine girerken, Türklüğümüzden, inançlarımızdan ödün veremeyiz. Burada, Kültür Bakanlığımıza çok önemli görevler düşmektedir. Gelişen dünya şartları içerisinde, Türk kültürünü koruma, yaşatma, yayma konusunda, nereden gelirse gelsin, her türlü bozguncu çalışmaya karşı zamanında etkin tedbirler alınmalıdır.

Kültür Bakanlığımız, Türk kültürünü, temel ve aslî politika olarak değerlendirmelidir. Türk kültürünü tahlil ve tetkik edici çalışmalar teşvik edilmeli, Türk kültürünün, nesilden nesile en mükemmel bir şekilde aktarılması, tanıtılıp, yaygınlaştırılması çalışmalarına hız verilmelidir. Kısa zamanda Türk dünyası kültür merkezleri kurulmalı, dış ülkelerde kültür merkezleri açılmalı, Türk kültürünün elkitabı hazırlanmalı, kültür varlığımızın arşiv çalışmaları yapılarak, bunlar üzerinde çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi, her zaman, unutulmaması gereken ilk şeyin, tarihiyle, diniyle, kültürüyle barışık olmayan ya da barışık olmayı beceremeyen...

BAŞKAN - Sayın Keleş, 2 dakikayı aştınız...

İRFAN KELEŞ (Devamla) - ...toplulukların millet olarak kalamayacağı gerçeğine inanmaktadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Karaca, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MELEK DENLİ KARACA (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin sayın üyeleri; Kültür Bakanlığının 2001 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepi-nizi saygılarımla selamlıyorum.

Buraya gelmeden önce, Sayın Bakanın bütçe sunuş konuşmasını dikkatle okudum. Hakikaten, bütçe imkânlarının müsaade ettiği nispette, kültürümüzü ve millî değerlerimizi korumada gösterdiği gayretten dolayı kendisini ve Bakanlık çalışanlarını tebrik ediyorum; ancak, yeni bir yüzyılın ilk yarılarını ifa ettiğimiz şu dönemlerde, Kültür Bakanlığına, her zamankinden daha çok sorumluluk düştüğüne ve daha da çok özen gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. Bugün, onca yıl geride kalan nesillerin hayallerini bile süsleyememiş olan birçok teknolojik gelişmeler, günlük hayatımızın bir parçası haline gelmiştir.

Geometrik hızla gelişen bilgi ve teknolojiye uyum sağlamak mecburiyetinin yanı sıra, kendi kimliğimizin ve öz benliğimizin kaybolmamasına dikkat etmek, geleceğimiz açısından çok ciddî önem arz etmektedir. Bu bilgi çağının nimetlerini, devletimizin ve milletimizin yüce menfaatleri doğrultusunda kullanabilmemiz için, millî kimliğimiz olan kültür değerlerimize daha sıkı sarılmamız, kültürümüzü gelecek nesillere aktarırken, geçmişimizle de barışık olmamız gerekmektedir. Zira, dünyamızda, silahla yapılan savaşların yerini, artık, kültür savaşları almıştır. Bir milleti tarih sayfasından silmenin en kolay yolu, onu kişiliksiz bırakmaktan; yani, kültüründen, benliğinden koparmaktan geçmektedir. İşte, ülkemiz de böyle bir tehlikeyle karşı karşıyadır.

Batılı olmadan modernleşmek... Yine, rahmetli Osman Turan Hocamızın dediği gibi, Batı'nın ilmini, tekniğini alırken, İslam ve Türklüğün potasından geçirip müzahrefatı atmak mümkün iken, Batılı olmak uğruna nesiller birbirine yabancılaştırılmış, yabancı hayranlığı nesillere egemen kılınmış, kültürel yozlaşmanın da temelleri atılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültürel yozlaşmamızın en önemli kriterlerinden biri de, dilimizin yok edilmeye çalışılmasıdır. Halbuki, dil, insan topluluklarını bir araya getirerek millet olma özelliğini kazandıran en güçlü vasıtadır. Oysaki, bugün sayısız televizyon kanallarının yayın yaptığı ülkemizde, dilimizin nasıl katledildiğini, Batı hayranlığı uğruna caddelerimizin, işyerlerimizin nasıl yabancı kelimelerin istilasına uğradığını dehşetle görmekteyiz.

Evet, Batı'nın kültür angajmanı altında tutulan devletin eğitimi ve kültür kurumlarını, televizyon ve diğer iletişim araçlarını, millî kültür lehine değiştiremediğimiz takdirde, millî karakterimizi kaybedeceğimiz endişesini taşımaktayız; çünkü, bugün ulaştığımız iletişim teknolojisi, bir milleti ihya edebileceği gibi, kendi benliğinden uzaklaştırıp, bir sürü haline dönüştürme gücüne de sahiptir.

Çağlar boyu üç kıtaya medeniyet götürmüş milletimiz, birçok badirelerden, millî kültür ve şuuruyla kurtulmuştur. Bugün, emperyalist ülkeler, hedef aldıkları ülkelerde, kendi kültürlerinin yayılmasının ve yaşatılmasının planlarını yapmaktadırlar; bunu da, uygarlık, ilericilik veya Batılılaşma kalıplarına oturtmaktadırlar.

BAŞKAN - Sayın Karaca, son dakikaya...

MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - Sayın Başkan, daha 2 dakika oldu.

Dolayısıyla, millî kültürel değerlere saygılı olan kitlelerin karşısında tamamen yabancılaşmış, millî, tarihî, kültürel zenginliklere düşman kitleler oluşturulmuştur ki, birbirleriyle düşman cephelerin varlığı "böl parçala yut" taktiği için en müsait ortamı teşkil etmektedir. En son dönemde yaşadığımız olaylar, işte, bu taktiğin bir tezahürüdür. Kültür yozlaşmasının ve kaybının önüne geçilmedikçe, güçlü iktidar, güçlü devlete ulaşmamız mümkün değildir; oysaki, bugünkü hedefimiz, kökü mazide olan bir ati; yani, nihai hedefte, lider Türkiye'nin inşasıdır.

Değerli milletvekilleri, bu noktadan hareketle birkaç öneride bulunmak istiyorum: Kültürümüz, bizim için en önemli mirasımızdır; geleneklerimizi, göreneklerimizi, törelerimizi, inanç sistemimizi, sanatımızı, müziğimizi, estetik anlayışımızı ve sosyal ilişkilerimizi bozmadan, çağın yeniliklerini de katarak, bizden sonraki kuşaklara devretmek zorunda olduğumuz unutulmamalıdır. Nesiller arası kültür kopukluğunu giderici tedbirler alınmalıdır. Evrensel kültüre, millî motiflerle katılabileceğimiz asla unutulmamalıdır.

TV yayınlarının millî kültürümüze zararları açısından, Kültür Bakanlığı-RTÜK işbirliği için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. TV kanalları, günlük dedikodular, özel hayatların mahremiyeti, kavga, zaman zaman da Türk motifleriyle alay edilen programlarla doludur.

Diğer taraftan, günlük basınımız da, maalesef, meşru olmayan hayat biçimini özendirici ve teşvik edici; diğer yandan, "haftalık ilave" adı altında, evlerimizin haremine sokulan, Türk toplumumu-zun ahlak anlayışına ters düşen yayınlarla doludur.

BAŞKAN- Sayın Karaca, son konuşmacıya zaman kalmıyor;  bilgilerinize sunuyorum.

MELEK DENLİ KARACA (Devamla)- Bütçelerin yetersizliği düşünülerek, Türk Kültürünü Tanıtma Vakfı gibi vakıf kurulmalı ve bu vakıf, Türk cumhuriyetleriyle işbirliği yapmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; derya, deniz bir alanda, kısıtlı bir zaman diliminde konuşmak hayli zor oluyor. Bu bakımdan, yöremle ilgili sorunlara kısaca değineceğim:

Kültürümüzün bir parçası olan sanatsal faaliyetlerin, nesillere intikalinde tiyatroların önemli bir yeri olduğu malumunuzdur. Benim memleketim Çorum'da da bir devlet tiyatrosu vardır; ancak, Çorum Devlet Tiyatrosu, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne bağlı, merkezden yönetilen taşra birimi niteliğindedir. İdarî ve malî konulardaki ihtiyaçları Genel Müdürlükçe karşılanmaktadır. Tiyatromuz, altyapısı itibariyle, yerleşik olmaya aday tiyatrolardan birisidir. Tiyatromuz, gerekli ve eksik olan kadroların verilmesiyle, bölge tiyatrosu halinde hemen faaliyete geçebilecek düzeyde bir yapıya sahiptir.

Sayın Bakanımızın bütçe sunuş konuşmasına istinaden, Yeni Çorum Müzesinin 2000 yılı sonuna kadar açılacağına dair sözü vardır. Bu sözüne, yerleşik Çorum Devlet Tiyatrosunun da eklenmesi bütün hemşerilerimizi memnun edecektir.

Diğer bir husus da şudur: Anadolumuzun kültür mozaiğinin, tarihin katmanları içerisindeki büyük medeniyetlere ait kalıntılarının çoğunu Çorum İlimiz bağrında taşımaktadır. Bunlardan en önemlisi de, Ortaköy İlçemiz dahilinde 9 kilometrekare alana yayılan ve çağında adının Şapinova olduğu tespit edilen Hitit Şehridir. Kültür Bakanlığının izniyle, Ankara Üniversitesi adına yapılan kazı çalışmalarında bulunan 3 500 adet çivi yazılı tabletler, çok önemli bilgilerle, Anadolu tarihine ışık tutmaktadır. Anadolumuzun kültürel çalışmalarına kendisini adamış olan Sayın Bakandan, çok az bir ödenekle yürütülmeye çalışılan bu arkeolojik hizmetin ödeneğinin en az 2 katına çıkarılması ve Bakanlık kaynaklarından 2001 yılı için 10 milyarlık bir destek sağlanması, en büyük isteğimiz ve ricamızdır.

Sözlerimi, Büyük Atatürk'ün bir ifadesiyle bitirmek istiyorum. "Cumhuriyetimizin temeli yüksek Türk kültürü ve Türk kahramanlığıdır." Bu sözü yüreğimizden hiç çıkarmayalım.

Atalarımızdan miras aldığımız kültürümüzü, torunlarımıza, yozlaştırmadan emanet etme duygu ve düşüncesiyle, Kültür Bakanlığı bütçesinin, memleketimize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, tekrar saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karaca.

Buyurun Sayın Coşkun.(MHP sıralarından alkışlar)

Tabiî, bu arada da, Sayın Hasari Güler'e de zaman kalmayacağı kanısındayım.

MHP GRUBU ADINA BASRİ COŞKUN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşları hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarken, içinde bulunduğumuz ramazan ayını ve idrak edeceğimiz Ramazan Bayramınızı da şimdiden tebrik ediyorum.

İçişleri Bakanlığı, kanunda sayılı görevleri yerine getirmekle görevli bir kuruluşumuzdur. Bu görevleri yerine getirirken, gerek araç gereç gerekse kalifiye eleman eksikliği de bilinen gerçeklerimizdendir. Uluslararası kalitede hizmet beklediğimiz İçişleri Bakanlığımıza, gerekli altyapıyı ve şartları hazırlayacak imkânları da vermek Meclisimize düşmektedir.

Burada, hafta başında kaybettiğimiz polislerimiz ile şimdiye kadar kaybettiğimiz güvenlik kuvvetleri mensupları ile vatandaşlarımızdan şehitlerimize Allah'tan rahmet, acılı yakınlarına sabırlar, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Son olaylar da göstermiştir ki, güvenlikle ilgili görevlendirdiğimiz personelimizin eğitiminde eksikliklerimiz bulunmaktadır. Bunun süratle telafisine gidilmelidir. Bunu söylerken, personelin çalışma şartları ve imkânları, günümüz şartları da göz önüne alınarak iyileştirilmelidir.

Daha etkin ve verimli güvenlik gücü istiyorsak, insan hakları uygulamasına önce polisimizden başlamamız lazımdır. Bunun için, polis çalışma saatleri yeniden düzenlenmeli, alınacak personel için kadro verilmelidir.

Emniyet Teşkilatı Personel Kanununun mutlaka çıkarılması gerekmektedir. Emniyet hizmetleri, sınıfı ve diğer personelin ücretleri günün şartlarına göre yeniden düzenlenmeli, ekgöstergeleri artırılmalıdır. Polisimiz emekli olunca maaşları yarı yarıya düştüğünden dolayı, emekliliği hak edenler dahi emekli olmayı istememektedirler. Emekliliklerinde de geçinebilmelerini teminen, ekgöstergelerinin artırılması sağlanmalıdır. Emniyet hizmetleri tazminatının, hiç değilse yüzde 50'sinin emekli maaşına yansıtılması gerekmektedir. Polise 4 üncü dereceden itibaren uygulanmakta olan ekgösterge, sağlık personeli, eğitim personeli ve askerî personele uygulandığı gibi, 8 inci dereceden itibaren uygulanmalıdır. Lojman verilmeyen polislere, görev şartları göz önüne alınarak, gerçekçi bir kira yardımı yapılmalı; böylece polisin, suç işlenen, suç potansiyeli yüksek varoşlardan kurtarılıp, meslek şeref, haysiyet ve onuruna yakışacak yerlerde yaşaması temin edilmelidir.

Aylık ücretlerdeki düşüklük sebebiyle polisler başka kuruma geçmek istemektedirler. Bu sebeple, maaşlarının mutlaka yükseltilmesi gerekmektedir. Askerliğini yapmamış polis memurlarına da mutlaka, Meclisimizin bir kolaylık sağlaması gerekmektedir.

Emniyet teşkilatının genel bütçeden aldığı pay yüzde 2,5 civarındadır. Eğer, bu teşkilattan etkin ve memnuniyet verici bir görev bekliyorsak, bu payın yüzde 7'ler seviyesine yükseltilmesi gerekmektedir.

Malumlarınız olduğu üzere, uzun süredir terör belasıyla mücadele eden güvenlik güçlerimiz önemli başarılar elde etmiş, hele teröristbaşının ele geçirilmesiyle, doğu ve güneydoğuda bozulan sosyal ve ekonomik dengelerin yeniden kurulabilmesi, hükümetimizin gerekli tedbiri alması, güvenlik güçlerine tekrar yoğun bir ihtiyaç duyulmasını önlemek amacıyla güven ortamının tesisi yönünde göstermiş olduğu gayreti takdirle karşılıyoruz.

Karşılaşılan sorunların çözümü için hızla gelişen polis teşkilatımızın, altmışüç yıllık kanunla idaresinin zor olduğu, söz konusu kanunda yapılan değişikliklerin günümüzdeki gelişmelere tam olarak cevap veremediği için tekrar gözden geçirilmesi, özellikle, enformasyon hukukunda doğan boşlukların, akademik düzeyde üniversitelerle işbirliğine gidilmek suretiyle doldurulması, böylelikle, bilgisayar ve telekomünikasyon suçları ile organize suçların önlenmesi konusunda eksiklikler hızla giderilmelidir.

Son günlerde yapılan başarılı yolsuzluk ve hırsızlık operasyonları, milletin, devlete olan güvenini sağlamıştır. Burada, Sayın Bakanımıza ve operasyonları gerçekleştiren emniyet güçlerine teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.

Muhtarlarımızın, il genel meclislerinin ve belediyelerin sorunları, gün geçtikçe çoğalmaktadır. Belediyeler, personellerine maaş dahi ödeyemez hale gelmiştir.

BAŞKAN - Sayın Coşkun, Sayın Hasari Güler'in süresi zaten gitti; ama, hiç olmazsa Sayın Kardeş'in süresini bitirmeyelim.

BASRİ COŞKUN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Mecliste bekleyen ve büyükşehir olmak isteyen belediyelerimizin bir an önce günde alınarak, daha iyi hizmet verebilmeleri için büyükşehir olmaları sağlanmalıdır. Hızla büyümekte olan Malatyamızın da, büyükşehir statüsüne kavuşturulmasını önemle arz ediyoruz.

Sözlerime son verirken, İçişleri Bakanlığımızın 2001 yılı bütçesinin hayırlı olmasını dileğimle, şahsım ve Grubum adına saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Coşkun.

Sayın Kardeş, buyurun efendim.(MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ŞABAN KARDEŞ (Bayburt) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü 2001 yılı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Milletinin ve devletinin bekası, iç ve dış güvenliğimiz için cansiparane mücadele esnasında şehit düşen tüm güvenlik güçlerimize ve son olaylarda haince, kalleşçe bir saldırı sonucu şehit olan polislerimize Cenabı Allah'tan rahmet, kederli ailelerine, emniyet camiasına ve necip milletimize sabırlar  diliyorum.

Görüşmekte olduğumuz İçişleri Bakanlığı Bütçe Kanun Tasarısı, ülkemizin güvenliği açısından büyük önem arz etmektedir. Ülkelerin millî savunması, her ülke  açısından büyük önem taşımasına rağmen, ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olması, sınır komşularımızın hasmane tavırları, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan köprü konumunda olması, küresel anlamda, ekonomik, sosyal ve kültürel entegrasyonda büyük bir öneme haiz olması nedenlerine bağlı olarak, uygulanacak stratejilerin itinayla belirlenmesi gerekmektedir. Bu konulara bağlı olarak, genel bütçeden, Millî Savunma Bakanlığı da dahil edildiğinde, 2000 yılında 5 katrilyon 976 trilyon 904 milyar lira pay alırken, 2001 yılında öngörülen 7 katrilyon 433 trilyon 100 milyar liralık bir pay almıştır. Güvenlik harcamaları, genel bütçemizin yüzde 15,48'ine tekabül etmektedir. Bu rakam, ülkemiz gibi kalkınmakta olan ülkeler açısından büyük rakam olmasına rağmen, ülkemizin konumu itibariyle savunma ihtiyaçlarının karşılanması açısından fazla bir rakam değildir. Keşke, bu harcamalara ihtiyaç duyulmasa da, yüzde 15-16'lık bu miktar, bütçemizde yatırım harcamalarına ayrılabilse; fakat, görünen odur ki, Türkiye, iç ve dış güvenliğine her zamankinden daha fazla önem vermek durumundadır.

Emniyet Genel Müdürlüğü, 2000 yılı rakamlarına göre, 188 636 personeliyle hizmet vermektedir. Osmanlı İmparatorluğundan bu yana, kutsî bir görevi ifa etmekte olan teşkilatımız, kuruluş amacına uygun bir şekilde, emniyet ve asayişi sağlamaktadır. 2001 yılı bütçesinden emniyet teşkilatımıza ayrılan pay, cari harcamalar, personel giderleri, yatırım harcamaları, transfer harcamaları ve diğer cariler olmak üzere, toplam 1 katrilyon 176 trilyon 463 milyar liradır. Genel bütçeden aldığı pay yüzde 2,4'tür. 2000 yılına göre, artış oranı yüzde 25,7'dir. Ülkemizin emniyet ve asayişinin sağlanmasında, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin korunmasında, terörün her türlüsüyle, hayatını ortaya koyarak mücadele veren emniyet mensuplarımızın malî ve sosyal haklarında, son yıllarda, reel olarak bir gerileme söz konusudur. Emniyet görevlilerinin tehlikeli görevleri dikkate alınarak, bu mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine inanıyorum. Emniyet Teşkilatı Kanunu, Personel Kanunu ve Trafik Kanununda gerekli düzenlemelerin ve teşkilatın, özlük haklarına yönelik, emekliliklerine yansıyacak şekilde, yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Ülkemizin tarihî, kültürel zenginliklerle dolu olması, çeşitli mihrakların iştahını kabartmaktadır. Dolayısıyla, ülke içerisinde, bu mihraklarca, çeşitli olayların gelişmesi ve ülkemizin bu karışıklıklarla uğraşarak lider ülke olma yolundaki girişimleri engellenmeye çalışılmaktadır. Türk Milleti olarak, bu oyunlara gelmemeliyiz ve gelmeyeceğiz. Bozguncuların emellerine ulaşmasına müsaade etmemeliyiz. Bilhassa, son günlerdeki gelişmeler dolayısıyla, emniyet güçlerimizin, tahrik ve provokasyonlara gelmeden, daha itidalli olarak görevlerini yapmaları gerekmektedir.

57 nci hükümetin, yolsuzluklarla mücadele konusundaki kararlı tutumu, Sayın Bakanımızın cesareti, emniyet güçlerimizin operasyonlardaki var olan gücünün ortaya çıkmasına vesile olmuş ve sonuçları alınmaya başlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kardeş, 2 dakika içerisinde toparlayınız lütfen.

ŞABAN KARDEŞ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizi, ekonomimizi kemiren yolsuzluk ve ekonomik terörle mücadeleyle ilgili yapılan operasyonlar dolayısıyla, Sayın Bakana ve güvenlik güçlerimize şükranlarımızı sunuyoruz.

Trafik konusu da, ülkemizde, başlı başına, maalesef, büyük bir problem haline gelmiştir. Ülkemizde, şehirlerarası taşımacılığın yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Avrupa'da ise yüzde 60'lar civarındadır, karayollarımız bunu kaldıramamaktadır. Yolcu ve yük taşımacılığı artık demiryoluna ve denizyoluna dengeli bir şekilde dağıtılmalıdır. Maalesef, her yıl 3 - 4 bin civarında insanımız trafik kazalarında can vermektedir. Maddî külfeti ise 1999 yılı rakamlarına göre 5 katrilyon civarındadır. Bu rakam, savunma giderlerimize yetecek düzeydedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kurulan Trafik Komisyonumuzun araştırmalarına göre, maalesef, son onbeş yıl içerisinde ülkemizde 120 000 insanımız trafik kazası neticesinde can vermiştir. Temennimiz, yasal düzenlemeler ve uygulama alanındaki tedbirlerin artırılarak trafik canavarının önüne geçilmesidir.

Bu duygu ve düşüncelerle 2001 yılı bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün ve benim kullanabileceğim süreler tamamlanmıştır. Bu nedenle, Sayın Güler, arkadaşlarınız, sanıyorum, sizin meramınızı Grubunuz adına en iyi şekilde ifade ettiler; artık, bir başka zamana diyoruz; teşekkür ederiz.

Demokratik Sol Parti Grubu adına dört konuşmacı var Sayın Başkan, eşit sürelerle mi konuşacaklar?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Eşit olarak Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet.

DSP Grubu adına Sayın Süleyman Yağız, Sayın Zeki Sezer, Sayın Zeki Eker ve Sayın Bahri Sipahi konuşacaklar.

Buyurun Sayın Süleyman Yağız.

DSP GRUBU ADINA SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kültür Bakanlığımızın bütçesiyle ilgili konuşmama başlarken, önce şahsım ve mensubu olmaktan onur duyduğum Demokratik Sol Parti adına değerli halkımıza ve Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Bu arada, Sayın Fazilet Partisi sözcüsünün bir iddiasına değinmek istiyorum. Kuşkusuz, kültürlerin temelinde dinin çok önemli bir yeri vardır; ancak, sözcünün iddia ettiği gibi, Türk kültürünün temelini, çok saygı duyduğumuz yüce dinimiz İslamiyet oluşturmamaktadır; çünkü, Türk kültürünün İslamiyet öncesi dönemi de vardır; bunu yadsıyamayız.

Değerli üyeler, bilindiği gibi, her bakanlık, haklı olarak, kendi bütçesinin yetersizliğinden yakınıyor, Kültür Bakanlığımız da öyle; ancak, bu vesileyle şunun altını özellikle çizmek istiyorum : Birçok sorunun olduğu gibi, bütçe yetersizliklerinin de sorumlusu bu hükümet değildir; 55 inci ve 56 ncı hükümetler de değildir. Bunu, şunun için anımsatıyorum: Bazıları, 55 inci ve 56 ncı hükümet dönemlerini de kastederek "efendim, yaklaşık dört yıldır işbaşındasınız, neden gerekeni yapmadınız" diyerek ucuz siyaset yapıyorlar. Evet, biz, Demokratik Sol Parti olarak, 55 inci ve 56 ncı hükümet dönemlerinde de iş başındaydık; ancak, insafla anımsayalım ki, 55 inci hükümet, 1999 seçimlerinde halktan kırmızı kart gören yeni CHP'nin kaypak desteğiyle işbaşındaydı. Bu parti, 55 inci hükümete sabah destek, öğleden sonra ise köstek oluyordu. Dolayısıyla 55 inci hükümetin istediklerini yapması olası değildi. 56 ncı hükümet ise, bildiğiniz gibi, bir azınlık hükümetiydi, ki bu hükümetin bütçesi bile yoktu. Bütçesi olmayan bir hükümet, ülkeyi sağ salim seçime götürmekten öte ne yapabilirdi?! Bütçesi olmayan bir hükümeti, hiçbir şey yapmamakla suçlamak, insafa ve siyasal etiğe sığar mı?! Sığmaz; ama, siyaseti düdük yarışı gibi görenlerin insaflı olmalarını bekleyecek kadar da aymaz değiliz.

Ne yazık ki, düdük yarışı, bu tür siyasetçilerin, âdeta yaşama biçimi haline gelmiştir. Bunların bildiği, anladığı sadece demagojidir, âdeta kandırmacadır...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - O parti Parlamentoda yok.

SÜLEYMAN YAĞIZ (Devamla) - ...popülizmdir; yani, halk dalkavukçuluğudur.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Kim savunacak onları?!

BEKİR SOBACI (Tokat) - Aynı şimdi yapıldığı gibi.

SÜLEYMAN YAĞIZ (Devamla) - Dinlerseniz, şimdi söyleyeceğim; çok önemli bir şey söyleyeceğim şimdi.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Konuya gel.

BAŞKAN - Siz devam edin Sayın Yağız.

SÜLEYMAN YAĞIZ (Devamla) - Onun için de, halkımız, bunlara 1999'da sarı kart göstermiştir. Halkımız, bunlara, yeni CHP'ye gösterdiği kırmızı kartı da, önümüzdeki ilk seçimde gösterecektir. (DSP sıralarından alkışlar) Bunlar da, yine, yeni CHP gibi, Meclis çalışmalarını balkondan izlemek zorunda kalacaktır, şuradan! (DSP sıralarından alkışlar) Bunlar da balkon partileri olacaktır ya da loca partileri! ( FP sıralarından alkışlar [!])

Sayın milletvekilleri, hatırlarsanız, Sayın Ecevit, 56 ncı hükümetin Başbakanı olarak bir çağrıda bulunmuştu "gelin, hiç olmazsa şu bütçeyi ve Bankalar Yasasını çıkaralım" demişti.  Kimsenin gıkı çıkmamıştı, kimsenin kılı kıpırdamamıştı; herkes, kendi derdine düşmüştü. Şimdi, bu çağrıyı umursamayanların ortaya çıkıp da "efendim, yaklaşık dört yıldır iktidardasınız, neden sorunları çözmediniz" demeye hakları da yoktur, hadleri de yoktur. (FP sıralarından alkışlar [!]) Diyenlerin, kendileri, zaten, yıllardır iktidardaydılar. Ne yaptılar; yaptıkları şu: Kir ve pas!.. Evet, bunların bıraktığı sadece bu. Biz, şimdi, üç partili koalisyon olarak, sağladığımız siyasal uzlaşı ve istikrar sayesinde, bu kirleri ve pasları temizlemenin çabası içerisindeyiz. Siyaseti düdük yarışı gibi görenlerin yüzünden soygunla eşanlamlı hale gelen bozuk düzeni değiştirmeye çalışıyoruz. Bozuk düzeni değiştirmeye çalışıyoruz; bu, çok önemli. Hırsızların, talancıların önünü kesiyoruz. Artık, kimsenin yaptığı yanına kâr bırakılmıyor. Artık, kimse korunmuyor. Artık, kimse kayrılmıyor. Bu değişime, bazıları bilerek, bazıları da bilmeyerek direnmeye çalışıyor; ama, bu direnişler beyhudedir. Talancılara, hayalîcilere ve naylonculara hortumlanan kaynaklar, bu mücadelenin sonunda, halkımıza yönlendirilecektir. (FP sıralarından alkışlar [!]) O zaman, bakanlarımız da bütçe yetersizliklerinden yakınmayacaktır. Tabiî, bu, biraz zaman alacaktır; ama, bu noktaya, önünde sonunda varılacaktır. Bu hükümetin tekerine takoz koymak isteyenler, başarılı olamayacaktır; hüsrana uğrayacaktır. (DSP sıralarından alkışlar, FP sıralarından alkışlar [!])

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Herhalde kendini anlatıyorsun.

SÜLEYMAN YAĞIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

Yeriniz, gelecek seçimde, şurası olacak! Şurası olacak, Şurası!.. Balkondan izleyeceksiniz! Balkon partisi olacaksınız! (DSP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Tam sana yakışan üslup!.. Kendini tarif ediyorsun sen!..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Halka gidin de görün, durumunuzu görün.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sen, Türkiye'de mi yaşıyorsun, başka yerde mi yaşıyorsun?

SÜLEYMAN YAĞIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Kültür Bakanlığımız, bütçesinin yetersizliğine karşın, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında, hemen her konuşmacının da takdirle vurguladığı gibi, çok önemli ve ciddî çalışmalar yapmaktadır. Sayın Bakanımızı, bunca olanaksızlıklar içerisinde muhalefetin de takdir ettiği çalışmalara imza attığı için kutlamak istiyorum. Bu arada, bazı önerilerde de bulunmak istiyorum.

İlk önerim şu : Gerek kültürümüzün yaygınlaştırılması gerekse ülkemizin tanıtımına daha kapsamlı katkıda bulunabilmesi için, yabancı yazarlara, Türkiye'yi anlatan kitapların yazdırılmasıdır. Bilindiği gibi, Mısır, bu konuda çok önemli adımlar atıyor. Ülkesini tanıtan ve dünya listelerinde çok satan yayınlar arasında yer alan kitaplar yazdırıyor. Bu kitapların yayımından sonra, Mısır'a yönelik turistik ziyaretlerde patlama olduğu söyleniliyor.

Kültür Bakanlığımızın, bunu, şu aşamada, bütçe yetersizliği nedeniyle yapması olası görülmüyor; ancak, bakanlığımızın ilerideki planları arasında yer alabilir. Sayın Talay'dan, bu konuyu gündemine almasını ve olanakları elverdiği süreçte devreye sokmasını rica ediyorum.

BAŞKAN - Son 1 dakikanız Sayın Yağız.

SÜLEYMAN YAĞIZ (Devamla) - İkinci önerim ise şu: Kültür Bakanlığı, gerçekten çok değerli kitaplar yayımlıyor. Dediğim gibi, bunu, muhalefet sözcüleri de takdir ediyor; ama, bu kitapların bir kısmının geniş halk kesimlerine ulaşması mümkün olmuyor. Bu nedenle, Sayın Talay'dan, birer ikişer formalık kitapçıklar yayımlamasını da öneriyorum. Bu kitapçıkların, en başta, halkımızın okuma alışkanlığını sağlamasına büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.

Bu kitapçıklar, hemen her konuyu içerebilir. Ben, aynı zamanda halk bilimci olduğum için, tabiî, aklıma hemen halk kültürü geliyor; ama, sadece bununla sınırlı kalınmamalıdır; ilave kültürlere ilişkin bilgiler içeren kitapçıklar da yayımlanmalıdır.

Üçüncü önerim ise dinsel konuda. Dinsel deyince, konu, ilk bakışta Diyanet İşleri Başkanlığının görev alanına giriyor; ama, bana göre Kültür Bakanlığımızı da ilgilendiriyor. Konu şu: Son zamanlarda, dinsel konularda, son derece uyarıcı bilgiler içeren kitaplar yayımlanıyor. Uzman kişi-ler tarafından hazırlanan ve dinimizi gerçek kaynaklarından anlatan bu kitaplar, halkımızı, hurafelerin baskısından kurtarmayı amaçlıyor. Bu kitaplar, dini siyasete alet edenleri ve laiklik karşıtı kesimleri şiddetle rahatsız ediyor. Ben, bu tür kitaplardan, belli miktarlarda alınarak, kütüphanelere dağıtılmasını öneriyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, anlatmak istediğim daha çok konu var; ancak, yarım bırakmak istemediğim için değinmek istemiyorum; fakat, bir konu var ki, kısa da olsa, mutlaka değinmeliyim: Kültür Bakanlığımızın, ulusal ve uluslararası hizmet veren bir web sitesi var. Geçen yıl hizmete açılan bu site, aslında tek başına bir konuşma konusudur. Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Rusça dillerinde hizmet veren web sitesi, Kültür Bakanlığımızın bir aynası gibidir. Hem bu sitenin ayrıntılarına hem de başka konulara, şu anda değinmem olanaksız; ancak, Bakanlığımızın, hem bu konuda, hem diğer konularda çalışan bürokrat ve emekçi kesimlerini kutlamak istiyorum.

Konuşmama burada son verirken, değerli halkımıza ve Yüce Heyetinize bir kere daha saygılarımı sunuyor, Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı ol-masını diliyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yağız.

Sayın Zeki Sezer...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Konuşma süresini bölmeyelim; süre devam ediyor, kesemem...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Ama, bana sataşıldı efendim; söz hakkım...

BAŞKAN - Sonra efendim; sonra görüşeceğiz...

Buyurun Sayın Sezer.

DSP GRUBU ADINA M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumumuzun, barış, huzur, güven ve dayanışma ortamı içerisinde ilerlemesi, ülkemizin kültür, sanatının yaşatılması, tanıtılması, geliştirilmesi ve uygar geleceğe taşınması görevini üstlenmiş bulunan Kültür Bakanlığımızın ilgi alanı oldukça geniştir. Sınırlı süre içerisinde, belli konularda, görüşlerimizi açıklamaya çalışacağım.

Daha 1950'lerde yayımlanan bir kültür antolojisinde, kültürün, 164 adet tarifi yapılmış ve tartışılmıştır. Günümüzde, bunlara, yeni tarifler eklemek mümkündür diye düşünüyorum. "Bir toplumun ruhsal özelliğini, duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının tümüdür" şeklindeki tarifi, kültürün, bir topluma kimlik kazandırdığını, ulusal kimliği pekiştirmenin harcı olduğunu önemle ifade etmektedir. Toplum üyelerinin ortak alışkanlık, tutum ve değerlere dayalı davranış sergilemesi, ulusların sahip oldukları ortak kültürlerden kaynaklanmaktadır. Diğer bir yanıyla ve özelliğiyle kültür, yaşayan bir organizmadır; tarihin bir döneminde oluşmuş, sonra da, oluştuğu gibi ebediyen korunacak bir varlık değildir. Öyle olsaydı, uygarlık, tarihteki başlangıç noktasında olurdu. Bu nedenle, kültür, her an değişmekte ve gelişmektedir.

Bizim kültürümüz de, tarihimiz boyunca, temel değerler korunarak, coğrafyamızın bize verdiği değerlerle zenginleşerek ve dünya kültüründen alıntılar yapılarak gelişmiş ve dünyanın en zengin kültürü ortaya çıkmıştır. Tarihimizden, coğrafyamızdan ve dünyaya açık evrensel kültür kaynağından oluşan bu üç temel unsur sayesinde, dünyanın en zengin kültürünün sahibiyiz. Bunların birisinden vazgeçtiğimiz zaman, kültürümüzün önemli bir bölümünden de vazgeçmiş oluruz.

Anadolumuzda, Hititlerin, Frigyalıların, Helenistik Çağın, Romalıların, Selçukluların yapıtları, kültürel kalıntıları iç içe. Bu, son derece zengin bir kültürel armoniye işaret etmektedir.

Sayın milletvekilleri, kültürün bu boyutuna, Hitit güneşini "bizim değildir" diyerek dışlayanların yanılgı içinde olduklarını ifade etmek için değiniyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

Türk Milleti, değişik soylardan, ülkelerden, kültürlerden kaynaklanan köklerini, Anadolu tarihinin ve toprağının en derinlerine salmış, ışığını Ahmet Yesevi'den, Hacı Bektaş Veli'den, Mevlana'dan, Yunus Emre'den, Âşık Veysel'den ve nihayet Büyük Atatürk'ten almış, yüzünü geleceğe dönmüştür.

Sayın milletvekilleri, bir anlamda, millî kültür - evrensel kültür tartışmalarını üzülerek izliyoruz. Aslında, cumhuriyet tarihimiz, bu tür talihsiz tartışmalara son noktayı koyacak gelişmelerle doludur. Sonuçta, insanla birlikte var olan kültür ve sanat, insanlık tarihi geliştikçe onunla birlikte gelişmiş evrensel bir olgudur.

Sayın milletvekilleri, ulusal kültür siyaseti, her şeyden önce, sınıfsal olmamak durumundadır. Kültür ve sanat, tüm toplumu ve insanlığı kucaklar. Başka bir söyleyişle, ulusal kültür, tüm toplum kesimlerinin ortak gereksinmelerine cevap vermek durumundadır. Bu nedenle, izlenecek kültür siyasetinin ulusal olabilmesi, ancak siyasal iktidarlarla değişmeyecek, toplumla paralel olarak gelişecek bir yapıya kavuştuğunda söz konusu olabilir. Bu yapı, kültür ve sanatı tüm toplum kesimlerinin gereksinmelerine açık tutacağı için, kültürel gelişmeye en uygun ortamı yaratacaktır diye düşünüyorum.

Günümüzde uluslararası alanda ortaya çıkan baş döndürücü gelişmeler ve oluşumlar, ülkemizde etkisini hissettiren iç dinamikler, devletin kültür ve sanat alanındaki işlevi, bu alanda tartışmaların ve yeni arayışların sürekli gündemde kalması sonucunu getirmiştir. Toplumun kültürleşme ihtiyacı sağlıklı kültür politikalarıyla yönlendirilemediğinden, bireyler, kendi kişisel değerlerini önplana çıkarmışlar, dolayısıyla, bir kültürel değerler kargaşası ortaya çıkmıştır. Bu kargaşayı önlemek üzere uygulanacak kültür politikası, bugünkü koşullarda, geçmişe dönük kültür değerlerimizi koruyarak, daha üst düzeydeki, geleceğin kültür değerlerini ve politikasını oluşturmalıdır. Geleceğin kültür politikası, yeni şekillenen bilgi toplumunu dikkate almak zorundadır. Geleceğe yönelik kültür politikası, yenilikçi ve yaratıcı olmalıdır. Türkiye'nin kültür politikası, tüm dünyada etkili olabilmek için, yerel değerleri de içerecek şekilde ve biraz önce ifade etmeye çalıştığım ulusal kültürün temelinde, evrensel ve küresel değerleri kucaklamalıdır. Kısacası, Türkiye'nin kültür politikası, artık, geleceğe yönelik olmak durumundadır.

Kültürün diğer bir öğesi olan sanat, Bakanlığın en etkili alanıdır değerli milletvekilleri. Dünyamızı değiştiren, yaşamımızı zenginleştiren sanatın gücünü anlatmaya gerek yoktur diye düşünü-yorum.

BAŞKAN - Sayın Sezer, son 1 dakikanız efendim...

M. ZEKİ SEZER (Devamla) - Sayın milletvekilleri, kültür merkezlerimiz ve kültür sanat mekânlarımızla ilgili sıkıntılarımız bilinmektedir. Genelde örnek olması için, özelde de Ankara Milletvekili olarak, Ankara'daki kültür sanat mekânlarına kısaca değinmek istiyorum.

Öncelikle, Ulus'taki Sayıştay binasının müze yapılmak üzere, tarihî Sümerbank binasının kültür çalışmalarında kullanılmak üzere Kültür Bakanlığımıza devredilmesini ve Gölbaşı Haymana yolundaki 1 787 dönümlük bir arazinin de açık hava müzesi yapılmak üzere alınmış olmasını sevinçle karşılıyorum; bunların gerçekleşmesinde katkısı olanları kutluyorum.

Sayın milletvekilleri, Atatürk'ün amacı, Ankara'nın yalnız bir siyaset başkenti değil, kültür başkenti niteliğine de sahip olmasıydı. Cumhuriyetin kurulmasıyla filizlenen sanat hareketi, Ankara'ya, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi ve Devlet Tiyatroları gibi önemli sanat kurumlarını getirmiştir; ancak, bugün, başkentin ulaştığı nüfus yoğunluğu, bu eski mekânları yetersiz duruma düşürmüştür.

İşte, Ankaramızın kültür başkenti olabilmesi için gerekli önemli tesislerden birisi, bugünkü hipodrom alanında kurulması planlanan Ankara Kültür ve Kongre Merkezidir. Bu projenin süratle hayata geçirilmesi çok önemlidir diye düşünüyorum. Ayrıca, ihalesi yapılmış olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu inşaatının da bir an önce tamamlanması çok önemlidir diye düşünüyorum.

Bunlardan başka, nüfusu 300 000'e ulaşan Batıkent'e de bir kültür merkezi yapılmalıdır; bunun için, kültür merkezi yeri de mevcuttur.

Ayrıca, Çayyolu'nda yapımı devam eden tiyatro binasının da bir an önce bitirilmesini önemsiyorum. Sayın Bakanın ve mesai arkadaşlarının bu konulardaki iyiniyeti ve çabalarını biliyor, kendilerine şimdiden teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, son dönemde açılan Erzurum, Van, Konya, Sıvas Devlet Tiyatroları ile Bursa Bölge Senfoni Orkestrasını, Antalya Devlet Opera ve Balesini, Kültür Bakanlığının çok önemli çalışmaları olarak görüyor, Sayın Bakanı ve Kültür Bakanlığını kutluyorum. Sanatın üç büyük ilimizin egemenliğinden çıkarak, Anadolu'nun her yerine yayılması düşüncesi çok olumludur. Kitle iletişim araçlarının yarattığı ortam, şimdi, bunu, hem kolaylaştırıyor hem de artık zorunlu kılıyor.

Bu duygu ve düşüncelerle, Kültür Bakanlığı bütçemizin, Kültür Bakanlığımıza, ulusumuza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Muş Milletvekili Sayın Zeki Eker.

Buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA ZEKİ EKER (Muş)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu  vesileyle, grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sözlerime başlarken, görevi başında şehit olan bütün güvenlik güçlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.

Güvenlik güçlerinin, yıllar süren terör eylemlerinde ve toplumsal olaylardaki başarısı hepi-mizin malumudur. Güvenlik güçlerimiz, özellikle Sayın Ecevit'in Başbakanlığı dönemindeki 57 nci hükümet döneminde, Hizbullah, balina, kasırga, umut, temiz eller, buffalo ve sis operasyonlarındaki başarısı nedeniyle, geçmiş hükümetler döneminde kaybettiği güveni kazanmış, halkın gönlünde taht kurmayı başarmıştır. (DSP sıralarından alkışlar)

Ancak, bu kadar başarılı bir çalışmadan sonra, Çevik Kuvvet polisinin son günlerde yaptığı protestolar, hele hele atmış olduğu sloganlar, Atatürk cumhuriyeti polisine yakıştırılması mümkün olmayan bir harekettir. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son dönemlerde atılan sloganlar, 21 inci Yüzyılda, kan davası güden aşiretlerde bile rastlanması mümkün olmayan hareketlerdir. Atatürk cumhuriyetinde "dişe diş, kana kan, intikam" sloganlarının atılmasını doğru bulmadığımızı ifade ediyorum.

Cezaevlerindeki ölüm oruçları, sokaklardaki yürüyüşler ve polis yürüyüşleri, bütün bu olayların aniden çıkması; Avrupa Birliğine girilmeye çalışıldığı, bu görüşmelerin devam ettiği süreçte bu olayların aniden ortaya çıkması bir rastlantı değildir.

Halkın mal ve can güvenliğinden sorumlu olan polisimiz, herhangi bir sivil toplum örgütü gibi mitingler düzenleyip, protesto yapamaz. Polisin protestolar, yürüyüşler düzenlemesi, meşru ve normal görülebilecek bir davranış olmadığı gibi, sokağa dökülen polisin güvenliğinin kimler tarafından sağlanacağı düşündürücüdür.

5 000 güvenlik görevlisinin şehit olduğu, onbeş yıl süren terör eylemlerinde bile sabrını koruyan polisin, 2 meslektaşının şehit edilmesi nedeniyle sokağa dökülmesi, herkesin malumudur...

3 000-4 000 bin polisin aniden bir araya gelip, organize bir şekilde, amirlerini ve mülkî idare amirlerini hiçe sayarak yürümesini, Gaziosmanpaşa'daki olaylarla açıklama inandırıcı değildir. Yapılan bu yürüyüşte ve atılan sloganlarda özlük haklarından hiç söz edilmemiş olması, bu hareketin amacının farklı olmasıdır.

Bununla birlikte, polisimizin de, diğer devlet memurları gibi, özlük haklarından kaynaklanan sıkıntıları olduğunu biliyoruz; ancak, bunu herkesten daha iyi bilen polis kökenli İçişleri Bakanımız Sayın Sadettin Tantan'dır. Bu konuda, devlet imkânları dahilinde, özlük haklarının iyileştirilmesi yönündeki çalışmaları destekliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri "tehlikeli öfke" olarak adlandırılan bu protesto yürüyüşlerine katılanlar ve tahrik edenler hakkında İçişleri Bakanımız Sayın Tantan'ın talimatıyla başlatılan soruşturmaların sözde kalmayacağını umuyoruz.

Geçmiş dönemlerde bu sorumluluklarını unutan hükümetler olmuştur. Özellikle 54 üncü hükümet döneminde, ülkemiz, büyük bir kaosa sürüklenmiş; silah ve uyuşturucu ticaretiyle bağlantılı çeteler, devletin karar mekanizmalarına kadar sızarak, her türlü yasadışı ilişkileri kurmuşlardır.

Mafya-terör-siyasetçi üçgeni, bir yandan, devleti zarara uğratırken; bir yandan da, toplumsal çürümeye neden olmuştur. Kimin halk adına, kimin devlet adına, kimin mafya adına çalıştığının belli olmadığı bu dönemden yeni çıkmaya çalışılırken, bu güçler, aynı karanlık senaryoları tekrar sahneye koymaya çalışmaktadır; ama, Sayın Ecevit Başkanlığındaki Hükümetin geriye dönüşe ve karanlık günlere geri dönülmesine izin vermeyeceği açıktır.

Geçmiş hükümetler döneminde terörü fırsat bilen karanlık güçler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde ve büyük şehirlerimizde yüzlerce faili meçhul cinayet işlemiştir. Bu ülkede, insanlarımız, sabah ailesiyle vedalaşıp, evinden korkuyla çıkıp, akşam eve dönüp dönmeyeceği meçhul günler yaşamışlardır.

BAŞKAN - Sayın Eker, son 1 dakikanız...

ZEKİ EKER (Devamla) - Hizbullah terör örgütünün doğu ve güneydoğuda gerçekleştirdiği tüyler ürpertici görüntüler yıllar sonra ortaya çıktığında, bu gerçek, tüm çıplaklığıyla hafızalarımızda kazınmıştır. Domuz bağı yöntemiyle öldürülen insanlarımızın cesetleri yıllar sonra ölüm evlerinden çıkarıldığında, vahşetin boyutları herkesi hayrete düşürmüştür.

Hizbullah terör örgütünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gerçekleştirdiği insanlık dışı işkence yöntemleri ve sindirme hareketlerine geçmiş dönemlerde göz yuman siyasî idare, bu görüntülerden acaba ders almış mıdır; sanmıyorum!.. (Gülmeler) Ancak, artık, faili meçhul cinayetler ve Hizbulvahşet, özellikle 57 nci dönem hükümetimizde bitme noktasına gelmiştir.

Sayın Ecevit'in başkanı olduğu 57 nci hükümet döneminde çete- mafya ve örgütlü suçlara yönelik yürütülen operasyonlar sınır tanımaz bir hızla devam etmektedir.

Muhalefet partilerinin sözcüleri, 57 nci hükümet döneminde başlatılan temiz eller operasyonundan bahsederken, özellikle, bankaların içinin boşaltılmasıyla ilgili, hükümete, yönelik akla hayale gelmeyecek eleştiriler yöneltmektedirler. Bunu da, kamuoyuna, bankaların içini bu hükümet boşaltmış gibi sunmaktadırlar. Eğer, bu bankaların içini boşaltan bu hükümet ise, gözü kara bir şekilde bunların üzerine gitmesini anlamakta güçlük çekiyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar; FP sıralarından alkışlar [!])

Sayın Doğru Yol Partili arkadaşlarım bana dokunmadıkları için şunları kapatıp öbür tarafa atıyorum; geçiyorum onu. (Gülmeler) Kendilerine de teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Biraz sonra... Biraz sonra...

ZEKİ EKER (Devamla) - Başkan, eğer süre verecekseniz, bunları geçmeyeyim?..

Değerli arkadaşlarım, -şimdi, arkadaşlarım ikaz edip duruyorlar, süremin bittiğini söylüyorlar- bu ülke, hepimizin. Hiçbirimizin gideceği başka bir yer yoktur. Gidebileceğimiz başka bir ülke de yoktur. Onun için, 7'den 77'ye kadar, onuru, şerefi, haysiyeti olan herkesin, her kimsenin bu ülkeye sekiz elle sarılması gerektiğini düşünüyorum. (DSP, ANAP, FP ve DYP sıralarından alkışlar) Dört el değil, sekiz elle sarılması gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkede hiç kimse diğerinden daha fazla milliyetçi değildir, olması da mümkün değildir. (DSP, ANAP, FP ve DYP sıralarından alkışlar) Herkes milliyetçidir, herkes bu ülkeyi sevmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kısa zamana bütün sorunları sığdırmanın mümkün olmadığını görüyorum. Herkesin düğmeye nereden basıldığını merak ettiği bu ortamda, bütün bu olayların aniden ortaya çıkmasının sebebini, izninizle...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Rahşan Hanım evden basmış düğmeye.

ZEKİ EKER (Devamla) - Başlatmayın... Söz verdim, başlamayacağım.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - 28 Şubatçılar bastı...

ZEKİ EKER (Devamla) - İzin verirseniz, açıklamasını yapayım.

BAŞKAN - Sayın Eker, süreniz bitti, arkadaşınıza 3 dakika süre kaldı.

ZEKİ EKER (Devamla) - Sayın Başkanım, izahını yapıp bırakıyorum... İzin verirseniz, açıklamasını yapayım; lütfen.

Yıllardan beri... (DYP sıralarından gürültüler)

Hepinizi ilgilendiren bir konudur; yani, lütfen, bunu bir dinleyin.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Dinliyoruz.

ZEKİ EKER (Devamla) - Yıllardan beri faiz mamasıyla beslenen, kan ve gözyaşının olmadığı ortamlarda siyaset yapmayı beceremeyen, geleceğini ve siyaseti insanların mağduriyeti üzerine kuranların, ülkede huzur, barış, kardeşlik ve güven ortamında rantını kaybetmekten korkanların bir araya gelip değişime karşı direnişinden başka bir şey değildir. (DSP sıralarından Bravo" sesleri, alkışlar) Aynen katılıyorsunuz, sanırım...

Yani, bu düğme olayı buradan gelmiştir. Düğmenin nereden basıldığını fazla merak etmemenizi öneriyorum. Son okuduğum metinde hepsi mevcuttur. Bunu, isterseniz, hep beraber arayıp bulalım.

Saygılar sunarım. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; FP ve DYP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Sayın Sipahi, buyurun.

3 dakika konuşma süreniz var; ama, artık bir şeyler yaparsınız.

DSP GRUBU ADINA BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi ve şu anda televizyonları başında bizi izleyen tüm yurttaşlarımızı şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün bütçesini görüştüğümüz İçişleri Bakanlığı, toplum hayatı bakımından önemli bir bakanlıktır. Özellikle, kamu düzeninin korunması ve içgüvenliğin sağlanmasını, İçişleri Bakanlığı düzenlemektedir. Bakanlığın, huzur ve güven ortamının tesisi ve bunu sürdürmesi açısından, hem sağlıklı bir yönetim sistemini muhafazası hem de ekonomik kalkınmamızın başarıya ulaşmasının temel şartı, daha iyi bir bütçeye sahip olmasından kaynaklanır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, her türlü şiddet ve terör olaylarını, özellikle dışkaynaklı bölücü terör eylemlerini, partilerüstü bir sorun olarak görmekteyiz. Şiddet ve terör yoluyla devletin varlığına, milletin bölünmez bütünlüğüne ve demokratik, laik düzene yapılan saldırılar, asla kabul edilemez. Hiçbir hukuk sisteminin kabul etmeyeceği bu husus, insan hak ve hürriyetleriyle de asla bağdaşmaz. Şiddet ve terörü yaratanlar, en sert ve en kararlı cevabı, bugün olduğu gibi, her zaman Yüce Türk Milletinden alacaklardır.

Son dönemde, milletimizin alınteri dökerek ve bin bir zorluklar çekerek elde ettiği birikimleri soyanlara, talan edenlere karşı hükümetçe yürütülen kararlı mücadele, takdire şayandır. Bu vesileyle, elde edilen başarı nedeniyle, kararlı tutumundan dolayı hükümete, Sayın İçişleri Bakanıma, bürokratlarına ve güvenlik güçlerimize, huzurunuzda bir kez daha teşekkür ediyor ve yürekten kutluyorum.

Terörle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçlar konusunda dünyaya örnek teşkil edecek derecede uzmanlaşmış bir güvenlik birimimiz mevcuttur. Yıllarca karanlıkta kalan olaylar bir bir aydınlatılmış ve bugün, hepimizin de malumu olduğu üzere, ülkemizde huzur ve güvenlik ortamının sağlanmasına yönelik çabalar önemli bir sonuca ulaşmıştır.

Maalesef, güvenlik güçlerimizin sürdürdüğü bu amansız mücadelenin, elbette, ağır bir bedeli olmuştur. Bu bedel, kaybedilen maddî kaynaklardan öteye, aziz şehitlerimizdir. Bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için yapılan mücadelede hayatlarını kaybeden aziz şehitlerimize, birkaç gün önce şehit olan 2 polisimize ve dün de Bitlis Tatvan yakınlarında düşen helikopterde şehit olan Silahlı Kuvvetlerimizin çok değerli 2 subayına Allah'tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı dili-yorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sipahi, 2 dakika içinde toparlayın efendim.

BAHRİ SİPAHİ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimiz döneminde çıkarılan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Kanunu neticesinde yürütülen operasyonlarda büyük başarılar sağlanmıştır. Bu başarılar, tamamen 57 nci hükümetin eseridir; çünkü, yıllar itibariyle suç istatistiklerine baktığımızda, bu, net olarak görülmektedir. Bu bağlamda, yıllardır devleti kullanan çete reisleri bir bir yakalanmış, adalete teslim edilmiştir. Bankaların içini boşaltan kişiler yakalanmış, temiz toplum özlemi, 57 nci hükümetle ortaya çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının diğer bir görevi de, mahallî idarele-rimize yön verici düzenlemeler yapmasıdır; yani, idarî vesayetin getirilmesidir. Merkeziyetçi yönetim, halkın yerel ihtiyaç önceliklerinin belirlenememesine, halkın gerçek ihtiyaçları doğrultusunda etkili bir programlama yapılamamasına neden olmaktadır. Bununla beraber, karar vermede ve uygulamada gecikmeye yol açıldığı gibi, duyarsızlık ve kırtasiyecilik gibi, idarî etkinliği azaltacak, verimliliği olumsuz etkileyen sorunlara neden olmaktadır. Bugün, merkez ve mahallî idareler arasında hizmet ve kaynak dengesinin kurulmaması, çarpık bir örnektir. Hele, koordinasyon eksikliğinin giderilememesi sonucu, görev, yetki, sorumluluk ve kaynak paylaşımı açısından karmaşık bir durumu ortaya çıkardığı gibi, hukukî, malî ve idarî yapı, istenildiği gibi kurulamamaktadır. Kuşkusuz, bu durum, idarenin bütünlüğü ve yerinden yönetim ilkelerini etkilemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanımın azlığı nedeniyle, daha birçok konuya değinmek gereğini duyuyordum; fakat, bunları yarıda keseceğim için, şu an, konuyu bitirmek zorundayım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAHRİ SİPAHİ (Devamla) - Sayın Başkan...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, 1 dakika verin...

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sipahi; İçtüzüğün ve benim kullanabileceğim süre tamamlandı.

BAHRİ SİPAHİ (Devamla) - Hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; DSP Milletvekili Süleyman Yağız Arkadaşımız, öyle zannediyorum ki, beni yanlış anlamış ya da sözlerimi maksatlı saptırıyor olabilir. Ben, şunu söyledim: Bütün kültürlerin kaynağı dinlerdir. Bunu ben söylemiyorum, bunu Eliot söylüyor, bunu bütün kültür bilimciler söylüyor dedim. Tutanaktan okuyorum: "Bizim kültürümüzün mayası İslamiyettir" dedim. Ayrıca, İslamiyet öncesi dönemdeki büyük göçlerin bizim kültürümüze çok önemli katkıları olduğunu, İslamiyetten önceki Türk tarihinin de kültürümüzde bir önemi olduğunu söyledim; bunu inkâr etmedim; ama, altını çizerek söylüyorum; burada, İslamiyet lafı şöyle geçti : "Bizim kültürümüzün mayası İslamiyettir" dedim. Ben de, onun doğru olduğuna inanıyorum, bunu savunuyorum. Hükümete hiçbir eleştiri getirmedim; çünkü, ben, kültürü, siyasetüstü görüyorum; özellikle, Türk millî kültürünü siyasetin çok çok üzerinde görüyorum.

EROL AL (İstanbul) - Sataşma yok ki, niye konuşuyor?!

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Hükümete bir eleştiri getirmedik. Bundan sonra da, kolay kolay, kültür konusunda hükümete eleştiri getirmemeye devam edeceğiz. Kaldı ki, Kültür Bakanlığının politikaları da, yani bizim çok fazla eleştireceğimiz biçimde gelişmiyor.

Ben, bunu hatırlatıyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Doğan.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Esengün, hangi konuda sataşma vardı efendim?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Efendim, biliyorsunuz ki, 54 üncü hükümetin ortağı Doğru Yol Partisidir. Burada, değerli konuşmacılar, Doğru Yol Partisinin ortak olduğu 54 üncü hükümeti, yolsuzluk, rüşvet, çıkar sağlama gibi, bugün takibatı yapılan ve soruşturulan konularla ilgili itham ettiler.

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açtık efendim; oturarak konuşabilirsiniz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, bu sataşmadan dolayı bana söz hakkı tanıdığınız için teşekkür ediyorum.

Sayın Yağız ve Sayın Eker, çok veciz konuşmalar yaptılar. Büyük bir emek, gayret ve çalışmanın ürünü olduğu da belli; ama, Sayın Eker'in, bir bölümünü okumamış olmasından dolayı üzgünüm; çünkü, söz atma gibi haksız bir talebimiz olamaz, bir davranışımız da olamaz, inşallah, başka bir zaman dinleriz; ancak, şunu belirtmek isterim ki, kendilerinin kürsüden söylemiş oldukları ve 54 üncü hükümet döneminde vuku bulduğunu ifade ettikleri birtakım suçlar, ölümler, akşamleyin eve dönmedeki tedirginlikler bir çağrışım yapıyor. Herhalde, Sayın Eker, bu 54 üncü dönem hükümet icraatını değil, çok gerilerde kalmış olan 1978-1979 dönemini anlatıyor gibi geldi bana.

Sayın Yağız'a şunu söylemek isteriz ki, biz, milletimizden her zaman bu salonda oturmak için gerekli bileti alırız; ama, unutmayınız ki, dışarıda CHP bekliyor, siz, yeni seçimde balkon biletini bile bulamazsınız Sayın Yağız.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Yeni yeriniz burası.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Orada Cumhurbaşkanı, burada Genelkurmay Başkanı oturuyor, yanlış yeri işaret ediyorsun.

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Buraya oturmaya bile cesaret edemeyeceksiniz.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Esengün, aynı şey herhalde...

Buyurun.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; DSP sözcüsü Sayın Eker, benim de bakan olarak görev yaptığım 54 üncü hükümet hakkında yersiz, mesnetsiz, asılsız ve tamamen gerçekdışı olan birtakım ithamlarda bulundu.

ZEKİ EKER (Muş) - Sayın Başkan, tekrar konuşabilir miyim?

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Şerefle hizmet ettiğimiz 54 üncü hükümet döneminde hiçbir yolsuzluk olmamıştır, hiçbir yolsuzluk, hırsızlık iddiası dahi olmamıştır. O hükümet zamanında köylünün, işçinin, dar-gelirlinin, memurun yüzü gülmüştür; hâlâ, o hükümetteki icraatımızdan dolayı milletimizden dua almaktayız. Bugün ortaya çıkan yolsuzluklar, buffalolar, banka hortumlamaları, benzeri olaylar, maalesef, 55 inci, 56 ncı, 57 nci hükümetlerin mahsulüdür. 54 üncü hükümetin alnı açık, yüzü aktır; hesabını da her yerde vermiştir, vermeye de hazırdır.

Saygıyla arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esengün.

Efendim, herkes kendi dönemini, elbette ki savunacaktır; bu, doğaldır.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, lehinde olmak üzere, Sayın Remzi Çetin; buyurun.(FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Çetin.

REMZİ ÇETİN (Konya) - Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım

Kültür, bir milleti ayakta tutan, farklılıklar kazandıran değerler toplamıdır. Milletler, topla, tüfekle, kılıçla tarihten silinememiştir; fakat, kültür değerlerinin yok edilmesiyle yok olup giden çok sayıda millet vardır. Milletlerin gücü, sahip oldukları kültürel değerlere bağlılıkları ve bu kültürün dünya insanlık ailesine kazandırdıklarıyla eşdeğerdir. Tarihen sabit ki, maddî ve fizikî unsurlar yönünden güçlü olan milletler, inancını, ahlakını ve kültür değerlerini kaybettiği zaman varlıklarını sürdürememişler, yok olup gitmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul kapılarına dayandığı zaman, Bizans, güçlü bir orduya, iyi organize olmuş bir devlet yapısına ve güçlü bir ekonomiye sahipti; fakat, inanç, ahlak ve insanî hasletler yönünden çok fazla dejenere olmuştu, maddî refahın sağladığı imkânlarla azgınlaşmış bir hayatı yaşıyorlardı. Neticede, hem maddî hem de manevî üstün niteliklere sahip büyük Türk medeniyetinin şerefli temsilcileri, bu güzel beldeyi fethetti.

Esasen, büyük milletimizin kültür değerleri, tarih boyunca, bizi ayakta tutan, birliğimizi ve bütünlüğümüzü sağlayan güçlü değerlerdir. Milletimizin güçlü aile yapısı, ahlakî değerlerimiz, sağlam bir sosyal yapıya sahip olmamızdaki en önemli öğelerdir. Mevlanalar, Yunuslar, her iklimde yetişmez. Bu büyük değerleri yetiştirebilecek bir millî bünyeye sahip olmamız; ayrıca, bu değerlere vücut veren kültür iklimimiz, en büyük övünç kaynaklarımızdandır. Mevlanalara, Yunuslara vücut veren bu kültür iklimimizi muhafaza etmemiz, en büyük meselemizdir.

Anadolu topraklarına Müslüman olarak ayak basan milletimiz, bu topraklarda kurduğu büyük medeniyetle, dünya insanlık âlemine ışık tuttu ve insanlık ailesi arasında şerefli bir yer edindi. Anadolu'daki bin yıllık varlığımız esnasında, İslamın, gönülleri dolduran sevgi ve barış ortamında yaşayageldik. Milletimizin bütün unsurlarını birbirine bağlayan, millî harcımızın çimentosu ve he-pimizin en büyük ortak paydası, İslam olagelmiştir. Böylece İslam, en büyük kültür öğemiz olmuştur. Zaten, önemli ve kalıcı olan, biyolojik genler değil, kültür genleridir; milletimizin devamlılığı bu değerler üzerinde olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bir bilim adamımız, dili şöyle tarif ediyor: "Dil, gönlü yüzdüren gemidir. Batı dillerinde, gönül sözcüğünün karşılığı bile yok; çünkü, böyle kavramları yok. Batı'nın medeniyeti eksik ve yüzeyseldir." Türkçe gibi çok güçlü bir dili muhafaza edemediğimiz yönünde sık sık tartışmalar yaparız. Türkçe, asırlarca ilim dili olarak insanlığa hizmet etti. Bugün, Batı dillerinde, 400'ün üzerinde bilimsel Türkçe kelime vardır; ancak, yanlış tutumumuz nedeniyle, güçlü bir ifade derinliğine sahip olan Türkçemiz, bilim dili olma özelliğini büyük oranda kaybetti. Yabancı dille eğitimle, yabancı dil eğitimini karıştırdık. İnsanımız, mutlaka yabancı dil öğrenmeliydi; ama, Türkçemizle eğitim yapmalıydık.

Bilimsel yayınlar, mutlaka Türkçe olmalıydı. Bu konuda yeteri kadar hassas olamadık. Dil, gönlümüzü yüzdüren gemidir dedik. Hiç olmazsa bundan sonra hassas olalım, hatadan dönelim.

Değerli arkadaşlar, kendimize ait kültürel değerlerimizi tanıtım çalışmalarımız yeterli değildir. Filmlere, tiyatrolara, eserlere konu olabilecek çok büyük bir tarihe ve kültür mirasına sahibiz; fakat, bunu, hem kendi içimizde, eğitimle nesillere aktarmada hem de insanlık ailesine sunmada yeterli gayreti ve çalışmayı yapmış değiliz. Bilhassa, çeşitli dillerde yayınlanmış tanıtım kitapları yeterli değildir. Dışarıdaki kültür ataşelerimizin imkân ve kadro yönünden takviye edilmesi gerekir. Yabancı lobilere yüklü paralar ödeyeceğimize, kendi insanımızla daha sağlıklı tanıtım yaparız. Üniversitelerimizin, bizimle ilgili çalışma yapan yabancı bilim adamlarının teşvik edilmesi gerekir. Mesela, Annemarie Schimmel, büyük Türk elçisi gibi çalışmaktadır; kendilerinin her bakımdan taltif edilmesi gerekir.

Kısa süre önce yaşadığımız Ermeni konusu da tanıtım eksikliğinin bir eseridir. Ermeniler, bütün imkânlarını seferber ederek, 3 000'in üzerinde yayın yaptılar ve dünya efkârıumumiyesini zehirlediler. Biz de yayınlar yaptık; ama, yeterli olmadığını kabul etmeliyiz. Üstelik, az sayıda da olsa, Türk üniversitelerinde görev yapan birkaç isim, gerçeklerin hilafına yazmaktan sıkılmadılar. Bu, üzücü bir gelişmedir.

Değerli arkadaşlarım, müze ve kütüphanelerimizle ilgili olarak birkaç hususu da arz etmek istiyorum.

Fizikî açıdan:

Olası olaylara karşı, yeni müze ve kütüphanelerimizin yeraltı binalarına açılması, savaş, deprem vesaire gibi afetler anında bir koruma olacaktır.

Binalardaki nem, soğukluk, sıcaklık, kuruluk, ölçüm ve ayarlanması imkânları mevcut değildir; bunların mutlaka sağlanması gerekir.

Yanlış aydınlatma ve ısıtma yöntemlerinden süratle vazgeçmeliyiz. Eşya ve materyalleri yıpratan, kuvvetli ışık veren spot ve rengi solduran cıvalı floresan lamba kullanımından hemen vazgeçilmesi gerekir. Isıtmada elektrikli soba, mangal, gaz ve küçük soba kullanımı önlenmelidir.

Yurt dışında tanınmış ve ciddî yayınların temini mutlaka sağlanmalıdır.

Bina ve müştemilatın bakım ve onarımları zamanında yapılmalı, geç kalınmamalı ve noksanları en kısa zamanda giderilmelidir.

Personel açısından:

Müzecilik ve kütüphanecilik fakülte veya bölümleri artırılmalı ve personel alımında tercih edilmeli, yabancı dil bir takvime bağlanarak, zorunlu ve cazip hale getirilmeli, maaş ve ücretler artırılmalı; Müzelerdeki, sanat tarihi ile arkeoloji mezunları arasındaki atama, kadro, maaş ve ücret farkı ortadan kaldırılmalı, büyük ve bölge müze ve kütüphanelerinde bakım-onarım atölyeleri kurulmalı, tatil kampları tahsis edilmeli, bölgelerarası personel, yönetici toplantıları gerçekleştirilerek, bilgi deneyim ve gelişmeleri, iletişim ve tartışım yapılmalı; yönetici ve şefler beş yılda bir bilgi, görgü ve deneyim için, kısa süreli de olsa, yurt dışındaki gezilere gönderilmeli; görevli elamanların teşviki için, her yıl, bir meslekî konuda rapor veya tez hazırlama mecburiyeti getirilmeli, kontrol memurlarının daha dikkatli ve özenli olmaları sağlanmalıdır. Tayin ve terfilerde adayın bilimsel yayın ve meslekî araştırmaları göz önünde bulundurulmalı ve tercih sebebi olmalıdır.

Güvenlik açısından:

Güvenlik elemanları, görev, sağlık, spor, silah, araç, gereç kullanımı bakımından periyodik kontrol ve uygulamaya tabi tutulmalı; sürpriz alarmlarla tatbikat sonuçları gözlenmeli, deprem, yangın, sel, baskın, hırsızlık, ani hastalık gibi, muhtemel olaylara karşı önlemler alınmalı; alarm ve güvenlik sistemleri binanın inşaı sırasında düşünülüp gerçekleştirilmeli, vaktiyle ana ve kaba hatlarıyla tutulmuş eşya ve materyal envanterleri liyakatli elemanlarca teker teker kontrol ve müşahedeleri yapılarak, ilmî yöntemlere uygun şekilde envanter kayıtları hazırlanmalıdır.

Özel durumlar itibariyle:

1. Yurt dışına ve yabancılara gitmemesi için, müzelerin eşya alım imkân ve finans miktarları artırılmalı,

2. Halkın, öğrencilerin ve gençlerin ilgi ve meraklarını uyandırmak için, bazı uygun toplantı tören ve sergilerin elverişli salon ve bahçelerde yapılması için gerekli düzenlemeler gerçekleştirilmeli.

3. Mesela, beş yılda bir, müze vitrinindeki eşyalar, ana materyaller kalmak şartıyla, yeni depolardaki diğerleriyle değiştirilmeli,

4. Kütüphanelere yeni yayınlar ve eserler satın alınmalıdır.

5. Envanter ve mevcut eserler bilgisayara geçirilmeli, dünyaya duyurulmalı, beraberinde, az da olsa bilgi verilmeli; böylece ilgi, alaka, merak ve istek uyandırılmalı, reklam yapılmalı ve bilhassa, ileride olabilecek suiistimal ve hırsızlıklara karşı gerekli kontrollerin sağlanması lazımdır.

Bu arada, Sayın Bakanımıza, Konya ile ilgili olan birkaç hususu da arz etmek istiyorum. Sayın Bakanım, yıllardan beri Konya'da yapılmakta olan Uluslararası Mevlana Sempozyumu, her nedense, Ankara'ya alınmıştır. Biz, bunun, tekrar, bir Mevlana şehri olması münasebetiyle, Konyamızda olmasını arzu ediyoruz.

Ayrıca, yıllardan beri yapılmasını özlemle beklediğimiz mevlana kültür merkezinin de bir an önce Konya'ya kazandırılması gerekiyor. Çünkü, Konya belediyelerinden Karatay Belediyemiz tarafından üstlenilen bu görev, Kültür Bakanlığımız tarafından devralınmış; ama, yıllardan beri atıl bir vaziyette tutuluyor. Dolayısıyla, bir an evvel, Mevlana kültür merkezinin de Konya'ya kazandırılması ve burada, kültürel faaliyetlerin icra edilmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Çetin, 1 dakika içinde toparlayınız.

REMZİ ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sema ile ilgili olarak da bir hususu arz etmek istiyorum. Sema, bugün, her ilimizde yapılmaya çalışılmaktadır. Halbuki, bunun, bir usulü vardır. Dolayısıyla, Mevlevilik geleneğine uygun olarak sema törenlerinin yapılabilmesi, izleyenlerin buradan gerekli hisseleri kapabilmesi bakımından, sema ile ilgili gerekli titizliğin gösterilmesi ve sema seyretmek isteyenlerin, mutlaka, Konya'daki sema merkezinde bunu izlemelerinin sağlanması gerektiğini arz ediyor, Kültür Bakanlığımıza hayırlı çalışmalar diliyor, bütçenin de milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çetin.

Sayın Hükümet, konuşacak mısınız efendim?

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

Süreleri, kendi aranızda, herhalde uygun zaman dilimlerine ayırdınız...

Sayın Hükümete 30 dakikalık süreyi veriyoruz efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, sayın milletvekillerimizin bütçemiz üzerinde ileri sürdükleri görüşlerine teşekkür ediyor, Kültür Bakanlığı ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ulusumuzun kültür soyağacına baktığımızda, objektif olarak diyebiliriz ki, Ortaasya'dan başlayan ve Anadolu medeniyetleriyle yoğrulan, Ortadoğu ve Avrupa ilişkileriyle çeşitlenen büyük ve köklü bir kültüre sahip bulunmaktayız. Bu kadar geniş coğrafyalar içinde, öz kültürünü koruyarak, diğer kültürlerden de faydalanarak yarattığımız bu kültür birikiminin, ulusumuzun en büyük zenginliği olduğu kuşkusuzdur. Türk insanının yapıcı ve yaratıcı özellikleri de bu zengin kültür birikimine dayanmaktadır. En zor koşullarda bile ulusal başarıya ulaşabilmek yeteneği, Atatürk gibi büyük önderleri yaratma gücü ve çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine yükselme hedefleri, ulusumuzun kültür zenginliğinin somut yansımaları olarak ortaya çıkmaktadır.

Hepinizin bildiği gibi, kültürel değerler ve varlıklar, somut ve elle tutulabilir nitelikte oldukları gibi, gelenekler, örf ve âdetler, yaşama biçimi, duygu ve düşünce sistemlerini yansıtan soyut ve manevî kültür ürünlerinden de oluşan çok geniş bir alanı kapsamaktadır.

İnsan ve doğa, kültürü üreten, yaratan, yaşatan, yansıtan ve tüketen özelliklere aynı anda sahip olarak, dinamik bir süreçte mevcut olan kültürel birikimlere her an yenilerini eklemekte ve bu zenginlik, artan bir hızla devam etmektedir.

Son yıllarda gelişen iletişim teknolojileri, kültürel etkileşimin olağanüstü boyutlara ulaştığı bir dünya düzeni yaratmaktadır. Globalleşme denilen bu süreç, kaçınılmaz ve önlenemez bir şekilde devam ederken, kültürel erozyon, kültürlerin yozlaşması ve kaybolması gibi sonuçları da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla, mevcut kültür değerlerimize sahip çıkarak onları korumak ve yeni kuşaklara aktarmak konusunda, toplumsal bilincin sürekli olarak canlı tutulması gereken bir dönem yaşanmaktadır. Kültürü korumak, yaşatmak ve yaratmak görevi, ulusal bir misyon olarak değerlendirilmelidir. Bu alan, sadece kamunun veya sadece özel kesimin sorumluluğuna bırakılmayacak kadar geniş ve büyük bir alandır. Özel kurum ve kişilerden sivil toplum örgütlerine ve toplumun bütün kesimlerine kadar ulaşan bu sorumluluğun, kamuyla birlikte paylaşılması gerekmektedir. Bu dönem içinde, bu açıdan bakıldığında, Kültür Bakanlığının, sınırlı olanaklar içinde yürütmeye çalıştığı kültürel faaliyetler, sponsor desteğiyle, sivil toplum örgütlerinin yaratıcı gücüyle ve kaynakların verimli şekilde kullanılmasıyla, daha kapsamlı ve zengin bir duruma getirilmeye çalışılmıştır. Katılımcı bir yaklaşımla, kültür ve sanat faaliyetlerinin, kamu ve özel ayırımı gözetilmeden, ortak bir anlayışla gerçekleştirilmesi için çaba gösterilmiştir.

Doğudan batıya geniş bir coğrafyada, uluslararası ilişkilerimize destek verecek ve bizi en iyi şekilde temsil edecek bir anlayışla, kültür varlıklarımızın ve değerlerimizin tanıtılması amacıyla, sergiler, sanat faaliyetleri, toplantılar ve temaslar gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sınırlı bir bütçeyle çalıştığımız, hepinizin bilgileri içindedir. Bu geçen dönemde, yeni kaynaklar yaratmak amacıyla, döner sermaye imkânlarımızı daha iyi bir şekilde kullandık ve bu şekilde elde ettiğimiz kaynakları da, kaybolmak üzere olan tarihî yapıların ve kalelerin tekrar canlanmasına dönük olarak kullandık ve gerçekten, bu eserlere tekrar kavuşan halkımız, bunu, sevinç duygularıyla karşıladı ve bu, aynı zamanda, ulusumuzun tarih ve kültür bağının da ne kadar güçlü olduğunu gösteren güzel bir örnek olarak, burada, belirtilmesi gereken bir husustur diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugüne kadar, ilk defa olarak, Dünya Bankası kaynaklarından yararlanarak, Pamukkale'nin, Diyarbakır surlarının ve Mardin kent bütünlüğünün bu kaynaklarla onarılması konusunda bir girişim başlatıldı. Yaklaşık 50 milyon dolarlık bir kaynakla, daha sonra yeni eserlerin de buraya alınması kaydıyla, bu çalışmalar bugünden itibaren başlatılmış bulunmaktadır.

Kültür ve sanat faaliyetleri, vatandaşlarımızın, sivil toplum örgütlerimizin, belediyelerimizin ve diğer kurumların öncülüğünde, artan bir hızla sürdürülmektedir. Bakanlığımız, bütün bu çalışmalara, hiçbir politik ayırım gözetmeden ve maddî manevî destekler sağlayarak, daha geniş bir şekilde bu etkinliklerin yürütülmesine katkıda bulunmakta ve böylece, toplumun her kesimiyle barış ve uzlaşı ortamını sağlayacak şekilde, bir potansiyelin yaratılmasına katkıda bulunmaktadır.

Bu arada, Bakanlık olarak, biz de sponsor desteklerinden istifade ediyoruz. Bu çerçevede, teşekkürle anmam gereken birkaç unsuru belirtmek istiyorum: Çanakkale Şehitler Abidesi, yaptığımız bir anlaşmayla, Borusan Şirketi tarafından onarılacaktır. Koç ve Sabancı toplulukları, birçok alanda, Bakanlığımıza, kültürel faaliyetlerimize destek vermektedir. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Makedonya'da, gerçek anlamda bir yörük köyü olan ve Atatürk'ün babası Ali Rıza Beyin köyü olan bu köyde, Atatürk'ün Ata Evinin yapılması konusunda bir görev ve sorumluluğu üstlenmiştir.

Bu arada, Bakanlık olarak, gerçekten, teknolojik yeniliklere açık bir anlayış içerisinde, web sitemizi, beş dilde oluşturulduğu ve bunun bütün dünyaya tanıtılarak, yaklaşık 4 milyon kişinin ziyaret ettiği bir düzeye şu anda getirmiş bulunuyoruz. Ayrıca, diğer bilgisayar destekli sistemler için altyapı çalışmalarımız da belli bir aşamaya gelmiştir.

ASELSAN'la yaptığımız bir anlaşmayla, 1,3 trilyon maliyetle, Topkapı'nın güvenlik sistemi, en yeni teknolojilerle donatılacaktır ve bu çalışmalar devam etmektedir.

Bu arada, Bakanlık olarak, devletin diğer kurumlarının elinde bulunan bazı sivil mimarî örneklerinin ve gayrimenkullerin alınması konusunda çabalarımız olmuştur ve bu çerçevede, Topkapı Sarayı avlusu içinde bulunan eski Gülhane Hastanesi kompleksi, Vahdettin Koruluğu ve köşkleri ve Sait Halim Paşa Yalısı olmak üzere, bütün bu eski eserler, onarılmak üzere Bakanlığımıza tahsis edilmiştir.

Ayrıca, kısa bir süre önce yaptığımız girişimle, Ulus'taki Sayıştay binası, Bakanlığımıza, müze yapılmak üzere devredilmiştir ve Sayıştay yeni binasına geçtikten sonra, bu çalışmalar başlatılacaktır.

Ankara'da, hemen adliye binasının arkasında, dört adet eski cer atölyesi yine Bakanlığımıza verilmiştir ve bunlarla ilgili müze yapma konusundaki çalışmalar belli bir aşamaya gelmiş ve ihaleleri tamamlanmıştır.

Diğer iki önemli konu da; Ulus'taki eski Sümerbank binası, kültürel, sanatsal faaliyetlerde kullanılmak üzere, yine Bakanlığımıza devredilmiştir ve ayrıca, Gölbaşı yakınlarında, 1 787 dönümlük bir araziyi, Başkent Üniversitesiyle birlikte, açık hava müzesi yapmak üzere, Maliye Bakanlığından devralmış bulunuyoruz.

Bütün bu çalışmalarda, Bakanlığımız yöneticilerinin ve değerli Değerli sanatçılarımızın çok önemli gayretleri vardır ve yurdun her köşesinde birleştirici ve bütünleştirici, yurt dışında da ülkemizi tanıtıcı görevlerimizi başarıyla yerine getirme konusunda en büyük gayreti onlar göstermişlerdir ve huzurlarınızda hepsine içtenlikle teşekkürlerimi sunuyorum.

Bu yıl, yurt dışına, çok sayıda sanatsal topluluk yolladık, özel kuruluşları da bu çerçevede gönderiyoruz ve böylece, onların ülkemizi en iyi şekilde temsilleri de sağlanmış olmaktadır.

Bakanlık olarak hazırladığımız fikrî mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin yasa tasarısı hükümetten geçmiş, daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda oybirliğiyle kabul edilmiş ve şu anda 34 üncü sırada yasalaşmayı beklemektedir. Bu yasanın çıkmasıyla, Bakanlığımızın bu alandaki görevlerini daha başarılı bir şekilde yürüteceği bir gerçektir. Bu konuda, Yüce Meclisin desteklerine şimdiden şükranlarımı arz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu dönemde Kültür Bakanlığında toplumun geneline eşit hizmet götürmeye gayret eden, kültürümüzü ve millî değerlerimizi korumak için çaba sarf eden ve bu doğrultuda bakanlık imkânlarını en verimli şekilde kullanmaya çalışan, geçmişiyle barışık, gelecekten umutlu, demokratik, laik cumhuriyetin ve Atatürkçü düşüncenin temel ilkelerine uygun, çağdaş kültür politikalarını kararlılıkla uygulayan bir çizgi takip edilmiş ve çalışmalarımız bu doğrultuda kesintisiz sürdürülmüştür.

Geçen yıllarda olduğu gibi 2001 yılı bütçesinin de, Kültür Bakanlığı tarafından tasarrufa azamî riayet edilerek ve en verimli bir şekilde değerlendirileceğini yüksek huzurlarınızda belirtmek isterim.

Büyük Atatürk'ün ilkelerine bağlı, çağdaşlaşmaya önem veren, Türk kültürünün yücelmesi için çalışan, Anadolu'nun tüm kültür birikimlerini sahiplenen ve ulusumuzun manevî değerlerine saygılı ve dürüst bir yönetim anlayışıyla 2000 yılı bütçesinin en başarılı bir şekilde uygulanacağını belirtir, yeni bütçemizin Kültür Bakanlığına ve tüm ulusumuza hayırlı olmasını diler, desteklerinize şimdiden teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

İkinci olarak, İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan.

Buyurun Sayın Bakanım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2001 yılı bütçesi ve faaliyetleri hakkında bilgi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekillerimizin ortaya koydukları öneriler için teşekkür ediyorum. Bu öneriler, bundan sonraki çalışmalarımızda bizlere yol gösterecektir.

Bakanlığımız, bilindiği gibi, yurdun içgüvenliğinin ve asayişinin sağlanması, kamu düzeninin korunması, kaçakçılığın önlenmesi gibi devletin en hayatî fonksiyonlarını yerine getiren bir bakanlıktır. Ayrıca, mahallî idarelerimiz için yol gösterici ve onlara yön verici olmanın yanı sıra, iyi işleyen bir taşra idaresinin tesisi, sivil savunma ve nüfus idarelerinin yürütülmesi de İçişleri Bakanlığının görevleri arasında sayılmaktadır.

Bakanlığımızın her kademesindeki mensupları, bu önemli görevlerinin sorumluluğu ve bilinci içerisindedirler ve yüksek bir disiplin ve görev anlayışı içerisinde hizmet vermektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı 2001 yılı bütçesi 254 trilyon 833 milyar olarak belirlenmiştir. 2000 yılı bütçesine göre yüzde 22'lik bir artış söz konusudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, ülkemizde cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, üniter devletin gereği olarak, merkezî idare, taşrada il sistemine göre teşkilatlanmıştır. Bu sistemin esası, merkezî idarenin, taşradaki idarî bölümlerde bulunan bütün teşkilatının vali ve kaymakamlara bağlı; yani, onların yetkisi ve denetimi altında olmasıdır; ancak, zamanla, taşra teşkilatının temel ilkelerini ortaya koyan 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun, sonradan yapılan bazı idarî düzenlemeler ve çıkarılan çeşitli kanunlarla, neredeyse içinin boşaltılması, hizmetin gerektirdiği yönetsel teknik ve ekonomik zorunluluktan ziyade, örgütsel büyüme, yöneticilik makamlarına yükselme, yeni parasal olanaklar sağlama ve valilerin denetiminden çıkma istek ve eğilimleri sonucu, bölgesel kuruluşların sayılarında görülen hızlı artış, vali ve kaymakamların, devleti, hükümeti ve ayrı ayrı her bakanı temsil etme görevleri gözardı edilerek, merkezî yönetimin iş ve işlemlerini, merkezdeki taşra teşkilatlarının uzantıları olan birimlerle yürütme eğilimleri, il sisteminden uzaklaşma sürecini hızlandırmıştır. Bu durum, taşra yönetiminde ikili bir yapının ortaya çıkmasına, hizmetin verimli sunulamamasına, vali ve kaymakamların otorite ve etkinliklerinin azalmasına, taşrada kaynakları israf eden, koordinasyondan uzak, halka etkin hizmet götüremeyen, hantal ve verimsiz bir yapının oluşmasına neden olmaktadır. Bu olumsuz tablo, vatandaşımızın devlete olan güvenini de sarsmaktadır. Taşra yönetiminde etkinliği, hizmetlerde verim ve uyumu olumsuz yönde etkileyen bu durumun ortadan kaldırılabilmesi için, taşra teşkilatıyla ilgili temel kanun olan 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun ilkelerini zedeleyen ya da bozan düzenlemelerin ivedilikle ele alınıp ıslah edilmesi, mülkî idare amirlerinin devleti, hükümeti ve ayrı ayrı her bakanı temsil etme görevlerine işlerlik kazandırılması, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da belirtildiği üzere hizmet zorunluluğu ve havza çalışmasını gerektiren bölge kuruluşlarının dışında kalan bölge müdürlüklerine son verilerek il sistemi içerisinde örgütlenmelerinin sağlanması, ilçelerin kamu hizmetlerinin halka götürülmesinde işlevsel hale getirilmesi ve gerekli teşkilat, personel ve malî kaynaklarla ve yetkilerle donatılarak güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu yönde gerekli tedbirlerin alınması için, Başbakanlık nezdinde yürüttüğümüz çalışmalar sürdürülmektedir.

Diğer taraftan, merkezî idarenin taşradaki temsili için, mülkî amirlerin bilgili, yetenekli, temsil kabiliyeti yüksek, dünyaya açık, dil bilen, üstün niteliklere sahip yöneticiler olarak yetiştirilmesi, dinamik ve verimli bir kamu idaresi için zorunludur. Bu anlayışla, 2000 yılı içerisinde, toplam 67 mülkî idare amiri yurt dışına gönderilmiştir; ayrıca, değişik konularda olmak üzere, toplam 627 mülkî idare amirine de hizmet içi eğitim verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin en büyük ve önemli bilişim projesi olan Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi, yani, MERNİS Projesiyle ilgili olarak, 2000 yılı yazılım ve 925 nüfus idaresine yaygınlaştırma çalışmaları tamamlanmıştır.

28 Ekim 2000 tarihinde, nüfus kütüklerine kayıtlı yaşayan ve hayatta olmayan 120 milyon kişiye Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası verilmiştir. Projeyle ilgili olarak, 2001 yılında, merkez ve ilçe nüfus idareleri arasındaki iletişim ağının kurulması, ayrıca, bugün kullanılan ve kolay taklit edilebilen nüfus cüzdanları yerine, taklit edilemeyen ve bazı güvenlik unsurları içeren, daha çağdaş yapı ve görünümde yeni nüfus cüzdanlarının üretimi ve dağıtımı hedeflenmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sivil savunma, kurtarma ve ilkyardım hizmetlerini, çağa ve ihtiyaçlara uygun bir şekilde, yeni bir anlayışla, yeniden teşkilatlama çalışmalarına da devam edilmektedir. Bu çerçevede, geçen yıl çıkarılan, Sivil Müdafaa Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 586 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname doğrultusunda 11 ilde teşkilatlanma çalışmaları yapılmış, arazi, bina ve personel istihdamı konusundaki çalışmalar da devam etmekte ve böylece, 11 ilde, 120 personelden oluşan bir yapı oluşurken ayrıca diğer illerde de, illerin büyüklüklerine göre özel idare bünyesinde teşkilatlanma yapılmaktadır. Dün de bu illere -o illerde kullanılmak üzere- arama ve kurtarma araçları tevzii yapılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şehirleşme, nüfus hareketleri, Avrupa Birliği, gençlik, yerel yönetim uygulamaları, organize suçlar, yönetim geliştirme, insan hakları ve uluslararası hukuk gibi konularda Bakanlıkça uygulanacak proje, strateji ve politikaların oluşturulması, bu konularda yasal ve idarî düzenlemelerin yapılabilmesine imkân sağlamak üzere Bakanlık adına iç ve dış gelişmeleri takip etme, gelişmelere göre analizler yapma, araştırmalarda bulunma ve varılan sonuçları değerlendirerek yönetimin konulara değişik açılardan bakmasına yardımcı olma, amaçlarını gerçekleştirmek üzere Bakanlığımızda bir strateji merkezi oluşturulmuştur. Bu merkez, bütün Bakanlık mensuplarının ve üniversitelerdeki araştırmacıların önünü açacak, onların ürettikleri bütün fikirlerin ulusal ve uluslararası boyutlara taşınmasına vesile olacaktır. Mülkî İdare Araştırma Projesi, Yolsuzluk Araştırması, Yaşanabilir Bir İstanbul Projesiyle ilk işlevine başlamış; bundan sonraki çalışmalar içerisine, -yani 2001 yılı içerisinde- trafik eğitimi, itfaiye hizmetlerinin etkinliğinin artırılması, mahallî idareler bilgi bankası projeleri gibi projeler de alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri kültür ve tabiat varlıklarını yaşatmak için sivil toplum gi-rişimi ve ilgili bakanlıklarla birlikte hizmet verebilmek amacıyla, İçişleri Bakanlığı Mahallî İdare-ler Genel Müdürlüğü bünyesinde bir birim oluşturulmuş; bu birimin amacı, ülkemizde giderek yok olmakta olan yurttaşlık bilincinin geliştirilmesi ve bunun da süreklilik kazanması noktasında 7'den 70'e halkımızın yaşamış olduğu bölgelerdeki tarihî ve kültürel varlıklarının hem nazarî hem de tatbikî olarak eğitilmesi noktasında uygulamaya sokulmuştur. Böylece, tarihî ve kültürel varlıkları sahiplenme duygusu aşılanırken, aynı zamanda, bu varlıkların korunması ve restorasyonu noktasında da Bakanlığımız, imkânları noktasında katkı sağlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde köye dönüş projeleri, 2000 yılı bütçesi içerisinde ayrılan kaynak dosyasında devam etmektedir. 2001 yılı bütçesi içerisinde de 3,2 trilyon ödenek konduğundan, o hizmetler de 2001 yılı içerisinde devam edecektir.

Jandarma Genel Komutanlığı bütçesine baktığımızda, 831 trilyon 547 milyar Türk Lirası olarak belirlenmiş; 2000 yılı bütçesine göre yüzde 25'lik bir artış öngörülmüştür. Emniyet, asayiş, huzur ve güven ortamının tesisinde Jandarma Genel Komutanlığının üstlendiği görev ve sorumluluğun önemi malumlarınızdır. Bu doğrultuda, terörle mücadelenin yanı sıra, gümrük, tekel, silah ve mühimmat, uyuşturucu madde ve malî kaçakçılık olaylarıyla diğer organize suçlara karşı elde ettiği başarı her türlü takdirin üzerindedir.

İçgüvenlik birliklerinin, görevlerinin istenilen seviyede yükseltilmesini sağlamak maksadıyla kadroları, personel ve malzeme yönünden takviye edilmiş, 1 Ocak ve 30 Kasım 2000 tarihleri arasında 289 birlik teşkil edilmiş, 3 birlik lağvedilmiştir.

Ayrıca, yıkıcı ve bölücü unsurların taktik ve tekniklerine karşı içgüvenlik harekatını başarıyla yürütecek şekilde özel timlerin yetiştirilmesi planlanmış ve bu planlama doğrultusunda da çalışmalar devam etmektedir.

İlave olarak, 2000 yılı içerisinde, 77 personel yurt dışına gönderilmiş; ayrıca, 8 000 küsur personel de yurt içinde değişik hizmet içi eğitimden geçirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sahil Güvenlik Komutanlığı büt-çesine baktığımızda; Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesi, 43 trilyon 672 mil-yar lira olarak belirlenmiş, 2000 yılı bütçesine göre de yüzde 31'lik bir artış öngörülmüştür.

Kıyılarda ve bilhassa sığ kesimlerde meydana gelen ve son yıllarda artış gösteren deniz kazaları ve deprem, sel gibi afetlerde, süratle karadan, denizden bölgeye intikal ederek can ve mal kurtarmak maksadıyla Sahil Güvenlik Komutanlığı bağlısı 4 bölge komutanlığı (Samsun, İstanbul, İzmir ve Mersin) ve ayrıca 6 grup komutanlığı (Trabzon, Bartın, Çanakkale, Marmaris, Antalya ve İskenderun) bünyesinde toplam 10 adet acil müdahale timi oluşturulmuştur.

"Kıyı sularda emniyet, güvenlik ve arama-kurtarma timi (KEGAK)” adı verilerek oluşturulan acil müdahale timleri, teçhizat, bot ve araçlarla birlikte, donatılmış bir şekilde, hizmet verilecek bölgelere gönderilmiştir.

Ayrıca, Sahil Güvenlik Komutanlığının hazırlamış olduğu bir kitap, içeriği içerisinde, bütün kamu personeline ve sivil toplum kuruluşlarına, Sahil Güvenlik Komutanlığının işlevleri ve süratle her türlü acil arama-kurtarma noktasındaki telefon ve haberleşme bilgilerini de içeren dokümanlar dağıtılmıştır.

Diğer taraftan, Türk denizlerinde, iç sularında su ürünlerinin korunması, sınıflandırılması, av zamanları, avlanma yerleri ve avlanma vasıtaları, istihsal izinleri, avlanma suçları ve cezalarını düzenleyen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununda belirtilen cezaların bugünkü şartlara uygun olarak yeniden düzenlenmesi noktasındaki çalışma, Adalet Komisyonumuzda beklemektedir. Ümit edi-yorum ki, Adalet Komisyonumuz bu yasamızı da süratle ele alıp Genel Kurulumuza tevdi ettiğinde, bu sorunu da süratle çözmüş olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğünün bütçesine baktığımızda 1 katrilyon 175 trilyon 400 küsur milyar olarak belirlenmiştir. 2000 yılı bütçesine göre yüzde 26 nispetinde bir artış  söz konusudur.

Hemen her alanda yaşanan yenilikler ve gelişmeler, polise de yeni görev ve fonksiyonlar yüklemiştir. Bugün, polis bilgisayarla, internetle işlenen ekonomik suçlarla, sürekli çeşitlilik gösteren organize suç örgütleriyle ya da son derecede gelişmiş teknolojileri, kimyasal ve biyolojik silahları kullanan terör örgütleriyle mücadele etmek durumundadır.

Diğer taraftan, bilgi toplumunun yaşam standartları, polis ve polisliğin farklı bir mercek altında incelenmesini gerekli kılmıştır. Polis, artık, toplumla daha sağlıklı iletişim kurabilmek ve mesleğini daha profesyonelce gerçekleştirebilmek için sıradan insanların taşıması gereken bireysel özelliklerin yanı sıra, mesleğinin ve toplumsal statünün kendisine verdiği bir dizi farklı özellikleri de taşımak zorundadır. Bu zorunluluk, son yıllarda yaptığı büyük atılımlar sonucu, değişen dünya koşullarına ve gelişen suç olgusuyla mücadele usul ve esaslarına uyum sağlamada önemli başarılar elde eden Türk Polis Teşkilatının da yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir.

Bu anlayıştan hareket ederek, Bakanlığımız güvenlik hizmetlerinde etkinliğin, profesyonelleşmenin sağlanabilmesini ve yüksek kalitede hizmet sunulabilmesini gerçekleştirecek reform niteliğindeki çalışmalarını büyük bir kararlılıkla sürdürmektedir. Yetki yasası çerçevesinde, polisin özlük haklarından eğitimine, teknolojik ve lojistik yönden  iyileştirilmesine varıncaya kadar, yoğun bir çalışma yapılmıştır. Örneğin, polis yükseköğretim kurumları hakkında kanun hükmünde kararnameyle, polis eğitim sisteminde büyük bir yenilik gerçekleştirilmiştir. Getirilen bu düzenlemeyle, polisin eğitimi, çağın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına göre, yapısal, fonksiyonel değişikliklere tabi tutulmuştur. Polis Akademisi üniversiteye dönüştürülmüş; mevcut akademi Güvenlik Birimleri Fakültesi, dokuz aylık polis okulları da iki yıllık meslek yüksekokulları haline getirilerek Polis Üniversitesine bağlanmıştır.

Diğer taraftan, rütbe sistemine dayalı hiyerarşik yapıya uygun olarak, olması gereken personel piramidinin zaman içerisinde bozulmasından kaynaklanan yapının düzeltilmesi, orta kademe yöneticilerin yeterliklerinin bilimsel olarak ölçülmesi ve yeterli olanların terfi ettirilmesi, terfi  edenlere çağa uygun gelişmeler doğrultusunda eğitim verilmesi amacıyla, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 55 inci maddesi, 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle  değiştirilmiştir. Bu düzenlemeyle, kayırmacılık ve tavassuttan uzak, objektif kriterlere ve liyakate dayalı terfi sistemi olgunlaştırılmış ve belli rütbelere terfi için sınav ve yöneticilikle ilgili eğitim şartı getirilmiştir; ancak, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı nedeniyle, anılan hususlar, kanun tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir.

Diğer taraftan, polisin özlük haklarının iyileştirilmesi amacıyla değişik tarihlerde hazırlanan kanun tasarıları Başbakanlığa intikal ettirilmiş, ancak sonuç alınamamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım,  2 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (Devamla) - Sayın Başkan, biliyorsunuz, polisin son günlerdeki durumu da var; birkaç dakika daha ilave ederseniz, çok memnun olurum.

Son olarak hazırlanan polisin özlük haklarının iyileştirilmesine dair kanun hükmündeki kararname metninden özlük hakları çıkarılarak fazla çalışma ücreti konusu gündeme getirilmiş ve bu da, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Polisin ekonomik durumumun düzeltilmesi için gerekli çalışmalar, sonuç alınıncaya kadar sürdürülecektir.

Öte yandan, eğitim faaliyetleri çerçevesinde, bilgisayar sistemleri, eğitim, hukuk, insan hakları, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele, olay yeri inceleme, suç analizi, terörle mücadele, toplumsal olaylar, yönetim, halkla ilişkiler ve istihbarat konularında yüksek lisans ve doktora yapmak üzere, 1999 yılında 25, 2000 yılında 26 kişi olmak üzere toplam 51 emniyet personeli yurt dışına gönderilmiş ve halen, 42'si Amerika'da, 4'ü Almanya'da, 5'i Fransa'da, değişik üniversitelerde öğrenimlerini sürdürmektedirler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; toplumsal olaylara müdahale etmek üzere kurulmuş bulunan Çevik Kuvvet birimlerinin zaman içerisinde iyi hizmet veremediği, personelinin niteliğinin ve verimliliğinin düşmesi, yeterli eğitim verilememe gibi sorunlarla karşı karşıya bulunduğu görülmüştür. Bu nedenle, bu birimlerin, çağın değişen ve gelişen ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılması, görev ve rollerinin gözden geçirilmesi, hizmet kalitesinin ve etkinliğinin yükseltilmesi ve yeni bir vizyon kazanılması zorunluluk arz etmektedir.

Çevik Kuvvetin yeniden yapılandırılması konusunda eğitim almak üzere, amir düzeyinde personel Amerika'ya gönderilmiştir. Bu arkadaşlarımız, orada eğitimlerini görmüş ve geçtiğimiz günlerden itibaren, almış oldukları uzman eğitimleri noktasında, Çevik Kuvvet birimleri içerisinde, nitelik olarak seçmiş oldukları elemanlarla birlikte, yeni bir eğitim anlayışını uygulamaya sokmuşlar ve böylece, daha etkin, daha eğitimli, daha çağdaş bir şekilde yapılanma noktasında, halka daha iyi hizmet verebilme noktasında, çalışmalar, süreklilik içerisinde devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki çok sayın milletvekillerimizin de, geçmiş tecrübelerinden ifadelerinde bulunan ve uzun yıllardan beri, terör örgütlerinin ülkemizdeki faaliyetlerinin bir türlü önlenememesi neticesinde, iç istihbaratın yetersiz olduğu dikkatlere getirildiğinde -artık, bir gerçek ortaya çıkmıştır ki- iç istihbarat ile dış istihbaratın ayrılması ve iç istihbaratın tek merkez altında yönetilmesi gerçeği ortaya çıkmıştır. Ümit ediyorum ki, desteğinizle, bu konu da halledilecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; alınan etkin tedbirler ve güvenlik kuvvetlerimizin yapmış olduğu başarılı operasyonlar sonucunda, bazı iç ve dış odakların da desteklediği artık bilinen bölücü ve yıkıcı terör örgütleri etkinliğini yitirmiş gibi gözükse de, siyasallaşma noktasında, ideolojik terör örgütlerinin âdeta ülkemizde reklamları yapılarak oksijen verilmesi ve güçlenmesi noktasındaki yaklaşımlar da dikkate alındığında, daha ileri süre içerisinde uyanık olmamız, dikkatli olmamız gerektiğini de dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Diğer taraftan, özellikle son dönemde yolsuzluk ekonomisi ve organize suç örgütlerine karşı yürütülen mücadele de çok üst boyutlara çıkmış, bu alanda da güvenlik güçlerimiz büyük başarılar elde etmiştir. Elde edilen bu başarılarda, halkımızın verdiği desteği ve çok sayın milletvekillerimizin desteğini de burada belirtmek istiyorum; ancak, bu başarıdan rahatsız olup mücadeleyi engellemek isteyenlerin, ülkenin içinde bulunduğu hassas ortamdan da faydalanarak, son günlerde bildik senaryoları tekrar sahneye koymaya çalıştıklarına tanık oluyoruz. Yıllarca hâkim güç olarak istedikleri gibi at oynatan bu menfaat grupları, gerçek gündemi yakalayan halkımızı bu mücadeleden uzaklaştırmak için, eski anlayış ve alışkanlıklarını tekrarlayarak, kullandıkları taşeron örgütler vasıtasıyla ülkede bir kaos ortamı varmış izlenimi yaratma ve polisimizi provoke etme gayreti içerisine girmişlerdir.

F tipi cezaevlerini protesto adı altında ideolojik terör örgütlerinin yaptığı yasadışı eylemlere yönelik medyanın ve bazı odakların yaratmaya çalıştığı insancıl yaklaşım sergileme gayretkeşliğinin meydana getirdiği psikolojik ortam da, polisimizin var olan stresli çalışma koşullarını daha da ağırlaştırmıştır.

Öte yandan, af kanunu tasarısıyla ilgili çalışmalar yapılırken, yetkilerini aşarak işledikleri suçlar nedeniyle ceza alan güvenlik güçlerinin affedilmeleri noktasında Bakanlığımızın göstermiş olduğu çabalara rağmen, af kapsamına alınmaması noktasındaki direnci yüce milletin takdirlerine sunuyorum. Bu arada, polisin de af kapsamına alınması için çaba gösteren sayın milletvekillerimize, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Son olarak, 11 Aralık 2000 tarihinde, İstanbul'da, çevik kuvvet otobüsüne teröristlerce silahlı saldırıda bulunulmuş, bu saldırı sonucu, bilindiği gibi, 2 polisimiz şehit olmuş, 11 polisimiz de yaralanmıştır. Olayın, uzun namlulu silahlarla ve hunharca yapılması, görevlilerde şok etkisi yaratmış, toplu halde bulunmanın dezavantajı olarak da psikolojik çöküntü büyük olmuştur.

Yasadışı örgütlerin, şimdiye kadar, poliste münferit grubu hedef aldıkları ve genellikle kendileriyle mücadele eden terör şube müdürlüğü görevlilerine yönelik eylemlere giriştikleri değerlendirildiğinde, bunların, polis içinde geniş bir kitle olan çevik kuvveti hedef almış olmaları, üzerinde durulması ve değerlendirilmesi gereken bir konudur.

1982 yılında, o günkü ihtiyaçlara göre kurulmuş bulunan çevik kuvvet birimleri, bugün ihtiyaçlara cevap verememektedir; almış olduğu eğitim, toplumsal olayların hareketliliği karşısında yetersiz kalmaktadır. Diğer taraftan, yapmış oldukları hizmet gereği, terörle mücadele eden birimler kadar bilgi ve tecrübe sahibi olmadıklarından, bu menfur saldırı karşısında şoka girmiş ve oluşan duygusallık, saflık ortamından ve topluluk psikolojisinden istifade eden bazı mihrakların yaptığı kışkırtmalar sonucu kendisini kanunsuz bir hareketin içerisinde bulmuştur.

Memurların ekonomik durumlarının iyi olmaması, kamuoyunda bir sebepmiş gibi önplana çıkarılmak istense de, bu olayda etken olmadığı değerlendirilmektedir; çünkü, Türk polisi, yasaların kendisine vermiş olduğu yetkiler ve vatan ve millet sevgisi doğrultusunda hizmet ederek yıllarca şehit vermiş ve şehit vermeye de devam edecektir. Ancak, burada şunu söylemek istiyorum : Çevik kuvvet personelinin içinde bulunduğu bu duygusallık ve saflıktan yararlanarak onları tahrik eden ve kışkırtan gruplara müsamaha gösterilmesi mümkün değildir. Nitekim, konuyla ilgili olarak derhal inceleme ve soruşturma başlatılmış ve sonucuna göre gerekli yasal işlem yapılacaktır. Devlet yönetiminde, asla hoşgörü ve acıma olamaz; onun için, biz de, yasaların uygulanmasında, yasa neyi emrediyorsa onun yerine getirilmesinden yanayız. Eğer bir ülkede yasalar hâkim kılınamıyorsa, eğer yasalar hâkim kılınamıyor ve sadece birtakım söylemlerle hareket ediliyorsa, orada, devlet yönetimi zaafa uğramış demektir.

Polis teşkilatı, yıllardan beri şehit vermektedir. Polis, şehidinin suçlusu adalete teslim edilinceye kadar asla görevinin başından ayrılmaz, onun üzerinde eylemsel hareket yapamaz. Onun için, geçtiğimiz günlerde çevik kuvvet personelinin şehit polisi orada dururken yaptığı bu eylemi asla ve asla affetmiyorum! (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Bazı illerimizdeki birkısım çevik kuvvet personelinin yapmış oldukları eylemleri, 170 000 kişilik emniyet teşkilatımız da tümüyle kabul etmemiş, polis teşkilatı bunu nefretle kınamıştır; çünkü, polis teşkilatına girdiği zaman verilen direktif ve verilen bilgi, ışık şudur ki; polis, kendisine karşı yöneltilen silahın devlete karşı yöneltildiği bilinci içerisindedir; devlete karşı yöneltilen silahın sorumlusu, suçlusu bulunmadan, asla ve asla görevini terk etmez ve onun sonucunu aldıktan sonra, tekrar işlevine döner.

Son çırpınışlar içerisindeki zavallı ve korkak menfaat çevreleri ve bunların yerli ve yabancı işbirlikçileri iyi bilmelidirler ki, bu beyhude gayretler asla sonuç vermeyecek, devletimizin sarsılmaz gücü ve halkımızın sağduyusu, kendilerine bu tür çirkin oyunları bir daha sahneye koyma imkân ve fırsatını tanımayacaktır.

Yıkıcı ve bölücü teröre, uyuşturucu kaçakçılığına, yolsuzluklara, organize suçlara, kısaca ülkeyi ve halkı rahatsız eden her türlü yasadışı oluşumlar ve suçlara karşı mücadele, güvenlik güçlerimizin üstün gayret ve disiplinli çalışması anlayışı içerisinde, kararlılıkla sürdürülecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bakanlığımızın daha aktif ve bilim ve teknolojideki gelişmelerin ışığında çağdaş bir yönetim anlayışı içerisinde hizmetlerinin daha etkin ve verimli şekilde sunulmasını sağlayacak hukukî altyapı çalışmaları da sürdürülmektedir. Bu doğrultuda hazırladığımız yasa tasarılarının birkısmı Başbakanlığa gönderilmiş, birkısmı da Meclis Genel Kurulu ve ilgili komisyonların gündeminde bulunmaktadır. Bu tasarıların yasalaşmasında Yüce Meclisimizin gerekli desteği vereceğine olan inancım tamdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2001 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, katkıları için bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle, vatan ve görev uğrunda hayatlarını feda etmekten çekinmeyen aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor, yakınlarına sabır dilerken, malullerimize de şükranlarımı sunuyorum. (Alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmuştur. Saat 18.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.08

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açı-yorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları :  552, 553, 554, 555) (Devam)

A) KÜLTÜR BAKANLIĞI (Devam)

1. – Kültür Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Kültür Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

B) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI (Devam)

1. – İçişleri Bakanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – İçişleri Bakanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. – Emniyet Genel Müdürlüğü 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1. – Jandarma Genel Komutanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Hazır.

Hükümet adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, aleyhinde, Ankara Milletvekili Mehmet Zeki Çelik'e söz veriyorum.

Buyurun Sayın Çelik. Süreniz 10 dakika.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 yılı Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık kırk yıl önce, edebiyat hocamız bir dörtlük okumuştu, çok manidardı ve bunu hâlâ unutmamışım. Neye ne dediğimizi ifade bakımından, diyor ki : "Defaya kez, kadara dek, misale örnek, kitaba betik; mahvolduk gittik." Yani, düşünün, o günden bugüne mukayese edin; nereden ne-reye geldik.

Güçlü bir kültür potansiyeline ve hâlâ geride bıraktığı eserleri ayakta duran, ölmez medeniyet güzelliklerine sahip ülkemizde yetişmekte olan kuşaklar, kendi tarihî, özkültür değerlerinden habersiz yetiştirilmektedir. Uygulanan kültür politikaları özkültürü arka plana itmekte, başkalarına ait; yani, Grekolatin kültür değerleri, yeni kuşaklara empoze edilmektedir. Özkültür değerlerimizin yeni nesillere aktarılması ihmal edilmektedir. Devleti yönetenlerin, millî kültürün yaşatılması için ellerinde bir program bulunmamakta, kültürel yozlaşmaya karşı, bize ait kültürü yaşatmak için resmî bir doküman bulunmamaktadır. Bunun sonunda insanımız, öncelikle yeni nesil ve kuşaklar, kültür değerlerinin etkisinde kalmakta, geçmişine ve kendisine yabancılaşmaktadır.

En verimli gençlik yılları, okullarımızda, ciddî bir eğitim ve öğretim programı uygulanmaması sebebiyle öz değerlerimize aşina olunmadan mâlâyani bir şekilde heba olmaktadır. Unutmayın, yılan su içer zehir yapar, arı su içer bal yapar; yani, ne verirseniz, onu alırsınız. İşte, televizyonlardaki televole programları, geyik muhabbetleriyle kimin eli kimin cebinde belli olmayan programlar; gazetelerin verdikleri eklerle müstehcenlik sınırlarını aşan bir müptezellik sergileyerek insanları iğfal eden yayınlar yapılıyor.

Unutmayın "Batılı iyice tasvir, saf zihinleri idlâl eder" diye güzel bir ifade vardır; yani, kötüyü sürekli gündemde tutarsanız, iyileri yok edersiniz.

Değerli arkadaşlar, sosyal buhranlar, ekonomik buhranlar, kültürel değerlere sahip olunduğu müddetçe önlenme imkânına sahiptir. Gayeye giden her yol mubahtır mantığı, medeniyetleri çöküşe götüren yolun başıdır. Birçok devletin, kendi kültür değerlerini korumayıp, dejenere olması sonucu zafiyete uğradıklarını; dürüstlüğe, ahlakî hamideye ve fazilete değer vermedikleri için tarih sahnesinden silindiklerini görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği kapısında bekleyen Türkiye, hangi kültür ailesine mensup olduğunu, tarihin bu dönüm noktasında iyi düşünmek durumundadır. Bundan yüzaltmışbir yıl önce ilan edilen Tanzimat Fermanından günümüze, Batı kültürüyle kendi kültürümüz arasındaki gerilimi yaşıyoruz. Yeni bilgi çağında, İnternetle ortaya çıkan kültür, dünyayı, evrensel bir köye dönüştürürken, eski dünyada olduğu gibi, ülkeler, güçleri oranında dünya kültürüne dahil oluyor.

Televizyonun karşısında, sinemada, tiyatroda, plastik sanatlarda, müzikte, eğer sadece taklitle yetiniyor, sadece hayranlık üretiyorsanız, sadece seyirciyseniz evrensel kültüre hiçbir katkınız olamaz.

Bugün, üniversitelerimiz, bilim adamlarımız, tek tip, fabrikasyon bir insan tipi üretmek için, sadece ideoloji üretiyorlar. Üniversite rektörleri, bilimsel araştırmalarla, dünyada olay haline gelen incelemelerle değil de, kılık kıyafet dayatmalarıyla gündeme geliyorlar. Evet, kültür meselesi, Türkiye'de ideolojiktir, çok netameli bir alandır; oysa, kültürün kendisi, ideolojik değildir.

Şimdi, yurt dışında yaşayan bir yığın insanımız var. Türkiye'nin yurt dışındaki kültür ataşeleri ne yapar diye merak ediyorum. Oraya gidenler, yurt dışındaki yüzbinlerce insanımız büyükelçiliklerimizden, kültür ataşelerimizden kültür alanında hangi hizmetleri alabiliyorlar?

Bu arada, kütüphanelerimizin durumu da malum. Buradan bir iki kilometre ilerdeki kütüphanelerimize gittiğiniz zaman, kitabın ve kültür hayatının içler acısı durumunu göreceğiz. Kütüphanelerde kütüphaneci çalıştırmamak, arşivde arşivci çalıştırmamak, hastanede doktor, okulda öğretmen çalıştırmamak gibi bir şeydir. Bugün, kütüphane hizmetlerini düzenleyen bir yasa bile yoktur. Kültür mirasımız, yazma eserler, uluslararası antika mafyasının ticarî metaı haline gelmiştir. Banka hırsızları gibi tarihî eser kaçakçıları cirit atıyor; her gün gazetelerde tarihî eser kaçakçılığı haberleri okuyoruz. Bir  de bakıyorsunuz ki, bir kütüphanede ya da müzede olması gereken eserler, kaçakçıların elinde dolaşıyor.

Geçenlerde Sayın Hüsamettin Özkan'a vermiş olduğumuz bir soru önergesinde, Osmanlı arşivleriyle ilgili bir soru sormuştuk. 150 milyon civarındaki Osmanlı arşivlerinin, bugüne kadar, ancak yüzde 40'ına tekabül eden 60 milyonunun envanteri çıkarıldığı, yüzde 60'ının kayıtlarının yapılmadığı ifade ediliyor.

Değerli arkadaşlar, eğer kültür temellerimizi, köklerimizi hor görmeye devam ederseniz, tapu kayıtlarınızı bile bulamaz, harp tarihinizi bile yazamazsınız.

Evet, 77 yılda 77 defa "millî eğitimde reform" adı altında değişiklik yaparsanız, eğitimi de, kültürü de katledersiniz, toplumu da yozlaştırırsınız.

Gelelim Ankara'ya; ülkemizin başkenti Ankara'da, sosyal ve kültürel faaliyetlerin yapılacağı, ciddî organizasyonlara kapısını açacak kültür merkezlerinin olmadığını görüyoruz. Atatürk Kültür Merkezi, bir garabet eseri olarak, mimarîsi ve çevresiyle, orada, sırıtmaktadır.

Ayrıca, Ankara Kalesi, Ankara'nın simgesidir. Orada kurulmuş olan bir derneğin bana iletmiş olduğu bir bilgi var. Ben, bunu, yine, bir soru önergesine çevirmiştim. Onbeş sene önce başlayan yanlış politikalarla, Kale'de, bar, lokanta, diskotekler, hükümetler tarafından desteklendiğinden, burada oturan düşük gelirli vatandaşlar, imarsız bir şekilde, tarihî evleri bozarak, avlularına ek yaparak, tarihî dokuyu bozmaktadırlar. Hatta, bu, mekânlardan birisi de, Osman Bey, Orhan Gazi ve Şehzade Murat'ın eğitim gördüğü, Osmanlı Devletinin kuruluşuna beşiklik etmiş bir eğitim kurumu olan ve günümüzde de Alaaddin Camii olarak hizmet veren mabedin bitişiğine yapılmıştır. Tabiî, ilkçağ, ortaçağ, Osmanlı Dönemi ve cumhuriyetin kuruluş yıllarına ait önemli ve enteresan mekânların bulunduğu Ankara Kalesi, mutlaka, amacına aykırı bir şekilde kullanıma müsaade edilmemeli ve korunmalıdır. Bu şekilde, SİT alanı olarak değerlendirilen bu alanda, bildiğim kadarıyla, yüzon kadar eser tespit edilmiş, geri kalanının tespiti yapılmamaktadır.

Kültür ölçeği kütüphanelerdir. Ankara'da 46 tane kütüphane bulunmaktadır. Bunlardan 6-7 tanesinin binası Kültür Bakanlığına aittir, diğerleri ise belediyelerin destekleriyle açık kalmaktadır. Bakınız, Ankara'nın en büyük ilçelerinden Keçiören, binası ve personeli olmadığı için, Nallıhan personel yokluğundan kapalıdır. Birçok yerde, kütüphanelerin, personelini belediyeler veriyor; belediyeler ya personel çekiyor ya da ücreti ödenemeyen personel gittiği için, birçok yerde, kütüphaneler açılıp, kapanıyor. Şu an, Ankara'nın Evren ve Şereflikoçhisar'ın Çalören kütüphanesi bu durumdadır. Ankara İl Halk Kütüphanesi onarım sebebiyle, Cebeci ve Oran Kütüphaneleri de tadilat nedeniyle kapalıdır. Kızılcahamam, Haymana, Çubuk Kütüphaneleri ise belediye binası içinde olduğu için, belediyelerin çalışma saatlerine tabi olarak, cumartesi çalışmadıkları için de kaloriferler yanmamakta, okuyucu ve personel sıkıntı çekmektedir.

Ankara'daki 46 kütüphaneden sadece 13 tanesinde  kütüphanecilik mezunu personelle görev yürütülüyor ve en büyük sorun, yakacak, elektrik ve su paraları. Tabiî Kültür Bakanlığı bütçesinden gönderilen paralar bunlara yetmiyor.

Kültürel yozlaşmanın sonunda bakın ne olacağını bir şair nasıl tasvir ediyor.

Sular kıvrım kıvrım ırmağa gelir

Pervane dediğin çerağa gelir

Bülbül kovuldu mu dil bahçesinden

Gak gak karga

Vak vak kurbağa gelir.

Yani bunun sonucu gerçekten hazin ve vahimdir.

Değerli arkadaşlar, her şeyin temeli insandır. İnsanı mükemmel yetiştirmediğiniz takdirde başarılı olunamayacağı da muhakkaktır.

BAŞKAN - Sayın Çelik, 1 dakika içinde toparlayınız efendim.

M. ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Yetmişyedi yıllık cumhuriyet tarihi döneminde ortaya çıkan en büyük sorun, devlet ile millet arasında yaşanan ve giderek hız kazanan güven bunalımıdır. Millet devlete, devlet millete güvenmemektedir.

Güven bunalımının doğurduğu belirsizlik ekonomiyle birlikte sosyal yapıyı da altüst etmektedir.

Millet ve devlet elele vererek bir Anadolu rüyası için mücadele vermedi; tam tersine, devlet, milletle, ekonomiden politikaya, kılık kıyafetten müziğe kadar her alanda değişik yoğunluklarda mücadele vermektedir.

Bu vesileyle bu bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz.

10 dakika soru sorma, 10 dakika da yanıt verme süresi olacak.

Birinci sırada Sayın Nesrin Ünal, buyurun

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın İstemihan Talay'a sorum olacak.

Öncelikle İç Anadolu'da yaşanan depremden dolayı milletimize geçmiş olsun diyor, baş sağlığı diliyorum.

Sayın Kültür Bakanımızın, Antalya'ya ve arkeolojik mirasa verdiği önemden ve özellikle Belkıs beldesine yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Anadolu'da insanlar yüzyıllardır uygarlıklarla iç içe yaşamış; ancak, zamanımızda insanlarımız kültür eserleriyle iç içe yaşamaya zorlanmaya başlamışlardır;  bu durumda kültür de haklıdır, insanlar da haklıdır. Örnek: Yüzyıllar önce Aspendos Tiyatrosu yakınına kurulmuş Belkıs Beldesi veya yine binlerce yıllık Kaleiçi'nde yüzyıllardır yaşayan Gazi Paşa'nın Güney Köyü gibi... Şu anda buralarda yaşayan insanların evleri yıkılmış, evlerini tamir etmek için veya -çocuklarını evlendirmişler- genişlemek için bir çivi bile çakamıyorlar. Aynı şeyi Antalya'da birçok yörede yaşıyoruz. İnsanımız, kültürün de korunmasını istiyorlar; ama, kendilerine de devletin sağlıklı yol göstermesini bekliyorlar. SİT alanı konusunda bu insanların mağduriyetlerini giderecek projeleriniz var mı?

İkinci sorum: Antalya Kale'den, yani Demre'den oldukça yoğun tepkiler aldık; vatandaşlar, Noel Baba Kilisesi Vakfının özel bir vakfa devredildiğini ve şu anda da kilise etrafının oldukça geniş olarak Kültür Bakanlığı tarafından istimlak edildiğini söylüyor. "Bunda ne var" diyecek olursanız, Demreliler diyor ki: "Bu kültürü yıllardır biz canımız gibi koruduk; ama, istimlak edilen alanlarda vakfı devralan özel vakıf, dükkânlar açıp tekelleşme mi olacak? Ve Demre'nin küçük esnafı mağdur edilecek mi? Yani, Demreliler, yüzyıllardır koruduğu kültür eserlerini, ekonomik faydaya artık kendileri çeviremeyecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Sayın milletvekilleri, soru sorma işlemini biraz daha az zaman içerisinde tamamlarsak, daha fazla arkadaşımızın soru sormasına imkân sağlamış oluruz; teşekkür ederim.

Sayın Murat Akın, buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Akın yoklar efendim; sorusunu onun yerine ben sorabilir miyim? (DSP sıralarından ("Olmaz Sayın Başkan" sesleri)

BAŞKAN - Kabul etmiyorlar efendim.

Sayın Öztürk, buyurun.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla, önce, Sayın İçişleri Bakanımıza sormak istiyorum.

Silah taşıma ruhsatı verilmesinde, hem vekiller hem de valilerimiz çok sıkıntılıdır. Sayın Bakanım, bu işe kesin bir çözüm ne zaman getirilecektir? Şartlar değiştirilerek, taşıma ruhsatı şartları ağırlaştırılacak mıdır veya mevcut şartları yerine getiren vatandaşlarımıza aracısız, ruhsat ve-rilecek midir?

İkinci sorum: Sayın Bakanım, her silah ruhsatı sahibine, daha önce, 259 adet mermi veriliyordu. Şimdi, bu, 100 adede düşürüldü. Kaçakçılığı önleme açısından, acaba, bu, tekrar 250'ye çıkarılamaz mı?

Sayın Kültür Bakanıma sormak istiyorum. Sayın Bakanım, iktidar ve muhalefetiyle ve bir de başarılı bürokratlarınızla birlikte, çok uzun ve detaylı bir çalışmayla, ülkemiz ekonomisi ve sanatçılarıyla ilgili telif hakları yasa tasarısı, komisyonlardan  çıktı; Meclis Genel Kuruluna ne zaman gelecektir?

Kültür Bakanıma son sorum: Sayın Bakanım, Rize'nin İkizdere Kazasında, inşaatı beş yıldır devam eden kültürevinin inşaatı ne zaman tamamlanacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Sayın Kemal Çelik, buyurun.

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, aşağıdaki sorularımı, Sayın İçişleri Bakanımıza yöneltiyorum.

Şu anda, Türkiye'de en çok ihtiyaç duyulan yasalardan birisi, yapısal reformlar kapsamında, mahallî idareler yasa tasarısıdır. Sürekli konuşulan, ancak, bir türlü Meclise sevk edilmeyen bu tasarı, niçin, hâlâ Bakanlar Kurulunda bekletilmektedir? Bu konuda, Bakanlar Kurulunda bir anlaşmazlık söz konusu mudur? Türkiye Büyük Millet Meclisine ne zaman sevk edilecektir? Sayın Bakan tarih verebilir mi? Örneğin, 2001 yılı ocak ayı içerisinde Meclise sunulabilir mi?

Yine, bu kapsamda, yürüttükleri görev ve hizmetle mütenasip malî imkânlara sahip olmayan köy ve mahalle muhtarlarının maaşlarını, günün ve hizmetin şartları çerçevesinde artırmayı düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Sayın Atahan, buyurun.

NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Sayın Başkan, ben, sorularımı, İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan'a yöneltmek istiyorum.

Birinci sorum : Birkaç gün önce sokağa dökülen, amirlerini bile dinlemeyen çevik kuvvet ekibinde, askerliğini yapmamış kaç bin polis vardır?

İkinci sorum; Emniyet Genel Müdürü, Şartla Salıverme Yasasının, işkence yapan polislerin affa girmemesini eleştirmesi açıklamasını yapmadan önce, acaba Sayın Bakandan izin almış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler.

Sayın Kardeş, buyurun.

ŞABAN KARDEŞ (Bayburt) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanlarıma şu soruları yöneltmek istiyorum.

Birinci sorum, Sayın İçişleri Bakanına. Sayın Bakanım, az önce Sayın Bozkurt arkadaşımızın da değindiği gibi, silâh ruhsatı konusunda bayağı bir sıkıntı yaşanmaktadır ve seçilmişlere ruhsat verilmektedir. Milletvekillerine, belediye başkanlarına, il genel meclisi üyelerine, muhtarlarımıza taşıma ruhsatı verilmektedir.

Belediye meclisi üyeleri de seçilmiş olmalarına rağmen, maalesef, bunlar ruhsat alamamaktadırlar. Bunlara ruhsat vermeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum, Sayın Kültür Bakanımıza. Sayın Bakanım, Bayburt Kültür Merkezi inşaatı 1993 yılında başlamış ve aradan yedi yıl geçmiştir. Maalesef, henüz yüzde 50'si tamamlanmıştır. 2001 yılı içerisinde, bu kültür merkezi inşaatını tamamlamayı düşünüyor musunuz?

Sayın Kültür Bakanımıza ikinci bir sorum var. Yine Bayburt'la ilgili. Bayburt Kalesi, milattan önce 58 yıllarına dayanmaktadır; fakat, bakımsızlık nedeniyle dökülmektedir. Restorasyon çalışmaları çok yavaş gitmektedir. Bunun hızlandırılmasını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kardeş.

Sayın Yalçınkaya?.. Yok.

Sayın Sökmenoğlu?.. Yok.

Sayın Çümen; buyurun.

MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Kültür Bakanım İstemihan Talay'a soru yönelteceğim.

Öncelikle, oluşturulan web sitesi konusunda, şahsına ve şahsında personeline teşekkür ediyorum.

Bundan sonraki web sitesinin gelişme sınırları ne olacaktır? Beş dilde yayın yapıyoruz dediniz. Dil sayısının artması söz konusu olacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çümen.

Sayın Seyda; buyurun.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın İçişleri Bakanımızdan, aşağıdaki sorumun cevabını talep ediyorum:

Son dönemlerde, bölgemizde, asayişin sağlanmasıyla vatandaşlarımızda rahatlama olmuştur. Ülke ve bölge ekonomisi açısından, hayvancılığın gelişmesi için, çayır ve meraların kullanıma açılması ve yasakların kaldırılmasını ne zaman düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Kılınç; buyurun.

HİDAYET KILINÇ (İçel) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Kültür Bakanımız tarafından, aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını istiyorum:

İçel'in Anamur İlçesi, Türke mevkiinde mezarı olduğu söylenen, Anadolu'ya ilk gelen alperenlerden olan Sarı Saltuk'un mezarı hakkında bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Yaşar; buyurun.

BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Kültür Bakanıma, aşağıdaki soruları sormak istiyorum:

Gümüşhane ve kazalarında, Kültür Bakanlığının herhangi bir faaliyeti yok. Hiç olmazsa, kütüphane bazında, ilçelerde, böyle bir yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?

Gümüşhane ile ilgili başka bir yatırımınız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Soru sorma işlemi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

5 dakikalık süreniz var.

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Ünal'ın sorularına yanıt veriyorum.

Koruma planlarını daha gerçekçi boyutlarda yaptığımız zaman, sit alanlarında yaşayan insanlarımız ile korunacak eserler arasındaki dengenin, birlikte yaşama imkânının gelişeceğini düşünü-yorum. Bu çerçevede, önümüzdeki yıl, Belkıs'la ilgili olarak, koruma imar planlarını Bakanlık olarak yaptıracağız.

Demre'de yaptığımız uygulama, çok özel bir uygulama olarak düşünülebilir. Noel Baba Kilisesi, uzun yıllardan beri, imkânsızlık nedeniyle restore edilemiyordu. Bizimle bağlantı içinde olan vakıf, buranın mülkiyeti veya kullanımı üzerinde herhangi bir hak talep etmemek kaydıyla; ama, burayı, Bakanlıkla birlikte elde edilecek, yaratılacak fonlarla onarma konusunda bize bir taleple geldi. Sivil toplum örgütlerinin özellikle restorasyon faaliyetlerinde ve koruma çalışmalarında görev almalarını desteklediğimiz için ve kaynak yaratabileceklerine de inandığımız için, onlarla bu protokolü gerçekleştirdik. Kilisenin etrafında yapılacak olan her türlü istimlak, kilisenin ve çevresinin korunmasına dönük bir yaklaşımdır. Oraları vakfa verip, onları rant tesisi yapmaları konusunda hiçbir düşüncemiz, değerlendirmemiz yoktur.

Telif Hakları Yasa Tasarısı geçti, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde şu anda 34 sırada bekliyor; ancak, gündemin yoğunluğu nedeniyle, bunun hemen yasalaşması, şu anda yakın bir ihtimal olarak görünmemektedir; ama, bir an evvel yasalaşmasının da gerekli ve yararlı olduğuna ben de yürekten inanıyorum ve gündemin yeniden oluşması konusunda, ben de çaba içinde olacağım.

Bayburt ile ilgili olarak, kalenin restorasyonu konusunda bu yıl başlattığımız çalışmaları çok hızlı ve yoğun bir biçimde devam ettireceğiz ve çok kısa zamanda da iyi bir sonuç alacağımızı düşünüyorum; ancak, kültür merkeziyle ilgili çalışmalarımızın ödenek imkânsızlığı nedeniyle bu yıl pek fazla ilerleyeceğini ifade edemediğim için üzgünüm.

Web sitesinin geliştirilmesi konusunda uzmanlarımız çalışıyorlar. Yeni kültürel birikimlerin, değerlerin kaydedilmesi şeklinde bir gelişmeyle birlikte, yeni diller, özellikle Japonca üzerinde ağırlıkla duruyoruz. Önümüzdeki yıl bir çalışmanın başlayacağını ifade ediyorum.

Anamur ile ilgili olarak o soruyu tam alamadım Sayın Kılınç; sonra ben size bilgi vereyim.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Sayın İçişleri Bakanım...

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; silah taşıma ruhsatıyla ilgili yönetmelik 1999 yılında değişmiştir. Yönetmelik çerçevesinde, silah taşıma kısıtlanmıştır. O kısıtlama doğrultusunda, valilerin, o yönetmelik çerçevesinin dışında silah taşıma ruhsatı verme yetkisi yoktur.

Mermi konusuna gelince, mermi adedi düşürülmüştür; çünkü, ülkemizdeki maçlardan sonra meydana gelen olaylarda ölüm olaylarının artması nedeniyle yönetmelik değiştirilmiştir.

Sayın milletvekilimiz Kemal Beyin sorusuna cevabım : Mahallî idareler konusuyla ilgili çalışmalar son noktaya gelmiştir, imza tamamlanmak üzeredir. Önümüzdeki 2001 yılında Meclise geleceğini ümit ediyorum. Bu yasa çerçevesi içerisinde, köy ve mahalle muhtarlarının maaşlarının iyileştirilmesi de o yasanın içerisinde vardır.

Sayın milletvekilimizin, askerlik yapmayan personelle ilgili ifadeleri vardı. Şu anda, 5 000 polis memuru askerliğini yapmak üzeredir. Elimizdeki rakamlara göre, aşağı yukarı 2 000 küsur memur da askerliğini yapmak üzere beklemektedir; ama, daha sağlıklı rakam verebilmek için, onu da yazılı olarak bildireceğiz.

Ayrıca, af yasasıyla ilgili çalışmalarda genel müdürümüz bizim tarafımızdan görevlendirilmiştir.

Yine, bir sayın milletvekilimizin, taşıma ruhsatıyla ilgili, bu taşıma ruhsatları diğer yerlere teşmil edilebilir şeklinde ifadesi oldu. Yönetmelik değiştiği için, yönetmeliğin dışında taşıma ruhsatı verme yetkimiz yok; ancak, o yönetmelik değiştiği takdirde verilebilir diye düşünüyorum.

Meraların açılmasıyla ilgili; meralar, bu yıl, asayiş yönünden riskli olmayan yerlerde bütünüyle açılmış vaziyettedir. Oran olarak bakıldığında, aşağı yukarı yüzde 80-90'lara varan bir şekilde meralar hizmete sunulmuştur.

Cevaplanacak Başka da soru yok.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Kültür Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

A) KÜLTÜR BAKANLIĞI

1. – Kültür Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

 

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

15 505 300 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Kültür Sanat Hizmetleri

139 547 700 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

3 605 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

158 658 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Kültür Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Kültür Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

 

Kültür Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

 

 

 

A – C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

81 911 575 718 000

 

- Toplam Harcama

 

:

84 947 258 865 000

- İptal Edilen Ödenek

:

2 184 712 283 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

5 220 395 430 000

 

 

BAŞKAN-  (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – İçişleri Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

 

 

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

144 954 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Mahallî İdareler Hizmetleri

34 881 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

112

Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetleri

28 485 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

113

Sivil Savunma ve Seferberlik Hizmetleri

4 925 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

41 588 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

254 833 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

 

2. – İçişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- İçişleri Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

İçişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

151 803 029 675 000

 

- Toplam Harcama

 

:

149 967 955 899 000

- İptal Edilen Ödenek

:

4 642 045 555 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

2 806 971 779 000

 

 

 

 

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunu-yorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

 

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

345 858 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Güvenliği Sağlama ve Düzenleme Hizmetleri

814 900 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

7 005 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri

8 700 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

1 176 463 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

 

2. – Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

 - Genel Ödenek Toplamı

:

637 548 065 037 000

 

- Toplam Harcama

:

700 026 489 373 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

24 176 066 141 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

89 242 505 703 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

  Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

 

  Devreden Ödenek

 

:

2 588 015 226 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

 

:

9 946 794 054 000

 

 

 

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

 

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

119 220 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Güvenlik Hizmetleri

712 327 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

               

                T O P L A M         831 547 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

 

2 – Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Jandarma Genel Komutanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

444 270 494 564 000

 

- Toplam Harcama

 

:

450 771 259 792 000

- İptal Edilen Ödenek

:

19 632 328 137 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

26 213 121 675 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

  Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

 

 

 

  Devreden Ödenek

 

:

80 028 310 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

 

:

15 815 849 444 000

 

 

 

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

c ) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

 

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

 

4 028 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

111

Sahil Güvenlik Hizmetleri

 

39 643 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

 

43 672 000 000 000

 

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

 

 

 

A  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

 - Genel Ödenek Toplamı

:

13 405 266 671 000

 

- Toplam Harcama

:

11 586 754 100 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

1 876 794 662 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

58 282 091 000

 

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

 

:

1 617 118 603 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Kültür Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının 2001 malî yılı bütçeleri ile 1999 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Bütün kurumlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dokuzuncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Onuncu tur görüşmelere başlıyoruz.

Onuncu turda, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Karayolları Genel Müdürlüğü  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. – Sağlık Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Sağlık Bakanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet hazır.

Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların, gerekçesiz olarak, yerinden sorulması ve her tur için soru cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar, sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.

Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır; cevap işlemi de 10 dakikalık süre içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi 10 dakikadan önce tamamlanır ise, kalan süre için sıradaki soru sahibine söz verilecektir.

Bu hususu bilgilerinize sunuyorum.

Onuncu turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Grupları adına: Doğru Yol Partisi Grubu adına, Muş Milletvekili Mümtaz Yavuz, Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu; Fazilet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal, Adana Milletvekili Ali Gören, Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın; MHP Grubu adına, İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar, Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu, Adana Milletvekili Metanet Çulhaoğlu, Yozgat Milletvekili Mesut Türker, Isparta Milletvekili Osman Gazi Aksoy; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Antalya Milletvekili Sancar Sayın, Kocaeli Milletvekili Turhan İmamoğlu, İzmir Milletvekili Suat Çağlayan, Bilecik Milletvekili Sebahat Vardar; Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut, Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy.

Şahsı adına: Lehinde, Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı; aleyhinde, Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz, Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Muş Milletvekili Sayın Mümtaz Yavuz, buyurun efendim.

Sayın Grup Başkanvekili, konuşmacılar süreyi eşit mi kullanacaklar efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Eşit kullanacaklar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yavuz.

DYP GRUBU ADINA MÜMTAZ YAVUZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesi üzerine Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, televizyonları başında bizleri izleyenlerin ve Yüce Heyetinizin gelecekteki ramazan bayramını kutlar, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, kendisine bağlı kurum ve kuruluşlarla Türkiye'nin en önemli ve sorumlu bakanlığının bütçesi üzerinde 15 dakika gibi kısa bir sürede fikir beyan etmek hemen hemen imkânsız. Türkiye'nin imarından tek sorumlu olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığının önemi 17 Ağustos 1999, asrın depremi diye adlandırılan Gölcük depremiyle bir kere daha artmış bulunmaktadır. Bu nedenle, felaketin oluş ve sonrasında yaşanan olaylarla yapılması gerekenleri Yüce Heyetinize arz edeceğim.

Dün, Afyon ve Bolvadin'de meydana gelen 5,8 şiddetindeki depremde ölenlere Cenabı Allah'tan rahmet, tüm milletimize geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Bu kadar önem ve ehemmiyet arz edip, Türkiye'nin afeti, altyapısı, imar, ulaşım ve trafiğinden sorumlu bu bakanlığa 2001 yılında ayrılan kaynak toplam bütçenin yüzde 3'ünü oluşturup, 1 katrilyon 471 trilyondur. Hortumculardan, balinacılardan, hayalî ihracatçılardan ve bütçedeki vergi gelirlerinin silip süpürdüğü faizlerden geriye bir şey kalmadığından dolayı, bütçenin yüzde 3'ü gibi cüce bir payla yaşanan deprem felaketlerinin yaralarını mı, 3 254 il ve ilçenin imarını mı, ülkenin ihtiyacı olan binlerce kilometre il devlet otoyollarını mı, binlerce konut ve kamu sektörünün ihtiyacı olan tesisleri mi yapsınlar? Bunun imkânsız olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu nedenle, eleştirilerimiz yapıcı olmak kaydıyla, insaf ve izan ölçülerinde dahilinde olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde yaşadığımız Anadolu Yarımadası, Afrika Kıtasıyla Arap Yarımadasının sürekli baskısı altında bulunmaktadır. Bu baskı sonucunda, Anadolu Yarımadası 2,5 santim gibi bir mesafe, güney batıya ötelenmektedir. Ülkemizde iki fay hattı bulunmaktadır; Kuzey Anadolu fay hattı 10 kilometre derinliğinde olup, Doğu Anadolu fay hattı ise 25 kilometre derinliğindedir. Şiddetli deprem sayılan 6 Richter ve üzerindeki depremler, bu fay hatlarında meydana gelen en az 2,5 metre çatlaklar sonucu oluşmaktadır. Böyle varsayımla, 2,5 metre bir çatlağın oluşabilmesi için, yılda 2,5 santimetre gibi bir öteleme sonucu, bu depremlerin, teoride, yüz yılda veyahutda yüzelli yılda bir olması düşünülebilir. Oysa, ülkemizin Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde bulunan Adapazarı ve Bolu civarında, 1943, 1944, 1949, 1953, 1967, 1999; Erzincan ve civarında, 1939, 1942, 1943, 1992; Varto'da, 1949, 1966 yıllarında, aletsel büyüklüğü 7 Richter ve onun üzerinde olan depremler meydana gelmiştir. 1700'lü ve 1800'lü yıllarda, Doğu Anadolu fay hattında çok sık, şiddetli depremler oluşmuş. Bundan anlaşılacağı gibi, Anadolumuzun bulunduğu bu iki hareketli fay hattı, teoriden çok farklılık göstermektedir; söylenildiği gibi, yüz yıl yerine, bazen yedi ay, bazen de -Gölcük ve Düzce depreminde olduğu gibi- üç ay gibi kısa sürelerle tekrar edebilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü üzere, ülkemiz, ne zaman, hangi şiddette ve nerede olacağı belli olmayan korkunç deprem felaketleriyle her zaman yüz yüzedir.

Söylenildiği gibi, depremler can almaz; canı, yıkılan binalar alır. Bu varsayım ve acı gerçekten hareket ederek -Cenabı Allah'tan, tekrarını nasip etmesin dileğiyle- her zaman bu felaketlere karşı tedbirli ve temkinli olmak zorundayız.

Bakanlık, mevzuat eksikliklerinin giderilmesi için bir dizi düzenleme yapmıştır. Yasal düzenleme çalışmaları kapsamında, afete duyarlı deprem yönetmeliği yayımlanmıştır. Yapıda can güvenliğini sağlamak ve kaynak israfına sebep olan plansız, kontrolsüz ve kalitesiz yapılanmayı önlemek amacıyla Bakanlıkça hazırlanan Yapı Denetim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 10 Nisan 2000 tarihinde yayımlanmıştır, uygulama Yönetmeliği de çıkarılarak, 27 pilot ilde, 10 Temmuz 2000 tarihinden itibaren uygulamaya konulmuştur. Bu denetimler artırılmalı ve uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır. Ülkemizin bu acı gerçeğini, sadece konut inşaatında değil, tüm altyapı çalışmalarında da göz önünde bulundurmalıyız.

Sayın milletvekilleri, depremden sonra acz içerisine düşen Hükümetin Başbakanı, çok biliyormuş gibi "önce çadır, sonra prefabrike, sonra kalıcı konut" diye üç kademeli bir çözüm önerdi. Hükümetin sayın bakanları da, sanki maden bulmuş gibi, Sayın Başbakanın ortaya koymuş olduğu,   hiç de mantıklı olmayan bu önerisini benimseyip, kolları sıvamışlardır.

Olan kime oldu; olan, tabiî ki, o acı felaketi yaşayıp, yakınlarını, mallarını, işlerini kaybeden; 16 aydır kışta, karda, yağmurda, çamurda, soğukta, sıcakta, tozda, dumanda çadır ve prefabrikede yaşayan insanlarımıza olmuştur.

Bu hükümet, yurt dışından alınan 3,5 milyar yardımın dışında toplanan 3,5 katrilyonluk deprem vergilerinin 539 trilyonunu, şu ana kadar deprem bölgesine harcamıştır. Geriye kalan 3,5 milyar dolar ile 3 katrilyonu da, amaç dışı, hortumculara kaptırarak, bu çileli vatandaşlarımızın, iki kıştır çadır ve prefabrikede çile çekmesine neden olmuştur.

Hükümet, 31 859 prefabrike için, prefabrikelere 72,5 trilyon, altyapı ve kamulaştırma, kira, etüt ve proje giderleri olarak da 79,5 trilyon olmak üzere toplam 152 trilyon harcamış ve 1 192 hektar tarım arazisinin mahvolmasına sebep olmuştur. 36 metrekarelik prefabrikelerin tanesi 5 milyara mal olmuştur. Bir yıl sonra 100 metrekare olarak ihale ettiği kalıcı afet konutları, yaklaşık 10 milyar, altyapı ve kamulaştırma bedeli olarak da yaklaşık 5 milyar lira, toplam 15 milyara mal olmaktadır.

Bir yıl önce ihale edilen prefabrikenin metrekaresi 150 milyon liraya mal olmuş, bir yıl sonra ihale edilen kalıcı afet konutlarının da metrekaresi 150 milyon liraya mal olmuş; olan yine bu ülkenin ekonomisine olmuş; ama, Başbakanın gönlü de hoş olmuştur.

Bizim bir yıl önce dediğimiz gibi, hükümet, Mart 1992 Erzincan depreminde olduğu gibi, hemen deprem akabinde bu kalıcı konutları ihale etmiş olsaydı, bugün 5 ayda -yani, 150 gün- yapılmasını planlamış olduğu konutlar, 2000 yılı ocak ayında bitmiş olacaktı. Buna 2 ay etüt, proje ve arazi çalışmalarını ilave etmiş olsak, Mart 2000'de konut sahipleri evlerine taşınmış olacaktı.

Şimdi, hükümet, topladığı deprem vergilerini çarçur ederken, bu işe ciddîyetsiz bakışından dolayı, depremden bir yıl sonra bulduğu dış krediyle temmuz sonunda ihale edilen kalıcı konutların yapımı ve altyapı çalışmaları Mart 2000'i bulacak gibi görünmektedir.

Hükümet batık bankalara hemen 6,1 milyar dolar bulurken, zamanında 1 milyar doları bu felaket için ayırabilseydi, bugün 42 000 deprem mağduru aile sıcak konutlarında oturmuş olacaktı; tabiî ki, yurt dışından alınan 3,5 milyar doları çarçur etmemiş olsaydı.

Bakanlıkça ihalesi yapılan kalıcı afet konutları, Dünya Bankası kriterlerine uygun, ilanla, şeffaf ve her türlü şaibeden uzak, hak ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde, rekabete açık anahtar teslimi yapılmıştır. Gönül isterdi ki, altyapı ihaleleri de aynı şeffaflık ve aynı rekabet koşullarıyla ilanlı yapılabilseydi.

Sayın milletvekilleri, 1966 Varto depremiyle ülkemiz çok acı bir gerçeği yaşamıştır. 35 yıl önce olan Varto depreminin mağdurları, halen barakalarda yaşamaya devam etmektedir. 35 yıl içerisinde birçok hükümetler değişmiş; ama, Vartolunun makus kaderi değişmemiştir. Bu ülkede yaşanan birçok felaketin yaraları sarılmış; fakat, Vartolunun yarası sarılmamıştır. Bu 35 yıl içerisinde binlerce Vartolunun hak sahipliği iptal edilmiş, binlerce hak sahibi Vartolu rahmete kavuşmuş, bu Hak'kın rahmetine kavuşan Vartoluların varisleri hak sahipliği için halen mahkeme koridorlarında koşuşturmaya devam etmekteler.

Devletimiz Vartolunun hakkını vermek için Varto'da bir başka depremin olmasını mı bekliyor?

Vartolu düşünüyor, ülkenin her yerinde yaşayan bu ülkenin vatandaşı da acaba Vartolu bu ülkenin vatandaşı değil mi?

Sayın Bakan, sayın hükümet; el insaf artık! Bir hayaliciye verilen 1,7 milyar doların yüzde 2'si kadar Varto'nun ve Muş'un mağdurlarının konutlarına verilse, hiçbir sorun kalmayacak.

Muş ve Vartoluya, yine çok enteresan ve bir başka haksızlık daha yapılmaktadır. Diğer deprem bölgelerinde evini yapana yardım metoduyla 6 milyar ödenirken, Muş ve Varto'da evini yapana yardım metoduyla 3,5 milyar ödenmektedir. Sanki, diğer deprem bölgelerinde binalar beton ve demirden yapılıyor; Muş ve Varto'da ise, çamur ve taştan yapılıyormuş gibi. Bunun hangi akıl ve mantıkla yapıldığını anlamak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün 2001 yılı yatırım ödeneği 5 trilyon 305 milyar, diğer kurum ve kuruluşlar adına yürütülen yatırımlar için Genel Müdürlük bütçesine aktarılacağı tahmin edilen 120 trilyondur. Oysa, bu Genel Müdürlüğün cari harcamaları 28 trilyondur. 125 trilyonluk bir yatırımın kontrolluk hizmeti için 28 trilyon harcanıyor.

Şimdi, deprem bölgesinde konutların kontrollük ve müşavirlik hizmetleri; yani, 62 trilyonluk bir yatırım işinin kontrollüğü 1,2 trilyona yaptırılmaktadır. Şayet işin kontrollüğünü devlet yaptığında inşaat maliyetinin yüzde 22'si kadar kontrollük hizmeti ödeniyor; özel müşavirlik hizmeti yaparsa, bu, yüzde 2'ye iniyor. Bunun böyle olmasının bir nedeni de, Bakanlığın Kuruluş Kanununda, her tür üstyapının Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca yapılması hükme bağlanmış olmasına rağmen, Millî Eğitim, Sağlık, Adalet ve spordan sorumlu Devlet Bakanlıkları gibi kuruluşlar, oluşturdukları birimlerle inşaat ihaleleri ve kontrollük hizmetlerini yapmaktadırlar. Bu da, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının iş kapasitesini azaltıp kontrollük hizmetlerini ekonomik olmaktan çıkarmaktadır. Bu konularda bir ihtisas bakanlığı varken, başka bakanlıkların bu işi yapmasının altında acaba başka bir maksat mı var; bunu da anlamak mümkün değildir.

Bir acı gerçek de, devlet yatırımları yıllara sari ihale edildiğinde, ödenek yokluğundan ve keşif artışlarından dolayı yıllarca sürüncemede kalmaktadır. Bu yatırımlar, yıllar sonra tamamlandığında, rasyonel olmaktan çıkıp, amaca uygun hizmet etmemektedir. Oysa, anahtar teslimi ihale edilen işler, yılı içerisinde veya bir sonraki yıl tamamlanıp, ekonomiye kazandırılıp amaca uygun hizmet vermektedir.

Sayın milletvekilleri, bugün, ülkemizde yaşanan acı bir gerçek de, çoğunluğu bu bakanlığın bünyesinde çalışan teknik personelin maaş durumudur.

Ülkemizin en güzide kuruluşlarından biri olan Karayolları Genel Müdürlüğünde, Genel Müdürün maaşı 577 milyon, daire başkanının 406 milyon, bölge müdürünün 324 milyon, on yıllık mühendisin maaşı 271 milyon ve düz memurun 135 milyon iken, bir işçinin 760 milyondur.

Biz, işçiye çok veriyorsunuz demiyoruz. Zaten, bir işçi, ev kirası ödeyip, çocuklarını okutup, evin diğer ihtiyaçlarını karşılaması için, bugünün şartlarında, en az bu parayı alması lazım. Biz, di-yoruz ki: Yıllarca okuyup, dirsek çürüten, trilyonlarca hakedişin altına imza atarak mesuliyete giren bu mühendislerin günahı ne? Bunun günahı çok okuyup mühendis olmak mı? Karayollarında, Devlet Su İşlerinde, Yapı İşlerinde, İller Bankası ve Tarım Bakanlığı gibi kuruluşlarda bir şoför veya bir işçi 1 milyar maaş alırken, bir bölge müdürünün 324 milyon maaş alması, bu bölge müdüründe ne gibi çalışma şevki sağlayabilir?!

Varsa, hepsi için vardır, yoksa, herkes için yoktur. Bu ücret adaletsizliğinin tez elden düzeltilmesi lazım. Aksi takdirde, bu teknik elemanlardan beklenilen iyi niyet ve gayreti bulamayız. Bu, teknik elemanı yolsuzluğa teşvik etmek anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğüne, yatırımlar için istediği 2 katrilyon ye-rine, 593 trilyon ödenek verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Yavuz, son 1 dakikanız.

MÜMTAZ YAVUZ (Devamla) - 400 trilyonu cari olmak üzere, toplam bütçesi 1 katrilyon 32 trilyondur. Şimdi, Karayolları, bu parayla hangi il, hangi devlet yolunu, hangi otoyolu inşa etsin?!

Yıllarca yapımı süren Muş-Varto, Varto-Erzurum, Bulanık-Varto, Malazgirt-Ahlat, Muş-Tatvan devlet yollarının yapımı için ihtiyaç duyulan ödenekler verilmediğinden dolayı, işler yıllarca sürüncemede kalmaktadır. Çok kötü şartlarda sağlanan ulaşım, bu yollardaki araçların ekonomik ömrünü kısaltıp, büyük zararlar vermektedir.

Sürenin azlığından dolayı sözümü burada kesiyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlar, herkese hayırlı akşamlar dilerim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yavuz.

Sayın Konukoğlu, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Devlet, vatandaşlarının, hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmelerini sağlamakla görevlidir; Anayasamızın 56 ncı maddesinde, bu, gayet açıkça zikredilmektedir. Yıllardır düzeltilemeyen sağlık hizmetlerindeki sorunların çözülmesi ve halkımızın hakkı olan kaliteli ve ulaşılabilir sağlık hizmetine kavuşturulması, hükümetlerin görevidir.

Sayın milletvekilleri, 57 nci hükümetin üçüncü sağlık bütçesini görüşüyoruz. Bu bütçeyle, sağlık sorunlarına çözüm bulunacağını umarken, hayal kırıklığına uğradık. Sağlık Bakanlığı bütçesinin genel bütçe içerisindeki payı, uzun bir dönemden beri, yüzde 3 civarındayken, bu hükümet döneminde giderek düşmüştür. 2001 yılında genel bütçe içerisinde Sağlık Bakanlığına ayrılan pay yüzde 2,66'ya düşmüştür. Son yıllarda, bu payın, sağlığa ayrılan en düşük pay olduğu, bizzat Sağlık Bakanı tarafından ifade edilmektedir. Geçen yıl 1 katrilyon 59 trilyon lira olan Sağlık Bakanlığı bütçesi, 2001 yılında 1 katrilyon 280 trilyon liraya çıkmıştır, yani, yüzde 20 artmıştır. Enflasyonun yüzde 45 olduğu düşünülürse, bütçedeki azalma ortaya çıkar. Ayrıca, bu bütçenin yüzde 77'si personel gideri olup, sadece yüzde 9'u yatırıma ayrılmıştır. Sağlık Bakanlığı, yatırıma ayrılan bu 115 trilyon lirayla, 90 hastane, 92 sağlık ocağı, 57 sağlık evi ve diğer 20 tesisin bitirilmesini planlamaktadır. Sağlık Bakanlığı, bu parayla, bırakın bunları, 90 hastaneyi bile donatamaz, cihazlarını alamaz.

Ülkemizde, Sağlık Bakanlığına ayrılan pay çok düşüktür. Türkiye, kendi gelir grubuna giren ülkeler arasında, Sağlık Bakanlığına en düşük kaynak ayıran iki ülkeden birisidir.

Türkiye'de sağlık harcaması içindeki koruyucu sağlık hizmetlerinin payı da çok düşüktür; yıllar içinde bu pay daha da düşmüştür. Bu pay 1992'de yüzde 2,2 iken, 1996 yılında binde 9'a düşmüş; 2000 yılında koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan 1,69 trilyon ise, ancak binde 1,5'e ulaşmaktadır. Türkiye'de bulaşıcı hastalıkların sıklığı, aşıyla korunabilen hastalıkların fazlalığı ve nüfus artış hızının yüksekliği göz önüne alınırsa, bu oranın düşüklüğü ve önemi daha iyi anlaşılır.

Değerli milletvekilleri, toplumsal sağlık düzeyini ölçmekteki en önemli göstergeler, çocuk ölüm hızı ve bebek ölüm hızıdır. Avrupa ülkeleri içinde çocuk ve bebekleri en çok ölen ülke, maalesef, Türkiye'dir. 1999'da bebek ölüm hızının binde 36,8'e düşmesine rağmen, komşu ülkelerde, sadece Irak bizden fazladır, Suriye bizim seviyemizdedir.

1992 yılında fakir ve ödeme gücü olmayan vatandaşlar için çıkarılan yeşil kart uygulamasından yararlananların sayısı 9 milyon 657 bini bulmuştur. 2001 yılında 9 milyon 750 bin olarak tahmin edilmektedir. Yeşil kartlı bu 9 milyon 750 bin kişi için bütçeden 105 trilyon ayrılmıştır. Kişi başına 10 milyon 769 bin lira düşmektedir. Bir kutu antibiyotik bile 10 milyon liranın üzerindeyken, bu parayla, bir kişinin bir yıllık tedavi masrafı karşılanabilir mi?

Bütün bu olumsuzlukların yanında, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşları verimsiz kullanılmaktadır. Hastanelerde yatak işgal oranı düşüktür, hastaların ortalama yatış süresi uzundur. Bazı sağlık kuruluşlarında yeterli hekim olmasına rağmen, oda ve personel olmadığı için, polikliniklerden çok azı çalışmakta ve hastalar, bu yüzden, saatlerce kuyrukta beklemektedir. Bazı kuruluşlarda personel ve oda olmasına rağmen, doktor olmadığı için poliklinik yapılamamaktadır. Bazı hastanelerde tıbbî cihazlar var, kullanan yoktur.

Doktorların baktıkları günlük hasta sayısı arasında da büyük farklar vardır. Sağlık personelinin dağılımı da sağlık kuruluşları gibi dengesizdir. Aynı amaçla kullanılan cihazlar, çok çeşitli marka ve tipte olduğu için, bakım ve kontrolleri zordur. Bazı cihazlar, basit bir arıza nedeniyle tamir ettirilememekte, aylarca kullanılamamaktadır. Bazı hastanelerde, basit cihazlar veya uzman doktorlar olmadığı için, hastalar başka hastaneye, hatta başka şehirlere sevk edilmektedir. Hastanelerde çalışanların yeterli hizmet içi eğitimi almamaları, maliyet kavramının ve maliyet hesaplama yöntemlerinin gelişmemiş olması da, hastanelerde verimi düşürmektedir.

Hastanelerdeki ve sağlık merkezlerindeki durumdan, hem hastalar hem çalışanlar memnun değildir. Hastalar şikâyetçidir; kuyruklarda beklemekten, tetkik ve tedaviler için verilen uzun süreli randevudan şikâyetçidir. Hastanede çalışan sağlık personeli de şikâyetçidir; yetersiz çalışma ortamı, yetersiz maaş ve özlük haklarından şikâyetçidir. Tüm bu olumsuzluklarına rağmen, büyük fedakârlıkla çalışmakta ve takdir edilememektedir.

Geçtiğimiz günlerde, doktorlarımız, ilk defa, bir gün iş bırakma eylemi yaptılar. On yıllık bir doktor 300 milyon, on yıllık bir uzman doktor ise 400 milyon civarında maaş almaktadır. Geçim sıkıntısı içindeki bir doktor, bırakın bir tıp kongresine gitmeyi, bir tıp kitabı bile alamamaktadır. Bu durumdaki bir doktor, elbette, hastasına yeterli ve çağdaş tıbbî tedaviyi uygulayamaz.

Doktorlar, çok para değil, ailesiyle rahatça hayatını sürdüreceği, bilimsel yayınları takip edebileceği bir hayat standardı istiyor; geçim derdiyle uğraşmak yerine, hastasına gerekli ilgi ve alakayı göstermek istiyor. Eğer, bugün doktorlar sokağa dökülüyorsa, hasta bakılmıyorsa, bıçak kemiğe dayanmıştır. Bunu iyi değerlendirmeliyiz.

Doktorlarla beraber, diş hekimleri, eczacılar, hemşireler, ebeler, sağlık memurları ve sağlık teknisyenlerinin, zaman geçirilmeden, özlük hakları, maaşları ve çalışma koşulları düzeltilmelidir. Faydası olmayan gece vardiyası kaldırılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, sağlıkta, hastanelerin fizikî durumu ve altyapısı önemlidir; bundan da önemlisi, sağlık personelinin kalitesidir. Son yıllarda açılan ve altyapısı yetersiz tıp fakülteleri nedeniyle, tıptaki eğitimin kalitesi düşmüştür. Fakültelerden yetişen doktorlar arasında büyük farklar vardır. Nitekim, TUS sınavındaki (tıpta uzmanlık sınavı) neticeler bunun ispatıdır.

Sağlık Bakanlığı, hemşire, ebe ve sağlık memurluğu eğitimini, ilköğretim sonrası sağlık meslek liselerini artırarak sağlamayı düşünmektedir. Avrupa Birliği normlarına göre, hemşirelik ve ebelik eğitimi, yükseköğrenime dayalı olarak yapılmalıdır. Avrupa Birliğine girmek isteyen Türkiye'de, ebe, hemşire ve sağlık memurları, lise sonrası yüksek eğitimle yetiştirilmelidir. Böylece, daha iyi eğitim alan ve sorumluluğunu bilen bu sağlık elemanları sayesinde, kalite de artacaktır.

Hemşirelik ve ebelik mesleği, hanımlara iş sağlayan sıradan bir meslek olarak değil, doktorların birinci derecede yardımcısı ve insan hayatının emanet edildiği bir meslek olarak kabul edilmelidir.

Sağlık Bakanlığı, özellikle poliklinik ve tanı merkezleri adı altında çalışan, özel kuruluşların standardizasyonu ve kontrolünü sağlamalıdır. Böylece, bakkal dükkânı gibi, her köşe başına açılan ve kontrol edilmeyen bu poliklinikler, kontrol altına alınabilecektir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde sağlık sistemi çökmüştür. Miadı dolmuş kanunlarla bu sorun çözülemez. Türk insanı buna layık değildir. 1980'li yıllardan beri, sağlık reformu yasa tasarısı hep gündemde olmasına, genel sağlık sigortasından söz edilmesine rağmen, bir türlü gerçekleştirilememiştir. Avrupa Birliğine girmek için, insanlarımız için bu reformları yapmak zorundayız ve bu reformları bu Meclis yapmak zorundadır.

Geçtiğimiz pazar günü bir gazetede, Paris'te dört yıldır mimarlık okuyan bir gencimiz bakın ne diyor "Buradayken en ufak bir problemle karşılaştığımda, insan gibi muamele görmek hoşuma gidiyor. Örneğin, bir keresinde elimi kestiğimde hastaneye gittim. Türkiye'deki gibi, hastane köşelerinde kalacağımı düşünürken, hiç öyle olmadı. Bana son derece ilgili davrandılar ve hemen müdahale ettiler. Elimi dikip, neler yapmam gerektiğini söylediler, sonra da 'artık gidebilirsin' dedi-ler, hiçbir formaliteyle uğraşmadım, sosyal güvencem vardı. Daha önemlisi, burada insana değer veriliyor" Bizim insanlarımız niçin bunlardan faydalanmasın?

Sayın milletvekilleri, acil yapılması gereken hususların altını çizmek istiyorum:

Bunun için, Türk Halkının tamamı sosyal sağlık güvencesi kapsamına alınmalıdır. Sağlık özelleştirilmelidir.

Koruyucu sağlık hizmetleri geliştirilmelidir.

Sağlık hizmetlerinde çalışan personelin dengeli dağılımı sağlanmalıdır.

Sağlık personeline hizmetiçi eğitimler verilmelidir. Sağlık hizmetini satın alanla, sunan ayrılmalıdır.

Sağlık hizmetleri, kaliteli ve ulaşılabilir olmalıdır.

Tıp fakültelerindeki eğitim kalitesi artırılmalıdır; nitelikli doktor ve sağlık personeli yetiştirilmelidir.

Birinci derece sağlık hizmetleri desteklenmeli ve kaliteli hale getirilmelidir.

Aile hekimliği müessesesi kurulmalıdır.

Hastaneler özerk hale getirilmeli ve rekabet ortamı sağlanmalıdır.

Sağlık Bakanlığı, sağlık hizmeti sunan değil, sağlık politikasını yönlendiren ve kontrol eden durumuna getirilmelidir. Hizmetin sübvanse edilmesi yerine, gücü olmayan bireyler finanse edilmelidir.

Ülkemizde yaşayan insanlarımızın, zaten yaklaşık üçte 2'si SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, özel sağlık sigortası gibi değişik sağlık güvencelerine sahiptir. Geriye kalan insanlarımızın sağlık güvencesi yoktur. Bunlar, sağlık hizmetlerinden, paralı olarak, güçleri oranında yararlanmakta; bir kısmı da, yeşil kart yoluyla, az da olsa sağlık hizmeti almaktadır.

Sosyal sağlık güvencesi olmayan vatandaşlarımız sigortalanmalı ve sağlık güvencesine kavuşturulmalıdır. Bunlardan, gücü olanlardan prim alınmalı, gücü olmayanların primi ise devlet tarafından karşılanmalıdır. Zaten, bunların yaklaşık 10 milyonu yeşil kartla bu hizmeti, kısmen de olsa almaktadır. Böylece, herkes, sağlık güvencesi ve sağlık kartına sahip olacaktır. Yani, verilen hizmetin sübvanse edilmesi yerine, gücü olmayanlar finanse edilmelidir.

Herkesin, sağlık sigortasına, sağlık güvencesine kavuşmasından sonra, isteyen, istediği sağlık kuruluşunda tedavi olmalı, hekimini ve tedavi olmak istediği yeri kendi seçmelidir. Böylece, sağlık kuruluşları arasında rekabet artacak, kalite yükselecek ve hizmet ucuzlayacaktır.

Sağlık ocaklarına güven olmadığı için, burada tedavi olabilecek hastalar diğer hastanelere başvurmaktadır. Hastanelere başvuran hastaların çoğu bu durumdadır. Sağlık ocaklarında EKG, röntgen ve rutin tetkiklerin yapılmasıyla hastanelerin yükü de azalacaktır. Böylece, hastane kapılarında perişan olan halkımız, sorununu, çok daha kolay şekilde sağlık ocaklarında çözecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 2 dakika içerisinde toparlayınız.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Peki efendim.

Batılı ülkelerde olduğu gibi, aile hekimliği müessesesi kurulmalıdır ve birinci basamak sağlık hizmetlerini bunlar vermelidir. Herkesin bir aile hekimi olmalı ve kişiler, aile hekimini kendileri seçmeli veya değiştirebilmelidir; böylece, rekabet ortamı olur ve kalite sağlanır. Aile hekimleri, acil hastalar dışında hastalarını kendileri tedavi edecek, uzun süre takip ettikleri hastalarını daha iyi tanıyacak ve bir hastaneye sevk ettiklerinde ise, vakit geçirmeden tedaviye başlanacaktır. Aile hekimi, kendisine ne kadar hasta kayıtlıysa, o kadar çok prim alacaktır. Böylece, ikinci basamak tedavi kurumları da, yığılmaların önlenmesiyle daha iyi çalışacaktır.

Kamu hastaneleri, rekabet ortamında daha iyi hizmet verebilmek için özerkleştirilmeli ve sağlık işletmelerine dönüştürülmelidir. Böylece, bu hastaneler, maliyet hesaplarını iyi yapar, gelirleriyle giderlerini karşılar, rekabet edebilir, kendi personelini, ihtiyacına göre, kendisi alır veya çıkarır; bunların yönetimleri de, yerel yönetimlere veya hastane çalışanlarına devredilebilir.

Bu şekilde, Sağlık Bakanlığı, ülke genelinde, koruyucu sağlık hizmetlerine daha fazla kaynak ayırır; sağlık hizmetlerini düzenler, sağlıkla ilgili politikaları belirler; Sağlık Bakanlığı, hastaneleri sübvanse etmek için ödediği paradan daha azıyla yoksul vatandaşlarımızın sağlık sigorta primini karşılar.

Sağlık Bakanlığı 2001 yılı bütçesinin, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Konukoğlu.

Fazilet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Sezal. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, süreleri eşit mi kullanacaklar?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA ALİ SEZAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2001 yılı bütçesi hakkında, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.

Değerli arkadaşlar, Bakanlığımız, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, bağlı kuruluş olarak Karayolları Genel Müdürlüğü, ilgili olarak da, İller Bankası Genel Müdürlüğü çatısından oluşmaktadır.

2001 malî yılı bütçesi için, Bakanlığa 188 trilyon 55 milyar, Karayolları Genel Müdürlüğümüze 1 katrilyon 32 trilyon; toplam 1 katrilyon 220 trilyon 55 milyar lira ödenek ayrılmıştır. İller Bankamızın 251 trilyon ödeneği vardır; yatırımda kullanılacak miktar ise 952 trilyon 810 milyar liradır.

Değerli arkadaşlar, Bayındırlık Bakanlığı deyince, maalesef, aklımıza, hemen deprem geliyor. Yine, geçen gün, bir deprem geçirdik; ölenlere rahmet, kalanlara şifa diliyoruz; inşallah arkası gelmez niyazında bulunuyoruz.

Evet; Bayındırlık Bakanlığı deyince, aklımıza, ilk önce, 7,4 şiddetinde bir deprem geliyor: Binlerce ölü, şehit, 376 685 ağır, orta ve hafif hasarlı işyeri ve konut; çok geniş bir bölge, ayrıca, sanayi bölgesi... Valisinden, sivil savunma uzmanına kadar, belediye başkanından itfaiye erine kadar depremzede... Ayrıca, büyük bir askeri birliğimiz de depremin tam ortasında.

Hep gittik gördük; birçok belediyemiz yardım için orada, sivil toplum kuruluşlarımız orada; yurdun en ücra köşesinden, kamyonlarla, taksilerle yardım malzemesi geliyor, herkes oraya koşu-yor; ama, maalesef, biz de gittik gördük ki, oraya en geç gelen devletti. Oraya ilk önce ulaşması gereken Kızılay da buna dahildir.

Buraya kadar olanları olayın şokuna bağlıyoruz. Hakikaten, yeni bir hükümet, daha dairelerine hâkim olamamış ve altyapıyı oluşturamamış... Her şeyi normal karşılıyoruz, olayın, şokun büyüklüğüne veriyoruz, tenkit etmiyoruz; ama, bir müddet sonra Deprem Vergisi çıkardık; ancak, maalesef, yerinde kullanamadık ve bizzat bir bakanımızın ifadesiyle, memur maaşlarında kullandık.

Dış yardımları yine zamanında alamadık, kredileri kullanamadık. Oraya hizmet eden gönüllü kuruluşları, bizzat oradan dışarı çıkardık. "Yapı denetimi" diye bir şey getirdik; ama, maalesef, inşaatların yapımını bir sene geciktirdik. Esnafa gerekli desteği veremedik. Halk, halen umduğunu bulabilmiş değil, halen birçok şikâyetleri var. Biraz önce haberlerde izledim, ramazan üzeri, belediyemiz, o depremzedelere aş dağıtıyordu ve mikrofonu tutup "halinden memnun musun?" diye vatandaşa soruyordu. Vatandaş perişan, biçare halde duruyor...

Bölgede, altyapı hizmetleri çalışmalarını, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve zannediyorum, İller Bankası kanalıyla, yürütüyor. Kuruluşumuz, hizmetlerine devam ediyor. Bir hizmet yapılıyor; ancak, toplanan vergiler, hakikaten, yerinde kullanılıyor mu, israf mı ediliyor, yoksa bazıları hortumluyor mu?

Şu anda elimde, 16.12.1997 ile 11.5.1999 tarihleri arasında yapılmış 25 tane ihalenin tenzilatları var. Örneğin; Adana-Tuzla içmesuyu tenzilatı yüzde 36, Trabzon-Arsin kanalizasyon tenzilatı yüzde 39,40; Muğla-Turgutreis kanalizasyon tenzilatı yüzde 47,21; Şanlıurfa-Ceylanpınar içmesuyu tenzilatı yüzde 56,25. Bu hükümetten önce, tenzilatlar, ortalama yüzde 33 ilâ 40 arası değişiyor; ama, deprem bölgesinde yapılan ihalelere bakıyoruz -ki, çoğu, deprem bölgesine ilişkin 180 ihalenin dosyası elimde var- 7.9.1999 ilâ 28.3.2000 tarihleri arasında yapılan 150 civarı ihalenin dosyasını şöyle bir incelediğimizde, misal veriyorum: Bolu Merkez kanalizasyon artı içmesuyu tenzilatı yüzde 13,10; önceleri yüzde 50-60 arasındaydı; Adapazarı Merkez kanalizasyon tenzilatı yüzde 14,14; yine, ikinci bir ihale, Adapazarı Merkez kanalizasyon tenzilatı yüzde 22,20; Ankara Altınova içmesuyu tenzilatı yüzde 17,10; ortalama 15 ilâ 20 arası.

Geçici iskân alanlarında altyapı ihaleleri, önceki ihalelere göre görülmemiş derecede düşük tenzilatla veriliyor. Daha önceleri yüzde 40-50 arası iken, yüzde 10-20 arasına düşüyor.

İşin ivediliği bahanesiyle, ilan yerine davet usulüyle, bankada, hiç tecrübesi olmayan firmalar davet ediliyor. İşleri alanlar düz ve boş arazide çalışıyor. Biliyorsunuz, şehir içinde çalışmak zordur; altyapısı var, kanal geçiyor, su boruları geçiyor, abone boruları geçiyor, PTT'ye ait borular geçiyor; ama, bu arkadaşlarımız, düz arazide çok normal şartlarda çalışıyor.

Sayın Devlet Bahçeli "ihaleye giren MHP'lileri yakarım" demişti; ama, birçok arkadaşımız var. Sayın Bakanımız, Sabah Gazetesi köşe yazarı Necati Doğru'ya "MHP'liler işi bıraksın mı" diyor; doğru söylüyor, ben de katılıyorum. Bir parti yüzde 18 oy almışsa, doğal olarak, müteahhitlerin de yüzde 18'i MHP'lidir; alması gerekli; ona ben katılıyorum; ancak, acaba, töreler mi değişiyor, Genel Başkana rağmen ihale veriliyor?!. Bunu sormak istiyorum.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Saçmalıyorsun!..

ALİ SEZAL (Devamla) - Saçmalayan yok efendim.

Misal vereyim: 3 trilyonluk 2 ihale var, yüzde 14,6 ile verilmiş. Alan arkadaşımız, aldığı gün telefonla yüzde 41'le devrediyor.

MUSTAFA YAMAN (Giresun) - İsim söyle, kamuoyu duysun buradan.

ALİ SEZAL (Devamla) - İsimler var, veririm. Burada ismini söylemek istemiyorum. İsterseniz bir hayli isim var, veririm; dışarıda veririm, odamda veririm, buyurursunuz veririm...

Zannediyorum, bu ihalelerde de bir düğmeye basan var, bir düğmeye basan var galiba!.. (FP sıralarından alkışlar)

Şimdi örnek veriyorum: Deprem bölgesi prefabrike geçici konutlarda altyapı inşaatlarında yapılan eksözleşmeler var. İşte, İller Bankasının belgesi burada. Bir inşaat -ismini vermeyeyim- keşif bedeli 886 milyar, yüzde 30 fazlası da veriliyor 265 milyar; eksözleşmeyle verilen 1 trilyon 900 milyar; yani, keşif bedelinin iki misli eksözleşmesi var. Dünya tarihinde yok bu!

ABBAS BOZYEL (Iğdır) - İsim niye vermiyorsun?

ALİ SEZAL (Devamla) - Yine, başka bir misal vereyim; keşif bedeli 538 milyar lira artı yüzde 30'u 161 milyar, eksözleşme 900 milyar. Dünya tarihinde böyle bir şey yok! Yani, keşif bedelinin üzerinde eksözleşme hakkınız bile olsa, yapmak doğru değildir diye düşünüyorum.

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Eksözleşme niçin yapılır, onu bir öğren.

ALİ SEZAL (Devamla) - Biliyorum, onu da biliyorum efendim... Onu da biliyorum...

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Vatandaş duysun, söyle...

ALİ SEZAL (Devamla) - Zannediyorum vaktim az kaldı. Müsaade ederseniz...

Efendim, karayolları konusuna giremeyeceğim.

Elimde bir Resmî Gazete var. Adaletten bahsediyoruz... Sayın Bakanımıza, zannediyorum, İller Bankası Kanunu burada görüşülürken "belediyelere haksızlık yapıyorsunuz" diye söyledim. Bana oradan demişlerdi ki "bir Belen var, o da hakkım olsun..." Biz de burada alkışlamıştık. Resmî Gazete burada; belediyelere son afet dolayısıyla yapılan yardımların gazetesi (14 Ağustos 2000 Pazartesi; sayı, 24140 mükerrer sayı)

Efendim, burada, örneğin, Osmaniye Merkez, 2,70...Deprem mi oldu, yoksa Sayın Bahçeli'nin memleketi diye mi verildi; sormak istiyorum?!..

Yine, Rize Merkez, katsayı 3... Deprem mi oldu, afet mi oldu?!..

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sel götürdü.

ALİ SEZAL (Devamla) - Bu da Sayın Yılmaz'ın memleketi; onun için mi verildi? Burada da adaletsizlik var; niye Rize'ye 3 veriyoruz da Osmaniye'ye 2,7 veriyoruz?! Orada da iki başkan arasında bir adalet sağlamanız lazımdı!..

Şimdi, bunun yanında Adanamız var -hep komşu vilayetlerimiz- Adana iline 1,52 verilmiş... Ne ilgisi var Adana'nın yakın bir dönemde depremle ilgili; ama, ben biliyorum; Sayın Aytaç Durak, Belediyeler Birliğinin Başkanı, sesi kesilmek için veriliyor. Olmaz böyle bir şey! (MHP sıralarından gürültüler) Böyle bir şey olmaz ve benim belediye başkanlarım, hakikaten, perişanlık içerisinde inliyorlar. Bugün telefon ettiler bana "Başkanım bayram geldi, memur maaşı veremiyoruz." Sebep; haksız yere kesilen paralar... Biz deprem bölgesine canımızı bile vermeye hazırız; bunu bilesiniz; ama, yapılan uygulama adil değildir, adaletsiz bir uygulamayla da bir yere varmak mümkün değildir. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sezal, sürenizi 1 dakika aştınız; takdir sizin.

ALİ SEZAL (Devamla) - Başkanım, sözüm çok; ama, ben vakti uzatmak istemiyorum; Değerli Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.  Bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunu-yorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gören...  (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ALİ GÖREN (Adana) - Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; Grubumun, 2001 malî yılı bütçesi içerisindeki Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerini arz etmek üzere, huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde sağlık anlayışı ve uygulaması yeniden yapılandırılma telaşe ve arzularına rağmen, bir türlü bu yönde ilerleme kaydedilmeyen ve her gelen yıl problemlerin üst üste yığıldığı bir devlet kurumu olarak ortada durmaktadır. Ulaşılması gereken hedefler ıskalanmış ve arzu edilen seviyelere de ulaşılamadığı, her aklıselim tarafından tespit edilmektedir. Sebepler, uzun uzun sayılabilir; ancak, en önemlileri organizasyon yetersizliği ve bozukluğu, problemlerin karmaşık ve çözümsüz hale gelmesi, önceliklerin iyi belirlenmemesi, ekonomik kaynakların, hem yetersizliği hem de olan kıt kaynakların da isabetsiz ve savurgan şekilde kullanılması olarak sayılabilir.

210 000 personelle yürütülen hizmet anlayışı, ülke genelinde sunulan hizmetin yaklaşık yüzde 50'sine tekabül etmektedir. 1 208 hastanenin 734'ü, yaklaşık yüzde 60; 168 000 yatağın 83 500'ü, yaklaşık yüzde 49,5'i bakanlığımız bünyesinde bulunmaktadır; ancak, öyle dağınık ve hantal bir yapılanma ki, yatak doluluk oranı, büyük şehirlerde sıra bulunamazken, yer bulunamazken, çevre il ve ilçelerde neredeyse yüzde 20-30'larda seyretmekte  ve bu oran, ortalama yüzde 60'ların altına çekmektedir ve bu, dünya genelinde az görülen bir tablodur.

Sağlık personelinin, 1999'dan bakanlıkta kalan borcu, alacağı 1,5 trilyon lira civarındadır ve halen, bu, ödenmemiştir. 2000 yılında mevcut ödenekler bitmiş, geriye, personelin, 5 milyar civarında, bakanlıktan alacağı kalmıştır.

Mevcut bütçe fevkalade yetersizdir.  Maliye Bakanlığı bütçesi yüzde 40 civarında artırılırken, Sağlık Bakanlığının bütçesi yüzde 20 civarında artırılarak, burada da, bu hükümetin, sağlığa verdiği önemin altı çizilerek vurgulanmış olduğunu  görmekteyiz. Bu kıt bütçenin, aşağı yukarı, yüzde 80'i, personel ve cari harcamalar için tahsis edilmiş olmasına rağmen, personel mutsuz ve huzursuz; personelin hizmet verdiği halk ise, mutsuz ve umutsuzdur.

Avrupa Birliğine girme heyecanı içerisinde bulunan halkımızın onurunu okşayacak,  layık olduğu hizmeti ve konforu sağlayacak bir hizmeti, OECD ülkeleri önünde övünerek savunulacak, kaliteli, etkili, erişilebilir ve sürekli bir sağlık hizmeti olarak sunabildiğimiz iddiasında mıyız; bu hususa verilecek cevap, kriterlere vurulduğunda, çok acı bir tablo olarak ortaya çıkmaktadır. Bizde, ülkemizde ortalama yaşam süresi 69,3 yıl olarak ortaya çıkmaktadır; içerisinde bulunduğumuz ve kendilerine yetişmeye çalıştığımız OECD ülkelerinden 8-12 yıl daha azdır. Bebek ölümleri oranı, son yıllarda, binde 34,8 civarında seyretmektedir; bahsettiğim ülkelerden yaklaşık 4-5 kat daha fazladır. Türkiye'de kişi başına sağlık harcaması çok komik düzeyde kalmaktadır; 140 dolar civarındadır. OECD ülkelerinde bu oran, aşağı yukarı 1 800 dolar civarındadır; aradaki uçurumu dikkatlerinize arz ediyorum.

Bizde kişi başına ilaç tüketimi 32 dolar, Amerika Birleşik Devletlerinde 319, Japonya'da 425, Fransa'da 435 dolar civarında seyretmektedir.

Türkiye'de 806 kişiye bir doktor düşerken, gelişmiş ülkelerde, bu oran, 280-400 kişi civarında değişmektedir.

Temel sağlık hizmetleri açısından ise, ülkemizin içinde bulunduğu iç karartıcı durum, daha da yürekler yakıcıdır. Bebek ve çocuk aşılamaları da, halen yetersizdir ve bir türlü arzu edilen düzeye ulaşılamamakta, özellikle köylerde ve beldelerde, çocuklarımız aşılanmayıp, doğal immüniteye terk edilmiş bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise, her çocuk, doğduğundan itibaren düzenli aşılanmakta, rapelleri yapılmakta ve takip edilmektedir.

Her ailenin hekim, sağlık dosyası, her vatandaşın sağlık numarası henüz oluşturulmamış, hasta sevk zinciri de kurulmadığından, vatandaşın arzu ettiği hastaneye kendi başına gitmesi ve sevk edilmemesi nedeniyle, basit bir baş ağrısı ile beyin tümörü olan hasta, aynı kuyrukta, aynı çileyi çekmekte, aralarında bir öncelik bulunmadığından, bu hastaların dramatik tabloları, ülkemiz genelinde her gün yaşanmaktadır.

Sosyal güvenlik sistemleri ise, birbirinden ayrı, farklı ve yabancı olup, halkın arzu ve ihtiyaçlarına cevap verememektedir. Sosyal Sigortalar Kurumu yüzde 39, Bağ-Kur yüzde 14, aktif memurlar yüzde 10, Emekli Sandığı yüzde 3, yeşil kart yüzde 15, özel sigortalılar yaklaşık yüzde 1, hiç sosyal güvenliği olmayan vatandaşlarımızın oranı ise, halen, maalesef, yüzde 18'ler, yüzde 15'ler civarında seyretmektedir.

Yeşil kart ucubesi... Bu ülkede, bazı devletlûler tarafından halka bir lütuf gibi sunulmuş olmasına rağmen, yeşil kart almak zorunda kalan ve yeşil kartla hastaneye giden vatandaşlarımız, hep, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekte; bu ülkede, istediği hastaneye gidememekte, hastaneye gidip kabul edildiğinde, tetkikleri yapıldığında, muayenesi olduğunda, ilaçlarını alamamaktadır. Bu hastaların ilaçlarının alınması yönünde ve doğru dürüst tedavilerinin takibi yönünde acaba biz daha ciddî, daha tutarlı bir sistem geliştiremez miydik de, böyle günübirlik politikalarla, yeşil kart ucubesiyle ortalıkta dolaşıp duruyoruz. 2000 yılında 35 trilyon borcu kalan bu yeşil kartlılar, üniversite ve devlet hastanelerinin kapılarından rahat girememekteler ve 2001 yılı için -konuştuğumuz bütçe için- 320 trilyon olan ihtiyaç için sadece 105 trilyon ayrılabilmiş olması, bu husustaki ciddîyetimizi ve bu vatandaşlarımıza bakış açımızı ortaya koymaktadır.

Diğer bir acı tabloysa, bu, yaklaşık yüzde 18 civarında olan ve hiçbir sosyal güvenliği bulunmayan vatandaşlarımızdır. Bu vatandaşların torpili yoktur, becerisi yoktur, gidip yeşil kart da alamamaktadır ve bu vatandaşlarımız hastaneye düştüklerinde, kendilerinin yüzüne bakılmamakta, yüzgeri edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu vatandaşlar Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşımaktadır. Hepinize ithaf ediyorum, hepimiz bundan ciddî şekilde etkilenmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan vatandaş, hastaneye kabul edilmemekte, hastaneden yüz geri edilmekteyse, bunun sorumluluğunu hepimiz duymalıyız ve bu kangren olmuş derde bir deva bulmak, Muhterem Bakanımızın ve bu Yüce Meclisin, hükümetin acil görevidir.

Diğer güvenlik kuruluşlarıysa, sundukları hizmet kalitesi açısından birbirinden fevkalade farklıdır.

BAŞKAN - Sayın Gören, son 1 dakikanız; buyurun.

ALİ GÖREN (Devamla) - Sosyal Sigortalar Kurumu kişi başına 50 dolar harcayabilirken, aktif memur kesimi 76 dolar harcayabilmekte, Emekli Sandığı 314 dolar harcamakta, Bağ-Kurlu vatandaşlarımız ise 84 dolar harcayabilmektedir. Bu ülkeye aynı vergiyi veren, aynı askerliği yapan ve bu ülkenin kalkınması için kan, ter döken bu vatandaşlar arasındaki bu harcama standardının farkı da, bu Meclis tarafından çözülmesi gereken bir vicdan azabı unsurudur.

Sağlık Bakanlığında "böyle gelmiş, böyle gider anlayışını" mutlaka değiştirmemiz lazım. Muhterem Bakanımızın çalışmalarını takdirle karşılıyoruz; ancak, Sağlık Bakanlığı, halen, okullarla; Millî Eğitim Bakanlığı, Demiryolları, Ziraat Bankası, halen hastanelerle uğraşıyorsa, bu keşmekeşin de mutlaka bir çözüme ulaşması zarureti vardır.

"Türkiye, Habeşistan'dan, Sudan'dan daha iyi" diyenler, eğer kendilerini böyle teselli ediyorlarsa, Türkiye'nin Habeşistan gibi görüldüğü ülkelere giderek Türkiye'ye bakmak zarureti de ortada durmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, sağlık personelinin içinde bulunduğu durum, günlerdir, yürek yakan ve ıstırap veren bir durum olarak ortada durmaktadır. Haksızlığa uğramışlığın psikolojisi içinde olan bu meslektaşlarımız, değerli sağlık personeli, diğer meslek gruplarına karşı mağduriyetleri söz konusu olduğu gibi, aynı ülkenin kurumları arasında aynı işi yapan aynı meslek grupları arasındaki ücret adaletsizliğinden de ciddî olarak yakınmaktadırlar ve bu arkadaşlarımla, meslektaşlarımla görüştüğüm zaman, cevap vermekten âciz kalmaktayım.

Acil şu üç hususu daha önce de belirtmiştim: Ücretler... Sayın Bakanımızın getirmeye çalıştığı, ateşli hastaya hiç olmazsa aspirin tedavisi anlamını taşıyan, döner sermaye verilmesini -tenkit ettiğimiz bazı tarafları olmasına rağmen- takdirle karşılıyorum; ancak, onun yeterli olmadığı da malumlarıdır. Bu meslek grubunda, ücretler, en az 2 kat artırılmalıdır. Nöbetler, saat esasına göre ayarlanmalı, ücretleri saat esasına göre verilmeli ve nöbet ertesi izin, bu meslekte mutlaka yerleştirilmelidir. Bilinmelidir ki, insanlar ite kaka çalıştırılamazlar ve angarya hizmeti, kanunlarımız karşısında suçtur.

BAŞKAN - Sayın Gören, sürenizi 2 dakika aştınız, arkadaşınızın süresini kullanıyorsunuz; bilesiniz.

ALİ GÖREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yapılması gerekenler ortadadır. Sundukları hizmetin ve yaptıkları tahsilin karşılığı verilmeyen bu insanların gözünün içine baka baka, batan bankalar, soyulan bankalar için milyar dolarları verenleri, bir de, bu mağdur insanlardan topladıkları katlanmış vergileri de, yine, oralara harcayan hükümeti, bu meslektaşlarımı, bu değerli, gayretli insanları görüp, gözetmeye davet ediyorum.

Yapılması gerekenleri uzun uzun anlatmaya burada gerek duymuyorum. Zaten, Bakanlığımız bünyesinde bu hususlar, yıllardır -ben, Bakanlıkta danışman olarak çalıştığım dönemden de biliyorum- hazırlanmış kanun teklifleri, maalesef, her gelen bakan ve hükümet döneminde eskiyip, kadük olmaya mahkûm olmuştur. İnşallah, bu hükümet döneminde, bu kanun teklifinin Meclise gelmesi ve gerekli atılımın ve yeniden yapılanmanın sağlanması elde edilebilir.

Bu hususta söyleyeceklerimizin kalanını diğer arkadaşımın söylemesi ümit ve temennisiyle, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum; bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- FP Grubu adına, ikinci söz, Sayın Zeki Okudan'a aittir; daha önce, Sayın Sever Aydın'ın ismi bildirilmişti; ama, değişiklik Grup Başkanvekilliğinden geldi.

Buyurun Sayın Okudan. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce, tatili bilmeyen, gecesi gündüzü olmayan, cefakâr, bulaşıcı hastalıklarla iç içe, herkesin tiksindiği birtakım akıntılar içerisinde yaşayan kıymetli sağlık personelimizi saygıyla selamlıyorum; ayrıca, şu anda, deprem münasebetiyle yaralanmış vatandaşlarımıza hizmet veren cefakâr, vefakâr sağlık personelini bu mübarek ramazan gününde takdirle anıyorum.

Sayın arkadaşlar, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, uluslararası ilişkilerden doğan bulaşıcı hastalıklardan korunmak amacıyla oluşturulmuş. Sayın Bakanımıza sormak istiyorum, bu Genel Müdürlük nerede; İstanbul'da. Bunu Ankara'ya alsalar nasıl olur bilemiyorum; çünkü, kıyı ve hava limanlarından giriş-çıkış kapılarındaki sağlık kontrolleriyle ilgili gerekli tetkikin yapılması, tecrit, dezenfeksiyon istasyonlarının oluşturulması, bakteriyoloji laboratuvarlarının oluşturulması ve diğer çalışmalar.

Kemal Sunal uçakta öldü... (MHP sıralarından "Allah rahmet eylesin" sesleri) Evet, Allah rahmet eylesin.

Turizm, ülkemizde vazgeçilmez bir unsur. Turistlerin, ülkemize rahat bir şekilde gelip, rahat bir şekilde burada tatil yapabilmelerini sağlayacak turizme yönelik hekimlikle ilgili, sağlıkla ilgili ne gibi çalışmalar yapıldığını merak ediyorum; ben, bir turizm beldesindeyim, özel bir çalışma olmadığını biliyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizdeki pratisyen hekim sayısı ve uzman hekim sayısı, ülkemizdeki öğretim görevlisi sayısı, geçmiş yıllara oranla, aşağı yukarı, istenilen rakamlardadır; ancak, yeterli olduğunu söylemek çok zor. Türkiye'deki bu arkadaşlarımızdan bugüne kadar, hiç, Nobel ödülü alanını duydunuz mu; yoksa, doktorların akıllıları hep dışarıya mı gidiyor?! Eğer, böyle dersek, kendimize haksızlık yapmış oluruz Sayın Bakanım.

Değerli arkadaşlarım, tayinlerle ilgili bir bölge uygulamasına geçileceği söyleniliyor; birinci bölgede iki sene, ikinci bölgede üç sene, dördüncü bölgede iki sene gibi. Bölge uygulaması, özellikle, hekimlerde bir zorlamaya sebep olacak ve bu zorlama neticesinde de hekim oraya isteyerek ve rahat bir şekilde gitmeyecektir. Diyelim ki, gitti, iki sene çalıştı, iki sene sonra bölge uygulaması kaldırıldı; giden arkadaşa haksızlık yapmış olmayacak mıyız? O yüzden, bu tür uygulamaların yanlış olacağı kanaatindeyim. Başka özendirici tedbirlerin mutlaka bulunması gerekir.

Okullarımızdaki eğitimin, tıp fakültelerindeki eğitimin, Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız şu dönemde, Avrupa Birliği müfredatıyla ne kadar çakıştığını merak ediyorum. Ayrıca, okullarımızda işletme iktisadı okutulup  okutulmadığını bilmek istiyorum. Okullarımızda yetişen öğrencilerin, doktorların, kanun önündeki haklarının ne olduğunun bilinip bilinmemesi yönüyle hukuk dersinin verilip verilmediğini bilmek istiyorum. Bana sorarsınız, ben okulu bitirdim, o zamanlar bana, hiçbir kez, bir tek satır "hakkın şudur, hastanın hakkı budur" diye eğitim vermediler; belki şimdi veriliyordur, bilmiyorum.

Değerli arkadaşlar, fakülteyi bitiren bir genç doktorumuz taşraya gidiyor ve gittiği yerde, hastaya müdahale etmesi lazım. Hastaya nereye kadar müdahale edecek; bu sınırın nasıl tespit edileceğinin araştırılması gerekir. Zamanın bakanlarından birisi, bir devlet hastanesinin acil servisini ziyaret etti. Oradaki hekim, pratisyen bir hekimdi "hadi canım sen de, git, sen hekim bile değilsin" gibi, gence, hakaret edici tavırlarda bulunmuştu. Bunun sebebi, yetki ve sorumluluk sınırının net olarak konulmamasıdır. Sayın Bakanımızı bu bakımdan da uyarıyorum.

Ayrıca, koruyucu halk hekimliği ücretsizdir; tamam. Gıda denetimi, işyeri hekimliği, işyerlerinin sıhhî olup olmadığının araştırılması, hava kirliliği, sıhhatli bir şehircilik uygulaması, toplutaşıt araçlarının sıhhate uygun olup olmadığının araştırılması vesaire; bunların hepsi, normalde koruyucu halk hekimliğine giriyor. Bir bakıyorsunuz, bu arada, gıda mühendisliği, çevre mühendisliği ve şehircilik mühendisliği gibi, yeni bilim dalları oluşturmuşuz. Bu oluşturulan bilim dallarıyla Sağlık Bakanlığının ilgi sahası sınırı nedir; bunu tespit etmek lazım.

Eczaneler: Eczanelerde ihtisas dallarının açılması gerekir. Bu Anadolu bitki örtüsü bir başka yerde yok arkadaşlar. Anadolu'daki bitki örtüsüyle ilgili yeni araştırmalar yapılması gerekir; yapılmıyor, bunların mutlaka yapılması gerekir.

1994 yılında Ortak Pazara girdik. Ortak Pazara girdiğimiz zaman, ithal ilaçların, normal satılan ilaçlara nispeti yüzde 2-3'lerdeydi; ama, gümrük birliği anlaşmasından sonra, ithal ilaçların oranı yüzde 32-40'lara doğru tırmanıyor; buna, dikkatinizi çekmek istiyorum.

Diş hekimlerinin yapmış olduğu hizmetin mutlaka karşılığının verilmesi gerekir.

Halk sağlığıyla ilgili olarak, trafik kazalarına değinmeden geçemeyeceğim. Trafik kazalarını mutlaka ele almak lazım, trafik mühendisliğini ele almak lazım. Yangından kurtarma, ev kazaları, depremden kurtarma, gıda entoksikasyonu, çeşitli hastalıklardan korunma gibi konularda -tüberküloz, sıtma vesaire- mutlaka halkın eğitilmesi gerekir. Görsel yayın organlarıyla, Sağlık Bakanlığının başkanlığında oluşturulacak bir ekip tarafından mutlaka değerlendirilmesi gerekir.

Alternatif tıp:

Arkadaşlar, alternatif tıptan dünya faydalanırken, biz, alternatif tıbbı ilim dışı sayamayız....

BAŞKAN - Sayın Okudan, 2 dakika içinde tamamlayınız efendim; buyurun.

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Devamla) - Sağ olun efendim.

Ülkemiz, alternatif tıptan mutlaka faydalanmalıdır. Bunun için gerekli yasal düzenlemeler mutlaka yapılıp, en iyi şekilde halkımızın imkânına sunulmalıdır; çünkü, dünya, bu sayede epey yol aldı, bizim de almamız gerekir, eksiğimiz yok.

Ana ve çocuk sağlığı konusu:

Arkadaşlar, ana ve çocuk sağlığı çok önemli. Çok şükür, geçmişe doğru bakarsak, övüneceğimiz bir tek şeyimiz kaldı; ekonomi bozuk, siyaset bozuk, adalet, işte, bildiğiniz gibi; ama, nüfusumuz iyi. O bakımdan, övünebiliriz.

Arkadaşlar, şimdi, burada hemşirelerimizi anmadan geçemeyeceğim. Hemşirelerimiz, gecesi gündüzü olmayan; en ücra dağ başındaki bir köyde, yapayalnız; okulu yeni bitirmiş, gepegencecik; bütün hayalleriyle başbaşa bırakılmış; tabiatın, köyün ve şartların içinde ezilmiş ve o ezilmişliğin içerisinde hizmet verme aşkıyla çırpınan kardeşlerimiz. Onların çalışma şartlarının mutlaka düzenlenmesi ve mutlaka, onların gönüllerinin alınması gerekir. Ne gibi; Hakkâri'ye -Hakkâri, vatanımızın bir parçası- Antalyalı bir hemşireyi gönderiyorsunuz, üç sene çalıştırıyorsunuz, dört sene çalıştırıyorsunuz; memleketine, Antalya'ya dönmek istiyor "Yüzde 116 hemşire doluluğu var, gönderemeyiz" diyorsunuz. Peki, batıdan bir başka yere olsa... Hakkâri'de, şu anda, sözleşmeli olarak asgari ücretle çalışacak, Doğudan yetişmiş, Doğulu hemşire adayları var, niye onları kendi istedikleri yerlere göndermiyorsunuz, neden Antalyalıyı orada zorla tutuyorsunuz; bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, devlet, emek sömürüsü yapmasın; devlet, istihdam adına, kaynak israfında da bulunmasın; yani, siz, bir hekimi, hasta başına belli bir miktar ücretle çalıştırırken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Okudan

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Devamla) - Ben de teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına 5 konuşmacı var; süreleri eşit mi kullanacaklar Sayın Başkan?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet efendim.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, ben, Grup için 30 dakika süre veriyorum; arkadaşlarımızın, o 6 dakikaya hassasiyet göstermelerini, aksi halde, bir sonraki arkadaşın süresini kullandıklarını bilmelerini isterim.

İlk konuşmacı, İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar.

Buyurun Sayın Kırkpınar. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 57 nci hükümetin iktidara gelişinden kısa bir müddet sonra, ülkemiz, büyük bir deprem felaketiyle karşılaşmıştır. Marmara Bölgesi ile İç Anadolu'nun bir kısmı ve Karadeniz'in bir kısmını da içine alan geniş bir bölgede çok büyük can ve mal kaybına sebep olan bu deprem, Türk ekonomisini de büyük ölçüde sarsmıştır. Bu büyük felaketin meydana getirdiği yıkımın altından kalkmak çok kolay olmamasına rağmen, Bakanlığımızın ve milletimizin gösterdiği kadirşinaslık ve büyük gayretler sonunda, çok şükür, bu olayın altından yüz akıyla çıkılmıştır. Bayındırlık Bakanlığının kararlı ve cesaretli tutumu sonucu, önce geçici, sonra da kalıcı konutlar süratle yöre halkının hizmetine sunulmuştur. Aç ve açıkta kalan insanlarımıza gerekli yardım yapılmış, yaralarının kısa süre içerisinde sarılması cihetine gidilmiştir. Depremin ilk gününden bölgeye süratle yetişen ve o günden bugüne kadar gösterdiği gayret ve çalışmalardan dolayı, Sayın Bakanımıza, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu ana kadar 41 403 adet kalıcı konut yapımı devam etmektedir. Çoğu, bitme aşamasına gelmiştir ve 20 Aralık 2000 tarihinde, hak sahiplerine teslim işine başlanacaktır. Kalıcı konutları üstlenen müteahhit firmalar, günde üç vardiya çalışıp planlanan döneme yetiştirecek, geçici konutlarda olduğu gibi, yine bir Türk mucizesi gerçekleştirecektir.

21 inci Yüzyılın bilgi ve teknoloji çağı olacağı, bu nedenle, modern şehirleşmenin gerçekleştirileceği göz önüne alındığında, Bayındırlık Bakanlığı, bu çağın gerektirdiği tüm yeniliklerin öncüsü olacaktır.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sen, benden de hızlı konuşuyorsun!

YUSUF KIRKPINAR (Devamla) - Senden hızlı konuşuyorum...

Size şunu da söyleyeyim; bazı arkadaşlarımız, hangi yörelerde ne zaman deprem olduğunu dahi bilmiyorlar. Bu, biraz önceki konuşmacımıza da ithaf olunur. Adana İlimizde de deprem olmuştur; o zaman ki hükümetin başaramadığını, bugünkü hükümetimiz başarmaktadır. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yatırımlarını gerçekleştiren, keşif, proje, ihale ve kontrollük hizmetlerini her türlü iklim koşullarında fedakârca yerine getiren teknik elemanların ve bunları sevk ve idare eden yönetim kademelerindeki bürokratların ücretlerine değinmek istiyorum.

Ülkemizin, yatırım, üretim, sanayileşme ve kalkınmasının en temel unsuru, mühendis ve mimarlardır. Çeşitli statüler adı altında kamuda çalışan bu kesimin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durum, son yıllarda, üretim süreçlerindeki konumlarına ve üstlendikleri sorumluluklara ve sahip oldukları eğitime uymayan bir düzeye düşmüştür. Örnekleyecek olursak, 1 inci derece, 4 üncü kademede çalışan bir mühendis-mimar, 1991 yılı ücretini 100 olarak kabul ettiğimiz takdirde, 1994 yılında 67, 1996 yılında 74, 1997'de 78, 1999'da 69, 2000'de de 68'e düşmüştür.

Devlet yönetiminde güven ve verimliliğin sağlanması için, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması gerektiği, bu çerçevede, kamu yönetiminde adaletli, şeffaf, verimli ve katılımcı bir yönetim anlayışının benimseneceği ve aynı işi yapan personel arasındaki ücret farklılıklarının giderileceği; bu amaçla yapılacak düzenlemelerde, iş, görev ve sorumluluk esasına göre, eşit işe eşit ücret sistemi uygulanmalıdır.

Bu şekilde hızlı konuşmam, zamanın darlığındandır.

Kamu hizmetinde etkinliğin artırılması ve kamudaki ücret adaletinin sağlanması, ücret dengesizliğinin giderilmesi için, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun malî hükümlerinde, maaş, tazminat, yan ödeme, ekgöstergelerinde iyileştirme, acil düzenlemelerin yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır. Memurlar ve diğer kamu görevlileri arasındaki ücret adaletsizliklerinin giderilmesi için, eşit işe eşit ücret ilkesinin gerçekleştirilmesi ve ücret sistemi, nitelikli personelin kamu kesiminde istihdamına imkân verecek şekilde geliştirilmelidir.

Ülkenin, yatırım, üretim, sanayileşme ve kalkınmasındaki trilyonlarca liralık yatırımların planlanmasından yaşama geçirilmesine kadar sorumluluklar üstlenen, denetleyen, hakedişlere imza koyan teknik personelin ücretleri, yaşanan enflasyonlar ve ücret politikası nedeniyle yoksulluk sınırına dayanmıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşulların, insanımızın hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan şartları çok güçleştirdiği, özellikle bu sıkıntının, kamu kurum ve kuruluşlarında 657 sayılı Yasaya tabi olarak çalışanlar bakımından aşırı boyutlara ulaştığı ve hatta alt derecede istihdam edilen memurlar için dayanılmaz bir hal aldığı, nitekim, memurlarımızın duygu ve düşüncelerini sesli hale dönüştürdüğü ve hatta eylem boyutuna getirdiği hepimizin malumlarıdır.

Öncelikle gerçekleştirmemiz gereken husus, tüm kamu çalışanlarının aylıklarını rahatça geçinebilecekleri seviyeye getirmek yanında, ülkemizdeki çalışanlar arasındaki ücret dengesizliğini de gidermek olmalıdır. Bu kapsamda alınması gereken acil önlemler:

1. - Çalışanlar hakkında farklı yasal düzenlemelerin müşterek bir yasa içerisinde yeniden yapılandırılmalıdır.

2. - Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlarla aynı görevi ifa eden işçilerin memur statüsüne geçirilerek, farklılığın giderilmesi yerinde olacaktır.

3. - Anayasanın 53 ve 54 üncü maddelerinde işçilere sağlanan hakların, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının memurlara da tanınması bakımından gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

4. - Konuyla ilgili bu düzenlemeler yapılıncaya kadar 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda değişiklikler yapılarak, teknik personelle birlikte tüm kamu çalışanlarının ücretlerinde acil düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.

Sözlerime burada son verirken, 2001 Malî Yılı Bütçesinin bakanlığımıza, milletimize, devletimize hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kırkpınar

ASLAN POLAT (Erzurum) - 15 saniye erken bitirdin.

BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, buyurun.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Zaman mı verdin de yavaş yavaş diyorsun.

BAŞKAN - Çok saniyeli kullandı.

MHP GRUBU ADINA ORHAN BIÇAKCIOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığımızın ve Sağlık Bakanlığımızın değerli bürokratları, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

57 nci hükümetin hazırlamış olduğu 2000 bütçesinin uygulamasının sonlarına yaklaştık ve 2001 bütçesinin görüşmelerini yapmaktayız. Gönül isterdi ki, zaman fazla olsun, burada, ben, bizi izleyenlere, ayrılan ödenekle 100 kilometre karayolu nasıl yapılır onu sorayım; burada, ben, Karadeniz sahil yolunun ne zaman biteceğini sorayım; Alanya - Antalya arasındaki yolun bu Bayındırlık bütçesiyle ne zaman biteceğini sorayım; ben, burada, İller Bankası personelinin, diğer kamu bankası personeline göre uğradığı haksızlığı dile getireyim; yine, ben, burada, yıllardır belediyelere kaynak aktaran, Belediyeler Fonunun, ne zaman, İller Bankasının uhdesine geçeceğini Sayın Bakanımıza sorayım; ama, maalesef, Milliyetçi Hareket Partisi Grup başkanları bizi 6 dakikayla sınırlandırdıkları için, az konuşmak zorundayız.

ASLAN POLAT (Erzurum) - O sorular bizim sorularımız!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Sayın Bakanım, muhalefet sizi takdir etmese de, dünya sizi takdir ediyor ve izliyor; ama, bütçe görüşmelerinde yıllardır uygulanan muhalefetin taktiğini, bu yıl da, maalesef, ibretle Türk Milleti izlemekte. Bir sıralardan, devamlı "benim işçim, benim köylüm, benim esnafım" diye bahsedilirken, yıllardır o işçiyi, o memuru reel enflasyon karşısında inim inim inletenler, maalesef bundan bahsetmiyorlar. Yine, "benim sanayicim" diyor  "benim esnafım" diyor. 5 Nisan kararlarında net aktif vergisi koyduğunuzdan, ekonomik denge vergisi koyduğunuzdan bahsetmiyorsunuz! Bir gece deprem bölgesine gideceksiniz, oy için, o acılı insanların oylarını almak için orada duygu sömürüsü yapacaksınız, ondan sonra, gidip, Boğazda 365 gün yalıda oturacaksınız; fakat, bu Sayın Bakan, Müsteşarıyla, Genel Müdürüyle yılın 12 ayı deprem bölgesinde kalacak; siz bunu görmeyeceksiniz, takdir etmeyeceksiniz. (MHP sıralarından alkışlar)

Varto depremi olalı otuzdört yıl oldu, niye bugüne kadar bu hak sahiplerinin haklarını yerine getirmediniz?! Bu eleştirdiğiniz Bayındırlık Bakanlığının personeli ve Bakanı, sizin döneminizde, iktidar olduğunuz dönemde ödemediğiniz Varto mağdurlarının 1,5 trilyonunu bu geçtiğimiz bütçeden ödemiştir! Bunu, burada belirtiyorum.

Adana depremi 1992 yılında oldu, iktidardaydınız; fakat, bu hükümet, Adana depreminde, konutları orta hasarlı hak sahibi olanların haklarını ödemektedir. Sonra döneceksiniz bu sıralara; Sayın Başbakanın yaşıyla, Sayın Başbakanın sıhhatiyle uğraşacaksınız; ama, unutacaksınız, Sayın Ecevit, elli yıllık ömrünü bu memlekete hizmet için geçirmiş (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) ve hiçbir zaman siyaseti mal mülk edinmek için yapmamış ve kendisinin bir aile fotoğrafı dahi olmadığını unutacaksınız! (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) 200 000 kişinin barındığı prefabrike konutların yapımının gecikmesi için, neredeyse, yağmur duasına çıkar gibi duaya çıkacaksınız; bunların İslama aykırı olduğunu söyleyeceksiniz; fakat, bu Sayın Bakan vermiş olduğu sözü 30 Kasımda yerine getirip bunları yapınca, başınız önde deprem bölgesine gidemeyeceksiniz...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bütçe üzerinde görüşme yapılıyor bütçe, benim lafımı kesiyorsunuz, niye hatibin lafını kesmiyorsunuz!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Şimdi, yıllardır uygulanan 60-70 metrekarelik sosyal konut projesinden vazgeçilmiş...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yani, yeni yeni âdetler geliştiriyorsunuz! Şu anda bahsettiği bütçe mi?!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) -  100 metrekarelik, modern, Türk mimarisine uygun kalıcı konutlar yapılmakta.

TURHAN GÜVEN (İçel)  - Meclisi Meclis olmaktan çıkarıyorsunuz!..Siz sebep oluyorsunuz buna da!..

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) -  İnşallah, önümüzdeki haftadan itibaren bunların açılışını yapacağız; sizleri de davet edeceğiz.

Bize doğru dönüp küstahca küstahca konuşacaksınız; yıllardır geliştirdiğiniz bu ucuz polemik ve demagojiden hiçbir zaman vazgeçmeyeceksiniz; ama, şu kadarını söyleyeyim; o, dönüp konuştuğunuz insanlar, sizi, siyasî mevta yapacak olan kadrolardır. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Buradan, bir arkadaşım çıkacak "bir dahaki seçimde siz burada yoksunuz" diye bu gruplara hitap edecek... Ben, kendisine Trabzonlular adına soruyorum: Siz, iktidara geldiniz, Bayındırlık Bakanı sizin partinizin milletvekiliydi. Neden Trabzon'un 1991 yılında uğradığı sel felaketinin hak sahiplerinin evlerini yapmadınız?  Neden, Beşköyün evlerini yapmadınız?      1 000'i aşkın insan Trabzon'da ev beklemekte, neden bu evleri yapmadınız?

Ama, Sayın Malkoç, bunları, burada ifade ederken, bir seçim önce 3 milletvekilliğini aldığı Trabzon'dan birisi 3 tane aldı, birisi,  bu seçimde 2 tane aldı, diğeri de üçün 1'ini alarak, burada bulunmakta...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, terbiye hudutları içerisinde konuşsun!..

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Trabzon demişken, aklıma geldi. Beni, dün, Trabzon'dan Temel aradı. Temel, bana diyor ki: Benim iki anahtarımı bana vermeyenler, beni acemi pilot yaptı. Ben, kendilerine, kulakları çınladı, bana telefonda bahsettiği bir fıkra var, onu anlatarak konuşmama son veriyorum.

Temel, bir gün, evine gidiyor. Yol boyunca, gözüne giren fındık dallarını kıra kıra giderken, fındıklığın içerisinden dört beş kişi çıkıp, Temel'i bir güzel dövüyorlar. Eve varınca, Fadime soru-yor: "Temel nedir bu halin?" Temel diyor ki : "Birileri çıktı karşıma, çevreciymişler, bana dediler ki, 'doğanın dengesini niye bozuyorsun'; vallahi Fadime, ben ne Doğan'ı tanırım ne yengesini tanırım" diyor.

Ama, bu millet, bu milletin dengesini bozan Babayı da tanıyor, Hocayı da tanıyor, Bacıyı da tanıyor!

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Sayın Çulhaoğlu'nda. (MHP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, sataşma var...

BAŞKAN - Efendim,  bir dakika... Konuşmayı bölemem... Konuşmayı bölüp de size söz mü vereceğim?.. Süre işliyor!..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Süre işleşin efendim, kesin süreyi... Ben cevap vereyim, süreyi ondan sonra başlatın...

BAŞKAN - Efendim, süre işliyor!

Buyurun Sayın Çulhaoğlu.

MHP GRUBU ADINA MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 2001 malî yılı bütçe görüşmelerinde, Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Sayın Başkanı ve siz değerli üyeleri, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

21 inci Yüzyılda, dünyada stratejik ve ekonomik ağırlığı giderek artacak olan Avrasya Bölgesinde merkezî bir konumda olan ülkemizin, gerçek ekonomik büyüme potansiyelini ortaya koyması ve 2023 yılına kadar daha etkin bir güç odağı konumuna gelmesi, etkin bir ulaşım altyapısını en kısa sürede gerçekleştirebilmesiyle doğru orantılı olacaktır.

Karayolları Genel Müdürlüğünün 1950 yılında kurulmasından günümüze kadar uygulanan doğru politikalar, yapılan planlı ve gayretli çalışmalar, bugün, ülkemizin ulaşım sistemindeki yük ve yolcu taşımacılığında, karayollarımızın yüzde 95 paya sahip olmasını sağlamıştır. Bu pay, bugün, Karayolları Genel Müdürlüğümüzün sorumluluğu altında bulunan, 54 938 kilometresi asfalt, 3 761 kilometresi stabilize, 1 195 kilometresi toprak, 1 029 kilometresi de geçit vermez olmak üzere, toplam 60 923 kilometre devlet ve il yolu ile işletmeye açılmış olan 1 749 kilometre otoyol üzerinden sağlanmıştır.

Bu yolların bakımı, onarımı ve kar mücadelesi çalışmalarını da yürütmekte olan Karayolları Genel Müdürlüğümüzün bütçeden aldığı payı yıllara göre değerlendirdiğimizde, 1960 yılında bütçeden yüzde 13,3 pay alan Karayolları, 1999 ve 2000 yıllarında bu payın yüzde 1,2'ye düşmüş olmasına rağmen, sağlam temeller üzerine oturmuş olan bu kuruluş, personelinin de özverili çalışmalarıyla ülkeye hizmet yarışında faaliyetlerini sürdürebilmiş, yeni finansman kaynak modelleri yaratarak, karayolları ağımızı bugünlere getirebilme başarısını göstermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizde kayıtlı araç sayısı 7,5 milyon civarındadır. Bu rakam, gelişme sürecinde olan ülkemiz için oldukça düşük bir rakamı ifade etmekte olup, önümüzdeki on yıl içerisinde, daha üst düzeylere çıkacağı aşikârdır. Bu nedenle, gerek yük ve gerekse insan taşımacılığında karayolları ağının oynayacağı önemli rol dikkate alınarak, bu kuruluşa, yeterli ve gerekli kaynak tahsislerinin yapılması zorunludur. Aksi takdirde, mevcut altyapının korunması ve ilave yatırımların yapılabilmesi mümkün olmayacak ve ülke ekonomisi, dolaylı olarak bundan zarar görecektir.

Şurası unutulmamalıdır ki, karayolları bakım ve yatırım hizmetlerinde, bugün için, gereken kaynakların tahsisi sağlanmaz ise, ileriki yıllarda, bunun, çok daha pahalıya mal olacak yatırımları zorunlu kılacağı bir gerçektir. Bu bilinçle hareket etmekte olan Karayolları teşkilatı, çok yetersiz kaynak tahsislerine rağmen, 1999 yılındaki başarılı faaliyetlerini, 2000 yılında, daha da geliştirerek sürdürmüştür. 1999 yılına kadar, ortalama olarak 7 000 - 8 000 kilometre asfalt yol yapılırken, 1999 yılında 14 087 kilometre ve 2000 yılında da 16 000 kilometreyle bir rekora imza atılmıştır. Ayrıca, 2000 yılında,  devlet ve il yollarında, pek çok kritik kesimi kapsayan 400 kilometre yolun ihalesi de yapılmıştır.

Trafik kazalarının önlenmesinde ve düzenli bir ulaşımın sağlanmasında gerekli olan bölünmüş yolların yapımına önem verilmiş ve hız kazandırılmıştır. Gerekli yerlerde otoyol faaliyetleri sürdürülürken, diğer önemli koridorlarda, dış krediler kullanılarak, bölünmüş yolların ana güzergâhlarda yaygınlaştırılmasını, Karayollarının, çok tutarlı bir politikası olarak görmekteyim.

2000 yılında, bakım ve trafik güvenliği faaliyetlerine de özel bir önem verilmiş ve trafik güvenliği projesi kapsamında, karanoktaların çözülmesi ve trafik emniyetini artırıcı çalışmaların başarıyla sürdürüldüğünü bilmekteyiz.

Karayolları Genel Müdürlüğü, 21 inci Yüzyıla girdiğimiz bugünlerde, karayolları ulaşımında verimliliği ve güvenliği artırmak için,otoyollarda otomatik geçiş sistemlerini ve ana güzergâhlarımızda akıllı yollar uygulamalarını kapsayan uyarı sistemlerini ve hareketli ağırlık ölçü sistemlerini tesis etmektedir. Dünyada, az sayıda gelişmiş ülkede gerçekleştirilmiş olan bu bu sistemlerin, bundan sonraki yıllarda daha da yaygınlaştırılmasını öngören karayolları politikalarını çok olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Son olarak, ülkemizde yaşanan deprem felaketlerinde, Karayolları teşkilatının, Anadolu Otoyolunun tamamen tahrip olan 50 kilometrelik kesimini 18 gün gibi rekor bir sürede onararak trafiğe açmasını henüz unutmadık. Gösterdikleri bu başarıdan dolayı, huzurlarınızda takdirlerimi belirtmek isterim.

Ayrıca, ödeneksizlik nedeniyle yapımı bir türlü tamamlanamayan, Adana trafiğini olumsuz etkileyen E-400 şehiriçi geçiş yolunun ve yıkılan tarihî Misis Köprüsünün yapımı için yeterli ödeneği vererek 2000 yılının birinci çeyreğinde tamamlanmasını sağlayan, Pozantı-Ulukışla Otoyolu projesindeki giriş-çıkışa ilaveten, mevcut gişelerin bulunduğu yerden giriş-çıkışı projeye dahil eden, Adana Otoyolunun şehiriçi gişelerinin alın gişeleri şeklinde düzenlenmesi için fizibilite çalışmalarını bir yıldır sürdüren ve Adana depreminde zarar gören vatandaşlarımızın hasar bedellerinin tamamını ödeyerek vatandaşlarımızın yarasını saran Bayındırlık Bakanımız Sayın Koray Aydın Beye ve Karayolları Genel Müdürü Dinçer Yiğit Beye, Adanalılar adına şükranlarımı sunuyorum. Bu güzide kuruluşumuzun değerli hizmetlerinin önümüzdeki...

BAŞKAN - Sayın Çulhaoğlu, son 1 dakikanız... Geçiyorsunuz efendim... Buyurun.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) - Peki efendim...

Söylenecek söz çok, ne yazık ki zaman yok. Arkadaşlarımın hakkına tecavüz etmemek için bitiriyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2001 karayolu bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Ayrıca, önümüzde uzun bir bayram tatili var. Değerli sürücülerimizin, karayollarımızı kullanırken trafik kurallarına uymalarını, kendi can emniyetleri için, Grubum adına istirham ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yüce Milletimizin mübarek ramazan bayramını kutlar, saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çulhaoğlu.

Sayın Mesut Türker; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MESUT TÜRKER (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2001 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişmelere paralel olarak tıbbî teknolojideki gelişmeler ve özellikle genler üzerinde yapılan araştırmalar sonucu elde edilen bilgiler, insanlığın geleceğiyle ilgili yeni umutlar ve farklı beklentilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Tüm dünyada yaşanmakta olan önemli gelişmeler ve her alandaki değişmelerin yanı sıra, insanlığın sağlığa bakışında da büyük değişimler meydana gelmiştir.

Günümüzde, sağlık kavramı, eskisine oranla çok daha fazla unsur içermektedir. Sağlık denildiğinde, hasta haklarından çevre sağlığına uzanan geniş bir boyut karşımıza çıkmakta, bunun doğal sonucu olarak da, insanların daha sağlıklı, daha uzun ve kaliteli yaşamasını sağlamak, 21 inci Yüzyılda tüm dünya insanlığının ortak amacı haline gelmiştir. Dünyamızda, çoğu konularda olduğu gibi, sağlık konusunda önemli ve büyük değişimler yaşanırken, maalesef, biz, hâlâ, sağlık konusunu, hasta, hastane ve hekim çıkmaz üçgeni içerisinde yorumlama gayreti içindeyiz.

Değerli milletvekilleri, sağlık konusunu sadece Sağlık Bakanlığının konusu olarak kabul ettiğimiz sürece, sağlık sorunlarına sağlıklı bir çözüm bulmamız mümkün olmayacaktır. Bazı örnekler vermemiz gerekirse, sağlıksız mimarî ve yapılanmanın olduğu şehirlerimizde yaşayan insanlarımız, yetişen gençlerimiz, ruhsal çöküntü, şiddet eğilimi psikolojisi içerisinde olacaklardır. Kalitesiz yakıt tüketimi nedeniyle hava kirliliğinin yoğun bir şekilde yaşandığı şehirlerde akciğer hastalıkları ve akciğer kanseri riski haliyle artacaktır.

Millî kültür politikamızın yetersizliğini, inanç ve ahlak değerlerimizin çeşitli nedenlerle yok edilmeye çalışıldığını biliyoruz. Tüm bu gelişmelerin, kutsal aile yapımızı sarsarak tehdit ettiğini çok iyi bilmekteyiz. Ayrıca, uyuşturucu kullanımının ulaştığı boyutlar da hepimizi ciddî şekilde düşündürmelidir.

Yukarıda saydığımız ve örneklerini çoğaltabileceğimiz, insanımızın beden ve ruh sağlığını bozan olumsuz faktörleri ortadan kaldırmadan, dünyanın en kaliteli hastanelerini de yapmış olsak, hasta sayısını azaltamayacağımız gibi, sağlık hizmetlerinde de istediğimiz kaliteyi yakalamamız mümkün olmayacaktır.

Yapılması gereken, çevremize ve doğal zenginliklerimize sahip çıkmaktır. Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerinin önemini ülke gündemine taşıyarak, sağlık konusunun, tüm bakanlıkların, kurumların, birimlerin, fertlerin, dolayısıyla tüm ülkenin ortak konusu olduğu fikrini herkese benimsetmeliyiz. Bunun sonucunda, hastalıkların, hastaların sayısı azalacak, herkesin sağlık seviyesi yükselecektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde uygulanan sağlık mevzuatındaki karmaşa nedeniyle, sağlık sisteminde çokbaşlı, dağınık bir yapılanma söz konusudur. Bu durum sonucunda, gereksiz uygulamalar, gereksiz ve kalitesiz tıbbî teknoloji ürünleri, fason tıbbî malzeme ithalleri, ülkemizin sağlığını tehdit eder hale gelmiş; sonuçta, büyük ölçüde kaynak israfıyla birlikte, ülkemizin mevcut kaynakları gereksiz yere harcanmıştır.

Son günlerde, basınımıza intikal ettiği gibi, kan ürünlerinin ithali, ülkemizin ve toplumumuzun nesiller boyu kaderini etkileyecek son derece önemli bir konudur. Yurt dışından ithali yapılan kan ürünlerinin Türkiye'ye girişi ayrı bir titizlikle yapılmalıdır. Yurt dışında imalat yapan büyük ve ünlü firmalar dahi, kendi insanlarına kullandırmadıkları, düşük teknolojiyle üretilen fason ürünleri, üçüncü dünya kategorisinde düşündükleri ülkemize göndermekte sakınca görmemektedirler. Bu durum ise, geleceğimizi olumsuz yönde etkileyecek son derece tehlikeli girişimlerdir.

Kaliteli kan ürünlerinin ithalini sağlayabilmek için, Dünya Sağlık Örgütünün tanıdığı bir referans laboratuvar tarafından onaylanmış ve uygun görülmüş ürünlerin ülkemize girişine müsaade edilmelidir....

BAŞKAN - Sayın Türker, 1 dakika içinde tamamlayın efendim.

MESUT TÜRKER (Devamla) - Bu konuda, Türkiyemizin de geleceğini düşünerek, esas yapılması gereken, kan ürünleri üretiminizin ülkemizde yapılmasıdır. Konuyla ilgili yapılan proje maliyet hesaplarına göre, yüksek teknolojiye dayalı, 40 milyon dolarlık bir yatırıma ihtiyaç vardır. Türkiyemizin, bir yılda kan ürünleri ithali için ödediği miktarın ise 50 milyon dolar olduğu dikkate alındığında, birkaç yıllık ithal maliyetiyle böyle bir proje gerçekleştirilebilir.

Yine, geleceğimizin teminatı çocuklarımızı ilgilendiren önemli bir konu üzerinde durmak istiyorum. Özellikle okulların tatil dönemlerinde, yüzlerce evladımız, ilkel şartlarda, sünnet kampanyaları adı altında, neredeyse katledilmektedirler; çünkü, gerekli sterilizeye dikkat edilmeden, aynı aletle yüzlerce çocuk sünnet edilerek, kan yoluyla bulaşan birçok hastalığı çocuklarımıza, bile bile bulaştırıyoruz.

Bu nedenle, diyorum ki, bu vahşete varan görüntülere, sorumsuzluğa son verelim. İnancımızın ve tıbbın da bir gereği olan sünnetin ehil ellerde ve steril ortamda yapılmasını sağlayalım. Bunun için teklifim, hastanelerimize birer sünnet polikliniğinin kurulmasıdır.

BAŞKAN - Sayın Türker, arkadaşınıza süre bırakmıyorsunuz; bunu bilmenizi isterim.

Buyurun efendim.

MESUT TÜRKER (Devamla) -  Peki Başkanım.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde uygulanan sağlık sisteminin motor gücünü oluşturan doktorlarımız ve sağlık çalışanlarımız, gerçekten, özlük hakları yönünden ve de maddî yönden büyük bir mağduriyet içerisindedir.

Benim, Yüce Meclisimize, sayın milletvekillerine teklifim, bu fedakâr insanların, sağlık çalışanı arkadaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi için, her türlü kanun teklifinin sizler tarafından desteklenmesidir.

2001 yılı Sağlık Bakanlığı bütçemizin, Türk Milletine, ülkemize, Bakanlığımıza hayırlı ve uğurlu olmasını Cenabı Allah'tan diler; hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker.

Sayın Osman Gazi Aksoy; buyurun efendim.

(MHP sıralarından kalkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN GAZİ AKSOY (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının katma bütçeli bir kurumu olan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün bütçesiyle ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Uluslararası Sağlık Tüzüğünde yer alan hastalıkların, yabancı ülkelerden ülkemize girişini, kara, deniz ve havayoluyla ülkemizin diğer bölgelerine ve başka ülkelere yayılmasını önlemek için çeşitli sağlık faaliyetlerini yürütmektedir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, bugünkü statüsüne 76 yıl önce kavuşmuş olup, ülkemiz sağlığına olduğu kadar dünya sağlığına da hizmet veren bir kuruluştur. AIDS ve Ebola gibi birtakım bulaşıcı virütük hastalıkların denetimini yapmakta ve diğer bulaşıcı hastalıklarda da karantina hizmetini vermektedir. Trafiği yoğun olan bütün liman ve karasularımızda acil sağlık hizmetleri verilmesi, ayrıca deniz kirliliğini tespit ve önlem çalışmalarının yapılması, ülkemize giriş noktalarından başlayarak turistik yörelerimize verilecek sağlık hizmetleri de, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün görevleri arasındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Müdürlük, tüm giderlerini ve yatırımlarını kendi özel gelirleriyle karşılayan ve 1981 yılından bu yana Hazineden yardım almayan katma bütçeli bir kuruluştur.

Genel Müdürlük, bütçe haricinde gelirlerinin olmaması nedeniyle, Başbakanlıkça uygulanan tasarruf tedbirlerinden en fazla etkilenen kurum olmaktadır. Genel Müdürlüğün hizmet alanı olan sağlık denetleme merkezleri, yurt dışından gelen her insanın ilk uğradığı yer olduğu için, fizikî şartların uygun olması gerekmektedir. Tasarruf tedbirleri ve Maliye Bakanlığının genel prensipleri nedeniyle, demirbaş alımı başta olmak üzere, sağlık denetleme merkezlerinin ihtiyaçları karşılanamamaktadır. Bu durum, kurumun, dolayısıyla ülkemizin itibarını sarsmaktadır. Kurum, uluslararası hizmet verdiği için, Başbakanlık tasarruf tedbirlerinden muaf tutulması gerekmektedir.

Kurum, gelirlerinin çoğunu dolar bazında toplamaktadır. Topladığı gelirleri Merkez Bankası Türk Lirası özel hesabına yatırmakta ve yüzde sıfır faiz uygulanmaktadır. Bu durum, kurumun faiz gelirlerinden yararlanamamasına ve gelir kaybının oluşmasına neden olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1984 yılında 52 hizmet birimi bulunmasına ve o dönemde 455 personel kadrosu tahsis edilmiş olmasına rağmen, günümüzde uluslararası ticaret, turizm ve toplu göçlerde arttığı halde, kurum, hâlâ daha bu personel kadrosuyla hizmet vermeye çalışmaktadır. Bugün için 82'ye ulaşmış olan hizmet biriminin hâlâ daha aynı personelle ihtiyaçları gidermesi mümkün değildir. Halihazırda bulunan personel, fazla çalışma süresine rağmen fazla mesai ücreti alamamaktadır. Kuruma, öncelikle, yeterli personel tahsisi yapılması zorunludur. Artan iş hacmi ve hizmetin yoğunluğu, teşkilat yapısının geliştirilmesini mecburî hale getirmiştir. Hizmet kalitesinin artırılması gerekmektedir. Meclis komisyonlarında görüşülerek, altyapısı hazırlanmış olan yeni yapılanma kanun tasarısının, bir an önce, Meclisimizden geçirilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 2 dakika içinde toparlar mısınız Sayın Aksoy.

OSMAN GAZİ AKSOY (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke insanımıza yüksek kaliteli, kişisel özelliklerden etkilenmeyen verimli bir sağlık hizmetinin sunulması, artık, kaçınılmaz bir hedef olmuştur. Hasta-hekim ve hasta-sağlık kuruluşları arasındaki para ilişkisini ortadan kaldıracak, ülke sınırları içerisinde sağlık güvencesi olmayan vatandaş bırakmayacak, isteyenin istediği hastaneye gidebildiği ve istediği hekime başvurabildiği, sağlık hizmetini verenler arasında kaliteli bir hizmet yarışının olduğu, prim esasına dayalı sistemde, primini ödeyemeyenlerin parasını devletin ödediği, emeklilik ve sağlık sigorta işlemlerinin birbirinden ayrıldığı, ülkemizde yaşayan tüm insanları kapsayacak bir sağlık güvencisi ve sigortalama sistemini, artık, milletimiz bekler hale gelmiştir.

Ülkemizde halihazırda mevcut olan Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur ve yeşilkart gibi sosyal güvenlik sistemlerinin birleştirilerek, insanımız, tek sosyal güvenlik sistemine sahip olmalı ve Türkiye'deki sağlık hizmeti ve sağlık politikası, Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenmeli ve yürütülmelidir.

Ülkemizde, vatandaşlarımızın, tedavi olmak için büyük sıkıntılar çektiği bilinmektedir. Bu konudaki sıkıntılardan birisi de fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmetleridir. Bu alanda verimlilik ve kalitenin artırılması için, yeni merkezlerin oluşturulması gerekmektedir. Akdeniz ve Ege Bölgesinde yaşayan 5 milyon insanımızın merkezinde bulunan ve ülkemize yıllardır hizmet veren Eğirdir Kemik Hastalıkları Hastanesinin yanına bir fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi açılması gereklidir. Bu hizmet, yöre insanımıza ve ülkemize sağlık hizmeti verme açısından önemli bir öncelik arz etmektedir. Bu konuya Değerli Bakanımızın yakın ilgi göstereceğine olan inancım tamdır.

Zor şartlarda hizmet veren, ülkemizin hiçbir devlet memurunun dahi bulunmadığı en ücra sağlık evleri ve sağlık ocaklarında bu millete hizmet vermek için bir nefer gibi çalışan bütün sağlık çalışanlarına ve bu çalışmalara bilfiil katılan ve takipçisi olan Sayın Sağlık Bakanımıza teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aksoy.

OSMAN GAZİ AKSOY (Devamla) - Son 30 saniye Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Prensibim değil.

OSMAN GAZİ AKSOY (Devamla) - . Bir bayram kutlaması yapacağım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

OSMAN GAZİ AKSOY (Devamla) - Peki.

Bayramınızı şimdiden kutlar, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz, sağ olun.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven, itirazınız neye?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir sayın konuşmacının konuşmasında, baştan sona kadar, Partimizin Genel Başkanı dahil, Partimize yapmış olduğu sataşmadan ötürü söz istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, ben tutanakları getirteyim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, duymadınız mı! Dinlemiyor musunuz yani?!.

BAŞKAN - Efendim, geçmişe dair icraatlarınızı eleştirdi...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Eleştiri değil Sayın Başkanım! İcraat... Yalıda oturmanın icraatla bir ilgisi var mı! Bilmem neyin icraatla ilgisi var mı!.

BAŞKAN - Yalıda oturmak suç mu efendim?!.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Çok yetersiz, densiz birtakım konuşmalar yapıldı; müsaade edin, cevap verelim.

BAŞKAN - Efendim, tutanağı getirtiyorum, oturum içerisinde size yanıtlama imkânını sağlayacağım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, siz, orada oturup, hatipleri dinlemiyorsunuz!

BAŞKAN - Ne münasebet!.. Yalıda oturmak suçsa...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Çünkü, hatip, konuşmasının başından sonuna kadar, hakaret ihtiva eden konuşma yaptı canım!

BAŞKAN - Yalıda oturmak da en demokratik, en yasal hakkınız. Gecekondu da oturabilirsiniz. Bunlar doğaldır. Köyde de oturabiliriz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O daha kısa pantolonla dolaşırken ben gecekonduda oturuyordum.

BAŞKAN - Efendim, yani, yalıda oturmak bir ayıp mı?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bence ayıp değil.

O zaman, müsaade edin efendim, ben, cevabını vereyim.

BAŞKAN - Efendim, tutanağı getirteyim, inceleteyim. Ayıpsa, eğer bir suç işlemişse...

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, size şunu diyorum: Siz, o değerli konuşmacıyı hiç mi dinlemediniz?!.

BAŞKAN - Efendim, yalıda oturmayla köyde oturmanın...

Buyurun Sayın Güven, 3 dakika içerisinde meramınızı izah edin efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Cevabını vereyim 3 dakikada...

BAŞKAN - Şu sataşmanın cevabını güzel bir verin bakalım efendim, görelim...

Buyurun Sayın Güven, 3 dakika içerisinde toparlayınız.

IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – DYP Grup Başkanvekili Turhan Güven'in, MHP Grubu adına konuşan Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'nun Genel Başkanlarına ve Partilerine sataşması nedeniyle konuşması

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir bütçe görüşmesi çok cılız, sessiz, belki de gereksiz bir bütçe görüşmesi yapıyoruz...

MUSTAFA YAMAN (Giresun) - Sizden kimse yok...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Kimsenin olup olmaması değil, biraz sonra bir karar yetersayısı istersek, görürsünüz siz o zaman.

BAŞKAN - Yeni bir sataşmaya neden olmayalım Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bakınız, değerli milletvekilleri, kem söz sahibine aittir; ama, son günlerde, nedense, havadan nem kapar, buluttan nem kapar oldunuz. Nedir bu?.. Telaşınızı ben anlamıyorum. Bir konuşmacı çıkıyor, baştan sona kadar, Doğru Yol Partisinin, hem manevî şahsiyetine hem Genel Başkanına hakaret ediyor ve...

GÜLER ASLAN (İzmir) - Zevkle dinliyoruz...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Zevkle dinliyorsunuz, evet...

Arkadan, bazı konuşmalar yapıyor ve daha enteresanı, son zamanlardaki, benim gördüğüm ve bu Mecliste de hiç görülmeyen bir olay... Bakınız, Başkanvekilleri, seçildiği andan itibaren tarafsız olur; Başkanvekili, bir başka milletvekilinin üzerine hücum etmez, sataşmaz. Onun, Millet Meclisinin Başkanvekilliği ağırlığı vardır.

BAŞKAN - Orhan Bıçakçıoğlu bununla ilgili mi konuştu Sayın Güven?!

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Evet, onunla da ilgili konuştu Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şu pembe gözlükleri çıkaralım, Türkiye gerçeklerini görelim. Bakın, bu akşam, üç genel başkan toplandı, Apo'nun asılmayacağını tescil kararı verdiler. Siz, bunlarla uğraşın canım!.. Siz, ne diye, gidiyorsunuz da, yalıda kim oturdu, falan yerde kim oturdu diyorsunuz! (DYP sıralarından alkışlar)

MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Bu ne demek yahu?!

BAŞKAN - Sayın Güven, sataşmaya cevap verir misiniz.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Evet, ona cevap veriyorum.

Ortak kararlara...

BAŞKAN - Sataşmayla ne alakası var efendim?!

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Efendim, sataştı tabiî...

Adana depreminden bahsetti. Adana depreminin yaraları sarılmıştır.

BAŞKAN - Sataşmaya ilişkin söyleyin, yalıya gelin Sayın Güven; yalıyla ilgili söz istediniz.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Efendim, yalnız yalı mı; Adana'dan bahsetti, Erzincan'dan bahsetti... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Apo'dan bahsetti mi?..

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Daha, o kadar... Aslında, ben, cevap vermeye gerek görmüyorum da, yanlışları olduğu için söz aldım. Baştan sona kadar yanlış içinde, hiçbir şeyi doğru değil, hiçbir kelamı doğru değil.

Değerli arkadaşlar, bakın, burada, çok laf edilir; ama, o lafın altında kimsenin ezilmemesi lazım. Sonra, laf, gelir, insanın gırtlağında kalır; ondan sonra da insanı sıkıştırır. Düğüm düğüm kalır orada. Bakın, onun için, sarf ettiğiniz her cümlenin arkasında durmayı bilin. İnsanın, elbette... Ben, gecekonduda da otururum, yalıda da otururum; eğer, gayri meşru elde etmişsem, hesabını sorarsınız. Niye sormuyorsunuz; sorun!.. Sorun!.. (MHP sıralarından gürültüler)

İnsanların, siyasette olmadığı zamanki gelirini giderini, siz, araştırmaya mecbur musunuz?! Yirmi sene evvelini de araştırın, otuz sene evvelini de araştırın. Araştırıldı nitekim, hepsi araştırıldı... Hepsi araştırıldı bunların...(MHP sıralarından gürültüler) Hiçbirinin aslı esası olmadığı da mahkeme kararıyla sabit olundu. Onun için, bırakın bunları; siz, kendinizden bahsedin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, 2 dakika da ben konuşayım oturduğum yerden...

BAŞKAN - Hayır efendim...

Sayın Bıçakçıoğlu, gerek yok efendim. Bir sataşma yok...

MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Apo nereden çıktı şimdi?!

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Köse.

MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Mikrofonu açar mısınız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Köse, mikrofonunuzu açtık; buyurun efendim.

2. – MHP Grup Başkanvekili İsmail Köse'nin, DYP Grup Başkanvekili Turhan Güven'in sataşma sebebiyle yaptığı konuşmasının yanlış anlamalara neden olabileceği iddiasıyla konuşması

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Çok önemli bir millî meselede, çok yanlış bir bilgi verdi; kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor Sayın Güven. Kendisi bir hukukçudur. Herhangi bir kimsenin affedilmesi veya onun üzerinde herhangi bir tasarruf yapmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilidir. Üç sayın genel başkanın bir araya gelmek suretiyle, hainin affedilmesi veya onun affedilmesi konusunda bir karar almaları mümkün değildir. Kaldı ki, bu istismarı her zaman yaptılar. Çıkan Af Kanununda dahi, bu hainin affedilmemesi konusundaki düşüncelerimizi ortaya koyduk; Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesini de ayrı tuttu bu Yüce Meclis. Şimdi, gelecek olan Af Kanununda da aynı şekilde gelecektir. O itibarla, her zaman olduğu gibi, diğer makamların, diğer yerlerdeki, yüce makamlardaki insanların yetkisini dahi kendilerinde hissederek, buralarda konuşarak, onlar adına karar veriyorlar. Yani, bir hukukçu olarak, böyle bir düşüncede olması, benim çok dikkatimi çekti. O itibarla, bu gibi düşüncelerini ifade ederken, yanlış bilgilerle, vatandaşın kafasını kurcalamasınlar.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim.

TURHAN GÜVEN (içel) - Yaşayan görecektir. Siz, idam cezalarını kaldırdınız, imza attınız altına; bunun vebali size aittir.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. – 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları:  552, 553, 554, 555) (Devam)

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Karayolları Genel Müdürlüğü  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. – Sağlık Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Sağlık Bakanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Sancar Sayın, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi kullanacaklar Sayın Başkan?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Evet efendim.

Buyurun Sayın Sancar Sayın.

DSP GRUBU ADINA AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini aktarmak amacıyla söz almış bulunuyorum. Sizleri ve izleyenleri saygıyla selamlarım.

Aslında, bütçe konuşmamın başında böyle bir giriş yoktu; ama, Sayın Güven'in biraz önceki konuşmasından sonra böyle bir ihtiyaç ortaya çıktı. Biraz önce, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bayındırlık Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşan sayın sözcü, Sayın Başbakanımıza ithafen suçlayıcı bazı sözler söylemiştir. Doğru Yol Partisi, dikkatimizi çekiyor; bu bütçe görüşmelerinde böyle bir gelenek, böyle bir tarz geliştirdi. Bütçe görüşmeleri sırasında, Doğru Yol Partisi sözcüleri, sürekli olarak Sayın Başbakanın kişiliğine yönelik hakaretler içerisindeler; bunu bir meziyet sayıyorlar. Oysa, bilmiyorlar ki, bugünler onların eserleridir, bugün yaşadığımız sıkıntılarda onların büyük payı vardır; ancak, Doğru Yol Partisi, böyle bir geleneği de başlattı. Geçmişte, iktidarda oldukları dönemlerdeki başarısızlığın cevabını muhalefete düşerek verdiler. Oysa, şu anda...

SAFFET KAYA (Ardahan) - Ne söylüyor bu?! Ne bu ya?!.. Konuya gelsin!

NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Kim, ne dedi? Öyle bir şey yok.

BAŞKAN - Efendim, dinleyin... Eleştiriyor... Ne var bunda?!

AHMET SANCAR SAYIN (Devamla) - ...seviyesiz yapmış oldukları muhalefetin bedelini ise, sanıyorum küme düşerek verecekler. (DSP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bayındırlık Bakanlığı bütçesinde kim, ne dedi?!

AHMET SANCAR SAYIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Efendim, demedi dersiniz... Ne var bunda?! O söylüyor, siz de demedi dersiniz.

AHMET SANCAR SAYIN (Devamla) - Bayındırlık Bakanlığının 2001 bütçesi üzerinde konuşurken, şüphesiz, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri büyük bir ağırlık taşıyacaktır. Özellikle, dün yaşadığımız deprem felaketi, yeni acılara neden olmuştur. Deprem bölgesindeki insanlarımıza geçmiş olsun der, yaşamını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.

Ülkemiz, önemli bir deprem coğrafyasında. Yakın tarihimizde yaşadığımız pek çok deprem felaketi hâlâ belleklerimizde. Peki, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerine hazırlıksız yakalanışımızın sebebi neydi; bilgi birikimimizin eksikliği mi, yasa ve yönetmeliklerimizin yetersizliği mi, yönetim ve denetim kademelerindeki noksanlığımız mı, yoksa, toplumsal umursamazlığımız mı? Bu soruların tümüne birden, eğer "hayır" diyebilseydik, 17 Ağustos ve 12 Kasım, bir felakete dönüşmeyecekti; ama, ne yazık ki, en azından bir kısmına "evet" olarak cevap vermek zorunda kalıyoruz. Kısaca, umursamazlık, kadercilik ve denetimsizlik, bu felaketi hazırlayan etkenler oldular.

Yıllardır kronik hale gelmiş olan, hatta, bir dönem yüzde 100'leri bile aşan enflasyonun neden olduğu ekonomik tahribatı gidermek için bir istikrar programı uygulanmaktadır ve enflasyon, uzun yıllar sonra, ilk defa, TEFE'de yüzde 35'ler seviyesine inebilmiştir. Sanayicisinden çiftçisine, işçisinden memuruna tüm toplum kesimleri, bu büyük mücadelenin içerisinde fedakârca yerlerini alıyorlar ve elbette, ekonomide yapısal sorunlara neden olmuş kronik enflasyonla mücadele hiç de kolay olmuyor, birtakım lobilerin dayattığı türlü türlü engellerle karşılaşılıyor; ancak, bu engellerin hepsi birer birer aşılacaktır. Türkiye, enflasyonu yenecektir, yenmek zorundadır; böylelikle, bütçesinin yarısını bulan transfer harcamalarına, faiz ödemelerine ayrılan kaynaklar, yıllardır yetersiz bulduğumuz yatırım harcamalarına yönelebilecektir.

Değerli milletvekilleri, bir yandan enflasyonla mücadele içinde olan hükümetimiz, diğer yandan deprem felaketinin yaralarını sarmak için yoğun bir çaba içerisinde olmuştur. Burada, halkımızın da dayanışması ve desteği övünç vericidir. Depremlerin ardından geçen kısa sürede önemli mesafeler kat edilmiştir. 35 436 prefabrike konut, 992 sosyal tesis, 2 411 okul ve 262 idarî bina yapılmıştır. Kalıcı konutların üretimleri hızla devam etmektedir. Şu ana kadar gerçekleşen yatırımlar için 1 katrilyon 623 trilyon liralık, çeşitli kamu kuruluşları tarafından harcamalar yapılmıştır.

Bakanlık, deprem bölgesinde ekonomik ve sosyal yaşamın tekrar normale döndürülebilmesi için çaba harcarken, aynı zamanda, yapı denetimi hakkında kanun hükmünde kararnameyi de çıkarmıştır. Ülkemizde önemli bir eksikliği gidereceğine inandığım kararnameyle ilgili bazı çekinceler, hâlâ, tam olarak, maalesef, giderilememiştir. Özellikle, malî mesullük sigortasının çalışıp çalışmayacağı şüphelidir. Ayrıca, uzman mühendislik tanımı son derece muğlak bir tanım olup, uzmanlık seviyesi objektif ölçülere göre tanımlanmamıştır. Tasarının, tartışma konusu olan bu eksikliklerinin giderilerek, gerçek bir reform haline getirilmesini, Sayın Bakanımızdan talep ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bundan bir süre önce, 775 sayılı Gecekondu Kanunuyla ilgili bir kanun değişikliği geçirdik. Bu kanunun amacı, gecekonduyu önlemek, düzenli ve planlı bir kentleşmeyi sağlamak idi. Ne kadar başarılı olunduğu açıkça ortadadır. Kanunun yayımlandığı 1966 tarihinde, gecekondu nüfusunun kentsel nüfusa oranı yüzde 23 seviyesindeyken, bugün bu seviye yüzde 35'lere ulaşmıştır; yani, 20 milyon insanımız gecekondularda yaşamaktadır.

Bugüne kadar, gecekonduyu sağlıksız kentleşmenin kaynağı olarak gören yaklaşım hep önplanda olmuştur. Bu yaklaşım, sorunların çözümünde yetersiz kalmıştır. Gecekondu, aslında, sorunun kaynağı değil, sonucudur. Sorun ise, ülkemizde bölgelerarası sosyal ve ekonomik gelişmişlik farkı ve bu farkın yarattığı göçtür.

Sanayileşme döneminde nüfusun köyden kente doğru kayması evrensel bir olgudur; ancak, ülkemizde, göçün sanayileşme hızını da aşarak gerçekleştiği görülmektedir. Bunun temelinde yatan, köylerde yaşayan insanlarımızın sağlık, eğitim, barınma gibi en temel gereksinimlerinin bile yeterince karşılanamamış olmasıdır. Bu gereksinim köylerde karşılanamayınca, kent dokusunun bozulması pahasına, kentlerde karşılanmaya çalışılmıştır ve gecekondu tipi yapılaşmalar kentlerimizi kuşatmıştır.

Uzmanlar, gecekonduları, gelişmiş ülkelerin konut sorununa, gelişmekte olan ülkelerin bulduğu çözüm olarak değerlendirmektedirler. Bu değerlendirmede haklılık payı oldukça büyüktür. Kentsel arsa üretiminin yetersizliği, toplukonut uygulamalarının yaygınlaştırılamaması, gecekondularda yaşayan hane halklarının gelir düzeylerinin düşüklüğü gecekonduyu bir çözüm olarak dayatmaktadır.

Genellikle, mülkiyeti hazineye ait olan arsalar, arazi mafyalarınca gasp edilerek satılmaktadır. Bu şekilde oluşan gecekondu bölgeleri, bir süre sonra siyasî ödünle yasallaşmaktadır. Yakın tarihimiz, bunun pek çok örnekleriyle doludur. Böylelikle, başlangıçta mülkiyeti kamunun elinde bulunan arsalar, devlete en küçük bir katmadeğer sağlamadan el değiştirmekte ve bu rant, kayıtdışı ekonomide paylaşılmaktadır. Bu nedenle, gecekondu bölgelerindeki hazine arazilerinin artan rantının devlet hazinesine kazandırılması için gerekli yasal ve yönetsel düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, kamuda trilyonlarca liralık yatırımların altına imza atan mühendis ve mimarların ekonomik durumu gerçekten kötüdür; Ankara şartlarında aldıkları maaşla, ancak ev kirasını karşılayabilecek durumdadırlar. Aynı işi yapan memur, sözleşmeli veya işçi statüsünde çalışanlar arasında oluşan adaletsiz gelir farklılıklarının giderilmesi için hükümetimiz bir çalışma içerisindedir. Bu çalışmaların sonuçlandırılması, zor durumda çalışan teknik elemanlarımızın ekonomik durumlarını bir nebze olsun rahatlatacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın, 2001 yılı bütçesini verimli bir şekilde kullanacağına olan inancımla, bütçenin ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını diler, sevgi ve saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Buyurun Sayın İmamoğlu. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğü 2001 yılı bütçesi hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Karayolları Genel Müdürlüğü, 1950 yılından itibaren devlet ve il yolları ile otoyolların tümünün bakımını, planlamasını ve işletmesini yapan çok değerli bir kuruluşumuz.

Otoyollar dahil, 63 000 kilometre yol karayolları ağına dahildir. Bu kadar geniş bir yol ağının hem bakımı hem işletmesi, ayrıca kar mücadelesi, Karayolları Genel Müdürlüğünce, ağır masraflarla yapılmakta ve Karayolları Genel Müdürlüğü, bunu başarıyla sürdürmektedir.

Konuştuğumuz 2001 yılı bütçesi rakamları şöyledir: Toplam 1 katrilyon 32 milyar lira ödeneği bulunmaktadır. Genel bütçe içerisindeki payı yüzde 2'ye denk gelmektedir; fakat, yatırımlar bölümünden baktığımızda, biraz daha iyimser rakamlar açığa çıkmaktadır. Toplam bütçede 4 katrilyon lira yatırım olduğunu düşündüğümüzde, Karayollarına 600 trilyon lira civarında yatırım ödeneği verilmiştir ki, bu, yüzde 15'e tekabül etmektedir ve dar bütçede iyi sayılabilecek bir ödenek rakamıdır.

Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde konuşurken, aslında, diğer taşıma yollarından da bahsetmek gerekmektedir. Yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'i karayolları üzerinden yapılmaktadır. Bu ağır yük hem maddî kayıplara hem de trafik kazalarıyla can kayıplarına neden olmaktadır. Yük taşımacılığının büyük bir bölümü karayollarından demiryollarına; ayrıca, yine, yük ve yolcu taşımacılığının bir bölümünün mutlaka deniz yollarına kaydırılmasının yolları ve çareleri aranmalıdır.

Ayrıca, karayollarının güvenliğini mutlaka artırmalıyız. Bunu nasıl yapabiliriz; işaret levhalarıyla, virajların ve kavşakların yeniden düzenlenmesiyle, zemin ıslahıyla. Bunları yaparak karayollarının güvenliğini artırmamız gerekmektedir.

Karayollarının, proje ve planlamada bölünmüş yol sistemine ağırlık vereceğini biliyoruz. Bu yatırım tercihi, otoyollara göre daha ucuz maliyetli ve daha çabuk bitirilebilen bir sistemdir. Şu anda 3 400 kilometre olan bölünmüş yol ağının, önümüzdeki yıllarda 8 000 kilometreye çıkarılması planlanmıştır. Bu projelerin toplam tutarı, 7,5 katrilyonu bulmaktadır. Bunun 1,5 katrilyonu tamamlanmış olup, önümüzdeki yıllarda, 6 katrilyon tutarında bir bölünmüş yol yatırımı yapılması planlanmaktadır; fakat, bu yıl bu bölünmüş yol yatırımlarına ayrılacak para yaklaşık 300 trilyon civarında olduğundan, bu miktarda bir bölünmüş yolun toplamını bitirmemiz için yirmi yıl gerekmektedir. Taşıt sayısının artış hızına baktığımız zaman, önümüzdeki on yılda Türkiye'deki toplam taşıt sayısının en az 7 milyondan 12 milyona çıkacağı düşünüldüğünden, yatırım hızı taşıt sayısının artış hızıyla orantılı değildir ve önümüzdeki yıllarda karayollarının sıkışacağı şimdiden görülmektedir.

Otoyollarla ilgili konuşmamda şunlara değinmek istiyorum: 1 750 kilometre otoyolumuz mevcut şu anda Türkiye'de; 1 250 kilometrelik bir ekle bunun 3 000 kilometreye çıkarılması planlanmaktadır. Aslında, yap-işlet-devret modelinden vazgeçip yap-işlet modeliyle; -sınırsız yılda yap-işlet- ve gelir payının bir kısmının da Hazineye aktarılmasıyla, bu önemli yatırımlar tamamlanabilir diye düşünüyorum.

Bu önemli yatırımları sayacak olursak; benim bölgemde bulunan Körfez Geçiş Projesi en önemli yatırımlardan bir tanesi. Tabiî ki, tüm Türkiye'nin yararlanacağı bir proje. Körfez Geçiş Projesinin devamında, yine, İstanbul-Bursa-İzmir otoyolunun mutlaka tamamlanması gerekmekte.

BAŞKAN - Sayın İmamoğlu, son 1 dakikanız efendim.

Buyurun.

M. TURHAN İMAMOĞLU (Devamla) - Onun dışında, yine, Ankara-Adana otoyolunun tamamlanması gerekmekte. Bunlar, otoyollar ağı için mutlaka tamamlanması gereken bölümler.

Ayrıca, son yirmi yılın en az gelişen bölgesi olan Karadeniz Bölgesine yapılmakta olan duble yolun da çok önemli olduğundan, burada bahsetmek istiyorum. Bu proje yüzde 35 tamamlanma aşamasına gelmiştir. Bu duble yolun tamamlanması için, Sayın Bakanımın özel ilgilendiğini biliyoruz. Bunun için, ayrıca, teşekkür ediyoruz kendisine.

Yine, benim bölgemde olan İzmit-Yalova Geçiş Projesinde D-130 olarak adlandırdığımız yolun da önümüzdeki yıl mutlaka duble yol haline gelmesi için, kendisinden özel ricada bulunu-yoruz. Çok ağır bir trafiğe sahip.

Bu çerçevede, konuşmama son verirken, bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın İmamoğlu.

Buyurun Sayın Çağlayan. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 7,5 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA B. SUAT ÇAĞLAYAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyor ve her tür koşulda ve parasal olanaksızlıklar içerisinde olmalarına karşın, sağlık hizmeti vermeye çalışan tüm sağlık çalışanlarına da saygılarımı sunuyorum.

Bu sağlık çalışanlarının başarılı hizmetleri sayesindedir ki, Sağlık Bakanlığı, özellikle temel sağlık hizmetlerinde önemli başarılar elde etmektedir; bir taraftan acil hizmetlerde, diğer yandan üreme sağlığında ve bir yandan da bulaşıcı hastalıklarla savaşımda önemli mesafeler alınmıştır. Çocuk felcinin ülkemizden kökünün kazınması aşamasına gelinmiş olması, bunun en güzel örneğidir; ancak, bu başarının elde edilmesinde en önemli aktörler olan ve çocuk felci kampanyasını yürüten sağlık çalışanları, yolluklarını alamamaktadırlar. Hak edilen bu paranın ödenmesi için, Sayın Bakanın, fonlar dahil bütün olanakları kullanacağı inancındayız.

Sayın milletvekilleri, ülkenin iyi yönetilmesi, ülke kaynaklarının en olumlu kullanılması ve ülke çıkarına en olumlu projelerin üretilmesi için, bakanlıkların eşgüdüm içerisinde çalışmaları zorunludur. Bu yapıldığı takdirde, örneğin, ülkemizin sağlık hizmetini en geniş boyutlarıyla vermekte olan Sağlık ve Çalışma Bakanlıklarımız bir araya gelerek, büyük sağlık politikaları üretebilme şansına sahip olacaklardır; ancak, bir diğerinin bakanlığına geçmek isteyen personele bile kesinlikle muvafakat vermeme katılığı içerisinde olunması bile, bu bakanlarımızın bir araya gelmelerinin ne denli zor olduğunun net göstergeleridir.

Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı, yakın geçmişe kadar, hemen hemen tüm çevre ve çevre sağlığı hizmetlerini veren bakanlık olmuştur. Bu nedenle, bünyesinde, bugün, 4 000 - 5 000 civarında çevre konusunda deneyimli eleman vardır. Yapılanması hâlâ sürmekte olan Çevre Bakanlığının bu büyük güçten yararlanması, ülke kaynaklarının olumlu kullanılması açısından çok önemlidir.

Bunun yanı sıra, Sağlık Bakanlığına bağlı hıfzıssıhha laboratuvarları ile halk sağlığı laboratuvarlarının da Çevre Bakanlığınca kullanılabilme şansı olması gerekmektedir.

Bir de, Sağlık Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı arasında, gıda mevzuatındaki garipliklerin mutlaka giderilmesi gerekmektedir. Bu çok önemli bir konudur; hem ülke sağlığı açısından önemlidir hem bu işi yürütmekte olan bürokratlar açısından çok önemlidir. Sayın Sağlık Bakanının, mutlaka, bu işi önemle eğilmesini, özellikle arzu etmekteyiz. Bu olumlu işbirliğinin önündeki en büyük engel, Bakanlık bürokratlarındaki aşırı sahip olma duygusudur. Bu aşılabildiği takdirde, çok şeyin yapılabileceği inancındayız.

Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının iki üç projesi hakkında da görüşlerimi kısaca sunmak istiyorum.

Bunlardan biri, sahillerde ve turistik bölgelerde sağlık hizmeti vermek için deniz botu satın alma projesidir. Bu proje, hem rantabl olmayan hem işletilmesi çok zor olan hem de çok pahalı bir projedir. Bunu işletmek, göreceksiniz ki -eğer, satın alınırsa- çok kolay olmayacaktır. Böyle bir proje, dünyada sadece Endonezya'da vardır. Endonezya'da vardır; çünkü, Endonezya 17 000 ada üzerinde kurulmuştur da ondan.

Bu düşüncenin temelinde yatan şeyi, tabiî, biliyoruz. Hudut Sahilleri Genel Müdürlüğünün ayrı bir bütçesi vardır ve çok tombul bir bütçesi vardır. Bu bütçeyi Sağlık Bakanlığı kullanamamaktadır her yerde; ancak, böyle fantezik projelerde kullanma şansına sahip olabilmektedir. Keşke, Sağlık Bakanlığının her yerde bunu kullanma şansı olsaydı da, böyle projelere gitme zorunda kalmasaydı.

Bir başkası, helikopter ambulans projesi. Emin olun, bu proje de öbürü kadar uygulanması zor olan, rantabl olmayan, pahalı ve işletilmesi kolay olmayan bir projedir. Helikopter uçurmak, ona ait personel istihdam etmek, bakım hizmetlerini sürdürmek kolay değildir. Bakınız, ben eski bir havacıyım ve uçuş doktoruyum. Ben bunu çok iyi biliyorum ki, bu iş yürütülemeyecektir ve böyle bir proje hayata geçirildiği takdirde, beş yıl sonra, bu helikopterlere bakıp bakıp hüzünleneceğizdir. Ona kesin olarak inanıyorum.

Eğer mutlaka helikopter ambulans alınması gerekiyorsa, Türk Hava Kurumunun helikopterleri vardır, bunlarda değişiklik yaparak ve çok da ucuza kiralayarak bunları kullanma şansına sahibiz.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının, bir de, aşı üretim projesi vardır. Bu proje, yılların projesidir. Hep heyecan verir; çünkü, aşı denilince, kendi üretimimiz denilince, insanlar bir heyecanlanırlar. Bu heyecan, on sene, yirmi sene önceye kadar belki doğruydu; ama, şimdi, bu heyecan, yerini bir kuşkuya bıraktı, korkuya bıraktı; çünkü, aşı üretmek kolay iş değildir. Aşı üretmek kolaydır; aşıyı eğer kendiniz için üretecekseniz, sanki kolay gibi gelir; ama, kendiniz için üreteceğiniz bu aşıya bir de dışpazar bulma zorunluluğunuz vardır; çünkü, bu yatırıma değmez. Bir şey daha vardır; aşı teknolojisi, çok hızlı gelişen bir teknolojidir. Aşı teknolojisini yakalamanız olası değildir. Yabancı aşı firmaları aşı üretmek için milyarlarca dolar harcamaktadırlar. Biliyorum, en son, bir aşı firması -yabancı bir gazetede gördüm- 2 milyar dolarlık yeni bir yatırım yapmaktadır. Biz, 50 milyon dolara belki bir aşı teknolojisi kurarız; ama, daha kurulduğu anda eskimiş olur; çünkü, aşı, sürekli yenilenen bir olaydır; etkisi artırılmaktadır, teknolojisi değişmektedir ve aşının yapılma şekli değişmektedir. Aşılar, daha dün tek tek yapılırken, bugün, üçlü aşılar, beşli aşılar çıkmıştır, yarın onlu aşılar çıkacaktır.

Aşı teknolojisi kurmak, aşı üretmek hepimize heyecan veriyor; ama, bunu yaparken, mutlaka, çok iyi bir çalışmanın yapılması, teknolojisinin çok iyi araştırılması ve belki de, o yabancı büyük firmalarla ortak olarak yapılması gerekmektedir. Rantabl olmayan yatırımlar, ülke kaynaklarının boşa harcanması demek olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu olumlu eleştirilerimizin Bakanlığımız tarafından dikkate alınacağını umuyorum ve bu duygularla ve saniyemi doldurmak üzereyken, Demokratik Sol Parti Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çağlayan.

Sayın Sebahat Vardar, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Kalan süre size aittir efendim.

DSP GRUBU ADINA SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclise saygılar sunar, Afyon Bolvadin depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diler, değerli halkımızın yaklaşan ramazan bayramını ve yeni yılını kutlarım.

Sosyal bir devletin vatandaşlarına vermekle yükümlü olduğu en önemli hizmetlerden biri sağlık hizmetidir. Ülkemizde çözüm bekleyen en önemli sorunların başında sağlık sistemiyle ilgili sorunlar gelmekte, bugün ülke gündemimizin baş sıralarını sağlık sorunları oluşturmaktadır.Ne var ki, sağlık sorunlarımızın çokluğuna rağmen, konsolide bütçeden sağlığa ayrılan pay, maalesef, bu yıl da yetersiz kalmıştır. Bunun başlıca sebebinin, ülkemizde uygulanmakta olan ekonomik programdan kaynaklanan bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, ülkemiz nüfusu, maalesef, hâlâ, hızlı artışını sürdürmektedir. Hızlı nüfus artışına paralel olarak, her geçen yıl, sağlık alanındaki ihtiyaçlar da artmaktadır. 2000'li yılların başlarında, sağlık alanındaki sorunlarımız oldukça fazladır. Ülkemiz, bugün, OECD ülkeleri arasında, sağlık sektöründeki en kötü göstergelere sahip ülke durumundadır. Doktorlarımız da, hastalar da, ülkemizdeki sağlık sisteminden rahatsızdır.

Bugün hastanelerimizde hasta yığılmaları vardır; dolayısıyla, hastanelerdeki doktorların her bir hasta için ayırabildikleri zaman azdır. Buna karşın, dünyayla yarışan üniversite ve devlet hastanelerimiz de vardır.

Doktorlarımız, her zaman, ülkemizin sağlık hizmetlerinde belirleyici rol üstlenmişlerdir; ancak, günümüzde doktorların ve genel olarak sağlık personelinin maaş ve ücretleri, bu hizmet anlayışına göre, çok düşük kalmıştır.

Sağlık sektöründe yegâne sorun, elbette, doktorlarımızın ve sağlık personelinin ücretlerinin düşük olması değildir. Bunun dışında, yapısal sağlık sigortası, sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması, mevcut hastanelerin modernizasyonu gibi birtakım sorunlar bulunmaktadır ki, bunların çözümüyle, zaten, sistemin sorunlarının da kendiliğinden hallolacağı açıktır.

Değişik kuruluşların elinde bulunan ve aynı türden hizmet sunan sağlık kurumlarının tek yönetim altında toplanarak, hizmet kalitelerinin yükseltilmelerine çalışılmalıdır. Üniversitelerle işbirliği halinde çalışacak tam teşekküllü bölge hastanelerine bağlı yerel hastaneleri yaygınlaştırmamız gerekmektedir. İnsanlarımızın en doğal hakkı olan sağlıklı yaşam şartlarının sağlanabilmesi için sağlık sektörü yatırımlarının öncelikli yatırımlar olarak, azamî teşviki görmesi gerekir. Son yıllarda bu anlamda birtakım özel sağlık yatırımları yapılmış ve yapılmakta ise de, yeterli olmadığı gözlenmektedir.

Ülkemizdeki sağlık sorunları çok uzun yılların birikimidir ve bugünden yarına çözülemeyecek bir boyuta ulaşmıştır. Sağlık, sosyal bir sektördür ve bu alanda alınacak önlemler; ancak, orta ve uzun vadede sonuç verecektir. Bu nedenle sağlık sektöründeki siyasî müdahaleleri ortadan kaldıracak, kişisel ve siyasî kaygılardan arındırılmış bir sağlık reformunu, sigorta sistemi dahil bir an önce uygulamaya koymak gerekmektedir.

Avrupa Birliğine aday olan ülkemiz, 21 inci Yüzyılda hastane kapılarında insanların öldüğü, hastaların muayene olabilmek için saatlerce sıra beklediği geri bir ülke görüntüsünden kurtarılmalıdır. Her vatandaşın sağlık hizmetlerinden eşit ve sürekli yararlanabilmesi de çok önemli bir konudur; ancak, bugün ülkemizde sağlık sektöründe insangücü ve sağlık araç gereçlerinden oluşan altyapı, bölgesel dengesizliklere sahne olmaktadır.

1999 yılı sonu itibarıyla, hasta yataklarının yüzde 38'inin, doktorların ise, yüzde 40'ın üç büyük ilimizde bulunduğu göz önüne alındığında, bu dengesizlik daha açık bir biçimde görülebilmektedir. Bunun doğal sonucu olarak, bu hizmetin daha iyi verildiğine inanılan büyük illere hasta akını sürmektedir. Bu bakımdan, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi nispeten geri kalmış bölgelerimizde, gerek sağlık araçları donanımı ve gerekse insangücü eksikliğinin giderilmesiyle, bölge insanının sağlık sorunlarının çözülmesinde bir adım olarak, büyük kentlere hasta akımının önüne geçilebilir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; toplumların gelişmesinde, o toplumu oluşturan bireylerin fiziksel, zihinsel ve ruhsal yönden sağlıklı olmalarının, toplumsal gelişmenin en önemli faktörü olan insan unsuruna dayalı sağlam zemini oluşturacağı da, bu sorunların değerlendirilmesinde dikkate alınacak en önemli hususlardan biri olmak durumundadır. Bu nedenle, ülkemiz insanlarına, doğal hakları olan sağlık hizmetlerinin en iyi şekilde verildiği bir ülke olma umudunu sürdürmek istiyoruz; dolayısıyla, bu alanda atılacak her türlü adımın destekçisi olacağız.

Türkiye'nin aydınlık geleceği için, 57 nci hükümet olarak var gücümüzle çalışacağımıza ve Sayın Başbakanımızın önderliğinde, ülkemizin, özlem duyduğu aydınlık günlere kavuşacağına olan inancımız tamdır.

Bu görüş ve düşüncelerle, Sağlık Bakanlığı 2001 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, büyük bir özveriyle çalışarak halkımıza şifa dağıtan bu çok meşakkatl, ama, o ölçüde de onurlu mesleği icra eden tüm sağlık personeli ve doktorlarımıza buradan bir kez daha şükranlarımı sunarak konuşmamı bitirmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Anavatan Partisi Grubu adına 2 konuşmacı var.

Sayın Başkan, süreyi eşit mi paylaşacaklar?

BEYHAN ASLAN (Denizli)- Eşit paylaşacaklar.

BAŞKAN- İlk söz, Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'a ait.

Buyurun Sayın Gökbulut.

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Meclisimi ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Bayındırlık Bakanlığı üzerinde önce tespitlerimi, sonra müşahedelerimi, daha sonra da teklif ve çözümleri sizlere arz etmeye çalışacağım. Tenkit etmenin kolaylığı ve ucuzluğuna kapılmadan, çözüm yolları üretmenin zorluğunu tercih etmeye çalışacağım.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, yatırımcı, bir teknik ve ihtisas bakanlığıdır. Ana görevi ise, altyapı yatırımlarını planlamak, projelendirmek, ihale etmek, denetlemek ve hizmete açmaktır. Mühendislik, müşavirlik ve teknik konularda, otoriter bakanlık olarak sistem oluşturmak, çözüm yolları bulmak, mütalaa ve muktazada bulunmak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ana görevidir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, özellikle 1991 yılından itibaren, koalisyon pazarlıkları neticesi küçültülerek, kendisinden beklenen vazife ve mesuliyete mütenasip olmayan bir konuma sokulmuştur. Yatırımcı kuruluşların ve genel müdürlüklerin işletmeci bakanlıkların bünyesinde yer alması, altyapı yatırımlarının tek elden koordinasyonuna mani olmuştur. Devlet hava meydanlarını, limanları, devlet demiryollarını işletmek, ayrı bir ihtisas konusudur; bunların yatırımlarını gerçekleştirmekse, ayrı bir ihtisas ve mühendislik konusudur. Ulaştırma Bakanlığı nezdindeki Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğünün, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bünyesinde görev yapması, yatırımların koordinasyonu yönünden doğru bir karar olacaktır. Unutmayalım ki, 1991 yılına kadar altyapı yatırımlarını gerçekleştiren tüm kuruluş ve genel müdürlükler, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlıydı.

Değerli arkadaşlar, 81 ilde teşkilatı bulunan ve deneyimli, birikimli teknik elemanları bünyesinde barındıran bayındırlık il müdürlükleri, maalesef, bugün, fonksiyonlarını yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadır; çünkü, her bakanlık ve genel müdürlük, kendi resmî inşaat işlerini kendisi yapmaktadır. Sadece Ankara'da merkezleri bulunan bu kuruluşların, taşradaki işleri, yetersiz ve az olan teknik elemanlarıyla nasıl kontrol edebilecekleri ve yönetebilecekleri kuşku doğurmaktadır. Bunun temelinde, acaba, hangi olgu ve düşünce vardır; herhalde, ihale, rant ve paylaşım kavgasının bir ne-ticesi olsa gerek.

Bayındırlık ve iskân müdürlükleri, bu durumda, sadece Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarının inşaatlarını ihale eden, kontrol eden, işi azalan, olmayan, atıl bir kuruluş haline gelmiştir. Oysa, bünyesinde onbinler çalıştıran, teknik elemanı en yoğun olan, birikimli, deneyimli bayındırlık il müdürlüklerinin bu hali, kaynak israfından başka bir şey değildir.

Bir örnek vereyim; kontrollük ve müşavirlik hizmetlerinin bedeli, baktığı işin yüzde 5'ini geçemez; oysa, bayındırlık il müdürlüklerinin yıllık cari harcamaları, yıllık ödedikleri hakedişlerin, maalesef, yüzde 50'si ile yüzde 150'si arasındadır. Dünyanın hangi ülkesinde, acaba, böyle bir garabet vardır?

Bayındırlık il müdürlüklerince, il dahilindeki tüm resmî yapı inşaatlarının, mühendislik ve kontrollük işlerinin yürütülmesi, en doğru karardır. Bayındırlık il müdürlükleri ve Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, bünyesindeki sanat sınıfını kademe kademe azaltarak, çekirdek teknik kadrosunu muhafaza ederek, mühendislik ve müşavirlik hizmetlerini özelleştirmelidir.

Değerli milletvekilleri, Bayındırlık Bakanlığı bünyesinde Yüksek Fen Heyeti, kendi alanında, tabiri caizse, Anayasa Mahkemesi görevini ifa eder. Kurul üyeleri, deneyimli ve önemli kararlara imza atan değerli mühendislerdir. Bu kurul, görevden alınan üst düzey bürokratlarının asla kızak yeri olmamalıdır. Yüksek Fen Heyeti üyeleri seçimle tespit edilmeli ve ücretleri yasayla tespit edilerek, Sermaye Piyasası Kurulu ve RTÜK üyeleri seviyesinde olmalıdır. Yüksek Fen Heyeti kararları, nihaî ve değişmez olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, mevcut şehirlerarası ve uluslararası karayollarımız, geometrik olarak artan trafik yoğunluğunu taşıyamaz boyuttadır. Bu bütçe imkânlarıyla, artan bu yoğunluğu ve talebi karşılamak mümkün değildir; yeni yöntemler bulmak zorundayız. Yap-işlet, paralı yollar, dış kredi imkânları ve kaynaklarını bulmak zorundayız. Kocaeli körfez geçişi, Çanakkale geçişi, İstanbul tüpgeçişi, Bolu Dağı tüneli geçişi, Karadeniz duble yolu, Ankara-Pozantı otoyolu, Bursa çevre yolu gibi önemli ve zaruret hâsıl eden projelerin toplam bedeli yaklaşık 20 milyar dolardır. Böyle devasa ve büyük projeleri bütçe imkânlarıyla realize edemeyeceğimize göre, dış kredi, yap-işlet modellerini uygulamak zorundayız; ancak, bu hususlarda siyasî iradeye ve karar altına imza atacak üst düzey yetkililere güvenmek ve subjektif iddialarla güvenlerini sarsmamak gerekir. Her önemli projede, şüphe altında, suç ve suçlu arama psikozu içerisinde, neticede karar verecek ve riske girecek merci ve yetkili bulamayız.

Değerli milletvekilleri, kaynaklarımız yetersiz ve sınırlı, ihtiyaçlarımız ve taleplerimiz ise sınırsızdır. Buna rağmen, yanlış tercihlerle az kaynaklarımızı israf etmekteyiz. 1 kilometre otoyol, 1 kilometre duble yola göre 7 misli pahalıdır. Otoyol yoğunluk katsayısı ise günde 20 000 araçtır. Oysa, işletmeye açılan bazı otoyollarımızda bu sayı 7 000'i bile bulmamaktadır. Müteahhitlere iş olsun diye, hiçbir iradenin, bu fakir milletin kıt kaynaklarını israf etme hakkı yoktur.

Karadeniz güzergâhında otoyol yerine duble yol yapılması, doğru ve isabetli bir tercihtir. Bazı güzergâhlarda banketlerin genişletilip asfaltlanarak üç şeride dönüştürülmesi, maliyeti düşük, verimi yüksek bir uygulamadır.

Değerli arkadaşlar, 17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım Düzce depremlerinin üzerinden yaklaşık onbeş ay geçti. Asrın felaketi diye tanımlayacağımız bu felaketin oluşturduğu tüm sıkıntıları ve sorunları tam çözümleyemedik. Şüphesiz, sıkıntılar devam ediyor; ancak, bu boyuttaki felaketin yaralarının sarılması, tedbirlerin alınması hususunda, başta Sayın Bakan olmak üzere tüm Bakanlık mensuplarını tebrik ve takdir ediyorum. Eksikler şüphesiz var, mükemmeli bulmak çok zor; ama, tenkit etmek çok kolay, çözmek zordur. Felaketin yaralarının sarılmasında gayret sarf eden Bakanlık mensubu arkadaşların şevk ve gayretlerinin devamı için, yapılanları da görmek ve takdir etmek gerekir. Unutmayalım ki, her marifet biraz da iltifata tabidir.

Değerli arkadaşlar, benden önceki konuşmacı, Adana Ceyhan depremi üzerinde fikir beyan etti. 55 inci hükümet döneminde oluşan bu deprem hususunda, Avrupa İskân Fonundan temin edilen krediyle, yaralar kısa zamanda sarılmış, kalıcı konutlar yapılarak hak sahiplerine devredilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Orhan Beye söyle.

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Biliyorsunuz, daha önce, Erzincan, Afyon Dinar ve Adana Ceyhan depremleri oldu. Şunu unutmayalım, deprem hepimiz için oldu; o felaketin altında da tüm vatandaşlarımız kaldı. Depremin yarasını saran her hükümete, her hükümet yetkilisine ve bu konuda gayretleri olan bakanlık mensuplarına teşekkür ediyoruz.

İBRAHİM HALİL ORAL (Bitlis) - Saramayanlar da var.

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Her depremden sonra, felaketzedelerin yanında felaketzadeler de ortaya çıkıyor. Bu depremde de, deprem otoritesi diye anılan bazı kişiler, İstanbul'un jeolojik yapısı üzerinde ilgili ilgisiz beyanlarıyla İstanbul emlakçilerine rant sağladılar. Çürük diye adlandırılan semtlerde emlak değerleri düştü, sağlam diye sınıflandırılan bölgelerde de emlak değerleri astronomik olarak arttı; ama, yetkililer sustu; ağzı olan herkes bireysel olarak konuştu, manipülasyon yaptı. Oysa, bu tip konuşmalar, bilimsel panel niteliğinde yapılmalıdır.

Türk Milleti, şüphesiz, coğrafyasının faturasını çekiyor. Başka yerlere göç etmeyeceğimize göre, bu tabiî felaketlerle yaşamaya alışacağız; ancak, en aktif nüfusumuzu ve endüstrimizin, sana-yimizin yüzde 50'sini aktif fay hattı üzerinde yoğunlaştırmak, kredilendirmek, planlamak, cahilliğin ve tedbirsizliğin de ötesinde, gafletin bir tezahürüdür.

Değerli milletvekilleri, halkımızın yüzde 65'i şehirlerde ve belediye sınırları dahilinde yaşamaktadır. Belediyelerimiz, 40 milyon vatandaşımıza hizmet götürmekle mükelleftir; ancak, bugün, tüm belediyelerimiz iflas noktasındadır. Sıkıntıyı, belediye hizmetlerinden yararlanamayan ve en tabiî mahallî ihtiyaçlarını gideremeyen sade vatandaşlarımız çekmektedir.

Şehircilik konusunda Türkiye sınıfta kalmıştır. Uygar milletler, düzenli, planlı, çevreye saygılı, tarihî ve tabiî dokusunu koruyan şehirlerle övünmektedir. Peki, Türk Milleti olarak, biz hangi şehrimizle övüneceğiz? Katlettiğimiz, canını çıkardığımız, gecekondularla çevirdiğimiz güzelim İstanbul'la mı, başkent Ankara ile mi övüneceğiz?..İstanbul'un siluetini, tarihî ve tabiî dokusunu bozan gök kafese dikkatinizi çekmek istiyorum. Medenî bir ülkede halk, o binayı tükürüğüyle yıkar.

Değerli milletvekilleri, belediyelerin İller Bankasına 2 katrilyon lira borcu gözükmekte. Bankanın ise kaynakları kıt, yetersiz. Yerel yönetimler reform yasasını günün şartlarına göre yeniden düzenleyerek mutlaka en kısa zamanda çıkarmak ve belediyelerimize hem yetki hem imkân, ama aynı zamanda da sorumluluk vermek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, zamanım azalıyor, her konuya değinmek mümkün değil. İmar Kanununun da günümüzün şartlarına göre mutlaka değiştirilmesi gerekir. Bugün İmar Kanunu, bazı belediyelerimizin elinde, intikam silahı ve rant kaynağı şeklindedir. Yargının dışında, bu kötü uygulamayı önlemek mümkün değildir. Bu bağlamda da, İmar Kanununda günün teknolojik şartları dahilinde değişiklik yapılması bir zaruret halini almıştır.

İhale Yasası konusunda da, önümüzdeki günlerde yeni ihale yasası tasarısı geleceğini duyu-yoruz. Bu konunun da, geniş bir platformda, enine boyuna tartışılması gerekir.

İhalelerde rekabetin artırılması, özendirilmesi yanında, işi bitirme, yapılabilirlik, performans kriterleri, kredibilite de çok önemlidir.

Batı ülkelerinde, iş yapabilirlilik kriteri, işin fiyatından daha önemlidir. Nitekim, ülkemizde, ne hikmetse, en ucuz verilen iş, en pahalıya mal olmaktadır. Yeni ihale yasası tasarısıyla ilgili olarak, oda ve sivil toplum örgütlerinin de görüşleri alınarak, olgunlaştırılarak Meclise sunulmasında fayda mülahaza ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, her hareketin temel noktası, insandır. İnsanımızı motive etmeden, eğitmeden, nitelik ve nicelik olarak yetiştirmeden, ruhunu ve bedenini doyurmadan olumlu netice almamız mümkün değildir.

Bayındırlık Bakanlığı ve bünyesindeki Karayolları, Yapı İşleri Genel Müdürlükleri, Yüksek Fen Heyeti, İller Bankası  ve diğer genel müdürlükler üzerinde bahsettik, teklif ve temennilerde bulunduk. Peki, tüm bu işleri kimler uygulayacak ve nasıl yapacak? Bu yatırımları planlayan, projelendiren, denetleyen ve hizmete açan teknik elemanların durumu nedir? Yarına güvenle bakmayan, geçim sıkıntısı içinde bulunan, emrinde çalışan çaycı ve odacıdan şoförden dahi daha düşük maaş alan mühendislerden biz nasıl verim alacağız! Ayakların, beyinlere hükmettiği böyle bir ortamda, beyinlerden fayda temin edemeyiz. Yüksek teknolojiden, internetten bahsedeceğiz, çağımız teknoloji çağı diyeceğiz; ama, teknoloji üreten ve uygulayan mühendislerimizi milenyum mühendisleri yapmayacağız, milenyum sefilleri yapacağız. Mühendislerimize, teknik elemanlarımıza tahsilleri ve görevleriyle mütenasip bir yaşama seviyesine uygun ücret vermeliyiz. Bu konuda girişimi yapacak bakanlık, Bayındırlık Bakanlığıdır. Bu Meclisten teknik personel yasasını çıkararak...

BAŞKAN - Sayın Gökbulut, son 1 dakikanız.

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Tabiî.

...7 katrilyonluk yatırımı planlayan, denetleyen ve hizmete açan mühendis ve teknik elemanlara yaşama seviyesinin üstünde, görev ve tahsilleriyle mütenasip bir ücret vereceğine inanıyoruz; bu Meclis bunu başaracaktır.

Bu vesileyle, Bayındırlık Bakanlığı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diler, aziz milletimin de yeni yılda ramazan bayramını kutlar, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökbulut.

Sayın Halil İbrahim Özsoy...

Buyurun Sayın Özsoy.

ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan evvel, dün akşam üzeri, seçim bölgem  Afyon-Bolvadin merkez üssü olmak üzere, burada  5,8 şiddetinde bir deprem olmuştur; bu deprem,  Bolvadin, Çay, Sultandağı; Konya'ya bağlı da, Akşehir ve Ilgın İlçelerinde hasarlara sebep olmuştur. Ben, buradan, hem şahsım hem Grubum hem de Meclis adına o yöredeki insanlara geçmiş olsun diyorum; depremde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. 

Bu arada, dün akşam üzeri deprem bölgesinde dolaşırken, yanımdaki kaymakamı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü Kriz Merkezinden aramaları beni fazlasıyla memnun etmiştir; bundan dolayı, Sayın Bakana huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu teşekkürümle beraber, bir de ricada bulunuyorum; bu hasar tespitlerinin bir an evvel yapılması için gerekli talimatı verir inancıyla.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Başlattık.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) -  Değerli milletvekilleri, bir bütçeyi eleştirmek gayet basittir; bir bütçeyi övmek de gayet basittir. Alırsınız rakamları; hangi  rakamı; örneğin, Sağlık Bakanlığının 2001 yılı bütçe rakamlarını. Nedir bunlar; Sağlık Bakanlığı 2001 yılı bütçesi 1 katrilyon 280 trilyon 660 milyar. Bunun, yüzde 77'si personel giderleri, yüzde 9'u yatırım, yüzde 9'u transfer giderleri, yüzde 5'i de diğer cari giderler. Bütçedeki oranını alıyorsunuz, yüzde 2,66. Matematikçiler "rakamlar sihirlidir"demiş. Bu sihir, rakamların yazılışında veya okunuşunda değildir, yorumundadır. Siz bu rakamları alırsınız, Avrupa ülkelerinden gelişmiş bir ülkenin de rakamlarını alırsınız "niye bu böyledir"diye yerer Allah yerersiniz veya bu rakamları alırsınız, gelişmekte olan bir ülkenin rakamlarını alırsınız, över Allah översiniz, göklere çıkarırsınız; ikisi de doğru değildir.

Biz, burada, Türkiye'nin gerçeklerini konuşmak mecburiyetindeyiz. Türkiye'de sağlık sorunu var mıdır; dün vardı, bugün de var, yarın da olacaktır. Gelişmiş ülkelerde, hâlâ, sağlık sorunları devam etmektedir. Clinton, son  seçimlerinde, sağlık reformundan dolayı ikinci defa seçilmiştir. Bush, bütün seçim propagandasında sağlık reformunu önplanda tutmuştur. Amerika gelişmiş bir ülke, lider ülke. Biz, sadece Amerika'nın Houston'ına gideriz, orayı görürüz ve geliriz, Türkiye'de Houston gibi hastane ararız; ama, Amerika'nın arka sokağına, arka bahçesine gittiğiniz zaman, bizde olanlardan daha kötü, daha mahrumiyet içerisinde, sağlık hizmeti alamayan yüzlerce, binlerce, milyonlarca Amerikalıyı görürsünüz. Ne vardır onların bir tek güvencesi; ellerindeki sosyal sağlık güvence kartı. Bu da inşallah yakında, Türk halkına da, sayın bakanların gayretiyle dağıtılacak, bu iş de, artık,  temcit pilavı gibi ikide bir bu kürsülerden söylenmemiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, sağlığın temeli, adı üstünde, temel sağlık hizmetleridir; yani, koruyucu sağlık hizmetleridir. Koruyucu sağlık hizmetlerinde, cumhuriyet kurulduğundan beri, Bakanlıkta çalışanlarla beraber, merkezdeki çalışanlarla beraber, periferde, taşrada çalışanlar, büyük başarılara imza atmışlardır. Bugün eleştirebilirsiniz, sağlık ocağında doktor yok diyebilirsiniz, ebe yok diyebilirsiniz; ama, o insanlar, büyük bir özveri içerisinde, bugünkü şartlardan da daha kötü şartlarda, mahrumiyet içerisinde, salgın hastalıklarla mücadele etmişlerdir; pek çok bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmiş, kökünü kazımışlardır, pek çok hastalığı eredike etmişlerdir. Dolayısıyla, cumhuriyet tarihimizde Sağlık Bakanlığı görevlisi olarak pek çok başarıya imza atmış, bu dünyadan geçmiş gitmiş ve bize pek çok şeyi miras bırakmış, şerefi, şanı miras bırakmış, hekim, sağlık memuru, ebe ve hemşireleri rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1961'de çıkan, 1963'te Muş'un Varto İlçesinde uygulanmaya başlayan, Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunla, yani 224 sayılı Kanunla, koruyucu sağlık hizmetleri disiplinize edilmiştir, raptüzapt altına alınmıştır.

Yukarıdan baktığınız zaman, Türkiye'nin dağında taşında, ilinde ilçesinde, merkezinde, her yerde, 5 689 sağlık ocağı, buna bağlı olarak 11 743 sağlıkevi ve 78 halk sağlığı laboratuvarı, bunlara mümasil, verem savaş dispanserleri, ana çocuk sağlığı merkezleri, trahom merkezleri vesaire vesaire... İşte bütün bunlar, Türkiye'nin her tarafına yayılmış, âdeta bir örgü gibi örülmüş, sağlık hizmetlerini halkın ayağına götürmek için yapılmıştır. Bugün sağlık ocaklarında belki verimli çalışma olmamaktadır; 1978'e kadar gayet iyi giderken, 1978'de 38 ili birden almışlar programa, bütün Türkiye'yi sosyalizasyon programına alınca ortalık karışmış. Ondan sonra da, siyasîlerin, şunun bunun baskısıyla, kanunda yazılı kriterler aşılmış, 10 000 yerine, 2000-3000 nüfuslu yerlere sağlık ocağı yapılmış. Bunların her birine doktor, ebe, hemşire, sağlık memuru, laboratuvar teknisyeni vermek kolay değildir; ama, onların fonksiyonu -rakam olarak 29- sıralama olarak hazırlanmıştır, 29 görevi vardır. Hasta muayenesi değildir oranın asıl görevi, asıl görevi, bağışıklama, aşılama; ama, 1979'dan sonra, her nedense, aşılama rutinden çıkarılmış, kampanyalara dönüştürülmüş ve kampanyalarda alınan neticelerle övünülmüş. Aslında, sağlık ocağının birinci vazifesi, bağışıklamadır; ana sağlığı, çocuk sağlığı, beslenme, çevre sağlığı gibi pek çok sağlık problemini yerinde halletmek için ve bir de 019'lar vardı orada; sevk zincirini kurmak için 019'lar vardı. Oradaki, sağlık ocağındaki tabip, 019'lu kâğıdı doldurup veriyordu hastanın eline. Hasta, gideceği yeri, muhtemel teşhisi, hangi doktora muayene olacağını oradan biliyordu ve hastaneden dönerken de, o 019'un bir parçası yine eline veriliyordu. Dolayısıyla, otokontrol sistemi, doktorun teşhiste hata yapıp yapmadığı da kontrol ediliyordu; ama, gelin görün ki, 1980'li yıllardan itibaren, çok pahalı bir hizmet olan tedavi hizmetleri önplana çıkarılmış, sağlık ocakları, sağlık evleri ihmal edilmiş; oralar, TUS'a hazırlanan hekimlerin barınağı haline veya aşı günleri hatırlanan birer sağlık kurumu haline getirilmiştir. Aslında, Türkiye'de ilk başvuru yeri, sağlık ocaklarıdır. Biz, bunu sağladığımız takdirde, sağlık ocağı hekiminin yönlendireceği şekilde hastaneye sevkle, hastanedeki yığılmaları, hastanedeki doktorun hastaya ayırdığı zaman azlığı itirazlarını ortadan kaldırmış oluruz. Dolayısıyla, tedavi edici hekimliğe, orada çalışan hekime de nefes aldırmış oluruz; ama, bu zincir, maalesef, Türkiye'de yürümedi.

Gerçi, bir arkadaşımız, Türkiye'deki bu gelişmelere, bu değişime, bu teknolojiye, bu yetişmiş elemana rağmen, kişi başına sarf edilen 140 doları örnek göstererek eleştirmek istedi ve bu, Avrupa ülkelerinde 3 000 dolarmış. Avrupa ülkelerindeki gayri safî millî hâsılayı getirin bana; benim halkım da, benim vatandaşım da, 140 dolar değil, 1 400 dolar sarf edecektir. (ANAP sıralarından alkışlar) O yüzden, böyle, rakamları altüst ederek eleştirmek doğru değildir diyoruz. Temel sağlık hizmetlerine önem verildiği takdirde, sağlık sorunlarının büyük bir kısmı halledilecektir.

1997 yılında, Avrupa sağlık bakanları, İstanbul'da Çırağan Sarayında toplandı. Ben, o zaman, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Komite Başkanı Dr. Aswaff'la beraber bir basın toplantısı yaptım ve "artık, Türkiye, Dünya Sağlık Örgütünün dikte edeceği bir ülke olmaktan çıkmıştır; birikimi vardır, deneyimi vardır, yetişmiş elemanı vardır, proje üretmektedir. Siz, eğer Ortaasya cumhuriyetlerine gidiyorsanız, bizimle beraber gidin; geri kalmış ülkelere gidiyorsanız, bizimle beraber gidin; artık, biz, proje üreten, ihraç eden ülke haline geldik" dedim; çünkü, gerçeği de oydu. O yüzdendir ki, ben, Bakanlık mensuplarından, özellikle, Anayasanın 56 ncı maddesiyle Bakanlığın uhdesine verilen bu görevleri daha iyi yapacak şekilde, temel sağlık hizmetlerine, koruyucu sağlık hizmetlerine destek vermelerini istirham ediyorum.

Bunlar, bir yerde de, acil hekimliğe gitmektedir; karayolu üzerindeki bütün sağlık ocakları ilkyardım istasyonu olarak çalışmaktadır ve bunlar, Türkiye'de, trafik cenneti haline getirilen... 1999 rakamlarına göre, 319 000 trafik kazası olmuş; 3 456 vatandaşımız kazalarda can vermiş, kaybetmişiz, 87 000 vatandaşımız yaralı veyahut da sakat kalmış. İşte, bunlara yetişmenin, bunlara bir an evvel müdahale etmenin yolu da, ilkyardım istasyonlarından geçmektedir ve 71 ilimizde, son rakamlara göre, 384 ilkyardım istasyonu, 541 ambulansla halkımızın hizmetine devam etmektedir; bunlar güzel şeylerdir.

Bir yere bakıp da, hastanedeki sıkışıklığı görüp de "sağlık sistemi çökmüştür, sağlık sistemi çürümüştür" demenin âlemi yoktur. Sağlık sorunlarından hizmet alanlar şikâyet edebilir; daha kaliteli, daha teknik, daha üstün hizmet; ama, sağlık hizmeti sunanların da şikâyetleri var. Bunlar, gece gündüz demeden, büyük bir özveriyle çalışıyorlar; aldıkları maaşlarla idare edemez hale geldiler; eskiden ortadireğin üstünde bir refah seviyeleri varken, bugün ortadireğin altına düştüler. Bir doktor düşünün, oğlunun okul taksidini düşünürken, yatıracağı telefon parasını düşünürken, ev kirasını düşünürken, o hastaya nasıl doğru teşhis koyabilir, nasıl konsantre olabilir?!. Sadece doktor değil, gece gündüz onlarla ekip halinde çalışan sağlık memuru, ebe, hemşire, laboratuvar teknisyenlerimiz da aynı durumdadır. Sağlık Bakanlığının bünyesinde 210 000 kişi çalışmaktadır; devasa bir Bakanlıktır. Verilen rakam belli ve bu rakamın yüzde 77'si de personele gitmektedir.

55 inci hükümet zamanında üç defa girişimde bulunduk; bunların nöbet paralarını artıralım dedik, bunların iş riskini artıralım dedik, temininde güçlük zammını artıralım dedik vesaire; ama, kabul ettiremedik o zaman; hatta, kanun tasarısı olarak Bakanlar Kurulundan geçirdik; fakat, biliyorsunuz, 55 inci hükümetin ömrü vefa etmedi ve o kanun tasarısını kanunlaştıramadık; ama, buna bir çözüm bulunması gerekli.

Son zamanlarda Bakanlıkta böyle bir çalışmanın olduğunu ve Bakanlar Kuruluna sevk edildiğini basından öğreniyoruz. Ben de, ayrıca, gruptaki arkadaşlarımla bu konuda bir teklif hazırlayıp verdim; eğer komisyona veya Genel Kurula gelirse, desteklerinizi rica edeceğiz. Çünkü, başımız ağrıdığı zaman şefkatine, ilgisine sığındığımız insanın da rahat içerisinde hayat sürmesini sağlamak, bizim aslî görevimizdir. Onlar rahat ederlerse, biz evimizde hastalıklardan korunmuş oluruz ve başımıza hasbelkader bir rahatsızlık geldiği zaman da, onların ilgisini, şefkatini daha çok görürüz diye düşünüyorum.

Bugün, ülkemizde küçüklü büyüklü 746 devlet hastanesi vardır. Bunların bir kısmı eğitim vermektedir. Şunu açıkça söylüyorum: Bugün, devlet hastanelerinin birçoğu, özel hastanelerden de, üniversite hastanelerinden de ileridedir. Bunları bu hale getirenlere, şimdiye kadar çalışanlara şükranlarımı sunmak da boynumun borcudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, 2 dakika içerisinde tamamlarsanız sevinirim.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - Tabiî, sağlık sorunu, onbeş  dakikaya, bir saate sığacak bir sorun değildir. İnsan unsurunun bulunduğu her yerde sağlık sorunu olacaktır ve olmaya devam edecektir. Bizim gönlümüz, bizim arzumuz, bizim isteğimiz, sağlık sorunlarını asgarîye indirmektir ve Bakanlığın da gece gündüz yaptığı çalışmalar bu yöndedir; kendilerine Allah kolaylık versin diyorum. Verdiğim rakamları tekrar etmek istemiyorum; bu rakamlarla Sağlık Bakanlığı hizmetleri yürütülecektir.

Sağlık Bakanlığı bütçemizin, ülkemize, milletimize ve Bakanlığımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özsoy.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, lehinde olmak üzere, Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı.

Buyurun Sayın Dayanıklı.

Süreniz 10 dakika efendim.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde, kişisel katkımı sunabilmek için söz aldım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sağlık Bakanlığı bütçesi görüşülürken, genelde, bütçe içerisindeki yüzdesi verilir ve çok düşük olduğu söylenir; yıllardan beri bu böyle yapılıyor. Hatta, silah alımına 3,5 katrilyon lira harcayan bir ülkede, kişi başına 123 dolar savunma harcaması yapan bir ülkede, sağlık harcamasının yetersiz olduğu ifade edilir. Hatta, hemen hemen bütün bakanlık ve kurumların bütçe sunuşlarında, bakanlar, bütçelerinin yetersiz olduğunu söylerler ve bazıları ödenek talep eder.

Bu doğrudur; ancak, gerçekte ülkemizin kaynakları kıt değil. Maalesef, ülkemizin kaynakları yıllardır yerinde kullanılamıyor veya kullanılmıyor. Her platformda devletin küçülmesinden söz ediliyor; ama, devlet bir türlü küçülemiyor; tersine, büyüyor.

Evet, güzel Türkiyemizin önündeki bu ciddî problemlerin çözümü için, zaman zaman bakanlıklar kuralım diyoruz; ancak, bakanlıkların kurulmasıyla da bu problemler maalesef çözülemiyor. Tam tersine, yetki karmaşası, bürokrasi, güç dengeleri, sorumlulukları paylaşamama ve daha birçok nedenden dolayı problemler çözümsüzleşiyor. Türkiye, belki de, 36 bakanlıkla yönetilen bir ülke değil; daha az sayıda; ancak, daha etkin, verimli çalışan, kurumlar arasında uyum, eşgüdüm sağlayabilen, bilgi çağının tüm imkânlarını değerlendirebilen, elektronik iletişimi etkin kullanabilen bakanlıklarla yönetilen bir ülke olmalıdır. Yine, her platformda, devletin şeffaf olması gerekir diyoruz; ama, maalesef, şeffaflığın gereklerini tam anlamıyla yerine getirmiyoruz, getiremiyoruz. Amacım, devleti kötülemek değil; ancak, yanlışları, eksiklikleri ortaya koyarak daha iyisine, daha güzeline erişmeliyiz.

Devletin şeffaflığı meselesi, en çok üzerinde durulması gereken mesele ve her fırsatta, devletin şeffaflığını talep ediyoruz; ancak, maalesef, bazı uygulamalar, bunun, aksinin olduğunu gösteriyor.

Örneğin: Sayıştayın, bu yıl, ilk defa, raporunda önemli bir eksiklik var ve maalesef, burada gündeme getirilmedi. Geçtiğimiz yıl içinde, 29 adet genel ve katma bütçeli kuruluşun bazı projeleri, dış borçla finanse edilmiş. Bu projeler, nakdî kredi değil, aynî krediler almış; yani, proje kredisi almış, ancak para yerine, mal ve hizmet satın almış. Önemli olan husus, bu projelerin hiçbirinin, Devlet Planlama Teşkilatının yatırım programlarında yer almamış olması.

Dolayısıyla, bu yapılan harcamalar -ki, bunlar, yüzlerce trilyon lira değerinde- Meclisin iradesi dışında kullanılmış; yani, harcamayı yapanlar, Meclise hesap vermemişler. Yapılan çözümlemede, problemin, bir bütçeleştirme problemi olduğu ifade ediliyor; ancak, sonuçta gerçek değişmiyor. Maalesef, böyle büyük meblağlar, Meclisin denetimi dışında, yani halkın temsilcilerinin denetimi dışında harcanmış, gitmiş.

Her fırsatta, şeffaf bir maliyeyi kurmak gerekir diyoruz. Sağlık ve eğitim giderini, savunma harcamasını, aldığını-verdiğini zamanında gören ve bunu, toplumla paylaşan bir maliye kurmak gerekir diyoruz; ama, bir türlü yapmıyoruz veya yapamıyoruz.

Oysa, bugünkü İnternet teknolojisi buna imkân veriyor. Bu kadar çok bilgiyi, belgeyi halka sunmanın en ucuz ve hatta en pratik yolu, bütün bu bilgileri, belki de internet ortamına aktarmak. Onun için, mutlaka internet altyapısını, teknolojisini ülkemizde güncelleştirmeliyiz, daha ucuz ve daha kullanılabilir hale getirmeliyiz.

Evet, devlet sisteminde, Türkiye, yeniden bir yapılanmaya gitmeli; kaynaklarını daha verimli kullanan, kaçakları önleyen, tam anlamıyla şeffaf bir sistem oluşturulmalı; etkinlik, verimlilik, öngörülebilirlik, hesap verilebilirlik, sadece hoş kelimeler olmaktan çıkmalı, bunlar gerçekten devletin işleyişinin temel ilkeleri olmalı.

Şimdi, sağlığa ayrılan paya dönersek, altını çizerek vurgulamak lazım; Türkiye'de, tüm kamu ve özel kurum ve kuruluşların sağlık harcamaları bir çatı altında toplansa, bu, bütçenin neredeyse yüzde 10'u oluyor. 1988 yılında, DPT'nin yaptığı bir araştırmada, daha doğrusu DPT'nin yaptığı bir çalışmada, 1988 yılında sağlık harcamalarımız 2,7 milyar dolarken, on sene sonra 1998 yılında, bu harcamalar 7,48 milyar dolar olmuş. Bu, altının çizilmesi gereken bir rakam. Tabiî, Sağlık Bakanlığının bütçesi, genel ifadeyle 1,8 milyar dolar ve bu, yıllardan beri böyle olmuştur. Sadece, 1994 yılında 1,1 milyar dolar olmuş.

Ama, Sağlık Bakanlığının gelirleri, sadece bütçede ortaya konulan rakamlarla ifade edilmiyor. Örneğin, 1988 yılında çıkarılan 3418 sayılı Kanunla, çok değişik kaynaklardan elde edilen vergi gelirlerinin bir bölümü, belirli oranlarda değişik kurumlara dağıtılıyor ve bu Kanunun 39 (a) ve 39 (b) maddelerine göre, bu gelirler, Sağlık Bakanlığı tarafından harcanıyor. Ben, bu maddelerin nasıl denetlendiğine girecektim; ama, maalesef, on dakika içinde bunları yapmam mümkün değil. Onun için geçiyorum; ama, şunu ifade etmek lazım; 1999 yılında Sağlık Bakanlığı bütçesi 825 trilyon. Bu fondan, yani, 3418 sayılı Yasanın 39 (a) ve (b) maddelerine göre Sağlık Bakanlığına sağlanan rakam, 40 trilyon; yani, o zamanki bütçenin yüzde 5'i. 2000 yılında nedir: 2000 yılında, bütçenin yüzde 10'u civarında bir miktar, 3418 sayılı Yasayla Sağlık Bakanlığına verilmiş.

Ayrıca, döner sermaye gelirleri var. Bu döner sermaye gelirleri çok önemli. Döner sermaye gelirleri, hem cihazlaşmaya hem personele katkı sağlıyor. Sayın Sağlık Bakanımız, 2001 yılı içinde, bu döner sermaye gelirlerinin, neredeyse 1 katrilyon liraya ulaşacağını söylüyor, ifade ediyor; yani, bütçeye yakın bir rakam. Döner sermaye gelirleri deyince, bugün, akşamüstüne doğru, Plan ve Bütçe Komisyonunda, döner sermayeler hakkında bir kanun tasarısı görüşüldü, tam bağlanmadı; ama, görüşüldü. Şimdi, buradaki en önemli özellik, bu kanun, tüm sağlık personelinin ücretlerini düzenleyen bir kanun değil, altını çizmek lazım, tüm sağlık personelinin ücretlerini düzenleyen bir kanun değil; ama, sağlık personeline eködenek getiriyor ve 9 000 kadar da kadro sağlıyor.

Sayın milletvekilleri, ilaç sektöründen kimse bahsetmedi. İlaca harcadığımız rakam 5 milyar dolar; ama, en acısı, ithal ilaç oranımız gittikçe artıyor; bu, yüzde 32'ye ulaşmış. Bu husus, gerçekten, ilerisi için endişe verici, mutlaka, takip edilmeli; kendi öz ilaç sektörümüz, şirketlerimiz, mutlaka, desteklenmeli. Ayrıca, ilaç sektöründe, OTC dediğimiz, yani, tezgah üzeri ilaçların kanunu yok. Bu ilaçlar, halk tarafından çok sık kullanılıyor -örneğin, soğuk algınlığı ilaçları- o yüzden, mutlaka, bu ilaçların kullanımına yönelik kanun da çıkarılmalı.

Sonuç: Evet, sağlık sistemi ve sağlık ekonomisi, maalesef, ülkemizde, siyasî platformda, öncelikli bir konu olarak ele alınmıyor veya alınamıyor. Temel makro ekonomik dengeler, yapısal reformlar, sağlıktaki reformdan daha önplanda; ama, maalesef bu yüzden, problemlerin radikal çözümü için adımlar atılamıyor. Oysa, iktidarın ezici bir çoğunluğu var, istenirse bu ortamda bu radikal reformlar yapılabilir.

Sağlık sisteminin reorganizasyonu için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dayanıklı, 1 dakika içinde toparlayınız efendim.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - ... tek anahtar para değildir; yani sağlık sisteminin bütün bu olumsuzluklarını çözecek anahtar para değildir. Mevcut imkânlarla yeniden bir yapılanma, yeniden bir enerji gerekir; ama bunun için mutlaka siyasî kaygılardan tamamen uzaklaşmış bir kadro ve mutlaka çözümler bilimsel gerçekler ışığında alınmalı ve sorunlara yaklaşılmalı; ama, her şeyden önce, bunun için, bütün bunların olabilmesi için, her şeyden önce inanmak gereki-yor, inanç gerekiyor; her şeyden önce şevk gerekiyor; ama, her şeyden önce bu iş için aşk gereki-yor...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hepsi var.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - ... ve çok çalışmak gerekiyor. İnanıyorum ki, bunun hepsi mevcut, biz de, bu konularda her zaman bakanlığa ve bu konuda yetkili herkese yardımcı olmak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, iyi çalışmalar temenni ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dayanıklı.

Hükümet adına ilk söz, Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş'a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Bakanlığımın 2001 malî yılı bütçesini sunmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sağlık hizmetlerinin, kişiye etkili, ulaşılabilir ve kaliteli bir şekilde sunulması, Bakanlığımın temel politikasıdır. Sağlık hizmetlerini sunarken temel ilkelerimiz, nüfusun tamamını kapsaması, düzenli ve sürekli sunulması, rekabet ve kalitenin öne çıkarılmasıdır.

Sağlık hizmetlerini denetleme yetkisi, Sağlık Bakanlığına verilmiş olmakla birlikte, standart bir denetimin yapılabildiğini söyleyebilmek zordur. Bunun önemli nedenleri, yeterli sayıda denetim elemanımızın olmayışı, Bakanlık ve kurumlarımızın aşırı bağımsız olma isteği, eleştirilere alınganlık göstermemiz ve denetime açık olmayışımızdır. Standart bir denetime sahip, çağdaş teknolojiye ayak uyduran ve sağlık hizmetini veren ile finanse eden kurumları birbirinden ayıran bir sağlık hizmeti ise, öncelikli hedeflerimiz arasındadır.

Bu temel ilkeler ışığında ve hedeflerimiz doğrultusunda, 65 milyon insanımıza koruyucu sağlık hizmetlerini bir bütün halinde, ücretsiz götürmeye çalıştığımız malumlarınızdır.

Temel sağlık hizmetlerinin etkin ve hakkaniyetle, toplumun en uç yerleşim birimlerine kadar ulaştırılması ana prensibimizdir; ancak, personel ve taşıt eksikliğiyle doğu ve güneydoğuda onbeş yıl süren terör yüzünden bu prensip yeterince yerine getirilememiştir.

Bu hizmetlerin yürütülebilmesi amacıyla, Bakanlığıma, 2001 malî yılı genel bütçesinden, 1 katrilyon 280 trilyon lira ayrılmıştır. Bakanlığımın bütçesine ayrılan bu rakam, genel bütçe içerisinde 2,66'lık bir payı ifade etmektedir. Bu oranın, son yıllarda sağlığa ayrılan en düşük pay olduğunu bilgilerinize sunuyorum.

2001 yılı içerisinde fizikî gerçekleşmesi yüzde 90'ın üzeri olan 90 adet hastane ile fizikî gerçekleşmesi yüzde 70'in üzerinde olan 92 sağlık ocağı, 57 sağlıkevi, 2 sağlık müdürlüğü hizmet binası, 1 halk sağlığı laboratuvarı, 3 ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezi, 3 verem savaş dispanseri ve 11 sağlık meslek lisesinin bitirilmesi planlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; sağlık hizmetleri içerisinde en önemli yer, hiç şüphesiz, koruyucu sağlık hizmetlerinindir. Bakanlığımız da bu çerçevede, koruyucu sağlık hizmetlerine gereken önemi vermekte ve konuyla ilgili çalışmaları büyük bir hassasiyetle yürütmektedir. Her köye, her mezraya giderek, her çocuğu ve her gebeyi aşılamak için yoğun bir çaba başlatılmıştır. Bu aşılara, gerekli durumlarda kullanılan kuduz aşısı, kuduz serumu ve yılan serumu da eklendiğinde, aşılama uygulamasının Bakanlığıma maliyeti, yaklaşık 11 milyon dolardır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; koruyucu sağlık hizmetlerini, ülke genelinde 5 699 sağlık ocağı, 11 746 sağlık evi ve 78 halk sağlığı laboratuvarıyla sağlamaktayız. Bu kurumlarımızda çalışan ve gerek aşılama çalışmalarında bulunan gerekse halk sağlığının korunmasına yönelik olarak yurdun en ücra köşesine kadar sağlık hizmeti götüren sağlık personelimizin hak etmiş olduğu seyyar görev tazminatları ile geçici ve sürekli görev yollukları, maalesef, yeterince ödenememiştir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; ülkemizde trafik kazalarının istatistikleri incelendiğinde, kazalarda ölen ve yaralanan insan sayısının ürkütücü bir seviyede olduğu görülmektedir. Karayollarında yapılacak düzenlemeler, trafikle ilgili mevzuatın caydırıcılığı yanında, acil ve ilkyardımda kaliteli, etkin ve süratli bir hizmeti üretmek zorundayız. Bu nedenle de acil sağlık hizmetlerinin ayrı bir yeri ve önemi vardır.

Acil sağlık hizmetleri, 2000 yılının ilk on ayı itibariyle, 71 ilimizde, 358 istasyon ve 541 ambulansla verilmekte olup, geriye kalan 10 ilimizdeyse, altyapı ve kuruluş çalışmaları devam etmektedir. Bu çalışmalar doğrultusunda, Bakanlığımın hedefi, trafik kazaları nedeniyle meydana gelen ölümlerin ve sakatlıkların, yıllık yüzde 6-7 oranında azaltılmasını sağlamak ve acil vaka ihbarlarından sonra, şehir içinde ortalama 8 dakikada, şehir dışındaysa 15 dakikada vakalara müdahale etmektir. Bütün bu hizmetlerin desteklenmesi amacıyla, uluslararası standartlara uygun, içerisinde reanimasyonun ve küçük müdahalelerin gerçekleştirileceği kara ambulansları, nüfus yoğunluğu da dikkate alınarak dengeli bir şekilde dağıtılmaktadır. Bunun yanı sıra imkânlarımız dahilinde hava ve deniz ambulansları da bu sisteme kazandırılarak, işleyiş güçlendirilecektir. Bu doğrultuda, Bakanlığımız, 5 helikopter ambulans için ihale işlemlerini tamamlamıştır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 2001 yılına girmeye hazırlanırken, Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği "21 inci Yüzyılda Herkes İçin Sağlık" hedefleri doğrultusunda, Ulusal Sağlık 21 Politikası geliştirme çalışması Bakanlığımız öncülüğünde başlatılmıştır.

Ayrıca, turistik yörelerde sunulması gereken sağlık hizmetleri, sadece turist sağlığıyla sınırlandırılmadan, turizm sağlığı şeklinde bir bütün olarak ele alınmasına yönelik bir yapılanmaya gidilmektedir.

Ülkemizde yaşanan hızlı sosyal ve ekonomik değişmelere paralel olarak, sağlık sorunlarının boyutları da önemli ölçüde değişmektedir.

Günümüzde, toplum sağlığımızı, kalp hastalıkları, kanser, bulaşıcı hastalıklar gibi fiziksel hastalıkların yanı sıra ruhsal bozukluklar da büyük ölçüde etkilemektedir. Ruh sağlığının önemi, deprem sonrasında bir kez daha ortaya çıkmıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından "ruh sağlığı yılı" ilan edilen 2001 yılında, koruyucu ruh sağlığı çalışmalarımız, yeni projelerle güçlendirilerek geliştirilecektir.

Ülkemizde, çalışanların sağlığının korunması, izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması veya aldırılmasıyla ilgili, organize sanayi bölgelerinde işyeri sağlık birimleri oluşturulması konusunda çalışmalar başlatılmıştır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; dünyada, her yıl, 6 milyondan fazla insan kansere yakalanmakta ve bunların büyük çoğunluğu da hayatını kaybetmektedir. Kanser, son yıllarda sebebi bilinen ölümler arasında kalp damar hastalıklarından sonra ikinci sıraya yükselmiştir. Kanserle savaşta, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tüm ülkelerde uygulanması öngörülen altı basamaklı kanser kontrol programı, ülkemizde de başarıyla uygulanmaktadır.

Bu çerçevede, finansmanı tümüyle Bakanlığımız tarafından karşılanan ve devlet hastanelerine entegre olan 22 kanser erken teşhis merkezi açılmıştır. Ayrıca, Kanser Erken Teşhis ve Tarama Merkezleri Yönetmeliği ile Kanser Kayıt Merkezleri Yönetmeliği hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; yüzyıllardır önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam eden veremin, son yıllarda, gelişmiş ülkelerde bile artış gösteriyor olması, tüm dünyada, daha etkin bir mücadeleyi zorunlu hale getirmiştir. 2000 yılında, dirençli vakaların tedavisi için gerekli ikinci kuşak ilaç alımları yapılmış ve bu hastaların ücretsiz tedavilerine başlanılmıştır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; ülkemizde, halen önemli bir halk sağlığı sorunu olarak gündemdeki yerini koruyan sıtma hastalığıyla mücadelemiz devam etmektedir.

Ülkemizdeki kadın ve çocuklarımızın sağlık göstergelerinin gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarılması için, özellikle, anne ve çocuklarda ölümlere neden olan, basit ve ucuz yöntemlerle önlenebilecek sağlık sorunlarının zamanında teşhis ve tedavisi amacıyla programlar geliştirilerek uygulamaya konulmakta ve rutin hizmetler, özel programlarla desteklenmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; ülkemiz referans kuruluşu olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi tarafından, stratejik öneme sahip, biyolojik ürünlerin uluslararası bilimsel gelişmelere uygun olarak ülkemizde üretimini amaçlayan projelere, 2001 yılında da gerekli destek verilecektir.

Gerek ülkemizde üretilen gerekse ithale edilen ilaç ve kozmetikler ile tıbbî ve cerrahi malzemelerin, ulusal düzeyde kalite kontrolünün, günümüz biyoteknolojik gelişmeleri ve artan kapasite dikkate alınarak, modern manada yenilenmesi gereği anlaşılmış ve projelendirilerek, yatırım programına teklif edilmiştir.

İlaç konusunda, dünya ülkelerinin uygulamalarını da etkileyen yeni kavramlar ve öncelikler, ülkemiz ilaç yönetim sisteminde, yapısal ve fonksiyonel olarak köklü değişiklikler yapılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bu nedenle, Avrupa Birliği direktifleri doğrultusunda mevzuat çalışmalarına hız verilmiş ve yüzde 80'i tamamlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; dönersermayeli hastanelerimizin 1999 yılında 30 trilyon Türk Lirası olan nominal sermayeleri, 2000 yılında 100 trilyon Türk Lirasına, 2001 yılında da 200 trilyon Türk Lirasına çıkarılacaktır.

Teşhis ve tedavi ünitelerinde görülen yoğun hasta talebinin zamanında karşılanması, aşırı yığılmaların önlenmesi, hekimlerimizin, hastalarına yeterince zaman ayırabilmeleri, mesai saatleri dışında da her branşta uzman düzeyinde sağlık hizmeti verilmesi ve sağlık personeli kapasitesinin âtıl durumdan kurtarılarak rantabl çalışmanın sağlanabilmesi, insan gücünden optimum düzeyde yararlanılması amacıyla 2 Eylül 1999 tarihinde başlattığımız vardiyalı çalışma uygulaması, bugün, 36 ilimizde, 64 hastanede başarıyla uygulanmaktadır. Sağlık Bakanlığı hastanelerindeki vardiya sistemi, diğer kurum ve kuruluşlardaki mesai kayıplarını önlemek için de bu kurum çalışanlarına hizmet vermeye hazırdır. Bu konuda sendikalar, SSK yetkilileri ve ilgili bakanlıklarla görüşmeye ve çözüm üretmeye hazır olduğumuzu ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli üyeler; sağlığın korunması ve güvence altına alınabilmesi amacıyla, Tıbbî Yanlış Uygulama (Malpraktis) Kanun Taslağı hazırlanmıştır. Bu kanun çerçevesinde, hekim hatalarıyla ilgili, meslekî mesuliyet sigortası uygulamaya sokulacaktır. Bu kanun teklifimizin, sizlerin desteğiyle 2001 yılı içinde yasalaşmasını ve yürürlüğe girmesini ümit etmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli üyeler; sağlık hizmetlerinden tüm vatandaşlarımızın eksiksiz ve aynı kalitede yararlanabilmeleri, tüm ülkeye yaygın bir sağlık sigorta sisteminin kurulmuş olmasıyla mümkündür. Ülkemizde sağlık hizmetlerinden yararlanamayan, sayıları 9 656 737 kişiyi bulan yeşil kartlı vatandaşlarımız ülke nüfusunun yüzde 14,9'unu kapsamakta olup, bu da sağlık sigortası gelişmesinde önemli bir aşamayı ifade etmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; ülkemizde yaklaşık 19 000 kronik böbrek hastası diyaliz hizmetlerinden yararlanmaktadır. Bakanlığımızın çalışmaları neticesinde 162'ye ulaşan bu merkezlere, 2001 yılında 44 yeni merkez ilave edilecektir.

Ülkemizin hekimdışı sağlık personeli ve sağlıkta ihtiyaç duyulan ara insan gücü, Bakanlığımıza bağlı okullarda yetiştirilmektedir. Ülke ihtiyaçları doğrultusunda, Avrupa standartlarına uygun olarak 4 600 saat meslekî eğitim vermek kaydıyla yeni programın uygulamaya konulacağını ifade etmek isterim.

Bilindiği üzere, Bakanlığımıza tahsis edilen 37 000 kadronun 12 000 kadrosu aralık ayı itibariyle atanmış olacaktır. Bu atamalar sonunda, kalkınmada öncelikli illerde görev yapan hemşire, ebe ve sağlık memuru oranları yüzde 60-70 oranına yükselecektir. Yurdumuzun mahrumiyet bölgelerinde dahi büyük gayret ve fedakârlıkla görev yapan, başta hekimler olmak üzere, tüm sağlık ve yardımcı sağlık personelimizin sosyal ve çalışma şartlarının düzeltilmesi, özlük haklarının bu personelimizin hak ettikleri düzeye çıkarılarak iyileştirilmesi, üzerinde durduğumuz bir konudur ve bu konuyla ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.

Sağlık projesi kapsamında, akılcı ilaç kullanımı, standart tanı ve tedavi kriterleriyle ilgili çalışmalarımız 600 civarında bilim adamıyla sürdürülmektedir, bunların da kısa sürede hizmete sunulacağını ve tedavilerin bu standartlar çerçevesinde yürütüleceğini ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Birinci Sağlık Eğitim Şûrası, 24 Kasım 2000'de, Antalya'da, üniversite rektörleri, dekanlar, oda başkanları, uzmanlık dernekleri, il müdürleri, eğitim hastanelerimizin başhekimleri ve 620 bilim adamıyla birlikte toplanmıştır. Tıp, diş hekimliği, eczacılık, sağlık elemanlarının eğitimleri ve sorunlarıyla ilgili önemli kararlar alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Bakanlığıma bağlı katma bütçeli bir kurum olan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Uluslararası Sağlık Tüzüğünde yer alan bulaşıcı ve salgın hastalıkların kara, hava ve denizyoluyla ülkemize girişini, aynı yollarla başka ülkelere yayılmasını önlemekle yükümlü olup, bu görevini, uluslararası giriş ve çıkışa açık tüm sınır kapılarında sağlık denetimi uygulayarak yerine getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 57 nci hükümet programımızdaki temel politikamız ve temel ilkelerimiz doğrultusunda çalışmalarımızı özet olarak görüşlerinize arz ettim.

Sağlık hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülebilmesi için, bütçemizi destekleyerek güçlendireceğinize inanıyor; bu düşünce ve duygularla, 2001 malî yılı bütçesinin, Yüce Milletimize ve devletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi, bütçe içerisindeki pay itibariyle cumhuriyet tarihinin en düşük bütçesidir; ama, ben, bununla ilgili olarak bir serzenişte bulunmak için bunları söylemiyorum. Bütçe rakamları ne olursa olsun, biz, Bakanlık olarak, bunları en iyi, en verimli şekilde kullanarak, bu rakamların da arkasına sığınmadan, azimle, kararlılıkla işimizi yapmaya devam edeceğimizi, özellikle burada belirtmek ve vurgulamak istiyorum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sizi, burada rakamlara da boğmayacağım; çünkü, özellikle konuşmacı arkadaşların güncel konulara değinerek, vatandaşı birebir ilgilendiren konular üzerindeki görüş ve düşüncelerimi aktararak konuşmamı sürdüreceğim. Dolayısıyla da konuşma metnimin dışına çıkacağım.

Değerli arkadaşlar, bütün konuşmacı arkadaşlar, doğal olarak, deprem bölgesine dikkat çe-kerek, oradaki vatandaşlarımızın problemlerini öne çıkaran yaklaşımlar ortaya koydular; doğrudur, öyle de olması gerekir; çünkü, muhalefete mensup olan arkadaşlarımızın, mevcut eksiklikleri, aksaklıkları işaret ederek, yönetimde olan insanları uyarmak, onların dikkatlerini o konular üzerine çekmek ve onları da bu işleri yapmaya sevk etmek tabiî görevleridir.

17 Ağustos ve 12 Kasımda birer deprem yaşadık; dile kolay, tam     376 000 daire yıkık, ağır veya az hasarlı oldu. Evet, arkadaşlar, tam       376 000... Bunu söylerken rakam olarak kolay; ama, bu rakamı, deprem gününe ve depremin o ilk manzaralarıyla üst üste koyduğumuzda, yıkılan apartmanları, boylu boyuna yarılmış caddeleri, her şeyiyle yıkılmış, harap olmuş şehirleri göz önümüze getirip, depremin o ilk günkü psikolojisini bugün yaşadığımızda -Cenabı Allah bir daha göstermesin- o ağır ve büyük felaketi tekrar hafızalarımızda canlandırdığımızda, hakikaten, millet olarak, ülke olarak, çok büyük bir felaketle karşı karşıya kaldığımızı kabul edeceğiz. Bu kabulü yaparak yola çıktığımızda da, olayları irdeleyerek, onun üzerinde yorum yapmak ve çözüm üretmenin daha doğru olacağına inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, geriye dönüp, hafızalarımızı şöyle bir yokladığımızda, bu büyük felaket, Türkiye'yi seven, Türk dostu insanları üzmüştür; ama, kabul edelim ki, milletimizin düşmanı olan unsurları da sevindirmiştir; çünkü, onların kafalarında, hafızalarında canlanan şey, Türkiye, bu büyük felaketin altında kalır, bir daha belini doğrultamaz, bu işin üstesinden gelemez düşüncesi, onları böyle düşünmeye sevk etmiştir. Kendileri açısından da doğrudur; ama, unuttukları, akıllarına getirmedikleri bir şey var; o da, her zor, çileli ve meşakkatli anda, Türk Milletinin bir araya gelme duygusu, Türk insanının yaratıcılığı ve kendine güven duygusuyla da olayların üzerine gidebildiğinde bu işin üstesinden gelebileceği gerçeği.

Değerli arkadaşlar, bu deprem, milletimizin üzerinde çok derin izler bırakmıştır, çok konuşulmuştur, üzerinde çok şey söylenmiştir; ama, en çok söylenen, geçmişte yaşadıklarımızdan ders çıkarmadığımız gerçeğidir. Bu, herkesin ortak kanaatidir. Her zaman dillendirilmiş, her zaman konuşulmuştur geçmişten ders çıkarmamak, olanlardan ders çıkarmamak. Bu, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı olarak, bizim, olaya, hadiseye girişimizdeki temel yaklaşımımız olmuştur. Hemen hemen her konuya, olanlardan ders çıkaran bir anlayışla yaklaştık ve bütün işleri yürütürken de bu yaklaşımımızı rehber olarak önümüze koyduk.

Artık, geriye dönüp olayları sorgulayarak bir netice elde edemeyeceğimizin bilincindeydik. Belki de geçmişi karalamak, geçmişte yapılamayanları söylemek, bugünü kurtarmak için bir araç olabilirdi; ama, hem Yüce Milletimiz hem de Yüce Meclisimiz şahittir ki, biz, bakanlık olarak böyle bir kolaycılığa düşmedik. Geçmişte yapılamayanları, olumsuzlukları, günün faturasını hiçbir zaman dile getirmedik. Her zaman, dik durmaya, problemleri sahiplenmeye ve onun da üzerine kararlılıkla giderek çözme irademizi, kararlılığımızı ortaya koyduk ve depremden, onun acı neticelerinden ders çıkardık.

Önce, çarpık yapılaşmayı, denetimsiz yapılaşmayı zapturapt altına alacak ve bugüne kadar ihmal edilmiş olan mühendisimizin ve teknik elemanımızın öne çıkacağı bir anlayışı sergileyerek, yapı denetim kuruluşları marifetiyle, bu denetimsiz alanı denetim altına alacak bir uygulamayı başlattık ve 595 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle oluşturulan yapı denetim kuruluşları, bugün, Türkiye genelinde uygulanmakta olan 27 pilot ilde 298 adete ulaşmıştır ve Bakanlık olarak, bu işin peşini de bırakmış değiliz. Olabilecek muhtemel aksaklıkları, yürütürken ortaya çıkabilecek muhtemel problemleri yakından takip ederek, bu uygulamanın yapıldığı 27 ilde Yüksek Fen Kurulu Başkanlığımızın başkanlığında sivil toplum örgütlerinin katılımıyla, bu 27 ilde seri toplantılar yaptık, konuyu masaya yatırdık. Olan ve olabilecek mevcut aksaklıkları irdeleyerek, bu konudaki, işi oturtmadaki kararlılığımızı ortaya koyduk ve bugün, hakikaten, bu konu, yavaş yavaş oturmaya başlamıştır, daha da olgunlaşacaktır. Bakanlık olarak işi takip ediyoruz, oluşan ve oluşabilecek mevcut aksaklıkları da gidererek, bunu daha olgunlaşmış, daha uygulanabilir bir hale getirerek, artık, ağladığımız, dizimizi dövdüğümüz, hep böyle mi olacak dediğimiz, yapı denetimini zapturapt altına alarak, bu konuda ilk ciddî adımı attık. Bu, önemli bir adımdır.

Buna paralel olarak, yıllardan beri Türkiye'nin gündeminde konuşulup bir türlü hayata geçi-rilemeyen uzman mühendislik ve uzman mimarlıkla ilgili kanun hükmünde kararnameyi çıkararak; bunu da, bir tamamlayıcı unsur olarak devreye koyduk. Arkasından, önemli gördüğümüz ve Türkiye'de kaynak israfına sebep olan, yıllardan beri bitirilemeyen işlerle, her zaman, devletin kaynaklarının çarçur edildiğine inanılan bir anlayışı değiştirmeye yönelik bir adım atarak, Maliye Bakanlığımızla yaptığımız ortak çalışma neticesinde, Devlet İhale Kanununda değişiklik yapmak üzere, anahtar teslimi ihale metodunu bir mecburiyet haline getiren bir yasa teklifi hazırlığı yaptık. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceğiz; ama, ocak ve şubat aylarında konunun taraflarıyla, sivil toplum örgütleriyle sürekli toplantılar yapıp, istişareler yapıp, konuya ilgi duyan insanların katkılarını da içerisine alarak, tartışılmış, konuşulmuş, eksiklikleri giderilmiş, olgunlaştırılmış bir yasa tasarısı olarak, niyetimiz, mart ayı içerisinde bunu Yüce Meclisimize sunmaktır. Ümit ediyorum ki, sizin de değerli katkılarınızla, uzun yıllardan beri konuşulan bu Devlet İhale Kanununu değiştirerek, belki de büyük bir reforma imza atacağız ve ülkemizin kaynaklarını verimli kullanacağız ve heba edilecek bir sistemi, düzeni tersine çevirmiş olacağız.

Değerli arkadaşlar, benim, üçlü sacayağı olarak nitelendirdiğim bütün bu temel yaklaşımların, diğer önemli bir sacayağı da, Hazine Müsteşarlığımız tarafından getirilmiş olan Zorunlu Deprem Sigortasıdır. Bu, çağdaş bir uygulamadır, yerinde bir uygulamadır, atılmış doğru bir adımdır; çünkü, artık her büyük felaketten sonra, bunun faturalarının devlet eliyle ödendiği, trilyonlarla, katrilyonlarla ifade edilen büyük meblağların devlet tarafından karşılanmak zorunda kaldığı bir sistem dünyanın hiçbir yerinde kalmadı. Bunun, belki de son örneği Türkiye'dir. Türkiye, bu yanlıştan kurtulmalı, sistemini kurmalı ve oluşturacağı müesseseler eliyle, dünyada nasıl yapılıyorsa onu uygulayarak, devletin üstünden de bu yükü atabilecek bir adımı atmak mecburiyetindeydi. Onun için, Zorunlu Deprem Sigortası diye adlandırdığımız olay, böyle bir düşüncenin ürünüdür; doğrudur, yerinde atılmış adımdır.

Eksiklikleri tartışılabilir; ama, eksikliklerini zaman içerisinde giderebilecek bir irade vardır. Bu irade, 57 nci cumhuriyet hükümetinin, Meclisi çalıştıran iradesidir. Milletimiz, bu iradeye güvenmektedir. Yüce Meclisimiz bu performansı devam ettirdiği takdirde, bu tür kanunların olabilecek veya oluşabilecek eksikliklerini de gidererek, hakikaten önemli bir boşluğu dolduran bu çağdaş uygulamanın, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir hale gelmesine katkı sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim, deprem, yaktı yıktı, 376 000 daireyi yıkık, orta veya az hasarlı yaptı. Bu rakam, başlangıçta korkunç; ama, şöyle hafızalarınızı yoklayın -ben, Bakanlığımda, arşiv yaptım, saklıyorum- gazete manşetlerini aklınıza getirin: "Bu işin enkazı bir yılda kalkmaz." Hatta, metreküp hesabına vurup, bu enkazın iki yılda kaldırılamayacağını manşet haline getiren gazetelerimiz oldu; ama, bu, bizim moralimizi bozmadı. Biz, bu işi, planlı, programlı bir hale getirerek, cadde, sokak numarasına kadar programlayarak, beş ay gibi kısa bir sürede, bu, kalkmaz denilen enkazı kaldırdık. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Sadece, Kocaeli yöresinde, bizim Bakanlığımızın dışında kalarak, Kocaeli Valiliğinin yürüttüğü bir çalışmanın, daha sonra ölümle neticelenmesi dolayısıyla sekteye uğraması nedeniyle Kocaeli'nde bir aksama olmuştur. Daha sonra, o da bizim Bakanlığımızın uhdesine verilmiştir ve o da bizim Bakanlığımız bünyesine geçtikten sonra, kısa sürede yıkılıp kaldırılmıştır. Artık, enkazı göremeyiz; ama, hâlâ, bölgede, mahkemelik olan binalar var. Mahkemeler neticelendikçe, bunları yıkıp ortadan kaldırıyoruz. O mahkemelik binalara takılarak, hâlâ, enkaz edebiyatı yapmaya çalışanlar ise, bu gerçekten haberdar olmayan ve Türk insanının yaratıcılığına, becerisine, kabiliyetine güvenmeyen anlayışlardır.

Bu iş başarılmıştır; bunu, tartışmaya da gerek yoktur. Yapılacak olan, yapılmış olanları söyleyip, bunun başarısına ortak olmaktır; verilen destekle, o işi yapan insanlara, o işte görev alan insanlara sağlanan moral destekle, onları, iyi ve güzel, daha verimli işler yapmaya yöneltmektir. Doğru olan budur; ben, doğrunun bu olduğuna inanıyorum; çünkü, olmayanları veya yapılamayanları söyleyerek, elbette, yol gösterici olabilirsiniz; ama, bunu, hiçbir zaman, bir felaket tellallığı haline dönüştürmememiz lazım. Çünkü, böyle büyük bir felaket karşısında, Türk Milleti, diktir, bu işin üstesinden gelmiştir; bunu, dünya görmüştür, kabul etmiştir.

Bakın, değerli arkadaşlar, şu son bir ay içerisinde, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankasının -ki, bu, kalıcı konutların kredisini veren önemli bir kuruluştur- Türkiye'ye gelmiş olan yetkilileri, deprem bölgesini karış karış gezdiler. Gazetelere yansıyan haberleri okudunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım, toparlayınız efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Devamla) - Böyle büyük bir felaket karşısında, Türk Milletinin iyi organize olduğunu ve bu işin üstesinden geldiğini söylüyor.

Bir hafta evvel, Türkiye'ye yeni atanan Amerikan Büyükelçisi, beraberinde kalabalık bir heyetle deprem bölgesinin tamamını gezdi, bütün kalıcı konut alanlarını gezdi; gazetelere yansıyan haberleri okudunuz; hakikaten, kalıcı konutların ortaya çıkmasıyla, Türk Devletinin, bu işte dört dörtlük bir başarı sağladığını, hatta dünyaya örnek olacak bir model oluşturduğunu söylediler.

Değerli arkadaşlar, bakın, kalıcı konutlar ortaya çıkıyor. Vatandaş, bunları, her cumartesi ve pazar, büyük kalabalıklar halinde ziyaret ediyor. Tavsiye ederim, bir pazarınızı oralarda geçirin; hakikaten, piknik alanına dönüyor, çoluk çocuk, herkes bu alanları geziyor. Dikkat edin, hiç televizyonlara yansıyan bir olumsuzluk var mı; çünkü, herkes memnun. Ortaya konulan esere "lüks villaların olduğu şehirler" diyenler var. Hatta, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızdan, bölgesinde "bunlar çok lüks oldu, çok güzel oldu; bu kadarına ne gerek vardı" diyenler var. Kabul edelim, ortaya çıkan kalıcı konut alanları, Selçuklu-Osmanlı mimarisinin modern mimarimizle senteziyle ortaya konulmuş, 40 küsur özgün projeyle, belki de Türkiye'de, bu alanda, bundan sonra yapılacak bütün çalışmalara örnek olabilecek güzelliktedir.

Size son haftalardaki bir gözlemimi aktararak, sözlerimi bağlayacağım. Bolu'da, kalıcı konut alanlarını gezerken, elektrik kumanda merkezini yetkililer bana gezdirdi; hakikaten, bir uzay üssünü andırıyor, karşıda dev bir ekran, bilgisayarlar masaya yayılmış. Sistem, nerede bir elektrik kaçağı var, karşıda bilgisayarda gösteriyor; nerede bir kablo kesintisi olmuş, metresine kadar tarif ediyor, gösteriyor. 8 yükleme merkezi var; diyelim 2 tanesi devredışı kaldı, diğer 6 tanesi 2'sini besliyor. O yaşadığımız elektrik kesintileri o bölgede olmuyor ve proje hazırlanmış, altyapısı ki, yerüstünde bir tane bile kablo yok.

Değerli arkadaşlar, hakikaten, mimarî tarzı ve bütün yeniliklere öncü anlayışıyla, Türkiye'de, bundan sonra yapılacak bütün toplukonut projelerine örnek olabilecek, örnek gösterilebilecek bir proje olarak hepimizin haklı gururu olacağına inanıyorum. Hepimiz diyorum; çünkü, yapılanlar ortadadır. Orada yerinde duruyor, birlikte gidip görebiliriz, ilgi duyan arkadaşlar gidip bakabilirler. Hepimizin diyorum; çünkü, yapılan iyi ve güzel işi takdir etmekten kaçmayalım, ben, bunu özellikle muhalefetteki arkadaşlarıma söylüyorum; çünkü, bunları tenkit ederseniz, deprem bölgesinden bir tane rey alamazsınız. (MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, vatandaş, bunu takdir ediyor ve bu işlerin yanındadır. Deprem bölgesinde sıkıntı yok mu?

Değerli arkadaşlar, deprem bölgesinde sıkıntı had safhadadır; çünkü, ağır deprem şokunun insanlar üzerinde yarattığı psikolojik etki yok olmamıştır. Bu psikolojiyi yok farz edemeyiz. Ağırlaşan hayat şartlarının yükü de insanların üzerine eklendiğinde, o bölgede, hakikaten, bunları sesli bir şekilde dile getiren, ortaya koyan insanlarımız vardır. Bu, doğaldır; çünkü, ülke olarak içinde bulunduğumuz ağır şartların deprem psikolojisiyle bütünleşmesiyle ortaya çıkan sonuçtur.

Bundan da gocunmamak lazım. Vatandaşın sıkıntısından, derdinden kaçan insanlar değiliz. Biz, bu işleri bakanlık makamında yapmıyoruz. Bu işleri, biz, vatandaşın böğründe, döşünde, onun ayağında yapıyoruz. (MHP sıralarından alkışlar) Her gün oralardayız. Vatandaşın yükselen sesinden, sıkıntısından rahatsız değiliz; çünkü, biliyor ve inanıyoruz ki, bunun sorumluları biz değiliz. Biz, samimiyetimizle, bu işi çözebilmenin, onun yarasına merhem olabilmenin mücadelesini veri-yoruz.

Değerli arkadaşlar, deprem bölgesinde yaptığımız seyahatler sırasında vatandaşlarımızın çok haklı talepleriyle karşı karşıya kalıyoruz; ama, onlarla aramızda hoş bir diyalog var. Onlar bize güveniyor, biz de onların sesini duyuyoruz ve bugüne kadar, onlarla kurulmuş olan bu güzel diyalog sayesinde, oluşan bütün aksaklıkları da gidererek, problemleri bir bir eksilte eksilte yolumuza devam ediyoruz.

Ekonomik problemler, vatandaşın geçim derdi... Bu, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı olarak bizim de içinde bulunduğumuz 57 nci cumhuriyet hükümetinin ortak sorumluluğunda olan işler; ama, altını çizerek söylüyorum, deprem ile, 7269 sayılı Yasa çerçevesinde, üzerine düşen sorumlulukları, yani, bir borç vecibesini yerine getirmekte, hakikaten, 57 nci cumhuriyet hükümeti çok başarılı olmuştur. Tam 230 trilyon lira para, bölgeye, bir banka sistematiği içerisinde, karşılıksız olarak verilmiştir ve aralık ayının sonuna kadar sürdürülmüş olan bu karşılıksız paralar, bölge ekonomisine giren paralardır. Bölgeye yaptığımız ziyaret sırasında, ticaret odalarının, sanayi odalarının, bu paranın bölgeye girmesi neticesinde, bölgedeki ekonomik hayatın canlanmasına olan katkılarını söylediklerine şahit oluyoruz ve doğru bir tespittir; çünkü, hükümetimiz, bu konuda, ağzından çıkan sözleri yerine getirmede çok ciddî davranmıştır, tutarlı olmuştur, halkı kandırmamıştır ve hepsini de bir bir yerine getirmiştir.

Değerli arkadaşlar, bunları sizlere aktarmayı ve anlatmayı bir vazife kabul ettim; çünkü, 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak, bölge ekonomisinin kalkınmasında yaptıklarımızı anlatmaya burada zaman yetmemektedir.

Bölgede, tam 28 belediyenin altyapı projesini bir seferberlik halinde sürdürüyoruz. Gidin bölgeye, her taraf delik deşik, her yerde altyapı hamleleri devam ediyor. Sırf Sakarya'nın altyapı probleminin çözümüne 100 trilyon lira harcıyoruz. Nerede diyorlar bu deprem paraları; işte, Sakarya'nın altında, 100 trilyon lirasını oraya gömüyoruz; (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) ama, oraya gömdüğümüz para, Sakarya'nın geleceğidir.

Karaman bölgesinde oluşturduğumuz kalıcı konut alanı ile Sakarya arasında duble yolları da, Kuveyt ve Arap fonlarından temin ettiğimiz parayla yapıyoruz. Kocaelililere müjdeliyorum, Kuveyt fonuyla anlaştık, bu krediyle, yılların kronik problemi olan Gölcük-Kocaeli arasını duble yol haline getiriyoruz değerli arkadaşlarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bugüne kadar söylenip de yapılamayan, şimdi yapılan bütün bu işler, 57 nci cumhuriyet hükümetinin bölgeye, bölge insanına verdiği önemin sonucudur.

Kurtarılamayan denilen İzmit Körfezini, temin ettiğimiz krediyle, yaptığımız ihaleyle, temel atarak, orada yer alan tam 20 küsur belediyeyi; 5 atıksu ve 2 de deniz deşarjıyla, iki senede tamamlanacak bir projeyle -Cenabı Allah nasip ederse, ikibuçuk sene sonra, Körfezde hep beraber denize gireceğiz- o bölgenin geleceğini kurtaracağız.

Bütün bunlar, 57 nci cumhuriyet hükümetinin bölgeye verdiği önemin sonucudur ve bütün kalıcı konut alanları, temin edilen kredilerle, duble yollarla şehir merkezlerine bağlanmaktadır; yani, proje, entegre bir projedir, projenin çevre ayağı vardır. Üniversitelerle yaptığımız çalışma neticesinde, dikilecek ağacın cinsine kadar tespit edilerek, örnek bir peyzajla burayı tamamlayacağız.

Geçen hafta deprem bölgesine gittiğimde, mayıs ayıyla beraber, deprem bölgesinde, kalıcı konut alanında güller açacak dedim ve bu slogan orada tuttu...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlayabilir miyiz efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Devamla) - İnşallah, mayıs ayında, peyzajıyla beraber bittiğinde güller açacak olan deprem bölgesinde, vatandaşlarımız, geleceklerinden kaygı duymadan, huzur içerisinde, çoğunun lüks kabul ettiği o konutlarda, inanıyorum, çoluk çocuklarıyla beraber, kazasız, belasız bir şekilde oturmayı, Cenabı Allah, onlara nasip eder.

Bütçemize vereceğiniz destek için peşinen teşekkür ediyor, hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (MHP, DSP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Aleyhinde, Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Konutların lüks olduğunu anlatacak.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Karagöz. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz, 10 dakika efendim.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her iki bakanlık bütçesi üzerinde son konuşmayı yapıyorum. Değerli Bakanımızı da dinledik, onlara cevap mahiyetinde değil; ama, bazı hususları da dile getireceğim elbette.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının 2001 malî yılı bütçeleri üzerinde, şahsım adına, aleyhte söz aldım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum; sizlerin ve bütün milletimizin Ramazanlarını tebrik ediyor, Bayramlarını kutluyorum.

Afyon civarında meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı çok önemli bakanlıklardır ve bu bunlar da çok önemli konular; bütçeleri de gerçekten, mevcut bütçeler içerisinde en önemli bakanlık bütçelerindendir. Zira, gelişmekte olan ülkelerin yatırımlarının yüzde 60'tan fazlasını bayındırlık ve iskân hizmetleri, yani, inşaat sektörü oluşturmaktadır. Ayrıca, deprem ve diğer tabiî afetlerin öncesinde ve sonrasında yapılması gerekenlerin çoğu da bu Bakanlığımızın sorumluluğu altındadır.

Bakanlık hizmetleri, merkezde Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Bakanlığın bağlı kuruluşları Karayolları Genel Müdürlüğü, ilgili kuruluşu da İller Bankası Genel Müdürlüğüdür, ki, belediyelerle ilgili hizmetleri yürütmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin kalkınmasında, gelişmesinde, huzurlu ve sağlıklı topluma ulaşmasının fizikî ortam ve altyapısının hazırlanmasında çok önemli yere ve konuma sahip olan bu Bakanlık ve bağlı kuruluşlarına bütçeden ne kadar fazla pay verilse yeridir. Ancak, ne yazık ki, diğer bakanlıklarda olduğu gibi, bu bakanlıkların bütçeleri de, hükümetin çarpık sosyal ve ekonomik politikaları sonucu çok yetersizdir. Her bakan, bu bütçelerin yetersiz olduğunu, Plan ve Bütçe Komisyonunda, ayrı ayrı bizzat kendileri ifade etmişlerdir. Bu nedenle, ülkemizin altyapı sorunu, karayollarımızın yetersizliği, standartlarının düşüklüğü ve trafiğe cevap verememe gibi önemli sorunlar 2001 yılında da artarak devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi konuşulurken Marmara ve Düzce depremi ve deprem sonrası sonuçları hakkında Bakanımız da burada çıktı, geniş malumatlar verdi. Biz, bu bölgede hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz. Hepinizin bildiği gibi, 6 Haziran 2000 tarihinde Çankırı İli ve bazı ilçelerimizde de ağır hasara sebep olan bir deprem yaşadık. Yapılan hasar tespitlerine göre, 1 992 ağır, 436 orta, 322 az hasarlı konut tespit edildi, yüzlerce hayvan telef oldu, hayvan barınakları yıkıldı. Biz, Bakanımızdan beklerdik ki, bölge milletvekili olarak, iki cümleyle, bu bölgedeki deprem ve sonuçlarından da bahsetsin; Plan ve Bütçe Komisyonunda bahsetmedi, burada da bahsetmedi, üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Sorular kısmında bahsedeceğim.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Bu bölgede hükümet kalıcı konut yapmak yerine hak sahiplerine konutları kendileri yapması halinde 5 milyar TL vermek yoluna gitti. Deprem sonrası Genel Kurulda yaptığım gündemdışı konuşmada, özellikle bölgenin demografik yapısı, iklim şartları, geçim durumları göz önünde tutularak kalıcı konut yapılmasının kaçınılmazlığı göz önüne serildi. Hatta, bu kalıcı konutların kıştan evvel hak sahiplerine teslim edilmesi de mümkündü.

Bu konuda örnek de var. Şöyle ki: Refah-Yol döneminde 14.8.1996 tarihinde Çorum-Amasya'daki deprem sonucu 35 günde hasar tespitleri yapıldı ve hak sahipleri belirlenerek kalıcı konut ihaleleri yapıldı. 3 ay gibi kısa bir süre içerisinde 1 300 konut hak sahiplerine teslim edildi. Şimdi, Çankırılı hemşerilerimiz bunlara bakıp üzüntü duyuyor.

Çankırı depreminde bu yapılamadı. Şimdi, tabiî, kış geldi, kimse evini yapıp içerisine giremedi. Yıkılan konutunun bir kenarına bir tek oda yapabilenler kendini çadırdan oraya attı, yapamayanlar da, bölgeden diğer illere göç etmek zorunda kaldı. Bu imkânları olmayanlar ise hayatlarını son derece zor şartlarda sürdürmektedirler. Bakanlığın bu bölgeyi yeniden bir gözden geçirmesini istiyor ve bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığının bütçesi bir önceki yıla oranla yüzde 4 küçülürken; Karayollarının bütçesi bir önceki yıla oranla yüzde 76 artışla 1 katrilyon 31 trilyon 980 milyar TL'dir. Katma bütçeli idarelerin 2000 malî yılı bütçelerine göre 2001 yılı artışı yüzde 44'tür. Bu duruma göre en yüksek artış Karayolları bütçesinde olmuştur.

Dünyadaki gelişmenin tam tersine ülkemizde yurtiçi taşımacılığının yüzde 95'i karayollarıyla yapılmaktadır. Bazı Avrupa ülkelerinde karayoluna karşılık demiryoluyla yolcu taşıma payı İtalya'da yüzde 24, Portekiz'de yüzde 30, Hollanda'da yüzde 45, yük taşıma payı ise, Fransa'da yüzde 28, ABD'de yüzde 38, Çekoslovakya, Macaristan ve Romanya'da ise yüzde 55-80 arasında değişmektedir.

Görüldüğü gibi, ülkemizde yolcu ve yük taşımacılığında karayolu tek sektör durumuna gelmiştir. Neticesi ise, tam manasıyla vahimdir. Hızla artan nüfusumuz, hızlı şehirleşme eğilimi, taşıt sayısının hızlı artması ve giderek artan iç ve dış turizm hareketleri sonucu yetersiz kalan karayolu kapasitesine, mevcut karayollarının yüzde 70'inin standartların altında kalması ve yapılan taşımacılığın dağınık ve düzensiz oluşunu da eklersek, meydana gelen trafik kazalarında, yılda, büyükçe bir ilçe nüfusunun kaybedilmesine, büyük bir ilimiz nüfusu kadar vatandaşımızın da yaralanmasına kadar varan bir sonuçla karşılaşmaktayız. Bu gerçeklere karşı duyarsız kalmamız mümkün değildir. Türkiye, savaşa girmeden 6000-7000 vatandaşını trafik kazalarında her yıl kaybetmektedir.

Karayollarından bahsederken, artan bütçe imkânlarını da göz önünde tutarak, seçim bölgem Çankırı'nın karayollarına kısaca değinmek istiyorum. Ankara'ya sadece 130 kilometre mesafede olmamıza karşılık, altyapı, yol, su, kanalizasyon ve kalkınmışlık açısından, bugün, güneydoğu illerimizden daha geri durumda kalmıştır. Buna karşılık, Çankırı, devlete olan sorumluluk ve vecibelerini en iyi şekilde bugüne kadar yerine getirmiştir.

Kara, deniz, hava ve demiryolları, kalkınmanın temel ve vazgeçilmez öğesidir. Bugün, ilimiz, devlet ve il yolları ya standartdışı, ya da standardı çok düşüktür.

Ankara-Çankırı-Kastamonu yolu, Şabanözü-Eldivan-Çankırı-Ankara ayırımı, Çankırı-Yapraklı yollarının süratle yapımı için gerekli ödeneklerin teminiyle, ildeki devlet yollarının standartlarının yükseltilmesini Sayın Bakandan bekliyoruz.

İller bankası, belediyelere altyapı hizmetini veren bir kuruluş. Hızlı şehirleşme sebebiyle hizmet sahası giderek genişliyor. Kaynak yetersizliği, var olan kaynakların adil dağıtılmaması, SSK tarafından belediyelerin hesaplarına haciz konulması -iktidar, özellikle muhalefet- bütün belediyeleri tamamen hizmet göremez, işçisine, memuruna maaş ödeyemez hale getirmiştir.

Ülkemiz kaynakları, hatta, dışkredi kaynakları zorlanmalı ve İller Bankası finans bakımından güçlendirilmelidir. Ayrıca, belediyelerin malî problemine kalıcı çözümler mutlaka bulunmalı, mahallî yönetimleri her bakımdan güçlendirecek şekilde Mahallî İdareler Yasası bir an önce çıkarılmalıdır.

Tabiî afet nedeniyle gelir kaybı ve altyapı hasarına uğrayan belediyelere yapılacak yardımlara dair kararın uygulanmasında çok büyük çaplı adaletsizlikler sergilenmektedir. İktidar partilerine ait belediyeler, hiç afetle ilgisi olmadığı halde kapsama dahil edilmekte; afetten büyük zarar görmüş bazı belediyeler ise, kapsam dışı bırakılmak suretiyle, o belediyeden ziyade, orada yaşayan halk cezalandırılmaktadır. (MHP sıralarından gürültüler)

YALÇIN KAYA (İçel) - Mersin'in Gözne Belediyesi de alıyor; o da CHP'li...

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Onu da söyleyeceğim sayın vekilim, sabırlı ol.

Bakın, size bir örnek vereceğim: Çankırı depreminde, Orta İlçesi ve Dodurga Beldesinden sonra depremin en çok hasar yaptığı Şabanözü İlçesi 14 Ağustos 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan kararnamede yer almamıştır. Bakana sorduk, en çok hasarın orada olduğunu da ifade etti.

Şimdi, bakınız, burada, deprem bölgesinde olan Şabanözü, Gürpınar, Gümerdiğin, Saçak yok; ama, buna mukabil, Çorum'un Alaca'sı var, 2,86; depremi yaşayan hiçbir bölge bu puanı alamadı. Bu nedir?!. Aynı şekilde, İskilip var, Kargı var; Adana'nın bütün ilçeleri var; orada bir başka Fazilet Partili belediye en çok depremi yaşadığı halde, yok.

YALÇIN KAYA (İçel) - Orada bir tane MHP'li belediye yok.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Bunu, bu eksikliğinizi kabul edin ve bu partizanlığınızı bu kadar alenî yapmayın; söylendiği zaman da sabır gösterin. Söylemeyecek miyiz bunu? İşte belgesi burada! (MHP sıralarından gürültüler)

YALÇIN KAYA (İçel) - Doğruları söyle...

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Sağlık Bakanlığıyla ilgili de birkaç söz söylemek istiyorum:

Sağlık hizmeti, eğitim, adalet, iç ve dış güvenlik gibi, devletin başta gelen temel görevlerinden biridir. Devletin, sağlık hizmetlerinde başarılı olmasının önşartı da, sağlıklı bir toplum yapısını oluşturmaktır. Bunun için de, toplumda, öncelikle, huzur, barış, kardeşliğin temin ve tesisi esastır. Bunun da yolu, çatışma değil, diyalog; sömürü değil, işbirliği ve adil paylaşım; çifte standart değil, adalettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karagöz, 1 dakika içerisinde toparlayınız efendim.

Buyurun.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Tekebbür değil, tevazudur; halka tepeden bakmak, dayatmalarda bulunmak değil, insan haklarına ve inançlarına saygılı olmaktır; demokrasidir, refahtır. (MHP sıralarından gürültüler)

Böylece, sağlıklı bir ekonomiye ve sağlıklı bir topluma ulaşmak mümkündür. Siz, hükümet olarak, icra organı olarak, bu temel prensip ve değerlerin aksine hareket eder, icraatlar yaparsanız, ekonominin sağlığını bozarsınız, toplumun sağlığını bozarsınız ki, bu, en korkuncudur. Ondan sonra, işlerin nerede duracağını kestiremezsiniz. Asayişi temin etmekle görevli memurlarınız yürür; siz, düğmeye basanı ararsınız...

Bu şartlarda, Sayın Sağlık Bakanımız da, şikâyetçi olduğu ve gerçekten de yeterli olmayan bugünkü bütçesini 10 kat da, 100 kat da artırsa, bu problemleri çözemez.

Ben, Bakanımızın çalışmalarını takdirle izliyorum, bir hemşerim olarak da iftihar ediyorum; ama, bir taraftan da üzülüyorum: Bütçeniz yetersiz, işiniz zor, kısaca, hükümetiniz, toplumu, ekonomik açıdan ezim ezim ezmek suretiyle beden sağlığını; hürriyet ve özgürlük, inanç ve insan hakları alanlarını daraltarak da ruh sağlığını bozuyor. Böylece, sağlık kurumlarına olan talep o nispette artıyor.

Her şeye rağmen size kolaylıklar diliyor, bütçelerimizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karagöz.

Sayın milletvekilleri, onuncu tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz.

Sorular kısa olursa seviniriz; çünkü, çok sayıda arkadaşın soru sormasını sağlayalım.

Soru sormak için 10 dakikalık süreyi başlatıyorum.

İlk söz Sayın Levent'in; buyurun Sayın Levent.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, Sayın Bakanlarıma aşağıdaki sorularımı yönlendiriyorum.

Sayın Bayındırlık Bakanıma... Hükümet olarak, şehir merkezlerinde evini yapanlara yardım metoduyla 6 milyar, köy yerlerinde de 3,5 milyar lira vermeyi taahhüt ettiniz; ödemeleri düzenli bir şekilde yapıyor musunuz? Köylerde bu paranın 3,5 milyar olması bir haksızlığa sebep olmuştu. Düzce'de yapmış olduğunuz bir konuşmada, sözünüzü yerine getirerek, köyleri de 6 milyar liraya çıkardınız, halkın eksiğini de giderdiniz, bu paraları ödemeye başladınız mı?

Karayolları Niğde'de altın yılını yaşamıştır; çevre yolları ve ilçe yollarıyla, 20 tane kasabanın için ve ulaşım yolu... Sizin üstün gayretinizle, yine, Adana-Ankara otobanının temeli atılmış, süratle devam ederken, bir taraftan da E-5'e bölünmüş yol devam etmektedir.

Niğde Altınhisar 8 kilometresiyle, Niğde Zengen yolunun 9 kilometresi 2001 yılında bitecek mi?

Niğde Murtaza Köyünün etüt edilecek 50 afet evi ocak ayında programa alınacak mı?

Teşekkür ediyorum.

Sayın Sağlık Bakanım, Niğde'de yüzde 20 seviyelerinde devir aldığımız hastanelerden Altınhisar, Çiftlik bitmiş, Çamardı Devlet Hastanesi de üç ay sonra biteceği söylenmekte, 8 tane sağlık ocağı da bitmiştir. Ana çocuk sağlık ve çocuk hastanesini de bitirmeyi önümüzdeki yıl taahhüt edi-yor musunuz? Ocak ayında üç günde açılışları ancak yaparsınız.

Niğde Devlet Hastanesinin vardiya sistemine geçmesi için talimat verdiniz. Bu vardiya sistemleri sizin denetiminizle devam edecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Levent.

Sayın Nesrin Ünal, buyurun.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla, sayın bakanlarımıza sormak istiyorum.

Öncelikle, başarılı çalışmalarından dolayı, Bakanlarımıza ve çalışanlarına teşekkür ediyor, Allah razı olsun diyorum.

Sayın Sağlık Bakanım, hasta hekim arasındaki para ilişkisini ortadan kaldırmak için neler yapmayı planlıyorsunuz? Hastanelerdeki vardiya uygulamasından beklediğiniz sonuçları aldınız mı? Bu uygulamayı yaygınlaştırmayı düşünüyor musunuz? Sözleşmeli ebe hemşire almayı düşünüyor musunuz?

Sayın Bayındırlık Bakanım, muhalefet partili arkadaşların konuşmalarını dinleyince, acaba, Varto depremi olduğunda, 57 nci hükümet başta, siz de Bayındırlık ve İskân Bakanı mıydınız diye sormam mı gerekiyor diye düşündüm.

Sayın Bakanım, Varto'yla kıyaslanamayacak büyüklükte bir depremi 57 nci hükümet başarıyla atlattı. Varto'da mağdur olan insanların mağduriyetleri, otuzaltı yıl sonra, acilen, 2001 yılında giderilemez mi? Böylece, gelecek yılki bütçede, Varto'nun otuzaltı yıllık mağduriyeti bir daha konuşulmasın.

Bugüne kadar hiçbir depremde, kooperatif yoluyla ev sahibi olanlar hak sahibi olamamışlardı. Çıkardığınız kanun hükmünde kararnameyle, yüzde 70 seviyesine gelen kooperatifleri hak sahibi yaptınız, bu konuda dua aldınız. Acaba, hak sahibi ödemelerini ne zaman yapacaksınız?

Bir de, Çankırı depremi sonrası neler yaptınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Sayın Orhan Şen, buyurun.

ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, aşağıdaki sorularımın Sayın bakanlarımız tarafından cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Birinci sorum: Sayın Sağlık Bakanım, uygulamaya koyduğunuz vardiya sistemi ve hastanelerimize yaptığınız yardımlardan dolayı şükranlarımı arz ediyorum. Bursa'da bir hayırsever vatandaşımız, Bakanlığınız yatırım programında yer alan 200 yataklı akıl ve ruh hastalıkları hastanesi ve 250 yataklı çocuk hastanesini, Sağlık Bakanlığı adına protokolle yapmaktadır. Ancak, hayırsever vatandaşımız, yaptığı bu hayır işine karşılık devlete KDV ödemektedir. Devletçe bu inşaatlardan KDV alınmaması halinde, bu iki inşaatı bitirmeyi ve ilave olarak da, yeni bir hastane yapmayı taahhüt etmekte; aksi takdirde, inşaatları durduracağını beyan etmektedir.

3065 sayılı KDV Kanununda bir değişiklik yapılarak, bu şekilde sağlık yatırımı yapan hayırsever kişileri teşvik etmeyi; dolayısıyla da, devlet imkânlarıyla yapılamayan sağlık yatırımlarını tamamlamak bakımından, hayırsever vatandaşlarca yapılan sağlık yatırımlarında, tıpkı okul yapımında olduğu gibi, KDV'nin kaldırılmasını düşünüyor musunuz? Bu konuda herhangi bir çalışmanız var mı?

Sayın Bayındırlık Bakanımız, Bursa çevre yolu, Bursa-Karacabey ve Bursa-Yalova yollarının dışkredili hale çevrilmesi ve Orhaneli yolunun iyileştirilmesi yardımlarınızdan dolayı Bursa kamuoyu sizi takdirle karşılamaktadır... (DYP sıralarından gürültüler)

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Hep iktidara mensup arkadaşlara soru hakkı tanıyorsunuz ve bakın, bunu 65 milyon seyrediyor, 65 milyon bu olayı seyrediyor...

ORHAN ŞEN (Bursa) - ...Sayın Bakanım, deprem olduğu günden beri deprem bölgesine kaç defa gittiniz?

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, bu kadar uzun soru sorulmaz ki canım!.. (DYP sıralarından "Bir de gülüyorsunuz" sesi)

BAŞKAN - Gülümsemek yasak mı efendim?..

ORHAN ŞEN (Bursa) - ...Bursa İznik İlçesi tarihî bir ilçemizdir, çok sayıda tarihî esere sahiptir. Mevcut karayolu, ilçenin ve tarihî mekânların tam ortasından geçmektedir. Dolayısıyla, ağır tonajlı kamyonlar, tarihî eserlerin yıpranmasına sebep olmaktadır. İznik İlçesinin tarihî dokusunu korumak amacıyla...

BAŞKAN - Sayın Şen, soruya gelir misiniz efendim; sorunuzu sorun.

ORHAN ŞEN (Bursa) - ...7 kilometre uzunluğundaki İznik çevre yolunun yapımını düşünüyor musunuz? Böyle bir çalışma ne zaman başlayacaktır?

Bir diğer sorum: Geçtiğimiz yıl Bursa Orhaneli'nde meydana gelen büyük orman yangınında, Orhaneli Göktepe Köyünde çok sayıda ev yanmıştır. Konuyla ilgili geçici konutlar tesis edilmiş ve hasar tespiti yapılmıştır. (DYP ve FP sıralarından gürültüler)

SAFFET KAYA (Ardahan) - Böyle uzun soru olur mu Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın Şen, soruya gelir misiniz efendim.

ORHAN ŞEN (Bursa) - ...Yangında mağdur olan vatandaşlarımızın kalıcı konutlarını 2001 yılında yaptırmayı düşünüyor musunuz?

Kamuda görev yapan mühendislerin ve diğer teknik elemanların maaşlarında herhangi bir iyileştirme yapılmasıyla ilgili bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, sorular, lütfen, kısa ve gerekçesiz olsun.

Buyurun Sayın İlimen...

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Sayın Başkanım, ilk sorum Sayın Bayındırlık Bakanımıza.

Sayın Bakanımız, öncelikle, bugüne kadar köylerimizin sosyal yaşamını etkileyen altyapı hizmetlerine verdiğiniz yardımlar nedeniyle sizlere teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından gürültüler, ayağa kalkmalar)

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Yahu, zaten gelmiyorsunuz, gitseniz ne olur?!

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen onu takdir edemezsin Ali Bey, sen onu takdir edemezsin! (DYP ve FP sıralarından gürültüler)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, muhalefete de söz hakkı tanıyın.

BAŞKAN - Efendim, eğer, sisteme girememişseniz, ben kendi kafamdan size soru sorma imkânı sağlayamam ki... Sisteme girmiş olsaydınız...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sisteme en başta biz girdik, kimse girmeden biz girdik!

BAŞKAN - Sayın Güven, bunu alışkanlık haline getirdiniz galiba.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu Meclisin havasını değiştiren sizsiniz! Siz, muhalefete tahammül edemeyecek bir zihniyette devam ettiğiniz sürece, muhalefet gereğini yapar.

BAŞKAN - Siz, bu konuşmalarla bir yere varamazsınız.

Devam edin efendim, buyurun...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz, zaten, varacağınız yere vardınız, siz bittiniz!.. Bittiniz!..

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Demokrasilerde muhalefet de vardır.

(DYP Milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, siz takdirinizi böyle kullanamazsınız, hep iktidara soru sorma hakkı veriyorsunuz...

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - ...Sayın Başkanım, biz soruları sorarken, muhalefet sıralarında üç kişi vardı. (MHP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Muhalefetten korkuyorsunuz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın İlimen.

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - ...Sayın Bakanım, Edirne Uzunköprü İlçemizin, İkinci Murat zamanında yapılan...

HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, programa başlamadan önce biz giriş yapmıştık.

BAŞKAN - Burada, bakın, Fazilet Partisi Grubuna mensup arkadaşımız var. Sırada bir değişiklik var mı? Başından beri aynı sıra takip etmiyor mu? Çok ayıp.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, siz programı başlatmadan biz sorulara girdik, devamlı soru soruyorlar, hâlâ sıra muhalefete gelmiyor.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, iktidar soru sormamızdan korkuyor, soruları kasten kapatıyor. Muhalefet sorsun sorusunu, Sayın Bakan da cevap versin!.. Yürekleri varsa, ben soru sorayım, cevap versinler. (MHP sıralarından alkışlar!..)

(FP sıralarından bir grup milletvekili Genel Kurul Salonunu terk etti.)

BAŞKAN - Sayın İlimen, devam edin efendim.

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - ...Sayın Bakanım, Uzunköprü İlçemizde İkinci Murat zamanında yapılan ve 600 yıllık geçmişi olup, dünyanın en uzun taş köprülerinden biri olan köprümüz artık yaşlanmış ve hizmet edemez duruma gelmiştir. Oysa, Kapıkule-İzmir güzergâhı, Efes Yolunun yoğun trafiği bu köprü üzerindedir ve her yıl birkaç gözü tamir görmek zorunda kalmaktadır. Bu köprünün ve çevre yolu projesinin, proje aşamasının bittiğini biliyoruz. 2001 yılı için herhangi bir ödenek ayırmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İlimen.

Sayın Bekir Ongun.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Sayın Başkan,aracılığınızla bakanlarıma şu soruları sormak istiyorum: Zaman zaman...

BAŞKAN -Lütfen, sorular kısa olsun efendim.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Tamam efendim.

Zaman zaman deprem bölgesini geziyoruz; fakat, oradaki bizim gördüklerimizi, demek ki, bazı milletvekili arkadaşlarımız görmemiş, o lüks konutlar sebebiyle, vatandaşlar bile size teşekkür etmekte. Bu sebeple, milletvekili arkadaşlarımıza, oradaki konutları bir gezdirme fırsatı yaratabilir misiniz?

Ayrıca, biraz önce konuşmanızda belirttiniz; 100 trilyonluk altyapı yatırımı yaptığınız Adapazarı Belediyesinin belediye başkanı acaba hangi partiden?..

Bir de Sağlık Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Kuşadası, Didim., Söke, Çine, Nazilli, Püroymak, Hizam, Mut, Adilcevaz devlet hastaneleri on yıldır yüzde 30 ve yüzde 40 seviyelerini bekliyordu. Sizlerin bu seneki desteğiyle bitme noktasına gelmiştir. Bu hastaneleri 2001 yılında bitirip açabilecek miyiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Ongun.

Sayın Bozyel, buyurun.

ABBAS BOZYEL (Iğdır)- Sayın Başkanım, delaletinizle, sayın bakanlarımıza birer soru sormak istiyorum.

Önce Sayın Bayındırlık Bakanımıza bir sorum var.

Bundan önce ihaleyi kazanan firmanın Karayollarıyla anlaşma, mukavele yapmaması münasebetiyle askıda kalan İzmit Körfez geçiş ihalesi yenilendi ve bundan önce 27 yıl olarak tasarlanan yap-işlet-devret süresi 15 yıla indirildi. 12 yıllık bir kısaltma sağlandı ve karşılığında ülke ve devletimize 6 milyar dolarlık bir meblağ kazandırıldı. Bunun sırrını Sayın Bakanımızdan öğrenmek istiyoruz.

Ayrıca, her iki Bakanımıza da, serhat şehrimiz Iğdır'la ilgili olarak birer dosya verdim. Arkadaşlarımızın hakkını yememek için o konuya girmiyorum. Himmetlerine muhtaç olduğumuzu ifade ederek saygılarımı sunuyorum.

57 nci hükümetin bütün bakanları ve kendilerinden Allah razı olsun diyorum.

BAŞKAN- Böylece, soru sorma işleminin sonuna geldik.

OKTAY VURAL (İzmir)- Sayın muhalefet terk ederken 2 dakika süre geçti.

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- 2 dakika daha...

BAŞKAN- Efendim, sistem benim emrimde değil. Sistem, kendi başına özgün bir ortamda çalışıyor. Ben, müdahale etme şansına da sahip değilim.

MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkan, Sayın Güven konuşurken 3 dakika gitti.

OKTAY VURAL (İzmir)- 3 dakika daha ilave edin sorular için.

MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul)- Sayın Güven'in hakkı var; daha 3,5 dakika var.

BAŞKAN- Efendim, Sayın Güven konuşabilir.

ASLAN POLAT (Erzurum)- Yüreğiniz yetiyorsa niye sordurmadınız? Sorsaydık da sayın bakanlar cevap verseydi. (MHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN- Sayın Bakan, buyurun efendim. (MHP sıralarından "yazılı cevap verin" sesleri)

İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Sayın Bakanlar, yazılı cevap verin...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)- Sayın Başkan, zamanın gecikmesi dolayısıyla yazılı cevap vereceğiz bu konulara. Arkadaşlarımın sorularının hepsi, hakikaten isabetli sorular. Sadece Sayın Ongun'un sorusuna cevap veriyorum : Kuşadası, Didim, Söke, Hizan, Mutki hastaneleri bu yıl açılacak; Adilcevaz zaten açılmıştı.

Teşekkür ediyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Bakan, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, soruların büyük kısmına yazılı olarak cevap vereceğim; ama, müsaade ederseniz, iki soru hakkında, burada, cevap arz etmek istiyorum.

Bunlardan bir tanesi, konuşmalar sırasında, Fazilet Partisi sözcüsü arkadaşımız, deprem bölgesi kalıcı konutlarının altyapısıyla ilgili ihale yüzdeleri hakkında bir soru sormuştu.

Değerli arkadaşlar, bizim, bölgede yapmış olduğumuz kalıcı konutlarla ilgili ihaleler, şu anda, ortalama, yüzde 25'ler düzeyinde seyretmektedir; bu, normal bir yüzdedir. Şahsen, bir Bakan olarak, ben, bundan fazlasını hiç arzu etmemekteyim, olmasını da istememekteyim; çünkü, şu anda, biz, Bakanlık olarak bir tasfiye kararnamesi hazırlığı içerisindeyiz. Türkiye'nin genelinde, binlerce iş, böyle yüzde 40'lık, 50'lik kırımlardan dolayı tamamlanamamış; mezbelelik haline döndürülmüş ve ülke kaynakları da heba edilmiştir. En ucuz iş, zamanında yapılan iştir.

Konuya dikkatinizi çekmek için söylüyorum; özellikle, prefabrike konutların altyapısıyla ilgili, dönem içerisinde, biz, zamana karşı bir yarış yaptık; bunu, ancak, yaşayan insan bilir. Gece yarılarına, sabahlara kadar, bu işi süresinde bitirebilmek için, müthiş bir mücadele verdik; o mücadele içerisinde yapılmış olan ihaleler, sözleşmedeki rakamlar içerisinde tamamlanamadı; çünkü, yeni işler ilave oldu, yeni yeni alanlar meydana çıktı; bu, zamana karşı yarıştı; ya yeniden ihale edip yapacaksınız ya da sözleşmeyi genişleterek, o işin içerisinde yapacaksınız; biz ikincisini tercih ettik; çünkü, hem zamandan tasarruf ettik hem de bu sözleşmeler, benim bilgim, kontrolüm, takibim altında yapılmıştır; doğru olan da yapılmıştır. "30 Kasım" diye nitelendirdiğimiz o hadisenin arkasında, böyle, işi takip etmenin ve kontrol etmenin büyük katkısı olduğunu düşünüyorum.

Bir de -Fazilet Partili arkadaşlar salonu terk ettiler- biz, Bakanlık olarak, bütün büyükşehir belediyelerinin altyapılarla ilgili, bugüne kadar yaptığı ihalelerin tümünü çıkardık, hepsi bizim elimizde var; gerekirse, Meclise de dağıtacağım.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ankara Büyükşehir Belediyesinde, yüzde 9'la-10'la altyapı ihaleleri yapılmış; bence, bu normal, yapılabilir de. Bunun yüzdesinin ne olduğunu takdir etme yetkisi sizin elinizde değil; çünkü, ortalama değerle yapılıyor özellikle bizim Bakanlığımızda olan ihaleler. Ben, Bakan olarak, bu fazla kırımlardan müşteki bir Bakanım. Dolayısıyla, anahtar teslimi ihale metodunu da, özellikle bunun için getiriyoruz. Bu işi maceradan kurtarmak, bitirilemeyen işlerle ülke kaynaklarını heba etmekten çıkarmak için, getirdiğimiz ihale sisteminin bir temel çıkış noktası da budur. Bunu da, özellikle bilgilerinize sunuyorum.

Sayın Fazilet Partili arkadaşlar, Osmaniye'de deprem olduğunu unuttular. Hafızalarınızı yoklayın; 12 Mayıs 2000'de Osmaniye'de deprem oldu; televizyonlarımız, üç gün, dört gün boyunca, oradaki depremi Türkiye'ye yayınladılar.

Arkadaşlar "Sakarya Belediyesi hangi partiye ait" diye soruyorlar; Sakarya Belediyesi Fazilet Partili. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Gölcük Fazilet Partili belediye, Düzce Fazilet Partili belediye. Bu arada, bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar; bu 3 belediye başkanı da, bana, fahrî hemşerilik beratı verdiler. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla -insanlar kadirşinas, yapılanları biliyorlar- biz, bu işleri yaparken, bunların hangi partili olduğuna bakmıyoruz, bakmayız da zaten. Faydası da yok; bu işi böyle yapanlar, bundan bir fayda da elde etmemişler. Biz, bunlarla meşgul değiliz; iş yapmayla meşgulüz. İşimizi, en iyi şekilde, en doğru bir şekilde yapmaya gayret ediyoruz.

Körfez geçiş ihalesini yeniledik; doğrudur; çünkü, 1996 yılında yapılmış olan bu ihalede, ihaleyi kazanan firma, gelip mukaveleyi imzalamadı. Sonra, şartlar değişti; Tahkim Yasası çıktı; bölgede deprem riski gündeme geldi. Biz, bunları dikkate alarak, ihalenin şartlarını değiştirmeden, ihaleye katılmış olan firmalara, 30 Kasıma kadar yeniden teklif vermeleri çağrısında bulunduk. İşi şeffaf yaptık, basın ve medyanın önünde yaptık; onların katılımını sağladık ve 27 yıl olan süre, doğrudur, tüp geçitte 15 yıl 10 ay'a, diğerinde de 16 yıl 6 aya indi. Yıllık hasılat rakamları. 500 milyon dolardır. 12 yıl kabul etsek, Türkiye'nin bu işten kazancı 6 milyar dolar mertebesinde olacaktır. İhale daha sonuçlanmamıştır, Karayolları Genel Müdürlüğü, ihaleyi teknik, idarî yönden incelemeye devam etmektedir ve ihale sonuçlarını da yine basın ve medyanın önünde, şeffaf biçimde, hiçbir soru işaretini akla getirmeden herkesle paylaşarak kamuoyuna -sonuçlandırıldığı takdirde- açıklayacağız. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bir de Çankırı ile ilgili söylenenlere cevap vermek istiyorum: Bizim üzerinde çok çalıştığımız konulardan biri de Çankırı depremi ve sonuçlarıdır. Bölgede hak sahipliği işlemleri seri bir şekilde tamamlanmış ve Bakanlığımız tarafından bölgedeki bütün yıkıntılar 35 gün gibi kısa bir sürede kaldırılmıştır. Genelde zararın meydana geldiği bölgeler köy alanlarıdır, daha ziyade kerpiç evlerdir. Bu insanlar toprağa bağlı insanlardır, yerlerini terk etmeyi düşünmemektedirler. Bu insanların bizden ricaları "bize para verin, evimizi biz yapalım" olmuştur ve biz 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak, vatandaştan gelen bu talebi dikkate alarak, vatandaşa 5'er milyar lira para vererek evlerini kendilerinin yapmaları imkânını sağladık. Dolayısıyla, biz parayı veriyoruz onlar yapıyorlar.  Şu ana kadar 108 aile, bizden para alarak evlerini yaptı, bitirdi. Parada hiçbir sıkıntımız yoktur. Maliye, Hazine ve Bayındırlık Bakanlığı arasında başarılı bir koordinasyon kurduk. Şu anda kasamızda para var, yeter ki, bize iş gelsin, tıkır tıkır ödeyebiliyoruz. Yani, işin önündeyiz şu anda.

Kooperatiflerle ilgili olarak yeni çıkardığımız bir kanun hükmünde kararnameyle hak sahipliği oluşturduk. Çünkü, kooperatiflere müracaat eden insanlar genellikle dargelirli vatandaşlarımızdır. Biz hükümet olarak onları düşündük, onlara hak sahipliği imkânı getirdik ve şu anda 11 trilyon lira para kasamızda, pazartesi gününden itibaren de bölgede onları dağıtmaya başlayacağız.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Soru sorma işlemi tamamlanmıştır.

HİDAYET KILIÇ (İçel) - Sorumuz var; soru sormak için daha vakit var.

MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Soru için daha 2 dakika süre var; soru sorulabilir.

BAŞKAN - Süre tamamlandı efendim.

Şimdi, sırasıyla, onuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

 

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

73 566 600 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Devlet Yapı İşleri

33 595 750 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

113

Doğal Afetlerin Zararlarını Önleme ve Giderme Hizmetleri

4 093 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

114

Teknik Araştırma ve Uygulama Hizmetleri

2 632 150 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

74 167 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

                            T O P L A M

188 055 000 000 000

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. –  Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

 - Genel Ödenek Toplamı

:

192 219 351 410 000

 

- Toplam Harcama

:

179 773 863 317 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

11 431 885 099 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

171 692 954 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

  Kanunlar Ger. Ertesi Yıla

 

 

 

  Devreden Ödenek

 

:

1 185 295 948 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

 

:

112 629 892 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

 

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

309 005 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Karayolları Planlama, Proje ve Keşif Hizmetleri

14 850 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

112

Karayolları Yatırım Hizmetleri

476 590 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

113

Bakım ve İşletme Hizmetleri

101 686 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

12 049 299 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri

117 800 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

               

 

        T O P L A M

1 031 980 299 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

(B) cetvelini okutuyorum:

 

 

B - C E T V E L İ

 

 

Gelir

 

 

Türü

A ç ı k l a m a

L i r a

2

Vergi  Dışı Normal Gelirler

173 850 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

3

      Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı

858 129 799 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

1 031 980 299 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Karayolları Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Karayolları Genel Müdürlüğü  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

533 089 040 461 000

 

- Toplam Harcama

:

514 322 353 731 000

 

- İptal edilen Ödenek

:

17 090 196 524 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

1 182 957 798 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

  Kanunlar Ger. Ertesi Yıla

 

 

 

  Devreden Ödenek

 

:

2 859 448 004 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

 

:

392 803 028 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

 

 

B  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

Ê- Bütçe tahmini

 

:

329 809 135 000 000

- Yılı tahsilatı

 

:

458 603 282 629 000

 

BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

D) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

 

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

218 560 850 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Temel Sağlık Hizmetleri ve Sosyalleştirme

439 749 950 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

113

Tedavi Hizmetleri

499 213 200 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

113 135 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri

10 001 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

1 280 660 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

 

2. – Sağlık Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Sağlık Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Sağlık Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

 

 

 

A  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

684 702 537 950 000

 

- Toplam Harcama

 

:

805 246 990 650 000

- İptal Edilen Ödenek

:

24 077 620 073 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

146 182 125 272 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

  Kanunlar Ger. Ertesi Yıla

 

 

 

  Devreden Ödenek

 

:

1 560 052 499 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

 

:

2 287 270 132 000

 

 

 

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

 

a) HUDUT VE SAHiLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

 

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

   Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

631 850 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

  Uluslararası İlişkilerden Doğan Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma

1 798 150 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

   Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

84 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

2 514 000 000 000

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

(B) cetvelini okutuyorum :

 

 

B - C E T V E L İ

 

 

Gelir

 

 

Türü

A ç ı k l a m a

L i r a

1

Vergi Gelirleri

1 500 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

2

Vergi  Dışı Normal Gelirler

814 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

3

Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı

200 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

2 514 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

Ê- Genel Ödenek Toplamı

:

8 135 054 692 000

 

- Toplam Harcama

 

:

1 685 526 705 000

- İptal edilen Ödenek

:

261 637 219 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

  Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

 

  Devreden Ödenek

 

:

6 187 890 768 000

 

 

 

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

 

 

 

 

 

 

B  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

Ê- Bütçe tahmini

 

:

1 386 000 000 000

- Yılı tahsilatı

 

:

13 059 416 071 000

 

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 2001 malî yılı bütçeleri ile 1999 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; kurumlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 10 uncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarının hesaplarını sırasıyla görüşmek için 17 Aralık 2000 Pazar günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 23.06

 

 

 

 

BİRLEŞİM 33 ÜN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.