Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 49       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

32 nci Birleşim

15 . 12 . 2000 Cuma

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre’nin (6/926) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/260)

2. - 29 Mayıs - 15 Haziran 2000 tarihleri arasında Cenevre’de yapılan 88 inci Uluslararası Çalışma Teşkilâtı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen 183 sayılı “Çalışan Kadınların Analığının Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine İlişkin Sözleşme” ile aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye Kararıyla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/719)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı:  552, 553, 554, 555)

A) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. - Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

 

1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

 

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ORMAN BAKANLIĞI

 

1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

 

2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

 

1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî  Yılı Bütçesi

 

2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak üç oturum yaptı.

Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, (6/982), (6/985) ve (6/999) esas numaralı sözlü sorularını geri  aldığına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Ankara Milletvekili Mehmet Arslan'ın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi  Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/764,  1/765,  1/740,  3/642 , 1/741,  3/643)  (S.Sayısı: 552,  553,  554,  555) görüşmelerine devam olunarak;

Dış Ticaret Müsteşarlığı,

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı,

Tapu  ve Kadastro Genel Müdürlüğü,

Danıştay Başkanlığı,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

Çevre Bakanlığı,

2001 Malî Yılı  Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı  Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 15 Aralık 2000 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 22.50'de son verildi.

Mehmet Vecdi Gönül

Başkanvekili

 

 

Levent Mıstıkoğlu

Cahit Savaş Yazıcı

 

Hatay 

İstanbul

 

Kâtip Üye 

Kâtip Üye

II. – GELEN KÂĞITLAR

                                                       15.12.2000 CUMA          No. : 49

Tasarılar

1. - Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı (1/790) (Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.12.2000)

2.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı (1/791) (Adalet ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili  Orhan Şen'in, Bursa  Merinos Yünlü Sanayi İşletmesinin kapatılacağı iddialarına  ilişkin  Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3201) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

2. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'de serbest ticaret bölgesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/3202) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

3. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale Üniversitesinde okuyan öğrencilerin yurt  sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3203) (Başkanlığa geliş ta-rihi : 14.12.2000)

4. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Kırıkkale-Kayseri otoyoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3204) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

5. - Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin, basına yansıyan son açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3205) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

6. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Türkiye-Suriye sınırına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3206) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

7. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Milletvekillerinin ve üst düzey bürokratların sabıka kayıtlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru  önergesi (7/3207) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

8. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Tokat İlindeki  belediyelere yapılan yardımlara ve Turhal Şeker Fabrikasının çevreye etkilerine ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/3208) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

9. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun,  Bakanlığın Tokat İlindeki projelerine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/3209) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

10. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, mühendis ve teknikerlerin ek gösterge ve özel hizmet tazminatlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3210) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

11. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'deki hastanelerin tıbbi cihaz sorununa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3211) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

12. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,  Kırıkkale İlinin imam ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanı ve  Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/3212) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

13. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'deki hava kirliliğine ve Yeşil Vadi projesine ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/3213) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

14. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Kırıkkale arasında hızlı tren ve Kırıkkale havaalanı projesiyle ilgili çalışma olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3214) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

15 Aralık 2000 Cuma

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşimini açıyorum.

2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Değerli milletvekilleri, çalışma süremizin uzun oluşu nedeniyle, Kâtip Üyemizin, sunuşları oturarak yapması hususunu değerli oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair önerge vardır; okutuyorum :

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre’nin (6/926) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/260)

                                      15.12.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 412 nci sırasında yer alan (6/926) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla, arz ederim.

                                      Hakkı Töre

                                           Hakkâri

BAŞKAN - Soru önergesi geri verilmiştir.

Şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Yedinci tur görüşmelere başlıyoruz.

Yedinci turda, Millî Savunma Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, bütçe ve kesinhesaplarıyla, Telsiz Genel Müdürlüğü kesinhesabı yer almaktadır.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı:  552, 553, 554, 555) (1)

A) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. - Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak içlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan sayın milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.

Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır; cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bittiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunuyorum.

7 nci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum :

Grupları adına; Milliyetçi Hareket Partisi adına, Mehmet Kaya, Vedat Çınaroğlu, Mustafa  Enöz, Mustafa Zorlu; Demokratik Sol Parti Grubu adına, İsmail Aydınlı, Mustafa Kemal Tuğmaner, Fadlı Ağaoğlu, Mehmet Çümen; Anavatan Partisi Grubu adına, Rifat Serdaroğlu, Ekrem Pakdemirli; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Mehmet Sait Değer, İlyas Yılmazyıldız; Fazilet Partisi Grubu adına, Mukadder Başeğmez, Zeki Ergezen, Zeki Çelik. Şahısları adına: Lehinde, Birol Büyüköztürk; aleyhinde, Ahmet Sünnetçioğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına önce Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Kaya; buyurun. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim, açıyorum mikrofonunuzu; süreniz malumunuz.

MHP GRUBU ADINA MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2001 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmamı yapmak üzere huzurlarınızda söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Önce, içinde bulunduğumuz ramazan ayının, yaklaşmakta olduğumuz ramazan bayramının ve 2001 yılının, Türk Milletine, İslam alemine ve tüm insanlığa hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yine, geçtiğimiz günlerde yaşanan üzücü olaylarda şehit olan iki polisimizin ailesine ve emniyet teşkilatımıza başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ordusu, yeryüzünde mazisi ve tarihi, insanlık tarihiyle başlayan, her zaman zaferle birlikte medeniyet nurları taşıyan, eşi ve bir benzeri olmayan bir ordudur. Aziz Türk Milleti, bağrından ve öz evlatlarından çıkardığı ve oluşturduğu yüce Türk Ordusuyla, tarihte birçoğu dünya imparatorlukları olan, yüzlerce Türk devleti kurmuştur. Türk Ordusunun temeli, milattan önce 2009'da Büyük Hun İmparatoru Mete Han tarafından atılmıştır. İlk Türk Ordusu olan Mete Han'ın ordusu, 12 000 atlıdan ve 24 komutanlıktan oluşan bir ordu olarak kurulmuştur. 2209 yılından bu yana Türk Ordusu, tarihte yüzlerce Türk devleti kurarak Türk Milletinin ve dünyanın da hizmetinde olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esas gücünü Türk Milletinden ve mazisinden alan şanlı Türk ordusu, en son olarak da, vatanın doğulusundan, batılısından, güneydoğulusundan, kuzeylisinden, güneylisinden oluşan tüm vatan evlatlarıyla, Büyük Atatürk'ün önderliğinde, Çanakkale zaferinden sonra el ele vererek, Türk Kurtuluş Savaşını kazanarak, Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur.

Türk Ordusu, tarihin her safhasında, âdeta, Türk Milletiyle özdeşleşmiş, Türk Ordusu denince Türk Milleti, Türk Milleti denince Türk Ordusu akla gelmiştir. Bu ordu-millet kavramı, Mustafa Kemal Atatürk tarafından "Türk Ordusu, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir" diye kısa ve veciz açıklamalarıyla tarif edilmiştir. Haklı olarak da, bu şanlı ordunun adına, erinden mareşaline kadar, tek bir isim olan "Mehmetçik" ismi verilmiştir.

Türk Ordusu, Türk Milletini tarih boyunca, iç ve dış tehditlere karşı koruma ve kollama görevini başarıyla sürdürmüş, Türk Milletinin de birlik ve beraberlik simgesi olmuştur. Her zaman olduğu gibi, Türk Ordusu, Kara, Deniz, Hava, Jandarma Kuvvetleri ve Gülhane Askerî Tıp Akademisi gibi kurumlarıyla, Atatürk ve cumhuriyet ilkelerine bağlı, siyaset dışı kalmaya özenli yönetim anlayışı ve çağdaş bilim ve teknolojiye açık eğitim sistemiyle, tarihte olduğu gibi, günümüzde de dünyanın en güçlü ordularından biri durumundadır. Türkiye'nin, dünya coğrafyasındaki stratejik konumu da bunu gerektirmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türk Ordusu, tüm kuvvetleriyle beraberce, Yüce Atatürk'ün "yurtta barış, dünyada  barış" ilkesi doğrultusunda, öncelikle vatanın, vatan topraklarının ve cumhuriyet rejiminin korunmasını düşünmekte ve tüm ülkenin ve ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı göstermektedir. Bugün de, Türk Ordusu, Kıbrıs'ta, Bosna-Hersek'te, Somali'de, Arnavutluk'ta, Kosova'da, dünya barışının korunmasında en önemli görevleri başarıyla gerçekleştirmekte ve bütün insanlığın takdir ve hayranlığını kazanarak, bir dünya ordusu olduğunu göstermektedir.

Dün olduğu gibi, bugün de, Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin bağımsızlığının, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünün, millî birlik ve beraberliğimizin güvencesidir. Türk Ordusu, dünyanın, en disiplinli, en fedakâr ve en kahraman ordusudur. Kahramanlık, vatanseverlik ve fedakârlık, günümüzde tek isim olan "Mehmetçik" ismiyle de simgeleşmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlattığımız Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütçesini, bugün, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi olarak Genel Kurulda görüşmekteyiz. Elde edilen bilgi ve programlara göre, Millî Savunma Bakanlığının 2001 yılı bütçesi, 5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar Türk Lirası olarak hazırlanmış bulunmaktadır. Bu bütçeyi, 1999'u, 2000 yılına göre kıyasladığımız zaman, 2000 yılı bütçesinde, 1999'a göre yüzde 65 artış yapılmışken, 2001 yılında bu artış yüzde 23,9'a düşmüştür. 5 katrilyonluk bütçeninse, yüzde 31,29'u personel giderlerine, yüzde 68,27'si carî giderlere, binde 8'i yatırımlara, binde 36'sı da transfer harcamalarına ayrılmıştır.

Türkiye'nin, gayri safî millî hâsılası bakımından savunma harcamaları, NATO içinde dokuzuncu sırada, fert başına savunma harcamaları sırasındaysa sonuncu sıradadır. Buradan da anlaşılıyor ki, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin, günümüz şartlarına göre, yetersiz olduğunu söyleyebiliriz.

Değerli milletvekilleri, bildiğimiz gibi, Türkiye, bir NATO ülkesidir. Buna bağlı olarak, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin transfer harcamaları 18 trilyon 275 milyardır. Bu miktar, NATO ve uluslararası çeşitli kuruluşların üye aidatlarına, buradan Türk cumhuriyetlerine, dost ve müttefik ülkelerin ülkemizdeki subaylarına, assubaylarına ve diğer personel eğitim masraflarına harcanmaktadır; bu durum da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin amacına yönelik bir durumdur.

Millî Savunma bütçesinde diğer önemli bir durum da, Savunma Sanayi Destekleme Fonunun değerlendirilmesidir. Savunma Sanayi Destekleme Fonu, Millî Piyangodan, sayısal lotodan, spor müsabakalarından, at yarışlarından, alkollü içeceklerden, sigara satışlarından ayrılan paylardan oluşmakta olup, Millî Savunma Bakanlığının genel uygulamaları içinde değerlendirilmektedir.

Millî Savunma Bakanlığının malî ve sanayi çalışmalarında yer alan diğer bir boyut da savunma sanayii çalışmalarıdır. Bunların başında gelen kuruluşlar da, ASELSAN ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumudur. Bu her iki kuruluşun da, bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerinin alet edevat, silah ve mühimmat ihtiyaçlarının temininde büyük boşlukları doldurmaları, hepimizin övünçle ve gururla şahit olduğumuz bir olgudur. Ancak, adı geçen bu iki kuruluşun bilimde, ilimde, teknolojide, üretimde, ihracatta daha da ileriye gitmeleri, hepimizin takdirle karşılayacağı bir olgudur.

Değerli milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığı alımlarının tamamı, Devlet İhale Kanununa, Sayıştaya ve Muhasebei Umumiye Kanununun esaslarına göre yapılmakta, denetimi ise, özel bir denetim organıyla denetlenmektedir.

BAŞKAN - Sayın Kaya, müsaade eder misiniz efendim, bir açıklama yapmak istiyorum:

Değerli arkadaşlarım, uygulamada, gruplarımıza verilen süre 30 dakikadır. Gruplarımız, bu süreyi, uygun gördükleri arkadaşlarına bölmüşler. Ben, süreyi 30 dakika olarak çalıştıracağım, süreyi kullanma konusu tamamen hatip arkadaşımızın takdirindedir; ama, şunu bilmesini arzu edi-yorum ki, sonunda grubun kullanacağı nihai süre 30 dakikayla, kesin 30 dakikayla sınırlıdır. Hatip arkadaşımıza, sadece, süresinin bitmiş olduğu hususunu hatırlatacağım.

Süreniz bitti, dilediğiniz kadar konuşabilirsiniz.

Buyurun efendim.

MEHMET KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye, maliyesiyle, Parlamentosuyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine elinden geldiği ölçüde gerekli her türlü desteği yapmaktadır. Türkiye, bazı çevre ve kişilerin dediği gibi, gücünün üstünde harcamalar yapan ve büyük kaynaklar israf eden bir ülke değildir. Türkiye Cumhuriyetinin, bulunduğu coğrafya itibariyle güçlü bir silahlı kuvvetlerine her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Bu bağlamda, 2001 yılı bütçesi, önceki yıllara göre imkânları kısılmış bir bütçedir. İleriki yıllarda daha iyi bir Millî Savunma Bakanlığı bütçesine ihtiyaç duyulacağını düşünmekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, tüm aziz şehitlerimizi ve cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla anıyor, cumhuriyetimizi kurup ve kollayan Türk Silahlı Kuvvetlerine 21 inci Yüzyıl ve yeni binyılda üstün başarılar diliyorum. Millî Savunma Bakanlığımızın 2001 yılı bütçesinin Türk Silahlı Kuvvetlerine ve ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Aziz Türk Milletini ve onun Yüce Meclisini saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, ikinci söz, Samsun Milletvekili Sayın Vedat Çınaroğlu'na aittir.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Sayın Başkan, süre konusunda bir sıkıntı var...

BAŞKAN- Ben onu dikkate alacağım.

Bir kere daha ifade ediyorum, süreyi 30 dakika olarak açacağım ve sözü uzatmayacağım. Bunu, gruplarımız takdir edecekler, konuşan hatip arkadaşlarımız değerlendirecekler.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA VEDAT ÇINAROĞLU (Samsun)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Savunma Bakanlığının bütçesi üzerinde yapılan konuşmaların, ifade edilen görüşlerin ortak paydalarından birini, Türkiye'nin jeostratejik ve jeopolitik konumundan hareketle, millî savunmanın önemi oluşturmaktadır. İktidarı muhalefetiyle kabul edilen bu gerçek, dolayısıyla, Türk Milletinin de ortak görüşünü ifade etmektedir. Bunun içindir ki, milletimiz, şanlı tarihinin her döneminde, savunma gücünü oluşturan kurumlarına; yani, ordusuna sadakat duymuş, ordusu da bu sadakat ve güvene layık olmuştur.Türk Ordusunun yapısı ve disiplininin bozulduğu tarihî dönemlerde, Türk Milleti de bölünme ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu tarihî gerçek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her dönemde hiyerarşisinin korunması, modernizasyonun sağlanması, millî yapısının muhafazası hususlarının da ortak payda olmasını gerektirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin jeostratejik konumunun önemi üzerinde ortak bir görüş var olduğuna göre, bütçe görüşmelerinden faydalanarak, oluşturulması gereken konsept hakkındaki düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum:

20 nci Yüzyılın ikinci yarısından sonra meydana gelen iki kutuplu dünya, savunma alanında da, NATO ve Varşova olarak şekillenmiştir. 20 nci Yüzyılın sonlarına doğru dağılan Varşova Paktı, zahiri olarak, tek kutuplu bir dünya ve savunma görüntüsü vermişse de, gerçeğin böyle olmadığı ve olmayacağı anlaşılmaktadır. 21 inci Yüzyıla girilirken gelişmeye başlayan NAFTA, Avrupa Birliği, Birleşik Devletler Topluluğu, Arap ve Asya Pasifik Birliği gibi bölgesel entegrasyonların, bu yüzyılda da gelişmesine devam ederek, savunma alanında da işbirliğine gideceklerine şüphe yoktur.

İşte, böylesi çok kutuplu bir dünya düzeninde Türkiye, bir yandan NATO içindeki konumu üzerinde alternatif duruşlar planlarken, bir yandan da Avrupa Birliği savunma sistemi içindeki ko-numuna haklı bir etkinlik kazandırmaya çalışmaktadır. Avrupa Birliğine tam üye bir Türkiye'nin, NATO içinde veya dışındaki Avrupa savunma sisteminde, NATO'daki gibi, karar mekanizması dahil güçlü ve etkin bir savunma aktörü olma zorunluluğu vardır. Böyle bir yapısal düzenlemenin dışındaki gelişmelerin, bölgemizdeki barışa vereceği zararların yanında, Türkiye'yi mahkûm ülke statüsüne götüreceği unutulmamalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, uzun yıllardır, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya'da bulunan ve bugün 6'sı bağımsız cumhuriyet haline gelmiş, tarihimiz, kültürümüz bir, kardeş ve akraba Türk topluluklarıyla yakınlaşmamız gereğini savuna gelmişizdir. Türk milliyetçilerinin bu yaklaşımı, Mustafa Kemal Atatürk'ün de, 1933 yılında yaptığı bir konuşmasındaki tespitidir. Şayet, Türkiye bölgesel bir organizasyonun sade bir aktörü değil de, lideri, belirleyicisi, zühre yıldızı olacaksa, ki olmalıdır, o takdirde stratejimizin sıklet merkezini çok kutuplu bir dünya düzeninde Türk kutbuna yönlendirmemiz mecburiyeti vardır.

Avrasya coğrafyasının siyasî, iktisadî ve sosyokültürel dinamikleri, Türk Dünyası entegrasyonuna ve bu entegrasyon içinde Türk savunma sisteminin oluşturulmasına son derece müsaittir. Bu açıdan sevindirici olan husus, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bu sistemin altyapısını oluşturacak ortak askerî eğitim yönünü 1990'lı yılların başından itibaren uygulamaya koymuş olmasıdır. Öngörülen veya öngörülecek bu savunma stratejisinin etkinliğini ise, bilgi ve teknolojideki gelişmelerinin belirleyici ve pazarlayıcısı bir Türkiye'nin sağlayacağı unutulmamalıdır. Muharebe araçlarının, geçmiş yıllara oranla, millî sanayide giderek artan bir oranda üretilmesi ve ihracı sevindiricidir; ancak, yeterli değildir. Silah sistemleri ile elektronik harp sanayiimizin dışa bağımlılıktan kurtulması millî hedefimiz olmalıdır.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın muharebe unsurlarının, hareket kabiliyeti ve ateş gücü yüksek, süratli karar verip uygulayabilen, teknolojik donanımlı birlikler olması gereği açıktır. Ayrıca, mevcut konjonktürde Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunma görevini, bugünkü sayısal mevcudundan daha az mevcutla yapabilmesi mümkün görülmemektedir.

BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu, Grubunuza ait sürenin yarısı -15 dakikası- tamamlanmıştır efendim.

Buyurun.

VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Son zamanlarda ileri sürülen küçülme görüşlerinin, muharebe gücünün azaltılması olarak anlaşılması gerekmemektedir.

Biz, Silahlı Kuvvetlerimizin barışta caydırıcı, savaşta ise vurucu ve netice alıcı bir güç oluşturmasını hedeflemeliyiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin güçlü ve caydırıcı gücünü temin etmek amacıyla, silah ve teçhizat ithalatı ve yerli üretim arasında, orta ve uzun vadeli stratejik planlama yöntemiyle koordinasyon sağlanarak, yerli silah sanayiinin daha hızlı gelişmesi ve özel sektörün de silah ve teçhizat üretimine yatırım yapması için gerekli destek ve teşvik sağlanmalıdır.

Türkiye gibi, hızlı kalkınmak, ekonomik, siyasî, sosyal ve askerî alanlarda küresel bir güç olarak, dünya milletler topluluğu içinde etkin yer almak hedefi olan bir ülkenin, sorunları için alternatif çözümler üretmek mecburiyeti vardır. Bu amaçla, üst düzeyde ve konusunda uzman kişilerden oluşan Stratejik Araştırmalar Kurumu kurulmasının zaruret olduğu inancındayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Savunma Sanayi Müsteşarlığının finans kaynağını oluşturan Savunma Sanayi Destekleme Fonundan, özellikle silah projelerinin finansmanı yapılmaktadır; ancak, fona verilen destek yıllar itibariyle azalma göstermiştir. Fona olan destek sürdürülmeli ve millî silah sanayiimize katkısı sağlanmalıdır.

Makine Kimya Endüstrisinin, ilgili kuruluş olarak Millî Savunma Bakanlığına devrinin, savunma sanayimizin bürokrasi işleyişine rahatlık kazandıracağı inancındayım.

TAİ, ASELSAN gibi kuruluşlar güçlenmeli ve hatta yeni kuruluşlarla rekabet ortamına sevk edilmelidirler. POAŞ bünyesinde bulunan ANT'ın, Millî Savunma Bakanlığı bünyesine NATO-POL olarak katılması hakkındaki kanun tasarısı, kısa bir süre sonra Genel Kurula gelecektir. Bu teşkilat da, özellikle, savaş hali durumları için çok önemlidir. Teknolojik yenilenmesi yapılmalı, 900 kilometre civarındaki boru hatları özenle korunmaya devam edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığına 2001 yılı için ekonomik imkânlar içinde tahsis edilen 5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar Türk liralık bütçenin, jeostratejik ko-numumuz düşünüldüğünde yetersiz olduğu açıktır. 57 nci cumhuriyet hükümetinin ekonomik istikrar programının hedefine ulaşmasıyla, bu payın artacağını ümit ediyorum; çünkü, Türk Ordusu, dünyanın en modern, en güçlü ordularından biri olma özelliğini geliştirerek devam ettirmelidir.

Bir ordunun aslî unsurunu insan oluşturduğuna göre, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin sosyal açıdan rahat olması, moral motivasyonunu artıracak ve bu unsur, doğrudan Silahlı Kuvvetlerimizin gücüne olumlu katkı sağlayacaktır...

BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu, Grubunuza mensup sizden sonraki diğer 2 üyenin üç dakikasını da şu anda kullanmış bulunuyorsunuz...

VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Dilediğiniz kadar konuşun!

VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Bu vesileyle, cismen ayrı olsam da, gönlümün bir olduğu eski meslektaşlarımı, her hal ve şarttaki kutsal ve üstün görev anlayışından dolayı yürekten kutluyor, ebediyete intikal eden binlerce üsteğmen İzzettin Polat'a, jandarma çavuş Bersan Doğantekin'e, er Şaban Özer'e ve bütün şehitlerimize Cenabı Allah'tan rahmet, gazilerimize sağlık ve mutluluk niyaz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığının 2001 yılı bütçesinin milletimize, bakanlığımıza ve Türk Silahlı Kuvvetlerine hayırlı olmasını temenni eder, Yüce Heyetinizi, Partim ve şahsım adına tekrar saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çınaroğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz; buyurun.

Sayın Enöz, Grubunuzun, sadece 11 dakikası var; lütfen konuşmanızı ona göre ayırlayın.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesiyle ilgili olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Ulaşım ve haberleşme, insan hayatının vazgeçemeyeceği zorunlu bir ihtiyacıdır. İnsanlar, sosyal ilişkileri yanında, mallarını ve hizmetlerini talep edilen yerlere ulaştırmak için en uygun yollar ve vasıtaları aramaktadırlar. Kaynakların etkin ve verimli şekilde kullanılması, ülkenin bölgeler arasındaki gelişmişlik farkının en aza indirilerek ekonomik bütünleşmenin sağlanması; bütünlüğün korunması için, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin en iyi şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir. Ulaştırma sektörü, ülkelerin, ithalat, ihracat, sanayi, tarım gibi diğer sektörlerinin de altyapısını oluşturmaktadır; çünkü, mal ve hizmetlerin ilgili yerlere zamanında iletilmesi, bu sistem sayesinde yerine getirilmektedir.

Ulaştırma Bakanlığımız, tahsis edilen sınırlı bütçe imkânlarıyla ulaştırma ve haberleşme hizmetlerini en iyi şekilde verme gayreti içerisindedir; ancak, hizmet bakanlıklarımızdan olan Ulaştırma Bakanlığına 2001 yılı için genel bütçeden ayrılan payın yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Ulaştırma alt sektörlerinin geleceğinin daha sağlıklı planlanabilmesi için kurulması düşünülen ulaştırma ana planı çalışmasının hızlandırılmasının gerektiğine inanmaktayız. Ayrıca, Bakanlıkça titiz araştırmalar sonucu hazırlanan karayolu taşıma kanunu taslağının, bir an önce yasalaşarak hayata geçirilmesini bekliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, ülkemizde, yük ve yolcu taşımalarında karayolu birinci sırada yer almaktadır. Karayoluna dayalı olarak yürütülen yanlış ve çarpık ulaşım politikaları nedeniyle, her yıl, binlerce insanımız ölmekte, yine binlerce insanımız yaralanmaktadır. Buna bağlı olarak, miktarı katrilyonlarla ifade edebileceğimiz hasarlar meydana gelmektedir. Yük ve yolcu nakliyatında, karayoluna göre çok daha güvenli ve ucuz olan demiryoluna ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bu sayede, nakliyat daha ucuz ve güvenli bir şekilde yapılmış olacaktır. Ülkemizde bulunan mevcut demiryolu hatlarının geometrik ve fiziksel standartları düşük olup, hat kapasiteleri sınırlıdır. Bu hatlar üzerinden çağdaş bir demiryolu işletmeciliği yapmak da mümkün değildir. Yapılması planlanan yeni demiryolu ağlarının, bir an önce hayata geçirilmesini bekliyoruz.

Ülkemizin ekonomisine sağlayacağı katkılarının yanı sıra, siyasî özellikleri de bulunan 92,5 kilometrelik kısmı ülkemiz, 35 kilometrelik kısmı ise Gürcistan sınırları içerisinde kalan toplam 127,5 kilometre uzunluğundaki, Türkiye'yi Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya oradan da Çin'e bağlayacak olan Türkiye-Gürcistan demiryolu bağlantı projesinin, mutlaka, gerçekleşmesini istiyoruz. Yine, Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine demiryoluyla bağlayacak olan demiryolu boğaz tüp geçişi projesini desteklediğimizi ve bu projenin de başarıyla hayata geçirileceğine inanmaktayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen, denizlerimizden gerektiği şekilde faydalandığımız söylenemez. Bunun için, limanlarımızın geliştirilmesi, deniz yollarının canlanması, limanlarla demiryolları bağının artırılması şarttır. İç bölgelerimizin, en kısa yollarla limanlara bağlanması ve limanlarımızın altyapı imkânlarının geliştirilmesi sayesinde önemli bir aşama kaydedilecektir. 8 300 kilometre uzunluğundaki kıyı şeridimizden,  denizin bize sunduğu avantajları en iyi şekilde değerlendirmek zorundayız.

Ülkemizin etrafının denizlerle çevrili olması nedeniyle, limanlarımız, çok önem taşımaktadır. Bir taraftan, mevcut limanlarımızın kapasiteleri artırılırken, bir taraftan da yeni limanların yapılması zorunlu görülmektedir. Bugün için, ülkemizde, iç ve dışticarette hizmet veren 21 adet kamu limanı bulunmaktadır. Bunların yıllık kapasitesi 50 milyon ton civarındadır. Bu kapasite, özel sektör liman ve iskeleleri ile akaryakıt da dikkate alındığında, toplam kapasite, yıllık 200 milyon tona ulaşmaktadır. Mevcut bu kapasitenin yetersiz kalacağı dikkate alınarak, kapasitenin artırılması yönünde alınan kararlar için Bakanlığımıza desteğimiz tamdır.

Ülkemiz, zengin tarihî ve doğal değerleriyle, dünya turizm pazarında ve Akdeniz Bölgesinde rakipsiz bir konuma sahip bulunmaktadır. Bu önemli durum, yat turizmi açısından çok önem arz etmektedir. Gerek genel bütçe imkânları gerekse yap-işlet-devret modeliyle yapımı tasarlanan yat limanlarının bir an önce hayata geçirilmesini bekliyoruz.

Özellikle, turizm ve ihracat potansiyeli yüksek bölgelerimizdeki havaalanları yatırımlarına öncelik verilerek, mevcut havaalanlarımızın hizmet kapasitelerinin ve standartlarının yükseltilmesine yönelik çalışmaları memnuniyetle karşıladığımızı belirtmek isterim.

BAŞKAN - Sayın Enöz, sizden sonraki konuşmacıya, grubunuza ait, sadece 6 dakika kaldı. Dilediğiniz kadar konuşun.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.

Buna bağlı olarak, ülkemizin çok yönlü kalkınma projesi olan GAP kapsamında yapılması düşünülen uluslararası havaalanı yapımı planının hayata geçirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Yine, Şanlıurfa GAP uluslararası havaalanı inşaatının bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; PTT Genel Müdürlüğümüzün yeni projelerini takdirle karşıladığımızı da belirtmek isterim. Posta idaresi, bankacılık hizmetlerini verebilecek finansal servis sektörünün taleplerini karşılayabilecek bir yapıya yönelmiştir. 406 posta merkezinde otomasyon sistemi mevcuttur. Bu merkezler, post cihazları, kredi kartı okuma makineleriyle donatılmıştır. En kısa zaman dilimi içerisinde bankacılık hizmeti verilmeye başlanmalıdır. Bu çalışmaları dikkatle izliyor ve destekliyoruz.

Tüm bu duygu ve düşüncelerle, Ulaştırma Bakanlığımızın 2001 malî yılı bütçesinin yüce milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı, Isparta Milletvekili Sayın Mustafa Zorlu.

Efendim, grubunuzun 4, 44 dakika süresi var.

Buyurun.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, zatıâlinizin müdahaleleri en azından 2 dakika sürmüştür.

BAŞKAN - Dikkate alacağım efendim.

Siz buyurun.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımızın 2001 malî yılı bütçesi nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1980'li yıllarda yapılan Ulaştırma Anaplanı artık işlevini kaybetmiştir. Ulaştırma Bakanlığımızın yeni ulaşım master planı hazırlamakta olduğu ve hayata geçirmek için kararlı olduğunu, bu suretle ülkemizdeki çarpık ulaştırma politikasına son vermek için çalıştığını görmekteyiz. Karayolu, havayolu, denizyolu ulaşımının entegre edildiği dengeli bir ulaşım amaç olmalıdır.

1980'li yıllarda başlayan karayolu tercihi demiryollarını geriletmiş, zamanla denizyolu ulaşımı da giderek ihmal edilmiştir. Bugün, ulaşıma yapılan yatırımların yüzde 80'i karayoluna yapılmaktadır. Yine yolcu taşımacılığının yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Yeterli olmayan karayollarımızda bunca yolcu ve yük taşımacılığı, yollarımızı trafik canavarına teslim etmiştir. Her gün 30 - 40 vatandaşımızı trafik canavarına kurban vermekteyiz.

Son yıllarda ülkemizde demiryolu ulaşımı büyük ihmale uğramıştır. Halen 8 607 kilometre anahat, 1 901 kilometre tali hat olmak üzere toplam 10 508 kilometre demiryolu ağımız bulunmaktadır. Bu şebekenin 4 559 kilometresi cumhuriyetten önce inşa edilmiş, 1923-1940 yılları arasında, 17 yıllık dönemde 4 000 kilometre yol yapılmıştır; 1940'tan sonra ise, 1 800 kilometre yol yapılması, demiryollarımızın ihmalini göstermektedir.

Bu konularda Ulaştırma Bakanlığımızın yaptığı bazı çalışmalar hakkında bilgi vermek istiyorum. Kara taşımacılığı kanunu tasarısı, ilgili komisyondan Genel Kurula sevk edilecek olup, genelgeler arasında boğulan kara taşımacılığı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa kanunlaşacaktır.

92,5 kilometrelik kısmı ülkemiz, 35 kilometrelik kısmı ise Gürcistan sınırları içerisinde kalan, toplam 127,5 kilometre uzunluğundaki, Türkiye'yi Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya, oradan da Çin'e bağlayacak olan Kars-Tiflis Demiryolu Projesine, 2000 yılı içerisinde başlanılacak olmasından dolayı, Bakanlığımızı ve çalışanları tebrik ediyorum.

Güneydoğu Anadolu'yu Mersin, İskenderun ve Taşucu limanlarına bağlayacak olan GAP Demiryolu Projesinin dünyanın gündemine girdiğini ve önemli bir mesafe alındığını biliyoruz. Bakanlığımızdan, bu önemli proje hakkında Türk Milleti adına sevindirici haberler bekliyoruz.

Ayrıca, Adapazarı Vagon Fabrikası öncelikli olmak üzere, yabancı sermaye ortaklığına imkân verecek kanun tasarıları hakkında sevindirici haberler bekliyoruz.

21 inci Asrın mühendislik harikası olan İstanbul Boğazı tüp geçişi konusundaki tavır ve kararlılığından dolayı, Sayın Bakanı, Yüce Meclisin ve Türk Milletinin huzurunda kutluyorum; çünkü, Asya ve Avrupa kıtalarının demiryolu bağlantısını sağlamak ve İstanbul'un doğu-batı istikametindeki kentiçi trafik sorununu çözmek için göreceği işlevle 7-8 köprüye eşdeğerde bir ulaşım getiriyorsa, demiryolu tüp geçişinin ve entegresinin, bir başka modelle, bir başka birleştirmeyle -yani, köprüyle- kıyaslanmayacak ölçüde rasyonel olduğu ortaya çıkmaktadır. Saatte, tek yönde, 75 000 yolcu kapasitesiyle, çevre kirliliği, enerji tüketimi, trafik sıkışıklığı ve yoğunluğuyla, mevcut 2 köprünün yükünün azaltılmasının panzeri olarak, bu proje alkışlanmaktadır. Bu projenin birinci geçiş safha ihalesi tamamlanmış olup, muhtemelen, 2001 yılı mayıs ayında tünel kazılmaya başlanacaktır.

Yıllardan beri, ciddî riskler altında yapılan sivil havacılık çözüme kavuşmak üzeredir. Ulaştırma Bakanlığınca hazırlanan Sivil Havacılık Kurumu Kanunu Tasarısı, Bakanlar Kurulunun imzasına açılmış olup, 15 Ocağa kadar kanunlaşması beklenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Zorlu, size, 2 dakika ilave süre veriyorum; bunun 1 dakikası benim yapmış olduğum uyarılar içindir, diğer 1 dakikayı da bütün gruplar için kullanacağım. Bu konuda da, bir daha uyarı yapmayacağım ve bu uygulamayı bugünkü programın sonuna kadar da sürdüreceğim.

Buyurun efendim.

MUSTAFA ZORLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Böylece, kanun devleti olma yönünde ve kanunların hâkimiyeti esas alınmak suretiyle, Ulaştırma Bakanlığımız, yeni bir süreç başlatmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; haberleşme konusuna da kısaca değinmek istiyorum. Haberleşme deyince, akla, posta, telgraf ve telefon hizmetleri gelmektedir. PTT hizmetleri, 1840 yılında, Posta Nezaretiyle başlamış ve ülkemize büyük hizmetler vermiştir. Haberleşme hizmetlerinin ikiye ayrılarak, Posta İşletmesi ve Telekom olarak hizmet vermesi son derece olumlu olmuştur. Bu hizmetlerin aksamadan devam etmesi en büyük arzumuzdur.

Haberleşme konusunda gelişmiş ülkelerin arkasında değil, onlarla beraber yürümenin mutluluğunu, Türk Milleti olarak bizlere yaşatan Telekom ve Posta İşletmesi yöneticilerine ve cefakeş çalışanlarına, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

TÜRKSAT-2 uydusunun başka bir ülkeye satılmasına karşı çıkan Ulaştırma Bakanlığımıza, Türk Milleti adına teşekkür ediyorum; çünkü, uydu fırlatılmadan, vericilerin yüzde 96'sının kiralanması dünyada bir rekordur. Dünya Bankası tarafından hiçbir garanti istenmeden alınan kredi ve son taksiti olan 150 milyon dolarlık kısmın alınması takdire şayandır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımıza tahsis edilen sınırlı bütçe imkânlarıyla yapılan başarılı çalışmalar neticesinde, pek çok kurum geride kalmıştır. Bu yoğun temponun ve hızın kesilebilmesi için bin bir türlü engel çıkarılmış; ancak, kararlılık, azim ve işbilirlikle bunların hepsi bir bir geride bırakılarak, yol haritası, necip milletimizin menfaatları doğrultusunda çizilmektedir.

Ulaştırma Bakanlığımız bütçesinin Türk Milletine, bakanlık çalışanlarına hayırlı olmasını diliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Zorlu.

İkinci grup, Demokratik Sol Parti Grubu.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Aydınlı; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sizin grubunuzun da toplam konuşma süresi 30 dakikadır efendim.

DSP GRUBU ADINA İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 malî yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde, DSP Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Türkiye'nin coğrafî yerleşimi ve bunun gerektirdiği jeostratejik ve jeopolitik konumu, ulusal savunma politikalarımıza, Millî Savunma Bakanlığı bütçemize ve bu bütçenin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmelerine özel bir önem vermemizi gerekli kılıyor.

Özellikle son on yıldır, ülkemizi de savunmamızı da çok yakından etkileyen dünya ve bölge ölçeğinde meydana gelen baş döndürücü değişimler ve dönüşümler, Türkiye'nin önemini düne göre daha da artırmıştır.

Türkiye'nin siyasî, stratejik ve askerî önemi, hem tarihinden hem de coğrafyasından kaynaklanıyor. Bölgemizin içerisinde yer aldığı ülkeler, komşularımız, komşularımızın birbirleriyle, dünyayla ve bizimle olan ilişkileri, çelişkileri, çatışmaları, Türkiye'nin, bölgede, her bakımdan güçlü, dengeli, güvenli olmasını gerektiriyor.

Özetle, Türkiye, Atatürk'ün temelini attığı "yurtta barış, dünyada barış" politikasının bir gereği olarak, sosyal, ekonomik ve siyasal bakımlardan olduğu kadar, askerî bakımdan da her zamankinden daha güçlü olmak zorundadır.

Hepimizin bildiği gibi, Türkiye'nin, kimi komşularıyla, dünden gelen yarına da sarkacak ciddî sorunları vardır. Bunları tek tek açıklamayacağım; ancak, Türkiye'nin varlığını, birliğini sürdürebilmesi, laik, demokratik cumhuriyet rejimini geliştirerek yaşatabilmesi için, dışarıdan ve içeriden gelebilecek tehditlere ve saldırılara hazırlıklı olması, bunun için de ulusal savunmasına, silahlı kuvvetlerine gereken önemi vermesi, çağdaş savaş bilim ve sanatının, teknolojinin gerisinde kalmaması kaçınılmaz bir görevdir.

Ulusal savunma ilkelerimizin en başında, büyük önder, büyük asker, devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi gelmektedir. Bu ilkenin de bir gereği olarak, Türkiye, geçmişte, komşularıyla ve yakın ülkelerle, Avrupa ve Amerika'yla ortak savunma paktlarında, örneğin NATO içerisinde yerini almış, üzerine düşen görev ve sorumlulukları onurla yerine getirerek, hem kendi güvenliğine hem de dünya ve bölge barışına değerli katkılar yapmıştır.

Ancak, bugün gördüğümüz nedir; Avrupa Birliğini oluşturan kimi ülkeler bir yandan NATO'da kalmayı sürdürürken, bir yandan da Avrupa güvenlik ve savunma kimliğini oluşturma, Türkiye'yi ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizi de bunun dışında tutmayı öngören anlayış ve çabalar içerisine girmek istemektedirler. Genelkurmayımızın bunlardan rahatsız olduğunu görüyoruz. Bu konuda, Türkiye'nin yüksek çıkarlarının ve haklarının savunulması için gereken çabaların gösterileceğine, gereken doğru kararların alınacağına inanıyoruz.

Millî Savunma Bakanlığımızın 2001 yılı bütçesi, 5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar liradır. Bu bütçe rakamı, 2000 yılı bütçesine göre yüzde 23,9'luk bir artışı ifade ediyor. Böylece, Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî Savunma Bakanlığı bütçemiz de, hükümetimizin izlediği tasarruf politikasına uygun olarak belirlenmiştir. Millî Savunma Bakanlığı bütçemizin, yaklaşık üçte 1'i (yüzde 31,29) personel giderlerine ayrılıyor. Cari giderler ise yüzde 68,27'lik bir oranı oluşturuyor. Yatırımlara bütçenin binde 8'i, transfer harcamalarına ise binde 36'sı gidiyor. Yatırımlara daha fazla pay ayrılması dileğimizi, konuşmamızın ilk bölümünde sergilemeye çalıştığımız anlayışlar ve durumlar ışığında gerekli görüyoruz.

Türkiye'nin yakın geçmişte silahlı kuvvetlerine genel bütçeden ayırdığı payın üçte 1'ler civarında olduğu, bu payın son yıllarda azalarak yüzde 10'lara düştüğü bilinmektedir. Türkiye, NATO'ya üye 19 devlet içinde, gayri safî millî hâsılasından savunmaya ayırdığı pay sıralamasında 9 uncu sıradadır, savunma harcamalarında ise 6 ncı sıradadır ve Yunanistan'dan geridedir. Kişi başına, Türkiye, savunma harcamalarına 123, Yunanistan 680, Güney Kıbrıs Rum kesimi ise 600 dolar ayırmaktadır. Türkiye'nin 13 komşusu içinde, savunmaya yalnızca Bulgaristan ve Gürcistan kişi başına bizden daha az pay ayırmaktadır. Görülüyor ki, Türkiye, sanılanın ve iddia edilenin tersine, savunmaya bütçeden çok fazla pay ayırmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, Millî Savunma bütçemizi Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşürken, bir iki hususa daha kısaca değinmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, Genelkurmayımızın, Türkiye'nin iç ve dış güvenliğini de çok yakından ilgilendiren temel konularda, Anayasadan, kendilerini bağlayan yasa ve yönetmeliklerden ve bunlardan da önce, bu toplumun bağrından çıkan Atatürk ilke ve devrimlerine ve laik cumhuriyet rejimine yürekten bağlı bir kurum olarak, sırası geldiğinde görüşlerini açıklamalarını, dileklerini hükümete bildirmelerini normal karşılıyor ve buna karşı çıkanları doğru bulmuyoruz. Silahlı Kuvvetlerimiz ile hükümet arasında sağlıklı bir diyaloğun kurulması, rejim açısından sağlık ve güven işaretidir. Bu bağlamda, 11 Aralık günü Başbakanımız ile Genelkurmay Başkanımızın Ankara'da, Başbakanlıkta görüşmelerini eleştiren, bundan, olmayacak anlamlar çıkaranları yadırgıyorum. Tarihimizin uzak ve yakın geçmişinde, ülkemizin kurtarılması, laik cumhuriyet rejiminin kurulması konularında, kollanması konusunda tarihsel görevler üstlenmiş bir ulusal, anayasal kuruluşumuzun da görüşlerinin alınmasından ve bunun açıklanmasından daha normal ne olabilir?!

YAŞ kararlarının yargı denetimine açık olması taleplerine ve bu konudaki eleştirilere de değinmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendi içinde, kendi disiplinine uymayanları, rejim karşıtlığı yapanları barındırırsa, o, hepimizin onur duyduğu üstün disiplinini koruyabilir, üstlendiği ağır görev ve sorumlulukları yerine getirebilir, cumhuriyeti koruyup kollama ödevini yapabilir mi?! Ancak, yine de, kişisel olarak ve yılların bir hukukçusu sıfatıyla, Anayasamızın 125 inci maddesi çerçevesinde, YAŞ kararlarının yargı denetimine açılıp açılmamasının tartışılması gerektiğine de inanıyorum.

BAŞKAN - Size ait süre tamamlandı efendim.

İSMAİL AYDINLI (Devamla) - Ayrıca, 2001 yılının ve Ramazan Bayramının ulusumuza, Türkiye Halkına ve tüm insanlığa mutluluk, başarı, barış getirmesini içtenlikle diliyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığı 2001 yılı bütçesinin ulusumuza ve ulusal savunmamızı üstlenen kahraman ve özverili Türk Silahlı Kuvvetlerimiz mensuplarına hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Mardin Milletvekili Sayın Kemal Tuğmaner; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, Türkiye Cumhuriyetini ve vatanımızın savunmasını en zor koşullarda fedakârca yapmakta olan Türk Silahlı Kuvvetlerine, onun değerli komutanlarına, subay, astsubay ve kahraman Mehmetçiklerimize Partim ve şahsım adına şükranlarımı sunuyorum; Türkiye Cumhuriyeti ve vatanın bağımsızlığı ve güvenliği uğruna hayatlarını vermiş olan şehitlerimizi ve bu uğurda yaralanmış, sakat kalmış gazilerimizi şükranla anıyorum.

Bildiğiniz gibi, ülkemiz, dünyanın en buhranlı, sıcak çatışmaların sıkça yaşandığı, uluslararası dengelerin her an değişebildiği kriz merkezlerinin ortasındadır. Bu coğrafyada ulusal çıkarlarımızı korumak ve barışı tesis etmek amacıyla, caydırıcı gücü yüksek, muktedir bir silahlı kuvvetlere sahip olmak zorundayız. 

Ulusal savunmamızın güçlü olması için, güçlü bir orduya sahip olmak kaçınılmaz bir zorunluluktur. Güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmak için, eğitimli ve disiplinli ordumuzu, yüksek teknoloji ürünü silah, araç ve gereçlerle donatmamız gerekmektedir. En ağır ekonomik koşullarda bile gerekli fedakârlığı yapıp, ordumuzu zafiyete düşürmeyecek tedbirler almalıyız. 2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin bu düşünceler içinde hazırlandığı hepimizin malumudur.

Uzun yılların  çabaları neticesinde, bugün, önemli addedilebilecek bir savunma sanayimizin varlığından bahsedilebilir; ama, maalesef, hâlâ, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, silah, araç gereç ihtiyacının yüzde 80'lere varan kısmını yabancı kaynaklardan tedarik etmekteyiz. Bu oranı tersine çevirmeyi bir hükümet hedefi değil, millî hedef olarak almalı ve gerekli tedbirleri acilen uygulamalıyız.

Yüksek teknoloji ürünü silah, araç ve gereçler için, doğal olarak önemli miktarlarda kaynak ayrılmaktadır. Bu kaynakların ülke içinde kalması, ulusal ekonomiye katkıda bulunması ve istihdamı artırması için de ulusal savunma sanayimizin güçlü olması gerekir. Yüksek teknoloji, bir ülkede kendiliğinden oluşmaz. Hatta, söylenebilir ki, bir ülkede yüksek teknolojinin gelişmesinde savunma sanayileri önemli bir rol de oynamaktadır.

Silahlı kuvvetlerimizin ihtiyaçları belirlenirken, ilk olarak, bu ihtiyaçları ulusal savunma sanayiinde nasıl üretebileceğimizi araştırmalıyız. Savunma ihtiyaçlarımızı karşılamak için, üniversite, sanayi ve devlet işbirliğini geliştirmeliyiz, araştırma ve geliştirmeye dayalı ulusal tedarik programları uygulamalıyız. Unutulmamalıdır ki, eğer, kendimiz ar-ge yapmazsak ve hazır alımlara yönelirsek başka ülkelerin ar-ge faaliyetlerini desteklemiş oluruz. Yabancı firmalar, bize sattıkları ürünlerin maliyetlerine, hiç şüphesiz, ar-ge bedellerini de yansıtmaktadırlar. Bu kapsamda, bazı mevzuat düzenlemeleri de yapmalıyız. Maalesef, hâlâ, ordumuza, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunuyla, hem patates hem de silah almaktayız. Savunma tedarikleri için, esnek ve ulusal kaynaklarımızı daha iyi kullanabilecek bir sistem geliştirmeliyiz.

Savunma ihtiyaçlarımızın büyük oranda dışarıdan karşılanması, maalesef, dışa bağımlılık yaratmakta, yabancı ülkeler tarafından ambargolarla şantaj malzemesi olarak kullanılmaktadır. Tabiî ki, Türkiye Cumhuriyeti, güçlü bir devlettir ve bu tür şantajlara boyun eğmez ve gerekli ce-vabı vermeye muktedirdir; fakat, ordularımızı millî kaynaklarımızla üreteceğimiz silahlarla donatmak, bugünlerde pek konuşulmayan, fakat, Yüce Önder Atatürk'ün bize gösterdiği tam bağımsızlık hedefinin de ayrılmaz bir parçasıdır.

Değerli milletvekilleri, savunma ilkelerimizden biri, mütecaviz hareketleri engellemek için kolektif savunma paktları içerisinde yer almaktır. NATO üyesiyiz. İkili ve çok taraflı savunma işbirliği anlaşmalarımız var. Savunma ihtiyaçlarımızın önemli bir bölümünü de, bu paktlarda işbirliği içinde olduğumuz ülkelerden bedeli karşılığı almaktayız; fakat, maalesef, bugün, üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği, Türkiye Cumhuriyetini, kurmakta olduğu Avrupa savunma kimliğinin karar mekanizmalarının dışında bırakmaya çalışmaktadır. Oysa, Türkiye, Avrupa Birliğinin olası müdahale bölgelerinin ya merkezinde ya da komşusu durumundadır.

Sormak istediğim konu, bizim ulusal çıkarlarımızla söz konusu paktlarda müttefikimiz olan ülkelerin çıkarları uyuşmadığı durumlarda ne olacağıdır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında olduğu gibi, yine, ambargolarla karşı karşıya kalacağız. Bugün bile birçok ülke, bize açık veya örtülü ambargo ve kısıtlamalar uygulamaktadır. Bu cihetle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, silahlı kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu bütün ana silah, ekipman ve malzemeyi üretir hale gelmelidir.

Değerli milletvekilleri, asker, doğal olarak, şuna ihtiyacım var der ve bizler de, tabiî, askerlerimizin ihtiyaç duyduğu silah, araç gereçleri temin edip vermek durumundayız; ama, askerlerimiz, aynı zamanda, OYTEP denilen tedarik planlarını hazırlamaktadır. Askerimizin bu kadar geniş perspektifte çizdiği ihtiyaçlarını, neden, zamanında alınacak tedbirlerle, ülkemizin üniversiteleri, savunma sanayi kuruluşları, TÜBİTAK ve devletin diğer organlarıyla birlikte yürütecek ar-ge projeleriyle karşılama yoluna gitmiyoruz.

Millî Savunma Bakanlığının bütçesine baktığımızda -ki, toplam 5 katrilyon 126 trilyon 585 milyardır- bunun yüzde 31,29'u personel harcamalarından, yüzde 68,27'si cari giderlerden, binde 8'i yatırımlardan, binde 36'sı ise transfer harcamalarından oluşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, teknoloji transferiyle teknoloji üretemezsiniz. Teknoloji transferi bir tedarik yöntemidir; ama, teknolojiyi özümseyip, üretmek için araştırma-geliştirmeye önem vermek ve yapmak gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tuğmaner, size ait süre de bitmiştir efendim.

MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Gelişmiş ülkeler, ar-ge harcamaları için, gayri safî millî hâsılalarının yüzde 3'ünü ayırmaktadırlar, bizim ise, hâlâ bindelerle ifade edilen rakamlar düzeyindedir. Burada, tercih yapmak durumundayız. Hayatî önemi haiz olmayan konuları öteleyip, ar-ge'ye kaynak yaratmak durumundayız.

Ulusal kaynaklardan tedarik edemeyip, yabancı kaynaklardan tedarik etme durumda ise, yine millî sanayimizi geliştirecek tedbirler uygulamalıyız. Bilindiği gibi, yabancı kaynaklardan savunma teçhizatı alımlarında uzun yıllardır offset programları uygulanmaya çalışılmıştır. Bugüne kadar faydalı çalışmalar yapılmakla beraber, offsetten yeterince yararlanabildiğimiz söylenemez. Bu dönem, Millî Savunma Bakanlığının, savunma alanlarında offset konusuna özel önem verdiğini memnuniyetle izlemekteyiz.

Bir diğer değinmek istediğim husus da, geleneksel olarak savunma ihtiyaçlarımızı tedarik ettiğimiz ülkeler dışında alternatif ülkeler bulunmaktadır. Bu ülkelerle de işbirliği olanakları araştırmalı ve geliştirmeliyiz.

2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin vatanımıza ve milletimize hayırlı olmasını dili-yor; Yüce Heyetinize, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Fadlı Ağaoğlu; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA FADLI AĞAOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Karayolu, demiryolu, hava ulaşımı ve deniz ulaşımı, yani, ulaştırma ve hızla gelişen iletişim sektörü, eğitim, sanayi, sağlık, turizm gibi diğer tüm sektörlerdeki gelişmeleri hızlandıran bir fonksiyona sahip olduğu için ekonominin temelinde yer alarak, gelişmişliğin göstergesi durumunda bulunmaktadır.

Ülkemizin bulunduğu konum, sektörün ulusal boyutunun yanı sıra uluslararası boyutunu da önemli kılmaktadır. Ulaştırma ve iletişim sektöründeki gelişmeler ve Türkiye'nin bu gelişmelere açık bir politika izlemesi, ülkemizle diğer ülkeler arasındaki ekonomik, kültürel, siyasal ve sosyal ilişkileri de önemli ölçüde etkilemektedir.

Ülkemizin coğrafî konumu da dikkate alınarak, ulaştırma türleri arasında gereken denge mutlaka kurulmalı ve çağdaş, güvenli, ucuz taşımacılık ağı ülke çapında örülmelidir. Bu dengenin kurulamaması, karayolu taşımacılığını önplana çıkarmakta, bu da, Türkiye'de, her yıl 10 000 - 12 000 bin dolayında insanın trafik kazasında can vermesi gibi hepimizi son derece üzen ve ulusal ekonomimize de 8 ilâ 9 milyar dolar civarında kayıp yükleyen bir tabloyu ortaya koymaktadır.

Karayollarımızdaki bu yoğun ve mevcut düzenlemenin yetersiz kalması, karayolu taşıma kanununun bir an önce çıkmasını gerektirmektedir. Güvensiz olması ve ülkemiz kaynaklarına ters düşmesine rağmen, karayolu altyapısındaki gelişme diğer ulaşım türlerine ait altyapıların gelişmesinden hızlı ve tercih edilen bir politika olduğu için, karayolu taşımacılığının ezici bir ağırlığı olmuştur. Daha güvenli, çağdaş ve ucuz olması, ayrıca, ülkemiz coğrafî koşullarının da uygun olması nedeniyle demiryolu taşımacılığına ağırlık verilmesi ve mevcut demiryolu şebekesinin modernize edilmesi, dengenin kurulmasına ve karayollarındaki yükün demiryollarına kaydırılarak can kaybının ve ulusal ekonomik kaybın azalmasına neden olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Bakanlık bütçesinde yer alan 65 trilyon 140 milyar lira yatırım ödeneğinin, alt sektörler bazındaki dağılımında, 24 trilyon liranın demiryolları altyapı inşaatlarına  ayrılarak birinci sırada yer alması, Bakanlığın da bu husustaki hassasiyetini ortaya koyması açısından umut vericidir.

Ankara-İstanbul arasındaki seyahat süresini daha aza indirecek yüksek standartlı demiryolu hattının yapımına da özel bir önem verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde, denizyolu taşımacılığına ve yatırımlarına da ağırlık vermek suretiyle, ulaştırmada tercih sebebi haline getirmemiz gereklidir. Limanlarımız ve deniz ticaret filomuzda da, öncelikle, var olanların fizikî şartlarının iyileştirilmesi ve ülkemizin uluslararası standartlarda limanlara kavuşturulması son derece önem arz etmektedir. Ayrıca, demiryollarımızın limanlarımızla bağlantıları sağlanmalıdır.

Ülkemizdeki tarihî ve doğal zenginlikler; yani, turizm potansiyeli de dikkate alınarak, diğer türlere göre daha pahalı olan havayolu taşımacılığına, var olan havaalanlarının uluslararası standartlarda modernizasyonu ve yeni havaalanları yapımı doğrultusunda hız verilmesi ulaştırma türleri arasındaki dengenin sağlanması için zorunludur.

Tüm bunların yanı sıra, yat limanları ve balıkçı barınaklarıyla ilgili çalışma ve yatırımların sürdürülmesi de ülkemiz ekonomisine katkıları açısından önem arz etmektedir. Ülkemize özgü koşullar göz önünde bulundurularak, ulaştırma sektöründe stratejik hedefimizi belirlemede yardımcı olacak ulaştırma anaplanının bir an önce tamamlanmasına özen gösterilmesi gereklidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde, Ulaştırma Bakanlığının, serbest pazar ekonomisinin hâkim olduğu, global dünyadaki tüm gelişmelerden yararlanabilmek için, ulaştırma ve iletişim yatırımlarına titizlikle eğilmek gerekliliğinin bilinci içerisinde çalışmalarına devam ettireceğine inandığımızı belirterek, Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, saygıları sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ağaoğlu.

Demokratik Sol Parti Grubunun son konuşmacısı ,İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Çümen; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Ulaştırma Bakanlığımıza bağlı Telsiz Genel Müdürlüğünün 2001 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın üyeler, görüşmekte olduğumuz Ulaştırma Bakanlığı bütçesi, ekonomik alanda olduğu kadar, sosyal alanda da yaşamsal öneme sahip bir bütçedir. Ülkelerarası sınırların ortadan kalktığı, yatırımların boyutlarının genişlediği, sermaye hareketlerinin ivmesini artırdığı bir dünyada, iletişimin rolü son derece önemlidir.

Bilgi çağı olarak adlandırdığımız ve teknolojinin akıl almaz bir hızla geliştiği yeni bir bin yılın eşiğindeyiz. Günümüzde bilgiye sahip olmak kadar, bilginin hızlı, güvenilir ve doğru bir şekilde iletilmesi büyük önem taşımaktadır. Haberleşmenin ve bilgi aktarmanın hayatımızdaki önemi, yeri ve vazgeçilmezliğini düşündüğümüzde, bu çağa "iletişim çağı" dememizin pek de yanlış olmayacağı bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde haberleşmeyle ilgili ilk düzenleme, telsiz faaliyetlerini koordine etmek amacıyla, 1937 yılında, 3222 sayılı Yasayla çıkarılmıştır. 46 yıl yürürlükte kalan bu kanun, 5 Nisan 1983 tarihinde, 2813 sayılı Yasayla değiştirilmiş, bu alana ilişkin faaliyetler, Haberleşme Yüksek Kurulu ile Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde görev yapan Telsiz İşleri Genel Müdürlüğünün kapsamına alınmıştır. Ayrıca, bu düzenlemeyle, tüm elektromanyetik yayınların denetim altına alınmasına imkân verecek yasal şartların oluşturulması da sağlanmıştır.

Buna rağmen, yukarıda belirttiğimiz yasal düzenlemeler, dünyada ve ülkemizde baş döndürücü bir hızla gelişen ve büyüyen haberleşme sektöründeki gelişmeleri taşıyamaz hale gelmiştir. Yapılan düzenlemelere rağmen, sektördeki gelişmeler, hukuksal ve idarî yetersizliğin kıskacından bir türlü kurtulamamıştır.

Yine de, bir telefon hattına sahip olabilmek için yıllarca beklenildiği dönemleri hatırladığımızda, ulaştığımız bu noktaya gelmemizde emeği geçen herkese, buradan, teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.

Haberleşme teknolojisindeki hızlı gelişmeler ile sektörü, gerek sayısal gerekse hizmet itibariyle ileri ülkeler arasına taşıma bilinci, 57 nci cumhuriyet hükümetini harekete geçirmiş ve bu yönde yeni yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.

Hükümetimiz döneminde atılan ciddî adımlarla, sektöre, hem hukuksal hem idarî hem de ekonomik anlamda çeki düzen verilmiştir.

Yapılan düzenlemelerle, Telsiz Genel Müdürlüğünün faaliyetlerine son verilerek, bunun ye-rine, 4502 sayılı Kanunla, Telekomünikasyon Kurumu oluşturulmuş, ilgili Yasa, 15 Ağustos 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Telekomünikasyon Kurumunun oluşturulmasıyla, haberleşme sektörüne, adil, serbest, rekabete dayalı, teknolojik gelişmeyi hızlandıran ve tüketiciyi koruyan bir düzenleme getirilmiştir. Kamu tüzelkişiliğine, idarî ve malî özerkliğe sahip olarak düzenlenen Telekomünikasyon Kurumu, ülkemizin geleceği açısından da çok önemli görevleri yüklenmiştir. Gerçekleştirilen bu yeni düzenlemelerle neler yapılmaya çalışılmıştır, şimdi onları açıklıyorum:

Öncelikli olarak, telekomünikasyon kapsamına giren konuların planlaması yapılmıştır.

Üniversiteler ve sektördeki imalatçı kuruluşlarla işbirliği yapılarak, teknolojik gelişmelerin takip edilmesi sağlanmıştır. Telekomünikasyon alanında faaliyet gösteren firmalarımızın üretim ve hizmetlerinin ve bu sektörde yer alan firmaların uluslararası faaliyetlere katılımının desteklenmesi görevi de ilgili kuruma verilmiştir.

Haberleşme hizmetleri ve altyapısıyla ilgili işletmelerin, hizmet ve faaliyetlerinin teknik kriterlere ve standartlara göre değerlendirilmesi, izlenmesi ve bununla birlikte, teşvik edici tedbirlerin alınması gerçekleştirilmiştir.

Telekomünikasyon alanında çıkarılan yönetmeliklerle, işletmeler, kullanıcılar ve Türk telekomünikasyon sektörünü etkileyen gerçek ve tüzelkişilerin ilgili mevzuatlara uymaları; gerekli hallerde, ilgili mevzuatlarda yer alan yaptırımların uygulanmasının önü açılmıştır.

Son olarak da, işletmelerin veya telekomünikasyon sektöründe yer alan gerçek ve tüzelkişilerin, sektörle ilgili uluslararası kuruluşlara üye olmaları, ülkemizi ilgilendiren uluslararası sözleşmelere imza atmaları durumunda, bu sözleşmelerden doğacak hak ve yükümlülükler konusunda, Bakanlığa görüş bildirilmesi sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her türlü iletişim sisteminin kurulması, telekomünikasyonla ilgili altyapıların oluşturulması ve işletilmesi, bu kapsamda yer alan her türlü hizmetin sunulması da kurumun yetki ve görevleri arasında yer almaktadır. Yapılan düzenlemeler ve teknolojide gerçekleştirilen yeniliklerin amacına ulaşabilmesi, devamlılık, kurum personelinin, abonelerin ve ilgili tarafların eğitimi kadar, hukuksal normların günümüze uyarlanmasıyla mümkün olacaktır. Teknolojiye sahip olmak; fakat, onu kullanmayı bilmiyorsak, hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Bu bakımdan, Telekomünikasyon Kurumu, işletmelerle aboneler arasında oluşabilecek her türlü hak ve uyuşmazlıkların denetlenmesi görevini üstlendiği gibi, teknoloji alanındaki yeniliklerin uygulayıcısı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; telekomünikasyon alanında baş döndürücü gelişmeler yaşanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çümen, bütün gruplara tanımayı ifade etmiş olduğum 1 dakikalık eksürenizi veriyorum, Grubunuz adına.

Buyurun, 1 dakika içinde lütfen, tamamlayın.

MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - 1994'te, Türkiye'deki GSM kullanıcı sayısı 80 000 civarındayken, 2000 yılında bu sayı 8 milyonu bulmuştur; yani, sektör, altı yıl içerisinde 100 katın üzerinde bir büyümeyle en dinamik pazardan birisi haline gelmiş ve Türkiye ekonomisine ciddî katkılar sağlamıştır.

Türkiye'de her 100 kişiden 12'si cep telefonu kullanmakta ve bu oran büyük bir hızla artmaktadır. Mobil iletişim sisteminde GSM-900'lerden, wap'tan sonra veri iletişimindeki en son teknoloji olan GRPS (General Packet Radio Service) yani, radyo dalgalarıyla daha hızlı iletişim de hizmete sunulmaya başlanmıştır. GRPS'yle internet hızı çok yüksek seviyelere ulaşacak, kullanıcılara hem zaman ve hem de ekonomik alanda büyük kolaylıklar sağlayacaktır.

GSM şebekeleriyle ilgili olarak halen tartışılan konulardan birisi de sabit ücret sorunudur. Yargı kurumlarının verdiği kararlara rağmen, Telsim ve Türkcell tarafından "sabit ücret" adı altında tahsil edilen paralar tüketiciye geri dönmemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çümen.

Sayın Çümen.

MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - Konuşmamı bu vesileyle bitiriyor; sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Anavatan Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Rifat Serdaroğlu; buyurun Sayın Serdaroğlu. (ANAP sıralarından alkışlar)

Grubunuzun süresini iki kişi kullanacaksınız efendim, buyurun.

ANAP GRUBU ADINA RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesi hakkında Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

2001 malî yılı bütçesinde Savunma  Bakanlığı bütçesinin 5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar lira olarak yer aldığını görüyoruz.

Türkiye, jeostratejik ve jeopolitik konumu hassas bir ülkedir. Avrupa ile Asya arasında bir köprü olan bu topraklar, tarihin ilk çağlarından itibaren jeopolitik bir önem taşımıştır. Değişen siyasî yapılar, bu önemi azaltmamakta, sadece, sorunların adını değiştirmektedir.

Geçtiğimiz son on, onbir yıl göstermiştir ki, Varşova Paktının dağılmasıyla Türkiye rahatlamamıştır.

Balkanlarda yaşanan her iki sıcak sorun da, ancak, Türkiye'nin katılımıyla çözülebilmiştir.

Kafkaslardaki gelişmeler, Türkiye'yi yakından değil, doğrudan ilgilendirmektedir.

Ortadoğu'daki sorunlar 700 yıllık bir imparatorluğun şanlı; fakat, bir o kadar da karmaşık mirasını taşıyan Türkiye Cumhuriyetine sadece ekonomik değil, aynı zamanda, siyasî sıkıntılar da getirmektedir.

Öte yandan, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 70'ine sahip Ortadoğu ve Kafkasların bu zenginliğini Batı'ya taşıyacak en rantabl yolun topraklarımızdan geçmesi, kuzey komşumuzun sıcak denizlere ulaşımının tek yolunun hâlâ boğazlar olması, ülkemizin stratejik ko-numunda bir değişiklik olmadığını göstermektedir.

Millî Savunma Bakanlığının, hükümetimizin yürüttüğü ekonomik istikrar programıyla uyumlu bir tasarruf politikası uygulayarak, 2000 yılı bütçesine nazaran, sadece yüzde 23,9'luk bir artış gösteren 2001 yılı bütçesinin bu yönü üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, savunma harcamalarında kişi başına 123 dolarla dünyada 50 nci sıradadır. Türkiye'nin savunma giderlerini değerlendirirken, Yunanistan'ın, kişi başına 521 dolarla dünyada 21 inci sırada olduğunu, Türkiye'nin sınırlarının genişliği, sınır komşusu sayısının fazlalığı, bulunduğu bölgenin sorunları ve 17 yıldır mücadele ettiği terörün boyutları mutlaka göz önüne alınmalıdır.

Türkiye, ekonomik istikrar programları uygulayabilir, bazı konularda ciddî tasarruf politikaları yürütebilir; ancak, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin, özellikle son yıllarda Savunma Sanayii Destekleme Fonu gelirlerinde meydana gelen düşüşlerden sonra, bu tasarruf politikaları dışında tutulması gerektiği düşüncesindeyim. Türkiye, her konuda tasarruf yapabilir; ama, jeopolitik konumu nedeniyle savunmasından tasarruf yapamaz ve yapmamalıdır.

Yukarıda da değindiğimiz üzere, ciddî bir tasarruf politikasıyla hazırlanan 2001 malî yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin yüzde 31,29'u personel giderlerine, yüzde 68,27'si cari giderler başlığı altında; barınma, beslenme, giyim, kuşam, akaryakıt, yakacak, ulaşım, taşınma gibi tüketim mal ve hizmetleriyle, bu meblâğın yüzde 56'sı oranında yatırım nitelikli giderlere ayrılmış bulunmaktadır. Bütçenin binde 8'i yatırım, Ar-Ge projeleri ve araç yenilenmelerine, binde 36'sı da transfer harcamalarına kanalize edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin savunma bütçelerinin büyüklüğünü, bu bütçelerin kendi içinde dağılımlarını ve yatırım politikalarını tayin eden faktör, o ülkenin jeopolitik konumudur. Ülkemizin çok geniş olan sınırlarının güvenliği de dahil olmak üzere, jeopolitik konumu nedeniyle kara, hava ve deniz kuvvetlerinin, hem dengeli hem de sayıca üstün olması zorunluluğu vardır. Bu coğrafyada Türkiye, ancak çok güçlü bir orduyla caydırıcı, bölge ve dünya barışını koruyucu bir rol oynayabilir. İki blok arasında dengelere dayanan dünya düzeni, 1989'dan bu yana, yerini tek süper güce ve çok taraflı karmaşık yapılı bir dünya düzenine bırakmıştır. Bu yapı da, Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu'da, Afrika'da ve Asya'da ortaya çıkan çatışma ve bunalımlar yeni yaklaşım ve değerlendirmeleri gerektirmektedir.

Türkiye, dengelerin henüz oluşturulamadığı, istikrarsızlık ve belirsizlik dolu Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeninin ortasında yer alıyorsa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her zamankinden güçlü olması gerekmektedir. Kısaca yineliyorum; Türkiye'nin tasarruf politikasını uygulayamayacağı tek alan Millî Savunma Bakanlığı bütçesidir. Bu konudaki görüşlerimin, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin hazırlanışı sırasında uygulanan yanlış tasarruf politikasına, kişisel eleştirim olarak değerlendirilmesini arz ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi arz ederken, Millî Savunma Bakanlığının, Silahlı Kuvvetlerle ilgili kamu hizmeti alanı ile savunma sanayiinin altyapısını oluşturmakla ilgili görev alanını ayrı olarak ele almak istiyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri, içte ve dışta gösterdiği üstün başarıyla bölgenin en güçlü, en iyi eğitilmiş, hareket kabiliyeti yüksek en dinamik ordusu konumundadır. Büyük Atatürk'ün eseri, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin bekçisi ve Türk ulusunun en değerli varlığı olan Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasal sınırları içinde görevini başarıyla yürütmektedir.

İstikrarsızlık ve belirsizliklerin yaşandığı bir bölgede, Türkiyemiz, laik, demokratik yapısı ve hukukun üstünlüğünü esas alan yönetim biçimi, güçlü devlet geleneği, pazar ekonomisi, sosyal ve kültürel yapısıyla bir istikrar adası ise, bölgesinde barış ve istikrarın sağlanması ve sürdürülmesinde etkin görevler yüklenebiliyorsa, destek aldığı en önemli güç, Türk Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcı nitelikleridir; ancak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin mevcut durumuyla yetinemeyiz. Teknolojik gelişmelerin inanılmaz bir ivme kazandığı çağımızda, Silahlı Kuvvetlerimizin elindeki silahların sürekli yenilenmesi, modernizasyonu, yeni teknolojilerin ülkemize transfer edilmesi gerekmektedir. Kısaca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, kısa, orta ve uzun vadeli, tehdit değerlendirmeleri ışığında sürekli geliştirilerek, yüksek teknolojiye sahip daha modern, üstün bir güce ulaştırılması gerekmektedir. Ancak bu gereklilik yerine getirilirken, dışa bağımlılığın da asgarî düzeye indirilmesinin sağlanması lazımdır.

Millî Savunma Bakanlığımızın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılarken; yurt içinde üretilmesi düşünülen öncelikle, kritik silah sistemlerinin tespiti çalışmalarını hızla sürdürmekte olduğu, yurt dışından alımında zorunluluk bulunan silah, araç ve gereçlerin doğrudan alımı yerine ise, yerli firmaların da katılımıyla, konsorsiyumlar yoluyla tedarik edilmesini tercih ettiği memnuniyetle görülmektedir.

Teknoloji denildiğinde, yeni teknolojilerin ve ürünlerin geliştirilmesini sağlayan tasarım ve üretim teknolojilerinin tümüyle ar-ge çalışmaları anlaşılmalıdır. Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferleri, kuruluşların ar-ge birimleri tarafından özümsenerek yeni teknolojilerin üretilmesine, yeni tasarımların yapılmasına olanak vermelidir. Teknolojiye sahip olmanın tek yolu, onu üretebilmektir.

Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaç duyduğu harp silah, araç ve gereçlerinin yurtiçi imkânlarıyla karşılanması amacıyla gerekli olan araştırma-geliştirme faaliyetlerini, Millî Savunma Bakanlığına bağlı ar-ge ve Teknoloji Dairesi Başkanlığıyla yürütmektedir. Bu Dairece 51 adet ar-ge projesi, TÜBİTAK, üniversiteler ve sanayi kuruluşlarıyla müştereken yürütülmektedir. Bu projelerden 30 adedinin yurtiçi ar-ge projesi, 18 adedinin Batı Avrupa Silahlanma Grubu, 3 adedinin ise, NATO Millî Silahlanma Direktörleri Konferansı bünyesinde yürütülen yurtdışı ar-ge projeleri olduğu tespit edilmektedir.

Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından halen yürütülmekte olan projeler çerçevesinde üretilen yerli katkı payı yüzde 80'lere varan zırhlı muharebe araçları ve F-16 savaş uçaklarına karşı koyma kabiliyeti sağlayan, elektronik harp sistemleri hepimize gurur vermektedir

Millî Savunma Bakanlığının ileri teknoloji içeren savunma ihtiyaçlarının sağlanmasında, yurtiçi katmadeğerin artırılması hususunda gösterdiği özeni de takdirle karşılıyoruz.

Bu bağlamda, topyekün savunma, topyekün kalkınma düsturuyla yürütülen, ülke kaynaklarını etkin bir biçimde kullanarak, millî savunmayı, millî kalkınmayla birlikte gerçekleştirmek amacıyla hazırlanan ileri teknoloji endüstri parkı ve hava limanı projesi, yani, İTEP'le de bir ilke daha imza atılmıştır.

Öte yandan, savunma teçhizatı ürünlerimizin ihracatındaki gelişmeler de, fevkalade önemlidir. Bu gelişmeler, Türk savunma sanayi ürünlerinin uluslararası pazarlarda rekabet şansı olduğunu göstermektedir.

Ayrıca, Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından uygulamaya aktarılan projeler sayesinde TAİ, TEİ, Roketsan, ASELSAN/Akyurt, FNSS, Otokar, MİKES, AYESAŞ, Nurol Makine, Morkoni Komünikasyon ve Thomson-Tekfen Radar gibi temel savunma sanayi tesisleri, yan sanayie aktardıkları işlerle, son teknolojilerin yurdumuza gelmesini sağladıkları gibi, doğrudan ya da dolaylı olarak ülkemizin istihdam sorununa olumlu katkıda bulunmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; askere alma faaliyetlerine ilişkin olarak gerçekleştirilen otomasyon projesi de önemli bir gelişmedir. Türkiye çapındaki 20 askerlik dairesiyle, bunlara bağlı 627 askerlik şubesinin birbirleriyle bilgisayar ortamında irtibatlandırılmalarıyla, askere alma faaliyetlerinin 21 inci Yüzyıla yakışır bir görünüm kazandığı düşüncesindeyiz.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çağdaş ve yeniliklere açık yapısının en çarpıcı örneklerinden biri de, bazı hizmetlerin özelleştirilerek satın alınması yolunda gösterdikleri gayretlerdir. Bu konudan olarak, sıcak yemek hizmeti kiralanması yolundaki çalışmaları fevkalade olumlu ve yararlı sonuçlar vermekte ve diğer kamu kuruluşlarına örnek olacak nitelikte bir önçalışmayla gerçekleştirilmektedir.

Bu çağdaş yaklaşımlarından ötürü, Genelkurmay Başkanlığını kutlarız. Bu tür hizmet özelleştirme çalışmalarının artırılması ve yerli firmalara öncelik tanınmasıyla ekonomimize ciddî katkılar sağlanacağı inancındayız.

Değerli milletvekilleri, 20 nci Yüzyılın ikinci yarısında yaşanan teknolojik gelişmeler, yepyeni bir dünya düzeni yaratmış, insanlık, sanayi toplumundan bilgi toplumuna atlamıştır. Değişen bu dünya düzeni, her yerde ve her konuda bir yeniden yapılanma ihtiyacını getirmiştir.

Devletimizin her kurumu gibi, Millî Savunma Bakanlığının da, bu konuda bazı yeniden yapılanma çalışmaları vardır. Bunlardan bir kısmı 2000 yılı içerisinde kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmiştir; ancak, halen Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündeminde 11 adet kanun tasarısı bulunmaktadır. Yüce Meclisimiz, inanıyorum ki, önümüzdeki dönemde, ocak ayından itibaren bunların süratle yasalaşması yönünde  gayret gösterecektir.

2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor; terörle mücadelede hayatlarını kaybeden şehitlerimize Tanrı'dan rahmet, sevgili gazile-rimize acil şifalar diliyor, onları minnet ve şükranla anıyorum.

Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.

Anavatan Partisi Grubu adına, ikinci söz, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli'ye aittir.

Buyurun Sayın Pakdemirli. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; sözlerime, sizlere saygı sunarak başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 2001 yılı konsolide bütçenin harcama toplamı 48,3 katrilyondur; geçen yıla göre yüzde 3,5'luk bir artış demektir. Gider bütçesinin artışı, gelir bütçesinin yüzde 23,9'luk artışının çok altında kalmıştır. Bu eğilimde iki yıl üst üste kalabilirsek, malî yapımızda büyük bir iyileşme görülecektir; bu trendin devamını diliyoruz.

Son yıllarda, bütçe gider kalemlerimiz, millî gelirin yüzde 31'i civarında bağlanmaktadır; oysa, on yıl evvel, bu oran, sadece yüzde 17 idi. Demek oluyor ki, her geçen gün, devlet, hizmetleri daha pahalıya gördürmektedir. Devleti, yapı olarak, küçültme yerine, son on yılda, neredeyse, ikiye katlamışız; bu eğilim sürdürülmemelidir.

Özel sektör elinde, kaynakların daha iyi değerlendirildiği gerçeği karşısında, artık, vergileri artırma yerine, vergileri azaltma yoluna gitmeliyiz.

Değerli arkadaşlar, en eski bakanlıklarımızdan biri olan Ulaştırma Bakanlığı, yıllara bağlı olarak giderek küçülmüş ve bugün, gerek personel olarak ve gerekse de bütçe yönünden, âdeta, ihmal edilir bir konuma gelmiştir. 1983 yılında bütçenin yüzde 1,6'sı Ulaştırma Bakanlığına aitken, bugün, maalesef, binde 4'e gerilemiş görülmektedir. Bağlı kuruluşlarıyla oldukça büyük ve önemli bakanlıklarımız arasında olmasına rağmen, merkez teşkilatın bütçesi çok küçülmüştür.

2001 yılı Bakanlık bütçesi 107,9 trilyon lira olup, 22 trilyon lirası cari giderlere, 65 trilyon lirası yatırım giderlerine, 10,4 trilyon lirası da transfer giderlerine ayrılmıştır.

Yatırım giderleri içindeki en büyük pay, sadece, 24 trilyon lirayla demiryolu altyapı inşaatlarına, 13 trilyon Türk Lirası balıkçı barınaklarının inşaatlarına, 11,3 trilyon Türk Lirası da hava meydanları inşaatı ve donanımlarına, 10 trilyon 349 milyar lira da kamulaştırmaya ayrılmış görülmektedir. Liman altyapı inşaatlarına 8,5 trilyon Türk Lirası, yat limanları için de 7,2 trilyon lira harcanması öngörülmüş bütçede. Transfer harcama kalemi olan 10 trilyon Türk Lirası da, Demiryolları Genel Müdürlüğüne aktarılarak, demiryollarının bakım ve onarım giderine harcanması öngörülmüştür.

Bakanlığa bağlı kurumlardan Demiryolları Genel Müdürlüğü, ulaştırmanın karakteri, insanımızın demiryolu ulaşımının önemini kavramamış olması dolayısıyla, talep düşüklüğünden, sürekli zarar eden bir kurum olmuştur.

Yatırımlar portföyündeki önemli projelerden birisi, Kars-Tiflis Demiryolu Projesidir. Bu proje gerçekleştiğinde, Türkiye, Kafkaslar, Ortaasya ve Uzakdoğu bağlantısı daha kolay olacaktır.  Ankara-Eskişehir demiryolunun altyapısının iyileştirilmesi projesi, hem Ankara-İstanbul ve hem de Ankara-İzmir arasındaki yolculuk süresini kısaltacaktır. Bu kısalma, yolun yük taşıma kapasitesini artırarak, demiryollarının zararını göreceli olarak küçültecektir.

Çekilen araçlarda da yeniliklere gidilmesi halinde, kurplardan daha yüksek süratle geçmek mümkün olacak; bu suretle, yolculuk süresi daha da kısaltılabilecektir.

Değerli arkadaşlar, demiryolları işletmesi ile demiryollarının altyapısının yapım ve onarımının birbirinden ayrılması, işletmenin verimliliği üzerinde olumlu bir görüntü verecektir. Demiryollarına bağlı TÜLOMSAŞ, manevra ve hat lokomotifleri çeken araçları üreten bir kurum olup, verimli çalıştırılarak yapısal değişikliğe götürülmelidir düşüncesindeyiz. TÜVASAŞ, çekilen araçları, Avrupa standartlarına uygun bir kalitede üretim yapmaktayken, son zamanlarda, bu kuruluşa kaynak aktaramamaktan ve deprem tahribatı dolayısıyla, üretim oldukça düşmüştür. Her iki bağlı kuruluş özelleştirildiği takdirde, ellerinde bulunan makine parkı ve bilgi birikimiyle, ekonomimize bugünkünden çok daha büyük katkı yapacağına inanıyoruz.

Boğaz geçişi -tüp veya köprü fizibilitesine bakılarak karar verilecektir- planlanmalı ve kısa sürede hayata geçirilmelidir. Tüp geçişi asrın projesi olarak düşünülmekle beraber, fizibilitesiyle ilgili, henüz, dört dörtlük bir bilgi demeti, maalesef, mevcut değildir.

İzmir-Aliağa çift hat demiryolu projesi hızlandırılmalı, Aliağa'da gelişen sanayi bölgesine yolcu ve yük taşıması karayolundan demiryoluna geçirilmelidir.

Daha önce Bakanlığa bağlı olan Telsiz Genel Müdürlüğünün kaldırılarak, yerine kurulan Telekomünikasyon Kurumu, sektörde düzenleyici, kural koyucu, denetim işlevi yapan her türlü verici, alıcı, telsiz cihazlarını kurma, kullanma ile ithalat müsaadelerini verme yetkileriyle donatılmıştır. Bu kurum tarafından yürütülen en önemli proje, ASELSAN AŞ'nin müteahhidi olduğu Millî Monitör Projesidir; bunun da süratle bitirileceğine inancımız tamdır.

Bakanlığa bağlı olan PTT'nin, telefon işletmesi ayrıldıktan sonra, posta idaresi, zarar eden bir kurum haline dönüşmüştür. Sürdürülen yeniden yapılanma ve fiyat ayarlamalarıyla, bu yıl kâr edeceği tahmin edilmektedir.

Telefon idaresi, Türk Telekom A.Ş. olarak kurulmuş, akabinde, özelleştirmesi gündeme gelmiştir. Özelleştirme, ülkemizde hep talihsizlikler yaşamıştır; özelleştirme fikri, içpolitik çekişmelerin malzemesi haline getirilmiştir. Hatırlayın, 1989 yılında çimento fabrikalarını özelleştiren idare kararını Danıştaya götürüp iptal ettirenler, iktidara geldikten sonra, yapılan işin; yani, bir önceki iktidarın yaptığı işin doğru olduğunu Danıştaya bildirmek mecburiyetinde kalmıştır. O yıldan sonra, özelleştirme olgusu, hep, içpolitika malzemesi olmaya devam etmiştir ve her özelleştirmeden sonra da, maalesef, bir yolsuzluk hikâyesi veya senaryosu üretilmiştir.

Türk Telekomun özelleştirilmesi için iki defa kanun çıkarılmış; ama, hâlâ, bunda başarı sağlanamamıştır. Dün yapılan açıklamaya göre, inşallah, mayıs ayında toplanılacak olan son tekliflerle, 2001 yılının ilk yarısında Telekomun yüzde 33,5'i özelleşecektir. İnşallah diyorum, tekrar bir aksilik çıkmaması dileğinde olduğum için.

Değerli arkadaşlar, 1992 yılında Türk Telekomun özelleştirilmesi gündeme geldiğinde, Batı dünyasında, bu tip yatırımlar için, hat başına 3 000 dolar bir bedel düşünülmekteydi. Bugün bu rakam çok düşmüştür. Teknolojik gelişmeler, telsiz telefonların; yani, GSM'lerin süratle yaygınlaşması, telli telefona olan ilgiyi azaltmıştır. Önümüzdeki yıllarda da telli telefona olan talep azalacak, önemi düşecektir. Bugün hat başına düşünülen değer, maalesef, 500 dolar civarına gerilemiştir; bu düşüş devam etmektedir. Bunun içindir ki, Türk Telekomu mutlaka özelleştirmek lazım.

Bugünkü mevcut yasaya göre yüzde 49'u satılabiliyor ve dünkü açıklamaya göre de yüzde 33,5'i özelleştirilecektir. Ben derim ki, bunu satalım, gelecek yıl bir maddelik kanunla, çoğunluk hisselerini özelleştirerek, Türk Telekomu daha verimli çalıştırma yoluna girelim.

Önümüzdeki on yıl içerisinde telli telefon yerine telsiz telefonlar daha çok kullanılır hale gelecektir. O takdirde, gizlilik, ülkenin yüksek menfaatları gibi düşünceler zaten anlamsızlaşacaktır. Bu gizlilik düşünceleriyle Telekomu tamamen özelleştirmemek yanlış olacaktır kanaatindeyiz.

Türk Telekom, GSM operatörlüğü konusunda hızla yatırımlarını yaparak, piyasada bulunan oligopolü ortadan kaldırmalıdır, piyasada mevcut oligopol, İş Bankası - İtalyan konsorsiyumuyla birlikte devreye girmekle birlikte, Türk Telekomun da çok süratle bu yatırımları yaparak, kendi öz varlığını büyütmelidir. Şurası bir gerçektir ki, GSM operatörleri fevkalade iyi para kazanmakta ve bu pastadan Türk Telekom da yararlanarak kendi öz varlıklarını artırması gerekir diye düşünmekteyim.

Değerli arkadaşlar, başarılı ve kârlı çalışmasıyla, yurdun her tarafına yayılmış büyüklü, küçüklü havaalanlarını işleten DHM, iki noktada tenkite açıktır. Bu tenkitlerimi yaparak, bunların düzeltilmesini bekliyorum. Bir tanesi, çeşitli stol havaalanlarını, kendisini işletmesinin çok pahalıya mal olacağı belli, biliniyor ve onun için de işletmiyor. Bu gibi havaalanlarının belediye veya özel idare-ler tarafından işletilmesini sağlayacak süratli bir yeniden düzenlemeyi yapmalıdır.

İkincisi, küçük uçaklara hizmet veren havaalanlarına iniş kakışta ödenen ücretlerin çok farklılık gösterdiğini biliyorum. Bu farklılığı ortadan kaldırmalıyız. Bir örnek olarak; küçük bir uçakla Atatürk Havaalanına iner kalkarsınız 10 dolar verirsiniz; ama, Bursa Havaalanına inip kalkarsanız 440 dolar verirsiniz! Bu, hizmetle hiç ilgili değildir; yani, hizmet verdim, hizmetin büyüğüydü, küçüğüydü değil. Bundaki yapıyı tamamen değiştirmemiz ve bir üniformite, belli prensiplere dayanan bir ücret politikası koymamız gerekir diye düşünüyorum.

Öyle ümit ediyorum ki, bu tenkitleri DHMİ süratle ortadan kaldıracaktır.

Değerli arkadaşlar, bütün ülkeyi ve milletimizi derinden sarsan son olaylara da değinmeden geçemeyeceğim. Polisin gösterilerini tasvip etmiyoruz. Söylem doğru; ama, eylem yanlıştı. O gösterilerde gözüme ve kulağıma ilişen pankartlardan ve sloganlardan çok haklı gördüğüm bir şeyi söylemek istiyorum. Diyor ki: "Devlet, hainlerle pazarlık etmez." Acaba, bizim, daha önce, geçen hafta içerisindeki davranışlarımız -bir milletvekili arkadaşımız arabuluculuk yaptı- böyle bir görüntü mü sergiliyor? Yani, devlet, hainlerle pazarlık masasına oturdu ve sonuç almaya mı çalışıyor diye, bir görüntü mü verdi diye endişe ettim ve hakikaten o slogan ve pankartı gördükten sonra da çok huzurum kaçtı. Bu huzursuzluğumu sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlar, bir milletvekili arkadaşımız, herhalde nezaket olsun diye, bir sıfat bulamadı, ağzından "içerideki arkadaşlarımız şöyle düşünüyor" veya "içerideki arkadaşlarımızla şöyle konuştuk" gibi, beni ürperten bir cümle sarf etmiştir. İçerideki insandır tabiî; ama, içerideki, mahkûm olmuş bir kimsedir. Yasalara göre mahkûm olmuş ve ihanetten dolayı, insanları gözünü kırpmadan öldüren bir fiilden dolayı mahkûm olmuş olan insanlar, bizim milletvekili arkadaşlarımızın arkadaşları olamaz.

Değerli arkadaşlar, ben, özür diliyorum, bu kısmın Ulaştırma Bakanlığıyla ilgisi yok; ama, mikrofonu yakalayınca da bu endişelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlar, yaklaşmakta olan Ramazan Bayramını ve yeni yılı, bütün Türk Ulusunun mutluluk içinde geçirmesi, yeni yılın, bütün insanlığa iyilikler getirmesi, saadetler getirmesi dileğiyle, Ulaştırma Bakanlığı bütçemizin, ülkemize ve sonra da Bakanlığa hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pakdemirli.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Sayın Sait Değer. (DYP sıralarından alkışlar)

Siz de, sürenizi, bir sayın milletvekili arkadaşınızla paylaşacaksınız.

Sayın Değer, buyurun.

DYP GRUBU ADINA M. SAİT DEĞER (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2001 Mali Yılı Bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, görüşlerimi arz etmek için huzurlarınızdayım; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızın ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımızın da yaklaşan Ramazan Bayramını ve yeni yılını kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin çevresine bakıldığında, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu'dan oluşan bir şeytan üçgenini görmek mümkündür. Balkanlar'da Yunanistan ve Sırbistan, Kafkaslar'da Ermenistan, Ortaasya'da bir rakip olarak Rusya Federasyonu ve İran, Ortadoğu'da Suriye ve Irak gibi birinci kuşak komşu ülkelerin Türkiye'ye karşı olumsuz tavırlar içinde oldukları, hepiniz tarafından malumdur. İran ve Rusya hariç, toplam nüfusları Türkiye nüfusunun altında olan bu ülkelerin Türkiye'ye hasım olmalarını, Türkiye'ye karşı birtakım isteklerinin bulunması nasıl izah edilebilir? Özellikle iddia edildiği gibi, Türkiye bir bölgesel güçse, bu hususun izahı, bu devletlerin arkasında, dolaylı ve dolaysız olarak, bazı güçlerin bulunduğuna işarettir.

Günümüzde, globalleşme, bloklaşma olguları birlikte yaşanmaktadır. Bir yandan, uluslararası serbest ticaret anlaşmaları imzalanırken, diğer yandan, bloklar içi dayanışma ve blokların, kendilerini dış dünyaya karşı koruma için aldıkları önlemlere, devamlı tanık olmaktayız. Ancak, değişmeyen bir şey var; o da, savunma sanayii ve savunma ürünleri tedarikinin, devletler tarafından, millî egemenliği önplanda tutacak şekilde yapılma gereğidir.

Ülkemiz, son derece gerilimli, hassas bir dönemden geçmektedir. Son günlerde, dış politikamız açısından son derece önemli bazı gelişmeler yaşadık. Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesinde yer alan Ege ve Kıbrıs sorunlarıyla AB üyeliğimizin ilişkilendirilmesi ve bunun, yakın zamanda çözümlenmesi gereği vurgulanan raporda, sadece başlık değiştirilerek Türkiye'yi kandırmaya yönelik Yunan oyununa gelen bir hadisedir, bir hesaptır.

Biz, Katılım Ortaklığı Belgesindeki Kıbrıs ve Ege şartlarıyla uğraşırken, AB, bizi, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinin karar mekanizmalarından dışlama çabası içerisindedir.

Netice itibariyle, Avrupa Birliğinde yokuz; bundan sonra, 2010 yılına kadar bir genişleme süreci içerisinde, aday adaylarından bir tek Türkiye yok. Bu, Türkiye'nin hak ettiği bir şey değildir; ama, Türkiye, bir büyük devlet gibi, Avrupa Birliğine girecektir; bunu da, ancak, güçlü demokrasisi, güçlü ekonomisiyle yapacaktır. Zaten, Avrupalı olmanın gereği, hakkını savunmaktır.

Yaşamakta olduğumuz yeni dünya düzeninde, barış için istikrarı sağlamak çok büyük önem arz etmektedir. Özellikle NATO ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği gibi güvenlik örgütleri, Avrupa Birliği ve barış içinde ortaklık bu amacın gerçekleşmesinde daha büyük önem kazanmıştır.

 Yeni dünya sürecinde, NATO, yeni bir oluşum içerisine girmiştir. NATO bir tür şekil değiştiriyor. Türkiye de, bu oluşum içerisinde, zarar almadan, yeniden yapılanmaya giderek yerini almak durumundadır. Eğer, oluşturulacak Avrupa ordusu gerektiğinde NATO kuvvetlerini kullanacaksa ve biz NATO'nun en önemli müttefikiysek, mutlaka, harekât ve karar aşamasında söz sahibi olmamız gereğini ve önemini bilhassa vurgulamak isterim.

Ayrıca, son gelişmeler göstermiştir ki, G-8'lerin, yani Amerika, Kanada, Japonya, Fransa, Almanya, İtalya, Rusya ve İngiltere'nin siyasî ve ekonomik alandaki gelişmeleri ve açılımlarını yakından takip ederek bu grubun lehimizde yer alması hususunda gerekli politikanın oluşturulması gerekmektedir.

G-20 ülkeleri arasında durumumuzu sağlamlaştırmak durumundayız. Böylelikle, siyasî ve ekonomik alanda istikrar ve güven ülkesi olduğumuzu göstermek durumundayız.

İçeride ve dışarıda oluşan tehdit unsurlarına karşı Türk Ulusunun bölünmez parçası olan Türk Silahlı Kuvvetleri, yasalarla kendisine verilmiş olan sorumluluğun gereklerini, ülkenin coğrafik, jeopolitik, jeostratejik, siyasî, askerî, politik ve ekonomik durumunu da dikkate alarak, en iyi ve dengeli bir biçimde, ulu önder Atatürk'ün çizgisinde yerine getirme çabasındadır. Oysa, yeni dünya düzeninde jeostratejiden beklentiler, askerî olmaktan çok ekonomiktir. İki kutuplu dünya kavramının ortadan kalkmasıyla, hemen hemen, eşzamanlı olarak, dünya, ekonomik ağırlıklı 3 merkeze ayrılmış olup, bunlar -Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Pasifik Havzası- arasında kıyasıya bir rekabet sürmektedir. Bu rekabetin unsurları, düşük maliyet, ileri teknoloji ve pazarlara ulaşımdır. Bu sistemin önündeki ortak engel de yeni tehdit kavramını teşkil eder. Diğer bir deyişle, hassas sosyal ve ekonomik dengeleri etkileyen terörizm, etnik çatışmalar ve büyük mülteci hareketleri gibi faktörleri içeren riskler ve belirsizlikler ortamıdır.

Bu perspektiften baktığımızda, hem potansiyel riskler ve belirsizlikler ortamının merkezinde hem de enerji kaynakları ve yeni pazarların kesişme yolları üzerinde bir istikrar adası gibi duran Türkiye'ye, Avrasya stratejisinde emsalsiz bir konum kazanmıştır. Kısa vadede Türkiye'yi tam olarak içine almaktan imtina eden büyük güç merkezlerinden hiçbirisi, Türkiye'yi tamamen dışlamayı göze almamakta, herhangi bir şekilde kendilerine bağımlı tutmayı tercih etmektedirler.

Değerli milletvekilleri, sanayileşme, ülke içinde üretim artışı, iş bulma ve döviz getirisi gibi ekonomik ve sosyal kazançlar sağlamanın yanı sıra, bilimsel ve teknolojik çalışmalar nedeniyle insan gücünün niteliksel olarak gelişimine ve vatandaşlık onurunun yükselmesine de katkıda bulunmaktadır.

Kendi teknolojisini üretmeye yönelik bir sanayileşme hareketi, nitelikli işgücünün gelişmiş ülkelere göçünü ve ülkenin yapmış olduğu eğitim yatırımlarından kayba uğramasını önleyecektir.

Sanayileşmenin de en belirgin öğesi teknoloji üretebilmektir. Teknoloji, üretebildiğiniz bilgiyi, ürün tasarlamada kullanabildiğimiz takdirde, ticarette rekabet üstünlüğünü, savunma sisteminde de caydırıcılığı sağlayabilirsiniz.

Kimse, kendisine üstünlük sağlayan bir şeyi başkasına vermeyeceğine göre, salt teknoloji transferi yaparak sanayileşmemiz ve kalkınmamız, savunma sistemlerinde de caydırıcılığı sağlamamız olası değildir.

Bu nedenle, amacımız, kendi teknolojimizi kendimizin üretmesi olmalıdır. Elbette, teknoloji, ülkelerin gelişmişlik düzeyini belirlemekte ve uluslararası yarışta sahibine büyük ticarî bir üstünlük sağlamaktadır. Dünya ulusları "teknoloji üretenler ve üretmeyenler" olmak üzere ikiye ayrılmakta, teknoloji üretemeyen uluslar "azgelişmiş uluslar" olarak sınıflandırılmaktadır.

Savunma sanayiinde ise, teknoloji ve özellikle tasarım teknolojisi, savunma sisteminin gizliliğini, güvenirliliğini ve idamesinde dışa bağımlılığı belirleyen bir unsurdur. Böyle olunca da, ülkenin savunma gücüne, silahlı kuvvetlerin caydırıcılığına doğrudan doğruya katkıda bulunmaktadır.

Sonuç olarak; her ülkenin ulusal savunma yeteneğiyle ülkenin savunma sanayiinin düzeni arasındaki yakın ilişkisi aşikârdır. Savunma sanayiinin ise, yüksek teknolojilerin geçerli olduğu bir sektör olmasından dolayı, ulusal savunma gücü, ülkenin teknolojik düzeyine bağımlıdır. O halde, ulusal savunma gücünün artırılması için hedef, ülkenin ulusal teknolojik düzeyini yükseltmek olmalıdır.

Bunun için, savunma sanayi ve özel sektör teknoloji geliştirirken, sıkı ve yakın işbirliği içerisinde olmalıdır. Dünyada bunu gerçekleştiren ülke misalleri çoktur.

Savunma sanayii, ekonomik ve sosyal katkının yanı sıra, devletin en önemli varlık sebebinin, en önemli görevinin teminatı, millî egemenliğin bir şartıdır. Devlet; toprağını, bütünlüğünü, bağımsızlığını, halkının canını koruyacaksa, bunu, kendi savunma sanayiine dayanarak yapacaktır. Çünkü, Silahlı Kuvvetlerin caydırıcı olabilmesi için güçlü savunma sanayiine dayanması şarttır.

Ülkemizin engebeli coğrafî koşulları nedeniyle, füze savunma sistemlerindeki zaafın giderilmesi için erken uyarı uçaklarına büyük ihtiyaç vardır. Geçtiğimiz günlerde ülkemizin savunma projelerinden erken uyarı ve kontrol uçaklarının alınmasının kararlaştırılması, savunma zaafımızın giderilmesi açısından çok sevindiricidir. Bu projenin maliyeti  1,5 milyar dolar, yani, yaklaşık 1 katrilyondur. Yani, 2001 yılı bütçesine baktığımız zaman -5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar Türk Liralık ödenek- biraz önce bahsettiğim projenin maliyeti, bu bütçenin beşte 1'ine denk gelmektedir. Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin yüksek olmasının nedeni yatırım ve modernizasyon maliyetleridir. Önümüzdeki yıllarda daha düşük oranda Millî Savunma Bakanlığı bütçesi yaptığımızda, bugün teknolojik gelişmeye, yatırıma  ve millî savunma sanayiin yenileştirilmesine, millîleşmesine vermiş olduğumuz destek ve bütçe payının önemi de o nispette belli olacak ve düşecektir.

Bir şeyi belirtmeden geçemeyeceğim: Türk Silahlı Kuvvetleri, bütçesini, sadece savunmaya dönük harcamıyor. Bunun yanında, güneydoğuda PKK'yla yapılan mücadeleden zarar gören vatandaşlarımıza da devletin sıcak elini uzatıyor. Gençlerimize verilen üniversite hazırlık, yabancı dil, bilgisayar kursları, kültür gezileri, elektrik, sualtı, yapı çalışmalarında askerin yardımcı olması, gezici sağlık hizmetlerinin verilmesi, ağaçlandırma çalışmaları ve Mehmetçiğin vatandaşımızla iç içe, güneydoğu bölgemizde sosyal hayatın içinde yer alması, ilave harcama yaptığının göstergeleridir ve bu durum, kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Ayrıca, doğu ve güneydoğuya en kıdemli personelini göndererek, her türlü hizmeti veren Türk Silahlı Kuvvetlerine, bölge halkı adına, bölgenin milletvekili olarak şükranlarımı sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri, 21 inci yüzyılda, taktik ve stratejik öncelikleri ile operasyonel kabiliyetini artırma konseptleri çerçevesinde mevcut yapısında bir dizi değişiklikler yapmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin hedefi küçülerek etkinleşmektedir; yani, Türk Silahlı Kuvvetleri, savunma sanayiinin geliştirilmesiyle uzmanlık, personele beceri ve kabiliyet kazandıracak hedefleri  gerçekleştirmektir.

BAŞKAN - Sayın Değer, Grubunuzun size tahsis etmiş olduğu süre tamamlanmıştır.

M. SAİT DEĞER ( Devamla) - Teşekkür ederim; bitiriyorum.

Hiç durmayan teknolojik gelişmeler, her sahada olduğu gibi, askerî sahada da mevcut sistemleri süratle demode hale getirmektedir. Bu nedenle, modernizasyon çalışmaları bitmeyen senfoni gibidir.

Değerli milletvekilleri, eğer, güçlü bir Türkiye istiyorsak, önce güçlü bir ekonomimiz olmalı; Millî Savunma Bakanlığımızın, bunun gibi hayata geçirilmesi gereken projeleri için bütçeden ayrılmış en büyük payı bile yetersiz kalmaktadır. Bu durumu da, ekonomik istikrar programına mutlaka bağlamak gerekir.

Bu  duygularımla, Millî Savunma Bakanlığının bütçesinin milletimize ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına hayırlı olmasını diler, Grubum ve şahsım adına saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Değer.

Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun.(DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı kuruluşların 2001 malî yılı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Küresel bilgi toplumunda gelişmiş ülkelerin kalkınmışlık seviyesine ulaşabilmemiz için, yeni bir bin yılın başında çağın ulaştığı bilim ve teknolojiyi özümseyip, insanımızın faydasına sunmadan, toplumumuza çağın gereklerine uygun iletişim, ulaşım ve çağdaş yaşama imkânını sağlamamız mümkün değildir. Yeni bir bin yılda, tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve turistik faaliyetler, hızlı, güvenli ve yeterli ulaşım ve haberleşme sistemleriyle mümkün olmaktadır. Bu sebeple de, ulaştırma ve iletişim hizmetlerindeki gelişmeler, tüm ülke ekonomisini ve kalkınmasını etkileyecek bir gelişmeyi de beraberinde getirmektedir.

 Büyük bir kuruluş olmasına rağmen, Anasol-M Hükümetinin iktidara geldiği günden bugüne kadar hazırladığı bütçelerde, ülkemiz açısından stratejik öneme sahip Ulaştırma Bakanlığına tahsis edilen ödeneğin ne kadar az olduğunu görmek için, yıllara göre bir kıyaslama yapmak gerekirse, 1999 yılında 49 trilyon, 2000 yılında 75 trilyon, 2001 yılında ise 107 trilyon 793 milyar TL'dir. 2001 yılında, bunun, sadece 65 trilyon 140 milyar Türk Lirasının yatırım giderlerine ayrılması, bu hizmetlerin yeterince yapılamadığının, yerine getirilemediğinin açık bir göstergesidir. Genel bütçeye dahil olmayan bağlı ilgili kuruluşların toplam yatırımı ise 351 trilyon liradır. Yani, Ulaştırma Bakanlığının 2001 yılında yapacağı toplam yatırım 100 milyar dolar civarında, bağlı kuruluşların da 500 milyar dolar civarındadır. Pardon, 100 milyon dolardır Ulaştırma Bakanlığının, 500 milyon dolar da bağlı kuruluşların. Oysa, bir tek Etibankın batırılmasıyla götürülen para 432 milyon dolardır. Bir bankayla götürülen, bunun 4 katıdır, 5 katıdır.

1997 yılında, dünyada ilk defa Telekomun özelleşmesi gündemdeyken, o gün iktidarda olan Doğru Yol Partisi ilk kanunu çıkarmış, bugün, Telekomun özelleştirilmesine "evet" diyen iktidardaki DSP zihniyeti Anayasa Mahkemesine gitmiş ve yasa iptal edilmiştir. O tarihte uluslararası piyasalarda büyük rağbet gören bu hisselere, artık, bugün gösterilen ilgi ve değer azalmıştır. O gün, Türk Telekomun gerçek değeriyle satılması durumunda elde edilecek gelir 20 milyar ABD Dolarıydı -13 katrilyon liradır- bugün ise, yüzde 34'ünü özelleştirelim denilmektedir; 3 milyar dolar civarında değer biçilmektedir, ülkeye bunun maliyeti tam 10 katrilyon liradır.

Özelleştirme de, ele yüze bulaştırılmıştır. Zaten, bu hükümetin yapabildiği doğru düzgün bir şey de yoktur. Bugün gelinen noktada, Telekom, bir program çerçevesinde değil de, bir kriz esnasında ve Dünya Bankası Başkanı Wollfenssohn'un, âdeta emir veren mektubu neticesinde alınan acil kararlarla özelleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu, hükümet içindeki uyumun, eşgüdümün olmaması sonucunda, bu ülkenin milyarlarca dolar kaybetmesine neden olunmuştur. Bu hükümetin, tutarsız, yanlış politikaları sonucunda, Telekom, maalesef, olması gereken değerde satılamayacaktır.

Daha dün haberleri izlerken, baktık, Bakanlar Kurulunda -eğer, haberlerde yanlış söylenilmi-yorsa- Sayın Gürel ile Sayın Yalova arasında tartışma çıktığı, Eti Holdingin, kendisinden izin alınmadan nasıl özelleştirilebileceği ve bunun geri çekildiği söylenilmektedir. Benzer tartışmaların, geçmişte, Sayın Ulaştırma Bakanı ve ilgili bakan ve bürokratlarla yaşandığını biliyoruz. Hatta, Sayın Bakan, bunun peşkeş çekileceğini, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeyi sunuş konuşmasında söylemişti, tutanaklarda da var. Müsteşarın beyanat vermesinden şikayetçi olmuştur ve bu beyanatların da, Telekomun değerini düşürdüğünü söylemiştir.

Burada görüşülen uluslararası bir telekom yasa tasarısında, bunlarla ilgili ne yapıldı diye sormuştum. Bakan, sadece, ilgili arkadaş, bu konuda, inşallah, o bürokratı görevden alır, gereğini yapar demişti; ne olduğunu ben de merak ediyorum.

Şimdi, son zamanlarda, gazetelerde, bakıyoruz "artık, adını koyalım, bu iktidar aciz" diyor, bakınız, değerli arkadaşlarım. Yazar devam ediyor "bu hükümetin başbakanı, sevk ve idare melekelerini büyük çapta yitirmiş; ancak, ortaklardan ne haber?!"

Başbakan Yardımcısını da...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yapmayın... Ayıp bunlar...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Arkadaşım, ona girmiyorum. Bakın, başka...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Herkes yazıyor...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Hayır, ona girmiyorum sevgili arkadaşım; yazıyı oku-yorum.

BAŞKAN - Sayın Halıcı...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Müsaade edin, aldığım, Telekomla ilgili kısmı okuyorum.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bunları, neden hergün sürekli hale getiriyorsunuz?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Başbakan Yardımcısıyla, Sağlık Bakanıyla, Telekomu peşkeş çektirmeyen; ama, içine..."

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, lütfen mâni olun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Paragrafın başlığı öyle; yani, özel bir niyetim yok...

"...3 000 geçici işçi yerleştirmekten imtina etmeyen..." (DSP sıralarından gürültüler)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, müsaade etmeyin. Yoksa, biz mâni olmak zorunda kalacağız! Lütfen!..

BAŞKAN - Bakın, Sayın Yılmazyıldız : Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kürsüsünde, siz ve sizin gibi çok değerli hatipler konuştu; ama, bakın, çok açık söylüyorum; insanların yaşı ve sağlığı, hiçbir zaman bu kürsüde eleştiri konusu olmadı. Ayrıca, konuşmalarını bu türlü yapan hatipler de, bunlardan netice alamadılar; ama, sizin gibi birçok hatip, burada çok nazik, çok güzel üsluplarla, gerek hükümeti gerek sayın bakanları diledikleri gibi eleştirdiler ve bu yapmış olduğunuz gibi çirkin eleştiriler yapmadılar. Çok rica ediyorum...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bakın, müsaade etmem; onu söyleyeyim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Hayır, müsaade etmeyin de... İddia ettiğiniz gibi...

BAŞKAN - Lütfen, konuşmanıza...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Söylüyorum Sayın Başkan... Bir dakika...

BAŞKAN - ...ölçülü bir şekilde devam edin.

Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Söylüyorum... Bir dakika...

Bakın, iddia ettiğiniz gibi, ne Sayın Başbakanın yaşıyla ne sağlığıyla ilgili bir tek cümle etme-dim. Ettim mi?!

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Hayret!.. Hayret yahu!.. Bırakın konuşsun!..

BAŞKAN - Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Burada "bu hükümetin sevk ve idare melekelerini büyük çapta yitiren" deyince... Genç bir insan da yitirebilir, trafik kazası olur, şu olur, bu olur... Şu cümlede, Sayın Başbakanın sağlığıyla ilgili, yaşıyla ilgili en ufak bir şey var mı?!.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, buyurun efendim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, lütfen kapatın.

BAŞKAN - Sayın Halıcı...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bir dakika, değerli arkadaşım... Yani, bir şey söylüyorum; daha önceki tartışmalarla bunu birleştirmeyin.

BAŞKAN - Peki, birleştirmiyorum da, öyle bir şeye yol açmamak için müdahale ettim.

Buyurun efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Başbakan, bu ülkenin başbakanıdır; dolayısıyla, onun sağlıklı olmasını en çok ben isterim.

BAŞKAN - Tamam, çok doğru... Devam edin efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bu ülke için gerekli olması, bu ülkenin sağlıklı bir başbakanla yönetilmesi, en çok bizi mutlu eder.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Zaten öyle...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşım, onunla ilgili bir ima yok; gereksiz alınganlık göstermeyin!

BAŞKAN - Sayın Halıcı, lütfen müdahale etmeyin; sayın hatip, siz de konuşmanıza devam edin.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bakın, bunun birinci cümlesinde bunu diyor; ama, asıl amacım bunu söylemek değil. Geri kalan uzun bir paragraf Telekomla ilgili. Bırakmıyorsunuz... Yani, alınganlığa gerek yok. Ben, niye bunu söyleyeyim!

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sağlıksız bir özelleştirmeden bahsediyor; hayret yani!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Şimdi, bakınız, devam ediyorum: "Başbakan yardımcısıyla, Sağlık Bakanıyla, Telekomu peşkeş çektirmeyen; ama, içine 3 000 geçici işçi yerleştirmekten imtina etmeyen, Telekomu kendi yandaşlarına peşkeş çeken Ulaştırma Bakanıyla, deprem evlerinin bitiş tarihiyle ilgili olarak verdiği sözlerin hangisinin geçerli olduğunu, artık, takip dahi edemediğimiz Bayındırlık Bakanıyla, MHP, ideolojisi ne olursa olsun, ortaya bu ülkeyi yönetecek bir idareyi koyabiliyor mu?" Soru soruyor...

MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul)- Bırakın gazete haberlerini, konuşacağınızı konuşun!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- "Aranızda bütün inandırıcılığını yitirmiş, işte, ANAP'ı ciddiye alan var mı" diye... Sonuçta "bu iktidar, artık, acizdir" diyor,"Türkiye'nin sorunlarıyla...”

HAMDİ BAKTIR (Kayseri)- Gazeteci söylüyor!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Gazeteci söylüyor arkadaşım. Şimdi...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Sizin Genel Başkanınız medyadan şikâyet ediyor... Siz, örnek göstererek, gazete haberleriyle Meclisin çalışma düzenini bozuyorsunuz!..

BAŞKAN- Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin...

Buyurun Sayın Yılmazyıldız, siz konuşmanıza devam edin; çünkü, sürenizi katiyen uzatmayacağım.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, bu konuda...

HAMDİ BAKTIR (Kayseri)- Gazeteci bu konuda nasıl konuşuyor... Sen niye konuşmuyorsun!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Fark etmiyor... Gazetenin, zaten, iddia ettiği şu: Ben, 1 000 000, 955 000 basıyorum diyor; dolayısıyla, bastığı bu rakamla, ulaşıyor...

HAMDİ BAKTIR (Kayseri)- Size de çok şey söylüyor o gazeteler!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Bakınız, bakanlıkta çalışan bir arkadaş rapor hazırlamış; burada tek tek yapılan şeyleri bildirmiş. Bu arkadaşımız da, DSP'den milletvekili aday adayı ve diyor ki "bu insanların daha fazla mağdur edilmemeleri için önlem alma ve bu olaylara  müdahale etme görevi, tek umutları iktidar ortağı olan Demokratik Sol Partiye düşmektedir." "Ben, Malatya'dan, DSP'den aday adayı oldum, bunu da bir sayın başkana götürdüm; ancak, sayın başkan 'biz, bunu alamayız; çünkü, her parti, kendinden sorumlu olduğu bakanlığın icraatlarını yapmakta özgürdür' dedi" diyor. Kendi partisinden milletvekili aday adayı olmuş bir yetkilinin, bir başmühendisin kıyımına göz yumuyor. Olay bu; bunu söylemek istiyoruz; yani, gelmek istediğimiz nokta bu. Yakınan sizin... Ben aldım... Tabiî, ben aldım... Arkadaşa da sordum "bundan bahsetmemizde endişe var mı" diye, "yok" dedi. "İsmimi bile verebilirsin" dedi. Sayın Şahin'i ziyaret ettiler, Sayın Şahin biliyor kendisini.

Dolayısıyla, ben, şunu söylemek istiyorum: Bu kadar uyumsuzlukla bir yere varmak mümkün değil. Bakınız, Keniichi Ohmae diyor ki "görünmeyen bir kıta var." Yani, bütün kıtalar keşfedildi; ama, Sayın Başkanvekilinin de uzmanı olduğu bir konu, görünmeyen kıta, internet ekonomisi, yeni ekonomidir. Sadece, bir Microsoft, 575 milyar dolarlık bir servete sahip oluyor.

Şimdi, bakıyoruz, görünmeyen kıtanın keşfinde -daha önce burada dijital misakla ilgili konuşmuştum- dünya yeni bir anlaşma yapıyor, frekanslar, bant yayınları, şunlar, bunlar... Ulaştırma Bakanının haberi var mı; yok. Görünmeyen kıtanın keşfine, Ulaştırma Bakanlığının yapabildiği yatırım, bütçeden okuduğum kadarıyla, 35 milyon dolar. 35 milyon dolarla, katrilyon dolarları bulan bir ekonominin, yeni ekonominin keşfi nasıl olacak; mümkün değil. Dolayısıyla, bunları okumak gerekiyor.

Sayın Bakana, Keniichi Ohmae'nin “Görünmeyen Kıta: Yeni Ekonominin Dört Stratejik Boyutu” adlı bu kitabına, özellikle, bakmasını öneriyorum ve bundan mutlaka istifade edeceğini düşünüyorum. 35 milyon dolar çok az. Bugün, Amerika'da satışların yüzde 25'i internet üzerinden. Türkiye'de ise, bu, maalesef, gelişemiyor.

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, bir dakikanızı rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, sayın hatibin konuşma süresinin sonuna kadar çalışma süremizin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Şimdi, Devlet Demiryollarıyla ilgili şu kadarını söyleyeyim. : Bilecik-Bursa-Bandırma demiryolunun etüt projesi bitmiş; Eskişehir-Bursa sanayiini, bu önemli sanayi bandını limana bağlayacak olan bu projeyle ilgili olarak, 2001 yılı bütçesine bakı-yoruz; hiçbir şey yok.

Trafik kazalarına gelince: Bu hükümete bakıyoruz, ortada kaldı. Önce "tam benim istediğim gibi bir af" denildi, ardından da "bu af benim de istediğim af değil" dendi ve af ortada kaldı. Af yasası görüşülürken, trafik kazaları hariç tutulsun diye önerge verdik, sıraya giremedi. Milletin tepkisi var. Dün bir otobüs uçuruma uçuyor, 10 kişi ölüyor. Yine, bakıyoruz, başka bir trafik kazasında; burada, görüyorsunuz: "Öldüren sorumsuzluk... 5 kişi ölü." Bir aile yok olmuş.

Değerli arkadaşlarım, böyle, milletin istemediği bu yasaları getirmek yerine... Sayın Bakan, trafikle ilgili yasaları niye getirmiyor?.. Yani, ölümlü kazaların, artık, kaza olmaktan çıkıp, cinayet olduğunu, bunların gereği gibi cezalandırılması için... Amerika'da da örneği vardır; müebbet hapse mahkûm olmuştur. Alkollü ve hızlı araç kullanmak, bir silah kullanmak denmektedir. Hatta, İngiltere'de, Avrupa'nın birçok ülkesinde hız yapıldığı zaman, alkollü araç kullanıldığı zaman, bir riskten dolayı iki yıl hapis cezası vardır. Bundan iki üç ay önce Singapur'a gittik; orada, eğer polis cep telefonuyla otomobil kullanırken yakalarsa, sorgusuz sualsiz bir yıl hapse atmaktadır, içeri atmaktadır. Bunları yapmazsanız, bu, kaza değil, cinayettir; beş yılda 30 000'e yakın vatandaşımızı kaybederiz, katrilyonlarca lira zarar olur. Bunu önlemenin bir yolu, Trafik Kanunuyla ilgili tasarının Sayın Bakan tarafından getirilmesi, bir an önce geçirilmesidir. Diğer yolu, ulaşımı sağlayan, devlet demiryolları gibi, yat limanları gibi, feribot iskeleleri gibi yatırımların bir an önce bitirilmesidir.

Ben bakıyorum, seçim bölgemde; örneğin Marmara Adası’nın denizden başka ulaşımı yok; yat limanına, deniz otobüsüne yatırım yok. Geçen yıl 123 milyar konulmuştu, bu yıl o da yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, size de, bütün gruplara vermiş olduğum gibi 1 dakika eksüre veriyorum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - 2 dakika fazla istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim, siz devam edin.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bakıyoruz, Gömeç-Karaağaç, Erdek-Ballıpınar, Bandırma-Sahilyenice, Marmara-Çınarlı balıkçı barınaklarına 1 milyon lira. Daha da vahimi, yıkılmak üzere, trilyonlarca lira para harcanmış olan Altınoluk balıkçı barınağının onarımına para yok. Yıkıldıktan sonra, bunu, tekrar, trilyonlarca lira harcayarak mı yapacaksınız?.. Asmalıdere balıkçı barınağının onarımı için bir kuruş para yok.

Değerli arkadaşlarım, bu konularda, gerçekten, 100 milyon dolarlık Ulaştırma Bakanlığı bütçesiyle bir şey yapabilmek mümkün değil.

Türk cumhuriyetlerine ulaşabilmek için, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu acilen yapılmalı.

Olumlu yönleri de var; örneğin, bir GAP demiryolu gibi, bir Aliağa-Menemen demiryolu gibi, bir Gebze tüpgeçidi gibi; bunlar yapılmalı; ama, bunlara ilaveten, daha fazla yatırımın yapılabilmesi lazım. Yoksa, bu sıkıntılar devam eder.

Dahası, bakıyoruz, Balıkesir Havaalanı dahil, pek çok ilimizi ilgilendiren havaalanlarına uçuşlar durduruluyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Mardin, Sinop, Isparta, Uşak havaalanları...

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Biraz daha süre verin.

BAŞKAN - Hayır efendim... Çok rica ediyorum...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Ama, vaktimi aldınız.

BAŞKAN - Çok rica ediyorum. Sabahtan beri bütün gruplara aynı uygulamayı yapacağımı ifade ettim. (DYP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bütün gruplara verdiniz, bizim hatibin sözünü kestiniz ve müdahale ettiniz.

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Böyle kepazelik olmaz!

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, siz müdahale ettiniz...

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır efendim, açmayacağım. Çok teşekkür ediyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yani, Mecliste, yeni birtakım şeyler geliştiriyorsunuz. Meclis Başkanvekilleri tarafsızlıklarını yitiriyor gibi geliyor bana.

BAŞKAN - Bu uygulamayı sabah başlattım, bugünün sonuna kadar da devam ettireceğim.

Size de çok teşekkür ediyorum; lütfen...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan, aldınız vaktimi; lütfen...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biraz süre verin; bu, yeni bir usul mü efendim...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın Başkan, siz müdahale ettiniz, siz konuştunuz!

BAŞKAN - Hayır efendim, ben zatıâlinizin vaktini almadım...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkan

TURHAN GÜVEN (İçel) - Aldınız Sayın Başkan. (DYP sıralarından "Aldınız, aldınız" sesleri)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Aldınız efendim...

BAŞKAN - Bu tartışmaları da ben yaratmadım; ben, bu tartışmalara mâni olmak için müdahale ettim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir konuşmacının sözünü, böyle, küt diye kesmek olur mu efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - İyi de, benim müdahalelerde geçen sürem ne olacak?..

BAŞKAN - Lütfen, benimle tartışmayın efendim, mikrofonu açmayacağım.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Müdahale ettiler, ben ne yapayım...

BAŞKAN - Size çok teşekkür ediyorum...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Söyle... Söyle, sen konuşmana devam et; böyle Başkana böyle muamele!..

BAŞKAN - Lütfen Genel Kurulu selamlayın efendim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Ulaştırma Bakanlığının yatırım bütçesi mutlaka artırılmalı ve ana ulaştırma planı mutlaka yapılmalıdır. İptal edilen Balıkesir-Manisa ekspresi tekrar konulmalıdır; adıyla değil, Balıkesir'den hareket edecek şekilde konulmalıdır.

Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Efendim, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.11

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayısı:  552, 553, 554, 555) (Devam)

A) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1. - Millî Savunma Bakanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)

1. - Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı  

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Söz sırası, Fazilet Partisi Grubunda.

Fazilet Partisi Grubu adına, ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Zeki Çelik önce konuşacaklar.

BAŞKAN - Sayın Zeki Çelik konuşacaklar.

Buyurun efendim.

Sürenizi başlatıyorum. Grubunuzun toplam konuşma süresi 30 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Hemen, konuşmamın başında belirtmeliyim ki, mesele, insan meselesidir. Milletin malı olan çok değerli kurumları, birtakım insanlara emanet ediyorsunuz ve bu emanet layıkıyla yönetilmiyor, kaynaklar heba ediliyor. Biz, Ulaştırma Bakanlığını değerlendirirken, millî servetin kötü yönetimler elinde nasıl çarçur edildiğine de açıklık getireceğiz.

Değerli arkadaşlar, her şey planlı programlı olsun diye kalkınma planları yapılmaktadır; ancak, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ulaştırmayla ilgili hususlara bir göz atalım.

Bakınız, sistemi bir bütün olarak ele alacak bir ulaştırma ana planı bulunmamaktadır.

İkincisi, ulaştırma alt sektörleri arasında gerekli işbirliği ve koordinasyonun temini gibi temel konularda beklenen gelişmeler sağlanamamıştır.

Bir başka husus, yatırımcı ve işletmeci kuruluşların ayrı bakanlıklar ve müsteşarlıklar altında örgütlenmiş olması, önemli eşgüdüm sorunları ile sektörde verimsiz bir yatırım ve işletme düzeni ortaya çıkarmıştır.

Ulaştırma alt sektörlerinin niteliklerine uygun özelleştirme stratejilerinin geliştirilememesi ve sektörde düzenleyici kurulların oluşturulamaması, özelleştirme uygulamalarının kamu yararına uygun ve istenilen düzeyde yapılamamasına neden olmaktadır.

Şimdi, bu olumsuzluklar içerisinde, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında böyle deniliyorsa, siz neyi çözeceksiniz?!.

Değerli arkadaşlar, yanlış ekonomi kararları, halkı, esnafı, tüccarı çileden çıkaran deprem, özel iletişim, eğitime katkı, hayat standardı gibi vergilerle, çiftçiyi, köylüyü yokluğa mahkûm eden taban fiyatlarla, toplumsal barışı dinamitleyen Af Kanunuyla, memur ve emekliye yapılan komik zamlarla, maalesef, alay ediyorsunuz. "Zayıf atın kıblesi olmaz" diye bir atasözü var; bu yüzden, sağa sola yalpa yapar. Bu hükümet de, kara tren hantallığı veya trafik canavarı süratiyle, ülkeyi başaşağı götürüyor.

Değerli milletvekilleri, Telekomun özelleştirilmesi, 4502 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmıyor. Telekomun stratejik önemi ve kamu hizmeti özelliği gözardı edilmiştir. 20 milyon telli telefon, 3 milyar dolar değerinde, bir adet 1 800 cep telefonu lisansı, binaları, arsaları, telefon santralları, şebekesi, kablo TV'si, internet ve lisansları gibi değerlerin toplamı 100 milyar dolara yaklaşmaktadır. Kâr oranı yüksek ve stratejik önemi olan Telekomu, 10 milyar doların yüzde 33'ü olan 3 milyar dolara yabancıya satmak, ülke menfaatlerine uygun değildir.

Ayrıca, bu kanun, Telekoma nasıl genel müdür atanacağını da göstermiştir. Ulaştırma Bakanının göstereceği aday, 657 sayılı Kanundaki şartları taşıyorsa atanabilir. Halbuki, Özelleştirme Yüksek Kurulu 8.12.2000 tarih ve 88 sayılı kararıyla genel müdür olarak stratejik ortak, yani, yabancı ortak tarafından gösterilecek adayın atanmasını öngörmüştür. Bu haliyle, bir özelleştirmeyle, azınlık hissesine sahip yabancı ortağa, çoğunluk hissesine sahip kamuya tahakküm etme imkânı vermektesiniz. Burada yapılan özelleştirme değil, yabancılaşmadır. Yoksa, IMF'ye ve Cottarelli'ye verilen taahhütlerin içerisinde bunlar da mı var?!

Bakınız, elimde Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararı var. Burada Sayın Ecevit, Bahçeli, Yalova, Önal ve Tanrıkulu tarafından ve Ulaştırma Bakanını devredışı bırakarak imzalanan bu kararı nasıl içinize sindiriyorsunuz Sayın Bakan? Ama, sizler, sindirilemeyenleri sindiren bir hükümet olarak tarihe geçeceksiniz; bunu da bilin. Eğer gerçekten özelleştirme isteniyorsa, Telekom, yurt dışındaki vatandaşlarımıza döviz karşılığı satılabilir.

Değerli milletvekilleri, kanuna göre, Ulaştırma Bakanlığının inşaatlarını DLHİ yapmaktadır; yani Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü yapmaktadır. Devlet Hava Meydanları İşletmesi ise, işletme işini bırakmış, ihaleye ve inşaatçılığa soyunmuş. Sayıştay raporuna göre "DLHİ'nin 1 liraya mal ettiğini Devlet Hava Meydanları İşletmesi 10 liraya mal edi-yor" deniyor. O halde, kanuna uyarak, herkes kendi işini yapmalıdır.

Geçen yılki bütçede Devlet Hava Meydanlarıyla ilgili yolsuzluk ve usulsüzlüklere dikkat çekmiş, Sayın Bakandan bunların soruşturulmasını talep etmiştim. Tekrarda fayda görüyorum. Aile fotoğrafında yer alan müteahhide verilen, Antalya Hava Limanı yeni dışhatlar terminali, 4,5 trilyona ihale edilen, sivil havacılık standartlarına uygun olmayan ve 40 trilyona yakın para ödendiği halde bitmeyen İstanbul 18/36 ikinci pist inşaatı; faizlerin yüzde 200'lerde seyrettiği 1998 yılında yıllık yüzde 5 faizle İş Bankasına yatırılan 28 trilyon lira; uçakların inmesi mümkün olmayan bir dağın dibine inşa edilen Antalya-Alanya-Gazipaşa Havaalanının usulsüz ihalesi... Bu ve buna benzer gündeme getirdiğimiz konularla ilgili ne yapıldığını merak ediyorum. Sayın Bakanın bu hususlarda bize bir cevap vermesi, bizleri sevindirecektir.

Değerli milletvekilleri, DLHİ'nin bir başka karadeliği, balıkçı barınaklarıdır. Bu, cüzî ödeneklerle yıllarca süren ve hizmet alınamayan, sadece belli kesimi yıllarca besleyen bir uygulamadır.

Millî bayrağımızı taşıyan Türk Hava Yollarının özelleştirilmesini de, millî menfaatlarımıza uygun bulmuyorum. Millî bayrak taşıyan bir havayolumuzun yabancılara satılmasını, doğrusu, ben de içime sindiremiyorum. Türk Hava Yolları iyi idare edilirse zarar etmeyecektir. Türk Hava yolları, gereksiz yerlere sefer yapılması, çok yüksek ücretler ödenmesi, akıl almaz israflar, lüzumsuz stoklar yapılması, abartılı temsil giderleriyle yönetilmektedir. Mesela, en basiti, daha ucuz fiyattan ikram servisi teklif edilmesine rağmen, USAŞ tarafından yapılması neyin ısrarıdır, anlaşılamıyor. Türk Hava Yollarının, ayrıca, savaş ve olağanüstü hal durumlarında Silahlı Kuvvetlerin emrine gireceği de unutulmamalı ve buna göre yabancılara satışına dikkat edilmeli diye düşünüyorum; ama, son yaşanan ekonomik istikrarsızlıklar sebebiyle, hem Telekomun hem Türk Hava Yollarının, verilmiş sözler arasında olacağı endişesini taşıyorum.

Değerli milletvekilleri, Milletlerarası Sivil Havacılık Teşkilatı kurallarına uygun olarak bir sivil havacılık teşkilatının yapılanması da yararlı olacaktır.

Telsiz Genel Müdürlüğüyle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Hatırlarsanız, bir zamanlar, telsiz kullanımı sivil vatandaşlar için yasaktı. 12 Eylül şartlarında oluşturulan düzenlemenin, çağın gelişmelerinden vatandaşları yararlandırmaktan ziyade, güvenlik öncelikli olduğu, Haberleşme Yüksek Kurulunun yapısına bakıldığı zaman çok rahat görülecektir. İşte, 6 ncı madde: "Haberleşme Yüksek Kurulu, Başbakanın veya görevlendireceği bir devlet bakanının başkanlığında, İçişleri, Ulaştırma Bakanlığı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı ve Genelkurmay Muhabere Elektronik Başkanından oluşur." Bu Kurulun yapısı ve görevi itibariyle bakılırsa, haberleşme sektörünü denetleyen RTÜK ve diğer kurulların görevleriyle çakıştığı görülür. Bu yönüyle daha bağımsız bir kurul olan RTÜK için bir by-pass bile söz konusudur. Bu kurulun, sivil, katılımcı ve demokratik bir düzenleme yerine, güvenlik öncelikli ve resmî bir çerçevede düzenlenmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, demiryoluyla yolcu ve yük taşımalarının Yedinci Beş Yıllık Plan döneminde, yıllık yüzde 10,9 artması hedeflenmiş; ancak, bunun, azalarak, yüzde 4,7 olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Demiryolu altyapısı oldukça yetersiz, trenler ortalama 45 kilometre hız yapıyor. Genel Müdürün ifadesiyle, Devlet Demiryolları, yılda 600 milyon dolar zarar ediyor.

1974'te başlayan Ankara-İstanbul arasını dört saate indirecek sürat demiryolu projesi ve çok ciddî kaynaklar ayrılan Ayaş Tüneli, hâlâ tamamlanamadı.

Sayın Bakan, bu işin gerçeğini, lütfen, bize açıklayın, biz de bilelim. Basında çıkan fay riski ve benzeri zorluklarla yapının mümkün olamayacağı ve o tünelin hayvan barınağı olarak kullanılabileceği ve sadece aile fotoğrafındaki müteahhit firmaya para ödendiği ifadeleri ne kadar doğrudur?

Toplutaşımacılığın önemli olduğu dünyamızda, gerek trafik kazaları gerek çevre kirliliği ve gerekse ekonomik açıdan demiryollarına ciddî manada önem verilmelidir.

Birçok kuruluşuyla büyük bir bakanlık olan Ulaştırma Bakanlığının daha güzel hizmetler vermesini diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunu-yorum; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gelişmekte olan bir ülke olarak, ulaştırma, dolayısıyla, onun alt sektörleri olan haberleşme, taşımacılık gibi alanlarda ihtiyaçlarımızın gerisinde kaldığımızı ve çağdaş kriterleri yakalayamadığımızı söylemeliyiz. Bir taraftan, yetmiş milyonluk nüfusun artarak devam eden gereksinimleri, diğer taraftan, Türkiye'nin coğrafî konumundan kaynaklanan stratejik önemi ve bunların ortaya çıkardığı ihtiyaçlar, ulaşım sektörünün önemini artırmaktadır.

Ülkemiz, Ortadoğu'dan Asya'ya, Avrupa'dan Rusya'ya ve Afrika'ya kadar birçok bölgeye kara ve deniz yoluyla bağlantı avantajına sahip olmasına rağmen, bu üstünlüklerini, ne yazık ki, gereği gibi değerlendirememektedir.

Ulaştırma sektöründe taşımacılık, önemli oranda karayolları üzerinden yapılmaktadır. Yurtiçi yolcu taşımacılığının yüzde 96'sı, yük taşımacılığının da yüzde 89'u karayollarımızdan yapılıyor. Türkiye gerçekleri dikkate alındığında, alternatif ulaşım yollarının geliştirilmesi zarureti ortaya çıkmaktadır.

Özellikle, ticarî açıdan taşımacılık önemli maliyet unsurudur. Bu bakımdan, karayollarına alternatif olarak, daha ekonomik olan demiryolu taşımacılığına süratle yatırım yapılmalıdır. Osmanlı'nın Hicaz'a kadar ulaştırdığı demiryolu ağımızın bugün içerisinde bulunduğu durum içler acısıdır. Demiryollarımız, altyapı, araç gereç ve teçhizat bakımından çağın gerisinde kalmış, çürümeye terk edilmiştir.

Hal böyle iken, sorumlu kuruluş Devlet Demir Yolları sürekli zararla bu çürümeyi pekiştirmektedir. Aslında, ekonomik bir alternatif olmasına karşın, demiryolları, teknolojik yetersizlik ve verimsiz idare sonucunda tercih edilebilirlikten uzak kalmıştır. Yıllardır konuşulan İstanbul-Ankara hızlı tren projesi bir türlü hayata geçirilememiştir.

1960'lı yıllardan itibaren, dünyada demiryolları yeniden yapılandırılmaya başlanmıştır. Avrupa Birliğinde de demiryollarıyla ilgili yeni stratejiler oluşturulmuştur. Ülkemizde de, 1996 yılında yeniden yapılanma süreci başlatılmışsa da, gayriciddî sunî gündemler sebebiyle başarıya ulaşılamamıştır. 1997'de, demiryollarıyla yapılan taşımacılığın oranı yüzde 6,3 iken, 2000'e gelindiğinde yüzde 4,7'ye gerilemiştir. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaki altyapı modernizasyon hedeflerine ulaşılamamıştır. Ortaasya'yla ilişkilerimizde büyük öneme sahip Kars - Tiflis Demiryolu Projesi hayata geçirilememiştir.

Ulaştırma sektörüyle ilgili rakamlara baktım. 1999 yılında, yurt içinde taşınan yolcu, kilometre başına, karayollarında 190 milyon, demiryollarında 4 milyon, havayollarında 3 milyon, denizyollarında ise 34 000'dir. Buradan da görüldüğü gibi, yurt içinde yolcu taşımacılığının, maalesef, yüzde 96'sından fazlası karayoluyla yapılmaktadır. 8 300 kilometre kıyısı olan, 8 000 kilometre civarında da demiryolu olan bir ülke için, bu rakamlar, çok anormal rakamlardır.

Yurtiçi yük taşımacılığında da, maalesef, durum fazla farklı değildir. Yurtiçi yük taşımacılığında, 1990 - 2000 döneminde, denizyolu, demiryolu ve boru hattıyla taşımanın, toplam taşıma içerisindeki payı azalırken, karayolu taşıma payının arttığı görülmektedir. 1990 yılında, toplam yurt içi yük taşımasında yüzde 75,6 düzeyinde olan karayolunun payının, 1999'da yüzde 89'a ulaşması, yolcu taşıması gibi, yük taşımasının da, tek sektör tarafından sağlandığını ortaya koymaktadır.

Yurtiçi ve yurt dışındaki ihtiyaçlar ve piyasa koşulları dikkate alınarak, demiryollarında yenileme, altyapı yatırımları ivedilikle tamamlanmalı, etkinlik ve verimlilik sağlanmalı, demiryolu taşımacılığı cazip hale getirilmelidir. Artık, herkesin, ama herkesin, demiryollarına veya toplu taşımacılığa yönelme yönünde ittifak haline geldiği bir gerçekken, yarım asırdır, sanki, Türkiye'de bazı eller, demiryollarına kayda değer bir yatırım yapmaktan hükümetleri alıkoymaktadır.

Türkiye'de, denizyollarına da gerekli önemin verilmediği kanaatini taşıyorum.

Havayolu taşımacılığında da, önemli altyapı, üstyapı eksikliklerimiz vardır. 1996 yılında 33,8 milyon yolcu trafiği, 1997'de 34,5 milyona ulaşmış; ancak, 1998'de 34,2 milyona, 1999'da da 29,9 milyona gerilemiştir.

Havayolu taşımacılığında devlete sırtını dayayan Türk Hava Yolları, etkin çalışamaması ve istihdam yapısındaki bozukluk nedeniyle yıllardır zarar etmektedir. Özel havayolu işletmeciliği yeterince gelişememiş, Türk Hava Yolları karşısında, Türkiye'nin ilk özel havayolu şirketi olan İstanbul Hava Yolları, faaliyetlerine son vermek zorunda kalmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Telekom, haberleşme alanında yapmış olduğu fedakâr çalışmaları sayesinde, yaygın, verimli ve kaliteli hizmet anlayışıyla, ülkemizi, haberleşme alanında gelişmiş ülkeler seviyesine ulaştırmaktadır. Gelişmiş ülkelerde telekomünikasyon alanında verilen hizmetlerin birçoğu ülkemizde de verilmektedir. Türk Telekom AŞ'nin özelleşme süreci henüz tamamlanamamıştır. Hükümet, IMF'nin direktifleriyle, bu özelleştirmeyi oldubittiye geti-rerek ihaleye çıkarmıştır. Sayın Ulaştırma Bakanı, her fırsatta, Telekomu kimseye peşkeş çektirmeyeceğini vurgulamaktadır. Telekom üzerinde çıkar sağlamak üzere baskı oluşturan güçlerin kimler olduğunu, bugün, burada, Sayın Bakanın açıklamasını bekliyorum.

Bir başka önemli sorun da, haberleşme altyapısının kurulması ve araç gereç bakımından dışa bağımlı olunmamasıdır. Bakanlık, çok büyük rakamlara ulaşan altyapı, araç gereç teknolojisi bakımından yerli üretimi teşvik etmelidir. Aslında, Türkiye bu konuda kendi ihtiyaçlarıyla beraber, yanıbaşında haberleşme teknolojisine ihtiyaç duyan Ortadoğu ve Türkî cumhuriyetleri de dikkate almalı, bu pazarı değerlendirmelidir.

Posta hizmetlerinde de devlet tekeli devam etmektedir. Posta İşletmesi,  Telekomdan ayrıldıktan sonra sahipsiz bırakılmış, modernize edilmemiştir. Oysa, ağır aksak yürüyen ve sürekli zarar eden bir işletme çıkmıştır. Tarihî geçmişi ve stratejik önemine karşın, posta hizmetleri, günün gereklerinden, verimlilikten çok uzak kalmıştır. Öyle ki, bu alanda yeterli altyapıya sahip olamayan özel sektör kuruluşları önemli bir pazar payı elde etmişlerdir. Bu konuda boşluk giderilmeli, posta işletmesi zarar etmekten kurtarılarak verimli ve modern bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, kendi ilimle ilgili bir iki sıkıntıyı da Sayın Bakanıma aktarmak istiyorum. Ağustos ayında açılışını yaptığınız Muş terminal binası ısı merkezi çalışmamakta ve yolcular, tamamen, bu kar kış altında soğuk havada beklemektedir. Ayrıca, 1999 yılı sonunda hizmete açılması icap ettiği halde apron inşaatı da henüz hizmete açılmamıştır.

BAŞKAN - Sayın Yıldız, süreniz tamamlandı efendim.

Buyurun, devam edin.

SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Sayın Bakanımdan, 1992 yılında terör dolayısıyla seferleri iptal edilen Van Gölü ekspresinin Bingöl-Muş-Tatvan seferlerine bayramdan önce başlayacağı müjdesini bugün burada vermesini ister, bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Fazilet Partisi Grubu adına son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığının ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli mensupları; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer misafirler...(DSP ve MHP sıralarından gülüşmeler) Milletvekilleri... Affedersiniz. Efendim, çok yerlerde misafirlere de hitap ettiğimiz için, hepiniz takdir edersiniz... Bu dünyada hepimiz misafiriz, buralarda da...

Türkiye'nin coğrafî konumunun son derece önemli olduğu herkesin malumları. Gerçekten, kültürel değerleri itibariyle tarihin orta yerinde, coğrafî değeri itibariyle de dünyanın orta yerinde çok önemli bir yerde duran bir ülkenin, büyük bir ülkenin, 70 milyon nüfusa varan bir ülkenin, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin, elbette, savunması da büyük olacak, güçlü olacaktır.   Bölge  ülkelerine,  Avrupa'nın   pek çok ülkelerine   nazaran da  -Allah'a şükürler olsun- en iyi, en vurucu güce sahip olduğumuzu, en teknolojik üstünlüğe sahip olduğumuzu da görmekteyiz.

Yıllardan beri en ciddî müesseselerimizden biri olan Türk Silahlı Kuvvetleri, gerekli teknolojik yatırımları yapmış, araştırma geliştirmeleri yapmış milletimiz de hiçbir fedakârlıktan, hiçbir feragattan çekinmeyerek, ekmeğinden aşından keserek ordusuna tahsis etmiş; ordumuz da, bunu, en iyi şekilde değerlendirerek, en tehlikeli zamanlarda, en işe yarayacak şekilde ortaya koymuştur.

Şimdi, bugün, sayı itibariyle fazla olduğu söylenebilir. Ben de bunu buradan ifade etmek istiyorum. Çetin Altan "Osmanlı'dan kalma bir anlayışla, köylü taburlarıyla artık savunma yürütülmez" diyor. Bunu, bugüne hasretmesek de, bugün için söylemesek de, bu sayısal çoğunluğun, bir an önce, teknolojik üstünlüğe terk edilmesi gerektiğini, burada, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinde vurgulamak zorundayız; çünkü, bir ordunun, bir silahlı gücün üstünlüğü, artık sayısal çoğunlukla ifade edilmiyor; ateş gücünün, teknolojinin, bilimin yüksekliğiyle ifade ediliyor. Dünya, her gün, hızla teknolojide önemli mesafeler katediyor. Bizim de, bu teknolojinin peşinde koşma, en ön sıralarında yer alma ve Türk Silahlı Kuvvetlerini de buna göre teçhiz etme mecburiyetimiz vardır.

Türkiye, NATO'nun yıllardan beri saygın bir üyesidir. Uluslararası güvenlik kuruluşlarında yerini almaktadır. Daha başka kuruluşlarda da önemli yerimiz vardır; D-8'i kurmuştur, Karadeniz ülkeleri işbirliğinin önündedir, Avrupa Birliğinin kapısındadır, Avrupa güvenlik teşkilatının biraz pazarlığını sürdürmektedir -yani, kararlara katılacak mı, sadece görev mi alacak; bu konuda da ciddî çalışmaları vardır- ama, Türkiye, bir dünya devleti olarak, ordusunu da dünya orduları içinde şerefli bir noktada tutmanın gayreti içindedir. Ama, 70 milyonluk Türkiye'ye, bizim bu gelişmemiz, ordumuzun bugünkü seviyesi, elindeki aracı gereci yeter mi, yeterli mi; siyasî mantalite açısından, politikaları belirleme açısından bakmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, dünyada, ekonomik potansiyeli ne olursa olsun, isterse altından petrol fışkırsın, para fışkırsın, zengin hazinelere sahip olsun, ithal ikamesiyle, başkasından almak suretiyle her tarafı zırhlarla, tanklarla doldurmuş olsa bile, gün geliyor, bu işe yaramıyor. Bunu, zaman içinde gördük. İşte, Irak'ta gördük, İran'da gördük. Çünkü, halkımızın bir sözü var: "Elden gelen öğün olmaz, olsa da vaktinde bulunmaz." Bu anlamda, teknolojik seviyeniz yüksekse, en azından onu yapmıyorsanız da yapacak seviyedeyseniz, ihtiyacınız olduğunda, sıkıştığınızda yapabilecek durumdaysanız, ne yapıp edip, bir millet, kendi ordusunun ihtiyaçlarını bütünüyle olmasa bile bütününe yakınını, kendi teknolojik imkânlarından, kendi yerli sanayiinden, kendi serbest piyasasından, KOBİ'lerinden yararlandırmasını sağlamalıdır.

Yaptığım araştırmalara, incelemelere göre, Başbakanlık da, 1998 yılında, bu konuda bir karar almıştır; Millî Savunma da, bu konuda hassasiyetle duruyor; hatta, yabancı şirketlerin bile Türk ortak bulmasını, Türk partner bulmasını şart koşuyor. Bu bakımdan sevindirici, geliştirici bir olaydır.

Ekonomi kuvvetli olursa, savunmanız kuvvetli olur. Ekonominin kuvvetli olabilmesi için, demokrasinizin kuvvetli olması lazım. Bu üçü birbirinden ayrılmaz bir parçadır. Savunmasız -yani güçlü, vurucu bir gücünüz yoksa, güçlü değilseniz- hiçbir haklılığınızı, hiçbir masada anlatamazsınız, derdinizi anlatamazsınız; sizi saygın bir millet yerine koymazlar. Bunun olması için de ekonominizin güçlü olması lazım. Ekonomi krizdeyse... Kalp krizine girmiş bir adamın sol bacağı kuvvetliymiş, hiçbir anlam ifade etmez. Ekonomi krizdeyse...

Şimdi, ekonominin kuvvetli olması lazım. Sadece herhangi bir kurumun değil, bütün öğretmenlerimizin, doktorlarımızın, köylerimizin, kentlerimizin, her şeyin, yani, imarın, altyapının, ulaştırmanın her tarafta iyi olması lazım. Bunun da, bütçeye ayıracağı, millî savunmaya da, millî eğitime de ayıracağı çok çok pay olması lazım.

Türkiye gibi bir ülke, 7 milyar dolar ayırıyor millî savunmasına. Bu, Amerika'da herhangi bir orta ölçekli firmanın yıllık cirosundan da çok az. Kesinlikle çok görmemek lazım; çünkü, savunmadan daha pahalı bir sektör yok. Geçenlerde bir gezi sırasında öğrendik, denizaltında kullanılan bir mermi 1 milyon pound. Bunu, zaman oluyor ki, tatbikat için üç beş tane atıyorsunuz. Allan vermesin, başınıza bir iş geldiği zaman,  bir sürü kullanmak zorunda kalacaksınız. 1 milyon pound 1 mermi... Uçakların bir inişi kalkışı... Sürekli, saatlerce uçuş yapmak zorunda hava üslerinde... Yani, bu kadar, yüzbinlerce askerimizin her an hareket halinde oluşu; tankların, füzelerin, gemilerin... Bunların son derece pahalı bir iş olduğunu biliyoruz; ama, para lazım. Para var mı; yok. Niye yok?.. (MHP sıralarından "var" sesi)

Maliye Bakanı "yok" diyor, sen ne kadar "var" dersen de...

Topladığımız her 100 liranın 88 lirası faize gidiyor; kalıyor 12 lira.

MEHMET TELEK (Afyon) - Geçen seneki o; bu sene yüzde 56.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Hayırlı olsun... O da gitti batık bankalara. Geriye ne kaldı? Sanal bir bütçeyle karşı karşıyayız. Allah'tan bütçe dışı kalemler var da, oradan ihtiyaçlarımızı gideriyoruz.

Şimdi, dünya silahtan ve ordudan vazgeçmediğine göre, yani, bütün dünya, uygar ülkeler, demokratik ülkeler "işte, ne güzel, barışalım, insan hakları, hukuk, adalet; bunları tesis edelim, ordularımızı da terhis edelim" dese, iyi, hoş, bir şey değil; ama, en güçlüsü, en demokratik olanı da bundan vazgeçmediğine göre, harıl harıl silah sanayii, silah sektörü devam ettiğine göre, biz de bundan vazgeçemeyeceğiz. Öyleyse, en iyisini, en kuvvetlesini kurmak zorundayız; çünkü, ikide bir maraza çıkıyor etrafımızda, kimin nerede, ne patlak vereceği belli değil, ikide bir dalaşıyorlar. Ortadoğu karmaşık. İşte, İsrail-Filistin... Orada bir barış önderi olmak ve Ortadoğu barışına en önde katkıda bulunmak görevi belki bize düşüyor. Kafkaslar karmakarışık, Balkanlar karmakarışık... Dünya belki bir yerde işin arkasından yetişiyor; ama, yetişene kadar da canı çıkıyor. İşte, Kosova'da, Bosna'da bunu gördük. Öyleyse ne yapıp edip kendi savunmamızı, bunun dışında, dış dünyaya karşı caydırıcılığımızı orta yere koymamız lazım. Bu, bugün var mı; var Allah'a şükür, var. Peki, var da, niye konuşuyoruz; daha iyiye, daha ileriye nasıl gideriz. Daha iyiye, daha ileriye gelişmiş bir teknolojiyle, gelişmiş bir ekonomiyle, kuvvetli bir ekonomiyle gideriz. Kuvvetli bir ekonominin, kuvvetli bir savunmanın kapısı nerden geçer; kuvvetli bir demokrasiden geçer. (FP sıralarından alkışlar) Demokrasisi örselenmiş bir ülkenin ya da demokrasiden yoksun, mahrum bir ülkenin, sokakları zırhlarla dolu olsa hiçbir anlam ifade etmez. İşte, Sovyetler Birliği... Tanktan geçilmiyordu Moskova sokakları; ama, demokrasi yoktu, nefesi tıkandı, her şeyi berbat oldu; sonuç, malum... Amerika'da da demokratik değerler önplandadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başeğmez, sizin de Grubunuza 1 dakika süre veriyorum. Lütfen, bu 1 dakika içinde tamamlayın efendim.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Hatta o kadar ki, size söyleyeyim, işte Genelkurmay Başkanı Savunma Bakan yardımcılarından birine bağlıdır, bütün subayların rütbeleri parlamentodan geçer, parlamento orada her şeydir. Gerçekten insan hakları, dünyada önplanda onların savunması altındadır. Ordusu da en öndedir. Kimse saygınlığından bir şey kaybetmez.

Eğer ekonominin güçlü olmasını istiyorsanız, demokrasi güçlü olacak; demokrasi güçlü olunca ekonomi, ekonomi güçlü olunca savunma güçlü olur. Yok, eğer, demokrasiye balans ayarı yapacağım derseniz, ekonominin rotilleri çıkar, eliniz açıkta kalır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başeğmez.

Efendim, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Birol Büyüköztürk'e söz vereceğim. Daha sonra konuşma sırası hükümetin ve "son söz milletvekilinindir" kuralına uygun olarak, son konuşmacımız, yine şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu'nun olacak.

Buyurun Sayın Büyüköztürk. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

BİROL BÜYÜKÖZTÜRK (Osmaniye) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Baş döndürücü hızla ilerleyen teknoloji ve onun ürünü olan ulaşım ve iletişim, ülkeler arasındaki ilişkiyi inanılmaz ölçülerde artırmıştır. Var olan ekonomik ilişkileri daha geliştirmek için ülkeler, küresel ve bölgesel bazda liberalleşme çabası içinde serbest ticaret bölgeleri, gümrük birlikleri ve ortak pazarlar oluşturma çabası içerisindedirler.

Sanayileşmenin hızla gelişmesine, nüfus artışına ve yerleşim merkezlerinin yaygınlaşmasına paralel olarak ulaştırma sistemleri de, konfor, hız ve güvenirlilik yönünden devamlı gelişmeler kaydetmiş ve bu sistemler içinde toplutaşımadaki üstünlükleri ve enerji kullanımındaki tasarrufu dolayısıyla genellikle gelişmiş ülkelerde demiryolu sektörüne ayrı bir önem ve yer verilmiştir.

Küreselleşme ve bölgeselleşme bağlamında uluslararası arenada, ulaştırma sektörünün liberalizasyonu, ulusal altyapı şebekelerinin entegresyonu, daha etkin, rekabetçi ve güvenilir bir hizmet sunumu için ortak politikalar belirlenmektedir. Bu politikalarda, ulaştırma alt sistemlerinin koordineli ve kombine yapıda faaliyet göstermesi temel alınmakta, özellikle demiryolu sektörünün gelişimi üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda, pekçok ülke, kendi demiryollarının malî ve pazar performanslarını yenide gözden geçirme yoluna gitmiş, demiryolu yönetiminin iyileştirilmesi arayışları yeniden yapılanma gereğini doğurmuştur.

Ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen kendi kendine yeterli bir ekonomi oluşturulması politikası doğrultusunda, ülkenin temel ulaştırma sistemi konumunda olan demiryolları, millî ekonominin yaratılmasına hizmet eden bir araç olarak değerlendirilmiştir. 1950 yılına kadar, demiryolu, 7 671 kilometreye ulaşmış; ancak, 1950 yılından sonra, ulaştırma sektörünün birbirini tamamlayan iki ana ulaştırma sistemi olan demiryolu ve karayolu ulaştırma sistemleri arasında o zamanki şartların ve ülkenin ekonomik imkânlarının bir sonucu olarak dengeli bir kaynak dağılımı sağlanamamıştır.

Genel ulaştırma sistemleri içerisinde demiryolunun payı, 1950 yılında yolcu taşımacılığında yüzde 42, yük taşımacılığında yüzde 78 iken, 1999 yılında bu paylar yüzde 3'e ve yüzde 4,6'ya düşmüştür.

Türkiye'de sürekli artma eğilimi gösteren taşıma talebinin karayoluyla karşılanması, sürdürülebilir bir politika değildir. Artan taşıma talebinin karşılanabilmesi için, demiryolu ağının genişletilmesi gerekmektedir. Demiryollarının pazar payının yıllar itibariyle önemli düşüş göstermesinin arkasında, uygulanan ulaştırma politikalarındaki yanlışlıklar ve farklılaşmalar yatmaktadır. 1950'li yıllardan sonra ülkedeki gelişmelere paralel olarak yeterli demiryolu inşa edilememiş, mevcut demiryollarının düşük olan fizikî ve geometrik standartları yeterince düzeltilememiş ve pazardaki gelişmelere uyum sağlayabilen bir işletmecilik gerçekleştirilememiştir.

Karayolu-demiryolu yatırım payları, giderek karayolu lehine artış göstermiştir. Söz konusu payları plan dönemleri itibariyle incelediğimizde, en son planda, demiryollarının payı yüzde 7,5'a kadar gerilemiştir. Bir yandan 20 nci Yüzyıl başlarındaki teknolojiyle inşa edilen mevcut demiryolu ağının geometrik ve fizikî standartlarının düşük olması ve tek hat işletmeciliği, modern işletmeciliği imkânsız kılan sorunlar yaratmakta, bir yandan da 1950'li yıllardan sonraki ulaştırma politikaları nedeniyle yeterli demiryolu inşa edilemediği için, mevcut demiryolları ağıyla ülke boyutlarına ve nüfus yoğunluğuna göre hizmet üretilememektedir.

1999 yılı fiyatlarıyla zararın 220 trilyona, 2000 yılı için beklenen zararın ise yaklaşık 350 trilyona ulaşılacağı düşünüldüğünde, TCDD açısından ağır bir malî darboğazdan söz etmek yanlış olmayacaktır. 1959 yılında yüzde 100'e kadar ulaşan gelirin gideri karşılama oranı, maalesef, 1999 yılında ancak yarısını karşılayabilmektedir.

TCDD'nin işletmesi, yaklaşık 8 607 kilometresi ana hat, 1 901 kilometresi tali hat olmak üzere, 10 508 kilometrelik demiryolu hattında ulaştırma faaliyetlerini sürdürmektedir. Mevcut araç parkı olarak, 571 adet dizel lokomotif, 80 adet elektrikli lokomotif, 93 adet elektrikli dizi, 55 adet dizelli dizi, 1 040 yolcu ve 666 551 ton kapasiteli 17 200 adet yük vagonundan oluşmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi, 1988 yılında, 52 848 personelle hizmet yürütürken, 1999 yılında bu sayı 42 721'e düşmüştür. Son yıllarda, emekli olan personelin yerine yenisinin atanması mümkün olmadığından, özellikle faal personel mevcudunun ihtiyaç duyulan seviyenin çok altında kalması sebebiyle, yük trenlerinin personel yokluğu nedeniyle iptali de dikkat çekmektedir.

Dünyadaki gelişmeler ne olmaktadır: Dünyada, küresel ticaretin gelişmesine paralel olarak, küresel ulaştırma koridorları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Demiryolları da, küreselleşmenin yarattığı düzene ayak uydurabilmek için, önemli yapısal ve teknik değişim sürecinden geçmektedir. Gelecek yıllarda, demiryolu taşımasının gelişmeye devam etmesi ve kamuoyunun çevresel konulara duyarlılığının artması sonucu, trafiğin, karayolundan demiryoluna kayması beklenmektedir.

Dünya nüfusunun büyük bir kısmının yaşadığı Güney ve Doğu Asya'nın, gelecekte dünya ekonomisinin gelişiminde önemli bir rol oynayacağı öngörülmektedir. Bu bağlamda, Avrupa ile Asya arasındaki ulaştırma koridorları da, özellikle demiryolu koridorları, önümüzdeki yıllarda kritik bir rol üstlenecektir. Batı Avrupa ülkeleri, Asya pazarlarına ulaşmak için, güvenli, hızlı ve ucuz taşımacılığa olanak sağlayacak ulaştırma güzergâhları arayışı içerisine girmiş, yeni programlar geliştirmişlerdir. Bu çerçevede, AB'nin, Avrupa-Kafkasya-Asya ulaştırma koridoru, Romanya ile Bulgaristan limanlarından direkt Gürcistan limanlarına denizyoluyla bağlanarak Ortaasya bağlantısını sağlayan ve Türkiye'yi dışlayan bir programdır. Türkiye ile Gürcistan arasında demiryolu bağlantısını sağlayacak Kars-Tiflis hattının gerçekleştirilememesi, yukarıda bahsettiğim Avrupa Birliğinin gelişimini desteklemekte ve ülkemizin by-pass edilmesine yol açmaktadır.

Söz konusu doğu-batı demiryolu transit koridorundan kesintisiz bir demiryolu ulaşımının sağlanabilmesi için, Boğaz demiryolu tüp geçişi ve Kars-Tiflis demiryolu bağlantılarının mutlaka kurulması gerekmektedir. Bu bağlantıların kurulmasıyla, Avrupa'dan, Türkiye üzerinden, demiryolu ve demiryolu-denizyolu kullanılarak, Ortaasya'ya ve Çin'e bağlanmak mümkün olacak ve böylelikle, tarihî İpek Yolu yeniden canlandırılabilecektir.

Sanayi devrimine yol açan ulaştırma sistemlerindeki gelişmelerin, önümüzdeki yeni dönemde de lokomotif rolü üstleneceği açıktır. Hava koridorlarının tıkanmaya başladığı, otoyolların doyuma ulaştığı günümüzde, ülkeler, toplu taşımacılığı tekrar keşfetmekte ve yeniden demiryollarına yönelmektedir.

Ulaştırma sistemimizi hangi boyutuyla incelersek inceleyelim, varacağımız sonuç, tek sistemli bir ulaştırma sistemiyle Türkiye'nin 2000'li yıllara taşınamayacağıdır. Uzun yıllardır uygulanan yanlış ulaştırma politikalarının semeresini, trafik canavarları, petrol bağımlısı bir ulaştırma gibi acı bir şekilde almaya başlayan ülkemiz için, yalın gerçekleri de görme zamanı artık gelmiştir.

Çevre, enerji etkinliği ve güvenlik açısından avantajları yanında, demiryolu taşımacılığı hayatî öneme de sahiptir.

Hızlı tren hizmetleri, yolcu taşımacılığında demiryollarına önemli bir pazar imkânı yaratmıştır. Bu pazarda, demiryolları, karayolu ve havayoluna göre tercih edilir bir alternatif haline gelmiştir.

Tüm dünyada olduğu gibi, ulaştırma sistemlerinin ülke çıkarlarına denk düşecek şekilde birbirini tamamlaması gerektiği gerçeği kabullenilmeli, dengeli bir gelişmeyi sağlayacak şekilde, ulaştırma master plan çalışması vakit geçirilmeden başlatılmalı ve plan sonuçları, bir devlet politikası haline getirilmelidir.

Acilen, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarıyla ilgili projelere hız verilmeli ve gerçekleştirilmelidir.

Demiryolu sistemindeki finans darboğazının aşılmasına, yeni örgütsel yapı ve işleyişe imkân tanıyan demiryolu kanunu çıkarılmalıdır.

Kombine taşımacılık teşvik edilerek, kapıdan kapıya taşımacılık artırılmalıdır. Kombine taşımacılığın en ekonomik şeklinin denizyolu- demiryolu olduğu ve halen, liman hinterlandına yapılan çalışmaların yaklaşık yüzde 95'inin karayoluyla gerçekleştirildiği dikkate alınarak, denizyolu-demiryolu kombine taşıma sisteminin geliştirilmesi yönünde gerekli önlemler alınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, ayrıca, şehir içlerinde raylı sisteme geçilerek, belediyelere, Türkiye ekonomisine tasarrufla katkı sağlayan, çevre kirliliğini azaltan, trafiği rahatlatan, toplu taşımacılığa büyük kolaylık sağlayan raylı sistemin teşvik ve destek görmesi yanında, şehirlerarası yolcu ve yük taşımacılığında da esprisi aynı olan raylı sisteme, yani demiryollarına geçişte gösterilen negatif mantığın gerekçesini anlamakta zorluk çekiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Büyüköztürk.

Söz sırası hükümetin.

Sayın Çakmakoğlu, siz mi konuşacaksınız?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Hükümetin süresi de, Danışma Kurulunun almış olduğu karar gereği 30 dakikadır; bunu, iki Sayın Bakan paylaşmak suretiyle kullanacaksınız.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Millî Savunma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; öncelikle, Sayın Başkan ve siz değerli arkadaşlarımı sevgilerle, saygılarla selamlamak istiyorum.

Savunma deyince akla hemen güvenlik ihtiyacı geliyor. Türkiye'nin özellikle dış savunmasından sorumlu Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütçesini görüşüyoruz. Tabiî, gerektiğinde iç güvenlikte de görev alan bir kuruluştan bahsediyoruz. Hayatın içerisinde baktığınız zaman, güvenlik ihtiyacı ve savunma ihtiyacı, dün olduğu gibi bugün ve bundan sonra da olacak görünüyor. Savunmanın güçlü olabilmesi, sizin oraya ayırdığınız kaynaklarla orantılıdır. Neden, Türkiye, savunmasına çok önem vermektedir? Değerli arkadaşlarım çok güzel noktalara temas ettiler. Türkiye'nin coğrafî konumu vardır, Türkiye'nin tarihten bugüne tevarüs ettiği bazı değerleri koruma ihtiyacı vardır. Coğrafî ko-numu tekrarlamak istemiyorum; ama, sözün insicamı bakımından bazılarına temas etmekte yarar görüyorum:

Bir Ortadoğu; sıcak çatışmaları eksik olmayan, genelde huzur ve güvene ihtiyacı daima olan bir bölge. Bir Kafkasya; Yukarı Karabağ, Dağlık Karabağ meselesi, Ermenistan, Çeçenistan, Osedyalar, Abhazyalar ve orası da daima risk, tehdit ve çatışmalara açık bir bölge. Balkanlar; birlikte hâlâ yaşıyoruz; Arnavutluk'tan, Kosova'dan, Bosna-Hersek'ten bahsetmeyi lüzumsuz addediyorum. Böyle bir coğrafyada, üstelik çeşitli enerji kaynaklarını kontrol eden durumda bir Türkiye. Gerek kaynaklara yakınlığı bakımından gerek Hazar ve Kafkas petrollerini, gidebilecekleri yerlere daha sağlıklı götürecek hatları kontrol etme bakımından, zemin teşkil etme bakımından; böyle bir Türkiye, coğrafyası itibariyle, elbette, savunmasına daha çok kaynak ayıracaktır.

Tarihten bazı misaller vermek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti üzerine, onun tevarüs ettiği miras yapısı üzerine kurulmuş bir yeni devlet; ama, yeni devlet olmamız, eskiyle bağlarımızı hemen bir yerde kesip atmamıza imkân vermiyor. Bakıyorsunuz, Osmanlı Devletiyle beraber yaşamış, bizimle yaşamış 24 ayrı devlet, bağımsız hale gelmiş. Bağımsız hale geldiklerinden bugüne kadar, bakıyorsunuz, Türkiye'yle ilgili, atalarımızla ilgili çeşitli iddiaları, ithamları, talepleri, isnatları olan bir devletler yapısı içerisindeyiz. 13 komşuyla beraber yaşıyoruz. 8 300 kilometre uzunluğundaki sahilleri dolayısıyla komşu sayısı çok bir Türkiye. Hatta, bu komşularımız içerisinde, dün, soğuk savaş döneminde, kendi ideolojilerini Türkiye'ye egemen kılmak isteyen; bugünlerde, çeşitli inançlarını yine Türkiye'de egemen kılmak isteyen cereyanlara da açık bir Türkiye.

İşte böyle bir Türkiye'nin, savunmasına kaynak ayırması doğal, çok daha fazlasını ayırması doğal. "Bu bütçe de yetersiz" diyen bazı arkadaşlarımın sözlerine katılıyorum; ama, biz, bugünkü imkânlarımızla bütçeyi hazırlamaya çalıştık. Tabiî "tasarruf tedbirlerinin en az uygulanması gereken bir alandır" diyen değerli arkadaşıma da şükranlarımı sunuyorum. Doğrudur; biz, bu tasarıyı hazırlarken, tasarruf tedbirlerine azamî riayet ettik; ama, Türk Silahlı Kuvvetlerinin zorunlu ihtiyaçlarının mutlaka karşılanması gerektiği dikkatine de önem verdik. Ülkemizin savunduğu bütün konularda bu dengeye önem veriyoruz, kaynaklarımıza da önem veriyoruz. Mevcut sosyal, ekonomik kararlarımıza, kalkınma planlarımızın ilkelerine, ekonomik istikrar tedbirleri kararlarına bakarak bütün bunları değerlendiriyoruz. Yeterli bulduğumuzu söylüyoruz. Daha fazlası elbette arzu edilirdi; ama, yine de konsolide bütçenin yüzde 10'unu Türk Silahlı Kuvvetlerine ayıran bu milletimize, bu devletimize ve sizlere şükranlarımı sunuyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerine, gayri safî millî hâsılamızın yüzde 3,3'ünü veriyoruz. NATO sıralamasına baktığımızda, 9 uncu sırada kaynak ayırıyoruz. Kişi başına 123 dolarla, dünyadaki egemen devletlerin 50 nci sırasında bulunuyoruz. Komşularımızdan Yunanistan, kişi başına 521 dolar, Güney Kıbrıs Rum Devleti 680 dolar harcıyor. Bütün bunlar, işin önemini anlatmak içindir.

İşte bu yoldan hareket eden Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri, savunma politikasını hangi temeller üzerine oluşturuyor; bir de onları izah etmek istersem, hemen şunlara değinmem lazım geliyor: Bir kere, Büyük Atatürk'ün bize bir vasiyeti, bir sözü var: "Yurtta sulh, cihanda sulh" Yurtta ve dünyada barışı sağlamak ve korumak için, savunmanızın güçlü olması lazım. Güçlü savunma, zaten caydırıcı güç oluşturacağı için, size tecavüz ihtimalini azaltacaktır; bu ilke etrafında politikasını oluşturan bir Türkiye.

İşte, hemen caydırıcı güç... Nasıl olur caydırıcı güç; Türk Silahlı Kuvvetleri, küçülerek etkinleşme politikasını yıllar önce gündemine almış. "Sayıyı azaltalım" diyen arkadaşlarımız var, doğrudur. Bu sayı, genelde belirli bir periyot içerisinde azaltılmaktadır ve silah teknolojisindeki yenilikleri ülkemize aktarmakla ve yeni teknikleri silaha tatbik etmekle olacaktır; bunlar yapılmaktadır.

Tabiî, silah sanayii, çok pahalı bir sanayidir. Bazı arkadaşlarımız temas ettiler, pahalı bir sanayii ülkenizde kurmak, altyapısını oluşturmak büyük emek, gayret ve oraya ayıracağınız kaynaklara bağlıdır; ama, biz bunu yapıyoruz, özellikle onbeş yıldır ciddî bir altyapı oluşturmuşuzdur. Ancak, sanayisi çok ileri gitmiş bir Amerika Birleşik Devletlerini dahi ele aldığınız zaman, kendi silah, araç gereç ihtiyacının yüzde 35'ini karşıladığını bilmemiz lazım gelir. Nerede daha kaliteli, tekniği daha iyi ise ve daha ekonomik üretiliyorsa, oradan almak mümkün. Biz de, istersek, bazı kalemleri, Türkiye'de çok pahalıya üretmek suretiyle tamamını yapabiliriz; ama, önümde rakamlar var, merak eden arkadaşlarımı -eğer zamanım elvermezse- ayrıca bilgilendirmek isterim. Buna rağmen, biz, karşılama oranımız bakımından, yerlide, yüzde 45'leri, 46'ları bulmuş durumdayız.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bunlardan bahsettikten sonra, caydırıcı güç olmayı sadece sizin kendi gücünüzle gerçekleştiremediğiniz bir dünyada yaşadığımız gerçeğinin de altını çizmek istiyoruz. Onun için, Türkiye, savunma politikasını kolektif savunma paktları içerisinde aramış, bulmuş ve NATO müttefiki olarak da, bu pakt içerisinde, hem kendi güvenliğine hem de Avrupa ve dünya güvenliğine önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Bir başka gerçek -bizim Silahlı Kuvvetler olarak düşündüğümüz ve uyguladığımız- önceden tedbirli olmaktır; yani bunu, iş başa geldiği zaman değil, gelmeden evvel planlamaktır. Bir ilkemiz de budur; önceden tedbir almak şeklinde ifade edebilirim.

İkincisi, sizin gücünüzü tanıyabilme imkânı ve fırsatını iyi kullanmanız gerekir; bir başka ilkemiz budur. Yani, çatışma bölgelerine, risk ve tehdit alanlarına, sıcak savaşlara, bu Birleşmiş Milletler dünyası içerisinde sizden talep edildiği zaman, orada, yadırganmayacak bir yetişmişlikte, bir mükemmellikte müdahale etme gücünüz olmalı, kendi varlığınızı hissettirmelisiniz. Türkiye bunu da yapmaktadır. Somali'den başlayan, Arnavutluk'ta, Bosna Hersek'te ve Kosova'da kuvvet bulundurmak suretiyle, dünya orduları arasında, oraya kuvvet gönderen ülkeler arasında, nasıl bir Türkiye, nasıl bir Türk Silahlı Kuvvetleri vardır, nasıl gelişmiştir, nasıl üstünlüğü vardır; bunu göstermeniz lazım; bunu yapıyoruz. Bu gösterme, caydırıcı güç olmanın da ayrıca somut bir örneğini teşkil etmektedir.

Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, bizim, Türkiye olarak sadece savunma diye dar bir kapsamda da düşünmememiz lazım gelir. Bazı arkadaşlarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Güneydoğu Anadolu'daki halka nasıl destek verdiğinin detayını verdiler. Hazırlık kursları açmaktan, sünnete kadar, nikâh şahitliklerine kadar, sağlık yardımına kadar; hayvan bakımına kadar, çeşitli okulların onarımına kadar, bir sosyal devletin yapması gereken birçok hizmetleri de yapan bir Türk Silahlı Kuvvetleri; icabında, tatbikatlarıyla güç gösterecek bir Silahlı Kuvvetler; icabında, bir bölgede ablukaya almayı; bir bakıma, orada, bunları göstermek suretiyle kendisini ona hazırlayan... Tabiî afetlerinden tutunuz, günün 24 saatinde ayakta kalan bir kuruluşun, millet ve devlet olarak beklediğimiz bütün hizmetlere hazır olması gereğinden yola çıkan bir savunma politikamızı gündemde tutmaya devam ediyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, böyle bir Silahlı Kuvvetler kendisini nasıl hazırlıyor... Sadece silah teknolojisi, elindeki eskimiş silahları bugünün tekniğine göre modernize etmek diyebileceğimiz ölçüler dışında, kendini yenilemek. Personel bölümünde, dünya ordularının standardını yakalamak, hatta aşmak. Geçen sene lütfettiniz, tasvip ettiniz, harp okullarını üniversiteleştirdik. Askerî okullarımızın performansı belli. Türk Silahlı Kuvvetleri, komuta zinciri itibariyle, en iyi yetişmiş elemanlara sahip olma eğitim politikasını geliştirerek devam ettirmektedir. Böyle bir personel yapısı, böyle bir silahlı güç.

Değerli arkadaşlarım, bu savunma bütçesinin kaynakları konsolide bütçeyle yeterli değil. Bazı arkadaşlarımızın bilgi noksanlığı olduğu için tekrarlamakta fayda görüyorum: Konsolide bütçe, evet, 5 katrilyon 125 trilyon 585 milyardır; ama, ayrıca bir de Savunma Sanayii Destekleme Fonunu da koyduğunuz zaman, orada da, ortalama 800-900 milyon dolarlık bir kaynağı da buna ilave etmemiz gerekmektedir; işte bu Savunma Sanayi Müsteşarlığı, Bakanlığımıza bağlı olarak görev yaparken, özel bütçesiyle büyük projeleri desteklemektedir.

Bazı arkadaşlarımızın bilgilerine, dikkatlerine sunmak için arz etmek istiyorum; büyük proje-ler için bazı temel kriterlerimiz var -basında zaman zaman çeşitli lobilerin yayınlarıyla karşı karşıya kalıyoruz- burada temel ilkemiz, ihalede şeffaflıktır, Türkiye'nin yararıdır.

Yabancı ülkelerden alacağımız teknoloji transferine esas olan büyük silah projelerinin ana yüklenicileri, mutlaka Türkiye'de Türk firmalarıdır. Tank mı alacağız; Türkiye'de, mutlaka, bir ana yerli firmayla beraber teklif verilecektir. Lisansını, bizde tatbikatını yapmak suretiyle geçerli hale getirecektir. Helikopter mi alacaksınız; aynı şekilde, teklif verilirken TAİ uçak fabrikamızı ana yüklenici olarak yanına almak mecburiyeti vardır. Sistem performansı dediğimiz, teknik manadaki mükemmelliğe bakılmaktadır; idarî, ekonomik, malî tekliflerine bakılmaktadır. Ayrıca, sanayimize yapmakta oldukları, yapacakları katkı payının oranı değerlendirmede esas alınmaktadır. Bir de, bir başka önemli husus, bu ihalelerde, offset nispetlerine bakılmaktadır. Offset, basitçe, bildiğiniz gibi, sattığımız, dolayısıyla yurtdışına çıkacak olan dövizlerin ne kadar miktarının Türkiye'ye, bizden alacakları mal karşılığında karşılanması ameliyesi demektir. Bu nispetleri biz ihalelerde esas kılı-yoruz.

Bazılarının söylediği gibi, işte, Almanya'dan tank alırken, şunlar istemiyor, bunlar istemiyor falan... Bunları dikkate alan bir idare işbaşında değildir. Bize kısıtlamayı, bize sınırlamayı kabul ettiremezler; bize “ihraç lisansı vermiyoruz” tartışmasını getiremezler. Bunlar, bizim asgarî şartlarımızdır. Kabul ederlerse ihaleye devam ederler... (MHP, DSP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) ... kabul etmezlerse kendileri bilir diye bir politikayı uygulamaya koyduğumuzu bilgilerinize sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, zamanım?..

BAŞKAN - Efendim, sürenin yarısını şu an itibariyle kullanmış bulunuyorsunuz; bundan sonraki, diğer Sayın Bakanın süresi.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Devamla) - Evet, ben, Değerli Ulaştırma Bakanımızın da konuşmalarını zamanında tamamıyla kullanmasının doğru olacağını düşünüyorum.

Verdiğim bilgiler yeterli olmayabilir; ama, arzu eden arkadaşlarıma her zaman kapımız açık; yazılı sözlü, her konuda, şeffaf bir yönetim olarak bilgi sunmaya hazırız.

Hepinize teşekkür ediyor, Türk Silahlı Kuvvetleri adına şükranlarımı sunuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Efendim, Hükümet adına ikinci söz, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz'ün.

Buyurun Sayın Bakan. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın bütçesiyle ilgili çok güzel eleştiriler, tavsiyeler, sorular geldi. Burada, bunların hepsine belki cevap verme imkânı mümkün olmayacak zaman kısalığı dolayısıyla. Sayın Başkan, eğer müsaade ederseniz, ana projeler hakkında bilgi verdikten sonra, arkadaşlarımız buradayken, birkaç soruyu cevaplandırıp, diğerlerini -hepsi burada hazır- daha sonra yazılı vermek suretiyle cevaplandıracağım.

BAŞKAN - Nasıl takdir ederseniz Sayın Bakan, tamamen sizin şahsî takdiriniz.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Hem Meclisimizi hem milletimizi yakından ilgilendiren önemli konulardaki bilgileri arz etmek istiyorum.

İki kıtayı demiryoluyla birleştiren, dünyanın en derin geçidi ve 21 inci Yüzyılın mühendislik harikası olan tüpgeçit ihalesinin birinci aşaması bitmek üzeredir; daha doğrusu, kredi veren müessese ile aramızda bir mutabakat zaptının onaylanması söz konusudur ve bunu başlanmış sayıyoruz; parası bulunmuştur. Bu, dünyanın en ucuz kredisidir; 0,75 faizli, 10 yıl ödemesiz , 40 yıl vadelidir ve 5 yılda kendini amorti etmektedir. Demek ki, her 5 yılda bir yeni tüpgeçit yapabilecek son derece kârlı bir yatırımı başlatmış olmaktan dolayı da mutluyum ve tabiî ki, bu mutluluğu benimle he-pinizin paylaştığı kanaatindeyim.

Kars-Tiflis demiryolu, bu güzergâh üzerinde olmazsa olmazlardan biridir. Londra'dan çıkan bir tren, Anadolu'dan, Kafkasya'dan, Ortaasya'dan, Çin'e, Hong Hong'a kadar gidecekse -ki, gitmeli- bu geçit olmazsa olmaz. Onun için, bu konuda, gerek Gürcistan Cumhurbaşkanının büyük desteği ve iyi niyeti gerekse bizim Cumhurbaşkanımızın büyük desteği ve iki bakanın bu konudaki kararlılığı, konuyu, anlaşma yapacak seviyeye getirmiştir. Önümüzdeki günlerde, Gürcistan'ın Sayın Cumhurbaşkanı ve Ulaştırma Bakanı buraya geldiğinde, Cumhurbaşkanları nezdinde bir anlaşma yapılacak, biz de orada hazır bulunacağız. Finansmanın önemli bir bölümü yarı yarıya çözülmüştür ve muhtemelen de, inceleme yapan Çin demiryollarıyla, bu Bakanlar Kurulu kararıyla, inşaatı başlatılabilecektir. Bu bakımdan, İpek'ten demiryolu meselesi, inşallah, önümüzdeki iki üç yıl içerisinde bitirilecektir.

GAP demiryolu bizim önem verdiğimiz bir konudur; çünkü, sadece tarım kesiminde beş tane Çukurova çıkabilecek Güneydoğu Bölge Projemizi dünyaya açmamız gerek. Zenginliği dünyaya götürmek, oradan bir şeyler alıp, daha fazla zengin Türkiye yapabilmek ve birilerinin karşısında, sıkıntı içerisinde, şu geçirdiğimiz krizli günleri bir daha yaşamamak için, zengin Türkiye'yi, mutlaka, inşa etmek zorundayız. Onun için de, burayı dünyaya açacak demiryoluyla ilgili çalışmalar hızla devam etmektedir. İngiliz, Fransız, İspanyol konsorsiyumu... Bu konuyla ilgili, daha dün son görüşmeleri yaptık, devam ediyor, inşallah, bundan hayırlı haberler vereceğiz.

Ankara-İstanbul yolunun, hızlandırılmış trenle -hızlı tren başka bir şey-  ilgili projenin birinci safhası tamamlanmış, ihale edilmiş ve 2001 yılı içerisinde inşaata başlanacaktır; Eskişehir-Ankara arası 1 saat 15 dakikaya inecektir. Diğerleri de safha safha gidecektir ve muhtemelen, Bozüyük-Ekece arasındaki tünellerin delinme işi de, Ruslardan alacağımız karşılığında yaptırılacaktır; onunla ilgili mutabakat zaptını da dün imzaladık.

Bu konuda bizim bir sloganımız vardır: Nerede liman varsa, orada demiryolu olacak. O zaman, 400 milyon ton yükleme, boşaltma kapasitesine ulaşacağımız limanlarla, demiryolu taşımacılığı birbirini tamamlayacaktır.

Fabrikalar konusunda, yine, arkadaşlarımız yine arkadaşlarımız bahsetti. Kanun hükmünde kararname iptal edildiği için, maalesef, altı yedi aylık bir gecikmeyle başlayabileceğiz. Bununla ilgili teşekküllerin iştirak haline dönüştürülmesi, Adapazarı'ndan başlamak üzere ve ihracat yapabilecek vagonların, dünyanın en iyi vagonlarının Türkiye'de yapılmasını temin bakımından, iştirakle ilgili kanun tasarısı Başbakanlığa gönderilmiştir, önümüzdeki günlerde Yüce Meclisimize arz edilecektir.

Balıkçı barınakları ve stol havaalanları Türkiye'nin üzerindeki bir yüktür. Açıkça ifade etmek gerekirse, taraftar müteahhitlerin sabit masraflarını karşılamak veya onlara para kazandırmak üzere, denize taş dökmekten, çalışmayan ve hiçbir işe yaramayan havaalanları yapmaktan başka bir proje değildir bunlar. Onun için, bunları birer hesap altında topladık. Hangisi verimliyse, rantabl ise, fi-zibilitesi varsa ve kâr getirebilecek veya başabaş noktasını yakalayacaksa, onlara öncelik verdik ve onları desteklemek suretiyle, bitmeyen havaalanları ve bitmeyen balıkçı barınakları projelerine son verdik. Onun için de, sık sık, balıkçı barınaklarının, yat limanlarının ve limanların yapılıp hizmete açıldığı görülebilmektedir. Sırası geldiği zaman öbürleri de olacaktır. Hiçbir politik mülahazayla, verimli olmayan balıkçı barınağı da, stol havaalanı da, ben bakan olduğum müddetçe bu Bakanlıkta yapılmayacaktır, kesinlikle yapılmayacaktır. (MHP ve FP sıralarından alkışlar) Yirmiiki senedir devam eden balıkçı barınağı... Denize taş atmakla yatırım yaptığımızı zannetmeyelim, bu devlete yazık oluyor; onun için, bu politikalar değiştirilmiştir.

Karayolu taşıma kanunu cumhuriyetimizin bir numaralı kanunu olacaktır. Arkadaşlarımızdan birisi ifade etti, maalesef, 1 573 genelgeyle işin içerisinde kaybolmuşuz. Her sene 5 000'den fazla insan hayatını kaybediyor, 27 000 civarında insan sakat kalıyor, 100 trilyonun üzerinde maddî zarar, 650 000 civarında hasar; fakat, bir karayolu taşıma kanunumuz yok. Bu, bir kanunsuzluktur, onun için, bu tasarı komisyonlarda görüşülüyor, önümüzdeki günlerde ana komisyondan Meclisimize gelecektir ve muhtemelen de, tahminim, mart ayına kadar kanunlaşacaktır ve ilk defa, cumhuriyet, bir numaralı kanunu, inşallah, bu Mecliste çıkaracaktır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakanım, Af Yasasındaki aynı hızla çıkaralım.

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Yahu, sussana ramazan günü, her şeye karışıyorsun be!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Kötü söz söylemedik, kızmana gerek yok.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sivil Havacılık Kurumu Kanun Tasarısı Başbakanlıktan gelmiş ve Bakanlar Kurulunun imzasına açılmıştır. Önümüzdeki günlerde, pazartesi veya salı günü, Sayın Müsteşarımızın bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edeceği anlaşılmıştır.

Dünya sivil havacılık teşkilatlarının arkasında bir Türkiye düşünülemez; önünde düşünebilirsiniz, yanında düşünebilirsiniz; ama, arkasında düşünemezsiniz. O bakımdan, hem sivil trafiği hem askerî trafiği, yine bu kitlelerin meydana getirdiği tecrübeli ve bilgili insanlardan teşekkül eden kurullar, tarafsız kurullar vasıtasıyla denetleyici ve düzenleyici bir kurum haline getirmek üzere kanun tasarısı Bakanlığımca hazırlanmış ve bir süre sonra, Sayın Müsteşarın ifadesine göre, pazartesi veya salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilecektir.

Telekomla ilgili 5402 sayılı Kanun yine bizim zamanımızda çıkarılmıştır. Özelleştirmenin yapılabilmesi; ama -tabirimi bağışlayın- adam gibi özelleştirme yapılabilmesi için her şey orada vardır. (MHP, DSP ve FP sıralarından alkışlar) Buna uyulmasını istedim; istemeye de devam edeceğim. Türkiye hukuk devletiyse, hukukun içerisinde olacak; değilse, onu siz bileceksiniz. Dilimde tüy bitti, artık bu konuda konuşmuyorum. Konu, sizin emanetinize kalmıştır. (MHP ve FP sıralarından alkışlar)

Telekomünikasyon Kurumu kanunda düzenlenmiştir. Düzenleyici, tarafsız, denetleyici, gerektiğinde ceza verici, yönlendirici ve gelişmiş dünyanın gittiği yere bizi götürecek olan kanun, bu Meclisten çıkarılmıştır ve şu anda uygulamaya girmiştir. Gerekli yönetmelikler hızla düzenlenmektedir ve Türkiye, bu uygulamalardan dolayı, milletlerarası kuruluşlardan pekiyi not almış, Bakan dahil, pek çok arkadaşımıza takdirname verilmiştir.

Üçüncü uydumuz, maalesef, bildiğiniz sebeplerden dolayı, süresi içerisinde atılamamıştır. Bir bilgisayar hatası olduğu anlaşıldı. Riske giremezdik değerli milletvekilleri; çünkü, riske girseydik, yüzde 96'sı işletmeye alınmadan doldurulmuş, müşterisi bulunmuş bir uyduyu, müşteriden ederdik, müşteri kaybederdik. Uyduda arıza olduğu takdirde veya yandığı takdirde kimse bizi beklemezdi. Bu uydunun bir özelliği vardır, o şekilde planlandı; yani, kendisinden üç sene sonra ömrü dolacak olan uydunun finansmanını gelirinden sağlıyor, beş sene sonra ömrü dolacak olan ikinci uydumuzu, yine finanse ediyor, onbeş yıl dolduğu zaman kendi finansmanını da yapıyor. Öyleyse, Hazineden bir kuruş almadan uydu kendi kendini finanse eden hatta fazla değer yaratma ihtimalî de bulunan bir finansman sistemine kavuşturuluyor. Bu da dünyada ilk defa oluyor. Bu planlama gerçekleştirilecektir. İnşallah 10 Ocağa kadar kazasız belasız, bunun da mutlu neticelerini hep beraber seyredeceğiz. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu konuda üç defa tıkanma olmuştur. Bakanlar Kuruluna buradan teşekkür ediyorum, konuyu anlatabildim, iki defa finansmanını Bakanlar Kurulu sağladı. Biraz evvel söylediğim özellikler ortaya çıktığı için, milletlerarası bankalar bize kredi vermek için sıraya girdi. Hiçbir teminat almadan, kefil istemeden, karşılık istemeden 150 milyon doları getirip, avucumuza saydılar ve dediler ki "biz inandık, siz bu parayı ödersiniz" Bu bakımdan uydu büyük hizmetler gören, İngiltere ile Çin arasında nerede Türkçe konuşan bir insanımız, bizim milletimizin bir ferdî varsa, uydu sayesinde Türkiye, onun evinde olacak. (MHP sıralarından alkışlar)

Ulaştırma master planının 2001 yılı içerisinde ihalesi yapılacaktır; ama, itiraf edeyim ki, bu konuda çok çalışma yapılmış ve hep rafta kalmış. Bu rafta kalmayacaktır. Eğer, beni biraz değerlendirip, baktıysanız, bir notunuz vardır, o not çerçevesinde, bu lafın yerde kalmayacağını Yüce Meclise söz veriyorum.(MHP sıralarından alkışlar)

Yine tarafsız kurumlardan sekizinci planda bahsedildiğinden ve bunların yapılamadığından bahsetti bir arkadaşımız. Bir bilgi alma eksikliği var. Sekizinci plan yürürlüğe girmeden, biz, tarafsız kurumlardan telekomünikasyonun kanununu çoktan çıkardık. İkincisi de 1 hafta-10 gün sonra huzurunuza gelecek. Öyleyse, Sekizinci Beş Yıllık Planın tavsiyelerinden önde gidiyoruz. Bu da, bize, teşkilatıma mutluluk veriyor.

Bilesiniz ki, bu işler, bu işi bilen, erbabı olan arkadaşlarla oluyor, benimle olmuyor. Ben, herhangi bir düzenleyiciyim, bu işin erbabı da değilim; ama, müsaade ederseniz, çalışma arkadaşlarıma huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

PTT kâra geçmiştir. Dünyanın her yerinde çoğu zarar eder; ama, fevkalade modernizasyon gerçekleştirilmektedir. Hatta, Fransız PTT'sinin bankasını model alarak ve kendi şartlarımıza da uydurarak -bir model bankacılık sisteminde- pazartesi akşamı sözleşmesini ve başla emrini vermek üzere bir araya gelip harekete geçireceğiz.

1999 yılı içerisinde 3 trilyon, halen şu günlerde 2000 yılı içerisinde 39 trilyon kâra geçen bir PTT'niz var. Devletin sırtına yük olan kurumlar olsun istemiyoruz.

Demiryolları dünyanın her yerinde zarar eder. Bizde de, 650 trilyondan 450 trilyona inmiş. Bu sene zarar 100 trilyon daha azaltılmıştır. Kara delikleri tıkadığınız zaman para buluyorsunuz. Sadece raylar arasına serpilen lüzumsuz çakılların, yapılmaması gereken yerlerini temizlemek suretiyle ve birtakım masrafların, yani, sık sık masraf diye ihale edilip de, üstünde gezilip, para alınıp hiçbir masraf yapılmayan işlerin bertaraf edilmesiyle 57 trilyon civarında kâr elde edilmiştir. (MHP sıralarından alkışlar) Öyleyse, israfı önlemek, devlete yapılacak en büyük hizmettir. Devletinizin parası varsa müteahhide iş verirsiniz, parası yoksa finansmanını da bul gel dersiniz, o da pahalı olur. Bu bakımdan, biz, Ulaştırma Bakanlığı olarak pahalılıktan şikâyetçi değiliz. Projelerimiz belli, yapacaklarımız belli. Kurumların önüne koyduğumuz zaman, ucuz faizli kredi bulma mücadelesi veriyoruz. Bizim güçlüğümüz, ucuzunu seçmektir. Onun için de, bir söz söylüyorum.  Mevcut bu olağan  işler için ayrılan payın dışındaki her yatırımın finansmanı bulunacak, ihalesi öyle yapılacak; parasını bulmadığım hiçbir işi ihale etmem ve ettirmeyeceğim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, çok sorulduğu için bir iki soruya cevap vermek istiyorum. Tarafımdan atanan muhakkiklerin yaptığı inceleme sonucu -hiç kimse kusura bakmasın- ne Yüksek Denetleme Kurulu ne de müfettişlerimizin rastlayamadığı korkunç yolsuzluklar ortaya çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, size de 1 dakikalık  eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Bu yolsuzlukların halen muhatabı olanlardan dokuz konunun sanıkları ağır ceza mahkemesinde yargılanmaktadır. Bunların hepsi, asliye ceza mahkemesine sevk edilmiştir; mahkemeler görevsizlik vermiştir; Yargıtay, ağır cezada yargılanmalarını uygun görmüştür ve yargılanıyorlar; elbette, yargılanacaklar. Onun için        -yürürlüğe girerse- af kanunundan bu maddenin çıkarılmış olması, kim ne ettiyse, hesabını, bedelini ödemesi bakımından da hayırlı olmuştur. Bürokratımı, müteahhidin cebindeki parada gözü olmaktan çıkarmamız lazım. (MHP sıralarından alkışlar) Rüşveti, hırsızlığı önlemezseniz, ondan sonra, bu Mecliste de bu çok konuşulur, başka mecliste de çok konuşulur. Devletinin yetim hakkına göz diken adamı, ben, yanımda tutmam; açıkça söylüyorum. Bununla ilgili çok eleştiri alıyorum "işe aldı, kadroculuk yaptı" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, 1992'de 14 421 kişi, 1993'te 5 420 kişi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen tamamlar mısınız.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Benden evvel 3 800 kişi alınmış; bakın, benim zamanımda, 1999'da 578 kişi -bunların hepsi geçici işçi, daimi işçi yok; bende öyle bir şey yok- 2000 yılında, sadece 544 geçici işçi alınmış; allahaşkına, bu gariplerle hangi kadrolaşma olur?! Gariban adamlar "yarın gelme" dediğiniz zaman, vereceğiniz iş yoktur, ekmek yoktur; evine, boynu bükük dönüp gidecektir.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - İftira atıyorlar Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - 8 000 insana ihtiyacım var, bana verilen 544 kişi; ben, bununla, kadrolaşma yapıyormuşum; MHP kadrolaşma yapıyormuş... Açıkça, bana, şunu söylesinler: Getirdiğin adamlardan, hırsızlık yapanı yakalayıp içeri attırdın mı; evet; Antalya hapishanesinde. Televizyonlar huzurunda, rüşvet alanı yakalatıp içeri attırdın mı; evet; Ankara hapishanesinde. (MHP sıralarından alkışlar)

Ben, kendi getirdiğimi bile içeri attırıyorum. Beğenmeyen beğenmesin; dilediklerini yapsınlar; ama, bu tutumum değişmeyecektir, kim ne yaparsa yapsın değişmeyecektir.

BAŞKAN - Sayın Bakan...

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Hepinize, sabrınızdan dolayı teşekkür ederim.

Soruların cevaplarını, Sayın Başkanın müsaadesiyle dağıttıracağım efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Efendim, son söz, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Sünnetçioğlu. (FP sıralarından alkışlar)

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2001 Yılı Bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi selamlıyorum.

Ulaştırma Bakanlığı, çok önemli bir bakanlık. Denizcilik Müsteşarlığının, bu Bakanlığın dışında olması, Türk Hava Yollarının durumu çok önemli. Ancak, son yılların aktüel konusu olan Türk Telekomun özelleştirilmesi ise, apayrı bir sır.

Türk Telekom hakkında çok şeyler söylendi: "Falan tarihte yapılsaydı 40 milyar dolar değerindeydi; şimdi, 10 milyar dolar kıymet biçilmiş... Yüzde 34'ü mü, yoksa yüzde 29'u mu özelleştirilsin?.. Stratejik ortağa, idareyi, yönetimi verelim mi vermeyelim mi?.." Bu konularda, biraz evvel konuşan Sayın Bakanımıza kişisel olarak katılıyorum; tavrına ve tutumuna güveniyorum ve tasdik ediyorum. Ancak, bir şeyi anlayamıyorum; Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun 27.11.2000'deki Üçüncü Oturumunda aynen şunları söylüyor: "10 milyar dolar denilmiş; dünden bugüne değişen şartlarda, bu değerin çok artması gerekir. Razı mısınız 10 milyar dolara bütün Telekomu satalım? 2,3 milyar dolar eder yüzde 20'si yüzde 25'i diye,  devletin belirli kademelerindeki başkan veya müsteşar mevkiindeki insanlar basına açıklama yapıyorlar. 'Tekzip edin' diye yazı gönderiyorum; tekzip etmedikleri gibi, ısrarla konuşmaya devam ediyorlar. 'Lanet olsun; gidiyor, çürüyor bu iş; aman verip kurtulalım' havası içinde, kim ne yapmak istiyorsa bunu da bilgilerinize sunuyorum. 'Böyle özelleştirme olmaz' diyor Sayın Bakanımız. Bilinen bir stratejik ortak varsa falan holding deyiverin biz de anlayalım. Kime satmak istiyorsunuz, kaça söz verdiniz? Ben, yağmacılık, şu, bu peşinde koşan, duvarların arkasına veya birilerinin arkasına saklanmış, yatan tilkilere benzettim bazı insanları. Bunlardan alınanlar olmuş. Sırf bunun için yazı yazan kalemler vardır, sırf bunun için finanse edilen gazeteler vardır Türkiye'de. Bunlar yalan mı?"

Değerli milletvekilleri, bunları ben söylemiyorum, Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanı haykırıyor ve bu haykırışlarına almış olduğu cevap da "Cıvık popülist ve şark kurnazı." Ben, Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanına söylenmiş olan bu iki cümleyi de yakıştıramıyorum.

Hemen bu olaylardan iki gün sonra ekonomik kriz patlıyor, yabancılar piyasadan çekilme eğilimine giriyor ve faizler yüzde 1 700'lere, yüzde 2 000'lere çıkma eğilimine geçiyor ve hemen IMF heyetleriyle toplantılar yapılıyor ve imzalar atılıyor. Altına imza atılan hususlardan bir tanesi "Türk Telekom 14 Aralık 2000 tarihine kadar ihaleye çıkarılacak ve Şubat 2001'de de bu ihale sonuçlandırılacak" ikincisi de "Türk Hava Yolları 14 Aralık 2000 tarihine kadar yüzde 51 hissesiyle ihaleye çıkarılacak" şeklindedir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, çok değerli bir grup başkanvekilimiz, İçtüzük görüşülürken burada şöyle söylemişti: "Muhalefet, söyleyecek söz bulamıyor, ancak bağırıyor." Yine aynı değerli grup başkanvekili, bütçe açış konuşmasında da şöyle söylüyordu: "Muhalefet önemli tenkit yapamıyor, bütçe sessiz geçiyor."

Sessizlikten de gürültüden de kendilerine puan çıkardılar. Muhalefet bağırıyorsa, aslında, o meydanları dolduran halk bağırdığı için burada bağırıyor. Eğer, muhalefet sessizse, acaba sizlere bazı gerçekleri yumuşaklıkla anlatabilir miyiz diye yumuşak davranıyor.

Sayın değerli grup başkanvekili, her ne şekilde olursa olsun, ben muhalefete mensup bir milletvekili olarak, ister yavaş ister haykırarak, nasıl anlarsanız öyle soruyorum: Bakanın bu bahsettiği, yağmacılık peşinde koşan ve duvarlar arkasında saklanan ve yatan tilkiler kim? Arkasına arkasına saklandıkları insanlar kim? Kime satmak istiyorsunuz? Kaça söz verdiniz? "Dilimizde tüy bitti" demekle bunlar olmuyor, bu işte şaibe var. (FP sıralarından alkışlar)

Yine, Bakanımız "memleket ibretle seyrediyor; bir kör dövüşü var, bu kasıtlı yapılıyor" diyor. Evet, millet de biz de ibretle seyrediyoruz, sizi ve özelleştirmeyi; zira, bu yağmanın altında milletin hakkı var.

Değerli milletvekilleri, şimdi bunları niye soruyorsun, niye merak ediyorsun diyebilirsiniz. Bakın, biz, burada, şimdi 5 milyar dolar, 10 milyar dolarları konuşuyoruz... Bursa İlimiz, tekstil, otomotiv, mobilya, kalıpçılık, gıda sanayii olarak çok gelişmiş; tarımda bir numara; üniversite kampusu âdeta yeni bir şehir olmuş, yerine sığmıyor. Bu bakımdan, Bursa, Türkiye'nin önemli merkezlerinden biri; ancak, demiryolu yok. Yenişehir Havaalanı açıldı; ancak, elektrik sistemleri teslimatı yapılmadı, kargo taşımacılığı yok, ışıklandırma yok, gece uçuşu yapılamıyor; kule yok, tarifeli uçuş yok. Bunlar için 7,5 trilyon lira bekliyor.

Değerli Bakanıma, demiryolları konusunda 24.10.2000 tarihinde sormuş olduğum bir soruya vermiş olduğu cevapta, Bakanım "2001 yılında yatırım programına, güvenlik ve zaruri haller dışında, yeni proje teklif edilemediğinden, inşaat işi, 2001 yılı programına teklif edilememiştir" dedi ki, bu yol -Bandırma-Bursa-Osmaneli-Ayazma-İnönü, ki bunun içerisinde İnegöl de var- Bursa için böylesine çok önemli. Halbuki, Bakanımız, 27.11.2000 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu konuşmada "Hazinenin kabul edebileceği faizle hibe veya alacak karşılığı, bu hattı yapmak mümkün olabilir " diyor.

"Rusya, demiryolları inşaasıyla borçlarını ödemek istediğini bize bildirdi. Biz, bunu, bakanlıklar arasında olgunlaştırmaya çalışıyoruz. Bu yol bu şekilde olabilir" diyor, hatta daha da ileri giderek, Geçitli ile Mudanya arasında yapılacak 13 kilometrelik bir tünelle bu yolun Mudanya'ya bağlanması ve biraz evvel bahsettikleri gibi, nerede liman varsa orada demiryolu projesi gereğiyle 30 kilometrelik bir hatla da bu yolu Gemlik'e bağlatmaktan söz ediyorlar. Bu yol Bursa için çok önemli ve bunu, biz, Bursa için çok önemli bir müjde olarak alıyoruz, gerçekleşmesini de diliyoruz.

Bakın, burada, biraz evvel, Bakanımızın da belirtmiş olduğu sıkıntı, finans sıkıntısı, ödemedeki güçlük ve parasızlık...

Şimdi, biz, Telekomda, burada, 5 ilâ 10 milyar doları konuşuyoruz. Şimdi, ben, Bursa milletvekili olarak, Bursa halkı adına, bu yağmacılık peşinde koşan, yatan tilkileri, arkasına saklandıkları duvarları ve arkasında saklandıkları insanları merak ediyorum; yağmaladıklarının promosyonu olarak, Bursa için önemli olan bu projeleri onlardan isteyeceğim. Eğer, bu iş, gazete çıkarmak, köşe yazısı yazmakla oluyorsa, Bursa'da 1 ulusal, 1 kablolu, 2 bölgesel, 2 yerel televizyon var. Merkezdeki radyo sayısı 22, ilçelerdeki radyo sayısı 15, ilde çıkan gazete sayısı 95, dergi sayısı 100 ve bülten sayısı 54'tür.

Çok değerli köşe yazarlarımız, her gün, havaalanı, demiryolu, Merinos'un özelleştirilmesi, çevre yolu gibi konularla ilgili yazılar yazıyorlar. Hatta, bugün, Bursa'daki bir gazetenin manşeti "demiryolu Ruslardan" şeklinde ve bir televizyon şu anda, şu dakikada, bu konuyla ilgili bir program yapmak üzere; bizimle görüşüyor ve bu programı yapıyor. Yoksa, bazı gazete ve yazarların Türkiye'de bu konuları yaptırabilmek için ayrıcalığı mı var diyorum. Burada, "dilimde tüy bitti" demekle olmuyor; bunların açıklanması lazım, bizim de onların yakasına yapışmamız lazım ve bu finansları oralardan sağlamamız lazım diye düşünüyorum. Bunların açıklanması gerekir.

Ulaştırma Bakanlığı, bugünkü yapısı itibariyle, fevkalade önemli bir bakanlık. Bağlı kuruluşlarının her biri bir bakanlık büyüklüğünde. İnsanı, ticarî malı, bilgiyi ulaştırmakla görevli bir bakanlık. Bugün, dünyanın en önemli sektörleri olan hizmet ve bilgi sektörlerini kapsıyor. İthalat, ihracat, sanayi, turizm, tarım gibi sektörlerin altyapısını ulaştırma sektörü oluşturmaktadır.

Telekomünikasyon içerisinde sanayi ürününün payı dörtte bir ise, dörtte üçüde bilgi teknolojisine dayanan ürünler olarak hesaplanmaktadır. Bu bakımdan, bilgiye ulaşmak çok önemlidir. Hem taşımacılık hem de haberleşme, bilgiye ulaşma, Ulaştırma Bakanlığının görev alanında; ancak, Ulaştırma Bakanlığı, taşımacılığın ve haberleşmenin bazı alanlarını kapsamıyor.

Denizcilik Müsteşarlığının, Ulaştırma Bakanlığının dışında olması, önemli bir zafiyettir. Türk Hava Yolları, yıllardır, Ulaştırma Bakanlığında ayrı bir konumdadır. Özelleştirme kapsamına alınmıştır; yaklaşık on yıldır ne özelleştirilir ne de Bakanlık bünyesine dahil edilir.

Bu bakımdan, Ulaştırma Bakanlığının bütçesi münasebetiyle bu saydığım konuların düzeltilmesi umuduyla ve bu sorduğum soruların muhakkak ama  muhakkak cevaplandırılması umuduyla, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sünnetçioğlu.

Sayın Kırbaş, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz efendim; buyurun.

SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz'e üç  kısa soru yöneltmek istiyorum.

Birinci sorum: 1994 yılında ihale edilen Çanakkale-Kepez Limanı ne zaman işletmeye açılacaktır?

İkinci sorum: Çanakkale, Kemer, Aksaz ve Şevketiye Balıkçı Barınakları müdahale edilmediği takdirde, elden çıkabilecek aciliyet göstermektedir; 2001 yılında bu konu çözüme kavuşacak mıdır?

Üçüncü sorum: Çanakkale-Bandırma demiryolu konusunda herhangi bir gelişme var mıdır?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kırbaş.

Sayın Tuğmaner, buyurun efendim.

MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Mardin) - Sayın Başkan, müsaadenizle, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz'e sorumu yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Mardin Devlet Havameydanı, büyük çabalarınız sayesinde kasım ayı 1999 tarihinde faaliyete geçmiştir.  Bu konuda şahsınıza ve Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğüne teşekkür ediyorum. Yalnız, havameydanımız açıldığı günden beri uçaklarımızda yirmi gün öncesinden yer bulmak mümkün değildir. Mardin ekonomisine büyük faydası olan havameydanının eksikliklerini -örneğin, itfaiye, akaryakıt ikmali çok önemli, vesaire gibi- ne zaman gidermeyi düşünüyorsunuz? Bu konuda sizlere inancım tamdır.

Diğer bir sorum: Mardin İlini de içine alan yeni devre demiryollarının yapımına  ne zaman başlamayı  düşünüyorsunuz?

Bir de, bizim Toros Ekspresimiz var; uzun zamandan beri bunlar seferlerini aksatmış durumdalar; o konuda da bir bilgi verebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim, ben de size.

Sayın Seyda, buyurun efendim, sorunuzu alalım.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak)- Sayın Başkanım, delaletinizle sayın bakanıma şu soruyu sormak istiyorum:

Şırnak havaalanının yapımına ne zaman başlanacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Levent, buyurun.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, aracılığınızla sayın bakanıma aşağıdaki sorularımı yönlendiriyorum:

Sayın Bakanım, Niğde Telekom Müdürlüğünün Genel Müdürlüğünüzden üç tane santral talebi birbuçuk yıldır yerine getirilmemiştir.

Niğde Devlet Demiryollarının yolcu kapasitesinin artırılacağı geçen yıl söylenmişti; bu sene de bir değişiklik yok.

Sayın Bakanım, Niğde Havaalanı için bir heyet gönderecektiniz; bununla ilgili heyetinizi kısa zamanda yollarsanız memnun oluruz.

Teşekkür eder,  saygılar sunarım.

BAŞKAN - Sayın Sobacı, buyurun.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla aşağıdaki sorularımı Millî Savunma Bakanımıza arz ediyorum:

Birinci sorum: Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, yapılan bir düzenlemeyle Sanayi Bakanlığından alınıp Bakanlığınıza bağlandı. Yönetim Kurulunda iki muvazzaf Genelkurmay temsilcisi zaten vardı; bu düzenlemenin, Makine Kimyanın verimliliğini artıracağına inanıyor musunuz?

 İkinci sorum: Bu bağlamda, ülke savunmasında yetişmiş insangücü ve deneyime sahip Ana Tamir ve Ağır Bakım Fabrikalarının, uzun vadeli tedarik planı çerçevesinde modernizasyonu ve üretime katkıları için Makine Kimya'yla bir entegrasyonu konusunda master çalışması  var mı?

Üçüncü sorum: TAİ tesislerinde ülke ihtiyacı olan taarruz ve saldırı helikopterlerinin, yerli üretim katkısı da sağlanarak, üretimi konusundaki çalışmalar hangi safhadadır?

Dördüncü sorum: Makine Kimya Endüstrisi ÇANSAŞ Tesislerinde, ürün yelpazesi bağlamında günümüz muharebe araçlarına dönük üretim düzenlemesi tamamlandı mı?

Beşinci sorum: Makine Kimya Endüstrisi Kurumu Yönetim Kurulunun, birkaç yıl önce  ithal kararı almasına rağmen ithali yapılmayan 2 000 librelik uçak bombalarının çelik gövde dövme tezgâhı ithalatı yapıldı mı, tamamlandı mı?

Altıncı sorum: OYAK tarafından, ülkemizde meydana gelen depremde, deprem bölgesine aynî ve nakdî olarak ne kadar yardım yapılmıştır?

Son sorum: Roketsan'da ileri teknoloji ve yeterli menzil ihtiyacını karşılayacak ürünlerde lisans sıkıntısı var mı?

Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, müsaadenizle Ulaştırma Bakanıma iki sorum var.

Bir yönüyle de Gümrük Müsteşarlığını ilgilendiriyor; ama, nakliyecileri de ilgilendirdiği için Sayın Bakanım... C-2 yetki belgeli nakliye firmalarında yükleme yapan, gümrük yüklemesi yapan bir kişiye şifre verildi. Bu da, birkaç yerde yükleme yapan bu gümrükçülerin, nakliyeciyi zarara uğratan, mağdur eden gecikmelere sebep oluyor. Bu konuda, eğer, bir aracılığınız olursa, bu şifreden dolayı gecikmelerde yardımınızı istirham ediyorum.

Bir de, geçen bütçe de sordum; iyi şeyler olacak demiştiniz nisan ayında. GSM ihalelerinden sonra, tam rekabete açıldık mı ve bu manada kontör ücretlerinde Avrupa seviyelerine iniş sağlandı mı?

Teşekkür eder; saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı.

Sayın Ünal?.. Yok.

Sayın İlimen, buyurun.

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Sayın Başkanım, ilk sorum, Sayın Ulaştırma Bakanımıza.

Sayın Bakanım, Bakanlığımızın bilgileri dahilinde, bugüne kadar, Edirne İl Özel İdare imkânlarıyla, 840 milyar lira harcanarak yapımı sürdürülen Mimar Sinan Havaalanının bu şekilde tamamlanmasının mümkün olmadığını sizler de takdir ediyorsunuz. Havaalanıyla ilgili Bakanlığımız bünyesinde yapılan çalışmalar hangi aşamadadır?

Sayın Başkanım, diğer iki sorum, Sayın Millî Savunma Bakanımıza.

Sayın Bakanım, Edirne İlinin en büyük deniz sahilinin bulunduğu Enez İlçesi, askerî yasak bölge kapsamında olduğundan, yabancı turistin girmesi yasaktır. 21 inci Yüzyılda, yabancı turiste giriş yasağının uygulanması yöre halkını üzmekte ve turizme büyük darbe vurmaktadır. Bu yasağın kaldırılmasıyla ilgili, Bakanlığımızca herhangi bir çalışma mevcut mudur?

Diğer sorum: Yine, İlimizin Yunanistan'la 116 kilometre, Bulgaristan'la 80 kilometre kara sınırı mevcuttur. Bu sınırlarımıza yakın köylümüz, gerek tarım yaparken gerekse hayvancılıkta, sınır güvenliği nedeniyle çok büyük zorluklar çekmektedir; âdeta, çiftçilik ve hayvancılık yapılamaz duruma gelmiştir. Elini kolunu sallayarak ülkenin bir ucundan giren İranlı, Pakistanlı, Iraklı kaçaklar, ülkenin tümünü geçerek, Batı'ya geçmek için bu sınırlarımızı kullanmaktadır; ama, zararını, Edirne köylüsü ve çiftçisi çekmektedir. Bu konuda, herhangi bir önlem alınması düşünülüyor mu?

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Sayın Dayanıklı; buyurun efendim.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Ulaştırma Bakanıma, aşağıdaki soruyu yöneltmek istiyorum:

Elektrik Mühendisleri Odasının, Türk Telekom ve iki özel GSM şirketi arasında imzalanan ara bağlantı sözleşmesinin iptali için açtığı dava sonucunda, Telekomun, trilyonlar kazandığı veya kazanacağı belirtiliyor. Davayı kaybetmesine rağmen, kazançlı çıkan Telekomun, temyize gitmesi için, Bakanlığınız ve Telekom nezdinde baskıların arttığına dair iddialar var. Ara bağlantı sözleşmelerinin yapıldığı 1998 yılından bu yana, GSM şirketlerine toplam 580 trilyon lira ödeyen Telekom, bu iki şirketten, sözleşme çerçevesinde 117 trilyon lira almış. Gelir paylaşımının haksız olduğunu ifade eden Telekom, hak ettiği trilyonlarca lirayı, bu GSM şirketlerinden ne zaman tahsil edecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Eser, buyurun efendim.

KÜRŞAT ESER (Aksaray) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Ulaştırma Bakanımızdan öğrenmek istiyorum:

Sayın Bakanım, Aksaray'ın, Orta Anadolu'nun incisi olduğunu biliyorsunuz, sanayiin gelişmesine son derece müsait olduğunu biliyorsunuz. Aksaray 75 inci Yıl Havaalanının bitirilmesi konusunda söz vermiştiniz; 2001 yılı için sözünüzde duruyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Çabuk, buyurun.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Ulaştırma Bakanımız Sayın Enis Öksüz Beye soru yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, Ordu ve Giresun İllerimizin ekonomik ve sosyal geleceği açısından hayatî önem arz eden ve son zamanlarda turizmde de büyük patlama yapan bu iki ilimiz, kısa adı Or-Gi olan Ordu-Giresun Havaalanı inşaatı, bu iki il halkının müşterek girişimleriyle başlatılan ve projesi de hazır olan Or-Gi Havaalanı, Bakanlığınızca, 2001 yılı programına alındı mı? Alındıysa, 2001 yılı içinde ne kadar ödenek ayrılmıştır; bunu öğrenmek istiyorum?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, soruları cevaplayabilirsiniz, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sırada olanları okur musunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bitince okuyacağım efendim.

Buyurun.

MİLLİ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, Sayın Bekir Sobacı ve Sayın Mustafa İlimen arkadaşlarımızın sorularını, teknik yönleri de olduğu için, inceleterek cevap vereceğim.

Arz ederim.

BAŞKAN - Sayın Ulaştırma Bakanımız, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hazırlıklı olduğum soruları arz ediyorum; diğerlerini yazılı olarak takdim edeceğim.

Sayın Mustafa Tuğmaner'in, Mardin Havaalanına daha sık sefer yapılması talebi, daha önce Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğüne iletilmiştir. Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğü, yeni yıldaki uçuş planlarını programlarken, bu hususu dikkate alacağını bize bildirmiştir. Takdir edersiniz ki, Türk Hava Yolları benim Bakanlığıma bağlı bir kuruluş değildir.

Şırnak Havaalanıyla ilgili soru.

Havaalanı uçuş üniteleri projeleri, kamulaştırması Valilikçe yapılan arazide uygulanmak üzere Şırnak Valiliğine gönderilmiştir. Söz konusu proje için DPT Müsteşarlığının düzenlenmesini istediği fizibilite etüdü formatı Valiliğe gönderilmiş olup, bu konudaki çalışmalar Valilikçe sürdürülmektedir. İşlemler bitirildikten sonra Bakanlığım ancak yardımcı olabilecektir.

Yine, Sayın Tuğmaner'in sorusu.

Mardin Havaalanında önemli bir eksik bulunmamaktadır. Çok az sefer sayısı olan havaalanlarında birçok hizmet taşımayla görülebilmektedir; ancak, 2001 yılı içerisinde, Mardin'in potansiyel gelişmesi de dikkate alınarak, idame projesi kapsamında giderilecektir. O konuda sizlerin yardımını talep ediyorum.

Çanakkale-Kepez Limanıyla ilgili konu.

2001 yılında yap-işlet-devret usulüyle ihalesi yapılacaktır. Daha önceki ihale şartnamesi, tarafımdan beğenilmediği için iptal edilmiştir.

Sayın Sünnetçioğlu'nun sorusu Bandırma-Bursa ile ilgili.

Söz konusu işin yapım projesi, zorunlu ve güvenlik dışında işlerin yatırım programına teklif edilmemesiyle ilgili olarak ertelenmiştir. 2000/11 sayılı genelge uyarınca bu yapılamamıştır. Projenin dış kredili olarak gerçekleştirilmesi sözünü verdim, dış kredisini bulduğum zaman buna başlayabileceğim.

Sayın Kürşat Eser'in sorusu.

Aksaray Valiliğince ihale edilmiş olup, teknik kontrollük hizmetleri, Bakanlığımız DLH Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir. Bugüne kadar 380 milyar 846 milyon Türk Lirası ödenek Valilik emrine gönderilmiştir. Fizikî gerçekleşme yüzde 20 olup, çalışmalar devam etmektedir. 2000 yılında, bütçe imkânları dahilinde 250 milyar Türk Lirası ödenek tefrik edilmiştir ve artan ödeneklerden burası desteklenecektir.

Müsaade ederseniz Sayın Başkan, burada, bir ilavede bulunmak istiyorum: Şimdi aynı Vali mi bilemiyorum, Aksaray Valisi, benden 450 milyar lira istemiştir bu işin bitmesi için; ama, doğru çıkmamıştır. 3,5 trilyonluk yatırım gerektirmektedir Aksaray Havaalanı. Bunun için "peki, 450 milyarı verdim; hadi" deyişim ondandı; ama, o rakam doğru çıkmadı, gecikme bu yüzden olmuştur.

Ordu-Giresun Havaalanıyla ile ilgili soru.

Karadeniz Bölgesinin hava ulaşım ihtiyacını karşılamak amacıyla, kredili olarak denize dolgu bir sahada yapılması planlanan havaalanı inşaatı işi, 2001 yılı yatırım programında, 76 trilyon 856 milyar Türk Lirası proje bedeli ve 1 milyar Türk Lirası yıl ödeneğiyle yer almaktadır. Hazine Müsteşarlığı, projenin kredili olarak ihalesi konusunda uygun görüş vermemiştir; verdiği zaman başlanacaktır.

Edirne Demirhan Stol havaalanı inşaatı, 1997 tarihinde ihale edilmiş, teknik kontrollük hizmetleri Bakanlığımız DLH Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir. Bugüne kadar 171 milyar 950 milyon Türk Lirası harcanmıştır; bakanlığımızdan verilen yardım. Fizikî gerçekleşme yüzde 57 olup, çalışmalar devam etmektedir. 2000 yılında 50 milyar Türk lirası ödenek tefrik edilmiş. Yine, işin 2001 yılı itibariyle tamamlanması için 1 trilyon 200 milyar Türk Lirası ödenek ihtiyacı bulunmaktadır. Burada da, ihalede yolsuzluk yapıldığı gerekçesiyle tarafıma intikal eden şikâyet üzerine, soruşturma devam etmektedir. Soruşturma bittiği zaman kaldığı yerden başlanacaktır.

Balıkesir İlinde yapımı istenen balıkçı barınakları konusu.

Balıkesir İlinde 18 adet yeni balıkçı barınağının yatırım programına alınması için, ÇED ve fi-zibilite etüdü yaptırılması projesinin, Bakanlığımız DLH Genel Müdürlüğü 2001 yılı yatırım programına alınması 1 Ağustos 2000 tarihinde DPT Müsteşarlığından talep edilmiş; ancak, DPT Müsteşarlığınca, 2001 yılı yatırım programına alınması uygun bulunmamıştır.

Sayın Fırat Dayanıklı Beyin sorusu.

Temyiz konusunda Türk Telekom başvuruda bulunmamıştır; çünkü, şikâyetçi makam Telekom değildir, şikâyetçi makam, Elektrik Mühendisleri Odasıdır, bu yüzden bulunmamıştır.

Ankara 9. İdare Mahkemesi paylaşımın eşit olması hususunda karar vermiştir. İşin ilgili cep telefonu firmalarına tebligatı yapılmış, geçmişe doğacak toplam zarar hesaplanarak bu firmalardan talep edilmiştir. Şu anda Türkcell ve Telsim, ticaret mahkemesinden yeni bir karar alarak, yeni madde hazırlanması hususunda karar almışlardır. Yani, o davaya karşı dava açmışlar başka bir yerde, onlar da aksi bir karar almışlardır ve bu konu çözülünceye kadar mevcut durum devam edecektir. Çözüldüğü zaman devletin alacakları varsa, bunlar tahsil edilecektir.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Devletin alacağı ne kadar Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - 117 trilyon bizim, 585 trilyon onların, toplayıp ikiye bölerseniz alacağımız o kadar çıkıyor.

Şunu ifade etmek istiyorum; bu konu sözleşmeden doğan bir konudur. Daha evvel bu şirketlerle yapılmış olan sözleşmelerdeki maddelerden doğmaktadır. Devletin yapmış olduğu sözleşme tabiî ki bizim tarafımızdan tek taraflı bozulmaz.

Niğde merkezine 880 hatlık santral ilavesi gönderilmiştir. Başka da bekleyen talep yoktur.

Diğer soruları yazılı cevaplandıracağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Gül, buyurun efendim, sorunuzu sorabilirsiniz.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkanım, delaletinizle aşağıdaki sorularımı Sayın Bakanıma sormak istiyorum:

Elazığ Havaalanı 1938 yılında yapılmaya başlanmış, 1940 yılında da faaliyete geçmiştir. Yıllık 300 000 yolcu taşıyabilen bu havaalanı, şu anda ihtiyaca cevap verememektedir. Ben, kayıtlara geçmesi bakımından sorumu yöneltiyorum; Elazığ Havaalanının bu yolcu kapasitesini taşıyabilecek duruma getirilmesi konusundaki çalışmalar ne zaman başlatılacaktır?

İkinci bir sorum daha olacak. Güvenlik nedeniyle kapatılmış bulunan Elazığ-Tatvan demiryolu ne zaman yolcu taşımaya başlayacak ve bu, haftada kaç gün olacaktır?

Bir diğer sorum da Sayın Millî Savunma Bakanıma olacak: Askerlik şubelerinin açılması için, mutlaka belli bir kriter veya belli bir ölçü vardır. Bu şubelerin açılması için hangi kriterler uygulanmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Çelik?.. Yok.

Sayın Arınç?.. Yok.

Sayın Kaya, buyurun efendim.

MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, yardımlarınızla, Ulaştırma Bakanımız Sayın Enis Öksüz'e aşağıdaki sorumu sormak istiyorum :

Kahramanmaraş demiryolu istasyonuna tek yönlü kör bir giriş şeklinde tren girip çıkmaktadır. Kahramanmaraşlılar, trenin, gelirken de giderken de Kahramanmaraş'ın içinden geçmesini istemektedirler. Bu konuda bir çalışmanız ve projeniz var mıdır? Eğer, varsa, ne zaman bu durum gerçekleşecektir?

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, bu son sorulara cevaplarınızı lütfen yazılı olarak verin.

Sayın milletvekilleri, Sayın Yılmazyıldız, Sayın Demir, Sayın Polat, Sayın Erbaş, Sayın Gülle, Sayın Öztürk, Sayın Kabataş, Sayın Seven, Sayın Çümen, Sayın Yumakoğulları, Sayın Çiçek, Sayın Yıldız, Sayın Erdir ve Sayın Türker'in sorularını zamanımız kalmadığı için alamıyorum efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, bizim de ikazımız yanıyor!..

BAŞKAN - Efendim, bilgisayar, zannediyorum, ancak bu kadarını yükleyebiliyor, ondan sonrasını ben göremiyorum.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, Sayın Bakanımızdan Aksaray'a...

BAŞKAN -  Efendim, lütfen, çok rica ediyorum.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, izin verir misiniz...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, ben, Arınç'tan önce bastım, daha sonra da Arınç'ın mikrofonunu yaktık; ama, Arınç bey benden önce çıktı, bize sıra gelmedi.

BAŞKAN - Bilgisayar, grup başkanvekili olduğunu ayırt ediyor herhalde, onun için efendim!

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, bu, milletvekillerinin sorusu mudur, yoksa grup başkanvekillerinin sorusu mudur?

BAŞKAN  - Efendim...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İçtüzüğün hangi maddesinde yazıyor; grup başkanvekillerine mi söz veriliyor, milletvekillerine mi söz veriliyor?..

BAŞKAN - Zannediyorum, Sayın Arınç sizden önce basmış, size öyle gelmiş.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hayır efendim, ben bastıktan sonra Sayın Arınç'a söyledim, onun düğmesine daha sonra bastık efendim.

BAŞKAN - Sayın Erbaş, istirahat buyurun efendim; bilgisayar yönlendiriyor, ben değil.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Haksızlık oluyor, ben onu arz etmek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, sırasıyla yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Millî Savunma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunu-yorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

A ) MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI

1.- Millî Savunma Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

 

  Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

605 475 073 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

102

Millî Savunma Hizmetleri

4 521 109 927 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                                 

 

 

 

 

 

T O P L A M

5 126 585 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.- Millî Savunma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Millî Savunma Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Millî Savunma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                                               

 

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

2 843 772 101 728 000

 

- Toplam Harcama

:

2 379 336 418 155 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

613 958 493 358 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

150 645 002 125 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

- Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

 

- Devreden Ödenek

:

1 122 192 340 000

 

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

- Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

- Yıla Devreden

:

390 340 713 699 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

B ) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

  Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                               

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

17 646 050 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Ulaştırma Politikasının Düzenlenmesi Hizmetleri

2 801 250 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

112

Ulaştırma İnşaatı Hizmetleri

73 997 700 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

10 348 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

999

Dış Proje Kredileri

3 000 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                 

 

 

 

T O P L A M

107 793 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Ulaştırma Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                                               

 

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

53 695 051 912 000

 

- Toplam Harcama

:

45 591 260 848 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

8 060 172 152 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

19 738 456 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

- Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

 

- Devreden Ödenek

:

63 357 368 000

 

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

- Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

- Yıla Devreden

:

92 928 726 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                                               

 

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

10 243 155 817 000

 

- Toplam Harcama

:

8 543 427 156 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

168 450 196 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

19 738 456 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

   Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

 

   Devreden Ödenek

:

1 531 278 465 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                                               

 

 

 

 

- Bütçe tahmini

:

1 597 600 000 000

 

- Yılı tahsilatı

:

10 468 952 367 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, böylece Millî Savunma Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçeleriyle, Millî Savunma Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve Telsiz Genel Müdürlüğünün 1999 Malî Yılı Kesinhesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, yedinci tur görüşmelerimiz tamamlanmıştır. Saat 18.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.55

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sekizinci tur görüşmelerine başlıyoruz.

Sekizinci turda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı:  552, 553, 554, 555) (Devam)

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ORMAN BAKANLIĞI

1. - Orman Bakanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Bakanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Orman Genel Müdürlüğü  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Konuşmalara, önce Demokratik Sol Parti Grubundan başlayacağız.

Grupların konuşma süreleri 30'ar dakikadır. Gruplara mensup değerli milletvekili arkadaşlarımız konuşma sürelerini diledikleri gibi paylaşabilirler; ama, sabahtan beri yapmış olduğum uygulamayı aynen devam ettireceğim ve sadece grup konuşmalarının sonunda 1 dakika süre ilave edeceğim, onun dışında konuşmacı arkadaşlarım, gruplarının sürelerini de bildiklerine göre kullanabilirler, ben sadece bir hatırlatmada bulunacağım.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Rahmi Sezgin'e aittir efendim.

Buyurun Sayın Sezgin. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA RAHMİ SEZGİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinize şahsım ve Grubum adına saygılarımızı sunarım.

20 nci Yüzyılın son yarısı, tüm dünyada, emeğin yoğun olarak kullanıldığı bir dönem olmuştur. Bu emeğin sahiplerine, çağdaş çalışma ve sosyal güvenlik koşulları sağlanması ve hastalıklarında gerekli sağlık hizmetini alabilecekleri bir düzenin kurulabilmesi amacıyla, tüm dünyadaki uygulamalara paralel olarak, ülkemizde de Çalışma Bakanlığı kurulmuştur.

Bu bakanlık içerisinde, sosyal güvenlikten sorumlu olan ve aynı zamanda sağlık hizmeti veren Sosyal Sigortalar Kurumu, ülkemizde 30 milyonun üzerindeki insanın yaşam koşullarını düzeltmeye çalışmaktadır. Bunun yanı sıra, diğer bir sağlık ve sosyal güvenlik kuruluşu olan Bağ-Kur da yaklaşık 13 milyon bağımsız çalışana hizmet etmektedir.

Bu kurumlar ve diğer sağlık kuruluşları, tüm eksik ve aksaklıklarına rağmen, ülkemizde, en iyi hizmet veren kurumlardan biridir. Düşünün bir kez; hem ülkenin yarısına sağlık hizmeti vereceksiniz hem de bu hizmeti, ülkemizdeki doktor ve hemşire sayısının yüzde 10-15'iyle yapacaksınız. SSK bünyesinde bu mucizeyi yaratan sağlık çalışanlarımıza en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumunun, 60 000'e yakın personeli, 600'e ulaşan tesisiyle, merkezden yönetilecek boyutu aştığı görülmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunun, yeniden yapılanmayla, sağlık ve sigorta işleri ayrılmıştır. Gerçekten, bu, çok önemli bir karardır. Temennim, bu güzel başlangıcın, sosyal güvenlik kuruluşları arasındaki norm ve standart birliğinin sağlanması olarak devam etmesi ve aralarındaki koordinasyonun sağlanmasıdır. SSK, Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumu, zaten, aynı bakanlığa bağlı ve aralarında işbirliği ve koordinasyon olan ve olması gereken kuruluşlardır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kendisine bağlı ve bir arada olan bu üç kuruluşunun yanında, Emekli Sandığı, yeşil kart yönetimi, 65 yaş üstü muhtaç yaşlılara verilen sağlık hizmeti ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının verdikleri sağlık hizmetini bir araya getirerek, bu koordinasyonun sağlanmasını da zorunlu görüyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bağ-Kurla ilgili bir başka konuya değinmek istiyorum. Bağ-Kurluların sağlık hizmeti almaları konusunda önemli yakınmalar vardır. Özellikle, verdikleri sağlık hizmetlerinin parasal karşılığını tahsil edemedikleri için, Bağ-Kurluya hizmet vermeme kararı alan çok sayıda üniversite hastanesi olduğu bilinmektedir. Sosyal Sigorta Kurumu içinde de bazı yakınmalar kulağımıza gelmektedir. İşçilerimiz ve aileleri ile Bağ-Kurlu yurttaşlarımızı kaliteli sağlık hizmeti almaktan alıkoyan bu uygulamanın önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınacağından kuşkum yoktur; ancak, ivedi olarak gerekenin yapılmasını öneriyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurum hastanelerinin, arzu edilen düzeyde ve kalitede hizmet verebilmeleri için gereken tedbirlerden biri de, kapasiteleri kadar hasta kabul etmelerinin sağlanmasıdır. Bu nedenle, hastalardan, hastaneye gitmeleri gerekenleri bir sistemle ayırmak ve diğerlerini, semt polikliniklerinde tedavi etmek iyi bir çözüm yolu olabilir diye düşünüyorum. Bu uygulamaya yardımcı olabilmek amacıyla, ilk akla gelen şey, işyerlerimizdeki "işyeri hekimliği" uygulamasının geliştirilmesi olabilir. Biliyorsunuz, bugünkü uygulamada, 50 kişiyi aşan bir işyerinde, bir işyeri hekimi bulundurmak yasa gereğidir. İşyerlerimizdeki bu hekimler, başvuran hastalardan bir bölümünü kendileri tedavi ettikleri için hastaneye sevk edilenler azalmakta ve böylece hastanelerin yükü biraz olsun hafiflemektedir. Bu uygulamalara paralel olarak, 50 kişinin altındaki işyerleri için -örneğin birden fazla işyerine hitap edecek- grup işyeri hekimliği gibi bir sistem geliştirilmeli, hekime ödencek ücret, bu işyerlerince müştereken karışlanmalıdır. Ayrıca, işyeri hekimleri tam gün çalışmalı ve işçinin bakmakla yükümlü olduğu kişiler de bu hizmetten yararlandırılmak suretiyle, daha fazla hastanın, hastaneye gitmeden tedavisi yapılabilmelidir. Buna ilave olarak, gereken yerlere kurulacak dispanserlerle, hastanelerin yükü mutlaka hafifletilmelidir. Gerektiğinde, grup işyeri hekimliği uygulamasına devlet desteği de eklenmek suretiyle, tatbikat kolaylaştırılabilir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1999 yılında, 78 000 iş kazası ve

1 025 meslek hastalığı sonucu, 1 333 işçimiz hayatını kaybetmiştir. 3 407 işçimiz sürekli iş göremez hale gelmiş ve 1 900 000 işgünü de kaybedilmiştir. İş kazalarının önlenmesi, hem işverenin ve hem de işçinin bilinçlenmesine bağlıdır. İşverenlerimiz, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün öngördüğü tedbirleri mutlaka almalıdır. Bu hususta, konuyla ilgili müfettişlere büyük görevler düşmektedir. İşçimiz de tüzük hükümlerine uymalı "bana bir şey olmaz" diye gözü kara gitmemeli ve bu hususta eğitilmelidir. Bu karşılıklı anlayış sağlandığı takdirde, başarı sağlamak güç olmayacaktır.

Özetle:

1. Sosyal güvenlik halen toplumun tümüne yaygınlaştırılamamıştır.

2. Sosyal güvenlik kurumları çok uzun yıllardan beri, idarî ve malî yönden iyi yönetilememiştir.

3. Aktif sigortalılarla pasif sigortalılar arasında denge, bir süredir bozuk olarak devam etmektedir.

4. Kayıtdışı istihdam yeterince önlenememiş, kaçak işçi çalıştırmalarının önü alınamamıştır.

5. Sosyal güvenlik kurumları arasındaki norm ve standart farklılığı giderilmelidir.

6. Sosyal güvenlik kurumlarında emekliler arasındaki standart farklılığı kaldırılmalıdır.

Bütün bu tespitlerimizin gerçekleşmesi durumunda, hem yaşamlarını emeğiyle sağlayan yurttaşlarımızın ve hem de işverenlerimizin, mutlu bir Türkiye'nin temel taşları olacağına inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım adına, hepinize sevgiler ve saygılar sunar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesine, Grup olarak olumlu oy vereceğimizi bildirir; bütçenin, Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını dilerim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci söz, Tunceli Milletvekili Sayın Bekir Gündoğan'a aittir.

Buyurun Sayın Gündoğan. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde, Partim ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ülkede sosyal refah ve sosyal adaleti sağlamanın en önemli araçlarından biri sosyal güvenliktir. Devletin dar ve orta gelirli gruplarına sosyal güvenlik hizmetleri sunması, devletin sosyal güvenlik politikasının ayrılmaz bir parçasıdır.

Sosyal Sigortalar Kurumu hem hizmet sunucusu hem de finansman kaynağı durumundadır. Bağ-Kur, Emekli Sandığı, İş ve İşçi Bulma Kurumu ise yalnızca finansman sağlayıcı durumda olup, kamu ve özel kesimden hizmet satın almaktadır. Birçok etkene bağlı olarak, bu kurumlar, yıllardan beri çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Ülkemizde sosyal ve ekonomik durumu olumsuz etkileyecek bir duruma gelebilmiştir.

2001 yılı bütçesi 7,2 katrilyon civarında olan SSK, 34 milyonu aşkın vatandaşımıza 81 il müdürlüğü, 18 sigorta müdürlüğü, 530 sağlık tesisi,    58 600 personeliyle sigorta ve sağlık alanında hizmet vermektedir. Ayrıca, devlet memurları sınavı sonucu yapılacak atamalarla personel sayısına 10 300 kişi daha eklenecektir.

Kurumun sağlık personeli, özellikle de uzman hekim ihtiyacının ivedilikle kapatılması gerekir; çünkü, Kurumun finansal kaynaklarının etkin kullanılabilmesi için önemli bir faktör de uzman hekim sorununun giderilmesidir. Uzman hekim sıkıntısı çeken çoğu illerde yapılan sevklerle hem hasta hem de kurum büyük sorunlarla karşılaşmaktadır. Örneğin, Tunceli İlinde uzman hekim bulunmaması, hastaların Elazığ ve Diyarbakır gibi büyük illere sevkini mecbur kılmaktadır. Bu, maddî kayba ve zaman kaybına yol açmakla beraber hastaların tedavisini de geciktirmektedir, özellikle büyük kentlerimizde yığılmalara neden olmaktadır.

Bir diğer sorun da kayıtdışı istihdam sorunudur. Ülkemizde halen ücret ve aylık karşılığı çalışanların yüzde 40'ına yakın; yani, 4-4,5 milyon civarında kaçak işçi bulunmaktadır. Ayrıca, 7 500 civarında da kaçak yabancı işçi bulunmaktadır.

1999 yılı itibariyle Kuruma prim ödeyen toplam sigortalı sayısı 6 milyon 760 bine ulaşmıştır. 2000 yılı sonu itibariyle toplam sigortalı sayısının 7 milyon 100 bin olacağı tahmin edilmektedir.

1999 yılında 2,1 katrilyon olarak gerçekleşen prim gelirlerinin, 2000 yılı sonunda 4,4 katrilyon liraya ulaşması beklenmektedir.

Kurumun, primler dahil, çeşitli kaynaklardan elde ettiği gelirler toplamı, 1999 yılında 2,4 katrilyon lirayken, 2000 yılında 4,7 katrilyon lira olması beklenmektedir. Kurumun giderleri ise, 1999 yılında 3,6 katrilyon lira olup, 2000 yılında 5,3 katrilyon liraya ulaşması beklenmektedir.

Kurum, ödemeler açığını kapatmak üzere, 1992 yılından bu yana, her yıl katlanarak büyüyen miktarda hazine yardımı almıştır. Hazine yardımı, sekiz yıl boyunca, 100 ilâ 400 milyon dolar arasında değişmiştir. Sadece 1999 yılında, hazineden sağlanan finans desteği, 2 milyar 600 milyon dolardır. 2000 yılı ilk beş ayında ise hazine desteği, 665 milyon dolar civarındadır. Kurum, 1992 yılından bu yana ilk defa, 2000 yılı haziran ayından itibaren, sağlıklı ve sigorta giderlerini kaynaklarıyla karşılayabilir duruma gelmiş ve hazine desteği almamıştır. Bu da, geçen yıl ile bu yıl arasında 2 milyar dolar gibi, pozitif bir gelişme demektir. Bu, oldukça önemli ve sevindirici bir gelişmedir.

Sosyal güvenlik reformu için örnek gösterilen gelişmiş ülkeler ile Türkiye arasında, anlayış ve sunulan hizmetler açısından tam bir uçurum bulunmaktadır. Yıllardan beri, bu anlamda, ciddî bir çalışma göze çarpmamaktadır. Gelişmiş ülkelerde sosyal güvenlik harcamaları ulusal bütçeden karşılanıyor; genel sağlık, yaşlılık sigortası, istihdama, primlere bağlı olmaksızın ulusal bütçeden kaynak aktarılıyor; sosyal güvenlik sistemini devletin öncelikli görevi olarak gören gelişmiş ülkeler, bütçelerinden en büyük payı buraya ayırıyorlar. Örneğin, Almanya, bütçesinden en büyük payı, yüzde 35,5 -yani 173,3 milyar mark- ile sosyal güvenliğe ayırmıştır.

Avrupa Birliği ülkelerinde, devletin, sosyal güvenlik sistemine doğrudan katkısı yüzde 24, ABD'de yüzde 29,5, İngiltere'de yüzde 55,1, Yunanistan'da yüzde 12,4, Fransa'da yüzde 19,6, Kanada'da yüzde 60,9, Portekiz'de yüzde 15,4'e ulaşıyor.

AB ülkelerinde sosyal güvenlik ve eğitim harcamaları, toplam vergi yükünün yüzde 73'üne denk düşmektedir. Türkiye'de ise bu oran, yüzde 34'te kalıyor.

Avrupa ülkelerinde toplam nüfusun yüzde 99'u sosyal güvenlik şemsiyesi altında bulunmaktadır. Türkiye'de ise nüfusun yüzde 15'inin hiçbir güvencesi bulunmamaktadır.

Avrupa ülkelerindeki sosyal güvenlik standardı, Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 102 sayılı sözleşmesinde belirtilen 9 ayrı güvencenin sağlanmasından oluşuyor. İş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, annelik, yaşlılık, malullük, ölüm, işsizlik ve aile sigortası olmak üzere, 9 ayrı sosyal  riske sağlanan güvencelerin sayısı, son yıllarda sayıları artan dul kadınlar ve yaşlıların bakım sorunlarına güvenceler getiren 2 yeni maddenin eklenmesiyle 11'e yükselmiştir.

Gelişmiş ülkelerde sağlanan sosyal güvenlik yardımlarının, emeklilik maaşı, işsizlik sigortası gibi, insanın günün koşullarına göre yaşamasını sağlayacak seviyede olmasına dikkat edilmektedir.

Ülkemizde gözardı edilen bir başka konu da, iş kazaları ve meslek hastalıklarıdır. 1999 yılında meydana gelen 78 000 iş kazası, 1 025 meslek hastalığı sonucunda, 1 333 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 3 407 işçimiz sürekli iş göremez hale gelmiş, 1 900 000 işgücü kaybedilmiştir. Bunun toplam kaybı 2,5 katrilyon civarındadır.

Bunun nedenleri arasında iş yerlerindeki hijyenik şartların yeterli olmaması, eğitimsizlik, yetersiz beslenme, acil müdahalelerin zamanında yapılmaması ve tedavi hizmetlerinin yeterince verilmemesi sayılabilir.

Ülkemizin SSK'daki sorunları, yılların birikimiyle bugünkü seviyeye ulaşmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın, yıllardan beri biriken bu sorunları bir anda çözümlemesinin mümkün olamayacağı hepimizin bilgisi dahilindedir. Kurumun finansal kaynaklarının etkin olarak kullanılamamasının yanı sıra, alacaklarının tahsil edilememesi de sorunu finansal bir kriz boyutuna taşımaktadır.

Bütün bu olumsuz gelişmelere, ilk defa bu hükümet döneminde ciddî bir şekilde el atılmış bulunmaktadır. Çalışma hayatımızın en büyük beklentilerinden biri olan ve yıllardır ülke gündeminde bulunan işsizlik sigortası 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun Yüce Meclisimiz tarafından kabul edilmesiyle ülkemiz çalışma hayatında yerini almış ve uygulama 1 Haziran 2000 tarihinde başlamıştır. İlk işsizlik ödeneği, 2002 Mart ayından itibaren ödenecektir.

Yıllardır hep söylenen kayıtdışı istihdamın önlenmesi çalışmaları, yine, bu hükümet döneminde bakanlımızca ciddî şekilde ele alınmıştır.

İşçi sendikalarımızın yıllardır haklı olarak talep ettikleri diğer bir önemli konu da, iş güvencesidir. İş güvencesi yasa tasarısı, yine, bu hükümet döneminde Bakanlığımızca ele alınarak çalışmalar neticelenmiş olup, sizlerin de bildiği gibi, Bakanlar Kurulunda imzaları tamamlanmış ve Yüce Parlamentomuzun gündemine girecektir.

Yasa tasarısıyla, Avrupa Birliğine girme yolunda önemli adım atan ve 2000'li yılları yaşayan ülkemizde, hiç kimsenin başka kusuru olmaksızın sadece bir sendikaya üye olduğu için işten atılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır.

Ayrıca, yine, tasarıyla, işten çıkarılmanın mutlaka haklı bir nedene dayandırılması ve bu haklı nedeni ispat yükümlülüğünün de işverene ait olması esası getirilmiş, böylece, keyfî işten çıkarılmaların önlenmesi amaçlanmıştır.

Bir başka önemli gelişme de, yıllardır tartışılan idarî yapılanma konusudur. Kurum hizmetlerinin daha etkin ve verimli hale getirilmesi amacıyla, kurumun idarî bakımdan yeniden yapılanmasını öngören, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının kurulması ve bağlı birimlerinin, görev ve yetki yönünden yeniden yapılandırılması önemli bir uygulamadır.

BAŞKAN - Sayın Göndoğan, süreniz tamamlandı; diğer arkadaşlarınızın süresinden kullanıyorsunuz efendim.

Buyurun.

BEKİR GÜNDOĞAN (Devamla) - Bütün bu gelişme ve sorunlar karşısında ülkemizde sosyal güvenliğin istenilen seviyeye ulaşabilmesi için gerekli desteğin sağlanması gerektiği inancındayım.

Bütçenin, bakanlığımıza ve ulusumuza hayırlı ve uğurlu olmasını diler; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına üçüncü söz, Adana Milletvekili Sayın İsmet Vursavuş'a aittir.

Buyurun Sayın Vursavuş. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubum adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yine, geçmiş yıllarda, gerek vazifeleri başında gerekse orman yangınları esnasında görev yaparken yanarak vazife şehidi olan meslektaşlarımı, askerlerimizi ve görevli vatandaşlarımızı da, huzurlarınızda, saygıyla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, ormanların korunması, devamlılığının sağlanması, geliştirilmesi ve genişletilmesi; devlet ormanlarının ülkemiz orman ürünleri ihtiyacını karşılaması ve gerektiğinde ihraç yoluyla sosyal, ekonomik ve teknik yeniliklere göre yönetilmesi ve işletilmesi Orman Bakanlığımızın aslî görevlerindendir.

Yine, ormanlarımızın sınırlarının belirlenmesi, yurdumuz toprak, su rejimini korumak için ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmaları ile yaklaşık, 18 000'in üzerindeki orman köyünde yaşayan 10 milyon civarında orman köylüsünün yaşam mücadelesi verdiği ve millî gelirde, maalesef, 300 dolardan dahi az bir gelirle yaşamaya çalışan orman köylümüze, birçok olumsuzluklara rağmen, Or-Köy aracılığıyla hizmet götürmeye ve kalkınmalarına uğraştığı; bunun yanında, yaban hayatının korunması, geliştirilmesi, sanayileşmiş kentlerde insanların boş zamanlarında yararlanmaları ve dinlenmeleri için millî parklar, orman içi dinlenme yerleri gibi doğal ortamlardan yararlanmalarına hizmet sunulması gibi, hiçbir sektörde görülmeyen, çok yönlü hizmet götürmeye çalışan, hem ekonomik hem de sosyal hizmet ağırlıklı bir sektör olarak görülmektedir. Geçimini orman gelir kaynaklarından elde etmeye çalışan orman köylümüzün kentlere göçü, sosyal sorunların artmasıyla sonuçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bir avuç orman mühendisleri ile teşkilat mensuplarının mahrumiyet bölgelerinde hizmet vererek, orman köylüsünün yaşam kaderini paylaşması bir özveridir, meslek sevgisidir; ama, bu sevginin azalmamasını, yara almadan devamını istiyorsak, Türkiye coğrafyasının zor topografik koşullarında 200-300 milyon gibi bir maaşla, fakir orman köylüsüne hizmet götürmeye çalışmak, diğer teknik yatırımları yapmak ve takip etmek bizleri biraz düşündürmelidir.

Or-Köy kredilerinin bütçe içindeki miktarını mutlaka artırmalıyız. Yöre özelliklerine göre ve öncelikle, kooperatif ve bireysel kredilere öncelik vermeliyiz. Son yıllarda, orman köylüsünün, ekonomik durumlarına katkı için, ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve ormanların korunması gibi çalışmalarda köy tüzelkişiliği olarak katılımları sağlanmakta, onlara görev ve sorumluluk vererek, olumlu neticeler alınmaktadır.

Uluslararası kuruluşların ve gelişmiş ülkelerin çalışmalarıyla, orman tahriplerinin yol açtığı tehlikeler konusunda önemli bir kamuoyu oluşmuştur. Toplumların ormanların önemini kavramaları, ormanlardan elde edilen odun ve ikincil ürünler gibi ekonomik değerler dışında fonksiyonel değerler üzerindeki ilgiyi artırmıştır.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz toprakları, yerküre üzerinde yer alan 3 ana gen merkezinin kesiştiği, önemli bir bölgededir. Bu bakımdan, flora ve fauna zenginliği bakımından önemli bir konumdadır. 10 000'in üzerinde bitki türü vardır; bunlardan 3 000'in üzerindeki tür, yurdumuzda bulunan endemik türlerdir. 132 memeli, 454 kuş türü, 106 sürüngen türü, 345 balık türüyle birlikte 80 000 canlı türü, ülkemiz coğrafyasında bulunmaktadır.

Yapılan tespitlerde ise ekosistemin bozulması sonucu birçok hayvan ve bitki türü, bir daha görülmemek üzere yok olup gitmiştir. Bunun da başta gelen tek suçlusu, malumunuz, insanoğludur. Yukarıdaki nedenlerden, tehlike sınırındaki bitki ve hayvan türlerinin korunup çoğaltılması için, Millî Parklar Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü, bütün malî olanaksızlıklara rağmen, büyük bir özveriyle çalışmalarını sürdürmektedir.

Sayın milletvekilleri, orman ekosistemi, yer yüzündeki sistemlerin en karışık ve en ilgi çekici olanıdır. Bu sistemi oluşturan elemanlar arasındaki doğal dengenin korunması, orman varlığının sağlıklı olarak devamı bakımından zorunludur.

Değerli milletvekilleri, zamanımın az olması nedeniyle, kısa geçeceğim, kusura bakmayın.

Avrupa ülkelerinde orman alanlarının yüzde 2'sine yakın kısmı açık alan dinlenme yeri olarak ayrılmaktadır. Bu oran ülkemizde uygulanırsa, yaklaşık 400 000 hektar orman alanının, orman içi dinlenme yeri olarak ayrılması gerekir. Biz de ise 233 adet orman içi dinlenme yeri vardır ve bu miktar, maalesef, 10 000 hektarın bile altındadır.

BAŞKAN - Sayın Vursavuş, sizin de süreniz tamamlandı; ama, dilediğiniz kadar konuşabilirsiniz.

İSMET VURSAVUŞ (Devamla) - Sözlerime son verirken, 2001 yılı Orman Bakanlığı bütçesinin, ülkemiz ormanlarına, toprağına ve insanlarına hayırlı olması dileklerimle, Yüce Meclise, Demokratik Sol Parti Grubum adına, tekrar saygılar sunarım, teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, son söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Numan Gültekin'e aittir efendim.

Buyurun Sayın Gültekin. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Bakanlığımızın 2001 yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüz dünyasında, dolayısıyla ülkemizde, en önemli değerlerden biri olarak öne çıkan, sürdürülebilir çevrenin ayrılmaz bir parçası olan ormanlarımızın korunması, geliştirilip çoğaltılması, işletilmesi, ekonomik, teknik ve sosyal gelişmelere göre sürdürülebilir bir orman yönetiminin sağlanması görevi, yasalarla Orman Bakanlığımıza verilmiştir.

Ormanlık alan genişliğimiz, yaklaşık 20,7 milyon hektardır. Bu alanın, yaklaşık yüzde 52'si bozuk, yüzde 48'si verimli niteliktedir. Verimli orman alanı ortalaması, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 73, Avrupa Birliği ülkelerinde ise yüzde 83'tür. Mevcut orman alanlarımız, tarım, sınai, yerleşim yerlerinin yayılımı ve bunların olumsuz baskısı altında olduğu gibi, toprak erozyonuyla da karşı karşıyadır. Erozyon, bilindiği üzere, ülkemizin en önemli çevre sorunlarından biridir. Orman Bakanlığımız bünyesinde yer alan Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü, ülkemizin her yöresinde, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarını yürütmektedir.

Şehirlerimizin hızla büyümesi sonucu, kent ormanları önem kazanmış olup, bu amaçla, 32 ilimizdeki yeşil kuşak çalışmalarının diğer illerimizde de yaygınlaştırılarak devam ettirilmesinin faydalı olacağını düşünmekteyiz. 1925 yılında, Ankara Orman Fidanlığı, Ulu Önder Atatürk'ün talimatlarıyla hizmete açılmıştır. Amaç, yeşil başkent için, yeşillendirme çalışmalarında ihtiyaç duyulan fidanların üretilmesidir; ancak, Başkentimiz Ankara, hâlâ yeşil bir kuşağa kavuşamamıştır. Hepimizin bildiği gibi, Başkentimizin bu kuşağa büyük ihtiyacı vardır. Orman Bakanlığımızın, bu konuda, TEMA Vakfıyla beraber yürüttüğü çalışmaları takdirle takip etmekteyiz. Dileğimiz, bu çalışmaların tüm Ankara'yı kapsayacak şekilde, kısa sürede sonuçlandırılmasıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde, bilimsel ve estetik bakımdan -ulusal ve uluslararası- ender bulunan, doğal ve kültürel kaynak değerlerine sahip alanlar, millî park, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı ve tabiat anıtı olarak ayrılmaktadır. Bu alanlar için, Orman Bakanlığımız içerisinde yer alan Millî Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğümüz tarafından, bilimsel çalışmalar çerçevesinde, uzun devreli gelişme planları hazırlanmakta olmasını, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, olumlu bir çalışma şeklinde değerlendirmekteyiz. Bu çalışmalara en güzel örnek, 17.2.2000 tarihinde, Yüce Meclisimizin yasalaştırdığı Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunuyla özel bir statüye kavuşan bu millî parkımızdır.

Avrupa Konseyi tarafından, korunan alanlara verilen A sınıfı Avrupa Diplomasına sahip, Balıkesir İlimiz sınırları içerisinde bulunan Manyas Kuş Cenneti Millî Parkımızın, 2001 yılı için beşinci kez bu diplomaya aday gösterilmesi; Göreme Tarihî Millî Parkının, UNESCO tarafından, dünya kültür mirası olarak kabul edilmiş olması, bizleri gururlandırmaktadır.

Yine, Balıkesir İlimizin Edremit, Havran İlçeleri sınırları içerisinde yer alan, Sarıkız efsanesinin geçtiği, mitolojik birçok özelliğe sahip, flora zenginliği bakımından dünyanın sayılı merkezlerinden birisi olan Kazdağları Millî Parkımızın master planlarının bitirilmiş olması, ulusal ve uluslararası turizme hizmet verecek duruma getirilmesi çalışmalarının sürdürülmesini de, Orman Bakanlığımızın ileriye dönük, umut veren çalışmaları olarak kabul ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Orman Bakanlığımızın önemli çalışma alanlarından birisini de, ormaniçi ve bitişiğinde bulunan yaklaşık   19 000 köyümüzde yaşayan, yine yaklaşık 9 milyon insanımıza götürdüğü hizmetler oluşturmaktadır. Orman Bakanlığımızca, bu köylerimizde yaşayan insanlarımızın ekonomik, sosyal gelişmelerini sağlamak amacıyla, orman köyleri kalkınma planları yapılmaktadır. Köylerimizin, bu planlara dayalı olarak, Orman Köylüleri Kalkınma Fonu kaynaklarından sosyal, ekonomik amaçlı ferdî ve kooperatif kredileriyle desteklenmelerini; ayrıca, Dünya Bankası ve uluslararası Kalkınma Fonu gibi dış kaynakların da bu konuya kanalize edilmesini de, bu köylerde yaşayan vatandaşlarımızın sosyal ve ekonomik gelişmeleri açısından olumlu karşılamaktayız. Ayrıca, 57 nci hükümetimizce gündeme getirilen ve Yüce Meclisimizce 25.5.2000 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren yasayla, 6831 sayılı Kanunun 34 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, orman köylülerinin ve kooperatiflerinin orman ürünlerinden aldıkları pay artırılarak, günümüz şartlarında, yaklaşık 5 trilyon lira civarında ekkaynak aktarmak suretiyle, orman köylümüzün refah düzeyinin yükseltilmesine önemli katkı sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Orman Bakanlığımızın bağlı kuruluşu olarak hizmet veren Orman Genel Müdürlüğümüz de, 57 nci hükümetimiz döneminde önemli çalışmalar yapmaktadır. Bu çerçevede, işletmelerimizin verimli bir şekilde çalışması için alınan tedbirler, orman yangınlarıyla mücadelede orman yolu ve yangın emniyet yolu yapımı, bakımı büyük önem arz etmektedir. Orman yangınlarında önemli miktarda orman alanlarımız zarar görmektedir. 1999 yılı, yangın söndürme çalışmaları bakımından ülkemiz açısından başarılı bir yıl olmuştur. Her türlü tedbirin alınmasına rağmen, 2000 yılı, maalesef, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, olağanüstü koşullar altında geçmiştir. Bakanlık birimleri ve çalışanları, belediyelerimiz, askerî birliklerimiz, diğer kurumlarımız halkımızın yangın söndürme çalışmalarına büyük özveriyle katılmışlardır. Bu sayede, yangınların büyük bir kısmı geniş alanlara yayılmadan, bir iki istisna dışında ertesi güne sarkmadan söndürülebilmiş; kayıpların sınırlı ölçüde tutulması sağlanmıştır. Bilindiği üzere, komşumuz Yunanistan'da bu sene çıkan yangınlar günlerce devam etmiş ve Yunanistan, yangınları söndürebilmek için uluslararası yardım almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, Grubum adına şunu söyleyebilirim : Sayın Genel Başkanımız Bülent Ecevit başkanlığında kurulan 57 nci hükümet döneminde, Orman Bakanlığımız, sorunların yumaklandığı bir bakanlık olma durumundan çıkarılmış, çözüm üreten, işlevini en iyi şekilde yerine getiren, üretken bir bakanlık konumuna kavuşturulmuştur. Huzurlarınızda, bu çalışmaları başarılı bir şekilde yürüten Sayın Orman Bakanımıza, bakanlık personelimize Grubum adına şükranlarımı sunuyorum. Tabiî, bu şükranlarımı, sadece, Bakanlığımızın teknik ve idarî personeline değil, ülkemizin daha yeşil olması için seferber olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gültekin, buyurun; 1 dakika süreniz var; lütfen, tamamlayın efendim.

NUMAN GÜLTEKİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan

... fidan diken, tohum eken, teraslama yapan, merkezlerden kilometrelerce uzakta, yangın gözetleme kulelerinde kutsal bir görevi yerine getiren ve hayatlarını ortaya koyarak görevlerini yapan, yangın söndüren işçilerimize de sunuyorum.

Yine, burada, şunu da hemen, önemle belirtmek istiyorum: 57 nci hükümetimiz, bildiğiniz üzere, Ekim 2000 tarihinde, başka bakanlıklarımızda olduğu gibi, Orman Bakanlığımızda çalışan yaklaşık 5 000 geçici işçimizin de, 2002 yılına kadar, aşamalı olarak, sürekli kadrolara geçirilmesini sağlayacak bir protokol imzalayarak, bu işçilerimize ve ailelerine önemli bir işgüvencesi getirmiştir.

Bakanlığımızın teknik ve idarî personelinin maddî sorunlarının olduğunu da bilmekteyiz. Bu sorunların, 57 nci hükümetimizin kamu çalışanları için yaptığı ücret adaletini sağlayacak çalışmalar sonucunda çözüleceğine inanıyorum.

Bu düşüncelerle, Orman Bakanlığımızın sınırlı bütçesinin Bakanlığımız mensuplarınca en verimli şekilde kullanılacağına inancımı ifade eder; daha yeşil bir Türkiye için yapılacak çalışmalara, Demokratik Sol Parti olarak her türlü katkıyı sağlayacağımızı belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Anavatan Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Ali Er; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Grubunuzun süresini iki sayın milletvekili olarak paylaşacaksınız.

ANAP GRUBU ADINA ALİ ER (İçel) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri, bizleri televizyonları başında izleyen sevgili vatandaşlarımız; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, 21 inci Asra girerken, burada, uzun uzun, ormanın faydaları nedir, onu anlatmaya gerek yok. Artık, ormansız yaşanmayacağını, ormansız bir ülkenin insanının hayat hakkı olmadığını hepimiz biliyoruz. Mutlaka, Sayın Bakanımız ormanın faydalarını anlatacaktır; onun için, ben, orayı geçerek asıl sözlerime başlamak istiyorum ve sözlerimin başında, Sayın Bakanımızı, Sayın Müsteşarımızı ve Sayın Genel Müdürümüzü, Orman Bakanlığının çeşitli faaliyetlerinde gösterdikleri başarılardan dolayı kutluyorum, özellikle de Orman Bakanlığı, makine, teçhizat alımında, yangınla ilgili giderlerin genel bütçe içine alınmasında gösterdikleri gayretlerinden ve orman emvalinin köylüye peşin ödenmesinden dolayı gösterdikleri başarıları kutluyorum; huzurlarınızda, orman köylüsü adına, orman camiasının hepsine teşekkür ediyorum.

Muhterem arkadaşlar, bundan yirmi, otuz yıl önce çıkardığımız yasalarla, 15 milyon nüfusa sahip Türkiye iken yaptığımız yasalarla, 65 milyon nüfusu olan Türkiye'yi idare etmemizin mümkün olmadığını hepimiz biliriz. Onun için, artık, orman politikamızı da, baştan sona, mutlaka gözden geçirmemiz gerekir.

1950, 1953 yılında çekilen haritalarla, 1995 yılında çekilen haritalarla ve 2000 yılına gelinen Türkiye'deki tabiatın, ormanın, yerleşim alanlarının durumu, mutlaka birbirinden çok farklıdır. Bizim baştan beri bir yanlışlığımız var; ormanda uygulama yapılırken, 1953 yılında çektiğimiz ha-ritaya göre burası ormandı diyoruz; ama, o gün 15 milyon nüfusu olan Türkiye, bugün 65 milyon nüfusa sahip, onun için 65 milyon nüfusa sahip olan Türkiye'nin, mevcut kabuğuna sığmayacağı bellidir. O gün orman olarak gördüğümüz o araziler, bugün, maalesef, üzülsek de, tamamen yerleşim alanları, tamamen bağ bahçe haline gelmiştir. Bunun için diyorum ki, orman politikasını tekrar gözden geçirmemiz lazım.  İşte, 65 milyon nüfusa sahip olan Türkiye'nin orman köylüsü, rızkı için bir taraftan ormanı tahrip ederken, bir taraftan da, verimli araziler haline getirilmiş topraklar elde etmiştir. İşte, bu meseleyi çözebilmek için de, ilk Anavatan Partisi iktidarı döneminde, köylü dilinde, orman köylüsü dilinde “2/b uygulaması” adı altında bir yasa çıkarmıştık. O yasa sayesinde ormancı ile köylü arasındaki kavga bir nebze olsun bitmiştir; ama, bugün görmekteyiz ki, o 2/b yasasıyla ilgili de eksikliklerimiz var; ben, ondan da kısaca bahsetmek istiyorum.

Biz, 2/b yasasını çıkarırken "köylünün açtığı orman alanı 31.12.1981 tarihinden önce kültür arazisi şekline gelmişse, o köyde oturan insana verilir" demişiz; ama, orada bir eksiğimiz var. Özellikle, çok hızlı düzeltilmesi lazım bunun. O köyde oturmuyor da başka köyde oturuyorsa, komşu köyde oturuyorsa, bu köydeki tarlasını vatandaş alamıyor, sahibi olamıyor. Bunun hızlı şekilde düzeltilmesi gerekli; yoksa, gerçekten çok büyük aksaklık.

Muhterem arkadaşlar, artık, Türkiye, orman politikasını gözden geçirmelidir derken, orman sahası olabilecek yerler ile vatandaşın kullanabileceği yerleri net, açık olarak ayırması lazım; yani, Anayasaya aykırı, işte, orman açmak tabiî ki aykırı. Orman, tabiî ki güzel bir şey; ama, vatandaşın rızkı da çok güzel bir şey. Açılmış ormanları, artık, ne yapmak lazım; vatandaşa verilecekse, orman alanları ile arazileri tamamen birbirinden net olarak ayırıp, bundan sonra orman tahribatını da önlemek lazım.

Halk dilinde "2/b" diye adlandırılan yasada bir eksikliğimiz daha var. Biz orada şunu yapmışız; demişiz ki "31.12.1981'den önce belediyelik olan yerler hariç." Bizim birçok belediyelik yerlerimiz, köyden belediye olmuşlar; oradaki insanlar, elindeki malına mülküne sahip olamıyor maalesef. Bu yasadan dolayı da sahip olması mümkün değil. Bu yasayı da acilen değiştirmemiz lazım.

İkinci bir konu: Bizim insanımız ebeden dededen kalma toprağını tapu nedir bilmeden kullanır, ev yapar. Geçmişi ormandır, doğrudur; ama, geçmişi orman olduğunu dahi bilmez, baba mülkü bilir, dede mülkü bilir. Mesela, bizde bu sene öyle bir problem çıktı. Erdemli'nin Aydınlar Köyünde,  Güzeloluk Köyünde, Sarıkaya Köyünde, Hacıalanı Yaylasında, Tekir'de, Osmaniye'nin yaylalarında var, vesaire. Böyle bir problem çıktı. Vatandaş, asırlardır orada oturuyor, evini yapmış; şimdi, vatandaşa diyoruz ki "burası ormandan açma" yahut "buranın asıl kökü orman, onun için, burayı bırakın" diyoruz, bırakması mümkün mü; ebe, dede toprağı, evi, yuvası orada, orada doğmuş, büyümüş!

Muhterem arkadaşlar, şimdi, bu konuyu, mutlaka, hızlı ve acil şekilde düzeltmemiz lazım. Sağ olsunlar Sayın Bakanımız, Müsteşarımız ve Orman Genel Müdürümüz, bu konuda, gerçekten, bize, çok anlayış gösterdiler, yardımcı oluyorlar; ama, ne yapıp yapıp yasaları mutlaka değiştirmemiz lazım ki, bunları, Sayın Bakanımızı ve orman teşkilatını rahatlatabilelim; yoksa, bu işin, sadece idareyle gitmeyeceğini de hepimiz biliriz.

Muhterem arkadaşlar, ben, bu arada, orman köylüsünün dertleriyle ilgili bazı konulara kısa kısa değindikten sonra, genel bir konuya geçmek istiyorum. Bir kere orman köylüsü, ormanda çalıştırılırken vahidi fiyatla çalıştırılıyor. Bu da, bugünün parasıyla 3-4 milyon liradır.

Muhterem arkadaşlar, artık, 3-4 milyon liraya çalışacak insan kalmadı; ne yapsınlar, insanlarımız işsiz, mecburen gidiyor, orada çalışıyorlar. Hastalansalar ilaç parası değil. Onun için, orman köylüsünü, artık, böyle vahidi fiyatla çalıştırmayı bir tarafa bırakmak lazım.

Diğer bir konu: Orköy'ün kullandığı kredi çok enteresan. Ben bu sene bütçeye baktım, Or-Köy'e 21 trilyon liralık bütçe ayrılmış. Bunun yüzde 90 bilmem kaçı diğer giderlere; orman köylüsünün kullanacağı kredi dış kaynak ve özel projeler hariç 200, 300 milyar! Yani, burada, bir orman köylüsü olarak, 200, 300 milyar rakamını telaffuz etmek dahi benim için gerçekten çok zor; bunun da tekrar gözden geçirilmesi lazım.

Ormanda çalışan kadrosuz işçiler,  yangıncılar var.  Her yıl iki ay çalışırlar,  üç ay çalışırlar, neticede, milletvekillerinin kapılarına gelirler "işte, ben çıktım, çoluğum çocuğum perişan, sigortam bitti" derler. Diğer bakanlıklar da olduğu gibi, bu insanlara da, ne yapıp yapıp hızlı şekilde, mutlaka, kadro vermemiz lazım; yoksa, bu insanları bu şekil çalıştırmaya devam edemeyiz.

Ormanın en büyük tahribi, hayvancılık bakımından, biliyorsunuz, kılkeçisidir. Bizim dönemimizde, Sayın Ersin Taranoğlu'nun Orman Bakanlığı döneminde, kılkeçisiyle koyunu değiştirme projemiz vardı. Uygulanmaya yeni başlanmıştı, birkaç köyde uygulandı, bunun devam etmesinde fayda var. Hatta, biz, o zaman şunu söyledik: Orman köylüsünü teşvik edebilmek için köylüye iki koyun verelim, keçisini alalım. Neden; çünkü, diğer tarafta, ormana yapılan tahribattan dolayı yatırımlar çok büyük para alıyor, iki koyun versen, ondan kârlısın. Onu da mutlaka yapmak lazım.

Muhterem arkadaşlar, asıl konuya gelmek istiyorum, belki, Orman Bakanlığı bütçesiyle ilgili değil; ama, benim, yıllardır, bu Mecliste -ondört yıldan beri- gördüğüm bir hadise -hep üzülmüşümdür- iktidarda olan bütün partiler, kendi bakanlıklarını, bütçelerini, hükümetlerini överler; muhalefette olanlar da, bunu yererler! İyi de yapsa yererler, kötü de yapsa yererler. İktidarda olan da, iyi de yapsa “sen bunu kötü yaptın” demez, kötü de yapsa “kötü yaptın” demez. Yani, böyle ondört yılımı geçirdim burada ve üzülüyorum hep.

Muhterem arkadaşlar, geçen ay bir kriz yaşadı Türkiye. Yaşadı... Yani, şimdi, bizim, bunu saklamamız mümkün değil. Yaşadı... Şimdi, benim gönlüm şunu istiyor: Bu krizi iktidar milletvekilleri eleştirsin; ki, iktidarda olan insanlar da uyansın! (DYP sıralarından alkışlar [!]) O krizi muhalefet yaratmadı. Buraya gelip, oturup millet yaratmadı. Bu kriz sadece benim hükümetimle de ilgili değil. İşte, kasım krizi bu hükümet döneminde yaşandı; 28 Şubat krizi onların hükümeti döneminde yaşandı; 5 Nisan krizi o hükümet döneminde yaşandı!.. Yani, şunu söylemek istiyorum: Şimdi, muhalefet, ben, bunu söyleyince alkışladı; ama, biraz evvel söylediğimi de alkışlasalar, dengeyi bulur hiç olmazsa. (ANAP sıralarından alkışlar) Yani, hangi hükümet olursa, doğruyu söylemek mecburiyetindeyiz. Biz, bu kürsülerde, kendi hükümetimize rağmen doğruları söyleyemediğimiz sürece, hiçbir yere varmamız mümkün değil.

Bakın, kulislere çıkarız -bütün arkadaşlarımız burada, milletvekillerimiz burada- kulislerde birbirimizle dertleşir "olmuyor arkadaş, bu gidişten memnun değiliz" deriz. Bunu söylemek bu kürsüde günah mı?! Efendim, bizde lider demokrasisi var, yani, liderlerin demokrasisi olduğu için söyleyemiyoruz; ama, söylememiz lazım, zamanı geldi geçiyor artık. Doğruyu, eğriyi bu kürsülerde söylememiz lazım, bundan kim rahatsız olursa olsun, dememiz lazım; bundan hiç çekinmememiz lazım; çünkü, doğruyu ancak, böyle buluruz.

Efendim, lider demokrasisi olduğu için, gelecek seçimde ne olur; ne olursa olur; doğruyu söyleyeceğiz. Belki, öyle bir şey de olmayacak, liderler "bravo, doğruyu söylediğiniz için, bu hükümeti uyardığınız için, bizle beraber uyardığınız için size teşekkür ederiz" diyecek; onu dahi dedirtme fırsatını vermiyoruz. Herkes kendini övüyor burada. Muhalefet çıkıyor...Yani, bu hükümet hiç iyi bir şey yapmadı mı; yaptı; bir tanesi bugüne kadar “iyi yaptı” demedi. Muhalefet, bu kürsüde hiç doğruyu söylemedi mi; doğruyu çok söyledi. Hükümet de, bizim hükümet de “sen doğrusun” demedi. Bu alışkanlığı bırakmak mecburiyetindeyiz.

Muhterem arkadaşlar, millete rağmen, milletin istemediği hiçbir şeyi bizim yapma hakkımız yok; yani, millete rağmen, burada, yüce milletin temsilcileri olarak, biz, milletin istemediği hiçbir şeyi yapma hakkına sahip değiliz.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Ama yapıyoruz!..

ALİ ER (Devamla) - Artık, bunu, bu kürsülerden hep beraber söyleyelim diyorum ben. Eğer, milletin kendisine rağmen, istemediklerini biz burada yapmaya devam edersek, hiç endişeniz olmasın, millet, bir gün bizim yerimize bir başkasını getirir. Biz, burada tapulu falan değiliz, millet bize mecbur da değil; artık, bunu konuşmamız lazım bu kürsülerde.

Muhterem arkadaşlar, onun için, mutlaka, kendimizi, iktidarıyla muhalefetiyle gözden geçirmemiz gerek. Hiç kimse, kendine, ben burada doğruyum, diğerleri haksız deme hakkına sahip değil. İktidarın da muhalefetin de, artık, kendini gözden geçirmesi lazım.

Şimdi, öyle, dışarıda mışarıda da parti yok; dışarıda kalan partiler “eskiden, ben olsam bunu yapardım...” Biz, seçilmeden evvel onu diyorduk; "oraya bir varsam, hiç birisini de dinlemem" diyorduk; buraya gelince sesimiz çıkmaz oldu. Şimdi, geldik işte... Ondört yıldır, ben, burada milletvekiliyim; neticede, hep bunu yaşadım. Olmuyor arkadaşlar, doğruları söyleyemiyoruz, açık söyleyeyim. Doğruları söyleyemiyoruz bu kürsülerde; benim hükümet kırılır. Öteki de diyor ki, öteki geldiği zaman... Birbirimizden farkımız yok. Şimdi, biraz önce, dışarıda kalmadı dedim ya, dışarıda olan herkes, dün diyordu ki "ben hele bir varayım..." Dışarıda olanın hepsi burada, içeride şimdi, hepimiz birbirine benzedik; olmuyor böyle! Onun için, benim, Parlamentodan, bütün yüce parlamenterlerden ricam şu: Doğru olan bir şeyi, çekinmeden, bu kürsüden, artık, söyleyecek kadar bu milleti sevmemiz lazım. Doğru bildiğimiz her meseleyi söylememiz lazım burada. (Alkışlar) Doğru bildiğimiz her şeyi söyleyecek kadar cesur olmamız lazım. Memleketimizi, milletimizi, bayrağımızı doğruyu söyleyerek sevmemiz lazım. Yoksa, burada nutuk atarak, vatan millet bayrak deyip de, doğruyu söyleyeceğiniz zaman, köşeyi dönerek geriye gitmemeniz lazım. Doğruyu, bundan sonra, ben, söyleyeceğim, andiçtim, ne varsa doğruyu söyleyeceğim; ama, Yüce Parlamentodan ricam, hepimiz, hep el ele verelim, doğruyu söyleyelim ki, doğru yere herkesi getirelim.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; bütçemiz hayırlı olsun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Er.

Anavatan Partisi Grubu adına, ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu'na ait.

Buyurun Sayın Kocaoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesine ilişkin görüşlerimi Grubum adına açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hep bildiğimiz gibi, geçen yıl eylül ayında yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunla, sosyal güvenlik sistemimizde devrim niteliği taşıyan önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Geçen yıl bu yasa görüşülürken, şartlar zordu, müzakereler zordu, yasanın ne getireceği konusunda tereddütler vardı ve bu Yüce Meclis, o zor görevi başarıyla yaparak, bu reform kanununu çıkardı.

Aradan geçen birbuçuk yıla yakın süreden sonra çıkan yasanın, sosyal güvenlik kurumlarını, en azından malî bakımdan düzeltmeye başladığını, idarî bakımdan düzeltmeye başladığını, hizmetlerini düzeltmeye başladığını görüyoruz ve geçen yıl çektiğimiz bu sıkıntıların şimdi faydalı olduğunu görmekten mutlu oluyoruz; bu vesileyle, geçen yılki o zor kanunu çıkarma başarısını gösteren Yüce Meclise, iktidarıyla muhalefetiyle bütün değerli milletvekillerine ve tabiatıyla, bu yasayı, o zor zamanda buraya getirip savunma cesaretini gösteren, daha önce sosyal güvenlik sistemimizi felç etmiş olan, popülizmin tam karşıtı olan cesareti ve akılcılığı gösteren Çalışma Bakanlığına, Bakan Sayın Yaşar Okuyan'ın şahsında bütün bürokratlarına tekrar teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, o reform yasasından sonra, reformu tamamlamak mahiyetinde yeni çalışmalar da başlatılmıştır. Bunlar, Ekim 2000 tarihinde dört kanun hükmünde kararname olarak hazırlanmış; ancak, daha sonra, kanun hükmünde kararnameye imkân veren yetki kanununun iptali nedeniyle iptal edilmiş; ama, yine de, yürürlükte bırakılmıştır, altı ile dokuz ay arasında süre tanınmıştır, bu süre içerisinde yasalaşması beklenmektedir.

Bu mevzuat arasında yer alan bir kurum da, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı-Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumu arasında koordinasyonu sağlamak üzere kurulan Sosyal Güvenlik Kurumudur. Ayrıca, Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu da oluşturulmuştur. Bu kurum, sosyal güvenlik  sistemimizin içerisinde bulunduğu sorunların gerçekçi çözümlere kavuşturulması amacıyla çalışmalar yapacaktır.

617 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, 1946 yılından beri ülkemizde istihdam alanında hizmet veren veya vermesi gerekip de istenilen hizmetleri veremeyen İş ve İşçi Bulma Kurumu lağvedilmiş, onun yerine, çağdaş ihtiyaçlara uygun olması planlanan Türkiye İş Kurumu kurulmuştur.

Kurum, çağdaş Batı ülkelerindeki benzeri iş kurumları doğrultusunda görev yapacak, ülkemizde ciddî boyutlarda seyreden işsizlik sorunuyla etkin şekilde mücadele edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçesini görüşmekte olduğumuz Çalışma Bakanlığınca, birbuçuk yıl içerisinde gerçekleştirilen reformları, iyileşmeleri, bütünüyle bu kısa konuşmaya sığdırmak mümkün değildir.

 

Zira, yıllardan beri ihmal edilen ve genel bütçe üzerinde çok ağır bir yük oluşturan sosyal güvenlik sisteminin açıkları, Bakanlığın öncülüğünde gerçekleştirilen ve hükümetimiz ile Yüce Parlamentomuzun onayıyla yaşama geçirilen bir dizi reform sonucunda, kısa sürede olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır. Hepimiz bu sonuçları görüyoruz, yaşıyoruz; dolayısıyla, bu konuda çok fazla ayrıntılara girmek istemiyorum; sadece, reformların en önemlilerini kısaca özetleyeceğim.

Değerli arkadaşlarım, bildiğimiz gibi, nüfusumuzun yaklaşık yarısına Sosyal Sigortalar Kurumu hizmet vermektedir; ama, yıllardan beri, herkes, Sosyal Sigortalar Kurumundan yakınarak bahseder. Sağlık hizmetlerinde aksaklıklar vardır, hastanelerdeki kuyruklar medyamızda yer alır, emeklilerin perişan hali sürekli olarak meşgul eder, canımızı sıkar.

57 nci hükümetin göreve başlamasından hemen sonra, Çalışma Bakanımızın ilk icraatlarından birisi, kurum hastanelerini sürekli denetlemek olmuştur. Bu denetimin faydaları görülmüştür; ama, asıl, geçtiğimiz aylarda başlatılan telefonla randevu sistemi ve gönüllü çalışma uygulamaları hastanelerin performansını gözle görülür şekilde yükseltmiştir. Muhakkak ki, hastanelerdeki sorunlar tamamıyla çözülmüş değildir, iyileştirme çalışmalarına devam edilmektedir, kısa zamanda daha iyi sonuçlar alınacağını ümit ediyoruz. Nitekim, gittikçe, artık, SSK, gazetelerimizin günlük alay konusu olmaktan çıkmıştır, hatta, zaman zaman SSK'daki başarıları okuyabilmek mutluluğuna erişir olduk.

Değerli arkadaşlarım, 4 Ekim 2000 tarihinde yürürlüğe giren 616 sayılı Kararnameyle, SSK, başkanlık olarak yeniden örgütlenmiştir ve çok önemli bir yeni reform olarak da, yıllardan beri yakınma konusu olan sağlık ve sigortacılık hizmetlerinin birlikte olmasına son verilmiş, sağlık hizmetleri ile sigorta hizmetleri birbirinden ayrılmıştır. Ülkede çok yaygın hizmet veren kurumda, bütün yetkiler merkezde toplanmıştı, iç içe bulunan idarî yapılanma nedeniyle, sigortacılık ve sağlık hizmetleri arasında kaynak aktarımı yapılmıştı. Büyük bir bütçeye sahip olmasına rağmen, kurum, bu yapısal dağınıklıktan ötürü, çağın gerisinde kalmıştı.

Bunları ortadan kaldırarak, hizmette ihtisaslaşmayı sağlamak, yetki kargaşasına son vermek, çağdaş teknolojiyi kullanmak ve daha nitelikli personel istihdam edebilmek üzere, kurumdaki sigortacılık ve sağlık hizmetlerinin ikiye ayrılmasından fayda bekliyoruz.

Ayrıca, kurum bünyesindeki sağlık tesislerinin belirli kriterlerle sağlık işletmelerine dönüştürülmesi veya yeni sağlık işletmeleri kurulması imkânı getirilmiştir. Bu işletmelerin idarî ve malî özerkliğe sahip olması, üyeleri arasında mülkî âmir, belediye başkanı, işçi ve işveren temsilcisiyle, personel temsilcisinin de bulunduğu kendi yönetim kurullarınca yönetilmesi, demokratik bir oluşum gerçekleştirmiştir ve birçok şikâyeti ortadan kaldıracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkenin sosyal güvenlik kurumları arasında kuruluşu itibarıyla en genç; ancak, malî yönden en zor durumda bulunan Bağ-Kur'un da güçlendirilmesi amacıyla yeni düzenlemeler yürürlüğe konulmuştur. 1972 yılında 1479 sayılı Kanunla kurulan Bağ-Kur, üzülerek ifade etmeyelim ki, kuruluşundan beş yıl  sonra, yani 1977 yılında yaklaşık 180 000 bin kişiye ancak emekli aylığı bağlayabilmiştir. Bugün için yaklaşık 14,5 milyon kişiye sigorta ve sağlık hizmeti veren Bağ-Kur'da, sosyal sigortacılık sisteminin olmazsa olmaz koşulu olan aktif-pasif dengesi vahim derecede bozulmuştur. Bu denge hâlâ bozulmaya devam etmektedir.

Bağ-Kur'un içerisinde bulunduğu bu olumsuzlukların giderilmesine yönelik olarak da çareler aranmıştır. 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, kurumsal ve idarî düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Kurumun idarî ve malî bakımdan özerkliği artırılmış, geleceğe dönük projeksiyonların yapılmasına imkân sağlayacak hizmet birimi kurulmuş, kurumun karar organı olan yönetim kurulunda, tarım sigortalıların da temsiline imkân sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu ve diğer yasalarda yapılan değişikler, sosyal güvenlikte norm ve standart bilgi sağlanmasına yöneliktir. Kurumun sağlık ve sigorta kollarından tahsil edeceği edeceği primlerin ayrı hesaplarda tutulması, sağlık ve sigorta fonları arasında aktarma yapılmaması ve böylece, sosyal sigorta ve sağlık sigortası uygulamalarına ait gelir ve giderlerinin net olarak takip ve kontrol edilmesi bundan sonra mümkün olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliğine aday olan ülkemizin çalışma ve sosyal güvenlikle ilgili mevzuatının birlik normlarına uygun olması kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Malumunuz, üyesi bulunduğumuz Birleşmiş Milletlerin uzmanlık kuruluşu olan Uluslararası Çalışma Teşkilatının; yani, ILO'nun da, dünya sosyal siyasetini tanzim eden muhtelif sözleşmeleri vardır, bunların pek çoğu ülkemiz tarafından da kabul edilmiş ve Yüce Parlamento tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, çalışma mevzuatımızın, hem yıllardan beri imzalamış bulunduğumuz, uymakla mükellef bulunduğumuz uluslararası bazı kurallara hem de şimdi, uyum çalışmalarına süratle hükümetimizin başladığı ve yürüttüğü Avrupa Birliği normlarına veya kurallarına uygun olması gerekmektedir. Şimdiye kadar, bu, belki etik bir mecburiyetti, bundan sonra çok daha pratik ve siyasî bir mecburiyet haline gelmiştir. Bu çerçevede, memurlarımızın sendikal örgütlenmesine imkân sağlayan kamu görevlileri sendikaları kanunu tasarısı Bakanlığımızca ve hükümetimizce onaylanarak Meclise sevk edilmiş, Sağlık ve Çalışma Komisyonundan geçmiş, halen, Plan ve Bütçe Komisyonumuzdadır.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, Çalışma Bakanlığımızın çağın gereklerine, işçilerin ve işverenlerin müşterek isteklerine, müşterek ihtiyaçlarına daha uygun hale getirecek şekilde çalışma mevzuatımızın tümünü ele aldığını ve akademik çevrelerle yakın ilişki içinde çalışmalar yaptığını biliyoruz. Bu çerçevede, mesela, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 1475 sayılı İş Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu ve 5953 sayılı Basın İş Kanunuyla ilgili değişikliklerin tamamlanma aşamasına geldiğini memnuniyetle öğreniyoruz.

Bu arada, bir başka tasarı üzerinde daha çalışılmaktadır. Bu da, yabancıların çalışma izinleri hakkında kanun tasarısıdır. Değerli arkadaşlarım, ülkemizde 3 ilâ 3,5 milyon işsiz olduğundan bahsederken, bir taraftan da, 1 ilâ 1,5 milyon kaçak yabancı işçinin çalıştığı söyleniyor. Bu, telifi kabil olmayan bir çelişkidir. Bu çelişkiyi gidermek için ülkemizde yabancı kaçak işçilerin çalışması mutlaka önlenmelidir. Bütün bu işler, Türk insanlarına ait olmalıdır. Bunu sağlamak üzere hazırlanan bu tasarının da, bir an önce Meclise geleceğini ve yararlı olacağını ümit ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Çalışma Bakanlığımızın bir diğer önemli çalışması da, bu yakınlarda Meclise geleceğini ümit ettiğimiz iş güvencesi yasa tasarısıdır. Bildiğimiz kadarıyla, bu tasarı bütün bakanlarımız tarafından imzalanmış olup, hükümetimizde, Başbakanlığımızda Meclise sunulmak üzere olgunlaştırılmaktadır. Bu olgunlaşma süresinin bir an önce tamamlanıp, Türkiye'de iş ha-yatının ve işçilerin müşterek özlemi olan bu yasa tasarısının; yani, iş güvencesi yasa tasarısının, Yüce Meclisin müzakeresine ve onayına sunulmasının zamanının geldiğini düşünüyorum; çünkü, değerli arkadaşlarım, vaktiyle, bu Meclis, birbuçuk sene önce, sosyal güvenlikte yapılan reformu görüşürken, o zaman, hep birlikte, sorumlular bizlere söz vermişti ve bizler de müşterek umudumuzu belirtmiştik. O da şuydu: Sosyal güvenlik reformu, son derece güzel bir reformdu; ancak, onun emeklilik süresini ileri uzatmasının olmazsa olmaz bir tamamlayıcısı da ülkemize iş güvencesinin gelmesiydi. Hepimiz, bu konuda, müşterek söz vermiştik birbirimize. Şimdi bu sözü tutmanın zamanıdır, hükümetin sözünü tutmasının zamanıdır, Meclisin sözünü tutmasının zamanıdır, partilerin sözlerini tutmalarının zamanıdır. İş güvencesi yasa tasarısı, insanlara, bulundukları işlerde emekli olmak hakkını tanıyabilecek olan bir yasa tasarısıdır.

Eğer, değerli arkadaşlarım, biz, bu yasa tasarısını çıkarmazsak, ülkemizde, insanlar emekli olma imkânına istedikleri gibi kavuşamazlarsa, bizim birbuçuk yıl önce büyük mücadelelerle ve zorluklarla çıkardığımız, büyük zorluklara göğüs gererek çıkardığımız Sosyal Sigortalar Reform Kanunu havada kalır ve faydası görülmez; hepimiz, bunun vebali altında kalırız.

Değerli arkadaşlarım, bahsedilen iş güvencesi, aslında, Türkiye'de, hiçbir pratik değişiklik meydana getirmemektedir. Yapılan bütün eleştiriler ya gerçekdışıdır ya bilgisizce yapılmaktadır; çünkü, orada öngörülen bütün hükümler, zaten mevzuatımızda vardır; ancak, mevzuatımızda yasaklanan bazı şeyler, müeyyideleri olmadığı için, cezası olmadığı için çiğneniyorsa; yani, bazı işverenler, yasaklanan bazı şeyleri yapmayı âdet haline getirdilerse, bize ne düşer; "sen yasakları çiğnemek özgürlüğüne sahipsin" demek mi düşer; "hayır, bu, zaten yasaktı; bunun müeyyidesi geliyor; bunu yapamazsın" demek mi düşer?.. Bence ikincisi düşer. İş güvencesi yasa tasarısı da bunu yapmaktadır. Kaldı ki, değerli arkadaşlarım, daha geçenlerde, Nice'te, Avrupa Birliğinin yayınladığı çok önemli bir metinde, Temel Haklar Şartında -ki Avrupa'nın muhtemel anayasası olacak olan şartta- gayet kesin ve net bir şekilde, iş güvencesinin, bütün üye ülkelerde ve aday ülkelerde gerçekleşmesi gereğinin altı çizilmiştir. Bu da şu demektir: "Avrupa'da, başka ülkelerde iş güvencesi yok" diyen bazı kaynaklara saygılarımla takdim ediyorum bu belgeyi; Avrupa Birliği temel şartı, Avrupa ülkelerindeki müşterek uygulamaların bir ortalamasıdır, kesitidir. Avrupa Birliğinde bütün ülkelerde, Avrupa'da gelişmiş ülkelerin hepsinde iş güvencesi olduğu içindir ki, bu temel şarta bu girmiştir; aksi takdirde, girmezdi. İnşallah, bundan sonra "başka ülkelerde iş güvencesi yok" gibi gerçekdışı bir beyana kimse başvurmadan, ülkemizde, işçilerin ve işverenlerin müşterek çıkarına olan iş güvencesinin gerçekleşmesi temin edilir.

İşverenlerin de çıkarına dedim, bunu da bilerek söyledim değerli arkadaşlarım; çünkü, birkaç yıl öncesine kadar, değerli işveren teşkilatlarımızın, ülkemizde, iş güvencesi ve sendikal güvence sağlanması yönünde beyanları vardı. Bu da çok doğaldır. Dünyanın pratiği göstermiştir ki, yasal sendikal örgütlenme, işyerine huzur getirir, ülkeye huzur getirir, işverenler açısından haksız rekabeti ortadan kaldırır, işyerindeki kaçak ekonomiyi ortadan kaldırır, ekonomiyi kayda sokar. Bu açıdan, önerilen yasadaki mahiyetiyle asla aşırı olmayan, son derece ülke şartlarına uygun olan, mevcut formülasyonu itibariyle işçi ve işverenlerin müşterek çıkarlarına hizmet eden bu yasa tasarısının da, bir an önce, değerli hükümetimizin himmetiyle, Yüce Parlamentoya sevk edileceğini ve burada gerçekleşeceğini ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, her milletvekiline, birbuçuk sene önce savunduğu bir yasanın, zor bir yasanın, daha sonra çok faydalı olduğunu görüp sevinmek, nasip olmaz. Bana, bu, nasip oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kocaoğlu, süreniz bitti. Sizin Grubunuza da, yapmış olduğum uygulamayı devam ettirerek, 1 dakika süre veriyorum. İlave süre vermem de mümkün değil efendim.

Buyurun.

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, birbuçuk sene önceki o zor tasarıyı hep birlikte savunurken, zorluklara göğüs germiştik; ama, bugün, en azından sosyal güvenlik kurumumuzun, yarın da Bağ-Kur'un, daha öbür gün, otomasyon nedeniyle, sosyal güvenlik mensubu herkesin taşıyacağı kartın getireceği huzuru hep birlikte paylaşacağız. Bu başarılı çalışmalarından ötürü, Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan'a ve onun şahsında, bütün bürokrat arkadaşlara teşekkür ediyorum. Kendisine, Anavatan Partisi Grubu olarak, hükümet olarak, ümit ediyorum, bütün Parlamento olarak desteğimizin bundan sonra da devam edeceği ümidimi tekrar ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen dile getirecektir.

Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 2001 yılı bütçesinin kapsamı içerisinde yer alan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubum ve şahsım adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygılarla selamlarım.

Bu bütçenin, çalışma hayatının tüm taraflarına hayırlı olmasını dilerim. Dilerim dedim; çünkü, dileklerin yalnız başına yetmediği, dünyanın avuç içine sığdığı, iletişimin sınırsız boyut kazandığı, doğrularla yanlışların farklı yerlerde aynı zaman diliminde tartışıldığı, dünyadaki doğruların aynı yönde geliştiği, yeşerdiği bir dünyada yaşıyoruz. Biz, daha bu dünyanın neresindeyiz diye sormadan, soramadan, dünya yeni bir boyut kazanıyor. Bu gelişimin bir sonucu olarak da, devletler ciddî bir gelişim direnişiyle karşılaşıyorlar.

Bizim gibi, anayasasında her türlü çalışma hayatını düzenleyen hükümler olmasına rağmen, sosyal devlet olma unsurlarını tamamlayamayan ülkeler, maalesef, çalışma hayatının hiçbir tarafını memnun edemiyor; dolayısıyla, bu konudaki geleneksel politikalar acılara merhem olmuyor.

Bugün, artık tüm dünya kabul etmiştir ki, hak arama bilinci ile demokrasiye giden yol, iki şeritli bir yol değildir. Her biri kendi yolunda yan yana gider. Şayet, hak arama yasal zeminlerde ve başkasına saygı sınırında olmazsa, yolculuk, her zaman, başladığı noktaya geri döner; ancak, bu "U" dönüş, katardaki yükü biraz daha artırır. Teşbihte hata olmaz, çalışma hayatımızdaki durum da aynen böyledir. Bu anlamda 2001 yılı bütçesine bir bakalım. İlk gözlemimiz, bu bütçede, insan unsurunun, insaf unsurunun olmayışıdır. Bir anlamda da, bir nevi günü kurtarma bütçesi olup, hedefi yoktur. 2000 bütçesinin sağlıksız yapısı, maalesef, 2001'e de aynen taşınmış, iyileştirme olarak ciddî bir olguya rastlanmamıştır. Aksine, ülkede yaşayan nüfusun büyük bir çoğunluğunun bütçe içindeki payı eksilere taşınmıştır ve ekonomi eksi 6,5 küçülmüştür.

Bu bütçe, hedeflenen bir ülke bütçesi olmaktan çok uzaktır. Bütçe gelirinin yüzde 89'unun faize gittiği bir konumda, kişi başına gelirin 3 247 dolardan 2 800 dolara düşmesi de kaçınılmazdır.

Sistemin, bir bütün olarak algılanması ve ele alınması, bakanlıklararası koordinasyonun sağlanması, gerçeklerin doğru saptanması ve bunu yaparken de şeffaf olunması esastır.

Bütçe görüşmeleri sırasında, burada, sayın bakanların, sayın konuşmacıların, iktidara mensup sayın arkadaşlarımızın konuşmalarını izliyorum. Sanki, iktidarda değiller de neredeler?! Çözüm ellerinde değil sanki!.. Ama, hal ne olursa olsun, sistemin, ancak bir bütün olarak işleyeceği, bunun da bir hükümet programı olacağı gerçeğinden kaçılmayacaktır.

Hükümet programı dedik... Bu nasıl hükümet programıdır ki, 2001 yılında enflasyon oranının yüzde 10-15'lere düşürülmesi programda yer alırken, memura verilen yüzde 15 zam çok görülüyor?

2001 yılı konsolide bütçe içerisindeki Gelir Vergisi artışı yüzde 39'larda, taşıtlarla ilgili vergiler yüzde 80'lerde, elektrik yüzde 20'lerde, Emlak Vergisi yüzde 40'larda ve bu konularda zam yapmaya karar veriliyor. Ne yazık ki, 2001 yılında daha da daralan bir Türkiye gerçeği ortadayken, hayat standardı ve diğer vergilerle, vatandaşların gelirlerine âdeta şimdiden el konuluyor.

Ne kadar iyimser olsak da, bütçeden, yatırımların artmasını, iktisadî kalkınmanın hızlanmasını, gelir dağılımındaki adaletsizliğin düzelmesini bekleyemeyiz. Bunun tabiî sonucu olarak da, işsizlik ve sosyal barışın bozulması...

Değerli milletvekilleri, gelelim şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesine.

Bilindiği gibi, sosyal güvenlik, temel insan haklarındandır; devletin en önemli ve vazgeçilmez görevlerinden biridir.

Sosyal güvenlik kurumlarına baktığımız zaman, Sayın Bakanın bütçe konuşmaları, maalesef, yine, çok acı, çok dertli. Sorun çok; çözüm uzaklarda. Çözüm nasıl uzaklarda olmasın? Ülkemizde, bütçeden sosyal güvenlik sistemine ayrılan kaynak, gayri safî millî hâsılanın yüzde 5'i. İsviçre'de yüzde 33,9'u, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 28,7'si, Avrupa Birliğinin en düşük olanı Portekiz'de yüzde 21,6'sıdır. Başka bir rakamla da ifade edersek; Türkiye'de sosyal güvenliğin kişi başına harcaması 222 dolar, Yunanistan'da 3 220 dolardır, Avrupa Birliğinin diğer ülkelerinde de 6 500 dolardır. Ben bunları söylerken, inanın, tansiyonumun yükseldiğini hissediyorum. Zannediyorum ki, çok yakın zamanda ve hep birlikte, ev ödevimizi, hem çabuk hem de iyi yapmaya mecburuz.

Sayın Bakan, "kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmeleriyle ilgili kanun tasarısı, en kısa sürede, tamamlanması mümkün olabilirse" diyorsunuz. Şimdi düşünelim ve soralım; çözüm yakınlarda mı, uzaklarda mı?

Tekrar görmek ve sormak lazım; neden kamu çalışanları ayakta, neden cumhuriyet tarihinin en büyük eylemi gerçekleştiriliyor, neden milyonlarca insan sokakta?..

Kamu-Sen Sayın Başkanı, "belki sesimi duyururum" diye, Yalova'dan Ankara'ya 450 kilometrelik yolu yürüyor; yetkililerden çıt yok; ne bir yorum, ne bir iyileştirme... Sayın Resul Akay'ın eskiyen ayakkabıları da kendisine hatıra kalıyor. (DYP sıralarından alkışlar)

Diğer yandan, adı "memur kıyım yasasına" çıkan yasa tasarısı gündemde. Hâkim ve savcılar bu teklifin içinde. Ceplerdeki üç beş kuruş da vergi kıskacında... Hiç kimse düğmeyi bir yerlerde aramasın. 18 milyon kişinin tam yoksulluk sınırında yaşadığı, dört kişilik bir ailenin asgarî yaşam standardının 520 milyon lira olarak belirlendiği, Birleşmiş Milletler insanî gelişmişlik sıralamasında 69'dan 86'ya çıkıldığı, asgarî ücretteki reel artışın, maalesef, eksi 14,1'lerde olduğu günümüzde olayı nasıl izah edebilirsiniz?..

 Değerli arkadaşlarım, asgarî yaşam standartlarını dahi karşılayamayan memurlar ile esnaf ve işçiyi emeklilik maaşları eve dönünceye kadar tükenen emeklilerimizi daha fazla mağdur ve ihmal edemeyiz.

Değerli milletvekilleri, önemli ve hassas olan bir konu ve kurum da Bağ-Kur; Bağ-Kur, sosyal güvenlik sistemimizin en hassas en sorunlu bölgesi. Aktif katılımın yüzde 9 civarında olduğu, prim açığının bir yılda 610 trilyondan 875 trilyona çıkacağı yolundaki Bakanlık açıklamaları Doğru Yol Partisi olarak bizim başından beri söylediklerimizi haklı çıkarmaktadır. Şimdi, burada araştırmak ve sormak lazım; Bağ-Kurlular primlerini vergilerini neden ödemiyorlar; daha doğrusu, ödeyemiyorlar? Esnafımız, serbest meslek sahiplerinin prim ödeyecek halleri mi kaldı?! Evlerine götürecekleri ekmeği düşünür hale geldiler; kepenklerini bir bir indiriyorlar; 60 000 esnaf işi bıraktı. Sayın Bakanım, şayet, bu bilgiler size gelmiyorsa, bilin ki, elemanlarınız çalışmıyor.

Gerçek şu ki: Bağ-Kurluyu artık, haciz ikazı ve cezaevi ikazı korkutmuyor. Yakında af sonucunda boşalacak diye hazırlanmıştım; ancak, affın veto edildiğini gördüm; bunun da hayırlı olmasını diliyorum. O nedenle, bu sözümü de geri alıyorum.

Değerli milletvekilleri, diğer bir sorunlu konu Sosyal Sigortalar Kurumudur. 34 000 üyesi olan Sosyal Sigortalar Kurumunun hem sağlık hem sigorta hizmeti yapması, halen, 4 milyon kayıtdışı iştirakçiyi sisteme almaması, yolsuzluklar, kaçaklar, yapılan sosyal güvenlik reformlarından beklenenleri de gerçekleştirememiş, bu reformun mağdurları köşede beklerken, Sosyal Sigortalar Kurumumun karadeliğini kapanması hayalleri yeni hesaplar yaptırmıştır. Acaba, bu karadelik, 2020'de mi kapanacaktır, 20230'da mı?

Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, Sosyal Sigortalar Kurumunun 1 katrilyon 260 trilyon alacağının bulunması, halen, 536 eczacı açığı, sosyal güvenlik reformu sırasında alınan 18 000 kadronun âtıl beklemesi, bir tek hemşirenin dahi atanamaması, 34 milyon vatandaşımıza 44 000 sağlık personeliyle hizmet verilmesi, Avrupa Birliği noktasında 500 müktesebattan söz edilmesi, sadece iki eczanenin 860 milyar vurgun yapması, trilyonluk yolsuzluklardan söz edilmesi, sağlık hizmetlerinde kalitenin yakalanamaması, uzayan kuyruklar, doktor açığı, yürüyen doktorlar, yakın zamanda Sosyal Sigortalar Kurumunun gündeminden  düşmeyeceğini gösteriyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesini konuşurken, yine, çok önemli bir konuyu ifade etmeye çalışacağım. İş kazaları, meslek hastalıkları yürek yakıyor; yılda bir kere anılan gün olmaktan ileriye gidemiyor. Sayın Bakan, bu konuda, 1999 itibariyle, 78 000 iş kazası olduğunu, 1 025 meslek hastalığı olduğunu, 1 330 kişinin hayatını kaybettiğini, 3 407 işçinin sürekli iş göremez hale geldiğini ifade ediyor.

Sayın Bakanım, artık, millet olarak, bu terörlere tahammülümüz kalmadı; trafik terörü ve bunun yanına bir de iş kazası terörü eklendi. Trafik teröründen devletin zararı 2,5 katrilyon; bunun yanında, iş kazasından 2,5 katrilyon; toplam 5 katrilyon; bu cömertlik hangi keseden, sormak istiyorum? Sadece bir gün, bir hafta kutlanan "iş güvenliği haftası”, tüm bunları, üzülerek söylemem lazım ki, çözmeye yetmiyor.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, geçen yıl itibariyle bir yasa kabul edildi: İşsizlik Sigortası. Biz, bunu, olumlu kabul ediyor ve Sayın Bakanımıza da teşekkür ediyoruz. Bu sigorta içerisinde de, yalnız, bir fon oluşturuldu. Şu anda biriken altı aylık fon, 256 trilyon 580 milyar. Şimdilik, son derece mütevazı görünüyor; ancak, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde katrilyonlara ulaşacak. Bunun yönetimi konusunda hassasiyetle durulacağını ifade ediyor ve bekliyorum.

Yine, Bakanlığın gündeminde olan, ancak, kararname iptaliyle yasalaşmayı bekleyen Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri işletmeleri konusunda yanlış düzenlemeye imkân vermemek için, bu iptal, şans olarak değerlendirilmelidir. Validen, belediye başkanından başlayan 8 kişilik denetim ve yönetim sistemiyle yeni bir KİT yönetimi mi doğuyor? Daha şimdiden söylenebilir ki, böyle bir yapılanma, Sosyal Sigortalar Kurumunu siyasileştirmekten ve hantallaştırmaktan öteye gidemez. Sosyal Sigortalar Kurumu için en doğru olan, rasyonel ve idarî, malî açıdan özerk bir yönetimdir.

Değerli milletvekilleri, öyle bir bakanlığın bütçesini görüşüyoruz ki, nüfusun tamamına yakınına, bir bakıma, doğumdan ölüme kadar hizmet verecek, hem iş bulacak, çalışırken eğitimini gerçekleştirecek, çalıştığı yeri denetleyecek, hem sağlığıyla ilgilenecek, hem emekli sistemini kuracak... Böyle bir hizmeti verebilmek, ancak, sosyal güvenlik reform paketinin tamamen ve aynı anda ve kısa solukta açılmasıyla mümkündür. 2 milyar dolar kaçak veren bir sisteme hafiyelik etmek, derhal terk edilmelidir.

Biraz evvel, Sayın Bakanım, yeniden yapılanmayla ilgili bir makale sundu. Biz, henüz içeriğini görmesek de, yeniden yapılanma, kulaklarımıza çok hoş geliyor ve teşekkür ediyoruz.

Vatandaşlarımız, artık, bizden, 1475 sayılı Kanunun bir bütün olarak ele alınacağı, part-time çalışmanın sisteme dahil edileceği günü bekliyor.

Bir görünüp bir kaybolan iş güvencesi yasasını bekliyor.

Sosyal güvenlik primlerinin işçi istihdamını cazip hale getirmesini bekliyor.

Bütün sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında toplanmasını, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı arasında oluşan emekli aylığı farklılığının düzeltilmesini bekliyor.

Hep, bunları bizden bekliyor vatandaşlar.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak, yolsuzlukla mücadeleyi her zaman destekleriz; bunu yapan politikacılara da destek veririz. Bu anlamda, Sayın Bakana da, gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum.

21 inci Yüzyılın kapısının aralanması arifesinde, çalışma hayatının, taraflarının sorunlarının çözümünde, Doğru Yol Partisi olarak, her zaman olumlu katkıda bulunacağımızı, esasen, bu hususun, ikinci demokrasi projesinin bir parçası olduğunu ifade ediyor; hayırlı olması dileklerimle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, ikinci konuşmacı, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılı Orman Bakanlığı bütçesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, ormanın, basit ve yasal olarak tarifini yaptığımızda, ağaçlar topluluğu ve ağaçlar topluluğunun bulunduğu yer olarak görülür ve tanımlanır. Sosyal, ekonomik ve teknolojik değişme ve gelişmelerin çok hızlı olduğu zamanımızda, ormanların, ağaç topluluğunun bulunduğu yer olma ve odun üretimi yapmanın yanı sıra, hatta, odun üretiminden daha fazla değişik fonksiyonları da vardır. Bunlar:

Birinci olarak, hidrolik fonksiyonu: Su ekonomisini düzenleme ve taşkınları önleme gibi.

İkinci olarak, klimatik fonksiyon: İklimi yumuşatır, havanın nemini düzenler.

Üçüncü olarak, erozyonu önleme fonksiyonu: Toprak kaybını önler.

Dördüncü olarak, toplum sağlığına olumlu etki eden fonksiyonu.

Beşinci olarak, ulusal savunmaya katkı fonksiyonu.

Altıncı olarak, rekreasyon fonksiyonu: İnsanın zindelik kazanması için yaptığı etkinlikler.

Yedinci olarak, doğayı koruma fonksiyonu: Beraberce yaşadığı diğer canlıları korumasıdır.

Sekizinci olarak, estetik fonksiyonu: Ormanlarda biyolojik çeşitlilik zengindir; bu da, insan kültürüne renk ve çeşni katar.

Dokuzuncu olarak, bilimsel fonksiyon: Ormanlar, barındırdığı tür zenginliğiyle doğanın açık hava müzeleridir ve her biri araştırma konusudur.

Ormanların bu fonksiyonel değerleri, Federal Almanya'da belirli bir yönteme göre parasal olarak hesaplanmıştır. Bu hesaplama sonucu, bir tek ağacın yılda 500 bin DM tutarında fonksiyonel değer ürettiği hesaplanmıştır. Ülkemizde, ortalama olarak bir hektarda 400 adet ağaç olduğunu kabul edersek, bir hektar ormanın 200 milyon DM, yani 60 trilyon lira değerde olduğunu anlarız. Kaldı ki, Türkiye ormanları, içerdiği 3 132 adet endemik türüyle (dünyanın başka yerinde bulunmayan, yalnız Türkiye'de olan) zengin biyolojik çeşitlilikleriyle, yılda 500 milyon ton toprak kaybına sebep olan erozyonuyla, Almanya ormanlarından daha değerlidir ve daha pahalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ormanlarının korunması, sahaların genişletilmesi, işletilmesi, imar ve ihyası Orman teşkilatına verilmiştir. Orman Bakanlığının kendi yayınlarından aldığım veriler ışığında, ülkemiz ormanı ve ormancılığına bir göz attığımızda çok çarpıcı bir tabloyla karşılaşıyoruz. Şöyle ki: Ülkemiz alanının yüzde 27'si orman alanı. Bu alanların yüzde 52'si verimsiz orman, yani, ülke ekonomisine hiçbir katkısı olmayan alanlar. Geriye kalan yüzde 48'lik kısmın yüzde 82'si ise üretim ormanlarıdır. Bu üretim ormanlarında yılda ortalama 7,3 milyon metreküp endüstriyel odun, 6,8 milyon metreküp yakacak odun üretiyoruz.

Yukarıdaki alanlar tablosuna yeniden dönersek, 20,2 milyon hektar orman alanının 10 milyon hektarı bozuk sahalardır; yani, ağaçlandırılması gereken sahalardır. Bir de, bu sahalar dışında, erozyona açık sahalar mevcuttur.

Hepimiz biliriz ki, bundan yirmi otuz yıl öncesine kadar, Anadolu'da, her köyde, hane sayısının en az yüzde 80'inin bir koyun veya keçi sürüsü vardı. Bu sürüler, köylülerimizin mera dedikleri, ancak ot türü ve verimi açısından mera denilmesi mümkün olmayan tarım ve yerleşim alanları dışındaki topraklarda otlatılırdı. Son zamanlarda, bakıyoruz ki, bir köyde bir sürü ya var ya da hiç yok. Dolayısıyla -yukarıda belirttiğimiz alanlarda hayvancılık yapılmamakta, bomboş- millî ekonomimize hiçbir katkı sağlamadan yatan, ağaçlandırılmayı bekleyen yaklaşık 10 milyon hektar sahamız da var. Yani, toplam 20 milyon hektar saha "bizi ağaçlandırın, erozyona karşı koruyun" diye can çekişmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bir de, ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmalarımız bu zamana kadar hangi rakamlara gelmiş, görelim bakalım ki, gelecekte neler yapmalıyız, bunu planlayalım.

1960-1969 yılları arasında, yılda ortalama 25 000 hektar; 1970-1979 yıları arasında, yılda ortalama 30 000 hektar; 1980-1989 arasında, yılda ortalama 90 000 hektar; 1990-1999 arasında, yılda ortalama 50 000 hektar ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışması yapmışız. Ülkemizde acilen ağaçlandırılması gereken 20 milyon hektar alanı, son 10 yıllık ortalama olan 50 000 hektara böldüğümüzde, 400 yılda bu sahaları ağaçlandırmış olacağız. 400 yıl; dile kolay. Bu kaplumbağa hızıyla gidersek, nesillerimiz fidan dikecek toprak bulamayacak ve sekiz kuşak neslimiz bizi "bipli" cümlelerle anacaktır.

Bırakınız şimdiki iktidarı, geçmiş iktidarlardan da aramızda olanlara "bu konuyu neden ihmal ettiniz" diye sorduğumuzda, söyleyecekleri hazır: "Daha aciliyet arz eden yatırımlar vardı; paraları bunlara yatırdık, kaynağımız yetmedi" diyeceklerdir. "Ağaçlandırma için kaynak aradınız mı" diye soracak olursak "aradık; 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma Seferberlik Kanununu çıkardık" diyeceklerdir.

Bu kanunla, her şey çok güzel düzenlenmiştir; ancak, işlevlik kazandırılamamıştır. Çünkü, bu kanunla yükümlülük getirilen kurum ve kuruluşlar, bu yükümlülüklerini yerine getiremediklerinden, karşılığında bir cezaî müeyyide yoktur; dolayısıyla, bu kanunun işlerliği yoktur.

Ülke topraklarının ağaçlandırılması, hem de 400 yıllık bir zaman dilimi yerine 40 yıllık bir zaman diliminde gerçekleştirilmesi görevi, sadece iktidarın görevi değildir. Biz bunun bilincinde olarak, sizinle işbirliği içinde çözüm üretmeye hazırız.

İşte önerilerimiz:

1- 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma ve Seferberlik Kanununa işlerlik kazandıralım.

2- Ormanların faydalarını hepimiz biliyoruz. Bunu tekrar etmeye gerek yoktur; ancak, şunu bir başlık altında toplamakta yarar görüyoruz: Dünyada sınır tanımayan, dil, din, ırk, ülke ayırımı olmadan insanlığın var olduğu sürece ihtiyacı olarak soluduğu hava ve bu havanın en baştaki kaynaklardan biri, dünya üzerindeki ormanlardır. O halde, Türkiye'de ormanların geliştirilmesi, erozyonun önlenmesi için, gelişmiş ülkelerden de katkı sağlanmalı ve dış kaynaklı projeler üretilmelidir.

3- Barajlar yapıyoruz, elektrik üretiyoruz, içme ve sulama suyu üretiyoruz ve bunları bir ücret karşılığı satıyoruz; ancak, bakıyoruz ki, bu kadar büyük bir kaynağı bize sağlayan barajlarımızın su tutma ve su toplama havzalarında yok denecek kadar az ağaçlandırma yapmışız. Elli yıllık ömür biçtiğimiz barajların süratli bir şekilde dolduğunu ve yirmibeş otuz yılda ömrünü tamamlayacağını, üzülerek görüyoruz.

O halde, bu yatırımlarımızı sigorta etmek için, erozyon canavarıyla savaşmak için, işte, size kaynak: Elektriğin kilovat/saatine, suyun her tonuna, sigaranın her paketine, içkinin her şişesine, benzinin her litresine, kömürün her kilogramına vesaire; yani, bugün kullandığımız para biriminin tedavülde olan en küçük miktarını “ağaçlandırma bedeli” adı altında koyalım. İşte, size çözüm.

Bu mesele, hepimizin meselesidir; gelin, ülkemiz ormanlarını da bir masaya yatıralım; bu konuda bir reform yapalım; çünkü, Anadolu'yu çölleştirmek, "ormanlardan bir dal kesenin başını keserim" diyen ecdadımızın nesline yakışmıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman varlığımız üzerinde zararlı etkisi en fazla olan, orman yangınlarıdır. Zira, yangından sonra hemen ağaçlandırılsa bile, biyolojik dengenin yeniden tesisi yüzyıllar alır.  Ormanlarımızda,  planlı döneme geçilen 1963 yılında 455 adet yangın olmuş, 5 178 hektar orman alanı yanmıştır. 1997'de ise, 1 339 adede karşılık, ortalama yangın adedi 1 197, yanan saha yıllık ortalaması 13 476 hektardır. Orman yangınlarını 10 yıllık dilimler halinde incelersek, 1960-1969 arasında 3 921 hektar, 1970-1979 arasında 17 000 hektar, 1980-1989 arasında 11 000 hektar, 1990-1999 arasında 11 000 hektar sahanın yandığını görürüz. Görüldüğü gibi, yangınla tahrip olan saha miktarı 1960-1969 yılları arasında en azdır. Halbuki, o yıllarda orman yolları yetersizdi, uçak ve helikopter yoktu; orman içi ve kenarında yaşayan köylü sayısı 10 milyondan fazlaydı; makine, araç gereç son derece yetersizdi, modern aletler yoktu; yangın kulesi ve kulübe sayısı az ve plansız şekilde yerleştirilmiş olup, bir kısım sahalar görülemiyordu.

2000 yılında, maalesef, orman yangınlarının çok fazla olduğu ve yanan sahanın 26 250 hektar olduğu görülüyor. Bu durum, sözlerimin başında ifade ettiğim gibi, fonksiyonel değerler nazara alındığında, Türkiye'nin katrilyonlar kaybettiğini gösteriyor. Neye rağmen; uçak ve helikopter olmasına rağmen. Neye rağmen; hudutsuz makine, araç ve gerece sahip olunmasına rağmen. Neye rağmen; yeterli personel, işçi olmasına rağmen. Neye rağmen; orman içi ve kenarında yaşayan köylü sayısı 8 milyon civarına düşmesine rağmen. Neye rağmen; her yere ulaşacak orman yolları olmasına rağmen. Bütün bunlara rağmen, yangın miktarının artması düşündürücüdür.

Ülkemizin akciğeri olan ormanların yanması, millet olarak hepimizi üzmektedir. Yangınların asgarîye indirilmesi için önerilerimiz:

1- Maden teknolojisinden daha iyi yararlanmalıyız.

2- Personel organizasyonu çok iyi yapılmalıdır. Her kişiden azamî ölçüde yararlanılmalı, bilgi ve tecrübeye önem verilmeli, özellikle idareci ve mühendislerin nerede en fazla başarılı olabileceği bilinmelidir. Bugün, birçok yerde görüldüğü gibi, tecrübeli, deneyimli, işten uzaklaştırılmış, boş oturan teknik eleman asla olmamalıdır.

3-Özellikle, yangınların en çok çıktığı Çanakkale, İzmir, Muğla, Antalya Bölge Müdürlüklerine (yüzde 80) yangın konusunda deneyimli, mücadele yollarını bilen idareci ve mühendisler atanmalıdır.

4 - Orman içi köylüsünün hakları zamanında verilmeli; geçmişte olduğu gibi, yangınlara teşkilat mensuplarından önce varan, ormanı seven köylü haline getirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, yaklaşık 19 000 orman köyünde 8 milyon civarında nüfus yaşamaktadır. Orman köylerinde yaşayan insanlarımızın büyük bir bölümünde, fert başına düşen yıllık millî gelir 300 DM'yi geçmemektedir. Bu insanlarımıza yeterli iş imkânlarının sağlanamaması nedeniyle ormanlarımız üzerinde büyük ölçüde sosyal baskı mevcuttur.

Söz konusu sorunların çözümüne destek sağlamak amacıyla, 1971 yılında Orman Bakanlığına bağlı Orman ve Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Teşkilatın kurulmasını müteakip kalkınma planları hazırlanmış, orman köylerindeki gelir açığının kapatılması amaçlanmıştır. Orman köylerine ekonomik ve sosyal amaçlı projeler önerilmiştir. Orman köylülerinin kalkındırılması amacıyla 715 ilçe için 826 000 aileye sosyal amaçlı, 1 140 000 aileye de ekonomik amaçlı olmak üzere toplam 1 966 000 aileye ferdî kredi verilmesi planlanmıştır; ancak, yapılan planlamaya rağmen, Orman Köylüleri Kalkınma Fonunun ihdas edildiği 1974 yılından bugüne dek geçen yirmialtı yıllık periyot içinde, 143 000 aileye sosyal amaçlı, 125 000 aileye de ekonomik amaçlı olmak üzere toplam 268 000 aileye ferdi kredi verilebilmiştir. Başka bir ifadeyle, kalkınma planlarındaki önerilerin ancak yüzde 15'i uygulanabilmiştir.

Yirmialtı yıllık periyot içinde, yıllara göre yapılan uygulamaların incelenmesi, bizleri, daha da üzerinde önemle durulması gereken sonuçlara götürmektedir. Şöyle ki; 1974-1980 döneminde yılda ortalama 16 000 aileye, 1981-1991 döneminde yılda ortalama 10 600 aileye, 1991-1997 döneminde yılda ortalama 6 500 aileye, 1997-2001 döneminde yılda ortalama 1 500 aileye ferdî kredi düşmüştür. Görüldüğü üzere, son yıllarda hızlı bir düşüş söz konusudur. Uygulamaların hızla azalması, Or-Köy'e her yıl verilen ödenek miktarıyla doğrudan ilgilidir. Başka bir ifadeyle, son yıllarda orman köylerinde kullanılmak üzere, hükümetlerin bütçeden Or-Köy Fonuna ayırdığı miktar, reel olarak hızla azalmakta; bunun doğal sonucu olarak da, orman köylüsü büyük kentlere hızla göç etmektedir. Bu durumsa, devletin başına çok daha büyük sorunlar getirmektedir. Halbuki, bu insanlar, bulundukları yerde, çok küçük bir yatırım kredisi desteğiyle üretici hale getirilebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gül, mikrofonunuzu açıyorum; 1 dakika içinde lütfen tamamlayın.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - İnsanların kırsal kesimlerden kentlere göç ettirilmesinin bir devlet politikası olduğu söylenebilir; ancak, bunun çözümü, uygulanan politikalarla orman köylülerinin hemen hemen tamamına yakınının, kontrolsüz bir şekilde büyük şehirlere göç etme isteğiyle sonuçlanmamalıdır.

Sonuç olarak, orman köylerinin yerinde kalkındırılması amacıyla ihtiyaç duyulan ödenekler, genel bütçeden finanse edilmeli ya da Hazinece başka bir kaynaktan temin edilmek suretiyle, finansman sorunu mutlaka çözülmelidir. Aslında, orman köylerinin kalkındırılması için ihtiyaç duyulan finansman temini için yasal prosedür mevcuttur. 1744 sayılı Kanunla kurulan Orman Köylülerini Kalkındırma Fonunun, kanunda belirtilen rutin gelirleri yanında, genel bütçenin binde 1'inden az olmayacak şekilde yeterli miktarda ödeneğin genel bütçeden verilmesi şart koşulmaktadır.

Bu vesileyle, 2001 yılı Orman Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diler; Yüce Heyetinizi, Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Güler, Grubunuzun süresini üç kişi paylaşacaksınız.

FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 2 nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal hukuk devleti olduğunu; 60 ncı maddesi sosyal güvenliğin herkes için anayasal bir hak olduğunu; Anayasamızın 61 inci maddesi, sosyal yardım ve hizmet ilişkilerini; 62 nci maddesi ise, yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın sosyal güvenlik haklarının korunmasını düzenlemektedir. Anayasamızın bu hükümlerine göre, devletin görevi, vatandaşlarına, yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve malullük gibi sosyal riskler karşısında, asgarî ölçüde yaşam düzeyi sağlamaktır.

Sosyal güvenlik sistemimizin en önemli sorunları şu başlıklar altında toplanabilir: Sistemin finansman açığı vardır. Sistemin aktuaryel dengesi bozulmuştur. Sosyal sigorta fonları yeterince değerlendirilememektedir. Ancak, 2000 yılı bütçesinde sosyal güvenliğe ayrılan pay 3 katrilyon 568 trilyon lirayken, 2001 yılı bütçesinde sosyal güvenliğe ayrılan pay 4 katrilyon 335 trilyon liradır. 34 milyon insana sağlık hizmeti veren SSK'nın 2001 yılı bütçesi 7,2 katrilyon liradır.

Sözümün burasında, bir parantez açarak, bir hakkı teslim etmek istiyorum. Evet, Sayın Bakanın hakkını teslim etmek lazım. Yaptığı sıkı takip sonucu, 1992'den beri ilk defa, haziran ayından itibaren, SSK, Hazineden yardım almamıştır. SSK, kendi yağıyla kavrulmuştur. Bu, iyi bir göstergedir, iyi bir gelişmedir. Bu nedenle, kendilerini kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum. Bence, bu, alkışlanması ve takdir edilmesi gereken çok önemli bir husustur; ancak, bütün bu iyiniyetli gayretlerine rağmen, bu yıl içinde, sadece SSK'nın gecikme zammı dahil, toplam 1,2 katrilyon lira prim alacağı tahsil edilememiştir. Keza, 2000 yılı ekim ayı sonu itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarından 195 trilyon lira sosyal yardım zammı alacağı tahsil edilememiştir.

Değerli arkadaşlar, 14 milyon insana sağlık hizmeti veren Bağ-Kur'da durum nedir; bir de ona bakalım:

Bağ-Kur'un 2000 yılının ilk on ayında, geçici rakamlarla 544 trilyon liralık gelirine karşılık 1 katrilyon 370 trilyon liralık gideri olmuş, aradaki fark Hazine tarafından karşılanmıştır. Bağ-Kur'da, bu yıl içerisinde toplam 1 katrilyon 484 trilyon lira prim alacağı tahsil edilememiştir. Bu rakamlar bize şunu göstermektedir ki, sosyal güvenlik kuruluşlarımız alınan bütün yasal tedbirlere rağmen, prim alacaklarını tahsil edememektedirler ve sosyal güvenlik, bütçede, hâlâ, bir karadelik olarak devam etmektedir.

Geçen yıl büyük gürültüler kopartılarak çıkarılan, depremin bile durduramadığı o meşhur mezarda emeklilik yasasına rağmen, başta Emekli Sandığı olmak üzere, sosyal güvenlik kuruluşlarımızın açıkları giderek artmaktadır. Peki, bütün bunlara rağmen, çalışanların, yani, memurun, işçinin, emeklinin durumu nedir; bir de onlara bakalım. Evet, bakın, bu hükümetin çalışanlara reva gördüğü, memura verdiği ortalama ücret 200 milyon, işçi emeklisine verdiği ortalama ücret 100 - 130 milyon, Bağ-Kur emeklisine verdiği ortalama ücret 70 milyon. İşte, tablo bu! 70 milyonla, 100 milyonla bir aile bir ay boyunca nasıl geçinecek; bunu hiç düşündünüz mü?! Bu paralar, sizin birkaç günlük harçlığınız değil midir?! Nasıl geçinecek bu ücretlerle bu insanlar? Nasıl oruç açacak, nasıl sahura kalkacak, nasıl bayram yapacak? Dört kişilik bir ailenin sadece mutfak masrafı asgari 500 milyon lira iken, bu insanlar 70 milyonla, 100 milyonla nasıl geçineceklerdir?

Her gün meydanlarda, alanlarda size seslenen bu memurların, bu işçilerin emeklilerin feryadına kulak tıkayan bu hükümete sesleniyorum. Uydurduğunuz hayalî enflasyon hedefleriyle, yüzde 10-15 ücret artışlarıyla yaşamı çekilmez hale getirdiniz; vaktinde en itibarlı görev olan memuriyeti fitre, zekât alır noktasına getirdiniz.

Bu hükümetin de, aynen 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetler gibi, uyguladığı programda sosyal boyut yoktur. Bu hükümetin gündeminde memur yoktur, işçi yoktur, emekli yoktur, işsiz yoktur.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez emek kesimi, ortaklaşa, genel grev niteliğinde, 1 Aralık günü iş bırakmıştır. Gayet açık ve net olarak ifade ediyorum: Bu hükümet -uygulamalardan da görülüyor ki- ülkeye hizmet etmek, halkın sorunlarını çözmek için kurulmamıştır. Ortada, sorumluluk duyan bir hükümet yoktur. Semt pazarlarında çürük yiyecek toplayan, yirmibeş, otuz yılını bu devlete hizmet etmiş emeklisine sahip çıkamayan, onu torununun harçlığına muhtaç eden bir hükümetin olduğu ortadadır. Emekliler, bu şartlarda, Kızılay Meydanında üstlerine benzin dökerek kendilerini yakma noktasına gelmişlerdir.

Ortada, sorunları çözecek bir hükümet yoktur; ama, hükümet ortaklığından, bankaları hortumlayanlar vardır, ormanları yağmalayanlar vardır, emek kesimini -yani, memuru, işçiyi, emekliyi- işsizi sömürenler vardır ve bunların işbirlikçileri vardır.

Bu dönem, vurgunun, yağmanın ve sömürünün himaye ve teşvik edildiği bir dönem olarak ta-rihe geçecektir ve bu süreci başlatanları, hem tarih hem de aziz milletimiz asla affetmeyecektir. Bu itibarladır ki, 2001 yılı bütçesi, bir sosyal devlet bütçesi değil, bir rant bütçesidir; tam bir kurtlar sofrasıdır. Üstat Necip Fazıl'ın dediği gibi:

"Allah'ın bir pulunu bulamazken dokuz kul;

Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul."

Evet, bu iktidar, kendini halka, emek kesimine değil, rantiye kesimine ve kartel medyasına ve onun patronlarına karşı sorumlu hissetmektedir. Yalnız aile tablolarındaki kişilere çekilen peşkeşler emeklimize, memurumuza, işçimize verilse, bu kesim tam olarak yoksulluktan kurtulmuş olurdu. 11 bankaya, yani 11 aileye hortumlanan 11 milyar doları getirin bölüştürün memura, işçiye, emekliye; bakın bakalım, o zaman ortada fakir kalacak mıdır. Bu 11 milyar doları verin çalışanlara, ortada yoksul vatandaşımız kalacak mıdır... Yapılan bu yolsuzluklar ile vurgun ve soygunlar, sadece demokratik, parlamenter rejimi tehdit etmiyor, aynı zamanda, yolsuzluklara ilave ettiğiniz sömürüyle de ülkenin iç güvenliğini tehdit ediyorsunuz; sizi uyarıyoruz. Bu son gelişen olaylar da, ne kadar haklı olduğumuzu göstermiştir.

Bakınız, ülkemizde nüfusun yüzde 78'i yoksulluk sınırının altına yakın bir gelire sahiptir; yani, 31 milyon kişinin aylık geliri 200 milyon ile 500 milyon arasındadır. Bu, nüfusun yüzde 48'ini oluşturmaktadır. 20 milyon kişinin aylık geliriyse, 200 milyonun altındadır ve bu da, nüfusun yüzde 30'unu oluşturmaktadır. Bu kesim, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir. Bir başka deyişle, 143 000 ailenin geliri 5,5 milyon ailenin gelirine denk düşmektedir. İşte, sizin düzeniniz budur! Sizin sosyal adalet anlayışınız budur! İktidarlarınızda, Türkiye'yi, gelir adaletsizliğinde, dünyada beşinci sıraya yerleştirdiniz.

2000 bütçesinde olduğu gibi, 2001 yılı bütçe tasarısında da üretim artışı hedeflenmemiş; ama, rant kesimi gözetilmiştir. Üretim artışı ve işsizlikle mücadele, ancak yatırımla mümkündür. Oysa, 2001 yılı genel bütçesinde yatırıma ayrılan ödenek, gider bütçesinin ancak yüzde 2,5'idir; bu da 1,4 katrilyon eder. Sorarım size değerli arkadaşlar : Bununla hangi derde deva bulunacak ülkemizde sayıları çoktan 10 milyonu aşan işsiz gençlerimize, üstelik birden fazla dil bilen gençlerimize kaç işyeri açılacaktır, kaç fabrika faaliyete geçirilebilecektir? Görülen o ki, 2001 yılı bütçenizde de istihdam yoktur, yatırım yoktur, üretim yoktur.

BAŞKAN - Sayın Güler, Grubunuzun size tahsis etmiş olduğu süre bitti; ama, konuşmak isterseniz...

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Bu saat yanlış Sayın Başkanım.

Peki, toparlayacağım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MAHFUZ GÜLER(Devamla)- İş güvencesiyle ilgili yasa tasarısı hâlâ çıkmamıştır.

Kamu görevlilerinin sendikal haklarıyla ilgili yasa tasarısı, geçen haziran ayında Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundan geçtiği halde, bugüne kadar Meclis Genel Kurul gündemine getirilememiştir.

Ülkemizde, 5 milyona yakın çocuk kaçak olarak çalıştırılmaktadır. Yasalara aykırı olarak, sağlıksız ve kötü şartlarda çalıştırılan bu çocuklarımıza sahip çıkılmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır.

Yurt dışında 3,5 milyonu aşkın işçimiz vardır. Büyük çoğunluğu Avrupa Birliği üyesi olan bu ülkelerle, eksik ve yetersiz olan sosyal güvenlikle ilgili hak ve menfaatlar zaman geçirilmeden gözden geçirilmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözümün başında, Anayasamızın sosyal güvenlikle ilgili maddelerinden söz etmiştim; ancak, ne yazık, IMF ile yapılan son anlaşmalardan anlıyoruz ki, toplu sözleşmeye tabi işçilere de, memura ve emekliye reva görülen ücret artışı öngörülecektir. Buradan size sesleniyorum: Bu büyük bir haksızlıktır; bunu yapamazsınız.

Anarşi ve terörün de büyük oranda kaynağını teşkil eden işsizlik, yine, ne yazık ki, hükümetleriniz döneminde farklı ve vahim boyutlar kazanmıştır. Geçmişte niteliksiz işgücüne iş sahaları düşünülürken, bu dönemde durum, kalifiye ve nitelikli işgücünün de işsiz kalmasına dönüşmüştür. Bu ezen ve ezilen kafa yapısıyla ülkemizi yönetmeye devam edeceğinizi zannediyorsanız, ilk seçim sandığında yanıldığınızı göreceksiniz.

Hükümetleriniz döneminde kayıtdışı ekonomi büyümüştür. Kayıtdışı çalışan işçi sayısı 5 milyona ulaşmıştır. Çağımızın yükselen değeri uzlaşma ve paylaşma olduğu halde, emek kesimi başta olmak üzere, halkla çatışmayı öngören siyasî hareketlerin ömrünü tamamladığı, inanıyorum ki, yakın tarihte görülecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin, ülkemize, halkımıza ve çalışanlarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Fazilet Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malumlarınız olduğu üzere, çağımız, sosyal devletler çağıdır. Dolayısıyla -ülkeler, bu ülkelerin vatandaşları- bütün ülkelerde, sosyal güvenlik kavramı, yaşadığımız yüzyılda oldukça gelişme göstermiş, âdeta devletlerin ilerlemeleri, gerilemeleri, bazı yerlerde yer alabilmeleri, sosyal güvenliğe ayırdıkları paylarla ve vatandaşlarına kazandırdıkları hayat standardıyla ölçülür hale gelmiştir. Özellikle de yaşadığımız yüzyılda, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri, artık, sosyal devlet aşamasından refah toplumu, refah devleti aşamasına geçmişlerdir. Ne hazindir ki, biz, hâlâ, sosyal devlet kavramını düşünüyoruz, bunun nasıl olması gerekir diye tartışıyoruz; ama, tartışmanın ve birtakım yazıları satırlara dökmenin ötesinde de, halihazırda, fiiliyatta, neticede bir şey de elde edebilmiş değiliz.

Onun için, bizim vatandaşımızın gözünde devlet, babadır, şefkat sahibidir; ama, maalesef, son zamanlarda bu zedelenmeye başlamıştır ve dolayısıyla, devlet baba vasfını taşıyan insanlar, kurumlar, kişiler, artık, sosyal, laik ve demokratik cumhuriyetten bahsederlerken, her ne hikmetse, cumhuriyetimizin bu sosyal devlet kavramını unutmuşa benziyorlar. Konuşmalara bakıyoruz, yetkililerin konuşmalarına bakıyoruz; her ağzını açan, laik, demokratik cumhuriyetten bahsediyor; ama, sosyal, demokratik, laik hukuk devletinden, maalesef, bahsedilmiyor. Bu da gösteriyor ki, devleti yönetenler, sosyal devlet kavramını unutmuşlardır; bu sosyal devlet kavramı içerisinde, hizmet götürülmesi gerekli olan kurumları, kişileri, insanları ve bireyleri de bir kenara itmişlerdir. Getirilen bütçe, bunun bir göstergesidir. Bu bütçeyle de, zaten, sosyal güvenlik sistemimizin belirli bir raya oturtulması, beklenilen düzeltmelerin gerçekleştirilmesi de mümkün değildir. Her ne kadar, Bakanlıkta çalışan değerli arkadaşlarımız çırpınıyorlar, gayret gösteriyorlar, hukukî düzenlemelerin yapılması için çırpınıyorlarsa da, bizim esas meselemiz, hukukî düzenlemeler değildir, mevzuat eksikliğimiz değildir; bizim esas sıkıntımız, bu hukukî düzenlemelere altyapı teşkil edecek kaynakların ortaya çıkarılması, uygulamaların yapılmasıdır. Türkiye'de sorun, hukukta değil uygulamadadır. Bu uygulamalar düzenlenmedikçe de, düzeltili hale getirilmedikçe de, hangi düzenlemeyi yaparsak yapalım, netice almamız mümkün değildir. Bugün, sosyal güvenlik kapsamı içinde 6 000 000 insanımız var. Elbette ki, nüfusumuzun yüzde 88'i sosyal güvenlik kapsamında; ama, sosyal güvenlik kapsamında olan bu insanlarımız, maalesef, emeklilik aylığının bağlanmasından tutun da, sağlık kurumlarından hizmet almalarına varıncaya kadar, bir sürü problemlerle karşı karşıyadırlar, adaletsizliklerle karşı karşıyadırlar ve maaş almaları, maaşlarının yükseltilmesi de bir faciadır. Mesela, Emekli Sandığında olan  vatandaşlarımıza -ki, burada memur arkadaşlarımız var, hepimiz varız- maaşları bağlanırken katsayıya göre bağlanıyor. Bağ-Kurlular da aynı şekilde; ama, işçi emeklilerine, SSK emeklilerine geldiği zaman, TÜFE'ye göre bağlanıyor. TÜFE de, işte, hükümetimizin ortaya koyduğu her ayki enflasyon oranı olarak kabul ediliyor; ama, o enflasyon oranının tespit edilmesinde, enflasyon oranını yıllık tutturabilmek için birtakım kalem oynatmaların olduğu konusunda vatandaşımızın, işçimizin, memurumuzun çok ciddî şüpheleri ve sıkıntıları vardır. Dolayısıyla, maaşların ortaya konulmasında, ücretlerin artımında bir ayrıcalık ve farklılık vardır.

Yine, bunun yanında, emekli aylığı bağlanırken, Emekli Sandığından emekli olacaklar aldıkları maaşın yüzde 100'ü üzerinden emekli olurlarken, Bağ-Kurlu insanlarımız, kendilerinin tespit etmiş olduğu tablonun yüzde 60'ı üzerinden emekli oluyorlar. SSK'lılara gelince ise, en alt seviyede gösterge tablosundan maaş alan işçimiz, son beş yılın yüzde 60'ı üzerinden emekli oluyor, en üst gösterge tablosundan maaş alan insanımız yüzde 60'ı üzerinden emekli oluyor. Zaten, son yapılan 4447 ile, bütün, ömür boyu yaptıkları çalışmaların ortalaması üzerinden emekli maaşı bağlanacak ki, bu, oldukça büyük bir skandal, bir faciadır. Yani, insanlarımızın, aynı işi gören, aynı emeği veren, aynı eğitimi görmüş olan insanların emekli maaşının bağlanmasında bile böylesine bir ayrıcalığın ve hukuksuzluğun olması, ayrıca büyük bir adaletsizliktir.

Yine, sağlık hizmetinin alınmasında, emekli sandığından olan insanlar, yıllık olarak, kişi başına 600 dolar civarında sağlık hizmeti alırlarken, Bağ-Kurlu olanlar 350 dolar civarında sağlık hizmeti alabiliyorlar, SSK'lılar ortalama olarak ancak 60 dolar üzerinden sağlık hizmeti alabiliyorlar. Bu tablo da gösteriyor ki, sağlık hizmeti alma noktasında da insanlarımız arasında bir ayrıcalık vardır. Bu hukuksuzlukları gidermeden de, zaten neticeye ve çözüme varmamız mümkün değildir. Bugün, Bağ-Kurlularımızın, emeklilerimizin, SSK'lılarımızın sağlık hizmetleri almış olduğu hastaneler, Sayın Bakanın ifadesiyle, deva dağıtan kurumlar olmaktan çıkmışlar, âdeta, derde deva bulan değil, dert dağıtan kurumlar haline dönüşmüşlerdir. Bütün bunların düzeltilmesi gerekmektedir.

Elbette, sosyal güvenlikle ilgili arkadaşlarımız "bu kurumların, sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesini bozan kararları biz almadık" diyecekler; ama, kendileri de, üç yıldır bu makamda bulunuyorlar, bunun düzeltilmesi için gerekli çalışmayı ve gayreti de göstermeleri gerekir. "Çalışıyoruz" diyecekler; ama, görüyoruz ki, işçilerimize, memurlarımıza, emeklilerimize maaş bağlama noktasında son üç yılın en kötü şartlarında bulunuyoruz. 54 üncü hükümet zamanında memurumuzun, işçimizin, sosyal güvenlik sistemimizden, Bağ-Kurumuzdan, SSK'mızdan maaş alan işçi emeklilerimizin maaşları reel olarak yüzde 15 civarında artırılırken, 2000 yılında, bu, reel olarak eksi yüzde 12'lere, yüzde 13'lere düşmüştür. Bu da göstermektedir ki, önemli olan, tedbirleri almak değil, iyileştirici neticeleri birlikte ortaya koyabilmektir.

Bunun yanında, sosyal güvenliğin tekrar yeniden yapılandırılması gerekir. Kaynak da bulunur, imkân da bulunur; maalesef, taraflar arasında, sosyal taraflar arasında diyalog noksanlığı vardır. Sosyal güvenlik kuruluşlarımızın yönetim kurullarında işçi temsilcilerimiz yeterince yer almıyor. Mesela, SSK'nın yönetim kurulunda Türkiye'nin en büyük işçi emekli kuruluşlarından olan Tüm İşçi Emeklileri Cemiyeti yok. Ekonomik ve sosyal konseye Sayın Başbakanımız çok büyük önem atfediyorlar; ama, önem atfetmelerine rağmen, sosyal tarafların hepsini, olduğu gibi, bu kapsam içerisinde göremiyoruz. Dolayısıyla, bu diyalog eksikliği sağlanmadan bu neticelerin çözümlenmesi mümkün değildir.

"Parayı nereden bulacağız" diyeceksiniz. Muhterem arkadaşlar, bu ülke ayda 3 katrilyon lira faize para harcamaktadır ve saatte de 4 trilyon harcanmaktadır. Bugün, Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bütçesi 27 trilyondur. Yani, günlük olarak 7 saatte harcanan, ödenen faiz, Bakanlığın bir yıllık bütçesini oluşturmaktadır. Bu tabloyu değiştirmeden, uygulanan ekonomik istikrar programının faturasını emeklimize, işçimize, Bağ-Kurlumuza çıkararak ekonomik dengeleri tutturmamız, insanımızı sosyal devlete yakışır şekilde bir hayat seviyesine ulaştırmamız mümkün müdür; elbette mümkün değildir. Onun için, hazırlanan bütçeler, reel ekonomiye göre olmalı; çalışan insanımızın alınterini karşılayacak, onların hayat seviyesini yükseltecek, rant ekonomisinden reel ekonomiye ve çalışanlara kaynak aktaracak şekilde düzenlenmelidir diyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

Fazilet Partisi Grubu adına son söz, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu'ya aittir.

Buyurun Sayın Göksu. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi ve bizleri dinleyen aziz milletimizi, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ormanlarımız, ülkemizin akciğeri ve bu güzel vatan topraklarının yeşil örtüsüdür. Gelecek nesillere bırakabileceğimiz en önemli armağanlarımızdan biridir. Birçok kullanım çeşidiyle hayatımızın her safhasında vardır. Ülkemiz yüzölçümünün yüzde 26'sını kaplayan 20 200 000 hektar ormanlarımızın takriben yüzde 44'ü verimli, kalan yüzde 56'sı ise bozuk ve verimsiz ormanlardır. Türkiye orman varlığı, dünya orman varlığının binde 4'ü kadardır. Bu ormanlarımızın 20 155 000 hektarı devletin mülkiyeti, 45 000 hektar gibi çok küçük bir rakamı da özel mülkiyettedir.

Orman-halk ilişkisi denildiğinde akla ilk gelen, orman köylümüzdür. Ülkemizdeki köylerin yüzde 54'ü, takriben 19 000'i orman köyümüzdür. Buralarda yaşayan insanlarımızın nüfusu 8,5 milyonken, son sayımlarda bunun 8 milyona düştüğünü görmekteyiz. Orman köylerimize devlet imkânlarının götürülmesindeki zorluk ve hatta imkânsızlık, buralarda hayat şartlarını çekilmez duruma getirmiştir. Bu 8 milyon civarındaki insanımızın fert başına düşen geliri, 200 dolar; hatta, daha alttadır ki, bu rakam, yoksulluk sınırının çok ciddî bir şekilde altındadır.

21 inci Yüzyılın başında büyük hedefleri olan Türkiyemizde hepimizin bu konuyu düşünmesi ve duygulanması icap eder. Hiçbir sosyal güvencesi olmadığı gibi, bu köylünün, ekonomik, sosyal ve kültürel geri kalmışlığı, bu insanlarımızı göçe itmiştir.

Orman köylerimizin çoğunluğu sarp ve engebeli arazilerde kurulmuştur. Sarp ve dar tarım alanlarında ilkel yollarla, ilkel hayvancılıkla ve çeşitli ormancılık faaliyetlerinde çalışarak bu insanlarımız hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar.

Yine, orman denince aklımıza gelen en önemli işlerden bir tanesi de ağaçlandırma ve erozyondur. Yılda bir Kıbrıs kadar toprağımızın erozyona uğradığı göz önünde bulundurulursa ve her yıl milyonlarca metreküp ağaç kesilirse, ülkemizde yapılacak ağaçlandırmanın önemi ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz topraklarının dörtte 3'ü erozyona maruzdur. Akarsularla taşınan toprak ve ana materyal miktarı, yılda 500 milyon tonu bulmaktadır.

Orman ile orman köylüsünün her yerde mülkiyet sorunu vardır. Ormanlarımızın sınırları belli değildir. Devlet ile halkımız sınır ihtilafları yüzünden karşı karşıya gelerek, hasım olmuşlardır. Mahkemeler, orman davaları yüzünden çalışamaz hale gelmiştir. Bu sebeple ki, orman kadastrosunun süratle tamamlanması; ayrıca, orman hudutlarının mülkî hudutlarla uyumlu hale getirilmesi gereği ortaya çıkmaktadır.

Kısaca özetlersek, orman köylüsüne daha iyi yaklaşmak durumundayız. Ağaçlandırma faaliyetlerine fazlasıyla önem vermek durumundayız. Orman kadastrosunu hızlı bir şekilde yaparak tamamlamalıyız. Or-Köy kredilerini ise, mutlaka bu 8 milyon civarındaki köylümüzü memnun edecek şekilde artırmalıyız. Orman yangınlarına karşı söndürme faaliyetlerini, teknik ve işçilik vasfını geliştirerek, büyütmeliyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; onurlu bir şekilde yaşamamızın sigortası, insan hakları, demokrasi, din ve vicdan özgürlüğü olduğu gibi, tabiatımızın ve çevremizin sigortası da ormanlarımızdır. Orman köylüsü, ormanlarımızın tabiî ve ücretsiz bekçileridir. Mümkün olduğu takdirde ormanlardaki işler, orman köylüsüne verilmelidir. Ormanı, onların sahip çıkacağı hale getirmek durumundayız. Dünyanın her yerinde ormanın korumasını, ıslahını, yeniden ağaçlandırılmasını halk kendi yapar. Devlet ile vatandaş her noktada barıştığı zaman, halkımızın bunu yapacağı da bir gerçektir. Bir Osmanlı paşasının "biz ne zaman ki ormanı devletin malı haline getirdik, o zaman ormanlar yanmaya, kesilmeye ve tahrip edilmeye başladı" sözü, orman politikasının önemli bir gerçeğini bize anlatmaktadır. Bu nedenle, ormanın içinde yaşayan insanlarla menfaat birliğini temin etmek durumundayız.

Değerli arkadaşlar, Orman Kanununun 17 nci ve 115 inci maddeleri kötüye kullanılarak orman yağmasına sebebiyet verilmiştir ve birçok vakıf üniversitelerine orman arazileri tahsis edilmiştir. Ormanları, parlamentoda çıkarılan yasalarla talan edilen tek ülke belki de biziz. Geçen yıl yine böyle bütçe görüşmeleri esnasında geri kalan zamanda, Sarıyer Ormanlarında kurulan bir vakıf üniversitesine arazi tahsisini uzun uzun konuştuk; ama, ne oldu; değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi geri gönderdi.

Değerli arkadaşlar, her kesimden halkın katılımıyla yürütülmesi gereken eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri sonucu, ihmal, dikkatsizlik ve tedbirsizlik yönünden çıkan orman yangılarının en aza indirileceği anlaşılmaktadır; ancak, bütün konularda olduğu gibi, orman yangınları konusunda da halkımızın devlete olan güveninin sağlanması lazımdır. Halkımızın eğitimi ve bilinçlendirilmesi konusunda, Orman Bakanlığımızın, Millî Savunma Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığıyla işbirliği yapması gerektiğine inanıyorum.

Bir insan yanlış bir iş yaptığı zaman “vicdansız” deriz. İnsanda vicdanî değerleri güzelleştirecek en önemli faktörlerden bir tanesi de dindir. Bakınız, Hazreti Peygamber Aleyhisselam bir hadisinde "kıyametin koptuğunu da görseniz, elinizdeki fidanı dikiniz" buyurmaktadır. İşte bu güzellikler, insanlarımıza mutlaka verilmelidir. Özellikle yaz aylarında izcilik kamplarında, bu kamplara katılan gençlere bu duygular mutlaka verilmelidir.

Değerli arkadaşlar, son zamanlarda basında banka soygunları ile beraber orman talanlarının da yer alması, bu ülkenin kaynak ve imkânlarının nasıl talan edildiğini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Fatih Ormanı, İstanbul'un kuzeyindeki en güzel yeşil kuşak alanıdır. Bu orman, Fatih Sultan Mehmet'ten yadigâr kalmıştır; ama, ne var ki, talan edile edile bitme noktasına gelmiştir.

Orman Bakanlığı, bu tür talanların üzerine inat ve ısrarla gitmelidir. Öyle gitmelidir ki, ucu kime dayanırsa dayansın, mutlaka onun elinden almalıdır. Ucu kime dayanırsa dayansın diyorum, zira, banka soygunlarında, ihale yolsuzluklarında olduğu gibi, orman talanında da eski bir cumhurbaşkanının yakınlarının isminin geçmesi, soygun, vurgun ve talanların tek başına yapılan işler olmadığını ortaya koymaktadır. Hatta, sadece milleti canından bezdiren bu yolsuzluk ve hırsızlıkları yapanları değil, çanak tutan bürokratlar ve onlara emir veren siyasîler de millete teşhir edilmelidir.

Değerli arkadaşlar, biraz önce burada konuşan iktidar partisine mensup bir arkadaşımız "muhalefet ve iktidar olarak, mutlaka doğruları söylemek durumundayız; eğer söylemezsek, Türkiye'yi iyi bir yere götürmemiz mümkün değil" dedi. Biz burada, muhalefet olarak daima doğruları söylüyoruz; ama, maalesef iktidar, muhalefetin sözüne kulaklarını tıkıyor.

Bakın, burada geçen hafta uzun tartışmalarla bir af kanunu çıktı. Muhalefetin sözüne kulak vermediniz, ne oldu; Cumhurbaşkanından döndü. Geçen sene bütçe görüşmeleri esnasında, Sarıyer ormanlarının talanına hayır dedik; ama, siz buna kulak vermediniz, ne oldu; Anayasa Mahkemesinden döndü. Demek ki, iktidar, muhalefetin sesine kulak vermiş olsa, bu yanlışlıklar yapılmayacaktır. Biz muhalefet olarak, iktidarın yaptığı güzelliklere daima sahip çıkıyoruz ve onları tebrik de ediyoruz. Mesela, Sayın Orman Bakanımız, geçen ay, ilim olan Adıyaman'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Ormanının açılışını yaptı; ilime böyle bir güzellik kazandırdığı için, kendisini tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum.

Biraz önce konuşan Fazilet Partisine mensup sözcü arkadaşımız "SSK bu yıl kendi yağıyla kavrulmuştur; bu, alkışlanacak bir olaydır" dedi ve Sayın Bakanın yaptığı güzel faaliyeti buradan alkışladı. Demek ki, muhalefet, iyi ve güzel iş yaptığı zaman iktidarı daima alkışlıyor; ama, ne hikmetse, iktidar, hiçbir zaman muhalefetin sesine kulak vermiyor. Bu da, yanlış bir gidişattır.

Sayın Bakanım, buradan, bir iki yerel sorunu dile getirmek istiyorum.

Adıyaman'da işletme sınırları içerisinde 164 orman köyü, Şanlıurfa'da ise 20 tane köy var. Ne var ki, Or-Köy Başmühendisliği Şanlıurfa'da var, Adıyaman'da yok. Adıyaman'a da açılmasını arzu etmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum; sizin de 1 dakika süreniz var.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Şanlıurfa'da orman alanı 8 266 hektar, Adıyaman'da ise 127 220 hektar. Ne var ki, Orman Bölge Müdürlüğü Şanlıurfa'da var, Adıyaman'da yoktur.

Bu çarpıklığı, diğer bakanlıkların bölge müdürlüklerinde de görüyoruz. Ne gibi; Köy Hizmetleri ve Meteoroloji Bölge Müdürlükleri Malatya'da, DSİ Kahramanmaraş'ta, İller Bankası Gaziantep'te, Tapu Kadastro ve Orman Bölge Müdürlükleri olduğu gibi Şanlıurfa'da. Çevre illerimizin ileri gitmesine gıpta ederiz, elbette onlar da istifade etsin; ama, Atatürk Barajının en çok külfetine katlanan Adıyaman olduğu için, Adıyaman da bundan mutlaka istifade etmelidir.

Yine, Adıyaman Sincik, Gölbaşı ve Besni İlçelerimize daha önce çam ormanı dikildi; ancak, teraslama ve dikim işi yarım kaldı; dikilenler de bakımsız kaldı. Erozyonun önlenmesi ve Atatürk Barajının dolmaması için, bu işin yürütülmesi lazım.

Yine, Adıyaman'dan bir faks aldım; katma ve genel bütçeden maaş alan mevsimlik işçilere kadro verildi, döner sermayeden maaş alanlara bu hak tanınmadı. Bu haksızlığın giderilmesi isteniyor.

Yine, Sayın Bakanım, Adıyaman'daki Mahmut Ensari Dağının millî park alanına alınmasını talep etmekteyiz.

Adıyaman İşletme Müdürlüğüne araç verilerek takviye edilmesini istiyor, bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.10


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.20

BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı:  552, 553, 554, 555) (Devam)

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ORMAN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Orman Bakanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Bakanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Orman Genel Müdürlüğü  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.

İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Nevşehir Milletvekili Sayın Mükremin Taşkın'da.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 yılı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Günümüzde sosyal güvenlik, bağımsız bir ülke olmanın ve modern devlet anlayışının vazgeçilmez unsurlarından birisidir. Her ülkenin, kendi ekonomik ve sosyal şartlarına göre sosyal güvenlik sistemleri vardır. Dünyada kabul edilen risklerin hepsini kapsayan bir sistem, aynı zamanda ülkenin bütün insanlarını kapsamalıdır; ancak, ülkemizde, sosyal güvenlik teşkilatlarımız dağınık, bütün insanlarımızı kapsamaktan uzak, şimdiye kadar popülist politikalar önplanda tutularak yönetilmiş, bunun sonucu, sistemin bozulduğu bir görünüm arz etmektedir.

Sosyal sigorta kurumlarımız, erken yaşta emeklilik, prime esas ücret tavanının düşüklüğü, prim karşılığı olmayan ödemeler, borçlanma, af ve intibak kanunları, yaratılan fonların düşük getiri sağlaması, kayıtdışı istihdam, uzun yıllar seyreden yüksek enflasyon, sisteme politik müdahaleler, idarî yapıdaki yetersizlik gibi sebeplerden dolayı, sistem sürdürülemez hale gelmiştir.

1990 yılından beri, sosyal güvenlik kuruluşlarına bütçeden kaynak aktarılıyor. Sosyal güvenlik şemsiyesinde nüfusumuzun yüzde 91'inin bulunduğunu, 2000 yılında bütçeden 2,5 katrilyon kaynak ayrıldığını, 2001'de bunun 4 katrilyon olacağını, Bağ-Kurda tam prim ödeyenlerin    yüzde 9, hiç ödemeyenlerin yüzde 30 olduğunu, emekli maaşı ödemelerinde standart olmadığını, aktuaryel dengenin uluslararası normlara uymadığını, yüzde 40 kaçak işçi çalıştırıldığını, 750 000 yabancı kaçak işçi olduğunu, bugüne kadar sigorta kurumlarının prim alacaklarına 11 borçlanma, 3 af kanunu çıkarıldığını biliyoruz. Aksaklıkları daha da uzatmak mümkündür. Yani, sosyal güvenlik kuruluşlarımız çıkmazdadır. Çare nerede? Ben, daha çok, MHP'nin getirdiği çözüm önerileri üzerinde konuşmak istiyorum. Önce, prensip ve programlar, sonra teşkilatlanmayı anlatacağım.

Önce, meslekî dayanışma yasasına göre örgütlenmiş olan sosyal sigorta programları, risk grubuna göre, kısa ve uzun vadeli sigorta programları olarak iki ayrı şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Sosyal güvenlik sistemi, o zaman; bir, sağlık, hastalık, analık, iş kazası ve meslek hastalığı gibi kısa vadeli programlar, yani genel sağlık sigortası programı; iki, yaşlılık, malullük ve ölüm sigortası gibi uzun vadeli sigorta programları şeklinde programlanır. Buna üçüncü olarak, sosyal yardım ve sosyal hizmet programı yeniden yapılandırılarak tek çatı altında toplanmalıdır diyoruz. Buradan hareketle, sağlık ve diğer kısa vadeli programlar için, sağlık sigortası programı, bütünüyle uzun vadeli sigorta programından ayrılmalıdır. Bütün nüfusu kapsayacak bir yapıya kavuşturulmalıdır. Prim ödeme gücü olmayan yoksul vatandaşların sağlık sigortası primi devlet tarafından, Sağlık Sigortası Fonuna yatırılmalıdır. Sağlık sigortasının idaresi ve fonu, Emeklilik Sigortası Fonundan ayrılmalıdır. Sağlık sigortası, sadece sigortacılık yapmalı, sağlık hizmetlerini satın almalıdır.

Uzun vadeli program: Yaşlılık, malullük ve ölüm sigortası programı için. Asgarî sosyal korumayı sağlayacak kamusal sigortanın bu kademesinde mecburî sigortalılık esas olmalıdır. Tek çatı esasına dayalı özerk bir idarî yapılanmaya gidilmelidir. Etkin yönetim ve etkin fon idaresi oluşturularak, sistemin kaynak yaratması ve kendi kendini finanse etmesi sağlanmalı, kurum, kendi mallarına sahip çıkmalıdır. Sistemin yükü gelecek nesillere aktarılmamalı ve malî yük şimdiki nesil tarafından karşılanmalıdır. Sistem, asgarî emekli aylığını garanti etmelidir. Sosyal güvenlikten yoksun kesim sisteme dahil edilmeli, üçüncü taraf olarak devletin sisteme prim katkısı olmalıdır. Bağlanacak emekli aylığıyla ödenen primler arasında ilişki kurulmalı, emekli aylığının hesaplanmasında bütün sigortalılık süresince prime esas olan kazanç dikkate alınmalıdır. İkinci kademede isteğe bağlı sigortalılık esas olmalıdır. Kişisel tasarruf hesabına dayanmalıdır. Sigortalının tercihine göre hak ve yükümlülüklerde farklılaşma yapılmalıdır. İsteyen sigortalı daha fazla prim ödeyerek, daha fazla emekli aylığına hak kazanabilmelidir. Devlet, bunu teşvik etmeli, sigortalının kamu ve özel sigorta programları arasında seçim yapabilmesine imkân vermelidir. Toplanacak fonlar serbest piyasa şartlarında değerlendirilmelidir. Sosyal yardım ve sosyal hizmet programı için, bu programların tamamlayıcısı olarak etkin, sistemli ve objektif bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu gayeyle, gazilere yapılan yardımlar, 2022 sayılı Kanunun uygulanması, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kanalıyla yürütülen uygulama, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu faaliyetleri, özürlü ve özel ilgiye muhtaç olanlara yönelik hizmetler, çağdaş ve entegre bir sistem olarak, tek çatı altında yeniden yapılandırılmalıdır. Gönüllü kuruluş faaliyetleri de desteklenerek, kaynakların etkin kullanımı sağlanmalıdır. Bu sistemin uygulanmasıyla, yardıma muhtaç durumdaki hiçbir çocuk, genç, kadın ve ihtiyar, aç ve açıkta bırakılmamalıdır.

Bu esaslar göz önüne alınca, sosyal güvenliği nasıl teşkilatlandıralım. Bu konuda, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonumuza bir hükümet tasarısı getirildi; burada yeni bir teşkilatlanma modeli getiriliyor, sosyal güvenlik teşkilatları bir çatı altında yeniden düzenleniyor; ancak, Emekli Sandığı dışarıda bırakılmış, hikmetini anlayamadık. Bu şekliyle çıkacak bir düzenleme eksik kalacaktır. Sosyal Güvenlik Bakanlığı sağlık hizmeti üretiyor bu tasarıda; bırakın, hastanelerle Sağlık Bakanlığı uğraşsın; bu da, tasarının bir başka eksik yönüdür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak şöyle bir teşkilatlanma öneriyoruz:

Birincisi; sosyal güvenlikten sorumlu bakanlık teke indirilecek ve bu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olacak; sonra, Bağ-Kur, SSK, Emekli Sandığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları buraya bağlanacaktır.

İkincisi; Türk millî sosyal güvenlik sisteminin uygulanabilmesi için, her vatandaşa bir vatandaşlık numarası verilecek. Bu numara, nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport gibi tüm kimliklerde kimlik numarası yerine yazılacak; vergi, tapu, adliye, askerlik daireleri ile sosyal sigorta kurumları gibi tüm kamu kuruluşlarında bu numara geçerli olacak.

Üçüncüsü; devletin tüm kuruluşları on-line sistemiyle birbirine bağlanacak; yani, devlet otomasyona geçecek.

Dördüncüsü; sosyal güvenlik kuruluşları sağlık hizmetleri üretmeyecekler, hizmet satın alacaklardır.

Beşincisi; sistemin başarısı için millî sağlık sisteminin hayata geçirilmesi gerekir. Yeni millî sosyal güvenlik sisteminde şu kuruluşlar bulunacaktır: Emekli Sandığı, Sağlık Sandığı, İşsizlik Sigortası Kurumu, Sosyal Yardım ve Sosyal Hizmet Kurumu, Özel Sigortalar Kurumu, Munzam Sosyal Sigortalar Kurumları. Sistem içerisinde, her kurum ve kuruluşun görevleri tarif edilmiştir.

Cumhuriyetimizin 100 üncü yılı olan 2023 yılında, yeni sosyal güvenlik sisteminin tüm kurumlarıyla tam olarak faaliyette bulunmaları hedeflenmelidir. Geçiş devresinde hiç kimsenin mağdur olmaması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Yirmibeş yıldır enflasyonist bir ekonomiyle yönetilen Türkiye'de, 57 nci cumhuriyet hükümetimiz, üç yıllık bir ekonomik programla, enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmeyi hedeflemiştir. Bu programın başarıya ulaşması için, yapısal değişikliklerin, reformların yapılması gerekir; sosyal güvenlik reformu da bunlardan biridir, yapılması şarttır.

BAŞKAN - Sayın Taşkın, süreniz tamamlandı efendim, diğer arkadaşlarınızın süresinden kullanıyorsunuz.

Buyurun.

MÜKREMİN TAŞKIN (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, 2001 yılı bütçemizin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Taşkın.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz, Kırşehir Milletvekili Sayın Mustafa Haykır'ın.

Buyurun Sayın Haykır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli üyeler; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet tarihimizin temel önceliklerinden olan kalkınma, milletin maddî ve moral değerleriyle insanca yaşama düzeyini yakalamasıdır. Bu kısa tarif içerisinde kalkınma, iktisadî ve manevî unsurlarıyla birlikte ifade edilmektedir.

Yetişmiş genç ve dinamik insan gücümüz, her geçen gün daha vasıflı hale gelmekte ve uzmanlaşmaktadır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, bugün, gelişmiş ülkeler, geri dönülmez bir yaşlanma süreci içinde değişik çıkış yolları ararken, ülkemiz, yeni şahlanış ufkuna doğru hızla gelişmekte ve ilerlemektedir. Bu gelişme, pek çok ülkeyi kıskandıracak düzeyde devam etmektedir.

Bugün, çalışma hayatında, fert bazında uzmanlaşmaya odaklanmış olan Türk insanı, yaşanabilir birtakım iç ve dış sorunlara rağmen, yakın gelecekte tüm dünyayı hayran bırakacak bir millî kalkınma kulvarına girmiş bulunmaktadır. Biz, cumhuriyetimizin temel amaçlarından hareketle büyüyen; ama, her konuda sağlıklı büyük bir toplumdan yanayız. Hedefimiz, daha sağlıklı ve güçlü bir Türkiye'dir.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından 1999 yılında hazırlanmış olan Türkiye Çevresel Başarı Raporunda, Türkiye, üye ülkeler arasında yüzde 1,7'lik nüfus artış hızıyla en hızlı büyüyen ikinci ülke olarak gösterilmektedir. Aynı raporda "1990'lardaki yüksek faiz ve enflasyon oranları gelir dağılımının çarpıklaşmasına yol açmıştır. O nedenle, nüfusun yüzde 20'lik üst dilimi millî gelirin yüzde 55'ini alırken, en alttaki yüzde 20'lik kesim ise millî gelirin sadece yüzde 5'ini alabilmektedir" denilmektedir; yani, özellikle ücretliler ve tarım kesimi aleyhine ekonomik denge bozulmuştur. Aynı raporda devamla şöyle denilmektedir: "Yoksulluk, özellikle tarımla uğraşan kırsal kesim insanını etkilemektedir. Kırsal ve kentsel bölgeler arasındaki refah adaletsizliği gittikçe artmaktadır. Bununla birlikte şehir nüfusunun dörtte 1'i gecekondu bölgelerinde yaşamaktadır."

Değerli arkadaşlar, ülkemizin kalkınmasında iyi organize olmuş, kendi içinde sağlıklı işbölümü yapabilmiş, kurumlaşmış örgütlü toplum yapısının önemi çok büyüktür. Ta, Antik Çağlara kadar dayanan sendikalar, geçmişte ahi teşkilatı içinde loncalar şeklinde teşkilatlanmış ve çok önemli toplumsal ve ekonomik fonksiyonlar ifa etmişlerdir; dönemin üretim ve hizmet standardının geliştirilmesinde lokomotif görevi yapmışlardır. Günümüzde ise, işçi sendikaları her yönüyle kurumlaşmasını gerçekleştirmiş olarak meslekî faaliyetlerini tam bir serbesti içinde sürdürmektedir.

Anayasanın 53 üncü ve 128 inci maddelerindeki tanımlar çerçevesinde bir an önce memur sendikaları kanunları çıkarılmalıdır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak tüm toplum kesimlerinin teşkilatlanmasını bütün gücümüzle destekliyoruz.

İşsizlik sigortasıyla getirilen yeni düzenlemeler iş hayatını disipline etmiştir. SSK ve özellikle Bağ-Kur emeklilerinin hayat şartlarının iyileştirilmesi de ayrıca takipçisi olduğumuz konular arasında bulunmaktadır.

Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre, çocukluk çağlarını yaşamadan kendisini iş ha-yatının içerisinde bulan 4 milyon çocuğumuz, sosyal güvenceden yoksun ve olumsuz şartlarda çalışmaktadır. Bu çarpıklıkların da giderilmesinde zaruret vardır.

Yine, çalışma hayatının olumsuzluklarından biri de, kadın işgücünün de olumsuz şartlar altında bulunduğudur. Özellikle kırsal kesimdeki kadın iş gücünün de sosyal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçeler, mevcudun tartışıldığı, geleceğin planlandığı ve yönlendirdiği tasarı ve yasama süreçleridir. Burada sorumluluklarımızın hakkını verme, taşıdığımız vebal ve emanete layık olma mecburiyeti vardır.

Karamsarlığa gerek yok. Her geçen gün daha iyiye, daha güzele doğru ilerliyoruz. Hiçbir ülke yok ki, kalkınma hamlesini hiçbir fedakârlık yapmadan gerçekleştirmiş olsun. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türk Milletini yoksulluk ve yolsuzluk belasından kurtarma mücadelesinde kararlı bir partiyiz.

BAŞKAN - Sayın Haykır, sizin de süreniz tamamlandı efendim.

MUSTAFA HAYKIR (Devamla) - Şu anda açıklıkla ifade etmek istiyorum ki, biz bu ülkeyi cumhuriyetimizin yüzüncü yılında dünyanın gelişmiş ilk on ülkesi arasına yükseltmeye kararlıyız. Bu bizim için millî bir hedeftir. Türk insanı içeride ve dışarıda başı göklere değecek kadar hür ve itibarlı olmalıdır. 21 inci Yüzyılı, gerçekten, Türk asrı yapak bizim görevimizdir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Haykır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, üçüncü söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Aydın Gökmen'e aittir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AYDIN GÖKMEN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılı Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de, genel coğrafî duruma baktığımızda, yüzölçümünün dörtte 1'i orman alanı statüsündedir; ancak, 20,2 milyon ormanlık alanın bugün için sadece yüzde 44'ü verimli ormandır. Bu oran, Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 65, Avrupa Topluluğu üyelerinde ise yüzde 77'dir. Bu değerlerden de anlaşılacağı üzere, yurdumuzun verimli ormanlık alanı çok düşük seviyededir.

Arazi meylinin fazlalığı, şiddetli ve düzensiz yağışlar, yanlış arazi kullanımı, aşırı ve düzensiz otlatma ve erozyonu teşvik eden diğer faktörler nedeniyle, topraklarımızın yüzde 86'sında hafiften çok şiddetliye kadar, yüzde 56'sında ise şiddetli erozyon bulunmaktadır.

Günümüzde, hızla artan nüfus ve gelişen endüstriye paralel olarak ortaya çıkan çevre problemi uluslararası boyut kazanmıştır. Ülkemizde en önemli çevre problemi erozyondur.

Toprak erozyonunu, selleri, taşkınları, çığ felaketini önleyen en önemli faktör ise ormanlardır. Bu problemlerin önlenmesi, öncelikle, üst havzalardaki orman alanlarında yapılacak ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına bağlıdır. Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi olan erozyon, Orman Bakanlığının erozyonu önleme projesinin uygulanmasıyla çözümlenecektir. Bu konuda ciddî çalışmaların yapılacağı inancını taşımak istiyorum; çünkü, her yıl 50 bin hektar ormanlık alanımız ve 500 milyon ton toprak kaybımız olduğu bilinmektedir. Bu durum, ülkemiz için, çocuklarımızın geleceği için çok önemli bir sorundur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılı içinde Orman Kanunu ve diğer yönetmeliklerde yapılan değişiklikler, gerek orman köylüsü gerekse Orman Teşkilatının şiddetle ihtiyaç duyduğu değişiklikler olarak karşımıza çıkmış; geçen yıl yapmış olduğum bütçe konuşmasında ifade ettiğim birtakım problemler de bu değişikliklerle giderilerek, orman köylülerine çok büyük faydalar sağlanmıştır. Bunların bazıları, Orman Kanununun 34 üncü maddesi yeniden değiştirilerek, orman köyü kalkındırma kooperatifleri yoluyla, orman köylüsüne 5 trilyon lira ekgelir sağlanmıştır.

Yine, Orman Kanununun 75 inci maddesinde yapılan değişiklikle, Orman Genel Müdürlüğünün orman yangınlarıyla mücadele giderleri döner sermayeden katma bütçeye aktarılmış, döner sermayenin üzerinden 60 milyon dolarlık yük kaldırılmıştır.

2000 yılı içinde verilen isabetli kararlardan biri de, ormancılık faaliyetinin olmadığı işletme müdürlüklerinin kaldırılması olmuştur.

6831 sayılı Orman Kanunu, yeniden gözden geçirilmeli, günün şartlarına uydurulmalıdır; globalleşen dünyanın orman ve çevreye bakış açısına, ülkemizin imzalamış olduğu orman ve çevreyle ilgili uluslararası anlaşmalara uygun, çağdaş bir yasa haline getirilmelidir.

Ormanla ilgili diğer önemli bir husus da, çıra üretimiyle ilgilidir. Çıra, 6831 sayılı Orman Kanununun 37 nci maddesinde ifadesini bulan ve yıllık program dahilinde üretimi yapılan bir orman ürünüdür. Çıranın aslî orman ürünleri arasına alınmasının faydalı olacağına inanıyorum.

Özel ağaçlandırma konusu da bir an önce düzenlenerek, eksiklikleri giderilmelidir. Yapılan düzenlemeler, Orman Bakanlığının taşra teşkilatlarının teşvik edilerek, müracaatlar sürüncemede bırakılmamalı, bir an önce sonuçlandırılarak, özel ağaçlandırma için de Bakanlıkça yeterli kaynak ayrılmalıdır.

Diğer önemli bir konu da, yerel yönetimler ile merkezî idare arasında koordinasyonun sağlanması ve işbirliğinin artırılmasıdır.

Orman köylüsüne, ciddî, üretime yönelik eğitim verilmeli ve köylüye bu anlamda her türlü destek sağlanmalıdır. Köylü, ormanı hem koruyarak hem geliştirerek hem de geçimini sağlayarak, yaşamasını öğrenmelidir.

Değerli milletvekilleri, genel bütçeden maaş alan geçici işçilerin kadroya geçirilmesi geçmiş hükümetlerce yapılamamıştır; ama, 57 nci Hükümetin bu işi sonuçlandıracağına inanıyorum.

Ormanlarımızı tehdit eden etkenlerden birisi de, orman zararlılarıdır. Orman zararlılarından kurtulmak için de, kimyasal ilaçlar kullanırken, çevreye yapacağı zararlı etkilerinin de gözardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum.

Yine, 3167 sayılı Kara Avcılığı Yasası ise günümüz koşullarına cevap vermemektedir; yeniden düzenlenmesi konusu geciktirilmemelidir.

Amenajman planları ve bütün dünya ülkelerinin kabul etmiş olduğu sürdürülebilir ormancılık ilkesine uygun çalışmalar yapılmaktadır. Ormancılık faaliyetleri uzun vadeli yatırımlar gerektirdiğinden, konusunda bilgili, yetenekli, uzman kadrolara ihtiyaç vardır; sık sık kurslar düzenlenmelidir.

Ayrıca, buradan, zor şartlar altında görev yapan ve görevinin başında yangın veya kaçakçılıkla mücadele sonucu hayatını kaybeden personele Allah'tan rahmet, sakat kalanlara acil şifalar dilerim.

Sıkıntı içinde özveriyle 24 saat çalışan personele, döner sermaye gelirlerinden, bazı bakanlıklarda olduğu gibi, pay verilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi bölgem olan Edremit İlçesinde mevcut Kazdağı Millî Parkındaki bazı orman alanlarının planlı olarak orman işletmeciliğine açılarak, orman köylüsünün kullanması temin edilmelidir. Ancak, Manyas Kuş Cenneti Millî Parkı, Avrupa Konseyi tarafından iyi korunan alanlara verilen A sınıfı Avrupa diploması özelliğine sahiptir. Çünkü, geçmişten günümüze bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi, yurdumuzda da birçok bitki ve hayvan türü yok olmuş veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Ayrıca, teknik ormancılığın yapılabilmesi için, mülkiyet sorunlarının çözüme kavuşturulması amacıyla, kadastro çalışmaları bir an önce sonuçlandırılmalıdır.

6831 sayılı Orman Kanununun uygulamaları...

BAŞKAN - Sayın Gökmen, süreniz tamamlandı efendim.

Buyurun, devam edin.

AYDIN GÖKMEN (Devamla) - ... sonucunda, bölgemizde ormancılık uygulamalarının sonucu, vatandaşların sorunları ve talepleri, bunların çözümleri için mevzuatta yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Orman varlığı, Anayasanın amir hükümlerine rağmen, azalmaktadır. Ağaçlandırmayla kazanılan sahalar bu kaybı önleyememektedir.

Değerli milletvekilleri, ağaç, ister meyve versin ister vermesin, önemli bir varlıktır. Peygamberimiz Hz. Muhammet "son nefesinizde bile, elinizde bir dal varsa toprağa saplayınız" diyerek, ağacın ve ormanın önemine işaret etmiştir.

Sözlerimi burada tamamlarken, Orman Bakanlığının 2001 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Yüce Heyetinizi ve Yüce Türk Milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gökmen.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son söz, İçel Milletvekili Sayın Yalçın Kaya'ya aittir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YALÇIN KAYA (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; sözlerime başlamadan evvel, sizleri ve televizyonları başlarında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, yeni aldığımız bir habere göre, Afyon ve yöresinde deprem olduğu söylenmektedir; orada yaşayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlar, üzerinde bulundukları topraktan başlayarak teneffüs ettikleri havaya kadar içerisinde barındırdıkları bütün canlılarla birlikte, müşterek bir yaşam birliği oluştururlar. Bilim, bu muhteşem birlikteliği "ekosistemi" adını vermiştir. Biz insanlara düşen görev ise bu ekolojik dengeyi tabiat lehine dönüştürmektir.

Ormanlar, doğal dengenin korunmasına olan katkılarının yanında, sosyal ve ekonomik gelişmeye paralel olarak sürekli artan orman ürünleri ihtiyacımızı da karşılamaktadır.

Ormanlarımızda 1,1 milyar metreküp dikili ağaç vardır ve mülkiyet itibariyle yüzde 99'u devlet, yüzde 1'i de özel sektöre aittir. Bu göstergeler de, ülkemizdeki özel ormancılıkta ne kadar geri kaldığımızı göstermektedir.

1991 yılında Rio'da toplanan ve aralarında ülkemizin de yer aldığı 178 dünya ülkesinin belirlemiş olduğu hedeflere, ülkemizde, maalesef, ulaşılamamıştır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde, 18 000'e yakın orman köyü bulunmaktadır, 7 milyon civarında vatandaşımız da orman köylüsü olarak hayatını devam ettirmektedir. Bu vatandaşlarımızın ekonomik durumları oldukça bozuktur ve ülkemizdeki gelir dağılımı bakımından en alt düzeydeki insanlardır. O halde, çözüm üretmemiz lazım.

Ormanla iç içe yaşayan vatandaşlarımızın gayri safî millî hâsıladan aldıkları payın artırılabilmesi ve ormanlarımızın korunabilmesi için, öncelikle, orman köylüsünün tek geçim kaynağı olan orman ürünleri yanında, alternatif geçim kaynakları sunulmalıdır; orman köylülerinin refah düzeyini yükseltecek tedbirler planlı bir şekilde hayata geçirmelidir; et ve süt üretimine yönelik büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği teşvik edilmeli, mantarcılık, balıkçılık, arıcılık ve seracılık gibi alternatif geçim kaynakları, uzun vadeli ve düşük faizli kredilerle desteklenmelidir.

Maalesef, ülkemiz çölleşmeye doğru hızla yol almaktadır. Bu konu o kadar ciddî bir konudur ki, bu yönde yapacağımız çalışmalar, alacağımız tedbirler, inanın, ülkemizin terörle yaptığı mücadele kadar önemlidir ve en az onun kadar da hayatî bir önem taşımaktadır. Bu yönde halkımızı eğitmek, bence, alınabilecek tedbirlerin başında gelmelidir; çünkü, bilinçsiz eğitimle yapılan bir çalışmanın hiçbir alanda başarılı olma şansı olmadığı gibi, ayrıca, çok büyük ve tamiri mümkün olmayan zararlara da sebebiyet vereceği kaçınılmaz bir gerçektir. Eğer, orman konusunda halkımıza gereken şuuru veremezsek, orman teşkilatımız, her orman ağacının dibine bir orman muhafaza memuru dikse bile, ormanlarımızı koruyamayacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

Acilen orman kadastro çalışmalarının bitirilmesi gerekmektedir. 6831 sayılı Orman Kanununun 2 nci maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarılan yerlerde hızlı bir yerleşim olduğu ve bu yerlerin birçoğunda da beldeler kurulduğu bir gerçektir. Bu tür yerlerin ormanla ilişkisi kalmadığı gibi, tekrar orman yapılması da imkânsız hale gelmiştir. Ayrıca, bundan ecri misil de alınamadığından, hem devletimiz trilyonlara varan gelir kaybına uğruyor hem de milyonlarca orman köylüsü mahkeme kapılarında sürünmektedir. Bu durumun iki tarafın da yararına olacak şekilde çözüme kavuşturulması için, Orman Kanununda acilen gerekli değişikliklerin yapılması şarttır.

Değerli milletvekilleri, ben de, orman köylüsü bir milletvekili olarak, bu konuyu hassasiyetle dile getirmeyi kendime bir görev sayıyorum. Ormanların toprağı ve çevreyi koruyarak sağladığı fayda, maddî hiçbir değerle kıyaslanamaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Önemli bir konu da, Orman Genel Müdürlüğünün orman yangınları ve zararlı böceklere karşı verdiği mücadele veya orman kaçakçılığıyla vereceği mücadeledir; çünkü, orman yangınları her sene -özellikle turistik bölgelerimizde- yaz aylarında yoğun bir şekilde artmakta, çok sayıda araştırılması gereken konuyu oluşturmaktadır.

Orman kaynaklarının kayıpları çoğunlukla yangınlar sebebiyle olmaktadır. Bu yangınların bir kısmı ihmal, bir kısmı bilinçsizce anız yakmak, diğer bir kısmı da piknik ateşlerinden kaynaklanmaktadır; ama, en önemlisi, aynı anda birçok yerde kasıtlı olarak başlatılan ve Türk ekonomisine darbe vurmak isteyen, dış güçlerin maşası olan PKK militanları ve DHKPC militanlarının el ele ve-rerek, kasıtlı olarak çıkarttığı yangınlardır ki, işte bu asla affedilemez ve vatan hainliği ile eşdeğerdedir. (MHP sıralarından alkışlar)

Bununla birlikte, en az bu kadar önemli olan diğer bir husus da, rant elde etmek için arazi mafyası tarafından talan edilen ormanlarımızdır. İşadamı, bürokrat, siyasetçi üçgeninde gerçekleştirilen bu talanla, ülkemizin kıymetli ormanları yakılarak yok edilmektedir.

Hepimizin bildiği gibi, basına yansıyan en son olay ise, İstanbul'da gerçekleştirilen orman talanıdır. Daha önce TURBAN yolsuzluğuyla gündeme gelen, emlak kralı olarak bilinen şahıs, mahkemelerin gecikmesi sebebiyle bu sefer işi daha büyüterek, orman yolsuzluğuna yönelmiştir ve bu konuda da yapmış olduğu çalışmaları şu anda yüce Türk mahkemelerinin önündedir, hesap vermektedir.

Sayın milletvekilleri, burada kişilerin bir önemi yoktur. Önemli olan sistemin kokuşmuşluğu ve kokuşmuşluğun içerisinde siyasetçi ve bürokratların olduğu gerçeğidir. Bu gibi insanlar dışarıda elini kolunu sallayarak gezerlerken hem de itibarlı bir şekilde gezerken, ne yazık ki, bir kucak yakacak odun kesmiş olan veya tarlasının ucundan bir çalı kesmiş olan zavallı orman köylüsü, mahkemelerde sürünmekte, hapishane köşelerinde çile çekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, 1 dakika süreniz var, mikrofonunuzu da açıyorum, lütfen tamamlayın efendim.

YALÇIN KAYA (Devamla) - Bazı bölgelerimizde -başta Akdeniz olmak üzere- yaylacılığın yaygın olduğu bilinmektedir. Yaylalara aşırı talep olması ve arazilerin yetersizliği sebebiyle, birçok vatandaşımız eski tapulara da güvenerek orman niteliğini yitirmiş olan alanlara yayla evleri inşa etmişlerdir. Geçmişte bu yapılaşmalara kayıtsız kalan, şimdi ise mülk sahibi vatandaşlarımızın evlerini yıkma yolunu seçen devlet, vatandaşımızla karşı karşıya gelmiştir. Ülkemizin her yöresinden mağdur insanlar bu sorunun halli için akın akın heyetler halinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmekte ve çözüm üretmemizi beklemektedirler. Daha 15 gün önce 80-90 kişilik bir heyet seçim bölgem olan İçel İlinin Erdemli İlçesinden buraya kadar gelerek siyasî parti genel başkanlarımızla görüşmüşler ve çözüm yolları aramışlardır. Bu sorun sadece İçel'de değil, İçel'in Gülek Beldesinden Anamur'a kadar uzandığı gibi, Adana'nın Tekir'inde, Osmaniye'nin Sorgun'unda da vardır. Öyleyse bizlere düşen görev, bu insanların evini yıkmak değil, yasal düzenlemelerle bu insanları tekrar kazanmak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kaya, teşekkür ediyorum efendim.

YALÇIN KAYA (Devamla)- Değerli milletvekilleri, işte 57 nci hükümetin uygulamaya koyduğu ekonomik reform paketinin başarıya ulaşması ve dolayısıyla ormanlarımız için daha fazla kaynak aktarılması söz konusudur.

Son olarak, bütçemizin hem orman köylümüz için hem de Orman Genel Müdürlüğü için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim.

Bütçe üzerinde, şahsı adına, bütçenin lehinde olmak üzere, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır efendim.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal güvenlik denilince akla, fertlerin, insan onuruna yaraşan asgarî hayat standardına sahip olma hakkı, sosyal devlet denilince de, bu standardı fertlerine sağlayan devlet gelmektedir; ancak, Anayasasında sosyal bir devlet olduğu belirtilen Türkiye'de, sosyal güvencesi olanların da olmayanların da bu standardı yakalamakta büyük sıkıntıları olduğu görülmektedir. Öncelikle, sosyal güvencesi olmayan toplum kesimi, aynı zamanda, sağlık harcamalarını karşılayacak düzeyde geliri olmayan kimselerden oluşmakta ve bu kesim sağlık hizmetlerinden gerektiği gibi yararlanamamaktadır. Bu, insanlarımıza yönelik yeşil kart uygulaması da gerekli sağlık hizmetini almalarına yetmemektedir. Bugün, birçok hastane, özellikle üniversite hastaneleri, yeşil kartlı hastalara bakmamakta, bakılan yerlerde de ikinci sınıf muamele yapılmaktadır. Maddî imkânları yeterli olmayan insanlarımızın, hastanelere kabul edilmeme, rehin kalma, cenazelerini dahi alamama gibi içler acısı durumları ortadadır.

Temel amaç ve görevlerinden biri, ferdin insan haysiyetine uygun bir ortam içinde yaşamasını gerçekleştirmek olan devlet, bütün fertlerini, en azından, sağlık güvencesi kapsamına almak durumundadır. Bunun yanı sıra, sosyal güvence kapsamında bulunan fertlerin de, yeterli sosyal haklara sahip olduğunu söyleyemeyiz.

Emekli Sandığına bağlı kamu kesimine mensup memurların, ücret ve örgütlenme sorunu çözülememektedir. Özellikle, bugünlerde, memurların işten çıkarılmasına yönelik, adalet ve hukuk ilkeleriyle bağdaşmayan bir kanun tasarısı, hükümet tarafından, hararetle takip edilirken, bir savunma, dayanışma ve hak arama mekanizması olan memur sendikaları yasa tasarısı, savsaklanmaktadır.

SSK ile ilgili olarak, her ne kadar bazı olumlu gelişmeler yaşanıyorsa da, temel sıkıntılara derman olunamamış; SSK'lının sağlık sorunları, hastane ve ilaçlarla ilgili yolsuzluk, vurgun ve suiistimaller, kaçak işçi, çocuk işçi ve bu gibi problemler çözülememiştir.

Bağ-Kurun durumu ise, kangren haline gelmiş; Bağ-Kurlu primlerini ödeyemez, hastanelere gidemez ve ilacını alamaz hale gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, emeklilerin geçim sıkıntısı ve maaş kuyruklarında çektiği çile ise, insanımızı isyan noktasına getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, özellikle, siyaset terminolojimize, sosyal güvenlik terminolojimize, Anavatan Partisinin muhalefeti döneminde "mezarda emeklilik" diye önemli bir kavram kazandırdı. Hakikaten, o yaptığı şey, popülizmin daniskası olan bir şeydi; popülizmin tam dorukta olduğu bir dönemdi ve 54 üncü hükümete karşı yapmıştı onu; fakat, özellikle, kendisi Bakan olduktan sonra, aynı şeyin bir fazlasını, emeklilik yaşını daha da artırarak, bunu "sosyal güvenlik reformu" adı altında topluma kazandırdığını söylemektedir.

Değerli arkadaşlar, yine, Sayın Bakanımız, çeşitli zamanlarda "geçmişte, benden önceki dönemde, popülizm yapılmıştır, popülizm yapılmıştır" diye, bunu sık sık vurgulamaktadır. O zaman, popülizm yapıldıysa, şimdi, emeklilik yaşının, ülke gerçeklerinin çok çok üstünde tutulması da -değerli arkadaşlar, affınıza sığınarak söylüyorum- despotizmdir.

Şimdi, bu çerçevede, Sayın Bakanımız, olayı kurumsal bir bütünlük içerisinde ele almamakta; sadece, SSK'nın, Bağ-Kur'un, sosyal güvenlik kurumlarının âli menfaatlarını önplanda tutmaktadır. Halbuki, sosyal güvenlik kurumunun esas esprisi, insan odaklı, insan merkezli olmasıdır; insanın mutluluğu, hazzı, coşkusu, şevki, heyecanı önemlidir. Fakat, bizim gördüğümüz kadarıyla, primler yükseltiliyor. Özellikle, Bağ-Kurlularda bir serencam sergileniyor; Bağ-Kurlu primlerini, yatıramıyor niye yatıramıyor; esnafın işi kırık onun için yatıramıyor, işler kesat gidiyor. Ha bire vergi geliyor, hayat standardı yükseltiliyor, bir taraftan da primler geliyor; vatandaş ödeyemiyor, esnaf ödeyemiyor.

Bir ötekisi, Sayın Bakanımızın, yine, kurumsal bütünlük içerisinde ele almadığı gerçek şu; belediye başkanlarının şahsî servetlerine hacizler konuluyor. Şimdi, ben, soruyorum; IMF'ye, Dünya Bankasına, çeşitli yerlere ülkemizin borcu var; Sayın Bakanımızın şahsî servetine haciz konulsa, biz, bundan gocunmaz mıyız? Bundan rencide olmaz mıyız?

Düşünün, bir beldenin, bir ilçenin, bir şehrin, bir ilin belediye başkanı, orada, herkes tarafından tasvip edilmiş, tasvip görmüş, oranın en yüksek oyunu almış belediye başkanı olmuş; fakat, Ankara'da kapı kapı sürünüyor; âdeta, fukaralar gibi, onu bunu araya koyarak, Sayın Bakandan ulufe dileniyor "aman Sayın Bakanım, benim bu şahsî servetim üzerindeki, mülküm üzerindeki haczi kaldırın" diye.

Değerli arkadaşlar, 21 inci Yüzyılın Türkiyesine bu yakışmıyor. Bu çerçeve içerisinde, Sayın Bakanımız -özellikle büyük bir gayret içerisinde olduğunu kabul ediyorum, ben kendisini takdir de ediyorum- SSK'da hakikaten bir rehabilitasyona gitmiş, birtakım şeyleri revizyona tabi tutmuştur. Bunlar bir realite, bunları kabul etmek lazım; fakat, geçmişte yaptığı popülizm işte bugün gelir karşısına çıkar.

Diğer bir konu da, biraz önce bahsettiğim gibi, belediye başkanlarına yaptığı tutumda kendisini tasvip etmek mümkün değildir. İnanıyorum ki, çok yakın bir zamanda bu yanlıştan geri dönülür.

Değerli arkadaşlar, herkes tarafından söyleniyor, -bu kürsüde de söyleniyor- halkın arasına girdiğimizde de ifade ediliyor, işçiyle memur arasında hakikaten bir ücret dengesizliği var; fakat, bu ücret dengesizliğini gidermek IMF reçeteleri çerçevesinde işçilerin de maaşını düşürmek anlamına gelmez. Memurların maaşlarını hayat standartlarına yükseltmek lazım,  yoksulluk sınırından daha yukarılara çekmek, asgari bir geçim şartı sağlamak lazımdır. Bu insanlar, memurlar geçimlerini temin edemiyorlar.

Şimdi, sokakların, meydanların dolup taştığı, herkesin yürüdüğü, işçinin, memurun, köylünün, esnafın yürüdüğü, sivil toplum örgütlerinin sesini yükselttiği bir ülkede sosyal güvenlikten, sosyal devlet olgusundan bahsetmek mümkün değildir. Geçmişte, ülkeler, gelişmişliklerini, âdeta, demirçeliğine, elektrik enerjisine göre kıyaslarlardı, bunlarla kalkınmışlıklarını iddia ederlerdi; fakat; şimdi, en iyi sosyal devlet olma olgusuna, o standardı yakalama olgusuna göre izah etmektedirler.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yapılan yanlışlıklardan birine de yine parmak basmak istiyorum; malulen emekli olan işçiler. Bir işçi niye malulen emekli olmuştur; iş yapamadığı, özürlü, kusurlu olduğu için malulen emekli olmuştur; ama, Türkiye'de bir standart var, malulen emekli olan insana, işçiye 100 milyon lira maaş veriliyor, normal emekli olana daha fazla maaş veriliyor. Şimdi, malulen emeklinin feryadı, inlemesi şu; canhıraşane bir inleyiş var; diyor ki: "Ben zaten özürlü, kusurlu olduğum için malulen emekli olmak durumunda kaldım. Sağlam olarak emekli olanlar, hiç olmazsa -bu emekli maaşıyla zaten geçinemiyorlar- başka bir, ek, ilave iş bulma peşindeler ve onları da icra edebiliyorlar; ama, biz malulen emekli olduğumuz için, ya topalız, ya kolumuz yok, ya gözümüz yok; fakat, bizim aldığımız ücret, bizi, bırakın normal şartları, asgarî şartlarda bile geçindirmiyor.” Özellikle bu konuya da Sayın Bakanımızın dikkatini çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu; bizim Şanlıurfa, Türkiye'nin 9 uncu büyük şehri, 1 600 000 nüfusu var. Şu andaki Baştabibimiz Ahmet Fakıbaba hakikaten çok gayretli bir arkadaşımız, hastane şartlarında çok güzel, fevkalade çalışıyor; ama, GAP'ın merkezi ve 9 uncu büyük şehir olan Şanlıurfa'da tez elden bir SSK hastanesine ihtiyaç var.

Yine, ülkemizin en büyük devlet üretme çiftliği olan Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinde -özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum- 3 000 sigortalı çalışıyor, sadece aktif sigortalı sayısı 3 000; ama, o ilçenin nüfusu 70 000 ve o yerdeki dispanserde zaman zaman doktor bulunamıyor, bulunduğu zaman da ancak 1 veya 2 pratisyen doktor bulunabiliyor. Ayrıca, devlet hastanesinde de mütehassıs doktor yok. Böyle bir ilçeye, tez elden mütehassıs doktor gönderilmesi ve buradaki araç ve diğer eksiğin gediğin giderilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinizi saygıyla selamlıyor, bu bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (FP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yanmaz.

Hükümet adına, Orman Bakanı Sayın Nami Çağan.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Efendim, sürenin yarısını size veriyorum; süreniz 15 dakikadır.

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Orman Bakanlığımız bütçesiyle ilgili olarak, siyasî parti grupları adına söz alıp değerli görüşlerini ifade eden arkadaşlarım Sayın İsmet Vursavuş'a, Sayın Numan Gültekin'e, Sayın Ali Er'e, Sayın Ramazan Gül'e, Sayın Mahmut Göksu'ya, Sayın Aydın Gökmen'e ve Sayın Yalçın Kaya'ya teşekkür ediyorum. Bu arkadaşlarımızın değerli görüşlerinden yararlanacağız.

Son yıllarda, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeşil örtünün korunmasına ve çevresel değerlere duyarlılık artmıştır. Geçmişte, sadece odun hammaddesi kaynağı olarak bakılan ormanlara bakış açısı değişmiştir. Günümüzde, ormanlar, dünyanın doğal mirası olarak kabul görmektedirler. Arazi eğiminin fazlalığı, şiddetli ve düzensiz yağışlar, yanlış arazi kullanımı, aşırı ve düzensiz otlatma ve erozyona neden olan diğer etkenler, topraklarımızın yaklaşık yüzde 86'sını erozyon tehdidi altında bulundurmaktadır.

Yenilenen planlara göre, ülkemiz orman alanı, 20,7 milyon hektardır. Bu alanın yaklaşık yarısı verimli, yarısı da bozuk sayılan ormanlardır. Verimli orman alanı ortalaması, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 73, Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 83 dolayındadır. Bu değerlerden de anlaşılacağı gibi yurdumuzun verimli orman oranı, düşük düzeyde bulunmaktadır.

Topraklarımızın erozyonla yok almasının, barajların ve göllerin dolmasının önlenebilmesi ve orman ürünleri talebinin karşılanabilmesi için, bozuk orman alanlarımızın ağaçlandırılması ve imar ihya edilmesi suretiyle, verimli orman alanlarının artırılması zorunluluğu bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyetinin 21 inci Yüzyıl hedefi, verimli orman alanlarının ülke yüzölçümüne oranının yüzde 30'un üstüne çıkarılması olmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, toplumun benimsemediği herhangi bir faaliyetin başarıya ulaşma şansı çok zayıftır. Ormanların korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesi çalışmalarının orman içinde ve bitişiğinde yaşayan vatandaşlarımızla birlikte, katılımcı bir anlayışla yürütülmesi  zorunludur.

Ayrıca, orman içindeki ve orman bitişiğindeki köylerde yaşayan vatandaşlarımızın kalkınmaları sağlanıp, refah düzeyleri artırılmadan, köyden şehre göçün ve ormanlar üzerindeki baskının, ormanlar üzerindeki olumsuz etkinin önlenmesine olanak yoktur. Orman Bakanlığımız, orman köylüsü vatandaşlarımızın refahının artırılarak, orman-halk ilişkilerinin daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasını,  böylece, ormanlarımızın korunmasında yaşanan temel sorunların da en aza indirilmesini hedef almaktadır.

Ormancılık sektörü, toplumun çeşitli ürün ve hizmet gereksinmesini karşılamasının yanı sıra, özellikle, nüfusu 7 milyon dolayındaki orman köylüsü için büyük bir istihdam ve gelir kaynağını oluşturmaktadır.

Köylülerimiz, orman köylülerini kalkındırma planlarına dayalı olarak, Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu kaynaklarından, Dünya Bankası ve Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) gibi dış kaynaklardan sağlanan kredi ve hibelerle desteklenmektedir. Orman köylüsünün kalkınmasının desteklenmesi ve ekonomiye katkısının artırılması amacıyla, 1999 yılı sonuna kadar, 2000 yılı fiyatlarıyla, toplam 303 trilyon 500 milyar lira kredi ve hibe yardımı yapılmıştır. 2000 yılında, 1 Kasım 2000 tarihi itibariyle, fondan ve dış kaynaklardan sağlanan 9,7 trilyon lira tutarındaki destek, yıl sonunda 10,2 trilyon liraya ulaşacaktır.

1999 yılında orman köylümüze, 64 trilyon lirası üretim gideri olmak üzere, işçilik karşılığı toplam 127 trilyon lira ödeme yapılmıştır. Ayrıca, yasal haklar karşılığı olarak düşük fiyatlarla yapacak ve yakacak odun satışından dolayı da 32 trilyon liralık bir ek katkı daha sağlanmıştır. 2000 yılında ise, orman köylüsüne 185 trilyon lirası işçilik ödemesi olmak üzere, 222 trilyon lira ekgelir olanağı sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; erozyon, topraklarımızın tamamına yakınında etkili olup, orman rejimine giren alanlarda, erozyon önlemeye alınması gereken alan 3 milyon hektar kadardır. Görüldüğü gibi, erozyon, esas itibariyle, orman rejimi dışındaki tarım ve mera alanlarında hüküm sürmektedir. Bu nedenle, toplumun bütün kesimlerinin el ele vererek ve güçlerini birleştirerek erozyonla mücadeleye ve ağaçlandırma çalışmalarına katılması zorunludur.

Son yıllarda, özellikle, bu yıl içinde, toplumumuzun  duyarlılığında sivil toplum kuruluşlarının (TEMA, ÇEKÜL, Doğal Hayatı Koruma Derneği, SOS gibi sivil toplum kuruluşlarımızın) etkisiyle, bu duyarlılığın çok yüksek düzeylere çıktığını sevinerek gözlemliyoruz.

Cumhuriyet döneminde başlatılan çalışmalarla, 1999 yılı sonuna kadar 2 370 805 hektar alanda ağaçlandırma, 388 406 hektar alanda erozyon kontrolü olmak üzere toplam 2 759 211 hektar alanda önlem alınmış bulunmaktadır. Bu rakamların hiç de küçümsenmemesi gerekir.

 Ayrıca, 85 242 hektar alanda mera ıslahı, 536 697 hektar alanda da enerji ormanı kurma çalışması gerçekleştirilmiştir.

Diğer çalışmalarda olduğu gibi, ağaçlandırma çalışmalarımız sırasında da, orman köylümüzün ekonomik durumunun iyileştirilmesi yönünde önlemler alınmaktadır. Bu çerçevede, köy civarındaki bozuk orman alanlarına ve açıklara, fıstık çamı, ceviz, badem, kestane gibi meyve veren veya yabancı akasya gibi bal üretimine katkı sağlayan türler dikilmektedir.

Ağaçlandırma ve ağaçlandırılan alanların korunması, çevre ve köy tüzelkişiliklerine yaptırılmakta ve bu yöndeki uygulamalar yaygınlaştırılmaktadır.

Halkımıza ağaç ve orman sevgisini aşılamak ve ülke ağaçlandırmalarına katkıda bulunmak için, hatıra ormanı kurma çalışmalarımız devam etmektedir. Bu çalışmalarımızda da, biraz önce adlarını saydığım sivil toplum kuruluşlarının büyük bir desteğini görüyoruz; bu kuruluşlarımıza şükranlarımızı arz ediyorum.

32 ilde sürdürülen yeşil kuşak çalışmalarıyla, 1999 yılı sonuna kadar, 118 579 hektar alanda yeşil kuşak ağaçlandırması gerçekleşmiştir. Fidanlıklarımızın yıllık fidan üretme kapasitesi 616 milyon adet olup, bu rakam, yılda en az 250 000 hektar ağaçlandırma programının fidan gereksinimini karşılayacak düzeydedir.

Ormanlarımızı tehdit eden etkenlerin başında, bilindiği gibi, orman yangınları yer almaktadır. Her yıl çıkan orman yangınlarında, önemli miktarda orman alanımız zarar görüyor. Son altmışüç yıllık verilere göre -ki, kayıtlar altmışüç yıldan beri tutuluyor- çıkan 65 836 adet orman yangını sonucu, 1 507 245 hektar orman alanı yanmıştır. Yani, yanan alan, ağaçlandırılan alanın epeyce altında; yani, bu konu, genellikle çok abartılıyor; ama, yanan alan, ağaçlandırılan alanın altında. Cumhuriyet dönemi, ağaçlandırma açısından, hiç de başarısız olarak nitelendirilmemelidir.

Yıllık ortalama yanan alan 22 893 hektardır; yine, kayıtların tutulduğu altmışüç yıl içinde. Her türlü önlem alınmış olmasına karşın, 2000 yılı, orman yangınları bakımından, son derece olağanüstü koşullar altında geçmiş ve çıkan yangınlarda, toplam 26 000 hektar alan yanmıştır.

Bu yıl, yangın söndürme çalışmaları sırasında, yaralanma ve can kayıplarımız da olmuştur. Şehitlerimizi, tekrar, rahmetle anıyorum; yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Bakanlığımız birimleri, yangınla mücadele çalışmalarına, bu yıl da, en üst düzeyde özveriyle katılmış, yangınların büyük kısmı geniş alanlara yayılmadan ve bir iki istisna dışında, ertesi güne sarkmadan söndürülebilmiş ve kayıplar, sınırlı ölçüler içinde tutulabilmiştir. Bunda, başta valile-rimiz ve askerî birliklerimiz olmak üzere, yerel yönetimlerin ve vatandaşlarımızın da çok önemli katkıları olmuştur.

Komşu ülkelerde ve özellikle Akdeniz havzasında gözlenen yangın kayıplarının bizden çok yüksek olması, yangın çıkmayan ülkelerin de büyük oranda yangına maruz kalmaları, her türlü teknolojik olanağı elinde bulunduran Amerika Birleşik Devletlerinde de ülkemizle karşılaştırılamayacak büyüklükte yangınların çıkması, komşumuz Yunanistan gibi, orman alanı, ülkemiz orman alanlarının üçte 1'inden az olan ve aynı tip ormanlara sahip olan bir ülkede 300 000 hektarın üzerinde orman yangını çıkması ve bu alanların yitirilmesi, dünya boyutunda, iklim değişikliklerini çağrıştıracak ölçüde hava hareketlerinin yaşanmakta olduğu yolundaki teknik değerlendirmeleri doğrulamaktadır.

Hava aracı kiralanmasında, hava araçları arasında, yangınla mücadelede katkı payı en yüksek olan helikopterler birinci sırada tercih edilmektedir.

Orman yangınlarında zarar gören alanların başka amaçlarla kullanımına izin verilmemekte, bu alanlar, Anayasanın da emredici hükmü uyarınca hızla ormanlaştırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, flora ve fauna açısından, ülkemiz, çok zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Sahip olduğumuz bu zengin biyolojik çeşitliliğin korunması, tesis edilen millî parklar, kabul edilen tabiatı koruma alanları, tabiat varlıkları ve tabiat anıtı statüleri aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Bugüne kadar 33 adet millî park, 16 adet tabiat parkı, 35 adet tabiat anıtı olmak üzere, toplam 840 000 hektar alanda koruma gerçekleştirilmektedir.

Özel bir statüye kavuşturulmuş bulunan Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı, dünya ve ülkemiz savaş tarihinde önemli bir yere sahip Çanakkale Muharebelerinin cereyan ettiği 33 000 hektarlık alanı kapsamaktadır.

Orman-halk ilişkilerini olumlu yönde geliştirmek amacıyla, piknik ve kamp kullanımına elverişli orman alanları, gerekli araç-gereç ve tesislerle donatılarak, koruma-kullanma dengesi içinde, iç ve dış turizmin gelişmesini sağlamak üzere ormaniçi dinlenme yeri olarak ayrılmaktadır.

Orman alanlarının korunması yanında av kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir yönetimine de büyük önem veriyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20,7 milyon hektar ormanlık alanının bugüne kadar 15,4 milyon hektarının orman tahdit ve kadastrosu yapılmıştır. Bunun, toplam alana oranı yüzde 76'dır. Bugüne kadar da, tahdit ve kadastrosu yapılan ormanların 4,2 milyon hektarı tapuya tescil edilmiş bulunmaktadır.

Ülkemizin orman ürünleri gereksinmesini karşılamak üzere, verimli devlet ormanları, amenajman planları ve verim gücü çerçevesinde işletilmektedir.

1999 yılında, devlet ormanlarından 7 milyon metreküpün üzerinde endüstriyel ürün odunu, 8 milyon steri aşan yakacak odunu, 2 100 ton çıra ve çıralı çam kökü odunu, 495 ton reçine ve 3 965 ton defne yaprağı üretilmiştir. 2000 yılında da, aynı miktarda üretim gerçekleştirilmiş olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın Sayın Bakanım.

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (Devamla) - Orman Bakanlığımız, 2001 yılı içinde, Yüce Meclisin onayladığı ölçüde ve bütçe olanakları içinde kalarak çalışmalarını sürdürecektir.

Bütçemizi takdirlerinize arz eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına söz vereceğim; ancak, Sayın Bakana söz vermeden önce, Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, onu okutacağım.

Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasasının 19 uncu maddesinin 5B ve 6B bentleri gereğince, hükümetlerin, uluslararası çalışma konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir.

Şimdi, bu tezkereyi okutuyorum:

 

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. - 29 Mayıs - 15 Haziran 2000 tarihleri arasında Cenevre’de yapılan 88 inci Uluslararası Çalışma Teşkilâtı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen 183 sayılı “Çalışan Kadınların Analığının Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine İlişkin Sözleşme” ile aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye Kararıyla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/719)

 

10.11.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 25.10.2000 tarihli ve B.13.0.YİH.0.11.00.00.8010/5770-027558 sayılı yazısı.

29 Mayıs-15 Haziran 2000 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 88 inci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen 183 sayılı "Çalışan Kadınların Analığının Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine İlişkin Sözleşme" ile aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye Kararı ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulması  hakkındaki ilgi yazı ile ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

          Bülent Ecevit

             Başbakan

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

 

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları:  552, 553, 554, 555) (Devam)

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ORMAN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Orman Bakanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Bakanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Orman Genel Müdürlüğü  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü    1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan’a söz veriyorum.

Buyurum Sayın Bakan. (Alkışlar)

Efendim, hükümetin geri kalan süresini siz kullanacaksınız; ancak, bunun dışında, biraz önce de ifade etmiş olduğum gibi, bu ILO'yla ilgili açıklamayı yapmak ve Yüce Heyeti bilgilendirmek üzere, size, ayrıca süre vereceğim.

Buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum ve 2001 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, sözlerimin başında, biraz önce de bir değerli arkadaşım tarafından ifade edildiği gibi, maalesef, Afyon-Bolvadin İlçemizde 5,8 şiddetinde bir deprem felaketi meydana gelmiştir ve şu ana kadar alınan haberlere göre -inşallah o haberlerin devamı da aynı şekilde gelir- bir can kaybı söz konusu değil; ama, büyük bir deprem olduğu açık; hepimize geçmiş olsun diyorum ve Afyonlu hemşerilerimize acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, sözlerimin başında, Bakanlığımın bütçesiyle ilgili olarak gerek iktidar partilerine mensup değerli arkadaşlarımızın gerekse muhalefet partilerine mensup değerli arkadaşlarımızın bu kürsüde yapmış oldukları değerlendirmelere, eleştirilere ve teşekkürlere, ben de, huzurunuzda teşekkür ediyorum ve bu değerlendirmelerin, önümüzdeki dönemdeki faaliyetlerimize mutlaka ışık tutacağının da altını çizmek istiyorum.

Yine, bu noktada, özellikle, muhalefet partisine mensup değerli arkadaşlarımızın teşekkürlerine ikinci defa teşekkür etmek istiyorum; çünkü, hakikaten, aslında, doğru olan bir şeyi, iktidar veya muhalefet ayrımı yapılmadan hepimizin paylaşması noktasındayız. Artık, ülkenin geldiği gerçekler, Türkiye'nin geldiği nokta, iktidar ve muhalefet değil, hepimizin, doğru olan ne ise, doğruya sahip çıkmak, yanlış olan ne ise, yanlışa mutlaka müdahale etmek gerektiğini ortaya koyuyor. (Alkışlar)

Yine, sözlerimin başında bir bilgi olarak arz etmek istiyorum; çünkü, en fazla siz değerli milletvekili arkadaşlarımızı ilgilendirdiği için. Biliyorsunuz, bağlı kuruluşlarımızda ve Bakanlığımızda yeniden yapılandırma çalışmalarını başlattık. Bu noktada da, bütün tayin, terfi, nakil ve atamaları, bazı bakanlıklarda olduğu gibi, Millî Eğitim Bakanlığında söz konusu olduğu gibi, yılın belli aylarına aldık. Temmuz ve ağustos aylarında, bütün bu nakil ve atama işlemleri yapılacak; onun dışındaki aylarda, bu tür talepler sadece dosyasına konulacak. Bunu da, bilgi olarak sizlere arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî vakit çok kısa. Onun için, sizlere, Çalışma ve Sosyal Güvenlikte Yeniden Yapılanma adlı bu kitapçığı dağıttık. Bunun içerisinde, faaliyetlerimiz, yapmayı amaçladığımız şeyler, daha geniş ölçüde sizlere malumat olarak arz ediliyor. Ben bu arada, vaktin kısalığı içerisinde, bazı hususları sizlerle paylaşmak arzusundayım.

Yine, sözlerimin başında, özellikle çalışma hayatımızı çok yakından ilgilendiren bazı kanun tasarıları hakkında da bilgi vermek istiyorum. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulmasıyla ilgili yasa tasarısı, kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmesiyle ilgili yasa tasarısı ve serbest bölgelerde grev yasağının kaldırılmasıyla ilgili yasa tasarısı şu anda Meclisin gündemindedir ve önümüzdeki günlerde Genel Kurulunuza da indirilecektir. Ayrıca, yabancı kaçak işçilerin çalıştırılmasını önleyen yasa tasarısı -ki, maalesef, ülkemizde 1 milyon civarında yabancı kaçak işçinin çalıştırıldığı ifade edilmektedir- çocuk işçiliğin önlenmesiyle ilgili kanun tasarısı, çok güncel olmayan cezaların yeniden artırılmasıyla ilgili kanun tasarısı ve en önemlisi de -en az bunlar kadar önemli olan- iş güvencesi yasa tasarısını en kısa sürede, hemen yılbaşından sonra Parlamentoya sevk ederek, sizlerin değerlendirmenize ve tartışmanıza açacağız.

Değerli arkadaşlarım, burada konuşan değerli arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, sosyal güvenlik, bütün ülkelerin önemli sorunu olmaya devam etmektedir. Çünkü, sosyal güvenlik dediğimiz hadise, insanların doğumundan ölümüne, hatta ölümünden sonra da bakmakla mükellef olduğu bazı insanların ölümüne kadar devam eden, birbirleriyle paralel bir bağlantı içerisinde olan önemli bir kavram. Türkiye'de, maalesef, geçmiş yıllarda yapılan yanlış uygulamalarla, sosyal güvenlik sistemimizin, işin içinden çıkılmaz boyutlara taşındığını, aktuaryel hesabın altüst edildiğini ve sonuçta da, ne hizmet açısından ne de bunun ötesinde sigortanın kendi gelir-gider dengesi bakımından fevkalade yetersiz bir hale geldiğini biliyoruz.

Geçen sene çıkardığımız Sosyal Güvenlik Reform Yasası sayesinde ve onun ikinci kademesinde aldığımız bazı tedbirlerin de yansımasıyla, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumunda, bir yıl içerisinde çok önemli pozitif gelişmeler yaşanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bir sigorta kurumu, sosyal güvenlik meselesi, sadece işin gelir-gider, finansman dengesini kurmak ve onu belli ölçüler içerisinde iyileştirmekten ibaret değildir. Sosyal güvenliğin esas amacı, insanlarına sağlık ve emeklilik noktasında yeterince hizmeti üretebilmektir; işin sosyal boyutudur önemli olan.

Biz, bu noktada da, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumunda, bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde önemli ölçüde mesafe katettiğimizi düşünüyoruz ve önümüzdeki günlerde, aldığımız tedbirler ve Meclise sevk ettiğimiz bazı yasaların da kanunlaşmasıyla birlikte, öyle zannediyorum ki, buradaki pozitif gelişme daha ileri bir noktaya taşınacak, bu, aynı şekilde, Bağ-Kur için de söz konusu edilecektir.

1991 yılından beri, SSK'daki açıklar itibariyle, hazineden, her ay yaklaşık 200, 300, 400 milyon dolar finansman desteği alınırken ve geçen senenin toplam hazine desteği 2 milyar 666 milyon doları bulmuşken, SSK, ilk kez bu yıl, haziran ayından bu yana, hazineden bir tek kuruş finansman desteği almamaktadır. İlk 5 ayda aldığı sadece 656 milyon dolardır. 1999 ile 2000 yılı arasında, bir yıl içerisinde hazineden alınan finansman desteğinde 2 milyar dolarlık bir tasarruf sağlanmıştır. Hazinenin, bir de bunu faizli tahvil ihracı suretiyle karşıladığını düşünürseniz, demek ki, 700-800 milyon dolar civarında da, ilave olarak faizini yazmak düşünülebilir; ama, bu, demin de arz ettiğim gibi, sadece işin gelir-gider, finansman dengesi bakımından pozitif gelişmelerdir.

Aslolan, 34 milyon vatandaşımıza günün 24 saatinde sağlık hizmeti verilmesi açısından, özellikle SSK hastanelerinde alınması lazım gelen tedbirlerdir. Biz, bu noktada, geçen sene -çok iyi hatırlıyorum- bu kürsüde, huzurunuzda, iki yıl içerisinde bu hastanelerin önündeki kuyrukların yüzde 50 azaltılabileceği hedefini kendi kendimize koymuştuk. Bugün, huzurunuzda, çok rahatlıkla ifade etmek istiyorum ki, Allah'a çok şükür, bir yıl içerisinde, Türkiye'deki bütün hastaneler itibariyle ortalama olarak bu hedefi yakalamış durumdayız. SSK acil alo hattını devreye sokmamız, denetimleri artırmamız, gönüllü mesai uygulamasını ve telefonla randevu sistemini devreye sokmamızla, bugün, SSK hastane ve dispanserlerinin önündeki kuyruklar yaklaşık olarak yarı yarıya azaltılmıştır.

Şimdi, çıtayı daha ileri kuruyorum ve huzurunuzda, bunu açıklamak ve sizlerle bunu paylaşmak istiyorum : Allah nasip ederse göreceğiz, iki yılın sonunda, Türkiye'deki bütün SSK hastaneleri ve dispanserlerinin önündeki kuyrukları tamamen ortadan kaldırmanın ötesinde, daha iddialı bir hedefi ortaya koyuyoruz: Burada, huzurunuzda, bugün sayıları 220 civarında olan özel hastanelerden, özel imkânları daha fazla olan 20 civarını bir kenara itelim, geri kalan 200 kadar özel hastanenin sunduğu sağlık hizmeti kalitesinden ve o hastanelere gelen vatandaşın oradaki bekleme sürelerine eşdeğer demiyorum, onların önünde bir SSK hastaneleri gerçeğini taahhüt ediyorum; çok iddialı bir hedef koyuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) Bunu yapabileceğimize inanıyoruz; çünkü, bu noktada, özellikle SSK hastanelerinde çalışan çok değerli arkadaşlarımıza güveniyorum. Huzurunuzda, o arkadaşlarımıza  ve Bakanlığımın bütün personeline teşekkür etmek ve bu teşekkürü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yeni bir yapılanma süreci içerisine girdik ve SSK'da sağlık işleri ile sigorta işlerini birbirinden ayırdık. Yeni bir teşkilatlanma modeli içerisinde, bu çalışmaları sürdürüyoruz. Önemli bir yenilik itibariyle de, SSK'da, özellikle bazı düzenlemelerle, tahsilatın artırılması yönünde aldığımız tedbirler var. Çıkardığımız yasa ve onun uygulanmasıyla birlikte, yılbaşından itibaren, SSK'ya 10 milyar ve daha fazla prim borcu olan kişi, kurum, kuruluş ve şirketlerin altı ayda bir kamuoyuna teşhir edilmesini de, ocak ayından itibaren gerçekleştirmeye başlayacağız. Bu şekilde, kamuoyunun, SSK'ya 10 milyar ve üzerinde  prim borcu olanları öğrenmesini temin edeceğiz. Bu, şeffaf bir yönetim anlayışı içerisinde bir denetimi ve neticede tahsilatımızı da önemli ölçüde artıracaktır.

Değerli arkadaşlarım, yedi aydan bu yana, SSK hastanelerinin 33 tanesini, toplam kalite çalışmalarına muhatap ettik. İlk defa, SSK hastanelerinde, toplam kalite çalışmalarını teşkilatlandırıyoruz ve bu çalışmayı başlattık. Yine, iki yıllık hedefimiz var; önümüzdeki yılın sonunda, bu kürsüye geldiğimizde, 10 SSK hastanesinin kapısına ISO 9002 kalite belgesini asmayı hedef aldık. İkinci yılın sonunda, toplam 40 SSK hastanesinin kapısına ISO 9002 kalite belgesini asmayı hedeflediğimi de, huzurunuzda, sizinle paylaşmak istiyorum. Şu anda, 33 hastanemiz, bu noktada, önemli bir mesafe kazanımı içindedirler ve bu eğitim çalışmalarını    -toplam kalite çalışmalarını- çok süratli bir şekilde, diğer hastanelerimize ve dispanserlerimize de yaymayı hedefliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, burada, yaptığımız önemli bir düzenleme de, SSK'daki kuyrukları ortadan kaldıracak, teferruatı ortadan kaldıracak olan tam otomasyon sistemidir. Bu, sadece SSK için değil, Bağ-Kur için de geçerli ve biz, bu otomasyon sisteminin birinci kademesini de, iki yılın sonunda devreye sokmayı hedefledik. Aslında, dörtbuçuk yılda tamamlanacak bir proje; ama, iki yılın sonunda birinci devresine ulaştırıp, bunu uygulamaya koyduğumuzda, sistemin yüzde 60, yüzde 70'ini kontrol altına alacağız ki, bu, sadece SSK ve Bağ-Kurda yılda 700 - 800 trilyon civarında bir tasarrufu da beraberinde getirecektir. Tam otomasyon projesiyle, sağlık karnelerini, vizite kâğıtlarını, sevk kâğıtlarını, reçete kâğıtlarını ortadan kaldırıyoruz, herkese bir sosyal güvenlik kartı veriyoruz ve sosyal güvenlik kartı uygulamasıyla da, bütünü itibariyle, hem bürokrasiyi ortadan kaldırmış hem de hizmetlerin daha çağdaş bir şekilde sunumuna imkân vermiş oluyoruz.

Bağ-Kurda da aynı şekilde yeniden yapılandırma çalışmalarını sürdürüyoruz, Bağ-Kurun maalesef, açıkları itibariyle, özellikle prim tahsilatında çok ciddî zorluklar var. Şimdi, onunla ilgili  Meclise sevk ettiğimiz bir yasa tasarısı var, onun da kanunlaşmasıyla birlikte, inanıyorum ki, Bağ-Kurda da finansman dengesi önemli ölçüde belli bir noktaya gelecektir.

Bağ-Kurda, bugün, maalesef, hiç prim borcu olmayanlar yüzde 9,1; arada bir ödeyenler yüzde 61; hiç prim ödemeyen de yüzde 29,9 gibi rakamsal oranlar içerisindedir. Bu şekliyle Bağ-Kurun hizmet üretmesi söz konusu olamaz.

İş ve İşçi Bulma Kurumunu kapattık, yerine çağdaş bir istihdam kurumu olarak Türkiye İş Kurumunu kurduk ve ilk kez özel istihdam büroları, il istihdam büroları gerçekleştirdik; bölge müdürlüklerini kapatıp, il müdürlükleri şeklinde bir örgütlenmeye gittik.

Ayrıca, işçi sağlığı ve güvenliği açısından sadece bir daire başkanına muhatap olan faaliyeti, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Genel Müdürlüğü oluşturmak suretiyle daha öne çıkardık. Yeni teşkilatlanma sayesinde, özellikle işçilerimizin sağlığı ve güvenliğiyle ilgili çalışmaları daha rahat bir şekilde sürdürme imkânına sahip olacağız.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, vaktim son derece sınırlı; ama, bir şeyi de size tekrar arz etmek istiyorum. Burada hedeflediğimiz bu çalışmaların esas önemli bir boyutu da, maalesef, özellikle sosyal güvenlik kuruluşlarındaki fazla ödemeler; yani, bu fazla ödemelerden kast ettiğimiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, mikrofonunuzu açıyorum.

Lütfen, ILO ile ilgili de Yüce Heyeti bilgilendirirseniz iyi olur.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) - Bu konuyla ilgili 1 dakikanızı daha rica edeceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) -Bu fazla ödemeler dediğimiz, hırsızlık, yolsuzluk, suiistimal, israf ve istismarın ve yasaların boşluklarından istifade bağlanmış olan emekli maaşlarının değerlendirilmesi ve yeniden gözden geçirilmesi noktasında da, önümüzdeki dönemlerde önemli bir mesafe kat edeceğimizi düşünüyoruz; bununla ilgili  aldığımız tedbirler var. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı olarak, sağlık hizmeti satın alma konusunda bir protokol imzaladık, bir yönetmeliği de ocak ayından itibaren devreye koyacağız. Sadece bu protokolün uygulanmasıyla, sağlık hizmeti satın almada, yılda 320 ilâ 350 trilyon liralık, sosyal güvenlik kuruluşlarının fazla ödemesinin önüne geçileceğini planlıyoruz; sadece bu protokolün uygulanmasıyla. Bunu da, bilgi olarak sizlere arz etmek istedim.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, demin de ifade edilen Uluslararası Çalışma Örgütüyle ilgili malumatı da Yüksek Heyetinize arz edip sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütü Anayasasının 19 uncu maddesi hükümleri gereğince, Uluslararası Çalışma konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında Bakanlığımızın Yüce Meclise bilgi sunması gerekmektedir.

Uluslararası Çalışma Örgütünün, bu yıl, 29 Mayıs-15 Haziran 2000 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 88 inci Genel Konferansında, bir sözleşme ile bir tavsiye kararı kabul edilmiştir. Konferans tarafından kabul edilen 183 sayılı Çalışan Kadınların Analığının Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine İlişkin Sözleşmesi ve aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye Kararında, çalışan kadınların hamileliği, doğum ve sonrası dönemlerinde, çalışma hayatına ilişkin haklarının korunması, çalışan kadının ve çocuğunun sağlığı için alınacak önlemler belirtilmektedir.

Söz konusu sözleşmede, kapsam genişletilerek, çalışan tüm kadınlar kapsama alınmıştır. Çalışan kadın ile çocuğun sağlığının korunmasına yönelik önlemler belirtilmiş; ücretli analık izni 14 haftaya çıkarılmış; ayrıca, doğum öncesi ve sonrasında herhangi bir komplikasyonun ortaya çıkması halinde, ek izin hakkı tanınmıştır. Analık ödenekleriyle ilgili olarak, sosyal taraflar arasında denge kurulmaya çalışılmış; üye ülkelerin mevzuatlarına göre esneklikler tanınmış; ancak, kadın işçinin önceki kazancının veya ortalama kazancının üçte 2'sinden az olmaması öngörülmüştür.

Yine, sözleşmede yer alan diğer önemli bir konuysa, çalışan kadının, hamilelik, doğum ve sonrasında kullandığı analık izinleri sürecinde istihdamının korunmasıdır. Ayrıca, kadın işçinin, ayrımcılığa uğramaksızın, doğum sonrasında işine veya denk bir işe dönmesi garanti altına alınmıştır. Ücretli emzirme izninin yanı sıra, emzirme için iş saatinden azaltılma yapılması konusu da söz konusu kararda kabul edilmiştir.

Tavsiye kararındaysa, sözleşmeye göre, daha ileri haklar yer almıştır. Ücretli analık izninin 18 hafta, analık ödeneğinin ise, önceki kazancın tamamına eşit olması öngörülmüş; ayrıca, ebeveyn izni ile evlatlık edinme durumunda uygulanabilecek hükümler konulmuştur.

Konuyu bilgilerinize arz ediyorum.

Tekrar, desteğiniz için, Yüce Parlamentoya, sizlere çok teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Son söz, şahsı adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler'in; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik kuruluşlarımızın idarî yapıları, vakit geçirilmeden, değiştirilmeli; çağdaş bir yönetim şekline getirilmelidir. Bildiğiniz gibi, geçen dönem, Yüce Meclisten geçen 4447 sayılı Yasanın devamı olarak komisyonlara getirilen reform paketi ve bireysel emeklilikle ilgili yasa tasarıları, Genel Kurula getirilmeden, 4588 sayılı Yetki Yasasına dayanılarak, kanun hükmünde kararnamelerle çıkarılmış; ancak, Fazilet Partisi olarak, Anayasa Mahkemesine yaptığımız başvuru sonucunda, Yüce Heyetinizden, Meclisten âdeta kaçırılarak çıkarılmak istenilen bu kanun hükmünde kararnameler, diğerleriyle birlikte tümüyle iptal edilmişti.

Değerli arkadaşlar, SSK'nın, zaman geçirilmeden bu merkezci ve hantal yapıdan kurtulması gerekir; hatta şarttır. 7,2 katrilyon liralık bir bütçeye sahip bir genel müdürlük, bu bütçesiyle, tam 24 bakanlığa eşdeğer bir genel müdürlük düşünün... Yeniden göreve atanacaklarla birlikte 70 000 personeli olan, 34 milyon insana sağlık hizmetini, 430 sağlık tesisiyle vermeye çalışan bu yapının mutlaka ıslah edilmesi, yeniden yapılandırılması şarttır.

Bizim de öteden beri istediğimiz gibi, bir başkanlık sistemi içerisinde, sağlık işlerinin, ayrı bir genel müdürlük çatısı altında oluşturulması; Sigorta Genel Müdürlüğünün, yine, ayrı olarak örgütlenmesi şarttır; ancak, bence, bu kadar büyük bütçeye sahip bir kurumda, yıllık prim gelirlerinin 4,5-5 katrilyon lirayı geçtiği, sadece emeklilere ödenen paranın yılda 4 katrilyon lira civarında olduğu bu kurumda, finansmandan sorumlu bir finans işleri genel müdürlüğünün oluşturulmasında büyük fayda vardı.

Değerli arkadaşlar, geçen yıl, 4447 sayılı Yasayla birlikte verilen 18 800 kadroya bugüne kadar atamaların yapılmaması da, kurumu olduğundan daha büyük bir sıkıntıya sokmuştur. Bu örnek bile, ülkemizdeki bürokrasinin boyutlarının ne durumda olduğunun güzel bir delilidir.

Sayın Bakanın bütün iyiniyetine ve çabasına rağmen, kurum, ne yazık ki, hâlâ bir keşmekeşten kurtulamamıştır. Geçen iktidarlar döneminde ideolojik bir arena haline dönüştürülen kurum, bugün, göreceli olarak bir düzelmeye ve iyileşmeye yüz tutmuştur. Sayın Bakanın bu gayretlerini görmezlikten gelmek, haksızlık olur diye düşünüyorum. Yine, bürokrat arkadaşların da iyiniyetli gayretlerini, burada vurgulamak isterim. Ancak, bu hükümetin, sosyal güvenlik reformu paketi diye takdim ettiği bu tasarılardaki noksanlıkları ve yanlışlıkları göstermek de, yine, bizim görevimizdir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, geçen yıl, büyük gürültüler koparılarak çıkarılan 4447 sayılı Yasa üzerindeki görüşmelerde "sosyal güvenlik reformunun ikinci ayağı olarak bir dizi yasa tasarıları önünüze gelecek ve biz bu tasarılarla, üç sosyal güvenlik kuruluşunu bir çatı altında toparlayacağız" deniliyordu; yani, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı, aynı çatı altında  bir araya gelecekti. Ne yazık ki, bu yapılamamıştır. Gerek iptal edilen kanun hükmünde kararnamelerde gerekse komisyonumuza getirilen tasarılarda, Emekli Sandığı dışarıda tutulmuş, bu çatı altına sokulamamıştır. Bence, bu önemli bir eksikliktir ve büyük  bir yanlıştır. Sosyal güvenliğin bir ayağı eksik olarak önümüze getirilmiştir; SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı üçlü sacayağı olarak kabul edilirse, bu sacayağının birisi, yani Emekli Sandığı, dışarıda bırakılarak, tasarıya dahil edilmemiştir.

Görülen o ki, bu hükümet, kendi içerisinde bir fikir birliğine ve uyuma sahip değildir; hatta, aynı partiye mensup iki bakan, bu sorunu, kendi aralarında çözememişlerdir; bu bir. İkincisi, gerek SSK'nın yeniden yapılandırılması ve gerekse Bağ-Kur ve İş ve İşçi Bulma Kurumunun yeniden oluşturulmasıyla ilgili olarak, Devlet Planlama Teşkilatının olumsuz görüşü vardır. Evet, yineliyorum, olumsuz görüş bildirmiştir Devlet Planlama Teşkilatı. Yine, bu da gösteriyor ki, hükümet, kendi arasında bir fikir birlikteliğine sahip değildir. Bu hükümet, kendi içerisinde barışık değildir, bir uyum içerisinde çalışmadığı ortadadır. Dolayısıyla, bu hükümetin getirdiği sosyal güvenlik reformu da, tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; SSK yeniden yapılandırılırken, Kurumun özerk bir hale getirilmesi mutlaka sağlanmalıdır; Kurum, olabildiğince siyasî müdahalelerden arındırılmalıdır. Kurumda, bozulan çalışma barışı yeniden sağlanmalı, Kurum çalışanları, yarınlarından emin, huzurlu ve güvenli bir ortamda görev yapabilmelidirler. Geçmiş dönemde getirilen norm kadro olayından dolayı çalışanlar mağdur edilmişlerdir. Aileler parçalanmıştır; çoğu, eş ve çocuklarından uzakta görev yapmaya zorlanmışlardır. Bu konu, vakit geçirilmeden yeniden ele alınmalı ve uygulanabilir bir şekilde, anayasal bir hak olan, ailenin korunması gözetilerek yeniden düzenlenmelidir.

Sayın Bakanım, SSK'da görev yaptığım sırada, benim katkılarımla, Bingöl eski Devlet Hastanesi SSK'ya devredilmişti; ancak, üç yıl süren onarım ve bakım sonucunda, geçenlerde gittiniz, açılışını yaptınız. Güzel bir hastane oldu. Ben, bu hastanenin tamirinde, tadilatında ve faaliyete geçirilişinde emeği geçen herkese, bu arada size de teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum. Ancak, hastanede şu anda bir tek uzman hekim var, iki tane de pratisyen arkadaş görev yapmaktadır. Özellikle ve öncelikle, dahiliye, çocuk, kadın doğum uzmanı doktorlara çok büyük ihtiyaç var; bunlar atanırsa sizlere minnettar kalırız. Şimdiye kadar, yataklı tedavi kurumu olmadığı için, hastane olmadığı için, Bingöl'de uzman hekim bulundurmak çok zordu; ancak, bundan böyle atama yapılırsa, bu uzman hekim arkadaşlar çalışma imkânı bulabilecekleri için, bölge halkı da büyük bir rahatlığa kavuşmuş olur.

SSK hastanelerinde başlatılan gönüllü çalışma uygulaması iyi sonuçlar vermektedir. Bu uygulamanın yaygınlaştırılması gerektiğine inanıyorum. Kısmen de olsa, gündüz kuyruklarını rahatlatmasına rağmen, muayene kuyruklarındaki sıkıntılar tamamen giderilmiş değil; ancak, telefonla randevu sisteminden, bazı bölgelerde iyi sonuçlar alınmaktadır. Hekimlere, yaptıkları ağır hizmetlerine karşılık emeklerinin karşılığı verilince, daha verimli sonuçlar alınacaktır.

SSK hastanelerinin sevk zincirini en asgarî düzeye indirmek şarttır. Geçen yılki bütçe konuşmamda da söylemiştim; bugün, SSK hastanelerinin sevkleri olmazsa, Türkiye'deki bütün tıp fakülteleri iflas eder. Tıp fakültelerinin bulunduğu illerde, SSK'nın bir yıl içinde bu hastanelere ödediği parayla, o ile ayrı bir SSK hastanesi yapılabilir.

Yine, SSK'yı sömüren diğer bir unsur da özel sağlık kuruluşları, özel hastanelerdir. SSK bu kanallarla adeta yağmalanmaktadır. Özel hastane ile anlaşma yapılan diğer kurumlar, yöneticiler tarafından mutlaka sıkı takibe alınmalıdır.

SSK'nın en büyük açmazlarından biri de ilaç israfıdır. 1999 yılında bu kurumun ilaç için ödediği para 304 trilyon liraydı. 2000 yılı içerisinde, bu meblağ, 508 trilyon liraya ulaşmıştır. Bu kadar büyük boyutlardaki paranın en az yüzde 20'si israftan kaynaklanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, SSK'nın uyguladığı ucuz ilaç politikasından zaman geçmeden vazgeçilmelidir. En düşük fiyatı veren tercih edildiğinden, sırf SSK'ya ilaç satabilmek için, kalitesiz, etkisiz ilaç üreten firmalar vardır. Bu, hem hekim için hem de hasta için tam bir işkenceye dönüşmektedir. Değerli arkadaşlar, SSK'nın, bu ilaç politikasını ciddî şekilde gözden geçirmesi şarttır ve SSK'nın, kendi ilaç fabrikasını daha faal hale getirerek, kısmen de olsa, kendi imkânlarıyla bu ihtiyaçlarını karşılaması lazım.

Bağ-Kurun da günün şartlarına uygun hale getirilmesi ve sigortalısına iyi hizmet sunabilmesi için reorganizasyonu şarttır. 14 milyon insana sağlık hizmeti vermektedir. Kurum, hâlâ, Hazineden aldığı yardımla ayakta durabiliyor. Kendi imkânlarıyla bu hizmeti verebilmesinin gerekliliği ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş ve İşçi Bulma Kurumuna, diğer kurumlar kadar neşter vurulması gerekmektedir ve mutlaka, çağdaş, verimli ve gerçek bir istihdam kurumu haline getirilmelidir. Yeni tasarıyla düzenlenen ve Türkiye iş kurumu haline getirilen şekli olumludur, hayırlı bir girişimdir. Günün şartlarına uygun hale getirilmesi gerekiyordu. Gelen tasarıyla, bir iki küçük detayın dışında, çağdaş bir kuruluş hüviyeti kazandırılmıştır. Biz, bu tasarıdan dolayı Sayın Bakanı kutluyoruz, değerli bürokrat arkadaşları da kutluyor ve desteğimizin süreceğinin bilinmesini istiyoruz. En kısa zamanda komisyonlarda son şeklinin verilerek Yüce Meclisin huzuruna hazır hale geleceğinden kuşkumuz yoktur.

Ben, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin, ülkemize, Bakanlığımıza ve çalışanlarına hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Sayın milletvekilleri, sekizinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

Sayın Şen, sorunuzu yöneltebilirsiniz Sayın Bakana.

ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan tarafından aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Birinci sorum, Bursa'ya yaptırılması düşünülen 50 yataklı yeni Sosyal Sigortalar hastanesi, Karacabey'e mi, yoksa, Mustafa Kemal Paşa İlçesine mi yaptırılacaktır? Bu konuda herhangi bir yer tercihi yapılmış mıdır?

İkinci sorum; malumlarınız olduğu üzere, kamu görevlilerini yakından ilgilendiren Kamu Görevlileri Sendika Yasa Tasarısı, şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonunda beklemektedir. 57 nci hükümet tarafından hazırlanan ve Meclisimizce benimsenen sosyal güvenlikle ilgili yasa tasarılarının Mecliste görüşülmeleri sırasında, Sayın Bakanımızın gösterdiği üstün performans hafızalarımızdadır; ancak, aynı hassasiyeti, Kamu Görevlileri Sendika Yasa Tasarısında göstermediği; bir Anayasa emri olmasına rağmen, bu yasanın çıkarılmasına gayret göstermediği şeklinde kamuoyunda yaygın bir kanaat vardır...

BAŞKAN - Efendim, kamuoyunun takdiri değil de, soruyu lütfen...

ORHAN ŞEN (Bursa) - Müsaade eder misiniz...

Bu konuyla ilgili, basında, Sayın Bakanımızın, bazı partiler ve bir grup milletvekilimizi de töhmet altında bırakıcı ifadelerini okudum. Bu manada, Sayın Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum: Kamuoyunun aydınlanması bakımından, bir yasa tasarısının takibi milletvekillerinin mi, yoksa ilgili bakanının mı görevidir? Bu yasanın komisyondan ve Meclisten geçmesi için, bugüne kadar, hangi gayretleri gösterdiniz, ne gibi çalışmalar yaptınız? Çok açık bir ifadeyle, memurlarımızın Sendika Yasa Tasarısı ne zaman yasalaşacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, lütfen, sorularınızı kısa sorarsanız... Çünkü, soru soracak çok sayın milletvekili arkadaşım var.

Sayın Seyda, buyurun.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Orman Bakanımızdan aşağıdaki soruların cevabını talep ediyorum.

Şırnak İlimizde, çeşitli nedenlerden dolayı tahrip olan ormanlarımızın yerine, yeni ağaçlandırma yapmayı düşünüyor musunuz? 2001 yılında Şırnak İlimizdeki yatırım programlarınız nelerdir?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza sorularım: Şırnak İlimizin Merkez SSK Dispanseri, sağlık ekibinin atamalarının yapılmasına rağmen, halen faaliyete geçmemiştir. Dispanserin açılışını ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz? Halen, Cizre'de bulunan SSK Cizre Sağlık İstasyonu ihtiyaca cevap vermemektedir. Dispansere çevirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.

Sayın Bedük, buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Orman Bakanına sorumu tevcih ediyorum:

Orman Bakanlığında, genel bütçede, çalışan geçici işçilere kadro verilmesi ve sürekli çalışması sağlanmıştır; ancak, dönersermayede çalışanlarla ilgili bir düzenleme getirilmemiştir. Dönersermayede çalışan geçici işçilerle ilgili herhangi bir düzenleme düşünüyor musunuz?

İkinci sorum, yine Sayın Orman Bakanına. Meclisimizden, üç yıl önce, Millî Ağaçlandırma Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunda 2/b maddesiyle, orman dışına çıkarılan orman arazisinin öncelikle ağaçlandırılması ve yeniden ormana kazandırılması öngörülmüştür; ama, nedense, bu yasa uygulanmıyor. İstanbul'da birkısım kişilere, köylü adına, talan ediliyor. Bu konuda ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?

Sayın Çalışma Bakanımıza sorularım. Esnafın özellikle, son derece büyük borcu vardır ve Halk Bankasından aldığı krediler sebebiyle takibat altındadır. Af kanunu çıkarmayı düşünüyorlar mı ve bu konuda esnaf adına bir gayretleri olacak mıdır?

İkinci sorum : Kamu çalışanlarıyla ilgili; memurlarımızın sendika kanunu...

Son sorum, Sayın Çalışma Bakanına: Türkiye Sanayi ve İşadamları Vakfının toplantısına katıldım; hepinize selamları var; ama, diyorlar ki, "bankaların faiz sistemi ve özellikle faizle birlikte getirdikleri birkısım engeller sebebiyle, küçük ve orta ölçekli işletme sahipleri son derece büyük sıkıntı içerisinde ve kepenk indirme, işletmeleri kapatmayla karşı karşıyadır.” Çalışma hayatını ilgilendiriyor.

Sayın Bakan, çalışma hayatını ilgilendiren, bankaların bugünkü küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik uyguladıkları sistemle ilgili kolaylaştırıcı tedbirler alma hususunda tedbiriniz var mıdır, çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Levent, buyurun efendim.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanlarıma aşağıdaki sorularımı yönlendiriyorum.

Sayın Bakanım, Niğde-Ulukışla, Çamardı, Çiftlik yörelerinde 16'ya yakın köy Orman Kanununa girdi; ama, bugüne kadar, köylüler, orman köylüsünün kazandığı imkânları kazanmadığı gibi, hayvan gelirlerinden de yoksun. Üç köyü başka yere nakledecektiniz; bu da olmadı. Sizden Niğde adına ricam, bu köylere Or-Köy projesi ve diğer yardımları bir an önce yapınız. 2001 yılında gerçekleşmesi mümkün mü?..

Sayın Bakanım, SSK hastanelerinin, köy sağlık ocaklarından pek farkı kalmadı. Niğde SSK Hastanesi de, acil uzman ekiplerle takviye edilmelidir. 2001 yılında iyileştirmek için bir müjdeniz var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Orhan, buyurun efendim.

BURHAN ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan, delaletinizle, Orman Bakanımıza iki soru sormak istiyorum.

Ormanda çalışan köylüleri sosyal güvence altına almayı düşünüyor musunuz? Böyle bir çalışmanız var mı?

Kentleşmeyle beraber, yerleşim alanları, tarım alanları aleyhine; tarım alanları da, ormanlık alanlar aleyhine genişleme göstermektedir. Yaklaşık 800 köyü bulunan Bursa İlimizin yüzde 75'i orman köyü olduğundan büyük sıkıntılar yaşanmakta olduğu için 2/b'yle ilgili düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Or-Köy kredilerinin, ormandan geçimini sağlayan köylülere ne kadarı verilmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Sobacı, buyurun efendim.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkanım, ilk sorumu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza arz etmek istiyorum.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında birleştirilmesi çalışmaları hangi safhadadır?

İkinci sorum şu: "İş Güvencesi Yasa Tasarısını yılbaşından sonra Meclise sevk edeceğiz" dediniz; fakat, işverenlerden ve kuruluşlarından, Meclise gelen tepkilerden bir mutabakatın olmadığın anlıyoruz. Af kanunundaki mutabakatsızlığın nelere mal olacağını kestirmenin güç olduğu bir ortamda, bu mutabakat eksikliği, önemli bir eksiklik değil midir; sizin düşünceniz ne noktadadır?

Tokat İli Niksar İlçemizde 1997 yılında SSK'ya devredilen belediye binasının dispanser haline getirilmesi için birinci keşif yapılmıştı, tasarruf tedbirlerine takıldı; fakat, gelen bilgilere göre, satışı söz konusu. Amasya Erzincan arasında, 400 kilometrelik bantta, Sıvas ve Ordu İllerinin Kelkit Vadisindeki ilçelerinin de faydalanacağı bu dispanserden alacağınız hayır dua, buranın satışından alacağınız meblağla kıyaslanmaz diyorum. Bu konuda özel bir çalışma yapabilir misiniz?

İki sorumu da, Orman Bakanımıza arz etmek istiyorum.

Birinci sorum şu: Kuzey Anadolu Fay Hattında bulunan Niksar, Erbaa ve Reşadiye birinci risk altındaki ilçelerimizde yerleşim yeri sıkıntısı var. Türkiye'nin çok yerinde bu tip sıkıntılar var. Orman vasfını kaybetmiş arazilerden imara açılma çalışması, hükümetiniz ve bakanlığınızca yapılmakta mıdır?

İkinci sorum :Son on yılda, ülkemizde, ormanlık alanlarda, yılları itibariyle, kullanım amaçları ve bölgeleri itibariyle yapılan tahsislerin bir listesini yazılı olarak takdim edebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Erek, buyurun efendim.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın  Başkanım,  Sosyal Güvenlik Bakanımıza  sorumu  arz ediyorum.

Erbaa'da 5 bine yakın işçi çalışıyor. 1993 yatırım programında 110 yataklı bir SSK hastanesi 931 000 720 proje no ile programa girdi. Bu hastane 2000 yılında programdan çıktı. İşçi sağlığının bu kadar önde geldiği bir ortamda, Tokat Turhal SSK hastanelerinin yetersizliği ortadayken, Erbaa'daki SSK hastanesi yatırımının çıkarılmasının sebebini Sayın Bakan nasıl izah ediyor; 2001 yılında bu hastane, programa konulacak mı? Bu soruma cevap istiyorum.

Emekli işçi hemşerilerimin üzerimde bir vebali var. Emekli işçilerin içinde bulunduğu fevkalade zor durumlar nazarı itibara alındığı takdirde, hertürlü tepkiye göğüs germek gerektiği bir ortamda, Sayın Bakanın, İşçi Emeklileri Cemiyetinin Olağan Genel Kuruluna niye şeref vermediğini işçi emeklileri kardeşlerimiz soruyorlar; Sayın Bakanımız bunu izah ederse mutlu oluruz.

Bir diğer sorum, çıkarılan kanun hükmündeki kararnameyle, prim borcu olan Bağ-Kur'luya Halk Bankasından kredi verilmiyor. Bu kanun hükmündeki kararnameyi Anayasa Mahkemesi iptal etti; ama, iptal etmesine rağmen, halen yürürlükte. Esnafın içinde bulunduğu durum göz önüne alınarak, prim borcu olan esnafa, Halk Bankasından kredi verilme imkânı sağlanacak mı? Batakta olan esnaf, bu ön tedbirle kurtarılacak mı?

Orman Bakanımızdan soracağım sorular:

Millî savunma neyse, millî eğitim neyse, orman yangını da bir ülke için o kadar önemli bir konudur. 1111 sayılı Askerlik Kanununun dördüncü bendinin (B) fıkrası gereğince, aynen, askerliğini öğretmen olarak yapan vatandaşlarımız gibi, ormanlar yangına maruz kalmadan evvel, orman yangınlarının önlenmesi konusunda bir orman askeri sistemini, şu anda, mevcut yasaların verdiği imkân dahilinde, gündeme getirmeyi acaba düşünüyorlar mı?

Or-Köy'de 2000 yılında tahsis edilen parasal destekleme nedir? 2001 yılında Or-Köy vasıtasıyla köylümüze yaratılan parasal destekleme nedir?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Bakan, soruları cevaplayabilirsiniz efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Efendim, şimdi, bu soruların bir kısmının yanıtını yazılı olarak arz edeceğim. Burada, bazı konuları, kısa vakit içinde cevaplamaya çalışayım.

BAŞKAN - Tabiî, Sayın Orman Bakanımıza da biraz vakit bırakmak  şartıyla efendim; buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında birleştirilmesiyle ilgili değerlendirmeler doğrudur. Maalesef, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Türkiye İş Kurumunun Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının altında birleştirilmesi gerekiyordu; fakat, bu konuda, Emekli Sandığı noktasında Sayın Maliye Bakanımızla henüz bir mutabakata varamadık; ama, bu konuda, hükümetin içinde partiler arasında veya aynı partiden bakanlar arasında bir görüş ayrılığının olması illa bir ihtilafı gerektirmez; Sayın Bakanı da,  önümüzdeki  günlerde,  mutlaka,  ikna  edebileceğimi  ümit  ediyorum;  o konuda çalışıyoruz.

İş Güvencesi Yasa Tasarısıyla ilgili konuyu da hemen arz edeyim, aslında, tabiî zaman kısa. İş güvencesi yasa tasarısı, sosyal taraflarla olabildiğince tartışılmış ve olabildiğince bir uzlaşma ze-mini arayışı içerisinde bugüne getirilmiştir. Ancak, burada getirilen iş güvencesi yasa tasarısı, mutlak bir iş güvencesini zaten içermiyor. Burada önemli olan, sendikaya üye oldu diye; başka hiçbir günahı, hiçbir kusuru olmadığı halde, sırf sendikaya üye oldu diye işten atılmaların önlenmesidir ve işten çıkarılmanın haklı bir gerekçeye dayanması, o gerekçenin de işveren tarafından ispatıyla ilgili 2 maddelik bir düzenleme...

Şimdi, kötü niyetli olmadıktan sonra, bu noktadaki bir düzenlemenin iyi niyetli bütün işverenlerimiz tarafından da kabul gördüğü açık bir gerçektir; ama, siz, işçinizi 11 ay çalıştırıp, 12 inci ay çıkarıyorsanız; çünkü, 12 ay çalıştırırsanız, 1 yıllık karşılığı itibariyle 1 aylık kıdem tazminatı ödemek durumunda kalacaksınız, sırf bundan dolayı işçiyi çıkarıyorsanız, bunun da önlenmesi lazım.

Sosyal devlet diyoruz; bu, işçisine, çalışanına, emekçisine bu manada sosyal güvenceyi sağlamakla yükümlü devlettir. Burada, bazı işveren kuruluşlarının buna karşı çıkışını, tabiî saygıyla karşılıyoruz; ama, doğru bulmuyoruz. Mutlaka, iş güvencesi yasa tasarısında da, yine, önümüzdeki günlerde sosyal taraflarla azamî ölçüde bir konsensüs sağlama gayretini sürdürmeye devam edeceğiz.

Kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmesiyle ilgili yasa tasarısıyla ilgili de hemen kısaca arz edeyim:

Değerli arkadaşlarım, demin de burada dile getiren değerli arkadaşımın da ifade ettiği gibi, şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu yasa tasarısı. Şimdi, Meclis İçtüzüğümüz açık; Meclise sevk edilmiş olan bir yasa tasarısı, İçtüzük gereğince, ilgili komisyonlardan geçer ve Genel Kurul sıralamasına girer. Burada, hangi tasarı olursa olsun, ilgili bakanın, kendi adına, tek başına yapacağı bir hadise yoktur. Genel Kuruldaki sıralamayı da, yine, hepimiz, çok iyi biliyoruz ki, hükümeti oluşturan üç partimizin Sayın Genel Başkanları bir araya gelirler, bir gündem sıralaması yaparlar. O da bizim haddimizi aşar. Sayın Genel Başkanlarımıza arz ederiz, komisyondaki çalışma bitip Genel Kurula indiğinde; ki, önümüzdeki günlerde, bunu, en kısa sürede de Genel Kurula getirme gayreti içindeyiz... Burada, bizim, bir eksikliğimizin olmadığını düşünüyorum; yani, bunu, çok samimiyetle söylüyorum; ama, bazen, bu konuda farklı bir yorum yapılıyor; bundan da üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Bursa'daki Mustafakemalpaşa ve Karacabey İlçelerimizle ilgili soruya gelince; her iki ilçemizde de, bakmakla mükellef olduklarıyla birlikte ve Bağ-Kurluların da SSK'dan hizmet aldığını düşündüğümüzde, her iki ilçede de yaptırdığımız araştırmalarda, mutlaka, 50 yataklı bir Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi kurulması planlanıyor ve onu da, ben, Bursa'da, zaten açıklamıştım; bu vesileyle, burada tekrarlıyorum.

Sayın Seyda'nın, Merkez SSK Dispanserinde personel olmadığı konusu; doğrudur, sadece orada değil maalesef. Bu konuda da, 2 200 civarında, SSK'da doktor açığımız var. En son çıkardığımız listelerde de, yine, bu açık devam ediyor. Bu konuda da, değerli milletvekili arkadaşlarımızdan arzımız, ricamız, kendi bulunduğunuz yerlerdeki norm kadro eksikliği olan uzman hekimler konusunda, eğer, doktor bulmada, bizlere, lütfedip yardımcı olursanız... Biz çalışıyoruz; ama, herkes de, belki, kendi çevresinden de bu noktada bir katkı sağlayabilecek bir imkânı lütfederse, biz de, hemen, bunu devreye sokma gayreti içerisinde oluruz.

Bağ-Kurla ilgili bir af söz konusu olabilir mi diye, Sayın Bedük'ün bir sorusu vardı.

Değerli arkadaşlarım, geçmişte, sosyal güvenlik kuruluşlarının, SSK ve Bağ-Kurun en önemli açmazlarından birisi, kısa aralıklarla yapılmış olan bu aflardır, prim borçlarının affıdır veya faizlerinin affıdır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Halk Bankasından aldıkları kredilerle ilgili dedim. Hükümette dile getiresiniz diye söyledim...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Tamam; ama, ben, Bağ-Kurla ilgili anladım; özür diliyorum. O, bankalarla ilgili şeyi, hükümete intikal ettiririz; ama, SSK ve Bağ-Kurda herhangi bir şekilde bir af söz konusu değil.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Orman Bakanımıza da süre bırakırsak...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Peki efendim. Diğerlerini yazılı olarak cevaplandıracağım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çağan.

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Seyda, tahrip olan ormanların yerine ağaçlandırma yapıp yapmayacağımızı sordu. Kısa bir süre önce, Güneydoğu illerini ziyaretimiz sırasında, başta Mardin olmak üzere, bu çalışmayı başlattık. Aynı çalışma, Muş'ta da başladı, Şırnak'ta da kısa bir süre sonra başlayacaktır. Enerji ormanı tesis etmek suretiyle, tahrip olan ormanlar imar ihya çalışmalarına konu olacaktır. Ayrıca, Şırnak İlimizde, geçen yıl başlayan Or-Köy kredileri bu yıl da sürecektir.

Sayın Bedük, döner sermaye işçileri, geçici işçi statüsünden daimî işçi statüsüne neden alınmadı, diğerleri alındı da diye soruyor. Gerçekten, yaptığımız protokolde, döner sermaye işçileri kapsam dışında kalmıştır; çünkü, döner sermayeler, ekonomik mantıkla çalışan, yani devletin herhangi bir ajanı konumunda olmadıkları için, teknik olarak, hukukî olarak, döner sermaye işçileri bu protokolün kapsamı içerisine dahil edilememiştir.

Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Yasası uyarınca, 2/b'yle orman dışına çıkarılan alanlar ağaçlandırma kapsamına alınacak mı diye sordular; evet, alınacak. Nitekim, basında son olarak yer alan İstanbul'la ilgili olayda; önemli bir bölümü, orman niteliği taşıyan bölümü Orman Genel Müdürlüğüne devredilmiştir, kalan bölümü ise, ağaçlandırılmak suretiyle ormana kazandırılması olanağı bulunduğu için 4122 sayılı Yasa uyarınca tahsis işlemine başladık.

Sayın Levent, Niğde'deki üç köyden söz etti. Niğde'deki üç köye 1999 yılında gittik, yerinde gördük, taleplerini de gördük; fakat, talepleri, ağaçlandırma alanı, hukuken de mümkün değil, işin niteliği bakımından da nakledilmek istedikleri alan, ağaçlandırma alanı. Orman Bakanlığı olarak bu köylülerimize İçel İlinin Arpaçbahşiş'inde yer gösterdik; fakat, orayı kendileri istemediler; fakat, biz, bu üç köyümüzü Or-Köy kanalıyla 1999 yılında 110 milyar, 2000 yılında 60 milyar, 2001 yılında da, yine, 60 milyar liralık ferdi kredi desteğiyle destekleyeceğiz, bunları Bakanlığımızın çalışmalarından yararlandıracağız.

Sayın Burhan Orhan, orman işçilerinin sosyal güvence altına alınmasını düşünüp düşünmediğimi sordu. Çalışma Bakanlığı yaptığım süre içinde düşünmüştüm, Sayın Okuyan'ın da düşündüğünü biliyorum; inşallah, Yüce Meclisimizin desteğiyle orman işçilerimiz en kısa bir sürede sosyal güvenceye kavuşacaktır.

Or-Köy kredileri ne düzeyde? Or-Köy kredileri 10,5 trilyon lira olarak şimdi bu bütçeyle bağlanıyor; ben, Bakanlığı devraldığımda 900 milyar liraydı ödenek tutarı; yani, 57 nci hükümet döneminde 10 kattan fazla artmış durumda ve şunu da belirteyim ki, Bursalılar, aslan payını da aldılar bu Or-Köy bütçesinden, çok sayıda Or-Köy faaliyetimiz oldu.

Sayın Ali Şevki Erek, yine, bu rakamları sordular, biraz önce verdiğim cevap bunu kapsıyor. Bir orman askeri sistemi kurulabilir mi dediler. Geçmişte denenmiş; fakat, başarılı olamamış, buna şimdi gerek görmüyoruz biz; çünkü, yangın söndürmede, FAO kayıtlarına göre de, Türkiye, çok başarılı; bu başarısını da askerî birliklerin etkin yardımına borçlu orman yangınlarıyla mücadelede. Gerçekten, bugün, ülkemizin her yöresinde orman yangınlarına en çok koşan birim, askeri birliklerimiz oluyor. Onlara, bir kez daha şükranlarımı sunuyorum buradan.

Sayın Bekir Sobacı, ormanlık alanları imara açmayı düşünüp düşünmediğimiz sordu. Hiçbir şekilde düşünmüyoruz. Köylerin naklî bakımından da; Anayasa uyarınca, köyler, ancak nakle konu olabiliyorlar ve Orman Yasamızın 2-A maddesi de bunu öngörüyor, uygun olan yerleri.

Bunun dışında...

BAŞKAN - Sayın Bakan, süremiz de tamamlandı...

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Son bir nokta var.

BAŞKAN - Buyurun.

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Orman arazilerinin tahsisinde verilen izinlerin listesini şu anda kendisine veremeyeceğim. Bunu, tabiî, hemen, kendisine yazılı olarak bildiririz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, soru sorma işlemi de tamamlanmıştır.

Bütçe üzerindeki oylamaya geçmeden önce, bir hissiyatımı sizlerle paylaşmak istiyorum; ayrıca, sayın grup başkanvekillerinin de bu konuya dikkatini çekmek istiyorum: Ben, bu bütçe görüşmeleri sırasında bugün ilk defa kürsüye çıktım. Sizler de, ben de, aşağıda otururken bu görüşmeleri takip ediyoruz. Saat 11.00'den beri de bütçe görüşmelerimiz devam ediyor. Ancak, hepinizin de görmüş olduğu gibi, konuşmalar, seremonik mahiyette geçiyor; halbuki, sayın milletvekillerimizin hakikî arzuları soru sormak yönünde ve bu soruların sorulmasıyla, hem sayın bakanın hem de sayın bakanların icraatlarının denetlenmesi imkânı ortaya çıkıyor. Onun için, bu hususu dikkatinize getirmeyi uygun buldum: Sayın grup başkanvekilleri -tabiî ki, bir sonraki bütçe dönemi için ifade edi-yorum- bu bütçe görüşmeleri planlamalarını yaparken -tabiî ki konuşmalar olacak- soru-cevap kısmına daha ağırlık verirlerse ve süreler çok daha uzun olursa, zannediyorum ki, hem Yüce Heyet tatmin olmuş olacak hem sayın bakanların denetlenmesi imkânı ortaya çıkmış olacak ve ayrıca, hem bölgelerinizle hem de ülkenin sorunlarıyla ilgili kamuoyu da bilgi sahibi olmuş olacak. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, 8 inci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

  Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                               

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

3 963 550 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Hizmetleri

12 133 350 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

112

Yakın ve Orta Doğu Çalışma Eğitim Merkezi

 

 

Müdürlüğü Hizmetleri

198 850 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

113

İstihdam Hizmetleri

9 750 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

114

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Hizmetleri

242 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

885 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                

 

 

 

T O P L A M

27 172 750 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı  Kesinhesabı

BAŞKAN- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                                               

 

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

20 131 385 000 000

 

- Toplam Harcama

:

17 372 775 202 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

2 765 062 905 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

6 453 107 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

D) ORMAN BAKANLIĞI

1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

  Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                               

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

46 391 000 000 00

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Ormancılık Hizmetleri

32 990 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

14 124 000  000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

999

Dış Proje Kredileri

140 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                

 

 

 

T O P L A M

93 645 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Orman Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                                               

 

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

56 479 967 433 000

 

- Toplam Harcama

:

52 142 822 034 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

4 463 106 356 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

125 960 957 000

 

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

:

1 098 455 975 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunu-yorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

  Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                               

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

50 105 000 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Ormancılık Hizmetleri

67 675 000 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

4 525 000 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                

 

 

 

T O P L A M

122 305 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

Gelir

Türü

A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                               

 

 

  2

Vergi  Dışı Normal Gelirler

13 499 980 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

  3

Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı

108 805 020 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                

 

 

 

T O P L A M

122 305 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Orman Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                                               

 

 

 

 

 

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

53 418 850 000 000

 

- Toplam Harcama

:

50 173 730 549 000

 

- İptal edilen Ödenek

:

3 252 961 816 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

7 842 365 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B -  C E T V E L İ

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                                               

 

 

 

 

 

 

 

 

- Bütçe tahmini

:

36 560 000 000 000

 

- Yılı tahsilatı

:

50 511 340 927 000

BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğünün  2001 malî yılı bütçeleriyle,  1999 yılı malî yılı  kesinhesapları  kabul edilmiştir.

Hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, böylece, sekizinci tur görüşmelerimiz de tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek üzere, 16 Aralık cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 22.24

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.