DÖNEM : 21 CİLT : 49 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 32 nci
Birleşim 15 . 12 . 2000 Cuma
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre’nin (6/926) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/260) 2. - 29 Mayıs - 15 Haziran 2000 tarihleri arasında Cenevre’de yapılan 88
inci Uluslararası Çalışma Teşkilâtı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen 183
sayılı “Çalışan Kadınların Analığının Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine
İlişkin Sözleşme” ile aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye Kararıyla ilgili
olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/719) IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741,
3/643) (S.Sayısı: 552, 553, 554, 555) A) MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI 1. - Millî Savunma Bakanlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Millî Savunma Bakanlığı
1999 Malî Yılı Kesinhesabı B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI 1. - Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI 1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) ORMAN BAKANLIĞI 1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı a) ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak üç oturum yaptı. Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, (6/982), (6/985) ve (6/999) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi. Ankara Milletvekili Mehmet Arslan'ın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
Genel Kurulun bilgisine sunuldu. 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/764, 1/765, 1/740, 3/642 ,
1/741, 3/643) (S.Sayısı: 552, 553, 554,
555) görüşmelerine devam olunarak; Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü, Danıştay Başkanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi. Alınan karar gereğince, 15 Aralık 2000 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak
üzere, birleşime 22.50'de son verildi. Mehmet Vecdi Gönül Başkanvekili
II. – GELEN
KÂĞITLAR 15.12.2000
CUMA No. : 49 Tasarılar 1. - Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı (1/790) (Anayasa ve Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.12.2000) 2.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı (1/791) (Adalet ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Bursa Milletvekili Orhan
Şen'in, Bursa Merinos Yünlü Sanayi
İşletmesinin kapatılacağı iddialarına
ilişkin Devlet Bakanından
(Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3201) (Başkanlığa geliş tarihi :
14.12.2000) 2. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'de serbest
ticaret bölgesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal)
yazılı soru önergesi (7/3202) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000) 3. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale Üniversitesinde
okuyan öğrencilerin yurt sorununa
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3203) (Başkanlığa geliş
ta-rihi : 14.12.2000) 4. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Kırıkkale-Kayseri
otoyoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3204)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000) 5. - Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin, basına yansıyan son
açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3205) (Başkanlığa
geliş tarihi : 14.12.2000) 6. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Türkiye-Suriye
sınırına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3206) (Başkanlığa geliş
tarihi : 14.12.2000) 7. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Milletvekillerinin ve üst
düzey bürokratların sabıka kayıtlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3207) (Başkanlığa
geliş tarihi : 14.12.2000) 8. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Tokat İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ve Turhal
Şeker Fabrikasının çevreye etkilerine ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3208) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000) 9. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Bakanlığın Tokat İlindeki projelerine ilişkin Kültür Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3209) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000) 10. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, mühendis ve
teknikerlerin ek gösterge ve özel hizmet tazminatlarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3210) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000) 11. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'deki
hastanelerin tıbbi cihaz sorununa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3211) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000) 12. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale İlinin imam ihtiyacına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/3212) (Başkanlığa
geliş tarihi : 14.12.2000) 13. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'deki hava
kirliliğine ve Yeşil Vadi projesine ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3213) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000) 14. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Kırıkkale
arasında hızlı tren ve Kırıkkale havaalanı projesiyle ilgili çalışma olup
olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3214)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 15 Aralık 2000 Cuma BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep),
Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci
Birleşimini açıyorum. 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır. Değerli milletvekilleri, çalışma süremizin uzun oluşu nedeniyle, Kâtip
Üyemizin, sunuşları oturarak yapması hususunu değerli oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair önerge vardır; okutuyorum : III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER
VE ÖNERGELER 1. – Hakkâri
Milletvekili Hakkı Töre’nin (6/926) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/260) 15.12.2000 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 412 nci
sırasında yer alan (6/926) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla, arz ederim. Hakkı Töre Hakkâri BAŞKAN - Soru önergesi geri verilmiştir. Şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz. Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız. Yedinci tur görüşmelere başlıyoruz. Yedinci turda, Millî Savunma Bakanlığı, Ulaştırma
Bakanlığı, bütçe ve kesinhesaplarıyla, Telsiz Genel Müdürlüğü kesinhesabı yer
almaktadır. IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı:
552, 553, 554, 555) (1) A) MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI 1. - Millî Savunma Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Millî Savunma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI 1. - Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde. Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için
soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen sayın
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için
şifrelerini yazıp, parmak içlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp
sönmeye başlayan sayın milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş
olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki
sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır; cevap işlemi için de
10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bittiği takdirde,
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize sunuyorum. 7 nci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum : Grupları adına; Milliyetçi Hareket Partisi adına, Mehmet Kaya, Vedat
Çınaroğlu, Mustafa Enöz, Mustafa Zorlu;
Demokratik Sol Parti Grubu adına, İsmail Aydınlı, Mustafa Kemal Tuğmaner, Fadlı
Ağaoğlu, Mehmet Çümen; Anavatan Partisi Grubu adına, Rifat Serdaroğlu, Ekrem
Pakdemirli; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Mehmet Sait Değer, İlyas
Yılmazyıldız; Fazilet Partisi Grubu adına, Mukadder Başeğmez, Zeki Ergezen,
Zeki Çelik. Şahısları adına: Lehinde, Birol Büyüköztürk; aleyhinde, Ahmet
Sünnetçioğlu. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına önce Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mehmet Kaya; buyurun. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim, açıyorum mikrofonunuzu; süreniz malumunuz. MHP GRUBU ADINA MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2001 yılı bütçesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmamı yapmak üzere huzurlarınızda
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Önce, içinde bulunduğumuz ramazan ayının, yaklaşmakta olduğumuz ramazan
bayramının ve 2001 yılının, Türk Milletine, İslam alemine ve tüm insanlığa
hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yine, geçtiğimiz günlerde yaşanan üzücü
olaylarda şehit olan iki polisimizin ailesine ve emniyet teşkilatımıza
başsağlığı diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ordusu, yeryüzünde mazisi ve
tarihi, insanlık tarihiyle başlayan, her zaman zaferle birlikte medeniyet
nurları taşıyan, eşi ve bir benzeri olmayan bir ordudur. Aziz Türk Milleti,
bağrından ve öz evlatlarından çıkardığı ve oluşturduğu yüce Türk Ordusuyla,
tarihte birçoğu dünya imparatorlukları olan, yüzlerce Türk devleti kurmuştur.
Türk Ordusunun temeli, milattan önce 2009'da Büyük Hun İmparatoru Mete Han
tarafından atılmıştır. İlk Türk Ordusu olan Mete Han'ın ordusu, 12 000 atlıdan
ve 24 komutanlıktan oluşan bir ordu olarak kurulmuştur. 2209 yılından bu yana
Türk Ordusu, tarihte yüzlerce Türk devleti kurarak Türk Milletinin ve dünyanın
da hizmetinde olmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esas gücünü Türk Milletinden ve
mazisinden alan şanlı Türk ordusu, en son olarak da, vatanın doğulusundan,
batılısından, güneydoğulusundan, kuzeylisinden, güneylisinden oluşan tüm vatan
evlatlarıyla, Büyük Atatürk'ün önderliğinde, Çanakkale zaferinden sonra el ele
vererek, Türk Kurtuluş Savaşını kazanarak, Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Türk Ordusu, tarihin her safhasında, âdeta, Türk Milletiyle özdeşleşmiş,
Türk Ordusu denince Türk Milleti, Türk Milleti denince Türk Ordusu akla
gelmiştir. Bu ordu-millet kavramı, Mustafa Kemal Atatürk tarafından "Türk
Ordusu, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin
çelikleşmiş bir ifadesidir" diye kısa ve veciz açıklamalarıyla tarif
edilmiştir. Haklı olarak da, bu şanlı ordunun adına, erinden mareşaline kadar,
tek bir isim olan "Mehmetçik" ismi verilmiştir. Türk Ordusu, Türk Milletini tarih boyunca, iç ve dış tehditlere karşı
koruma ve kollama görevini başarıyla sürdürmüş, Türk Milletinin de birlik ve
beraberlik simgesi olmuştur. Her zaman olduğu gibi, Türk Ordusu, Kara, Deniz,
Hava, Jandarma Kuvvetleri ve Gülhane Askerî Tıp Akademisi gibi kurumlarıyla, Atatürk
ve cumhuriyet ilkelerine bağlı, siyaset dışı kalmaya özenli yönetim anlayışı ve
çağdaş bilim ve teknolojiye açık eğitim sistemiyle, tarihte olduğu gibi,
günümüzde de dünyanın en güçlü ordularından biri durumundadır. Türkiye'nin,
dünya coğrafyasındaki stratejik konumu da bunu gerektirmektedir. Değerli milletvekilleri, Türk Ordusu, tüm kuvvetleriyle beraberce, Yüce
Atatürk'ün "yurtta barış, dünyada
barış" ilkesi doğrultusunda, öncelikle vatanın, vatan topraklarının
ve cumhuriyet rejiminin korunmasını düşünmekte ve tüm ülkenin ve ülkelerin
toprak bütünlüğüne saygı göstermektedir. Bugün de, Türk Ordusu, Kıbrıs'ta,
Bosna-Hersek'te, Somali'de, Arnavutluk'ta, Kosova'da, dünya barışının
korunmasında en önemli görevleri başarıyla gerçekleştirmekte ve bütün insanlığın
takdir ve hayranlığını kazanarak, bir dünya ordusu olduğunu göstermektedir. Dün olduğu gibi, bugün de, Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin
bağımsızlığının, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünün, millî birlik ve
beraberliğimizin güvencesidir. Türk Ordusu, dünyanın, en disiplinli, en fedakâr
ve en kahraman ordusudur. Kahramanlık, vatanseverlik ve fedakârlık, günümüzde
tek isim olan "Mehmetçik" ismiyle de simgeleşmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlattığımız Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bütçesini, bugün, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi olarak Genel
Kurulda görüşmekteyiz. Elde edilen bilgi ve programlara göre, Millî Savunma
Bakanlığının 2001 yılı bütçesi, 5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar Türk Lirası
olarak hazırlanmış bulunmaktadır. Bu bütçeyi, 1999'u, 2000 yılına göre
kıyasladığımız zaman, 2000 yılı bütçesinde, 1999'a göre yüzde 65 artış
yapılmışken, 2001 yılında bu artış yüzde 23,9'a düşmüştür. 5 katrilyonluk
bütçeninse, yüzde 31,29'u personel giderlerine, yüzde 68,27'si carî giderlere,
binde 8'i yatırımlara, binde 36'sı da transfer harcamalarına ayrılmıştır. Türkiye'nin, gayri safî millî hâsılası bakımından savunma harcamaları,
NATO içinde dokuzuncu sırada, fert başına savunma harcamaları sırasındaysa
sonuncu sıradadır. Buradan da anlaşılıyor ki, Millî Savunma Bakanlığı
bütçesinin, günümüz şartlarına göre, yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Değerli milletvekilleri, bildiğimiz gibi, Türkiye, bir NATO ülkesidir.
Buna bağlı olarak, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin transfer harcamaları 18
trilyon 275 milyardır. Bu miktar, NATO ve uluslararası çeşitli kuruluşların üye
aidatlarına, buradan Türk cumhuriyetlerine, dost ve müttefik ülkelerin
ülkemizdeki subaylarına, assubaylarına ve diğer personel eğitim masraflarına
harcanmaktadır; bu durum da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin amacına yönelik bir
durumdur. Millî Savunma bütçesinde diğer önemli bir durum da, Savunma Sanayi
Destekleme Fonunun değerlendirilmesidir. Savunma Sanayi Destekleme Fonu, Millî
Piyangodan, sayısal lotodan, spor müsabakalarından, at yarışlarından, alkollü
içeceklerden, sigara satışlarından ayrılan paylardan oluşmakta olup, Millî
Savunma Bakanlığının genel uygulamaları içinde değerlendirilmektedir. Millî Savunma Bakanlığının malî ve sanayi çalışmalarında yer alan diğer
bir boyut da savunma sanayii çalışmalarıdır. Bunların başında gelen kuruluşlar
da, ASELSAN ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumudur. Bu her iki kuruluşun da,
bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerinin alet edevat, silah ve mühimmat ihtiyaçlarının
temininde büyük boşlukları doldurmaları, hepimizin övünçle ve gururla şahit
olduğumuz bir olgudur. Ancak, adı geçen bu iki kuruluşun bilimde, ilimde,
teknolojide, üretimde, ihracatta daha da ileriye gitmeleri, hepimizin takdirle
karşılayacağı bir olgudur. Değerli milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığı alımlarının tamamı,
Devlet İhale Kanununa, Sayıştaya ve Muhasebei Umumiye Kanununun esaslarına göre
yapılmakta, denetimi ise, özel bir denetim organıyla denetlenmektedir. BAŞKAN - Sayın Kaya, müsaade eder misiniz efendim, bir açıklama yapmak
istiyorum: Değerli arkadaşlarım, uygulamada, gruplarımıza verilen süre 30
dakikadır. Gruplarımız, bu süreyi, uygun gördükleri arkadaşlarına bölmüşler.
Ben, süreyi 30 dakika olarak çalıştıracağım, süreyi kullanma konusu tamamen
hatip arkadaşımızın takdirindedir; ama, şunu bilmesini arzu edi-yorum ki,
sonunda grubun kullanacağı nihai süre 30 dakikayla, kesin 30 dakikayla
sınırlıdır. Hatip arkadaşımıza, sadece, süresinin bitmiş olduğu hususunu
hatırlatacağım. Süreniz bitti, dilediğiniz kadar konuşabilirsiniz. Buyurun efendim. MEHMET KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Türkiye, maliyesiyle, Parlamentosuyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine elinden
geldiği ölçüde gerekli her türlü desteği yapmaktadır. Türkiye, bazı çevre ve
kişilerin dediği gibi, gücünün üstünde harcamalar yapan ve büyük kaynaklar
israf eden bir ülke değildir. Türkiye Cumhuriyetinin, bulunduğu coğrafya
itibariyle güçlü bir silahlı kuvvetlerine her zamankinden daha fazla ihtiyacı
vardır. Bu bağlamda, 2001 yılı bütçesi, önceki yıllara göre imkânları kısılmış
bir bütçedir. İleriki yıllarda daha iyi bir Millî Savunma Bakanlığı bütçesine
ihtiyaç duyulacağını düşünmekteyiz. Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, tüm aziz şehitlerimizi
ve cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla anıyor,
cumhuriyetimizi kurup ve kollayan Türk Silahlı Kuvvetlerine 21 inci Yüzyıl ve
yeni binyılda üstün başarılar diliyorum. Millî Savunma Bakanlığımızın 2001 yılı
bütçesinin Türk Silahlı Kuvvetlerine ve ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyor, Aziz Türk Milletini ve onun Yüce Meclisini saygılarımla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, ikinci söz, Samsun Milletvekili
Sayın Vedat Çınaroğlu'na aittir. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Sayın Başkan, süre konusunda bir sıkıntı var... BAŞKAN- Ben onu dikkate alacağım. Bir kere daha ifade ediyorum, süreyi 30 dakika olarak açacağım ve sözü
uzatmayacağım. Bunu, gruplarımız takdir edecekler, konuşan hatip arkadaşlarımız
değerlendirecekler. Buyurun. MHP GRUBU ADINA VEDAT ÇINAROĞLU (Samsun)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Millî Savunma Bakanlığının bütçesi üzerinde yapılan konuşmaların, ifade
edilen görüşlerin ortak paydalarından birini, Türkiye'nin jeostratejik ve
jeopolitik konumundan hareketle, millî savunmanın önemi oluşturmaktadır.
İktidarı muhalefetiyle kabul edilen bu gerçek, dolayısıyla, Türk Milletinin de
ortak görüşünü ifade etmektedir. Bunun içindir ki, milletimiz, şanlı tarihinin
her döneminde, savunma gücünü oluşturan kurumlarına; yani, ordusuna sadakat
duymuş, ordusu da bu sadakat ve güvene layık olmuştur.Türk Ordusunun yapısı ve
disiplininin bozulduğu tarihî dönemlerde, Türk Milleti de bölünme ve yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu tarihî gerçek, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin her dönemde hiyerarşisinin korunması, modernizasyonun sağlanması,
millî yapısının muhafazası hususlarının da ortak payda olmasını
gerektirmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin jeostratejik
konumunun önemi üzerinde ortak bir görüş var olduğuna göre, bütçe
görüşmelerinden faydalanarak, oluşturulması gereken konsept hakkındaki
düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum: 20 nci Yüzyılın ikinci yarısından sonra meydana gelen iki kutuplu dünya,
savunma alanında da, NATO ve Varşova olarak şekillenmiştir. 20 nci Yüzyılın
sonlarına doğru dağılan Varşova Paktı, zahiri olarak, tek kutuplu bir dünya ve
savunma görüntüsü vermişse de, gerçeğin böyle olmadığı ve olmayacağı
anlaşılmaktadır. 21 inci Yüzyıla girilirken gelişmeye başlayan NAFTA, Avrupa
Birliği, Birleşik Devletler Topluluğu, Arap ve Asya Pasifik Birliği gibi
bölgesel entegrasyonların, bu yüzyılda da gelişmesine devam ederek, savunma
alanında da işbirliğine gideceklerine şüphe yoktur. İşte, böylesi çok kutuplu bir dünya düzeninde Türkiye, bir yandan NATO
içindeki konumu üzerinde alternatif duruşlar planlarken, bir yandan da Avrupa
Birliği savunma sistemi içindeki ko-numuna haklı bir etkinlik kazandırmaya
çalışmaktadır. Avrupa Birliğine tam üye bir Türkiye'nin, NATO içinde veya dışındaki
Avrupa savunma sisteminde, NATO'daki gibi, karar mekanizması dahil güçlü ve
etkin bir savunma aktörü olma zorunluluğu vardır. Böyle bir yapısal
düzenlemenin dışındaki gelişmelerin, bölgemizdeki barışa vereceği zararların
yanında, Türkiye'yi mahkûm ülke statüsüne götüreceği unutulmamalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, uzun yıllardır, Balkanlar, Ortadoğu,
Kafkasya ve Orta Asya'da bulunan ve bugün 6'sı bağımsız cumhuriyet haline
gelmiş, tarihimiz, kültürümüz bir, kardeş ve akraba Türk topluluklarıyla
yakınlaşmamız gereğini savuna gelmişizdir. Türk milliyetçilerinin bu yaklaşımı,
Mustafa Kemal Atatürk'ün de, 1933 yılında yaptığı bir konuşmasındaki
tespitidir. Şayet, Türkiye bölgesel bir organizasyonun sade bir aktörü değil
de, lideri, belirleyicisi, zühre yıldızı olacaksa, ki olmalıdır, o takdirde
stratejimizin sıklet merkezini çok kutuplu bir dünya düzeninde Türk kutbuna
yönlendirmemiz mecburiyeti vardır. Avrasya coğrafyasının siyasî, iktisadî ve sosyokültürel dinamikleri,
Türk Dünyası entegrasyonuna ve bu entegrasyon içinde Türk savunma sisteminin
oluşturulmasına son derece müsaittir. Bu açıdan sevindirici olan husus, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin, bu sistemin altyapısını oluşturacak ortak askerî eğitim
yönünü 1990'lı yılların başından itibaren uygulamaya koymuş olmasıdır.
Öngörülen veya öngörülecek bu savunma stratejisinin etkinliğini ise, bilgi ve
teknolojideki gelişmelerinin belirleyici ve pazarlayıcısı bir Türkiye'nin
sağlayacağı unutulmamalıdır. Muharebe araçlarının, geçmiş yıllara oranla, millî
sanayide giderek artan bir oranda üretilmesi ve ihracı sevindiricidir; ancak,
yeterli değildir. Silah sistemleri ile elektronik harp sanayiimizin dışa
bağımlılıktan kurtulması millî hedefimiz olmalıdır. İçinde bulunduğumuz yüzyılın muharebe unsurlarının, hareket kabiliyeti
ve ateş gücü yüksek, süratli karar verip uygulayabilen, teknolojik donanımlı
birlikler olması gereği açıktır. Ayrıca, mevcut konjonktürde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin savunma görevini, bugünkü sayısal mevcudundan daha az mevcutla
yapabilmesi mümkün görülmemektedir. BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu, Grubunuza ait sürenin yarısı -15 dakikası-
tamamlanmıştır efendim. Buyurun. VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum. Son zamanlarda ileri sürülen küçülme görüşlerinin, muharebe gücünün
azaltılması olarak anlaşılması gerekmemektedir. Biz, Silahlı Kuvvetlerimizin barışta caydırıcı, savaşta ise vurucu ve
netice alıcı bir güç oluşturmasını hedeflemeliyiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
güçlü ve caydırıcı gücünü temin etmek amacıyla, silah ve teçhizat ithalatı ve
yerli üretim arasında, orta ve uzun vadeli stratejik planlama yöntemiyle
koordinasyon sağlanarak, yerli silah sanayiinin daha hızlı gelişmesi ve özel
sektörün de silah ve teçhizat üretimine yatırım yapması için gerekli destek ve
teşvik sağlanmalıdır. Türkiye gibi, hızlı kalkınmak, ekonomik, siyasî, sosyal ve askerî
alanlarda küresel bir güç olarak, dünya milletler topluluğu içinde etkin yer
almak hedefi olan bir ülkenin, sorunları için alternatif çözümler üretmek
mecburiyeti vardır. Bu amaçla, üst düzeyde ve konusunda uzman kişilerden oluşan
Stratejik Araştırmalar Kurumu kurulmasının zaruret olduğu inancındayız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Savunma Sanayi
Müsteşarlığının finans kaynağını oluşturan Savunma Sanayi Destekleme Fonundan,
özellikle silah projelerinin finansmanı yapılmaktadır; ancak, fona verilen
destek yıllar itibariyle azalma göstermiştir. Fona olan destek sürdürülmeli ve
millî silah sanayiimize katkısı sağlanmalıdır. Makine Kimya Endüstrisinin, ilgili kuruluş olarak Millî Savunma
Bakanlığına devrinin, savunma sanayimizin bürokrasi işleyişine rahatlık
kazandıracağı inancındayım. TAİ, ASELSAN gibi kuruluşlar güçlenmeli ve hatta yeni kuruluşlarla
rekabet ortamına sevk edilmelidirler. POAŞ bünyesinde bulunan ANT'ın, Millî
Savunma Bakanlığı bünyesine NATO-POL olarak katılması hakkındaki kanun
tasarısı, kısa bir süre sonra Genel Kurula gelecektir. Bu teşkilat da,
özellikle, savaş hali durumları için çok önemlidir. Teknolojik yenilenmesi
yapılmalı, 900 kilometre civarındaki boru hatları özenle korunmaya devam
edilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığına 2001
yılı için ekonomik imkânlar içinde tahsis edilen 5 katrilyon 126 trilyon 585
milyar Türk liralık bütçenin, jeostratejik ko-numumuz düşünüldüğünde yetersiz
olduğu açıktır. 57 nci cumhuriyet hükümetinin ekonomik istikrar programının
hedefine ulaşmasıyla, bu payın artacağını ümit ediyorum; çünkü, Türk Ordusu,
dünyanın en modern, en güçlü ordularından biri olma özelliğini geliştirerek devam
ettirmelidir. Bir ordunun aslî unsurunu insan oluşturduğuna göre, Türk Silahlı
Kuvvetleri personelinin sosyal açıdan rahat olması, moral motivasyonunu
artıracak ve bu unsur, doğrudan Silahlı Kuvvetlerimizin gücüne olumlu katkı
sağlayacaktır... BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu, Grubunuza mensup sizden sonraki diğer 2 üyenin
üç dakikasını da şu anda kullanmış bulunuyorsunuz... VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Dilediğiniz kadar konuşun! VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Bu vesileyle, cismen ayrı olsam da, gönlümün bir olduğu eski
meslektaşlarımı, her hal ve şarttaki kutsal ve üstün görev anlayışından dolayı
yürekten kutluyor, ebediyete intikal eden binlerce üsteğmen İzzettin Polat'a,
jandarma çavuş Bersan Doğantekin'e, er Şaban Özer'e ve bütün şehitlerimize
Cenabı Allah'tan rahmet, gazilerimize sağlık ve mutluluk niyaz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığının 2001 yılı
bütçesinin milletimize, bakanlığımıza ve Türk Silahlı Kuvvetlerine hayırlı
olmasını temenni eder, Yüce Heyetinizi, Partim ve şahsım adına tekrar saygıyla
selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çınaroğlu. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın
Mustafa Enöz; buyurun. Sayın Enöz, Grubunuzun, sadece 11 dakikası var; lütfen konuşmanızı ona
göre ayırlayın. MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesiyle ilgili
olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Ulaşım ve haberleşme, insan hayatının vazgeçemeyeceği zorunlu bir
ihtiyacıdır. İnsanlar, sosyal ilişkileri yanında, mallarını ve hizmetlerini
talep edilen yerlere ulaştırmak için en uygun yollar ve vasıtaları
aramaktadırlar. Kaynakların etkin ve verimli şekilde kullanılması, ülkenin
bölgeler arasındaki gelişmişlik farkının en aza indirilerek ekonomik
bütünleşmenin sağlanması; bütünlüğün korunması için, ulaştırma ve haberleşme
hizmetlerinin en iyi şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir. Ulaştırma
sektörü, ülkelerin, ithalat, ihracat, sanayi, tarım gibi diğer sektörlerinin de
altyapısını oluşturmaktadır; çünkü, mal ve hizmetlerin ilgili yerlere zamanında
iletilmesi, bu sistem sayesinde yerine getirilmektedir. Ulaştırma Bakanlığımız, tahsis edilen sınırlı bütçe imkânlarıyla
ulaştırma ve haberleşme hizmetlerini en iyi şekilde verme gayreti
içerisindedir; ancak, hizmet bakanlıklarımızdan olan Ulaştırma Bakanlığına 2001
yılı için genel bütçeden ayrılan payın yeterli olduğunu söylemek mümkün
değildir. Ulaştırma alt sektörlerinin geleceğinin daha sağlıklı planlanabilmesi
için kurulması düşünülen ulaştırma ana planı çalışmasının hızlandırılmasının
gerektiğine inanmaktayız. Ayrıca, Bakanlıkça titiz araştırmalar sonucu
hazırlanan karayolu taşıma kanunu taslağının, bir an önce yasalaşarak hayata
geçirilmesini bekliyoruz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, ülkemizde, yük ve yolcu
taşımalarında karayolu birinci sırada yer almaktadır. Karayoluna dayalı olarak
yürütülen yanlış ve çarpık ulaşım politikaları nedeniyle, her yıl, binlerce
insanımız ölmekte, yine binlerce insanımız yaralanmaktadır. Buna bağlı olarak,
miktarı katrilyonlarla ifade edebileceğimiz hasarlar meydana gelmektedir. Yük
ve yolcu nakliyatında, karayoluna göre çok daha güvenli ve ucuz olan
demiryoluna ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bu sayede, nakliyat daha ucuz ve
güvenli bir şekilde yapılmış olacaktır. Ülkemizde bulunan mevcut demiryolu
hatlarının geometrik ve fiziksel standartları düşük olup, hat kapasiteleri
sınırlıdır. Bu hatlar üzerinden çağdaş bir demiryolu işletmeciliği yapmak da
mümkün değildir. Yapılması planlanan yeni demiryolu ağlarının, bir an önce
hayata geçirilmesini bekliyoruz. Ülkemizin ekonomisine sağlayacağı katkılarının yanı sıra, siyasî
özellikleri de bulunan 92,5 kilometrelik kısmı ülkemiz, 35 kilometrelik kısmı
ise Gürcistan sınırları içerisinde kalan toplam 127,5 kilometre uzunluğundaki,
Türkiye'yi Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya oradan da Çin'e bağlayacak olan
Türkiye-Gürcistan demiryolu bağlantı projesinin, mutlaka, gerçekleşmesini
istiyoruz. Yine, Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine demiryoluyla bağlayacak
olan demiryolu boğaz tüp geçişi projesini desteklediğimizi ve bu projenin de
başarıyla hayata geçirileceğine inanmaktayız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin üç tarafı denizlerle
çevrili olmasına rağmen, denizlerimizden gerektiği şekilde faydalandığımız
söylenemez. Bunun için, limanlarımızın geliştirilmesi, deniz yollarının
canlanması, limanlarla demiryolları bağının artırılması şarttır. İç
bölgelerimizin, en kısa yollarla limanlara bağlanması ve limanlarımızın altyapı
imkânlarının geliştirilmesi sayesinde önemli bir aşama kaydedilecektir. 8 300
kilometre uzunluğundaki kıyı şeridimizden,
denizin bize sunduğu avantajları en iyi şekilde değerlendirmek
zorundayız. Ülkemizin etrafının denizlerle çevrili olması nedeniyle, limanlarımız,
çok önem taşımaktadır. Bir taraftan, mevcut limanlarımızın kapasiteleri
artırılırken, bir taraftan da yeni limanların yapılması zorunlu görülmektedir.
Bugün için, ülkemizde, iç ve dışticarette hizmet veren 21 adet kamu limanı
bulunmaktadır. Bunların yıllık kapasitesi 50 milyon ton civarındadır. Bu
kapasite, özel sektör liman ve iskeleleri ile akaryakıt da dikkate alındığında,
toplam kapasite, yıllık 200 milyon tona ulaşmaktadır. Mevcut bu kapasitenin
yetersiz kalacağı dikkate alınarak, kapasitenin artırılması yönünde alınan
kararlar için Bakanlığımıza desteğimiz tamdır. Ülkemiz, zengin tarihî ve doğal değerleriyle, dünya turizm pazarında ve
Akdeniz Bölgesinde rakipsiz bir konuma sahip bulunmaktadır. Bu önemli durum,
yat turizmi açısından çok önem arz etmektedir. Gerek genel bütçe imkânları
gerekse yap-işlet-devret modeliyle yapımı tasarlanan yat limanlarının bir an
önce hayata geçirilmesini bekliyoruz. Özellikle, turizm ve ihracat potansiyeli yüksek bölgelerimizdeki
havaalanları yatırımlarına öncelik verilerek, mevcut havaalanlarımızın hizmet
kapasitelerinin ve standartlarının yükseltilmesine yönelik çalışmaları
memnuniyetle karşıladığımızı belirtmek isterim. BAŞKAN - Sayın Enöz, sizden sonraki konuşmacıya, grubunuza ait, sadece 6
dakika kaldı. Dilediğiniz kadar konuşun. MUSTAFA ENÖZ (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım. Buna bağlı olarak, ülkemizin çok yönlü kalkınma projesi olan GAP
kapsamında yapılması düşünülen uluslararası havaalanı yapımı planının hayata
geçirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Yine, Şanlıurfa GAP uluslararası
havaalanı inşaatının bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; PTT Genel Müdürlüğümüzün yeni
projelerini takdirle karşıladığımızı da belirtmek isterim. Posta idaresi,
bankacılık hizmetlerini verebilecek finansal servis sektörünün taleplerini
karşılayabilecek bir yapıya yönelmiştir. 406 posta merkezinde otomasyon sistemi
mevcuttur. Bu merkezler, post cihazları, kredi kartı okuma makineleriyle
donatılmıştır. En kısa zaman dilimi içerisinde bankacılık hizmeti verilmeye
başlanmalıdır. Bu çalışmaları dikkatle izliyor ve destekliyoruz. Tüm bu duygu ve düşüncelerle, Ulaştırma Bakanlığımızın 2001 malî yılı
bütçesinin yüce milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Enöz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı, Isparta
Milletvekili Sayın Mustafa Zorlu. Efendim, grubunuzun 4, 44 dakika süresi var. Buyurun. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, zatıâlinizin müdahaleleri en
azından 2 dakika sürmüştür. BAŞKAN - Dikkate alacağım efendim. Siz buyurun. MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımızın 2001 malî yılı bütçesi nedeniyle
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. 1980'li yıllarda yapılan Ulaştırma Anaplanı artık işlevini kaybetmiştir.
Ulaştırma Bakanlığımızın yeni ulaşım master planı hazırlamakta olduğu ve hayata
geçirmek için kararlı olduğunu, bu suretle ülkemizdeki çarpık ulaştırma
politikasına son vermek için çalıştığını görmekteyiz. Karayolu, havayolu,
denizyolu ulaşımının entegre edildiği dengeli bir ulaşım amaç olmalıdır. 1980'li yıllarda başlayan karayolu tercihi demiryollarını geriletmiş,
zamanla denizyolu ulaşımı da giderek ihmal edilmiştir. Bugün, ulaşıma yapılan
yatırımların yüzde 80'i karayoluna yapılmaktadır. Yine yolcu taşımacılığının
yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Yeterli olmayan karayollarımızda bunca
yolcu ve yük taşımacılığı, yollarımızı trafik canavarına teslim etmiştir. Her
gün 30 - 40 vatandaşımızı trafik canavarına kurban vermekteyiz. Son yıllarda ülkemizde demiryolu ulaşımı büyük ihmale uğramıştır. Halen
8 607 kilometre anahat, 1 901 kilometre tali hat olmak üzere toplam 10 508
kilometre demiryolu ağımız bulunmaktadır. Bu şebekenin 4 559 kilometresi
cumhuriyetten önce inşa edilmiş, 1923-1940 yılları arasında, 17 yıllık dönemde
4 000 kilometre yol yapılmıştır; 1940'tan sonra ise, 1 800 kilometre yol
yapılması, demiryollarımızın ihmalini göstermektedir. Bu konularda Ulaştırma Bakanlığımızın yaptığı bazı çalışmalar hakkında
bilgi vermek istiyorum. Kara taşımacılığı kanunu tasarısı, ilgili komisyondan
Genel Kurula sevk edilecek olup, genelgeler arasında boğulan kara taşımacılığı,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa kanunlaşacaktır. 92,5 kilometrelik kısmı ülkemiz, 35 kilometrelik kısmı ise Gürcistan
sınırları içerisinde kalan, toplam 127,5 kilometre uzunluğundaki, Türkiye'yi
Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya, oradan da Çin'e bağlayacak olan Kars-Tiflis
Demiryolu Projesine, 2000 yılı içerisinde başlanılacak olmasından dolayı,
Bakanlığımızı ve çalışanları tebrik ediyorum. Güneydoğu Anadolu'yu Mersin, İskenderun ve Taşucu limanlarına bağlayacak
olan GAP Demiryolu Projesinin dünyanın gündemine girdiğini ve önemli bir mesafe
alındığını biliyoruz. Bakanlığımızdan, bu önemli proje hakkında Türk Milleti
adına sevindirici haberler bekliyoruz. Ayrıca, Adapazarı Vagon Fabrikası öncelikli olmak üzere, yabancı sermaye
ortaklığına imkân verecek kanun tasarıları hakkında sevindirici haberler bekliyoruz.
21 inci Asrın mühendislik harikası olan İstanbul Boğazı tüp geçişi
konusundaki tavır ve kararlılığından dolayı, Sayın Bakanı, Yüce Meclisin ve
Türk Milletinin huzurunda kutluyorum; çünkü, Asya ve Avrupa kıtalarının
demiryolu bağlantısını sağlamak ve İstanbul'un doğu-batı istikametindeki
kentiçi trafik sorununu çözmek için göreceği işlevle 7-8 köprüye eşdeğerde bir
ulaşım getiriyorsa, demiryolu tüp geçişinin ve entegresinin, bir başka modelle,
bir başka birleştirmeyle -yani, köprüyle- kıyaslanmayacak ölçüde rasyonel
olduğu ortaya çıkmaktadır. Saatte, tek yönde, 75 000 yolcu kapasitesiyle, çevre
kirliliği, enerji tüketimi, trafik sıkışıklığı ve yoğunluğuyla, mevcut 2
köprünün yükünün azaltılmasının panzeri olarak, bu proje alkışlanmaktadır. Bu
projenin birinci geçiş safha ihalesi tamamlanmış olup, muhtemelen, 2001 yılı
mayıs ayında tünel kazılmaya başlanacaktır. Yıllardan beri, ciddî riskler altında yapılan sivil havacılık çözüme
kavuşmak üzeredir. Ulaştırma Bakanlığınca hazırlanan Sivil Havacılık Kurumu
Kanunu Tasarısı, Bakanlar Kurulunun imzasına açılmış olup, 15 Ocağa kadar
kanunlaşması beklenmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Zorlu, size, 2 dakika ilave süre veriyorum; bunun 1
dakikası benim yapmış olduğum uyarılar içindir, diğer 1 dakikayı da bütün
gruplar için kullanacağım. Bu konuda da, bir daha uyarı yapmayacağım ve bu
uygulamayı bugünkü programın sonuna kadar da sürdüreceğim. Buyurun efendim. MUSTAFA ZORLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım. Böylece, kanun devleti olma yönünde ve kanunların hâkimiyeti esas
alınmak suretiyle, Ulaştırma Bakanlığımız, yeni bir süreç başlatmış
bulunmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; haberleşme konusuna da kısaca
değinmek istiyorum. Haberleşme deyince, akla, posta, telgraf ve telefon
hizmetleri gelmektedir. PTT hizmetleri, 1840 yılında, Posta Nezaretiyle
başlamış ve ülkemize büyük hizmetler vermiştir. Haberleşme hizmetlerinin ikiye
ayrılarak, Posta İşletmesi ve Telekom olarak hizmet vermesi son derece olumlu
olmuştur. Bu hizmetlerin aksamadan devam etmesi en büyük arzumuzdur. Haberleşme konusunda gelişmiş ülkelerin arkasında değil, onlarla beraber
yürümenin mutluluğunu, Türk Milleti olarak bizlere yaşatan Telekom ve Posta
İşletmesi yöneticilerine ve cefakeş çalışanlarına, huzurlarınızda teşekkür
ediyorum. TÜRKSAT-2 uydusunun başka bir ülkeye satılmasına karşı çıkan Ulaştırma
Bakanlığımıza, Türk Milleti adına teşekkür ediyorum; çünkü, uydu fırlatılmadan,
vericilerin yüzde 96'sının kiralanması dünyada bir rekordur. Dünya Bankası
tarafından hiçbir garanti istenmeden alınan kredi ve son taksiti olan 150
milyon dolarlık kısmın alınması takdire şayandır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımıza tahsis
edilen sınırlı bütçe imkânlarıyla yapılan başarılı çalışmalar neticesinde, pek
çok kurum geride kalmıştır. Bu yoğun temponun ve hızın kesilebilmesi için bin
bir türlü engel çıkarılmış; ancak, kararlılık, azim ve işbilirlikle bunların
hepsi bir bir geride bırakılarak, yol haritası, necip milletimizin menfaatları
doğrultusunda çizilmektedir. Ulaştırma Bakanlığımız bütçesinin Türk Milletine, bakanlık çalışanlarına
hayırlı olmasını diliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Zorlu. İkinci grup, Demokratik Sol Parti Grubu. Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İsmail
Aydınlı; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sizin grubunuzun da toplam konuşma süresi 30 dakikadır efendim. DSP GRUBU ADINA İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2001 malî yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde, DSP
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Türkiye'nin coğrafî yerleşimi ve bunun gerektirdiği jeostratejik ve
jeopolitik konumu, ulusal savunma politikalarımıza, Millî Savunma Bakanlığı
bütçemize ve bu bütçenin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki
görüşmelerine özel bir önem vermemizi gerekli kılıyor. Özellikle son on yıldır, ülkemizi de savunmamızı da çok yakından etkileyen
dünya ve bölge ölçeğinde meydana gelen baş döndürücü değişimler ve dönüşümler,
Türkiye'nin önemini düne göre daha da artırmıştır. Türkiye'nin siyasî, stratejik ve askerî önemi, hem tarihinden hem de
coğrafyasından kaynaklanıyor. Bölgemizin içerisinde yer aldığı ülkeler,
komşularımız, komşularımızın birbirleriyle, dünyayla ve bizimle olan
ilişkileri, çelişkileri, çatışmaları, Türkiye'nin, bölgede, her bakımdan güçlü,
dengeli, güvenli olmasını gerektiriyor. Özetle, Türkiye, Atatürk'ün temelini attığı "yurtta barış, dünyada
barış" politikasının bir gereği olarak, sosyal, ekonomik ve siyasal
bakımlardan olduğu kadar, askerî bakımdan da her zamankinden daha güçlü olmak
zorundadır. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye'nin, kimi komşularıyla, dünden gelen
yarına da sarkacak ciddî sorunları vardır. Bunları tek tek açıklamayacağım;
ancak, Türkiye'nin varlığını, birliğini sürdürebilmesi, laik, demokratik
cumhuriyet rejimini geliştirerek yaşatabilmesi için, dışarıdan ve içeriden
gelebilecek tehditlere ve saldırılara hazırlıklı olması, bunun için de ulusal
savunmasına, silahlı kuvvetlerine gereken önemi vermesi, çağdaş savaş bilim ve
sanatının, teknolojinin gerisinde kalmaması kaçınılmaz bir görevdir. Ulusal savunma ilkelerimizin en başında, büyük önder, büyük asker,
devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda
sulh" ilkesi gelmektedir. Bu ilkenin de bir gereği olarak, Türkiye,
geçmişte, komşularıyla ve yakın ülkelerle, Avrupa ve Amerika'yla ortak savunma
paktlarında, örneğin NATO içerisinde yerini almış, üzerine düşen görev ve
sorumlulukları onurla yerine getirerek, hem kendi güvenliğine hem de dünya ve
bölge barışına değerli katkılar yapmıştır. Ancak, bugün gördüğümüz nedir; Avrupa Birliğini oluşturan kimi ülkeler
bir yandan NATO'da kalmayı sürdürürken, bir yandan da Avrupa güvenlik ve
savunma kimliğini oluşturma, Türkiye'yi ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizi de bunun
dışında tutmayı öngören anlayış ve çabalar içerisine girmek istemektedirler.
Genelkurmayımızın bunlardan rahatsız olduğunu görüyoruz. Bu konuda, Türkiye'nin
yüksek çıkarlarının ve haklarının savunulması için gereken çabaların
gösterileceğine, gereken doğru kararların alınacağına inanıyoruz. Millî Savunma Bakanlığımızın 2001 yılı bütçesi, 5 katrilyon 126 trilyon
585 milyar liradır. Bu bütçe rakamı, 2000 yılı bütçesine göre yüzde 23,9'luk
bir artışı ifade ediyor. Böylece, Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî Savunma
Bakanlığı bütçemiz de, hükümetimizin izlediği tasarruf politikasına uygun
olarak belirlenmiştir. Millî Savunma Bakanlığı bütçemizin, yaklaşık üçte 1'i
(yüzde 31,29) personel giderlerine ayrılıyor. Cari giderler ise yüzde 68,27'lik
bir oranı oluşturuyor. Yatırımlara bütçenin binde 8'i, transfer harcamalarına
ise binde 36'sı gidiyor. Yatırımlara daha fazla pay ayrılması dileğimizi,
konuşmamızın ilk bölümünde sergilemeye çalıştığımız anlayışlar ve durumlar
ışığında gerekli görüyoruz. Türkiye'nin yakın geçmişte silahlı kuvvetlerine genel bütçeden ayırdığı
payın üçte 1'ler civarında olduğu, bu payın son yıllarda azalarak yüzde 10'lara
düştüğü bilinmektedir. Türkiye, NATO'ya üye 19 devlet içinde, gayri safî millî
hâsılasından savunmaya ayırdığı pay sıralamasında 9 uncu sıradadır, savunma
harcamalarında ise 6 ncı sıradadır ve Yunanistan'dan geridedir. Kişi başına,
Türkiye, savunma harcamalarına 123, Yunanistan 680, Güney Kıbrıs Rum kesimi ise
600 dolar ayırmaktadır. Türkiye'nin 13 komşusu içinde, savunmaya yalnızca
Bulgaristan ve Gürcistan kişi başına bizden daha az pay ayırmaktadır. Görülüyor
ki, Türkiye, sanılanın ve iddia edilenin tersine, savunmaya bütçeden çok fazla
pay ayırmamaktadır. Sayın milletvekilleri, Millî Savunma bütçemizi Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşürken, bir iki hususa daha kısaca değinmek istiyorum. Türk
Silahlı Kuvvetlerimizin, Genelkurmayımızın, Türkiye'nin iç ve dış güvenliğini
de çok yakından ilgilendiren temel konularda, Anayasadan, kendilerini bağlayan
yasa ve yönetmeliklerden ve bunlardan da önce, bu toplumun bağrından çıkan
Atatürk ilke ve devrimlerine ve laik cumhuriyet rejimine yürekten bağlı bir
kurum olarak, sırası geldiğinde görüşlerini açıklamalarını, dileklerini
hükümete bildirmelerini normal karşılıyor ve buna karşı çıkanları doğru
bulmuyoruz. Silahlı Kuvvetlerimiz ile hükümet arasında sağlıklı bir diyaloğun
kurulması, rejim açısından sağlık ve güven işaretidir. Bu bağlamda, 11 Aralık
günü Başbakanımız ile Genelkurmay Başkanımızın Ankara'da, Başbakanlıkta
görüşmelerini eleştiren, bundan, olmayacak anlamlar çıkaranları yadırgıyorum.
Tarihimizin uzak ve yakın geçmişinde, ülkemizin kurtarılması, laik cumhuriyet
rejiminin kurulması konularında, kollanması konusunda tarihsel görevler
üstlenmiş bir ulusal, anayasal kuruluşumuzun da görüşlerinin alınmasından ve
bunun açıklanmasından daha normal ne olabilir?! YAŞ kararlarının yargı denetimine açık olması taleplerine ve bu konudaki
eleştirilere de değinmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendi içinde,
kendi disiplinine uymayanları, rejim karşıtlığı yapanları barındırırsa, o,
hepimizin onur duyduğu üstün disiplinini koruyabilir, üstlendiği ağır görev ve
sorumlulukları yerine getirebilir, cumhuriyeti koruyup kollama ödevini
yapabilir mi?! Ancak, yine de, kişisel olarak ve yılların bir hukukçusu
sıfatıyla, Anayasamızın 125 inci maddesi çerçevesinde, YAŞ kararlarının yargı
denetimine açılıp açılmamasının tartışılması gerektiğine de inanıyorum. BAŞKAN - Size ait süre tamamlandı efendim. İSMAİL AYDINLI (Devamla) - Ayrıca, 2001 yılının ve Ramazan Bayramının
ulusumuza, Türkiye Halkına ve tüm insanlığa mutluluk, başarı, barış getirmesini
içtenlikle diliyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığı 2001
yılı bütçesinin ulusumuza ve ulusal savunmamızı üstlenen kahraman ve özverili
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz mensuplarına hayırlı olmasını diler, hepinizi
saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Mardin Milletvekili
Sayın Kemal Tuğmaner; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Mardin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Meclisi şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına sevgi
ve saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlarken, Türkiye Cumhuriyetini ve vatanımızın savunmasını en
zor koşullarda fedakârca yapmakta olan Türk Silahlı Kuvvetlerine, onun değerli
komutanlarına, subay, astsubay ve kahraman Mehmetçiklerimize Partim ve şahsım
adına şükranlarımı sunuyorum; Türkiye Cumhuriyeti ve vatanın bağımsızlığı ve
güvenliği uğruna hayatlarını vermiş olan şehitlerimizi ve bu uğurda yaralanmış,
sakat kalmış gazilerimizi şükranla anıyorum. Bildiğiniz gibi, ülkemiz, dünyanın en buhranlı, sıcak çatışmaların sıkça
yaşandığı, uluslararası dengelerin her an değişebildiği kriz merkezlerinin
ortasındadır. Bu coğrafyada ulusal çıkarlarımızı korumak ve barışı tesis etmek
amacıyla, caydırıcı gücü yüksek, muktedir bir silahlı kuvvetlere sahip olmak
zorundayız. Ulusal savunmamızın güçlü olması için, güçlü bir orduya sahip olmak
kaçınılmaz bir zorunluluktur. Güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmak için,
eğitimli ve disiplinli ordumuzu, yüksek teknoloji ürünü silah, araç ve
gereçlerle donatmamız gerekmektedir. En ağır ekonomik koşullarda bile gerekli
fedakârlığı yapıp, ordumuzu zafiyete düşürmeyecek tedbirler almalıyız. 2001
yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin bu düşünceler içinde hazırlandığı
hepimizin malumudur. Uzun yılların çabaları
neticesinde, bugün, önemli addedilebilecek bir savunma sanayimizin varlığından
bahsedilebilir; ama, maalesef, hâlâ, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, silah, araç
gereç ihtiyacının yüzde 80'lere varan kısmını yabancı kaynaklardan tedarik
etmekteyiz. Bu oranı tersine çevirmeyi bir hükümet hedefi değil, millî hedef
olarak almalı ve gerekli tedbirleri acilen uygulamalıyız. Yüksek teknoloji ürünü silah, araç ve gereçler için, doğal olarak önemli
miktarlarda kaynak ayrılmaktadır. Bu kaynakların ülke içinde kalması, ulusal
ekonomiye katkıda bulunması ve istihdamı artırması için de ulusal savunma
sanayimizin güçlü olması gerekir. Yüksek teknoloji, bir ülkede kendiliğinden
oluşmaz. Hatta, söylenebilir ki, bir ülkede yüksek teknolojinin gelişmesinde
savunma sanayileri önemli bir rol de oynamaktadır. Silahlı kuvvetlerimizin ihtiyaçları belirlenirken, ilk olarak, bu
ihtiyaçları ulusal savunma sanayiinde nasıl üretebileceğimizi araştırmalıyız.
Savunma ihtiyaçlarımızı karşılamak için, üniversite, sanayi ve devlet
işbirliğini geliştirmeliyiz, araştırma ve geliştirmeye dayalı ulusal tedarik
programları uygulamalıyız. Unutulmamalıdır ki, eğer, kendimiz ar-ge yapmazsak
ve hazır alımlara yönelirsek başka ülkelerin ar-ge faaliyetlerini desteklemiş
oluruz. Yabancı firmalar, bize sattıkları ürünlerin maliyetlerine, hiç
şüphesiz, ar-ge bedellerini de yansıtmaktadırlar. Bu kapsamda, bazı mevzuat
düzenlemeleri de yapmalıyız. Maalesef, hâlâ, ordumuza, 2886 sayılı Devlet İhale
Kanunuyla, hem patates hem de silah almaktayız. Savunma tedarikleri için, esnek
ve ulusal kaynaklarımızı daha iyi kullanabilecek bir sistem geliştirmeliyiz. Savunma ihtiyaçlarımızın büyük oranda dışarıdan karşılanması, maalesef,
dışa bağımlılık yaratmakta, yabancı ülkeler tarafından ambargolarla şantaj
malzemesi olarak kullanılmaktadır. Tabiî ki, Türkiye Cumhuriyeti, güçlü bir
devlettir ve bu tür şantajlara boyun eğmez ve gerekli ce-vabı vermeye
muktedirdir; fakat, ordularımızı millî kaynaklarımızla üreteceğimiz silahlarla
donatmak, bugünlerde pek konuşulmayan, fakat, Yüce Önder Atatürk'ün bize
gösterdiği tam bağımsızlık hedefinin de ayrılmaz bir parçasıdır. Değerli milletvekilleri, savunma ilkelerimizden biri, mütecaviz
hareketleri engellemek için kolektif savunma paktları içerisinde yer almaktır.
NATO üyesiyiz. İkili ve çok taraflı savunma işbirliği anlaşmalarımız var.
Savunma ihtiyaçlarımızın önemli bir bölümünü de, bu paktlarda işbirliği içinde
olduğumuz ülkelerden bedeli karşılığı almaktayız; fakat, maalesef, bugün, üyesi
olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği, Türkiye Cumhuriyetini, kurmakta olduğu
Avrupa savunma kimliğinin karar mekanizmalarının dışında bırakmaya
çalışmaktadır. Oysa, Türkiye, Avrupa Birliğinin olası müdahale bölgelerinin ya
merkezinde ya da komşusu durumundadır. Sormak istediğim konu, bizim ulusal çıkarlarımızla söz konusu paktlarda
müttefikimiz olan ülkelerin çıkarları uyuşmadığı durumlarda ne olacağıdır. 1974
Kıbrıs Barış Harekâtında olduğu gibi, yine, ambargolarla karşı karşıya kalacağız.
Bugün bile birçok ülke, bize açık veya örtülü ambargo ve kısıtlamalar
uygulamaktadır. Bu cihetle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, silahlı kuvvetlerinin
ihtiyaç duyduğu bütün ana silah, ekipman ve malzemeyi üretir hale gelmelidir. Değerli milletvekilleri, asker, doğal olarak, şuna ihtiyacım var der ve
bizler de, tabiî, askerlerimizin ihtiyaç duyduğu silah, araç gereçleri temin
edip vermek durumundayız; ama, askerlerimiz, aynı zamanda, OYTEP denilen
tedarik planlarını hazırlamaktadır. Askerimizin bu kadar geniş perspektifte
çizdiği ihtiyaçlarını, neden, zamanında alınacak tedbirlerle, ülkemizin
üniversiteleri, savunma sanayi kuruluşları, TÜBİTAK ve devletin diğer
organlarıyla birlikte yürütecek ar-ge projeleriyle karşılama yoluna gitmiyoruz.
Millî Savunma Bakanlığının bütçesine baktığımızda -ki, toplam 5
katrilyon 126 trilyon 585 milyardır- bunun yüzde 31,29'u personel
harcamalarından, yüzde 68,27'si cari giderlerden, binde 8'i yatırımlardan,
binde 36'sı ise transfer harcamalarından oluşmaktadır. Değerli milletvekilleri, teknoloji transferiyle teknoloji üretemezsiniz.
Teknoloji transferi bir tedarik yöntemidir; ama, teknolojiyi özümseyip, üretmek
için araştırma-geliştirmeye önem vermek ve yapmak gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tuğmaner, size ait süre de bitmiştir efendim. MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Gelişmiş ülkeler, ar-ge harcamaları için, gayri safî millî hâsılalarının
yüzde 3'ünü ayırmaktadırlar, bizim ise, hâlâ bindelerle ifade edilen rakamlar
düzeyindedir. Burada, tercih yapmak durumundayız. Hayatî önemi haiz olmayan
konuları öteleyip, ar-ge'ye kaynak yaratmak durumundayız. Ulusal kaynaklardan tedarik edemeyip, yabancı kaynaklardan tedarik etme
durumda ise, yine millî sanayimizi geliştirecek tedbirler uygulamalıyız.
Bilindiği gibi, yabancı kaynaklardan savunma teçhizatı alımlarında uzun
yıllardır offset programları uygulanmaya çalışılmıştır. Bugüne kadar faydalı
çalışmalar yapılmakla beraber, offsetten yeterince yararlanabildiğimiz
söylenemez. Bu dönem, Millî Savunma Bakanlığının, savunma alanlarında offset
konusuna özel önem verdiğini memnuniyetle izlemekteyiz. Bir diğer değinmek istediğim husus da, geleneksel olarak savunma
ihtiyaçlarımızı tedarik ettiğimiz ülkeler dışında alternatif ülkeler
bulunmaktadır. Bu ülkelerle de işbirliği olanakları araştırmalı ve
geliştirmeliyiz. 2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin vatanımıza ve milletimize
hayırlı olmasını dili-yor; Yüce Heyetinize, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım
adına saygılarımı sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Demokratik Sol Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili
Sayın Fadlı Ağaoğlu; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA FADLI AĞAOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde Demokratik
Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Karayolu, demiryolu, hava ulaşımı ve deniz ulaşımı, yani, ulaştırma ve
hızla gelişen iletişim sektörü, eğitim, sanayi, sağlık, turizm gibi diğer tüm
sektörlerdeki gelişmeleri hızlandıran bir fonksiyona sahip olduğu için
ekonominin temelinde yer alarak, gelişmişliğin göstergesi durumunda
bulunmaktadır. Ülkemizin bulunduğu konum, sektörün ulusal boyutunun yanı sıra
uluslararası boyutunu da önemli kılmaktadır. Ulaştırma ve iletişim sektöründeki
gelişmeler ve Türkiye'nin bu gelişmelere açık bir politika izlemesi, ülkemizle
diğer ülkeler arasındaki ekonomik, kültürel, siyasal ve sosyal ilişkileri de
önemli ölçüde etkilemektedir. Ülkemizin coğrafî konumu da dikkate alınarak, ulaştırma türleri arasında
gereken denge mutlaka kurulmalı ve çağdaş, güvenli, ucuz taşımacılık ağı ülke
çapında örülmelidir. Bu dengenin kurulamaması, karayolu taşımacılığını önplana
çıkarmakta, bu da, Türkiye'de, her yıl 10 000 - 12 000 bin dolayında insanın
trafik kazasında can vermesi gibi hepimizi son derece üzen ve ulusal
ekonomimize de 8 ilâ 9 milyar dolar civarında kayıp yükleyen bir tabloyu ortaya
koymaktadır. Karayollarımızdaki bu yoğun ve mevcut düzenlemenin yetersiz kalması,
karayolu taşıma kanununun bir an önce çıkmasını gerektirmektedir. Güvensiz
olması ve ülkemiz kaynaklarına ters düşmesine rağmen, karayolu altyapısındaki
gelişme diğer ulaşım türlerine ait altyapıların gelişmesinden hızlı ve tercih
edilen bir politika olduğu için, karayolu taşımacılığının ezici bir ağırlığı
olmuştur. Daha güvenli, çağdaş ve ucuz olması, ayrıca, ülkemiz coğrafî koşullarının
da uygun olması nedeniyle demiryolu taşımacılığına ağırlık verilmesi ve mevcut
demiryolu şebekesinin modernize edilmesi, dengenin kurulmasına ve
karayollarındaki yükün demiryollarına kaydırılarak can kaybının ve ulusal
ekonomik kaybın azalmasına neden olacaktır. Sayın milletvekilleri, Bakanlık bütçesinde yer alan 65 trilyon 140
milyar lira yatırım ödeneğinin, alt sektörler bazındaki dağılımında, 24 trilyon
liranın demiryolları altyapı inşaatlarına
ayrılarak birinci sırada yer alması, Bakanlığın da bu husustaki
hassasiyetini ortaya koyması açısından umut vericidir. Ankara-İstanbul arasındaki seyahat süresini daha aza indirecek yüksek
standartlı demiryolu hattının yapımına da özel bir önem verilmesi gerektiğine
inanıyoruz. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde, denizyolu taşımacılığına ve
yatırımlarına da ağırlık vermek suretiyle, ulaştırmada tercih sebebi haline
getirmemiz gereklidir. Limanlarımız ve deniz ticaret filomuzda da, öncelikle,
var olanların fizikî şartlarının iyileştirilmesi ve ülkemizin uluslararası
standartlarda limanlara kavuşturulması son derece önem arz etmektedir. Ayrıca,
demiryollarımızın limanlarımızla bağlantıları sağlanmalıdır. Ülkemizdeki tarihî ve doğal zenginlikler; yani, turizm potansiyeli de
dikkate alınarak, diğer türlere göre daha pahalı olan havayolu taşımacılığına,
var olan havaalanlarının uluslararası standartlarda modernizasyonu ve yeni
havaalanları yapımı doğrultusunda hız verilmesi ulaştırma türleri arasındaki
dengenin sağlanması için zorunludur. Tüm bunların yanı sıra, yat limanları ve balıkçı barınaklarıyla ilgili
çalışma ve yatırımların sürdürülmesi de ülkemiz ekonomisine katkıları açısından
önem arz etmektedir. Ülkemize özgü koşullar göz önünde bulundurularak,
ulaştırma sektöründe stratejik hedefimizi belirlemede yardımcı olacak ulaştırma
anaplanının bir an önce tamamlanmasına özen gösterilmesi gereklidir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde, Ulaştırma Bakanlığının,
serbest pazar ekonomisinin hâkim olduğu, global dünyadaki tüm gelişmelerden yararlanabilmek
için, ulaştırma ve iletişim yatırımlarına titizlikle eğilmek gerekliliğinin
bilinci içerisinde çalışmalarına devam ettireceğine inandığımızı belirterek,
Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, saygıları sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ağaoğlu. Demokratik Sol Parti Grubunun son konuşmacısı ,İzmir Milletvekili Sayın
Mehmet Çümen; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
üyeleri; Ulaştırma Bakanlığımıza bağlı Telsiz Genel Müdürlüğünün 2001 yılı
bütçesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere, Demokratik Sol Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve
televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı, şahsım ve
Demokratik Sol Parti Grubu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sayın üyeler, görüşmekte olduğumuz Ulaştırma Bakanlığı bütçesi, ekonomik
alanda olduğu kadar, sosyal alanda da yaşamsal öneme sahip bir bütçedir.
Ülkelerarası sınırların ortadan kalktığı, yatırımların boyutlarının
genişlediği, sermaye hareketlerinin ivmesini artırdığı bir dünyada, iletişimin
rolü son derece önemlidir. Bilgi çağı olarak adlandırdığımız ve teknolojinin akıl almaz bir hızla
geliştiği yeni bir bin yılın eşiğindeyiz. Günümüzde bilgiye sahip olmak kadar,
bilginin hızlı, güvenilir ve doğru bir şekilde iletilmesi büyük önem
taşımaktadır. Haberleşmenin ve bilgi aktarmanın hayatımızdaki önemi, yeri ve
vazgeçilmezliğini düşündüğümüzde, bu çağa "iletişim çağı" dememizin
pek de yanlış olmayacağı bir gerçektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde haberleşmeyle ilgili
ilk düzenleme, telsiz faaliyetlerini koordine etmek amacıyla, 1937 yılında,
3222 sayılı Yasayla çıkarılmıştır. 46 yıl yürürlükte kalan bu kanun, 5 Nisan
1983 tarihinde, 2813 sayılı Yasayla değiştirilmiş, bu alana ilişkin
faaliyetler, Haberleşme Yüksek Kurulu ile Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde görev
yapan Telsiz İşleri Genel Müdürlüğünün kapsamına alınmıştır. Ayrıca, bu düzenlemeyle,
tüm elektromanyetik yayınların denetim altına alınmasına imkân verecek yasal
şartların oluşturulması da sağlanmıştır. Buna rağmen, yukarıda belirttiğimiz yasal düzenlemeler, dünyada ve
ülkemizde baş döndürücü bir hızla gelişen ve büyüyen haberleşme sektöründeki
gelişmeleri taşıyamaz hale gelmiştir. Yapılan düzenlemelere rağmen, sektördeki
gelişmeler, hukuksal ve idarî yetersizliğin kıskacından bir türlü
kurtulamamıştır. Yine de, bir telefon hattına sahip olabilmek için yıllarca beklenildiği
dönemleri hatırladığımızda, ulaştığımız bu noktaya gelmemizde emeği geçen
herkese, buradan, teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Haberleşme teknolojisindeki hızlı gelişmeler ile sektörü, gerek sayısal
gerekse hizmet itibariyle ileri ülkeler arasına taşıma bilinci, 57 nci
cumhuriyet hükümetini harekete geçirmiş ve bu yönde yeni yasal düzenlemeler
gerçekleştirilmiştir. Hükümetimiz döneminde atılan ciddî adımlarla, sektöre, hem hukuksal hem
idarî hem de ekonomik anlamda çeki düzen verilmiştir. Yapılan düzenlemelerle, Telsiz Genel Müdürlüğünün faaliyetlerine son
verilerek, bunun ye-rine, 4502 sayılı Kanunla, Telekomünikasyon Kurumu
oluşturulmuş, ilgili Yasa, 15 Ağustos 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Telekomünikasyon Kurumunun oluşturulmasıyla, haberleşme sektörüne, adil,
serbest, rekabete dayalı, teknolojik gelişmeyi hızlandıran ve tüketiciyi
koruyan bir düzenleme getirilmiştir. Kamu tüzelkişiliğine, idarî ve malî
özerkliğe sahip olarak düzenlenen Telekomünikasyon Kurumu, ülkemizin geleceği
açısından da çok önemli görevleri yüklenmiştir. Gerçekleştirilen bu yeni
düzenlemelerle neler yapılmaya çalışılmıştır, şimdi onları açıklıyorum: Öncelikli olarak, telekomünikasyon kapsamına giren konuların planlaması
yapılmıştır. Üniversiteler ve sektördeki imalatçı kuruluşlarla işbirliği yapılarak,
teknolojik gelişmelerin takip edilmesi sağlanmıştır. Telekomünikasyon alanında
faaliyet gösteren firmalarımızın üretim ve hizmetlerinin ve bu sektörde yer
alan firmaların uluslararası faaliyetlere katılımının desteklenmesi görevi de
ilgili kuruma verilmiştir. Haberleşme hizmetleri ve altyapısıyla ilgili işletmelerin, hizmet ve
faaliyetlerinin teknik kriterlere ve standartlara göre değerlendirilmesi,
izlenmesi ve bununla birlikte, teşvik edici tedbirlerin alınması
gerçekleştirilmiştir. Telekomünikasyon alanında çıkarılan yönetmeliklerle, işletmeler,
kullanıcılar ve Türk telekomünikasyon sektörünü etkileyen gerçek ve
tüzelkişilerin ilgili mevzuatlara uymaları; gerekli hallerde, ilgili mevzuatlarda
yer alan yaptırımların uygulanmasının önü açılmıştır. Son olarak da, işletmelerin veya telekomünikasyon sektöründe yer alan
gerçek ve tüzelkişilerin, sektörle ilgili uluslararası kuruluşlara üye
olmaları, ülkemizi ilgilendiren uluslararası sözleşmelere imza atmaları
durumunda, bu sözleşmelerden doğacak hak ve yükümlülükler konusunda, Bakanlığa
görüş bildirilmesi sağlanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her türlü iletişim sisteminin
kurulması, telekomünikasyonla ilgili altyapıların oluşturulması ve işletilmesi,
bu kapsamda yer alan her türlü hizmetin sunulması da kurumun yetki ve görevleri
arasında yer almaktadır. Yapılan düzenlemeler ve teknolojide gerçekleştirilen
yeniliklerin amacına ulaşabilmesi, devamlılık, kurum personelinin, abonelerin
ve ilgili tarafların eğitimi kadar, hukuksal normların günümüze uyarlanmasıyla
mümkün olacaktır. Teknolojiye sahip olmak; fakat, onu kullanmayı bilmiyorsak,
hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Bu bakımdan, Telekomünikasyon Kurumu,
işletmelerle aboneler arasında oluşabilecek her türlü hak ve uyuşmazlıkların
denetlenmesi görevini üstlendiği gibi, teknoloji alanındaki yeniliklerin
uygulayıcısı olacaktır. Sayın Başkan, değerli üyeler; telekomünikasyon alanında baş döndürücü
gelişmeler yaşanmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çümen, bütün gruplara tanımayı ifade etmiş olduğum 1
dakikalık eksürenizi veriyorum, Grubunuz adına. Buyurun, 1 dakika içinde lütfen, tamamlayın. MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - 1994'te, Türkiye'deki GSM kullanıcı sayısı 80
000 civarındayken, 2000 yılında bu sayı 8 milyonu bulmuştur; yani, sektör, altı
yıl içerisinde 100 katın üzerinde bir büyümeyle en dinamik pazardan birisi
haline gelmiş ve Türkiye ekonomisine ciddî katkılar sağlamıştır. Türkiye'de her 100 kişiden 12'si cep telefonu kullanmakta ve bu oran
büyük bir hızla artmaktadır. Mobil iletişim sisteminde GSM-900'lerden, wap'tan
sonra veri iletişimindeki en son teknoloji olan GRPS (General Packet Radio
Service) yani, radyo dalgalarıyla daha hızlı iletişim de hizmete sunulmaya
başlanmıştır. GRPS'yle internet hızı çok yüksek seviyelere ulaşacak,
kullanıcılara hem zaman ve hem de ekonomik alanda büyük kolaylıklar
sağlayacaktır. GSM şebekeleriyle ilgili olarak halen tartışılan konulardan birisi de sabit
ücret sorunudur. Yargı kurumlarının verdiği kararlara rağmen, Telsim ve
Türkcell tarafından "sabit ücret" adı altında tahsil edilen paralar
tüketiciye geri dönmemektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çümen. Sayın Çümen. MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - Konuşmamı bu vesileyle bitiriyor; sizleri,
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Anavatan Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Rifat Serdaroğlu;
buyurun Sayın Serdaroğlu. (ANAP sıralarından alkışlar) Grubunuzun süresini iki kişi kullanacaksınız efendim, buyurun. ANAP GRUBU ADINA RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesi hakkında
Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 2001 malî yılı bütçesinde Savunma
Bakanlığı bütçesinin 5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar lira olarak yer
aldığını görüyoruz. Türkiye, jeostratejik ve jeopolitik konumu hassas bir ülkedir. Avrupa
ile Asya arasında bir köprü olan bu topraklar, tarihin ilk çağlarından itibaren
jeopolitik bir önem taşımıştır. Değişen siyasî yapılar, bu önemi azaltmamakta,
sadece, sorunların adını değiştirmektedir. Geçtiğimiz son on, onbir yıl göstermiştir ki, Varşova Paktının
dağılmasıyla Türkiye rahatlamamıştır. Balkanlarda yaşanan her iki sıcak sorun da, ancak, Türkiye'nin
katılımıyla çözülebilmiştir. Kafkaslardaki gelişmeler, Türkiye'yi yakından değil, doğrudan
ilgilendirmektedir. Ortadoğu'daki sorunlar 700 yıllık bir imparatorluğun şanlı; fakat, bir o
kadar da karmaşık mirasını taşıyan Türkiye Cumhuriyetine sadece ekonomik değil,
aynı zamanda, siyasî sıkıntılar da getirmektedir. Öte yandan, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 70'ine sahip
Ortadoğu ve Kafkasların bu zenginliğini Batı'ya taşıyacak en rantabl yolun
topraklarımızdan geçmesi, kuzey komşumuzun sıcak denizlere ulaşımının tek yolunun
hâlâ boğazlar olması, ülkemizin stratejik ko-numunda bir değişiklik olmadığını
göstermektedir. Millî Savunma Bakanlığının, hükümetimizin yürüttüğü ekonomik istikrar
programıyla uyumlu bir tasarruf politikası uygulayarak, 2000 yılı bütçesine
nazaran, sadece yüzde 23,9'luk bir artış gösteren 2001 yılı bütçesinin bu yönü
üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, savunma harcamalarında
kişi başına 123 dolarla dünyada 50 nci sıradadır. Türkiye'nin savunma
giderlerini değerlendirirken, Yunanistan'ın, kişi başına 521 dolarla dünyada 21
inci sırada olduğunu, Türkiye'nin sınırlarının genişliği, sınır komşusu
sayısının fazlalığı, bulunduğu bölgenin sorunları ve 17 yıldır mücadele ettiği
terörün boyutları mutlaka göz önüne alınmalıdır. Türkiye, ekonomik istikrar programları uygulayabilir, bazı konularda
ciddî tasarruf politikaları yürütebilir; ancak, Millî Savunma Bakanlığı
bütçesinin, özellikle son yıllarda Savunma Sanayii Destekleme Fonu gelirlerinde
meydana gelen düşüşlerden sonra, bu tasarruf politikaları dışında tutulması
gerektiği düşüncesindeyim. Türkiye, her konuda tasarruf yapabilir; ama,
jeopolitik konumu nedeniyle savunmasından tasarruf yapamaz ve yapmamalıdır. Yukarıda da değindiğimiz üzere, ciddî bir tasarruf politikasıyla
hazırlanan 2001 malî yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin yüzde 31,29'u
personel giderlerine, yüzde 68,27'si cari giderler başlığı altında; barınma,
beslenme, giyim, kuşam, akaryakıt, yakacak, ulaşım, taşınma gibi tüketim mal ve
hizmetleriyle, bu meblâğın yüzde 56'sı oranında yatırım nitelikli giderlere
ayrılmış bulunmaktadır. Bütçenin binde 8'i yatırım, Ar-Ge projeleri ve araç
yenilenmelerine, binde 36'sı da transfer harcamalarına kanalize edilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin savunma bütçelerinin
büyüklüğünü, bu bütçelerin kendi içinde dağılımlarını ve yatırım politikalarını
tayin eden faktör, o ülkenin jeopolitik konumudur. Ülkemizin çok geniş olan
sınırlarının güvenliği de dahil olmak üzere, jeopolitik konumu nedeniyle kara,
hava ve deniz kuvvetlerinin, hem dengeli hem de sayıca üstün olması zorunluluğu
vardır. Bu coğrafyada Türkiye, ancak çok güçlü bir orduyla caydırıcı, bölge ve
dünya barışını koruyucu bir rol oynayabilir. İki blok arasında dengelere
dayanan dünya düzeni, 1989'dan bu yana, yerini tek süper güce ve çok taraflı
karmaşık yapılı bir dünya düzenine bırakmıştır. Bu yapı da, Balkanlarda,
Kafkaslarda, Ortadoğu'da, Afrika'da ve Asya'da ortaya çıkan çatışma ve
bunalımlar yeni yaklaşım ve değerlendirmeleri gerektirmektedir. Türkiye, dengelerin henüz oluşturulamadığı, istikrarsızlık ve
belirsizlik dolu Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeninin ortasında yer
alıyorsa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her zamankinden güçlü olması
gerekmektedir. Kısaca yineliyorum; Türkiye'nin tasarruf politikasını
uygulayamayacağı tek alan Millî Savunma Bakanlığı bütçesidir. Bu konudaki
görüşlerimin, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin hazırlanışı sırasında
uygulanan yanlış tasarruf politikasına, kişisel eleştirim olarak değerlendirilmesini
arz ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı
bütçesiyle ilgili görüşlerimi arz ederken, Millî Savunma Bakanlığının, Silahlı
Kuvvetlerle ilgili kamu hizmeti alanı ile savunma sanayiinin altyapısını
oluşturmakla ilgili görev alanını ayrı olarak ele almak istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri, içte ve dışta gösterdiği üstün başarıyla
bölgenin en güçlü, en iyi eğitilmiş, hareket kabiliyeti yüksek en dinamik
ordusu konumundadır. Büyük Atatürk'ün eseri, demokratik ve laik Türkiye
Cumhuriyetinin bekçisi ve Türk ulusunun en değerli varlığı olan Türk Silahlı
Kuvvetleri, anayasal sınırları içinde görevini başarıyla yürütmektedir. İstikrarsızlık ve belirsizliklerin yaşandığı bir bölgede, Türkiyemiz,
laik, demokratik yapısı ve hukukun üstünlüğünü esas alan yönetim biçimi, güçlü
devlet geleneği, pazar ekonomisi, sosyal ve kültürel yapısıyla bir istikrar
adası ise, bölgesinde barış ve istikrarın sağlanması ve sürdürülmesinde etkin
görevler yüklenebiliyorsa, destek aldığı en önemli güç, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin caydırıcı nitelikleridir; ancak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
mevcut durumuyla yetinemeyiz. Teknolojik gelişmelerin inanılmaz bir ivme
kazandığı çağımızda, Silahlı Kuvvetlerimizin elindeki silahların sürekli yenilenmesi,
modernizasyonu, yeni teknolojilerin ülkemize transfer edilmesi gerekmektedir.
Kısaca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, kısa, orta ve uzun vadeli, tehdit
değerlendirmeleri ışığında sürekli geliştirilerek, yüksek teknolojiye sahip
daha modern, üstün bir güce ulaştırılması gerekmektedir. Ancak bu gereklilik
yerine getirilirken, dışa bağımlılığın da asgarî düzeye indirilmesinin
sağlanması lazımdır. Millî Savunma Bakanlığımızın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını
karşılarken; yurt içinde üretilmesi düşünülen öncelikle, kritik silah
sistemlerinin tespiti çalışmalarını hızla sürdürmekte olduğu, yurt dışından
alımında zorunluluk bulunan silah, araç ve gereçlerin doğrudan alımı yerine
ise, yerli firmaların da katılımıyla, konsorsiyumlar yoluyla tedarik edilmesini
tercih ettiği memnuniyetle görülmektedir. Teknoloji denildiğinde, yeni teknolojilerin ve ürünlerin
geliştirilmesini sağlayan tasarım ve üretim teknolojilerinin tümüyle ar-ge
çalışmaları anlaşılmalıdır. Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferleri, kuruluşların
ar-ge birimleri tarafından özümsenerek yeni teknolojilerin üretilmesine, yeni
tasarımların yapılmasına olanak vermelidir. Teknolojiye sahip olmanın tek yolu,
onu üretebilmektir. Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaç duyduğu harp silah, araç ve gereçlerinin
yurtiçi imkânlarıyla karşılanması amacıyla gerekli olan araştırma-geliştirme
faaliyetlerini, Millî Savunma Bakanlığına bağlı ar-ge ve Teknoloji Dairesi
Başkanlığıyla yürütmektedir. Bu Dairece 51 adet ar-ge projesi, TÜBİTAK,
üniversiteler ve sanayi kuruluşlarıyla müştereken yürütülmektedir. Bu
projelerden 30 adedinin yurtiçi ar-ge projesi, 18 adedinin Batı Avrupa
Silahlanma Grubu, 3 adedinin ise, NATO Millî Silahlanma Direktörleri Konferansı
bünyesinde yürütülen yurtdışı ar-ge projeleri olduğu tespit edilmektedir. Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından halen yürütülmekte olan projeler
çerçevesinde üretilen yerli katkı payı yüzde 80'lere varan zırhlı muharebe
araçları ve F-16 savaş uçaklarına karşı koyma kabiliyeti sağlayan, elektronik
harp sistemleri hepimize gurur vermektedir Millî Savunma Bakanlığının ileri teknoloji içeren savunma ihtiyaçlarının
sağlanmasında, yurtiçi katmadeğerin artırılması hususunda gösterdiği özeni de
takdirle karşılıyoruz. Bu bağlamda, topyekün savunma, topyekün kalkınma düsturuyla yürütülen,
ülke kaynaklarını etkin bir biçimde kullanarak, millî savunmayı, millî
kalkınmayla birlikte gerçekleştirmek amacıyla hazırlanan ileri teknoloji
endüstri parkı ve hava limanı projesi, yani, İTEP'le de bir ilke daha imza
atılmıştır. Öte yandan, savunma teçhizatı ürünlerimizin ihracatındaki gelişmeler de,
fevkalade önemlidir. Bu gelişmeler, Türk savunma sanayi ürünlerinin
uluslararası pazarlarda rekabet şansı olduğunu göstermektedir. Ayrıca, Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından uygulamaya aktarılan
projeler sayesinde TAİ, TEİ, Roketsan, ASELSAN/Akyurt, FNSS, Otokar, MİKES,
AYESAŞ, Nurol Makine, Morkoni Komünikasyon ve Thomson-Tekfen Radar gibi temel
savunma sanayi tesisleri, yan sanayie aktardıkları işlerle, son teknolojilerin
yurdumuza gelmesini sağladıkları gibi, doğrudan ya da dolaylı olarak ülkemizin
istihdam sorununa olumlu katkıda bulunmaktadırlar. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; askere alma faaliyetlerine
ilişkin olarak gerçekleştirilen otomasyon projesi de önemli bir gelişmedir.
Türkiye çapındaki 20 askerlik dairesiyle, bunlara bağlı 627 askerlik şubesinin
birbirleriyle bilgisayar ortamında irtibatlandırılmalarıyla, askere alma
faaliyetlerinin 21 inci Yüzyıla yakışır bir görünüm kazandığı düşüncesindeyiz. Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çağdaş ve
yeniliklere açık yapısının en çarpıcı örneklerinden biri de, bazı hizmetlerin
özelleştirilerek satın alınması yolunda gösterdikleri gayretlerdir. Bu konudan
olarak, sıcak yemek hizmeti kiralanması yolundaki çalışmaları fevkalade olumlu
ve yararlı sonuçlar vermekte ve diğer kamu kuruluşlarına örnek olacak nitelikte
bir önçalışmayla gerçekleştirilmektedir. Bu çağdaş yaklaşımlarından ötürü, Genelkurmay Başkanlığını kutlarız. Bu
tür hizmet özelleştirme çalışmalarının artırılması ve yerli firmalara öncelik
tanınmasıyla ekonomimize ciddî katkılar sağlanacağı inancındayız. Değerli milletvekilleri, 20 nci Yüzyılın ikinci yarısında yaşanan
teknolojik gelişmeler, yepyeni bir dünya düzeni yaratmış, insanlık, sanayi toplumundan
bilgi toplumuna atlamıştır. Değişen bu dünya düzeni, her yerde ve her konuda
bir yeniden yapılanma ihtiyacını getirmiştir. Devletimizin her kurumu gibi, Millî Savunma Bakanlığının da, bu konuda
bazı yeniden yapılanma çalışmaları vardır. Bunlardan bir kısmı 2000 yılı
içerisinde kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmiştir; ancak, halen Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündeminde 11 adet kanun tasarısı
bulunmaktadır. Yüce Meclisimiz, inanıyorum ki, önümüzdeki dönemde, ocak ayından
itibaren bunların süratle yasalaşması yönünde
gayret gösterecektir. 2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin, ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını temenni ediyor; terörle mücadelede hayatlarını kaybeden
şehitlerimize Tanrı'dan rahmet, sevgili gazile-rimize acil şifalar diliyor,
onları minnet ve şükranla anıyorum. Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu. Anavatan Partisi Grubu adına, ikinci söz, Manisa Milletvekili Sayın
Ekrem Pakdemirli'ye aittir. Buyurun Sayın Pakdemirli. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2001 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Grubum adına
söz almış bulunuyorum; sözlerime, sizlere saygı sunarak başlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, 2001 yılı konsolide bütçenin harcama toplamı 48,3
katrilyondur; geçen yıla göre yüzde 3,5'luk bir artış demektir. Gider
bütçesinin artışı, gelir bütçesinin yüzde 23,9'luk artışının çok altında
kalmıştır. Bu eğilimde iki yıl üst üste kalabilirsek, malî yapımızda büyük bir
iyileşme görülecektir; bu trendin devamını diliyoruz. Son yıllarda, bütçe gider kalemlerimiz, millî gelirin yüzde 31'i
civarında bağlanmaktadır; oysa, on yıl evvel, bu oran, sadece yüzde 17 idi.
Demek oluyor ki, her geçen gün, devlet, hizmetleri daha pahalıya
gördürmektedir. Devleti, yapı olarak, küçültme yerine, son on yılda, neredeyse,
ikiye katlamışız; bu eğilim sürdürülmemelidir. Özel sektör elinde, kaynakların daha iyi değerlendirildiği gerçeği karşısında,
artık, vergileri artırma yerine, vergileri azaltma yoluna gitmeliyiz. Değerli arkadaşlar, en eski bakanlıklarımızdan biri olan Ulaştırma
Bakanlığı, yıllara bağlı olarak giderek küçülmüş ve bugün, gerek personel
olarak ve gerekse de bütçe yönünden, âdeta, ihmal edilir bir konuma gelmiştir.
1983 yılında bütçenin yüzde 1,6'sı Ulaştırma Bakanlığına aitken, bugün,
maalesef, binde 4'e gerilemiş görülmektedir. Bağlı kuruluşlarıyla oldukça büyük
ve önemli bakanlıklarımız arasında olmasına rağmen, merkez teşkilatın bütçesi
çok küçülmüştür. 2001 yılı Bakanlık bütçesi 107,9 trilyon lira olup, 22 trilyon lirası
cari giderlere, 65 trilyon lirası yatırım giderlerine, 10,4 trilyon lirası da
transfer giderlerine ayrılmıştır. Yatırım giderleri içindeki en büyük pay, sadece, 24 trilyon lirayla
demiryolu altyapı inşaatlarına, 13 trilyon Türk Lirası balıkçı barınaklarının
inşaatlarına, 11,3 trilyon Türk Lirası da hava meydanları inşaatı ve
donanımlarına, 10 trilyon 349 milyar lira da kamulaştırmaya ayrılmış görülmektedir.
Liman altyapı inşaatlarına 8,5 trilyon Türk Lirası, yat limanları için de 7,2
trilyon lira harcanması öngörülmüş bütçede. Transfer harcama kalemi olan 10
trilyon Türk Lirası da, Demiryolları Genel Müdürlüğüne aktarılarak,
demiryollarının bakım ve onarım giderine harcanması öngörülmüştür. Bakanlığa bağlı kurumlardan Demiryolları Genel Müdürlüğü, ulaştırmanın
karakteri, insanımızın demiryolu ulaşımının önemini kavramamış olması
dolayısıyla, talep düşüklüğünden, sürekli zarar eden bir kurum olmuştur. Yatırımlar portföyündeki önemli projelerden birisi, Kars-Tiflis
Demiryolu Projesidir. Bu proje gerçekleştiğinde, Türkiye, Kafkaslar, Ortaasya
ve Uzakdoğu bağlantısı daha kolay olacaktır.
Ankara-Eskişehir demiryolunun altyapısının iyileştirilmesi projesi, hem
Ankara-İstanbul ve hem de Ankara-İzmir arasındaki yolculuk süresini
kısaltacaktır. Bu kısalma, yolun yük taşıma kapasitesini artırarak,
demiryollarının zararını göreceli olarak küçültecektir. Çekilen araçlarda da yeniliklere gidilmesi halinde, kurplardan daha
yüksek süratle geçmek mümkün olacak; bu suretle, yolculuk süresi daha da
kısaltılabilecektir. Değerli arkadaşlar, demiryolları işletmesi ile demiryollarının
altyapısının yapım ve onarımının birbirinden ayrılması, işletmenin verimliliği
üzerinde olumlu bir görüntü verecektir. Demiryollarına bağlı TÜLOMSAŞ, manevra
ve hat lokomotifleri çeken araçları üreten bir kurum olup, verimli
çalıştırılarak yapısal değişikliğe götürülmelidir düşüncesindeyiz. TÜVASAŞ,
çekilen araçları, Avrupa standartlarına uygun bir kalitede üretim yapmaktayken,
son zamanlarda, bu kuruluşa kaynak aktaramamaktan ve deprem tahribatı
dolayısıyla, üretim oldukça düşmüştür. Her iki bağlı kuruluş özelleştirildiği
takdirde, ellerinde bulunan makine parkı ve bilgi birikimiyle, ekonomimize
bugünkünden çok daha büyük katkı yapacağına inanıyoruz. Boğaz geçişi -tüp veya köprü fizibilitesine bakılarak karar
verilecektir- planlanmalı ve kısa sürede hayata geçirilmelidir. Tüp geçişi
asrın projesi olarak düşünülmekle beraber, fizibilitesiyle ilgili, henüz, dört
dörtlük bir bilgi demeti, maalesef, mevcut değildir. İzmir-Aliağa çift hat demiryolu projesi hızlandırılmalı, Aliağa'da
gelişen sanayi bölgesine yolcu ve yük taşıması karayolundan demiryoluna
geçirilmelidir. Daha önce Bakanlığa bağlı olan Telsiz Genel Müdürlüğünün kaldırılarak,
yerine kurulan Telekomünikasyon Kurumu, sektörde düzenleyici, kural koyucu,
denetim işlevi yapan her türlü verici, alıcı, telsiz cihazlarını kurma,
kullanma ile ithalat müsaadelerini verme yetkileriyle donatılmıştır. Bu kurum
tarafından yürütülen en önemli proje, ASELSAN AŞ'nin müteahhidi olduğu Millî
Monitör Projesidir; bunun da süratle bitirileceğine inancımız tamdır. Bakanlığa bağlı olan PTT'nin, telefon işletmesi ayrıldıktan sonra, posta
idaresi, zarar eden bir kurum haline dönüşmüştür. Sürdürülen yeniden yapılanma
ve fiyat ayarlamalarıyla, bu yıl kâr edeceği tahmin edilmektedir. Telefon idaresi, Türk Telekom A.Ş. olarak kurulmuş, akabinde,
özelleştirmesi gündeme gelmiştir. Özelleştirme, ülkemizde hep talihsizlikler
yaşamıştır; özelleştirme fikri, içpolitik çekişmelerin malzemesi haline
getirilmiştir. Hatırlayın, 1989 yılında çimento fabrikalarını özelleştiren
idare kararını Danıştaya götürüp iptal ettirenler, iktidara geldikten sonra,
yapılan işin; yani, bir önceki iktidarın yaptığı işin doğru olduğunu Danıştaya
bildirmek mecburiyetinde kalmıştır. O yıldan sonra, özelleştirme olgusu, hep,
içpolitika malzemesi olmaya devam etmiştir ve her özelleştirmeden sonra da,
maalesef, bir yolsuzluk hikâyesi veya senaryosu üretilmiştir. Türk Telekomun özelleştirilmesi için iki defa kanun çıkarılmış; ama,
hâlâ, bunda başarı sağlanamamıştır. Dün yapılan açıklamaya göre, inşallah,
mayıs ayında toplanılacak olan son tekliflerle, 2001 yılının ilk yarısında
Telekomun yüzde 33,5'i özelleşecektir. İnşallah diyorum, tekrar bir aksilik
çıkmaması dileğinde olduğum için. Değerli arkadaşlar, 1992 yılında Türk Telekomun özelleştirilmesi gündeme
geldiğinde, Batı dünyasında, bu tip yatırımlar için, hat başına 3 000 dolar bir
bedel düşünülmekteydi. Bugün bu rakam çok düşmüştür. Teknolojik gelişmeler,
telsiz telefonların; yani, GSM'lerin süratle yaygınlaşması, telli telefona olan
ilgiyi azaltmıştır. Önümüzdeki yıllarda da telli telefona olan talep azalacak,
önemi düşecektir. Bugün hat başına düşünülen değer, maalesef, 500 dolar
civarına gerilemiştir; bu düşüş devam etmektedir. Bunun içindir ki, Türk
Telekomu mutlaka özelleştirmek lazım. Bugünkü mevcut yasaya göre yüzde 49'u satılabiliyor ve dünkü açıklamaya
göre de yüzde 33,5'i özelleştirilecektir. Ben derim ki, bunu satalım, gelecek
yıl bir maddelik kanunla, çoğunluk hisselerini özelleştirerek, Türk Telekomu
daha verimli çalıştırma yoluna girelim. Önümüzdeki on yıl içerisinde telli telefon yerine telsiz telefonlar daha
çok kullanılır hale gelecektir. O takdirde, gizlilik, ülkenin yüksek
menfaatları gibi düşünceler zaten anlamsızlaşacaktır. Bu gizlilik
düşünceleriyle Telekomu tamamen özelleştirmemek yanlış olacaktır kanaatindeyiz. Türk Telekom, GSM operatörlüğü konusunda hızla yatırımlarını yaparak,
piyasada bulunan oligopolü ortadan kaldırmalıdır, piyasada mevcut oligopol, İş
Bankası - İtalyan konsorsiyumuyla birlikte devreye girmekle birlikte, Türk
Telekomun da çok süratle bu yatırımları yaparak, kendi öz varlığını
büyütmelidir. Şurası bir gerçektir ki, GSM operatörleri fevkalade iyi para
kazanmakta ve bu pastadan Türk Telekom da yararlanarak kendi öz varlıklarını
artırması gerekir diye düşünmekteyim. Değerli arkadaşlar, başarılı ve kârlı çalışmasıyla, yurdun her tarafına
yayılmış büyüklü, küçüklü havaalanlarını işleten DHM, iki noktada tenkite
açıktır. Bu tenkitlerimi yaparak, bunların düzeltilmesini bekliyorum. Bir
tanesi, çeşitli stol havaalanlarını, kendisini işletmesinin çok pahalıya mal
olacağı belli, biliniyor ve onun için de işletmiyor. Bu gibi havaalanlarının
belediye veya özel idare-ler tarafından işletilmesini sağlayacak süratli bir
yeniden düzenlemeyi yapmalıdır. İkincisi, küçük uçaklara hizmet veren havaalanlarına iniş kakışta ödenen
ücretlerin çok farklılık gösterdiğini biliyorum. Bu farklılığı ortadan
kaldırmalıyız. Bir örnek olarak; küçük bir uçakla Atatürk Havaalanına iner
kalkarsınız 10 dolar verirsiniz; ama, Bursa Havaalanına inip kalkarsanız 440
dolar verirsiniz! Bu, hizmetle hiç ilgili değildir; yani, hizmet verdim,
hizmetin büyüğüydü, küçüğüydü değil. Bundaki yapıyı tamamen değiştirmemiz ve
bir üniformite, belli prensiplere dayanan bir ücret politikası koymamız gerekir
diye düşünüyorum. Öyle ümit ediyorum ki, bu tenkitleri DHMİ süratle ortadan kaldıracaktır.
Değerli arkadaşlar, bütün ülkeyi ve milletimizi derinden sarsan son
olaylara da değinmeden geçemeyeceğim. Polisin gösterilerini tasvip etmiyoruz.
Söylem doğru; ama, eylem yanlıştı. O gösterilerde gözüme ve kulağıma ilişen
pankartlardan ve sloganlardan çok haklı gördüğüm bir şeyi söylemek istiyorum.
Diyor ki: "Devlet, hainlerle pazarlık etmez." Acaba, bizim, daha
önce, geçen hafta içerisindeki davranışlarımız -bir milletvekili arkadaşımız
arabuluculuk yaptı- böyle bir görüntü mü sergiliyor? Yani, devlet, hainlerle
pazarlık masasına oturdu ve sonuç almaya mı çalışıyor diye, bir görüntü mü
verdi diye endişe ettim ve hakikaten o slogan ve pankartı gördükten sonra da
çok huzurum kaçtı. Bu huzursuzluğumu sizlerle paylaşmak istedim. Değerli arkadaşlar, bir milletvekili arkadaşımız, herhalde nezaket olsun
diye, bir sıfat bulamadı, ağzından "içerideki arkadaşlarımız şöyle
düşünüyor" veya "içerideki arkadaşlarımızla şöyle konuştuk"
gibi, beni ürperten bir cümle sarf etmiştir. İçerideki insandır tabiî; ama,
içerideki, mahkûm olmuş bir kimsedir. Yasalara göre mahkûm olmuş ve ihanetten
dolayı, insanları gözünü kırpmadan öldüren bir fiilden dolayı mahkûm olmuş olan
insanlar, bizim milletvekili arkadaşlarımızın arkadaşları olamaz. Değerli arkadaşlar, ben, özür diliyorum, bu kısmın Ulaştırma
Bakanlığıyla ilgisi yok; ama, mikrofonu yakalayınca da bu endişelerimi sizlerle
paylaşmak istedim. Değerli arkadaşlar, yaklaşmakta olan Ramazan Bayramını ve yeni yılı,
bütün Türk Ulusunun mutluluk içinde geçirmesi, yeni yılın, bütün insanlığa
iyilikler getirmesi, saadetler getirmesi dileğiyle, Ulaştırma Bakanlığı
bütçemizin, ülkemize ve sonra da Bakanlığa hayırlı, uğurlu olmasını temenni
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pakdemirli. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Sayın Sait Değer.
(DYP sıralarından alkışlar) Siz de, sürenizi, bir sayın milletvekili arkadaşınızla paylaşacaksınız. Sayın Değer, buyurun. DYP GRUBU ADINA M. SAİT DEĞER (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2001 Mali Yılı Bütçesi üzerinde,
Doğru Yol Partisi Grubu adına, görüşlerimi arz etmek için huzurlarınızdayım;
Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle,
bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızın ve Türk Silahlı
Kuvvetleri mensuplarımızın da yaklaşan Ramazan Bayramını ve yeni yılını
kutluyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin çevresine bakıldığında, Kafkaslar,
Balkanlar ve Ortadoğu'dan oluşan bir şeytan üçgenini görmek mümkündür.
Balkanlar'da Yunanistan ve Sırbistan, Kafkaslar'da Ermenistan, Ortaasya'da bir
rakip olarak Rusya Federasyonu ve İran, Ortadoğu'da Suriye ve Irak gibi birinci
kuşak komşu ülkelerin Türkiye'ye karşı olumsuz tavırlar içinde oldukları,
hepiniz tarafından malumdur. İran ve Rusya hariç, toplam nüfusları Türkiye
nüfusunun altında olan bu ülkelerin Türkiye'ye hasım olmalarını, Türkiye'ye
karşı birtakım isteklerinin bulunması nasıl izah edilebilir? Özellikle iddia
edildiği gibi, Türkiye bir bölgesel güçse, bu hususun izahı, bu devletlerin
arkasında, dolaylı ve dolaysız olarak, bazı güçlerin bulunduğuna işarettir. Günümüzde, globalleşme, bloklaşma olguları birlikte yaşanmaktadır. Bir
yandan, uluslararası serbest ticaret anlaşmaları imzalanırken, diğer yandan,
bloklar içi dayanışma ve blokların, kendilerini dış dünyaya karşı koruma için
aldıkları önlemlere, devamlı tanık olmaktayız. Ancak, değişmeyen bir şey var; o
da, savunma sanayii ve savunma ürünleri tedarikinin, devletler tarafından,
millî egemenliği önplanda tutacak şekilde yapılma gereğidir. Ülkemiz, son derece gerilimli, hassas bir dönemden geçmektedir. Son
günlerde, dış politikamız açısından son derece önemli bazı gelişmeler yaşadık.
Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesinde yer alan Ege ve Kıbrıs sorunlarıyla
AB üyeliğimizin ilişkilendirilmesi ve bunun, yakın zamanda çözümlenmesi gereği
vurgulanan raporda, sadece başlık değiştirilerek Türkiye'yi kandırmaya yönelik
Yunan oyununa gelen bir hadisedir, bir hesaptır. Biz, Katılım Ortaklığı Belgesindeki Kıbrıs ve Ege şartlarıyla
uğraşırken, AB, bizi, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinin karar
mekanizmalarından dışlama çabası içerisindedir. Netice itibariyle, Avrupa Birliğinde yokuz; bundan sonra, 2010 yılına
kadar bir genişleme süreci içerisinde, aday adaylarından bir tek Türkiye yok.
Bu, Türkiye'nin hak ettiği bir şey değildir; ama, Türkiye, bir büyük devlet
gibi, Avrupa Birliğine girecektir; bunu da, ancak, güçlü demokrasisi, güçlü
ekonomisiyle yapacaktır. Zaten, Avrupalı olmanın gereği, hakkını savunmaktır. Yaşamakta olduğumuz yeni dünya düzeninde, barış için istikrarı sağlamak
çok büyük önem arz etmektedir. Özellikle NATO ve Avrupa Güvenlik ve Savunma
Kimliği gibi güvenlik örgütleri, Avrupa Birliği ve barış içinde ortaklık bu
amacın gerçekleşmesinde daha büyük önem kazanmıştır. Yeni dünya sürecinde, NATO, yeni
bir oluşum içerisine girmiştir. NATO bir tür şekil değiştiriyor. Türkiye de, bu
oluşum içerisinde, zarar almadan, yeniden yapılanmaya giderek yerini almak
durumundadır. Eğer, oluşturulacak Avrupa ordusu gerektiğinde NATO kuvvetlerini
kullanacaksa ve biz NATO'nun en önemli müttefikiysek, mutlaka, harekât ve karar
aşamasında söz sahibi olmamız gereğini ve önemini bilhassa vurgulamak isterim. Ayrıca, son gelişmeler göstermiştir ki, G-8'lerin, yani Amerika, Kanada,
Japonya, Fransa, Almanya, İtalya, Rusya ve İngiltere'nin siyasî ve ekonomik
alandaki gelişmeleri ve açılımlarını yakından takip ederek bu grubun lehimizde
yer alması hususunda gerekli politikanın oluşturulması gerekmektedir. G-20 ülkeleri arasında durumumuzu sağlamlaştırmak durumundayız.
Böylelikle, siyasî ve ekonomik alanda istikrar ve güven ülkesi olduğumuzu
göstermek durumundayız. İçeride ve dışarıda oluşan tehdit unsurlarına karşı Türk Ulusunun
bölünmez parçası olan Türk Silahlı Kuvvetleri, yasalarla kendisine verilmiş
olan sorumluluğun gereklerini, ülkenin coğrafik, jeopolitik, jeostratejik,
siyasî, askerî, politik ve ekonomik durumunu da dikkate alarak, en iyi ve
dengeli bir biçimde, ulu önder Atatürk'ün çizgisinde yerine getirme
çabasındadır. Oysa, yeni dünya düzeninde jeostratejiden beklentiler, askerî
olmaktan çok ekonomiktir. İki kutuplu dünya kavramının ortadan kalkmasıyla,
hemen hemen, eşzamanlı olarak, dünya, ekonomik ağırlıklı 3 merkeze ayrılmış olup,
bunlar -Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Pasifik Havzası- arasında kıyasıya bir
rekabet sürmektedir. Bu rekabetin unsurları, düşük maliyet, ileri teknoloji ve
pazarlara ulaşımdır. Bu sistemin önündeki ortak engel de yeni tehdit kavramını
teşkil eder. Diğer bir deyişle, hassas sosyal ve ekonomik dengeleri etkileyen
terörizm, etnik çatışmalar ve büyük mülteci hareketleri gibi faktörleri içeren
riskler ve belirsizlikler ortamıdır. Bu perspektiften baktığımızda, hem potansiyel riskler ve belirsizlikler
ortamının merkezinde hem de enerji kaynakları ve yeni pazarların kesişme
yolları üzerinde bir istikrar adası gibi duran Türkiye'ye, Avrasya
stratejisinde emsalsiz bir konum kazanmıştır. Kısa vadede Türkiye'yi tam olarak
içine almaktan imtina eden büyük güç merkezlerinden hiçbirisi, Türkiye'yi
tamamen dışlamayı göze almamakta, herhangi bir şekilde kendilerine bağımlı
tutmayı tercih etmektedirler. Değerli milletvekilleri, sanayileşme, ülke içinde üretim artışı, iş
bulma ve döviz getirisi gibi ekonomik ve sosyal kazançlar sağlamanın yanı sıra,
bilimsel ve teknolojik çalışmalar nedeniyle insan gücünün niteliksel olarak
gelişimine ve vatandaşlık onurunun yükselmesine de katkıda bulunmaktadır. Kendi teknolojisini üretmeye yönelik bir sanayileşme hareketi, nitelikli
işgücünün gelişmiş ülkelere göçünü ve ülkenin yapmış olduğu eğitim
yatırımlarından kayba uğramasını önleyecektir. Sanayileşmenin de en belirgin öğesi teknoloji üretebilmektir. Teknoloji,
üretebildiğiniz bilgiyi, ürün tasarlamada kullanabildiğimiz takdirde, ticarette
rekabet üstünlüğünü, savunma sisteminde de caydırıcılığı sağlayabilirsiniz. Kimse, kendisine üstünlük sağlayan bir şeyi başkasına vermeyeceğine
göre, salt teknoloji transferi yaparak sanayileşmemiz ve kalkınmamız, savunma
sistemlerinde de caydırıcılığı sağlamamız olası değildir. Bu nedenle, amacımız, kendi teknolojimizi kendimizin üretmesi olmalıdır.
Elbette, teknoloji, ülkelerin gelişmişlik düzeyini belirlemekte ve uluslararası
yarışta sahibine büyük ticarî bir üstünlük sağlamaktadır. Dünya ulusları
"teknoloji üretenler ve üretmeyenler" olmak üzere ikiye ayrılmakta,
teknoloji üretemeyen uluslar "azgelişmiş uluslar" olarak
sınıflandırılmaktadır. Savunma sanayiinde ise, teknoloji ve özellikle tasarım teknolojisi,
savunma sisteminin gizliliğini, güvenirliliğini ve idamesinde dışa bağımlılığı
belirleyen bir unsurdur. Böyle olunca da, ülkenin savunma gücüne, silahlı
kuvvetlerin caydırıcılığına doğrudan doğruya katkıda bulunmaktadır. Sonuç olarak; her ülkenin ulusal savunma yeteneğiyle ülkenin savunma
sanayiinin düzeni arasındaki yakın ilişkisi aşikârdır. Savunma sanayiinin ise,
yüksek teknolojilerin geçerli olduğu bir sektör olmasından dolayı, ulusal
savunma gücü, ülkenin teknolojik düzeyine bağımlıdır. O halde, ulusal savunma
gücünün artırılması için hedef, ülkenin ulusal teknolojik düzeyini yükseltmek
olmalıdır. Bunun için, savunma sanayi ve özel sektör teknoloji geliştirirken, sıkı
ve yakın işbirliği içerisinde olmalıdır. Dünyada bunu gerçekleştiren ülke
misalleri çoktur. Savunma sanayii, ekonomik ve sosyal katkının yanı sıra, devletin en
önemli varlık sebebinin, en önemli görevinin teminatı, millî egemenliğin bir
şartıdır. Devlet; toprağını, bütünlüğünü, bağımsızlığını, halkının canını
koruyacaksa, bunu, kendi savunma sanayiine dayanarak yapacaktır. Çünkü, Silahlı
Kuvvetlerin caydırıcı olabilmesi için güçlü savunma sanayiine dayanması
şarttır. Ülkemizin engebeli coğrafî koşulları nedeniyle, füze savunma
sistemlerindeki zaafın giderilmesi için erken uyarı uçaklarına büyük ihtiyaç
vardır. Geçtiğimiz günlerde ülkemizin savunma projelerinden erken uyarı ve
kontrol uçaklarının alınmasının kararlaştırılması, savunma zaafımızın
giderilmesi açısından çok sevindiricidir. Bu projenin maliyeti 1,5 milyar dolar, yani, yaklaşık 1
katrilyondur. Yani, 2001 yılı bütçesine baktığımız zaman -5 katrilyon 126
trilyon 585 milyar Türk Liralık ödenek- biraz önce bahsettiğim projenin
maliyeti, bu bütçenin beşte 1'ine denk gelmektedir. Millî Savunma Bakanlığı
bütçesinin yüksek olmasının nedeni yatırım ve modernizasyon maliyetleridir.
Önümüzdeki yıllarda daha düşük oranda Millî Savunma Bakanlığı bütçesi
yaptığımızda, bugün teknolojik gelişmeye, yatırıma ve millî savunma sanayiin yenileştirilmesine, millîleşmesine
vermiş olduğumuz destek ve bütçe payının önemi de o nispette belli olacak ve
düşecektir. Bir şeyi belirtmeden geçemeyeceğim: Türk Silahlı Kuvvetleri, bütçesini,
sadece savunmaya dönük harcamıyor. Bunun yanında, güneydoğuda PKK'yla yapılan
mücadeleden zarar gören vatandaşlarımıza da devletin sıcak elini uzatıyor.
Gençlerimize verilen üniversite hazırlık, yabancı dil, bilgisayar kursları,
kültür gezileri, elektrik, sualtı, yapı çalışmalarında askerin yardımcı olması,
gezici sağlık hizmetlerinin verilmesi, ağaçlandırma çalışmaları ve Mehmetçiğin
vatandaşımızla iç içe, güneydoğu bölgemizde sosyal hayatın içinde yer alması,
ilave harcama yaptığının göstergeleridir ve bu durum, kamuoyunun bilgisi
dahilindedir. Ayrıca, doğu ve güneydoğuya en kıdemli personelini göndererek,
her türlü hizmeti veren Türk Silahlı Kuvvetlerine, bölge halkı adına, bölgenin
milletvekili olarak şükranlarımı sunmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri, 21 inci yüzyılda,
taktik ve stratejik öncelikleri ile operasyonel kabiliyetini artırma
konseptleri çerçevesinde mevcut yapısında bir dizi değişiklikler yapmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin hedefi küçülerek etkinleşmektedir; yani, Türk
Silahlı Kuvvetleri, savunma sanayiinin geliştirilmesiyle uzmanlık, personele
beceri ve kabiliyet kazandıracak hedefleri
gerçekleştirmektir. BAŞKAN - Sayın Değer, Grubunuzun size tahsis etmiş olduğu süre
tamamlanmıştır. M. SAİT DEĞER ( Devamla) - Teşekkür ederim; bitiriyorum. Hiç durmayan teknolojik gelişmeler, her sahada olduğu gibi, askerî
sahada da mevcut sistemleri süratle demode hale getirmektedir. Bu nedenle,
modernizasyon çalışmaları bitmeyen senfoni gibidir. Değerli milletvekilleri, eğer, güçlü bir Türkiye istiyorsak, önce güçlü
bir ekonomimiz olmalı; Millî Savunma Bakanlığımızın, bunun gibi hayata
geçirilmesi gereken projeleri için bütçeden ayrılmış en büyük payı bile
yetersiz kalmaktadır. Bu durumu da, ekonomik istikrar programına mutlaka
bağlamak gerekir. Bu duygularımla, Millî Savunma
Bakanlığının bütçesinin milletimize ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına
hayırlı olmasını diler, Grubum ve şahsım adına saygılarımı sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Değer. Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Balıkesir Milletvekili
Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun.(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı kuruluşların 2001 malî yılı
bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım
ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Küresel bilgi toplumunda gelişmiş ülkelerin kalkınmışlık seviyesine
ulaşabilmemiz için, yeni bir bin yılın başında çağın ulaştığı bilim ve
teknolojiyi özümseyip, insanımızın faydasına sunmadan, toplumumuza çağın
gereklerine uygun iletişim, ulaşım ve çağdaş yaşama imkânını sağlamamız mümkün
değildir. Yeni bir bin yılda, tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve turistik
faaliyetler, hızlı, güvenli ve yeterli ulaşım ve haberleşme sistemleriyle
mümkün olmaktadır. Bu sebeple de, ulaştırma ve iletişim hizmetlerindeki
gelişmeler, tüm ülke ekonomisini ve kalkınmasını etkileyecek bir gelişmeyi de
beraberinde getirmektedir. Büyük bir kuruluş olmasına
rağmen, Anasol-M Hükümetinin iktidara geldiği günden bugüne kadar hazırladığı
bütçelerde, ülkemiz açısından stratejik öneme sahip Ulaştırma Bakanlığına
tahsis edilen ödeneğin ne kadar az olduğunu görmek için, yıllara göre bir
kıyaslama yapmak gerekirse, 1999 yılında 49 trilyon, 2000 yılında 75 trilyon,
2001 yılında ise 107 trilyon 793 milyar TL'dir. 2001 yılında, bunun, sadece 65
trilyon 140 milyar Türk Lirasının yatırım giderlerine ayrılması, bu hizmetlerin
yeterince yapılamadığının, yerine getirilemediğinin açık bir göstergesidir.
Genel bütçeye dahil olmayan bağlı ilgili kuruluşların toplam yatırımı ise 351
trilyon liradır. Yani, Ulaştırma Bakanlığının 2001 yılında yapacağı toplam
yatırım 100 milyar dolar civarında, bağlı kuruluşların da 500 milyar dolar
civarındadır. Pardon, 100 milyon dolardır Ulaştırma Bakanlığının, 500 milyon
dolar da bağlı kuruluşların. Oysa, bir tek Etibankın batırılmasıyla götürülen
para 432 milyon dolardır. Bir bankayla götürülen, bunun 4 katıdır, 5 katıdır. 1997 yılında, dünyada ilk defa Telekomun özelleşmesi gündemdeyken, o gün
iktidarda olan Doğru Yol Partisi ilk kanunu çıkarmış, bugün, Telekomun
özelleştirilmesine "evet" diyen iktidardaki DSP zihniyeti Anayasa
Mahkemesine gitmiş ve yasa iptal edilmiştir. O tarihte uluslararası piyasalarda
büyük rağbet gören bu hisselere, artık, bugün gösterilen ilgi ve değer
azalmıştır. O gün, Türk Telekomun gerçek değeriyle satılması durumunda elde
edilecek gelir 20 milyar ABD Dolarıydı -13 katrilyon liradır- bugün ise, yüzde
34'ünü özelleştirelim denilmektedir; 3 milyar dolar civarında değer
biçilmektedir, ülkeye bunun maliyeti tam 10 katrilyon liradır. Özelleştirme de, ele yüze bulaştırılmıştır. Zaten, bu hükümetin
yapabildiği doğru düzgün bir şey de yoktur. Bugün gelinen noktada, Telekom, bir
program çerçevesinde değil de, bir kriz esnasında ve Dünya Bankası Başkanı
Wollfenssohn'un, âdeta emir veren mektubu neticesinde alınan acil kararlarla
özelleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu, hükümet içindeki uyumun, eşgüdümün
olmaması sonucunda, bu ülkenin milyarlarca dolar kaybetmesine neden olunmuştur.
Bu hükümetin, tutarsız, yanlış politikaları sonucunda, Telekom, maalesef,
olması gereken değerde satılamayacaktır. Daha dün haberleri izlerken, baktık, Bakanlar Kurulunda -eğer,
haberlerde yanlış söylenilmi-yorsa- Sayın Gürel ile Sayın Yalova arasında
tartışma çıktığı, Eti Holdingin, kendisinden izin alınmadan nasıl özelleştirilebileceği
ve bunun geri çekildiği söylenilmektedir. Benzer tartışmaların, geçmişte, Sayın
Ulaştırma Bakanı ve ilgili bakan ve bürokratlarla yaşandığını biliyoruz. Hatta,
Sayın Bakan, bunun peşkeş çekileceğini, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeyi sunuş
konuşmasında söylemişti, tutanaklarda da var. Müsteşarın beyanat vermesinden
şikayetçi olmuştur ve bu beyanatların da, Telekomun değerini düşürdüğünü
söylemiştir. Burada görüşülen uluslararası bir telekom yasa tasarısında, bunlarla
ilgili ne yapıldı diye sormuştum. Bakan, sadece, ilgili arkadaş, bu konuda,
inşallah, o bürokratı görevden alır, gereğini yapar demişti; ne olduğunu ben de
merak ediyorum. Şimdi, son zamanlarda, gazetelerde, bakıyoruz "artık, adını
koyalım, bu iktidar aciz" diyor, bakınız, değerli arkadaşlarım. Yazar
devam ediyor "bu hükümetin başbakanı, sevk ve idare melekelerini büyük
çapta yitirmiş; ancak, ortaklardan ne haber?!" Başbakan Yardımcısını da... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yapmayın... Ayıp bunlar... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Arkadaşım, ona girmiyorum. Bakın,
başka... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Herkes yazıyor... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Hayır, ona girmiyorum sevgili arkadaşım;
yazıyı oku-yorum. BAŞKAN - Sayın Halıcı... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Müsaade edin, aldığım, Telekomla ilgili
kısmı okuyorum. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bunları, neden hergün sürekli hale
getiriyorsunuz? İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Başbakan Yardımcısıyla, Sağlık Bakanıyla,
Telekomu peşkeş çektirmeyen; ama, içine..." MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, lütfen mâni olun. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Paragrafın başlığı öyle; yani, özel bir
niyetim yok... "...3 000 geçici işçi yerleştirmekten imtina etmeyen..." (DSP
sıralarından gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, müsaade etmeyin. Yoksa,
biz mâni olmak zorunda kalacağız! Lütfen!.. BAŞKAN - Bakın, Sayın Yılmazyıldız : Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
kürsüsünde, siz ve sizin gibi çok değerli hatipler konuştu; ama, bakın, çok
açık söylüyorum; insanların yaşı ve sağlığı, hiçbir zaman bu kürsüde eleştiri
konusu olmadı. Ayrıca, konuşmalarını bu türlü yapan hatipler de, bunlardan
netice alamadılar; ama, sizin gibi birçok hatip, burada çok nazik, çok güzel
üsluplarla, gerek hükümeti gerek sayın bakanları diledikleri gibi eleştirdiler
ve bu yapmış olduğunuz gibi çirkin eleştiriler yapmadılar. Çok rica ediyorum... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bakın, müsaade etmem; onu söyleyeyim... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Hayır, müsaade etmeyin de... İddia
ettiğiniz gibi... BAŞKAN - Lütfen, konuşmanıza... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Söylüyorum Sayın Başkan... Bir dakika... BAŞKAN - ...ölçülü bir şekilde devam edin. Buyurun. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Söylüyorum... Bir dakika... Bakın, iddia ettiğiniz gibi, ne Sayın Başbakanın yaşıyla ne sağlığıyla
ilgili bir tek cümle etme-dim. Ettim mi?! NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Hayret!.. Hayret yahu!.. Bırakın konuşsun!.. BAŞKAN - Buyurun. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Burada "bu hükümetin sevk ve idare
melekelerini büyük çapta yitiren" deyince... Genç bir insan da
yitirebilir, trafik kazası olur, şu olur, bu olur... Şu cümlede, Sayın
Başbakanın sağlığıyla ilgili, yaşıyla ilgili en ufak bir şey var mı?!. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, buyurun efendim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, lütfen kapatın. BAŞKAN - Sayın Halıcı... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bir dakika, değerli arkadaşım... Yani,
bir şey söylüyorum; daha önceki tartışmalarla bunu birleştirmeyin. BAŞKAN - Peki, birleştirmiyorum da, öyle bir şeye yol açmamak için
müdahale ettim. Buyurun efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Başbakan, bu ülkenin başbakanıdır;
dolayısıyla, onun sağlıklı olmasını en çok ben isterim. BAŞKAN - Tamam, çok doğru... Devam edin efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bu ülke için gerekli olması, bu ülkenin
sağlıklı bir başbakanla yönetilmesi, en çok bizi mutlu eder. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Zaten öyle... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşım, onunla ilgili bir ima
yok; gereksiz alınganlık göstermeyin! BAŞKAN - Sayın Halıcı, lütfen müdahale etmeyin; sayın hatip, siz de
konuşmanıza devam edin. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bakın, bunun birinci cümlesinde bunu
diyor; ama, asıl amacım bunu söylemek değil. Geri kalan uzun bir paragraf
Telekomla ilgili. Bırakmıyorsunuz... Yani, alınganlığa gerek yok. Ben, niye
bunu söyleyeyim! NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sağlıksız bir özelleştirmeden bahsediyor;
hayret yani! İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Şimdi, bakınız, devam ediyorum:
"Başbakan yardımcısıyla, Sağlık Bakanıyla, Telekomu peşkeş çektirmeyen;
ama, içine 3 000 geçici işçi yerleştirmekten imtina etmeyen, Telekomu kendi
yandaşlarına peşkeş çeken Ulaştırma Bakanıyla, deprem evlerinin bitiş tarihiyle
ilgili olarak verdiği sözlerin hangisinin geçerli olduğunu, artık, takip dahi
edemediğimiz Bayındırlık Bakanıyla, MHP, ideolojisi ne olursa olsun, ortaya bu
ülkeyi yönetecek bir idareyi koyabiliyor mu?" Soru soruyor... MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul)- Bırakın gazete haberlerini, konuşacağınızı
konuşun!.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- "Aranızda bütün inandırıcılığını
yitirmiş, işte, ANAP'ı ciddiye alan var mı" diye... Sonuçta "bu
iktidar, artık, acizdir" diyor,"Türkiye'nin sorunlarıyla...” HAMDİ BAKTIR (Kayseri)- Gazeteci söylüyor!.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Gazeteci söylüyor arkadaşım. Şimdi... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Sizin Genel Başkanınız medyadan şikâyet
ediyor... Siz, örnek göstererek, gazete haberleriyle Meclisin çalışma düzenini
bozuyorsunuz!.. BAŞKAN- Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin... Buyurun Sayın Yılmazyıldız, siz konuşmanıza devam edin; çünkü, sürenizi
katiyen uzatmayacağım. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, bu konuda... HAMDİ BAKTIR (Kayseri)- Gazeteci bu konuda nasıl konuşuyor... Sen niye
konuşmuyorsun!.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Fark etmiyor... Gazetenin, zaten, iddia
ettiği şu: Ben, 1 000 000, 955 000 basıyorum diyor; dolayısıyla, bastığı bu
rakamla, ulaşıyor... HAMDİ BAKTIR (Kayseri)- Size de çok şey söylüyor o gazeteler!.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Bakınız, bakanlıkta çalışan bir arkadaş
rapor hazırlamış; burada tek tek yapılan şeyleri bildirmiş. Bu arkadaşımız da,
DSP'den milletvekili aday adayı ve diyor ki "bu insanların daha fazla
mağdur edilmemeleri için önlem alma ve bu olaylara müdahale etme görevi, tek umutları iktidar ortağı olan Demokratik
Sol Partiye düşmektedir." "Ben, Malatya'dan, DSP'den aday adayı
oldum, bunu da bir sayın başkana götürdüm; ancak, sayın başkan 'biz, bunu
alamayız; çünkü, her parti, kendinden sorumlu olduğu bakanlığın icraatlarını
yapmakta özgürdür' dedi" diyor. Kendi partisinden milletvekili aday adayı
olmuş bir yetkilinin, bir başmühendisin kıyımına göz yumuyor. Olay bu; bunu
söylemek istiyoruz; yani, gelmek istediğimiz nokta bu. Yakınan sizin... Ben
aldım... Tabiî, ben aldım... Arkadaşa da sordum "bundan bahsetmemizde
endişe var mı" diye, "yok" dedi. "İsmimi bile
verebilirsin" dedi. Sayın Şahin'i ziyaret ettiler, Sayın Şahin biliyor
kendisini. Dolayısıyla, ben, şunu söylemek istiyorum: Bu kadar uyumsuzlukla bir
yere varmak mümkün değil. Bakınız, Keniichi Ohmae diyor ki "görünmeyen bir
kıta var." Yani, bütün kıtalar keşfedildi; ama, Sayın Başkanvekilinin de
uzmanı olduğu bir konu, görünmeyen kıta, internet ekonomisi, yeni ekonomidir.
Sadece, bir Microsoft, 575 milyar dolarlık bir servete sahip oluyor. Şimdi, bakıyoruz, görünmeyen kıtanın keşfinde -daha önce burada dijital
misakla ilgili konuşmuştum- dünya yeni bir anlaşma yapıyor, frekanslar, bant
yayınları, şunlar, bunlar... Ulaştırma Bakanının haberi var mı; yok. Görünmeyen
kıtanın keşfine, Ulaştırma Bakanlığının yapabildiği yatırım, bütçeden okuduğum
kadarıyla, 35 milyon dolar. 35 milyon dolarla, katrilyon dolarları bulan bir
ekonominin, yeni ekonominin keşfi nasıl olacak; mümkün değil. Dolayısıyla,
bunları okumak gerekiyor. Sayın Bakana, Keniichi Ohmae'nin “Görünmeyen Kıta: Yeni Ekonominin Dört
Stratejik Boyutu” adlı bu kitabına, özellikle, bakmasını öneriyorum ve bundan
mutlaka istifade edeceğini düşünüyorum. 35 milyon dolar çok az. Bugün,
Amerika'da satışların yüzde 25'i internet üzerinden. Türkiye'de ise, bu,
maalesef, gelişemiyor. BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, bir dakikanızı rica ediyorum. Değerli arkadaşlarım, sayın hatibin konuşma süresinin sonuna kadar
çalışma süremizin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Buyurun. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Şimdi, Devlet Demiryollarıyla ilgili şu
kadarını söyleyeyim. : Bilecik-Bursa-Bandırma demiryolunun etüt projesi bitmiş;
Eskişehir-Bursa sanayiini, bu önemli sanayi bandını limana bağlayacak olan bu
projeyle ilgili olarak, 2001 yılı bütçesine bakı-yoruz; hiçbir şey yok. Trafik kazalarına gelince: Bu hükümete bakıyoruz, ortada kaldı. Önce
"tam benim istediğim gibi bir af" denildi, ardından da "bu af
benim de istediğim af değil" dendi ve af ortada kaldı. Af yasası
görüşülürken, trafik kazaları hariç tutulsun diye önerge verdik, sıraya
giremedi. Milletin tepkisi var. Dün bir otobüs uçuruma uçuyor, 10 kişi ölüyor.
Yine, bakıyoruz, başka bir trafik kazasında; burada, görüyorsunuz:
"Öldüren sorumsuzluk... 5 kişi ölü." Bir aile yok olmuş. Değerli arkadaşlarım, böyle, milletin istemediği bu yasaları getirmek
yerine... Sayın Bakan, trafikle ilgili yasaları niye getirmiyor?.. Yani, ölümlü
kazaların, artık, kaza olmaktan çıkıp, cinayet olduğunu, bunların gereği gibi
cezalandırılması için... Amerika'da da örneği vardır; müebbet hapse mahkûm
olmuştur. Alkollü ve hızlı araç kullanmak, bir silah kullanmak denmektedir.
Hatta, İngiltere'de, Avrupa'nın birçok ülkesinde hız yapıldığı zaman, alkollü
araç kullanıldığı zaman, bir riskten dolayı iki yıl hapis cezası vardır. Bundan
iki üç ay önce Singapur'a gittik; orada, eğer polis cep telefonuyla otomobil
kullanırken yakalarsa, sorgusuz sualsiz bir yıl hapse atmaktadır, içeri
atmaktadır. Bunları yapmazsanız, bu, kaza değil, cinayettir; beş yılda 30 000'e
yakın vatandaşımızı kaybederiz, katrilyonlarca lira zarar olur. Bunu önlemenin
bir yolu, Trafik Kanunuyla ilgili tasarının Sayın Bakan tarafından getirilmesi,
bir an önce geçirilmesidir. Diğer yolu, ulaşımı sağlayan, devlet demiryolları
gibi, yat limanları gibi, feribot iskeleleri gibi yatırımların bir an önce
bitirilmesidir. Ben bakıyorum, seçim bölgemde; örneğin Marmara Adası’nın denizden başka
ulaşımı yok; yat limanına, deniz otobüsüne yatırım yok. Geçen yıl 123 milyar
konulmuştu, bu yıl o da yok. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, size de, bütün gruplara vermiş olduğum gibi
1 dakika eksüre veriyorum. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - 2 dakika fazla istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim, siz devam edin. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bakıyoruz, Gömeç-Karaağaç,
Erdek-Ballıpınar, Bandırma-Sahilyenice, Marmara-Çınarlı balıkçı barınaklarına 1
milyon lira. Daha da vahimi, yıkılmak üzere, trilyonlarca lira para harcanmış
olan Altınoluk balıkçı barınağının onarımına para yok. Yıkıldıktan sonra, bunu,
tekrar, trilyonlarca lira harcayarak mı yapacaksınız?.. Asmalıdere balıkçı
barınağının onarımı için bir kuruş para yok. Değerli arkadaşlarım, bu konularda, gerçekten, 100 milyon dolarlık
Ulaştırma Bakanlığı bütçesiyle bir şey yapabilmek mümkün değil. Türk cumhuriyetlerine ulaşabilmek için, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu
acilen yapılmalı. Olumlu yönleri de var; örneğin, bir GAP demiryolu gibi, bir
Aliağa-Menemen demiryolu gibi, bir Gebze tüpgeçidi gibi; bunlar yapılmalı; ama,
bunlara ilaveten, daha fazla yatırımın yapılabilmesi lazım. Yoksa, bu
sıkıntılar devam eder. Dahası, bakıyoruz, Balıkesir Havaalanı dahil, pek çok ilimizi
ilgilendiren havaalanlarına uçuşlar durduruluyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Mardin, Sinop, Isparta, Uşak
havaalanları... BAŞKAN - Çok teşekkür ederim efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Biraz daha süre verin. BAŞKAN - Hayır efendim... Çok rica ediyorum... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Ama, vaktimi aldınız. BAŞKAN - Çok rica ediyorum. Sabahtan beri bütün gruplara aynı uygulamayı
yapacağımı ifade ettim. (DYP sıralarından gürültüler) TURHAN GÜVEN (İçel) - Bütün gruplara verdiniz, bizim hatibin sözünü
kestiniz ve müdahale ettiniz. NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Böyle kepazelik olmaz! ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, siz müdahale ettiniz... BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Hayır efendim, açmayacağım. Çok teşekkür ediyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Yani, Mecliste, yeni birtakım şeyler
geliştiriyorsunuz. Meclis Başkanvekilleri tarafsızlıklarını yitiriyor gibi
geliyor bana. BAŞKAN - Bu uygulamayı sabah başlattım, bugünün sonuna kadar da devam
ettireceğim. Size de çok teşekkür ediyorum; lütfen... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan, aldınız vaktimi; lütfen... TURHAN GÜVEN (İçel) - Biraz süre verin; bu, yeni bir usul mü efendim... NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın Başkan, siz müdahale ettiniz, siz
konuştunuz! BAŞKAN - Hayır efendim, ben zatıâlinizin vaktini almadım... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkan TURHAN GÜVEN (İçel) - Aldınız Sayın Başkan. (DYP sıralarından
"Aldınız, aldınız" sesleri) İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Aldınız efendim... BAŞKAN - Bu tartışmaları da ben yaratmadım; ben, bu tartışmalara mâni
olmak için müdahale ettim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir konuşmacının sözünü, böyle, küt diye kesmek
olur mu efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - İyi de, benim müdahalelerde geçen sürem
ne olacak?.. BAŞKAN - Lütfen, benimle tartışmayın efendim, mikrofonu açmayacağım. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Müdahale ettiler, ben ne yapayım... BAŞKAN - Size çok teşekkür ediyorum... NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Söyle... Söyle, sen konuşmana devam et; böyle
Başkana böyle muamele!.. BAŞKAN - Lütfen Genel Kurulu selamlayın efendim... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Ulaştırma Bakanlığının yatırım bütçesi
mutlaka artırılmalı ve ana ulaştırma planı mutlaka yapılmalıdır. İptal edilen
Balıkesir-Manisa ekspresi tekrar konulmalıdır; adıyla değil, Balıkesir'den
hareket edecek şekilde konulmalıdır. Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız. Efendim, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 13.11 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
14.00 BAŞKAN:
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER:
Mehmet AY (Gaziantep), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum. Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayısı:
552, 553, 554, 555) (Devam) A) MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam) 1. - Millî Savunma Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Millî Savunma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam) 1. - Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Söz sırası, Fazilet Partisi Grubunda. Fazilet Partisi Grubu adına, ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın
Mukadder Başeğmez. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Zeki Çelik önce
konuşacaklar. BAŞKAN - Sayın Zeki Çelik konuşacaklar. Buyurun efendim. Sürenizi başlatıyorum. Grubunuzun toplam konuşma süresi 30 dakikadır. FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Hemen, konuşmamın başında belirtmeliyim ki, mesele, insan meselesidir.
Milletin malı olan çok değerli kurumları, birtakım insanlara emanet ediyorsunuz
ve bu emanet layıkıyla yönetilmiyor, kaynaklar heba ediliyor. Biz, Ulaştırma
Bakanlığını değerlendirirken, millî servetin kötü yönetimler elinde nasıl
çarçur edildiğine de açıklık getireceğiz. Değerli arkadaşlar, her şey planlı programlı olsun diye kalkınma
planları yapılmaktadır; ancak, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında
ulaştırmayla ilgili hususlara bir göz atalım. Bakınız, sistemi bir bütün olarak ele alacak bir ulaştırma ana planı
bulunmamaktadır. İkincisi, ulaştırma alt sektörleri arasında gerekli işbirliği ve
koordinasyonun temini gibi temel konularda beklenen gelişmeler sağlanamamıştır.
Bir başka husus, yatırımcı ve işletmeci kuruluşların ayrı bakanlıklar ve
müsteşarlıklar altında örgütlenmiş olması, önemli eşgüdüm sorunları ile
sektörde verimsiz bir yatırım ve işletme düzeni ortaya çıkarmıştır. Ulaştırma alt sektörlerinin niteliklerine uygun özelleştirme
stratejilerinin geliştirilememesi ve sektörde düzenleyici kurulların
oluşturulamaması, özelleştirme uygulamalarının kamu yararına uygun ve istenilen
düzeyde yapılamamasına neden olmaktadır. Şimdi, bu olumsuzluklar içerisinde, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planında böyle deniliyorsa, siz neyi çözeceksiniz?!. Değerli arkadaşlar, yanlış ekonomi kararları, halkı, esnafı, tüccarı
çileden çıkaran deprem, özel iletişim, eğitime katkı, hayat standardı gibi
vergilerle, çiftçiyi, köylüyü yokluğa mahkûm eden taban fiyatlarla, toplumsal
barışı dinamitleyen Af Kanunuyla, memur ve emekliye yapılan komik zamlarla,
maalesef, alay ediyorsunuz. "Zayıf atın kıblesi olmaz" diye bir atasözü
var; bu yüzden, sağa sola yalpa yapar. Bu hükümet de, kara tren hantallığı veya
trafik canavarı süratiyle, ülkeyi başaşağı götürüyor. Değerli milletvekilleri, Telekomun özelleştirilmesi, 4502 sayılı Kanun
hükümlerine uygun olarak yapılmıyor. Telekomun stratejik önemi ve kamu hizmeti
özelliği gözardı edilmiştir. 20 milyon telli telefon, 3 milyar dolar değerinde,
bir adet 1 800 cep telefonu lisansı, binaları, arsaları, telefon santralları,
şebekesi, kablo TV'si, internet ve lisansları gibi değerlerin toplamı 100
milyar dolara yaklaşmaktadır. Kâr oranı yüksek ve stratejik önemi olan
Telekomu, 10 milyar doların yüzde 33'ü olan 3 milyar dolara yabancıya satmak,
ülke menfaatlerine uygun değildir. Ayrıca, bu kanun, Telekoma nasıl genel müdür atanacağını da
göstermiştir. Ulaştırma Bakanının göstereceği aday, 657 sayılı Kanundaki
şartları taşıyorsa atanabilir. Halbuki, Özelleştirme Yüksek Kurulu 8.12.2000
tarih ve 88 sayılı kararıyla genel müdür olarak stratejik ortak, yani, yabancı
ortak tarafından gösterilecek adayın atanmasını öngörmüştür. Bu haliyle, bir
özelleştirmeyle, azınlık hissesine sahip yabancı ortağa, çoğunluk hissesine
sahip kamuya tahakküm etme imkânı vermektesiniz. Burada yapılan özelleştirme
değil, yabancılaşmadır. Yoksa, IMF'ye ve Cottarelli'ye verilen taahhütlerin
içerisinde bunlar da mı var?! Bakınız, elimde Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararı var. Burada Sayın
Ecevit, Bahçeli, Yalova, Önal ve Tanrıkulu tarafından ve Ulaştırma Bakanını
devredışı bırakarak imzalanan bu kararı nasıl içinize sindiriyorsunuz Sayın
Bakan? Ama, sizler, sindirilemeyenleri sindiren bir hükümet olarak tarihe
geçeceksiniz; bunu da bilin. Eğer gerçekten özelleştirme isteniyorsa, Telekom,
yurt dışındaki vatandaşlarımıza döviz karşılığı satılabilir. Değerli milletvekilleri, kanuna göre, Ulaştırma Bakanlığının
inşaatlarını DLHİ yapmaktadır; yani Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları
İnşaatı Genel Müdürlüğü yapmaktadır. Devlet Hava Meydanları İşletmesi ise,
işletme işini bırakmış, ihaleye ve inşaatçılığa soyunmuş. Sayıştay raporuna
göre "DLHİ'nin 1 liraya mal ettiğini Devlet Hava Meydanları İşletmesi 10
liraya mal edi-yor" deniyor. O halde, kanuna uyarak, herkes kendi işini
yapmalıdır. Geçen yılki bütçede Devlet Hava Meydanlarıyla ilgili yolsuzluk ve
usulsüzlüklere dikkat çekmiş, Sayın Bakandan bunların soruşturulmasını talep
etmiştim. Tekrarda fayda görüyorum. Aile fotoğrafında yer alan müteahhide
verilen, Antalya Hava Limanı yeni dışhatlar terminali, 4,5 trilyona ihale
edilen, sivil havacılık standartlarına uygun olmayan ve 40 trilyona yakın para
ödendiği halde bitmeyen İstanbul 18/36 ikinci pist inşaatı; faizlerin yüzde
200'lerde seyrettiği 1998 yılında yıllık yüzde 5 faizle İş Bankasına yatırılan
28 trilyon lira; uçakların inmesi mümkün olmayan bir dağın dibine inşa edilen
Antalya-Alanya-Gazipaşa Havaalanının usulsüz ihalesi... Bu ve buna benzer
gündeme getirdiğimiz konularla ilgili ne yapıldığını merak ediyorum. Sayın
Bakanın bu hususlarda bize bir cevap vermesi, bizleri sevindirecektir. Değerli milletvekilleri, DLHİ'nin bir başka karadeliği, balıkçı
barınaklarıdır. Bu, cüzî ödeneklerle yıllarca süren ve hizmet alınamayan,
sadece belli kesimi yıllarca besleyen bir uygulamadır. Millî bayrağımızı taşıyan Türk Hava Yollarının özelleştirilmesini de,
millî menfaatlarımıza uygun bulmuyorum. Millî bayrak taşıyan bir havayolumuzun
yabancılara satılmasını, doğrusu, ben de içime sindiremiyorum. Türk Hava
Yolları iyi idare edilirse zarar etmeyecektir. Türk Hava yolları, gereksiz
yerlere sefer yapılması, çok yüksek ücretler ödenmesi, akıl almaz israflar,
lüzumsuz stoklar yapılması, abartılı temsil giderleriyle yönetilmektedir.
Mesela, en basiti, daha ucuz fiyattan ikram servisi teklif edilmesine rağmen,
USAŞ tarafından yapılması neyin ısrarıdır, anlaşılamıyor. Türk Hava Yollarının,
ayrıca, savaş ve olağanüstü hal durumlarında Silahlı Kuvvetlerin emrine
gireceği de unutulmamalı ve buna göre yabancılara satışına dikkat edilmeli diye
düşünüyorum; ama, son yaşanan ekonomik istikrarsızlıklar sebebiyle, hem
Telekomun hem Türk Hava Yollarının, verilmiş sözler arasında olacağı endişesini
taşıyorum. Değerli milletvekilleri, Milletlerarası Sivil Havacılık Teşkilatı
kurallarına uygun olarak bir sivil havacılık teşkilatının yapılanması da
yararlı olacaktır. Telsiz Genel Müdürlüğüyle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum.
Hatırlarsanız, bir zamanlar, telsiz kullanımı sivil vatandaşlar için yasaktı.
12 Eylül şartlarında oluşturulan düzenlemenin, çağın gelişmelerinden
vatandaşları yararlandırmaktan ziyade, güvenlik öncelikli olduğu, Haberleşme
Yüksek Kurulunun yapısına bakıldığı zaman çok rahat görülecektir. İşte, 6 ncı
madde: "Haberleşme Yüksek Kurulu, Başbakanın veya görevlendireceği bir
devlet bakanının başkanlığında, İçişleri, Ulaştırma Bakanlığı ile Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı ve Genelkurmay
Muhabere Elektronik Başkanından oluşur." Bu Kurulun yapısı ve görevi
itibariyle bakılırsa, haberleşme sektörünü denetleyen RTÜK ve diğer kurulların
görevleriyle çakıştığı görülür. Bu yönüyle daha bağımsız bir kurul olan RTÜK
için bir by-pass bile söz konusudur. Bu kurulun, sivil, katılımcı ve demokratik
bir düzenleme yerine, güvenlik öncelikli ve resmî bir çerçevede düzenlenmesi
gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, demiryoluyla yolcu ve yük taşımalarının Yedinci
Beş Yıllık Plan döneminde, yıllık yüzde 10,9 artması hedeflenmiş; ancak, bunun,
azalarak, yüzde 4,7 olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Demiryolu altyapısı
oldukça yetersiz, trenler ortalama 45 kilometre hız yapıyor. Genel Müdürün
ifadesiyle, Devlet Demiryolları, yılda 600 milyon dolar zarar ediyor. 1974'te başlayan Ankara-İstanbul arasını dört saate indirecek sürat
demiryolu projesi ve çok ciddî kaynaklar ayrılan Ayaş Tüneli, hâlâ
tamamlanamadı. Sayın Bakan, bu işin gerçeğini, lütfen, bize açıklayın, biz de bilelim.
Basında çıkan fay riski ve benzeri zorluklarla yapının mümkün olamayacağı ve o
tünelin hayvan barınağı olarak kullanılabileceği ve sadece aile fotoğrafındaki
müteahhit firmaya para ödendiği ifadeleri ne kadar doğrudur? Toplutaşımacılığın önemli olduğu dünyamızda, gerek trafik kazaları gerek
çevre kirliliği ve gerekse ekonomik açıdan demiryollarına ciddî manada önem
verilmelidir. Birçok kuruluşuyla büyük bir bakanlık olan Ulaştırma Bakanlığının daha
güzel hizmetler vermesini diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Muş Milletvekili
Sayın Sabahattin Yıldız; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesi üzerinde Fazilet
Partisi Grubu adına söz almış bulunu-yorum; Grubum ve şahsım adına, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Gelişmekte olan bir ülke olarak, ulaştırma, dolayısıyla, onun alt sektörleri
olan haberleşme, taşımacılık gibi alanlarda ihtiyaçlarımızın gerisinde
kaldığımızı ve çağdaş kriterleri yakalayamadığımızı söylemeliyiz. Bir taraftan,
yetmiş milyonluk nüfusun artarak devam eden gereksinimleri, diğer taraftan,
Türkiye'nin coğrafî konumundan kaynaklanan stratejik önemi ve bunların ortaya
çıkardığı ihtiyaçlar, ulaşım sektörünün önemini artırmaktadır. Ülkemiz, Ortadoğu'dan Asya'ya, Avrupa'dan Rusya'ya ve Afrika'ya kadar
birçok bölgeye kara ve deniz yoluyla bağlantı avantajına sahip olmasına rağmen,
bu üstünlüklerini, ne yazık ki, gereği gibi değerlendirememektedir. Ulaştırma sektöründe taşımacılık, önemli oranda karayolları üzerinden
yapılmaktadır. Yurtiçi yolcu taşımacılığının yüzde 96'sı, yük taşımacılığının
da yüzde 89'u karayollarımızdan yapılıyor. Türkiye gerçekleri dikkate
alındığında, alternatif ulaşım yollarının geliştirilmesi zarureti ortaya
çıkmaktadır. Özellikle, ticarî açıdan taşımacılık önemli maliyet unsurudur. Bu
bakımdan, karayollarına alternatif olarak, daha ekonomik olan demiryolu
taşımacılığına süratle yatırım yapılmalıdır. Osmanlı'nın Hicaz'a kadar
ulaştırdığı demiryolu ağımızın bugün içerisinde bulunduğu durum içler acısıdır.
Demiryollarımız, altyapı, araç gereç ve teçhizat bakımından çağın gerisinde
kalmış, çürümeye terk edilmiştir. Hal böyle iken, sorumlu kuruluş Devlet Demir Yolları sürekli zararla bu
çürümeyi pekiştirmektedir. Aslında, ekonomik bir alternatif olmasına karşın,
demiryolları, teknolojik yetersizlik ve verimsiz idare sonucunda tercih
edilebilirlikten uzak kalmıştır. Yıllardır konuşulan İstanbul-Ankara hızlı tren
projesi bir türlü hayata geçirilememiştir. 1960'lı yıllardan itibaren, dünyada demiryolları yeniden
yapılandırılmaya başlanmıştır. Avrupa Birliğinde de demiryollarıyla ilgili yeni
stratejiler oluşturulmuştur. Ülkemizde de, 1996 yılında yeniden yapılanma
süreci başlatılmışsa da, gayriciddî sunî gündemler sebebiyle başarıya
ulaşılamamıştır. 1997'de, demiryollarıyla yapılan taşımacılığın oranı yüzde 6,3
iken, 2000'e gelindiğinde yüzde 4,7'ye gerilemiştir. Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planındaki altyapı modernizasyon hedeflerine ulaşılamamıştır.
Ortaasya'yla ilişkilerimizde büyük öneme sahip Kars - Tiflis Demiryolu Projesi
hayata geçirilememiştir. Ulaştırma sektörüyle ilgili rakamlara baktım. 1999 yılında, yurt içinde
taşınan yolcu, kilometre başına, karayollarında 190 milyon, demiryollarında 4
milyon, havayollarında 3 milyon, denizyollarında ise 34 000'dir. Buradan da
görüldüğü gibi, yurt içinde yolcu taşımacılığının, maalesef, yüzde 96'sından
fazlası karayoluyla yapılmaktadır. 8 300 kilometre kıyısı olan, 8 000 kilometre
civarında da demiryolu olan bir ülke için, bu rakamlar, çok anormal
rakamlardır. Yurtiçi yük taşımacılığında da, maalesef, durum fazla farklı değildir.
Yurtiçi yük taşımacılığında, 1990 - 2000 döneminde, denizyolu, demiryolu ve
boru hattıyla taşımanın, toplam taşıma içerisindeki payı azalırken, karayolu
taşıma payının arttığı görülmektedir. 1990 yılında, toplam yurt içi yük
taşımasında yüzde 75,6 düzeyinde olan karayolunun payının, 1999'da yüzde 89'a
ulaşması, yolcu taşıması gibi, yük taşımasının da, tek sektör tarafından
sağlandığını ortaya koymaktadır. Yurtiçi ve yurt dışındaki ihtiyaçlar ve piyasa koşulları dikkate
alınarak, demiryollarında yenileme, altyapı yatırımları ivedilikle
tamamlanmalı, etkinlik ve verimlilik sağlanmalı, demiryolu taşımacılığı cazip
hale getirilmelidir. Artık, herkesin, ama herkesin, demiryollarına veya toplu
taşımacılığa yönelme yönünde ittifak haline geldiği bir gerçekken, yarım
asırdır, sanki, Türkiye'de bazı eller, demiryollarına kayda değer bir yatırım
yapmaktan hükümetleri alıkoymaktadır. Türkiye'de, denizyollarına da gerekli önemin verilmediği kanaatini
taşıyorum. Havayolu taşımacılığında da, önemli altyapı, üstyapı eksikliklerimiz
vardır. 1996 yılında 33,8 milyon yolcu trafiği, 1997'de 34,5 milyona ulaşmış;
ancak, 1998'de 34,2 milyona, 1999'da da 29,9 milyona gerilemiştir. Havayolu taşımacılığında devlete sırtını dayayan Türk Hava Yolları,
etkin çalışamaması ve istihdam yapısındaki bozukluk nedeniyle yıllardır zarar
etmektedir. Özel havayolu işletmeciliği yeterince gelişememiş, Türk Hava
Yolları karşısında, Türkiye'nin ilk özel havayolu şirketi olan İstanbul Hava
Yolları, faaliyetlerine son vermek zorunda kalmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Telekom, haberleşme alanında
yapmış olduğu fedakâr çalışmaları sayesinde, yaygın, verimli ve kaliteli hizmet
anlayışıyla, ülkemizi, haberleşme alanında gelişmiş ülkeler seviyesine
ulaştırmaktadır. Gelişmiş ülkelerde telekomünikasyon alanında verilen
hizmetlerin birçoğu ülkemizde de verilmektedir. Türk Telekom AŞ'nin özelleşme
süreci henüz tamamlanamamıştır. Hükümet, IMF'nin direktifleriyle, bu
özelleştirmeyi oldubittiye geti-rerek ihaleye çıkarmıştır. Sayın Ulaştırma
Bakanı, her fırsatta, Telekomu kimseye peşkeş çektirmeyeceğini vurgulamaktadır.
Telekom üzerinde çıkar sağlamak üzere baskı oluşturan güçlerin kimler olduğunu,
bugün, burada, Sayın Bakanın açıklamasını bekliyorum. Bir başka önemli sorun da, haberleşme altyapısının kurulması ve araç
gereç bakımından dışa bağımlı olunmamasıdır. Bakanlık, çok büyük rakamlara
ulaşan altyapı, araç gereç teknolojisi bakımından yerli üretimi teşvik
etmelidir. Aslında, Türkiye bu konuda kendi ihtiyaçlarıyla beraber, yanıbaşında
haberleşme teknolojisine ihtiyaç duyan Ortadoğu ve Türkî cumhuriyetleri de
dikkate almalı, bu pazarı değerlendirmelidir. Posta hizmetlerinde de devlet tekeli devam etmektedir. Posta
İşletmesi, Telekomdan ayrıldıktan sonra
sahipsiz bırakılmış, modernize edilmemiştir. Oysa, ağır aksak yürüyen ve
sürekli zarar eden bir işletme çıkmıştır. Tarihî geçmişi ve stratejik önemine
karşın, posta hizmetleri, günün gereklerinden, verimlilikten çok uzak
kalmıştır. Öyle ki, bu alanda yeterli altyapıya sahip olamayan özel sektör
kuruluşları önemli bir pazar payı elde etmişlerdir. Bu konuda boşluk
giderilmeli, posta işletmesi zarar etmekten kurtarılarak verimli ve modern bir
yapıya kavuşturulmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, kendi ilimle ilgili bir
iki sıkıntıyı da Sayın Bakanıma aktarmak istiyorum. Ağustos ayında açılışını
yaptığınız Muş terminal binası ısı merkezi çalışmamakta ve yolcular, tamamen,
bu kar kış altında soğuk havada beklemektedir. Ayrıca, 1999 yılı sonunda
hizmete açılması icap ettiği halde apron inşaatı da henüz hizmete açılmamıştır.
BAŞKAN - Sayın Yıldız, süreniz tamamlandı efendim. Buyurun, devam edin. SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Sayın Bakanımdan, 1992 yılında terör
dolayısıyla seferleri iptal edilen Van Gölü ekspresinin Bingöl-Muş-Tatvan
seferlerine bayramdan önce başlayacağı müjdesini bugün burada vermesini ister,
bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız. Fazilet Partisi Grubu adına son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın
Mukadder Başeğmez; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığının ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin
değerli mensupları; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde Fazilet Partisi
Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Sayın Başkan, saygıdeğer misafirler...(DSP ve MHP sıralarından
gülüşmeler) Milletvekilleri... Affedersiniz. Efendim, çok yerlerde misafirlere
de hitap ettiğimiz için, hepiniz takdir edersiniz... Bu dünyada hepimiz
misafiriz, buralarda da... Türkiye'nin coğrafî konumunun son derece önemli olduğu herkesin
malumları. Gerçekten, kültürel değerleri itibariyle tarihin orta yerinde,
coğrafî değeri itibariyle de dünyanın orta yerinde çok önemli bir yerde duran
bir ülkenin, büyük bir ülkenin, 70 milyon nüfusa varan bir ülkenin, üç tarafı
denizlerle çevrili bir ülkenin, elbette, savunması da büyük olacak, güçlü
olacaktır. Bölge ülkelerine,
Avrupa'nın pek çok ülkelerine nazaran da
-Allah'a şükürler olsun- en iyi, en vurucu güce sahip olduğumuzu, en
teknolojik üstünlüğe sahip olduğumuzu da görmekteyiz. Yıllardan beri en ciddî müesseselerimizden biri olan Türk Silahlı
Kuvvetleri, gerekli teknolojik yatırımları yapmış, araştırma geliştirmeleri
yapmış milletimiz de hiçbir fedakârlıktan, hiçbir feragattan çekinmeyerek,
ekmeğinden aşından keserek ordusuna tahsis etmiş; ordumuz da, bunu, en iyi
şekilde değerlendirerek, en tehlikeli zamanlarda, en işe yarayacak şekilde
ortaya koymuştur. Şimdi, bugün, sayı itibariyle fazla olduğu söylenebilir. Ben de bunu
buradan ifade etmek istiyorum. Çetin Altan "Osmanlı'dan kalma bir
anlayışla, köylü taburlarıyla artık savunma yürütülmez" diyor. Bunu,
bugüne hasretmesek de, bugün için söylemesek de, bu sayısal çoğunluğun, bir an
önce, teknolojik üstünlüğe terk edilmesi gerektiğini, burada, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinde vurgulamak zorundayız; çünkü, bir ordunun, bir silahlı
gücün üstünlüğü, artık sayısal çoğunlukla ifade edilmiyor; ateş gücünün,
teknolojinin, bilimin yüksekliğiyle ifade ediliyor. Dünya, her gün, hızla
teknolojide önemli mesafeler katediyor. Bizim de, bu teknolojinin peşinde
koşma, en ön sıralarında yer alma ve Türk Silahlı Kuvvetlerini de buna göre
teçhiz etme mecburiyetimiz vardır. Türkiye, NATO'nun yıllardan beri saygın bir üyesidir. Uluslararası
güvenlik kuruluşlarında yerini almaktadır. Daha başka kuruluşlarda da önemli
yerimiz vardır; D-8'i kurmuştur, Karadeniz ülkeleri işbirliğinin önündedir,
Avrupa Birliğinin kapısındadır, Avrupa güvenlik teşkilatının biraz pazarlığını
sürdürmektedir -yani, kararlara katılacak mı, sadece görev mi alacak; bu konuda
da ciddî çalışmaları vardır- ama, Türkiye, bir dünya devleti olarak, ordusunu
da dünya orduları içinde şerefli bir noktada tutmanın gayreti içindedir. Ama,
70 milyonluk Türkiye'ye, bizim bu gelişmemiz, ordumuzun bugünkü seviyesi,
elindeki aracı gereci yeter mi, yeterli mi; siyasî mantalite açısından,
politikaları belirleme açısından bakmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, dünyada, ekonomik potansiyeli ne olursa olsun,
isterse altından petrol fışkırsın, para fışkırsın, zengin hazinelere sahip
olsun, ithal ikamesiyle, başkasından almak suretiyle her tarafı zırhlarla,
tanklarla doldurmuş olsa bile, gün geliyor, bu işe yaramıyor. Bunu, zaman
içinde gördük. İşte, Irak'ta gördük, İran'da gördük. Çünkü, halkımızın bir sözü
var: "Elden gelen öğün olmaz, olsa da vaktinde bulunmaz." Bu anlamda,
teknolojik seviyeniz yüksekse, en azından onu yapmıyorsanız da yapacak
seviyedeyseniz, ihtiyacınız olduğunda, sıkıştığınızda yapabilecek
durumdaysanız, ne yapıp edip, bir millet, kendi ordusunun ihtiyaçlarını
bütünüyle olmasa bile bütününe yakınını, kendi teknolojik imkânlarından, kendi
yerli sanayiinden, kendi serbest piyasasından, KOBİ'lerinden yararlandırmasını
sağlamalıdır. Yaptığım araştırmalara, incelemelere göre, Başbakanlık da, 1998 yılında,
bu konuda bir karar almıştır; Millî Savunma da, bu konuda hassasiyetle duruyor;
hatta, yabancı şirketlerin bile Türk ortak bulmasını, Türk partner bulmasını
şart koşuyor. Bu bakımdan sevindirici, geliştirici bir olaydır. Ekonomi kuvvetli olursa, savunmanız kuvvetli olur. Ekonominin kuvvetli
olabilmesi için, demokrasinizin kuvvetli olması lazım. Bu üçü birbirinden
ayrılmaz bir parçadır. Savunmasız -yani güçlü, vurucu bir gücünüz yoksa, güçlü
değilseniz- hiçbir haklılığınızı, hiçbir masada anlatamazsınız, derdinizi
anlatamazsınız; sizi saygın bir millet yerine koymazlar. Bunun olması için de
ekonominizin güçlü olması lazım. Ekonomi krizdeyse... Kalp krizine girmiş bir
adamın sol bacağı kuvvetliymiş, hiçbir anlam ifade etmez. Ekonomi krizdeyse... Şimdi, ekonominin kuvvetli olması lazım. Sadece herhangi bir kurumun
değil, bütün öğretmenlerimizin, doktorlarımızın, köylerimizin, kentlerimizin,
her şeyin, yani, imarın, altyapının, ulaştırmanın her tarafta iyi olması lazım.
Bunun da, bütçeye ayıracağı, millî savunmaya da, millî eğitime de ayıracağı çok
çok pay olması lazım. Türkiye gibi bir ülke, 7 milyar dolar ayırıyor millî savunmasına. Bu,
Amerika'da herhangi bir orta ölçekli firmanın yıllık cirosundan da çok az.
Kesinlikle çok görmemek lazım; çünkü, savunmadan daha pahalı bir sektör yok.
Geçenlerde bir gezi sırasında öğrendik, denizaltında kullanılan bir mermi 1
milyon pound. Bunu, zaman oluyor ki, tatbikat için üç beş tane atıyorsunuz.
Allan vermesin, başınıza bir iş geldiği zaman,
bir sürü kullanmak zorunda kalacaksınız. 1 milyon pound 1 mermi...
Uçakların bir inişi kalkışı... Sürekli, saatlerce uçuş yapmak zorunda hava
üslerinde... Yani, bu kadar, yüzbinlerce askerimizin her an hareket halinde
oluşu; tankların, füzelerin, gemilerin... Bunların son derece pahalı bir iş
olduğunu biliyoruz; ama, para lazım. Para var mı; yok. Niye yok?.. (MHP
sıralarından "var" sesi) Maliye Bakanı "yok" diyor, sen ne kadar "var" dersen
de... Topladığımız her 100 liranın 88 lirası faize gidiyor; kalıyor 12 lira. MEHMET TELEK (Afyon) - Geçen seneki o; bu sene yüzde 56. MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Hayırlı olsun... O da gitti batık
bankalara. Geriye ne kaldı? Sanal bir bütçeyle karşı karşıyayız. Allah'tan
bütçe dışı kalemler var da, oradan ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Şimdi, dünya silahtan ve ordudan vazgeçmediğine göre, yani, bütün dünya,
uygar ülkeler, demokratik ülkeler "işte, ne güzel, barışalım, insan
hakları, hukuk, adalet; bunları tesis edelim, ordularımızı da terhis
edelim" dese, iyi, hoş, bir şey değil; ama, en güçlüsü, en demokratik
olanı da bundan vazgeçmediğine göre, harıl harıl silah sanayii, silah sektörü
devam ettiğine göre, biz de bundan vazgeçemeyeceğiz. Öyleyse, en iyisini, en
kuvvetlesini kurmak zorundayız; çünkü, ikide bir maraza çıkıyor etrafımızda,
kimin nerede, ne patlak vereceği belli değil, ikide bir dalaşıyorlar. Ortadoğu
karmaşık. İşte, İsrail-Filistin... Orada bir barış önderi olmak ve Ortadoğu
barışına en önde katkıda bulunmak görevi belki bize düşüyor. Kafkaslar
karmakarışık, Balkanlar karmakarışık... Dünya belki bir yerde işin arkasından
yetişiyor; ama, yetişene kadar da canı çıkıyor. İşte, Kosova'da, Bosna'da bunu
gördük. Öyleyse ne yapıp edip kendi savunmamızı, bunun dışında, dış dünyaya
karşı caydırıcılığımızı orta yere koymamız lazım. Bu, bugün var mı; var Allah'a
şükür, var. Peki, var da, niye konuşuyoruz; daha iyiye, daha ileriye nasıl
gideriz. Daha iyiye, daha ileriye gelişmiş bir teknolojiyle, gelişmiş bir
ekonomiyle, kuvvetli bir ekonomiyle gideriz. Kuvvetli bir ekonominin, kuvvetli
bir savunmanın kapısı nerden geçer; kuvvetli bir demokrasiden geçer. (FP
sıralarından alkışlar) Demokrasisi örselenmiş bir ülkenin ya da demokrasiden
yoksun, mahrum bir ülkenin, sokakları zırhlarla dolu olsa hiçbir anlam ifade
etmez. İşte, Sovyetler Birliği... Tanktan geçilmiyordu Moskova sokakları; ama,
demokrasi yoktu, nefesi tıkandı, her şeyi berbat oldu; sonuç, malum...
Amerika'da da demokratik değerler önplandadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Başeğmez, sizin de Grubunuza 1 dakika süre veriyorum.
Lütfen, bu 1 dakika içinde tamamlayın efendim. MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Hatta o kadar ki, size söyleyeyim, işte
Genelkurmay Başkanı Savunma Bakan yardımcılarından birine bağlıdır, bütün
subayların rütbeleri parlamentodan geçer, parlamento orada her şeydir.
Gerçekten insan hakları, dünyada önplanda onların savunması altındadır. Ordusu
da en öndedir. Kimse saygınlığından bir şey kaybetmez. Eğer ekonominin güçlü olmasını istiyorsanız, demokrasi güçlü olacak;
demokrasi güçlü olunca ekonomi, ekonomi güçlü olunca savunma güçlü olur. Yok,
eğer, demokrasiye balans ayarı yapacağım derseniz, ekonominin rotilleri çıkar,
eliniz açıkta kalır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başeğmez. Efendim, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahsı adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Birol Büyüköztürk'e söz
vereceğim. Daha sonra konuşma sırası hükümetin ve "son söz
milletvekilinindir" kuralına uygun olarak, son konuşmacımız, yine şahsı
adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu'nun olacak. Buyurun Sayın Büyüköztürk. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır efendim. BİROL BÜYÜKÖZTÜRK (Osmaniye) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Ulaştırma Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Baş döndürücü hızla ilerleyen teknoloji ve onun ürünü olan ulaşım ve
iletişim, ülkeler arasındaki ilişkiyi inanılmaz ölçülerde artırmıştır. Var olan
ekonomik ilişkileri daha geliştirmek için ülkeler, küresel ve bölgesel bazda
liberalleşme çabası içinde serbest ticaret bölgeleri, gümrük birlikleri ve
ortak pazarlar oluşturma çabası içerisindedirler. Sanayileşmenin hızla gelişmesine, nüfus artışına ve yerleşim
merkezlerinin yaygınlaşmasına paralel olarak ulaştırma sistemleri de, konfor,
hız ve güvenirlilik yönünden devamlı gelişmeler kaydetmiş ve bu sistemler
içinde toplutaşımadaki üstünlükleri ve enerji kullanımındaki tasarrufu
dolayısıyla genellikle gelişmiş ülkelerde demiryolu sektörüne ayrı bir önem ve
yer verilmiştir. Küreselleşme ve bölgeselleşme bağlamında uluslararası arenada, ulaştırma
sektörünün liberalizasyonu, ulusal altyapı şebekelerinin entegresyonu, daha
etkin, rekabetçi ve güvenilir bir hizmet sunumu için ortak politikalar
belirlenmektedir. Bu politikalarda, ulaştırma alt sistemlerinin koordineli ve
kombine yapıda faaliyet göstermesi temel alınmakta, özellikle demiryolu
sektörünün gelişimi üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda, pekçok ülke, kendi
demiryollarının malî ve pazar performanslarını yenide gözden geçirme yoluna
gitmiş, demiryolu yönetiminin iyileştirilmesi arayışları yeniden yapılanma
gereğini doğurmuştur. Ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen kendi kendine yeterli
bir ekonomi oluşturulması politikası doğrultusunda, ülkenin temel ulaştırma
sistemi konumunda olan demiryolları, millî ekonominin yaratılmasına hizmet eden
bir araç olarak değerlendirilmiştir. 1950 yılına kadar, demiryolu, 7 671
kilometreye ulaşmış; ancak, 1950 yılından sonra, ulaştırma sektörünün birbirini
tamamlayan iki ana ulaştırma sistemi olan demiryolu ve karayolu ulaştırma
sistemleri arasında o zamanki şartların ve ülkenin ekonomik imkânlarının bir
sonucu olarak dengeli bir kaynak dağılımı sağlanamamıştır. Genel ulaştırma sistemleri içerisinde demiryolunun payı, 1950 yılında
yolcu taşımacılığında yüzde 42, yük taşımacılığında yüzde 78 iken, 1999 yılında
bu paylar yüzde 3'e ve yüzde 4,6'ya düşmüştür. Türkiye'de sürekli artma eğilimi gösteren taşıma talebinin karayoluyla
karşılanması, sürdürülebilir bir politika değildir. Artan taşıma talebinin
karşılanabilmesi için, demiryolu ağının genişletilmesi gerekmektedir.
Demiryollarının pazar payının yıllar itibariyle önemli düşüş göstermesinin
arkasında, uygulanan ulaştırma politikalarındaki yanlışlıklar ve farklılaşmalar
yatmaktadır. 1950'li yıllardan sonra ülkedeki gelişmelere paralel olarak
yeterli demiryolu inşa edilememiş, mevcut demiryollarının düşük olan fizikî ve
geometrik standartları yeterince düzeltilememiş ve pazardaki gelişmelere uyum
sağlayabilen bir işletmecilik gerçekleştirilememiştir. Karayolu-demiryolu yatırım payları, giderek karayolu lehine artış
göstermiştir. Söz konusu payları plan dönemleri itibariyle incelediğimizde, en
son planda, demiryollarının payı yüzde 7,5'a kadar gerilemiştir. Bir yandan 20
nci Yüzyıl başlarındaki teknolojiyle inşa edilen mevcut demiryolu ağının
geometrik ve fizikî standartlarının düşük olması ve tek hat işletmeciliği,
modern işletmeciliği imkânsız kılan sorunlar yaratmakta, bir yandan da 1950'li
yıllardan sonraki ulaştırma politikaları nedeniyle yeterli demiryolu inşa
edilemediği için, mevcut demiryolları ağıyla ülke boyutlarına ve nüfus
yoğunluğuna göre hizmet üretilememektedir. 1999 yılı fiyatlarıyla zararın 220 trilyona, 2000 yılı için beklenen
zararın ise yaklaşık 350 trilyona ulaşılacağı düşünüldüğünde, TCDD açısından
ağır bir malî darboğazdan söz etmek yanlış olmayacaktır. 1959 yılında yüzde
100'e kadar ulaşan gelirin gideri karşılama oranı, maalesef, 1999 yılında ancak
yarısını karşılayabilmektedir. TCDD'nin işletmesi, yaklaşık 8 607 kilometresi ana hat, 1 901
kilometresi tali hat olmak üzere, 10 508 kilometrelik demiryolu hattında
ulaştırma faaliyetlerini sürdürmektedir. Mevcut araç parkı olarak, 571 adet
dizel lokomotif, 80 adet elektrikli lokomotif, 93 adet elektrikli dizi, 55 adet
dizelli dizi, 1 040 yolcu ve 666 551 ton kapasiteli 17 200 adet yük vagonundan
oluşmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi, 1988 yılında, 52 848
personelle hizmet yürütürken, 1999 yılında bu sayı 42 721'e düşmüştür. Son
yıllarda, emekli olan personelin yerine yenisinin atanması mümkün olmadığından,
özellikle faal personel mevcudunun ihtiyaç duyulan seviyenin çok altında
kalması sebebiyle, yük trenlerinin personel yokluğu nedeniyle iptali de dikkat
çekmektedir. Dünyadaki gelişmeler ne olmaktadır: Dünyada, küresel ticaretin
gelişmesine paralel olarak, küresel ulaştırma koridorları oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Demiryolları da, küreselleşmenin yarattığı düzene ayak
uydurabilmek için, önemli yapısal ve teknik değişim sürecinden geçmektedir.
Gelecek yıllarda, demiryolu taşımasının gelişmeye devam etmesi ve kamuoyunun
çevresel konulara duyarlılığının artması sonucu, trafiğin, karayolundan
demiryoluna kayması beklenmektedir. Dünya nüfusunun büyük bir kısmının yaşadığı Güney ve Doğu Asya'nın,
gelecekte dünya ekonomisinin gelişiminde önemli bir rol oynayacağı
öngörülmektedir. Bu bağlamda, Avrupa ile Asya arasındaki ulaştırma koridorları
da, özellikle demiryolu koridorları, önümüzdeki yıllarda kritik bir rol
üstlenecektir. Batı Avrupa ülkeleri, Asya pazarlarına ulaşmak için, güvenli,
hızlı ve ucuz taşımacılığa olanak sağlayacak ulaştırma güzergâhları arayışı
içerisine girmiş, yeni programlar geliştirmişlerdir. Bu çerçevede, AB'nin,
Avrupa-Kafkasya-Asya ulaştırma koridoru, Romanya ile Bulgaristan limanlarından
direkt Gürcistan limanlarına denizyoluyla bağlanarak Ortaasya bağlantısını
sağlayan ve Türkiye'yi dışlayan bir programdır. Türkiye ile Gürcistan arasında
demiryolu bağlantısını sağlayacak Kars-Tiflis hattının gerçekleştirilememesi,
yukarıda bahsettiğim Avrupa Birliğinin gelişimini desteklemekte ve ülkemizin
by-pass edilmesine yol açmaktadır. Söz konusu doğu-batı demiryolu transit koridorundan kesintisiz bir
demiryolu ulaşımının sağlanabilmesi için, Boğaz demiryolu tüp geçişi ve
Kars-Tiflis demiryolu bağlantılarının mutlaka kurulması gerekmektedir. Bu
bağlantıların kurulmasıyla, Avrupa'dan, Türkiye üzerinden, demiryolu ve
demiryolu-denizyolu kullanılarak, Ortaasya'ya ve Çin'e bağlanmak mümkün olacak
ve böylelikle, tarihî İpek Yolu yeniden canlandırılabilecektir. Sanayi devrimine yol açan ulaştırma sistemlerindeki gelişmelerin,
önümüzdeki yeni dönemde de lokomotif rolü üstleneceği açıktır. Hava
koridorlarının tıkanmaya başladığı, otoyolların doyuma ulaştığı günümüzde,
ülkeler, toplu taşımacılığı tekrar keşfetmekte ve yeniden demiryollarına
yönelmektedir. Ulaştırma sistemimizi hangi boyutuyla incelersek inceleyelim,
varacağımız sonuç, tek sistemli bir ulaştırma sistemiyle Türkiye'nin 2000'li
yıllara taşınamayacağıdır. Uzun yıllardır uygulanan yanlış ulaştırma
politikalarının semeresini, trafik canavarları, petrol bağımlısı bir ulaştırma
gibi acı bir şekilde almaya başlayan ülkemiz için, yalın gerçekleri de görme
zamanı artık gelmiştir. Çevre, enerji etkinliği ve güvenlik açısından avantajları yanında, demiryolu
taşımacılığı hayatî öneme de sahiptir. Hızlı tren hizmetleri, yolcu taşımacılığında demiryollarına önemli bir
pazar imkânı yaratmıştır. Bu pazarda, demiryolları, karayolu ve havayoluna göre
tercih edilir bir alternatif haline gelmiştir. Tüm dünyada olduğu gibi, ulaştırma sistemlerinin ülke çıkarlarına denk
düşecek şekilde birbirini tamamlaması gerektiği gerçeği kabullenilmeli, dengeli
bir gelişmeyi sağlayacak şekilde, ulaştırma master plan çalışması vakit
geçirilmeden başlatılmalı ve plan sonuçları, bir devlet politikası haline
getirilmelidir. Acilen, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarıyla ilgili projelere hız
verilmeli ve gerçekleştirilmelidir. Demiryolu sistemindeki finans darboğazının aşılmasına, yeni örgütsel
yapı ve işleyişe imkân tanıyan demiryolu kanunu çıkarılmalıdır. Kombine taşımacılık teşvik edilerek, kapıdan kapıya taşımacılık
artırılmalıdır. Kombine taşımacılığın en ekonomik şeklinin denizyolu- demiryolu
olduğu ve halen, liman hinterlandına yapılan çalışmaların yaklaşık yüzde
95'inin karayoluyla gerçekleştirildiği dikkate alınarak, denizyolu-demiryolu
kombine taşıma sisteminin geliştirilmesi yönünde gerekli önlemler alınmalıdır. Sayın milletvekilleri, ayrıca, şehir içlerinde raylı sisteme geçilerek,
belediyelere, Türkiye ekonomisine tasarrufla katkı sağlayan, çevre kirliliğini
azaltan, trafiği rahatlatan, toplu taşımacılığa büyük kolaylık sağlayan raylı
sistemin teşvik ve destek görmesi yanında, şehirlerarası yolcu ve yük
taşımacılığında da esprisi aynı olan raylı sisteme, yani demiryollarına geçişte
gösterilen negatif mantığın gerekçesini anlamakta zorluk çekiyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Büyüköztürk. Söz sırası hükümetin. Sayın Çakmakoğlu, siz mi konuşacaksınız? MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Evet. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Hükümetin süresi de, Danışma Kurulunun almış olduğu karar gereği 30
dakikadır; bunu, iki Sayın Bakan paylaşmak suretiyle kullanacaksınız. MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Millî Savunma Bakanlığı 2001 malî yılı
bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; öncelikle, Sayın Başkan ve siz değerli
arkadaşlarımı sevgilerle, saygılarla selamlamak istiyorum. Savunma deyince akla hemen güvenlik ihtiyacı geliyor. Türkiye'nin
özellikle dış savunmasından sorumlu Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütçesini
görüşüyoruz. Tabiî, gerektiğinde iç güvenlikte de görev alan bir kuruluştan
bahsediyoruz. Hayatın içerisinde baktığınız zaman, güvenlik ihtiyacı ve savunma
ihtiyacı, dün olduğu gibi bugün ve bundan sonra da olacak görünüyor. Savunmanın
güçlü olabilmesi, sizin oraya ayırdığınız kaynaklarla orantılıdır. Neden,
Türkiye, savunmasına çok önem vermektedir? Değerli arkadaşlarım çok güzel
noktalara temas ettiler. Türkiye'nin coğrafî konumu vardır, Türkiye'nin
tarihten bugüne tevarüs ettiği bazı değerleri koruma ihtiyacı vardır. Coğrafî
ko-numu tekrarlamak istemiyorum; ama, sözün insicamı bakımından bazılarına
temas etmekte yarar görüyorum: Bir Ortadoğu; sıcak çatışmaları eksik olmayan, genelde huzur ve güvene
ihtiyacı daima olan bir bölge. Bir Kafkasya; Yukarı Karabağ, Dağlık Karabağ
meselesi, Ermenistan, Çeçenistan, Osedyalar, Abhazyalar ve orası da daima risk,
tehdit ve çatışmalara açık bir bölge. Balkanlar; birlikte hâlâ yaşıyoruz;
Arnavutluk'tan, Kosova'dan, Bosna-Hersek'ten bahsetmeyi lüzumsuz addediyorum.
Böyle bir coğrafyada, üstelik çeşitli enerji kaynaklarını kontrol eden durumda
bir Türkiye. Gerek kaynaklara yakınlığı bakımından gerek Hazar ve Kafkas
petrollerini, gidebilecekleri yerlere daha sağlıklı götürecek hatları kontrol
etme bakımından, zemin teşkil etme bakımından; böyle bir Türkiye, coğrafyası
itibariyle, elbette, savunmasına daha çok kaynak ayıracaktır. Tarihten bazı misaller vermek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı
Devleti üzerine, onun tevarüs ettiği miras yapısı üzerine kurulmuş bir yeni
devlet; ama, yeni devlet olmamız, eskiyle bağlarımızı hemen bir yerde kesip
atmamıza imkân vermiyor. Bakıyorsunuz, Osmanlı Devletiyle beraber yaşamış,
bizimle yaşamış 24 ayrı devlet, bağımsız hale gelmiş. Bağımsız hale
geldiklerinden bugüne kadar, bakıyorsunuz, Türkiye'yle ilgili, atalarımızla
ilgili çeşitli iddiaları, ithamları, talepleri, isnatları olan bir devletler
yapısı içerisindeyiz. 13 komşuyla beraber yaşıyoruz. 8 300 kilometre
uzunluğundaki sahilleri dolayısıyla komşu sayısı çok bir Türkiye. Hatta, bu
komşularımız içerisinde, dün, soğuk savaş döneminde, kendi ideolojilerini
Türkiye'ye egemen kılmak isteyen; bugünlerde, çeşitli inançlarını yine
Türkiye'de egemen kılmak isteyen cereyanlara da açık bir Türkiye. İşte böyle bir Türkiye'nin, savunmasına kaynak ayırması doğal, çok daha
fazlasını ayırması doğal. "Bu bütçe de yetersiz" diyen bazı
arkadaşlarımın sözlerine katılıyorum; ama, biz, bugünkü imkânlarımızla bütçeyi
hazırlamaya çalıştık. Tabiî "tasarruf tedbirlerinin en az uygulanması
gereken bir alandır" diyen değerli arkadaşıma da şükranlarımı sunuyorum.
Doğrudur; biz, bu tasarıyı hazırlarken, tasarruf tedbirlerine azamî riayet
ettik; ama, Türk Silahlı Kuvvetlerinin zorunlu ihtiyaçlarının mutlaka
karşılanması gerektiği dikkatine de önem verdik. Ülkemizin savunduğu bütün
konularda bu dengeye önem veriyoruz, kaynaklarımıza da önem veriyoruz. Mevcut
sosyal, ekonomik kararlarımıza, kalkınma planlarımızın ilkelerine, ekonomik
istikrar tedbirleri kararlarına bakarak bütün bunları değerlendiriyoruz.
Yeterli bulduğumuzu söylüyoruz. Daha fazlası elbette arzu edilirdi; ama, yine
de konsolide bütçenin yüzde 10'unu Türk Silahlı Kuvvetlerine ayıran bu
milletimize, bu devletimize ve sizlere şükranlarımı sunuyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerine, gayri safî millî hâsılamızın yüzde 3,3'ünü
veriyoruz. NATO sıralamasına baktığımızda, 9 uncu sırada kaynak ayırıyoruz.
Kişi başına 123 dolarla, dünyadaki egemen devletlerin 50 nci sırasında
bulunuyoruz. Komşularımızdan Yunanistan, kişi başına 521 dolar, Güney Kıbrıs
Rum Devleti 680 dolar harcıyor. Bütün bunlar, işin önemini anlatmak içindir. İşte bu yoldan hareket eden Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı
Kuvvetleri, savunma politikasını hangi temeller üzerine oluşturuyor; bir de
onları izah etmek istersem, hemen şunlara değinmem lazım geliyor: Bir kere,
Büyük Atatürk'ün bize bir vasiyeti, bir sözü var: "Yurtta sulh, cihanda
sulh" Yurtta ve dünyada barışı sağlamak ve korumak için, savunmanızın
güçlü olması lazım. Güçlü savunma, zaten caydırıcı güç oluşturacağı için, size
tecavüz ihtimalini azaltacaktır; bu ilke etrafında politikasını oluşturan bir
Türkiye. İşte, hemen caydırıcı güç... Nasıl olur caydırıcı güç; Türk Silahlı
Kuvvetleri, küçülerek etkinleşme politikasını yıllar önce gündemine almış.
"Sayıyı azaltalım" diyen arkadaşlarımız var, doğrudur. Bu sayı,
genelde belirli bir periyot içerisinde azaltılmaktadır ve silah
teknolojisindeki yenilikleri ülkemize aktarmakla ve yeni teknikleri silaha
tatbik etmekle olacaktır; bunlar yapılmaktadır. Tabiî, silah sanayii, çok pahalı bir sanayidir. Bazı arkadaşlarımız
temas ettiler, pahalı bir sanayii ülkenizde kurmak, altyapısını oluşturmak
büyük emek, gayret ve oraya ayıracağınız kaynaklara bağlıdır; ama, biz bunu
yapıyoruz, özellikle onbeş yıldır ciddî bir altyapı oluşturmuşuzdur. Ancak,
sanayisi çok ileri gitmiş bir Amerika Birleşik Devletlerini dahi ele aldığınız
zaman, kendi silah, araç gereç ihtiyacının yüzde 35'ini karşıladığını bilmemiz
lazım gelir. Nerede daha kaliteli, tekniği daha iyi ise ve daha ekonomik
üretiliyorsa, oradan almak mümkün. Biz de, istersek, bazı kalemleri, Türkiye'de
çok pahalıya üretmek suretiyle tamamını yapabiliriz; ama, önümde rakamlar var,
merak eden arkadaşlarımı -eğer zamanım elvermezse- ayrıca bilgilendirmek
isterim. Buna rağmen, biz, karşılama oranımız bakımından, yerlide, yüzde
45'leri, 46'ları bulmuş durumdayız. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bunlardan bahsettikten sonra,
caydırıcı güç olmayı sadece sizin kendi gücünüzle gerçekleştiremediğiniz bir
dünyada yaşadığımız gerçeğinin de altını çizmek istiyoruz. Onun için, Türkiye,
savunma politikasını kolektif savunma paktları içerisinde aramış, bulmuş ve
NATO müttefiki olarak da, bu pakt içerisinde, hem kendi güvenliğine hem de
Avrupa ve dünya güvenliğine önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bir başka gerçek -bizim Silahlı Kuvvetler olarak düşündüğümüz ve uyguladığımız-
önceden tedbirli olmaktır; yani bunu, iş başa geldiği zaman değil, gelmeden
evvel planlamaktır. Bir ilkemiz de budur; önceden tedbir almak şeklinde ifade
edebilirim. İkincisi, sizin gücünüzü tanıyabilme imkânı ve fırsatını iyi kullanmanız
gerekir; bir başka ilkemiz budur. Yani, çatışma bölgelerine, risk ve tehdit
alanlarına, sıcak savaşlara, bu Birleşmiş Milletler dünyası içerisinde sizden
talep edildiği zaman, orada, yadırganmayacak bir yetişmişlikte, bir
mükemmellikte müdahale etme gücünüz olmalı, kendi varlığınızı
hissettirmelisiniz. Türkiye bunu da yapmaktadır. Somali'den başlayan,
Arnavutluk'ta, Bosna Hersek'te ve Kosova'da kuvvet bulundurmak suretiyle, dünya
orduları arasında, oraya kuvvet gönderen ülkeler arasında, nasıl bir Türkiye,
nasıl bir Türk Silahlı Kuvvetleri vardır, nasıl gelişmiştir, nasıl üstünlüğü
vardır; bunu göstermeniz lazım; bunu yapıyoruz. Bu gösterme, caydırıcı güç
olmanın da ayrıca somut bir örneğini teşkil etmektedir. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, bizim, Türkiye olarak sadece
savunma diye dar bir kapsamda da düşünmememiz lazım gelir. Bazı arkadaşlarımız,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Güneydoğu Anadolu'daki halka nasıl destek
verdiğinin detayını verdiler. Hazırlık kursları açmaktan, sünnete kadar, nikâh
şahitliklerine kadar, sağlık yardımına kadar; hayvan bakımına kadar, çeşitli
okulların onarımına kadar, bir sosyal devletin yapması gereken birçok
hizmetleri de yapan bir Türk Silahlı Kuvvetleri; icabında, tatbikatlarıyla güç
gösterecek bir Silahlı Kuvvetler; icabında, bir bölgede ablukaya almayı; bir
bakıma, orada, bunları göstermek suretiyle kendisini ona hazırlayan... Tabiî
afetlerinden tutunuz, günün 24 saatinde ayakta kalan bir kuruluşun, millet ve
devlet olarak beklediğimiz bütün hizmetlere hazır olması gereğinden yola çıkan
bir savunma politikamızı gündemde tutmaya devam ediyoruz. Değerli milletvekili arkadaşlarım, böyle bir Silahlı Kuvvetler kendisini
nasıl hazırlıyor... Sadece silah teknolojisi, elindeki eskimiş silahları
bugünün tekniğine göre modernize etmek diyebileceğimiz ölçüler dışında, kendini
yenilemek. Personel bölümünde, dünya ordularının standardını yakalamak, hatta
aşmak. Geçen sene lütfettiniz, tasvip ettiniz, harp okullarını
üniversiteleştirdik. Askerî okullarımızın performansı belli. Türk Silahlı
Kuvvetleri, komuta zinciri itibariyle, en iyi yetişmiş elemanlara sahip olma
eğitim politikasını geliştirerek devam ettirmektedir. Böyle bir personel
yapısı, böyle bir silahlı güç. Değerli arkadaşlarım, bu savunma bütçesinin kaynakları konsolide bütçeyle
yeterli değil. Bazı arkadaşlarımızın bilgi noksanlığı olduğu için tekrarlamakta
fayda görüyorum: Konsolide bütçe, evet, 5 katrilyon 125 trilyon 585 milyardır;
ama, ayrıca bir de Savunma Sanayii Destekleme Fonunu da koyduğunuz zaman, orada
da, ortalama 800-900 milyon dolarlık bir kaynağı da buna ilave etmemiz
gerekmektedir; işte bu Savunma Sanayi Müsteşarlığı, Bakanlığımıza bağlı olarak
görev yaparken, özel bütçesiyle büyük projeleri desteklemektedir. Bazı arkadaşlarımızın bilgilerine, dikkatlerine sunmak için arz etmek
istiyorum; büyük proje-ler için bazı temel kriterlerimiz var -basında zaman
zaman çeşitli lobilerin yayınlarıyla karşı karşıya kalıyoruz- burada temel
ilkemiz, ihalede şeffaflıktır, Türkiye'nin yararıdır. Yabancı ülkelerden alacağımız teknoloji transferine esas olan büyük
silah projelerinin ana yüklenicileri, mutlaka Türkiye'de Türk firmalarıdır.
Tank mı alacağız; Türkiye'de, mutlaka, bir ana yerli firmayla beraber teklif
verilecektir. Lisansını, bizde tatbikatını yapmak suretiyle geçerli hale
getirecektir. Helikopter mi alacaksınız; aynı şekilde, teklif verilirken TAİ
uçak fabrikamızı ana yüklenici olarak yanına almak mecburiyeti vardır. Sistem
performansı dediğimiz, teknik manadaki mükemmelliğe bakılmaktadır; idarî,
ekonomik, malî tekliflerine bakılmaktadır. Ayrıca, sanayimize yapmakta
oldukları, yapacakları katkı payının oranı değerlendirmede esas alınmaktadır.
Bir de, bir başka önemli husus, bu ihalelerde, offset nispetlerine
bakılmaktadır. Offset, basitçe, bildiğiniz gibi, sattığımız, dolayısıyla
yurtdışına çıkacak olan dövizlerin ne kadar miktarının Türkiye'ye, bizden
alacakları mal karşılığında karşılanması ameliyesi demektir. Bu nispetleri biz
ihalelerde esas kılı-yoruz. Bazılarının söylediği gibi, işte, Almanya'dan tank alırken, şunlar
istemiyor, bunlar istemiyor falan... Bunları dikkate alan bir idare işbaşında
değildir. Bize kısıtlamayı, bize sınırlamayı kabul ettiremezler; bize “ihraç
lisansı vermiyoruz” tartışmasını getiremezler. Bunlar, bizim asgarî
şartlarımızdır. Kabul ederlerse ihaleye devam ederler... (MHP, DSP, ANAP ve DYP
sıralarından alkışlar) ... kabul etmezlerse kendileri bilir diye bir politikayı
uygulamaya koyduğumuzu bilgilerinize sunmak istiyorum. Sayın Başkan, zamanım?.. BAŞKAN - Efendim, sürenin yarısını şu an itibariyle kullanmış
bulunuyorsunuz; bundan sonraki, diğer Sayın Bakanın süresi. MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Devamla) - Evet, ben,
Değerli Ulaştırma Bakanımızın da konuşmalarını zamanında tamamıyla
kullanmasının doğru olacağını düşünüyorum. Verdiğim bilgiler yeterli olmayabilir; ama, arzu eden arkadaşlarıma her
zaman kapımız açık; yazılı sözlü, her konuda, şeffaf bir yönetim olarak bilgi
sunmaya hazırız. Hepinize teşekkür ediyor, Türk Silahlı Kuvvetleri adına şükranlarımı
sunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Efendim, Hükümet adına ikinci söz, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz'ün. Buyurun Sayın Bakan. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımın bütçesiyle ilgili çok güzel eleştiriler,
tavsiyeler, sorular geldi. Burada, bunların hepsine belki cevap verme imkânı
mümkün olmayacak zaman kısalığı dolayısıyla. Sayın Başkan, eğer müsaade
ederseniz, ana projeler hakkında bilgi verdikten sonra, arkadaşlarımız
buradayken, birkaç soruyu cevaplandırıp, diğerlerini -hepsi burada hazır- daha
sonra yazılı vermek suretiyle cevaplandıracağım. BAŞKAN - Nasıl takdir ederseniz Sayın Bakan, tamamen sizin şahsî
takdiriniz. ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Teşekkür ederim efendim. Hem Meclisimizi hem milletimizi yakından ilgilendiren önemli konulardaki
bilgileri arz etmek istiyorum. İki kıtayı demiryoluyla birleştiren, dünyanın en derin geçidi ve 21 inci
Yüzyılın mühendislik harikası olan tüpgeçit ihalesinin birinci aşaması bitmek
üzeredir; daha doğrusu, kredi veren müessese ile aramızda bir mutabakat
zaptının onaylanması söz konusudur ve bunu başlanmış sayıyoruz; parası
bulunmuştur. Bu, dünyanın en ucuz kredisidir; 0,75 faizli, 10 yıl ödemesiz , 40
yıl vadelidir ve 5 yılda kendini amorti etmektedir. Demek ki, her 5 yılda bir
yeni tüpgeçit yapabilecek son derece kârlı bir yatırımı başlatmış olmaktan
dolayı da mutluyum ve tabiî ki, bu mutluluğu benimle he-pinizin paylaştığı
kanaatindeyim. Kars-Tiflis demiryolu, bu güzergâh üzerinde olmazsa olmazlardan biridir.
Londra'dan çıkan bir tren, Anadolu'dan, Kafkasya'dan, Ortaasya'dan, Çin'e, Hong
Hong'a kadar gidecekse -ki, gitmeli- bu geçit olmazsa olmaz. Onun için, bu konuda,
gerek Gürcistan Cumhurbaşkanının büyük desteği ve iyi niyeti gerekse bizim
Cumhurbaşkanımızın büyük desteği ve iki bakanın bu konudaki kararlılığı,
konuyu, anlaşma yapacak seviyeye getirmiştir. Önümüzdeki günlerde, Gürcistan'ın
Sayın Cumhurbaşkanı ve Ulaştırma Bakanı buraya geldiğinde, Cumhurbaşkanları
nezdinde bir anlaşma yapılacak, biz de orada hazır bulunacağız. Finansmanın
önemli bir bölümü yarı yarıya çözülmüştür ve muhtemelen de, inceleme yapan Çin
demiryollarıyla, bu Bakanlar Kurulu kararıyla, inşaatı başlatılabilecektir. Bu
bakımdan, İpek'ten demiryolu meselesi, inşallah, önümüzdeki iki üç yıl
içerisinde bitirilecektir. GAP demiryolu bizim önem verdiğimiz bir konudur; çünkü, sadece tarım
kesiminde beş tane Çukurova çıkabilecek Güneydoğu Bölge Projemizi dünyaya
açmamız gerek. Zenginliği dünyaya götürmek, oradan bir şeyler alıp, daha fazla
zengin Türkiye yapabilmek ve birilerinin karşısında, sıkıntı içerisinde, şu
geçirdiğimiz krizli günleri bir daha yaşamamak için, zengin Türkiye'yi,
mutlaka, inşa etmek zorundayız. Onun için de, burayı dünyaya açacak
demiryoluyla ilgili çalışmalar hızla devam etmektedir. İngiliz, Fransız,
İspanyol konsorsiyumu... Bu konuyla ilgili, daha dün son görüşmeleri yaptık,
devam ediyor, inşallah, bundan hayırlı haberler vereceğiz. Ankara-İstanbul yolunun, hızlandırılmış trenle -hızlı tren başka bir
şey- ilgili projenin birinci safhası
tamamlanmış, ihale edilmiş ve 2001 yılı içerisinde inşaata başlanacaktır;
Eskişehir-Ankara arası 1 saat 15 dakikaya inecektir. Diğerleri de safha safha
gidecektir ve muhtemelen, Bozüyük-Ekece arasındaki tünellerin delinme işi de,
Ruslardan alacağımız karşılığında yaptırılacaktır; onunla ilgili mutabakat
zaptını da dün imzaladık. Bu konuda bizim bir sloganımız vardır: Nerede liman varsa, orada
demiryolu olacak. O zaman, 400 milyon ton yükleme, boşaltma kapasitesine
ulaşacağımız limanlarla, demiryolu taşımacılığı birbirini tamamlayacaktır. Fabrikalar konusunda, yine, arkadaşlarımız yine arkadaşlarımız bahsetti.
Kanun hükmünde kararname iptal edildiği için, maalesef, altı yedi aylık bir
gecikmeyle başlayabileceğiz. Bununla ilgili teşekküllerin iştirak haline
dönüştürülmesi, Adapazarı'ndan başlamak üzere ve ihracat yapabilecek
vagonların, dünyanın en iyi vagonlarının Türkiye'de yapılmasını temin
bakımından, iştirakle ilgili kanun tasarısı Başbakanlığa gönderilmiştir,
önümüzdeki günlerde Yüce Meclisimize arz edilecektir. Balıkçı barınakları ve stol havaalanları Türkiye'nin üzerindeki bir
yüktür. Açıkça ifade etmek gerekirse, taraftar müteahhitlerin sabit
masraflarını karşılamak veya onlara para kazandırmak üzere, denize taş
dökmekten, çalışmayan ve hiçbir işe yaramayan havaalanları yapmaktan başka bir
proje değildir bunlar. Onun için, bunları birer hesap altında topladık. Hangisi
verimliyse, rantabl ise, fi-zibilitesi varsa ve kâr getirebilecek veya başabaş
noktasını yakalayacaksa, onlara öncelik verdik ve onları desteklemek suretiyle,
bitmeyen havaalanları ve bitmeyen balıkçı barınakları projelerine son verdik.
Onun için de, sık sık, balıkçı barınaklarının, yat limanlarının ve limanların
yapılıp hizmete açıldığı görülebilmektedir. Sırası geldiği zaman öbürleri de
olacaktır. Hiçbir politik mülahazayla, verimli olmayan balıkçı barınağı da,
stol havaalanı da, ben bakan olduğum müddetçe bu Bakanlıkta yapılmayacaktır,
kesinlikle yapılmayacaktır. (MHP ve FP sıralarından alkışlar) Yirmiiki senedir
devam eden balıkçı barınağı... Denize taş atmakla yatırım yaptığımızı
zannetmeyelim, bu devlete yazık oluyor; onun için, bu politikalar
değiştirilmiştir. Karayolu taşıma kanunu cumhuriyetimizin bir numaralı kanunu olacaktır.
Arkadaşlarımızdan birisi ifade etti, maalesef, 1 573 genelgeyle işin içerisinde
kaybolmuşuz. Her sene 5 000'den fazla insan hayatını kaybediyor, 27 000
civarında insan sakat kalıyor, 100 trilyonun üzerinde maddî zarar, 650 000
civarında hasar; fakat, bir karayolu taşıma kanunumuz yok. Bu, bir
kanunsuzluktur, onun için, bu tasarı komisyonlarda görüşülüyor, önümüzdeki
günlerde ana komisyondan Meclisimize gelecektir ve muhtemelen de, tahminim, mart
ayına kadar kanunlaşacaktır ve ilk defa, cumhuriyet, bir numaralı kanunu,
inşallah, bu Mecliste çıkaracaktır. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakanım, Af Yasasındaki aynı
hızla çıkaralım. BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız... MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Yahu, sussana ramazan günü, her şeye
karışıyorsun be! İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Kötü söz söylemedik, kızmana gerek yok.
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sivil
Havacılık Kurumu Kanun Tasarısı Başbakanlıktan gelmiş ve Bakanlar Kurulunun
imzasına açılmıştır. Önümüzdeki günlerde, pazartesi veya salı günü, Sayın
Müsteşarımızın bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edeceği anlaşılmıştır. Dünya sivil havacılık teşkilatlarının arkasında bir Türkiye düşünülemez;
önünde düşünebilirsiniz, yanında düşünebilirsiniz; ama, arkasında
düşünemezsiniz. O bakımdan, hem sivil trafiği hem askerî trafiği, yine bu
kitlelerin meydana getirdiği tecrübeli ve bilgili insanlardan teşekkül eden
kurullar, tarafsız kurullar vasıtasıyla denetleyici ve düzenleyici bir kurum
haline getirmek üzere kanun tasarısı Bakanlığımca hazırlanmış ve bir süre
sonra, Sayın Müsteşarın ifadesine göre, pazartesi veya salı günü Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderilecektir. Telekomla ilgili 5402 sayılı Kanun yine bizim zamanımızda çıkarılmıştır.
Özelleştirmenin yapılabilmesi; ama -tabirimi bağışlayın- adam gibi özelleştirme
yapılabilmesi için her şey orada vardır. (MHP, DSP ve FP sıralarından alkışlar)
Buna uyulmasını istedim; istemeye de devam edeceğim. Türkiye hukuk devletiyse,
hukukun içerisinde olacak; değilse, onu siz bileceksiniz. Dilimde tüy bitti,
artık bu konuda konuşmuyorum. Konu, sizin emanetinize kalmıştır. (MHP ve FP
sıralarından alkışlar) Telekomünikasyon Kurumu kanunda düzenlenmiştir. Düzenleyici, tarafsız,
denetleyici, gerektiğinde ceza verici, yönlendirici ve gelişmiş dünyanın
gittiği yere bizi götürecek olan kanun, bu Meclisten çıkarılmıştır ve şu anda
uygulamaya girmiştir. Gerekli yönetmelikler hızla düzenlenmektedir ve Türkiye,
bu uygulamalardan dolayı, milletlerarası kuruluşlardan pekiyi not almış, Bakan
dahil, pek çok arkadaşımıza takdirname verilmiştir. Üçüncü uydumuz, maalesef, bildiğiniz sebeplerden dolayı, süresi
içerisinde atılamamıştır. Bir bilgisayar hatası olduğu anlaşıldı. Riske giremezdik
değerli milletvekilleri; çünkü, riske girseydik, yüzde 96'sı işletmeye
alınmadan doldurulmuş, müşterisi bulunmuş bir uyduyu, müşteriden ederdik,
müşteri kaybederdik. Uyduda arıza olduğu takdirde veya yandığı takdirde kimse
bizi beklemezdi. Bu uydunun bir özelliği vardır, o şekilde planlandı; yani,
kendisinden üç sene sonra ömrü dolacak olan uydunun finansmanını gelirinden
sağlıyor, beş sene sonra ömrü dolacak olan ikinci uydumuzu, yine finanse
ediyor, onbeş yıl dolduğu zaman kendi finansmanını da yapıyor. Öyleyse,
Hazineden bir kuruş almadan uydu kendi kendini finanse eden hatta fazla değer
yaratma ihtimalî de bulunan bir finansman sistemine kavuşturuluyor. Bu da
dünyada ilk defa oluyor. Bu planlama gerçekleştirilecektir. İnşallah 10 Ocağa
kadar kazasız belasız, bunun da mutlu neticelerini hep beraber seyredeceğiz.
(MHP sıralarından alkışlar) Bu konuda üç defa tıkanma olmuştur. Bakanlar Kuruluna buradan teşekkür
ediyorum, konuyu anlatabildim, iki defa finansmanını Bakanlar Kurulu sağladı.
Biraz evvel söylediğim özellikler ortaya çıktığı için, milletlerarası bankalar
bize kredi vermek için sıraya girdi. Hiçbir teminat almadan, kefil istemeden,
karşılık istemeden 150 milyon doları getirip, avucumuza saydılar ve dediler ki
"biz inandık, siz bu parayı ödersiniz" Bu bakımdan uydu büyük
hizmetler gören, İngiltere ile Çin arasında nerede Türkçe konuşan bir
insanımız, bizim milletimizin bir ferdî varsa, uydu sayesinde Türkiye, onun
evinde olacak. (MHP sıralarından alkışlar) Ulaştırma master planının 2001 yılı içerisinde ihalesi yapılacaktır;
ama, itiraf edeyim ki, bu konuda çok çalışma yapılmış ve hep rafta kalmış. Bu
rafta kalmayacaktır. Eğer, beni biraz değerlendirip, baktıysanız, bir notunuz
vardır, o not çerçevesinde, bu lafın yerde kalmayacağını Yüce Meclise söz
veriyorum.(MHP sıralarından alkışlar) Yine tarafsız kurumlardan sekizinci planda bahsedildiğinden ve bunların
yapılamadığından bahsetti bir arkadaşımız. Bir bilgi alma eksikliği var.
Sekizinci plan yürürlüğe girmeden, biz, tarafsız kurumlardan telekomünikasyonun
kanununu çoktan çıkardık. İkincisi de 1 hafta-10 gün sonra huzurunuza gelecek.
Öyleyse, Sekizinci Beş Yıllık Planın tavsiyelerinden önde gidiyoruz. Bu da,
bize, teşkilatıma mutluluk veriyor. Bilesiniz ki, bu işler, bu işi bilen, erbabı olan arkadaşlarla oluyor,
benimle olmuyor. Ben, herhangi bir düzenleyiciyim, bu işin erbabı da değilim;
ama, müsaade ederseniz, çalışma arkadaşlarıma huzurunuzda teşekkür etmek
istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar) PTT kâra geçmiştir. Dünyanın her yerinde çoğu zarar eder; ama, fevkalade
modernizasyon gerçekleştirilmektedir. Hatta, Fransız PTT'sinin bankasını model
alarak ve kendi şartlarımıza da uydurarak -bir model bankacılık sisteminde-
pazartesi akşamı sözleşmesini ve başla emrini vermek üzere bir araya gelip
harekete geçireceğiz. 1999 yılı içerisinde 3 trilyon, halen şu günlerde 2000 yılı içerisinde
39 trilyon kâra geçen bir PTT'niz var. Devletin sırtına yük olan kurumlar olsun
istemiyoruz. Demiryolları dünyanın her yerinde zarar eder. Bizde de, 650 trilyondan
450 trilyona inmiş. Bu sene zarar 100 trilyon daha azaltılmıştır. Kara
delikleri tıkadığınız zaman para buluyorsunuz. Sadece raylar arasına serpilen
lüzumsuz çakılların, yapılmaması gereken yerlerini temizlemek suretiyle ve
birtakım masrafların, yani, sık sık masraf diye ihale edilip de, üstünde
gezilip, para alınıp hiçbir masraf yapılmayan işlerin bertaraf edilmesiyle 57
trilyon civarında kâr elde edilmiştir. (MHP sıralarından alkışlar) Öyleyse,
israfı önlemek, devlete yapılacak en büyük hizmettir. Devletinizin parası varsa
müteahhide iş verirsiniz, parası yoksa finansmanını da bul gel dersiniz, o da
pahalı olur. Bu bakımdan, biz, Ulaştırma Bakanlığı olarak pahalılıktan
şikâyetçi değiliz. Projelerimiz belli, yapacaklarımız belli. Kurumların önüne
koyduğumuz zaman, ucuz faizli kredi bulma mücadelesi veriyoruz. Bizim
güçlüğümüz, ucuzunu seçmektir. Onun için de, bir söz söylüyorum. Mevcut bu olağan işler için ayrılan payın dışındaki her yatırımın finansmanı
bulunacak, ihalesi öyle yapılacak; parasını bulmadığım hiçbir işi ihale etmem
ve ettirmeyeceğim. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, çok sorulduğu için bir iki
soruya cevap vermek istiyorum. Tarafımdan atanan muhakkiklerin yaptığı inceleme
sonucu -hiç kimse kusura bakmasın- ne Yüksek Denetleme Kurulu ne de
müfettişlerimizin rastlayamadığı korkunç yolsuzluklar ortaya çıkmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz. BAŞKAN - Sayın Bakan, size de 1 dakikalık eksüre veriyorum. Buyurun efendim. ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Bu yolsuzlukların halen muhatabı
olanlardan dokuz konunun sanıkları ağır ceza mahkemesinde yargılanmaktadır.
Bunların hepsi, asliye ceza mahkemesine sevk edilmiştir; mahkemeler görevsizlik
vermiştir; Yargıtay, ağır cezada yargılanmalarını uygun görmüştür ve
yargılanıyorlar; elbette, yargılanacaklar. Onun için -yürürlüğe girerse- af kanunundan bu maddenin çıkarılmış
olması, kim ne ettiyse, hesabını, bedelini ödemesi bakımından da hayırlı
olmuştur. Bürokratımı, müteahhidin cebindeki parada gözü olmaktan çıkarmamız
lazım. (MHP sıralarından alkışlar) Rüşveti, hırsızlığı önlemezseniz, ondan
sonra, bu Mecliste de bu çok konuşulur, başka mecliste de çok konuşulur.
Devletinin yetim hakkına göz diken adamı, ben, yanımda tutmam; açıkça
söylüyorum. Bununla ilgili çok eleştiri alıyorum "işe aldı, kadroculuk
yaptı" deniliyor. Değerli arkadaşlarım, bakın, 1992'de 14 421 kişi, 1993'te 5 420 kişi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen tamamlar mısınız. ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Benden evvel 3 800 kişi alınmış;
bakın, benim zamanımda, 1999'da 578 kişi -bunların hepsi geçici işçi, daimi
işçi yok; bende öyle bir şey yok- 2000 yılında, sadece 544 geçici işçi alınmış;
allahaşkına, bu gariplerle hangi kadrolaşma olur?! Gariban adamlar "yarın
gelme" dediğiniz zaman, vereceğiniz iş yoktur, ekmek yoktur; evine, boynu
bükük dönüp gidecektir. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - İftira atıyorlar Sayın Bakan. ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - 8 000 insana ihtiyacım var, bana
verilen 544 kişi; ben, bununla, kadrolaşma yapıyormuşum; MHP kadrolaşma
yapıyormuş... Açıkça, bana, şunu söylesinler: Getirdiğin adamlardan, hırsızlık
yapanı yakalayıp içeri attırdın mı; evet; Antalya hapishanesinde. Televizyonlar
huzurunda, rüşvet alanı yakalatıp içeri attırdın mı; evet; Ankara
hapishanesinde. (MHP sıralarından alkışlar) Ben, kendi getirdiğimi bile içeri attırıyorum. Beğenmeyen beğenmesin;
dilediklerini yapsınlar; ama, bu tutumum değişmeyecektir, kim ne yaparsa yapsın
değişmeyecektir. BAŞKAN - Sayın Bakan... ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Hepinize, sabrınızdan dolayı
teşekkür ederim. Soruların cevaplarını, Sayın Başkanın müsaadesiyle dağıttıracağım
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Efendim, son söz, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet
Sünnetçioğlu'na aittir. Buyurun Sayın Sünnetçioğlu. (FP sıralarından alkışlar) AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ulaştırma Bakanlığının 2001 Yılı Bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi selamlıyorum. Ulaştırma Bakanlığı, çok önemli bir bakanlık. Denizcilik
Müsteşarlığının, bu Bakanlığın dışında olması, Türk Hava Yollarının durumu çok
önemli. Ancak, son yılların aktüel konusu olan Türk Telekomun özelleştirilmesi
ise, apayrı bir sır. Türk Telekom hakkında çok şeyler söylendi: "Falan tarihte
yapılsaydı 40 milyar dolar değerindeydi; şimdi, 10 milyar dolar kıymet
biçilmiş... Yüzde 34'ü mü, yoksa yüzde 29'u mu özelleştirilsin?.. Stratejik
ortağa, idareyi, yönetimi verelim mi vermeyelim mi?.." Bu konularda, biraz
evvel konuşan Sayın Bakanımıza kişisel olarak katılıyorum; tavrına ve tutumuna
güveniyorum ve tasdik ediyorum. Ancak, bir şeyi anlayamıyorum; Sayın Bakan,
Plan ve Bütçe Komisyonunun 27.11.2000'deki Üçüncü Oturumunda aynen şunları
söylüyor: "10 milyar dolar denilmiş; dünden bugüne değişen şartlarda, bu değerin
çok artması gerekir. Razı mısınız 10 milyar dolara bütün Telekomu satalım? 2,3
milyar dolar eder yüzde 20'si yüzde 25'i diye,
devletin belirli kademelerindeki başkan veya müsteşar mevkiindeki
insanlar basına açıklama yapıyorlar. 'Tekzip edin' diye yazı gönderiyorum;
tekzip etmedikleri gibi, ısrarla konuşmaya devam ediyorlar. 'Lanet olsun;
gidiyor, çürüyor bu iş; aman verip kurtulalım' havası içinde, kim ne yapmak
istiyorsa bunu da bilgilerinize sunuyorum. 'Böyle özelleştirme olmaz' diyor
Sayın Bakanımız. Bilinen bir stratejik ortak varsa falan holding deyiverin biz
de anlayalım. Kime satmak istiyorsunuz, kaça söz verdiniz? Ben, yağmacılık, şu,
bu peşinde koşan, duvarların arkasına veya birilerinin arkasına saklanmış,
yatan tilkilere benzettim bazı insanları. Bunlardan alınanlar olmuş. Sırf bunun
için yazı yazan kalemler vardır, sırf bunun için finanse edilen gazeteler
vardır Türkiye'de. Bunlar yalan mı?" Değerli milletvekilleri, bunları ben söylemiyorum, Türkiye
Cumhuriyetinin bir bakanı haykırıyor ve bu haykırışlarına almış olduğu cevap da
"Cıvık popülist ve şark kurnazı." Ben, Türkiye Cumhuriyetinin bir
bakanına söylenmiş olan bu iki cümleyi de yakıştıramıyorum. Hemen bu olaylardan iki gün sonra ekonomik kriz patlıyor, yabancılar
piyasadan çekilme eğilimine giriyor ve faizler yüzde 1 700'lere, yüzde 2
000'lere çıkma eğilimine geçiyor ve hemen IMF heyetleriyle toplantılar
yapılıyor ve imzalar atılıyor. Altına imza atılan hususlardan bir tanesi
"Türk Telekom 14 Aralık 2000 tarihine kadar ihaleye çıkarılacak ve Şubat
2001'de de bu ihale sonuçlandırılacak" ikincisi de "Türk Hava Yolları
14 Aralık 2000 tarihine kadar yüzde 51 hissesiyle ihaleye çıkarılacak"
şeklindedir. Şimdi, değerli milletvekilleri, çok değerli bir grup başkanvekilimiz,
İçtüzük görüşülürken burada şöyle söylemişti: "Muhalefet, söyleyecek söz
bulamıyor, ancak bağırıyor." Yine aynı değerli grup başkanvekili, bütçe
açış konuşmasında da şöyle söylüyordu: "Muhalefet önemli tenkit yapamıyor,
bütçe sessiz geçiyor." Sessizlikten de gürültüden de kendilerine puan çıkardılar. Muhalefet
bağırıyorsa, aslında, o meydanları dolduran halk bağırdığı için burada
bağırıyor. Eğer, muhalefet sessizse, acaba sizlere bazı gerçekleri yumuşaklıkla
anlatabilir miyiz diye yumuşak davranıyor. Sayın değerli grup başkanvekili, her ne şekilde olursa olsun, ben
muhalefete mensup bir milletvekili olarak, ister yavaş ister haykırarak, nasıl
anlarsanız öyle soruyorum: Bakanın bu bahsettiği, yağmacılık peşinde koşan ve
duvarlar arkasında saklanan ve yatan tilkiler kim? Arkasına arkasına
saklandıkları insanlar kim? Kime satmak istiyorsunuz? Kaça söz verdiniz?
"Dilimizde tüy bitti" demekle bunlar olmuyor, bu işte şaibe var. (FP
sıralarından alkışlar) Yine, Bakanımız "memleket ibretle seyrediyor; bir kör dövüşü var,
bu kasıtlı yapılıyor" diyor. Evet, millet de biz de ibretle seyrediyoruz,
sizi ve özelleştirmeyi; zira, bu yağmanın altında milletin hakkı var. Değerli milletvekilleri, şimdi bunları niye soruyorsun, niye merak
ediyorsun diyebilirsiniz. Bakın, biz, burada, şimdi 5 milyar dolar, 10 milyar
dolarları konuşuyoruz... Bursa İlimiz, tekstil, otomotiv, mobilya, kalıpçılık,
gıda sanayii olarak çok gelişmiş; tarımda bir numara; üniversite kampusu âdeta
yeni bir şehir olmuş, yerine sığmıyor. Bu bakımdan, Bursa, Türkiye'nin önemli
merkezlerinden biri; ancak, demiryolu yok. Yenişehir Havaalanı açıldı; ancak,
elektrik sistemleri teslimatı yapılmadı, kargo taşımacılığı yok, ışıklandırma
yok, gece uçuşu yapılamıyor; kule yok, tarifeli uçuş yok. Bunlar için 7,5
trilyon lira bekliyor. Değerli Bakanıma, demiryolları konusunda 24.10.2000 tarihinde sormuş
olduğum bir soruya vermiş olduğu cevapta, Bakanım "2001 yılında yatırım
programına, güvenlik ve zaruri haller dışında, yeni proje teklif
edilemediğinden, inşaat işi, 2001 yılı programına teklif edilememiştir"
dedi ki, bu yol -Bandırma-Bursa-Osmaneli-Ayazma-İnönü, ki bunun içerisinde
İnegöl de var- Bursa için böylesine çok önemli. Halbuki, Bakanımız, 27.11.2000
tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu konuşmada "Hazinenin
kabul edebileceği faizle hibe veya alacak karşılığı, bu hattı yapmak mümkün
olabilir " diyor. "Rusya, demiryolları inşaasıyla borçlarını ödemek istediğini bize
bildirdi. Biz, bunu, bakanlıklar arasında olgunlaştırmaya çalışıyoruz. Bu yol
bu şekilde olabilir" diyor, hatta daha da ileri giderek, Geçitli ile
Mudanya arasında yapılacak 13 kilometrelik bir tünelle bu yolun Mudanya'ya
bağlanması ve biraz evvel bahsettikleri gibi, nerede liman varsa orada
demiryolu projesi gereğiyle 30 kilometrelik bir hatla da bu yolu Gemlik'e
bağlatmaktan söz ediyorlar. Bu yol Bursa için çok önemli ve bunu, biz, Bursa
için çok önemli bir müjde olarak alıyoruz, gerçekleşmesini de diliyoruz. Bakın, burada, biraz evvel, Bakanımızın da belirtmiş olduğu sıkıntı,
finans sıkıntısı, ödemedeki güçlük ve parasızlık... Şimdi, biz, Telekomda, burada, 5 ilâ 10 milyar doları konuşuyoruz.
Şimdi, ben, Bursa milletvekili olarak, Bursa halkı adına, bu yağmacılık peşinde
koşan, yatan tilkileri, arkasına saklandıkları duvarları ve arkasında saklandıkları
insanları merak ediyorum; yağmaladıklarının promosyonu olarak, Bursa için
önemli olan bu projeleri onlardan isteyeceğim. Eğer, bu iş, gazete çıkarmak,
köşe yazısı yazmakla oluyorsa, Bursa'da 1 ulusal, 1 kablolu, 2 bölgesel, 2
yerel televizyon var. Merkezdeki radyo sayısı 22, ilçelerdeki radyo sayısı 15,
ilde çıkan gazete sayısı 95, dergi sayısı 100 ve bülten sayısı 54'tür. Çok değerli köşe yazarlarımız, her gün, havaalanı, demiryolu, Merinos'un
özelleştirilmesi, çevre yolu gibi konularla ilgili yazılar yazıyorlar. Hatta,
bugün, Bursa'daki bir gazetenin manşeti "demiryolu Ruslardan"
şeklinde ve bir televizyon şu anda, şu dakikada, bu konuyla ilgili bir program
yapmak üzere; bizimle görüşüyor ve bu programı yapıyor. Yoksa, bazı gazete ve
yazarların Türkiye'de bu konuları yaptırabilmek için ayrıcalığı mı var diyorum.
Burada, "dilimde tüy bitti" demekle olmuyor; bunların açıklanması
lazım, bizim de onların yakasına yapışmamız lazım ve bu finansları oralardan
sağlamamız lazım diye düşünüyorum. Bunların açıklanması gerekir. Ulaştırma Bakanlığı, bugünkü yapısı itibariyle, fevkalade önemli bir
bakanlık. Bağlı kuruluşlarının her biri bir bakanlık büyüklüğünde. İnsanı,
ticarî malı, bilgiyi ulaştırmakla görevli bir bakanlık. Bugün, dünyanın en
önemli sektörleri olan hizmet ve bilgi sektörlerini kapsıyor. İthalat, ihracat,
sanayi, turizm, tarım gibi sektörlerin altyapısını ulaştırma sektörü
oluşturmaktadır. Telekomünikasyon içerisinde sanayi ürününün payı dörtte bir ise, dörtte
üçüde bilgi teknolojisine dayanan ürünler olarak hesaplanmaktadır. Bu bakımdan,
bilgiye ulaşmak çok önemlidir. Hem taşımacılık hem de haberleşme, bilgiye
ulaşma, Ulaştırma Bakanlığının görev alanında; ancak, Ulaştırma Bakanlığı,
taşımacılığın ve haberleşmenin bazı alanlarını kapsamıyor. Denizcilik Müsteşarlığının, Ulaştırma Bakanlığının dışında olması,
önemli bir zafiyettir. Türk Hava Yolları, yıllardır, Ulaştırma Bakanlığında
ayrı bir konumdadır. Özelleştirme kapsamına alınmıştır; yaklaşık on yıldır ne
özelleştirilir ne de Bakanlık bünyesine dahil edilir. Bu bakımdan, Ulaştırma Bakanlığının bütçesi münasebetiyle bu saydığım
konuların düzeltilmesi umuduyla ve bu sorduğum soruların muhakkak ama muhakkak cevaplandırılması umuduyla, Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sünnetçioğlu. Sayın Kırbaş, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz efendim; buyurun. SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Ulaştırma
Bakanı Sayın Enis Öksüz'e üç kısa soru
yöneltmek istiyorum. Birinci sorum: 1994 yılında ihale edilen Çanakkale-Kepez Limanı ne zaman
işletmeye açılacaktır? İkinci sorum: Çanakkale, Kemer, Aksaz ve Şevketiye Balıkçı Barınakları
müdahale edilmediği takdirde, elden çıkabilecek aciliyet göstermektedir; 2001
yılında bu konu çözüme kavuşacak mıdır? Üçüncü sorum: Çanakkale-Bandırma demiryolu konusunda herhangi bir
gelişme var mıdır? Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kırbaş. Sayın Tuğmaner, buyurun efendim. MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Mardin) - Sayın Başkan, müsaadenizle, Ulaştırma
Bakanı Sayın Enis Öksüz'e sorumu yöneltmek istiyorum. Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Mardin Devlet Havameydanı, büyük
çabalarınız sayesinde kasım ayı 1999 tarihinde faaliyete geçmiştir. Bu konuda şahsınıza ve Devlet Hava
Meydanları Genel Müdürlüğüne teşekkür ediyorum. Yalnız, havameydanımız açıldığı
günden beri uçaklarımızda yirmi gün öncesinden yer bulmak mümkün değildir.
Mardin ekonomisine büyük faydası olan havameydanının eksikliklerini -örneğin,
itfaiye, akaryakıt ikmali çok önemli, vesaire gibi- ne zaman gidermeyi
düşünüyorsunuz? Bu konuda sizlere inancım tamdır. Diğer bir sorum: Mardin İlini de içine alan yeni devre demiryollarının
yapımına ne zaman başlamayı düşünüyorsunuz? Bir de, bizim Toros Ekspresimiz var; uzun zamandan beri bunlar
seferlerini aksatmış durumdalar; o konuda da bir bilgi verebilir misiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim, ben de size. Sayın Seyda, buyurun efendim, sorunuzu alalım. ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak)- Sayın Başkanım, delaletinizle sayın
bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Şırnak havaalanının yapımına ne zaman başlanacaktır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Levent, buyurun. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, aracılığınızla sayın bakanıma
aşağıdaki sorularımı yönlendiriyorum: Sayın Bakanım, Niğde Telekom Müdürlüğünün Genel Müdürlüğünüzden üç tane
santral talebi birbuçuk yıldır yerine getirilmemiştir. Niğde Devlet Demiryollarının yolcu kapasitesinin artırılacağı geçen yıl
söylenmişti; bu sene de bir değişiklik yok. Sayın Bakanım, Niğde Havaalanı için bir heyet gönderecektiniz; bununla
ilgili heyetinizi kısa zamanda yollarsanız memnun oluruz. Teşekkür eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN - Sayın Sobacı, buyurun. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla aşağıdaki
sorularımı Millî Savunma Bakanımıza arz ediyorum: Birinci sorum: Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, yapılan bir düzenlemeyle
Sanayi Bakanlığından alınıp Bakanlığınıza bağlandı. Yönetim Kurulunda iki
muvazzaf Genelkurmay temsilcisi zaten vardı; bu düzenlemenin, Makine Kimyanın
verimliliğini artıracağına inanıyor musunuz? İkinci sorum: Bu bağlamda, ülke
savunmasında yetişmiş insangücü ve deneyime sahip Ana Tamir ve Ağır Bakım
Fabrikalarının, uzun vadeli tedarik planı çerçevesinde modernizasyonu ve
üretime katkıları için Makine Kimya'yla bir entegrasyonu konusunda master
çalışması var mı? Üçüncü sorum: TAİ tesislerinde ülke ihtiyacı olan taarruz ve saldırı
helikopterlerinin, yerli üretim katkısı da sağlanarak, üretimi konusundaki
çalışmalar hangi safhadadır? Dördüncü sorum: Makine Kimya Endüstrisi ÇANSAŞ Tesislerinde, ürün
yelpazesi bağlamında günümüz muharebe araçlarına dönük üretim düzenlemesi
tamamlandı mı? Beşinci sorum: Makine Kimya Endüstrisi Kurumu Yönetim Kurulunun, birkaç
yıl önce ithal kararı almasına rağmen
ithali yapılmayan 2 000 librelik uçak bombalarının çelik gövde dövme tezgâhı
ithalatı yapıldı mı, tamamlandı mı? Altıncı sorum: OYAK tarafından, ülkemizde meydana gelen depremde, deprem
bölgesine aynî ve nakdî olarak ne kadar yardım yapılmıştır? Son sorum: Roketsan'da ileri teknoloji ve yeterli menzil ihtiyacını
karşılayacak ürünlerde lisans sıkıntısı var mı? Teşekkür ediyorum. Sayın Başkanım, müsaadenizle Ulaştırma Bakanıma iki sorum var. Bir yönüyle de Gümrük Müsteşarlığını ilgilendiriyor; ama, nakliyecileri
de ilgilendirdiği için Sayın Bakanım... C-2 yetki belgeli nakliye firmalarında
yükleme yapan, gümrük yüklemesi yapan bir kişiye şifre verildi. Bu da, birkaç
yerde yükleme yapan bu gümrükçülerin, nakliyeciyi zarara uğratan, mağdur eden
gecikmelere sebep oluyor. Bu konuda, eğer, bir aracılığınız olursa, bu şifreden
dolayı gecikmelerde yardımınızı istirham ediyorum. Bir de, geçen bütçe de sordum; iyi şeyler olacak demiştiniz nisan
ayında. GSM ihalelerinden sonra, tam rekabete açıldık mı ve bu manada kontör
ücretlerinde Avrupa seviyelerine iniş sağlandı mı? Teşekkür eder; saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı. Sayın Ünal?.. Yok. Sayın İlimen, buyurun. MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Sayın Başkanım, ilk sorum, Sayın Ulaştırma
Bakanımıza. Sayın Bakanım, Bakanlığımızın bilgileri dahilinde, bugüne kadar, Edirne
İl Özel İdare imkânlarıyla, 840 milyar lira harcanarak yapımı sürdürülen Mimar
Sinan Havaalanının bu şekilde tamamlanmasının mümkün olmadığını sizler de
takdir ediyorsunuz. Havaalanıyla ilgili Bakanlığımız bünyesinde yapılan
çalışmalar hangi aşamadadır? Sayın Başkanım, diğer iki sorum, Sayın Millî Savunma Bakanımıza. Sayın Bakanım, Edirne İlinin en büyük deniz sahilinin bulunduğu Enez
İlçesi, askerî yasak bölge kapsamında olduğundan, yabancı turistin girmesi
yasaktır. 21 inci Yüzyılda, yabancı turiste giriş yasağının uygulanması yöre
halkını üzmekte ve turizme büyük darbe vurmaktadır. Bu yasağın kaldırılmasıyla
ilgili, Bakanlığımızca herhangi bir çalışma mevcut mudur? Diğer sorum: Yine, İlimizin Yunanistan'la 116 kilometre, Bulgaristan'la
80 kilometre kara sınırı mevcuttur. Bu sınırlarımıza yakın köylümüz, gerek
tarım yaparken gerekse hayvancılıkta, sınır güvenliği nedeniyle çok büyük
zorluklar çekmektedir; âdeta, çiftçilik ve hayvancılık yapılamaz duruma
gelmiştir. Elini kolunu sallayarak ülkenin bir ucundan giren İranlı,
Pakistanlı, Iraklı kaçaklar, ülkenin tümünü geçerek, Batı'ya geçmek için bu
sınırlarımızı kullanmaktadır; ama, zararını, Edirne köylüsü ve çiftçisi
çekmektedir. Bu konuda, herhangi bir önlem alınması düşünülüyor mu? Saygılar sunarım. BAŞKAN - Sayın Dayanıklı; buyurun efendim. BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Ulaştırma Bakanıma, aşağıdaki soruyu yöneltmek istiyorum: Elektrik Mühendisleri Odasının, Türk Telekom ve iki özel GSM şirketi
arasında imzalanan ara bağlantı sözleşmesinin iptali için açtığı dava
sonucunda, Telekomun, trilyonlar kazandığı veya kazanacağı belirtiliyor. Davayı
kaybetmesine rağmen, kazançlı çıkan Telekomun, temyize gitmesi için,
Bakanlığınız ve Telekom nezdinde baskıların arttığına dair iddialar var. Ara
bağlantı sözleşmelerinin yapıldığı 1998 yılından bu yana, GSM şirketlerine
toplam 580 trilyon lira ödeyen Telekom, bu iki şirketten, sözleşme çerçevesinde
117 trilyon lira almış. Gelir paylaşımının haksız olduğunu ifade eden Telekom,
hak ettiği trilyonlarca lirayı, bu GSM şirketlerinden ne zaman tahsil
edecektir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Eser, buyurun efendim. KÜRŞAT ESER (Aksaray) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Ulaştırma
Bakanımızdan öğrenmek istiyorum: Sayın Bakanım, Aksaray'ın, Orta Anadolu'nun incisi olduğunu
biliyorsunuz, sanayiin gelişmesine son derece müsait olduğunu biliyorsunuz.
Aksaray 75 inci Yıl Havaalanının bitirilmesi konusunda söz vermiştiniz; 2001
yılı için sözünüzde duruyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Çabuk, buyurun. İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Ulaştırma Bakanımız
Sayın Enis Öksüz Beye soru yöneltmek istiyorum. Sayın Bakanım, Ordu ve Giresun İllerimizin ekonomik ve sosyal geleceği
açısından hayatî önem arz eden ve son zamanlarda turizmde de büyük patlama
yapan bu iki ilimiz, kısa adı Or-Gi olan Ordu-Giresun Havaalanı inşaatı, bu iki
il halkının müşterek girişimleriyle başlatılan ve projesi de hazır olan Or-Gi
Havaalanı, Bakanlığınızca, 2001 yılı programına alındı mı? Alındıysa, 2001 yılı
içinde ne kadar ödenek ayrılmıştır; bunu öğrenmek istiyorum? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, soruları cevaplayabilirsiniz, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sırada olanları okur musunuz Sayın Başkan. BAŞKAN - Bitince okuyacağım efendim. Buyurun. MİLLİ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan,
Sayın Bekir Sobacı ve Sayın Mustafa İlimen arkadaşlarımızın sorularını, teknik
yönleri de olduğu için, inceleterek cevap vereceğim. Arz ederim. BAŞKAN - Sayın Ulaştırma Bakanımız, buyurun. ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hazırlıklı olduğum soruları arz ediyorum; diğerlerini yazılı
olarak takdim edeceğim. Sayın Mustafa Tuğmaner'in, Mardin Havaalanına daha sık sefer yapılması
talebi, daha önce Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğüne iletilmiştir. Türk Hava
Yolları Genel Müdürlüğü, yeni yıldaki uçuş planlarını programlarken, bu hususu
dikkate alacağını bize bildirmiştir. Takdir edersiniz ki, Türk Hava Yolları
benim Bakanlığıma bağlı bir kuruluş değildir. Şırnak Havaalanıyla ilgili soru. Havaalanı uçuş üniteleri projeleri, kamulaştırması Valilikçe yapılan
arazide uygulanmak üzere Şırnak Valiliğine gönderilmiştir. Söz konusu proje
için DPT Müsteşarlığının düzenlenmesini istediği fizibilite etüdü formatı
Valiliğe gönderilmiş olup, bu konudaki çalışmalar Valilikçe sürdürülmektedir.
İşlemler bitirildikten sonra Bakanlığım ancak yardımcı olabilecektir. Yine, Sayın Tuğmaner'in sorusu. Mardin Havaalanında önemli bir eksik bulunmamaktadır. Çok az sefer
sayısı olan havaalanlarında birçok hizmet taşımayla görülebilmektedir; ancak,
2001 yılı içerisinde, Mardin'in potansiyel gelişmesi de dikkate alınarak, idame
projesi kapsamında giderilecektir. O konuda sizlerin yardımını talep ediyorum. Çanakkale-Kepez Limanıyla ilgili konu. 2001 yılında yap-işlet-devret usulüyle ihalesi yapılacaktır. Daha önceki
ihale şartnamesi, tarafımdan beğenilmediği için iptal edilmiştir. Sayın Sünnetçioğlu'nun sorusu Bandırma-Bursa ile ilgili. Söz konusu işin yapım projesi, zorunlu ve güvenlik dışında işlerin
yatırım programına teklif edilmemesiyle ilgili olarak ertelenmiştir. 2000/11
sayılı genelge uyarınca bu yapılamamıştır. Projenin dış kredili olarak
gerçekleştirilmesi sözünü verdim, dış kredisini bulduğum zaman buna
başlayabileceğim. Sayın Kürşat Eser'in sorusu. Aksaray Valiliğince ihale edilmiş olup, teknik kontrollük hizmetleri,
Bakanlığımız DLH Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir. Bugüne kadar 380 milyar
846 milyon Türk Lirası ödenek Valilik emrine gönderilmiştir. Fizikî gerçekleşme
yüzde 20 olup, çalışmalar devam etmektedir. 2000 yılında, bütçe imkânları
dahilinde 250 milyar Türk Lirası ödenek tefrik edilmiştir ve artan ödeneklerden
burası desteklenecektir. Müsaade ederseniz Sayın Başkan, burada, bir ilavede bulunmak istiyorum:
Şimdi aynı Vali mi bilemiyorum, Aksaray Valisi, benden 450 milyar lira
istemiştir bu işin bitmesi için; ama, doğru çıkmamıştır. 3,5 trilyonluk yatırım
gerektirmektedir Aksaray Havaalanı. Bunun için "peki, 450 milyarı verdim;
hadi" deyişim ondandı; ama, o rakam doğru çıkmadı, gecikme bu yüzden
olmuştur. Ordu-Giresun Havaalanıyla ile ilgili soru. Karadeniz Bölgesinin hava ulaşım ihtiyacını karşılamak amacıyla, kredili
olarak denize dolgu bir sahada yapılması planlanan havaalanı inşaatı işi, 2001
yılı yatırım programında, 76 trilyon 856 milyar Türk Lirası proje bedeli ve 1
milyar Türk Lirası yıl ödeneğiyle yer almaktadır. Hazine Müsteşarlığı, projenin
kredili olarak ihalesi konusunda uygun görüş vermemiştir; verdiği zaman
başlanacaktır. Edirne Demirhan Stol havaalanı inşaatı, 1997 tarihinde ihale edilmiş,
teknik kontrollük hizmetleri Bakanlığımız DLH Genel Müdürlüğünce
yürütülmektedir. Bugüne kadar 171 milyar 950 milyon Türk Lirası harcanmıştır;
bakanlığımızdan verilen yardım. Fizikî gerçekleşme yüzde 57 olup, çalışmalar
devam etmektedir. 2000 yılında 50 milyar Türk lirası ödenek tefrik edilmiş.
Yine, işin 2001 yılı itibariyle tamamlanması için 1 trilyon 200 milyar Türk
Lirası ödenek ihtiyacı bulunmaktadır. Burada da, ihalede yolsuzluk yapıldığı
gerekçesiyle tarafıma intikal eden şikâyet üzerine, soruşturma devam
etmektedir. Soruşturma bittiği zaman kaldığı yerden başlanacaktır. Balıkesir İlinde yapımı istenen balıkçı barınakları konusu. Balıkesir İlinde 18 adet yeni balıkçı barınağının yatırım programına
alınması için, ÇED ve fi-zibilite etüdü yaptırılması projesinin, Bakanlığımız
DLH Genel Müdürlüğü 2001 yılı yatırım programına alınması 1 Ağustos 2000
tarihinde DPT Müsteşarlığından talep edilmiş; ancak, DPT Müsteşarlığınca, 2001
yılı yatırım programına alınması uygun bulunmamıştır. Sayın Fırat Dayanıklı Beyin sorusu. Temyiz konusunda Türk Telekom başvuruda bulunmamıştır; çünkü, şikâyetçi
makam Telekom değildir, şikâyetçi makam, Elektrik Mühendisleri Odasıdır, bu
yüzden bulunmamıştır. Ankara 9. İdare Mahkemesi paylaşımın eşit olması hususunda karar
vermiştir. İşin ilgili cep telefonu firmalarına tebligatı yapılmış, geçmişe
doğacak toplam zarar hesaplanarak bu firmalardan talep edilmiştir. Şu anda
Türkcell ve Telsim, ticaret mahkemesinden yeni bir karar alarak, yeni madde
hazırlanması hususunda karar almışlardır. Yani, o davaya karşı dava açmışlar
başka bir yerde, onlar da aksi bir karar almışlardır ve bu konu çözülünceye
kadar mevcut durum devam edecektir. Çözüldüğü zaman devletin alacakları varsa,
bunlar tahsil edilecektir. BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Devletin alacağı ne kadar Sayın
Bakan? ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - 117 trilyon bizim, 585 trilyon
onların, toplayıp ikiye bölerseniz alacağımız o kadar çıkıyor. Şunu ifade etmek istiyorum; bu konu sözleşmeden doğan bir konudur. Daha
evvel bu şirketlerle yapılmış olan sözleşmelerdeki maddelerden doğmaktadır.
Devletin yapmış olduğu sözleşme tabiî ki bizim tarafımızdan tek taraflı
bozulmaz. Niğde merkezine 880 hatlık santral ilavesi gönderilmiştir. Başka da
bekleyen talep yoktur. Diğer soruları yazılı cevaplandıracağım. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Sayın Gül, buyurun efendim, sorunuzu sorabilirsiniz. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkanım, delaletinizle aşağıdaki sorularımı
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Elazığ Havaalanı 1938 yılında yapılmaya başlanmış, 1940 yılında da
faaliyete geçmiştir. Yıllık 300 000 yolcu taşıyabilen bu havaalanı, şu anda
ihtiyaca cevap verememektedir. Ben, kayıtlara geçmesi bakımından sorumu
yöneltiyorum; Elazığ Havaalanının bu yolcu kapasitesini taşıyabilecek duruma
getirilmesi konusundaki çalışmalar ne zaman başlatılacaktır? İkinci bir sorum daha olacak. Güvenlik nedeniyle kapatılmış bulunan
Elazığ-Tatvan demiryolu ne zaman yolcu taşımaya başlayacak ve bu, haftada kaç
gün olacaktır? Bir diğer sorum da Sayın Millî Savunma Bakanıma olacak: Askerlik
şubelerinin açılması için, mutlaka belli bir kriter veya belli bir ölçü vardır.
Bu şubelerin açılması için hangi kriterler uygulanmaktadır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Çelik?.. Yok. Sayın Arınç?.. Yok. Sayın Kaya, buyurun efendim. MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, yardımlarınızla, Ulaştırma
Bakanımız Sayın Enis Öksüz'e aşağıdaki sorumu sormak istiyorum : Kahramanmaraş demiryolu istasyonuna tek yönlü kör bir giriş şeklinde
tren girip çıkmaktadır. Kahramanmaraşlılar, trenin, gelirken de giderken de
Kahramanmaraş'ın içinden geçmesini istemektedirler. Bu konuda bir çalışmanız ve
projeniz var mıdır? Eğer, varsa, ne zaman bu durum gerçekleşecektir? Saygılarımı sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, bu son sorulara cevaplarınızı lütfen yazılı olarak verin. Sayın milletvekilleri, Sayın Yılmazyıldız, Sayın Demir, Sayın Polat,
Sayın Erbaş, Sayın Gülle, Sayın Öztürk, Sayın Kabataş, Sayın Seven, Sayın
Çümen, Sayın Yumakoğulları, Sayın Çiçek, Sayın Yıldız, Sayın Erdir ve Sayın
Türker'in sorularını zamanımız kalmadığı için alamıyorum efendim. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, bizim de ikazımız yanıyor!.. BAŞKAN - Efendim, bilgisayar, zannediyorum, ancak bu kadarını
yükleyebiliyor, ondan sonrasını ben göremiyorum. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, Sayın Bakanımızdan Aksaray'a... BAŞKAN - Efendim, lütfen, çok
rica ediyorum. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, izin verir misiniz... BAŞKAN - Buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, ben, Arınç'tan önce bastım, daha sonra
da Arınç'ın mikrofonunu yaktık; ama, Arınç bey benden önce çıktı, bize sıra
gelmedi. BAŞKAN - Bilgisayar, grup başkanvekili olduğunu ayırt ediyor herhalde,
onun için efendim! FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, bu, milletvekillerinin sorusu mudur,
yoksa grup başkanvekillerinin sorusu mudur? BAŞKAN - Efendim... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İçtüzüğün hangi maddesinde yazıyor; grup
başkanvekillerine mi söz veriliyor, milletvekillerine mi söz veriliyor?.. BAŞKAN - Zannediyorum, Sayın Arınç sizden önce basmış, size öyle gelmiş. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hayır efendim, ben bastıktan sonra Sayın Arınç'a
söyledim, onun düğmesine daha sonra bastık efendim. BAŞKAN - Sayın Erbaş, istirahat buyurun efendim; bilgisayar
yönlendiriyor, ben değil. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Haksızlık oluyor, ben onu arz etmek istiyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, sırasıyla yedinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım. Millî Savunma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunu-yorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : A ) MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI 1.- Millî Savunma Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi A
- C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Millî Savunma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. 2.- Millî Savunma Bakanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Millî Savunma Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum : Millî
Savunma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C
E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Millî Savunma Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : B ) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI 1.- Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî Yılı
Bütçesi A
- C E T V E L İ Program
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. 2. - Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN- Ulaştırma Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C
E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum : Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C
E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B - C
E T V E L İ
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Değerli milletvekilleri, böylece Millî Savunma Bakanlığı ve Ulaştırma
Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçeleriyle, Millî Savunma Bakanlığı, Ulaştırma
Bakanlığı ve Telsiz Genel Müdürlüğünün 1999 Malî Yılı Kesinhesapları kabul
edilmiştir. Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, temenni ediyorum. Sayın milletvekilleri, yedinci tur görüşmelerimiz tamamlanmıştır. Saat
18.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 15.55 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.00 BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep),
Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu
açıyorum. Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sekizinci tur görüşmelerine başlıyoruz. Sekizinci turda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Orman Bakanlığı
ve Orman Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı:
552, 553, 554, 555) (Devam) C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI 1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) ORMAN BAKANLIĞI 1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı a) ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Konuşmalara, önce Demokratik Sol Parti Grubundan başlayacağız. Grupların konuşma süreleri 30'ar dakikadır. Gruplara mensup değerli
milletvekili arkadaşlarımız konuşma sürelerini diledikleri gibi
paylaşabilirler; ama, sabahtan beri yapmış olduğum uygulamayı aynen devam
ettireceğim ve sadece grup konuşmalarının sonunda 1 dakika süre ilave edeceğim,
onun dışında konuşmacı arkadaşlarım, gruplarının sürelerini de bildiklerine
göre kullanabilirler, ben sadece bir hatırlatmada bulunacağım. Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Rahmi
Sezgin'e aittir efendim. Buyurun Sayın Sezgin. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA RAHMİ SEZGİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini
sunmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinize şahsım ve Grubum adına
saygılarımızı sunarım. 20 nci Yüzyılın son yarısı, tüm dünyada, emeğin yoğun olarak
kullanıldığı bir dönem olmuştur. Bu emeğin sahiplerine, çağdaş çalışma ve
sosyal güvenlik koşulları sağlanması ve hastalıklarında gerekli sağlık
hizmetini alabilecekleri bir düzenin kurulabilmesi amacıyla, tüm dünyadaki
uygulamalara paralel olarak, ülkemizde de Çalışma Bakanlığı kurulmuştur. Bu bakanlık içerisinde, sosyal güvenlikten sorumlu olan ve aynı zamanda
sağlık hizmeti veren Sosyal Sigortalar Kurumu, ülkemizde 30 milyonun üzerindeki
insanın yaşam koşullarını düzeltmeye çalışmaktadır. Bunun yanı sıra, diğer bir
sağlık ve sosyal güvenlik kuruluşu olan Bağ-Kur da yaklaşık 13 milyon bağımsız
çalışana hizmet etmektedir. Bu kurumlar ve diğer sağlık kuruluşları, tüm eksik ve aksaklıklarına
rağmen, ülkemizde, en iyi hizmet veren kurumlardan biridir. Düşünün bir kez;
hem ülkenin yarısına sağlık hizmeti vereceksiniz hem de bu hizmeti, ülkemizdeki
doktor ve hemşire sayısının yüzde 10-15'iyle yapacaksınız. SSK bünyesinde bu
mucizeyi yaratan sağlık çalışanlarımıza en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumunun, 60
000'e yakın personeli, 600'e ulaşan tesisiyle, merkezden yönetilecek boyutu
aştığı görülmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunun, yeniden yapılanmayla, sağlık
ve sigorta işleri ayrılmıştır. Gerçekten, bu, çok önemli bir karardır.
Temennim, bu güzel başlangıcın, sosyal güvenlik kuruluşları arasındaki norm ve
standart birliğinin sağlanması olarak devam etmesi ve aralarındaki
koordinasyonun sağlanmasıdır. SSK, Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumu, zaten, aynı
bakanlığa bağlı ve aralarında işbirliği ve koordinasyon olan ve olması gereken
kuruluşlardır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kendisine bağlı ve bir arada
olan bu üç kuruluşunun yanında, Emekli Sandığı, yeşil kart yönetimi, 65 yaş
üstü muhtaç yaşlılara verilen sağlık hizmeti ve diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının verdikleri sağlık hizmetini bir araya getirerek, bu
koordinasyonun sağlanmasını da zorunlu görüyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bağ-Kurla ilgili bir başka konuya
değinmek istiyorum. Bağ-Kurluların sağlık hizmeti almaları konusunda önemli
yakınmalar vardır. Özellikle, verdikleri sağlık hizmetlerinin parasal
karşılığını tahsil edemedikleri için, Bağ-Kurluya hizmet vermeme kararı alan
çok sayıda üniversite hastanesi olduğu bilinmektedir. Sosyal Sigorta Kurumu
içinde de bazı yakınmalar kulağımıza gelmektedir. İşçilerimiz ve aileleri ile
Bağ-Kurlu yurttaşlarımızı kaliteli sağlık hizmeti almaktan alıkoyan bu
uygulamanın önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınacağından kuşkum yoktur;
ancak, ivedi olarak gerekenin yapılmasını öneriyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurum hastanelerinin, arzu edilen
düzeyde ve kalitede hizmet verebilmeleri için gereken tedbirlerden biri de,
kapasiteleri kadar hasta kabul etmelerinin sağlanmasıdır. Bu nedenle,
hastalardan, hastaneye gitmeleri gerekenleri bir sistemle ayırmak ve
diğerlerini, semt polikliniklerinde tedavi etmek iyi bir çözüm yolu olabilir
diye düşünüyorum. Bu uygulamaya yardımcı olabilmek amacıyla, ilk akla gelen
şey, işyerlerimizdeki "işyeri hekimliği" uygulamasının geliştirilmesi
olabilir. Biliyorsunuz, bugünkü uygulamada, 50 kişiyi aşan bir işyerinde, bir
işyeri hekimi bulundurmak yasa gereğidir. İşyerlerimizdeki bu hekimler,
başvuran hastalardan bir bölümünü kendileri tedavi ettikleri için hastaneye
sevk edilenler azalmakta ve böylece hastanelerin yükü biraz olsun
hafiflemektedir. Bu uygulamalara paralel olarak, 50 kişinin altındaki işyerleri
için -örneğin birden fazla işyerine hitap edecek- grup işyeri hekimliği gibi
bir sistem geliştirilmeli, hekime ödencek ücret, bu işyerlerince müştereken
karışlanmalıdır. Ayrıca, işyeri hekimleri tam gün çalışmalı ve işçinin bakmakla
yükümlü olduğu kişiler de bu hizmetten yararlandırılmak suretiyle, daha fazla
hastanın, hastaneye gitmeden tedavisi yapılabilmelidir. Buna ilave olarak,
gereken yerlere kurulacak dispanserlerle, hastanelerin yükü mutlaka
hafifletilmelidir. Gerektiğinde, grup işyeri hekimliği uygulamasına devlet
desteği de eklenmek suretiyle, tatbikat kolaylaştırılabilir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1999 yılında, 78 000 iş kazası ve 1 025 meslek hastalığı sonucu, 1 333 işçimiz hayatını kaybetmiştir. 3
407 işçimiz sürekli iş göremez hale gelmiş ve 1 900 000 işgünü de
kaybedilmiştir. İş kazalarının önlenmesi, hem işverenin ve hem de işçinin
bilinçlenmesine bağlıdır. İşverenlerimiz, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Tüzüğünün öngördüğü tedbirleri mutlaka almalıdır. Bu hususta, konuyla ilgili
müfettişlere büyük görevler düşmektedir. İşçimiz de tüzük hükümlerine uymalı
"bana bir şey olmaz" diye gözü kara gitmemeli ve bu hususta
eğitilmelidir. Bu karşılıklı anlayış sağlandığı takdirde, başarı sağlamak güç
olmayacaktır. Özetle: 1. Sosyal güvenlik halen toplumun tümüne yaygınlaştırılamamıştır. 2. Sosyal güvenlik kurumları çok uzun yıllardan beri, idarî ve malî
yönden iyi yönetilememiştir. 3. Aktif sigortalılarla pasif sigortalılar arasında denge, bir süredir
bozuk olarak devam etmektedir. 4. Kayıtdışı istihdam yeterince önlenememiş, kaçak işçi
çalıştırmalarının önü alınamamıştır. 5. Sosyal güvenlik kurumları arasındaki norm ve standart farklılığı
giderilmelidir. 6. Sosyal güvenlik kurumlarında emekliler arasındaki standart farklılığı
kaldırılmalıdır. Bütün bu tespitlerimizin gerçekleşmesi durumunda, hem yaşamlarını
emeğiyle sağlayan yurttaşlarımızın ve hem de işverenlerimizin, mutlu bir
Türkiye'nin temel taşları olacağına inanıyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım adına, hepinize sevgiler ve
saygılar sunar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesine, Grup olarak
olumlu oy vereceğimizi bildirir; bütçenin, Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı
olmasını dilerim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin. Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci söz, Tunceli Milletvekili Sayın
Bekir Gündoğan'a aittir. Buyurun Sayın Gündoğan. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde, Partim
ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bir ülkede sosyal refah ve sosyal adaleti sağlamanın en önemli
araçlarından biri sosyal güvenliktir. Devletin dar ve orta gelirli gruplarına
sosyal güvenlik hizmetleri sunması, devletin sosyal güvenlik politikasının
ayrılmaz bir parçasıdır. Sosyal Sigortalar Kurumu hem hizmet sunucusu hem de finansman kaynağı
durumundadır. Bağ-Kur, Emekli Sandığı, İş ve İşçi Bulma Kurumu ise yalnızca
finansman sağlayıcı durumda olup, kamu ve özel kesimden hizmet satın
almaktadır. Birçok etkene bağlı olarak, bu kurumlar, yıllardan beri çeşitli
sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Ülkemizde sosyal ve ekonomik durumu
olumsuz etkileyecek bir duruma gelebilmiştir. 2001 yılı bütçesi 7,2 katrilyon civarında olan SSK, 34 milyonu aşkın
vatandaşımıza 81 il müdürlüğü, 18 sigorta müdürlüğü, 530 sağlık tesisi, 58 600 personeliyle sigorta ve sağlık
alanında hizmet vermektedir. Ayrıca, devlet memurları sınavı sonucu yapılacak
atamalarla personel sayısına 10 300 kişi daha eklenecektir. Kurumun sağlık personeli, özellikle de uzman hekim ihtiyacının
ivedilikle kapatılması gerekir; çünkü, Kurumun finansal kaynaklarının etkin
kullanılabilmesi için önemli bir faktör de uzman hekim sorununun
giderilmesidir. Uzman hekim sıkıntısı çeken çoğu illerde yapılan sevklerle hem
hasta hem de kurum büyük sorunlarla karşılaşmaktadır. Örneğin, Tunceli İlinde uzman
hekim bulunmaması, hastaların Elazığ ve Diyarbakır gibi büyük illere sevkini
mecbur kılmaktadır. Bu, maddî kayba ve zaman kaybına yol açmakla beraber
hastaların tedavisini de geciktirmektedir, özellikle büyük kentlerimizde
yığılmalara neden olmaktadır. Bir diğer sorun da kayıtdışı istihdam sorunudur. Ülkemizde halen ücret
ve aylık karşılığı çalışanların yüzde 40'ına yakın; yani, 4-4,5 milyon
civarında kaçak işçi bulunmaktadır. Ayrıca, 7 500 civarında da kaçak yabancı
işçi bulunmaktadır. 1999 yılı itibariyle Kuruma prim ödeyen toplam sigortalı sayısı 6 milyon
760 bine ulaşmıştır. 2000 yılı sonu itibariyle toplam sigortalı sayısının 7
milyon 100 bin olacağı tahmin edilmektedir. 1999 yılında 2,1 katrilyon olarak gerçekleşen prim gelirlerinin, 2000
yılı sonunda 4,4 katrilyon liraya ulaşması beklenmektedir. Kurumun, primler dahil, çeşitli kaynaklardan elde ettiği gelirler
toplamı, 1999 yılında 2,4 katrilyon lirayken, 2000 yılında 4,7 katrilyon lira
olması beklenmektedir. Kurumun giderleri ise, 1999 yılında 3,6 katrilyon lira
olup, 2000 yılında 5,3 katrilyon liraya ulaşması beklenmektedir. Kurum, ödemeler açığını kapatmak üzere, 1992 yılından bu yana, her yıl
katlanarak büyüyen miktarda hazine yardımı almıştır. Hazine yardımı, sekiz yıl
boyunca, 100 ilâ 400 milyon dolar arasında değişmiştir. Sadece 1999 yılında,
hazineden sağlanan finans desteği, 2 milyar 600 milyon dolardır. 2000 yılı ilk
beş ayında ise hazine desteği, 665 milyon dolar civarındadır. Kurum, 1992
yılından bu yana ilk defa, 2000 yılı haziran ayından itibaren, sağlıklı ve
sigorta giderlerini kaynaklarıyla karşılayabilir duruma gelmiş ve hazine
desteği almamıştır. Bu da, geçen yıl ile bu yıl arasında 2 milyar dolar gibi,
pozitif bir gelişme demektir. Bu, oldukça önemli ve sevindirici bir gelişmedir.
Sosyal güvenlik reformu için örnek gösterilen gelişmiş ülkeler ile
Türkiye arasında, anlayış ve sunulan hizmetler açısından tam bir uçurum
bulunmaktadır. Yıllardan beri, bu anlamda, ciddî bir çalışma göze
çarpmamaktadır. Gelişmiş ülkelerde sosyal güvenlik harcamaları ulusal bütçeden
karşılanıyor; genel sağlık, yaşlılık sigortası, istihdama, primlere bağlı
olmaksızın ulusal bütçeden kaynak aktarılıyor; sosyal güvenlik sistemini
devletin öncelikli görevi olarak gören gelişmiş ülkeler, bütçelerinden en büyük
payı buraya ayırıyorlar. Örneğin, Almanya, bütçesinden en büyük payı, yüzde
35,5 -yani 173,3 milyar mark- ile sosyal güvenliğe ayırmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde, devletin, sosyal güvenlik sistemine doğrudan
katkısı yüzde 24, ABD'de yüzde 29,5, İngiltere'de yüzde 55,1, Yunanistan'da
yüzde 12,4, Fransa'da yüzde 19,6, Kanada'da yüzde 60,9, Portekiz'de yüzde
15,4'e ulaşıyor. AB ülkelerinde sosyal güvenlik ve eğitim harcamaları, toplam vergi
yükünün yüzde 73'üne denk düşmektedir. Türkiye'de ise bu oran, yüzde 34'te
kalıyor. Avrupa ülkelerinde toplam nüfusun yüzde 99'u sosyal güvenlik şemsiyesi
altında bulunmaktadır. Türkiye'de ise nüfusun yüzde 15'inin hiçbir güvencesi
bulunmamaktadır. Avrupa ülkelerindeki sosyal güvenlik standardı, Uluslararası Çalışma
Örgütünün (ILO) 102 sayılı sözleşmesinde belirtilen 9 ayrı güvencenin
sağlanmasından oluşuyor. İş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, annelik,
yaşlılık, malullük, ölüm, işsizlik ve aile sigortası olmak üzere, 9 ayrı sosyal riske sağlanan güvencelerin sayısı, son
yıllarda sayıları artan dul kadınlar ve yaşlıların bakım sorunlarına güvenceler
getiren 2 yeni maddenin eklenmesiyle 11'e yükselmiştir. Gelişmiş ülkelerde sağlanan sosyal güvenlik yardımlarının, emeklilik
maaşı, işsizlik sigortası gibi, insanın günün koşullarına göre yaşamasını
sağlayacak seviyede olmasına dikkat edilmektedir. Ülkemizde gözardı edilen bir başka konu da, iş kazaları ve meslek
hastalıklarıdır. 1999 yılında meydana gelen 78 000 iş kazası, 1 025 meslek
hastalığı sonucunda, 1 333 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 3 407 işçimiz
sürekli iş göremez hale gelmiş, 1 900 000 işgücü kaybedilmiştir. Bunun toplam
kaybı 2,5 katrilyon civarındadır. Bunun nedenleri arasında iş yerlerindeki hijyenik şartların yeterli
olmaması, eğitimsizlik, yetersiz beslenme, acil müdahalelerin zamanında
yapılmaması ve tedavi hizmetlerinin yeterince verilmemesi sayılabilir. Ülkemizin SSK'daki sorunları, yılların birikimiyle bugünkü seviyeye
ulaşmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın, yıllardan beri biriken
bu sorunları bir anda çözümlemesinin mümkün olamayacağı hepimizin bilgisi
dahilindedir. Kurumun finansal kaynaklarının etkin olarak kullanılamamasının
yanı sıra, alacaklarının tahsil edilememesi de sorunu finansal bir kriz
boyutuna taşımaktadır. Bütün bu olumsuz gelişmelere, ilk defa bu hükümet döneminde ciddî bir
şekilde el atılmış bulunmaktadır. Çalışma hayatımızın en büyük beklentilerinden
biri olan ve yıllardır ülke gündeminde bulunan işsizlik sigortası 4447 sayılı
İşsizlik Sigortası Kanununun Yüce Meclisimiz tarafından kabul edilmesiyle
ülkemiz çalışma hayatında yerini almış ve uygulama 1 Haziran 2000 tarihinde
başlamıştır. İlk işsizlik ödeneği, 2002 Mart ayından itibaren ödenecektir. Yıllardır hep söylenen kayıtdışı istihdamın önlenmesi çalışmaları, yine,
bu hükümet döneminde bakanlımızca ciddî şekilde ele alınmıştır. İşçi sendikalarımızın yıllardır haklı olarak talep ettikleri diğer bir
önemli konu da, iş güvencesidir. İş güvencesi yasa tasarısı, yine, bu hükümet
döneminde Bakanlığımızca ele alınarak çalışmalar neticelenmiş olup, sizlerin de
bildiği gibi, Bakanlar Kurulunda imzaları tamamlanmış ve Yüce Parlamentomuzun
gündemine girecektir. Yasa tasarısıyla, Avrupa Birliğine girme yolunda önemli adım atan ve
2000'li yılları yaşayan ülkemizde, hiç kimsenin başka kusuru olmaksızın sadece
bir sendikaya üye olduğu için işten atılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, yine, tasarıyla, işten çıkarılmanın mutlaka haklı bir nedene
dayandırılması ve bu haklı nedeni ispat yükümlülüğünün de işverene ait olması
esası getirilmiş, böylece, keyfî işten çıkarılmaların önlenmesi amaçlanmıştır. Bir başka önemli gelişme de, yıllardır tartışılan idarî yapılanma
konusudur. Kurum hizmetlerinin daha etkin ve verimli hale getirilmesi amacıyla,
kurumun idarî bakımdan yeniden yapılanmasını öngören, Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının kurulması ve bağlı birimlerinin, görev ve yetki yönünden yeniden
yapılandırılması önemli bir uygulamadır. BAŞKAN - Sayın Göndoğan, süreniz tamamlandı; diğer arkadaşlarınızın
süresinden kullanıyorsunuz efendim. Buyurun. BEKİR GÜNDOĞAN (Devamla) - Bütün bu gelişme ve sorunlar karşısında
ülkemizde sosyal güvenliğin istenilen seviyeye ulaşabilmesi için gerekli
desteğin sağlanması gerektiği inancındayım. Bütçenin, bakanlığımıza ve ulusumuza hayırlı ve uğurlu olmasını diler;
hepinizi saygıyla, hürmetle selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Demokratik Sol Parti Grubu adına üçüncü söz, Adana Milletvekili Sayın
İsmet Vursavuş'a aittir. Buyurun Sayın Vursavuş. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Orman Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol
Parti Grubum adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve
şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Yine, geçmiş yıllarda, gerek vazifeleri başında gerekse orman yangınları
esnasında görev yaparken yanarak vazife şehidi olan meslektaşlarımı,
askerlerimizi ve görevli vatandaşlarımızı da, huzurlarınızda, saygıyla
anıyorum. Değerli milletvekilleri, ormanların korunması, devamlılığının
sağlanması, geliştirilmesi ve genişletilmesi; devlet ormanlarının ülkemiz orman
ürünleri ihtiyacını karşılaması ve gerektiğinde ihraç yoluyla sosyal, ekonomik
ve teknik yeniliklere göre yönetilmesi ve işletilmesi Orman Bakanlığımızın aslî
görevlerindendir. Yine, ormanlarımızın sınırlarının belirlenmesi, yurdumuz toprak, su
rejimini korumak için ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmaları ile yaklaşık,
18 000'in üzerindeki orman köyünde yaşayan 10 milyon civarında orman köylüsünün
yaşam mücadelesi verdiği ve millî gelirde, maalesef, 300 dolardan dahi az bir
gelirle yaşamaya çalışan orman köylümüze, birçok olumsuzluklara rağmen, Or-Köy
aracılığıyla hizmet götürmeye ve kalkınmalarına uğraştığı; bunun yanında, yaban
hayatının korunması, geliştirilmesi, sanayileşmiş kentlerde insanların boş
zamanlarında yararlanmaları ve dinlenmeleri için millî parklar, orman içi
dinlenme yerleri gibi doğal ortamlardan yararlanmalarına hizmet sunulması gibi,
hiçbir sektörde görülmeyen, çok yönlü hizmet götürmeye çalışan, hem ekonomik
hem de sosyal hizmet ağırlıklı bir sektör olarak görülmektedir. Geçimini orman
gelir kaynaklarından elde etmeye çalışan orman köylümüzün kentlere göçü, sosyal
sorunların artmasıyla sonuçlanmaktadır. Değerli milletvekilleri, bir avuç orman mühendisleri ile teşkilat
mensuplarının mahrumiyet bölgelerinde hizmet vererek, orman köylüsünün yaşam
kaderini paylaşması bir özveridir, meslek sevgisidir; ama, bu sevginin
azalmamasını, yara almadan devamını istiyorsak, Türkiye coğrafyasının zor
topografik koşullarında 200-300 milyon gibi bir maaşla, fakir orman köylüsüne
hizmet götürmeye çalışmak, diğer teknik yatırımları yapmak ve takip etmek
bizleri biraz düşündürmelidir. Or-Köy kredilerinin bütçe içindeki miktarını mutlaka artırmalıyız. Yöre
özelliklerine göre ve öncelikle, kooperatif ve bireysel kredilere öncelik
vermeliyiz. Son yıllarda, orman köylüsünün, ekonomik durumlarına katkı için,
ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve ormanların korunması gibi çalışmalarda köy
tüzelkişiliği olarak katılımları sağlanmakta, onlara görev ve sorumluluk
vererek, olumlu neticeler alınmaktadır. Uluslararası kuruluşların ve gelişmiş ülkelerin çalışmalarıyla, orman
tahriplerinin yol açtığı tehlikeler konusunda önemli bir kamuoyu oluşmuştur.
Toplumların ormanların önemini kavramaları, ormanlardan elde edilen odun ve
ikincil ürünler gibi ekonomik değerler dışında fonksiyonel değerler üzerindeki
ilgiyi artırmıştır. Sayın milletvekilleri, ülkemiz toprakları, yerküre üzerinde yer alan 3
ana gen merkezinin kesiştiği, önemli bir bölgededir. Bu bakımdan, flora ve
fauna zenginliği bakımından önemli bir konumdadır. 10 000'in üzerinde bitki
türü vardır; bunlardan 3 000'in üzerindeki tür, yurdumuzda bulunan endemik
türlerdir. 132 memeli, 454 kuş türü, 106 sürüngen türü, 345 balık türüyle
birlikte 80 000 canlı türü, ülkemiz coğrafyasında bulunmaktadır. Yapılan tespitlerde ise ekosistemin bozulması sonucu birçok hayvan ve
bitki türü, bir daha görülmemek üzere yok olup gitmiştir. Bunun da başta gelen
tek suçlusu, malumunuz, insanoğludur. Yukarıdaki nedenlerden, tehlike
sınırındaki bitki ve hayvan türlerinin korunup çoğaltılması için, Millî Parklar
Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü, bütün malî olanaksızlıklara rağmen, büyük
bir özveriyle çalışmalarını sürdürmektedir. Sayın milletvekilleri, orman ekosistemi, yer yüzündeki sistemlerin en
karışık ve en ilgi çekici olanıdır. Bu sistemi oluşturan elemanlar arasındaki
doğal dengenin korunması, orman varlığının sağlıklı olarak devamı bakımından
zorunludur. Değerli milletvekilleri, zamanımın az olması nedeniyle, kısa geçeceğim,
kusura bakmayın. Avrupa ülkelerinde orman alanlarının yüzde 2'sine yakın kısmı açık alan
dinlenme yeri olarak ayrılmaktadır. Bu oran ülkemizde uygulanırsa, yaklaşık 400
000 hektar orman alanının, orman içi dinlenme yeri olarak ayrılması gerekir.
Biz de ise 233 adet orman içi dinlenme yeri vardır ve bu miktar, maalesef, 10
000 hektarın bile altındadır. BAŞKAN - Sayın Vursavuş, sizin de süreniz tamamlandı; ama, dilediğiniz
kadar konuşabilirsiniz. İSMET VURSAVUŞ (Devamla) - Sözlerime son verirken, 2001 yılı Orman
Bakanlığı bütçesinin, ülkemiz ormanlarına, toprağına ve insanlarına hayırlı
olması dileklerimle, Yüce Meclise, Demokratik Sol Parti Grubum adına, tekrar
saygılar sunarım, teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Demokratik Sol Parti Grubu adına, son söz, Balıkesir Milletvekili Sayın
Numan Gültekin'e aittir efendim. Buyurun Sayın Gültekin. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman Bakanlığımızın 2001 yılı bütçesi üzerinde, Demokratik
Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım
adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Günümüz dünyasında, dolayısıyla ülkemizde, en önemli değerlerden biri
olarak öne çıkan, sürdürülebilir çevrenin ayrılmaz bir parçası olan
ormanlarımızın korunması, geliştirilip çoğaltılması, işletilmesi, ekonomik,
teknik ve sosyal gelişmelere göre sürdürülebilir bir orman yönetiminin
sağlanması görevi, yasalarla Orman Bakanlığımıza verilmiştir. Ormanlık alan genişliğimiz, yaklaşık 20,7 milyon hektardır. Bu alanın,
yaklaşık yüzde 52'si bozuk, yüzde 48'si verimli niteliktedir. Verimli orman
alanı ortalaması, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 73, Avrupa Birliği
ülkelerinde ise yüzde 83'tür. Mevcut orman alanlarımız, tarım, sınai, yerleşim
yerlerinin yayılımı ve bunların olumsuz baskısı altında olduğu gibi, toprak
erozyonuyla da karşı karşıyadır. Erozyon, bilindiği üzere, ülkemizin en önemli
çevre sorunlarından biridir. Orman Bakanlığımız bünyesinde yer alan
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü, ülkemizin her yöresinde,
ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarını yürütmektedir. Şehirlerimizin hızla büyümesi sonucu, kent ormanları önem kazanmış olup,
bu amaçla, 32 ilimizdeki yeşil kuşak çalışmalarının diğer illerimizde de
yaygınlaştırılarak devam ettirilmesinin faydalı olacağını düşünmekteyiz. 1925
yılında, Ankara Orman Fidanlığı, Ulu Önder Atatürk'ün talimatlarıyla hizmete
açılmıştır. Amaç, yeşil başkent için, yeşillendirme çalışmalarında ihtiyaç
duyulan fidanların üretilmesidir; ancak, Başkentimiz Ankara, hâlâ yeşil bir
kuşağa kavuşamamıştır. Hepimizin bildiği gibi, Başkentimizin bu kuşağa büyük
ihtiyacı vardır. Orman Bakanlığımızın, bu konuda, TEMA Vakfıyla beraber
yürüttüğü çalışmaları takdirle takip etmekteyiz. Dileğimiz, bu çalışmaların tüm
Ankara'yı kapsayacak şekilde, kısa sürede sonuçlandırılmasıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde, bilimsel ve estetik
bakımdan -ulusal ve uluslararası- ender bulunan, doğal ve kültürel kaynak
değerlerine sahip alanlar, millî park, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı ve
tabiat anıtı olarak ayrılmaktadır. Bu alanlar için, Orman Bakanlığımız
içerisinde yer alan Millî Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğümüz
tarafından, bilimsel çalışmalar çerçevesinde, uzun devreli gelişme planları
hazırlanmakta olmasını, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, olumlu bir çalışma
şeklinde değerlendirmekteyiz. Bu çalışmalara en güzel örnek, 17.2.2000
tarihinde, Yüce Meclisimizin yasalaştırdığı Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî
Parkı Kanunuyla özel bir statüye kavuşan bu millî parkımızdır. Avrupa Konseyi tarafından, korunan alanlara verilen A sınıfı Avrupa
Diplomasına sahip, Balıkesir İlimiz sınırları içerisinde bulunan Manyas Kuş
Cenneti Millî Parkımızın, 2001 yılı için beşinci kez bu diplomaya aday
gösterilmesi; Göreme Tarihî Millî Parkının, UNESCO tarafından, dünya kültür
mirası olarak kabul edilmiş olması, bizleri gururlandırmaktadır. Yine, Balıkesir İlimizin Edremit, Havran İlçeleri sınırları içerisinde
yer alan, Sarıkız efsanesinin geçtiği, mitolojik birçok özelliğe sahip, flora
zenginliği bakımından dünyanın sayılı merkezlerinden birisi olan Kazdağları
Millî Parkımızın master planlarının bitirilmiş olması, ulusal ve uluslararası
turizme hizmet verecek duruma getirilmesi çalışmalarının sürdürülmesini de,
Orman Bakanlığımızın ileriye dönük, umut veren çalışmaları olarak kabul
ediyoruz. Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Orman Bakanlığımızın önemli
çalışma alanlarından birisini de, ormaniçi ve bitişiğinde bulunan yaklaşık 19 000 köyümüzde yaşayan, yine yaklaşık 9
milyon insanımıza götürdüğü hizmetler oluşturmaktadır. Orman Bakanlığımızca, bu
köylerimizde yaşayan insanlarımızın ekonomik, sosyal gelişmelerini sağlamak
amacıyla, orman köyleri kalkınma planları yapılmaktadır. Köylerimizin, bu
planlara dayalı olarak, Orman Köylüleri Kalkınma Fonu kaynaklarından sosyal,
ekonomik amaçlı ferdî ve kooperatif kredileriyle desteklenmelerini; ayrıca,
Dünya Bankası ve uluslararası Kalkınma Fonu gibi dış kaynakların da bu konuya
kanalize edilmesini de, bu köylerde yaşayan vatandaşlarımızın sosyal ve ekonomik
gelişmeleri açısından olumlu karşılamaktayız. Ayrıca, 57 nci hükümetimizce
gündeme getirilen ve Yüce Meclisimizce 25.5.2000 tarihinde kabul edilerek
yürürlüğe giren yasayla, 6831 sayılı Kanunun 34 üncü maddesinde yapılan
değişiklikle, orman köylülerinin ve kooperatiflerinin orman ürünlerinden
aldıkları pay artırılarak, günümüz şartlarında, yaklaşık 5 trilyon lira
civarında ekkaynak aktarmak suretiyle, orman köylümüzün refah düzeyinin
yükseltilmesine önemli katkı sağlanmıştır. Değerli milletvekilleri, Orman Bakanlığımızın bağlı kuruluşu olarak
hizmet veren Orman Genel Müdürlüğümüz de, 57 nci hükümetimiz döneminde önemli
çalışmalar yapmaktadır. Bu çerçevede, işletmelerimizin verimli bir şekilde
çalışması için alınan tedbirler, orman yangınlarıyla mücadelede orman yolu ve
yangın emniyet yolu yapımı, bakımı büyük önem arz etmektedir. Orman
yangınlarında önemli miktarda orman alanlarımız zarar görmektedir. 1999 yılı,
yangın söndürme çalışmaları bakımından ülkemiz açısından başarılı bir yıl
olmuştur. Her türlü tedbirin alınmasına rağmen, 2000 yılı, maalesef, bütün
dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, olağanüstü koşullar altında geçmiştir.
Bakanlık birimleri ve çalışanları, belediyelerimiz, askerî birliklerimiz, diğer
kurumlarımız halkımızın yangın söndürme çalışmalarına büyük özveriyle
katılmışlardır. Bu sayede, yangınların büyük bir kısmı geniş alanlara
yayılmadan, bir iki istisna dışında ertesi güne sarkmadan söndürülebilmiş;
kayıpların sınırlı ölçüde tutulması sağlanmıştır. Bilindiği üzere, komşumuz
Yunanistan'da bu sene çıkan yangınlar günlerce devam etmiş ve Yunanistan,
yangınları söndürebilmek için uluslararası yardım almıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, Grubum adına şunu
söyleyebilirim : Sayın Genel Başkanımız Bülent Ecevit başkanlığında kurulan 57
nci hükümet döneminde, Orman Bakanlığımız, sorunların yumaklandığı bir bakanlık
olma durumundan çıkarılmış, çözüm üreten, işlevini en iyi şekilde yerine
getiren, üretken bir bakanlık konumuna kavuşturulmuştur. Huzurlarınızda, bu
çalışmaları başarılı bir şekilde yürüten Sayın Orman Bakanımıza, bakanlık
personelimize Grubum adına şükranlarımı sunuyorum. Tabiî, bu şükranlarımı,
sadece, Bakanlığımızın teknik ve idarî personeline değil, ülkemizin daha yeşil
olması için seferber olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gültekin, buyurun; 1 dakika süreniz var; lütfen,
tamamlayın efendim. NUMAN GÜLTEKİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan ... fidan diken, tohum eken, teraslama yapan, merkezlerden kilometrelerce
uzakta, yangın gözetleme kulelerinde kutsal bir görevi yerine getiren ve
hayatlarını ortaya koyarak görevlerini yapan, yangın söndüren işçilerimize de
sunuyorum. Yine, burada, şunu da hemen, önemle belirtmek istiyorum: 57 nci
hükümetimiz, bildiğiniz üzere, Ekim 2000 tarihinde, başka bakanlıklarımızda
olduğu gibi, Orman Bakanlığımızda çalışan yaklaşık 5 000 geçici işçimizin de,
2002 yılına kadar, aşamalı olarak, sürekli kadrolara geçirilmesini sağlayacak
bir protokol imzalayarak, bu işçilerimize ve ailelerine önemli bir işgüvencesi
getirmiştir. Bakanlığımızın teknik ve idarî personelinin maddî sorunlarının olduğunu
da bilmekteyiz. Bu sorunların, 57 nci hükümetimizin kamu çalışanları için
yaptığı ücret adaletini sağlayacak çalışmalar sonucunda çözüleceğine
inanıyorum. Bu düşüncelerle, Orman Bakanlığımızın sınırlı bütçesinin Bakanlığımız
mensuplarınca en verimli şekilde kullanılacağına inancımı ifade eder; daha
yeşil bir Türkiye için yapılacak çalışmalara, Demokratik Sol Parti olarak her
türlü katkıyı sağlayacağımızı belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
(DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Anavatan Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Ali Er; buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) Grubunuzun süresini iki sayın milletvekili olarak paylaşacaksınız. ANAP GRUBU ADINA ALİ ER (İçel) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
üyeleri, bizleri televizyonları başında izleyen sevgili vatandaşlarımız;
hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Muhterem arkadaşlar, 21 inci Asra girerken, burada, uzun uzun, ormanın
faydaları nedir, onu anlatmaya gerek yok. Artık, ormansız yaşanmayacağını,
ormansız bir ülkenin insanının hayat hakkı olmadığını hepimiz biliyoruz.
Mutlaka, Sayın Bakanımız ormanın faydalarını anlatacaktır; onun için, ben,
orayı geçerek asıl sözlerime başlamak istiyorum ve sözlerimin başında, Sayın
Bakanımızı, Sayın Müsteşarımızı ve Sayın Genel Müdürümüzü, Orman Bakanlığının
çeşitli faaliyetlerinde gösterdikleri başarılardan dolayı kutluyorum, özellikle
de Orman Bakanlığı, makine, teçhizat alımında, yangınla ilgili giderlerin genel
bütçe içine alınmasında gösterdikleri gayretlerinden ve orman emvalinin köylüye
peşin ödenmesinden dolayı gösterdikleri başarıları kutluyorum; huzurlarınızda,
orman köylüsü adına, orman camiasının hepsine teşekkür ediyorum. Muhterem arkadaşlar, bundan yirmi, otuz yıl önce çıkardığımız yasalarla,
15 milyon nüfusa sahip Türkiye iken yaptığımız yasalarla, 65 milyon nüfusu olan
Türkiye'yi idare etmemizin mümkün olmadığını hepimiz biliriz. Onun için, artık,
orman politikamızı da, baştan sona, mutlaka gözden geçirmemiz gerekir. 1950, 1953 yılında çekilen haritalarla, 1995 yılında çekilen haritalarla
ve 2000 yılına gelinen Türkiye'deki tabiatın, ormanın, yerleşim alanlarının
durumu, mutlaka birbirinden çok farklıdır. Bizim baştan beri bir yanlışlığımız
var; ormanda uygulama yapılırken, 1953 yılında çektiğimiz ha-ritaya göre burası
ormandı diyoruz; ama, o gün 15 milyon nüfusu olan Türkiye, bugün 65 milyon
nüfusa sahip, onun için 65 milyon nüfusa sahip olan Türkiye'nin, mevcut
kabuğuna sığmayacağı bellidir. O gün orman olarak gördüğümüz o araziler, bugün,
maalesef, üzülsek de, tamamen yerleşim alanları, tamamen bağ bahçe haline
gelmiştir. Bunun için diyorum ki, orman politikasını tekrar gözden geçirmemiz
lazım. İşte, 65 milyon nüfusa sahip
olan Türkiye'nin orman köylüsü, rızkı için bir taraftan ormanı tahrip ederken,
bir taraftan da, verimli araziler haline getirilmiş topraklar elde etmiştir.
İşte, bu meseleyi çözebilmek için de, ilk Anavatan Partisi iktidarı döneminde,
köylü dilinde, orman köylüsü dilinde “2/b uygulaması” adı altında bir yasa
çıkarmıştık. O yasa sayesinde ormancı ile köylü arasındaki kavga bir nebze
olsun bitmiştir; ama, bugün görmekteyiz ki, o 2/b yasasıyla ilgili de eksikliklerimiz
var; ben, ondan da kısaca bahsetmek istiyorum. Biz, 2/b yasasını çıkarırken "köylünün açtığı orman alanı
31.12.1981 tarihinden önce kültür arazisi şekline gelmişse, o köyde oturan
insana verilir" demişiz; ama, orada bir eksiğimiz var. Özellikle, çok
hızlı düzeltilmesi lazım bunun. O köyde oturmuyor da başka köyde oturuyorsa,
komşu köyde oturuyorsa, bu köydeki tarlasını vatandaş alamıyor, sahibi
olamıyor. Bunun hızlı şekilde düzeltilmesi gerekli; yoksa, gerçekten çok büyük
aksaklık. Muhterem arkadaşlar, artık, Türkiye, orman politikasını gözden
geçirmelidir derken, orman sahası olabilecek yerler ile vatandaşın
kullanabileceği yerleri net, açık olarak ayırması lazım; yani, Anayasaya
aykırı, işte, orman açmak tabiî ki aykırı. Orman, tabiî ki güzel bir şey; ama,
vatandaşın rızkı da çok güzel bir şey. Açılmış ormanları, artık, ne yapmak
lazım; vatandaşa verilecekse, orman alanları ile arazileri tamamen birbirinden
net olarak ayırıp, bundan sonra orman tahribatını da önlemek lazım. Halk dilinde "2/b" diye adlandırılan yasada bir eksikliğimiz
daha var. Biz orada şunu yapmışız; demişiz ki "31.12.1981'den önce
belediyelik olan yerler hariç." Bizim birçok belediyelik yerlerimiz,
köyden belediye olmuşlar; oradaki insanlar, elindeki malına mülküne sahip
olamıyor maalesef. Bu yasadan dolayı da sahip olması mümkün değil. Bu yasayı da
acilen değiştirmemiz lazım. İkinci bir konu: Bizim insanımız ebeden dededen kalma toprağını tapu
nedir bilmeden kullanır, ev yapar. Geçmişi ormandır, doğrudur; ama, geçmişi
orman olduğunu dahi bilmez, baba mülkü bilir, dede mülkü bilir. Mesela, bizde
bu sene öyle bir problem çıktı. Erdemli'nin Aydınlar Köyünde, Güzeloluk Köyünde, Sarıkaya Köyünde,
Hacıalanı Yaylasında, Tekir'de, Osmaniye'nin yaylalarında var, vesaire. Böyle
bir problem çıktı. Vatandaş, asırlardır orada oturuyor, evini yapmış; şimdi,
vatandaşa diyoruz ki "burası ormandan açma" yahut "buranın asıl
kökü orman, onun için, burayı bırakın" diyoruz, bırakması mümkün mü; ebe,
dede toprağı, evi, yuvası orada, orada doğmuş, büyümüş! Muhterem arkadaşlar, şimdi, bu konuyu, mutlaka, hızlı ve acil şekilde
düzeltmemiz lazım. Sağ olsunlar Sayın Bakanımız, Müsteşarımız ve Orman Genel
Müdürümüz, bu konuda, gerçekten, bize, çok anlayış gösterdiler, yardımcı
oluyorlar; ama, ne yapıp yapıp yasaları mutlaka değiştirmemiz lazım ki,
bunları, Sayın Bakanımızı ve orman teşkilatını rahatlatabilelim; yoksa, bu
işin, sadece idareyle gitmeyeceğini de hepimiz biliriz. Muhterem arkadaşlar, ben, bu arada, orman köylüsünün dertleriyle ilgili
bazı konulara kısa kısa değindikten sonra, genel bir konuya geçmek istiyorum.
Bir kere orman köylüsü, ormanda çalıştırılırken vahidi fiyatla çalıştırılıyor.
Bu da, bugünün parasıyla 3-4 milyon liradır. Muhterem arkadaşlar, artık, 3-4 milyon liraya çalışacak insan kalmadı;
ne yapsınlar, insanlarımız işsiz, mecburen gidiyor, orada çalışıyorlar.
Hastalansalar ilaç parası değil. Onun için, orman köylüsünü, artık, böyle
vahidi fiyatla çalıştırmayı bir tarafa bırakmak lazım. Diğer bir konu: Orköy'ün kullandığı kredi çok enteresan. Ben bu sene
bütçeye baktım, Or-Köy'e 21 trilyon liralık bütçe ayrılmış. Bunun yüzde 90
bilmem kaçı diğer giderlere; orman köylüsünün kullanacağı kredi dış kaynak ve
özel projeler hariç 200, 300 milyar! Yani, burada, bir orman köylüsü olarak,
200, 300 milyar rakamını telaffuz etmek dahi benim için gerçekten çok zor;
bunun da tekrar gözden geçirilmesi lazım. Ormanda çalışan kadrosuz işçiler,
yangıncılar var. Her yıl iki ay
çalışırlar, üç ay çalışırlar, neticede,
milletvekillerinin kapılarına gelirler "işte, ben çıktım, çoluğum çocuğum
perişan, sigortam bitti" derler. Diğer bakanlıklar da olduğu gibi, bu
insanlara da, ne yapıp yapıp hızlı şekilde, mutlaka, kadro vermemiz lazım;
yoksa, bu insanları bu şekil çalıştırmaya devam edemeyiz. Ormanın en büyük tahribi, hayvancılık bakımından, biliyorsunuz,
kılkeçisidir. Bizim dönemimizde, Sayın Ersin Taranoğlu'nun Orman Bakanlığı
döneminde, kılkeçisiyle koyunu değiştirme projemiz vardı. Uygulanmaya yeni
başlanmıştı, birkaç köyde uygulandı, bunun devam etmesinde fayda var. Hatta,
biz, o zaman şunu söyledik: Orman köylüsünü teşvik edebilmek için köylüye iki
koyun verelim, keçisini alalım. Neden; çünkü, diğer tarafta, ormana yapılan
tahribattan dolayı yatırımlar çok büyük para alıyor, iki koyun versen, ondan
kârlısın. Onu da mutlaka yapmak lazım. Muhterem arkadaşlar, asıl konuya gelmek istiyorum, belki, Orman
Bakanlığı bütçesiyle ilgili değil; ama, benim, yıllardır, bu Mecliste -ondört
yıldan beri- gördüğüm bir hadise -hep üzülmüşümdür- iktidarda olan bütün
partiler, kendi bakanlıklarını, bütçelerini, hükümetlerini överler; muhalefette
olanlar da, bunu yererler! İyi de yapsa yererler, kötü de yapsa yererler.
İktidarda olan da, iyi de yapsa “sen bunu kötü yaptın” demez, kötü de yapsa
“kötü yaptın” demez. Yani, böyle ondört yılımı geçirdim burada ve üzülüyorum
hep. Muhterem arkadaşlar, geçen ay bir kriz yaşadı Türkiye. Yaşadı... Yani,
şimdi, bizim, bunu saklamamız mümkün değil. Yaşadı... Şimdi, benim gönlüm şunu
istiyor: Bu krizi iktidar milletvekilleri eleştirsin; ki, iktidarda olan
insanlar da uyansın! (DYP sıralarından alkışlar [!]) O krizi muhalefet
yaratmadı. Buraya gelip, oturup millet yaratmadı. Bu kriz sadece benim
hükümetimle de ilgili değil. İşte, kasım krizi bu hükümet döneminde yaşandı; 28
Şubat krizi onların hükümeti döneminde yaşandı; 5 Nisan krizi o hükümet
döneminde yaşandı!.. Yani, şunu söylemek istiyorum: Şimdi, muhalefet, ben, bunu
söyleyince alkışladı; ama, biraz evvel söylediğimi de alkışlasalar, dengeyi
bulur hiç olmazsa. (ANAP sıralarından alkışlar) Yani, hangi hükümet olursa,
doğruyu söylemek mecburiyetindeyiz. Biz, bu kürsülerde, kendi hükümetimize
rağmen doğruları söyleyemediğimiz sürece, hiçbir yere varmamız mümkün değil. Bakın, kulislere çıkarız -bütün arkadaşlarımız burada, milletvekillerimiz
burada- kulislerde birbirimizle dertleşir "olmuyor arkadaş, bu gidişten
memnun değiliz" deriz. Bunu söylemek bu kürsüde günah mı?! Efendim, bizde
lider demokrasisi var, yani, liderlerin demokrasisi olduğu için söyleyemiyoruz;
ama, söylememiz lazım, zamanı geldi geçiyor artık. Doğruyu, eğriyi bu
kürsülerde söylememiz lazım, bundan kim rahatsız olursa olsun, dememiz lazım;
bundan hiç çekinmememiz lazım; çünkü, doğruyu ancak, böyle buluruz. Efendim, lider demokrasisi olduğu için, gelecek seçimde ne olur; ne
olursa olur; doğruyu söyleyeceğiz. Belki, öyle bir şey de olmayacak, liderler
"bravo, doğruyu söylediğiniz için, bu hükümeti uyardığınız için, bizle
beraber uyardığınız için size teşekkür ederiz" diyecek; onu dahi dedirtme
fırsatını vermiyoruz. Herkes kendini övüyor burada. Muhalefet çıkıyor...Yani,
bu hükümet hiç iyi bir şey yapmadı mı; yaptı; bir tanesi bugüne kadar “iyi
yaptı” demedi. Muhalefet, bu kürsüde hiç doğruyu söylemedi mi; doğruyu çok
söyledi. Hükümet de, bizim hükümet de “sen doğrusun” demedi. Bu alışkanlığı
bırakmak mecburiyetindeyiz. Muhterem arkadaşlar, millete rağmen, milletin istemediği hiçbir şeyi
bizim yapma hakkımız yok; yani, millete rağmen, burada, yüce milletin
temsilcileri olarak, biz, milletin istemediği hiçbir şeyi yapma hakkına sahip
değiliz. SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Ama yapıyoruz!.. ALİ ER (Devamla) - Artık, bunu, bu kürsülerden hep beraber söyleyelim
diyorum ben. Eğer, milletin kendisine rağmen, istemediklerini biz burada
yapmaya devam edersek, hiç endişeniz olmasın, millet, bir gün bizim yerimize
bir başkasını getirir. Biz, burada tapulu falan değiliz, millet bize mecbur da
değil; artık, bunu konuşmamız lazım bu kürsülerde. Muhterem arkadaşlar, onun için, mutlaka, kendimizi, iktidarıyla
muhalefetiyle gözden geçirmemiz gerek. Hiç kimse, kendine, ben burada doğruyum,
diğerleri haksız deme hakkına sahip değil. İktidarın da muhalefetin de, artık,
kendini gözden geçirmesi lazım. Şimdi, öyle, dışarıda mışarıda da parti yok; dışarıda kalan partiler
“eskiden, ben olsam bunu yapardım...” Biz, seçilmeden evvel onu diyorduk;
"oraya bir varsam, hiç birisini de dinlemem" diyorduk; buraya gelince
sesimiz çıkmaz oldu. Şimdi, geldik işte... Ondört yıldır, ben, burada
milletvekiliyim; neticede, hep bunu yaşadım. Olmuyor arkadaşlar, doğruları
söyleyemiyoruz, açık söyleyeyim. Doğruları söyleyemiyoruz bu kürsülerde; benim
hükümet kırılır. Öteki de diyor ki, öteki geldiği zaman... Birbirimizden
farkımız yok. Şimdi, biraz önce, dışarıda kalmadı dedim ya, dışarıda olan
herkes, dün diyordu ki "ben hele bir varayım..." Dışarıda olanın
hepsi burada, içeride şimdi, hepimiz birbirine benzedik; olmuyor böyle! Onun
için, benim, Parlamentodan, bütün yüce parlamenterlerden ricam şu: Doğru olan
bir şeyi, çekinmeden, bu kürsüden, artık, söyleyecek kadar bu milleti sevmemiz
lazım. Doğru bildiğimiz her meseleyi söylememiz lazım burada. (Alkışlar) Doğru
bildiğimiz her şeyi söyleyecek kadar cesur olmamız lazım. Memleketimizi,
milletimizi, bayrağımızı doğruyu söyleyerek sevmemiz lazım. Yoksa, burada nutuk
atarak, vatan millet bayrak deyip de, doğruyu söyleyeceğiniz zaman, köşeyi
dönerek geriye gitmemeniz lazım. Doğruyu, bundan sonra, ben, söyleyeceğim,
andiçtim, ne varsa doğruyu söyleyeceğim; ama, Yüce Parlamentodan ricam,
hepimiz, hep el ele verelim, doğruyu söyleyelim ki, doğru yere herkesi
getirelim. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; bütçemiz hayırlı olsun.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Er. Anavatan Partisi Grubu adına, ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın
Emre Kocaoğlu'na ait. Buyurun Sayın Kocaoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesine ilişkin görüşlerimi Grubum adına
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Hep bildiğimiz gibi, geçen yıl eylül ayında yürürlüğe giren 4447 sayılı
Kanunla, sosyal güvenlik sistemimizde devrim niteliği taşıyan önemli reformlar
gerçekleştirilmiştir. Geçen yıl bu yasa görüşülürken, şartlar zordu,
müzakereler zordu, yasanın ne getireceği konusunda tereddütler vardı ve bu Yüce
Meclis, o zor görevi başarıyla yaparak, bu reform kanununu çıkardı. Aradan geçen birbuçuk yıla yakın süreden sonra çıkan yasanın, sosyal
güvenlik kurumlarını, en azından malî bakımdan düzeltmeye başladığını, idarî
bakımdan düzeltmeye başladığını, hizmetlerini düzeltmeye başladığını görüyoruz
ve geçen yıl çektiğimiz bu sıkıntıların şimdi faydalı olduğunu görmekten mutlu
oluyoruz; bu vesileyle, geçen yılki o zor kanunu çıkarma başarısını gösteren
Yüce Meclise, iktidarıyla muhalefetiyle bütün değerli milletvekillerine ve
tabiatıyla, bu yasayı, o zor zamanda buraya getirip savunma cesaretini gösteren,
daha önce sosyal güvenlik sistemimizi felç etmiş olan, popülizmin tam karşıtı
olan cesareti ve akılcılığı gösteren Çalışma Bakanlığına, Bakan Sayın Yaşar
Okuyan'ın şahsında bütün bürokratlarına tekrar teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, o reform yasasından sonra, reformu tamamlamak
mahiyetinde yeni çalışmalar da başlatılmıştır. Bunlar, Ekim 2000 tarihinde dört
kanun hükmünde kararname olarak hazırlanmış; ancak, daha sonra, kanun hükmünde
kararnameye imkân veren yetki kanununun iptali nedeniyle iptal edilmiş; ama,
yine de, yürürlükte bırakılmıştır, altı ile dokuz ay arasında süre tanınmıştır,
bu süre içerisinde yasalaşması beklenmektedir. Bu mevzuat arasında yer alan bir kurum da, Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığı-Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumu arasında koordinasyonu sağlamak üzere
kurulan Sosyal Güvenlik Kurumudur. Ayrıca, Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma
Kurulu da oluşturulmuştur. Bu kurum, sosyal güvenlik sistemimizin içerisinde bulunduğu sorunların gerçekçi çözümlere
kavuşturulması amacıyla çalışmalar yapacaktır. 617 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, 1946 yılından beri ülkemizde
istihdam alanında hizmet veren veya vermesi gerekip de istenilen hizmetleri
veremeyen İş ve İşçi Bulma Kurumu lağvedilmiş, onun yerine, çağdaş ihtiyaçlara
uygun olması planlanan Türkiye İş Kurumu kurulmuştur. Kurum, çağdaş Batı ülkelerindeki benzeri iş kurumları doğrultusunda
görev yapacak, ülkemizde ciddî boyutlarda seyreden işsizlik sorunuyla etkin
şekilde mücadele edecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçesini görüşmekte olduğumuz
Çalışma Bakanlığınca, birbuçuk yıl içerisinde gerçekleştirilen reformları,
iyileşmeleri, bütünüyle bu kısa konuşmaya sığdırmak mümkün değildir. Zira, yıllardan beri ihmal edilen ve genel bütçe üzerinde çok ağır bir yük
oluşturan sosyal güvenlik sisteminin açıkları, Bakanlığın öncülüğünde
gerçekleştirilen ve hükümetimiz ile Yüce Parlamentomuzun onayıyla yaşama
geçirilen bir dizi reform sonucunda, kısa sürede olumlu sonuçlar vermeye
başlamıştır. Hepimiz bu sonuçları görüyoruz, yaşıyoruz; dolayısıyla, bu konuda
çok fazla ayrıntılara girmek istemiyorum; sadece, reformların en önemlilerini
kısaca özetleyeceğim. Değerli arkadaşlarım, bildiğimiz gibi, nüfusumuzun yaklaşık yarısına
Sosyal Sigortalar Kurumu hizmet vermektedir; ama, yıllardan beri, herkes,
Sosyal Sigortalar Kurumundan yakınarak bahseder. Sağlık hizmetlerinde
aksaklıklar vardır, hastanelerdeki kuyruklar medyamızda yer alır, emeklilerin
perişan hali sürekli olarak meşgul eder, canımızı sıkar. 57 nci hükümetin göreve başlamasından hemen sonra, Çalışma Bakanımızın
ilk icraatlarından birisi, kurum hastanelerini sürekli denetlemek olmuştur. Bu
denetimin faydaları görülmüştür; ama, asıl, geçtiğimiz aylarda başlatılan
telefonla randevu sistemi ve gönüllü çalışma uygulamaları hastanelerin
performansını gözle görülür şekilde yükseltmiştir. Muhakkak ki, hastanelerdeki
sorunlar tamamıyla çözülmüş değildir, iyileştirme çalışmalarına devam
edilmektedir, kısa zamanda daha iyi sonuçlar alınacağını ümit ediyoruz.
Nitekim, gittikçe, artık, SSK, gazetelerimizin günlük alay konusu olmaktan
çıkmıştır, hatta, zaman zaman SSK'daki başarıları okuyabilmek mutluluğuna
erişir olduk. Değerli arkadaşlarım, 4 Ekim 2000 tarihinde yürürlüğe giren 616 sayılı
Kararnameyle, SSK, başkanlık olarak yeniden örgütlenmiştir ve çok önemli bir
yeni reform olarak da, yıllardan beri yakınma konusu olan sağlık ve
sigortacılık hizmetlerinin birlikte olmasına son verilmiş, sağlık hizmetleri
ile sigorta hizmetleri birbirinden ayrılmıştır. Ülkede çok yaygın hizmet veren
kurumda, bütün yetkiler merkezde toplanmıştı, iç içe bulunan idarî yapılanma
nedeniyle, sigortacılık ve sağlık hizmetleri arasında kaynak aktarımı
yapılmıştı. Büyük bir bütçeye sahip olmasına rağmen, kurum, bu yapısal
dağınıklıktan ötürü, çağın gerisinde kalmıştı. Bunları ortadan kaldırarak, hizmette ihtisaslaşmayı sağlamak, yetki
kargaşasına son vermek, çağdaş teknolojiyi kullanmak ve daha nitelikli personel
istihdam edebilmek üzere, kurumdaki sigortacılık ve sağlık hizmetlerinin ikiye
ayrılmasından fayda bekliyoruz. Ayrıca, kurum bünyesindeki sağlık tesislerinin belirli kriterlerle
sağlık işletmelerine dönüştürülmesi veya yeni sağlık işletmeleri kurulması
imkânı getirilmiştir. Bu işletmelerin idarî ve malî özerkliğe sahip olması,
üyeleri arasında mülkî âmir, belediye başkanı, işçi ve işveren temsilcisiyle,
personel temsilcisinin de bulunduğu kendi yönetim kurullarınca yönetilmesi,
demokratik bir oluşum gerçekleştirmiştir ve birçok şikâyeti ortadan
kaldıracaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkenin sosyal güvenlik kurumları
arasında kuruluşu itibarıyla en genç; ancak, malî yönden en zor durumda bulunan
Bağ-Kur'un da güçlendirilmesi amacıyla yeni düzenlemeler yürürlüğe konulmuştur.
1972 yılında 1479 sayılı Kanunla kurulan Bağ-Kur, üzülerek ifade etmeyelim ki,
kuruluşundan beş yıl sonra, yani 1977
yılında yaklaşık 180 000 bin kişiye ancak emekli aylığı bağlayabilmiştir. Bugün
için yaklaşık 14,5 milyon kişiye sigorta ve sağlık hizmeti veren Bağ-Kur'da,
sosyal sigortacılık sisteminin olmazsa olmaz koşulu olan aktif-pasif dengesi
vahim derecede bozulmuştur. Bu denge hâlâ bozulmaya devam etmektedir. Bağ-Kur'un içerisinde bulunduğu bu olumsuzlukların giderilmesine yönelik
olarak da çareler aranmıştır. 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, kurumsal
ve idarî düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Kurumun idarî ve malî bakımdan
özerkliği artırılmış, geleceğe dönük projeksiyonların yapılmasına imkân
sağlayacak hizmet birimi kurulmuş, kurumun karar organı olan yönetim kurulunda,
tarım sigortalıların da temsiline imkân sağlanmıştır. Değerli arkadaşlarım, bu ve diğer yasalarda yapılan değişikler, sosyal
güvenlikte norm ve standart bilgi sağlanmasına yöneliktir. Kurumun sağlık ve
sigorta kollarından tahsil edeceği edeceği primlerin ayrı hesaplarda tutulması,
sağlık ve sigorta fonları arasında aktarma yapılmaması ve böylece, sosyal
sigorta ve sağlık sigortası uygulamalarına ait gelir ve giderlerinin net olarak
takip ve kontrol edilmesi bundan sonra mümkün olacaktır. Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliğine aday olan ülkemizin çalışma ve
sosyal güvenlikle ilgili mevzuatının birlik normlarına uygun olması kaçınılmaz
bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Malumunuz, üyesi bulunduğumuz
Birleşmiş Milletlerin uzmanlık kuruluşu olan Uluslararası Çalışma Teşkilatının;
yani, ILO'nun da, dünya sosyal siyasetini tanzim eden muhtelif sözleşmeleri
vardır, bunların pek çoğu ülkemiz tarafından da kabul edilmiş ve Yüce
Parlamento tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, çalışma
mevzuatımızın, hem yıllardan beri imzalamış bulunduğumuz, uymakla mükellef
bulunduğumuz uluslararası bazı kurallara hem de şimdi, uyum çalışmalarına
süratle hükümetimizin başladığı ve yürüttüğü Avrupa Birliği normlarına veya
kurallarına uygun olması gerekmektedir. Şimdiye kadar, bu, belki etik bir
mecburiyetti, bundan sonra çok daha pratik ve siyasî bir mecburiyet haline
gelmiştir. Bu çerçevede, memurlarımızın sendikal örgütlenmesine imkân sağlayan
kamu görevlileri sendikaları kanunu tasarısı Bakanlığımızca ve hükümetimizce onaylanarak
Meclise sevk edilmiş, Sağlık ve Çalışma Komisyonundan geçmiş, halen, Plan ve
Bütçe Komisyonumuzdadır. Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, Çalışma Bakanlığımızın çağın
gereklerine, işçilerin ve işverenlerin müşterek isteklerine, müşterek ihtiyaçlarına
daha uygun hale getirecek şekilde çalışma mevzuatımızın tümünü ele aldığını ve
akademik çevrelerle yakın ilişki içinde çalışmalar yaptığını biliyoruz. Bu
çerçevede, mesela, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 1475 sayılı İş Kanunu, 854 sayılı Deniz İş
Kanunu ve 5953 sayılı Basın İş Kanunuyla ilgili değişikliklerin tamamlanma
aşamasına geldiğini memnuniyetle öğreniyoruz. Bu arada, bir başka tasarı üzerinde daha çalışılmaktadır. Bu da,
yabancıların çalışma izinleri hakkında kanun tasarısıdır. Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde 3 ilâ 3,5 milyon işsiz olduğundan bahsederken, bir taraftan da, 1 ilâ
1,5 milyon kaçak yabancı işçinin çalıştığı söyleniyor. Bu, telifi kabil olmayan
bir çelişkidir. Bu çelişkiyi gidermek için ülkemizde yabancı kaçak işçilerin
çalışması mutlaka önlenmelidir. Bütün bu işler, Türk insanlarına ait olmalıdır.
Bunu sağlamak üzere hazırlanan bu tasarının da, bir an önce Meclise geleceğini
ve yararlı olacağını ümit ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, Çalışma Bakanlığımızın bir diğer önemli çalışması
da, bu yakınlarda Meclise geleceğini ümit ettiğimiz iş güvencesi yasa
tasarısıdır. Bildiğimiz kadarıyla, bu tasarı bütün bakanlarımız tarafından
imzalanmış olup, hükümetimizde, Başbakanlığımızda Meclise sunulmak üzere
olgunlaştırılmaktadır. Bu olgunlaşma süresinin bir an önce tamamlanıp,
Türkiye'de iş ha-yatının ve işçilerin müşterek özlemi olan bu yasa tasarısının;
yani, iş güvencesi yasa tasarısının, Yüce Meclisin müzakeresine ve onayına sunulmasının
zamanının geldiğini düşünüyorum; çünkü, değerli arkadaşlarım, vaktiyle, bu
Meclis, birbuçuk sene önce, sosyal güvenlikte yapılan reformu görüşürken, o
zaman, hep birlikte, sorumlular bizlere söz vermişti ve bizler de müşterek
umudumuzu belirtmiştik. O da şuydu: Sosyal güvenlik reformu, son derece güzel
bir reformdu; ancak, onun emeklilik süresini ileri uzatmasının olmazsa olmaz
bir tamamlayıcısı da ülkemize iş güvencesinin gelmesiydi. Hepimiz, bu konuda,
müşterek söz vermiştik birbirimize. Şimdi bu sözü tutmanın zamanıdır, hükümetin
sözünü tutmasının zamanıdır, Meclisin sözünü tutmasının zamanıdır, partilerin
sözlerini tutmalarının zamanıdır. İş güvencesi yasa tasarısı, insanlara,
bulundukları işlerde emekli olmak hakkını tanıyabilecek olan bir yasa tasarısıdır.
Eğer, değerli arkadaşlarım, biz, bu yasa tasarısını çıkarmazsak,
ülkemizde, insanlar emekli olma imkânına istedikleri gibi kavuşamazlarsa, bizim
birbuçuk yıl önce büyük mücadelelerle ve zorluklarla çıkardığımız, büyük
zorluklara göğüs gererek çıkardığımız Sosyal Sigortalar Reform Kanunu havada
kalır ve faydası görülmez; hepimiz, bunun vebali altında kalırız. Değerli arkadaşlarım, bahsedilen iş güvencesi, aslında, Türkiye'de,
hiçbir pratik değişiklik meydana getirmemektedir. Yapılan bütün eleştiriler ya
gerçekdışıdır ya bilgisizce yapılmaktadır; çünkü, orada öngörülen bütün
hükümler, zaten mevzuatımızda vardır; ancak, mevzuatımızda yasaklanan bazı
şeyler, müeyyideleri olmadığı için, cezası olmadığı için çiğneniyorsa; yani,
bazı işverenler, yasaklanan bazı şeyleri yapmayı âdet haline getirdilerse, bize
ne düşer; "sen yasakları çiğnemek özgürlüğüne sahipsin" demek mi
düşer; "hayır, bu, zaten yasaktı; bunun müeyyidesi geliyor; bunu
yapamazsın" demek mi düşer?.. Bence ikincisi düşer. İş güvencesi yasa
tasarısı da bunu yapmaktadır. Kaldı ki, değerli arkadaşlarım, daha geçenlerde,
Nice'te, Avrupa Birliğinin yayınladığı çok önemli bir metinde, Temel Haklar
Şartında -ki Avrupa'nın muhtemel anayasası olacak olan şartta- gayet kesin ve
net bir şekilde, iş güvencesinin, bütün üye ülkelerde ve aday ülkelerde
gerçekleşmesi gereğinin altı çizilmiştir. Bu da şu demektir: "Avrupa'da,
başka ülkelerde iş güvencesi yok" diyen bazı kaynaklara saygılarımla
takdim ediyorum bu belgeyi; Avrupa Birliği temel şartı, Avrupa ülkelerindeki
müşterek uygulamaların bir ortalamasıdır, kesitidir. Avrupa Birliğinde bütün
ülkelerde, Avrupa'da gelişmiş ülkelerin hepsinde iş güvencesi olduğu içindir
ki, bu temel şarta bu girmiştir; aksi takdirde, girmezdi. İnşallah, bundan
sonra "başka ülkelerde iş güvencesi yok" gibi gerçekdışı bir beyana
kimse başvurmadan, ülkemizde, işçilerin ve işverenlerin müşterek çıkarına olan
iş güvencesinin gerçekleşmesi temin edilir. İşverenlerin de çıkarına dedim, bunu da bilerek söyledim değerli
arkadaşlarım; çünkü, birkaç yıl öncesine kadar, değerli işveren
teşkilatlarımızın, ülkemizde, iş güvencesi ve sendikal güvence sağlanması
yönünde beyanları vardı. Bu da çok doğaldır. Dünyanın pratiği göstermiştir ki,
yasal sendikal örgütlenme, işyerine huzur getirir, ülkeye huzur getirir,
işverenler açısından haksız rekabeti ortadan kaldırır, işyerindeki kaçak
ekonomiyi ortadan kaldırır, ekonomiyi kayda sokar. Bu açıdan, önerilen yasadaki
mahiyetiyle asla aşırı olmayan, son derece ülke şartlarına uygun olan, mevcut formülasyonu
itibariyle işçi ve işverenlerin müşterek çıkarlarına hizmet eden bu yasa
tasarısının da, bir an önce, değerli hükümetimizin himmetiyle, Yüce
Parlamentoya sevk edileceğini ve burada gerçekleşeceğini ümit ediyorum. Değerli arkadaşlarım, her milletvekiline, birbuçuk sene önce savunduğu
bir yasanın, zor bir yasanın, daha sonra çok faydalı olduğunu görüp sevinmek,
nasip olmaz. Bana, bu, nasip oldu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kocaoğlu, süreniz bitti. Sizin Grubunuza da, yapmış
olduğum uygulamayı devam ettirerek, 1 dakika süre veriyorum. İlave süre vermem
de mümkün değil efendim. Buyurun. A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan. Değerli arkadaşlarım, birbuçuk sene önceki o zor tasarıyı hep birlikte
savunurken, zorluklara göğüs germiştik; ama, bugün, en azından sosyal güvenlik
kurumumuzun, yarın da Bağ-Kur'un, daha öbür gün, otomasyon nedeniyle, sosyal
güvenlik mensubu herkesin taşıyacağı kartın getireceği huzuru hep birlikte
paylaşacağız. Bu başarılı çalışmalarından ötürü, Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan'a
ve onun şahsında, bütün bürokrat arkadaşlara teşekkür ediyorum. Kendisine,
Anavatan Partisi Grubu olarak, hükümet olarak, ümit ediyorum, bütün Parlamento
olarak desteğimizin bundan sonra da devam edeceği ümidimi tekrar ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu. Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi
Esen dile getirecektir. Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 2001 yılı bütçesinin
kapsamı içerisinde yer alan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi
üzerinde Grubum ve şahsım adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygılarla selamlarım. Bu bütçenin, çalışma hayatının tüm taraflarına hayırlı olmasını dilerim.
Dilerim dedim; çünkü, dileklerin yalnız başına yetmediği, dünyanın avuç içine
sığdığı, iletişimin sınırsız boyut kazandığı, doğrularla yanlışların farklı
yerlerde aynı zaman diliminde tartışıldığı, dünyadaki doğruların aynı yönde
geliştiği, yeşerdiği bir dünyada yaşıyoruz. Biz, daha bu dünyanın neresindeyiz
diye sormadan, soramadan, dünya yeni bir boyut kazanıyor. Bu gelişimin bir
sonucu olarak da, devletler ciddî bir gelişim direnişiyle karşılaşıyorlar. Bizim gibi, anayasasında her türlü çalışma hayatını düzenleyen hükümler
olmasına rağmen, sosyal devlet olma unsurlarını tamamlayamayan ülkeler,
maalesef, çalışma hayatının hiçbir tarafını memnun edemiyor; dolayısıyla, bu
konudaki geleneksel politikalar acılara merhem olmuyor. Bugün, artık tüm dünya kabul etmiştir ki, hak arama bilinci ile
demokrasiye giden yol, iki şeritli bir yol değildir. Her biri kendi yolunda yan
yana gider. Şayet, hak arama yasal zeminlerde ve başkasına saygı sınırında
olmazsa, yolculuk, her zaman, başladığı noktaya geri döner; ancak, bu
"U" dönüş, katardaki yükü biraz daha artırır. Teşbihte hata olmaz,
çalışma hayatımızdaki durum da aynen böyledir. Bu anlamda 2001 yılı bütçesine
bir bakalım. İlk gözlemimiz, bu bütçede, insan unsurunun, insaf unsurunun
olmayışıdır. Bir anlamda da, bir nevi günü kurtarma bütçesi olup, hedefi
yoktur. 2000 bütçesinin sağlıksız yapısı, maalesef, 2001'e de aynen taşınmış,
iyileştirme olarak ciddî bir olguya rastlanmamıştır. Aksine, ülkede yaşayan
nüfusun büyük bir çoğunluğunun bütçe içindeki payı eksilere taşınmıştır ve
ekonomi eksi 6,5 küçülmüştür. Bu bütçe, hedeflenen bir ülke bütçesi olmaktan çok uzaktır. Bütçe
gelirinin yüzde 89'unun faize gittiği bir konumda, kişi başına gelirin 3 247
dolardan 2 800 dolara düşmesi de kaçınılmazdır. Sistemin, bir bütün olarak algılanması ve ele alınması, bakanlıklararası
koordinasyonun sağlanması, gerçeklerin doğru saptanması ve bunu yaparken de
şeffaf olunması esastır. Bütçe görüşmeleri sırasında, burada, sayın bakanların, sayın
konuşmacıların, iktidara mensup sayın arkadaşlarımızın konuşmalarını izliyorum.
Sanki, iktidarda değiller de neredeler?! Çözüm ellerinde değil sanki!.. Ama,
hal ne olursa olsun, sistemin, ancak bir bütün olarak işleyeceği, bunun da bir
hükümet programı olacağı gerçeğinden kaçılmayacaktır. Hükümet programı dedik... Bu nasıl hükümet programıdır ki, 2001 yılında
enflasyon oranının yüzde 10-15'lere düşürülmesi programda yer alırken, memura
verilen yüzde 15 zam çok görülüyor? 2001 yılı konsolide bütçe içerisindeki Gelir Vergisi artışı yüzde
39'larda, taşıtlarla ilgili vergiler yüzde 80'lerde, elektrik yüzde 20'lerde,
Emlak Vergisi yüzde 40'larda ve bu konularda zam yapmaya karar veriliyor. Ne
yazık ki, 2001 yılında daha da daralan bir Türkiye gerçeği ortadayken, hayat
standardı ve diğer vergilerle, vatandaşların gelirlerine âdeta şimdiden el
konuluyor. Ne kadar iyimser olsak da, bütçeden, yatırımların artmasını, iktisadî
kalkınmanın hızlanmasını, gelir dağılımındaki adaletsizliğin düzelmesini
bekleyemeyiz. Bunun tabiî sonucu olarak da, işsizlik ve sosyal barışın
bozulması... Değerli milletvekilleri, gelelim şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bütçesine. Bilindiği gibi, sosyal güvenlik, temel insan haklarındandır; devletin en
önemli ve vazgeçilmez görevlerinden biridir. Sosyal güvenlik kurumlarına baktığımız zaman, Sayın Bakanın bütçe
konuşmaları, maalesef, yine, çok acı, çok dertli. Sorun çok; çözüm uzaklarda.
Çözüm nasıl uzaklarda olmasın? Ülkemizde, bütçeden sosyal güvenlik sistemine
ayrılan kaynak, gayri safî millî hâsılanın yüzde 5'i. İsviçre'de yüzde 33,9'u,
Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 28,7'si, Avrupa Birliğinin en düşük olanı
Portekiz'de yüzde 21,6'sıdır. Başka bir rakamla da ifade edersek; Türkiye'de
sosyal güvenliğin kişi başına harcaması 222 dolar, Yunanistan'da 3 220
dolardır, Avrupa Birliğinin diğer ülkelerinde de 6 500 dolardır. Ben bunları
söylerken, inanın, tansiyonumun yükseldiğini hissediyorum. Zannediyorum ki, çok
yakın zamanda ve hep birlikte, ev ödevimizi, hem çabuk hem de iyi yapmaya
mecburuz. Sayın Bakan, "kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmeleriyle ilgili
kanun tasarısı, en kısa sürede, tamamlanması mümkün olabilirse"
diyorsunuz. Şimdi düşünelim ve soralım; çözüm yakınlarda mı, uzaklarda mı? Tekrar görmek ve sormak lazım; neden kamu çalışanları ayakta, neden
cumhuriyet tarihinin en büyük eylemi gerçekleştiriliyor, neden milyonlarca
insan sokakta?.. Kamu-Sen Sayın Başkanı, "belki sesimi duyururum" diye,
Yalova'dan Ankara'ya 450 kilometrelik yolu yürüyor; yetkililerden çıt yok; ne
bir yorum, ne bir iyileştirme... Sayın Resul Akay'ın eskiyen ayakkabıları da
kendisine hatıra kalıyor. (DYP sıralarından alkışlar) Diğer yandan, adı "memur kıyım yasasına" çıkan yasa tasarısı
gündemde. Hâkim ve savcılar bu teklifin içinde. Ceplerdeki üç beş kuruş da
vergi kıskacında... Hiç kimse düğmeyi bir yerlerde aramasın. 18 milyon kişinin
tam yoksulluk sınırında yaşadığı, dört kişilik bir ailenin asgarî yaşam
standardının 520 milyon lira olarak belirlendiği, Birleşmiş Milletler insanî
gelişmişlik sıralamasında 69'dan 86'ya çıkıldığı, asgarî ücretteki reel
artışın, maalesef, eksi 14,1'lerde olduğu günümüzde olayı nasıl izah
edebilirsiniz?.. Değerli arkadaşlarım, asgarî
yaşam standartlarını dahi karşılayamayan memurlar ile esnaf ve işçiyi emeklilik
maaşları eve dönünceye kadar tükenen emeklilerimizi daha fazla mağdur ve ihmal
edemeyiz. Değerli milletvekilleri, önemli ve hassas olan bir konu ve kurum da
Bağ-Kur; Bağ-Kur, sosyal güvenlik sistemimizin en hassas en sorunlu bölgesi.
Aktif katılımın yüzde 9 civarında olduğu, prim açığının bir yılda 610
trilyondan 875 trilyona çıkacağı yolundaki Bakanlık açıklamaları Doğru Yol
Partisi olarak bizim başından beri söylediklerimizi haklı çıkarmaktadır. Şimdi,
burada araştırmak ve sormak lazım; Bağ-Kurlular primlerini vergilerini neden
ödemiyorlar; daha doğrusu, ödeyemiyorlar? Esnafımız, serbest meslek
sahiplerinin prim ödeyecek halleri mi kaldı?! Evlerine götürecekleri ekmeği
düşünür hale geldiler; kepenklerini bir bir indiriyorlar; 60 000 esnaf işi
bıraktı. Sayın Bakanım, şayet, bu bilgiler size gelmiyorsa, bilin ki,
elemanlarınız çalışmıyor. Gerçek şu ki: Bağ-Kurluyu artık, haciz ikazı ve cezaevi ikazı
korkutmuyor. Yakında af sonucunda boşalacak diye hazırlanmıştım; ancak, affın
veto edildiğini gördüm; bunun da hayırlı olmasını diliyorum. O nedenle, bu
sözümü de geri alıyorum. Değerli milletvekilleri, diğer bir sorunlu konu Sosyal Sigortalar
Kurumudur. 34 000 üyesi olan Sosyal Sigortalar Kurumunun hem sağlık hem sigorta
hizmeti yapması, halen, 4 milyon kayıtdışı iştirakçiyi sisteme almaması,
yolsuzluklar, kaçaklar, yapılan sosyal güvenlik reformlarından beklenenleri de
gerçekleştirememiş, bu reformun mağdurları köşede beklerken, Sosyal Sigortalar
Kurumumun karadeliğini kapanması hayalleri yeni hesaplar yaptırmıştır. Acaba,
bu karadelik, 2020'de mi kapanacaktır, 20230'da mı? Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, Sosyal Sigortalar Kurumunun 1
katrilyon 260 trilyon alacağının bulunması, halen, 536 eczacı açığı, sosyal
güvenlik reformu sırasında alınan 18 000 kadronun âtıl beklemesi, bir tek
hemşirenin dahi atanamaması, 34 milyon vatandaşımıza 44 000 sağlık personeliyle
hizmet verilmesi, Avrupa Birliği noktasında 500 müktesebattan söz edilmesi,
sadece iki eczanenin 860 milyar vurgun yapması, trilyonluk yolsuzluklardan söz
edilmesi, sağlık hizmetlerinde kalitenin yakalanamaması, uzayan kuyruklar, doktor
açığı, yürüyen doktorlar, yakın zamanda Sosyal Sigortalar Kurumunun
gündeminden düşmeyeceğini gösteriyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesini konuşurken, yine, çok
önemli bir konuyu ifade etmeye çalışacağım. İş kazaları, meslek hastalıkları
yürek yakıyor; yılda bir kere anılan gün olmaktan ileriye gidemiyor. Sayın
Bakan, bu konuda, 1999 itibariyle, 78 000 iş kazası olduğunu, 1 025 meslek
hastalığı olduğunu, 1 330 kişinin hayatını kaybettiğini, 3 407 işçinin sürekli
iş göremez hale geldiğini ifade ediyor. Sayın Bakanım, artık, millet olarak, bu terörlere tahammülümüz kalmadı;
trafik terörü ve bunun yanına bir de iş kazası terörü eklendi. Trafik
teröründen devletin zararı 2,5 katrilyon; bunun yanında, iş kazasından 2,5
katrilyon; toplam 5 katrilyon; bu cömertlik hangi keseden, sormak istiyorum?
Sadece bir gün, bir hafta kutlanan "iş güvenliği haftası”, tüm bunları,
üzülerek söylemem lazım ki, çözmeye yetmiyor. Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, geçen yıl itibariyle bir yasa
kabul edildi: İşsizlik Sigortası. Biz, bunu, olumlu kabul ediyor ve Sayın
Bakanımıza da teşekkür ediyoruz. Bu sigorta içerisinde de, yalnız, bir fon
oluşturuldu. Şu anda biriken altı aylık fon, 256 trilyon 580 milyar. Şimdilik,
son derece mütevazı görünüyor; ancak, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde
katrilyonlara ulaşacak. Bunun yönetimi konusunda hassasiyetle durulacağını
ifade ediyor ve bekliyorum. Yine, Bakanlığın gündeminde olan, ancak, kararname iptaliyle yasalaşmayı
bekleyen Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri işletmeleri konusunda yanlış
düzenlemeye imkân vermemek için, bu iptal, şans olarak değerlendirilmelidir.
Validen, belediye başkanından başlayan 8 kişilik denetim ve yönetim sistemiyle
yeni bir KİT yönetimi mi doğuyor? Daha şimdiden söylenebilir ki, böyle bir
yapılanma, Sosyal Sigortalar Kurumunu siyasileştirmekten ve hantallaştırmaktan
öteye gidemez. Sosyal Sigortalar Kurumu için en doğru olan, rasyonel ve idarî,
malî açıdan özerk bir yönetimdir. Değerli milletvekilleri, öyle bir bakanlığın bütçesini görüşüyoruz ki,
nüfusun tamamına yakınına, bir bakıma, doğumdan ölüme kadar hizmet verecek, hem
iş bulacak, çalışırken eğitimini gerçekleştirecek, çalıştığı yeri denetleyecek,
hem sağlığıyla ilgilenecek, hem emekli sistemini kuracak... Böyle bir hizmeti
verebilmek, ancak, sosyal güvenlik reform paketinin tamamen ve aynı anda ve
kısa solukta açılmasıyla mümkündür. 2 milyar dolar kaçak veren bir sisteme
hafiyelik etmek, derhal terk edilmelidir. Biraz evvel, Sayın Bakanım, yeniden yapılanmayla ilgili bir makale sundu.
Biz, henüz içeriğini görmesek de, yeniden yapılanma, kulaklarımıza çok hoş
geliyor ve teşekkür ediyoruz. Vatandaşlarımız, artık, bizden, 1475 sayılı Kanunun bir bütün olarak ele
alınacağı, part-time çalışmanın sisteme dahil edileceği günü bekliyor. Bir görünüp bir kaybolan iş güvencesi yasasını bekliyor. Sosyal güvenlik primlerinin işçi istihdamını cazip hale getirmesini
bekliyor. Bütün sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında toplanmasını, Sosyal
Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı arasında oluşan emekli aylığı
farklılığının düzeltilmesini bekliyor. Hep, bunları bizden bekliyor vatandaşlar. Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak, yolsuzlukla
mücadeleyi her zaman destekleriz; bunu yapan politikacılara da destek veririz.
Bu anlamda, Sayın Bakana da, gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum. 21 inci Yüzyılın kapısının aralanması arifesinde, çalışma hayatının,
taraflarının sorunlarının çözümünde, Doğru Yol Partisi olarak, her zaman olumlu
katkıda bulunacağımızı, esasen, bu hususun, ikinci demokrasi projesinin bir
parçası olduğunu ifade ediyor; hayırlı olması dileklerimle, hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen. Doğru Yol Partisi Grubu adına, ikinci konuşmacı, Isparta Milletvekili
Sayın Ramazan Gül. Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2001 yılı Orman Bakanlığı bütçesi hakkında, Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. Değerli milletvekilleri, ormanın, basit ve yasal olarak tarifini
yaptığımızda, ağaçlar topluluğu ve ağaçlar topluluğunun bulunduğu yer olarak
görülür ve tanımlanır. Sosyal, ekonomik ve teknolojik değişme ve gelişmelerin
çok hızlı olduğu zamanımızda, ormanların, ağaç topluluğunun bulunduğu yer olma
ve odun üretimi yapmanın yanı sıra, hatta, odun üretiminden daha fazla değişik
fonksiyonları da vardır. Bunlar: Birinci olarak, hidrolik fonksiyonu: Su ekonomisini düzenleme ve taşkınları
önleme gibi. İkinci olarak, klimatik fonksiyon: İklimi yumuşatır, havanın nemini
düzenler. Üçüncü olarak, erozyonu önleme fonksiyonu: Toprak kaybını önler. Dördüncü olarak, toplum sağlığına olumlu etki eden fonksiyonu. Beşinci olarak, ulusal savunmaya katkı fonksiyonu. Altıncı olarak, rekreasyon fonksiyonu: İnsanın zindelik kazanması için
yaptığı etkinlikler. Yedinci olarak, doğayı koruma fonksiyonu: Beraberce yaşadığı diğer
canlıları korumasıdır. Sekizinci olarak, estetik fonksiyonu: Ormanlarda biyolojik çeşitlilik
zengindir; bu da, insan kültürüne renk ve çeşni katar. Dokuzuncu olarak, bilimsel fonksiyon: Ormanlar, barındırdığı tür
zenginliğiyle doğanın açık hava müzeleridir ve her biri araştırma konusudur. Ormanların bu fonksiyonel değerleri, Federal Almanya'da belirli bir
yönteme göre parasal olarak hesaplanmıştır. Bu hesaplama sonucu, bir tek ağacın
yılda 500 bin DM tutarında fonksiyonel değer ürettiği hesaplanmıştır.
Ülkemizde, ortalama olarak bir hektarda 400 adet ağaç olduğunu kabul edersek,
bir hektar ormanın 200 milyon DM, yani 60 trilyon lira değerde olduğunu
anlarız. Kaldı ki, Türkiye ormanları, içerdiği 3 132 adet endemik türüyle
(dünyanın başka yerinde bulunmayan, yalnız Türkiye'de olan) zengin biyolojik
çeşitlilikleriyle, yılda 500 milyon ton toprak kaybına sebep olan erozyonuyla,
Almanya ormanlarından daha değerlidir ve daha pahalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ormanlarının korunması,
sahaların genişletilmesi, işletilmesi, imar ve ihyası Orman teşkilatına
verilmiştir. Orman Bakanlığının kendi yayınlarından aldığım veriler ışığında,
ülkemiz ormanı ve ormancılığına bir göz attığımızda çok çarpıcı bir tabloyla
karşılaşıyoruz. Şöyle ki: Ülkemiz alanının yüzde 27'si orman alanı. Bu
alanların yüzde 52'si verimsiz orman, yani, ülke ekonomisine hiçbir katkısı
olmayan alanlar. Geriye kalan yüzde 48'lik kısmın yüzde 82'si ise üretim
ormanlarıdır. Bu üretim ormanlarında yılda ortalama 7,3 milyon metreküp
endüstriyel odun, 6,8 milyon metreküp yakacak odun üretiyoruz. Yukarıdaki alanlar tablosuna yeniden dönersek, 20,2 milyon hektar orman
alanının 10 milyon hektarı bozuk sahalardır; yani, ağaçlandırılması gereken
sahalardır. Bir de, bu sahalar dışında, erozyona açık sahalar mevcuttur. Hepimiz biliriz ki, bundan yirmi otuz yıl öncesine kadar, Anadolu'da,
her köyde, hane sayısının en az yüzde 80'inin bir koyun veya keçi sürüsü vardı.
Bu sürüler, köylülerimizin mera dedikleri, ancak ot türü ve verimi açısından
mera denilmesi mümkün olmayan tarım ve yerleşim alanları dışındaki topraklarda
otlatılırdı. Son zamanlarda, bakıyoruz ki, bir köyde bir sürü ya var ya da hiç
yok. Dolayısıyla -yukarıda belirttiğimiz alanlarda hayvancılık yapılmamakta,
bomboş- millî ekonomimize hiçbir katkı sağlamadan yatan, ağaçlandırılmayı bekleyen
yaklaşık 10 milyon hektar sahamız da var. Yani, toplam 20 milyon hektar saha
"bizi ağaçlandırın, erozyona karşı koruyun" diye can çekişmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bir de, ağaçlandırma ve
erozyon kontrol çalışmalarımız bu zamana kadar hangi rakamlara gelmiş, görelim
bakalım ki, gelecekte neler yapmalıyız, bunu planlayalım. 1960-1969 yılları arasında, yılda ortalama 25 000 hektar; 1970-1979
yıları arasında, yılda ortalama 30 000 hektar; 1980-1989 arasında, yılda
ortalama 90 000 hektar; 1990-1999 arasında, yılda ortalama 50 000 hektar
ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışması yapmışız. Ülkemizde acilen
ağaçlandırılması gereken 20 milyon hektar alanı, son 10 yıllık ortalama olan 50
000 hektara böldüğümüzde, 400 yılda bu sahaları ağaçlandırmış olacağız. 400
yıl; dile kolay. Bu kaplumbağa hızıyla gidersek, nesillerimiz fidan dikecek
toprak bulamayacak ve sekiz kuşak neslimiz bizi "bipli" cümlelerle
anacaktır. Bırakınız şimdiki iktidarı, geçmiş iktidarlardan da aramızda olanlara "bu
konuyu neden ihmal ettiniz" diye sorduğumuzda, söyleyecekleri hazır:
"Daha aciliyet arz eden yatırımlar vardı; paraları bunlara yatırdık,
kaynağımız yetmedi" diyeceklerdir. "Ağaçlandırma için kaynak aradınız
mı" diye soracak olursak "aradık; 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma
Seferberlik Kanununu çıkardık" diyeceklerdir. Bu kanunla, her şey çok güzel düzenlenmiştir; ancak, işlevlik
kazandırılamamıştır. Çünkü, bu kanunla yükümlülük getirilen kurum ve
kuruluşlar, bu yükümlülüklerini yerine getiremediklerinden, karşılığında bir
cezaî müeyyide yoktur; dolayısıyla, bu kanunun işlerliği yoktur. Ülke topraklarının ağaçlandırılması, hem de 400 yıllık bir zaman dilimi
yerine 40 yıllık bir zaman diliminde gerçekleştirilmesi görevi, sadece
iktidarın görevi değildir. Biz bunun bilincinde olarak, sizinle işbirliği
içinde çözüm üretmeye hazırız. İşte önerilerimiz: 1- 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma ve Seferberlik Kanununa işlerlik
kazandıralım. 2- Ormanların faydalarını hepimiz biliyoruz. Bunu tekrar etmeye gerek yoktur;
ancak, şunu bir başlık altında toplamakta yarar görüyoruz: Dünyada sınır
tanımayan, dil, din, ırk, ülke ayırımı olmadan insanlığın var olduğu sürece
ihtiyacı olarak soluduğu hava ve bu havanın en baştaki kaynaklardan biri, dünya
üzerindeki ormanlardır. O halde, Türkiye'de ormanların geliştirilmesi,
erozyonun önlenmesi için, gelişmiş ülkelerden de katkı sağlanmalı ve dış
kaynaklı projeler üretilmelidir. 3- Barajlar yapıyoruz, elektrik üretiyoruz, içme ve sulama suyu
üretiyoruz ve bunları bir ücret karşılığı satıyoruz; ancak, bakıyoruz ki, bu
kadar büyük bir kaynağı bize sağlayan barajlarımızın su tutma ve su toplama
havzalarında yok denecek kadar az ağaçlandırma yapmışız. Elli yıllık ömür
biçtiğimiz barajların süratli bir şekilde dolduğunu ve yirmibeş otuz yılda
ömrünü tamamlayacağını, üzülerek görüyoruz. O halde, bu yatırımlarımızı sigorta etmek için, erozyon canavarıyla
savaşmak için, işte, size kaynak: Elektriğin kilovat/saatine, suyun her tonuna,
sigaranın her paketine, içkinin her şişesine, benzinin her litresine, kömürün
her kilogramına vesaire; yani, bugün kullandığımız para biriminin tedavülde
olan en küçük miktarını “ağaçlandırma bedeli” adı altında koyalım. İşte, size
çözüm. Bu mesele, hepimizin meselesidir; gelin, ülkemiz ormanlarını da bir
masaya yatıralım; bu konuda bir reform yapalım; çünkü, Anadolu'yu çölleştirmek,
"ormanlardan bir dal kesenin başını keserim" diyen ecdadımızın
nesline yakışmıyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman varlığımız üzerinde zararlı
etkisi en fazla olan, orman yangınlarıdır. Zira, yangından sonra hemen
ağaçlandırılsa bile, biyolojik dengenin yeniden tesisi yüzyıllar alır. Ormanlarımızda, planlı döneme geçilen 1963 yılında 455 adet yangın olmuş, 5 178
hektar orman alanı yanmıştır. 1997'de ise, 1 339 adede karşılık, ortalama
yangın adedi 1 197, yanan saha yıllık ortalaması 13 476 hektardır. Orman
yangınlarını 10 yıllık dilimler halinde incelersek, 1960-1969 arasında 3 921
hektar, 1970-1979 arasında 17 000 hektar, 1980-1989 arasında 11 000 hektar, 1990-1999
arasında 11 000 hektar sahanın yandığını görürüz. Görüldüğü gibi, yangınla
tahrip olan saha miktarı 1960-1969 yılları arasında en azdır. Halbuki, o
yıllarda orman yolları yetersizdi, uçak ve helikopter yoktu; orman içi ve
kenarında yaşayan köylü sayısı 10 milyondan fazlaydı; makine, araç gereç son
derece yetersizdi, modern aletler yoktu; yangın kulesi ve kulübe sayısı az ve
plansız şekilde yerleştirilmiş olup, bir kısım sahalar görülemiyordu. 2000 yılında, maalesef, orman yangınlarının çok fazla olduğu ve yanan
sahanın 26 250 hektar olduğu görülüyor. Bu durum, sözlerimin başında ifade
ettiğim gibi, fonksiyonel değerler nazara alındığında, Türkiye'nin katrilyonlar
kaybettiğini gösteriyor. Neye rağmen; uçak ve helikopter olmasına rağmen. Neye
rağmen; hudutsuz makine, araç ve gerece sahip olunmasına rağmen. Neye rağmen;
yeterli personel, işçi olmasına rağmen. Neye rağmen; orman içi ve kenarında
yaşayan köylü sayısı 8 milyon civarına düşmesine rağmen. Neye rağmen; her yere
ulaşacak orman yolları olmasına rağmen. Bütün bunlara rağmen, yangın miktarının
artması düşündürücüdür. Ülkemizin akciğeri olan ormanların yanması, millet olarak hepimizi
üzmektedir. Yangınların asgarîye indirilmesi için önerilerimiz: 1- Maden teknolojisinden daha iyi yararlanmalıyız. 2- Personel organizasyonu çok iyi yapılmalıdır. Her kişiden azamî ölçüde
yararlanılmalı, bilgi ve tecrübeye önem verilmeli, özellikle idareci ve
mühendislerin nerede en fazla başarılı olabileceği bilinmelidir. Bugün, birçok
yerde görüldüğü gibi, tecrübeli, deneyimli, işten uzaklaştırılmış, boş oturan
teknik eleman asla olmamalıdır. 3-Özellikle, yangınların en çok çıktığı Çanakkale, İzmir, Muğla, Antalya
Bölge Müdürlüklerine (yüzde 80) yangın konusunda deneyimli, mücadele yollarını
bilen idareci ve mühendisler atanmalıdır. 4 - Orman içi köylüsünün hakları zamanında verilmeli; geçmişte olduğu
gibi, yangınlara teşkilat mensuplarından önce varan, ormanı seven köylü haline
getirilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, yaklaşık 19 000 orman
köyünde 8 milyon civarında nüfus yaşamaktadır. Orman köylerinde yaşayan
insanlarımızın büyük bir bölümünde, fert başına düşen yıllık millî gelir 300
DM'yi geçmemektedir. Bu insanlarımıza yeterli iş imkânlarının sağlanamaması
nedeniyle ormanlarımız üzerinde büyük ölçüde sosyal baskı mevcuttur. Söz konusu sorunların çözümüne destek sağlamak amacıyla, 1971 yılında
Orman Bakanlığına bağlı Orman ve Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Teşkilatın kurulmasını müteakip kalkınma planları hazırlanmış, orman
köylerindeki gelir açığının kapatılması amaçlanmıştır. Orman köylerine ekonomik
ve sosyal amaçlı projeler önerilmiştir. Orman köylülerinin kalkındırılması
amacıyla 715 ilçe için 826 000 aileye sosyal amaçlı, 1 140 000 aileye de
ekonomik amaçlı olmak üzere toplam 1 966 000 aileye ferdî kredi verilmesi
planlanmıştır; ancak, yapılan planlamaya rağmen, Orman Köylüleri Kalkınma
Fonunun ihdas edildiği 1974 yılından bugüne dek geçen yirmialtı yıllık periyot
içinde, 143 000 aileye sosyal amaçlı, 125 000 aileye de ekonomik amaçlı olmak
üzere toplam 268 000 aileye ferdi kredi verilebilmiştir. Başka bir ifadeyle,
kalkınma planlarındaki önerilerin ancak yüzde 15'i uygulanabilmiştir. Yirmialtı yıllık periyot içinde, yıllara göre yapılan uygulamaların
incelenmesi, bizleri, daha da üzerinde önemle durulması gereken sonuçlara
götürmektedir. Şöyle ki; 1974-1980 döneminde yılda ortalama 16 000 aileye,
1981-1991 döneminde yılda ortalama 10 600 aileye, 1991-1997 döneminde yılda
ortalama 6 500 aileye, 1997-2001 döneminde yılda ortalama 1 500 aileye ferdî
kredi düşmüştür. Görüldüğü üzere, son yıllarda hızlı bir düşüş söz konusudur.
Uygulamaların hızla azalması, Or-Köy'e her yıl verilen ödenek miktarıyla
doğrudan ilgilidir. Başka bir ifadeyle, son yıllarda orman köylerinde kullanılmak
üzere, hükümetlerin bütçeden Or-Köy Fonuna ayırdığı miktar, reel olarak hızla
azalmakta; bunun doğal sonucu olarak da, orman köylüsü büyük kentlere hızla göç
etmektedir. Bu durumsa, devletin başına çok daha büyük sorunlar getirmektedir.
Halbuki, bu insanlar, bulundukları yerde, çok küçük bir yatırım kredisi
desteğiyle üretici hale getirilebilir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gül, mikrofonunuzu açıyorum; 1 dakika içinde lütfen
tamamlayın. RAMAZAN GÜL (Devamla) - İnsanların kırsal kesimlerden kentlere göç
ettirilmesinin bir devlet politikası olduğu söylenebilir; ancak, bunun çözümü,
uygulanan politikalarla orman köylülerinin hemen hemen tamamına yakınının,
kontrolsüz bir şekilde büyük şehirlere göç etme isteğiyle sonuçlanmamalıdır. Sonuç olarak, orman köylerinin yerinde kalkındırılması amacıyla ihtiyaç
duyulan ödenekler, genel bütçeden finanse edilmeli ya da Hazinece başka bir
kaynaktan temin edilmek suretiyle, finansman sorunu mutlaka çözülmelidir.
Aslında, orman köylerinin kalkındırılması için ihtiyaç duyulan finansman temini
için yasal prosedür mevcuttur. 1744 sayılı Kanunla kurulan Orman Köylülerini
Kalkındırma Fonunun, kanunda belirtilen rutin gelirleri yanında, genel bütçenin
binde 1'inden az olmayacak şekilde yeterli miktarda ödeneğin genel bütçeden
verilmesi şart koşulmaktadır. Bu vesileyle, 2001 yılı Orman Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını diler; Yüce Heyetinizi, Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla
selamlarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler;
buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Sayın Güler, Grubunuzun süresini üç kişi paylaşacaksınız. FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 2 nci maddesi,
Türkiye Cumhuriyetinin sosyal hukuk devleti olduğunu; 60 ncı maddesi sosyal
güvenliğin herkes için anayasal bir hak olduğunu; Anayasamızın 61 inci maddesi,
sosyal yardım ve hizmet ilişkilerini; 62 nci maddesi ise, yurt dışında çalışan
vatandaşlarımızın sosyal güvenlik haklarının korunmasını düzenlemektedir.
Anayasamızın bu hükümlerine göre, devletin görevi, vatandaşlarına, yaşlılık,
hastalık, kaza, ölüm ve malullük gibi sosyal riskler karşısında, asgarî ölçüde
yaşam düzeyi sağlamaktır. Sosyal güvenlik sistemimizin en önemli sorunları şu başlıklar altında
toplanabilir: Sistemin finansman açığı vardır. Sistemin aktuaryel dengesi
bozulmuştur. Sosyal sigorta fonları yeterince değerlendirilememektedir. Ancak,
2000 yılı bütçesinde sosyal güvenliğe ayrılan pay 3 katrilyon 568 trilyon
lirayken, 2001 yılı bütçesinde sosyal güvenliğe ayrılan pay 4 katrilyon 335
trilyon liradır. 34 milyon insana sağlık hizmeti veren SSK'nın 2001 yılı
bütçesi 7,2 katrilyon liradır. Sözümün burasında, bir parantez açarak, bir hakkı teslim etmek
istiyorum. Evet, Sayın Bakanın hakkını teslim etmek lazım. Yaptığı sıkı takip
sonucu, 1992'den beri ilk defa, haziran ayından itibaren, SSK, Hazineden yardım
almamıştır. SSK, kendi yağıyla kavrulmuştur. Bu, iyi bir göstergedir, iyi bir
gelişmedir. Bu nedenle, kendilerini kutluyorum, başarılarının devamını
diliyorum. Bence, bu, alkışlanması ve takdir edilmesi gereken çok önemli bir
husustur; ancak, bütün bu iyiniyetli gayretlerine rağmen, bu yıl içinde, sadece
SSK'nın gecikme zammı dahil, toplam 1,2 katrilyon lira prim alacağı tahsil
edilememiştir. Keza, 2000 yılı ekim ayı sonu itibariyle kamu kurum ve
kuruluşlarından 195 trilyon lira sosyal yardım zammı alacağı tahsil
edilememiştir. Değerli arkadaşlar, 14 milyon insana sağlık hizmeti veren Bağ-Kur'da
durum nedir; bir de ona bakalım: Bağ-Kur'un 2000 yılının ilk on ayında, geçici rakamlarla 544 trilyon
liralık gelirine karşılık 1 katrilyon 370 trilyon liralık gideri olmuş, aradaki
fark Hazine tarafından karşılanmıştır. Bağ-Kur'da, bu yıl içerisinde toplam 1
katrilyon 484 trilyon lira prim alacağı tahsil edilememiştir. Bu rakamlar bize
şunu göstermektedir ki, sosyal güvenlik kuruluşlarımız alınan bütün yasal
tedbirlere rağmen, prim alacaklarını tahsil edememektedirler ve sosyal
güvenlik, bütçede, hâlâ, bir karadelik olarak devam etmektedir. Geçen yıl büyük gürültüler kopartılarak çıkarılan, depremin bile
durduramadığı o meşhur mezarda emeklilik yasasına rağmen, başta Emekli Sandığı
olmak üzere, sosyal güvenlik kuruluşlarımızın açıkları giderek artmaktadır.
Peki, bütün bunlara rağmen, çalışanların, yani, memurun, işçinin, emeklinin
durumu nedir; bir de onlara bakalım. Evet, bakın, bu hükümetin çalışanlara reva
gördüğü, memura verdiği ortalama ücret 200 milyon, işçi emeklisine verdiği
ortalama ücret 100 - 130 milyon, Bağ-Kur emeklisine verdiği ortalama ücret 70
milyon. İşte, tablo bu! 70 milyonla, 100 milyonla bir aile bir ay boyunca nasıl
geçinecek; bunu hiç düşündünüz mü?! Bu paralar, sizin birkaç günlük harçlığınız
değil midir?! Nasıl geçinecek bu ücretlerle bu insanlar? Nasıl oruç açacak,
nasıl sahura kalkacak, nasıl bayram yapacak? Dört kişilik bir ailenin sadece
mutfak masrafı asgari 500 milyon lira iken, bu insanlar 70 milyonla, 100
milyonla nasıl geçineceklerdir? Her gün meydanlarda, alanlarda size seslenen bu memurların, bu işçilerin
emeklilerin feryadına kulak tıkayan bu hükümete sesleniyorum. Uydurduğunuz
hayalî enflasyon hedefleriyle, yüzde 10-15 ücret artışlarıyla yaşamı çekilmez
hale getirdiniz; vaktinde en itibarlı görev olan memuriyeti fitre, zekât alır
noktasına getirdiniz. Bu hükümetin de, aynen 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetler gibi,
uyguladığı programda sosyal boyut yoktur. Bu hükümetin gündeminde memur yoktur,
işçi yoktur, emekli yoktur, işsiz yoktur. Cumhuriyet tarihinde ilk kez emek kesimi, ortaklaşa, genel grev
niteliğinde, 1 Aralık günü iş bırakmıştır. Gayet açık ve net olarak ifade
ediyorum: Bu hükümet -uygulamalardan da görülüyor ki- ülkeye hizmet etmek,
halkın sorunlarını çözmek için kurulmamıştır. Ortada, sorumluluk duyan bir
hükümet yoktur. Semt pazarlarında çürük yiyecek toplayan, yirmibeş, otuz yılını
bu devlete hizmet etmiş emeklisine sahip çıkamayan, onu torununun harçlığına
muhtaç eden bir hükümetin olduğu ortadadır. Emekliler, bu şartlarda, Kızılay
Meydanında üstlerine benzin dökerek kendilerini yakma noktasına gelmişlerdir. Ortada, sorunları çözecek bir hükümet yoktur; ama, hükümet
ortaklığından, bankaları hortumlayanlar vardır, ormanları yağmalayanlar vardır,
emek kesimini -yani, memuru, işçiyi, emekliyi- işsizi sömürenler vardır ve
bunların işbirlikçileri vardır. Bu dönem, vurgunun, yağmanın ve sömürünün himaye ve teşvik edildiği bir
dönem olarak ta-rihe geçecektir ve bu süreci başlatanları, hem tarih hem de
aziz milletimiz asla affetmeyecektir. Bu itibarladır ki, 2001 yılı bütçesi, bir
sosyal devlet bütçesi değil, bir rant bütçesidir; tam bir kurtlar sofrasıdır.
Üstat Necip Fazıl'ın dediği gibi: "Allah'ın bir pulunu bulamazken dokuz kul; Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul." Evet, bu iktidar, kendini halka, emek kesimine değil, rantiye kesimine
ve kartel medyasına ve onun patronlarına karşı sorumlu hissetmektedir. Yalnız
aile tablolarındaki kişilere çekilen peşkeşler emeklimize, memurumuza, işçimize
verilse, bu kesim tam olarak yoksulluktan kurtulmuş olurdu. 11 bankaya, yani 11
aileye hortumlanan 11 milyar doları getirin bölüştürün memura, işçiye,
emekliye; bakın bakalım, o zaman ortada fakir kalacak mıdır. Bu 11 milyar
doları verin çalışanlara, ortada yoksul vatandaşımız kalacak mıdır... Yapılan
bu yolsuzluklar ile vurgun ve soygunlar, sadece demokratik, parlamenter rejimi
tehdit etmiyor, aynı zamanda, yolsuzluklara ilave ettiğiniz sömürüyle de
ülkenin iç güvenliğini tehdit ediyorsunuz; sizi uyarıyoruz. Bu son gelişen
olaylar da, ne kadar haklı olduğumuzu göstermiştir. Bakınız, ülkemizde nüfusun yüzde 78'i yoksulluk sınırının altına yakın
bir gelire sahiptir; yani, 31 milyon kişinin aylık geliri 200 milyon ile 500
milyon arasındadır. Bu, nüfusun yüzde 48'ini oluşturmaktadır. 20 milyon kişinin
aylık geliriyse, 200 milyonun altındadır ve bu da, nüfusun yüzde 30'unu
oluşturmaktadır. Bu kesim, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi
vermektedir. Bir başka deyişle, 143 000 ailenin geliri 5,5 milyon ailenin
gelirine denk düşmektedir. İşte, sizin düzeniniz budur! Sizin sosyal adalet
anlayışınız budur! İktidarlarınızda, Türkiye'yi, gelir adaletsizliğinde,
dünyada beşinci sıraya yerleştirdiniz. 2000 bütçesinde olduğu gibi, 2001 yılı bütçe tasarısında da üretim
artışı hedeflenmemiş; ama, rant kesimi gözetilmiştir. Üretim artışı ve
işsizlikle mücadele, ancak yatırımla mümkündür. Oysa, 2001 yılı genel
bütçesinde yatırıma ayrılan ödenek, gider bütçesinin ancak yüzde 2,5'idir; bu
da 1,4 katrilyon eder. Sorarım size değerli arkadaşlar : Bununla hangi derde
deva bulunacak ülkemizde sayıları çoktan 10 milyonu aşan işsiz gençlerimize,
üstelik birden fazla dil bilen gençlerimize kaç işyeri açılacaktır, kaç fabrika
faaliyete geçirilebilecektir? Görülen o ki, 2001 yılı bütçenizde de istihdam
yoktur, yatırım yoktur, üretim yoktur. BAŞKAN - Sayın Güler, Grubunuzun size tahsis etmiş olduğu süre bitti;
ama, konuşmak isterseniz... MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Bu saat yanlış Sayın Başkanım. Peki, toparlayacağım. BAŞKAN - Buyurun efendim. MAHFUZ GÜLER(Devamla)- İş güvencesiyle ilgili yasa tasarısı hâlâ
çıkmamıştır. Kamu görevlilerinin sendikal haklarıyla ilgili yasa tasarısı, geçen
haziran ayında Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundan geçtiği
halde, bugüne kadar Meclis Genel Kurul gündemine getirilememiştir. Ülkemizde, 5 milyona yakın çocuk kaçak olarak çalıştırılmaktadır.
Yasalara aykırı olarak, sağlıksız ve kötü şartlarda çalıştırılan bu
çocuklarımıza sahip çıkılmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Yurt dışında 3,5 milyonu aşkın işçimiz vardır. Büyük çoğunluğu Avrupa
Birliği üyesi olan bu ülkelerle, eksik ve yetersiz olan sosyal güvenlikle
ilgili hak ve menfaatlar zaman geçirilmeden gözden geçirilmeli ve gerekli
düzenlemeler yapılmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözümün başında, Anayasamızın
sosyal güvenlikle ilgili maddelerinden söz etmiştim; ancak, ne yazık, IMF ile
yapılan son anlaşmalardan anlıyoruz ki, toplu sözleşmeye tabi işçilere de,
memura ve emekliye reva görülen ücret artışı öngörülecektir. Buradan size
sesleniyorum: Bu büyük bir haksızlıktır; bunu yapamazsınız. Anarşi ve terörün de büyük oranda kaynağını teşkil eden işsizlik, yine,
ne yazık ki, hükümetleriniz döneminde farklı ve vahim boyutlar kazanmıştır.
Geçmişte niteliksiz işgücüne iş sahaları düşünülürken, bu dönemde durum,
kalifiye ve nitelikli işgücünün de işsiz kalmasına dönüşmüştür. Bu ezen ve
ezilen kafa yapısıyla ülkemizi yönetmeye devam edeceğinizi zannediyorsanız, ilk
seçim sandığında yanıldığınızı göreceksiniz. Hükümetleriniz döneminde kayıtdışı ekonomi büyümüştür. Kayıtdışı çalışan
işçi sayısı 5 milyona ulaşmıştır. Çağımızın yükselen değeri uzlaşma ve paylaşma
olduğu halde, emek kesimi başta olmak üzere, halkla çatışmayı öngören siyasî
hareketlerin ömrünü tamamladığı, inanıyorum ki, yakın tarihte görülecektir. Bu duygu ve düşüncelerle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçesinin, ülkemize, halkımıza ve çalışanlarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler. Fazilet Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Adana Milletvekili Sayın
Yakup Budak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Malumlarınız olduğu üzere, çağımız, sosyal devletler çağıdır.
Dolayısıyla -ülkeler, bu ülkelerin vatandaşları- bütün ülkelerde, sosyal
güvenlik kavramı, yaşadığımız yüzyılda oldukça gelişme göstermiş, âdeta
devletlerin ilerlemeleri, gerilemeleri, bazı yerlerde yer alabilmeleri, sosyal
güvenliğe ayırdıkları paylarla ve vatandaşlarına kazandırdıkları hayat
standardıyla ölçülür hale gelmiştir. Özellikle de yaşadığımız yüzyılda, Avrupa
ve Amerika Birleşik Devletleri, artık, sosyal devlet aşamasından refah toplumu,
refah devleti aşamasına geçmişlerdir. Ne hazindir ki, biz, hâlâ, sosyal devlet
kavramını düşünüyoruz, bunun nasıl olması gerekir diye tartışıyoruz; ama,
tartışmanın ve birtakım yazıları satırlara dökmenin ötesinde de, halihazırda,
fiiliyatta, neticede bir şey de elde edebilmiş değiliz. Onun için, bizim vatandaşımızın gözünde devlet, babadır, şefkat
sahibidir; ama, maalesef, son zamanlarda bu zedelenmeye başlamıştır ve
dolayısıyla, devlet baba vasfını taşıyan insanlar, kurumlar, kişiler, artık,
sosyal, laik ve demokratik cumhuriyetten bahsederlerken, her ne hikmetse,
cumhuriyetimizin bu sosyal devlet kavramını unutmuşa benziyorlar. Konuşmalara
bakıyoruz, yetkililerin konuşmalarına bakıyoruz; her ağzını açan, laik,
demokratik cumhuriyetten bahsediyor; ama, sosyal, demokratik, laik hukuk
devletinden, maalesef, bahsedilmiyor. Bu da gösteriyor ki, devleti yönetenler,
sosyal devlet kavramını unutmuşlardır; bu sosyal devlet kavramı içerisinde,
hizmet götürülmesi gerekli olan kurumları, kişileri, insanları ve bireyleri de
bir kenara itmişlerdir. Getirilen bütçe, bunun bir göstergesidir. Bu bütçeyle
de, zaten, sosyal güvenlik sistemimizin belirli bir raya oturtulması,
beklenilen düzeltmelerin gerçekleştirilmesi de mümkün değildir. Her ne kadar,
Bakanlıkta çalışan değerli arkadaşlarımız çırpınıyorlar, gayret gösteriyorlar,
hukukî düzenlemelerin yapılması için çırpınıyorlarsa da, bizim esas meselemiz,
hukukî düzenlemeler değildir, mevzuat eksikliğimiz değildir; bizim esas
sıkıntımız, bu hukukî düzenlemelere altyapı teşkil edecek kaynakların ortaya
çıkarılması, uygulamaların yapılmasıdır. Türkiye'de sorun, hukukta değil
uygulamadadır. Bu uygulamalar düzenlenmedikçe de, düzeltili hale getirilmedikçe
de, hangi düzenlemeyi yaparsak yapalım, netice almamız mümkün değildir. Bugün,
sosyal güvenlik kapsamı içinde 6 000 000 insanımız var. Elbette ki, nüfusumuzun
yüzde 88'i sosyal güvenlik kapsamında; ama, sosyal güvenlik kapsamında olan bu
insanlarımız, maalesef, emeklilik aylığının bağlanmasından tutun da, sağlık
kurumlarından hizmet almalarına varıncaya kadar, bir sürü problemlerle karşı
karşıyadırlar, adaletsizliklerle karşı karşıyadırlar ve maaş almaları,
maaşlarının yükseltilmesi de bir faciadır. Mesela, Emekli Sandığında olan vatandaşlarımıza -ki, burada memur
arkadaşlarımız var, hepimiz varız- maaşları bağlanırken katsayıya göre
bağlanıyor. Bağ-Kurlular da aynı şekilde; ama, işçi emeklilerine, SSK
emeklilerine geldiği zaman, TÜFE'ye göre bağlanıyor. TÜFE de, işte,
hükümetimizin ortaya koyduğu her ayki enflasyon oranı olarak kabul ediliyor;
ama, o enflasyon oranının tespit edilmesinde, enflasyon oranını yıllık
tutturabilmek için birtakım kalem oynatmaların olduğu konusunda vatandaşımızın,
işçimizin, memurumuzun çok ciddî şüpheleri ve sıkıntıları vardır. Dolayısıyla,
maaşların ortaya konulmasında, ücretlerin artımında bir ayrıcalık ve farklılık
vardır. Yine, bunun yanında, emekli aylığı bağlanırken, Emekli Sandığından
emekli olacaklar aldıkları maaşın yüzde 100'ü üzerinden emekli olurlarken,
Bağ-Kurlu insanlarımız, kendilerinin tespit etmiş olduğu tablonun yüzde 60'ı
üzerinden emekli oluyorlar. SSK'lılara gelince ise, en alt seviyede gösterge tablosundan
maaş alan işçimiz, son beş yılın yüzde 60'ı üzerinden emekli oluyor, en üst
gösterge tablosundan maaş alan insanımız yüzde 60'ı üzerinden emekli oluyor.
Zaten, son yapılan 4447 ile, bütün, ömür boyu yaptıkları çalışmaların
ortalaması üzerinden emekli maaşı bağlanacak ki, bu, oldukça büyük bir skandal,
bir faciadır. Yani, insanlarımızın, aynı işi gören, aynı emeği veren, aynı
eğitimi görmüş olan insanların emekli maaşının bağlanmasında bile böylesine bir
ayrıcalığın ve hukuksuzluğun olması, ayrıca büyük bir adaletsizliktir. Yine, sağlık hizmetinin alınmasında, emekli sandığından olan insanlar,
yıllık olarak, kişi başına 600 dolar civarında sağlık hizmeti alırlarken,
Bağ-Kurlu olanlar 350 dolar civarında sağlık hizmeti alabiliyorlar, SSK'lılar
ortalama olarak ancak 60 dolar üzerinden sağlık hizmeti alabiliyorlar. Bu tablo
da gösteriyor ki, sağlık hizmeti alma noktasında da insanlarımız arasında bir
ayrıcalık vardır. Bu hukuksuzlukları gidermeden de, zaten neticeye ve çözüme
varmamız mümkün değildir. Bugün, Bağ-Kurlularımızın, emeklilerimizin,
SSK'lılarımızın sağlık hizmetleri almış olduğu hastaneler, Sayın Bakanın
ifadesiyle, deva dağıtan kurumlar olmaktan çıkmışlar, âdeta, derde deva bulan
değil, dert dağıtan kurumlar haline dönüşmüşlerdir. Bütün bunların düzeltilmesi
gerekmektedir. Elbette, sosyal güvenlikle ilgili arkadaşlarımız "bu kurumların,
sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesini bozan kararları biz
almadık" diyecekler; ama, kendileri de, üç yıldır bu makamda bulunuyorlar,
bunun düzeltilmesi için gerekli çalışmayı ve gayreti de göstermeleri gerekir.
"Çalışıyoruz" diyecekler; ama, görüyoruz ki, işçilerimize,
memurlarımıza, emeklilerimize maaş bağlama noktasında son üç yılın en kötü
şartlarında bulunuyoruz. 54 üncü hükümet zamanında memurumuzun, işçimizin,
sosyal güvenlik sistemimizden, Bağ-Kurumuzdan, SSK'mızdan maaş alan işçi
emeklilerimizin maaşları reel olarak yüzde 15 civarında artırılırken, 2000
yılında, bu, reel olarak eksi yüzde 12'lere, yüzde 13'lere düşmüştür. Bu da
göstermektedir ki, önemli olan, tedbirleri almak değil, iyileştirici neticeleri
birlikte ortaya koyabilmektir. Bunun yanında, sosyal güvenliğin tekrar yeniden yapılandırılması
gerekir. Kaynak da bulunur, imkân da bulunur; maalesef, taraflar arasında,
sosyal taraflar arasında diyalog noksanlığı vardır. Sosyal güvenlik
kuruluşlarımızın yönetim kurullarında işçi temsilcilerimiz yeterince yer
almıyor. Mesela, SSK'nın yönetim kurulunda Türkiye'nin en büyük işçi emekli
kuruluşlarından olan Tüm İşçi Emeklileri Cemiyeti yok. Ekonomik ve sosyal
konseye Sayın Başbakanımız çok büyük önem atfediyorlar; ama, önem atfetmelerine
rağmen, sosyal tarafların hepsini, olduğu gibi, bu kapsam içerisinde
göremiyoruz. Dolayısıyla, bu diyalog eksikliği sağlanmadan bu neticelerin
çözümlenmesi mümkün değildir. "Parayı nereden bulacağız" diyeceksiniz. Muhterem arkadaşlar,
bu ülke ayda 3 katrilyon lira faize para harcamaktadır ve saatte de 4 trilyon
harcanmaktadır. Bugün, Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bütçesi 27 trilyondur.
Yani, günlük olarak 7 saatte harcanan, ödenen faiz, Bakanlığın bir yıllık
bütçesini oluşturmaktadır. Bu tabloyu değiştirmeden, uygulanan ekonomik
istikrar programının faturasını emeklimize, işçimize, Bağ-Kurlumuza çıkararak
ekonomik dengeleri tutturmamız, insanımızı sosyal devlete yakışır şekilde bir
hayat seviyesine ulaştırmamız mümkün müdür; elbette mümkün değildir. Onun için,
hazırlanan bütçeler, reel ekonomiye göre olmalı; çalışan insanımızın alınterini
karşılayacak, onların hayat seviyesini yükseltecek, rant ekonomisinden reel
ekonomiye ve çalışanlara kaynak aktaracak şekilde düzenlenmelidir diyorum;
hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak. Fazilet Partisi Grubu adına son söz, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut
Göksu'ya aittir. Buyurun Sayın Göksu. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi ve bizleri dinleyen aziz milletimizi, saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, ormanlarımız, ülkemizin akciğeri ve bu güzel vatan
topraklarının yeşil örtüsüdür. Gelecek nesillere bırakabileceğimiz en önemli
armağanlarımızdan biridir. Birçok kullanım çeşidiyle hayatımızın her safhasında
vardır. Ülkemiz yüzölçümünün yüzde 26'sını kaplayan 20 200 000 hektar
ormanlarımızın takriben yüzde 44'ü verimli, kalan yüzde 56'sı ise bozuk ve
verimsiz ormanlardır. Türkiye orman varlığı, dünya orman varlığının binde 4'ü
kadardır. Bu ormanlarımızın 20 155 000 hektarı devletin mülkiyeti, 45 000
hektar gibi çok küçük bir rakamı da özel mülkiyettedir. Orman-halk ilişkisi denildiğinde akla ilk gelen, orman köylümüzdür.
Ülkemizdeki köylerin yüzde 54'ü, takriben 19 000'i orman köyümüzdür. Buralarda
yaşayan insanlarımızın nüfusu 8,5 milyonken, son sayımlarda bunun 8 milyona
düştüğünü görmekteyiz. Orman köylerimize devlet imkânlarının götürülmesindeki
zorluk ve hatta imkânsızlık, buralarda hayat şartlarını çekilmez duruma
getirmiştir. Bu 8 milyon civarındaki insanımızın fert başına düşen geliri, 200
dolar; hatta, daha alttadır ki, bu rakam, yoksulluk sınırının çok ciddî bir
şekilde altındadır. 21 inci Yüzyılın başında büyük hedefleri olan Türkiyemizde hepimizin bu
konuyu düşünmesi ve duygulanması icap eder. Hiçbir sosyal güvencesi olmadığı
gibi, bu köylünün, ekonomik, sosyal ve kültürel geri kalmışlığı, bu
insanlarımızı göçe itmiştir. Orman köylerimizin çoğunluğu sarp ve engebeli arazilerde kurulmuştur.
Sarp ve dar tarım alanlarında ilkel yollarla, ilkel hayvancılıkla ve çeşitli
ormancılık faaliyetlerinde çalışarak bu insanlarımız hayatlarını idame
ettirmeye çalışmaktadırlar. Yine, orman denince aklımıza gelen en önemli işlerden bir tanesi de
ağaçlandırma ve erozyondur. Yılda bir Kıbrıs kadar toprağımızın erozyona
uğradığı göz önünde bulundurulursa ve her yıl milyonlarca metreküp ağaç
kesilirse, ülkemizde yapılacak ağaçlandırmanın önemi ortaya çıkmaktadır.
Ülkemiz topraklarının dörtte 3'ü erozyona maruzdur. Akarsularla taşınan toprak
ve ana materyal miktarı, yılda 500 milyon tonu bulmaktadır. Orman ile orman köylüsünün her yerde mülkiyet sorunu vardır.
Ormanlarımızın sınırları belli değildir. Devlet ile halkımız sınır ihtilafları
yüzünden karşı karşıya gelerek, hasım olmuşlardır. Mahkemeler, orman davaları yüzünden
çalışamaz hale gelmiştir. Bu sebeple ki, orman kadastrosunun süratle
tamamlanması; ayrıca, orman hudutlarının mülkî hudutlarla uyumlu hale
getirilmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Kısaca özetlersek, orman köylüsüne daha iyi yaklaşmak durumundayız. Ağaçlandırma
faaliyetlerine fazlasıyla önem vermek durumundayız. Orman kadastrosunu hızlı
bir şekilde yaparak tamamlamalıyız. Or-Köy kredilerini ise, mutlaka bu 8 milyon
civarındaki köylümüzü memnun edecek şekilde artırmalıyız. Orman yangınlarına
karşı söndürme faaliyetlerini, teknik ve işçilik vasfını geliştirerek,
büyütmeliyiz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; onurlu bir şekilde yaşamamızın
sigortası, insan hakları, demokrasi, din ve vicdan özgürlüğü olduğu gibi,
tabiatımızın ve çevremizin sigortası da ormanlarımızdır. Orman köylüsü,
ormanlarımızın tabiî ve ücretsiz bekçileridir. Mümkün olduğu takdirde
ormanlardaki işler, orman köylüsüne verilmelidir. Ormanı, onların sahip
çıkacağı hale getirmek durumundayız. Dünyanın her yerinde ormanın korumasını, ıslahını,
yeniden ağaçlandırılmasını halk kendi yapar. Devlet ile vatandaş her noktada
barıştığı zaman, halkımızın bunu yapacağı da bir gerçektir. Bir Osmanlı
paşasının "biz ne zaman ki ormanı devletin malı haline getirdik, o zaman
ormanlar yanmaya, kesilmeye ve tahrip edilmeye başladı" sözü, orman
politikasının önemli bir gerçeğini bize anlatmaktadır. Bu nedenle, ormanın
içinde yaşayan insanlarla menfaat birliğini temin etmek durumundayız. Değerli arkadaşlar, Orman Kanununun 17 nci ve 115 inci maddeleri kötüye
kullanılarak orman yağmasına sebebiyet verilmiştir ve birçok vakıf
üniversitelerine orman arazileri tahsis edilmiştir. Ormanları, parlamentoda
çıkarılan yasalarla talan edilen tek ülke belki de biziz. Geçen yıl yine böyle
bütçe görüşmeleri esnasında geri kalan zamanda, Sarıyer Ormanlarında kurulan
bir vakıf üniversitesine arazi tahsisini uzun uzun konuştuk; ama, ne oldu;
değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi geri gönderdi. Değerli arkadaşlar, her kesimden halkın katılımıyla yürütülmesi gereken
eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri sonucu, ihmal, dikkatsizlik ve
tedbirsizlik yönünden çıkan orman yangılarının en aza indirileceği
anlaşılmaktadır; ancak, bütün konularda olduğu gibi, orman yangınları konusunda
da halkımızın devlete olan güveninin sağlanması lazımdır. Halkımızın eğitimi ve
bilinçlendirilmesi konusunda, Orman Bakanlığımızın, Millî Savunma Bakanlığı,
Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığıyla işbirliği yapması
gerektiğine inanıyorum. Bir insan yanlış bir iş yaptığı zaman “vicdansız” deriz. İnsanda vicdanî
değerleri güzelleştirecek en önemli faktörlerden bir tanesi de dindir. Bakınız,
Hazreti Peygamber Aleyhisselam bir hadisinde "kıyametin koptuğunu da
görseniz, elinizdeki fidanı dikiniz" buyurmaktadır. İşte bu güzellikler,
insanlarımıza mutlaka verilmelidir. Özellikle yaz aylarında izcilik
kamplarında, bu kamplara katılan gençlere bu duygular mutlaka verilmelidir. Değerli arkadaşlar, son zamanlarda basında banka soygunları ile beraber
orman talanlarının da yer alması, bu ülkenin kaynak ve imkânlarının nasıl talan
edildiğini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Fatih Ormanı, İstanbul'un
kuzeyindeki en güzel yeşil kuşak alanıdır. Bu orman, Fatih Sultan Mehmet'ten
yadigâr kalmıştır; ama, ne var ki, talan edile edile bitme noktasına gelmiştir.
Orman Bakanlığı, bu tür talanların üzerine inat ve ısrarla gitmelidir.
Öyle gitmelidir ki, ucu kime dayanırsa dayansın, mutlaka onun elinden
almalıdır. Ucu kime dayanırsa dayansın diyorum, zira, banka soygunlarında,
ihale yolsuzluklarında olduğu gibi, orman talanında da eski bir
cumhurbaşkanının yakınlarının isminin geçmesi, soygun, vurgun ve talanların tek
başına yapılan işler olmadığını ortaya koymaktadır. Hatta, sadece milleti
canından bezdiren bu yolsuzluk ve hırsızlıkları yapanları değil, çanak tutan
bürokratlar ve onlara emir veren siyasîler de millete teşhir edilmelidir. Değerli arkadaşlar, biraz önce burada konuşan iktidar partisine mensup
bir arkadaşımız "muhalefet ve iktidar olarak, mutlaka doğruları söylemek
durumundayız; eğer söylemezsek, Türkiye'yi iyi bir yere götürmemiz mümkün
değil" dedi. Biz burada, muhalefet olarak daima doğruları söylüyoruz; ama,
maalesef iktidar, muhalefetin sözüne kulaklarını tıkıyor. Bakın, burada geçen hafta uzun tartışmalarla bir af kanunu çıktı.
Muhalefetin sözüne kulak vermediniz, ne oldu; Cumhurbaşkanından döndü. Geçen
sene bütçe görüşmeleri esnasında, Sarıyer ormanlarının talanına hayır dedik;
ama, siz buna kulak vermediniz, ne oldu; Anayasa Mahkemesinden döndü. Demek ki,
iktidar, muhalefetin sesine kulak vermiş olsa, bu yanlışlıklar yapılmayacaktır.
Biz muhalefet olarak, iktidarın yaptığı güzelliklere daima sahip çıkıyoruz ve
onları tebrik de ediyoruz. Mesela, Sayın Orman Bakanımız, geçen ay, ilim olan
Adıyaman'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Ormanının açılışını yaptı; ilime böyle
bir güzellik kazandırdığı için, kendisini tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum.
Biraz önce konuşan Fazilet Partisine mensup sözcü arkadaşımız "SSK
bu yıl kendi yağıyla kavrulmuştur; bu, alkışlanacak bir olaydır" dedi ve
Sayın Bakanın yaptığı güzel faaliyeti buradan alkışladı. Demek ki, muhalefet,
iyi ve güzel iş yaptığı zaman iktidarı daima alkışlıyor; ama, ne hikmetse,
iktidar, hiçbir zaman muhalefetin sesine kulak vermiyor. Bu da, yanlış bir
gidişattır. Sayın Bakanım, buradan, bir iki yerel sorunu dile getirmek istiyorum. Adıyaman'da işletme sınırları içerisinde 164 orman köyü, Şanlıurfa'da
ise 20 tane köy var. Ne var ki, Or-Köy Başmühendisliği Şanlıurfa'da var,
Adıyaman'da yok. Adıyaman'a da açılmasını arzu etmekteyiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum; sizin de 1 dakika süreniz var. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Şanlıurfa'da orman alanı 8 266 hektar,
Adıyaman'da ise 127 220 hektar. Ne var ki, Orman Bölge Müdürlüğü Şanlıurfa'da
var, Adıyaman'da yoktur. Bu çarpıklığı, diğer bakanlıkların bölge müdürlüklerinde de görüyoruz.
Ne gibi; Köy Hizmetleri ve Meteoroloji Bölge Müdürlükleri Malatya'da, DSİ
Kahramanmaraş'ta, İller Bankası Gaziantep'te, Tapu Kadastro ve Orman Bölge
Müdürlükleri olduğu gibi Şanlıurfa'da. Çevre illerimizin ileri gitmesine gıpta
ederiz, elbette onlar da istifade etsin; ama, Atatürk Barajının en çok
külfetine katlanan Adıyaman olduğu için, Adıyaman da bundan mutlaka istifade
etmelidir. Yine, Adıyaman Sincik, Gölbaşı ve Besni İlçelerimize daha önce çam
ormanı dikildi; ancak, teraslama ve dikim işi yarım kaldı; dikilenler de
bakımsız kaldı. Erozyonun önlenmesi ve Atatürk Barajının dolmaması için, bu
işin yürütülmesi lazım. Yine, Adıyaman'dan bir faks aldım; katma ve genel bütçeden maaş alan
mevsimlik işçilere kadro verildi, döner sermayeden maaş alanlara bu hak
tanınmadı. Bu haksızlığın giderilmesi isteniyor. Yine, Sayın Bakanım, Adıyaman'daki Mahmut Ensari Dağının millî park
alanına alınmasını talep etmekteyiz. Adıyaman İşletme Müdürlüğüne araç verilerek takviye edilmesini istiyor,
bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Değerli milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 20.10 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati: 20.20 BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu
açıyorum. Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) l. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı:
552, 553, 554, 555) (Devam) C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
(Devam) 1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) ORMAN BAKANLIĞI (Devam) 1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı a) ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda. İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Nevşehir Milletvekili Sayın
Mükremin Taşkın'da. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 yılı bütçesi
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. Günümüzde sosyal güvenlik, bağımsız bir ülke olmanın ve modern devlet
anlayışının vazgeçilmez unsurlarından birisidir. Her ülkenin, kendi ekonomik ve
sosyal şartlarına göre sosyal güvenlik sistemleri vardır. Dünyada kabul edilen
risklerin hepsini kapsayan bir sistem, aynı zamanda ülkenin bütün insanlarını
kapsamalıdır; ancak, ülkemizde, sosyal güvenlik teşkilatlarımız dağınık, bütün insanlarımızı
kapsamaktan uzak, şimdiye kadar popülist politikalar önplanda tutularak
yönetilmiş, bunun sonucu, sistemin bozulduğu bir görünüm arz etmektedir. Sosyal sigorta kurumlarımız, erken yaşta emeklilik, prime esas ücret
tavanının düşüklüğü, prim karşılığı olmayan ödemeler, borçlanma, af ve intibak
kanunları, yaratılan fonların düşük getiri sağlaması, kayıtdışı istihdam, uzun
yıllar seyreden yüksek enflasyon, sisteme politik müdahaleler, idarî yapıdaki
yetersizlik gibi sebeplerden dolayı, sistem sürdürülemez hale gelmiştir. 1990 yılından beri, sosyal güvenlik kuruluşlarına bütçeden kaynak
aktarılıyor. Sosyal güvenlik şemsiyesinde nüfusumuzun yüzde 91'inin
bulunduğunu, 2000 yılında bütçeden 2,5 katrilyon kaynak ayrıldığını, 2001'de
bunun 4 katrilyon olacağını, Bağ-Kurda tam prim ödeyenlerin yüzde 9, hiç ödemeyenlerin yüzde 30
olduğunu, emekli maaşı ödemelerinde standart olmadığını, aktuaryel dengenin
uluslararası normlara uymadığını, yüzde 40 kaçak işçi çalıştırıldığını, 750 000
yabancı kaçak işçi olduğunu, bugüne kadar sigorta kurumlarının prim
alacaklarına 11 borçlanma, 3 af kanunu çıkarıldığını biliyoruz. Aksaklıkları
daha da uzatmak mümkündür. Yani, sosyal güvenlik kuruluşlarımız çıkmazdadır.
Çare nerede? Ben, daha çok, MHP'nin getirdiği çözüm önerileri üzerinde konuşmak
istiyorum. Önce, prensip ve programlar, sonra teşkilatlanmayı anlatacağım. Önce, meslekî dayanışma yasasına göre örgütlenmiş olan sosyal sigorta
programları, risk grubuna göre, kısa ve uzun vadeli sigorta programları olarak
iki ayrı şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Sosyal güvenlik sistemi, o zaman;
bir, sağlık, hastalık, analık, iş kazası ve meslek hastalığı gibi kısa vadeli
programlar, yani genel sağlık sigortası programı; iki, yaşlılık, malullük ve
ölüm sigortası gibi uzun vadeli sigorta programları şeklinde programlanır. Buna
üçüncü olarak, sosyal yardım ve sosyal hizmet programı yeniden yapılandırılarak
tek çatı altında toplanmalıdır diyoruz. Buradan hareketle, sağlık ve diğer kısa
vadeli programlar için, sağlık sigortası programı, bütünüyle uzun vadeli
sigorta programından ayrılmalıdır. Bütün nüfusu kapsayacak bir yapıya
kavuşturulmalıdır. Prim ödeme gücü olmayan yoksul vatandaşların sağlık
sigortası primi devlet tarafından, Sağlık Sigortası Fonuna yatırılmalıdır.
Sağlık sigortasının idaresi ve fonu, Emeklilik Sigortası Fonundan ayrılmalıdır.
Sağlık sigortası, sadece sigortacılık yapmalı, sağlık hizmetlerini satın
almalıdır. Uzun vadeli program: Yaşlılık, malullük ve ölüm sigortası programı için.
Asgarî sosyal korumayı sağlayacak kamusal sigortanın bu kademesinde mecburî
sigortalılık esas olmalıdır. Tek çatı esasına dayalı özerk bir idarî
yapılanmaya gidilmelidir. Etkin yönetim ve etkin fon idaresi oluşturularak,
sistemin kaynak yaratması ve kendi kendini finanse etmesi sağlanmalı, kurum,
kendi mallarına sahip çıkmalıdır. Sistemin yükü gelecek nesillere aktarılmamalı
ve malî yük şimdiki nesil tarafından karşılanmalıdır. Sistem, asgarî emekli
aylığını garanti etmelidir. Sosyal güvenlikten yoksun kesim sisteme dahil
edilmeli, üçüncü taraf olarak devletin sisteme prim katkısı olmalıdır.
Bağlanacak emekli aylığıyla ödenen primler arasında ilişki kurulmalı, emekli
aylığının hesaplanmasında bütün sigortalılık süresince prime esas olan kazanç
dikkate alınmalıdır. İkinci kademede isteğe bağlı sigortalılık esas olmalıdır.
Kişisel tasarruf hesabına dayanmalıdır. Sigortalının tercihine göre hak ve
yükümlülüklerde farklılaşma yapılmalıdır. İsteyen sigortalı daha fazla prim
ödeyerek, daha fazla emekli aylığına hak kazanabilmelidir. Devlet, bunu teşvik
etmeli, sigortalının kamu ve özel sigorta programları arasında seçim
yapabilmesine imkân vermelidir. Toplanacak fonlar serbest piyasa şartlarında
değerlendirilmelidir. Sosyal yardım ve sosyal hizmet programı için, bu
programların tamamlayıcısı olarak etkin, sistemli ve objektif bir yapıya
kavuşturulmalıdır. Bu gayeyle, gazilere yapılan yardımlar, 2022 sayılı Kanunun
uygulanması, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kanalıyla yürütülen
uygulama, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu faaliyetleri, özürlü ve
özel ilgiye muhtaç olanlara yönelik hizmetler, çağdaş ve entegre bir sistem
olarak, tek çatı altında yeniden yapılandırılmalıdır. Gönüllü kuruluş
faaliyetleri de desteklenerek, kaynakların etkin kullanımı sağlanmalıdır. Bu
sistemin uygulanmasıyla, yardıma muhtaç durumdaki hiçbir çocuk, genç, kadın ve
ihtiyar, aç ve açıkta bırakılmamalıdır. Bu esaslar göz önüne alınca, sosyal güvenliği nasıl teşkilatlandıralım.
Bu konuda, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonumuza bir hükümet
tasarısı getirildi; burada yeni bir teşkilatlanma modeli getiriliyor, sosyal
güvenlik teşkilatları bir çatı altında yeniden düzenleniyor; ancak, Emekli
Sandığı dışarıda bırakılmış, hikmetini anlayamadık. Bu şekliyle çıkacak bir
düzenleme eksik kalacaktır. Sosyal Güvenlik Bakanlığı sağlık hizmeti üretiyor
bu tasarıda; bırakın, hastanelerle Sağlık Bakanlığı uğraşsın; bu da, tasarının
bir başka eksik yönüdür. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak
şöyle bir teşkilatlanma öneriyoruz: Birincisi; sosyal güvenlikten sorumlu bakanlık teke indirilecek ve bu,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olacak; sonra, Bağ-Kur, SSK, Emekli
Sandığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıfları buraya bağlanacaktır. İkincisi; Türk millî sosyal güvenlik sisteminin uygulanabilmesi için,
her vatandaşa bir vatandaşlık numarası verilecek. Bu numara, nüfus cüzdanı,
ehliyet, pasaport gibi tüm kimliklerde kimlik numarası yerine yazılacak; vergi,
tapu, adliye, askerlik daireleri ile sosyal sigorta kurumları gibi tüm kamu
kuruluşlarında bu numara geçerli olacak. Üçüncüsü; devletin tüm kuruluşları on-line sistemiyle birbirine
bağlanacak; yani, devlet otomasyona geçecek. Dördüncüsü; sosyal güvenlik kuruluşları sağlık hizmetleri
üretmeyecekler, hizmet satın alacaklardır. Beşincisi; sistemin başarısı için millî sağlık sisteminin hayata
geçirilmesi gerekir. Yeni millî sosyal güvenlik sisteminde şu kuruluşlar
bulunacaktır: Emekli Sandığı, Sağlık Sandığı, İşsizlik Sigortası Kurumu, Sosyal
Yardım ve Sosyal Hizmet Kurumu, Özel Sigortalar Kurumu, Munzam Sosyal
Sigortalar Kurumları. Sistem içerisinde, her kurum ve kuruluşun görevleri tarif
edilmiştir. Cumhuriyetimizin 100 üncü yılı olan 2023 yılında, yeni sosyal güvenlik
sisteminin tüm kurumlarıyla tam olarak faaliyette bulunmaları hedeflenmelidir.
Geçiş devresinde hiç kimsenin mağdur olmaması için gerekli tedbirler
alınmalıdır. Yirmibeş yıldır enflasyonist bir ekonomiyle yönetilen Türkiye'de,
57 nci cumhuriyet hükümetimiz, üç yıllık bir ekonomik programla, enflasyonu tek
haneli rakamlara düşürmeyi hedeflemiştir. Bu programın başarıya ulaşması için,
yapısal değişikliklerin, reformların yapılması gerekir; sosyal güvenlik reformu
da bunlardan biridir, yapılması şarttır. BAŞKAN - Sayın Taşkın, süreniz tamamlandı efendim, diğer
arkadaşlarınızın süresinden kullanıyorsunuz. Buyurun. MÜKREMİN TAŞKIN (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
duygu ve düşüncelerle, 2001 yılı bütçemizin, ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Taşkın. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz, Kırşehir Milletvekili
Sayın Mustafa Haykır'ın. Buyurun Sayın Haykır. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli
üyeler; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet tarihimizin temel önceliklerinden olan kalkınma, milletin
maddî ve moral değerleriyle insanca yaşama düzeyini yakalamasıdır. Bu kısa
tarif içerisinde kalkınma, iktisadî ve manevî unsurlarıyla birlikte ifade
edilmektedir. Yetişmiş genç ve dinamik insan gücümüz, her geçen gün daha vasıflı hale
gelmekte ve uzmanlaşmaktadır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, bugün,
gelişmiş ülkeler, geri dönülmez bir yaşlanma süreci içinde değişik çıkış
yolları ararken, ülkemiz, yeni şahlanış ufkuna doğru hızla gelişmekte ve
ilerlemektedir. Bu gelişme, pek çok ülkeyi kıskandıracak düzeyde devam
etmektedir. Bugün, çalışma hayatında, fert bazında uzmanlaşmaya odaklanmış olan Türk
insanı, yaşanabilir birtakım iç ve dış sorunlara rağmen, yakın gelecekte tüm
dünyayı hayran bırakacak bir millî kalkınma kulvarına girmiş bulunmaktadır.
Biz, cumhuriyetimizin temel amaçlarından hareketle büyüyen; ama, her konuda
sağlıklı büyük bir toplumdan yanayız. Hedefimiz, daha sağlıklı ve güçlü bir
Türkiye'dir. Değerli arkadaşlar, bakınız, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD)
tarafından 1999 yılında hazırlanmış olan Türkiye Çevresel Başarı Raporunda,
Türkiye, üye ülkeler arasında yüzde 1,7'lik nüfus artış hızıyla en hızlı
büyüyen ikinci ülke olarak gösterilmektedir. Aynı raporda "1990'lardaki
yüksek faiz ve enflasyon oranları gelir dağılımının çarpıklaşmasına yol
açmıştır. O nedenle, nüfusun yüzde 20'lik üst dilimi millî gelirin yüzde 55'ini
alırken, en alttaki yüzde 20'lik kesim ise millî gelirin sadece yüzde 5'ini
alabilmektedir" denilmektedir; yani, özellikle ücretliler ve tarım kesimi
aleyhine ekonomik denge bozulmuştur. Aynı raporda devamla şöyle denilmektedir:
"Yoksulluk, özellikle tarımla uğraşan kırsal kesim insanını
etkilemektedir. Kırsal ve kentsel bölgeler arasındaki refah adaletsizliği
gittikçe artmaktadır. Bununla birlikte şehir nüfusunun dörtte 1'i gecekondu
bölgelerinde yaşamaktadır." Değerli arkadaşlar, ülkemizin kalkınmasında iyi organize olmuş, kendi
içinde sağlıklı işbölümü yapabilmiş, kurumlaşmış örgütlü toplum yapısının önemi
çok büyüktür. Ta, Antik Çağlara kadar dayanan sendikalar, geçmişte ahi
teşkilatı içinde loncalar şeklinde teşkilatlanmış ve çok önemli toplumsal ve
ekonomik fonksiyonlar ifa etmişlerdir; dönemin üretim ve hizmet standardının
geliştirilmesinde lokomotif görevi yapmışlardır. Günümüzde ise, işçi
sendikaları her yönüyle kurumlaşmasını gerçekleştirmiş olarak meslekî
faaliyetlerini tam bir serbesti içinde sürdürmektedir. Anayasanın 53 üncü ve 128 inci maddelerindeki tanımlar çerçevesinde bir
an önce memur sendikaları kanunları çıkarılmalıdır. Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak tüm toplum kesimlerinin teşkilatlanmasını bütün gücümüzle
destekliyoruz. İşsizlik sigortasıyla getirilen yeni düzenlemeler iş hayatını disipline
etmiştir. SSK ve özellikle Bağ-Kur emeklilerinin hayat şartlarının
iyileştirilmesi de ayrıca takipçisi olduğumuz konular arasında bulunmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre, çocukluk çağlarını
yaşamadan kendisini iş ha-yatının içerisinde bulan 4 milyon çocuğumuz, sosyal
güvenceden yoksun ve olumsuz şartlarda çalışmaktadır. Bu çarpıklıkların da
giderilmesinde zaruret vardır. Yine, çalışma hayatının olumsuzluklarından biri de, kadın işgücünün de
olumsuz şartlar altında bulunduğudur. Özellikle kırsal kesimdeki kadın iş
gücünün de sosyal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçeler, mevcudun tartışıldığı,
geleceğin planlandığı ve yönlendirdiği tasarı ve yasama süreçleridir. Burada
sorumluluklarımızın hakkını verme, taşıdığımız vebal ve emanete layık olma
mecburiyeti vardır. Karamsarlığa gerek yok. Her geçen gün daha iyiye, daha güzele doğru
ilerliyoruz. Hiçbir ülke yok ki, kalkınma hamlesini hiçbir fedakârlık yapmadan
gerçekleştirmiş olsun. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türk Milletini
yoksulluk ve yolsuzluk belasından kurtarma mücadelesinde kararlı bir partiyiz. BAŞKAN - Sayın Haykır, sizin de süreniz tamamlandı efendim. MUSTAFA HAYKIR (Devamla) - Şu anda açıklıkla ifade etmek istiyorum ki,
biz bu ülkeyi cumhuriyetimizin yüzüncü yılında dünyanın gelişmiş ilk on ülkesi
arasına yükseltmeye kararlıyız. Bu bizim için millî bir hedeftir. Türk insanı
içeride ve dışarıda başı göklere değecek kadar hür ve itibarlı olmalıdır. 21
inci Yüzyılı, gerçekten, Türk asrı yapak bizim görevimizdir. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Haykır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, üçüncü söz, Balıkesir
Milletvekili Sayın Aydın Gökmen'e aittir. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA AYDIN GÖKMEN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2001 yılı Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde MHP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye'de, genel coğrafî duruma baktığımızda, yüzölçümünün dörtte 1'i
orman alanı statüsündedir; ancak, 20,2 milyon ormanlık alanın bugün için sadece
yüzde 44'ü verimli ormandır. Bu oran, Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 65,
Avrupa Topluluğu üyelerinde ise yüzde 77'dir. Bu değerlerden de anlaşılacağı
üzere, yurdumuzun verimli ormanlık alanı çok düşük seviyededir. Arazi meylinin fazlalığı, şiddetli ve düzensiz yağışlar, yanlış arazi
kullanımı, aşırı ve düzensiz otlatma ve erozyonu teşvik eden diğer faktörler
nedeniyle, topraklarımızın yüzde 86'sında hafiften çok şiddetliye kadar, yüzde
56'sında ise şiddetli erozyon bulunmaktadır. Günümüzde, hızla artan nüfus ve gelişen endüstriye paralel olarak ortaya
çıkan çevre problemi uluslararası boyut kazanmıştır. Ülkemizde en önemli çevre
problemi erozyondur. Toprak erozyonunu, selleri, taşkınları, çığ felaketini önleyen en önemli
faktör ise ormanlardır. Bu problemlerin önlenmesi, öncelikle, üst havzalardaki
orman alanlarında yapılacak ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına
bağlıdır. Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi olan erozyon, Orman
Bakanlığının erozyonu önleme projesinin uygulanmasıyla çözümlenecektir. Bu
konuda ciddî çalışmaların yapılacağı inancını taşımak istiyorum; çünkü, her yıl
50 bin hektar ormanlık alanımız ve 500 milyon ton toprak kaybımız olduğu
bilinmektedir. Bu durum, ülkemiz için, çocuklarımızın geleceği için çok önemli
bir sorundur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılı içinde Orman Kanunu ve
diğer yönetmeliklerde yapılan değişiklikler, gerek orman köylüsü gerekse Orman
Teşkilatının şiddetle ihtiyaç duyduğu değişiklikler olarak karşımıza çıkmış;
geçen yıl yapmış olduğum bütçe konuşmasında ifade ettiğim birtakım problemler
de bu değişikliklerle giderilerek, orman köylülerine çok büyük faydalar
sağlanmıştır. Bunların bazıları, Orman Kanununun 34 üncü maddesi yeniden
değiştirilerek, orman köyü kalkındırma kooperatifleri yoluyla, orman köylüsüne
5 trilyon lira ekgelir sağlanmıştır. Yine, Orman Kanununun 75 inci maddesinde yapılan değişiklikle, Orman
Genel Müdürlüğünün orman yangınlarıyla mücadele giderleri döner sermayeden
katma bütçeye aktarılmış, döner sermayenin üzerinden 60 milyon dolarlık yük
kaldırılmıştır. 2000 yılı içinde verilen isabetli kararlardan biri de, ormancılık
faaliyetinin olmadığı işletme müdürlüklerinin kaldırılması olmuştur. 6831 sayılı Orman Kanunu, yeniden gözden geçirilmeli, günün şartlarına
uydurulmalıdır; globalleşen dünyanın orman ve çevreye bakış açısına, ülkemizin
imzalamış olduğu orman ve çevreyle ilgili uluslararası anlaşmalara uygun,
çağdaş bir yasa haline getirilmelidir. Ormanla ilgili diğer önemli bir husus da, çıra üretimiyle ilgilidir.
Çıra, 6831 sayılı Orman Kanununun 37 nci maddesinde ifadesini bulan ve yıllık
program dahilinde üretimi yapılan bir orman ürünüdür. Çıranın aslî orman ürünleri
arasına alınmasının faydalı olacağına inanıyorum. Özel ağaçlandırma konusu da bir an önce düzenlenerek, eksiklikleri
giderilmelidir. Yapılan düzenlemeler, Orman Bakanlığının taşra teşkilatlarının
teşvik edilerek, müracaatlar sürüncemede bırakılmamalı, bir an önce
sonuçlandırılarak, özel ağaçlandırma için de Bakanlıkça yeterli kaynak
ayrılmalıdır. Diğer önemli bir konu da, yerel yönetimler ile merkezî idare arasında
koordinasyonun sağlanması ve işbirliğinin artırılmasıdır. Orman köylüsüne, ciddî, üretime yönelik eğitim verilmeli ve köylüye bu
anlamda her türlü destek sağlanmalıdır. Köylü, ormanı hem koruyarak hem
geliştirerek hem de geçimini sağlayarak, yaşamasını öğrenmelidir. Değerli milletvekilleri, genel bütçeden maaş alan geçici işçilerin kadroya
geçirilmesi geçmiş hükümetlerce yapılamamıştır; ama, 57 nci Hükümetin bu işi
sonuçlandıracağına inanıyorum. Ormanlarımızı tehdit eden etkenlerden birisi de, orman zararlılarıdır.
Orman zararlılarından kurtulmak için de, kimyasal ilaçlar kullanırken, çevreye
yapacağı zararlı etkilerinin de gözardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Yine, 3167 sayılı Kara Avcılığı Yasası ise günümüz koşullarına cevap
vermemektedir; yeniden düzenlenmesi konusu geciktirilmemelidir. Amenajman planları ve bütün dünya ülkelerinin kabul etmiş olduğu
sürdürülebilir ormancılık ilkesine uygun çalışmalar yapılmaktadır. Ormancılık
faaliyetleri uzun vadeli yatırımlar gerektirdiğinden, konusunda bilgili,
yetenekli, uzman kadrolara ihtiyaç vardır; sık sık kurslar düzenlenmelidir. Ayrıca, buradan, zor şartlar altında görev yapan ve görevinin başında
yangın veya kaçakçılıkla mücadele sonucu hayatını kaybeden personele Allah'tan
rahmet, sakat kalanlara acil şifalar dilerim. Sıkıntı içinde özveriyle 24 saat çalışan personele, döner sermaye
gelirlerinden, bazı bakanlıklarda olduğu gibi, pay verilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi bölgem olan Edremit
İlçesinde mevcut Kazdağı Millî Parkındaki bazı orman alanlarının planlı olarak
orman işletmeciliğine açılarak, orman köylüsünün kullanması temin edilmelidir.
Ancak, Manyas Kuş Cenneti Millî Parkı, Avrupa Konseyi tarafından iyi korunan
alanlara verilen A sınıfı Avrupa diploması özelliğine sahiptir. Çünkü,
geçmişten günümüze bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi, yurdumuzda da birçok
bitki ve hayvan türü yok olmuş veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
kalmıştır. Ayrıca, teknik ormancılığın yapılabilmesi için, mülkiyet sorunlarının
çözüme kavuşturulması amacıyla, kadastro çalışmaları bir an önce sonuçlandırılmalıdır.
6831 sayılı Orman Kanununun uygulamaları... BAŞKAN - Sayın Gökmen, süreniz tamamlandı efendim. Buyurun, devam edin. AYDIN GÖKMEN (Devamla) - ... sonucunda, bölgemizde ormancılık
uygulamalarının sonucu, vatandaşların sorunları ve talepleri, bunların
çözümleri için mevzuatta yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Orman varlığı, Anayasanın amir hükümlerine rağmen, azalmaktadır.
Ağaçlandırmayla kazanılan sahalar bu kaybı önleyememektedir. Değerli milletvekilleri, ağaç, ister meyve versin ister vermesin, önemli
bir varlıktır. Peygamberimiz Hz. Muhammet "son nefesinizde bile, elinizde
bir dal varsa toprağa saplayınız" diyerek, ağacın ve ormanın önemine
işaret etmiştir. Sözlerimi burada tamamlarken, Orman Bakanlığının 2001 yılı bütçesinin
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Yüce Heyetinizi ve Yüce Türk Milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP
ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gökmen. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son söz, İçel Milletvekili Sayın
Yalçın Kaya'ya aittir. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA YALÇIN KAYA (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; sözlerime başlamadan
evvel, sizleri ve televizyonları başlarında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Bu arada, yeni aldığımız bir habere göre, Afyon ve yöresinde deprem
olduğu söylenmektedir; orada yaşayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlar, üzerinde bulundukları
topraktan başlayarak teneffüs ettikleri havaya kadar içerisinde barındırdıkları
bütün canlılarla birlikte, müşterek bir yaşam birliği oluştururlar. Bilim, bu
muhteşem birlikteliği "ekosistemi" adını vermiştir. Biz insanlara
düşen görev ise bu ekolojik dengeyi tabiat lehine dönüştürmektir. Ormanlar, doğal dengenin korunmasına olan katkılarının yanında, sosyal
ve ekonomik gelişmeye paralel olarak sürekli artan orman ürünleri ihtiyacımızı
da karşılamaktadır. Ormanlarımızda 1,1 milyar metreküp dikili ağaç vardır ve mülkiyet
itibariyle yüzde 99'u devlet, yüzde 1'i de özel sektöre aittir. Bu göstergeler
de, ülkemizdeki özel ormancılıkta ne kadar geri kaldığımızı göstermektedir. 1991 yılında Rio'da toplanan ve aralarında ülkemizin de yer aldığı 178
dünya ülkesinin belirlemiş olduğu hedeflere, ülkemizde, maalesef,
ulaşılamamıştır. Sayın milletvekilleri, ülkemizde, 18 000'e yakın orman köyü
bulunmaktadır, 7 milyon civarında vatandaşımız da orman köylüsü olarak hayatını
devam ettirmektedir. Bu vatandaşlarımızın ekonomik durumları oldukça bozuktur
ve ülkemizdeki gelir dağılımı bakımından en alt düzeydeki insanlardır. O halde,
çözüm üretmemiz lazım. Ormanla iç içe yaşayan vatandaşlarımızın gayri safî millî hâsıladan
aldıkları payın artırılabilmesi ve ormanlarımızın korunabilmesi için,
öncelikle, orman köylüsünün tek geçim kaynağı olan orman ürünleri yanında,
alternatif geçim kaynakları sunulmalıdır; orman köylülerinin refah düzeyini
yükseltecek tedbirler planlı bir şekilde hayata geçirmelidir; et ve süt
üretimine yönelik büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği teşvik edilmeli,
mantarcılık, balıkçılık, arıcılık ve seracılık gibi alternatif geçim
kaynakları, uzun vadeli ve düşük faizli kredilerle desteklenmelidir. Maalesef, ülkemiz çölleşmeye doğru hızla yol almaktadır. Bu konu o kadar
ciddî bir konudur ki, bu yönde yapacağımız çalışmalar, alacağımız tedbirler,
inanın, ülkemizin terörle yaptığı mücadele kadar önemlidir ve en az onun kadar
da hayatî bir önem taşımaktadır. Bu yönde halkımızı eğitmek, bence,
alınabilecek tedbirlerin başında gelmelidir; çünkü, bilinçsiz eğitimle yapılan
bir çalışmanın hiçbir alanda başarılı olma şansı olmadığı gibi, ayrıca, çok
büyük ve tamiri mümkün olmayan zararlara da sebebiyet vereceği kaçınılmaz bir
gerçektir. Eğer, orman konusunda halkımıza gereken şuuru veremezsek, orman
teşkilatımız, her orman ağacının dibine bir orman muhafaza memuru dikse bile,
ormanlarımızı koruyamayacaktır. (MHP sıralarından alkışlar) Acilen orman kadastro çalışmalarının bitirilmesi gerekmektedir. 6831
sayılı Orman Kanununun 2 nci maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarılan
yerlerde hızlı bir yerleşim olduğu ve bu yerlerin birçoğunda da beldeler
kurulduğu bir gerçektir. Bu tür yerlerin ormanla ilişkisi kalmadığı gibi,
tekrar orman yapılması da imkânsız hale gelmiştir. Ayrıca, bundan ecri misil de
alınamadığından, hem devletimiz trilyonlara varan gelir kaybına uğruyor hem de
milyonlarca orman köylüsü mahkeme kapılarında sürünmektedir. Bu durumun iki
tarafın da yararına olacak şekilde çözüme kavuşturulması için, Orman Kanununda
acilen gerekli değişikliklerin yapılması şarttır. Değerli milletvekilleri, ben de, orman köylüsü bir milletvekili olarak,
bu konuyu hassasiyetle dile getirmeyi kendime bir görev sayıyorum. Ormanların
toprağı ve çevreyi koruyarak sağladığı fayda, maddî hiçbir değerle
kıyaslanamaz. (MHP sıralarından alkışlar) Önemli bir konu da, Orman Genel Müdürlüğünün orman yangınları ve zararlı
böceklere karşı verdiği mücadele veya orman kaçakçılığıyla vereceği
mücadeledir; çünkü, orman yangınları her sene -özellikle turistik
bölgelerimizde- yaz aylarında yoğun bir şekilde artmakta, çok sayıda
araştırılması gereken konuyu oluşturmaktadır. Orman kaynaklarının kayıpları çoğunlukla yangınlar sebebiyle olmaktadır.
Bu yangınların bir kısmı ihmal, bir kısmı bilinçsizce anız yakmak, diğer bir
kısmı da piknik ateşlerinden kaynaklanmaktadır; ama, en önemlisi, aynı anda
birçok yerde kasıtlı olarak başlatılan ve Türk ekonomisine darbe vurmak
isteyen, dış güçlerin maşası olan PKK militanları ve DHKPC militanlarının el
ele ve-rerek, kasıtlı olarak çıkarttığı yangınlardır ki, işte bu asla
affedilemez ve vatan hainliği ile eşdeğerdedir. (MHP sıralarından alkışlar) Bununla birlikte, en az bu kadar önemli olan diğer bir husus da, rant
elde etmek için arazi mafyası tarafından talan edilen ormanlarımızdır. İşadamı,
bürokrat, siyasetçi üçgeninde gerçekleştirilen bu talanla, ülkemizin kıymetli
ormanları yakılarak yok edilmektedir. Hepimizin bildiği gibi, basına yansıyan en son olay ise, İstanbul'da
gerçekleştirilen orman talanıdır. Daha önce TURBAN yolsuzluğuyla gündeme gelen,
emlak kralı olarak bilinen şahıs, mahkemelerin gecikmesi sebebiyle bu sefer işi
daha büyüterek, orman yolsuzluğuna yönelmiştir ve bu konuda da yapmış olduğu
çalışmaları şu anda yüce Türk mahkemelerinin önündedir, hesap vermektedir. Sayın milletvekilleri, burada kişilerin bir önemi yoktur. Önemli olan
sistemin kokuşmuşluğu ve kokuşmuşluğun içerisinde siyasetçi ve bürokratların
olduğu gerçeğidir. Bu gibi insanlar dışarıda elini kolunu sallayarak
gezerlerken hem de itibarlı bir şekilde gezerken, ne yazık ki, bir kucak
yakacak odun kesmiş olan veya tarlasının ucundan bir çalı kesmiş olan zavallı
orman köylüsü, mahkemelerde sürünmekte, hapishane köşelerinde çile çekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kaya, 1 dakika süreniz var, mikrofonunuzu da açıyorum,
lütfen tamamlayın efendim. YALÇIN KAYA (Devamla) - Bazı bölgelerimizde -başta Akdeniz olmak üzere-
yaylacılığın yaygın olduğu bilinmektedir. Yaylalara aşırı talep olması ve
arazilerin yetersizliği sebebiyle, birçok vatandaşımız eski tapulara da
güvenerek orman niteliğini yitirmiş olan alanlara yayla evleri inşa etmişlerdir.
Geçmişte bu yapılaşmalara kayıtsız kalan, şimdi ise mülk sahibi
vatandaşlarımızın evlerini yıkma yolunu seçen devlet, vatandaşımızla karşı
karşıya gelmiştir. Ülkemizin her yöresinden mağdur insanlar bu sorunun halli
için akın akın heyetler halinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmekte ve
çözüm üretmemizi beklemektedirler. Daha 15 gün önce 80-90 kişilik bir heyet
seçim bölgem olan İçel İlinin Erdemli İlçesinden buraya kadar gelerek siyasî
parti genel başkanlarımızla görüşmüşler ve çözüm yolları aramışlardır. Bu sorun
sadece İçel'de değil, İçel'in Gülek Beldesinden Anamur'a kadar uzandığı gibi,
Adana'nın Tekir'inde, Osmaniye'nin Sorgun'unda da vardır. Öyleyse bizlere düşen
görev, bu insanların evini yıkmak değil, yasal düzenlemelerle bu insanları tekrar
kazanmak. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Kaya, teşekkür ediyorum efendim. YALÇIN KAYA (Devamla)- Değerli milletvekilleri, işte 57 nci hükümetin
uygulamaya koyduğu ekonomik reform paketinin başarıya ulaşması ve dolayısıyla
ormanlarımız için daha fazla kaynak aktarılması söz konusudur. Son olarak, bütçemizin hem orman köylümüz için hem de Orman Genel
Müdürlüğü için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim. Bütçe üzerinde, şahsı adına, bütçenin lehinde olmak üzere, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun. Süreniz 10 dakikadır efendim. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sosyal güvenlik denilince akla, fertlerin, insan onuruna yaraşan asgarî
hayat standardına sahip olma hakkı, sosyal devlet denilince de, bu standardı
fertlerine sağlayan devlet gelmektedir; ancak, Anayasasında sosyal bir devlet
olduğu belirtilen Türkiye'de, sosyal güvencesi olanların da olmayanların da bu
standardı yakalamakta büyük sıkıntıları olduğu görülmektedir. Öncelikle, sosyal
güvencesi olmayan toplum kesimi, aynı zamanda, sağlık harcamalarını
karşılayacak düzeyde geliri olmayan kimselerden oluşmakta ve bu kesim sağlık
hizmetlerinden gerektiği gibi yararlanamamaktadır. Bu, insanlarımıza yönelik
yeşil kart uygulaması da gerekli sağlık hizmetini almalarına yetmemektedir.
Bugün, birçok hastane, özellikle üniversite hastaneleri, yeşil kartlı hastalara
bakmamakta, bakılan yerlerde de ikinci sınıf muamele yapılmaktadır. Maddî
imkânları yeterli olmayan insanlarımızın, hastanelere kabul edilmeme, rehin
kalma, cenazelerini dahi alamama gibi içler acısı durumları ortadadır. Temel amaç ve görevlerinden biri, ferdin insan haysiyetine uygun bir
ortam içinde yaşamasını gerçekleştirmek olan devlet, bütün fertlerini, en
azından, sağlık güvencesi kapsamına almak durumundadır. Bunun yanı sıra, sosyal
güvence kapsamında bulunan fertlerin de, yeterli sosyal haklara sahip olduğunu
söyleyemeyiz. Emekli Sandığına bağlı kamu kesimine mensup memurların, ücret ve
örgütlenme sorunu çözülememektedir. Özellikle, bugünlerde, memurların işten
çıkarılmasına yönelik, adalet ve hukuk ilkeleriyle bağdaşmayan bir kanun
tasarısı, hükümet tarafından, hararetle takip edilirken, bir savunma, dayanışma
ve hak arama mekanizması olan memur sendikaları yasa tasarısı,
savsaklanmaktadır. SSK ile ilgili olarak, her ne kadar bazı olumlu gelişmeler yaşanıyorsa
da, temel sıkıntılara derman olunamamış; SSK'lının sağlık sorunları, hastane ve
ilaçlarla ilgili yolsuzluk, vurgun ve suiistimaller, kaçak işçi, çocuk işçi ve
bu gibi problemler çözülememiştir. Bağ-Kurun durumu ise, kangren haline gelmiş; Bağ-Kurlu primlerini
ödeyemez, hastanelere gidemez ve ilacını alamaz hale gelmiştir. Değerli arkadaşlar, emeklilerin geçim sıkıntısı ve maaş kuyruklarında
çektiği çile ise, insanımızı isyan noktasına getirmiştir. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, özellikle, siyaset
terminolojimize, sosyal güvenlik terminolojimize, Anavatan Partisinin
muhalefeti döneminde "mezarda emeklilik" diye önemli bir kavram
kazandırdı. Hakikaten, o yaptığı şey, popülizmin daniskası olan bir şeydi;
popülizmin tam dorukta olduğu bir dönemdi ve 54 üncü hükümete karşı yapmıştı
onu; fakat, özellikle, kendisi Bakan olduktan sonra, aynı şeyin bir fazlasını,
emeklilik yaşını daha da artırarak, bunu "sosyal güvenlik reformu"
adı altında topluma kazandırdığını söylemektedir. Değerli arkadaşlar, yine, Sayın Bakanımız, çeşitli zamanlarda
"geçmişte, benden önceki dönemde, popülizm yapılmıştır, popülizm
yapılmıştır" diye, bunu sık sık vurgulamaktadır. O zaman, popülizm
yapıldıysa, şimdi, emeklilik yaşının, ülke gerçeklerinin çok çok üstünde
tutulması da -değerli arkadaşlar, affınıza sığınarak söylüyorum- despotizmdir. Şimdi, bu çerçevede, Sayın Bakanımız, olayı kurumsal bir bütünlük
içerisinde ele almamakta; sadece, SSK'nın, Bağ-Kur'un, sosyal güvenlik
kurumlarının âli menfaatlarını önplanda tutmaktadır. Halbuki, sosyal güvenlik
kurumunun esas esprisi, insan odaklı, insan merkezli olmasıdır; insanın
mutluluğu, hazzı, coşkusu, şevki, heyecanı önemlidir. Fakat, bizim gördüğümüz
kadarıyla, primler yükseltiliyor. Özellikle, Bağ-Kurlularda bir serencam
sergileniyor; Bağ-Kurlu primlerini, yatıramıyor niye yatıramıyor; esnafın işi
kırık onun için yatıramıyor, işler kesat gidiyor. Ha bire vergi geliyor, hayat
standardı yükseltiliyor, bir taraftan da primler geliyor; vatandaş ödeyemiyor,
esnaf ödeyemiyor. Bir ötekisi, Sayın Bakanımızın, yine, kurumsal bütünlük içerisinde ele
almadığı gerçek şu; belediye başkanlarının şahsî servetlerine hacizler
konuluyor. Şimdi, ben, soruyorum; IMF'ye, Dünya Bankasına, çeşitli yerlere
ülkemizin borcu var; Sayın Bakanımızın şahsî servetine haciz konulsa, biz,
bundan gocunmaz mıyız? Bundan rencide olmaz mıyız? Düşünün, bir beldenin, bir ilçenin, bir şehrin, bir ilin belediye
başkanı, orada, herkes tarafından tasvip edilmiş, tasvip görmüş, oranın en
yüksek oyunu almış belediye başkanı olmuş; fakat, Ankara'da kapı kapı
sürünüyor; âdeta, fukaralar gibi, onu bunu araya koyarak, Sayın Bakandan ulufe
dileniyor "aman Sayın Bakanım, benim bu şahsî servetim üzerindeki, mülküm
üzerindeki haczi kaldırın" diye. Değerli arkadaşlar, 21 inci Yüzyılın Türkiyesine bu yakışmıyor. Bu
çerçeve içerisinde, Sayın Bakanımız -özellikle büyük bir gayret içerisinde
olduğunu kabul ediyorum, ben kendisini takdir de ediyorum- SSK'da hakikaten bir
rehabilitasyona gitmiş, birtakım şeyleri revizyona tabi tutmuştur. Bunlar bir
realite, bunları kabul etmek lazım; fakat, geçmişte yaptığı popülizm işte bugün
gelir karşısına çıkar. Diğer bir konu da, biraz önce bahsettiğim gibi, belediye başkanlarına
yaptığı tutumda kendisini tasvip etmek mümkün değildir. İnanıyorum ki, çok
yakın bir zamanda bu yanlıştan geri dönülür. Değerli arkadaşlar, herkes tarafından söyleniyor, -bu kürsüde de
söyleniyor- halkın arasına girdiğimizde de ifade ediliyor, işçiyle memur
arasında hakikaten bir ücret dengesizliği var; fakat, bu ücret dengesizliğini
gidermek IMF reçeteleri çerçevesinde işçilerin de maaşını düşürmek anlamına
gelmez. Memurların maaşlarını hayat standartlarına yükseltmek lazım, yoksulluk sınırından daha yukarılara çekmek,
asgari bir geçim şartı sağlamak lazımdır. Bu insanlar, memurlar geçimlerini
temin edemiyorlar. Şimdi, sokakların, meydanların dolup taştığı, herkesin yürüdüğü,
işçinin, memurun, köylünün, esnafın yürüdüğü, sivil toplum örgütlerinin sesini
yükselttiği bir ülkede sosyal güvenlikten, sosyal devlet olgusundan bahsetmek
mümkün değildir. Geçmişte, ülkeler, gelişmişliklerini, âdeta, demirçeliğine,
elektrik enerjisine göre kıyaslarlardı, bunlarla kalkınmışlıklarını iddia
ederlerdi; fakat; şimdi, en iyi sosyal devlet olma olgusuna, o standardı
yakalama olgusuna göre izah etmektedirler. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yapılan yanlışlıklardan birine de yine
parmak basmak istiyorum; malulen emekli olan işçiler. Bir işçi niye malulen
emekli olmuştur; iş yapamadığı, özürlü, kusurlu olduğu için malulen emekli
olmuştur; ama, Türkiye'de bir standart var, malulen emekli olan insana, işçiye
100 milyon lira maaş veriliyor, normal emekli olana daha fazla maaş veriliyor.
Şimdi, malulen emeklinin feryadı, inlemesi şu; canhıraşane bir inleyiş var;
diyor ki: "Ben zaten özürlü, kusurlu olduğum için malulen emekli olmak
durumunda kaldım. Sağlam olarak emekli olanlar, hiç olmazsa -bu emekli maaşıyla
zaten geçinemiyorlar- başka bir, ek, ilave iş bulma peşindeler ve onları da
icra edebiliyorlar; ama, biz malulen emekli olduğumuz için, ya topalız, ya
kolumuz yok, ya gözümüz yok; fakat, bizim aldığımız ücret, bizi, bırakın normal
şartları, asgarî şartlarda bile geçindirmiyor.” Özellikle bu konuya da Sayın
Bakanımızın dikkatini çekmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bir diğer konu; bizim Şanlıurfa, Türkiye'nin 9 uncu
büyük şehri, 1 600 000 nüfusu var. Şu andaki Baştabibimiz Ahmet Fakıbaba
hakikaten çok gayretli bir arkadaşımız, hastane şartlarında çok güzel,
fevkalade çalışıyor; ama, GAP'ın merkezi ve 9 uncu büyük şehir olan
Şanlıurfa'da tez elden bir SSK hastanesine ihtiyaç var. Yine, ülkemizin en büyük devlet üretme çiftliği olan Ceylanpınar Devlet
Üretme Çiftliğinde -özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum- 3 000 sigortalı
çalışıyor, sadece aktif sigortalı sayısı 3 000; ama, o ilçenin nüfusu 70 000 ve
o yerdeki dispanserde zaman zaman doktor bulunamıyor, bulunduğu zaman da ancak
1 veya 2 pratisyen doktor bulunabiliyor. Ayrıca, devlet hastanesinde de
mütehassıs doktor yok. Böyle bir ilçeye, tez elden mütehassıs doktor
gönderilmesi ve buradaki araç ve diğer eksiğin gediğin giderilmesi gerekir diye
düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinizi saygıyla
selamlıyor, bu bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (FP, DYP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yanmaz. Hükümet adına, Orman Bakanı Sayın Nami Çağan. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Efendim, sürenin yarısını size veriyorum; süreniz 15 dakikadır. ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Orman Bakanlığımız bütçesiyle ilgili olarak, siyasî parti grupları adına
söz alıp değerli görüşlerini ifade eden arkadaşlarım Sayın İsmet Vursavuş'a,
Sayın Numan Gültekin'e, Sayın Ali Er'e, Sayın Ramazan Gül'e, Sayın Mahmut
Göksu'ya, Sayın Aydın Gökmen'e ve Sayın Yalçın Kaya'ya teşekkür ediyorum. Bu
arkadaşlarımızın değerli görüşlerinden yararlanacağız. Son yıllarda, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeşil örtünün
korunmasına ve çevresel değerlere duyarlılık artmıştır. Geçmişte, sadece odun
hammaddesi kaynağı olarak bakılan ormanlara bakış açısı değişmiştir. Günümüzde,
ormanlar, dünyanın doğal mirası olarak kabul görmektedirler. Arazi eğiminin
fazlalığı, şiddetli ve düzensiz yağışlar, yanlış arazi kullanımı, aşırı ve
düzensiz otlatma ve erozyona neden olan diğer etkenler, topraklarımızın
yaklaşık yüzde 86'sını erozyon tehdidi altında bulundurmaktadır. Yenilenen planlara göre, ülkemiz orman alanı, 20,7 milyon hektardır. Bu
alanın yaklaşık yarısı verimli, yarısı da bozuk sayılan ormanlardır. Verimli
orman alanı ortalaması, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 73, Avrupa Birliği
ülkelerinde yüzde 83 dolayındadır. Bu değerlerden de anlaşılacağı gibi
yurdumuzun verimli orman oranı, düşük düzeyde bulunmaktadır. Topraklarımızın erozyonla yok almasının, barajların ve göllerin
dolmasının önlenebilmesi ve orman ürünleri talebinin karşılanabilmesi için,
bozuk orman alanlarımızın ağaçlandırılması ve imar ihya edilmesi suretiyle,
verimli orman alanlarının artırılması zorunluluğu bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin 21 inci Yüzyıl hedefi, verimli orman alanlarının
ülke yüzölçümüne oranının yüzde 30'un üstüne çıkarılması olmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, toplumun benimsemediği herhangi bir
faaliyetin başarıya ulaşma şansı çok zayıftır. Ormanların korunması,
geliştirilmesi ve genişletilmesi çalışmalarının orman içinde ve bitişiğinde
yaşayan vatandaşlarımızla birlikte, katılımcı bir anlayışla yürütülmesi zorunludur. Ayrıca, orman içindeki ve orman bitişiğindeki köylerde yaşayan
vatandaşlarımızın kalkınmaları sağlanıp, refah düzeyleri artırılmadan, köyden
şehre göçün ve ormanlar üzerindeki baskının, ormanlar üzerindeki olumsuz
etkinin önlenmesine olanak yoktur. Orman Bakanlığımız, orman köylüsü
vatandaşlarımızın refahının artırılarak, orman-halk ilişkilerinin daha sağlıklı
bir yapıya kavuşturulmasını, böylece,
ormanlarımızın korunmasında yaşanan temel sorunların da en aza indirilmesini
hedef almaktadır. Ormancılık sektörü, toplumun çeşitli ürün ve hizmet gereksinmesini
karşılamasının yanı sıra, özellikle, nüfusu 7 milyon dolayındaki orman köylüsü
için büyük bir istihdam ve gelir kaynağını oluşturmaktadır. Köylülerimiz, orman köylülerini kalkındırma planlarına dayalı olarak,
Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu kaynaklarından, Dünya Bankası ve
Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) gibi dış kaynaklardan sağlanan kredi
ve hibelerle desteklenmektedir. Orman köylüsünün kalkınmasının desteklenmesi ve
ekonomiye katkısının artırılması amacıyla, 1999 yılı sonuna kadar, 2000 yılı
fiyatlarıyla, toplam 303 trilyon 500 milyar lira kredi ve hibe yardımı
yapılmıştır. 2000 yılında, 1 Kasım 2000 tarihi itibariyle, fondan ve dış kaynaklardan
sağlanan 9,7 trilyon lira tutarındaki destek, yıl sonunda 10,2 trilyon liraya
ulaşacaktır. 1999 yılında orman köylümüze, 64 trilyon lirası üretim gideri olmak
üzere, işçilik karşılığı toplam 127 trilyon lira ödeme yapılmıştır. Ayrıca,
yasal haklar karşılığı olarak düşük fiyatlarla yapacak ve yakacak odun
satışından dolayı da 32 trilyon liralık bir ek katkı daha sağlanmıştır. 2000
yılında ise, orman köylüsüne 185 trilyon lirası işçilik ödemesi olmak üzere,
222 trilyon lira ekgelir olanağı sağlanmış olacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; erozyon, topraklarımızın tamamına
yakınında etkili olup, orman rejimine giren alanlarda, erozyon önlemeye
alınması gereken alan 3 milyon hektar kadardır. Görüldüğü gibi, erozyon, esas
itibariyle, orman rejimi dışındaki tarım ve mera alanlarında hüküm sürmektedir.
Bu nedenle, toplumun bütün kesimlerinin el ele vererek ve güçlerini
birleştirerek erozyonla mücadeleye ve ağaçlandırma çalışmalarına katılması
zorunludur. Son yıllarda, özellikle, bu yıl içinde, toplumumuzun duyarlılığında sivil toplum kuruluşlarının
(TEMA, ÇEKÜL, Doğal Hayatı Koruma Derneği, SOS gibi sivil toplum
kuruluşlarımızın) etkisiyle, bu duyarlılığın çok yüksek düzeylere çıktığını
sevinerek gözlemliyoruz. Cumhuriyet döneminde başlatılan çalışmalarla, 1999 yılı sonuna kadar 2
370 805 hektar alanda ağaçlandırma, 388 406 hektar alanda erozyon kontrolü
olmak üzere toplam 2 759 211 hektar alanda önlem alınmış bulunmaktadır. Bu
rakamların hiç de küçümsenmemesi gerekir. Ayrıca, 85 242 hektar alanda
mera ıslahı, 536 697 hektar alanda da enerji ormanı kurma çalışması
gerçekleştirilmiştir. Diğer çalışmalarda olduğu gibi, ağaçlandırma çalışmalarımız sırasında
da, orman köylümüzün ekonomik durumunun iyileştirilmesi yönünde önlemler
alınmaktadır. Bu çerçevede, köy civarındaki bozuk orman alanlarına ve açıklara,
fıstık çamı, ceviz, badem, kestane gibi meyve veren veya yabancı akasya gibi
bal üretimine katkı sağlayan türler dikilmektedir. Ağaçlandırma ve ağaçlandırılan alanların korunması, çevre ve köy
tüzelkişiliklerine yaptırılmakta ve bu yöndeki uygulamalar
yaygınlaştırılmaktadır. Halkımıza ağaç ve orman sevgisini aşılamak ve ülke ağaçlandırmalarına
katkıda bulunmak için, hatıra ormanı kurma çalışmalarımız devam etmektedir. Bu
çalışmalarımızda da, biraz önce adlarını saydığım sivil toplum kuruluşlarının
büyük bir desteğini görüyoruz; bu kuruluşlarımıza şükranlarımızı arz ediyorum. 32 ilde sürdürülen yeşil kuşak çalışmalarıyla, 1999 yılı sonuna kadar,
118 579 hektar alanda yeşil kuşak ağaçlandırması gerçekleşmiştir.
Fidanlıklarımızın yıllık fidan üretme kapasitesi 616 milyon adet olup, bu
rakam, yılda en az 250 000 hektar ağaçlandırma programının fidan gereksinimini
karşılayacak düzeydedir. Ormanlarımızı tehdit eden etkenlerin başında, bilindiği gibi, orman
yangınları yer almaktadır. Her yıl çıkan orman yangınlarında, önemli miktarda
orman alanımız zarar görüyor. Son altmışüç yıllık verilere göre -ki, kayıtlar
altmışüç yıldan beri tutuluyor- çıkan 65 836 adet orman yangını sonucu, 1 507
245 hektar orman alanı yanmıştır. Yani, yanan alan, ağaçlandırılan alanın
epeyce altında; yani, bu konu, genellikle çok abartılıyor; ama, yanan alan,
ağaçlandırılan alanın altında. Cumhuriyet dönemi, ağaçlandırma açısından, hiç
de başarısız olarak nitelendirilmemelidir. Yıllık ortalama yanan alan 22 893 hektardır; yine, kayıtların tutulduğu
altmışüç yıl içinde. Her türlü önlem alınmış olmasına karşın, 2000 yılı, orman
yangınları bakımından, son derece olağanüstü koşullar altında geçmiş ve çıkan
yangınlarda, toplam 26 000 hektar alan yanmıştır. Bu yıl, yangın söndürme çalışmaları sırasında, yaralanma ve can
kayıplarımız da olmuştur. Şehitlerimizi, tekrar, rahmetle anıyorum; yakınlarına
da başsağlığı diliyorum. Bakanlığımız birimleri, yangınla mücadele çalışmalarına, bu yıl da, en
üst düzeyde özveriyle katılmış, yangınların büyük kısmı geniş alanlara
yayılmadan ve bir iki istisna dışında, ertesi güne sarkmadan söndürülebilmiş ve
kayıplar, sınırlı ölçüler içinde tutulabilmiştir. Bunda, başta valile-rimiz ve
askerî birliklerimiz olmak üzere, yerel yönetimlerin ve vatandaşlarımızın da
çok önemli katkıları olmuştur. Komşu ülkelerde ve özellikle Akdeniz havzasında gözlenen yangın
kayıplarının bizden çok yüksek olması, yangın çıkmayan ülkelerin de büyük
oranda yangına maruz kalmaları, her türlü teknolojik olanağı elinde bulunduran
Amerika Birleşik Devletlerinde de ülkemizle karşılaştırılamayacak büyüklükte
yangınların çıkması, komşumuz Yunanistan gibi, orman alanı, ülkemiz orman
alanlarının üçte 1'inden az olan ve aynı tip ormanlara sahip olan bir ülkede
300 000 hektarın üzerinde orman yangını çıkması ve bu alanların yitirilmesi,
dünya boyutunda, iklim değişikliklerini çağrıştıracak ölçüde hava
hareketlerinin yaşanmakta olduğu yolundaki teknik değerlendirmeleri doğrulamaktadır.
Hava aracı kiralanmasında, hava araçları arasında, yangınla mücadelede
katkı payı en yüksek olan helikopterler birinci sırada tercih edilmektedir. Orman yangınlarında zarar gören alanların başka amaçlarla kullanımına
izin verilmemekte, bu alanlar, Anayasanın da emredici hükmü uyarınca hızla
ormanlaştırılmaktadır. Değerli milletvekilleri, flora ve fauna açısından, ülkemiz, çok zengin
bir çeşitliliğe sahiptir. Sahip olduğumuz bu zengin biyolojik çeşitliliğin
korunması, tesis edilen millî parklar, kabul edilen tabiatı koruma alanları,
tabiat varlıkları ve tabiat anıtı statüleri aracılığıyla gerçekleştiriliyor.
Bugüne kadar 33 adet millî park, 16 adet tabiat parkı, 35 adet tabiat anıtı
olmak üzere, toplam 840 000 hektar alanda koruma gerçekleştirilmektedir. Özel bir statüye kavuşturulmuş bulunan Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî
Parkı, dünya ve ülkemiz savaş tarihinde önemli bir yere sahip Çanakkale
Muharebelerinin cereyan ettiği 33 000 hektarlık alanı kapsamaktadır. Orman-halk ilişkilerini olumlu yönde geliştirmek amacıyla, piknik ve
kamp kullanımına elverişli orman alanları, gerekli araç-gereç ve tesislerle
donatılarak, koruma-kullanma dengesi içinde, iç ve dış turizmin gelişmesini
sağlamak üzere ormaniçi dinlenme yeri olarak ayrılmaktadır. Orman alanlarının korunması yanında av kaynaklarının korunması,
geliştirilmesi ve sürdürülebilir yönetimine de büyük önem veriyoruz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20,7 milyon hektar ormanlık
alanının bugüne kadar 15,4 milyon hektarının orman tahdit ve kadastrosu
yapılmıştır. Bunun, toplam alana oranı yüzde 76'dır. Bugüne kadar da, tahdit ve
kadastrosu yapılan ormanların 4,2 milyon hektarı tapuya tescil edilmiş
bulunmaktadır. Ülkemizin orman ürünleri gereksinmesini karşılamak üzere, verimli devlet
ormanları, amenajman planları ve verim gücü çerçevesinde işletilmektedir. 1999 yılında, devlet ormanlarından 7 milyon metreküpün üzerinde
endüstriyel ürün odunu, 8 milyon steri aşan yakacak odunu, 2 100 ton çıra ve
çıralı çam kökü odunu, 495 ton reçine ve 3 965 ton defne yaprağı üretilmiştir.
2000 yılında da, aynı miktarda üretim gerçekleştirilmiş olacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın Sayın Bakanım. ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (Devamla) - Orman Bakanlığımız, 2001 yılı
içinde, Yüce Meclisin onayladığı ölçüde ve bütçe olanakları içinde kalarak
çalışmalarını sürdürecektir. Bütçemizi takdirlerinize arz eder, saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına söz
vereceğim; ancak, Sayın Bakana söz vermeden önce, Başbakanlığın bir tezkeresi
vardır, onu okutacağım. Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı
(ILO) Anayasasının 19 uncu maddesinin 5B ve 6B bentleri gereğince,
hükümetlerin, uluslararası çalışma konferanslarında kabul edilen sözleşme ve
tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir. Şimdi, bu tezkereyi okutuyorum: III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 2. - 29 Mayıs - 15 Haziran 2000 tarihleri
arasında Cenevre’de yapılan 88 inci Uluslararası Çalışma Teşkilâtı (ILO) Genel
Konferansında kabul edilen 183 sayılı “Çalışan Kadınların Analığının Korunması
Sözleşmesinin Yenilenmesine İlişkin Sözleşme” ile aynı adla anılan 191 sayılı
Tavsiye Kararıyla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/719) 10.11.2000 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İLGİ: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 25.10.2000 tarihli ve
B.13.0.YİH.0.11.00.00.8010/5770-027558 sayılı yazısı. 29 Mayıs-15 Haziran 2000 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 88 inci
Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen 183
sayılı "Çalışan Kadınların Analığının Korunması Sözleşmesinin
Yenilenmesine İlişkin Sözleşme" ile aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye
Kararı ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe
müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulması hakkındaki ilgi yazı ile ekinin suretleri
ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları: 552, 553, 554, 555) (Devam) C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
(Devam) 1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) ORMAN BAKANLIĞI (Devam) 1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı a) ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Yaşar Okuyan’a söz veriyorum. Buyurum Sayın Bakan. (Alkışlar) Efendim, hükümetin geri kalan süresini siz kullanacaksınız; ancak, bunun
dışında, biraz önce de ifade etmiş olduğum gibi, bu ILO'yla ilgili açıklamayı
yapmak ve Yüce Heyeti bilgilendirmek üzere, size, ayrıca süre vereceğim. Buyurun efendim. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum ve 2001 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını Cenabı
Allah'tan niyaz ediyorum. Değerli arkadaşlarım, yine, sözlerimin başında, biraz önce de bir
değerli arkadaşım tarafından ifade edildiği gibi, maalesef, Afyon-Bolvadin
İlçemizde 5,8 şiddetinde bir deprem felaketi meydana gelmiştir ve şu ana kadar
alınan haberlere göre -inşallah o haberlerin devamı da aynı şekilde gelir- bir
can kaybı söz konusu değil; ama, büyük bir deprem olduğu açık; hepimize geçmiş
olsun diyorum ve Afyonlu hemşerilerimize acil şifalar diliyorum. Değerli arkadaşlarım, yine, sözlerimin başında, Bakanlığımın bütçesiyle
ilgili olarak gerek iktidar partilerine mensup değerli arkadaşlarımızın gerekse
muhalefet partilerine mensup değerli arkadaşlarımızın bu kürsüde yapmış
oldukları değerlendirmelere, eleştirilere ve teşekkürlere, ben de, huzurunuzda
teşekkür ediyorum ve bu değerlendirmelerin, önümüzdeki dönemdeki
faaliyetlerimize mutlaka ışık tutacağının da altını çizmek istiyorum. Yine, bu noktada, özellikle, muhalefet partisine mensup değerli
arkadaşlarımızın teşekkürlerine ikinci defa teşekkür etmek istiyorum; çünkü,
hakikaten, aslında, doğru olan bir şeyi, iktidar veya muhalefet ayrımı
yapılmadan hepimizin paylaşması noktasındayız. Artık, ülkenin geldiği
gerçekler, Türkiye'nin geldiği nokta, iktidar ve muhalefet değil, hepimizin,
doğru olan ne ise, doğruya sahip çıkmak, yanlış olan ne ise, yanlışa mutlaka
müdahale etmek gerektiğini ortaya koyuyor. (Alkışlar) Yine, sözlerimin başında bir bilgi olarak arz etmek istiyorum; çünkü, en
fazla siz değerli milletvekili arkadaşlarımızı ilgilendirdiği için.
Biliyorsunuz, bağlı kuruluşlarımızda ve Bakanlığımızda yeniden yapılandırma
çalışmalarını başlattık. Bu noktada da, bütün tayin, terfi, nakil ve atamaları,
bazı bakanlıklarda olduğu gibi, Millî Eğitim Bakanlığında söz konusu olduğu
gibi, yılın belli aylarına aldık. Temmuz ve ağustos aylarında, bütün bu nakil
ve atama işlemleri yapılacak; onun dışındaki aylarda, bu tür talepler sadece
dosyasına konulacak. Bunu da, bilgi olarak sizlere arz etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, tabiî vakit çok kısa. Onun için, sizlere, Çalışma
ve Sosyal Güvenlikte Yeniden Yapılanma adlı bu kitapçığı dağıttık. Bunun
içerisinde, faaliyetlerimiz, yapmayı amaçladığımız şeyler, daha geniş ölçüde
sizlere malumat olarak arz ediliyor. Ben bu arada, vaktin kısalığı içerisinde,
bazı hususları sizlerle paylaşmak arzusundayım. Yine, sözlerimin başında, özellikle çalışma hayatımızı çok yakından
ilgilendiren bazı kanun tasarıları hakkında da bilgi vermek istiyorum. Ekonomik
ve Sosyal Konseyin kurulmasıyla ilgili yasa tasarısı, kamu çalışanlarının
sendikal örgütlenmesiyle ilgili yasa tasarısı ve serbest bölgelerde grev yasağının
kaldırılmasıyla ilgili yasa tasarısı şu anda Meclisin gündemindedir ve
önümüzdeki günlerde Genel Kurulunuza da indirilecektir. Ayrıca, yabancı kaçak
işçilerin çalıştırılmasını önleyen yasa tasarısı -ki, maalesef, ülkemizde 1
milyon civarında yabancı kaçak işçinin çalıştırıldığı ifade edilmektedir- çocuk
işçiliğin önlenmesiyle ilgili kanun tasarısı, çok güncel olmayan cezaların
yeniden artırılmasıyla ilgili kanun tasarısı ve en önemlisi de -en az bunlar
kadar önemli olan- iş güvencesi yasa tasarısını en kısa sürede, hemen
yılbaşından sonra Parlamentoya sevk ederek, sizlerin değerlendirmenize ve
tartışmanıza açacağız. Değerli arkadaşlarım, burada konuşan değerli arkadaşlarımızın da ifade
ettiği gibi, sosyal güvenlik, bütün ülkelerin önemli sorunu olmaya devam
etmektedir. Çünkü, sosyal güvenlik dediğimiz hadise, insanların doğumundan
ölümüne, hatta ölümünden sonra da bakmakla mükellef olduğu bazı insanların
ölümüne kadar devam eden, birbirleriyle paralel bir bağlantı içerisinde olan
önemli bir kavram. Türkiye'de, maalesef, geçmiş yıllarda yapılan yanlış
uygulamalarla, sosyal güvenlik sistemimizin, işin içinden çıkılmaz boyutlara
taşındığını, aktuaryel hesabın altüst edildiğini ve sonuçta da, ne hizmet
açısından ne de bunun ötesinde sigortanın kendi gelir-gider dengesi bakımından
fevkalade yetersiz bir hale geldiğini biliyoruz. Geçen sene çıkardığımız Sosyal Güvenlik Reform Yasası sayesinde ve onun
ikinci kademesinde aldığımız bazı tedbirlerin de yansımasıyla, özellikle Sosyal
Sigortalar Kurumunda, bir yıl içerisinde çok önemli pozitif gelişmeler
yaşanmıştır. Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bir sigorta kurumu, sosyal güvenlik
meselesi, sadece işin gelir-gider, finansman dengesini kurmak ve onu belli
ölçüler içerisinde iyileştirmekten ibaret değildir. Sosyal güvenliğin esas
amacı, insanlarına sağlık ve emeklilik noktasında yeterince hizmeti
üretebilmektir; işin sosyal boyutudur önemli olan. Biz, bu noktada da, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumunda, bir yıl gibi
kısa bir süre içerisinde önemli ölçüde mesafe katettiğimizi düşünüyoruz ve
önümüzdeki günlerde, aldığımız tedbirler ve Meclise sevk ettiğimiz bazı
yasaların da kanunlaşmasıyla birlikte, öyle zannediyorum ki, buradaki pozitif
gelişme daha ileri bir noktaya taşınacak, bu, aynı şekilde, Bağ-Kur için de söz
konusu edilecektir. 1991 yılından beri, SSK'daki açıklar itibariyle, hazineden, her ay
yaklaşık 200, 300, 400 milyon dolar finansman desteği alınırken ve geçen
senenin toplam hazine desteği 2 milyar 666 milyon doları bulmuşken, SSK, ilk
kez bu yıl, haziran ayından bu yana, hazineden bir tek kuruş finansman desteği
almamaktadır. İlk 5 ayda aldığı sadece 656 milyon dolardır. 1999 ile 2000 yılı
arasında, bir yıl içerisinde hazineden alınan finansman desteğinde 2 milyar
dolarlık bir tasarruf sağlanmıştır. Hazinenin, bir de bunu faizli tahvil ihracı
suretiyle karşıladığını düşünürseniz, demek ki, 700-800 milyon dolar civarında
da, ilave olarak faizini yazmak düşünülebilir; ama, bu, demin de arz ettiğim
gibi, sadece işin gelir-gider, finansman dengesi bakımından pozitif
gelişmelerdir. Aslolan, 34 milyon vatandaşımıza günün 24 saatinde sağlık hizmeti
verilmesi açısından, özellikle SSK hastanelerinde alınması lazım gelen
tedbirlerdir. Biz, bu noktada, geçen sene -çok iyi hatırlıyorum- bu kürsüde,
huzurunuzda, iki yıl içerisinde bu hastanelerin önündeki kuyrukların yüzde 50
azaltılabileceği hedefini kendi kendimize koymuştuk. Bugün, huzurunuzda, çok
rahatlıkla ifade etmek istiyorum ki, Allah'a çok şükür, bir yıl içerisinde,
Türkiye'deki bütün hastaneler itibariyle ortalama olarak bu hedefi yakalamış
durumdayız. SSK acil alo hattını devreye sokmamız, denetimleri artırmamız,
gönüllü mesai uygulamasını ve telefonla randevu sistemini devreye sokmamızla,
bugün, SSK hastane ve dispanserlerinin önündeki kuyruklar yaklaşık olarak yarı
yarıya azaltılmıştır. Şimdi, çıtayı daha ileri kuruyorum ve huzurunuzda, bunu açıklamak ve
sizlerle bunu paylaşmak istiyorum : Allah nasip ederse göreceğiz, iki yılın
sonunda, Türkiye'deki bütün SSK hastaneleri ve dispanserlerinin önündeki
kuyrukları tamamen ortadan kaldırmanın ötesinde, daha iddialı bir hedefi ortaya
koyuyoruz: Burada, huzurunuzda, bugün sayıları 220 civarında olan özel
hastanelerden, özel imkânları daha fazla olan 20 civarını bir kenara itelim,
geri kalan 200 kadar özel hastanenin sunduğu sağlık hizmeti kalitesinden ve o
hastanelere gelen vatandaşın oradaki bekleme sürelerine eşdeğer demiyorum,
onların önünde bir SSK hastaneleri gerçeğini taahhüt ediyorum; çok iddialı bir
hedef koyuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) Bunu yapabileceğimize inanıyoruz;
çünkü, bu noktada, özellikle SSK hastanelerinde çalışan çok değerli
arkadaşlarımıza güveniyorum. Huzurunuzda, o arkadaşlarımıza ve Bakanlığımın bütün personeline teşekkür
etmek ve bu teşekkürü sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, yeni bir yapılanma süreci içerisine girdik ve
SSK'da sağlık işleri ile sigorta işlerini birbirinden ayırdık. Yeni bir
teşkilatlanma modeli içerisinde, bu çalışmaları sürdürüyoruz. Önemli bir
yenilik itibariyle de, SSK'da, özellikle bazı düzenlemelerle, tahsilatın
artırılması yönünde aldığımız tedbirler var. Çıkardığımız yasa ve onun
uygulanmasıyla birlikte, yılbaşından itibaren, SSK'ya 10 milyar ve daha fazla
prim borcu olan kişi, kurum, kuruluş ve şirketlerin altı ayda bir kamuoyuna
teşhir edilmesini de, ocak ayından itibaren gerçekleştirmeye başlayacağız. Bu
şekilde, kamuoyunun, SSK'ya 10 milyar ve üzerinde prim borcu olanları öğrenmesini temin edeceğiz. Bu, şeffaf bir
yönetim anlayışı içerisinde bir denetimi ve neticede tahsilatımızı da önemli
ölçüde artıracaktır. Değerli arkadaşlarım, yedi aydan bu yana, SSK hastanelerinin 33
tanesini, toplam kalite çalışmalarına muhatap ettik. İlk defa, SSK
hastanelerinde, toplam kalite çalışmalarını teşkilatlandırıyoruz ve bu
çalışmayı başlattık. Yine, iki yıllık hedefimiz var; önümüzdeki yılın sonunda,
bu kürsüye geldiğimizde, 10 SSK hastanesinin kapısına ISO 9002 kalite belgesini
asmayı hedef aldık. İkinci yılın sonunda, toplam 40 SSK hastanesinin kapısına
ISO 9002 kalite belgesini asmayı hedeflediğimi de, huzurunuzda, sizinle
paylaşmak istiyorum. Şu anda, 33 hastanemiz, bu noktada, önemli bir mesafe
kazanımı içindedirler ve bu eğitim çalışmalarını -toplam kalite çalışmalarını- çok süratli bir şekilde, diğer
hastanelerimize ve dispanserlerimize de yaymayı hedefliyoruz. Değerli arkadaşlarım, ayrıca, burada, yaptığımız önemli bir düzenleme
de, SSK'daki kuyrukları ortadan kaldıracak, teferruatı ortadan kaldıracak olan
tam otomasyon sistemidir. Bu, sadece SSK için değil, Bağ-Kur için de geçerli ve
biz, bu otomasyon sisteminin birinci kademesini de, iki yılın sonunda devreye
sokmayı hedefledik. Aslında, dörtbuçuk yılda tamamlanacak bir proje; ama, iki
yılın sonunda birinci devresine ulaştırıp, bunu uygulamaya koyduğumuzda,
sistemin yüzde 60, yüzde 70'ini kontrol altına alacağız ki, bu, sadece SSK ve
Bağ-Kurda yılda 700 - 800 trilyon civarında bir tasarrufu da beraberinde
getirecektir. Tam otomasyon projesiyle, sağlık karnelerini, vizite kâğıtlarını,
sevk kâğıtlarını, reçete kâğıtlarını ortadan kaldırıyoruz, herkese bir sosyal
güvenlik kartı veriyoruz ve sosyal güvenlik kartı uygulamasıyla da, bütünü
itibariyle, hem bürokrasiyi ortadan kaldırmış hem de hizmetlerin daha çağdaş
bir şekilde sunumuna imkân vermiş oluyoruz. Bağ-Kurda da aynı şekilde yeniden yapılandırma çalışmalarını
sürdürüyoruz, Bağ-Kurun maalesef, açıkları itibariyle, özellikle prim
tahsilatında çok ciddî zorluklar var. Şimdi, onunla ilgili Meclise sevk ettiğimiz bir yasa tasarısı
var, onun da kanunlaşmasıyla birlikte, inanıyorum ki, Bağ-Kurda da finansman
dengesi önemli ölçüde belli bir noktaya gelecektir. Bağ-Kurda, bugün, maalesef, hiç prim borcu olmayanlar yüzde 9,1; arada
bir ödeyenler yüzde 61; hiç prim ödemeyen de yüzde 29,9 gibi rakamsal oranlar
içerisindedir. Bu şekliyle Bağ-Kurun hizmet üretmesi söz konusu olamaz. İş ve İşçi Bulma Kurumunu kapattık, yerine çağdaş bir istihdam kurumu
olarak Türkiye İş Kurumunu kurduk ve ilk kez özel istihdam büroları, il
istihdam büroları gerçekleştirdik; bölge müdürlüklerini kapatıp, il müdürlükleri
şeklinde bir örgütlenmeye gittik. Ayrıca, işçi sağlığı ve güvenliği açısından sadece bir daire başkanına
muhatap olan faaliyeti, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Genel Müdürlüğü oluşturmak
suretiyle daha öne çıkardık. Yeni teşkilatlanma sayesinde, özellikle
işçilerimizin sağlığı ve güvenliğiyle ilgili çalışmaları daha rahat bir şekilde
sürdürme imkânına sahip olacağız. Değerli arkadaşlarım, tabiî, vaktim son derece sınırlı; ama, bir şeyi de
size tekrar arz etmek istiyorum. Burada hedeflediğimiz bu çalışmaların esas
önemli bir boyutu da, maalesef, özellikle sosyal güvenlik kuruluşlarındaki
fazla ödemeler; yani, bu fazla ödemelerden kast ettiğimiz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, mikrofonunuzu açıyorum. Lütfen, ILO ile ilgili de Yüce Heyeti bilgilendirirseniz iyi olur. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) - Bu konuyla
ilgili 1 dakikanızı daha rica edeceğim. BAŞKAN - Buyurun. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) -Bu fazla
ödemeler dediğimiz, hırsızlık, yolsuzluk, suiistimal, israf ve istismarın ve
yasaların boşluklarından istifade bağlanmış olan emekli maaşlarının
değerlendirilmesi ve yeniden gözden geçirilmesi noktasında da, önümüzdeki
dönemlerde önemli bir mesafe kat edeceğimizi düşünüyoruz; bununla ilgili aldığımız tedbirler var. SSK, Bağ-Kur ve
Emekli Sandığı olarak, sağlık hizmeti satın alma konusunda bir protokol
imzaladık, bir yönetmeliği de ocak ayından itibaren devreye koyacağız. Sadece
bu protokolün uygulanmasıyla, sağlık hizmeti satın almada, yılda 320 ilâ 350
trilyon liralık, sosyal güvenlik kuruluşlarının fazla ödemesinin önüne
geçileceğini planlıyoruz; sadece bu protokolün uygulanmasıyla. Bunu da, bilgi
olarak sizlere arz etmek istedim. Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, demin de ifade edilen Uluslararası Çalışma
Örgütüyle ilgili malumatı da Yüksek Heyetinize arz edip sözlerimi tamamlamak
istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin de üyesi bulunduğu
Uluslararası Çalışma Örgütü Anayasasının 19 uncu maddesi hükümleri gereğince,
Uluslararası Çalışma konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye
kararları hakkında Bakanlığımızın Yüce Meclise bilgi sunması gerekmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütünün, bu yıl, 29 Mayıs-15 Haziran 2000
tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 88 inci Genel Konferansında, bir sözleşme
ile bir tavsiye kararı kabul edilmiştir. Konferans tarafından kabul edilen 183
sayılı Çalışan Kadınların Analığının Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine İlişkin
Sözleşmesi ve aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye Kararında, çalışan kadınların
hamileliği, doğum ve sonrası dönemlerinde, çalışma hayatına ilişkin haklarının
korunması, çalışan kadının ve çocuğunun sağlığı için alınacak önlemler
belirtilmektedir. Söz konusu sözleşmede, kapsam genişletilerek, çalışan tüm kadınlar
kapsama alınmıştır. Çalışan kadın ile çocuğun sağlığının korunmasına yönelik
önlemler belirtilmiş; ücretli analık izni 14 haftaya çıkarılmış; ayrıca, doğum
öncesi ve sonrasında herhangi bir komplikasyonun ortaya çıkması halinde, ek
izin hakkı tanınmıştır. Analık ödenekleriyle ilgili olarak, sosyal taraflar
arasında denge kurulmaya çalışılmış; üye ülkelerin mevzuatlarına göre
esneklikler tanınmış; ancak, kadın işçinin önceki kazancının veya ortalama
kazancının üçte 2'sinden az olmaması öngörülmüştür. Yine, sözleşmede yer alan diğer önemli bir konuysa, çalışan kadının,
hamilelik, doğum ve sonrasında kullandığı analık izinleri sürecinde
istihdamının korunmasıdır. Ayrıca, kadın işçinin, ayrımcılığa uğramaksızın,
doğum sonrasında işine veya denk bir işe dönmesi garanti altına alınmıştır.
Ücretli emzirme izninin yanı sıra, emzirme için iş saatinden azaltılma
yapılması konusu da söz konusu kararda kabul edilmiştir. Tavsiye kararındaysa, sözleşmeye göre, daha ileri haklar yer almıştır.
Ücretli analık izninin 18 hafta, analık ödeneğinin ise, önceki kazancın
tamamına eşit olması öngörülmüş; ayrıca, ebeveyn izni ile evlatlık edinme
durumunda uygulanabilecek hükümler konulmuştur. Konuyu bilgilerinize arz ediyorum. Tekrar, desteğiniz için, Yüce Parlamentoya, sizlere çok teşekkür ediyor;
saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Son söz, şahsı adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler'in; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik kuruluşlarımızın idarî yapıları,
vakit geçirilmeden, değiştirilmeli; çağdaş bir yönetim şekline getirilmelidir.
Bildiğiniz gibi, geçen dönem, Yüce Meclisten geçen 4447 sayılı Yasanın devamı
olarak komisyonlara getirilen reform paketi ve bireysel emeklilikle ilgili yasa
tasarıları, Genel Kurula getirilmeden, 4588 sayılı Yetki Yasasına dayanılarak,
kanun hükmünde kararnamelerle çıkarılmış; ancak, Fazilet Partisi olarak,
Anayasa Mahkemesine yaptığımız başvuru sonucunda, Yüce Heyetinizden, Meclisten
âdeta kaçırılarak çıkarılmak istenilen bu kanun hükmünde kararnameler,
diğerleriyle birlikte tümüyle iptal edilmişti. Değerli arkadaşlar, SSK'nın, zaman geçirilmeden bu merkezci ve hantal
yapıdan kurtulması gerekir; hatta şarttır. 7,2 katrilyon liralık bir bütçeye
sahip bir genel müdürlük, bu bütçesiyle, tam 24 bakanlığa eşdeğer bir genel
müdürlük düşünün... Yeniden göreve atanacaklarla birlikte 70 000 personeli
olan, 34 milyon insana sağlık hizmetini, 430 sağlık tesisiyle vermeye çalışan
bu yapının mutlaka ıslah edilmesi, yeniden yapılandırılması şarttır. Bizim de öteden beri istediğimiz gibi, bir başkanlık sistemi içerisinde,
sağlık işlerinin, ayrı bir genel müdürlük çatısı altında oluşturulması; Sigorta
Genel Müdürlüğünün, yine, ayrı olarak örgütlenmesi şarttır; ancak, bence, bu
kadar büyük bütçeye sahip bir kurumda, yıllık prim gelirlerinin 4,5-5 katrilyon
lirayı geçtiği, sadece emeklilere ödenen paranın yılda 4 katrilyon lira
civarında olduğu bu kurumda, finansmandan sorumlu bir finans işleri genel
müdürlüğünün oluşturulmasında büyük fayda vardı. Değerli arkadaşlar, geçen yıl, 4447 sayılı Yasayla birlikte verilen 18
800 kadroya bugüne kadar atamaların yapılmaması da, kurumu olduğundan daha
büyük bir sıkıntıya sokmuştur. Bu örnek bile, ülkemizdeki bürokrasinin
boyutlarının ne durumda olduğunun güzel bir delilidir. Sayın Bakanın bütün iyiniyetine ve çabasına rağmen, kurum, ne yazık ki,
hâlâ bir keşmekeşten kurtulamamıştır. Geçen iktidarlar döneminde ideolojik bir
arena haline dönüştürülen kurum, bugün, göreceli olarak bir düzelmeye ve
iyileşmeye yüz tutmuştur. Sayın Bakanın bu gayretlerini görmezlikten gelmek,
haksızlık olur diye düşünüyorum. Yine, bürokrat arkadaşların da iyiniyetli
gayretlerini, burada vurgulamak isterim. Ancak, bu hükümetin, sosyal güvenlik
reformu paketi diye takdim ettiği bu tasarılardaki noksanlıkları ve
yanlışlıkları göstermek de, yine, bizim görevimizdir diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, geçen yıl, büyük gürültüler koparılarak çıkarılan
4447 sayılı Yasa üzerindeki görüşmelerde "sosyal güvenlik reformunun
ikinci ayağı olarak bir dizi yasa tasarıları önünüze gelecek ve biz bu
tasarılarla, üç sosyal güvenlik kuruluşunu bir çatı altında
toparlayacağız" deniliyordu; yani, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı, aynı
çatı altında bir araya gelecekti. Ne
yazık ki, bu yapılamamıştır. Gerek iptal edilen kanun hükmünde kararnamelerde
gerekse komisyonumuza getirilen tasarılarda, Emekli Sandığı dışarıda tutulmuş,
bu çatı altına sokulamamıştır. Bence, bu önemli bir eksikliktir ve büyük bir yanlıştır. Sosyal güvenliğin bir ayağı
eksik olarak önümüze getirilmiştir; SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı üçlü
sacayağı olarak kabul edilirse, bu sacayağının birisi, yani Emekli Sandığı,
dışarıda bırakılarak, tasarıya dahil edilmemiştir. Görülen o ki, bu hükümet, kendi içerisinde bir fikir birliğine ve uyuma
sahip değildir; hatta, aynı partiye mensup iki bakan, bu sorunu, kendi
aralarında çözememişlerdir; bu bir. İkincisi, gerek SSK'nın yeniden
yapılandırılması ve gerekse Bağ-Kur ve İş ve İşçi Bulma Kurumunun yeniden
oluşturulmasıyla ilgili olarak, Devlet Planlama Teşkilatının olumsuz görüşü
vardır. Evet, yineliyorum, olumsuz görüş bildirmiştir Devlet Planlama
Teşkilatı. Yine, bu da gösteriyor ki, hükümet, kendi arasında bir fikir
birlikteliğine sahip değildir. Bu hükümet, kendi içerisinde barışık değildir,
bir uyum içerisinde çalışmadığı ortadadır. Dolayısıyla, bu hükümetin getirdiği
sosyal güvenlik reformu da, tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; SSK yeniden yapılandırılırken, Kurumun
özerk bir hale getirilmesi mutlaka sağlanmalıdır; Kurum, olabildiğince siyasî
müdahalelerden arındırılmalıdır. Kurumda, bozulan çalışma barışı yeniden
sağlanmalı, Kurum çalışanları, yarınlarından emin, huzurlu ve güvenli bir
ortamda görev yapabilmelidirler. Geçmiş dönemde getirilen norm kadro olayından
dolayı çalışanlar mağdur edilmişlerdir. Aileler parçalanmıştır; çoğu, eş ve
çocuklarından uzakta görev yapmaya zorlanmışlardır. Bu konu, vakit geçirilmeden
yeniden ele alınmalı ve uygulanabilir bir şekilde, anayasal bir hak olan,
ailenin korunması gözetilerek yeniden düzenlenmelidir. Sayın Bakanım, SSK'da görev yaptığım sırada, benim katkılarımla, Bingöl
eski Devlet Hastanesi SSK'ya devredilmişti; ancak, üç yıl süren onarım ve bakım
sonucunda, geçenlerde gittiniz, açılışını yaptınız. Güzel bir hastane oldu.
Ben, bu hastanenin tamirinde, tadilatında ve faaliyete geçirilişinde emeği
geçen herkese, bu arada size de teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum.
Ancak, hastanede şu anda bir tek uzman hekim var, iki tane de pratisyen arkadaş
görev yapmaktadır. Özellikle ve öncelikle, dahiliye, çocuk, kadın doğum uzmanı
doktorlara çok büyük ihtiyaç var; bunlar atanırsa sizlere minnettar kalırız.
Şimdiye kadar, yataklı tedavi kurumu olmadığı için, hastane olmadığı için,
Bingöl'de uzman hekim bulundurmak çok zordu; ancak, bundan böyle atama
yapılırsa, bu uzman hekim arkadaşlar çalışma imkânı bulabilecekleri için, bölge
halkı da büyük bir rahatlığa kavuşmuş olur. SSK hastanelerinde başlatılan gönüllü çalışma uygulaması iyi sonuçlar
vermektedir. Bu uygulamanın yaygınlaştırılması gerektiğine inanıyorum. Kısmen
de olsa, gündüz kuyruklarını rahatlatmasına rağmen, muayene kuyruklarındaki
sıkıntılar tamamen giderilmiş değil; ancak, telefonla randevu sisteminden, bazı
bölgelerde iyi sonuçlar alınmaktadır. Hekimlere, yaptıkları ağır hizmetlerine
karşılık emeklerinin karşılığı verilince, daha verimli sonuçlar alınacaktır. SSK hastanelerinin sevk zincirini en asgarî düzeye indirmek şarttır.
Geçen yılki bütçe konuşmamda da söylemiştim; bugün, SSK hastanelerinin sevkleri
olmazsa, Türkiye'deki bütün tıp fakülteleri iflas eder. Tıp fakültelerinin
bulunduğu illerde, SSK'nın bir yıl içinde bu hastanelere ödediği parayla, o ile
ayrı bir SSK hastanesi yapılabilir. Yine, SSK'yı sömüren diğer bir unsur da özel sağlık kuruluşları, özel
hastanelerdir. SSK bu kanallarla adeta yağmalanmaktadır. Özel hastane ile
anlaşma yapılan diğer kurumlar, yöneticiler tarafından mutlaka sıkı takibe
alınmalıdır. SSK'nın en büyük açmazlarından biri de ilaç israfıdır. 1999 yılında bu
kurumun ilaç için ödediği para 304 trilyon liraydı. 2000 yılı içerisinde, bu
meblağ, 508 trilyon liraya ulaşmıştır. Bu kadar büyük boyutlardaki paranın en
az yüzde 20'si israftan kaynaklanmaktadır. Değerli arkadaşlar, SSK'nın uyguladığı ucuz ilaç politikasından zaman
geçmeden vazgeçilmelidir. En düşük fiyatı veren tercih edildiğinden, sırf
SSK'ya ilaç satabilmek için, kalitesiz, etkisiz ilaç üreten firmalar vardır.
Bu, hem hekim için hem de hasta için tam bir işkenceye dönüşmektedir. Değerli
arkadaşlar, SSK'nın, bu ilaç politikasını ciddî şekilde gözden geçirmesi
şarttır ve SSK'nın, kendi ilaç fabrikasını daha faal hale getirerek, kısmen de
olsa, kendi imkânlarıyla bu ihtiyaçlarını karşılaması lazım. Bağ-Kurun da günün şartlarına uygun hale getirilmesi ve sigortalısına
iyi hizmet sunabilmesi için reorganizasyonu şarttır. 14 milyon insana sağlık
hizmeti vermektedir. Kurum, hâlâ, Hazineden aldığı yardımla ayakta durabiliyor.
Kendi imkânlarıyla bu hizmeti verebilmesinin gerekliliği ortadadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş ve İşçi Bulma Kurumuna, diğer
kurumlar kadar neşter vurulması gerekmektedir ve mutlaka, çağdaş, verimli ve
gerçek bir istihdam kurumu haline getirilmelidir. Yeni tasarıyla düzenlenen ve
Türkiye iş kurumu haline getirilen şekli olumludur, hayırlı bir girişimdir.
Günün şartlarına uygun hale getirilmesi gerekiyordu. Gelen tasarıyla, bir iki
küçük detayın dışında, çağdaş bir kuruluş hüviyeti kazandırılmıştır. Biz, bu
tasarıdan dolayı Sayın Bakanı kutluyoruz, değerli bürokrat arkadaşları da
kutluyor ve desteğimizin süreceğinin bilinmesini istiyoruz. En kısa zamanda
komisyonlarda son şeklinin verilerek Yüce Meclisin huzuruna hazır hale
geleceğinden kuşkumuz yoktur. Ben, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin, ülkemize,
Bakanlığımıza ve çalışanlarına hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler. Sayın milletvekilleri, sekizinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, sorulara geçiyoruz. Sayın Şen, sorunuzu yöneltebilirsiniz Sayın Bakana. ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan tarafından aşağıdaki sorularımın
cevaplandırılmasını arz ediyorum. Birinci sorum, Bursa'ya yaptırılması düşünülen 50 yataklı yeni Sosyal
Sigortalar hastanesi, Karacabey'e mi, yoksa, Mustafa Kemal Paşa İlçesine mi
yaptırılacaktır? Bu konuda herhangi bir yer tercihi yapılmış mıdır? İkinci sorum; malumlarınız olduğu üzere, kamu görevlilerini yakından
ilgilendiren Kamu Görevlileri Sendika Yasa Tasarısı, şu anda, Plan ve Bütçe
Komisyonunda beklemektedir. 57 nci hükümet tarafından hazırlanan ve
Meclisimizce benimsenen sosyal güvenlikle ilgili yasa tasarılarının Mecliste
görüşülmeleri sırasında, Sayın Bakanımızın gösterdiği üstün performans
hafızalarımızdadır; ancak, aynı hassasiyeti, Kamu Görevlileri Sendika Yasa
Tasarısında göstermediği; bir Anayasa emri olmasına rağmen, bu yasanın
çıkarılmasına gayret göstermediği şeklinde kamuoyunda yaygın bir kanaat
vardır... BAŞKAN - Efendim, kamuoyunun takdiri değil de, soruyu lütfen... ORHAN ŞEN (Bursa) - Müsaade eder misiniz... Bu konuyla ilgili, basında, Sayın Bakanımızın, bazı partiler ve bir grup
milletvekilimizi de töhmet altında bırakıcı ifadelerini okudum. Bu manada,
Sayın Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum: Kamuoyunun aydınlanması
bakımından, bir yasa tasarısının takibi milletvekillerinin mi, yoksa ilgili
bakanının mı görevidir? Bu yasanın komisyondan ve Meclisten geçmesi için,
bugüne kadar, hangi gayretleri gösterdiniz, ne gibi çalışmalar yaptınız? Çok
açık bir ifadeyle, memurlarımızın Sendika Yasa Tasarısı ne zaman
yasalaşacaktır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, lütfen, sorularınızı kısa sorarsanız... Çünkü,
soru soracak çok sayın milletvekili arkadaşım var. Sayın Seyda, buyurun. ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın
Orman Bakanımızdan aşağıdaki soruların cevabını talep ediyorum. Şırnak İlimizde, çeşitli nedenlerden dolayı tahrip olan ormanlarımızın
yerine, yeni ağaçlandırma yapmayı düşünüyor musunuz? 2001 yılında Şırnak
İlimizdeki yatırım programlarınız nelerdir? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza sorularım: Şırnak İlimizin Merkez
SSK Dispanseri, sağlık ekibinin atamalarının yapılmasına rağmen, halen
faaliyete geçmemiştir. Dispanserin açılışını ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Halen, Cizre'de bulunan SSK Cizre Sağlık İstasyonu ihtiyaca cevap
vermemektedir. Dispansere çevirmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum. Sayın Bedük, buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın
Orman Bakanına sorumu tevcih ediyorum: Orman Bakanlığında, genel bütçede, çalışan geçici işçilere kadro
verilmesi ve sürekli çalışması sağlanmıştır; ancak, dönersermayede çalışanlarla
ilgili bir düzenleme getirilmemiştir. Dönersermayede çalışan geçici işçilerle
ilgili herhangi bir düzenleme düşünüyor musunuz? İkinci sorum, yine Sayın Orman Bakanına. Meclisimizden, üç yıl önce,
Millî Ağaçlandırma Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunda 2/b maddesiyle, orman
dışına çıkarılan orman arazisinin öncelikle ağaçlandırılması ve yeniden ormana
kazandırılması öngörülmüştür; ama, nedense, bu yasa uygulanmıyor. İstanbul'da
birkısım kişilere, köylü adına, talan ediliyor. Bu konuda ne gibi tedbirler
düşünüyorsunuz? Sayın Çalışma Bakanımıza sorularım. Esnafın özellikle, son derece büyük
borcu vardır ve Halk Bankasından aldığı krediler sebebiyle takibat altındadır.
Af kanunu çıkarmayı düşünüyorlar mı ve bu konuda esnaf adına bir gayretleri
olacak mıdır? İkinci sorum : Kamu çalışanlarıyla ilgili; memurlarımızın sendika
kanunu... Son sorum, Sayın Çalışma Bakanına: Türkiye Sanayi ve İşadamları Vakfının
toplantısına katıldım; hepinize selamları var; ama, diyorlar ki,
"bankaların faiz sistemi ve özellikle faizle birlikte getirdikleri
birkısım engeller sebebiyle, küçük ve orta ölçekli işletme sahipleri son derece
büyük sıkıntı içerisinde ve kepenk indirme, işletmeleri kapatmayla karşı
karşıyadır.” Çalışma hayatını ilgilendiriyor. Sayın Bakan, çalışma hayatını ilgilendiren, bankaların bugünkü küçük ve
orta ölçekli işletmelere yönelik uyguladıkları sistemle ilgili kolaylaştırıcı
tedbirler alma hususunda tedbiriniz var mıdır, çalışmanız var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Levent, buyurun efendim. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın
Bakanlarıma aşağıdaki sorularımı yönlendiriyorum. Sayın Bakanım, Niğde-Ulukışla, Çamardı, Çiftlik yörelerinde 16'ya yakın
köy Orman Kanununa girdi; ama, bugüne kadar, köylüler, orman köylüsünün
kazandığı imkânları kazanmadığı gibi, hayvan gelirlerinden de yoksun. Üç köyü
başka yere nakledecektiniz; bu da olmadı. Sizden Niğde adına ricam, bu köylere
Or-Köy projesi ve diğer yardımları bir an önce yapınız. 2001 yılında
gerçekleşmesi mümkün mü?.. Sayın Bakanım, SSK hastanelerinin, köy sağlık ocaklarından pek farkı
kalmadı. Niğde SSK Hastanesi de, acil uzman ekiplerle takviye edilmelidir. 2001
yılında iyileştirmek için bir müjdeniz var mı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Orhan, buyurun efendim. BURHAN ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan, delaletinizle, Orman Bakanımıza iki
soru sormak istiyorum. Ormanda çalışan köylüleri sosyal güvence altına almayı düşünüyor
musunuz? Böyle bir çalışmanız var mı? Kentleşmeyle beraber, yerleşim alanları, tarım alanları aleyhine; tarım
alanları da, ormanlık alanlar aleyhine genişleme göstermektedir. Yaklaşık 800
köyü bulunan Bursa İlimizin yüzde 75'i orman köyü olduğundan büyük sıkıntılar
yaşanmakta olduğu için 2/b'yle ilgili düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Or-Köy kredilerinin, ormandan geçimini sağlayan köylülere ne kadarı
verilmektedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Sobacı, buyurun efendim. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkanım, ilk sorumu, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımıza arz etmek istiyorum. Sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında birleştirilmesi
çalışmaları hangi safhadadır? İkinci sorum şu: "İş Güvencesi Yasa Tasarısını yılbaşından sonra
Meclise sevk edeceğiz" dediniz; fakat, işverenlerden ve kuruluşlarından,
Meclise gelen tepkilerden bir mutabakatın olmadığın anlıyoruz. Af kanunundaki
mutabakatsızlığın nelere mal olacağını kestirmenin güç olduğu bir ortamda, bu
mutabakat eksikliği, önemli bir eksiklik değil midir; sizin düşünceniz ne
noktadadır? Tokat İli Niksar İlçemizde 1997 yılında SSK'ya devredilen belediye
binasının dispanser haline getirilmesi için birinci keşif yapılmıştı, tasarruf
tedbirlerine takıldı; fakat, gelen bilgilere göre, satışı söz konusu. Amasya
Erzincan arasında, 400 kilometrelik bantta, Sıvas ve Ordu İllerinin Kelkit
Vadisindeki ilçelerinin de faydalanacağı bu dispanserden alacağınız hayır dua,
buranın satışından alacağınız meblağla kıyaslanmaz diyorum. Bu konuda özel bir
çalışma yapabilir misiniz? İki sorumu da, Orman Bakanımıza arz etmek istiyorum. Birinci sorum şu: Kuzey Anadolu Fay Hattında bulunan Niksar, Erbaa ve
Reşadiye birinci risk altındaki ilçelerimizde yerleşim yeri sıkıntısı var.
Türkiye'nin çok yerinde bu tip sıkıntılar var. Orman vasfını kaybetmiş
arazilerden imara açılma çalışması, hükümetiniz ve bakanlığınızca yapılmakta
mıdır? İkinci sorum :Son on yılda, ülkemizde, ormanlık alanlarda, yılları
itibariyle, kullanım amaçları ve bölgeleri itibariyle yapılan tahsislerin bir
listesini yazılı olarak takdim edebilir misiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Erek, buyurun efendim. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın
Başkanım, Sosyal Güvenlik Bakanımıza sorumu
arz ediyorum. Erbaa'da 5 bine yakın işçi çalışıyor. 1993 yatırım programında 110
yataklı bir SSK hastanesi 931 000 720 proje no ile programa girdi. Bu hastane
2000 yılında programdan çıktı. İşçi sağlığının bu kadar önde geldiği bir
ortamda, Tokat Turhal SSK hastanelerinin yetersizliği ortadayken, Erbaa'daki
SSK hastanesi yatırımının çıkarılmasının sebebini Sayın Bakan nasıl izah
ediyor; 2001 yılında bu hastane, programa konulacak mı? Bu soruma cevap
istiyorum. Emekli işçi hemşerilerimin üzerimde bir vebali var. Emekli işçilerin
içinde bulunduğu fevkalade zor durumlar nazarı itibara alındığı takdirde,
hertürlü tepkiye göğüs germek gerektiği bir ortamda, Sayın Bakanın, İşçi
Emeklileri Cemiyetinin Olağan Genel Kuruluna niye şeref vermediğini işçi
emeklileri kardeşlerimiz soruyorlar; Sayın Bakanımız bunu izah ederse mutlu
oluruz. Bir diğer sorum, çıkarılan kanun hükmündeki kararnameyle, prim borcu
olan Bağ-Kur'luya Halk Bankasından kredi verilmiyor. Bu kanun hükmündeki
kararnameyi Anayasa Mahkemesi iptal etti; ama, iptal etmesine rağmen, halen
yürürlükte. Esnafın içinde bulunduğu durum göz önüne alınarak, prim borcu olan
esnafa, Halk Bankasından kredi verilme imkânı sağlanacak mı? Batakta olan
esnaf, bu ön tedbirle kurtarılacak mı? Orman Bakanımızdan soracağım sorular: Millî savunma neyse, millî eğitim neyse, orman yangını da bir ülke için
o kadar önemli bir konudur. 1111 sayılı Askerlik Kanununun dördüncü bendinin
(B) fıkrası gereğince, aynen, askerliğini öğretmen olarak yapan vatandaşlarımız
gibi, ormanlar yangına maruz kalmadan evvel, orman yangınlarının önlenmesi
konusunda bir orman askeri sistemini, şu anda, mevcut yasaların verdiği imkân
dahilinde, gündeme getirmeyi acaba düşünüyorlar mı? Or-Köy'de 2000 yılında tahsis edilen parasal destekleme nedir? 2001
yılında Or-Köy vasıtasıyla köylümüze yaratılan parasal destekleme nedir? Çok teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Buyurun Sayın Bakan, soruları cevaplayabilirsiniz efendim. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Efendim,
şimdi, bu soruların bir kısmının yanıtını yazılı olarak arz edeceğim. Burada,
bazı konuları, kısa vakit içinde cevaplamaya çalışayım. BAŞKAN - Tabiî, Sayın Orman Bakanımıza da biraz vakit bırakmak şartıyla efendim; buyurun. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sosyal
güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında birleştirilmesiyle ilgili
değerlendirmeler doğrudur. Maalesef, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Türkiye İş
Kurumunun Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının altında birleştirilmesi
gerekiyordu; fakat, bu konuda, Emekli Sandığı noktasında Sayın Maliye
Bakanımızla henüz bir mutabakata varamadık; ama, bu konuda, hükümetin içinde
partiler arasında veya aynı partiden bakanlar arasında bir görüş ayrılığının
olması illa bir ihtilafı gerektirmez; Sayın Bakanı da, önümüzdeki
günlerde, mutlaka, ikna
edebileceğimi ümit ediyorum;
o konuda çalışıyoruz. İş Güvencesi Yasa Tasarısıyla ilgili konuyu da hemen arz edeyim,
aslında, tabiî zaman kısa. İş güvencesi yasa tasarısı, sosyal taraflarla
olabildiğince tartışılmış ve olabildiğince bir uzlaşma ze-mini arayışı
içerisinde bugüne getirilmiştir. Ancak, burada getirilen iş güvencesi yasa
tasarısı, mutlak bir iş güvencesini zaten içermiyor. Burada önemli olan,
sendikaya üye oldu diye; başka hiçbir günahı, hiçbir kusuru olmadığı halde,
sırf sendikaya üye oldu diye işten atılmaların önlenmesidir ve işten
çıkarılmanın haklı bir gerekçeye dayanması, o gerekçenin de işveren tarafından
ispatıyla ilgili 2 maddelik bir düzenleme... Şimdi, kötü niyetli olmadıktan sonra, bu noktadaki bir düzenlemenin iyi
niyetli bütün işverenlerimiz tarafından da kabul gördüğü açık bir gerçektir;
ama, siz, işçinizi 11 ay çalıştırıp, 12 inci ay çıkarıyorsanız; çünkü, 12 ay
çalıştırırsanız, 1 yıllık karşılığı itibariyle 1 aylık kıdem tazminatı ödemek
durumunda kalacaksınız, sırf bundan dolayı işçiyi çıkarıyorsanız, bunun da
önlenmesi lazım. Sosyal devlet diyoruz; bu, işçisine, çalışanına, emekçisine bu manada
sosyal güvenceyi sağlamakla yükümlü devlettir. Burada, bazı işveren
kuruluşlarının buna karşı çıkışını, tabiî saygıyla karşılıyoruz; ama, doğru
bulmuyoruz. Mutlaka, iş güvencesi yasa tasarısında da, yine, önümüzdeki
günlerde sosyal taraflarla azamî ölçüde bir konsensüs sağlama gayretini
sürdürmeye devam edeceğiz. Kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmesiyle ilgili yasa tasarısıyla
ilgili de hemen kısaca arz edeyim: Değerli arkadaşlarım, demin de burada dile getiren değerli arkadaşımın
da ifade ettiği gibi, şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu yasa tasarısı.
Şimdi, Meclis İçtüzüğümüz açık; Meclise sevk edilmiş olan bir yasa tasarısı,
İçtüzük gereğince, ilgili komisyonlardan geçer ve Genel Kurul sıralamasına
girer. Burada, hangi tasarı olursa olsun, ilgili bakanın, kendi adına, tek
başına yapacağı bir hadise yoktur. Genel Kuruldaki sıralamayı da, yine,
hepimiz, çok iyi biliyoruz ki, hükümeti oluşturan üç partimizin Sayın Genel
Başkanları bir araya gelirler, bir gündem sıralaması yaparlar. O da bizim
haddimizi aşar. Sayın Genel Başkanlarımıza arz ederiz, komisyondaki çalışma
bitip Genel Kurula indiğinde; ki, önümüzdeki günlerde, bunu, en kısa sürede de
Genel Kurula getirme gayreti içindeyiz... Burada, bizim, bir eksikliğimizin
olmadığını düşünüyorum; yani, bunu, çok samimiyetle söylüyorum; ama, bazen, bu
konuda farklı bir yorum yapılıyor; bundan da üzüntü duyduğumu ifade etmek
istiyorum. Bursa'daki Mustafakemalpaşa ve Karacabey İlçelerimizle ilgili soruya
gelince; her iki ilçemizde de, bakmakla mükellef olduklarıyla birlikte ve
Bağ-Kurluların da SSK'dan hizmet aldığını düşündüğümüzde, her iki ilçede de
yaptırdığımız araştırmalarda, mutlaka, 50 yataklı bir Sosyal Sigortalar Kurumu
Hastanesi kurulması planlanıyor ve onu da, ben, Bursa'da, zaten açıklamıştım;
bu vesileyle, burada tekrarlıyorum. Sayın Seyda'nın, Merkez SSK Dispanserinde personel olmadığı konusu;
doğrudur, sadece orada değil maalesef. Bu konuda da, 2 200 civarında, SSK'da
doktor açığımız var. En son çıkardığımız listelerde de, yine, bu açık devam
ediyor. Bu konuda da, değerli milletvekili arkadaşlarımızdan arzımız, ricamız,
kendi bulunduğunuz yerlerdeki norm kadro eksikliği olan uzman hekimler
konusunda, eğer, doktor bulmada, bizlere, lütfedip yardımcı olursanız... Biz
çalışıyoruz; ama, herkes de, belki, kendi çevresinden de bu noktada bir katkı
sağlayabilecek bir imkânı lütfederse, biz de, hemen, bunu devreye sokma gayreti
içerisinde oluruz. Bağ-Kurla ilgili bir af söz konusu olabilir mi diye, Sayın Bedük'ün bir
sorusu vardı. Değerli arkadaşlarım, geçmişte, sosyal güvenlik kuruluşlarının, SSK ve
Bağ-Kurun en önemli açmazlarından birisi, kısa aralıklarla yapılmış olan bu
aflardır, prim borçlarının affıdır veya faizlerinin affıdır. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Halk Bankasından aldıkları kredilerle
ilgili dedim. Hükümette dile getiresiniz diye söyledim... ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Tamam; ama,
ben, Bağ-Kurla ilgili anladım; özür diliyorum. O, bankalarla ilgili şeyi,
hükümete intikal ettiririz; ama, SSK ve Bağ-Kurda herhangi bir şekilde bir af
söz konusu değil. BAŞKAN - Efendim, Sayın Orman Bakanımıza da süre bırakırsak... ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Peki efendim.
Diğerlerini yazılı olarak cevaplandıracağım. BAŞKAN - Buyurun Sayın Çağan. ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Seyda, tahrip olan ormanların yerine ağaçlandırma yapıp
yapmayacağımızı sordu. Kısa bir süre önce, Güneydoğu illerini ziyaretimiz
sırasında, başta Mardin olmak üzere, bu çalışmayı başlattık. Aynı çalışma,
Muş'ta da başladı, Şırnak'ta da kısa bir süre sonra başlayacaktır. Enerji
ormanı tesis etmek suretiyle, tahrip olan ormanlar imar ihya çalışmalarına konu
olacaktır. Ayrıca, Şırnak İlimizde, geçen yıl başlayan Or-Köy kredileri bu yıl
da sürecektir. Sayın Bedük, döner sermaye işçileri, geçici işçi statüsünden daimî işçi
statüsüne neden alınmadı, diğerleri alındı da diye soruyor. Gerçekten,
yaptığımız protokolde, döner sermaye işçileri kapsam dışında kalmıştır; çünkü,
döner sermayeler, ekonomik mantıkla çalışan, yani devletin herhangi bir ajanı
konumunda olmadıkları için, teknik olarak, hukukî olarak, döner sermaye
işçileri bu protokolün kapsamı içerisine dahil edilememiştir. Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Yasası uyarınca,
2/b'yle orman dışına çıkarılan alanlar ağaçlandırma kapsamına alınacak mı diye
sordular; evet, alınacak. Nitekim, basında son olarak yer alan İstanbul'la
ilgili olayda; önemli bir bölümü, orman niteliği taşıyan bölümü Orman Genel
Müdürlüğüne devredilmiştir, kalan bölümü ise, ağaçlandırılmak suretiyle ormana
kazandırılması olanağı bulunduğu için 4122 sayılı Yasa uyarınca tahsis işlemine
başladık. Sayın Levent, Niğde'deki üç köyden söz etti. Niğde'deki üç köye 1999
yılında gittik, yerinde gördük, taleplerini de gördük; fakat, talepleri,
ağaçlandırma alanı, hukuken de mümkün değil, işin niteliği bakımından da
nakledilmek istedikleri alan, ağaçlandırma alanı. Orman Bakanlığı olarak bu
köylülerimize İçel İlinin Arpaçbahşiş'inde yer gösterdik; fakat, orayı
kendileri istemediler; fakat, biz, bu üç köyümüzü Or-Köy kanalıyla 1999 yılında
110 milyar, 2000 yılında 60 milyar, 2001 yılında da, yine, 60 milyar liralık
ferdi kredi desteğiyle destekleyeceğiz, bunları Bakanlığımızın çalışmalarından
yararlandıracağız. Sayın Burhan Orhan, orman işçilerinin sosyal güvence altına alınmasını
düşünüp düşünmediğimi sordu. Çalışma Bakanlığı yaptığım süre içinde
düşünmüştüm, Sayın Okuyan'ın da düşündüğünü biliyorum; inşallah, Yüce
Meclisimizin desteğiyle orman işçilerimiz en kısa bir sürede sosyal güvenceye
kavuşacaktır. Or-Köy kredileri ne düzeyde? Or-Köy kredileri 10,5 trilyon lira olarak
şimdi bu bütçeyle bağlanıyor; ben, Bakanlığı devraldığımda 900 milyar liraydı
ödenek tutarı; yani, 57 nci hükümet döneminde 10 kattan fazla artmış durumda ve
şunu da belirteyim ki, Bursalılar, aslan payını da aldılar bu Or-Köy
bütçesinden, çok sayıda Or-Köy faaliyetimiz oldu. Sayın Ali Şevki Erek, yine, bu rakamları sordular, biraz önce verdiğim
cevap bunu kapsıyor. Bir orman askeri sistemi kurulabilir mi dediler. Geçmişte
denenmiş; fakat, başarılı olamamış, buna şimdi gerek görmüyoruz biz; çünkü,
yangın söndürmede, FAO kayıtlarına göre de, Türkiye, çok başarılı; bu
başarısını da askerî birliklerin etkin yardımına borçlu orman yangınlarıyla
mücadelede. Gerçekten, bugün, ülkemizin her yöresinde orman yangınlarına en çok
koşan birim, askeri birliklerimiz oluyor. Onlara, bir kez daha şükranlarımı
sunuyorum buradan. Sayın Bekir Sobacı, ormanlık alanları imara açmayı düşünüp
düşünmediğimiz sordu. Hiçbir şekilde düşünmüyoruz. Köylerin naklî bakımından
da; Anayasa uyarınca, köyler, ancak nakle konu olabiliyorlar ve Orman Yasamızın
2-A maddesi de bunu öngörüyor, uygun olan yerleri. Bunun dışında... BAŞKAN - Sayın Bakan, süremiz de tamamlandı... ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Son bir nokta var. BAŞKAN - Buyurun. ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Orman arazilerinin tahsisinde
verilen izinlerin listesini şu anda kendisine veremeyeceğim. Bunu, tabiî,
hemen, kendisine yazılı olarak bildiririz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, soru sorma işlemi de tamamlanmıştır. Bütçe üzerindeki oylamaya geçmeden önce, bir hissiyatımı sizlerle
paylaşmak istiyorum; ayrıca, sayın grup başkanvekillerinin de bu konuya
dikkatini çekmek istiyorum: Ben, bu bütçe görüşmeleri sırasında bugün ilk defa
kürsüye çıktım. Sizler de, ben de, aşağıda otururken bu görüşmeleri takip
ediyoruz. Saat 11.00'den beri de bütçe görüşmelerimiz devam ediyor. Ancak,
hepinizin de görmüş olduğu gibi, konuşmalar, seremonik mahiyette geçiyor;
halbuki, sayın milletvekillerimizin hakikî arzuları soru sormak yönünde ve bu
soruların sorulmasıyla, hem sayın bakanın hem de sayın bakanların icraatlarının
denetlenmesi imkânı ortaya çıkıyor. Onun için, bu hususu dikkatinize getirmeyi
uygun buldum: Sayın grup başkanvekilleri -tabiî ki, bir sonraki bütçe dönemi
için ifade edi-yorum- bu bütçe görüşmeleri planlamalarını yaparken -tabiî ki
konuşmalar olacak- soru-cevap kısmına daha ağırlık verirlerse ve süreler çok
daha uzun olursa, zannediyorum ki, hem Yüce Heyet tatmin olmuş olacak hem sayın
bakanların denetlenmesi imkânı ortaya çıkmış olacak ve ayrıca, hem
bölgelerinizle hem de ülkenin sorunlarıyla ilgili kamuoyu da bilgi sahibi olmuş
olacak. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, 8 inci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI 1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi A
- C E T V E L İ Program
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. 2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C
E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Orman Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: D) ORMAN BAKANLIĞI 1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî Yılı
Bütçesi A
- C E T V E L İ Program
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Orman Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. 2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN- Orman Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C
E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Orman Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Orman Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunu-yorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: a) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı
Bütçesi A
- C E T V E L İ Program
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B - C E T V E L İ Gelir
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Orman Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. 2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN- Orman Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C
E T V E L İ
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B
- C E T V E L İ
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Orman Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Orman
Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğünün
2001 malî yılı bütçeleriyle,
1999 yılı malî yılı
kesinhesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum. Sayın milletvekilleri, böylece, sekizinci tur görüşmelerimiz de
tamamlanmıştır. Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek
üzere, 16 Aralık cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati : 22.24 |
|