DÖNEM : 21 CİLT : 49 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 30 uncu
Birleşim 13 . 12 . 2000 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler
ve Önergeler 1. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in (6/836) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/255) IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741,
3/643) (S. Sayıları : 552, 553, 554, 555) A) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI 1.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Diyanet İşleri Başkanlığı
1999 Malî Yılı Kesinhesabı B) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME
KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı D) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü
2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı E) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI 1. - Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI 1. - Denizcilik Müsteşarlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Denizcilik Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı G) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı H) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1. - Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Gümrük Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı V. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1. - Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in, Çanakkale-Gelibolu-Burhanlı
Koyundaki deniz trafiğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan
Mirzaoğlu'nun cevabı (7/2868) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı. Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz
Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret
Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında, Medenî ve Siyasî Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair; Kanun Tasarılarının yeniden incelenmek üzere geri gönderilmelerine
ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarıların
geri verildiği bildirildi. 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları
ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları :
552, 553, 554, 555) görüşmelerine devam olunarak; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, Başbakanlık, Hazine Müsteşarlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarıları kabul edildi. Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan ve FP
Grubuna düşen bir üyeliğe Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal, Grubunca aday
gösterilerek seçildi. Alınan karar gereğince, 13 Aralık 2000 Çarşamba günü saat 11.00'te
toplanmak üzere, birleşime 22.20'de son verildi.
No. : 47 II. - GELEN KÂĞITLAR 13.12.2000 ÇARŞAMBA Yazılı Soru Önergeleri 1. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Bolu Tüneline
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3196) (Başkanlığa geliş tarihi :
12.12.2000) 2. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Türk
vatandaşlarına vize uygulayan ülkelere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3197) (Başkanlığa geliş
tarihi : 12.12.2000) 3. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, sekiz yılını
doldurmuş okul müdürlerinin rotasyona tâbi tutulmasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3198) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.12.2000) 4. - Afyon
Milletvekili İsmet Attila'nın, Marmara depreminden sonra "Sizin de
Bir Kardeş Aileniz Olsun" kampanyasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3199) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.12.2000) 5. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, TEAŞ Orhaneli Termik
Santrali sosyal tesislerinin bakım ve onarım ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3200) (Başkanlığa geliş tarihi :
13.12.2000) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
11.00 13 Aralık
2000 Çarşamba BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 uncu
Birleşimini açıyorum. Sayın milletvekilleri, 2001 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere
başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
var; okutuyorum: III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler
ve Önergeler 1. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in
(6/836) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/255) 12.12.2000 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 328 inci
sırasında yer alan (6/836) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Faruk
Çelik Bursa BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz. Program uyarınca, bugün iki tur, yani üçüncü ve
dördüncü tur görüşmeleri yapacağız. Üçüncü turda, Diyanet İşleri Başkanlığı, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları : 552, 553, 554, 555) (1) A) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI 1. - Diyanet
İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı
Bütçesi 2. - Diyanet
İşleri Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı (1) 552, 553,
554, 555 S. Sayılı Basmayazılar ve ödenek cetvelleri 11.12.2000 tarihli 28 inci
Birleşim Tutanağına eklidir. B) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinde sorulması
ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra,
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş
olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma
işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için 10 dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan
süre içerisinde sıradaki soru sahiplerine söz hakkı verilecektir. Bilgilerinize sunulur efendim. Üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili
Kemal Vatan, Manisa Milletvekili İsmail Bozdağ, Ankara Milletvekili Ayşe
Gürocak, Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol; Anavatan Partisi Grubu adına,
Samsun Milletvekili Mehmet Çakar, Mardin Milletvekili Ömer Ertaş, Şanlıurfa
Milletvekili Eyüp Cenap Gülpınar; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzincan
Milletvekili Sebahattin Karakelle, Van Milletvekili Fetullah Gültepe; Fazilet
Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, Şanlıurfa Milletvekili
Niyazi Yanmaz, Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Antalya Milletvekili Osman Müderrisoğlu, Erzincan Milletvekili
Mihrali Aksu, Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Afyon Milletvekili Müjdat
Kayayerli, Zonguldak Milletvekili İsmail Hakkı Cerrahoğlu. Şahısları adına, lehinde, Malatya Milletvekili Yaşar
Canbay, Bursa Milletvekili Faruk Çelik; aleyhinde, Siirt Milletvekili Ahmet
Nurettin Aydın, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Eskişehir Milletvekili Mail
Büyükerman söz almışlardır. Efendim, önce hükümet söz istemiştir. Buyurun Sayın
Bakan. (DSP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının görüşülmesi
dolayısıyla, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Diyanet
İşleri Başkanlığının çalışmalarıyla ilgili bilgi sunmak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Diyanet İşleri Başkanlığınca, ülkemizdeki 74 536 camide
hizmet verilmektedir; ayrıca, süreli, görüntülü ve sesli yayınlarla radyo ve
televizyon programlarıyla ve konferans, seminer, panel ve benzeri toplantılarla
yurttaşlarımız aydınlatılmaktadır. Millî, dinî bakımdan birlik ve beraberliğimizi
geliştirmek; kardeşlik, sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma gibi İslam Dininin
ahlak sistemi içinde yer alan güzel hasletleri yaygınlaştırmak için çaba
gösterilmektedir. Başkanlıkça hazırlanan Diyanet Saati Programı, TRT 2,
TRT 4 ve TRT INT kanallarında yayınlanmaktadır. Ayrıca, GAP TV'de ve bazı özel
televizyon kanallarında da dinî programlar yapılmaktadır. Kadınlara yönelik din hizmetlerinin daha yeterli düzeye
getirilmesi amacıyla, il müftülüklerine kadın din hizmetleri uzmanı atanmıştır.
Kadın Kur'an kursu öğreticileri için açılan sınavda
başarılı olanlara fahrî vaizelik belgesi verilmiştir. Bunlar, kadınlara yönelik
aydınlatma hizmetlerinde görevlendirileceklerdir. Diyanet İşleri Başkanlığınca, üniversitelerimizle
işbirliği halinde, konferanslar verilmekte ve paneller düzenlenmektedir. Bu yıl, camilerimizde, geçmişi İslamın ilk dönemlerine
kadar uzanan cami dersleri başlatılmıştır. Cami derslerinde din görevlilerinin,
vatandaşlarımızın dinî konulardaki bilgilerinin artırılması amaçlanmakta;
Kur'an-ı Kerim ve meali, temel dinî bilgiler, Peygamberimizin ahlakı ve hadisleriyle
ilgili bilgiler, dinî yüksek tahsil görmüş kişilerce verilmektedir. Ülke genelinde yapılan bir araştırmayla yaygın batıl ve
hurafe inançlar saptanmış olup, bunlar, Kur'an-ı Kerim ışığında
değerlendirilecek ve bir kitap haline getirilecektir. 2000 yılında, 15 000 kadar personel için hizmet içi
eğitim kursları düzenlenmiştir. Kur'an kurslarında, isteyen yurttaşlarımıza ve
çocuklarına, Kur'an-ı Kerim öğretilmekte, İslam dininin inançları, ibadet ve
ahlak esaslarıyla ilgili temel bilgiler verilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığınca, bugüne kadar, toplumun
her kesimine yönelik 498 kitap yayınlanmıştır. Süreli yayın olarak 4 dergi
çıkarılmaktadır. "Diyanet Avrasya" adıyla yeni bir derginin yayımına
da başlanacaktır. Bu yıl 2,5 milyon diyanet takvimi bastırılarak
dağıtılmıştır. Vaaz kasetleri, televizyon dizileri, drama, belgesel ve
çizgi filmler gibi sesli ve görüntülü yayınlar yaptırılmakta ve çeşitli
televizyon kanallarında yayınlanması sağlanmaktadır. Ayrıca, Azerî, Kazak ve
Türkmen lehçelerinde Türkçe ve Rusça 16 eserin 365 000 adet basımı
yaptırılacaktır. Kur'an-ı Kerim mealinin yazım çalışmaları büyük ölçüde
bitirilmiştir. Konulu tefsir yazılımıyla ilgili altyapı çalışmaları da
tamamlanmıştır. Tefsirin örnek fasikülü 2001 yılı nisan, birinci cildi ise 2001
yılı ekim ayında yayınlanacaktır. Toplumda dinî terimlerin yanlış anlaşılmasının neden
olduğu bazı olumsuzlukların giderilmesi amacıyla hazırlanan dinî kavramlar
sözlüğü yılbaşında çıkarılacaktır. Ayrıca, fıkıh kitaplarının taranmasıyla ilgili bir
çalışma daha başlatılmıştır. Aynı şekilde, hadis kitapları yeniden gözden
geçirilerek Kur'an-ı Kerimin ruhuna ters düşen ve Peygamberimize ait olmayıp
O'na dayandırılan hadislerin değerlendirilmesi yapılacak, sahih hadislerden
oluşan bir hadis mecmuası hazırlanacaktır. Internetten de yararlanılarak vatandaşlarımızın dinî
yönden bilgilendirilmesine çalışılmaktadır. Öte yandan, bir Diyanet araştırma
merkezi kurulması için çalışmalar başlatılmıştır. Araştırma merkezinin amacı,
geniş bir veritabanı oluşturmak, toplanan verileri değerlendirerek, ulusal ve
uluslararası din hizmeti politikaları geliştirmek, personel için eğitim
programları hazırlamak, hizmetlerin etkinliğini ve verimliliğini ölçme ve
değerlendirmeye yönelik çalışmalar yapmak, dinler ve kültürlerarası ilişkilere
altyapı oluşturmak ve bu konuda yeni perspektifler geliştirmek ve benzeri
konularda Başkanlığa destek olmaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığınca, yurt dışında bulunan 3
milyondan fazla yurttaşımıza Türk cumhuriyetleri ile Kafkasya ve Balkanlarda
yaşayan Türk ve Müslüman topluluklara da hizmet götürülmektedir. Başkanlığın
hizmet sunduğu ülke sayısı 2000 yılında 47'ye ulaşmıştır. Ramazan ayı
dolayısıyla bu yıl, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve Avrupa
ülkelerinde yaşayan yurttaşlarımız için 187, Türk cumhuriyetleri, Balkan ve
Kafkas ülkeleri ile Türk ve Müslüman topluluklar için 96 din görevlisi
gönderilmiştir. Birkaç gün önce yapılan İkinci Uluslararası Kur'an-ı Kerim Okuma Yarışmasına 27 ülkeden
51 yarışmacı katılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığınca yaptırılan 700 kişi
kapasiteli Tokyo Türk Camii, haziran ayında hizmete açılmıştır. Bu yıl çıkarılan bir kararnameyle Diyanet İşleri
Başkanlığı yanında, (A) grubu seyahat acenteleri tarafından da hac ve umre
seferleri düzenlenebileceği öngörülmüştür. Böylece, hacı adayları, serbest
rekabet kuralları içinde diledikleri hac organizasyonunu seçebileceklerdir. Bu
yıl hacca gitmek üzere 120 901
vatandaşımız önkayıt yaptırmış, kota uygulaması nedeniyle, hacca gidecek 70 000 kişi noter huzurunda
çekilen kura sonucu belirlenmiştir. Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının
toplam kadro sayısı 88 489'dur; yaklaşık 11 000 kadro boştur. Boş kadroların 4
000'ine açıktan atama izni alınmış olup, atamalar önümüzdeki günlerde
gerçekleştirilecektir. Ayrıca, 1 500 açıktan vekâleten ve 1 500 eski
görevliler için açıktan atama izni
istenmiştir. Açık bulunan 720 vaiz ve 60 cezaevi vaizi kadrosuna naklen atama
yapılması için sınav açılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığınca bu yıl gerçekleştirilen
bazı önemli toplantılardan söz etmek
istiyorum. Ülkemizin Avrupa Birliğine aday ülke olarak kabul edilmesiyle
birlikte başlayan süreçte, başkanlığın yeni hedef ve politikaları belirlemesi
amacıyla Uluslararası Avrupa Birliği Şurası gerçekleştirilmiştir. Tarsus'ta,
Türkiye'deki 10 dinî cemaat lideri ve temsilcileri ile Avrupa Konseyi
temsilcilerinin katılımıyla "2000 İnanç ve Hoşgörü Çağında Dinler"
konulu bir toplantı yapılmıştır. Dördüncü Avrasya İslâm Şurası Saraybosna'da
yapılmıştır. Bu toplantıya, 18 ülke ve 12 özerk bölge ve cumhuriyetten
temsilciler katılmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hizmet ve
faaliyetlerini kısaca özetlemeye çalıştığımız Diyanet İşleri Başkanlığının 2001
yılı bütçesi, 302 112 100 000 000 Türk Lirasıdır. Bütçenin yüzde 98,1'ini
personel giderleri oluşturmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığının 2001 yılı
bütçesinin ulusumuza ve Diyanet camiasına hayırlı olmasını diliyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi de sizlere
Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumuyla ilgili bilgiler sunmak istiyorum. Anayasamız, devletin
değiştirilmez niteliklerinden birisinin, sosyal devlet olduğu ilkesini
belirtmektedir. Sosyal devletin gereği ise, sosyoekonomik yönden yetersiz olan
toplum kesimlerini destekleyen; güç koşullarda yaşayan, ihmal ve istismara
uğrayan, özel ilgi ve desteğe gereksinim duyan yurttaşlarına yardım elini
uzatmayı kendisine görev, yurttaşlarına hak saymaktadır. Bugün burada bütçesini
görüştüğümüz Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, devletin bu görevini
yerine getirmede en temel kuruluşların başında gelmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kurum, son
yıllarda hem nicelik açısından hem de nitelik açısından büyük bir gelişme
göstermektedir. 55, 56 ve 57 nci hükümet dönemlerinde 84 yeni hizmet biriminin
açılmasıyla kuruluş sayımız 361'e çıkmıştır. Yıl sonuna kadar, 15 yeni kuruluş
açılmasını planlamaktayız. Kuruluşlarımızın fizikî koşulları büyük ölçüde
düzeltilmiş, yaşam standartları önemli ölçüde iyileştirilerek hizmet verdiğimiz
çocuk, genç, yaşlı ve özürlü insanlarımıza daha iyi koşullarda bakılma ve
barınma olanakları sağlanmıştır. İzninizle, yaptığımız bazı çalışmaları ve aldığımız
sonuçları sizlerle paylaşmak istiyorum. Paylaşmak istediğim ilk konu, depremle ilgili yapılan
çalışmalardır. Deprem bölgesinde yapılan çalışmalarda, devlet, vatandaş ve
sivil toplum örgütlerinin işbirliğiyle, toplumsal yardımlaşma ve dayanışmanın
en güzel örnekleri sunulmuştur. Kişi ve toplum kuruluşlarının bölgede bizzat
yaptıkları sosyal hizmet yatırımları hariç, yurtiçi ve yurt dışındaki
vatandaşlarımız ile diğer ülke vatandaşları ve sivil toplum örgütleri
tarafından, deprem bölgesindeki sosyal hizmet kuruluşlarının yapımı ve
onarımında kullanılmak üzere, 1 trilyon 17 milyar Türk Liralık şartlı bağışta
bulunulmuştur. Bu şartlı bağışın 80 milyarı onarımda kullanılmış, kalan
kısmının ise ihalesi yapılmıştır. Ayrıca, deprem bölgesindeki kuruluşlarımızın yeniden
inşaını üstlenen, ulusal ve uluslararası kişi ve kuruluşların yardımlarına
bakacak olursak, ulusal boyutta üstlenilen yardımlar 3 trilyon 175 milyar
liradır; uluslararası boyutta yapılan yardımlar ise, 5 trilyon 688 milyar lira
olup, yapılan ulusal ve uluslararası yardım ve bağışların tutarı, 2000 yılı
içerisinde, 8 trilyon 863 milyar liraya ulaşmıştır. Deprem
bölgesinde, toplum merkezleri ile kadın emeğinin değerlendirilmesi alt projeleri hayata
geçirilerek, 1999 yılında Sakarya ve Kocaeli'nde 6 çadırkentte açılan üretim
atölyeleri, 2000 yılında, kalıcı toplum merkezlerine dönüştürülmüştür. Bölgede,
2000 yılı içinde “Gençlik Merkezi” adı altında, UNICEF ile ortak, gençlik
hizmeti ağırlıklı 22 toplum merkezi açılmıştır. Kurum, bugüne kadar, deprem
nedeniyle 343,6 milyar lira harcamış olup, bunun 133,1 milyar lirası nakit
bağışlardan, diğeri bütçe ve bütçe dışı özel gelirlerden karşılanmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çocuk yuvaları ve
yetiştirme yurtlarında devletin koruması altında bulunan çocuk ve gençlerin
bakımı süresince temel amacımız, çocuklarımızı, laik, demokratik cumhuriyet ve
Atatürk ilkelerine bağlı, çağdaş yaşamı benimsemiş, çağdaş değerleri özümsemiş,
akla, bilime inançlı, kendine güvenen iyi birer meslek sahibi bireyler olarak
hayata ve topluma kazandırmaktır. Çocuklarımızın eğitimine verdiğimiz önem
sonucu, başarılarının önemli ölçüde yükselmesi sağlanmıştır. 1997-98 öğretim
yılında çocuklarımızın yılsonu başarı ortalamaları 2,89 iken, 1999-2000 öğretim
yılında 3,17'ye yükselmiştir. Bu yükselme, yükseköğrenime de yansımış, 1997
yılında ÖYS'yi kazanan çocuk sayısı 58 iken, 2000 yılında bu sayı 157'ye
çıkmıştır. Kurum olanaklarıyla Amerika Birleşik Devletlerinde okuyan ve şeref
listesine giren Türkiye'nin seçkin üniversitelerinde gençlerimiz var. 2000-2001
öğretim yılında 149 çocuğumuz ülkemizde, 13 çocuğumuz Ahmet Yesevi
Üniversitesinde öğrenimlerine başlamışlardır. Çocuklarımızın,
toplumla kaynaşmaları,
bütünleşmeleri, sosyal, psikolojik gelişmeleri ve hayata
hazırlanmaları açısından, sosyal, kültürel, sportif etkinliklere
katılımlarına büyük önem veriyoruz ve en önemlisi, yetiştirme
yurdu, çocuk yuvası çocuğu olma kimliğini, saklanacak bir kimlik olmaktan
çıkarmaya çalışıyoruz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çalışan çocuklar
ve sokakta yaşayan çocuklar, ciddî bir toplumsal sorun olarak karşımızda
bulunmaktadır. Ülkemizin nüfusunun yüzde 41'inin 0-18 yaş arasında olduğunu
biliyoruz. Çeşitli nedenlerle kent merkezlerine göç, çok çocuklu aileler,
yoksulluk başta olmak üzere, çocuklarımızı aile ve okul ortamından uzaklaştırıp
sokağın acımasız koşulunda yaşamaya ve çalışmaya zorlayan pek çok faktörle
karşı karşıyayız. Kurum, sokakta yaşayan çocuklar konusunda son derece başarılı
uygulamalar başlatmıştır. Kurumun, rehabilitasyon amacıyla açmış olduğu 16 çocuk
ve gençlik merkezinde 7 416 çocuğa ulaşılmış, yapılan çalışmalar sonucunda 444
çocuk okula başlatılmış, 581 çocuğun tekrar okula devamı sağlanmış, 550 çocuk
ailesinin yanına döndürülmüş, 200 çocuk işe yerleştirilmiş, 457 çocuğa aynî,
nakdî yardım yapılmış, 33 çocuk koruma altına alınmış, 56 madde bağımlısı
çocuğun gerekli tedavileri yaptırılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurum, özürlü
bireylerin sorunlarına çözüm getirmek, özürlülerin toplum içinde üretken ve
bağımsız yaşamalarını sağlayacak hizmetlerin geliştirilip yaygınlaştırılması
konusunda da ciddî bir atılım içerisindedir. Yatılı ve gündüzlü kuruluşlarda
hizmet verilen özürlülerin yaratıcı ve üretken olmaları açısından, Türkiye için
örnek çalışmalar başlatılmıştır. Gündüzlü, özürlü aile danışma ve
rehabilitasyon merkezlerinin sayısını artırmaya çalışıyoruz. 3 yılda,
özürlülere hizmet veren kuruluşlarımızın sayısı 28'den 48'e çıkarılmıştır. 20
yeni yatılı ve gündüzlü özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezi hizmete açıldı.
Hizmet verdiğimiz özürlü sayısı, 1 519'u yatılı olmak üzere 3 284'e ulaşmıştır;
ancak, bu sayı, talepler karşısında oldukça yetersiz kalmaktadır; değişik özür
gruplarından 2 756 özürlü insanımız, kurum hizmetlerinden yararlanmak üzere
sırada beklemektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sunduğumuz
hizmetlerdeki gecikmenin bedeli, kişi, aile, toplum ve devlet için tahmin
edilenden de yüksektir. Üstelik, sosyal boyutuyla da, ekonomik boyutuyla da
gecikmenin bedeli, çoğu kez, geri döndürülemez olumsuzluklara yol açmaktadır.
Bu bağlamda, kurumun koruyucu, önleyici hizmetler kapsamında yer alan toplum
merkezleri hızla yaygınlaştırılmaktadır. Bugün itibariyle, toplum
merkezlerimizin sayısı 36'ya ulaştırılmıştır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesinin göç alan illerinde ve büyük kentlerin sosyoekonomik yönden
yetersiz olan yörelerinde hizmet vermekte olan toplum merkezleri ile kaynaklara
ulaşmakta güçlük çeken, risk altında olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakanım, 1 dakika efendim... Siz, hem şahsınız adına hem de Sayın Bakana niyabeten
konuşuyorsunuz; 15 dakika doldu. Buyurun. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Sayın Başkan,
teşekkür ederim; o zaman, konuşmamı bitiriyorum. BAŞKAN - Hayır, hayır, buyurun efendim; 30 dakika
süresi var bakanların. Siz, iki bütçe üzerinde konuşuyorsunuz; hem şahsınız
adına hem niyabeten. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. BAŞKAN - Estağfurullah. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Toplum
merkezleri, çok az sayıda personelle ve çok düşük maliyetle işletilen
kuruluşlardır. Hizmetler, yerel yönetimler, kamu kurum ve kuruluşları, sivil
toplum örgütleriyle işbirliği ve eşgüdüm içerisinde yürütülmektedir. Toplum merkezleri hizmetlerinden, öncelikle, kadınlarımız
ve çocuklarımız yararlanmaktadır. Bölgenin ihtiyacına uygun olarak geliştirilen
programlarla, kadınlarımızın toplum yaşamına aktif olarak katılmaları
sağlanmaktadır. Bu hizmetlerle, toplumda pek çok sosyal sorun büyümeden ve çok
pahalı olan tedavi olanaklı hizmetlere gereksinim duyulur hale gelmeden
önlenmeye çalışılmaktadır. Keza, kurumun verdiği aynî, nakdî yardımlarla,
sosyal yardımlarla, pek çok korunmaya muhtaç çocuğu, özürlüyü, aileyi
desteklemekte ve köklerinden kopartılmadan, kendi aile ortamlarında yaşamaları
sağlanmaktadır. 2000 yılında aynî, nakdî yardım yapılan kişi sayısı 16 500
olup, 2001 yılında 20 000 kişiye ulaşılması planlanmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kurumun, bu
hizmetlerini sınırlı olanaklarla yerine getirdiğimizi hepimiz biliyoruz. Bu zor
ve ağır görevi yapan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 2000
yılındaki geliri, katma bütçeden 54,4 trilyon, 3418 sayılı Yasayla elde edilen
gelirlerden 14,5 trilyon olmak üzere, 70 trilyon civarındadır. Kasım ayı itibariyle
kullanılan ödenek miktarı ise, 65 trilyonu bulmuştur. 2001 yılı bütçesiyle
öngörülen rakam ise, 66 trilyondur ve 3418 sayılı Yasayla da 15 trilyon elde
edileceği tahmin edilmektedir. 3418 sayılı Yasayla elde edilen gelirlerin çok büyük
bir bölümü, sosyal hizmet kuruluşlarının temizlik ve bakım hizmetlerinin satın
alınmasında kullanılmaktadır. Kuruma bağlı kuruluşların sayısı çok büyük bir
hızla artmaktadır. 1997'de 293 kuruluşumuz varken, bu sayı, 2000 yılında 361'e
ulaşmıştır. Kurumun gelişmeye, geliştirilmeye ve daha çok yurttaşı kucaklamak
için büyümeye ihtiyacı vardır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kurumda bu zor
görevi yapan personele, toplum adına, şükran ve teşekkür borçluyuz. Kurumda
çalışanlar arasında ücret dengesizliğini çözüme kavuşturacak sosyal hizmet
tazminatına ilişkin kanunun çıkarılması, bu teşekkürümüzün ifadesi olacaktır.
Devletin olanakları gönüllü insanların toplumsal sorumluluk bilinci ve
heyecanıyla birleştiğinde, çok farklı ve olumlu sonuçlar çıkmaktadır. Sosyal hizmet
kuruluşlarına desteklerini esirgemeyen, maddî ve manevî katkılarını sürdüren,
her biri bizim için önemli, gönüllü, hayırsever yurttaşlarımıza ve
kuruluşlarımıza, koruma dernekleri ve vakıflarımıza şükran borçluyuz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin en
büyük ailesi sosyal hizmetler ailesinin bebekleri, çocukları, özürlüleri,
yaşlıları ve çalışanları adına da hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum;
ilgi, destek ve sevginizin bize güç verdiğini belirtiyorum. Tekrar saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan. Diğer sayın bakanlar önce mi konuşacak, sonra mı
efendim? DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın)- Nasıl
isterseniz... BAŞKAN- Hayır efendim, sizin arzunuza bağlı. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın)- Daha sonra
konuşacağım. BAŞKAN - O zaman gruplara geçiyorum efendim. İlk turda, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Kemal Vatan. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Halıcı, 30 dakikayı 4'e bölüyoruz değil mi
efendim? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Evet, eşit şartlarda
efendim. BAŞKAN - Peki efendim. Buyurun Sayın Vatan. DSP GRUBU ADINA KEMAL VATAN (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik
Sol Parti Grubu adına söz aldım. Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına,
Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, menfur tecavüzlerle,
saldırılarla hayatlarını yitiren polis memurlarımıza Allah'tan rahmet, kederli
ailelerine ve milletimize başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyor,
bölücü hain canileri de nefretle kınıyorum. Ramazanınızı tebrik eder, insanları karanlıktan
aydınlığa çıkaran Kur'an'ın indirildiği bu mübarek ayın insanlığın kurtuluşuna
vesile olmasını Allah'tan dilerim. 3 Mart 1924 yılında kurulan ve anayasal bir kuruluş
olan Diyanet İşleri Başkanlığına, İslâm Dininin inançları, ibadet ve ahlak
esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet
yerlerini yönetme görevi verilmiştir. Yeryüzündeki en yüce, en şerefli ve en kabiliyetli
varlık, insandır. Evrendeki her şey, bütün sosyal sistemler, kurumlar, sosyal
müesseseler, din, devlet, insana hizmet için vardır. İslam Dini, insanlardan, dünya ile ahiret arasında dengeli
bir hayat istemektedir. Dünya araç, Allah rızası ve bunun bahşedeceği ebedî
mutluluk amaç olacaktır. Din, insanların gönlündedir, siyasî görüşlerin
tekelinde değildir. Müslümanlık, toplumumuzun bütününün ortak inancıdır. İslam
Dini, sevgiye dayalı bir dindir. Eğer, bugün camilerimizin kapısı açıksa, ezan
sesleri rahat duyulabiliyorsa, ibadetlerimizi rahatlıkla yapabiliyorsak, bunun,
Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk ve onun kurduğu laik, demokratik cumhuriyet
devleti sayesinde olduğunu hepimizin unutmaması gerekmektedir. (DSP
sıralarından alkışlar) Bu yüzden, başta Doğu ve Güneydoğuda olmak üzere, bütün
bölgelerde, üniversitelerle işbirliği halinde, dinî ve millî kurumlarda
konferanslar verilmesi yerinde bir çalışmadır. Vatanı savunmada ve Kur'an'ın,
dinin gereklerini yerine getirmede tasarrufa gidilemez. Özellikle, Doğu ve
Güneydoğuda boş cami bırakılmamalı, mutlaka yüksek tahsilli din görevlisi
verilmelidir. Aksi halde, bu boş camilerin din ve millet düşmanlarınca
doldurulduğunu, çok yakın geçmişte, ibretle, hep beraber gördük. Bu olumsuz
durumu derhal düzeltmek için, Diyanet İşleri Başkanlığına da büyük görevler
düşmektedir. Bütçenin de çok titiz kullanımıyla, yurt içindeki
vatandaşlarımız ile yurt dışındaki vatandaşlarımız ve Türk soydaşlarımız ile
dindaşlarımızın, yüce dinimizin gerçek bilgileriyle bilgilendirilmelerine çok
önem verilmesi şarttır. Çünkü, özellikle yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın,
Türk soydaşlarımızın ve dindaşlarımızın, yeterli olanaklara sahip
olamadıklarından, İslam Dinini yeterince bilemediği, bunun sonucu olarak da bir
kısım Türkiye Cumhuriyetine düşman vakıf ve diğer örgütler tarafından bu
kimselerin kolaylıkla kandırıldığı, bu nedenle din eğitiminin en doğru olarak
Diyanet İşleri Başkanlığınca verilebileceği, bu amaçla TRT ve diğer
televizyonlarda uygun programlar yapılması da yerinde olacaktır. Ancak, gerçek
dinî bilgilendirmelerle Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk düşmanlarının yurtiçi ve
yurt dışındaki zehirli faaliyetlerinin önüne geçilebilir. Bütün insanlığın kurtuluşunu gösteren ilahî bir nur
olan Kur'an'ı Kerim'in Türkçe tercümesi, ilk defa, cumhuriyetin ilk yıllarında
yapılmıştır ve halkımızın Kur'an'ın içerisinde ne dediğini anlaması bu dönemde
nasip olmuştur. Bugün de, Türkçe Kur'an mealinin çok geniş halk kitlelerine
ulaştırılması gerekmektedir. Toplum içinde halen bulunan bid’at, hurafe,
uydurma hadis ve bunlarla beslenen din sömürüsü ve sahte din tahribi
belalarından, ancak dinin tanrısal kaynağını anladığı dilde okuyarak, Kur'an-ı
Kerim'in ışığında, gerçek ve bilimsel olarak toplumumuzu, özellikle
gençlerimizi kurtarabiliriz. İlerleme ve yükselmenin esası, cehaletten ilme,
taklitten tahkike, yani işin gerçeğini araştırmaya geçmedir. Cehaletle,
taklitle hiçbir zaman yükselemeyiz; dinimizi ve milletimizi de koruyamayız. Bu
programın başarılı yürütülmesinde, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Millî Eğitim
Bakanlığına çok önemli görevler düştüğü aşikârdır. Kur'an'ın ilk emri "oku" ile başlamaktadır.
Tüm varlık ve oluşun okunması gerektiğine dikkat çekilmekte, yani Kur'an, insan
ve evrenin de okunması, anlaşılması gerekmekte. Kur'an'ın ilk emrini yerine
getirmeyenler, onun sonraki emirlerini icra ederek bir yere varamazlar. Özünde
okumaya, öğrenmeye ve ilme en büyük önemi veren İslam Dini mensuplarının,
eğitime, kültüre ve teknolojik gelişmeye herkesten daha çok istekli olması
gereklidir ve bu yönde gayret gösterilmelidir. İslamiyette, her temiz yerde ibadet yapılır; onun için,
gerektiği kadar cami yapılmalıdır. Peygamberimiz, ibadet mekânlarında sadelik
isterdi; bu bakımdan, dinî mekanların süslemelerinde şatafattan, fuzulî
lüksten, israftan kaçmamız gerekmektedir. Dini, siyasal başarı ve çıkar aracı yapan, kitleleri
Allah'la aldatan, siyaset ve saltanat dinciliği sektörü, en nankör sektördür;
güvenilmezdir, vefasızdır, nankördür. Bu nankörlük, peygamberin evladını bile
hançerlemekten çekinmemiştir. Hiçbir mümin, siyasal başarı uğruna dininin yara
almasına seyirci kalamaz; seyirci kalabilen, mümin olamaz. Mümin, siyaset
yapacaktır ve yapmalıdır; çünkü, siyaset, memleketine, milletine bir hizmet
mesleğidir. İnsana hizmet ise, ibadettir ve ancak böylelikle, din sömürüsü,
dinin yozlaşması, sayısal hesap ve çıkara dayalı siyaset dinciliği
önlenebilecek, insana ve insan haklarına sahip çıkılacaktır. Her hususta olduğu gibi, giyim kuşamda da Kur'an'ın
istediğine uyulmalı; en ilerici din olan İslamda giyim kuşam, medenî olmalı,
çarpıtılmamalı ve siyasî simgeye dönüştürülmemelidir. (DSP sıralarından
alkışlar) Unutulmaması gereken, Müslümanlıkta devlete itaat temel esastır. Kur'an'da bildiriliyor ki, istinasız, tüm toplumlara
bir peygamber gelmiştir. O halde, Kur'an'a dayanarak şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz: Peygamberliğin bittiği güne kadar yaşamış ve konuşulmuş
dillerin tümüyle vahiy gelmiştir. Bir dille vahiy gelmesi o dili kutsal
yapıyorsa, tüm diller kutsaldır. Herhangi bir dilin, bu açıdan, herhangi bir
özelliği ve farkı yoktur. (DSP sıralarından alkışlar) Ne yazık ki, İslam tarihi
boyunca, bu temel Kur'ansal bakış açısını saptırmak ve Arapça'yı kutsal ilan
etmek için akıl almaz uğraşlar verilmiştir. Kendi dilimize ambargo
uygulatılması sonucu, bu durum, kültür ve düşünce hayatımıza büyük darbeler
indirmiştir. Kur'an'nın anlaşılması şarttır. Anlamak için, okuyanın
da, okuduğu metnin dilini bilmesi gerekmektedir. Arapça bilmeyenler için böyle
bir imkân ise, ancak Kur'an'ın çevirisini okumakla elde edilir. İbadette de
uygulamanın, bildiği dille, yani anadiliyle olması tabiîdir. Sayın milletvekilleri, yeni binyıla birçok eksikle,
birçok kirlenme ve hatta çürümeyle giriyoruz. Hemen her alanda bir kan
değişimine, bir yeniden yapılanmaya muhtaç olduğumuz herkes tarafından ifade
edilmektedir. Çare; inanç, fikir, strateji üçlüsünü hayata geçirmek, insanları
karanlıktan aydınlığa çıkaran Kur'an'a sımsıkı sarılarak ve Atatürk'ün ilke ve
devrimlerine uygun yolda yürümektir. Gerek Anayasa Mahkemesinin 1982 sayılı Kanunu iptali
sonucu gerekse 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile çeşitli kanun ve kanun
hükmünde kararnamelerle meydana gelen yasal boşluklar sebebiyle, Diyanet İşleri
Başkanlığının bugünkü teşkilat yapısıyla, yürüttüğü hizmetlere gerektiği gibi
cevap verebilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ihtiyacı da
bulunmaktadır. Bu düşüncelerle, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçemizin
ve diğer bütçelerimizin, devletimize, milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce
Meclise saygılar sunarım. Hepinizi Allah'a emanet ediyorum. (DSP, MHP, ANAP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Manisa Milletvekili Sayın İsmail
Bozdağ'da. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA İSMAİL BOZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 yılı bütçesi
üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, bizleri televizyonları başında
izleyen Türk Halkını ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının
kurduğu cumhuriyetimizle birlikte, Batıyla ilişkilerimizi farklı bir çizgiye
oturtma gereği hissedilerek, Batının geliştirdiği yeni kuram ve ilişkilere uyum
sağlamak, çağdaş uygarlığa geçmek, kendi koşullarımızı da dikkate alarak,
Batıyla işbirliği yapabilir hale gelmek esasları üzerinde durulmuştur. Bu da, o
dönemde tarım ülkesi olmakla mümkündü. Bunun sonucu olarak, cumhuriyetimizin
kuruluşunda köy ve köylümüz zenginlik kaynağımız olarak algılanmış, kimliğini,
temelini, tarihini köyde ifade eden cumhuriyetimizin varlığını sürdürebilmesi
de köyün zenginliğiyle olanaklı görülmüştü. O dönemde köy, maddî zenginlik olduğu kadar, insan
kaynağı bakımından da yeni devletin niteliği gereği önem kazanmıştır. Köy,
nüfusumuzun yüzde 70'ini içerisinde yaşatan en tabiî ve en esaslı müessese,
bütün gıda ve hammaddelerin kaynağı, en büyük ihracatçı, en büyük sağlam
müşteri, ordumuzun temeli kısacası “köy, Türkiye'dir” anlayışı egemen olmuştur.
Dolayısıyla, öncelikle köylüye hak ettiği sıfat ve olanaklar tanınmalıydı.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Türkiye'nin efendisi, hakikî müstahsili
olan köylüdür" sözü, bunun açık ifadesiydi. Köylüye verilen değer, aynı
zamanda millî iradeye verilen değeri de yansıtmaktaydı. Bu görüş doğrultusunda
o dönemde kalkınma hamlesi köyden başlatılmış, köylüye teknoloji götürülmüş,
öncelikle köylümüzün eğitilmesi üzerinde durulmuş, köylümüzün ekonomik, sosyal
ve kültürel yönde gelişmesine öncelik verilmiş ve köy enstitüleri kurulmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak, köy ve
köylüye yönelik politikalar ve tartışmalar, daha sonraki yıllarda, değişen
dünya koşulları sonucu daha farklı nitelik kazanmıştır. Ülkemizde başlayan
sanayileşme tartışmaları nedeniyle, bazı çevrelerce, köyün geri bir toplum
birimi olarak görülmesiyle, köy sorununun çözümünün, köyden kurtulmakla olacağı
savunulmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası koşullarında, köy,
varlığımızın tek dayanağı ve gelişmemizin kaynağı olmaktan çıkarılmış ve yeni
gelişmelere katılmamızı engelleyen toplum birimi olarak algılanmıştır. Batıda oluşan yeni ilişkiler nedeniyle, Türk toplumuna
verilen değer ve görev değiştiği için de, o tarihlerde köylülükle ve her alanda
üreticilikle taban tabana zıt bir görev üstlenmekte sakınca görülmemiştir. 1950'li yıllardan itibaren bize biçilen rol nedeniyle,
Türk toplumunun, köylülüğü değil, asker millet olduğu hatırlanmıştır. Köy
tartışmaları ise, bir başka nitelik kazanmıştır. Köy enstitüleri kapatılmış ve
köyün toplumsal gelişiminin önü tıkanmıştır. Kalkınmada köy ve köylü unsuru gözardı edildiği için
de, bugünlere kadar köylerimizin hâlâ ne altyapı hizmetleri tamamlanabilmiş ne
de köyün üretim politikasıyla doğrudan ilgili olan tarım sektöründeki
uygulamalarda istenilen sonuca ulaşılabilmiştir. 1950'li yıllarda yapılan bu yanlış politikalardan
sonra, eğer 1970'li yıllarda Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Bülent
Ecevit'in gerçekleştirmeyi düşündüğü köykent projesi gerekli yörelerde
uygulanmaya başlanmış olsaydı, her köye tek tek ulaştırılmakta zorluk çekilen,
ama, köylünün kalkınması ve kırsal alanların sanayileşmesi için zorunlu olan
altyapı ve hizmetler, bu suretle köylerimize daha kısa sürede ve daha düşük
maliyetle sunulabilecekti. Böylece, tarımsal sanayileşmenin altyapısı da
hazırlanmış olacaktı. Köylüler, böylelikle daha kısa sürede ve topraktan
kopmaksızın sanayi toplumu ve kentleşme sürecine geçebilecekti. Ne acıdır ki, 1970'li yıllarda Genel Başkanımız ve
Başbakanımızın, tarımsal kesimin kaderini değiştirecek bu görüşleri, o dönemin
bazı siyasî çevreleri tarafından doğru anlaşılamamış ve halkımıza "yastığı
yorganı toplayın, yakında göç var" diye yanlış mesajlar verilmiş ve
bugünlere gelinmiştir. Aradan geçen otuz yıldan sonra, bugün, toplumumuzun her
kesimi tarafından köykent projesi desteklenmekte ve bazı köylerimiz kendileri
talip olmaktadır. Biz, demokratik solcular olarak, şuna inanıyoruz:
Ülkemizde hiçbir köy, kendi başına, tarım ekonomisinden sanayi ekonomisine
kolay kolay geçemez; ancak, 8-9 köyün gücü birleştirilirse, hele
kooperatifçilik eğitimi verilirse, çok rahatlıkla, köylüler, tarım
ekonomisinden sanayi ekonomisine geçebilirler. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmiş
dönemlerde, kooperatifler ve kooperatif birlikleri, siyasî partilerin günlük
politikalarına alet ettikleri kurumlar durumundaydı; ama, Demokratik Sol Parti
önderliğinde Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisiyle kurulan 57 nci
hükümet döneminde, ülkemizde mevcut 16 adet kooperatif birlikleri, kendi
taleplerinin de doğrultusunda, siyasî partilerin günlük politikalarına alet
ettikleri kurumlar olmaktan kurtarılmış ve siyasetdışı ekonomik etkinlik birimleri
kimliğine kavuşturulmuştur. Tabiî, halkın kalkınabilmesi, yalnız devletin
sağlayacağı olanaklardan temin edilemez; aynı zamanda, halkın üretken biçimde
örgütlenmesi de gerekir. Bunun için de kooperatifçiliğin, mutlaka, kırsal
alanda yaygınlaştırılması gerekmektedir. Kooperatifçilik, aynı zamanda, bir birikim işidir, bilgi işidir.
Onun için, hükümetimiz, eğitimde, kooperatifçiliğe büyük yer vermeye ve hızla,
bütün yurtta yaygınlaştırmaya başlamıştır. Ülkemizde, bilgili, bilinçli bir
şekilde kooperatifleşme ve halk ortaklıkları kurulması, Türkiye'nin kalkınma
yolunda -gerek bölgelerarası gerek toplum kesimleri arası adaletsizliklerin
giderilmesinde- çok büyük etken olacaktır. Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, bu dönemden
önce, çiftçilerimiz Bağ-Kur'a üye olabiliyor, aidat ödüyordu; ancak, sağlık
güvenceleri yoktu. Sayın Başbakanımızın 18 Nisan 1999 seçimlerinden önce
açıkladığı gibi, çiftçilerimiz, 1 Eylül 1999 tarihinden itibaren, ilk defa,
sağlık karnelerine kavuşup, gerekli sağlık hizmetlerinden de faydalanabilir
hale gelmiştir. Yine, geçen dönemlerde çiftçilerimizin kullandığı ziraî
kredi faizleri yüzde 75'lere ulaşmışken, hükümetimiz döneminde yüzde 39'lara
kadar düşürülmüştür. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Onu da siz yaptınız canım. İSMAİL BOZDAĞ (Devamla) - Ayrıca, 57 nci hükümet
döneminde, köylerimize... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yüzde 75'e çıkaran da
sizsiniz. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım lütfen. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yani, ille çarpıtmaya gerek
yok. İSMAİL BOZDAĞ (Devamla) - Halkımız, sanırım, kimin ne
yaptığını çok iyi biliyor. BAŞKAN - Sayın Bozdağ, siz, Genel Kurula hitap
ederseniz... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Doğrusu o; senin söylediğin
değil, benim söylediğim doğru. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Grup Başkanvekili de müdahale
ediyor. BAŞKAN - Müdahale ettim efendim. İSMAİL BOZDAĞ (Devamla) - Ayrıca, 57 nci hükümet
döneminde, köylerimize daha fazla hizmet götürebilmek amacıyla, yıllardır Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünde süregelen mevsimlik işçi sorununa, 26.10.2000
tarihinde imzalanan protokol uyarınca çözüm üretilmiştir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü taşra teşkilatında
çalışmakta olan 29 234 mevsimlik işçimizin, 1 Şubat 2001 tarihi itibariyle
sürekli işçi kadrolarına atamaları yapılacaktır. Sürekli işçi kadrolarına
atanacak bu işçiler de, bundan böyle, her an iş akti askıya alınacak kaygısını
taşımadan çalışacaklar ve daha iyi ekonomik ve sosyal imkânlara aileleriyle
birlikte kavuşacaklardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere biraz
da, seçim bölgem olan Manisa İlimizdeki Köy Hizmetlerinin çalışmaları hakkında
bilgi sunmak istiyorum. Manisa, Türkiye'de, nüfusu itibariyle en kalabalık
ilçelere sahip olan bir ilimizdir. Manisamızın 16 ilçesinin yanında, 834 köyü
ve 646'da köylere bağlı mahalleleri vardır. İlimizde Köy Hizmetleri İl
Müdürlüğü ve İl Özel İdaresinin çalışmaları sayesinde, 1998 yılında 804
kilometre, 1999 yılında 953 kilometre ve 2000 yılında da 726 kilometre köy yolu
asfaltlanarak, Türkiye genelinde son üç yılda üst üste birinci gelmiştir.
İlimizde, 2001 yılında asfaltsız köy yolu kalmaması için çalışılmaktadır. Bu başarılı çalışmalarından dolayı, Köy Hizmetleri İl
Müdürümüz Sayın Kâmil Kaya'ya ve tüm ekibine, Valimiz Sayın Muzaffer Ecemiş'e,
Köy Hizmetleri Genel Müdürümüz Sayın Güner Saygılı'ya, Devlet Bakanımız Sayın
Mustafa Yılmaz'a ve tüm emeği geçenlere, Manisa'nın tüm köyleri adına ve 834
muhtarımız adına teşekkürlerimi bildiriyor, başarılarının devamını diliyorum. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 yılı bütçesinin
ulusumuza güzellikler getirmesini diler, Heyetinize saygılar sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bozdağ. Efendim, şimdi, söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın
Ayşe Gürocak'ta. (DSP sıralarından alkışlar) İşte, bir kere kaideyi deldik mi, devam ediyor bu iş
biliyorsunuz. Son kalan, yaya kalabilir!.. DSP GRUBU ADINA AYŞE GÜROCAK (Ankara) - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun, 2001 malî yılı bütçesi üzerinde,
Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi ve bizi
izleyenleri saygılarımla selamlarım. Bugün burada 2001 yılı bütçesini görüştüğümüz Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, sosyal yardım ve hizmetler alanında hem
doğrudan hizmet sunan en büyük kuruluşumuzdur hem de bu alanda devletin norm ve
standart koyma ve denetim görevini yerine getiren bir kuruluşumuzdur. Bu
özellikleriyle SHÇEK, ülkemizde, oldukça dağınık ve sistemsiz gözüken sosyal
hizmet ve yardımların en önemli kuruluşudur. Anayasamızda vurgulanan sosyal
devlet olma özelliğimizin ne ölçüde başarıldığının önemli bir göstergesi, bu
kurumdur. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız iki büyük deprem
felaketinden sonra, deprem bölgesindeki
vatandaşlarımıza devletin elini ve koruyuculuğunu sunan, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu idi. Kurumun bir eli hâlâ deprem bölgesinde,
binlerce çalışanının eliyle, devlet adına, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza
sıcaklık yayıyor, dostça dokunuyor ve toplumsal dayanışma üretiyor. Dünya ölçeğinde baktığımızda, sosyal hizmetler
alanında, 1970'lerin ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan üç önemli gelişme
yönü var: Hizmet türlerinde hızlı ve geniş bir çeşitlenme; hizmetin
organizasyonunda ve finansmanında ciddî bir yerelleşme; sivil toplum
kuruluşlarının, bu alanda artan rolü ve önemi. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, bu gelişme
doğrultularını önemli ölçüde yakalamış bir kuruluşumuzdur. Kısıtlı kaynaklarına
rağmen, her yıl, daha geniş gruplara ulaşmakta ve her yıl, daha fazla
insanımıza destek sunmaktadır. Ayrıca kurum, her yıl, hizmet sunduğu kurumların
fiziksel şartlarını iyileştirmeyi ve sosyal hizmet anlayışını modernize etmeyi
de önemli ölçüde başarmaktadır. Bu kurumda yetişen, cumhuriyetin Atatürk
tarafından konulmuş temel prensiplerine bağlı, çağdaş, kendine güvenen, meslek
sahibi gençlerimiz arasından milletvekillerimiz, yargıçlarımız, mülkî
amirlerimiz, yöneticilerimiz, pilotlarımız çıktı. Çocuk yuvaları ve yetiştirme
yurtlarındaki çocuklarımızın eğitimine büyük önem verilmekte ve çok olumlu
gelişmeler kaydedilmektedir. Çocuklarımızın ortaöğretim başarı puan ortalaması
2,89'dan 3,17'ye çıktı. Buralardan yetiştirilen gençlerimizin işe
yerleştirilmesinde büyük artışlar gerçekleştirilmiştir. Son dört yılda, 9 000
çocuğumuz işe yerleştirilmiştir. Kurumsal bakıma ilaveten, koruyucu aile sistemini
yenileyen ve geliştiren SHÇEK, korunmaya muhtaç çocuklara, bilinen en çocuk
dostu ortam olan aile ortamını sağlamakta da önemli mesafeler almıştır. Sokakta
yaşayan ve çalışan çocuklara ve ailelerine sunulan destek hizmetlerle, hem bu
çocuklarımızın okula dönmelerine hem de ailelerinin sağlıklı hale gelmesine
yardımcı olunmaktadır. Yüksek orandaki iç göç sonucu artan çeşitli sosyal
sorunlarla mücadele eden 16 çocuk ve gençlik merkezi, 36 toplum merkezi,
özellikle, kadınlara ve çocuklara destek sunuyor. Bugün, ülkemizde, şiddete
uğrayan kadınlara barınma hizmeti sunabilen tek kurum, toplam 7 kadın
konukeviyle SHÇEK'tir. Yaşlılara yönelik hizmetleriyle, kurum, önemli bir
sosyal desteği gerçekleştirmektedir. Özürlülere yönelik hizmetlerde atılım
yapılmıştır. Bütün bu hizmetlerin, kurumun kıt kaynaklarıyla ve
başta Bakanımız Sayın Hasan Gemici olmak üzere, özveriyle çalışan insanlarımız
sayesinde gerçekleştiğini biliyoruz. Bu kürsüden, hepsine, kendi adıma ve hayır
dualarını aldıkları binlerce aile adına şükranlarımı sunuyor, başarılı
hizmetlerinin devamını diliyorum. SHÇEK, pek çok bakanlığımızdan daha büyük bir teşkilata
ve kadroya sahip bir kuruluşumuz. Buna rağmen, çok güç alanlarda ve sınırlı
imkânlarla hizmet veren bu kadronun üretebildiği sosyal hizmet ve yardımlar,
Türkiye'nin ihtiyacını karşılamaya yetmiyor. Bu kurumu hem malî kaynaklar
açısından hem de insan kaynakları açısından güçlendirmemiz bir zorunluluktur.
İnsana toplum içinde olduğu yerde erişen, insanın toplum içinde kalarak
erişebildiği sosyal hizmet anlayışına dayanan hizmetleri artırmamız zorunludur.
2001 yılında yapılacak çalışmalarla SHÇEK’in zaten var
olan sivil toplum kuruluşlarıyla çalışma geleneğinin iyi örneklerini vermeye
devam etmesini temenni ediyorum. 2001 yılında özellikle özürlülerin ve
ailelerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışma açısından
önemli bir gelişmeye daha başlangıç oluşturmasını diliyorum. Bu çerçevede, 2001
yılında, kurumun, özürlü çocuğu olan ailelerle dayanışma amaçlı bir kampanya
oluşturmasına ihtiyaç duyduğumuz duygu havuzunu üreten ve genişleten çalışmalar
yapmasını bekliyorum. Kurumun özürlülere yönelik rehabilitasyon hizmetlerini
yaygınlaştırmasını, sıra bekleyen özürlüleri bir an önce hizmete kavuşturmasını
diliyorum. Adayı olduğumuz Avrupa Birliği ülkelerinden sosyal
yardım hizmetleri yerine getirebilecek genişlik ve zenginlikte bir SHÇEK için
2001 yılında yapılacak çalışmaların büyük önem taşıyacağını bilerek ve
düşünerek, 2001 yılında, kurumun ihtiyaç duyduğu yeniden yapılanmaların gerçekleştirilmesinde
mesafe alınmasını, kurumun malî imkânlarının yeterli hale gelebilmesi için
çalışmalar yapılmasını, kurumun fedakâr çalışmalar yapan insan kaynaklarını
daha etkin ve daha verimli kılacak hizmetiçi eğitimlerinin artırılmasını, sivil
toplum kuruluşlarıyla ilişkilerde işbirliğinde daha da ileri aşamalara
ulaşmasını, çocuk anne evleri gibi yeni projelerin hayata geçirilmesini, yeni
bir kardeş aile çalışması olarak özürlü aileleriyle dayanışma kampanyasının
gerçekleştirilmesini, sosyal yardımlardaki dağınıklığı gideren çalışmaların
tamamlanmasını ve kurumun bu alanda daha güçlü hale getirilmesini ve 2001 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Demokratik Sol Parti Grubu adına Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Gürocak, teşekkür ederim efendim. Sayın Üstünkol, buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) 4 dakikanız var; ama, ne yapacağız bilmiyorum. Kaideyi
delersek yol olur biliyorsunuz; sonra, akşamüstü bana öfkelenirsiniz!.. DSP GRUBU ADINA ÖMER ÜSTÜNKOL (Zonguldak) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçe
kanunu tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini belirtmek
üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Vakıflar, şahısların sahip oldukları imkânların, kendi
istekleri ve iradeleriyle kamunun hizmetine sunulmasını öngören, dinî, sosyal,
kültürel ve hukukî müesseselerdir. Vakıflar Genel Müdürlüğü, 227 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname hükümleri gereği, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı
katma bütçeli bir kuruluştur. Vakıf, kişilerin, hiç kimsenin etkisi altında kalmadan,
kendi isteğiyle, sahip olduğu nakit ve mallarını şahsî mülkiyetinden çıkarıp,
toplum yararına ebedî olarak tahsis etmesinden doğmuş bir kurumdur. Bu
özelliğiyle vakıflar, mal ve para topluluğu olup, dernek, kooperatif ve
şirketlerden farklı nitelikler ve görevler taşımaktadır. Zira, dernek,
kooperatif ve şirketler, bir anlamda kişi topluluklarıdır; vakıf ise,
insanlığın yararına çalışan ulvî bir kurumdur. Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresi ve bütçesi, 1935
yılına kadar, yürürlükteki mevzuata göre idare edilmiştir. 27 Haziran 1956
tarihinde yayımlanan 6760 sayılı Vakıflar Umum Müdürlüğü Vazife ve Teşkilatı
Hakkında Kanunla, taşrada müdürlükler oluşturulmuştur. Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2001 malî yılı bütçesi,
toplam olarak 24 trilyon 833 milyar 500 milyon liradır. Tamamı özkaynaklardan
oluşan gelirlerin en önemli kaynağını, 18 trilyon lira olarak gerçekleşmesi
öngörülen kira gelirleri oluşturmaktadır. Diğer gelirler ise, işletme
gelirleridir. Bütçe ödeneklerinin 13 trilyon 412 milyar lirası personel, 1
trilyon 500 milyar lirası cari, 8 trilyon 125 milyar lirası yatırım, 1 trilyon
746 milyar 500 milyon lirası transfer ödeneklerinden oluşmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçe kanunu tasarısı üzerindeki konuşmamı burada
bitirirken, genel müdürlük bütçesinin memleketimize, milletimize ve vakıflar
camiasına hayırlı olmasını diler; hepinizi saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Üstünkol, teşekkür ederim efendim. Üstelik mahcup da oldum. (DSP sıralarından gülüşmeler) Tamam efendim, söyledik, mahcubiyetimizi ifade ettik.
İnatlaşma yok!.. Diğer grupların da, tabiî, aynı şeyi yapacaklarını ümit
ediyorum efendim. Anavatan Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın
Mehmet Çakar; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA MEHMET ÇAKAR (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve bizi izleyen
vatandaşlarımızı, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum; mübarek
ramazanınızı tebrik ediyorum. Polisimize yapılan saldırıyı kınıyorum ve
şehitlerimize Yüce Allah'tan rahmet,
kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığımız, Anayasamızın 136 ncı maddesinde "Genel idare içinde yer
alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî
görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi
amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir"
ifadesiyle, din hizmetlerinin, politikanın dışında ve hatta üstünde tutulması
gereğinden hareketle, 3 Mart 1924'te, Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş bir
teşkilattır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, İslam Dininin inanç,
ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, Müslüman toplumun bu
konulardaki ihtiyaçlarına cevap vermek, toplumu din konusunda aydınlatmak ve
ibadet yerlerini yönetmek gayesiyle kurulmuş bir teşkilattır ve dinimizin
birlik, beraberlik, fedakârlık, yardımlaşma ve dayanışma gibi yüce
prensiplerini vatandaşlarımıza benimsetmek için, İslamın güzel ahlak sistemi
içinde yer alan kardeşlik, sevgi, saygı, hoşgörü hasletlerini yaygınlaştırarak,
gerek yurt içinde ve gerek yurt dışında vaaz ve irşat yoluyla, görüntülü ve
sesli yayın programlarıyla, basılı matbuatıyla ve ınternetteki web sayfasıyla,
etkin ve yaygın bir din hizmeti sunma gayreti içerisindedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
yaşadığımız sosyal, kültürel, siyasal, ahlakî ve hatta ekonomik problemlerin
bir kısmının, ülkemizde dinimizi doğru öğretmediğimiz veya öğrenmediğimizden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Dinimizde haksızlık, adaletsizlik, hırsızlık, namussuzluk,
rüşvet, yalan söylemek, aldatmak, hileli mal satmak, verilen söze uymamak, kul
hakkı yemek veya hortumlamak, haramdır, günahtır. (Alkışlar) Yüreğinde Allah sevgisi olan, insan sevgisi olan, hesap
gününün varlığına inanan insanlar, kul hakkıyla cennete gidemeyeceğine inanan
insanlar, yukarıda bir kısmını saydığım bu ahlaksızlıkları yapamazlar ve
yapmazlar. Ben inanıyorum ki, Yüce Meclise milletvekili olarak
gelen siz değerli arkadaşlarımın da hedefi, milletimize, ülkemize, insanımıza
dosdoğru hizmet etmektir; yani hedef, insandır; renk, ırk, dil, din, mezhep
ayırımı yapmadan, misakımillî sınırları içerisindeki insanımızın mutluluğudur
ve neticesinde Allah'ın rızasının kazanılmasıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünlerde gerek
hükümetimizi ve gerekse kamuoyunu meşgul eden, F tipi cezaevlerini protesto
etmek maksadıyla ve örgütlerce cezaevlerinde törenler yapılarak başlatılan ve
nasıl sonuçlanacağı kaygıyla izlenen ölüm oruçları konusunda Diyanet İşleri
Başkanlığımızın görüşlerini açıklaması ve bu caniliğe son verilmesi konusundaki
gayretlere yardımcı olması gerekmez mi? Yol gösterici mahiyette rehberlik
yapılamaz mı? Dinimizin insana ve insan hayatına verdiği değer konusunda, bir
cana kıymanın, hatta bir insanın kendi canına kıymasının büyük günah olduğu
anlatılamaz mı? Suçlu da olsalar bu insanlar bizim insanlarımızdır. Diyanet
İşleri Başkanlığımızın, mahkûmların veya ailelerinin ikna edilerek ölüm oruçlarına
son verilmesi konusunda yardımcı olacağını ümit ediyorum. Sosyal barışın sağlanması ve kamu düzeninin temin
edilmesi için moral değerlere ve gönüllü katkılara ihtiyacımız vardır. Millî
birlik ve beraberliğimizin teminatının Yüce İslam dini olduğuna, halkımıza
İslamı dosdoğru öğreterek, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü temin edecek yegâne
kuruluşun da, dayanağını Anayasamızdan alan Diyanet İşleri Başkanlığımızın
olduğuna inanıyorum. Avrupa Birliğine gireceğimiz bu dönemde, devletimizin
değişmez nitelikleri ile milletimizin vazgeçilmez değerlerini kaynaştırarak,
halkımızın inancıyla, tarihiyle, kültürüyle, gelenek ve görenekleriyle barışık
olarak, birlikte, iç huzurumuzu çok kısa bir zamanda sağlamamız gerektiğine
inanıyorum. Maalesef, irticayla mücadele sebebiyle, din
istismarcıları bahane edilerek, mütedeyyin insanlarımız rahatsız edilmektedir.
Özellikle başörtüsü konusunda vatandaşlarımız huzursuzdur, üniversitelerimiz
huzursuzdur. İmam-hatip liselerinde ve hatta ilahiyat fakültelerimizde bile
başörtüsünü sorun haline getirme gayretleri vardır. Temelde din düşmanlığı
yapan bazı azınlık çevrelerin, dinimizle ve inançları doğrultusunda yaşamayı
arzu eden dindar insanlarımızla mücadele etmelerine asla müsaade etmemeliyiz.
(ANAP ve FP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; din
görevlilerimiz de, diğer kamu görevlilerimiz gibi malî açıdan zor durumda olan
kesimlerimizdendir. Üniversite mezunu olan müftülerimiz, emsal daire
amirlerinden daha az maaş almaktadır. Fakülte mezunu olan, toplumu din
konusunda irşat ve aydınlatmak için azamî gayret gösteren vaizlerimizin ve
personelin, maaş ve ücretleri diğer kamu kurumlarıyla eş duruma getirilmelidir.
Burada, Sayın Bakana bir konuda teşekkür etmek istiyorum, kadınlarımızı
aydınlatmak üzere, vaizelerin tayin edileceğini ve tayin işlemlerine
başlanıldığını öğrenmiş bulunuyorum; onun için, kendisini tebrik ediyorum.
Yine, bu cümleden olarak, din hizmetleri tazminat oranlarının yükseltilmesi
gerektiğini söylemek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının kuruluş ve görevleri hakkında hazırlanan kanun tasarısı, bir an
önce, Yüce Meclisin gündemine getirilmeli ve önümüzdeki yeni bin yılda
insanımızın önünü açacak, ışık tutacak şekilde yasalaştırılmalıdır. Bilgi çağında, her alanda olduğu gibi, iyi yetişmiş,
kaliteli, sosyoloji ve felsefe bilgisi olan, insan psikolojisini bilen,
hoşgörülü, uzlaşmacı din görevlilerine ihtiyacımız vardır. Dinî ve çağdaş bilgilerle donatılmış, demokrasiye ve
cumhuriyetin erdemine inanan, dinî sahada uzman ilim adamlarımızın
yönetimindeki Diyanet İşleri Başkanlığımız, bağnazlıktan ve gericilikten uzak,
toplumun her kesimiyle mezhep ayrımı gözetmeksizin uzlaşan, milletimizin
tamamını sevgiyle kucaklayan bir kurum olmalıdır. Bu kurum her türlü politik ve
ideolojik müdahale ve mülahazalardan uzak tutuldukça, milletimizin birlik ve
beraberliğinin, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün sağlanmasında daha hayırlı
hizmetler vereceğine inanıyorum. Bu düşüncelerle, Diyanet İşler Başkanlığı Bütçesinin
ülkemize, Başkanlığa, Diyanet camiasına hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Mardin Milletvekili Sayın Ömer
Ertaş'ta. Buyurun Sayın Ertaş. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA ÖMER ERTAŞ (Mardin) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 yılı bütçeleri hakkında,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım. Öncelikle, sosyal devletin en yaşamsal görevlerini
yerine getiren Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün,
ülkemizde sosyal hizmetler alanlarını etkileyecek yasal ve eylemsel özelliklere
sahip, hassasiyet ve özenle herkesin sahip çıkması gereken bir kurum olduğunu
belirtmek isterim. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğüne bağlı çocuk ve gençlik merkezlerinde, sokakta yaşayan, çalışan
çocuklara ve ailelerine yönelik danışma, eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri
verilmektedir. Ülkemizde, çocuğun sokağa itilmesindeki nedenler iller ve
bölgelere göre farklılık göstermekle birlikte, büyük metropol kentlerde bu
olgunun, ekonomik yoksulluktan öte, sokağın çocuk için oluşturduğu ağır olumsuz
sonuçlarının aile tarafından algılanmaması veya çocuğun bir geçim kaynağı
olarak görülüp, ihmal ve istismarın da yaygın olduğunu ifade etmek zorundayım. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde terör, kent merkezlerine göç, çok
çocuklu aileler, yoksulluk ve gelir dağılımındaki bozukluklar başta
olmaz üzere, çocuklarımızı aile ve okul ortamından uzaklaştırıp sokağın
acımasız koşullarında yaşamaya ve çalışmaya zorlayan pek çok faktörle karşı
karşıya bırakmaktadır. Tüm bu çabalara karşın, sokak çocukları sorunu
toplumsal bir sorundur ve başta aileler olmak üzere, topluma ve tüm kurum,
kuruluşlara büyük görevler düşmektedir. Küçük yaşta çalışan çocuklar ve sokak
çocukları, ciddî bir toplumsal sorun olarak karşımızda bulunmaktadır. Sokak
çocukları, ülkemizin kanayan bir yarasıdır. Bu konuda, devlet, tedbirleri
alarak geniş bir toplumsal duyarlılık oluşturulmalı ve sokak çocuklarının
sorunlarının daha büyümemesi yolunda önlem alınmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü, nüfusumuzun yaklaşık yüzde 35'inin yaşadığı kırsal alana
sosyal ve tarımsal altyapı hizmetleri götüren bir kuruluştur. Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü, kırsal alanda bulunan 75 461 üniteye ulaştırma hizmeti, 75 631
üniteye içmesuyu hizmeti, 2 milyon 900 bin hektar alana sulama hizmeti, ayrıca,
4 milyon hektar alana tarla içi geliştirme hizmetleri, köylerin sosyal ve
ekonomik tesislerinin yapımıyla ilgili hizmetler, detaylı toprak etütlerinin
yapılması, toprakla ilgili veri tabanlarının oluşturulması, toprakların
muhafazasıyla ilgili hizmetleri yapmakla görevli bulunmaktadır. Bu kadar geniş
yelpaze ve çok sektörde hizmet veren Genel Müdürlük, yaklaşık 58 000 personel
ve 22 000 adet iş makinesine sahip bulunmaktadır. Bugün,
Türkiyemizde, ulaşılmayan ünite
bulunmamaktadır. 323 218 kilometre
yol ağıyla, 75 000 ailenin ulaşımı
sağlanmaktadır; ancak, ulaşımı sağlandığına göre, ulaştırma hizmetinin
bittiğini söyleyemeyiz. Bundan sonra, mevcut yol ağının standartlarının
yükseltilmesi gerekmektedir. Yükseltme çalışmalarında önceliklerin tespiti
için, birinci derece öncelikli köy yolları master planı hazırlanmaktadır.
Master plan, ünitelerin en kısa ve en uygun güzergâhtan ulaşımlarını sağlayan
yolları kapsamaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, toplam 75 631 üniteye
içmesuyu hizmeti vermekle yükümlüdür. Atıksu tahliyeleri, genelde derelere veya
akarsulara akıtılmaktadır. Arıtma cihazı ve kanalizasyon yeterli olmadığından,
doğayı kirletmekte ve çevreye çok zarar vermektedir. Bu nedenle, kanalizasyon ve
arıtmaya önem verilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ilgili Genel
Müdürlük, tarım sektöründe 2,9 milyon hektarın sulamaya kavuşturulmasıyla
görevli bulunmaktadır. Bugüne kadar, 1 milyon 233 bin hektar sulamaya
kavuşturulmuştur. 1 milyon 677 bin hektarın daha, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünce sulamaya açılması gerekmektedir. Ayrıca, 4 milyon hektar alanda,
tarla içi geliştirme hizmetleri dediğimiz, toplulaştırma, tesviye, yüzey
tahliye, kapalı drenaj, tarla içi yollar gibi hizmetlerin yapılması ve sulama
alanlarımızda sulama randımanının yükseltilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar,
944 000 hektar alanda tarla içi geliştirme hizmetleri yapılmıştır. Türkiye, gelişmekte olan bir ülkedir. Özellikle, Doğu
ve Güneydoğu Anadolu'da yapılan barajlardan dolayı, birçok ailemizin iskân
edilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar, 9 655 ailenin iskânı sağlanmıştır.
Halen 5 349 aile iskân
beklemektedir. Sosyal bir konu olan iskân olayında, özellikle barajların etüt
çalışmaları yapılırken iskân çalışmaları da yapılmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün 2001 yılı bütçesi rakamlarına baktığımızda, toplam bütçenin
783 trilyon Türk Lirası, bütçe içindeki toplam yatırım rakamlarının da 223,3
trilyon Türk Lirası olduğunu görmekteyiz. Toplam bütçede, ancak yüzde 28'i
kadar yatırım ödeneği bulunmaktadır. Devam etmekte olan yatırım projelerinin 2001 yılı
sözleşme ödeneklerinin toplamı 2000 yılı fiyatlarına göre 515 trilyon lira
olmasına rağmen, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2001 yılı toplam yatırım
bütçesi 223,3 trilyon liradır. Bu ödenekle ihaleli işlerin ancak eskalasyon
farkları karşılanacaktır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, yatırım bütçesine,
2000 yılı içinde eködenek sağlanmaması halinde, sosyal ve tarımsal altyapı
hizmetleri önemli ölçüde aksayacak, hizmet bekleyen vatandaşımız da mağdur
olacaktır. 2001 yılı için sağlanan yatırım ödeneğinin 77 trilyon Türk Lirası
akaryakıt ve makine yedek parça gideri için kullanılacaktır. Bu ödenek
çıkarıldığında yatırımlara ayrılan ödenek 146 trilyondur. Bu kadar büyük hizmet yapmış olan, kırsal alanda
yaşayan köylümüze layık olduğu hizmeti en kısa zamanda ve en iyi şekilde verme
gayretinde olan Köy Hizmetlerine ayrılan bütçe çok yetersiz kalmaktadır. Ben, bu duygu ve düşüncelerle Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 yılı
bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ertaş. Şimdi, söz sırası Şanlıurfa Milletvekili Sayın Cenap
Gülpınar'da. Buyurun Sayın Gülpınar. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA EYYÜP CENAP GÜLPINAR (Şanlıurfa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi
üzerinde Grubumun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve
şahsım adına Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, insanoğlunun toplu olarak
yaşamaya başlamasıyla ortaya koyduğu yüce değerlerden birisi de yardımlaşma ve
dayanışma duygusudur. Bu duygunun sonucu olarak, ilk çağlardan beri sayısız
ölmez eserler vakıf yoluyla insanlığa kazandırılmıştır. Vakıf, ferdîn, taşınır
ve taşınmaz malını hayır duygusu ve insan sevgisiyle şahsî mülkiyetinden
çıkarıp, kamu yararına tahsis etmesi şeklinde tarif edilir. Bilindiği gibi,
vakıflar, tarihimizin derinliklerinden gelen ve atalarımızla aramızdaki en
sağlıklı köprüleri oluşturan kurumlarımızdır. Bugün, yurdumuzun her köşesinden
yükselen ve sayıları onbine ulaşan vakıf eserleri, Türk tarih ve medeniyetinin
mührünü taşıyan mimarî şaheserlerimizdir. Bu nedenle, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
yok olmaya mahkûm olmuş eserlerimizi ödenek harcamadan, eski ipek yolunda
bulunan kervansaraylarımızı, turizm amaçlı olarak restore et-işlet-devret
modeliyle yeniden hayatiyete kavuşturmak için bütün gücüyle çalışmaktadır.
Restorasyonları tamamlanarak işletmeye açılan Antalya Alarahan ve Nevşehir
Sarıhan bunun bir örneğidir. Tokat Taşhan, Karabük Safranbolu Cincihan, Ankara
Çengelhan'ın ise projeleri çalışmaları devam etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel
Müdürlüğünün mülkiyetinde 19 675 bina, 35 556 arsa ve arazi olmak üzere, toplam
55 231 gayrimenkul bulunmaktadır; ayrıca, 15 805 bina, 5 277 arsa ve arazi
olmak üzere, toplam olarak 21 082 kiracısı bulunmaktadır. Vakıflar Genel
Müdürlüğünün yurt genelinde başlattığı tapu taramaları devam etmekte olup,
sadece, Malatya, Antalya, Aksaray, Konya, Denizli, Aydın ve Muğla İllerinde
olmak üzere, 34 250 parsel Vakıflar Genel Müdürlüğüne kazandırılmış olup,
tapulara, gerekli vakıf şerhleri konulmaya başlanmıştır. Sayın milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğünce,
deprem felaketine uğrayan vatandaşlarımıza, Kocaeli, Sakarya, Düzce'de aşevleri
açmak suretiyle sıcak yemek verilmiş, deprem bölgelerinde sakat kalanlara,
bakacak kimsesi kalmayan yaşlı insanlara 40 milyon 465 bin TL maaş
bağlanmıştır. Aynı zamanda, mülhak ve yeni vakıflara yapılan çağrılar
neticesinde, depremzedelere, önemli miktarda aynî ve nakdî yardım yapılması
sağlanmıştır. Vakıf Gureba Hastanesinin acil cerrahî polikliniği, depremzede
vatandaşların yardımına koşmuş, binlerce kişi tedavi edilmiştir. Ayrıca, 39
ilde bulunan imarethanelerde, 10 525 fakir vatandaşımıza sıcak yemek
verilmekte, 1 083 âmâ ve muhtaç kişilere, aylık 40 465 000 TL. ödenmektedir.
Buna ilaveten, Vakıf Haftası nedeniyle, deprem bölgesi başta olmak üzere, 3 800
vatandaşa kurugıda yardımı yapılmıştır. Değerli üyeler, Sultan Abdülmecit'in annesi Bezmi Âlem
Vakıf Gureba Hastanesinin işletilmesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığına tahsis edilmiştir. Böylece, daha çok
fakir hastanın ücretsiz tedavisi sağlanacak ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce,
personel giderleri dahil olmak üzere, hastane masrafları için verilen yıllık 3
trilyon liradan da tasarruf edilecektir. SSK ile yapılan protokole göre, kurum,
3 yıl içinde, harap durumda ve eski eser olan Bezmiâlem Vakıf Gureba
Hastanesine 3 trilyonluk yatırım yaparak, restorasyonunu yapacak ve hasta
kapasitesini de artıracaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel
Müdürlüğünün yapısı katma bütçeli bir idare sistemi olup, vakfedenin iradesiyle
katma bütçe sistemi birbiriyle çatışmaktadır. Bu yüzden, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün, öncelikle katma bütçeli bir idare sisteminden çıkarılıp,
vakfiyeler gereği hareket özgürlüğü olan, anında karar verebilecek özel bütçeli
bir sisteme acilen dönüştürülmesi gerekmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün
bir yasa tasarısı Başbakanlığa sunulmuştur. Bu yasal düzenlemenin, bir an evvel
Yüce Meclise getirilerek, Vakıflara daha süratli çalışabilme imkânı
hazırlamamız gerekmektedir. Böylece, eski eserlerimiz daha çabuk onarılacak,
Maliyeden ödenek vizesi beklemeden anında müdahalede bulunulabilecektir. Vakıflar, atalarımızın bizlere kutsal bir emaneti
olduğundan Türk Milletinin üzerinde önemle duracağı ve hayatiyetini devam
ettirtmekle zorunlu olduğu bir kuruluştur. Yukarıda arz ettiğim faaliyetlerin yanı sıra, daha
saymadığımız birçok yeniliklerle, Vakıflar Genel Müdürlüğünde, teşkilatı 21
inci Yüzyıla yakışır daha çağdaş bir yapıya ve işlerliğe kavuşturmak için
planlı ve programlı bir şekilde başlatılan uygulamalar devam etmektedir. Tüm bu
olumlu çalışmalarından dolayı, bağlı oldukları Devlet Bakanlığına ve başta
Vakıflar Genel Müdürü olmak üzere, Genel Müdürlüğün değerli tüm personeline
teşekkür eder, 2001 yılının başarılı olması temennisiyle Yüce Heyetinize
saygılarımı sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gülpınar. Efendim, şimdi söz sırası Doğru Yol Partisinde. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili
Sayın İlhan Aytekin; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İLHAN AYTEKİN (Balıkesir) - Muhterem
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı ve Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına
görüşlerimi takdim etmek üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri, Fransa, İngiltere, Almanya ve
benzeri laik ülkelerde görmediğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kuruluş
bizde anayasal bir müessesedir. Devleti laik, halkı Müslüman olan ülkemizde
Diyanet İşleri Başkanlığı, bu özelliği sebebiyle çok önem ifade etmektedir.
Âdeta, millet ve devlet arasında bir köprü ve katalizör görevi yapmakta, müspet
icra edeceği fonksiyonla halkımızı huzura kavuşturmak, devleti de rahatlatmak
gibi bir yükümlülüğü sürdürmektedir. Bu münasebetle de diğer kurum ve
kuruluşlardan farklıdır. Keza, Müslüman insanımızın maddî dünyasını değil, mana
âlemiyle meşgul olduğundan, yine diğer kurum ve kuruluşlardan farklıdır.
Dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin münhasıran parasal yönüyle
ele alınması ve müzakeresi yanlış olur; ancak, 657'ye tabi 90 000'e varan
personelinin, terfi, tefeyyüz, tayin, nakil işlerinin olduğu da bir vakıadır. Muhterem milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı
bünyesindeki din adamları, laik devletin maaşlı memurudur. Dinî görevler
ücretle yapıldığına göre, Türkiye'de de paralı din mi var diyeceğiz; hayır, bu
anlayışı, ülkemiz şartlarına bakarak telif edeceğiz; filvaki, imamlar,
yukarıdan gönderilen tek tip hutbeleri okuyor; hoca efendiler, her yaştaki
çocuklarımıza Kur'an öğretecek; ama, kanunun gereği 12 yaş sınırına riayet
ediyorlar; çünkü, devletin memurudurlar ve devletle iyi geçinmek
durumundadırlar. Bilindiği gibi, bugünkü uygulamadan evvel, dinî
hizmetler görecek olanların hakkını o dinin mensupları ödüyordu. Şimdi aklımıza
gelen, laik devlet, bu külfete, dindar olduğu için mi, yoksa dini kontrol
altında tutmak için mi katlanıyor; rivayet muhteliftir. Buralardan hareketle
gelmek istediğimiz nokta, Diyanet İşleri Başkanlığına özerklik verilmesidir;
Başkanın seçimle görevlendirilmesidir. Biraz daha bağımsızlığa kavuşmasını ve
daha şahsiyetli olmasını sağlamak ve hareket kabiliyetini artırmaktır. Makamdan
gideriz endişesinden kurtarıp, İslamî doğruları daha rahat ve cesurane
söylemeyi temin içindir. Muhterem milletvekilleri, Türkiye'de dinî meseleler söz
konusu olduğunda herkes her şeyi biliyor ve konuşuyor. Esas konuşması gereken
otorite sükût ediyorsa, yanlışı kim düzeltecek? Tasni ve tecavüzleri kim
göğüsleyecek, müşevveş zihinleri kim aydınlatacak; cehlin karanlığından İslamî
berraklığı kim ayırıverecek? Potansiyel suçlu olarak görülen Müslümanların
hukukunu MİT Müsteşarı vikaye etmiştir. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Şeriat devleti isteyenlerin yüzdesi 7'dir, 8'dir; cami
cemaati kazanılmalıdır. Demek ki, birilerine göre, Osmanlı bakiyesi Kur'an
kursları, imam hatip okulları, tarikatlar, tekkeler, zaviyeler, yüksek İslam
enstitüleri, ilahiyat fakülteleri, başörtülü, sıkma başlı öcüler, çember
sakallılar, laik Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için yüzde 7-8 birikim
yapabilmişler. Devletin istihbaratını teslim ettiğimiz zatın tespiti budur.
Sonra, irtica hortladı deniyor. İrtica, bırakın bu oranla hortlamayı,
hırlayamaz bile. Yine, MİT Müsteşarı, dolayısıyla, hiçbir zaman, bu oranın
tehlikeli olmayacağını ifade ediyor. Bazıları da, cumhuriyetin tehlikede olduğunu söylüyor.
Hangi tehlike? Bu tehlike birilerinin vehmidir. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) Belki, daha yüksek oranda başka tür rejim düşmanları da var; ama,
onlar söz konusu olmuyor ve Deniz Gezmiş’i ağuşunda yetiştiren, büyüten ODTÜ'yü
kapatmayı düşünmüyorsunuz. Doğru yapıyorsunuz da, imam hatip okullarından ne
istiyorsunuz; işin mantığını bulmak mümkün değildir. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) Mevhum korkularla ülke yönetilmez. Vatandaşından korkan
devlet olmaz. Peşin hüküm ve şahsî vehimlerinizle yapacağınız değerlendirmeler
sizi şaşırtır, haksızlığa ve adaletsizliğe götürür. MİT Müsteşarının
açıklamasını dinledikten sonra, kuvvet komutanlarımızın görev devir teslim
töreninde, irticaî tehlikenin altını çizerek devir-teslim etmiş olmalarını
dünyanın en güçlü ordusunu hatırlayarak garipsiyorum. Muhterem milletvekilleri, Türkiye'de İslam'ı yaşamak
zorlaşmıştır. Çünkü, devlet, irticaı birinci tehlike olarak ilan etmiş ve
İslamî eğitimi, İslamî hayat tarzını seçenleri irticaın kaynağı kabullenmiştir.
Bu vehim, bakın, Türkiye'de neler yaptırmıştır. 55, 56, 57 nci hükümetler
zamanında binlerce Kur’an kursu kapanmış, mevcutların da ayakta kalması
zorlaşmıştır. İnanan insanlar, Kur’an okuma ihtiyacını nasıl giderecek? İmam
hatip okulları talebe adedi onda 1, yirmide 1, otuzda 1 nispetine düşmüş,
kapanıyorlar. Kamu görevlisi başörtülülerin sürülmesi, cezalandırılması,
meslekten atılması bir yana, özel okullar, kurslar ve işyerlerine de müdahale
başlamıştır. Kur'an öğretilmesine kanunla sınır getirilmiştir. Üniversitelerden
sonra, ilahiyat fakülteli ve imam-hatip okullu kızlarımız da okutulmamaya
başlanmıştır. Başı açık fotoğraf getirmeyene resmî muamele yapılmamaya
başlanmıştır. Üniversite sınavlarına
başörtülüler alınmıyor. Diyanet İşleri
Başkanlığının dış ülkelere göndereceği elemanlara, imtihanda, mayo giyerek ve
hanımıyla birlikte denize gidip gitmeyeceği soruluyor. Yeşil sermaye ilan ediliyor ve İslama yakın kabul
edilen firmalar takibe alınıyor, alışveriş yapılmaması için tamimler
çıkarılıyor. Üreten, kazanan, vergi veren ve binlerce vatandaşımıza istihdam
sağlayan müesseseler, bu sebeple çökertiliyor. Dinci parti, dinci alim, dinci
gazeteci, dinci gazete, dinci TV tasnifleri yapılıyor. Dinsiz ve diğer din
mensuplarından hiç gerici, mürteci çıkmıyor; İslama irticaın kaynağı gibi
bakılıyor. Cami yapmak için 2 500, 5 000, 10 000 metrekare arsa zorunluluğu
getiriliyor. 11 000 camimiz imamsız bulunuyor, 17 000 kadro isteği de isaf
edilmiyor. İnancından dolayı "deprem, Allah'ın cezasıdır" diyen
Müslüman, mahkûm ediliyor. Korkudan, Meclis camisine minare yapamıyoruz. Bu söylediklerimiz, Müslümanlarla ve İslamla ilgili
uygulamaların, tavır ve davranışların bir kısmıdır. Dolayısıyla, sözümüzün
başına dönecek olursak, bu şartlarda, Müslümanlar, kendi ülkelerinde öksüz kalıyor,
kendi ülkelerinde zulüm görüyorlar. İran'da, kapalı fotoğraf getirmeyenin, Türkiye'de de,
açık fotoğraf getirmeyenin muamelesi yapılmıyor; ikisi de zulümdür ve
beğenilmeyen İran ile bir yerde buluşuluyor. Bir milleti dinsiz yaşatamazsınız ve milletin bir dini
vardır. Dinin beğenmediğiniz yönlerini çıkarır, kafanıza göre ilaveler
yaparsanız; o, sizin dininiz olur. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Müslüman Türk Milleti, kendi dinini yaşamak istiyor,
onun emirlerini yerine getirmek istiyor. Devlet, dinsizliği yaşayanlara
karışmıyor, devlet, herhangi bir din mensubuna da karışmıyor; doğru yapıyor,
laik devlet de budur; ama, Müslümanlara karışıyor, başını aç diyor ve şu yaşta
Kur'an okuyabilirsin şartını getiriyor. Halbuki, ne başı açık olan, kapalıdan;
ne başı kapalı olan, açıktan şikâyetçi; onlar dost, onlar arkadaş, onlar kol
kola girmiş, yarenlik yapıyor. Toplum ahenk içinde, birbirlerinden memnun. O
zaman, yaptıklarınız, kimin adına, kimin hatırına yapılıyor? Muhterem milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı
sütre gerisinde kalmamalı, daha ön plana çıkmalıdır, inisiyatif almalıdır.
İslama, rutin işlerin dışında hizmet edilecekse, o gün, bugündür. Bünyenizde bulunan personelden, ziraat fakültesi, tıp
fakültesi, basın yayın gazetecilik gibi fakülteleri bitirenler kurum
değiştirmek istiyor, muvafakat vermiyorsunuz. Bu memur arkadaşlarımız takdir
edileceği yerde tekdir ediliyorlar; bunun çaresini arayın. Söz konusu memurlar,
gidecekleri yerde zararlı olacaklarsa, şimdiki yerde de zararlıdırlar. Böyle
mantıksız ve zalimane davranışı bugüne kadar ne duyduk, ne gördük. Bu kurumlarda tayin nakil işlemleri son derece yavaş
yürüyor. Bu kusur, muamele yapan görevlilerden kaynaklanmıyor olabilir;
sözümüz, bu tempoyu kim yavaşlatıyorsa, onadır. 1999 yılı hac kontenjanından 2 000'e yakınının
kullanılmadığı görülüyor; neden? Binlerce hacı adayı gidebilmek için çareler
ararken, söz konusu kontenjanların kullanılmaması neyle izah edilebilir?! Önemli bir hadise de, Diyanet Vakfıyla olan
münasebetler, iddialar, tereddütler bahsidir. Bu çanın dili düşürülmelidir.
Diyaneti Vakıftan, Vakfı Diyanetten ayrı düşünmek mümkün değil; zaten, başkan,
Vakfın da başkanıdır. Diyanet Vakfı, bugün, 9 şirketiyle, âdeta, bir holding
görünümündedir. İSAM, İslam Ansiklopedisi mi hazırlıyor, inşaatçılık mı
yapıyor, belli değil. Bir taraftan, elinde 90-100 civarında villa, daire olduğu
söyleniyor, bir taraftan, metin hazırlayanlara kelime başına 8 sent, kontrol
edenlere 35 sent ödendiği ifade ediliyor, öte yandan da Türk Diyanet Vakfı 29
Mayıs Tıp Merkezi işletmelerinde çalışan doktorlara 5 000 dolar, genel koordinatöre 5 000 dolar maaş
veriliyor, âdeta Amerika'da yaşanıyor; bu, skandaldır. Vakıf senedinde sağlık
hizmeti bu değildir. Binaenaleyh, zihne başka şeyler tedai ettiren meselelerin
üzerine gidilmeli ve derhal son verilmelidir. Bu 9 şirketin bugüne kadar ne
kazandığı da öğrenilememiştir; ama, sermaye tezyidiyle ayakta durdukları da
bilinen bir vakadır. Bir başka husus da, son kullanılan 4 000 kadronun
alımında, mülakat izninin istihsal edilmemiş olmasıdır. Şimdi, imam, müezzin,
vaiz, kimi aldınız bilmiyorsunuz. Bunların içerisinde, Kur’an okumasını
beceremeyenler, özürlüler ve çeşitli mazeretliler çıkacaktır. Hizmet içi
meslekî eğitimleri de üç-beş sene sonra yapıyorsunuz. Hiç değilse bu defa, yeni
aldıklarınızı hemen eğitime tabi tutunuz ki, işe yarasın. Din İşleri Yüksek Kurulu birbuçuk yıldır yok.
Dolayısıyla, dinî yorum ve fetvalar konusunda bir boşluk vardır. Bu alanda
ortaya çıkan ferdî yorumlar sebebiyle bir karmaşa yaşanıyor. Burada da
endişemiz, atamaların reisicumhurdan alınarak başbakana verilmesi
söylentisidir. Siyasetten âri olması gereken kurula siyaset bulaştırılması,
ciddî kaygımızdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, özerk olmadığı için, bir
sayın bakana bağlıdır. Sayın Hüsamettin Özkan, hepimizin bildiği gibi, çok
doludur, bu hükümetin, âdeta, bütün problemleriyle meşguldür; dolayısıyla,
Diyanetin meseleleriyle yakinen uğraşamamaktadır. Bu yüzden, Diyanet, bu
anlamda, sahipsiz gibidir. Muhterem milletvekilleri, eksiğiyle gediğiyle,
yanlışıyla doğrusuyla, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçemizin hayırlı olmasını
diliyor; saygılarımı tazeleyerek, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerindeki görüşlerimi de takdim ediyorum. Muhterem milletvekilleri, yüzde 50 nüfusa varan ve alan
olarak da neredeyse topraklarımızın dörtte 3'üne hizmet götürme yükümlülüğü
bulunan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün önemi herkes tarafından biliniyor;
ancak, bugünkü haliyle, hantal ve mefluç durumdadır, hareket kabiliyeti yok ve
hizmet anlayışına da farklılıklar gelmiştir; hizmet dönemi tamamlanmış zehabını
veriyor; sanki, birilerinin işyeri adresi gibi. Bundan kurtarılmalıdır; revize
edilmeli, ihaleli işleri kontrol ve müteahhitlerin almadığı küçük işleri
yapmalı ve özel idareler ile valiliklere devri hususu gözden geçirilmelidir.
Daha rasyonel olanı ise, bütün binalar, sahalar ve 26 000'e yakın makine
parkıyla, 60 000'e varan çalışanına, bilabedel verilmelidir; çünkü, bugün yüzde
10'dan az olan kapasiteyle çalışıyor; koyduğunuz 783 trilyonla, cari
harcamalardan sonra, 2001 yılı programının belki dörtte 1’ini ancak
gerçekleştirebilecek. Ondan dolayı, yıllardır, aynı programları devam edip
gidiyor. Durduk yerde kendimizi kandırmamızın, vatandaşı
ümitlendirmenin faydası yok. Yıllar itibariyle bakıldığında, bütçeden ayrılan
miktar devamlı surette azalıyor. 1990'lı yılların ortalarına kadar genel
bütçeden yüzde 3,5 para ayrılırken, bu yıl bütçenin yüzde 1'inin altında
gözüküyor. Bu şartlarda, 35 000 köy, 43 000 bağlı yerleşim birimi olmak üzere,
75 000 üniteye hizmet götüreceksiniz; zor... Nitekim, yollar malum, tamir
yapamıyorsunuz. Köy Hizmetlerine ayrılan bütçelerin, hizmet götürülen
kesimdeki nüfus göz önüne alınarak artırılması gereği vardır. Makine
dağıtımında da köy sayısı dikkate alınmalıdır; 936 köyü olan Balıkesir ile 140
köyü olan bir ili aynı tutamazsınız. Köy Hizmetlerinin, Başbakanlıktan ayrılarak ayrı bir
bakanlık olarak teşkilatlanması zarureti vardır. Başbakanlığa bağlı yatırımcı
bir kuruluş doğru değildir. Muhterem milletvekilleri, özellikle bu yıl çok bozulan
işçi-memur ücret farklılığı teşkilatta çok büyük huzursuzluklara neden
olmaktadır. Mühendisin veya yöneticinin iki-üç katı işçi ücreti ödeyen bir
devlet, kurum içerisinde anarşiye, başıbozukluğa, disiplinsizliğe ve hatta
yolsuzluğa çanak tutuyor demektir. Huzursuzluk, disiplinsizlik ve
başıbozukluğun hâkim olduğu işyerlerinde hem iş üretilemez hem de vatandaşa iyi
davranılmaz. Bu adaletsizliğin derhal düzeltilmesi zorunluluğu vardır. BAŞKAN - Sayın Aytekin, grubunuzun süresini yarıya
bölmüştüm -tabiî takdir sizin de- bütün grubun 12 dakikası var, takdir sizin;
yani, ben 15 dakikaya göre ayarlamıştım, grup başkanvekiliniz "ikiye
böl" demişti, biraz geçtiniz, yine de takdir sizin. İLHAN AYTEKİN (Devamla) - Sayın Başkan, 15 dakika daha
mı konuşacağım? BAŞKAN - Efendim, şu anda grubun 12 dakikası var. İLHAN AYTEKİN (Devamla) - Peki, teşekkür ederim. Muhterem milletvekilleri, bugün yapılamayan hizmetlerin
sorumlusu Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü değildir; bugün hizmetlerin
yapılamaması, Türkiye ekonomisini çukura düşüren hükümetten kaynaklanıyor.
IMF'nin ekonomik programları ve oradan gelecek 10 milyar dolarla krizin
geçeceği değil, ertelendiği gerçeğidir. Erteleme, ancak hükümetin ömrünü
uzatır. Halbuki, krizin sebebi bizatihi hükümettir. Binaenaleyh, hükümet
gitmeden kriz de bitmez. İflaslar, cinnetler, cinayetler, hırsızlık,
dolandırıcılık, hileli iflas, irtişa, irtikâp, ihtilas sürüyor, fuhuş, talih
oyunları almış başını gidiyor, toplumsal dokumuzdaki telafisi zor hasar süratle
yaygın hale geliyor, rahneler açılıyor, dün Türkiye bir ilki daha yaşıyor,
polisler de sokağa dökülüyor; ama, bu elim manzarayı, hükümet edenler beşuş bir
çehreyle seyrediyor, hiçbir ciddî tedbire tevessül etmediği gibi intibah da
hâsıl etmiyorlar. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne, köprüye, suya, yola,
çiftçiye, işçiye, memura, esnafa, Bağ-Kurluya, dula, yetime para bulamayan
hükümet, üç beş banka soyguncusuna 11 milyar dolar buluyor. Milletin parasını
millete vermiyor. Hem koruyamıyor ve hem de hortumlatıyorsunuz; dolayısıyla,
fuzulî şagil durumundasınız. Tarihimizin hiçbir döneminde bu kadar zaaf ile
malul bir iktidar görülmemiştir. Hükümetin bu ülkeye en büyük yararı, çekip
gitmesidir. Saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Aytekin. Efendim, şimdi söz sırası, Van Milletvekili Sayın
Fetullah Gültepe'de. Buyurun Sayın Gültepe. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA FETULLAH GÜLTEPE (Van)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Pazartesi akşamı İstanbul'da haince uğradıkları saldırı
sonucu hayatlarını kaybeden polislerimize Allah'tan rahmet, geride kalan
yavrularına sağlık ve afiyet diliyorum. Dün Ankara'da, son zamanlarda İstanbul'da meydana gelen
olaylar bize 1980 öncesi Ecevit hükümetlerini hatırlatıyor. Tabiî ki, ülkede
sağlıksız, yorgun bir Başbakan olursa, bu ülkede bu olaylar devamlı
beklenmektedir. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Sen sağlıksızsın, sen! FETULLAH GÜLTEPE (Devamla)- Edepli ol, edepli! Hasta
değilse, bana sor. BAŞKAN- Efendim, istirham ederim... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Hasta, senin kafan! FETULLAH GÜLTEPE (Devamla)- Sağlıksızdır, sağlıksız... BAŞKAN- Sayın Gültepe... AYDIN TÜMEN (Ankara)- Bu kadar terbiyesizlik olmaz
canım! Bu nedir?! FETULLAH GÜLTEPE (Devamla)- Terbiyesiz sensin! BAŞKAN- Sayın Gültepe... Sayın Gültepe... AYDIN TÜMEN (Ankara)- Kendinizi toparlayın. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla)- Bu ülkede sağlıksız bir
Başbakan... AYDIN TÜMEN (Ankara)- Senin kafan sağlıksız! Kafan
sağlıksız!.. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla)- ...politikaları altüst
ederek, en son, polisi sokağa çıkaran sizler değil misiniz? AYDIN TÜMEN (Ankara)- Konuşma!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Senin ruhun sağlıksız. BAŞKAN- Sayın Gültepe... Sayın Gültepe... FETULLAH GÜLTEPE (Devamla)- Elinizi sokağa...
Doldur-boş diye devamlı ellerinizi kaldırdınız. Ellerinizi bilerek mi
kaldırdınız siz? BAŞKAN- Sayın Gültepe, karşılıklı konuşursanız,
sözünüzü keseceğim. AYDIN TÜMEN (Ankara)- Provokatör! Provokatörlük yapma
lan burada. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla)- Utanmıyor musun? AYDIN TÜMEN (Ankara)- Sen utan! MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Sen utan! BAŞKAN- Efendim, lütfen... FETULLAH GÜLTEPE (Devamla)- Terbiyesiz herif. AYDIN TÜMEN (Ankara)- Sensin terbiyesiz. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Başkan, lütfen...
"Herif" diyor. Sözünü geri alsın. BAŞKAN- Söyledim efendim. (DYP sıralarından "Sayın
Gültepe, devam et" sesleri) FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Sosyal, kültürel, ekonomik
sorunları yoğun olarak yaşadığımız şu ülkede, en fazla ihtiyaç duyulanın
başında sosyal hizmetler gelmektedir. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Okumaktan bile
acizsin!.. MUSTAFA VURAL (Antalya) - Senin burada yerin yok!.. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Devletin devlet olduğunu
hissettirecek en önemli an, bu kurumdur. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Gültepe, bir dakika efendim... Buyurun. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, lütfen, daha
önceki sözlerini lütfen tekrar gözden geçirsin... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sözlerini geri alsın... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - "Herif"
diyor... Bir milletvekiline yakışıyor mu? FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - "Herif" demedim,
yanlış konuşuyorsun. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - "Herif"
dedin... FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Sağlıksız bir başbakan,
bitkin bir başbakan, yorgun bir başbakan... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sağlıksız sensin. İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sensin yorgun... MUSTAFA VURAL (Antalya) - Senin kafan sağlıksız!.. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Burada, sizin
konuştuklarınızı da dinleyemiyor; dinleyebiliyor mu? Gelsin, buraya benim
konuştuklarımı dinlesin. (DSP sıralarından gürültüler) İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sensin sağlıksız olan!.. MEHMET EMREHAN
HALICI (Konya) - Edepsiz herif! AYDIN TÜMEN (Ankara) - Terbiyesizlik yapma!.. Nasıl
böyle konuşursun!.. SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Başbakan hakkında böyle
konuşamazsın!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Senin beynin
sağlıksız!.. Duyuyor musun beni... MUSTAFA VURAL (Antalya) - Bir başbakan hakkında nasıl
böyle konuşursun! FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Dinleyebilecek gücü
yoktur. Bunu kabullenin. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Gültepe, sözünüzü keseceğim. ZEKİ EKER (Muş) - Edepsiz herif... FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Yürü!...Yürü, kendine
bak... BAŞKAN - Sayın Gültepe... Sayın Gültepe, tansiyonu
artırmayın efendim. SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Hayır efendim, bir Başbakana
bu şekilde konuşamaz!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ağzına bile alamazsın
sen!.. Başbakanın adını ağzına bile alamazsın sen!.. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Siz, sağlıksız Başbakanı
burada oturmaya mecbur ederseniz... (DSP sıralarından gürültüler) MUSTAFA VURAL (Antalya) - Sensin sağlıksız!.. SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Hayır efendim, böyle
konuşamazsın!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sensin sağlıksız!.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Edepsizlik yapıyorsun!.. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - ... bilip bilmeden elinizi
kaldırırsanız... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Biz her şeyi biliyoruz... FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - ... bu toplumu sokağa
dökerseniz... (Başkan tarafından hatibin mikrofonu kapatıldı) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Terbiyesizsin...
Terbiyesizsin... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Gültepe... FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - ... polisi, memuru, işçiyi
sokağa dökerseniz... BAŞKAN - Sayın Gültepe, sözünüzü kestim efendim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Başkan, sustursanıza
şunu! BAŞKAN - Susturdum efendim. Oturun siz. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ruh hastası... Ruh
hastasısın sen!... Ruh hastası... SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Sayın Başkan,
sustursanıza... BAŞKAN - Efendim, hanımefendi, sözünü kestim efendim,
ne yapayım? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Duyuyor musun beni, ruh
hastasısın!.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Gönül, Sayın Gönül...
Bakın, Sayın Gönül, lütfen... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bir partinin genel
başkanı için böyle konuşamaz!.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Gönül, bu iş çığrından
çıkacak Sayın Gönül!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Fetullah Bey, arkadaşlara
cevap vermeyin, siz konuşmanıza devam
edin... FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Sayın Başkan mikrofon
kapalı. BAŞKAN - Kestim efendim sözünüzü... Karşılıklı böyle
konuşamazsınız. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanına bu şekilde hitap
edemezsiniz efendim. İHSAN ÇABUK (Ordu) - Başbakanına konuştuğu lafa bak
yahu!.. Saygısız herif. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Efendim, doğrudur, ama... BAŞKAN - Eleştirmek başka şey... EMİN KARAA (Kütahya) - Hakaret başka şey!.. BAŞKAN - ... haddini aşan sözler başka şey efendim.
İstirham ederim... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Hiç yakışıyor mu sana! FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Efendim, ben haddimi
aşmıyorum... MUSTAFA VURAL (Antalya) - Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanına nasıl sağlıksız dersin!.. İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan, sözlerini geri
alsın... BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz aldıracağız... Rica
ederim... Bakın, yabancı misafirler geldi. Bir dakika... Sayın Gültepe... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kendi partini de rezil
ediyorsun!.. BAŞKAN - Sayın Gültepe... Sayın Halıcı... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kendi partini de
Meclisi de rezil ediyorsun. Kimse bunu tasvip etmiyor. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı
bu... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sözünüzü geri alın!
Sözünüzü düzeltin! Yakışmıyor!.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Hiç yakışmıyor!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Buyurun düzeltin... BAŞKAN - Sayın Gültepe, maksadınızı aşan... (DSP ve DYP
sıralarından gürültüler; ayağa kalkmalar, kürsü önünde toplanmalar) Efendim, birleşime 5 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati
: 12.45 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
12.55 BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 uncu
Birleşiminin ikinci oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile
1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları : 552, 553, 554, 555) (Devam) A) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1. - Diyanet
İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı
Bütçesi 2. - Diyanet
İşleri Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı B) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN - Sayın Gültepe... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, bir istirhamım
olacak. BAŞKAN - Buyurun Sayın Köse. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım teşekkür ederim. Birleşime ara vermeden önce kürsüdeki konuşmacı
milletvekilimiz, maksadını biraz aşmak suretiyle Sayın Başbakana karşı, çok
yanlış anlamalara meydan veren bir üslupla, Sayın Başbakana hakaret etme
noktasında bir konuşma yapmıştır. (DSP sıralarından "maksadını biraz değil
çok aştı" sesleri) Sayın Başkanım, benim istirhamım, Sayın Başbakan şu
anda hükümetin başındadır, herhangi bir sağlık problemi yoktur. O itibarla,
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin
Başbakanı, bakanları... Her zaman bu kürsü milletvekiline açıktır ve konuşma
hürdür; ancak, konuşma üsluplarımıza biraz dikkat edersek iyi olur. Toplantıyı açmadan, konuşmacının bu konuşmasının
içeriğinin, yapmış olduğu konuşmadan yanlış anlaşıldığını ifade eder bir
düzeltme yapmasını istirham ediyorum Sayın Başkanım. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Tümen, buyurun. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, inanıyorum ki siz
biraz sonra gereğini yapacaksınız, ben çok fazla söze gerek görmüyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Demokratik Sol Parti Grup
Başkanvekili olarak ve Demokratik Sol Parti milletvekili olarak bu konudaki
hassasiyetimizi mümkün olduğunca bastırmaya çalışıyoruz. Lütfen, Meclisin
kürsüsü hür bir kürsüdür; ama, burada, her aklına gelenin, her aklı ermeyenin,
her aklı erenin bildiği gibi konuşup, kendini birtakım şeylerin içerisinde,
serzenişte bulunması mümkün değildir. Bu çerçevede, sayın konuşmacı, bu konudaki ifade ettiği
sözleri ya bu konuda geri alır ya da, lütfen, konuşmaması konusunda gereğini
yaparsınız. BAŞKAN - Teşekkür ederim; anlaşılmıştır efendim. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika efendim. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan "aklı
eren, aklı ermeyen milletvekilleri" sözünü geri alsın. BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz... NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Aklı eren bütün
milletvekillerine hakaret edildi. BAŞKAN - Efendim, müsaade edin de biz konuşalım.
İstirham ederim... Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan, Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanıdır, Demokratik Sol Partinin değil sadece. Onun için,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm grupları, bu konuda hassasiyetini
bildirmişlerdir. Sayın
konuşmacının, maksadını aşan ifadelerini
geri alacağını umut ediyorum efendim. Buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açarsanız televizyonlar da
duyacak. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sesim yeterli efendim. BAŞKAN - Ben duyarım da, televizyonlar duysun efendim;
siz, Doğru Yol Partisinin Grup Başkanvekilisiniz. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, tabiî ki, bu
kürsünün, hür ve millet kürsüsü olduğu yolundaki görüşe katılmamak mümkün
değil. Tabiî ki, milletin kürsüsü olan bu Yüce Meclisin hitap noktası bu
kürsüde, hiç kimse, ne kişileri ne siyasî partileri ne kurumları ne kuruluşları
istiskal etme hakkına sahiptir. Bunlara yürekten katılıyorum ve katılıyoruz;
ancak, konuşmanın heyecanı içerisinde, bir konuşmacının, kastı, amacını aşan
birtakım sözler söylemesi mümkündür; ancak... (DSP sıralarından gürültüler) Efendim, izin verin... BAŞKAN - Efendim, bekleyelim, görelim; ne söyleyecek...
Müsaade edin. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yani, ağzınızdan,
istemeden bir cümle çıkabilir, bir kelime çıkabilir. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Olmaz öyle şey! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Önemli olan, onun
düzeltilmesidir. BAŞKAN - Bravo. Evet... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ancak, şimdi, bu hava
içerisinde, meseleyi, "bilen de buraya çıkıyor, bilmeyen de buraya çıkıyor”
veya “ileri geri konuşuluyor" şekline getirmek, kanaatimce yanlıştır.
Meseleye, o gözle, o açıdan bakmamak lazım. Ben, milletvekili arkadaşımızın,
aslında kastını aşan; ama, sizin ve DSP Grubunun anladığı anlamda, o
kelimeleri, o cümleleri söylemediği kanısındayım. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, düzeltsin diyoruz zaten. Efendim, bir dakika... Düzeltsin diyoruz zaten...
Efendim, bir dakika, istirham ederim... Lütfen... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Müsaade edin efendim... Hemen
müdahale ediyorsunuz... BAŞKAN - Efendim, bu şekilde anlaşamayız, müsaade
ediniz...istirham ederim... Lütfen... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Gönül, biraz önceki
konuşmaları dinlemediniz mi? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Tepki gösteriyorsunuz, yani,
ben, burada, sizleri üzecek, istiskal edecek herhangi bir sözün söylenmesine
müsaade etmeyecek bir insanım. Eğer, kastı aşan bir konuşma olmuşsa... (DSP
sıralarından gürültüler) BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) - Oldu ya... Olmadı mı?! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Olmuş ise, onu bir heyecana
vermek, biraz da hoşgörüyle bakmak, konuşmacı arkadaşın da bunu düzeltmesine
yardımcı olmak gerekir diye düşündüm. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN - Sayın Gönül, teşekkür ederim. Sayın Gültepe, siz de, maksadınızı aşan ifadeleriniz
olduğu kanaatindeyseniz, lütfen, sözünüzü geri alınız. FETULLAH GÜLTEPE (Van) - Ben kürsüden konuşayım. BAŞKAN - Hayır efendim, sözünüzü geri alacaksanız söz
vereceğim; yoksa, söz vermeyeceğim. FETULLAH GÜLTEPE (Van) - Efendim, ben maksadını aşan
bir konuşma yaptığım kanaatinde değilim. (DSP sıralarından gürültüler) Benim şahsî teşhisim... BAŞKAN - Efendim, zatıâliniz Grup adına
konuşuyorsunuz... FETULLAH GÜLTEPE (Van) - Bunu ülkenin hepsi söylüyor,
yani sadece ben değil. BAŞKAN - Sayın Gültepe, zatıâlileriniz şahsı adına
konuşmuyorsunuz; zatıâlileriniz Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşuyorsunuz ve
Sayın Ali Rıza Gönül, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili olarak, maksadı aşan,
Sayın Başbakanı istiskal eden cümlelerin söylenmemiş olarak kabul edilmesini
diliyor Grubu adına. Zatıâliniz de Grup sözcüsüsünüz. Lütfen, geri alın, bu
meseleyi bitirelim efendim. FETULLAH GÜLTEPE (Van) - Benim geri alacağım herhangi
bir şey yoktur. Yanlış anlaşılmış. Bunu, karşıdakiler, hatibe hakaret
edercesine... Onların tamamı çirkin laf konuştu. Niye onlar yanlış olmuyor da,
benim burada konuşmama yanlış deniliyor, yanlış anlaşılıyor... BAŞKAN - Efendim, siz, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını
istiskal edici cümle ifade ettiniz... Çok açıktır. Buyurun efendim. FETULLAH GÜLTEPE (Van) - Efendim, benim, Sayın
Başbakana sonuçta sağlık dilemekten başka kastım olmazdı; bunu, bırakmadılar
ki, konuşayım... Yani, bu kürsü doğruların söyleneceği kürsü değil midir!
Yazıklar olsun size be!..(DSP sıralarından "Sana yazıklar olsun" sesleri,
gürültüler) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sömürücü!.. BAŞKAN - Buyurun Sayın Halıcı... Buyurun efendim... ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - (DYP sıralarına yönelerek)
Sen kim oluyorsun da, yazıklar olsun diyorsun!.. (DSP ve DYP sıralarından ayağa kalkmalar, birbirleri
üzerine yürümeler, gürültüler) MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Yürümek yanlış... ALİ RIZA GÖNÜL(Aydın) - Sayın Başkan, biz, Grup adına
konuşmayacağız... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Halk düşmanları!.. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz
dolmuştur; saat 14.00'e kadar ara veriyorum; oturumu kapatıyorum. Kapanma Saati
: 13.04 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma
Saati:14.00 BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 30 uncu Birleşimin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile
1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları : 552, 553, 554, 555) (Devam) A) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1. - Diyanet
İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı
Bütçesi 2. - Diyanet
İşleri Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı B) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon ve hükümet hazır. Oturumu kapatmadan evvel, Sayın Halıcı'ya söz
vermiştim. Sayın Halıcı, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce çıkan ve hiçbirimizin tasvip etmediği, bir
milletvekilinin başlattığı olaylarla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bu kürsü, Yüce Meclisin bu kürsüsü, hür bir kürsüdür.
Bu kürsüden, sayın milletvekilleri, ülkenin yönetimi ve milletimizin
menfaatıyla ilgili konularda, görüş, öneri, kuşku ve eleştirilerini diledikleri
gibi yapabilirler. Eğer, yapılan bu konuşmalarda, herhangi bir bilgi eksikliği
ya da bilgi yanlışlığı olduğuna bir milletvekili kanaat getirirse ya da farklı
bir görüşün kendine atfolduğunu düşünürse, Sayın Meclis Başkanından, Meclisi
yöneten Başkanvekilinden söz isteyebilir ve siz de, o kişiye söz
verebilirsiniz. Bu, sataşmaya cevap ya da açıklama hakkı olarak bilinmektedir. Ancak, Sayın Başkan, bu Mecliste hakarete yer yoktur;
dolayısıyla, hakarete cevap hakkı da yoktur. İçtüzüğümüz, bu konuda, çok açık
bir biçimde, nasıl davranılması gerektiğini, hem Meclis yönetimine hem de bize
göstermektedir. Madde 67,
konuşma üslubuyla ilgilidir: "Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler
söyleyen kimseyi Başkan derhal, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz
bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder. Başkan,
gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan çıkartabilir."
Dolayısıyla, biz, bu maddenin, bundan sonra, eğer, benzeri ve Meclise
yakışmayacak davranışlar olursa, aynen uygulanmasını talep ediyoruz. Sayın Başkan, dün, Doğru Yol Partisi sözcülerinden
birisi, gene, benzer ve seviyesiz bir biçimde, Başbakanımıza yönelik
suçlamalarda bulunmuştur ve ben, Grup Başkanvekili olarak, Başbakanımızdan
örnek aldığımız ve DSP Grubuna yakışan bir üslupla, mümkün olduğu kadar nezaket
ölçüleri içerisinde, oturumu yöneten başkanımızı uyarmış ve benzeri olayların
cereyan etmemesi için gene aynı konuyu hatırlatmıştım. Maalesef, yine, bu
sabah, DYP sözcülerinden yine bir başkasının aynı tutumu göstermesi, Grubumuzun
sabır ve dayanma noktasını zorlamaktadır. Bizim sizden ricamız, hem sizin hem
de diğer başkanvekillerinin, kaba kuvvete hiçbir zaman yer olmayan bu Mecliste,
hakaretin, daha yapılmadan önlenmesini temin etmenizdir. Meclis Başkanlığının
görevi, hakaret yapıldığı zaman, hakarete cevap hakkı vermek değil, bizzat
hakaretin yapılmasını önlemektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fiziksel, ruhsal
ve beyin sağlığımız, hepimiz açısından çok önemlidir; ancak, gerçek olmayan
dedikodularla, âdeta, bir kişinin sağlığının bozulmasını temenni etmek,
sağlıklı bir ruhun ve sağlıklı bir beynin ürünü değildir. Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, bendeniz de, 67 nci maddeyi
kestirmeden uygulayarak hatibin sözünü kestim Sayın Halıcı. Hiç ikaz etmeden
kestim, o konularda hiç tahammülüm yok, müsamaham da yoktur. Diğer Başkanvekilleri de aynı tutumda; dün, Sayın Ali
Ilıksoy da aynı yöntemi kullandı; çünkü, İçtüzük, bize bu imkânı veriyor ve
görevimiz de. Ancak, benim, gruplardan bir ricam var; alınmasınlar şimdi
söyleyeceğim arkadaşlar: Beş grubun, beş güzide idare amiri var. İdare
amirlerinin, Meclis Genel Kurulu çalıştığı zaman, beşinin de burada olmasında
fayda var; yani, ikinci tertibi yapmak için sözünü kesiyoruz da, hatibi dışarı
çıkarabilme görevi idare amirlerinindir; diğer milletvekillerinin değil. HAKAN TARTAN (İzmir) - Ben buradaydım. BAŞKAN - Sayın Tartan, size söylemiyorum. Bütün beş
grubun güzide idare amirlerine söylüyorum. Lütfetsinler, odalarında
oturmadan... ASLAN POLAT (Erzurum) - Bizim idare amirimiz de burada. BAŞKAN - Şu anda amirimiz burada. Olmayanlara
söylüyorum ve lütfen, olunması gerektiğini ifade ediyorum. Tahmin ediyorum, mesele anlaşılmıştır. Zaten, Doğru Yol
Partisi Grubu Başkanvekili, oturumu kapatmadan evvel, bu konunun ehemmiyetini,
istiskalle, konuşmaya olan tavırlarını ortaya koydular ve sayın konuşmacının,
Doğru Yol Partisi Grup sözcülüğünden çekildiğini ifade ettiler. Netice
itibariyle, sizin de ifade ettiğiniz gibi, 67 nci maddeyi uygulayarak, gereğini
yaptık. Temennim, tabiî, bu gergin ortamda, sayın
milletvekillerinin, kendilerine daha yakışır bir üslubu kullanmalarıdır. Şimdi, söz sırası Fazilet Partisi Grubunun. İlk söz, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek'in
efendim. Efendim, sizin Grubunuz adına konuşacak üç arkadaşınız
var... MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - 15 dakika konuşacağım. BAŞKAN - 15 dakika mı; diğerleri 7,5 dakika mı?.. Peki
efendim, nasıl anlaşmışsanız. Buyurun Sayın Çiçek. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım,
saygıdeğer arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel
Müdürlüğümüzün bütçeleriyle ilgili Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Muhterem arkadaşlar, Osmanlı Devletinde, din işleri,
meşihat makamınca; yani, şeyhülislamlık eliyle yürütülüyordu; vakıflar
teşkilatı da, yine, meşihat makamının uhdesinde din işlerinin bir parçasıydı. 1920 yılında -Türkiye Cumhuriyeti kurulunca- meşihat,
Şeriye ve Evkaf Vekâleti adıyla bir bakanlığa bağlanmıştır. 1924 yılına kadar,
Şeriye ve Evkaf Vekâletine bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren bu kuruluş, 3
Mart 1924 tarihinde kaldırılarak, yerine, 429 sayılı Kanunla, Başvekâlete bağlı
Diyanet İşleri Reisliği, bugünkü adıyla Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Vakıflar Müdürlüğü halinde ayrılan vakıflar teşkilatı
da, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak bugün faaliyetlerini sürdürmektedir. Millî
mücadelenin mimarlarından Ankara Müftüsü merhum Rıfat Börekçi, 1924'te Türkiye
Cumhuriyetinin ilk Diyanet İşleri Başkanı olmuştur. O günden bugüne 15 Diyanet
İşleri Başkanı bu şerefli görevi ifa etmiştir. O yıllarda, Diyanet İşleri Başkanlığına, en yüksek
devlet memurunun maaşından daha fazla maaş verilmiş, kırmızı plakalı bir araç
tahsis edilmiş ve protokolde, Başbakandan hemen sonra yer alması, bizzat
Atatürk tarafından temin edilmiştir. Bugünkü yeri ise, epey geri sıralardadır. Başbakanlığın ilk Teşkilat Kanunu 1924 yılında tespit
edilmiş ve bu Kanun, 1927 yılında tekrar düzenlenmiştir. 1961 Anayasasının 154
üncü maddesiyle, Diyanet İşleri Başkanlığı bir anayasal kuruluş haline
getirilmiş, düzenleme bu şekilde yapılmış ve genel idare içerisine alınarak, bu
kurumun, özel kanunla verilen görevleri yapması öngörülmüştür. Bu Kanunla, Diyanet İşleri Başkanlığının görevleri: 1-İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla
ilgili işleri yürütmek, 2- Din konusunda toplumu aydınlatmak, 3-İbadet yerlerini yönetmek olarak belirlenmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün, diğer görevlerini
yapamaz hale gelmiştir. Din konusunda toplumu aydınlatma işi, âdeta, medyaya,
basın-yayın kuruluşlarına, sorumsuz kuruluş ve kişilere terk edilmiş; Diyanet
İşleri Başkanlığı, sadece, ibadet yerlerini yöneten, ibadet yerlerinde irşat
faaliyetlerini sürdüren kuruluş haline getirilmiştir. 1982 Anayasasında ise, 136 ncı madde de "genel
idare içerisinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi
doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe
dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri
yerine getirir" hükmü yer almıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı, merkezde, taşrada ve
yurtdışındaki teşkilatlardan oluşmaktadır. Kadro sayısı, 88 489 olmasına
rağmen, halen 77 784 kişi görev yapmakta, böylelikle, 10 705 köy, kasaba ve
camimizde, maalesef, din görevlisi bulunmamaktadır. Yeni yapılan ve kadro
verilmeyen camilerle birlikte bu rakamın, 17 000 civarında olduğu tahmin
edilmektedir. Sayın milletvekilleri, bazı değerler vardır, bu
değerler, toplumun ortak malıdır. Bu değerlerde, toplumun her bireyi, eşit hak
sahibidir, biri, diğerinden daha fazla hak iddia edemez. Bu değerler; vatan,
din, bayrak gibi değerlerdir. Din, bu değerlerin başında gelir, belki de bu
değerlerin en önemlisidir, O, ülkemizdeki insanların hepsinin malıdır. Yani, şu
Parlamentodaki her birimizin, bütün partilerin tamamının ortak malıdır. Onu,
dini, hiç kimse kendisine mal edemez, etmeye kalkarsa yanlış olur, toplumun
sevk ve idaresindeki ahenk bozulur, buhran doğar, toplumda tahammül edilmez
acılar başlar. Bu acı, toplumun bütün katmanlarında dalga dalga hissedilir.
Diyanet teşkilatı da, Vakıflar teşkilatı da böyledir. O, DSP'nin, MHP'nin,
ANAP'ın, Faziletin, DYP'nin, Parlamentoda temsilcisi olmayan, sağdan sola bütün
partilerin ve partililerin ortak malıdır. Diyanet teşkilatının da, topluma
böyle bakması gerekir. Camideki imam, arkasındaki cemaatin ırkına, milletine,
milliyetine, mezhebine, meşrebine, tarikatına, cemaatına, cemiyetine,
kadınlığına, erkekliğine bakmadan "bana tabi olanlara imam oldum"
diye niyet eder. Sayın milletvekilleri, şunu kesinlikle biliniz ki,
Diyanet Teşkilatı, maalesef, bugün bulunması lazım gelen yerde değildir. Ne
konum olarak ne de üstlendiği misyon itibariyle, Diyanet, olması lazım gelen
yerde değildir . Din, toplumun her kesiminde değişik boyutlarda ve yoğunlukla
yaşanmaktadır. Bütün dünyada büyük bir hızla dine yöneliş vardır. Daha geçen
gün, ramazanı şerifin başlangıcında, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill
Clinton, bütün İslam dünyasının ramazanını ve Ramazan Bayramını kutlayarak, dostluk
mesajı göndermiştir. Internet çağında, insanlık, dinlerin tamamını en şeffaf
şekliyle görmekte ve mukayese fırsatı bulmaktadır. Artık, misyonerlerin
aracılığıyla bir dini kabul etmek yerine, aklın ve bilimin verileriyle
düşünülmekte ve karar verilmektedir. Gerici, yobaz, çağdışı düşünen ve
gayriinsanî uygulamaları içinde bulunduran dinler tasfiye olmaya
başlamışlardır. Bu baş döndürücü hızlı gelişmede, Diyanet, ne teşkilat olarak
ne de yüce dinimizi toplumumuza ve bütün insanlığa takdimde, maalesef, başarılı
olamamaktadır; eğitilmiş personel olarak da yeterli olduğunu söylemek mümkün
değildir. Sadece, ibadethaneye gelenlerin ibadet yapma ihtiyacını karşılamak,
toplumun din ihtiyacını karşılamak anlamına gelmez. Devletimiz ve milletimiz, ülkemizde her geçen gün
artarak devam eden dinî problemlerin çözüm yerinin Diyanet İşleri Başkanlığı
olduğunu artık kesinlikle bilmelidir. Bazı çevreler, Diyaneti, dinî eğitim
veren kurumları, Kur'an kurslarını, imam hatip liselerini, ilahiyat
fakültelerini, her hafta cuma günü ve bayramlarda camiye gelen toplumun her
kesiminden insanı eğiten, camileri, devlet, millet ve ordu düşmanı insan üreten
yerler olarak görme alışkanlığından kesinlikle vazgeçmelidir. Bu müesseseler
zayıflarsa, bu müesseseler bilgili, vatanperver, dinine, devletine ve milletine
hizmet eden insanları yetiştirmezse veya bu kurum ve kuruluşlarla, bu
kuruluşlardan mezun olanlar iyi kötü ayırımı yapılmaksızın potansiyel suçlu
olarak görülürse, illegal din faaliyetleri artar. Devlet, dini, legal kendi kuruluşlarında
ve aslına uygun tarzda öğretmezse, ehil olmayan kişi ve kuruluşlar çoğalır.
Din, asıl kaynağından uzaklaşır, hurafeler dini boğar, yozlaştırır; bir sürü
madrabaz, din sahtekârı türer; cahil, yobaz, bağnaz, gerici insan tipleri, yüce
İslâm dinini temsil edemez. Sayın milletvekilleri, bugün, din adına herkes
konuşuyor, yazıyor. Bu işle zerre kadar alakası olmayan herkes konuşuyor.
Madrabazlar, din adamı oluyor, televizyon televizyon, program program
dolaşıyor. Tarihçi konuşuyor; matematikçi, siyasetçi, bakkal, manav, ses
sanatçısı, tiyatrocu, sinemacı, seyyar satıcı hulâsa herkes; ama, herkes
konuşuyor, yorum yapıyor. Bazen kendisini peygamber yerine koyanlar oluyor
-hatta yakın günlerde- peygamberliğini ilan eden meczupların sayısı her geçen gün
artıyor, herkes konuşuyor; ama, konuşması lazım gelen tek müessese, Anayasa
teminatıyla, kanun teminatıyla, din adına konuşması lazım gelen, herkese
haddini bildirmesi lazım gelen teşkilat konuşmuyor; Diyanet İşleri Başkanlığı
konuşmuyor, konuşturulmuyor. Birileri çıkıp “kardeşim, bu, senin görevin, bu
problemleri çöz; anayasal görevin, bunu, sana, teşkilat kanunun emrediyor;
senin yapacağın iş, Cumhurbaşkanının düzenleyeceği iş mi?” demiyor. Hatırlarsınız, Cumhurbaşkanlarımızdan birisi, Kur'an'ı
Kerim'in ayetlerinin içerisinden ayıklama yapmaya kalkmış; bir kısmının hayatla
ilgisinin olmadığını, çıkarılması lazım geldiğini ifade buyurmuşlardı.
“Başbakan olarak ben mi görev yapacağım” demesi lazım Sayın Başbakanımızın.
Dinin düzenlemesini yapmak, sinemacıya, tiyatrocuya, gazeteciye, işportacıya mı
düşüyor demek lazım. Sen görevini yapmadığın, yapamadığın için, bu iş, millî
varlığımızı tehdit eder noktaya gelmiştir. Din adına akıl almaz cinayetler işleniyor, insanlar
koyun gibi boğazlanıyor. Önüne gelen tarikat kuruyor; önüne gelen cahil hoca,
muska yazıyor ve bir yığın insanı mağdur ediyor, sıkıntıya sokuyor. Sayın milletvekilleri, kurumlar yerli yerine oturmazsa,
biri diğerinin görevini üstlenirse anarşi doğar, kurumlar yıpranır, milletin
gözünden düşer; buna fırsat verilmemelidir. Ülkemizde, din alimi, görevini yapamamaktadır.
Peygamberimize göre, alimler, peygamberlerin varisleridir. Bakınız, İslam
dininde... BAŞKAN - Sayın Çiçek, 1 dakika... Efendim, affedersiniz, Grubunuzun 30 dakika süresi var. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - 10'ar dakika konuşacaklar
efendim. BAŞKAN - Onu bilemem ki ben; ben nasıl keseyim hatibin
sözünü... MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Ben, 10 dakika Diyanet
üzerinde, 10 dakika vakıflar üzerinde konuşacağım. BAŞKAN - Niyabeten de konuşuyor efendim. Dört tane
bakanlık var ya; aranızda öyleymiş. Buyurun Sayın Çiçek. MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Dinî makam şeyhülislamlıktır;
hilafet makamı dinî makam olarak kabul edilmemiştir. Peygamberimiz
"alimler, peygamberlerin vârisleri" demiştir; "halifeler,
peygamberlerin vârisleri değildir" demiştir. Osmanlı idaresi, İslam
ülkelerini Osmanlı devletinin yönetimine bağlamak için hilafet müessesesini
korumuştur. Bugün de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin uhdesinde muhafaza
edilmektedir. Dinî makam, şeyhülislamlıktır. Etüt edin; alim, fazıl, dirayetli
şeyhülislamların zamanında din ile devlet ne kadar ahenkli idare edilmişti.
Siz, ilahiyatların programlarını kuşa benzeteceksiniz, imam hatipleri, Kur'an
kurslarını kapatacaksınız; liyakatli din adamlarını nasıl yetiştireceksiniz?
Alimi hür olmayanın hür düşünme imkânı var mıdır? Saygıdeğer milletvekilleri, bu teşkilatın büyük
problemleri vardır. Bu problemleri, bu teşkilatta otuz seneden fazla görev
yapmış bir arkadaşınız olarak yakından biliyorum. Evvela, dikkat buyurunuz, bu
teşkilatın kanunu yoktur ve ihtilal hükümetleri dahil, şu tarihe kadar, Diyanet
İşleri Başkanlığı kanununu çıkaracak bir hükümet olmamıştır. 1982 sayılı Kanun,
Anayasa Mahkemesince, laikliğe aykırı bulunduğu için iptal edilmiştir. 633
sayılı Kanunun da değişik maddeleri iptal edilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı
kanununu, ihtiyacı karşılayacak şekilde, en kısa zamanda hazırlanarak bu boşluk
kesinlikle doldurulmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının bütün
mensuplarının üniversite mezunu olması temin edilmelidir. Bu konuda,
üniversiteler, gerekli çalışmaları yapmalıdır. İllegal faaliyetlerin artmasının şartları
hazırlanmaktadır. Mezheplerin, meşreplerin, tarikatların, cemaatlerin,
hiziplerin ve grupların hepsinin yaptığı yanlışlıkların faturası, Diyanet
İşleri Başkanlığına çıkarılmaktadır.
Diyanetin koruması, koruyanı yoktur; yıllardır, ilgili bakanların
Diyanetle uğraşmaya vakti hiç olmamıştır; bugün de yoktur. Diyanet İşleri Başkanlığıyla
ilgili Sayın Bakan, hiçbir şekilde, ne komisyonda ne burada bulunmuştur.
Bütçesi görüşülür, ilgili bakan yoktur, ilgisi olmayan bakanla temsil edilir.
Hele, şimdiki Bakanımızın hiç vakti yoktur. Sayın Bakan, aynı zamanda,
Başbakanlıktan ve Başbakandan, bakanlardan sorumludur. Koalisyonun bütün
problemleri Bakanımızın üzerindedir. Koalisyonu oluşturan bütün partilerin
dertlerinden o sorumludur, koordinasyonu o takip eder. Vakti yoktur ki,
Diyanetin problemlerine vakit ayırsın. Diyanetteki merasimlere iştirak eder,
protokol konuşmaları yapar; çok kere, ona da iştirak edememektedir. Diyanet,
Allah'a ve Diyanet İşleri Başkanına emanettir. Başkanın da eli kolu
bağlanmıştır. Başkanı ve Başkanlık mensuplarını "Parlamentoya uğramayın,
siyaset bulaşır" diye korkuturlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, sürenizin 15 dakikası bitti. Ayrıca, Sayın Gemici, diğer Sayın Devlet Bakanına
niyabeten, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesini ifade ettiler efendim. MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Ben de onu ifade ediyorum
zaten Sayın Başkan; çünkü, Sayın Bakanımızı, ben, Parlamentoya geldiğim
tarihten itibaren, ne komisyonda ne de burada gördüm. BAŞKAN - Ama, efendim, hükümetin bir üyesi diğer bir
üyesinin yerine... MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Vekâlet edebilir... BAŞKAN - Evet efendim; onun için dedim niyabeten
diye... MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Ama, gözlerimiz, hep kendisini
görmek istiyor. DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Bizden
şüphesi mi var sayın sözcünün?.. MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Evet, sayın
milletvekilleri, saygıdeğer
arkadaşlarım, ben, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi
Yanmaz'da. Sayın Yanmaz, sizin süreniz 7,5 dakika oldu; adilane
bölüyorum. FP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
köylerin ve diğer kırsal yerleşim birimlerinin önemli altyapı hizmetlerinden
olan köy yolları, köy içmesuları, kırsal alan planlaması, köysel alanda iç
iskânın düzenlenmesi, sosyal ve ekonomik tesis yapımı, toprak ve su
kaynaklarının geliştirilmesi gibi konularda faaliyet gösteren devasa bir
kuruluştur. Değerli arkadaşlar, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001
yılı bütçesi 783 trilyon olup, bunun 555 trilyonu; yani yüzde 71'i cari
harcamalar, 222 trilyonu ise yatırım harcamalarına ayrılmıştır. Genel bütçenin
yüzde 1,6'sına tekabül eden bu bütçeyle hizmetlerin yerine getirilmesi
maalesef, mümkün değildir. Açıkça görülen o dur ki, bu bütçe bir yatırım ve
hizmet bütçesi değildir; bu bütçeyle ne devam eden işler bitirilebilir, ne de
programa yeni işler alınabilir. Siyasî istihdama en açık kurumlardan biri olan Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, özellikle koalisyon hükümetlerinde paylaşılamayan
bir kurum olmuştur. Kurumun bir plan ve program dahilinde, ihtiyaçları esas
alarak, öncelik sırasına göre hizmet sunması gerekirken, ne yazık ki, iktidar
partilerinin il başkanları ve teşkilat mensuplarının çiftliği haline
getirilmiştir. Ülkemiz nüfusunun yüzde 40'dan fazlası kırsal kesimde
yaşamaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün faaliyet alanına giren
hizmetler, köy hayatını temelden etkileyen toprak, su gibi yaşamsal konular
olduğu için, buradaki aksamalar, köyden kente göç gibi, sosyal bir yaranın
temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Bu durum, plansız kentleşmeyi daha
da körükleyerek, telafisi mümkün olmayan problemler ortaya çıkarmaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün elinde bulunan 22
binin üzerindeki makine çok büyük bir potansiyel olmasına rağmen, maalesef,
makinelerin büyük bir kısmı yedek parça yokluğu yüzünden çalıştırılamamakta ve
çürümeye terk edilmektedir. Akaryakıt için de 2001 yılında ayrılan bütçe daha bir
yıl önceden tüketildiğinden, akaryakıtımız yok gerekçesiyle köylüye hizmet
götürülememektedir. Bu durum, hem hizmetin aksamasına, hem de işgücü kaybına
sebep olmaktadır; yıllardır süregelen bu döngü mutlaka kırılmalıdır. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız, köy hizmetleri
menşeli olduğu için, köy hizmetleri bünyesinden geldiği için; Anadolu'da bir
söz vardır, “bir işin çıraklığını yapmıyorsan, ustalığına soyunma” diye;
sevgili Bakanımız, çıraklığını yapmış ve ustalığına da bugün soyunmuş. Ancak,
bizim gördüğümüz o ki, geçen yıl Sayın Bakanımızdaki coşku, heyecan, motivasyon
bu yıl yok, bu da herhalde kendisinin değerli kabine arkadaşlarından
kaynaklanıyor, eli kolu bağlı bir durumda bulunuyor. Çünkü, ülkemizin yüzde 40
nüfusuna tekabül eden kırsal kesim, köylü nüfusumuza ancak 222 trilyon altyapı
ve sosyal yapı hizmetleri ayrılabiliyor. Arkadaşlar, Şanlıurfa Köy Hizmetleri Bölge
Müdürlüğünden yetkililerle görüştüğümde dedikleri şu: "Elimiz kolumuz
bağlı" Bakın, Urfa'nın, tesviyeli yol, ham yol, stabilize yol olmak üzere,
toplam 7 500 kilometre yolu var; 7 500 kilometre yoldan ancak 1 000 kilometresi
asfalt; o da artık, Allah'a emanet bir asfalt, tadilat görmesi lazım, yeniden
gözden geçirilmesi lazım, revizyona tabi tutulması lazım. Bu konuda, Sayın
Bakanın, özellikle dikkatini çekmek istiyorum. Ülke çapındaki çalışmalarında aksamalar görülen Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki
hizmetleri ülke ortalamasının çok çok altındadır. Sayın Başkanım, daha sürem var mı? BAŞKAN - 4 dakikanız daha var efendim. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Bilindiği gibi,
dünyanın en büyük 7 projesinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesinde,
Şanlıurfamız merkez konumundadır. Değerli arkadaşlar, GAP, sadece tarıma
yönelik bir proje olmayıp, sanayi, enerji, seracılık, ulaşım gibi, her türlü
üretimi kapsamaktadır; ancak, görünen o ki, Şanlıurfa ve GAP bölgesinde,
Şanlıurfa-merkez, Akçakale, Harran Ovasında özellikle bugün 120 000 hektar
arazi sulu tarıma açılmıştır; ancak, sulu tarım yapılan alanlarda bulunan
toplam 913 kilometre yolun, neredeyse tamamının tarla kodunda olması -Sayın
Bakanım bunu iyi bilir- nedeniyle, sulama yapıldığında, yollar kullanılamaz
hale gelmektedir. Acilen, bu yolların 1 metre yükseklik kazanacak şekilde
asfaltlanması gerekmektedir. Yine, Viranşehir ve Siverek yöresinde inşa edilen 5
adet göletle sulanacak toplam 6 255 hektar arazideki gölet kapsamı içinde kalan
yollar, acilen, standartlara uygun şekilde inşa edilmelidir.
Mardin-Viranşehir-Ceylanpınar bölgesinde pompa sistemiyle sulu tarım yapılacak
38 000 hektar alan içinde kalan yolların da, kanal ve kanaletlerle uyumu
sağlanmalı ve acilen asfaltlanmalıdır. Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa bölgemizde -özellikle Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünde öyle görünüyor- "bu köy sulu köy, oraya
içmesuyu verilmiş" diyorlar; ancak, o köyde sadece bir kuyu... Sondaj
yapılmış; ama, dalgıç konulmamış, şebeke yok... O kuyu çalışmadığı için, o
köyün insanları, çok uzakta, köyün 1-1,5 kilometre ötesindeki sarnıçtan su
içiyorlar -çok affedersiniz- o suyu da eşeklerle taşımak mecburiyetinde
kalıyorlar; ancak, bu köy, Köy Hizmetlerinde "sulu köy" diye
görünüyor; yani, o köyün insanları sağlıklı içmesuyu içiyor diye görünüyor. Değerli arkadaşlar, yine, Şanlıurfa'da sulu tarımın
yapıldığı bölgelerde, GAP'tan dolayı, özellikle, içmesuyu ile -kanalizasyon
olmadığı ve pis sular açıktan aktığı için- kanalizasyon suyu birbirine
karışıyor ve özellikle, o bölge insanları hastalıktan kırılıyorlar. Bir diğer sorun da, Şanlıurfa Merkez İlçe, Siverek,
Hilvan, Viranşehir, Bozova ve Suruç İlçelerinin bazı kesimlerinde, arazide
bulunan siyah taşlardan dolayı, binlerce hektar arazi tarıma kapalı durumdadır.
Bu taşların temizlenmesi, hem yeni tarım alanlarının açılmasını hem de araziden
toplanan taşların kırım tesislerinde işlenmesi sonucu, stabilize ve asfalt
kaplamalar için mıcır teminini sağlayacaktır. Arkadaşlar, diğer bir konu, özellikle, Türkiye-Suriye
sınırında, 211 kilometrekarelik arazi, boş, hantal durumda bekliyor ve bu
münbit arazilerin, bir an evvel tarıma açılması, topraksız köylülere
dağıtılması gerekmektedir. Özellikle, o bölgedeki mayınların, bir an evvel
temizlenmesi ve bölgenin ekonomiye katkısının sağlanması gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, tüm milletimizin ve sizlerin,
idrak etmekte olduğumuz ramazan ayınızı tebrik eder; bu mübarek ayın, dostluğa,
barışa, huzura ve mutluluğa vesile olması dileğiyle, Sayın Bakanın şahsında,
tüm Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü çalışanlarına, vefakâr ve cefakâr işçi
kardeşlerimize şükranlarımızı arz eder; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
(FP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yanmaz. Şimdi, sıra, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sacit
Günbey'de. (FP sıralarından alkışlar) Sayın Günbey, sizin de süreniz 7,5 dakikadır. Buyurun. FP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken, şahsım ve Grubum adına
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmamda, Genel Müdürlüğün bütçesine yönelik
değerlendirmelerimin yanında, özellikle hükümetin izlediği sosyal politikaları
da değerlendireceğim. Hükümet politikaları tespit edilirken, ekonomik ve
sosyal dengelere mutlaka dikkat edilmelidir. Bu dengeler önemsenmezse, toplumda
moral bozulur, üretim ve kalkınma hızı düşer, sosyal problemler ortaya çıkar.
Zaten sosyoekonomik dengeleri önemsemeyen iktidarların başarılı olması da
mümkün değildir. Eskiden, kendisini sol bir partinin lideri olarak
tanımlayan, hakça düzenden bahseden Sayın Ecevit, anlaşılıyor ki, bu
iddialarından vazgeçmiştir. Bugün, maalesef, ülkemizde, IMF'nin dayattığı
ekonomik politikaları büyük bir aşkla uygulayan 57 nci hükümet sayesinde
dengeler altüst olmuştur. 600 milyon Türk Lirasından daha düşük aylık geliri
olan 4 kişilik bir aile yoksulluk sınırının altında, 200 milyon Türk Lirasının
altında geliri olan bir aile ise açlık sınırının altında kabul edilmektedir. Bu
verilere göre, bugün, nüfusumuzun yüzde 78'i yoksulluk sınırının altında, yüzde
40'ı da açlık sınırının altında kalmaktadır. Buna göre, 55 milyon vatandaşımız
ve 20 milyona yakın çocuğumuz, yoksulluk sınırının altında hayatlarını idame
ettirmektedirler. Bu şu demektir: Ülkemizde, 20 milyon civarında
korunmaya muhtaç çocuk var demektir. Korunmaya muhtaç çocuk denildiğinde,
annesi veya babası olmayan kimsesiz çocuk anlaşılmamalıdır. Korunmaya muhtaç
çocuk, sağlık, eğitim, beslenme ihtiyaçları tam olarak sağlanamayan, sağlıklı
bir konutta yaşama şansı bulunmayan çocuktur. 55 inci, 56 ncı, 57 nci
hükümetler sayesinde, maalesef, ülke, açık bir korunmaya muhtaç insanlar
merkezi haline dönüştürülmüştür.
Saygıdeğer milletvekilleri, harpler, göçler, fakirlik
ve salgın hastalıkların sosyoekonomik dengeleri bozduğu bilinmektedir. Şimdi,
yeni bir faktörü daha öğreniyoruz: Ülkeyi yönetme becerisi olmayan
hükümetlerin, ülkeyi IMF reçetelerine muhtaç etmesi de sosyoekonomik dengeleri
altüst etmektedir. Bu olumsuzluklardan en kolay etkilenen gruplar da, çocuklar,
yaşlılar ve kadınlardır. Şimdi, ülkede 100 000 civarında sokak çocuğu olduğunu
söylesek, Sayın Bakan, sokak çocukları için ne kadar çok çalıştığını bize
söyleyecektir. Hükümet, bu yolsuzlukları, yoksulluğu önlemedikçe, korunmaya
muhtaç çocukların sayısı, her gün, maalesef biraz daha artacaktır. Saygıdeğer milletvekilleri, sizlere, içerisinde
bulunduğumuz sosyoekonomik göstergelerden birkaç örnek vereceğim. Kişi başına
sağlık harcaması, Amerika Birleşik Devletlerinde 1 914, İtalya'da 1 100,
Yunanistan'da 735, Almanya'da 1 830 dolar iken, maalesef, Türkiye'de 187
dolardır. Kişi başına eğitim harcaması, Amerika Birleşik Devletlerinde 1 570,
İtalya'da 995, Yunanistan'da 435, Almanya'da 1 060 dolar iken, maalesef,
Türkiye'de 146 dolardır. Nüfusumuzun yüzde 36'sı kadar, yani 25 milyon
civarında, 18 yaşın altında çocuğumuz vardır. Nüfus kaydı olmayan 0 - 4 yaş
altı çocukların oranı yüzde 26'dır. Doğudaki çocukların maalesef yüzde 30'u
kronik beslenme yetersizliğiyle karşı karşıyadır; bu oran, batı illerimizde
yüzde 10'dur. Beslenme bozukluğuna bağlı çocuklarımızda, bedensel ve zihinsel
gelişme gerilikleri ortaya çıkmaktadır. Çalışan her üç anneden biri, hem
çalışıp, hem çocuklarına bakmak zorunda kalmaktadır. Annesi çalışmakta olan
çocukların en az birine çocukların ablaları bakmaktadır. Kadın ve çocukların durumunun iyileştirilmesi, bütçe
harcamalarında, sağlık, eğitim ve kültür harcamalarının artırılmasıyla mümkün
olabilir. Son yıllarda, sosyal alanlara yapılan harcamalar, maalesef, sürekli
azalmıştır. 1998 bütçesinde bu oran, yüzde 19'a kadar düşmüştür. Türkiye'de, yıllık, kişi başına düşen gayri safî millî
hâsıla 2 900 dolardır. Nüfusumuzun yüzde 15'i çok zengin veya zengindir. Bu
grupta, kişi başına aylık gelir 6 900 dolardır. Yoksul aileler, ülke
kaynaklarının, ancak yüzde 6'lık bir payını kullanabilmekte, bunların kişi
başına yıllık geliri ise 500 dolar civarındadır. Dengesiz gelir dağılımı
sorunu, sağlık, eğitim, konut edinme gibi sosyal gelişme konularında da
eşitsizlik devam etmektedir. Nüfusun en zengin yüzde 20'si ile en fakir yüzde
20'si arasındaki fark son yıllarda açılmıştır. Türkiye'nin ekonomik kaynakları zengin olmasına rağmen,
son üç hükümet, kaynakları, toplumsal gelişme ve temel haklar açısından yararlı
bir şekilde kullanamamış, kaynakları, bir avuç rantiyeciye aktarmıştır.
Yoksulluğun ağır faturasını da kadınlar ve çocuklar çekmektedir. Eğitim,
sağlık, hukuk, kültür alanlarında Türkiye gelişme göstermediği gibi, bölgeler
arasında büyük farklılıklar ve dengesizlikler ortaya çıkmıştır. Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizde ekonomik
dengesizlikler, sağlığa ayrılan payın yetersiz olması, sağlık
organizasyonundaki yetersizlikten dolayı, sağlık hizmetleri, verenlerin de,
alanların da mutlu olmamalarına sebep olmaktadır. Sağlık personelinin dağılımı
açısından da bölgeler arasında büyük dengesizlikler vardır. Sağlık imkânlarının
yüzde 40'lık bölümünü üç büyük şehrimiz toplamıştır. Nüfusumuzun yüzde 20'si
sağlık güvencesinden yoksundur. Bebek ölüm hızı halen yüksek olup, binde 35
civarındadır. Bu oran, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde daha yüksektir.
Gebelerin yüzde 32'si, doğum öncesi sağlık bakım hizmeti alamamaktadır. Çocuklarımızın
önemli bir kısmı ishal, zatürree, beslenme bozukluğu, bulaşıcı hastalıklar,
aşılanamama gibi önlenebilir sebeplerden hayatlarını kaybetmektedirler. Türkiye
nüfusunun yüzde 31'i sağlıklı tuvalete, yüzde 26'sı da sağlıklı içmesuyuna
sahip değildir. Her gün 3 000 çocuk veya gencimiz, sigaraya, uyuşturucuya
başlamaktadır; sigaraya başlama yaşı 11'e düşmüştür. Sayın milletvekilleri, Türkiye'de okuma-yazma
bilmeyenlerin oranı yüzde 14 olup, kadınlarda bu oran yüzde 23'e kadar
çıkmıştır. Son yirmi yılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, süreniz bitti. SACİT GÜNBEY (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha
verirseniz tamamlayacağım. BAŞKAN - Tabiî; ama, bu prensibi bozmasak efendim... SACİT GÜNBEY (Devamla) - Peki... Ben, Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Burada, Türkiye'nin sosyal bir fotoğrafını çizmeye
çalıştım; fakat, vaktimiz müsait olmadığı için bunları bitiremiyorum. Ben, Sayın Hükümetten ve Bakandan şunu öğrenmek istiyorum:
Bu olumsuz tabloyu düzeltmek için, hükümet hangi bütçeyi kullanacaktır; hangi
bütçe kaynaklarını kullanacaktır; hangi kadrolarla bunları düzeltmeye
çalışacaktır, hangi projeleri vardır; bunları öğrenmek istiyorum. Bir de, sosyal hizmetlerin çok güzel bir tesisi vardı
İstanbul'da Kemerburgaz'da; geçen sene, ihalesiz, bir firmaya verilmişti.
Buradan Bakanlık ne kadar maddî, manevî kaynak temin etmiştir? Geçen sene
sorduk, cevaplandırmadı Sayın Bakan. O tesis halen o firmanın elinde mi,
öğrenmek istiyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Günbey, bu, sual kısmına geçti zaten;
onu, söz alan bir arkadaşınız sorsun. SACİT GÜNBEY (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz Milliyetçi Hareket Partisinde. Sayın milletvekilleri, 5 arkadaşımız konuşacak. 6'şar
dakika... Doğru mudur efendim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Doğrudur. BAŞKAN - Sayın Müderrisoğlu, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar) 6'şar dakikaya ayarlıyorum. Cihaz otomatik kesecek. MHP GRUBU ADINA OSMAN MÜDERRİSOĞLU (Antalya) - Ramazan
ayında biraz daha çok süre vereceksiniz. BAŞKAN - Efendim, siz buyurun. Sabahleyin DSP Grubu bizi mahcup etti. (MHP
sıralarından "zaman geçti" sesleri) BAŞKAN - Efendim, peki, yarım saniye önemli değil. Buyurun. MHP GRUBU ADINA OSMAN MÜDERRİSOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dün şehit olan ve Allah'ın kendilerine ihsan ettiği en
aziz varlıkları canlarını bu ülke için veren bütün şehitlerimizi rahmetle
anıyor, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Bu menfur cinayeti işleyenleri
de nefretle kınıyorum. Aziz milletimin ramazanı şeriflerini tebrik ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi hakkında, Milliyetçi
Hareket Partisinin görüş ve düşüncelerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Muhterem milletvekilleri, din, insanlık tarihine hâkim
olan en büyük etkendir. Her milletin kültürünün temelinde din vardır. Bizim
dinimiz İslamdır. Bu sebeple, kültürümüzün temelinde, ferdî ve sosyal
hayatımızın şekillenmesinde, millî örf ve âdetlerimizin oluşmasında, millî
birlik ve beraberliğimizin sağlanmasında, sağlanan birliğimizin devam
ettirilmesinde, vatan, millet, bayrak ve benzeri ortak millî duygularımızın
canlı tutulmasında, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında İslamiyetin rolü
aşikârdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu din konusunda
aydınlatan ve din hizmeti sunan anayasal bir kuruluştur. Bütçe ödenekleri
çerçevesinde, yurt içinde ve yurt dışında hizmetlerini etkinlikle yerine
getirme gayreti içindedir. Bugün, din hizmeti, devlet eliyle yurdumuzun en ücra
köşelerine kadar götürülmektedir. Din işlerinin, dinî inanç ve prensiplere
uygun bir şekilde yürütülmesi, dinin taassup ve hurafelerden korunması,
hizmetlerin ehil kişiler tarafından ifası yönünden Diyanet İşleri Başkanlığının
devlet teşkilatı içinde kalmasının zarurî olduğuna inanıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı incelendiğinde, bütçenin 2000
yılına göre yüzde 17,4 artırılarak 302 112 100 000 000 Türk Lirasına ulaştığı
görülmekteyse de, bu ödeneğin tamamına yakın bir kısmını personel giderleri
teşkil etmektedir. Bütçenin yüzde 98'i personel giderlerine, geri kalan kısmı
ise diğer cari hizmetlere, yatırım ve transfer harcamalarına ayrılmıştır. Bu
bütçe ödenekleriyle, Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetlerini etkin ve verimli
bir şekilde yerine getirmesinin mümkün olmadığı kanaatini taşıyorum. Sayın milletvekilleri, 633 sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun bazı maddelerini değiştiren
1982 sayılı Kanun, Anayasa Mahkemesi tarafından 1979 yılında iptal edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş Kanununun yürürlükte kalan maddeleri ise,
gerek Başkanlığın bugünkü teşkilat yapısına ve gerekse yürüttüğü hizmetlere
cevap veremez durumdadır. Hukukî boşluğun doldurulması ve Başkanlığın, bugünkü
hizmet alanlarına göre yeniden yapılandırılması amacıyla, teşkilat kanunu en
kısa zamanda çıkarılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının toplam kadro sayısı 88
489'dur. Yaklaşık 11 000 kadro münhaldir. Münhal kadrolardan 111 vaiz, 25
murakıp, 3 822 imam-hatip ve 42 müezzin kayyum kadrosu olmak üzere, toplam 4
000 kadro için açıktan atama izni alınmış; kadro dereceleri ve bu kadrolara
atanacak personelde aranacak nitelikler, Devlet Personel Başkanlığına
bildirilmiştir; ancak, büyük bir yanlışlığa sebebiyet vermemek için, imam-hatip
ve müezzin kayyum kadrosunda memuriyet sınavını kazananlar, ayrıca sözlü sınava
tabi tutulmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı hizmetlerinin daha verimli,
sağlıklı yürütülebilmesi için, diğer münhal bulunan kadrolara da açıktan atama
izni verilmesi gerekmektedir. Yurdumuzda, her yıl, ortalama olarak 1500 cami inşa
edilmektedir. Uzun yıllardan beri imam-hatip ve müezzin kayyum kadrosu
verilmediğinden -aşağı yukarı on seneden bu tarafa- Diyanet İşleri
Başkanlığının kadro ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Bugün, hiç kadrosu
olmayan cami sayısı 9 629'a baliğ olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığına, çeşitli unvanlarda, 16 667
kadro verilmesiyle ilgili kanun tasarısının, bir an önce yasalaştırılmasında
zaruret bulunmaktadır. Yurtdışında çalışan vatandaşlarımızın, kurdukları
dernekler aracılığıyla, Diyanet İşleri Başkanlığından din görevlisi
talebinde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Müderrisoğlu, bir dakika...
Mikrofonunuzu açıyorum; siz toparlıyorsunuz, ben de teşekkür ediyorum. OSMAN MÜDERRİSOĞLU (Devamla) - Din konusunda toplumu
aydınlatmak, Diyanet İşleri Başkanlığının en önemli görevlerinden birisidir.
Milletimizin dinî ve millî birliği, beraberliğinin geliştirilmesi,
vatandaşlarımızın bölücü ve yıkıcı her türlü zararlı akımlardan korunması, her
kesime hitap edebilecek ilmî ve dinî çok sayıda basılı, sesli, görüntülü yayınların
hazırlanabilmesi amacıyla Döner Sermaye İşletme Müdürlüğünün sermaye limitinin
artırılması için yasal düzenleme yapılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığınca, mühürlenmemiş Kur'an-ı
Kerim metinlerinin yayınlanmasının, çoğaltılmasının, yurdumuza sokulmasının ve
dağıtılmasının önlenmesi için gerekli yasal tedbirler mutlaka alınmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumun din
konusunda aydınlatılması çalışmalarına aktif olarak katılan, İslamiyetin
bütünleştirici esaslarının geniş halk kesimlerine anlatılması ve öğretilmesinde
en önemli fonksiyonu yerine getiren personelin hizmet veriminin artırılması ve
güç şartlara rağmen yurdun en ücra köşelerinde de olsa görevlerini eksiksiz
yerine getirebilmeleri için maddî durumlarının iyileştirilmesi zarureti vardır.
Diyanet İşleri Başkanlığının ve bütçenin diğer
kesimlerinin, memleketimize, milletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi
hürmetle selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi söz sırası, Erzincan Milletvekili Sayın Mihrali
Aksu'da. Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 yılı bütçesi
üzerinde MHP Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Grubum ve
şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, ülke nüfusunun yaklaşık
yüzde 35'i olan kırsal kesime ekonomik ve sosyal amaçlı hizmetler verdiği gibi,
ekolojik ve çevresel fonksiyonlarıyla, dünyayı ve tüm nesilleri ilgilendiren
toprak ve su gibi sınırlı doğal varlıkların korunması, geliştirilmesi ve
verimli kullanılması için önemli görevler yapmaktadır. Kalkınma planları doğrultusunda kırsal kesime götürülen
ekonomik ve sosyal amaçlı altyapı hizmetlerinin daha etkin, süratli ve ekonomik
bir şekilde gerçekleştirilmesi, kırsal kesimde bulunan ekonomik kaynaklar
değerlendirilerek refahı yükseltecek biçimde planlanması, insanımızın bulunduğu
yerde kalkındırılması, toplumdaki dengesizlikleri giderme ve topyekûn
kalkınmayı sağlamada önem arz etmektedir. Bu doğrultuda hazırlanan köy yolları
master planını önemli bir adım olarak görüyoruz. Geç kalmış olmasına rağmen,
Sayın Bakanı, köy yolları master planından dolayı kutluyor; bunu
desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Köy yolları master planı, köy yolları ağını küçülttüğü
gibi, birinci ve ikinci aşamalı olarak tarif edilen köy yolları ağında
standardı yükseltmeyi amaçlamaktadır. Bu açıdan, bu planlama yapılırken, arazi
kullanım planlarının mutlaka çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Yine,
bölgelerin topografik özelliği, iklim şartları, nüfus yoğunluğu ve araç
yoğunluğu nazarı dikkate alınarak bu planlamanın daha sıhhatli bir şekilde
yapılmasını da önemli gördüğümüzü ifade etmek istiyorum. Arazi kullanım planlarının yapılmasının hem yol ağının
sıhhatli oluşumu noktasında ciddî bir gelişim sağlayacağı hem de toprak
kullanımı arazi düzenlemesindeki çalışmalara önemli bir ışık tutacağı
noktasında önemli gördüğümüzün altını çizmek istiyorum. Köy yerleşim alanlarının planlı bir iskân, içmesuyu,
kanalizasyon, atık arıtma tesisine kavuşturulması, insanımızın layık olduğu en
temel insanî ihtiyaçlardır. Bu nedenle, Genel Müdürlüğün bu tür sosyal amaçlı
altyapı düzenlemelerini, daha etkin, planlı ve yaygın bir şekilde
gerçekleştirmesi mutlaka gereklidir. Yerleşim birimlerinin oluşturulması da
yine, arazi kullanım planlarına dayandırılmalı, dağınık ve plansız yerleşimler
önlenmelidir. Burada bir şeyin altını çizmek istiyorum. Bugün, yerleşimler,
dağınık olduğu gibi, plansız bir şekilde de devam etmektedir. Sayın Bakan, bu
konuda da ikilemler vardır. Bayındırlık Bakanlığının kırsal alanda afetten
dolayı yaptığı yerleşim birimleri vardır; sizler de yapıyorsunuz; ama, plan
yapma yetkisi Genel Müdürlüğünüze aittir. Bu planları yaparken örfümüze,
âdetimize, geleneğimize ve bölgenin şartlarına uygun bir mimari tipin de,
artık, 21 inci Asırda mutlaka ortaya konulması gerektiğinin de altını çizmek
istiyoruz. Kırsal kesime götürülen ekonomik amaçlı yatırımların
başında, tarımsal amaçlı altyapı düzenlemeleri gelmektedir. Bunlardan sulama,
tarla içi geliştirme hizmetleri, toprak koruma, arazi toplulaştırma ve benzeri
arazi iyileştirme çalışmaları, yörede, üretimi ve dolayısıyla, üreticinin
gelirini artıran önemli yatırımlardır. Bugün, ülkemizde ekonomik olarak sulanabilir arazi 8,5
milyon hektardır; bunun 2,9 milyon hektarını Köy Hizmetleri
gerçekleştirmektedir. Bugün gerçekleştiremediği miktar, 1,7 milyon hektar
civarındadır. Bu da, takdir edilir ki, sulamanın daha zor götürüleceği
bölgelere ait bir yaklaşımdır; ama, sulama teknikleri gelişmiştir. Bugün, yağmurlama, damla ve basınçlı sulama
metotlarıyla çağın teknolojisini de ülkemizde kullanmak durumundayız. Artık,
salma sulama metotlarıyla bu çalışmaları götürmek mümkün değildir; bu
söylediğim rakamları süresi içerisinde gerçekleştirmek mümkün değildir.
Mutlaka, bu modern sulama metotlarını da ülkemize getirmek durumundayız. Benim sürem bitti, söyleyeceğim çok şey vardı; ama,
söyleyemedim. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Aksu'ya teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Tokat Milletvekili Sayın Reşat
Doğru'da. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün bütçesiyle ilgili düşüncelerini aktarmak üzere söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, son günlerde Emniyet Teşkilatımıza
yapılan menfur saldırıları şiddetle kınıyorum; hayatlarını kaybeden
polislerimize Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Türk kültürünün önemli unsuru, insan sevgisi ve
yardımlaşma duygusunun kaynağı olan vakıfların, toplum hayatımızda önemli
sosyoekonomik görevler üstlendiğini görüyoruz. Sosyal hayatın teminatı,
fakirlerin dostu, yolcuların barınağı olan, açları imarethanelerde doyuran
vakıflar, beldelerin su, yol, çarşı gibi kamu hizmetleri ile eğitim, kültür,
sağlık alanındaki ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bu çerçevede, geleneksel vakıf
anlayışını, yani, mal varlığını yardım amacıyla tahsis eden vakıfların
korunmasını ve geliştirilmesini benimsiyoruz. Türk-İslam kültür ve
medeniyetinde önemli rol oynayan vakıfları korumak, kollamak ve gelecek
nesillere intikal ettirmek, bizim başlıca görevlerimiz arasında gelmektedir. Bu
emaneti, en iyi, en doğru ve vakfiyelerinde belirtilen amaçlar doğrultusunda
idare etmek, başlıca hedefimiz olmalıdır; çünkü, vakfın şartı, kanun
koruyucunun kesin hükmü gibidir. Bu şarta bağlı kalmak, benzer kuruluşların
oluşması için önemli bir teşvik olur, insan vicdanını rahatlatır. Değerli milletvekilleri, vakıflar, milletimizin helal
emeğini tekrar onun hizmetine sunmak için kurulan sosyal kurumlardır. Kâr
gayesinden ziyade, hizmeti hedefleyen, insanın maddeten ve manen mutluluğunu
isteyen kurumlardır. Vakıflar, bizim büyük ve kutlu medeniyetimizin temel
belgeleridir. Aynı zamanda, en güçlü gönüllü kuruluşlardır. Tarih boyunca, bu
sivil faaliyetin hedefini toplumun temel ihtiyaçları belirlemiştir. Bu nedenle,
vakıfların amaçlarını, belirli dönemlerin ihtiyaçlarını ve eğilimlerini esas
alarak katı kurallara bağlamak doğru olmaz diye düşünüyorum; çünkü, topluma
faydalı olmak kaydıyla, zamana, zemine, yörelere, eğilimlere göre çeşitlilik
göstermesi, sistemin durağan değil dinamik bir yapıya sahip olduğunu gösterir.
Özellikle, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, sosyal ve kültürel hizmetlerini en
yüksek seviyeye çıkarmış olan vakıflar, imparatorluğun gelişme ve gerilemesinde
de paralellik göstermişlerdir. Vatan sathına dağılmış bulunan ve her biri kültürümüzün
birden fazla unsurunu taşıyan vakıflar, külliyeler ve bunların içerisinde
gerçekleştirilen çok yönlü ictimaî hizmetler, sahip olduğumuz medeniyetin
büyüklüğünü göstermektedir. Millet olarak, bizim, devlet kurup yönetme
becerimiz, Osmanlı devlet arşivlerinde; mülkiyete olan saygımız, defteri hakanî
kayıtlarında; zevklerimiz, yeteneklerimiz, sanat anlayışımız, velhâsıl, kültür
ve medeniyetimiz, vakıflar arşivinde bulunan belgelerde saklıdır. Bunların
tamamını gün ışığına çıkarmadan, gerçek manada Türk Milletini tanımak ve
tanıtmak mümkün değildir. Kültür ve medeniyetimizin şekillenmesinde son derece
etken olan vakıflar teşkilatının bugünkü durumu çok farklı olmalıdır.
Günümüzde, vakıfların mal ve imkânları, artan bir periyotla, vatandaşa ve
devletin diğer sektörlerine aktarılmıştır. Daha açık bir ifadeyle, mal ve
imkânları elinden alınmış; fakat, sorumlulukları üzerinde bırakılmıştır. Bunun
sonucu olarak, yeterince kaynak bulunamadığı ve uzman eleman istihdam
edilemediği için, bu toprakların tapu senetleri olan tarihî eserler
onarılamamakta, arşiv belgeleri, tasnif ve tercümeleri yapılarak,
araştırmacıların istifadesine sunulamamaktadır. Burada değinmek istediğim bir konu da, vakıf bütçesinin
büyük bir çoğunluğunun hizmet için değil, personel giderleri için
kullanılmasıdır. Bu, son derece yanlış bir durumdur. Onarım, restorasyon, bir
tarafa bırakılmamalıdır. Bir bölgede, aynı anda onarım ve restorasyon
çalışmalarının birden fazla tarihî eserde başlatılması ve ödenek olmadığı için
başlı bırakılması da düşündürücüdür. Toplumsal yaşamımızda çok önemli görevler üstlenen bir
kurum olan vakıflarla ilgili yasalar, öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine süratle gelmelidir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün, vakıfları denetim altına
alıp çalıştırması, yasalardaki boşlukları kullanarak kurulan ticarî ve siyasî
vakıflarla ilgili yasal düzenlemeler yapılarak, onların da gerçek amaçlarına
uygun hale getirilmesi sağlanmalıdır. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir"
düşüncesinin bir ürünü olan vakıfların, toplum hizmetine verimli bir şekilde
kazandırılması, toplumsal huzur ve barışa önemli bir katkıda bulunacaktır.
Toplumsal dayanışma kurumu olan vakıflar, toplumda sevginin, saygının ve
kardeşliğin yayılmasında ve pekişmesinde önemli bir mihenk taşıdır. Bizim için
böylesine önem arz eden bir kurumun, toplum hizmetine bir an önce sunulmasında
yarar vardır. Yeni düzenleme çerçevesinde, günümüz vakıflarının, tam,
müstakil bir bütçe, geniş tabanlı istişarî heyet, başkanı ve benzerleriyle
teçhiz edilmesi, akla ilk gelen hususlardır. Gelişen dünyada, demokrasi
hareketlerinin en belirgin vasıfları, muasır ekseriyete dayanan, kucaklayıcı,
iştirakçi ve etkileyici bir karaktere sahip oluşlarıdır. Günümüz vakıflarının
da, bu özelliklerle birlikte ve içtimaî dayanışmayı gerçekleştirmeye önem veren
bir anlayışla, millî birlik ve bütünlüğü pekiştirecek, millet vicdanını müspet
yönde etkileyecek bir yapıda olması, içten temennimizdir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız... REŞAT DOĞRU (Devamla) - Günümüz vakıfları, toplumun
acilen çözüm bekleyen problemlerine, teknolojik imkânları da kullanarak
çözümler üretebilmektedir. 2001 yılı bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diler; Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Afyon Milletvekili Sayın Müjdat Kayayerli; buyurun. MHP GRUBU ADINA MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
bütçesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Menfur saldırıda şehit olan polislerimize Yüce
Allah'tan rahmet diliyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, katma
bütçeli ve kamu tüzelkişiliğine sahip bir genel müdürlüktür. Sosyal ve ekonomik
yoksunlukları sebebiyle korunmaya, bakıma, yardıma, desteğe ihtiyaç duyan
çocuk, genç, özürlü, yaşlı kişi ve ailelere hizmet veren tek kamu kuruluşudur;
ancak, kırsal kesimden büyük şehirlere yapılan yoğun göç ve ülkemizde, her yıl
1 milyon 400 bin çocuğumuzun doğmasıyla nüfus artış hızımızın yüksek olması,
sosyal hizmet kurumlarının işini zorlaştırmıştır. Yepyeni problemlere çözüm
bulmak için, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun ve devletimizin, yeni
sosyal hizmetler anlayışını geliştirerek yeni sosyal politikalar belirlemesi,
yeni plan ve projeler üretmesi gerekmektedir. Bunlar, koruyucu aile uygulaması,
çocuk ve gençlik merkezlerinin açılması, aile doktorluğu ve aile öğretmenliği
sisteminin geliştirilmesi olabilir. Ayrıca, danışmanlık hizmetlerinin
verilmesi, huzurevleri, aşevleri, süt damlaları projesi, özürlü kimlik kartı
çalışması, aylık bağlama ve toplum merkezlerinin kurulması, rehabilitasyon
merkezleri ile çocuk yuvalarının açılması, öğrenci sofrası projeleri, bunlardan
en önemlileridir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sosyal devlet
anlayışının, devletimizin bütün sosyal hizmet kurumlarında yerleşmesi en büyük
arzumuzdur. Başta çocuklarımız olmak üzere, sosyal, ekonomik yönden
desteklenmesi gereken genç, yetişkin, kadın ve yaşlılara sunulacak sosyal
hizmetlerin ilmî, hukukî temelleri yeniden gözden geçirilmeli, sosyal hukuk devleti
olan Türkiye Cumhuriyetinin sosyal mevzuatının yenileştirilmesinde, üretime
yönelik sosyal politikalar yer almalıdır. Çağımızın en belirgin özelliği, insanımızın insanca
yaşamasında, sosyal adalet, fırsat eşitliği, insan hakları gibi kavramların anlam
kazanmasıdır. Toplumların hızlı bir teknolojik gelişme, kentleşme, modernleşme
ve bilgi toplumu süreçleri içinde bulunduğu bir çağı yaşamaktayız. İnsan
davranışları, toplum, eğitim, bilgi alanlarında büyük gelişmeler olmuştur.
Cehalet, hastalıklar, işsizlik, nüfus patlaması, açlık gibi sorunların yanı
sıra, gelişmenin ve değişimin ürettiği sosyal yalnızlık, değer kargaşası,
kuşaklar arası çatışma, gençlik bunalımı, alkolizm, uyuşturucu, aile çözülmesi,
nüfusun yaşlanması ve yer değiştirmesi, konut sıkıntısı, otomasyon, çevre
kirliliği, nükleer silahlanma, ekonomik ambargo ve acımasız hegemonya gibi
problemler, insanımızı tehdit eden sorunlar arasında önem kazanmaktadır. O
halde, modern, çağdaş teknolojik gelişmeyi insancıllaştırmaya ve toplumumuzu
sosyalleştirmeye ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı karşılamayı amaçlayan hizmetler,
sosyal hizmetlerdir. Bunları incelemek için, insanî gelişmişlik endeksine
göz atmak gerekir. Günümüzde, Kanada 0,935 insanî gelişmişlik endeksiyle
dünyada 1 inci; Japonya, 0,924 ile 9 uncu;
İspanya, 0,899 ile 21 inci; İtalya, 0,903 ile 19 uncu; Almanya, 0,911
ile 14 üncü; Polonya, 0,814 ile 44 üncü; Brezilya, 0,747 ile 74 üncü; Tayland,
0,745 ile 76 ncı; Sri Lanka, 0,733 ile 84 üncü sırada yer alırken; Türkiyemiz,
0,74 yaşam beklentisi ve 0,732 insanî gelişmişlik endeksiyle, bütün dünya
ülkeleri arasında 85 inci sırada bulunan bir ülke konumundadır. Bu endekslere baktığımızda, sosyal devlet anlayışına
sahip olan devletimizin, sosyoekonomik yönden yetersiz toplum kesimlerinin
bütün ihtiyaçlarını giderebildiğini söyleyemeyiz. Bu bakımdan, gönüllü
yardımsever vatandaşlarımızca maddî ve manevî yardım yapılan kuruluş, vakıf,
koruma derneği ve benzeri kuruluşlarımızın tek çatı etrafında toplanması
zorunlu hale gelmiştir. Özellikle, sosyal hizmetler mesleği olmadığı takdirde,
insanı anlamak, ihtiyaçlarını karşılamak, sorunlarını çözümlemek, toplumla
bütünleştirmek mümkün olamaz. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün tanımıyla,
cumhuriyeti, kimsesizlerin kimsesi yapma gayreti içinde olmalıyız ve
çocuklarımızı, marjinal, son derecede uç grup kontrolünden uzaklaştırmalıyız.
Bu bakımdan, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, günlük politikalara
alet edilen, seçim malzemesi yapılan bir kurum olmaktan da çıkarılmalıdır. Avrupa sosyal şartına taraf olan Türkiye, sosyal hizmet
ve yardım uygulamalarıyla ilgili itiraz hakkı ve itiraz haklarının
değerlendirilmesine ilişkin mekanizmaları da kurmak durumundadır. Örnek olarak,
bir yaşlımız, 2022 sayılı Yasadan yararlanmak istiyor ya da bir yurttaşımız,
korunmaya muhtaç çocuğuyla ilgili olarak hizmet talebinde bulunuyorsa, bunu
araştıracak, ahlakî kuralları, ilmî, meslekî itiraz değerlendirme kurullarını
da oluşturmalıyız. Özellikle, Türkiyemizin, sosyal adalet içinde
kalkınmasına... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kayayerli, toparlarsanız memnun olurum
efendim. MÜJDAT KAYAYERLİ (Devamla) - Toparlıyorum; teşekkür
ederim Sayın Başkan. Türkiyemizin hedefi, sosyal adalet içinde hızlı
kalkınma olmalıdır. Yani, paylaşılan ulusal gelirden herkese yeterli bir payın
düşebilmesi için, ulusal sermaye birikimine ve hızlı kalkınmaya önem veren,
uygun, ekonomik kalkınma yollarının da bulunması gereklidir. Sosyal devlet, sadece sadaka dağıtan bir devlet değil,
insanları özgürleştirmek için ekonomik ve sosyal yapıda gerekli temel
değişiklikleri yapan devlet demektir. Sosyal devlet, maddî ve manevî anlamda
ihmal edilmiş kişilerin, devlete karşı sosyal destek talebinde bulunma hakkına;
yani, sübjektif bir kamu hakkına sahip olmaları demektir. Bu bakımdan,
özellikle, devlet imkânlarıyla, gönüllü hayırsever vatandaşlarımızın
işbirliğiyle, milletimizin sorumluluk duygusu, Çocuk Esirgeme Kurumu
çalışanlarının özverili ve bilinçli çalışmaları sonucunda, daha büyük
yatırımların ortaya çıkması sağlanabilir. 3,6 trilyon lira olan aynî ve nakdî yardımlar,
vakıflarla, fonlarla 100 trilyon liraya çıkarılmalıdır. Çocuk Esirgeme
Kurumundaki çocuklarımızın, okul başarıları yanında, sporda da, Türkiye, Balkan
ve Avrupa birinci liglerinde şampiyon olmaları, bu kurumumuzun ne kadar
özverili çalıştığının bir göstergesidir. Konya, Antalya -Zübeyde Hanım, Ağrı,
Niğde, İstanbul- Büyükçekmece, Bursa-Sırameşeler, Van-Kız, Hatay,
Isparta-İslamköy, Tekirdağ, Burdur ve Denizli yetiştirme yurtlarındaki çocuklarımızın
ne kadar başarılı oldukları ortadadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kayayerli, teşekkür ediyorum efendim. MÜJDAT KAYAYERLİ (Devamla) - Sözlerimi bitiriyor ve
Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesinin devletimize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun son sözü, Zonguldak
Milletvekili Sayın İsmail Hakkı Cerrahoğlu'na ait. Sayın Cerrahoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA İSMAİL HAKKI CERRAHOĞLU (Zonguldak) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyor, içinde bulunduğumuz ramazan ayının,
yaklaşmakta olduğumuz Ramazan Bayramının ve 2001 yılının Türk Milletine, İslam
âlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum. Bu arada, İstanbul'da, terörist ve vatan hainlerince
şehit edilen polislerimize Cenabı Allah'tan rahmet, yaralı polislerimize acil
şifa, ailelerine ve polis camiasına da başsağlığı diliyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesi
hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, görüş ve düşüncelerimi arz
edeceğim. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun, korunmaya
muhtaç çocuklara verdiği hizmetlerden en verimlisi ve çocuklar açısından,
sonuçları itibariyle, en isabetli olanlardan birisi de koruyucu aile
hizmetidir. Aile sıcaklığı, ana-baba şefkat ve sevgisini bulabilecekleri bir
ortamda çocukların bakılması büyük önem taşımaktadır. Ekonomik olarak
çocuklarına yeterli bakım imkânlarına sahip olmayan ailelerin çocukları;
sosyal, psikolojik ve maddî sorunları sebebiyle ailesinin yanında kalma imkânı
olmayan çocuklar ve terk edilen çocukların, koruyucu ailelerin yanında bakım,
eğitim, öğretim ve yetişmelerinin sağlanması, gelişmiş ülkelerin ağırlıkla
tercih ettiği bir yoldur. Bu ülkelerde korunmaya muhtaç çocukların yüzde 75'ine
koruyucu aileler tarafından bakılmaktadır. Ülkemizde ise bu oran, sadece yüzde
2'dir. Yetiştirme yurtlarında, çocukların eğitimleri konusunda
üst seviyede bir başarı grafiği yakalanmalıdır. Eğitimin bir yarış haline
geldiği günümüzde, yetiştirme yurdundaki çocuklara özel dershanelerin kontenjan
tanıması zorunluluk haline getirilmelidir. Bu çocukların, eğitimlerini başarılı
olarak tamamlayarak meslek sahibi olmaları sağlanmalıdır. İhmal edilmemesi gereken bir konu da, yine, bu
çocuklarımızın, millî duygu ve manevî değerlerle donatılmış biçimde
yetiştirilmelerinin önemidir. Değerli milletvekilleri, üzerinde durulması gereken bir
husus da, sokakta çalışan, çalıştırılan ve yaşayan çocuklardır. Bugün,
özellikle, büyük şehirlerimizde sokaklarda yaşayan binlerce çocuk vardır ve bu
sayı giderek artmaktadır. Konunun en dramatik tarafı, bu çocukların büyük
çoğunluğunun anne ve babası vardır ve çeşitli nedenlerle ailelerinden koparak
sokaklarda yaşamaktadırlar. Sağlık koşullarından uzak, her türlü tacize maruz,
madde kullanımına müsait ve savunmasız bir biçimde yaşamakta ve büyümektedirler. Değerli milletvekilleri, toplumda korunmaya muhtaç
çocukların bulunmasının ana nedenlerinden biri, aile ve ailede yaşanan
sorunlardır. Bu noktada yapılması gereken, aileye sahip çıkılmasıdır.
Özellikle, ekonomik sıkıntılar nedeniyle, dağılma tehlikesiyle karşı karşıya
olan çocuk, özürlü ve yaşlı fertlerin yer aldığı ailelerin bu bireylerinin,
ailesi yanında korunup yetişmesini ve bakılmasını sağlayacak aileye yönelik
sosyal destek programlarına ağırlık verilmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Cerrahoğlu, Grubun söz süresi bitti;
ama, siz, buyurun efendim. İSMAİL HAKKI CERRAHOĞLU (Devamla) - Anayasamızın 41
inci maddesinde "aile, Türk toplumunun temelidir" denilmek suretiyle
aileye gereken önem verilmiştir. Bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım adına,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 2001 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Cerrahoğlu, çok teşekkür ederim efendim.
Efendim, gruplar adına konuşmalar bitmiştir. Şimdi, şahsı adına, lehte, Malatya Milletvekili Sayın
Yaşar Canbay konuşacaklar. Sayın Canbay, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) Süreniz 10 dakika. YAŞAR CANBAY (Malatya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Din, insanları hem dünyada hem ahrette mutluluğa
ulaştırmak için, Yüce Allah'ın, peygamberler aracılığıyla insanlara ikram ve
ihsan ettiği hükümlerdir. Din, insanları hayırlı olan şeye götürür. İnsanlar,
dinin buyruklarına kendi irade ve arzularıyla uydukça, dosdoğru yol üzerinde
bulunur ve mutluluğa ulaşmış olurlar. Din, insanlara, yalnız bir Allah'ın varlığını bildirir
ve yalnız O'na ibadet edilmesini emreder; bütün peygamberlere ve kitaplara ayırım yapmaksızın inanılmasını ister;
sonsuz olan bir ahret hayatının varlığını anlatır; insanları bir düzen
içerisinde birleştirir ve aralarında kardeşlik meydana getirerek, insanların
yaratılışında eşitlik bulunduğunu gösterir. İnsan, din sayesinde niçin
yaratıldığını öğrenir; kendisini yaratıp büyüten, sayısız nimetlere eriştiren
Yüce Yaratıcının varlığını tanır; Allah'ın seçkin kulları olan peygamberlerin
güzel ahlakıyla hayatını aydınlatmaya çalışır. İnanç,
toplumsal huzur ve barış
açısından önemli bir güçtür.
İnanç, insana güç verir, onu hayata hazırlar, en üzüntülü anlarında
dahi insanı teselli eder. Geçici dünya hayatının sona erecek olması, kendisini
hiçbir tasaya düşürmez; böylece, her insan, ebedî bir varlığın kendisini
rahmetiyle koruyacağından emindir. İnsanlığa bu yüksek ruhu veren dindir. Mensubu bulunmakla şeref duyduğumuz İslam Dini, maddî
ve manevî bütünlüğümüzün kaynağıdır. İslam Dinî sayesinde, daha önce birbirine
düşman olanlar arasında, tarihte benzeri görülmeyen kardeşlik bağları
oluşmuştur. İslam Dinî bir kurtuluş ve saadet yoludur. Bu din sayesinde, tarihin en büyük medeniyeti
kurulmuştur. İslam, ilmi teşvik etmiş; ilk emri "oku" olan
Kur'an-ı Kerim "hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu" düstruyla,
bilginin güç olduğunu ve bilginin üstünlüğünü ortaya koymuştur. "Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz"
emri, bizi, hiç durmadan bilgiye ulaşmaya sevk eder. "İki günü eşit olan ziyandadır" prensibi,
bugünümüzün dünden, yarınımızın da bugünden daha ileri olmasını sağlar. "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı
olandır" ilkesi, bizleri hayra ve iyiliğe teşvik eder. "Komşusu açken tok yatan, bizden değildir"
mesajı, bize, önemli sorumluluklar yükler. Şehitlerin ve gazilerin dereceleriyle ilgili müjdeler,
insana, vatanı ve mukaddesleri için, yeri geldiğinde, canını seve seve vermeyi
sağlar. Haram ve helal kavramlarının mana ve mahiyetine uygun
bir yaşayış, insanı bir saadet toplumuna ulaştırır. İnsanlar, kopardıkları üzümün bedelini dalına asar,
öyle geçerler. Kul hakkı insanı ürpertir. İnfak kültürüyle, maddî imkânlarımızı ihtiyaç
sahiplerine seve seve vererek, manevî bir haz duyarız. İyilikte, Allah'a saygılı olmakta yarışır, kötü işlerde,
günah işlerde ve düşmanlıkta kimseye yardım edilmez. Bir insanın hayatını kurtarmanın, bütün insanlığın
hayatını kurtarmak gibi olduğunu düşünür, bir insanın hayatını söndürmenin de,
bütün insanlığın hayatını söndürmek olduğunu biliriz. Bu prensipler sayesinde iç huzura erer, mutlu aileler
kurar ve mesut bir toplumu ihya ve inşa ederiz. Ülkemizde, Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam Dininin
inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili hizmetleri yürütmek, din
konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek amacıyla,
Başbakanlığa bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur. Anayasada belirtilen
ilkeler doğrultusunda, milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, her
türlü siyasî görüş ve düşüncenin dışında kalarak, dinimizin, birlik ve beraberlik,
fedakârlık ve yardımlaşma gibi yüce prensiplerini halkımıza benimsetmek ve
İslamın güzel ahlak sistemi içerisinde, vatandaşlarımızın mutlu olmaları için,
dinî ve millî sorumluluk duygusu içerisinde, çalışmalarını sunmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığının imkânları artırıldığında,
bu hizmetleri daha başarılı bir şekilde yürüteceği muhakkaktır. Ancak, Diyanet
İşleri Başkanlığının 2001 yılı bütçesi, geçen yıla göre ancak yüzde 17,4
artırılmıştır. Bu bütçenin yüzde 98'i personel giderlerine, yüzde 1,9'u da cari
hizmet ve yatırım harcamalarına ayrılmıştır. İçerisinde bulunduğumuz ramazan ayında, köy
camilerimizin yarısında görevli yoktur. Bunların görevlilerinin mutlaka
verilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; din ve vicdan
özgürlüğü, hak ve özgürlüklerin temel taşıdır. Hiç kimse, şu veya bu dini
kabule zorlanamaz, herhangi bir dinin öğretisine uygun yaşadığı için dışlanamaz
ve baskı altında tutulamaz. Devletin görevi, dinin doğru öğrenilmesi, doğru
yorumlanması ve doğru yaşanmasının önündeki engelleri kaldırmaktır. Laiklik, isteyenin istediği inancı seçebilmesi
demektir. Devletin, taraf değil, hakem olması gerekir. Laiklik,
din ve vicdan özgürlüğünü
kısıtlayacak ve dinin her türlü
tezahürünü toplum hayatı dışına çıkaracak bir baskı haline getirilemez.
İnanç konusundaki farklılıklar, ancak bir zenginlik olarak kabul edilmelidir.
Milletimiz, tarihte, bu zenginliği daima teşvik etmiş, hoşgörüyle
karşılamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda iki
önemli husus üzerinde üzülerek durmak istiyorum. Birinci husus; uzunca sayılacak bir süreden beri, şu
cennet ülkemizin aziz vatandaşlarının büyük bir bölümü bir haksızlığa
uğramaktadır. İnançlarına bağlı, kalbi vatan sevgisiyle dolu, işinde gücünde,
kimseye zarar vermeyen, hatta, herkesin iyiliğini isteyen milletimizin önemli
bir çoğunluğu üzerinde, bir baskı, bir sindirme, hatta, yer yer suçlu sayarak,
bir haksızlık yapılmaktadır. Dindar, mütedeyyin, mazbut insanlarımız,
kendilerine yapılan baskılardan, haksızlıklardan bizar olmuşlardır. Bu ülkede, inançlarına uygun yaşamaya çalışan
insanımıza bu yapılanlar, insanımız tarafından buruk bir şekilde takip
ediliyor. İnsanımız bunlara bir anlam veremiyor; çünkü, bunlar çok yanlış
işlerdir. Bunu yapanlar, devlet-millet kaynaşmasını tahrip etmektedirler.
Bugün, kılık kıyafetleri sebebiyle, pek çok öğrencinin eğitim hakkı elinden
alınmıştır. Kılık kıyafeti sembol olarak değerlendirmek, çok sathi ve çok geri
bir görüştür. Vehimlere dayanarak yürütülen bu baskı ve haksızlıkların hesabını
kimse veremez. Üzülerek arz edeceğim ikinci husus; toplumumuzun,
ahlakî, manevî ve moral değerler açısından çok önemli bir seviye kaybı
yaşamasıdır. Her gün karşılaştığımız yolsuzluklar, soygunlar, gasp, çetecilik,
kumar, uyuşturucu, fuhuş, rüşvet, cinayetler, intiharlar hızla artmaktadır. Bu,
çok kötü bir yozlaşmadır ve manevî bir çöküştür. Manevî bir boşluğa düşen
gençlik, aynı zamanda, bir ahlakî çöküntüye sürüklenmektedir. Öz benliğimize yeniden sarılarak, Yüce Milletimizin en
şanlı günlerine ulaşabilmesi ümidiyle, Diyanet İşleri bütçesinin hayırlara
vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Canbay. Aleyhte, Siirt Milletvekili Sayın Ahmet Nurettin Aydın;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2001 yılı Köy Hizmetleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi
üzerinde kişisel görüşlerimi ifade etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ülke nüfusumuzun yüzde 45'inin
yegâne hizmet kapısı olan Köy Hizmetleri hakkında, bu kürsüye gelip, bu
teşkilatın devasa bünyesi ve hizmetleri hakkında çok faydalı bilgiler verdi
arkadaşlarım. Ben, burada, sizlerin dikkatini başka bir yöne çekmek istiyorum.
Yıllar yılıdır, hatta yüz yıldır muhafaza edegeldiğimiz bir merkeziyetçilik
anlayışı, maalesef, hizmetlerin önlenmesinin en büyük etkeni oluyor. Bugün, genel bütçenin yüzde 1,2'sini teşkil eden, yüzde
1,2'sinin karşılığı olan 800 küsur trilyonluk bir Köy Hizmetleri bütçesi,
bakıldığında, aslında, bu bütçe, az olmakla birlikte, eğer ihtiyaca cevap
verebilecek şekilde, adil bir biçimde valiliklere dağıtılmış olsa, inanıyorum
ki, bu 800 küsur trilyonla çok güzel hizmetler ifa edilebilir; ancak, değerli
arkadaşlarım, şu 803 trilyonluk bütçenin 550 trilyonu, Köy Hizmetlerinin cari
masraflarına gidiyor. Yani, bu 800 küsur trilyonun 550 trilyonu, Köy
Hizmetlerinde çalışan memur ve işçilerin maaş ve ücretlerine gidiyor. Bütün
yatırıma kalan miktar, sadece 200 trilyon. Böyle bir çelişki... Burada, görebildiğimiz kadarıyla en büyük aksaklık, bu
ademi merkeziyetçi anlayıştan korkmaktır. Eğer biz bu hizmetleri böyle
Ankara'dan değil... Bugün, Ankara'dan, Siirt'in Pervari İlçesinin herhangi bir
köyünün, Kurtalan İlçesinin herhangi bir köy veya mezrasının sorunlarını
gerçekçi bir biçimde siz teşhis edemezsiniz, o sorunlara çözüm bulamazsınız;
ama, Siirt Valisi, Siirt İl Genel Meclisi, Siirt İl Özel İdaresi, ben inanıyorum
ki, çok daha gerçekçi bir biçimde, çok daha sağlıklı bir çözüm getirebilir.
Onun için, yüz yıldır bizim sarıldığımız bu merkeziyetçi anlayış, hizmetlerin
önündeki en büyük engeldir. Değerli milletvekili arkadaşlarım, Köy Hizmetleri
konusunda, her şeyden evvel, ben bir minnettarlığı, bir şükran borcunu ifade
etmek istiyorum. Köy Hizmetlerinden sorumlu Sayın Devlet Bakanımızın Köy
Hizmetlerinin kanayan yarası olan geçici işçiler sorununun halli konusunda
göstermiş olduğu gayretli çalışmalar netice vermiştir ve gerçekten, çok önemli
bir sorunun halline sebep olmuştur. Bu nedenle, gerek bu hususta olsun gerek
Köy Hizmetlerinin araç gereç ve ekipman dağıtımında adaletli, hakkaniyete
dayalı dağıtımı nedeniyle de teşekkür ediyoruz; ancak, illere, nüfuslara,
ihtiyaçlara göre dağıtılan bu araç, gereç ve ekipmanlar, maalesef, işlemeyen ve
atıl kalan bir makine parkından öteye gitmiyor. Niçin gitmiyor? Ben bir vakayı, bir hadiseyi sizlere arz etmek
istiyorum. Geçenlerde, bir yetkiliden rica ettik. Siirt Pervarimizin bir
beldesi var; Beğendik Beldesi : Beğendik Beldesinin köy yolu onarımı ve bakımı
için, yetkiliden, bir kepçe, bir iki kamyon rica ettik. Yetkili dedi ki:
"Tamam, araç gereç var; ancak, bu araç gerecin deposuna koyacak mazotumuz
yok, mazotumuz yok..." Düşünebiliyor musunuz; araç gereç var, bir makine
parkı var; fakat, maalesef, bir faydası yok. Mesele, kaynaksızlık. Mesele
kaynaksızlığa gelince, bazı çarpıcı hususlar gözümüzün önüne geliyor ve
geçenlerde, yaptığımız araştırmada gördük ki, adil bir paylaşım yok. Şimdi, Siirt gibi bir ilin, kalkınmada öncelikli
bölgede, geri kalmış, mağdur, mahrum bırakılmış bir ilin köy yolları için,
1998-1999 yılları içerisinde bir tek kilometre asfalt çalışması yapılmamış.
Yani, Siirt'in 1 899 kilometre köy yolu var, bu yolların sadece 150 kilometresi
asfalttır ve yıllardır bakımı yapılmadığı için de bu yollar deforme olmuştur,
kasis olmuştur, asfalt özelliğini kaybetmiştir; buna rağmen, 1998-1999
yıllarında, Siirt Köy Hizmetlerinin 1 kilometre dahi asfalt attığı olmamıştır.
Bunun yanında, Ege ve Marmara Bölgeleri illerine bakarsak -kayıtlarda,
dokümanlarda görülüyor- aynı tarihler içerisinde, Manisa’da 850 kilometre
asfalt çalışması yapılmış, Çanakkale'de 320 kilometre, Tekirdağ'da 250
kilometre asfalt çalışması yapılmış ve maalesef, her politikacının, her
partinin sık sık dile getirdiği, kalkınmada öncelikli bölgelere tanınması
gereken özellikli, itinalı yaklaşım yapılmıyor. Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2000 yılına
bakıyoruz; doğu ve güneydoğunun 23 ilinin 20 200 köyüne, 2000 yılı içerisinde,
Köy Hizmetlerinin yapmış olduğu yatırımların tutarı 6 trilyon lira, sadece 6
trilyon. Düşünebiliyor musunuz, 20 200 köye 6 trilyon lira yatırım yapılıyor;
öbür taraftan, daha geçenlerde, benim
Sayın Başbakana önergeyle yönelttiğim bir soru var. Şu yakın tarihte, Galatasaray Kulübüne 110 000 cumhuriyet altını
ödül veriliyor. Bunun karşılığı tam 6 trilyon. 7,5 milyon dolar, 6 trilyon lira para, Galatasaray Kulübüne ödül olarak veriliyor. Galatasaray, hepimizin övündüğü, övünç kaynağı olan, iftihar
ettiğimiz bir spor kulübümüz. Birçok Galatasaraylı insanımız, benim bu
ifadelerime karşı, belki, gücenecek, kırılacak, alınacak; ama, şu bir gerçek
ki, bir taraftan, 20 200 köye 6 trilyon aktarılırken kaynak yetersizliğinden
söz ediliyor, öbür taraftan, bir spor kulübüne 6 trilyon verilirken hiç kaynak
sorulmuyor. Bu bir garabet değil midir değerli arkadaşlarım? Onun içindir ki,
bu ülkede huzur, sükûn ve istikrar sağlanmıyor, sağlanamıyor. Bu toplumda var
olan huzursuzluğun temeli de, işte, bu adaletsiz ve haksız paylaşımdır. IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sen, Fenerbahçeli misin,
Beşiktaşlı mısın? AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Ben, Galatasaraylıyım,
Beşiktaşlıyım ve ben, Millî Takımlıyım. (FP sıralarından alkışlar) Ben, her
takımdan olabilirim; ama, burada, aslolan, güneydoğunun, doğunun... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmak yok; spor da
olsa, karşılıklı konuşmak yok. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 21 inci Yüzyıla girmeye, şurada günler kaldı; hâlâ, Siirtimizin
bir yöresine, insanlar ulaşamıyor, gidemiyor. "Gidemediğin yer senin
değildir" diyor büyüklerimiz. Hakikaten, bunu söylemişken, hatırlamışken,
özellikle Sayın Bakanımızdan şu istirhamda bulunmak istiyorum: Cevizlik diye bir
bölgemiz var. Bu bölgeye yağmur düştüğü anda o bölgeye insan gidemiyor, o
bölgenin insanları sedyeler üzerinde, özellikle, her yıl, istisnasız üç beş
doğum hastası sedye üzerinde ölüyor. Yani, oraya ulaşmak için hayvan sırtında
patika yollardan gitmek durumundasınız. Günümüzün Türkiyesine yakışmayan
manzaralar bunlar. Onun için, Sayın Bakanımdan istirhamım, hükümetin içerisinde
gerekli koordineyi yapsın ve bu Cevizlik bölgesinden nahiyeye ulaşalım diyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aydın, toparlar mısınız?!.. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Tamam Başkanım. Ben Sayın Bakandan bir ricada bulunmuştum. Sayın
Bakanım da "Şirvan ile Cevizlik arasındaki yol, arter, Karayollarının
uhdesindedir. Karayolları burasını yapsın, ben tali yolları yapayım" dedi.
Efendim, burada Diyanetle ilgili birkaç şeyi söylemek
istiyorum: BAŞKAN - Yok, söylemeyin de toparlayın efendim,
bitirelim işi. Malum, süremiz bitmek üzere. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Anadolu'da bin yıllık geçmişimizin, beraberliğimizin temelinde,
hiç şüphesiz, din vardır. Bu din hepimizin en güçlü paydasıdır ve inanır
mısınız dinin insanlara ihtiyacı yok, insanların, toplumların dine ihtiyacı
var. Devletin, anayasal hükümlerle bizlere yüklediği yükü, sosyal mesuliyeti
din yüklüyor ve insanlar severek yardım ediyor. Onun için, bizi biz eden, bizim
birlik ve bütünlüğümüzün yegane unsuru olan dinî konularda, 544 şerefli
milletvekilinin bu hassasiyete, bu yüceliğe daha duyarlı yaklaşımını temenni
ediyoruz ve bu duygularla, düşüncelerle gelecek Ramazan Bayramınızı da tebrik
ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Bakan, buyurun. DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Sorulara
cevap vereceğim. BAŞKAN - Görüşmeler bitmiştir. Şimdi sorulara geçeceğiz. Malumunuz, 10 dakika
sorulara, 10 dakika cevaplara ayrılmıştır. Sayın Atahan?.. Yok. Buyurun Sayın Levent. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, delaletinizle,
Sayın Bakanlarımıza aşağıdaki soruları yöneltmeden, İstanbul'da şehit olan
polislerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Sayın Bakanım, Köy Hizmetleri, biliyorsunuz, köylere
hizmet götürmek demektir. Niğde'de birbuçuk yıldır bir içmesuyu kuyusu vurulmuş
mu?! 122 tane köyü olan Niğde'nin bugün bir tanesinde kanalizasyon var mı?! Bu yıl, köy yolları bile, kasabalar, ara yollar,
Karayollarına benim tarafımdan yaptırıldı. Peki, Niğde Köy Hizmetleri ne iş
yapıyor? Muhtarlar neden Köy Hizmetlerinden kovuluyor? Açıklarsanız sevinirim. Sayın Bakanım, 28 tane imam kadrosu istenen Niğde'de,
köylerde cenazeler namazsız kaldırılıyor; şu anda teravi namazları da imam
yokluğundan kılınamıyor. Niğde'ye acaba bir tepki mi var? Bilmek istiyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Töre, buyurun efendim. HAKKI TÖRE (Hakkâri) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma bir
soru sormak istiyorum. Şemdinli-Derecik yolu üzerindeki nüfusumuz 20 000’dir.
2 000 korucumuz, 2 tabur askerimiz ve 1 belediyemiz bu 80 kilometre yolun
üzerindedir ve onbeş seneden bugüne kadar 731 evladımız bu yol üzerinde şehit
olmuş ve 334 insanımız bu yol üzerinde sakat kalmış, şimdi evlerinde oturuyor.
Bu 80 kilometre yolun etüdü, projesi, her şeyi yıllar öncesinden hazırdır;
yapımına başlanması için sadece ödenek bekleniyor. Geçen sene Sayın
Başbakanımız "bu yol ve Yüksekova havaalanı 1999'da yapılacaktır"
diye bana resmen yazı gönderdi. 1999 geçti, 2000 geçti, 2001'e giriyoruz, bu
yol yine yapılmayacak. Hiç olmazsa bu şehitlerin hatırası için, bu Ramazan ayının
hatırı için bu yola biraz ödenek ayırın. Bu yola başlanılması çok önemlidir. Saygılarımı sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Töre. Sayın Orhan Şen, buyurun. ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
aşağıdaki sorularımın Sayın Bakanlarım tarafından cevaplandırılmasını arz
ediyorum. Malumlarınız olduğu üzere, Bursamız, Osmanlı'ya
başkentlik yapmış; dolayısıyla, ecdat yadigârı vakıf eserlerinin çok yoğun
olduğu bir vilayetimiz. Bu manada, Bursa'nın sembolü haline gelen Yeşil
Türbenin restorasyonu için 2001 yılında bir ödenek ayrılması düşünülmekte
midir? Bir diğer sorum: Yine, Bursamızda bulunan pek çok vakıf
eseri, cami, türbe, imarethane gibi eserlerin bir kısmı, maalesef, harabe
halindedir. Bunun yanında 17 Ağustos 1999'da meydana gelen büyük depremde
Bursamızdaki vakıf eserlerimizde de önemli ölçüde hasarlar meydana gelmiştir.
Hasar gören camilerimiz ve vakıf eserlerimiz vardır. Bu manada, bu eserlerin
onarılmasıyla ilgili ödenek ayrılması düşünülmekte midir? Yine, Bursamızın İznik İlçesi kültürel yoğunluğu çok
olan bir ilçedir. Bu ilçemizde önemli ölçüde vakıf eseri mevcuttur. Vakıflar
Bölge Müdürlüğü, bu vakıf eserlerine elinden geldiği kadar sahip çıkmaya
çalışmaktadır; ancak, bunun yeterli
olup olmadığı konusunda hepimizde bir tereddüt vardır, imkânlar sebebiyle. Bu
manada, bu kadar yoğun vakıf eserine sahip ilçemizde Vakıflar Bölge Müdürlüğüne
bağlı bir şube müdürlüğü ya da temsilciliğin açılması düşünülmekte midir? Son soru : Bursamızda 1 509 cami bulunmaktadır; fakat,
bu camilerimizin yarısına yakınında, ancak fahrî imamlarla hizmet
verilebilmektedir. Bu camilerimize kadrolu imam gönderilmesiyle ilgili bir
çalışma var mıdır? Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Coşkuner, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, bizim ismimiz var mı
acaba? BAŞKAN - İsminiz var da, biraz şeyde... Sayın Coşkuner?.. Yok. Sayın Göksu, buyurun. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, izninizle,
suallerimi Bakanlarıma tevcih ediyorum; önce Vakıflardan Sorumlu Bakanıma
soruyorum. Sayın Bakanım, Adıyaman Kap Camiinin tamiratının
Vakıflar yetkililerince yapılacağı söylendi; bugüne kadar herhangi bir
girişimde bulunulmadı. Ayrıca, İstanbul Ahi Çelebi, sahilde, çöktü gidiyor
-İstanbul Ticaret Odasının yanındaki- maalesef, el atılmadı. Hep ödenek
yetersizliğinden bahsediyorsunuz. Nuruosmaniye Camiinin 93 tane vakfiyesi var.
Kapalıçarşı esnafı burada oturuyor; hep dolar üzerinden kiraya gidiyor. Sadece
bu vakfiyelerin gelirleri bu camie verilse, bu camii ayağa kaldırır. Bu cami
döküldü, gidiyor. Beyazıt Camii depremde zarar gördü, hâlâ el atılmadı. Bunlara
ne zaman el atacaksınız? Yine, Tunceli'nin Çemişkezek İlçesinde "Yelmaniye
ve Süleymaniye" diye Selçuklu eserleri var; buralar da el atılmayı bekliyor.
Bu yıl içerisinde bunu düşünüyor musunuz? Yine, Sayın Bakanım, geçen Vakıfbank'la ilgili
görüşmede, özellikle "Diyanet personeli vakıf eserlerinde işgalci gözüyle
mütalaa edilmekte, bununla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz?" diye sormuştum; buna yazılı olarak cevap vereceğinizi
söylediniz. Bugüne kadar, bu, bize
intikal etmedi. Bu
arkadaşlarımızın mağduriyetini giderecek
bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? BAŞKAN - Efendim, sualler kısa... MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- Köy Hizmetleriyle ilgili
soruyorum: Sayın Bakanım, Adıyaman'da şu an 200 köy, birim
susuzdur. Adıyaman'da bu insanlar eşekle su taşıyorlar. Siz Gazianteplisiniz,
biz Adıyamanlıyız; komşunun komşuda
hakkı vardır. İnsanımızı susuzluktan ne zaman kurtaracaksınız? Bu sene bu 200
köyümüzü susuzluktan kurtarabilmek için özel bir gayretiniz Adıyaman için
olacak mı? Özellikle, makine parkında greyder, dozer ve kamyon gibi ve hassaten, bir sondaj
-gayretinizle GAP'tan ödünç olarak bir tane geldi; ama, Adıyaman'a o gidecek- makinesi
istiyoruz; bu sene bunu vermeyi düşünüyor musunuz? BAŞKAN - Teşekkür ederim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Diyanetten sorumlu Bakanıma
da bir sorum vardır. Adıyaman'da 160 tane cami yapılmış, kadro bekliyor; bu
kadrolar ne zaman dolacaktır? Teşekkür ederim. BAŞKAN -Ben teşekkür ederim. Efendim, sualler kısa olursa, bir başka arkadaşımız da
o imkândan istifade etmiş olur. Sayın Nesrin Ünal, buyurun. NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Muhalefet partileri milletvekilleri, iktidar partileri
milletvekillerinin yörelerine gidemediklerini sıkça kürsüde dile
getirmektedirler. Sırası gelmişken buna cevap verip sorumu soracağım. Cenabı Allah'a çok şükür, Anadolu'dan geldik ve yine
sürekli Anadolu'dayız. Meclis çalışmaları olmadığı zaman gittiğimiz köylerdeki
en büyük şikâyet, cami imamlarının eksikliği üzerinedir ve köylerdeki
insanlarımız, camilerin ehil olmayanlar tarafından doldurulmasından da oldukça
rahatsızdır. Bakanlığınızın bu konuda acil çalışmaları var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN -Ben teşekkür ederim efendim. Sayın Doğru, buyurun. REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla şu
soruları sormak istiyorum Sayın Bakanlarıma: Tokat Huzurevi inşaatı uzun yıllardır devam etmektedir.
Kamuoyunda, artık bitirilmesi beklenen bu güzel yatırımın ne zaman
bitirileceğini sormak istiyorum. İkincisi; Tokat İli, Orta Anadolu Bölgesinde bulunan
bir ilimizdir. Bırakın bazı yerlerde şoseyi, asfaltı, yol diye bir şey yoktur.
Köy Hizmetlerinden sorumlu Sayın Bakanımıza, Tokat'taki yolların ne zaman
bitirileceğini veyahut da bu asfaltın bitirilebileceğini kendilerine sormak
istiyorum. Bir üçüncü soru olarak da, Vakıflardan sorumlu Sayın
Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım -geçen sene de yine sormuştuk-
Tokat'ta, şu anda, birçok vakıf eseri restorasyon çalışmaları içerisindeydi.
Geçen sene de aynı soru sorulmuştu; ama, bu zamana kadar çok fazla bir gelişme
olmamıştır. Bu yöndeki çalışmalar şu anda var mıdır, ne durumdadır? Bu hususta
bilginizi istiyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğru. Sayın Nidai Seven, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Bakanıma sormak istiyorum. Daha önceki yıllarda, Ağrı'da, 163 köye ait su
projeleri yapılmıştı, bunların su kaynakları olmadığı halde ihale edilmişti. Bu
yapılan yolsuzluklarla ilgili, Sayın Bakanım bir soruşturma açmış mıdır? İkinci sorum: Ağrı'da, birkısım köylerde, içmesuyu
bulunmadığı için, hayvan sırtında su taşınmaktadır. Bununla ilgili, Köy
Hizmetlerine müracaatlar bulunmaktadır. Köy Hizmetleri Müdürlüğü nezdinde
bulunan teknik eleman yetersizliğinden dolayı, işlemler tam manasıyla
yürütülememektedir. Bu konuda, Sayın Bakanımın ne gibi projeleri vardır? BAŞKAN - Teşekkür ederim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hemen bitiriyorum. Üçüncü sorum: Birbuçuk aydan beri, Köy Hizmetleri İl
Müdürü vekâleten o görevi yürütmektedir. Sayın Köy Hizmetleri Müdürümüz, bazı
sebeplerden dolayı, Ankara'ya çağrılmıştı. Acaba, Sayın Bakanımın Köy
Hizmetleri Müdürümüzün görevi başına gönderilmesi konusunda bir çalışması var
mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Atahan, buyurun. Son sual... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, bize
sordurmuyorsunuz... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, esas muhalefet... BAŞKAN -
Efendim, vakit... Sırayla efendim bu iş. Ne yapalım... Sizden evvel olmuş. Aşkolsun yani!.. Buyurun Sayın Atahan. NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Sayın Başkan, benim, her
iki Bakanımıza ayrı ayrı sorum var. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, biz kime
soracağız? Onlar zaten soruyor; hükümet!.. BAŞKAN - Efendim, önce girmişler, ne yapayım! MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ama, hükümet onlar... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - İktidar sormaz, iktidar
sorgular. BAŞKAN - Efendim, müsaade edin... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - İktidar soru sormaz. BAŞKAN - Sayın Atahan, buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bakanlıklar onlara açık. NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Efendim, ilk sorum Sayın
Yüksel Yalova'ya: Seçim bölgem Hatay'da, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı, eski
eser niteliğinde, onarım bekleyen 7 tane birbirinden değerli cami var. Bunların
onarımını düşünüyorlar mı? İkinci sorum Sayın Hasan Gemici'ye: Sabah yaptığı
açıklamada, Diyanet İşlerine 4 000 eleman alınacağını buyurdular. Bu 4 000
elemanın görev dağılımı nedir? Teşekkür ederim. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, bizim sorulara
kim cevap verecek?! MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Merhamet!.. İftar saati...
Bakın, sorularımızı soramıyoruz. BAŞKAN - Sayın Bakan yazılı verirse, size de sıra gelir
efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Tamam, yazılı
versin. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Soralım biz, yazılı cevap
versin. BAŞKAN - Sayın Bakan, yazılı mı vereceksiniz? MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır, sorularımızı soralım
da, yazılı cevap versin. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Birçok soru
soruldu Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hepsine yazılı cevap mı vereceksiniz? DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın
Başkanım, bir iki soruyu açıklayacağım, diğerlerine de yazılı cevap vereceğim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Efendim, biz sorularımızı soralım, bakanlar yazılı cevap versin. BAŞKAN - Serbestsiniz efendim, buyurun. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Diyanet İşleri Başkanlığı bütçeleriyle
ilgili söz alan, görüş ve önerilerde bulunan, sorularıyla katkıda bulunan bütün
milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Onların görüş ve önerilerinden
yararlanacağız. Ben, bazı sorulara cevap vereceğim, diğer sorulara
yazılı olarak cevap vereceğim. Milletvekili arkadaşlarımızın özellikle üzerinde
durduğu imam, Diyanet İşleri kadrolarıyla ilgili soruyu yanıtlamak istiyorum.
Sabahki konuşmamda belirttiğim gibi, boş kadrolardan 4 000'ine açıktan atama
izni alınmış olup, atamalar önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecektir. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakan, yeni yapılan
camilere kadro; bunlar münhal kadrolardır. 19 000 cami kadro bekliyor. Bu sizin
söylediğiniz, mevcut boşalan kadrolardır. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkanım,
Diyanet İşleri Başkanlığı için 4 000 açıktan atama izni alınmış olup, atamalar
önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek. Ayrıca, 1 500 açıktana vekâleten ve 500
eski görevliler için açıktan atama izni de istenmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, Tokat
Milletvekili arkadaşımızın sorusuna cevap veriyorum: Tokat Huzurevi için 170
milyar ilave ödenek gönderilmiştir; 2001 yılı içerisinde tamamlanarak
açılacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fazilet Partisi
Milletvekili Sayın Sacit Günbey'in sorusuna cevap vermek istiyorum. Sabahki
konuşmasında, İstanbul Kemerburgaz'daki huzurevi ve rehabilitasyon merkezinin
ihalesiz bir şekilde bir holdinge verildiğini ifade etti ve ayrıca, geçtiğimiz
senelerde de bu soruyu sorduğu halde benim yanıtlamadığımı söylediği. Sayın Başkan, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, bu soru, daha önce de Sayın
Günbey tarafından dile getirilmiş ve tarafımdan cevaplandırılmıştır. Ayrıca,
Sayın Günbey'in 3.7.1998 tarihli bir yazılı sorusuna da, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı aracılığıyla cevap verilmiş ve bu cevapta, bu ihalenin 5
firma katılımıyla gerçekleştirildiği, ihalenin İstanbul Valiliği Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından yapıldığı ve ihale şartları kendisine
bildirilmiştir. Ben de, daha önce 23 Temmuzda kendisine gönderdiğimiz bu
cevabı, sizin aracılığınızla, kendisine bir kere daha vermek istiyorum. Sayın Başkan, tekrar teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Diğer sorulara
yazılı cevap verecekler. Sayın Yıldız, buyurun. SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
vakıflardan sorumlu Sayın Devlet Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum. Muş Merkezde, Alaeddin Bey ve Hacı Şeref Bey Camilerinin,
1998 yılında ihaleleri yapılmış olmasına rağmen, aradan üç yıl geçmiş, Hacı
Şeref Bey Camiinin, yarım yamalak olarak birkısım işleri yapılmış, birkısım
işleri ise halen beklemede. Aradan üç yıl geçmiş olmasına rağmen, maalesef,
Alaeddin Bey Camiine henüz bir çivi dahi çakılmamıştır. Benim anlamak istediğim şu: Vakıflar Genel Müdürülüğü,
bölgelerin yapmış olduğu bu ihalelerin denetimlerini, acaba, sıhhatli bir
şekilde yapıyor mu veyahut da bölge müdürlükleri tamamen müteahhidin
inisiyatifine bırakılıp, keyfî uygulamalarla mı karşı karşıya bırakılıyor?
Bunun net olarak cevaplandırılmasını istiyorum. BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız. SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Bir sorum daha vardı. BAŞKAN- Efendim, kısa ve öz; diğer arkadaşlar da soru
soracak. Sayın İsmail Özgün, buyurun. İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir)- Sayın Başkan, delaletinizle,
aşağıdaki sorularımın köy hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı tarafından
cevaplandırılmasını arz ediyorum. 1- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesinden
yatırımlar için hangi ile ne kadar ödenek ayrılmıştır? 2- Balıkesir İli Kepsut İlçesi Hotaşlar Köprüsünün
yapılması dört ay önce bitmiş olmasına rağmen, müteahhit firmanın 20 milyar
lira alacağı olmasından dolayı köprünün hizmete açılamadığı doğru mudur? Eğer
müteahhit firmanın alacağı varsa, borç ne zaman ödenecektir? 3- Balıkesir Valiliğinin talebi üzerine, 1997 yılında
Maliye Bakanlığı tarafından ödeneği gönderildiği halde, halen yolu
asfaltlanmamış bulunan Balıkesir Merkez Köteyli, Kutludüğün, Meryemdere,
Kamçıllı, Dursunbey İlçesi Sağırlar, Bigadiç İlçesi Balatlı, İvrindi İlçesi
Gümeli, Sındırgı İlçesi Sinandede, Alayaka, Savaştepe İlçesi Dikmeler köyleri
yolları ne zaman asfaltlanacaktır? BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Özgün. Sayın Öztürk, net ve kısa olmak üzere, buyurun. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul)- Aracılığınızla Sayın
Bakanlarımdan sormak istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyacı olan yaklaşık 11
000 kadro ne zaman verilecek? Medyada, İslam adına olmadık fetva veren sorumsuz
kişilere Diyanet İşleri Başkanlığı ne zaman cevap verecek? Vakıflarla ilgili, İstanbul'da, cami meşrutalarından
imam ve müezzinlerin ödeyemeyeceği geriye dönük kiralar istenmektedir.
Biliyoruz ki, bu meşrutaları vatandaşlar imkânlarıyla yaptırmıştır. Sayın Bakan
bu konuda ne gibi çözüm düşünmektedir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Aslan?.. Yok. Sayın Faruk Çelik, buyurun. FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, aracılığınızla
sayın bakanlarıma aşağıdaki soruları tevcih etmek istiyorum: 1- Uzun yıllardır faaliyette olan Millî Gençlik Vakfı
şubelerini, mevcut yasalar değişmediği halde, hangi hukukî gerekçelerle
kapattınız? 2- Türkiye Cumhuriyetinin dördüncü büyük kenti Bursa
İlinin kaç köyünün yolu asfaltsızdır. 3- Danıştayın “öğretmenlerin huzurevlerinde istihdamı
hukuka aykırıdır” hükmüne rağmen, öğretmenler, neden huzurevlerinde istihdama
zorlanmaktadır? 4- Çocuk Esirgeme Kurumunda, bir önceki genel müdür
döneminde kaç sosyal çalışmacı başka kurumlara gitmek zorunda bırakılmıştır? 5- Taşradaki Çocuk Esirgeme Kurumlarındaki çocuklarımız
et görmezken, büyük şehirlerde etlerin soğukhava depolarında bekletildiği,
çoğunun bozulduğu ve imha edildiği iddiaları doğru mudur? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzeredir;
suallerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın Eyüp Fatsa, buyurun. EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkanım, aracılığınızla
aşağıdaki sorumu, vakıflardan sorumlu Sayın Devlet Bakanımıza yöneltmek
istiyorum. Birinci sorum: Vakıfların temel özellikleri, ücretsiz
hizmet etme anlayışıdır. Aynı zamanda özelleştirmeden de sorumlu olan Sayın
Bakan, öğrenci yurtlarını Millî Eğitim Bakanlığına devrederek; sivil kurumların
elindeki hizmet araçlarını devletleştirmiştir, bu, bir çelişki değil midir? Bir
hizmet kurumu olan vakıfların hizmet çeşitlerinden daha hangilerini devlet
kurumlarına devredeceksiniz? İkinci sorum: Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Millî
Eğitim Bakanlığına devredilen öğrenci yurtları hangi şartlarda, kirayla mı,
yoksa mülkiyetiyle mi devredilmiştir? Kullanım hakkı devredilmiş ise, bunun
yasal dayanağı nedir? 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 10 uncu maddesinde
zikredilen şartlardan hangisi oluşmuştur? Şayet bu şartlardan birisi meydana
gelmiş olsa bile, bu devir işlemine Bakanlar Kurulu yetkili değil midir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Güler, buyurun. Kısa ve öz olsun efendim. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum. Aracılığınızla sayın bakanlarıma 2 tane sorum var: Birincisi; Bingöl merkez ve köylerinde camilerin yüzde
30'una yakınında imam ve müezzin kadroları boştur. Bu boş kadrolara atamalar ne
zaman yapılacak? Bölgede büyük sıkıntı yaratmaktadır. İkincisi; Bingöl'ün Solhan ve Karlıova İlçelerinin köy
yolları âdeta patikaya dönüşmüştür. Ortaçağa dönüldü... Eskiden köylerin çoğuna
yol olduğu halde, son yıllarda hiçbir onarım ve bakım gerçekleşmediği için,
yeniden Ortaçağa dönüldü ve hayvanlarla ulaşım sağlanmaktadır. Acaba, bu
ilçelerimizin köy yollarının onarım ve bakımı ne zaman yapılacak? Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Gül, son sual sizin, buyurun. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Diyanetten sorumlu Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum: Türkiye, din konusunda her kafadan bir ses çıkma
durumundan ne zaman ve nasıl kurtulacaktır? Bu konuda önemli görevler ifa
etmesi beklenen Din İşleri Yüksek Kurulu niçin feshedildi? Aradan geçen bunca
zaman içerisinde bu kurul niçin kurulmuyor? Diyanet İşleri Başkanlığında açık bulunan, özellikle
imam hatip kadroları ne zaman ve ne şekilde doldurulacak? Açık bulunan imam
hatip kadrolarından 4 000'ine atama yapıldığı bildirilmektedir. Bunlar için
özel bir sınav yapıldı mı? Devlet Personel Dairesi tarafından açılan imtihan
yoluyla bu kadrolara atama şeklini uygun buluyor musunuz? Bunların yeteri kadar
Kur'an kursu okuyup okumadıkları konusunda bilginiz var mı? 4 - İzmir, Adana başta olmak üzere birçok il ve ilçe
müftülüğü boş bulunmaktadır. Bunlara ne zaman atama yapılacaktır ve niçin atama
yapılmamaktadır? Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, Sayın Yıldırım, Sayın Yöndar, Sayın Arvas, Sayın Uzunkaya,
Sayın Aytekin, Sayın Kırbaş, Sayın Baysarı, Sayın Aslan, Sayın Gülay, Sayın
Günbey, Sayın Alçelik, Sayın Ayaydın, Sayın Oral ve Sayın Aydın da sual sormak
istemişlerdir; ama, vaktimiz kalmadığı için söz veremiyorum. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -Sayın Başkan, iki
dakika daha müsaade etseydiniz, biz de sorardık. BAŞKAN - Efendim, benim müsaademle değil, Genel Kurulun
müsaadesiyle; istirham ederim, herkes oruç sizin gibi. Sayın bakanlar, kendi
sürelerini... MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, ben,
sisteme üç saat evvel girdim... BAŞKAN - Efendim, hile mi yaptık?! MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Efendim, sisteme
benden sonra girenler sorularını sordular, ben ise soramadım! BAŞKAN - Efendim, ikide bir oturumu kapattık, geldik,
sıralar bozuldu. Saat 18.00'de toplanmak üzere oturumu kapatıyorum. Kapanma Saati : 16.07 Açılma
Saati:18.00 BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 30 uncu Birleşimin
Dördüncü Oturumunu açıyorum. Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile
1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları : 552, 553, 554, 555) (Devam) A) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1. - Diyanet
İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı
Bütçesi 2. - Diyanet
İşleri Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı B) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. - Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Vakıflar
Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerlerini aldılar. Üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: A) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI 1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. 2.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Diyanet İşleri Başkanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ L i
r a
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: B) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. 2.- Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı A - C E T V E L İ L i
r a
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B - C E T V E L İ
BAŞKAN- (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. 2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B - C E T V E L İ
BAŞKAN- (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı
uğurlu olsun efendim. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: D) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. 2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Vakıflar Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Vakıflar Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: B - C
E T V E L İ
BAŞKAN- (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı
olsun efendim. Böylece, Diyanet İşleri Başkanlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2001 malî
yılı bütçeleri ile 1999 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı
olmasını diliyorum. Sayın Bakanlar da Büyük Millet Meclisine teşekkür
ediyorlar. Sayın milletvekilleri üçüncü tur görüşmeler
tamamlanmıştır. Sayın milletvekilleri, dördüncü tur görüşmelere
başlıyoruz. Dördüncü turda, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Denizcilik Müsteşarlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Gümrük
Müsteşarlığı bütçeleri yer almaktadır. E) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1999
Malî Yılı Kesinhesabı F) DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI 1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2.- Denizcilik Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı G) DEVLET METEOROLOJİ
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı H) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI 1.- Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Gümrük Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılmasının kararlaştırıldığı malumlarınızdır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen sayın milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra,
ekrandaki söz isteme düğmesine basmaları gerekmektedir. Mikrofonlardaki kırmızı
ışıklar yanıp sönmeye başlayan sayın milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma
işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacak, cevap işlemi için ise 10 dakikalık
süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri
kalan süre içerisinde sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize sunulur. Dördüncü turda, grupları ve şahısları adına söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Grupları adına söz alan sayın milletvekilleri:
Anavavatan Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi, İstanbul
Milletvekili Sayın Şamil Ayrım; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray
Milletvekili Sayın Murat Akın, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Yalçınkaya;
Fazilet Partisi Grubu adına, Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal, Tokat
Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Hanifi
Tiryaki, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Tarhan, Denizli Milletvekili
Sayın Ali Keskin, Afyon Milletvekili Sayın Mehmet Telek; Demokratik Sol Parti
Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Sadık Kırbaş, İstanbul Milletvekili
Sayın Cahit Savaş Yazıcı, Ankara Milletvekili Melda Bayer, Burdur Milletvekili
Hasan Macit. Şahısları adına söz alan sayın milletvekilleri: Bursa
Milletvekili Sayın Burhan Orhan, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat. Anavatan Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın
Işın Çelebi; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) Sayın Çelebi, süreyi 15'er dakika mı kullanacaksınız? ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Evet, Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Devlet Planlama
Teşkilatının ve Gümrük Müsteşarlığının bütçelerini konuşurken, öncelikle,
Mecliste, bugün, tarihten ders almamız gereken bir dönemi hatırlatmak
istiyorum. 1825 ve 1826 yılındaki olaylardan ve III. Selim'den ders almalıyız
ve bu süreçte, bu tarihî Meclisin tutanaklarına geçirerek, bu tarihten, geçmiş
tarihten ders alınmasının gelecek açısından büyük önem taşıdığını vurgulamak
istiyorum. Biraz önce, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin iftarındaydık.
Türkiye'nin her yerinden insanlar vardı. Soğukkanlı olmak gerektiği belirtildi
ve belirtiliyor; ancak, vatandaşta ciddî soru işaretleri ve bir güven sorununun
başladığını da görüyoruz. Oysa, 22 Kasım 2000'deki krizin etkilerini pozitife
çevirecek bir çalışma yapma imkânımız da var. Yani, 22 Kasım 2000'de, şu veya
bu nedenle, Türkiye'de ciddî bir sorun olmuştur. Bu sorun kısmen devam
etmektedir; ama, oturup, buna yakınmanın bir anlamı yoktur. Bu süreci, yeni bir
atılım, yeni bir hamle yapmak için bir fırsat kabul etmek ve bunun üzerine,
yeniden, ekonomide bir hamle, bir atılım inşasını gerçekleştirmek durumundayız.
Buna dönük de pozitif birtakım avantajlarımız var. (ANAP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, lütfen... Bir dakikanızı rica edeyim... Çok
rica ediyorum... HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Başkanın görevini yaptı... BAŞKAN - Efendim, benim yerime Sayın Çelebi görevini
yaptı; çünkü, kendi grubu olduğu için... Ondan... Buyurun Sayın Çelebi. IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Onun ötesinde, III. Selim'den
ders almamız gerektiğini söylerken, 1825 ve 1826'yı hatırlatırken de, bu
sözlerimi, Meclise, altını çizerek, üçüncü defa söylüyorum; bu dönemden, bütün
yönetimin ders alması gerektiğini de belirtmek istiyorum. 1825 ve 1826...
Tarihten, Osmanlı Döneminden ders almamız ve III. Selim'den ders almamız
gerekiyor. Bu negatif etkiyi pozitife çevirmek bizim temel
görevimiz, yönetimin temel görevi. Burada, toplumun tüm kesimlerinin desteğini
alarak bu negatif etkiyi pozitife çevirebiliriz. Enflasyonun yüzde 80'lerden yüzde 35'e gelmiş olması,
bence, önemli bir başarıdır; bundan istifade etmemiz gerekir. Ancak, burada çok
açık bir özeleştiride bulunmak istiyorum. Devlet Planlama Teşkilatı olayların
içinde yoktur; bundan büyük bir üzüntü duyduğumu belirtmek isterim. Devlet
Planlama Teşkilatı koordinasyon eksikliğinin ortaya çıkmasında, kendisinin
sorunların içinde yeterince olmamasına bağlıyorum. Gönül ister ki, Devlet
Planlama Teşkilatı yeni bir kimlik kazansın; 21 inci Yüzyılın başında, gelişen
bilim, bilgi ve teknoloji ve iletişim sürecinde yeni bir nitelik kazansın. Şu
anda, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin dün ve bugün yaptığı toplantılarda
gördüğüm en önemli eksik, yeterince diyalog kuramamaktan yakınılıyor. Oysa,
Para Kredi Kurulu her hafta toplansa, Yüksek Planlama Kurulu bir sonraki hafta
toplansa ve bunlar, muntazam, düzenli işleyen kurullar olsa -ki, bunların
kurullarını, genel sekreteryasını Planlama Teşkilatı yürütür- bu koordinasyon
eksikliği büyük ölçüde azalacaktır ve bugün ortaya çıkan bu sorunlar, önemli
ölçüde de, yumurta kapıya gelmeden önce görülecek ve çözülecektir. Şimdi, arabanın tekeri kırıldıktan sonra yol gösteren
çok olur. O bakımdan "ben şunu söylemiştim, bunu söylemiştim" diyen
insanlardan da hiç hoşlanmadığımı burada belirtmek istiyorum; ama, Devlet
Planlama Teşkilatı, hükümeti bu konuda uyarmalıydı; bu, bile bile lades oldu.
Planlama Teşkilatının, bu anlamda, kendini acele yenilemesi, çekidüzen vermesi
gerektiğine inanıyorum. Bakın, yabancı otomobil ithalatı ne kadar oldu diye
arkadaşlarla ufak bir konuşmamız oldu. 8 milyar dolara çıkmış. Toplam ithalatın
50 milyar dolar olduğunu düşünürseniz, yaklaşık yüzde 20'sine yakını otomobil;
yani, Volkswagen ithal ediyoruz, Opel ithal ediyoruz ve bizim toplam araba
satışımızın içinde 100 arabanın 55'i ithal, 45'i yerli. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu ülkenin bu kadar
zenginliği yok. Buna, Almanya'da veya İngiltere'de, Fransa'da rastlayamazsınız.
Burada, hem gümrüklere hem Planlamaya hem Sanayi Bakanlığına çok büyük görevler
düşüyor. Tarife dışı engel diye bir müessese var; bunu neden çalıştırmadınız?
Tamam, Avrupa Birliği normlarına, gümrük birliği normlarına uyalım; ama, bu
araba ithalatının göz göre göre patlaması ve arkasından cari işlemler açığıyla
karşılaşmamız, bu konuda kararsız kalmamız, bence... Özür dileyerek söylüyorum;
burada bir eleştiri yapmak anlamında değil; ama, bunları söylemezsem de kendimi
görevimi yapmış addetmeyeceğim; çünkü, şöyle bir mantıkla hareket ediyorum. Geçen
gün, burada bir arkadaşımız söyledi: "Sen, hem hükümetin koalisyon
ortağısın hem de bunları kalkıyorsun, söylüyorsun." Evet; kurban
mantığıyla söylüyorum, çünkü, bizim, yönetimde eğer hata yaptıktan sonra sorunu
bir başkalarında bulursak veya şanssızlığa bağlarsak, ona göre tedbirler
alırız; ama, oturup özeleştirimizi yaparsak ve bundan ders çıkarırsak, bir daha
o hatayı yapmayız ve o hatayı da tekrarlamayız. Buna da saygı duyarım; ama,
futbolda olduğu gibi, hep oyunu kaybedip, suçlu olarak hakemi ilan edersek,
hakeme göre oyunu kazanmak için formül üretiriz. Şimdi, burada da böyle bir
mantık var. Yabancı otomobil ithalatı -örnek olarak veriyorum- 8 milyar dolar
olmuş. Bu ülkede, 100 arabanın 55'i ithal, 45'i yerli, buna para
dayandıramıyorsunuz, tüketici kredileri alabildiğine patlamış, toplumda böyle
bir Dolce Vita hayatı var, kurları sabitleştirmişsiniz, cari işlemler açığı
patlamış; bunu hep beraber seyrediyoruz. Bu konuda -tekrar, ikinci defa özür diliyorum- istikrar
programı uygulaması zordur, ciddî bir iştir; bir kere sorunları biriktirmemeyi
gerektirir. Burada, Planlama Teşkilatının veya ekonomi yönetiminin bizim
önümüze şunu getirmesini beklerdim: 22 Kasım 2000'de bir sorun olmuştur, bir
kriz olmuştur, faizler yüzde 100 olmuştur. Bu yüzde 100 faizin, yeniden yüzde
35, yüzde 30 düzeyine inmesi için şu kadar zaman gerekir. Şimdi, 2001 yılı bütçesinin ve ekonomik programın
varsayımları büyük ölçüde değişmiştir. Benim, yeni program varsayımları
hakkında bir bilgi hiçbir şekilde elime geçmemiştir. Ben, bu bilgileri talep
etmeme rağmen, böyle bir bilgiye sahip olamadım. Şimdi, eğer, biz, krizi yöneteceksek, krizin önümüzdeki
altı ay iyi kötü etkilerini yaşayacaksak, önce toplumsal kesimlerin desteğini
almalıyız, aynı zamanda gerçekçi bir program yapmalıyız, topluma doğru mesajlar
vermeliyiz, soğukkanlı olmayız ve sorunları biriktirmemeliyiz. Böyle bir
süreçte, bizim, önümüzdeki dönemde ocak-şubat aylarında 8 milyar dolar içborç
geri ödemesini yaparken hangi faizle borçlanacağımızı varsayıyorsunuz; yüzde 25
ile mi? Böyle bir şey mümkün mü? O zaman, yeni varsayımınız nedir, ona göre
ekonominin genel dengeleri nasıl olacak; yoksa, gölge başka bir program mı
yapacağız; bunu bilmek bizim en doğal hakkımızdır. Değerli arkadaşlar, şunu da belirteyim: Gümrüklerden
sorumlu Sayın Bakan arkadaşımızı, 5 Ocak 2000'de bütün koalisyon partileri ve
Parlamentonun desteğiyle çıkardığı Gümrük Kanunundan dolayı kutlarım. HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Muhalefet yok mu?.. IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Hakikaten, hepinizi, bütün herkesi,
bütün Parlamentoyu dedim. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın. IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Teşekkür ediyorum
hatırlattığınız için; bütün Parlamentonun desteğiyle olmuştur. Ben, bütün
partilerimize de teşekkür ediyorum. Türkiye için bu çok önemlidir. Neden önemlidir; Avrupa
Birliği ile gümrük birliği arasındaki süreç 6 Mart 1995'te başlamıştır. Tam beş
yıl sonra bu Gümrük Kanunu çıkabilmiştir. Bu, heyetin başarısıdır. O anlamda,
Sayın Bakanı da kutluyorum ve bu kanun Türkiye için çok gerekliydi. Gümrüklere yeni bir anlayışın geldiğini görüyorum,
otomasyon projesi ve meslekî eğitimle; ancak bu ithalatta tarife dışı
engellerle, bu ithalatın bu kur politikası içinde mutlaka dengelenmesi
gerektiğini de belirtmek istiyorum. Avrupa Birliği, gümrük birliği ilişkisinde baktığımız
zaman, görüyorum ki, son beş yıl, daima, Türkiye'nin lehine çalıştığı söylendi
bu gümrük birliği meselesi. Ben rakamları inceledim, çok da lehine çalışmamış.
Daima Türkiye'nin aleyhine, 10 milyar dolar Avrupa Birliğinin lehine,
Türkiye'nin aleyhine dışticaret açık veriyor. Burada, gümrük birliğinden sonra
Türkiye'nin ihracatı da 25-26 milyar dolar düzeyinde donmuş. Şimdi, böyle bir
noktada, bizim gümrük birliğinde yapılan müzakere notlarını ve anlaşmaları
çıkardım, ilgili arkadaşlarla konuştum, gümrük birliği sürecindeki
müzakerelerin iyi yapılmadığını tespit ettim. Bu, doğru dürüst yapılmamış. Bu
mesele, bugün, Türkiye açısından bence ciddî bir sorun. Türkiye, Avrupa Birliğinin -yine, ilginç başka bir şey
söyleyeceğim- altıncı büyük pazarı; yani, Avrupa Birliğinin ihracat yaptığı en
büyük ilk beş altı ülke arasında Türkiye beşinci altıncı sırada. Türkiye o
kadar büyük bir pazar ki Avrupa Birliği için, Türkiye'den vazgeçebilmesi mümkün
değil; ama, gümrük birliğiyle o kadar temelden kendine bağlamış ki, başka bir
şey vermesine de gerek yok. Bunu da, Meclisin, Parlamentonun huzuruna getirmek
istiyorum. Böyle bir süreç var. Ben, Avrupa Birliğine tam üyeliği önemseyen biriyim.
Dün değil, evvelsi gün de, Parlamentoya çok açık ve net bir biçimde ifade
ettiğim gibi, bir Avrupalı ülke mi olacağız; yoksa, bir Ortadoğu ülkesi mi
olacağız? Çekişmeleriyle, çatışmalarıyla, sokak yürüyüşleriyle, klasik bir
Ortadoğu ülkesi mi olacağız; yoksa, Batılı, modern, çağdaş, demokrat bir ülke
mi olacağız? Ben, bir Avrupa ülkesi olmanın gerekliliğine inanıyorum. Bu
mantıkla da, bu gümrük birliği meselesini, bu bilgileri, yeniden, Avrupa
Birliği yönetimine, Brüksel'e hatırlatmak istiyorum. Onlar çok iyi biliyorlar;
ama, bizim, Türkiye'de, ne yazık ki, rakamlar, bilgiler şeffaf olmadığı için,
bunlara erişmek bayağı ciddî bir çaba gerektiriyor. Ben, bunları elde etmek
için bayağı uzun bir çaba sarf ettim. Gördüm ki, son beş yılda, Türkiye'nin hep
aleyhine, 10 milyar dolar düzeyinde bir açık var. Türkiye'nin Avrupa Birliğine
ihracatı 13-14 milyar dolar düzeyinde; ithalatımız da, hep 24-25 milyar dolar
düzeyinde devam ediyor ve Türkiye'nin ithalatı 26-27 milyar dolar düzeyinde
donmuş. Eğer biz, bu ülkeye, opeli, volkswageni sıfır gümrükle
getirirsek, ki, getiriyoruz, işte böylece, Türkiye'de yerli sanayi tamamen
devre dışı kalır; ki, ben, rekabete inanan, piyasaların açık olmasına inanan
bir insanım. Bu anlamda, Türkiye'de, Gümrük Müsteşarlığının, Dış Ticaret
Müsteşarlığının, Planlamanın, Sanayi Bakanlığının ve Hazinenin yapması gereken,
birlikte el ele vermesi gereken çalışmalar var. Cari işlemler açığı bu denli
büyüyen bir ülkede, mutlaka, alternatif programlara, projelere ihtiyaç var. Bunların yapılmasını diliyor ve hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelebi. İkinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Şamil Ayrım'ın;
buyurun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 15 dakika efendim. ANAP GRUBU ADINA ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik
Müsteşarlığının ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün, 2001 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak
için söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, denizlerdeki ekonomik
potansiyelin artması ve uluslararası hukukî düzenlemeler nedeniyle, dünya
ülkelerinin denizlerdeki hak ve menfaalarının giderek genişlemesi, tüm ulusları
denizlerdeki çıkarlarını korumaya yönlendirmiş ve denizi rantabl kullanan
ülkeler, dünya ticaretine de hâkim olmuşlardır. Ülkemizin, uluslararası deniz ulaşım yollarının
kavşağında bulunan coğrafi konumu ve dünya dışticaretindeki hızlı büyüme
nedenleriyle, deniz taşımacılığındaki önemi daha da artmıştır. Bilindiği üzere, boru hatlarıyla İskenderun Körfezine
götürülen Irak petrolü, Körfez Harbine kadar, dünya pazarlarına ülkemiz
üzerinden deniz yoluyla gönderilmişti. İleride Bakü-Ceyhan petrol boru hatları
açıldığında, İskenderun Körfezi, Türk cumhuriyetlerinde üretilen petrolün dünya
pazarlarına deniz yoluyla gönderildiği en büyük merkezlerden birisi olacaktır. Dünya denizcilik sektörü için çok büyük önem arz eden
ülkemizin bu konumuna karşın, ulusal denizcilik sektörümüz, acaba yeteri kadar
gelişmiş midir; değerli milletvekilleri, buna olumla cevap vermek mümkün
görünmemektedir. Türk denizciliğinin bugünkü durumunu incelediğimizde, iç ve
dış olumsuzlukların etkisinde kalan sektörde sıkıntıların devam ettiğini, filo
tonajının düşmekte olduğunu, finansman ihtiyacının büyük bir sorun olarak
karşımıza çıktığını görüyoruz. Dünya limanları arasında taşınan yük 5 milyar ton
civarındadır. Bunun deniz yoluyla taşıma bedeli, başka bir deyişle navlun
bedeli 300 milyar dolar civarındadır; ancak, ülkemizin bu 300 milyar dolarlık
navlundan aldığı pay, maalesef, yeterli değildir. Değerli arkadaşlarım, ülkemiz için, 1999 yılında 78
milyon tonu ithalat, 33 milyon tonu ihracat olmak üzere, 111 milyon ton
dışticaret taşıması yapılmıştır. İhracat taşımalarında Türk bayraklı gemilerin
payı yüzde 23, ithalat taşımalarında bu pay yüzde 31 olmuştur. Türk deniz
ticaret filosunun bugünkü tonajı 10,2 milyon dwt olarak belirtilmektedir. Bu
tonaj, bizi dünya sıralamasında 18 inci sıraya oturtmaktadır. Dünya limanlarında, yaklaşık 10 milyar ton yük
elleşlenmesine karşılık, bugün ülkemizde elleşlenen yük miktarı 171 milyon ton
civarındadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizcilik
sektörünün önemli bir bölümünü de, gemi inşa sanayii oluşturmaktadır. Bugün,
ülkemizdeki tersaneleri üç ayrı gruba toplamaktayız; Deniz Kuvvetlerine bağlı
tersaneler, gemi inşa sanayiine bağlı tersaneler ve özel sektör tersaneleri.
Bunların gemi inşa kapasitelerine baktığımızda, toplam tonajının 674 000 dwt
civarında olduğunu görüyoruz. Bilindiği gibi, İzmit Körfezinde geçen yıl
yaşadığımız deprem felaketinden sonra, Deniz Kuvvetlerimizin ihtiyacını
karşılamak üzere, ülkemizin en büyük tersanesi olan Pendik Tersanemiz ve
İzmir'deki Alaybey Tersanemiz, Deniz Kuvvetlerimizin emrine devredilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emek-yoğun bir
sektör olan gemi inşa sektörümüz, diğer ülkelerle rekabet edecek şartları
haizdir. Bu potansiyelin ekonomiye katkısını sağlamak amacıyla, kamu ve özel
tersanelerimizin daha verimli ve ekonomik çalışmasına imkân tanıyacak
modernizasyon ve tevsileri için gerekli mevzuat düzenlemelerinin yapılması ve
finansman kaynaklarının sağlanması gerekmektedir. Ülkemizin dünya coğrafyasındaki konumu dolayısıyla,
karasularımızdaki uluslararası deniz trafiği gün geçtikçe artmakta ve
yoğunlaşmaktadır. Taşınan yüklerin cinsleri, içindeki tehlikeli maddelerin
miktarı artarken, diğer taraftan da büyük partiler halinde taşınmaları sonucu,
doğurdukları tehlike o oranda artmaktadır. Bu olumsuz gelişmeler sonucu,
stratejik bir konumda olan Türk boğazları ve karasularımızda her geçen gün
artan tehlikeyi önleyici çalışmalar, gerek uluslararası toplantılarda ve
gerekse ulusal uygulamalarda gündeme gelmektedir. Türk boğazlarıyla ilgili olarak Uluslararası Denizcilik
Teşkilatı, 1993 yılından beri birtakım çalışmalar sürdürmektedir. Yapılan bu
çalışmalar da, Türk boğazlarını, tehlikeli yük taşıyan tankerlerin kullanımına
âdeta fazla imkân tanır hale getirmiştir. Şöyle ki, biz, makro seviyedeki
politikalarımızla, tehlikeli yük taşıyan bu tür tankerlerin boğazlarımızdan
geçmesini azaltmak isterken, fiilî uygulamada tersi olmuş ve Türk boğazlarından
geçen tanker ve taşıdıkları yük miktarında, her geçen gün, azalma yerine artma
olmuştur. Sayın Bakanımızın Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu konuşmanın
ekindeki tablolarda, bu, açıkça görülmektedir. Bu fiilî duruma mâni olabilmek
için, küçük tonajlı gemilere ve tehlikeli yük taşımayan gemilere geçiş
önceliğinin verilmesinin etkili olacağı kanaatindeyim. Türk boğazları, her an bir felaketin oluşumuyla karşı
karşıya bulunmaktadır. Türk boğazlarında seyreden gemilerin güvenli geçişlerini
ve çevrenin güvenliğini sağlamak için, gerekli hukukî, teknik ve organizasyon
yapılanmalarını kapsayan çalışmalara hız verilmesini ve gemi trafik yönetim ve
bilgi sistemi projesinin 2001 yılında hizmete alınacağını memnuniyetle müşahede
etmekteyiz. Boğazlarımızdan geçen ve bilhassa büyük boyutta
tehlikeli yük taşıyan tankerlerle ilgili standartları ve şartları, dünyanın
gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi belirlemeli ve acilen uygulamaya koymalıyız;
ancak, bu düzenleme yapılırken, Türk ve yabancı bayraklı tanker ayırımı
yapılmaması zorunludur. Türk bayraklı tankerler için standart ve yaş tahdidi
getirilip, yabancı bayraklı tankerler için serbest bırakıldığında, Türk
bayraklı gemiler aleyhine haksız bir rekabet oluşacaktır. Bugünkü durumuyla limanlarımız, gerek kapasite ve
teknik yeterlilik gerekse mevzuat nedenleriyle yetersiz kalmaktadır. Mevcut
limanların tevsii ve yeni limanların yapılması, gerekli yerlerin tespiti bir
bütün olarak ele alınmalı, ülke bazında bir liman planlaması ortaya
çıkarılmalıdır. Denizcilik sektöründe, eğitilmiş insana olan ihtiyaç
çok fazladır. Eğitim faaliyetleri bir bütünlük içerisinde planlanıp, koordineli
bir şekilde yürütülmelidir. En önemlisi, Denizcilik Müsteşarlığımızın merkez ve
taşra teşkilatlarında, denizcilik konusunda yükseköğrenim görmüş personel
istihdamına önemle öncelik verilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizciliğimizin
gelişmesi, ülke ekonomisine katkısının artırılması için denizcilik bakanlığının
kurulması temennisiyle, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesinin ülkemize ve
denizcilik camiasına hayırlı olmasını diliyorum. Şimdi de, müsaade ederseniz, Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğünün 2001 malî yılı bütçesi hakkında görüşlerimizi arz etmek
istiyorum. Bilindiği gibi, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, son
yıllarda, özellikle teknolojik yatırımlara,
modernizasyon çalışmalarına önem
vermiştir; bu çalışmaları olumlu bir
gelişme olarak görüyoruz. Ülkemizi kapsayacak şekilde yağışın başlama ve bitiş
zamanı, miktarlarının belirlenmesi, kısa süreli hava tahminlerinin daha
sağlıklı yapılarak sel baskını, dolu, orman yangını gibi hususlarla ilgili
erken uyarılarla can ve mal kaybının önlenmesini sağlayacak olan meteorolojik
hava radar ağının 2001 yılında, başta Türkiye'nin batısı olmak üzere Türkiye
genelini kapsayacağını memnuniyetle müşahede ediyoruz. Denizlerimize ait hava tahmin raporlarının
kullanıcılara daha iyi ulaştırılması için radyo yayınlarına başlanılmasını,
çiftçilerimize daha iyi hizmet vermek amacıyla ziraî tahminlere başlanılmasını,
hava seyrüseferlerinin daha emniyetli yapılması için, uydu ve alıcı sistemleri
eksik olan havaalanlarındaki eksikliklerin giderilmesini olumlu görmekteyiz. Özellikle, son yıllarda iklim değişikliği, atmosferin
korunması, çölleşme ve ozon tabakasının incelmesi gibi küresel değişiklik
konularında yapılacak çalışmalarda sektörlere daha iyi hizmet verilebilmesi
için Genel Müdürlüğün millî bütçeden aldığı payın önümüzdeki yıllarda
artırılmasının zorunlu olduğunu belirtmek isterim. Değerli milletvekilleri, 21 inci Yüzyılın eşiğinde
önemi her gün artan, küresel ısınma ve iklim değişikliği ile insanlığın
geleceğini ilgilendiren hayatî konuları araştırmakla görevli Genel Müdürlüğün
çalışmalarının maddî ve manevî yönden desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca,
kalifiye eleman istihdamı ve personelin haklarının ve çalışma şartlarının
iyileştirilmesi de, başarı için son derece önem arz etmektedir. Değerli arkadaşlarım, kısaca özetlediğim gibi,
gerçekten, ülkemizde hayatî önemi haiz Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün bu bütçesinin -ümit ediyorum ki, önümüzdeki yıllarda bütçeden daha
fazla pay ayırma imkânları olacaktır- başta ülkemize, daha sonra camiasına
hayırlı olmasını diliyor; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en derin saygılarla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayrım. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Gurubunda. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili
Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Akın, yarı yarıya mı kullanacaksınız sürenizi? MURAT AKIN (Aksaray) - Evet, yarı yarıya... BAŞKAN - Buyurun. DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve
Denizcilik Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde, Grubum adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüksek Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. Ayrıca, milletimizin mübarek Ramazan Bayramını tebrik eder, bu
bütçenin hayırlara vesile olmasını temenni ederim. Değerli milletvekilleri, bütçeler, ekonomik kalkınma ve
büyümede, altyapının yenilenmesi ve geliştirilmesinde, gelir dağılımı
dengesinin sağlanmasında, sosyal adaletin bütün topluma yaygınlaştırılmasında
en etkili araçlardan biridir. Bu nedenle, bütçe giderlerinin gelişiminin
irdelenmesi ve maliye politikasının belirlenmesinde bu göstergelerin dikkate
alınması gerekmektedir. Bilindiği üzere, DPT'nin 40 ıncı kuruluş yıldönümünde,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlanmış, Yüce Meclisimize sunulmuş ve
müzakereler neticesinde de kabul edilerek yayımlanmıştır. Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planıyla, istikrar içinde büyümenin sağlanması, sanayileşmenin
başarılması, uluslararası ticaretteki payımızın yükseltilmesi, piyasa
ekonomisinin geliştirilmesi, ekonomide toplam verimliliğin artırılması, sanayi
ve hizmet ağırlıklı bir istihdam yapısına ulaşılması, işsizliğin azaltılması,
sağlık hizmetlerinde kalitenin yükseltilmesi, sosyal güvenliğin
yaygınlaştırılması, sonuç olarak, refah düzeyinin yükseltilmesi ve
yaygınlaştırılması hedeflenmekte; ülkemizin hedefleriyle uyumlu olarak yeni
binyılda, Avrupa Topluluğu ve dünya ile bütünleşme amaçlanmaktadır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarına,
toplumun tüm kesimlerinin katkısının her sektörde toplam 98 ihtisas komisyonu
kurarak sağlanmaya çalışmış olmasından, planların demokratik katılımcı
niteliğini güçlendiren özel ihtisas komisyonları çalışmalarının dünya ile bütünleşen
bir Türkiye hedefini gerçekleştireceğine olan gayretlerinden dolayı Devlet
Planlama Teşkilatını, huzurunuzda, yürekten tebrik ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı, kamu kaynaklarının en etkin şekilde kullanılması, özel kesime yol
gösterici olmak amacıyla plan ve programların hazırlanmasında görev yapan
seçkin bir kuruluşumuzdur. Bu kuruluş, daha iyi hizmet verebilmek için, yeni
bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duymaktadır. Bilindiği gibi, zamanımızda kalkınma planları ve yıllık
programlar yanında, bölge ve havza planlamalarına da ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu planların, hazırlık, uygulama ve
koordinasyonu yönünden ayrı ayrı bölge kalkınma idareleri kurulması yerine,
Devlet Planlama Teşkilatına bağlı bölge birimlerinin kurulması daha uygun
olacaktır. Değerli milletvekilleri, kalkınma planında bu husus
dile geldiğine göre, yasal bir düzenlemenin önemi de vurgulanmış bulunmaktadır.
Esasen bu konu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının 546 ncı paragrafında
şöyle yer almıştır: "Planların, programların ve bölgesel planların
hazırlık, uygulama, koordinasyon ve izleme aşamalarında etkinliğini artırmak
üzere, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca ihtiyaç duyulan merkezlerde birimlerin oluşturulması
için düzenlemeler yapılacaktır." Diğer taraftan, Devlet Planlama Teşkilatı, zaman
içindeki gelişmeleri ve burada görev yapan çok değerli uzmanların özlük
haklarını yeni bir düzenlemeye kavuşturma ihtiyacı içindedir. Bu ihtiyacın
karşılanması Devlet Planlama Teşkilatını güçlendirecektir; çünkü, kuruluşla
ilgili 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararname bakımından Devlet Planlama
Teşkilatı, bölge birimleri kuramamaktadır. Gerçekten, Devlet Planlama Teşkilatı
uzmanlarının özlük haklarının iyileştirilmesi, ihtiyaç duyduğu yeni bir teşkilatlanma
yapısına kavuşturulması önem arz etmektedir. Öte yandan, Devlet Planlama Teşkilatının, alınan
ekonomik kararlarda uzmanlığından etkin olarak yararlanılmalıdır. Planlama
Teşkilatına aslî fonksiyonunu tekrar kazandırmalı, ekonomi yönetiminde koordinasyon,
Planlama Teşkilatı tarafından sağlanmalıdır. Bunlar, Devlet Planlama
Teşkilatının geçmişte olan haklarıydı. Ne yazık ki, Hazine Müsteşarlığı ve
diğer bazı kuruluşlar tarafından, biraz önce ifade ettiğim, Planlama
Teşkilatının yetkileri kısılmıştır, azaltılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 inci Yüzyıla
girerken teknolojide hızlı değişim, uluslararası mal ticaretinde ve sermaye
akımlarında serbestleşme, ekonomide piyasa sistemine esas olan yeniden
yapılanmalar, siyasette daha liberal bir demokrasiye yönelik açılımlar ve
toplumsal örgütlenme modellerinde yeni arayışlar, küresel ölçüde yaygınlaşarak,
derin ve kapsamlı bir evrim aşaması niteliğini kazanmıştır. Uluslararası bilgi
akımlarının umulmadık ölçüde ve sistemli bir biçimde kolaylaşmasına yol açan
bilgiişlem ve iletişim teknolojilerinde sağlanan yenilikler, küreselleşme
olarak adlandırdığımız bu yeni evrim sürecinin başlıca sürükleyici gücünü
oluşturmaktadır. Ancak, Türkiye'de, makroekonomik istikrarın tesis edilememiş
olması ve kronik enflasyon, iktisadî büyüme sürecinde aşırı dalgalanmalara
neden olmuş, kaynak kullanımı ve gelir dağılımını olumsuz yönde etkilemiştir.
Kronik enflasyonun arka plandaki etmenlerinin başlıcası kamu finansmanında
gözlenen sürekli dengesizlik ve bunun neden olduğu yüksek enflasyon
beklentisidir. Finans kesiminin görece küçüklüğü ve kayıtdışı ekonominin
büyüklüğü, malî politika seçeneklerini kritik bir biçimde kısıtlamaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000'in ilk on
yılının küresel ortamında Türkiye'nin iktisadî ve sosyal gelişmesini
etkileyecek faktörlerden üçünü vurgulamakta yarar görüyoruz; birincisi, AB
üyeliğine hazırlık sürecinde, AB müktesebatının hukukî ve kurumsal yapıya
yansıtılması; ikincisi, 2000 yılında uygulamaya konulan sözde istikrar
programının değiştirilerek, hedefine ulaşacak, iyi revize edilmiş yeni istikrar
programının konulması; üçüncüsü, makro ekonomik istikrar içerisinde kalkınmanın
sürdürülmesine zemin hazırlayacak yapısal reformların ve projelerin hazırlanıp
uygulanması, uzun dönemli amaçlarımıza hizmet edecek başlıca icraat alanları
olmalıdır. 2001 yılı bütçesinin 1 Ocak 2001 tarihinde yürürlüğe
girmesiyle birlikte, söz konusu bütçedeki harcamalar, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planının yukarıda belirtilen hedefleri gerçekleştirmeye yönelik
harcamaların ilk ayağını oluşturmuş olacaktır; yani, 2001 yılının bütçesi,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla bütünleşmiş olacak ve belirtilen
hedefleri de 2001 bütçesine konulan 3 katrilyon 500 trilyon liralık yatırımlarla
gerçekleştirilmiş olacaktır. 2001 yılı bütçesinin toplam harcamaları 48
katrilyon 360 trilyon içerisinde belirtilen rakam cüzi bir miktarını teşkil
etmektedir. Görüldüğü üzere, DPT'nin Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının
toplumsal barış içinde ve güçlü bir ortak iradeyle uygulanması halinde,
Türkiye'nin, olumlu ve anlamlı ilerlemeler kaydedeceğine inancımız muhakkaktır.
Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye'nin içinde
kaldığı durumu hepimiz biliyoruz. DPT'nin gösterdiği hedefleri, yukarıda
belirtilen yatırım harcamalarıyla sağlamak mümkün değildir. Kısa bir zaman
önce, borsalar çöktü, faizler, bankalararası birtakım işlerde yüzde 7 000'e
kadar çıktı, hatta, 19 000'lere vardı. Öbür taraftan, Merkez Bankasında çok ciddî çıkışlar
başladı ve bu durum, 7,5 milyar dolarlık Merkez Bankasının döviz rezervini
azalttı. Merkez Bankasının elinde 2-2,5 milyarlık serbest döviz rezervi kaldı.
Eğer o panik devam etseydi, Türkiye'nin iki-üç günlük gücü kalabilmişti. Her ne
kadar 18 milyar dolarlık bir döviz rezervimiz mevcut lafları dolaşıyor ise de,
bunlar, bağlı olanlardır. Mesela, yurt dışında çalışan işçilerin Merkez Bankası
nezdinde yatırdıkları paralardır. Bu, Merkez Bankasının kendi serbest kaynağı
değildir. Bu çerçevede IMF bir program açıklıyor. Bu program, dikte ettirilmiş
bir program görüntüsünde. Bu, Türkiye'nin kurtuluşu için değil, özellikle,
Türkiye'ye yatırım yapanları kurtarmak için IMF'nin,ortaya koyduğu bir
programdır. Değerli milletvekilleri, Hükümetin uygulamış olduğu
programdaki çok ciddî hatalar, millete her gün yeni bir fatura olarak
çıkarmaktadır. Şimdi, ilk önce, bu programda ne dedilerse doğru çıkmadı. Biz,
muhalefet olarak ne dediysek -sevinmiyoruz ama- haklı çıktık. Dediler ki : “Bu
enflasyonu biz yüzde 20-25'lere indireceğiz.” Enflasyon yüzde 40'ların üzerinde
kaldı; Hükümetin, bugün itibariyle kabul ettiği enflasyon nispeti yüzde 30,
yüzde 35; orta ve fakir halk tabakalarına yansıyan enflasyon ise, yüzde
70'lerin üzerinde. Cari işlemler açığı 1999 yılında 1,4 milyar dolar
denildi, 2000 yılında 2,8 milyar dolar olarak hedeflendi. Bu ay itibariyle,
cari işlemler açığı 7,6 milyar dolarlara ulaştı; neredeyse, 10 milyar dolarlara
yaklaşmak üzere. Ticaret açığı 14 milyar dolar olarak hedeflendi; ancak,
bugün itibariyle yapılan hesaplamalara göre, ticaret açığı 20 milyar dolarlara
yaklaştı. Demek ki, bu hükümet, tamamen hedeflerini saptırmış bir program
üzerine 2001 yılı bütçesini inşa etmiş bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, ne oldu kamu açıkları; bakın,
biz, bütçe açığıyla uğraşırken, yani, azaltalım derken, kamunun bütün
açıklarına baktığımız zaman, özelleştirme kapsamındaki işletmeci KİT'lerden 3
katrilyon açık, 2000 yılı itibariyle bütçe açığı 14 katrilyon hedeflendi; ekim
sonu itibariyle gerçekleşen 11 katrilyon; yine, 10 bankanın birikmiş zararları
Hazineye yük olarak 7,4 katrilyon; bugün itibariyle, Hazine garantileri kur
farklarıyla oluşan, yine Hazinenin üstünde kalacak olan yük 4,8 katrilyon;
tarım satış kooperatiflerinin yanlış yönetilmesiyle ortaya çıkmış olan yük
-yine Hazine tarafından devralınacak- 2 katrilyon; bütün bu rakamları
topladığımızda 40 katrilyon civarında bir açık, yani, 12-13 katrilyon bütçe
açığı -kamu kesimi de dahil edildiği zaman, bu rakam- 40 katrilyon olacak; 2001
yılı bütçesi de 48 katrilyon. İşte, hükümetin, bu programı, ikinci yılında
gerçekleştiremeyeceği, biraz önce ifade ettiğim rakamlardan bellidir. Değerli milletvekilleri, biraz da Denizcilik
Müsteşarlığının bütçesi üzerinde konuşmak istiyorum. Bilindiği üzere,
denizcilik sektörü, uluslararası alanda taşımacılık yapan, gerek ülkemiz
yüklerini ve gerekse yabancı ülkeler arası yükleri taşıyarak ülkemize döviz
kazandıran, tersaneleriyle, limanlarıyla ülkemiz ekonomisine önemli katkıları
bulunan bir sektördür. Sektörün 1980 yılında 2 milyon dwt olan taşıma
kapasitesi, armatörlerimizin girişimciliği ve denizden kazandığını yine
denizdeki yatırımlara yönlendirmesiyle ve dış bankalardan aldığı kredilerle,
1995 yılında, yani, Doğru Yol Partisinin iktidarda olduğu dönemde 12 milyon
dwt'a ve dünya sıralamasındaki yeri 27 nci sıradan 16 ncı sıraya yükselerek,
dünya denizciliğinde söz sahibi bir konuma gelmiştir. Buna bağlı olarak,
dışticaret taşımalarımızda yabancı gemilere ödediğimiz navlun ücreti 1,5 milyar
dolar seviyesine kadar inmiştir. Bu dönemde yıllık 1 milyar dolar olan döviz
girdimiz, 1995-1996 yıllarında, ikâme dövizlerle birlikte, 5 milyar dolar
seviyelerine çıkmıştır. Ancak, 1997 yılında, Doğru Yol Partisinin hükümetten
ayrıldıktan sonraki dönemlerde de, denizcilik sektörü ihmal edilmiş ve bu sıralamadaki
yeri, yükseldiği noktadan, tekrar aşağılara inmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 15 dakikanız bitti efendim... Buyurun. MURAT AKIN (Devamla) - Bunun sonucunda, yabancı
gemiler, rekabet şartları azaldığı için, istedikleri navlunları daha da
artırmakta ve dış taşımacılığımızda ödediğimiz döviz miktarı, her geçen gün
artmaktadır. Bu şekilde kaybedilen filonun yerine konulabilmesi, hem zaman
açısından hem de kaynak açısından, ülkemizi, telafisi güç noktalara sürüklemektedir.
Hükümetimizin bu konuda da tedbir almasında fayda
olacağı kanaatiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet
Yalçınkaya'da; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmekte
olan Gümrük Müsteşarlığı ve Meteoroloji Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerinde,
Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileye, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. İstanbul'da şehit edilen polislerimize Allah'tan
rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Gümrük Müsteşarlığı, Gümrük Kanunuyla kendisine verilen
"Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesine giren ve çıkan eşyaya ve taşıt
araçlarına uygulanacak gümrük kurallarını belirlemektedir" hükmü
çerçevesinde işlem yapmaktadır; yani, Gümrük Müsteşarlığı, gümrük bölgesine
giren ve çıkan her eşya ve taşıta gümrük kurallarını uygulamakla mükellef bir
kurumdur. 65 milyonu aşan nüfusumuz ve 72 milyar doları bulan
ticaret hacmimiz göz önünde bulundurulduğunda, Gümrük Müsteşarlığının ne kadar
önemli bir görevi olduğu anlaşılmaktadır. Bugün, gümrüklerimizde, yasal olarak geçen eşyalar, özellikle
gıda maddeleri yeterince kontrol edilememektedir. Kaldı ki, sınırlarımızdan,
tonlarca et kaçak olarak girmiştir. Etten karpuza, muzdan mazota kadar, bütün
bunlar, gümrük kapılarımızdan ülkemize kaçak olarak girmiş bulunmaktadır. Bugün, çetişli adlar altında operasyonlar, kasırga
operasyonundan tutun da balyoz operasyonuna kadar çeşitli operasyonlar
yapılmıştır ve bütün bu operasyonların çıkış noktası, gümrük kapılarıdır. Ben, Sayın Bakanıma, hatırlatma babında, bu
operasyonlarla ilgili, gazetelerimize yansıyan haber kupürlerini özellikle
göstermek istiyorum: "Süren TIR parçaladı" Bu, hayalî ihracatla
ilgili, yine gümrük kapılarından. "Naylon faturada vurgunda Top 10"
diye, Cavit Çağlar, Murat Demirel, Faruk Süren, Hüseyin Bayraktar şeklinde
devam ediyor, bunların da... "En uyanık Türk, Orhan Aslıtürk" Yine,
tabiî, burada, hayalî ihracat faturaları ve hayalî ihracatın gümrüklerden
akseden haberleri. Yine "İstiridye yiyerek boşalttılar" Burada, Orhan
Aslıtürk ve Cavit Çağlar'la ilgili, yine gazetelere yansıyan hayalî ihracat
haberleri. "Naylon Süren" Yine aynı şekilde, dışarıdan
gelen kaçak etle ilgili bir başlık: "Kanguru bile yedirdiler."
Kanguru eti kaçak olarak ülkemize girmiş ve ülkemize giren 600 000 ton kaçak
etten bahsediliyor. Tarım Bakanı bunların hep mücadelesini yaptı ve bugün
ülkemizde hayvancılığın çökmesinin sebebi bu kaçak ettir sayın arkadaşlar. Bu
kaçak et girişi durdurulabilirse, hayvan fiyatları da yükselir, et fiyatları da
düzelir ve bu şekilde de, üreticimizi korumuş oluruz. Aynı şekilde, en son, devam eden Buffalo Operasyonu...
Bu şekilde, bütün bu hayalî ihracatlar, bütün bu kaçak etlerin, kaçak meyve ve
sebzelerin girişleri gümrükten olmaktadır. Bu sebeple, Sayın Bakanımız
tarafından -Aidsli kana kadar gümrüklerden girdiğine göre- bu konuda ne
yapılmış, hangi tedbirler alınmış, kimler için, ne işlem yapılmış, bunların, bu
kürsüden, mutlaka, bizlere izah edilmesi gerekir. Değerli milletvekilleri, zamanla, yapılan bu
yolsuzluklar, çok büyük çaplara ve çok büyük miktarlara ulaşmıştır. Bunlar,
artık, geçmişte sınırdan geçen kaçak veya kaçakçılar bazındaki bir kaçakçılık
olayı değildir, çok organize ve çok büyük çapta, trilyonlarca liralık, milyar
dolarlar seviyesinde kaçakçılık yapılmaktadır ve bu kaçakçılık, maalesef,
gümrükler kullanılarak yapılmaktadır. Bu sebeple, ben, Grubum adına ve bütün
Meclisimiz adına, Bakanımızdan, Gümrük Teşkilatımızın bu konuda neler
yaptıkları konusunda burada bizi aydınlatmasını istirham ediyorum. Halkın sağlığıyla oynayan ve bundan maddî bir kazanç
sağlayan, para kazanmak için halkın sağlığını bozan, yolsuzluk yapan, halkın ve
milletin kanını emen kenelerin üzerine, hiç korkmadan, cesaretle ve süratle
Bakan gitmelidir. Nasıl, geçmişte gümrük yasalarıyla ilgili gerekli desteği
Bakana vermişsek, bugün, bu konuda, yolsuzluk yapan, adı rüşvete karışan ve
gümrük idarelerinde bunca kaçak mal girişine izin veren kim olursa olsun, Bakan
üzerine gitmelidir ve bunu yaptığı takdirde, her zaman arkasında olduk ve
olmaya devam edeceğiz. Gümrük binalarının ıslahı, reoorganizasyonu ve teknik
donanımla donatılması için, teşkilat bugüne kadar -bildiğim kadarıyla- çok
ciddî çalışmalar yapmıştır ve bu çalışmaların bir an önce, hem teknik manada
hem kalifiye eleman manasında mutlaka takviye edilmesi gerekir. Bu, Türkiye
için zaruridir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Gümrük
Müsteşarlığının çok teferruatlı olarak bütçesine girmek istemiyorum; ancak,
bugün, Irak'a ve Habur meselesine özellikle değinmek istiyorum. Irak, İran'dan
sonra Türkiye'nin ikinci büyük komşusudur ve geçmişte, yılda 80 milyar dolar
petrol geliri olan bir ülkedir. Bu ülkeyi gözardı edemeyiz. Bugün, 1990 yılında
patlak veren hadiseler sebebiyle, maalesef, Irak'a, Birleşmiş Milletler
vasıtasıyla bir ambargo uygulanmaktadır; ancak, bu ambargonun bir tarafı Irak'a
uygulanmaktadır, ikinci tarafı da Türkiye'ye uygulanmaktadır. Bugün, Irak'ta
çocuklar ilaçsızlıktan ve gıdasızlıktan ölmektedir. Biz, bunlara seyirci
kalamayız değerli arkadaşlar, Geçmişte, 80 milyar dolar petrol geliri olan bir
ülkeye, yılda 5 milyar dolar ihracatımız vardı. 3 milyar dolar, sadece petrol
boru hattının kirası idi. Bugün, IMF kapılarında, üç, beş milyar dolar
alabilmek için, borç para bulmak için çırpınmaktayız. Yanı başımızda bulunan bu
zenginliğe sırtımızı dönemeyiz. Bu sebeple, Habur Kapısı, bölgenin dünyaya
açılan penceresidir ve bu kapının, dediğimiz manada, düşündüğümüz manada
mutlaka çalışması gerekir. Geçmişte burada, buradaki petrol girişinin
sağlanması ve satılmasıyla ilgili TPIC firması kuruldu; fakat, maalesef, bu
TPIC firması da, 5 firma vasıtasıyla, bugün, çeşitli kişilere menfaat temin
etmektedir. Burada 50 bin kamyoncunun hakkı gasp edilmektedir ve kamyoncular
büyük zarar görmektedir. Bugün Urfa'da bir kamyoncunun sırası iki ay sonra
gelebilmektedir ve kamyoncu artık, bu işi yapmaktan bizar duruma düşmüştür. Bu
sebeple, Sayın Bakanımızın, sayın hükümetimizin Habur meselesine, Irak
meselesine ciddî olarak eğilmesi gerekir. Şimdi, Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmaya devam
ediyoruz, savunmaya devam ediyoruz;ama, bunu lafla ifade ediyoruz. Bizim tek
yolumuz, orada, geçmişteki yönetimin, Saddam yönetiminin Kuzey Irak'a nüfuz
etmesidir. Nüfuz etmediği müddetçe, orada bir boşlukla, Kürdistan dediğimiz bir
belayla karşı karşıyayız. Bu, önümüzdeki yıllar içerisinde Türkiye'ye çok büyük
sıkıntılar ve ciddî manada problemler yaratacaktır. Türkiye, mutlaka buna bir
çare bulmak zorundadır ve Kuzey Irak, Kürdistan bölgesi olmamalıdır. (DYP ve
MHP sıralarından alkışlar) Orada Irak Devleti vardır ve Irak Devleti olmaya
devam etmelidir. Geçmişte bu ambargo olmadığı zaman, Niğde'nin patatesi
de, Bolu'nun patatesi de, Adana'nın soğanı da orada satılıyordu. Geçen yıl
Niğde'nin yaşadığı patates sıkıntısı, işte bu Irak ambargosundan dolayıdır.
Bugün ambargoyu uygulayan ülkeler -Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya- bu
ambargoyu tanımamaktadır arkadaşlar. Çeşitli şirketler vasıtasıyla, Ürdün
vasıtasıyla Irak'a mal satmaya devam ediyorlar ve kendileri zengin oldular.
Sıra bize gelince, işte, siz ambargoya uyun... Biz bu bölgenin uysal çocuğu
olduk. Uyalım da, bunun karşılığında ne aldık? Mısır buna uymakla 7 milyar
dolar borcunu sildirdi. Biz bunun karşılığında ne aldık? Eğer Bakan bir şey
biliyorsa, gelsin, bu Meclis kürsüsünden Türkiye'nin ne aldığını bize izah
etsin, bizi de tatmin etsin. Yoksa, orada 50 000 kamyon, 50 000 yürüyen,
tekerlekli fabrika demektir; oradaki insanın, iş, ekmek kapısıdır. Geçmişte, bu ucuz mazot dolayısıyla girdi fiyatları çok
aşağı derecelerde seyretmiş ve orada çok güzel ziraat yapılmıştır. Bugün
mazotun fiyatı 430 000-440 000 liraya çıkmıştır. Irak'ta mazotun litresi 20 000
liradır değerli arkadaşlar. Biz bu kaynaktan, bu imkândan, buradaki, bu
bölgedeki ve hatta Bolu'ya kadar olan insanları mahrum edemeyiz. Bu sebeple,
Türkiye, bu ambargo üzerinde mutlaka kafa yormalı ve bu işi bir vuzuha,
neticeye kavuşturmalıdır. Geçen hafta itibariyle, Irak'ın Ankara elçisinin bize
gönderdiği bir yazı var. Diyor ki: “İncirlik'ten kalkıp, 5 800 sorti yapan
uçak, 1 000 vatandaşımızın ölmesine sebebiyet verdi.” Yani, bu sortiler, bu
uçak kalkmaları, bu uygulanan ambargo ne zamana kadar devam edecek? Geçmişte de
bu kürsüde söyledim. Dedim ki. Batılı ülkeler bu ülkede kimyasal arıyorlar;
bugüne kadar bu kimyasalı neden bulamadılar? Buna bir süre koysunlar. Ülkemin
buna dayanacak tahammülü kalmadı, bölge insanımın buna dayanacak tahammülü
kalmadı. Orada biten anarşi ve terör, korkarım ki, yakın bir zamanda, açlıktan,
yokluktan ve sefaletten dolayı tekrar geri gelebilir. Bu sebeple, ülke, bu
ambargo meselesini, Irak'la olan ilişkilerimizi, Suriye'yle olan
ilişkilerimizi, mutlaka yeniden gözden geçirmek ve günün şartlarına göre
yeniden, bir program, bir hedef ortaya koymak zorundadır. Şimdi, bu bölgede, bildiğiniz gibi, GAP Projesi devam
ediyor. GAP Projesi çok büyük bir projedir ve Türkiye'nin kurtuluşu bu projenin
içerisindedir; bu proje 35 milyar dolardır. Ben, bunu, bu kürsüden, defalarca
söyledim, dedim ki: Türkiye'nin çok büyük iki nimeti var; birisi, Fırat-Dicle
nehirleri ve GAP Projesi; ikincisi de, Habur Sınır Kapısıdır. Bunların ikisini
realize edebilirsek, Türkiye, kesinlikle kurtulur. Türkiye, dışarıya, top,
tank, tüfek satamaz; böyle bir sanayimiz yok; ama, gömlek satabiliyoruz; ama,
ceket satabiliyoruz; çok güzel bir tekstil sanayimiz var; Denizli bunun örneğidir,
Maraş bunun örneğidir, Antep bunun örneğidir ve dünyada, bunlar, mucize
sayılacak gelişmelerdir. Antep-Sanko, bugün, alımdan çekildiği zaman, dünyadaki
pamuk fiyatları düşmektedir; işte, bunun, bütün hammaddesi GAP bölgesinde ve
Urfa'dadır. Türkiye'de, bugün, üretim 1 milyon ton pamuk civarındadır ve bu 1
milyon ton pamuğun, 600 000 tonu Urfa'da üretilmektedir; ama, Urfa'da, sulama
yüzde 8'dedir; yani, Urfa'yı yüzde 100 suladığımız zaman, oradan 11 milyon ton
pamuk bekliyoruz; 11 milyon ton pamuk 120 milyar dolardır değerli arkadaşlar;
yani, bu, Türkiye'nin kurtulmasıdır. Bu sebeple, bu işi ciddîye almamız lazım. Bugün, projeye, yılda, 1 milyar 400 milyon dolar para
ödememiz gerekirken, 380 milyon dolar para ödüyoruz; bu, işin, on yılda bitmesi
gerekirken, otuz yılda bitmesidir. Bu sebeple, Ortadoğuda komşularımızla,
yeniden, her şeyi konuşarak, barışarak ve bir arada hareket ederek...
Yanımızda, böyle, çok güçlü bir pazar var; bu pazarı ihmal edemeyiz. Bu
sebeple, buradaki gümrük teşkilatı, kendisini, ona göre hazırlamak zorundadır. Bu GAP Projesinin içerisinde Urfa-Akçakale Gümrük
Kapısının Suriye'ye açılması meselesi var. Sayın Bakanım, sağ olsun, geçmişte,
bu kapıyla ilgili, bize, çok büyük destekler verdi ve bu yaz, Urfa-Akçakale'ye
beraber seyahat ettiğimizde, kendisi de bölgeyi tanımasına rağmen, çok büyük
değişikliklerin olduğunu, burada, sulamayla beraber, Urfa'nın çehresinin
değiştiğini, kendisi de söylüyor. Geçen yıl, buradan, Meclis kürsüsünden, bize
"Değerli arkadaşlarım, Sayın Yalçınkaya 'Akçakale Gümrük Kapısı açılsın'
dedi; açıktır; sadece, birinci sınıf değildir. Laboratuvar lazım, TIR'ın
geçebilmesi için yol lazım. Valilik ve başka kuruluşlar, Karayolları, yolunu
yaparsa, biz, orada, birinci sınıf gümrük kapısını kurmaya hazırız" şeklinde
bir cevabı var. Ben de, Sayın Bakanıma buradan söylüyorum, kendisine orada da
söyledik. Burada, Anavatan Partisinden değerli milletvekili arkadaşımız da
"yolunu ben yaparım", bir başka milletvekili "binalarını biz
yaparız"... Biz diyoruz ki, biz, her şeyini yapmaya hazırız; ama, Bakanlık
bu işe sahip çıksın, bu işi üstlensin; yani, benim, milletvekili olarak, bu işi
yapma şansım yok. Bugüne kadar yürüyen şekil, maalesef, bizi tatmin etmemiştir.
Aradan, bugün, iki yıl geçmiştir. Korkarım ki, gün gelir, Keçeciler de
Bakanlığın başında bulunmaz ve tekrar, başladığımız noktaya dönmüş oluruz. Bu
sebeple, bu bölgeye yazık olacak. Değerli arkadaşlar, bu, Ortadoğuya açılan GAP'ın kapısı
olacak. Suudi'ye de, Kuveyt'e de, Bahreyn'e de, Suriye'ye de buradan mal
göndereceksiniz. Bu sebeple, bu kapının süratle açılması lazım; Bakanın, bu işe
öncelik vermesi lazım. Bugüne kadar, düşüncede hep bunu gördük; ama, fiilde,
maalesef, bunu göremedik. Bunun, mutlaka, düşünceden fiile geçmesi lazım. Bunun yanında, orada, Ceylanpınar var, öte tarafında
Nusaybin kapıları var. Yani, Bakanlık, bunların üzerinde kafa yorması lazım;
çünkü, artık, Suriye'de de yeni bir devir başladı; yeni bir çehre iş başında.
Yani, bu Beşar Esad dediğimiz adam, Türkiye ile kavga etmek istemiyor; bunu
defalarca beyan etti. Bu ilişkilerimizde, biz de, biraz daha fazlasıyla adım
atmak zorundayız. Biz, ağabey devlet pozisyonundayız. Suriye küçük bir devlet;
Suriye için, Türkiye çok büyük bir devlet. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yalçınkaya, süreniz bitti. Toparlarsanız
minnettar kalırım. MEHMET YALÇINKAYA (Devamla) - Tabiî. Değerli arkadaşlar, tabiî, GAP'tan gelince, Urfa'dan
gelince, derdimiz de büyük, işimiz de büyük. Ben, Başkanımın müsamahasına
sığınarak, şunları da söylemek istiyorum: Meteorolojiyle ilgili çalışmaları
takdirle karşılıyoruz, takip ediyoruz. Bakanımızdan, Genel Müdürümüzden, bu
konuda da, daha fazla çalışmasını istirham ediyoruz. Türkiye'ye, Batı'da,
özellikle Amerika'da olduğu gibi, çiftçilerle ilgili teknolojik gelişmeleri,
mutlaka Meteoroloji getirmek ve insanına bunu ulaştırmak zorundadır. Ayrıca, Sanayi Bakanımız buradayken şunu da arz etmek
istiyorum: Dediğim gibi, Urfa bir dünya şehri olacaktır. İkinci organize sanayi
bölgesinin altyapısının yapılması ve bir an önce faaliyete geçirilmesini,
Akçakale, Birecik ve Suruç küçük sanayi sitelerinin de bir an önce
bitirilmesini ve bu konuda gerekli çalışmaların da süratlendirilmesini talep
ediyorum. Bayramınızı bugünden kutluyorum ve Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalçınkaya. Şimdi söz sırası Fazilet Partisi Grubundadır. Fazilet Partisi Grubu adına, Karaman Milletvekili Sayın
Zeki Ünal. (FP sıralarından alkışlar) Sayın Arınç, süreyi üçe mi böleceğim efendim? BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Evet Sayın Başkan, eşit olarak
10'ar dakika. BAŞKAN - 10'ar dakika. Teşekkür ediyorum efendim. Buyurun Sayın Ünal. FP GRUBU ADINA ZEKİ ÜNAL (Karaman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının 2001 yılı bütçe tasarısı
üzerindeki görüşlerimi arz etmek üzere, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Devlet
Planlama Teşkilatı, devletin temel tercihleri istikametinde, sosyal, ekonomik
ve kültürel politikalar üreten önemli bir kuruluşumuzdur. 1960 yılında
kurulmuştur. Yani, 40 yıldan beri bu ülkeye hizmet etmektedir ve önemli
projelerin, planların ve programların altına imza atmaktadır; ancak, böyle önemli
bir teşkilatımızın bütçesi görüşülürken bu teşkilatımızın müsteşarının bu
salonda bulunmaması da ayrıca kayda değer bir husustur. Değerli arkadaşlar, Devlet Planlama Teşkilatı, planlı
döneme girmiş olduğumuz 1963 yılından itibaren 8 tane 5'er yıllık kalkınma
planı hazırlamış, bunun 7 tanesi uygulanmış, Sekizinci Beş yıllık Kalkınma
Planının ise 2001 yılında uygulanmasına başlanacaktır ve 2005 yılında da
uygulaması bitirilecektir. Devlet Planlama Teşkilatı, planlarını hazırlarken,
genelde ülke kaynaklarının en iyi şekilde değerlendirilmesini, millî gelirin
artırılmasını, refahın yaygınlaştırılmasını, bölgeler arasındaki
dengesizliklerin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Bu hedefler
doğrultusunda planları hazırlamaktadır ve hazırlanan bu planlar da siyasî
iktidarlar tarafından uygulanmaktadır. Değerli arkadaşlar, 1963 yılından beri, yani otuzyedi
yıllık bir dönemde uygulanmış olan planları, programları incelediğimiz zaman,
hedeflerle gerçekleşmeler arasında, bazı yıllara mahsus olmak üzere, büyük
sapmaların olduğunu görüyoruz. Ben detaya inmek istemiyorum, sadece 1996
yılından itibaren, 28 Şubat süreciyle birlikte, ülkede sosyal ve siyasal
istikrar bozulduğundan dolayı, 1996 yılında planda hedeflenen yüzde 4,5,
gerçekleşme yüzde 7,1; 1997 yılında büyüme hedefi yüzde 4 olarak alınmış ve
yüzde 8,3 olarak gerçekleşmiştir. 1998 yılına geldiğimiz zaman, hedef çok az
miktarda aşılmıştır; ancak, 1999 yılında, son ellibeş yılın en büyük
ekonomik kriziyle karşı karşıya
kalınmış ve ekonomideki büyüme yüzde eksi 6,4 olmuştur. 1945 yılında bu rakam
yüzde 15,3 idi. Ondan sonraki dönemlerde, özellikle Anasol-D hükümetiyle
beraber, şu andaki hükümetle beraber, üçbuçuk yıldan beri iktidarda bulunan bu
hükümet, tabiî ki, kendilerine göre bazı çabalar içerisinde bulunmuşlardır;
ama, maalesef, gerek sosyal gerek ekonomik problemleri çözmede yetersiz
kalmışlardır. Şimdi, bakıyoruz, acaba, kaynaklarımız rantabl ve
rasyonel bir şekilde kullanılmış mıdır? Değerli arkadaşlar, realite böyle
değildir. Bugün, Türkiye, arazi varlığı, insan gücü, ekolojik şartlar, yeraltı
ve yerüstü kaynakları itibariyle büyük bir üretim potansiyeline sahip olmasına
rağmen, bu kaynakların rantabl bir şekilde kullanıldığını söylemek mümkün
değildir. Tarım ve hayvancılık sektörü, bildiğiniz gibi, âdeta
ölüm döşeğindedir. Balıkçılık ve su ürünleri hakeza çok zayıf durumdadır.
Bugün ülkemizde bir yılda 110 milyar metreküp su kullanabilecekken, bunun ancak
yüzde 30'unu kullanabiliyoruz ve maalesef, 28 milyon hektarlık arazimizin
sadece ve sadece 4,5 milyon hektarını sulayabiliyoruz. Ormancılık, denizcilik, taşımacılık ve madencilik
sektörümüz de, maalesef, istediğimiz biçimde gelişmemektedir. MTA'nın araştırmasına göre bugün, bizim, madencilik
yönünden rezervimiz 3 trilyon dolar olmasına rağmen, maalesef, bunun binde
1'ini dahi değerlendiremiyoruz. GAP, DOKAP, DAP ve KOP; bunlar, çok önemli projeler
olmasına rağmen, maalesef, bu konuda da ciddî adımlar atılamamaktadır. 2001 yılı yatırımına geldiğimiz zaman, 48 katrilyonluk
bütçemiz içerisinde yatırımlara ayrılan para, maalesef, sadece ve sadece 3,5
katrilyondur. Bu da bütçemizin yüzde 7'sidir. Değerli arkadaşlar, aynı bütçe içerisinde rantiyeye
transfer edeceğimiz faiz miktarı 17 katrilyondur; yani, bir günde 47
trilyondur. Bunun manası şudur: 2001 yılında yatırımlara ayrılan para,
yetmişbeş günlük rantiyeye aktaracağımız faiz parası kadardır veyahut da batan
on bankanın parasının yarısı kadardır. Değerli arkadaşlar, demek ki, kaynaklarımız rasyonel
bir şekilde kullanılamıyor. Bir misal olsun diye söylüyorum; bugün ülkemiz iş
istiyor, aş istiyor ve bazı bölgelerimizde bale ve opera bölge müdürlükleri
tesis edilmek istenmektedir; Sivas'ta, Van'da, Gaziantep'te... Değerli arkadaşlar, benim şahsî kanaatim şudur:
Gerçekte ciddî bazı KİT'leri biz özelleştiriyoruz. Bunları da özelleştirmek
lazımdır. Bunlarla ilgilenen insanlar ilgilensin; hatta, bunların
gayrimenkullerini özelleştirdikten sonra onu alan kişiye, firmaya bunu
devretmekte büyük fayda vardır. Bu, bütçenin üzerinde bir yüktür. Savunma bütçesi üzerinde fazla durmak istemiyorum,
tartışmak da istemiyorum; ancak, kalkınmakta olan bir ülkede, paranın ve
kaynakların mutlaka üretken yatırımlara ayrılmasının, fevkalade önemli olduğunu
da burada vurgulamak istiyorum. Bugün 2001 yılı bütçesinde Tarım Orman, Bayındırlık, Sanayi, Ulaştırma, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlıklarına, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri ve Karayolları
Genel Müdürlüklerine ödeneklerden ayrılan toplam pay 4 katrilyondur; sadece ve
sadece savunma ve güvenlik hizmetlerine ayrılan para ise 7 katrilyondur değerli
arkadaşlar. Kalkınacak bir ülkenin kaynaklarının, elbette ki, rasyonel bir
şekilde kullanılması lazımdır. Elbette, bir ülkenin savunmaya, güvenliğe
ihtiyacı vardır; ancak, kalkınma ondan daha az önemli değildir. 1952 yılında NATO'ya girdik, 48 yıldan beri NATO'nun
yükünü taşıyoruz. Biz NATO içerisinde Amerika'dan sonra ikinci ve dünyada altıncı gücüz. Bugün, Rusya bile 1 milyon
200 binlik ordusunu 350 000'e indirmek isterken, bizim bu konuda fazla kafa
yormamamız, gerçekten, düşündürücüdür. Dolayısıyla, biz, elbette ki, güçlü bir
ordumuzun olmasını, vurucu gücümüzün olmasını arzu ediyoruz; ancak, bu,
keyfiyette olur, kemiyette değil. Peki değerli arkadaşlar, millî gelir artırımı,
gerçekten, ideal manada bir gelişme göstermiş midir; hayır. Son on yıl
içerisinde fert başına düşen millî gelir itibariyle sadece ve sadece 350
dolarlık bir artış meydana gelmiştir. 1950'li yıllarda hemen hemen aynı durumda
olduğumuz bazı ülkelerle mukayese ettiğimiz zaman, Türkiye'nin fazla da
geliştiğini iddia edemeyiz. 1950 yılında Japonya'nın millî geliri 11 milyar
dolarken, Türkiye'nin 3,5 milyar dolar; elli sene geçmiş, bizim şu anda millî
gelirimiz 200 milyar dolar civarında seyrederken, Japonya'nın 4 trilyon dolar. Değerli arkadaşlar, 1955 yılında Güney Kore'nin 2,3
milyar dolar millî geliri var; Türkiye, onun üç misli, 6,9 milyar dolar. Aradan
kırkbeş sene geçiyor, tamamen tersi oluyor, Türkiye geri kalıyor ve Güney Kore,
maalesef, ileriye gidiyor ve Türkiye'de yatırım bile yapabiliyor. Şunu hemen
ifade etmek istiyorum: 65 milyonluk bir Türkiye, 10 milyonluk bir Belçika, 15
milyonluk bir Hollanda kadar, bir yılda mal ve hizmet üretemiyor. Bizim ihracatımız 28 milyar dolar. 2001 yılında,
diyoruz ki, 31 milyar dolar; haydi diyelim, 3 milyar dolar da bavul ticareti,
34 milyar dolar. Değerli kardeşlerim, sadece, İspanya, İtalya, Fransa turizmden
28 milyar dolar civarında para getiriyor. Bir Belçika, 150 milyar dolar
ihracatı var... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN -Evet, süreniz bitti efendim. ZEKİ ÜNAL (Devamla) - Tamam mı? BAŞKAN - Tamamlarsanız memnun olurum. ZEKİ ÜNAL (Devamla) - Bir cümle efendim... BAŞKAN -Tabiî, efendim, buyurun. Borç yiyen kesesinden
yer. ZEKİ ÜNAL (Devamla)- Değerli arkadaşlar, hemen sözü
burada noktalamak istiyorum. Bu tablo içerisinde, Avrupa Birliğinin, kendi
bünyesine bizi alması tabiî, mümkün görülmemektedir, bunu da çok iyi
değerlendirmek lazımdır; çünkü, bizim fert başına düşen millî gelirimiz 3 000
dolardır, Avrupa'da bu, aşağı yukarı 25 000 dolardır. Ayrıca, Avrupa Birliği
de, bizi almak istemediğini türlü vesilelerle ifade etmiş olmasına rağmen,
maalesef, biz, bunu hâlâ görmek istemiyoruz. Tek taraflı gümrük birliğini kabul
etmek suretiyle de büyük bir hata yaptığımızı burada belirtmek istiyorum;çünkü,
tam üye olmadan gümrük birliğine giren tek ülkeyiz ve 50 milyar dolarlık,
Avrupa Birliğinin fazla veren ihracatının 10-12 milyar dolarını, şu anda
maalesef, Türkiye finanse etmektedir. Bunu da lütfen, düşünelim. Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun. FP GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarından,
Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Partimin görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Genel Kurula hitaben yaptığım
önceki konuşmalarımda önemli gördüğüm ve halen önemini koruyan hususlardan
ancak bazılarını, vaktim çok kısa olduğu için dile getirmeyi planladım. Bu bağlamda, ilk dile getirmek istediğim konu Gemi
Trafik Yönetim ve Bilgi Sistemi (GTYBS) Projesine ilişkin olacaktır. Şöyle ki,
etüt ve proje işleri, Başbakanlığın 5 Şubat 1998 tarihli talimatlarıyla, ihale
edilmeksizin, İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı ve Savunma Araştırmaları
Merkezine verilmiştir. Söz konusu Merkez,
bu amaca yönelik olarak, TÜRBO proje ofisini kurmuştur. Tempo Dergisinin 624 üncü sayısında aynı proje gündeme
getirilmekte ve proje ofisince hazırlanan teknik şartname sonunda
gerçekleştirilen ihalenin, Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğüyle
bütüncüllük taşımadığı, dolayısıyla, Marmara Denizini kapsamadığı ve bunun
mahzurları üzerinde durulmaktadır. Halbuki, proje, Marmara Denizini kapsamakla
kalmamalı, hinterlandında Ege ve Karadeniz'i de bulunduracak özellikleri
kapsaması gerekmekteydi. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın, 2001 malî
yılına ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonunda, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi
üzerinde görüşlerin açıklarken, ihalenin onaylanmasında çok ilginç bir yöntemin
uygulandığını gördüm. Eğer, yanlış anlamadıysam, önce şartnamelere ilişkin
olarak ihale onaylanıyor, bilahara, noksanlıklar gideriliyor. Yani, Sayın
Bakanım, önce asıp, sonra muhakeme ediliyor diyebiliriz. Bakınız, trafik kontrol istasyonlarına ait mimarî
projeler, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca onaylanmadan ve
inşaat ruhsat izinleri ilgili belediyelerden alınmadan ihalenin onaylandığı
gibi bir izlenim edindim; doğru mudur diye merak ediyorum Sayın Bakanım. Şayet,
doğruysa, çok büyük risk alıyorsunuz; buradan uyarıyorum. Daha önce de temas ettiğim bir başka husus, liman atık
kabul tesislerinin realize edilmesi ki, ülkemiz, Denizlerin Gemiler Tarafından
Kirletilmesinin Önlenmesi Hakkındaki Sözleşmeye, 3 Mayıs 1990 tarihinde taraf
olmuştur. On yılı aşkın bir süredir, bakın, altını çiziyorum, tam on yılı aşkın
bir süredir pis su ve çöpleri alma, petrol atık alma, zehirli sıvıları içeren
atıkları alma, arıtma tesisleri ve daha birçok sözleşmeye göre yapılması
gereken çeşitli nitelikteki atık kabul tesisleri yapılmış mıdır bilemiyorum? Daha önce değindiğim bir konu, deniz ihtisas
mahkemelerinin kurulmasıyla ilgiliydi. Taslak çalışmaların 56 ncı hükümet
döneminde Adalet Bakanlığına gönderildiği anlaşılmaktadır. Yine, aynı ölçüde,
sektörün birinci sorunu olan ve halen aynı özelliğini koruyan problemin
aşılmasında önemli gördüğüm, deniz ihtisas bankasının kurulmasıyla ilgili
önerimle de, ülke yararı öncelikli olmak üzere, fona devredilen bankalardan en
uygun olanının, -bakın burada ilk defa dile getiriyorum Sayın Bakan- sektör ve
sigorta işbirliğiyle, sektöre satılmasının bir çözüm olabileceğini düşünüyorum;
ancak, basına aksettiği kadarıyla, bankacılık sektöründeki sıkıntılar,
maalesef, karadan denize de sıçramış görünüyor. Şöyle ki; sektör, Emlakbankın
kefaletiyle, Landesbanktan aldıkları 169 milyon dolarlık kredi için gemilerini
ipotek ettiriyor. Borçlarını ödeyemediği için de, ödenemeyen kredilerin riski
Emlakbanka kalıyor. Alınan kefaletlerin yetersiz oluşuna gerekli duyarlılık
maalesef gösterilememiş ve teminat yönünden banka çok zayıf bırakılmış,
dolayısıyla, gemiler Landesbanka, borçlarsa, hepimizin bildiği gibi,
Emlakbanka. Evet, maalesef, sistem lime lime dökülüyor. Bozuk
sistemden beslenenler, elbette ki, sistemin değişmesini istemezler ve
değiştirmezler. İrtica yaygaraları ve cambaza bak senaryosunu sahneye koyan
toplum mühendisleri, acaba, aynı zamanda hortumlamanın da partnerleri miydi
bilemiyorum?! Daha önceki konuşmalarımda değindiğim, bayrak, liman ve
kıyı devleti ile ilgili yükümlülüklerimize; Akdeniz Liman Devleti Kontrolü
Memorandumu çerçevesinde Türkiye'nin limanlarına gelen yabancı bayraklı
gemilerin denetlenmesi, takibi, bildirim yükümlülüğünün yerine getirilip
getirilmediği; uluslararası standartlarda, uluslararası memur; AB müktesebatına
uyum, denetim elemanı, sörveyörlerin nitelik ve niceliklerine; ISM kot
uygulamalarına kadar daha birçok hususu, yine, tekraren dikkatlerinize
sunuyorum. Bir başka önemli husus da, denizcilik bakanlığı kanun
tasarısı, yetkililerce belirtildiği gibi, 55 inci hükümet döneminde Meclise
sunulmamış olup, aslında, Refahyol döneminde Sayın Gürcan Dağdaş tarafından
Parlamentoya getirilmiş. Komisyonlarda görüşülürken, postmodern bir müdahale
sonucu, denizcilik bakanlığı, 1997 yılında kurulması mümkün olabilecekken,
birçok olumlu proje gibi, bu proje de akim kalmış olup, aynı tasarıyı, 55 inci
hükümet, aynı şekilde benimsemiş olmasına rağmen, Genel Kurulda yasalaşmak için
sıra beklerken, maalesef, yasalaşamadan kadük kalmıştır. Ancak, burada yeri gelmişken bir hususa açıklık
getirmek istiyorum: Denizcilik Müsteşarlığının bakanlığa dönüşmesinde iki
önemli engel görüyorum. Bunlardan birincisi, gerek Başbakanlık tazminatı
gerekse kadro karşılığı sözleşmeden yararlanan personelin bu haklardan mahrum
kalacağı gerçeği; ikincisi ise, hükümet protokolünde bile yer almayışıdır. Bir diğer konu ise, Sayın Bakanın 1999 ve 2000
yıllarında Plan ve Bütçe Komisyonunda dile getirdiği kılavuz ve romörkaj
hizmetlerine ilişkin yönetmeliğin halen çıkarılmamış olması. Yine, kendilerinin ifadesiyle -"her ne
hikmetse" diyor Sayın Bakan- devletin normal hâsılat üzerinden yüzde
6,5'lik payı ile aynı çerçevede değerlendirilmesi gereken özel iskele
sahiplerinden alınan yüzde 15'lik nispî bedele ilişkin uygulamanın da hukuksuz
olarak 1998'den beri yürürlükten kaldırılmış olması, devleti yıllardır
trilyonlarca lira zarara uğratmaktadır. Hukuk devletinde buna nasıl cesaret edilir, bir türlü
anlayamıyorum Sayın Bakanım! Devletimize gelir getiren genelgeyi çıkaran Maliye
Bakanlığı, iptal edip, sıfır bedelle özel sektöre devreden ise -sizin
ifadenizle- her ne hikmetse, Denizcilik Müsteşarlığı. Enteresandır, herhalde,
Müsteşarlığımızın paraya ihtiyacı yok gibi görünüyor! Burada Birinci ve İkinci Denizcilik Şuralarına ilişkin
bir değerlendirme yapmak istiyorum. Yetkililerce ifade edildiği gibi, Birinci Ulusal
Denizcilik Şurasının, 1998 yılında değil, yine, tarihinde ilk kez Refahyol
döneminde kararı alınmış, her türlü hazırlık çalışmaları tamamlanmıştır; yeni
hükümete ise, sadece, genel kurulun icrası kalmıştır. Üzerinde son derece önemli durulması gereken bir diğer
husus da, Birinci Ulusal Denizcilik Şurasının sonuç bildirgesinde yer alan
Denizcilik Şurası Daimi Sekreteryasının varlığını sürdürüyor olmasını ve
yürürlüğe giren Uluslararası Denizcilik Forumları Koordinasyon Komisyonu
Yönetmeliğinin daha önceden çıkarılıp, yasal bir zorunluluk ve sorumlulukla
varlığını devam ettiriyor olmasını, sektörün gelişmesi için önemli bir kazanım
olarak görüyorum. Sahi, Sayın Bakanım, bu toplantıları yapıyorlar değil
mi; takip ediyorsunuz?! Söz konusu yönetmeliğin, 6 konuda oluşturulan sürekli
danışma kurullarına yansıtılarak, varlığının devam ettirildiğine gerçekten
inanmak istiyorum. Niye böyle bir gayret içerisindeyim; çünkü, bütün bunlar,
halen, kanunî bir zorunluluk da onun için. Ayrıca, Sayın Bakan 2001 malî yılı bütçe konuşmasında
İkinci Şûrayla ilgili tek bir kelime dahi söyleyememiş. Hakikaten, ben de
“Denizcilik Müsteşarlığı 1999 Yılı Faaliyetleri ve Devam Eden Çalışmalar”
isimli kitaba gerek kullanılan başlık ve gerekse içerik olarak göz attığımda,
ilgi duyabileceğim tek bir kelime dahi bulamadım; sadece, ikinci sicil tasarısının
kanunlaştığını görüyorum ki, geçen yıldaki konuşmamda da ifade ettiğim üzere,
bu da, birçok ilk gibi, Refahyol döneminde hukukî sürecinin başlatıldığı bir
projeydi. Yine, ilginçtir, İkinci Şûrayla ilgili olarak,
geçenlerde, her birimizin utanmadan takip ettiği, Yalova'dan Ankara'ya kadar
yürüttüğümüz Türkiye KAMU-SEN'e bağlı Türk Ulaşım-Sen'in yayın organında yer
alan yazının, kariyer, liyakat, araştırma, uzmanlık, katılım, temsil, maliyet
ve benzeri hususlara ilişkin o "ince ayar" ifadelerinin, satır
aralarının iyi okunacağını düşünüyor, hükümetlerin önerme, tavsiye veya şikâyet
makamı olmadıklarını ve icra makamı olduklarını vurgulamak istiyorum. Sayın
Ziya Kalkavan'ın "gelişen toplumlar eleştirilerden alacağı gıdalarla
yaşayacak ve varsa, eksikliklerini giderecektir" sözünü de burada,
kendisini rahmetle yad ederek ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, zaman zaman bilinçli olarak
Refahyol dönemine vurgu yaptım. Bu yaklaşımım, inanın, maziye özlem değildi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Dağcıoğlu, size haksızlık yaptım,
biliyorum; 1 dakikanızı da kestim... Buyurun. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla)- Sandıkla gelenin
sandıkla gitmesi vazgeçilmez gerçeğini öne çıkarmak, ülkemizin bugün yaşadığı
tüm sıkıntıların temelinde örtülü, örtüsüz müdahalelere, fiilî darbelere bir
kez daha dikkat çekmek için, mevcut hükümetin harakiri yapmaktaki cesaretinin
toplumda onarılmaz yaralar açacağına vurgu yapmaktı ve bir yönüyle de, siyaset
kurumunun giyotin bıçağının altından çekilip, çıkarılmasında hepimizi de
tutarlı, kararlı bir tavrı sergilememizde düşünmeye sevk etmek vardı; burada şu
veya bu partinin öne çıkarılmasından ziyade, demokrasiye samimiyetle yürekten
sahip çıkması gerektiğine işaret etmekti. Elbette, kendi hür iradesiyle sonunu
hazırlayan bir anlayışa merhamet etmeye dahi hakkımızın olmadığını biliyorum;
yani, bu iktidara merhamet etmeye hakkımızın olmadığını biliyorum; ama, ben
yine de bu Kur'an ayında uyarı görevimi yapmak istiyorum. 28 Şubat postmodern darbe sürecinin temel karakteristik
özelliğine uygun olarak sahnelenen andıçlı güçlü eylem planlarının, back to
back'lerin, cep to ceplerin netice verdiğini hep birlikte yaşadık ve ne yazık
ki, yaşamaya da devam ediyoruz. Peki, çözüm nerede derseniz; çözüm, mükemmelliğe doğru,
geleceğe yönelik yolculuğa hız vermede arkadaşlar. Yönümüz, rotamız kıbleye
dönük, bir elimiz Kafkaslarda ve Orta Asya'da, diğer elimiz Balkanlarda,
aklımız, vücudumuz ise, Avrupa'da ve Avrupa Birliğinde olmalıdır. Nasıl mı; çok
basit; teknik bir hukuk devleti olarak yapacağız bu işi. Üstünlerin değil,
hukukun üstünlüğüne dayalı, tam demokratik bir hukuk devleti. İstenilse de
istenilmese de cumhuriyetimizin tam demokrasiyle taçlandırıldığı, dünyevî
egemen gücün tek sahibinin aziz milletimiz olduğu sürece doğru hızla yol
alıyoruz. Bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Daha bir şey söylemeden hissettiğinize göre,
mesele yok! Yalnız, anlamadığım bir şey var, Rahmetli Ziya
Kalkavan'ı yadettiniz, çok önemli bir şey söylediniz; sonra, geldik 28 Şubata.
O nereden çıktı? MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Ama, bakın, orada
eleştirilerle bir rota çizebileceğimiz konusunda Sayın Kalkavan'ın çok güzel
bir tespiti vardı. BAŞKAN - Biliyorum efendim, ben de yad ediyorum
rahmetle kendisini. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Yani, hükümetler,
bizim eleştirilerimize gücenmeyip, kendilerine hız olarak kabul etmeleri
gerektiğini vurgulayan güzel bir sözdü de onun için söyledim. BAŞKAN - Tamam efendim, onu anladım... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - 28 Şubat da
demokrasilerin hızıdır, o manada, 28 Şubattan aldığımız hızla demokrasiyi
burada ikame edeceğiz inşallah. Evet arkadaşlar, hasılı, çağa direnerek değil,
geleceğimizin karartılmasına çalışanlara asla izin vermemeliyiz. Bunu da hep
birlikte yapmalıyız. Zaten, dipten
gelen hürriyet, özgürlük, zenginlik, aş, iş, medeniyet ve sonuçta, bilgi
toplumu dalgasına direnmek mümkün mü arkadaşlar; mümkün değildir. İşte, olsa
olsa, biraz süre uzayacak, sancılı bir doğum olacaktır; ancak, bu sancılı
doğum, büyük, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak doğacaktır. Bu manada, bu bütçenin hayırlı olması niyazımla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, ben teşekkür ediyorum
efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın
Mustafa Geçer; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) (“süresi kaldı mı”sesleri) Efendim, itiraz etmeyin, Sayın Geçer hemşerimdir;
bırakın da o kadarcık tolerans tanıyalım; Hatay deyince akan sular durur. FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü ve Gümrük Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde, Fazilet
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, aslında, önümüzdeki
bütçenin 2000 yılı bütçesinden çok fazla bir farkı yok; çok küçük oranlarda
değişiklik yapılarak, 2000 yılı bütçesi tekrar önümüze getirildi. Onun için,
aslında, bu bütçe üzerinde söylenecek çok şey yok; bir nevi faiz ödeme bütçesi
şeklinde tahakkuk etmiştir. Genel olarak, personele 12 katrilyon, diğer
carilere 4,7 katrilyon, yatırımlara 3,4 katrilyon gibi komik rakamlar
ayrılırken, transfer harcamalarına -özellikle, bunun içinde en büyük rakamı
faiz oluşturuyor- 28 katrilyon ayrılmış. Bütçe 5 katrilyon 233 trilyon lira
açıkla bağlanmış; bu açık, tekrar borçlanılarak kapatılmaya çalışılacak.
Dolayısıyla, bütçenin çok büyük bir kısmını -30 milyar dolara yakın bir kısmını-
yine faizler götürecek; öyle gözüküyor. Genel tablo bu olunca, tabiî, devletin diğer
kurumlarına ve katma bütçeli kuruluşlarına ayrılacak ödeneklerinin de çok fazla
olacağını tahmin etmek de mümkün değil; zaten, öyle tahakkuk etmiş durumda. Burada, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne ayrılan
rakam, oldukça küçük bir rakam. Aslında, bunların biraz daha artırılarak,
ülkemizdeki doğal afetlerin önlenmesi açısından, erken uyarı sistemlerinin
kurulması ve ülkemizin yaşamış olduğu bunca acıların dindirilmesi için, en
azından, meteorolojik sebeplerden ve etkenler sebebiyle ortaya çıkan birtakım
afetlerin önüne geçilmesi mümkün olabilirdi. Ancak, burada, 2000 yılında,
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne 20 trilyonluk bir bütçe ayrılırken, bu
sene 24,9 trilyon dolayında bir bütçe ayrılmıştır ki, bu çok komik bir
rakamdır; Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün yapması gereken işlevleri ve
görevleri yerine getirmesi için yeterli bir rakam değildir diye düşünüyorum;
çünkü, atmosferde meydana gelen olayları gözlemek, analiz etmek, tahmin etmek;
onların, birlikte, tüm canlılar üzerindeki tahribatlarını ve zararlarını
önceden bilmek ve tahmin etmek için, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, hava
tahminleri yapmanın ötesinde, atmosferdeki tüm olayları inceleyerek, aslında,
önceden bir uyarı sistemiyle toplumu uyarmak, ihbar etmek şeklinde önceden
olabilecek tabiî afetlerin haber verilmesiyle daha az can ve mal kaybına
sebebiyet verecek bir çalışmayı yapabilir. Ancak, buradaki çok kıt bütçeyle
bunu yapabileceğini ben zannetmiyorum. Şu anda, Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün birçok istasyonu, personel yetersizliğinden kapatılmıştır.
Aslında, bunların tekrar açılması lazım. Ülkemizde, meteorolojik kaynaklı afetlerin, gelişmiş
ülkelerden daha çok olduğunu görüyoruz; ancak, gelişmiş ülkelerde, meteorolojik
kaynaklı ve karekterli doğal afetlerin önceden tahmin edilebilir karakteri
karşısında, üstün teknoloji ve uzman kadrolarla, önceden tahminler yapılarak,
tabiî afetlerde en az can kaybı ve en az mal kaybının olması sağlanmaktadır;
ama, maalesef, ülkemizde, yıllardan beri meydana gelen tabiî afetler sonucunda
herhangi bir tahmin yapılmıyor; vatandaş, yine bunun bedelini canı ve malıyla
ödüyor. Maalesef, devlet yetkililerimiz, rutin bir şekilde, her zaman
söyledikleri gibi, çıkıp "Türkiye Cumhuriyeti büyük devlettir, yaralar
sarılacaktır!" şeklindeki bir ifadeyle bunu geçiştirirken, hiçbir tedbirin
de alınmadığını görüyoruz. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne, burada, ciddî bir
bütçenin ayrılmayışının veya ayrılamayışının altında yatan gerçek de budur. Her
şeyin bedelini, ekonomik çöküntülerin bedelini vatandaş ödediği gibi, aslında,
bazı önlenebilir tabiî afetlerin veya önceden tespit edilebilir tabiî
afetlerin, özellikle, meteorolojik kaynaklı tabiî afetlerin önceden tahmin
edilmesiyle can ve mal kayıplarının asgarîye indirilmesi yönünde de ciddî
çalışmaların yapılmadığını görüyoruz. Ülkemizde, yıllar itibariyle, son zamanlarda, büyük sel
afetleri, yangınlar ve buna benzer, fırtına, yüksek derecede ısı oluşması, don oluşmasıyla
büyük can ve mal kayıplarına meydana gelmiştir. Bunlara birkaç örnek vermek
gerekirse; Haziran 1990'da Trabzon'da, Mayıs 1991'de Doğu Anadolu Bölgemizde,
Ağustos 1992'te Ankara ve çevresinde, 1994'te Marmaris'te, 1995'te
Senirkent'te, yine 1995'te İzmir'de, 1998'de Batı Karadeniz'de, Ağustos 1998'de
Trabzon Sürmele Köprübaşı Beşköy'de, yine 1999'da Tokat, Amasya, Samsun
dolaylarında meteorolojik ortamda oluşan birtakım sel felaketlerinden dolayı,
vatandaşlar, çok büyük can ve mal zararlarına duçar olmuşlardır. Bu bölgelerde,
yerleşim ve altyapı eksiklikleriyle birlikte modern anlamda sel, fırtına
uyarıları yapılamadığından, daha fazla can ve mal kaybı olmuştur. Ülkemizdeki sel ve taşkınlardan meydana gelen
zararların ekonomik boyutu, yılda ortalama olarak 100 milyon dolar olarak
tahmin edilmektedir. Oysaki, burada, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne
ayrılan ödenek 50 milyon dolar civarında görülmektedir. Bunların daha da
artırılması, doğal afetlerin büyük bir kısmı hava şartlarıyla çok yakından
ilişkili olduğu için, meteorolojik incelemelerin uzman kadrolarla ve yeni
teknolojik gelişmelerin de kullanılmasıyla, vatandaşımızın daha önceden
uyarılması ve bu alanlarda bilgilendirilmesi gerekmektedir. Mesela, 1983'te
tarım alanında, güneyde, Akdeniz Bölgesinde, 580 000 ton narenciye ürünü, don
dolayısıyla telef olmuştur. Buna benzer birtakım örnekleri çoğaltmak da
mümkündür. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün görevi, aslında,
sadece günlük olarak hava raporlarını vermek olmamalı; bunun ötesinde,
atmosferde oluşabilecek birtakım hava hareketlerinin veya birtakım afetlerin
önceden belirlenmesine yönelik çalışmalar olmalıdır. Zaten, meteorolojik
kaynaklı bu afetlerin en önemli özelliği, deprem veya volkan patlamaları
dışında, önceden tespit edilebilir ve tahmin edilebilir olmalarıdır. Onun için,
burada, büyük bir imkân ortaya çıkmaktadır; önceden tespit edilmiş afetler,
vatandaşlara seri vasıtalarla duyurulmalıdır. RTÜK Yasasında belli
değişiklikler yapılarak, özel radyo ve televizyon kuruluşlarının iletişim
araçlarıyla da, sadece hava raporları değil, zorunlu olarak bu tip afetlerin
önceden vatandaşlarımıza duyurulması sağlanarak, bu afetlerden daha az can ve
mal kaybıyla çıkılması mümkün olacaktır. Bu sebeple, dünyadaki doğal afetlerin
en önemli bölümleri, meteorolojik afetlerden oluşmaktadır. Aslında depremler ve
volkan patlamaları olmakla birlikte, önceden tahmin edilebilir meteorolojik
kaynaklı afetlerin, topluma ve insanlara daha çok oranda zarar verdiği tahmin
edilmekte veya tespit edilmektedir. Tarım Sigortalı Vakfına göre, son on yılda, ülkemizde
-Ağustos 1999 Marmara depremi hariç- meydana gelen 390 000 civarındaki ölümün
yüzde 58'ine seller neden olmuştur. Bu gerçekler göz önünde tutulduğu zaman,
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün, daha çok meteorolojik tahminler yapması,
bu alanda, yeni istasyonların, son teknolojinin kullanılması, diğer taraftan
da, halka bunların bildirilmesiyle, bu kayıpların asgarîye indirilmesi
mümkündür. Bunun için de, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
-demin dediğimiz gibi- yol haritaları veya yollarda meydana gelecek don
olayları veya buna benzer hava şartlarının belirlenmesi; radyolarda rutin
olarak verilen, örneğin, bugünkü en düşük hava sıcaklığı, yarınki en yüksek
hava sıcaklığı şeklinden çıkarılıp, büyük tabiî afetlerin veya meteorolojik
nedenlerle ortaya çıkan afetlerin önceden belirlenmesine; uyarı sistemleri
oluşturularak, vatandaşın uyarılmasına yönelik çalışmalara hız vermesi
gerektiği inancındayım. Bu vesileyle, tabiî ki, bütçenin bu kadar sınırlı ve
kıt olması, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüzün bu çalışmaları yapmasına da
çok fazla imkân tanımamaktadır. Diğer taraftan, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
daha modern cihazlarla teçhiz edilmesi; bölgemizde ve ülkemizin değişik
bölgelerindeki sel afetleri, fırtına afetleri ve buna benzer taşkınların
önlenmesine yönelik erken uyarı sistemlerinin oralarda yerleştirilmesi;
toplumun zaman zaman bunlardan haberdar edilmesi ve veri bankaları
oluşturularak Türkiye'deki iklim analizlerinin yapılmasıyla, ülkemizde bu
sebeplerden doğan afetlerden daha az bir zararla çıkılması mümkündür. Diğer taraftan, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili konuya da
temas etmek istiyorum. Gümrük Müsteşarlığımızla ilgili ödenekler de son derece
sınırlı olarak tahsis edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığına, aşağı yukarı 64
trilyon dolayında bir ödenek ayrılmıştır. Aslında, Gümrük Müsteşarlığının
çalışmaları, gümrük kapılarının geliştirilmesi, yapısal değişiklikleri,
personel eğitimleri ve günümüzde artık otomasyona geçen Gümrük Müsteşarlığının,
gümrük kapıları ve gümrük istasyonlarında daha fazla bir paranın harcanmasını
öngören bir yapı oluşmuştur. Gümrük kapılarımız, gümrük teşkilatlarımız ülkeye giren
ve ülkeden çıkan tüm insan ve malların denetimini sağlayan veya gümrük vergilendirmesini
sağlayan kuruluşlar veya kapılardır. Bunlar, gerçekten, ülkemiz sanayiinin ve
endüstrisinin gelişmesi için son derece etkili görev yapan; ancak, bugüne kadar
gümrük kapıları bir rüşvet kapısı haline geldiği imajı doğurulan, uyandırılan
bir alandır ve bunlar son çıkan gümrük mevzuatı veya ... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır) BAŞKAN - Yaptık yapacağımızı, efendim, siz de bir
teşekkür edin, bu işi bitirelim. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - ...kurulan otomasyonlarla ve
uzman kadrolaşmalarla gümrük kapılarının çile kapısı olmaktan, kaçakçılık
kapısı olmaktan çıkarılacağına olan ümidimiz tamdır. Bu vesileyle Sayın Bakanın gerekli çalışmalarını takdir
ediyoruz ve inşallah gümrük kapılarının çok önemli kapılar olması ve ülke
ekonomisi açısından çok önemli olması hasebiyle, beklenen noktalara
getirileceği hususunda ümidimiz tamdır. Bu noktada da, Gümrük Müsteşarlığının
ödeneklerinin yetersiz olduğuna inanıyoruz; fakat, kıt bütçe kaynakları
içerisinden ancak o kadar ayrılabilmiştir. Bu vesileyle, ben, hepinizi saygıyla selamlıyor,
bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Geçer, teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, 20.00'de toplanmak üzere 10
dakika ara veriyorum. ("ooo" sesleri) Efendim, benim için değil, bürokratları da
düşüneceksiniz, kavas arkadaşları düşüneceksiniz; istirham ederim yani, hep
bana hep bana olmaz! Kapanma Saati
: 19.52 BEŞİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
20.05 BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 30 uncu Birleşimin
Beşinci Oturumunu açıyorum. Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1.- 2001 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları : 552, 553, 554, 555) (Devam) E) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1999
Malî Yılı Kesinhesabı F) DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2.- Denizcilik Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı G) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı H) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1.- Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Gümrük Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisinin. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk söz,
Gaziantep Milletvekili Sayın Hanifi Tiryaki'nin. (MHP sıralarından alkışlar) Yine 7,5 dakika mı paylaşacaksınız efendim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Tiryaki. MHP GRUBU ADINA MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının faaliyetleri
ve 2001 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini
arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Hukukî dayanağını Anayasamızın 166 ncı maddesinden alan
Devlet Planlama Teşkilatı, ülke kaynaklarının tespiti ve optimal
kullanılmasında, sektörel dengelerin gözetilmesinde, ekonomide fiyat
istikrarının geliştirilmesinde; yani, ülkemizin ekonomik ve sosyal
kalkınmasında makro ekonomik ve sosyal politikaların doğru tespitiyle, ekonomi
yönetiminde etkin bir koordinasyonun sağlanmasında görevlendirilmiştir. Ayrıca, hazırladığı beş yıllık kalkınma planları ve
yıllık programlar aracılığıyla, ulusal kalkınma stratejimizin uygulanmasını
sağlamaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı, yetiştirdiği ve barındırdığı
kadrolarla, ülkemizin çağdaş medeniyet yolundaki mücadelesinde, kurulduğu
günden itibaren, önemli görevler üstlenmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 yılı bütçesi,
aynı zamanda, Yüce Meclisin geçen yasama yılında onayladığı uzun vadeli
strateji ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının başlangıç bütçesidir. Uzun vadeli strateji, uzun yıllardır yapılmayan bir
perspektif plandır; cumhuriyetin 100’üncü yıldönümüne, 2023 yılına kadar uzanan
bir perspektiftir. Uzun vadeli stratejiyle, Türkiye'nin, üniter devlet yapısı
içerisinde, yapısal dönüşümlerin gerçekleştirilmesi, bilgi toplumuna geçilmesi,
2001-2023 döneminde, yıllık ortalama yüzde 7 dolayında büyüme sağlanması ve
cumhuriyetin 100’üncü yılında, kişi başına millî gelirin Avrupa ülkeleri
düzeyine yükselmesi ve gayri safî millî hâsılanın 1,9 trilyon dolarlık
büyüklüğüyle, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girerek, etkili bir dünya devleti
olması hedeflenmiştir. Sayın milletvekilleri, 2001 yılı program ve bütçesiyle,
2000 yılında sağlanan olumlu gelişmelerin güçlendirilerek sürdürülmesi
hedeflenmiş ve 2002 yılında tek haneli enflasyona ulaşma ve Türkiye
ekonomisinin büyüme potansiyelini yükseltmesi esas alınmıştır. Diğer bir ifadeyle, 57 nci hükümet, üç yıllık ekonomik
programda, küçülerek değil büyüyerek istikrarı hedeflemiş; ekonomik ve sosyal
bataklık olan enflasyonu kurutmaya karar vermiştir. Özellikle, makroekonomik istikrarsızlığın derinleştiği
bir ortamda kurulan ve bir atılım ve uzlaşma hükümeti olan 57 nci cumhuriyet
hükümeti, ülkemiz için hayatî önem taşıyan siyasî istikrarı tesis etmiş ve
makroekonomik istikrarsızlığı giderme yönünde önemli adımlar atmıştır. Kararlı,
tutarlı politikalarıyla, 2000 yılında önemli ve olumlu gelişmeler sağlamıştır. Bu gelişmelerin önünü kesmeye yönelik, 22 Kasım günü
malî bir kriz yaratılmıştır. Hükümet, krizin üzerine dikkatlice giderek,
istikrar programının hedefine ulaşması için gerekli tedbirleri almaktadır. Meclisimiz ve hükümetimiz, kronik enflasyonla,
yolsuzlukla mücadelesine devam edecektir. Uzun yıllardır oluşan rant
ekonomisinden reel ekonomiye geçiş sağlanacaktır. Üretim ekonomisi tesis
edilecektir. Bütçe, faiz üreten bir yapıdan çıkıp, faiz yükünü
eriten bir niteliğe dönüşmektedir. Devletin 2001 yılında ödeyeceği faizler,
2000 yılında ödeyeceği faizlerin 20 milyar dolar altında olacaktır. Yani, faize
giden bu miktar, devletin, vatandaşın cebinde kalacaktır. Sayın milletvekilleri, diğer taraftan, dünyada yaşanan
hızlı küreselleşme sürecinin pürüzsüz bir biçimde gelişmeyeceğini, yaşadığımız
krizlerle daha iyi görmekteyiz. Belli bölge ya da belli özellikli ülkelerde
yaşanan malî krizler, çok hızlı bir biçimde dünyanın başka bölgelerinde
krizlere yol açabilmektedir. Bu sebeple, ülkeler, krizlere karşı koyabilme
gücünü artırmaya çalışmaktadırlar ve yapısal nitelikli unsurları iyileştirmeye
çalışmaktadırlar. Ekonomik programların başarıya ulaşmasında, yabancı
piyasaların, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların desteği ve işbirliği önem arz
etmektedir. Pratikte, uluslararası norm, standart ve kurallara uyum
sağlayamayan, sistemlerini uluslararası rekabete göre düzenlemeyen ülkelerin,
bu yarışta yer almaları imkânsızlaşacaktır. Ülkeler, yeni dünya düzeninin
zorladığı dönüşümleri, kendi millî amaçlarına uygun yönde yapmak için,
stratejik yönlendirmeler ve makro planlar yapma durumundadırlar. Sayın milletvekilleri, ülkeler arasındaki büyük
mücadele, reel ekonomi alanında yatmaktadır. Türkiye gibi büyük bir ülkenin bu
alanda gerçekleştirdiği ve gerçekleştireceği ilerlemeler, 21 inci Yüzyılda,
Türkiye'nin dünyadaki yerini belirleyecektir. Bu çerçevede, genç nüfusun
getirdiği imkânlarla sağlanan büyüme hızının, daha da büyütülerek, başarılı bir
şekilde sürdürülmesi gerekmektedir; gerekli, yetişkin insangücümüz ve sermaye
birikimimiz vardır. Serbest piyasa ekonomisinin bütün rekabetçi
özellikleriyle oluşturulması düşüncesi içerisinde, ülkenin geleceğine ilişkin
uzun vadeli adımların atılması hususunda gerekli kararlılık sürdürülmektedir ve
sürdürülmeye devam edilmelidir. Bunların gerektirdiği stratejinin
oluşturulması, senaryoların geliştirilmesi ve takibi, Devlet Planlama Teşkilatı
tarafından gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda, değişen dünya konjonktüründe, Devlet
Planlama Teşkilatının yeniden yapılandırılması ve daha etkin kılınması, büyük
önem taşımaktadır. Bu vesileyle, Devlet Planlama Teşkilatının 2000 yılı
bütçesinin ülkemize hayırlar getirmesini diler, Yüce Heyetinize saygılarımı
sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Söz sırası, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Nuri
Tarhan'da. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ TARHAN (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı 2001 yılı bütçesi
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, dünyanın yüzde 71'i -yani,
karaların yaklaşık 2,5 katı- denizlerle kaplıdır. Dünya yük taşımacılığının
yüzde 58'i, petrol taşımacılığının ise yüzde 99'u denizyoluyla yapılmaktadır.
Taşımacılık maliyetlerinde, demiryolundan 2,5 kat, karayolundan 4 kat,
havayolundan ise 12 kat ucuz olduğunu göz önüne alırsak, insanlığın ortak
kaynak alanı olan denizlerin, çok önemli bir ekonomik sektör oluşturduğunu fark
etmekteyiz. Siyasal ve ekonomik küreselleşme sürecinin yaşandığı
dünyamızda, sınırlar ve duvarlar birer birer ortadan kalkmakla birlikte, ekonomik
yönden güçlü ülkeler, kendi aralarında oluşturdukları yeni bloklar
aracılığıyla, dünya pazarına egemen olmaya çalışmaktadır. Denizcilik sektörü,
işte bu yoğun uluslararası rekabet ortamında sağladığı ekonomik girdiler
açısından en gözde sektörlerden biridir. Ülkemizde, uluslararası ilişkiler açısından dünya
ekonomisiyle uyum ve bütünleşme çabalarının gerçekleşmesi için, sektörel
düzenleme ve faaliyetlerin, makro ulusal politikaya uygun gelişmesi önem
taşımaktadır. Bu şekilde oluşturulan Türk denizcilik politikasıyla, gelişmekte
olan denizciliğimiz, dünyadaki yeni yapılanma içinde yerini alma çalışmalarını
sürdürmektedir. Türk denizcilik sektörü, taşımacılıktan balıkçılığa,
limancılıktan turizme ve gemi inşa sanayiine kadar birçok alanda, ekonominin
lokomotif sektörü olmaya aday bir sektördür. Geçtiğimiz yasama yılında, ilgili Bakan Sayın
Mirzaoğlu'nun büyük çabalarıyla yasalaşan Türk Uluslararası Gemi Sicil
Kanunuyla oluşturulan İkinci Gemi Sicili uygulaması sayesinde, diğer
ülkelerin sağladığı avantajlardan deniz taşımacılarımız da yararlanabilir
konuma gelmiş, gemilerimizin kolay
bayrağa kaçması ve filomuzun küçülmesi engellenmiştir. Yasayla, armatörler, Kurumlar ve Gelir Vergilerinden
muaf tutulmuş; ancak, ilk kayıt ve yıllık tonaj harçlarıyla devletin çıkarı da
gözetilmiştir. Yine bu yasayla, başka ülkelerin sicillerinden birçok geminin
Türk denizcilik filosuna katılması sağlanarak, hem filomuzun büyümesi hem de
yarattığı katma değerin kısa zamanda iki katına çıkarılması hedeflenmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin dışa
açılan kapıları olan limanlar, deniz ticaretinin başladığı ve bittiği noktalar
olarak büyük önem arz etmektedir. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olup,
8 333 kilometreyi bulan sahil şeridinde, yaklaşık 300 adet kıyı tesisi
bulunmaktadır. Yapı şekillerine ve fonksiyonlarına göre, bunlar, liman, iskele,
yat limanı, balıkçı barınağı ve çekek yeri şeklindedir. Dünya limanlarında, yılda yaklaşık 10 milyar ton yükün
yükleme-boşaltma işlemi yapılırken, ülkemiz limanlarında 1999 yılında yapılan
yükleme-boşaltma işleminin miktarı sadece 171 milyon tondan ibarettir. Binde
17'yi ancak bulan bu rakam çok azdır. Diğer taraftan, 10 milyon dwt'luk ticaret
filomuz çok yetersiz olduğu için, ülkemizin ithal ve ihraç ettiği yüklerin,
maalesef, ancak yüzde 35'i Türk gemileri tarafından taşınabilmekte, geriye
kalanı ise yabancı gemilerle, özellikle de Yunan bayraklı gemilerle
taşınmaktadır. Burada, Türkiye'nin yılda kaybettiği navlun bedeli, yaklaşık 2
ilâ 2,5 milyar dolardır. Deniz ticaret filolarının uluslararası yaş ortalaması
19 iken, Türk deniz ticaret filosunun yaş ortalaması 22 olduğundan yaşlı
filolar sınıfına girmekte, bu durum ise, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak
üzere, birçok ülkenin limanlarında gemilerimizin kontrollere takılmasına neden
olmaktadır. Bugün, dünya denizcilik sektöründe oluşturulan gayri
safî hâsıla, yaklaşık 300 milyar dolar civarında olup, bu rakamın 80-90 milyar
dolarını Yunanistan alırken, Türkiye'nin sadece 4-4,5 milyar dolar alması, hem
düşündürücü hem de esef verici bir durumdur. Buna sebep olarak, ne yazık ki,
yetmiş yıllık cumhuriyet döneminde, ilk yıllar hariç olmak üzere, denizcilik
sektörüne gereken önemin verilmeyerek yıllarca ihmal edilmiş olması, ayrıca,
mevzuat ve yetki yönünden ciddî bir dağınıklığın olması gösterilebilir. Denizcilikle ilgili 57 kanun, 1 kanun hükmünde
kararname, 29 tüzük, 41 yönetmelik, 18 kararname vardır ve denizcilikle ilgili
birimler, 10 değişik bakanlığa, 30 ayrı kuruma ayrılmıştır. Bu dağınıklığın ve
mevzuat perişanlığının giderilmesi için, mutlaka, mevzuatta birlik ve kurumda
birlik şarttır. Bunun için de, denizcilik bakanlığının kurulması elzem hale
gelmiştir. Bu konuda, göreve geldiği günden beri, ilgili Bakan
Sayın Mirzaoğlu'nun çalışmalarının olduğunu ve koalisyonu oluşturan siyasî
parti liderlerinin de ortak mutabakatı bulunduğunu, artık hepimiz bilmekteyiz.
İnşallah, 57 nci hükümete, denizcilik bakanlığının kurulması nasip olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, ilk
defa geçen yıl IMO'ya (Uluslararası Denizcilik Örgütüne) (C) kategorisinde
konsey üyesi seçilerek, bu alandaki etkinliğini artırmıştır. Yine, Türkiye,
Karadeniz Liman Devleti Kontrolünün sekreterya merkezinin Türkiye'de olmasını,
Denizcilik Müsteşarlığının çalışmalarıyla kabul ettirmiştir. Konuyla ilgili
mutabakat zaptı, 7 Nisan 2000 tarihinde İstanbul'da imzalanmıştır. Diğer taraftan, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel
Müdürlüğünün uhdesinde, bu yıl, ilk defa, kısa adı SAR olan acil müdahale
istasyonları kurulmuş; 1 adedi Kıbrıs'ta olmak üzere, 13 adet istasyon
faaliyete geçirilmiştir. Denizcilikte söz sahibi ülkelerin başında gelen
İngiltere'de 224, Fransa'da 245 SAR istasyonu mevcut olup, Türkiye'de,
başlangıç olarak 13 istasyonun birden bu yıl faaliyete geçmesi, son derece
sevindiricidir. Uluslararası deniz trafiğine açık 264 boğaz arasında
yer alan ve iki kıtayı birbirine bağlayan, dünyadaki en dar ve en kritik
geçişlerden olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET NURİ TARHAN (Devamla) - ...İstanbul ve Çanakkale
Boğazlarının, gemi teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak büyüyen gemi
boyutları ve gittikçe artan deniz trafiği nedeniyle, doğal çevresi ve yerleşim
alanlarındaki milyonlarca insan bakımından giderek artan bir tehdit altında
olduğu malumunuzdur. Montrö Sözleşmesine göre, uluslararası seyrüsefere açık
olan Türk boğazlarının gemi trafik ve bilgi sistemini yapmak, uluslararası
anlaşmalardan gelen yükümlülüklerimizdendir.
On yıldır ihale aşamasında olan bu çalışma, geçen yıl, Denizcilik
Müsteşarlığı tarafından neticelendirilmiş olup, Maliye Bakanlığımızdan vize
edilmesi beklenilmektedir. Ülkemizde, bu sektördeki gelişmeler, hakikaten, 57 nci
hükümetle birlikte büyük bir ivme kazanmıştır. Yıllardır ihmal edilmişliğin
biriktirdiği sorunlar birer birer çözülmektedir. Büyük denizci Kaptanı Derya
Barbaros'un söylediği "ummanlara hâkim olmak, dünyaya hâkim olmaktır"
sözleri, denizcilikle ilgili çalışmalarda hepimizin düsturu ve rehberi
olmalıdır. Bu duygular içerisinde sözlerime son verirken, 2001
yılı Denizcilik Müsteşarlığı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tarhan. Şimdi, söz sırası, Denizli Milletvekili Sayın Ali
Keskin'de. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ALİ KESKİN (Denizli) - Sayın Başkanım,
Yüce Meclisimizin saygın üyeleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
2001 yılı bütçesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi ve televizyonları
başında bizi izleyen tüm vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; insanlar, var
olduklarından bu yana, yaşamını sürdürebilmek için yaptığı faaliyetlerde, daima
tabiatla temel ilişkiler içinde olmuştur. Yaşam faaliyetlerinin planlanması ve
uygulanmasında, insanlar, daima hava ve iklim bilgilerine ihtiyaç duymuşlar,
günlük yaşamlarını doğal değişikliklere göre düzenlemeye çalışmışlar ve
dolayısıyla, meteoroloji ilminin ortaya çıkmasına sebebiyet vermişlerdir. Dünyada Uluslararası Meteoroloji Örgütü, ilk defa
Viyana'da kurulmuştur. Ülkemizde ise, 10 Şubat 1937 tarihinde, 3127 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Meteoroloji Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifelerine
Dair Kanunla Genel Müdürlük kurulmuş ve 8 Ocak 1986 tarih ve 3254 sayılı
Kanunla da teşkilat ve görevleri yeniden düzenlenerek, bugünkü yapısına
kavuşturulmuştur. Günümüzde, Başbakanlığa bağlı, genel bütçeli bir
kuruluş olan Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün, merkez teşkilatı ve yurt
sathına dağılmış 20 bölge müdürlüğü ile bölge müdürlükleri bünyesinde toplanan
ve Türkiye geneline yayılmış sinoptik, askerî ve sivil meydanlara hizmet veren
büyük klima istasyon müdürlükleri ile küçük klima istasyon memurluklarından
oluşan teşkilatı vardır. 7 Nisan 2000 tarih ve 2000/662 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararıyla, ilave olarak, taşra teşkilatında 3 bölge müdürlüğü, 45 meteoroloji
istasyon müdürlüğü ile merkez teşkilatında 7 şube müdürlüğü kurulmuştur. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, savaşta ve barışta, başta Silahlı
Kuvvetlerimiz olmak üzere ulaştırma, tarım, bayındırlık, turizm, sağlık ve
çevre gibi sektörlere hizmet götürmek suretiyle, gerek yurt savunmasına ve
gerekse yurt ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadır. Ayrıca, enerji türlerinin belirlenmesinde, çevre ve
şehircilikle ilgili planların hazırlanmasında, yerleşim merkezleri, fabrikalar,
termik ve nükleer enerji santrallarına yer seçiminde de meteorolojinin katkısı
çok büyüktür. Hava tahminlerindeki yüzde 90'ın üzerindeki isabet,
özellikle sele maruz kalan yörelerde erken tedbirlerin alınmasını sağlamaya
imkân vermiştir. 1999 ve 2000 yılları içinde, Karadeniz Bölgesindeki illerimiz
başta olmak üzere, valiliklerin meteorolojik uyarıları dikkate alması sonucunda
alınan tedbirlerle, can ve mal kaybı, önceki yıllara göre en az seviyeye
indirilmiştir. 1 Ağustos 2000 tarihinden itibaren, denizcilik sektörüne
yönelik olarak, İstanbul Türk Telekom Radyosundan hava tahmin raporlarının
yayınlanması, ulusal ve uluslararası sulardaki gemilerimize ve balıkçılarımıza
büyük destek ve katkı sağlamıştır. Ayrıca, ziraî meteoroloji alanındaki verilerin yalnızca
kayıtlara geçirilmesiyle yetinilmeyip, günlük ve haftalık tahmin raporları
halinde muhtelif yayınlar vasıtasıyla duyurulması, çiftçilerimizin, ilgili
kurum ve kuruluşların sağlıklı ve verimli üretim yapmasında katkısı artarak
devam edecektir. Meteoroloji teşkilatının çalışmalarında ve teknolojik
yapısının geliştirilmesinde uluslararası kuruluşlara uyum halinde hareket
etmesi, teknolojik yapısını modernize etmesi; havacılık, savunma, ulaştırma ve
turizm gibi benzeri alanlarda olan desteğini ilerletmesini ve geliştirmesini
sağlayacaktır. Genellikle, radyo, televizyon, gazete, faks, internet
gibi araçlarla kamuoyuna duyurulan hava tahmin raporları ve meteorolojik
ihbarlar, ekonomik ve sosyal hayatımızın düzenli bir şekilde devamına sayısız
faydalar sağlamaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başarılı ve
özverili hizmetleriyle halkımızın tüm yaşam etkinliklerini daha verimli,
güvenli ve olumlu sonuçlar verecek biçimde, 24 saat aralıksız sürdürmesine
katkıda bulunan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, bu hizmetlerini, 3
087 personel, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul
edilen 25 073 500 000 000 liralık bütçeyle sürdürme mücadelesi vermektedir.
Genel Müdürlüğümüzün personelinin, hizmetleri ölçüsünde maddî ve manevî imkânlarla
desteklenmesi inancındayım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler, Türkiye
Cumhuriyetinin vekilleri olarak, memleketimize; ama, evvela kendi yöremize
hizmet etmekle mükellefiz. Bu itibarla, temsil ettiğim Denizli İlinin bu
meyandaki ihtiyaç ve eksikliklerini dile getirmek istiyorum. Denizli Meteoroloji Müdürlüğü, Isparta Meteoroloji
Bölge Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet vermektedir; ancak, Afyon İlinde kurulan
bölge müdürlüğüne bağlanması planlanmıştır. Denizlimizin ekonomik ve coğrafî yönü
yakından incelendiğinde, ilimizde de bölge müdürlüğünün kurulmasının bir
ihtiyaç olduğu ortaya çıkacaktır. Bunun yanında, 1993 yılında yapılan hizmet
binası da bu hizmeti vermeye uygundur. Ayrıca, 5 000 metrekarelik bahçesi, her
türlü ekbina veya tesis yapmaya müsaittir. Bu veriler ışığında, Denizli İlinde
de bölge müdürlüğünün kurulması bir ihtiyaç haline gelmektedir. 2001 yılında,
bölge müdürlüğünün planlanarak kurulmasını, Sayın Bakanımızdan arz ve talep
ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiği
hizmetlerle insanoğlunun yaşamını doğrudan etkileyen böyle güzide bir kuruluşun
2001 yılı bütçesinin memleketimize ve milletimize hayırlar getirmesini
diliyorum. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde, İstanbul'da hunharca bir
saldırıyla 2 polisimizin şehit olması, 11 polisimizin yaralanması, Türk
Milletinde ve Türk kamuoyunda derin üzüntü yaratmıştır. Kahpece bir saldırıya
maruz kalan polislerimizin... Türk polisi tarafından bu katil zanlılarının
yakalanıp, adalete teslim edileceğine inancımız tamdır. Polislerimizin zor şartlar altında görev yaptığını
biliyoruz. Bugüne kadar polis teşkilatımızda görev yapan polislerimize sosyal
ve ekonomik destek verilemediğini de kabul ediyoruz. Ülkemizin koşulları buna
elvermediğinden dolayı bugüne kadar verilmemiştir. Bugüne kadar polislerimiz
nasıl sabrettilerse, biraz daha sabretmelerini 57 inci hükümet olarak rica
ediyoruz. Polislerimizin sosyal ve ekonomik durumlarını en kısa zamanda verimli
bir hale getireceğimizi müjdelemek istiyoruz. Şehit olan polislerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Yaralı olan polislerimize de acil şifalar diliyorum.
Böyle terör eylemlerinin bir daha ülkemizde olmamasını temenni ediyor, Yüce
Heyetinizi bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası Afyon Milletvekili Sayın Mehmet
Telek'te. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET TELEK (Afyon) - Sayın Başkan,
muhterem milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini sunmadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, konuşmamın başlangıcında, vergi
gelirlerimizin yüzde 80'ini tahsil eden Gümrük Müsteşarlığının önemine değinmek
istiyorum. Gümrükler, devlet hâkimiyetinin sağlanmasının en gerekli olduğu
kurumlarımızdandır. Bu teşkilatımızı, sadece vergi toplayan, giriş-çıkışları
kontrol eden kurum olarak değerlendirmenin yanlış olduğunu vurgulamak isterim.
Gümrüklerin, ülkenin tarımından sanayine, hayvancılığından insan sağlığına ve
turizmine kadar ekonomik etkilerinin yanı sıra, rüşvet, kaçakçılık, yolsuzluk
gibi sosyal yaraların da odağı olduğu unutulmamalıdır. 57 nci hükümet kurulmadan önce, özellikle, Güneydoğu ve
Doğu Anadolu'dan gerçekleştirilen canlı hayvan ve et kaçakçılığının ülkemiz
hayvancılığına, mazot kaçakçılığının ülke ekonomisine, uyuşturucu
kaçakçılığının ise insan sağlığına vermiş olduğu zararları hepimiz bilmekteyiz.
Özellikle, bu konuda hassasiyet gösteren Sayın Bakana, milletimiz huzurunda,
milletimiz adına teşekkür etmek isterim. Avrupa Birliğine girme aşamasında, Gümrük Birliği
Antlaşmasını 1996 yılında imzalayan ülkemiz, ancak bu hükümet döneminde,
iktidar ve muhalefet işbirliğiyle, Türk gümrük mevzuatını Avrupa Birliği
normlarına uyumlu hale getiren Gümrük Kanunumuzu Meclisten geçirmiştir. Bu
kanunla, bürokratik işlemler asgarîye indirilmiş, iş yaşamımıza, sanayicimize
önemli kolaylıklar getirilmiştir. Bir başka deyişle, gümrük mevzuatı, Avrupa
Birliği normlarına ve günün gelişen şartlarına uyumlu hale getirilmiştir. Ayrıca, Dünya Bankasıyla birlikte yürütülen gümrük
idaresi modernizasyonu projesinin son aşamasına gelmesi de takdire değer bir
gelişmedir. Bu projenin gerçekleştirilmesiyle, gümrük vergilerinin daha etkin
tahsil edilmesi, gümrük denetimlerinin daha selektif, ancak, daha etkin
yapılabilmesi, girişimcilerimize daha kaliteli hizmet verilmesi, gümrük
mevzuatının yeknesak olarak uygulanması mümkün olabilecektir. Yıllardır söylenen, fakat, gerçekleştirilemeyen gümrük
otomasyonu konusundaki gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Temennimiz, çağın
vazgeçilmez teknolojik gelişmelerinin bir an önce gerçekleştirilmesidir. Bilgi
otomasyonu kurulmadan önce, bu teknolojiden yararlanabilecek uygulayıcı
kadroların işe alınmasının yanı sıra, hizmetteki kadroların da bir an önce
hizmet içi eğitimlerinin verilmesi, özellikle, yabancı dil bilgilerinin de bir
an önce artırılması gerektiğine inanıyorum. Gümrükler, internet aracılığıyla birbirine ve merkeze
bağlanmalı, web siteleriyle, özellikle, ithalat ve ihracatçılarımızın
sorunları, bilgi ihtiyaçları giderilmelidir. Dünya ticaretinin serbestleşmesi, ürün çeşitlerinin
artması, özellikle kimya ve gıda maddelerinin kontrollerinin yapılması için
gerekli laboratuvarların yetersizliği bir gerçektir. Her gümrüğe bu
laboratuvarlardan kurulması büyük bir israf kaynağı olacağından, ihtisas
gümrükleri oluşturulmalı ve özellikle, Tarım, Sağlık, Sanayi Bakanlıkları ve de
üniversitelerimizle işbirliğine mutlaka gidilmelidir. Sayın milletvekilleri, Yetki Yasasının Anayasa
Mahkemesince iptal edilmesiyle, yürürlüğe sokulamayan 485 sayılı Gümrük
Müsteşarlığının Görev ve Teşkilatı Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname acilen
Meclise sevk edilmeli ve kanunlaştırılmalıdır. Bu konuda, MHP Grubu olarak
destek olacağımızı da belirtmek isterim. Ayrıca, Gümrük Müsteşarlığınca uygulanmakta olan Atama
ve Yer Değiştirme Yönetmeliği, günün şartlarına göre yeniden düzenlenmeli,
titizlikle uygulanmalı, gerek siyasetin gerekse menfaat odaklarının etkisinden
mutlaka kurtulmalıdır. Sayın milletvekilleri, yolsuzlukla mücadeleyi, parti ve
hükümet programının temel unsuru olarak gören Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak, hemen hemen her gün basında yer alan gümrük teşkilatıyla ilgili
yolsuzluk ve rüşvet söylentilerinden rahatsızlığımızı beyan etmek isterim.
Özellikle, son günlerde ortaya çıkarılan paraşüt, buffalo operasyonlarıyla, hem
ekonomik hem de sosyal boyutlardaki tahribatı bilmekteyiz. Bu operasyonlar
sonucunda, yaklaşık 100 görevlinin görevine son verilmesi, olumlu gelişmeler
olmakla beraber, yönetimin üst kademesinde, memleket ve millet sevdalısı
kadroların işbaşına getirilmesiyle bu yolsuzlukların sona ereceğinden hiç, ama,
hiç şüphem yoktur. Gümrük teşkilatımızda çalışan dürüst bürokratlarımızın
da, Sayın Bakanın da aynı üzüntüleri taşıdığından emin olarak, bir anımı
sizlerle paylaşmak isterim. Şimdi emekli olan bir gümrük başmüdürüne, 1982 yılında,
evlilik hazırlığı döneminde, bir buzdolabı parasını borç verdiğimi hâlâ
unutamıyorum. Çocuğuna, Meclis kürsüsünden anılmaktan başka miras bırakamayacak
kadar dürüst insanların varlığı da unutulmamalıdır diye düşünüyorum. Bu arada,
seneler sonra, her kesimden herkesin minnetle andığı Gümrük ve Tekel Bakanımız
Gün Sazak Beyefendiyi de rahmet ve minnetle anmak isterim. (Alkışlar) Yüce Meclisin değerli üyeleri, sözlerime son vermeden
önce, Avrupa Konseyi Meclisi üyesi bir arkadaşınız olarak, yurt dışında çalışan
işçi kardeşlerimizin ortak sorunlarından bahsetmek istiyorum. Yugoslavya'daki
son olaylar nedeniyle, feribot yolculuğu ile İzmir, Kuşadası, Antalya liman
gümrükleri ve özellikle, İpsala sınır kapısından yurda giriş yapma zorunluluğu
olan işçi kardeşlerimizin gümrük kapılarında uzun süre bekletilmeleri, uzayan
bürokratik işlemler, hiç hak etmedikleri davranışlarla karşılanmaları fevkalade
üzücü olmaktadır. Türk Milletine ve vatanına sevdalarını hiç kaybetmemiş bu
insanlarımızı güler yüzle karşılamanın, alınacak çok basit önlemlerle zaman
kayıplarını en aza indirmenin hiç de zor olmadığı kanaatindeyim. Geçen sene, bu
sorunları ilettiğim sayın müsteşar yardımcılarının ve özellikle, Edirne Gümrük
Başmüdürü ve yardımcılarının iyiniyetli yaklaşımlarına da teşekkür etmek
isterim. 57 nci hükümetin farkının işçi kardeşlerimizin de fark etmesini
sağlayacaklarından emin olarak, Gümrük Müsteşarlığı bütçesinin milletimize
hayırlı olmasını dilerim. Ayrıca, yakın zamanda menfur saldırıya uğrayan,
canlarını vatan için vermekten kaçınmayan aziz polislerimizi de Meclis
kürsüsünden rahmetle anar; hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Telek. Şimdi, söz sırası Demokratik Sol Partide. Demokratik Sol Parti Grubu adına Çanakkale,
Milletvekili Sayın Sadık Kırbaş; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi
üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. Devlet Planlama Teşkilatı, hukuksal dayanağını Anayasanın
166 ncı maddesinden alan önemli kurumlarımızdan biridir. Ekonomik, sosyal ve
kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın ülke düzeyinde ve uyumlu bir
biçimde hızla gelişmesini sağlamak, temel görevleri arasındadır. Ülke
kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesinin yapılarak, verimli bir biçimde
kullanılmasının planlanması, bu kurumca gerçekleştirilmektedir. Türkiye, 1963 yılında planlı döneme girmiştir;
önümüzdeki yıl, 2001-2005 yıllarını kapsayacak Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planını uygulamaya sokacaktır. Ülkemiz, yeni bir milenyuma, önemli ev ödevleri
ve yol haritalarıyla girmiştir; kendisine, çok iddialı ve yerine getirilmesi
güç hedefler çizmiştir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, ülkemizde, köklü
ekonomik ve sosyal dönüşümlerin yaşanacağı bir ortamda devreye girmektedir.
2001 yılında, cumhuriyetin 100 üncü yıldönümüne rastlayan 2023 yılına kadar
uzanan, uzun vadeli gelişme stratejisi yürürlüğe girecektir. Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı, bu stratejinin ilk ve en önemli ayağıdır. Bu döneme damgasını vuran diğer bir önemli konu da,
Türkiye'nin Avrupa Birliğine aday ülke olmasıdır; bu kulübe üye olmanın gereği
olan Kopenhag ve Maastricht kriterlerini yerine getirecektir. Ekonomik, siyasal
ve sosyal alanda köklü değişimlere yol açacak bu ev ödevleri, yapısal
reformların gündeme gelmesini gerektirmektedir. Türkiye, bu reformları, Avrupa
Birliği istediği için değil, çağdaş uygarlık düzeyini aşmak için
gerçekleştirmek durumundadır. Türkiye, 2000-2002 dönemini kapsayan ve Uluslararası Para
Fonu tarafından stand-by anlaşmasıyla desteklenen bir ekonomik programı
uygulamaya koymuştur. Bu program, ekonomik istikrarı sağlayacak ve ekonominin
etkin, esnek ve verimli bir yapıya kavuşmasını, tarımsal destekleme, sosyal
güvenlik, özelleştirme, vergi ve genel olarak, malî sistemin şeffaflık ve
etkinliğini artırmayı hedef almaktadır. Bu hedefi gerçekleştirmek üzere de
yapısal bazı reformların yapılmasını öngörmektedir. Nitekim, içinde
bulunduğumuz yıl içinde, bunların bir bölümü uygulamaya konulmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı, bu hedeflere ulaşma konusunda somut politika önerileri
getirmektedir. Bunlardan belli başlıları; kaynak kullanım etkinliğinin
artırılması, bütçe açıklarının ve kamu borçlanma gereğinin azaltılması, hizmet
kalitesinin yükseltilmesi, kamu kaynakları üzerinde siyasî denetim ve
sorumluluğun güçlendirilmesi, kamuda saydamlığın sağlanması ve hesap verme
sorumluluğunun geliştirilmesidir. Bu önerilerden, özellikle ilk ikisini vurgulamakta
yarar görüyorum. Kamuda saydamlığın sağlanması, Türkiye'nin çağdaş bir
devlet olması açısından büyük önem taşımaktadır. Nitekim, bu konuda, Sekizinci
Beş Yıllık Plan çalışmaları sırasında bir özel ihtisas komisyonu kurulmuş ve bu
komisyon bazı çözüm önerileri getirmiştir. Uygulamaya bakıldığında şöyle bir
tabloyla karşılaşılmaktadır: Merkezî hükümetin gelir ve giderlerinden önemli
bir kısmı, bütçe dışında oluşturulan döner sermayeli işletmeler, fonlar, sosyal
tesisler, vakıflar, dernekler, işletmeler ve özel hesaplar gibi kuruluşlara
kaydırılmıştır. Bu tür kuruluşların faaliyetleri, hacim olarak bütçeyle yarışır
düzeydedir. Bunlar, Meclis adına, hiçbir dış denetime tabi tutulmamaktadır.
Döner sermayeler, dev boyutlara ulaşmıştır. Toplam işletme sayısı 2910, bu
işletmelerin toplam büyüklüğü ise, 1997 rakamlarıyla 310 trilyondur. Bugün
hesaplanabilen döner sermaye hasılâtı, 11 önemli bakanlığın bütçe büyüklüğünün
üzerindedir, hatta bazı kuruluşlarda döner sermaye büyüklüğü, kuruluş bütçesini
aşmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir tablo
karşısında, vergi açısından kullanılan kayıtdışı ekonomi kavramına kayıtdışı
devlet ya da kayıtdışı maliye kavramını da eklemek yanlış olmayacaktır. Özel
kesim yanında, kamu kesimi konusunda da sağlıklı verilere sahip
olunamadığından, temel ekonomik göstergelerde yanlışlıklar ortaya çıkmakta;
dolayısıyla, bunlara dayanarak yapılan planlar ya da izlenen ekonomik ve malî
politikalarda sorunlar yaşanmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatınca hazırlanan
yıllık programlardaki hedeflerde sık sık sapmalar olmaktadır. 57 nci hükümet
döneminde bu konuda ciddî adımlar atılması sevindiricidir. Belli bir program
dahilinde, fonların, 2001 yılı haziranına kadar kapatılması öngörülmektedir.
Şimdiye kadar 24 bütçe içi ve 3 bütçe dışı fon kapatılmıştır. Maliye kamu hesapları bülteni, artık, web sitesinde
yayımlanmaktadır. Devlet hesaplarında saydamlığı sağlamak üzere, devlet
muhasebesi yönetmeliği değişikliği taslağı hazırlanmıştır. Maliye Bakanlığında,
yine bu yönde Dünya Bankası destekli bir kamu malî yönetimi projesi
uygulanmaktadır. Bu çabaların yoğunlaştırılması gerekmektedir. Malî saydamlığın yaygınlaştırılmasını sağlayacak
mekanizmaların geliştirilmesi ve bu anlamda, kısa dönemde, bütçe kapsamının
genişletilmesi ile muhasebe ve malî raporlama standartlarının geliştirilerek
sisteme dahil edilmesi önem taşımaktadır. Bir diğer konu da, kaynak kullanım etkinliğinin
artırılmasıdır. Kamu yatırımlarında var olan proje stokunun büyüklüğü, ayrılan
kaynağın yetersizliği, proje seçiminde teknik, ekonomik ve sosyal kriterlere ve
önceliklere yeterince uyulmaması, önemli projelerdeki gecikmeler, sorunlar
yumağı halinde, yıllardır devam etmektedir. Kamu yatırım stoku, yaklaşık 150 milyar dolarlık toplam
proje tutarı ve 5 500'e yaklaşan proje sayısıyla önemli bir büyüklüğe
ulaşmıştır. Hiçbir yeni proje alınmasa ve dönem boyunca yeterli ödenek verilse
dahi, mevcut proje stokunun on yıldan önce bitirilmesi olanaksızdır. 57 nci
hükümet, popülizmi bir tarafa bırakarak, yeterli ödeneği olmayan yatırım
projelerinin başlatılmasına izin vermemektedir. Yılların birikimi olan bu proje
stokunun da, yatırım önceliklerini verimliliği artıracak yatırımlara verme
yönünde bir taramadan geçirilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak, iddialı hedeflerin gerçekleştirilmesi
yönünde ciddî adımlar atılması gereken bir dönemde, Devlet Planlama Teşkilatına
önemli görevler düşmektedir. Teşkilat, sahip olduğu kurumsal birikimiyle ve
nitelikli kadrolarıyla, bu önemli misyonun gereğini yapabilecek güçtedir. Bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, şimdi söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın
Cahit Savaş Yazıcı'da. Buyurun Sayın Yazıcı. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerinde
Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum.
Şahsım ve Grubum adına,Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, burada bir değerlendirme
yapabilmek için, ülkemizde ve dünyada denizcilik sektörüne ilişkin bazı sayısal
bilgiler vermek istiyorum. 1 Ocak 2000 tarihi itibariyle dünya deniz ticaret
hacmi 5,1 milyar tondur. Bu yükler, 761 milyon tonluk deniz ticaret filosuyla
taşınmaktadır. Ülkemiz ise, bu tabloda, sadece yüzde 1,3'lük payla 18 inci
sırada yer almaktadır. 1999 yılı sonu itibariyle 150 gros ton ve üzerindeki
gemiler için 10 milyon dwt'a ulaşan
Türk deniz ticaret filosunun yüzde 50'si 20 yaşının üzerindeki gemilerden
oluşmaktadır. Tabiî, 20 yaş derken, 20 yaşının, gemicilikte çok yaşlı, hatta
hurdaya yakın gemiler olduğunu da belirtmek gerekir. Bu oran, Paris Memorandumu
ile çoğu Avrupa Birliği üyesi olan aktif taraf ülkelerin, özellikle limanlarına
kabulü konusunda getirdikleri kısıtlayıcı ilke ve tedbirler dikkate
alındığında, oldukça yaşlı bir filoya sahip olduğumuzu göstermektedir. Örneğin,
1995-1997 yılları arasında, Paris Memorandumuna taraf ülkelerin limanlarında,
her 100 Türk gemisinden 48 tanesi alıkonulmuştur. Değerli milletvekilleri, denizcilik sektörümüz, dünya
denizcilik piyasalarında yaşanan krizin etkilerinden halen kurtulamamıştır.
Türk deniz ticaret filosu, 2001 yılında acil önlemler alınmaması durumunda, ne
yazık ki, yarı yarıya düşecektir. Bu durum, ulusal filonun küçülmesine neden
olduğu gibi, dışarı ödenen navlunun milyarlarca dolar artmasını da beraberinde
getirecektir. 1999 yılında, dışticaret yüklerinin yaklaşık yüzde
91,6'sı deniz yoluyla taşınmıştır; ancak, bu yüklerin yüzde 28'i Türk Bayraklı
gemilerle taşınabilmiştir. Bu durum, Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi, 2
ilâ 2,5 milyar dolar navlunun yurt dışına çıkmasına neden olmaktadır. Bu
tablonun değişmesi için, özellikle, ihraç ürünlerimizin, yurt dışında
yaptığımız yatırımların veya verdiğimiz kredilerin karşılığında ortaya çıkan
taşımaların ve kamu kuruluşlarımızca yük taşımalarının Türk Bayraklı gemilerle
yapılmasının mutlaka sağlanması gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, karayolu taşımacılığında
sağlanan avantajlar nedeniyle, kabotaj taşımalarında da istenilen gelişme
sağlanamamıştır. Kabotaj taşımalarında, genellikle, 1 500 dead weight
tonun altındaki gemiler
kullanılmaktadır. Bu kritere göre, Türk deniz ticaret filosunun kabotaj taşımalarına uygun gemilerinin toplam
kapasitesi 300 000 dead weight tonun üzerindedir. Bu gemilerin yüzde 21,1'i
ithal, yaklaşık yüzde 80'i yurt içinde inşa yoluyla edinilmiştir. Kabotaj
faaliyetlerinde ulusal girişim gücünün güçlendirilmesi ve taşıtanların
bilinçlendirilmesi durumunda, hem ucuz ve güvenli olan deniz taşımacılığımız
önemli bir noktaya gelecek hem de kabotaj taşımalarında kullanılan gemilerin
çok büyük bir bölümünün yurt içinde inşa edildiği verisinden hareketle,
tersaneciliğimiz için mevcut iç dinamiklerden daha fazla yararlanma imkânı
sağlanmış olacaktır. Değerli milletvekilleri, denizciliğimizin bir diğer
sorunlu sektörü ise, gemi inşa sanayiimizdir. 1996-1999 yılları arasında,
tersanelerimizde kapasite kullanım oranı, ne yazık ki, sadece yüzde 25'tir. Bu,
OECD rakamlarına göre, 1997 yılında, 135 milyar dolar olan gemi inşa
pastasından yeterince pay alamamamız anlamına gelmektedir. Tersanelerimiz,
gerek insangücü gerekse teknoloji ve ekipman olarak uluslararası alanda rekabet
edebilecek kabiliyete sahiptir; ancak, uluslararası gemi inşa siparişlerinin
alınabilmesi için gerekli teminatlar sağlanamadığı için, yeni gemi inşa
anlaşması yapılamamaktadır. Bu konuda, Küba Hükümetiyle tersanecilerimiz
arasında 13 geminin ülkemizde inşaına ilişkin yapılan ön anlaşma uyarınca
Eximbankça açılacak krediye ilişkin Yüksek Planlama Kurulu kararının ivedilikle
alınması durumunda, sektöre bir ivme kazandırılabilecektir. Sayın Bakanın açıklamalarına göre, 50 000 kişi istihdam
edilen Tuzla tersaneler bölgesinde istihdam 9 000'e düşmüştür. Sektörde, 1
tersane çalışanına karşı 5-6 yan sanayi çalışanı istihdam edildiği düşünülürse,
teminat sorununun aşılamamasının ülkeye getireceği kayıplar daha açıkça
görülecektir. Değerli milletvekilleri, denizcilik sektörü, yapısı ve
işleyişi açısından bütünüyle uluslararası bir faaliyet dalıdır. Bu nedenle,
uluslararası oluşumların ve parametrelerin etkisi oldukça fazladır. Denizcilik
alanında yaptırımları olan uluslararası kurallar ve pazarların serbestleştirilmesini
geliştirmeye yönelik ülkelerarası yeni anlaşmalar, ülkemizde de değişimleri
yakından izleyen çok yönlü bir denizcilik politikası oluşturulmasının önemini
artırmaktadır. Özellikle ülkemiz açısından ikamesi ve vazgeçilmesi olanaksız
olan bu sektörün, uluslararası olumsuz oluşumlardan etkilenmesini en az düzeye
indirecek ulusal makro politikalara ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, uluslararası alanda gerçekleşmesi olası
iki önemli gelişmeye kendimizi hazırlamak zorundayız. Bunlardan ilki, Avrupa
Birliği sürecinin sonuçlarıyla ilgilidir. Sürecin tamamlanması durumunda,
kabotaj tekeli ortadan kalkacaktır. Kabotaj tekelinin geleceği konusunda
Türkiye'nin elindeki tek kozu, Konsey Tüzüğü uygulaması konusunda süre uzatma
talep edebilmektir. Bu geçen sürede kabotaj faaliyetlerinde ulusal girişim
gücünün güçlendirilmesi ve taşıtanların bilinçlendirilmesi konusunda girişimler
ve çalışmalar başlatıp, gerekli önlemler alınmalıdır. İkincisi ise, Amerika Birleşik Devletlerinin vetosundan
dolayı yürürlüğe giremeyen, ancak yakın bir gelecekte yürürlüğe girmesi
beklenen OECD Gemi İnşa Anlaşmasıyla, bu alandaki teşvik ve diğer destek
unsurlarının taraf ülkelerde kaldırılacak olmasıdır. Bu bakımdan, anlaşmaya
taraf oluncaya kadar geçen süre içerisinde, teşvik, sübvansiyon ve benzeri
devlet desteklerinin bir an önce etkili bir şekilde uygulamaya konularak, gemi
inşa sektörümüzün rekabete hazır bir duruma getirilmesi gerekmektedir. Hükümetimizce, ülke olanakları çerçevesinde
denizciliğin gelişmesine katkılarda bulunacak önemli adımlar atılmıştır.
Denizcilik camiasınca yıllardır gündeme getirilen, ancak, hayata geçirilemeyen
Uluslararası Gemi Sicili Tasarısı geçen yasama döneminde yasalaştırılmıştır. Yine, Uluslararası Denizcilik Örgütünün (IMO), 15 Kasım
1999 tarihinde Londra'da gerçekleştirilen 21 inci genel kurul toplantısında,
Türkiye'nin ilk kez konsey üyeliğine seçilmesi, Türkiye'yi yakından
ilgilendiren birçok önemli konunun görüşüldüğü IMO'daki konumumuzu ve
katkılarımızı daha güçlendirecektir. Hükümetimizin attığı önemli bir diğer adım da, Türk
boğazlarından güvenli geçişi sağlamak üzere yıllardır gerçekleştirilmek istenen
gemi trafik yönetim ve bilgi sistemi konusunda önemli mesafeler alınmış
olmasıdır. Sistem, 1 Temmuz 2001 yılında, inşallah hizmete girecektir. Zannedersem, sürem, diğer konulara pek girmeme
yetmeyecek. Aslında, konuşmam, deniz taşımacılığı, gemi inşa sanayii, liman
işletmeciliği ve hizmetleri, denizlerde can ve mal güvenliğine ilişkin hususlar
ve bunların yansımaları, deniz balıkçılığı, deniz kumculuğu, deniz ve yat
turizmi, gemi acenteliği, deniz sigortacılığı ve denizcilik eğitimi gibi bir
çok konudan oluşmakta. Huzurunuzda bazılarına değinebildiğim bu alanlara
ilişkin sorunların tamamının burada ele alınabilmesi mümkün değil. Zaten,
sayılan bu alanlardan, denizcilik sektörünün bir parçası olduğu halde, birçoğu
başka bakanlıkların görev sahasına girmektedir. Bu nedenle, denizciliğimize
ilişkin sorunların çözümünde, ilerleme sağlanabilmesi için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. CAHİT SAVAŞ YAZICI (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkan.
...öncelikle atılması gerekli olan ilk adımın,
denizcilik bakanlığının kurulması olduğunu düşünüyorum. Geleceğin denizciliğimize başarılar getireceği
inancıyla, bütçenin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisimize
saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Yazıcı, teşekkür ederim. Şimdi, söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Melda
Bayer'de. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA MELDA BAYER (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Metoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2000 malî
yılı bütçesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, sizleri saygıyla selamlıyorum. Metoroloji, atmosferde meydana gelen olayların
oluşumunu ve değişimini nedenleriyle ele alarak, bunların canlılar ve çevre
açısından doğuracağı sonuçları inceleyen bir bilim dalıdır. Devlet Metoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, son
yıllardaki teknolojik gelişmeleri arzulanan düzeyde takip ederek, çağı
yakalamıştır. Günlük yaşamın planlanması için metorolojinin verdiği
başlıca hizmet, atmosfer değişiklikleriyle ilgili verileri tespit etmek ve
kamuoyuna ulaştırmaktır. Genel olarak halkımız tarafından bilinen bu görevinin
dışında, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün çok önemli görevleri vardır. Örneğin,
meteorolojik karakterli afetlere karşı erken uyarı görevi ile can ve mal
kayıplarını en aza indirme çalışmaları mevcuttur. TEFER Projesi, yani, Türkiye Sel Acil Önlem Projesi,
1998 yılında Batı Karadeniz Bölgesinde meydana gelen sel felaketinden sonra,
hükümetin, Dünya Bankasıyla yaptığı görüşmeler sonucunda sağlanan kredi
anlaşması çerçevesinde yürütülmektedir. Karayolları Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve Meteoroloji
Genel Müdürlüğünün de ortaklaşa yaptıkları çalışmaların amacı, seli önceden
haber vermeye ve önlemeye yöneliktir. Bu projenin dışında, hava kirliliği ve asit yağmurları
izleme çalışmaları, tarımsal üretim açısından bazı meyvelerin don riski, NATO
Tu-Waves Projesi, güneş ve rüzgâr enerjisi, orman yangınları, ozon gözlem ve
araştırmaları, iklim değişikliği ve değişebilirliği, GAP bitki su tüketimi ve
bitki su gereksinimi gibi, geleceğimizi yakından ilgilendiren çalışmaları
vardır. Bunlar arasında güneş ve rüzgâr enerjisi ile GAP bitki
su tüketimi ve bitki su gereksinimi çalışmalarının ülkemiz için önemi büyüktür.
Tarımsal üretimin toprak, su ve iklim gibi en önemli doğal kaynaklarına sahip
olan GAP bölgesi, tarımsal üretim alanlarının doğru sulanması durumunda,
Türkiye'nin, bitkisel üretim yönünden en zengin bölgelerinden birisi olacak ve
bu bölgemizde yaşayan vatandaşlarımızın refah seviyelerini; dolayısıyla,
Türkiye'nin refah seviyesini artıracaktır. Çalışmanın amacı, toprağın su rezervi ve bu alana düşen
yağışların saptanarak, gereğinden az veya çok sulamayı önlemektir. Şu anda, GAP
sulama alanında toplam su tüketimi, su gereksiniminden fazla olmaktadır. Bunun
sonucu olarak, tuzlanma artmakta ve toprağın verimi azalmaktadır. Etkileri bugünden hissedilmeye başlanılan küresel
ısınma ve iklim değişikliği, insanlığın 21 inci Yüzyılda karşılaşacağı çevre
sorunlarının en önemlisi olarak kabul edilmektedir. Denizlerin seviyelerinin
yükselmesinden kuraklığa, ekolojik sistemlerin bozulması ve su kaynaklarının
azalmasından çölleşmeye ve tarımsal üretimin azalmasına kadar geniş bir alanda
hissedilecek olan küresel ısınmayı önlemek için, ilgili diğer kurumlarla
birlikte yakın işbirliği içinde olunması ve gereken önlemlerin alınması
sağlanmalıdır. Enerji üretiminde de kendi doğal kaynaklarımızın
değerlendirilmesine öncelik verilmelidir; çünkü, yurdumuz, coğrafî konumu
gereği, güneş ve rüzgâr enerjisinden yararlanabilir. Dünyamızı tehdit eden
küresel ısınma ve çevre kirliliğini en aza indirebilmek için, Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünün güneş ve rüzgâr enerjisi hakkındaki çalışmalarını,
diğer ilgili kurumlarla birlikte koordinasyonu sağlayarak desteklemek gereğine
inanıyorum. Bu koordinasyonun, sadece dediğim konularda değil, kentlerin imar
planları yapılırkenden başlayıp, havaalanlarının proje safhalarına varıncaya
kadar sağlanması gerekir. Şimdi size çarpıcı bir örnek vereceğim. Meteorolojik
destek hizmeti, 1994 Chicago Sözleşmesinin 37 nci maddesine uygun olarak
yürütülmektedir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünce havaalanlarına
meteorolojik ölçüm sistemleri kurulurken, altyapı sorunlarıyla karşılaşılmakta
ve pist başına kadar tekrar kanal kazılarak, sinyal ve enerji kabloları
çekilmektedir. Bu ise, zaman kaybına ve kaynak israfına neden olmaktadır. Bu
koordinasyon sağlanmadıkça, şimdi verdiğim örneğin sayıları artacaktır. Bir de olumlu örnek sunmak isterim. İlk kez 1998
yılında Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ile Orman Bakanlığı arasında
imzalanan orman yangınlarına karşı alınacak önlemleri ve işbirliğini kapsayan
protokol titizlikle uygulanmış ve sürdürülebilir bir çevrenin ayrılmaz bir
parçası olan ormanlarımızın korunmasına büyük katkı sağlanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün hayatımızı direkt ilgilendiren bu
hizmetlerini ve özellikle erken uyarı hizmetini yeterince yerine getirebilmesi
için yatırıma, yatırım için de daha fazla kaynağa gereksinim vardır. Bu
nedenle, döner sermaye işletmesi gelirinin, yıl sonunda genel bütçeye
aktarılmaksızın, yatırımlarda ve kadro harcamalarında kullanılmasına olanak
tanıyıcı bir yönetmelik değişikliği yapılması yararlı olacaktır. Bu düşüncelerle, 2001 bütçesinin ülkemize ve ilgili
kuruluşa hayırlı olmasını diler, Heyetinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayer. Şimdi, söz sırası, Burdur Milletvekili Sayın Hasan
Macit'te. Sayın Macit, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA HASAN MACİT (Burdur) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi
şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılarımla
selamlıyorum. Sözlerime başlarken, 2001 yılı Gümrük Müsteşarlığı
bütçesinin ülkemize ve ulusumuza
hayırlı olmasını diliyorum. Bildiğiniz gibi,
günümüzde gümrüklerin gelir
sağlama görevlerinin yanı sıra, ülkemiz sanayiinin damping ve haksız
rekabete karşı korunması, çevrenin, toplum sağlığının, tüketici haklarının
gözetilmesi ve ülkemize gelen insanların ilk karşılaştıkları yerler olması
yönüyle de ülkemiz için yaratılan imaj bakımından önemi büyüktür. Dünya ticaret
hacmi bir yandan artarken, bir yandan da gelişen teknolojilerle elektronik
ticaret sistemleri yaygınlaşmaktadır. Avrupa Birliği ile Asya ülkeleri arasında
ticaret köprüsü durumunda olmamız, özellikle Asya'daki Türk cumhuriyetleriyle
olan iyi ilişkilerimiz önemsenmektedir. Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, gümrük birliği
anlaşmasından sonra dikkatlerin gümrüklere çevrildiğini görüyoruz. O günden
itibaren gümrük kuruluşlarındaki noksanlıkların altı biraz daha kalın çizilmeye
başlandı. Bilinen eksikliklerin giderilmesine yönelik çabalar olmasıyla
birlikte, gümrük yasasının değiştirilmediği, kurumun eğitimli personel, bina ve
teknik altyapı gereksinimleri karşılanmadığı, uyum yasalarının çıkarılmadığı,
rüşvetin, gümrüklerimizin kanayan birer yarası olduğu ifade ediliyordu. Sayın milletvekilleri, yıllardır kronikleşmiş yüksek
enflasyonla yaşayan ülkemizde, yine 55 inci hükümet tarafından hazırlanan, ne
hayalî gelir ne de popülist bütçe harcamalarının bulunduğu açıklamasıyla
birlikte başlayan çalışmaların sonucu, 2001 yılı bütçe görüşmelerinin yapıldığı
bugün manzaraya baktığımızda neler görüyoruz. 57 nci hükümet döneminde Yüce Meclisimiz, perfomansıyla,
kuşkusuz, cumhuriyet döneminin ve dünyanın en çalışkan meclisi oldu. İçtüzüğün
91 inci maddesi ilk kez uygulanarak, tarihî bir oturumla, yaklaşık 4 saatte,
247 ana madde ve 6 geçici maddeden oluşan Gümrük Yasası oybirliğiyle kabul
edilerek Yüce Meclisten geçti. Uzlaşma sağlanarak, uzlaşma kültürünün en önemli
örneklerinden biri daha verilerek, söz konusu yasa 2000 yılında yürürlüğe
girdi. Buna bağlı olarak, Gümrük Yönetmeliği Bakanlar Kurulundan geçip 6 000
sayfa olarak Resmî Gazete'de yayımlandı. Türk gümrük tarife cetveli, Avrupa ortak gümrük
tarifesiyle uyumlaştırıldı; Pan-Avrupa Menşe Kümülasyonu sistemine dahil
olundu. Avrupa Birliği ülkelerine ihraç edilecek Türk tekstil ürünlerine
dışarıda işleme olanağı getirildi. Orta transit ve tek idarî belge
sözleşmelerine taraf olunmasına ilişkin çalışmaların devam ettiğini Sayın
Bakanımızın açıklamalarından biliyoruz. Dünya Bankasıyla yürütülmekte olan Gümrük İdaresi
Modernizasyon Projesi sonuçlanma aşamasındadır. 1998 yılında Atatürk
Havalimanında pilot proje olarak başlatılan otomasyon projesi geliştirilerek
yaygınlaştırıldı. Bugün ithalat ve ihracat işlemlerinin yüzde 75'i bilgisayar
ortamında gerçekleştiriliyor. Her ay 4-5 gümrüğümüz otomasyona geçiyor. 2001
yılı sonunda, dışticaret işlemlerinin yüzde
95'i bilgisayar ortamında sağlanacak,
kurum performansı önemli ölçüde
artacaktır. Bunlar sağlanırken, Türk Telekom idaresinin data
hatlarının kısıtlı olması nedeniyle, merkez bilgisayara doğrudan bağlanırken
veri iletmede yetersiz kalmak gibi kaygıların da giderilmesi gerekir. Gümrük Yasasının getirdiği bunca yeniliğe karşı, bu
yenilikleri kullanacak nitelikli personel sayısında sıkıntı yaşanmaktadır.
Gümrük idarelerimizde çalışan personel sayısı, 4 099'u lise mezunluğuna kadar
eğitimli, 276'sı nitelikli, 84'ü dil bilen, 130'u bilgisayar bilen olmak üzere,
toplam 8 125'tir. Oysa, gelişmiş Avrupa
ülkelerine baktığımız zaman, bu sayıların, çalışan sayısı bakımından çok fazla
olduğunu görmekteyiz. Meslekî ve teknik bilgisi yüksek, yabancı dil bilen,
veri hazırlama, bilgisayar, istihbarat ve elektronik konularında uzman
personel ihtiyacı, gümrüklerdeki
işlemlerin yüzde 95 oranında elektronik
ortamda sağlanacağı gerçeğine dayanmaktadır. Oysa, gümrük teşkilatının yeniden
yapılanmasına yönelik, 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Görev ve Teşkilatı
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin bazı maddelerini değiştiren kanun hükmünde
kararname, buna dayanak teşkil eden yetki yasasının Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmesiyle yürürlüğe sokulamadı. Söz konusu yasanın, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine geleceğini düşünüyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hayalî ihracat,
öteden beri zaman zaman kamuoyu gündemine geliyordu. Otomasyona tam
geçilemediğinden, devletin sırtından haksız kazanç sağlayanlar vardı.
Bilgisayar ortamında, artık, bunların işleri bir hayli zorlaşacak; çünkü, eski
sistemde ihbar ve şikâyetler, ancak altı ay sonra incelenebiliyordu; oysa,
otomasyonda, Habur'da yapılan bir işlem, anında Ankara'dan kontrol
edilebilecektir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2000 yılında 14,4
trilyon uyuşturucu, 32,6 trilyon ticarî eşya yakalandı. Paraşüt, Balina,
Buffalo ve başka operasyonlarda, sahte ve yanıltıcı belge kullanılarak yapılan
kaçakçılık soruşturmaları sonunda, Paraşüt Operasyonu çerçevesinde 53, Balina
Operasyonu çerçevesinde 21, diğer operasyonlarda 32 kişi olmak üzere, 106
gümrük amir ve memuru görevinden alındı. Gümrük kapılarında yapılan kontroller, kaçakçılığın
önlenmesi bakımından, ilkel yöntemlerden hızla kurtarılıp, ileri teknolojilerin
kullanılmasına geçiş sağlanması gerektiğini ifade etmeliyim. Şüpheli araçların
aranmasında, X-Ray cihazı, dedektörler, vinçler, hurda metalin radyoaktif
denetlemesini sağlayacak hassas algılayıcılara gereksinim duyulduğu bilinmektedir.
Narkotik köpeklerin gümrük kapılarında da yaygın şekilde kullanılması
önemsenmelidir. Sözlerime son verirken, Demokratik Sol Parti Grubu
adına, Gümrük Müsteşarlığı 2001 malî yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor;
taşıdığı sorumluluğun bilincinde olan personeline başarı dileklerimi, Yüce
Meclise saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Macit. Efendim, şimdi, şahsı adına, lehte, Bursa Milletvekili
Sayın Burhan Orhan; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) BURHAN ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Denizcilik Müsteşarlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2001 malî
yılı bütçesinin görüşülmesi nedeniyle, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu
nedenle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce, önceki gün haince yapılan
saldırıda hayatlarını kaybeden şehit polislerimize Allah'tan rahmet, ailelerine
başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Hepimizin bildiği gibi, son yıllarda, dünyada hızlı
gelişmeler yaşanmaktadır. Önceki yıllarda yaşanan siyasî ve ideolojik
dengelerin yerini, hızla, teknolojik, ekonomik ve bölgesel güce dayalı dengeler
almaktadır. Ülkemizin dünya ülkeleri arasındaki iktisadî gücü, jeopolitik
konumumuz, kardeş Türk cumhuriyetleriyle yakın ilişkilerimiz, komşu ülkelerle
olan ekonomik işbirliği ve sahip olduğumuz ekonomi kaynaklarımız nedeniyle her
geçen gün artmaktadır. Anlaşılan odur ki, yeni dünya düzeni içerisinde
ekonomik güç, oldukça öne çıkmaktadır. Bu nedenle, sahip olduğumuz konum ve
ekonomi kaynaklarımızı iyi değerlendirerek, sınır tanımayan ve
"küreselleşme" adı verilen yeni dünya iktisadî düzeni içerisinde
yerimizi almalıyız. Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşundan bu yana,
ülkemizin gelişen ve değişen sosyal ve ekonomik şartları da dikkate alınarak,
teşkilatın kuruluş ve görevlerini belirleyen yasalarda zaman zaman
değişiklikler yapılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatının görev ve fonksiyonlarına
kısaca değinmek gerekirse; hükümet tarafından amaç doğrultusunda belirlenen
kalkınma planları ve yıllık programlar hazırlamak; ülkenin, ekonomik, sosyal ve
kültürel konularda politika ve hedeflerini belirlemek; bu konularla ilgili
olarak kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamak; uygulamayı etkin bir şekilde
yönlendirmek ve bu konularda hükümetlere müşavirlik yapmak; plan ve program
hedeflerine uygun olarak, uluslararası ekonomi kuruluşlarıyla ilişkilerin
geliştirilmesinde, müzakerelerin yürütülmesinde gerekli görüş ve tekliflerde
bulunmak; bölgesel ve sektörel bazda gelişme programlarını hazırlamak, şeklinde
sıralamak mümkündür. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yürütülen ve
yürütülecek birçok faaliyetin de, müsaade ederseniz, birkaçına değinmek
istiyorum. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında, kamu
yatırımlarıyla ilgili olarak plan öncesi gelişmeler, sekizinci plan dönemi,
kamu yatırım politikaları ve yatırımların sektörel dağılımı gibi konularda
çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin
ulusal programın hazırlanmasıyla ilgili çalışmalar yürütülmüş, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Dr. Devlet Bahçeli tarafından, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu illerinde, bölge illerinin sorunlarının tespiti, çözüm önerilerinin
geliştirilmesi ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulamalarının gerçekçi
temellere dayandırılması amacıyla yapılan bölgesel toplantılar öncesi, söz
konusu Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde, Müsteşarlığın koordinatörlüğünde
oluşturulan 8 ayrı uzman çalışma grubu çerçevesinde 21-26 Ağustos 2000
tarihlerinde il inceleme çalışmaları yapılmış ve inceleme raporları
hazırlanmıştır. Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki idarî işbirliğini
kolaylaştırmak için kurulan İdarî İşbirliği Fonu kapsamında değerlendirilmek
üzere proje ve faaliyet önerileri yapılmış ve kamu kurumlarının 2000 yılı proje
revizyonu ve eködenek talepleriyle fizibilite raporları değerlendirilerek
sonuçlandırılmıştır. Bunun gibi, zaman yetersizliğinden sayamayacağımız birçok
faaliyeti sıralamak mümkündür. Ülkemizde gelişmenin, ileriye yönelik çağdaş yapılanma
ve kalkınmanın vazgeçilmez kurumu olan Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Türk ekonomisinin yönlendirilmesinde her zaman önemli görevler üstlenmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, bu önemli görevlerini daha titiz bir
şekilde sürdürecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu
bölümünde, Türkiye'nin denizcilik politikasında yeni hedefleriyle ilgili
görüşlerime değinmek istiyorum. 8 333 kilometre uzunluğunda bir kıyı şeridine ve
dünyanın en önemli su yollarından Türk boğazlarına sahip olan ülkemiz,
uluslararası denizciliğin en önemli bölgelerinden biri olma özelliğini tarih
boyunca korumuştur. Dünyada mevcut bu gelişmelerden hareketle, Türkiyemizin
deniz ticaretine yönelik bir değerlendirmesini yaptığımızda, öncelikle tespit
ettiğimiz husus, ticaret hacminin büyüklüğüne göre, uluslararası kuruluşlar
tarafından yapılan sıralamada 35 inci sırada yer almakta olduğumuzdur. Bir
başka deyişle, dünyada mevcut deniz ticaretinin binde 8'lik bölümü, dünya deniz
ticaret filosunun yüzde 1 DTW'luk payına sahip Türk deniz ticaret filosu
vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Ülkemizin deniz ticaret kapasitesi ve filosu, dünya
üzerinde küçümsenmeyecek bir öneme sahip bulunmaktadır. Denizcilik Müsteşarlığı tarafından gerçekleştirilen
birkaç önemli bakanlık faaliyetine değinmek istiyorum. Ülkemizin gündeminde on yıldan beri mevcut bulunan Türk
Uluslararası Gemi Sicil Kanunu Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda 16 Aralık 1999 tarihinde görüşülmüş, 21 Aralık 1999 tarihli Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu imkânlar neticesinde, deniz ticaret filomuz
gençleşerek büyüyecek, deniz taşımacılık sektörünün gelişmesiyle ülkemizde yeni
iş ve istihdam imkânları oluşacaktır. Türk boğazları olarak adlandırdığımız İstanbul Boğazı,
Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı, Karadenizi dünya denizlerine bağlayan
uluslararası seyrüsefere açık Türk hâkimiyetinde doğal bir su yoludur. Boğazlarımızdan yılda ortalama 50 000 civarında gemi
geçmektedir. İstanbul Boğazı, dünyanın en kalabalık su yollarından biri ve
Panama Kanalının 4, Süveyş Kanalının 3 katı daha fazla trafiğe sahne
olmaktadır. İstanbul Boğazından 1999 yılında geçiş yapan 50 000
gemiden 5 504'ü tehlikeli yük taşımıştır. Boğazdan geçen tehlikeli yük taşıyan
gemilerin sayısında ve ebatlarında büyük artışlar meydana gelmektedir. Türk boğazlarında bugüne kadar yaşadığımız kazaları hep
ucuz atlattık. Independent ve Nasia tankerlerinin sebep olduğu kazalar
boğazların girişinde değil de ortasında olsaydı nasıl bir sonuçla
karşılaşırdık; düşünmek bile istemiyorum. Boğazlarımızın en yüksek risk seviyesinde bulunmasına
ve çok sayıda kazayla karşılaşılmasına rağmen Türk boğazlarının güvenliği
konusunda altmış yıldır, maalesef, ne acıdır ki, hiçbir yatırım yapılmamıştır. Türk boğazlarında deniz trafiğinin düzenlenmesi, seyir
güvenliğinin sağlanması, can, mal ve çevre emniyetinin sağlanması amacıyla,
radar ve uydu kontrolüne dayalı bilgisayar destekli gemi trafik kontrol sistemi
çalışmaları 1970'li yıllarda başlatılmış, 1991, 1994 ve 1998 yıllarında olmak
üzere üç kez ihaleye çıkılmış, sonuç alınamamıştır. 1 Eylül 1999 tarihinde basın mensupları huzurunda
açılan fiyat teklifleri sonucunda, İstanbul ve Çanakkale Boğazı Gemi Trafik Yönetimi Bilgi Sistemi Projesi
teknik mal ve hizmet alımı işi, 20 407 000 dolar bedelle gerçekleştirilmiştir.
Aynı işin daha önceki ihalelerde tahminî maliyetinin 120 milyon dolar olarak
tespit edildiği dikkate alındığında, sadece bu projeden 57 nci hükümetin
ülkemize sağlamış olduğu kazanç 100 milyon dolar olmuştur. Sistem, 2001 yılı haziran ayı sonunda denizcilik
camiasının hizmetine girmiş olacaktır. Türk boğazlarına ve kıyılarına uzun
zamandır ciddî hiçbir yatırım yapılamamıştır. Ülkemiz kıyılarında acil yardım
ve müdahale istasyonları yetersiz kalmakta ve bu nedenle, 1999 yılı aralık
ayında Rize'de 7 denizcimizin, bu yıl da Trabzon-Beşikdüzü'nde 38
vatandaşımızın denizde boğulmasıyla sonuçlanan deniz kazalarında zamanında
müdahale edilememiştir. Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel
Müdürlüğü ülkemizin 60 yıllık açığını kapatmak amacıyla yatırım yapma izni
istiyor; fakat, bu kuruluşumuza imkânları olmasına, devlet bütçesinden tek
kuruş yardım almadan üstlenilmesine rağmen yatırım izni verilmiyordu. Konunun,
Devlet Bakanı Prof. Dr. Ramazan Mirzaoğlu tarafından Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Dr. Devlet Bahçeli'ye intikal ettirilmesinden sonra yatırım
izinleri teker teker programa konulmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle,
ülkemiz millî bir denizcilik politikasını tespit etmeli ve yürürlüğe
koymalıdır. 28-30 Eylül 2000 tarihlerinde İstanbul'da toplanan İkinci Ulusal
Denizcilik Şûrasında... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. BURHAN ORHAN (Devamla) - ...çok önemli kararlar
alınmıştır. Şûraya katılanların tamamı, öncelikle, denizcilik konularının
tümünden sorumlu bir denizcilik bakanlığının kurulmasının şart olduğu konusunda
birleşmişlerdir. Bu konuda Bakanımızdan gerekli hassasiyeti göstermesini
bekliyoruz. Karayollarında meydana gelen can ve mal kayıplarının
azaltılması, limanı ve kıyısı olan şehirlerimizde deniz taşımacılığının
canlandırılması amacıyla bir çalışma başlatılmalıdır. Çünkü, karayollarımız,
artık, artan taşıt trafiğini karşılayamaz hale gelmiştir. Türkiye, yönünü denizlere çevirmeli ve Yüce Atatürk'ün
1 Kasım 1937 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış toplantısında
dile getirdiği gibi "denizciliği Türkün büyük millî ülküsü olarak düşünmeli
ve onu, az zamanda başarmalıdır" sözünün altmışüç yıl sonra neresinde
olduğumuzu iyi düşünmemiz gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak
konuşmamın bu bölümünde de, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
çalışmalarına çok kısa değinmek istiyorum. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, yepyeni
ve kapsamlı bir hizmet düzeyine ulaşmıştır. BAŞKAN - Sayın Orhan, toparlayın lütfen efendim. BURHAN ORHAN (Devamla) - Tamam Sayın Başkan,
toparlıyorum. BAŞKAN - Siz, Başkanlık Divanı Üyesi olduğunuz için çok
daha dikkatli olmanız gerekiyor. BURHAN ORHAN (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım,
toparlıyorum. Peki, o zaman teşekkürle konuşmamı kapatıyorum. Konuşmamın sonunda, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, Denizcilik Müsteşarlığı ve Devlet meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçelerinin vatana ve milletimize hayırlı uğurlu
olmasını Cenabı Allah'tan niyaz eder, saygılarımı sunarım. Teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun.(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Orhan. Hükümet adına, Sayın Bakan, buyurun. Hükümetin tüm hakkı 30 dakika; nasıl bölersiniz,
bilmem. SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı, hükümetçe belirlenen amaçlar
doğrultusunda kalkınma planlarını, yıllık programları, orta vadeli tahminler
raporunu ve ayrıca, kalkınma planında belirtilen hedefler doğrultusunda sektör
plan ve programlarını hazırlamaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin son
yirmi yıldır yaşamakta olduğu ekonomik istikrarsızlığın temel nedenlerinden
biri de, orta vadeli bir perspektif içinde makro ekonomik politikaların
uygulanamamasıdır. Bu durum, Sayın Ünal'ın ve Sayın Kırbaş'ın da belirttiği
gibi, yıllık programlarda yer alan hedeflerin zaman zaman sapmasına da yol
açmaktadır. Nitekim, son yirmi yıllık dönemde Türkiye, inişli
çıkışlı büyüme hızları, gittikçe artan kamu açıkları, yapışkan ve artma
eğiliminde olan yüksek seviyeli enflasyon oranlarıyla, dünyada makroekonomik
göstergeler açısından en istikrarsız ülkeler arasında yer almıştır. Bu durum,
küreselleşmenin hız kazandığı ve Türkiye'nin önüne önemli fırsatların çıktığı
bir dönemde, Türkiye'nin potansiyelini tam olarak kullanmasının ve atılım
yapmasının önünde de önemli bir engel oluşturmuştur. Türkiye'nin makroekonomik göstergelerini hızla
düzeltmesi, Avrupa Birliği kriterlerine ulaşması ve istikrarlı bir büyüme
yapısına kavuşması, ancak, yapısal dönüşümleri de içeren, orta vadeli bir
programın kararlılıkla uygulanmasına bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, Türkiye'nin
plan ve programa olan ihtiyacı, her zaman olduğu gibi, içinde bulunduğumuz
dönemde de önemini korumaktadır. Bu yılın başında uygulamaya konulan üç yıllık
istikrar programı da, bu temel ihtiyaç çerçevesinde belirlenmiş ve kararlılıkla
da uygulamaya konulmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uygulanmakta
olan program kapsamında, 2000 yılında makroekonomik istikrarı sağlayacak ve
yapısal dönüşümü gerçekleştirecek ciddî ve önemli adımlar atılmıştır. Programın
başarıyla uygulanması sonucunda, kamu açıkları ve kamu borç stokundaki yükselme
eğilimi tersine çevrilmiş ve önümüzdeki dönemde kamu finansman dengesinin
sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıda gelişmesi yönünde de önemli mesafeler
alınmıştır. Uygulanmakta olan program, enflasyonist bekleyişlerin
kırılmasında da başarılı olmuş ve aylık fiyat artış hızları belirgin bir
şekilde yavaşlamaya başlamıştır. Ancak, yurtiçi talebin beklenenden daha hızlı
artması, 2000 yılında, cari işlemler açığında bir miktar bozulmaya neden olmuş,
ayrıca, petrol fiyatlarındaki hızlı artış ve euro'nun dolar karşısındaki değer
kaybı da ve buna ilaveten dışsal diğer şoklar, cari işlemler açığındaki
bozulmayı daha da artırmıştır. Ekim ayında özellikle Arjantin ekonomisinde
ortaya çıkan olumsuz gelişmeler, diğer gelişmekte olan ülkelere yönlenen fonlar
üzerinde de olumsuz etkilerde bulunmuş ve Türkiye'den de, hepimizin bildiği
gibi, sermaye çıkışı bol miktarda yaşanmıştır. Diğer taraftan, genel olarak her yıl sonunda, gerek
uluslararası yatırımcı kuruluşların gerek yurtiçi bankacılık kesiminin,
pozisyon kapatmak amacıyla artan döviz talepleri, bu gelişmeleri de
hızlandırmıştır. Bunun sonucunda, bir yandan Merkez Bankasının döviz
rezervlerine olan baskı artarken, diğer yandan Türk Lirası likidite talebinde
önemli ölçüde artış görülmüş ve gecelik faiz oranları da son dönemde hızla
artmıştır. İşte bütün bu gelişmelerin sonucunda, IMF'den ek kaynak
temin edilmiş ve enflasyonla mücadele programının kararlılıkla sürdürülmesi ve
bu programın başarılması için, uygulanan programların da güçlendirilmesi
kararlaştırılarak, ek tedbirler alınmıştır. Böylece, sürdürülmekte olan program
hedeflerinden herhangi bir sapmaya meydan vermemek için, 2001 yılı programında
belirlenen politikaların tavizsiz olarak uygulanması daha da önem
kazanmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önümüzdeki dönem
2001 yılına girerken, makroekonomik politikalarımızın temel önceliklerini şöyle
sıralayabiliriz: Enflasyonda başlamış olan düşüş eğilimini devam ettirmek, cari
işlemler açığını kontrol altına alarak sürdürülebilir bir yapıda gelişmesini
sağlamak, kamu finansman dengesinde sağlanan olumlu gelişmeleri sürdürerek kamu
açıklarını bir istikrarsızlık unsuru olmaktan çıkarmak. İşte bu temel hedef ve
önceliklerimiz, önümüzdeki dönemde bizlere ışık tutacaktır. Bu temel öncelikler
doğrultusunda, 2001 yılında maliye politikası, enflasyonda ve kamu maliyesinde
sağlanan olumlu gelişmeleri devam ettirecek ve carî açığın kontrol altında
gelişmesini sağlayacak bir yapıda da uygulanacaktır. Para ve kur politikasının, enflasyonla mücadeleyi
destekleyecek ve ekonomik birimlere uzun vadeli bir bakış açısı kazandıracak
çerçevede uygulanmasına devam edilecektir. Gelirler politikası, üretim, istihdamı artırma ve fiyat
istikrarını sağlama hedefleriyle tutarlı bir biçimde ve verimlilikle ilişkili
olarak yürütülecektir. Makroekonomik istikrarı sürekli kılacak ve ekonominin
etkin, esnek ve verimli bir yapıya kavuşmasını sağlayacak olan bir dizi proje
ve politikalar uygulamaya konulmuştur. Bunlardan, tarımsal destekleme, sosyal
güvenlik, özelleştirme, kamu malî yönetimi ve şeffaflık, vergi politikası ve
malî sistemin şeffaflık ve etkinliğinin artırılması ve buna benzer diğer
konulardaki yapısal düzenlemelere, bu yıl olduğu gibi, önümüzdeki yıl da hızla
devam edilecektir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 yılı program
ve bütçesiyle, 2000 yılında sağlanan olumlu gelişmelerin güçlendirilerek
sürdürülmesi hedeflenmektedir. 2001 yılı, aynı zamanda, burada hep birlikte
kabul ettiğimiz Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının da ilk uygulama yılı
olacaktır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, 2001 yılı programı, kalkınma
planının en önemli hedefi olan Türkiye ekonomisinin temel parametrelerini
Avrupa Birliği standartlarına kavuşturma yolunda önemli bir aşamayı ifade
etmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı, 2000 yılı başında uygulamaya konulan istikrar programının, gerek
hazırlanması ve gerekse uygulanması aşamalarında daima aktif olarak yer
almıştır. Programın makroekonomik çerçevesi, Devlet Planlama Teşkilatı
tarafından, Hazine, Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığının katkılarıyla
hazırlanmış ve bugüne kadar getirilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı, 540 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle kendisine tevdi edilen hükümete danışmanlık yapma görevini de
yerine getirmektedir; dolayısıyla, Devlet Planlama Teşkilatı, basın veya medya
yoluyla program ve politikalarını açıklamaz; doğrudan hükümete görüş ve
düşüncelerini iletir. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı, en son Mayıs 2000 tarihinde “hizmete özel” kaydıyla verilen raporda,
carî işlemler açığındaki artışa dikkati çekmiş, ithalat ve tüketim üzerindeki
talebi kontrol altına almak amacıyla da, uzun vadeli ithalat ve tüketim
kredileri üzerinden alınan Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu kesinti oranlarını,
önce, yüzde 3'ten yüzde 8'e, bilahara da yüzde 10'a artırmıştır. Ayrıca, 1 600
cc'den daha büyük otomobillerdeki KDV oranı da, yüzde 25'ten yüzde 40'a
yükselmiştir. Bu arada belirtmek gerekir ki, Türk otomotiv
sektöründeki geçen yılki ithalatımız; yani 1999 yılında 3,4 milyar dolar, bu
yılın ilk dokuz ayında da 3,6 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Sayın milletvekilleri, bir çoğunun hatırlayacağı gibi,
otomotiv ithalatındaki bu artış üzerindeki ilk ciddî çıkışı, tarife dışı
engellerden bahsetmek üzere kendim yaptım. Tabiî ki, öte yandan, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, sadece, yerli sanayiin korunması amacıyla değil, ama,
sanayimizin gelişmesine ve ilerlemesine dönük projelerde de, tartışmasız bu
projelerin daima destekçisi ve takipçisi olmaya devam edecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU
(Devamla)- Müsamahanıza sığınıyorum Sayın Başkan... BAŞKAN- Estağfurullah Sayın Bakanım; buyurun. SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU
(Devamla)- Ancak, takdir edileceği üzere, bu husus, sadece Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının görev alanına girmemekte; çok değişik tarafların bir anlayış ve
uygulama beraberliği içinde çözülebilecek bir konudur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada bir
hususu da tekrarlamakta fayda görüyorum: İthalattaki artış, uygulanan ekonomik
programın bütün enstrümanlarını birlikte değerlendirmek suretiyle bir netice
verebilecektir. Yine, Sanayi Bakanlığı, bu konuda yerli sanayiin sesi olmaya
daima gayret edecektir. Bu konuda Sayın Çelebi'nin hassasiyetine de, ayrıca
teşekkürlerimi belirtmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süremin fazla
aşmaması noktasında, Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerindeki değerli
milletvekillerinin görüş ve önerilerine teşekkür ediyor, hepinize saygılar
sunuyor, 2001 yılı programının ve bütçesinin de ülkemize hayırlar getirmesini
diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bakanlığıma bağlı Denizcilik Müsteşarlığının ve Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde görüş bildiren, değerli
fikirleriyle bizi aydınlatan bütün milletvekillerine teşekkür ediyorum.
Özellikle, Şamil Ayrım'a, Murat Akın'a, Ergün Dağcıoğlu'na, Mehmet Nuri
Tarhan'a, Ali Keskin'e, Melda Bayar'a, Cahit Savaş Yazıcı'ya ve Burhan Orhan'a,
yaptıkları çok değerli katkılar için, ayrıca teşekkür ediyorum. Denizcilik, hepimizi yakından alakadar eden bir
konudur. Çünkü, Türkiye bir deniz ülkesidir; ancak, denizci bir ülke haline,
maalesef, gelememiştir. Atatürk'ün 63 yıl evvel söylediği direktiflerini henüz
yerine getiremedik. 8 333 kilometrelik kıyı şeridimizle, Marmara gibi iç
denizimizle, Asya'yı Avrupa'dan ayıran doğal su yollarıyla, İstanbul ve
Çanakkale Boğazlarımızla Türkiye, dünyanın en önemli bir denizcilik ülkesidir,
deniz ülkesidir; ama, o ölçüde, bir deniz ülkesi haline gelememiştir. Bakınız,
İstanbul ile Trabzon arasında, Rize arasında gemi seferlerimiz yapılmamaktadır.
Yine, İstanbul ile İzmir arasında, İzmir-Antalya-İskenderun limanlarımız
arasında yük taşıması da, maalesef, ihmal edilebilecek bir düzeydedir. Türkiye, cumhuriyetin ilk yıllarında, Atatürk zamanında
denizyollarına ağırlık vermiş, demiryollarına ağırlık vermiş; ama, Atatürk'ün
ölümünden sonra, 1940'lı, 1950'li yıllardan sonra, yolcu ve yük taşınmasında
karayolları önplana geçmiştir. Öyle ki, karayolları, yurtiçi taşımasında yüzde
95 gibi bir taşıma yükünü -hem yük taşıma yükünü hem de yolcu taşıma yükünü-
üzerine almıştır. Bunun neticesinde, denizyollarımız ihmal edilmiş,
demiryollarımız ihmal edilmiş, karayolları bir trafik canavarı haline
gelmiştir. Bunun için -denizyollarımıza işlerlik kazandırmak için- 57 nci
cumhuriyet hükümeti zamanında, önemli projeler üzerinde durmaktayız. Karayollarında, karayolları nakil vasıtalarına, bir
vasıtayla, sınır ticareti yoluyla ucuz yakıt, transit yakıt verilmektedir.
Denizyollarımızda ise, sadece uluslararası seyrüsefere çıkan gemilerimize
transit yakıt verildiği halde, kabotaj hattında; yani, limanlarımız arasında
seyrüsefer yapan gemilerimize 2,5 kat daha pahalı, vergilendirilmiş yakıt
verilmektedir. Bu bakımdan, denizyollarımızda seyrüsefer yapan,
kabotaj hattındaki gemilerimize karşı haksız rekabet uygulanmaktadır.
Bakanlığıma bağlı Denizcilik Müsteşarlığımızda, denizyollarına işlerlik
kazandırmak için -transit yakıt da olmak üzere- çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri;
burada, değerli
tenkitleriyle bana ışık tutan, Tokat Milletvekilimiz Ergün Dağcıoğlu'na,
bazı konuların açıklamasına bana fırsat verdiği için teşekkür ediyorum.
Kendileri, Türk boğazlarındaki gemi trafik bilgi sistemi üzerindeki görüşlerini
açıkladı. Ayrıca, denizcilik bakanlığının kurulma çalışmalarının, 54 üncü
Refahyol Hükümeti zamanında başlatıldığını ve yine, 55 inci hükümet zamanında
bu tasarının kadük olduğunu belirttiler. Özellikle, Türk Boğazları Gemi Trafik
Bilgi Sistemi Projesiyle ilgili olarak, benim, Plan ve Bütçe Komisyonunda
yaptığım bazı konuşmalardan alıntılar yaptılar. Değerli milletvekilleri, uzun yıllardır Türk
boğazlarına yatırım yapılmamıştır. Otuz yıldan beri, Türk boğazlarına,
İstanbul, Çanakkale ve Marmara Denizini de içine alan boğazlara gemi trafik
bilgi sistemini kurma çalışmaları vardır. Bu çalışmaların dördüncü ihalesini,
ben hazır buldum. Bu ihaleyi, en uygun şartlarda sonuçlandırdık. Şu anda, Gemi
Trafik Bilgi Sistemi Projesinin makine, teçhizat ve hizmet alımları ihalesi
yapıldı. İnşaat ihaleleri ise Bayındırlık Bakanlığımız tarafından yapıldı. Bu
proje, bütün yönleriyle 2001 Ağustos ayında devreye girecektir. İstanbul
Boğazından, senede 50 000 gemi geçmekte; bunların yüzde 10'u, 5 000 civarında
gemi tehlikeli yük taşımaktadır. Hem geçen gemilerin sayısı hem de geçen
gemilerin büyüklüğü yıldan yıla artmaktadır. Bu proje kapsamında, İstanbul
Boğazına kurulacak 8 radar ve uydu sistemi, 1 kontrol merkezi; Çanakkale
Boğazına kurulacak 5 radar ve 1 kontrol merkeziyle, Türk boğazları, daha
güvenli geçişe sahne olacaktır. Yalnız, bu projenin gerçekleşmesinde, sayın
milletvekilimizin belirttiği bazı güçlükleri biz aştık. Bu güçlükleri aşmak, 57
nci cumhuriyet hükümetinin zaafını değil, gücünü göstermektedir; benim
Bakanlığımın da başarısını göstermektedir. Bu projeyi, değerli
milletvekillerimizin de söylediği gibi, çok avantajlı bir şekilde, kamu
menfaatını koruyarak vermemize rağmen, maalesef, Maliye Bakanlığımız tarafından
proje vize edilmedi. Ben, Bakanlar Kuruluna bilgi verdim, çok şeklî sebeplerden
dolayı, deruhtei mesuliyet yaptım; bu proje, daha sonra Sayıştayca onandı. Ayrıca, Tabiat ve Kültür Varlığını Koruma Kurulu,
kurulacak radarların tabiata ve çevreye zarar vereceği gerekçesiyle, bize izin
vermedi. Bu güçlüğü, biz, Atatürk zamanında, 1937'de çıkarılan bir kanunla aştık; bu kanun, Tahkim Kanunu.
Bakanlar Kurulu kararıyla, hakem seçildi; hakem yoluyla bunu aştık. Ayrıca, burada, belediyelerin by-pass edildiği ileri
sürüldü sayın konuşmacı tarafından; bu, bir zaruretten dolayı, bir icaptan
dolayı, mecburî icaptan dolayı yapıldı. Ben, müsteşarımı ve ilgili teknik
heyeti görevlendirdim; radarların kurulması için belediyelerden yapı ruhsat müsaadesi
almak lazımdı. Yaptığımız görüşmelerde, üç yıldan evvel bunu bitirmek imkânsız
görünüyordu. Bunun üzerine, biz, hükümetimize verilen kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisinden yararlandık ve kanun hükmünde kararnameyle, bu projeye
mahsus olmak üzere, belediyelerin ruhsat yetkisini Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına devrettik; çok da isabetli oldu. Eğer, bu kanun hükmünde
kararnameyi çıkarmasaydık, bütün dünyanın gözü bizim üzerimizdeyken,
İstanbul'un güvenliği söz konusuyken, bu proje, üç yıl daha uzamış olacaktı. Bu
başarı, hiç şüphesiz, 57 nci cumhuriyet hükümetinin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli üyelerinin başarısıdır diyorum. Yine, değerli Tokat milletvekilimiz tarafından,
kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinden alınan yüzde 6,5'lik devlet hazinesi payı
eleştirildi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Devamla) - Gerçekten,
dediği doğru. 1996'dan evvel, limanlarımızda ve boğazlarımızda verilen bütün
kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri devlet tarafından yapılıyordu. 1996'dan
itibaren, yapılan değişiklikler neticesinde, bu hizmet, bazı limanlarımızda
özel sektöre verildi. 1996 yılında, hâsılatın yüzde 6,5'i Hazineye
kaydedilirken, her ne hikmetse, 1998 yılında çıkarılan bir yönetmelikle,
devlet, bu hissesinden vazgeçti; kamu zarara uğratıldı. İşte, bu hükümet, 57
nci cumhuriyet hükümeti, bunu değiştirdi. İşte, geçtiğimiz dönemde, Plan ve
Bütçe Komisyonunda, yeniden, bizim yaptığımız girişimle, yüzde 6,5'lik pay
tekrar konuldu. Şu anda, devlet, bundan böyle yüzde 6,5'lik payını alacak. Bu
hususu, kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri konusundaki yönetmeliğe de koyduk; ayrıca, rekabete açacağız ve bu
konuyu, biz düzeltmiş, kamunun hakkını korumuş ve kamunun zararlarını önlemiş
oluyoruz. Bu suretle, akan kanı durdurmuş bulunmaktayız. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Yani, kan aktığını
kabul ediyorsunuz Sayın Bakan? DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Devamla) - Efendim,
denizcilik alanında yaptığımız çalışmalarla, Türkiye'yi tekrar denizci bir ülke
haline getirmek için çalışmalarımız, programlarımız hazırlanmış durumdadır,
bunları sırası geldiğinde Yüce Meclisimize ve hükümetimize sunacağız ve
sunmaktayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, süreniz bitti, siz konuşurken ben
uzattım zaten. DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Devamla) - Ben sürem
bitmedi zannediyordum. BAŞKAN - Ben, sizi üzmemek için yumuşak geçiş yaptım. DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Devamla) - Peki, çok çok teşekkür ediyorum. Ben, bu vesileyle, Değerli Heyetinize saygılar
sunuyorum. Yine bu vesileyle, geçtiğimiz gün menfur saldırı
sonucunda şehit edilen bütün polislerimize Cenabı Allah'tan rahmet diliyorum,
yakınlarına başsağlığı diliyorum. Büyük gayret ve fedakârlıkla görev yapan
bütün polislerimizin ve emniyet mensuplarımızın Yüce Heyetiniz tarafından özlük
haklarının düzeltilmesi yolunda çabalarınızın devam etmesini diliyorum. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerimin başında bütçemiz münasebetiyle söz
alıp, bütçemize takdirleriyle, tenkitleriyle, tavsiyeleriyle katkıda bulunan
çok değerli milletvekili arkadaşlarımıza, ayrıca çok dikkatli bir şekilde
oturumu takip eden siz değerli milletvekillerine, bizleri ekranları başında
izleyen aziz milletimize şükranlarımızı sunuyorum, teşekkür ediyorum ve bu
takdirlerden, bu tenkitlerden, bu tavsiyelerden istifade edeceğimizi bilhassa
ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, aslında, 21 inci Dönem
Parlamentosu, Türkiye'de gümrük idaresine çok önemli destek veren bir
Parlamentodur; çünkü, bu Parlamento, tarihinde ilk defa İçtüzüğün 91 inci
maddesini Gümrük Kanununun değiştirilmesinde uygulamıştır, başka bir örneği de
yoktur, keşke olsa. Keşke, Medenî Kanunu, Türk Ceza Kanununu aynı şekilde 91
inci maddeye göre çıkarabilsek; ama, biz gümrük idaresi olarak,
Parlamentomuzun, bu aziz Meclisin gümrük idaresine vermiş olduğu desteğin şuuru
içerisindeyiz, farkındayız ve Meclisimizin verdiği bu desteğe layık olmanın
gayreti içerisindeyiz. Aslında, gümrüklerimiz 57 nci hükümetimiz döneminde
mevzuat eksikliğini gidermiştir, kanununu çıkarmıştır. Avrupa Gümrük Birliğine
ve Avrupa Birliğine -uyum açısından- en hazır idare, Avrupa Birliğinin son
Ortaklık Belgesine göre, Türkiye'de gümrük yönetimidir. Gümrüklerin mevzuat
açısından herhangi bir sorunu kalmamıştır. Avrupa Birliğine üye herhangi bir
ülkede hangi gümrük kuralları uygulanıyorsa, Türkiye'de de o kurallar
uygulanmaktadır. Gerek yönetmeliğiyle gerek çıkarılan tebliğleriyle gerekse
Bakanlar Kurulu kararlarıyla mevzuat eksikliğimiz, 57 nci hükümet döneminde ve
21 nci Parlamento döneminde tamamlanmıştır. Çok ciddî yapısal düzenlemeler de hükümetimiz
tarafından yapılmıştır, yapılmaya da devam edilmektedir. Bunlardan bir tanesi,
gümrüklerimizin sayısı çok fazla idi, bunlar azaltılmıştır; 120 gümrük idaremiz
kapatılmıştır. Değerli milletvekilleri, gümrük idaresi demek, 3 memur,
1 mühür, bir tutulmuş bina ve ona ödenen kira demek değildir. Gümrük idaresi
demek, arkasında laboratuvarı olacak, arkasında bilgisayarı olacak, arkasında
teknik ekibi olacak, gelen işi orada bitirecek demektir. Halbuki, biz
Türkiye'nin her tarafına gümrük idaresi açmışız! Almanya'da 91 tane gümrük
idaresi var, 1 trilyon dolar dışticaret hacimleri var. Türkiye'de 414 taneydi.
Biz, bunun 120 tanesini kapattık. Şimdi, 55 gümrük idaremizde otomasyona
geçeceğiz, Türkiye'deki gümrükleme işleminin yüzde 95'ini yapacağız. Şu
anda, gümrük müdürlüğü olarak
-muhafazaları çıkarırsak- 133 tane daha gümrük müdürlüğümüz var. Bir başka
operasyon daha gelecek; ama, otomasyon işlemleri bittikten sonra gelecek. Bir
başka operasyon daha yapmaya mecburuz, doğrusunu yapmaya mecburuz, düzgününü
yapmaya mecburuz ve dünyanın yaptığı işi yapmaya mecburuz. Çok ciddî yapısal düzenlemeler, hükümetimiz tarafından
yapılmaktadır ve ısrarlı bir şekilde sürdürülmektedir. Gümrük idaresi, çağdaş
bir yapıya kavuşturulmaktadır. Modern dünyanın kullandığı aletler, cihazlar,
edevat, Türkiye'de, gümrük idaresi tarafından, yeni kullanılmaya başlanmıştır. Bir kere, otomasyona geçiyoruz. Bilgisayar sistemine
geçiyoruz. Bilgisayar sistemine geçerken, 5 000 vatandaşımızı -yani,
gümrüklerde iş takip eden, gümrük müşavirimizi, müşavir yardımcımızı ve 1 000
gümrük memurumuzu- eğitimden geçirdik. Şu ana kadar, 17 gümrük müdürlüğümüzde,
otomasyon, fiilen başladı. İnşallah, 55 gümrük müdürlüğümüz de 20001 yılının
ekim ayının sonuna kadar bitecek; 2002 yılından itibaren, Türkiye'de, geniş
haberleşme ağı çerçevesinde, herkes birbirinden haberdar olacak. "Bunun ne
önemi var; otomasyonda, bilgisayara sizin verdiğiniz bilgiler işlenir"
diyenler var. Bir kere, şunu hemen söyleyeyim: Şu anda, biz, gümrüklerde olan
bir işi, bir yanlışlığı, bir eksikliği, bir hatayı, bir kanunsuzluğu altı ay
sonra öğrenebiliriz. Müfettişimiz gidiyor, normal teftişte, çıkarabilirse,
çıkarabiliyor. Mesela, adam, tankeriyle geliyor, İskenderun
gümrüğümüzden mazot alıyor, Nahçivan'a, Dilucu kapısına götürecek, transit
taşımacılık. Ertesi gün, aynı plakalı kamyon, aynı TIR, aynı şoför, Mersin
gümrüğümüze gidiyor, bir daha motorin alıyor. Bir günde, sen, İskenderun'dan
nasıl götürüp de verdin?! Ama, şimdi, biz, bunu altı ay sonra öğreniyoruz.
Halbuki, otomasyona geçtiğimizde anında öğreneceğiz, gününde öğreneceğiz.
Mersin'den TIR yüklenip Dilucu'ndan çıkmadı mı, bilgisayarda işaret verecek
zaten. Türkiye'den çıkmak için 7 gün müddeti var; giriş kapısından girip de
çıkış kapısından çıkmadı mı, sana işaret verecek zaten. Biz, bu bilgileri, altı
ay sonra ve müfettişler marifetiyle inceleyerek öğrenebiliyoruz şimdi. Elbette
ki etkisiz oluruz, elbette ki Türkiye'de birtakım operasyonları sonradan yapma
şeklinde oluruz. Şimdi, arkadaşlarımız sordular, onlara da geleceğim,
cevaplar vereceğim. Acaba, bu operasyonlar çoğaldı, Türkiye'de kaçakçılık mı
arttı; hayır, Türkiye'de kaçakçılıkla mücadele arttı hükümetimiz döneminde. Değerli arkadaşlarım, bu memlekette her şey serbest,
ticaret serbest. Herkes istediği malı getirebilir, vergisini ödemek kaydıyla.
Sigara ithal etmek de serbest, herhangi bir malı ithal etmek de serbest. Yasak
yok; ama, vergisini ödeyeceksiniz. Vergisini ödemeden getirip haksız kazanç
elde edenlere mani olmak, hükümetimizin boynunun borcudur. Bu operasyonlar, çok önemli bir şekilde sürdürülmektedir.
Gümrük idaresi olarak, Paraşüt, Balina, Buffalo gibi pek çok operasyonun
içerisinde müfettişlerimiz marifetiyle yer aldık. Sigara kaçakçılığı, Mercedes
kaçakçılığı, esrar kaçakçılığı, akaryakıt kaçakçılığı, biçerdöver kaçakçılığı
konularında da operasyonlar, idaremiz tarafından bizzat sürdürülmektedir. Buradan ilan ediyorum, bütün vatandaşlarıma
duyuruyorum. Helal kazancınıza haram katmayınız. Bu operasyonlar devam
edecektir. Bundan hiç kimsenin vazgeçmesi söz konusu değildir. Gittiği yere
kadar da gidecek ve sorumluları adaletin pençesine teslim edilecektir. Biz,
bunu, 65 milyon insanımız adına yapmaya devam edeceğiz. Operasyonların çoğalması, bu tür faaliyetlerin
çoğalması, kaçakçılığın arttığı, gümrükçülerin iyi çalışmadığı manasına gelmez;
bilakis, daha çok mücadele edildiğini ve bunların ortaya çıkarıldığını,
çıkarılmaya başlandığını göstermektedir. Bilgisayar ağımız genişledikçe, modern cihazları
kullanmaya devam ettikçe ve bunları aldıkça, gümrüklerimize kazandırdıkça, bu
tür kaçaklar büyük ölçüde önlenecektir, engellenecektir. Mesela, biz, eskiden,
TIR'larımızı açar, içinde adam var mı, canlı var mı diye bakardık; halbuki,
şimdi öyle değil, Gasdata Cihazı diye bir cihaz aldık, onu dolaştırıyorsunuz,
sıraya yapıştırıyorsunuz, içeride insan var mı, canlı var mı hemen gösteriyor,
derhal belli ediyor; yani, artık, modern aletlerle işlem yapar hale geldik.
Eskiden, TIR'ların içerisine insanlar oturturduk, bekçiler oturturduk, gümrük
muhafaza memurları oturturduk; onları, bir gümrükten öbür gümrüğe insanların
nezaretinde sevk ederdik; halbuki, şimdi, bir cihaz yapıştırıyorsunuz, uzaydan
kontrol ediyorsunuz aracın nereye gittiğini, hangi noktada olduğunu, iki gümrük
arasında o aracın nerede olduğunu biliyorsunuz. Bu tür modern cihazlar çıktı,
bunları kullanmamız lazım, gümrüklerimize vermemiz lazım. Yeterince yatırım yapmamışız gümrüklerimize, yeterince
imkân vermemişiz; şimdi, bu imkânlar yavaş yavaş verildikçe, gümrüklerimizin
başarısı artacaktır. Bir arkadaşımız sordular, dediler ki: "Yaptığınız operasyonlarda
neler elde edildi?" Kısaca bilgi vereceğim; çünkü, soru var. Sayın
Başkanım, zamanımın içerisinde kalmaya gayret edeceğim. Hemen, kısa kısa
bilgiler sunuyorum: Paraşüt Operasyonunda 18 088 000 dolarlık kaçak eşyaya el
konulmuştur, kaçakçılık ortaya çıkarılmıştır, 7 gümrük memuru tutuklanmıştır,
52 gümrük memuru görevden uzaklaştırılmıştır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkanım. Çok önemli, arkadaşlar sorduğu için... BAŞKAN - Tabiî, Sayın Bakanım, istirham ederim;
buyurun. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Ayrıca,
bugün, ilk defa buradan açıklıyorum; aynı operasyon çerçevesinde, Karkamış
Gümrük Kapısında, 13 958 714 dolarlık yağlama yağı, mercimek, şeker, çay,
makine yağı, mazot, süper benzin, kristal şeker, pirinç ve siyah çay
kaçakçılığı tespit edilmiş ve konu, devlet güvenlik mahkemesine, gümrük
müfettişleri marifetiyle intikal ettirilmiştir. Buffalo Operasyonundan önce, 5 TIR kapsamında kemiksiz parça
et yakalanmış, Edirne Cumhuriyet Başsavcılığına; 339 ton dondurulmuş et
yakalanmış, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına; 892 ton dondurulmuş et
yakalanmış, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına; 2 687 ton dondurulmuş et
yakalanmış, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına; 511 ton dondurulmuş et
yakalanmış, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına; 1 040 ton et yakalanmış ve ilgili
cumhuriyet başsavcılığına konu intikal ettirilmiştir. Ayrıca, Balina Operasyonunda 150 milyon dolarlık
tekstil ürünü yakalanıp, 14 gümrük memuru tutuklanmış -10'u serbest bırakılmış,
4'ü tutuklu- 23 gümrük memuru görevden uzaklaştırılmıştır 256 tanker mazot yakalanıp, Kızıltepe, Horasan,
İskenderun, Şanlıurfa, Nizip, Dörtyol, Iğdır, Kahramanmaraş Cumhuriyet
Başsavcılıklarına verilmiştir. İlk defa burada açıklıyorum, bu kadar bekledi
milletvekillerimiz; 2 320 adet Mercedes, BMW, diğer marka otomobiller üzerinde
operasyon vardır. HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Bakanım, kaç adet?.. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - 2 320 adet
otomobil üzerinde operasyon vardır. BAŞKAN - Sayın Bakanım, karşılıklı konuşma imkânını
sağlamasanız ve zatıâlileriniz, sanki, suale cevap veriyorsunuz gibi... DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Hay hay
efendim. Bedelsiz ithalat yoluyla Türkiye'ye getirilip, Bağımsız
Devletler Topluluğu ülkelerinden ve Avrupa'dan sahte mülkiyet belgesi
düzenlenerek yurda otomobil sokulmuştur. Bunun üzerinde çok ciddî bir operasyon
yürütülmektedir. Ayrıca, 14 milyon dolarlık tekstil ürünü, son olarak
Bursa'da yakalanmıştır. Bir de, ciddî manada, 280 adet sahte biçerdöver
operasyonu yürümektedir. Enteresandır; Türkiye'ye transit geçirmek üzere
getirdikleri biçerdöveri Türkiye'de bırakıp, Türkiye'den aynı marka, aynı model
biçerdöveri yurt dışına ihraç etmiş gibi göstermişler ve bununla ilgili de 6
kişi şu anda tutuklanmıştır; operasyon devam etmektedir. Demek ki, bu konularla
ilgili operasyonlar sürdürülmektedir. Değerli arkadaşlarım, son olarak kısaca şunu
söyleyeyim: Gümrüklerde usulsüzlük, yolsuzluk varsa biz bunun üzerindeyiz;
üzerine gideriz, gereken cezaları veririz. Şu ana kadar 30 gümrük memuru
memuriyetten uzaklaştırılmıştır; 106 gümrük memuru açığa alınmıştır; şu anda
74'ü açıktadır. Biz, bunların üzerine gidiyoruz; ama, insafla söyleyelim ki,
gümrük memurları, hak etmediği kadar, bu memlekette itham ve töhmet altındadır.
Kısaca, madde başlıkları halinde şunları söylemek
istiyorum: Gümrük idaresi kendi binasını yapmaz, yapma yetkisine
sahip değildir; geciken gümrük binası yapımından dolayı gümrük idareleri
sorumludur. Dışticaret rejimini gümrük idaresi koymaz; dışticaret
rejimindeki aksaklıklar gümrük idaresinden sorulur; sorumlu, gümrük memuru
addedilir. Sadece valizi veya el çantası olan yolcunun gümrükle
hiçbir alakası yoktur; gümrüğe uğramaz bile. Gümrükçü sadece malla meşgul olur;
bu, pasaport polisini ilgilendirir; eğer, başına bir iş gelirse gümrüklü
sahada, gümrükten hesap sorulur, gümrükçüden hesap sorulur. BAŞKAN - Meyvalı ağacı taşlıyorlar efendim, ondan. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Gümrüklü
sahanın çoğu Gümrük Müsteşarlığına ait değildir; ya liman idaresinindir ya
TASİŞ'indir veya Devlet Demiryollarınındır; çalışmayan forkliftin veya
yükleyicinin hesabı gümrükten sorulur. Halbuki, gümrüğün alakası yok, gümrük
memurunun alakası yok. Gümrük memuruna, hak etmediği kadar, bu memlekette
sorumluluk verilmekte, hesap sorulmakta ve gümrük memuru, âdeta, günah keçisi
ilan edilmektedir. BAŞKAN - Sayın Bakanım, resmî elbisesi var ya... Gümrük
muhafaza, adı üstünde; ondan dolayı. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Evet, bundan
dolayı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Şöyle
toparlamak istiyorum: Suçu varsa cezasını hep beraber verelim; ama,
gümrükçülerden bazıları suç işledi diye bütün gümrük teşkilatını itham etmeye
hakkımız yok. Bazı ihracatçılar hayalî ihracat yaptı diye bütün ihracatçıları
itham etmeye hakkımız yok. Bu memlekette, ihracatçıya çok şiddetle ihtiyacımız
var. Doğru düzgün ihracat yapan, ithalat yapan, memleketin ticarî hayatına can
veren insanların hükümet olarak arkasındayız, onların yanındayız. Onlar hiçbir
şeyden endişe etmesinler. Onları sonuna kadar destekleyeceğiz; ama, ihracat
yapacağım derken, haksız kazanç sağlayanlar ve gümrükçünün mührünü taklit edenler,
maliyenin mührünü taklit edip fatura tanzim edenler, haksız kazanç sağlayanlar
da, bu hükümet döneminde, hiçbir zaman imkân bulamayacaklardır. Bunu, bu
vesileyle ifade ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum, sağolun. (ANAP, DSP, MHP
ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Bakan. Şimdi, söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat'ta... (FP sıralarından alkışlar; DSP ve MHP sıralarından alkışlar[!]; MHP
sıralarından "Senin sesini özledik" sesleri) Niye bu tezahürat efendim?! BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Özledik, özledik! BAŞKAN - Sükûneti muhafaza ederseniz, Sayın Polat'a söz
vereceğim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Polat, biraz yavaş konuşun! BAŞKAN - Lütfen efendim... Gecenin bu saatinde, yeni
bir ara vermeye beni mecbur bırakmadan... ASLAN POLAT (Erzurum) - Bir dakika oldu daha... BAŞKAN - Buyurun efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerinde görüşlerimi
belirtmek üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım. Planlama, ne yapılacağına önceden karar verilmesidir.
Planlama, belirli bir amacı gerçekleştirmek için düzenlenen önlemler bütünüdür.
Planlama, geleceğe dönük bir çalışmadır; fakat, plan, sadece gelecek boyutunu
içermez. Planlama, geçmiş ve bugünden hareketle geleceğe yön verme çabasıdır. Devlet Planlama Teşkilatının planlarının, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu ve komisyonlarındaki görüşmeleri eskisi kadar
önemli olmamış, örneğin, 2 088 maddeden oluşan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı, Plan ve Bütçe Komisyonunda 3 gün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda da 2 günde görüşülüp kanunlaştırılmıştır. Bunda, iktidar
partilerinin, her önemli kanun tasarısında Türkiye Büyük Millet Meclisini
by-pass etme alışkanlığı yanında, Devlet Planlama Teşkilatının uygulama ve plan
hatalarıyla, hükümetlerce önemsenmemesinin de etkisi olmuştur. Örneğin, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarı “Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarına
toplumun tüm kesimlerinin katkısı, her sektörde toplam 98 özel ihtisas
komisyonu kurularak sağlanmaya çalışılmıştır” diye belirtmesine rağmen, bu özel
ihtisas komisyonu raporlarından ancak 20 kadarı, Sekizinci Planının Türkiye
Büyük Millet Meclisinde görüşülmesine yetişmiş; bu bütçe görüşmelerine kadar
dahi, hazırlanan özel ihtisas komisyonu raporlarından yayımlananların sayısı
ancak 30 civarında olmuştur. 1960'lı yıllarda “devlet dairelerinde ışıklar en son
DPT'de söner” diye övülen, kamu kuruluşlarının yıldızı olan bir kuruluş, maalesef,
bugünlerde özel ihtisas komisyonu çalışmalarının takvimini dahi planlayamamış,
hükümetle beraber hazırladığı enflasyon oranları, 2000 yılında TEFE yüzde 20,
TÜFE de yüzde 25 olacak diye ilan ettiği rakamlar -örneğin, TÜFE'de yüzde 43
gibi- yüzde 58 oranında sapmalar göstermiş, kesintili olacak dediği sekiz
yıllık eğitim kesintisiz olmuştur. Devlet Planlama Teşkilatınca, Türkiye'nin orta ve uzun
dönem stratejik hedefleri olarak önceleri TC 2007-15 ve TC 2017-9 olarak
belirlenmiştir. Bu TC 2007-15 ile Türkiye'nin 2007 yılı sonunda dünya sistemine
en çok etki yapan ilk 15 ülke arasında yer almasının sağlanması istenmiş
-burada etki yalnız askerî güç değil, ekonomi, bilim ve teknoloji, kültür, dil,
estetik gibi tüm alanlarda kümülatif bir etkiden bahsedilmiş- 2017'de ise
dünyadaki ilk 9 ülkeden biri olması hedeflenmişti. Devlet Planlama Teşkilatı, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planını Türkiye Büyük Millet Meclisinde sunarken, bu stratejilerde bir
ayarlama yapmış ve yeni uzun vadeli stratejiye göre, Türkiye'nin 2023 yılında
1,9 trilyon dolarlık gayri safî millî hâsıla büyüklüğüyle dünyanın ilk 10
ekonomisi arasına girmesi öngörülmüştür; yani, ilk plan rakamlarındaki 2017;
2023'e uzatılmış, hedef ise 9'dan 10'a çıkarılmıştır. Yine uzun vadeli stratejide “2001-2023 dönemini
kapsayan uzun vadeli gelişme stratejimizin temel amacı, Atatürk'ün gösterdiği
çağdaş uygarlık düzeyini aşma hedefi doğrultusunda, Türkiye'nin 21 inci
Yüzyılda kültür ve uygarlığın en ileri aşamasına ulaşarak, dünya standardında
üreten, gelirini adil paylaşan, insan hak ve sorumluluklarını güvenceye alan,
hukukun üstünlüğünü, katılımcı demokrasiyi, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünü
en üst düzeyde gerçekleştiren küresel düzeyde etkili bir dünya devleti
olmasıdır” denmekte; fakat, tüm bu hedeflerin tam tersi yapılmaktadır. Örneğin, çağdaş uygarlık düzeyinde hedef, sivil
toplumun önderliği olmakta, fakat, ülkemizde ise askerî disiplin ve
yönetimlerin sivil hayatı da kapsaması istenmekte; gelirin adil paylaşımı
denmekte, en fakir yüzde 20'lik kesim gayri safî millî gelirin yüzde 4,9'unu
alırken en zengin yüzde 20'lik kesim bu tabakanın 11 kat fazlasını, yüzde
54,9'unu almakta; yine, bankalardaki toplam 45 milyon mevduatın 37 milyon
adedini, yani, yüzde 82,5'ini teşkil eden kesim toplam mevduatın sadece yüzde
1,3'ünü alırken, toplam mevduat içindeki payı onbinde 2 olan bir azınlığın tüm
mevduatın yüzde 20,4'ünü aldığı bu ülkede adil paylaşımdan nasıl söz
edilmektedir; işte, bu, anlaşılır gibi değildir. Hukukun üstünlüğünden, katılımcı demokrasiden
bahsedilmekte; fakat, ülkemizde, bilhassa, 28 Şubat 1997 sonrası, önemli
kanunlar Millî Güvenlik Kurulunda hazırlanmakta ve hükümet kanalıyla Meclise
sadece onaylanmak maksadıyla gönderilmekte; hukukun üstünlüğü denmekte, hiçbir
yargı kararı olmadan sadece iki müfettiş raporuyla bir devlet memurunun işine
son verilmek istenmekte; din ve vicdan özgürlüğünden bahsedilmekte, ev hanımı
olan eşi başörtülüyse üniversite kampusüne sokulmamakta, eşi başörtülü olan bir
devlet memuru hayat boyu bir daha devlet memuru olamayacak şekilde işten
atılmak istenmekte; fakat, bir özel iş bulur da eğer hayatını ikame
ettirebilirse hemen vergi istenmekte ve evlatları da mecburî askerlik hizmetine
çağrılmaktadır. Bir kız çocuğu çağdaş eğitim almak için üniversiteye gittiğinde
başörtülüyse ağzı kapatılarak üniversiteden atılmakta; hukuk devleti denmekte,
tamamen Anayasaya aykırı olduğu Yüksek Mahkemece de belirtilen kanun hükmünde
kararnameyi imzalamayan Cumhurbaşkanına, Başbakan tarafından "devlet krizi
çıkarıyorsun" diye karşı çıkılmaktadır. Yine, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı özetinde,
mikro elektronik alandaki hızlı gelişmelerin sanayi ve hizmet süreçlerine
uygulanmasından bahsedilirken "aslında bilim ve teknolojilerin bu denli
gelişme, hatta sıçrama göstermesinin orijininde, insan hak ve hürriyetlerindeki
gelişmeler ve bu gelişmelerin ekonomik sisteme uygulanması bulunmaktadır"
denmekte ve "düşünce sahasındaki gelişmeler, insanların fikirlerini
serbestçe ifade edebilmeleri sosyal ilişkileri etkilemiş ve altyapısı sağlam
bir toplum oluşturmuştur" denmekte; fakat, hâlâ, ülkemizde, şiir okuyan
büyükşehir belediye başkanları hapse atılmakta, altı yıl önce yapıp yapmadığı
net olarak belli olmayan bir konuşmadan dolayı bir başbakan hapse mahkûm
olmakta ve ömür boyu siyaset yasağına çarptırılmaktadır. HASAN GÜLAY (Manisa) - Bunların bütçeyle ne alakası var
Sayın Başkan? BAŞKAN - Adalet Bakanlığı bütçesiymiş gibi geldi bana. ASLAN POLAT (Devamla) - Devlet Planlama Teşkilatı bunu
kaydetmiş Başkanım. Açıp bakarsanız görürsünüz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha üç beş gün önce
çıkarılan bir Af Kanunuyla katiller, hırsızlar affedilirken, bu, konuşan,
fikrini söyleyen insanların siyasî yasağı kaldırılmamış, daha doğrusu, bu
Meclis istese dahi Millî Güvenlik Kurulu istemediği için, kaldırılması burada
tartışılamamıştır bile. Sekizinci Plan hazırlanırken oluşturulan ve basılıp
bize kadar ulaşan özel ihtisas komisyonu raporlarında küreselleşme,
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, kamu yönetiminin yeniden yapılanması ve bölgesel
gelişmelere özel önem verilmiştir. Özelikle, Avrupa Birliği kastedilerek "Bu bölgesel
bloklar kendi içlerinde tek bir pazar oluşturmanın, siyasî ve hukukî
altyapısını tamamladıklarında bunların dışında kalan ülkelerin neredeyse yaşam
hakkı kalmayacaktır. Çok açık olarak gösterilmektedir ki, bloklar bilim-sanayi
üstünlüğüne sahip ülkeler ekseninde ve daha çok bu niteliğe sahip ülkelerin bir
araya gelmeleri ve güçlerini birleştirmeleriyle oluşmaktadır" ifadesine
yer verilmektedir. Yine devamla “açıkça görülmektedir ki, bloklar dışında
kalması söz konusu olan ülkeler, bilim, teknoloji, sanayi yeterliliğine sahip
bulunmayan ülkelerdir ve bölgesel toplulaşmış güç odaklarının denetimindeki bir
dünyada bu ülkelerin, tabi ülkeler olmaktan başka seçenekleri
görülmemektedir" diye çok katı ve kesin ifadelerle, Avrupa Birliğinin
önemi ve bu topluluğa katılmamanın gerekçesi izah edilmektedir ve şu önemli
tespit yapılmaktadır: "Sonuç olarak, küreselleşme geliştikçe, insanoğlu
daha kabileci davranmaktadır. Kabilecilik ile küreselleşme arasında denge kurma
isteği hep korunmaktadır. Daha büyük ve ekonomik olarak homojen bir dünya
kurulmasında denge oluşturmak için, insanlar, kimliklerine daha sıkı
bağlanmakta ve dünyanın her yerinde ulusal dilleri, yerel dilleri daha çok
ifade hürriyeti kazanmaktadır. Gelecek, kendi kimliklerini koruyan ve
başkalarının kimliklerine de en az kendi kimliği kadar saygı gösteren, yerel
düşünüp küresel davranan ve böylece dünyayı çeşitli kimliklerle donatan
insanların olabilir" denilmektedir özel ihtisas komisyonlarında. Şimdi, bir insanın kimliğini korumasının en önemli
özelliğinin, o insanın dini ve dili olduğu gerçeği karşısında bir cuma namazı
kılan bir devlet memurunu hayat boyu kamu hizmetinden mahrum etmek isteyen
zihniyetle nasıl küreselleşen dünyada yerimizi alacağız? Yerel diller konusunda MİT görüş belirtiyor,
Genelkurmay görüş belirtiyor, Millî Güvenlik Kurul görüş belirtiyor; fakat,
hükümetin bu konudaki görüşünü net olarak kimse bilemiyor. Her ortak kendi
görüşünü söylüyor; fakat, icranın görüşünün ne olduğu belli değil. O yüzden,
olmayan siyasî iradeyi askerî ve sivil bürokrasi dolduruyor; biz de bu
görünümle Avrupa Birliğine tam üye olmayı bekliyoruz; fakat, 2010 yılına kadar
adımız dahi anılmıyor. Yine “bir kavram ve olgu olarak küreselleşme, demokrasi
ve insan hakları gibi değerleri bütün dünyaya ileten bir işlev görmektedir.
İletişim imkânlarını ve kanallarının denetlenemez olduğu küreselleşen
dünyamızda, bireylerin ve halkın düşüncelerini kontrol etmeye çalışan yönetimler,
etkinliğini ve meşruiyetini kaybeder" şeklinde çok net ifadeler, bu
ihtisas komisyon raporunda kullanılıyor; fakat, günümüzde hâlâ 312 nci
maddeyle, düşünce, suç kapsamında kabul ediliyor. Yerel dilli televizyonlar yasaklanıyor. İnternet
siteleri virüslerle yok edilmeye çalışılıyor; fakat, beğenilmeyen fikirlere
fikirle karşılık verilmesi hiç mi, ama hiç düşünülmüyor. Bunu, özel ihtisas
komisyonları acı bir gerçekle kabul edip... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, toparlarsanız minnettar kalırım. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Bakanım, bu konuların
alayı, özel ihtisas komisyonu, DPT'nin çıkardığı kitaplarda vardır. Eğer, siz
de okursanız, onları görürsünüz. "Uluslararası boyutuyla kültür konusuna
bakıldığında, ülkemiz, izlediği kültür, sanat ve dil politikası yetersizliğinin
bir sonucu olarak, son dönemde, ihraç ettiğinden çok daha fazla kültür ithal
etmekte ve yabancı kültürlerin etkisinde kalmaktadır" diye çok önemli;
fakat, o denli acı bir gerçeği, bu komisyon raporları, yine izah etmektedir. Netice olarak, globalleşen dünyaya uyum ve Avrupa
Birliği bizim için hukukun üstünlüğüne inanan insanca bir yaşam için önemli
olduğu kadar, eğer, Avrupa Birliğinin yapısını iyi tanır, Avrupa Birliği
standartlarında projeler üretebilirsek, yine bu komisyon raporlarına göre,
1996-1997 verileri esas alınarak yapılan bir çalışmaya göre, ülkemizde yılda 8
milyar euro civarında net kaynak transferi söz konusudur. BAŞKAN - Efendim toparlar mısınız. ASLAN POLAT - Sayın Başkanım, MHP'li üyeye 1 dakika 43
saniye verdiniz; bana da o kadar verirseniz, bitiririm. Yarattığımız son finans krizini, 7 taksitle IMF'den
alacağımız 7,5 milyar dolarlık yardımla, ancak, erteleme durumunda olduğumuzu
düşünürsek, önümüzdeki imkânın ne denli önemli olduğu ortaya çıkar. Konuşmamın sonunda DAP konusuna değinecektim; ama,
zamanım kalmadı. Konuşmamı bitirirken, hükümetten ve Sayın Bakandan gerekli
çalışmaları bekleriz. Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. Keşke, madem ki, kişisel söz aldınız; bugün, bir
yazarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret etmiş, ona da bir cevap
verirdiniz. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Söyleseydiniz verirdi
Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben vereceğim cevabı efendim, sorular bittikten
sonra... Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi, sorulara geçiyoruz. Malumunuz, 10 dakika soru,
10 dakika cevap efendim. Sayın Şen, buyurun efendim. ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aşağıdaki
sorularımın, aracılığınızla, Sayın Bakanlarımız tarafından cevaplandırılmasını
istirham ediyorum. Birinci sorum: Bursa İline bağlı Orhaneli, Büyükorhan,
Harmancık ve Keles İlçeleri, bölgede dağ ilçeleri olarak isimlendirilmektedir.
Bu dört dağ ilçesi, ekonomik olarak Bursa'nın diğer ilçelerine göre en geri
kalmış, fakru zaruret içerisinde olan ilçeler olup, sürekli göç vermektedirler.
Bursa’nın güneydoğusu olarak isimlendirilen bu dört dağ ilçesinin
kalkındırılmaları ve bölgesel gelişmişlik farklılıklarını giderebilmek için
Devlet Planlama Teşkilatınca bir bölgesel kalkınma projesi çalışması
başlatıldığını ve bu minvalde bir etüt çalışması yaptırıldığını biliyoruz.
Orhaneli, Büyükorhan, Harmancık ve Keles İlçeleri için başlatılan bölgesel
kalkınma projesi çalışmaları şu anda ne aşamadadır? Bu proje, ne zaman
tamamlanarak hayata geçirilecektir? İkinci sorum: Geçen yıl, 38 vatandaşımızın hayatını
kaybettiği Trabzon-Beşikdüzü'ndeki deniz faciasından sonra bölgeye gelen Sayın
Bakanımız Mirzaoğlu, ziyareti sırasında, böyle bir kazanın bir daha yaşanmaması
için sahillerimizde kurulacağını söylediği 12 adet SAR istasyonundan, yani,
acil kurtarma istasyonlarından bir tanesinin de Beşikdüzü İlçesinde
kurulacağını beyan etmişti. Bu konudaki çalışmalar ne aşamadadır; ne zaman kurulacaktır?
Kurulacağı ifade edilen diğer SAR istasyonları, acaba, nerelerde kurulacaktır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, birbirinizin hakkını almamak
için, lütfen, gerekçesiz sual soralım. Zaten, Sayın Bakanlara hatırlatmaya
lüzum yok; verdikleri sözleri hatırlarlar. Sayın Yazıcı, buyurun. CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, denizcilikten sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mirzaoğlu'ndan, iki
sorumun cevaplandırılmasını rica ediyorum. Birinci sorum tersanelerimizle ilgili. Tersanelerimiz,
kaliteleriyle, çok yüksek oranda başarılı gemiler yapabildikleri için,
Avrupa'dan sipariş almakta zorlanmamaktadırlar; ancak, alınan siparişlerin
açılan akreditiflerine teminat verilemediği için, siparişler tek tek iptal
olmaktadır ve kapasiteler yüzde 25'in altına düşmüştür. Tersanelerimiz, çok
büyük bir kapasite düşüklüğüyle çalışmaktadır. Bununla ilgili olarak tek çare,
teminatlarının sağlanmasıdır; ancak, bu teminat mektupları için istenen
ipotekler, tersane alanlarının tersanecilere ait olmamasından dolayı, kiralık
olmasından dolayı, bankalar tarafından verilmemektedir. Tersanelerin bulunduğu
tersane topraklarının dolgu kısımları tapu halinde verilememektedir. Peki,
dolgu dışında kalan alanların tersanelere verilerek, bu teminat sorununun
çözülmesi, yani onlara satılarak bu teminat sorununun çözülmesi düşünülmekte
midir? İkinci sorum: Armatörlerin içerisinde bulunduğu kriz,
özellikle Emlak Bankasının aracılığıyla kullanılan kredide oluşan son durum,
belki bir iki istisnaî kötü niyetli kredinin dışında, son yıllarda oluşan,
dünya çapında oluşan ekonomik krizden dolayı, navlun fiyatlarının düşük
olmasındandır. Şayet, biz, şu anda, bu sektöre destek olmazsak, bu sektöre
gerekli desteği vermezsek, kısa bir süre sonra, Türkiye'de taşıma yapacak
hiçbir nakliye firması kalmadığından, 100 milyon dolar olarak bahsedilen batık
kredi yüzünden, ödenemeyen krediler yüzünden, milyarlarca dolarlık navlunun,
yurt içinden, yurt dışındaki gemilere gideceği açıktır. Bununla ilgili olarak,
sektöre hükümetimizin bir destek vermesi söz konusu mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Masum Türker, buyurun efendim. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
önce Sayın Mirzaoğlu'na sormak istiyorum: Boğazlarda kılavuz kaptan yararlanmasında bir düşüş var
mı? Eğer, bir düşüş varsa, kılavuz kaptan alımını özendirmek için, özel bir
çalışma yapılıyor mu? Sayın Keçeciler'e de şu soruları sormak istiyorum: İhtisas gümrükleri çalışmasındaki gelişme nedir? Bu
konuda yapılan çalışmalarda, ekonomik sonuçlarıyla ilgili istatistikî bir
çalışma var mıdır? Bu uygulamanın genişletilmesi düşünülüyor mu? Ayrıca, yaygın olarak açılmış olan gümrük kapılarının,
gümrüklerin daraltılarak, bu konuda gümrük kaçakçılığının önlenmesi yönünde bir
çalışmanız vardı, bu konuda yapılanlardan herhangi bir ekonomik sonuç alındı
mı? Sayın Tanrıkulu'na, sorularım : Beş yıllık planlarda yer alan değerler, her yılın
hesapları dikkate alınarak, revize edilerek, geri kalan dönem için revize plan
hazırlanması düşünülüyor mu? Böyle bir çalışma ileride her yıl yayımlanan
yıllık programlarda, beş yıllık planlarda revize edilmesi gereken hususlar
dikkate alınacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Mahmut Göksu; buyurun. Yok. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sorusunu ben tekabbül
ediyorum. BAŞKAN - Olmaz öyle bir şey efendim. Sayın Dağcıoğlu; buyurun. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakanıma soru arz etmek istiyorum. Denizcilik Müsteşarlığı 1999 Yılı Faaliyetleri ve Devam
Eden Çalışmalar isimli kitapta lisan bilir personelin önemi anlatılmaktadır.
Soruyorum; AB mevzuatını Türkçe'ye tercüme edecek, uyum çalışmalarını yapacak
nitelik ve nicelikte, merkez ve taşra teşkilatında kaç personel bulunmaktadır?
KPDS'den 70 üzeri not almış kaç personeliniz bulunmaktadır? Uluslararası
toplantılara 1999 ve 2000 yılı itibariyle kaç personel katılmıştır ve ülkeye
maliyeti ne kadardır? İkinci sorum : Bu hazırlanan aynı kitapta, Türkiye
limanları tüzüğü taslağı hazırlanmıştır diyor 208 inci sayfada. Bu taslakla,
13.12.2000 tarihi itibariyle hangi safhadadır; yoksa, hâlâ hazırlanmasından
itibaren en az altı ay geçmesine rağmen yayımlanamadı mı? Eğer, önemsiz ve acil
değilse, neden bu taslak çalışması yapılmıştır? Üçüncü sorum : Türkiye'de özel sektöre ait iskele
sayısı ne kadardır? Bunlardan ön işletme ve kesin işletme izni alanların sayısı
nedir? Varsa, ön işletme izinleri neden bugüne kadar kesin işletme izinlerine
dönüştürülmemiştir ve kaç adet iskele yüzde 15'lik nispî bedeli ödememektedir?
1998-2000 yılları itibariyle devletin kaybı ne kadardır? Bunlarla ilgili hangi
hukukî işlem yapılmıştır? Bir hukuk devletinde, Maliye Bakanlığına ait bir
genelge, hangi yetkiyle, Müsteşarlıkça yok sayılmaktadır? Devletin açıkça bu
kadar kayba uğratılması, Türk Ceza Kanununun hangi maddeleriyle
ilişkilendirilebilir? BAŞKAN - Teşekkür ediyorum ben de.... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Ama, efendim,
bakın, hiç durmadan soru soruyorum; yani, ben burada tamamen de
iyi niyetliyim. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Peki efendim... Lütfen... Tamam... Münakaşa
etmeyin efendim; Sayın Öksüz rahatsız oldu da, onun için söyledim yani. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Tamam efendim. Bilgiişlem sistemi temin, tesis ve modernizasyonu
projesi çerçevesinde hedefiniz 2000 yılı sonuydu. 1 milyon dolarlık bu projenin
gerçekleşme oranı nedir? Ayrıca, web sayfası için teşekkürlerimi arz ediyorum;
ama, yetersizliğini ifade etmek istiyorum, inşallah bu konuda da çalışmalarınız
vardır. Son sorum: Tesisi önem ve ivedilik arz eden, gemi
trafik yönetim ve bilgi sistemi (VTMIS) için ne kadarlık bir portföy
düşünülmüştür? Bakanlığınızın bütçesi ne kadardır? Mevcut bütçenizle bu
projenin ne kadarını gerçekleştirmeyi planlıyorsunuz? Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Nidai Seven, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
sayın bakanlarıma şu soruları sormak istiyorum: Doğubeyazıt, Diyadin ve Taşlıçay ile Musul Ovasını
sulayan Murat Barajı programı ne durumdadır? Yazıcı Barajının ödeneği ne
durumdadır? İkinci sorum: Ağrı'da, sınır ticaretinden dolayı,
Diyadin'de karbondioksit ve kalsiyum fabrikası yatırımları için Bakanlığımız ne
düşünmektedir? Son sorum: Doğubeyazıt-Gürbulak kapısında İçişleri
Bakanıyla yaptığımız incelemede, Türk tarafı çok büyük sıkıntıdaydı. Geçiş
yapacak TIR'lar, onlarca kilometre uzunluktaki kuyrukta günlerce
beklemektedirler. Altyapısı olmaması nedeniyle, oradaki insanlar, tuvalet
ihtiyaçlarını dahi gideremiyorlar. BAŞKAN - Teşekkür ederim... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bu kadar insanın eziyetini ortadan
kaldırmak için ne gibi projeleriniz vardır ve bu projeleri Başbakanlık acil
fonundan karşılamayı düşünüyor musunuz? BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Buyurun Sayın Sünnetçioğlu AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Bakanıma, aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum. Dışticaret dengesindeki hedefleri tutturmanın, sadece
programla ilgili olmadığı görülüyor; ekonominin gidişatından, uluslararası
piyasalarda olup bitenlerden etkileniyor -eurodaki gelişmeler, petrol fiyatları
gibi- bunlar, ihracata çok daha farklı olarak aktif yaklaşmamızı gerektirmiyor
mu? Verimliliği artıracak yatırımlara yönelmek gerekmiyor mu? Kendi sanayimizi
daha fazla çalıştıracak planlar lazım değil mi? İkinci sorum: Devlet Planlama Teşkilatı ile Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı arasında, Türkiye'nin enerji arz ve talebine ilişkin
tahminler arasında büyük farklılıklar vardı; bu konudaki uzlaşmazlıklar acaba
ne durumdadır? BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Buyurun Sayın Seyda. ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakanımızdan bu sorunun cevabını talep ediyorum. Şırnak'a bağlı Cizre İlçemiz, bilindiği gibi, Suriye
Devleti ile sınırdır. Bölgede, halkın geçişine ve önemli bir ticaret kapısı
olabilecek bir noktada; yani, Cizre İlçemizde bir kapı açmayı düşünüyorlar mı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Buyurun Sayın Eyüp Fatsa. EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Aracılığınızla, aşağıdaki sorularımı Sayın Mirzaoğlu'na
ve Sayın Keçeciler'e sormak istiyorum. Dahilde işleme rejimi takip edilmediği takdirde, yerli
sanayimiz için haksız rekabet oluşturmaktadır. Gümrüklerimizden giren ve çıkan
malların takibi konusunda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? İkinci sorum: İhtisas gümrükleri konusunda
çalışmalarınız nelerdir? BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Buyurun Sayın Bakan. SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir)
- Sayın Başkanım, Sayın Şen’in sorusuyla başlamak istiyorum. Bölgesel kalkınma
projeleriyle ilgili olarak Devlet Planlama Teşkilatının, şu anda yürürlükte
olan kuruluş teşkilat kanunu, daha doğrusu 540 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle değişmiş organizasyon şeması, hükümetimiz tarafından hazırlanan
yeni bir taslakla bölgesel kalkınma örgütlenmesine uygun bir hale
getirilmektedir. Şu anda hükümet düzeyinde görüşmeler devam etmektedir. Bu
örgütlenme bittikten sonra sadece Bursa İlimiz değil, Türkiyemizin 15 değişik
bölgesinde bu çalışmalara hız verilecektir. Özelde, Bursa'nın bu 4 dağ ilçesine
yönelik çalışmalarla ilgili önrapor Bursa Valiliğine intikal ettirilmiştir. Bu
ilçelerimizin kalkınması için, kamu yatırımları tahsisindeki öncelikleri öne
getirilmek suretiyle uygulamalar sürdürülecektir. Ayrıca, il özel idaresi
imkânlarının, bu ilçelerimizin gelişmesinde öncelikle kullanılması noktasında
talimat da gönderilmiştir. Sayın Türker'in sorusuna teknik olarak şöyle cevap
verebilirim: Her sene yapılan yıllık programlar "rolling plan" diye
tabir edilen beş yıllık kalkınma planlarımız içerisindeki bir teknik
düzenlemeyle -daha doğrusu, bir makro ekonomik model çalışmasıyla- elden
geçirilmektedir. Ancak, bu çalışmalar, kamuoyuna yıllık programlar
yayımlandığında sunulmaktadır; diğer teknik düzeydeki çalışmalar, Devlet
Planlama Teşkilatı bünyesinde hizmete özel bir şekilde yürütülmektedir. Sayın Nidai Seven'in sorusunu, izniniz olursa, yazılı
olarak cevaplandıracağım Sayın Başkanım. BAŞKAN - Teşekkür edeceğim efendim, doğru. SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir)-
Sayın Sünnetçioğlu'nun sorularına da, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığıyla
başlarsam, Devlet Planlama Teşkilatı ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
arasında herhangi bir rakam uzlaşmazlığı yoktur. Son yapılan toplantılarda, bu
konuda hükümet nezdinde yapılan girişimler sonucunda da, Türkiye'nin enerji
planlaması, ileriye yönelik arz ve talep projeksiyonları noktasında bir fikir
birliği oluşmuştur. Sayın Sünnetçioğlu'nun, ihracat, verimlilik ve
sanayileşmemizle ilgili görüşlerine aynen katılıyorum. Bu noktada da hükümet,
üstüne düşen görev ve politika değişikliklerini yaparak, önümüzdeki günlerde
kamuoyuna açıklayacaktır. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir)-
Sağ olun efendim. Sayın Bakan, buyurun. DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir)- Sayın
Başkan, değerli üyeler; Bursa Milletvekilimiz Orhan Şen Bey "Trabzon
Beşikdüzü'nde kurulacağı söylenen SAR istasyonu ne zaman kurulacaktır?"
demektedir. SAR istasyonları acil müdahale istasyonlarıdır. İlk
defa 57 nci cumhuriyet hükümeti zamanında Türkiye'de gündeme gelmiştir. Daha
önceleri bu konu gündemde bile yoktu. İngiltere, kıyısı bizden daha kısa olduğu
halde, Fransa öyle olduğu halde, İngiltere'de 224, Fransa sahillerinde 224 SAR
istasyonu vardır. Ne yazık ki, bizim 8 333 kilometrelik sahillerimizde sadece
1999 yılında bu SAR istasyonları planlanmış, yatırıma konulmuştur. 30 adet SAR botu ihalesi, Kıyı Emniyeti ve Gemi
Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından 11 Aralık 2000 Pazartesi günü
gerçekleştirilmiştir. İlk SAR istasyonu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
geçtiğimiz ay içerisinde açılmıştır. 2001 yılında Beşikdüzü'nde ilk teslim
alınacak SAR botunu hizmete koyacağımızı belirtiyorum. Sayın Masum Türker'in sorusu "Boğazlarda kılavuz
alma oranı ne durumdadır? Artırılması için tedbir alınıyor mu?"
şeklindeydi. Kılavuz alma oranı şu anda yüzde 36 nispetindedir. Kılavuzluk
işinin özelleştirme kapsamında bulunan TDİ'den alınıp, Kıyı Emniyeti ve Gemi
Kurtarma Genel Müdürlüğümüze verilmesi için çalışmalarımız devam etmektedir. Bu
oranı artırmak düşüncesindeyiz. Türk Boğazlarındaki güvenliği sağlamak için, emniyetli
geçişi sağlamak için, sırf kılavuz almayı şiddetle tavsiye etmiyoruz; aynı zamanda
römorkaj alma işini de, su traktörleri dediğimiz kurtarıcı gemilerin dümen
kilitlenmesinde, herhangi bir motor arızasında, makine stobunda gemiye, haricî
dümen vazifesi gösterecek ve gemiyi çekip götürecek römorkaj hizmetlerini de
geliştirmek ve şiddetle tavsiye etmek konumundayız. Biliyorsunuz, Montrö
Sözleşmesine göre, gerek römorkaj hizmetleri gerekse kılavuzluk hizmetleri
mecburî değildir; ancak, tavsiye mahiyetindedir. Biz de, bunu, Boğazlar
Tüzüğümüzde yaptığımız uygulamalarla, gemi kazalarını azaltmak için, şiddetle
tavsiye etmekteyiz. Ayrıca, Sayın Savaş Yazıcı, tersane yerleri konusunda
soru yönelttiler. Tersane yerleri Hazineye aittir; kiralık yerlerdir. Üst
ipoteği veriliyor; satış düşünülmüyor. Kıyı Kanununa göre, kıyı kenar
çizgisinin 100 metre içinde özel mülkiyete geçiş olamamaktadır. Sayın Dağcıoğlu'nun soruları hem çok hem de biraz
karışıktır; ona, müsaade ederlerse, yazılı cevap vereceğiz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan,
sayın Türker'in ve diğer arkadaşlarımızın soruları birleşti, ihtisas
gümrüklerini sordular. İhtisas gümrükleri, aslında, tarifedışı bir engeldir.
Tekstil ve otomotiv ihtisas gümrüklerimiz dışında, ihtisas gümrüğümüz yoktur.
İhtisas gümrükleri GATT, Uruguay Round ve Gümrük Birliği Anlaşmalarına
aykırıdır; ama, eğer, kastınız, gümrüklerin, gerçekten, mütehassıs elemanlarla
ve teknik cihazlarla donatılarak, gelen vatandaşın, ithalatçı ve ihracatçının
işini, orada bitirmek manasında ihtisas gümrüğü ise, biz, zaten, çok küçük
çaplı, hemen hemen hiçbir işlemi tek başına yapamayan gümrük idarelerini
kapatıp, onların personelini belli yerlerde temerküz ettirmek suretiyle bu
dediğiniz mantığa doğru gitmekteyiz. İhtisas gümrüğünden kastınız oysa, ona
doğru gidilmektedir; ama, biz, belli malları, belli gümrüklerde yapacağız
dediğimiz zaman, bunu, tarifedışı engel sayar dışarıdaki anlaşmalarımız; o
zaman, bizim başımıza da aynı engelleri getirirler ve neticede, Türkiye olarak,
çok ciddî sorunlarla karşılaşabiliriz. Bu itibarla, ihtisas gümrüklerini çok
fazla yaygınlaştırmayı, yani, tarife dışı engel çıkarmayı düşünmemekteyiz; o,
bizim ihracatımızı ciddî manada engeller. Gürbulak ve İpsala Gümrük Kapılarının Yüksek Planlama Kurulu
kararları çıktı. Bunların projeleri hazır, en kısa sürede, 3996 sayılı Kanuna
göre ihale edilecektir. Bir arkadaşımız "Şırnak'ta yeni bir kapı açmayı
düşünüyor musunuz" dedi; evet, düşünüyoruz. Şırnak'ta yeni bir kapı
açılması için etüt çalışmaları yapılmaktadır. Dahilde işleme rejimi konusundaki takipler devam
ettirilmektedir. Bu konuda, Dış Ticaret Müsteşarlığınca,dahilde işleme izin
belgesi verilmektedir. Kapatma işlemlerini de ihracatçılar birlikleri
yapmaktadır. Tabiî, neticede, en son gümrüğe gelmektedir; oradan dolayı bir
eksiklik vardır. Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Gümrük Müsteşarlığı arasında veri
alışverişini bilgisayar ortamında yapar hale geldiğimiz andan itibaren, bu
aksaklık giderilecek ve dahilde işleme belgeleri anında kontrol altına
alınacaktır. Arkadaşlarımız yazılı sorular da sordular. Geçici 7 nci maddenin uygulaması bir yıl daha
uzatılacaktır; onu da bu vesileyle ifade ediyorum. Hepinize saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Güven, 50 saniye var, son sual sizin;
buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz,
çok soru soracak değerli arkadaşlarımız var her partiden; fakat, süre yetmediği
için, bunlar sorulmadı; lütfen, isimlerini okursanız... BAŞKAN - Okuyacağım efendim; siz sualinizi sorunuz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Benim sorum şu efendim: Yarın siz
mi riyasette bulunacaksınız? BAŞKAN - Hayır efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Teşekkür ederim efendim, sağ
olun. BAŞKAN - Onu anlayamadım işte efendim! İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmazyıldız. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan,
Balıkesir Gümrük Kapısı ne zaman açılacak? Çünkü, burası, sanayi bölgesidir, 1
milyondan fazla nüfusu vardır. BAŞKAN - Efendim, zaman bitti, 50 saniye vardı; bu
zamanda da Sayın Güven bana sual sordu. Sayın Öztürk, Sayın Güzel, Sayın Enginyurt, Sayın Gül,
Sayın Tuğmaner, Sayın Erbaz, Sayın Özgün, Sayın Sobacı, Sayın Çelik, Sayın
Kukaracı, Sayın Yalçınkaya, Sayın Uzunırmak, Sayın Ayaydın, Sayın Uzunkaya,
Sayın Öksüz, Sayın Çevik, Sayın Örs, Sayın Dayanıklı, Sayın Alçelik sual sormak
istemişlerdir; vakit olmadığı için söz veremiyorum. Soru-cevap kısmı bitmiştir. Şimdi, sırasıyla, dördüncü turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2001 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: E) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2001 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. 2.- Devlet
Planlama Teşkilatı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Devlet Planlama Teşkilatı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Devlet Planlama Teşkilatı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: F) DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI 1.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. 2.- Denizcilik
Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Denizcilik Müsteşarlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Denizcilik Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı olsun efendim. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2001 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: G) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü 2001 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. 2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 1999
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 1999 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir; hayırlı uğurlu olsun efendim. Gümrük Müsteşarlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: H) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI 1.- Gümrük
Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. 2.- Gümrük
Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Gümrük Müsteşarlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Gümrük Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı uğurlu olsun efendim. Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı, Denizcilik
Müsteşarlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Gümrük
Müsteşarlığının 2001 malî yılı bütçeleri ile 1999 malî yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını Cenabı Allah'tan temenni ediyorum. Sayın milletvekilleri, böylece 4 üncü tur görüşmeler
tamamlanmıştır. Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını
sırasıyla görüşmek için, 14 Aralık 2000 Perşembe günü saat 11.00'de toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Hayırlı geceler. Kapanma Saati
: 22.50 |
|